Giriş - Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü

Transkript

Giriş - Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü
Mekan
Değiştiremiyorsan
Mekanı Değiştir !
Canan ASLAN / Kütahya İl Milli Eğitim Şube Müdürü
2
3
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
İçindekiler
Niçin Pardus
kullanmıyoruz?
20
Mobbing
Mobbingin şiddetli bir stresör olduğu
göz önünde tutulduğunda stresin
tüm psikolojik ve fiziksel olumsuz
etkilerinin mobbing mağduru
bireylerde görülmesi muhtemeldir.
“Uzay
cağında bir
ayağımız,
Ham çarık
kıl çorapta
olsa da
biri…”.
48
66
M Virüsü!
Bu virüsün
açtığı tahribatı,
asırlarca
bile ortadan
kaldırmak
neredeyse
imkansızdır!
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
İpek Böceğinin
Dilemması
Artık insani vasıflar yitirilmeye
başlanınca dostluk başka bir
boyut kazanır ve belki de dostluk
diye bir kavram literatürden
kalkar.
76
Editörden.....................................................................................................................................................................5
Vizyoner olmak ve eğitime rota vermek..................................................................................................................6
Beyin Frekanslarının Mercimek Tohumunun Çimlenmesine ve Gelişmesine Etkisinin Araştırılması���������8
Çabuk Yıka Gel Ay Karanlığı Ellerin.....................................................................................................................19
Akademisyenlerde Mobbing ile Kas-İskelet Sistemi Rahatsızlığı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi............20
2011 Lise Sosyal Bilimler Kategorisi Birincisi: Kelime Keşfi..............................................................................28
Protokol eşlerinin yeni rotası engelliler.................................................................................................................44
En iyi balık ve tavuk pişiren öğrencilerimiz madalyaları kaptı..........................................................................44
Sis................................................................................................................................................................................45
Annemin Soğanları..................................................................................................................................................46
Dost Dediğin.............................................................................................................................................................47
Bilgi Toplumuna Doğru / Niçin Pardus kullanmıyoruz?....................................................................................48
Klorofil Pigmentinin Yüzeylerin Isıtılmasında Kullanılmasının İncelenmesi (Klorofilli Boya)....................50
Hattat Öğretmenlerden Hüsn-ü Hat Sergisi.........................................................................................................58
“Sakın oraya inmeyi düşünmeyin.”........................................................................................................................60
M Virüsü !................................................................................................................................................................66
Yok Böyle Bir Okul!..................................................................................................................................................68
Bilinçsiz Müdahalelerin Kıskacında Eriyen Dahiler............................................................................................72
Branşlar çalıştaylarda masaya yatırıldı..................................................................................................................73
Mustafa YILMAZ : “Hobilerimden vazgeçmek zorunda kaldım.”....................................................................74
İpek Böceğinin Dilemması......................................................................................................................................76
Toplumun Yapı Taşı Ailenin Yıkımı ve Etkileri Üzerine.....................................................................................78
Kütahya Mevlevîhânesi ve Kütahya’da Mevlevî Kültürü.....................................................................................80
Kütahya’dan
Türkiye’ye Su
Projeksiyonu
Su, yeryüzünde
insanlar tarafından
değeri unutulmuş,
gözün görmeye alıştığı
ve değeri hiçe sayılan
pırlanta gibidir.
96
Gizli müfredat
çok mu gizli?
Örneğin ders
kitaplarındaki
kötü, basit,
çirkin birçok
resim öğrenciye
“Siz ancak buna
layıksınız.”
mesajı
vermektedir.
120
128
Pencereden şöyle
bakıverdim
“Bugünkü ders için
geldiysen geç kaldın;
yarınki dersi için
geldiysen erken geldin.”
Öğretmenler kulaklarımızın pasını sildi................................................................................................................84
“Çocuğunuz dişlerini fırçalamıyor.”........................................................................................................................86
Turizmci öğrenci ve öğretmenlerinden 5 bin kişiye aşure...................................................................................90
Bu Benim Eserim’de depreme dayanıklı tuğla ilk 100’de......................................................................................91
Kütahya Lisesi aşure geleneğini sürdürdü..............................................................................................................91
İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen, Zihinsel Engelli Çırak Öğrencileri Ziyaret Etti...................................92
Özel Germiyan’dan ilginç öykü tamamlama yarışması........................................................................................93
Özel Konuralp Amerikan Matematik Yarışması’nda 3 madalya aldı..................................................................93
Eğitimde......................................................................................................................................................................94
Ödül ve Ceza..............................................................................................................................................................94
Bilim Sanat Merkezi’nin engelli öğrencilere yönelik projesine ZEKA desteği..................................................95
Kütahya’dan Türkiye’ye “Su” Projeksiyonu.............................................................................................................96
Nurettin Topçu ile “Var Olmak”............................................................................................................................104
“Çünkü idealin alıcısı neredeyse hiç yoktur.”.......................................................................................................106
Gül ve Diken............................................................................................................................................................109
Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz ?...................................................................................................................110
Refia Hanım’ı Türkçe Yedi Kelime Kurtardı .......................................................................................................112
Aşk….........................................................................................................................................................................116
Güngör: “Spor, akademik başarıyı destekliyor.”..................................................................................................118
Gizli müfredat çok mu gizli?..................................................................................................................................120
Bakırdemir: “Osmanlı sizde ve değerlerinizde yaşıyor.”.....................................................................................127
Pencereden şöyle bakıverdim................................................................................................................................128
4
5
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Editörden
Ahmet USLU
İl Milli Eğitim Müd. Strateji
Geliştirme Birimi
T.C.
KÜTAHYA VALİLİĞİ
İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ yayın organıdır.
Yıl: 2014 Sayı: 2
Yayın Kurulu
Coşkun ESEN / İl Milli Eğitim Müdürü
İdris IŞIKLI / İl Milli Eğitim Şube Müdürü
Ahmet USLU / İl Milli Eğitim Müd. Strateji Geliştirme Birimi
Mehmet ZEYBEK / İl Milli Eğitim Müd. Strateji Geliştirme Birimi
Yayın Koordinatörleri
İl Milli Eğitim Müd. Strateji Geliştirme Birimi
Ahmet USLU
Mehmet ZEYBEK
Fatih TANRIKULU
Enes GÜLER
Ahmet ALTUNKAYNAK
Sinan KORUÇ
Yunus EĞDEMİR
Grafik Tasarım & İllüstrasyon
H. Mehmet ÖZTÜRKOĞLU
Düzeltme
Mehmet ZEYBEK
Ahmet USLU
Adres
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Valilik Binası Kat 2 KÜTAHYA
Telefon : 0 (274) 223 62 41 (3 Hat)
Belgegeçer : 0 274 223 62 54
E-posta : [email protected]
Ağ adresi: http://kutahya.meb.gov.tr/
Dergide yayımlanan yazıların her türlü sorumluluğu yazarlarına aittir. Yayın Kurulu, yazılar üzerinde değişiklik yapabilir. Dergi kaynak gösterilerek
alıntı yapılabilir.
Baskı:
Kıymetli dostlar,
Sizi dergimizin ikinci sayısıyla selamlayabildiğimiz için
mutluyuz. Öncelikle ilk sayımıza göstermiş olduğunuz ilgi
ve dergiyle ilgili değerlendirmeleriniz için herkese ayrı ayrı
teşekkür ediyoruz.
İlklerin sancıları daha çok olur, derler. Doğrudur ama
bu diğer sayılardaki sancıları azaltmaz. İlk dergide “Nasıl
çıkarabiliriz?” derdinden “Nasıl daha kaliteli bir dergi
oluşturabiliriz?” kaygısına evrildik. Eğitim gibi ciddi
meşgalesi olan insanlara layık bir dergiyi oluşturabilmek için
çabaladık.
İlk sayımızın aksine öğretmen ve öğrencilerimizin ilgisi
bizi memnun ediyor. Öğretmen ve öğrencilerimizin ciddi bir
birikimi var ve bize çalışmalarını gönderiyorlar. Bu ilim ve
sanat damarının üretimlerini sayfalarımıza taşımak büyük
keyif.
Bu sayıda akademisyenlerimizin katkıları bizi mutlu etti.
Dumlupınar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Fizyoterapi
ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Betül TAŞPINAR, Ferruh
TAŞPINAR, Abdurrahman NALBANT; DPÜ Hemşirelik
Bölümü’nden Sultan GÜÇLÜ; Pamukkale Üniversitesi Sağlık
Yüksekokulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden
Bilge BAŞAKÇI ÇALIK; DPÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve
Travmatoloji Anabilim Dalı’ndan Sermet İNAL öğretim
üyeleri; DPÜ Eğitim Fakültesi’nden Mustafa BAŞARAN ve
Irak Erbil Selahaddin Üniversitesi Türkçe Bölümü’nden Salih
UÇAK hocalarımıza güzel çalışmalarından ve katkılarından
ötürü çok teşekkür ediyoruz.
Dergiyi hazırlarken bir şeyi farkettik. Kütahya’da bir
süre bulunmuş insanların Kütahya’yla bağı kopmamış ve
Kütahya’yı sürekli göz ucuyla takip ediyorlar. Bir şekilde
Kütahya’ya yolu düşmüş ama şimdilerde başka diyarlarda
meslek hayatlarını sürdüren eğitim gönüllülerine teşekkür
ediyoruz; destekleri ve katkıları için.
Diğer bir husus da, Kütahya’da yaşayıp işi itibariyle
bugün eğitime mesafeli insanların aslında eğitime
mesafelerinin sanıldığından daha yakın olduğunu gördük.
Belki öyle olduğu için, belki eğitimden kopamadığı için…
Bilemiyoruz. Dergiye gönül veren yoldaşlarımıza çağrımız
var: Sayfalarımız sizlere de açık…
Bir dergiyi ayakta tutan şüphesiz kalitesidir.
Akademisyenler üzerindeki mobbingin kas-iskelet ağrısına
etkisi, beyin frekanslarının mercimeğin filizlenmesine etkisi,
Kütahya’nın pınarlarından boşa akan hazinenin ekonomik
olarak değerlendirilebilmesi, sporun akademik başarıya
etkisi, gizli müfredat, yabancı dil meselesi, Kelime Keşfi
Projesi, çocukların diş fırçalamaması, boya içine katılan
ıspanağın oda ısısını artırması, çocukların hobilerine
izin verip vermemesi, idealin alıcısı, pencereden şöyle bir
bakıverdim… Başlıkların ve muhtevanın bir kısmı böyle.
Birbirinden ilginç yazı, çalışma ve mülakatlar derginin iç
sayfalarında sizi bekliyor.
Dergimizin en güçlü taraflarından birinin estetik tarafı
olduğunu düşünüyoruz. Çalışmalara özel bir itina gösteren,
estetik bir şekilde sunumunda bizlere yardımcı olan Hacı
Mehmet ÖZTÜRKOĞLU Beyefendi, özel bir teşekkürü hak
ediyor.
Dergide bilimsel ve sanatsal çalışmaların yanında eğitim
yuvaları ve paydaşlarıyla da ilgili önemli ve ilginç haberlere
yer veriyoruz. Eğitimin paydaşlarından ricamız, yaptıkları
faaliyetlerden bizleri haberdar etmeleri veya çalışmayı bize
ulaştırmaları… Takdir edersiniz ki herkese ulaşmamız
mümkün olmuyor. Yardımınız için şimdiden teşekkürler.
Derginin kapasitesinin sınırları içerisinde uygun tüm
çalışmalara yer ayırmaya çalışıyoruz. Yer veremediklerimizle
üçüncü sayıda görüşmeyi umuyoruz.
Yörüngenizde ve muhabbetinizde eğitimin daha fazla
yer alması dileğiyle, selamlar.
6
7
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Vizyoner olmak ve eğitime rota vermek
Coşkun ESEN
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürü
Merkez bütçeden en fazla pay alan sahalardan biri
eğitimdir. Öğrenci, öğretmen, personel ve veli mevcudu
göz önünde bulundurulduğunda, eğitim camiasının hitap
ettiği kitlenin büyüklüğü ortaya çıkar. Son yıllarda öğretim
programlarında yapılan değişiklikler, alt yapı ve teknolojiye
yapılan yatırımlar da buna eklenince, eğitim ailesinin kendisi
ve sorunlarıyla ilgili resmin büyüklüğü daha net ortaya çıkar.
Bu kadar geniş bir aile ve büyük bir yapıda elbette ki
soru ve sorunlar olacaktır. Ancak bizim varlık sebebimiz de
tam da budur. Belki resmi daha net çekebilmek için şöyle
bir örnek uygun olacaktır: Mühendislik harikası bir uçak
tasarladığınızı, uçağa her türlü konforu yerleştirdiğinizi,
pahalı yakıtla uçağı havalandırdığınız düşünün. Uçak
havalanmış ancak rotasıyla ilgili tereddütler var. Bu kabul
edilebilir mi? Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun, bizim
görevimiz eğitim uçağını doğru rotada ilerletmektir.
Bugün eğitime ayrılan pay ve eğitime yapılan teknolojik
yatırımlar düşünüldüğünde doğru rotada ilerlemek dışında
alternatifimizin olmadığı aşikar. Milletin kaynaklarını
eğitim için kullanırken de, etki ve etkinliği elden bırakmadan
rotada ilerlemek istiyoruz.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Eğitimin rotasını tespit ederken, dünyada ve
ülkemizde onlarca teori ve pratikle karşılaşıyoruz. En
doğru uygulama hangisidir ve en iyi sonucu hangisi verir
bunu zaman gösterecek belki ama eğitim gibi sonuçları,
semereleri uzun yıllar sonra alınan bir mecrada kesin
cevapları hemen bulmak mümkün değil. Bize düşen,
en başta Milli Eğitim Bakanlığı’nın taleplerini dikkate
alarak, ülke politikaları doğrultusunda çalışmak ve “yeni
şeyler” söylemek ve yapmak için ortam oluşturmak.
onların potansiyellerine, bilgi ve becerilerine güveniyoruz.
Evet, onlar taşrada çalışıyorlar ama uluslararası
sınavlarda sorulan soruları hazırlayabilecek kapasiteye
sahipler. Proje boyunca bölgedeki illerden aldığımız
dönütler, bizi hayli memnun etti ve kendi potansiyelimize
güvenmenin ve mesai arkadaşlarımıza inanmanın ne
kadar önemli olduğunu gördük. Bu vesileyle projenin
farklı aşamalarında bizimle olan, bize destek veren tüm
eğitim gönüldaşlarına şükranlarımızı sunuyoruz.
Temel ilkemiz, taşradan merkeze katkı sunmak. Merkez,
politika yönlendirici ve hedef belirleyici olarak görevini
yaparken, taşranın eğitimde sözünün olması gerektiğini
düşünüyoruz. Bizzat eğitim ortamının merkezinde
olan eğitimin paydaşlarıyla bu katkıyı sağlayabilmeyi
umuyoruz. Merkezin bize yüklediği misyonun
farkındayız. Bu misyonu ihmal etmeden, kendi vizyon
ve misyonumuzu daha geniş bir perspektifle ele almak
azmindeyiz.
Şimdilerde arkadaşlarımız yeni çalışmalar, sürprizler
peşinde. Ancak sene başında uygulamaya koyduğumuz
Vizyon Belgesi Protokolü, neyi, nasıl, niçin, ne zaman
ve ne kadar sürede yaptığımızı görmek adına önemli
bir proje. İstedik ki, dar bir çerçevede yapılan çalışma
yerine, öğrencisinden velisine, yardımcı personelinden
öğretmenine kadar bütün paydaşların görüşleri alınarak
her kurum kendi vizyonunu ortaya koysun. Küçük
ve muadil gruplarda eğitimin sorunları ve eğitim
ortamlarında ortaya çıkan güzel uygulamalar ortaya
çıksın. Ortaya çıkan sorunlar bize daha çabuk ulaşsın
ve hemen çözüm üretebilelim. Bizim bilemediğimiz,
ulaşamadığımız noktalarda kalan güzel uygulamalar da
kamuoyuna mâl olsun; bu iyi örnekler uygulanabilecek
tüm eğitim kurumlarında uygulansın.
Nitekim bu düşüncelerle geçen yıl 4+4+4 sistemi
tedavüle girmeden bu konuyu tarafları ve uzmanlarıyla
Eğitimde Yeni Arayışlar Çalıştayı’nda konuştuk, tartıştık.
Bu Çalıştay sonuç raporuyla bize önemli ufuklar sağladı.
Bu sayede Milli Eğitim Müdürlüğümüzün organizasyon
kabiliyeti ve potansiyelini görmek, yeni organizasyonları
yapmak adına önemli bir tecrübeydi bizim için.
Türkiye bugünlerde PISA sonuçlarını konuşuyor yine.
Test sorularında uzman olan öğrencilerimizin açık uçlu
sorularda zorlandığını PISA raporları çok açık biçimde
ortaya koyuyor. Milli Eğitim Bakanlığı da bu sorunun
farkında ve açık uçlu sorularda çıtayı yukarıya çekmek
için gayret ediyor. Biz de bu gayrete katkı sunmak,
eğitimin paydaşları arasında farkındalık oluşturmak için
Kütahya’yı merkez yapıp bölgede PISA sorularını baz
alarak sınav yaptık. “Hayata Okulda Hazırlanıyorum,
Yaşam Kalitemi Artırıyorum” adlı projemizle, bölgedeki
8 ilde aynı anda sınav yaptık. Sınavın sonuçlarını ve
değerlendirmelerini bir kitapçık halinde kamuoyunun
dikkatine sunduk.
Projede vurgulanması gereken husus, yapılan
sınavdaki soruları, ilimizin farklı okullarında çalışan
öğretmenlerin hazırlamasıydı. Bu önemli bir güvenin
göstergesi aynı zamanda. Biz öğretmen arkadaşlarımıza,
Bu projede olmazsa olmazlarımız, akademik başarı,
değerler eğitimi, kitap okuma, proje ve yarışmalar,
sportif-kültürel etkinlikler ve rehberlik çalışmaları…
Her kurumun kısa, orta ve uzun vadede bu konularda
neler yapabileceğini, yaptığını kayıt altına alıyoruz. Her
okul, faaliyetler bittiğinde bir karneye sahip olacak ve
hangi konularda okulun ön plana çıktığı kendiliğinden
ortaya çıkacak. Okul idarecisi Vizyon Protokolü’nün
hazırlanmasında, yürütülmesinde ve takibinde okul
idarecilerimize güveniyoruz. İstiyoruz ki, idarecilerimiz
kurumlarının rotasını belirlemede aktif olsun, sahada
Milli Eğitim Müdürlüğümüzün eli olsun.
Evet, vizyon sahibi olmak, bu vizyona sahip çıkıp
öğrenci, öğretmen ve yöneticilerimizle geleceğe umutla
bakmak en büyük arzumuz. Daha güzel karnelerle ve
daha aydınlık günlerde buluşmak ümidiyle, eğitimin tüm
paydaşlarını selamlıyorum.
8
9
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Beyin Frekanslarının
Mercimek Tohumunun
Çimlenmesine ve
Gelişmesine Etkisinin
Araştırılması
PROJENİN AMACI:
Deniz ARSLAN – Seda KANYILMAZ
Nafi Güral Fen Lisesi öğrencileri
Muzaffer EFE – Esin CANATAN
Nafi Güral Fen Lisesi Biyoloji öğretmenleri
Ses frekansları ve etkileri insanlığın uzun süredir
birçok kez araştırma konusu olmuştur. Bilindiği gibi
sadece duyabileceğimiz şeyler değil beyinsel faaliyetler,
hücre faaliyetleri, bitkiler hatta atomların belli frekansları
vardır. Eğer beynimiz de bitkilerde bu frekansları
üretebiliyorsa neden bitkileri beynimizi etkilediği
gibi etkilenmesinler? Eğer frekanslar beyni bu derece
etkileyebiliyorsa bitkileri neden etkileyemesin?
Bilindiği gibi bitkilerin belli bir sinir sistemi veya
beyinsel işlev görebilecek bir organı yoktur. Ancak
bitkiler de diğer canlılar gibi bazı şeylere tepki gösterirler:
tropizma hareketleri (ışığa yönelme veya ışıktan kaçma,
suya yönelme, kimyasal maddelerden kaçma vb.), nasti
hareketleri.
Projede amaç, bitkilerin sese, özellikle de insan
sesine verdikleri tepkiyi ölçmekti. Bir adım ötesinde,
bitkilerin insan beyninden yayılan dalgalara tepki verip
veremeyeceklerini araştırmak, projenin amacıydı.
Halk arasında evimizde yetiştirdiğimiz süs bitkileri ile
ilgilenildiğinde, onlarla konuşulduğunda hissettiklerini,
çok canlı göründüklerini ve güzel ve bol çiçek açtıklarını
duymuşsunuzdur.
Bunun gerçek olup olmayacağını kanıtlamak istedik.
Bunun için uyku, uyanma, rahat, huzurlu ve stres
altında beynimizden yayılan enerji dalgalarına karşılık
gelen farklı ses dalgalarının varlığını öğrendik. Bu ses
dalgalarından seçilen 4 tanesini mercimek tohumlarının
çimlenmesi sırasında hazırladığımız gruplara belirlenen
dozlarda günde 1 saat uygulayarak karşılaştığımız
sonuçları nicel ve nitel gözlemlerle kaydettik.
Sonuç şaşırtıcı, evet bitkiler sesi ve bizim
düşüncelerimiz algılıyorlar ve bu uyarana uygun büyüme
– gelişme ve yönelme gösteriyorlar. Projemizde biz
mercimek tohumları seçtik ve önemli sonuçlara ulaştık,
diğer bitki tohumlarında da proje tekrar edilerek sonuçları
tartışılabilir, eğer onlarda da olumlu sonuçlar çıkartılırsa
bitki tohumlarının daha kolay çimlendirilmesinde,
bitkilerin gelişiminde ve verimliliğinin arttırılmasında,
olumlu katkılarını projemizle kanıtladığımız ses
frekansları kullanılabilir.
GİRİŞ:
Halk arasında evde yetiştirilen süs bitkileri
ile ilgilenildiğinde, onlarla konuşulduğunda, güzel
sözler söylendiğinde hatta onlara gülümsendiğinde
ya da kızıldığında algıladıkları varsayımını, çoğumuz
duymuşuzdur. Eğer güzel sözler söylenmiş ise daha canlı
göründüklerini daha güzel çiçekler açtıklarını, kötü
konuşulursa cansız ve hastalıklı göründüklerini söyleyen
ve buna inanan birçok kimse görürsünüz. Biz projemizde
bu varsayımın doğruluğunu araştırmak istedik.
Projemizde öncelikle uzun bir süre literatür taraması
yaptık. Yaptığımız tarama ve araştırmalar sonucunda
Hedeflerimiz:
Bitkilerin ses uyaranına tepkilerini araştırmak.
Farklı frekansların bitkilerde çimlenme mekanizmasına etkisini araştırmak.
Beyin frekansları ile ilgili bilgi toplamak.
Bitkilerde çimlenme hızının artırılması için yöntemler geliştirmek.
Araştırma sonuçlarının kullanılacağı kontrollü deney yapmak.
Elde edilen verileri, tarımsal verimliliği arttırmak amacıyla kullanmak.
10
11
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
1. Kontrol
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
2. Delta 0,5 Hz
3. Teta 5,5 Hz
4. Alfa 10,0 Hz
5. Beta 20,0 Hz
GİRİŞ:
bu konu ile ilgili bazı çalışmalara ve projelere rastladık.
Karşılaştığımız proje ve çalışmalara örnekler:
Güney Hindistan’daki Annanalai Üniversitesi
Botanik Bölümü’nün Başkanı olan Dr. T.C. Singh,
haftalar boyunca her sabah, Güneş ortalığı aydınlatırken,
mimozalarının karşısına geçip kemanıyla geleneksel
parçalar çalmaya başlıyordu. Sonunda, mimozaların
büyümesi iki misli arttı.
Müziğin bitkiler üzerindeki etkisini anlatan
Hint efsanlerinden yola çıkan Or. Singh, bu konudaki
araştırmalarına elektrikli bir diyapazon ile başladı ve gün
doğumu ve gün batımında normal olarak atalet içinde
olan bitki protoplazmasının ritmik ses dalgalarıyla,
müzik ve dansla harekete geçirilebileceklerini tespit
etti. 1958 yılında, Fransa’daki Uluslararası Bahçıvanlık
Derneği’nin bir toplantısında konuşan Singh, kemanla
ve flütle çalınan parçaların ve insanların söylediği
şarkıların; boruçiçekleri, soğanlar, tapyokalar ile
biberlerin büyümesini hızlandırdıklarını, boylarını ve
verimini artırdıklarını açıkladı. Ayrıca, bazı bitkiler de
yeni özelliklerini, kendilerinden sonra gelen nesillere
aktarıyorlardı. Singh’in iddiasına göre; müzik, kromozom
seviyesinde değişiklikler meydana getirebilirdi.
Bir diğer çalışma sırasında, Dr. Singh’in asistanı
Bn. Sella Ponniah, her sabah müzik eşliği olmaksızın,
“Bharata-Natyam” denilen kadim Hint dansını yapıyordu.
Bu deney sonueunda, papatyaların, kadife çiçeklerinin
ve boru çiçeklerinin büyümeleri son derece hızlanmıştı;
kıyaslamak için kullanılan kontrol bitkilerine nazaran %
60 daha yüksek bir boya ulaşmışlar ve onlardan 15 gün
önce çiçek açmışlardı. Anlaşıldığına göre; dans etmek,
ritmik ses dalgalarını müzik gibi hava yoluyla değil de
yerden aktararak etkili oluyordu.
Yürütülen bütün bu deneylerin sonucunda Dr.
T.C. Singh, 1963 yılında, Bihar Ziraat Koleji dergisinde
yayımlanan “Müzik ve Dansın Bitkiler Üzerindeki Etkisi”
(“On the Effect of Music and Dance on Plants” Bihar
Agricultural College Magazine, Vo1.13, No.1, 1962–
63) adlı yazısında şöyle bir beyanda bulunabiliyordu:
Ukrayna’da, radyo frekansları ve ultrasonik titreşimler,
verimi artırmak amacıyla tahıl tohumlarını uyarmak için
kullanılıyordu.
Amerika Birleşik Devletleri Ziraat Bakanlığı da
aynı metodu başarıyla uygulamıştı. Bu uygulamalar
gösteriyordu ki, bitkiler ve tohumları, ultrasonik
frekanslar ile uyarıldıklarında, enzim faaliyetini ve
solunum hızını artırıyorlardı. Ancak, bazı bitki türlerini
uyaran frekanslar başka türler üzerinde menedici bir etki
yapıyorlardı.
Kanada’daki Ottowa Üniversitesi araştırmacılarından
Pearl Weinberger ve Mary Measures’in bu konudaki
çalışmaları. Weinberger ve Measures, “ses menzili”
dahilindeki işitilebilir frekansların, buğdayın gelişimini
çoğaltmada müzik kadar etkili olup olamayacağını merak
ediyorlardı. Bu iki biyolog, 4 yıldan fazla süren bir dizi
deney sırasında 2 tür buğdayın taneleri ile fidelerini
yüksek frekanslı titreşimlere maruz bıraktılar. Sonuç
olarak buğdayın, tohumların uyarılma sürelerine bağlı
olarak, saniyede 5.000 devirlik bir frekansa en olumlu
yanıtı verdiğini tespit ettiler. Fakat işitilebilir sesin, buğday
hasadını 2 misline çıkarabilecek kadar çarpıcı bir oranda
hızlandırılmış gelişime neden yol açtığını da bir türlü
açıklayamadılar. Öne sürdükleri teori, ses dalgalarının
bitki hücrelerinde bir rezonans etkisi oluşturabileceği ve
dolayısıyla da enerjinin birikmesini sağlayarak bitkinin
metabolizmasını etkileyebileceği üzerineydi. North Carolina Üniversitesi’nden Prof. G.T.
Hageseth’in başkanlığını yaptığı bir araştırma grubu da
aynı konu üzerinde çalışmış ve bazı ilginç sonuçlar elde
etmiştir. Önceleri deneysel “pembe gürültü” kullanan
North Carolinalı bilim adamları, üzerinde uygulama
yaptıkları şalgamların sessiz bırakılan hemcinslerine
nazaran çok daha hızlı filiz verdiklerini gördüler. Bu
“gürültü” saniyede 20 ile 20.000 devirlik frekanslarda ve
100 desibel değerindeki bir ses şiddetinde olup, havalanan
bir 727 jet uçağının 30 metre kadar öteden duyulan
gürültüsünü andırmaktadır. Havaalanı gürültüsünün
seviyesinde çalışmak hiç de çekici gelmediği için, aynı
Weinberger ve Measures gibi North Carolina ekibi de
arzu edilen etkileri daha düşük desibel seviyelerinde
oluşturabilecek belirli dalga boylarını ya da bileşimleri
aramaya koyuldular. Sonunda, şalgamların saniyede
4.000 devirlik bir frekansa maruz bırakılmaları halinde
şalgamlardaki filizlenmenin hızlandığını keşfettiler.
Ünlü Hintli bilim adamı Sir Jagadis Chandra
Bose (1868-1937) “Bitkilerin hassas bir sinir sistemi ve
çeşitlilik gösteren birduygusal yaşamı vardır’’diyordu.
Tüm yaşam biçimlerinde gözlemlenen tezahürler
arasındaki benzerlikler dikkatini çeken Bose, bitkilerin
hassas olduklarını kanıtlamak üzere bilimsel ve son
derece teknik araştırmalar yapmaya başlamıştı. 5 yıllık bir
süre soyunca, bitkilerin dışardan gelen uyaranlara karşı
verdikleri elektriki yanıtları inceledi ve bu deneylerinin
sonuçlarını, 1902 yılında, “Canlı ve Cansızlarda Yanıt”
(Response in the living and Non living) adlı bir kitapta
yayımladı.
Bu bulgularını, daha başka yüzlerce done ile birlikte,
1906 ve 1907 yıllarında 2 kitap halinde yayımladı:
“Fizyolojik Araştırmada bir Araç Olarak Bitki Yanıtı”
(Plant Response as a Means of Physiological Investigation)
ve “Karşılaştırmalı Elektro-Fizyoloji” (Comparative
Electro-Physiology).
1920 yılında, artık emekliye ayrılmış olan Bose,
kendi kurduğu enstitünün konferans salonunda bilimsel
felsefesini özetlerken şunları söylüyordu: “Kendi
yaşamımızla bitki dünyasının yaşamı arasında muhtemel
herhangi bir ilişki var mıdır? Bu soru spekülasyona
açık olmayıp, yanıtı, aleyhinde bir şey söylenemeyecek
bir metod ile gerçekten gözler önüne serilmiştir. Bu
şu anlama gelmektedir ki, çoğunun tamamen yersiz
ve gerçeklere aykırı olduğunu sonradan anladığımız
tüm önyargılarımızı terk etmeliyiz. Nihai talep
bitkinin kendisine yapilmalı ve bitkinin kendi imzasını
taşımadıkça hiç bir kanıt kabul edilmemelidir.”
Kamakuralı bir felsefe doktoru ve başarılı bir
elektronik mühendisi olan, Japonya’nın önde gelen
parapsikoloji araştırmacılarından Dr. Ken Hashimoto,
son derece gelişmiş bir yalan tespit işlemini kullanarak,
bitkiler âlemiyle ilgili olarak elde edilen en önemli
bulgulardan birini ortaya koyan bir düzen geliştirmiştir.
12
13
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Japon polisi hesabına yalan tespit danışmanlığı
yapan Dr. Hashimoto, Backster’in laboratuvar
deneylerini okuduktan sonra, önce, evindeki
kaktüslerden birini, akupunktur iğneleri vasıtasıyla basit
bir “polygraph” ile irtibatlandırmaya karar vermişti.
Ancak, Dr. Hashimoto’nun asıl amacı, Amerikalı
araştırmacılarınkinden çok daha devrimsel nitelikteydi:
Bir bitki ile tam anlamıyla, karşılıklı konuşmayı ümit
ediyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için de Japonya’da
uygulanan yalan tespit işlemi ile ilgili olarak kendisinin
geliştirmiş olduğu bir sisteme güveniyordu. Bu sistemde,
bir sanığın tepkilerini kaydetmek için sadece bir kasetteyp yeterliydi. Sanığın sesinin modülasyonlarının
perdesini (yerini) elektronik olarak değiştirmek suretiyle,
Hashimoto, kağıt üzerinde tespit olunan, güvenilir
yeterlikte bir kayıt üretmeyi başarmıştı.
Hashimoto, bu kez, sistemini tersine çevirmekle,
“polygraph” kaydındaki çizgileri modülasyonlu seslere
dönüştürebileceğini düşündü. Evindeki kaktüsle yaptığı
ilk çalışmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Ne Backster’in
yazılarını, ne de kendi teçhizatını hatalı bulmak
istemeyen Hashimoto, bitki ile iletişim kuramadığı için
sorunun kendisinde olduğuna karar vermişti. Nitekim,
bitkileri çok seven ve bitki yetiştirmede hünerli olan Bn.
Hashimoto, kısa sürede sansasyonel sonuçlar almaya
başladı. Bn. Hashimoto, kaktüsünü, kendisini sevdiğine
inandırdığında, kaktüsten hemen bir yanıt geliyordu. Dr.
Hashimoto bu yanıtı kendi elektronik teçhizatı
ile sese dönüştürüp de yükselttiği
zaman, bitkinin ürettiği
sesin, yüksek gerilim
hatlarının
uzaktan
gelen,
yüksek
perdeden uğultusuna
benzediği
görüldü.
Ancak, daha ziyade, sürekli
değişen ve kulağa hoş gelen bir ritmi ve
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
tonu olan ve zaman zaman da sıcak ve hatta neşeli tarzda
bir şarkıyı andırıyordu.
Bn. Hashimoto’nun kaktüsüyle yaptığı ‘sohbeti’
dinleyenlerin anlattığına göre, modülasyonlu Japonca
konuşan Bn. Hashimoto’yu bitki, modülasyonlu
“kaktüsçe” ile yanıtlıyordu! Dahası, Hashimotolar
kaktüsleriyle öylesine bir yakınlık kurdular ki, kısa bir
süre sonra, bu bitkiye, 20’ye kadar saymasını ve toplama
yapmasını öğretmeyi başardılar. Kaktüsün, 2 artı 2’nin
kaç ettiği sorusuna verdiği ve sese dönüştürülen yanıtı
tekrar çizili kayıtlara uyarlandığında, 4 belirgin ve
birleşik tepe noktası oluşturuyordu.
Japonya’nın en çok okunan yazarları arasında da
yer alan Dr. Hashimoto’nun “ESP’ye Giriş” ve “Dördüncü
Boyut Dünyası’nın Esrarı” gibi ilginç kitapları
bulunmaktadır. Kendisinden, konuşan ve toplama
yapan kaktüs fenomenini açıklaması rica edildiğinde,
günümüzün fizik teorileri ile açıklanamayan bir çok
fenomen mevcut olduğunu söylemiştir. Dr. Hashimoto’ya
göre; fiziğin tanımladığı mevcut üç boyutlu dünyanın
ötesinde bir dünya vardır ve bu üç boyutlu dünya, maddi
olmayan dördüncü boyut dünyasının ancak bir gölgesidir.
Dahası, bu dördüncü boyut dünyası, Dr. Hashimoto’nun
“zihin konsantrasyonu” ya da başkalarının psikokinezi
ya da “zihnin maddeye hakimiyeti” (Mind Over Matter)
diye adlandırdığı güç vasıtasıyla üç boyutlu dünyayı
kontrol eder.
Taramamız bu konuda birçok araştırma ve
çalışmanın yapıldığını gösterdi. Biz bu konuda neler
yapabiliriz diye düşünürken beynimizin çalışması
sırasında yaydığı frekanslarına karşılık gelen ses
dalgalarını keşfettik. Bu ses dalgaları ve beynimizde
karşılıkları şunlardır:
14
15
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Proje ekibibimiz MEF Eğitim Kurumları Araştırma Projeleri Yarışmasında.
DELTA:
0 – 4 frekansında bulunan dalga boyudur ve derin
uyku ve dış dünyadan kopuş boyutudur. Bilinçsiz bir huzur
halini yansıtır. Beynin en az çalıştığı döneme aittir ve bu
dönemde büyüme hormonu salgısı artar. Çocuklarda
fiziksel büyümeyi, yetişkinlerde ise güzelleşmeyi ve dinç
kalmayı sağlar.
TETA:
Frekansları 4 ile 8 arasında değişiyor ve stresin hiç
olmadığı, derin iç dünyamızda olduğumuz dalga boyu
olarak tanımlanıyor. Öğrenmenin en yüksek boyutuna
geçmeden önce bu dalgada yaşıyoruz ve derin uykudan
uyanırken açılan algılarımızın yaşattığı bir durumu temsil
ediyor. Alacakaranlık boyutu ismi de kullanılıyor bu dalga
boyu için. Yani aydınlanmadan önceki karanlık. Çok
usta meditasyoncuların derin meditasyon halindeyken
bu dalga boyunda olduğu tespit edilmiş. Derin düşünüş
ve sezgisel kuvvetin en canlandığı bu frekansta sanatsal
yeteneklerin zirveye çıktığı düşünülüyor. Özellikle
ressam ve müzisyenlerin sanatsal üretimleri esnasında
beyinlerinde Teta boyutunun en yüksek, Alfa frekansının
en düşük seviyede olduğu biliniyor. (yani 7 ile 8 arası)
Yapılan bazı araştırmalara göre şifacıların Teta bandında
uzun süreli ve kontrollü olarak kalmayı başarmaları
nedeniyle şifa yeteneklerinin geliştiği ortaya çıkmış.
ALFA:
7.5 – 12 Hz arasında değişen alfa dalgaları; rahatlığın,
farkındalığın, sakin ve huzurlu kavrayışın, uykunun
ilk evrelerinin dalgaları olarak tanımlanıyor. Sakin
ve huzurlu olunan ama asla uyuşukluk yaşanmayan,
dünyayı ve gerçekleri algılamada en uygun titreşimlerin
olduğu bu dalga boyu, dünyamızın da ölçülen frekansıyla
aynı. Dünyanın manyetik frekansına “Shumann” frekansı
deniyor ve 7,8 ile 8 arasında tanımlanıyor (Fakat son
yıllarda bilim adamları Shumann frekansının epeyce
yükseldiğini ifade ediyor.) .
Gözler kapanıp derin nefes alındığında ve dış
dünyadan alınan mental etkiler azaldığında Alfa
boyutuna geçiyoruz. Alfa dalgalarındayken yaptığımız
işlerde başarımız artıyor. Derin uyku ya da endişe ve
korku halinde bu dalga hiç görülmüyor. Meditasyon,
Yoga, Reiki gibi çalışmalar esnasında beynimiz Alfa
boyutundadır. Zihin açık ve uykunun derinliğine
dalmadan önceki geçiş koridorunda hissettiğimiz o
duyguların yaşattığı huzur, ilginç bir şekilde dünyanın
titreşimiyle aynı dalga boyunda.BETA: 13-30 Hz arasında
olduğu biliniyor ve uyanış frekansı olarak tanımlanıyor.
Aktif öğrenme, uyanık olma, her şeyiyle hayatı yaşama,
dinamizm, konsantrasyon, problem çözme hallerimizde
içinde bulunduğumuz dalga boyu olduğu için yaşamı
temsil ediyor. Çok yükseldiğinde stres, gerginlik, öfke
gibi negatif uç duygulara varabiliyor.
Elde ettiğimiz verileri test edebileceğimiz bir bitki tohumu
araştırıken mercimek (Lens culinaris) tohumlarının çok
çabuk çimlendiklerini ve çabuk geliştiklerini öğrendik.
Projemizde mercimek tohumlarını kullanmaya karar
verdik.
YÖNTEM:
Projde, etüv, petri kapları, mercimek tohumları,
pamuk, su, mp3 çalar, pc hoparlörü, cetvel, ip, fotoğraf
makinesi malzemeleri kullanılmıştır.
5 petri kabını kullanarak pamuk ile hazırladığımız ekim
yerlerinin her birine 5 mercimek tohumu ekleyerek, 5
farklı grup oluşturduk.
1. Grup Kontrol
2. Grup R (83 Hz) L (83.5 Hz) Delta (0.5 Hz)
3. Grup R (108 Hz) L (113.5 Hz) Teta (5.5 Hz)
4. Grup R (136.1 Hz) L (146.1 Hz) Alfa (10.0 Hz)
5. Grup R (360 Hz) L (380.0 Hz) Beta (20.0 Hz)
Hazırladığımız grupları 23.5 0 C’ ye ayarlanmış etüve
yerleştirdik ve 24 saat çimlenmenin başlaması için
bekledik. 2. Gün kontrol grubu hariç belirlediğimiz
frekanslarda günde 1’er saat mp3 ve bir çift hoparlörden
hazırladığımız düzenekte tuttuk. Her gün nicel ve
nitel gözlemler yaptık, verilerimizi düzenli bir şekilde
kaydettik.
16
17
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
1. AŞAMA
2. AŞAMA
3. AŞAMA
Mercimek
tohumlarının
çimlenmesi için
uygun çimlenme
kapları
hazırlandı.
Beyin
frekanslarının
çimlenmeye
etkisini
araştırmak
amacıyla
mercimek
tohumları seçildi.
3. gün sonu
çarpıcı sonuçlar
bariz bir şekilde
karşımızdaydı.
Teta dalgaları
çimlenmeyi
olağanüstü
bir şekilde
hızlandırmıştır.
Deneyimizi sona
erdirdiğimizde en çok gelişim
gösterdikleri Teta dalgalarına
fidelerimizin tepkisini merak
ettiğimiz için 3 gün günde 2 şer
saat frekans uyguladığımızda,
fidelerin hepsinin frekans
kaynağımız olan hoparlörlere
yöneldiğini gördük.
Gruplara belirlenen
frekansların
günde 1 saatlik
dozlar halinde
uygulanması ve
verilerin elde
edilmesi.
Etüvün
çimlenme
şartlarına uygun
hale getirilmesi
ve grupların
çimlenmesi için
24 saat 23.5 0C’
de bekletilmesi.
2. Sırada gelişim
gösteren fideye
Alfa dalgaları
uygulanmıştır.
Beta dalgaları
uyguladığımız
fidede kök ve gövde
gelişiminde garip
kıvrılmalar göze
çarpmıştır.
4. gün,
Teta
dalgaları
uygulanan
mercimek
fideleri.
SONUÇLAR
KÖK
UZUNLUĞU
1.GÜN
2.GÜN
3.GÜN
4.GÜN
GÖVDE
UZUNLUĞU
1.GÜN
2.GÜN
3.GÜN
4.GÜN
1. GRUP
KONTROL
2 mm
9 mm
16 mm
25 mm
1. GRUP
KONTROL
0
0
10 mm
15 mm
2. GRUP DELTA
3. GRUP TETA
4. GRUP ALFA
5. GRUP BETA
4 mm
5 mm
5 mm
4 mm
15 mm
12 mm
15 mm
13 mm
23 mm
28 mm
24 mm
20 mm
35 mm
45 mm
38 mm
33 mm
2. GRUP DELTA
3. GRUP TETA
4. GRUP ALFA
5. GRUP BETA
0
0
0
0
0
0
0
0
15 mm
25 mm
20 mm
15 mm
35 mm
45 mm
40 mm
35 mm
18
19
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Çabuk Yıka Gel Ay
Karanlığı Ellerin
Zafer ÖĞRETEN
Gediz Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni
TARTIŞMA:
1- Frekans uyguladığımı bütün grupların gelişimi kontrol grubundan fazla olmuştur, bunun sebebi ne olabilir?
2- Neden en fazla gelişim Teta dalgasında gerçekleşmiştir?
3- Beta dalgalarına maruz bırakılan grupta kök ve gövdede garip kıvrılmalar gözlenmiştir, bunun nedeni ne olabilir?
4- Mercimek tohumunda elde edilen bu sonuçlar başka bitki tohumlarında da gözlenir mi?
5- Bitki yetiştiriciliğinde bu frekansların kullanılması verimi arttırabilir mi?
6- Evimizdeki, çevremizdeki bitkilerle iletişime geçmek mümkün mü?
7- En son yapılan çalışma + tropizma sayılabilir mi? Bunun sebebi ne olabilir?
8- Ses dalgalarının oluşturduğu titreşim, enzimlerin işini kolaylaştırmış olabilir mi?
9- Ses uyaranı bazı genlerin daha fazla ifadesini sağlamış olabilir mi?
KAYNAKÇA (Alfabetik sıraya göre)
1- Coglan, A. (1994) : Good vibrations give plants excitations. New Scientist 142 : 10.
2- Creath, K. and G. E. Schwartz (2004) : Measuring effects of music, noise and healing energy using a seed germination bioassay. J. of Alt. and Comp. Med.
10(1) : 113-122.
3- Dr. Hashimoto “ESP’ye Giriş” ve “Dördüncü Boyut Dünyası’nın Esrarı”
4- Dr. T.C. Singh, 1963 Bihar Ziraat Koleji dergisi “Müzik ve Dansın Bitkiler Üzerindeki Etkisi” (“On the Effect of Music and Dance on Plants” Bihar Agricultural College Magazine, Vo1.13, No.1, 1962-63)
5- Dossey, L. (2001) : Being green : On the relationships between people and plants. Altern Ther 7 : 12-16, 132-140.
6- Er,C., Canpolat N., 1992 “Bitki Islahında Doku Kültürleri.” Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yayınları, Ankara
7- “Fizyolojik Araştırmada bir Araç Olarak Bitki Yanıtı” (Plant Response as a Means of Physiological Investigation) ve “Karşılaştırmalı Elektro-Fizyoloji”
(Comparative Electro-Physiology).
8- Gönülşen, N., 1987. “Bitki doku Kültürü Yöntemleri ve Uygulama Alanları.” Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, İzmir.
9- Klein, R. M. and P. C. Edsall (1965) : On the reported effects of sound on the growth of plants. Bioscience 15 : 125-126.
10- Retallack, D. and F. Broman (1973) : Response of growing plants to the manipulation of their environment. In : The Sound of Music and Plants. Santa
Monica, CA : De Vorss & Co. 82-94.
11- Özdemir F.Ahmet. 2007. “Farklı Mercimek Türlerinin Doku Kültüründe Üretimi” Yüzüncüyıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Ana Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi. Van. 14-15
12- Tompkins, P. and C. Bird (1973) : The harmonic life of plants. In : The Secret life of plants. New York : Harper and Row 145-162.
13- Videbech P (2000) PET measurements of brain glucose metabolism and blood flow in major depressive disorder: a critical review. Acta Psychiatr Scand,
101:11-20n
14- http://free-binaural-beats.com/
15- http://nefesakademisi.com/index.php/beyin-dalgalarinin-gizemi/
16- http://www.agaclar.net/forum/tarla-bitkileri/22953.htm
17- http://www.gutenberg.org/files/18986/18986-h/18986-h.htm
18- http://www.spiritualizm.com/bbbitkiler3.html
Eski bir yalnızlık diyor şarkılar
Eskiyor mu bilinmez Söylüyor işte ihtiyarlar
Şarkılar, bir de yalnızlıklar eskisi gibi eskiyormuş öyle
diyorlar
Takılı kalıyor ihtirasım gece karanlıklarına
Sabaha kadar çıkarmaya uğraşırken uyuyamıyorum
mesela
Yorgunluktan yarın akşama kalıyorlar
Bilinmeyene giden tekne çapalarına çakılı kalıyor
arzularım
Tadı bir başka anlatamam yaladığım duygu damağımın
Dilim kuruyor böyle zamanlarda damağım kayboluyor
Size söylüyorum dişlerim inanın arıyorum yemekten önce
sizleri
Akşamlar deniz dibi dalıp gittiğimde şiirler doğuyor
İçimde sürükleniyor ay karanlığı ellerin
Ruhum bilinmezliklere sürükleniyor...
Korkuyorum,
İnsanlar okumuyor diye korkuyorum
İnsanlar yazmayınca duygularını yitiriyor diye
korkuyorum
Yalnızlığımdan ürken ay’ın üzülmesinden korkuyorum
İnsanlar uyuyor
Ay dan şiirler doğuyor akşamdan şiirler doğuyor
Korkup yalnızlığımdan uyuyamıyorum
Dipteki erişemediğim hayallerimin değeri azalıyor
Sürtünmekten aşınacak sanıyorum Eğilemiyor
büzülüyorum
İnsanlar uyuyor uyuyup kendilerini yoruyor…
Hep ağlamalarımla uyanıyor kendi çığlıklarıma tutsak
oluyorum
İmdat diyorum sarıl bana diyorum telaşa
Sesimi duymuyorum ki kendi nefesimden
Ağlarken yutuyorum nedense çocukluğumdaki
hatıralarımı
Tutunamıyorum telaşım kaçıyor...
Aklına yanlış sözcükler egemen olmasın...
İnsan okuyup yazmayınca uyuyor…
Ellerin kurtarıyor her zamanki gibi okuyan parmakların…
Ben senden utanıyorum
Dudaklarımı Hayat öpücüğün karşılıyor
Bayılıyorum
Kurtuluyorum.
Çabuk yıka gel Ay karanlığı ellerin
Sarıl boynuma,okşa anne şevkatiyle
Sakin sahiller misali kulağımda kapanmış göz ninnilerin
uğuldasın
Uyumak istiyorum... Sessizliğe uyumak…
Aklına yanlış sözcükler hakim olmasın...
Ağlamak neyime sensizliğe ağlamak…
Sen hala çırpınışlardasın boğuluyorsun
Hayat seni un ufak ediyor, ufalanıyorsun
Ben ise şair kanatlarımla kendimi kurtarıyorum her
mısrada uçarak
Senin şiirlerin yok, kıyıların, kayalıkların sahillerin
Ağıtla yoğrulmuş türkülerin yok
Sığınacağın hayallerine, yok olmuş hislerine maşatlıklar
bile yok
Yüzüyorum taze sülün gibi cümle sularında
Satırlar sancılı ihmallerinle dolu
Sen okumuyorsun yazmıyorsun
Şiir olup ben kendimi kurtarıyorum
Çabuk yıka gel ay karanlığı ellerin…
20
21
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Akademisyenlerde Mobbing ile Kas-İskelet
Sistemi Rahatsızlığı Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi
Özet:
Ahmet Uslu
2
Betül Taşpınar
2
Ferruh Taşpınar
2
Abdurrahman Nalbant
3
Sultan Güçlü.,
4
Bilge Başakçı Çalık,
5
Sermet İnal
1
1Sosyal Bilimler Lisesi, Kütahya, Turkiye
2Dumlupınar Universitesi, Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Kütahya, Türkiye
3Dumlupınar Universitesi, Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, Kütahya, Türkiye
4Pamukkale Universitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Denizli, Turkiye
5Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Kütahya, Türkiye
Bu çalışma akademisyenlerde mobbinge maruz kalma
ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı arasında ilişkiyi
belirlemek amacıyla planlandı. Çalışmaya Dumlupınar
Üniversitesi’nde (DPÜ) görev yapan 100 akademisyen
dahil edildi. Çalışma öncesi DPÜ Rektörlüğü’nden gerekli
izinler alındı ve anketler akademisyenlere ulaştırıldı.
Mobbingi değerlendirmek için Leymann Inventory of
Phychological Terror (LIPT)’un Türkçe versiyonu, kas
iskelet sistemi rahatsızlığını değerlendirmek için ise
Cornell Musculoskeletal Discomfort Questionnaire
(CMDQ)’nin Türkçe versiyonu kullanıldı. Veriler
incelendiğinde akademik personelin hissettiği mobbing
ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı arasında orta düzeyde
bir ilişki belirlendi. Sonuç olarak, bu çalışma mobbingin
kas iskelet sistemi rahatsızlıkları açısından bir risk faktörü
olduğunu gösterdi.
Giriş:
Mobbing, sağlık ve güvenlik için risk oluşturan,
bir kişi veya bir gruba karşı yapılan tekrarlı, kötü
niyetli ve mantıksız davranışlardır. Bu, korkutma,
fiziksel şiddet, ayrımcılık, tehdit, sosyal izolasyon,
istikrarsızlaştırma şeklinde olabilir. Mobbing, sözler,
eylemler, jestlerden oluşan davranışlar ya da kişiliği,
haysiyeti, fiziksel veya psikolojik bütünlüğü etkileyen
yazılar şeklinde de olabilir (Godin 2004). Mobbing
kavramının ilk kez Heinz Leymann tarafından
kullanıldığı bilinmektedir. Leymann, mobbingi
iş yaşamında bir ya da daha fazla kişiye yönelik
sistematik olan düşmanca ve etik dışı iletişim kurma
yoluyla psikolojik terör olarak tanımlamaktadır
(Leymann 1996). Bazı ortamlar iş yerinde mobbinge
maruz kalma açısından daha fazla riske sahiptir.
Mobbing, kurumun herhangi bir hiyerarşik düzeyinde
bulunan bir ya da daha fazla kişiye yönelik olabilir
fakat bu, kamu hizmetleri, sağlık ve eğitim otoriteleri
gibi bürokratik kurumlarda daha baskındır (Shallcross
2005). Westhues (2006a), çalışmalarının sonucunda iş
güvenliği yüksek, performans ölçümleri subjektif ve
bireysel, kurumsal hedefleri iddialı olan kurumların
mobbinge daha yatkın olduğunu bildirmiştir. Ayrıca
üniversitelerin temel hedeflerinin objektif olma ve
düşünce özgürlüğünün sürdürülmesi olduğunu
ancak mobbingin subjektif ve bağımlı düşünceler
yaratarak bu hedeflere zarar verdiğini belirtmiştir
(Westhues 2006b). Akademik ortamlar kişilerarası
düşmanca davranış olasılığını artıran kurumsal ve
iş özelliklerine sahiptir (Neuman and Baron 2003,
Twale and De Luca 2008). Bu özellikleriyle mobbing
açısından sağlam bir zemine sahip olan akademik
ortam, akademisyenlerin fiziksel ve psikososyal
sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Yaygın
olarak görülen problemlerden biri olan işle ilgili
kas iskelet sistemi rahatsızlığını WHO; ‘iş ortamı
ve iş performansı koşulları tarafından güçlü şekilde
etkilenen bir dizi faktörün sonucunda oluşan bir
problem dir’ şeklinde tanımlamaktadır (WHO 2003).
Yapılan çalışmalarda psikososyal iş faktörlerinin
kas iskelet sistemi rahatsızlığı için önemli bir risk
faktörü olduğu bildirilmiştir (Bongers et al. 1993,
Bongers, Kremer and Laak 2002). Okamura et al. (2011)
göre yalnız insanlar sosyal destek eksikliği yüzünden
daha fazla iş stresi algılarlar. Leymann’a (1996) göre de
mobbing kişiler üzerinde sosyal izolasyana neden olur
ve bu iş stresini arttırır. Stres kortisol cevaplara neden
olur (Tsumura 2012). Yüksek iş straini altında çalışan
kişiler kas iskelet sistemi rahatsızlığını da içeren sağlık
problemleri açısından daha fazla risk altındadırlar .
22
23
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
(Karasek 1979, Nomura 2007). İş yerinde saldırganlığa
maruz kalanlar ve kalmayanlar karşılaştırıldığında fiziksel
semptomlar, affektif problemler, kognitif problemler
ve sosyal problemler açısından önemli farklılık vardır
(Kaukiainen et al. 2001).
Fiziksel olarak hafif ama psikolojik olarak stresli
işlerde kas iskelet sistemi rahatsızlığı prevalansının
artışında mental stres önemli role sahiptir (Moon and
Sauter 1996, Schleifer and Ley 1996). Akademisyenlerin
de çalışma koşulları göz önünde tutulduğunda kas
iskelet sistemi problemleri açısından risk altında olduğu
görülmektedir. Literatürde Türk Popülasyonunda
mobbing ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı arasında ilişkiyi
açıklayan bilgiler kısıtlıdır. Bu nedenle çalışmamızın amacı
Dumlupınar Üniversitesi’nde çalışan akademisyenlerde
mobbinge maruz kalma ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı
arasında ilişki olup olmadığını belirlemektir.
Materyal ve Metod:
Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesi’nde çalışan
akademisyenler üzerinde yapıldı. DPÜ Personel Daire
Başkanlığı tarafından bildirilen 450 akademisyen
belirlendi. Örneklem akademisyenler içerisinden
basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçildi ve
akademisyenlerin yüzde 22’si değerlendirildi. Çalışma
öncesi Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü’nden gerekli
izinler alındı ve Rektörlük tarafından tüm akademik
personele e-mail aracılığıyla duyurulduktan sonra
anketler akademisyenlere ulaştırıldı ve çalışma hakkında
bilgilendirildi. Toplamda 250 anket dağıtıldı ancak 102
tanesi dolduruldu. Doldurulan 102 anketin 2 tanesi eksik
veri içerdiği için çalışma dışı bırakıldı ve 62 erkek, 38
kadın olmak üzere toplam 100 kişi çalışmaya dahil edildi.
Akademisyenlerin yaş, cinsiyet, medeni
durum, çalıştığı fakülte, unvan, mesai
durumu ve çalıştığı personel sayısına
ait verileri içeren bir form oluşturuldu
ve elde edilen veriler bu forma
kaydedildi. Mobbinge maruz kalmanın
değerlendirilmesi
için
Leymann
Inventory of Phychological Terror’un
Türkçe versiyonu kullanıldı. Bu ölçek,
1993 yılında Profesör Heinz Leymann
tarafından geliştirildi ve Leymann
Tipolojisi olarak da bilinmektedir.
Heinz Leymann’ın tipolojisine göre
45 mobbing davranışı bulunmaktadır
ve bu davranışlar da davranışın
özelliğine mağdurun 11 madde kendini
göstermesini ve iletişim oluşumunu
etkilemek (ör, özel yaşamınız sürekli eleştirilir), 5 madde
sosyal ilişkilere saldırılar (ör, çevrenizdeki insanlar
sizinle konuşmazlar), 15 madde itibara saldırılar (ör,
insanlar arkanızdan kötü konuşur), 9 madde kişinin
yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar (ör,
evinize ya da işyerinize zarar verilir) ve 5 madde kişinin
sağlığına saldırılar (ör, fiziksel olarak ağır işler yapmaya
zorlanırsınız) olmak üzere 5 grupta toplanmıştır. 5’li
Likert tipi ölçekte 1-Hiç, 2-Nadiren, 3-Bazen, 4-Sık,sık, 5Çok sık olarak puanlandı, her bir katılımcı için alt grup ve
total puan hesaplandı. Ölçekten alınan maksimum puan
225, minimum puan 45 olarak hesaplandı ve yüzdelik
değerlere çevrildi. Ölçekten alınan puanın yüksek olması
katılımcıların mobbinge daha çok maruz kaldığını
göstermekteydi. Ölçek Girgin ve ark. (2007) tarafından
yapılan çalışmada geçerli ve güvenilir bulundu.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Çalışmamızda
kas
iskelet
sistemi
rahatsızlıklarını değerlendirmek için
Cornell
Musculoskeletal
Discomfort
Questionnaire:
CMDQ’nin
Türkçe
versiyonu kullanıldı. CMDQ ilk olarak
İngilizce konuşan çalışanlarda kas iskelet
semptomlarının değerlendirilmesi için
Cornell
Üniversitesinde
geliştirildi
(Hedge ve ark.1999, Cornell University
Ergonomics 2009). CMDQ 20 vücut
bölgesindeki kas iskelet rahatsızlıklarının
sıklığını, şiddetini ve iş yeteneğine engel
olup olmadığını sorgular. Ayakta ve
sedanter çalışanlar için erkek ve kadın
versiyonları da bulunmaktadır (Fagarasanu
and Kumar 2006). Çalışmamızda sedanter
çalışan kişiler için kadın ve erkek versiyonları kullanıldı.
Katılımcılardan ankette gösterilen vücudun 12 farklı
ağrı bölgesi ya da bölgelerinin işaretlenmesi istendi. Son
bir hafta içerisinde ne sıklıkla ağrı hissettiği 5’li likert
ölçeği ile (1-Hiç hissetmedim, 2-Bir iki kez hissettim,
3- Üç dört kez hissettim, 4-Hergün bir kez hissettim,
5-Hergün birçok kez hissettim), şiddeti 3’lü likert ölçeği
ile (1-Hafif şiddetli, 2-Orta şiddetli, 3-Çok şiddetli) ve
çalışmasına engel olup olmadığı 3’lü likert ölçeği ile (1Hiç engel olmadı, 2-Biraz engel oldu, 3-Çok engel oldu)
araştırıldı. Ör; Boynunda ağrı hissedenler ne sıklıkta ağrı
hissettiklerini, ağrı şiddetini ve çalışmalarına engel olup
olmadığını belirtilen likertlere işaretledi. Ölçek Erdinç
ve ark. (2009) tarafından yapılan çalışmada geçerli ve
güvenilir bulundu.
İstatistiksel analiz: Analiz için verilerin SPSS 17.0
programına girişi yapıldı. Kategorik veriler % değerleri
ile, anket sonuçlarına ait veriler ortalama ve standart
sapma değerleri ile gösterildi. Kolmogrov-Smirnov testi
ile verilerin normal dağılımı araştırıldı. Normal dağılım
göstermeyen veriler arasındaki ilişkinin incelenmesi için
Spearman korelasyon katsayısı kullanıldı.
Bulgular:
Bu çalışma 2012 Eylül ve Ekim tarihleri arasında
Dumlupınar Üniversitesi’nde çalışan 100 akademik
personel üzerinde yapıldı. Personele ait demografik
veriler Tablo 1’de sunuldu. Olgular kas iskelet sistem
rahatsızlığı ve mobbing maruziyeti bakımından
araştırıldı. Akademik personele uygulanan LIPT
anketinin ‘Kendini göstermeyi/iletişim oluşumunu
etkilemek’ alt grubunda skor 19,29±9,63 olarak elde
edildi. Bu grupta personelin hissettiği mobbing şiddeti
%18,8 olarak bulundu. ‘Sosyal ilişkilere saldırı’ alt
grubunda olguların toplam skoru 7,60±3,67 bulundu ve
olgular %13 mobbing hissediyordu. ‘İtibarınıza saldırı’
alt grubunda skor 21,58±10,48 olarak görüldü. Bu değer,
olgularda hissedilen mobbing şiddetinin %11 olduğunu
gösterdi. ‘Kişinin yaşam kalitesi/Mesleki duruma saldırı’
alt grubunda toplam skor 14,83±7,95 olduğu gözlendi ve
%16,2 oranında mobbing hissediyordu. ‘Kişinin sağlığına
saldırı’ başlıklı alt grupta toplam skor 6,25±2,96 olduğu
gözlendi ve mobbing oranının %6,25 olduğu belirlendi.
Akademik personelin üzerinde hissettiği en yüksek
mobbing değeri ‘Kendini göstermeyi/iletişim oluşumunu
etkilemek’ alt grubunda görüldü.
24
25
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
En düşük hissettikleri değer ise ‘Kişinin sağlığına saldırı’
alt grubunda olduğu belirlendi. Toplam LIPT skoru
69,55±30,92 olarak belirlenirken olguların çalışma
hayatında hissettikleri mobbing %13,6 olarak belirlendi.
CMDQ skorları 19,74±23,89 olarak bulundu. Bu
değerlere ait veriler Tablo2’de gösterildi.
Çalışmada akademik personelin üzerinde hissettiği
mobbing ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı arasındaki
ilişki incelendi ve orta düzeyde bir ilişki saptandı. Bu ilişki
Şekil 1’de gösterildi. Ayrıca LIPT anketin 5 alt grubu ile
CMDQ arasındaki ilişki araştırıldı ve orta düzeyde ilişki
olduğu belirlendi. Bu değerler arasındaki ilişki Tablo 3’de
gösterildi.
Tartışma:
Bu çalışma akademisyenlerde mobbinge maruz kalma
ile kas iskelet sistemi rahatsızlığı arasındaki ilişkiyi
incelemek amacıyla Dumlupınar Üniversitesi’nde görev
yapan 100 akademisyenin katılımıyla gerçekleştirildi.
Elde edilen verilere göre hissedilen toplam mobbing
%13.6 olarak belirlendi. Mobbingle ilgili yapılan bir
meta-analiz çalışmasında mobbinge maruz kalan işçilerin
psikosomatik rahatsızlıkları, stres ve anksiyete düzeyleri
kontrol grubundan daha yüksek olduğu gösterilmiştir
(Tomei et al. 2007). Raskauskas (2006) Yeni Zelanda
Üniversitelerinde yaptığı çalışmasında akademik
personelin %65.3’ünün mobbinge maruz kaldığını
bildirmiştir. İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yapılan bir
çalışmada akademik personelin %12-25’inin çeşitli
şekillerde mobbinge uğradığı belirtilmiştir (Boynton
2005). Norveç’te gerçekleştirilen çalışmada ise üniversite
personelinin %5.2’sinin mobbing gördüğü bulunmuştur
(Einarsen and Skogstad 1996). Bizim çalışmamızda da
akademisyenlerin %13.6 oranında mobbing hissettikleri
bulunmuştur. Bu sonuçlara göre mobbingin uluslararası
düzeyde göz önünde tutulması ve önlem alınması
gereken bir konu olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca
mobbing oranlarının farklı ülkelerde değişik oranlarda
görülmesinde sosyo-kültürel farklılıklar ve çevresel
etkenler gibi çeşitli faktörlerin etkisinin olabileceği de
unutulmamalıdır.
Kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları major disabilite
ve iş zamanı kaybı sebebidir (Buckle 2005). Ağır yük
kaldırma ve taşıma, kötü postür, yorucu pozisyonlar,
titreşimler ya da tekrarlayıcı hareketler gibi ağır çalışma
şartlarının kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarına neden
olduğunu gösteren kanıtlar bulunmaktadır (Punnett
and Wegman 2004, Malchaire et al. 2001, Larsson et al.
2007, Andersen et al. 2003). Fiziksel ya da biyomekanik
risk faktörlerinin yanında zaman problemi, hızlı çalışma
temposu, monoton görevler, düşük iş kontrolü, düşük iş
memnuniyeti, işyerinde sosyal destek eksikliği, yüksek iş
yükü ve algılanan streste artış gibi işle ilgili psikososyal
faktörler kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarında risk
faktörleri olarak tanımlanmıştır (Punnett and Wegman
2004, Sim et al. 2006, Larsson et al. 2007, Ariens 2001).
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Çalışan bireylerde sağlık ve performansın geliştirilmesi
ve kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarının azaltılmasını
sağlayan programların oluşturulması için kasiskelet sistemi semptomlarının değerlendirilmesi çok
önemlidir (Fuerstein et al. 2004, Molen et al. 2009). Bu
nedenle çalışmamızda kas iskelet sistemi rahatsızlıkları
değerlendirilmiştir. Çalışmamızda CMDQ total skoru
19,74±23,89 olarak belirlenirken akademik personelin
hissettiği mobbing ile CMDQ değerleri arasındaki
ilişkinin orta düzeyde olduğu belirlendi. Ayrıca LIPT
anketinin 5 alt grubu ile CMDQ arasındaki ilişkinin de
orta düzeyde olduğu gözlendi. Elde edilen sonuçlara göre
anketin alt gruplarında en yüksek hissedilen mobbing
Kendini göstermeyi/iletişim oluşumunu etkilemek
grubunda, en düşük hissedilen mobbing ise Kişinin
sağlığına saldırı grubunda olduğu belirlendi. Mobbing
şiddetli bir sosyal stresör (Zapf 1999), travmatik hayati
bir olay (Wilson 1991), iş memnuniyetsizliğine neden
olan bir epidemi, psikolojik bir sıkıntı ve psikosomatik
ve fiziksel bir problem olarak göz önünde tutulmaktadır.
LIPT anketinin kişinin sağlığına saldırı alt grubunda
mobbing şiddeti düşük hissedilse bile aslında mobbing
yapmak direk sağlığı etkileyen bir faktördür. Einarsen
ve ark. (1996) mobbingin psikolojik, psikosomatik
ve kas iskelet sistemi problemleriyle ilişkili olduğunu
göstermişlerdir.
Vartia (2001) tarafından yapılan
bir çalışmada mobbingin psikosomatik etkisi %26.5
olarak hesaplanmış ve mobbing mağduru olmanın
stres semptomlarının önemli bir belirleyicisi olduğu
bildirilmiştir. Lin ve ark. (2010) çalışmalarında en çok
kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarının prevalansında
artış bulmuşlar, iş stresinin birçok sağlık problemine
yol açtığını ve başlıca iş stresörleri tiplerinin daha fazla
araştırılmasının gerektiğini vurgulamışlardır. Mental
ve psikolojik stresin kas gerimini artırması sonucu kas
yorgunluğunun meydana gelmesi ve kas aktivitesindeki
mikroduraklamanın azalması, iş ortamında stres ile kas
iskelet sistemi rahatsızlığı arasındaki ilişkiyi açıklayan en
güvenilir hipotezlerden biridir (Sjogaard et al. 2000). Başka
bir çalışmada psikolojik şikayetlerin %13’ü, kas iskelet
sistemi problemlerinin %6’sı, psikosomatik problemlerin
%8’i’nden mobbingin sorumlu olduğu gösterilmiştir
(Einarsen ve ark. 1996). Pedro ve ark. (2008) mobbing
ve psikosomatik semptomlar arasında önemli ve pozitif
ilişki ile stres olgularında artış olduğunu bildirmişlerdir.
Çalışma ortamında adaletsizlik ve mobbingin çeşitli
mental ve fiziksel sağlık problemleriyle, somatik şikayetler
ve ağrı ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Kivimaki ve
ark. 2000, Saastamoinen ve ark. 2009, Einarsen ve ark.
1996). Bizim çalışmamızda da literatürle uyumlu olarak
mobbing ile kas iskelet sistemi rahatsızlıkları arasında
orta düzeyde bir ilişki olduğu bulundu. Mobbingin
şiddetli bir stresör olduğu göz önünde tutulduğunda
stresin tüm psikolojik ve fiziksel olumsuz etkilerinin
mobbing mağduru bireylerde görülmesi muhtemeldir.
Bizim çalışmamızda akademisyenlerde %13.6 gibi az
bir oranda mobbing bildirilse de bireylerde kas iskelet
sistemi rahatsızlığı görülmesini engellemedi. Bu nedenle
26
27
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
yoğun ve özverili çalışma gerektiren üniversiteler bu
fenomenin çalışanların sağlığı üzerindeki sahip olduğu
riskler hakkında bilgilendirilmelidir. Toplum açısından
bakıldığında, birçok meslek grubu üniversitelerde
yetiştirilmektedir. Bu nedenle kaliteli bir eğitim için
sağlıklı bir akademik ortamın sağlanması çok önemlidir.
Yorum:
Mobbing bireylerin çalışma yaşamını, fiziksel ve
psikososyal sağlığını olumsuz yönde etkileyen önemli bir
stresördür ve kas iskelet sistemi rahatsızlıkları açısından
da bir risk oluşturmaktadır. Bu nedenle çalışmamız bu
alanda yapılacak araştırmalara ışık tutacak niteliktedir.
Mobbingin görülme oranı ve şekli farklı toplumlarda
ve çalışma ortamlarında değişmektedir. Bu nedenle
çözüm önerileri oluşturulurken, toplumların sosyokültürel yapısı da göz önünde tutulmalıdır. Özellikle
üniversiteler gelişmiş ülkeler ve sağlıklı toplumlar
oluşması için mobbingten uzak bir çalışma ortamına
sahip olmalıdır. Ayrıca tüm kurumların mobbingin sağlık
üzerindeki olumsuz etkileri açısından bilinçlendirilmesi
ve engellenmesi için gerekli girişimlerin yapılması
önemlidir.
References
Andersen, J.H., Kaergaard, A., Mikkelsen, S., JU, F., Frost, P., Bonde, J.P., Fallentin, N., Thomsen, J.F. (2003). Risk factors in the onset of neck/shoulder pain in
a prospective study of workers in industrial and service companies. Occup Environ Med, 60 (9):649-654.
Ariëns, G.A. (2001). Psychosocial risk factors for neck pain: a systematic review. Am J Ind Med, 39 (2):180-193.
Bongers, P.M., de Winter, C.R., Kompier, M.A., Hildebrandt, V.H. (1993). Psychosocial factors at work and musculoskeletal disease. Scand J Work Environ
Health, 19, 297–312.
Bongers, P.M., Kremer, A.M., Ter Laak, J. (2002). Are psychosocial factors, risk factors for symptoms and signs of the shoulder, elbow, or hand/wrist? A review
of the epidemiological literature. Am J Ind Med; 41, 315–342.
Boynton, P. (2005). Unpacking my research on bullying in higher education. In R. McKay, D.H. Arnold & J. Fratzl. Workplace Bullying in Academia: A Canadian Study. Employ Respons Rights Journal, 20, 77-100.
Buckle, P. (2005). Ergonomics and musculoskeletal disorders: overview. Occup Med, 55:164-167.
Cornell University Ergonomics Web www.ergo.human. cornell. edu Accessed October 1, 2009.
Einarsen, S., & Skogstad, A. (1996). Prevalence and risk groups of bullying and harassment at work. European Journal of Work and Organizational Psychology,
5, 185–202.
Einarsen, S., Raknes, B.I., Matthiesen S.B., & Hellesoy O.H. (1996). Helsemessige aspekter ved mobbing i arbeidslivet. Modererende effekter av sosial sttotte og
personlighet. Nordisk Psykologi, 48, 116-137.
Erdinc, O., Hot, K., Ozkaya, M. (2011). Turkish version of the Cornell Musculoskeletal Discomfort Questionnaire: Cross-cultural adaptation and validation.
Work, 39, 251–260.
Fagarasanu, M. and Kumar, S., (2006). Musculoskeletal symptoms in support staff in a large telecommunication company, Work, 27, 137-142.
Feuerstein, M., Nicholas, R.A., Huang, G.D., Dimberg, L., Ali, D. and Rogers, H. (2004). Job stress management and ergonomic intervention for workrelated
upper extremity symptoms, Applied Ergonomics, 35, 65–574.
Girgin, B. (2007). Beş Faktör Kişilik Modelinin İşyerinde Duygusal Tacize (Mobbing) Etkileri. Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Kütahya.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Godin, I.M. (2004). Bullying, worker’s health, and labor instability. J Epidemiol Community Health, 58, 258-9.
Hedge, A., Morimoto, S. and McCroibe, D. (1999). Effects of keyboard tray geometry on upper body posture and comfort, Ergonomics, 42, 1333–1349.
Karasek, R.A. (1979). Job demands, job decision latitude, and mental strain: implication for job redesign. Adm Sci Q, 24, 285–307.
Kaukiainen, A., Salmivalli, C., Björkqvist, K., Österman, K., Lahtinen, A., Kostamo, A., & Lagerspetz, K. (2001). Overt and covert aggression in work setting in
relation to the subjective well-being of employees. Aggressive Behavior, 27, 360-371.
Kivimäki, M., Elovainio, M., Vahtera, J., (2000). Workplace bullying and sickness absence in hospital staff. Occup Environ Med, 57, 656-660.
Larsson, B., Søgaard, K., Rosendal, L. (2007). Work related neck-shoulder pain: a review on magnitude, risk factors, biochemical characteristics, clinical picture
and preventive interventions. Best Pract Res Cl Rh, 21 (3):447-463.
Leymann, H. (1996), ‘The Content and Development of Bullying at Work’, Europan Journal of Work and Organizational Psychology, 165, 170-173.
Lin, Y.H., Chen, C.Y., Hong, W.H., Lin, Y.C., (2010). Perceived Job Stress and Health Complaints at a Bank Call Center: Comparison between Inbound and
Outbound Services. Industrial Health, 48, 349–356.
Luttmann, A., Ja¨ ger, M., Griefahen, B., et al. (2003). Preventing musculoskeletal disorders in the workplace.. Protecting Workers’ Health, Series No. 5. World
Health Organization. Online document at: http://whqlibdoc.who.int/publications/ 2003/924159053X.pdf Accessed December 2, 2009.
Malchaire, J., Cock, N., Vergracht, S. (2001). Review of the factors associated with musculoskeletal problems in epidemiological studies. Int Arch Occup Environ
Health, 74 (2):79-90.
Molen, H.V.D., Sluiter, J. and Frings Dresen, M.H.W. (2009). The use of ergonomic measures and musculoskeletal complaints among carpenters and pavers in a
4.5 year follow up study, Ergonomics, 52, 1954–963.
Moon, S.D., Sauter, S.L., (1996). Psychosocial aspects of musculoskeletal load in office work. Taylor and Francis, London.
Neuman, J. H., & Baron, R. A. (2003). Social antecedents of bullying: A social interactionist perspective. In S. Einarsen, H. Hoel, D. Zapf, & C. L. Cooper (Eds.),
Bullying and emotional abuse in the workplace: International perspectives in research and practice (pp. 185–202). London: Taylor & Francis.
Nomura, K., Nakao, M., Sato, M., Ishikawa, H., Yano, E. (2007). The association of the reporting of somatic symptoms with job stress and active coping among
Japanese white-collar workers. J Occup Health, 49, 370–375.
Okamura, H., Tsuda, A., & Matsuishi, T. (2011). The relationship between perceived loneliness and cortisol awakening responses on work days and weekends.
Japanese Psychological Research, 53, 113–120.
Pedro, M. M., Sánchez, M. I. S., Navarro, M. C. S., and Izquierdo, M. G. (2008). Workplace Mobbing and Effects on Workers’ Health. The Spanish Journal of
Psychology, Vol. 11, No. 1, 219-227.
Punnett, L., Wegman, H.D. (2004). Work-related musculoskeletal disorders: the epidemiologic evidence and the debate. J Electromyogr Kinesiol, 14:13-23.
Raskauskas, J. (2006). Bullying in Academia: An examination of workplace bullying in New Zealand universities. In R. McKay, D.H. Arnold & J. Fratzl. Workplace Bullying in Academia: A Canadian Study. Employ Respons Rights Journal, 20, 77-100.
Saastamoinen, P., Laaksonen, M., Leino-Arjas, P., Lahelma, E., (2009). Psychosocial risk factors of pain among employees. Eur J Pain, 13, 102-108.
Schleifer, L.M., Ley, R., (1996). Macroergonomics, breathing, and musculoskeletal problems in computer work. In: Brown O Jr, Hendrick HW (eds) Human factors in organizational design and management. V. Elseiver, Amsterdam, pp 261-266.
Shallcross, L. (2005). Workplace Mobbing: Social exclusion, women and work. In K. Hartig & J. Frosch, Workplace Mobbing Syndrome: The Silent and Unseen
Occupational Hazard. National Conference on Women and Industrial Relations. Avaliable at: http://www.qwws.org.au/filestore/OWOL%20Papers/PDF/Hartig%20and %20Frosch%20paper%20FINAL.pdf
Sim, J., Lacey, R.J., Lewis, M. (2006). The impact of workplace risk factors on the occurence of neck and upper limb pain: a general population study. BMC
Public Health, 6: 234.
Sjogaard, G., Lundberg, U., Kadefors, R., (2000). The role of muscle activity and mental load in the development of pain and degenerative processes at the muscle cell level during computer work. Eur J Appl Physiol, 83, 99–105.
Tomei, G., Cinti, M.E., Sancini, A., Cerratti, D., Pimpinella, B., Ciarrocca, M., Tomei, F., Fioravanti, M. (2007), Evidence based medicine and mobbing. G Ital
Med Lav Ergon, Apr-Jun; 29(2), 149-57.
Tsumura, H., Shimada, H., Nomura, K. (2012). The effects of attention retraining on depressive mood and cortisol responses to depression-related stimuli.
Japanese Psychological Research, Volume 54, No. 4, 400–411.
Twale, D. J., & De Luca, B. M. (2008). Faculty incivility: The rise of the academic bully culture and what to do about it. San Francisco: Jossey-Bass.
Vartia, M. (2001). Consequences of workplace bullying with respect to the well-being of its targets and the observers of bullying. Scand Work Environ Health,
21, 63-69.
Visser, B., van Diee¨n, J.H. (2006). Pathophysiology of upper extremity muscle disorders. J Electromyogr Kinesiol; 16:1–16.
Westhues, K. (2006a). The Story Behind the Story-Mob Rule. Avaliable at: www.arts.uwaterloo.ca/kwesthue/chronicle.htm
Westhues, K. (2006b). The Remedy and Prevention of Mobbing in Higher Education. In C.D. Bultena & R.B. Whatcott. Bushwhacked at Work: A Comparative
Analysis of Mobbing & Bullying at Work. Proceedingd of ASBBS, 15 (1).
Wilson, B.C. (1991). U.S. Businesses suffer form workplace trauma. Personnel Journal, July, 47-50.
World Health Organization. Protecting Workers’ Health Series No. 5, Preventing Musculoskeletal Disorders in the Workplace, 2003. http://www.who.int/occupational_health/publications/ muscdisorders/en/ (2 August 2010, date last accessed).
Zapf, D. (1999). Organisational, work group related and personal causes of mobbing/bullying at work. International Journal of Manpower, 20, 70-85.
28
29
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Milli Eğitim Bakanlığı
Eğitim Metodları Proje Yarışması
2011 Lise Sosyal
Bilimler Kategorisi
Birincisi: Kelime Keşfi
Proje Ekibi
Ali KAVAKLI
Kütahya Gazi Kemal Bilim
ve Sanat Merkezi Türk Dili
ve Edebiyatı Öğretmeni
Selçuk KOYUNCU
Bayrampaşa Mustafa Itrî
Efendi İlköğretim Okulu
Türkçe Öğretmeni
Projenin Amacı:
Giriş:
Projenin amacı kişisel kelime serveti yönünden fakir
olan öğrencilerin kelime dağarcığını zenginleştirmektir.
Bu proje www.kelimekesfi.com internet sitesi ile hayata
geçirilmiştir. Site, kelimelerin anlamlarını eşleştirerek
ve tahmin ettirerek yarışma havası içerisinde eğlenceli
bir şekilde öğretmektedir. Kelime Keşfi projesi ile Türk
edebiyatının önde gelen yazarlarının seçkin roman ve
hikâyelerinden seçilmiş, öğrencilerin günlük hayatta
kullanmadığı, anlamını tam olarak ya da hiç bilmediği
kelimeleri öğrencilere eğlenceli bir biçimde öğretmek
amaçlanmıştır. Öğrenciler www.kelimekesfi.com adlı
sitedeki kelime oyunu ile yeni kelimeler öğrenecek,
dolaylı olarak Türk Edebiyatının önde gelen yazarları ve
onların önemli eserleri hakkında bilgi sahibi olacaklar
ve Türk edebiyatının seçkin eserlerini okuma isteği
duyacaklardır.
İlköğretimden üniversiteye kadar tüm eğitimcilerin
ortak kanaati öğrencilerin kişisel kelime serveti açısından
oldukça fakir oldukları yönündedir. Gerek yazılı gerek
sözlü anlatımda öğrencilerimiz kelime hazinelerinin
yetersizliği nedeniyle başarısız olmaktadırlar. Söz
dağarcığında günlük dilde kullandığı kadar kelime
bulunan öğrenciler kelimeler ile zihne yerleşen pek çok
değerden de mahrum kalmaktadırlar.
Kelime dağarcığı üzerine yapılan araştırmalar
öğrencilerimizin kelime hazinesinin diğer ülkelerin
öğrencilerine nispetle yetersiz olduğunu göstermektedir.
Afyonkarahisar il merkezinde yapılan araştırmayı
baz olarak bir değerlendirme yapan Celal Demir, orta
öğretimi bitirmek üzere olan 18 yaşındaki bir Türk
gencinin, bildiği bir konuda konuşurken, kullandığı
kelime sayısı 1500 civarında olduğunu belirtir. Celal
Demir, yapılan araştırmalara dayanarak İngiltere ve
ABD’de 6-7 yaşına gelen bir çocuğun 3000 - 4000 kelimeyi
kullandığını belirttikten sonra gelişmiş ülkelerden bu
yönüyle geri kaldığımızı ifade eder.[Demir, 2006, 211]
Yine Celal Demir, 2003 ilkbaharında OECD tarafından
yapılan PISA (Programme international pour le suivi des
acquis des élèves) anketinin sonuçlarına göre hazırlanan
raporda 40 ülkenin, ilköğretim son sınıf öğrencilerinin
başarı düzeyine göre değerlendirildiğini, bu rapora göre
yazılı bir metni okuyup anlama becerisi sıralamasında
Türkiye 33. sırada yer aldığını belirtmiştir. [Demir, 2006,
211]
Kelimelerin düşünme ve düşünce üretmedeki önemi
büyüktür. “İster bir konuşma, ister bir yazı parçasında
olsun dilde en etkili, en güçlü birimler sözcüklerdir.”
[Aksan, 1998, 61].
İnsanlar kelimelerle düşünür.
“Kelimeler bizim düşünme aletimizdir.” [Kaplan, 1985,
212]. “Algılama gücünün sınırlarını aşan fakat anlama
sınırları içinde kalan birçok konu, kelimeler sayesinde
kavranmaktadır” [Yapıcı, 2005, 87]
30
31
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Birçok araştırmacı kelime dağarcığının öğrenmenin
ön koşulu olduğunu belirtmiştir. “Söz Varlığının Temel
Dil Becerilerinin ve Akademik Disiplinlerin Kazanımına
Olan Etkileri” adlı araştırmanın sonuçlarına göre söz
dağarcığı, temel dil becerilerini, temel dil becerileri de
diğer disiplinlerin gelişimini tetiklemektedir. Bu da
söz varlığının zenginliğiyle temel dil becerilerinin ve
buna bağlı olarak gelişen diğer disiplinlerin gelişiminin
birbiriyle paralellik gösterdiğini ve bu paralelliği de eğitim
ve öğretim açısından göz ardı edilmemesi gerektiğini
göstermektedir. [Yalçın, et al., 2006, 171]
Kelime hazinesi yetersiz olan öğrenciler iletişim
becerilerini geliştirememekte ve sosyal yaşam içerisinde
sıkıntılar yaşamaktadır. “Bir kişinin, birikimini bize
anlatabilmesi için aktif hâle getirilmiş bir kelime
servetine ihtiyacı vardır. Paylaşılmayan birikimin ise,
toplumsal açıdan hiçbir değeri yoktur. (…) Şu hâlde
iletişim zenginliği kelime zenginliğine bağlıdır.”[Demir,
2006, 208]
Kelime dağarcığının gelişimi sözel-dilsel zekânın
da gelişimini sağlamaktadır. “Kelimeler, kavramların
oluşmasında ve kazanılmasında birer semboldür, zihnî
gelişimin sağlanmasında da önemli rolleri vardır. Bu
bakımdan insan için kelime kazanımının, dil gelişimi
açısından önemi büyüktür.” [Yaman et al., 2009, 61]
Öğrencilerimizin kelime hazinesinin yetersizliği
nedeniyle Türk edebiyatının seçkin eserlerinin yakın
dönemde çıkan baskılarında okuyucuların sadeleştirme
çalışmaları yapıldığı ve eserlerin asılları tahrif edildiği
görülmektedir. Bu durum hem okuyucuya niteliksiz
ve sığ yapıtların sunulmasına neden olmakta hem de
okuyucuların kelime hazinesi gelişimini engellemektedir.
Bu konuyla ilgili olarak “Türk Dilini Geliştirme ve
Mutabakat Noktaları” adlı makalesinde Faruk Gürbüz
bu durumu şöyle eleştirir: “Son zamanlarda klasikleri
sadeleştirme temayülü, şimdiki neslin hem kelime
hazinesini dondurup aynı seviyede bırakacak ve hem de
mazideki dil ve kültür ile alakalarını kesecektir. Onlara
dillerinin tekâmül seyrini göstermemiş olacaktır. Bu
kabil dikkatsizlikler de Türk dilini korumaya matuf
çabaları elbette zora sokacaktır.” [Gürbüz, 2008, 431]
Yapılan sadeleştirmeler ile öğrencilere Türk dilinin
tekâmül seyrinin gösterilememiş olması, Türk Edebiyatı
dersinin genel amaçlarından olan “Türkçenin, tarihî
akış içinde yaşanılan medeniyet daireleri çevresinde
nasıl zenginleştiğini ve edebiyat dili hâline geldiğini
kavratmak”[2575 Sayılı Tebliğler Dergisi] amacının
gerçekleştirilememesine neden olmaktadır.
Eğitimcilerin mutabık olduğu diğer bir sorun
ise öğrencilerin okuma alışkanlıklarının olmamasıdır.
“Ergenlik Dönemi Öğrencilerinin Okuma Alışkanlıkları”
adlı araştırmada Kırşehir il merkezinde 8, 9, 10, 11 ve 12.
sınıf öğrencilerinin okuma sıklılıklarının oldukça düşük
olduğu saptanmıştır.[Can et al., 2010, 7) Projenin ikinci
bir amacı öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmaktır.
Öğrencilerin anlamını bilmediği kelimelerin geçtiği
metinleri okumaktan kaçındıkları bilinmektedir.
Kelime hazinesi ve okuma alışkanlıkları ile ilgili
yapılan değerlendirmelerden ortaya çıkan sonuçları şöyle
sıralayabiliriz:
• Kelime hazinesinin zenginliğinin düşünme ve
düşünce üretmede önemli bir yeri vardır.
• Kelime hazinesi zengin olan öğrencilerin iletişim
becerileri güçlenir ve öğrenciler sosyal hayatta daha
başarılı olurlar.
• Kelime hazinesi zenginleşen öğrencilerin sözeldilsel zekâsı gelişir.
• Yeni kelimeler öğrenmek öğrencilerin dil gelişimini
olumlu etkiler.
• Kelime hazinesi yetersiz olan öğrenciler, nitelikli
edebiyat eserlerine -yapılan sadeleştirmeler nedeniyleasıllarından ulaşamadıkları için Türk dilinin tarihî
tekâmülünü ve nasıl bir edebiyat dili haline geldiğini
kavrayamaz durumdadırlar.
• Öğrencilerimiz kelime hazinesi açısından oldukça
fakirdir ve gelişmiş ülkelerdeki öğrencilerden hem kişisel
kelime serveti hem de okuduğunu anlama yönünden geri
bir düzeydedir.
•
Öğrencilerimizin okuma alışkanlığı oldukça azdır.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
“Kelime Keşfi” projesi yukarıda sözü edilen
sorunları çözmek amacını gütmektedir. Bu sorunları
çözmeye yönelik uygulamalar, daha çok teori safhasında
kalmakta ve öğrenci merkezli olmadıkları için yeterli
başarıyı gösterememektedir. Öğrencilerin kelime
hazinesini zenginleştirmeyi edebiyat eğitiminin bir
amacı olarak gören Abdurrahman Güzel, “Edebiyat
Eğitiminde Amaçlar ve Bu Amaçlara Yönelik Yöntem
Teknik Ve Örnek Uygulamalar” adlı makalesinde “Söz
Varlığını Zenginleştirmek” başlığı altında üç etkinliğe yer
vermiştir. Özetle bu etkinliklerde kelimelerin cümle ve
metin içi anlamlarının bağdaştırma yoluyla oluşturulan
anlamlarının örnek metinler yoluyla geliştirilebileceği
ifade edilmiştir. [Güzel, 2006, 22]. Bu uygulamalar ile
kelime hazinesinin geliştirilmesi etkinliği uygulayıcının
yani öğretmenin bu alandaki yetkinliği ile doğru
orantılıdır. Dolayısı ile öğrenci merkezli bir yöntem
değildir. “Kelime Keşfi” projesi ise öğrenci merkezli bir
projedir. Öğrenci sitede oynadığı kelime oyunu sayesinde
eğlenceli bir şekilde yeni kelimeler öğrenerek kelime
hazinesini geliştirebilir.
Kelime Keşfi Projesinin Müfredatla İlişkisi:
Projenin doğrudan ve dolaylı olmak üzere bir temel bir
de yan amacı vardır. Temel amaç, öğrencilerin kelime
hazinesini geliştirmek; yan amaç ise öğrencilere Türk
edebiyatının seçkin eserlerinden seçilen kelimelerin
öğretilmesi ile bu eselerin okunmasını teşvik etmektir.
Projenin müfredatla ilişkisi temel ve yan amaçlara göre
değerlendirilmiştir.
a. Dil ve Anlatım Müfredatı İle İlişkisi:
1.Müfredat programına göre Dil ve Anlatım dersinde
öğrencilerin Türkçenin ifade gücü ve imkânlarını;
dinleme, konuşma, okuma, anlama ve yazma becerilerini
geliştirerek anlamaları; programda yer alan ünitelerde
sıralanan kazanımlar, verilen etkinlikler ve açıklamalar
doğrultusunda
Türkçeyi
kullanma
becerilerini
olgunlaştırmaları; yine bu dille bireysel ve toplumsal
düzeylerde kültür zenginliklerinin bilincine ermeleri
amaçlanmıştır. .[Dil ve Anlatım Müfredatı Sayfa 2] Bu
amacın gerçekleşebilmesi öğrencinin kelime servetinin
zenginliği ile doğru orantılıdır
2. Programın hareket noktasının anlatıldığı bölümde
öğrencilerin, dili kullanma becerisi kazanarak zamanın
ihtiyaçlarına cevap verebilecek aydın kişiler durumuna
gelebilmelerini sağlamanın amaçlandığı ve dili kullanma
becerisinin insanın her türlü etkinliğinde önemli rolü
olduğu belirtilmiştir.[Dil ve Anlatım Müfredatı Sayfa
2] Kelime Keşfi projesi ile kelime dağarcığı zenginleşen
öğrencinin dili kullanma becerisi artacaktır.
3. Programın genel amaçlarında belirtilen “Kelime, cümle
ve metin düzeylerinde dil-anlam ilişkisini kavratmak.”[
Dil ve Anlatım Müfredatı, Genel Amaçlar Madde 6, Sayfa
3] amacı da Kelime Keşfi projesinin temel amacıyla
örtüşmektedir. Kelime hazinesi zenginleşen öğrenci, dil
ve anlam ilişkisini kolay kavrayacaktır.
4. Programda metin ve metin parçalarını doğru anlama
ve yorumlama becerileri kazandırmak amaçlanmıştır.
[Dil ve Anlatım Müfredatı, Genel Amaçlar Madde 8,
Sayfa 4] Öğrencinin kelime dağarcığı ne kadar zengin
olursa okuduğunu o nispetle iyi anlayacaktır.
5. Programda sanat metinlerini anlama, inceleme ve
değerlendirme becerisi kazandırmak amaçlanmıştır. [Dil
ve Anlatım Müfredatı, Genel Amaçlar Madde 8, Sayfa 4] Bu
amacın gerçekleşebilmesi öğrencinin kelime dağarcığının
zenginliği ile mümkündür. Sanat metinlerinde geçen
kelimelerin anlamlarını bilen öğrencinin metni anlama
ve değerlendirme kapasitesi daha çok olacaktır.
6. Programda öğrenciye Türk diliyle edebî zevk ve
estetik değerler taşıyan eserler verildiğini kavratmak
amaçlanmıştır. [Dil ve Anlatım Müfredatı, Genel Amaçlar
Madde 18, Sayfa 4] Bu amaç, Kelime Keşfi projesinin
yan amacı olan Türk edebiyatının seçkin eserlerinden
seçilen kelimelerin öğretilmesi ve bu eserlerin tanıtılarak
okunmasını teşvik etmek amacıyla örtüşmektedir.
Öğrenci www.kelimekesfi.com adlı siteye girerek Türk
edebiyatının seçkin eserlerinde geçen kelimeleri, eserlerin
yazarı ve eserler hakkında verilen bilgileri öğrenerek
Türk diliyle edebî zevk ve estetik değerler taşıyan eserler
verildiğini görebilecektir.
32
33
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
b. Türk Edebiyatı Müfredatı ile İlişkisi:
1.Müfredat programında edebiyat eğitiminin amacı;
metinlerdeki sanat değerlerini sezmek, dilin metinde
kazandığı anlamları kavramak ve metni yorumlamayı
sağlayacak becerileri kazandırmak olarak ifade edilmiştir.
[Türk Edebiyatı Müfredatı, Sayfa 1] Kelime Keşfi projesi ile
kelime hazinesi zenginleşen öğrenci, edebiyat eğitiminin
bu amaçlarını daha iyi gerçekleştirebilecektir. Öğrenci,
kelime serveti sayesinde metinlerin sanat değerlerini
sezebilecek, kelimelerin metinde kazandığı anlamları
daha iyi kavrayacak ve yorumlayacaktır.
2.Müfredat programında belirtilen “Türkçenin,
tarihî akış içinde yaşanılan medeniyet daireleri
çevresinde nasıl zenginleştiğini ve edebiyat dili hâline
geldiğini kavratmak” [Türk Edebiyatı Müfredatı, Madde
5, Sayfa 5 ] amacının gerçekleşebilmesi için öğrencilerin
Türk edebiyatının seçkin edebî eserlerini asıllarından
okuyup anlayabilmeleri gerekmektedir. Öğrencilerin
kelime hazinelerinin yetersizliği nedeniyle yapılan
sadeleştirmeler öğrencilerin sanat değeri olmayan
yapıtları okumasına neden olmaktadır. Kelime Keşfi
projesi ile Türk edebiyatının seçkin edebî eserlerinin asıl
metinlerinden seçilmiş kelimelerin www.kelimekesfi.
com adlı sitedeki kelime keşfime oyunu ile eğlenceli bir
biçimde öğretilmesi, öğrencilerin seçkin edebî eserleri
asıllarından okuyup anlayabilmelerine imkan verecektir.
Böylece öğrenci Türk dilinin nasıl zenginleştiğini ve bir
edebiyat dili haline nasıl geldiğini kendisi görebilecektir.
3. Müfredat programındaki amaçlardan “Okuma
zevki ve alışkanlığını geliştirmek” amacı Kelime Keşfi
projesinin yan amacı ile örtüşmektedir. [Türk Edebiyatı
Müfredatı, Madde 9, Sayfa 5] www.kelimekesfi.com adlı
internet sitesine girerek yeni kelimeler öğrenen öğrenci,
öğrendiği kelimelerin seçildiği kitabı okumamışsa
bu kitabın içeriğini merak ederek kitabı okuma isteği
duyacaktır. Öğrenci kitapta geçen kelimelerin anlamını
öğrenmiş olacağı için kitabı daha iyi anlayacak ve daha
çok kitap okuma isteği duyacaktır.
Kelime Keşfi Projesi kelime internet üzerinden
oynanabilen eğlenceli ve öğretici bir oyundur. Oyunun
eğitimde olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir. Nitekim
“Öğrencilerin Eğitsel Bilgisayar Oyunu Kullanımına
İlişkin Görüşleri: Sosyal Bilgiler Dersi Örneği” adlı
araştırmanın sonuçlarına göre öğrencilerin derslerde
eğitsel oyun kullanımına olumlu yaklaşmış oyuntabanlı öğrenmeyi klasik öğrenme yöntemlerine tercih
etmişlerdir.[Bakar, et al., 2008,35]
Kelime Keşfi Projesinin uygulamaya geçirildiği
www.kelimekesfi.com adlı internet sitesindeki kelime
keşfime oyunu internetteki diğer kelime oyunlarından
farklı ve yenidir. İnternet ortamındaki diğer kelime
oyunlarının geneli verilen harflerden anlamlı kelimeler
oluşturarak puan kazanma prensibi ile oynanmaktadır
ve öğreticilik yönleri zayıftır. www.kelimekesfi.com
adlı sitedeki oyunun en önemli özelliği öğrencilerin
eğlenerek Türk edebiyatının seçkin eserlerinden alınarak
hazırlanmış testlerle yeni kelimeler öğrenebilmesidir.
www.kelimekesfi.com sitesinde öğrenci, kelimeleri ve
karşılarındaki anlamları 5 ya da 10 soruluk testlerle
eşleştirerek ve tahmin ederek kelimenin anlamını
kendisi keşfeder. Öğrenci yanlış işaretlediği kelimelerle
devam eden testlerde tekrar karşılaşarak yanlış bildiği
kelimenin anlamını keşfederek öğrenir. Site doğru bilinen
kelimelerin anlamlarının pekiştirilmesine de imkân
sağlamaktadır.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Hariciye Koğuşu adlı romanından alınmış 240 kelime ve
anlamlarına yer verilmiştir. Sitenin yönetim panelindeki
kelime ekleme sayfası ile proje her türlü öğretim
kademesinin kullanımına uygun hale getirilebilir.
Kelime Keşfi projesi www.kelimekesfi.com adlı
internet sitesi ile hayata geçirilmiştir. Site tasarımdan
kodlamaya tamamen açık kaynaklı, ücretsiz araçlarla
geliştirilmiştir. Geliştirme sürecinde Notepad++ kod
editörü, FileZilla Ftp İstemcisi, phpMyAdmin veritabanı
yöneticisi kullanılmıştır. Sitenin tasarımda Xhtml 1.0 ve
CSS 2.1 dilleri tercih edilmiştir. Tasarım Xhtml ve CSS
Markup testlerinden hatasız olarak geçmektedir. Sitenin
altyapısında PHP, veritabanında mySql tercih edilmiştir.
Kodlama Apache sunucu üzerinde sorunsuz olarak
çalışmaktadır.
Kelime Keşfi Projesi Görsel Anlatımı
A. Siteye Giriş ve Üyelik:
1.Siteye Giriş: Öğrenci www.kelimekesfi.com internet adresine girer.
Metod:
Kelime Keşfi Projesinin hedef kitlesi ilk aşamada
ortaöğretim öğrencileridir. Projenin ulaşılabilirliğini
arttırmak için internet ortamından faydalanılmıştır.
Nitekim TÜİK tarafından 2010 yılının nisan ayında
yapılan “ Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Araştırma
Sonuçları” raporuna göre hanelerin internete erişim oranı
2009 yılında %30 iken 2010 yılında 41,6’ya çıkmıştır.
Ayrıca bu rapora göre internet erişimine sahip olanların
%59,3’ü İnterneti hemen hemen her gün kullanmaktadır.
Bu durum internetin hızla yaygınlaştığının ve
kullanımının hızla arttığının bir göstergesidir.
Kelime Keşfi Projesi ile kelime hazinesini
zenginleştirmek
isteyen
öğrenciler
internete
bağlanabildikleri her yerden bu siteye girebilir, ücretsiz
üye olarak faydalanabilirler. Projenin uygulandığı www.
kelimekesfi.com adlı sitede Peyami Safa’nın Dokuzuncu
Resim 1: Siteye Giriş
2.Üyelik: Öğrenci üyelik formunu doldurur. Kullanıcı adını ve parolasını belirleyerek sisteme üye olur.
Resim 2:Üyelik Formu
34
35
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
3. Üyenin Siteye Girişi: Site yöneticisinin onayından
sonra öğrenci kullanıcı adı ve parolası ile sisteme giriş
yapar.
Resim 3: Siteye Giriş
B. Sitenin Çalışma Prensibi ve İşleyişi:
1.Kelime Keşfinin Tanıtımı: Giriş yapıldıktan sonra
sistemin çalışma prensibinin Dede Korkut tarafından
anlatıldığı bölüme ulaşılır. Dede Korkut sistemin her
aşamasında sistemin çalışması ile ilgili bilgilendirmeler
yapacaktır.
Projenin uygulandığı www.kelimekesfi.com adlı
site, öğrencinin kelime hazinesini geliştirmek için
tasarlanmıştır. Kelimelerin anlamları Türk Dil
Kurumu’nun www.tdk.gov.tr sayfasındaki çevrimiçi
Büyük Türkçe Sözlüğü temel alınarak ve sözcüğün
kitaptaki anlamı dikkate alınarak hazırlanmıştır. Öğrenci,
kelimelerin anlamlarını doğru ve hızlı bir biçimde
tahmin ettikçe puan kazanır. Kazandığı puanlara göre
Türk kültürünün günümüze aktarılmasında önemli
bir yeri olan Dede Korkut[Ergin, 2003, 3] tarafından
Türk töresince kendisine bir isim verilir. [Uca, 2004,
150] İsimler öğrencinin kitapla ve kelimelerle ilgililik
seviyesine göre derecelendirilmiştir ve 10 farklı rütbe
oluşturulmuştur. Öğrenci sitedeki testleri çözdükçe
kelime hazinesi zenginleşecek, puan kazanacak ve 100
puanı aştıktan sonra Dede Korkut tarafından kendisine
puanına uygun bir rütbe verilecektir. Rütbelerin puan
aralıkları şöyledir:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Puan
Aralıkları
100-300
300-500
500-900
900-1300
1300-1800
1800-2400
2400-3000
3000-3800
3800-4600
4600-5000
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Rütbe
Çaylak
Hevesli
Asistan
Tecrübeli
Kitap Kurdu
Kebikeç
Sahaf
Google
Ordinaryüs
Üstad
3. Kelime Testi Oluşturma:
Kelime testleri; yazara, kitaba, doğru işaretlenen
kelimelere ve yanlış işaretlenen kelimelere göre
sınıflandırılmıştır. Testler, kelimelerin bilinirlik ve günlük
hayatta kullanılırlık durumlarına göre “Basit, Orta, Zor”
şeklinde; soru sayısına göre “5 Soru, 10 Soru” şeklinde
oluşturulabilir. Puanlar, testlerin zorluk derecesine
(Basit, Orta, Zor) ve soru sayısına göre kademeli olarak
artmaktadır. “Zor” ve “10 Soru” seçenekleri daha çok
puan kazandırmaktadır.
Tablo 1: Puan Aralıkları ve Rütbeler
2. Kelime Testi Seçimi Yapma:
Sistem öğrencinin hem kitaba hem de yazarlara
bittikten sonra isterse yanlış işaretlediği kelimelerle tekrar
test oluşturabilir ve bu kelimeleri doğru işaretleyerek
puan kazanabilir. İsteyen öğrenci testler bittikten sonra
doğru işaretlediği kelimeleri ve kelimelerin anlamlarını
tekrar görebilir.
Resim 5:Test Seçimi
Sitenin puanlama sistemi şu şekilde çalışmaktadır:
Öğrenci, işaretlediği her bir doğru cevap için 1 ham
puan kazanır. Yanlış cevaplar ise 0 ham puan getirir.
Elde edilen ham puan testlerin zorluk derecesine göre
aşağıdaki gibi hesaplanır:
5 soruluk bir test ise;
Basit testler için => ham puan x 2
Orta testler için => ham puan x 3
Zor testler için => ham puan x 5
10 soruluk bir test ise;
Basit testler için => ham puan x 5
Orta testler için => ham puan x 7
Zor testler için => ham puan x 10
Resim 4: Sitenin Tanıtımı
Resim 6: Kelime Testi Oluşturma
Bu şekilde bir ara puan (AP) elde edilir. Öğrenci daha çok
puan kazanmak için 5 soruluk testleri 25 saniyeden önce;
10 soruluk testleri 100 saniyeden önce testi bitirmelidir.
Belirtilen süreden önce testi bitiremeyen öğrencinin
daha önce aldığı ara puan, testi bitirme süresine göre
yeniden hesaplanarak öğrencinin nihai puanı hesaplanır.
Verilen süreye ve testin 5 veya 10 soruluk oluşuna göre
nihai puan aşağıdaki gibi hesaplanır:
5 Soruluk Testlerde Test 25 Saniyeden Önce Bitirilmişse;
Kazanılan ara puana ham puan 0,2 ile ve artırılan süre ile
çarpılarak eklenir.
göre kelime keşfedebilmesi için tasarlanmıştır. Yazara ya
da kitaba göre kelime keşfimeye başlayan öğrenci, testler
Testlerin Zorluğuna
Göre Ham Puan
Hesaplama
5 Soruluk Test
Basit
Orta
Zor
HP x 2
HP x 3
HP x 5
10 Soruluk Test
HP x 5
HP x 7
HP x 10
5 Soruluk Testlerde Test 100 Saniyeden Sonra
Bitirilmişse; Kazanılan ara puandan testte geçen fazla
süre 0,5 ile çarpılarak çıkarılır.
10 Soruluk Testlerde Test 25 Saniyeden Önce
Bitirilmişse; Kazanılan ara puana ham puan 0,2 ile ve
artırılan süre ile çarpılarak eklenir.
10 Soruluk Testlerde Test 100 Saniyeden Sonra
Bitirilmişse; Kazanılan ara puandan testte geçen fazla
süre 0,5 ile çarpılarak çıkarılır.
Nihai Puan
Hesaplama
Test Belirlenen
Süreden Önce
Bitmişse
Test Belirlenen
Süreden Sonra
Bitmişse
5 Soruluk
Test
AP+(AP x 0,2x AS)
AP- (0,5 x GS)
10 Soruluk
Test
AP+(AP x 0,2x AS)
AP- (0,5 x GS)
36
37
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Resim 7: Kitaba Göre Kelime Testi Oluşturma
Resim 8:Yazara Göre Kelime Testi Oluşturma
Resim 9: Yanlış İşaretlenen Kelimelerle Kelime Testi Oluşturma
Resim10: Doğru İşaretlenen Kelimelerden Test Oluşturma
a. Kitaba Göre Kelime Testi Oluşturma:
b. Yazara Göre Kelime Testi Oluşturma:
Bu bölümde kelimelerin alındığı kitabın
özetine yer verilmiştir. Öğrenci kitaptan alınarak
sisteme kaydedilmiş kelimelerle test oluşturabilir.
Öğrenci bu testlerle okuduğu ya da okuyacağı
kitabın kelimelerini keşfedebilir. Ayrıca puan
kazandıran test bölümlerinde de Dede Korkut,
öğrenciye zamana karşı yarıştığını; 5 soruluk
testler için 25, 10 soruluk testler için ise 100 saniye
süresi olduğunu hatırlatır. Testleri zamanından
önce bitiren öğrenci daha fazla puan alacaktır.
Testleri zamanında bitirmeyen öğrencinin ise
puanları düşecektir.
Bu bölümde yazarın kısa bir biyografisine
yer verilmiştir. Öğrenci, yazarın sisteme
kaydedilmiş tüm kitaplarından alınarak
hazırlanmış kelimelerle kendine test oluşturabilir.
Öğrenci, bu testler ile yazarın kelime hazinesini
keşfedebilecektir.
c. Yanlış İşaretlenen Kelimelerle Kelime Testi
Oluşturma
d. Doğru İşaretlenen Kelimelerden Test
Oluşturma:
Öğrenci, testler sırasında yanlış işaretlediği
kelimelerle test oluşturabilir. Yanlış işaretlenen
kelimelerden oluşan testler daha az puan
kazandırır. Bu bölüm öğrencinin hatalarını
görmesi ve yeni kelimeler öğrenmesi için
oluşturulmuştur.
Öğrenci, testler sırasında doğru işaretlediği
kelimelerden test oluşturabilir. Kelimelerin
anlamlarını görmek için kelimelerin üzerine
tıklar. Bu bölümdeki testler bilgilerin tekrar
yoluyla pekiştirilmesi için oluşturulmuştur ve
puan kazandırmaz.
4. Kelime Keşfi:
Resim 11: Kelime Keşfi
Öğrenci, test oluşturmayı bitirdikten sonra kelime
keşfimeye başlayabilir. Öğrenci, kitaplardan seçilmiş
kelimeleri anlamlarını tahmin ederek doğru cevaplarla
eşleştirmeye çalışır. Eşleştirmeden sonra giriş
tıklanır. Öğrenci, çıkan sayfada cevabının doğru olup
olmadığını kontrol eder. Yanlış işaretlediği kelimenin
doğru anlamını görür. Keşfe devam et butonuna
tıklayarak belirlenen test şekline uygun kelimelerden
oluşan testler bitene kadar kelime keşfi yapabilir.
Yanlış olarak işaretlenen kelimeler sonraki testlerde
öğrencinin karşısına çıkacaktır. Öğrenci yanlış olarak
işaretlediği kelimeyi sonraki testlerde doğru olarak
işaretlerse yeni bir kelime öğrenmiş olacaktır. Öğrenci,
sayfanın sağ tarafındaki istatistik bölümünden toplam
puanını, çözdüğü test sayısını, doğru cevap sayısını,
yanlış cevap sayısını, yeni öğrendiği kelime sayısını ve
rütbesini inceleyebilir.
38
39
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Resim 12: Kelime Keşfi Sonuç Sayfası
Resim 13:İstatistik
C. İstatistik:
Öğrenci seçtiği kitapla ya da yazarla ilgili
sisteme kayıtlı kelimeler ilgili testleri bitirdikten
sonra başka bir kitap ya da yazar seçimi yapabilir.
Ancak sistemde henüz bir kitap ve bu kitaptan
seçilen kelimeler kayıtlıdır. Sitenin yönetim
paneli, yeni kelime, kitap ve yazar eklemeye
uygun olarak tasarlanmıştır.
İstatistik sayfası öğrencinin diğer üyeler
arasında kaçıncı olduğunu, kendi puanını ve
rütbesini görebileceği şekilde tasarlanmıştır.
Ayrıca öğrenci testleri çözerken görebildiği
gibi bu sayfadan da toplam puanını, çözdüğü
test sayısını, doğru cevap sayısını, yanlış cevap
sayısını, yeni öğrendiği kelime sayısını ve
rütbesini görebilmektedir.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
G. Yönetim Paneli:
3. İstatistikler:
Yönetim paneli, sisteme kelime, kitap ve yazar
eklemeye olanak verecek şekilde ve üyelik işlemlerini
yönetebilecek şekilde tasarlanmıştır.
Bu sayfa sitenin ayrıntılı bir şekilde istatistiksel
dökümünü alabilmek amacıyla tasarlanmıştır. Yönetici,
bu sayfadan kelime, üye ve test istatistiklerine ulaşabilir
1.İçerik:
Kelime İstatistikleri;Yazarlara Göre Kelime Sayısı,
Kitaplara Göre Kelime Sayısı, En Çok Doğru Bilinen
Kelimeler, En Çok Yanlış Yapılan Kelimeler, En Çok
Öğrenilen Kelimeler hakkında rakamsal verilerden
oluşur
Yönetim panelindeki içerik bölümü kelime, yazar ve
kitap eklemek için oluşturulmuştur. Bu sayfada yer alan
Kelimeler, Yazarlar, Kitaplar linklerinin üzerindeki artı
butonu ekleme yapmak için konulmuştur.
a.Kelime Ekleme:
Bu sayfa sisteme yeni kelimeler eklemeye imkân
tanımaktadır. Belirlenen kitaptan alınan kelimelerin
anlamları Türk Dil Kurumu’nun www.tdk.gov.tr
sayfasındaki online Büyük Türkçe Sözlüğü temel alınarak
ve sözcüğün kitaptaki anlamı dikkate alınarak ilgili
alanlara yazılır. Kelimelerin zorluk derecesi “Basit”
testler için “1”, “Orta” testler için “2”, “Zor” testler için “3”
olarak girilir ve kaydet butonuna basılır.
b. Yazar Ekleme:
E. Hakkında:
Bu sayfada www.kelimekesfi.com adlı
sitenin EMEPYA kapsamında öğrencilerin kelime
dağarcığını geliştirmek amacıyla tasarlandığı
belirtilmiştir. Bu sayfa ile EMEPYA’nın görünürlüğü
sağlanmıştır.
Resim 14: Ayar Sayfası
D. Ayarlar:
Bu sayfa öğrencinin siteye üye olurken
belirlediği şifresini değiştirmeye imkân vermektedir.
F. Anket:
Anket sayfası Kelime Keşfi Projesi’nin hedeflediği
amaçlarına ulaşıp ulaşmadığını belirlemek amacıyla
hazırlanmıştır. Anketin hazırlanmasında Google
Dokümanlar bölümünden faydalanılmıştır.
Bu bölüm sisteme yeni yazar eklemeye imkan
tanımaktadır. Bu sayfada sisteme eklenecek yazarın
resmine ve kısa bir biyografisine yer verilir.
c. Kitap Ekleme:
Bu sayfa sisteme kitap eklemeye imkân tanımaktadır.
Sisteme eklenecek kelimelerin seçileceği kitaplar bu sayfa
ile sisteme eklenebilir. Kitabın yazarı, özeti ve kitabın
kapak resmine yer verilir.
2. Üyelik Onay Ret Sayfası:
Bu sayfa siteye üye olan öğrencilerin üyeliklerini
onaylama ya da reddetme amacıyla tasarlanmıştır. “Üyeler”
linkinin üzerindeki artı butonu siteye yeni üye olanların
üyeliklerinin onay veya retlerine imkan sağlamaktadır.
Bu sayfada toplam üye sayısı, onay bekleyen üye sayıları
istatistik başlığı altında incelenebilmektedir. Ayrıca siteye
üye olan son 50 üyenin puan ve rütbeleri, görülebilmekte
ve düzenlenebilmektedir.
Üye İstatistikleri; Puan Sırasına Göre Üye Listesi, En Çok
Test Çözen Üyeler, En Çok Doğru Yapan Üyeler, En Çok
Yanlış Yapan Üyeler hakkında rakamsal verilerden oluşur.
Test İstatistikleri; Soru Sayısına Göre Çözülen Testler,
Soru Tipine Göre Çözülen Testler, Soru Zorluğuna Göre
Çözülen Testler,Yazara Göre Çözülen Testler, Kitaba
Göre Çözülen Testler hakkında verilerden oluşur.
Maliyet:
Kelime Keşfi Projesi site tasarımdan kodlamaya
tamamen açık kaynaklı, ücretsiz araçlarla geliştirilmiştir.
Sitenin alan adı olan www.kelimkesfi.com için SİDE
Bilişim Teknolojileri ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. Ltd.
Şti.’ ne 18,5 TL, 1 yıllık hosting hizmeti için ise Netdirekt
A.Ş.’ye 46.02 TL ödeme yapılmıştır.
Sonuç:
Kelime Keşfi Projesi ortaöğretim öğrencilerinin
kelime dağarcığını zenginleştirmek için tasarlanan,
internet ortamında oynanabilen, kelimelerin anlamlarını
tahmin ederek ve eşleştirerek keşfimeye dayanan
eğlenceli ve öğretici bir kelime oyunudur.
Kelime Keşfi Projesinin amaçlarına ulaşıp
ulaşmadığını belirlemek amacıyla www.kelimekesfi.
com adlı siteye ilk aşamada Peyami Safa’nın Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu adlı romanından seçilerek alınan 89
“Basit”, 92 “Orta”, 59 “Zor” kelime eklenmiştir. Kelimelerin
anlamları Türk Dil Kurumu’nun www.tdk.gov.tr
sayfasındaki online Büyük Türkçe Sözlüğü temel alınarak
ve sözcüğün kitaptaki anlamı dikkate alınarak sitenin
veri tabanına eklenmiştir. Kütahya Valiliğinin 23.02.2011
40
41
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
tarih ve 3925 sayılı onayı ile Kütahya Anadolu Öğretmen
Lisesi, Kılıçarslan Anadolu Lisesi ve Kütahya Sosyal
Bilimler Liselerinin 9.sınıf öğrencilerinden 65 öğrencinin
www.kelimekesfi.com siteye üye olması sağlanmıştır.
Siteye üye olan öğrencilerden sitedeki kelime oyununu
oynamaları ve sitedeki anketi doldurmaları istenmiştir.
“Google Dökümanlar” ın altyapısının kullanıldığı anket
11 sorudan oluşmaktadır ve projenin amaçlarına ulaşıp
ulaşmadığını değerlendirmeye imkan veren sorular
içermektedir.
Soru 4: Daha önceden anlamını tam olarak bilmediğiniz
kelimelerin tam anlamlarını öğrendiniz mi?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
55
84,62
Hayır
10
15,38
Kelime Keşfi Projesinin kelime hazinesinin zenginleştirilmesi kapsamında düşünülebilecek diğer bir amacı da öğrencilerin anlamını
tam olarak bilmediği fakat anlamını tahmin edebileceği kelimeleri sitedeki oyun sayesinde öğrenmeleridir. Öğrencilerin %84,62’ si site
sayesinden anlamını tam olarak bilmedikleri kelimeleri tam olarak öğrendiklerini belirtmişlerdir.
Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi:
Soru 1:Kitap okurken anlamını bilmediğiniz kelimeler ile karşılaşınca ne yaparsınız?
Cevap Sayısı Yüzde
Anlamını bilmediğim kelimelerin anlamına sözlükten bakarım.
42
64,62
Anlamını bilmediğim kelimeleri umursamadan okumaya devam ederim.
20
30,77
Anlamını bilmediğim kelimeler yüzünden kitabı okumaktan vazgeçerim.
3
4,62
Kelime Keşfi Projesi kapsamında tasarlanan www.kelimekesfi.com adlı siteye üye olup sitedeki kelime oyunu oynayan ve öğrencilerin
%64,62’si anlamını bilmedikleri kelimeler için sözlüğe baktıklarını belirtmişlerdir. Anlamı bilinmeyen her kelime için sözlüğe bakmak
zaman kaybına neden olabilir. Bu durum aynı zamanda öğrencinin okuduğu metne odaklanmasını engelleyebilir. Kelime hazinesi
yeterince zengin olan bir öğrenci okuduğu kitabı hem daha kısa sürede bitirebilir hem de okuduğu metne daha iyi odaklanabilir.
Soru 2:Sitedeki yarışmanın kelime dağarcığınızı arttırabileceğini düşünüyor musunuz?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
59
90,77
Hayır
6
9,23
Öğrencilerin %90,77’si www.kelimekesfi.com sitesindeki yarışmanın kelime dağarcıklarını arttırabileceğini belirtmişlerdir. Bu yüksek
evet yüzdesi projenin öğrencilere faydalı olabileceğinin bir göstergesidir.
Soru 3: Sitedeki yarışma sayesinde yeni kelimeler öğrendiniz mi?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
57
87,69
Hayır
8
12,31
Kelime Keşfi Projesinin en önemli getirisi öğrencilerin sitedeki oyun sayesinde eğlenerek yeni kelimeler öğrenmesidir. Öğrenci sitedeki
istatistik sayfasından cevapladığı kelime testleri ile kaç kelime öğrendiğini görebilir. Siteye üye olup kelime testlerini cevaplayan
öğrencilerin %87,69’u sitedeki yarışma sayesinde yeni kelimeler öğrendiklerini belirtmişlerdir. Yüksek evet yüzdesi projenin amacına
ulaştığının göstergesidir.
Soru 5: Site sizi daha sonra okuyacağınız kitaplardaki bilmediğiniz
kelimelerin anlamlarını öğrenmeye teşvik etti mi?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
51
78,46
Hayır
14
21,54
Sitedeki oyunu oynayıp değerlendirme anketini dolduran öğrencilerin %78,46’sı sitenin kendilerini daha sonra okuyacakları
kitaplardaki kelimelerin anlamlarını öğrenmeye teşvik ettiğini belirmiştir. Bu sonuç Kelime Keşfi Projesinin sürdürülebilirliğinin
bir göstergesidir. Öğrencilerin sitenin kelime veri tabanının genişletilmesinden sonra başka kitaplardan seçilmiş yeni kelimeleri de
öğrenmek isteyeceği açıktır.
Soru 6: Daha önce bu yazarı tanıyor muydunuz?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
57
87,69
Hayır
8
12,31
Soru 7: Bu kitabın bu yazara ait olduğunu biliyor muydunuz?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
53
81,54
Hayır
12
18,46
Öğrencilere sitedeki kelimelere kaynaklık eden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanın Peyami Safa’ ya ait olduğunu bilip
bilmedikleri, daha önce Peyami Safa’yı tanıyıp tanımadıkları sorulmuştur. Öğrencilerin 87,69’u Peyami Safa’yı daha önce de tanıdığını,
%81,54’ü romanın Peyami Safa’ya ait olduğunu bildiğini belirtmiştir. Bu sonuç Kelime Keşfi Projesi ile az sayıda öğrencinin de olsa
Türk Edebiyatının seçkin yazarları ve onların eserleri hakkında bilgi sahibi olabileceğini göstermektedir.
Soru 8: Eğer kitabı okumadıysanız site sizi bu kitabı/yazarı okumaya
teşvik etti mi veya sizde bu kitap hakkında merak uyandırdı mı?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
5
45,45
Hayır
6
54,54
Kelime Keşfi Projesi ile öğrencinin Türk edebiyatının seçkin yazarlarını tanıması eserlerini okuması da amaçlanmıştır. Sitedeki eğlenceli
ve öğretici kelime oyunu ile kelimelerin seçildiği kitabı okumamış öğrencinin kitabı merak etmesi ve okuması hedeflenmiştir. Kitabı
okumayan öğrencilerin 45,45’i sitedeki kelimelerin alındığı kitabı merak ettiklerini belirtmişlerdir.
42
43
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Soru 9: Sitenin yarışma tarzını nasıl buldunuz? (Birden fazla işaretleyebilirsiniz)
Cevap Sayısı Yüzde
Teşvik edici
17
26,15
Heyecan verici
29
44,62
Eğlenceli
23
35,38
Öğretici
34
52,31
Sıkıcı
3
4,62
Sıradan
1
1,54
Öğrencilere sitedeki kelime oyununu oynadıktan sonra sitedeki yarışmanın tarzını nasıl buldukları sorulmuştur. Öğrencilerin %52,31’i
siteyi öğretici olarak nitelemiştir. Bu sonuç projenin esas amacı olan kelime öğretimi amacına ulaşıldığını göstermektedir. Site ile ilgili
diğer olumlu değerlendirmeler sırasıyla şöyledir: %44,62 Heyecan verici, %35,38, Eğlenceli, %26,15 Teşvik edici
Öğrencilerin %4,62’si siteyi sıkıcı, %1,54’ü ise sıradan olarak değerlendirmiştir. Toplam olumsuz değerlendirme ise %6,16 olarak
karşımıza çıkmaktadır. Olumsuz değerlendirmenin düşük bir oranda olması Kelime Keşfi Projesinin amaçlarına ulaştığının
göstergesidir.
Soru 10: Siteye bir daha girer misiniz?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
59
90,77
Hayır
6
9,23
Soru 11: Siteyi arkadaşlarınıza tavsiye eder misiniz?
Cevap Sayısı Yüzde
Evet
56
86,15
Hayır
9
13,85
Öğrencilerin %90,77’si siteye tekrar gireceklerini, %86,15’i ise siteyi arkadaşlarına tavsiye edeceklerini belirtmiştir. Bu sonuç Kelime
Keşfi Projesi ile uygulamaya geçirilen kelime oyununun öğrenciler tarafından beğenildiğini ve benimsendiğini göstermektedir.
Anket sonuçlarının değerlendirmesini özetleyecek olursak; Kelime Keşfi Projesi, öğrencilerin kelime hazinesi
geliştirebilecek özelliktedir. Öğrenciler sitedeki öğretici, heyecan verici, eğlenceli teşvik edici kelime oyunu sayesinde
yeni kelimeler öğrenebilmekte, anlamını tam olarak bilmedikleri kelimelerin anlamını tam olarak öğrenmektedir.
Öğrenciler sitedeki kelimelerin seçildiği eserler ve onların yazarları hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Öğrenciler bu
kitapları merak ederek okuma isteği duymaktadır.
Sonuç olarak Kelime Keşfi Projesi Kütahya il merkezindeki Anadolu Öğretmen Lisesi, Kütahya Sosyal Bilimler
Lisesi ve Kütahya Kılıçarslan Anadolu Lisesi 9. sınıfında okuyan ve 65 öğrenciye uygulanarak hedeflediği amaçlarına
ulaşmıştır.
Kelime Keşfi Projesi genellenerek uygulanabilir bir özellik taşımaktadır. Siteye öğrencilerin seviyesine göre
eklenecek her türlü kitap ve kitaptan seçilecek kelimeler ile eğitim öğretimin her kademesine ulaşılabilir. Projenin
internet üzerinden ücretsiz bir şekilde sunulması geniş öğrenci kitlelerinin faydalanmasına imkan sağlamaktadır.
Tartışma ve Öneriler:
Kelime Keşfi Projesinin öğrencilerimizin gün geçtikçe kişisel kelime serveti açısından daha da fakirleşmesi
sorununa çözüm olacağı düşünülmektedir. Bu sorunun çözümünde araç olarak hızla gelişen bilgisayar teknolojisi
ve hayatımıza gün geçtikçe daha da yerleşen internet kullanılarak geniş öğrenci kitlelerinin kelime hazinelerinin
zenginleştirilmesi amaçlanmıştır.
Kelime Keşfi Projesi kullanılan malzeme ve teknoloji açısından maliyeti düşük olan bir proje olmakla beraber siteye
yeni kelime girişi öğrencilerin kelime hazineleri konusunda bilgi sahibi olan uzman kişileri gerektirmektedir. Projenin
en önemli sınırlılığı, sitenin veritabanına yeni kelime ekleme işinin uzman işi olması ve uzun zaman almasıdır. Bu
sorun gönüllü Türk Dili ve Edebiyatı ya da Türkçe öğretmenlerinin projede yer alması ile çözülebilir.
Kelime Keşfi Projesinin diğer bir sınırlığı da sitenin öğrenciler tarafından bilinmemesidir. Bu sorunun çözümü için
internetteki sosyal paylaşım sitelerinde, öğretmenlerin bilgi paylaşımı için kurulmuş sitelerde, www.kelimekesfi.com
adlı sitenin tanıtımı yapılabilir. Projenin yerel ve ulusal basında haber olması da geniş öğrenci kitlelerinin siteden
haberdar olmasını sağlayabilir.
Kelime Keşfi Projesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Dil Kurumunun ortaklığı ile daha gelişmiş bir sistem tasarlanarak
daha etkin ve yaygın hale getirilebilir. Kelime Keşfi Projesinden hareketle TÜBİTAK’tan Ar-Ge desteği de alınarak ve
Türk Dil Kurumunun internetteki sözlük veri tabanı kullanılarak eğitim öğretimin tüm kademe öğrencilerinin kelime
hazinelerini zenginleştirmeye yönelik bir internet sitesi geliştirilebilir.
Kaynaklar:
Aksan, Doğan. (1998) Her Yönüyle Dil / Ana Çizgileriyle Dilbilim Ankara: TDK Yay.
Ankara.
Can, Remzi. -Türkyılmaz Mustafa.- Karadeniz, Abdulkerim. (2010)“Ergenlik Dönemi Öğrencilerinin Okuma Alışkanlıkları” Ahi Evran Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, (II)
Demir, Celal. (2006)“Türkçe/Edebiyat Eğitimi ve Kişisel Kelime Serveti” Ankara: Milli Eğitim Dergisi(169)
Gürbüz, Faruk. (2008) “Türk Dilini Koruma ve Geliştirmede Mutabakat Noktaları” Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic Volume 3/2 Spring
Güzel, Abdurrahman. “Edebiyat Eğitiminde Amaçlar ve Bu Amaçlara Yönelik Yöntem Teknik Ve Örnek Uygulamalar”( 2006) Ankara: Milli Eğitim Dergisi(169)
Kaplan, Mehmet (1985). Kültür ve Dil İstanbul: Dergâh Yayınları
TÜİK. “2010 Yılı Hane halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması Sonuçları”, 18 Ağustos 2010, Sayı:148
Yaman, Havva- Gülcan, Fatma (2009) “Sözcük Dağarcığını Zenginleştirme Etkinliği Olarak Deyim Öğretimi: Gösteri Tekniği Uygulaması” Sakarya: SAÜ Fen
Edebiyat Dergisi (II)
Yapıcı, Şenay - Yapıcı, Mehmet (2005) Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Anı Yayıncılık,
2575 Sayılı Tebliğler Dergisinde 14.07.2005 Tarih ve 197 Sayılı karar ile kabul edilen Orta Öğretim Dil ve Anlatım (9, 10, 11 ve 12. Sınıflar) ile Türk Edebiyatı
(9,10,11 ve 12. Sınıflar) Dersi Öğretim Programları
Elektronik Kaynaklar:
Amanoğlu, Ebulfez Kulu, (06 Aralık 2009) Atatürk Üniversitesi
>http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/taed/article/viewFile/1819/1818< ( 2011, 18 Şubat)
Şahin, Murat Emre- Kadıköylü, Hasan (31 Temmuz 2003) Hisar Gazetesi
>http://e.domaindlx.com/dedekorkut/DEDEKORKUT.pdf. < ( 2011, 18 Şubat)
Şen, Semra, (5 Aralık 2009) Atatürk Üniversitesi
>http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/GSED/article/viewFile/2373/2380 < ( 2011, 18 Şubat)
Uca, Alaatin, (10 Aralık 2009) Atatürk Üniversitesi
>http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/taed/article/viewFile/1453/1449, < ( 2011, 18 Şubat)
44
45
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Protokol eşlerinin yeni
rotası engelliler
Kütahya protokol eşleri ve yardımsever insanların
aylık yemeğinin yeni gündemi Kütahya’daki engelli
öğrenciler ve kurumları oldu. Milli Eğitim Müdürlüğü
Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Şube Müdürü
Canan ASLAN tarafından organize edilen yemek,
Çinikent Özel Eğitim ve Uygulama Merkezi’nde yapıldı.
Kütahya Valisi Şerif YILMAZ’ın eşi Hilal YILMAZ
himayesinde yürütülen protokol yemeği, her ay yapılıyor.
Yemek sonrası toplanan paralarla farklı okullarda
eğitim gören öğrencilere burs sağlanırken, şehir için
önemli bir duyarlılığa sahip. Türkiye’de en fazla engelli
öğrenci ve okuluna sahip Kütahya’nın bu durumunun
bilinmediğini ve bu yemek vasıtasıyla bu konuda
farkındalık oluştuğunu ifade Milli Eğitim Şube Müdürü
ASLAN, protokol eşlerinin eğitim ve engellilerle ilgili
yardıma hazır olduklarını ifade ettiklerini belirtti. Her
Sis
Nusret GÜLER
Akşemsettin Anadolu İ.H.L
Meslek Dersleri Öğretmeni
ay 30 civarı öğrenciye burs sağlayan protokol eşlerinin
yemeği 18 Aralık’ta yapıldı ve son yemeğin geliri Çinikent
Özel Eğitim ve Uygulama Merkezi’ne bırakıldı.
En iyi balık ve tavuk
pişiren öğrencilerimiz
madalyaları kaptı
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti
etkinlikleri kapsamında, Aşçılar ve Pastacılar
Federasyonu Eskişehir Profesyonel Aşçılar Derneği
tarafından düzenlenen Uluslararası Aşçılık Yarışması’na
Kütahya damga vurdu. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen
yemek yarışmasında Kütahya 1 altın, 2 gümüş ve 2
bronz madalya alırken, farklı liselerden üç öğrenci de
göğsümüzü kabarttı. 7 ülkeden yaklaşık 600 aşçının
katıldığı yarışmada Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek
Lisesi öğrencisi Ali Samet Gültekin gümüş madalya,
Haymeana Kız Meslek Lisesi öğrencisi Kübra Avcıl, Esin
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Yıldız Tilbe bronz madalya aldı. Eskişehir Odunpazarı
Belediyesi Hicri Sezer Parkı’nda 5-6 Ekim’de yapılan
yarışmada tavuk yemeği, taze makarna, balık yemeği,
yöresel yemekler, kuzu yemeği, sebze ve meyve oymacılığı,
ekmek büfesi, yağ heykel, minimalist tatlı, kutlama
pastası, yılın altın şefi, ustalar ve gençler, yılın en iyi
meslek lisesi, yılın en iyi üniversitesi, master chef grand
priks gibi 20 farklı dalda gerçekleştirilirken, Kütahya Ali
Samet Gültekin’le balık pişirmede, Kübra Avcıl ve Esin
Yıldız Tilbe’yle de tavuk pişirmede madalyaya uzandı.
Üşür kentin düşleri sessiz sessiz
Puslu havada soğuk yürüyüşler
Yalnızlık, kaybolan umutlar,
Bedeni taşır günler ve kaldırım taşları
Uzadıkça uzar caddeler eklenir ömre
Gölge yaralı bir ceylan, titrer… titrer
Her an yudum yudum ömür
Sis dağılır gün ışır yürekler ısınır
Göz parıldar alnında kaderin
Hüzün silinir uzaklaşır keder
Huzur yayılır, yayılır ay etrafında hâle
Sevda budur hep özlem hep sevgi hep bekleyiş
Karşılıksız, ödünsüz bekler bekler…
Alacakaranlıkta tereddüt dolu adımlar
Bir ileri, bir geri hayaller ve gölgeler
Gölgelerde can gizlenir, gizemli sevdalar
Göz kırpar hey sen der! Alımlı alımlı
Bir var bir yok uyku misali hayâl meyal…
Sersem vakitler sarhoş eder teni, ten sararır
Gönül hastadır bi ilaç, bu kara sevda bî-çare
Tutunur, köksüz dallar elinde kalır çubuklar
Dost ararsan o candır ten değil, ten ölür can değil
Yarım kalır her iş, kaybolur sislerde tenler, canlar değil
Arar arar durursun sevda bir dairedir, döner durursun
Olgunluk budur ki ya olursun ya ölürsün…
46
47
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Annemin
Soğanları
Sevgi ALTUN DİLEK
Kütahya Sosyal Bilimler Lisesi
İngilizce Öğretmeni
Başımda bin bir türlü hayaller,
Sonu gece olan düşler var başımda.
Annemin aklı fikri,
Çiçeğin yanına soğan dikmede.
Bir şiir tuttursam,
Yarısında dantelinin güzel olup
olmadığını soruyor.
Onun soğanları daha erken büyüyecek
-biliyorumHem daha yararlı!
Karın doyuruyor ya…
Şiirde neymiş hem,
Radyocu kimmiş ben kim?
Para yokmuş onlarda
Her şey para, öyle ya…
Ah! Biliyorum
Annemin soğanları daha erken
büyüyecek,
Düşlerimin sonu gece
Olsun,
Yine de gecenin yıldızlarını seviyorum
BEN.
Dost Dediğin
Galip Teber
Atatürk Anadolu Lisesi Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmeni
Sevda ikliminde kanat çırpan
Ak bir güvercindir dost dediğin
Gönülden filizlenen bazen bir fidan
Fidanı budayan bahçıvandır dost dediğin
Kurumuş gönüllere ılgıt ılgıt akan
Hareli gözlerdeki yaştır dost dediğin
Elemli bir bülbül gibi şakıdığın an
Gülün kokusunu bülbüle verendir dost değdin
Yalnızlığın karanlığında bir mum yakıp
Mevlana’yı döndüren Şems’tir dost dediğin
Ayakların takılıp yere düştüğün an
Senden önce “ Anam” diyendir dost dediğin
Ümitlerin tükenip kanadın kırıldığında
Can ile yarenlik edendir dost dediğin
Derdinle dertlenen sevincinle gülen
Ağyara kılıcı senden önce çekendir dost dediğin
Sevinçlerin gönülde şahlandığı zaman
Seninle dörtnala coşandır dost dediğin
Dostluğun bir pula satıldığı şu yalan dünyada
Dostunu dünyalara vermeyendir dost dediğin.
48
49
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Bilgi Toplumuna
Doğru / Niçin Pardus
kullanmıyoruz?
ALİ HINIK
Hisarcık Halk Eğitimi Merkezi
Bilişim Teknolojileri Öğretmeni
T
oplum bilimciler toplumları ilk var oldukları günlerden bu güne şöyle
sıralar. Avcı toplayıcı toplumlar, tarım toplumları, sanayi toplumları ve
bilişim toplumları. Elbette bu saydıklarımızı keskin çizgilerle birbirinden
ayıramayız. Dünya’da günümüzde bu 4 tip topluma da rastlanmakta.
Hani Ahmet ARİF demiş ya “Uzay cağında bir ayağımız, Ham çarık kıl
çorapta olsa da biri…”.
Kendi çağının gereklerini yerine getirebilen toplumların, aynı
zaman diliminde olmalarına rağmen kendinden önceki çağlara ait
gereksinimleri ancak karşılayabilen toplumlara oranla daha rahat
ve refah içinde oldukları su götürmez bir gerçektir.
Toplumlar arası geçişler devrimlerle gerçekleşmiştir. Her
devrimin gerçekleşmesinde ise teknolojinin rolü büyüktür.
Örneğin avcı – toplayıcı toplumlar toprağı işlemeye
başladıklarında bu işin daha kolay yapılabilmesini sağlayan
pulluk insan kabiliyetlerini 10 kat arttırmıştır. Aynı dönemde
gübre kullanımı da verimi 10 kat arttırmıştır. Pulluk ve
gübrenin birlikte kullanılması ise 10 x 10 =100 katlık
bir artış sağlamış ve bu durum da tarım devrimine yol
açmıştır. Benzer durum sanayi toplumuna geçişte insan
kabiliyetini önce buharlı makinaların ardından da
seri üretim bantlarının yaklaşık 10 bin kat arttırdığı
gözlenmekte. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna
geçişte ise sizin de tahmin edeceğiniz gibi bilgisayar ve
bilgi otoyolları önem kazanmakta. Dünya’da gidişat
bu yöndeyken bizler sanayi devriminde şairin de
dediği gibi “otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğu”
olarak bilişim çağına geçişte de otobüsü kaçıracak
mıyız? Şunu belirtmem gerekiyor ki işimiz sanayi
devrimini yakalamaya oranla metasal olarak
daha kolay ancak bilişsel olarak daha zor. Bilişim toplumuna geçerken sanayi
toplumuna geçişteki gibi fabrikalar kurmaya, büyük paralar harcamaya
dolayısıyla da sermayeye ihtiyacımızı yok. Burada ihtiyacımız olan
sermaye “bilgi”. Bilgiye ulaşmak ise iki parmağımızın ucunda… Gelelim
işin zor olan kısmına; bilgisayar kullanma kabiliyetinin öğrencilerde
kendiliğinden oluşacağını bekleyen yönetim, internetten korkan ve
onu tamamen yasaklayan veliler ve internetin sadece sosyal paylaşım
sitelerinden ibaret olduğunu, internette işine yarayacak her sitenin zaten
yapıldığını, bundan sonra yeni yazılımlara ihtiyaç olmadığını düşünen
öğrenciler… Eğer çağın gerisinde kalmak istemiyorsak tüm bunlarla
savaşıp bilişim teknolojilerinin imajını yeniden yapılandırmalı ve bu
alanda üretime geçmeliyiz. Neden ülkemizde de bir işletim sistemi
ya da dünya genelinde milyonlarca üyesi bulunan bir web sitesi
olmasın? Dünya çapında beğenilen bir işletim sistemimiz var:
“Pardus”. Ancak bilindiği üzere Pardus açık kaynak kodlu bir
işletim sistemidir ve bilişim alanında bir başarı sayılsa da ticari
alanda devlet kurumlarına alınacak işletim sistemleri üzerinde
sadece bir pazarlık gücü olmakta. Pardus eğer bütün devlet
kurumlarında kullanılmaya başlar ve devlet kurumlarında
parayla satın alınan işletim sistemlerinin yerini alırsa işte o
zaman ticari bir başarı söz konusu olacaktır.
Bilişim teknolojileri alanında donanımsal olarak
üretime geçmek kolay değil. Ancak sermayenin bilgi
olduğu yazılım sektöründe bu başarıya ulaşabiliriz. Buna
da bilgisayardan korkmayarak, güvenli fakat bireyin
yaratıcılığını ortaya çıkaran daha özgür, hızlı ve ucuz
sanal ortamlarla ulaşabiliriz
50
51
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Klorofil Pigmentinin Yüzeylerin
Isıtılmasında Kullanılmasının
İncelenmesi (Klorofilli Boya)
Muzaffer EFE
Kütahya Nafi Güral Fen Lisesi Biyoloji Öğretmeni
PROJENİN AMACI:
GİRİŞ:
Enerji; her şeyin başı, olmazsa hiçbir şey olmaz dediğimiz bir
kavramdır. Pekâlâ biz sahip olduğumuz enerjimizi ne kadar
verimli kullanıyoruz? Acaba çok basit yöntemlerle enerji tasarrufu
sağlayabilir miyiz? Bu sorulardan yola çıkarak “Basit yöntemlerle
bitkilerden elde ettiğimiz klorofil, yüzeylerin ısıtılması için
kullanılabilir mi?” sorusunu sorduk kendimize ve düşünmeye,
araştırmaya başladık. Araştırmalar ve çalışmalarımız sonucunda
sorumuza evet diyebileceğimiz cevaplara ulaştık ve bu sonuçları
projemizde paylaştık.
Güneş, Dünya’mızın enerji kaynağı, Güneş’teki
füzyon reaksiyonları sonucu oluşan enerji, dalgalar ve
parçacıklar şeklinde ortama yayılır. Dünya’mız da bu
enerjiden çok küçük bir oranda faydalanır. Güneş’ten,
Dünya’mıza ulaşan enerji dolu parçacıklar (fotonlar)
kuantum adı verilen enerji içeriğine sahiptirler. Diğer
ışık kaynakları da Güneş gibi etraflarına enerji dolu
parçacıklar saçarlar. Bu sayede enerji bir molekülden
diğerine transfer edilebilir. Özel moleküller (klorofil gibi)
ışık kaynaklarından aldıkları enerjiyi başka bir enerji
formuna dönüştürebilirler. Klorofil pigmenti, bulunduğu
canlıya yeşil renkli olmasını sağlamakla beraber onun ışık
ile kazandığı enerjiyi başka enerji formuna çevirebilen
çok özel bir moleküldür.
Klorofil, fotosentezde görevli en önemli pigmenttir. Işık
enerjisini özel yapısı sayesinde soğurarak, enerjisi
yükselen elektronlarını ETS (Elektron Taşıma
Sistemi)’den aktararak fotosentezin 2.
aşaması için gerekli olan ATP enerjisi
üretilmesini sağlar.
http://download.highgraphic.com/Leaf.jpg
Süleyman Törehan TARIK
Mehmet Eralp KÖSE
Kütahya Nafi Güral Fen Lisesi Biyoloji öğrencileri
Klorofil pigmenti içinde bulunduğu hücreden izole edilirse,
ışıktan kazandığı enerji ile enerjisi yükselen elektronları,
kazandıkları enerjiyi ısıya dönüştürerek bulunduğu ortama yayar ve
temel enerji seviyelerine geri döner.
Projede, kolon kromotografisi (affinite kromotografisi) yöntemiyle,
ıspanak yapraklarından elde edilen klorofil pigmentinin ışık
karşısındaki davranışından faydalanılarak, ışık aldığında ısınan
boya ve bu boyanın uygulanması ile ısınan duvar modeli geliştirmek
amaçlanmıştır.
Projede ayrıca, ışık enerjisi ve klorofil pigmentiyle ilgili bilgi
toplamak, izole klorofil elde etme yöntemlerini araştırmak, elde edilen
klorofili kullanacağımız modeller geliştirmek, yapılan modellerin
kullanılacağı kontrollü deney yapmak, kolay ve ucuz yöntemlerle
elde edilecek klorofilin kullanıldığı boya yapımı ile enerji tasarrufu
ve verimliliği sağlamak hedeflenmiştir.
Klorofil pigmenti, fotosentetik ökaryot canlıların
hücrelerinde kloroplast organeli içindeki tilakoit zar
sistemi içinde aksesuar pigmentlerle beraber fotosistemin
yapısını oluşturur. Işık kaynaklarından çıkan fotonlar
fotosisteme çarptığında, fotosistemin merkezindeki
klorofilden bir çift elektron kopartır. Yüksek enerjili
elektronların ETS’den aktarılması ile canlı, fotosentezin
devam reaksiyonu olan “Calvin Döngüsü” için gerekli
enerjiyi ve hidrojeni elde etmiş olur.
En düşük enerjili veya temel durumdaki klorofil bir fotonu
soğurunca daha yüksek enerjili veya uyarılmış duruma
geçer. Uyarılmış molekülde elektronların dağılımı temel
durumdaki molekülün elektron dağılımından biraz
farklıdır.
Uyarılmış durumda klorofil aşırı derecede kararsız olup,
içerdiği enerjinin bir kısmını hızlı bir biçimde ısı olarak
çevreye vererek en az uyarılmış duruma geçer.
Kuvvetli ışığa tutulmuş klorofil solüsyonu ısınır ve
etrafına kırmızı floresans ışık yayar.
52
53
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Ispanakları ezmek, zor ama eğlenceli
oldu.
Deney tüpünün üst kısmında
biriken klorofil – benzen – su karışımı
pipet yardımıyla bir erlanmayerde
biriktirildi. Klorofil solüsyonu bulunan kap, ışık karşısında
tutulup bir süre sonra dokunulursa ısındığı görülür.
Elde ettiğimiz klorofil – benzen
karışımını ayırdığımız evaporatör
GIDA
a KLOROFİL
b KLOROFİL
Klorofili bitki yaprağından nasıl elde ederiz diye
araştırırken basitçe uygulayabileceğimiz, sınıfımızda
da uyguladığımız deneyi gerçekleştirdik. Elde ettiğimiz
klorofili uygulayabileceğimiz modeller için oluklu
mukavva kullandık. Yöntemlerimizde açıkça belirttiğimiz
kontrollü deney düzeneğini kurduk. Deney sonucunda
elde ettiğimiz verilerimizi kullanarak sonuçlar çıkarttık.
Yeşil fasulye
118
35
Yeşil lahana
1898
406
Beyaz lahana
8
2
Salatalık
64
24
Maydanoz
890
288
Yeşil biber
98
33
Yöntem
Bezelye
106
22
Projemiz iki aşamadan oluşmaktadır.
Ispanak
946
202
Elma
98
38
Üzüm
11
4
Kivi
17
8
Armut
31
13
Çilek
5
1
1.
Aşama: Klorofil elde edilmesi
2. Aşama: Elde edilen klorofilin hazırlanmış modellere
uygulanarak, kontrollü deney ile test edilmesi.
1.Aşama
Işık enerjisi ve klorofille ilgili yeterli veri topladıktan
sonra, hangi bitkilerde daha fazla klorofil bulunur diye
araştırırken tablodaki verilere ulaşıldı:
Bazı meyve ve sebzelerin
içerdikleri ortalama klorofil a ve
klorofil b miktarları (mg / kg)
Modellerin hazırlanma aşaması
Klorofil kaynağı olarak benzer deneylerde genelde,
ısırgan otu kullanılmıştır. Ancak bu deneyde, kolay
ve ucuz biçimde temin edilebilen ıspanak ( Spinacia
oleracea) bitkisi kullandıldı.
Deneyde, havan, kum, alkol, ıspanak, süzgeç kâğıdı,
deney tüpü, benzen, bitki yaprağı, saf su ve etil alkol
kullanılmıştır şu aşamalar takip edilmiştir:
Önce ıspanak havan içerisine konularak bir miktar kum
ve bir miktar alkol ile iyice ezilir. Kum hücrelerin daha
kolay parçalanmasını sağlar. Ezilen ısırgan otundan koyu
yeşil eriyik elde edilir. Klorofil, ksantofil, karoten gibi
renk içeren bu eriyiğe ham klorofil özü denir.
İkinci olarak ham klorofil özü filtre kâğıdından süzülür.
Süzülen bu özden bir miktar deney tüpüne alınarak
üzerine bir miktar benzen ve bir miktar su konularak
çalkalanır.
Bir süre beklenerek tüpün üstünde benzende eriyen
klorofil, alt kısmında ise ksantofil, karoten gibi
pigmentlerin bulunduğu görülür. Benzen - klorofil - su
karışımı balonjojeye aktarılarak evaporatörden geçirildi.
İçindeki benzen ve suyun büyük bir kısmı alındı. Elde
edilen saf klorofil deney için hazır hale geldi. 2. Aşama
Projenin test aşaması için modellere
sıcaklık sensörlerinin takılması.
Bu aşamada duvar modeli olarak oluklu mukavva
kullanıldı. Isı sensörleri rahatça takılabildiği için oluklu
mukavva tercih edildi. 10 x 10 cm boyutundaki oluklu
mukavvaların üzerine aynı kalınlıkta alçı sıva yapıldı. Sıva
kuruduktan sonra duvar modellerine sırasıyla aşağıdaki
işlemler uygulandı:
Model 1 : Boş (Kontrol grubu)
Model 2
: Boyanın klorofile etkisini araştırmak
için sadece saf klorofil solüsyonu
Model 3
: İçine 5 ml klorofil karıştırılmış beyaz
dış cephe boyası
Model 4
:Yeşil renkli klorofille kıyaslayabilmek
için yeşil renkli dış cephe boyası
Model 5
: Beyaz renkli dış cephe boyası 24 Saat
boyaların kuruması sağlandı.
Duyarlıkları -250 C, 1050 C olan beş sıcaklık sensörü,
modellere takıldı. Modellere eşit mesafede (30 cm)
kurulan iki lambadan ışık verildi. Nova5000 deney
setleriyle beş sensörden her on saniyede bir gelen ısı
verileri, bilgisayara kaydedildi. Deneye her gün saat
9.00’da başlandı ve deneyde günlük iki bin veri toplandı.
Deney sonucunun etkilenmemesi için, ortam gün ışığı
alamayacak şekilde düzenlendi.
54
55
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
SONUÇLAR:
Gün Verileri
4 gün boyunca uyguladığımız kontrollü deney sonucunda her gün 2000 veri olmak
üzere, toplamda 8000 veri aldık. Aldığımız veriler benzer sonuçlar verdi. Aşağıda elde
ettiğimiz verilerden iki tanesini tablo halinde verilmiştir. Tabloda modellerin başlangıç
ve 20000 sn. sonraki ısıları verilmiştir. Tabloda 20000 sn. sonucunda oluşan sıcaklık
değişimlerindeki farklar belirtilmiştir.
Elde edilen sonuçlar, hipotezi doğrular nitelikteydi. Klorofil, ışık enerjisini ısıya
dönüştürmüş ve klorofilin bulunduğu grupların ısısı, diğer gruplara göre ciddi miktarda
artış göstermişti (Klorofil kullanılan ile kullanılmayan arasındaki Fark 4,17 0 C - 1. Gün
verileri).
Boyasız
Başlangıç
24,46 °C
2000 veri sonra *
29,76 °C
Fark
5,30 °C
Klorofilli
24,56 °C
33,72 °C
9,16 °C
Klorofil + boya
24,49 °C
31,00 °C
6,51 °C
Yeşil boya
24,41 °C
30,36 °C
5,95 °C
Beyaz boya
24,49 °C
29,36 °C
4,87 °C
Gün Verileri
Boyasız
Başlangıç
25,22 °C
2000 veri sonra *
29,18 °C
Fark
3,96 °C
Klorofilli
25,68 °C
33,81 °C
8,13 °C
Klorofil + boya
24,89 °C
31,00 °C
6,11 °C
Yeşil boya
25,40 °C
30,32 °C
4,92 °C
Beyaz boya
24,82 °C
29,20 °C
4,38 °C
* veriler 10 sn. de bir veri olmak
üzere, 20.000 sn süresince
alınmıştır ve kaydedilmiştir.
Deney sonucunda, klorofil pigmenti ışık ile
aydınlatıldığında yapısındaki elektronların hareketi ile
fotonlardan kazandığı enerjiyi ısı şeklinde uygulandığı
yüzeye aktardığı, bu sayede yüzeyin ısısını aynı şartlarda
bulunan diğer yüzeylerden daha yüksek sıcaklıklara
çıkardığı görüldü.
Grafik
Her yerde rahatlıkla yetişebilen çimen, maydanoz,
ısırgan otu ve ıspanak gibi bitkilerden elde edilen klorofil,
ışık alan yüzeylerde boya ya da boya katkı maddesi olarak
kullanılırsa o yüzeyin ısıtılmasında avantaj sağlar. Bu
yüzeylerin ve ortamların ısıtılması için daha az enerji
harcayarak tasarruf yapmış oluruz.
56
57
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
TARTIŞMA
Klorofil pigmentinin fotosentezdeki fonksiyonu ile ilgili bilgilere ulaşıldıktan sonra, klorofil içinde bulunduğu
sistemden izole edilirse nasıl davranış gösterir araştırması ve tartışması yapıldı. Konu ile ilgili kaynak ve veri
toplama çalışmaları yapıldı.
Klorofilin bitki özütünden yöntemlerde bahsedildiği şekilde elde edileceği verisine ulaşıldı. En çok klorofil
hangi bitkide bulunur sorusunun cevabını araştırırken farklı bilgilere ulaşıldı. “Biz hangi bitkiyi seçmeliyiz?”
sorusu bizi ıspanak bitkisine götürdü. Çünkü ıspanak, içinde bulunduğumuz mevsimde pazarda en fazla ve en
ucuz bulunan bitkiydi. Ayrıca hücrelerindeki klorofil oranı diğer bitkilere kıyasla daha fazlaydı.
Klorofil daha önce deneysel amaçla ısırgan otu bitkisinden kromatografi yöntemi ile elde edilmiş. Klorofilin
HCl karşısındaki reaksiyonu gösterilmiştir.
Klorofil başka bir deneyde benzer yöntemle elde edilmiş, klorofil a, klorofil b ve karotenoidlerin kolon
kromatografi yöntemiyle dizilimleri yapılmıştır.
Proje fikrinin temelini oluşturan deney, bitki özütünden elde edilen klorofil bir cam kaba konulup
ışıklandırıldığına cam kabın ısındığını ve etrafına zayıf kırmızı ışık yaydığı sonucuydu.
Klorofil eldesi için sadece ıspanak yaprakları kullandık, klorofil eldesi için başka bitkiler özellikle de ısırgan
otu kullanılırsa uygulama sonuçlarımızda ne gibi değişiklik olabileceği incelenebilir.
Uygulama yüzeyi olarak kullandığımız oluklu mukavva yerine başka yüzeyler denenebilir.
Yüzeylerimizi kapladığımız alçı sıva – klorofil etkileşimi araştırabilmek için 2. Grubumuzu kurarak test
ettik alçı sıva klorofil etkileşiminin zayıf olduğunu ve benzer sonuçlar aldığımızı gördük. Bu konu ile ilgili
daha detaylı çalışmalar yapılabilir. Klorofili katkı maddesi olarak kattığımız dış cephe boyasının klorofil ile
reaksiyonu başka bir çalışma ile araştırılabilir.
Deneylerimizi her sabah belirlenen saatte 2000 veri alacak şekilde organize ettik. Verilerimizi her 10 saniyede
bir Nova deney setlerimiz otomatik olarak kaydetti. Deneylerimizi 4 gün arka arkaya tekrarladık. Veri sayısı,
tekrarlanan gün sayısı arttırılabilir.
Klorofil pigmenti daha önce elde edilerek gıda boyası olarak (E140 doğal klorofil, E141 bakır klorofil)
kullanılmıştır. Bakır klorofilin, doğal klorofildeki Mg atomunun yerine bakır bağlanması ile elde edildiğini
daha uzun süre dayandığını öğrendikten sonra deneyimizi bakır klorofille tekrarlamak ve verileri
karşılaştırmak için ulaştığımız firmadan sipariş verdik. Elde edeceğimiz verilerimizi projeye eklenecektir.
Projede boya katkı maddesi olarak 1/20 oranında klorofil kullandık. Bu oran değiştirilerek daha uygun
bir oran bulunabilir. Verilerimizde yaklaşık 40 °C sıcaklık farkının oluşması bizim için çok önemli bir veri
olduğunu düşündüğümüz için inşaat sektöründe geliştirilerek kullanıldığında önemli bir enerji tasarrufu
sağlayacağına inanmaktayız.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
KAYNAKÇA
1.”From Photons to Chlorophyll”, Some Observations Regarding Color in the Plant World, C.J. Horn, Botany Column-Kasım, 1997
2.Campbell – Reece. 2008. Biyoloji (Çeviri Editörleri Prof. Dr. Ertunç Gündüz, Prof. Dr. Ali Demirsoy, Prof. Dr. İsmail Türkan) 185 – 189
3.Campbell, Mary K. ve O. Shawn Farrell (2009), Biyokimya - Altıncı, s647
4.David L. Nelson, Michael M. Cox. 2005. Biyokimyanın İlkeleri (Çeviri Editörü Prof Dr. Nudret Kılıç ) 699 – 713
5.Guy Murchie, The Seven Mysteries Of Life, s. 52
6.http://ezinearticles.com/?How-Does-Chlorophyll-Work?&id=53538094
7.http://tr.wikipedia.org/wiki/Klorofil
8.http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en%7Ctr&u=http://en.wikipedia.org/wiki/Chlorophyll
9.http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en%7Ctr&u=http://www.experiencefestival.com/chlorophyll/articleindex
10.http://www.fenokulu.net/portal/Sayfa.php?Git=KonuKategorileri&Sayfa=KonuBaslikListesi&baslikid=160&KonuID=963
11.http://www.food-info.net/tr/colour/chlorophyll.htm
12.http://www.kimyaevi.org
13.http://www.sciencedaily.com/articles/c/chlorophyll.htm
14.Keeton – Gould.2003. Genel Biyoloji (Çeviri Editörleri Prof. Dr. Ali Demirsoy, Prof. Dr. İsmail Türkan, Prof. Dr. Ertunç Gündüz)192 – 194
15.Kingsley R. Stern, Introductory Plant Biology, Wm.C.Brown Publishers, USA, 1991, s.169-170
16.Linda E. Graham, James M. Graham, Lee W. Wilcox. 2008. Bitki Biyolojisi (Çeviri Editörü Kani Işık) s118 – 121
17.MEB Ortaöğretim ders kitabı sayfa 67, Özkan Yayınevi 2010
18.Musa Özet – Osman Arpacı. Biyoloji Laboratuar Deneyleri s. 162 – 163
19.Papageorgiou, G ve Fotosentez Govindjee (2004), Klorofil a Floresans. Hacmi 19., Springer, s. Sayfaları (14, 48, 86)
20.Speer, Brian R. (1997)”Fotosentetik Pigmentler” Paleontoloji Kaliforniya Müzesi Üniversitesi http://www.ucmp.berkeley.edu/glossary/gloss3/pigments.html.
21.Taiz & Zeiger. 2008. Bitki Fizyolojisi (Çeviri Editörü Prof. Dr. İsmail Türkan) s.112–115
58
59
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Hattat Öğretmenlerden
Hüsn-ü Hat Sergisi
G
eleneksel sanatları yaşatmak amacıyla bir grup
hat sanatçısı tarafından kurulan Vav Kütahya
Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği, ikinci sergisini
açtı. Kuruluşunda Milli Eğitim Bakanlığına bağlı
okullarda görev yapan öğretmenlerin yer aldığı Vav
Derneği, ikinci sergisinde Hattat Hamit Aytaç’ın
eserlerinin orijinallerinden çalışılan bir koleksiyonla
sanatseverlerin karşısına çıktı. Hisar Sanat Galerisi ve
Keramika Seramik’in maddi desteğiyle açılan sergide,
hat sanatının ebru, naht, tezhip, çini, ağaç ve seramikle
çalışılmış formları görücüye çıktı.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Sergi Salonu
hatseverlerin ilgisine sunulan ayet, hadis, vecize ve
görsellerde, Hattat Mahmut Şahin’in Kütahya’daki 23
talebesinin imzaları yer aldı.
Hat
: Sibel TEMELKIRAN
Sülüs
: Allahu vahde
Manası : Allah’ın birliği
60
61
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
“Sakın oraya inmeyi
düşünmeyin.”
Selim YILDIZ
Tavşanlı Fen Lisesi Tarih Öğretmeni
Dünya Şems-i Tebrizî dolu, bana Mevlana
gibi bir mürid göster.
Mehmed Dede
Rumi yedi yüz yıl evvel dünyayı büyük bir
kargaşalıktan kurtarmıştır.
Bugün Avrupa’yı kurtaracak tek şey O’nun
eserleridir.
Prof. Dr. A.J.Albereg
Mevlana ışığından bir kez nurlanan, başka
nur istemez.
Maurice Barres
Allah önümüze bir merdiven koydu,
onu basamak basamak çıkmak görevimiz.
Muhammed İkbal
Çıkış noktası Mevlana olmalıdır. Onda
Müslüman
Türk dünyasının bütün ruhu gizlidir.
Felsefemizle güzel
sanatlarımızı bu kaynaktan çıkarabiliriz.”
Nurettin Topçu
Ben o yüce yaratılmışı size nasıl anlatayım:
Evet peygamber değildir fakat Kitab’ı vardır.
Molla Camii
Mesnevî şevkini eflâke çıkarmış nâyız
Haşredek hem-nefes-i Hazret-i Mevlâna’yız.
Yahya Kemal Beyatlı
M
evlana Hazretleri’nin Hakk’a yürüdüğü 17
Aralık gecesini Mevleviler Şeb-i Arus olarak
ifade ederler ve ayin yaparlar. Herhalde ilginin
fazlalığından dolayı ayin bazı televizyon kanallarından
da yayınlandı. Milyonlarca insanın izlediği ayinde
ortada kendi etrafında dönen bir şeyh var; etrafında
da dokuz veya dokuzun katı kadar semazen dönüyor.
Bu ayin Güneş sistemini adeta gözümüze sokarcasına
canlandırıyor.
Mevlana’nın ayininde dokuz veya dokuzun
katı mürid, yani gezegen var; halbûki Mevlana’nın
zamanında sadece yedi gezegen biliniyordu. Dokuzuncu
gezegen 1930 yılında keşfedildi. Sonradan keşfedilen
bu iki gezegenin varlığından Mevlana Hazretleri nasıl
haberdar olmuştu? İşte ortaya çıkarılması gereken
konu budur. Mevlana Hazretleri’nin, onların varlığına
nasıl ulaştığının tespiti, mutlaka önümüze bambaşka
bir metot çıkaracaktır. Belki de o metotla çok uzaklar
yakın olacaktır; kim bilir?
Elbette Mevlana Hazretleri’nin belirttiklerinden,
ortaya çıkarılması gereken sadece bunlar değildir.
Mesela o şöyle söylüyor; Ay’ın, kadınların döllenmeleri,
denizlerdeki gelgitler üzerinde etkisi vardır; Güneş de
bitkiler ve hayvanlar üzerinde etkilidir; bunları herkes
bilir. Bir insanın en ufak bir hareketinin, kâinatta
henüz keşfedilmemiş olan Güneş sistemleri üzerinde
yansıması yirmi birinci yüzyılda yaşayan bizlere de
çok garip gelebilir. Ama Prof. Dr. Eva De VitrayMeyerovitch’in dilimize Sayın Cemal Aydın’ın
tercüme ettiği “Güneş’in Şarkısı” adlı eserinde
şunları okuyoruz: “Nitekim 1980’li yıllarda NASA’da
danışman olarak görev yapan ve manevi meselelerle
çok yakından ilgilenen büyük Fransız fizikçisi Olivier
Costa de Beauregard ile birlikte ilmi bir toplantıya
katılmıştım. Kendisi bana şöyle bir sır vermişti:
“Bilir misiniz, eğer biz öncü fizikçiler, buluşlarımızı
geniş, halk kitlelerine açıklasak, insanlar bize deli
diye bakarlar. Mesela şu anda içmekte olduğumuz
kahve fincanına dokunduğunuzda bu hareketiniz
diğer galaksilere yansır ve oralarda da yankılanır.”
Halbûki bunları Mevlana Hazretleri yedi yüz yıl önce
söylemişti. O zaman ne öncü fizik ne de bugünkü
imkânlar vardı.
Bir atom kesilince, içinden bir minyatür halinde
Güneş sisteminin çıkacağını Mevlana Hazretleri’nin
belirttiğini yine Cemal Aydın’ın tercümesinden
okuyoruz:
“İçinde her atom bir güneş saklar,
Derken, eğer atom ağzını şöyle bir açar,
Bu güneş bir çıkarsa şayet o pusudan
Gökler ve yer tuz buz olur ışıltısından” (1)
“Bilinmeyen Mevlâna / Ölümsüzlerin Şehri” isimli
kitabın yazarı Burhan Yılmaz, “Hz. Mevlâna’nın
özel bir görevle dünyaya gönderilmiş, üstün
özelliklere sahip bir insan olduğunu iddia ediyor.
Hz. Mevlâna’nın astral seyahat ettiğini telepati
ve telekinezini kullandığını ve duru görüsüyle
varlıkların aurasını görebildiğini söylüyor. Semanın
var olmanın temel şartının dönmek olduğunu
gösterdiğini, dönen semazenin varlıkların müşterek
hareketine semasıyla beraber aklı da iştirak ettirdiğini
belirtiyor.” (2)
Konuşan, yazan, dolaşan, seven, sema eden, ıslah
eden… Kur’an ve hadis âlemine taze yorumlu bir
ömür açan bir “ nûr “ hâlindeki Mevlâna’nın, bu
çevre, bu cerbeze ve bu dostlar ile Konya’da nasıl
sevildiğini, nasıl bir hayranlık mihrakı olduğunu
düşünmek, böyle bir varlık olduğu zaman Konya’da
nasıl bir ıstırap koparacağını tasavvur etmek için
yetecektir.
Nitekim 17 Aralık 1273’te, gözlerini yumup Sevgili
Allah’ına kavuştuğu gün, herkes, güneşin bir
daha doğmayacağı, baharın bir daha gelmeyeceği
gibi inanılmaz bir kara haber almışlığın yasına
tutulmuştur. Sarayı, medresesi, dergâhı, çarşısı,
köylüsü, zenginleri, yoksulları, Hıristiyan ve
Musevîleri ile bütün bir insanlık kesimi onun cenaze
62
63
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Mevlana’nın naaşı da böyle 4 metrelik
bir mezar odasına konmuş. Ancak o
tarihten bu yana mezar odasına kimse
inmemiş.
Sadece bir kişi hariç.
töreninde, en yakınlarını ve hayat kaynaklarını birden
yitirmiş olmanın matemine düşmüşlerdir.
Cenaze namazı, taşınması, gömülmesi kıyametten
bir gün oldu. Her din ve zümreden halkın ağlayış selleri
gibi katıldığı bu törende Mevlâna’nın vasiyetine rağmen
Sadreddin Konevî’nin ağlamaktan namaz kıldıramadığı,
bu dinî vazifeyi Kadı Siraceddin’in yaptığı görüldü.
Her zümre kendi dinince, kendi görenek ve
telâkkilerince mateme, yasa katıldılar. Sonradan Mevlevî
denilenler ise bu ölümü Allah’a kavuşma (vuslat)
saydıkları için, Salâhaddin Zerkûbî töresince, cenazeyi
mutrıp, şarkı ve semalarla kaldırdılar.
Mevlâna’nın naaşı, babası Sultanülulemâ’nın
gül bahçesindeki kabri yanına gömüldü.
Sonra Sultan Veled’in şeyhliği zamanında
bu kabirlerin üstüne bugün Yeşil Türbe
dediğimiz, türbe ve dergâh yapıldı.
Binanın mimarı Tebrizli Bedreddin’dir.
Parasını Gürcü Hatun’la Alameddin
Kayser ödemişlerdir.
Kabri etrafına kurulan Dergâh,
yüzyıllar boyu Mevlevîlerin “ aşk
kâbesi “ sayılmış zamanla Türk
İmparatorluğundaki bütün Mevlevî
dergâhlarının merkezi ve mukaddesi
olmuştur. Soyundan gelen Çelebi’ler
orada
“posta
oturmuşlardır!”
Osmanlı padişahları, bu dergâha
saygı ve sevgilerini büyük onarımlar,
eşsiz hediyeler ile göstermişlerdir.
Bugün de yalnız Türk halkının
değil bütün insanlığın ziyaret yeri
olan Mevlâna türbesi, en güzel
tanzim
olunmuş
müzelerimiz
arasındadır. Konya Turizm Derneği, her yıl 17 Aralık’ta
15 gün süren “ şeb-i arûs “ (düğün gecesi) törenleri
yapmakta, Konya bu münasebetle dolup taşmakta, sırf
Mevlâna için pek çok yabancı ziyaretçiler gelmekte, ilmî
konferanslar, Mevlevî ayini gösterileri ile şehir canlılık
kazanmaktadır.
Yeşil Türbe’de uyuyan Mevlâna’nın üzerinde,
Selçuk oymacılığının bir şaheseri olan ve Mimar
Selimoğlu Abdülvâhid tarafından yapılmış bulunan ünlü
sandukanın ön cephesinde Besmele ile Âyetelkürsi’den
sonra Mevlâna’yı en güzel anlatan şu çok manalı Arapça
kitabe bulunmaktadır:
“Bağışlayan, merhametli Allah’ın adıyla ve
ancak ondan yardım dileriz. İyi son, günahlardan
çekinenlerindir, zalimlerden başka kimseye düşmanlık
olamaz. Şu uyku yerini, şu dinlenme yurdunu ziyaret
eden, şüphe yok ki kutlanır.
Burası doğularla batıların sultanı, karanlıklarda
parlayan, zulmetleri aydınlatan, Allah’ın parlak nuru,
imam oğlu, imam oğlu imam, İslâmın direği halkın ululuk
ve büyüklük sahibi Tanrının yüce tapusuna yol gösterici;
delilleri yıkılıp mahvolduktan sonra din alâmetlerini yeni
baştan açıklayan; nişaneleri yıpranıp kaybolduktan sonra
yakîn yollarını tekrar aydınlatan; haliyle aşk hazinelerinin
anahtarı olan, sözüyle yeryüzü definelerini açığa vuran;
halkın gönül hazinelerini hakikat çiçekleriyle açan; yücelik
gözünün nûru; büyüklük ve güzelliğin ruhu; âşıkların
gözbebeği; bütün dünyadaki âriflerin boyunlarını sevgi
gerdanlıkları ile bezeyen; hak ile bâtılı ayırt eden; Kur’an
sırlarını kavramış bulunan, İlâhî bilgilerin mihveri olan
Efendimiz’in uyuduğu yerdir.
O, âlemin kutbu olan; kâinattakilerin ruhlarını
dirilten; Allah habercileri ile şeriat sahibi peygamberlerin
vârisi; Allah’ın, şeriatın ve dinin Celâl’i; Tanrı dostları ile
kemal erlerinin sonuncusu; ulu rütbelerle, yüce duraklar,
yüksek faziletler ve menkıbeler sahibi Hüseyin oğlu
Muhammed’in oğlu Belhli Muhammed’dir. Bağışlayan
Allah’ın rahmeti, senası ve selâmı ona olsun.” (3)
Mevlana Celaleddin-i Rumi,17 Aralık 1273 günü
vefat ediyor. Cenazesine yüz binlerce insan katılmış.
Naaşı, İplikçi Camii’nden, 500 metre ilerdeki bu türbeye
8 saatte getirilebilmiş.
Müslümanlar Mevlana’nın naaşını defnedebilmek
için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını
istemiş. Ancak onlar “Bize İsa’yı da Musa’yı da Mevlana
öğretti” diyerek bunu reddetmişler.
Mevlana’nın kabrinin altında bir “mezar odası” bulunuyor.
Eski Türklerde mezarların altına Farsça “zir-i zemin”
yani “zeminin altı” denilen bir mezar odası yapılırmış.
Mevlana’nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar
odasına konmuş. Ancak o tarihten bu yana mezar odasına
kimse inmemiş. Sadece bir kişi hariç.
Rivayete göre Sultan Dördüncü Murad, Mevlana’nın
türbesini ziyarete geldiğinde, mezar odasının içinde ne
olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya girmek istemiş.
Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı
çıkmış ve girmesini engellemişler.
Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık
odanın içine atmış veya düşürmüş. Bu tespihi almak üzere
7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına indirilmiş. Bilinen
tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin
indiğiymiş. Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili
tutulmuş.
Mevlana Müzesi Müdür Yardımcısı Dr. Naci Bakırcı,
“Çocuğun dilinin neden tutulduğu hâlâ bilinmiyor.”
diyor. İşte bu olaydan sonra “mezar odasının sırrı” iyice
merak edilmeye başlanmış. Acaba kız çocuğu orada ne
görmüştü de dili tutulmuştu?
64
65
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Bir iddiaya göre, oda çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve
geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu.
Ancak bir başka iddia daha var ki, o “mezar odasının sırrını”
daha da koyulaştırıyordu.
Selçuklu Türkleri o tarihte mumyalama tekniğini
biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın
naaşı mumyalanmış.
Mevlana’nın naaşı da mumyalandığı için
muhtemelen öyle duruyordu. Kız çocuğu
orada yatan Mevlana’yı görünce bu hale
gelmiş olabilirdi. Bu olay dönemin önde
gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor
ve 1640 yılında mezar odasının ağzı
tuğlayla örülüp üzeri kurşunla
kaplanıyor. O tarihten sonra mezar
odasının ağzındaki kurşun hiçbir
zaman kaldırılmadı. Mezar odası,
sırlarıyla birlikte belki de ebediyete
kadar sessizliğe gömüldü.
Ancak odanın hikâyesi burada bitmiyor.
Aradan 300 yıl geçtikten sonra, Mısır’daki piramit
sırlarına benzeyen bir dizi olay daha yaşanacaktı. Bu
olayın iki tanığı vardı. Biri olayı yaşayan Yusuf Akyurt
isimli biri. Öteki de onun yaşadığını Murat Bardakçı’ya
anlatan Abdülbaki Gölpınarlı Hoca.
1930’lu yılların güzel bir gününde, Mevlana Müzesi’nin
Müdürü Yusuf Akyurt odasında tek başına otururken, aklına
sandukanın altındaki mezar odası gelir.
İçinden “Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu
görsem” diye geçirir. Ancak tepki çekeceğini düşündüğü için kararsızdır.
Tam o esnada kapı çalınır ve içeri, müzenin yaşlı odacısı girer. Bu yaşlı
adam aslında, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyet’in ilanından sonra tekke ve
zaviyeler kapandığı için müzeye çevrilen türbede odacı olarak çalışmayı
kabul etmiştir.
Yaşlı Mevlevi dedesi saygılı bir şekilde
içeri girer ve Yusuf Akyurt’un tüylerini diken
diken eden şu cümleyi söyler: “Sakın oraya
inmeyi düşünmeyin...”
Ancak bu şaşkınlık, müdürü
kararından vazgeçirmez. Mezara
inmek üzere kurşunla kaplı
kapağın önüne gelir. Halıyı
kaldırır. Tam kapağı açmak
üzereyken, bir adam
haykırarak içeri girer:
“Müdür bey, yetiş
evin yanıyor...”
Yusuf Akyurt
gelinceye
kadar
evi kül olmuştur.
İşte tam bu sırada
eline bir telgraf
tutuşturulur. Müze
müdürü başka bir
yere tayin edilmiştir.
Konya-Ankara
yolu
o gün çok ıssızdı. Gün
batmış, alacakaranlık etrafa
hâkim olmaya başlamıştı.
Uzaktan
gelen
kamyonun
farları, henüz tam karanlık hale
gelmemiş ufukta cılız iki nokta gibi
duruyordu. Şoförün yanında kapıya
dayanmış şekilde oturan çocuk kimbilir
hangi hayallere dalmıştı. Kamyon bir kavise
girdiği sırada kapı aniden açılır ve çocuk
alacakaranlığın içinde kaybolur.
Kamyon durup, içindeki iki adam kapıdan uçan çocuğa
ulaştıklarında iş işten geçmiştir. Çocuk öteki dünyaya
göçmüştür. Çocuğun başında duran ikinci adam, başı
ellerinin arasında hüngür hüngür ağlamaktadır. O adam,
Konya’dan tayini çıkan Müze Müdürü Yusuf Akyurt’tur.
Kimine göre, mezar odasının sırrı, onu hâlâ takip
etmektedir. Yusuf Akyurt oğlunun cenazesini alıp
Konya’ya döner. Cenaze töreninden sonra doğruca
Mevlana Müzesi’ne gider ve sandukanın başında ellerini
açıp haykırmaya başlar: “Yetmedi mi? Affet artık...”
Bildiğimiz tek şey var. Mezar odası 731 yıldan beri sırrını
muhafaza ediyor. (4)
Kaynaklar:
1. Özdemir; Mehmed Niyazi, Zaman Gazetesi, 23.12.2002
2. Palaz, A.Sami; Zaman Gazetesi, 09.05.2004
3. Kabaklı, Ahmet; Mevlana, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst.2008,s.77
4. Ünlü, Ali; Hayret! Dünya Dönüyor, Esra Yay. Konya, 2006 s.137
66
67
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
M Virüsü !..
Feyyaz ALBAYRAK
Kütahya Gediz Fen Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı
Öğretmeni
M
edeniyet! Bireysel ve toplumsal hayatın gösterge
paneli. Uğrunda ne bedeller ödenmedi ki! Hâlâ
ödenmeye devam ediliyor.
İnsanlık, bugününü düne borçludur. Bilim ve
teknolojinin sınır tanımadığı 21. Yüzyıl, artık medeniyet
kavramını yeniden tanımlamak zorunda. Çünkü, insana
ve onun hayatına rağmen medeni olunamaz. En korkunç
kitle ölüm silahlarına sahip ülkelerin, dünyanın efendisi
olmak uğruna verdiği savaşta akıtılan insan kanı üzerine
medeniyet kavramı izafe edilemez. Büyük balığın
küçük balığı yuttuğu günümüzde, kaynaklarının hızla
tükendiğini gören ülkeler; yer altı ve yer üstü zenginliklere
sahip ülkelerin kültür dokusuna ölümcül bir virüs gibi
girip maalesef amaçlarına ulaşıyorlar.
Savaşlarla yorulmuş ihtiyar dünya, gelişmiş ve
emperyalist ülkelerin bir köyü haline geldi. Bir ülkeyi yok
etmek için artık tepesine atom bombası atmanıza gerek
yok! Sıcak ve soğuk savaş yöntemleri, taktikleri değiştirdi.
Yasal bünyenizde kamufle ederek oluşturduğunuz,
kapitalin gücüyle satın alıp sonra köleleştirdiğiniz en
şeytani komplo mühendisleriyle en masrafsız savaşın
galibi olmak, günümüzde işten bile değil!.. Gelişmiş
ülkelerin güçlü ekonomileriyle kendi kültürlerini dünyaya
egemen kılmaları, bugün Truva Atı rolüyle başarılıyor. Bu
Truva Atı’nın içindeki gizli düşman ise M Virüsü, yani
medyadır.
Tanzimat ile toplumsal hayatımıza giren gazete
türü hakkında rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın tespiti
manidardır: “ Gazete ve haber geldi, fikir hayatı öldü! ”
Medyanın elinde korkunç bir silaha dönüşen kitle
iletişim araçları, insanları inandıkları değerlerden kolayca
vazgeçirebiliyor. Sosyal-psikolojiye enjekte ettikleri
zehirle açlık dürtüsüne mahkum edilen insanlar, yoksulluk
bataklığında her türlü vahşetin kahramanı olabiliyorlar. Özellikle görsel medya olarak tanımlanan televizyonlarda
gün geçmiyor ki bir cinnet haberiyle karşılaşmayalım!
Cinnet geçiren ve cinayet işleyen insanlar, intihar eden
gençler, cinsel taciz olayları… Bu olaylar bilinçli bir
şekilde sürekli gündemde tutularak bunalım psikolojisi
meydana getiriliyor ve stres toplumu oluşturulurken; bir
yandan da batılı hayat modeliyle insanlarımız lüks bir
hayata özendiriliyor!.
Batılı yaşam tarzı, önce aile hayatımızı yıktı. Aile
hayatımızdaki yaprak dökümü, benzeri temaları işleyen
televizyon dizilerine, toplumun büyük bir kısmını köle
yaptı. M Virüsü milli değerleri ve sosyal dokuyu komaya
soktu!
Gazetelerin büyük çoğunluğu, tiraj uğruna,
beyinlere değil, göze hitap ediyor. Magazin ve spor
haberleriyle uyuşturulan beyinler, artık yadırgamayan
bir psikolojiyle yaşam kriterlerini basın kültürüne
endeksliyor ve günübirlik yaşıyor. Hayatını sığ bir
alana hapseden günümüz insanı, artık fikri derinlik
oluşturamıyor.Gazetelerde nefsi körükleyen, insanların
en mahrem yönlerini magazin konusu yapan; doğruluğu
ya da yanlışlığı tartışılmadan kabul gören haberler, bütün
hayatımızı kuşatmış durumda! Bilgi kirliliğinin meydana
getirdiği boşlukta; kendi alanında uzman kişilerin
akademik unvanları bile ayaklar altına alınarak en doğru
fikirler tepe taklak edilip pervasızca tartışılabiliyor!
İddiaların havada uçuştuğu böyle bir kaos ortamında
sosyal ilişkiler zayıflıyor; güven bağları kopuyor; sosyal
çözülmeler, sosyal çatışmaları tetikliyor.
Ülkemizdeki medya imparatorluğu, maalesef Türk
insanının hayat standardını belirleyen ve yöneten bir güç
haline gelmiştir.
M Virüsü, kültür emperyalizminin de en güçlü
şövalyesidir! Bütün yaşamı kuşatılan Türk insanı, kendi
kültür dokusuna uygun bir merkez oluşturamıyor
artık! Televizyon dizilerinde özendirilen çağdaş (!) aile
profilinde çocukların da oturduğu yemek masasında;
anne, baba ve diğer yetişkinlerin kadeh tokuşturması,
acaba hangi kültür ve inancımızla bağdaşıyor? Alkol,
sigaradan daha mı az tehlikeli? Dolayısıyla, çocuklar
yetiştiği aile ortamında ne gördülerse, gelecekte de onu
yaşayacaklardır! Medya marifetiyle haramın helâle
karışması; sulbün bozulması, ecdadına benzemeyen
bir neslin yetişmesi anlamına gelir. Bu nesle, nasıl
geleceğimizin teminatı diyebiliriz?
Domuz gribi, kuş gribi, AİDS gibi ölümcül
ve bulaşıcı hastalıklara, deneyler yaparak çözüm
bulabilirsiniz! Ancak toplumların kültür genlerine
bulaşan M Virüsü’nü tedavi edebilmeniz çok zordur! Bu
virüsün açtığı tahribatı, asırlarca bile ortadan kaldırmak
neredeyse imkansızdır! Çünkü bu virüs, insanı bir eşya
gibi kullanacak güce ulaşmıştır.
Her şey zıttıyla vardır! İnsan da ruh ve bedenden
yaratılmıştır.Onun sadece bedenini dikkate alırsanız,
hayvani yönünü öne çıkarırsınız. Halbuki ruh, bir cevher
olarak aklın beslenme ünitesidir. Ruh, hayat verir. Akıl
ise, ruhun gücüyle yaşar. Akıl ile ruh, yaratılış gayesini
bilerek iman elbisesi ile gücü elinde tuttuğu sürece, beden
de bu güce itaat eder. Beden nefsi arzulara meyyaldir! Bu
nedenle iman elbisesini çıkardığı an, manevi hastalıklara
davetiye çıkarır! M Virüsü’nün gireceği kapı da burasıdır.
Akıl ve ruh ortaklığı, bu kapının anahtarını elinde
tuttuğu sürece, hiçbir tehlikeli virüs içeri giremez.
Ruh, Cenab-ı Hak(c.c)’tan bir parçadır. Akıl
nimetiyle donatılan ve “eşref-i mahlukat” kılınan insana
verilen bir nimet ve lütuftur akıl! Ayrıca bu emanetlerin
hesabı, mahşerde sorulacaktır.
Sosyal hayatımızı kuşatan ve kültürümüzü tehdit
eden virüslere dikkat edelim! Unutmayalım ki, ne kadar
yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir!..
68
69
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Yok Böyle Bir Okul!
Kütahya Bahçelievler Mahallesi okulu Emine
Arıoğul İlköğretim, projeleriyle şapka çıkartıyor ve
diğer okullara örnek oluyor. Birbirinden ilginç ve
toplumsal duyarlılığı yüksek projelerle gündeme
gelen okul, yerel ve ulusal medyada da adından söz
ettiriyor. İyi bir ekip ve sağlam bir kurum kültürüne
sahip Emine Arıoğul İlköğretim Okulu’nun proje
şovunu yakından görmek için objektiflerimizi
Bahçelievler’e yöneltiyoruz. İşte arı gibi çalışan
okulun projelerinden bir demet…
E
E
mine Arıoğul İlköğretim Okulu’nun proje ilk projesi, nasıl proje
hazırlanır veya nasıl proje hazırlayacağım diyenlere iyi bir cevap gibi
duruyor: İyi bir proje soruna odaklanır ve soruna neşteri vurur.
Emine Arıoğul İlköğretim Okulu’nda bir anket yapılıyor. Öğrencilerin
yüzde 50’sinin son 6 ay içinde balık tüketmediği anlaşılıyor. Okul idaresi
ve öğretmenlerden kurulan bir ekip, hemen duruma müdahale ediyor.
Sınıf Öğretmeni Okay DEMİREL rehberliğinde bir proje hazırlanıyor:
Balıklar Mangalda, Yarınlar Güvende! Amaç, balığın gelişim çağındaki
çocukların gelişiminde ne kadar önemli olduğunu vurgulamak ve bir
defalık da olsa öğrencilerin omega-3’le beslenmesini sağlamak.
Projeyle ilgili bilgi veren Okay DEMİREL, düzenlenen balık mangal
partisinde 125 kilogram hamsi tüketildiğini vurguluyor. Kütahya
Belediyesi’nden balıkların temin edildiğini ve imece usulüyle balıkların
temizlenip pişirildiğini belirten DEMİREL, “550 öğrenci ile 300 davetli
ve misafir olmak üzere 800’ e yakın kişiye ikramda bulunduk. Yarının
gençliğine bugünden katkı sağlayan tüm kuruluş, kişi ve esnaflara
teşekkürlerini sunarak bundan sonra da yardımlarını esirgememelerini
temenni ediyoruz.” şeklinde duygularını ifade ediyor.
Emine Arıoğul İlköğretim Okulu Müdürü Vecdi ATAKAN da, böyle bir
projeye destek vermekten ötürü mutlu olduğunu ifade ederek “Besin
olarak balığın çokça tüketilmesini sağlamak amacıyla Mangalda Omega-3
Şenliği projesini gerçekleştirdik.”dedi.
mine Arıoğul’da sayısız kahraman var;
biliyoruz. Hepsinin isimlerini keşke buraya
yazabilseydik. Her projede onlarca ismi alt alta
yazmak gerekiyor belki. Sebebi de, her projenin
okulun her bireyi tarafından sahiplenilmesi.
İyi bir ekip örneği sergiliyor okul. Civcivleri
Çıkarıyoruz, Doğaya Bırakıyoruz projesinde de
birçok gönüllü görev alıyor. Proje koordinatörleri
okulun öğretmenlerinden Ahmet ERBAŞ ve Okay
DEMİREL. Projede amaç, çocuklara hayvan
sevgisini ve doğayı koruma bilincini kazandırmak,
derslerdeki kazanımlarla hayatı örtüştürmek.
Hayvan sevgisi en iyi anlatılır mı, yaşatılır mı?
Proje için önce farklı malzemeler
kullanılarak iki ayda üç kuluçka makinesi yapıldı.
Bu makinelere yumurtalar yerleştirildi. Firelerden
sonra 40 tavuk, 90 bıldırcın civcivi çıkartıldı.
Tavuk civcivler, okul çevresindeki kimsesiz, yaşlı
ve yalnız yaşayan kişilerle Huzurevi’nde yaşayan
kişilere hediye edilirken, bıldırcın civcivleri Mayıs
ayı sonunda Çamlıca Mesire Alanı’na bırakıldı.
Öğrencilerin bir taşla kaç kuş vurduğunu tam
bilemiyoruz ama hayvan sevgisi, doğa bilinci,
yaşlılara hürmet, kimsesizlere hediye, karşılıksız
çalışma, çevresine, ailesine ve hayata duyarlı
olma adına epey şey öğrendikleri kesin. Teoriyle
pratiğin bundan daha güzel yaşatılabileceği bir
ders olabilir mi?
70
71
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
E
mine Arıoğul İlkokulu ve Ortaokulu idaresi öğretmen ve
öğrencileriyle yaptıkları ‘Bir Fidan Bin Kalp’ projesi kapsamında
çeşitli sebze fideleri ve çiçekleri yetiştirip çevrede yaşayan yaşlılara
hediye ettiler.
E
mine Arıoğul İlköğretim Okulu’nu çok övüp
diğer okullarımızın kıskançlık damarlarına
basmak istemeyiz. Ama bir gerçek var ki, bu okul
projelerinde hedefleri tam gözünden vurmuş.
Alın size bir çevre duyarlılığı örneği… Aynı
dünyayı paylaştığımız diğer canlılar sizi ne kadar
ilgilendiriyor? Yoksa onlar sizin için arasıra ağaçta
gördüğünüz bir kuş, sokağınızda artıklarınızı yiyen
köpek, ihtiyacınız olmadığı halde avlandığınız
bir ördek mi? Sizin için anlamını bilmiyoruz
ama yarınımızın ümit tomurcuklarına bu bilinci
veren, çevre duyarlılığı yüksek böyle bir projeyi
alkışlamayalım da ne yapalım?
Projenin adı Senin de Bir Yuvan Olsun.
Müdüründen
öğrencisine,
öğretmeninden
hizmetlisine okul bir oluyor ve kuş yuvaları
yapıyor, tasarlıyorlar. Bu meşakkatli iş tam bir ay
sürüyor. Sonra yapılan yuvalar, Kütahya Orman
Bölge Müdürlüğü ekipleri öncülüğünde, Çamlıca
Mesire Alanı’ndaki ağaçlara asılıyor. Böylece,
kendilerini “Kuşların Toki’si” olarak tanımlayan
minikler -yuvalarımızın kuşları-, kuşları
yuvalarına kavuşturuyor. Yıl başında bahara
hazırlık diye kuşlara hediye kafeslerini ulaştıran
miniklerin gözlerindeki ışıltıyı görmek, maalesef
her faniye nasip olmuyor; fotoğraflarıyla idare
ediyoruz.
Proje ekibinin nihai hedefinde, Kent Orman,
çevre ilçe ve illere projeyi yaygınlaştırmak var. Bu
konuda ilgili ve yetkililerden destek bekliyorlar.
Destek olunması halinde projenin devamlılığının
kolay sağlanabileceğini ifade ediyorlar.
Emine Arıoğul İlkokulu ve Ortaokulu öğretmenleri Nalan
KIRIMER, Özlem BALTACI ve Müzeyyen YUMURTACI önderlik
yaptıkları ve öğrencileriyle birlikte organik tarımı hedefleyen
‘Bir Fidan Bir Kalp’ projesi hedefine ulaştı. Proje öğretmenleri ve
öğrencileri proje kapsamında okul ortamında tohumlardan elde
ettikleri fide ve çiçekleri okul müdürü Vecdi ATAKAN ile birlikte
Kütahya Huzur Evine giderek burada yaşayan yaşlılara hediye
etti. Okul Müdürü Vecdi ATAKAN yaptığı bu projeler sayesinde
öğrencilerin becerilerinin arttığını projeden elde edilen ürünleri de
büyüklerimize hediye ederek hem onların hem de kendilerinin çok
mutlu olduklarını belirtti.
72
73
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Bilinçsiz Müdahalelerin
Kıskacında Eriyen Dahiler
H
ayatımızın geri kalanı için çizdiğimiz
yörüngeleri acaba nelere göre düzenledik
şimdiye kadar? Gelecek planlarımıza veya
geçmiş tecrübelerimize göre değil mi?
Geçmiş tecrübeler yani “deneme-yanılma” iyi bir öğrenme
mekanizmasıdır aslında. Bir insan ancak deneyerek kendi
kabiliyetlerini keşfedebilir. Bu sadece bizim için geçerli
değil, öğrencilerimizin, çocuklarımızın kabiliyetlerini
ortaya çıkarmak için veya onları daha iyi tanımak için
de geçerli bir durum. Onlara deneme yanılma imkanları
tanınmalı.
Dehanın önündeki en büyük engel, müd ahaledir.
Devamlı müdahale ile neyi, nasıl ve ne zaman yapacağı
empoze edilerek kontrol edilmeye çalışılan deha, asla
kendini tam anlamıyla gösteremez! Deha, alışılmışın
dışında yeni bir tarz geliştiren veya farklı bir görüş üreten
yetenek demektir. Bu yüzden yenilikleri ve ilginç buluşları
dahilere borçluyuz. Deha’nın önünü açmak, yenilikler
keşfetmektir. Onlara imkanlar tanıyın ki; körelmeden
yeniliklere ulaşabilsinler.
Hiç düşündünüz mü, çocuklarınız neden ders
çalışmaktan zevk almaz? Cevabı çok basit: siz istediğiniz
için! “Daha dersini yapmadın mı?” veya “ Bu boş şeylerle
uğraşacağına dersine çalış!” gibi birkaç küçük bize göre
önemsiz bulduğumuz söz, körpe bir dehayı eritmemize
neden olabilir ve çok basit, köreltilmemiş veya başka
bir deyişle; müdahale edilmiş dehaların, yok edilmiş
buluşlarından sadece külleri kalır elimizde… İşte “Neden
biz bilim adamı yetiştiremiyoruz” veya “Neden yetişen
bilim adamalarımızı kullanmıyoruz?” sorularının cevabı:
Aşırı müdahalecilik!
Dikkat ettiyseniz, çocuklar bazen zayıf aldıklarına
üzülmezler veya iyi bir not alınca sevinemeyebiliyorlar.
Çünkü zayıf veya iyi notlar, sadece biz ailelere ve
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Osman Said DEMİRYILMAZ
Tavşanlı Tepecik İlkokulu Sınıf
Öğretmeni
Branşlar çalıştaylarda
masaya yatırıldı
eğitimcilere hitap ediyor gibi. “Oğlum/Kızım takdir aldı
teyzesi” ya da “Ben zaten bizimkinin kazanmayacağını
biliyordum” sözlerini ya da benzerlerini hiç de az
kullanmadık herhalde. Ama yanlış yapıyoruz! Zayıf
alındığında onu rencide edici davranışlardan kaçınıp,
onunla ilgilenerek, onu teşvik etmemiz, nedenini
bulmamızı kolaylaştıracaktır. Ona değer vererek, kendine
olan güvenini kaybetmemesi için onun yanında olmalıyız.
Coğrafya, Beden Eğitimi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi)
öğretmenler branşlarıyla ilgili sorunları ve sorunlara
çözüm yollarını tartıştılar. 24-28 Haziran’da Din, Ahlak
ve Değerler Çalıştayı, 25-26 Haziran tarihleri arasında
da Temel Eğitim Çalıştayı düzenlendi. Düzenlenen
çalıştaylara, ortaöğretimden 463 öğretmen, temel
eğitimden 1.420 öğretmen olmak üzere toplam 1.883
öğretmenimiz katıldı.
Çocuklarımıza baskı yapmadan da doğruları
anlatmamız mümkündür. İyiyi, doğruyu, güzeli uygun
bir dille anlatmalı hatta bizzat yaşayarak onlara rehber
olmalıyız. “Oğlum/Kızım dersine çalış” demek yerine;
ona bir bardak çay götürmemiz ve içten sevgi dolu bir
gülümsemeyle –yapmacık değil- onu teşvik edecek
“Senin için bu dersler eminim çok kolay geliyordur” veya
“Derslerini yapma konusunda yardıma ihtiyacın var mı?”
gibi birkaç söz söylememiz, onun daha istekli çalışmasını
sağlayacaktır. Kendine güvenen ve kendisine destek
olunduğunu, değer verildiğini bilen bireyler daha başarılı
olur.
İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen,
“Düzenlediğimiz
seminer
ve
çalıştaylar
ile
öğretmenlerimizin etkililiğini ve verimliliğini artırmayı,
eğitimin niteliğini geliştirmeyi, eğitim öğretim
uygulamalarındaki iyi örneklerin paylaşılmasını
Kütahya Milli Eğitim Müdürlüğü, branşların yerel
sağlamayı, eğitim moral ortamını, okul/kurum kültürünü
bazda sorunlarının derinlemesine tespit edilmesi ve
ve öğrenme süreçlerini geliştirmeyi, etkili ve öğrenci
çözüm önerilerinin bulunup ilgililere ulaştırılması için
merkezli eğitimi geliştirmeyi ve uygulamaları teşvik etmeyi
farklı çalıştay ve seminerlerle branşları masaya yatırdı.
amaçladık. Tüm bu amaçlar doğrultusunda yaptığımız
17-21 Haziran 2013 tarihleri arasında ortaöğretim çalışmaların çok güzel sonuçlar getireceğine yürekten
okullarında görev yapan Fizik, Kimya, Biyoloji, Felsefe inanıyorum. Bizlere desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen
ve İmam Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenlerine çeşitli üniversitelerimizin saygın yöneticilerine ve
yönelik seminerler düzenlendi. Beş ayrı dalda yapılan öğretim görevlilerine, seminer ve çalıştayların hazırlık
seminerlerde, öğretmenlere alan bilgisi, meslek bilgisi aşamalarında emeği geçen tüm çalışanlarımıza ve
ve projeler konusunda bilgiler verildi. Düzenlenen özellikle eğitimin niteliğinin arttırılmasındaki temel
seminerlere,
Dumlupınar
Üniversitesi
(DPÜ) taşımız tüm öğretmenlerimize gösterdikleri yoğun ilgi ve
öğretim görevlileri ağırlıklı olmak üzere Hacettepe katılımları için can u gönülden teşekkür ederim.” dedi.
Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ),
İstanbul Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Osmangazi
Üniversitesi’nden toplan 26 öğretim görevlisi katıldı.
17-21 Haziran 2013 tarihleri arasında ortaöğretim
okullarında görev yapan Fizik, Kimya, Biyoloji, Felsefe
ve İmam Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenlerine
yönelik seminerler düzenlendi.
Elbette başarısızlıkların sebebi sadece psikolojik
durumlar değildir. Fizyolojik etkiler açısından
da değerlendirilmelidir. Ancak, psikolojik açıdan
baktığımızda, baskı altındaki bir bireyin müdahaleler
karşısında tepkisiz kalışları, onları kendi içi dünyalarına
hapsediyor. Bu da yeniliklerin, özgün buluşların
keşfedilmesini zorlaştırıyor. Böylece müdahalelere maruz
kalan dehalar bizim tabirimizle eritilmiş olur.
Çözüm: Müdahalecilikten vazgeçip, teşvik edici,
değer verici bireyler olabilmek! Bu kadar basit. Bütün
anne-babalar, bütün eğitimciler, bütün eğitim gönüllüleri
için formül bu! Bilinçsiz müdahaleler yerine teşvik edici
destek! Öyleyse; açın dehaların önünü, keşifler onları
bekliyor.
20-21 Haziran’da Ortaöğretim Branş Çalıştayı’nda
( Türk Dili ve Edebiyatı, Matematik, Yabancı Dil, Tarih,
74
75
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Mustafa YILMAZ : “Hobilerimden vazgeçmek
zorunda kaldım.”
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Hani biraz daha üstün çocuklar vardır, bunlar
eşitlik adına diğerleriyle aynı eğitime tabi tutulmamalı,
toplumun içinde tüketilmeyerek daha yönetimsel ve
icatsal eğitimlerle ön plana çıkartılmalı diğerleriyse
sosyal hayat eğitimi almalı, yani kesinlikle üstünlere özel
ilgi ve eğitim ile öğrenci seçerdim.
Testlerde başarısız olmuş bir öğrencinin hayatta
başarılı olma şansı var mıdır?
Biraz da testlerde ne sorulduğuna bağlı, testten
önce ne öğretirseniz testte onu sorarsınız. Bir insanın
anlama kabiliyeti yoksa dersi anlayamadığı gibi hayatı
da anlayamayabilecektir. Bunu derken imkansız da
demiyorum, elbette okul sıralarında başarısız olmuş ve
hayatta çok başarılı istisnalar var.
“Belki sınav olmasa bu kadar asılmayacaktım ama sınav için hobilerimden vazgeçmek zorunda kaldım.”
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben 07/10/1998 Tavşanlı doğumlu Mustafa
YILMAZ, 1.ve 2. sınıfı Tunçbilek okullarında 3, 4 ve 5.
sınıfı Arslanbey İlkokulunda okudum. Ortaokulum
Tavşanlı Özel Yıldız’dı. 3 yıl eğitimimi ve sınavlara
hazırlık sürecimi Özel Yıldız’da tamamladım. Düzenli
çalışan, dersi derste dinleyen, etrafımca uyumlu, ılımlı
olarak tanınan, gereksiz konuşmaktan hoşlanmayan,
pasta yemeye ve basketbol oynamaya bayılan bir insanım.
Sınavda 500 tam puan aldın. Büyüyünce seni neyle
uğrışırken bulacağız?
Ben elektrik elektronik mühendisi olmak istiyorum,
yeni şeyler yapmak, yapılmayanı yapmak istiyorum,
inşallah bu amacıma en iyi şekilde ulaşırım.İleride
inşallah beni mühendis olarak ve ülkeme hizmet ediyor
olarak görebilirsiniz.
15 öğrenciyle aynı puanı aldın. Seni diğerlerinden
ayıran bir tarafın var mı?
olmadığından aralarındayımdır. Başarı, çalışmak artı
motivasyondur. Ben hep çok çalışmadım dedim ama
bu günlük olaraktı. Günlük çalışmamı bırakmadım,
bırakmamaya çalıştım ve bu üç senede kocaman bir
çalışma oldu.
Ailem bana her zaman çok yakın olmuştur,
sorunlarımı çok çabuk çözmüşlerdir. Şükürler olsun
ki böyle bir ailem var. Beni anlayan, sıkıntılı olduğumu
uzaktan bana baktığında bile hissedebilen bir annem ve
bana hep destek olan babam var.
İleride televizyoncu olmayı düşünür müsünüz?
Hayır aklımdan bile geçmedi şimdiye dek ama
kısmet.
Gençlerin yoğun olarak kullandığı sosyal
medyayadan uzak olduğunu öğrendik. Sebebi nedir?
Bana biraz vakit kaybı gibi geliyor ama artık biraz
yakınlaşmayı düşünüyorum. 24 saatin 9 saatini uykuda
geçiriyorum.
Sizce başarı nedir?
Sosyal medya başarıyı artırır mı?
Bence başarı kendini kabul ettirmektir insanın
kendinin değerini bilmesidir.
Sosyal medyayı ne yönde kullanırsanız o yönünüzü
geliştirir ders için kullanırsanız o yönünüzü de tabii ki
geliştirir, tamamen bakış açısı kullanım şekliyle alakalı.
Bol okuyan biri misiniz? Neler/i okursunuz?
Okumak çok önemli ve faydası da çok büyük.
Anlama kapasitenizi arttırır. Roman olarak gizem
içeren biraz bulmaca gibi kitaplar hoşuma gider benim
mesela; Sherlock Holmes gibi. Ama daha önce de Yavuz
Bahadıroğlu’nun tüm serisini okudum.
Sosyal olmakla başarı arasında ilgi var mıdır?
Sosyallik bazen yarar verir ama bazen de zarar mesela
sosyallikle stres atabilirsiniz kafanızı boşaltabilirsiniz
bu artı yönü ama bunu çok yaparsanız asıl yapılaması
gerekenlere vakit kalmaz.
Okumanın başarınıza etkisi var mıdır?
Hayatında spora yer var mı?
Benim hayattaki en büyük amacım devletime,
milletime, dinime faydalı olmaktır.
Okumanın başarıya tabii ki etkisi vardır sınavı
çabuk bitirmenize yardım eder, okuduğunu anlamayı
kolaylaştırır.
İlk ve ortaokulu bitirdin. Sistemin eksi ve artı yönleri
nelerdi?
Ders çalışmak dışında, nelerle meşgul olursunuz?
Hayatımda spora tabii ki yer var basketbol
oynuyorum, okulumdaki beden eğitim öğretmenimin
uzmanlık alanı basketboldu, hem spor derslerimizde
hem de teneffüslerde ve hobi saatlerimizde basketbol
oynamayı seviyordum.
Hayattaki amacın nedir?
Çok çalıştım, çalışmalarım beni ben yaptı, belki
sistemin içinde sınav olmasa bu kadar asılmayacaktım, bu
kadar tekrar yapmayacaktım, bu kadar özümsemeyecektim
konuları. Bunlar sistemin artıları ama en büyük eksisi
zaman zaman hobilerimden vazgeçmek zorunda kaldım.
Çünkü daha fazla çalışmak için zamana ihtiyacım vardı
ve zaman kısıtlıydı.
Senden ortaöğretime öğrenci seçmeni istesek, neleri
Belki de beni onlardan ayıran bir tarafım dikkate alırdın?
Basketbol oynarım, kitap okurum, masa tenisi,
satranç oynarım her perşembe akşamı Kurtlar Vadisi
izlerim.
Sizce televizyon gerekli midir?
Tabii ki hayatı idame ettirmemiz için gerekli değil,
televizyon izlerken seçici olmalıyız, ne var ne yok izlemek
yerine seçmeliyiz.
Bize ailenle olan iletişiminden bahseder misiniz?
Ders kitaplarındakiler hariç, şiir okudun mu, okur
musun, şiire bakışın nedir?
Yunus Emre şiirleri hoşuma gider, şiirlerinde işlediği
Allah aşkı konusunu ve işleme tarzını beğeniyorum.
76
77
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
İpek Böceğinin Dilemması
Merve ERDOĞAN
Kütahya Nafi Güral Fen Lisesi
öğrencisi
2013 Attilâ İlhan Liseli Gençler
Kompozisyon Yarışması Türkiye
Üçüncüsü
Her gün kendini yenileyen bir dünya içinde,
sürekli kendini yenilemek zorunda olan bir varlık
olmak ne kadar güç. İnsanım, yaşıyorum ve dünyaya
karşı sorumluluklarım var. Dünyadan beklentilerim
ve ihtiyaçlarımı karşılama yolları aramam var.
Seçimlerim, seçimlerim sonucu elde ettiğim sonuçlarım
var. Sonuçlarıma ulaşırken kullandığım metotlarım,
uygulamalarım var. Mesela; teknoloji. Teknoloji,
günümüzde ihtiyaçları karşılamada en üst sırada olan
uygulama. Hayatımızın her alanına işlemiş ve bu şekilde
hayatımızı kolaylaştırmıştır.
Teknoloji, insanın maddi çevresini denetlemek ve
değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara
ilişkin bilgilerin tümü anlamına gelmektedir. İnsanın
maddi çevresini denetler ve değiştirir. Soyut olanla
ilgilenmez. İnsanın içsel özelliklerine, duygularına
hitap etmez. Ama duygular bir zaman sonra maddedeki
değişimlere ayak uydurur ve de değişir. Bundan seneler
önceki insanın sahip olduğu duygu atmosferiyle şu anki
insanın sahip olduğu duygular doğal olarak farklıdır.
Teknolojinin son yıllarda farklı bir boyut kazanmasıyla
insanların ihtiyaçları da farklılık kazanmıştır. İnternet,
sosyal medya; yemek, içmek gibi bir tür ihtiyaç haline
gelmiştir. Öncesinde sosyal ağların yokluğu herhangi bir
eksiklik hissettirmezken, şimdilerde merak odaklı sosyal
ağ tutkusu başlamıştır. Hayatın şaşmaz kuralı olarak
teknoloji bir bakıma ihtiyaçtan doğsa da, aslında yeni
ihtiyaçları doğurmuştur.Ürettiğinden fazlasını tüketen
bir dünyada yaşıyoruz. Bir şeyler hep tükeniyor.
Teknoloji geliştikçe sürekli ortaya yeni bir şeyler
çıkıyor. Bizse çıkan her şeye, gerekli ya da gereksiz, sahip
olmak istiyoruz. Tüketen toplum olduğumuz için, illaki
tüketeceğiz bir şeyleri. Aldığımız yeni model bir cep
telefonu ya da bir bilgisayar veya herhangi bir teknolojik
alet, bizim tüketim bilançomuzu ortaya koyuyor.
Bundan seneler önce de tüketen bir toplumduk,
seneler önce de insanlar vardı. İnsan doğası gereği bir
şeyleri tüketme ihtiyacı hep hissetmekte. Ancak sanayi
devrimi ile başlayan modern toplumların temel değeri:
tüketmek. Günümüzde ise bu değer gittikçe artan bir
tüketim toplumu oluşturmuştur. Tüketim toplumu
içinde ise tükettikçe tükeniyoruz. Tükettikçe yitiyoruz,
bir şeylerimizi hep yitiriyoruz. İnsani duygularımıza
ket vuruyoruz. Teknoloji geliştikçe artan bu yitirmişlik,
teknolojinin tüm ihtiyaçlarımı karşıladığı bir dönemde
hangi safhaya ulaşır? Yoksa her şeyimizi mi yitiririz?
İnsanlık, teknoloji içinde sömürülür mü? Artık insani
vasıflar yitirilmeye başlanınca dostluk başka bir boyut
kazanır ve belki de dostluk diye bir kavram literatürden
kalkar. İnsanların yerini robotlar almaya başlar. İnsanlar
robotları ürettikçe daha da çok yalnızlaşır. Nefes alıp
vermeyen, seninle ağlayamayan, derdinle hem hal
olmayan bir dost… Yalnızlığın ürettikçe çoğalması olur
bir bakıma.
Teknolojinin tüm gereksinimlerimi karşılaması…
Gereksinim; eksikliği duyulan şey, ihtiyaç anlamında.
Buradaki “tüm gereksinim”lerden kasıt, anlık
gereksinimlerdir. Benim önceki ihtiyaçlarım şu anki
ihtiyaçlarımdan teknoloji kadar farklı olacak. Şu an
belki soyut şeyler benim için önem arz ederken, o vakit
geçen zaman beni de teknoloji ile birlikte değiştirir
ve duygularımı alıp duygusuz bir robota dönüştürür.
Birçok soyut şey vardır hayatta. Sevgi gibi, özlem gibi,
ağlamak gibi, empati gibi. Teknoloji eseri bir ürün
karşıma geçip benimle empati yapabilir mi, benimle
ağlayabilir mi? Bunlar benim için bir gereksinimdir
bazen. Günümüz teknolojisi bu tür soyut ihtiyaçları
henüz karşılamamaktadır. Daha sonra karşılayabilir
mi peki? Cevabım karşılamaz olurdu oysaki. Her gün
gelişen, geliştikçe değişen bir teknoloji devrinde anlık
düşüncelerimi yorumluyorum belki de.
Hayatımda her şeyimi karşılayan bir teknolojinin
var olması, bu dünyada benim yapmam gereken bir
şeyin artık kalmadığını mı gösterir? Belki, teknoloji,
tüm ihtiyaçlarımı karşıladığında böyle bir yanılgıya
düşebilirim. Her şeyimi yapan bir teknolojinin
varlığından sıkılırım. Çalışmak zorunda olmamam,
çalışmayacağım anlamına gelmez.
Teknoloji, tüm
gereksinimlerimi karşılayıp benim yapabilitelerimi
kısıtladığında; seçimlerim hep daha da fazla teknoloji
olacaktır.
Teknolojinin bana verdikleriyle yetinir
miyim, yetinmem. Teknolojik bir doyum yaşamam.
İnsanoğlunun fıtratı gereği, hep daha fazlasını isterim.
İstediklerimi de gerçekleştirmeye çalışırım.
Teknolojinin tüm gereksinimleri karşılamasıyla,
insan teknolojiye değil, teknoloji insana hâkim olacak.
İnsanoğlu, ürettikleri içinde tükenecek. Dünya hâkimiyeti,
insandan olan ama insan olmayan teknolojinin eline
geçecek. Bu şekilde bir bakıma “teknoloji sömürgeciliği”
başlayacak. Artık insanlar teknolojiyi yönetemeyecek,
teknoloji, insanları, beni, yönetmeye başlayacak. Seçme
özgürlüğüm de teknolojinin eline geçecek. Artık
onun kölesi olacağım ve benim yaşam seçimim olarak
adlandırabileceğim şeyler teknolojinin ürünü olacak.
Dünya, teknoloji dünyası olacak ve belki de ben, ben
olmaktan çıkmış olacağım… Ötekileştirileceğim.
Teknoloji, ihtiyaçlarıma karşılık, insanlığımı götürecek,
beni de kendileştirmeye çalışacak. Velhasıl teknoloji
geliştikçe insanlık gerileyecek. Teknoloji insandan
ayrı bir toplum gibi olacak. İnsanlar ne yaptıklarından
habersiz daha çok üretecekler, bununla birlikte daha
çok tüketecekler. Ama tükettikleri yalnız teknoloji değil,
insanlıkları da olacak. Yani üretilen içinde tükenecekler.
İpek böceği ve kelebek misali…
78
79
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Toplumun Yapı Taşı Ailenin
Yıkımı ve Etkileri Üzerine
Bilal KIRGIL
Nafi Güral Fen Lisesi Felsefe Öğretmeni
Toplumsal hayatın devamını sağlayan en
önemli birliktelik ailedir. Bu birliktelik hem hukuk
hem de geleneksel örüntüler tarafından muhatap alınır
ve sosyal hayatta bir takım beklentileri de beraberinde
getirir. Bu beklentiler genel olarak neslin sahih bir şekilde
devam etmesi, bireylere içinde yaşadıkları toplumun norm ve
değerlerini tanıtmak ve bunları sonraki kuşağa aktarmak, kişilerde
aidiyet bilinci oluştururarak bireyin yalnızlaşmasını ve yabancılaşmasını
engellemek olarak belirtilebilir. Aile toplumların varlığının en önemli
parçasıdır. Bu parça veya sosyal kurum son derece karmaşık ilişkiler ile kendi
varlığını diğer kurumlar ile birlikte inşa eder ki sosyal doku varlığını sağlıklı bir
şekilde devam ettirebilsin.
Toplumsal değişme sanayi devrimi ile birlikte hızlanmış olsa da günümüz bilgi
toplumunun getirmiş olduğu değişme karşısında çokta masum kalmaktadır. Özellikle
zihinsel dayanaktan yoksun bir değişme algısı kendini çöküntü olarak kurumlar
üzerinde gösterebilir. Bu çöküntü karşısında bütün kurumlar kendini koruma
eğiliminde bulunmakta ancak kurumların işlevi nedeniyle bazıları bundan daha fazla
veya daha az etkilenmektedir. Aile ve din kurumu sosyolojik olarak değişim karşısında,
değişimi yavaşlatan bir direnç gösterir. Bu direnç bu kurumların değişmeyeceği
anlamında okunmamalıdır. Değişimi özümseme ve kendi bünyesinde en az hasarla
sürecin parçası olurlar.
Türk toplumunda ailenin değişimi, tarihsel karşılığı olan aynı zamanda da toplumun
modernleşme serüveni ile ilişkilendirilirse yanlış olmaz. Özellikle siyasal ve ekonomik
alandaki sosyal değişim diğer kurumları daha fazla etkiler ki Türk modernleşmesinin
iki ana sorunsalını oluşturur. Örneğin ekonomideki üretim anlayışının değişmesi
ve bireylerin gelirlerindeki artışa paralel olarak eğitim, aile ve din kurumlarının
algılanmasında ve hayatın içindeki rollerinde değişme ile sonuçlanmıştır. Örneğin eğitimli
insan sayısı artışında meydana gelen değişim aile kurumunu doğrudan etkilemekte ve
kadının sosyal rol ve statüsünü değiştirmektedir. Çalışma hayatının zorlu şartları aile
kurumunu, bireylerin sosyalleşme sürecini, değerlerin işlerliğini etkilemektedir. Eğer
bu durumda meydana
gelen olumsuzlukları
absorbe edecek süreçler
oluşturulmazsa
sapma
eğilimleri ortaya çıkmaktadır.
Yine de bu sapma eğilimleri ve
sonuçları aileyi dolayısıyla bütün
toplumu etkilemektedir. Bu bir sarmal
yapıdır ve her kurumdaki değişim diğer
kurumu doğrudan etkilemektedir.
Aile bireyin sosyalleşme serüvenin ilk ve en önemli
merkezidir. Bu önem son yıllarda birçok tahrifata uğrasa
da henüz yerine başka bir kurum ihdas edilememiştir.
Ailenin en hassas ve zayıf halkası olan çocuk için durum
her zamankinden daha vahimdir ki bu süreç içerisinde
en fazla yıkımı yaşamaktadır. Son yirmi yıl içerisinde
Türk toplumunda medya ve iletişim teknolosindeki
korkunç değişim bu yıkımı hızlandırmaktadır. Yıkım
vardır çünkü çocuk günümüzde en açık ve net şekilde
istismar edilmekte ve onun korunması için zihniyet
değişimi gerçekleşmediği sürece maddi kanunlar bir işe
yaramamaktadır. Yine bu süreci tersine çevirecek olan
ailenin kendisidir. Fakat bu sonderece karmaşık ilişkiler
ağı ile mümkündür. Bireylerin zihniyet dünyalarında bir
şeyi problem olarak algılamaları çoğu zaman direnç ile
kendini gösterir. Bu direnci kırmak güçtür. Özellikle aile
mefhumu soyal dokuda kutsal olarak algılanmakta ve
buraya yapılacak dışarıdan bir müdahale çoğu kez olumsuz
sonuçlanmaktadır. Ebeveynler kendi çocukları ile ilgili
her girişimi olumlu bulmamakta ve sürecin sonunda
çocuk sapma davranışlarını kanıksamış olarak sosyal
hayata dahil olmaktadır. Bu nokta, üzerinde düşünülmesi
gereken bir eylem planını zorunlu kılmaktadır.
Modernleşme sosyal hayatta olumlu birçok değişimi
beraberinde getirirken, sosyal çatışmalara da zemin
hazırlamakta ve ailenin bütünlüğünü etkilemektedir.
Özellikle Türk toplumunda bu bağlamda ailenin
bütünlüğü kesintiye uğramakta ve boşanma verilerinde
hızlı artışlara neden olmaktadır. TÜİK verilerine göre,
boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine
göre yüzde 5,8 artarak 33 bin 474 olarak 2012 yılında
gerçekleşirken Kütahya 250 boşanma ile sürecin içindedir.
Her boşanma çevre ile ilişkilendirildiğinde bu sayının
etkisi ve alanı oldukça genişlemiş olarak karşımıza
gelmekte ve sosyal dokuyu etkilemektedir ki ailenin
neden bu kadar önemli bir kurum olduğu gerçeğini bir
kez daha göstermektedir.
Toplumların varlığının temeli olan aile ve birey,
sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürürse o toplum varlığını
güçlenerek devam ettirir. Bunun tersi durumlarda
yozlaşma, ilişkiler ağında dejenerasyon, kurumların
sağlıksız işlemesi ve genel olarak bir çöküntü yaşanır. Bu
durumdan toplumu ve aileyi korumak ve geleceğimizi
teminat altına alabilmek için ciddi aile politikaları
üretmek ve bunu sürdürürülebilir hale getirmek gerekir.
Ailenin bütünlüğünü etkileyecek faktörlerin iyi analiz
edilmesi gerekir. Eğer bütün bunlar yapılmaz ise çok
yakın bir gelecekte aile sadece görünüşte varlığını devam
ettirecek ancak onun mana ve içeriği boşalacaktır. Bu ise
sosyal dokunun çöküşünü hızlandıracaktır.
80
81
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya Mevlevîhânesi ve
Kütahya’da Mevlevî Kültürü
Nuri Erbay
Kılıçarslan Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
H
er medeniyetin belirli bir şehir anlayışı
vardır. Şehir, kültürün yaşaması ve
yaşatılması için önemli bir unsurdur.
Anadolu coğrafyasında en eski yerleşim
merkezlerinden biri olan Kütahya,
Selçuklu, Germiyanoğlu ve Osmanlı dönemlerinde bilim,
kültür ve san’atın gelişmesine önemli derecede hizmet
etmiştir.
Hz.Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled, kızı Mutahhara
Hatun’u Germiyanoğlu Süleyman Şah (ö.1387) ile
evlendirmiştir.
Anadolu’nun birçok şehrine halifeler gönderen Sultan
Veled’in, Hz. Mevlâna gibi bir mutasavvıfın ortaya
koyduğu vahdet telakkîlerini ve fikriyâtını, rahatlıkla
kabul edebilecek bir altyapıya sahip olan ve kızı
Mutahhara Hatun’un da yaşadığı bu beldeyi göz ardı
etmesi düşünülemez.
Sultan Veled’in Farsça Divan’ında Kütahya’nın insanını ve
tabiî güzelliklerini methettiği bir gazeli vardır. Bu gazele
dayanarak, Sultan Veled’in Germiyan Beyliği döneminde
Mevlevîliği yaymak maksadıyla Kütahya’ya geldiği de
söylenebilir.
“Ne-bâşed hem-çü Kûtâhiyye şehri
Hunuk ânkes ki der vey nişest şehrî”
Mısraları ile başlayan gazelin anlamını günümüz Türkçesi
ile vermeye çalışalım:
Uluslararası Sempozyum Dünyada Mevlâna İzleri
(Internatıonal Symposıum On The Traces Of Mawlânâ Jalâl Al-Dîn Rûmî In
The World)
13‐15 Aralık 2007 / December, 13-15, 2007
KONYA /TÜRKİYE / TURKEY
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya gibi bir şehir olmaz.
Ne mutlu Kütahya’da bir ay oturana.
Talihi olup da iki ay oturacak olan birisi, ondan hesapsız istifâde eder.
Kütahya, bir güneş gibidir. Her tarafı yüzdür ve o yüzün, karanlığı yoktur.
Güzellikte cennete benzer. Yâ Rab! Ona eziyet, sıkıntı ve kahır gösterme.
Hiç, kusursuz bir güzele zehirli bir şerbet içirilir mi?
Onun her köşesi bir bağ ve bahçedir. Her tarafından pınarlar ve nehir akmaktadır.
Onun, duvar içine alınmış, muhafaza olunmuş güzel bir kalesi vardır.
Onun gibi, dünyada hiçbir şehir görülmemiştir.
Böyle güzel şehre, bin Herat ve bin Merv fedâ olsun.
Sutan Veled de, onun güzelliği belli olunca herkesin yanında onun övgüsünü açıkça söylemektedir.
Kütahya’da XIV. yüzyılın ortalarında, Celâleddin
Ergun Çelebi’nin şeyhliğinde Kütahya Mevlevîhânesi
kurulmuştur. Erguniyye Mevlevîhânesi olarak da
bilinen Kütahya Mevlevîhânesi, Mevlevîliğin Osmanlı
coğrafyasında hızla yayılmasında önemli bir yere sahiptir.
Ergun Çelebi, Mevlâna’nın üçüncü göbekten torunudur.
Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuarâ-i Mevlevîyye ve Sakıp
Dede’nin Sefine-i Nefise-i Mevlevîyye adlı eserlerinde
kendisi hakkında geniş bilgi yer alan Celâleddin Ergun
Çelebi, Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatun ile Germiyan
Beyliği’nin kurucusu Yakub Bey’in torunu İlyas Paşa’nın
oğludur. Nesli bir yandan Mevlâna’ya, bir yandan da
Germiyan Beyliği’ne dayanmaktadır. Celâleddin Ergun
Çelebi, 700/1301 yılında doğmuş ve 730/1330 senesinde,
Kütahya Mevlevîhânesi postnişini olmuştur. Çevresinde,
alçakgönüllülüğü ve gönülleri fetheden mizâcı ile tebarüz
eden Celâleddin Ergun Çelebi’nin bu vasıfları, Orta Asya
ülkelerine kadar yayılmış, İshak Fakîh, Şeyh Ahî Erbasan,
Ahî Evren ve Ahî İzzeddin gibi kimseleri Kütahya’ya
çekmiş ve ondan feyz almalarını sağlamıştır. Hatta bu
kişiler O’na, kabirlerinin Ergun Çelebi’nin türbesine
yakın olmasını da vasiyet edecek kadar hayranlık ve
muhabbet duymuşlardır.
Hazar Dinârî Mescidi, Erguniyye Mevlevîhânesi’nin
çekirdeği olarak kabul edilmektedir. Eski Hazar Dinârî
Mescidi’nin içinde, Ergûn Çelebi ve yakınlarına ait
olduğu bilinen on dört sanduka, batısında da hazire yer
almaktadır. Şu an türbe olan bu mescidin bânisi Hazar
Dinârî’nin, Kütahya’da Hıdırlık, Balıklı ve Saâdeddin
Camii’lerini yaptırdığı da bilinmektedir. Bu mescidin
doğusuna, bugünkü Mevlevîhâne inşa edilmiştir. XIV.
yüzyıl ortalarında yapılan Mevlevîhâne, 1812, 1841, 1959
ve 2004 yıllarında tamir görerek bugünkü şeklini almıştır.
Mevlevîhâne’nin güney tarafında, önceleri mutfak, derviş
hücreleri, meşruta ve diğer birimler bulunuyordu. Mutfak
önündeki alanda bulunan yedi katlı, sanatlı olan çeşmenin
yerinde, şimdi bir şadırvan vardır. Kütahya Mevlevîhânesi,
1959’da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, aslına
sadık kalınarak restore ettirilmiştir. Erken dönem
Mevlevîhânelerinin önem taşıyan eserlerinden olan
Kütahya Mevlevîhânesi, 1925’ten sonra, depo vb. olarak
kullanılmış ve ancak 1959 yılında gördüğü tamirattan
sonra hizmet verebilen bir cami haline getirilebilmiştir.
Kütahya Mevlevîhânesi’nin etrafındaki bölümler,
daha sonraki zamanlarda yıkılmıştır. Bugün, batısında
hazire ve güneyinde de kesme taştan inşa edilmiş aşevi
kalmıştır. Geçtiğimiz günlerde, hazirenin batısında kalan
bir çeşme ve çeşmenin yanına da maalesef bir yeraltı
tuvaleti yapılmıştır. Ayrıca halen park olan dedegân
evlerinin bulunduğu bölüme, ahşap portatif dükkânlar
kurulmuştur.
Giriş kapısının üstünde bulunan, “Yâ Hazreti Ergûn”
yazılı çini levha, Halil Mahir tarafından kaleme alınmıştır.
Daha üstte bulunan “Yâ Hazreti Mevlâna” yazısı Çinici
Ahmet Şahin’e aittir. Mevlevîhâne’nin ortasında bulunan
dâire şeklindeki alan, semâ merâsimlerinin yapıldığı
meydandır. Semâhâne alanını çevreleyen iki bölüm, derviş
ve Mevlevî muhibleri için, seyir mekânı olarak yapılmıştır.
Cumhur kapısının sağından, üst kata çıkan merdivenlerde
mutribân mahfili bulunmaktadır. Daha üstteki kısımlar
da, kadınların sema merasimlerini seyredebilmeleri için
inşâ edilmiştir. Dışarıdan buraya ayrıca merdiven vardır.
Semâ alanının çevresindeki sekiz direk üzerinde, Mevlevî
sikkeleri, “Muhammed Celâleddin Rûmî Kuddise
82
83
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
sırruhû Yâ Hazreti Mevlâna”, Ashab-ı Kehf ve Kıtmir
yazıları mevcuttur. Kubbe kasnağında, Ayete’l-kürsî ve
devamında “Lâ ikrâhe fi-ddin” âyeti ile hattın ketebesi
Ahmed Mahir Tekfurdağızâde Kütahyavî 1254/1838–
1839 yazılıdır. Kubbede ise, Allah, Muhammed, Dört
Halife, Hz. Hasan ve Hüseyin’in isimleriyle İhlâs suresi
yazılıdır. Kubbe direkleri arasındaki kuşakta Türkçe bir
rubâî ve altı beyitten müteşekkil Farsça bir şiir, sekiz defa
tekrar edilmiştir: gibidir.
Firavun’un bütün sihirlerini, zamanla kendine
çekmektir.
Bilir misin? “Benim, Allah ile hususi bir ânım
vardır.”
Sözünün sırrına mekânsız ve aracı olmadan
ermektir.
Bilir misin semâ nedir? Şems-i Tebrizî misâli,
Gönül gözünü açarak mukaddes nurları görmektir.
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlâna
Türkçe rubâî ve ilk Farsça beyit hâriç olmak üzere geriye
kalan beş beytin, İstanbul Yenikapı Mevlevîhânesi’nde
de levhâlar halinde bulunduğu bilinmektedir. Ancak
Yenikapı Mevlevîhânesi’ndeki bu levhalar 5 Eylül 1961
akşamı çıkan yangında kaybolmuştur.
Ey ilahi sırların keşfedicisi Mevlâna!
Erguniyye Mevlevîhânesi’nin tamir kitabelerinden
1812 ve 1841 yıllarında tamir ettirildiği anlaşılmaktadır.
Ey kâşif-i esrâr-ı Hüdâ Mevlâna
Sultân-ı bekâ şâh-ı fenâ Mevlâna
Aşk itmededür hazrete böyle hitâb
Bekâ yurdunun sultanı, fenâ mülkünün şâhı
Mevlâna
Aşk, sana böyle hitap etmektedir.
Ey evliyâ topluluğunun Mevlâsı Mevlâna
Farsça beyitlerin günümüz Türkçesi ile anlamı şöyledir:
Bilir misin semâ nedir? Belâ (evet) sesini işitmek
Hakk’a ulaşıp kendini kendinden almaktır.
Bilir misin semâ nedir? Varlıktan habersiz olmak
Mutlak fânilik içinde, ebedîlik zevkini tatmaktır.
Bilir misin semâ nedir? Yakûb’un derdine devâyı,
Yûsuf ’un gömleğinin kokusunda bulmaktır.
Bilir misin semâ nedir? Semâ, Musa’nın âsâsı
Mevlevîhânenin bir diğer farklı özelliği de Semâhâne’nin
tam ortasında, bir kuyu bulunmasıdır. Bu kuyudan
çıkarılan su, halk arasında şifâlı kabul edilir.
Mevlevîhânenin kapalı olduğu yıllarda suyun çekildiği
ve cami olarak ibadete açıldığı yıllarda da tekrar akmaya
başladığı anlatılmaktadır.
Caminin giriş kapısının dış üst tarafındaki camlı
bölüm, minare olmadığı için ezan okuma yeri olarak
düşünülmüştür.
“Mevlevîhâne
Kütüphanesi’nin
Kütahya’daki
medrese ve tekke kütüphaneleri içinde önemli bir yeri
vardır. Konya Mevlâna Müze Arşivindeki (KMMA) bir
belgeye göre 1277/1861 tarihinde buraya Kütahya’daki
Mevlevîhâne kütüphanesi kitaplarının bir listesi Hasan
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Ulvî Dede tarafından verilmiştir. Bu belgeye göre bu
kitapların bir kısmı Mustafa Sâkıb Dede ve evlatları;
bazıları Küçük Arif Çelebi ve evlatları; bazıları da
Kütahya vali ve paşaları tarafından temin edilmiştir.
Bu belgede kitapların, mütalâa edilmek ve dışarıya
çıkarılmamak şartıyla kütüphaneye bağışlandığı; 276
kitabın hepsinin mevcut olup muhâfaza altında olduğu
belirtilmiştir. Kitapların bir kısmı sonradan Kütahya
Vahit Paşa Kütüphanesine devredilmiştir. Çoğunluğu bu
kütüphanede 1377–1661 demirbaş numaraları arasında
kayıtlıdır. Bunların dışında şahısların elinde kütüphaneye
âit kitaplar mevcuttur, bazıları da satılmıştır.
Erguniyye Mevlevîhânesi’nden, tarih boyunca
önemli Mevlevî şeyhleri yetişmiştir. Bunlar, Osmanlı
coğrafyasında, başta İstanbul olmak üzere önemli
kültür merkezlerinde Mevlevîliğin yayılmasında etkili
olmuşlardır.
Kütahya Mevlevîlerinin de kıyafet ve teçhizatları ile
askeri bir birlik teşkil ederek Kurtuluş Savaşı’nda, vatan
savunmasında görev yaptıklarını da ayrıca belirtmemiz
gerekir.
Konya Çelebileri, Kütahya Çelebilerini her zaman
koruyup gözetmişler, sıkıntılarını kendi sıkıntıları
bilmişlerdir. Konya Çelebilerinden F. Nafiz Uzluk’un,
Murat Sabri Ergun’a “Muhterem Çelebim!” hitâbı ile
başlayan mektupları, bu durumu belgeleyen bir örnek
sayılabilir.
Kütahya çelebilerinin şecerelerine dair ulaşabildiği
her türlü bilgiyi değerlendirdikten sonra, “Kütahya
Şehri” isimli eserinde İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Germiyanoğullarına ait tespit etmiş olduğu soy
şemasında Osmanlı Padişahları’ndan Çelebi Mehmed’in
Devlet Hatun’un oğlu olduğunu göstermiştir.
Mevlâna soyuna ait müstesnâ asâleti, Kütahya’da
yaşayan bugünkü “Çelebiler”de de görmek mümkündür.
Günümüz Kütahyasında Mevlevî kültürü ile
ilgili kısaca malûmat da arz etmek isteriz: 2007 yılının
Nisan ayında KÜMAKSAD yani Kütahya Mevlâna
Araştırma Kültür ve San’at Derneği adı altında bir
dernek kurulmuştur. Kurulduğu günden bu yana,
KÜMAKSAD’ın faaliyetlerini kısaca sıralayacak olursak:
Sempozyum, konferans ve paneller, Türk büyüklerini
anma toplantıları, kültür ve edebiyat sohbetleri, tasavvuf
mûsıkîsi koro çalışmaları, tasavvuf mûsıkîsi konserleri,
Türk mûsıkîsi enstrüman kursları, ebrû ve tezhip
çalışmaları, Karagöz-Hacivat perde oyunu gösterileri,
Ramazan ayında düzenlenen gençler iftarı, çocuk iftarı,
ihtiyaç sahibi ailelere gıda-giyecek yardımları ve her hafta
düzenlenen Mesnevî sohbetleri şeklinde ifade edebiliriz.
Kütahya ‘da Mevlevî kültürünün yaşatıldığı diğer
bir alan ise “gezek”lerdir. Özellikle uzun kış gecelerinde,
her hafta başka bir evde tertip edilen yemekli toplantı
olarak tarif edebileceğimiz Kütahya gezekleri, Mesnevî
sohbetleri ve icrâ edilen ayin-i şeriflerle Mevlevîliğin
yaşatıldığı ocaklardır.
Sonuç olarak Kütahya, camileri, medreseleri,
hanları, hamamları, tekke ve türbeleri ile tarihî dokusunu
bozmayan bir Türk-İslâm şehri olmasının yanında en
önemlisi de tarih içinde kurulup var olan 72 âsitâne ve 14
Mevlevî tekkesinden birini ayakta ve capcanlı yaşatan bir
şehirdir.
84
85
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Öğretmenler
kulaklarımızın pasını
sildi
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde konsere
katılan Kütahya Valisi Şerif YILMAZ konserden
duyduğu memnuniyeti çiçekle ifade etti.
Öğretmenim Müzik Grubu’nda görev alan öğretmenlerimiz
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Ar-Ge Birimi
öğretmenlere Kütahya Valisi Şerif YILMAZ teşekkür edip
tarafından tasarlanan Öğretmenim Müzik Grubu Projesi
çiçek hediye etti. Proje Koordinatörü Fatih TANRIKULU,
kapsamında öngörülen faaliyetler alınan Valilik oluru ile
“Ahmet
resmen başladı. Kütahya merkezdeki okullara gönderilen
yapılan ilk toplantıda, grup üyelerinin enstrümantal
davete icabet eden 31 öğretmenden kurulan Öğretmenim
ve seslendirme uyumu sınanmış ve üyeler arasındaki
Müzik Grubu ilk konserini Kütahya Belediyesi Kültür
başarılı
Sarayı’nda
çalabilen
Nitekim bu umutlarımız boşa çıkmadı. Öğretmenler
öğretmenlerden oluşan Öğretmetmenim Müzik Grubu,
Günü konserindeki başarı, grubu ilçelere taşıdı. Grup
ilk resitalini proje katılımcısı öğretmenlere sunarken,
çalışmalarına gönüllü olarak katkı sağlayan, her biri icra
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde düzenlediği konserde
ettikleri müziksel alanda profesyonel olan Öğretmenim
adeta kulaklarımızın pasını sildi. Farklı enstrümanlardan
Müzik Grubu üyesi öğretmenlerimizin her birine ayrı
oluşan koro ve bireysel icra edilen eserlerle göz dolduran
ayrı teşekkür ediyorum.”dedi.
verdi.
Farklı
enstrümanları
YAKUPOĞLU
Güzel
senkronizasyon
bizleri
Sanatlar
Lisesi’nde
umutlandırmıştı.
Grup Koordinatörü
Fatih TANRIKULU / İl Milli Eğitim Müdürlüğü (Ar-ge)
Koro Şefi
Burcu DAĞAŞAN / Fuat Paşa Ortaokulu (Müzik
Öğretmeni)
Sunucu
Emine AKANSEL / Abdurrahman Paşa İlkokulu Rehber
Öğrt.) /
Sunucu-Korist
Saz Ekibi
Kazım KUTLU / Kütahya Lisesi (Müzik) / Kabak
Kemane
Özlem Oyman ÖZOCAK /19 Mayıs Ortaokulu (Müzik) /
Kanun
Erdal SARUHAN / Kız Teknik ve Meslek Lisesi
(Bilgisayar) / Cura
Veysel TAŞ / Bahattin Çini İlkokulu (Sınıf Öğretmeni) /
Ney
Sedat ÜNAY / Kılıçarslan Anadolu Lisesi (Edebiyat) /
Ney
Yiğit İNEGÖL / Linyit Ortaokulu (Müzik) / Gitar,Klavye
Bayram IRKIÇATAL / Şule Mete Tetik İHL (Görsel
Sanatlar)/ Bağlama
Ali UŞAK / Hayme Ana Kız Tek. Mes. Lis. (İngilizce)/
Bağlama
Mehmet Ali YILMAZ / Milli Egemenlik Ortaokulu
(İngilizce)/ Bendir
Ahmet GÜR / Bilgisayar Öğretmeni / Ud
Ali ÖZGÜR / Kütahya Lisesi (İngilizce) / Bendir
Koristler
Abdülkadir AKSU / Yavuz Sultan Selim Uyg.Ok. (Müdür
Yrd.) / Korist
Ali Osman ACAR / Anadolu Öğretmen Lisesi (Okul
Müdürü)/ Korist
Fikret YILMAZ / Sağlık Meslek Lisesi (Okul Müdürü) /
Korist
Mustafa TEMİZTAŞ / Fatih Lisesi (Matematik) / Korist
Özgür YILMAZ / Seyitömer ÇPL (Kimya) / Korist
Yeşim ÇELİK/ Fatih Lisesi (Edebiyat) / Korist
Emine GÜNAY / Kadir Adlım Ortaokulu (Beden Eğitimi)
/ Korist
Muzaffer SARI / Çinikent Özel Eğt.(Müdür Yrd.) / Korist
Şenay ÇALIN / 80.Yıl Özel İdare Ortaokulu (Fen ve
Teknoloji) / Korist
Hediye Gülşah NART / Emine Arıoğul İlkokulu (Okul
Öncesi) / Korist
Savaş TEKİN / Hayme Ana And. Kız Tek. Mes. Lis.
(Tarih) / Korist
Ahmet Olcay ERSOY / İnköy Ortaokulu (Okul Müdürü)
/ Korist
Nuh CUMA / Ticaret Meslek Lisesi (Tarih)/ Korist
İsmail ERBEK/ Ali Güral Lisesi (Edebiyat) / Korist
86
87
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
“Çocuğunuz dişlerini
fırçalamıyor.”
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Çocuklar eve gittiğinizde anne-babanıza
sıkıca sarılın ve “Seni Çok Seviyorum.”
deyin.
Ahmet Saim SARI
Yavuz Sultan Selim Eğitim Uygulama Okulu ve İş
Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı
Bir emanet…
Günümüz toplumunda sosyal hayata hazırladığımız
emanetlerimiz yani öğrencilerimiz maalesef değişen,
küreselleşen ve yozlaşan dünyanın negatif bütün
unsurlarından etkilenmektedir. Doğru ile yanlışı
ayırmada kritik dönem olan çocukluk döneminde
kişilik özelliklerini doğru rol modellerle pekiştirmeyen
bir birey sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet gibi temel
değerlerden yoksun kalmaktadır. Bu eksiklik hayat boyu
kendini hissettirmekte, birey mesleki anlamda iyi eğitim
almış olsa da, iyi bir kariyer yapsa da insani değerler
bakımından bir gelişme gösterememektedir. İşte bireyin
en çok ihtiyaç duyacağı bu değerleri ona kazandıran
öğretmendir. Eğitim-öğretim süreci, içerisine aileyi de
alan bir işleyiş olmasına rağmen gerekli özveriyi ve çabayı
anne-babalardan her zaman istediği düzeyde göremeyen
öğretmenlerimiz çocuklarımızın edinmesi gereken
değerleri ailenin de sorumluluğunu yüklenerek verme
çabası içerisine girerler. Doğru pekiştirmelerle, davranış
kazandırmaya dönük çalışmalarla her bireyin özelliklerini
de dikkate alarak onları toplumda yer edinen, saygı gören
insan olarak yetiştirmenin mücadelesi içinde olurlar.
Peki öğretmenler neden aileden bekledikleri desteği
göremezler? Bunu somut örneklerle açıklamak
mümkündür.
Anne-babalarımızın çocuklarına dönük en net
söylemleri şudur: “Ben çocuğum için her şeyi yaptım.”
Evet. Kesinlikle her şey yapılmıştır velilerimiz tarafından.
Ama davranışları ve değerleri kötü yönde etkilemek
anlamında. Nedir peki kritik süreçte bireyin düşünce,
görüş ve tavırlarını tetikleyen velilerin yanlış adımları ve
eylemleri?
1. Ben küçükken çok sıkıntı çektim aman çocuğum
her şeye sahip olsun bir dediğini iki etmeyeyim
düşüncesi. Maalesef bireyin yetişme sürecinde
davranış problemlerinin oluşmasına en çok
sebep olan eylem budur. Özellikle kendi ayakları
üzerinde durması açısından, hayatın içerisinde yer
alabilmek için yapması gerekenleri öğrenebilmek
açısından belli argümanları küçük yaşlarda tanıması
gereken birey, her ihtiyaç duyduğunda anne-babayı
yanında bulduğu için ileriki dönemlerde karşısına
çıkabilecek sorunlara karşı ebeveynler yanında
değilse savunmasız kalacak ve hep içine kapanık bir
ruh haline sahip olacaktır. Çocuğunun bir dediğini
iki etmeyen, istediği herşeye anında kavuşmasını
sağlayan anne-baba, mücadele, emek, çaba gibi
kavramların oluşmasını engellemektedir. Okul
hayatında bu durumun en bariz örneği görsel sanatlar
ve teknoloji tasarım dersi ödevlerinin genelde annebaba tarafından yapılmasıdır. Çocuğu zayıf almasın
düşüncesiyle çalışmaları yapan ebeveyn çocuğunun
hayal dünyasının gelişmesini engellemekte, ayrıca
küçük kas gruplarının çalışmasını sağlayacak
çalışmaları da yapmamasına sebep olmaktadır.
2. Yalan ve dedikodu. Toplumumuzda gezek ve sohbet
kültürü gelenek halini almış bir faaliyettir. Bu
faaliyetler esnasında belli yaş grubu çocuklar da
annelerinin refakatinde o ortamın havasını teneffüs
ederler. Annelerimiz özellikle bu ortamda birbirlerini
çekiştirmek, orada olmayan birinin dedikodusunu
yapmak suretiyle çocuklarına menfi örnek teşkil
etmektedirler. Davranışı birebir anne-babasından ve
büyüklerinden gören birey o davranışın yanlışlığını
idrak edememekte, bunun doğal bir şey olduğunu
düşünerek; önce sınıfta arkadaşlarının arkasından
konuşmak suretiyle, daha sonra bu davranışı
özümseyerek hayat boyu her ortamda kullanmaya
başlamaktadır.
3. Sigara ve alkol: Hiçbir anne-baba çocuğunun bu
zararlı alışkanlıklara sahip olmasını istemez. Bu
teoride gerçekçi bir yargı olsa da pratikte kesinlikle
tam tersi yapılmaktadır. Özellikle küçük yaşta annebabasının ev ortamında çok rahat bir şekilde sigara
ve alkol tükettiğini gören birey, rol modelinin izinde
gitmenin gereği olarak merak denen kavramında
devreye girmesiyle sigara ve alkole başlama adına
ilk adımları atmada tereddüt yaşamamaktadır.
Hatta anne-babalar pasif içicilerin 4 kat daha
fazla zehirlendiklerini bile bile çocuklarının temiz
havaya en çok ihtiyaç duydukları zamanlarda onları
zehirlerken hiçbir acı hissetmemektedirler. Baba ya
da anne çocuğunu bakkala sigara almaya yollayarak
sigara ile çocuk arasındaki tek engeli de kaldırmakta
teşvik etme konusunda maalesef üzerine düşen
görevi yapmaktadır.
4. Anne-Baba Sevgisi: Çocuklarımız aile bağları
hususunda eğitimin büyük kısmını annebabalarından alırlar. Bu eğitim yaşanmışlıklar yoluyla
sağlanan görsel bir eğitimdir. Yani çocuk annebabasının bayramlarda büyüklerini ziyaret etmesini,
sık sık onların hal hatır ve durumlarını sormasını,
onlara şefkat ve sevgiyle yaklaşmasını örnek alır. Ya da
tam tersi yaklaşımları. Nelerdir peki bunlar? Annebabasının sıkıntılarıyla ilgilenmeyen, ihtiyaçlarını
karşılamayan, sık sık onları ziyaret etmeyen ve
hor-hakir gören evlatlar aynı davranışların bir gün
kendisine de yaşatılacağını bilmelidir. Çünkü evlat
bir aynadır.
88
89
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Öğrencilerime bu durumla ilgili küçük bir test uyguladım
görev yaptığım okullarda.
-Çocuklar eve gittiğinizde anne-babanıza sıkıca sarılın ve
“Seni Çok Seviyorum.” deyin.
Eğer şu cevapları alırsanız
göstermiyorsunuz demektir.
onlara
sevginizi
a) Ne oldu okulda yaramazlık mı yaptın?
b) Para mı lazım?
c) Bir şey için izin mi isteyeceksin?
d) Hangi dağda kurt öldü?
Bu şıklar çoğaltılabilir. Maalesef ertesi gün okula gelen
öğrencilerimin büyük bir kısmı üstteki cevaplara benzer
tepkilerle karşılaşmışlardı. Peki suç tüm özelliklerini
yaşantılar yoluyla kazanan ve doğru yolu bulabilmek
için arayış içinde olan çocuklarımızda mıydı yoksa
anne-baba ve büyükleri olarak ona doğruları gösterecek,
gözlemlerinde ona iyi örnekler sunacak ve bu zor ve
meşakkatli süreçte ışık olacak biz büyüklerinde mi?
Sanırım cevabını hepimiz biliyoruz.
5. Çocuklarımızın sağlıkla ilgili davranışlarında da
anne-babanın sürece etkisi büyüktür. Bu durumla
ilgili en büyük eksiklik diş fırçalama konusunda aile
büyüklerinin kayıtsız kalmasıdır. Veli toplantılarında
öğrenci velilerine “Çocuklarınızı çok sevdiğinizi
düşünmüyorum.” dedim. Bu yaklaşımın amacı içsel
bir tepki ile ilgiyi konuya toplayabilmekti. Haliyle
velilerim daha dikkatli dinlediler beni.
Maalesef büyük oranda
fırçalamıyordu. Ve veliler
önemsemiyorlardı.
öğrencim dişlerini
bu durumu hiç
Bu duruma dönük açıklamaları ise çok yüzeyseldi.
“Biz hep söylüyoruz hocam laf dinlemiyor.” Evet
maalesef çocuklarına davranış kazandırma yolunda
mücadele ederken bu mücadeleyi erken bırakan
bir pozisyondaydı çoğu veli. Söylemekle birşeyler
değişiyor olsaydı en başta sigaranın zararlı olduğunu
bilen anne-babaların bunu bırakması gerekmez
miydi?
“Her sabah ve her gece ayna karşısına geçip onunla
diş fırçalamalısınız, çocuğunuz sizden gördüklerini
yaparken daha fazla istekli olur.” diyerek yönlendirdim
velileri. Bu süreçte okulda da diş fırçalama takip
çizelgeleri hazırlayarak 3 öğrenciye ikişer hafta
sorumluluk vererek günlük takiplerini de yaptırdım.
Dişlerini düzensiz fırçalayan öğrencilerin velilerini
arayarak sebeplerini sordum. Önce kısa bir şaşkınlıktı
aldığım tepki. Dişlerini neden fırçalamıyor diye ilk
defa aranmıştı veli. Ama zamanla büyük oranda
öğrencimin düzenli olarak fırçalamaya başladığını
gördüm. Anne babaları sürece dahil etme konusunda
en büyük güçtür öğretmen.
6. Merhamet. En hassas değerlerden birisidir
merhamet. Merhametli insan canlılara zarar vermez,
yeşili doğayı korur, aç ve açıkta kalana el uzatır.
Bu davranışı kazanma döneminde çocuğun en çok
ilgi gösterdiği materyal ise hayvanlardır. Bir kediyi
ya da köpeği sevmek istediğinde “Pistir dokunma.
Hastalık kaparsın. Kim bilir ne mikroplar taşıyordur.”
tarzında tepkiler veren ve aç vaziyette yardım
bekleyen o hayvanı beslemek isteyen çocuğuna
“Sana ne çocuğum senden başka ilgilenecek yok
mu?” tarzı cümlelerle yaklaşan ebeveynler farkında
olmadan merhamet, şefkat duygusuna sahip
olmaktan uzaklaştırmaktadırlar çocuklarını. Halbuki
haftada bir gün çocuğunuzun sokaktaki kuşlara bir
avuç yem atmasını sağlayarak, bir yavru kedinin
önüne küçük bir kap süt koydurarak, evdeki kalan
malzemeleri aç bir köpeğin karnını doyurabilmesi
için çocuğunuza verip o hayvana ulaştırmasını
sağlayarak çocuğunuzun merhamet dünyasında
aydınlık yarınlar olabilirsiniz.
7. Hoşgörü: Karşımızdakinin de insan olduğunu
ve onunda hata yapabileceğini idrak edebilme
erdemidir hoşgörü. Bu değere sahip olmak gerçekten
zordur. Çünkü maalesef tahammülsüzlük bir
hastalık gibi yayılmış, kendi hatalarının kusurlarının
farkına varamayan insanlarımız kusursuz bir dünya
talep eder olmuştur. Halbuki küçük bir tebessüm
değil midir kalpleri yumuşatan, ya da içten bir
“Canın sağ olsun.” sözü. Hayatın her alanında
karşılaşırız hoşgörüsüz tavırlarla. Özellikle trafikte
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
çocuklarımıza örnek oluruz hoşgörüsüzlüğümüzle.
Her fırsat bulduğumuzda kornaya basarak, hatalı
sürücü gördüğümüzde ağzımızı bozarak, karşıdan
karşıya geçmek isteyene yol vermeyerek… Fikir
dünyasına karşı bile hoşgörülü değilizdir çoğu zaman
insanların. Bizim gibi düşünmeli bizim gibi hareket
etmelidir herkes.
8. Büyüklere saygı: Davranışın şekillendiği dönemde
anne-babalar ya da çocuğun örnek aldığı bireyler
yaptıkları ve yaptırdıklarıyla büyüklere saygı
kavramının davranış olarak içselleştirilmesini
engellemektedirler. Örneğin toplu taşıma araçlarında
bir yaşlı ya da bayan otobüse bindiğinde çocuğunu
yer vermesi için teşvik etmeyen hatta daha da ileri
gidip yer vermek isteyen çocuğunu engelleyen
anne-baba egoist ve kendini düşünen bir çocuk
yetiştirmektedir. Günlük sohbet ortamlarında
büyüklerine karşı saygısızca konuşan, onları rencide
eden birey bu davranışı çocuğunun da kazanmasına
sebep olmaktadır.
9. Çevre ve doğa sevgisi: Çevre iç içe olduğumuz büyük
evimizdir. Ama maalesef o evin temizliğine düzenine
gereken özen, ilgi ve özveri büyükler tarafından
gösterilememekte, izimizden giden çocuklarımızda
aynı ilgisizliği sürdürmektedirler. Aracın camını açıp
çöplerini yola atanların, pikniğe gittiğinde ortamda
bütün artıklarını temizlemeden bırakanların sırf
arazi sahibi olabilmek için ormanları yakanların
çocuklarımıza iyi örnek olabilmesi beklenemez.
10. Kitap okumayan, her gün saatlerce televizyon izleyen
( o programların geneli şiddet içeren ya da evlendirme
adı altında dejenere hayatı ve birliktelikleri özendiren
ayrıca kan davası, adam öldürme gibi olayların
çözümüne dönük görünen programlar) annebabaların çocuklarının kitap okuması çok zor bir
ihtimaldir.
İşte bu yaşamsal hataların bir araya geldiği durumlarda
maalesef hayata gerçekten değerleriyle yaşayan öğrenciler
kazandırmakta zorlanır öğretmenler. Bu süreçte farklı
aile kültürüne sahip çocuklarımızı yetiştirirken her
bireye onun özelliklerine en uygun metotla yaklaşırlar.
Pes etmeden, sabırla özveriyle, anne şefkatiyle, baba
sıcaklığıyla yaklaşırlar. Asla nokta koymazlar sürece.
Güzel tarafı da bu değil midir öğretmenliğin? Bağınızın
bir ömür olduğu başka bir meslek var mıdır muhatap
olduklarınızla? O yüzden ömre bedel çalışmalar yapar
emektar öğretmenlerimiz. Hayata gülümseyen gözlerle
bakan bireyler yetiştirebilmek için.
Unutmazlar asla. Pozitif düşünen pozitif yaşar.
90
91
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Bu Benim Eserim’de depreme
dayanıklı tuğla ilk 100’de
Turizmci öğrenci ve
öğretmenlerinden 5 bin
kişiye aşure
Tübitak ve Milli Eğitim Bakanlığı koordinesinde
düzenlenen Bu Benim Eserim Proje Yarışması’nda
Kütahya’yı Mirsad AKDEMİR temsil etti. 81 ilden 40
bin projenin başvurduğu yarışmada ilk 100’e giren
Mirsad AKDEMİR, Depreme Dayanıklı Tuğla projesiyle
Ankara’da Kütahya’yı temsil etti. Depreme Dayanıklı
Tuğla projesi hakkında bilgi veren Mirsad AKDEMİR,
depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarını en aza
indirmek için böyle bir tuğla tasarladıklarını, kullandıkları
malzemelerle tuğlanın mukavemetini önemli oranda
artırdıklarını belirtti. Mevcut tuğlayı bulmak için çok
sayıda deney yaptıklarını ve kullandıkları malzemeleri
patent başvurusunda bulunacakları için gizlediklerini
ifade eden AKDEMİR, mevcut tuğla fiyatlarının 0.30
kuruşken kendi tasarladıkları tuğlanın 0.45 kuruş
olduğunu ifade etti. Fatih Ortaokulu öğrencisi Mirsad
AKDEMİR, yarışmaya Fen ve Teknoloji Öğretmeni Fatih
BOZYİĞİT rehberliğinde hazırlandı.
Kütahya Lisesi aşure geleneğini sürdürdü
Zafertepe Mahallesi’nde eğitim öğretim hizmeti
veren Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi öğretmen,
öğrenci ve velileri Sevgi Yolu’nda aşure dağıttı.
Toplumu bir arada tutan, kaynaşmayı, paylaşmayı
sağlayan en temel öğe gelenek ve göreneklerimizle
harmanlanmış kültürel değerlerimizden olan ve halkın
teveccüh gösterdiğii aşure vesilesiyle okullarını tanıtmak
istediklerini vurgulayan Okul Müdürü Celal BOZTEPE,
emeği geçen öğretmen ve öğrencilere teşekkür etti.
Okul yönetimi, öğretmenler, öğrenciler ve velilerle
birlikte gerçekleştirilen organizasyonda okul mutfağında
pişirilen yaklaşık 5 bin kişilik aşure Sevgi Yolu’nda ve
Valilik Binası’nda halka ikram edildi.
Aşure malzemelerinin ayıklanması, doğranması,
pişirilmesi ve halka servis edilmesi aşamalarında bizzat
emek sarf eden öğrenciler, yaptıkları bu çalışmadan
dolayı çok büyük bir mutluluk duydukları ifade ettiler.
Bu organizasyonun başarılı bir şekilde geçmesiyle okul
yönetimi, öğretmen, öğrenci ve veli işbirliği ile daha iyi
işlerin başarılabileceğine olan inanç arttı. Organizasyona
katılan öğretmen, öğrenci ve veliler halkın olumlu
tepkileri ve hayır dualarını almaktan büyük bir mutluluk
duyduklarını ve bu olumlu dönütlerin yorgunluklarını
unutturduğunu belirttiler.
Kütahya Lisesi öğretmenleri üç yıldır aşure
dağıtıyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen aşure hayrı,
öğretmen ve öğrencilerin gayretleriyle yapılıyor. Aşure
için gerekli malzemeleri okuldaki öğretmenlerin
aldığını ve organizasyonla Tarih Öğretmeni Mehmet
Ali TİFTİK’in görevli olduğunu vurgulayan Kütahya
Lisesi Okul Müdürü Uğur Mehmet YÜCEL, “Böyle bir
geleneği yaşattığımız için mutluyuz. Bu tür faaliyetlere
ön ayak olan öğretmen ve öğrencilerimize teşekkür
ediyoruz.”dedi. Cennet gençlerinin efendisi ve Hazreti
Peygamberin “Benim dünyadaki çiçeğim, reyhanım.”diye
tavsif ettiği Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt’ten 70 kişinin
Kerbela’da şehit edilişlerinin anıldığı aşure etkinliğinde,
bin kişilik aşure yaptırıldı ve dağıtıldı.
92
93
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
İl Milli Eğitim
Müdürü Coşkun Esen,
Zihinsel Engelli Çırak
Öğrencileri Ziyaret Etti
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Özel Germiyan’dan
ilginç öykü tamamlama
yarışması
Özel Germiyan Koleji, öykü tamamlama
yarışmasıyla öğrenci yazarları destekliyor. Merkez
ilçedeki 4. sınıflara yönelik yapılan yarışmada, ünlü bir
çocuk yazarının yeni yayınlanmış öyküsünün yarısı
konu olarak veriliyor. Tamamlanan öyküler komisyon
tarafından değerlendirilip dereceler açıklanıyor. Dereceye
giren öğrenciler için yapılan törene, öyküsü kullanılan
yazar da davet ediliyor. Ödül törenini aynı zamanda imza
günü olarak da kullanan Germiyan Koleji, ödül törenini
Kütüphaneler Haftası’nda yapıyor. Dereceye giren
öğrenciler ödül olarak ayrıca yazarın imzalı kitabına
sahip oluyor.
2013’te ikincisi düzenlenen yarışamada, çocuk
öyküleri yazarı Süleyman Bulut’un “Kayabeyi” öyküsü
kullanıldı. Şehitler İlkokulu’ndan Zeynep Sude Uysal
birinci, Atatürk İlkokulu’ndan İdil Bikem Yavuz ikinci ve
Linyit İlkokulu’ndan Kıvanç Onat Türker üçüncü oldu.
İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen, engelli
çırak öğrencileri tekstil atölyesinde ziyaret ederek
paylaşımlarda bulundu.
yeterliliğe ulaşmış 11 öğrencimiz çırak öğrenci olarak 18
Şubat 2014 tarihinde işe başlamıştır.
2013-2014 eğitim-öğretim yılında zihinsel
engellilerin istihdamına yönelik olarak Müdürlüğümüz
Çinikent Özel Eğitim ve Mesleki Eğitim Merkezi işyeri
koordinatör öğretmenliği tarafından yeni bir çalışma
başlatılarak, okulda 10. 11. ve 12. sınıflarda okuyan
öğrencilerin 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu
çerçevesinde “Çırak Öğrenci” statüsü ile çalışabilmeleri
için iş yeri taramaları yapılmıştır.
İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen, engelli
çırak öğrencileri tekstil atölyesinde ziyaret ederek
paylaşımlarda bulundu. Çırak öğrenci statüsü ile yapılan
bu çalışmanın zihinsel engelli öğrenciler anlamında emsal
teşkil edeceğini belirten İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun
Esen, “Ülkemizdeki zihinsel engelli öğrencilere yönelik
ilk örneklerden biri olan bu çalışmada emeği geçenlere
teşekkür ediyorum.” dedi.
Yapılan taramalar sonucunda işyerleri belirlenerek,
yasal iş ve işlemlerin alt yapısı hazırlanarak gerekli
çıraklık sözleşmeleri imzalanmış ve iş becerilerinde
Ziyaretleri esnasında İl Milli Eğitim Müdürü
Coşkun Esen’e, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Şube
Müdürü Canan Aslan ve okul idarecileri eşlik ettiler.
Özel Konuralp Amerikan
Matematik Yarışması’nda
3 madalya aldı
60.sı düzenlenen Uluslararası Amerikan Matematik
Yarışması (AMC-8)’nda Özel Konuralp Ortaokulu
öğrencileri bu yılda boş geçmeyerek 3 madalya ile
döndüler.
Uluslararası olarak düzenlenen yarışmanın Türkiye
ayağı bu yıl İzmir Gediz Üniversitesi’nde yapıldı. 25 soru
ve 40 dakika süre verilen yarışmada, Konuralp Koleji
öğrencilerinden Seray TEMÜR altın madalya, Zeynep
Betül MUMYAKMAZ gümüş madalya, Selma ÖZTÜRK
ise bronz madalya kazandılar.
94
95
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Eğitimde
Ödül ve Ceza
Bilim Sanat
Merkezi’nin engelli
öğrencilere yönelik
projesine ZEKA desteği
Celal BOZTEPE
Ticaret Meslek Lisesi Müdür Yardımcısı
Eğitim bireyin davranışında, kendi yaşantısı yoluyla
ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme
sürecidir. Bu süreç bireyin ailesiyle başlar ve daha sonraki
dönemlerde eğitim kurumlarında devam eder.
Klasik eğitim anlayışında bireyin davranışlarını
istenilen kalıba sokmak amacıyla ödül ve ceza kullanılır.
Özellikle küçük yaşlarda verilen ödüller o an için
çözümler üretmesine karşın, birey büyüdükçe daha iyi
ödüllerin verilmesini bekler ve ödül almadığı bir takım
davranışları yapmaktan hoşlanmaz. Ayrıca ödül ve ceza
sınıf içerisinde öğrenciler arasında bir kıskançlığa ve
motivasyon bozukluğuna neden olan önemli bir etkendir.
Ödül ve cezaya dayalı bir eğitim sisteminde öğrenci
yalnızca o anı kurtarmak, ödül almak ya da ceza almamak
için kendisinden beklenen davranışları sergiliyormuş
gibi görünerek rol yapar, bu davranışlar kalıcı olmaz.
Oysa eğitim sorumluluklarını bilen, dürüst, ahlaklı ve
erdemli bir kişilik sahibi bireyler yetiştirme aracı olmalı
ki insanlar sorumlulukları gereği yapmaları gereken iş ve
işlemler için herhangi bir ödül ya da cezaya gereksinim
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
duymadan üzerlerine düşeni yaptıklarında mutlu olmalı.
Bunu sağlamak için ilkokuldan itibaren öğrencilere
sorumluluk bilinci kazandırmaya yönelik geri bildirimler
yapılmalı, özellikle hatalı davranışların olumsuz sonuçları
ve neden yapılmaması gerektiği öğrenciye açıklanmalıdır.
Özellikle eğitim kurumlarında bir takım değişimler
gündeme geldiğinde öncelikle eğitimciler direnç gösterir.
Yılların vermiş olduğu alışkanlıklarını değiştirmek,
kendilerini güncel koşullara uyarlayarak yenilikçi
eğitim yaklaşımlarını uygulamak ağır gelir eğitimcilere
ve direnirler. Değişimin kaçınılmaz olduğu çağımızda
değişime eğitimin tanımından başlayarak, eğitim
sistemimize çeki düzen vermek artık kaçınılmazdır.
Eğitimi, Çiçero’nun tabiri ile; “Çocuğu insan haline
getirme sanatına” ya da Herbert Spencer’in tarifi ile
“İnsanı mükemmel bir hayatı yaşamaya hazırlama”
becerisine dönüştüremediğimiz sürece daha mutsuz,
daha vurdumduymaz ve bencil bireylerle bugünkünden
de çok karşılaşacağız.
İlimiz Gazi Kemal Bilim Sanat Merkezi tarafından
hazırlanan “Zekamı Geliştiriyorum Engelleri Aşıyorum”
adlı proje Bakanığımızın web sayfasında örnek proje
olarak paylaşıma açıldı.
arttırdığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış 56 farklı zeka
geliştirici oyunun oynanabileceği ve 24 öğrencinin aynı
anda yararlanabileceği zeka oyunları sınıfı-zihin atölyesi
kuruldu.
Zafer Kalkınma Ajansının sosyal kalkınma ve mali
destek programı için İlimiz Gazi Kemal Bilim Sanat
Merkezi tarafından hazırlanan “Zekamı Geliştiriyorum
Engelleri Aşıyorum” projesi, TR33 bölgesinde Manisa,
Afyon, Uşak ve Kütahya illerinden proje başvurusu yapan
195 proje arasından desteklenmeye hak kazanan 69 proje
arasına girmişti.
İlimiz Gazi Kemal Bilim Sanat Merkezi tarafından
hazırlanan “Zekamı Geliştiriyorum Engelleri Aşıyorum”
adlı proje Bakanığımızın Özel Eğitim ve Rehberlik
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün web sayfasında örnek
proje olarak paylaşıma açıldı.
101.630,32 TL toplam bütçeye sahip İlimiz Bilim
Sanat Merkezi, Rehberlik ve Araştırma Merkezi ve
Kütahya Sakatlar Derneği işbirliği ile gerçekleştirilecek
olan proje ile öğrencilerin IQ seviyelerini 13 puan
İlimiz merkez ve ilçelerinde ikamet eden fiziksel
engelli öğrencilere zeka oyunları eğitimi verilerek
engelli öğrencilerimizin akademik başarılarına destek
olunacağını ifade eden İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun
ESEN, projede emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür etti.
96
97
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya’dan Türkiye’ye
“Su” Projeksiyonu
Öğrenci: Mustafa Sait ŞAHAN
Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi
Danışman:Yahya ELBAY
Fatih Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni
2012-2013 Tübitak Öğrenci
Projeleri Yarışması Bölge İkincisi
PROJENİN AMACI:
olmuş ve olmaktadır. Su, yeryüzünde insanlar tarafından
değeri unutulmuş, gözün görmeye alıştığı ve değeri hiçe
sayılan pırlanta gibidir. Öyle ki, bu pırlantalar, insanlar
tarafından aşındırılmakta, köreltilmekte ve değeri yok
edilmektedir. Gelişmiş ülkelerin yavaş yavaş değerinin
farkına vardığı bu pırlanta, ne yazık ki Türkiye’de hala
göz ardı edilmekte ve bitip tükenmesine, bilinçsizce
kullanılmasına karşın çok fazla önlem alınmamaktadır.
Kütahya Merkez’de tüm pınarların tespit edilmesi,
boşa akan suyun değerlendirilmesi ve kirlenen suyun
arıtılması için harcanan paranın başka alanlara
aktarılması.
GİRİŞ:
Su bilinen tüm yaşam biçimleri için gerekli ve
vazgeçilmez olan kokusuz ve renksiz bir maddededir.
Yaşamın var oluşundan beri birinci derecede önem
teşkil etmiş,
yaşam süreçleri boyunca beslenme,
dolaşım, solunum, boşaltım gibi elzem faaliyetleri
gerçekleştirmede canlıların en önemli tüketim kaynağı
olmuştur. Öyle ki, insanın yüzde elli beşi su olduğu gibi,
onsuz sayılı dakikalar yaşayabileceğimiz oksijen de suda
bulunur.
Yeryüzünün yaklaşık yüzde yetmişi sudur. Bu her
ne kadar suyun bolluğunu gösterse de, canlılar için inci
değerinde olan su, devenin kulağının yüzde ikilik kısmı
kadardır. Başka bir deyişle, yeryüzündeki tüm suyu beş
litrelik bir bidona hapsedersek, canlıların ihtiyaçları için
kullanabileceği su miktarı bir çorba kaşığı kadar bile
değildir. Tabii suyun canlılar için en önemli tüketim
kaynağı olmasının da belli sonuçlar doğuracağı barizdir.
Sürekli tüketilen, kirletilen ve sadece toplumların değil
tüm popülasyonların birincil tüketim kaynağı olan
suyun, yaşam gibi bir mucizeye yol açtığı gibi, çeşitli
felaketlere de yol açmayacağını düşünmek hayalcilik
olur. Dünyaya eşit bir şekilde dağılmamış olan tatlı su,
birçok ülkede kuraklıklara, kıtlıklara, ölümlere sebep
Karagöz Camii karşısındaki çeşme ve dört sebilde ayda
129600 litre su boşa akmaktadır..
Fotoğraf: Kemal KALKAN
Su hem siyasi hem sosyal hem de ekonomik açıdan
devletler için büyük önem taşımaktadır. Yaklaşık 4
bin 467 milyar yıldır var olduğu iddia edilen dünyada
şu an yaklaşık 1 milyar 386 milyon kilometreküp
su bulunmaktadır. Dünya nüfusu her yıl 80 milyon
artmakta, buna karşılık su kaynakları kirlenmekte
ve kendisini yenileyememektedir. Türkiye’ye gelecek
olursak, üç yanı sularla kaplı olan ülkemiz, su zengini
bir ülke olmadığı gibi su fakiri bir ülke de değildir. Fakat
gerekli önlemler alınmadığı takdirde yakın gelecekte
su sorunları yaşamaya aday bir ülkedir. Hatta ve hatta
ülkemizde suyun kullanılması için önlem alınmaması
halinde yaklaşık otuz yıl sonra suyun geri dönüşümü
olanaksız durumda olacaktır. Su akar, Türk bakar
deyimi boşuna söylenmiş bir söz değildir. Bu hususta,
ülkemizde günümüz koşullarında yapılan araştırmalar
ve değerlendirmeler sonucunda yüzey ve yeraltı suyunun
yüz on milyar metreküp olduğu belirlenmiştir. Bu
miktarın doksan beş milyar metreküpü yurtiçinden
doğan akarsulardan; üç milyar metreküpü yurtdışından
ülkemize ulaşan akarsulardan; on iki milyar metreküpü
ise yeraltı sularından sağlanmaktadır. Ülkeler; yılda kişi
98
99
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Fotoğraf: Sinan BAŞALAN
başına düşen su miktarına göre sınıflandırılır. Bugün için
bir Avrupalının yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık
beş bin metre küp iken, Türkiye’de bu rakam kişi başına
bin dört yüz otuz metre küptür. Bunun anlamı şudur:
Türkiye ‘’su stresi’’ çeken ülke konumundadır.
Dünyada ve Türkiye’de suyun durumunun sınırları
yukarıda çizilmiştir. Araştırmanın asıl amacı Kütahya’daki
su durumunu irdelemek ve çeşmelerden boşa akan su
sorununa çözüm getirmektir. Türkiye’de çini üretimi ve
ihracatında birinci sırada olan Kütahya, pınarlarıyla da
nam salmıştır. Evliya çelebi Seyahatnamesi’nde der ki:
“Şehrin içinde binden fazla su kaynağı vardır. Bu suların
hazmı kolaydır. Kim ki sıkıntısı varken bu sulardan
içerse sıkıntısı defolur.” Başka bir yerde de bu suların
kırk sekiz ayrı kaynağının olduğunu belirtmiştir. Bugün
ise Kütahya’da belediye tarafından tespit edilen 147
pınar mevcuttur. Kütahya’nın bu pınarların boşa akması
hem Kütahya ekonomisi, hem Kütahya coğrafyası, hem
Kütahya kültür ve gelenekleri bakımından büyük bir
kayıptır. Projenin bir diğer amacı da, bahsi geçen ve
geçecek olan su kaynaklarının nitel ve nicel öneminin
tanımlanması, hipotezlerin doğrulanması ve önem
bağlamında sınırların altının çizilmesidir. Tespit edilen
pınarların her birinin ayrı bir gideri bulunmakta ve bu
sular kanalizasyona akmaktadır. Kanalizasyona akan
bu temiz sular orda kirlenmekte ve tekrar arıtılıp halka
sunulmak için ek bir maliyet harcanmaktadır.
YÖNTEM:
Kütahya Merkez’de belediye tarafından tespit edilmiş
147 pınar vardır. Maalesef bu pınarların debisi, Devlet
Su İşleri, Su İşleri Müdürlüğü ve Belediye tarafından
ölçülmediği için, araştırma dâhilinde mevcut pınarların
hepsinin debisi ölçülmüştür. Çoğu çeşmenin kimisinin
tahrip olup kuruduğu kimisinin ise musluk takılarak
doğallığını kaybetmesi sonucu 127 tanesinin doğal halde
olduğu gözlemlenmiş,
bütün çeşmeler fotoğraflanıp
arşivlenmiştir
Kütahya’nın pınarları hakkında detaylı bilgi
edinmek için Su İşleri Müdürlüğü Müdür Yardımcısı
İbrahim Dönmez’den pınarların tarihleri ile ilgili; Su İşleri
Müdürlüğü Maden Mühendisi Erdinç Akyüz’den, debiler
ve ölçümü ile ilgili; Devlet Su İşleri Müdürlüğü Ziraat
Mühendisi Hasan Karakuş’tan Kütahya barajlarının
doluluk oranları, ölçüm sonucu ortaya çıkan su
miktarının değerlendirilebilirliği ile ilgili ve Hıfzıssıhha
Müdürlüğü Şube Müdürü Yusuf Taner’den kaynakların
isale hatları ve maslakları ile ilgili bilgiler alınmıştır.
Saatte
Debileri Boşa
Akan
lt/sn
Su (lt/sn)
Günde
Boşa Akan
Su (lt/sn)
Ayda Boşa
Akan Su
(lt/sn)
S
ÇEŞMELER- Kütahya/MERKEZ
1
Meydan Mahallesi, Ertem Sokak Girişindeki Çeşme I
10,03
358,9
8614,2
258424,7
2
Meydan Mahallesi, Ertem Sokak Girişindeki Çeşme II
12,61
285,5
6851,7
205551,1
3
Meydan Mahallesi Osmanlı Caddesi Üzerindeki Çeşme I
7,07
509,2
12220,7
366619,5
4
Meydan Mahallesi Osmanlı Caddesi Üzerindeki Çmaşırlık I
5
Meydan Mahallesi Osmanlı Caddesi Üzerindeki Çeşme II
11,83
304,3
7303,5
219104,0
8,08
445,5
10693,1
320792,1
6
Meydan Mahallesi Osmanlı Caddesi Üzerindeki Çamaşırlık II
8,7
413,8
9931,0
297931,0
7
Meydan Mahallesi Mithat Paşa Caddesi Yakut Sitesi Yanı
6,42
560,7
13457,9
403738,3
8
Fuat Paşa Çeşmesi
5,33
675,4
16210,1
486303,9
9
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Yeni Cadde Çeşme I
6,84
526,3
12631,6
378947,4
10
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Yeni Cadde Çeşme II
3,87
930,2
22325,6
669767,4
11
Lala Hüseyin Paşa Caddesi Üzerindeki Çamaşırlık
1,85
1945,9
46702,7
1401081,1
12
Balpınar Çeşmesi (Lala Hüseyin Paşa Cad)
10,3
349,5
8388,3
251650,5
13
Lala Hüseyin Paşa Caddesi, Ark Sokak Yanı
8,35
431,1
10347,3
310419,2
14
Alemdar Sultan Tekkesi Önündeki Çeşme
15,38
234,1
5617,7
168530,6
15
Alaaddin Camii Çeşmesi
5,17
696,3
16711,8
501354,0
16
Dilarem Çeşmesi I
4,06
886,7
21280,8
638423,6
17
Dilarem Çeşmesi II
1,33
2706,8
64962,4
1948872,2
18
Dilarem Çeşmesi Yanındaki Çamaşırlık
27,33
131,7
3161,4
94840,8
19
Cemalettin Mahallesi, Hacı İbrahim Sokak Girişindeki Çeşme
5,34
674,2
16179,8
485393,3
20
Aslan Çeşmesi I
3,96
909,1
21818,2
654545,5
21
Aslan Çeşmesi II
4,09
880,2
21124,7
633740,8
22
Aslan Çeşmesi Yanındaki Çamaşırlık Çeşmesi
8,76
411,0
9863,0
295890,4
23
Güdük Minare Çeşmesi
8,35
431,1
10347,3
310419,2
24
Kapanaltı Hal Sokaktaki Çeşme
2,7
1333,3
32000,0
960000,0
25
Sadettin Camii Şadırvan Çeşme I
2,05
1756,1
42146,3
1264390,2
26
Sadettin Camii Şadırvan Çeşme II
6,04
596,0
14304,6
429139,1
27
Sadettin Camii Şadırvan Çeşme III
2,07
1739,1
41739,1
1252173,9
28
Sadettin Camii Şadırvan Çeşme IV x (17 Sebil)
8,47
7225,5
173412,0
5202361,2
29
Sadettin Camii Şadırvan Çeşme V x (9 Sebil)
12,05
2688,8
64531,1
1935933,5
30
Şapçı İş Merkezi Yanındaki Çeşme
11,07
325,2
7804,9
234146,3
31
Barbaros İlköğretim Okulu Arkasındaki Çeşme
1,72
2093,0
50232,6
1506976,7
32
Sarraflar Çarşısı, Arslan Sarrafiye Yanındaki Çeşme
7,64
471,2
11308,9
339267,0
33
Takvacılar Camii İçindeki Çeşme I
1,33
2706,8
64962,4
1948872,2
34
Takvacılar Camii İçindeki Çeşme II
1,8
2000,0
48000,0
1440000,0
35
Takvacılar Camii İçindeki Çeşme III
10,96
328,5
7883,2
236496,4
36
Takvacılar Camii İçindeki Çeşme IV x (16 Sebil)
20,67
2786,6
66879,5
2006385,9
37
Takvacılar Camii İçindeki Çeşme V x (13 Sebil)
9,79
4780,4
114729,3
3441879,3
100
101
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Saatte
Debileri Boşa
Akan
lt/sn
Su (lt/sn)
Günde
Boşa Akan
Su (lt/sn)
S
ÇEŞMELER- Kütahya/MERKEZ
38
Hürriyet Caddesi Üzerindeki Çeşme I
12,57
286,4
6873,5
39
Hürriyet Caddesi Üzerindeki Çeşme II
17,35
207,5
40
İbrahim Sultan Tekkesi Yanındaki Çeşme
3,97
906,8
Ayda Boşa
Akan Su
(lt/sn)
S
ÇEŞMELER- Kütahya/MERKEZ
206205,3
75
Dönenler Camii Önündeki Çeşme I
4979,8
149394,8
76
Dönenler Camii Önündeki Çeşme II
21763,2
652896,7
77
Ulu Camii Avlusundaki Çeşme (Arkeoloji Müzesi Önü)
Saatte
Debileri Boşa
Akan
lt/sn
Su (lt/sn)
Günde
Boşa Akan
Su (lt/sn)
Ayda Boşa
Akan Su
(lt/sn)
4,29
839,2
20139,9
604195,8
6
600,0
14400,0
432000,0
7,19
500,7
12016,7
360500,7
41
Ertuğrul Gazi Caddesi, Büyük Kahve Yanındaki Çeşme I
5,34
674,2
16179,8
485393,3
78
Ulu Cami Avlusu, Büyük Çeşme
8,43
427,0
10249,1
307473,3
42
Ertuğrul Gazi Caddesi, Büyük Kahve Yanındaki Çeşme II
3,55
1014,1
24338,0
730140,8
79
Ulu Camii Sakahane x 22 Sebil
18,03
4392,7
105424,3
3162728,5
43
İstiklal Mahallesi, Karakaş Sokaktaki Çeşme
32,67
110,2
2644,6
79338,8
80
Börekçiler Mahallesi Sinema Sokak Girişindeki Çeşme
7,84
459,2
11020,4
330612,2
44
Kilise Arkasındaki Çeşme
4,8
750,0
18000,0
540000,0
81
Eski Hükümet Binası Önündeki Çeşme
2,21
1629,0
39095,0
1172850,7
45
Hatipler Camii Önündeki Çeşme I
11,11
324,0
7776,8
233303,3
82
Vazonun Önündeki Çeşme
16,19
222,4
5336,6
160098,8
46
Hatipler Camii Önündeki Çeşme II
14,39
250,2
6004,2
180125,1
83
Evliya Çelebi Devlet Hastahanesi (Ek Bina) Önündeki Çeşme
2,9
1241,4
29793,1
893793,1
47
Arafat Camii İçindeki Çeşme ( Eski Hal Yanı)
13,47
267,3
6414,3
192427,6
84
Defterdarlık Arkasındaki Çeşme I
1,85
1945,9
46702,7
1401081,1
48
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Sanayi Sokak Girişindeki Çeşme
5,3
679,2
16301,9
489056,6
85
Defterdarlık Arkasındaki Çeşme II
1,72
2093,0
50232,6
1506976,7
49
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Kadir Atlım Kursu Yanındaki Çeşme
14,3
251,7
6042,0
181258,7
86
Azot Camii Şadırvanı
10,08
357,1
8571,4
257142,9
50
Çinili Çeşme
1,22
2950,8
70819,7
2124590,2
87
Alipaşa Camii Karşısındaki Çeşme (Sevgi Yolu)
7,53
478,1
11474,1
344223,1
51
Lala Hüseyin Paşa Camii Önündeki Çeşme
3,26
1104,3
26503,1
795092,0
88
Karagöz Camii Karşısındaki Çeşme (Evkur Karşısı-Sevgi Yolu)
9,12
394,7
9473,7
284210,5
52
Lala Hüseyin Paşa Camii Şadırvanı
7,25
3972,4
95337,9
2860137,9
89
Karagöz Camii Karşısındaki Çeşme x4 Sebil
20
180,0
4320,0
129600,0
53
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Vakıf Sokak Girişindeki Çeşme
x (8sebil)
20,26
177,7
4264,6
127936,8
90
Analcı Mescid Bitişiğindeki Çeşme I
13,1
274,8
6595,4
197862,6
54
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Pazar Sokak Yanındaki Çeşme
4,96
725,8
17419,4
522580,6
91
Analcı Mescid Bitişiğindeki Çeşme II
11,03
326,4
7833,2
234995,5
55
Lala Hüseyin Paşa Mahallesi Kanatlı Sokak Girişindeki Çeşme
6
600,0
14400,0
432000,0
92
Gür Çeşme (Dar Sokak)
10,54
341,6
8197,3
245920,3
56
Cedit Mescidi Yanındaki Çeşme
18,78
191,7
4600,6
138019,2
93
Alopaşalı Şeker Konağı Yanındaki Çeşme
21,17
170,1
4081,2
122437,4
57
Cedit Mahallesi, Kemer Sokaktaki Çeşme
4,67
770,9
18501,1
555032,1
94
Karadonlu Sokak Girişindeki Çeşme
13,04
276,1
6625,8
198773,0
58
Fuat Paşa Mahallesi, Nurhak Camii Şadırvan
3,21
1121,5
26915,9
807476,6
95
Menderes Çeşmesi
4,71
764,3
18343,9
550318,5
59
Bahçelievler Mahallesi, Yediler Camii İçi
5,38
669,1
16059,5
481784,4
96
Dede Sokak Bitişiğindeki Çeşme (Meydan Mah.)
7,22
498,6
11966,8
359002,8
60
Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Soğuk Çeşme I
5,36
671,6
16119,4
483582,1
97
Ahi Evran Çeşmesi (Ahi Evran Camii Yanı)
5,24
687,0
16488,5
494656,5
61
Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Soğuk Çeşme II
8
450,0
10800,0
324000,0
98
Azot İlköğretim Okulu Yanındaki Çeşme
5,8
620,7
14896,6
446896,6
62
Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Hat 5 Durağı Yanındaki Çeşme
4,92
731,7
17561,0
526829,3
99
Çinili Camii Yanındaki Çeşme
5,34
674,2
16179,8
485393,3
63
Çamlıca Mahallesi Villaların Altındaki Çeşme
64
Çamlıca Mahallesi Doktor Villalarının Yanındaki Çeşme
20,35
176,9
4245,7
127371,0
1,78
2022,5
48539,3
1456179,8
65
Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Polis
Lojmanlarının Girişindeki Çeşme
17,28
208,3
5000,0
150000,0
66
Evliya Çelebi Mahallesi, Zafer İ.Ö.O Arkasındaki Çeşme
18,11
198,8
4770,8
143125,3
67
Okmeydanı, Şair Ali Pesendi Caddesi Üzerindeki Çeşme
21,83
164,9
3957,9
118735,7
68
Adnan Menderes İ.Ö.O Arkasındaki Çeşme
11,91
302,3
7254,4
217632,2
69
Sultanbağı, Soğukçeşme Camii Önündeki Çeşme I
10,11
356,1
8546,0
256379,8
70
Sultanbağı, Soğukçeşme Camii Önündeki Çeşme II
8,71
413,3
9919,6
297589,0
71
Sultanbağı, Soğukçeşme Camii Şadırvanı
11,8
305,1
7322,0
219661,0
72
Tellal Çeşme I (Sultanbağı)
6,09
591,1
14187,2
425615,8
73
Tellal Çeşme II (Sultanbağı)
7,38
487,8
11707,3
351219,5
74
Jeoloji Müzesi Yanındaki Çeşme (Börekçiler Mah.)
4,91
733,2
17596,7
527902,2
100 SLİ Lojmanlarının Arkası Ela Çeşmesi
4,35
827,6
19862,1
595862,1
101 Maltepe Gençlik Parkı Yanı
5,45
660,6
15853,2
475596,3
11,47
313,9
7532,7
225980,8
6,07
593,1
14233,9
427018,1
104 Cahide Tulum Çeşmesi Arkası (Sazak Bölgesi)
10,91
330,0
7919,3
237580,2
105 Hamidiye Mahallesi Özkardeşler Fırınının Altı
102
Hamidiye Mahallesi Huzur Evi Yolu Üzerindeki Çeşme
103 Cahide Tulum Çeşmesi (Sazak Bölgesi)
17,07
210,9
5061,5
151845,3
106 Hamidiye Mahallesi, Derviş Paşa İ.Ö.O Yanı
8,07
446,1
10706,3
321189,6
107 Servi Mahallesi Servi Çeşmesi
9,11
395,2
9484,1
284522,5
108 Balıklı Mahallesi Kadınlar Hamamı Yanındaki Çeşme
3,75
960,0
23040,0
691200,0
10,02
359,3
8622,8
258682,6
110 Gaybi Efendi Mahallesi, Fatih Cami Yanı Hatipoğlu Çeşme
6,84
526,3
12631,6
378947,4
111 Gaybi Efendi Mahallesi Bekir Avlupınar Camii Önü
2,84
1267,6
30422,5
912676,1
109 Yıldırım Bayezid İ.Ö.O Karşısı
102
103
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
S
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Saatte
Debileri Boşa
Akan
lt/sn
Su (lt/sn)
ÇEŞMELER- Kütahya/MERKEZ
112 Meydan Mahallesi Kumluk Camii Şadırvanı x (8 Sebil )
Günde
Boşa Akan
Su (lt/sn)
Ayda Boşa
Akan Su
(lt/sn)
16
1800,0
43200,0
345600,0
113 Hamidiye Mahallesi Derviş Paşa İ.Ö.O Arkası
1,75
2057,1
49371,4
1481142,9
114 Hıdırlık Mesire Yeri Yanındaki Çeşme
3,12
1153,8
27692,3
830769,2
115 Hıdırlık Karpuz Çatlatan Çeşme
4,12
873,8
20970,9
629126,2
116 Sazak Mevkii Aydoğdu Çeşmesi
7,25
496,6
11917,2
357517,2
10,01
359,6
8631,4
258941,1
118 Hamidiye Mahallesi Kartal Sokak Girişi
5,21
691,0
16583,5
497504,8
119 Yenidoğan Nizamiye Camii Önündeki Çeşme I
6,66
540,5
12973,0
389189,2
117 Sazak Mevkii Ormanlık Yanı
9,9
363,6
8727,3
261818,2
121 Yenidoğan Camii Önündeki Çeşme
120 Yenidoğan Nizamiye Camii Önündeki Çeşme II
10,13
355,4
8529,1
255873,6
122 Fatih Mahallesi, Güldibi Camii Arkası Hatipoğlu Çeşme
10,15
354,7
8512,3
255369,5
6,07
593,1
14233,9
427018,1
124 Fatih Sultan Mehmed Camii Önündeki Çeşme I
18,28
196,9
4726,5
141794,3
125 Fatih Sultan Mehmed Camii Önündeki Çeşme II
14,18
253,9
6093,1
182792,7
126 Fatih Sultan Mehmed Camii Şadırvanı x (8 Sebil)
18,24
123 Fatih Mahallesi, Şeyh Sait Efendi Caddesi Hatipoğlu Çeşme
TOPLAM
SONUÇLAR VE TARTIŞMA:
Araştırmalar sonucunda Kütahya’da toplam 127
adet faal pınar ve bu pınarlardan aylık olarak 79.187
metreküp suyun boşa aktığı tespit edilmiştir. Bu da
yaklaşık Kütahya Merkez’de toplam kullanılan aylık
suyun 8’de 1’i kadardır. Kimi pınarların yazıtlarına
bakıldığında 700 yılı aşkın süredir aktığı, genelinin ise
yaklaşık 50 yıldır aktığı hesap edilirse 2013 yılına kadar
Kütahya çok büyük miktarda su kaybına uğramıştır. Bu
127 tane pınardan akan su, giderlerden kanalizasyona
akmaktadır. Su İşleri Müdürlüğü’nden öğrenilen bilgilere
göre kanalizasyona akan suların 1 metreküpünü arıtmak
için 0.36 lira maliyet harcanmaktadır. 79.187 metreküp
su baz alındığında, bu rakam yaklaşık 30 bin Türk
lirasına tekabül etmektedir. Ege bölgesinde en gelişmemiş
sanayiye sahip olan Kütahya, her ay gelecek bu parayla
geliştirilebilir. Buna ek olarak 300 öğrenciye aylık 100’er
lira burs imkânı sağlanabilir, imar çalışmaları daha da
artırılabilir. Örneğin; bazı asırlık konaklar, evler, köşkler,
camiler, hamamlar vb. günümüzde harap içerisindedir.
Bunlar adeta Kütahya’nın kanayan yarasıdır. Her ne
kadar Kütahya Valiliği imkânlar dâhilinde az da olsa bazı
1498,9
37894,7
1136842,0
111221,2
2671230,6
79186519,9
Proje sahibi Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi Mustafa Sait ŞAHAN ve Proje Danışman Fatih Anadolu Lisesi
Tarih Öğretmeni Yahya ELBAY
yapıları restore etse de, hala birçok hazinemiz çökme
tehlikesi içerisindedir, Her ay gelecek bu fazladan parayla
hazinelerimiz rahatlıkla restore edilebilir.
İkinci olarak şişeleme yöntemi kullanılarak bu
kaynak sular bir depoda toplanıp halka satışa sunulabilir.
Kütahya orman işlerinde ihale alıp ağaçlandırma
yapan firmalardan birine göre bir şişeleme deposunun
yapımı için yaklaşık 2 milyon Türk lirası harcanması
gerekmektedir. Bu pınarlardan akan su miktarı aylık
yaklaşık olarak 79.186.519 litredir. 19 litrelik damacana
baz alındığında toplam olarak 4167711 adet damacana su
ortaya çıkmıştır. Bunu parasal değeri aylık yaklaşık olarak
20.835.537 Türk lirası yapar. Bu miktar Kütahya’nın sosyal,
kültürel ve endüstriyel açıdan birçok alanda gelişmesine
yardımcı olacaktır. Ayrıca bu çalışma insanları istihdam
etmesi açısından da önem teşkil edecektir.
Son olarak bu suların ana kaynağı tespit edilerek tüm
bu sular bir yerde depo edilip, dinlendirip devlete ait
bir arazide geliri yüksek olan ‘’kestane, ceviz, fındık,
badem’’ gibi ürünlerin yetiştirilmesi için kullanılıp geliri
Kütahya’nın gelişimi için harcanılabilir.
TEŞEKKÜRLER;
Proje için gerekli ana bilgileri bana sağlayan Su İşleri
Müdürlüğü Maden Mühendisi Erdinç AKYÜZ’e,
Devlet Su İşleri Müdürlüğü Ziraat Mühendisi Hasan
KARAKUŞ’a ve Hıfzıssıhha Müdürlüğü Şube Müdürü
Yusuf TANER’e, Kütahye Belediyesi Su Tahakkuk
Müdürü Yakup KAYACI’ya ,Değerli fikirleri için Su İşleri
Müdürlüğü Müdür Yardımcısı İbrahim DÖNMEZ’e,
Projenin her aşamasında bana yol gösteren Kütahya
Sosyal Bilimler Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Ahmet USLU’ya, Yardımlarını hiçbir zaman benden
esirgemeyen ve her zaman yanımda olan sevgili aileme,
Projenin yapım aşamasında çeşmelerin fotoğraflarını
çekmek ve debilerini ölçmek için bana yol arkadaşı olan
saygıdeğer arkadaşlarım Sinan BAŞALAN’a ve Kemal
KALKAN’a ve sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
KAYNAKÇA:
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/fields/2147.html
www.habervitrini.com/haber/rakamla-turkiyede-su-durumu-29622/
Türkiye Çevre Atlası, 96. yayın no:4, Sayfa:56, 1997
OKUMUŞ Ejder, Evliya Çelebi Kütahya’da (makale)
www.wikipedia.org.tr/wiki/Dünya
http://ga.water.usgs.gov/edu/watercycleturkish.html
KOLUMAN Aziz, Dünyada su sorunları ve stratejileri, ASAM yay. 2002,
Ankara sf.7
www.dsi.gov.tr
İnşaat Mühendisleri Odası Su Hakkaı raporu (makale)
TURAN Tuba ve EREN Zeynep,Türkiye’de Su Kaynakları ve Su Politikası
(makale)
81 İl Durum Raporu, Sanayi Genel Müdürlüğü, Mayıs 2012 Ankara (makale)
104
105
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Nurettin Topçu ile
“Var Olmak”
Salih UÇAK
Selahaddin Üniversitesi Diller Fakültesi
Türk Dili Bölümü Erbil-IRAK
T
opçu, düşünce dünyamızın köşe taşlarından biridir.
İdeali, felsefesi ve gençliği yetiştirme projesi ile adını
ölümsüzler arasına yazdıran nadide bir düşün adamıdır.
Fikirleri gelecek nesiller için dokunulmamış nadir eserler
gibi okuyucusunu beklemektedir.
Bizler Topçu’yu “İsyan Ahlakı”yla tanıdık: “Biz,
hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü
sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu
anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı
ferdiyetçiliğin de karşısındayız... Bize göre selâmet,
tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş
sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak`a bağlanmaktan
ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi
ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık
olarak düşünemeyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya
erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen
nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket
edecektir.”
Nesilleri sonsuzluğa ulaştırma gayesi, “isyan ahlakı”
için teorik alt yapıyı oluşturmaktadır. Nesillerin bencil
ve ferdiyetçi bir hayat yerine, “belli bir gaye veya dava
üzere” var olma yetkinliğine kavuşması; Akif, Kısakürek,
Karakoç ekolünde olduğu gibi mutlak bir tasavvura
dayanması gerekmektedir.
Bu çalışma ’da Topçu’nun “Var Olmak” ilkesi üzerine
yine kendi eserinden hareketle ideal neslinin var oluşunu
irdelemeye çalışacağız. Topçu’ya göre “Var olmak,
düşünmek ve hareket etmektir.” Filozoflar, “düşünme”yi;
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
“Bilmek seyretmek değildir,
bir sırrı çözmektir.”
pratiği düşünceye tercih eden hareket adamları ise “fiil”i
yani “eylem”i önemsemişlerdir. Her ikisi de tek başına
eksiktir, kısırdır. Bu yönüyle şuur, hür düşünce ve eylem
birlikteliği, Topçu’yu çok ayrı bir kategoriye taşımaktadır.
O, düşünce ikliminde boğulan nice filozof ve mistik’in
aksine düşünce ve hareketle var olmayı seçen bir ideal
adamıdır.
“Var olmak, istemek ve sevmek demektir.” Düşünen,
konuşan, akleden insan; sonsuz olana ulaşma, âleme
karışma gayesi ile sınırlı ve sonlu olandan sıyrılabilir.
Değilse, kâinatın edilgen bir parçası olarak hayata devam
edip yok olacaktır. Var olmak, kendi varlığını aslî olanda
aramak demektir. Aslî olandan beslenmeyen düşünceler,
gerçek düşünceler değildir.
O halde ne ile var olmak?
İnanç ve sevgi ile var olmak… Çünkü “sevmeyenler
yaşamayanlardır! Onlar ölü ruhlardır.” Işığını başka
kürelerden alanlar, kör kandillerdir. Kendi ışığını
kendi yaratanlar, gerçekten yaşayanlar ve diri olanladır.
İnançsız ve aşksız bir gençlik, var olmanın temeline
konulmuş dinamittir. İnfilakı ile bütün bir gelecek yok
olacaktır. Diriliş nesline duyulan ihtiyacın esası da
bundandır. Topçu’ya göre; “Aşk ile inanışın terbiyesini
almamış nesiller, bedbaht nesillerdir.” Şu halde, “bedbaht
bir neslin” hayatına şahitlik etmek ne kadar acı ise; o
nesil kadar onlardan sorumlu olanlar da bedbahttır.
Sorumluluk makamında olanlar ile kendini geleceğe
adadığını söyleyen her muallim bu meseleye taraftır.
Onların bitaraflık, nemelazımcılık hakkı yoktur. Zira
“kâinata hayranlıkla bakan, insanlara minnetle çevrilen
çocuğu, inanç ve sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar,
dünyamızın en gaddar zalimleridir.”
Bugün, “aşkın ve inanışın terbiyesini almamış
olanlar” et’in hakikatleri peşinde koşarken helak
olmaktadırlar. Aklın hakikatlerini sadece “maddi ve
fani olana” devşirenler, onulmaz bir körlükle düştükleri
çukurda debelenmeye devam etmektirler. Topluma kin ve
haset tohumlarını yayanlara inat, aşkla inançla ve vicdanla
karşı koymak gerektiği ortadadır. Vicdanla barışmayan
akıl, inançla birleşmeyen sevgi; yokluğa, sefalete götürür.
Hayatın hakikatlerine ermek, “aşk ve ıstırap”la mümkün
olur. Varlığın düşünceleşmesi, metafizik alanın keşfi ile
gerçekleşebilir.
Düşünmek ve bilmek…
Düşünmek, bilmek demektir. Bilmek, “kendi
hakikatini, hikmetini” kavramak demektir. Bilmek,
hayatın büyük muammasını çözmek demektir. Düşünmek
demek, “fiile, hisse hakikat libasını giydirmek” demektir.
Bir’i bilmek, Bir’de olmak, birlikte yaşamak demektir.
Düşünmek, “şey”i “ben”e uydurmaktır… Düşünmek,
eşyanın tahakkümüne son vermektir.
Hiç şüphesiz “bilenlerle bilmeyenler bir olmuyor.”
Bedbaht ile bahtiyar arasındaki en büyük fark buradadır.
Bilen bahtiyar, bilmeyen bedbahttır. “Aşkın bir akılla”
kendini bilmek gerek. “Bilen; gururdan, kinden ve bütün
hırslarından soyunmuştur.”
Akıl, insanoğlunu dünyaya sultan yapan cevherdir,
der Topçu. Akabinde ilave eder: “Aşkın hürriyetini
kazanmak için aklın dizginlerinden sıyrılmak gerekir.”
Sonsuzluk yolunun yegâne yolcusu insandır. Tarih
boyunca aşk ve akıl ikilemini yaşayan nice bilge insan,
doğruyu-aşkı- seçemedikleri için aklın labirentlerinde
perişan olmuşlardır. Bu, Doğu ile Batı arasında düşünce
düalizmi içinde tartışılan en ciddi konuların başında
gelmiştir. Aşk deyince “ten”i yani et’i anlayan bütün
düşünceler fani olanda kaybolmuştur. Hâlbuki “aşkın”
olanda “aşk” aramak, yeniden dirilmektir. Aklını
“aşksamalarla” yiyen sayısız nesil belleğimizde varlığını
sürdürürken “fikir ve nefis terbiyesi”nin ne kadar elzem
olduğu ortadadır. Aşk, benliği tamamen ele geçirdiğinde,
akıl bir bostan korkuluğuna dönüşür.
Aşkla yoğrulan benlik, “ben”den uzaklaşır. Fani
olana müptela olmaz. “Kendi olma hürriyeti”ni tattığı için
asla “ego”nun karanlık dehlizlerine dönmez. Var olma
iradesini öyle şiddetli bir arzu ile dile getirir ki, eylemleri
hakikatin kendisi oluverir. Kendi benliğini bilmek, kalbin
fethini bilmektir.
Kalbinde aşk, ümit ve iman ile hayatın bütün
cüzlerine sirayet eden; hakikat, hayır ve güzellikle sonsuz
olana koşan bir neslin varlığı, çileyi sabır sütü ile besleyen
adanmış ruhların omuzlarında yükselecektir.
Aşk ve ümitle…
106
107
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Şair-öğretmen Ethem ERDOĞAN’la şiir, şuur,
vicdan, ustalar, sanal şairler, şiirin coğrafyası,
kimyası, mimarisi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
ERDOĞAN, şiirin şuur var oldukça varlığını
sürdüreceğini vurgularken, ideal olanın alıcı
bulmakta zoralandığını ifade ediyor. Keyifle
okumanız temennisiyle… Mülakat: Ahmet USLU
“Çünkü idealin alıcısı
neredeyse hiç yoktur.”
Ethem Erdoğan kimdir?
İnsan ve şair. İnsanı önceler. İnsanı özneler. Kendinin
eğretilemesi.
Dünyanın yükünü bir sözcüğe indirir. Dünya da insan
da böylece yükünü azat eder. Bunun içinde, ihata
ettiği anlamda yadsınamaz ve ötelenemez gerçeğin
bireye açtığı alan vardır. Bu alan bizi biz yapar.
Bu tanım kim olduğunuzun eksik bir açıklaması.
Fazlasının tanımını niçin yapmıyorsunuz?
Peki, bahsettiğiniz bu özel alan şuurlandırıcı bir
Çünkü tanım kendini açık etmek, hedef haline özgünlük müdür daha çok, yoksa itici ve rahatsız edici
getirmektir, bir taraftan da hedef olma imkânımızı mi?
çoğaltmaktadır. Halbuki, iyi insan-iyi şair bir
tanımdan daha fazlasına açık olmalıdır. İnsanların,
ölümün her an gelebilecek bir çağrı olduğunun
farkına vardıktan; insan olmaklığından mütevellit
zaaflarını ve fanilikle malüllüğünü bildikten sonra
herhangi bir tanımlamaya gitmesi çok doğru değil.
İfade bir kurtuluş ancak her zaman konuşarak yapılan
bir eylem değil.
Şiir ne zaman ve kadar?
Şiir hep var. Çünkü şuur her zaman. Bu bir minnet
borcu. Bu ontolojik bir imkan. Aslında her kurgu ya
sadece bir dakika ya bir yaşanmışlıklar toplamı. Bir
altın silsileden süzülen, bazı anları ömrü kuşatacak
kadar, ölümüne keskin, boyun eğmeye sebep olacak
kadar kader. Bir borcu ödeme vakti gelince ezelde
yazgısı bulunan mısra sana kurdurulur. Aslolan
şair değil şiirdir. Çünkü aslolan şiirin yüklemini
oluşturduğu-yüklendiği şuurdan başka bir şey
değildir. Şair kelimeye dünyanın yükünü bindirir.
Şair için asla kurtulamayacağı bir ontolojik duruş,
dışarıdaki içinse küçümsemeyi bile beceremeyeceği
ama ölümüne istediği bir zevaldir. İnsanın bir
kelimesini dahi anlamlandıramayacağı bir yoksayma
karşısındaki varlık elbette rahatsız edicidir. Bu
kesinlikle amaçlanamaz. Özden kaynaklanan varoluş
a priori olarak şaire has, özgü bir zaviyedir.
Şiirin sunduğu imkanlar..?
Farklı zamanlarda ve mekânlarda ve birbirinden çok
farklı insanlarla çok geniş bir coğrafya. Bir medeniyet
hinterlandı. Bu şairin kimyasına saldıran bir açıdır
aslında. Şairin kimyası saldırılardan da beslenebilmelidir
bu arada. Şair kimyasına yapılan saldırılar neticesidir
ki ezelde var olan anlamın sırrına erer. Bu sır kelimeye
dökülmesi elzem olandır. Kelimenin bu gizemle
süslenebilmesi için seçilmiş olmak gibi bir zorunlulukla
sınanması gerekir. Ezelde var olan anlam bu şekilde mısra
haline gelir. Mısra şaire yazdırılanla şairin yazdığının
mikyasıdır.
Şiirinin coğrafyası...?
Kainatın bir zerresi bile dışarıda değil.
Yoksa huzursuzluk mu başlar?
Aslında rahat ve huzurdan yana fukaralıktır şiiriyeti
dolduran. Büyük eserlere bakıp bakıp “normal bir
Ademoğlu”nun yapamayacağını düşündüğümüz olur.
Bir trans-cezbe halidir ki bu yapılabilsin. “Ya ben
öleyim mi söylemeyince.” demiş ya Yunus, bu ölümcül
bir çağrı. Duymak yanmaktır bu dem. Duymamak
ölüm. Biriktirilmişse hakikatler,
söylenmeden
durulamamıştır, beni ilgilendiren tarafı bu. “Kalemi
yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam
deli olacaktım.” der Sait Faik, delirmeyi göze almasa
bunca hikâyeyi aklın elinden kurtaramazdı!
Sahi aklın duruşu ya da durumu ne tam da burada?
Tam burada dersen, akıl yok. Yok bir adım geri gidersek
aklın şuurdan gelen uyarılar karşısındaki direncini
görürüz. Bu direnç kırılmaya mahkûmdur. Bunu şuur
da akıl da bilir. Ancak bu direnç olur. Kırıldığında
aklın sadık bir hizmetkâra dönüştüğü görülecektir.
Ancak şuur aklın sadakatine asla inanmaz. Çünkü
akılda kendini kutsama eğilimi, bir Azazil farkındalığı
hep vardır. Bu farkındalık daima şuurun yönetimine
tehdittir. Pozitivizmin derin ama içli ağlaması hangi
maneviyatın tezahürü olabilir ki.
Şiir duraklarından bahsetsek biraz…
Şiiriyeti hem sağlayan hem de dolduran vasıtalardan,
evet bahsedelim. Biraz çocukluktan, çokça
kavrukluktan sebep, denize itilme hali bu. 20 yıl
öncesinin mecrası aslında. Her şair bir dergi çıkarmak
istermiş. Bu kabilden “Alkım”… Sonra Kırağı, İpek
Dili, Hece, Yedi İklim…
Ya ustalar…
Has şiirin tüm serüveni. Ahmet Haşim, Tanpınar,
Cahit Sıtkı hassaten Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet
Özel, ama olmazsa olmaz Hüseyin Atlansoy ve İhsan
Deniz, dostlarım elbette; Halil Güney, Ali Doğru,
Adem Yazıcı…
Ülkemizde şiir…
Şiir için bir iki önemsiz ve militarist dönem harici her
zaman var.
Bu önemsiz ve militarist dönemden kastınız nedir?
Deli gömleği giydiğimiz dönemlerdir. Tanzimat, Milli
Edebiyat ve Cumhuriyetin ilk yıllarında alanı işgal
eden zoraki şairlerin dönemi. Şiiri fikrin kurbanı
edenler bunlar. Bir de şiiri tamamen iğdiş eden bir
‘Garip’likten söz etmek gerekir ama niçin edelim.
109
108
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Sanal ortamda şairden geçilmiyor…
Şairin işi hak ve hakikatledir, sanallıkla ne işi olsun.
Hem onlar sanal şairdir. Oralarda zaten sadece sanal
şair değil aynı zamanda sanal alim, sanal tacir filan da
var. Sanal alemin avantajı hızı. Fakat bu hız pek çok
özelliği saçıp savuracak nitelikte. Herhangi bir edebi
metin, neredeyse üretildiği an okura ulaşıyor. Bu
hız pek çok sekteye sebep olabiliyor. Metin, edebiyat
dergilerindeki gibi bir yayın kurulu süzgecinden
geçmiyor sözgelimi. Genç yazarların ustalardan
öğüt alma yerine daha çok “beğeni” alma arzusu
niteliksizliği de beraberinde getiriyor. Muteber değil
özetle.
Şiirin dili nasıl kurulur ya da kurgulanır? Şiir dili
hangi imkanları sunar?
Şiirin bilinç ve bulunç yüklenicisi olmaklığının iki
katı kadar dil işçiliğini içermesi, hatta dile yön verdiği
realitesi gözden kaçırılmamalıdır. Kabaca söylersek
size yazdırılan üçte biri, işçilik ise üçte ikisidir. İmkân
dilin içerisindedir. Ninni ya da ilahiler, sadece sözlü
geleneğin ezbere meyyal gücüyle açıklanamaz sanırım.
Yunus Emre gelmiş geçmiş en seçkin şair olabilir
örneğin. Çünkü hem şiirini söylediği dili kurmuş,
hem de kurduğu dilin en duru şiirini söylemiştir. Bu
yüzden, Türkçe’nin en temiz, en duru haliyle söylediği
her mısra gönlümüze değiyor. Şu derinliğe bakar
mısın: “Münafıklar elinden / Örter mâ’na yüzünü”
İşin önemli tarafı; Yunus öyle bir dil kurmuş ki,
milletin dili olmuş artık… Bir de teknik tarafı var ki
Yunus’un asıl derdi şiir değildir. Öğretisiyle sosyal bir
fayda sağlamaktır.
“En seçkin şair olabilir.” dediniz, öncelikle olmaya
da bilir anlamı çıkarmalı mıyız? Öte yandan en güçlü
şair de demek mi bu?
Doğru, bu tamamen öznel. Aslında okur yazar pek çok
kişi buna itiraz etmeyecektir. Çünkü Yunus ‘büyük şair’
sıfatını hak eder. Çağının şiir ve fikir bazında bütün
birikimini dilin saf ama görkemli haliyle sunması
yeterli sebeptir. Amacı şiir olmamasına rağmen
şiiriyeti yakalamış olması, zamanı aşan bir zihniyete
sahip olması; modern dediğimiz imgesel şiir evrenini
Yunus’un 13. yüzyılda keşfetmiş olması. Buna mukabil
Baudelaire’in sembolist mantığı, 19. yüzyıl başlarında
yeni yeni emeklemeye başlamıştır. “Çıktım erik
dalına / Anda yedim üzümü…” ya da “Bir sinek bir
kartalı/ Salladı vurdu yere”… Bu mısraların sürrealist
bakış açısına sahip olmadığını kim söyleyebilir. Öte
yandan en büyük şair demek şiir evrenini yeterince
tanımamak sayılır. Yunus şiir için etik ve estetik
üretim peşinde değildir. Bu bakımdan ona yüklenecek
sıfatlarla haksızlık ederiz. Çünkü bir Şeyh Galip
ya da Baki ve Fuzuli yazdırılana sundukları işçilik
bakımından, dahası dilin imkanlarının sınırlarında
gezmeleri bakımından en iyi şairlerimizdir.
Şairin döneminden söz etsek…
Sezai Bey, şair için “yeryüzünde yabancı” tanımını
kullanır. Her şair bu yabanıllık içre yolculuğunu
sürdürür. Çağın android teknolojisi karşısında isyan
orduları kurar. Sezai Bey’in “Balkon” şiiri gibi. Çağın
alışkanlıkları karşısında şairin bir cümlesi büyüyü
bozar. Ama büyüden çok büyülenenlerle ilgilidir şair.
Bir düşünelim Taif ’te insanlığın ‘Levlake Levlaki,
en üst mertebesindeki Peygamber taşlanır. Sebebi
ezberleri bozması. “Sen” derler onlar “Bizim ezbere
konuştuğumuz dile ve süflörlük yaptığımız sunî
hayatlarımıza dokunuyorsun.” İşte şiirin çağına karşı
duruşunda şairi aramak gerek. Şair tabiatı gereği çağın
kiri ve pisi karşısında saf ve salt realitenin yamacında
idealin gölgesidir. Bu yüzden ilk taşlanması
gerekendir(!). İtibarsızlaştırılması kaçınılmaz olan
kişidir.
Bu şiirin itibarını da zedelemez mi?
Sorun tam da burasıdır aslında. Şiir ne işe yarar?
Şiirin kime faydası var? gibi cümlelerle iğdiş edilmeye
başlanır şuur ve vicdan. Şairin savunma armadası
idealin görünmesiyle batar. Çünkü idealin alıcısı
neredeyse hiç yoktur. Kötü ve sıradan olanı süsleyip
satmak daha makbuldür.
aşk erdemdir
Gül ve Diken
“Erdem için
Hayatı hep başkasının sevgisi başlatır. ateşin
eylemlerle
kendi anlamı için geceyi damıtır mümbit ovalarda
kalp ağrılarında aşk soğurur.
hançerler sıyrıldıkça kından alımlı ama kirli bir
soluk
bırakılır.
hayatı hep başkasının sevgisi başlatır.
Bir tren hıçkırığın, yağmur şakıması ellerin.
Sarı ölüm gölgeleriyle yürüdüm
uzunca bakılır.
gözünün elâları
büyüyen ve esriten bir kucak papatya. geceme deva
gördüm. yalın ayak-yalın kat sultanları
insan sanki.
kitap erdem ve güzelden tamamlar asırlık
yoklukları
yüzüme çekili bir sin şimdi nefessiz deniz, kirpiğin
ucunda ölüm
gündüz ateş salan çileye kanmış
yalnızca gümüş tutkuları karanlığın
yüreğinden el yordamıyla soğurduğumuz: aşk
yerinde kalır
Her dem davudî aşkımın salâları
Üzengisi gümüş güzel he bakışlı ejder her aşk
ateşten gömleği giysin ah ile bebek
evimizi kendimiz kurduk benliğe tuzak
toprak uzak değil.
Temreni gözümün önünde meleklerin.
Ey gönül!
Güle özendin, gül oldun.
Gül bahçesine girdin;
Semavi tahtına kuruldun.
Gülün ömrü az olur, demedim mi?
Bülbülü aşık ettin kendine;
O da ezelden âşıktır istiklâle.
Sakın aldanma!
Bülbülün iltifatları benzer hayale,
Terk eder seni, demedim mi?
Güzel kokuna güvendin,
Unuttun dikenini!
Sıcak elleri mekan tutup
Koklanırım sandın.
Elleri kanatırsın demedim mi?
En sonunda büküp boynunu,
Teslim oldun bağbana!
Emir gelince nihayet,
O da dalından koparıp seni,
Vazoya koyar demedim mi?
“Gülü seven, dikenine katlanır.” derler.
Nerede o eski sevenler?..
Mademki, bülbül bile seni
Terk eyler!
Yaradan’a teslim ol,
Aslına dön,
Ey gönül!..
yedi iklim, 2008
Ethem ERDOĞAN
Nafi Güral Fen Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Feyyaz ALBAYRAK
Kütahya Gediz Fen Lisesi Türk
Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
110
111
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Neden Yabancı Dil
Öğrenemiyoruz ?
“Yabancı dil öğrenmek sanıldığı kadar
zor değildir ve her yaşta , herkes
tarafından öğrenilebilir. Yeter ki
öğrenmek istenilsin. Ama asıl sorun;
millet olarak tembelliğimizdir.”
Osman YETGİN
Kütahya Anadolu Öğretmen Lisesi
İngilizce Öğretmeni
Hep düşünmüşümdür; insanın zeka seviyesi ne olursa
olsun kendi dilinde derdini anlatabilecek kadar da olsa
konuşabiliyorsa, yabancı dili konuşamaz mı ? Elbette
konuşur. Öyle ise yabancı dilden anlamıyorum bir
mazeret olamaz. O zaman sorun nerede ?
Bir insan bir şeyi yapacaksa ya sevmeli ya da
zorunluluk hissetmelidir. Eğer ikisi bir arada olursa daha
çabuk öğrenir.
Ülkemizde yıllardır yabancı dil eğitimi yapılır ama
yukarıda bahsettiğim şartlarda olanlar hariç hiç kimse
yabancı dil konuşamaz. Hatta akademik ünvanı olan
üniversite hocaları bile. Ülkemizde yapılan yabancı
dil sınavları da sadece kağıt üzerinde ve test olunca
gördüğünü anlayan , YDS gibi yabancı dil sınavlarından
90 üstü alan bir sürü insanımız dil bildiğini sanır ama iş
iletişim ya da konuşmaya gelince 50’lik bile değildir. Peki
neden ?
Eğitim ve gelir düzeyi bizden çok gerilerde olan
Afrika, Asya ve Balkan ülkelerinin vatandaşları çok
rahat yabancı dil konuşurken biz neden konuşamıyoruz?
Affedersiniz ama biz aptal mıyız ? Her konuda zekasını
gösteren, her problemin çıkış yolunu çok zekice çözen bu
millet niye yabancı dil konuşamaz ? Bir yerlerde yanlış mı
yapıyoruz ?
•
Müfredat mı? Olabilir. Çünkü yıllardır yabancı
dilbilgisini öne çıkaran (Grammar Based), müfredat
ve materyal hazırlanmış, bu yöntemin doğru olduğu
sanılmış ve öğretmenler de bu yönde yetiştirilmiştir.
Bunun en büyük ispatı 1970’li yılların başında
hazırlanan ders kitabının 2010’lu yıllara kadar
okutulmasıdır.
•
Öğretmenler mi? Olabilir. Çünkü yıllarca öğretmenler
iletişimden uzak, gramer ağırlıklı yetiştirilmiş, bir kez
bile doğal ortamda – üç ay bile olsa - bulunmasına
fırsat verilmemiş, kendi gayretiyle bir şeyler yapmaya
çalışmış öğretmenlerin dışında öğretmenlerimizin
yabancı dil konuşma fırsatları olmamıştır. Kendisi
pratik konuşamayan öğretmen öğrencilerini nasıl
konuşturacak? Bu yüzden yıllardır öğretmenlerimiz
öğrencilerinden iletişimde hiç yeri olmayan tam
kurallı cümleler isteyip durmuşlardır.
•
Öğrenciler mi? Olabilir. Çünkü öğrencilerimizin
büyük bir çoğunluğu yurt dışına gidemeyeceğini
düşündüğü için zorunluluk hissetmemekte, sadece
müfredatta bulunduğu için ve bir not alması gerektiği
için sınavda ne çıkar derdindedir ve sınavı yarım
yamalak cevaplayacak kadar gramer ve kelime
öğrenmektedirler. Ayrıca sınıf mevcutları yabancı
dil eğitimi için kalabalık bulunmaktadır. Peki bu
öğrencilerin suçu mu ? Sanmam.
Peki ne yapılmalıdır ?
•
•
Bakanlıkça 16.09.2011 tarihinde yayınlanan öğretim
programı çerçevesinde materyal hazırlanmalı,
hazırlanan materyallere öğretmenin kolayca ulaşması
sağlanmalıdır. Yabancı dil öğrenmede benimseterek
öğretmenin sağlanması için gerekli videolar, slaytlar,
öğrencinin dikkatini çekecek belgeseller ve aktiviteler
hazırlanmalıdır. İletişim becerileri hariç her türlü
yetiye sahip öğretmenin iletişim becerilerinin
gelişmesi için hiç olmazsa üç ay olsun doğal ortamda
bulunmaları sağlanmalıdır. Yabancı dil öğretimi
için sınıf mevcudunun 15’i geçmemesi gerekir ama
günümüz şartlarında bu mümkün gözükmemektedir.
Ama hiç olmazsa yabancı dile başlatan öğretmenlerin
kesinlikle iletişim becerileri ile donatılmış branş
öğretmeni olmaları gerekir. Çünkü, iyi başlamış bir iş
yarı yarıya bitmiş demektir. Yanlış başlamış bir iş ise
daha başından kadüktür.
Öğretmenler gramere hiç girmemeli, gramer
edindirme yöntemi ile verilmelidir. Öğrenci gramer
öğrendiğini fark etmemelidir. Ben şuna inanırım; yeni
doğan bir çocuk yaklaşık iki yıl annesini dinler ama hiç
konuşmaz, iki yaşına doğru konuşmasa da söyleneni
anlar, tepkiler verir. Hatta verdiğiniz komutları
anlar ve uygular. Sonra yazı bilmez , dilbilgisi kuralı
bilmez ama kurallı cümleler kurar. Hatta bazıları öyle
konuşur ki büyüyüp de küçülmüş dersiniz. O zaman
öğrencinin öğretmeni anlamadığını düşünmesine
fırsat verilmemeli, ondan isteneni vermesinin yeterli
olacağı telkin edilmelidir. Ayrıca sorulan sorulara
cevap olarak kurallı cümleler kurmaları istenmemeli,
makul her türlü kısa cevap kabul edilmelidir. Çünkü
yabancı dilde öncelik edebiyat yapmak değil iletişim
kurmaktır.
•
Öğrenciler yabancı dili sadece sınıf geçmek için
alınması gereken bir ders olarak görmemeli, yabancı
dili müzik dinlemek, spor yapmak, günlük bir
aktivite yapmak gibi bir şey olarak düşünmelidir.
Eğer bir şeyi severek yapıyorsanız öğrenirsiniz, eğer
öğrendiyseniz de zaten kim nerede neyi sorarsa
sorsun o konuda bilginiz olduğu için cevap verirsiniz.
Cevap veriyorsanız da notunuzu alırsınız.
•
Madem ki öğrencilere bakanlıkça ücretsiz kitaplar
verilmektedir, o zaman yapılan masrafa değmeli
ve kitapların içi doldurulmalı ve gerçekten bir ders
gereci haline getirilmelidir. Sınıfta başka kaynaklara
ihtiyaç bırakılmamalıdır.
Özetle, yabancı dil öğrenmek sanıldığı kadar zor
değildir ve her yaşta , herkes tarafından öğrenilebilir.
Yeter ki öğrenmek istenilsin. Ama asıl sorun; millet olarak
tembelliğimizdir. Yıllardır İngilizce öğretmeni olduğumu
öğrenen herkes bize de öğretirsin derler. Güler geçerim.
Çünkü ülkemizde maalesef her işte olduğu gibi yabancı
dil öğrenmede de sadece kuru bir merak vardır. Tamam
öğrenmek istiyorsun ama çaban var mı ? Nerede….!? Her
şeyde olduğu gibi yabancı dil öğrenmeyi herkes istiyor
ama hiç gayret göstermeden… O da olur mu dersiniz bir
gün ? Neden olmasın ? Ama ancak sivri zekalı bir Türk
yabancı dil öğrenmeyi enjektör haline getirdiğinde….(!!!)
112
113
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
5. Ulusal Sosyal Bilimler Olimpiyatı Metin Analizi
Gümüş Madalya alan makale
Refia Hanım’ı Türkçe
Yedi Kelime Kurtardı
kültürün mahvı milletin mahvıdır. Dilini, kültürünü
unutmuş, kaybetmiş bir milletin yaşadığı görülmemiştir.
Bir milletin ömrü dilinin ve kültürünün ömrüne bağlı
olduğuna göre, hepimizin millî bir şuur ve heyecanla
Türkçeye ve Türk kültürüne sahip çıkmamız gerekir.
Merve Nur ŞANLI
Kütahya Tavşanlı Fen Lisesi
Selim YILDIZ
Kütahya Tavşanlı Fen Lisesi Tarih Öğretmeni
Bir kudsî hadiste “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi
diledim ve bu halkı yarattım. Onlar da beni benimle
tanıdılar.” denilmektedir. Bilinmeyi dileyen Allah, “kün”
(ol) demiş ve kâinat olmuştur. “Kâf ” ve “nûn” seslerinden
oluşan “kün” kelimesi bir sözdür. Şu halde “her şeyden
önce söz vardı.” [1]
gibi birçok zihnî faaliyet dil aracılığıyla yapılır.
Dil, “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî
bir vasıta; kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu
kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık; temeli,
bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar
sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessese.” şeklinde
tarif edilir. [2]
İnsan topluluklarını toplumsal kılan dil, söz konusu
topluluğun kültürünü yansıtır.[9] Kültür din ve dilden
beslenir. Dini anlatmak için dile ihtiyaç vardır. Her
medeniyeti oluşturan üç ana sütun vardır: Dil, Tarih,
Din. “Dil dinden önce gelir. Çünkü dil olmayınca din de
olmaz. Arabistan’a İslâm gelmeden önce, şahane bir dil
geldi de İslâm ancak onunla kendisini anlatabildi.” [5]
Konuşma, Rabb’imizin insanoğluna bahşettiği
önemli bir nimettir. Kelimeler çıkararak kompleks
konuşma, hayvanlarda olmayan sadece insana has bir
fonksiyondur. Hayvanlar arasında da ses çıkarma ve kendi
varlık seviyelerine has hatta bazı hususlarda insandan daha
ileri haberleşme sistemleri vardır. Ancak bu kelimelere
manalar yükleyerek ve bunları sembolleştirerek duygu ve
düşüncelerini ifade edecek tarzda insanlara has konuşma
kabiliyeti ile kıyaslanamayacak kadar farklıdır. [3]
Dil, sadece insanlar arası iletişimi temin eden bir
sistem değildir. İnsanın zihnî, kalbî ve ruhî melekelerinin
de çalışmasına vesile olan bir vasıtadır. Mefhum üretme,
düşünme, tefekkür, mantık, değerlendirme, tahlil, terkip
Dil bir toplumun temel kurumudur demek mübalağa
olmaz. Çünkü bir ferdin toplum içinde tecrübe ettiği ilk
kurum dildir ve diğer bütün müesseseler bu kurumun
düzenli kalıpları üzerine bina edilir. Unutmayalım, bir
dili planlamak bir cemiyeti planlamak demektir. [4]
Bir başka kişiye mesaj ulaştırabilen her türlü vasıtaya
geniş anlamda dil diyecek olursak, dili kültürle yani
kültürü meydana getiren unsurlarla özdeşleşmiş buluruz.
Bu keyfiyeti ünlü dil bilimci Wilhelm von Humboldt
şöyle ifade diyor: “Dil ile kültür birbirinden ayrılmazlar.
Kültür bakımından ileri gitmiş, yükselmeler göstermiş
bir milletin dili de yükselmeye uygun bir şekilde gelişir.
Düşünce hayatının yükselmesiyle birlikte dil de yükselir.”
Bir milletin kendine has duygusu, düşüncesi,
sanatı ve medeniyeti o milletin kültürü ise, kültürünü
muhafaza eden, yayan, o kültürü bir nesilden ötekine
aktaran da dilidir. O halde, dilin mahvı kültürün mahvı,
Dil, insanın sese, söze, yazıya vurmuş aksidir.
Kişinin kemâli kelâmından belli olur derler. Olgun, olmuş
insanın söyleyeceği söz de hamlıktan kurtulmuştur. (Dil
insanı ele verir. Bir insanın kullandığı dile dikkat ederek
onun dünya görüşü, inanç, eğilim ve hatta zaaflarını tespit
etmek mümkündür. Gerçekten de, eskimeyen ifadelerle,
“üslub-u beyan, ayniyle insandır.” [6]
Büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov; “Ne zaman
dil mevcut olsa halkın ömrü bakidir. Her milletin
dili onun için kıymetli (aziz) sayılır. Her birimiz, bizi
yetiştiren, bize en kıymetli hazine olan dili hediye eden
halka borçluyuzdur. Dilimizin saflığı ve zenginliği için
gönülden çalışırsak evlâtlık borcumuzu eda etmiş oluruz.”
diyor.” [7]
Kürre-i arzı alt üst etmiş olan Hunlar’dan bugün
bir kişi kalmayıp, bundan yirmi asır mukaddem baş
göstermiş bir avuç kadar Yunanlı hâlâ mevcut. Bunun
sebebi Hunların dilsiz, Yunanlıların ise edebi lisana malik
ve sahip olmalarıdır.” cümleleriyle belirtiyor. [8]
Türk kavimlerinden Musevî Karayimler Türkçeyi
unuttukları için tarih sahnesinden silinmek üzeredirler.
Buna mukabil, Hıristiyan oldukları ve Romen-Moldovan
ve Rus kavimleri arasında sıkışıp kaldıkları halde Gagavuz
Türkleri Türkçeyi unutmamışlar, aile içinde ve dualarında
Türkçe konuşarak milliyetlerini koruyabilmişlerdir. [9]
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Kazakistan’daki acıklı
durumu şöyle anlatıyor: “Kazakistan’a gittim. 1964’e kadar
eğitim kazak Türkçesi ile yapılıyormuş. Kruşçev Rusça
eğitim veren okullar açıyor ve anaokulu seviyesinden
başlıyor. Şimdi bahçede oynayan ufak çocuklar
Kazakça bilmiyor. Babası, dedesi çocukla kendi diliyle
konuşamıyor. Yani bir iki nesilde bu iş bitiyor. Durum
açıktır.” [10]
Bir milletin fertlerinde millî kimlik ve benlik
duyguları yeterince gelişip, bir fıtrat hâline gelmemişse,
dile sahip çıkma duygusu da gelişmez. Çünkü dili doğru
ve güzel kullanma, ona sahip çıkma duygusu biraz
da millî hislerle alâkalıdır. Sevinçlerimizi, acılarımızı,
kederlerimizi, millî hissin en önemli taşıyıcısı olan
dille, dolayısıyla Türkçeyle ifade etmeliyiz. Sevinirken
‘yuppi’, tasdik mânâsında ‘okey’, bir yerden ayrılırken
‘by’, teşekkür ederken ‘mersi’, özür dilerken ‘pardon’
demek acaba hangi millî benlik, kimlik ve şahsiyetle
bağdaşır?! Bununla beraber son yıllarda çocuklara
‘Melisa’ vb. isimler vermek, millî kimliğin aşınmasına bir
misaldir. Bir milleti teşkil eden fertlerin başka kültürlerin
tesiri altında kalması ve zamanla da özlerini kaybedip
tamamen başka topluluklara benzemesi kaçınılmaz olur..
İçtimai değişmenin yaşandığı ortamlarda, bu değişmenin
büyük oranda dille başladığını veya bu süreçte dilin
önde gittiğini söylemek mümkündür. Çünkü değişme
için eskinin devamını engellemek ve yeniye geçmek
gerekiyorsa bu da, dil ile olmaktadır. Nitekim 19. yüzyılda
gerçekleşmiş bulunan birçok millî uyanış hareketi,
dilde devrimi de beraberinde getirmiştir. Macarların,
Almanların, Norveçlilerin dillerinde yenileşmeye ve
sadeleştirmeye gitmeleri, hep siyasî bakımdan dönüm
noktaları olan devirlere rastlamaktadır.(…)Yani bir
bakıma sosyal, kültürel vb. yönlerden toplum yapısının
değiştirilmesi işi, dilin tesir gücüne bırakılmıştır veya
yapılan uygulamalardan böyle bir sonuç çıkmıştır. Tabii
ki bu tür bir değişme, önceki değerlerden uzaklaşma
hatta bazen kopma neticesini doğururken diğer taraftan
da gelecek için veya getirilmesi düşünülen değerler için
bir umut kaynağı olmuştur. [11]
114
115
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Anadilimiz sonrasında başka dilleri de öğrenebiliriz.
Bu konuda millet ve kültürümüz olarak hiçbir sıkıntımız
yoktur. Referanslarımız hem çok hem de kuvvetlidir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.av.) yabancı
dil konusunda Zeyd bin Harise’yi teşvik ederek ona
Yahudilerin dili olan İbraniceyi öğrenmesini emretmiştir.
Yabancı dil öğrenmek sünnettir desek abartmış olmayız
herhalde.
Osmanlı padişahlarından bir iki örnek vermemiz
gerekirse Fatih Sultan Mehmet, Arapça, Farsça, Rumca,
Latince, Slavca, İbranice, Çağatayca olmak üzere yedi dil
biliyordu. III. Murat Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede
öğrenmişti. II. Osman Arapça, Farsça, Latince, Yunanca
ve İtalyanca öğrendi. [12]
Süleymaniye Camii Vakfiyesi’nden öğreniyoruz ki;
Süleymaniye Camii imamında aranan vasıflar arasında
Arapça ve Farsçayı mükemmel bilme ve Lâtinceyi de
bilme şartı bulunmaktadır. [13]
Ülkemizde çok yaygın olan bir yanlış anlayışın
iyi anlaşılması ve yanlıştan dönülmesi gerekmektedir.
Düsturumuz “Yabancı dil eğitimine evet, yabancı dille
eğitime hayır.” olmalıdır.
yüksek olan ODTÜ öğrencilerinin; son sınıfta, anlama,
anlatma yeteneklerinin, yani, yaratıcılıklarının, SBF
öğrencilerinin gerisine düştüğünü; giderek lise bitirme
aşamasındaki yeteneklerinin de altına indiğini gösteriyor.
Çocukların kavrayış ve düşünce yetenekleri,
yaratıcılıkları bir ömür boyu anadillerinin ses
birimlerini, sözcüklerini, söz dizimini, kavramlarını
içselleştirmelerine bağlıdır. Zihinsel üretim, bu temel
üzerine bina edilir. Ana dilini iyi bilmeyenin, hiçbir
yabancı dili iyi bilemeyeceği de bir vakıadır.
“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” diyorlar. Bu
sözü başka bir dilde duymadım. İki insan olmak da
şizofrenidir, unutmayınız.
İnsanlarımızın kendilerini hem Türkçede hem
yabancı bir dilde ifade edebilir olmalarının önemi şöyle
dursun, teknoloji üreten dilleri bilmemek demek, çağdaş
gelişmelerin gerisine düşmektir ki kabul edilemez.” [14]
Çok genç yaşta, bırakın İngilizce ile eğitim görmeyi,
yalnızca İngilizce eğitimi gören bazı gençler, okul
yıllıklarına neler yazmış bakınız:
Bu konuda değerli mütefekkir yazar Alev Alatlı
derin analizler yapmaktadır:
“Noel Baba’nın iyi bir taklitçisi olup, yardım etmeyi
pek sever.”
“Yaygın inancın aksine, yabancı dil aracılığıyla
eğitim, bir yabancı dil öğretme yöntemi değildir. Kaldı
ki yabancı dilde okuma ve anlama hızı, anadile göre
çok daha yavaştır. Yabancı dil aracılığıyla eğitim gören
öğrencilerde bu hız anadiline göre 3-5, giderek 6-8 kat
hatta, daha yavaş olabilmektedir. Bu durumun öğrencide
yaptığı tahribat şöyle dursun, eğitim sistemini ne denli
yavaşlatabileceğini düşünün. 21. yüzyıldayız, daha da
yavaşlayacak halimiz kaldı mı?
“İngiltere Kraliyet ailesinin bir bireyi kadar asil
kişiliği vardır.”
Elimizde ciddi araştırmalar var. Türkçeyle eğitim
gören Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mülkiye öğrencileri
ile İngilizce eğitim gören ODTÜ öğrencileri üzerinde
yapılan bir çalışma, anadilinde anlama ve anlatım
yetenekleri üniversiteye girişte SBF öğrencilerinden daha
“Madonna, Falco, Samantha Fox için belki canını
verebilir.”
“Yaptığı şakalar beş dolardan fazla etmez.”
“Son bestesi I am a pencil dünya listelerinde
Madonna’yı sollayacak!”
“Sınıfın sessiz kowboyudur.”
“O, He-Man’ın dişisi She-Man’dir.”
“En büyük hayali Las Vegas’da poker oynamaktır.”
Şu küçük misaller, işgalden payını almış zavallı
çocuklarımızın nasıl da istikbalimizin dışına atıldığını
göstermiyor mu?
Yardımseverliği Noel Baba’da, asaleti İngiliz Kraliyet
Ailesi’nde arayan bu çocuklar, bu vasıfları meşhur bir
milletin çocukları değil miydi?
Okulumuzdan
kovuldu. [15]
önce
kendimiz
sonra
dilimiz
Prof. Dr. Bünyamin Akyavaş, Kubbealtı Akademi
Mecmuası’nın Ocak 1997 sayısında, filmlere konu olacak
kadar trajik, gerçek ve yaşanmış “Bir Hayat Hikâyesi”
anlatıyor;
“Ermeniler, seneler evvel küçücük bir kız olan
Refia Hanım’ı bir sabah evinin bahçesinde oynarken
kaçırır ve tam bir Ermeni olarak yetiştirmek üzere
Marsilya’ya götürüp adını değiştirerek bir Ermeni
manastırına kapatırlar. Ancak küçük Refia, yaşından
büyük bir kararla, manastırdaki ilk gecesinde, her gece
tekrarlamak kararıyla ‘Benim adım Refia, ben Türk’üm
ve Müslüman’ım.’ diyerek deniz kenarındaki evlerinin
hayalini kurar, annesini, babasını düşünür, ağlaya ağlaya
uykuya dalar. Bir süre sonra ister istemez manastır
usullerine uyar, Hıristiyan olup Ermenice öğrenir,
fakat yatağına girdikten sonra aynı sözleri dua gibi
tekrarlamayı ihmal etmez. Zamanla evlerinin, annesinin,
babasının hayali uçup gidecek; fakat o geceleri uyumadan
önce ‘Benim adım Refia, ben Türk’üm ve Müslüman’ım.’
demeye devam edecektir.” Topu topu yedi kelime”.
Bir gün bir Ermeni ırkçısı, safkan bir Ermeni kızıyla
evlenmek niyetiyle manastıra gelir ve bula bula Refia’yı
bulur. Evlenirler, üç çocukları olur. Aradan yıllar geçer,
çocuklar büyürler. Refia Hanım yaşlanır; fakat her gece
yatakta hâlâ o sözler: “ Benim adım Refia, ben Türk’üm
ve Müslüman’ım .”
Sonunda Refia Hanım dayanamaz ve çocuklarını
etrafına toplayıp Ermeni değil, Türk ve Müslüman
olduğunu söyler, ailesi ve vatanıyla ilgili olarak hayal
meyal hatırladıklarını anlatır. Uzun uzun ağlaşırlar.
Birkaç sene önce çocukları Refia Hanım’ı Türkiye’ye
getirmiş ve ailesini aramışlar. Uzun aramalardan sonra
akrabalar Gemlik’te bulunur bulunmasına; fakat Refia
Hanım’ın kalbinin derinliklerindeki ıstırap ve hasret
dinecek gibi değildir.
Beynun Hanım, bu garip hayat hikâyesinin Ermeni
yönetmen Elia Kazan’ın ilgisini çektiğini ve film yapmak
istediğini söyledikten sonra şöyle diyor: “Sonra ne
olduğunu bilmiyorum. Bildiğim, Refia Hanım’ı Türkçenin
kurtarmış olmasıdır, Türkçe yedi kelimenin...” [16]
Dil toplumun bize sunduğu, ucu bucağı
görünmeyen dev bir kumaş gibidir. Herkes bir ucundan
keser, biçer, gereksinmelerine göre kendine giysiler diker.
O kumaşı kullanırken ellerimizin, parmaklarımızın,
beynimizin gösterdiği beceriyi, yaratıcılığı başka dillerde
gösteremeyiz. Bize kendi dil kumaşımızdan diktiğimiz
giysiler daha çok yakışır, daha çok içimize siner. Üstelik
biz kesip biçtikçe, o kumaş büyür, genişler, uzayıp çoğalır.
[17]
KAYNAKLAR:
1. Akbaş, Vahap; Biraz İhanet, Esra Yay. Konya 1998, s.108
2. Mehmet SUCU, Sızıntı Dergisi, Aralık 2007, sayı: 347
3. Arifağaoğlu, Prof. Dr. Ömer; Sızıntı Dergisi; Temmuz 2005, sayı: 318
4. Akyavaş, Prof. Dr. Beynun; Türk Dili Dergisi, Mayıs 1994
5. Göze, Ergun; Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri, Cihan Yay. İst.
1983,s.148
6. Pala, Doç. Dr. İskender; Türkçe Kültürü, Çocuk Vakfı Yay. İst.1994,s.236
7. Koçar, Çağatay; Türkistan İle İlgili Makaleler; Kültür Bak. Yay. Ank. 1991,
s.1
8. Kahraman, Âlim; Edebiyatın Saklı Dili, İz Yay. İst. 2001,s.46
9. Pala; a. g. e. s.188
10. Sinanoğlu, Prof. Dr. Oktay; Fikir Adamlarımız 1, Erkam Yay. İst.2009,
s.213
11. Karageçi, Mehmet Nur; Sızıntı Dergisi, Ağustos 2006, sayı: 331
12. Cazgır, Vicdan; Tarih 10 Ders Kitabı, Devlet Kitapları, İst.2009, s.44
13. Yıldız, Selim; Osmanlı, Nesil yay. İst.2004,s.147
14. Alatlı, Alev; Aklın Yolu da Bir Değildir… , Destek Yay., Ankara,2009,s.14
15. Apuhan, R. Şükrü; Batının Darağacında İsyan; Timaş Yay. İst. 1989, s.158
16. Akyavaş, Prof. Dr. Beynun; Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ocak 1997
17. Ateş, Kemal; Dil Hurafeleri, İmge Yay.İst.2010
116
117
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Aşk…
Alpaslan KURT
Tavşanlı Anadolu Sağlık Meslek Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Aşksız âdem dünyada belli bilin ki yoktur
Her biri bir nesneye sevgisi var âşıktır.
(Yunus Emre)
“Ol” diye emrolunduğundan bu yana hep var olan
tek şey… Aşk; hep var olduğu, herkesin bildiği ve kendine
göre tarif ettiği bir şeydir. Fark ettim de her iki cümlem
de hep “şey” diye bitiyor. Çünkü asırlardır hiç kimse tam
olarak aşkın ne olduğunu anlatabilmiş değildir. Binlerce,
milyonlarca insan anlamıştır ve anlatmaya çalışmıştır.
Ama herkes kendi anladığını anlattığı için; herkesin,
anlayanın anlattığını anlaması hiç mümkün olmamıştır.
Hiç kimse, hiç kimsenin aşk tarifini tam olarak
anlayabilmiş değildir, anlayamaz. Çünkü aşkı anlamak
mümkün, anlatmak mümkün; anlatılanların karşı tarafta
anlatılmak istendiği şekilde anlaşılması nâmümkündür.
Aşk hayatın üç harfle özetlenmesidir. Hayat
kavramını sadece bu dünya olarak algılamamak gerekir
elbette. Aşk her iki cihanda da var olan bir şeydir.
Dahı yer gök yoğ iken var idi aşk bünyadı
Aşk kadîmdir ezeli aşk getirdi ne vârın. (Y.E.)
Hayattaki yegâne gayemizdir aşk. Bugün her ne kadar
çarşıda pazarda satılan bir şey olduğu düşünülse de, o
satılanın adı aşk değildir. O gördüğünüz çürümüşlüklerin
üzerine aşk etiketi yapıştırılmıştır, o kadar. Çünkü aşka
paha biçilemez. Aşk satılamaz ve dahi satın alınamaz.
Aşk ancak ve ancak devredilir. Asırlardır gönülden gönle
devredilen ve değişmeyen tek miras aşk değil midir?
Aşkı hiçbir nesneye mesel bağlasam olmaz
Dünyâda âhırette ne dutusar aşk yerin. (Y.E.)
Aşk, iyi-kötü bütün duyguları içerisinde barındıran
bir duygular manzumesidir. Bu manzumenin konusu her
zaman aşktır; ama teması kimi zaman hüzün, kimi zaman
mutluluk, kimi zaman coşku, kimi zaman ise hasrettir.
Aşk, Cenab-ı Allah’ın insanoğluna verdiği en büyük
hediyedir. İnsanoğlu bu hediyenin kıymetini iyi bilmelidir
ki yaratılmışların içerisinde bu nimet sadece ona nasip
olmuştur.
Aşk olduğu gibi bir de “aşk acısı” denilen bir acı
vardır. Hayattaki en değerli şeyin acısı da çok büyük olur
şüphesiz. Sevgiliden ayrı düşmek insana büyük bir acı
verir. Ama en büyük aşk acısı, herhalde onun yokluğunda
hissedilen olsa gerek. Olmayan bir şeyin acısı olabilir
mi? Var olduğu bilinen ama sahip olamadığımız veya
bir dönem sahip olup sonra kaybettiğimiz bir şeyse, evet
olur.
Aşk bir derttir. Ama bu dert sıradan bir dert değildir.
Hangi dert vardır ki dermanı da yine kendisi olsun?
“Kimin aşka meyli yoksa; o, kanatsız kuş gibidir.
Vah ona!” (Hazreti Mevlana)
Aşk insanda farklı farklı duygulara vesile olur. Kimi
zaman ölümdür aşk, kimi zaman ise bir diriliş. Değil mi
ki her ölüm aslında bir dirilişin müjdecisidir?
Aşkın aklı yoktur. Aklı olanın aşkı olmaz. Aşk gönül
işidir. Hayatta en değerli şey aşksa, ki öyledir, insanı diğer
varlıklardan ayıran en önemli şey akıl değil, gönüldür.
Aşk deliliktir. Aşk, gönlün akla galip gelmesidir. Her ne
kadar akıl gönlün gölgesinde kalsa da, bundan şikâyetçi
de değildir.
Senin aşkın deniz ben bir balıcak
Balık sudan çıksa hemen ölüdür. (Y.E.)
Birçok şeyin sahtesi olduğu gibi aşkın da sahtesi
vardır. Peki, aşkın gerçeğini sahtesinden ayırmak
mümkün müdür? Çarşıya pazara aşk etiketiyle düşmüş
çürümüşlüklerle gerçek aşk birbirinden nasıl ayrılır?
Gerçek aşkın etiketi yoktur. Gerçek aşk, içerisinde büyük
bir kutsaliyet taşır. Gerçek aşkın içerisinde, kutsal olan
birçok şeyden birçok iz vardır. Eğer bir aşkın yolu, “Ol”
emrini veren yüce yaratıcıya çıkmıyorsa; işte o aşk gerçek
değildir. Eğer böyle bir sahtelik söz konusuysa emin olun
onun aynısını çarşıda pazarda bulabilirsiniz.
Herkes kendi aşkının âşığıdır. Vatan aşkı, millet
aşkı, din aşkı, devlet aşkı, yâr aşkı… Bunlar, yolu mutlaka
Allah’a çıkan aşklardır. Eğer ki o yolu bulamıyorsanız,
yolunuz çarşıya pazara çıkmış demektir. Sakın ola
etiketlere aldanmayın.
Aşk sevmektir.
Aşk fedakârlıktır.
Aşk adanmışlıktır.
Aşk hayattır.
Aşk ölümdür.
Aşk diriliştir.
(…)
Aşk bitmez, âşıklar ölmez.
118
119
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Güngör: “Spor,
akademik başarıyı
destekliyor.”
Ali Osman GÜNGÖR
Nafi Güral Fen Lisesi
Beden Eğitimi Öğretmeni
Akademik başarısı yüksek öğrencilerin okulu
Nafi Güral Fen Lisesi, sportif branşlardaki başarılarıyla
da göz dolduruyor. Özellikle basketbol branşındaki
başarıylarıyla ön plana çıkan Nafi Güral Fen Lisesi, ilde
ve bölgedeki başarılarıyla adından söz ettiriyor.
Okulun sportif başarılarında önemli rolü olan ve
konuyla ilgili bize bilgi veren Beden Eğitimi Öğretmeni Ali
Osman GÜNGÖR, spordaki başarılarına en az akademik
başarı kadar önemli olduğunu vurgulayarak, “Spor, sanat
ve kültürel faaliyetleri biz kişinin zirveye çıkarken durup
ara sıra manzaranın da tadını çıkarabileceği faaliyetler
olarak görüyoruz. Hayatı, varılacak bir son istasyon değil,
yolculuğun kalitesi olduğunu ve buna da katkı sağlayacak
etkenlerden birinin de spor olduğunu düşünüyoruz.”
şeklinde konuştu.
Okuldan mezun öğrencilerle mevcut öğrenciler her yıl
turnuvada buluşuyor. Aidiyet duygusunun geliştirilmesi
ve deneyimlerin daha genç öğrencilere aktarılmasında
turnuvanın önemine işaret eden Ali Osman GÜNGÖR,
turnuvayla tanışan öğrencilerin üniversiteye gitmedene
ağabey veya ablalarıyla tanıştıklarını ifade ediyor.
Nafi Güral Fen Lisesi fen liseleri arasında da başarılarıyla
gündemde kalıyor. Altıncısı düzenlenen Fen Liseleri
Basketbol Turnuvası’nda NGFL ikinci defa şampiyon
oldu.
Turnuvayla ilgili bilgi veren GÜNGÖR,
“Öğrencilerimizin farklı illeri, okulları ve arkadaşları
tanımalarını sağlıyoruz. Bu turnuvalarda tanışan
öğrencilerimizin üniversitelerde de karşılaştıklarını ve
kalıcı dostluklar kurduklarını duymak bizleri mutlu
Sporu hiçbir zaman amaç olarak görmediklerini ediyor. Şimdiye kadar bizi en çok sevindiren bütün
ifade eden Ali Osman GÜNGÖR, “Okulumuzda spor sporcu öğrencilerimizin üniversiteye çok iyi puanlarla
hiçbir zaman amaç olmamış, bilakis uzun vadede takım yerleşmiş olmaları, spor yaptıkları için hiç pişmanlık
duymuyor olmaları ve bu kültürü orada da devam
çalışmasına yatkın, ortak aklı kullanabilen, planlı olmayı
ettiriyor olmalarıdır.”şeklinde konuşurken, kendilerini en
bilen, mücadele gücü yüksek, aynı zamanda hayatı
çok zorlayan hususun sporun akademik başarıyı olumsuz
belirlenen kurallar çerçevesinde sürdürebilen kararlı
etkileyeceği düşüncesinin olduğunu vurguluyor. Güngör
bireyler yetiştirilmesine yardımcı olması için bir araç
bunu “Bizim için en yorucu olan, sporun akademik
olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca kısa vadede yoğun ders
başarıyı olumsuz etkilediğini, zaman kaybı ve gereksiz
temposuna alternatif bir rahatlama aracı, sağlık ve kilo
yorgunluk olduğunu düşünen dostlarımız olmuştur.
kontrolü için hareket, monoton hayatlarında bir renk ve
Bütün dünyada sporun yararları ve gerekliliği hakkında
eğlence aracı, kalıcı dostluklar kurmak ve anı biriktirmek
ne kadar bilimsel çalışma yapılırsa yapılsın bu fazla bir şey
için alternatif, çevreyi tanımak için uygun bir yol ve
değiştirmeyecektir. Çünkü önyargıları değiştirmek atomu
başarma hissinin yaşandığı bir mutluluk aracı olarak
parçalamaktan daha zordur. Dostlarımızın bu endişesini
görmekteyiz.”diyor.
gidermek için öğrencilerimizin bu sorumluluğu da
Nafi Güral Fen Lisesi mezunlarından da kopmuyor. hissetmeleri gerekmektedir.”şeklinde ifade ediyor.
OKUL TAKIMLARI
Sezon
Branş
Cinsiyet
2002-2003
Badminton
Kız-Erkek İl 2.
2003-2004
Badminton
Erkek
2004-2005
Masa Tenisi Erkek
İl 3.
Badminton
Erkek
İl 3.
2005-2006
Basketbol
Erkek
İl 2.
2006-2007
Satranç
Kız-Erkek İl 3.
Basketbol
Erkek
İl Şampiyonu
Basketbol
Erkek
İl Şampiyonu
Voleybol
Kız
İl 3.
Basketbol
Erkek
İl 2.
Basketbol
Erkek
Fen Lis. Turn.
Şampiyon (Bolu)
Basketbol
Erkek
24 Kasım Turn. 3.
Basketbol
Erkek
İl Şampiyonu
Basketbol
Erkek
Ghsim Turn. 2.
Futsal
Erkek
İl 2.
Futsal
Erkek
İl Şampiyonu
Futsal
Erkek
Bölge 3.(Aksaray)
Basketbol
Erkek
İl Şampiyonu
Basketbol
Erkek
Grup 2. (İzmir)
Tenis
Erkek
İl Şampiyonu
Tenis
Kız
İl Şampiyonu
Basketbol
Erkek
Gençlik Turn.
Şampiyon
Voleybol
Kız
Gençlik Turn. 3.
Basketbol
Erkek
Fen Lis. Turn.
Şampiyon
(Manavgat)
2007-2008
2008-2009
2010-2011
2011-2012
2012-2013
Turnuva-Derece
İl Şampiyonu
KULÜP TAKIMLARI
Sezon
Branş
Cinsiyet
Turnuva-Derece
Sezon
Branş
Cinsiyet
Turnuva-Derece
2005
Basketbol
Erkek
İl 3.
2006
Basketbol
Erkek
İl 2.
Voleybol
Erkek
İl 3.
Basketbol
Erkek
İl 2.
Basketbol
Erkek
İl 3.
Voleybol
Kız
İl 2.
Basketbol
Erkek
İl 2.
2009
Basketbol
Erkek
İl 2.
2011
Basketbol
Erkek
İl 3.
Basketbol
Erkek
İl 2.
Basketbol
Erkek
İl 2.
Basketbol
Erkek
İl 3.
2007
2008
2013
120
121
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Gizli müfredat
çok mu gizli?
Yard. Doç. Dr. Mustafa BAŞARAN
Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Türkçe Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi
Hayır, gizli müfredat gizli değil; o kadar aşikâr ki
görülmüyor.
İdari, politik, sanatsal vb. alanlarda başarılı olmuş
insanların biyografileri incelendiğinde, bu kişilerin
birçoğunun aynı lise veya üniversitelerden mezun olduğu
görülür. Neden bazı lise veya üniversitelerden mezun
olan öğrenciler, diğer okulların mezunlarına göre daha
başarılıdır? Bu okulların işlediği müfredat mı farklıdır,
yoksa bu okullarda görev yapan öğretmenler bazı üstün
yeteneklere mi sahiptir? İşte bu farklılığın sebebi işlenen
yazılı (açık) müfredatta değil; bu okullarda uygulanan
gizli müfredatta aranmalıdır.
Gizli müfredat nedir?
Bir öğrenci günün 16 saatini
okul dışında geçirmektedir.
Gizli müfredat, tarih boyunca eğitim öğretimin
sürdürüldüğü her yerde uygulanmıştır. Ancak bu
kavramın eğitim literatürüne girmesi oldukça yeni
sayılır: 1960’lara kadar okulların tek tip insan yetiştiren
birer fabrika görünümünde olduğu ve okullarda
kuramsal bilgi aktarımının ön plana çıktığı söylenebilir.
1960’larda John Dewey, William Kilpatrick ve Harold
Rugg gibi bazı eğitimciler sayesinde, eğitim anlayışında
büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bu eğitimciler
okulun amacının sadece bilgili bireyler değil iyi insan
iyi vatandaş yetiştirmek olduğunu ve yalnızca kuramsal
bilgilerin aktarılmasıyla bu amaca ulaşılamayacağını
söylemişlerdir. Örneğin John Dewey, ahlakın
öğretilebileceğini söylemektedir hatta ülkemizde halen
okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin mucidi de
yine Dewey’dir.
Birçok müfredat tanımı ve çeşidi vardır. Gizli
müfredat bunlar içinde belki de en önemlisi fakat en
az önem verilenidir. Jackson (1968) gizli müfredatı,
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Toplumu oluşturan bireylerin düşündükleri
ve düşünme şekilleriyle doğrudan ilgili olan
eğitimin uzak hedeflerine ulaşmak için sadece
yazılı müfredatın uygulanması asla yeterli
olamaz.
okulların, açıkça ifade edilmeyen gayri resmi beklentileri
ve okulun verdiği gizli mesajlar olarak tanımlarken;
Gordon (1982), planlanmamış (yazılmamış ve
tasarlanmamış) eğitim mesajları; Illich (1978), okulun
yapısından ve eğitim sürecinin işleyişinden kaynaklanan
gizli mesajlar ve Martin (1976), açıkça ifade edilmeyen
ve planlanmayan eğitim sonuçları olarak tanımlamıştır
(Akt.: Carr ve Landon, 1999).
Gizli müfredat, çok geniş bir alanda uygulanır.
Bu alan içinde genellikle yazılı olmayan bilgiler, değer
yargıları ve inançlar vardır (Horn, 2003). Bu yüzden bu
kavramın ortak bir tanımının yapılması şimdilik zor
görünmektedir. Her eğitimci farklı bir açıdan bakarak
farklı bir tanıma ulaşabilmektedir. Carr ve Landon (1999),
gizli müfredatın sosyalleştirme yönünü dikkate almış; gizli
müfredatı, aşılanan bazı tutum ve davranışlar; toplumsal
sınıfların üyelerine neleri yapmaları, neleri yapmamaları
ve neleri yapamayacaklarını gösteren öğretiler bütünü
olarak tanımlamışlardır. Bu araştırmacılara göre gizli
müfredatın amacı, toplumdaki mevcut sosyal yapıyı
sürdürmektir. Bazı araştırmacılar da gizli müfredatın
okul iklimiyle ve kültürüyle olan ilişkisini dikkate
almaktadırlar. Akman (2005) gizli müfredatı, okuldaki
sosyal ilişkiler çerçevesinde, kaçınılmaz bir biçimde,
kendiliğinden oluşan, öğrenci, öğretmen ve idarecilerin
karşılıklı ve birbiriyle olan ilişkilerini, beklentilerini,
davranış şekillerini içeren ortam olarak tanımlarken;
Çınar (2005), okuldaki öğretmen ve yönetici davranışları,
yaklaşımları, inançları, değer yargıları, okul atmosferinin
niteliği, okul içi ortamın öğrencilere sağladığı etkileşim
örüntüsü, okul içi yazılı olmayan kurallar, rutinler,
disiplin kuralları vb. birçok etkenle yürütülen program
olarak tanımlamıştır.
İlgili literatürden hareketle gizli müfredat, içeriğini,
toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu tarafından
onaylanan beceri, davranış ve modellerinin oluşturduğu;
çocuğun yaşadığı her yerde uygulanan, genellikle yazılı
olarak ifade edilmeyen, çocuğun sosyalleşmesini, tutum
ve inanç geliştirmesini sağlayan uygulamaların tümü
olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan hareketle gizli
müfredatın, ilgili bakanlık yetkililerinin kamuoyundan
gizledikleri eğitsel hedefler olmadığı bilakis toplumun
bireyden beklentilerinin ifadesi olduğu söylenebilir.
Toplumu oluşturan bireylerin düşündükleri ve
düşünme şekilleriyle doğrudan ilgili olan eğitimin
uzak hedeflerine ulaşmak için sadece yazılı müfredatın
uygulanması asla yeterli olamaz. Bu hedeflere ulaşmak
için bilinçli bir şekilde gizli müfredat uygulanması
gerekir. Bunun yanında gizli müfredat uygulamaları
sayesinde öğrencilere birçok konuda oldukça fazla
tecrübe kazandırılabilir. Özellikle toplum hayatında
ileride karşılaşabilecekleri bazı durumlarla ilgili
olarak, gizli müfredat öğrencilere çok değerli yaşantılar
sunabilmektedir. Gizli müfredat uygulamaları öğrencilere
içinde bulundukları toplumun yaşam biçimini öğretmekle
kalmaz aynı zamanda öğrencilerin kendi kültürlerine,
tarihlerine ve ait oldukları toplumun değer yargılarına,
karşı olumlu tutum geliştirmesini de sağlar.
Öğretmen ve Gizli Müfredat
Türkiye’de bir ilköğretim öğrencisi günde en fazla sekiz
saatini öğretmen gözetiminde okulda geçirmektedir.
Günün geri kalan 16 saatinde ise okul dışı her türlü
etkinlikle eğitilmeye devam etmektedir. Bu durumda
ailelere, öğrencinin çevresindeki tüm yetişkinlere
ve medyaya büyük sorumluluk düşmektedir. İşte bu
122
123
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Çocuklar, sokakta yetişkinlerden veya diğer
çocuklardan küfretmeyi, hayvanlara kötü
davranmayı, daha da kötüsü bundan zevk
almayı öğrenebileceği gibi çevresindeki
insanlardan sıraya geçip beklemeyi,
selamlaşmayı, diğer insanlara saygılı
olmayı da öğrenebilir.
sebepten çocuğun yazılı müfredatın dışında kazandığı
tecrübelerin tamamı üzerinde etkili olan gizli müfredatın
evde, sokakta veya okulda sürekli uygulandığını söylemek
mümkündür. Bu sebepten öğretmenlerin sadece sınıfta
değil her yerde (sokakta, medyada, ticarethanede vb.) ve
sadece öğrencilerin değil çocukla muhatap olan herkesin
öğretmeni olmak gibi bir sorumluluğu vardır.
insanlardan sıraya geçip beklemeyi, selamlaşmayı,
diğer insanlara saygılı olmayı da öğrenebilir. Şehrin
mimari özellikleri, tarihi dokusu, şehirde bulunan
müze, ibadethane, fabrika, maden ocağı veya sanat
merkezleri de çocuğu eğiten birer gizli müfredat olarak
değerlendirilebilir. Belli şehirlerden gelen insanların belli
bazı karakter özelliklerine sahip olması gizli müfredatla
açıklanabilir.
Çocuklarıyla az çok ilgilenen tüm aileler, iyi bir
öğretmen arayışındadır. Ancak eğitsel hedeflere Gizli müfredatın en etkili uygulandığı alanlardan
biri de kuşkusuz medyadır. Medya, çocuğun değer
ulaşabilmek için öğretmenin iyi bir aile bulması
yargılarını ve tutumlarını şekillendirebildiği gibi
daha önemlidir. Çünkü gizli müfredat
Tarihimizin
çocuğun kendine model aldığı aile büyükleri,
açısından bakıldığında ailelere düşen
önemli şahsiyetlerini
öğretmenler, diğer okul çalışanları ve
birçok görev vardır. Örneğin aileler
küçük düşürücü veya
çevredeki diğer yetişkinlerin değer
yanlış bilgiler empoze eden
çocuklarının okulda aldıkları
yargılarını ve tutumlarını da -az
hem
de
güya
ülkemizin
sanatçıları
eğitimi destekleyici etkinlikler
ve
yapımcılarının
ürettiği
diziler,
ya da çok- şekillendirmektedir.
yapmalıdır.
Çünkü
çocuk,
yabancı kültüre ait ve ait olduğu
ailenin diğer üyelerinin birbirleri kültürü övücü diğerlerini aşağılayıcı; Çocuklar hatta yetişkinler, medyanın
kendi yarattığı ve ekrana çıkardığı
ve kendisiyle olan ilişkilerini
kahramanları kültürümüzde asla
kahramanları, kendileri için model
hoş karşılanamaz birçok davranış
ve ailesinin yaşam biçimini
olarak kabul edebilirler. Örneğin
yapan, çocuklarımızın severek ve
gözleyerek, farkına varmadan
çocuk,
televizyonda “tam bir Türk
sürekli
izlediği
çizgi
filmler
Türk
ailesinin diğer fertleri gibi tutum
televizyonlarında fazlaca
erkeği” olarak lanse edilen karakteri
ve inanç geliştirir; olumlu veya
mevcuttur.
model alabilir ve onun gibi davrandığında
olumsuz davranışlar kazanır. Ebeveyni
kendisinin de “tam bir Türk erkeği” olduğunu
sigara veya alkol kullanan çocukların
düşünebilir. Eğer televizyondaki model, arabasına
sigara ve alkol hakkında bilmemesi gerekenleri de
ailesinden daha çok önem veren, bazı problemleri şiddet
öğreneceği gayet açıktır veya okulda ağız sağlığı için diş
kullanarak çözen, çocukları arasında cinsiyet ayrımcılığı
fırçalamanın önemi anlatılmış olabilir ancak çocukların
yapan biriyse, çocuğun kafasında da “ideal eş/baba” bu
dişlerini düzgün ve düzenli fırçalayıp fırçalamadıklarını
şekilde canlanacaktır. Şüphesiz örnekleri çoğaltmak
ancak aileler kontrol edebilir.
mümkündür. Tarihimizin önemli şahsiyetlerini küçük
Çocuklar, sokakta yetişkinlerden veya diğer çocuklardan düşürücü veya yanlış bilgiler empoze eden hem de
küfretmeyi, hayvanlara kötü davranmayı, daha da kötüsü güya ülkemizin sanatçıları ve yapımcılarının ürettiği
bundan zevk almayı öğrenebileceği gibi çevresindeki diziler, yabancı kültüre ait ve ait olduğu kültürü övücü
diğerlerini aşağılayıcı; kahramanları kültürümüzde asla
hoş karşılanamaz birçok davranış yapan, çocuklarımızın
severek ve sürekli izlediği çizgi filmler Türk
televizyonlarında fazlaca mevcuttur. Maalesef yeterince
denetlenemeyen ve her türlü denetim girişimi “sansür mü
var” vb. bahanelerle güdük bırakılan internet ortamında
da çocuklarımız birçok kötü davranışı öğrenebilmektedir.
Yetişkinleri etkilemeyen ancak çocukların, bilişsel, cinsel
ve sosyal gelişimine zarar verebilecek birçok unsur, açılan
herhangi bir sitede karşımıza çıkabilmektedir.
Evet, öğretmenler bu ortamlardaki gizli müfredat
uygulamalarını doğrudan kontrol edemezler ama, bu
uygulamalardan olumlu olanlarını geliştirmek, olumsuz
olanların etkilerinden de öğrencileri korumak için
ailede, sokakta ve medyadaki uygulamaları takip etmeli
ve olumlu-olumsuz gizli müfredat uygulamalarını
sınıflarında işlemelidir. Gerçekten de toplumu oluşturan
birçok fert farkında olmadan, iyi niyetli bir şekilde
olumsuz pek çok gizli müfredat uygulaması yapmaktadır.
Örneğin camide imam “Ey cemaat, Hz. Ebubekir’e niçin
sıddık denmiştir biliyor musunuz? Çünkü müşrikler
“Senin Muhammet Kudüs’e gittim oradan da Arş-ı Âlâya
çıktım diyor. Sen ne diyorsun?” dediğinde “O dediyse
doğrudur.” diye bir cevap vermiştir, diye vaaz etmektedir.
Bunu duyan ve iyi bir Müslüman olmak isteyen bir kişi
de aynen onun gibi “o diyorsa doğrudur” diye bir inanç
geliştirebilir; nihayetinde her denene inanan biri olabilir.
Oysa imamın şöyle demesi gerekir: “Hz. Ebubekir
Peygamberinin Kudüs’e gidebileceğini oradan da arş-ı
âlâya çıkabileceğini biliyordu.” Öğretmenler böyle yanlış
anlaşılmalar hakkında da uyanık olmalı zaman zaman
öğrencilerini çeşitli konularda konuşturmalı ve yanlış
inanç ve tutumları anında tespit edip düzeltmelidir.
Okulda Gizli Müfredat
Şüphesiz
öğretmenlerin
gizli
müfredat
uygulamalarını en rahat şekilde kontrol edip
uygulayabileceği yerler okullardır ve okulda öğretmenler
mutlaka bir gizli müfredatı uygulamaya koymalıdır.
Çünkü okulların öğrencilere akademik bilgileri aktarmak
kadar, onları iyi birer insan ve vatandaş olarak yetiştirmek
gibi bir sorumluluğu daha vardır. Öğrencilere iyi insan
ve vatandaş olma, adil olma, demokratik olma, cesaret,
incelik, dürüstlük, merhamet, sorumluluk, vatandaşlık
bilinci gibi karakteristik özellikleri kazandırmanın
yolu gizli müfredat uygulamalarından geçer. Okullarda
gizli müfredatın uygulanmasını gerektiren diğer temel
nedenler ise şunlardır:
•
Politik sebepler: Her ülkenin bir kurucusu ve
dayandığı temel ideolojisi vardır. Bu kurucular ve
temel ideolojiler o ülkenin ilelebet var olması için
öğretmenlere nelerin öğretilmesi gerektiği hakkında
yol göstermişlerdir. Muhakkak öğretilmesi gerekenler
ise akademik bilgiler değil, öğrencilerde var olması
gereken karakter özellikleridir. Örneğin Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk “Öğretmenler,
Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesiller ister.” sözüyle aslında okullarda yapılacak
gizli müfredat uygulamalarının amacını ortaya
koymuştur.
•
Yürürlükteki anayasa ve yasalar: Her eğitim siteminin
dayandığı yasalar vardır. Bu yasalar eğitimin uzak
hedeflerini yani okuldan mezun olan bireyin sahip
olması gereken karakter özelliklerini belirler. Bu uzak
hedeflere ulaşmanın en etkili yolu gizli müfredattır.
124
125
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
•
Toplumsal beklentiler: Toplum okuldan, her
şeyden önce öğrencileri düzgün karakterli olarak
yetiştirmesini beklemektedir.
Öğretmen ders içinde yapacağı gizli müfredat
uygulamalarında, dersin konusuyla ilişkili olarak (veya
yeri geldiğinde), gösterme, model olma, doğrulama,
değerlendirme, genelleme, sosyal içerikli hikayeler
anlatma-anlattırma, rol oynama, “seçilen” film, ses
kayıtları veya görselleri kullanma, sosyal otopsi, benzetim
(simülasyon) vb. stratejileri kullanabilir.
Dikkatli bir gözle bakıldığında okullarda
öğrencilerin birçok olumsuz davranışı gizli müfredat
aracılığıyla
kazandığı
görülecektir.
Örneğin;
sınavlarda sınıfa bir gözetmek sokmak öğrencilere “siz
güvenilmezsiniz, kontrol edilmediğinizde her türlü yanlış
davranışı yapabilirsiniz” demenin; çocukları dövmek
ise “bak çocuğum ben sadece bir eşek terbiyecisiyim
sen de eşeksin” demenin başka bir yoludur. Kavga eden
iki çocuğun öğretmen geldiğinde hiçbir şey olmamış
gibi davranmaları veya kütüphaneye babasıyla gelen
öğrencinin sessizce çalışması; arkadaşıyla gelen öğrencinin
ise çalışmaktan çok arkadaşıyla konuşması da ancak gizli
müfredatla açıklanabilir. Okul kuralları zorla dayatılıyor,
yoruma dayalı olarak uygulanıyor veya disiplini sağlama
hususunda katı davranılıyorsa bu durum öğrencilerin
demokrasi bilincini zayıflatabilir. Okul çalışanlarının
çocuklarının sıraya geçmeden yemek alması, yapılması
gereken güç bir iş olduğunda bu işin öğrenme güçlüğü
çeken öğrencilere yaptırılması, bireysel farklılıkların
(zihinsel veya fiziksel engel, ailenin ekonomik gücü vb.)
gündeme getirilmesi veya eleştirilmesi vb. birçok örnek
eğitsel açıdan olumsuz sonuçlar doğuran gizli müfredat
uygulamaları olarak değerlendirilebilir.
Okullarda uygulanan gizli müfredat bazen de
olumlu sonuçlar verebilir. Örneğin, öğretmen girdiğinde
öğrencilerin ayağa kalkması, okulların koridorlarına
tarihi şahsiyetler veya olayları gösteren resimler asılması,
okul duvarlarının sevgi, kardeşlik, bilim veya barış temalı
resimlerle süslenmesi, öğrencilerin milli bayramlarda
yapılan gösterilere katılması, sınıf başkanının
seçilmesi, öğretmenin giyim kuşamı ve öğrencileriyle
kurduğu iletişimin niteliği vb. eğitim açısından olumlu
sonuçlar doğuran gizli müfredat uygulamaları olarak
değerlendirilebilir.
Bazı özel okullarda yönetimlerin bilinçli ve planlı
bir şekilde gizli müfredat uyguladıkları görülür. Okul
yönetimlerinin gizli müfredat uygulamalarına şunlar
örnek gösterilebilir:
•
Yıl içinde yapılan sportif, bilimsel, sanatsal vb.
yarışmalar,
•
Mezuniyet sonrası aktiviteler,
•
Okulun renkleri, maskotu, sloganı veya marşı,
•
Düzenli yapılan (her yıl aynı yere aynı amaç için) kır
veya şehir gezileri,
•
Düzenli olarak yapılan kurum veya kuruluş (müze,
dernek vb.) gezileri,
•
Etkinlikleri anlamaları için öğrencilere yapılan
sürekli rehberlik,
•
Disiplin yönetmenliği, güvenlik gibi konuların
öğretmen, yönetici ve öğrencilere iyice kavratılması
için yapılan brifingler,
•
Öğrencilerin yıllık ve okul gazetesi çıkarması, muhtelif
konularda broşürler veya okul takvimi hazırlaması ve
bu konuda yapılan yardım ve rehberlik,
•
Öğretmenlerin ve diğer okul çalışanlarının
öğrencilerle birlikte yaptıkları ders dışı etkinlikler
(öğretmenlerin mesai saatleri dışında da
öğrencileriyle ilgilenmesi),
•
Belirli günlerde yapılan belirli bazı etkinlikler.
Gizli müfredat açısından ders kitaplarında
kullanılan metinler ve şekiller de son derece önemlidir.
Öğretmenin gördüğü olumsuz uygulamaları anında
öğrencilerin dikkatine sunması ve gerekli açıklamaları
yapması gerekir.
Okulda karakter eğitimi vermenin (bir gizli
müfredatı uygulamanın) en kolay yolu uygun metinler
kullanmaktır. Örneğin iyi hikâyeler öğrencilere iyi rol
modelleri sunar. İyi bir hikâye öğrencilerin dikkatini ahlaki
kurallara çekmede sadece kuraların söylenmesinden çok
daha etkilidir. Hikâyede geçen başkalaşım (karakterin
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
gösterdiği değişmeler) öğrencilerin davranışla ahlaki
kurallar arasındaki ilişkiyi anlamalarını sağlamanın
en etkili yoludur. Örneğin fabllarda kötü davranışlar
gösteren bir kahramanın bu davranış sonucu karşılaştığı
olumsuz ve davranışını düzelttikten sonra karşılaştığı
olumlu sonuçlar, öğrencilerin ahlaki kurallara uymanın
gerekliliğini anlamalarını ve kuralları içselleştirmelerini
sağlamada oldukça etkili olacaktır.
vermektedir. Ya da ailenin konu edildiği bir metinde
kullanılan resim hiç de Türk ailesine benzememektedir. Çağdaşlık ve modernlik vurgusu için hep aynı; geri
kalmışlık vurgusu için hep aynı tip insanların resimleri
kullanılmaktadır. Ancak anne babası resimdeki gibi olan
öğrencilerin halet-i ruhiyesi hiç hesaba katılmamaktadır.
Kitaplarda alelade bayrak resimleri kullanılmaktadır.
Oysa bayrağımızın gerçekten çok güzel bir çok fotoğrafı
vardır.
Sadece hikâye edici metinlerde değil, bilgi verici
metinlerde ve şiirlerde de gizli müfredat uygulanabilir. Bu Öğretmenler derste kullandıkları metinlerde
tür metinlerin ana fikirleri ve konuları öğrencilerin bilişsel, geçen gizli mesajları öğrencilerine buldurmalıdır. Bu
duyuşsal ve dolaylı olarak psikomotor davranışlarını mesajlardan olumsuz olanlar muhakkak belirtilmeli ve
etkileyecektir. Unutulmamalıdır ki, Türkçe kitabı sadece niçin olumsuz oldukları açıklanmalıdır. Ancak bunlar
dil bilgisi kurallarını öğreten kitap değildir; Türkçe ders yapılırken öğrencilerin kendilerini bir gizli müfredat
kitabı, okumayı seven, dil bilinci gelişmiş, konuşurken ve uygulamasının içinde hissetmemesini sağlamak
yazarken özenli ve nazik birey yetiştiren kitaptır.
gerekmektedir. Öğretmenler “kahramanın
Pek
Tarih kitabı, asla sadece geçmişten haber
yerinde olsaydınız aynı durumda siz
çok yayıncı ders
veren bir kitap değildir. Tarih kitabı
ne yapardınız?” “sizin muhakkak
kitaplarında özensizce seçilmiş
geçmişiyle gurur duyan, bir milletin
ulaşmak istediğiniz üç hedefiniz
fotoğraf ve resim kullanmaktadır.
Örneğin ders kitaplarındaki kötü,
ferdi olmayla övünen, milleti için
nedir? Bu hedeflerinize ulaşmak
basit, çirkin birçok resim öğrenciye
her türlü fedakârlığı yapan, ancak
için masum birinin zarar
“Siz
ancak
buna
layıksınız.
”
mesajı
dolduruşa gelemeyen; milleti için
görmesini kabul eder miydiniz?”
vermektedir.
milletine zarar vermeyen, geleceğe
vb. sorular sorabilir. Tahtada
şimdiden hazırlanan fertleri yetiştiren
kahramanın iyi ve kötü özellikleri
kitaptır. Diğer ders kitapları için de durum aynıdır.
listelenebilir.
Ders kitaplarında birçok olumlu gizli müfredat
uygulamasının yanında birçok olumsuz uygulamaya
da rastlanmaktadır. Örneğin ders kitaplarında,
kültürümüzün önemli şahsiyetlerinden biri olan
Nasrettin Hoca fıkralarının bazılarında zekasını diğer
insanları aldatmak için kullanan veya aptalca işler
yapan biriymiş gibi gösterilebilmektedir. Tarih dersi
kitaplarımızda tarihimizin en büyük şahsiyetleri
hakkında, bu şahsiyetlerin fethettiği milletlerin tarihi
kaynaklarında yazanların yazması ne hazindir. Dikkatli
bir gözle ve gizli müfredat açısından bakıldığında benzer
birçok örneğe rastlamak mümkündür.
Ders kitaplarında kullanılan resimlere de aynı
gözle bakmak gerekir. Pek çok yayıncı ders kitaplarında
özensizce seçilmiş fotoğraf ve resim kullanmaktadır.
Örneğin ders kitaplarındaki kötü, basit, çirkin birçok
resim öğrenciye “Siz ancak buna layıksınız.” mesajı
Öğrencilere önerilen kitaplar da gizli müfredat
açısından dikkatlice seçilmelidir. Önerilen her kitapta
kullanılan metinlerin şu nitelikleri taşıması gerektiği
söylenebilir:
•
Metindeki başkahramanın tamamen istendik
özellikler taşıması gerekir. Zira birçok istendik özellik
taşıyan kahramanın olumsuz bir iki davranışını
öğrenciler sanki iyi bir özellikmiş gibi algılayabilirler.
•
Kullanılan metinlerde ahlaki ikilemler bulunmalıdır.
Bu hem öğrencilerin ahlaki açıdan ne düzeyde
olduğunu tespit etmede kullanılabilir hem de ahlaki
kuralların aktarmasında etkili bir teknik olarak
kullanılabilir.
•
Seçilen metinlerin edebi bir nitelik taşıması gerekir.
Böylece öğrenciler edebi zevk kazanabilir veya edebi
zevklerini geliştirebilirler.
126
127
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
•
Seçilen metinler edebi olmalarının yanında felsefi ve
duygusal derinliğe de sahip olmalıdır. Böyle metinler,
öğrencileri istendik duyuşsal davranışları kazanma
konusunda isteklendirebilir ve onları bu konular
üzerinde düşündürebilir.
•
Metinde geçen farklı davranışlar bu davranışların
sonuçları ve değerleri mümkün olduğunca örneklerle
gösterilmelidir.
•
Kullanılan metnin türü ne olursa olsun tema veya
ana fikir mutlaka olumlu olmalıdır. Örneğin bazı
metinlerin atasözlerini kavratmak için yazıldığı
gözlenebilir. Ancak bazı atasözleri (Örneğin “Her
koyun kendi bacağından asılır; Üzümünü ye bağını
sorma; Denize düşen yılana sarılır; Ben öldükten
sonra taş taş üstünde kalmasın vb.”) şeklen atasözüne
benzemesine rağmen içerdikleri mesajlar son derece
olumsuzdur. Ders kitaplarında bile böyle olumsuz
mesajların var olduğu gözlenebilir. Bu tür metinlerin
sınıf ortamlarında kullanılması olumsuz sonuçlar
doğurabilir.
•
Metin seçiminde yaş faktörü dikkate alınmalıdır.
•
Metinlerde kullanılan karakterler ilgi çekici ve
gerçekçi olmalıdır.
•
Kullanılan metinlerde çocuğun içinde yaşadığı
kültür tanıtılmalı, bu kültürü yaşama ve yaşatma
özendirilmeli ancak bu kültürün olumsuz yönleri de
yerilmelidir.
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Bakırdemir: “Osmanlı sizde ve
değerlerinizde yaşıyor.”
Milli Eğitim Müdürlüğü Değerler Eğitim Projesi
çerçevesinde Sosyal Bilimler Lisesi tarafından Aralık ayı
değeri vefa çerçevesinde organize edilen “Osmanlı Nerede
Yaşıyor?” başlıklı konferansta konuşan İl Sosyal Etüt ve
Proje Müdürü Mustafa BAKIRDEMİR, öğrencilerin
aile, toplum ve dünya tarafından değerli bilindiğini
ifade ederek, özlenen günlere ulaşmada öğrencilerin
kendilerindeki potansiyeli keşfetmelerinin yeterli
olduğunu ifade etti. Yeryüzünde değerler erozyonunun
yaşandığını ve dünyanın öğretimden eğitime muhtaç
olduğunu ifade eden Mustafa BAKIRDEMİR, yeniden
dirilmenin yolunun çok çalışmaktan ve çağın ihtiyaç
duyduğu değerlerle donanmaktan geçtiğini vurguladı.
Osmanlı Devleti’in önemli bir kültür ve medeniyeti
bünyesinde barındırdığını ve dünyaya örnek olduğunu
belirten BAKIRDEMİR, Osmanlı’ya vefanın da, Osmanlı
Devleti’nin yeryüzüne armağan ettiği değerleri çağın
gerekleriyle harmanlayıp yeniden canlandırmakta
yattığını kaydetti.
Bu Makalenin Yazımında Faydalanılan ve Bu Konuyla İlgilenenler İçin Kaynakça:
Akman, K. (2005). Özel Okullar, Devlet Okulları ve Gizli Müfredat. http://Genclik.Cydd.Org.Tr/Egitim/0401/0401ckamufredat.Htm. Erişim tarihi: 12.08.2005.
Başaran, Mustafa (2010). Gizli Müfredat Açısından Türkçe Ders Kitaplarında Kullanılan Metinler. Çağdaş Eğitim Dergisi, 35 (376), 15-22.
Carr, D. ve Landon, J. (1999). Teachers And Schools As Agencies Of Values Education: Reflections On Teachers’ Perceptions, Part Two: The Hidden Curriculum.
Journal of Beliefs&Values, 20 (1): 21-29.
Çınar, İ. (2005). Atatürkçü Öğretmen. http://Egitisim.İnonu.Edu.Tr/İkram. Erişim tarihi: 03.10.2005.
Gress, J. R. (1988). Alcoholism’s Hidden Curriculum. Educational Leadership, 45 (6): 18-19
Horn, R. A. (2003). Developing a Critical Awareness of the Hidden Curriculum through Media Literacy, Clearing House, 76 (6): 293-301
http://egitimportali.com/haber.php ilköğretim bilinçaltına indi (26.09.2007)
http://oyegm.meb.gov.tr/yet/yayinlar/yeni_mezun_ogretmenler...(16.10.2005)
Myles, B. S. ve Simpson, R. L. (2001). Understanding the Hidden Curriculum. Intervention in School & Clinic, 36 (5): 279-286.
O’Sullivan, S. (2004). Books to Live By: Using Children’s Literature for Character Education. The Reading Teacher, 57 (7) 640-645.
Ryan, K. ve Bohlin K. E. (1999). Building Character in Schools. San Francisco; Jossey-Bass Pr.
Schimmel, D. M. (2003). Collaborative Rule-Making and Citizenship Education: An Antidote to the Undemocratic Hidden Curriculum. American Secondary
Education, 31 (3): 16-35.
Tezcan, M. (2003). Gizli Müfredat Eğitim Sosyolojisi Açısından Bir Kavram Çözümlemesi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi,1 (1): 53-59
Wing, A. (1997). How Can Children Be Taught To Read Differently? Bill’s New Frock and the ‘Hidden Curriculum’. Gender & Education, 9 (4): 491-506.
Wren, D. J. (1999). School Culture: Exploring the Hidden Curriculum. Adolescene, 34 (135): 593-597
Öğrenciler konferansı ilgiyle izlediler.
128
Kütahya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dergisi
Pencereden şöyle
bakıverdim
Prof. Dr. İlhan ÖNDER. Türkiye’de ilk defa tüp
bebek naklini gerçekleştiren, tüp bebek konusunda
yasal izinlerin çıkması için mücadele eden, bu
konudaki politikaları yönlendiren öncü bir hekim.
Ankara Üniversitesi’nden ayrılıp Gazi Tıp Fakültesi
Kadın Doğum ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nın
kurucusu. Kibar, saygılı, güler yüzlü, çalışkan…
Memur bir babanın 4 çocuğundan biri. Babasının
memuriyeti onları şehir şehir gezdirmiş. Diyar diyar
gezmişler ama sanmayın öyle lüks içinde. Anlattığı
yoksulluk hikayeleri var ama onlar asıl hikayenin
parçası değil. Azim abidesi… Çok çalışmış, hep
çalışmış; hiç gocunmadan, zevkle, ibadet aşkıyla…
Bir ermiş, bir derviş edasıyla şöyle tarif ediyor
bunu: “Başkalarından üstün olmanızın hiçbir önemi
yoktur. önemli olan siz bugün düne göre daha üstün
müsünüz?” Onu tanıyanlar hep çalışkanlığını övüyorlar.
Almanya’da uzun ve ciddi bir eğitimden geçmiş. O kadar
güvenmişler ve sevmişler ki hocaları onu… Laboratuvar
anahtarını bırakıp gitmişler, çalışsın sabahlara kadar
diye. Şimdilerde İstanbul’da yaşıyor. Hacimli hacimli tam
13 kitap yazmış. Ona “hocaların hocası” diyorlar. En iyi
olduğu yerlerden biri kürsüsü zaten. Geç kalmış öğrenci,
ne dersiniz? O şöyle diyor öğrencisine: “Bugünkü ders
için geldiysen geç kaldın; yarınki dersi için geldiysen
erken geldin.” Peki bu kadar fedakar, çalışkan, üretken bir
de alçak gönüllü olursa? İşte onda o da var: “Merdivenleri
çıkarken gördüğün insanların ellerini sıkmayı unutma;
inerken onlara ihtiyacın olacak.” Herkesin elini sıkmış
olmalı ki, her yıl yaş günü düzenliyor ve hâlâ dostlarıyla
her yıl buluşuyor. Bu nezih insan dile, şiire ve sanata da
meraklı. Çalışma arasında dinlenmek için yazmış. Kim
hayatını bu kadar güzel özetleyebilir ve dünyadan kâmını
alamamayı bu kadar güzel anlatabilir: “Pencereden şöyle
bir bakıverdim.” Dünya ve hırsları zaman zaman bizi
sarsa da, zirvedeki bu doktor hayata dair çok şey söylüyor.
Okumasını bilene tabii…

Benzer belgeler