1971 - Mülkiyeliler Birliği

Transkript

1971 - Mülkiyeliler Birliği
IKAZGAN|
K A ZG A N B A SIN A H L Â K M A SA SIN A O T U R M A Y I ÇA M U R
Y İY E N L E R L E M Ü N A K A Ş A Y I T A A H H Ü T ETMEMİŞTİR
KAZGAN Aİ1ESİ
Yazı işleri reisi
— iki çocuklu baba Sami
Ana işleri reisi
— İşletmeden göbekçi Gürsel
Karikatürsüzlüğüş şefi
— Picasso Feyzi
Aboneci m üdür
— Corc Vaşington
Balo M uhabiri
— Beleşçi Engin
Dedikodu M uhabiri
— Aheste Tülây
Folklor ve Yurt M uhabiri
— Perişan Bahri
Düzeltmeler
— Sübyan Neclâ
Şarkılar ve Paris
— Şanzelize Ayşe
Avrupadan taze haber
— M illî Köçek
Malatya'dan acı biber
— Aç karılı Abdül
Açık saçıklığın sorumlusu
— Süper m inili N ilü fe r
Aşk ve şiir
— Ç apkın; erkek Şadi
Gönül Postası
— Kalpsiz ve de zalim Yusuf
Bar ve eğlence
— Namuslu Muammer
Macera ve korku
— Ödlek Veysel
Kıbrıs'ta ne var?
— Kılıbık Cemal
BU YIL DEKAN BABA
KAZGAN’A BİR ŞEY DİYEMEDİ
MÜLKİYELİLERE
ÇAĞRI !
ŞABANA
Sana bu mektubumu lâzın pastanesinde yazıyom.
Nasılsın iyimisin canım kardeşim bidanem Şaban'ım.
Türk siyasî, sosyal ve İktisadî hayatının en güzide
elemanlarını yetiştiren M ü lkiye ; öğretim üyeleri, me­
zunları ve öğrencileriyle bir bütünlük ve şeref içinde
ülkemizin sorunlarına yıllarca temel çözümü getirm iş­
tir.
Fikir mücadelemiz ise ülkemizin İktisadî ve sos­
yal kalkınmasında tarihin bizden beklediği kutsal bir
görevdir. Son yıllarda fik ir mücadelesi ani bir dünüşüm
geçirerek zorlu, silâhlı bir mücadele halini alırken dü­
şüncenin özünü suistimal eden birtakım çevreler m ül­
kiye camiasını, özellikle öğrenci arkadaşlarımızı hak­
sız ithamlar içinde bırakmıştır.
Fikir mücadelesinin her türlü
zorluk ve sertlik
içinde yapılmasına tamamen karşıyız. Her m ülkiyeli
kendisinden beklenilen görevi, kurallar içinde kendi
mantık ve kalemi ile yerine getirecek kadar güçlü ve
azimlidir. M ülkiye öğrencisini başka açıdan yorumla­
mak yüzyılı aşmış tarihî bir başarının, gelişim in ülke­
mizdeki yerini bilmemek demektir. Biz son dönemin
öğrencileri olarak bizi karşılarına almak istiyen çevre­
lerden ziyade bize sahip çıkmalarını beklediğim iz me­
zun ağabeyimizle aramızda oluşan boşluğun üzüntü­
sü içindeyiz. Özellikle yeni ve eski kuşaklar arasında
doğan farklılıkların biçim değiştirerek m ülkiye camia­
sına soğukluk dalgasını getirdiği konusuna değinmek
isteriz. İktisadî, teknolojik ve sosyal gelişmelerin do­
ğal sonucu olarak yeni kuşağın eski kuşağa göre daha
dinamik oluşunu olgunluk ve anlayışla karşılamak hoş­
görüyü elden bırakmamak gerekir. «Ben artık m ülki­
yeli değilim» diyen yaşlı mezun ağabeylerimize ceva­
bımız acı olacaktır. Binbi-r güçlük içinde çıkarmaya ça­
lıştığımız bu mizah dergimize katkıda bulunmamak
için söylenen bir söz olsa bile böylesine mümtaz bir
toplumda yetişmiş bir m ülkiyelinin bir anda varlığı­
nı inkâr etmesi biz genç m ülkiyelilerin şevkini kırmak­
ta ve acı bir hüzün içinde bırakmaktadır. Biz öğretim
üyeleriyle öğrencisiyle, mezunlarıyla, hademesiyle bir
bütün olan m ülkiyenin bir ferdi olmaktan gurur duyu­
yoruz.
M ülkiyelilik ruhu ölmemiştir. Bizleri anlayışla d in ­
leyen hoşgörü ile karşılayan bütün mezun ağabeyle­
rimize saygımız sonsuzdur.
Amacımız sarsılmaz bir b irlik içinde Türkiye'nin
kalkınmasında en büyük azîm ve başarıya yine biz m ül­
kiyelilerin ulaşması, aramızdaki saygı ve sevginin hiç.bir zaman kaybolmamasıdır.
2
Bu sene bir çalkandık bir sallandık ki sorma gitsin.
Geç kalan imtihanlardan sonra sağ-sol kavgası derken
ocakta binlerce polis yurdumuzu bastı. Koskoca Tür­
kiye'de Şaban'cığım kimse kalkıp hesap sormadı. Bizim
Konya'lı Mehmet'in canı ciğeri herşeyi olan Alman pi­
kabını tuz buz yaptılar. Senin anl.yacağın pire için yor­
gan taktılar. Kızlarımıza yapılanları sana yazmaya, şikâ­
yet etmeye yüzüm varmıyor. Ki ben seninle bu sıralardada canciğerdim. Hepsini unuttuk derken yurt kapanı­
verdi. Kaldık mı baldır bacak dışarda. Temel'e ayda en
kralı 250 L. geliyor memleketten, yemek yese yatacak
veri yok yatsa aç kalacak İbrahim Yasa'nın üzerine
yemin ederim Şaban çocukcağız tren köprüsünde sa­
bahladı. Bu arada Cahit Talas'a bile sopa çekilince is­
tifasını ve riverd i; o olaylar için M ülkiyeliler Birliği kap­
kara bir sayı çıkardı. Birden için bozulmasın diye m ut­
lu haberlere geçiyorum. Bizim dekan sekreteri ine:
var ya yakışıklı bir eniştemizle dünya evine yerleşil.
Bizim Sami'nin, Ahmet Çaras'ın, Cengiz Şenocak'ın
aynı anda çocukları oldu yani züppeler haricinde her
şubeden çocuk doğdu, evellâllah dayı teyze olduk.
Dâver bütün festival komitesinj aldı çay-kahve derken
kızlarla birlikte Emel Sayın'ın film ine götürdü. Mümtaz
Dekan oldu. Bu arada memlekette bir gürültü bir pa­
tırdı sorma gitsin. Napalım derken Fes-Kom'u kurduk.
Avrupa'dan yeni gelen, olaylardan bihaber M enter'i
salıverdik solcularla sağcıların önüne. Çocuk allem etti
kallem etti, inek bayramını yaptırdı. Allah için Mümtaz
M ülkiye'nin eski havası gelsin diye elinden gelen il­
g iyi gösterdi. Dekanlık spor karşılaşmalarını yaptırdı.
Aradan 6 ay geçti Şaban, kim in kazandığını öğrene­
medik. Bi defa bu sene tûHâp okadar korkak ve ürkekti
ki koskoca baloya on öğrenci falan geldi. Sonra Şaban',
çığım sana şikâyet edemeyiz sandılar.
Bu hocalara
n'oluyo Allaaşkına yok bebek uyuyacakmış yok Turan
Güneş Amerika'ya, Fahir iş Bankasına gidecekmiş. Ta­
lebe halimizle kalkıp Ankara Oteline 100 kişi garanti
verdik. Ahmet Demir'in başı üzerine yemin ederim ki
iab an topu topu 45 kişi geldi. Karantiyl -kuzu kuzu
cebimizden ödedik.
Ne ¡düğü belirsiz kişiler kalkıp birtakım iftiralar­
da bulundular.
Bunun üzerine nocalar kurulu bize
madalya vereceğine soruşturma açtı. Senin zamanında
böyle işlere dernek para fakülte de kâğıt verirmiş. Biz
hava aldık. Sana mektup parasını Çığır'da borç yazdı­
rarak çıkardık. Bunları bilesin Şaban'cığım.
Hocalara gelince Abadan yine genç kızla/- gibi
MEKTUP
g iyiniyor. Aksoy her gelene nutuk çekip duruyor. A k­
tan güneydoğu da koyun ve inek sayılarını tespit edi­
yor. Ha! söyliyeyim az kalsın bakan oluyodu da kıs­
kandılar, yapmadılar. Fahir’e bizim sübyanlar rest çe­
kince adamcağız rahat rahat bankaya gid ip geldi. Bed­
ri unutulmuş şiirleri sıraladı durdu. Cumhur Ferman'ı
göndük desek yalan. Köklü ziyaretine geien son sı­
nıfları kabul etmemek nezaketsizliğinde bulundu. M:hçı
oğlu yeni personel kanununa göre maaşını hesaplıyor.
Mimoroğlu gittikçe yakışıklı kesildi. Birgün hoca de­
dik beyaz perdeye atılsanız ya. Lâf aramızda kalsın
kendine göre kadın artist bulamıyormuş yalnız diyo
hoca, Fatma G irik fena oyuncu değil. Hani bir düğün
olsa şöyle, evlendirsek M im aroğlu'nu hiç fena olmıyacak. Reisoğlu'nun esprilerine tülâb bitiyo. Geçen gün
arsasına dut ekmiş bir kiracıyı öldürmüş yine, sormuş
çocuklara alacaklı kim borçlu kim diye. İsmail Türk
derste Romeo gibi mâliyesini anlatıp gidiyor. Öztrak
kibar adam, hoş konuşup gönlümüzü alıyor. Selik ge­
çen yıl ki Kazgan'a ateş püskürüyor. Ruşen Prof. oldu.
3. sınıflar yine Türkay'ın mikrosuna takılıyor. Pars'ın
seminerine düşenler epey sıkıştı yine. Sekreterlerimiz
herzaman nazik ve güzel. Öğrenci bürosunda işler
berdevam.
Şevket Yaşöz 9. defa hukuklu yengemizle nişanı
bozdu. Nurettin bir şiir yazmış Vecdi'ye okutup duru­
yor.
Benim için balkona çıkardın,
zamanında kantinde 1. sınıflar ayağa kalkar ağabey­
lerine yer gösterir onlarda sübyanlara çay kahve ıs­
marlarmış, bağırdın mı yurtta çıt çıkmazmış. Ama ar­
tık bizim kantinim iz yurdum uz yok Şaban. Garip kuş­
lar misaliyiz, içimizde buruk bir hüzünle terkedilmiş­
liğin ezikliği var. Seni daha fazla üzmek istemiyorum.
Azıcık gururun okşansın Şaban'cığım. bu yaz Fes-kom
Fransa'ya fo lklo r ekibi gönderdi. Namussuzlar bi de
güzel oynamışlar ki gâvurların topu birden şaşırmış.
Sonra Soysal dünya evine sessiz sedasız giriverdi. Mülkiye'de yeni b ir bahar başladı Şaban'cığım; cıvıl cıvıl
yeni sübyanlarla doldu mektep. Ne demişler her ko­
yun kendi bacağından ısırılır.
Bir pahalılık başladı
sorma gitsin. Hocalar bile notları kıtlaştırdılar.. Geçim
zorlaştı. Meselâ M ülkiye'den Mekteb-i basma yayma'ya direk geçen geçitler yok artık.
Bizim ispiyoncu
Bahri bile vazifeye gireceğine, kooperatifte Samsun
satıp hayatını kazanmayı tercih ediyor. Ya işte böyle
Şaban'cığım. Seni bir özledik bir özledik ki bu hasret­
lik canımıza tak etti. Apansız gel birgün. Yengeyle,
çocukları da al bizim sütunlu salonda koşturmaca oy­
narlar, gül gibi geçiniriz gideriz. Senin öğütlerine o ka­
dar ihtiyacımız var ki Şaban.
Bu yıl yapılan çaya, Allah razı olsun Nermin ABA­
DAN son anda geldi. Çaya az gencin gelmesini cinsi
anlayışın kıtlığına İbağladı. Cinsi konferanslar veril­
meli dedi. Biz de karar verdik Şaban'cığım her türlü
dilekçeyi hemen kurula sokan Dikici'ye ahım şahım
bir dilekçe vereceğiz. Diyeceğiz ki cinsi filim ler, fo ­
toğraflar, kitaplar gelsin M ülkiye'ye, DÂVER cinsiyet
hakkında nutuk çeksin. Ahmet Demir'in odasındaki
açık saçık resimleri sergileyelim tüllâp görsün. Gözü­
müz gönlümüz açılsın dim i ya Şaban'cığım.
Sana doyum olmaz Şaban'cığım iyi mi biz Çığıra
gidelim. Gözlerinden şaap! diye öperim. Ağabeyim
bidanem, Şaban'ım selâm sana.
Bsn de yazdım
Pembe geceliğini benim için giyerdin,
Hık desem ye diyecektin bilirdim ,
Ama bir, kerecik bile öpemedim,
Meğer ne inekmişim ne inek.
Yurt kapanınca zamanla Ankara'nın kenar mahal­
lelerinde evler tutuldu. Kış gecelerinde ziyaretler aldı,
yürüdü. Veysel'ler Abidinpaşa'dan, Akın Çinçinbaşlarından M u h ittin 'i gülveren bahçesinde ziyarete gider­
ken bir âlemdiler.
inek bayramında büyük bir kalabalık içinde eğ­
lenip durduk,
işletme'nin cinsi - lâtif eleri bir göbek
atıyor Şaban'cığım, eski inci Birol’lar vız gelir.
Şu mekteb-i şâhanede yıllarımız rüzgâr gibi geçti.
Kimi zaman Dolçe Vita'yı kimi zaman tekm ili birden
Sefilleri oynadık. Senden bir tek satır bile almadık.
Biliyorum hiçbir şey söyleme Şaban, herşeyi anlıyorum.
Biraz dargın biraz kederlisin. Herkesin canciğer oldu­
ğu sevgisi saygısı bol olan bir tüllâpta yetiştin. Senin
3
r
\
F I K R A L A R
1935 mezunu Namık Erverdi'ye imar ve iskân Ba­
kanlığına telefon geldi.
— Namık bey köyümüzde 8 ev yandı yardım is­
liyoruz.
— Maalesef dedi Namık ağbi yanan 10 evden
aşağıya yardim yok.
2 saat sonra telefon tekrar çaldı.
Namık bey yardımı gönderin mevzuat tamam.
Bu Seneki inek
ToTo tahminleri
Kazgancıların
v_
son ihtarı
Maç
1
2
3
4
5
6
1. Takım
Sacide
Afet
Ümit
Ayhan
Zühal
Twigy
2. Takım
Tuncay
İsmail
Haluk
Cengiz
Necali
Önder
İŞ
TCDD dan b ildirilm iştir, SBF. mezunu ve askerli­
ğini yapmış eleman olacaktır, işin niteliği trenin önün­
den koşup her istasyona trenin gelmek üzere olduğu­
nu bildirm ektir. Jcret dolgundur. Adayların en kısa za­
manda TCDD Ankara adresine başvurmaları rica olu­
nur.
Not : Sınavlar Ankara - Eskişehir arasında 3 etapta
yapılacak imtihan kazananlar 1. sınıf ray m üfettişi ola­
rak göreve başlayacaklardır
Değer­
Kazganın tavsiyesi
İ L Â N I
lendirme
Tuncay işi ciddiye almazken,
neticede hapı yuttu. Okula bile
beraber gidip geldiklerine gö­
re durum apaçık Sacide'nin le­
hinde.
Banko bir maç. İsmail ister A l­
manya'ya isler Çin'e gitsin
yakayı kurtaramaz. Kamp yap­
mak Afete yaramığ. Banko
Afet.
Haluk o maçı idare etmemeliy­
di. Herşeyini o zaman kaybetti.
Bu Bayramda Söke tarafların­
da bir şeylerini daha kaybe­
decek herhalde.
1
işte asrın maçı. Biz Cengize
pasif oynama diye çok ihtar
etmiştik. Ama artık çok geç.
Onu İsmail Paşa'da kurtara­
maz. Tek çaresi bir araba yü­
rütüp Türkiye'yi terketmek.
1 veya
1/2
Şikeli maç tarafların geçen se­
neden anlaştıkları söyleniyor.
Hatta Soyadları bile aynı. Be­
raberlik normal.
— BİZİM ZA M A N IM IZ D A NE İN E K L E R V A RD I.
— HOCAM EV İŞL E R İN D E Y E N G E Y E Y A R D IM EDERM İSİN İZ?
— HAYAT
M ÜŞTEREK
EV D E
ÇOCUK
TA
V A R TABİ GEÇİM İ K A ZA N M A K LÂZIM . M ESELA BENİM Ü Nİ­
V ERSİT E LER E
Zavallı Önder. Bu kadar susar­
san işte parmağına öyle sarı
halkayı geçiriverirler. Banko
Twigy.
BİLİYORSU N U Z
GİRİŞ
S IN A V L A R IN D A
GETİRDİĞİM
YE­
N İL İK L E R BU K ONUDA ÖN EM LİD İR. H A N IM A SAYGIM V A R­
DIR.
İDARÎ----
V İ2 - c
t-,
’. o ••
v*
•
î, —t i — r r *
<■
• .j
" v ■-
ŞUBE’ nin
1971 FERMANI
— İş Hu Ferman Ash Gibidir —
E Y SEV G İLİ TEBAM, MEMALÎK-1 M Ü L K έ
Y E, E Y A V Â M T A B A SIN IN Z A V A L L I GÜRUHU,
E Y G E Y İK Â N V B
Z ü P P E Y Û N V E DE ŞUBE
ART IĞ I T EZG Â H T A RLA R...
Biz k i; Şube-i Aliyun-u Idareyunuıı, mutlu ve
de mamur memalikin imtiyazlı babası,
Biz ki, geçim-i aidatımızı güc-ii
bilegümüzle
tedarik eylemiş, sizler gibi zavallı gürûhun timarlı
Sipahisi, sizler gibi zavallı tımarsız eşeklerin dehdehçisi, beş kıtanın hâkim i, cümle orduların ser­
gerdesi, bütün sürülerin sahibi ve de bütün hatun­
ların maliki, hakanlar hakanı «SAP G A LİP H A Z ­
RET LERİ», Vezir-i âzam ZA LİM H A Y D A R , Şey­
hülislam ZE K İ E F E N D İ de beraber 14 Cemaliievvel 1388’de beraberce burada intibak olunduk...
Biz kim beş kıtanın hâkim i ve de Şems’in m â­
liki, iptidai oğlanların ve hatunlarının ve de tüllab-ı
Saııi’nin ve Tüllab-ı H abi’nin hakanı, mektebin ve
yemekhanenin ve yatakhanenin ve Inekhaneııin ve
de K antin’in tek hâkim i, başı göklerde, pençeleri
bütün Faşistlerin üzerinde, gözleri cümle firikiklerde, kulağı İlâhî
Musikide ve siz gibi fitnecilerin
fesat ve dedikodularında, bilcümle nesebi gayrisahih Reaya’nın hâkim i, tüm
hatunların ve Acemi
Oğlanların m âliki, Hakan-ı
Bahrevn-i Es Sultan
«SAP GALİP»...
Ellerimiz hatunların koynunda, bacaklarımız
Harem-i Hüm ayûn’da, icabı halinde Engürü, Bolu
İzmit, Gebze, Gerede, Düzce,
Mengen, Siyasî’nın
kraliçesi olur yengen, iyi m i?...
Duyduk ki, kendinize iktidardan yoksun, orman
kaçkını, ayı kılıklı, «Dö Gool» burunlu, pis bıyıklı,
Cümle faziletten yoksun, köhnemiş şimendifer m i­
sâli, Tokat’ın yüz karası, «Ayı Ünal» namıyla m a­
ruf bir kral bozuntusu seçmüşsünüz... Siz kim olur­
sunuz ki, meydan-ı devlette kavatlık yapacağınıza,
irade buyurmaya kalkışırsınız? Tez yıkılın, gözüm
görmesin bir daha. Tez o ayı kılıklı herifi meydan­
dan çekersünüz ki gazabımdan kurtulasunuz.
Herifler at hırsızlığı yapar, barbut atar, karı­
lan dahi fal bakar-göbek atar, teba-ı esnaf’ın iş
görmesine engel olurlarmış... Şunu bilesüz ki, biz
memalikimiz dahilinde böyle aşağılık kişileri istemezük... Vezirlerime emrettim ki, Bostancı kulla­
rım, hepinizi keneflerin kobur kısmına tıka...
Siz dahi züppeyim... Ey peştemal yıkayıcıları,
ey tahta kurulan... Yerinizde rahat oturup benim
kullanm ı eğlendireceğinize, boyunuzdan büyük iş­
lere kalkışmışsınız.
Duydum kim, kendinize sütü
bol ineklerden, yalancı dolma kılıklı, hortlak mislü
«Mızmız Tülay» ı Kraliçe deyü seçmüşsünüz... Bre
züppeler, bre sincap kuyruklular, siz kim olursunuz
kim Bâb-ı Âli süpürgeciliği yapacak yerde devlet
etmeye kalkışırsınız? İhtanm ız kat’üdür, eğer kim
uslanıp o avradı meydandan çekmezseniz, siz züp­
peleri nalıncı olarak çerilerimin hizmetine, avratla­
rınızı da peştemal hatunu olarak çerilerimin hizme­
tine ve de Harem-i hümâyûn halvetliğine kova­
nım ...
Siz kim ey Tezgâhtarlar... Ey göbekli patron­
ların yamakları, ey sivrisinekler, Cumhur’un «can
kurtaran simidi» ne sarılmış uşaklar, bre çok baba­
dan olma, üç seneden doğma, ne idigü belirsüz süt
danaları;
Ey Geyikân, ey süs köpekleri, ey acemi Tez­
gâhtarlar, bize biat edin...
Aksi taktirde sıkarız
peteği, basarız köteği. Zira kim şubemiz pek kud­
retli, pek müreffeh, pek mesut, pek âsûde ve vuru­
cu gücü çok üstün zevattan müteşekkildir. Tebâmız
hep becerikli, açıkgöz ve de arif kişilerdir.
Bre dangalaklar, bilirmüsunuz biz kimleriz... :
—• Başta bütün gayri meşruların, beş kıtanın
hâkimi, Kamer’in ve de Şems’in sahibi, bir solukta
bütün dolmuş şarkılarını söyleyen, derse hiç girme­
den «10 derste sınıf geçme metodu »nu koyan, bir
oturuşta 10 fıçı kımız içen, 7 iri sığır yiyen, bü­
tün avratlara «ye beni canım» dedirten, göğsünde­
ki kıllarla kafdağını süpüren, sübyan kızların hâ­
misi, minderi Asya kıtasını
kaplayan, Memalik-i
Mülkiye’nin efendisi, arzın bütün topraklarının sa­
hibi, Halife-i Mümîıı, Padişah-ı zemîn, denizlerin,
karaların, ve Kamer’in ve Şems’in maliki, Hakânımız, imparatorlar imparatoru, Krallar Kralı : SAP
5
G A LİP HAN-I SAN İ...
Bre gavatlar, bre Geyıkân, bre acemi Tezgâh­
tarlar bizde daha neler vardır. Bizim erkeklerimiz :
Vurucu, Kırıcı, Uçucu ve de Kemiricidir...
— . Dinleyin bre gafiller.
Mülkiye’niıı gelmiş
geçmiş ve büyük süper ineği, «10 derste cinsiyet»
kitabının altını çizerek okuyan, alışkanlıkla tiyatro­
larda bile not tutan, (Gaziantep’ten getirdiği kaçak
ciletleri orman baltası diye satan, hatt-ı hareketiy­
le Sokullu’ya taş çıkartacak kadar zâlim, bir eliyle
topunuzu yerle yeksan edecek kadar güçlü, bir ba­
kışta hatunlarınızı dize getirecek kadar alımlı ve
de çalımlı, vezirler veziri, vezir-i azâm : ZÂ LİM
H A Y D A R ’ımız...
— Okul’un münasip bir yerinde Camii, hiç ol­
mazsa Mescit açılması için Dekanlığa dilekçe veren,
dünyamızın öküzün boynuzunda durduğunu bilim ­
sel verilerle Fehmi Yavuz hocamıza isbata kalkı­
şan, kızlarla yanyana oturduğu
derslerden sonra
abdest tazeleyen, Cuma günleri son dersi ekip Cu­
ma namazına gidecek kadar dini bütün, komisyon­
culuk kârını îslâm i Sosyalizm ile bağdaştıran, Ali
Cemâli Efendi kadar adil, bir fetfası ile yeri göğü
oynatan, farz ve sünnetleri karıştıran, her sözünde
Allah adını zikreden kaytan bıyıklı, büyük Muğla
M üftüsü : ŞE Y H Ü LİSL A M ZEK t'm iz...
— Kars yaylalarının
kartalı, inek tüccarlığı
ile iştigal ederken ölmüş eşek etlerini taze inek di­
ye E t ve Balık K urum u’na sattığı rivayet olunan :
ERB Ö Ğ A K Â M U R A N ’ımız...
— Bab-ı Â li’nin en uzun boylusu, geniş omuz­
lu, geçimini teksir komisyonculuğuna bağlayan, İz­
m ir belediye başkanlığına göz diktiği için Osman
K ibar’a suikast hazırlayıp, başaramayınca Mülkiye’ye sığman, sınıfın kapılarına sığmadığı için bü­
tün kapıları tam ir ettiren : UZUN G Ü N H A N ’ımız...
— Ege ovalarının şahini, büyük Halk Müziği
derlemecisi, Özay Gönlüm’üm müstakbel meııejeri,
her saz çalışında Y urd ’u ayağa kaldıran, Mediko’da
ayak atmadık Dil-Tarih’li ve Tıp’lı kız bırakmayan,
3 İşletme kerlerinin tokmakçısı, Y urd ’un 517 nolu
odasında kalırken apartmanlardaki kızlara karpuz
kabuğu ile mesaj gönderme
yöntemini icadeden,
Ankara’daki tüm Opera, Tiyatro ve Konser salon­
larının abonesi, güleç yüzlü ve de dayanılmaz ba­
kışlı : Efe Y ü K S E L ’imiz...
— Palamut balığı ile alâkası olmayan, asıl kö­
keninin «meşe palamutu»
olduğunu
iddia eden,
m inyatür sahaların futbol yıldızı, okul çevresinde­
ki 35 numaralı apartmanın kadın kapıcısına asıla­
cak derecede azgın iktidara sahip, Kurtuluş İlkokulu’ndaki tüm bebelerin hâmisi, süper ineklikte Haydar’m büyük rakibi : Sübyancı A H M E D ’imiz...
— Ortam yatıştığında Sendikacılık
rine başlayan, her şeye Ortanın Solu
baktığı için gözleri bozulan, A nkara’daki
tehcen telefon numaralrını ezbere bilecek
6
faaliyetle­
açısından
tüm müs­
kadar üs­
tün hafıza sahibi, üst düzeydeki teorik tartışmalar­
da, Siyasi şubeli «Ukâla Aşkm »a taş çıkartacak
kadar maharetli : Ecevitçi B E K İR ’imiz...
— İdeali hemen evlenip, dördüz çocuk babası
olmak olan, toplum polisi m üdür adayı, ortama uy­
ma teorisini geliştiren, Lazistan senatörü : HAMSİ
E R O L ’umuz...
— Yavru vatanın yavru çocuğu, Erenköy cep­
hesinde mücahitlik yaparken bir kurşunla 6 Rum ’u
öldürdüğü
rivayet olunan, Kızılay’da dolaşırken
Ömer Şerif diyerekten peşinde yüzlerce kızın koş­
tuğu, yakışıklı, Mülkiye’deki K ıb n s’lı kızların ko­
ruyucu meleği : Mücahit İL K Â Y ’ımız...
— Evlenme parası temin etmek için hocalar­
dan aldığı yardımcı kitapları Kocabeyoğlu’nda sa­
tan, parmağındaki
yüzüğü çıkardığı için nişanlı­
sından dayak yediği söylentisinin çıkarılması üze­
rine bunun doğru olmadığını isbatlamak için m i­
tingde 20 polisi komalık eden : Linyit İSMAİL’imiz...
— Emektar Mülkiyelilerden, 1960’tan sonraki
tüm darbe hareketlerine fiilen katılan, 21 Mayıs
hareketi sırasında
Radyoevi önünde nöbet tutar­
ken İncesu deresine
düşerek şans eseri kurşuna
dizilmekten kurtulan,
Dil-Tarih’ii cins-i lâtiflerin
de katıldığı şehircilik dersine damatlık elbiselerini
giyerek ve de en ağır esansları sürünerek gelen :
DOKTOR ve de M ÜSTEŞAR H A Y D A R ’ımız...
— Gözü bozuk olduğundan Millî takımlarda
oynama imkânı tanınmayan, birinci sınıf futbolcu,
aslen Konya’lı olduğu halde devrimci gözükmek için
Ankara’lı geçinen, hocaların öksürüğünü ve kapıpencere gıcırtıları ile sokaktan geçen yoğurtçuların
seslerini bile yazacak kadar
dikkatli not tutan :
GÖZLÜK Y A Ş A R ’ımız...
— Her gördüğü kız karşısında derin bir iç
çeken, I I I Maliye’li kumral bir cins-i lâtifeye plâto­
nik bir şekilde aşık olan, bilimsel
tartışmaların
vazgeçilmez çocuğu, ayıb olmasın diye lokantanın
birinden çıkıp diğerine girecek kadar iştahlı, Ama­
tör kaçakçı R A H M İ’miz...
— Yakışıklılığı
Alain Delon’ıı
kıskandıran,
Zonguldaktaki kömür işçilerini halk eğitim uzma­
nıyım diye kazıklayan, Meyhaneci Mantar Ahmetin
müdavimi ve de koro şefi, eski derııekçi ve deyııekçi, Kayseri’li olduğunu, Ünal’ı Cebeci sokakla­
rında ayı deye oynatarak ispateden, kızları kapsa­
mı ile değerlendiren : KAPSAM V E Y S E L ’imiz...
— Hergele meydanının yetiştirdiği ender her­
gelelerden, aslan pençeli, kaplan gövdeli, güzel kız­
ların fotoğrafçısı, derslere girmeden ve çalışmadan
sınıfını geçen : Şemdinli’li KÜRT AT İLLÂ ’mız...
— Bilumum Geyikân, Tezgâhtar ve Züppeyi
bilardo masasında
sıraya çeken, Tatar dönmesi,
paşa damadı, ARNAVUT KOR ALTA Y ’ımız...
Ve bizde daha ne azametli, üstün vurucu güce ’f :
sahip, ahım ve de şahım, hemi de Yüce Hakanımız,
yedi düvelin imperatoru, Es Sultan Es SAP G A LÎP
PAŞA H A Z R E T L E R İN E
yaraşır yahşi
yiğitler
var... Siz bizim tadımızı kızlarınıza sorun en iyisi...
(Yüksel’in notu : Aşşadaki çamırlâ Mahallî
Egeşivesiynen atılacak, arkideşlerimin diggatini çe­
kerin...) Ülen geyikle, ülen boynuzlula, ülen gidi
sonadan göme, cavırdan dönme tahsildala... Neyi­
nize güveııiyonuz len? Cılız camızla gibi kirli sulada pinekleyen, en güccük bi probülem üçün aşam
zabah inekleyen, gözleri şaşı, suratları tûşu, iktidar
yoksunu mıymıntı ekeklenize m i...? Yoğsam etek­
leri belde, gözleri elde, kirpikleri
dakma, saçları!
sokma, onnan-bunnan düşüp galkma, sıskı mıska,!
şıbıldak gibi gızlanıza m ı...? K âinatın yegane h â­
kimi, Yüce Hakan Es Sultan Es SAP G A LİP PAŞA
hareminde bu denlü öğlan ve de gızlara nasıl yer
versün... ?
— En başta Yıllâdır, Festival Gomitesine başgan oldum deye kendini başbakan goltuğunda sa­
nan, ve oraya da sıra gelecek diyen Gudüret Şandıra’nın Angara bürosu, Bubasına cıgara alm ağ üçün
sık sık Avurupaya gaçaıı : Ulusal Köçek MENT E R ’inize m i...?
— Haşeş gozası gafalı, gocuman yanaklı, içgici geçinen, emme velâkin bi tas şarabı içince Ce­
beci ceddesini kirleden, ne gada evde galmış, yaşı
geçmiş, işi bitmiş, maştor giz vâsa hepicinin dert
bubası, semine hocalanın yağcısı : M ANTAR MUAM M ER’inize m i...?
— Yavuklusu uğruna işlemediği halt galmayan, ineklikle aşkı bağdaştırmaya çalışan : M E H ­
MET E V İR G E N ’inize m i...?
— Biz Gastamonu’dan yahşi yiğitle, Sepetçioğlu gibi efele, Garailan gibi davulcula çıka sandıydık hindiye gada... Meğersem sibek gafalı, kemane
çalıyom deye el âleme irezil ve de ürüsfa olan, ge­
ce yanları dilmediği Gılâsik batı m üziği yüzünden
gomşuları ırahatsız ettiği üçün çoğu geceyi garagollara aryalar alarak geçiren «Cafer Hafız» namlı
İH SA N ’la da çıkıyomuş,
Gastamonu’nun yüz garası bu gıdı gıdıya mı güveniyonuz gabbecikle...?
— Istambol’luyum diyerekten açıkgöz geçinen,
kerizliği elinden bırakmayan, Sülüman Demirel
hayranı olmanan beraba
Sosyalist geçinen, galin
ses Ayhan Baran’ın en gocunman hasımı, T.N.S. de
cinsel yönden guduretsiz olduğu anlaşılan, el spor­
ları ustası : İK TİDARSIZ V EC D İ’Nize m i...?
— Derslede : «Galem gaşlım, sırmı saçlım, ak
topaııım, göverciııim, yaveşim, güneşim, nazlı g ü­
lüm, mor zümbülüm, al bürgülüm, bol görgülüm,
hasiretliğine dayanameyom, ne zaman gavuşcez
gari» deyerekten yavuklusunu sayıklayan : İSM AİL
KERSU ’nuza m ı...?
— Cinsel olgunluğa erişemediği üçün, ailesinin
kendini evermek istemesi garşısında memliketi An-
M ahm ut ESEN
Veysel YEMLİHALOĞLU
takya’dan bir bahane ve bir hafta süre ile gaçan,
Angara’ya gelince de 17 benli G Ü LSEV İN ’e gapılıveren : B E R B E R A B D Ü L H A L İK ’inize m i...?
— ... Hindi aççık da çikin mikiıı gızlanıza çamır atcez de iyice çikinleştircez gari.. Çünküm: Haşmetmeab, Yüce Hakan, İmparatorlar imparatoru Es
Sultan Es SAP G A L İP hazretleri bunu emrediyor...
Anlı şanlı, ve de pek namlı, vurucu gücü sınırsız,
gaytan bıyıklı Yüce Padişahımızın «avrat» bahsin­
deki düşlince-i Şerifleri odurki : Garı gısmısı alay#
gattııım ı yakışmalı, duvara attm m ıydı yapışmalı,
dizine oturtunca gucân dolmalı, hem gari dediğin
soyu sopu belli, saçı sırmı telli, eline el değmedik,
çıfıt süt emmedik, sevisi derinde, eti budu yerinde
olmalı, Olunca gari bazara gada deel, mezara gada
gitmeli. Hani len sizde böle gızla va mı bakam.?
— Gözelleşme evlenden başını alamadığından
Mettaba bile gelecek zaman bulamayan, sık sık Teytura ve Gonsere - Monsere giden, burnu havada,
şıbıldak-mıbıldak, Ortu mehellenin SE P İR E K BEN­
L İ Â ŞE ’sine mi güveniyonuz...?
— 9 Derece gözlük dakan, her yakışaklı irkeğe
ve de bana-dönüp dönüp bakan, gelecekte Ziraat
Pangasma genel m üdür olacağım sayıklayan, yerden
bitme : Y A V ŞA K N E C L Â ’nıza m ı...?
— İlbay gızıyın deye hava basan, her önüne ve
ardına çıkana asılan, Ç IL G IN Z E H R A ’nıza mı...?
— Adana’nın goncu gülü, esmer bomba, Furuko baskınında Ayı Ü nal’ı gurtaran : MASTOR HAL ÎM E ’nize m i...?
Daha devam etsek düşüp düşüp bayılısınız. Görüyonuz ya işe yareyecek hiç bi oğlanınız ve de gizi­
niz yok. Ol sebepten dolayı Yüce Hakan’ımız, b il­
cümle yıldızların ve de yeryüzünün tek hakimi eş­
siz İmparator ES SULTAN ES SAP G ALİP HAZ­
R E T L E R İ tüm ünüzü önce ince eleyip sık sokuyacak,
kazananları G ALİPİSTAN ’ın tüm azgın çerilerine
çerez olarak dağıtılmasını ferman buyuracaklardır.
Gereğine zinhar uyula...
7
BİR ÇİÇEKLE YAZ OLMAZ
İDARÎ Ş U B E M A T R A K B İY O G R A F İL E R !
YÜKSEL A Y H A N
1947 yılının kavurucu b ir yaz
günü Uşak'ın Kılcan Köyü'nde başak­
lar arasında dünyaya geldi. 1966’da
Bundur Lisesi'nden mezun olarak Şahane'ye girdi. O yıl sınıf-ı iptidai'de
çift dikiş yapmasının nedeninin, Ey­
lül döneminde arkadaşı Sebat i Buyu­
ran ile birlikte içtikleri likör yüzün­
den İktisat sınavını kaçırması olduğu
sonradan anlaşılmıştır. Lise sıralarında
adına «Kartalpençe» soy adını eklet­
mek için teşebbüse geçmiş ancak 0.50
miyopluğu yüzünden Hava Harb Okulu'na giremeyince bu sevdadan vaz­
geçmiştir. «Kartal» takma adı o za­
manlardan kalmadır.
«Kızlarla erkeklerin tanışması top­
lumsal açıdan kutsal bir evlemdir» d i­
yen Yüksel bu felsefesi sayesinde Mediko-Sosyal'deki tüm kızlarp ayak
atmıştır. Özellikle
Dil-Tarih'Iilere ve
Tıp'lılara karşı zaafı olan arkadaşımıza
bu işlerde Haşan Çağlar yardımcı ol­
8
muştur. 3 işletme ve 3 M aliye'li ker­
terin enişte namzedi olmasına rağmen
«Tüm kızlar iki yüzlüdür...» bahane­
siyle ayak attığı kızlarla işi ilerletemiyen arkadaşımız halen M ülkiye'nin
müzmin saplarındandır. Üçüncü sınıf­
tayken saplıktan kurtulm ak için ciddi
b ir adım atmış ama akrabalarının zo­
ruyla nişanlanmaktan
vazgeçirilmiştir. Bu olay kendisini çok etkilemiş
olacak ki : «Artık ben idealist değil
gerçekçiyim» diyerek ilçebay
(kay­
makam) olmaktan caymıştır.
Yurd'un 517 noiu odasında Haşan
Çağlar'la b irlikte kalırken karşı apart­
mandaki kızlara «karpuz kabuğu ile
mesaj gönderme» yöntem ini icabetmişlerdir. Bir keresinde karpuz kabu­
ğunun yanlışlıkla
kızların annesinin
önüne düşmesi odayı değiştirm eleri­
ne sebebolmuş ve bu sayede Köpekköy sakinleri huzura kavuşmuşlardır.
En büyük hastalığı Halk Türküleri
derlemek ve bunları Radyo'da okut­
maktır. Folklor sanatçılarıyle yakın ilişkisi vardır. Özay Gönlüm'ün mütem­
mim cüzüdür.
Hatta Özay Gönlüm
tarafından kendisine «menejerlik» tek­
lif edildiği bile rivayet olunur. Her
dersin sonunda Haydar Şen'le b irlik ­
te verdikleri «Çözde al Mustuvali..»
ve «Dam'ardını dolaştım..» türkülerin­
den müteşekkil konserler son zaman­
larda İsmail Maden, Ö. Rahmi Kolcu,
Günhan Sarıkaya ve Kâmuran Erboğa
tarafından
«reperluvar yetersizliği.»
nedeniyle eleştirilere
uğramaktadır.
Ankara'daki Tiyatro, Opera ve Kon­
serlerin baş müşterisi olan arkadaşı­
mız buralara kız tavlamak için g ittiği
yolundaki iddiaları
kesinlikle yalan­
lamıştır. iki yüzlülükten nefret eder,
sıkı M ülkiyeli'd ir.
Kendisine yaşamı
boyunca başarı ve m utluluklar dileriz.
H A Ş A N Ç A Ğ LA R
1946 Sonbaharında-doktrinde 45
mi 46 mı olduğu tartışmalı-Konya'nın
Erenkaya Köyü'nde çok hızlı bir deli­
kanlı doğdu.
Konya'daki düzlüğün
tersine hayatı pek engebeli geçti, ilko­
kuldan sonra yatılı b ir okula kapak
atabilmesi için üç yıl pineklemesi ica
betti. 1961 yılında gerekli destek ve
kösteği birlikte sağlayarak ivriz'e ka­
pağı attı. O rtaköy ilköğretmen Okulu,
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu derken
bu maymun iştahlı
çocuk 1967'de
Şahane'ye girdi.
Öğretmen Okulu'ndaki sıkı inek­
liğini ve de otluğunu ilk iki yıl Mülkiye'de sürdürdü. Üçüncü sınıfa gelin­
ce gözü açılan ve hayatın sadece or
yemekten ibaret olmadığını öğrenen
bu eski süper inek, yüksel Ayhan'ın
da yardımıyla kızlar karşısında yüzü
şalgam gibi kızarmadan konuşmasını
öğrenir öğrenmez İsparta'ya koştu ve
teyze kızına nişan te k lif etti. Ne de
olsa M ülkiye'li olduğu için te klifi ka­
bul olundu tabii. İsparta'dan büyük
bir fatih edasıyla dönen
Hasan'ın,
Yüksel'e «kızların gönlünü fethetm e
teknikleri» konusunda nutuk çekmeyfc
kalkıştığı rivayet olunur.
Yaz aylarında odun, ceviz, fasul­
ye. nohut-mohut tüccarlığı yapan ar­
kadaşımız iyi, bir «tahsildar» olabile­
cekken sırf burs için
idari Şube'yi
seçmiş ve geleceğin Kayseri valiliğine
tesadüfen namzet olmuştur. Yurd'un
517 no. lu odasının balkonundan tüm
enerjisini kullanarak fırlattığı şifreli ve
de karpuz kabuğundan mamul mesaj­
larla Köpekköy'ün tüm sübyan kızları­
nın gönüllerine ateş düşüren arkada­
şımız; bir keresinde mütemmim cüzü
Yüksel'in kendisine içirdiği «dibonne»
şarabı yüzünden
tüm yurdu ayağa
kaldırdığını itiraf etmiştir.
Sırf T.N.S. ziyaretleri için haftada
b ir kez Konya'ya giden hızlı arkada­
şımıza iyi bir gelecek ve görkem li bir
evlenme dileriz.
★
BEKİR ERKÖK (Erkek Değil)
Ortanın-Solu'nun ünlü teortsyenlerinden olup evli kadınlara yardım
komitesinin fahri başkamdir. Her ne
kadar Sosyal Demokrat ayaklarda ise
de marxist hocaların yanında değme
marxistlere taş çıkartacak kalitede ah­
kâmlar kesmektedir.
M ülkiye öğrenci derneğine orta
nın-solu'ndan başkan adayı olmak için
uzun b ir çaba sarfettiyse de kendisi­
ni İsmail Maden'den başka destekliyen olmadığı için
bunda m uvaffak
olamamıştır. Erol'la oturup bir takım
palavrayı 5 - 6 sayfaya zayıp seminer
diye Ruşen Keleş'e vermişlerdir. Böy­
lelikle M ülkiye tarihinde ilk kollektif
ve de en kısa seminer hazırlıyan kah­
ramanlar ünvanını kazanmışlardır.
Bütün meselelere ortanın-solu açı­
sından baktığı için sağ gözü 0.50 sol
gözü 4,5 numara
taşımaktadır. A h ­
met M em ir'in derslerinde sık sık lâfa
karışarak hocanın da neşesini kaçır­
maktadır. H afif sanayiyi son derece
lüzumsuz
demir-çelik sanayi'ini ye­
tersiz bulup «En ağır sanayi kurul­
malıdır» tezi ile Ahmet Demir'i çiledes çıkarmış, «sen bu derse gelmesen
daha iyi edergin be kardeşim» de­
mek zorunda bırakmıştır.
★
KÂM U RA N ERBOĞA
Kars'ta Mayıs ayında dünya'ya
geldiği için mecburen sıcakkanlı ol­
muştur. Ankara'ya geldikten sonra bu
sıcakkanlılığı oldukça artmış her bap­
ta geniş bir arkadaş kütlesine sahip
olmuştur. Okulun alt koridorlarında
futbol kabiliyetini arttırmıştır, «saha­
lar 40x50 m. ebadında olursa direk
dünya karmasında oynarım» der. Karsta üşüdüğü için ilkokulu b itirir b itir­
mez kendisini Ankara'ya dar atmıştır.
Ankara'nın sıcağı kendisine fazla ge­
lince çok fazla yanmıştır. Renginin
zencilere yakın olmasını
Ankara'nın
fazla güneşine bağlamaktadır.
Ot Erol'un mütemmim cüzü ve de
ayrılmaz parçası olarak bilinen arka­
daşımız herç sıkısık anında Erol'un
imdadına yetişmeyi kendisine en asli
görev sayar.
işçileri Bakanlığından
burs alamayınca çok kederlenen arka­
daşımız her sıkışık
anında Erol'un
gülmemektedir.
Kendisi herjnekadar
karamsar is)ede ilerde kaymakam ola­
cağına inandığımız arkadaşımıza ba­
şarılar dileriz.
M E H M E T ERTEN
Gülnar ormanlarında
büyüyen,
gelişen toplumu da ormandaki hayat
gibi hür ve anarşist hale getirmeye
çalışan arkadaşımız «Bakunin, Prudhon, Kropotkin anarşistlikte benden
çok geride kalır» demektedir. N ihi­
listleri de suikastleri lüzumsuz bulduğu
için tutmaz.
Polis baskınında kahramanca çar­
pışan arkadaşımız,
yediği dayaklar
sonunda gözünü kaybetme tehlikesiy­
le karşı karşıya kalmış, derslere devam
edemediği için Haldun Menteşe aley­
hinde 100.000 TL. Iık dava açmıştır.
Davayı kazandığı taktirce
herkese
hisse vereceğini ilân etmesinden son­
ra tüm İdari Şubelilerce desteklenen
arkadaşımıza başarılar dileriz.
★
EROL İHTİYAR (OT EROL)
Namı diğer yağcı Erol soyadının
acaipliğiyle tanınmıştır. Kendisi de tip
olarak pek genç sayılmayacak arka­
daşımızın soyadı «ihtiyar» olup istis­
nasız bütün hocalarca deği^tinilmes;
tavsiye edilmiştir. 1949 yılında Sam­
sun'da dünya'ya iltihak etme lüzum­
suzluğunu gösteren Erol, Darvinizmden sonra Erolizmi ortaya atarak in­
sanların hamsi
soyundan geldiğini
ilerj sürmüştür.
Mekteb-i M ülkiye'ye. gelmiş geç­
miş en büyük yağcı olarak şöhretini
kabul ettirm iştir. (Mücellitoğlu M ülki­
ye Tarihçisi A li Çankaya'nın dikkati­
ne). Bu yağcılığından hemen hemen
bütün bütün hocaların rahatsız olduğu
ancak, Muammer Aksoy'un oldukça
memnun olduğu ve arkadaşımızı ken­
disine fahri zat işleri müdürü tayin
ettiği rivayet olunmaktadır. Kendisi­
ne, Adil Yağcı, Ülfet Komili, Vita gibi
b ir çok yağ fabrikalarından burs tek­
lif edildiyse de bir zat işleri müdür­
lüğü kapabilmek için işçileri bursunu
tercih etmiştir.
Tanınmış saplardan olan arkada­
şımız bundan kurtulmak için birkaç
hamlede bulunmuşsa da hüsrana uğ­
ramıştır. Önce işletmeden Gürsel'e
ayak atmış netice alamayınca, D.T.CJ.
den derslere gelen hatunlara abayı
yakmış ancak onlardan da pas ala­
mayınca kendini aşırı derecede dersletre vermiştir, ineklikte Mülkiye'nin
en büyük üç
ineğinden biri olup.
Haydar ve Ahm et'ten geri kalmama­
ya bütün gayretiyle çalışmaktadır.
★
İLKAY K Â M İL
Yavru vatan yeşil adanın kartalı
yakışıklı İlkay
1944'te Limasol'un
Düzkaya Köyünde doğdu. Serüven­
ler çocuğu,
İlkay 1963-65 yıllar*
arasında müthiş Erenköy çarpışmala­
rında mücahitlik yapmıştır. Cepheden
cepheye koşarak lüm Rumları dize ge­
tirmesine rağmen, Makariosun kendi­
sini Kıbrıs'a almayacağından çekindiği
için halâ kaç Rum öldürdüğünü açık­
lamamıştır. Ara sıra mücahitliğine ait
hatıra fotoğraflarına
bakarak kafayı
çgkmek ve gözyaşı dökmek büyük
zevkidir.
Türkçe'yi en iyi konuşan Kıbrıs'lı
ünvanını alan arkadaşımız şıp demiş
Ömer Şerif'in burnundan düşmüştür.
Bu yüzden bir keresinde
Kızılayda
dolaşırken tüm kızlar kendisini Ömer
9
Şerif sar>ıp peşine takılmışlar, trafik
iki saat süre ile durmuş, hayranları­
nın elinden ancak polis kordonu sa­
yesinde kurtulabilm iştir.
Sınıf-ı iptidai'de Yurd'un 42 şim
di 507 nolu odasındakalırken; «biz­
onun iyiliği için yapıyoruz...» d iye ­
rek yazdıkları sahte kız mektupları ile
arkadaşları Mehmet Deniz'i kandırıp,
çocuğun birinci sınıftan oelge alması­
na yol açtıkları olayda Yüksel Ayhan
ile birlikte önemli bir rol oynamış­
tır.
Çığır lokantasında yemek yiyen
cins-i latifelerin hamisi tüm T.N.S. ka­
dınlarının dostu olan İlkay sene için­
de derslere çok az uğrar. Her sınav­
dan sonra : «çaktım, mahvoldum» d i­
yerek arkadaşlarını üzüntüye garketmek ama sonunda sınıfını geçmekten
ayrı bir haz duyar. Diğer tüm Kıbrıslılar gibi O da yiyeceğini, giyeceğini
ve de içeceğini Kıbrıs'tan getirir. Çok
dağınıktır. Bir gün bu yüzden laci­
vert kazağını sabahtan öğleye kadar
aramış, nihayet kazağın sırtında old u ­
ğunu farkedebilmiştir. Ker yıl aldığı
20 çift çorabı tüm sene boyunca hiç
yıkamadan münavebe ile idare eder.
Pantalonunun düğmesini dikm eyi be­
ceremediğinden o işi de arkadaşlarına
gördürür, özellikle Kıbrıslı öğren ci!'
gurubunun gözbebeği Mücahit İlkay'a
sonsuz başarı dileklerim izi sunarız.
★
GALİP K A Y A :
1946 yılının kış kıyamet bir g ü ­
nünde Ankara'dan Bor'a gitm ekte o
lan yolcu treninde anası G alip'i kompartman kaloriferinin dibinde doğur­
du. ikide bir «çuff.. çuff..» sesleri çı­
kararak sınıfları dolaşma alışkanlığı o
günlerin hâtırasıdır. Üniversitede ey­
lemlere karışabilmek için Ortaokul'dan
sonra 2-3 yıl «soğuk demircilik» ya­
parak pazularını geliştirm iş ancak
şimdiye dek acı kuvvetini kullanacak
b ir fırsat yakalayamamıştır.
Nişanlı­
sını görmek için her hafta Bor'a giden
Galip eşşekliği ile tanınmış olup, kral­
lığına karar verildiği zaman «merkep»
kelimesi ile kamufle edilmiştir, inek
Bayramı'nda isim babalığını Şemdinli'li Kürt Atilla yapmış, fermanlar oku­
nurken
p olitik nedenlerle ünvanı
«SAP GALİP» olarak değiştirilm iştir.
Zaman zaman kü fürlü konuşma
rekoru denemelerine girişir fakat bü­
yük b ir mütevazilik örneği göstere­
rek bu rekorun «Bor'lu Ebuzittin Efen­
di» ye ait olduğunu söyler. Bor'dan
büyük adamlar çıktığını ama kendi­
sinin bunların en büyüğü olacağını
söyler. Oyunlardan piştiyi, içkilerden
şarabı tercih eden ancak son zaman­
larda saçlarının
dökülmesini işkiye
bağladığı için günlük içkiyi 1.5 şişeye
indiren G alip'in şakiliğini geçen yıİki
Abant gezisinde Rahmi başarı ile ye
rine getirmiştir.
En büyük ideali kaymakam olmak
ve bütün maaşını elbiseye yatırmak­
tır. Geçim yönünden endişesi yoktur.,
çünkü iaşe işlerinin, kaymakamı o l­
duğu ilçenin yurttaşlarınca karşılana­
cağına inancı lamdır. İdarî Şube'nin
Kralı «SAP GALİP» e tüm yaşantısın
da başarılar dileriz.
Yurdun polis baskınında coplana­
rak götürülm üş ve sırtındaki kırmızı
kazak yüzünden başına, pişmiş tavu­
ğun başına gelmeyen şeyler gelmiş­
tir. Devrimci geçinen bu adam, «de­
dektif» kelimesinin kullanılacağı yeri
ve zamanı iyi seçemediğinden de Dev
- Gençliler tarafından iyice marizlenerek mükâfatlandırılmıştır.
Şık giyinişiyle ilgi toplayan po­
lis, işi genişletip hovardalığa dökünce
M ülkiyeli kızlar tarafından «Dal kuşu»
olarak vasıflandırılmış ve gidersk
aforoz edilmiştir. Kendisini boşlukta
hisseden bay Müsteşar yıldırım nikâhı
ile evlenmiş ve herhalde çok mutlu
olmuş ki 9 ay süren evlilik hayatına
«boşanma davası» ile son vermiştir.
Sosyal girişim i fazla olan bay Doktor
soyadından hız olarak sınıflarındaki
DTCF, li kızlara ayak atmış, diğer ta­
raftan plâtonik aşktan muzdarip oldu­
ğu için İstanbul'u su yolu yapmıştır.
Kırkından sonra azanı teneşir paklar
bizden söylemesi..
★
H A Y D A R KESKİN
MERKEP G A L İP İN S O N PARİS
SEYAH ATİN D E K A Z G A N 'A VER D İĞ İ
POZDUR.
10
1349 fevellütlü olup Türkiye'nin
Texas'ı Trabzon'da dünyaya dühûi
etmiştir. M ülkiye'de
iktisap ettiği
«Doktor, Müsteşar, Polis»
ünvanları
içinde en çok polislikten dolayı başı
derde girm iştir, ilk kovboy eğitim ini
Trabzon'da yaptıktan sonra Askerî Okula giren silahşor, 27 Mayıs'ta Bursa
valisini te v k if etmiş, 22 Şubat Ola
yında Talât Aydem ir'in muhafızlığını
yapmış, 21 Mayıs hükümet darbesinde
de Radyoevi'ni işgal etmiştir. Bu üs­
tün başarılarından dolayı Harb Okulu'nun arka kapısından mezun olmuştur.
0 . R A H M İ KOLCU
1947'de Urfa'nın Ceylanpınar ka­
zasında dünyaya teşrif etti.
Doğar-
ken : «Gabak aşı bişdi duz isler, ana
benim can.m giz isler...» türküsünü
çığırdığı güvenilir kaynaklardan Öğre­
nilmiştir. Küçük yaştanberi Karacaoğlan gibi Türkiye'yi dolaşıp durmuş en
sonunda dört yıl için Mekteb-i Mül
kiye’ye dem ir atmıştır. Ortaokul ve
Lisedeyken süper inek olan arkadaşı
mızın verimi özellikle M ülkıye'nin bir
ve ikinci sınıflarında ansız.n düşüver­
miştir. Bunun da nedeni Urfa, Mardin
gibi kızı kıt diyarlardan birdenbire
Ankara kızlarının ortasına düşen Rah
m i'nin feleğini şaşırmasıdır.
1 Mayıs 1970'teki Abant gezisin­
de idari Şube toplu halde Abant gö
lü'nün çevresini dolaşırken 1 saat 45
dakika süre ile Galip'in şakiliğini ba­
şarı ile yapmış ve bu durum meyha
neci «Mantar Ahmet» in Kulağına gi
dince Kendisine 500 lira aylıklı
rekli şakilik» te klif edilm işle de
o işi sadece çilin gir sofralarında
zevk için yaparım» gerekçesiyle bu
teklifi reddetmiştir. Bilimsel tartışma­
ların «karambol çocuğu > olan Rahmi,
Mülkiye sona gelmesine rağme.ı her
gördüğü kıza aşık o ld u ğ u n j söyleye­
cek kadar rom antiktir. Şimdi 3 Maliye'de olan kumral bir cins-i lâtife özel
bir tutkusu vardır. Bu yüzden iki yıl­
dır Yüksel'in başın.n etini yemekte
ve : «Ne oiursun Yükseldiğim Ş.......
bana ayarlayıversene» deyip durm ak­
tadır. Bu konudaki maymun iştahlılı­
ğını yemeklerde de gösterir, bir otur
mada sekiz porsiyon yemek yiyebilir.
En çok «sulu* kuru fasulyeyi sever.
Ayıpoimasın diye
bazen lokantanın
birinden çıkıp diğerine girdiği de olur.
İçişleri Bakanlığı'nın bursu yen­
gen olunca hayata iyiden iyiye karam­
sar bir gözle bakmaya başlayan arka­
daş,mız halen gökdelen'in 22. katın
dan atlamanın avantaj ve dezavantnjlarını «bilimsel» olarak hesaplamakla
meşguldür. Kendisini iyimserliğe da
vet eder, mutlu bir yaşam dileriz.
olduğu halde ismet Paşa'yı sağcı ol­
makla suçlar ve de «Türkiye'de De­
m okratik Halk Devrimi» teorisini ge
liştirdiğini iddia eder. Sosyal Demok
rasi ve Ortanın Solu derneklerinin
kurucu üyesi olan bu hızlı dernekçi
her nedense hiçbir resmi görev alma­
mı ştur.
İskilip'te ve M ülkiye'de ayak at
tığı kızlardan pas alamayınca Anka­
ra'dan görücü usülü ile nişanlanmış
olup «en uzun nişanlı kalma rekoru»
nu kırabilmek için halen nişanlılığını
sürdürmektedir.
Evlenme
parası birikl irebilmek
için hocaların verdiği yardımcı kitap
ları bile salan, işçilik, işportacılık, vb.
her türlü mesleği icra etmiş bulunan
arkadaşımıza sonsuz başarılar dileriz.
(Not : Arkadaşımız 13 Eylül'de evlen­
di, tebrik eder, m utluluklar dileriz.
★
KORALTAY NİTAŞ
(Kör Arnavut)
Evli olan arakadaşımız, paşa da­
madı olması nedeniyle : Erim Kabine­
sinden bakanlık bekliyor idi. Gazete­
lerde Atiilâ Karaosmanoğlu'nun fotoğ­
raflarını gördükten sonra oldukça ümi­
de kapılmıştır.
Evden derse gidiyorum diye izin
alıp, sabahtan akşama kadar pasajdaki
kahvede bilardo oynayarak gününü
gün etmeye çalışmaktadır. Bilardoyu
iyi bildiği kadar, tavladan da hiç anla­
mayan arkadaşımız acemi Veysel'le
yaptığı 53 tavla maçında yanilmesinın
sebebini şanssızlığında aramaktadır.
Kâğıt oyunlarında başarı kazana­
madığından, aşktan kazandığını övü­
nerek ilân ederek dolaşmaktadır.
*
SÜ L E Y M A N O Ğ U Z
Antalya’nın ince narin bu çocu­
ğunun hangi tarihte dünyaya diıhul
ettiği özel sebeplerden ötürü bilinme­
mektedir.
On sene kadar önce
Mekteb-i
M ülkiye'ye giren ve buradan bir tü&lü çıkmak istemeyen bu arkadaşımız
hocalara karşı nazik ve sempatik dav­
ranışları ile tanınmıştır. Okulda hemen
hemen bütün
kızlarla konuşan bu
centilmen erkek, on senedir sap gez­
mektedir.
Son sene Reşat Aktan'ı tavlayan
arkadaşımız, sırf aynı kürsüdeki Ah­
met Demir'den
«Cinsi lâtif tavlama
teknikleri» ni öğrenebilmek için asis­
tanlık ayaklarına yatmıştır, içişlerinden
ald.ğı burslarla lisan öğrenmek üze­
re İngiltere'ye gitmiştir. Kendisinden
sekfz aydır haber alınmayan arkada­
şımızın Muhafazakâr Parti ile sıkı iliş­
kilerde bulunduğu İngiliz kaynakların­
dan alınan haberler arasındadır.
Not : Arkadaşımız İngilizceyi, tu­
rist mevsiminde gelecek hatun kişileri
tavlamak gayesi ile öğrenmektedir.
★
İSM AİL M A D E N
1947
yılında İskilip'te, islerriyerek dünyaya geldi. Hergele meydanında-pardon Gazi
Lisesi'nde-yetişti.
1963 yılında midesinden ameliyat ol­
Hergele meydanının yetişi irdiği.
duğu halde bir türlü ölmedi. Mediko
- Sosyal'ın gezilerinde aracılık etmek,
Gazi Lisesi'nin Mekteb-i M ülkiye'ye
sınıfın resimlerini çektirmek, vb. b ir­ hediye ettiği sayılı şahsiyetlerden oçok lüzumsuz işlerinin fahri görevlisi
lup, her nekadar tatar ağalarına ben
olan arkadaşımız,
Ortanın Solu'nda
ziyor ise de aslen arnavultur.
★
ATİLLA O SM A N Ç E LE BİO Ğ LU
Trabzon'un Çaykara ilçesinde do­
ğan, oradan Konya Cihanbeyli'ye yer­
leşen «Şimdinli'Ii Kürt Atillâ» namıyla
maruf iri gövdeli, koca bıyıklı ve de
koca kafalı, evlenecek kadar da kafa­
sız bir arkadaşımızdır. Derslerle arası
iyi olmayan, derse gelmesi hccalsr11
ca da yadırganan,
geldiğinde «sen
bu sınıftanmısın» diye sordukları ar­
kadaşımızın bütün vakti iş aramakla
geçmektedir!.
Hergele meydanının nadir herge­
lelerindendir. Gazi Lisesindeyk-3n pa­
raşüt çalışmalarına
katılan ve Turk
Kuşu'ndan sertifika alan arkadaşımız
son atlayışını
M ülkiye'ye yapmıştır.
Burdan başkayere atlama imkânı bu­
lamadığından Mekteb-Î M ülkiye'yı bi­
tirmek mecburiyetinde kalmıştır.
Türk, kürt ve lâz unsurlarını bün­
yesinde barındıran arkadaşımız tam
TÜRK olduğu iddiasındadır. Aynı za­
manda birinci sınıf
fotoğrafçı olan
Atillâ, Bülent Daver'in Kızılcahamam
fotoğrafları ile ün yapmıştır.
Mesut bir aile reisi olan arkada­
şımız dengeli hayatı, sempatik davra­
nışları ve de Merkep Galip'e Samsun
sigarası ikramları ile tanınmıştır.
Kendisine m utluluklar dileriz.
*
H A ŞA N Ö Z H A N
1948'de Elazığ'da yeryüzüne ayak
bastı. Okul'a sadece sınav günleri ge­
len arkadaşımız hocaların adlarını ar­
kadaşlarına
sormakta,
hocalar da :
«sen bu sınıftanmısın?» diye kendisi­
ne sormaktadırlar. M ülkiyeye g e ld iğ i­
ne pişman elan arkadaşımız. Avukatlık
Yasası'ndaki değişiklikten sonra büs­
bütün şapa oturmuştur.
M ülkiye'yi
bitirdikten sonra nasıl avukal olacağı­
nı şimdiden kara kara düşünmektedir
Beşinci kardeşi de doğduktan sonra
Türkiye'de «nüfus plânlaması» konu­
sundaki tüm konferansların müdayimi
haline gelmiştir. Birinci ve ikinci sı­
nıftayken tüm kızlara ayak atmış, ayakları kırılınca da ansızın evleniver­
miştir. Kömür işletmesi memurları Lokal'inde çalıştığı işyerindeki arkadaş­
larına Poker, King, Pişti oyunları ile
ilgili kurslar vermekte olup yakında
«On derste kâğıt oyunları» adlı bir
kitabı da yayımlanacaktır. Kendisine
bol iskambilli yaşantılar dileriz.
*
ZEKİ Ö Z K A N
(Yedek İmam)
1946 yılında ezan sesleri arasında
yatsı vakti Milas'ta dünya'ya geldi.
12
Kabataş Lisesinden sonra Teknik Ü ni­
versiteye giren arkadaşımız okuldan
çok, P.P. şişli şubesinde faaliyet gös­
terdiğinden orada dikiş tutturamayıp.
M ülkiye'ye transfer oldu.
Dinsel Sosyalizmin kurucusu olan
arkadaşımız M arx'ın en büyük eksik­
liğini materyalist olmasında bulmakta­
dır. Bu yüzden okuldaki Sosyalist faa­
liyetlerden tecrit edilen irram hazret­
leri, okulun bir köşesinde mescit açıl­
ması için öğrenci derneğine dilekçe
vermiştir.
Abdestsiz gezmeyen, yanına kız
arkadaş oturunca teneffüslerde abdest
tazeliyen arkadaşımız hafızlık, müez
zinlik, yedek imamlık gibi görevleri
rahatlıkla deruhte edebilmekte, Fehmi
Yavuz hocamızla dini konularda hiç
anlaşamamaktadır. Dünyanın öküzün
boynuzunda olduğuna inanmakta olan
arkadaşımızın ideali ilerici bir müftü
olmaktır. Kendisine başarılar dileriz.
mız, bir ara sınıfın karşısındaki kız­
lara ayak atmıştır. Arkadaşları tara­
fından gırgırına lâf attığı kızın Şimd in li'li Kürt Atillâ'nın dalgası olduğu
söylenmiştir. A tillâ'yı tanımayan arka­
daşımız tarif edilen eşkalinden korka­
rak bir hafta okula gelmemiştir. Daha
sonra A tillâ'yı gören arkadaşımız «vay
anam dalgalandı Akdeniz»
diyerek
kaçacak delik aramıştır.
En son Kurtuluş Lisesinin sübyan
kızlarına ayak atan meşe palamudu
Lise müdürü tarafından yakalanarak
polise teslim edilmiştir. Bu hadiseden
sonra sap kalmaya razı olan arkadaşı­
mız gene durmamış İstanbullu bir kıza
enselenmiştir. Kendisine m utluluklar
dileriz.
★
GÜNHAN
S A R IK A Y A
(Uzun Ömür)
1949
yılında Denizli'de dünya'ya
gelme gafletinde bulunan arkadaşımız
kısa zamanda ve de süratle uzamağa
başlamış ailesinde büyük endişe ya­
ratmıştır.
Boyu uzun (aklı kısa) olan arka­
daşımız M ülkiye basket takımına gir­
miş kabiliyetsizliği
yüzünden dikiş
tutturamamıştır. Sınıfta kapıları açmak,
kapatmak.
Koridordaki
gürültüleri
kesmek gibi fahri görevleri vardır.
Bir aksilik sonucu M ülkiye'ye gel­
diğini söyleyen arkadaşımız
İDARİ
ŞUBE'ye gelenleri intihar birliği olarak
niteler. Son kabineye girecek olanla­
rın en az 1.85 boyunda olması gerek­
tiğini savunur.
Derslerde fazla söz
★
istediği için hocalarca
sık sık ters­
lenir. «Biçimsiz Sosyolizm» in teorisyeA H M E T PALAM U T
ni olan arkadaşımız eylemlerin «Bilim
Dışı» olduğunu savunur.
1948
yılında Mersin'in en içinde
İdeali toplum polisliği olan arka­
doğdu, belkide orada ölür. 1967 yı­
daşımızın
iyi bir kapıcı olacağından
lında son dakikada dekanlığın aldığı ,
şüphemiz
yoklur.
(istihdam etmek is­
kararla 25 lik kontenjan içinde M ülki
teyenler
işçi
bulma
kurumuna müra­
ye'ye girdi kısa zamanda inekliğiyle
caat
edebilirler.)
nam saldı, ideali iktisat asistanı olmak
elan arkadaşımızın
İDARE ŞUBE'ye
gelmesinin tek nedeni yüksek ortala­
ma tutturmak istemesi ve de iktisat
okumak için bol zaman bulabileceği­
ne inanmasıdır.
Soyadının Palamut
balığı ile iligisi olmayıp meşe pala
m ut'u olduğunu sık, sık açıklamak lü ­
zumunu hisseder.
Cesaretini Akdenizin eng in likle ­
rinden aldığını iddia eden arkadaşı­
★
H A Y D A R ŞEN
1948
yılında İslahiye'nin Şatırhüyük Köyü'nde doğdu. 1966'da Gazi­
antep Lisesi'nden mezun oldu ve 1967
de de M ülkiye'ye girdi, idari Şubenin
üç süper ineğinden biri olan Haydar
★
C E N G İZ Ş E N O C A K
Namı diğer polis Cengiz, oldukça
vamp pardon zamp geçinen bu arka­
daşımız Uluç Gürkan derneğinde kan­
tin, yemekhane ve de iaşe Genel Mü­
dürlüğünü deruhte ettikten sonra o l­
dukça yük tutmuş, yaptığı servetle ev­
lenmeye karar vermiştir. Daha sonra
Ortaokul öğrenimi boyunca tatillerde
koyun-kuzu otlatmış,
Lise öğrenimi
sırasında ise türlü çeşitli işportacılık
yapmıştır. Sözkonusu çileli yaşantısın­
dan ilginç sahneleri anlata anlata b i­
tiremez.
Süper inek Haydar, birinci
ve ikinci sınıfta intibak ve sınıf geç­
me endişesiyle tanıyamad ğı Ankara'yı
ancak üçüncü sınıftan itibaren .gezip
görmeye başlamıştır.
Hatta içişleri
Bakanlığı Bursu için yapılan mülakata,
bakanlığın yerini bilm ediği için son
anda yetiştiği söylenir.
Üçüncü sınıfta Muammer Aksoy'un seminer dersinde silâh taşıma serbestisi ve silâh kaçakçılığını savunan
Haydar; sömestir tatilinden sonra Ga­
ziantep dönüşünde otobüste yapılan
polis aramasında üzerinde sadece cilet,
tırnak çakısı, tükenmez kalem, teşbih,
çay ve duvar halıları
gibi şeylere
rastlanması onun
masum olduğunu
isbatlanrştır.
Rahmi gibi o da her gördüğü
cins-i latif karşısında içini çeker ama
bir türlü kefeni yırtıp kızlarla iş pişi remez. Üç Maliye'den esmer bir bom ­
bayı gözüne kestirmişse de ayak at­
ma fırsatını
bulamamıştır bu türlü.
Tüm gezilere adını yazdırır ama bir
bahane uydurup hiç birine katılmaz.
Soy adı gibi-şen-şakrak bir mizacı olan
arkadaşımız seyahat, sükun, bahar ha­
vası ve sade dondurmayı çok sever.
En büyük özelliği çalışkanlığıdır. Her
sabah sınıfta konserler verecek dere­
cede Halk Müziği aşığıdır. Aşık Mahzuni. Neşet Ertaş ve Özay Gönlüm en
sevdiği sanatçılardır. Geleceğin idea­
list kaymakamı «can» Haydar'a tüm
yaşantısında başarılar dileriz.
Halen 6 - 7 yerden burs alan, 5 - 6
yerden çatışıyor gözüküp maaş alan,
çenesiyle, yağcılığıyla hayatta muvaf­
fak olacağına inandığımız arkadaşımı­
za başarılar dileriz.
★
E N G İN
TULGAN
İdarî Şubenin tek bayan öğrenci­
sidir. Evli olan arkadaşımızın, istikbâl­
de en az on sene üst üste yılın an­
nesi seçileceğine in a n G im ız tamdır.
Ağırbaşlılığı,- hanımefendiliği; güzel­
liği ve de sempatik davranışla^ ile d i­
ğer şube 'kfzlarına örnek olan-ve de
kıskançlıklarından çatlamalarına sebep
olan arkadaşımız, derslere muntaza­
man devam eden bir kaç kişi arasın­
dadır.
Tüm İdarî Şubeli arkadaşların ar­
kadaşımızdan tek
isteği Üniversite
Mezunu Hanımlar Cemiyetine üye olarak baştaki işten anlamayan ve de
başarısız yöneticileri devirerek, bu
cemiyeti sayılı cemiyetler arasına
katmasıdır.
hanımefendi bir
iktisat mezunu ile
dünya evine girmiştir.
Evlilikten sonra ilk beyanatı :
«Evlilik güzel şey be kardeşim» de­
mek olmuştur. Her önüne gelene «Bak
sana bişi diyim m i?» diye söze başla­
yan sonra sağa sola, öne arkaya bakaark — Polislik itiyadı— «Evlen be
kardeşim, hastalık mastalık bişi kalmı­
yor.» diyerek e vliliği tavsiye etmekte­
dir.
★
Y A Ş A R DURSUN Y IL M A Z
İnek Haydara çok ayak atan bu
arkadaşımızın
Haydarla arası oldum
olası iyi olmamıştır. Hele burş mesele­
sinde «Haydar burs alamaz» diye belyamat vermesi az kalsın hayatına
mâloluyordu.
Kazgan
için
Zeki Müren :
— A h ... Ne diyorsunuz, Kazgan yatmadan evvel
okuduğum tek mecmuadır.
Bülent Dâver :
— Kazgan'da çalışan kız arkadaşlar beni görsün­
ler.
116
Nâsır :
( Ic d lİG F ?
— Kazgan'ın 1971 sayısını bütün Arap halkının
okumasını istiyorum. Böylece İsrail'i yenmenin takti­
ğini öğrenmiş oluruz.
(Rahmetli ölmeden önce beyanat vermiştir.)
13
İnek Bayramında İdari Şubenin = = = = =
=
diğer Şubelere attığı çamurlar
İDARİ ŞUBE MARŞI : Mehter
marşı :
Idariyun, şanlı şube,
Forsunu da koymuş cebe,
Tahsildarın karısı,
Kaymakamdan kaldı gebe,
*★*
Idariyun sanımız,
Kaymakamlık yolumuz,
Sap Galip Kralımız,
Feda olsun canımız.
*
* *
■jc 4 işletmeden Kel Şevket'in «Biz de köfte yeriz,
ne yani bizim başımız kel mi?» dediğini,
Bekir Erkök'ün kahvede «Heeyt ayol» diye nâra
attığını,
«YAVUZ GELIYOR Y A V U Z »
geliyor
da
denizi
Sen tebanla bin yaşa da ünlü £..p
Galip Paşa,
Nakarat :
Hop liri ninna desinler de,
Şu kızları yesinler,
Kaymakamın önünde de kız oyna­
mış desinler.
*
* Ar
Kaymakamlar
geliyor
ela denizi
yara yara,
Bir Giirsen alırız da başınıza vu­
ra vura,
**
Sap Galip'in önünde de saygı dur­
muş züppeler,
Tülay seni alacağız çatlasın tahsil­
darlar.
14
Nakarat :
A manin Unal Ünal,
Zamanın Ayşe Ayşe,
Odayı çabuk döşe yalelelli.
BU N L
Züppeler, dize geldi,
Kızları da bize geldi,
Tülay Kraliçe, olunca,
Kralımız, aşka geldi.
*■k■*
Şimşek gibi, çakarız,
Bakkalları yakarız,
Göndersinler, kızlarını,
İcabına bakarız.
Kaymakamlar
aşa aşa,
Tahsildarlar için : (Mali Şube)
«DERE GELİYOR DERE»
Ayşe geliyor Ayşe, yalelel yaleteI,
Yerlere düşe diişe yalelelli.
Gel kaçalım kaymakam, yalelel
yalelel,
Ünal’dan köşe köşe yalelli.
İ f Faik Başbuğ'un I. sınıf iktisat dersinde aşırı is­
tihdama b ir misâl isteyip, anlamadığını söylemesi üze­
rine Aziz Köklü'nün, «Oğlum, sen çok soru soruyor­
sun, aptal mısın?» dediğini,
İ t 4 M aliye'nin Bıçkın Kıralı Ünal'ın kendisine «yüzü
güzel, bacakları çirkin kızları mı, yoksa yüzü çirkin,
bacakları güzel kızları mı tercih edersin?» diye sorul­
duğunda «ışığı söndürünce hepsi b ir olur.» diye ce­
vap verdiğini,
İsmail Kersu'nun özellikle kız arkadaşlarına «Bursa'lılar erkek olur.» demesinin ve bunu sık sık tekrar­
lamasının türlü şüphelere yol açtığını,
•fa 4 M aliye'nin saf çocuğu Mustafa Kili bir .gün yurt­
ta elinde yumurtalarla dolaşırken kendisine sorulan
«onlar kimin?» sorusuna «Benim» diye cevap verdini,
bu cevabı üzerine kendisine tuhaf tuhaf bakılmasının
ve «eminmisin?» sorusunun sebeb-i hikm etini ancak
36 sayine sonra jeton düştükten sonra anlıyabildiğini.
-fa Son zamanlarda arkadaşlarından örnek alıp, cin­
sinin bilincine vararak, kızlara ayak atma sevdasına tu­
tulan Yusuf'un dişlerine kanca taktırarak düzelttirme­
ye çalıştığını,
Mülkiye’de kışladım yalelelli.
Tahsildar hareminde, yalelel yale­
lel,
Balayı'na başladım yalelelli.
**
/liman göbekten, amaniıı
göbekten.
Biyo öpiiverem Halime,
t liman yanaktan, amaniıı
yanaktan. —
iliman
iliman
Nakarat ...
Züppeler için : — Siyasi Şube —
«ASMAM ÇARDAKTAN»
Ünal yıkıldı, suyu sıkıldı,
Bugiin Halime'yi görmedim,
Canım
sıkıldı,
anıaııirı
canını
sıkıldı.
Asmam çardaktan, suyu bardak­
tan,
Biyo alıver de Halime'ın,
«EKİM EKTİM ÇÖLLERE»
Şapkana kubbe derler de,
Smokine cüppe derler,
Ne kadar kibar olsan da,
Adına züppe derler.
İLİYORMUSUNUZ
Nakarat :
Züp züp züp züp züppeye de
Paris senin neyine.
Ya Kenya’ya^ ya Kongo'ya
Gideceksin seneye.
***
Ekin ektim gül bitti de,
Dalında bülbül öttii,
Ötme ey garip bülbül de,
Züppe'm Fizan'a gitti.
*
* *
Nakarat . . .
Züppe gitti çöllere de,
Sezdirmedi ellere,
Yamyamlar züppeyi yedi,
Destan oldu dillere...
**★
Nakarat ...
Bakkal için
: —
İşletme Şubesi—
«MEŞE MEŞEYE BENZER»
İç
Mustafa Kırali'nin «Annemler kadınla, kızla ilgi­
lendiğim i bilseler, sevinirler.» dediğini,
iç
4 M aliye'nin olgun ve de dolgun kızı Halime'nin
imtihanları b ittikten sonra eve gitm eyip günlerce ayni
masada oturup, roman okuduğunu,
iç
Kutlu'yla Hüsamettin yolda giderlerken mahalle­
nin çocuklarının toplanıp «On numara, çok madara»
diye bağırdıklarını,
iç
Yine saf ve inek Mustafa Kırali'nin b ir pazar günü
uykudan kalktığında Vecdi'yi masa başında görünce
telaşlanıp, yüzünü yıkamadan ders çalışmaya oturdu­
ğunu. Vecdi radyoyu açtığında «kapat be kardeşim,
sen sabahtanberi çalışıyorsun, biraz da ben çalışayım»
dediğini,
ic
Jnal'ın ehliyet sınırını aşar, diye korkup, Halim e'yi zayıflatmaya kalktığını ve eczaneden sık sık za­
yıflama ilâcı sorduğunu,
İç Kutlu'nun inekhane duvarındaki «tank ehliyetle
bisiklet kulananlar çoğaldı» yazısını taaccüple karşı­
ladığını ve bu işe epeyce güldüğünü;
iç
İbrahim Ö zbil'in «Ben bir daha Maliye Enstitüsü­
ne gelmem, Esin Hanım bana fena bakıyor» dediğini,
iç
4 Diplomasinden Kıbrıslı Bedia Lütfi'nin her bahar
yeniden zayıflama rejimi yaptığını ama tonajının hiç
değişm ediğini,
Bakkal bakkala benzer de,
Bakkal çakkala benzer oy oy.
Bukkalların kızları da,
Kokmuş sıçana benzer oy oy,
*
★ *
Nakarat .. .
Yandı bakkal kar gelsin oy oy,
Yüzde iiç yüz kâr gelsin oy.
*★ir
Su katıyor sütlere de
Benziyor züğürtlere oy oy.
Ben nasıl inanayım da,
Üç kâğıtçı bakkala oy oy.
*
* *
Nakarat ...
«TEPSİ TEPSİ FINDIKLAR»
Tepsi de tepsi fındıklar,
Kullu da Hüsamettin'i gıdıklar.
■k* *
W
Nakarat .. .
Aman aman Kutlu'm şanına,
Nasıl çıkcen Hiisam agamin yanı­
na hey,
Aman aman Kutu'm nar deye,
Neye vardın Hüsam ağama yaı
deye.
**
Tarsus’la Ankara’nın arası,
Hüsam ağanı yetiremez makyaj
parası.
Nakarat ...
Tepsi de tepsi pırasa,
Güçciicücük yaprağına kar yağsa,
Kutlu giz da kocasız kalsa,
Gece gündüz Hüsanı aganta yalvarsa.
Nakarat ...
--------------o-------------«AY OĞLAN TATARMIS1N»
makamında :
Ey Vahap bakkalınısın?
Şejtali satarrnıstn
Şeftali şöyle dursun ey Vahap,
Gürsel’i satarrnıstn...
Nakarat ...
Haydi Gürsel Idare'ye idare'ye,
Kızlarınız gönüllü bize gelmeye,
** *■
Ey Tiilay imana gel,
Dolaş Idare'ye gel,
Hiç bahanen yok ise ey Tiilay,
Engin'i görmeye gel.
** *
Nakarat ...
İlaydi Tiilay iiziinı olsun iiziim
olsun,
Düğünümüz giizün olsun, giizel
olsun...
*
iç
Bir tellâk bir at hırasıdır.
İki tellâk bir eşkiya çetesidir.
Üç tellâk aç ihtilal ordusudur.
iç
Bir tahsildar tüccardır.
İki tahsildar bir anonim şirket.
Üç tahsildar bir tröst demektir.
Kısa... Kısa
iç
Olay 4 Diplomasiden Erten
T urgut’un başından geçer. Polis ta­
kibinden kurtulmak için sığındığı
evde evin kızına abayı yakar. Erte­
si gün «Teşekkür etmek amacıyla»
o eve gider. Fakat bir müddet son­
ra parçalanmış çiçeklerle dışarıda
görülür. Kendisine buketi verip
vermediği sorulduğunda da, büyük
bir iş başarmanın gruruyla müte vazi bir şekilde baş sallayarak
«Evet» der.
4 idareden İsmail Maden ni­
şanlı kalma rekoru kırmak için
1968’den bu yana nişanlıdır. Yen ­
gemiz «Kaymakam olamazsan be ııim yüzümü göremezsin» diye resti
çekmiştir.
Ancak
kaymakamlığın
im tihanlı hale getirilmesi İsmail’in
huzurunu oldukça kaçırmış. Sene
sonu yaklaştıkça rekoru kıramamak
korkusundan mı, yengeyi kaybede­
ceğim korkusuyla mı bilinmez Is mail kara kara düşünmeye başla­
mıştır.
iç
Mülkiye
bir nane :
İç
sıralarının
üzerinden
H O C A LA RD A N N A N E L E R :
Bedri Gürsoy :
«Savaşı ihtiyarlar çıkarır, genç­
ler yapar.»
Reşat Aktan :
«Mer’aları koyunlar üç numa­
ra traş ederler.»
Sait Kemâl Mimaroğlu :
«Çocuklar siz bilmezsiniz, ben
Ayşe’yle çok uğraştım. Onu çalıştır­
mak için işçileri kandırdım. Şimdi
Ayşe tam randım an veriyor.»
Erden Öney :
«Ben
yoklama
yapmıyorum,
derse devam eden arkadaşları tesbit ediyorum.»
Tuncer Bulutay :
«Çok şeyi anlamanın yolu, çok
şeyi anlamamaktır.»
* *
«The gardende gezerken
The cigarette içerken
Father yakaladı suçüstü
I am düştü kıç üstü.»
Tüllab’dan naneler :
--------------o--------------
KRAL VE KRALİÇELER :
—
—
—
—
İdari Şube: Galip Kaya.
Galip —
—
Mali Şube : Tahsildarlar :
Özkan, Ayşe Ergenekon,
«İnek olmak, sınıfta kalıp eşek
olmaktan iyidir.»
YAM AN
iç
«Vatanım, evim
Tarlam, bahçem,
Hududum parmaklık,
Halkım, ailem,
Gıdam ot,
Uykum kâbus
Dünyam babam.»
(Evde kalmış bir inek.)
Sap
Ünal
İşletme : Bakkallar : Abdiilvahap
Bulun, Gürsel Harmankaya. — Kra­
liçe —
Siyasi Şube :
İr
iç
Bir bakkal dilencidir.
İki bakkal tefeci.
Üç bakkal şubelerüstü bir ka­
pitalist.
Tiilay Serttaş.
İç
Bir züppe turisttir
İki züppe bir ticaret şirketi,
Üç züppe bir sömürge.
16
İsmail Türk :
«Kazı yol ama, bağırtma.»
Sait Kemâl Mimaroğlu :
«Ticaret Kanunu ile Borçlar
Kanununun flört ettiğini bilimsel
yollardan açıklıyacağım.»
Uğur Korum :
«İstanbul Üniversitesinde ö r ­
neklemeye sondaj diyorlar, petrol
mü arıyoruz be kardeşim.»
Halûk Ülman :
«Bizim Hanım, hanımlara kar­
şı nazik olmadığımdan şikâyet edi­
yor, sigaralarını yakmıyormuşum
da...»
Turan Güneş :
¡Oğlum meyhane aç, etrafa ne­
şe saç.»
K ı s a ... Kısa
İç Gezinin
Öyküsü
zik ve dans (oryantal) icra edildi (!)
22
Nisan günü sabah saat 10'da
bardaktan boşanırcasına yağan yağ­ Otobüste öndekiler önce biraz sessiz­
diler. 'Çünkü önde çiçek, Ferıha, Nec­
mur altında başlıyan iç gezi tam 4 gün
devam etti. Ama hareket saatine ka­ la, Tülây, Vasia, Gülsevinle beraber,
dar, yine şahane «şike» sözüyle çal­ Ünal'la halime v'ardı). Arkada Gürsel
Ünal'la Halime vardı. Arkada Gürsel
kalandı. Bu senenin fes-komcuları hiç
m illeti coşturdu. Bunun üzerine öne
şike yapılmayacak gibi acaip b ir vaaddavet edildi. Gürsel'de bir önde bir
de bulunduysalar da gelmek isteyen
bütün kızların ve geziyi tertip eden­ arkada şarkı söyledi oynadı, neşelen­
lerin kendi deyim leriyle «lüzumlula­ dirdi. Olobüste durum şöyleydi. Ar­
kada başka hava başka koro, önde
rın» kurada hemen ç:kıvermeleriyle
mülkiye tarihinde şimdiye kadar yapı­ değişik bir koro. Bir süre sonra öne
lan «şikesiz kura çekme geleneği» bo­ geçen Menter de sonuna kadar açtığı
zulmamış oluyordu.
teybiyle neşeyi
artırmak istiyordu.
Gezi sabahı otobüsün hareket sa­ Yanında Yasemin ses tonu zayıf olan
ati geldiği halde tüm tüllap hareket
tarafı kuvvetlendirm eye
çalışıyordu.
etmek için Tülay'ı bekliyordu. Söylen­ Eskişehir'e yaklaşılınca, Engin M ethi­
tiye göre daha fazla geç kalmaması
yesine başladı. Eskişehir'in güzelliği­
için, Necla Tülay'ın geziye kendinden
ni ve Çiğ böreği anlata anlata b iti­
başka hiçbir şey (valiz filan ) getir­
remedi. Fakat ikisini de göremedik.
memesini tavsiye etmiş. Sonunda TüOtobüsteki sesin az olduğunu ve alây geldi ve otobüs hareket etti. Ge­ henk sağlanamadığını düşünen Bahri
zinin sonuna kadar devam edecek ohemen biri darbuka aldı ve otobüsün
lan şamatada başladı, önce M ülkiye
önüyle arkasını binleştirme gibi bir
Marşı söylendi. Sonra her türlü mü­ sosyal yardım çabasına girişti. Çocuk
m uvaffak oldu da. (Bir kebapçıya gi­
den tüllab ilk kazığı Eskişehir'de ye­
miş oldu. Şehirde kısa bir gezintiden
sonra kararlaştırılan saatten bir saat
sonra tüllâb toplanabildi).
Bursa'ya
kadar darbuka eşliğinde Mülkiye Sa­
nat Müziği korosu programına devam
etti. Bursa'ya yaklaşınca, karşıda gör­
düğümüz dağın «Uludağ» olduğunu
eksik olmasın Engin öğretti. Engin ay­
rıca «Çimento fabrikasını» da gösterdi.
Bursa'da bizi Fikret karşıladı. Önce
yatacak yerlerine erkekler eşyalarını
bıraktılar. Burayı gören hayranlıktan
düşüp bayıldı. Allahtan ki içlerinde
ilk yardım yapanlar vardı. Son derece
lüks bir yer. (Gece ufak bir kaza ol­
du Hüsamettin b:r ranzanın üstünde
yatmak isterken çökmesine sebep ol­
du.) Sonra kızlar, ortaokul ve lise ta­
lebelerinin kaldığı yurda bırakıldılar.
Müdireden sabaha kadar dışarda ka­
labilme izni isteyenler (Kel Şevket)
onun iri yarı cüssesi karşısında geri­
lemek zorunda kaldılar. Gece 1.30 a
kadar izin alındı. (Ahşap, tarihi bir
bina olan bu yurtta kızlar, ilk gece
kedi miyavlamasını uğursuzluk saya­
rak birbirlerine hayalet hikâyeleri an­
lattılar (Halime ve Gürsel daha çok)
Akşam yemeğinden sonte
«Yeşil» e
g idildi. Ahmet «Çaraaz» diye bağıra­
rak oranın çaycılığına el attı. Burada
ısmarlanan Nargile bir çoklarının ba­
şını döndürdü.
40 kişinin oturması
için yanyana kurularak teşkil edilen
hilâl şeklindeki uzun masada tüllâb
espri yarışına girdi. Yüksel, Özay Gön.
lüm'ün mektubunu okuduktan sonra
«Çözde al Mustafalim»
türküsünü
dinlemek için bahçenin kenarında
birikm iş olan çocuklar duvarın yıkıl­
masına sebep oldular.
17
Ertesi gün sabah serbest geziyid.
23 Nisan olduğu için her yer çok ka­
labalıktı. Kapalı çarşı gezildi, gurup
gurup. Öğleden sonra da geze geze
Çekirgeye giden tüllâbda yürüyecek
derman kalmadı.
Yolda Feriha'nın
Maksisini giyen Ahm et Zeki'yle Hü­
samettin güzel b ir çift teşkil ettilerse
de Kutlu buna dayanamadı. Yol bo­
yunca cami ve türbeler gezildi. Erkek­
ler Fatih'in doğduğu
evin haremini
gezerken acıklı
acıklı iç çektiler, o
devirde yaşamamış olduklarına üzül­
düler. O günün akşamı b ir g ru p di?
köteğe bir gurupta tiyatroya gittiler.
Devamlı gidilen lokantada saplar b'
tarafa «aileler» bir tarafa oturdular.
Burada ve başka lokanta kebapçı ve
pastanelerde tuzluk, bardak, tabak yü­
rütülmekten geri kalınmadı. Bu işin
öncülüğünü Bahri yaptı. Verilm iyen
paraların üstü istendi.
24 Nisan sabahı neşe içinde Uludağa gidildi. Ayaz palasta yenilen öğ­
len yemeği hepimizin içini ısıttı. Teletsiyej'lerle yukarılara
çıkıldı. Kar
üstünde halaylar çekildi. Fotoğraflar
ve film çekildi. Ayakkabılarıyla yü­
rümek zorunda kalan kızlar en iyi ka­
yakçılara taş çıkarmak istercesine ka­
yarak — vede düşerek—• yürüdüler.
Küçük bir dağ evi 4 kişiyi içine ala­
bildi. Plâklar çalındı. Şarkı söylendi,
dans edildi. Bu arada berber postal­
larını pirzola diyerek pişirmek istedi.
Fakat Gülsevin zamanında yetişerek
karla
«postaldaki ateşi»
söndürdü.
Bahri küçük bir kızla ilgilenerek d i­
ğer kızların kalbini kırdı, imam (M eh­
met Zeki)
bütün İsrarlara rağmen
dansa kalkmadı
Gürsel'in ricalarına
bile aldırmadı. Uludağda çok güzel
18
b ir gün geçirildi. Akşam üzeri üzün­
tü içinde ayrıldık. Dönerken Ünal'ın
kardeşini ziyaret etmeği ihmal etme­
dik. Onunla (Ayıyla) resim çektirmek
istediysek de bize yüz vermedi.
O gece kızlar yemekten hemen
sonra ekildiler. Erkekler ayrı gezmeyi
istediler. Fakat bu zevkten ç ift olanlar
mahrum kaldılar. Sadece Ünal izin ko­
parabildi.
Son gün önce Gemlik'e gidildi.
Uzun pazarlıklardan sonra bir motor
gezisi yapıldı. Motora alınan bir köpek
herkesi korkuttu.
Birkaç saat sonra
Yalovaya gidildi. Burada kaymakam
ziyâret edilmek istendi. Bir gün önce
guruptan ayrılan birkaç kişi «biz mülkiyeyi temsilen geldik» diyerek kay­
makamı ziyaret ettiği için bu istekten
vazgeçildi. Yalova’da, Terrral'de pik­
nik yapmak için alış veriş yapıldı. Ter­
mal çok güzeldi. Bol bol resim çekil­
di. Pikniği saplar gurup halinde ya­
parken çiftler köşelere çekilmeği ter­
cih ettiler. Ancak akşam üzeri yüzle­
rini görmek kısmet oldu. Saat akşam
4 civarında kaplıcaya girmek istediler.
Erkeklerin çoğu havuza girdi. Kızlar
ve bir kaç koruyucu bir otelin bahçe­
sinde onları beklediler.
Halime'nin,
Ünal'ın havuza
g irdiğini gördükten
sonra «namus elden gidiyor»
diye
bağırması herkesin gözlerini yaşarttı.
Havuzdan sonra toplu halde bahçede
tekrar resim çekildi, çaylar içildi. Ora­
da bulunan zenciler oynatıldı ve hay­
ran hayran seyredildi. Nihayet dönme
vakti gelmişti. Bursa'da valizler tof>
landı.
Tiyatronun önünde uzun bir
süre otobüsün gelmesini bekledik.
Parası biten tüllâbın otobüsün gelme­
sine kadar cami önündeki gibi mendil
açması içler acısıydı. 23,30 da otobüs
geldi. Üzüntü içinde Bursa'dan ayrıl­
dık. Bu dört senedir beraber olan mül­
kiyelilerin son beraberliğiydi.
Gezi­
den herkes b irbirini tanımış yakınlaş­
mıştı. «Niye daha önce tanışmadık»
diyenlerin sayısı az değildi. 4 günlük
hareketli bir sürenin sonunda hemen
herkesin sesi kısılmış, konuşacak hali
kalmamıştı. Gece sessiz geçti. Eskişe­
h ir de b ir saat kadar kaldıktan sonra
Ankara'ya yaklaştıkça herkes uyanma­
ya başladı. «Allahü ekber» diyerek
önöe imam uyandırıldı, «tepsi tepsi
fındıklar» la Kutlu ve Hüsamettin'in
gözleri açıldı. Bu kadar sese darbuka­
nın nağmelerine dayanamıyan diğer­
leri de uyandılar. Herkes gezinin da­
ha uzamasını istiyordu ama buna im ­
kân yoktu. Sabah 6,30 da Ankara'da
idik. Birkaç gün sonra gezi kolu baş­
kanı Ömer Kürkçüoğlu'nu Ankara'da
unutmuş olduğumuzu öğrendik.
TELLAK İM A M
İç Geziden Notlar
İM A M B A ŞT A N Ç IK IY O R
İç gezinin en neşeli kişisi şüphesiz, işletme krali­
çesi Gürsel'in Harem-i Hümayûn'ona dahil eden İdarî
Şube’nin imamı Mehmet Zeki idi.
Baştan çıktıktan
sonra, uzun süredir hayalinde canlandırdığı Harem-i
Azâm'ını gerçekleştirme yolunu kendine açmış oldu.
Bursa'ya uğradığında Harem safasına dalıp tüm hamam­
ları teker teker dolaşan imamın muhteşem Harem'ine,
iç gezi sırasında uğranılan yerlerin beğenilen kızları
birer birer dahil olmaya başladılar. Dedik ya imam
baştan çıktı bir kez. Son olarak Harem'inin durumunu
sormak üzere evine uğradığımızda kendisini : «.......
Acaba has odabaşılığına
G ürseli mi seçsem ki...»
diye kara kara düşünürken bulduk.
BÜLENT İD D İA Y I K A Y B E D İY O R
Bursa'nın kaplıcalarına M ülkiye oğlanları kuruplar
halinde uğramayı ihmal etmediler. Bu arada havuz­
larda yüzme yarışları yapıldı,
iddialara tutuşuldu.
»Cunta Gurubu» ndan Bülent te kaplıcaya çok neşeli
girenlerden biriydi ama Rahmi ile tutuştuğu havuzs­
uzun atlama yarışını «....... iddiasını» kaybedince ke­
derinden Özay G önlüm 'ün türküsünü değiştirerek okumaya başladı : «Çöz de al Rahmi... çözde al...»
Bursa'nın ünlü bir kaplıcasına maiyelindskiieı’ ibirlikte teşrif eden imam M. Zeki, yanındakileri bir
güzel yıkayıp pakladı, üstelik abdest aldırmayı da ih­
mal etmedi. Sonunda, bu işi bu kadar ustaca becer­
mesinin sebebini ısrarla soran Erdern'e : Tellaklığın,
Fatih'in damadı Zagnos Paşa'dan Posbıyık Sakıp Paşa­
ya, Ondan Patrona Halil'e, sonra Sansar Sami Paşa'ya,
Ondan da kendisine vahîy yoluyla intikal ettiğini itiraf
ediverdi.
YÜKSEL U L U D A Ğ 'A Ç IK A M IY O R
Mahallî Ege ağzıyla okuduğu, «Ummuhan Nine'nin Mektupları» ile iç Gezi'ye renk katan İdarî Şube'li
YÜKSEL : «Uludağ'a Pazar günü çıkılacak» sözü üze­
rine gezinin ikinci günü yeğenini ziyaret için GÖLCÜK'e gitti. Cumartesi günü geri döndüğünde arka­
daşlarının Uludağ'a çıktıklarını öğrenince bayağı üzül­
dü ve o akşam, «İmam'a çaktırmadan» Rahmi ile iç
tikleri kanyak sayesinde teskin olabildi.
R A H M İ- İM A M
AN LAŞM ASI
İdarî Şubenin hızlılarından Rahmi, 2. sınıfın ve 3
M aliye'nin cins-i latiflerini yeterli görmediğinden iç
gezide devamlı olarak yenilerinin peşinden koştu. Bu
arada İmam'la sık sık çatıştı ama İmam ona bazı tah­
sisler yapıp işi tatlıya bağladı.
Miilkiye’ye Gelmeselerdi ne Olurlardı
D Ü N Y A N IN EN H A ZİN
H İK Â Y E L E R t
14 Haziranda yağ tüccarı H ü­
samettin’i polisler
okulun önünde
imtihana girmediği için tutuklayın­
ca, bütün Cebeci halkının tüylerini
kazık gibi kaldıran bir çığlıkla K u t­
lu arkasından
koşmuştu. O anda
neye uğradıklarını şaşıran polisler
derhal silâha sarılmışlar. Bir de ne
görsünler çığlık çığlığa koşan K ut­
lu Hüsamettin’ine sarılmasın mı.
İnce ve narin yapılı Hüsam ’ını ko­
rumak için kuvvetli kollarını ve acı
göz yaşlarını seferber etmesin mi.
Bu hazin durum karşısında herkes
erimişti. Cebeci’de çıt yoktu. Aşkın
derin bulutu içinde duygulanan po­
lisler artık gidiyorlardı ama Hüsa­
mettin’i beraberlerine alarak. O an’a K utlu’nuıı son bir çığlığı daha
şitildi. Bir kaç damla gözyaşı aşk
acera korku, kin nefretle birlikte
ebeci kaldırımlarına sulu harflerle
lökülmüştti.
NeclaGürel : Moral Hocası
Tülay Sertîaş : Sinema ve tiyatro eleş­
tiricisi.
Menter Şahinler : Merihe giden ilk
uzay adamı.
Sami Susurluk : Aktör
Gürsel Harmankaya : Ses ve dans y ıl­
dızı.
Nazif Özel : Tüccar
Suna Gündüz : Ajan
Kutlu G ü rb ü z : Aslan terbiyecisi
Hüsamettin Barutçu : Masör
Çiçek Kovancı : M ankenlik ve zarafet
uzmanı.
Erdem Giray : Adam.
Şevket Taşdelen : Ölürdü.
Kemal Turan : Çiftçi.
Ömer Benokan : Orkestra şefi
Hayrettin Uzun : Güreşçi.
İbrahim M ıs ır: Profesyonel kumarcı.
Orhan Sarıkaya : Tavuk tüccarı.
Abdullah Öçer : -Müftü.
Niyazi Adalı : Aptal Aşık.
Şevket Aksoy : Sosyete Berberi.
Şaban Dişli : Hamsi avcısı.
Metin Artım : Galatasaray Maskotu.
Sevinç İşçimen : Kedi bakıcısı.
Mustafa Kırali : Kadın doktoru.
Abdülhalik Berber : Hiç bir şey, sade­
ce kuaför.
Ünal Özkan : Arzuhalci.
Gülsevin Tokcan : Kuaför Müdavimi.
Halime Başlamışlı : Dişi James Bond.
Tekin Ç ın a r: Boksör.
Erten Turgut : Hostes.
Ahmet Zeki : Çaycı çırağı.
Yaşar Bektaş : Eczacı ka’fası.
Bülent Soylan : Okulun etra/ında per­
vane.
Özer Şemi : Kıbrıs'taki köyünü güzel­
leştirme ve kalkındırma cemiyeti baş­
kanı.
Engin Tulgan : Pişman.
Yüksel Ayhan : Özay Gpnlüm.
Zaki Özkan : imam.
Mahmut Esen : Alkolik.
Cengiz Şenocak : Bankada memure.
Muammer Işıkoğlu : Gece kuşu.
Çetin Tuğ : Deniz eri.
Bahri Öktem : Darbukacı.
Zihniye Y ü c e fe r: Kreş açardı.
Engin Nayman : Çocuk uzmanı.
Abdülvahap Bulun : Âlim .
Selma Ayan : Düşünürdü.
Yeniay Şeker : Şeker.
Ayşe B a k ır: Ayşe'nin müfettişi.
19
İYORMUSUNU
J
iç
Yüksek ses tonu vapur düdüğünü andıran Ahmet
Zeki kütüphane civarından, yurtta bulunan arkadaşla­
rına seslendiğinde 2. kattaki odaların sallandiğnıı.
İç 4 Diplomasi'den Emine'nin iyi yemek yaptığını ve
müşfik bir hastabakıcı olduğunu,
iç
Kıbrıslı kızlardan birine sigara ikram eden Ahmet
Zeki'nin «Ben sizin bild iğ iniz kızlardan değilim» ceva­
bıyla refüze edildiğini,
İç
4 Diplomasi'den Çiçek Kovancının profesyonel
mankenlik yaptığını,
İç İsmail Maden'in 1968'den bu yana devam eden bir
nişanlılıktan sonra düğün hazırlığı için hocalardan al­
dığı yardımcı kitapları satarak para biriktird iğini,
İç Frankeştayn'ın
M ülkiye şubesi Şaban Dişli'nin
(•Karimin üzerine gül koklamam, ama, çiçek koklarım»
diyerek giriştiği bütün girişim lerinin ayak kırılmala­
rıyla sonuçlandığını,
iç
İnek Oya'nın «vallahi hiç ders çalışmadan, refe­
ransların ne olduğunu bilmeden» imtihanlara g ird iğ i­
ni,
iç
iyi yemek yaptığını iddia eden
Neclâ Gürel'in
Tülây Serttaş'ın yapmakta
olduğu yemeğe yardım
ederken yağ yerine peynir koyup eritmeye çalıştığını,
İ ç 4 idare'nin Personel Yönetimi dersinde İsmail Ma­
den'in sigara içtiğini gören Hocamız Oğuz Onaran'ın
«Sigara da içiliyor mu, b ir tane de ben içeyim» deyip
bir sigara yaktığını,
iç
Cebeci kızlarının Erten'in ardından «İyi bir taşıyıcı
kaybediyoruz» diye yas tuttuklarını,
iç
Kıvırcık cinsinden semiz inek Ahm et'in sucukçu­
lardan korkusundan Kayseriye gidem ediğini,
iç
4 İşletmeden Abdülvahap'a «Sağcı mısın, solcu mu­
sun? diye sorulduğunda, «İşletmeciyim» diye cevap
verdiğini,
iç
4 Maliye'den M. A li Çatal'ın kız kaçırmaya yar­
dım suçundan 6 ay hapse mahkûm edildiğini, cezanın
tecil edildiğini, kızın gebe olduğunu.
iç
Erol ihtiyar ve Şevket Aksoy'un tuborg birası
içerken tek ayaklarını kaldırdıklarını,
iç
4 Diplomasinin nazar boncuğu Havva Mustafa'nın
etrafındaki bunca cesaret verene rağmen bir türlü al­
tın kafese girmeye cesaret edemediğini,
iç
Hafız Zeki Özkan'ın M ülkiye'nin müsait b ir yerine
cami, hiç değilse mescit yapılması için Dekanlığa d i­
lekçe verdiğini,
iç
4 Maliye'den İhsan Feyzibeyoğlu'nun «Kurbağa
testi» konusunda derin bilgi sahibi olduğunu,
İç
Ayşe Ergenekon'un M ikro iktisat sınavında nu­
maradan hasta olup, bu numara ile Orhan Türkay'sn
kalp hastası olmasına sebep olduğunu,
Derslerle pek uzaktan ilgilenen Mahmut Zeren'in
kendi sınıfına girip, «Bu sınıfa Fahir Armaoğlu de.'se
geliyor mu?» diye sorduğunu,
iç
20
iç
4 İdareden Haydar Şen'in «Kredi alanlar içişlerin­
den burs alamıyacaklarmış» dediği için Cengiz Şenocak'ı öldürm ek istediğini, (N ot : Arkadaşlarının araya
girmesi ile muhtemel bir cinayetin önüne geçilmiştir,
ancak bu olaydan sonra Cengiz 10 gün okula gele­
medi.)
iç
4 İşletmeden Servet Taşdelen'in Emniyet Sarayın­
da Koray Targay'ın sinesinde uyuduğunu,
İç Malî Şube'den İbrahim Mısır'ın polis olduğu halde
polis baskınında dayak yediğini,
iç
Maliye'den Mehmet Hacıosmanoğlu'nun King,
Poker, Pişti gibi oyunlar üzerine doktora tezi hazırla­
dığını. materyal toplamak amacıyla her yakaladığını
zorla kahveye götürdüğünü, kimseyi bulamazsa yo'dan geçen ilkokul çocuklarını kahveye horoz şekeriy­
le celbetmek istediğini, bu hareketi yanlış yorumlan­
dığından Ahlçk Zabıtasınca tutuklandığını, 24 saat son­
ra parmak izi alınarak serbest bırakıldığını,
İç Çetin Tuğ'un 1 Nisan 1971 günü DİE'de ekono­
metri ödevi hazırlarken fazlasiyle sıkılıp «şu okuldakız olmak varmış, burada ödev diye uğraşacağımıza
okulda oturur, koca tavlardık» diye yakındığını,
iç
Diplomasiden N ilü fe re «Divan Güzeli» dendiğini,
iç
Bıyık bırakan Diplomasili Kemal M iriöz'e niçin bı­
yık bıraktığı sorulduğunda «Burnum önem kazandı, al­
tını çizdim.» dediğini,
İç
ilkokullar tatile girdiğinden Engin Nayman'ın yaz
aylarında çok sıkıldığını,
İç
Erol A kın'ın beş günlük Bursa ‘gezisinde iki sefer
pantalonunu patlatıp, telâşla terzi aradığını,
iç
Hüsamettin'in Uludağ'da içtikleri gazozların boş
şişelerini Bursa'ya kadar taşıyıp satarak, iyi işletmeci
örneği verdiğini,
İç
idareden Ahmet Palamut'un 3. sınıfta iken sınıfın
penceresinden karşı apartmanda ilkokul üçncü sınıf
öğrencisi bir kızı tavladığını, uzun çabalardan sor.ra
nihayet kız okula giderken karşılaştıklarınd? Ahm et'in
utanıp kaçtığını,
*
iç
M ülkiye'ye sap gelip, sap gidecek olan Erten'in
her yıl birinci sınıftan 5-6 kıza aşık o la u ğ jn u ve aşk­
larını küçük kalplerinin bir köşesinde sakladığını,
İç Diplomasiden Özel Fehmi'nin, yenge hanımı yalnız
bırakmamak için Mekteb-i M ülkiye'nin Kıbrıs'ın Limasol kazasına taşınmasını önerdiğini,
İç
Fabrika ürünü olmasına rağmen, fiziği ile sesi ara­
sında kapitalist sistemle sosyalist sistem aracındaki
ilişki kadarcık ilişki bulunan Ahmet Zekinin Ankaralı
kızlardan pas alamadığından Magosalı bir kıza nişan­
lanıp sap olarak dönmekten kurtulduğunu,
İç
işletmeden Niyazi Adalı'nın Necip Baba'da «iki
tane az kadayıf, ayni tabakta olsun» dediğini.
İç
Mâliyeden Yaman'ın «Yahu çocuklar, dişime kramp
girdi» dediğini,
İç
Mâliyeden Kemal Turan'ın okulun en sakin ço­
cuğu olduğunu ve 4 yıl boyunca bu sükûnetini aynen
koruduğunu,
İç Yurt baskınından sonra yüzünün şekli bir hayli
bozulan Koray Targay'ın yediği dayağın acısını unu­
tup, yüzü düzelmeyecek diye uzun süre endişelendi­
ğini,
'-onu
«Derdini
bulamaz.»
á
ostast
söylemiyen
derman
1 — Ben İdari şubeden bu sene
Eylül döneminde mezun olmaya ka­
rar vermiş esmer ve dini bütün ber
gencim Arkadaşlarım bilhassa kız­
lar çok yakışıklı olduğumu söyler­
le! Yalnız bir derdim var. Kızlarla
konuşurken çok utanıyorum yüzüm
kızarıyor. Bu derdime bir çare var
mı
«Utangaç delikanlı» rumuzuna:
Evlâdım, bu zamanda
böyle genç­
lere az bulunuyor.
Onun için kız
anneleri seni çok beğenir. Am a illâ
yüzüm kızarmasın
diyorsan işlet­
meden Engin’in
yanında bir süre
staj yap.
2 — Ben Mali şubenin medarı
iftiharıyım. Son derece girişkenim.
Kendi sınıfımdan uzun saçlı güzel
bir hatunu çılgınlar gibi seviyor­
dum. Fakat aradan zaman geçince
İşletmeden bir kızı sevmeye başla­
dım. Bq zamana kadar böyle bir
kaç kıza ayak attım. Bu gün ise
kalbim boş. Acaba ben adanı olabilirmiyim?
«Maymun iştahlı» rumuzuna :
Oğlum, Bu sizin yaptığınız fena de­
ğil. Ama hemen sizi adam yerine
koyan bir eli maşalı kızla yuva ku­
run. Seni adam eder.
3
Sekiz yaşında bir kıza aşık
oldum. Ama o beni anlamıyor. Ken­
disinin çocuk filmlerine götürmemi
istiyor. Bense çocuk filmlerinden
hiç hoşlanmıyorum.
Huzursuzluk
içindeyim, ne yapayım.
«Aşkın yaşı yoktur» rumuzuna:
A benim güzel çocuğum, senin der­
din hakikaten çok büyük. Mektubu­
nu okurken gözlerim yaşardı. Sab­
ret, sabrın sonu selâmettir. Kızca­
ğız büyüyünce bu huyalrından vaz­
geçer, seni anlar.
4 — Ben, yeşil gözlü kumral,
mütenasip, erkekleri bir kere dön­
dürüp baktıracak
kadar güzel bir
kızım. Mavi gözlü bir öğretim üye­
si seviyorum. Hislerimi açmaya ce­
saret edemiyorum. Bana bir çare?
«Ümitsiz aşk» rumuzuna : H a­
nım kızım, derdin önemli. Sana tav­
siyem sık sık soru sormak bahane­
siyle odasına git. Gördüğün yerde
gülerek ve de gözlerinin içine baka­ güzelim Şubeler dururken, nerden
rak selâm ver. Onun dersine çok il­ buldun o tellâğı
yavrum. İyisimi
gi göster, yüksek not al. Belki bu
sen şuursuzca sevmene devam et.
suretle onun m ağrur kalbini yum u­
Zaten İdari şubeden birini şuurluca
şatabilirsin. Y a da yükseklere çık,
sevmene imkân yoktu.
o altta kalsın.
6
— Ben kız yüzü görmemiş
5
— Ben Dil Tarihin
bâkire
taze bir işletmeci
oğlanım. Adım
kızlarından biriyim. B ütün erkekler
şey. N ’apamı
peşimde. Elim i sallasam ellisi geli­
«Adım şey» rumuzuna : Yavru­
yor. Am a ne olduysa oldu bir hata
cuğum kiırj olduğunu anladım. Sa­
işledim, İdari şubeden birini şuur­
bah jim nastik yap. Maliyeci ağbeysuzca
sevdim.
N ’apamı
şimdi ?
lerinin yanından ayrılma. Günde
Adım Maviş’tir.
333 defa ben erkeğim diye tekrar
«Şuursuz aşk» rumuzuna : K ı­ et. İstersen İdari şubeye bir görün.
zım, Maviş bu yaş iş.
Mülkiyede
Geçer, üzülme canım.
Eşek Galip’e Annesinden mektup
«Basın hayatının büyük bombosı... İdarî şube kralı «Eşşek GALİP» e
annesinin adilen
yazdığı mektubun
kazgancılar uçakta kopyasını çektiler.
Aynen veriyoruz.»
Yavrum Merkebim,
Sen gideli epey oldu. Sen bura­
dayken yokluğunu farketm iyorduk
ama şimdi gittiğinden beri senin ara­
mızda olmadığını anlıyoruz.
Pazar günü belediye reisi bir eş­
şek koşusu tertipledi. Senin burada
olmayışın büyük şanssızlık yoksa bi­
rinciye verilen ödülü sen kolaylıkla
alırdın.
Bizleri sorarsan?
iyiyiz.. Yalnız
geçen hafta hep birden hastalandık,
doktor' geldi.
iyileştiğim izden beri
hasta değiliz.
Yavrum, sana babanın eskileriyle
yaptığım yeni gömlekleri gönderiyo­
rum. Eskiyince .geri gönderirsin on­
larla kızkardeşine yenisini yaparım.
Pazar günü kasabanın
bayramı
vardı. Birde sığır pazarı kuruldu senihatırladık hep.
Erkek kardeşin b ir kadınla evle­
niyor. Hani bizi büyük babanın cena-
zesinde katıla katıla güldüren bir kız
vardı ya nah işte onunla. Umudum
büyük baban gibi
şeninde ckuyup
iyi gazete okuyabilmen. Geçen gün
köpeğimiz Çomarın kuyruğunu kam­
yon ezdi. Aman o koca koca cadde­
lerde mukayet ol kendini tut.
Oradaki şehirli arkadaşlarına da­
laşma kolla kendini hadi oğul az kal­
dı. Şimdik ailecek hepimiz gözlerin­
den öperiz merkebim. Cavabını tez
yolla, mektubunu bütün aile dört göz­
le bekleriz.
Annen
L Â Z IN A ŞK I
Bundan 4 yıl önce Mülkiye de bir lâzın kalbine afet gibi aniden
bir aşk doğdu. Doktor Bem ard’a açar gibi açtı kapadı kalbini ona,
O huysuz ve duygusuzdu. Anlamadı. G itti bir
başkası ile
konuştu.
Apo çaktı o sene. Tekrar açtı kalb ni ona, o ise hem
sınıfını geçiyor
hem başkasını seviyordu. Apo çaktı bir daha. Geldik hep beraber son
sınıfa. Şimdi o zalim
bakkal kız onunla mesut oldu. Apo iyi çocuk
erkek çocuk, aşık kerata ne yapsın dayanamadı, yine çaktı sınıfta.
21
Veda
tik Ah! Ayol bu bizim Ayşe Ergenekon
değil mi? Şap diye bayılacaktım. O'
ne sese yarabbi!
gecenin şarkısı «Bi­
ricik Sevgilim hayatım herşeyim» ol­
du. Lâf gelişi Necla'ya takıldık o hep
Romantik dansa kaçtı. Bizden çıkmasın
ama o çocuk bu yakışıklılıkla rahat
evlenir bizim kızla. Eh! sonra dostlar
başına bir piyango vardı.
MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ BAŞKANI AYHAN AĞABEYİMİZ YENGEMİZ'LE BALODA
Piyangoda elbiseler, içkiler blüzlar, kravatlar peşpeşe g itti. Herkese bir
Ah! Ayol geldi nihayet veda ba­
losu. O güzelim Büyük Ankara O telin­
de buluşuverdik. Kimler yoktu ki! Pro­
fesörler den hiçbiri gelmedi, üstelik
bilet alanlar gelmeyince yemek pa­
ralarını fes-kom yana yakıla ödedi.
cukcağız soluğu m illi oyunlarda alır­
ken Emlâk Kredi Bankası davetlileri
Vallahi billahi şu m ülkiyede ger­
çek mülkiyeli bir tek adam var o da
Petrol Ofisi Genel Müdürü ve M ül­
kiyeliler Birliği Başkanı Ayhan Açıkalın. Açılış konuşmasını her yerde tu­
zu biberi olan Fes-Kom başkanı Menter yapınca şeref dansını Ayhan ağa­
beyimiz yengemizle yapıverdi. Nazar
deymesin ama maşallah bir yakışıyo-lar görmeyin. A canım kumrular gibi
tıpkı.
kınlığına diyecek yoktu.
İlk gelenler Necla ile sözlüsü O r­
han oldu. Uzun şatafatlı elbisesiyle
maliye Kraliçesi Ayşe salona girince
orkestrada bir canlılık görüldü. v ine
mâliyeden Sevinç'in sevim liliği üstün­
de idi. Diplomasiden Çiçek ve Necil
gözümüzden kaçmadı. Eh efendim
bunca yılın tecrübesi var dim i va...
Balo ilk bu kadar az b ir kalaba­
lık içinde sürecek
derken balo için
yaptırdığı muhteşem tuvaleti ile Basın
-Yayın okulunun en güzel kızı Yase­
min gözüktiü.
Festival Komitesinin
her işi gibi balonun yükü de mavi
takım elbisesi ile
Menter Şahinler'e
kalmıştı. Yavrucuğum çırpınıp durdu.
Hele Yasemin'le yaptığı son danslara
başlayınca pist onlarp bırakıldı. Ço­
22
pisti doldurdu.
Kızlarımız M ülkiyeli
hediye içki ve birer tubarg. Davetliler
zevkten dört köşe oldu. Doğrusu bu
geceyi süsleyen hediyeler için
Fes-
erkek yokluğundan dışarıdan kavalye
Kom'u g idip ben de tebrik ettim. Çe­
buluyorlardı. Nitekim
kilişi Basın Yayın Güzeli ile Basın Ya­
kızlarımıza ol­
dukça nazik davranan bir beyin çap­
istanbul'lu
bir
tüccar
Kendisinin
olduğunu
ve
Fes-Kom başkanıniın amcösının oğlu
olduğunu öğreniverdik. O lur ya gönül
bu o akşam görüp ertesi gün seve­
b ilir insan. Neyse biz dememiş ola­
lım. Birden b illü r gibi tatlı b ir ses işit­
yın Okulunurt eniştesi yaptı.
Zaman geçtikçe samimiyet arttı.
Sanki yerden tuborg bitiyordu. Ço­
cuklar imtihanların hıncını dansta te­
pinmekle geçirdi. Bir ara pist ana ba­
ba günü gibi oldu. Hora tepildi. Ka­
dehler geleceğin m utluluğu için kal­
dırıldı. Bir 24 Temmuz gecesi anılara
Balosu
karışırken m endiller sallanıyor ve A n ­
kara Otelinden göğe doğru M ülkiye
Marşı'nın yankıları duyuluyordu. Bir
avuç mezun binlerce kişinin gelene­
ğini sürdürmüştü. Gecenin geç saat­
lerinde Atatürk Bulvarından kol kola
omuz omuza yeni mezunlar geçerken
mutlu bir gece
geçirmenin gururu
içinde evin yolunu tuttuk.
Eski bir M ülkiyeli
ABLANIZ
İSTEKLER
Tülây Serttaş : Sakın geç kal­
ma erken gel.
Menter Şahinler : Yasemin ne
olur gitme.
Necla Gürel : Nasıl geçti ha bersiz o güzelim yıllar.
Gülsevin Tokcan :
ber, canım berber.
A m an ber­
Ünal Özkan : Tombalacık Halimem.
Çiçek
Kovancı :
Askerlikten
sonra düğün yaparız. Hayırlıysa al
teskereni.
Halime Başlamıştı : Vatan aşk­
tan üstündür, inan bana Ü N A L ’ım,
Her şeyden daha önce silâh senin
dostundur.
Bahri Öktem : Dümbeleği çala
çala yoruldu bileklerim.
Kutlu Gürbüz : Elm ayı nazik
soydum, yârin ağzına koydum. A fi­
yet olsun yârim, sen yedikçe ben
doydum.
Yüksel Ayhan : Kaçma güzel
kaçma ben adam yemem.
Şevket Aksoy : Hayatta en gü­
zel şey ne aşk ne de para, gençlik,
gençlik.
Gürsel Harmankaya : Ben ka­
lender meşrebim, güzel çirkin ara­
mam.
Hüsamettin Barutçu : Ellerim
böyle boş, boş m u kalacaktı?
Muammer Işıkoğlu : Onikiye
on kala, bene biraz oyala.
Engin Nayman : Minareden at
beni, in aşağı tu t beni.
Ayşe Ergenekon : Gizli aşk bu
söyleyemem derdimi hiç kimseye.
Engin Tulgan : B ir fincan kah­
ve olsam kırk yıl h a tın vardır.
Rahm i
Kolcu : Uykudamısın
sevgili yarim.
Cengiz Şenocak : Ay benim ar­
zu kızım.
Haydar Şen : Bir dünya istiyo­
rum. .
Galip Kaya : Hor görme Ga­
ribi.
İsmail Kersu :
Dert ortağım
benim, biricik sevgilim, söyle sen­
den başka kim im var benim.
Ekrem Atalay : Mülkıyede aşk
başkadır.
Bülent Soylan : Gözlerime iyi­
ce bak, sana aşkı anlatacak.
Emine Gürol : Şen ola düğün
şen ola.
Muammer Çetin Tuğ : Ne gül
gönder ne gonca, Öldüğüm ü duyun­
ca.
Kemal
Turan :
Gökyüzünde
yalnız gezen yıldızlar, Yer yüzünde
sizin kadar yalnızım.
Yusuf Parmaksızoğlu : Bir kü­
çücük aslancık varmış.
Zihniye Yücefer : Bile bile sev­
dim seni, Bile bile üzme beni.
Yaman Törüner : Kader unut­
tu beni.
Havva Mustafa : Gelemem Me­
leğim geç bu sevdadan.
' Bedia L ü tfi : Nereden düştüm
ben bu aşka, Ne verdiki
dertten
başka.
Servet Taşdelen : Yine bir sızı
var içimde, akşam oldu diye.
Erol A km : Allah sabırlar ver­
sin sana aşık olana.
Feriha Silvan : Olmaz ilaç sine-i sat pareme, Çare bulunmaz bi­
lirim yareme.
Ahmet Zeki Mustafa : Mülkiye
yolları dar dar, Bana bakma benim
yarim var.
Özer Şemi Zihni : Al şu mumu
eline yak’ demedimmi,
Kasaturayı
beline tak demedimmi.
Ahmet Çaras : B ir yumurcak
uğruna gel sende, Benim gibi yan­
ma arkadaş.
4
İdarenin toplu olarak istedik­
leri şarkıyı Rukiye Rüküş okuyor.
(Mühim not : 4 idarenin bu şarkıyı
istemelerinin sebebi
«Kazgan Ko­
mitesi» tarafından bu şube kerteri­
nin çoğunluğunun evli veya nişanlı
olması, olarak tespit edilmiştir.)
Dam üstüne kediler
Miyav miyav dediler
Körolması, kediler
Kaynanamı yediler.
23
HALITE ŞUBESİ
— FERHANI
kızların uğruna intihar ettiği artistlere
taş çıkartacak yakışıklılıkta olup kız­
lar tarafından yapılan bütün ataklara
rağmen nişanlısının uzakta olduğuna
bakmayıp hepsine yüz çevirtecek kadiden garanti eder krallar kralı Aslan­
lar aslanı yedü düvelün hakimi Ünalos
haşmetlosum.
Siz ki hak-ı peyimsiniz.
Kralımızın hayır ve duaları üze­
rinizde olsun şimdi sizlere bağışta bubulunacağım.
Ey cemaat-i miskinler size mektebi
şahanenin tarihi seceresinde misli gö­
rülmemiş güzellikte
venüsün teyze­
zadesi hasedinden A fro dit'in kolsuz
kalmasına sebep olan en alımlı, ve çadar dürüst İsmail'imiz.
Ey seçilmiş, Mektebi M ülkiye'nin
besili, meraların en güzelinde yayılan
azgın ve de verim li, inek'i mukacdo
seden olma, inek inek .Dn-i ire k t«baam. Sükut edin de beni fehm eyleyin. (Trene bakarken sessiz durduğu­
nuz gibi sükut edin). Kim ki Kelâmı­
mızı dinlemez, onu çorak topraklara
attırır iflah-i nefesini keser imamiara
büyü yaptırır sizi çoban Sülü haline
sokarım ki ne olduğunuzu bilesiz.
Biz ki şube-i M aliye'nin kudretlü,
haşmetlü azametlü
devletlü ve de
gelmiş geçmiş bütün hatunların (iş­
letme kraliçesi
Gürsel başta olmak
üzere) haremine girm ek için b irbir­
lerini yedikleri kuvvetlü ve de hanedan-ı Osmaniyeden macun-u iktidarı
miras olarak kalan bunu yalnız ve yal­
nız şube-i Maliye'nin erkişilerine ba­
ğışlayan hepinizin babası atideki veledlerinizin de babası olacağını şimlımlı şehvetlü ve de çıldırtıcı; Hocala­
rın böyle bir güzelin Mektebi M ülkiye'den gitmemesi için her türlü yola
baş vurdukları sayesinde kıskançlığın
24
keşfedildiği afeti
cihan dilberi huri
sapların attığı ayakları toplayıp ayak
bacak fabrikası kuran bu yüzden mek­
tebe gelemiyen
şahane-i cinsi latif
nisa tarifesinin göz bebeği şuh cazibe-i optim aliteye erişmiş tüm tüllaba
sayı saydıran cümle alemin Besmelesi
Rüyası bakışları ile darbe-i ihtilal yap­
tıran gülünce ocak ayında yediveren
gülleri açtıran
cinsilatif ilahesi haş­
metli kralımız Ünal'ın haremine dahil
etmezsem cinnet getireceğim dediği
bülbül sesli kraliçemiz Ayşe tenezülen selâmlar sîzleri.
Sihir-i cemali ve seks-i cazibesi
sizi Sıratı müstakimden ayırmasın Ya­
rabbi. Âm in.
Duyduk ki siz tebam art;k azmış­
sınız. Bre nankörler bre kendini b il­
mezler daha ne istersiniz? Şube-i Maliyunki şahanenin kudretli çapkın ve
de yakışıklı er kişilerini sinesinde cem
etmiştir.
Ey edepsizler tebamızın âli hik­
metlerini kafanızdaki boşluklara doldurunda cehaletinizi örtün? işte genç
Dekanın M ülkiyeye gelmiş en ka­
falı ve inek kız dediği gülünce bakkal­
ların aklını başından olan Oya'mız.
ismet İnönü'nün ölürsem gam ye­
mem arkamda beni herşeyimle temsi!
eden M ülkiyeli var dediği Vecdi'miz.
Bir bakkalı parmağında oynatan
Kutlu'muz.
Çıtıpıtı Necla'mız.
A fro d it Gülsevin'imiz.
Bir çocuk babası efendi Sami'miz.
Kraliçe Gürsel’in onu bir gün gör­
mezsem deli oluyorum dediği Ekrem'­
imiz iki saat çalışıp 5 dersten geçen
parlak zekâ Mithat'ımız.
Şair ruhlu
İsmet'le Judo'da Japonlara ders ve­
ren Temel'imiz. Ankara ili içindeki or­
ta, ilk ve lise kız okullarının en bü­
yük eniştesi barlarda patronları dışarı
attıran M uam m erim iz.
Komandolara
kan kusturan Bahri'miz. Ofsayt Vahab'ın benimle konuşmazsan Dekanlı­
ğa şikâyet edeceğim dediği ilâhe
Suna'mız. Geleceğin Başbakanı Yusuf'­
umuz.
boynuzlular!!!
İktidar timsali Çetin'im iz ve de
senede 3 defa Avrupa'ya g id ip Paris'­
te Brigitte Bardot'nun aklını oynatan
müthiş türk adıyla tüm kocaların Bir­
leşmiş M illetlere yakınlığı 7 lisanı
anası gibi konuşan basın yayının en
kudretli eniştesi Türkiye'nin en kıvrak
ve sert folklorcusu fonksiyon Başkan
Menter'im iz ve sayıp ta sizin kafanıza
koymadığımız daha nice cevherlerim i*
var.
Ya siz be edebsiz ne o rezalet
fermanınız Hamamda mı yazaınız onu
be tellâklar Emine bacının senin is­
tikbalinde gevşeklik ve eşeklik görü­
yorum dediği ben kral olmasaydım ya
verem ya şey olurdum diyen M erkep
Yu h e .l; —CozJeal
Mustuval,«
ç-ozJeal.
G alip'inize mi güveniyorsunuz. Yok­
sa kadın neresinden öpülür ağbi diyen
kavak Günhan'ınıza mı?
Tipsizlikten Ankara'da polisçe aranan Haydar'ınıza mı? Bre Sapoğlu
saplar tek cinsi lâtifiniz neye derse
gelmez.? Utanın ve bizi örnek alın.
Daver'in sınıfta fazlalık diye dersten
attığı Talas'ın hademe sanıp emir ver­
diği Veysel'iniz. Ağbi biz o işten hiç
yapmadık diyen Rahmi'niz yine öyle
sap ve saf mı?
Ey 1. ve 2. sınıf ve de mektebi
başının cinsi lâtifeleri tellâklardan
mümkün mertebe kaçınız. Biz akçalu
ve de yakuşuklu maliyeci ağbilerinizle
konuşunuz.
Ya siz ne gülersiniz ve iktidarsız
ve boynuzlu şereceli yaratıklar. Geçen
sene herkese şapur şupur bu sene yarabbi şükür mü olduk? Babasının so­
nuncu salaaım diye dezonore ettiği,
821 aün aynı kızın peşine düşüp 822
ncî gün reddedilen m ülkiyenin personanon qratası ukalâ Havdar Nejat'ını­
za mı dayanıyorsunuz? 3. Sınıftan bir
cinsi lâtifeyi yağmurda korumayacak
ve onu zatürre edecek kadar kaba
kasıntı, züppe olan Koray'ınıza mı?
I Bizim kafam:z her
zaman çalışmaz
onun için ferman
yazamayız diyen
Tahsin'inize mi? Tuvalette lisan çalı­
şan Mehmet'inizemi? Evinde buzdola­
bı kulanmaya lüzum aörmeven Ayşe
ve donuk Ayaülünüze'm i? Tülay'ıntzı içinizde en vakarlı seçtik geri kalan
tüm kızlar kralımızın hareminde gün
ve saat beklesinler vakit yakındır ey
Bre içten pazarlıklı işportacı bo­
zuntuları bakkallar! Duyduk ki hepi­
mizde gizli maymuncuğu olan yumu­
şak bakışlarla bize ayak atan şakrak
Gürsel'i kraliçe ve de ofsayt bir pozis­
yonda kalan iki de bir bizde erkekm iyiz diyen Abdülvahap'ı kral seçmiş­
siniz. Zevksiz ve de beceriksiz oldu­
ğunuz bizce malûmdur. Çünkü seri
çıkışmayın hepinizi idare ederim diyen
kraliçeniz Gürselle AEG Hüldan'la Arçelik Sunay ve Profilo Handan'la za­
ten fazlası beklenemez. Ya anasına
«anne ben erkek m iyim diyen Şadi'niz.
Aşk kazıktır «ben yalarım o batar» di­
yen Şevket'iniz. ilkokul çevrelerinde
görüldüğünde alarma geçilen kazanova bozuntusu Engin'iniz. Ben Şair ruh­
luyum işletme derslerinde durmaz ça­
karım hangi çılgın bana çamur atarsa
kaçarım» diyen Fikret’inize mi?. Sizin
adi günahlarınız için şimdi dua oku­
yacağız. «Şeyhülislâm efendimizi can-u
kulakla dinleyin, işportacılar, tellak­
lar, züppeler.
A C IK L I H ÎK A Y E
Bak ben fakülteyi bitirdim ar­
tık. Memet diyor ki ben müfettiş
olabilirmişim. Üç bin maaş alabilir­
mişim. Köye gayrı tiren’le dönebi­
lirmişim. Kahpe dünya Siyasal neymişki, 4 sene hep yurtta kalacaksın
dediler, sonra da attılar bizi. Sana
bu mektubu Cebeci istasyonunda»
yazıyorum. Geceleri Kayseri treni­
nin Vagonun da yatıyorum. Gündüz
ders çalışıyorum.
Hele bir bitsin
görecen bak nasıl o senin merak et­
tiğin içkiden içeceğiz. Üstelik siga­
raya başlanz. Günde iki defa sine­
maya gideriz. Hatçe giz beni seviyon di’mi, Gözlerinden öpeyim giz.
Ellerinden sıkarım. Hele bi yanak­
ta verirsen ikmalleri verdim gitti.
Anana babana sülâlene selâm.
Senin tek ve biricik sevgilin;
Ankara üniversitesi Siyasal Bilgi­
ler Fakültesi Maliye Şubesi çalış­
kan kerlerinden Gazi’ciğin.
25
İktisat ve Maliye Şubesi
M a tra k B iyografileri
MENTER ŞAH İN LER
1948 de Üsküp'te doğmuş ve mülkiye'ye girmeye karar verm iştir. Bu
arada İzmir'de ilkokulu ve Namık Ke­
mâl'de ortaokulla liseyi bitirm iştir.
M ülkiye'ye gelir gelmez önüne gelene
halk oyunlarını
öğretmeye kalkmış,
bu arada ilk fo lklo r ekiplerini yetiş­
NECLÂ GÜREL (M aliye)
M ülkiyenin bu çıtıpıtı kızı karlı
bir kış günü (1950) Erzincan'da me­
rakla gözlerini açtı. Doğduğu günün
soğuk olmasına rağmen bunun tama­
men tersi bir karektere sahip olan ar­
kadaşımız doktor olma hayaliyle lise­
yi bitirdi ise de aynı sene M ülkiye-i
Şahane'ye duhûl etti. Derslere de­
vamlılığının yanı sıra dört sene bo­
yunca kantinin yolunu b ir türlü öğ­
renemedi. Mütemmim cüzü olan Tülay'la beraber sinemaya gitme rekoru
kırmaya çalıştılar.
Fakat bu rekoru
asıl kırmaya çalışanın Tülay'mı yoksa
Necla'mı olduğu b ir türlü anlaşılamadı
M U A M M E R IŞIKOĞ LU
Kenya'da pardon Kemer altında
1950 de doğduğunda S.B.F. ye girece­
ğini bilmiyordu. Namık Kemal'de oku­
duğu yıllarda kız arkadaşları vardı.
Sonra onlarla birlikte geldi şahaneye.
Sinemayı, gazinoyu ve güzelleri çok
sever. İzmir'de 3 öğün yemek yediği
halde, yakışıklılığını
kaybetmekten
korkarak Ankara'da
5 öğün yemek
yer. Çok iyi adamdır. Erkek çocuktur.
26
tirm iştir.
Hernedense fo lk lo r konu­
sunda aş;rı derecede mütevazidir. Ya­
kında yazacağı halk oyunları kitabı
için de «naçiz esşrim» demektedir.
Yurt dışında ki sayısız seyahatleri ve
fo lk lo r gösterilerinden sonra M ülkiye'de «Millî Köçek»
adıyla meşhur
olmuştur. FES-KOM başkanı olması
itibarı ile forsunu kullanarak biz kazgancıları lisede okuduğu şiirlerle ka­
zandığı kupa ve ödülleri ve de son
Folklor gurubumuzla birlikte Bul­
garistan'da dolandırılması üzerine «bir
3 yaşımda b ir de 23 yaşımda uyutul­
dum» demiştir. Sesinin çok güzel ol­
duğu söylenmekte ise de 4 senedir
şarkı söyletemediğimiz Menter’in ar­
zusu dış işlerinde başarılı bir mevkiye
ulaşmaktır. Derslere devamlı gelmesi
Daver'in sık sık «oğlum sen hiç gün­
düz sinemaya gitmez misin» demesi­
ne yol açmıştır. En büyük özelliği çok
folklordan ald.ğı
sevdiği yasemin çiçeğini hiç yanından
kupa ve madalyaları yazmaya mecbur
ayırmaması olan Menter'e ömür boyu
etmiştir.
başarılar dileriz.
Fransa seyahatinde
ve bu husus doktrinde tartışma konu­
sudur. Son sınıfa sene kaybetmeden
geldi. Ama okul yılları süresince tek
şikâyeti î kavun yemek
olmuşSada
«kavun yemeyen talebeye talebe de­
nemez» tezini savunur. Arkadaşımız
aslında ne kadar faal olduğunu son
sınıfta Fes-Kom'a girerek gösterdi.
M üziği, çiçekleri, seyehati. neşeyi
ve çocukları çok sever. Her zaman
m utlu olacağına, bir çok güçlükleri
olsa bile hayatın
yalamaya değer
olduğuna inanır. Arkadaşları arasında
hanımlığı kadar prensiplerine bağlılığı
ve hamaratlığı ile tanınan Necla'mı­
zın bütün hayallerine erişmesini d i­
leriz.
Cömert ve de vurdum duymazdır. Ke
çiye keçi der ayıya dayı demez. Müi
kiyenin altın kalpli oğlanıdır. Kerizl;ği yoktur. Çok hoştur. Yurt baskınında
polisler gidince üzüntüden göbek at­
mıştır. Arm udun iyisini yemez u tan r.
Tavla üstadıdır, Engin'i Eskişehir'e
don gömlek gönderecek kadar şans­
lıdır. Kekliği odada avlamayı, herşeyi
tatlı bağlamayı sever. Başarılar Muam­
mer hadi eyvallah.
H A LİM E BA ŞLAM IŞLI
AYŞE ER G EN EK O N
Karlı bir! yaz sabahı, 8 Haziran
1948'de İstanbul'da Anadolu yakasın­
da nur topu gibi b ir kız çocuğu doğ­
du. Mahalledeki bütün erkek çocuk­
lar o günü bayram ilân ettiler. Do­
ğumevinde o gün doğan çocuklar A y ­
şe'yi sayıklıyorlardı. Kardeşi Ahm et'in
mütemmim cüzü olan
Ayşe, Mekteb'i M ülkiyede
kaybettiği seneleri
gizli bir aşka bağladığını söylenir. Sos­
yetesinin sarsılmaması için burun ameliyatı olmayı bile göze aldı ve ni­
hayet ameliyattan sonra b ir gariba­
nın başına akşamladı. Sene sonunda
not istemediği adam kalmayan, ve not
aldığı çocukların Haziran'da sınıf geç­
me olasığını ortadan kaldıran ve sınav
zamanı hocaların
kapısını aşındıran,
soru tahmin etmede müneccimle yat­
tığı söylenen Ayşe'nin dersleri ezber­
lemekte usta olduğu herkes tarafından
bilinir.
Çukur mu çukur b ir ovada, sıcakmı sıcak b ir Ocak günü esmer mi es­
mer b ir kız çocuğu doğdu. Adını Ha­
lime koydular ama keşke koymasalardı. Dillere düşen şöhretini burada da
devam ettirerek yurdun üç defa ba­
sılmasına sebeb olduğu söylenir. Da­
marında Adana'lılık kanı taşıyan bu
sevimli arkadaş yurdu kadın polis ara­
dığında kendisinden kalem rica eden
amire «Kalem yerine tabanca kulla­
nırım» demiş, Emniyete gitm ekten tabancasızlığı sayesinde kurtulmuştur.
Fakülteye girdi g ireli resim yapmasına
rağmen bir netice alamamıştır. Niha­
yet son sınıfta çareyi buldu gibi gö­
rünüyor. (A h !....... sen nelere kadir­
sin) Epeyce kilo verdi kızcağız, iyi
ses taklidi yaptığını sanır ama Muaz­
zez Türür.g'ten öteye geçemez. Yurtta
kaldığı süre Feriha'yla ikisinin konser­
leri ve kahkahaları yüzünden bütün
kat sakinleri güzellik uykularını alama­
mış, çoktalırının makyaj masraflarının
kabarmasına yol açmışlardır. Çelişkiler,
le dolu b ir kişiliği vardır. Aşırı neşeli
kişiliğini saklamak
için asık suratlı
gezmeye çalışır. Sosyal adalete inanan
Halime, Ağa çocuğu CHP yi pek sev­
mez ama nedendir bilinm ez
Ecevit
hayranıdır! Arkadaşımıza hayatta ba­
şarılar ve isminin azizliğinden kurtul­
masını dileriz.
M ülki^e'nin yerli sermayelerin­
den sayılan, Ankara'lıyım diyecek ka­
dar Ankara'yı seven son sınıfın taze
ineklerindendir. Okulda olduğu gibi
mahallede de sakinliği, yardımsever­
liği ve çalışkanlığı ile tanınmıştır. Fa­
külteye sap gelen ve sap gidecek olan bu masum çocuğun hiç bir balığa
yem olmaması için kulağının Fes-Komca çekilmesini en üstün arkadaşlık va­
zifesi olarak kabul ediyoruz. Maliye
Bakanlığından bir burs koparan mü­
tevazi arkadaşımıza tüm arzularının
gerçekleşmesini ve okuldaki başarıla­
rının yaşantısı boyunca devam etme­
sini dileriz.
★
BÜLENT S O Y L A N
Odaları temiz tutunuz.
Kazgan
★
S EV İN Ç İŞİM E N
IV Mâliyenin en mütevazi hanım­
efendi kızlarından
biri olan Sevinç
AnkaralIdır. (1949). Ayrıca sadeliği ve
okul hayatı boyunca hiç aksatmadan
bütün derslere girm esiyle tanınır. Se­
ne kaybetmeden son sınıfa gelmiştir.
Aynı başarının son senede devam et­
mesini dileriz.
Asıl amacı tıp tahsili yapmak ol­
duğu halde bir tesadüf eseri M ülkiyeye girm iştir.
Şimdiye kadar, bütün
hocalardan kelime kaçırmadan not tu ­
tarak bu konuda sürat rekoru kırmış­
tır. Bir çok arkadaşları bunun farkına
vararak defterlerine abone olduğun­
dan ekseri defterleri sadece ders sa-
K EM Â L TU RAN 'M aliye)
atlerinde eline geçer,
sen sonunda
defter tolama
seyahatine çıkar. Ha­
yatı boyunca arkadaşımıza başarı ve
m utluluklar dileriz.
22.1.1949 da Adapazarı'ndan dün­
yaya ayak attı. Ondaki cevheri ilk
önce bezlerini yıkayan Sabriye hanım
farkefti, ama 1956'da babası kolun­
dan tutup ilk mektebe yazdırmaya gö­
türünce «Ufaktır» gerekçesi ile geri
çevrildi. Sonraları Adapazarı, Çatalca,
Karaköy'de ilk mektep tahsil etti, Ya­
lova, Yeşilköy de orta; Bakırköy ve
Kabataş Erekek'te liseyi
okuduktan
sonra 1967'de M ülkiye'ye kapağı attı.
Az zamanda pembe Kaymakamlık
umutlarına veda edip M alî Şubeye
intisap etti. Bunlar dışında bütün sos­
yal faaliyetlerini şimdiki cici nişanlı­
sını tavlamak yolunda gösterdi. Bu
yüzden üç yıl Gazi Eğitim'e de devam
etti. Halen de Zonguldak'a günde se­
kiz sayfa mektuplar düşendiği söyle­
nen Bülent renklerden kahverengini,
takımlardan Feneri, kızlardan da Gül­
seve n i tutar.
27
M A L İY E M E Ş H U R L A R I
ÇILGIN YUSUF
KUAFÖR GÜLSEVİN
YİĞİT TEMEL
SAF İSMAİL
HANIM AYSEL
ŞUH ZEHRA
YAVRU CAN
ERKEK ÇETİN
KÜPELİ ZİHNİYE
KALENDER İHSAN
JÖN FAİK
ÇAPKIN ZİYA
ESRARLI SUNA
KABAK MEHMET
N'OLDUM OSMAN
NAZLI SACIDE
KOMİSER İBRAHİM
GÜZEL TURAN
YAVRU ŞENER
TOKMAK HAYDAR
HAŞİN GAZI
ŞIK AYDAN
İSPİYON BAHRİ
ASLAN MUSTAFA
ARTİST TEKİN
TEŞKİLÂT, FASULYE, N O H U T A N ­
K A R A TAVA, H A M S İ VERESİYE
SALATA, BOL G ID A , T EM İZ SER­
VİS, (K A ZIK YOKTUR) İSTEYEN­
LERE K Ü R D A N VERİLİR, S A B A H A
K A D A R M U H A B B ET K O V A FE­
Y A M A N TÖ RÜ NER (Maliye)
Hal Kâğıdı :
NERLİ İB R A H İM 'İN , BÜ YÜK A R ­
TİST VE ESKİ Ç A P K IN O R H A N '
İN TATLI DİLLİ C İH A N 'IN
Ğ İN D E NEFİS D O L M A K O N Ç ER
TOSU TÜM TÜLLÂBIN A Ş L A N D I
Ğ l Ç İG İR 'D A BULUŞALIM.
Z A M P O R H A N M İD E YO LU İL E K IZ L A R IM IZ IN
GÖ NLÜ NE
S IZ - M A Y A ÇALIŞIYOR.
Kendisini maiiyenin Kıralı
zanneder. Gök gürültüsünü an­
dıran sesiyle kahkaha atar. Pişti
spor gençlik
kulübü üyesidir,
aynı zamanda.
Gırgıraj
işlerinden
anlar.
Gazoz ağacından süt sağarak ga­
zoz satar.
Kahkahasıyla m ülkiye kah­
kahalar k;rallığını da kazanmış­
tır, yaman sesiyle.
FES - KO M 'C U LA R LA
Ç IĞ IR 'C !-L A R B İR A R A D A
S O N M Ü LKİYE Y A Y IN LA R I
Sokaklarda kapışılan, toplatılıp tekrar basılan
2. C ilt 24 Kısım birden Büyük eser;
H A LİM E 'Y İ N A SIL T A V L A D IM
Yazan : Ünal ÖZSAF
7 Nobel kazanan kadın romancr Zehra ARlOĞLU'nun
son Şaheseri
H IY A R L IĞ IN
LÜ ZU M U
YOK!
Tüm Profesörlere meydan okuyan büyük eser
B A C A K İLE K O P Y A Ç EK M E N U M A R A L A R I
Yazan : Gürsel YUMUŞAKKAYA
Son Yılların en Hazin Romanı
A C I VE B A N A D Ö N P IN A R
ÇIĞIRMİLLİ YEM EK T A K IM I AYAKTAKİLER FORVETTİR.
Yazan : İlhan ÖZSUBAŞI
Pozitiv İlmin Son Eseri
G İM A 'N IN Ö N Ü N D E K A ZIK LA R
Yazan : Şevket AZSAÇLI
Bir İşletmeci kızın kendisini terkeden
İdarî Şube Kıralı merkep Galip'e m ektubu;
EŞŞOGLUEŞEK!
İmza
TÜRKİYE'Yİ TEMİZ TUTALIM.
(mahfuzdur)
KAZGAN
32
17.5.1971
(Hiç merak etmeyin Gürsel değil)
BİRAZDA-----------=
=
HOCALARIMIZDAN
— Bahri Savcı'nın zii çaldığında sınıfta «çıkmıyorum
işie» diye ayak d ire ttiğ in i;
— Oral Sander ve Ömer Kürkçüoğlu'nun ders anla­
tırken karşı apartmandan kız ayarladığını,
— Bülent Daver'in imtihanlarda sigara dağıtt.ğını,
Emel Sayın'ın film lerine olan düşkünlüğünü,
— Şerif M ardin'in Türk Siyasal hayatı dersinde «ayak­
ları koparılmış p ire;» hikâyesi anlattığını,
— Sait K. M im aroğlu'nun erkek modasının öncüsü ol­
duğunu— Ahmet Demir'in ikide bir tamir ettirdiği arabasınla
herkese caka sattığını,
— Cumhur Ferman'.n her zaman olduğu gibi çok na­
zik olduğunu,
— Safa Reisoğlu'nun esprileri ve güler yüzü ile tüm
tül (abın kalbini kazandığını,
ilhan Öztrak'ın öğrencilere son derece kibar dav­
randığını. Odasına gelen kazgan komitesine diğer
bazı hocalarımız gibi çok yakınlık gösterdiğini.
— K. Mimaroğlu için işletme Kraliçesi Gürsel'in «bu
adam ne güçlüdür» deyip ah çektiğini.
— M ithai'ın İktisadî Büyüme Teorileri imtihanında
3 defa çişim var deyip dışarı çıktığını fakat işe­
mediğini.
Şadi'nin iik tanıştığı kıza seninle sinemaya gelemem
İktisat çalışacağ.m dediğini ve sonra gidip cins'
kitap okuduğunu,
— Handan'ın başının hep havada durduğunu ve yeşilaycı olmadığını, Bekledim de gelmedin şarkısını
çok sevdiğini.
— Bedros'un yan baktığı 2. sınıftan bir lâtifenin onu
taviadım dediğini.
■—■ Tuncer Bulutay'ın iktisatla aşkı aynı kovadan dö­
külen su olarak kabul elm ediğinj ve bunu bize söy­
lemediğini ne söylediğini de bilmediğimizi.
— İŞTE! KÖPEK BO RÇLUYU ISIR IN C A
, A L A C A K L IN IN KARISI FERYADI BASMIŞ. Di M i M U HTEREM A R K A D A Ş L A
RIM.
AH! EMEL AH! Ç O C U K LA R A K Ş A M
O N U G Ö R D Ü M . TABİ FİLİMDE.
V
33
Şubeleri Tanıyalım
IV, İ Ş L E T M E
IV, M A L İ Y E
f:n inek — Faik Başbuğ, Oya Cirit
£n f aa|i — Menter Şahinler, Neclâ Gürel
En yağcısı — Yusuf Parmakstzoğlu
En iyi not tutanı — Sevinç işçimen, Gülsevin Tokcan
(sadece kendisi için tutmadı berberin de kahrını
çekti.)
En derslere devamlısı — Temel Akay
En bilgici — Nazif ö zel
En az derslere devam eden — Mehmet Ali Çatal. Ayşe
En
En
En
En
Ergenekon
iyi babası — Sami Susurluk
sadık nişanlısı — Zihniye Yücefer, Bülent Soylan
şık giyineni — Zehra Balcğlu, Vasia Sade
efendi delikanlısı — İsmail Kersu, İhsan Feyzibey-
En
En
En
En
En
En
oğlu
hanımefendisi — Aysel Köni
sempatik — Bahri Öktem, Muammer Işıkoğlu
güler yüzlüsü — Muammer Çetin Tuğ
oklavalısı — Halime Başlamışlı, Kullu Gürbüz
iyi söz dinleyeni — önal Özkan (!)
iyi ve çok espri yapanı — Vecdi Seviğ
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
En
inek — Feriha Silvan, İsmail Can
faali — ilhan Şendif
çapkını — Engin Nayman
yağcısı — Gürsel Harmankaya
iyi not tutanı — Ahmet Zeki
derslere devamlısı —
bilgici — Pınar Gürsel
az derslere devam edeni — Abaülvahap Bulun
iyi babası — Ahmet Çaraz
sadık nişanlısı — Ahmet Zeki, Abdülvahap Bulurr
şık giyineni — Çandan Deniz, Fikret Gümüşdere
efendi delikanlısı — Özer Şemi, Faruk Doğan
efendi delikanlısı — Özer Şemi. Faruk Doğan
hanımefendisi — Emine Gürol, Selma Ayan
sempatik — Yeniay Şeker, Ayşe Bakır, Servet
Taşdelen
güler yüzlü — Erol akın Gürsel Harmankaya
otoriteri — Şevket Aksoy - Nevzat Acar
iyj söz dinleyeni — Hüsamettin Barutçu
iyi teksir çıkaranı — Çağlayan Caner
kendini beğenmişi — Selma Ayan
En aristokratı — Erdem Giray
En Çapkını — Ekrem Atalay
IV. İ D A R E V E S İ Y A S E T
En
En
En
En
En
En
ineği : Haydar Şen.
tatavası : Galip Kaya.
kerizi : Yaşar Yılmaz.
kasıntısı : Haşan Çağlar.
parlağı : Ahmet Palamut.
sosyal demokratı : İsmail Maden.
En
En
En
En
En
En
sağcısı : Zeki Özkan.
bilgici : Galip Uzun.
iyi giyineni : Haydar Keskin.
köyü giyineni : Galip Kaya.
hanımı : Engin Tulgan.
erken geleni : Erol İhtiyar.
En
En
En
En
En
En
geç geleni : İsmail Maden.
az geleni : Haşan Özhan.
üçkâğıtçısı : Cengiz Şenocak.
kendini beğenmişi: Süleyman Oğuz
yağcısı : Ahmet Palamut.
çapkını :Yüksel Ayhan.
IV, D İ P L O M A S İ
En
En
En
En
na
aristokratı : Koray Targay.
dindarı : Mehmet Doğan.
bilgici : Necat Aşkın.
yardımseveri : Gökhan Giray (bu­
rağmen nişanlısına çok sadıktır)
En çok derslere devam edeni : Tah­
sin Burcuoğlu.
Derslere en az geleni : Halûk Çöker.
Hiç gelmeyenleri : Sezgin Esat, özel
Tahsin.
En erken geleni : Şefik Hüseyin (ayak­
larına çok güvendiğinden dolmuşlara
pek binmez).
En iyi not tutanı : Nejat Eren (Kızlar
takımıyla rekabet halinde).
En geç geleni : Aygün özkaragüz.
34
Kendi not tutmadığı halde en iyi not
derleyeni : Necil Nedimoğlu.
En çok evleneni : Tahir Seçkin Kaparıî
En iyi çocuk bakanı : Zafer Ataylan
Evine en bağlı olanı : Yılmaz Baştuz
(zira yeni evlidir-.
En efendi delikanlısı : Şükrü Gürel
En kibar hanım kızı : Çiçek Kovancı
En
sadık mütemmim cüzü :
Serttaş.
Tülây
IV. D İ P L O
m atrak biyografileri
TÜLAY SERTTAŞ (Uluslararası İlişkiler-
İzm ir-Karşıyaka o gün bir baş­
kaydı. Gelip . geçenler birbirlerine bu
olağanüstü durum un neden ileri gel­
diğini soruyorlardı.
Bilmiyorlardı ki,
mini mini bir züppe gözlerini açmış
(NEJAT EREN)
Bütün akıllı çocuklar gib i kış gü­
nü doğup sıcacık büyümeyi ve yaza
kadar büyüyüp ayaklanmayı tercih
etti. Doğarken annesine oldukça çek­
tirdiği için kurtuluş, selamet anlamına
kendisine Necat adını verdiler. Ama
kendisi daha elegant olduğu gerek­
çesiyle Nejat'ı tercih etmekte.
Küçüklüğündeki haylazlıkları cüm­
le büyüklerinin şimdi hoşlanarak an­
lattıkları anılardır. Ama o zamanlar
hepsini doğum
kontrolüne taraftar
hale getirmişti. Karabük halkın:, özel­
inde kızlarını, yılarca kendinden bıkttndıkîtan sonra nihayet Ankara'ya
transfer oldu.
Bir süre Orta Doğu
Teknik'te boy gösterdikten sonra, fi­
kir ve de ideal değiştirip Mekteb-i
ve «Ciyaak» diye feryad-t figan eyle­
mişti. Şüphesiz bu tarihi gün züppe­
lerin bayramı oldu.
Annesi Naciye Hanım, babası Hü­
seyin Beydir. Küçük Tülây ilk tahsili­
ni tamamladıktan sonra annesi ve
babası bir anlaşmazlığa düştüler. Ba­
bası Mekteb-i Rüştiye'ye gitmesini is­
terken annesi ille de Kolej diyordu.
Sonunda annesinin
fendi babasını
yendi ve böylece züppeleri öğrenime
başladı.
Sonra Mekteb-i M ülkiye'ye
gelerek cümle züppeleri çatlattı.
Arkadaşımızın en büyük özelliği
her yere son dakikada yetişmesidir.
Derslere bile, «Ayol benim Hocalar ka­
dar prestijim yok mu?» diyerek hoca
Jle (birlikte girer.
Oda arkadaşları­
nın ölüm sebebi, her zaman son bir
kaç saniyede hazırlanmasında aranma­
lıdır.
Yurda yapılan son baskında ora­
da olamayıp, dayak yiyemediğinden
dolayı çok üzgündür. Ders çalışmağa
son derece meraklı olan inek arkada­
şın ız her imtihandan «kaldım» diye
ağlayarak çıkar ve sonra da kavun ye­
meden geçer. Bunun için bu konudaki
sözlerinin ciddiye alınmaması çıkar­
lar. nızın b ir gereğidir.
3 sene uslu uslu derslere girip
çıkarken son sene kaideyi bozmuş,
Fes-Kom'a girerek cümle tüllâbın hay­
retini mucib olmuştur.
Adieu Tülay... Ooo, excuse me,
Goodbye, mon amie...
Bülkiye'ye geldi. Kendine has-kısalt­
maları
dolayısiyle notlarını
ancak
kendisi tam olarak
anlayabilmesine
rağmen yine de yazısının okunulabilirliğ i notlarını ve de dolayısiyle Ne­
jat'ı cümle tembel talebeler gözünde
çekici hale getirmektedir.
Sırasında
bütün b ir sınıf onun notlarından ge­
çindiğinden bu konuda rekor su, hava
vs. götürmez b ir şekilde ona aittir.
N ot tutmaktan sonra yapabildiği
en iyi iş dans etmektir. Ama, (Annesi
dahil) karşı cinsten gelen bütün gi­
rişimlere rağmen kendisini b ir diskoteke sokabilmek mümkün olmamıştır.
Kapıdan kafasını uzatarak bakmayı ve
büyük aşkına ihanet etmemeyi tercih
etmiştir.
Mezun olduktan sonra yapacağı
ÇİÇEK K O V A N C I (Uluslarası İlişkiler)
Kedilerin en çok miyavladığı bir
M art sabahında saat altıda gözlerini
dünyaya açtı. Ve açar açmaz ilk sor­
duğu şey kedilerin neden bu kadar
çok miyavladığı oldu. «Miyavlamanın
nedenleri ve Mart ayı ile kedilerin
ilişkisi» konusunda uzun araştırmala­
ra dayanan bilimsel bir seminer ha­
zırladığı rivayet olunur.
Siyasi Şube'nin ve M ülkiye'nin en
zarif, şık hanımefendi kızlarındandır.
Bazı isimlere, meselâ (N- harfiyle baş­
layan isimlere nedense özel bir ilgi
İlk işi b ir diskoteke gidip, bunu kutla­
mak olacaktır. Daha sonrası hakkında
diskotekten çıktıktan sonra karar ve­
recek.
duyar. Arkadaşımızın en kızd.ğı şey
yalan söylemek, bekletilm ek; En sev­
diği şeylerin başında ise sadelik gelir.
Hayvanlardan kedileri, kuşları yemek­
lerden piyazı sever. Ayrıca tenis,
yüzme, ata binme gibi pahalı sporlar­
dan hoşlanır. Fırsat buldukça; dana
şimdiden Avrupa'ya gittiğinden «ben
Avrupadayken» diye başlayan hatıra­
larını herkese dinletir.
Son derece
mütevazi ve ^güler
yüzlü olan arkadaşımız Çiçek Kovancı'ya ilerideki hayatında sonsuz mut­
luluklar ve başarılar dileriz.
35
YAŞAR İSMAİL'İN BİYOĞRAFISI
1945 yılında Kibrisin Liınasol Şehrinde babasının
gözyaşları arasında dünyaya geldi. Küçük yaşta kadın kıra merak sardı. Bu yüzden kadınlan incelemek için
bir dernek kurdu. «KADINLAR
DERNEĞİ a ... Bu
dernek kısa zamanda Kıbrıs'ın her yanma dağıldı ve
bilinçli şekilde örgütlendi. İhtilal yapılacak ihbarı üzeri­
ne dernek kapatıldı. Yaşar İsmail ise dağa kaçtı? Yanı­
na aldığı adamları ile yol kesip adam kaçırmaya başladı.
Kısa zamanda dağların padişahı oldu. Haremine kimleri
almadı kimleri. 1963 olayları olunca Dr. Küçiikün ısrarı
ve yalvarmalarına dayanamayıp dağdan indi ve Gavur­
lara pes ettiren silahını yaptı. Düşman hatlarına saniyede
5 şişe molotof kokteyli atan silahını merak eden san­
caktar cepheye gelip silahı görünce düşüp bayıldı. Ya­
şar Ismailin silahı meğer müzeden alınan «MANCINIK*
nıış. I966’da Türkiye'ye geldi. Tuvaletlerin paralı oldu­
ğunu öğrenince Başbakan Demirde çıkıp «KART HA­
MİLİ YAŞAR İSMAİL VATANA BÜYÜK HİZMET­
LER! GEÇTİĞİNDEN BÜTÜN TÜRKtYENİN HER
YERİNDE TUVALETLERE SERBEST OLARAK
G İREBİLİR .»
BAŞBAKAN
SÜLEYMAN DEM1REL
Şeklinde bir kart vizit aldı. Sarışın yeşil gözlü Türkiyeli
bir öğretmenle evli olup bir de oğlu vardır. Oğlunun bi­
linçlenmesi için de onu her ders sınıfa getirip ders din­
lettiriyor. Bu arkadaşımız ULUSLARARASI İLİŞKIl.ER'D E SON sınıfta olup, Kıbrıs büyük elçisi olmayı
tasarlarken biiyük torpili DEMİREL istifa edip te tutuk­
luk yapınca Yaşar İsmail şimdi kara kara düşünmek tedir. Neyseki yeni başbakan yabancı değil.
İMZA :
SINIF ARKADAŞLARI
Brigitte Bardot d iyo r ki : Kazgan beni çıldırtan tek
mecmuadır.
TÜRKAY ENDÜSTRİ ve TİCARET A. Ş.
İn s a n la r ç a b u k b u y u r
Ama
. ta s a rru fla rın ız da ç o c u k la rım ? g ib i b ü y ü y o r m u 7 E ğer d o ıj
d u k la rı g ü n d e n itib a r e n o n la r iç in ta s a rru fu g a ye e d in irs e
nız h n v n ta b ü yü k b ir d e s te k le
a tılm a la rın ı s a c la rs ın ız .
Y avrun uz b ü y ü rk e n ta s a rru fla rın ız » da b ü y ü te c e k t>ı» b an ­
ka b iliy o ru z
•
KİBRİTLER!
Kutu etiketleri üzerine
Hertürlü reklamlarınızı
Vurdun hsryerindo
Teşhir eder.
AYRICA
Hususi Reklâm poşet
ve büyük kutu kibritler­
le d© reklâmlarınızı on iyi
şekiido yapabilirsiniz.
Tairi'Jt için müracaat:
Jiiinyc - lıtanbul
Siyasi Şubenin Meşhurları
KILIBIK CEMAL
SÜPER MİNİLİ NİLÜFER
İMAM MEHMET
JANTİY ŞÜKRÜ
ENPOLİ NECİL
ZÜPPE KORAY
SAP TEKİN
KIZGIN TANZER
SAF EMİNE
OFSAYT ATİLLA
MÜCAHİT ERTEM
ULU BOZKURT
ZAYIF KEMÂL
SISKA TAHSİN
DÜRÜST NİMET
SİYAH İNCİ
KASINTI CAN
AKSESUAR ŞEFİK
SBF - F E S T İ V A L KOMİ T E S İ
Folklor
Ekipleri
FRANSA'DA
6 KUPA VE 2 MADALYA KAZANAN FOLKLOR
GURUBUMUZ 25 GÜNLÜK FRANSA TURNESİNDE 10
AYRI ŞEHİRDE ÇILGINCA ALKIŞLARLA KARŞILANDI.
SAİNT GİLLES FESTİVALİNDE GÜMÜŞ KUPA KAZA­
NAN FRANSIZ TELEVİZYONUNDA YER ALAN MÜLKjYENİN İLK FOLKLOR GURUBU HER ŞEHİRDEN AYRI
AYRI DAVET ALMIŞ NİMES ŞEHRİNDE BEŞ KUPA VE
•Kİ MADALYAYI KAZANDIKTAN SONRA SESSİZCE
YURDA DÖNMÜŞTÜR. Kazgan'ın adım adım izlediği
bu turnede tek sorumlu ve seçici Menter, folklorda jü­
bilesini geçen yıl yaptığı halde bazı şehirlerde Fran­
sızların «formidable» dediği oyununu oynamıştır.
Eylül ayında Türkiye'den bir fo lklo r gurubunu
Fransa'ya götürm ek için UNESCO'dan davetiye alan
m illî köçeğimiz festival komitesi başkanı imtihanlar
nedeniyle elemanların çoğunu İzmir'de turizm ve fo lk ­
lor derneğinden seçmiş as elemanları bittabi fakülte­
mizden temin etmiştir. Kars oyunlarında kendi yetiş1i rd iğ i basın yayın güzellerinden Yasemin'i İsrarla ya­
nına alan m illî köçeğimiz şantöz olarak maliye krali­
çesi Ayşe'yi ekibe aldıktan sonra geçen yıl m illî olan
Basın Yayından Yazgülünü ve diğer folklorcuları bu
turneye alrriiştır.
Kazgan Muhabiri güzel Selçuk Fransa'dan bildiri­
yor :
\'
15 Ekimde Sirkeci'den hareket edilirken Kazgan
komitesi birer bûketle folklorcularımızı uğurladı... 17
Ekimde Strasbourg'ta Avrupa Konseyi delegelerimizin
verdiği nefis b ir öğle yemeğinden sonra akşama üst
üste 2 başarılı gösteri yaptık.
Ertesi gün Paris'e doğru yola çıktık. Trenle 5 saat­
te 500 Km. yapmamızı Zurnacı Bekir bile normal kar­
şıladı. Derken Paris'i gördük. İzm ir'li arkadaşların ço­
ğu 2. defa geliyordular Fransa'ya, neyseki bizim Fes
-Kom başkanı 5 - 1 0 kere gelmişti de bize Eyfel'in gar<dan görülemiyeceğine ikna etti. Kamımız zil çalıyordu
anasını sattığım şehirde bir pahalılık sorma gitsin. Şim­
di gel de Çığır lokantasını arama bir teşkilât yersin
işin tamamdır. Biz bu eski şatafatlı şehirde ayvaya da
razıydık ya neyse. Grupta kaşığı ağzıyla çalan bir
Kaptan vardı ikide bir «Sein'in üzerinden geçecek mi­
yiz» diye gurup tercümanı, Şehper hanıma soruyor­
du. Bizim meşhur akardionist Erdoğan atıldı «hele sen
Eyfel'in üstüne çık sonra Sein'in üzerinden geçmek ko­
lay olur. Derken efendim biz hiçbir şeyin üstüne çık­
madan Soissons'un yolunu tuttuk.
Soissons'da bizi
Allah için büyük törenle karşıladılar. Gazeteciler falan
poz poz resim çekerken biz acele yemek vaktini sor­
duk. Neticede bizi kokteyl'de doyurdular. Ertesi gün
başarılı fo lk lo r gösterilerimizi peş peşe sıraladık. Sonra
M enter'le Yasemin'in Paris'e geri döndüğünü öğren­
dik. Eh! koskoca festival komitesinden bir Ayşe keldi
sorumlu olarak. Kızcağız dayandı şarkılara epey alkış
topladıktan sonra «maşallah»
denmediği için Ayşe
üşüttü, güzel sesimizle (ki şahsen ben bir zamanlar
yurtta söylediğimde bizzat Mehmet Çavuş aşağıdan
g elir kapımızı kırçılcasına zorlayıp beni tebrik etmek
isterdi) çok güzel bir koro yaptık. 25 Ekimde tekrar
Paris'e geldiğim izde gece Eyfel'i gezdik. Baktık ki bi­
zim Menter ileride doktora için kalacağı Fransız aile­
sinin arabasını biz m ülkiyelilere tahsis etmiş, hemen
onun namına arabayı kirletip 9 kişi yerleştik. Şansı­
mıza trafik falan çıkmadı ama biz arabadan inerken
Fransızların ineğin trene baktığı gibi şaşkın şaşkın
bakışlarını anlıyamadık.
Mustafa biz Türklerin bu yönden çok görgülü ol­
duğu hakkında kısa bir nutuk çektikten sonra Eyfel'e
çıktık. Bizim meşhur Kaptan'ın küçük aptesti hemen
gelmeseydi Eyfel'den inip Pigal'e gidemeyecektik. Ayıp
ama siz yabancı değilsiniz; ne o yahu o kadınlar köşe
kapmaca mı oynuyor öyle etekler belde sigaralar elde
kib rit arıyorlar. Bizim çocuklar ne de olsa centilmen
3 kişi birden kib rit yakmaya kalkışınca kadın bir se­
vindi görmeyin. Hemen «Cent Franc» diye yapıştırdı,
39
larımıza Fransız erkekleri asıld.ysa da yüksek terbiyeli
kızlarımız onlara ağızlarının paylarını verdiler, (şahsen
ben çok sıska b ir fransızı az kalsın temizliyordum
Allahtan kendisi korktu ve indi zaten son duraktayd k
ya neyse bu meseleye parmak basmıyalım).
Avrupada Sesini Tanıtan Ayşe
1abi bizim kiler Akm an'ın bozası gibi buruştu. İbra­
him'le Kenan her ne kadar «tarif etudiant» diye İsrar
ettiyse de kadın sözünden dönmedi. Paris'te gece ö y­
le bir geçti ki ertesi sabah Mâcon'a giden treni kaçır­
dık. Bize refaket eden Fransız kızlarını uyandırmasaydık son treni de kaçıracaktık. Meğer onlar bizim kiler
kadar bile Paris'i tanımamışlar, ilk defa gelmişler şa­
yet Metro'da Yasemin doğru yolu levhadan okumasaydı sütçü beygiri gibi metroda dönüp dolaşacaktık. Gare
de Lyon'a geldiğim izde
M enler organizatör kadına
bize (refakat eden Fransız kızların uyuşuk olduğunu
anlatıyordu.) Biz erkekler bu kızların guruba büyük
faydalar sağladığını bağırarak izah ettikten sonra lâf
aramızda uyuşuk ta olsa onlardan ayrılmadık. Mac.on'da hepimizi ailelerde misafir ettiler. Bu arada gelirden
yoldaki büyük kalabalık karşısında bizim memleket
irenlerini aradık hani. Üstelik günahı boynuna b ir­
kaç kişi trende eşyalarının çalındığından şkâyet etti.
Derken efendim Fransızları büyüleyen ve ayakta al­
kışlatan halk danslarımızı Macon'da temsil ettik. M illî
köçeğimiz M enter'in Yasemin'le oynadığı İnnâbe oyu­
nu daKİkalarca alkış toplayınca b ir takım gözyaşları
tespit ettik. Ağlayanlar Türk işçileri idi. Kalbimizi delip
deştiniz be çocuklar diyordu ihtiyarça olanı. Siyasallı
olduğumuzu öğrenenler sizi bize yanlış tanıtmışlar
meğer diyordu ve oyunlar oynandıkça varolun genç­
ler diye bağrıyordular. Açıkçası M ülkiyeli olmaktan
bu yabancı diyarda kıvanç duyduk.
28 Ekimde Dijon'a g ittiğim iz zaman her yıl yapıl­
makta olan Uluslararası fo lk lo r yarışmasının ilgililer;
1972 yılında Türkiye'yi davet etmek amacı içinde g u ­
rubumuzu seyretmek istediler. Yarım saat içinde sun­
duğumuz programı yarışma ilg ilile ri hayranlıkla izle­
di. Şeyh Şamil'in Türkiye'de en hızlı oyuncusu MİM?
köçeğimiz, özel olarak ekibin başında eski oyununu
döktürdü. Neticede 1972 de A ltın Kolye yarışmasına
şerefle davet edildik, iki gün Dijon'da yedik içtik şe­
hirde kaybolduk, tekrar buluştuk. Derken Nimes'e
geceyarısı hareket ettik. İzmir'den gelen 3 erkek arka­
daşımızın Fransız kızlarıyla b irlikte sık sık kaybolma­
ları Kazganın gözünden kaçmadı. Trende M ülkiyeli kız­
40
Nimes'e 1 saat mesafede ki Sain-Gilles kasabasın­
daki fo lk lo r festivaline katıldığımız günde sokaklar­
da boğa dolaştırıldığını gören Ayşe'nin korkudan sesi
tekrar kısıldı. 12 fransız fo lk lo r gurubu aras.nda bele­
diye reisinin ortaya koyduğu gümüş kupayı ezici bir
çoğunlukla gurubum uz kazanınca, sevinçten yarışma­
nın yap.ldığı sahada gözyaşlarımızı bıraktık. Rodez'de
ki gösterimizden sonra Nimes'de boğa güreşlerini sey­
rettik. Arka arkaya öldürülen 4 boğadan sonra ac ya­
rak boğanın tarafını tutmaya kalktık. Bu defa Mata­
dor hastanelik olunca bizim boğayı içerde kurşunla
vurdular.
N ‘hayet, 5 - 6 Kasım geceleri final programları­
mızı yaptıktan sonra UNESCO kulüpleri tarafından
muhteşem b ir törenle gurubumuza 5 kupa ve 2 ma­
dalya verildi. Türk fo lk lo r oyunlarını en iyi şeklinde
temsil edebilmenin gururu içinde M üikiye Marşı ile
gecenin geç vaktinde, kaldığımız yurda dönerken bü­
yük bir başarının m utluluğu vardı yüzümüzde.
Bir an Fakültede ilgilile rin bize çalışma yeri bile
verm ediğini düşündük. Sonra dakikalarca tempo ha­
linde bizi alkışlayan bu yabancıların yüzlerindeki mem­
nuniyet ifadesini düşündük. 7 Kasım gecesi İstanbul'a
doğru yola çıktığımızda kulağımızda halay sesleri ile
25 senedir Türkiye'ye gelememiş bir azeri Türkü Yu­
suf beyin ağlamaklı haykırışı vardı. «Bugün bana mem­
leketi ayağıma getirdiniz. Anam, babam, kardaşlarım
hepsini görmüş gibiyim . Bugün burcu burcu Türkiye'­
yi yaşattınız sağolun varolun aslanlarım»... Yusuf bey
tren kalktığında başını bükmüş gözyaşlarını mendili
ile gizlice silmeye, çalışıyordu.
AVRUPADAN NOTLAR :
—• Eyfel'in tam altında idik. Bir saattir Fransız kızı
ile sarmaş dolaş yürüyen İrfan bağırdı : — Tahu karde­
şim şu Eyfel'i ne zaman göreceğiz yoruldum artık.
— Mcnaco'ya trenle g iriyoruz; bir Fransız Ayşe'­
ye izahat veriyor : Burası belediye binası, biraz iler­
de kumar salonu derken 2 dakika sonra Ayşe yepyeni
bir binanın nereni olduğunu sordu. Adam mahçup
mahçup Monaco bitti hamfendi dedi.
— Saint-Gilles'de boğalar sokaklara salınmıştı.
Yasemin’in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Neyiniz var hanım­
efendi diye sorduklarında Yasemin cevap verdi :
— Boğalara karşı allerjim var da...
— Bulgaristin'da bizim kileri bir dolandırdılar aklı­
nız dursun. Herifin biri Türküm diye gelip bizimkilerin
paralarını aldı. Karşılığında bol bol leva verdi. Adam
gidince bizim levalar sahte çıkmazmı!
Müikiyeye gelmeselerdi
ne olurlardı ?
Büyüklerden
Yumurtalar
Geidüer ne oSduter ?
Erol ihtiyar
Genç olurdu geldi ihtiyar oldu.
Ahmet Palamut
Balıkçı olurdu, Futbolcu oldu.
Deniz Bapçum
Şirketlerde hokkabaz olurdu. Geldi de ne oldu?
Haluk İncitmez
Etibankta kapıcı olurdu, hakem oldu.
Tunç Gürsel
Adam olurdu, geldi hippy oldu.
Adlan Özen
Ressam ve şair olurdu. Geldi deli Vehbi oldu.
İsrriail Belgin
Üstün zekâlı biri olurdu, A fe te eş oldu.
Aydan Tekkök
Ev hanımı olurdu, Geldi en hanımefendi oldu.
Vecdi Seviğ
— Şu Rusya'yı alamadım ona hasta oluyorum.
NAPO LEON
— Beni Harcadılar.
DEMİREL
— Sicilya'ya Turist olarak bol servetle gelin.
M A FİA
— Kazgancıya iaf söyleyenin kaynanasını eşek arısı
ısırsın.
ÖZTÜRK SERENGİL
•— Tutlurr. mu tam (utarım.
S. KEM AL M İM A R O Ğ LU
— Biz aptal demek istediklerimize aptal deriz.
TUNCER BULUTAY
— Türkân Şoray'a bitiyorum , ARKADAŞLAR.
İSM AİL TÜRK
— Kıvır Emel'ciğim kıvır y a v ru m ...
BÜLENT DAVER
Karagözün Ankara Şubesi olurdu, Yaygaracının biri
oldu.
Bahri Öktem
Berber olurdu perişan oldu.
Ali Kökleli
Hanımevlâdı olurdu, Kareteci oldu.
Tarık Alpagut
Balina olurdu, Pinokyo oldu.
Nevzat Acar
Dayı olurdu, Kız Teknik müdavimi oldu.
Refik Sevinç
A rtist olurdu, Sinemalarda kapıcı oldu.
Akın Özçekirge
Gelmeseydi olmazmıydı?
Cengiz Özkan
Kalp hırsızı olurdu Ayhan'a eş oldu.
Turan Kayaoğlu
Kaptan olurdu. Bale okulunda kapıcı oldu.
Muallâ Hatipoğlu
Ala inek olurdu, Çok gizli inek oldu.
Gürsel Harmankaya
Akıllı uslu biri olurdu, Geldi kraliçe oldu.
KAZGAN'IN Paris'te yaptığı defilede
ödül kazanan m ülkiyeliyi tanıdınız mı?
------------------
FIKRA
------------------
Mezun olmaları şerefine Muammer arkadaşlarını
Play Boy'a davet etmişti. Hiç tahmin etmediği halde
peşine 9 kişi takılmıştı. Hep beraber yemek yerken Muammer'in önüne yüklü bir hesap getirdiler. Muammer'in keyfi kaçmıştı. Bu arada İspanyol meyhanesini
söyliyen Timur Selçuk «hey garson bütün hesaplar
benden bu, gece» mısrasını söyleyince Muammer otur­
duğu yerden fırlayarak :
— Ciddimisin ağabey diye bağırdı.
— 13.11.1971 günü IV. İşletmeden Disko Cengiz'in nikâhı olduğunu sanan pekçok m ülkiyelinin n i­
kâh salonunu bastıklarını, bunun balon olduğunu öğ­
renince de uzun müddet Cengiz'i aradıklarını.
— Menter Şahinler'in fo lklo r için Fransa'ya gidip
gelmekten yorulduğunu, buna çare olarak da Fransa'ya
yerleşmeyi düşündüğünü.
— Bahri Öktem'.in M ülkiye kuruluş balosuna be­
leş girebilmek için fo lk lo r öğretm enliğine başladığını.
— Disko Cengiz'in 2 sene evvel kız lisesinde bir
piyesin galasında tuvalette bir saat k ilitli kaldığını.
— Çağlayan Caner'in okulu haziranda b itirip iş­
letmeciler için iş sahalarını incelemeye İstanbul'a g it­
tiğini, fakat hem kendisinin, hem de onu heyecan'bekleyen diğer işletme kerlerinin hayal kırıklığına uğ­
radıklarını.
— IV. Mâliyeden Haluk incitmez'in Marmaris'te
strip teas yaptığını,
— Disko Cengiz ile Johnny Holiday Kemal'in köşk
pastahanesinde iki kız araklayıp kızlara 3 gün sonrası
için randevu verdiklerini,
randevu gününde kızları
tanımayıp aynı kızlara tekrar asıldıklarını ve durumu
farkedince zor dakikalar geçirdiklerini,
— Akın Özçekirge'nin - Turgutlu'da kaymakamı
ziyarete g ittiğinde odacının kendisini tersleyip binbir
güçlükle içeri aldığını, Kaymakamın Akın'ı M ülkiyeli
diye öperek karşılayıp kahve İsmarlamasından sonra
kapıdan çıkarken aynı odacının ayağa kalkıp önünü
iliklediğini,
— IV. işletmeden Ahmet Oğuz Yılmaz'ın askere
gitmek için devamlı yemek yiyerek 100 kg. aşmaya
çalıştığını,
— IV. Mâliyeden Ünal ile Halime'nin, Bülent ile
Gülsen'in, İsmail ile A fe t'in , Tuncay ile Sacide'nin, Ha­
luk ile Ümit'in IV. işletmeden Cengiz ile Basın Yayın­
dan Ayhan'ın, Tarık ile Ender'in, Oğuz ile Gönül'ün,
Nilgün ile Özkan'ın, Kaptan Necati ile Zühal'in, Çağla­
yan ile Asan'ın, Mualla ile Ö nder'in Akın ile M unik'in
(köpeği) ilişkilerinin mutlu bir sona doğru süratle
g ittiğ in i 'Kazgancıların notu : Bu mutlu son tabi ki yal­
nız kızlar içindir. Allah erkeklere sabır versin).
— Turhan Kayaoğlunun soranlara İstanbul'da bir
bale okulunun müdürüyüm diye hava attığını, esa­
sında ise o okulun kapıcılığını yaptığını,
— IV. işletme Kraliçesi Gürsel'in ben 28 defa
nişanlanıp ayrıldım dediğini,
42
— IV. işletmeli Tarık'a niye pinokyo Tarık den­
diğini,
— Disko Genciz'in 3. sınıfta iken bir kızın araba­
sında ve 3 güzel hatun arasında devamlı görüldüğünü,
o yüzden de arkadaşlarının sayısının 100 misli art­
tığını,
— Kaptan Necati'nin birinci sınıfta iken kendile­
rini polis diye tanıtan Osman Arslan ve Mustafa Akkaş tarafından işletildiğini ve Necannin bir ara Em­
niyet Sarayına giderek ne biçim sivil polisleriniz var
herkese hüviyetlerini açıklıyorlar diye şikâyette bu­
lunduğunu,
— Bahri Öktem'in ikide bir haiama gidiyorum
diye ortadan kaybolduğunu, esasında ise kızına git­
tiğini,
— Twigy Muallâ'n n kalem koleksiyonu yapıyo­
rum diye çalıştığı dairenin bütün kalemlerini yürüt­
tüğünü,
— Disko Cengiz'in yaptığı esprilerle tüllâba Be­
sim Üstünel'i mumla arattığını, yanında gezenlerin he­
men hepsinin sinir hastalığına yakalanmalarına sebep
olduğunu,
— Kooperatif Bahri'nin Bülent Daver'e filitre li
sigaraları 6 TL. dan satarak kazık attığını, ve
para­
larla kendisine samsun sigarası aldığını,
— IV. Diplomasiden Toto Teoman ile işletmeden
Gengiz'in Köşk Pastahanesi garsonlarıyla borç alış ve­
rişinde bulunduklarını,
• - M ülkiye yurdunun Champ Elysee desen salo­
nunda volta atmaya alışmış olan kantin kuşları, 3.
Diplomasiden Halûk Kürşat ile Disko Cengiz ve Baba
Tunç'un Hacettepe kantininde de aynı şeyleri yapma­
ya kalktıklarında herkesin
onlara hayretle bakması
karşısında oradan kaçtıklarını,
-—- Bahri'nin iç gezi sırasında Bursa'da hiçbir lo­
kantaya para verm ediğini, sonrada lokantacılara yaka­
lanma korkusundan arka sokaklarda gezdiğini,
— IV. İşletmeli Abdülvahap'ın
M ülkiyeye mü­
hendis olmak için geldiğini, mühendis olunamaya­
cağını öğrenince de ne yapalım o zaman ben de Cum­
hurbaşkanlığı genel sekreteri olurum dediğini,
• - Akın Özçekirge'nin bir zamanlar evinde misa­
f ir ettiği o biçim hatun tarafından Cengiz Özkan'la
beraber gizli b ir sebebden evinin mutfağına kilitlen­
diğini.
İşletme Şubesi
Matrak
Biyografileri
İnek Bayramında
işletmecileri küme­
lenmiş halde görüyorsunuz.
*
işletme Ş U B E SİN İN F E R M A N IN A K A Z G A N İFFET D ERNEĞ İ RESM EN
EL K O Y M U Ş, A H L Â K VE EDEP KURALLARI D IŞ IN A Ç IK A N BU Y A Z IY I SİZ
KIYMETLİ MÜLKİYELİ K A R D EŞL E R İM İZ İN A H LÂ K I
B O Z U L M A S IN
DİYE Y A ­
Y IN L A N M A S IN I KATİYETLE Y A SA K L A M IŞT IR . BU H U SUSTA BİZE Ş Ü K R A N ­
LARIN I BİLDİREN İLAH İYA T FAKÜLTESİ YETKİLİLERİNE, K O N Y A MÜFTÜLÜ­
Ğ Ü N E VE DE D İN İ BÜTÜN V A T A N D A Ş L A R IM IZ A Y A K IN İLGİLERİNDEN D O ­
LAYI TEŞEKKÜR EDERİZ.
Yanda
görülen
işportacılar
da öğle zamanında
Kızılay''-
halkı rahatsız et­
mekle itham edilmiştir. Aralarında bir
de dişi bulunan işportacılar şunlardır.
Ayakta Jiletçi Ahmet, Atlet'cİ Ayhan,
Çorapçı Selim, Çakmakçı Çağlayan,
Üçkâğıtçı Özcan, Tellâl Apo, Eşarpçı
Erol, Maşacı Gürsel oturanlar gözcü­
lük yapmakta olup en önde ki şahıs
meşhur sütyenci Engin'dir.
Internation M.C. Cormick Tarktörleri
ve
International K am yon ve Pick-UP lan
HER Z A M A N
HER YERDE
H İZM ETİN İZD ED İR.
Türkiye Genel Distribütörü
M A T
M O TORLU A R A Ç L A R TİCARET A.Ş.
4. Levend İstanbul — Tel : 64 09 17 - 64 06 16
İşletmeMatrak Biyografileri
GÜRSEL HARMANKAYA (işletme)
1950 de bir gün Eskişehir'de dar­
bukalar çalınmaya güzel sesliler şarkı
söylemeye ve çengiler oynamaya
başladılar. Bu işe şaşanlara Gürsel'in
doğduğu haber verildi. Bunun tesiriylemidir nedir Gürsel o gün bu g ün ­
dür her fırsatta meşhur oyununu
oynar ve yanık sesini dinletir. O kadar
ki işletmenin kraliçesi, M ülkiyenin
güzel ve hayat dolu kızı öldüğü za­
man mezarında da darbuka çalınma­
sını vasiyet etmiş ve «darbuka sesini
duyunca mezardan kalkar oynar ve
tekrar yatarım diyecek
kadar ileri
gitmiştir. İç gezide dört gün hiç dur­
maksızın oynıyarak ayakta durma ve
sesi kısılmadan devamlı şarkı söyle­
me rekoru kırmıştır. Fakültede önce
kantini tanıyan ve devamlı üyesi olan
Gürsel aynı zamanda çalışkanlığı ve
dersleri ile dikkati çekmiştir.
Cana
yakın ve açık sözlü olan arkadaşımıza
bu neşesinin ömrünün sonuna kadar
devam etmesini dileriz.
f
AHMET ZEKİ
S.B.F. ne geldiğinde çok küçüktü,
yanlış anlaşılmasın yaşı değil boyu.
44
fakat dış görünüşüne bakıp ta sakın
onun bu Mekteb-i M ülkiye'de basit
bir talebe olarak geçtiğini sanmayın.
Arkadaşımız birinci sınıfta çift dikiş­
ten muzdarip iken sayıları çok az olan
Kıbrıs'lıların birden
gelmesiyle yeni
gelenlerin arasına b ir önder, tanıtıcı
olarak g ird iğ i görülür. Bundan sonra
yeni gelen hatunlardan bazılarına
ayak atmayı düşündüyse de kızlar bu­
na yanaşmayınca iş yok der geçer.
III de İşletmeye girince Kıbrıs'lı ola­
rak ilk işletme
mezunlarından ola­
cağı için m illet onun kuracağı fabri­
ka ve işletmelerin sayısını dinliye din­
liye Kıbrıs'ta yol yapacak boş arazi
kalmaz.
Aynı sene tatil dolayısıyla
memleketinde iken akrabaları ona bir
kız bularak altın kafese sokarlar. Son
sene bütün işi mektup saatlerini bek­
lemek olmuştur.
Bütün temennimiz
bir an önce mezun olup kızına kavuş­
ması ve bu arada kurmakta olduğu
yüzüncü işletmesinin temelini bizzat
atmasıdır.
Ahm et Zeki'nin b ir özelliği de gür
ve güzel b ir sese sahip olmasıdır. İç
gezide sesi ve sempatik hareketleri
ile ilgi toplamıştır.
Ayrıca fotoğraf
makinesiyle gezinin en büyük yükünü
üzerine almıştır. Arkadaşımıza hayatta
başarılar dileriz.
★
SA B A H A T T İN BİBER (Suntur Saboş)
M ülkiye'nin S.S. si 1949 yılında
Erzurum'un
Ispir kazasında büyük
b ir Bayburtlu düşmanı olarak dünyaya
dühûl oldu. Kocakarı meclislerinde
genel kültürünü tamamlayarak 1967
yılında kapağı Şahane'ye attı
Mekteb-i M ülkiye'ye g ird i gireli
sübyan kızlarla uğraşmaktan derse va­
k it ayıramıyan arkadaşımızın en bariz
vasfı kızları bol olan ilk okullar önünde ağaç olmaktır.
Son sene bu iptilasını daha da ile­
riye götüren Suntur'un
uluslararası
iktisat imtihanına girmemesinin yegane
nedeni; b ir ilk okul öğrencisini cad­
denin karşısına geçirmek bahanesiyle
giriştiği fırsattan faydalanma çabala­
rıdır. Son eyleminde cünmü meşhut
halinde yakalanarak nezarette iki gün
geçirdikten sonra kız babasının dava­
dan vazgeçmesiyle paçasını kurtarmış­
tır.
Aynı evde kalan arkadaşlarının
en büyük d e rd i; günde en azından
b ir düzüne hizmetçi
hanımın şikâ­
yetlerinden rahatsız olmalarıdır. Hiz­
metçilerin baş belası olan S.S. bu tut­
kusunu işletmecilik vasfını geliştirmek
iddiasına bağlamakladır.
Kendisine
başarılar dileriz.
MU HİTTİN
AKDOĞAN
(M orsingos
M ü d ün )
1950 yılında Sorgun'da dünyaya
gelen, dünyayı Şefaatli ve köylerin­
den ibaret sanan, Ankara'ya ilk geldi­
ğinde hayretinden sırt üstü yere dü­
şen, kalkar kalkmaz vay canına «Je
suis tombe» diyen
morsingos 1967
yılında M ülkiyeye girm iştir.
M ülkiye'de
ineklik ve hastalık
hastası olarak öğrenimini tamamlıyan
arkadaşımız meyva kurdu
olmaktan
kurtulamamıştır. Şişmanlamaktan ol­
dum olası korkan Morsigos üçüncü
sınıfta iken bir ay limon ve tuzdan
başka bir şey yememiştir. M ülkiye'­
nin M.M. si (Morsingos Müdün) ola­
rak ün yapan arkadaşımız aynalarla
arasını düzeltebilm ek için M ülkiye'deki mesaisinin dersten artan kısmını
ayna önünde geçirmiştir.
Yiğidin harman olduğu yerden
geldiği ¡diasını son zamanlarda gör­
düğü b ir film neticesinde inkâra k a l r
kışan M .M .'ye aynalarla arasını dü­
zeltebilmesi dileğiyle m,utlu mücade­
leler.
YAŞAR BEKTAŞ
KARAKTER AFET
HOŞ EMİNE
OLGUN ÖZER
SÜSKÜN SELMA
ÇELEBİ ERDEM
GÜZEL NİYAZİ
BÜYÜCÜ YAVUZ
TİP EROL
NECATİ'NİN HANIMI
ZUHAL’IN KOCASI
KEL ŞEVKET
JÖN PINAR
SİNSİ TURAN
GÜLEÇ FERİHA
ŞEKERLİ YENİAY
ÇOCUKLU AHMET
İNEK BAYRAMl]
İnek bayramında tahminle­
rin aksine, okunan fermanlar
büyük ilgi gördü. Özellikle mali
şubeye fes-kom üyeleri hakim
olduğundan tahsildarlar bir b irlik
sağladılar. Resimde en sağda
ayakta
kaynanasını
dinam itle
tehdit eden «Evirgen'i görüyor­
sunuz. Mali şube kralı ayı Ünal
ortada oturup başparmağın! ha­
vada tutan zattır.
inek bayramına edep dışı
bir fermanla gelen bakkalların
tek neşeli ve de işfelisi olan kra­
liçe gürsel'in dışında hiçbir kızı­
nın kürsüye gelmeyişi işletme
kızlarının «pasif» evde kalmış
«kibirli» olarak nitelendirilmesi­
ne sebep olmuştur. Resimde Gürsel'i kaçırmak istiyen idari şube­
lilerin bakkallarla amansız müca­
delesini görüyorsunuz. En solda
Yüksel'in çapkın ve tipik tebessümününe Kazgan dikkatinizi
çeker. Namuslu olarak tanıdığı­
mız Ahmet Zeki, ile Özer'in el­
lerini bulmak mümkün olmamış­
tır.
Kaçırma olayında buluna■mıyan Şadi her nedense Erkek­
likten söz etmiş bu arada haremci kral Apo kraliçenin kaçırılma
olayı için şu ağır sözleri sarfetmiştir. «Sizlere teessüf ederim ;
•inekleri».
47
İnek bayramına idari şube
en güzel bir şekilde
hazırlan­
mış ve büyük b ir renk katmıştır.
Resimde Merkep Galibi saf
Veysel'i kurcalarken, şıkırdak
Yüksel'i de Muammer'i aralarına
almalarının m emnuniyeti içinde
görüyorsunuz.
Resimde Çılgın Yusuf'u Ayı
Ünal'la tezahürat sırasında gö­
rüyorsunuz.
İnek bayramına spor karşı­
laşmaları da
konulmuş ve bu
turnuada
tahsildarların haşin
sporcuları sadece boylarını gös­
termişlerdir.
0
48
SHOV
İlk defa girişi bedava ve
bol hediyeli bir Show yapılmış
ve sa/ın proflarım ız yine duy­
mamışlardır.
Birbirlerini yoğurtla sıvayan
bakkalları perişan halde göruyoruz.
Gecenin büyük solisti Ayşe
ilk şarkılarını yerinde söylemeyi
tercih ederken 2. sınıftan bir ker
arkada tırnaklarını yiyordu.
6 dalda yapılan yarışma
ödülleri için tarafsız b ir jüri ku­
rulmuştur. Soldan itib a re r d u ­
rumu izleyen b ir sübyanı, mü­
hendis, basın yayınlı, mimar ar­
kadaşlarımızla b irlikte görüyor­
sunuz.
$>
49
Edebi
yarışmalarda hava
alan b ir tahsildar elma yemede
ağzını göstermeye çalışmışsa da
1. sınıf öğrencisi her iki elmayı
aynı anda yiyerek istikbal vadetmiştir.
r
1970 -71 MEZUNLARINA
HER YIL MAYIS AYININ 20 SİNDE
ANKARA'DA MÜLKİYELİLER BİRLİĞİNDE
İSTANBUL'DA HİLTON'DA, İZMİR'DE
BÜYÜK EFES'TE BULUŞALIM
SAAT : 19.00
Misafir jüri Fes-Kom'la birlikte
* TAHSİLBOYUNCA
AYLIK GELİR
* APARTMAN
0AİRELERİ
IGRETMENLER BANKASI!
Hocalar Bize Dedi ki
Maliye Politikasının kibar Prof.u İsmail TÜRK
— Valla çocuklar Türkân ŞORAY'a bayılırım işle.
— Hocam dersleri çok rom antik anlatıyorsunuz?
— Yok canım! biraz, size dersleri sindirm ek istiyorum o
kadar.
— Hocam şayet Türkân Şoray'la filim
etseler kabul edermisiniz?
— Bizden geçti çocuklar.
çevirmenizi te k lif
— Hocam Meliha ŞORAY hakkında ne düşünüyor sunuz?
— Valla ona çılgın Meîoş diyorlar ben
• çıkmam çocuklar.
mantıktan dışarı
Uluslararası İlişkilerin sevimli Prof.u Seha M ER A Y
— Hocam uzay araştırmalarınız nasıl gidiyor?
— Sizi sormalı, Kazgan'a konu buldunuz mu? bari.
— Şey efendim ! kılıbıklığınız var mıdır?
— Uzay denemeleri hakkında yeni bir eser yazacağım.
— Onu demedik hocam! yani yengeye çok yardım eder
eder misiniz?
— Çocukları çok severim hepsi topaç gibi maaşallah ha! ne
diyorduk.
— Beis yoksa kılıbık mısınız? diyecektik.
— Vallâ Reisoğlu'nun kılıbıklığı
hakkında bir malûmatım
yok.
— Hocam Kozak mısınız?
— Siz Kazgancılar adamı gözünden anlıyorsunuz.
Fakültenin en babacan Profu Ilhan U N A T
—• Kazgan'a k ıra r mısınız?
!
— Aksine çok severim. Kazgan hoşgörüyle
gereken tak mecmuadır.
karşılanması
— Her yıl toplantılaıımıza sempati ile katılan tek hoca siz
oluyorsunuz.
,
— Sizlere ve Kazgancılara sevgim sonsuzdur.
*
Muamer AKSOY — Ben balo malo sevmem.
*
Reşat AKTAN — Türkiye iktisadında önemli bir husus
43 bin devenin olduğunu bilm ektir.
*
Bülent DÂVER — Siz biletleri alın, yartn Emel'e gideriz.
*
Fahir ARMAOĞLU — Bizatihi ben
sından İlân alamadım.
Kazgan'a İş Banka­
* Turan GÜNEŞ — Çafikın çapkın bakacağınıza meramı­
nızı söyleyin.
*
Bedri GÜRSOY — Gel ey güzel dalalım sadabade, bana
ya gül ver ya da bade, geç kalmanın ne mahsuru varmış k il
derse.
*
Mehmet GÖNLÜBOL — Benim adım Mehmet'tir.
*
Aziz KÖKLÜ — Kötü çocuklar derse devam etmezler.
*
Besim ÜSTÜNEl — Ben bile politikada daha çocuk sa­
yılırım size n'oluyor ki!
*
Mehmet SELİK — Geçen yıl ki kazgancılar
kötü çamur attı.
*
Halûk ÖLMAN — Öhö, öhö kilomu
normaldir.
bana çok
muhafaza etmem
51
VEDA CAYI
9
Bu yıi modern kulüpte yapılan
veda çayına ucuz oiması itibarı ile ka­
labalık b ir öğrenci gurubu gelmiş bu
arada son saatlere yaklaşırken Nermin ABADAN siyah bir ropla aramız­
da görünmüştür. Öğrenci arkadaşlara
b ir iki dansı lütfeden ABADAN cinsi
problemleri gençliğim izin atlatmasını
temenni etmiştir.
KAZGAN Basın Yayınlı b ir
hanımı objektivine sığrırırken
ABADAN cinsi konularda konfe­
rans verilmesi gereklerinden söz
ediyordu.
[
1
l l
M
I. 1
f I
I I
I I
I
l \ l
I «
aS
g \
B S
|
i /
% J / I
1971 Kazgan'ı, Fakültenin kâğıt yardımını yapmadığı ve ilanların en verimsiz olduğu b ir dönemde herşeye rağmen zamanında çıkmanın gururunu taşımaktadır.
Mezun kimseler olarak fakültenin bütün havas:nı esprili b ir dille kendinde toplıyan, Kazgan'ın bireysel çaba ile çıkarılmasına üzülüyoruz. Gönül ister ki her mezun
kişinin imzası esprisi Kazgan'da yer alıp unutulmaz anılara girsin. Kazgan esprinin
yanında insanı insan yapan temel kavramı «Hoşgörü» yü getirdiği için değerlidir. A tı­
lan Kazgan çalışmalarından alınmak ancak hoşgörüden yoksun olmanın ifadesini taşı­
yabilir. Fakülte olarak espri niteliğinin yanlış anlaşılabileceği b ir dönemde espri yap­
mak güçlüğü yanında arkadaşlarımız b ir takım maddi ithamlar altında kalmış ve bu
olaylar Kazgan'ın geleneksel yayınını tehlikeye sokmuştur. Maddi ve manevi güçlükler karşısında yılmadan bize her bakımdan destek olan Fes-Kom başkanımız Menter
Şahinler'e gösterdiği başarılı ve üstün çalışması nedeniyle teşekkürü bir borç biliriz.
S°n sınıf öğrencileri olarak Kazgan'ı gereğince çıkarabilmenin çabası içinde birşeyler
yaratabilmişsek ne m utlu bize.
K A Z G A N KOM İTESİ
52
SON HABERLER
İr
Engin Nayman 2 aylık nişanlısı için beni bı­
rakırsa «ölürüm» dedi.
İT Mehmet Evirgen uzun zamandır kızdığı kay­
nanasını bir odaya kilitleyerek anahtarı sakladı. Nişan
lısının İsrarı üzerine «yanağından bir öpücük verirsen,
açarım» dedi.
ir
Laz'ın yakışıklı garsonu A li «Ağbi sizin okul­
da bana göre kız yok mu?» dedi, ilg ilile rin sabah ak­
şam lâza müracaatları rica olunur.
iç
«İLÂN» — Adım H ayrettin'dir Çığır'da gar­
son olup bilûm um kadayıfları elimle yapmaktayım.
Yaşım küçük ama boyum evlenmeye müsaittir. Siz
m ülkiyeli ağbeylerimden ricam yaşı, başı düzgün ve
çok namuslu, ilkokul mezunu b ir abla bulup beni dün­
ya evine yerleştirmenizdir.
ir
Son anda Profesör Ruşen Keleş fakülteye de­
kan oldu.
Sevgilisi Çingene Gülpembe'den
A Y I Ü N A L'a Son M ektup;
(Çok acıklıdır)
A be civanım. Sert ve mert Ünal'ım. Geçen gün
agam seni görmüş, beni sorarmışsın ona parçalanmış­
tır yüreciğim. Dayanamamışımdır. A be ne çabuk unut­
tun, daha sümüklerini silerken peşimden çoban küpeği
gibi saldırırdın. Duymuşum orada kendine Adana’dan
b ir piliç bulmuşsun. A be hırbo sen benim gibi kaşı
gözü biyerdeyi o tavukla mı tutuşturursun. Beni bütün
mahallenin erkekleri ezbere tanır. Var mıdır benim
gibi yanık, karagözlü kara tenli, eli belde, eteği yerde
b ir Gülpembe o senin mektepte.
A be ayı Ünal'cığım beni ara hemencik. Bilesin yü­
reciğim hep sana çarpar. Gelmezsen maşalarımı alır
gelirim.
Seni çok ama çok üperim.
İr
Kazgancılar hayret edilecek b ir şekilde çok a7
ilânda Kazgan'ı çıkarmıya karar verdiler.
Y A V U K L U N GÜLPEMBE
İ r 3.Xİ 1.71 de Türkân ŞORAY m ülkiyeye geldi.
Kazgancıların fakülte kapısında sorduğu soruya SOSAY
«Bir profesörün ziyaretine geldim . Yazık ki odasında
bulamadım» dedi. (Bu hususta fik ir edinmeniz için iç
sayfalara göz atmanızı Kazgan tavsiye eder.)
İT- Ömer
Kürkçüoğlu'nun 3. diplomasi de ki
afetle aşkı devam ediyor. Yakışıklı asistanımız bu ne­
denle Kazgancılara tebessümünü eksik etmiyor.
İT
Elizabeth Taylor'dan aldığımız mektupta, Bü­
lent Daver'in öncepheden çekilmiş 3 resmi isteniyor.
İT
Çapkın artist Alain Delon 1972 döneminde
Basın . yayına kaydolmak için müracaat etti. Bu neden­
le Basın - yayın kızları şimdiden hazırlığa başladı.
(Haber «Le Monde» tan alınmıştır.)
M Ü LKİYE MİLLİ PROF T A K IM I
KALECİ
Nermin Abadan
Sağbek
Sol bek
Reşat Aktan
M uam m er A ksoy
Santraf
Ruşen Keleş
Solhaf
Solhaf
Cemal Mıhçıoğlu
Aziz Köklü
Santafor
Ilhan Öztrak
Sağaçık
Solaçık
Fahir Armaoğlu
Bedri Gürsoy
Soliç
Sağiç
Bülent Daver
İbrahim Yasa
Yan Hakem — Bahri Savcı
Yan Hakem — Sait Kemâl Mimaroğlu
Hakem — Safa Reisoğlu
53
CERRAHOĞULLAR1
U M U M Î NAKLİYAT, V A P U R C U L U K ve TİCARET T. A.Ş.
B E Y N E L M İN E L N A K L İY A T
A C E N T E L İK
T İC A R E T
S İG O R T A C IL IK
■
ŞİRKETİN M/BC. M. EREĞLİ GEMİSİ
TİCARET SİCİLİ : 50702/7577
TELGRAF : CERRAHOĞULLARI
TELEFON : SANTRALİ 49 79 00-1-2
AFTER OFFICE HOURS
36 35 35 - 47 48 58 - 47 70 11
TELEX
: 307 İSTANBUL
CUMHURİYET MEYDANI KÖSEOĞLU
APT. No. 3 /3 - TAKSİM - İSTANBUL
POSTA KUTUSU : 411 GALATA
I
Profilo'nun
aaliyet alanları
ELEKTRİKLİ EV EŞYALARI:
Buzdolabı, çam aşır makinesi,
elektrik süpürgesi, elektrik ocağı...
MUHTELİF İNŞAATLAR İÇİN
ÇELİK KONSTRÜKSİYON:
Fabrika, köprü; elektrik direği, .
prefabrike evler, akaryakıt tankları;.',
ve
EKOVAT,
SOĞUTUCU SİSTEM,
ELEKTRİK MOTORLARI...
P R O F İL O
SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
2. Taşocağı Sok. 26-28, Mecidiyeköy, İstanbul
Tel: 4651 20, Telg: Profilode, P.K. 98 Beyoğlu
CHAPPfcE KOLONLU RADYATÖR
• Metre kare babına ısı verimi °o11 <laha fazladır
• Modern görünüşü binanızın dekoruna
ahenk katar
• l'zıın ömürlüdür
0-500 DÖKÜM KALORİFER KAZANI
• Demir Döküm Kazanları özellikle kalorifer
tesisatları için yapılmış yegâne kazanlardır
• Dökümden mamul olduğu için korozyona
mukavim fevkalâde sağlam ve uzun ömürlüdür
• Kömür ve fuel-oil ile çalışan tipleri vardır
• Döküm dilimlerinden mütevekkil olduğu için
T A Ş IN M A S I kolay, MONTAJI basittir
• Bu özelliği sebebiyle inşaata başlarken
kazana para bağlamaya veya kazanı monte
etmek için duvar yıkmağa ihtiyaç göstermez
• Yüksekliği azdır. Kazan dairesinin döşeme
izolasyonunu bozmaz
• Dünyaca meşhur Kheinstahl Eisenwerk
Hilden lisansı altında, tecrübeli ve mütehassıs
eleman kadrosu ile memleketimizin en büyük
ve en modern fabrikalarında imal edilmektedir
• Kapasitesi 193,000- 453,000 Kcal/h'dır
KOLONLU
DOKUM RADYATÖRLERİ
İLE
DÖKME DİLİMLİ
G - 500 TİPİ
KALORİFER KAZANLARINDAN
ELDE EDEBİLİRSİNİZ
Diğer döküm kazanları
B i l : 70.000 - 208.000 Kcal/h kapasitelidir
R C : 23.000-08.000 Kcal/h kapasitelidir
TÜRK DEMİR DÖKÜM
FARRİKALARI A.Ş.
Stlihtâr - l*tınbul. Tel.: 218600
0-300
İLHAMI
ÇARK
TEKE
BİLAK
YETKİLENDİRİLMİŞ GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ LTD.ŞTİ.
Kantarcı Rıza Sok. Şekerciler Apt.
7/3 Erenköy/İSTANBUL
Tel:0216-3596200 (2 Hat) / 0216-3596203
Fax:0216-3596202
E-mail: [email protected]
NEVRUZ
GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ LTD. ŞTİ.
Fethiye Mahallesi Sanayi Caddesi No:283
16140 Nilüfer/BURSA
Tel:0224-2421452
Fax:0224-2421451 / 0224-2422511
E-mail: [email protected]
www.nevruzgrup.com
NADİR ELİBOL
YETKİLENDİRİLMİŞ GÜMRÜK MÜŞAVİRİ
Şair Nedim Sokak 7/10
Çankaya 06690 ANKARA
T e l:0312-4403278 / 0312-4405273
Fax:0312-4402403
E-m ail: [email protected]
www.nadirelibol.com.tr
1 9 7 1 YILI KAZGAN DERGİSİ'NİN TIPKI BASIMI;
NAZIM BİLİCAN (1975-Maliye/İktisat),
AHMET NEVRUZ (1975-Maliye/İktisat),
NADİR ELİBOL (1975-Maliye/İktisat) TARAFINDAN
REKMAY REKLAM VE TANITIM LTD. ŞTİ/NE YAPTIRILMIŞTIR.

Benzer belgeler