spor bilimlerine giriş

Transkript

spor bilimlerine giriş
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2509
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1480
SPOR BİLİMLERİNE GİRİŞ
Yazarlar
Öğr.Gör. Evrensel HEPER (Ünite 1)
Öğr.Gör. Ömür SERTKAYA (Ünite 2)
Doç.Dr. Canan KOCA (Ünite 3)
Doç.Dr. Hayri ERTAN (Ünite 4)
Yrd.Doç.Dr. Mehmet KALE (Ünite 5)
Yrd.Doç.Dr. Serdar TEREKLİ (Ünite 6)
Doç.Dr. Efsun KARABUDAK (Ünite 7)
Prof.Dr. Gıyasettin DEMİRHAN (Ünite 8)
Editör
Doç.Dr. Hayri ERTAN
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
i
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2012 by Anadolu University
All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic, tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Genel Koordinatör Yardımcısı
Doç.Dr. Hasan Çalışkan
Öğretim Tasarımcıları
Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Öğr.Gör. Nilgün Salur
Kitap Koordinasyon Birimi
Uzm. Nermin Özgür
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi
Spor Bilimlerine Giriş
ISBN
978-975-06-1177-3
1. Baskı
Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 1.400 adet basılmıştır.
ESKİŞEHİR, Mayıs 2012
ii
İçindekiler
Önsöz ………………………………………………………………………………………………....
iv
1. Spor Bilimleri ile İlgili Kavramlar ve Sporun Tarihsel Gelişimi…………………………… 2
2. Spor Felsefesi ve Etiği.....................................................................................................
30
3. Sporda Sosyo-Kültürel Boyutlar.....................................................................................
44
4. Spor Fizyolojisi ve Mekaniği............................................................................................
64
5. Antreman ve Hareket.......................................................................................................
80
6. Spor Psikolojisi...............................................................................................................
108
7. Spor Beslenmesi.............................................................................................................
128
8. Spor Pedagojisi...............................................................................................................
152 iii
Önsöz
Spor bilimleri, kavramı çok genel bir terim olarak kullanılmakta ve farklı disiplinlerin birleşmesiyle
oluşmuş geniş bir yelpazeyi temsil etmektedir. Bu kavram, sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri
ve eğitim bilimleri temel alanlarında ki bilgi birikiminin spor ve spor bilimleri alanına aktarılmasını
kapsamaktadır. Bu noktada vurgulanması gereken konu, temel alanlarda ki bilgi birikiminin direk olarak
spor bilimleri alanına aktarılmasının mümkün olamayacağıdır. Bu nedenle, mevcut bilgi birikimi üzerine
spor bilimlerine özgü araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütülmesi ve yeni yaklaşımlar geliştirilmesi
gerekmektedir.
Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim sistemine dahil edilen Spor Yöneticiliği önlisanas programı
kapsamında öğrencilerimizin spor bilimlerinde ki temel çalışma araştırma alanları hakkında temel
bilgilere sahip olabilmeleri için bu kitap yazılmıştır. Kitapta yer alan herbir ünite bir konu başlığı
hakkında bilgi sağlarken, bazı alanlar birleştitilerek tek bir ünite şeklinde verilmiştir.
Bu kitabın temel amacı, spor bilimlerinin disiplinlerarası çalışma gerektiren bir bilim alanı olduğunun
anlaşılmasına yardımcı olmaktır.
Bu kitabın yazılmasında katkı sağlayan başta Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu müdürü Prof.Dr.
Güven Sevil, program koordinatörü Doç.Dr. Metin Argan ve üniteleri yazan değerli bilim insanlarına
teşekkür ediyorum.
Değerli öğrencilerimize gerek öğrencilik ve gerekse çalışma hayatlarında başarılar dilerim.
Editör
Doç.Dr. Hayri ERTAN
iv
v
1
Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Beden eğitimi kavramını ve beden eğitiminin bireye sağladığı yararları açıklayabilecek,
Hareket, hareket eğitimi kavramını ve hareket eğitiminin önemini tanımlayabilecek,
Temel hareket becerilerini tanımlayabilecek,
Spor kavramını, beden eğitimi ve spor arasındaki farkları açıklayabilecek,
Spor ve beden eğitiminde kullanılan temel kavramları açıklayabilecek,
Beden eğitimi ve sporun tarihsel gelişimini açıklayabilecek,
Cumhuriyet döneminde sporu açıklayabilecek,
Antik (Klasik) ve Modern Olimpiyat Oyunlarını açıklayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Beden Eğitimi
Aktif Yaşam
Hareket
Hareket Eğitimi
Lokomotor
Non-Lokomotor
Manipülatif ve Denge
Spor
İlk İnsan ve Spor
İsveç Jimnastiği
Alman Jimnastiği
Gök-Börü
Kız Börü
Beyge
Çöğen
Olimpiyat
İçindekiler















Giriş
Beden eğitimi
Aktif yaşam
Hareket ve hareket eğitimi
Temel hareket becerileri
Hareket, vücut, uzaysal ve ritmik bilincin gelişimi
Spor
Temel kavramlar
İlk insan ve spor
Beden eğitimi ve sporun tarihsel gelişimi
İlk çağlarda spor
Eski Türklerde spor
Osmanlılarda spor
Cumhuriyet döneminde spor
Olimpiyatlar
2
Spor Bilimleri İle İlgili
Kavramlar ve Sporun
Tarihsel Gelişimi
GİRİŞ
Spor, Dünya’da farklı kültürleri, farklı dilleri ve insanları bir araya getiren önemli bir olgudur. Spor
bilimlerinin öğrenilmesi ve öğretilmesi spor bilimlerini oluşturan kavramların bilinmesi ile başlar. Spor
bilimleri ile ilgili temel kavramlar iyi anlaşılmadıkça ve kavramların birbirleriyle olan ilişkileri sağlam bir
temele oturmadıkça spor ile ilgili görüş üretmek mümkün değildir.
Spor kavramının anlaşılabilmesi için öncelikle beden eğitimi ve hareket kavramlarının iyi bilinmesi
gerekmektedir.
BEDEN EĞİTİMİ
Çağımızda devamlı olarak değişen ve gelişen olaylar ve teknoloji bireyler üzerinde olumlu ve olumsuz
etkiler oluşturmaya başlamıştır. Eğitimin buradaki işlevi toplum üzerindeki bu etkiye karşı nitelikli insan
gücü yetiştirmektir. Nitelikli insan gücüde fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden sağlıklı olmayı
gerektirir. Bu da eğitim süreci içerisinde beden eğitiminin rolünü ortaya koymaktadır.
Gerçek anlamda beyin ve vücudun fonksiyonları bağımsız düşünülemeyeceğinden tek başına bir
fiziksel sağlamlık da düşünülemez. Fiziksel uygunluk bireyi sadece bir beden olarak değil zihinsel,
duygusal ve sosyal bir bütün olarak ele alır. Bir hareketi yapabilmek için kasların gelişmiş olması ve sinir
sisteminin mükemmel iletişimi yetmemekte, bireyin hareketi doğru ve çabuk algılayabilmesi,
anlamlandırabilmesi, düşünsel olarak geliştirebilmesi de önem kazanmaktadır.
Beden eğitimi etkinlikleri düzenli olarak yapıldığında fiziksel uygunluğun, kalp-dolaşım sistemi
dayanıklılığının, fiziksel kapasite ve sportif etkinliklerin iyi yapılabilmesi gibi özelliklerin gelişmesi
hedeflenmektedir.
Bu bağlamda beden eğitimi, insanın büyümesi, gelişmesiyle bedensel gelişimler arasındaki ilişkiyi
açıklamaktadır. Özellikle dokuların, organların ve kemiklerin sağlıklı büyümesi için önemli bir fizyolojik
olgudur.
Amerika Ulusal Beden Eğitimi ve Spor Birliği’ne (NASPE) göre beden eğitimi, “çocuk ve yetişmekte
olan gençlerin bilişsel, sosyal ve fiziksel gereksinmelerini karşılamak için hazırlanmış bireysel ve grup
içerisindeki hareket yaşantılarını kapsayan bir etkinlik”tir.
Amerika Ulusal Beden Eğitimi ve Spor Birliği’ne (NASPE) göre beden eğitimi alan bireyin
kazanacağı davranışları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;
•
Beden eğitimi alan birey; çeşitli fiziksel etkinlikleri gerçekleştirmek için zorunlu becerileri
öğrenecek.
•
Beden eğitimi alan birey; fiziksel devamlılığının farkında olma duygusunu geliştirecek.
•
Beden eğitimi alan birey; hareketsel olan ve olmayan ve ustalık içeren becerileri geliştirecek.
•
Beden eğitimi alan birey; hareket, dans, oyunlar ve sporda hareketsel olan ve ustalık içeren
becerileri birleştirecek.
•
Beden eğitimi alan birey; düzenli fiziksel etkinliğin yararlarını anlayacak ve sağlıklı olma
anlayışını geliştirecek.
3
•
Beden eğitimi alan birey; sağlıklı ve sağlıklı olma alanlarında bilinçli bir tüketici olacak.
•
Beden eğitimi alan birey; dinlenme becerisini ve güven duygusunu geliştirecek.
•
Beden eğitimi alan birey; vücut yapısını ve genel işlevini kavrayacak.
•
Beden eğitimi alan birey; spor, hareket, dans ve oyunlardaki kuralları değerlendirmeyi,
uygulamayı ve kuralları kavrayacak.
•
Beden eğitimi alan birey; estetiği ve hareketin yaratıcı niteliklerini takdir edecek.
•
Beden eğitimi alan birey; kendine güveni ve içsel kişilik becerilerini geliştirecek.
Özellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde bireylerin gelişimine önemli katkıları bulunan beden
eğitiminin tanımı konu uzmanlarınca farklı biçimde yapılmaktadır. Örneğin, Wuest ve Bucher’e (1999)
göre, beden eğitimi “fiziksel etkinliklerin kullanıldığı eğitimsel bir süreç olduğu kadar, bireylerin
gereksinim duyduğu tutum, bilgi ve becerilerin optimal düzeyde gelişmesine de katkıda bulunan” bir
süreçtir.
Pangrazi ve Dauer (1992) de, beden eğitimini “çocukların bütün olarak büyüme ve gelişmesine
hareket deneyimleri aracılığıyla katkıda bulunan genel eğitim programlarının bir parçası” olarak
tanımlanmaktadır.
Bu tanımlardan anlaşıldığı gibi, beden eğitimi bireyin fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel yönlerden
gelişmesini sağlayan etkinlikler toplamıdır. Bu anlamda beden eğitimi, sadece bireylerin bir bütün olarak
gelişmesine değil, aynı zamanda bireylerin oluşturduğu ve içinde yaşadıkları toplumun gelişmesine de
katkı sağlamaktadır.
Bu konu ile ilgili Ali Niyazi İnal’ın Beden Eğitimi ve Spor Bilimi
(Ankara: Nobel Yay. 2003) adlı kitabını okuyunuz.
Eğitim sistemi içerisinde beden eğitiminin rolünü ve önemini
tartışınız.
AKTİF YAŞAM
Çocuklara bilgi, beceri, davranış, yetenek ve aktif bir yaşam tarzına sahip olma isteği kazandırmak ve
geliştirmek için yardım etmeyi amaçlar. Beden eğitimi ve spor eğitiminin önemli amaçlarından biride
çocukları aktif bir yaşam tarzı geliştirmeye doğru eğitmektir. Çocuklar sadece öğretmen eğitim verdiği
zaman değil, normal yaşam tarzlarının bir parçası olarak da aktif olmalıdırlar. Aktif yaşam; fiziksel
etkinliklere katılım ile gerçekleşir.
Çağdaş eğitim, çocukların tüm potansiyellerini geliştirmeleri üzerine odaklanmıştır. Eğitimciler
sadece çocukların okul yılları boyunca büyüyüp gelişmelerini değil, aynı zamanda serbest saatlerinde ve
okul yılları sonrasında da aktif bir yaşam tarzı için gereken alışkanlıkları, becerileri ve bilgiyi
geliştirmelerini arzulamaktadır.
Çağdaş eğitim anlayışı, insanın bilişsel, duyuşsal, fiziksel ve sosyal yapılarıyla dengeli birer bütün
olarak en uygun ve ileri düzeyde yetiştirilmelerini amaçlar. Bu amaçla insanın bu özelliklerinin
geliştirilmesinde beden eğitimi ve spor önemli bir yere sahiptir.
Çocukların doğasında hareket etme isteği vardır. Öğretmenler ve spor eğitimcileri bu doğal hareket
etme isteğine dikkat etmeli ve çocukları aktif bir yaşama doğru sürükleyecek etkinlikler düzenlemelidir.
Okul yıllarında çocukların fiziksel düzeylerinin gelişmediği görülmektedir. Bilgisayar başında geçen
saatler, uzun süre televizyon seyretme, fiziksel etkinliklere katılmama, okul dışında oyun imkanının
azalması gibi sosyal etkenler çocukların hareketsiz bir yaşam içerisine girmesinin temel nedenlerindendir.
Okul tüm bu olumsuzlukları silmek konusunda yeterli değildir. İyi hazırlanmış beden eğitimi ve spor
programları bu olumsuzlukları silmede önemli bir katkı sağlar. Uygun çevresel koşulların sağlanması ile
çocuklar aktif bir yaşam stili için gerekli olan niteliklere sahip olabilir. Çocuklar aktif bir yaşam stili için
gereken becerilere sahip olmalıdır; çünkü bu becerilere sahip olmadan başarılı olunamaz.
4
Fiziksel olarak aktif bir yaşam biçimini benimsemiş olan kişilerde hastalıklara karşı yakalanma
olasılığının, hareketsiz bir yaşam tarzını benimsemiş olan kişilere göre daha az olduğu yapılan
araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. Fiziksel olarak aktif bir yaşam biçimini sürdüren kişilerin kansere
yakalanma olasılığının hareketsizlere göre daha az olduğu bildirildi. Japonya Sağlık Bakanlığının
önderliğinde yapılan bir araştırma, çok aktif bir hayat süren erkeklerde kansere yakalanma olasılığının,
hareketsiz erkeklere oranlara yüzde 13 azaldığını, kadınlarda da bu oranın yüzde 16 olarak saptandığını
gösterdi. Sonuçları American Journal of Epidemiology dergisinde yayınlanan araştırma kapsamında,
Japonya'nın 9 bölgesinde yaşları 45 ila 74 olan yaklaşık 80 bin kadın ve erkeğin incelendiği belirtildi. Bu
kişilerin, oturarak, yürüyerek, ayakta durarak, uyuyarak ve egzersiz yaparak geçirdikleri zamanla
belirlenen metabolizma hızlarına göre 4 gruba ayrıldığı, özellikle düzenli olarak egzersiz yapan ve aktif
bir yaşam biçimi sürdüren Japon kadınlar arasında kansere yakalanma olasılığındaki azalmanın çarpıcı
olduğu gözlendi.
Teknolojinin gelişmesi sonucu aktif yaşam süren insanların hareketsiz bir yaşam süreci içerisine
girmesi, günümüzde oldukça fazla rastlanan ve çağımızın sorunu olarak görülen kalp-damar
rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, osteoporoz gibi bazı sağlık sorunlarının ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Günümüzde ise hareket etmeye ve aktif bir yaşam sürmeye olan ihtiyaç daha
da artmıştır.
Bu kadar önemli olan beden eğitimi ve spor kavramı birçok farklı becerileri içermektedir. Bu
becerilerin çocukluk yılarında etkin bir şekilde öğrenilmesi ilerleyen yıllardaki aktif yaşam trendini
belirleyecektir. Bizim amacımız çocukların okul öncesi dönemden başlayarak ilköğretim yılları boyunca
pozitif ve aktif yaşam stili benimsemelerini geliştirmektir. Çocuklar iyi bir görüntüye sahip olmak için
egzersizin önemli olduğunu anlamalıdırlar. Çocuğun yaşam tarzının bu yönde değişmesi sonucu; çocuk
hem beslenme alışkanlıklarını değiştirir, hem de diğer sağlık faktörlerini uygulamaya başlar ki, buda
çocuğun pozitif ve sağlıklı yaşama doğru ilerlemesini sağlar.
Fiziksel aktivite ve aktif yaşam için çocukların, gençlerin ve yaşlıların spor yapmalarına olanak
sağlayacak çevreler ve ortam yaratılmalıdır.
Aktif yaşam ile ilgili değişik bilgilere
http://www.guresdosyasi.com/yuruyusveyararlari.html adresinden ulaşabilirsiniz.
HAREKET VE HAREKET EĞİTİMİ
Yaşam demek hareket içerisinde olmak demektir. Piaget’e göre birçok çocuk için yaşamak bir şeyler
yapmak, hareket içerisinde olmak demektir. Hangi ortamlarda olurlarsa olsunlar; ister asfalt bir çevrede,
ister doğaya yakın bir çevrede olsunlar, sağlıklı ve uyumlu bir gelişmenin ön şartı çocuğun vücudu ve
hareketleri konusunda bilinçlendirmesidir.
Motor hareketlerin öğrenilmesi ve bu konuda çocuğun küçük yaşta bilgilendirilmesi onun hareket
kabiliyetlerini geliştirmede etkili olacaktır. Çocuklar genelde hareket etmekten zevk alırlar. Hareket
sayesinde dünyayı keşfeder; kendilerini ve başkalarını tanımayı öğrenirler. Ancak günümüzde çocukların
hareket kabiliyetlerini geliştirebilecekleri alanlar gün geçtikçe sınırlanmaktadır. Okul, çocuklar için güven
içinde hareket edebilecekleri tek ortamdır.
Hareket, vücudun herhangi bir bölümündeki gözle görülür değişim pozisyonu, vücudun konum
değiştirmesidir. Başka bir deyişle, hareket, bir kişiye ya da belirli bir noktaya göre yer değiştirmek olarak
tanımlanabilir. Hareket eğitimcileri, hareket kavramını "organize olmuş hareketler serisi" olarak
tanımlamaktadır. Hareketsizlik ise, bir nesnenin konumunun bir çizgiye ya da bir yüzeye göre sabit
kalması halidir.
Yukarıda yer alan tanımlardan da anlaşılabileceği gibi hareket, günlük hayatımızın temel bir
parçasıdır. Bir çocuk herhangi bir yere hareket etmek istediğinde, çocuğun hareketi başarması için birçok
yol vardır. Burada önemli olan çocuğa doğru davranışı göstermek değil, onun farklı hareket yollarını
algılamasını sağlamaktır.
Hareket eğitimi kavramının birçok şekilde tanımı yapılmıştır. Hareket eğitimi; uygulama, oyun, spor,
atletizm, yüzme, jimnastik, dans kullanımlarını ve bunların anlamlarını araştırmaya; bunların birbirlerine
veya gruplara olan etkilerini anlamaya çalışan akademik bir disiplindir.
5
Hareket eğitimi, çocuğun paylaşmayı, duygularını ifade etmeyi, kişisel amaçlar belirlemeyi ve
özgürce hareket etmeyi öğrenmesi için fırsatlar yaratır. Bir başka tanımda hareket eğitimi; günlük yaşama
değer veren ve yaşamla bütünleşen fiziksel etkinliğe odaklanan aktif yaşamı anlatır.
Hareket eğitimi, hareketin keşfedilmesi ve üretilmesi olarak tanımlanır. Etkili ve elverişli hareket
etmek için bilişsel becerilerin geliştirilmesine yönelik oyunları öğrenmede önemli bir yere sahiptir.
Hareket eğitiminin bilinçli bir şekilde uygulanması motor becerilerin öğrenilmesine yardımcı olur. Bu
bilgiler ışığında çocuklar etkili bir şekilde ve farklı çevresel durumlarda nasıl hareket edebileceklerini ve
tepkilerini nasıl kullanabileceklerini öğrenirler.
Yaşantıya dönüştürülen bu etkinlikler, çocuğun nasıl etkili hareket ettiğinin, güvenli ve verimli
hareketlerin nasıl yapıldığının anlaşılmasına olanak sağlar. Böylece hareket eğitimi ve öğretimi,
çocukların uygun sosyal etkileşimini cesaretlendiren bir şekilde yürütülür.
Çeşitli hareket etkinliklerini içeren iyi bir hareket eğitimi programı, çocukların tüm gelişiminde hayati
bir önem taşır. Bu yaşlarda oyun şeklinde basit koşular ve atlayışlar yapan bir çocuk, bunu yavaş yavaş
geliştirecek, aynı yaşlardaki daha önce hiç atlayış yapmamış bir çocuktan daha ileri seviyede olacaktır.
Böylece çocuk, bir şeyleri algılarken kendi ihtiyaçlarının da farkına varacaktır. Algısal yetenekler
öğrenilebilen yeteneklerdir. Hareket etmek için algılamak, algılamak için de hareket etmek ve yer
değiştirmek gerekir. Algısal bilgilerle harekete ilişkin bilgilerin uyumu çocukta uzaysal algının gelişimi
için gereklidir. Bu nedenle, hareket eğitimi içerisinde verilecek olan etkinlik çeşitliliği, çocuğun bilişsel
becerilerinin gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Hareket etmeyi öğrenebilmek için serbestçe hareket etmek ve önce kendi alanını, sonra diğer hareket
alanlarını tanımak zorundadır. Hareket alanlarını etkili kullanabilen çocuk, tüm yönlerde ve düzeylerde
(yüksek-orta-düşük) lokomotor, non-lokomotor, manipülatif ve denge becerilerini yapabilecek ve kendi
vücut kapasitesini tanıyabilecektir. Gerçekte lokomotor, non-lokomotor, manipülatif ve denge gibi
hareket çeşitlerinin geliştirilmesine yönelik olarak hazırlanan nitelikli programlar çocukların hareketlerini
ve hareket verimliliğini de arttıracaktır.
Hareket ve hareket eğitimi kavramlarını anlamak için yararlı bir
kaynak olarak Çocukta Hareket, Oyun Gelişimi ve Öğretimi adlı kitaba bakabilirsiniz.
(Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2007).
Hareket kavramı ve hareket eğitimi kavramını tartışınız.
TEMEL HAREKET BECERİLERİ
Temel hareket becerileri insanların hayatlarında, işlerinde ve gelecekte de kullanabilecekleri niteliktedir.
Bu temel hareket becerileri lokomotor beceriler, non lokomotor beceriler, manipulatif beceriler ve
dengedir.
Lokomotor Beceriler
Çocuklar okula başlamadan önce gelişmiş olmamak şartıyla yürüyebilirler, koşabilirler ve sıçrayabilirler.
Eğer çocuğa “iyi bir koşucu musun?” diye sorarsak cevap “evet” olacaktır. Gerçektende çocuklar
yeteneklerini daha iyi olarak düşünürler ve daha büyüklerle yarışmaya çalışırlar. Yarışmayı kaybettikleri
zamanda şaşırırlar.
Lokomotor beceriler; vücudun zemindeki belirli bir noktadan bir başka yere doğru hareketidir.
Büyük kas becerileri denge/kararlılık becerileri ile birlikte gelişir. Lokomotor becerilerinin etkili
formalarına geçmeden önce, denge becerilerinin temel yönleri üzerinde ustalaşmak gerekir. Lokomotor
beceriler şunlardır:
•
Yürüme
•
Koşma
•
Atlama
6
•
Sıçrama
•
Uçma
•
Sekme
•
Tırmanma
•
Kayma
•
Sürünme
Yürüme
Şekil 1.1: Lokomotor Hareket Becerileri.
Non-Lokomotor Beceriler
Non-lokomotor beceriler; bireyin, bulunduğu zemin üzerinde dengesini yerçekimine karşı koruma
yeteneğidir. Denge/kararlılık, insan hareketinin temel formudur. Bütün etkili hareketlerin temelidir. Hem
lokomotor hem de manipülatif becerilerin içine yayılır. Nonlokomotor beceriler şunlardır.
•
Eğilmek
•
Bükülmek
•
Sallanmak
•
Dönmek
•
Simetrik-asimetrik, geniş-düz vücut şekilleri
7
Dönme
Şekil 1.2: Non-lokomotor Hareket Becerisi.
Manipülatif Beceriler
Manipülatif beceriler; bireyin, herhangi bir nesne ile ilişkisini gerektiren hareketlerdir. El ve ayakların
kullanılması ile nesnelerden kuvvet alma ve nesnelere kuvvet uygulama ile ilgilidir. Bir şeyi el veya ayak
ile yapmak bir kişinin öğrenebileceği en iyi harekettir. Çocuklar el ile yapılan şeyleri severler.
Manipulatif motor beceriler eğer doğru bir şekilde öğretilirse kendi kendine yapılabilen etkinliklerdir.
Manipülatif hareket becerileri ile küçük kas becerileri gelişir. Manipülatif hareket becerileri,
•
Atma
•
Tutma
•
Fırlatma
•
Vurma
•
Tekmeleme
•
Sürme
8
Atma ve Tutma
Şekil 1.3: Manipulatif Hareket Becerileri.
DENGE
Ağırlık merkezinin yerçekimine karşı kontrol altında tutulmasıdır. Denge çalışmalarının amacı, vücudu
daha fazla zorlamaya yönelik çalışmaları içerir. Denge yeteneğimizi geliştirmede yapacağımız
çalışmaların büyük bir önemi vardır. Bu çalışmalar ile vücudumuzu daha önce yapmadığı hareketlere
zorlamak, bu hareketleri yapabilmeye çalışmak ve değişik materyaller taşımayı içerir.
Statik Denge
Sabit bir noktada dengeyi sağlayabilme “statik denge” olarak tanımlanır. Tek ayak üzerinde durma,
amuda kalkma statik dengeye örnek verilebilir.
Tek Ayak Üzerinde Durma
Şekil 1.4: Statik Denge.
Dinamik Denge
Hareket halinde dengeyi koruyabilme ise “ dinamik denge” olarak ifade edilir. Denge üzerinde yürüme,
sıçrama ve sağa, sola dönüşler, yuvarlanmalar, takla dinamik dengeye örnek olarak verilebilir.
9
Denge Tahtası Üzerinde Yürüme.
Takla Atma.
Şekil 1.5: Dinamik Denge.
Lokomotor, Non-Lokomotor, Manipülatif ve denge becerilerinin
beden eğitimi ve spor için yararları nelerdir, tartışınız.
HAREKET, VÜCUT, UZAYSAL VE RİTMİK BİLİNCİN GELİŞİMİ
Çocuklar büyüdükçe, vücutlarının neler yapabileceğini, daha etkili bir biçimde nasıl hareket edeceklerini
ve uygun tepkileri nasıl vereceklerini daha iyi anlarlar. Bu bilinçler geliştikçe, insan hareketleri
konusunda daha usta olur.
Hareket Bilinci
Hareket bilinci, duygusal deneyimleri izlemek, yorumlamak ve onlara doğru biçimde tepki vermeyi içerir.
Vücut beş duyu organıyla bilgi alır (görme, tatma, duyma, koklama, dokunma). Algı, geçmiş deneyimleri
kullanarak bu duygusal bilgiyi değerlendirir ve kararlar alınır, tepkiler verilir. Başka bir duyusal şekil
çoğunlukla altıncı “his olarak” belirtilen, kinestetik bilinçtir. Vücudun dışında bilgi alan diğer duyuların
çoğunun aksine, kinestetik duyu sistemi, iç mekanizmadan, sinirlerden, eklemlerden ve diğer iç
bölgelerden bilgi alır. Bu bilgi, diğer duyularla elde edilen bilgilerle birleştirilir, hareket ve vücut duruşu
şeklinde bir tepki üretilir. Bu yüzden, hareket bilinci, çocuklar algısal bilinci değerlendirdikçe gelişir.
Vücut Bilinci
Vücut bilinci, vücudun kısımlarını ve birbirleriyle ilişkilerini doğru olarak tanımlamayı kapsar. Vücut
bilinci aynı zamanda, vücudun kısımlarının kapasitelerini, sınırlarını ve hareketleri doğru ve etkili bir
biçimde yapmayı da kapsar. Çevresel deneyimler, vücut bilincinin gelişmesine yardımcı olur. Örneğin
10
çocuklar ilkokula başladıklarında vücutlarının %50’sini bilirler. İlkokul sonuna kadar vücutlarını %100
tanımaları gerekir. Vücut bilincinin bir uzantısı da yön bilincidir. Birçok çocuk sağ ve solunu kolayca
tanımasına rağmen, bu çocukların genelde ilkokula başlayıncaya kadar bilmedikleri bir şeydir.
Uzaysal Bilinç
Uzaysal bilinç, üç boyutlu uzayı, içindeki objeleri tanımak ve onlara tepki verme yeteneğidir. Çevreye
göre insanın vücudunun konumunun hissidir. Görsel bilinç, uzaysal bilincin kapsamı içindedir. Derinlik
ve uzaklık algısı, biçim farkı ve görsel motor düzeni uzay bilincine katkıda bulunur. İlkokul (1, 2, 3, 4 ve
5. sınıflar) ve ortaokul (6, 7 ve 8. sınıflar) da okuyan çocuklara uzay bilinci farkını göstermek için bir
uygulama yaptırılıyor. Bu uygulama çocukların topu tutabilmeleri yeteneği ile ilgilidir.
Bir makine tarafından bir top fırlatılır ve çocuklara, topu tutabilmek için, hareket etmeleri söylenir. İlk
olarak çocuklara topun atılış yerini görmeleri sağlanıyor. Daha sonra, büyük bir bez parçası ile topun
atılış yerinin görünmesi engelleniyor. Çocukların hepsi doğru yöne koşmalarına rağmen, yaşça küçük
olanlar (1, 2 ve 3. sınıflar) topun düşeceği yerin tahmininde yaklaşık 22 adımlık bir sapma yaptılar.
Yaşları daha büyük olanlar ise (4, 5 ve 6. sınıflar) yalnızca 2,5 adımlık sapma yaptılar. Yaşı küçük
olanlar, aynı yöne koşmalarına rağmen topun düşeceği yeri tahmin edememekle birlikte gittikleri yere de
çok geç vardılar. Gelişme ise topun düşeceği yeri doğru tahmin eden fakat karar vermekte geç kalan 4.
sınıf öğrencilerinde gözlenebildi. Aslında, karar verselerdi de topa yetişemeyeceklerdi. 5. sınıf öğrencileri
ise, 4. sınıflara göre biraz daha hedeften uzaklaştılar ama topu yakalamak için daha hızlı davrandılar. 6.
sınıf öğrencileri ise tahminlerinde en başarılı olan gruptu. Yaşça büyük olan çocukların (4, 5 ve 6.
sınıflar) hepsi topun nereye düşeceğini iyi tahmin etmişlerdi. Fakat 4. sınıf öğrencileri, bu bilgiyi 6. sınıf
öğrencileri kadar iyi değerlendiremedi. Bu ve bu tür çalışmalardan anlıyoruz ki, hızlı hareket eden
nesnelere dair algısal tahminler içeren uzaysal bilinç ve becerisel tepkiler çocukluk çağının son
dönemlerine kadar pek gelişmez. Bu yüzden öğretmenler ve eğitmenler 8 yaşında ve daha küçük
çocuklardan, düzgün fırlatılmış bir topu yakalamasını ve havada uçan bir topun doğru olarak
gözlenmesini beklememelidirler.
Ritmik Bilinç
Bütün hareketlerimiz, uzaysal ve zamansal özellik taşır. Yani hareketlerimiz uzayda bir zaman düzeni
içinde gerçekleşir. İyi gelişmiş bir zaman bilinci olan çocuk, hareketleri koordine ve ritmik bir biçimde
yapabilir.
Ritmik bilinç, bütün koordine edilmiş hareketlerin temelidir. Çocukların günlük hayatlarında önemli
bir rol oynar. Diğer bir bilinç ise, işitsel bilinçtir ki, bu ses ayrımı, sesin geldiği yeri belirleme, zamansal
ve işitsel algıyı kapsar. Zaman içindeki seslerdeki değişimleri algılama ve ayırt etme yeteneği, ritmik
bilincin önemli bir parçasıdır. Ritmik hareketler, örneğin halk oyunları tempo, düzen ve vurgu ayrımı
gerektirir.
Ritmik bilinç konusunda, küçük ve büyük çocuklar arasındaki değişiklikler birçok araştırmada
kanıtlanmıştır. Küçük çocukların, büyük çocuklara göre, ritmik bilinç konusunda daha çok zorlandıkları
görülmüştür. Ayrıca erkek çocukların kız çocuklarına oranla, ritmik hareketlerde daha çok zorlandığı
kanıtlanmıştır. Ancak genelleme yapmak için, iki cinsiyet arasında daha çok araştırmaya ihtiyaç vardır.
Açıkçası, çocukların daha çok ritmik aktivitelere ihtiyacı vardır.
SPOR
Spor bireylerin “hareket” etme ihtiyacını karşılaması, eğlenme, oyun, neşelenme, sosyalleşme, statü elde
etme ve daha birçok nedenden dolayı tercih edilirken aynı zamanda bir meslek olarak da
seçilebilmektedir.
Spor sözlük anlamı olarak incelendiğinde Latince Disportare ve Desport biçiminde “dağıtmak,
birbirinden ayırmak” anlamına gelen sözcüklerden oluşmuştur. 17.yüzyıldan sonra ilk hecesi değişerek
“SPORT” biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir.
11
Spor denilince insanın aklına koşmak, yürümek, yüzmek, bisiklete binmek veya bir takımın diğer bir
takıma karşı yapmış olduğu mücadele gelebilir. Sporu farklı bir şekilde ele alarak incelemek mümkündür.
Şekil 1.6: Sporun Farklı Şekillerde Ele Alınışı.
Rekreasyon: Serbest zamanları değerlendirme etkinliğidir. İnsanların serbest zamanlarında hiçbir
zorlama olmadan gönüllü olarak katıldıkları etkinliklerdir. Bu etkinlikler kişiyi hem eğiten hem de
eğlendiren nitelikte olabilir.
Amatör sporcu: Uğraştığı spor dalında katıldığı yarışmalardan veya müsabakalardan maddi kazanç
elde etmeyen sporculara verilen isimdir.
Profesyonel sporcu: Uğraştığı spor dalında katıldığı yarışmalardan veya müsabakalardan maddi
kazanç elde eden sporculara verilen isimdir.
Sporun belirli sözcüklerle kalıplaşmış klasik bir tanımı yoktur. Spor kavramının tanımları
incelendiğinde farklı şekillerde tanımlandığı görülebilir. Bu nedenle spor ile ilgili farklı kaynaklardan
değişik tanımlar vererek spor kavramının anlaşılması daha kolay olacaktır.
Felsefi açıdan spor, spor kavramında dile gelen hakikati; sporun özünü sürekli bir çabayla araştıran;
kavramı spor bilimlerinden ve felsefelerinden derlediği her yeni bilgi ile yeniden yorumlayan, aydınlatan
bir bilgi alanıdır. Sosyoloji açısından spor ise, belli kuramların ışığı altında diğer bilim dallarıyla
işbirliği yaparak sporda sosyal yapılar ve sosyal davranışlar ile sporun sosyal etkilerini araştırır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde spor, “Kişisel ya da toplu biçimde yapılan genellikle yarışmaya
dayanan, kimi kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümü” olarak tanımlanmıştır. Bir başka
tanıma göre ise spor, özel araç gereç ve ortam kullanan, rekor arayışlarının önemli olduğu belli bir zaman
ve alan içinde yapılan yarışmaya dayalı fiziksel bir aktivite olarak tanımlanmıştır.
Loy ise spor kavramına farklı bir açıdan yaklaşarak,
•
Doğada yapılması
•
İçinde yarışma unsurlarının bulunması
•
Fiziksel yeteneklere dayanması
•
Şans, strateji ve yetenek unsurlarını içermesi,
•
Değişken bir sonuca sahip olması gibi fikirleri ile değişik bir bakış açısı ortaya koymuştur.
12
Spor ve Beden Eğitimi Arasındaki Farklar
Spor
Beden Eğitimi
Bir yarışmadır.
Reklam aracıdır.
Bir meslektir.
Üretime katkı sağlar.
Toplumlar arası ilişkileri artırır.
Bir seyir vasıtasıdır.
Politika aracıdır.
Profesyonel bir uğraşı olarak yapılabilir.
Eğitim ve eğlence aracıdır.
Serbest zaman faaliyetidir.
Bir bilim ve tekniktir.
Zevk ve estetiktir.
Kişiler arası ilişkileri artırır.
Yarışma Değildir.
Reklam aracı değildir.
Meslek değildir.
Üretime katkı sağlamaz.
Toplumlar arası ilişkileri artırmaz
Seyir vasıtası değildir.
Politika aracı değildir.
Profesyonel bir uğraşı olarak yapılamaz.
Eğitim ve eğlence aracıdır.
Serbest zaman faaliyetidir.
Bir bilim ve tekniktir.
Zevk ve estetiktir.
Kişiler arası ilişkileri artırır.
Beden eğitimi ve spor ile ilgili tanımlarından anlaşılabileceği gibi, beden eğitimi rekor kırma ve
şampiyon olma amacı taşımaz iken, sporda ise şampiyon olma ve rekor kırma amacı vardır. Beden
eğitimi kurallara bağlı olmadan özgürce ve değişik ortamlarda yapılırken, spor ise, spor salonlarına veya
spor sahalarına, yaptığı spor ile ilgili araç ve gereçlere, yapılan spor dalı ile ilgili belirli kurallara
gereksinim duyar.
Bu konu ile ilgili bilgilere Gazanfer Doğu ve ark. Spor Bilimlerine Giriş
(Ankara: Spor Yayınevi,2006) adlı kitabını okuyunuz.
Beden eğitimi ve spor kavramını birbirinden ayıran özellikler nelerdir,
tartışınız.
TEMEL KAVRAMLAR
Büyüme
Hücrelerin büyümesi ve çoğalması sonucu oluşan vücut ölçülerindeki artıştır. Fiziksel gelişmeden dolayı
vücuttaki nicel değişikliklerdir. Baldır kaslarının hacmindeki bir artış büyümeyi anlatabilir. Büyüme
beden ile ilgili değişimleri içermektedir.
Olgunlaşma
Üst düzeyde işlevsellik yaratmak için türe özgü yetilerin niteliksel değişmeleridir. Örneğin bir çocuğun
alıştırma ve destek ile belirli bir zamana kadar yürüyememesi, ancak yürüme olgunluğuna gelince
yürümeye başlaması.
Çevresel faktörlere bağlı olarak gelişim süreci içerisinde belirgin değişimler oluşmaktadır. Örneğin
gelişim sürecine bağlı olarak çocuğun ortaya çıkardığı motor performansta değişimler meydana gelir.
Yaklaşık olarak bir bebek dört aylık olduğunda destek ile oturabilir duruma gelir. Yedi aylık olduğunda
ise desteksiz oturabilir. Tutuş, tırmanma ve ayakta durmak çocuğun olgunlaşması ile ortaya çıkan
davranışlardır. Bunun sonucunda olgunlaşmayı organizmanın büyüyerek kendisinden beklenen bir işi
yapabilecek düzeye ulaşma sürecidir diyebiliriz.
Gelişim
Çocuğun daha yüksek nitelikteki işleri yapabilmesi ve ilerlemesi şeklinde tanımlanan gelişim kavramı
bireyin olgunluğa erişmesidir. Kısacası olgunlaşma ve öğrenme bireyin gelişiminde anahtar noktalardır.
13
Gelişme döllenmeden başlayarak yaşamın sonuna kadar geçen sürede insanın yaşadığı fiziksel, bilişsel,
duygusal ve sosyal yönden değişikliklerdir. Örneğin bir çocuğun gelişimine, olgunlaşmaya ve öğrenme
olanaklarına bağlı olarak konuşma ve anlatım gücünü geliştirmesi.
Motor Performans
Motor görevi ortaya çıkarmak için kullanılan güç ve motor görevi ortaya çıkarma düzeyi. Örneğin,
hedefin merkezine topu atma.
Esneklik
Esneklik bir eklemin hareket oranıdır. Esneklik oranı hareket içindeki eklemlerin yapısına ve doğasına,
eklemleri saran ligamentlerin doğasına, eklemler ile ilişkili kasların genişliğine bağlı olarak değişir.
Esneklik bir hareket için en önemli parçalardan biridir. Bu yüzden genel temel eğitim programlarında
nitelikli bir şekilde yer almalıdır. Yüksek düzeyde bir esnekliğe sahip çocuk hareket sırasında kasları
içinde hızlı ve yüksek bir kan dolaşımına sahiptir.
Sürat
Hareketleri en kısa sürede yapabilme yeteneğidir. Spor da başarılı olabilmenin özelliklerinden biriside
sürattir. Sürat bireyin vücut parçalarını hızlı bir şekilde hareket ettirebilmesine ve bir noktadan başka bir
noktaya en kısa sürede yapabilmesine bağlıdır.
Kuvvet
Sportif anlamda kuvvet vücudun bir bölümü veya tamamının kütlesi ya da ilgili spor dalında kullanılan
aracın kütlesinden kaynaklanan bir dirence karşı koyan, direnci yenen etki olarak tanımlanabilir.
Sporda Beceri
Sporda beceri, minimum enerji ve zaman harcayarak istenen maksimum hedeflere ulaşabilmek için bir
süreç içinde sıralanan ve kazandırılması öngörülen istemli davranışlardır. Beceri, alıştırmaya, tekrarlarla
hareketleri öğrenebilmeye, değişik durumlarda amaca uygun ve çabuk bir şekilde tepki gösterebilmeye,
her hareketin birbirini doğru olarak izlemesine, istenen kuvvetle meydana gelmesine bağlıdır.
Dayanıklılık
Motorsal ve bireysel özellikler ile ilgili bir biyo-motor beceri olan dayanıklılık ortaya çıkan yorgunluğa
karşı organizmanın karşı koyabilme yeteneği, vücudun sergilediği aktivitenin meydana getirdiği strese
dayanma yeteneğidir.
Sporda Yetenek
Belli bir alanda normalin üzerinde, ancak henüz tam olarak gelişmemiş özelliklere sahip olan kişidir.
Koordinasyon
Amaca yönelik bir hareket esnasında iskelet ve merkezi sinir siteminin dengeli ve uyum içerisinde
çalışmasıdır. Tüm sporsal becerileri öğretirken, becerileri geliştirirken ve becerilerin belirli bir seviyeye
ulaşabilmesini sağlamak için mutlaka koordinasyon çalışmalarının uygulanması gerekmektedir.
Kondisyon
Bir sporcunun fiziksel ve ruhsal olarak genel durumu ve verimliliğidir.
14
Mehmet Göral ve Korkut Yapıcı’nın Beden Eğitimi ve Spor Bilimlerine
Giriş, (Kütahya: Tuğra Ofset., 2001) adlı kitabında sporda temel kavramlarla ilgili temel
bilgileri bulabilirsiniz.
Büyüme, gelişme ve olgunlaşmayı birbirinden ayıran özellikler
nelerdir, tartışınız.
SPORUN TARİHSEL GELİŞİMİ
İLK İNSAN ve SPOR
Tarihteki ilk sporlar araçlı veya araçsız yapılsın, savunma ve saldırı amacı taşımaktadır. İlk insanın
hayvanlarla ve kendi cinsinden olanlarla girdikleri mücadele sonrasında ilk olarak gerçekleştirdiği eylem
kendi fiziksel gücünü kullanmayı öğrenmesidir. Bu da ilk insanın bilinçsiz olarak yaptığı güreşin ortaya
çıkmasını sağlamıştır. İlk insan yapmış olduğu bu mücadelesini silahsız olarak gerçekleştirdiğinden
dolayı savunma ve saldırı aracı olarak sadece ellerini ve kollarını kullanmıştır. Bunu daha etkili bir
biçimde uygulayabilmek içinde ellerini yumruk yapmış, kolunun itme gücünü kullanarak boks denilen
mücadele sporunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk insanın yürüme, koşma, atlama ve tırmanma
hareketlerini beslenme ve tehlikelerden korunmak amaçlı yaptığı bilinmektedir. Bu da atletizm ve
dağcılık gibi sporların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu konu ile ilgili Cemal Alpman’ın, Eğitimin Bütünlüğü İçinde Beden
Eğitimi ve Çağlar Boyunca Gelişimi, (İstanbul: Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1972) adlı kitabını okuyunuz.
BEDEN EĞİTİMİ VE SPORUN TARİHSEL GELİŞİMİ
Eğitim tarihi içerisinde birçok çalışma göstermektedir ki; beden eğitimi her zaman gündemde olmuş
ancak çeşitli önem dereceleriyle değerlendirilmiştir. Yunanistan’ın klasik çağlarında, bedenin ve aklın
uyumu Yunan vatandaşlarının eğitiminde vurgulanmıştır. Bu birlik ve denge kavramı insan kişiliğinin
akılsal, fiziksel ve ruhsal olarak uyumlu gelişimini içermektedir. Beden eğitimi eğitim programının büyük
bir unsuru olarak değerlendirilmiştir.
14. Yüzyılda Avrupa’da başlayan Rönesans ve Hümanizm hareketleri beden eğitimi etkinliklerinde
birçok yeniliği beraberinde getirmiştir. Yeniçağda ruh ve bedenin dengeli bir şekilde geliştirilmesi ve
bedenin eğitilmesi düşüncesinin ağırlık kazanmaya başlaması, Fransız düşünür J.J. Russo ile bir felsefe
olarak tüm Avrupa’da kabul görmüş, 1400–1500 yılları arasında Avrupa’da beden eğitimi okul
programlarında yer almıştır. Tarihte bilinen ilk biçimsel spor örgütü, okullar arası yarışlar düzenlemesi
için Japonya imparatoru Yoozei’nin 1603 yılında kurduğu yüzme federasyonudur. Bilinen ilk yazılı spor
kuralları İ.Ö. 900’lerde Theseus tarafından Atina’da güreş, ilk çağdaş spor kuralları da 1867’de Chambers
tarafından İngiltere’de (Queensberry Kuralları) boks gibi temas sporları için konulmuştur.
1776–1777 yıllarında Johan Friedrich Simon ilk Alman jimnastik öğretmeni olarak Yunan
jimnastiğinin müfredat programlarına alınmasını sağlamış ve bir takım jimnastik araçlarının yapılmasında
da yararlı olmuştur. 1778–1793 yıllarında İsviçreli Johan Jacob Du Toit yeni bir araç olarak eğik
merdiveni okula sokmuştur. 1785 yılında Ch.Fr. Wolke jimnastikte komut sisteminin ilk uygulayan kişi
olmuştur. 1793 yılında Johan Christian Friedrich Gutsmuths cimnastikte bir çığır açan “Gençlik için
Cimnastik” adlı eseri yayımladı.
Alman Jimnastiği’nin en önemli isimlerinden birisi Friedrich luding Jahn (1778–1852) bugünkü
artistik jimnastiğin temelini atmıştır. Jahn, jimnastik kelimesinin yerine “Turnen” terimini kullanmıştır.
Jahn, Jimnastiğin açık havada ve herkesin gözü önünde yapılması gerektiğine dikkat çekmiştir. En küçük
yerlerin bile bir jimnastik alanına sahip olması gerektiğine önem vermiştir. Jahn jimnastiğinde paralel,
15
barfiks, beygir, halka gibi aletler kullanılmaktadır. Bundan başka tırmanma, sallanma, çekme, itme,
kaldırma, atlama, güreş gibi uygulamalara da önem vermiştir. 1811 yılında Berlin yakınlarında ilk açık
hava jimnastik alanını açmış ve böylece Alman halk jimnastiğinin temeli atılmıştır. Friedrich Ludwing
Jahn, Alman gençlerinin vücutlarını yurdun düşmanlarına karşı mücadele için güçlü ve dayanıklı hale
getirmek gibi vatansever bir nitelik taşıyordu.
19 yüzyılın başlangıcında İsveç’te Pehr Henrik Ling tarafından bilimsel ve fizyolojik esaslara
dayatılan yeni bir sistem ortaya atılmıştır. Bu sistemin adı İsveç Jimnastiği’dir. İsveç Jimnastiği ordu ve
okulda kolay uygulanan bir sistemdir. İsveç Jimnastiğinde araç, belli kas gruplarını çalıştırma amacı ile
yapılan bir hareket için, her programa göre ders içinde bir defa geçici olarak faydalanılan bir vasıtadır.
İsveç Jimnastiği her hareketin vücut üzerinde fizyolojik bir etki yapmasını ister. İsveç Jimnastiği uzun bir
süre Almanya’da reddedilmiştir. İngiltere’de ise beden eğitimi o yıllarda daha çok spor ve oyun amacı
taşımaktadır.
Alman Jimnastiği ve İsveç Jimnastiği ile ilgili değişik bilgilere
http://www.celebispor.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=57
adresinden
ulaşabilirsiniz.
Türklerde Beden eğitimi dersi ilk defa Emrullah Efendi (1858–1914) tarafından beden eğitimi ve spor
adı altında öğretmen okullarında, sultanilerde ve liselerde uygulanmaya başlanmıştır. Beden eğitiminin
çağdaş anlamda ülkemize girmesinde ve beden eğitiminin yaygınlaştırılması ile okulların her türünde
uygulama deneyimine sokulmasında Türk spor adamı Selim Sırrı Tarcan’ın büyük katkıları vardır.
19. Yüzyılın sonunda Amerika’da doğu sahillerindeki eyaletlerde akademilerin ortaya çıkmasıyla
akademik beden eğitimi kavramı programlara girmiştir. Bu kurumun kurucuları sağlığın iyi bir yaşamın
ön koşulu olduğuna inanmışlardır. Okullarda planlı bir beden eğitimini savunan Avrupalı liderlerin etkisi
ile öğrencilerin günlük yaşamlarının fiziksel aktiviteler içermesi sağlanmıştır. Çünkü beden eğitimi
etkinlikleri genelde okuldan sonra uygulanıyordu ve bu eğitimi kontrol etmek yerine düzenlenmesi
tamamen öğrencilerin kendilerine bırakılmıştı.
Beden eğitiminin değerini vurgulayan ve gittikçe büyüyen bir düşünce 1853 yılında Boston’da bir
kanuna yansımıştır. Bu kanuna göre ilkokullardaki bütün çocukların her gün belirli bir beden eğitimi
sürecine katılması karara bağlanmıştır. İlerleyen zamanlar da antrenörlerin eğitimli olmaması nedeniyle
bu kanun tam olarak uygulanamamıştır.
1885 yılında, sağlık birliği, beden eğitimi, rekreasyonun ve dansın öncüsü olan bir grup
oluşturulmuştur. Bu grup (AAHPERD) günümüzde bütün beden eğitimciler tarafından kabul
görmektedir.
1900’lü yılların başlangıcında beden eğitimi kademeli olarak, yabancı jimnastik sistemlerinden
etkilenmiş ve “yeni beden eğitimi” kavramı oluşmaya başlamıştır. 1910 yılında, Clark Hetherington’un
belirlediği aşamalar beden eğitimi sistemi içerisinde büyük etkiler yaratmıştır. Aşağıda belirtilen dört
aşama Clark Hetherington tarafından tanımlanmıştır.
Bu tanımlar;
Organik Eğitim: Zindeliği geliştiren süreçtir. Bu süreç fiziksel gelişimin yanında beslenmenin gerekli
olduğunu ifade eder.
Psiko motor Eğitim: Sinir, kaslara dayalı güç ve öğrenmeyi geliştiren süreçtir.
Karakter Eğitimi: Ahlaki, sosyal ve ruhsal gücün gelişimini vurgulayan süreçtir.
Zeka Eğitimi: Çocuk yaparak öğrenir, özellikle oyun oynayarak. Bu süreç çocuğun fiziksel
gelişiminin yanında zihinsel gelişimi de esas alır.
16
Yeni yüzyılla birlikte atletizm ve dansın beden eğitimi programının içerisine girmesi onaylanmıştır.
1920 yılına gelindiğinde atletizm akımı ve oyun akımı, eğitim sistemi içerisinde değerlendirilmeye
başlanmıştır.
Yirminci yüzyıla kadar, eğitim öncelikle entellektüel gelişimi vurgulamıştır. Beden eğitiminin,
jimnastik ve oyunlar gibi, planlanmış aktiviteler ve doğal oyunlar içindeki yeri Locke, Rousseau ve
Spencer gibi yazarlar tarafından vurgulanmıştır. Bu programların amaçları ancak, bedenin entelektüel
gelişimini arttırmak için yapılan çalışmalarda anlaşılmıştır. 20.yüzyılın başlangıcından itibaren okullarda
öğretim içeriği ve metotlarında değişimler meydana gelmiştir. Thorn ve Gestalt tarafından sunulan yeni
teoriler, öğretim alanında büyük değişikliklere yol açmıştır. Özellikle 1930 ve 1940’lı yıllarda, Dewey’in
etkisi eğitim felsefesinde önemli değişiklikler yaratmıştır. Bunun sonucu da beden eğitimi öğretimini ve
içeriğini etkilemiştir. Jimnastik çalışmaları neredeyse tamamen kaldırılmış ve oyunlara daha fazla yer
verilmiştir.
1940 yıllarının başından 1960 yıllarının sonuna kadar beden eğitimi programlarında gerçek değişimler
meydana gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki fiziksel eğitimin başlangıcı dar kalıplı ve formal
olmayan düzeydeydi. Birçok Avrupa ülkesi (özellikle Almanya, İsveç ve Danimarka) kendi ihtiyaçlarına
göre hızları belirlenmiş programlar hazırlarken, sömürgecilerle Amerika’ya hiçbir beden eğitimi sistemi
gelmemiştir. Hollandalılar (New York’da yaşayan) ve İngilizler (Vircinya’da yaşayan) dinlendirici
aktiviteleri desteklemişlerdir. Dinlenmeye yönelik fiziksel eğitimi desteklemek amacıyla kurulmuş ilk
kayıtlı okul Massachusset’teki Samuel Moody’s Summer School’dur.
Bu konu ile ilgili Yiğit Akın’ın “Gürbüz ve Yavuz Evlatlar” Erken
Cumhuriyet’te Beden Terbiyesi ve Spor, (İstanbul: İletişim Yayıncılık A.Ş, 2004) adlı
kitabını okuyunuz.
Alman Jimnastiği ve İsveç Jimnastiği arasındaki farkları tartışınız.
İLK ÇAĞLARDA SPOR
Vücut kültürü ile ilgili etkinliklerin tarih çağlarına rastlayan ilk izlerini hemen hemen bütün uygarlıkların
beşiği sayılabilecek olan Asya’nın Orta ve Ön Asya coğrafi bölümlerinde bulmak olanaklıdır. Asya’da
binlerce yıl önce kurulmuş ve kökleşmiş Türk, Çin ve Hint kültürüne rastlanmıştır. Nehir uygarlığı
olarak Nil vadisinde Mısır, Mezopotamya da ise Sümer, Asur- Babil uygarlıkları, kıyı uygarlığı olarak ta
Eti, İyon uygarlıkları örnek olarak verilebilir.
Bu uygarlıklarda yapılan sporları inceleyecek olursak, Çinliler, sakin bir yaşama önem vermişler ve
insanlardaki hareketsiz yaşamın birçok hastalığa neden olduğuna inanmışlardır. Bu hastalıklardan
kurtulmak için de nefes çalışmaları yapmışlardır. Bu nefes çalışmaları ile birlikte bükülme, duruş ve
uzanma hareketlerinden oluşan tıbbi cimnastikle uğraşmışlardır. Hindistan’da, insanlar fiziksel
hareketlerden çok ruh ile ilgilenmişlerdir. Yoga, meditasyon ve nefes düzenleme çalışmalarını din ile
ilişkilendirip beden ve zihni disipline etmek için yapmışlardır. Aynı zaman da eski Hindistanlılar top
fırlatma, at ve fil yarışları, güreş, boks, dans gibi etkinliklere de katılmışlardır.
En eski devirlerde spor etkinliklerinin ilk olarak M.Ö. 5000 yıllarında Sümerler’de görüldüğü kabul
edilmektedir. Sümerler at besleyen ve ata iyi binen bir halk olarak bilinmektedir. İki tekerlekli ve
sürücüsü ayakta bulunan yarış arabasının Sümerler tarafından kullanıldığı ve bunlarla ilgili yarışların
yapıldığı bilinmektedir. Asur- Babilliler, vücut hareketlerini askeri becerileri geliştirmek amacıyla
yapmışlardır. Asur’lular boks, güreş ve yüzme sporu ile daha çok ilgilenmişlerdir. Etiler, savaşçı bir
uygarlık olduğu için, Etiler’de de savaş arabaları görülmektedir. Bu arabaları hem savaşta hem de yarış
arabası olarak kullandıkları bilinmektedir. Mısırlılarda vücut kültürü; jimnastik hareketleri, oyunlar,
boks, güreş, sopa eskrimi, su sporları ve dans ile ilgili etkinlikleri içermektedir. Yahudiler’de ise
özellikle yüzme babaların çocuklarına öğretmek zorunda olduğu önemli işlerden birisiydi. Ağırlık
kaldırma, taş fırlatma ve ok atma sporları Yahudilerde yapılan sporlardandır.
17
Yunanlılar, Sümer, Eti, Asur-Babil, Mısır hatta Girit ve Myken kültürlerinin artık uygarlıklarının son
aşamasına vardıkları, ya da tarihten silinmiş bulundukları bir çağda, tarihin aydınlığına çıkmışlardır.
Jimnastik, diğer adıyla vücut eğitimi Yunanlılar için çok önemliydi. Jimnastik yunanlılar için vücuda
güzellik ve güç kazandırmak üzere yerine getirilmesi gereken ahlaki bir ödev olduğu bilinmektedir. Bu
yüzden Yunan uygarlığının bütün devirlerinde devlet adamları, filozoflar ve din adamları bu alanda
üstüne düşen görevleri yerine getirmişlerdir. Devlet Jimnastiği dinsel nitelikteki bayramlara ve şenliklere
sokmakla kalmamış aynı zamanda jimnastiğe geleneksel bir kutsallık kazandırmıştır. Ispartalılarda,
bütün Yunan sitelerinin ilk siyasal önderi olarak beden eğitimi çalışmaları, savaşa hazırlık yönünde
olmuştur. Ispartalılarda çocuklar yedi yaşından itibaren eğitime alındığı yazılmaktadır. Burada en önemli
yeri koşuların aldığı bildirilmektedir. Bunun yanında disk, cirit atma, eskrim, boks, güreş ve top oyunları
ile de gençlerin her yönü ile yetiştirilmeleri sağlanmaktaydı. Çocuklara erken yaşlardan itibaren ritmik
jimnastik ve dans öğretildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Savaşlara şarkı söyleyerek gitmekteydiler.
Romalılar, vücut kültürünü askerliğe ve savaşa hazırlık olarak yapmışlardır. Eskrim, binicilik, mızrak
atma, yüzme, boks, güreş ve askeri teçhizatla yürüyüşler Romalılarda askerliğe ve savaşa hazırlayıcı
etkinliklerdir. Romalılar gladyatör kavgaları, vahşi hayvanlarla mücadele gibi etkinliklere katılmışlardır.
İlk Çağlarda Spor ile ilgili değişik bilgilere
http://www.goldenmemo.com/spor_dosyalar/ilkcag%20spor.htm adresinden ulaşabilirsiniz.
İlk çağlarda uygarlıklarda görülen sporlar hangi amacı taşıyordu,
tartışınız.
ESKİ TÜRKLERDE SPOR
Türklerin ilk yerleşim bölgesi Aral ve Baykal gölleri arası ile Himalaya Dağları’nın kuzeyinde bulunan
Tanrı dağları arasındaki çok geniş kesimdi. Burası Orta Asya’nın kendisidir. Coğrafi zenginlik ve
cömertliği sınırsız olan yörede, doğa ile mücadele ederek, var olma Türk’ün ruh ve beden yapısını güçlü
kılmıştır. Orta Asya’da yaşayan Türkler beden kültürüne ve spora büyük önem vermişlerdir. Eski
Türklerin beden eğitimi ve antrenmanla ilgili çalışmaları Ergenekon, Manas ve Oğuz Kağan destanlarında
yer alır.
Eski Türkler gerek yarı göçebe gerekse de yerleşik düzende spora çok yakın olmuşlardır. Eski
Türkler tarih boyunca kadınlı erkekli olmak üzere değişik spor etkinliklerine katılmışlardır. Kadınlar ata
binmiş, ok atma ve çöğen/polo oyunlarını oynamışlardır.
Eski Türklerin binicilikteki ustalıklarına, atla oynanan ve sportif değer taşıyan çeşitli oyun ve
yarışlarla ulaşmışlardır. Günümüzde de Orta Asya ve Anadolu’nun bazı yörelerinde oynanan kaçmakovalama nitelikli Gök-Börü, Kız-Börü ve Beyge oyunlarının yanı sıra, bir çeşit atlı hokey oyunu olan
Çöğen ve savaş oyunu olan attaki cirit atma oyunlarına da Türklerde rastlanmaktadır.
Gök-Börü oyunu değişen lehçelerce Kökperi, Kopkeri gibi isimler de almıştır. Bu oyunda asıl olan
kesilmiş ve içi temizlenmiş bir oğlak veya hayvanı eğeri ile bacakları arasına sıkıştıran ve dörtnala koşan
bir atlının, kendini kovalayan atlılara sınırlanmış bir alan veya alanda bir turu tamamlayarak puan alması
biçiminde oynanmaktadır. Oyun bireyler veya gruplar arasında da oynanabilmektedir. Özbek Türklerinde
bu oyunun üzerinde sular, hendekler ve yükseklikler bulunan bir arazide oynadığını görülmektedir.
Evlilik törenlerinde kesilmiş hayvan, kız tarafından kaçırılır ve damat tarafı gelini kovalardı. O zaman
bu oyun Kız-Börü adını alırdı. Atlı oyunların bir başka şekli de düğün törenlerinde kız ve erkeğin bir
mesafe içinde karşılıklı olarak Beyge (Babiga) oyunuydu. Amaç hedefe önce varmaktı. Çöğen de eski
Türkler arasında yaygın bir oyundu. Bu oyun bugün adına Tibet dilinde top anlamına gelen Puludan
alınarak Polo denilen atlı hokey oyununun ilk şeklidir. İlk defa Türkler tarafından oynandığı söylenen bu
oyun, İranlılarca çevkan, Bizanslılarca da çukanyan adı ile oynanmıştır. Bugün Anadolu’nun birçok
yerinde oynanan atlı cirit oyunu, eski Türklerin çok sevdiği bir binicilik oyunuydu. Cesaret, algılama
18
sürati, refleks, denge gibi motorik özellikleri bünyesinde barındıran bu oyun iyi bir binicilik ve ata hakim
olmayı gerektirmekteydi.
Türkler sporu eğlence şekline dönüştürmüşler, düğün törenleri ve gelenekleri içine katmışlardır. Bir
genç de, evlenmek istediğinde, ata binmesini ve güreşmesini bilmesi gibi beceriler aranmaktadır.
Türklerde düzenlenen şenliklerde yapılan yarışmalarda başarılı olanların toplum içinde saygın bir yeri
olurdu. Toplumlar coğrafi konumlarına, geleneklerine, kültür birikimlerine ve kültür özelliklerine göre
farklı spor dallarına ağırlık vermektedirler. Örneğin Amerika’da amerikan futbolu ve basketbol,
Brezilya’da futbol, Asya ülkelerinde hokey, Japonya’da judo, güney Kore’de taekwando ve Türklerde
güreşe duyulan ilgi, diğer ülkelere göre daha çoktur.
Futbol da Türklerin eskiden beri bildikleri bir spordur. Bu oyunun adı Tepük’dür. Timur devrin de içi
hava ile doldurulmuş kuzu derisinden yapılmış top ile oynanan bir oyundur. Pehlivanlık, okçuluk, avcılık,
su sporları, kılıç, atlı sporlar eski Hatay Türklerinde, Gök Türklerde, Mısır ve Suriye, Selçuk ve Osmanlı
Türklerinde yapılan sporlardır.
Günümüzde bazı spor dalları uluslararası bir nitelik kazanmasına rağmen (futbol, basketbol, voleybol,
hentbol, v.b) ülkemizde yapılan yağlı güreş, cirit v.b. gibi milli niteliğini koruyan ve geleneksel olarak
dünyanın belirli bölgelerinde yapılan sporlarda vardır.
Bir toplumun milli kültürü ile özdeşleşmiş spor dallarındaki başarıları süreklilik göstermektedir.
İngiltere, Brezilya, İspanya gibi ülkeler futbolda iç ve dış karşılaşmalarda zaman zaman başarısız olsa da
genelde bu spor dalında üstünlüğünü, egemenliğini sürdürmektedir. Ata sporumuz olan güreşte Türkiye,
1990’lı yıllardan sonra başarılar kazanarak bu spordaki üstünlüğünü dünyaya yeniden göstermiştir.
İlk Türk destanı Oğuz Kağan’da avcılık, dağcılık, binicilik, okçuluk ve güreş gibi sporların yapıldığını
gösterir. Hunlar, Göktürkler, Harzemşahlar, Samanoğulları, Selçuklular, Osmanlı Devleti ve diğer Türk
devletlerinde güreş, avcılık, atıcılık, okçuluk, binicilik, kılıç, yaya koşuları, atlama, ağırlık kaldırma ve
basit labut atma, gürz ve topuz kullanma, cirit, çöğen/polo, gökbörü, tepük, tomak, matrak, kayak gibi
sporlar büyük aşamalar göstermiştir. Türkler yarışma biçiminde yaptıkları güreş, binicilik, cirit ve
okçuluk gibi sporları daha sonraki yıllarda gelenekselleştirmiş ve ata sporuna dönüştürmüşlerdir.
Türk kültüründen kaynaklanan atlı sporlar, atıcılık, cirit, güreş kılıç gibi sporlar daha çok savaşa
hazırlık ve fizik gücü geliştirme ve gelenekleri sürdürme amacıyla Orta Asya Türklüğünden Selçuklulara,
Osmanlılara ve Türkiye Cumhuriyetine kadar sosyal bir miras olarak yaşatılmış ve korunmuştur. 650
yıllık bir geleneği sürdürmek için Edirne’de her yıl düzenlenen “Kırkpınar Güreşleri” bu konuda tipik bir
örnektir. I. Murat’ın Edirne’yi fethinden sonra kurduğu pehlivanlar tekkesinde bütün yıl güreşe
çalışılmakta ve bütün oyunlar öğretilmekteydi. Bu spor kuruluşlarında okçuluk, cirit ve binicilik de
yapılırdı. İstanbul’da Fatih’in kurduğu Unkapı’nında bulunan “Şüca Tekkesi” güreşte, “Okmeydanı” ise
okçulukta zamanın en büyük kulüplerinden olduğu bildirilmektedir.
Savaşlar beden gücüne dayandığı için Türkler yaptıkları sporlarla bedenlerini ve zihinlerini savaşa
hazırlamaktaydılar. Çünkü o zamanlar bedenen güçlü askerlere ihtiyaç duyulmaktaydı. Türkler doğa ve
düşmanlarla yaptıkları mücadelede sporun değerini çok iyi anlamışlardır. Eski Türklerde çocuklara çok
küçük yaşlardan itibaren ata binme, avcılık ve güreş gibi alıştırmalar yaptırılmıştır.
Bu konu ile ilgili Doğan Yıldız’ın Çağlar Boyu Türklerde Spor
(İstanbul: Telebasım, 2002) adlı kitabını okuyunuz.
Eski Türklerde oynanan Gök- Börü, Kız Börü ve Beyge oyunlarını
değerlendiriniz.
OSMANLI DÖNEMİNDE SPOR
Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devletinde de güreş, avcılık, atıcılık, okçuluk, binicilik,
kılıç, ağırlık kaldırma, gürz ve topuz kullanma, cirit, tepük gibi etkinlikler ön planda yer aldığı
19
bildirilmektedir. Yarışma biçiminde yaptıkları güreş, binicilik, cirit ve okçuluk gibi sporlar daha sonraki
yıllarda gelenekselleşmiş ve ata sporlarımız haline dönüşmüşlerdir. Özellikle Osmanlı Devletinin
ihtişamlı dönemlerinde güreş, atıcılık, binicilik, avcılık, okçuluk ve cirit oyunları sarayın ve padişahın
desteklediği sporlar olarak göze çarpmaktadır. Osmanlılarda sporcuların genellikle Türk ve Müslüman
olmuş Arnavud, Abaza, Çerkez, Boşnak, Bulgar, Hırvat, Gürcü kökenli oldukları bilinmektedir.
Osmanlı Devletinde geleneksel anlamda spor örgütlenmesi incelendiğinde, bunlardan biri belki de en
önemlisi spor tekkeleridir. Spor tekkeleri incelendiğinde ise, gelirlerini iki kaynaktan elde ettiği
görülmektedir. Eğer o tekke Osmanlı padişahları tarafından kurulmuş ise “Miri” sayılıyor ve masrafı
tekkeyi yaptıran padişahın bağladığı vakıftan karşılanıyordu. Bir kısım tekkeler de özel vakıflar ile
kurulduğu için, devletin malı yani miri sayılmıyor, gelir gider hesabına o şehrin kadıları bakıyordu.
Anadolu’daki bir diğer örgütlenme ise, sporcuların siyasi ve ekonomik anlamda güçlü kişiler tarafından
korunması ve desteklenmesidir. Bu örgütlenmenin spor tekkesi yapılanmasından farkı, Anadolu
toplumlarına özgü olmaktan çok evrensel bir özellik taşımasıdır. Anadolu’daki üçüncü örgütlenme ise,
650 yıldır var olan ve hala Kırkpınar güreşleri ile varlığını devam ettiren “Ağalık” düzeni olarak ifade
edilmektedir. Ancak bu araçlar (özellikle spor tekkeleri) Osmanlı Devletinin zayıflamaya başlaması ile
birlikte kuruluş ve hizmet amaçlarından sapmışlar ve hızla işlevlerini yitirmişlerdir. Bu nedenle sporun
yeniden yapılandırılması amacıyla Tanzimat batıcılığının da etkisiyle yeni düzenlemelere gidilmiştir.
Osmanlı döneminin sonlarına doğru yavaş yavaş modern sporlara eğilim başlayarak 1839’da ilk defa
Tanzimat fermanı ile birlikte askeri ve sivil okullara jimnastik dersi konulmuştur. Önce yabancı beden
eğitimi öğretmenleriyle başlayan bu çalışmalar, daha sonra çoğunlukla asker kökenli olan Türk beden
eğitimi öğretmenlerinin görev almasıyla devam etmiştir.
Osmanlıda geleneksel spor yapısından kulüpleşmeye geçişin, 19. yüzyılın ikinci yarısında
gerçekleştirildiği görülmektedir. Osmanlı devletinde, spor yapmak amacıyla modern anlamda ilk kulüp,
1872 yılında “The Imperid Yatching and Boating Club” adıyla kurulmuş olan su sporları kulübüdür.
Kulübün ilk başkanı ise emekli İngiliz Amirali Hobart Paşa’dır.
Tanzimat ilanı ile birlikte, Avrupalıların etkisiyle futbol, Osmanlılarda da oynanmaya ve
örgütlenmeye başlamıştır. Osmanlı Devletindeki futbol ile ilgili ilk kulüpleşme çalışmaları da yabancılar
tarafından gerçekleştirilmiştir. İstanbul’da kurulan Moda, Kadıköy, Imogene, İzmir’de kurulan Football
and Rugby, Panianios, Apollon, Pelops, Evangelidis, İngilizler tarafından, Elpis ise Rumlar tarafından
kurulmuş futbol kulüpleridir. Ancak, batılı anlamda gerçekleştirilen ilk kulüpleşme faaliyetleri yabancılar
tarafından gerçekleştirildiği gibi, açılan spor kulüplerinde de yalnızca yabancı uyruklu sporcular görev
alabilmişlerdir.
Spor yapmak için dahi olsa, bir araya gelen Türk gençlerinin en ağır şekilde cezalandırıldığı bu
dönemde, Kadıköy’de top oynayan birkaç gencin gayretiyle Black Stocking Football Club (Siyah
Çoraplılar Futbol Kulübü) adı altında bir kulüp kurulmuş ve bu tarihe Türklerin kurduğu ilk spor kulübü
olarak geçmiştir. Ancak kulübün ömrü çok kısa sürmüştür. Oyuncular oynadıkları ilk maçta baskına
uğramışlar, kaçabilen sporcular kaçmış, yakalananlar ise ağır bir biçimde cezalandırılmışlardır. Bu
nedenle, Saray Nazırı Osman Paşanın çocukları ve onların birkaç arkadaşı tarafından 1903 yılında
kurulan “Beşiktaş Basiret Osmanlı Jimnastik Kulübü” (Beşiktaş) birçok kaynak tarafından sıkı istibdat
rejimi altında kurulan ilk Türk spor kulübü olarak kabul edilmektedir. Osman Paşa’nın çocukları ve
arkadaşlarının bu girişimi de çok geçmeden tespit edilmiş ve durum padişaha bildirilmiştir. Bu kötü
durum Padişahın Seryaveri Mehmet Paşa’nın araya girip 2. Abdülhamid’i bu gençlerin yaptıkları
faaliyetlerin olumluluğu yolunda onu ikna etmesiyle tatlıya bağlanmış, hatta padişahın özel fermanıyla ile
mektep olarak kabul edilen kulübün faaliyetine izin verilmiştir. Beşiktaş kulübüne karşı gösterilen bu
müsamaha 1905’te Mekteb-i Sultani öğrencilerine yeni bir Türk kulübü kurma cesareti vermiş ve bunun
sonucunda Galatasaray kulübü kurulmuştur. Galatasaray spor kulübünün faaliyete geçmesinden iki yıl
sonra (1907) Kadıköy yakasında Fenerbahçe spor kulübü kurulmuştur.
1908’de İkinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte 2. Abdülhamid’in baskıcı, yasakçı istibdad dönemi de
sona ermiş ve yine 2. Abdülhamid tarafından yürürlükten kaldırılan Kanun-ı Esasiye tekrar yürürlüğe
girmiştir. Bu olumlu gelişmeler etkilerini spor alanında da hemen göstermiş, yeni birçok spor kulübü
Cemiyetler Kanunu hükümlerine göre resmen kurulup tescil olunmuştur. Bu durum, Türk sporunda
20
önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Ülkede Türk spor kulüplerinin kurulabilmesiyle
birlikte Türk gençleri ve sporcuları da spor yapma şansı bulabilmişlerdir.
Osmanlı devletinde, sporda federatif yapının oluşturulmasına yönelik etkinlikler incelendiğinde ise,
bu anlamda ilk örgütün 1903 yılında kurulan İstanbul Futbol Birliği (1903–1910) olduğu görülmektedir.
Birliğe o dönemde yürürlükte olan 1909 tarihli dernekler yasasına göre kurulan Galatasaray, Kadıköy,
Elpis, Moda, Fenerbahçe, Strugglers, Yasson, Dark ve Tatavla spor kulüpleri üye olmuşlardır. 1910 yılına
kadar yürürlükte olan İstanbul Futbol Birliği kapatılarak yerini 12 Kasım 1910’da kurulan İstanbul
Kulüpler Ligi’ne bırakmıştır (1910–1914). Ancak bu örgütlenmeler amatör bir biçimde işleyen
oluşumlardır. Türkiye’de spor anlamında ilk yönetsel örgütlenme çabaları 1922–1936 yılları arasına
rastlamaktadır. Bu dönemde birçok girişimin denenmesinin ardından 21 kulübün katılımı ile 22 Mayıs
1922 tarihinde kısa adı T.İ.C.İ. olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı kurulmuştur.
Bu konu ile ilgili Atıf Kahraman’ın Osmanlı Devletinde Spor (Ankara:
T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, 1995) adlı kitabını okuyunuz.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE SPOR
Aklın ve bilimin rehberliğinde, Türk toplumunun spor alanında çağdaş bir toplum olması ve batı
seviyesine ulaşabilmesi amacıyla, 1922 yılında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) adı altında
kamu yararına çalışan ilk spor örgütü kurulmuş ve sporun sevk ve idaresi bu örgüte bırakılmıştır. 1922 ve
1936 yılları arasında devlet, sporu TİCİ aracılığıyla kamu yararı gözeten bir dernek statüsünde ve ülkeyi
yurt dışında temsil etmeye yetkili tek spor örgütü olduğunu kabul etmiş ve maddi açıdan TİCİ’yi
desteklemiştir. İlk başkanlığını Ali Sami Yen, asbaşkanlıklarını da Burhan Felek ve Ali Seyfi yapmıştır.
TİCİ daha sonra Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması için karar almıştır. 13 Nisan 1923‘te
“Türkiye Futbol Heyeti Müttehidesi” adı altında futbol federasyonunu kurmuştur. 5 Aralık 1925‘te ismi
“Türkiye Futbol Federasyonu” olarak değişmiştir.
16 Ocak 1924’te Türkiye İdman Cemiyetlerinin, çalışmalarında spor devlet görevleri arasında
değerlendirilirken, sporda devletin destek ve yardımlarını, beden ve ruh sağlığı yerinde erdemli bir Türk
neslinin yetişmesini esas alan bu görüş ve anlayış, çağdaş esaslara dayanan Türk spor örgütlerinin
doğmasına neden olmuştur.
Beden eğitimi öğretimi 1924–1927 yılları arasında “Cimnastik” adı altında sadece erkek öğrencilere
uygulanan bir ders görünümündedir. 1924 Paris Olimpiyatlarına Türkiye üç atlet, üç bisiklet, bir eskrim,
dört güreş, bir halter sporcusu ve 19 futbolcu ile katılmıştır. Sporcularımız bu müsabakalarda hiçbir
derece elde edememişlerdir. 1925 yılında “Terbiye-i Bedeniye” (Beden Eğitimi) tahsili için Vildan Aşir
ve Suad Hayri Belçika’nın Gand şehrine gönderilmiştir. 1926 yılında Türk kadını ilk defa atletizm
pistlerinde görüldükten sonra, 1927 yılında kürek sporunda ve tenis sporunda bayan sporcularımız ortaya
çıkmıştır. 1929 yılında voleybol sporunu 1929 yılından sonra da yüzme sporunu bayanlarımız yapmaya
başlamıştır. 1936 yılında Türk Spor Kurumu (TSK) faaliyete geçmiştir. Devlet TSK’ya bütçesinden
belirli oranlarda yardım etmiştir. 1936 yılında Berlin olimpiyatlarında güreş dalında Yaşar Erkan ilk kez
bayrağımızı şeref kürsüsünde dalgalandırmış ve ilk altın madalyayı ülkemize getirmeyi başarmıştır.
1938 yılında 3530 sayılı kanun ile kabul edilen Beden Terbiyesi Kanunu’nun 13.maddesinde,
gençlerin beden terbiyesi ve sporu bu kanun ile kurulacak ve bu kanun hükümlerine intibak ettirilecek
olan kulüpler ve gruplar vasıtası ile yaptırılır. 14. maddesinde de halkevleri kendi mensuplarına ve arzu
edenlere kapalı veya açık salonlarda Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü ile müşterek olarak tertip
edilecek programlara göre cimnastik, eskrim, güreş, yürüyüş, salon oyunları ve milli rakslar gibi beden
terbiyesi hareketleri yaptırabilir maddeleri kabul edilmiştir. Bu kanun ile devlet ilk spor örgütünü kurmuş,
spor dernek ve parti yönetiminden kurtulmuştur. Bu bağlamda sporun demokratik ve çağdaş bir yapıya
kavuşması için adımlar atılmıştır.
Yurttaşın fizik ve moral kabiliyetlerinin ulusal ve inkılapçı amaçlara göre geliştirilmesini sağlayıcı
spor faaliyetlerini yürütmekle yükümlü olan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1938- 1948 yılları
21
arasında sporu eğitim unsuru olarak yürütmüş, gençliği ve halkı spor yapmaya özendirecek faaliyetlerde
bulunmuştur. 1942'de 4235 sayılı yasayla kuruluş yasası değiştirilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı'na, 1960
yılında da tekrar Başbakanlığa bağlanmıştır. Spor işlerinin ilk kez bakanlık düzeyinde ele alınması 3
Kasım 1969 Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Böylece Türk sporunda yeni bir
sayfa açılmıştır. İsmet Sezgin de Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Gençlik ve Spor Bakanı olmuştur.
Türkiye’de profesyonel futbol, 1959 yılında “Türkiye Ulusal Profesyonel Ligi” nin kurulmasıyla
başlamıştır. Bu dönemden sonra, il profesyonel ligleri sona ermiş, bugünkü anlamda ulusal ligler
başlamıştır. 1963’de Türkiye Profesyonel Futbol II. Ligi, 1967–68’de Türkiye Profesyonel III. Ligi
kurulmuştur. II. ve III. liglerin kurulmuş olması Türkiye genelinde futbolun yaygınlaşması ve daha
popüler olmasını sağlamıştır.
7 Kasım 1982 tarihli yeni Anayasa'da ise spora ilk defa yer verilmiştir. Böylece ülkemizde ilk kez
spor ve sporcu, Anayasa'nın teminatı altına alınmıştır. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nce yönetilen
Türk sporu, 14.12.1983 tarihinde de 179 sayılı kanun hükmünde kararnameyle Milli Eğitim ve Gençlik ve
Spor Bakanlığı bünyesinde yer almıştır. 1986 yılında 3289 sayılı yasayla Beden Terbiyesi Genel
Müdürlüğü (BTGM) olan adı, Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. 1989
yılında Başbakanlık Devlet Bakanlığı'na bağlanarak adı "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü" olmuştur.
3289 ve 3703 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün kuruluş yasasında yer alan federasyon
başkanlarının seçimle iş başına gelmesi, spor federasyonlarının özerkleştirilmesi ve demokratik bir yapıya
kavuşturulması çalışmaları, Türkiye Futbol Federasyonu'nun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
(Kanun No: 3813 ve Kabul Tarihi 17.6.1992) kabul edilmiştir.
Bu konu ile ilgili Kurthan Fişek’in Dünya’da ve Türkiye’de Devlet
Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Spor Yönetimi (Ankara: Bağırgan
Yayımevi, 1998) adlı kitabını okuyunuz.
Cumhuriyet döneminde kurulan ilk spor örgütü olan TİCİ hangi amacı
taşıyordu, tartışınız.
OLİMPİYATLAR
Antik (Klasik) Olimpiyatların tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte Olimpiyatların tarihinin M.Ö. XIV.
yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Antik (Klasik) Olimpiyatlarının Yunanistan'ın Olympia
yöresinde başladığı tahmin edilmektedir. M.Ö. 776 yılından itibaren tarihi tutulmaya başlanmış ve 12
yüzyıla yakın bir süre, her dört yılda bir yapılarak, bir süre Yunan yarımadasının, daha sonraları da,
Romalılar yoluyla, tüm Roma İmparatorluğu’nun katılması ile devam etmiştir.
Tanrılar veya yöresel bir kahraman adına yapıldığı tahmin edilen bu büyük şölenin, ilkel de olsa,
mutlaka dine dayalı bir başlangıcı bulunmaktadır. M.Ö. 776 yılında yapılan ve I. Olimpiyatlar olarak
adlandırılan bu oyunların programında yer alan ve 192 metrelik sahanın boyuna eşit "Stadion" olarak
tanımlanan yarışmanın galibi olan Coroebus da ilk Olimpiyat Şampiyonu olarak bilinmektedir.
Geleneklere göre, her Olimpiyat Oyunu bu yarışı kazanan atletin adı ile anılmaktadır.
XIV. Olimpiyatlar’dan sonra, sahanın geliş-gidişini kapsayan bir yarış eklenmiştir. Sonraları mesafe
koşuları, boks, güreş, boks ve güreş karışımı Pankration/Pentatlon denen 5'li yarışma, zırhları ile yarışan
askerlerin koşuları ve atlı araba yarışları ile program genişletilmiştir.
Modern Olimpiyat Oyunları da dört yılda bir yapılan büyük spor organizasyonudur. Modern
Olimpiyat Oyunlarının kurucusu İtalyan kökenli ve bir Fransız ailenin çocuğu olarak yetişen Baron Pierre
de Coubertin’dir. Olimpiyat oyunlarının bayrağı; beyaz zemin üzerine iç içe geçmiş beş ayrı renkteki beş
halkadan oluşur. Bu halkalardan üçü üstte, ikisi alttadır. Üstteki üç halka soldan sırasıyla mavi, siyah ve
kırmızı, alttakiler ise sarı ve yeşildir. Mavi renk Avrupa’yı, siyah Afrika’yı, kırmızı Avustralya’yı, sarı
Asya’yı ve yeşil Amerika’yı temsil eder. Olimpiyat halkaları; beş ayrı kıtayı simgeler. Bunlar; Afrika,
22
Kuzey-Güney Amerika, Asya, Avrupa ve Avustralya’dır. Modern Olimpiyatlarda ev sahipliğini devletler
değil kentler yapmaktadır. Olimpiyat oyunlarının süresi 15 günü geçmemektedir. İlk Olimpiyat oyunları
1896 yılında Yunanistan’ın başkenti Atina’da yapılmaya başlanmıştır. 1896 yılında Atina’da yapılan
Modern Olimpiyat oyunlarında atletizm, yüzme, jimnastik, kürek çekme, bisiklet ve atış dallarında
yarışmalar yapılmış ve maraton koşusu büyük ilgi görmüştür. Modern Olimpiyat Oyunları yapılmaya
başladığından itibaren I. ve II. Dünya Savaşlarından dolayı üç kez iptal edilmiştir.
Modern Olimpiyat Oyunları’nın kurucusu olan Baron Pierre de Coubertin Antik (Klasik) Yunan
olimpiyatlarına hakim olan düşünceyi modern çağa uyarlanmıştır. Antik (Klasik) Olimpiyatlar’da
kazanma düşüncesi ön planda olurken, modern olimpiyat oyunlarında ise olimpiyata katılmanın daha
önemli olduğunu vurgulamıştır. Antik (Klasik) Olimpiyatlar dine dayalı bir anlayış içerisinde
yapılmaktaydı. Modern Olimpiyat oyunlarında ise bu anlayışa yer verilmemiştir. Antik (Klasik)
Olimpiyatlar’da önceleri sadece erkek sporcular oyunlara katılırken, modern olimpiyat oyunlarında bayan
sporcularında bu oyunlara katılması sağlanmıştır. Antik (Klasik) Olimpiyatlara sadece Yunanlılar
katılırken, modern olimpiyat oyunlarına ise dünyanın her tarafından gelen sporcular katılabilmektedir.
Modern Olimpiyat oyunları her dört yılda bir farklı toplumları bir araya getirerek barışsever bir dünya
kurmayı gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Bu konu ile ilgili Cüneyt E. Koryürek’in Olimpiyadlar (İstanbul: Stil
Matbaacılık, 1995 adlı kitabını okuyunuz.
Antik (klasik) Olimpiyatların yapılış amacıyla, Modern Olimpiyat
Oyunlarının yapılış amacı arasındaki farkları tartışınız.
23
Özet
Beden eğitimi bireyin fiziksel, bilişsel, sosyal ve
duygusal
yönden
gelişmesini
sağlayan
etkinliklerdir. İnsanın büyümesi ve gelişmesiyle
bedensel gelişimler arasındaki ilişkiyi de açıklar.
Özellikle dokuların, organların ve kemiklerin
sağlıklı büyümesi için önemli bir fizyolojik
olgudur. Beden eğitimi sadece bireylerin bir
bütün olarak gelişmesine değil, aynı zamanda
bireylerin oluşturduğu ve içinde yaşadıkları
toplumun gelişmesine de katkı sağlamaktadır.
Beden eğitimi bireyin kendine güvenini ve içsel
kişilik becerilerini geliştirecek, vücut yapısını ve
genel işlevlerini kavrayacak, hareketsel olan ve
olmayan ve ustalık içeren tüm becerilerini
geliştirecektir.
hareket becerisini gerçekleştirirken vücudun belli
kısımlarını kullanmayı öğreneceklerdir.
Bu
bilinçler
geliştikçe
çocuklar
vücut
kısımlarının
kapasitesini
ve
sınırlarını
bileceklerdir. Çocukların yaşadıkları çevredeki
deneyimleri de bu bilinçlerin gelişmesine
yardımcı olacaktır. Daha etkili bir biçimde nasıl
hareket edeceklerini ve bu hareketlere uygun
tepkileri nasıl vereceklerini bu bilinçler sayesinde
daha iyi anlayacaklardır. Çocukların bu bilinçleri
geliştikçe çocuklar hareketleri yapma konusunda
daha istekli ve başarılı olacaktır.
Spor bireylerin hareket etme ihtiyacını
karşılamak, bireylerin sosyalleşmesini sağlamak,
statü elde etmek ve eğlenmek için tercih edilirken
aynı zamanda da bir meslek olarak tercih
edilmektedir. Sporu okul sporu, rekreasyon ve
verim sporu olarak farklı şekillerde ele almak
mümkündür. Spor bireysel veya takım halinde
yapılan, yarışma amacı taşıyan ve belirli kurallara
sahip bir uğraştır. Beden eğitiminde rekor kırma
ve şampiyon olma amacı yoktur. Sporda ise rekor
kırma ve şampiyon olma amacı taşımaktadır.
Beden eğitiminin amaçlarından biri çocukların
aktif bir yaşam tarzı geliştirmeye doğru
eğitmektir. Spor eğitmenleri ve beden eğitimi
öğretmenleri sadece çocukları okul yılları
boyunca değil, okul yaşantılarından sonra da aktif
bir yaşam tarzı için önemli olan alışkanlıkları,
becerileri ve bilgiyi geliştirmelerini sağlamaya
çalışmalıdır. Çocukların doğasında hareket etme
isteği vardır. Eğitimciler çocukları aktif bir
yaşama
doğru
sürükleyecek
etkinlikler
düzenlemelidirler. Bizim amacımız çocukların
okul öncesinden başlayarak ilköğretim yılları
boyunca aktif yaşam stili benimsemelerine
yardımcı olmaktır. Bu sayede çocuk hem
beslenme alışkanlıklarını geliştirecek, hem de
diğer
sağlık
faktörlerini
uygulamaya
başlayacaktır ki, buda çocuğun pozitif ve sağlıklı
bir
şekilde
yaşama
doğru
ilerlemesini
sağlayacaktır.
Spor bilimlerinde kullanılan temel kavramların
hangi anlama geldiğinin bilinmesi önemlidir.
Çünkü spor bilimlerini başarılı bir şekilde
öğrenebilmemiz ve öğretebilmemiz bu kavramlar
ile başlamaktadır. Spor bilimlerinde kullanılan bu
kavramların hangi anlamları içerdiği ve diğer
kavramlarla olan ilişkileri iyi anlaşılmazsa spor
konusunda fikir üretmek mümkün olmayacaktır.
İlk insan hayvanlarla ve kendi cinsinden olanlarla
yakından mücadele etmek zorunda kalınca ilk
olarak kendi fiziksel gücünü kullanmayı
öğrenmiştir. Bunun sonucunda da güreş sporu
ortaya çıkmıştır. Daha sonra ellerini yumruk
yaparak ve kollarının itme gücü ile boks sporunu
gerçekleştirmiştir. Araç yapma becerisine sahip
olan insanoğlu kendisine avantaj sağlayacak bir
ortam yaratmak ve düşmanlarını uzakta
karşılamak için mızrak ve ok yapmıştır. Bu da
günümüzde okçuluk ve atıcılık sporlarının ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Suda kendi kas gücünü
kullanarak yüzmeyi öğrenmiştir. İlk insanın
yaşamında dansın da önemli bir yeri vardır.
Çocuklar hareket etmekten zevk alırlar ve hareket
sayesinde
dünyayı
tanımaya
çalışırlar.
Kendilerini ve başkalarını tanımayı öğrenirler.
Hareket eğitimi paylaşmayı, duygularını ifade
etmeyi, kişisel amaçlar belirlemeyi ve özgürce
hareket etmeyi öğrenmesi için fırsatlar yaratır.
Çocuk bu sayede serbestçe hareket edecek aynı
zamanda kendi alanlarını etkili kullanabilen
bireyler olacaktır.
Temel hareket becerileri insanın yaşamı boyunca
ve işlerinde kullanabilecekleri niteliktedir. Temel
hareket becerileri ile çocuklar yaşadıkları
çevreyle daha etkili bir ilişki kurabilirler. Bu
beceriler ile çocuklar kendi vücutlarını tanıyarak
hareketleri daha verimli yapabileceklerdir.
Örneğin, tırmanma (Lokomotor hareket becerisi)
ve sallanma (non Lokomotor hareket becerisi)
1400–1500 yılları arasında Fransız düşünür J.J.
Russo ile beden eğitimi Avrupa’da okul
programlarında yer almıştır. 19. yüzyılın
başlangıcında İsveç’te Pehr Henrik Ling bilimsel
ve fizyolojik esaslara dayanan yeni bir sistemi
24
(İsveç Cimnastiği) ortaya çıkarmıştır. 1811
yılında Friedrich Luding Jahn, Alman
cimnastiğinin en önemli isimlerinden biri olarak
ortaya çıkmıştır. 1858- 1914 yıllarında beden
eğitimi ve spor ilk defa Emrullah Efendi ile
birlikte öğretmen okullarında, sultanilerde ve
liselerde uygulanmaya başlanmıştır. 1920 yılına
gelindiğinde atletizm ve oyun eğitim sistemi
içerisinde değerlendirilmeye başlanmıştır. 1930
ve 1940’lı yıllarda Dewey’in etkisi eğitim
felsefesinde önemli değişiklikler yaratmıştır.
Oyunlara daha fazla yer verilmiştir.
göstermiştir. Sporu savaşa hazırlık, fizik gücü
geliştirme ve geleneklerini sürdürme amacıyla
yaşatmışlar ve korumuşlardır.
Osmanlı döneminde güreş, avcılık, atıcılık,
okçuluk, binicilik, kılıç, ağırlık kaldırma, gürz ve
topuz kullanma, cirit, tepük gibi sporlar ön
planda yer almıştır. Osmanlı devletinde spor
örgütlenmesi incelendiğinde en önemli yeri spor
tekkelerinin aldığı görülmektedir. 1839 da ilk
defa Tanzimat fermanı ile birlikte askeri ve sivil
okullara cimnastik dersi konulmuştur. Osmanlı
döneminde kulüpleşmeye geçişin 19.yüzyılın
ikinci yarısında gerçekleştiği görülmektedir.
Futbol Osmanlı döneminde oynanmaya ve
örgütlenmeye başlamıştır. Osmanlı devletinde
sporda federatif yapının oluşturulmasına yönelik
faaliyetler incelendiğinde bu anlamda ilk örgütün
1903 yılında kurulan İstanbul Futbol Birliği
olduğu görülmektedir.
Çinliler hastalıklardan kurtulmak için de nefes
çalışmaları yapmışlardır. Bu nefes çalışmaları ile
birlikte
bükülme,
duruş
ve
uzanma
hareketlerinden
oluşan
tıbbi
cimnastikle
uğraşmışlardır. Hindistan’da yoga, meditasyon ve
nefes
düzenleme
çalışmalarını
din
ile
ilişkilendirip beden ve zihni disipline etmek için
yapmışlardır. İki tekerlekli ve sürücüsü ayakta
bulunan yarış arabası Sümerler tarafından
kullanılmıştır. Asur- Babilliler, boks, güreş ve
yüzme sporu ile daha çok ilgilenmişlerdir. Etiler,
savaşçı bir uygarlık olduğu için, Etiler’de de
savaş arabaları görülmektedir. Bu arabaları hem
savaşta hem de yarış arabası olarak kullandıkları
bilinmektedir. Mısırlılar da vücut kültürü
cimnastik hareketleri, oyunlar, boks, güreş, sopa
eskrimi, su sporları ve dans ile ilgili etkinlikleri
kullanmışlardır. Yahudiler de ise özellikle yüzme
babaların çocuklarına öğretmek zorunda olduğu
önemli işlerden birisiydi. Yunanlılar da jimnastik
çalışmalarına
büyük
önem
vermişlerdir.
Ispartalılarda disk, cirit atma, eskrim, boks, güreş
ve top oyunları ile de gençlerin her yönü ile
yetiştirilmeleri sağlanmıştır. Eskrim, binicilik,
mızrak atma, yüzme, boks, güreş ve askeri
teçhizatla yürüyüşler Romalılarda askerliğe ve
savaşa hazırlayıcı faaliyetlerdir.
1922 yılında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı
(TİCİ) adı altında kamu yararına çalışan ilk spor
örgütü kurulmuş ve sporun sevk ve idaresi bu
örgüte bırakılmıştır. İlk başkanlığını Ali Sami
Yen yapmıştır. 1926–1929 yılları arasında Türk
kadını atletizm, kürek sporu, tenis, voleybol ve
yüzme sporunu yapmaya başlamıştır. 1935
yılında Türk Spor Kurumu faaliyete geçmiştir.
1936 yılında Berlin Olimpiyat Oyunlarında güreş
dalında Yaşar Erkan ilk altın madalyamızı
ülkemize kazandırmıştır. 1938 yılında 3530 sayılı
Beden Terbiyesi kanunu ile devlet ilk spor
örgütünü kurmuştur. 1959 yılında da profesyonel
futbol ligi kurulmuştur.
Antik (Klasik) Olimpiyatların Yunanistan’ının
Olympia
yöresinde
başladığı
tahmin
edilmektedir. Tanrısal ve yöresel bir kahraman
adına yapıldığı tahmin edilen bu büyük şölenin
dine dayalı bir başlangıcı olduğu da
bilinmektedir. Modern Olimpiyat Oyunları 1896
yılında Yunanistan’ının başkenti Atina’da
yapılmaya başlamıştır. Modern Olimpiyat
Oyunlarının kurucusu Baron Pierre De
Coubertin’dir. Her dört yılda bir yapılan Modern
Olimpiyat Oyunları barışsever bir dünya kurmayı
ve toplumları bir araya getirerek olimpik
anlayışın yerleşmesini amaçlamaktadır.
Orta Asya’da yaşayan Türkler beden kültürüne ve
spora büyük önem vermişlerdir. Eski Türklerdeki
beden eğitimi ile ilgili faaliyetleri Ergenekon,
Manas
ve
Oğuz
Kağan
destanlarında
görmekteyiz. Kaçma ve kovalama nitelikli GökBörü, Kız-Börü ve Beyge oyunlarını oynadıkları
bilinmektedir. Türkler sporu düğün törenleri ve
geleneklerinin içine de katmışlardır. Osmanlı
Devleti ve diğer Türk devletlerinde güreş, avcılık,
atıcılık, okçuluk, binicilik, kılıç, yaya koşuları,
atlama, ağırlık kaldırma ve basit labut atma, gürz
ve topuz kullanma, cirit, çöğen/polo, gökbörü,
tepük, tomak, matrak gibi sporlar büyük aşamalar
25
Kendimizi Sınayalım
6. Aşağıdakilerden hangisi ilk insanın yapmış
olduğu sporlardan biri değildir?
1. Çocukların bilişsel, sosyal, duygusal ve
fiziksel yönden gelişmesini sağlayan etkinliğe ne
ad verilir?
a. Güreş
a. Rekreasyon
b. Boks
b. Olgunlaşma
c. Yüzme
c. Beden Eğitimi
d. Okçuluk
d. Motor Performans
e. Voleybol
e. Spor
7. Gladyatör kavgalarını ilk çağlarda uygulayan
uygarlık aşağıdakilerden hangisidir?
2. Vücudun herhangi bir bölümündeki gözle
görülür değişim pozisyonu ve vücudun konum
değiştirmesine ne ad verilir?
a. Etiler
b. Çinliler
a. Beden Eğitimi
c. Romalılar
b. Büyüme
d. İngilizler
c. Hareket Eğitimi
e. Türkler
d. Hareket
8. Modern Olimpiyat Oyunlarının kurucusu
aşağıdakilerden hangisidir?
e. Statik Denge
3. Aşağıdakilerden
hangisi
becerilerden biri değildir?
lokomotor
a. J.J. Russo
b. Johan Friedrich Simon
a. Yürüme
c. Gutsmuths
b. Koşma
d. Baron Pierre De Coubertin
c. Atlama
e. Jahn
d. Sürünme
9. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarında
Türkiye’ye ilk altın madalyayı kazandıran sporcu
aşağıdakilerden hangisidir?
e. Dönmek
4. Aşağıdakilerden hangisi manipulatif hareket
becerisidir?
a. Burhan felek
a. Kayma
b. Yaşar Erkan
b. Tutma
c. Selim Sırrı Tarcan
c. Sekme
d. Yaşar Doğu
d. Sürünme
e. Ali Seyfi
e. Eğilmek
10. Eski Türklerde oynanan Tepük oyununa,
günümüzde ne ad verilir?
5. Sabit bir noktada dengeyi sağlayabilmeye ne
ad verilir?
a. Hentbol
a. Statik denge
b. Basketbol
b. Dayanıklılık
c. Futbol
c. Dinamik Denge
d. Voleybol
d. Kuvvet
e. Atletizm
e. Yetenek
26
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 2
Hareket kavramı vücudun herhangi bir
bölümündeki gözle görülür değişim pozisyonu,
vücudun konum değiştirmesi, belirli bir noktaya
göre yer değiştirmek olarak tanımlanırken,
hareket eğitimi ise uygulama, oyun, spor,
atletizm, yüzme, jimnastik ve dans kullanımları
ve bunların anlamlarını araştırmaya ve bunların
birbirlerine veya gruplara olan etkilerini
anlamaya çalışan akademik bir disiplindir.
Hareket kavramı organize olmuş hareketler
serisidir.
Hareket
eğitimi
ise
çocuğun
paylaşmayı, duygular ifade etmeyi, kişisel
amaçlar belirlemeyi ve özgürce hareket etmeyi
öğrenmesi için fırsatlar yaratır
1. c Yanıtınız yanlış ise, “ Beden Eğitimi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz
2. d Yanıtınız yanlış ise, “ Hareket ve Hareket
Eğitimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. e Yanıtınız yanlış ise, “ Lokomotor Hareket
Becerileri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
4. b Yanıtınız yanlış ise, “ Manipulatif Hareket
Beceriler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
5. a Yanıtınız yanlış ise, “ Statik Denge” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Temel hareket becerileri insanların hayatlarında,
işlerinde ve gelecekte de kullanabilecekleri
niteliktedir. Beden eğitimi ve sporda yer alan bu
temel hareket becerileri çocukların oyun ortamını
ve serbest zamanlarını en verimli bir şekilde
değerlendirmesini sağlar. Çocuklar amaçlarına
ulaşmada bu temel hareket becerilerinden birini
kullanabilmeli veya bir çeşit hareketten diğer bir
harekete geçebilmelidir. Bu temel hareket
becerilerini öğrenmek çocuğa okul içinde (beden
eğitimi) ve okul dışındaki (spor) etkinliklere
katılma olasılığını yükseltecektir.
6. e Yanıtınız yanlış ise, “İlk İnsan ve Spor”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. c Yanıtınız yanlış ise, “İlk Çağlarda Spor”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. d Yanıtınız yanlış ise, “Olimpiyatlar” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. b Yanıtınız
yanlış
ise,
“Cumhuriyet
Döneminde Spor” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise, “Eski Türklerde Spor”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Beden eğitimi şampiyon olma, rekor kırma, bir
yarışma amacı taşımazken, spor ise şampiyon
olma, rekor kırma amacı taşımaktadır. Aynı
zamanda spor, spor salonlarına, spor sahalarına
ve uğraştığı spor dalı ile ilgili belirli kurallara
gereksinim duyar.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 5
Sıra Sizde 1
Büyüme vücut ölçülerinde meydana gelen artıştır.
Vücudun boy, ağırlık olarak artmasıdır. Çocuğun
daha yüksek nitelikteki işleri yapabilmesi ve
ilerlemesi şeklinde tanımlanan gelişim ise,
bireyin olgunluğa erişmesidir. Olgunlaşma
organizmanın büyüyerek kendisinden beklenen
bir işi yapabilecek düzeye ulaşma sürecidir.
Günümüzde teknolojik gelişmeler bireyler
üzerinde olumlu ve olumsuz birçok etkide
bulunmaya başlamıştır. Eğitim özellikle toplum
üzerindeki bu olumlu ve olumsuz etkiye karşı
nitelikli insan gücü yetiştirmeyi amaçlar. Nitelikli
insan gücüde bireyin fiziksel, zihinsel, duygusal
ve sosyal yönden sağlıklı olmasını gerektirir. Bu
da eğitim süreci içerisinde beden eğitimi ile
sağlanmaktadır. Beden eğitimi etkinlikleri ile
bireyde fiziksel uygunluğun, sportif etkinlikleri
iyi yapabilmenin ve kalp dolaşım siteminin
dayanıklılığının gelişmesi hedeflenmektedir.
Beden eğitimi özellikle dokuların, organların ve
kemiklerin sağlıklı büyümesi için önemli bir
fizyolojik olgudur.
Sıra Sizde 6
İsveçli Pehr Henrik Ling beden eğitiminin
üzerinde dururken, Jahn bugün de kullanılan
cimnastik aletlerini (beygir, halka, paralel,
barfiks) kullanmıştır. Alman Jimnastiği bugünkü
artistik jimnastiğin temelini atmıştır. Jahn’a göre
jimnastik açık havada, herkesin gözü önünde
gelişmeli ve en küçük yerlerin bile bir jimnastik
27
Sıra Sizde 10
alanına sahip olması gerekliliğine önem
verilmelidir. İlk açık hava jimnastik alanını
açmıştır. Friedrich Ludwing Jahn, Alman
gençlerinin vücutlarını yurdun düşmanlarına karşı
mücadele için güçlü ve dayanıklı hale getirmek
gibi vatansever bir nitelik taşıyordu. İsveç’te Pehr
Henrik Ling tarafından bilimsel ve fizyolojik
esaslara dayatılan yeni bir sistem ortaya
atılmıştır. İsveç Jimnastiği ordu ve okulda kolay
uygulanan bir sistem olarak gösterilmektedir.
İsveç Jimnastiği her hareketin vücut üzerinde
incelenmiş fizyolojik bir etki yapmasını
içermektedir. İsveç jimnastiğinde vücut üzerinde
tedavi edici özelliği taşımayan hiçbir harekete yer
verilmemiştir. Tedavi fonksiyonuna İsveç
Jimnastiğinde büyük önem verilmiştir.
Antik (Klasik) Olimpiyat oyunları dine dayalı ve
kazanmaya yönelik bir amaç taşırken, Modern
Olimpiyat Oyunlarında olimpiyata katılma daha
önemlidir. Antik (Klasik) Olimpiyatlar dine
dayalı bir anlayışı benimserken, Modern
Olimpiyat Oyunlarında ise bu anlayışa yer
verilmemiştir. Antik (Klasik) Olimpiyatlar’da
önceleri sadece erkek sporcular oyunlara
katılırken, modern olimpiyat oyunlarında bayan
sporcularında bu oyunlara katılması sağlanmıştır.
Modern Olimpiyat oyunları her dört yılda bir
farklı toplumları bir araya getirerek barışsever bir
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 7
Busch, C.A. (1994). Teaching Children
Movement Concepts and skills: Becoming a
Master Teacher, Champaign: Human Kinetics
Çinliler
sporu
tıbbi
amaçlı
yaparken,
Hindistan’da spor, fiziksel hareketlerden çok
ruhla ilgiliydi. Sümerler at besleyen ve ata iyi
binen bir uygarlık olduğu için daha çok sporu
yarış şeklinde yapmışlardır. Asur Babil’de ise
spor askeri gücü geliştirmek için yapılmıştır.
Mısırlılar ve Yunanlılar da vücut kültürü için
cimnastik hareketleri önem taşırken, Yahudiler
ise yüzme sporuna önem vermişlerdir. Ispartalılar
ve Romalılar beden eğitimi çalışmalarını savaşa
hazırlık yönünde yaptıkları bilinmektedir.
Kirchner, G., Fishburne, J. (1998). Physical
Education For Elementry School Children,
Boston: Mc Grow Hill.
Gallahue, D.L. (2003). Developmental Physical
Education For All Children. Indiana: Human
Kinetics.
Beverly, N. (1994). Moving and Learning “The
Elementary
School
Physical
Education
Experience”, St Louis: Mosby Year Book Inc.
Sıra Sizde 8
Eski Türklerde oynanan Gök Börü oyunu
geleneksel bir oyundur. Gök Börü, Kız Börü ve
Beyge oyunları eski Türklerde oynanan kaçma ve
kovalamaca niteliğindeki oyunlardı. Kız Börü
evlilik törenlerinde oynanan bir oyundu. Beyge
ise düğün törenlerinde oynanan kaçma ve
kovalamaca oyununa verilen isimdir.
Beverly, N. (1990). Moving and Learning “The
Elementary
School
Physical
Education
Experience”, Second Edition, Unıted Statesof
America, Times Mirror Musby College
Publishing
Milli Eğitim Bakanlığı, (2006) İlköğretim (1-8
Sınıflar)
Spor Etkinlikleri Dersi Öğretim
Program Klavuzu, Ankara.
Sıra Sizde 9
Türk toplumunun spor alanında çağdaş bir
toplum olması ve batı seviyesine ulaşabilmesi
amacıyla, 1922 yılında Türkiye İdman
Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) adı altında kamu
yararına çalışan ilk spor örgütü kurulmuş ve
sporun sevk ve idaresi bu örgüte bırakılmıştır.
1922 ve 1936 yılları arasında devlet, sporu TİCİ
aracılığıyla kamu yararı gözeten bir dernek
statüsünde ve ülkeyi yurt dışında temsil etmeye
yetkili tek spor örgütü olduğunu kabul etmiş ve
maddi açıdan da TİCİ’yi desteklemiştir.
Woods, B. (1998). Applying Psychology to
Sport, Hodder and Stoughton, Ahington, Human
Kinetics.
Yalız, D. (2005) Beden Eğitimi ve Spor
Öğretmenliği
Programında
Alan
Bilgisi
Derslerinde Amaçların Gerçekleşme Düzeyi,
Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Eskişehir
Pangrazi, P.R., Dauer P.V. (1992). Dynamic
Physical Education For Elementary School
Children, New York: Macmillan Publishers
Company.
Atalay, A.(1998). Spor Sosyolojisi, İstanbul:
Alkım Yayınları.
28
Acar, F. M. (2000). Futbolda Çocuk ve Gençlerin
Antrenmanları, İzmir: Meta Basım
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi
Türk Dil Kurumu, (1998). Türkçe Sözlük,
Ankara.
Fişek, Kurthan. (1998). Spor Yönetimi, Ankara:
Bağırgan Yayımevi
Cox, R.H. (1998). Sport Psychology Concepts
and Applications, Boston: Mc Graw Hill.
Fişek, K. (2003). Devlet Politikası ve Toplumsal
Yapıyla İlişkileri Açısından Spor Yönetimi:
Dünya’da-Türkiye’de, İstanbul: YGS Yayınları.
İnal, N.A. (2003). Beden Eğitimi ve Spor Bilimi,
Ankara: Nobel Basımevi.
Erkal, E.M. (1986). Sosyolojik Açıdan Spor,
Ankara: Milli Eğitim Basımevi
Aykaç, Ü. (2008) Beden Eğitimi ve Oyun
Öğretimi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayınları.
Kunter, B.H. (1938) Eski Türk Sporları, İstanbul:
Cumhuriyet Matbaası.
Kirchner, G., Fishburne, J. (1998). Physical
Education For Elementry School Children,
Boston: Mc Grow Hill.
Doğu, G., ve Ark. (2006). Spor Bilimlerine Giriş,
Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi.
Köse, S.(2008) Beden Eğitimi ve Oyun Öğretimi,
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Kahraman, A. (1995). Osmanlı Devletinde Spor,
Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Göral, M., ve ark. (2000). Spor Bilimleri
Terminolojisi, Isparta: Tuğra Ofset.
Kahraman, A. (1989). Cumhuriyete Kadar Türk
Güreşi - Cilt: 2, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
www. Library.cu.edu.tr/tezler/6779
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/07/10/haber,AB55
E10FF89747A4A28FE8AF683183FA.html
Tuzcuoğulları, C. ve ark. (2001). Atatürk ve
Spor, Ankara: TAKAV Matbaacılık Yayıncılık
A.Ş.
Atabeyoğlu,
C.
(1985).
Tanzimat’tan
Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul:
İletişim Yayınları.
Tosun, S. (1999). İlköğretim Okullarındaki
Beden Eğitimi Derslerinin Öğretim Programları
Kapsamında İncelenmesi, yayınlanmamış yüksek
lisans tezi.
Alpman, C. (1972). Eğitimin Bütünlüğü İçinde
Beden Eğitimi ve Çağlar Boyunca Gelişimi,
İstanbul: Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim Genel
Müdürlüğü Yayınları.
Akın, Y.(2004) “Gürbüz ve Yavuz Evlatlar”
Erken Cumhuriyet’te Beden Terbiyesi ve Spor,
İstanbul: İletişim Yayıncılık A.Ş,
Soyer, F. (2004) Osmanlı Devletinde (1839–1908
Tanzimat Dönemi) Beden Eğitimi ve Spor
Alanındaki Kurumsal Yapılanmalar ve Okul
Programlarındaki Yeri Konusunda Bir İnceleme,
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt 24 sayı 1.
Atabeyoğlu, C. (2001). Sporda Devlet mi?
Devlette Spor mu? İstanbul: Türkiye Milli
Olimpiyat Komitesi Yayınları
Serarslan, M.Z. (2006). Spor Yönetimi ve Örnek
Olay Analizi, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları
Ltd.
Doğan, Y. (2002). Çağlar Boyu Türklerde Spor,
İstanbul: Telebasım Yayıncılık-Reklamcılık
Ltd.Şti.
Koryürek, C. E. (1995) Olimpiyadlar, İstanbul:
Stil Matbaacılık.
Gökçe, B. (1983). Cumhuriyet Döneminde
Çocuk ve Gençlere Ait Yasal Düzenlemeler ve
Yayınlar, Ankara: T.C. Gençlik ve Spor
Bakanlığı Yayınları.
Çöndü, A. (1999). Beden Eğitimi ve Sporda Özel
Öğretim Yöntemleri, Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
http://www.sporbilim.com/index.php?s=icerik&k
atid=78&id=100
Güven, Ö. (1999). Türklerde Spor Kültürü,
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınları
Erkan, M. (2002) Sporda İletişimin Önemi ve
Takım Performansına Etkisi Üzerine Bir
Araştırma (Türkiye Birinci Profesyonel Futbol
Süper Ligi örneği 2001-2002 futbol sezonu)
29
2
Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Spor felsefesinin temel alanlarını tanımlayabilecek,
Spor ve oyun kavramları arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek,
Olimpizm felsefesini tanımlayabilecek,
Spor etiği ve sporda etik kodların ne olduğunu tanımlayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Spor Felsefesi
Sporda Etik
Oyun
Etik Kodlar
Olimpizm
Etik İkilemler
Fairplay
Etik Muhakeme
İçindekiler
 Giriş
 Spor Felsefesinin Temel Alanları
 Spor ve Oyun
 Olimpizm Felsefesi
 Fair-Play
 Spor Etiği
 Etik Kodlar
 Etik İkilemler
 Etik Muhakeme
30
Spor Felsefesi ve Etiği
GİRİŞ
Spor felsefesi ve etiği konusu spor bilimlerinde yeni çalışma alanları arasında yer almaktadır. Spor
felsefesi, içinde hem sporu hem de felsefeyi barındıran, spor ile ilgili olan felsefe çalışmasıdır. Spor etiği
dendiğinde ise; saygı, temel haklar ve adil olmak, haksız avantajı reddetmek, hukuk ve kurallara göre
hareket etme isteği, objektiflik, güvenilirlik ve dürüstlük, şeffaflık, işe kendini verme, önemseme gibi etik
davranışların sporda uygulanması akla gelmektedir. Spor etiği özetle bireyin spor olayı içerisinde en iyi
ve en doğru davranış biçimlerini sergilemesidir. Bu davranışların belirli normlar şeklinde ifade
edilmesine ise etik kodlar denmektedir.
Bu ünitemizde, hem spor felsefesi hem de sporda etik kavramları belli başlıklar altında ve kısaca
açıklanmaya çalışılmıştır. Burada temel amaç bu iki konu başlığı hakkında genel bilgileri açıklamaktır.
SPOR FELSEFESİNİN TEMEL ALANLARI
Bilim ve felsefe tarihi süreci içerisinde her aşamada felsefe ve bilim ilişkisi kurulmuştur. Felsefesiz bilim
sağır ve dilsiz, bilimsiz felsefe de kör ve dayanıksızdır. Bilimin gelişmesi ve yeni bilim dallarının ortaya
çıkması felsefedeki sorgulama ve gerçeği arama çabalarından, felsefenin gelişmesi de bilimsel bilgi
temellerinden ve gerçek doğrulardan etkilenir. Bilimsel bilgi temeline dayalı olmadan bir felsefe üretmek
ya da felsefesiz bilim yapmak olası değildir. Bu kısa açıklamalara dayalı olarak spor bilimleri ve felsefe
ilişkisini de kurmak gerekir.
Tarihsel süreç içerisinde spor felsefesi bazı sorulara yanıt aramak üzere ortaya çıkmıştır. Bu sorular;
“Sporun ortaya çıkışı nasıldır? Sporun anlam ve önemi nedir? Sporun ilke ve hedefleri nelerdir?” gibi
sporun doğasını ve çıkışını bulmaya yönelik olmuştur.
Erdemli’ye göre, spor felsefesi çalışmalarında “spor nedir?” sorusundan başlayıp bir dizi sorular
sorularak işe koşulmak gerekmektedir. Bu sorular, spor olgusunun anlam, önem ilke ve kuramlarını
kavramayı sağlamak amacını gütmelidir. Spor olgusu ile ise “her spor olayında değişmeden ortaya çıkan,
spor olayları değişse bile değişmeden kalan, göz ardı edildiği zaman spor olayı bozulan hatta ortadan
kalkan, sporun özü ve hakikati” kastedilmektedir. Yukarıdaki sorulara yanıt verebilmek için öncelikle
bilimsel bilgi alt yapısına sahip olmak gerekmektedir. Başka bir deyişle spor bilimlerine hakim olmak
gerekir. Bir bilim dalına özgü felsefe yapabilmek o bilim dalına hakim olmaktan geçer.
Orhun’a (1999) göre, felsefenin alanları içerisinde “Spor Felsefesi” de ayrı bir disiplin kimliğine
kavuşmuştur. Çünkü spor bilimleri bilimleşme sürecini tamamlamıştır. Orhun’a göre spor felsefesinin
temel alanları aşağıdaki şekilde verilmiştir.
31
Hareket Sosyal Oyun Spor Felsefesi Etik Alanları Performans Estetik Resim 2.1: Orhun’a göre Spor Felsefesinin Temel Alanları
Erdemli’ye (2000) göre, spor felsefesinin alanları, Orhun’un spor felsefesi alanları ile benzerlik
göstermektedir. Erdemli’ye göre spor felsefesi; spor bilimleri üzerine kuramsal bir çalışma, özel ve
uygulaması bulunan bir felsefe, yaşama felsefesinin bir alanı, etik sorunlar bağlamında ele alınacak bir
felsefe, spor yapan insanı ele alan bir felsefi antropoloji, toplumsal bir felsefe ve oyun felsefesi olarak
ifade edilmektedir.
Görüldüğü üzere spor felsefesi, sporun çok boyutluluğuna bağlı olarak kendisine çalışma alanları
belirlemektedir. Bu alanların hepsi spor bilimleri çerçevesinde bilimsel bilgi temeline dayanmaktadır.
Spor felsefesi; spor kavramından dile gelen hakikati, sporun özünü sürekli bir çaba ile araştıran; kavramı
spor bilimlerinden ve felsefelerinden her yeni bilgi ile yeniden yorumlayan, aydınlatan bir bilgi alanıdır.
Spor felsefesi; spor ile ilgili teknik, bilimsel, felsefi hatta mitolojik tüm bilgiler ışığında sporun özünü
spor kavramının anlamın, spor kavramında dile gelen hakikate ilişkin bilgiler ortaya koyma amacındadır.
Buraya kadar olan açıklamalardan elde edilen sonuca göre spor felsefesinin çalışma alanları; Sporda
Eğitim Felsefesi, Sporda Yönetim Felsefesi, Sporda Sağlık Felsefesi, Performans Felsefesi ve Rekreasyon
Felsefesidir.
Spor felsefesinin temel alanları nelerdir?
Spor felsefesinin bireylere katkısı konusuna baktığımızda; Spor ile ilgili bir felsefe geliştirmenin bu alana
mensup bireylere katkı sağlayacağı düşünülmelidir. Bu katkılardan bahsetmek gerekirse öncelikle spor
felsefesi bizlere sporun anlam ve değerini ifade etmektedir. Felsefe yardımıyla sporun anlam ve önemi
ortaya çıkar. Kaynağı ve değerleri araştırılabilir, sporun amaçları, prensipleri ve içeriğinin saptanmasına;
mantıklı bir değerlendirme ile sporun insan yaşamına ve devamına nasıl katkıda bulunabileceğinin
incelenmesine yardımcı olur.
Spor felsefesi, mesleki çalışmaların gelişmesini sağlar. Mesleki deneyimler ve çalışmalar, çok iyi
belirlenerek benimsenmiş olan felsefe çerçevesinde daha yaratıcı ve yapıcı olur. Alandaki gelişme ışık
tutar ve gelişmeyi zorlar. Spor Felsefesi mesleki eğitim için de bir zorunluluktur. Mesleki alanda ortak
32
dili kullanmak ve ortak taban oluşturmak, alanın hak ettiği değeri bulması ve gelişimi açısından çok
önemlidir.
Spor felsefesi eğitimciye yön verir. Düşünebilen biri olarak görev yapabilmek için, kişinin hareket ve
davranışlarını yönlendirecek bir “Hayat Felsefesi”ne ihtiyaç vardır. Felsefe spor eğitimcisine, katılımcı ve
onun ilgi, ihtiyaç ve beklentilerine göre nasıl bir program uygulaması gerektiği konusunda yön verir,
nitelik kazandırır.
Spor felsefesi mesleki ve diğer programlar içinde bütünlük ifade eder. Spor programlarının amaç ve
hedefleri genel eğitim anlayışı ve felsefesinin bir yansımasıdır. Spor eğitimcisi tarafından yapılan
uygulamalar mantıklı ve diğer eğitim uygulamalarını da destekler nitelikte olur ve bir bütünlük ifade eder.
Spor felsefesi, toplumu, değerlerine katkıda bulunduğundan haberdar eder. Sporun insan
performansına, hayatın kalitesine ve üretime olan katkıları ve toplumsal değerlerin önemi hakkında
topluma mesajlar verir. Bu alanlarda yapılan çalışmalara ve programların yapılmasına destek verir.
Spor felsefesi mesleki yakınlaşmayı sağlar. Spor mesleğini seçmiş olanların, insanlığa nasıl daha iyi
hizmet edebiliriz yolunda ortak amaçlarla hareket etmelerini ve bütünleşmelerini sağlar. Dayanışma yolu
ile bir güç olmak ve haklarını aramak konusunda teşvik eder.
Spor felsefesi spor eğitimi ile genel eğitim arasındaki ilişkiyi açıklar. Sporun hedefleri ile genel
eğitimin hedeflerinin paralelliğini gösterir. Spor mesleğindeki kişiler kendi felsefeleri mantıksal bir
sistem içerisinde tüm insanlığın çıkarı doğrultusunda geliştirebilmelidirler. Bu, bilimsel temellere dayalı
ve uygulanabilir teoriler geliştirerek, sporun insanlık hizmetinde olan çok önemli bir servis olduğunun
kanıtlanması ile mümkündür.
Spor felsefesi, tüm spor eğitimcileri için bir temeldir. Spor bilimlerindeki gelişmelere paralel olarak,
çeşitli meslek alanları da gelişmiştir. Sadece okul yapısı içerisinde değil, okul dışında da hizmet veren
beden eğitimi ve spor elemanları, hizmet verdikleri kişilere yönelik de ortak bir felsefe ihtiyacı
içindedirler ki, onların ilgi ve ihtiyaçlarına yönelik programlar geliştirebilsinler.
Bu konu ile ilgili Atilla Erdemli’nin “Temel Sorunlarıyla Spor
Felsefesi” (E Yayınları, 2002) adlı kitabını okuyunuz.
SPOR VE OYUN
Spor Nedir?
Spor uluslararası bir olgu olmasına rağmen tanımına ilişkin yaklaşımlar çeşitli bilim dallarına göre
farklılık göstermektedir. Peki bu kadar geniş anlamları olan spor kavramı ve olgusu ne zaman, nasıl ve
nerede ortaya çıkmıştır. Spor İngilizlerin yardımı ile dünyaya tanıtılmış olmasına rağmen kökeni İngilizce
olan bir sözcük değildir. Latince “dağıtmak, birbirinden ayırmak” anlamına gelen “disportare ve
deportare” sözcüklerinden türemiştir. İlk yıllarda Disport veya Desport biçiminde rastlanan sözcükler 17.
yy.’dan sonra çok kullanılması nedeni ile tek heceli bir kelime haline dönüştüğü düşünülmektedir.
Spor nedir? Sorusuna yanıt aradığımızda karşımıza birçok tanımı çıkmaktadır. Özoğlu’na göre spor
güdümlü ve amaçlı belirli kurallara ve teknik yöntemlere, diğer bir deyişle belli bir eğitime bağlı olan
aynı zamanda yapanlarda olduğu kadar izleyenlerin de zevk ve heyecan gibi gereksinimlerini doyuran,
kişileri psikolojik açıdan bağlayan bir hareket kümesidir. Özbaydar’a göre spor, az ve çok dakikalık,
incelik isteyen beden hareketlerinin doğrudan kendisinden zevk alınırken eğlendiren hatta dinlendiren ve
genellikle bazı kurallara uyularak yapılan bir eylemdir. Erkal’a göre spor ferdin tabii çevresini beşeri
çevre haline çevirirken elde ettiği kabiliyetleri geliştiren belirli kurallar altında araçlı veya araçsız ferdi
veya toplu olarak serbest zaman kapsamı altında veya tam zamanını alacak şekilde meslekleştirerek
yaptığı, sosyalleştirici, toplumla bütünleştirici, ruh ve fiziği geliştiren rekabetçi dayanışma ve kültürel bir
olgudur. Armağan’a göre spor, kısa vadeli, belirli amacı olmayan ve belirli kurallara göre bireysel veya
ortaklaşa oyunlar şeklinde ortaya konan fiziksel hareketlerin bütünüdür. Lorenz’e göre spor ise, insanın
33
doğasında bulunan saldırganlık için sağlıklı ve barışçı bir emniyet sübabı, saldırganlık güdümü denetim
altına alan bir dostça rekabet ortamı, savaşında barışçı ikamesidir.
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi;
Spor Oyun Güdüsünün Bir Uzantısıdır; Spor her şeyden önce insana haz ve doyum veren bir oyun
daha doğrusu ilk insanlardan bu yana ve hayvanlar dünyasının bir bölümünde görülen bir oyun oynama
güdüsüdür. Spor ortaya konan bu oynama güdüsünün geliştirilmiş ve kurallarla bütünleştirilmiş ifadesi
şeklindedir.
Spor Teknik, Estetik ve Fiziksel bir Süreçtir; Futbol’da iyi uygulanmış bir ver-kaç’ın, basketbolda
kurulan iyi bir set oyununun, jimnastikte iyi uyumlu bir denge hareketinin şiirsel bir güzelliği vardır.
Diğer taraftan belirli hareketlerin belirli kalıplar ve uyum içinde yapılması, bedensel güç ve yeteneklerin
harekete geçirilmesini gerektirir. Bu da bize sporun teknik ve fiziki yönlerini açıklar.
Spor Bir Meslektir; Spor artık günümüzde küçük yaşlarda başlanan bir meslek halini almıştır. Yüksek
maddi kazançların olması sporun bir meslek olarak gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Spor Toplumsal Bir Kurumdur; Sporun yaratmış olduğu şampiyonlar, kullanılan malzemelerin
pazarı, kitle iletişim araçları ile verilen hizmetler, ulaşım ve teknoloji ile herkesin ilgilendiği doğal bir
uğraş ve toplumsal ilişkiler bütünlüğü sayesinde yaşam içinde toplumsal bir kurum olmuştur.
Spor nedir? Tanımını yapınız.
OYUN NEDİR?
Genel anlamda oyun sözcüğü belirlendiği özgül bir etkinliği değil aynı zamanda bu etkinliği
gerçekleştirebilmek için gerekli olan simgeleri ve araçları kapsar. Oyun her oyuncuya göre farklı
nitelikleri ve kendine özgü eylemlerini kapsar. Güncel yaşantıda rastlantıyı, tehlikeyi, şansı, cesaret,
çekimserliği, mutluluğu, mutsuzluğu, kazancı, zararı, haz ve üzüntüyü kapsayan karmaşık bir kavram,
olgudur. Oyun bir kurallar bütününden oluşmaktadır ve kurallar olmadan bir oyundan söz edilemez. Oyun
bir özgürlük belirtisidir ve hareket kolaylığıdır. Oyun kavramı çok geniş bir kavram olup toplumsal
yaşamımızın değişik alanlarına girmiş bulunmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki her oyunun özünde
başarılı olma ve kazanma güdüsü vardır. Spordan farklı olarak oyunun kendi içinde belirli öğeleri
bulunmaktadır. Bunlar;
Özgürlük ilkesi: Bir oyuna katılma tamamen kişinin isteğine bağlıdır.
Belirsizlik İlkesi: Bir oyunun sonucu önceden kestirilemez ya da bilinemez.
Kurallılık İlkesi: Her oyunun önceden saptanmış belirli kuralları vardır ve oyun bu kurallara göre
oynanır.
Üretken Olmama İlkesi: İnsanların güncel yaşamlarındaki birçok etkinlikleri belli bir ürünü ortaya
koymaya yönelik üretken etkinlikleridir. Oysa oyun oynama belirli bir ürün üretmekle sonuçlanmaz.
Oyun başlar ve biter.
Geçicilik İlkesi: Oyun, insanın yaşamı boyunca sürebilen bir etkinlik olmasına karşın, yer ve süre
bakımından sınırlıdır.
Bugün spora örgütlenmiş oyun gözü ile bakılmaktadır. Örgütlenmiş bir oyun olarak spor toplumsal ve
kültürel yapının bir görüntüsü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu görüntü; değerler, normlar, bilgiler ve spora
ilişkin toplumsal rolleri kapsamaktadır.
Oyun kavramının öğelerini açıklayınız.
34
OYUN VE SPORUN İLİŞKİSİ
Spor, toplum hayatında çok değişik yollardan giderek, bireyleri doğrudan ya da dolaylı olarak kendisine
bağımlı kılmış ve her zaman insanların ilgisini canlı tutmayı başarmış bir sosyal olgudur. İnsanların
vazgeçilmez zevklerini, ihtiyaçlarını karşılayarak kendisine bağlayan spor, günümüz dünyasında büyük
bir sosyal kurum olduğunu kabul ettirerek toplumu çok yakından ilgilendiren belli davranışlar,
düşünceler, inançlar ve simgeler geliştirmiştir. Modern dünyada hızla gelişen teknoloji, insan gücüne
duyulan gereksinmeyi giderek azaltmış ve bunun sonucu olarak insanın doğal yapısına uymayan bir
yaşam biçimi ile birlikte iş ve sosyal çevreden gelen baskılar, stresler insanları psikolojik bakımdan bir
sıkıntıya sokmaktadır. İşte bu aşamada sporun rahatlatıcı ve monotonluktan kurtarıcı fonksiyonunun
devreye girmesi ile insanların psiko-sosyal gelişimlerine katkıda bulunacaktır.
Sporun bu işlevlerinin yanı sıra insanların kişiliklerini olumlu yönde şekillendiren bir kavram olması
sporun, gerek gençlerin gerekse çocukların yetiştirilmesinde ve geliştirilmesinde ne derece önemli
olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda çocukların ve gençlerin kişiliklerinin geliştirilmesinde
sporun eğitici fonksiyonu kullanılarak duygusal ve sosyal yönden daha sağlıklı bir toplum yaratmak daha
kolay olacaktır.
Günümüzde çocuklara yönelik sportif etkinliklerin artması bu alanda yapılan çalışmaların
fazlalaşması insanların psiko-sosyal gelişiminde sporun ne kadar önemli bir yere sahip olduğunun bir
göstergesidir. Çocukların gerek psikolojik gerekse sosyal bakımdan gelişmelerinde oyunla birlikte sporun
önemli bir yeri vardır. Çünkü çocuk bu faaliyetlere katılırken aynı zamanda grup içerisinde hareket
etmeyi, kazanmayı veya kaybetmeyi, kurallara uymayı öğrenmektedir. Bunlardan en önemlisi kendine
güven duygusunu kazanmakta ve o toplumun bir ferdi olduğunu anlamaktadır. Bu bakımdan çocukların
yetiştirilmesinde hazırlanan sportif programlar onların gelişim özelliklerine uygun bir şekilde
hazırlanarak, sosyal bakımdan yetişmelerine yardımcı olmalıdır. Sağlıklı bir toplum oluşturmanın
yolunun çocukların ve gençlerin eğitiminden geçtiği unutulmamalıdır. Sporun kişilerin psiko-sosyal
gelişiminde önemli bir yeri olduğu insanların sosyal ve psikolojik bakımdan aktif kılmanın en kolay
yolunun spordan geçtiği unutulmamalıdır. Çünkü insanlar spor sayesinde birçok farklı ortamda, farklı
düşünceden ve farklı kültürden insanlarla bir araya gelerek etkileşimde bulunabilmektedir. Bu bakımdan
gerek insanların sosyalleşmesinde gerekse kendini ifade edebilmesinde kullanabilecekleri en kolay
yollardan birisi oyun ve spordur.
Bu konu ile ilgili Eric Berne’in “Hayat Denen Oyun” (Kariyer
Yayıncılık, 1991) adlı kitabını okuyunuz.
OLİMPİZM FELSEFESİ
Olimpizm bir yaşam felsefesidir; bedene, iradeye ve zihne özgün nitelikleri yücelterek, dengeli bir
biçimde bütünleştirir. Olimpizm sporu kültür ve eğitim ile kaynaştırarak, çaba göstermenin, iyi örneklerin
eğitsel değerinin ve evrensel temel ahlak ilkelerine saygının verdiği mutluluğa dayalı bir yaşam biçimi
yaratmayı amaçlar. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK)’nin tanımına göre ise Olimpizm; bir ruh
halidir, hayat tarzıdır, insanlık görüşüdür. Bir “çıkarsız ideal” inancıdır”. Olimpizmin amacı, sporun her
yerde uyumlu insan gelişmesine hizmet etmesini sağlamak, bu yolla insan sağlığını titizlikle koruyan
barışçıl bir toplumun yaratılmasında özendirici bir rol oynamaktır.
Pierre de Coubertin’ e göre Olimpizm; çaba ve bedensel uyum sayesinde yaratılmış bir düşünce
biçimidir. Ayrıca, “Olimpizm bir sistem değil bir ‘düşünce biçimidir” diyerek daha özel bir tanım
vermiştir. Pek çok farklı duruma adapte edilebilen ve hiçbir ırkın, kişinin ya da zamanın tekelinde
olmayan Olimpizm; çaba ve uyum kültürünün yarattığı bir düşünce biçimidir. Coubertin’ in Olimpik
düşünce hakkındaki yazınlarına bakıldığında, Olimpizm şu şekilde yer almaktadır: “Olimpizm romantik
değerler ile (şeref duygusu, sorumluluk, üstün olma duygusu, fairplay, ahlak mükemmelliği ve ait olma
duygusu) aydıncılık düşüncesinden gelen değerlerin (bireysellik, evrensellik, eğitimin gücü inancı ve
yarışma değeri) uzlaşmasıdır.
35
Olimpizm insanlardan yalnızca yüksek güç ve beceri gerektiren sporların yapılmasını istemez.
Kuşkusuz sporun o düzeyinde de Olimpizm gereklidir fakat Olimpizm’de; “Spor Yapan İnsan”
bağlamında hepimiz, herkes yer alır. İşte Herkes İçin Spor’un yeri ve büyük önemi de burada ortaya
çıkmaktadır. Olimpizm sadece profesyonel sporla alakalı olmayan, günlük yaşama da taşınabilen pratik
bir yaşam felsefesidir. Kişinin düzenli ve sistematik antrenmanla vücut potansiyellerini sonuna kadar
kullanması, hayatını bu amaç üzerinde kurulu olan bir düzene göre yaşaması anlamına gelir. Özünde
başkalarıyla ölçüşmek değil, kişinin kendi vücudunun sınırlarını zorlaması vardır. Kesinlikle dopinge ve
kimyasal madde kullanımına tolerans göstermeyen, bedenin yanı sıra ruh ve zekâ gelişimine de önem
veren bir felsefedir.
Olimpizm spor yarışmalarından daha öte bir kavramdır. Değerler ve idealler bütünüdür (arkadaşlık,
fairplay, spor eğitimi, mükemmel kişiliğe ulaşma çabası, barış, dayanışma, eşitlik, anlayış, kurallara ve
insanlara saygı, dürüstlük). Bu değer ve idealler kolaylıkla eğitim sistemi ile şekillenebilir. Olimpizm
kültürleri; ideolojileri, dinleri ve politik inançları aşan; insanları tüm geçmişlerinden ayrı, onları spor ve
yarışma ruhu ile birleştiren bir güçtür. Olimpik Hareketin sahip olduğu değerlerinin sporda, okulda ve
hayatın diğer yönlerinde eğitimidir. Bireylere kendini geliştirme ve yaşamlarında ilerleme fırsatı verir.
Bu sayede de topluma bir bütün olarak pozitif gelişme sağlar. Bir başka deyişle; ayrımcılık göstermeden
spor ve fiziksel aktiviteler yolu ile insani değerleri öğrenme yoludur. Cueva’ ya göre Olimpizm değerleri
arasında en önemlileri; küresel uyum, büyüklük, doğruluk, Kalos Kagathos (güzellik, sağlık, denge),
mükemmellik, doğaüstü güçler, felsefe, yaşamın anlamı; aşk, barış, uyum, sakinlik, basitlik, işbirliği;
fairplay, saygı, adalet, çabalamak ve arayış olarak sayılabilir.
Olimpizm kavramını açıklayınız
FAİRPLAY
Sporun ahlaki ilkesi fairness’dir. Bilindiği gibi fairness sözcüğü, İngilizce kökenli olup, dilimizdeki
karşılığı doğru, dürüst, hakça, tarafsız, hoş, latif v.b. gibi birçok anlama gelen “fair” sözcüğünden
türetilmiştir. Fairness ise; girişilen uğraşta dürüst davranmak, hak gözeterek eylemek, şövalyece, mertçe,
insana yaraşır biçimde yaşamak anlamına gelmektedir. Spor bağlamında “fair” oyunu düzenleyen
kuralların üstünde bulunan, fakat oyuna özgü ve onun özelliklerinden kaynaklanan kurallar sistemi ve
bütünüdür. “Fair” oyun kuralları içinde kavranamayan, fakat bireyin spor yapanları göz önünde
bulundurarak, onları bir gereksinim, bir değer olarak görüp kabul ettiği, sözcüklerle dile getirilemeyen,
fakat yarış ortamında ve bütün koşullarda eşit görme isteğidir. Kısaca ahlaki norm sistemi fairplay;
sporda ahlak olarak doğruyu ve iyiyi geliştirmek için nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Bu anlamda
sportif erdem, oyunun kurallarına uyma, herhangi bir nedenle kurallardan sapmamaktır.
Sporda üst ahlak kavramı, fairplay anlayışı ile ifade edilebilir. Bu anlamda fairplay, oyun ve spora
katılan oyuncu ve taraftarların, oyunun kurallarına uymasının ötesinde, genel ve evrensel bir ahlakı temsil
eder. Bu ilkenin açık anlamı şudur: Spor olayına katılan oyuncuların, oyunun gerilimli ortamında, avantaj
ve çıkarlardan bilinçli bir şekilde vazgeçerek, rakibinin kişiliğine, genel ahlaka saygı göstermesi ve uyum
içinde en iyisini yapmasıdır. Bu anlamda fairplay’in ölçeği, insanın içsel yaşamında bulunan bir ses ve
vicdandır. İnsanın içsel yaşamında bulunan bu seste hak ve sorumluluk duygusu birlikte oluşur. Bu da
yaptırımlarından kaynaklanan biçimsel anlamda kurallara uymanın ötesinde, insanın salt iyiye, doğruya
ve güzele uygun hareket etmesi ile söz konusudur. İnsanın bu eylemini dışardan sınırlayan ve yönlendiren
bir etmen yoktur, kişinin serbest iradesine dayanan özgürlük vardır. Özgürlük bilincinin içerisinde insanın
onuruna, onun maddi ve manevi varlığına saygı yatar.
Fairplay, aslında İngilizce bir deyimdir. Ama sporla ilgili olan herkesin artık yabancısı olmadığı bu
kavram, İspanya’dan Almanya’ya, Hindistan’dan Kore’ye, Afrika ülkelerinde küçük Avustralya
şehirlerine kadar hemen her yerde sporcular tarafından “centilmenlik” olarak bilinmektedir. Bu kavram
“Sporda erdemliliği” içeren her kelime ile açıklanabilir. Ama en sağlam karşılıkları herhalde “hakça,
dürüstçe bir oyun”dur. Ya da “kurallara bağlılık, rakibe saygı”dır. İnsanlığın ilk yıllarında “savaş” ya da
“avcılıkla” başlayan bedensel faaliyetlerin, zamanla bunların taklidi olarak spora dönüşmesi aşamasının
36
bile artık gerilerde kalmakta olduğunu gösteren yeni bir kavramdır fairplay. “Rakibi yenmekten değil,
rakiple bir arada oynanmaktan zevk alın. Takımınızın attığı gol kadar, takımınıza atılan golün güzelliğini
de takdir edin.” Evet Baron Pierre de Coubertin’in dediği gibi önemli olan kazanmak değil, mücadele
etmektir. Fairplay, bu mücadelenin de çağdaş sportif anlayışla çerçevesini çiziyor: “Kurallara ve rakibe
saygı ve anlayış gösterin. Rakibinizi düşman olarak değil, arkadaş olarak görün!”.
SPOR ETİĞİ
Etik kelimesi Yunanca’da ‘ethos’dan gelir ve anlamı ‘bir kişinin karakterinin özü’dür. Neyin iyi ve kötü,
doğru ve yanlış, zorunluluk ve seçenek olduğu ve davranışların kuralları ile ilgilenir. Günümüzdeki
anlamı; insan tutum ve davranışlarının iyi (doğru) ya da kötü (yanlış) yönden değerlendirilmesidir.
İnsanlar arasındaki ilişkilerin temelinde yer alan değerlerin, ahlaki bakımdan doğru ya da yanlış olanın
niteliğini araştıran bir felsefe dalıdır. Kişilerin etik olarak nasıl düşünmeleri ve bu düşüncelerini nasıl
davranışa dönüştürmeleri konusunda Laczniak ve Murphy 1985 yılında bazı temel prensipler ve kurallar
ortaya koymuştur. Bunlardan en önemlisi ilk sırada olan “altın kural”dır. “Kendinize nasıl davranılmasını
istiyorsanız karşınızdakine de o şekilde davranın”. Spor etiğinin de temelinde bu kural vardır. Sportif
yarışmanın olduğu her alanda içinde bulunan katılımcılar rakiplerine karşı olan davranışlarında;
kendilerine nasıl davranılmasını istiyorlarsa o şekilde davranmalıdırlar.
Etik ve ahlak kavramları çoğu zaman birbirinin yerine kullanılsa da, bu doğru olarak bilinen bir
yanlıştır. Ahlâk insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken manevi ilke ve kuralları ifade eder. Ahlak
göreli olup toplumdan topluma, hatta aynı toplumda farklı gruplara göre değişir. Etik kavramı ise,
evrensel değerlere atfen kullanılır. Dünyanın hemen her yerinde gerekli olan dürüstlük, yardımseverlik,
doğruluk, adaletli olmak, sadakat, yalan söylememek, cana kıymamak gibi değerleri ifade eder. Her
bireyin farklı ahlak anlayışı olabilir. İşte etik bu farklı ahlak anlayışları arasından en iyi, en doğru ve en
evrensel olanın hangisi olduğunu tartışan bir felsefe alanıdır. Bu nedenle spor etiği denildiğinde; hemen
hemen dünyanın her yerinde spor denildiği zaman akla gelecek olan sporun evrensel değerlerine atfen
kullanılır.
Sporun evrensel değerleri arasında spor etiği olarak tanımlanabilecekler; saygı, adil olmak, haksız
avantajı reddetmek, oyunun kurallarına göre hareket etmek, başarmada özgür olmak, zararı önlemek,
objektiflik, güvenilirlik, dürüstlük, önemseme olarak sıralanabilir.
Bireysel ve örgütsel seviyede spor etiğinin karşılaştığı bazı istenmeyen durumlar vardır. Sporun içinde
istenmeyen bu tür durumlar yaşandığı zaman etik karar verme süreçlerimizin devreye girmesi
gerekmektedir. Kişiler etik olarak nasıl karar vermeleri gerektiğini bilemeyebilirler. Bu sebepten dolayı
kişilerin karar verme süreçlerini kolaylaştıracak yani doğru olanı önlerine serebilecek bazı davranış
kodlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Birçok ülke spor örgütlerinin ve spor etkinliği içinde bulunan tüm
katılımcılar etik olarak nasıl davranmaları gerektiği konusunda bazı davranış standartları geliştirmişler ve
bu davranış standartlarına “etik kodlar” olarak adlandırmışlardır. Bu kodlara spor örgütlerinin ya da
bireylerin uymasını istemişlerdir. Ülkemizde davranış kodlarını oluşturmuş çok az sayıda spor örgütü
bulunmaktadır.
Bireysel ve örgütsel seviyede sporun karşılaştığı bazı etik durumlardan bahsetmiştik, bunlara bakacak
olursak;
• Cinsel taciz, saldırgan davranışlar, ayrımcılık.
• Kötü alışkanlıklar, kumar, hile, teşvik primi.
• Etik olmayan yönetimler (babadan oğula, ayrımcılık vb.).
• Oyuncu seçmelerinde şeffaf olmayan yönetimler.
• Sözlü ve fiziksel taciz – Saygısızlık (yöneticiler, hakemler, antrenörler vb.).
• Açık sözlü olan ya da yanlış bir şeyi görüp açıkça ifade etmeye çalışanlara karşı mağduriyet.
• Sporcuların hem sahada ki hem de dışarıda ki davranışları ve beklentileri.
37
• Performans arttırıcı maddeler ve metotlar (doping).
• Cinsiyet ayrımcılığı.
• Kabadayılık.
• Seyirci şiddeti ve sözlü taciz.
• Çocuklara taciz.
• Velilerin uygun olmayan davranışları.
Yukarıdaki listede de belirtildiği üzere sporun içinde var olan ve etik olmayan birçok durum
bulunmaktadır. Spor etiği, bu durumların ne olduğunu ve bunlara ile nasıl başa çıkmamız gerektiği
konusunda bize yol gösterebilecek olan bir rehberdir.
Sporda Etik Kodlar
Sporda etik kavramı yabancı literatürde incelendiği zaman karşımıza “etik kod” adı verilen etik ilkelerin
kodlanması sonucu oluşan bir kavram ortaya çıkmaktadır. Etik kodlar her yapıya özgü olması gereken
davranış ilkelerinin tanımlamasıdır. Bu ilkeler bizlere hukuki ve kurumlara ait kuralların ne için var
olduğunu, davranışlarımızı nasıl etkilediğini, bu kurallara karşı geldiğimizde yaptırımların ne olacağını
anlamamıza yardımcı olur. Bu kuralların yetersiz olduğu ve bizim bir yorum getirmemiz gerektiği
durumlarda, neleri nasıl yapmamız gerektiğine rehberlik eder. Kodlar, sporun içinde olan kişilerin etik
yaklaşımını sağlayacak bir kılavuzdur. Genel olarak, bu kılavuz içinde belirtilen değerler ve ilkeler
uygulamada karşılaşılacak olan belirsizlikler ve boşluklardan örnekler vererek, gerek uygulamanın içinde
bulunanları, gerekse yönlendirme konumunda olanları, yapının ilkeleri ve değerleri doğrultusunda karar
almalarında yardımcı olur.
Avustralya, Kanada, Amerika ve İngiltere gibi çeşitli ülkelerde “sporda etik kodların” oluşturulması
konusuna çok önem vermekte ve konuda yapılan çalışmaların sayısı her gün artmaktadır. Sporun her
alanında yer alan kişilerin etik ilkeleri belirlenmiş ve bunların sonucunda etik kodlar oluşturulmuştur.
Sporcu, hakem, antrenör, taraftar, yönetici ve hatta sporcu velilerinin bile etik kodlarının oluşturulduğu
görülmektedir. Aşağıda örnek olarak spor yöneticilerinin etik kodları verilmiştir.
“Avustralya Spor Birliği” Etik Kod Örneği
• Spor yöneticisi her koşulda en yüksek etik standartları göz önünde bulundurmalı. Sadece yasal
gerekliliklere uyarak değil; dürüst, eşit ve sosyal sorumlulukları yerine getirerek etik davranışlar
sergilemelidir.
• Spor yöneticileri anlaşma yaptıkları tüm çalışanları, sponsorları ve iş yaptığı ajanslarla olan
görüşmeleri dürüst ve açık bir şekilde anlatabilmelidir.
• Spor yöneticisi performans arttıran maddelerin kullanımını tamamen yasaklamalı. Dopinge izin
vermemeli; sadece doktor tarafından onaylanmış maddelerin kullanımına izin verilmelidir.
• Spor yöneticisi çalışma yerinde eşitliği sağlayan uygulamalarda bulunmalı, kurallar koymalıdır.
• İşi en iyi şekilde yapacak olan kişiyi işe almalı. Cinsiyet, medeni durum, yaş, ırk, etnik köken, din,
engel, eşcinsellik göz önünde bulundurularak ayrımcılık yapılmamalıdır.
• Spor yöneticisi sözünün arkasında, dürüst ve işine karşı sorumluluk sahibi olmalıdır.
• Spor yöneticisi sorumlu olduğu kulüp, spor merkezi vb. yerlerin imajını zedeleyecek
davranışlardan kaçınmalıdır.
•
Spor yöneticisi her zaman çalışanlarının ve yöneticisi olduğu tüm kişilerin ilgi ve isteklerini
toplum kuralları ve yasaları doğrultusunda yerine getirmeye çalışmalı. Göz ardı etmemelidir.
• Spor yöneticisi adil davranmalı, objektif olmalarını engelleyecek olan önyargı, taraflı, yanlı
davranışlardan kaçınmalıdır.
38
• Spor yöneticisi dürüstlük ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda ortaya çıkabilecek tüm görüşlere
sonucu nasıl olursa olsun açık olmalıdır.
• Spor yöneticisi çalışmaları doğrultusunda elde edilen bilgilerin gizliliğine saygı duymalı. Bu gizli
bilgileri belli bir açıklama yetkisine sahip olmadan ya da yasal bir açıklama görevi olmadığı sürece
açıklamamalıdır.
• Spor yöneticisi özel konuları en uygun şekilde çözümlemeye çalışmalıdır. Bu konuları
çözümlemeye çalışırken konularda uzman olan kişilerden tavsiye almalı ve asiste edilmelidir.
• Spor yöneticisi etik kodlara ve üzerlerinde zaman zaman yapılabilecek düzenlemelere uymalıdır.
Yukarıda verilen örnekte belirtildiği gibi etik kodlar aslında kişilerin bildikleri ancak yazılı hale
getirilmemiş olan etik davranış biçimleridir. Etik kodların yazılı hale getirilmesinin önemi burada
yatmaktadır. Sporun doğası gereği yaşanan çeşitli duyguların baskısı altında kişiler çoğu zaman etik
kararlar veremeyebilirler. Bir kulübün ya da spor örgütünün etik kodlarını yazılı hale getirmesi
durumunda bu örgütün ya da kulübün tüm çalışanları, sporcuları, antrenörleri vb. kişiler bu davranış
biçimlerinin önemsendiğini fark edecek ve buna göre davranmaya çalışacaktır. Etik kodların en önemli
görevi sporun hangi alanında olursa olsun kişilerin etik farkındalıklarını arttırarak, doğru davranışlar
sergilemelerini sağlamak ve doğru kararlar vermelerine yardımcı olmaktır.
Sporda Etik İkilemler ve Etik Muhakeme
Sporun içindeki insanlar rutin spor olaylarında bile etik ikilemler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Etik
ikilem; kişinin kendi doğrusu (ruh) ile evrensel doğru (mantık) arasında kalması ve karar vermekte
zorlanması halidir. Peki, insanlar etik ikilem ile karşı karşıya olduğunu nasıl anlayabilirler? Zinn (1993)
etik bir ikilem ile karşı karşıya olup olmadığımızı fark etmemiz için şu soruları sormamız gerektiğini
önermektedir.
1. Problem hakkında konuşurken, “iyi ve kötü”, “siyah ve beyaz”, “alt sınır”, “çelişki”, ya da “değer”
gibi kelimeleri insanlar kullanıyor mu?
2. Hareketlerim/hareketsizliklerim ya da kararlarım sonucunda insanlar zarar görecek mi?
3. Verdiğim karar adil mi?
4. Mesleki değerlerim ile kişisel değerlerim arasında bir çelişki hissediyor muyum?
5. Kararım ile ilgili tartışmaya yol açacak bir sonuç söz konusu mu?
6. Durum ile ilgili “tam olarak doğru olmayan” bir nokta var mı?
Eğer bir kişi bu sorulardan bir tanesine bile “evet” cevabını veriyor ise etik bir ikilem ile karşı karşıya
olduğu söylenebilir. Etik değerler kişisel düşünceler ve öncelikler ile karıştırılmamalıdır. Etik kararlar
diğer insanları oldukça etkiler. Kararlar ilgi alanları çelişkili olan farklı gruptan insanlara ( sporcu,
taraftar, toplum, iş, basın ) etki ettiği için karar vermek oldukça karmaşık bir işlemdir. Bireyler bir konu
hakkındaki karar verirken tüm süreçleri göz önünde bulundurmak, “doğru olanı” yapmanın ne olduğuna
karar vermeye çalışmalıdırlar. Burada belirtmiş olduğumuz doğru ve adil karar verme sürecine etik
muhakeme denir.
Etik ikilemlerin çözümünün bu kadar zor olmasının nedeni insanların etik karar verme sürecini
sistematik bir biçimde uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Sportif konuların karmaşıklığı ve
uyandırdığı ilgi ise bir kişinin yargılarını kolayca bastırabilir ve yine etik ikilemleri çözmesini oldukça
zorlaştırır. Aslında spordaki temel prensip tüm sporcuların yarışma sırasındaki dürüstçe olan çabasıdır.
Eğer sporcular spor içindeki dürüst çabalarını bırakırlarsa sporun esasları tehdit edilmiş olur. Ancak
dürüst olan çabanın dışında spor yarışmalarının amacı kazanmaktır. Bu sportif yarışmanın doğasındadır
ve kazanmak için farklı taktikler, stratejiler geliştirilebilir. Evrensel etik değerlere bakıldığında toplumsal
yaşamda aldatmak, kandırmak etik değildir. Ancak sportif yarışmanın doğası gereği kazanmak için bazen
farklı oyun stratejileri, aldatmacalar kullanılabilir.
39
Sonuç olarak etik bir karar verme işlemi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu saptamak kişinin
toplumdaki rolünün kabul edilebilir davranışlarının parametrelerini ve anlayışını içerir. Sporculardan
beklenenler takımına sadık olması, antrenörü tarafından söz dinler ve itaatkâr olması ve hiçbir zaman
oyunun güvenliğini tehlikeye atmamasıdır. Sporculardan hile yapmamaları ve isimlerini kötüye
kullanmamaları beklenir. Oyunun kuralları doğrultusunda sporculardan ne şekilde olursa olsun
kazanmaları beklenir. Çoğu spor stratejisi aldatmacalara dayanır. Rakibi bir davranış şekline inandırma ve
oyun sırasında farklı bir davranış uygulama temel spor stratejilerinden bir tanesidir.
40
Özet
Spor felsefesi, sporun çok boyutluluğuna bağlı
olarak kendisine çalışma alanları belirlemektedir.
Bu alanların hepsi spor bilimleri çerçevesinde
bilimsel bilgi temeline dayanmaktadır. Spor
felsefesi; spor kavramından dile gelen hakikati,
sporun özünü sürekli bir çaba ile araştıran;
kavramı spor bilimlerinden ve felsefelerinden her
yeni bilgi ile yeniden yorumlayan, aydınlatan bir
bilgi alanıdır. Spor felsefesi; spor ile ilgili teknik,
bilimsel, felsefi hatta mitolojik tüm bilgiler
ışığında sporun özünü spor kavramının anlamını,
spor kavramında dile gelen hakikate ilişkin
bilgiler ortaya koyma amacındadır. Buraya kadar
olan açıklamalardan elde edilen sonuca göre spor
felsefesinin çalışma alanları; Sporda Eğitim
Felsefesi, Sporda Yönetim Felsefesi, Sporda
Sağlık Felsefesi.
bir yaşam biçimi yaratmayı amaçlar. Türkiye
Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK)’nin tanımına
göre ise Olimpizm; bir ruh halidir, hayat tarzıdır,
insanlık görüşüdür. Bir “çıkarsız ideal”
inancıdır”. Olimpizmin amacı, sporun her yerde
uyumlu insan gelişmesine hizmet etmesini
sağlamak, bu yolla insan sağlığını titizlikle
koruyan barışçıl bir toplumun yaratılmasında
özendirici bir rol oynamaktır.
Etik kelimesi Yunanca’da ‘ethos’dan gelir ve
anlamı ‘bir kişinin karakterinin özü’ dür. Neyin
iyi ve kötü, doğru ve yanlış, zorunluluk ve
seçenek olduğu ve davranışların kuralları ile
ilgilenir. Spor etiğinin de temelinde bir kural
vardır. Sportif yarışmanın olduğu her alanda
içinde bulunan katılımcılar rakiplerine karşı olan
davranışlarında; kendilerine nasıl davranılmasını
istiyorlarsa o şekilde davranmalıdırlar.
Spor İngilizlerin yardımı ile dünyaya tanıtılmış
olmasına rağmen kökeni İngilizce olan bir sözcük
değildir. Latince “dağıtmak, birbirinden ayırmak”
anlamına gelen “disportare ve deportare”
sözcüklerinden türemiştir. İlk yıllarda Disport
veya Desport biçiminde rastlanan sözcükler 17.
yy.’dan sonra çok kullanılması nedeni ile tek
heceli
bir
kelime
haline
dönüştüğü
düşünülmektedir. Spor nedir? Sorusuna yanıt
aradığımızda
karşımıza
birçok
tanımı
çıkmaktadır. Ancak tüm tanımları toparlayacak
olursak spor; oyun güdüsünün bir uzantısı,
teknik, estetik ve fiziksel bir süreç, bir meslek ve
toplumsal bir kurumdur.
Sporda etik kavramı yabancı literatürde
incelendiği zaman karşımıza “etik kod” adı
verilen etik ilkelerin kodlanması sonucu oluşan
bir kavram ortaya çıkmaktadır. Kodlar, sporun
içinde olan kişilerin etik yaklaşımını sağlayacak
bir kılavuzdur. Bu kılavuz içinde belirtilen
değerler ve ilkeler uygulamada karşılaşılacak
olan belirsizlikler ve boşluklardan örnekler
vererek, gerek uygulamanın içinde bulunanları,
gerekse yönlendirme konumunda olanları, kurum
ilkeleri ve değerleri doğrultusunda karar
almalarında yardımcı olur. Etik kodların en
önemli görevi sporun hangi alanında olursa olsun
kişilerin etik farkındalıklarını arttırarak, doğru
davranışlar sergilemelerini sağlamak ve doğru
kararlar vermelerine yardımcı olmaktır.
Oyun kavramı çok geniş bir kavram olup
toplumsal yaşamamızın değişik alanlarına girmiş
bulunmaktadır. Her oyunun özünde başarılı olma
ve kazanma güdüsü vardır. Spordan farklı olarak
oyunun
kendi
içinde
belirli
öğeleri
bulunmaktadır.
Bunlar;
Özgürlük
ilkesi,
Belirsizlik İlkesi, Kurallılık İlkesi, Üretken
Olmama İlkesi ve Geçicilik İlkesidir. Bugün
spora örgütlenmiş oyun gözü ile bakılmaktadır.
Örgütlenmiş bir oyun olarak spor toplumsal ve
kültürel yapının bir görüntüsü olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu görüntü; değerler, normlar,
bilgiler ve spora ilişkin toplumsal rolleri
kapsamaktadır.
Sporun içindeki insanlar rutin spor olaylarında
bile
etik
ikilemler
ile
karşı
karşıya
kalmaktadırlar. Etik ikilem; kişinin kendi doğrusu
(ruh) ile evrensel doğru (mantık) arasında
kalması ve karar vermekte zorlanması halidir.
Kararlar ilgi alanları çelişkili olan farklı gruptan
insanlara ( sporcu, taraftar, toplum, iş, basın ) etki
ettiği için karar vermek oldukça karmaşık bir
işlemdir. Bireyler bir konu hakkında karar
verirken tüm süreçleri göz önünde bulundurarak
“doğru olanı” yapmanın ne olduğuna karar
vermeye çalışmalıdırlar. Burada belirtmiş
olduğumuz doğru ve adil karar verme sürecine
etik muhakeme denir.
Olimpizm bir yaşam felsefesidir; bedene, iradeye
ve zihne özgün nitelikleri yücelterek, dengeli bir
biçimde bütünleştirir. Olimpizm sporu, kültür ve
eğitim ile kaynaştırarak, çaba göstermenin, iyi
örneklerin eğitsel değerinin ve evrensel temel
ahlak ilkelerine saygının verdiği mutluluğa dayalı
41
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Orhun’a göre Spor
Felsefesinin temel alanlarından biri değildir?
5. Olimpizm değerleri arasında bulunan Kalos
Kagathos ne anlama gelmektedir?
a. Estetik
a. Sevgi, Mutluluk
b. Sanat
b. Sevgi, Saygı, Dürüstlük
c. Etik
c. Güzellik, Sağlık, Denge
d. Oyun
d. Barış, Kardeşlik, Sağlık
e. Performans
e. Güzellik, Sağlık, Barış
2. Aşağıdakilerden hangisi spor felsefesinin
çalışma alanlarından biri değildir?
6. Bireysel ve örgütsel seviyede sporun
karşılaştığı etik durumlara aşağıdakilerden
hangisi örnek olarak verilemez.
a. Eğitim Felsefesi
a. Taciz
b. Yönetim Felsefesi
b. Saldırganlık
c. Turizm Felsefesi
c. Sakatlanma
d. Sağlık Felsefesi
d. Ayrımcılık
e. Rekreasyon Felsefesi
e. Teşvik primi
3. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde oyunun
öğeleri doğru verilmiştir?
7. Sporda Etik Kodların oluşturulmasına en çok
önem veren ülkeler aşağıdakilerden hangisidir?
a. Özgürlük – Belirlilik – Kurallılık - Üretken
Olmama - Geçicilik
b. Özgürlük – Belirsizlik
Üretkenlik - Geçicilik
–
Kurallılık
a. Avustralya, Kanada
b. İngiltere, Fransa
–
c. Amerika, Japonya
c. Özgürlük – Belirsizlik – Kuralsızlık - Üretken
Olmama - Geçicilik
d. Kanada, Brezilya
e. Hollanda, Almanya
d. Özgürlük – Belirsizlik – Kuralsızlık Üretkenlik – Geçicilik
8. Aşağıdakilerden
hangisi
tanımlarından biri olamaz ?
e. Özgürlük – Belirsizlik – Kurallılık - Üretken
Olmama – Geçicilik
Fair-Play
a. Sportif erdemlilik
4. Aşağıdakilerden hangisi Olimpizm tanımının
içinde yer almaz?
b. Kurallara göre oynama
a. Bedene, iradeye ve zihne özgün nitelikleri
yücelterek, dengeli bir biçimde bütünleştirir.
d. Dürüstçe yarışma
c. Kazanmak için yarışma
e. Centilmenlik
b. Sporu kültür ve eğitim ile kaynaştırır.
c. Bir ruh halidir, hayat tarzıdır, insanlık
görüşüdür.
9. Aşağıdakilerden hangisi etik bir ikilem ile
karşı karşıya olup olmadığımızı gösterecek
sorulardan biri değildir?
d. Teknik, taktik ve performans süreçleri ile
ilgilenir.
a. Mesleki ve kişisel değerlerim çelişiyor mu?
e. Barışçıl
bir
toplumun
özendirici bir rol oynar.
c. Kararım tartışmaya yol açabilir mi?
b. Kazanmak için ne yapmalıyım?
yaratılmasında
d. Verdiğim karar adil mi?
e. Hareketim sonucu insanlar zarar görecek mi?
42
Sıra Sizde 3
10. Spor içinde karşılaşılan etik durumlar ile
ilgili doğru ve adil karar verme sürecine ne denir?
Spordan farklı olarak oyunun kendi içinde belirli
öğeleri bulunmaktadır. Bunlar;
a. Olimpizm
Özgürlük ilkesi: Bir oyuna katılma tamamen
kişinin isteğine bağlıdır.
b. Fair-Play
Belirsizlik İlkesi: Bir oyunun sonucu önceden
kestirilemez ya da bilinemez.
c. Etik İkilemler
d. Etik Kodlar
Kurallılık İlkesi: Her oyunun önceden saptanmış
belirli kuralları vardır ve oyun bu kurallara göre
oynanır.
e. Etik Muhakeme
Üretken Olmama İlkesi: İnsanların güncel
yaşamlarındaki birçok etkinlikleri belli bir ürünü
ortaya koymaya yönelik üretken etkinlikleridir.
Oysa oyun oynama belirli bir ürün üretmekle
sonuçlanmaz. Oyun başlar ve biter.
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
1. b Yanıtınız yanlış ise “Spor Felsefesinin Temel
Alanları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Geçicilik İlkesi: Oyun, insanın yaşamı boyunca
sürebilen bir etkinlik olmasına karşın, yer ve süre
bakımından sınırlıdır.
2. c Yanıtınız yanlış ise “Spor Felsefesinin Temel
Alanları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Olimpizm bir yaşam felsefesidir; bedene, iradeye
ve zihne özgün nitelikleri yücelterek, dengeli bir
biçimde bütünleştirir. Olimpizm sporu kültür ve
eğitim ile kaynaştırarak, çaba göstermenin, iyi
örneklerin eğitsel değerinin ve evrensel temel
ahlak ilkelerine saygının verdiği mutluluğa dayalı
bir yaşam biçimi yaratmayı amaçlar.
3. e Yanıtınız yanlış ise “Oyun Nedir” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Olimpizm Felsefesi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
5. c Yanıtınız yanlış ise “Olimpizm Felsefesi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. c Yanıtınız yanlış ise “Spor Etiği” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Yararlanılan Kaynaklar
Erdemli, A. (1996). İnsan, Spor ve Olimpizm.
Sarmal Yayınları. İstanbul.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Sporda Etik Kodlar”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Erdemli, A. (2002). Spor Felsefesi. e Yayınları.
İstanbul
8. c Yanıtınız yanlış ise “Fair-Play” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Erdemli, A. (1990). Hümanizma Olarak Spor.
Spor Bilimleri I.Ulusal Sempozyumu Bildiriler
Kitabı. S.12-22. Ankara.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Sporda Etik İkilemler
ve Etik Muhakeme” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Filiz, K. (2002) Sporun Tanımlanması ve
Kapsamının Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma
Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayı 2 S.
203-211
10. e Yanıtınız yanlış ise “Sporda Etik İkilemler
ve Etik Muhakeme” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Küçük, H., Koç, H. Psiko-Sosyal Gelişim Süreci
İçerisinde
İnsan
ve
Spor
İlişkisi
http://sbe.dpu.edu.tr/10/131-141.pdf
Erişim
Tarihi: 01.11.2011
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Lumkin, Angela., Stoll, Sharon Kay., Beller,
Jennifer. (1999). Sport Ethics Applications For
Fair-Play. McGraw-Hill. USA.
Hareket, Oyun, Performans, Estetik, Etik ve
Sosyal boyutlar spor felsefesinin temel
alanlarıdır.
Mloy, David., Ross, Soul., Dwight Zakus.,
(2003). Sport Ethics, Concepts and Cases in
Sport and Recreation. Thompson Educational
Publishing. Canada
Sıra Sizde 2
Spor Oyun Güdüsünün bir Uzantısı, Teknik,
Estetik ve Fiziksel bir Süreç, bir Meslek ve
Toplumsal bir Kurumdur.
43
3
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sosyolojideki temel kavramları açıklayabilecek,
Sosyolojik olarak sporu açıklayabilecek,
Spor sosyolojisinde kullanılan kuramların temel argümanlarını açıklayabilecek,
Bir spor olayını belirli bir kuramın argümanlarını kullanarak yorumlayabilecek,
Spor alanındaki toplumsal cinsiyet ilişkilerini analiz edebilecek,
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisini açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Sosyoloji
Spor
Spor Sosyolojisi
Toplumsallaşma
Toplum
Toplumsal Cinsiyet
Kültür
Toplumsal Sınıf
İçindekiler

Giriş

Temel kavramlar

Sosyolojik olarak spor

Spor ve toplumsallaşma

Temel kuramlar

Spor ve toplumsal cinsiyet

Spor ve toplumsal sınıf
44 Sporda Sosyo-kültürel
Boyutlar
GİRİŞ
Modern toplumlarda spor önemli bir toplumsal kurumdur. Hemen hemen bir çok spor dalına özgü
profesyonel ligler bulunmakta, büyük turnuvalar ve spor organizasyonları düzenlenmekte, bu
organizasyonlara çok sayıda kadın ve erkek sporcu, antrenör, hakem, yönetici ve seyirci katılmakta, bu
organizasyonlar yazılı ve görsel basında yayınlanmakta, spor ile ilgili kitaplar, filmler yapılmakta ve spor
malzemeleri üretilmektedir. Gazetelerin spor sayfaları ve özel spor gazeteleri, televizyonlardaki spor
programları birçok insanın en fazla okuduğu ve takip ettiği haberler ve programlar olmaktadır. Ulusal ve
uluslararası arenada tanınan pek çok kadın ve erkek sporcu çocuklar ve gençler için rol model
olabilmektedir.
İçinde yaşadığımız sosyal ve kültürel dünyanın bir parçası olarak spor, sadece fiziksel performans ve
elde edilen rekorlardan/derecelerden ibaret değildir. Aynı zamanda sadece eğlenmek ya da gelir elde
etmek amacıyla gönüllü olarak katıldığımız fiziksel etkinlikler değildir. Spor, toplumun sosyal ve kültürel
yapısından etkilenen aynı zamanda bu yapıyı etkileyen, farklı konumlarda katılan bireylerin (sporcu,
antrenör, yönetici, seyirci vb.) yaşamlarını biçimlendiren bir toplumsal olgudur. Örneğin, katılmayı ve
izlemeyi tercih ettiğimiz sporlar sadece bizim bireysel tercihlerimiz değildir. Bu tercihlerimiz içinde
yaşadığımız toplumsal ve kültürel ortamın etkisiyle biçimlenmiştir.
Sporun sosyo-kültürel analizinin yapılmasında faydalanılan temel disiplin sosyolojidir. Sporun sosyokültürel boyutlarını anlayabilmek için sosyolojinin kavramlarını, kuramlarını ve araştırma yöntemlerini
kullanırız. Fakat son yıllarda, kültürel çalışmalar, medya çalışmaları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları,
sporun bu boyutta analizinin yapılabilmesinde sıklıkla başvurulan alanlar olmaktadır. Bu bölümün sporda
sosyo-kültürel boyutlar olarak adlandırılmasının nedeni, sosyoloji ile birlikte sosyolojinin dışında ele
alınabilecek bu alanların spora dair yaklaşımlarından ve araştırmalarından faydalanılmasıdır.
Sporun sosyo-kültürel analizini yapan araştırmacıların temel hedefleri: (1) sporun var olduğu
kültürleri ve toplumları, (2) spor ortamındaki kültürü ve (3) spordaki insanların ve grupların
deneyimlerini anlamaktır. Sporun sosyo-kültürel analizinin yapıldığı araştırma konularına örnek olarak
aşağıdaki konular verilebilir:
•
Küreselleşme (ulusal kimlikler, göçmenlik, politik ekonomi)
•
Medya (spor haberlerinin sunulma biçimleri, kullanılan dil)
•
Toplumsal cinsiyet (toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının spora katılıma etkisi, spor
organizasyonlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları)
•
Sağlık (obezite ve spor, kadınlık ve beslenme rejimleri, ulusal ve uluslararası sağlık
politikaları vb.)
Yukarıda sıralananlar ve başka konular hakkında cevap aranan örnek sorular şunlardır:
1. Küreselleşme ile birlikte göçmenlerin profesyonel spora katılımında bir artış olmuş mudur?
2. Spor haberlerinin sunumunda toplumsal cinsiyet eşitsizliği var mıdır?
3. Toplumumuzda kadınların spora katılımlarının az olmasının nedenleri nelerdir?
45 4. Sağlık politikalarının uygulanmasında hesaba katılması gereken sosyo-kültürel faktörler
nelerdir?
5. Sporu bir endüstri olarak kabul etmek mümkün müdür?
6. Toplumumuzda futbolun egemen spor dalı olmasının nedenleri nelerdir?
7. Toplumsallaşma sürecinde sporun rolü nedir?
8. Spor ve siyaset ilişkisi ne boyutlarda tezahür etmektedir?
9. Toplumsal sınıfın spora katılıma etkisi nedir?
10. Spora katılım, her toplumsal sınıftan insana açık, demokratik bir ortam mıdır?
TEMEL KAVRAMLAR
Bu bölümde, sporun sosyo-kültürel boyutlarını anlamamızda yardımcı olacak temel kavramlara yer
verilmiştir.
Sosyoloji: Toplumsal yaşamın bir parçası olarak insanları, insanların oluşturduğu toplumsal grupları,
toplumsal kurumları ve bunlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri inceleyen bir bilim dalıdır. Toplumun
yapısı, yapıda meydana gelen değişimler, bu değişimlerde ekonomi, siyaset, din, eğitim ve kültür gibi
etmenlerin oynadığı roller sosyolojinin inceleme alanlarıdır.
Sosyoloji, toplumsal olguları ve toplumsal olayların nedenlerini araştırırken sadece bireyleri merkeze
alan bir yaklaşıma sahip değildir. Konuları diğer toplumsal olgularla birlikte bütüncül bir yaklaşımla ele
alır. Örneğin, aile içi şiddetin nedenlerini araştıran bir sosyolog bu toplumsal olguyu sadece şiddetin
yaşandığı aileler özelinde araştırmaz. Aile içi şiddeti, etkisi olabilecek toplumun eğitim düzeyi, toplumda
kadının ve erkeğin konumu ve yasal düzenlemeler gibi etmenler ile birlikte inceler.
Spor Sosyolojisi: Bu alanda çalışan birçok araştırmacıya göre spor sosyolojisi sosyolojinin bir alt
dalıdır. Bu doğrultuda bakıldığında, spor sosyolojisinin sosyolojinin genel kavram ve kuramlarını spor
alanına uyguladığını söyleyebiliriz. Spor tarihsel, kültürel ve toplumsal güçler bağlamına yerleştirilerek
değerlendirilir. Bu bağlamda spor, sadece fiziksel performans olarak değil belirli bir toplumsal ve kültürel
ortamda yaşayan bireylerin duygu ve düşünceleriyle deneyimledikleri bir toplumsal olgu olarak
düşünülmektedir.
Spor sosyolojsi toplumsal ve kültürel hayatın bir parçası olarak sporu inceler. Toplumun bir üyesi
olarak bireyin spora ve fiziksel aktiviteye katılımı toplumun sosyo-kültürel yapısının dışında gerçekleşen
bir pratik değildir. Ayrıca sosyo-kültürel yapının bireylerin spora katılımını etkilemesiyle birlikte spora
katılan bireylerin de sosyo-kültürel yapıyı etkileme gücü vardır. Spor sosyolojisinde ele alınan konular bu
karşılıklı etkileşim süreci bağlamında değerlendirilmektedir. Örneğin, neden bazı sporlara katılmayı
tercih ederken bazılarına katılmayı tercih etmediğimizi, toplum olarak neden bazı sporların izleyicisinin
daha fazla olduğunu, neden bazı kızların ve oğlanların okul beden eğitimine katılımlarının az olduğunu
araştırırken, bireysel tercihlerin tarihsel ve toplumsal güçler tarafından nasıl belirli ölçülerde belirlendiği
araştırılmaktadır.
Spor sosyolojisini anlamanın etkili yollarından birisi spor psikolojisi ile arasındaki farkı anlamaktır.
Spor psikologları spor ortamında yer alan bireylerin davranışları ile ilgilenirler. Algılar, tutum,
motivasyon, kaygı, stres ve öz-güven gibi konular üzerinde çalışmaktadırlar. Aynı zamanda kişiler ve
gruplar arasında etkileşim de spor psikolojisinin çalışma konularıdır. Spor sosyologları ise insanların
içinde yaşadıkları toplumsal ve kültürel ortam bağlamında ilişkileri incelemektedirler. Örneğin, spor
psikologları bireylerin spora katılımlarında etkili olan psikolojik etkenleri araştırırlar. Bireyler hangi
güdülerle spora katılırlar sorusunun cevabını ararlar. Buldukları cevaplar arasında diğer bireylerle
toplumsal ilişki kurmak, kendi yeterliklerini test etmek, kendilerini özgür hissedecekleri bir etkinliğe
katılmak gibi nedenler yer alabilir. Aynı konu üzerinde araştırma yapan spor sosyoloğu ise bireylerin
spora katılımlarına etki eden toplumsal ve kültürel etkenler nelerdir sorusunun cevabını arar. Buldukları
cevaplar arasında toplumda egemen olan spor anlayışı, ailelerin çocuklarını spora yönlendirme(me)
46 nedenleri, sporda hakim olan kültürel söylemler, sosyoekonomik düzey ve eğitim düzeyi gibi nedenler
yer alabilir.
Toplum: Belirli bir coğrafi mekanda yaşayan, tarihi gelişme içinde biçimlenmiş bulunan,
çevrelerindeki öteki insan topluluklarından ayrı bir kimliklerinin olduğunun farkında olan, karşılıklı
etkileşim içinde bulunan insanların oluşturduğu en geniş gruplaşmadır.
Toplumsal yapı: Toplumsal ilişkilerin, toplumsal olayların meydana geldiği, toplumsal grupların yer
aldığı, nüfus ile yerleşim tarzının şekillendirdiği, toplumun şekil ve çerçevesi ile ilgili dış görünüşe sahip
olan bir toplumsal varlıktır. Toplumsal yapı, kültürel ve fiziki yapı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Kültürel yapı toplum içerisinde yer alan toplumsal ilişkileri, toplumsal grupları, bireylerin toplumsal
konumlarını ve toplumsal rollerini kapsamaktadır. Fiziki yapı toplumun içerisinde bulunduğu coğrafi
mekan ve nüfusun yerleşim tarzıdır. Kültürel yapı ve fiziki yapı toplumdan topluma değişir.
Toplumsal konum: Bireylerin veya toplumsal grupların içinde yaşadıkları toplum tarafından
kendilerine yüklenen mevkidir. Örneğin, sporculuk, antrenörlük ve bir spor kurumunda yöneticilik birer
toplumsal konumdur. Bireyler aynı zamanda farklı toplumsal konumlara sahip olabilirler. Örneğin bir
kadın aynı zamanda anne ve profesyonel sporcu olabilir.
Toplumsal rol: Bireylerin toplumsal konumlarına göre kendilerinden beklenen hak ve görevlerdir.
Bireyler farklı toplumsal konumlarına göre farklı toplumsal rollere sahip olabilirler. Örneğin üniversitede
okuyan bir profesyonel sporcu, sporcu rolü ile birlikte öğrenci rolüne de sahiptir.
Toplumsal olgu: Başlangıç ve bitiş süresi ile yeri kesin olarak belirlenemeyen, süreç içinde ortaya
çıkan gelişmedir. Örneğin, spor bir toplumsal olgudur.
Toplumsal olay: Toplum içinde meydana gelmiş olup, duyulan ve görülen, başlangıç ve bitiş
noktaları belli olan her şeydir. Örneğin, Dünya Şampiyonasında iki ülkenin milli takımları arasında
gerçekleştirilen voleybol maçı bir toplumsal olaydır.
Kültür: Kültür, özellikle antropologlar tarafından çok uzun yıllardır incelenen ve çok fazla tanımı
yapılan bir kavramdır. Genel olarak kültür, toplum yaşamında insanların bireysel ya da grup olarak
yarattıkları/benimsedikleri yaşam tarzı olarak tanımlanmaktadır. Kültür bizlerin sanat, giyim, zihinsel
faaliyet, yeme-içme tercihlerimize ve beğenilerimize göndermede bulunur. Bir toplumun kültürü
dediğimizde ise toplumda yaşayan bireylerin toplumsal ve tarihsel süreçte geliştirdikleri inanç, değer,
bilgi, alışkanlıklar ve beklentiler aklımıza gelmektedir.
Kültürlerin bir parçası olarak spora yüklenen anlam ve bu anlam doğrultusunda tercih edilen sporlar
şekillenebilmektedir. Sporun anlamı farklı kültürlere ve tarihe göre değişebilmektedir. Örneğin, mücadele
sporları olarak tanımlanan geleneksel sporlar olan karate ve judoya Uzak Doğu ve Asya ülkelerinde
kültüre ve geleneğe bağlı anlamlar atfedilebilirken, Batı toplumlarında bu sporlar geleneksellikten uzak
modern sporun dalları olarak görülebilmektedirler. Başka bir örnek: güreş ülkemizde milli bir spor /ata
sporu olarak değerlendirilebilirken, başka ülkelerde sadece temas sporlarından biri olarak
görülebilmektedir. Aşağıda kültürün özellikleri sıralanmıştır:
•
Kültür, toplumsal yaşamın kaçınılmaz bir sonucudur.
•
Kültür, toplumsallaşma sürecinde öğrenilir.
•
Toplumsallaşma süreci ile kültürün sürekliliği sağlanır.
•
Dil kültürün sürekliliğini sağlar.
•
Kültür toplumlara ve zamana göre değişir.
Kültürleme ve kültürlenme kavramları kültürün üretilmesinde ve sürekliliğinin sağlanmasında
önemlidir. Kültürleme kültürün toplum içindeki grupları ve bireyleri etkileme süreci olarak
tanımlanırken, kültürlenme bireyin toplumun kültürünü öğrenmesi ve benimsemesi olarak
tanımlanmaktadır. Örneğin, göçmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerde göçmenlerin kültürlenme
süreçlerinde spora katılımın etkisi araştırılırken, göçmenlerin spora katıldıkları ortamlarda içinde
47 yaşadıkları toplumun kültürünü (değerlerini, normlarını, yaşam tarzlarını vb.) öğrenme ve benimseme
yollarının mümkün olup olmadığı sorgulanmaktadır.
Son yıllarda, gerek akademik alanda gerek toplumsal alanda tartışılan önemli bir kavram vardır: Çok
kültürlülük. En basit anlamda çok kültürlülük, farklı kimliklerin birlikte var olabilmesidir. Bu bağlamda
çok kültürlülüğün temelinde kimlik kavramı yer almaktadır. Kimlik, bir grubun ya da bir bireyin kendini
diğer gruplardan ya da bireylerden ayırt edici özelliklerinin bütünü olarak tanımlanabilir. Başka bir
ifadeyle kimlik, kişinin tanınmasını sağlayan özellikleridir. Kimlik konusu hem psikologlar (kişilik
kavramı daha ön plandadır) hem sosyologlar tarafından çalışılan bir konu olmakla birlikte, konunun
sosyologlar tarafından araştırılan boyutu toplumsal hayattaki kimliklerdir. Örneğin, milli kimlik, etnik
kimlik, cinsel kimlik vb. Sosyolojik yaklaşıma göre kimliğin yapılanmasında geniş toplumsal etmenler
söz konusudur.
Çok kültürlülük, bireylerin sahip olduğu ırk, etnik yapı, dil, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet, engelli
olma, yaş, toplumsal sınıf, dini inanç gibi farklı kültürel boyutların farkına varılmasıdır. Farklı
kültürlerden insanların birlikte yaşadığı çok kültürlü toplumlarda tanımda verilen farklılıkların bilinmesi
ve bu farklılıklara saygı gösterilmesi kültürlerarası sağlıklı bir iletişimin sağlanması için önemlidir.
Spor sosyolojisi için çok kültürlülük farklı boyutlarda incelenmektedir. Örneğin, spor kurumlarında
farklı kültürel kimliklerden bireylerin özellikle karar alma mekanizmalarında yer alabilmeleri önemli
konulardan birisidir. Yapılan araştırmalar, özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi çok kültürlü bir
toplumda, spor kurumlarının yönetim kademelerinde beyaz erkeklerin yoğunlukla görev aldıklarını,
özellikle siyahların, farklı etnik kimlerden bireylerin ve kadınların yönetim kademelerine gelebilmede
çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını göstermektedir.
Son yıllarda Batı ülkelerinde yaşayan göçmen kadınların ve erkeklerin spor deneyimleri, hem spor
araştırmacılarının hem de politikacıların ilgisini çekmektedir. Çok kültürlü toplumlar olan Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiltere’de yaşayan göçmenlerin spora katılımları ülkelerin egemen kültürleri ve
göçmenlerin kültürleri bağlamında araştırılmaktadır. Araştırmacılara göre farklı toplumlardan ve
kültürlerden gelen göçmenlerin spora katılımları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların
temelinde kültür ve ulusal gelenekler yatmaktadır. Göçmenlerin spora katılımlarında egemen kültürle her
zaman uyuşmayan kendi kültürlerinin, yaşanan kültürel çatışmanın ve göçmenlere yönelik politikaların
etkili olduğu ve spora katılımlarının düşük olduğu gözlenmiştir. Örneğin, Büyük Britanya’da yaşayan
Güney Asyalı Müslüman göçmenlerin spora katılımlarının göçmen olmayanlara kıyasla daha az
olmasının nedenlerinin başında karşılaştıkları kültürel engeller gelmektedir (Snape ve Binks, 2008).
Sosyoloji ile ilgili temel kavramlar hakkında daha ayrıntılı bilgi
edinmek için Anthony Giddens’ın Ayraç Yayınevinden basılmış olan “Sosyoloji” (2000)
adlı kitabını okuyabilirsiniz.
SOSYOLOJİK OLARAK SPOR
Sporun tanımı spor sosyolojisinde çalışanlar ve sporun sosyo-kültürel boyutlarını analiz eden
araştırmacılar için temel bir problemdir. Örneğin, sokakta voleybol oynayan çocukların ya da parklarda
ve yürüyüş alanlarında yürüyen yetişkinlerin aktiviteleri spor olarak değerlendirilebilir mi? Sokakta
gerçekleştirilen bir voleybol maçının profesyonel voleybol liginde düzenlenen voleybol maçlarından farkı
var mıdır?
Sporun yapılma amacı sporun kapsamının ne kadar geniş olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Çalışan birey çalışma hayatının yorgunluğundan ve stresinden uzaklaşmak, fiziksel ve zihinsel olarak
rahatlamak amacıyla spora katılırken, profesyonel bir sporcu için spor hayatını kazandığı bir meslektir.
Diğer taraftan, geleneksel ailelerde yaşayan kadınlar için spora katılım çok farklı bir anlama sahip
olabilmektedir: Ev içi sorumlulukları ve toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının vermiş olduğu kısıtlı
yaşamın dışına çıkabilecekleri, kendilerini keşfedebilecekleri, başkalarıyla toplumsallaşabilecekleri bir
özgürlük alanıdır. Bu örnekler aynı zamanda spora katılım amaçlarının bireylerin toplumsal hayattaki
konumlarına göre değişebileceğini de göstermektedir.
48 Spor ister eğlenmek ve rahatlamak amacıyla yapılan bir serbest zaman etkinliği olsun ister maddi gelir
elde etmek amacıyla bir meslek olarak yapılan profesyonel spor olsun, sonuçta fiziksel etkinliğin ötesinde
bir toplumsal alandır. Bu toplumsal alanda yer alan fiziksel etkinlikler farklı geçmişleri, motivasyonları
ve deneyimleri olan bireyler tarafından gerçekleştirilmektedir. Spor aynı zamanda bir toplumsal olgu
olarak tanımlanabilir. Temel tanımlarda belirtildiği gibi toplumsal olgu, başlangıcı ve bitişi belli olmayan,
süreç içinde ortaya çıkan olaylardır. Spor tarihsel ve mekansal bir noktaya bağlı olmadan dünya üzerinde
yer alan hemen her toplumda yaygın olarak var olan önemli bir toplumsal olgudur.
Spor kavramının açıklanması önemlidir. Spor kültürün bir parçası olmakla birlikte kendi başına bir
kültürel pratiktir. Sporun tanımı farklı bilimsel disiplinlere göre değişmekle birlikte, spor sosyolojisinde
farklı kuramsal yaklaşımlara göre de değişebilir farklı toplumsal kültürlere göre de değişebilir.
Dolayısıyla spor, aynı kültürün içinde ve farklı kültürlerde çeşitli anlamlarda kullanılmakta ve çeşitli spor
biçimleri bulunmaktadır. Özellikle spor bilimleri alanında ortaya çıkan uzmanlaşmalar ve bu
uzmanlaşmaların ortaya çıkardığı analizler spor, fiziksel aktivite, serbest zaman fiziksel aktivitesi,
rekreatif spor, herkes için spor, amatör spor, profesyonel spor, kitle sporu gibi farklı tanımları gündeme
getirmiştir. Örneğin profesyonel sporu maddi kazanç amacıyla yapılan, üst düzey fiziksel performansın ve
yarışmalarda elde edilen derecelerin belirleyici olduğu bir fiziksel etkinlikler bütünü olarak tanımlarken,
rekreatif sporu çalışma saatlerinin dışında kalan serbest zamanlarda eğlenmek ve rahatlamak amacıyla
yapılan fiziksel etkinliklerden oluşan bir oyun olarak tanımlayabiliriz.
Sporun geleneksel tanımına bakıldığında, sporun kişisel tatmin ya da dışsal ödüllerle güdülenen
insanlar tarafından gerçekleştirilen göreli karmaşık fiziksel becerilerin dahil olduğu kurumsallaşmış
yarışma içerikli olan aktiviteler olarak tanımlandığı görülmektedir. Fakat bu tanımda temel vurgulanan
bazı noktalar yeterince açık değildir. Örneğin, bu tanıma göre spor fiziksel becerilerin dahil olduğu bir
aktivitedir, yani fiziksel aktivitedir. Bu doğrultuda satranç fiziksel beceriden daha çok zihinsel bir beceri
içerdiği için bir spor değildir. Fakat bir aktivitenin ne kadar fiziksel içeriğinin olduğuna yönelik nesnel bir
kural yoktur. Örneğin, salon dansları bu tanıma göre bir spor iken bazılarına göre spor olarak
görülmemektedir, bu nedenle de Olimpiyatlara dahil edilmemiştir (Coakley, 2004)
Sporun geleneksel tanımında açık olmayan bir diğer nokta sporun yarışma içerikli aktivite olduğudur.
Bu nokta bir serbest zaman etkinliği olarak okul bahçesinde oynanan voleybolu spor olarak
değerlendirmezken, Türkiye Voleybol Şampiyonasındaki maçları spor olarak değerlendirmektedir.
Üçüncü nokta sporun kurumsallaşmış aktivite olduğudur. Kurumsallaşmış aktivitelerin insanların
eylemlerine rehberlik eden bir çerçeve işlevi gören resmi kuralları ve organizasyon yapıları vardır. Spor
kurumsallaşmış bir aktivite olarak tanımlandığında, okul bahçesinde oynanan voleybol ile Türkiye
Şampiyonasında oynanan voleybolu birbirinden ayırt edebiliriz.
Bir Toplumsal Kurum Olarak Spor
Bir sosyolojik terim olarak kurumsallaşma, davranışların ve kurumların zaman içerisinde belirli
kurallarla, düzenlerle standartlaştırılmasını ifade etmektedir. Kurumsallaşmış spor ve fiziksel etkinliklerin
bir kurumsal yapısı ve kuralları vardır. Ulusal ve uluslararası spor federasyonları ve sporu yöneten
kurumlar sporun kurumsallaşmış haline işaret etmektedir. Kurallar da spor kurumları tarafından
oluşturulmaktadır.
Bir toplumsal kurum olarak spor, toplumsal kurumların birçoğu ile yakından ilişkilidir; ekonomi,
eğitim, politika, aile vb. Örneğin, spor ayrı bir ekonomik kazanç alanı olmakla birlikte insanların belirli
spor aktivitelerine katılmaları da spor organizasyonlarının düzenlenmesi de ekonomi ile ilgilidir.
Bireylerin ömür boyu spor ve fiziksel aktivitelere katılım alışkanlıklarının kazandırılmasında aile en
önemli toplumsallaşma ajanlarından birisidir. Diğer taraftan, toplumda spor kültürünün oluşabilmesi,
ekonomik ve sosyal olarak ayrıcalıksız konumdaki bireylerin (engellilerin, yoksulların, kadınların vb.)
spora katılımlarının sağlanması hükümetlerin bu alandaki politikalarına bağlıdır.
SporDünyası (SportWorld): Smith (2007) tarafından kullanılan Spor Dünyası kavramı spora katılımın
bireysel bir eylemden ziyade kurumsal bir eylem olmasını ifade etmektedir. Spor Dünyası spor ile ilgili
her şeyin kurumsallaştığı sporcu ve antrenör arasındaki profesyonel ilişki, spor turnuvalarının medyada
sunumu içerikli sözleşmeler, sporcuların ve antrenörlerin spor kulüpleri ile imzaladıkları sözleşmeler- bir
49 dünyada sporun ekonomi, politika, eğitim ve hukuk sistemi ile olan ilişkisine işaret etmektedir. Spor
Dünyasında gönüllülükten ziyade kapitalizmin kuralları işlemektedir.
Sporun yukarıda sunulan kurumsallaşmış etkinlik bağlamındaki tanımları onu diğer aktivitelerden
ayırt etmek için pratik anlamda çok faydalı olabilir. Fakat dikkatimizi sadece kurumsallaşmış yarışma
aktiviteleri üzerinde yoğunlaştırdığımızda, kurumsallaşmış aktivitelere katılma şansları olmayan ya da
yarışma aktiviteleri olup da toplumun yapısından dolayı kurumsallaşamayan aktivitelere katılan insanların
yaptıkları fiziksel aktiviteleri nasıl değerlendireceğiz ya da değerlendirmeyecek miyiz? Başka bir deyişle,
bütün zamanımızı fiziksel aktiviteleri resmi olarak organize etme gücüne sahip toplumdaki belirli
kesimlerle mi ilgileneceğiz? Bu durum bazı grupların önemsizleştirilmesine ya da bazı grupların
marjinalleşmesine neden olabilir. İşte bu potansiyel problemin farkına vardığımızda, fiziksel aktivitelerle
ilgili bu türden kritik soruların cevabını sporun belirli toplumlarda ve belirli kültürlerde nasıl yapıldığı ve
ne tür toplumsal amaçlar içerdiği sorusuyla birlikte aramaya başlarız.
Spor ve Oyun
Spor nedir sorusuna cevap arayan bazı araştırmacılar spor ve oyun arasındaki farktan da yola
çıkmaktadırlar. Oyun gönüllü bir etkinliktir ve oyuncuların oyuna katılımda hür iradeleri belirleyicidir.
Oyunda standartlaşmış kurallar yoktur. Oyunu bazen resmi olmayan normlar yönlendirirken bazen
kendiliğinden ortaya çıkan kurallar yönlendirebilir. Oyunda belirsizlik vardır; oyunun sonuçları tahmin
edilemez. Örneğin, okullarda teneffüs saatlerinde bahçede çocuklar koşarak, top atarak oyun
oynamaktadırlar. Spor ise daha çok fiziksel etkinliklerin gerçekleştirildiği bir ortam olarak ele
alınmaktadır. Bu ortamın yapısını katılımcıların eğilimleri ve etkinliklerin çeşidi belirlemektedir. Sporu
yönlendiren standart kurallar vardır. Kendiliğinden gelişen, belirsizliğin olmadığı bu ortamda
katılımcıların rolleri belirlidir ve bireysel sorumluluk yüksektir. Katılımcıların ilgi ve ihtiyaçlardan ziyade
fiziksel ve zihinsel performans üst düzeydedir.
Kapsayıcı Bir Spor Kavramlaştırması
Yukarıda sıralanan spor tanımları, spora içkin özellikler ve olası problemler doğrultusunda tek bir spor
tanımını kabul etmek doğru olmayacaktır. Bunun farkında olan bazı spor sosyologları ve sporu sosyokültürel boyutlarıyla analiz eden araştırmacılar belirli tarihlerde belirli toplumlardaki spor olgusu için iki
temel soru sormayı tercih etmektedirler:
1. Toplumda hangi aktiviteler spor olarak kabul edilmektedir?
2. Toplumda hangi kesimin sporuna daha çok destek ve kaynak sağlanmaktadır?
Bu sorular araştırmacıları spor olgusunu kültürel ve toplumsal bağlam içinde değerlendirmeye
yönlendirmektedir. Bu soruların cevabını ararken, hangi aktivitelerin hangi toplumlarda spor olarak
tanımlandıkları, neden bazı aktivitelerin belirli bir grubun ya da toplumun hayatında önemli oldukları,
neden bazı aktivitelere hükümetlerin daha çok yatırım yaptıkları ve neden bazı toplumlarda performans
sporuna daha çok vurgu yapılırken bazı toplumlarda yaşam boyu sporun daha çok vurgulandığı konuları
da açıklanmak durumundadır.
Örnek: Futbol Bir Spor mudur?
Futbol ortaya çıktığında günümüz modern spor dünyasında tanımlanan kurumsallaşmış bir fiziksel
aktiviteden daha farklı bir işleve sahipti. Tarihsel süreç içerisinde kazanma duygusunun ön plana çıktığı
profesyonelleşmenin artmasıyla, mahallelerde küçük gruplar arasında eğlenmek amacıyla oynanan
futbolun yerini endüstriyel futbol almıştır. Futbolcuların kulüpleriyle kurdukları ilişki, taraftarların futbol
takımlarıyla kurdukları ilişki, çokuluslu şirketlerin spor kulüplerine sahip olması, büyük ticari şirketlerle
yapılan sponsorluk sözleşmeleri, stadyumların birer ticaret kompleksine dönüşmesi, futbolun yeşil
sahalarda oynanan bir oyundan ve hatta spordan çok daha fazlası olduğunu göstermektedir.
50 SPOR VE TOPLUMSALLAŞMA
Spor, toplumsal hayatın önemli ve ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda toplumsal hayat içerisinde yer
alan bireylerin egemen toplumsal yapının devamında etkili olabilecek seçimleri yapmalarında ve
toplumsal değerleri öğrenmelerinde önemli bir işleve sahiptir. Bu işlev, sporun toplumsallaşma
sürecindeki rolüne işaret etmektedir.
Toplumsallaşma: Bebeğin doğduğu toplumda yaşayabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için
gerekli olan becerileri edinmesi sürecidir. Kültürel ve toplumsal öğrenme sürecidir. Fakat bu süreç
toplumsal ortamın bize etkide bulunduğu tek yönlü işleyen bir süreç değildir.
Toplumsallaşma sürecinde etkili olan bazı toplumsallaşma ajanları vardır: aile, okul, arkadaşlar ve
medya vb. Bu ajanlar bireyin toplumsallaşmasında etkin rol oynamaktadırlar. Ayrıca bu ajanlar,
bireylerin spora yönelik tutumlarının oluşmasında ve sporla tanışmalarında da önemlidirler. Örneğin, spor
geçmişi olan, gerek antrenör gerek sporcu olarak spor ortamında yer almış anne ve babanın çocuklarının
spora yönelik olumlu tutum geliştirmelerine katkıları büyüktür. Anne ve babalar çocukların en fazla
zaman geçirdikleri kişiler olarak ilk toplumsallaşma ajanlarıdırlar ve çocukları üzerinde etkileri çok
büyüktür. Belki çocuklarını profesyonel anlamda spora yönlendirmeyebilirler ama sporun yaşamlarının
bir parçası olması konusunda olumlu yönlendirmelerde bulunabilirler.
Başka bir örnek olarak herhangi bir spor takımının bulunmadığı, beden eğitimi derslerinin de düzenli
olarak yapılmadığı bir okulda çocukların spora katılımlarının ya da ilgilerinin az olabileceğini
varsayabiliriz. Çocukların okullaşmalarıyla birlikte zamanlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri
okulların ve rol modeli olabilen öğretmenlerin, çocukların spora doğru toplumsallaşmalarında önemli
rolleri bulunmaktadır.
Spora toplumsallaşmanın önemli ajanlarından birisi medyadır. Televizyon, gazete ve dergilerde
yayınlanan spor haberleri, spor reklamları bireylerin spor algılarının, spor beğenilerinin şekillenmesinde
önemli etkiye sahiptir. Özellikle birçok oğlan çocuğunun ya da genç erkeklerin kahramanları sporcudur;
onlarla ilgili haberleri, dergileri takip ederler, posterlerini odalarına asarlar. Kahraman sporcuların sadece
spor yaşamlarını değil spor dışı yaşamlarını da takip ederler ve bazen de kendilerine rol model olarak
alırlar. Dolayısıyla bu sporcuların medyada sunulan haberlerinin içeriği çocukların ve gençlerin
toplumsallaşma süreçlerinde etkilidir.
Kadınların ve erkeklerin toplumsallaşma deneyimleri farklıdır. Örneğin, kızlar toplumda kendi
cinsiyetlerine uygun (kadınsı) görülen spor ve fiziksel aktivitelere yönlendirilirken, oğlanlar ise erkeksi
ve erkeğe uygun görülen spor ve fiziksel aktivitelere yönlendirilmektedirler. Birçok toplumda kızlar
voleybol, cimnastik gibi estetiğin ön planda olduğu spor dallarına katılırken ya da katılımları teşvik
edilirken, oğlanların futbol, basketbol ve güreş gibi fiziksel temasın ve kuvvetin ön planda olduğu spor
dallarına katılmakta ya da katılımları teşvik edilmektedir.
Spor da önemli bir toplumsallaşma ajanıdır. Spor, bireylerin kimliklerinin gelişimine, toplumsal
ilişkilerinin niteliğine önemli katkılarda bulunmaktadır. Örneğin, takım sporlarında yer alan bireylerin
ekip çalışmalarında etkin rol alabildikleri ve başkalarıyla işbirliğine açık oldukları görülmektedir. Okul
sporlarına katılan bir öğrenci okul takımlarıyla yarışmalara katılır ve bu süreçte kendi becerilerinin
farkına varır, yeni beceriler kazanır, yenme ve yenilme duygularını yaşama fırsatı yakalar. İster takım
sporu olsun ister bireysel spor olsun spor ortamında bireyler, bireylerin oluşturduğu toplumsal gruplar ve
bu bireyler ve gruplar arasında gerçekleşen toplumsal ilişkiler yer almaktadır. Spora katılan birey bu
toplumsal ilişkiler içerisinde değerleri, inançları ve çeşitli davranış kalıplarını öğrenir. Bu öğrenme süreci
bireyin yaşamına olumlu ya da olumsuz etkilerde bulunabilecek kadar önemlidir.
TEMEL KURAMLAR
Bu bölümde spor sosyolojisinde sıklıkla yararlanılan sosyolojik kuramlara yer verilmiştir. Bu kuramlar
farklı toplumlarda, kültürlerde ve tarihlerde spor ve toplumsal hayat arasındaki ilişkiyi ve bu ilişki
çerçevesinde bireylerin spor deneyimlerini anlayabilmemize, farklı araştırma soruları sorabilmemize,
bilgileri yorumlayabilmemize ve derinlemesine incelemeler yapabilmemize yardımcı olurlar.
51 Sporu sosyo-kültürel bağlamda anlayabilmemize yardımcı temel kuramlar şunlardır:
•
•
•
•
•
İşlevsel kuram
Çatışma kuramı
Sembolik etkileşim kuramı
Eleştirel kuram
Feminist kuram
İşlevsel Kuram
Sosyolojideki en eski kuramsal yaklaşımlardan birsi olan işlevsel kuramın öncüleri Auguste Comte,
Herbert Spencer ve Emile Durkheim’dır. Özellikle Durkheim’ın toplumsal kurumların sadece belirli
gereklilikleri yerine getirmek amacıyla var olduğu şeklindeki argümanı işlevsel yaklaşımın en yaygın ve
en temel argümanıdır. İşlevsel kuram toplumların incelenmesinde bütünlüklü bir yaklaşım sunar. İşlevsel
kuram zaman içerisinde farklı görüşlerle değişime uğramış olmakla birlikte, farklı görüşlerdeki ortak
özellik toplumsal kurumların, toplumsal olguların ve olayların toplum içinde yerine getirdikleri işlevlere
göre bütünlüklü bir yaklaşımla incelenmesi gerektiğidir. Bu yaklaşıma göre toplum, aralarında bir iç
bağımlılığı olan toplumsal kurumlardan oluşan bir organizmadır. Organizmanın ayakta kalabilmesi yani
yaşamaya devam edebilmesi her bir organın işlevlerini yerine getirmesine bağlıdır. Başka bir ifadeyle, her
bir toplumsal kurumun toplumun sürekliliğinin sağlanmasına önemli katkıları vardır.
Kuramın adından da anlaşılabileceği gibi, toplumsal hayattaki bütün kurumların bir işlevi vardır.
Temel işlevleri toplumun sürekliliğine katkıda bulunmaktadır. Toplumsal kurumlar ortak değerler
çerçevesinde kurulursa toplumda daha etkili ve sürekli olarak işleyecektir. Toplumun sürekliliğinin
sağlanması demek toplumu oluşturan bireyler arasında ve toplumsal gruplar arasında uyum sağlanarak
toplumda bir dengenin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla toplumsal hayatın altında yatan en temel itici güç,
toplumda bir denge oluşturma eğilimidir.
İşlevsel kurama göre, bir toplumun verimli olarak çalışabilmesi ve toplumsal dengenin sağlanabilmesi
için toplumsallaşma sürecinin özel bir önemi vardır. Toplumsallaşma sürecinde bireyler toplumda kabul
gören kültürel değerleri öğrenirler. Toplumun kültürel değerlerinin toplumu oluşturan bireyler tarafından
öğrenilmesi bireyler arasında toplumsal bağların kuvvetlendirilmesine ve dış etkenlerin bozucu
etkilerinden toplumun korunmasına hizmet eder. Yani toplumun verimli ve uyumlu çalışabilmesinde
önemli olan bir diğer etken de bireyler ve gruplar arasındaki toplumsal ilişkilerin ve iletişimin
kuvvetlendirilmesidir.
1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Kuzey Amerika’da spor sosyolojisinin erken gelişim
döneminde işlevsel kuramın etkisi görülmektedir. İşlevsel kuram, erken spor sosyologlarının sporu bir
toplumsal kurum olarak analiz edebilmelerine yardımcı olmuştur. İşlevsel kurama göre spor da diğer
toplumsal kurumlar (eğitim, hukuk, din vb.) gibi toplumsal hayatın devamının sağlanmasına hizmet eden
önemli toplumsal kurumlardan birisidir. Spor insanların, toplumsal grupların ve toplumların yaşamına
olumlu katkılarda bulunmaktadır. Bu nedenle spor başlı başına toplumun yararına işleyen bir kurumdur.
Sporun toplumun sürekliliğinin sağlanmasında önemli işlevlerinden birisi bir toplumsallaşma ajanı
olarak hizmet etmesidir. Spor, farklı bireylere ve farklı toplumsal gruplara kültürel değerlerin öğretildiği,
birlik ve bütünlük düşüncelerinin/duygularının kazandırıldığı bir toplumsallaşma ajanıdır. Örneğin, büyük
kitlelerin seyirci olarak katıldığı profesyonel ya da amatör futbol takımlarının yaptıkları maçlar toplumda
norm olarak kabul edilen ortak değerlerin öğrenildiği, bireyler ve gruplar arasındaki toplumsal bağların ve
iletişimin kuvvetlendirildiği ortamlardır. Bu nedenle, işlevsel yaklaşıma göre çocukların ve gençlerin
gerek sporcu olarak gerek seyirci olarak spora katılımı desteklenmelidir.
Bir toplumsal kurum olarak sporun toplumdaki rolünü anlamak isteyen bir spor sosyoloğu, işlevsel
kuramı kullanarak toplum içindeki her bir parçanın sistemin genel ilerlemesine ya da çalışmasına nasıl
katkıda bulunduğu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Örneğin Türk toplumunu çalışan bir spor sosyoloğu,
sporun ekonomi, din ve eğitim ile olan ilişkisiyle ilgilenir ve bir bütün olarak toplumun devamının
sağlanmasına nasıl katkıda bulunduğunu araştırır.
52 İşlevsel kurama yönelik en önemli eleştiri, kuramın toplumsal değişimi hesaba katmamasıdır.
Toplumsal sistemdeki uyumu ve dengeyi çok fazla vurgulayarak toplumsal çatışmaların varlığını
önemsemediği eleştirileri bulunmaktadır. Bu eleştiriyle ilişkili olarak işlevsel kurama yöneltilen bir diğer
eleştiri kuramın bütün insanları aynı özelliklere sahip olarak görmesi ve bireysel farklılıkları
önemsememesidir. Bütün bireyler için eşit katılım ve olumlu kazanımlar söz konusu olmayabilir.
Örneğin, kadınların ve erkeklerin spora katılım amaçları ve beklentileri farklıdır. Bu farklılıkları
görmezden gelerek bütünlüklü bir toplumsal uyum anlayışıyla hareket etmek bazı kadınların ve bazı
erkeklerin spora katılımda olumsuz deneyimlerinin olduğunu görmemizi engelleyebilir.
İşlevsel kuramcıların cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor organizasyonları toplumun bütünlüğüne nasıl katkıda bulunur?
2. Spora katılım gençlerin toplumsal değerleri öğrenmelerini sağlıyor mu?
3. Göçmen bireylerin içinde yaşadıkları topluma entegre olabilmelerinde sporun bir işlevi var
mıdır?
Çatışma Kuramı
Büyük oranda Karl Marx’ın düşüncelerine dayanan çatışma kuramına göre, toplum bir bütünlük gösteren
organik bir yapıdan daha çok çatışan, birbiriyle zıt özellikler taşıyan toplumsal sınıflardan oluşan bir
yapıdadır. Bu düşünceye göre toplum, toplumsal yapılardan ve bu yapılar arasındaki ilişkilerden oluşur.
İki yapı vardır: alt yapı ve üst yapı. Üst yapı ekonomi yapıyı, yani üretim araçları ve bunların işletilmesini
kapsar iken, alt yapı üretim ilişkilerini yani ideolojik boyutu kapsar. Bu iki yapıyı belirleyen toplumun
ekonomik yapısı ve ekonomik gücüdür. Toplumda ekonomik gücün (üretim araçlarının kimin elinde
olduğu ve nasıl kullanıldığı) ve olanakların kimin lehine ve aleyhine olduğu önemlidir. Toplumda üretim
araçlarına sahip olan burjuva sınıf ile üretim araçlarından yoksun olan proletarya sınıfı vardır. Bu iki sınıf
arasında çatışma kaçınılmazdır. Dolayısıyla toplumsal yapıda meydana gelecek her türlü değişme ve
gelişme bu iki sınıf arasındaki çatışma sonucu ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle toplumsal çatışma
toplumların ilerlemesine toplumsal uyumdan daha çok katkıda bulunur.
Spor da toplumsal sınıflara bölünmüş toplum yapısının özelliklerini taşımaktadır. Aynı işlevsel
kuramın ileri sürdüğü gibi spor toplumun bir yansımasıdır. Fakat bu kurama göre toplum sınıflar arası
çatışmanın olduğu bir toplumdur. Sınıflar arasındaki tahakküm ilişkileri sporun toplumdaki konumunu,
hangi toplumsal sınıfta nasıl bir amacı olduğunu belirler. Üst toplumsal sınıfların alt toplumsal sınıflar
üzerindeki tahakkümü dikkate alındığında, spor toplumda ekonomik gücü elinde bulunduran üst
toplumsal sınıflar tarafından yönetilmektedir. Başka bir ifadeyle spor iktidarda bulunan toplumsal
sınıflara hizmet etmektedir. Bu kapsamda spor, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliği yeniden
üretmekte, gücü olanlara bir ayrıcalık tanımaktadır.
Çatışma kuramına göre profesyonel spor dışında yer alan kitle sporları ekonomik gücü elinde tutan
zengin sınıf tarafından düzenlenmekte ve desteklenmektedir. Bu kitle sporları organizasyonlarına katılan
insanlar toplumsal meselelerden (ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerden) uzaklaşırlar. Aynı zamanda
kapitalist dünyanın ilkeleriyle yönetilen sporda geçerli olan değerleri her ne pahasına olursa olsun
kazanmak, yarışmak, tüketmek- öğrenerek içselleştirirler. Böylelikle geniş kitlelerin sorgulamadan kabul
ettikleri kapitalist değerlerin spor ortamında yeniden üretilmesi sağlanır ve mevcut düzen devam eder.
Çatışma kuramcılarının spor analizlerinde profesyonel sporun ayrı bir yeri vardır. Profesyonel
sporcunun yaşamı antrenör-sporcu-yönetici üçgeninde gerçekleşen ekonomik ilişki bağlamında
incelenmektedir. Bu bağlamda profesyonel sporcunun emeğinin/bedeninin endüstriyel sporda hakim olan
tahakküm ilişkilerinde sömürüldüğü ileri sürülmektedir. Bu yaklaşımda spor ve sporcu kapitalist sistem
içerisinde kullanılmaktadır. Profesyonel spor sadece bir spor değil bir meslek/iş alanıdır, dolayısıyla
sporcu da mesleğini yerine getiren bir çalışandır. Sporcular fabrikalardaki işçiler gibi ekmeklerini
kazanabilmek için bir antrenman döngüsü içerisinde başarı ve üstün verimlilik ilkesine göre
çalışmaktadır. Bu bağlamda çatışmacı kuramcılar sporu, sporcuların bedenlerine yabancılaştığı ve
bedenlerinin sömürüldüğü bir etkinlik olarak görürler.
53 Spor ortamındaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının yolu toplumdaki eşitsizliklerin ortadan
kaldırılmasıdır. Bu da köklü bir toplumsal değişimi gerektirmektedir. Ancak eşitliğe ve adalete dayalı bir
toplumda spor, bireysel ve toplumsal iyiliğin kaynağı olabilir. Eşitliğe ve adalete dayalı bir toplumda
sporcular kendi bedenleri ve kendi spor kariyerleri hakkında söz sahibidir. Diğer taraftan rekabete ve
ticarileşmeye dayalı profesyonel spordan daha çok eğlenceye ve oyuna dayalı kitle sporları teşvik
edilmelidir.
Çatışma kurama yönelik üç temel eleştiri bulunmaktadır. Birinci olarak aynı işlevsel kuramda olduğu
gibi, çatışmacı kuramda da sporun toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet ettiği
vurgulanmaktadır. Tabii burada kapitalist toplumun ihtiyaçları söz konusudur. Bu kapsamda çatışmacı
kuramda, sporun bireylerin ve toplumun güçlenmesine hizmet edebilecek boyutları göz ardı edilir.
Kapitalist toplumda spora katılım yoluyla kendi bireysel ve toplumsal yaşamlarında olumlu değişimlerin
olabileceği ileri sürülmez. İkinci eleştiriye göre çatışmacı kuram, toplumsal yaşamı sadece ekonomik
ilişkiler bağlamında ele alır. Bu bağlam sporun üst sınıfların alt sınıfları sömürme aracı olarak
kullanıldığını ileri sürer. Fakat özellikle kitle sporları, rekreasyonel sporlar sadece ekonomik etkenler ve
üst sınıfların ilgileri doğrultusunda şekillenmez. Son eleştiriye göre çatışmacı kuram, toplumsal sınıfa
vurgu yaparak toplumsal hayatın farklı toplumsal sınıflardan bireylerin deneyimleri doğrultusunda
inceler. Fakat toplumsal hayatta toplumsal sınıfın dışında kimlikler de söz konusudur: toplumsal cinsiyet,
ırk, yaş, dini inanç, cinsel yönelim vb. Örneğin bireylerin spor tercihlerinin belirlenmesinde toplumsal
cinsiyet ve ırk da belirleyici olabilmektedir.
Çatışma kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor ekonomik sömürü ve baskı için bir araç mıdır?
2. Spor toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizliğe nasıl katkıda bulunur?
3. Ticarileşme süreci sporu nasıl değiştirdi?
4. Ekonomik gücü elinde tutanlar sporu kendi ihtiyaçları için nasıl kullanırlar?
Sembolik Etkileşim Kuramı
Bu kuram birey ve çevre etkileşimini vurgulamaktadır. Bu kurama göre toplum, insanları, davranışları ve
insanlar arası ilişkileri etkilediği gibi insanlar da toplumu etkiler. Dolayısıyla birey ve toplum birbirinden
ayrılmaz bir karşılıklı ilişki içerisindedirler. İnsanlar birbirleriyle iletişimlerini çeşitli semboller
aracılılığıyla gerçekleştirirler. En önemli semboller dil ve jestlerdir. İnsanların yaşadıkları toplumsal
çevre ile karşılıklı ilişkisi kullandığı sembolleri ve yaşanılanlara verdiği anlamları belirler. İnsanlar içine
girdikleri toplumsal etkileşim sürecinde toplumu farklı anlamlandırabilir ve kendilerini farklı
tanımlayabilirler; yani kimliklerini yapılandırırlar. Ayrıca insanların karar vermelerinde ve harekete
geçmelerinde bu toplumsal etkileşim ve bu etkileşim sonucu yaptıkları anlamlandırmalar belirleyicidir.
Dolayısıyla, insan toplumsal yaşamda edilgen bir tutum sergilemez, aksine etkin bir tutuma sahiptir.
Sembolik etkileşim kuramına göre insanların spora katılımları, diğer insanlarla kurdukları toplumsal
ilişkiler bağlamında ele alınmalıdır. Bu kurama göre spor, toplumsal etkileşimle yaratılan bir kültür
formudur. İşlevsel ve çatışma kuramlarından farklı olarak spor toplumun bir yansıması olarak kabul
edilmez. Spor, toplumun yansımasından çok daha fazladır, spor kendi içinde kültür üreten bir toplumsal
alandır.
Sembolik etkileşim kuramcıları, sporda kültürün nasıl üretildiğini araştırırken kimlik, anlam,
toplumsal gruplar arası ilişkiler ve alt kültürler üzerine odaklanmışlardır. Sembolik etkileşimin birey
vurgusu doğrultusunda spor ortamında yer alan bireylerin öznel deneyimleri söz konusudur. Başka bir
ifadeyle spor ortamında yaşanılanların anlamı bireyler için farklılaşabilmektedir. Örneğin, profesyonel
sporcuların yaşamlarında spora yükledikleri anlam, bir alt kültür olma özelliği taşıyabilen riskli sporlarda
(tırmanış, dağcılık vb.) yer alan bireylerin kendilerine ait kültürleri sahiplenme biçimleri, sporcu
kimliğinin oluşumunu etkileyen çevresel ve bireysel etkenler önemli araştırma konularından bazılarıdır.
54 Sembolik etkileşim kuramına yönelik eleştirilerden birisi iktidar ilişkilerinin ihmal edildiği
konusundadır. Etkileşim kuramcıları sporu incelerken bireysel etkileşimler ve anlamlandırmaların
ötesinde iktidar ilişkilerini yeterince dikkate alınmamaktadır. İkinci eleştiriye göre anlamlandırmaların,
etkileşimlerin ve kimlik yapılanmasının spor kurumlarıyla ilişkisi konusunda çok net açıklamalar
sunmamaktadır.
Sembolik etkileşim kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Bireylerin spora katılımında nasıl bir etkileşim söz konusu olmuştur?
2. Sporcu kimliği bütün sporcularda geçerli midir?
3. Bireyler spor deneyimlerini nasıl anlamlandırıyorlar?
Eleştirel Kuram
Son yıllarda, sporun sosyo-kültürel analizinin yapıldığı araştırmalarda sıklıkla kullanılan kuramlardan
bazıları eleştirel kuramlar kapsamında değerlendirilmektedir. Eleştirel kurama göre toplumsal yapıda her
zaman uyum olmadığı gibi her zaman bir çatışma da söz konusu değildir. Bireyler ve toplumsal gruplar
arasında iktidar ilişkilerinin belirlediği çeşitli mücadelelerin gerçekleştiği müzakereler gerçekleşmektedir.
Başka bir ifadeyle toplum, farklılıklarla tanımlanan bireyler ve toplumsal gruplar arasında müzakerelerin
yaşandığı bir yapıdadır.
Kuramın toplumsal yapıyı analizde kullandığı temel kavramlar kültür, ideoloji ve iktidar ilişkileridir.
Toplumsal yapıda kültürün nasıl üretildiği ve bu üretimde iktidar ilişkilerinin rolü anlaşılmaya
çalışılmaktadır. Özellikle iktidar sahibi olmayanların ya da güçten yoksun olanların yaşamları,
deneyimleri toplumsal yapının analizinde öncelikli konulardır. Bu bireylerin toplumsal yaşamlarını
anlayabilmek için farklılıkların ve zıtlıkların var olduğu bir toplumsal yapı anlayışının bulunması
önemlidir.
Eleştirel kurama göre spor, toplumun bir yansımasından öte bir şeydir. Sadece toplumda egemen olan
kültürün spor alanında yeniden üretilmesi söz konusu değildir. Spor kendi başına bir kültürel ortama
sahiptir; bir kültür üretilir ve yeniden üretilir. Eleştirel kuramcılara göre bu kültürün üretilmesinde
iktidarın önemli bir rolü vardır ve bu kültür her bireyi kapsamamaktadır. Dolayısıyla, bu kuramın spora
eleştirel bir bakışı bulunmaktadır. Spor, her etnisiteden, ırktan, cinsiyetten, cinsel yönelimden ve
toplumsal sınıftan bireylerin özgürce katılabildikleri, söz hakkına sahip olabildikleri bir alan değildir.
Eleştirel kuramcılar spor alanında söz sahibi olamayanların, seslerini duyuramayanların deneyimlerini,
hikayelerini anlamaya çalışmaktadırlar.
Sporun eleştirel yaklaşımla analizinde, farklı ve çeşitli kimliklere sahip bireylerin ve grupların
deneyimlerinin ortaya çıkarılması sonucunda spor alanının toplumsal değişim için bir alan olup olmadığı
sorgulanmaktadır. Fakat kuramcılara göre spor alanında yaşanan toplumsal sorunların açıklanabilmesinde
ve çözümlerin üretilmesinde takip edilecek tek bir yol yoktur. Çünkü her ortam kendi kültürüne göre
şekillenmektedir, farklı bireylerin ve grupların müzakereleri kültürü biçimlendirmektedir. Dolayısıyla bir
değişim o kültüre özgü olabilmektedir.
Eleştirel kurama yönelik iki temel eleştiri bulunmaktadır. Eleştirel kurama göre toplumsal sorunların
açıklanmasında ve çözülmesinde tek bir yol yoktur. Bu görüş spor alanının analizinde, sporun bir değişim
için alan olabilmesi konusunda belirsizlikler yaratmaktadır. Bir diğer eleştiri marjinal gruplara yönelik
varsayımlar ile ilgilidir. Sporun eleştirisi yapılırken çoğunlukla egemen değerlerin dışında kalan,
marjinalleştirilmiş gruplar üzerinde yapılan araştırmalardan yola çıkılmaktadır. Fakat bu gruplar her
zaman toplumsal eşitlik ve adalet ile ilgili değerlere sahip olmayabilirler.
Eleştirel kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor organizasyonlarının düzenlenmesi hangi politik ve ekonomik amaçlara hizmet etmektedir?
2. Sporda yaşanan deneyimler toplumsal hayattan nasıl etkilenir?
55 3. Spor, toplumsal hayattaki eşitsizliğin sonlandırılmasına bir katkıda bulunabilir mi? Spor bir
direniş alanı olabilir mi?
4. Medyada hangi spor haberlerinin yer alacağına kimler karar verir? Bu haberlerin verdiği
mesajlar nelerdir?
Feminist Kuram
Feminist kuramcılara göre toplumsal hayat toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre yapılandırılmıştır.
Dolayısıyla toplumsal hayatı anlamak toplumsal cinsiyet ilişkilerini anlamayı gerektirir. Toplumu
yapılandıran toplumsal cinsiyet ilişkilerinde kadın ve erkek arasında eşitlik söz konusu olmamakla
birlikte, toplumsal yapı erkeği kadına göre daha ayrıcalıklı kılan bir yapıdır. Feminist kuramcılar bu
eşitsiz, erkeği kadına göre daha ayrıcalıklı yapan toplumsal yapıyı anlayarak kadının toplumsal
konumunun iyileştirilmesi ve nihai olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir toplumun
oluşturulması için politikalar üretmektedir. Temel vurgu ve temel hedef benzer olmakla birlikte özellikle
politikaların üretilmesinde farklılaşan çeşitli feminizmler vardır: Liberal feminizm, radikal feminizm,
sosyalist feminizm, kültürel feminizm vb.
Feminist kuramcıların sadece toplumsal hayatın yapılanmasına yönelik değil aynı zamanda bu
yapılanmayı anlamaya çalışan geleneksel, ana akım sosyal kuramlara ve kuramcılara yönelik de eleştirisi
vardır. Var olan sosyal kuramlar erkek bakış açısıyla oluşturulduğu için toplumsal hayatı o bakış açısıyla
incelerler. Bu bakış açısında kadınların deneyimleri yok sayılır. Örneğin, 1980’li yıllara kadar Spor
Bilimleri alanında gerçekleştirilen çalışmaların büyük bir çoğunluğu erkek sporcular üzerinedir.
Dolayısıyla bilimsel bilgi üretilirken, çeşitli kuramsal yaklaşımlar oluşturulurken çoğunlukla erkek
sporcuların deneyimlerinden yola çıkılmıştır.
Feminist kuramcılara göre spor da toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre yapılandırılan bir toplumsal
kurumdur. Ayrıca spor, erkeklerin sayısal ve kültürel hakimiyetinin söz konusu olduğu erkek egemen bir
alandır. Feminist kuramcıların önemli vurgularından birisi spora eşitliğin gelmesi için öncelikle kadın
sporcuları ve onların deneyimlerini ikincilleştirmeyen, değersizleştirmeyen bir spor kurumunun
oluşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda farklı feminist düşüncelerin sporda kadının konumuna yönelik
yaklaşımları farklılaşmakla beraber temel bir ortaklık vardır: kadınların başarılarını önemsizleştiren,
cinsiyetçi yapıya sahip sporda kadın sporcuları ve onların deneyimlerini daha görünür kılmak ve spor
ortamını her birey için eşitlikçi bir yapıya kavuşması için öneriler geliştirmek.
Bu kurama göre kadının spor ortamında erkeğe kıyasla ikincil konumda olmasının, kadın ve erkek
arasında eşitliğin olmamasının arkasında yatan nedenlerden birisi sportif etkinliğin nasıl algılandığıdır.
Sportif etkinlik, yüksek düzey performans, üstün fiziksel özellikler, yetenek, başarı, hırs ve rekorlarla
tanımlandıkça ve spor pratiği bu tanımların dışında kalanlara kısıtlamalar getirdikçe, biyolojik farklılıklar
normalleştirilerek toplumsal ikincilleşmeye dönüşür.
Feminist kuram doğrultusunda spor alanına yönelik getirilen eleştirilerde, kadın ve erkek sporcuların
spor alanında yaşadıkları deneyimlerin farklı olmasını sadece biyolojik cinsiyete dayalı olarak
açıklamanın bize sağlam bir açıklama vermediği ileri sürülmektedir. Bu nedenle gerek yarışma sporlarına
gerek rekreatif amaçlı sporlara katılan kadınların ve erkeklerin farklı spor deneyimlerini açıklama
noktasında toplumsal cinsiyet kavramının önemi vurgulanmalıdır. Spor ve toplumsal cinsiyet başlığı
altında bu konu daha ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Özellikle eleştirel feminizme yönelik eleştirilerin en önemlisi toplumsal hayatın yapılanmasını
açıklarken toplumsal cinsiyete çok fazla vurgu yapmasıdır. Bu eleştiriyi yapanlara göre toplumsal
cinsiyetin diğer toplumsal kimliklerle ilişkisi (etnisite, ırk, sınıf vb.) daha çok vurgulanmalıdır.
Feminist kuramcıların cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Sporun her alanında (spora katılım, yönetim, medya vb.) kadın ve erkek eşitliği söz konusu
mudur?
2. Spor kurumlarının yönetim kademelerinde kadınların yer alabilmeleri için ne gibi eşitlik
politikaları üretilmelidir?
3. Spor alanında kadının ikincilleştirilmesine katkıda bulunan etkenler nelerdir?
56 SPOR VE TOPLUMSAL CİNSİYET
Sporda toplumsal cinsiyet çalışmalarının büyük bir çoğunluğu, özellikle eleştirel kuramlardan biri olarak
kabul edilen feminist kuramlar doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmalardır. Toplumsal cinsiyet
çalışmalarında, kadın ve erkeğin spor alanında yaşadıkları deneyimlerin farklı olduğu, kadın sporcuların
başarılarının erkek sporcuların başarılarından daha az değerli görüldüğü, kadın ve erkeklerin her spor
dalında özgür ve eşit bir biçimde katılamadıklarının eleştirisi yapılmaktadır.
Sporun toplumsal cinsiyet yaklaşımıyla analizinde bilinmesi gereken bazı temel kavramlar vardır.
Aşağıda bu kavramlar sunulmaktadır.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet: Cinsiyet kavramı kadının ve erkeğin biyolojik ve fizyolojik olarak
taşıdığı özellikleri belirtirken, toplumsal cinsiyet kavramı kadının ve erkeğin taşıdığı kültürel, toplumsal
ve tarihi özellikleri, toplumun kadına ve erkeğe verdiği rol ve sorumlulukları ve toplumsal beklentileri
ifade etmektedir. Cinsiyet (biyolojik) olarak eril ve dişil arasındaki farkı belirtmek için kullanılırken,
toplumsal cinsiyet kadın ve erkek arasındaki farkı belirtmekte kullanılmaktadır. Yani, cinsiyet eril ve dişil
olarak ifade bulurken, toplumsal cinsiyet kadın ve erkek olarak ifade bulur.
Toplumsal cinsiyet rolü: Toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı olarak kadından ve erkekten
beklenen toplumsal rol ve sorumluluklar toplumsal cinsiyet rolü kavramı ile tanımlanmaktadır. Bu
bağlamda kadınlık ve erkeklik, toplum tarafından kadına ve erkeğe uygun görülen toplumsal cinsiyet
rollerini ifade etmektedir. Birçok toplumda kadınlar ve erkekler spora katılırken spor dallarının toplumsal
cinsiyet rollerine uygunluklarına göre değerlendirme yapabilmektedirler. Örneğin, halter, güreş ve boks
gibi fiziksel kuvvetin ve bedensel temasın ön planda olduğu spor dalları erkeklerin daha fazla katıldığı ve
geleneksel olarak erkeklere daha uygun görülen spor dallarıdır. Bu sporlara katılan kadınların sayısı az
olmakla birlikte, bu kadınlar bazen olumsuz tepkiler alabilmektedirler. Benzer bir durum geleneksel
olarak kadınlara uygun görülen cimnastik, aerobik ve buz pateni gibi sporlara katılan erkekler için de
söylenebilir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği: Fırsatlara ve kaynaklara erişimde, kullanmakta ve kontrol etmekte
kadının ve erkeğin eşit bir konumda olmasıdır. Kadının ve erkeğin sahip olduğu sorumluluklara ve rollere
eşit derecede değer verilmesidir. Örneğin, sporu yöneten kurumlar toplumsal cinsiyet eşitliği açısından
incelendiğinde, özellikle kurumların yönetim kademelerinde çok az sayıda kadın olduğu görülmektedir.
Yakın tarihli bir araştırmanın sonucunda, ülkemizdeki spor kurumlarının (Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, Spor Federasyonları ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi) üst düzey yöneticilik
pozisyonlarının %4.3’ ünü, orta düzey yöneticilik pozisyonlarının ise %5.1’ini kadınların oluşturduğu
ortaya çıkmıştır (Koca, 2011). Bu durumun nedenleri arasında spor alanında sayısal ve kültürel olarak
erkek egemenliğinin olması ve toplumda kadının ikincilleştirilmesine hizmet eden toplumsal cinsiyet
kalıp yargılarının spor alanında da var olması gelmektedir.
Spor ve toplumsal cinsiyet ile ilgili temel kavramlar hakkında daha
ayrıntılı bilgi edinmek için Canan Koca’nın Spor Bilimleri Dergisinde basılmış olan
“Beden eğitimi ve spor alanında toplumsal cinsiyet ilişkileri (Derleme),” (2006) adlı
makalesini okuyabilirsiniz.
Daha çok liberal söylemler etrafında şekillenen toplumsal cinsiyet eşitliği temelli araştırmalarda, spor
ortamındaki kaynaklara (yarışma imkanları, antrenörlük konumları, yöneticilik, gelir miktarı vb) ulaşımda
kadın ve erkek arasındaki eşitsiz koşullar ele alınmaktadır. Spor kurumunda yer alan bir çok alandaki
eşitsizliğin, katılım (kulüp, okul takımları, spor merkezleri), yarışma (yerel, ulusal, uluslararası), liderlik
(antrenör, yönetici) veya medya sunumu (haber, tasvir, içerik/metin analizleri) gibi kültürel ve tarihsel
boyutlarla açığa çıkarılması bu eşitsizliklerin görünür kılınmasını sağlar.
Spora katılım boyutunda kadın ve erkek eşitliğine bakıldığında, dünyanın hemen her ülkesinde
erkeklerin katılımlarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Gerek amatör gerek profesyonel sporlara
katılan erkek sayısı daha fazladır, erkeklerin fiziksel aktivite düzeyi kadınlardan daha yüksektir, oğlan
çocuklarının okul beden eğitimi derslerine katılım düzeyleri kız çocuklardan daha yüksektir. Bütün
57 bunların arkasında yatan nedenler toplumlara ve tarihe göre değişmekle birlikte şunlardır: Toplumda
egemen olan toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre kadınların ve kız çocuklarının spora katılımları
yeterince değerli görülmemektedir. Ayrıca kadınların toplumsal hayattaki ikincil konumları, onların daha
çok ev içi alana hapsedilmelerini ve ev içi sorumluluklarla tanımlanmalarına neden olmaktadır. Örneğin
bazı kadınlar serbest zaman fiziksel aktivitelerine katılamamalarının nedenleri arasında ailelerinin izin
vermemelerini, ekonomik olanaklarının bulunmamasını, kişisel güvenlikleri konusunda endişelerinin
olmasını ve ev işlerinin dışında spora ayıracak yeterli zamanlarının olmamasını belirtmişlerdir. Bu durum,
kadınların spora katılımlarına engel olurken aynı zamanda onların hem psikolojik hem fizyolojik
sağlıklarına katkıda bulunacak fiziksel aktiviteden yoksun kalmalarına neden olmaktadır. Bu nedenlerin
dışında, kadınların spora katılımlarının erkeklerden az olmasının bir diğer nedeni sporda erkeklerin
sayısal ve kültürel olarak fazla olması gösterilmektedir.
Sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla uluslararası politikalar geliştirilmiştir.
Örneğin, 1996 yılında, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından ülkelerin Milli Olimpiyat
Komitelerinin (MOK) Yönetim Kurullarında en az % 10 kadın üye hedefi belirlenmiştir. Aralık 2001
tarihine kadar gerçekleştirilmesi kararlaştırılan bu hedef, Aralık 2005 tarihinde en az % 20 olacak şekilde
genişletilmiştir. Bir başka uluslararası politik girişim olan 1994 yılında imzalanan Brighton Deklarasyonu
hükümetlerin kadınların ve kız çocuklarının spora katılımını arttırmak için kendilerine düşen
sorumlulukları belirtmektedir.
Türkiye’de kadın ve erkek sporcu sayılarını biliyor musunuz?
Kadın ve spor alanında gerçekleştirilmiş uluslararası politikalar,
toplantılar ve deklarasyonlar hakkında ayrıntılı bilgi için “www.iapesgw.org” adresini
ziyaret edebilirsiniz.
SPOR VE TOPLUMSAL SINIF
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisini anlayabilmek için iki temel kavramı bilmek gerekmektedir: Toplumsal
tabakalaşma ve toplumsal sınıf. Bu iki kavram da toplumlar, toplumsal gruplar ve bireyler arasında
yaşanan eşitsizlikleri anlatmak için kullanılmaktadır. Toplumsal tabakalaşma toplumdaki gruplar
arasındaki maddi ya da simgesel ödüllere erişebilmeleri açısından söz konusu olan yapılaşmış
eşitsizliklerin varlığı olarak tanımlanmaktadır (Giddens, 2000). Daha basit bir ifadeyle toplumu oluşturan
bireylerin hiyerarşik olarak bazı ölçütlere göre farklılaşmasıdır. Farklılaşmaya neden olan ölçütler
ekonomik düzey, toplumsal statü, meslek, eğitim düzeyi, din ve ırk olabilmektedir.
Tarihsel olarak dört temel tabakalaşma tipi görülmektedir: kölelik, kast, mülk sistemi ve toplumsal
sınıf. Kölelik, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Güney
Amerika’da yoğunlukla görülen bir toplumsal tabakalaşma biçimidir. Kölelik düzeninde bazı insanlar
(köle sahibi) bazı insanlara (köle) bir mal olarak sahip olmaktadır. Bu sistemde köleler yasalar yoluyla
temel haklardan yoksun bırakılmışlardır. Kast sistemi özellikle Hindistan alt kıtasındaki bölgelerde
görülen, bölgeden bölgeye farklılıklar gösteren, çoğunlukla inanç temelli oluşturulan bir tabakalaşma
biçimidir. Mülkler, Avrupa feodalizmi döneminde var olan, farklı hak ve yükümlülükleri olan
tabakalardan oluşan bir sistemdir. Aristokratlar ve soylu toprak beyleri en yüksek mülkü oluştururken
ortakçılar (serf, özgür köylüler vb.) en düşük mülkü oluşturmaktadır.
Modern toplumlardaki toplumsal tabakalaşma biçimi toplumsal sınıf ayrışımıdır. Toplumsal
sınıflardan oluşan toplumlarda bireyler arasındaki tabakalaşmanın temelinde ekonomik farklılık
yatmaktadır. Ekonomik farklılık olarak anlatılmak istenen maddi kaynaklara sahiplik ve bu kaynakların
denetimidir. Toplumsal sınıf, benimseyebildikleri yaşam biçimi türlerini önemli ölçüde etkileyen ortak
ekonomik kaynakları paylaşan büyük ölçekli insan gruplaşmaları olarak tanımlanabilir (Giddens, 2000).
Tarihsel ve toplumsal olarak farklılaşmalar olmakla birlikte Batı toplumlarında üç temel sınıf
bulunmaktadır. Yukarı sınıf, maddi kaynaklara (üretim araçlarına) ve bunların denetimine doğrudan sahip
olanlar; orta sınıf, beyaz yakalı işçiler ve işçi sınıfı, el emeğine dayanan işlerde çalışan mavi yakalılar.
58 Toplumsal sınıf ile ilgili en önemli kuramcılardan birisi Karl Marx ile Max Weber’dir. Karl Marx’a
göre toplumsal sınıf, insanların üretim araçlarıyla kurdukları ilişki bağlamında belirlenmektedir. Marx’ın
sınıf analizlerinin merkezinde duran modern sanayi toplumlarında iki ana sınıf vardır: üretim araçlarına
sahip olan burjuva sınıf ile burjuva sınıfa emek güçlerini satarak yaşamlarını kazanan işçi sınıfı. Bu iki
sınıf arasındaki ilişki de ekonomik eşitsizliğe dayanan bir sömürüdür.
Toplumsal sınıf Karl Marx’ın ekonomi temelli sınıf kavramı olarak ele alındığında, toplumsal sınıf ve
spora katılım ilişkisi öncelikle ekonomi temelli açıklanmaktadır. Spora katılımda toplumsal sınıf önemli
bir belirleyendir. Özellikle gelir düzeyi spora katılımda çok önemli bir role sahiptir. Yüksek gelirli
bireyler ve gruplar spora daha çok katılmaktadırlar. Ayrıca, yapılan ulusal ve uluslararası (örneğin Fransa,
Amerika ve İngiltere) araştırmalarda, üst toplumsal sınıftan bireylerin golf, yelken, tenis ve kayak vb.
sporlara katıldığı, alt toplumsal sınıftan bireylerin ise güreş, boks ve halter gibi sporlara katıldıkları
gözlenmiştir.
Spor tarihine bakıldığında, özellikle Viktorya dönemi İngiltere’sinde toplumsal sınıf ayrımının sporda
çok belirgin olduğu görülmektedir. Viktorya döneminin en popüler sporu olan tenis sadece zengin
kadınların ve erkeklerin birlikte oynayabildiği bir spordu. Modern tenisten farklı olarak badmintona
benzer özellikler gösteren tenis, zenginler tarafından sosyal gezintilerinin bir parçası olarak zengin
kulüplerde oynanıyordu. Golf de benzer bir şekilde sadece zenginlerin üye olabildiği golf kulüplerinde
erkeklerin ve üye erkeklerin karılarının ve kızlarının oynayabildiği oyundu.
2011 yılında Almanya’da gerçekleştirilen bir araştırmada düzenli olarak spora katılan 26.263 kişinin
toplumsal ve ekonomik belirleyenleri incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, spor katılımcılarının büyük
bir çoğunluğunun erkek, iyi eğitimli ve göçmen olmayan bireyler olduğu bulunmuştur (Breuer, Hallman
ve Wicker, 2011). Ekonomik sermayesi ve toplumsal sermayesi yüksek olan bireylerin spora katılımının
daha fazla olduğu gözlenmiştir. Fakat bireylerin katıldıkları spor dallarının neler olduğunu belirleyen
ekonomik sermayeden daha çok kültürel sermayedir. Bireylerin spor tercihleri, spor beğenileri, spor
dalları hakkında bilgi ve becerileri kültürel sermayeye göre değişebilmektedir. Örneğin, güreş, boks ve
halter gibi spor dalları hem ekonomik sermayesi hem kültürel sermayesi yüksek olan üst toplumsal sınıfın
uğraştıkları spor dalları olmamaktadır.
Thomas C. Wilson (2002) üst toplumsal sınıfların kendilerini alt sınıflardan ayrıştırmalarını sembolize
edebilen proleterya sporları kavramını kullanmaktadır. Kültürel sermaye (eğitim) ve ekonomik sermaye
(hane geliri) nin spora katılıma etkisini incelediği araştırmasında, bu iki sermayenin spora aktif (sporcu)
ve pasif (izleyici) olarak katılmada etkili olduğunu bulmuştur.
Pierre Bourdieu, Toplumsal Sınıf ve Spor
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisi Pierre Bourdieu’nun sosyolojik yaklaşımı kapsamında ayrıntılı olarak
incelenmiştir. Çalışmaları, eleştirel toplumsal kuramın içerisinde değerlendirilen Pierre Bourdieu’nun
sosyolojik yaklaşımının merkezinde, toplumsal hayatın bir insan pratiği olarak görülmesi gerektiği ve
insan eylemi ile toplumsal yapı arasında dinamik ve diyalektik bir ilişki olduğu yer almaktadır.
Bourdieu’nun kuramı, “ nesnel yapılar ve bu yapıların gerçekleştiği ve onları yeniden üretmeye eğilimli
olan öznel konumlar arasındaki diyalektik ilişki bütünlüğü” olarak anlaşılmalıdır.
Pierre Bourdieu de Karl Marks gibi toplumsal hayattaki eşitsizlikleri, toplumsal sınıf çatışmalarını ve
toplumsal hayatı düzenleyen tahakküm ilişkilerini ele almaktadır. Fakat Karl Marks’dan farklı olarak,
Bourdieu toplumsal hayatta ekonomik ilişkilere dayanan tek bir iktidar biçiminin olmadığını ileri
sürmektedir. Her türlü iktidar biçimini sermaye olarak adlandıran Bourdieu’ye göre çeşitli sermaya
biçimleri vardır: toplumsal sermaye, kültürel sermaye, sembolik sermaye.
Pierre Bourdiue’nun yaklaşımını anlayabilmek ve spor alanının analizinde bu yaklaşımı
uygulayabilmek için habitus, toplumsal alan, sermaye ve beğeni kavramlarının bilinmesi gerekmektedir.
Bu kavramlar toplumsal yapı ve toplumsal birey arasındaki diyalektik ilişkiyi anlayabilmek için
önemlidir. Bu ünite kapsamında sadece toplumsal alan ve sermaye kavramları bağlamında Bourdiue’nun
yaklaşımının spora uyarlanması ele alınmıştır.
59 Toplumsal alan, belirli bir konuda (edebiyat, sanat, spor) odaklanan statünün, bilginin, hizmetlerin ve
yararların üretimi, dolaşımı ve tahsisi, ve bireylerin, toplumsal grupların ve kurumların konumları
arasındaki iktidar ilişkilerinin tarihsel ağıdır (Bourideu ve Wacquant, 2003). Daha basit bir ifadeyle, her
toplumsal alanın kendine göre değerli olan bir sermaye türü vardır. Ekonomik alanda ekonomik sermaye
değerli iken, sanat alanında kültürel sermaye değerlidir. Alanda yer alan bireylerin sahip oldukları
sermaye miktarı alandaki konumlarını belirlemektedir. Fakat burada bir mücadele söz konusudur. Yani
bireyler alanda egemen ve değerli olan sermaye türüne sahip olarak belirli bir konum elde etmek için
mücadele etmektedirler.
Bourdieu toplumsal alan içindeki bireylerin ilişkisini bir oyun benzetmesi ile açıklamaktadır.
Alandaki bireylerin sahip oldukları sermaye türlerini de oyun kartlarına benzetir. Kartların görece gücü
nasıl oyuna göre değişiyorsa, farklı sermaye türlerinin hiyerarşisi de farklı alanlara göre değişmektedir.
Her oyuncunun önünde sahip olduğu farklı sermaye türleri vardır. Fakat aynı zamanda oyuncular sahip
oldukları sermaye türünün değerini artırmaya ve rakiplerinin sahip oldukları sermayenin de değerini
düşürmeye yönelik stratejilerle oyunu değiştirmeye de çalışabilirler. Oyuncuların bu stratejileri de
alandaki, yani özgül sermayenin dağılımındaki konumlarına ve alanı algılayışlarına, yani alanın içinde
durdukları noktadan alana bakış açılarına bağlıdır. Dolayısıyla alan, güç ilişkilerinin ve bu ilişkileri
değiştirmeyi hedefleyen mücadelelerin yeridir, yani sürekli değişim yeridir. Bu mücadele alanında
sermayenin yoğunluğu ve dağılımı bireylerin alandaki konumlarının belirlenmesinde önemlidir.
Sermaye, bireyin toplumsal alandaki konumunun belirleyenidir. Sermaye sahibine belirli bir
toplumsal alanda var olabilme gücü verir. Spor sosyolojisi için önemli olabilecek sermaye türü bedensel
sermayedir. Bourdieu beden sermayesini kültürel sermayenin bir biçimi olarak görmektedir. Bir
toplumsal alan olarak sporda geçerli ve değerli sermaye türü beden sermayesidir. Sporcuların sahip
oldukları beden sermayesinin miktarı spor alanındaki konumlarını belirlemektedir. Önemli olan bir diğer
nokta, özellikle profesyonel spor alanında beden sermayesinin ekonomik sermayeye dönüşümü söz
konusudur. Profesyonel sporcular var olabilmek için beden sermayelerini arttırmaya çalışmanın yanı sıra
bu sermayeyi ekonomik sermayeye dönüştürmek için mücadele etmektedirler.
Toplumsal hayatı anlamaya yönelik çalışmalarında kültüre merkezi önem veren Bourdieu’ye göre
spor ve fiziksel aktivite de müzik dinlemek, okumak, giyinmek gibi bir kültürel etkinliktir. 1970’lerin
başında Fransız toplumunun kültürel tüketimini derinlemesine analiz ettiği çalışmasında Bourdieu, farklı
spor ve fiziksel aktivite pratiklerini “yaşam tarzı” olarak adlandırdığı daha genel kültürel pratiklerin
içinde görmektedir.
Bourdiue “Spor ve Toplumsal Sınıf” adlı makalesinde (1978), beden sermayesini toplumsal sınıfların
spor beğenilerinin ve spora katılımlarının farklılaşması bağlamında tartışmaktadır. Çalışan sınıfın beden
sermayesi egemen sınıfa nazaran daha az değişim değerine sahiptir fakat beden sermayesini ekonomik
sermayeye dönüştürme imkanı yok değildir. Spor, çalışan sınıfa sportif kariyer yoluyla beden sermayesini
ekonomik sermayeye dönüştürme imkanı sağlamaktadır. Fakat bu dönüşümde bazı ayrıcalıksız durumlar
ve kısıtlamalar söz konusudur. Sportif kariyer yapan ve ekonomik güce ulaşan kişi sayısı az olmakla
birlikte kadınların sayısı erkeklere kıyasla daha da azdır. Küçük yaşta spora başlama gerekliliği,
öğrencilik hayatını sporda geçirme zorunluluğu bu kişilerin akademik yeterliklerini olumsuz
etkileyebilmektedir. Ayrıca bedene dayalı bir spor kariyeri her zaman sakatlıklar nedeniyle sonlanma
tehlikesi de taşıdığı için geçici olabilmektedir.
Bourdieu’ye göre işçi sınıfı bedeniyle araçsal bir ilişki geliştirmeye eğilimlidir. Beden bir amaç için
araçtır. Ağır iş ortamında bedenlerini kullanan işçilerin sağlık ve fiziksel uygunluk (fitness)
merkezlerinde gösterişe çok az zamanları vardır. Bourdieu’ye göre işçi sınıfı ev kadınlarının bedenleriyle
kurdukları ilişki de ev halkının ihtiyaçlarını karşılamak görevinin belirlediği araçsal bir ilişki olmakta ve
işçi sınıfı ev kadınları ve anneler, kocaları ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için kendi bedenlerini
kurban etmektedirler. Kültürel sermayesi yüksek orta sınıfların (profesyoneller, öğretmenler vb) spora
katılımları sağlık amaçlıdır. Yani ayrıcalıklı sınıflar, sporu kişisel gelişim aracı olarak görmekte ve
çalışan sınıfa nazaran kendi bedenlerini fiziksel olarak kullanmaya/sömürmeye daha az eğilimli
olmaktadırlar.
60 Özet
Modern toplumlarda önemli bir toplumsal kurum
olarak spor, içinde yaşadığımız sosyal ve kültürel
dünyanın bir parçasıdır. Sporun sosyo-kültürel
analizinin yapılmasında faydalanılan temel
disiplin sosyolojidir. Sporun sosyo-kültürel
boyutlarını anlayabilmek için sosyolojinin
kavramlarını,
kuramlarını
ve
araştırma
yöntemleriyle birlikte son yıllarda kültürel
çalışmalar, medya çalışmaları ve toplumsal
cinsiyet çalışmaları, sporun bu boyutta analizinin
yapılabilmesinde sıklıkla başvurulan alanlar
olmaktadır. Sporun sosyo-kültürel analizini
yapan araştırmacıların temel hedefleri sporun var
olduğu kültürleri ve toplumları; spor ortamındaki
kültürü ve spordaki insanların ve grupların
deneyimlerini anlamaktır.
Sporda toplumsal cinsiyet çalışmalarının büyük
bir çoğunluğu, özellikle eleştirel kuramlardan biri
olarak
kabul
edilen
feminist
kuramlar
doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmalardır.
Toplumsal cinsiyet çalışmalarında, kadın ve
erkeğin spor alanında yaşadıkları deneyimlerin
farklı olduğu, kadın sporcuların başarılarının
erkek sporcuların başarılarından daha az değerli
görüldüğü, kadın ve erkeklerin her spor dalında
özgür ve eşit bir biçimde katılamadıklarının
eleştirisi yapılmaktadır.
Toplumsal sınıf Karl Marx’ın ekonomi temelli
sınıf kavramı olarak ele alındığında, toplumsal
sınıf ve spora katılım ilişkisi öncelikle ekonomi
temelli
açıklanmaktadır.
Spora
katılımda
toplumsal sınıf önemli bir belirleyendir. Pierre
Bourdieu’nun yaklaşımı doğrultusunda spor
alanı, değerli olan bedensel sermayenin
ekonomik sermayeye dönüştürülmek için
oyuncuların mücadele ettikleri bir toplumsal
alandır. Bourdieu beden sermayesini toplumsal
sınıfların
spor
beğenilerinin
ve
spora
katılımlarının
farklılaşması
bağlamında
tartışmaktadır.
Spor sosyolojisinin sosyolojinin genel kavram ve
kuramlarını
spor
alanına
uyguladığını
söyleyebiliriz. Spor sosyolojisi sporu tarihsel,
kültürel ve toplumsal güçler bağlamına
yerleştirerek değerlendirmektedir. Sporun tanımı
spor sosyolojisinde çalışanlar ve sporun sosyokültürel boyutlarını analiz eden araştırmacılar
için temel bir problemdir. Sporun tanımı farklı
bilimsel disiplinlere göre değişmekle birlikte,
spor sosyolojisinde farklı kuramsal yaklaşımlara
ve farklı toplumsal kültürlere göre de değişebilir.
Spor tarihsel ve mekansal bir noktaya bağlı
olmadan dünya üzerinde yer alan hemen her
toplumda yaygın olarak var olan önemli bir
toplumsal olaydır.
Spor, toplumsal hayatın önemli ve ayrılmaz bir
parçasıdır. Aynı zamanda toplumsal hayat
içerisinde yer alan bireylerin egemen toplumsal
yapının devamında etkili olabilecek seçimleri
yapmalarında
ve
toplumsal
değerleri
öğrenmelerinde önemli bir işleve sahiptir. Bu
işlev, sporun toplumsallaşma sürecindeki rolüne
işaret etmektedir. Ayrıca, çocukların spora doğru
toplumsallaşmalarında aile, arkadaş, okul ve
medya önemli role sahiptirler.
Sporun sosyo-kültürel analizinin yapılmasında
sıklıkla kullanılan temel kuramlar; işlevsel,
çatışma, sembolik etkileşim, eleştirel ve feminist
kuramlardır. Bu kuramlar farklı toplumlarda,
kültürlerde ve tarihlerde spor ve toplumsal hayat
arasındaki ilişkiyi ve bu ilişki çerçevesinde
bireylerin spor deneyimlerini anlayabilmemize,
farklı araştırma soruları sorabilmemize, bilgileri
yorumlayabilmemize
ve
derinlemesine
incelemeler yapabilmemize yardımcı olurlar.
61 Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi sporun sosyokültürel analizinin yapıldığı araştırma konuları
arasında yer almamaktadır?
5. Aşağıdakilerden hangisi
kavramını kullanmıştır?
‘Spor
Dünyası’
a. Sağlık
b. Smith
b. Medya
c. Pierre Bourdieu
c. Toplumsal sermaye
d. Thomas C. Wilson
d. Toplumsal Cinsiyet
e. Max Weber
e. Kültür
6. Aşağıdakilerden hangisi çatışma kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorulardan
birisi değildir?
a. Karl Marx
2. Aşağıdakilerden hangisi kültürün özelliklerinden biridir?
a. Spor ekonomik sömürü ve baskı için bir araç
mıdır?
a. Kültür, toplumsallaşma sürecinde öğrenilir.
b. Kültür toplumlara ve zamana göre değişim
göstermez.
b. Spor toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizliğe
nasıl katkıda bulunur?
c. Toplumsallaşma süreci ile kültür arasında bir
ilişki yoktur.
c. Ticarileşme süreci sporu nasıl değiştirdi?
d. Ekonomik gücü elinde tutanlar sporu kendi
ihtiyaçları için nasıl kullanırlar?
d. Dil ve kültür birbirinden bağımsızdır.
e. Toplumsal yapı kültür ile ilgili değildir.
e. Sporcu kimliği bütün sporcularda geçerli
midir?
3. Aşağıdakilerden hangisi sporun sosyo-kültürel
boyutlarını anlamamıza yardımcı olacak temel
kavramlardan biri değildir?
7. Aşağıdakilerden hangisi işlevsel kuramın
öncülerinden biridir?
a. Sosyoloji
a. Emile Durkheim
b. Toplumsal Yapı
b. Max Weber
c. Toplumsal Olgu
c. Karl Marx
d. Toplumsal Cinsiyet
d. Pierre Bourdieu
e. Kültür
e. Smith
4. Aşağıdakilerden hangisi sporu sosyo-kültürel
bağlamda anlayabilmemize yardımcı temel
kuramlardan biridir?
8. Aşağıdaki kuramlardan hangisi birey ve çevre
etkileşimini vurgulamaktadır?
a. Eğitim Kuramı
a. Çatışma Kuramı
b. Yönetim Kuramı
b. Sembolik Etkileşim Kuramı
c. Turizm Kuramı
c. Feminist Kuram
d. Çatışma Kuram
d. Eleştirel Kuram
e. Rekreasyon Kuramı
e. İşlevsel Kuram
62 9. Aşağıdakilerden hangisi Sporun toplumsal
cinsiyet yaklaşımıyla analizinde bilinmesi
gereken bazı temel kavramlardan biridir?
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
a. Toplumsal Olgu
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Ocak 2011
verilerine göre spor federasyonlarında yer alan
lisans sahibi olan toplam sporcu sayısı
1.695.588’dir. Bu sayının %72.1’ini erkekler,
%27.9’unu
kadınlar
oluşturmaktadır
(www.gsgm.gov.tr).
Sıra Sizde 1
b. Toplumsallaşma
c. Toplumsal cinsiyet eşitliği
d. Toplumsal Rol
e. Toplumsal Olay
10. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal sınıfta
farklılaşmaya neden olan ölçütlerden biri
değildir?
Yararlanılan Kaynaklar
Bourdieu P. (1978). Sport and social class.
Social Science Information, 17(6), 819–840.
a. Ekonomik Düzey
b. Toplumsal Statü
Bourdieu, P. ve Wacquant, L. J. D. (2003).
Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar.
İletişim Yayıncılık, İstanbul.
c. Meslek
d. Din
Breuer, C., Hallmann, K. ve Wicker, P. (2011).
Determinants of sport participation in
different sports, Managing Leisure, 16 (4), 269286.
e. Dil
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Coakley, J. (2004). Sports in Society: Issues
and Controversies. McGraw Hill, 8. Baskı,
Boston.
1. c Yanıtınız yanlış ise “Sporda Sosyo-Kültürel
Boyutlar” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Giddens, A. (2000). Sosyoloji. Ayraç Yayınevi,
Ankara.
2. a Yanıtınız yanlış ise “Temel Kavramlar”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Koca, C. (2006). Beden eğitimi ve spor
alanında
toplumsal
cinsiyet
ilişkileri
(Derleme), Hacettepe Spor Bilimleri Dergisi, 17,
81-99.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Temel Kavramlar”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Koca, C. (2011). Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesinin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Yaklaşımıyla İncelenmesi, TÜBİTAK Projesi,
Proje No: 106K358.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Temel Kuramlar”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
5. b Yanıtınız yanlış ise “Bir Toplumsal Kurum
Olarak Spor” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Smith, E. (2010). Sociology of Sport and Social
Theory. Human Kinetics.
6. e Yanıtınız yanlış ise “Çatışma Kuramı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Snape, R. ve Binks, P. (2008). Re-thinking
sport: Physical activity and healthy living in
British South Asian Muslim communities,
Managing Leisure, 13(1), 23–35.
7. a Yanıtınız yanlış ise “İşlevsel Kuram” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. b Yanıtınız yanlış ise “Sembolik Etkileşim
Kuramı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Wilson, T.C. (2002). The paradox of social
class and sports involvement: The roles of
cultural and economic capital. International
Review for the Sociology of Sport, 37(1), 5–16.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Spor ve Toplumsal
Cinsiyet” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. e
Yanıtınız yanlış ise “Spor ve Toplumsal
Sınıf” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
63 4
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra,
İnsan organizmasında enerji üretimini tanımlayabilecek,
İskelet kası fizyolojisini açıklayabilecek,
Kas lifi tiplerini ve özelliklerini tanımlayabilecek,
Spor Biyomekaniği kavramını açıklayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Enerji Üretimi
Spor Biyomekaniği
İskelet Kası
Düzlemler
Kas Kasılması
Eksenler
Kas Lifi
Temel Anatomik Duruş
İçindekiler

Giriş

Enerji Üretimi

Kas Fizyolojisi

Kas Lif Tipleri

Biyomekanik Nedir

Biyomekanikte Araştırma Yöntemleri

Biyomekanik Terimleri

Kas Aktivitesi ve Kas Kuvvetinin Ölçülmesi

Vücudun Referans Düzlemleri

Vücut Segment Hareketlerinin Ölçülmesi
64
Spor Fizyolojisi ve
Mekaniği
GİRİŞ
Egzersiz Fizyolojisi ve Spor Biyomekaniği konuları spor bilimlerinin temel çalışma alanları arasında yer
almaktadır. Egzersiz fizyolojisi, hareket eden insan organizmasında ortaya çıkan değişimleri açıklarken,
spor biyomekaniği ise insan hareketinin arkasında yatan mekanik temelleri tanımlaya çalışır.
Spor fizyolojisi, insan organizmasının kassal çalışmalarına uyumunu ve tepkilerini dikkate alan, sportif
performansın arttırılmasını amaçlayan, antrenmanların fizyolojik temellerini içeren, hareketsizliğin bireyler
uzerindeki akut ve kronik etkilerini inceleyen bilim dalıdır.
Spor fizyolojisi, insan vücudunun işlevsel açıdan egzersize nasıl cevap verdiğini, organizmanın cevreye
ve içerisinde bulunduğu koşullara nasıl uyduğunu, nasıl alıstığını ve organizmanın buna göre kendisini
nasıl ayarladıgını inceleyen bir bilim dalıdır.
Spor Biyomekaniği, ölçülebilen deneylere dayanır. Biyomekaniğin metodolojisi de, hem ölçme
yöntemleri hem de ölçme sonuçlarının teorik mekanik analizini kapsama alır. Kuşkusuz bu ölçümlerin,
hareketin oluşumu sırasında yapılması gerekir ve antrenman yada müsabaka özel şartları içerisinde
gerçekleştirilmesine dikkat edilmelidir.
Biyomekanik, spor öğretmeni ve antrenörlerin günlük uygulamalarında önemli rol oynar. Çünkü, vücut
duruşları ve onlardaki degişiklikleri ancak hız, ivme ve kuvvet (vücuda etki eden kuvvetler)
büyüklükleriyle objektif ve nicelik olarak tanlımlanabilir. Başka bir anlatımla, biyomekanik, sporcunun
sahip olduğu bedensel ön şartlardan, hem kondisyonunu, hem de hareket teknigini kuvvet, hız ve ivme
büyüklükleri ile objektif olarak tanımlar.
Bu ünitemizde, hem egzersiz fizyolojisi ve hem de spor biyomekaniği kavramları belli başlıklar altında
ve kısaca açıklanmaya çalışılmıştır. Burada temel amaç, bu iki konu başlığı hakkında genel bilgileri
açıklamaktır.
İNSAN ORGANİZMASINDA ENERJİ ÜRETİMİ
Kaslar kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye çevirirler. Kas enerjisinin kaynağı organik fosfat (PO4)
bileşikleri olan ATP (Adenozin tri fosfat) ve CP'dir (Kreatin fosfat).
Kas aktivitesi veya genel vücut dokularının aktivitesi için gereken enerji iki ana metabolik yol ile temin
edilir: (1) Anaerobik sistem, (2) Aerobik sistem.
1. Anaerobik sistem
Anaerobik deyimi, enerji elde edilişi sırasında oksijenin olaya karışmadığını ya da çok az karıştığını ifade
eder. Bu sistemde enerji iki şekilde elde edilir.
Alaktik Anaerobik Sistem (Fosfatojen Sistem = ATP-CP)
Terim, anaerobik ortamda elde edilen enerji esnasında yan ürün olarak laktik asitin oluşmadığını açıklar.
Enerji, kaslarda hazır olarak bulunan ATP' den elde edilir. Tükenen ATP' yi CP bir fosfatını vererek yeniler.
65
Hücrede fazla ATP sentezlenince bunun büyük kısmı CP’ ye dönüştürülerek depolanır. ATP tükendiği
anda bu depo kullanılır.
Fosfokreatin + ADP ATP + kreatin şeklinde reversible ilişki; konsantrasyona göre sürekli iki yönlü
çalışır.
CP’den enerji transferinin önemli tarafı, bu olayın saniyenin küçük bir bölümünde gerçekleşmesidir. Bu
olay özellikle ani bir kas kasılması sağlar. ATP ile beraber bu sisteme fosfatojen sistem denir ve her ikisi
toplam 8 – 10 saniye maksimal kas gücü sağlar.
Laktik Anaerobik Sistem
Terim, anaerobik ortamda elde edilen enerji esnasında yan ürün olarak laktik asidin oluştuğunu açıklar.
Karbonhidratların bir özelliği O2’siz ortamda da enerji için kullanılabilmeleridir. Bu sistemde glikoz veya
glikojenin glikolitik yol ile yıkımı olur. Sistem fosfojen sistemi ile sağlanan aktiviteye ek olarak 30-40
saniye süreyle maksimal kas aktivitesi için gerekli enerjiyi sağlar. Bu sürenin uzaması durumunda kaslarda
biriken laktik asit miktarı artacağından enerji üretimi durur. Bu noktadan sonra sporcu ya aktivitesini
düşürmeli ya da dinlenmeye geçmelidir. Böylece aerobik sistem devreye girer ve birikmiş olan laktik asit
glikoz ve piruvik aside parçalanır.
Glikoz + 2ATP (önce pürivat, sonra laktat oluşur) = 2 Laktik Asit + 4ATP, net kazanç 2 ATP
Glikojen + 1ATP 2 Laktik Asit + 4 ATP, (net kazanç 3ATP)
Glikozdan ATP üretiminin farkı; hücreye giren serbest glikozun parçalanmadan önce 1 mol ATP ile
fosforilasyonudur (+ 1 ATP’ de yıkım için kullanılır, tüketim=2 ATP). Oysa glikojendeki glikoz zaten
fosforiledir. Bu durumda hücredeki anaerobik koşullar için en önemli kaynak depo glikojendir.
Aerobik Sistem
Besin maddelerinin mitokondrilerde oksidasyonu ile ATP sentezidir. Glikoz, yağ asitleri, aminoasitler, O2
ile birleşerek AMP (Adenozin mono fosfat) ve ADP (adenozin di fosfat)’nin ATP’ye çevrilmesinde
tüketilecek büyük miktarlardaki enerjiyi serbestleştirirler.
Glikoz önce pirüvik aside dönüşür. Ortamda yeterli O2 varlığında pirüvik asit Krebs siklusuna girerek
bir glikozdan 40 mol ATP elde edilir (2 ATP kullanılır net kazanç 38 ATP’dir). Besinler ve O2 olduğu
sürece bu üretim sınırsızdır.
Karbonhidratların enerji için yetersiz olduğu veya kullanılmadığı koşullarda yağ asitleri,
mitokondrilerde CO2 ve H2O’ya kadar yıkılır. Yağ asitleri oksidasyonu, serbest yağ asitlerinin kandan
hücrelere alınmasıyla başlar. Mitokondride beta oksidasyon ile yağ asitleri asetil Co-A’ya yıkılır. Asetil
CoA Krebs siklusuna girerek okside edilir. Oluşan ATP miktarı yağ asit zincirinin uzunluğuna bağlıdır.
Yağ asitleri biter veya yetersiz olursa artık vücudun depo proteinleri yıkılır ve enerji elde edilir. Sonuçta
üre meydana gelir, normal şartlar altında günlük fizyolojik bir protein yıkımı ve üre oluşumu vardır.
Glikoliz: Glikozun pirüvik aside dönüşüm sürecidir. Bu süreç, hücrede birçok safhada tamamlanır,
yüksek enerji (ATP) oluşumu için her reaksiyon özel bir enzim tarafından katalizlenir. Bu süreç ya
glikojenin parçalanması ile oluşan glikozu ya da kanda normal olarak bulunan glikozu kullanır. Aerobik
glikolizde pirüvik asit su ve CO2’ ye indirgenir. Anaerobik glikoliz sonucu laktik asit oluşur.
Oksijen açığı: Egzersizin başlangıcında (egzersiz şiddetine göre) organizmaya giren oksijen, ihtiyacın
altındadır. Bu anda geçici bir O2 açığı vardır. Bu geçiş döneminde kaslar aerobik metabolizma tarafından
üretilenin üzerinde bir enerji miktarını harcar. Bu O2 açığı kas seviyesinde gaz değişim sisteminin
uyumunun durgunluğundan doğar. Daha sonra, belli bir düzeyde organizma oksijen alımı ihtiyacını karşılar
ve denge kurulur (steady-state). Egzersizin başlangıcındaki bu O2 eksikliğine “oksijen açığı” denir. Oksijen
borcu, toparlanma döneminde normal dinlenme dönemine göre tüketilen aşırı oksijen miktarı olarak
tanımlanır. Aerobik çalışmalarda oksijen açığı yoktur ya da çok azdır (% 5).
66
Günlük Hayattan Bir Örnek
İnsan organizmasında enerji elde etme yolları ile ilgili olarak günlük hayatımızdan bazı örnekler sunmak
amacıyla bu bölüm hazırlanmıştır. Vücudumuzda farklı şekillerde enerji elde edildiğini, başka bir deyişle
enerjinin farklı şekillerde kullanıldığını ünitemizin başında görmüştük. Bu durumu izah etmek için günlük
hayatımızdan bir örnek sunalım.
Evinizden çıktınız ve belediye otobüsüne binerek okula gideceğinizi farz edin. Bina kapısından
çıktığınızda otobüs durağını görebiliyorsunuz ve durağa olan mesafeniz ise yaklaşık 200 metre olsun. (1)
Binanın kapısını kapattınız ve durağa doğru yürümeye başladınız ortalarda otobüs gözükmüyor ve siz yavaş
yavaş yürümeye devam ettiniz. Bu durumda “aerobik enerji yolunu” kullanarak enerji elde etmektesiniz.
(2) Binanın kapısını kapattığınızda otobüsün sizin durağınızdan bir önce ki duraktan hareketlendiğini
gördünüz ve hemen koşmaya başladınız. Ancak çok hızlı koşmadan da otobüsten önce kendi durağınıza
ulaşabileceğinizi bildiğiniz için var gücünüzle koşmadınız. Bu durumda ise “laktik anaerobik enerji
yolunu” kullanarak enerji sağlamaktasınız. (3) Kapıdan çıktığınızda fark ettiniz ki otobüs durağa girmek
üzere. Bu nedenle, sizde var gücünüzle koşmaya ve otobüsü durakta yakalamaya çalışmaktasınız.
Kalbinizin çok yüksek hızla attığını ve nefes nefese kaldığınızı hissettiniz. Bu durumda ise “alaktik
anaerobik enerji yolunu” kullandığınız ortaya çıkmaktadır.
Bu konu ile ilgili
Yayınevi.1996) adlı kitabını okuyunuz.
Guyton’ın
Tıbbi
Fizyoloji
(Ankara:
Nobel
Alaktik Anaerobik Sistemi (Fosfatojen Sistem = ATP-CP) açıklayınız.
İSKELET KASI FİZYOLOJİSİ
Kas dokusu insan vücut ağırlığının %40-50’sini oluşturan özel bir dokudur. İnsan vücudunda İskelet Kası,
Kalp Kası ve Düz Kas olmak üzere üç farklı kas tipi vardır:
1. İskelet Kası
Hareketi sağlayan bu kaslar, iskeletin etrafında bulundukları için iskelet kasları olarak adlandırırlar. Bir
hareketin oluşumu iskelet kaslarının kasılmasına bağlı olduğundan, iskelet kasları egzersiz fizyolojisi
içerisinde ayrı bir öneme sahiptir.
2. Kalp Kası
Sadece kalpte bulunan bir kas türüdür. Miyofibrillerin düzenlenişi yönünden iskelet kasına ve istemsiz
kasılması yönünden düz kasa benzer. Kalp kası hücrelerde bol miktarda bulunan mitokondria, kasın
devamlı çalışmasına imkan verir.
3. Düz Kas
Mikroskopta incelendiği zaman diğer kas türlerine göre çizgili görünmedikleri için bu adı alır. Çalışmaları
otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Bu da bu kasların istemsiz kasılmalarını sağlar.
Vücudumuzda sindirim sistemi, solunum ve ürogenital sistemler gibi iç boşluk sistemlerde bulunur. Onun
yerine mide, barsak, safra kesesi v.b. organları oluştururlar.
İskelet Kasının Yapısı
İskelet kası, lif adı verilen, boyu 1 mm ile 30 cm, eni ise 10–100 mikron arasında değişen binlerce kas
hücresinin bir araya gelmesi ile oluşmuştur.
Kas hücresi Sarkolemma adı verilen hücre zarı ile örtülüdür. Her kas lifinin üzeri Endomizyum denen bir
bağ doku ile sarılmıştır. Yaklaşık 150 lif bir araya gelerek lif demetlerini (fasiculus) oluştururlar. Bu
demetlerin üzerini saran bağ doku ise Perimuzyum adını alır. Lif demetlerinin bir araya gelmesiyle de
67
iskelet kası oluşur ve kasın üzerini de Epimizyum adı verilen bir bağ doku sararken tüm vücut Facia adı
verilen bir bağ doku çevreler.
Kas liflerinde endomisyumun hemen altında sarkolemma adı verilen hücre zarı bulunur Bu zar
sarkoplazma adı verilen hücre plazmasını çevreler. Her lif sarkoplazma içerisinde asılı halde duran
yüzlerce Myofibril’den (lifcik) oluşmuştur. Myofibriller, protein yapısındaki ince ve kalın
myofilamentlerden oluşmuşlardır. Bunlardan ince olan ağırlıklı olarak Aktin olmak üzere Troponin ve
Tropomyozin moleküllerinden, kalın olan ise Myozin moleküllerinden oluşmuştur. Bu nedenle ince ve kalın
flamentler sırasıyla aktin ve myozin flamentleri olarak da tanımlanırlar. Myozin flamentleri orta bölgeleri
dışında, çapraz köprüler içerirler. Çapraz köprülerin başlarında myozin ATP’az enzimi yer alır. Bu enzim
ATP’yi parçalayarak ADP+P+ENERJİ oluştururlar.
Öte yandan aktin ve miyozin flamentlerinin birlikte yer aldığı kısımlar daha koyu renkte görülürler. Bu
bölgeler A Bandı olarak isimlendirilirler. A bandının ortasında aktinin ulaşamadığı ve yalnızca miyozinden
oluşan bir alan vardır. H Bölgesi olarak adlandırılan bu bölge I bandından daha koyu, A bandından ise daha
açık renkte görülecektir. I bandı ortasında dikey olarak uzanan Z Çizgisi bulunur. Böylece, dinlenim
durumundaki, iki Z çizgisi arasında H bölgesini saymazsak sırasıyla I-A-I bantları yer almış olur. Z
çizgileri bir myofibrilden diğerine doğru uzanarak kas lifinin içindeki myofibrilleri birbirine bağlarlar. İki Z
çizgisi arasında kalan bu bölgeye Sarkomer adı verilir. Sarkomer kas kasılmasında kısalma ve uzamanın
gerçekleştiği bölümdür.
T Tübül-Sarkoplazmik Retikulum Sistemi
Sarkoplazma içerisinde yer alan organellerden biriside Sarkoplazmik Retikulum, uzunlamasına
(longitudinal) tübüller ve bunların sonlandıkları sarnıç bölgelerinden oluşur. Uzunlamasına tübüller
myofibrillere paralel olarak yerleşmişlerdir. Sarkoplazmik retikulum sarnıçları, hücre zarından lif içine
doğru kıvrım yapmasıyla oluşan transvers tübüllerle (T tübüller) her iki yanda komşuluk yapar. Böylece T
Tübül-Sarkoplazmik retikulum Sistemi ilişkisi sayesinde aksiyon potansiyeli lif içlerine kadar iletebilir. Bu
ileti bir kalsiyum deposu olan sarkoplazmik retikulumdan Ca+ iyonunun sarkoplazmaya salınmasına yol
açarak kas kasılmasına neden olur. T-Tübül Sarkoplazmik Retikulum Sisteminin kas lifinde oluşturduğu
hacim, antrenmanlı bireylerde normalin 3 katına kadar ulaşabilir.
Kas Kasılması
Kas kasılmasında aktin ile myozin flamentlerin etkileşimi sonucu aktin flamentleri ortaya doğru çekilmesi
ile sarkomerin boyunun kısalmasıyla gerçekleşir. Aktin ile myozin arasında aktomyozin köprücükleri
kurulur. Kas kasılması aktin filamentlerin miyozin filamentleri üzerinde kayması ile gerçekleşir. Bu durum
literatürde Kayan Filamentler Teorisi olarak adlandırılır.
Kayan filamentler teorisine göre kas kasılmasının gerçekleşme aşamaları aşağıdaki gibidir.
Dinlenim
1. Dinlenimde aktin üzerindeki miyozin çapraz köprülerinin tutunacağı aktif bölgeler troponintropomiyozin kompleksi tarafından kapatıldığından miyozin ile aktin arasında herhangi bir
bağlanma yoktur.
2. Aksiyon potansiyeli (sinirsel ileti) kas hücresi içine T-Tübleri yoluyla ulaştığında sarkoplazmik
retikulum içinde bulunan Ca+ hücre içine çıkar.
3. Kalsiyum troponin C ile birleşir ve aktin üzerinde troponin tropopmiyozin kompleksinin kapattığı
etkin noktalar açılır.
4. Miyozin başları aktine bağlanır, akto-myozin çapraz köprücükleri kurulur.
Kasılmanın Gerçekleşmesi
Miyozin çapraz köprü başlarındaki ATP az enzimi ATP yi parçalar, bu durumda açığa çıkan enerji ile aktin
filamentler sarkomerin ortasına doğru çekilir. Kas hücresi içerisine t tübülleri yoluyla aksiyon potansiyeli
geldiği sürece bu olay devam eder.
68
Kasılmanın Sona Ermesi
1. Aksiyon potansiyelinin kesilmesi durumunda gevşeme süreci başlar. Bu süreçte, kalsiyum aktif
transport ile (enerji kullanılarak) sarkoplazmik retikuluma geri pompalanır.
2. Aktin üzerindeki etkin noktalar troponin-tropomiyozin kompleksi tarafindan kapatılır.
Kas Kasılmasının Özellikleri
Kas kasılmasının birçok özelliği tek bir kas sarsısı incelenerek anlaşılabilir. Kas kasılması izotonik ve
izometrik olarak iki şekilde gerçekleşmektedir.
İzometrik Kasılma: Kasın boyunun kısalmadan kasılması ile oluşmaktadır. İzometrik kasılmada dış
direnç kasın ürettiği iç gerilimden fazla olduğu için kas boyunda ve eklem açısında değişiklik olmadan
kasın gerilimi artar.
İzotonik (Konsantrik) Kasılma: Kastaki gerimin sabit kalıp, kasın boyunun kısalması ile meydana
gelmektedir. Bu kasılmada kas kuvvet üretirken eklem açısı küçülür.
Eksantrik Kasılma: Dinamik bir kasılmadır. Kasılma sırasında eklem açısı büyürken kasın boyu uzar. Bu
tip kasılmada kasta oluşan net gerilimin kuvveti, kasın kendi olağan kasılma mekanizması ile oluşturulan
kuvvetten daha fazladır.
İzokinetik Kasılma: İzokinetik kasılmada bütün hareket boyunca maksimal bir gerilim sabit (aynı açı ile)
şekilde devam ettirilir. Yani tüm hareket açıklığı içinde, sabit bir hızla yapılan kasılma şeklidir. Hareketin
her açısında maksimal bir güçte kasılma olur ve bu kasılma tüm hareket boyunca devam eder.
İnsan vücudunda kaç çeşit kas olduğunu tanımlayınız.
Bu konu ile ilgili Demirel ve Koşar’ın İnsan Anatomisi ve Kinezyolojisi
(Ankara: Nobel Yayınevi. 2002) adlı kitabını okuyunuz.
KAS LİFİ TİPLERİ
İskelet kasları farklı metabolik ve fonksiyonel özelliklere sahip kas liflerinin bir araya gelmesiyle
oluşmuştur. Kas liflerinin tanımlanmasında biyopsi ile alınan örneklerin histokimyasal veya
immünokimyasal olarak boyanması sonucunda kas liflerinin mikroskopta çeşitli renklerde olduğu gözlenir
buda onların farklı özelliğine sahip olduğunu belirtir.
Histokimyasal olarak miyofibriller ATPaz (m-ATPaz) reaksiyonuna göre kas liflerinin kasılma hızı
tahmin edilebilir. Buna göre yüksek ATPaz aktivitesine sahip lifler daha yüksek bir kasılma hızı
göstereceklerinden, liflerin ATPaz aktivitesine bağlı olarak bu enzimle yapılan boyama sonrasında vereceği
farklı renk o liflerin hızlı ve yavaş olarak ayırt edilmesini sağlar.
Böyle bir çalışma sonucunda; genellikle düşük ATPaz aktivitesi gösteren lifler tip I, yüksek ATPaz
aktivitesi gösteren lifler ise tip II olarak tanımlanmıştır. Ayrıca tip II lifler de kendi içerisinde tip II A ve tip
II B diye ikiye ayrılır ve bunlar arasından m-ATPaz aktivitesi en yüksek olan tip II B fibrilleridir.
Diğer histokimyasal boyama yöntemi süksinat dehidrogenez (SDH) enzimi ile yapılan boyama
yöntemidir. SDH enzimi mitokandria’da yer alır ve aerobik metabolizma ile ilişkilidir. Bu yüzden bu
yöntemle yapılan boyama çalışmaları sonucu koyu renkli görülen liflerin oksidatif lifler olduğu, açık renkli
görülenler liflerin ise glikolitik lifler olduğu ortaya konmuştur. Buna göre;
•
tip I; yavaş oksidatif lifler (SO),
•
tip IIA; hızlı oksidatif-glikolitik lifler (FOG)
•
tip IIB; hızlı glikolitik lifler (FG) olarak tanımlama yapılabilir.
69
Kas Lif Tiplerinin Özellikleri
ST lifleri yavaş kasılma hızı ve düşük miyozin ATPaz aktivitelerine sahiptirler. Yorgunluğa dirençli ancak
güç üretme yetenekleri düşük liflerdir. Kılcal damarlardan zengin olup, bol miktarda mitokondria içerirler.
Aerobik enerji üretiminde ihtiyaç duyulan enzimler bu liflerde daha yoğundur, kırmızı renkli
görünümlerinden dolayı kırmızı lifler adı da verilmektedir. Bu liflerin kasılmalarının yavaş, kasılma
sürelerinin uzun ve kasılma kuvvetlerinin düşük oluşu, submaksimal şiddetteki uzun süreli egzersizlere
daha iyi uyum sağlamalarına neden olmaktadır.
FT lifleri ise ST liflerinin aksine yüksek kasılma hızı ve myozin ATP az enzim aktivitesine sahiptirler.
ST liflerinin boyunun kısalma hızı 17 mm/sn iken FT lifleri ise 42 mm/sn hızla kasılabilmektedir. Güç
üretimleri yüksek olup yorgunlukları çabuk oluşmaktadır. Bu kas lifleri, kısa zamanda büyük kasılma gücü
oluşturmaları nedeniyle, yüksek şiddette yapılan kısa süreli egzersizlere uyum sağlamaktadırlar.
FTa lifleri ise, FTb ve ST arasında bir özelliğe sahip olup kanlanmasıda FTb’ye göre fazladır. FTb
liflerinin aksine bol miktarda mitokondria içerirler ve daha çok aerobik sistem enzimlerine sahiptirler. FOG
lifler olarak da adlandırılan bu liflere intermediate lifler de denir.
Sonuç olarak; ST lifleri enerjisini daha ziyade mitokondriada oksidatif olarak, FT lifleri ise
sarkoplazmada anaerobik glikoliz ile ATP sentezinden sağladığından dolayı; ST lifleri aerobik, FT lifleri
ise anaerobik performansları daha yüksek liflerdir.
Özellikler
Yapısal Özellikleri
Kas lif çapı
Sarkoplazmik retikulum
gelişimi
Mitakondria yoğunluğu
Kapiller yoğunluk
Miyoglobin deposu
Enerji Maddeleri
Fosfokreatin deposu
Glikojen deposu
Trglyserid deposu
Enzimatik Özellikler
Myoglobin ATPaz aktivitesi
Glikolitik enzim aktivitesi
Oxidatif enzim aktivitesi
Fonksiyonel Özellikler
Kasılma süresi
Gevşeme süresi
Kuvvet üretimi
Enerji verimliliği (ekonomi)
Yorgunluğa direnci
Esneklik
Sinirsel Özellikleri
Motor nöron hacmi
Motor nöron uyarı eşiği
Motor sinir iletim hızı
Tip I (ST)
(Kırmızı Lifler)
Kas Fibril Tipi
Tip II (FTa)
(Beyaz Lifler)
Tip II
(FTb)
(Beyaz
Lifler)
Küçük
Az
Büyük
Çok
Büyük
Çok
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Orta
Orta
Az
Az
Az
Az
Az
Çok
Çok
Çok
Orta
Çok
Çok
Az
Düşük
Düşük
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Düşük
Yavaş
Yavaş
Düşük
Yüksek
Yüksek
Düşük
Hızlı
Hızlı
Yüksek
Az
Az
Yüksek
Hızlı
Hızlı
Yüksek
Az
Az
Yüksek
Küçük
Düşük
Yavaş
Büyük
Yüksek
Hızlı
Büyük
Yüksek
Hızlı
Lif Tipleri ve Performans
Sporcuların performansının değerlendirilmesinde kas lif tipleri önemli bir performans kriteridir. Çünkü
antrenmanlarla kaslarda bulunan ST ve FT liflerinin sayısal oranlarının artması sağlanamaz. Sadece var
olan kapasitelerinin artışı sağlanır. Bu manada ST lifleri daha çok uzun süreli ve dayanıklılık türü yani
aerobik egzersizlerle, FT lifleri ise daha çok kısa süreli ve yüksek şiddette yapılan (100–400 m gibi)
anaerobik egzersizlerle antrene edilerek var olan kapasiteleri geliştirilmeye çalışılır.
70
İnsan iskelet kası ATP ve CP gibi acil enerji kaynaklarına ek olarak glikojen ve yağ depolarını içerir.
Yapılan çalışmalar ST fibrillerin FT fibrillere göre 3–5 kat daha fazla yağ düzeyine sahip olduğunu
göstermiştir. Diğer yandan Tip II fibrilleri, Tip IIa’ya göre daha fazla glikojen içermektedir.
Sonuç olarak; Tip I lifleri dayanıklılık, Tip II lifleri ise yüksek atlama, atmalar, sprint gibi kuvvet ve güç
türü aktivitelerle uygunluk gösterir.
Kas lif tiplerini ve özelliklerini açıklayınız.
Bu konu ile ilgili Demirel ve Koşar’ın İnsan Anatomisi ve Kinezyolojisi
(Ankara: Nobel Yayınevi. 2002) adlı kitabını okuyunuz.
BİYOMEKANİK NEDİR?
İnsan hareketi, sinir sisteminin kontrolü altındaki kas iskelet sistemi tarafından oluşturulur. Kasların
kemikleri çekmesi ile eklem hareketleri gerçekleşir ve bir bütün olarak vücudun hareketi kontrol edilir.
Organizmanın yaşamı boyunca hareketinin yapısı, boyutu ve salınımı üzerindeki gücün etkileri ise
biyomekanik bilim dalı alanı altında incelenmektedir. Biyomekaniğin bir alt dalı olan spor ve egzersiz
biyomekaniğinin çalışma alanları ise hareketin dış güçleri (vücut ağırlığı ve çevre teması) ve iç güçleri
(kaslar ve bağ dokuları üzerine uygulanan pasif kuvvetler) arasındaki ilişkileri kapsamaktadır.
Sporcuların motor becerileri düzgün, koordineli ve amacına uygun gerçekleştirebilmeleri için kas-iskelet
sisteminin sistematik uyumu gerekmektedir. Bu uyum, spor biyomekaniğinin katı madde mekaniği
içerisinde incelenmesini gerektirmektedir. Katı madde mekaniği statik ve dinamik (kinetik-kinematik)
olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir; (1) statik hareket: hareket halinde olmayan ve sabit hızla
hareket eden organizmaların mekaniğidir, (2) dinamik hareket: hareket halinde olan hızlanma ve yavaşlama
gösteren mekanik sistemdir. Dinamik hareket ise kendi içerisinde iki alt başlığa ayrılmaktadır; kinematik
hareket: ortaya çıkarılan hareketi, kat edilen yol, geçen süre, ivme, hızlanma, hareketin yönü, şekli ve hızı
açısından incelemektedir. Kinetik hareket ise: harekete neden olan kuvvetlerin yanı sıra, kasların açığa
çıkardığı kuvvetler, vücuda etki eden yerçekimi kuvveti ve yer reaksiyon kuvvetini içermektedir.
Yukarıda ifade edilen hareket mekaniğine bağlı olarak, sporcuların sergiledikleri tüm sportif becerilerin
gözlenip değerlendirilebilmesi için detaylı analizlere gerek duyulmaktadır. Ancak hareketin bazı önemli
kinematik ve kinetik yönleri çıplak gözle ayırt edilemeyeceğinden, bu alanla ilgili üst düzey bilgi,
uygulama becerisi ve teknolojik alt yapı gerekmektedir.
Biyomekanik, biyoloji ve mühendislik bilimlerinin yaşayan canlılar üzerinde uygulanmasıdır.
Biyomekanik çalışmalarda mühendislik yöntemleri kullanılarak canlıların hareketi sonucu oluşan kuvvet
sistemleri incelenir.
Biyomekanik insanın fiziksel yapısını beş ana başlıkta inceler:
•
Spor Biyomekaniği
•
Mesleki Biyomekanik
•
Günlük yaşam aktiviteleri (GYA) Biyomekaniği
•
Rehabilitasyon Biyomekaniği
•
Egzersiz Biyomekaniği
Spor Biyomekaniği
Spor biyomekaniği, insan vücudunun kas iskelet sisteminde veya ilişkide olduğu diğer yapılar üzerinde
(partner, rakip, top, raket, yer v.b.) açığa çıkan kuvvetleri birbirleriyle etkileşimini inceleyen bilimdir.
Mesleki Biyomekanik
Çalışanların iş ortamlarında en uygun, en verimli şekilde çalışmalarını sürdürmeleri ve çalışmaya bağlı
yorgunluğun önlenmesi için gerekli ergonomik düzenlemeleri konu edinen bir alandır.
71
Günlük yaşam aktiviteleri (GYA) biyomekaniği
Ev ortamında kullanılan eşyaların ergonomisinden, engelli ve yaşlı bireylerin daha bağımsız daha etkin
yaşam sürdürmeleri için gerekli ev eşyalarının geliştirilmesinden GYA biyomekaniği sorumludur.
Rehabilitasyon biyomekaniği
Sinir veya kas iskelet sistemi yaralanma ve hastalıkları sonucu geçici ve kalıcı şekilde engelli olan
bireylerin tedavileri ve yeniden topluma kazandırılmaları konusunda yapılan uygulamaları içerir.
Egzersiz biyomekaniği
Spor, fizyoterapi-rehabilitasyon veya genel vücut kondisyonu için verilen egzersizlerin en yararlı şekilde
uygulanmasını konu edinmektedir.
Biyomekanik ve Kinezyoloji
Bir kasın ne tip bir kasılma şekli ile hareket açığa çıkardığı kinezyolojiyi ilgilendirirken, bu kasın kasılması
anında ortaya çıkan kuvvetlerin miktarı, yönü ve hızı biyomekaniği ilgilendirmektedir.
Biyomekanikte Araştırma Yöntemleri
Biyomekanik disiplini içerisinde yer alan spor biyomekaniğine ait çok yönlü (hareket analizi, kuvvet
platformu, EMG) ölçüm, analiz ve değerlendirmelerin gerçekleştirilebilmesi için aşağıda ifade edilen
literatüre hakim olunması gerekmektedir.
Hareket Analizi
İnsan hareketlerinin ölçümünün gerçekleştirilmesi sırasında, mesafe, hız, ivme, güç, enerji ve momentum
gibi birçok fiziksel büyüklüğü zamana bağlı olarak ifade etmenin en etkili yollarından biri yüksek hızlı
kamera sistemleridir. Özellikle kompleks hareketleri içeren sportif hareketlerin nicelik analizinde
kameralarla birlikte kullanılan hareket analiz sistemleri sıklıkla tercih edilmektedir.
Hareket Türleri
İnsan hareketleri, linear ve açısal hareketlerin birleşiminden oluşur. Örneğin, yürüyüş sırasında baş ve
gövde linear hareket ederken uzuvlar hem açısal hem de linear hareket etmektedir.
Linear Hareket
Lineer hareket aynı anda, aynı yönde ve aynı uzaklıkta vücudun tüm kısımlarının hareket etmesi olarak
ifade edilmektedir. Newton’a göre lineer hareket; vücudun uzaydaki pozisyonunun X (ön-arka), Y (dikey)
ve Z (yanal) koordinat sisteminde tanımlanmasıdır. Her bir eksenin orijine göre negatif ve pozitif yönü
bulunmaktadır. Anatomik referansa göre lineer hareket; medial, koronal ve transvers düzlemde, anteroposterior (AP), vertikal ve medio-lateral (ML) eksenlerde gerçekleşmektedir.
Açısal Hareket
Açısal hareket, kol ya da bacağın daire çizmesi gibi vücudun bir kısmının ya da tamamının aynı anda, aynı
yönde ve aynı uzaklıkta rotasyonu olarak ifade edilmektedir.
Veri Toplama, Veri Analizi ve Hareket Simulasyonu
Spor biyomekaniği ölçümlerinde; hareket analizi, kuvvet platformu, EMG, gonyometre, akselerometre gibi
sistemler kullanılarak; fiziksel aktivite sırasında vücut segment hareketlerinin kinematik, kinetik ölçümleri,
kas aktiviteleri, kuvvet ve basınç ölçümleri değerlendirilerek, motor hareketlere yönelik modelleme ve
bilgisayar simülasyonları gerçekleştirilebilmektedir.
Biyomekanik Terimleri
Biyomekanik kavramının anlaşılabilmesi için bu konuyla ilgili temel kavramların tanımlanması
gerekmektedir. Aşağıda temel biyomekanik kavramlar kısaca açıklanmıştır.
72
Mekanik: Kuvvetlerin etkisi altındaki cisimlerin denge durumunu veya hareketini inceleyen bilim
dalıdır. Mekanik dünyanın fiziksel yapısı ile ilgilenir ve beş dala ayrılır. (1) Statik, cisimlerin dengesini
inceleyen fizik dalıdır. Dengedeki cisim ya duruyordur ya da sabit hızla hareket ediyordur. (2) Dinamik
kavramı ise hareket halindeki objelerin mekaniğidir.
Dinamik kavramı kinematik ve kinetik olarak ikiye ayrılır. Kinematik, objelerin hareketlerini kat edilen
yol, geçen süre, ivme ve hızlanma, hareketin şekli ve hızı açısından inceler. Kinetik ise objelerin hareketine
neden olan kuvvetleri inceler. Sporcunun gerçekleştirdiği bir hareketin kinetik ve kinematik
değerlendirilmesi yapılırken vücudun anatomik ve fizyolojik özellikleri, doğru teknik kurallarının
uygulanması ile beraber sporcunun kişisel özellikleri, hareketi yapmasındaki amaç ve içinde bulunduğu
çevre de önem kazanmaktadır. Dinamik kavramı ve alt başlıkları açıklanırken insan faktörünün önemi
vurgulanması gereklidir. Her kişinin algısı, anatomisi, fizyolojisi, nörolojik özellikleri, yaş, cins, kültür vb.
farklıdır. Bu farklılıklar ortaya konulan hareketin yapısı ve özelliklerini de farklılaştırır. Burada
vurgulanması gereken bir diğer konu ise kullanılan araç gerecin de sportif branşa göre de farklılık
göstereceğidir. Bununla birlikte kullanılan malzeme özellikleri de harekete etki eder.
Motor Amaç: Hareketin niçin yapıldığına ve kişiye ne sağladığına, yani amaca göre farklı hareketler
oluşur. Motor amaç dört temel faktör çerçevesinde incelenir.
Motor amaç faktörleri;
1. Postür (duruş): Ayakta durma, oturma, yatma
2. Ambulasyon: Yürüme, koşma, zıplama
3. Manüplasyon: İtme, çekme, uzanma, kavrama
4. Aksiyon: Sallanma, dairesel, doğrusal, vurucu-çarpıcı, hızlı, güçlü hareketlerini içerir.
Çevre: Hareketin karada, havada, suda yapılması, içinde bulunulan coğrafi koşullar vücudu farklı
şekillerde etkiler. Örneğin, spor salonunda yapılan hareketler, açık havada yapıldığında vücut bundan farklı
şekilde etkilenir. Yada yerçekimsiz ortam olarak tanımlanan uzayda yapılan hareketlerin özellikleri
diğerlerinden tamamen farklılık gösterecektir.
Farlı ortamlarda yapılan egzersizlerin özelliklerine iyi bir örnek
oluşturan yüzme branşını ve su ortamında hareket etmenin özelliklerini tartışınız.
Kas Aktivitesi ve Kas Kuvvetinin Ölçülmesi
Yüzeyel EMG ve Kas Kuvveti
Kasların kasılması, sinirler aracılığıyla beyinden iletilmiş olan uyarıcı potansiyellerin kaslarda oluşturduğu
motor ünite aksiyon potansiyeli (MUAP) olarak bilinen elektriksel potansiyeller sayesinde
gerçekleşmektedir. Elektromyografi, kasların elektriksel aktivitesinin kaydedilmesidir ve bu nedenle
kapsamlı fiziksel incelemeleri ve motor sistemin sağlamlılığının test edilmesini sağlamaktadır. Yüzeyel
EMG (sEMG), Kinesyolojik EMG (kEMG) (hareket eden vücuttaki kaslardan elektriksel sinyallerin elde
edilmesini mümkün kılan elektromtografik analizi) olarak da adlandırılmaktadır.
Yüzeyel EMG (sEMG) hem uygulama kolaylığı, hem de iskelet kaslarının aktivasyon derecesi ile
kuvvet arasında yüksek oranda bir korelasyon sağladığı için bu alanda önemli bir yere sahiptir. Ancak
bunun yanında, sEMG yönteminin içsel ve dışsal olarak birçok sınırlılığı bulunmaktadır. Bu nedenle, kas
uzunluğunun, ısısının, yorgunluğunun ve kas dokusunun elastik özellikleri, tendon ve ligament yapıları göz
önünde bulundurulmalıdır. Bu sınırlılıkların birçoğu özellikle kas kuvvetini etkilerken sEMG verisinde
herhangi bir değişime yol açmamaktadır. EMG kuvvet arasındaki ilişkiyi en iyi yansıtan izometrik
kasılmalarda bile, bu ilişki kastan kasa ve farklı geometrik durumlara göre değişmektedir. Dinamik
durumlarda ise bu faktörlere ek olarak, kasılma çeşidi, kasılma hızı ve diğer kasların katkısı ön plana
çıkmaktadır. Özellikle yanses olarak bilinen diğer kasların katkısı, sEMG araştırmalarında göz önünde
bulundurulmalıdır.
Biyomekanik ve Spor “Fizikçilere göre penaltı nasıl atılmalı?”
Biyomekanik sayesinde bir kalecinin penaltı kurtarışı anında ulaşabileceği maksimum uzaklığı hesaplayan
İngiliz fizikçi Ken Bray’e göre direkler ve üst köşeler kaleciler için ulaşılmaz bölgelerdir. Bu nedenle,
73
penaltı atan oyuncunun topu bu noktalara gönderme çabası rahatça anlaşılabilir. Ancak burada penaltı atan
futbolcunun şut çekme tekniği önem kazanmaktadır.
Penaltı atışı yada daha genel ifadeyle şut çekme tekniğinde topun yanına yerleşen bacağa destek bacağı
ve topa vurmak üzere savrulan bacağa savurma bacağı denir. Araştırmaya göre destek ayağının yönü %85
oranında topun gidebileceği muhtemel yönü gösteriyor. Ayrıca uzaktan yapılan vuruşlarda kaleciler, topa
vurulmadan önce hareket etmeli aksi halde onlar hareket edene kadar top yolun yarısını almış oluyor ve
golü kurtarmak zorlaşıyor.
Vücudun Referans Düzlemleri
İki boyutlu ve 3 noktadan oluşan şekle düzlem adı verilir. Bu 3 nokta aynı hat üzerinde yer almazlar. İnsan
organizmasında oluşan tüm hareketler bir düzlem üzerinde ya da düzleme paralel oluşur. Buna karşılık
“eksen” ise bir düzlemi dikey olarak kesen bir çizgi olarak tanımlanır. Tüm hareketler bir ise bir eksen
etrafında oluşur. Buradan hareketle, doğada gördüğümüz tüm hareketlerin bir düzleme paralel ve bir eksen
etrafında oluştuğunu söylemek mümkündür.
Vücut Düzlemleri
Temel olarak üç düzlem tanımlanmıştır. Bu düzlemler tanımlanırken “temel anatomik duruş” esas
alınmaktadır. 3 düzlem tanımlanmaktadır:
Sagittal Düzlem: Vücudu SAĞ ve SOL olmak üzere iki eşit parçaya böler. Mekik çekme, yürüme,
koşma gibi hareketler örnek olarak verilebilir.
Frontal Düzlem: Vücudun ÖN ve ARKA olmak üzere iki eşit parçaya böler. İp atlama, çember, takla,
koşma gibi hareketler örnek olarak verilebilir.
Horizontal (Transvers) Düzlem: Vücudu ALT ve ÜST olmak üzere iki eşit parçaya böler. Balerinin
kendi ekseni etrafında dönmesi gibi hareketler örnek olarak verilebilir.
Vücut Eksenleri
Anteroposterior Eksen (A-P): Vücudun önünden arkasına doğru geçen eksendir.
Mediolateral Eksen (M-L): Vücudun sağından soluna doğru geçen eksendir.
Longitudinal Eksen (L-D): Vücudun altından üstüne doğru geçen eksendir.
Düzlem ve eksenlerle ilgili olarak şu üç temel konu dikkati çekmektedir;
1. Düzlem bir vücut parçasının hareket ettiği iki boyutlu hayali alan olarak tanımlanır.
2. Bir düzlem üzerinde oluşan hareket, aynı zamanda bir eksen etrafında da oluşmaktadır.
3. Bir hareketin düzlemi ile ekseni arasında 90°’lik açı vardır.
“Temel Anatomik Duruş”, karşımızda ayakta duran, yüzü bize dönük, baş ve gövdesi dik, kolları
yanlarda aşağıya sarkık, avuç içi öne bakan, ayakları birleşik ve öne dönük bir kişiye göre tanımlanır.
Vücudun Referans Düzlemlerini açıklayınız.
Bu konu ile ilgili H. Serap Göker İnal’ın Spor Biyomekaniği: Temel
Prensipler (Ankara: Nobel Yayınevi. 2001) adlı kitabını okuyunuz.
Vücut Segment Hareketlerinin Ölçülmesi
Fotogrametre Prensipleri
Fotogrometrik yöntemler temel olarak yüksek hızlı kamera kayıtlarının alınmasını ve çöp figürlerin
oluşturulmasını içermektedir. Bu figürler üzerinde tüm kinetik-kinematik hesaplamalar yapılır. Daha
sonrasında, bu veriler doğrultusunda simülasyonlar geliştirilmektedir. Anatomik referanslar üzerine
marker’lar yerleştirilerek hesaplama hatalarının önüne geçilmeye çalışılır. Bu referans noktalarının
74
yerlerine karar vermek, marker’ların uygun şekilde yerleştirilmesi, verilerin kalibrasyonunun yapılması,
çöp figürlerin oluşturulması, kinetik-kinematik hesaplamaların yapılması gibi konular uzmanlık
gerektirmektedir.
İdeal Kamera ve Lens Seçimi
Öncelikli olarak gerçekleştirilecek ölçümlere uygun kamera ve kayıt frekansının kararlaştırılması ve uygun
lens seçiminin yapılması gerekmektedir. Uygulanan hareketin hızına göre kamera kayıt frekansının
arttırılıp-azaltılması gerekmektedir. Örneğin, futbolcunun vuruş hareketini analiz edebilmek için yaklaşık
500 Hz ve ok atışının analiz edilebilmesi için ise yaklaşık 2000 Hz’e ihtiyaç duyulmaktadır.
Uygun lens seçimi, çekim yapılan mesafe ve görüntü kaynağı ile kamera arasındaki düzlemler birbirine
yakın olacak şekilde yapılmalıdır. 3 boyutlu biyomekaniksel hesaplamaların yapılabilmesi için cismin
(sporcu vs.) kameradan olan uzaklığına bağlı olarak ideal ayarlanabilir lenslerin kullanımı ortaya
çıkabilecek hata payını en aza indirmektedir.
3-D Rekonstruksiyon
Genellikle 3-D biyomekaniksel analizlerde tek kamera yeterli bilgi vermemektedir. Bu nedenle, vücudun 3D hareket pozisyonu ve çalışmaları için genellikle çoklu kamera sistemleri kullanılır. Markerların yerleşim
noktaları ve kameraların birbirleri ile olan açıları en az iki kameranın eş zamanlı olarak tek bir marker’ı
görüntüleyebilecek şekilde yerleştirilmesi gerekmektedir.
Fiziksel Aktivite Sırasında Eklem Kinematiğinin Değerlendirilmesi
Fiziksel egzersiz sırasında fonksiyonel kas iskelet sisteminin değerlendirilmesi eklem kinematik ve
kinetiğinin nicel açıklamalarını gerektirir. İki vücut segmenti arasında rölatif hareketlerin tanımlanmasında
kullanılır.
Eklem Mekanik Modeli
Deneysel protokolün tanımlanmasından önce anatomik eklemin tanımlanması gerekmektedir. Bunun için
mekanik model kullanılır. Eklem mekaniğine ait uygun değerlendirmelerin gerçekleştirilebilmesi için her
bir vücut segmentine en az 3 marker yerleştirilmesi gerekmektedir.
2D ve 3D Değerlendirmeler
Vücut segmentlerinin bir düzlemde gösterimi 2 boyutlu hareket analizini; iki ve daha fazla düzlemde
gösterimi 3 boyutlu hareket analizini gerektirmektedir. Bu şekilde kinetik ve kinematik tanımlamalar ve
hesaplamalar gerçekleştirilebilmektedir.
Anatomik Marker Kalibrasyonu
Bütün stereometrik tekniklerde marker’ların bir referans noktayı temsil etmesi gerekmektedir. Bu noktalar
kullanılarak bölgesel koordinat sistemi tanımlanır. Bu bilgiler doğrultusunda hareketin anatomik eksenler
üzerindeki dönüşümü sağlanır. Bu protokolün uygulanması “anatomik marker kalibrasyonu” olarak ifade
edilmektedir.
Kas-İskelet Sisteminin Modellenmesi ve Simülasyonu
Son yıllarda büyük ölçekli bilgi işlem alanlarına ulaşılabildiği için insan nöromuskular sistemi modellemesi
önem kazanmıştır. Vücut segment modellerinin şekli ve sayısı tarafından morfolojik görünüm tanımlanır.
Bu morfoloji serbest vücut modellerinin mekanik serbestlik derecelerini tanımlar. Model niteliğinde iki
nitelik tanımlanabilir: güvenirlik ve geçerlilik. Tüm modeller için belirtilen kaslarda spesifik konunun
morfometrik, kas, eklem ve segmentlerden sağlanan nöral kontrol fonksiyonları ve başlangıç koşulları
yerine, hominoid hareket simulasyonları kullanılır. Matematiksel model segmental, artikular, morfometrik
ve kas parametreleri genel modelin tanımlanmasında spesifik bir konu için bu değerlerin tanımlanmasını
kapsar.
75
Özet
tanımlanmasında biyopsi ile alınan örneklerin
histokimyasal veya immünokimyasal olarak
boyanması sonucunda kas lifleri mikroskopta
çeşitli renklerde olduğu gözlenir buda onların
farklı özelliğine sahip olduğunu belirtir.
Histokimyasal olarak miyofibriller ATPaz (mATPaz) reaksiyonuna göre kas liflerinin kasılma
hızı tahmin edilebilir. Buna göre yüksek ATPaz
aktivitesine sahip lifler daha yüksek bir kasılma
hızı
göstereceklerinden,
liflerin
ATPaz
aktivitesine bağlı olarak bu enzimle yapılan
boyama sonrasında vereceği farklı renk o liflerin
hızlı ve yavaş olarak ayırd edilmesini sağlar.
Kaslar kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye
çevirirler. Kas enerjisinin kaynağı organik fosfat
(PO4) bileşikleri olan ATP (Adenozin tri fosfat)
ve CP'dir (Kreatin fosfat).
Kas aktivitesi veya genel vücut dokularının
aktivitesi için gereken enerji iki ana metabolik
yol ile temin edilir:
1.
Anaerobik sistem: Anaerobik deyimi, enerji
elde edilişi sırasında oksijenin olaya
karışmadığını ya da çok az karıştığını ifade
eder. Bu sistemde enerji iki şekilde elde
edilir.
2.
Aerobik sistem: enerjinin yani ATP’nin elde
edilişi sırasında oksijenin kullanıldığı enerji
yoludur.
Biyomekanik,
biyoloji
ve
mühendislik
bilimlerinin
yaşayan
canlılar
üzerinde
uygulanmasıdır. Biyomekanik çalışmalarda
mühendislik yöntemleri kullanılarak canlıların
hareketi sonucu oluşan kuvvet sistemleri
incelenir.
Kas dokusu insan vücut ağırlığının %40-50’sini
oluşturan özel bir dokudur. İnsan vücudunda
İskelet Kası, Kalp Kası ve Düz Kas olmak üzere
üç farklı kas tipi vardır. Bunlardan bir tanesi
iskelet kasıdır. Hareketi sağlayan bu kaslar,
iskeletin etrafında bulundukları için iskelet
kasları olarak adlandırırlar. Bir hareketin
oluşumu iskelet kaslarının kasılmasına bağlı
olduğundan, iskelet kasları egzersiz fizyolojisi
içerisinde ayrı bir öneme sahiptir.
Spor Biyomekaniği: İnsan vücudunun kas iskelet
sisteminde veya ilişkide olduğu diğer yapılar
üzerinde (partner, rakip, top, raket, yer v.b.)
açığa çıkan kuvvetleri birbirleriyle etkileşimini
inceleyen bilimdir.
İskelet kasları farklı metabolik ve fonksiyonel
özelliklere sahip kas liflerinin bir araya
gelmesiyle
oluşmuştur.
Kas
liflerinin
76
Kendimizi Sınayalım
6. Kasın üzerini saran bağ dokuya ne isim ad
verilir?
1. Enerji elde edilişi sırasında oksijenin olaya
karışmadığı ya da çok az karıştığı enerji yolu
aşağıdakilerden hangisidir?
a. Perimizyum
a. Aerobik enerji yolu
b. Endomizyum
b. Anaerobik enerji yolu
c. Epimizyum
c. Oksijen açığı
d. Sarkoplazmik retikulum
d. Glikoliz
e. Sarkolemma
e. Mekanik
7. Aşağıdakilerden
hangisi
düzlemlerinden birisi değildir?
hareket
2. Enerji elde edilişi sırasında oksijenin
kullanıldığı
enerji
yolu
aşağıdakilerden
hangisidir?
a. Sagittal düzlem
a. Aerobik enerji yolu
b. Frontal düzlem
b. Anaerobik enerji yolu
c. Transvers düzlem
c. Oksijen açığı
d. Horizontal düzlem
d. Glikoliz
e. Periontal düzlem
e. Dinamik
8. Vücudu sağ ve sol olmak üzere iki eşit
parçaya
bölen
düzlem
aşağıdakilerden
hangisidir?
3. Aşağıdakilerden hangisi insan vücudunda yer
alan kas tiplerinden biri değildir?
a. Sagittal düzlem
a. İskelet Kası
b. Frontal düzlem
b. Kalp Kası
c. Transvers düzlem
c. Düz Kas
d. Horizontal düzlem
d. Uzun Kas
e. Periontal düzlem
e. Çizgili Kas
a. 1
9. Aşağıdakilerden
hangisi
objelerin
hareketlerini kat edilen yol, geçen süre, ivme ve
hızlanma, hareketin şekli ve hızı açısından
inceler?
b. 2
a. Kinetik
c. 3
b. Kinematik
d. 4
c. Statik
e. 5
d. Akışkan mekaniği
5. Kas lifinin üzerini saran bağ dokuya ne isim
ad verilir?
e. Kuantum mekaniği
4. İnsan vücudunda kaç farklı kas tipi vardır?
b. Endomizyum
10. Kuvvetlerin etkisi altındaki cisimlerin denge
durumunu veya hareketini inceleyen bilim dalı
aşağıdakilerden hangisidir?
c. Epimizyum
a. Kinetik
d. Sarkolemma
b. Kinematik
e. Sarkoplazma
c. Mekanik
a. Perimizyum
d. Akışkan mekaniği
e. Kuantum mekaniği
77
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 2
İnsan vücudunda İskelet Kası, Kalp Kası ve Düz
Kas olmak üzere üç farklı kas tipi vardır: İskelet
kası, hareketi sağlayan bu kaslar, iskeletin
etrafında bulundukları için iskelet kasları olarak
adlandırılırlar. Bir hareketin oluşumu iskelet
kaslarının kasılmasına bağlı olduğundan, iskelet
kasları egzersiz fizyolojisi içerisinde ayrı bir
öneme sahiptir. Kalp kası, sadece kalpte bulunan
bir kas türüdür. Miyofibrillerin düzenlenişi
yönünden iskelet kasına ve istemsiz kasılması
yönünden düz kasa benzer. Kalp kası
hücrelerinde bol miktarda bulunan mitokondria,
kasın devamlı çalışmasına imkan verir. Düz
kaslar, mikroskopta incelendiği zaman diğer kas
türlerine göre çizgili görünmedikleri için bu adı
alırlar. Çalışmaları otonom sinir sistemi
tarafından kontrol edilir. Bu da bu kasların
istemsiz kasılmalarını sağlar. Vücudumuzda
sindirim sistemi, solunum ve ürogenital sistemler
gibi iç boşluk sistemlerde bulunur. Onun yerine
mide, barsak, safra kesesi v.b. organları
oluştururlar.
1. b Yanıtınız yanlış ise, “İnsan Organizmasında
Enerji Üretimi” konusunu yeniden gözden
geçiriniz.
2. a Yanıtınız yanlış ise, “İnsan Organizmasında
Enerji Üretimi” konusunu yeniden gözden
geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise, “Kas Lif Tipleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
4. c Yanıtınız yanlış ise, “Kas Lif Tipleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. b Yanıtınız yanlış ise, “İskelet Kası
Fizyolojisi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
6. c Yanıtınız yanlış ise, “İskelet Kası
Fizyolojisi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
7. e Yanıtınız yanlış ise, “Biyomekanik Nedir?”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise, “Biyomekanik Nedir?”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
İskelet kasları farklı metabolik ve fonksiyonel
özelliklere sahip kas liflerinin bir araya
gelmesiyle
oluşmuştur.
Kas
liflerinin
tanımlanmasında biyopsi ile alınan örneklerin
histokimyasal veya immünokimyasal olarak
boyanması sonucunda kas liflerinin mikroskopta
çeşitli renklerde olduğu gözlenir buda onların
farklı özelliğine sahip olduğunu belirtir.
9. b Yanıtınız yanlış ise, “Biyomekanik Nedir?”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise, “Biyomekanik Nedir?”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Histokimyasal boyama yöntemlerine göre düşük
ATPaz aktivitesi gösteren lifler tip I, yüksek
ATPaz aktivitesi gösteren lifler ise tip II olarak
tanımlanmıştır. Ayrıca tip II lifler de kendi
içerisinde tip II A ve tip II B diye ikiye ayrılır ve
bunlar arasından m-ATPaz aktivitesi en yüksek
olan tip II B fibrilleridir. Diğer histokimyasal
boyama yöntemi süksinat dehidrogenez (SDH)
enzimi ile yapılan boyama yöntemidir. SDH
enzimi mitokandria’da yer alır ve aerobik
metabolizma ile ilişkilidir. Bu yüzden bu
yöntemle yapılan boyama çalışmaları sonucu
koyu renkli görülen liflerin oksidatif lifler
olduğu, açık renkli görülen liflerin ise glikolitik
lifler olduğu ortaya konmuştur. Buna göre;
Sıra Sizde 1
Anaerobik ortamda elde edilen enerji esnasında
yan ürün olarak laktik asitin oluşmadığını açıklar.
Enerji, kaslarda hazır olarak bulunan ATP' den
elde edilir. Tükenen ATP' yi CP bir fosfatını
vererek yeniler.
•
Hücrede fazla ATP sentezlenince bunun
büyük kısmı CP’ ye dönüştürülerek
depolanır. ATP tükendiği anda bu depo
kullanılır.
•
Fosfokreatin + ADP ATP + kreatin
şeklinde
reversible
ilişki;
konsantrasyona göre sürekli iki yönlü
çalışır.
•
1. tip I; yavaş oksidatif lifler (SO),
2. tip IIA; hızlı oksidatif-glikolitik lifler
(FOG)
CP’den enerji transferinin önemli tarafı,
bu olayın saniyenin küçük bir
bölümünde gerçekleşmesidir. Bu olay
özellikle ani bir kas kasılması sağlar.
ATP ile beraber bu sisteme fosfatojen
sistem denir ve her ikisi toplam 8 -10
saniye maksimal kas gücü sağlar.
3. tip IIB; hızlı glikolitik lifler (FG), olarak
tanımlama yapılabilir.
78
Sıra Sizde 4
İki boyutlu ve 3 noktadan oluşan şekle düzlem
adı verilir. Bu 3 nokta aynı hat üzerinde yer
almazlar. İnsan organizmasında oluşan tüm
hareketler bir düzlem üzerinde ya da düzleme
paralel oluşur. Buna karşılık “eksen” ise bir
düzlemi dikey olarak kesen bir çizgi olarak
tanımlanır. Tüm hareketler ise bir eksen etrafında
oluşur. Buradan hareketle, doğada gördüğümüz
tüm hareketlerin bir düzleme paralel ve bir eksen
etrafında oluştuğunu söylemek mümkündür.
Necati Akgün (1994). Egzersiz Fizyolojisi.
İzmir: 2 Baskı, Ege Üniversitesi Basımevi,
Şenel Boydağ (2005). Spor Biyomekaniğinde
Temel Fizik Kuralları. Morpa Kültür Yayınları /
Spor Dünyası Dizisi.
Bahamonde, R. (2005). Review Of The
Biomechanical Function Of The Elbow Joint
During Tennis Strokes, International Sportmed
Journal, Vol 6(2)
Watkins J. (2007) An Introductrion to
Biomechanics of Sport and Exercise, Churcill
Livingstone Elsevier.
Yararlanılan Kaynaklar
Demirel, A. H., Koşar, Ş. N. (2002). İnsan
Anatomisi ve Kinezyolojisi. Ankara: Nobel
Yayın.
Shan, G.B., & Westerhoff, P. (2005). Full-Body
Kinematic Characteristics Of The Maximal
İnstep Soccer Kick By Male Soccer Players
And Parameters Related To Kick Quality.
Sports Biomechanics, 4(1): 59-72.
Emin Ergen (2007). Egzersiz Fizyoloisi. Ankara
Nobel Yayın Dağıtım; Avcılık Balıkçılık ve Spor
Guyton, A. C., Hall, J. H. (1996). Tıbbi
Fizyoloji. Ankara Nobel Yayınevi.
Shea H. C., Wright L. D., (1997). An
Introduction to Human Movement, The
Science of Physical Education, USA.
Guyton, A. C., Hall, J. H. (2007). Tıbbi
Fizyoloji. 11. Basım, Ankara Nobel Yayınevi.
H.
Serap
Göker
İnal
(2001).
Biyomekaniği:
Temel
Prensipler.
Yayınevi, Ankara.
Berme N., Capoozzo A. (1990). Biomechanics
of Human Movement: Applications in
Rehabilition, Sports and Ergonomics, Bertec
Corporation, Wortington, Ohio, USA.
Spor
Nbel
79
5
Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Harekete dayalı antrenmanı tanımlayabilecek ve temel ilkelerini açıklayabilecek,
Yüklenmeyi oluşturan etkenleri ve yüklenmeye bağlı oluşan adaptasyonu tartışabilecek,
Harekete dayalı antrenman planlaması yapılırken gerekenleri açıklayabilecek,
Sürat, kuvvet, dayanıklılık ve esnekliğin gelişimini ve antrenmanlarını değerlendirebilecek,
Koordinasyonu, gelişimini ve antrenmanlarını değerlendirebilecek,
Sportif performansta bilimsel testleri tartışabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Antrenman
Antrenman Planlaması
Antrenman İlkeleri
Sürat
Antrenör
Kuvvet
Yüklenme
Dairesel Antrenman
Adaptasyon
Dayanıklılık
Aşırıya Tamamlama
Esneklik
Aşırı Antrenman Sendrom
Koordinasyon
İçindekiler

Giriş

Antrenman ve temel ilkeleri

Antrenman planlaması

Sürat gelişimi ve antrenmanı

Kuvvet gelişimi ve antrenmanı

Dayanıklılık gelişimi ve antrenmanı

Esneklik gelişimi ve antrenmanı

Koordinasyon gelişimi ve antrenmanı

Sportif performansı ölçme ve değerlendirmede kullanılan bilimsel testler
80
Antrenman ve Hareket
GİRİŞ
Sportif antrenman ve hareketin amacı sporcunun ilgili branşında olası en yüksek performansına ulaşması
için kılavuzluk etmektir. En uygun hareket ve zaman içerisinde antrenman yöntemleri kullanarak bu
amaca ulaşılır. Her sporcu sportif performans kapasitesini artırmak için çeşitli antrenman yöntemlerini
kullanmaktadır. Sportif performans kapasitenin arttırılmasında fiziksel, tekniksel, taktiksel, zihinsel ve
psikolojiksel yönden haraket alıştırmaları yapılır. Bu hareket alıştırmaları yüksek sportif etkinliğe
ulaşmayı sağlayan sistematik hazırlanma yöntemleridir. Bu alıştırma yöntemlerine dayalı olarak vücudun
hareketlerine yapılan çeşitli yüklenmeler sonucu vücutta fonksiyonel olarak değişimlerin meydana
gelmesiyle sporcunun performansında kapasite artışı olur. Antrenman ve hareket bilimi anatomi,
fizyoloji, biyomekanik, istatistik, beslenme, pedagoji, psikoloji, sosyoloji, bilim dallarıyla direk ilişkili
olmasının yanı sıra fizik-tedavi, elekrik-elektronik ve bilgisayar mühendisliği vb. bilim dallarıyla da
dolaylı ilişki içeren multidisipliner bir bilim dalıdır. Diğer bilim dallarıyla yakın ilişkiden elde edilen yeni
bilgiler sportif performansta kullanılacak hareketin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. Antrenmanın
temel ilkeleri çoklu ilişki gerektiren bu yolun başlangıcıdır. Her bir ilkeyi bilmek spor branşının
karakteristik özelliğine dayalı olarak herbir ilkenin antrenmandaki rolünü ayırt etmeyi sağlamaktadır.
Antrenmanı planlarken sürat, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyondan oluşan biyomotor
özelliklerin farkında olarak harekete dayalı performans geliştirme yöntemlerini kullanmak optimal
antrenman yöntemini seçmekte yardımcı olmaktadır. Belirli zaman aralıklarıyla sporcuyu çeşitli standart
ölçüm ve testlere almak bu sporcunun hareket performansının kontrol edilmesini ve yaptığı antrenmanın
harekette ne şekilde etki meydana getirdiğinin belirlenmesini sağlamakta ve bir sonraki antrenman
döneminde nasıl bir antrenman yapması gerektiğine yönelik yol göstermektedir.
ANTRENMAN VE TEMEL İLKELERİ
Spor bilimleri kapsamında antrenman; sporcunun fiziksel, tekniksel, taktiksel, zihinsel ve psikolojiksel
düzeyinin yükseltilmesini, onun en verimli hale getirilmesini ve bu durumun mümkün olan en uzun süre
boyunca sabit tutulmasını sağlayan tedbirlerin alındığı ve uygulandığı alıştırma süreci olarak ifade
edilebilir (Matveyev, 1981). Yapılacak antrenmanlarla vücudun harekete dayalı sergilediği tüm
biyomotor beceriler (sürat, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyon) geliştirilebilir.
Antrenman; sporcunun fiziksel, tekniksel, taktiksel, zihinsel ve
psikolojiksel düzeyinin yükseltilmesini, onun en verimli hale getirilmesini ve bu durumun
mümkün olan en uzun süre boyunca sabit tutulmasını sağlayan tedbirlerin alındığı ve
uygulandığı alıştırma sürecidir.
Spor bilimleri içerisinde harekete dayalı performansı üst seviyeye çıkarmak için yapılan hazırlık olan
antrenmanın yüklenme, toparlanma, adaptasyon, çok yönlü gelişim, geriye dönüşüm, bireyselleşme
ve özelleşme olmak üzere 7 temel ilkesi vardır.
Yüklenme: Antrenman vücutta fiziksel ve zihinsel yıkım ve bu yıkıma bağlı olarak yorgunluk
meydana getirmektir. Bu yıkım ve yorgunluk sonrasında vücut kapasitelerini tekrar düzenlemektedir.
81
Planlanmış bir program çerçevesinde ölçüsü iyi saptanmış antrenman sürecinin kapsam ve içeriğinde
yapılan değişikliklerle organizmada morfolojik, fonksiyonel ve biyokimyasal uyumlar sağlayan hareket
uyaranlarına yüklenme denir (Dündar, 2003).
Yüklenme; planlanmış bir program çerçevesinde ölçüsü iyi
saptanmış antrenman sürecinin kapsam ve içeriğinde yapılan değişikliklerle
organizmada morfolojik, fonksiyonel ve biyokimyasal uyumlar sağlayan hareket
uyaranlarına denir.
Antrenman yüklenmeleri belirli bir plan dahilinde döngüler şeklinde yaptırılmalıdır. Bu yüklenme
döngüleri giderek artan şekilde her antrenman evresinde çeşitlendirilmeli ve artırılmalıdır. Yüklenmedeki
en iki önemli parametre hacim ve şiddettir ve de öncelik antrenman hacmindeki sürekli artıştır (Bompa ve
Haff, 2009). Bu artış uygulanan hareket alıştırmalarına, koşulan mesafeye, kaldırılan ağırlığa vb. bağlı
olarak sergilenebilir. Antrenman süresini, her döngüdeki antrenman sayısını, hareket tekrar sayısını veya
her tekrardaki verili mesafeyi artırarak hacimde artış meydana getirilebilir. Şiddeti artırmak için koşulan
mesafenin hızı, kaldırılacak ağırlık artırılır, tekrar ya da setler arasındaki dinlenme araları azaltılır ya da
antrenmanın yoğunluğu (performans sıklığı) artırılır (Zatsiorsky ve Kramer, 2006). Eğer 100m sprint
koşusu gibi hem sürat hem de kuvvet gerektiren bir biyomotor becerinin antrenmanı yapılacaksa
ilerlemeyi görmek için bu spor dalına yönelik antrenmanlarda şiddet vurgulanmak zorundadır.
Döngü; belirli bir düzende tekrar eden programlardır.
Yüklenmeyi sporcunun branşı, fiziksel uygunluk düzeyi, yaptığı antrenmanın türü ve içinde olduğu
antrenman dönemi etkilemektedir. Antrenman yüklenmesinde düşük şiddette yapılan yüklenme yararsız,
orta şiddette yapılan yüklenme yararlı ve aşırı şiddette yapılan yüklenme zararlıdır. Antrenman esnasında
ağır yüklenmeler bireyin organizması üzerinde yorgunluğa sebep olmaktadır. Yorgunluğun sebepleri
enerji rezervlerinin tüketimi (yüklenme özelliğine göre), laktik asit birikimi gibi fizyolojik olabileceği
gibi psikolojikte olabilmektedir. Sporcuya antrenman yüklenmesi yaparken antrenörün hedefi eşik
kapasitesini aşan fakat aşırı yıkıma sebep olmayacak antrenman uyarısı sağlamaktır (Bompa ve Haff,
2009). Aşırı olmayan bu uyarılar bağlı olarak vücutta istendik yorgunluk oluşacak ve vücut normal
düzeyinin altına gerileyecektir. Burada yapılacak dinlenmeyle vücut normal seviyesine tamamlanacak ve
biraz daha dinlendirildiğinde normal düzeyinin üstüne yani aşırıya tamamlama (süperkompanzasyon)
meydana gelecektir. Antrenör yüklenme eşiğini belirlerken sinirsel kapasite ve aşırı yüklenme
belirtilerine dikkat etmelidir. Sinirsel kapasite yüklenme eşiğine ulaşan sporcunun tekniği bozulmaya
başladığı zaman performansı zayıflamaktadır. Aşırı yüklenme eşiğine ulaştığında sporcunun hem tekniği
hem de performansında zayıflık oluşmaktadır. Burada antrenmanın karmaşıklığının dikkat gerektirdiği
unutulmamalıdır. Basit antrenman hızlı bir şekilde yaptırılmalı iken karmaşık antrenman yavaş şekilde
yaptırılmalıdır. Eşik değerinin altında yapılan uyarılar antrenmana uyumu sağlamadığından yapılacak
yüklenmeler eşik değer üzerinde devamlı ve basamaklı bir şekilde artırılmalıdır (Harre, 1982). Bu
uyarılar istendik yorgunluk, adaptasyon ve motorik özelliklerde gelişim olarak karşımıza çıkarken
istenmeyen yorgunluk aşırı yorgunluğa ve buna bağlı olarakta motorik özelliklerde kayıplara neden
olmaktadır.
Aşırıya Tamamlama (süperkompanzasyon); antrenmanla dinlenik
durumun altına gerileyen performans düzeyinin dinlenmeyle birlikte normale dönüşünün
ardından daha yüksek performans sergileme durumuna geldiği düzeydir.
Antrenmanla oluşan yorgunluk zorlanmayı doğurmakta, zorlanma aşırı zorlanmayı, aşırı zorlanmada
aşırı antrenman yorgunluğunu meydana getirmektedir. Bu durumdaki sporcuya antrenman yaptırılmaya
devam edilirse ağır bir fiziksel ve zihinsel yorgunluk oluşmakta ve sporcuda aşırı antrenman sendromu
meydana gelmektedir (Bompa ve Haff, 2009). Bu yorgunlukta kanda metabolitlerin birikmesi,
82
karbonhidrat metabolizması sonucu laktik ve pürivik asit, protein metabolizması sonucu üre ve ürik asit,
fosfatlar, kreatin, yağ metabolizması sonucu oluşan aseton ve keton vb. kimyasal faktörler rol
oynayabilir. Bunun yanı sıra kan şekeri, yüksek rakım koşulu, su ve tuz kaybı, beslenme yetersizliği veya
dengesizliği, vücut yapısı, yaş, uyku ve hastalıklarda bu yorgunlukta etmen olabilir. Psikolojik faktörler
ise korku, heyecan, üzüntü, isteksizlik ve bezginliktir. Çevresel faktörler ise çok soğuk iklim, çok sıcak
iklim, hava kirliliği ve cinsel sorunlardır. Problemler sonucunda kas-sinir uyumsuzluğu ve reaksiyon
zamanın uzaması gibi sorunlar başlamaktadır. Kas sistemi ve sinir sistemi problemi genel yorgunluğa
dönüşmektedir ve aşırı antrenman sendromu meydana gelmektedir. Belirtiler fark edildiğinde antrenman
yüklenmesi azaltılarak sporcu aktif dinlenmeye alınabilir, farklı branşlarda aktiviteler yaptırılabilir, bir
spor hekimine başvurulabilir, diyet uygulanabileceği ve farklı çevrede tatil yapılabileceği gibi sauna ve
masajda fayda sağlayabilir.
Aşırı Antrenman Sendromu; yeterince toparlanma verilmediğinde
oluşan antrenman yapmama isteğidir.
Toparlanma: Bir antrenman evresi sonrası yıkılan enerji depolarının yenilenmesini, biriken
metabolitlerin uzaklaştırılması ve zarar gören dokuların tamir edilmesi sürecidir. Toparlanma bir
antrenman evresinin bütününde olmalıdır. Her antrenman vücuda yapılan bir uyarıdır. Antrenmandan
maksimum performans faydaları sağlamak için ve yeni bir antrenman uyarısı yapılmadan önce bir önceki
antrenman uyarı sonrası tam olarak toparlanma oluşmak zorundadır (Harre, 1982). Eğer antrenman
uyarıları arasındaki toparlanma yetersiz ise yorgunluk birikecek ve adaptasyon (uyum) sona erecektir.
Antrenman uyarısı hem fizyolojik hem de psikolojik olduğundan yorgunluğun temel kaynağı yapılan
antrenmanın uyarısı, antrenmandan meydana gelen genel yorgunluk ya da uzun süreli yorgunluktur
(Bompa ve Haff, 2009). Toparlanma bireye özgü olduğundan antrenmanla meydana gelen yorgunluk
düzeyi, antrenmanın içerdiği enerji sistemleri (anaerobik ya da aerobik) antrenmanın türü (basit yada
karmaşık olması), sporcunun teknikteki ustalığı, antrenmanın hacim/şiddeti ve yapılan alıştırmanın türü
(örn: tepe aşağı koşuda sergilenen bacaklardaki eksantrik kasılma hareketi) toparlanmayı etkilemektedir.
Toparlanma; bir antrenman evresi sonrası yıkılan enerji depolarının
yenilenmesini, biriken metabolitlerin uzaklaştırılması ve zarar gören dokuların tamir
edilmesi sürecidir.
Adaptasyon: Vücudun antrenman yüklenmesine bağlı olarak sergilediği cevaba adaptasyon denir.
Antrenman yüklenmesi meydana gelmesi için hareket uyaranları antrenmanda etkinliği sağlayacak ölçüt
içerisinde yapılmalı, uyaranlar antrenman durumunu geliştirmeli ve sürekliliğini korumalıdır (Bompa ve
Haff, 2009). Vücut antrenmana adaptasyon sergilerken antrenmana başlarken ilk olarak yeterli
performans sergilemek için yapılan ısınmayla tolerans kapasitesi sağlar. Bu kapasite sağlandıktan sonra
yeterli antrenman performansı sergilenerek yorgunluk meydana getirilir ve performansta düşme (yıkım)
olur. Bu düşüşteki etmen antrenmanla vücuda verilecek hasar vücudun kullanılmaması sebebiyle
meydana gelir. Bu düşüşten sonra yapılacak toparlanmayla enerji kaynaklarının yenilenmesi sağlanır ve
oluşan fiziksel zararlar vücut tarafından tamir edilir. Adaptasyon antrenmanın etkisiyle oluşan vücudun
verdiği tepkiyle meydana geldiğinden niteliğine en uygun (optimal) yüklenmeyi gerektirir. Yüklenme
optimalden ne kadar uzaklaşırsa antrenmanın etkinliği o kadar azalmakla birlikte optimal yüklenme
seviyesinin altına ve üstüne geçilebilir. Adaptasyon yüklenme ve dinlenmenin optimal şekilde yer
değiştirmesiyle olanaklıdır. Antrenmanlara ara verilmesiyle adaptasyonda çok hızlı bir düşüş sergilenir.
Adaptasyon çok kısa sürede oluşmuşsa bu düşüşte o kadar hızlı olur; nasıl kazanıldıysa aynı şekilde
kaybedilir.
Adaptasyon;
vücudun
sergilediği cevaptır.
83
antrenman
yüklenmesine
bağlı
olarak
Çok Yönlü Gelişim: Gelişmiş fiziksel hazırlık ve teknik bilgiye ulaşmak için gerekli temellerden
biridir. Bu tür yaklaşım bir spor dalında özelleşmek (ustalaşmak) için gereken ilk şart olarak kabul
edilmelidir. Ozolin (1971)’e göre insan organları ve dizgeleri arasındaki fizyolojik ve psikolojik süreçler
ile ilişkili bağlantıların düzeyine göre belirlenmektedir (Bompa ve Haff, 2009). Kişide antrenman sonrası
oluşan harekete dayalı birçok değişiklik her zaman birbirine bağlıdır. Antrenman çeşitli biyomotor yetiler
ve psikolojik özelliklerin yanında dolaşım ve iskelet sistemi gibi birkaç sistemin senkronize şekilde
çalışmasını gerektirir. Sporcunun ilk dönemlerinde antrenör vücut hareketinin düzgün işlevsel gelişimine
katkıda bulunabilecek bir yaklaşımı sergilemelidir. Çok yönlü gelişim seçilen spor dalı için temel olarak
gelecekteki ihtiyaçlarına uygun kas gruplarının, tüm eklemlerin esnekliğinin ve tüm vücudun etkin
şekilde hareketlerle hazır hale getirilmesidir. Çok yönlü gelişimde üst düzeyde bir tekniksel ve taktiksel
düzey için gerçekleştirilmesi gereken yapısal ve işlevsel yetiler en üst düzeye çıkarılmalıdır.
Çok Yönlü Gelişim; seçilen spor dalı için temel olarak gelecekteki
ihtiyaçlarına uygun kas gruplarının, tüm eklemlerin esnekliğinin ve tüm vücudun etkin
şekilde hareketlerle hazır hale getirilmesidir.
Geriye Dönüşüm: Antrenmanlar sporcunun vücuduna uyarılar vermektir. Bu uyarılar vücutta yeni
fizyolojik stresler meydana getirir ve vücudun yeni bir fizyolojik strese adaptasyonu çok hızlı olur
(Bompa ve Haff, 2009). Eğer dışsal bir uyarı olan antrenman kesintisiz olarak artış sergilemezse
adaptasyon plato sergileyecektir ve bu antrenman uyarıları kesilirse sporcunun antrenmanla kazandığı
performans düzeyinin antrenman öncesi duruma gerileyecektir.
Geriye Dönüşüm; antrenman uyarılarının kesilmesiyle sporcunun
antrenmanla kazandığı performans düzeyinin antrenman öncesi duruma gerilemesidir.
Bireysellik: Sporcunun biyomotor becerilerindeki hareket ihtiyaçlarına yönelik antrenmanların
yapılmasıdır. Sportif performansta antrenmanın doğasına dayalı karar verilirken her bir sporcunun
kendisine göre planlama yapılmalı ve her sporcu bağımsız düşünülmelidir.
Bireysellik; sporcunun biyomotor becerilerindeki ihtiyaçlara yönelik
antrenmanların yapılmasıdır.
Özelleşme: Bir antrenman uyarısından maksimum fayda sadece hareketlerin ve yapılacak spor
branşının enerji sistemleri kopyalandığı zaman elde edilebilir. Özelleşme sporcunun yaptığı spor branşına
özgü antrenmanların yapılmasıdır.
Özelleşme; sporcunun yaptığı spor branşına özgü antrenmanların
yapılmasıdır.
Bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye Tudor O. Bompa ve G. Gregory
th
Haff’ın Periodization: Theory and Methodology of Training (5 Ed., Champaign, IL:
Human Kinetics, 2009) adlı kitabından ulaşabilirsiniz.
Bu konu ile ilgili Frank Dick’in Sports Training Principles (5th Ed.,
Champaign, IL: Human Kinetics, 2007) adlı kitabını okuyunuz.
Antrenmanın tanımını ve temel ilkelerini tartışınız.
84
Antrenman Planlaması
Spor bilimlerinde yapılan bilimsel çalışmalarda yüksek performans düzeyine ulaşabilmenin çocukluktan
yetişkinliğe uzanan gelişim süreci içerisinde 8-10 yıllık bir dönem içerdiğini belirlenmiştir. Sporcunun bu
uzun antrenman sürecinde sportif başarıyı elde etmesi uzun süreli antrenman planlamasına ihtiyaç vardır.
Bu uzun antrenman sürecinin evrelere bölünmesi (Şekil 7.1) gelişim sürecinde olan sporcunun sürat,
kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyondan oluşan temel biyomotor özelliklerine yönelik
antrenmanların ayrıntılı bir şekilde planlanmasına, kontrol edilmesine ve yenilenmesine katkı
sağlamaktadır.
Şekil 5.1: Sporcunun gelişim evreleri (Bompa, 1999)
Antrenmanlarının planlaması yapılmadan önce antrenman yapısının bilinmesi gereklidir. Bir
antrenman ünitesi 3 ana evre olan ısınma, esas evre ve soğuma evrelerinden oluşur. Birkaç ünitenin bir
araya gelmesiyle günlük antrenman meydana gelir. Her bir antrenman ünitesinin esas evresinde kapsam
düşünülerek (hacim, şiddet, sıklık ve yoğunluk bakımından) teknik-taktik ve süratte devamlılık
vurgulanmak zorundadır. Genellikle 7 ile 10 gün arasındaki günlük antrenmanlar 1 mikrosiklusu
meydana getirir. Birbiri ardına gelen 3-5 mikrosiklus 1 mezosiklusu oluşturur. Bu 3-5 mezosiklusun bir
araya gelmesi 1 bölümü (2-4 ay) ifade eder. Genellikle 3 bölümün biraya gelmesiyle 1 periyot (6-12 ay)
oluşur. Birbiri ardına 2-3 periyota makrosiklus (1-4 yıl) adı verilir. Birkaç makrosiklusda megasiklusu (48 yıl) meydana getirir. Bir periyot antrenmanın 3 dönemi vardır:
Hazırlık Dönemi: vücudun antrenmana hazırlandığı anatomik adaptasyon, motor beceri hareketleri
temel gelişiminin sağlandığı genel hazırlık ve yapılan spor branşına yönelik antrenmanların yapıldığı özel
hazırlığı içerir. Genel hazırlık dönemi antrenmanları sporcunun fonksiyonel hareket özelliklerini
geliştirmek için genel kuvvet, dayanıklılık, esneklik, beceri koordinasyonun geliştirilmesini sağlayan
genel kondisyonel gelişimin yanı sıra dinlenme ve yenilenmeyi de aktive eden çalışmadır. Özel hazırlık
dönemi antrenmanları spor dalı ya da spor dalının özel teknik ve taktik hareket içeriğinin yarışma
karakterinde ele alınarak özel kuvvet, sürat, dayanıklılık, hareketlilik gibi özelliklerin geliştirildiği
çalışmalardır.
Müsabaka Dönemi: Hedef müsabakaya yönelik önlemlerin alındığı ön müsabaka ve en üst
performans sergilenmesi beklenen hedef müsabaka dönemini içerir. Spor dalına özgü teknik ve taktik
içeriğe yönelik kuvvet, sürat, dayanıklılık ve diğer kondisyonel özelliklerin testler, hazırlık müsabakaları,
yarışma veya maç ortamında geliştirilmesine dönük çalışmalardır.
Geçiş Dönemi: Hedef müsabaka sonrası müsabakanın meydana getirdiği fizyolojik ve psikolojik
stresten uzaklaşmak, ağır antrenmanların etkisinden kurtulmak ve yeniden başlanacak hazırlık
antrenmanlarına fiziksel ve psikolojik olarak hazır hale gelmek için aktif ya da pasif dinlenmenin olduğu
yenilenme dönemidir.
85
Antrenman planlaması ile ilgili ayrıntılı bilgiye David Oliver ve Dana
Healy’in Athletic Strength for Women (Champaign, IL: Human Kinetics, 2005) adlı
kitabından ulaşabilirsiniz.
Antrenman Ünitesi; ısınma, esas evre ve soğuma evrelerinden oluşan
en küçük antrenman yapısıdır.
Antrenmanlar içerisinde yapılan testler ve yarışmalar gelişmenin bir parçasıdır. Buda bir
antrenmandır. Ayrıca antrenman maçları da takımın çalışılan şeyleri sergileme fırsatıdır. Antrenman
yapmayı sosyoekonomik etkenler, biyoritmik etkenler, bulunulan antrenman evresi ya da antrenman
durumu ve yarışma programı etkilediğinden antrenman planının amaçlarına karar verilmesiyle
performansa ve atletik gelişimin bütünlüğüne dayalı olarak bu planla neyin başarılmasının belirlenmesi
mümkündür. Bu amaçları ana amaçlar, kısa süreli amaçlar (1 yıl), uzun süreli amaçlar (3-5 yıl) ve diğer
amaçlar olarak belirlemek gereklidir. Bir önceki yıl planının ve asıl başarılanların değerlendirilmesi
(gelişen yönler ve zayıflayan yönler) gerekir. Bu değerlendirmede enerji sistemleri, kuvvet/sürat/güç,
hareketlilik (esneklik), toparlanma, yenilenme ve zirve vb.’den oluşan fiziksel hazırlık, tekniksel/spora
özel beceri antrenmanı, müsabakaya dayalı plan, taktiksel hazırlığa dayalı plan, psikolojiksel hazırlığa
dayalı plan ve bunların dışındaki diğer şeylere dayalı planın düşünülmesi gerekir. Bunun yanı sıra
sporcunun hazırlığı için antrenman yılının ve uzun süreli önceliklerin belirlenmesi gerekir. Burada
düşünülmesi gerekenlerse fiziksel hazırlık, tekniksel hazırlık, taktiksel hazırlık, zihinsel hazırlık ve
müsabakalardır. Ayrıca antrenman yılının en önemli evrelerinin belirlenmesi (genel hazırlık, özel hazırlık,
ön müsabaka, müsabaka, geçiş ve baştan sona değerlendirme) gereklidir. Makrosiklus planının en önemli
evreleri belirlendikten sonra mikro ve mezosiklus detayları yapılır. Burada tekli, çiftli, çoklu
periyodizasyon modelleri uygulanabilir. Kuvvet, sürat, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyondan oluşan
motor becerilerin harekete dayalı kondisyonlanma faktörlerinin evreler içerisindeki yüzde dağılımları
belirlenir. Makrosiklus plan sırasında beceri antrenmanı içeriği ve gelişiminin planlanmasında becerinin
taktiksel ve psikolojiksel gelişime yönelik olması, mükemmelleştirilmesi ve korumasına dikkat edilmelidir.
Tudor O. Bompa ve G. Gregory Haff’ın Periodization: Theory and
th
Methodology of Training (5 Ed., Champaign, IL: Human Kinetics, 2009) adlı kitabı
okuyunuz.
Antrenman yapısını ve bir makrosiklusun evrelerini açıklayınız.
Sürat Gelişimi ve Antrenmanı
Olası en kısa sürede istendik bir hareketi en kısa sürede uygulama becerisi olarak açıklanan biyomotor bir
özellik olan sürat özelliklede çabuk süratlenme (ivmelenme) becerisi sprintten, boksa, eskrime,
cimnastiğe, basketbola ve futbola kadar pek çok spor dalında başarı için anahtar teşkil etmektedir.
Genetik özellikleri en yüksek potansiyel seviyesine geliştirmek için motorsal becerileri en yüksek
düzeye çıkarmak gerekir. Sürati oluşturan etmenlerin belirlenmesi, koşu süratini geliştirmede uygun
antrenman çatılarının gelişimini kolaylaştırmaktadır.
Ozolin (1971) ’e göre sürat genel ve özel sürat olarak açıklanabilir. Genel sürat; herhangi bir
harekette hızlı bir şekilde performans gösterme (motor reaksiyon) kapasitesidir. Hem genel hem de özel
hazırlık periyodunda genel sürat gelişmektedir. Özel sürat; bir egzersiz ya da beceri sırasında sergilenen
yüksek hız performans kapasitesidir. Her sporcu yaptığı spora ilişkin kendi özel süratini
geliştirebilmektedir (Bompa ve Haff, 2009).
86
Olası en kısa sürede istendik bir hareketi uygulama becerisi sürattir
ve herhangi bir harekette hızlı bir şekilde performans gösterme (motor reaksiyon)
kapasitesi olan genel süratle bir egzersiz ya da beceri sırasında sergilenen yüksek hız
performans kapasitesi olan özel sürat olarak ikiye ayrılmaktadır.
Sürati Etkileyen Etmenler: Sürat yeteneği birçok spor branşında verimliliği belirleyen önemli bir
motor özellik olduğu için mümkün olduğunca erken yaşlardan itibaren amaca yönelik olarak antrene
etmek gerekmektedir. Buna ek olarak büyüme ve gelişme süresince bireyin doğumuyla birlikte
beraberinde getirdiği sürat yeteneğini ve performans kapasitesini birçok faktör etkilemektedir. Sürati
etkileyen etmenleri biyomekanik, antropometrik, fizyolojik, kuvvet/güç ve esneklik olarak 5 ana başlık
altında toplamak mümkündür:
Sürati etkileyen en önemli biyomekanik etmeler arasında koşu adımı, maksimal sürat, adım süresi,
sürat ve güç ilişkisi sıralanabilir. Döngüsel hareket olan her koşu adımı sırasında kaslar şiddetlice
kasılarak, gevşeyerek ve gerilerek vücudun üyelerini hızlandırmakta ya da yavaşlatmaktadır. Sporcunun
sergilediği bir koşu adımı sırasında kaslar vücut üyelerini farklı şekillerde farklı hareket genişliklerinde
hareket ettirerek oluşan şok ve dış etmenlerle etkileri amortize etmektedir (Zatsiorsky ve Kraemer, 2008).
Ayrıca eklemleri dengede tutarak en iyi şekilde uygulanacak kuvveti belirlemektedir. Koşu hızı adım
uzunluğu ve adım frekansı değişkenlerinin etkileşiminin bir sonucu olarak meydana gelir (Weyand,
2000). Koşu sırasında her adımda alınan mesafe adım uzunluğu ve verili zamanda atılan adım sayısı
adım sıklığı olarak tanımlanmaktadır. Bu iki parametre birçok mekanik ve nöromuskular süreçlerin
başarılı bir birleşimi ile ortaya çıkmaktadır (Enoka, 2008). Adım sıklığının daha çok doğuştan yaratılan
bir özellik olduğu inanışı nedeniyle antrenör ve sporcular adım sıklığını geliştirmek yerine adım
uzunluğunu geliştirmeyi tercih etmişlerdir. Oysaki adım uzunluğu insan antropometrisinden dolayı sınırlı
gelişmeye sahip bir parametredir. Bu durumda sprintin daha hızlı olabilmesi için adım sıklığı
artırılmalıdır. Sporcunun var olan adım sıklığı getirilen yeteneğin doğru geliştirilmesiyle artırılabilir. Pek
çok antrenör adım sıklığının kuvvet çalışmalarından çok hızlı kasılabilen motor ünitelerin koordinasyon
çalışmalarıyla devreye sokularak geliştirilebileceğine inanmaktadır (Chu, 1998). Bu amaçla da sprint
tekniği alıştırmaları yoğun olarak yaptırmaktadır. Adım uzunluğunun artırılması ise bacak kuvvetinin
artırılmasıyla sağlanabilir olduğundan koşunun özelliğine bağlı olarak hızlı kasılan fibrillerden meydana
gelen ve koşu sırasında kullanılan kas gruplarının kuvvetlendirilmesine önem verilmelidir.
Vladimir M. Zatsiorsky ve William J. Kraemer’nin Science and
Practice of Strength Training (2nd Ed., Champaign, IL: Human Kinetics, 2008) adlı
kitabında biyomekanik faktörlerle ilgili temel bilgilere ulaşabilirsiniz.
Donald A. Chu’nun Jumping into Plyometrics (Champaign, IL: Human
Kinetics, 1998) adlı kitabını okuyunuz.
Adım uzunluğu koşu sırasında her adımda alınan mesafesini adım
sıklığı ise verili zamanda atılan adım sayısını ifade etmektedir.
Antropometrik faktörler vücudun çeşitli uzuvlarının uzunluklarını (boy, üst ve alt gövde, bacak
uzunluğu ve kulaç vb. uzunlukları) vücut ağırlığı, vücut kompozisyonu (yağlılık, kaslılık, incelik ve vücut
yağ yüzdesi)’nu içermektedir. Hawley (2000)’ye göre sürat koşucuları diğer koşu brenşlarında yarışan
koşuculara göre en yüksek vücut ağırlığına sahip olmasına rağmen en yüksek boy uzunluğuna sahip
değildir. Büyük çoğunluğunun diğer sporculara göre daha kaslı yapıdadır. Ayrıca daha iyi derecelere
sahip sürat koşucuları diğer sürat koşucularına göre daha kaslı ve buna bağlı olarak daha ağır vücut
kütlesine sahiptir.
87
John A. Hawley’in Running (Carlton: Blackwell Science, 2000) adlı
kitabında antropometrik faktörler ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Fizyolojik faktörler biyokimyasal (anaerobik enerji sistemi), nöromuskular ve hızlı tip kas fibrillerini
içermektedir. Kas, kas fibrilinin türü, kas kesiti, sarkomer, kas uzunluğu ve eklem, kasın sertliği, tendon,
kasın elastik potansiyeli ve gerilme refleksi sürate etki eden fizyolojik etmenlerin başlıcalarıdır
(Bloomfield ve ark, 1995; Enoka, 2008). Süratte kasın rolü; vücudun bükülmez parçalarının rotasyonunu
meydana getirmek için diğer etmenlerin ortaya koyduğu kuvvetlerle karşılıklı etkileşerek bir kuvvet
ortaya koymaktır. Kas fibrillerinin türü de yüksek bir sürat sergilemek için hızlı tip kas fibrillerinin yavaş
tip kas fibrillerine oranına temel teşkil etmektedir. Eğer sprint antrenmanı ile hızlı tip fibriller tam olarak
geliştirilirse sporcunun kası daha büyük kuvvetle kasılmak için bütün potansiyelini sergileyecek ve bunun
sonucunda da daha hızlı hareket üretecektir (Hawley, 2000). Daha fazla hızlı tip fibrile sahip olmak
sarkomer ünitelerinin yoğunluğunu artırmaktadır. Bu faktör verili kastaki fibril türüyle birleştiğinde
kuvvet gerektiren sportif performansta sporcu için avantaj teşkil etmektedir. Ayrıca yüksek koşu
hızlarında kaslar döngüsel olarak hızlı bir şekilde gerilip ve kısaldığından kasın yapısından dolayı yüksek
bir elastik potansiyel sergilenmektedir (Chu, 1998; Enoka, 2008; Zatsiorsky ve Kraemer, 2008). Bunun
yanısıra sürat koşusu performansında gerilme refleksleri kuvvet üretiminde, tendon-kas sisteminin
sertliğinde, spinal seviyedeki kontrolde önemli etkiye sahiptir (Enoka, 2008).
Roger M. Enoka’nın Neuromechanics of Human Movement, (4th Ed.,
Champaign, IL: Human Kinetics, 2008) adlı kitabında fizyolojik faktörlerle ilgili ayrıntılı
bilgiye ulaşabilirsiniz.
Bloomfield, J., Fricker P., Fitch, K.’in düzenlediği Science and
Medicine in Sport (2th Ed., Victoria: Blackwell Science, 1995) adlı kitabını okuyunuz.
Sürati artırmada önemli bir faktör olan kuvvet/güç antrenmanı hızlılık, patlayıcı güç, koşu sırasındaki
adım uzunluğunu geliştirmede ve süratin korunmasında gereken bir unsurdur. Sportif performans
sırasındaki intermuskular koordinasyon (çeşitli kas grupları birlikte çalışmasıyla oluşan güç çıkışı),
intramuskular koordinasyon (sinir ve kas ünitelerine dayalı güç çıkışı) ve sinir iletim gücüne kasın
tepkisiyle oluşan güçle ortaya çıkan kuvvet sporcunun süratine etki eden önemli bir etmendir (Brown ve
Ferrigno, 2005). Bununla birlikte yüksek koordinasyona sahip bir sporcu yeterli kuvvete sahip değilse
tam bir sürat performansı sergileyememektedir (ani bir patlayıcılıkla çıkamama, 400m yarışının
sonlarında yeterince bacak kaldıramama gibi). Sportif bir hareket sergilenirken ortaya konan güç, beceri
ve kuvvet eş zamanda etkileşim gösterir. Sporcu kısa bir mesafede (5m-60m) en yüksek süratle koşmak
için bütün kas kuvvetini ve bütün süratini kullanma becerisini göstermelidir. Eğer bu iki faktörü en uygun
şekilde kullanamazsa sergileyeceği sprint performansı maksimal olamayacağından en yüksek süratiyle
koşamayacaktır.
Sürat geliştiren kuvvet antrenmanlarıyla ilgili temel bilgileri Lee E.
Brown ve Vance A. Ferrigno’nun düzenlediği Training for Speed, Agility, and Quickness
(2nd Ed.,Champaign, IL: Human Kinetics, 2005) adlı kitabında bulabilirsiniz.
Esneklik faktörü eklem hareketlilik genişliğini içermektedir. Sürat gerektiren spor dallarındaki
sporcuların hamstring kasları, kalça, diz ve ayak bileği eklemleri alanında başlıca önemi teşkil etmektedir.
Esneklik bu spor dallarında kas gevşekliği, bacak hızı, adım frekansı, adım uzunluğu ve canlı sürat
tekniği inşa etmektedir (McFarlene, 2001).
88
Süratin esneklik faktörüyle ilgili temel bilgileri Brent McFarlene’nin
The Science of Hurdling and Speed (4th Ed., Canada: Athletics Canada; 2001) adlı
kitabında bulabilirsiniz.
Sürat nedir ve sürati etkileyen faktörler nelerdir, tartışınız.
Süratin Evreleri: Sürat becerisi reaksiyon, ivmelenme, maksimal sürat ve süratte dayanıklılık
(devamlılık) evrelerinden meydana gelmektedir (Hawley ve Burke, 1998; McFarlene, 2001). Reaksiyon
görsel ya da işitsel bir sinyale ya da uyarıya tepki verebilme yeteneğidir. Reaksiyon ve çıkış
alıştırmalarıyla (örn: sözlü ve görsel) geliştirilebilir. İvmelenme olası en kısa zamanda maksimal sürate
ulaşma (hızlanma) yeteneğidir. Çeşitli ivmelenme alıştırmalarıyla (örn: çeşitli çıkış pozisyonlarıyla 1020m’ler), sıçrama antrenmanlarıyla (örn: derinlik sıçramaları, durarak uzun atlama, kanguru sıçramaları)
ve kuvvet antrenmanlarıyla (örn: skuat, skuat sıçrama ve koparma hareketleri) ivmelenme geliştirilebilir.
Maksimal sürat sergilenebilen en yüksek sürat yeteneğidir. Absolüt sürat koşuları (örn: hızlanarak 30 m
koşuları) ve aşırı sürat koşuları (örn: tepe aşağı sürat koşusu) yardımıyla geliştirilebilir. Her sporcu belirli
mesafede maksimal süratine ulaşmaktadır ve uzun sürat dayanıklılığı gerektiren spor branşlarında (100m
ve 200m gibi) bu süratlerini koruyamamaktadırlar. Süratte dayanıklılık maksimal süratten sonraki sürati
koruma yeteneğidir. Tekrar aralıkları kısa olan sürat koşuları, 15-50 tekrarlı kuvvet alıştırmaları ve
yapılan spor dalının mesafesindeki çalışma kapasitesine yönelik sürat koşularıyla geliştirilebilir.
John Hawley ve Louise Burke’nin Peak Performance
(NSW,
Australia: Allen & Unwin; 1998) adlı kitabında süratin evreleri ile ilgili temel bilgileri
bulabilirsiniz.
Peter Reaburn ve David Jenkins’in Training for Speed and Endurance
(NSW: Allen & Unwin Pty Ltd, 1996) adlı kitabını okuyunuz.
Süratin evreleri nelerdir, tartışınız.
Kuvvet Gelişimi ve Antrenmanı
Vücut hareketlerini kontrol etmek için maksimal güç harcama becerisi kassal kuvvet olarak
açıklanmaktadır. Kas/kaslar çeşitli şekilde izole edilerek, hareketin çeşidine, hızına veya kasın/kasların
uzunluğuna bağlı olarak sınırsız sayıda kas kuvvet değeri elde edilebilir. Ayrıca kuvvet sadece kas
kütlesiyle değil sinir sisteminin uygun bir şekilde kasları aktif hale getirme ile de ilişkilidir.
Kuvveti genel ve özel olarak ayırmak mümkündür. Genel kuvvet tüm kas sisteminin sağladığı
kuvvettir. Her bakımdan daha iyi olmak ve genel kuvvet dengesini sağlamasının yanı sıra özel kuvvet ve
teknik çalışmalar yapmak için temel oluşturmaktadır. Genel kuvvet artışını sağlamaktaki amaç sporcuyu
daha ileri düzeydeki çeşitli antrenmanlara hazırlamaktır (örn: vücut ağırlığıyla yapılan 2-3 set, 8-12 tekrar
istasyon antrenmanı). Özel kuvvet spora özel kas gruplarının kuvvetidir. Bundan da anlaşılacağı gibi
100m sprinterinin kuvvet programı ile güreşçinin kuvvet antrenmanı programı birbirinden farklı olması
gerekmektedir. Özel kuvvet alıştırmaları süratlenme hareketlerine dayanmaktadır ve tamamıyla
sporcunun tekniksel gelişimini sağlamaktadır (örn: yüksek diz çekme alıştırması, kum havuzuna
atlayışlar, engel sıçramaları, tepe yukarı sürat koşuları).
Bunların yanı sıra antrenman ve hareket bilimi çatısı altında kuvvet biyomotor özelliğinin kendi
içerisinde maksimum kuvvet, kassal dayanıklılık, güç, absolüt (salt) kuvvet, rölatif (göreceli) kuvvet
ve rezerv kuvvet gibi çeşitleri bulunmaktadır. Maksimum kuvvet maksimum istemli kasılma sırasında
sinir-kas sistemi tarafından uygulanan en yüksek güçtür. Kassal dayanıklılık uzun süreli egzersizlerde
kasın çalışmasına devam etme becerisidir. Güç mümkün olan en kısa zamanda maksimum kuvvet
89
uygulamasıyla ortaya çıkan kuvvet-hız bileşenidir. Absolüt kuvvet kendi ağırlığına dayanarak harcanan
maksimum güçtür. Rölatif kuvvet absolüt kuvvetin vücut ağırlığına bölünmesiyle ortaya çıkan orandır.
Rezerv kuvvet absolüt kuvvet ile müsabaka koşullarında gereken performans kuvveti arasındaki farktır.
Hareketin yönünde büyük güç üretmekten başlıca sorumlu kas agonist kas olarak adlandırılır.
Agonist kasa ters güç üreten kas antagonist kas olarak ifade edilir. Yapılan hareketin koordinasyonu
sağlayan kas ise sinergist kas denilmektedir (örn: bacak öne doğru kaldırıldığında quadricep kasları
agonist, hamstring kasları antogonist, abduktör ve addüktör kasları sinergist kas durumundadır). Kuvvet
sadece kas kütlesinin miktarı ve niteliğiyle değil aynı zamanda istemli çalışmayla aktif hale gelen kasın
yaygınlığıyla da değerlendirilir. İstemli kuvveti sona erdirme ana hareketlerin tam olarak aktif olması,
sinergistlerin uygun şekilde aktif hale gelmesiyle ve antagonistlerin uygun şekilde dizginlenmesiyle bir
beceri hareketine bağlanabilir. Kuvvet sporcunun kas gruplarını aktif hale getirmek için daha koordineli
ve daha büyük net güç elde etmeye izin veren sinir sisteminde değişikliklere sebep olabilir. Sinir
sistemindeki olası bu değişikliklere de sinirsel adaptasyon denilir. Ayrıca düşük şiddetten maksimuma
kadar yapılan çalışmalarda sergilenen kas kuvvetindeki şiddet artışına bağlı olarak hızlı fibril tiplerinin
aktifleşmesi artış göstermektedir.
Hareketin yönünde büyük güç üretmekten başlıca sorumlu agonist
kas, agonist kasa ters güç üreten kas antagonist kas ve yapılan hareketin koordinasyonu
sağlayan sinergist kastır.
Kuvvet gelişimi ile ilgili temel bilgilere Lee E. Brown’ın düzenlemesini
yapmış olduğu Strength Training (Champaign, IL: Human Kinetics, 2007) adlı kitaptan
ulaşabilirsiniz.
Kuvvet gelişimi ile ilgili ayrıntılı bilgilere Vladimir M. Zatsiorsky ve
William J. Kraemer’nin Science and Practice of Strength Training (2nd Ed., Champaign:
Human Kinetics, 2008) adlı kitaptan ulaşabilirsiniz.
Kuvvet gelişimi ile ilgili Thomas R. Baechle ve Roger W. Earle’nin
Essentials of Strength Training and Conditioning (3th Ed., Champaign: Human Kinetics,
2008) adlı kitabını okuyunuz.
Kuvvet antrenmanında genel yaklaşım olarak hazırlık döneminin başlangıcında genellikle 1-2 hafta
sporcuya kendi vücut ağırlığıyla ya da çok hafif ağırlıklarla anatomik adaptasyon antrenmanı yaptırılır.
Bu evrede amaç sporcuyu antrenmana hazır duruma getirmektir. Anatomik adaptasyonu takip eden
evrede hipertrofik gelişim antrenmanına ayrılmaktadır. Bu evre yapılan spor branşına ve sporcunun
ihtiyacına göre 2-4 ay arasında değişim sergilemektedir. Bu evrede sporcuya kendi vücut ağırlığının
dışındaki şiddet olarak %70-90 arasındaki ağırlık antrenmanları yaptırılır. Hipertrofik gelişim
tamamlandıktan sonra sporcuya %95-105 arası şiddetlerde maksimal kuvvet antrenmanı evresine
başlanmaktadır. Maksimal kuvvetin kazanılması sonrasındaki evrede çabuk kuvvet antrenmanı evresine
ayrılmaktadır. Bu evrede maksimal kuvvetin aktarılmasını ya da transfer edilmesini sağlayacak bir
yandan çabukluğa yönelik %40-60 şiddetleri ağırlık çalışmaları yapılırken diğer yandan da çeşitli
pliyometrik çalışmalar (sadece vücut ağırlığı kullanarak yapılan sekme, sıçrama ve hoplama tarzı
alıştırmalar) yapılmaktadır. Kuvvet antrenmanı planlarken hazırlık döneminde; hazırlık, hipertrofi ve
maksimal kuvvet, müsabaka döneminde; aktarma ya da transfer ve koruma evreleri olması gereklidir. Bu
şekilde planlanmış kuvvet antrenmanında sporcuda standart yüklenmeye bağlı meydana gelen kuvvet
değişimi Şekil 7.2’de görülmektedir.
90
Kuvvet antrenmanı ile ilgili ayrıntılı bilgilere David Sandler’in Sports
Power (Champaign, IL: Human Kinetics, 2005) adlı kitaptan ulaşabilirsiniz.
Kuvvet antrenmanına genel yaklaşımın nasıl olması gerektiğini
tartışınız.
Platolaşma
Standart
Yüklenme
Geriye Dönüşüm
Gelişim
Hazırlık Dönemi
Müsabaka Dönemi
Şekil 5.2: Kuvvet antrenmanında standart yüklenmeyle oluşan değişimler (Bompa, 1999)
Diğer biyomotor özelliklerde olduğu gibi kuvvet antrenmanı yaparken şiddet önemli yer tutmaktadır
ve şiddet artıkça tekrar sayısı azaltılmaldır. Bir tekrarda kaldırılan en yüksek ağırlık miktarına bir tekrar
maksimum (1TM) denir ve 1TM’ye göre 1 set kuvvet antrenmanındaki tekrar sayıları aşağıdaki şekilde
olmalıdır:
- % 100 yüklenme için sadece 1 tekrar,
- % 95 yüklenme için 2-3 tekrar,
- % 90 yüklenme için 3-4 tekrar,
- % 85 yüklenme için 5-6 tekrar,
- % 80 yüklenme için 8-10 tekrar,
- % 75 yüklenme için 12 tekrar,
- % 70 yüklenme için 12-15 tekrar,
- % 60-70 yüklenme için 18-20 tekrar,
- % 50 yüklenme için 25 tekrar ve üstü.
Bir Tekrar Maksimum (1TM): Bir tekrarda kaldırılan en yüksek ağırlık
miktarıdır.
Kuvvet antrenmanlarında yüklenmeyle olan değişimlerle ilgili olarak
Tudor O. Bompa, Mauro Di Pasquale ve Lorenza Cornacchia’nın Serious Strength
Training (2nd Ed., Champaign, IL: Human Kinetics, 2003) adlı kitabını okuyunuz.
Antrenman ve hareket biliminde gelişim evrelerine bağlı olarak yapılması gereken kuvvet
antrenmanlarının biçimleri, yöntemleri, hacimleri, şiddetleri ve kullanılacak araçlar Tablo 7.1’de
verilmiştir. Yapılacak kuvvet antrenmanları çeşitli olduğundan farklı kuvvet yüklenmelerinin vücutta
meydana getirdiği etki ve olması gereken setler arası dinlenmeler Tablo 7.2’de verilmiştir.
91
Gelişim
Evreleri
Başlangıç
Atletik
Biçimleniş
Özelleşme
Yüksek
Performans
Tablo 5.1: Uzun dönem kuvvet antrenmanı modeli (Kaynak: Bompa, 2000)
Antrenman
Antrenman
Hacim
Şiddet
Antrenman
Biçimleri
Metotları
Araçları
*Basit hareketler
*Dairesel
*Düşük
*Çok düşük
*Vücut ağırlığı
* Oyunlar
antrenman
*Eşli
(kuralsız)
*Hafif sağlık
topları
*Genel kuvvet
*Dairesel
*Düşükten
*Düşük
*Sağlık topu
*Bayraklar/oyunlar antrenman
ortaya
*Hafif serbest
ağırlıklar
*Genel kuvvet
*Dairesel
*Orta
*Düşük
*Yukarıdakilerin
*Özgüllük
antrenman
*Orta*Orta
hepsi
*Güç antrenmanı
yüksek
*Maksimum
*Serbest
*Düşük itişli
*Maksimum altı
ağırlıklar
pliyometrikler
*Özgüllük
*Maksimum kuvvet
*Orta
*Orta*Serbest
*Güç/pliyometrikler
*Ortayükseğe
ağırlıklar
*Kassal dayanıklılık
yüksek
*Maksimum
*Çeşitli diğer
*Maksimum altı
kondisyon
aletleri
Tablo 5.2: Farklı kuvvet yüklenmelerinin meydana getirdiği etki ve setler arası dinlenmeler (Kaynak: Bompa, 2000)
Maksimum
Kuvvet
Yüzdesi
(%)
Her Setteki
Tekrar Sayısı
Performans Dinlenme
Ritmi
Aralığı
Set Sayısı
Metot
(5x%85) +
(2-3x%95) +
(1x%100) +
(2-3x%95)
(10x%70) +
(7x%80) +
(5x%85) +
(5x%85)
% 85-100
1-5
Orta
2-5 dk
Yeni
başlayanlar
3-5
Üst düzeyler
5-8
% 70-85
5-10
Ortadan
yavaşa
2-4 dk
3-5
% 30-50
6-10
(maksimum
süratte)
% 75
6-10
% 40-60
20-30
maksimum
tekrar
sayısının
%50-70’i
% 25-40
Maksimum
tekrar
sayısının
%25-50’si
Patlayıcı
2-5 dk
4-6
Çok hızlı
2-5 dk
4-6
Hızlıdan
ortaya
30-45 sn
4-6
Ortadan
hızlıya
Optimal
4-6
(10x%30) +
(10x%40) +
(10x%50) +
(10x%40)
(10x%75) +
(10x%40) +
(10x%75) +
(10x%75)
Etki Alanı
Devinimsel
olmayan spor
dalları için
maksimum kuvveti
geliştirmek
Maksimum kuvveti
geliştirmeyi
gerektiren
devinimsel sporlar
için temel yöntem
Gücü geliştirmek
Gücü ve
maksimum kuvveti
geliştirmek
Dairesel
antrenman
Kassal
dayanıklılığı
geliştirmek
Dairesel
antrenman
Yukarıdaki gibi
fakat bu niteliği
baskınlamayı
gerektirmeyen
sporlar için
Dairesel Kuvvet Antrenmanı: Dairesel kuvvet antrenmanları temel kuvveti geliştirmek için
kullanılmaktadır. Genç sporculara yaptırılacak bir dairesel kuvvet antrenmanında hareket başına 1 ya da 2
set uygulanması gereklidir. Olgunlaşmasını tamamlamış olan sporcularda set sayıları 3’e çıkarabilir.
Fakat bu setler giderek artan yüklenme şeklinde ve set sayılarındaki artışta 2-4 yıla yayılmalıdır. Genç
sporcular için 2-3 setten daha fazla kuvvet çalışması için neden yoktur. Setteki hareketlerde az sayıda
olmalı ve 6-7’yi geçmemelidir. Setler arasında bir sonraki hareketi uygulamadan önce dinlenmek ve
kasları rahatlatmak için daima dinlenme aralıkları verilmelidir. Kuvvetle ilgili önerilen programlar her
zaman 2 ya da 3 dk dinlenme aralıklarına sahiptir. Unutulmamalıdır ki kaldırılan her tekrarda dahi kuvvet
artımı (öğrenmeye bağlı olarak) meydana gelmektedir (Bompa, 2000). Aşağıdaki Şekil 7.3’de dairesel
kuvvet antrenmanı yapmaya yeni başlayan ve deneyimli sporcular için örnek yüklenme şekilleri
verilmiştir.
92
Şekil 5.3: Yeni başlayan ve deneyimli sporcuların dairesel kuvvet antrenmanı için örnek yüklenmeler (Bompa, 1996)
Dairesel kuvvet antrenmanlarını çocuklara yaptırırken antrenörlerin yetişkin sporculardan daha
dikkatli olması gerekir. Çocuklar için basit dairesel antrenmanlar uygundur ve organize edilirken
aşağıdakilere dikkat etmek gerekir:
•
Antrenman 15-20 dk arası olmalıdır. Buluğ çağının ortalarına doğru 30 dk’ya kadar giderek
artırılabilir.
•
Hareketler sıraya konulmalıdır. Sırasıyla bacaklar, kollar, karın ve sırt ile hareketler
yaptırılabilir.
•
Hareketlerin sayısı 6-9 arasında olmalıdır.
•
Yeni bir hareket için antrenör doğru kaldırış tekniğini öğretmelidir. Hareketi doğru uygulamak
tekrar sayısından daha önemlidir.
•
Antrenör çocuğa hareketi hızlı yapması ya da dairesel antrenmanı mümkün olduğunca çabuk
bitirmesi için taleplerde bulunmamalıdır. Gelişim bu döneminde bunlar önemli değil onların bu
antrenman zevk alması önemlidir.
•
Hareketler sorunsuz uygulanabilmeli ve çocuklar hareketleri rahat yapabilmelidir. Çocuğun
yüzünü buruşturması rahatsızlık belirtisi olduğundan bu durumda olan çocuk fark edildiğinde
çalışma sonlandırılmalıdır.
•
Hareketleri gösterirken mümkün olduğunca çabuk olunmalı ve hareketler çocukların ilgisini
çekebilecek şekilde eğlenceli sunulmalıdır.
•
İyi teknik ve bireysel gelişim gösterenler sürekli teşvik edilmeli ve ödüller verilmelidir. Dairesel
antrenman bireysel gelişim, meydan okuma ve kişisel tatmin çevresi olmalı çocuklar arasında
yarış yaptırılmamalıdır.
Tüm bunların yanı sıra çocuklar her zaman tüm hareketlerde gelişim göstermelerinin beklenmediğini
başlangıçtan itibaren bilmelidir.
Kuvvet Antrenmanının Kuralları: İyi bir kuvvet antrenmanının temel yapısını oluşturan 3 kural
vardır. Bu temel kurallar büyüme ve gelişim dönemi sırasında yapılan kuvvet antrenmanlarında herkes
için geçerlidir ve yüksek performansa doğru yol almaya henüz başlamış olan genç sporcular için özellikle
önemlidir.
Karın ve sırt kas yapısı vücudun farklı bölgelerine ulaşan ve farklı alanlarına yayılan gövde kaslarının
düzen içerisinde olmasını sağlamaktadır. Bu da büyük genişlikte fiziksel hareketler için sıkı ve güçlü bir
destek oluşturmaktadır. Sırt kasları omurga boyunca uzanan uzun ve kısa kaslardan meydana gelmiştir.
Dönen ve çapraz kaslarla bir ünite olarak çalışmaktadır (yana doğru eğilmek, gövdeyi döndürmek vb).
Karın kasları (anterior, lateral ve obliques) abdominal duvarı çaprazlayan fibriller boyunca karşı yönlerde
germe yaparak gövdeyi öne, yanlara doğru eğmeyi ve döndürmeyi sağlamaktadır. Pek çok spor dalında
abdominal kaslar önemli rol oynamaktadır. Bu yüzden zayıf karın kasları sporcunun pek çok hareketinde
kısıtlanmaya sebep olmaktadır.
93
Kural 1. Eklem Esnekliğini Geliştir: Kuvvet antrenmanındaki hareketlerin çoğunluğu (özellikle
serbest ağırlıklarla yapılanlar) diz, ayak bileği ve kalça eklemlerinin hareketlilik genişliğinin tümünü
kullanmaktadır (Bompa, 1996). Örneğin yarım skuat hareketinde barın ağırlığı dizlere baskı uygulayarak
diz ekleminde iyi bir esnekliğe sahip olmayan sporcuda zorlamaya ve ağrıya sebep olabilir. Çocuklarda
yarım skuat hareketi kullanılacaksa zorlanmadan kaçınmak için ağırlık çok hafif olmak zorundadır.
Tam skuat pozisyonunda iyi bir ayak bileği esnekliğine sahip olmayan sporcu iyi bir destek ve denge
sağlayan ayağın tabanından ziyade ayak parmakları ve pençe üzerinde durmak zorunda kalacaktır. Bu
yüzden ayak bileği esnekliğini geliştirmek ergenlik çağına yeni girmekte ve ergenlik dönemi içindeki
sporcular için büyük önem taşımaktadır (Bompa, 1996).
Kural 2. Kas Kuvvetinden Önce Tendon Kuvvetini Geliştir: Kas kuvveti daima tendonun gerilmeye
karşı koyma kuvvetinden ve eklem kemik bütünlüğünü korumak için ligamentlerin karşı koyma
kuvvetinden daha hızlı gelişmektedir (Bompa, 1996). Özelleşme dönemine erken girmek ve uzun
dönemde özelleşmeden yoksun olmak pek çok antrenörün sporcusuyla ilgili spor dalına özgü hareketleri
yaptırmasına sebep olmaktadır ve ligamentlerin bütünüyle kuvvetlenmesine gereken dikkat
sergilenmemektedir.
Sporcular tendon ve ligamentleri antrenmanın anatomik adaptasyon döneminde kuvvetlendirebilirler
(genç sporcuların anatomisinin kademeli olarak artması için). Tendonlar kasları kemiğe bağlar. Başlıca
görevi eklemi hareket ettiren kemiğe karşı meydana gelen kas kasılmasıyla oluşan etkiyi ya da kuvveti
ulaştırmaktır. Tendon ve ligamentlerin özel anatomik olarak adaptasyonu sağlanmadan yapılan ağır
kuvvet antrenmanı buralarda sakatlığa sebep olabilir (Bompa, 1996). Tendonlar ve ligamentler antrene
edilebilir olduğundan sonuç olarak gelişim sergileyerek (çapları artar) kaslardaki gerilme ve yırtılmaya
karşı koyma becerileri artmaktadır (Bompa, 1996)
Kural 3. Kol ve Bacak Kuvvetinden Önce Gövdenin Kuvvetini Geliştir: Özelleşme prensibinin
anlaşılmaması sonucu antrenörlerin büyük çoğunluğu dikkatlerini kol ve bacakların gelişimine
yöneltmektedir. Bunun sebebi sporcunun kol ve bacaklarıyla sporu yapmasıdır. Bu yüzden pek çok
antrenör vücudun bu iki üyesini kuvvetlendirmeye konsantre olurlar ve onların daha güçlü olmasıyla
sporcunun daha verimli olacağına inanmaktadır. Tüm atletik yetilerin uygulayıcısının kollar ve bacaklar
olması gerçeğine rağmen gövde onların arasındaki bağlayıcı olduğundan bacaklar ve kollar sadece
gövdenin güçlü olduğu kadar güçlüdür (Bompa, 1996). Gövdenin yetersiz gelişimi kollar ve bacakların
daha zayıf desteklenmesine kılavuzluk etmektedir (Bompa, 1996). Uzun süreli kuvvet antrenmanları
sadece kollar ve bacaklara dönük olmamalı karın bölgesi, alt sırt bölgesi ve omurga kas yapısını
içermelidir. Sonuç olarak genç sporcular için antrenman programı hazırlarken antrenör kolları ve
bacakları kuvvetlendirmeden önce onları destekleyen gövdedeki ana kas gruplarını geliştirmeye
yoğunlaşmalıdır.
Dairesel antrenmanla ilgili temel bilgilere Tudor O. Bompa’nın Total
Training for Young Children (Champaign, IL: Human Kinetics, 2000) kitabından
ulaşabilirsiniz.
Dayanıklılık Gelişimi ve Antrenmanı
Yapılan sporsal aktivitenin sebep olduğu yorgunluğa organizmanın karşı koyabilme sınırı dayanıklılık
olarak açıklanmaktadır. Motorsal ve bireysel karakter ile ilgili bir biyomotor beceri olan dayanıklılığı
kalp dolaşım sistemi, solunum sistemi, sinir sistemi ve psikoloji etkilemektedir. Fizyolojik olarak
maksimum dayanıklılık maksimum aerobik kapasitesidir ve spor türünün gerekli kıldığı özellikler
doğrultusunda verilmelidir. Dayanıklılığı etkileyen en önemli faktörler genetik, cinsiyet, vücut
kompozisyonu, yaş ve antrenmandır.
Dayanıklılık; yapılan sporsal aktivitenin sebep olduğu yorgunluğa
organizmanın karşı koyabilme sınırıdır.
94
Peter Reaburn ve David Jenkins’in (NSW: Allen & Unwin, 1996) adlı
kitabında dayanıklılık gelişimi ile ilgili temel bilgileri bulabilirsiniz.
Dayanıklılık genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılır. Genel dayanıklılık sinir sistemi ve
kardiyovasküler sistemin çok yüksek şiddette çalışma içermeden yaygın dayanıklılık kapasitesinin
geliştirilmesiyle sağlanan fonksiyonel elverişliliktir ve aerobik karakterli branşlarda daha önceliklidir.
Özel dayanıklılık ise her branşın performans karakterine özel olan ve branşa özel yapılan antrenmanlar
sonucunda gelişen dayanıklılıktır.
Enerji sistemleri açısından incelendiğinde dayanıklılık anaerobik ve aerobik dayanıklılık olarak ifade
edilmektedir. Anaerobik dayanıklılık çok yüksek şiddetli (%85 üstü) ve kısa süreli (4sn- 2dk arası)
oksijensiz olarak oluşan süreçler içerisinde sergilenen sportif aktiviteler için geçerlidir. Aerobik
dayanıklılık düşük şiddetli (%85 altı) uzun süreli (8 dk - 2 saat) oksijenli olarak oluşan süreçlerdeki
sportif aktiviteler için geçerlidir. Organizmanın oksijen alması ve kullanmasında rol alan sistemler
(solunum, dolaşım sistemi) ve sinir sisteminin uzun süreli eforlarda yorgunluğa karşı koyabilme
kapasitesine dayanır.
Anaerobik Dayanıklılık; çok yüksek şiddetli (% 95 ve üstü) ve kısa
süreli (4sn -2dk arası) oksijensiz oluşan süreçler içerisinde sergilenen sportif
aktivitelerde geçerli iken aerobik dayanıklılık; düşük şiddetli (% 85 altı) uzun süreli (8 dk 2 saat) oksijenli olarak oluşan süreçlerdeki sportif aktiviteler için geçerli olan
dayanıklılıktır.
Aerobik dayanıklılık ile olan belirgin ayrılığı nedeniyle sporcunun yoğun bir şekilde aerobik
antrenman yapması anaerobik dayanıklılık üzerinde negatif etkiye sebep olabilmektedir. Fakat yeterli
düzeyde gelişmiş aerobik kapasite anaerobik kapasite üzerinde olumlu etkiye sahiptir ve yeterince
gelişmiş aerobik kapasite oksijen borcuna girmeyi geciktirdiği gibi toparlanma süresini de kısaltmaktadır.
Dayanıklılık antrenmanının kısa, orta ve uzun süreli olmak üzere 3 türü vardır. Kısa süreli dayanıklılık
antrenmanı 45-120 sn arası sürelerdeki çalışmaları içerir ve kuvvet dayanıklılığına ve sürat
dayanıklılığına bağlıdır. Orta süreli dayanıklılık 2-6 dk arasında değişen sürelerdeki çalışmalardır. Bu
dayanıklılık antrenman çalışmaları da aerobik kapasitenin yanı sıra anaerobik kapasiteyi de içerdiğinden
kuvvet dayanıklılığı ile sürat dayanıklılığı baskın olan çalışmalardır. Uzun süreli dayanıklılık antrenman
türü 8 dk’yı aşan branşlar için geçerlidir ve tamamen denilebilecek oranda aerobik kapasiteyle
belirlenmektedir.
Dayanıklılık antrenman türleri nelerdir, tartışınız.
Dayanıklılığı geliştirmek için yükselti (hipoksi), uzun mesafe, interval ve müsabakaya özgü
dayanıklılık antrenmanı yöntemleri kullanılmaktadır.
Yükselti Yöntemi: Sporcunun yeterince oksijen almasının ve kullanılmasının engellendiği deniz
seviyesinden yüksek rakım koşullarında antrenman yapmasını içeren yöntemdir. Yeterince etki sağlayan
yükselti koşullarına bağlı olarak sporcunun organizmasında tepki olarak oluşan açığın telafisine yönelik
adaptasyon meydana gelmektedir. Yükseltide yapılan antrenmanın süreci kandaki hemoglobin artışıyla
ilişki sergilemektedir. Yükselti koşullarında yapılan antrenmanlar genellikle deniz seviyesinden yüksek
1800–2800 m rakımlarda ve spor yapmaya uygun koşullarda yapılmaktadır. Çıkılan rakım yüksekliğine
ve sporcunun durumuna bağlı olarak yükselti koşullarındaki ilk günler (3-7 gün) ve iniş koşullarındaki ilk
günler (genellikle 3-7 gün) ortama adaptasyon süreci olarak geçirilir ve bu adaptasyon süreçlerinde çok
hafif şiddette koşu gibi antrenmanlar yaptırılır. Yükselti koşuluna adaptasyon sağlandıktan sonra 2-3
haftalık antrenman dönemine başlanır. Yükselti antrenmanının meydana getirdiği etki inilen seviyedeki
adaptasyon sonrası sporcuya, yapılan antrenmana ve inilen seviyeye bağlı olarak 14-28 gün süresince
korunabilmektedir.
95
Yükselti Yöntemi: Sporcunun yeterince oksijen almasının ve
kullanılmasının engellendiği deniz seviyesinden yüksek rakım koşullarında antrenman
yapmasını içeren yöntemdir.
Yükselti antrenmanına adaptasyonu açıklayınız.
Uzun Mesafe Antrenman Yöntemi: Dinlenme araları içermeyen kesintisiz antrenman yöntemidir.
Değişmez tempoda koşu, değişen tempolarda koşu ve fartlekten oluşan farklı biçimlerde
yapılabilmektedir. Değişmez tempoda koşu biçiminde yapılan uzun mesafe antrenman yönteminde
antrenman süresi 1-2 saat arasındadır ve kalp atım hızı 150-170 atım.dk-1 arasındadır. Yarı maraton ve
maraton koşusu gibi yüksek düzeyde aerobik kapasiteyle baskın spor dallarında kullanılan son derece
etkili bir çalışma yöntemidir. Antrenman planlamasında genellikle hazırlık döneminde yaygın şekilde
kullanılmaktadır. Değişen tempolarda koşu biçiminde yapılan uzun mesafe antrenman yönteminde
antrenman performansı değişmeden orta şiddetten maksimal altı şiddete kadar (%60-85 arası) olan
tempolar 140-180 atım.dk-1 kalp atım hızları arasında değişmeli biçimde kullanılır. Burada ki ana nokta
yüksek temponun yüklenmeye düşük temponun toparlanmaya eşit olmasıdır. Bompa (2000)’nın
İskandinav ve Alman mesafe kouşcularının 1920-1930 yılları arasında geliştirdiğini belirttiği fartlek adı
verilmiş olan uzun mesafe antrenman yöntemi ise sporcunun hiçbir dış antrenman kriterine (belirlenmiş
süre ya da mesafe, tempo şiddeti vb.) bağlı kalmadan antrenman yaptığı arazinin doğal yapısıyla da
uyumlu olabilen tempolarda (örn: tepe yukarı çıkarken yavaş ya da tepe inerken hızlı) kendi isteği
doğrultusunda antrenman yapmasıdır.
İnterval Mesafe Antrenman Yöntemi: Belirlenmiş dinlenme aralıkları içeren antrenman
çalışmalarıdır. İnterval ve tekrar olmak üzere iki biçimde yapılabilmektedir. İnterval antrenman
belirlenmiş dinlenmelerle değişik yoğunlukta yüklenmeler şeklinde yapılmaktadır. Yapılan
antrenmanlarda kısa, orta ya da uzun süreli dayanıklılıktan hangisi geliştirilmeye çalışılıyorsa o
dayanıklılık süresi ya da mesafesi dinlenme aralıklarına bölünerek (örn: 3dk dinlenmelerle 10 x 2 dk ya
da 10 x 600m) antrene edilir. Tekrar yöntemi ise müsabakaya özgü dayanıklılığın geliştirilmesine dayalı
bir yöntemdir ve antrenmana bağlı olarak 5–10 dk dinlenmelerle müsabaka mesafesinin 4–8 katı olabilir.
Bunun yanı sıra anaerobik ya da aerobik dayanıklılığın geliştirilmesi içinde kullanılabilir. Uzun mesafeli
tekrar biçiminde yapılan antrenmanla aerobik dayanıklılık gelişimi sağlanırken kısa mesafeli tekrar
biçiminde yapılan antrenmanla anaerobik dayanıklılık gelişim sağlanmaktadır.
Müsabakaya Özgü Dayanıklılık Antrenman Yöntemi: Müsabakaya özel dayanıklılığın
geliştirilmesine yönelik yapılacak müsabakanın şiddeti, süresi ya da mesafesi kadar yapılan antrenman
yöntemidir. Yapılan spor branşı performansına adaptasyon amacı teşkil ettiğinden ilgili branşa özel
dayanıklılığı geliştirilir. Bu sergilenen gelişim spor branşının fizyolojik, psikolojik, teknik ve taktik
taleplerine adaptasyon gösterir.
Dayanıklılıkla ilgili temel bilgileri Caner Açıkada ve Emin Ergen’in
Bilim ve Spor (Ankara: Büro-Tek Ofset Matbaacılık, 1990) adlı kitabında bulabilirsiniz.
http://www.antrenmanbilimi.com
Esneklik Gelişimi ve Antrenmanı
Esneklik belirlenmiş bir eklemin ya da oynak bölgelerin etrafındaki hareketlilik genişliği olarak
açıklanır. Esneklikte hedeflenen dokular pasif gerim için en önemli katılımcılar olan tendon, bağ doku
kılıfları ve eklem kapsülüdür. Sportif ve rehabilitasyon amaçlı gerdirmelerin her ikisinde en önemli olan
bağ dokudur. Bağ doku hareketlilik genişliği için tendonlar, lıgamentler, eklem kapsülleri, aponörozlar,
fasiyal kılıflar önem teşkil etmektedir. Bağ dokuları viskoz ve elastik (visko-elastik) olarak her iki şekilde
96
hareket etmektedir. Bu gerilmeler plastik ve elastik gerilme olarak adlandırılmaktadır. Plastik gerilme
macuna benzeyen viskoz elementlerde lineer bir şekilde kalıcı deformasyon meydana getirmektedir.
Elastik gerilme yaya benzeyen kasın elastik elementlerinin yüklenmenin bitiminden sonra normal
uzunluğuna dönmesidir.
Esneklik; macuna benzeyen viskoz elementlerde lineer bir şekilde
kalıcı deformasyon meydana getiren plastik gerilme ve yaya benzeyen kasın elastik
elementlerinin yüklenmenin bitiminden sonra normal uzunluğuna dönmesiyle meydana
gelen elastik gerilmeyle meydana gelir.
Esnetmeye bağlı olarak bağ dokuda meydana gelen gerilmenin
etkilerini tartışınız.
Esneklik gelişimi yapılan gerdirme süresince uygulanan kuvvetin miktarına ve süresine bağlıdır.
Germe uygulandığı zaman doku sıcaklığı önemli olduğundan esneklik gelişiminde 40°C vücut
sıcaklığında maksimum bağ doku rahatlaması (kolajen) meydana gelir ve uzun süreli esneklik gelişimleri
için plastik deformasyon gereklidir. Kasın elastikiyeti kanın doygunluğuna bağlı olduğundan artmış vücut
sıcaklığı kas kan doygunluğunu artırmaktadır. Dolayıyla kas dokusunun soğuması sırasında kasın gerim
kuvvetini koruma şeklinde yapılan gerdirmeler plastik deformasyonu artırmaktadır (Norris, 1995). Ayrıca
bağ dokunun uzamasıyla mekaniksel zayıflama düzeyi meydana geldiğinden oluşan bu zayıflığın miktarı
yol dokusunun ne kadar süreli esnetildiğine bağlıdır ve germeyle oluşturulan gerilme kuvveti daha fazla
yapısal zayıflık sağladığından düşük şiddetli esnetmeler gerim kuvvetindeki kötüleşmeyi minimuma
indirmektedir.
Bireysel esneklik alıştırmaları statik (pasif olarak yapılan) ve dinamik (balistik olarak yapılan) olmak
üzere temel olarak 2 çeşit yapılır (Smith, 1997). Statik esneklik eklemin pasif olarak hareketlilik
genişliğinde son noktasına ulaşma düzeyidir. Sakatlığın engellenmesi ve kas ağrısının azalmasında
etkilidir. Kas iğciğinin rahatlaması için ekstansiyonun korunmasına izin verir. Faydaları istemli
antagonistik gevşeme sağlayabilmesi, daha az ağrı hissi, esnetmeyi uygulamak için daha az zaman
gerekmesi ve kendi kendine yapılabilir olmasıdır. Dinamik esneklik bir kas kasılması sonunda eklemin
hareket edebileceği düzeydir ve sportif performansta hareket genişliğinde artış sağlamaktadır.
Antogonistik kasın hızlı gerilmesini sağlamak için agonist kasın tekrarlı kasılmalarıyla oluşmaktadır.
Faydaları kası hazırlamak için ısınmanın bir parçası olarak ve antrenmanda bağ dokunun dinamik
hareketleri için kullanılmasıdır.
Yukarıdaki iki temel esnetme yönteminin yanı sıra çeşitli esnetme yöntemleri bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi statik-aktif esnetme yöntemidir. Antagonist kaslar gerginken sadece agonist kaslar
ve sinergist kasların gerimini kullanarak gergin pozisyonu koruma becerisidir. Örn: bacağı kaldırmak ve
desteksiz olarak yukarda tutmak (destekli, statik pasif esneklik, pozisyonu sabitleyen kasların statik
kuvveti). Bir diğer esneklik yöntemi propriyoseptif nöromuskular fasilitasyon (PNF) yöntemidir. İlk
olarak felçli hastalara terapi yardımı için kullanılmıştır. PNF; refleksif aktivasyon-inhibasyon ve
antagonist kasların tersine döndürülmesi anlayışlarını kullanır. PNF’de otojenik inhibasyon ve karşılıklı
(reciprocal) inhibasyon olmak üzere 2 tür kullanılan sinirsel mekanizma bulunur. Farklı PNF
teknikleriyle esneklik antrenmanları yapılmaktadır. Bu tekniklerin birincisi kasılma–gevşeme PNF
tekniğidir (Smith, 1997). Maksimum agonist kasların kasılması (örn: hamstring kas grubu), hemen
gevşemesi ve ellerle diz ekstansiyon-kalça fleksiyon gerilmesi meydana getirilir. Böylelikle şiddetli bir
kasılmasını hemen ardından otojenik kas gevşemesi daha derin süreçli oluşmaktadır. Diğer PNF tekniği
agonist kasılma-gevşeme PNF tekniğidir. Kalça fleksiyonu/diz ekstansiyonuyla maksimum dörtlü
kasılma (5-6 sn) oluşur. Her kasılma sonrası sporcunun ellerle desteklenen değişen kalça/diz
pozisyonuyla gevşemesi sağlanır. Anlık istemli agonist kasılmanın antagonistte karşılıklı inhibasyon
meydana getirdiği ileri sürülmektedir. Bir diğer PNF tekniği agonist kasılmayla kasılma-gevşeme PNF
tekniğidir ve bu teknikte dörtlü kasılmayı takiben aşırı kasılma oluşur.
97
Bir esneklik antrenmanında yapılan hareket süratine bağlı gelişim sergilenir ve her bir gerdirme
hareketi için 12-18 sn süre yeterli olmaktadır. Sayı olarak incelendiğinde 10 tekrarlı bir esneklik
antrenmanında en büyük değişim hareketin ilk 4 gerdirmesinde sergilenmektedir. Antrenman öncesi,
antrenman sırasında ve antrenman sonrasında özellikle kuvvet gerektiren spor dallarında statik gerdirme
yerine dinamik gerdirme yapılmalıdır. Unutulmaması gereken şey statik gerdirmenin statik esnekliği
geliştirdiği ve dinamik gerdirmenin dinamik esnekliği geliştirdiğidir.
Bob Smith’in Flexibility for Sport: The Skills of the Game (Ramsbury,
Malborough: Crowood Press, 1997) adlı esneklik gelişimi ve antrenmanlarıyla ilgili
kitabını okuyunuz.
Koordinasyon Gelişimi ve Antrenmanı
Koordinasyon; yüksek performans için gereken karma motor beceridir. Kuvvet, sürat, esneklik ve
dayanıklılık yüksek performansın fiziksel uygunluk temelini oluşturur. İyi bir koordinasyon ise iyi bir
beceri kazanımı ve mükemmelleşme için gereklidir ve bu ikisinin kazanılmasıyla meydana gelmektedir
(Bompa, 2000). Koordinasyon antrenmanının hedefi sporcuya olabildiğince çok, yeni ve farklı hareket
sunmaktır. Bu koordinasyona bağlı olarak kazanılan motorsal beceri bir kez geliştirildiyse saklanmakta ve
gelecekte daha kolay düzeltilmektedir. İyi bir koordinasyona sahip olmak; beceri kazanmayı
çabuklaştıracak ve bu beceriyi pürüzsüzce uygulamayı sağlayacak olduğundan oldukça önem
taşımaktadır.
Koordinasyonun Elementleri: Koordinasyonun 6 ana elementi denge, ritim duyusu, uzayda yer
alma, reaksiyon sürati, hareketin senkronizasyonu ve kinestetik farklılaşmadır.
Denge; statik denge (örn: denge tahtası üzerinde durmak) ve dinamik denge (örn: dönmek,
yuvarlanmak) olmak üzere 2 çeşide ayrılır (Foran, 2001). Yapılacak denge antrenmanlarına örnek olarak
kol ve bacakları farkı yönlerde döndürmek, çömelmek ve kolları kaldırmak, oturmak ve kolları yanlara
kaldırmak, ayakla pedala basma hareketi ve kolları öne doğru hareket ettirmek ve uçak pozisyonunda
dönüş hareketleri verilebilir.
Ritim duyusu; verilen alıştırma için yapılacak hareketin dizisine ve yaygınlığına zamanında karar
verme becerisidir. Ritim duyusu antrenmanlarına İngilizce terminolojisinde ABC alıştırmaları
alıştırmaları olarak adlandırılan çabukluk-denge-koordinasyon alıştırmaları ve aynı mesafedeki engellerin
üzerinden koşu alıştırmaları örnek verilebilir.
Uzayda yer alma; uzayda vücudun pozisyonunu duyum yeteneğidir. Top atma, tutma ve döndürme,
baş üstünden topu atarak arkada yakalama, 2 topu sektirebilme, trambolin egzersizleri, 2 topla küçük
alanda değişik oyunlar oynama uzayda yer almayı geliştiren antrenman çeşitleridir.
Reaksiyon sürati; uyarıya karşı mümkün olan en kısa sürede hızlı cevap verebilme yeteneği (görme,
dokunma, işitme)’dir. Eşten düşen topu yakalama, eşin hareketini taklit etme, eşe dokunup yön değiştirme
ve belirlenen yönlere eşin çeşitli şekillerde verdiği komutla hareket etme reaksiyon sürati
antrenmanlarındandır.
Hareketlerin senkronizasyonu; ilgisiz vücut hareketlerini aynı anda yapabilme yeteneğidir. Bir kolla
geniş yuvarlak çizerken aynı zamanda sıçrama ve diğer kolla yana doğru yumruk atma, kalçayı ve ayak
bileklerini döndürme (herbiri ayrı yönlerde olacak şekilde) ve diz çekerken aynı zamanda top sektirip
diğer kolla geniş yuvarlak çizme gibi antrenmanlar hareketin senkronizasyonu için kullanılan
antrenmanlardandır.
Kinestetik farklılaşma; istenilen sonucu başarabilmek için kassal gerilmeyi ayarlayabilme
yeteneğidir. Verili mesafeyi sıçrama (gözler açık ve kapalı olarak), çeşitli ağırlıktaki topları verili
mesafeye atma, farklı yükseklik ve mesafedeki engellerin üzerinden atlama vb. antrenmanlar kinestetik
farklılaşma antrenmanlarındadır.
98
Koordinasyonun 6 ana elementi denge, ritim duyusu, uzayda yer
alma, reaksiyon sürati, hareketin senkronizasyonu ve kinestetik farklılaşmadır.
Antrenmana başlangıç dönemi olan ergenlik öncesi koordinasyon gelişim evresi en önemli evredir
(hızlı kazanım dönemi). Oyun yoluyla bu dönemdeki çocukların temel beceri ve hareketleri geliştirilir.
Buna paralel olarak his gelişimi ve yapılan aktiviteyi algılamayla öğrenme potansiyeli geliştirilir. Ritim
gelişimi ve hareket serilerinin düzen içerisinde tekrar tekrar sergilenmesi sağlanır. Eşlerin hareketine
reaksiyon gösterme zamanında gelişme sağlanır. Zamanlamada gözle görülür bir kazanım sergilenir
(Bompa, 2000).
Ergenlik dönemi koordinasyon döneminde bazen yavaşlama ya da geri dönüşüm görülse de hızlı
koordinasyon gelişimi sergilenir. Kızlarda 11-14 ve erkeklerde 12-14 yaşları arasındaki hızlı uzama
dönemi sebebiyle koordinasyon gelişiminde çeşitli dalgalanmalar meydana gelir. Vücut uzuvları (kol,
bacak vb.) arasındaki oranlar değişir. Özellikle bacaklarda büyüme görülür. Kuvvet artışına bağlı olarak
koordineli hareket sergilemede beceri artışı meydana gelir. Spor yapan çocuklar diğerlerine göre denge,
zamanlama ve hareketi doğru uygulamada nitelik kazanmaya devam eder. Kızlar görsel yönelimlerde ve
hareket ritminde erkelere göre daha iyi durumdadır (dans ve artistik sporlara doğal bir fazla yetenek
sergilemektedirler). Erken ve geç olgunlaşan çocuklarda koordinasyon becerilerinde farklılık görülür.
Erken olgunlaşanların hareket koordinasyonlarında geçici bozukluk meydana gelir. Hızlı ritim ve fiziksel
büyüme sebebiyle erken olgunlaşanlarda koordinasyon gelişimi için geç olgunlaşanlardan daha fazla
egzersize ihtiyaç vardır.
Ergenlik dönemi sonrası koordinasyon ergenlik öncesi dönem kadar gelişim görülmez. Bu dönemde
spora özel antrenmana rağmen koordinasyon gelişiminin durmaması için çeşitli becerilere, çok yönlü
aktivitelere ve koordinasyon çalışmalarına zaman ayrılmalıdır. Antrenmanın belli bir süresi çok yönlü
antrenmana ayırmak gereklidir. Unutulması gereken şey; denge, yön değiştirme ve dönme gibi motorsal
becerilere bağlı koordinasyonun büyük oranda genetik yapıya bağlı olmasına rağmen antrene edilme
oranının oldukça yüksek olduğudur.
Koordinasyon gelişimi ve antrenmanları ilgili temel bilgilere Bill
Foran’ın High-Performance Sport Conditioning (Champaign, IL: Human Kinetics, 2001)
adlı kitabından ulaşabilirsiniz.
Koordinasyon antrenmanının hedefleri nelerdir, tartışınız.
Sportif Performansı Ölçme ve Değerlendirmede Kullanılan Bilimsel Testler
Sporcuların sergilediği sportif performansta başarılı olması için yaptığı her türlü antrenmanların etkisinin
belirlenmesi ve yönlendirilmesi için bilimsel testlerden faydalanılmaktadır. Yapılacak testler sporcunun
gelişimini gözlemlemek açısından her yeni antrenman dönemi öncesi tekrarlanmalıdır. Bu testler
laboratuar koşullarında ve doğal koşullarda yapılabilmektedir. Test ve test için kullanılacak araç-gereç
geçerliği ve güvenirliği olan test ve araç-gereç olmalıdır (MacDougall ve Wenger, 1991). Araç-gerecin
geçerli ve güvenir ölçüm yaptığını biliniyor ise standart ölçüm yapmasını sağlamak için kalibrasyon
yapılmalıdır.
Geçerlik; ölçülmek istenilen özelliğin doğru ve diğer özelliklere
karıştırılmadan ölçülmedir. Güvenirlik; bir ölçüm sürecinde ölçüm işleminin
tekrarlanabilirliği ya da tekrarlardaki tutarlıktır.
99
John Hawley ve Louise Burke’nin Peak Performance (NSW, Australia:
Allen & Unwin; 1998) adlı kitabında sportif performansta bilimsel testlerin geçerliği ve
güvenirliği ile ilgili temel bilgileri bulabilirsiniz.
Sporcunun mevcut sportif hareket performans potansiyelini test etmeden önce hangi test yöntemini
neden ve hangi sıklıkta kullanılacağına karar verilmelidir. Örneğin; voleybol oyuncusunun süratini test
ederken 30m düz sürat testi yapmak yerine 3x3m gibi yön değiştirmeli sürat testi yapmak gereklidir. Kule
atlayıcıları ve yüzücülerin çabukluk, suya inişte dengelerini test ederken patlayıcı kuvvet ve elastik
kuvvet gerektiren yatay 3 adım sıçrama testi kullanmak yerine kule atlayıcılar için adım almadan atlama
trampleninde dikey sıçramaları yüzücüler içinse yüzme çıkış pozisyonu aldıkları yerden suya dalış anları
test edilmelidir.
Spora özgü motorsal bir beceriyi test ederken bu becerinin niçin test edildiği ve test ederken neyin
ölçüldüğü ve bu testlerden elde edilen verilerin nasıl kullanılacağını bilmek gereklidir. Sprint, atma,
atlama, güreş, cimnastik vb. bireysel spor yapan sporcuları ya da futbol, basketbol ve voleybol ve hentbol
vb. spor takımlarını test ederken yapılan sporun tüm özellikleri test edilerek o spor dalının profili
oluşturulmaya çalışılır. Bu profil içinde sporcuların antropometrik ölçümler yardımıyla vücut
kompozisyonu (örn: vücut yağ yüzdesi, yağsız vücut ağırlığı) ve vücut yapısı (yağlılık, kaslılık ya da
incelik durumu) değerlendirebilmektedir. Anaerobik değişkenlerden sürat, ivmelenme, kuvvet, güç,
çabukluk gibi fizyolojik ve biyomekanik parametreler analiz edilebilmektedir. Üç ana aerobik fizyolojik
değişkeni olan laktat, maksimal oksijen tüketimi ve kalp atım hızıyla sporcunun aerobik dayanıklılığı
tespit edilebilmektedir. Direk ve indirek yöntemlerle esneklik düzeyi belirlenebilmektedir. Sporcuların
fizyolojik özellikleri ve sportif performans parametrelerini test etmede kullanılan bilimsel test yöntemleri
aşağıda Tablo 7.3’de verilmiştir. Her antrenman döneminde yapılabilen bu testler sonucunda bireysel
sporla uğraşan sporcunun, takım sporuyla uğraşan sporcunun ve takımın sergilediği sportif performans
karşılaştırılmaları yapılarak her sporcunun ya da takımın eksik ve üstün özelikleri belirlenir. Ayrıca bu tür
bilimsel testler bir antrenman döneminin tamamlanmış olan diğer antrenman döneminin başlamasından
önceki ara dönem olan geçiş dönemlerinde sporcu ve takım gelişiminin takip edilmesini mümkün
kılmaktadır.
Sportif hareket performansında bilimsel testleri yaparken testi yapan spor bilimcilerin dikkat etmesi
gereken önemli faktörler vardır. Bu faktörler şunlardır:
•
Eğer sporcular ilk defa testlere katılıyorsa asıl testler yapılmadan önceki 7-10 içerisinde
sporcuların yapacakları testlere alışması ve deneyim kazanması için deneme testleri yapılmalı ve
asıl testler için tecrübe kazandırılmaldır.
•
Ortam koşuları yapılacak testleri etkilediğinden testlere katılacak her sporcu için aynı test ortamı
koşulu sağlanmalıdır.
•
Yapılacak testler öncesinde sporcuya testlerle ilgili gereken açıklama yapılmaldır.
•
Testler yapılmadan önce sporcunun teste hazır olduğundan emin olunmalıdır.
•
Testler sporcunun kendini iyi hissetmediği durumlarında yapılmamalı ve sporcuya teste
başlaması için ısrarcı olunmamalıdır.
•
Sporcunun duygusal durumu, uykusuzluğu, aldığı ilaçlar, kafein tüketimi testleri etkilediğinden
günün aynı saatlerinde ve aynı koşullar altında yapılmalıdır.
•
Testler öncesindeki 24 saatte alkol alınmamalıdır.
•
Testler öncesindeki 24 saatte ağır antrenman yapılmamalıdır.
•
Test öncesi 2 saatte yemek yenmemeli ve 1 saat öncesi çay, kahve ya da kola gibi uyarıcı etkisi
olan içecekler tüketilmemelidir.
•
Testlere başlamadan önce sporculara ısınma evresi için zaman verilmelidir.
100
•
Testler sırasında meydana gelebilecek baş dönmesi, göğüs ağrısı ve aşırı bitkinlik vb.
beklenmeyen durumlarda yapılan test hemen sonlandırılmalıdır.
Christopher John Gore’un Physiological Tests for Elite Athletes (Champaign, IL:
Human Kinetics, 2000) adlı kitabında sportif performansta bilimsel testler ile ilgili temel bilgileri
bulabilirsiniz.
Sportif performansta kullanılan bilimsel testleri uygularken dikkat
edilmesi gerekenleri tartışınız.
Tablo 5.3: Sportif Performansta Bilimsel Test Yöntemleri
ANTROPOMETRİK
ÖLÇÜMLER
Vücut Kompozisyonu
Vücut Yapısı (Somatotip)
ESNEKLİK
TESTİ
SÜRAT
TESTLERİ
Direk Yöntem
İndirek Yöntem
Düz Sürat
Yön Değiştirmeli Sürat
İzokinetik Kuvvet
KUVVET
TESTLERİ
İzometrik Kas Kuvveti
GÜÇ
TESTLERİ
Anaerobik Güç ve Kapasite
Testleri
Patlayıcı Kuvvet
Çabuk Kuvvet
Elastik Kuvvet
Dinamik Kuvvet
Anaerobik Eşik Testi
AEROBİK
DAYANIKLILIK TESTLERİ
Maksimal Oksijen Tüketimi
(VO2maks)
Toparlanma Testleri
Biyomekanik Analiz
ANALİZLER
Oyun Analizi
101
Biyoelektrik Empedans Yöntemi
Badpod Yöntemi
Hidrostatik Tartı Yöntemi
Antropometrik Yöntem
Heath-Carter Yöntemi
İndisler
Gonyometrik Ölçüm
Otur-Eriş Testi
10m, 20m, 30m Testleri
3x3m ve 5x5m Testleri
Üst Ekstremite Kasların Tork Kuvveti
Alt Ekstremite Kasların Tork Kuvveti
Tork Kuvvetinde Devamlılık Testi
El Pençe Kuvveti
Sırt Bacak Kuvveti
Skuat Sıçrama
Aktif Sıçrama
Derinlik Sıçraması
Tekrar Maksimal Kuvvet Testleri
Wingate Testi
Quebec 10s Testi
15s, 30s, 60s Çoklu Sıçrama Testleri
Cunningham-Faulkner Testi
Modifiye Mekik Koşusu Testi
Conconi Testi
Astrand-Rhyming Nomogramı
Pwc 170 Testi
Balke Koşu Testi
Bruce Koşu Testi
20m Mekik Koşusu Testi
Laktat Eliminasyonu
Kalp Atım Hızı
Oksijen Borcu
Laktat
Sportif Hareket Analizleri
Ferdi Sporlar
Takım Sporları
Özet
Antrenman; sporcunun fiziksel, tekniksel,
taktiksel, zihinsel ve psikolojiksel düzeyinin
yükseltilmesini,
onun
en
verimli
hale
getirilmesini ve bu durumun mümkün olan en
uzun süre boyunca sabit tutulmasını sağlayan
tedbirlerin alındığı ve “uygulandığı” alıştırma
sürecidir. Antrenmanın 7 temel ilkesi vardır.
Bunlar; yüklenme, toparlanma, adaptasyon, çok
yönlü gelişim, geriye dönüşüm, bireyselleşme ve
özelleşme ilkeleridir.
yıl
planının
ve
asıl
başarılanların
değerlendirilmesi (gelişen yönler ve zayıflayan
yönler) gerekir. Bu değerlendirmede enerji
sistemleri,
kuvvet/sürat/güç,
hareketlilik
(esneklik), toparlanma, yenilenme ve zirve
vb.den oluşan fiziksel hazırlık, tekniksel/spora
özel beceri antrenmanı, müsabakaya dayalı plan,
taktiksel hazırlığa dayalı plan, psikolojiksel
hazırlığa dayalı plan ve bunların dışındaki diğer
şeylere dayalı planın düşünülmesi gerekir.
Sporcunun katılacağı müsabakaları ve yapılacak
testlerin programı yapılır. Buna bağlı olarak
sporcunun ne kadar süreli antrenman yapacağı
ortaya konulur. Bu süreye bağlı olarak antrenman
megasiklusu, makrosiklusu, periyodu, bölümü,
mezosiklusu, mikrosiklusu, günlüğü ve ünitesinin
planlaması yapılır.
Antrenman yüklenmeleri belirli bir plan
dahilinde döngüler şeklinde yaptırılmalıdır. Bu
yüklenme döngüleri giderek artan şekilde her
antrenman
evresinde
çeşitlendirilmeli
ve
artırılmalıdır. Yüklenmedeki en iki önemli
parametre hacim ve şiddettir ve de öncelik
antrenman hacmindeki sürekli artıştır. Bu artış
uygulanan alıştırmalara, koşulan mesafeye,
kaldırılan ağırlığa vb. bağlı olarak sergilenebilir.
Antrenman süresini, her döngüdeki antrenman
sayısını, hareketteki tekrar sayısını veya her
tekrardaki verili mesafeyi artırarak hacimde artış
meydana getirilebilir. Şiddeti artırmak için
koşulan mesafenin hızı, harekette kaldırılacak
ağırlık artırılır, tekrar ya da setler arasındaki
dinlenme araları azaltılır ya da antrenmanın
yoğunluğu
(performans
sıklığı)
artırılır.
Yüklenmeyi sporcunun branşı, fiziksel uygunluk
düzeyi, yaptığı antrenmanın türü ve içinde olduğu
antrenman dönemi etkilemektedir. Adaptasyon
antrenmanın etkisiyle oluşan vücudun verdiği
tepkiyle meydana geldiğinden niteliğine en
uygun
(optimal)
yüklenmeyi
gerektirir.
Yüklenme optimalden ne kadar uzaklaşırsa
antrenmanın etkinliği o kadar azalmakla birlikte
optimal yüklenme seviyesinin altına ve üstüne
geçilebilir. Adaptasyon yüklenme ve dinlenmenin
optimal şekilde yer değiştirmesiyle olanaklıdır.
Antrenmanlara ara verilmesiyle adaptasyonda
çok hızlı bir düşüş sergilenir. Adaptasyon çok
kısa sürede oluşmuşsa bu düşüşte o kadar hızlı
olur; nasıl kazanıldıysa aynı şekilde kaybedilir.
Olası en kısa sürede istendik bir hareketi en
kısa sürede uygulama becerisi olarak açıklanan
biyomotor bir özellik olan sürat özelliklede çabuk
süratlenme (ivmelenme) becerisi sprintten, boksa,
eskrime, cimnastiğe, basketbola ve futbola kadar
pek çok spor dalında başarı için anahtar teşkil
etmektedir. Sürat yeteneği birçok spor branşında
verimliliği belirleyen önemli bir motor özellik
olduğu için mümkün olduğunca erken yaşlardan
itibaren amaca yönelik olarak antrene etmek
gerekmektedir. Büyüme ve gelişme süresince
bireyin doğumuyla birlikte beraberinde getirdiği
sürat yeteneğini ve performans kapasitesini
biyomekanik,
antropometrik,
fizyolojik,
kuvvet/güç ve esneklik faktörleri etkilemektedir.
Sürat becerisi reaksiyon, ivmelenme, maksimal
sürat ve süratte dayanıklılık (devamlılık)
evrelerinden meydana gelmektedir. Reaksiyon ve
çıkış alıştırmalarıyla (örn: sözlü ve görsel)
geliştirilebilir. Çeşitli ivmelenme alıştırmalarıyla
(örn: çeşitli çıkış pozisyonlarıyla 10-20m’ler),
sıçrama
antrenmanlarıyla
(örn:
derinlik
sıçramaları, durarak uzun atlama, kanguru
sıçramaları) ve kuvvet antrenmanlarıyla (örn:
skuat, skuat sıçramaları ve koparma hareketleri)
ivmelenme geliştirilebilir. Maksimal sürat absolüt
sürat koşuları (örn: hızlanarak 30 m koşuları) ve
aşırı sürat koşuları (örn: tepe aşağı sürat koşusu)
yardımıyla geliştirilebilir. Süratte dayanıklılık
tekrar aralıkları kısa olan sürat koşuları, 15-50
tekrarlı kuvvet alıştırmaları ve yapılan spor
dalının mesafesindeki çalışma kapasitesine
yönelik sürat koşularıyla geliştirilebilir.
Antrenman yapmayı sosyoekonomik etkenler,
biyoritmik etkenler, bulunulan antrenman evresi
ya da antrenman durumu ve yarışma programı
etkilediğinden antrenman planının amaçlarına
karar verilmesiyle performansa ve atletik
gelişimin bütünlüğüne dayalı olarak bu planla
neyin başarılmasının belirlenmesi mümkündür.
Bu amaçları ana amaçlar, kısa süreli amaçlar (1
yıl), uzun süreli amaçlar (3-5 yıl) ve diğer
amaçlar olarak belirlemek gereklidir. Bir önceki
Kas/kaslar çeşitli şekilde izole edilerek,
hareketin çeşidine, hızına veya kasın/kasların
102
uzunluğuna bağlı olarak sınırsız sayıda kas
kuvvet değeri elde edilebilir. Kuvvet sadece kas
kütlesiyle değil sinir sisteminin uygun bir şekilde
kasları aktif hale getirme ile de ilişkilidir. Gelişim
evrelerine bağlı olarak yapılması gereken kuvvet
antrenmanlarının
biçimleri,
yöntemleri,
hacimleri, şiddetleri ve kullanılacak araçlar
değişim gösterir. Yapılacak kuvvet antrenmanları
çeşitli olduğundan farklı kuvvet yüklenmelerinin
vücutta meydana getirdiği etki ve olması gereken
setler arası dinlenmelerde farklılık sergiler.
Kuvvet
antrenmanı
planlarken
hazırlık
döneminde; hazırlık, hipertrofi ve maksimal
kuvvet, müsabaka döneminde; aktarma ya da
transfer ve koruma evreleri olması gereklidir.
İyi bir
daha kolay düzeltilmektedir.
koordinasyona sahip olmak beceri kazanmayı
çabuklaştıracak ve bu beceriyi pürüzsüzce
uygulamayı sağlayacaktır. Antrenmana başlangıç
dönemi olan ergenlik öncesi koordinasyon
gelişim evresi en önemli evredir (hızlı kazanım
dönemi). Oyun yoluyla temel beceri ve hareketler
geliştirilir. His gelişimi ve yapılan aktiviteyi
algılamayla öğrenme potansiyeli geliştirilir.
Ergenlik dönemi koordinasyon döneminde bazen
yavaşlama ya da geri dönüş görülse de hızlı
koordinasyon gelişimi sergilenir. Kızlarda 11-14
ve erkeklerde 12-14 yaşları arasındaki hızlı
uzama dönemi sebebiyle dalgalanmalar meydana
gelir. Kuvvet artışına bağlı olarak koordineli
hareket sergilemede beceri artışı meydana gelir..
Erken
ve
geç
olgunlaşan
çocuklarda
koordinasyon becerilerinde farklılık görülür.
Erken
olgunlaşanların
hareket
koordinasyonlarında geçici bozukluk meydana
gelir. Ergenlik dönemi sonrası koordinasyon
ergenlik öncesi dönem kadar gelişim görülmez.
Bu dönemde spora özel antrenmana rağmen
koordinasyon gelişiminin durmaması için çeşitli
becerilere,
çok
yönlü
aktivitelere
ve
koordinasyon çalışmalarına zaman ayrılmalıdır.
Antrenmanın belli bir süresi çok yönlü
antrenmana ayırmak gereklidir.
Belirlenmiş bir eklemin ya da oynak
bölgelerin etrafındaki hareketlilik genişliği olarak
açıklanan esneklikte hedeflenen dokular pasif
gerim için en önemli katılımcılar olan tendon,
bağ doku kılıfları ve eklem kapsülüdür. Sportif ve
rehabilitasyon amaçlı gerdirmelerin her ikisinde
en önemli olan bağ dokudur. Bağ doku
hareketlilik genişliği için tendonlar, lıgamentler,
eklem kapsülleri, aponörozlar, fasiyal kılıflar
önem teşkil etmektedir. Bağ dokuları viskoz ve
elastik (visko-elastik) olarak her iki şekilde
hareket etmektedir. Bu gerilmeler plastik ve
elastik gerilme olarak adlandırılmaktadır. Plastik
gerilme macuna benzeyen viskoz elementlerde
lineer bir şekilde kalıcı deformasyon meydana
getirmektedir. Elastik gerilme yaya benzeyen
kasın elastik elementlerinin yüklenmenin
bitiminden sonra normal uzunluğuna dönmesidir.
Bir esneklik antrenmanında yapılan hareket
süratine bağlı gelişim sergilenir ve her bir
gerdirme için 12-18 sn süre yeterli olmaktadır.
Sayı olarak incelendiğinde 10 tekrarlı bir esneklik
antrenmanında en büyük değişim ilk 4
gerdirmede sergilenmektedir. Antrenman öncesi,
antrenman sırasında ve antrenman sonrasında
özellikle kuvvet gerektiren spor dallarında statik
gerdirme yerine dinamik gerdirme yapılmalıdır.
Unutulmaması gereken şey statik gerdirmenin
statik esnekliği geliştirdiği ve dinamik
gerdirmenin dinamik esnekliği geliştirdiğidir.
Sportif performansı test etmeden önce hangi
test yöntemini neden ve hangi sıklıkta
kullanılacağına karar verilmelidir. Spora özgü
motorsal bir beceriyi test ederken bu becerinin
niçin test edildiği ve test ederken neyin ölçüldüğü
ve bu testlerden elde edilen verilerin nasıl
kullanılacağını bilmek gereklidir. Anaerobik
değişkenlerden sürat, ivmelenme, kuvvet, güç,
çabukluk gibi fizyolojik ve biyomekanik
parametreleri analiz edilebilmektedir. Üç ana
aerobik fizyolojik değişkeni olan laktat,
maksimal oksijen tüketimi ve kalp atım hızıyla
sporcunun
aerobik
dayanıklılığı
tespit
edilebilmektedir. Direk ve indirek yöntemlerle
esneklik düzeyi belirlenebilmektedir. Ayrıca bu
tür bilimsel testler bir antrenman döneminin bitip
diğer antrenman döneminin başlamasından
önceki ara dönem olan geçiş dönemlerinde
sporcu ve takım gelişiminin takip edilmesini
mümkün kılmaktadır.
Yüksek performans için gereken karma motor
beceri olan koordinasyon kuvvet, sürat, esneklik
ve dayanıklılık yüksek performansın fiziksel
uygunluk temelini oluşturur.
Koordinasyon
antrenmanının hedefi sporcuya olabildiğince çok,
yeni ve farklı hareket sunmaktır. Bu
koordinasyona bağlı olarak kazanılan motorsal
beceri bir kez geliştiyse saklanmakta ve gelecekte
103
Kendimizi Sınayalım
5. Aşağıdakilerden hangisi bir antrenmanın
ünitesini oluşturanlardan değildir?
1. Sporcunun fiziksel, tekniksel, taktiksel,
zihinsel ve psikolojiksel düzeyinin yükseltilmesi,
en verimli hale getirilmesi ve en uzun süre sabit
tutulmasını sağlayan tedbirlerin alındığı ve
uygulandığı alıştırma sürecine ne ad verilir?
a. Isınma
a. Yüklenme
c. Soğuma
b. Antrenman
d. Esas evre
c. Toparlanma
e. Hepsi
d. Adaptasyon
6. Aşağıdakilerden hangisi
etmenlerden değildir?
b. Gerdirme
e. Performans
sürati
etkileyen
a. Biyomekanik etmenler
2. Aşağıdakilerden hangisi aşırı antrenman
sendromunun belirtilerinden değildir?
b. Fizyolojik etmenler
a. Kas-sinir uyumsuzluğu
c. Sosyal etmenler
b. Kanda metabolitlerin birikmesi
d. Antropometrik etkenler
c. Aşırı antrenman yapma isteği
e. Hormonal etkenler
d. Reaksiyon zamanının uzaması
7. Aşağıdaki kuvvet antrenmanlarının hangisi
müsabaka döneminde yaptırılmamalıdır?
e. Hepsi
a. Kuvvette devamlılık
3. Aşağıdakilerden hangisi yüklenmenin tam
ölçütlerini vermektedir?
b. Maksimal kuvvet
a. Uyaranın günü, şiddeti, kapsamı, sıklığı
c. Çabuk kuvvet
b. Uyaranın şiddeti, kapsamı, süresi, sıklığı,
sayısı
d. Hipertrofi
c. Uyaranın şiddeti, merkezi, süresi, sayısı, sıklığı
8. Aşağıdakilerden hangisi dayanıklılık antrenmanı yöntemlerinden değildir?
d. Uyaranın birimi, şiddeti, kapsamı, sıklığı
a. Fartlek antrenmanı
e. Hiçbiri
b. Müsabakaya özgü dayanıklılık antrenmanı
4. Aşırıya tamamlama prensibi için aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?
c. Kısa süreli dayanıklılık antrenmanı
a. Antrenmanlarla oluşan yorgunluk sonrası
meydana gelir.
e. Hepsi
e. Hepsi
d. Tekrar antrenmanı
b. Organizmanın fonksiyon yeteneğinin
düşmesinden sonra meydana gelmektedir.
9. Yüksek performans için gereken kompleks
motor beceriye ne ad verilir?
c. Antrenman
olmaz.
a. Yüksek beceri
olmazsa
aşırıya
tamamlama
b. Fiziksel uygunluk
d. Antrenmandan sonraki dinlenme sürecinden
sonra meydana gelir.
c. Otojenik yeti
d. Koordinasyon
e. Hiçbiri
e. Uyarılmışlık
104
10. Sporcu antrenmanını takip etmek için
yapılan bilimsel testler antrenmanın hangi
döneminde yapılmalıdır?
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
a. Hazırlık döneminde
Antrenman; sporcunun fiziksel, tekniksel,
taktiksel, zihinsel ve psikolojiksel düzeyinin
yükseltilmesini,
onun
en
verimli
hale
getirilmesini ve bu durumun mümkün olan en
uzun süre boyunca sabit tutulmasını sağlayan
tedbirlerin alındığı ve uygulandığı alıştırma
sürecidir. Antrenmanın 7 temel ilkesi vardır.
Bunlar; yüklenme, toparlanma, adaptasyon, çok
yönlü gelişim, geriye dönüşüm, bireyselleşme ve
özelleşme ilkeleridir.
Sıra Sizde 1
b. Müsabaka döneminde
c. Geçiş döneminde
d. Anatomik adaptasyon döneminde
e. Hepsi
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 2
1. b Yanıtınız yanlış ise “Antrenmanın Temel
İlkeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Antrenmanda yapısal olarak planlı şekilde
parçalara bölünmüş alıştırmalar bir araya getirilir.
Bir antrenman ünitesi 3 ana evre olan ısınma,
esas evre ve soğuma evrelerinden oluşur. Birkaç
ünitenin bir araya gelmesiyle günlük antrenman,
7 ile 10 gün arasındaki günlük antrenmanın
biraraya gelmesi ile 1 mikrosiklus meydana gelir.
Birbiri ardına gelen 3-5 mikrosiklus 1
mezosiklusu, 3-5 mezosiklus 1 bölümü (2-4 ay),
3 bölüm 1 periyodu (6-12 ay), 2-3 periyot 1
makrosiklusu (1-4 yıl) oluşturur. Birkaç
makrosiklusda megasiklusu (4-8 yıl) meydana
getirir.
2. c Yanıtınız yanlış ise “Antrenmanın Temel
İlkeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. b Yanıtınız yanlış ise “Antrenmanın Temel
İlkeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
4. e Yanıtınız yanlış ise “Antrenmanın Temel
İlkeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
5. b Yanıtınız yanlış ise “Antrenman Planlaması”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Olası en kısa sürede istendik bir hareketi en kısa
sürede uygulama becerisi olarak açıklanan
biyomotor bir özellik olan sürat özelliklede çabuk
süratlenme (ivmelenme) becerisi sprintten, boksa,
eskrime, cimnastiğe, basketbola ve futbola kadar
pek çok spor dalında başarı için anahtar teşkil
etmektedir. Sürat yeteneği birçok spor branşında
verimliliği belirleyen önemli bir motor özellik
olduğu için mümkün olduğunca erken yaşlardan
itibaren amaca yönelik olarak antrene etmek
gerekmektedir. Buna ek olarak, büyüme ve
gelişme süresince bireyin doğumuyla birlikte
beraberinde getirdiği sürat yeteneğini ve
performans
kapasitesini
biyomekanik,
antropometrik, fizyolojik, kuvvet/güç ve esneklik
faktörleri etkilemektedir.
6. c Yanıtınız yanlış ise “Sürat ve Antrenmanı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. d Yanıtınız yanlış ise “Kuvvet ve Antrenmanı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Dayanıklılık ve
Antrenmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
9. d Yanıtınız yanlış ise “Koordinasyon ve
Antrenmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. d
Yanıtınız yanlış ise “Sportif Performansı
Ölçme ve Değerlendirmede Kullanılan Bilimsel
Testler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Sürat becerisi reaksiyon, ivmelenme, maksimal
sürat ve süratte dayanıklılık (devamlılık)
evrelerinden meydana gelmektedir. Reaksiyon
görsel ya da işitsel bir sinyale ya da uyarıya tepki
verebilme, ivmelenme olası en kısa zamanda
105
maksimal sürate ulaşma (hızlanma), maksimal
sürat sergilenebilen en yüksek sürat, süratte
dayanıklılık maksimal süratten sonraki sürati
koruma yeteneğidir.
oluşan açığın telafisine yönelik adaptasyon
meydana gelmektedir. Yükseltideki antrenman
süreci kandaki hemoglobin artışıyla ilişki
sergilemektedir.
Yükseklik
antrenmanları
genellikle deniz seviyesinden yüksek 1800–2800
m rakımlarda spor yapmaya uygun koşullarda
yapılmaktadır. Çıkılan rakım yüksekliğine ve
sporcunun durumuna bağlı olarak yükseltideki ilk
günler (3-7 gün) ve inişteki ilk günler (genellikle
3-7 gün) ortama adaptasyon süreci olarak geçirilir
ve bu süreçte çok hafif şiddette koşu gibi
antrenmanlar yaptırılır.
Sıra Sizde 5
Kuvvet antrenmanında genel yaklaşım olarak
hazırlık döneminin başlangıcında genellikle 1-2
hafta sporcuya kendi vücut ağırlığıyla ya da çok
hafif ağırlıklarla anatomik adaptasyon antrenmanı
yaptırılır. Bu evrede amaç sporcuyu antrenmana
hazır duruma getirmektir. Anatomik adaptasyonu
takip
eden
evrede
hipertrofik
gelişim
antrenmanına ayrılmaktadır. Bu evre yapılan spor
branşına ve sporcunun ihtiyacına göre 2-4 ay
arasında değişim sergilemektedir. Bu evrede
sporcuya kendi vücut ağırlığının dışındaki şiddet
olarak %70-90 arasındaki ağırlık antrenmanları
yaptırılır. Hipertrofik gelişim tamamlandıktan
sonra sporcuya %95-105 arası şiddetlerde
maksimal
kuvvet
antrenmanı
evresine
başlanmaktadır. Maksimal kuvvetin kazanılması
sonrasındaki evrede çabuk kuvvet antrenmanı
evresine ayrılmaktadır. Bu evrede maksimal
kuvvetin aktarılmasını ya da transfer edilmesini
sağlayacak bir yandan çabukluğa yönelik %40-60
şiddetleri ağırlık çalışmaları yapılırken diğer
yandan da çeşitli pliyometrik çalışmalar (sadece
vücut ağırlığı kullanarak yapılan sekme, sıçrama
ve hoplama tarzı alıştırmalar) yapılmaktadır.
Sıra Sizde 8
Esneklikte hedeflenen dokular pasif gerim için en
önemli katılımcılar olan tendon, bağ doku
kılıfları ve eklem kapsülüdür. Sportif ve
rehabilitasyon amaçlı gerdirmelerin her ikisinde
en önemli olan bağ dokudur. Bağ doku
hareketlilik genişliği için tendonlar, lıgamentler,
eklem kapsülleri, aponörozlar, fasiyal kılıflar
önem teşkil etmektedir. Bağ dokuları viskoz ve
elastik (visko-elastik) olarak her iki şekilde
hareket etmektedir. Bu gerilmeler plastik ve
elastik gerilme olarak adlandırılmaktadır. Plastik
gerilme macuna benzeyen viskoz elementlerde
lineer bir şekilde kalıcı deformasyon meydana
getirmektedir. Elastik gerilme yaya benzeyen
kasın elastik elementlerinin yüklenmenin
bitiminden sonra normal uzunluğuna dönmesidir.
Sıra Sizde 6
Sıra Sizde 9
Dayanıklılık antrenmanının kısa, orta ve uzun
süreli olarak 3 türü vardır. Kısa süreli
dayanıklılık antrenmanı 45-120 sn arası
sürelerdeki çalışmaları içerir ve kuvvet
dayanıklılığına ve sürat dayanıklılığına bağlıdır.
Orta süreli dayanıklılık 2-6 dk arasında değişen
sürelerdeki çalışmalardır. Bu dayanıklılık
antrenman çalışmaları da aerobik kapasite yanı
sıra anaerobik kapasitede içerdiğinden kuvvet
dayanıklılığı ile sürat dayanıklılığı baskın olan
çalışmalardır. Uzun süreli dayanıklılık antrenman
türü 8 dk’yı aşan branşlar için geçerlidir ve
tamamen
denilebilecek
oranda
aerobik
kapasiteyle belirlenmektedir.
Koordinasyon antrenmanının hedefi sporcuya
olabildiğince çok, yeni ve farklı hareket
sunmaktır. Bu koordinasyona bağlı olarak
kazanılan motorsal beceri bir kez geliştiyse
saklanmakta
ve
gelecekte
daha
kolay
düzeltilmektedir. İyi bir koordinasyona sahip
olmak; beceri kazanmayı çabuklaştıracak ve bu
beceriyi pürüzsüzce uygulamayı sağlayacaktır.
Sıra Sizde 10
Sporcunun kendini iyi hissetmediği durumlarında
yapılmamalıdır. Sporcunun duygusal durumu,
uykusuzluğu, aldığı ilaçlar, kafein tüketimi ve
ortam koşuları testleri etkilediğinden günün aynı
saatlerinde ve aynı koşullar altında yapılmalıdır.
Testler öncesindeki 24 saatte ağır antrenman
yapılmamalı ve alkol alınmamalıdır. Test öncesi
2 saatte yemek yenmemeli ve 1 saat öncesi çay,
kahve ya da kola gibi uyarıcı etkisi olan içecekler
tüketilmemelidir. Testlere başlamadan önce
sporculara ısınma evresi için zaman verilmelidir.
Sıra Sizde 7
Yükselti antrenmanı sporcunun yeterince oksijen
almasının ve kullanılmasının engellendiği deniz
seviyesinden
yüksek
rakım
koşullarında
antrenman yapmasını içeren antrenman şeklidir.
Yeterince etki sağlayan yükselti koşullarına bağlı
olarak sporcunun organizmasında tepki olarak
106
Test sırasında baş dönmesi, göğüs ağrısı ve aşırı
bitkinlik vb. beklenmeyen durumlarda ilgili test
hemen sonlandırılmalıdır.
Harre, D. (1982). Principles of Sports Training.
Sportverlag, Berlin.
Yararlanılan Kaynaklar
Hawley, J. and Burke, L. (1998). Peak
Performance, NSW, Australia: Allen & Unwin
Pty Ltd.
Hawley, J. A. (2000). Running, Carlton:
Blackwell Science.
Açıkada, C. ve Ergen, E. (1990). Bilim ve Spor,
Ankara: Büro-Tek Ofset Matbaacılık.
Mayveyev, L. (1981). Fundamentals of Sports
Training. Moscow.
Baechle, T. R. and Earle, R. W. (2008).
Essentials
of
Strength
training
and
Conditioning (Third Edition), Champaign, IL:
Human Kinetics.
MacDougal, J. D., Wenger, H. A., Green, H. J.
(1991). Physiological Testing of Elite Athlete,
Champaign, IL: Human Kinetics.
Bloomfield, J., Fricker P. and Fitch, K. (1995).
Science and Medicine in Sport (Second
Edition), Victoria: Blackwell Science.
McFarlene, B. (2001). The Science of Hurdling
and Speed (Fourth Edition). Canada: Athletics
Canada.
Bompa, T. O., Haff, G. G. (2007). Periodization:
Theory and Methodology of Training (Fifth
Edition), Champaign, IL: Human Kinetics.
Norris, C. M. (1995). Flexibility: Principles &
Practice (Nutrition and Fitness). Books
Squared: Dallas, TX, U.S.A.
Bompa, T. O., Pasquale, M. D. and Cornacchia,
L. (2003). Serious Strength Training (Second
Edition), Champaign, IL: Human Kinetics.
Oliver, D. and Healy, D. (2005). Athletic
Strength for Women. Champaign, IL: Human
Kinetics.
Bompa, T. O. (2000). Total Training for Young
Children, Champaign, IL: Human Kinetics.
Reaburn, P. and Jenkins, D. (1996). Training for
Speed and Endurance. NSW, Australia: Allen
& Unwin Pty Ltd.
Bompa, T. O. (1999). Periodization Training
for Sports, Champaign, IL: Human Kinetics.
Sandler, D. (2006). Sports Power, Champaign,
IL: Human Kinetics.
Bompa, T. O. (1996). Power Training for
Sport: Plyometrics for Maximum Power
Development. Oakville, Ontario: Mosaic Press.
Smith, B. (1997). Flexibility for Sport: The
Skills of the Game. Ramsbury, Marlborough:
Crowood Press.
Brown, L. E. (2007). Strength Training,
Champaign, IL: Human Kinetics.
Scholich, M. (2005). Çevrimsel Antrenman
(Derleyen: G. Gül, Çeviren: T. Bağırgan),
Ankara: Bağırgan Yayınevi.
Brown, L. E. and Ferrigno V. A. (2005).
Training of Speed, Agility, and Quickness
(Second Edition), Champaign, IL: Human
Kinetics.
Weyand, P. G., Sternlight, D. B., Bellizzi, M. J.,
and Wright, S. (1991). Faster top running speeds
are achieved with greater ground forces not more
rapid leg movements. Journal of Applied
Physiology. 89: 1991 – 1999.
Chu, D. A. (1998). Jumping into Plyometrics,
Champaign, IL: Human Kinetics.
Dick, F. (2007). Sports Training Principles
(Fifth Edition), Champaign, IL: Human
Kinetics.
Zatsiorsky, V. M. and Kramer, W. J. (2008).
Science and Practice of Strength Training
(Second Edition), Champaign, IL: Human
Kinetics.
Dündar, U. (2003). Antrenman Teorisi. Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Enoka, R. M. (2008) Neuromechanics of
Human
Movement,
(Fourth
Edition),
Champaign, IL: Human Kinetics.
Yararlanılan İnternet Kaynakları
http://www.antrenmanbilimi.com/1antrenman_bilimi/agirlik_antrenmani_ornekleri.h
tml
Foran, B. (2001). High-Performance Sports
Conditioning, Champaign, IL: Human Kinetics.
Gore, C. J. (2000). Physiological Tests for Elite
Athletes. Champaign, IL: Human Kinetics.
107
6 Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Spor psikolojisinin tarihsel gelişimi hakkında bilgi edinecek,
Spor psikolojisini kavrayacak ve amaçlarını öğrenecek,
Zihinsel antrenman kavramını ve yararlarını açıklayabilecek,
Sportif ortamlara özgü kaygıyı ve hangi durumlarda ortaya çıktığını açıklayabilecek,
Sporculara özgü durumluluk ve süreklilik kaygıyı açıklayabilecek,
Sporda stresin nedenlerini ve stresle başa çıkma tekniklerini açıklayabilecek,
Bireyde saldırgan davranışların gelişimini etkileyen etkenleri açıklayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Psikoloji
Motorsal Gelişim
Spor Psikolojisi
Zihinsel Antrenman
Kaygı
Durumsal Kaygı
Stres
Sürekli Kaygı
Saldırganlık
İçindekiler
 Giriş
 Spor psikolojisinin tarihçesi
 Spor psikolojisinin tarihçesi
 Spor psikoloji uzmanlarının ilgilendikleri konular
 Spor psikolojisinde zihinsel antrenman
 Sporda kaygı ve stres
 Sporda saldırganlık
108 Spor Psikolojisi
GİRİŞ
Psikoloji diğer bilimlere kıyasla daha kısa bir geçmişe sahip olmakla birlikte insan yaşamının hemen her
alanında uygulama olanağına sahiptir. Sportif davranışın psikolojik yönleri ise, yirminci yüzyılın ilk
çeyreğinden bu yana davranış bilimcilerin ilgilendikleri bir konudur. Spor biliminin genç bir dalı olan
spor psikolojisi, spor ve egzersiz etkinliklerinde katılımcıyı etkileyen psikolojik faktörlerle ilgilenir.
Günümüzde birçok sporcuyu ve antrenörü ilgilendiren rekabet sonucu oluşan stresi kontrol etmenin,
konsantrasyonu kontrol etmenin, kendine güveni arttırmanın, iletişim becerilerini kullanmanın ve takım
uyumunu artırmanın yollarını öğrenmek için psikolojik eğitim programlarını araştırmak suretiyle spor
psikolojisi bir avantaj olarak görülmektedir.
SPOR PSİKOLOJİSİNİN TARİHÇESİ
Davranış bilimcilerin sportif davranışın psikolojik yönleriyle ilgilenmeleri oldukça eskidir. Örneğin,
günümüzde spor psikologlarının yakından ilgilendikleri bir konu olan “ hareket algısı” konusundaki ilk
araştırmalar, 1880’li yıllarda Wundt, Cattel ve Galton gibi ünlü psikologlarca gerçekleşmiştir. Davranışın
incelenmeye başlanması ile birlikte, psikologlar ruhsal olaylarla insan davranışları arasında yakın bir
ilişki bulunduğunu anlamışlar ve araştırmalarını bu yönde yapmaya başlamışlardır. Birinci Dünya
Savaşı’nı izleyen yıllarda spor psikolojisi ile ilgili ilk araştırmalar yayınlanmaya başlanmış ve özellikle
A.B.D., Sovyetler Birliği ve Almanya’ da sportif davranışların psikolojisine yönelik çalışmalarıyla dikkat
çeken bazı davranış bilimciler ortaya çıkmıştır.
Mohoney ‘e göre, spor psikolojisinin kavramsal olarak kullanılması antik yıllara uzanmaktadır. Örneğin, eski Yunan ve Asya kültüründe, akıl ve vücut arasındaki içsel ilişkinin hem performansı hem de
kişisel gelişimi etkilediği için önemli bir merkez olarak kabul edilmiştir. Spor psikolojisinin büyükbabası
olarak kabul edilen Griffith uzun yıllar boyunca spor psikolojisi üzerinde araştırma yapan ilk psikolog
olarak tarihe geçmiştir. Griffith 1925 yılında İlinois Üniversitesi sporcularının performanslarını arttırmak
için antrenörlere yardım etmiş ve 1926 yılında “Antrenörlüğün Psikolojisi”, 1928 yılında “Spor
Psikolojisi” adlı iki kitap yayınlamasının yanında ilk olarak spor psikolojisi laboratuarını kurmuş ve ilk
spor psikolojisi dersleri veren kişi olmuştur. Sovyetlerde spor psikolojisiyle ilgili ilk yazılar, Peter Lesgaft
tarafından yayınlanmaya başlanmıştır. 1917 Ekim Devrimi sonrasında ise, Sovyet spor psikolojisi
bilimsel temeller üzerinde gelişmeye başladı. Moskova ve Leningrad’da spor psikolojisi araştırma
laboratuarları kuruldu. Bunları, 1930’larda sporcunun fizyolojik ve psikolojik boyutları üzerinde
araştırmalar yapmak üzere kurulan Bilimsel Araştırma Enstitüsü izledi. Bu arada Pavlov’un klasik
koşullanma konusundaki prensipleri de Sovyet spor psikolojisinde yaygın biçimde uygulanmıştır.
Schulte, 1921 yılında Almanya’da “Beden ve Ruh: Fiziksel Egzersiz Psikolojisine Giriş” adlı eserini
yayınladıktan birkaç yıl sonra motor hareket, spor ve antrenman konularında iki kitap daha yayınlamıştır.
Schulte, bugünlerde de klasik bir yapıt olarak kabul edilen son çalışmasında egzersizle performansın
arttırılması, antrenör ve sporcuların kişilik özellikleri ile ilgili bireysel farklılıklar, takım çalışması, grup
etkinlikleri, yarışma öncesi baskı ve benzeri konuları işlemektedir.
Avrupa’da spor psikolojisi ile ilgili ilk yazı 1801 yılında yayınlanan futbolun psikolojisi ile ilgili bir
metindir. Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda Leipzig ve Berlin’de beden eğitimi öğretmenlerine spor
psikolojisiyle ilgili programlar sunan enstitülerin açıldığı görülmektedir. Eski Doğu Avrupa ülkeleri ile
109 ilgili olarak söylenebilecek son ilginç konu Çekoslovakya’ da Charles Üniversitesi’nde 1928 yılında Augustin Pechlat tarafından tamamlanan doktora tezidir. 1960’lı yıllara kadar durgun bir seviyede ilerleyen
spor psikolojisi çalışmaları 1960 yılında B. Ogilvie ve T. Tutko yapmış oldukları araştırmalar sonucunda
“Problemli Sporcular ve Onlarla Nasıl İlgilenmeli” adlı bir kitap yayınlayarak spor psikolojisine olan
ilgiyi çok arttırmışlardır. Üniversiteler ve profesyonel spor takımlarına verdiği hizmetler ile spor
psikolojisi her geçen gün daha çok tanınmış ve spor bilimlerinde kullanılan bir bilim dalı olmaya
başlamıştır. 1960‘lı yıllar aynı zamanda spor psikolojisi ile ilgili çalışan grupların, ilk olarak bir araya
gelmeleri ve ilk olarak 1965 yılında Roma‘ da merkezi olan Uluslararası Spor Psikolojisi Topluluğunun
kurulması ile spor psikolojisi uluslararası seviyelerde örgütlenmeye başlamıştır. Böylece İtalya’da Geron
Antonelli, Çekoslovakya’da Vanek ve Brezilya’da Silva spor psikolojisine katkılar sağlamışlardır.
1970’de Uluslararası Spor Psikolojisi Dergisi ilk kez yayınlanmış ve aynı yıllarda Kuzey Amerika Spor
Psikolojisi ve Fiziksel Aktivite Derneği (NASPSPA) ile Avrupa Spor Psikolojisi Derneği (FEPSAC)
kuruldu. 1970’li yıllar spor psikolojisinin Kuzey Amerika’ da büyümeye ve spor bilimi içinde ayrı bir
disiplin olarak geniş bir şekilde tanınmaya başladığı ve yapılan deneysel çalışmalar ile spor psikolojisi
bilgi birikiminin birleştirilme çabalarının yapıldığı bir dönemdir. 1983 New York maratonu spor
psikolojisi bilgilerinin sporcunun performansını nasıl etkilediğini gösteren güzel bir örnektir. İngiliz
koşucu Smith yarışın büyük bir bölümünü önde koşmasına rağmen son 300 metre mesafede Yeni
Zelandalı Rod Nixon Smith’i geçmiş ve yarışı kazanmıştır. Spor psikolojisi otoritelerinden Morgan,
Nixon’un başarısını şu şekilde açıklamıştır: “Nixon yarışın bitmesine son 1500 metre kaldığında
düşünmeye başlamış ve koşmalıyım şeklinde düşünürken, Smith ise ayaklarım koptu şimdi sendeleyerek
düşeceğimi düşünüyorum şeklinde yarışı tamamlamaya çalışmış ve yarışın bitiş çizgisinde düşmüştür.
Bugün artık spor psikolojisi alanında çalışan spor psikologlarının çoğu sporcuların ne olmaması yerine ne
olması üzerine odaklanmaları ile onları olumlu düşünmeye yönelik eğiten teknikler geliştirme gayreti
içindedirler. Bu dönemde daha çok sporcularla sporcu olmayanların kişisel özellikleri, yetenek geliştirme,
takım halinde ve bireysel spor etkinlikleri konularıyla ilgilenilmiştir. 1980’lerdeki en önemli gelişme,
performansı arttırmadaki psikolojik yöntemlerin etkilerinin daha iyi incelenmesi ve spor ortamına
uygulanmasıdır. Sporcu performansını geliştirmek için etkili antrenörlük davranışının belirlenmesi, takım
uyumu, antrenör- sporcu iletişiminin geliştirilmesi, amaçların belirlenmesi, başarılı sporcuların psikolojik
özelliklerinin belirlenmesi ve sporcu performansını ve kişisel gelişimini artırıcı tekniklerin geliştirilmesi
konularında birçok araştırma yapılmıştır. Günümüzde spor psikolojisi sporcu davranışlarının bilişsel
boyutu, spor ortamına özgü kuramların ve envanterin uygulama çalışmalarının yanı sıra yaşam boyunca
rekabet ortamını geliştirecek sporcu performansının yükseltilmesini kolaylaştıracak bir bilim dalıdır. Bu
bilgilere göre spor psikolojisinin sportif gelişim kadar yaşamda karşılaşılan rekabetin kazanılması,
duyguları yönetme, kendi kendini yönetebilme, kişiler arası etkili iletişim, amacı açıklama ve bütünlüğü
sağlama konularında büyük katkılar sağlamaktadır.
SPOR PSİKOLOJİSİNİN TANIMI
Her geçen gün performanstan daha yüksek düzeyde beklenti oluşması ile her sporcu yaşamı boyunca
mutlaka aşırı bir baskı yaşamıştır. İnsanı oluşturan ruhsal ve bedensel bütünlük nedeni ile bu baskının
yarattığı stresten kurtulmanın ve her şeye rağmen belirli düzeyde performans yükselmesi sağlamanın tek
yolu spor psikolojisidir. Ancak konuyu kolayca ortaya koyabilmek için, bedensel kapasite, sportif
performans, ruhsal süreçler ve vegatatif süreçler ve sportif performansın boyutları ile insanın psikolojik
davranışları arasındaki ilişkileri araştırmak zorunludur. Özellikle 25 yıllık süreç içerisinde spor
bilimlerinin yeni bir dalı olarak çok kullanılmaya başlanan spor psikolojisi “fiziksel aktiviteye
katılanların ve sporcuların, bireysel olarak gelişim ve performanslarını artırmak için spor ve egzersiz
alanında uygulanabilen psikolojik kuramların belirlenmesi ve uygulama çalışmalarının bilimsel bir alanı’’
olarak tanımlanmaktadır. Tanıma dikkat edilecek olursa spor psikolojisinin psikolojinin bir alt dalı olarak
kabul edildiği görülmektedir. Diğer taraftan bir başka tanımda spor psikolojisi, “spor içinde yer alan insan
davranışlarıyla’’ ilgili sorulara yanıt bulmaya çalışan spor ve egzersiz biliminin bir dalı şeklinde de
tanımlamaktadırlar. Bu tanımda da dikkati çeken nokta ise spor psikolojisinin aynı zamanda spor ve
egzersiz bilimlerinin bir dalı olarak görülmesidir. Bu bağlamda spor psikolojisi uygulamaları bir tedavi
değil bir eğitim sürecidir.
110 Sporda performansın arttırılmasında spor psikolojisinin rolünü ve
önemini tartışınız.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve dünya üzerindeki uygulamalar göz önüne alındığında spor psikolojisi
uygulamalarını iki ana grupta toplamak mümkündür (Tablo 1).
1.
Performans yükseltici spor psikolojisi,
2.
Performansı engelleyen psikolojik faktörlerin giderilmesi.
Bu durumu aşağıdaki tablo ile açıklamak mümkündür.
Tablo 6.1: Spor Psikolojisi Uygulaması
Performans Yükseltme
Performansı Engelleyen Faktörleri Giderme
Yetenek Seçimi
Sürüp Giden Faktörler
Kişilik
Kişilik
Psikomotor Beceri
Motivasyonun Niteliği
Antrenman
Duruma Bağlı Faktörler
Bedensel Antrenman
Motivasyon
Zihinsel Antrenman
Psikolojik Baskı
Yarışma
Sürantrenman Hali
Yarışma Öncesi
Yarışma Sırası
Yarışma sonrası
Grup Dinamiği
Sorunlu Sporcular
Bu konu ile ilgili Jean M. William’ın Applied Sport Psychology :
Personal Growth to Peak Performance. Mountain View, Calif. : Mayfield Pub. Co.1993.
Adlı kitabını okuyunuz.
SPOR PSİKOLOJİSİ UZMANLARININ İLGİLENDİKLERİ
KONULAR
Spor psikolojisinin bulunduğu noktaya gelmesi, büyük güçlükler yaşanarak olmuştur. Yıllardan beri
yapılan çalışmalar sonucunda aşağıda belirtilen spor psikolojisinin çalışma alanları olarak belirlenmeye
çalışılmıştır.
1. Sporcunun yetiştirilmesi, psikolojik ve zihinsel hazırlık programları, imgeleme, dikkatte odaklanma
ve konsantrasyon, hedef belirleme, stresle başa çıkma, yeterli özgüven ve bireysel sevk ve idare
becerilerinin geliştirilmesi.
2. Sportif performansın geliştirilmesi, doruk performansın tanımlanması, görsel inceleme, beklenti,
motivasyon ve motor hareket öncesi programlama çalışmaları.
3. İnsan davranışlarının incelenmesi, bilişsel gelişim ve karar verme becerilerinin öğretilmesi.
4. Sportif başarının tanımlanması ve başarıya psikolojik katkılar ve bu amaca yönelik psikolojik testler
oluşturma.
5. Sağlık ve egzersiz programlarına başlama ve sürdürebilme becerilerinin geliştirilmesi.
111 6. Sporsal rekabet ortamlarında karşılaşılan sorunlarla başa çıkmak için problem çözme becerilerinin
öğretilmesi.
7. Bireysel yetenek seçimi ve grup dinamiklerini ortaya çıkarma ve geliştirme, sporcular arasında ve
sporcu ile antrenör arasında liderlik becerilerinin geliştirilmesi.
8. Bireysel sporlarda ve takım sporlarında yarışma performansı ve antrenmanları verimli hale getirmek
için psikolojik becerileri geliştirmede danışmanlık yapar.
SPOR PSİKOLOJİSİNDE ZİHİNSEL ANTRENMAN
Herhangi bir uygulama çalışması yapmadan, sadece planlı ve yoğun bir şekilde hayal ederek yani zihinde
canlandırarak yeni bir hareketin öğrenilmesi veya zaten bilinen bir hareketin mükemmelleştirilmesi
sürecine, zihinsel antrenman denir. Hareketi hayal etme sürecinin gerçekleşme şekline göre zihinsel
antrenman, üçe ayrılır. Bunlar; kendi kendine konuşma antrenmanı, gizli algı antrenmanı ve kendini hayal
etme antrenmanıdır.
Kendi Kendine Konuşma Antrenmanı: Sporcu belirli bir hareketin nasıl yapılması konusunda kendi
kendine emirler verir. Kendi kendine konuşarak hareketin seyrini gözden geçirir ve buradan da, “daha
süratli koşmalıyım, daha uzağa atlamalıyım” gibi sonuçlar çıkarır.
Gizli Algı Antrenmanı: Sporcu belli bir hareketi yapan bir başka kişiyi kendisinin seyrettiğini hayal
eder. Seyredilen kişi genellikle, model alınan kişidir. Model alarak öğrenme sürecine etkili olan zihinsel
faktörler, özellikle de dikkat ve hafıza süreçleri, bu antrenman şeklinin başarısında büyük önem taşır.
Kendini Hayal Etme Antrenmanı: Sporcu belli bir hareketi kendisinin nasıl yaptığını bu hareketi
daha önce yaparken edinmiş olduğu bilgi ve tecrübeleri de dikkate almalıdır.
Zihinsel antrenmanın etkisini belirleyen en önemli faktör, antrenör ve sporcunun bu konuya olan
inançları ve yaklaşımlarıdır. Zihinsel antrenmanın performansı arttıracağından şüphesi olan bir antrenör,
sporcusunu da gerektiği gibi ikna edemez ve yönlendiremez. Sporcu açısından ise eğer zihinsel
antrenmana inanmıyorsa dikkati yoğunlaştırma işlevini gerçekleştiremez. Zihinsel antrenmanın başarılı
olabilmesi için antrenmanın yapıldığı ortam çok önemlidir. Öğrenme sürecini olumsuz etkileyen gürültü,
parlak ışık, ani ısı değişmeleri vb. uyarıcılardan arınmış bir odada, bu antrenman uygulanmalıdır. Zihinsel
antrenman hakkında yapılan araştırmalar, iki farklı yönde gelişmiştir. Amerika’da yapılan çalışmalarda
ağırlık bu antrenman sırasında ortaya çıkan fizyolojik değişkenlerin saptanması konusuna verilmiştir.
Daha sonraları, Almanya‘da yapılan çalışmalarda ise, zihni etkileri ve etkili olmasının şartları,
araştırmaların odak noktasını teşkil etmiştir. Zihinsel antrenman sürecinde sporcuda oluşan farklılıklar
incelendiğinde ise, bir hareketin yoğun bir şekilde hayal edilmesine bağlı olarak, merkezi sinir sisteminde
hareket merkezi uyarılır ve ilgili kaslarda mikro düzeyde kasılmalar meydana gelir. Zihinsel antrenmanın
etki mekanizmasını anlatan bu olaya, “Carpenter Etkisi” denir. İlgili kas gruplarına giden kan miktarının
artması, solunum ve nabız atışlarının hızlanması ve kan basıncının yükselmesi hayal etme sürecinin
sonucunda ortaya çıkan fizyolojik tepkilerdir.
Carpenter Etkisi: Hayal etme süresinde kaslarda oluşan mikro düzeyde meydana gelen kasılmalar.
Zihinsel antrenmanın uygulaması sonucunda ortaya çıkan fizyolojik tepkilerin, hareket becerilerini
öğrenilmesi sürecini açıklamakta yetersiz kalacağını düşünen alman spor psikologları, yukarıda anlatılan
fizyolojik değişikliklerden çok zihinsel antrenmanın performansa etkisi ve bu etkinin şartlarını
araştırmışlardır. Bu konularda yapılmış 60’dan fazla çalışmanın sonuçlarını bir araya getiren ve bunları
zihinsel antrenmanın etkinliği açısından yeniden değerlendiren Feltz ve Landers, bu konuda çok önemli
tespitlerde bulunmuşlardır. Zihinsel antrenman, hem yeni bir hareket becerisinin edinilmesini
kolaylaştırmakta, hem de bilinen hareketlerin daha iyi şekilde icra edilmesine yardımcı olmaktadır.
Hareketlerdeki zihinsel unsurların ağırlığının yanında, yapılan antrenman sayısı da, zihinsel antrenmanın
etkinliğini belirlemektedir. Zihinsel unsurları çok olan bir hareketin daha iyi yapılabilmesi için beş veya
altı zihinsel tekrar yeterli olurken, fiziki unsurları daha yoğun olan bir hareketin iyileştirilmesi içinse,
bunun en az iki katı daha fazla zihinsel antrenman uygulamasının gerekli olduğu yine bu araştırmalar
sonucunda ortaya çıkmıştır.
112 Zihinsel Antrenmanın Yararları
•
Zihinsel antrenman, sporda yeni hareket tekniklerinin benimsenmesi için gerekli olan
öğrenme sürecini kısaltır.
•
Zihinsel antrenman yoluyla hareket becerileri sağlamlaştırılır ve bunların yapılış sürati
arttırılır.
•
Zihinsel antrenman, ısınma hareketleri sırasında yardımcı olarak kullanılabilir ve böylece
ısınmanın süresi kısalabilir.
•
Tesislerin yetersiz ve antrenman süresinin yetersiz olduğu durumlarda zihinsel antrenman
yardımcı olarak kullanılır.
•
Zihinsel antrenmanda hiçbir sakatlanma riski olmadığı için rahatlıkla uygulanan bir
antrenman yöntemidir.
•
Tekrar yapıldığı için önceki yapılan yanlışları düzeltmekte yardımcı olur.
•
Zihinsel antrenman sürecinde sporcu hareketi gayet yavaş düşündüğü için zor teknikli olan
hareketleri daha iyi yapmasına yardımcı olur.
•
Zihinsel antrenman yarışmadan önce uygulanabilir. Çünkü sporcu kendisine sıra gelmeden
önce yapacağı hareketi düşündüğünden dolayı kendisine sıra geldiğinde hareketi daha kolay
ve daha az hatalı yapmasına olanak sağlar.
Sportif performansın geliştirilmesinde zihinsel antrenmanın rolünü ve
önemini tartışınız.
Zihinsel antrenmanla ilgili bilgilere http:/www. dergiler.ankara.edu.tr/
adresinden ulaşabilirsiniz.
SPORDA KAYGI VE STRES
Kaygı (endişe) normalde korku duygusunu uyandırmayacak nitelikteki uyaranların bir takım tepkilere yol
açma halidir. Bir başka tanıma göre kaygı, belirli bir duruma özgü olabilen bu durumu bireyin kendisi
için tehdit eder nitelikte algılaması ve korku duymasıdır. Genel olarak insanlar kaygıyı gelecekte kötü bir
şey olacakmış gibi duyumsarlar. Psikologlara göre kaygı bireyin duygusal ve fiziksel durumlara karşı
algılarının zihinsel ve somatik göstergesidir. Kaygıyı sürekli kaygı ve durumsal kaygı olarak iki şekilde
ele alıp incelemek gereklidir. Spielberger (1966) durumluluk kaygısını,” çevresel nedenlerle ortaya çıkan
tehlike ya da tehdit durumunda bireyin gösterdiği karmaşık heyecan reaksiyonlarının ifadesidir” şeklinde
tanımlamaktadır. Bu endişe, yapı olarak geçicidir. Zaman içerisinde değişir ve çeşitlenir. Sürekli kaygı
ise, çevresel koşullardan bağımsız olarak bireyin huzursuzluk, endişe duyma, stres altında aşırı duyarlılık
gösterme, yoğun heyecansal reaksiyonlarda bulunma eğilimi olarak tanımlanmaktadır. Şüphesiz sporcular
arasında sürekli kaygı duygusu gelişmiş olanlar vardır. Sahip olduğu bu kişilik özelliğinden dolayı hemen
her ortamda kaygılanabilir ve sürekli bir huzursuzluk içinde yaşayabilir. Daha çok psikiyatristleri ve
klinikleri ilgilendiren bu durum sürekli kaygıdan başka bir şey değildir. Ancak bunlar gibi kaygıyı
yerleşik bir kişilik özelliği olarak yaşamayan sporcularda belirli uyaranlar karşısında kaygılanma hali
görülmektedir. Sportif ortamlar söz konusu olduğunda yarışma öncesinde ve sporla ilgili çeşitli
durumlarda kaygılanan sporcuların durumluluk kaygı kapsamında ele alınması gerekir.
Sporcuların kaygılarını araştıran psikologlar elde ettiği bulgular yarışma öncesinde uygun düzeyde
kaygılanma olması gerektiğini desteklemektedir. Krol (1970), yapmış olduğu araştırmada kaygı
tepkilerinin bireylere göre farklılığını ortaya koymuştur. Kaygı ve heyecan her bireyi aynı biçimde
etkilemez. Her bireyin kendine özgü tolerans kapasitesi vardır. Kaygı sürecinde birey fiziksel, somatik ve
düşensel bakımlardan uyarılabilmekte, bazen tümü harekete geçmektedir. Fiziksel ve somatik tepkiler
genel olarak kalp atışının hızlanması, kas geriliminin artması, yorgunluk duygusu, aşırı alınganlık, el ve
113 ayakların terlemesi şeklinde yaşanmaktadır. Düşünsel tepkilerde ise ayrıntılara dikkat edememe,
unutkanlık, konsantrasyon sağlayamama, ani karar verebilmede güçlükler söz konusudur.
Kaygının sportif performansın geliştirilmesinde rolünü ve önemini
tartışınız.
SPORDA STRES
Stres Latince’ den türemiş ve İngiliz dilinde kullanılan bir terimdir. İnsanla ve canlılarla ilgili durumu
tanımlamada kullanılan bir kelime olmadan önce, fizik ve mühendislik bilimlerinde kullanılmıştır.
İlk kez 17. yüzyılda, elastiki nesne ve ona uygulanan dış güç arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere
fizikçi Robert Hooke tarafından kullanılmıştır. Thomas Young isimli bir başka fizikçi bunu, yüzyıl kadar
sonra bir formül üzerinde göstermiştir. Young ’a göre stres, maddenin kendi içinde olan bir güç ya da
dirençtir. Madde kendi üzerinde uygulanan dış güce kendi direnci oranında bir tepki gösterir. 18. ve 19.
yy. stres kavramına yüklenen anlam değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye yönelik
kullanılmıştır. Psikoloji alanında stresle ilgili çalışmalar 1950 yıllarında Amerikan Psikoloji Derneği’nin
yıllık raporlarında yer almaya başlamıştır. 1955 yılındaki raporlardan stres kavramının psikolojinin pek
çok alanında kullanılmaya başladığı görülür. Stres durumunda rol oynayan psikolojik özellikler nelerdir
ve bireysel farklılıklar ne ölçüde sonucu etkilemektedir? Bu soruların cevapları 1950‘li yıllardan başlayıp
günümüze kadar gelmiştir. Stres kavramı günlük yaşantımızda çok kullanılan kavramlardan biri haline
gelmiştir. Buna ‘stres yapma, sporcular çok strese girdi, takımımız çok stresli koşullarda mücadele etti,
kendini gereksiz yere strese sokuyor’ gibi birçok örnek verilebilir. Stres farklı araştırmacılar tarafından
farklı şekillerde tanımlandığından tam olarak açık olarak ortaya konulmayan bulanık kavramlardan biri
olarak karşımıza çıkmaktadır. Stres konusuyla ilgilenen öncü bilim adamlarından olan Selye stresi şöyle
tanımlamaktadır. “Vücuda yüklenilen herhangi bir özel olmayan isteme karşı vücudun tepkisidir.”
Cüceloğlu’na göre ise “bireyin fiziki ve sosyal çevreden uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve
psikolojik sınırların ötesinde harcadığı gayrettir.” Yapılan tanımda stresin hem fiziksel hem de psikolojik
boyutları olduğu ortaya konulmaktadır. Ancak, stres her zaman çevrenin, kişilerin kapasitelerini aşan,
istemler sonucunda ve kişilerin harcadığı gayretten ortaya çıkmaz. Kişilerin uyarılmışlık eksikliğinde ve
çevrenin yetersiz istemde bulunması koşullarında da ortaya çıkar. Folkman stresi “kişinin kapasitelerine
yüklenilen veya kişi tarafından kapasitelerini aşan içsel ve dışsal istemler” şeklinde tanımlamıştır.
Yapılan tanımlarda da görüldüğü gibi stres canlı varlığın dengesinin bozulmasında rol oynayan içsel ve
dışsal uyaranların etkililiğinde ve kişilerin bu uyaranların istemlerini karşılamak için düştüğü dengesiz
durumlardır. Stres ile ilgili karışıklığın giderilmesinde Mc Grath‘ın çalışması kavramsal bakımdan
oldukça önemlidir. Mc Grath sosyal-psikolojik süreç olarak stresi ele almıştır. Mc Grath ‘a göre stres ile
ilgili süreçler şöyle ele alınmaktadır.
•
Kişiye objektif istemler yerleştiren, fiziksel ve sosyal çevre,
•
Kişinin istemi algılaması ve buna nasıl tepki göstereceği ile ilgili kararı,
•
Algılanan isteme kişinin gerçek tepkisi,
•
Tepkiden sonuçlanan durumlar.
Stres organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının zorlanması ile ortaya çıkan bir durum olduğu için,
tehdit ve zorlanmalar karşısında canlı kendini korumaya yönelik bir tepki zincirini harekete geçirme
özelliğine sahiptir. Organizmanın tehdit karşısında olduğu stres durumunda insanlarda hem bedensel, hem
psikolojik bir dizi olaylar meydana gelir. Aşağıda sayılacak fiziksel düzeydeki değişikliklerin bütün
insanlarda aynı basamaklardan geçmesine karşılık, psikolojik düzeyde olaylar, kişilik ve çevre gibi
bireysel şartlarda birçok değişiklik gösterir. Fiziksel düzeydeki stres tepkisinin özelliği, stres vericilerin
türüne bağlı olmaksızın ortaya çıkan sabit bir tepki olmasıdır. Bu tepki, organizmanın dengesini bozma
tehlikesi gösteren dış şarta otonom sinir sisteminden yöneltilen “kaçma veya savaşma” tepkisidir.
Böylece bir tehdit karşısında organizma hayatını sürdürme amacına yönelik bir dizi faaliyette bulunur.
114 Bu konu ile ilgili, Gerard Hargreaves’in Stresle Baş Etmek, Doğan
Kitap İstanbul, 1999. Adlı kitabını okuyunuz
Bu faaliyetler ve anlamları şunlardır.
• Depolanmış yağ ve şeker kana karışır (mücadeleye gerekli enerji için sağlanır).
• Solunum sayısı artar (bedene daha fazla oksijen sağlanır).
• Kanda alyuvar artar (beyne ve kaslara daha fazla oksijen sağlanır).
• Kalp vurum sayısı artar ve kan basıncı yükselir (bedenin gereken bölgelerine gerekli kan takviyesi
yapılır).
• Kan pıhtılaşma mekanizması harekete geçer (yaralanmalara karşı kan kaybını azaltmak için önlem
alınır).
• Kas gerilimi artar (kuvvet gerektiren işlere hazırlık yapılır).
• Sindirim yavaşlar veya durur (iç organlardaki kan, kas ve beyne geçer, bağırsak ve mesane
adaleleri gevşer).
• Gözbebekleri büyür (daha fazla ışık alınarak algıyı güçlendirmeye yardımcı olunur).
• Bütün duyumlar artar (dış ortamdan daha çok haberdar olunması sağlanır).
• Hipofiz bezi uyarılır (iç salgı sisteminin etkinliği artar, böbreküstü bezinden adrenalinnoradrenalin salgılanır).
Streste kullanılan bilişsel çarptırmalar kısaca şöyledir:
• Her şeyi ya da hiçbir şeyi düşünmemek gibi iki uçta düşünmek
• Olağandan fazla genelleme yapmak.
• Zihinsel süreçler açısından, olaylar ve üzerinde odaklanılan şeylerde gereksiz ve olumsuz
ayrıntılar üzerinde durmak, olukluyu görmemek.
• Sonuca varma konusundaki acelecilik.
• Abartmalar.
• Kendisini başkasından değersiz görme.
• Duyuşsal yargılamalar ve negatif duyguların geçerliliğini kabullenme.
• Çevre ve kişilerden etkilenme
• Sık sık kişiselleştirmeye başvurmak.
Stresin Nedenleri
Stres kişiye çevre tarafından yüklenilen istemler ve bu istemleri kişinin algılaması ile kişinin bu istemlerle
başa çıkabilmesi için kendisinde var olduğuna inandığı kapasiteleri arasındaki dengesizlikten
kaynaklanmaktadır. Stres bireyin istenilmeyen bir durumla karşılaştığında, psikolojik ve fizyolojik olarak
ne tepki göstereceğini belirlenmemesi durumudur. Burada en önemli olay sonucun birey tarafından
önemli algılanmasıdır. Öyle ki sporcuların olayları algılayışı stresin ortaya çıkıp çıkmayacağını belirleyen
temel durumdur. Pozitif görülen bir durum, stresli bir ortam ortaya çıkarmaz. Negatif olana bir durum ise,
sporcunun performansında olumsuz bir etki yaratabilir ve daha ötesine geçerek sporcunun başarısızlığının
temel etkenlerinden biri olabilir. Stres bu anlamda üç önemli bileşene sahiptir.
a.
Bireyin çevresi.
b.
Bireyin algılamaları.
c.
Bireyin bu çevre ve algılamaları sonucu uyarılması.
115 Bir sporcunun müsabaka öncesi büyük bir kalabalık seyirci önünde durumunu bu olaylarla
ilişkilendirdiğimizde ortaya şu sonuçların çıktığı kolayca görülebilir. Bireyler stres yaşadıklarında
nedenlerini ararlar ve genellikle çevrede kusur bulurlar. Stres sürecini başlatan “stres vericiler” (stressor)
stresin nedenidir. Sporcular sürekli olarak stres kaynağı yaratabildikleri gibi genellikle aşağıdaki gibi
ifadelere başvurarak bunu dile getirebilirler.
•
Teknik direktör üzerimde çok baskı kurdu.
•
Yöneticiler üzerimde çok baskı kurdu.
•
Taraftarlar üzerimde çok baskı kurdu.
•
Çok kalabalık seyirciyi tribünde görünce paniğe kapıldım.
•
Tribünden gelen kötü tezahürat ortaya koyduğum performansı etkiliyor.
Sporcuların devamlı olarak çevrelerinde kusur araması doğru mudur? Gerçekte strese neden olan tek
neden çevre değildir. Bizim çevremizi nasıl algıladığımız da strese neden olmaktadır. Buna örnek verecek
olursak; Sporcu stadyuma girdiğinde ve büyük bir seyirci yoğunluğu ile karşılaştığında şunu düşünebilir
“bu kalabalığa yeteneklerimi göstermek için güzel bir fırsat var” derken bir başka sporcu ise “bu kadar
kabalık önünde hata yapsam ne kadar kötü ve utandırıcı olur” şeklinde düşünebilir. Elbette saha farklı bir
saha değil. Fakat bir sporcu bu sahadaki seyirci kalabalığını pozitif algılarken diğeri ise, negatif olarak
algılamaktadır. Bu algılama sonuçta bazı sporcularda performans eksikliğini olarak ortaya çıkarırken bazı
sporcular tarafından ise tehlikeli bir durum olarak algılanmaktadır. Her iki durumda da belirtilen
özellikler sporcunun özgüvenini tehdit eder, bireysel zararlara neden olur, korku yaratır, sporcu üzerinde
baskı yaratarak müsabaka performansı üzerinde etkili olacaktır. Selye (1985), stres uzun sürdüğü zaman
üç safhanın ortaya çıkacağını belirtmektedir. Bunlar alarm safhası, direnme safhası ve tükenme safhasıdır
ki, Selye bu yapıyı ‘Genel Uyum Belirtisi’ olarak isimlendirmiştir. Stres verici bir durumla karşılaştığında
birey başlangıçta bir alarm dönemi yaşar. Bu otonom sinir sistemini etkin bir duruma geçirir ve salgı
bezlerini uyararak kana bol miktarda adrenalin ve adrenalinin etkisi ile ortaya çıkan bir kısım
biyokimyasal maddeleri gönderir. Bu salgıların etkisi ile organizma alarm dönemine girer. Bu dönemde
iki evre gözlenir ilki şok ya da yıkım olarak adlandırılır, bu birkaç dakikadan, 24 saate kadar sürebilir.
Ardından karşı şok evresi başlar. Şok evresinde, sinir sistemi depresyonu, kas tonusu azalması ve kan
şekerinde ani artışı görülür. Bu evre ne denli ağır olursa olsun, ikincil bir yıkıma götürmediği sürece şok
olarak tanımlanmaz. Organizmaya stres veren uyarıcı ya da ortam devam ediyor ise, direnme dönemi
başlar. Organizma alarm tepkilerini ortadan kaldırır. Stresli ortama ya da uyarıcıya karşı direncinde
azalma olur. Alarm dönemindeki biyokimyasal değişimlerin çoğu ortadan kalkar. Organizma normal
koşullarda işliyormuş izlenimi verir. Oysaki gerçekte yorulmaktadır. Yavaş yavaş direncini
kaybetmektedir. Tükenme dönemi ise, uzun süren aşırı uyarıya karşı uyum sağlanmasından sonra ortaya
çıkan tüm reaksiyonları içine alan bir evredir. Organizma artık bu direncin baskısına dayanamaz,
direncini kaybeder. Eğer normal durumlarla temas devam ederse uyum ortadan kalkar ve yorgunluk
döneminde tekrar alarm tepkileri görülür. Bir stresin üç bileşeni vardır. Bunlar bilişsel, davranışsal ve
fizyolojik bileşenler olarak ele alınır.
STRES
Fizyolojik
Davranışsal
(Otomatik Canlılık Düzeyi)
(Saldırganlık, sakınma
organize olma)
Bilişsel
ve
(Konsantrasyon
yitimi,
Zihinsel çarptırmalar)
Fizyolojik Düzey: Organizma spor ortamında tehlike ile karşılaştığında, tehlikeyi algılamış ise, uygun
tepkiler ortaya koyabilmek için etkinlik düzeyini hızla arttırmaya çalışır. Bu stresin alarm dönemi
tepkilerine benzer tepkiler ile kendisini gösterir. Kaslardaki gerginlik, gevşeyememe, gerilim baş ağrıları,
mide krampları, artan motor gerginlik ve yükselen otomatik canlılığın yarattığı gerilime dayalı uyku
bozuklukları, gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir.
116 Davranışsal Düzey: Sporcu bu noktada artık sakınılması gereken bir kısım davranışlar ortaya
koymaya başlar. Kolay bir pozisyonda olsa bile topa vurmaktan kaçınmak gibi ya da hatadan kaçınmak
için topa sahip olmamaya çalışmak gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Yine zamanlamanın yitirilmesi,
reaksiyon zamanında uzama, dikkat ve konsantrasyon kayıpları da davranışsal bir dezavantaj olarak
görülebilir.
Bilişsel Düzey: Hatalı bilgilendirme sürecinin dışsal ve içsel gelişimi ile düşüncenin kategorize
edilmesi ya da olumsuz şekle büründürülmesi sonucu sporcu olumsuz düşünmeye, olumlu düşünceyi
reddetmeye, kendi yetenek ve performansına olumsuz bir şekilde bakmaya başlar. Olumsuz olan
yaşantıları genellemeye, müsabaka sonuçlarını iki uçta değerlendirmeye yönelten bir kısım bilişsel
çarpıtmalar yaşar.
Stres sporcunun negatif düşünceler sonucunda yaşadığı ve çevresine uyarılmışlık düzeyini
yükseltecek tepki gösterdiği bir durum olduğu için sporcunun olayı algılamasıyla ilişkilidir. Eğer sporcu
müsabakayı çok önemli bir şekilde algılarsa stres o kadar artacaktır. Bu durum iki şekilde formüle
edilebilir.
Birinci Stres Formülü
Bir sporcunun birçok kez maçlara çıktığı soyunma odasına girdiğini ve kalp atışlarının yükseldiğini, avuç
içlerinin nemlendiğini ve içinden negatif düşünceler geçtiğini düşünelim. Sporcu bu hisleri geçmişine
dayalı olarak düşüncelerinde yaşatmaya devam eder. Bu örneğe göre, soyunma odasının kendisine stres
yaratmasından çok sporcunun geçmişe dayalı olarak yaşadıkları deneyimler strese neden olmaktadır.
Sporcunun 3–5 yıl önce yaşadıkları ve bir zamanlar heyecanlandığı aynı soyunma odasına girdiğinde bile
uyarılmışlık düzeyi yükselebilir. Sporcunun burada stres yaşaması geçmişi hatırlaması ile ilgilidir.
Çevrenin sporcu tarafından negatif olarak değerlendirilmesi ve bunun sporcuda stres yaşayabilmesi söz
konusu olabileceği gibi sporcu çevresel uyarıları pozitif olarak da algılayabilir ve yaşadığı stresten
heyecan duyabilir ve bundan faydalanabilir.
İkinci Stres Formülü
Bir sporcunun soyunma odasından sahaya çıktığını ve ısınan rakiplerini gördüğünü düşünelim. Sporcu
rakip sporcularla başa çıkmanın çok zor olduğunu ve kendi seyircileri önünde mağlubiyet yaşamalarının
çok zor olduğunu ve kendi seyircileri önünde mağlubiyet yaşamalarının ne kadar utanç verici ve
küçümseyici olacağını düşünmeye başlar. Sporcunun yaşadığı bu duruma vücudu hemen kalp atım
sayısını arttırarak, deri sıcaklığı ve solunum sayısında değişiklikler yaparak yanıt verir. Sporcunun dizleri
titremeye başlar. Birinci stres formülüne göre uyarılmışlık önceliklidir ve negatif düşünceler sonradan
yaşanılmaktadır. İkinci stres formülünde ise, bunun tersi olarak negatif düşünceler öncelikle ve
uyarılmışlık sonradan yaşanır.
Spor Ortamında Stresi Oluşturan Etkenler
Spor ortamında stresin temelini oluşturan etmenler şunlardır:
Temel Gereksinimler Açısından Öz Güvende Azalma: Spor günümüzde meslek olarak ortaya
çıkmış olmasına karşın pek çok üst düzey sporcu kendisini spora tamamen adamış ama geleceklerini
garantiye alacak ve kendilerini rahat ettirecek bir maddi gelir sağlayamamışlardır. Ya da pek çoğu spor
kariyerlerinin belli bölümlerinde maddi açıdan güvence altında değillerdir. Bu sporcular açısından önemli
bir stres yaratıcı olarak görülmektedir.
Çalışma Koşulları ve Çalışma Ortamları: Sporcunun çalışma ortamı stres yaratıcısı olabilir.
Antrenör, yönetici ve diğerleri ile kurulan ilişkiler ya da antrenman zorluğu sporcunun huzursuz ve
mutsuz olmasına sonuçta da stres yaşamasına neden olabilmektedir.
Antrenörün Uyguladığı Yönetim Tarzı: Antrenörün kullandığı yetersiz yöntemler sporcular
üzerinde yoğun strese yol açabilmektedir. Bu ise antrenmanda uygun olmayan teknik çalışmaların ya da
pekiştireçlerin kullanılması ile bireyin kendisine olan güvenini yitirmesi ve antrenörüne direnmeyi arttırır.
117 Gelinen nokta sporcu açısından strestir. Yine antrenörlerin kendilerini sporcularına zorla kabul ettirmeleri
de sporcuda yanlış duygular uyandırır ve sporcuyu strese götürür.
Müsabakaya İlişkin Etmenler: Bir müsabakada hata yapacağından korkma otomatik bir
değerlendirme de stresin oluşumunda ilk etmen olarak görülmektedir. Günümüzde her müsabakanın farklı
bir değeri vardır. Kimi zaman para ve şöhret kimi zaman işlevsel bir statü elde etme ve sadakati
içerebilmektedir. Sporcu buradan hareketle kendisi için önemli müsabakaları ayırabilir. Bu
müsabakalarda hata yapma korkusu daha da belirginleşir.
Seyirci ve Maçın skoru: Suinn (1987)’in dışsal stres verici olarak adlandırdığı bu durum sporcunun
etkilenmesinde önemli bir yöndür. Saptanabilen dışsal stresörler içinde seyirci en önemlilerinden biridir.
Sporcunun aleyhinde yapılan tezahürat sporcuyu çoğunlukla strese sokabilir. Maçın skorunun çok kritik
olduğu durumlarda yine aynı şekilde sporcuyu strese sokabilmekte ve konsantrasyon yitimi, aşırı
gerginlik, öfke, saldırganlık gibi tepkilere yol açabilmektedir.
Engelleme: Sporcu olumsuz sonuçları yorumlarsa ve kendi kontrolü altında görünmüyor ise
engelleme oluşabilir. Engelleme kontrol edilemeyen olaylar oluştuğunda görülebilir. Sporcunun
müsabaka boyunca yaptığı hatalar ve rakibin yaptığı iyi hareketler engellemeleri oluşturur.
Yazılı ve Görsel Basın: Müsabaka öncesinde ortaya çıkan önemli sosyal motivasyon kaynağı olarak
medya kabul edilmektedir. Medyanın ortaya koyduğu abartılı üslup sporcunun gerçekleri
algılamamasında etkili olabilmektedir. Bunun sonucunda rakibi küçümseme ya da rakibi gözünde
abartma gibi durumlar yaratılabilmektedir. Sporcu gerçekleri ile karşılaşmadan yapacağı müsabakaya
ilişkin bir kısım bilişsel çarpıtmalar oluşturarak ve zihinsel çalışmalar yaparak kendisini aşırı baskı altına
alabildiği için bu duygu stres olarak ortaya çıkabilir.
Stresle Başa Çıkma Yöntemleri
Stres, modern insanın günlük yaşamının bir parçasını oluşturur. Bireyin aile çevresinde, iş ve genel
çevresinde, strese neden olacak binlerce stres kaynağı vardır. Üç farklı yöntemle stresle başa çıkılabilir.
Bunlar; bedenle başa çıkma yolları, zihinle başa çıkma yolları ve davranışla başa çıkma yollarıdır.
Bedenle başa çıkma yollarında, gevşeme teknikleri, değişik beden egzersizleri ve beslenme biçimleri yer
alır. İkinci gruptaki zihinsel başa çıkma yolları, uyumsuzluğa ve gerilime neden olan faaliyetlerden uzak
kalma, zihinsel düzenleme ve dönüşüm tekniklerini içerir. Üçüncü aşamada, davranışla başa çıkma yolu
bulunmaktadır. Davranışla stresle başa çıkmanın en etkin yolu, “A” tipi davranış biçimlerinin
değiştirilmesidir. Birçok insanın streslerini yönetmek için masaj yaptırdıklarını, özel müzikler
dinlediklerini, ılık duş aldıklarını, gürültülü ortamlardan uzaklaşarak daha sakin yerlerde vakit
geçirdikleri bilinmektedir.
Stresi Ne kadar İyi Tanıyabiliriz?
Sporcuların stresi yönetmelerine yardımcı olmak için antrenörlerin veya spor psikologlarının sporcuların
fizyolojik, zihinsel ve davranışsal stres bulgularını tanıma yeteneğine sahip olmaları gerekir. İyi
antrenörlük sporcuları iyi anlama ve tanıma yeteneğinden geçmektedir. Eğer antrenörler sporcularının
stres bulgularını tanımada zorluk çekiyorlarsa bu konuda kendilerini yetiştirmeli veya bir spor psikoloğu
ile işbirliğine girmelidirler. Organ’a göre bireyin stresle başa çıkması stresin yönetilmesine bağlıdır. Bu
amaçla stres yönetimine yönelik üç temel yaklaşım belirlenebilir. Bunlar; bireyin kendini yönetim tarzı,
destek sistemlerini yönetimi, örgütün yönetim tarzıdır.
Bütün stres yönetim teknikleri şu üç bileşenin değiştirilmesiyle ilgilidir.
•
Çevresel koşullar
•
Negatif düşünceler
•
Uyarılmışlık düzeyi
Çevreyi değiştirmek stresle başa çıkmaya yardımcı olabilir. Burada stres yönetimi ile ilgili olarak en
önemli verilmesi gereken karar bedensel bir yönetim mi yoksa bilişsel bir yönetim mi kullanılacağıdır.
118 Eğer stres birinci stres formülüne göre meydana gelmekteyse yani;
Çevresel Uyaran
Uyarılmışlık
Negatif Düşünceler = STRES
Bedensel tekniklerin kullanılmasının daha yararlı olacağı düşünülmelidir.
Eğer meydana gelen stres ikinci stres formülüne uyuyorsa yani;
Çevresel Uyaran
Negatif Düşünceler
Uyarılmışlık = STRES
Stresin nasıl yaşandığına bağlı olarak stres yönetim tekniği belirlenmelidir. Ancak stres, birinci
formüle dayalı olarak sporda daha az yaşanmaktadır. Bu nedenle yalnız başına bedensel stres yönetim
tekniklerinin kullanılması uygun görülmemektedir. Birçok sporcu sadece gevşeme teknikleriyle çalışarak
yaptıkları çalışmalardan fazla sonuç alamazlar ve zamanla bu tür çalışmalardan kopabilirler. Stresle başa
çıkmak için, stres yönetimine ilişkin daha geniş bir bakış açısı oluşturmalıyız. Bir veya birkaç güçlü stres
kaynağı ile karşılaştığımız zaman üç tercih yolumuz vardır:
a.
Düşmana anlayış gösterme,
b. Karşı savaş verme,
c.
Geri çekilme
Stres sporcuların yetenekleriyle onlardan beklenilenlerin uyumlu düşmediği, beklentilerin sporcuların
yeteneklerinden daha yüksek olduğu ve sonucun sporcular için önemli olduğu ve bir anlam taşıdığı
durumlarda yaşanır. Sporcu karşılaşacağı durumlarla başa çıkmada yeteneklerinden emin değildir. Bu
açıklanan nedenlerden dolayı spor psikologları ve antrenörler şu iki konuda uzman olmalıdırlar.
1. Belirsizliği Aşağıya Çekmek: Antrenörler ve spor psikologları sporcunun çevresini düzeltmek için
kullanmada becerikli olmalıdırlar. Elbette sporlar her türlü belirsizlik ortadan kaldırılamaz. Sporu daha
çekici ve eğlenceli yapan en önemli özelliklerden bir 5tanesi de sonucun önceden tahmin edilememesidir.
Bu belirsizlik antrenörün isteği ile ortadan elbette kaldırılamaz. Sporculara bu belirsizliklerle daha iyi
başa çıkabilmeleri için psikolojik beceriler öğretilmelidir. Özellikle antrenörün kontrolünde olabilecek ve
onların performanslarını olumsuz etkileyen belirsizliklerin ortadan kaldırılması planlanmalıdır.
2. Önemi Azaltma: Bu teknik ise antrenörün sporcuların streslerini kontrol altına almaları için
başvurdukları diğer bir yoldur. Sporcular bazen aşırı önem vermekten dolayı stres yaşarlar. Sporcunun
sonuca verdiği önem içsel ve dışsal olabilir. Dışsal olanlar para, prim, kupa vb. içsel olanlar ise zevk,
tatmin ve başarı vb. şeylerdir.
Stresle bireysel olarak başa çıkmak için ise şu yöntemler kullanılabilir:
a.
Öz-saygının geliştirilmesi: Stresle bireysel olarak başa çıkmak için başvurulacak yollardan biri,
özsaygının geliştirilmesidir. Özsaygının geliştirilmesi, stresle etkin bir bireysel çaba yöntemidir.
Size zevk veren, sizi istek ve neşeyle dolduran her şeyi yapın ve kendiniz olun.
b.
Denge bölgeleri: Kısa zaman içinde gerçekleşen aşırı değişiklik, insanı rahatsız eder. Denge
bölgesi, yaşamınızda hiçbir değişikliğin olmadığı, eğer oluyorsa da çok az ve çok yavaş olduğu bir
alandır.
c.
İyi yönetim: Kullanıldığında çok etkin olan gerilim azaltıcı unsurlardan biridir. Verimli etkin bir
yönetici olmak, işe karşı hakimiyetinizi sağlayacağı için, gerilimin yükünü denetleyebilir.
d.
Niteliklerin geliştirilmesi: Stresi azaltmanın bir başka yolu da, kişisel ve mesleki nitelikleri,
mümkün olduğu kadar hatalardan arınarak, güçlendirilmelidir. Bu bireyin kendisine duyduğu özgüveni ve öz-saygısını yükseltir.
e.
Ruh sağlığı: Stresi azaltıcı önlemlerden bir diğeri de, iyi bir ruh sağlığıdır. Geliştirilen güçlü
psikolojik uyumun stresi etkisiz hale getirdiği genel olarak kabul edilmektedir.
f.
Algılama Stratejileri: İç ve dış kaynaklı gerilimler, insanın kişilik süzgecinden geçer ve bu kişilik
onun gerilime tepkisinin ne kadar güçlü olacağını belirler. Kimileri oldukça güçlü bir gerilim
119 kaynağına yüksek direnç gösterebilirken, kimileri çok basit stres kaynakları karşısında bile, yıkıma
uğrar.
g.
Yaşam temposunun kontrolü: Hayatınızın ne kadar hızlı, tempolu, stresli ve tatminkar
olduğunun değerlendirilmesi, stres azaltıcı yöntemlerin sonuncusudur. Ara sıra oturup, yaşadığınız
hayatın hızını gözden geçirmenizde yarar vardır. Direnç sınırlarınız içinde mutlu musunuz, yoksa
birçok işi bir arada yaparak, olumsuz stres düzeyinde mi yaşıyorsunuz, stres eşiğinizi sık sık
zorluyor musunuz? Bu gibi soruların, olumlu cevaplarını buluyorsanız, stresle bireysel başa
çıkmanın etkili yöntemlerini bulmuşsunuz demektir.
Sportif performansın geliştirilmesi için stresle başa çıkma yollarını ve
bu süreçte antrenörün rolünü ve önemini tartışınız.
Stresle ilgili bilgilere http:/www. doktorsitesi.com/e/stresle-bas-etmek
adresinden ulaşabilirsiniz.
SPORDA SALDIRGANLIK
Sporun insanları yakınlaştırıcı ve barışçı özelliklerinden söz edilmesine rağmen, antrenörlerin, sporcuların
ve seyircilerin bazıları saldırganlığı sportif performansın bir elemanı olarak kabul ederler. Gerçekte bazı
spor branşlarının ele alındığında (buz hokeyi ve Amerikan futbolu) vb. saldırganlığın kabul edilebilir bir
davranış olarak görülmesi, daha fazla sert oynanması için seyircinin kışkırtması ve yeterince sert
oynamadığı için oyundan çıkartılan sporcular olduğu bir gerçektir. Saldırganlık bir davranıştır. Bu
nedenle saldırganlığın geçmiş yıllardan beri birçok tanımı yapılmış olmasına rağmen yine tüm yazarların
bir noktada birleştiği ortak kabul edilen bir tanımı mevcut değildir. Dolard, Miller, Mourer ve Sears
(1939) saldırganlığı, başka bir kişiye zarar vermede hedeflenmiş davranışın sırası olarak tanımlamışladır.
Similarl, Kaufman (1970), saldırganlığı canlılara hedef olan direk davranış olarak tanımlamışlardır. Baron
ise (1977), zarar ya da yaralanmanın direk olarak hedefe doğru yöneltilen davranışlardan herhangi biri
olarak tanımlamıştır. Türk Dili Sözlüğünde ise saldırganlık, bireyin kendi düşünce ve davranışlarını
dışardan gelen direnmelere karşın zorla karşısındakine benimsetme çabasıdır. Alderman (1974),
saldırganlık kelimesini bir başkasının acı duyması, yaralanması amacıyla yaptığı kasti hareket şeklinde
tanımlamıştır. Humsan ve Silva (1984) yaptıkları farklı bir tanımlamada saldırganlığı” hak iddia etme
hareketi olarak açıklamışlardır. Örneğin; futbolda rakibi bloke etmek, buz hokeyinde rakibi tutma,
basketbolda ribaund için savunma pozisyonunda durma gibi hareketler oyun kurallarına uygun biçimde
kin ve nefret içermeden yapılırsa bunlar spor müsabakaları içinde kabul edilebilir davranışlardır. Eğer bu
davranışlar saldırı niteliğinde ve sporcu tarafından rakibini yaralamak amacı taşıyorsa bu davranış
saldırganlıktır. Baker (1990) saldırganlıkla ilgili tanımların ortak bir özelik taşımadığını, saldırganlık
kavramının kişilik özelliği, öğrenilmiş bir alışkanlık ve biyolojik bir süreç olarak ele alınması gerektiğini
belirtmiştir. Bu nedenle saldırganlık sosyal olarak kabul edilebilirlik ya da kabul edilemez olaylar içinde
açıklanabilir.
Bu ve buna benzer saldırganlık tanımlamaları incelendiğinde sporda saldırganlığın dört özelliğinin
oraya çıktığı kolayca görülebilir. Bunlar:
1.
Saldırganlık bir davranıştır.
2.
Saldırganlık zarar ve yaralamayı içerir.
3.
Saldırganlık canlıya yöneliktir.
4.
Saldırganlık planlıdır ve amaç içerir.
Yukarıda yer alan özellikler incelendiğinde saldırganlığın kasten yapıldığı kaza sonucu meydana
gelmeyen bir davranış olduğu görülmektedir. Çünkü saldırganlığı amaç edinmiş bir sporcu rakibini
yaralar ya da sakatlamak niyetindedir. Ancak sporda saldırganlıkta fiziksel temas her zaman olmayabilir.
Çünkü saldırganlık fiziksel temas ve sözlü bir davranış içermektedir. Bir tavır ya da duygu değildir. Kaza
eseri hatta istemeyerek bir sporcu rakibini yaralayabilir. Bu saldırgan bir davranış değildir. Çünkü verilen
120 zarar planlı değildir. Saldırganlık bir canlıya olduğu için herhangi bir spor eşyasına zarar vermek
saldırganlık olarak kabul edilemez. Sporda saldırganlığın içsel hazırlığı yeni saldırgan davranışın
şartlarını gösteren bir kişilik özelliği olarak algılanabilir. Saldırganlık görülmez, aksine uygun davranış
biçimlerinde ortaya çıkar. Saldırganlık davranışını ortaya çıkaran o andaki durumla ilişkili olarak
değerlendirilir.
Sporda Saldırganlık Çeşitleri
Sporda saldırganlık “Amaçlı Saldırganlık” ve “Kasti Saldırganlık” olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki
saldırganlık çeşidi spor ortamında vardır. Bazen spor branşının oyunsal özelliklerine göre bazen de
skorun, sporcunun, antrenörün algılayış şekline ve pekiştireçlerin durumuna göre değişkenlik kazanır.
Amaçlı Saldırganlık
Amaçlı saldırganlıkta şiddet bir amaca ulaşmak için uygulanır. Ancak sporcu bu amacına ulaşmak
isterken başka bir sporcuyu istemeyerek yaralayabilir. Yani rakibine bir amaç doğrultusunda hareket
yapan sporcu onu yaralayabilir. Örneğin bir voleybolcu topu hızlı ve sert bir şekilde rakibinin üstüne
vurarak topu çıkarmasını engellemek isteyebilir. Böyle bir hareket rakibinin yaralanmasına neden olabilir.
Bu amaçlı bir saldırganlıktır. Amaçlı saldırganlık kurallara uygun olarak gerçekleşebildiği gibi kuralların
dışına da çıkılarak yapılabilir. Amaçlı saldırganlık her bir spor dalı için ayrı ayrı ve özel olarak
belirlenmelidir. Çünkü bir spor branşında oyunsal özelliklerden kaynaklanan bir hareket normal
karşılanırken, aynı hareket farklı bir spor branşında amaçlı saldırganlık olarak ele alınabilir. Amerikan
futbolunda çarpma ve tutmanın anlamı amaçlı saldırganlık olarak algılanırken aynı hareketler hentbol
sporunda saldırgan davranış olarak algılanabilir. 1500 metre koşusunda rakibe omuz atma ya da vurma ile
futbolda aynı hareket farklı değerlendirilmelidir.
Kasti Saldırganlık
Sporda kasti saldırganlıkta rakibi yaralama ve sakatlama amacı vardır. Kasti saldırganlık bir amaca
yönelik, planlıdır, düşmanlık ve kızgınlık içerir. Bir beyzbolcunun rakibini tutmaması için topu belirli bir
hızla atması amaçlı saldırganlık iken aynı oyuncunun topu maksimum hızla atması amaçlı ve planlı
olması nedeniyle kasti saldırganlıktır. Sporda en çok rastlanan saldırganlık türü amaçlı saldırganlıktır.
Bunun üç nedeni olabilir. Birincisi; rakibine bilerek zarar veren düşmanlık içeren davranışlar hakem
tarafından cezalandırılır. Sporcuya verilen bu tür cezalar kasti saldırganlığı büyük ölçüde engeller. İkinci
nedeni; müsabakaya katılan sporcuların şiddete yönelik davranışlara yönelmeleri seyircilerden daha az
olduğudur. Yani sporcuların sözde saldırganlıkta daha şiddet yanlısı olmalarına rağmen spor alanına
çıkınca bunu yapmanın zor olduğunu anlamalıdırlar. Üçüncü nedeni ise; sporcu deneyimi fazla olan ve
profesyonel olan sporcular rakiplerini yaralayarak kazanmayı değil becerilerini kullanarak rakiplerini
yenmeyi tercih etmelidirler. Müsabaka sırasında saldırganlığa yönelik zamanlar olsa da, beceri düzeyi
yüksek olan sporcular birbirlerine genellikle saygı duyarlar. Örneğin; boks, güreş, futbol vb. temas içeren
sporlarda, sporcuların müsabaka sonrası birbirlerine dostça sarıldıkları görülebilir. Diğer taraftan bazı
antrenörlerin sıklıkla kullandığı “agresif hücum” , “agresif savunma”, “agresif futbol” vb. söylemlerde
bulundukları görülmektedir. Acaba antrenörler sporcularının daha saldırgan olmalarını mı
istemektedirler? Aslında burada antrenörlerin dile getirmeye çalıştığı, sporcularının kuralların izin verdiği
ölçüde fiziksel güçlerini kullanma isteğidir. Yani antrenörler sporcularından hırslanmalarını, kendilerini
öne sürmelerini ve konsantre olmalarını istemektedir. Eğer kurallar fiziksel gücün kullanılmasına bazı
sınırlamalar getiriyor ve sporcuda bu sınırlar içerisinde fiziksel gücü kullanıyorsa burada saldırganlıktan
söz edilemez. Buna psikolojide atılganlık adı verilir. Sporda bir davranışı anlayabilmek ve önceden
tahmin edebilmek yani davranışın kurallara uygun mu ya da kural dışı planlı ve amaçlı olup olmadığını
belirleyebilmek için, olası nedenleri bilmek gerekir. Saldırganlıkla yapılan birçok araştırmada saldırganlık
biyolojik, psikolojik ve sosyolojik açılardan açıklanmaya çalışılmıştır. Bu açıklamalar aklımıza bazı
soruları getirmektedir. Örneğin; spor müsabakalarına katılmada sporcuların göstermiş olduğu
saldırganlığın tespit edilen bir yönü var mıdır? Eğer tespit ediliyorsa, bir kişinin saldırganlığa meyli
görülüp daha olumlu ve üretken bir duruma çevrilebilir mi? Bu ve buna benzer soruları saldırganlığın
yönü, derecesi ve zamanlaması kısaca incelendiğinde daha kolay cevaplar bulunabilecektir.
121 Saldırganlığın Yönü: Saldırgan davranışlar kızgınlığın ya da gerginliğin dışa vurulması yoluyla bir
tür başa çıkma ya da rahatlama süreci olarak düşünülebilir. Araştırmalar saldırgan davranışların yalnızca
bireyde engellenmeye neden olan kişiye yöneldiğinde gerginliğin azaldığını göstermektedir. Bazı
sporlarda saldırganlık, uygun hedefe yöneldiğinde üretken, yapıcı bir anlam taşır. Örneğin; futbolda topa
yapılması gereken müdahalenin rakibe yapılması.
Saldırganlığın Derecesi: Sporda saldırganlığın uygun hedefe yönelmesi kadar derecesi de önemli
olmaktadır. Daha önce değinildiği gibi, bazı spor dallarında belirli bir dereceye kadar saldırganlığa izin
verilmektedir.
Saldırganlığın Zamanlaması: Genellikle sporcularda oyunun ya da karşılaşmanın ilk dakikalarında
saldırgan davranışlar görülmez. Ancak ilerleyen dakikalarda, özellikle oyunun sonlarına doğru saldırgan
davranışlarda bir artma görülür.
Sporda Saldırganlığı Azaltmada Antrenörün Rolü
Sporda antrenör sporcularında saldırganlığı azaltmada önemli roller üstlenebilir. Antrenörün deneyimi,
oyun bilgisi, algılama kapasitesi, kişilik özellikleri vb. sporcularda saldırgan davranışların ortaya
çıkmasında ya da bu tür davranışların azaltılmasında önemli bir özelliğe sahiptir.
• Genç sporcuların saldırgan olmayan davranışlarını övün. Yetenekli sporcularınıza diğer sporcuların
onları örnek aldığını hatırlatın.
• Saldırganlığı artıran ortamlardan sporcularınızı uzaklaştırın ya da uzak kalmasını sağlamayı öğretin.
Sporcuların saldırgan davranış göstermesine neden olabilecek dışsal faktörleri oyun alanından
uzaklaştırın.
• Sporcunuz saldırganlığını kontrol ettiğinde pozitif destek verin.
• Duygularını kontrol etmek ve canlanmayı sağlayabilmek için rahatlama ve stresi sevk ve idare etme
tekniklerini öğretin.
• Sporcuların sonuçla ilgili işler yerine performansla ilgili işlerde cesaretlendirin.
• Bir sporcunun saldırgan davranışlarının bütün takımı bozduğunu vurgulayın.
• Saldırgan davranışlar konusunda ısrar eden sporcunuzu cezalandırıldığınız gibi duygularını kontrol
edebildiğinde de takdir edin ve destekleyin.
• Bir antrenör olarak her zaman kendi davranışlarınızın farkında olun. Çünkü siz etkileyici bir rol model
olabilirsiniz. Sporcularını saldırgan davranışlara iten antrenörlerinde cezalandırılacağını unutmayın.
Sporda amaçlı saldırganlık ve kasti saldırganlığı tartışınız.
Bu konu ile ilgili, Mehmet Acet, Sporda Saldırganlık ve Şiddet, Morpa
Kültür Yayınları, 2005. Adlı kitabını okuyunuz.
Sporda saldırganlık ve şiddetle ilgili bilgilere http://www.arifverimli.com/
adresinden ulaşabilirsiniz.
122 Özet
Mohoney‘e göre, spor psikolojisinin kavramsal
olarak kullanılması antik yıllara uzanmaktadır.
Örneğin, eski Yunan ve Asya kültüründe, akıl ve
vücut arasındaki içsel ilişki hem performansı hem
de kişisel gelişimi etkilediği için önemli bir
merkez olarak kabul edilmiştir. Spor psikolojisi
spor biliminin en genç bilim dalıdır. Spor
psikolojisi uzmanları fiziksel aktivite içinde yer
alan motivasyon, kişilik, stres, saldırganlık ve
şiddet, liderlik, grup dinamiği ile sporcuların
psikolojik yapıları, duyguları, düşünceleri ve
davranışları gibi birçok farklı boyutları inceler.
kaygı ve durumsal kaygı olarak iki şekilde ele
alıp incelemek gereklidir. Spielberger(1966)
durumluluk kaygısını,” çevresel nedenlerle ortaya
çıkan tehlike ya da tehdit durumunda bireyin
gösterdiği karmaşık heyecan reaksiyonlarının
ifadesidir” şeklinde tanımlamaktadır. Bu endişe,
yapı olarak geçicidir. Zaman içerisinde değişir ve
çeşitlenir.
Stres kavramı günlük yaşantımızda çok
kullanılan kavramlardan biri haline gelmiştir.
Buna; stres yapma, sporcular çok strese girdi,
takımımız çok stresli koşullarda mücadele etti,
kendini gereksiz yere strese sokuyor gibi birçok
örnek verilebilir. Stres farklı araştırmacılar
tarafından farklı şekillerde tanımlandığından tam
olarak açık olarak ortaya konulmayan bulanık
kavramlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Stres
konusuyla
ilgilenen
öncü
bilim
adamlarından
olan
Selye
stresi
şöyle
tanımlamaktadır. “Vücuda yüklenilen herhangi
bir özel olmayan isteme karşı vücudun tepkisidir.
Cüceloğlu’na göre ise,“bireyin fizik ve sosyal
çevreden uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel
ve psikolojik sınırların ötesinde harcadığı
gayrettir. Yapılan tanımda stresin hem fiziksel
hem de psikolojik boyutları olduğu ortaya
konulmaktadır. Ancak, stres her zaman çevrenin,
kişilerin kapasitelerini aşan, istemler sonucunda
ve kişilerin harcadığı gayretten ortaya çıkmaz.
Kişilerin uyarılmışlık eksikliğinde ve çevrenin
yetersiz istemde bulunması koşullarında da
ortaya çıkar.
İnsanı oluşturan ruhsal ve bedensel bütünlük
nedeni ile baskının yarattığı stresten kurtulmanın
ve her şeye rağmen belirli düzeyde performans
yükselmesi
sağlamanın
tek
yolu
spor
psikolojisidir. Pek çok yazar spor psikolojisine
ilişkin olarak farklı tanımlar yapmıştır. Bazı
yazarlar spor psikolojisini spor bilimlerinin ya da
psikolojinin alt alanı şeklinde ele alırken, bazıları
spor psikolojisini “sporun insan davranışları
üzerine etkisi” şeklinde açıklamış; kimi yazarda
“spor ortamında insan davranışları ile ilgili
sorulara yanıt bulmaya çalışan spor ve egzersiz
biliminin bir alt alanı” olarak açıklamaktadır.
Zihinsel antrenman, hem yeni bir hareket
becerisinin edinilmesini kolaylaştırmakta, hem de
bilinen hareketlerin daha iyi şekilde icra
edilmesine yardımcı olmaktadır. Hareketlerdeki
zihinsel unsurların ağırlığının yanında, yapılan
antrenman sayısı da, zihinsel antrenmanın
etkinliğini
belirlemektedir.
Herhangi
bir
uygulama çalışması yapmadan, sadece planlı ve
yoğun bir şekilde hayal ederek yani zihinde
canlandırarak yeni bir hareketin öğrenilmesi veya
zaten bilinen bir hareketin mükemmelleştirilmesi
sürecine, zihinsel antrenman denir. Hareketi
hayal etme sürecinin gerçekleşme şekline göre
zihinsel antrenman, üçe ayrılır. Bunlar; kendi
kendine konuşma antrenmanı, gizli algı
antrenmanı ve kendini hayal etme antrenmanıdır.
Saldırganlık bir davranıştır. Bu nedenle
saldırganlığın geçmiş yıllardan beri birçok tanımı
yapılmış olmasına rağmen yine kesin tüm
yazarların bir noktada birleştiği ortak kabul
edilen bir tanımı mevcut değildir.
Kaygı (endişe) normalde korku duygusunu
uyandırmayacak nitelikteki uyaranların bir takım
tepkilere yol açma halidir. Bir başka tanıma göre
kaygı, belirli bir duruma özgü olabilen bu
durumu bireyin kendisi için tehdit eder nitelikte
algılaması ve korku duymasıdır. Genel olarak
insanlar kaygıyı gelecekte kötü bir şey olacakmış
gibi duyumsarlar. Psikologlara göre kaygı bireyin
duygusal ve fiziksel durumlara karşı algılarının
zihinsel ve somatik göstergesidir. Kaygıyı sürekli
123 Kendimizi Sınayalım
1. Son yıllarda spor psikolojisinin hangi işlevi
daha fazla önem kazanmıştır?
5. Genellikle saldırgan davranışlar hangi duygulara bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır?
a. Kişisel sorunları giderme
a. Kaygı
b. Motorik öğrenmeler
b. Stres
c. Takım moralini yükseltme
c. Düşmanlık
d. Performans yükseltme
d. Engelleme
e. Denge, koordinasyon ve tepki sorunlarıyla
ilgilenme.
e. Başarısızlık
2. Aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
6. Sporda saldırganlığın uygun hedefe yönelmesine ne ad verilebilir?
a. Korkunun kaynağı belli değildir.
a. Saldırganlığın şiddeti
b. Kaygı korkuya nazaran daha şiddetsiz bir
duygudur.
b. Saldırganlığın yönü
c. Saldırganlığın zamanlaması
c. Korkunun süresi kaygıdan daha uzundur.
d. Saldırganlığın derecesi
d. Tehlike büyüdükçe kaygının şiddeti de büyür.
e. Saldırganlığın çeşidi
e. Kaygılı biri amacına daha kolay ulaşabilir.
3. Sporcularda yarışma öncesi görülen kaygı türü
aşağıdakilerden hangisidir?
7. Hayal etme süresinde kaslarda oluşan mikro
düzeyde meydana gelen kasılmalar nasıl
tanımlanmaktadır?
a. Kronik
a. Motorik hareket
b. Sürekli
b. Carpenter etkisi
c. Durumluluk
c. Vegatatif değişiklikler
d. Yoğun
d. Hareket algısı
e. Akut
e. Stres
4. Kaygı ile sportif performans arasındaki ilişkiyi
anlatma açısından aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
8. Aşağıdakilerden hangisi spor psikolojisinin
büyükbabası olarak kabul edilen bilim adamıdır?
a. Yüksek düzeydeki
olumsuz etkiler.
b. Smith
kaygı,
a. Griffith
performansı
c. Tutko
b. Yarışma öncesinde hiç kaygılanmayan bir
sporcu daha avantajlıdır.
d. Lesgaft
e. Antonelli
c. Çok düşük ve çok yüksek kaygı, performans
için zararlıdır.
d. Düşük düzeydeki kaygı, performansı olumlu
etkiler.
e. Yeterli bir performans için uygun düzeyde
kaygıya gerek vardır.
124 Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
9. Aşağıdakilerden hangisi zihinsel antrenmanın
etkisini belirleyen en önemli faktörlerden biridir?
a. Sporcunun hazırlık süreci
b. Sporcunun performans düzeyi
1. d
Yanıtınız yanlış ise “Spor Psikolojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
c. Antrenör ve sporcunun bu konuya olan inançları ve yaklaşımları
2. d
Yanıtınız yanlış ise “Sporda Kaygı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
d. Antrenörün zihinsel antrenman sürecine bakışı
3. c
Yanıtınız yanlış ise “Sporda Kaygı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
e. Sporcular arasındaki bireysel farklılıklar
4. d
Yanıtınız yanlış ise “Sporda Kaygı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. Bireyin istenilmeyen bir durumla karşılaştığında, psikolojik ve fizyolojik olarak ne tepki
göstereceğini belirlenmemesi durumuna ne ad
verilir?
5. c
Yanıtınız
yanlış
ise
“Sporda
Saldırganlık” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
a. Kaygı
6. b
Yanıtınız
yanlış
ise
“Sporda
Saldırganlık” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
b. Stres
c. Kaygı
d. Endişe
7. b
Yanıtınız
yanlış
ise
“Zihinsel
Antrenman” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
e. Korku
8. a
Yanıtınız yanlış ise “Spor Psikolojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c
Yanıtınız
yanlış
ise
“Zihinsel
Antrenman” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. b
Yanıtınız yanlış ise “Sporda Stres”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
125 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Sıra Sizde 4
Her geçen gün performanstan daha yüksek
düzeyde beklenti oluşması ile her sporcu yaşamı
boyunca mutlaka aşırı bir baskıyı yaşamıştır.
İnsanı oluşturan ruhsal ve bedensel bütünlük
nedeni ile bu baskının yarattığı stresten
kurtulmanın ve her şeye rağmen belirli düzeyde
performans yükselmesi sağlamanın tek yolu spor
psikolojidir.
Stres sporcuların yetenekleriyle onlardan
beklenilenlerin uyumlu düşmediği, beklentilerin
sporcuların yeteneklerinden daha yüksek olduğu
ve sonucun sporcular için önemli olduğu ve bir
anlam taşıdığı durumlarda yaşanır.
Sıra Sizde 5
Amaçlı saldırganlıkta şiddet bir amaca ulaşmak
için uygulanır. Ancak sporcu bu amacına
ulaşmak isterken başka bir sporcuyu istemeyerek
yaralayabilir.
Yani
rakibine
bir
amaç
doğrultusunda hareket yapan sporcu onu
yaralayabilir. Kasti saldırganlık bir amaca
yönelik, planlıdır, düşmanlık ve kızgınlık içerir.
Sıra Sizde 2
Zihinsel antrenman, sporda yeni hareket
tekniklerinin benimsenmesi için gerekli olan
öğrenme sürecini kısaltır. Zihinsel antrenman
yoluyla hareket becerileri sağlamlaştırılır ve
bunların yapılış sürati arttırılır.
Sıra Sizde 3
Kaygı ve heyecan her bireyi aynı biçimde
etkilemez. Her bireyin kendine özgü tolerans
kapasitesi vardır. Kaygı sürecinde birey fiziksel,
somatik
ve
düşensel
bakımlardan
uyarılabilmekte,
bazen
tümü
harekete
geçmektedir. Fiziksel ve somatik tepkiler genel
olarak kalp atışının hızlanması, kas geriliminin
artması, yorgunluk duygusu, aşırı alınganlık, el
ve ayakların terlemesi şeklinde yaşanmaktadır.
126 Yararlanılan Kaynaklar
Jean M. William. (1993). Applied Sport
Psychology: Personal Growth to Peak
Performance. Mountain View, Calif. : Mayfield
Pub. Co
Başer, E.(1998). Uygulamalı Spor Psikolojisi .
3.Basım Ankara: Bağırgan Yayınevi
Bryant,J.
Cratty.(1993).
Psychology
in
Contemporary Sport Guidelines for Coaches
and Athletes, Prentice Hall Inc.
Jim Taylor & Gregory S. Wilson.(2005).
Applying
Sport
Psychology:
Four
Perspectives, Champaign, Ill. : Human Kinetics
Can, G.(1990). Sınav Kaygısı ve Sağaltımı,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Dergisi, Eskişehir
Köknel,Ö.(1982). Kaygıdan Mutluluğa Kişilik .
İstanbul: Altın Kitaplar Mat.
Cox, R.H.(1998). Sport Psychology Concepts
and Applications, Boston: Mc Graw Hill
Cüceloğlu, D.(1991). İnsan
İstanbul: Remzi Kitabevi
ve
Morgan,C. (1984) Psikolojiye Giriş Ders
Kitabı. Çeviren: Sibel Karakaş ve Diğerleri.
Meteksan Yayınları, Ankara
Davranışı,
Öztabağ, L.(1973). Antrenörler İçin Spor
Psikolojisi, Türkiye Futbol Federasyonu Teknik
Ankara: Kitap Yayınları
Damon Burton & Thomas D. Raedeke.(2008).
Sport psychology for Coaches, Champaign, Ill. :
Human Kinetics
Singer, R. (1975). Motor Learning and Human
Performance. 3rd Ed. NewYork: MacMillan
Fisher, A.Craig.(1984). Psychology of Sport.
Mayfield Publishing Company.
Tavalıoğlu, L. (1999). Spor Psikolojisi Bilişsel
Değerlendirmeler. Ankara: Bağırgan Yayınevi.
Gill,D.L.(1986). Psychological Dynamics of
Sport, Champaign :IL,Human kinetics.
Tiryaki, Ş.(2000). Spor Psikolojisi Kavramlar,
Kuramlar ve Uygulama, Ankara: Eylül Yayınevi.
İkizler,C.(1993). Sporda Başarının Psikolojisi.
İstanbul Alfa Yayınları, Yayın No 163.
127 7 Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sporcuların enerji dengesi ve vücut ağırlık kontrolünü saptayacak,
Sporcuların makro ve mikro besin ögesi gereksinimini tanımlayacak,
Sporcuların hidrasyon durumunu açıklayacak,
Sporcuların antrenman/müsabaka dönemlerine göre gereksinimlerini ayırt edecek,
Sporcuların kullandıkları besinsel ergojenik maddeleri açıklayacak,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Enerji dengesi
Vitaminler
Vücut ağırlığı ve bileşimi
Mineraller
Karbonhidratlar
Hidrasyon
Proteinler
Vejetaryen beslenme biçimi
Yağlar
Besinsel ergojenik yardımcılar
İçindekiler

Giriş

Enerji ve enerji dengesi

Vücut ağırlığı ve bileşimi

Sporcularda makro besin ögesi gereksinimi

Sporcularda mikro besin ögesi gereksinimi

Hidrasyon

Antrenman/Müsabaka döneminde beslenme

Vejetaryen sporcuların beslenmesi

Besin destekleri ve ergojenik yardımcılar
128
Sporcu Beslenmesi
GİRİŞ
Beslenme ve sportif performans arasındaki ilişki binlerce yıldır insanların ilgi konusu olmasına rağmen
bu konuda yapılan çalışmalar son 150 yılı kapsamaktadır. Son 30 yılda sporcu beslenmesi konusunda
yapılan bilimsel çalışmalar bilim dalları arasında multidisipliner çalışmaların artmasına da neden
olmuştur.
Sporcuların performansını etkileyen temel faktörlerin başında genetik yapı, antrenman programı,
sporcunun sağlık durumu ve beslenme gelmektedir. Sporcular performanslarını artırmak için
zamanlarının büyük bölümünü antrenman yaparak geçirmektedir. Bu çabaları boşa çıkarmamak ve
antrenmanlarda üst düzey etkinlik sağlayabilmek için, doğru beslenme büyük önem taşımaktadır. Spor
yapanlar için, ideal beslenme müsabaka öncesi birkaç gün içinde sağlanamaz. İdeal beslenme, egzersiz ve
spor yapanlar için bir yaşam biçimi ve alışkanlığı olmalıdır. Yeterli ve dengeli beslenen bir sporcunun,
performansı artar; yaptığı antrenmanın etkinliği maksimum düzeye ulaşır; üst düzey konsantrasyon ve
dikkate sahip olur; hastalık ve sakatlanma riski azalır. Adolesan sporcuların büyümesi ve gelişmesi
normal sınırları içinde ilerler ve vücut ağırlığı ile vücut bileşimi yaptığı spor dalı için önerilen sınırlar
içinde kalır veya yakın olur. Bu nedenle yeterli ve dengeli beslenen bir sporcu, düzenli egzersiz
yaptığında, pek çok sağlık riskini ortadan kaldırabilmekte, maksimum performans kapasitesine
ulaşabilmektedir.
Beslenme, büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için bireyin yaşı, cinsiyeti ve içinde
bulunduğu fizyolojik duruma göre gereksinimi olan enerji ve bütün besin ögelerini yeterli miktarlarda
sağlayabilmesidir. Sporcuların da enerji ve besin ögeleri ile yeterli sıvı gereksinmeleri; yaş, cinsiyet ve
yaptıkları spor dallarına, sporun yapıldığı dönemlere göre değişiklik göstermektedir. Sporcular açısından
çalışan kaslara yeterli enerji sağlama, performansı etkileyen önemli bir faktördür. Bu nedenle sporcuların
tükettikleri yiyecek ve içecekler, sporcunun vücut ağırlığını, vücut bileşimini, egzersiz süresince uygun
maddelerin kullanımını, egzersiz sonrası toparlanma dönemini ve en önemlisi egzersiz performansını
etkilemektedirler.
Sporcular optimum egzersiz performansı sağlamak için yeterli ve dengeli beslenmeli, hidrasyonu
sağlamalı, ergojenik yardımcıları dikkatli kullanmalı, vücut ağırlığını kontrol altında tutmalı ve yeterli
miktarda besin çeşitliliğini tüketmelidirler. Beslenme, fiziksel performansı etkilediği gibi zihinsel
performans üzerinde de çok etkilidir. Sporcu beslenmesinde iki önemli hedef; sporcunun genel sağlığını
ve sporcunun performansını iyileştirmektir. Bu iki hedefin birbirini tamamlayıcı olması çok önemlidir.
Beslenmede hedefler tüm sporculara uygulanacak şekilde genellenebilir. Bu nedenle bu ünite de,
beslenmedeki hedefleri tüm sporcuları kapsayacak şekilde genellenerek işlenecektir.
ENERJİ VE ENERJİ DENGESİ
Vücut organlarının çalışabilmesi ve normal ısısının sürdürülmesi vücuda alınan besin ögelerinin sağladığı
enerji ile olanaklıdır. Aktivitenin tipi, süresi, şiddeti, sıklığı, bireyin cinsiyeti, fiziksel uygunluk düzeyi,
enerji ve besin ögesi depoları, aerobik ve anaerobik enerji harcamasını ve kullanılan enerji sistemlerinin
kullanım durumunu etkileyebilmektedir.
Fiziksel aktivite için harcanan enerjinin hangi kaynaktan sağlandığı önemlidir. Bir dakikadan kısa
süren hızlı kuvvet yüklemelerinde yüksek enerjili ATP ve kreatin-fosfat molekülleri kullanılmaktadır.
129
İskelet kasındaki ATP miktarı (5 mmol/kg kas) özellikle yüksek şiddetli egzersizlerde, enerji
gereksinimini karşılamaya yetecek düzeyde değildir. Kreatin fosfat da, ATP gibi 3–5 saniye süren
aktivitelerde kullanılmak üzere kasta depo halinde bulunmaktadır. İskelet kasında bulunan kreatin fosfat
miktarı, ATP’den yaklaşık 4 kat fazladır. Bu nedenle, basketboldaki hızlı atışlar, halterdeki kaldırışlar
gibi yüksek şiddetli kısa süren aktivitelerde ilk yakıt kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Kas glikojeni ve glikozu anaerobik glikolitik yolla hızlıca metabolize olmaktadır. Bu yol, 1-3 dakikayı
geçen spor dallarında kullanılmaktadır. Sekiz dakikaya kadar süren dayanıklılık yüklemelerinde
karbonhidratlar kullanılmaktadır. İki-üç dakikadan daha uzun süren aktivitelerde, temel yakıt kaynağı,
oksidatif yol ile sağlanmaktadır. Temel yakıt kaynağı olarak kas ve karaciğer glikojeni ile kas, kan ve
adipoz dokuda yer alan trigliseritler ve az miktarda da kas, kan ve karaciğerde bulunan aminoasitler
kullanılmaktadır. Bir saatin üstündeki egzersizlerde yağlar kullanılmaktadır. Bu nedenle, özel egzersiz
programları için normal diyetin üstündeki enerji harcamaları, karbonhidrat ve yağlarla karşılanmaktadır.
Egzersizin şiddeti azaldıkça, karbonhidrat kullanımı azalmakta ve yağ kullanımı devreye girmektedir.
Vücudun uzun süreli enerji deposu yağdır. Dışarıdan enerji kaynağı alınmadığı zaman, yağlar kolayca
enerjiye dönüşerek, enerji gereksinimini karşılayabilmektedir. Yağlar ve karbonhidratlar, kas çalışması
için kullanılmaktadırlar. Ancak karbonhidratların, yağlara göre %4–5 oranında daha elverişli enerji
kaynağı olduğu bilinmektedir.
Enerji Gereksinimi
Sporcu beslenmesindeki en önemli konulardan biri enerji gereksiniminin karşılanmasıdır. Optimal spor
performansı için, enerji dengesi sağlanmalıdır. Enerji dengesi, enerji tüketiminin (besinler, içecekler ve
ek ürünlerden gelen enerji toplamı) enerji harcamasına (bazal metabolik hız-BMH, besinlerin termik
etkisi ve istemli yapılan fiziksel aktivite gibi enerji harcamasının toplamı) eşit olduğu durum olarak
tanımlanmaktadır. Enerji dengesi için, enerji harcaması ile enerji alımının eşit olması gerekmektedir.
Sporcular vücut ağırlıkları ve vücut bileşimlerinin devamlılığını sağlamak için yeterli enerji
tüketmelidirler. Bazı kadın sporcular harcadıklarından daha az enerji tüketiklerinden negatif enerji
dengesindedirler. Sınırlı enerji alımında, yağ ve yağsız doku kitlesi enerji için kullanılmaktadır. Bu
durum kas kaybı, kuvvet ve dayanıklılık kaybıyla sonuçlanmaktadır. Aslında uzun süreli düşük enerji
alımı özellikle mikro besin ögelerinin yetersiz alımı ile de sonuçlanmaktadır. Enerji dengesinin elde
edilmesi yağsız doku kitlesi, bağışıklık sistemi, üreme fonksiyonu ve optimum sporcu performansının
sürdürülmesinde gereklidir.
Enerji harcamasını; kalıtım, yaş, cinsiyet, vücut ölçüsü, yağsız kitle ve egzersizin yoğunluğu, sıklığı
ile süresi etkilemaktedir. Sporcular için enerji harcamasının belirlenmesinde; bazal metabolizma hızı ile
egzersiz performansının çeşidi, bunun yoğunluğu, sıklığı ve süresi ve buna normal günlük aktivite için
gerekli olan enerji ihtiyacının da eklenmesiyle değerlendirilerek yapılır. Fakat enerji dengesinin
sağlanması için bu şekilde oluşturulan sayısal rehber, bireysel bir sporcunun ortalama enerji ihtiyacının
kaba bir yaklaşımını sağlamaktadır. Toplam enerji gereksinmesi belirlenirken laboratuvar teknikleri her
zaman kullanılamamaktadır. Bu nedenle BMH hesaplanarak enerji gereksinimi saptanmaya
çalışılmaktadır. Cunningham ve Harris-Benedict denklemi bu amaçla kullanılmaktadır. BMH ve fiziksel
aktivite faktörü belirlendikten sonra, toplam enerji gereksinimi hesaplanmaktadır (Tablo 1). Diğer bir
yöntem ise, MET değeri yardımı ile enerji hesabıdır.
Tablo 7.1: Fiziksel aktivite için aktivite faktörü tanımlaması
1.9–2111.
1.0–1.39
Sedanter, günlük yaşam aktiviteleri (ev işleri, yürüme)
1.4–1.59
Düşük aktivite, günlük aktivitelere ek olarak, 30–60 dakika orta
şiddette aktivite (5–7 km/saat hızla yürüme)
1.6–1.89
Aktif, günlük aktivitelere ek olarak, 60 dakika orta şiddette aktivite
1.9-2.5
Çok aktif, günlük aktiviteler e ek olarak en az 60 dakika orta şiddette
aktivite, ek olarak 60 dakika şiddetli aktivite ya da 120 dakika orta
şiddetli aktivite
130
Fiziksel aktivite için harcanan enerji hangi kaynaktan sağlanmalıdır?
VÜCUT AĞIRLIĞI VE BİLEŞİMİ
Sporcunun optimal performansını etkileyen iki önemli faktör; vücut bileşimi ve vücut ağırlığıdır. Vücut
ağırlığı; sporcunun hızını, dayanıklılığını ve gücünü etkilerken, vücut bileşimi; kuvvetini, çevikliğini ve
görünüşünü etkilemektedir. Hıza dayalı sporlarda, kas kütlesinin yağ kütlesine olan oranının fazla olması
avantaj sağlamaktadır. Bazı spor dallarında sporcuların optimal olmayan vücut ağırlığı ve bileşimine
ulaşmaları istenmektedir. Ağırlık sınıflamasına giren halter ve vücut görünüşünün önemli olduğu dans,
jimnastik gibi sporlarda ağırlık kaybı ve yağsız kütlenin korunması önemlidir.
Vücut Bileşimi ve Spor Performansı
Sporcunun vücut bileşimini etkileyen en önemli faktörler; yaş, cinsiyet, genetik ve spor dalına özgü enerji
harcamasıdır. Yağ dokusu, güce katkısı olmayan vücut ağırlığıdır. Bu nedenle pek çok spor dalında düşük
vücut yağ yüzdesi önerilmektedir. Vücut yağının çok düşük olması da sağlık ve performansı olumsuz
yönde etkilemektedir. Erkek sporcularda en düşük yağ yüzdesine sahip olanlar (%6’dan az) orta ve uzun
mesafe koşucular ile vücut geliştiricilerdir. Yaklaşık %6–15 arası vücut yağ yüzdesine sahip erkek
sporcular basketbol, bisiklet, jimnastik, kısa mesafe koşucular, atıcı, triatlet ve güreşçilerdir. Erkek kuvvet
sporcularında (futbol, rugbi, buz ve çim hokeyi) vücut yağ yüzdesi biraz daha fazladır (%6–9). Kadın
sporcularda en düşük vücut yağ yüzdesi (%6–15) vücut geliştirici, bisiklet, triatlon koşucularında; en
yüksek yağ yüzdesi (%10–20) ise yüzme, tenis, voleybol, kayakçılarda belirlenmiştir. Sağlık için minimal
vücut yağ yüzdesinin kadınlar için %12, erkekler için %5 olması önerilmektedir. Buna karşın, optimal
vücut yağ yüzdesi özellikle bazı dallardaki sporcular için minimal değerlerin üstünde olmalıdır.
Vücut Ağırlık Kontrolü
Sporcular yaptıkları spor dalına göre vücut ağırlığını azaltmayı veya artırmayı istemektedirler. Gerçekçi
ve sağlıklı vücut ağırlığı; genetik, fizyolojik, sosyal, yapılan spor dalı, bireyin psikolojik faktörleri göz
önünde bulundurularak saptanmalıdır. Sağlıklı vücut ağırlığı; egzersiz performansını olumlu etkilemeli,
sakatlanma riskini en düşük düzeyde tutmalı, kronik hastalık risklerini azaltmalıdır. Vücut ağırlığında
yapılacak değişiklikler yavaş olmalı ve müsabaka sezonu dışında veya sezon başında, müsabakalar
başlamadan önce yapılmalıdır.
Ağırlık kazanımı günlük enerji alımına 500–1000 kkal eklenerek ve kas yoğunluğunu artıran kuvvet
antrenmanları yapılarak sağlanmalıdır. Ne kadar hızlı ağırlık kazanıldığı sporcunun genetik yapısı, pozitif
enerji dengesinin derecesi, haftalık dinlenme ve toparlanma günlerinin sayısına ve egzersiz tipine bağlı
olmaktadır. Ağırlık kaybı ise daha zordur. Enerji alımı azaltılırken vücut yağ ve kas dokusu kaybı sonucu
egzersiz performansı da olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Ağırlık kaybı hedefine ulaşamayan
sporcular, kronik diyet uygulamasına başlamaktadırlar. Bunun sonucunda sporcularda yeme davranış
bozuklukları gelişebilmektedir. Düşük enerjili diyet tüketen kadınlarda pituiter gonadotropinlerin (lutein
hormon ve folikül stimule hormon) salınımında değişiklikler olduğundan özellikle genç kadınlarda
amenore (adet görmeme) ve kemik yoğunluğunda azalma görülebilmektedir.
Vücut Ağırlık Kontrolü Ve Vücut Bileşimini Düzenlemede Temel İlkeler
• Haftalık bir besin tüketim günlüğü tutularak sporcuya tüketmekte olduğu besinler objektif olarak
gösterilmelidir.
• Sporcuların vücut yağının azaltılması isteniyorsa yavaş ağırlık kaybetmeleri (vücut ağırlık kaybı
haftada en fazla 0.5–1 kg) sağlanmalıdır.
• Sporcular öğün büyüklüğünden çok öğün sayısını artırmalıdırlar (günde 5–9 öğün). Böylelikle
sindirim sistemini aşırı doldurma ve rahatsızlık oluşturma riski azalmaktadır. Öğün sayısı, yüksek
karbonhidratlı-besleyici değeri yüksek (saf karbonhidrat kaynağı olmak yerine diğer besin
131
ögelerini de sağlayan) besinlerle artırılmalıdır. Bu besinler özellikle antrenmandan sonra
tüketilmelidir.
• Yüksek karbonhidratlı besinlerin besin değeri protein ekleyerek (yağ az veya hiç eklenmemelidir)
artırılmalıdır. Örneğin; sandviçlerin arasına yağ içeriği düşük peynir çeşidinden 2–3 kat daha fazla
koyulabilir.
• Yetersiz protein tüketiminden kaçınmalıdır. Yeterli kalsiyum tüketmesine dikkat edilmelidir. Az
yağlı tavuk, balık, kırmızı et, süt tüketilebilir.
• Öğünlerde yüksek posalı besinler seçilmeli (günlük 5 ve üzeri porsiyon meyve ve sebze), tabaktaki
her şeyin bitirilmesi sağlanmalı, besinler güne aşırı açlığa fırsat vermeyecek şekilde yayılmalıdır.
• Sporcunun egzersiz ve aktivite planları gözden geçirilmelidir. Eğer antrenman yeteneğe ve tekniğe
dayalıysa veya antrenman sezonları arasında sedanter bir yaşam sürülüyorsa sporcu antrenör ile
işbirliği yaparak aerobik egzersizlerden yarar sağlayarak vücut yağ bileşimini azaltabilmelidir.
• Egzersiz öncesi, sırası ve sonrası gün boyunca çeşitli içecekler (özellikle su tercih edilmeli)
tüketilmelidir. Dehidrasyondan kaçınılmalıdır.
SPORCULARDA MAKRO BESİN ÖGESİ GEREKSİNİMİ
Besinlerin bileşiminde bulunan karbonhidratlar, proteinler ve yağların metabolize olmaları sonucunda
vücut için gerekli olan enerji elde edilmektedir. Besinler farklı miktarlarda karbonhidrat, protein ve yağ
içermektedirler. Bu nedenle vücutta yıkıldıklarında farklı miktarlarda enerji sağlarlar. Karbonhidratların 1
gramı 4 kkal, proteinlerin 1 gramı 4 kkal ve yağların 1 gramı 9 kkal enerji sağlamaktadır.
Sporcularda besin ögesi gereksinimleri genel anlamda spor dalları (dayanıklılık, güç, takım sporları)
düşünülerek belirlenmektedir. Egzersiz sırasında egzersizin yoğunluğu ve süresine, sporcunun cinsiyet ve
beslenme durumuna bağlı olarak yakıt kullanılmaktadır. Egzersizin yoğunluğu artıp diğer koşullar eşit
olduğu durumda karbonhidratların enerji oluşumuna katkısı artmaktadır. Egzersiz uzadıkça yakıt kaynağı
olan karbonhidratların azalmasına bağlı olarak egzersiz performansı azalmaktadır. Egzersiz yoğunluğu
azalıp, egzersiz süresi uzadıkça yakıt kaynağı olarak yağların enerji oluşumuna katkısı artmaktadır.
Dinlenme ve egzersiz sırasında protein düzeyinin enerji oluşumuna katkısı %5 veya daha az olmaktadır.
KARBONHİDRATLAR
Karbonhidratların Yapısı ve Görevleri
Karbonhidratlar, karbon, hidrojen ve oksijenden oluşmuş organik bileşiklerdir. Bu üç elementin sayısına,
birleşme düzenine ve insanın yararlanma durumuna göre çeşitli yapıda ve isimde karbonhidratlar vardır.
Çoğunlukla bitkisel besinlerde bulunurlar.
Karbonhidratlar, vücudun çalışması ve günlük aktivitelerin yapılabilmesi için gerekli olan enerjiyi
sağlayan temel besin ögelerinden bir tanesidir. Karbonhidratların hangi çeşidi tüketilirse tüketilsin,
glukoza dönüşerek enerji için kullanılmaktadırlar. Yani enerji için karbonhidratların temel şekli olan
glukoz kullanılmakta, kan dolaşımında bulunması nedeniyle de sıklıkla kan şekeri olarak
adlandırılmaktadır.
Kaslar için en iyi yakıt karbonhidratlardır. Kas ve karaciğerde glukozun depo formu olan glikojen
bulunmaktadır. Eğer vücutta yeterli karbonhidrat deposu varsa, proteinler enerji kaynağı olarak
kullanılmazlar. Karaciğer glikojeni, kan glukozunun normal seviyede sürdürülmesini sağlamaktadır. Kan
şekerinin düştüğü ve karaciğer glikojen depolarının boşaldığı durumlarda kas proteinleri beyine glukoz
sağlamak için yıkılmaya başlar. Bunun sonucunda vücudun çalışma düzeni bozulur. Kan şekerinin
düşmesi sonucu; el ve ayakta titremeler, bulantı, halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi gibi belirtiler ortaya
çıkar. Kas proteinlerin enerji kaynağı olarak kullanılmaları sonucu da doku proteinleri yıkılacağından
sporcunun performansı olumsuz yönde etkilenmektedir.
132
Yağların vücutta verimli bir şekilde kullanılabilmesi için de karbonhidratlara ihtiyaç vardır.
Karbonhidratlar, hem oksijenli hem de oksijensiz ortamda okside olarak enerji oluştururlar. Böylece
beyin ve merkezi sinir sistemi tarafından kullanılan tek enerji kaynağıdırlar. Bu özellikleri nedeniyle
karbonhidratlar, yağlara karşı daha üstün ve verimli enerji kaynağı olarak bilinmektedir.
Karbonhidrat Çeşitleri ve Kaynakları
Bitkiler çeşidine göre farklı karbonhidrat içermektedirler. Tahılların %60-90’ı karbonhidratlardan
oluşmuştur. Meyvelerde %10–20, patateste %18–20, diğer sebzelerde ise %10 oranında bulunmaktadır.
Karbonhidratlar, genel olarak 3 gruba ayrılmaktadır. Bunlar;
1.
Basit yapıdaki karbonhidratlar; boş enerji kaynağıdırlar. Saflaştırılmış besinlerde fazlaca
bulunurlar. Çay şekeri, şekerlemeler, reçel, gazlı ve gazsız içeceklerin içindeki şekerler bu gruba
örnektir. Saflaştırılmış (işlenmiş-rafine edilmiş) besinler bol miktarda nişasta içerirken, posa,
vitamin, mineral, elzem yağ asitleri ve biyoaktif bileşikleri yeteri kadar içermemektedir. Böylece
saflaştırılmış besinlerin (beyaz ekmek, beyaz un ve bu undan yapılmış besinler vb) renkleri
beyazlamakta ve besin değerleri azalmaktadır. Sindirilirken çok kolay yapı taşlarına
ayrılmaktadırlar. Barsaklardan 15-20 dakika içinde emilip kana geçmekte ve kan şekerinde ani
yükselme ve düşüşe neden olmaktadırlar.
2.
Kompleks yapıdaki karbonhidratlar; bu gruptakiler, diyetin temel enerji kaynağıdırlar. Ancak bu
tür karbonhidratları içeren besinlerin, basit şekerlere kıyasla besleyici değerleri daha yüksektir.
Basit şekerlere kıyasla kan şekerinin daha düzenli yükselmesini sağlarlar. Saflaştırılmamış
tahıllar (bulgur, mısır, irmik, şehriye, tam buğday unu veya bunlardan yapılan ürünler, tarhana),
kurubaklagiller (kurufasulye, nohut, mercimek vb), kahverengi pirinç, nişasta ve nişastalı
besinler bu gruba örnektir. Sindirimleri daha uzun süren (3–4 saat) kompleks karbonhidratların
kan şekeri üzerindeki etkileri daha yavaş ve uzun süreli olmaktadır.
3.
Posa; enerji sağlamazlar. Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlarlar. Vücuttan toksik
maddelerin atılmasını sağladıklarından pek çok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedirler.
Doğal posa içeriği en yüksek besin grupları sırasıyla, kurubaklagiller (%11–26), sert kabuklu
meyveler (%5–14), tahıl ürünleri (%4–7.5), sebzeler (%3–4) ve meyvelerdir (%1–2). Posa
meyvenin kabuğunda ve etli kısmında bulunduğu için, meyve suyu elde edildiğinde posa içeriği
düşük bir besin tüketilmiş olur. Çiğ olanlar pişmişlerden, kabuklu olanlar kabuksuzlardan daha
çok diyet posası içermektedir. Örneğin; kabuklu bir bütün elma 3 gram posa, bir kabuksuz bütün
elma 2 gram posa, bir su bardağı elma suyu ise 0.2 gram posa içermektedir. Rafinerizasyon
işlemi arttıkça tahılların kepek ve özünün ayrılması ile posa içeriği büyük ölçüde azalmaktadır.
Önerilen diyet posa miktarı; 20 yaş üstü sağlıklı yetişkinler için günlük 25–30 gram veya günlük
diyetin her 1000 kkalorisi için 10–13 gram diyet posası alımıdır.
Karbonhidratların Sporcu Beslenmesindeki Önemi
Egzersiz sırasında enerjinin temel kaynağı karbonhidratlardır. Yiyeceklerle alınan karbonhidratlar,
karaciğer (75–100 gram) ve kaslarda (300–400 gram) glikojen olarak depolanırlar. Sporcuların antrenman
ve müsabaka öncesi vücut karbonhidrat depolarını (glikojen) doldurmaları gerekmektedir. Kasların
glikojen deposu ne kadar yüksek olursa, fiziksel hareketteki başarı o kadar yüksektir. Müsabaka öncesi
öğünde tüketilen karbonhidrattan zengin yiyeceklerin o günkü müsabaka için gerekli enerji üretimine
katkısı olmaktadır. Antrenman süresince karbonhidrattan zengin diyet tüketimini önemsemeyen
sporcuların kas glikojen depoları azalacağından sporcuda erken yorulma ve halsizlik gelişebilmektedir.
Normal bir diyette adale kaslarının glikojen deposu ortalama, 0.5 gram/100 g kas düzeyindedir.
Kaslardaki glikojen miktarı fiziksel hareket ile azalır. Diyet enerjisinin karbonhidrattan gelen oranı
düştükçe, glikojen deposunda düşüş görülür. Normal glikojen deposu olan bir kimsede, iki saatlik yoğun
idman sonunda glikojen deposunun sıfıra indiği görülmüştür. Sporcular yüksek karbonhidratlı beslenme
ile glikojen depolarını yaklaşık 1.5–2 kat kadar artırabilmektedirler. Yüksek glikojen deposu ile başlayan
dayanıklılık egzersizinde, egzersize devam edebilme süresi (düşük glikojen depoları ile
karşılaştırıldığında) 3 kat daha uzun bulunmuştur. Diyette karbonhidratların yetersiz bulunması
133
durumunda kas ve karaciğer glikojeni hızla tükenmekte, bunu takiben aerobik ve anaerobik egzersiz
performans olumsuz etkilenmektedir.
Boşalan glikojen depolarının tekrar doldurulması yaklaşık 48 saat sürmektedir. Sporcunun glikojen
deposunun boşalmasından sonra, karbonhidrattan zengin diyetle tekrar yükseltilebildiği (ortalama
2.5gram/100 g kas) bulunmuştur. Özellikle ağır egzersizden sonraki yirmi dört saat içerisinde, yüksek
karbonhidratlı diyet verildiğinde, glikojen deposu daha da yükselmektedir (ortalama 4 gram/100 g kas).
Glikojen deposu boşaldığı zaman, birkaç gün yüksek yağlı ve proteinli, fakat karbonhidratı az diyet
verilip, arkasından yüksek karbonhidratlı diyet verildiği zaman, glikojen depoları daha da
yükseltilebilmektedir (ortalama 5 gram/100 g kas). Bu nedenle sporcular, hergün düzenli, karbonhidrattan
zengin öğün ve ara öğünler tüketmeli ve öğün atlamamalıdırlar.
Karbonhidrat Yükleme
Kaslar normal olarak sadece yaklaşık 2 saat süreli bir aktiviteyi sürdürebilecek karbonhidratı
depolayabilmektedir. Karbonhidrat yüklemenin; 90–120 dakika veya daha uzun süren müsabakalarda, 24
saatlik periyot içinde birkaç kez tekrarlanan müsabakalarda yararlı olduğu belirtilmektedir. Yükleme
yönteminde diyet ve egzersiz birlikte düzenlenmektedir. Uzun süreli-yoğun egzersizler sonrasında kas
glikojeninin toparlanması en az 24 saat almaktadır. Bu tür antrenmanlar veya müsabakalardan sonra en
azından 1–2 gün yüksek karbonhidrat alımıyla birlikte dinlenme veya hafif egzersiz programı
uygulanmalıdır.
Sporcuların Karbonhidrat Gereksinimi
Amerikan Diyet Rehberi veya Kanada Beslenme Önerileri enerjinin %55-58’i karbonhidratlardan, %1215’i protein ve %25-30’u yağlardan gelmesi şeklindedir. Diyet enerjisinin karbonhidrattan sağlanan
oranının %60’dan daha fazla olması önerisi eskiden yapılmaktaydı. Aslında yapılan diyet önerilerinde
yüzde oranlarının kullanımı optimum beslenmenin sağlanmasında yanlış yola götürebilmektedir. Enerji
alımı günde 4000–5000 kkal ve diyetin karbonhidrattan sağlanan enerjisi %50 ise bu diyet 500–600 gram
karbonhidrat (yaklaşık 7–8 gram/kg vücut ağırlığı–70 kg sporcu için) sağlamaktadır. Bu miktar kas
glikojen depolarının sürdürülmesi için yeterlidir. Tam tersi günlük enerji alımı 2000 kkal olduğunda
enerjinin karbonhidrattan sağlanan oranı %60 ise optimal karbonhidrat depolarının sürdürülmesi için
gerekli miktarda karbonhidrat sağlanamamaktadır (4-5 gram/kg vücut ağırlığı-60 kg sporcu için). Bu
nedenle özellikle yüksek ve düşük enerji alan sporcularda karbonhidrat gereksinimlerinin
hesaplanmasında hem yüzde hem de vücut ağırlığı başına önerilen değerler bir arada düşünülerek
hesaplama yapılmaktadır.
Bireysel enerji bileşenleri için sporcunun vücut büyüklüğü, ağırlığı, vücut kompozisyonu, cinsiyeti ve
antrenman programı temel alınarak spesifik önerilerin yapılması daha yararlı olmaktadır. Özellikle sürat
(sprint) veya patlayıcı güç antrenmanları yapan bir sporcunun karbonhidrat gereksinimi fazla değildir (4–
5 gram/kg vücut ağırlığı). Günde sürekli 1 saatten fazla antrenman yapan sporcuların karbonhidrat
gereksinimi yaklaşık 5–6 gram/kg vücut ağırlığı; 90 dakikadan fazla aerobik antrenman yapan
dayanıklılık sporcularının gereksinimi ise bir sonraki gün ve glikojenin yeniden sentezini sağlamak için
10-12 gram/kg vücut ağırlığı’na çıkmaktadır.
Sporcular neden her gün diyetlerinde düzenli olarak karbonhidratları
tüketmek zorundadırlar?
PROTEİNLER
Proteinlerin Yapısı Ve Görevleri
Proteinler, vücut organlarının en küçük birimi olan hücrelerin yapı taşlarını oluşturmaktadırlar. Proteinler,
deri, kas, kemik ve organlar gibi farklı dokularda da bulunurlar. Bu nedenle proteinler; yıpranan
hücrelerin onarılmasında, hücre yenilenmesinde, vücudun dış etkilere karşı korunmasında, bağışıklık
134
sisteminin güçlenerek hastalıklara karşı direnç gelişmesinde, hücre içi ve dışı sıvıların osmotik dengesinin
sağlanmasında gereklidir. Aynı zamanda kırmızı kan hücrelerindeki oksijen taşıyan hemoglobinin
yapısında, enzim ve hormonların yapısında, düşme, incinme ve kırıklarda hızlı iyileşmenin
sağlanmasında, kas dokusunun korunması ve güçlenmesinde, egzersize bağlı kas fibrillerindeki mikro
hasarın onarımında gereklidir. Proteinler vücuda enerji de sağlarlar. Bir gram protein 4 kkal verir. Karbonhidrat ve yağın az alınması durumunda protein enerji için kullanılır. Bu istenmeyen bir durumdur.
Çünkü protein enerji olarak kullanıldığında vücuttaki asıl görevlerini yerine getiremez.
Proteinlerin en küçük yapı taşları ise aminoasitlerdir. Vücut bazı aminoasitleri kendi yapabilirken,
bazılarını ise sentezleyemez. Vücudunun yapamadığı bu elzem aminoasitlerin besinlerle vücuda alınması
gerekir. Bu nedenle diyetin, günlük toplam protein miktarını sağlaması yeterli değildir. Vücudunun
birçok proteini sentezleyebilmesi için tüketilen gıdaların yeterli çeşitte ve miktarda elzem aminoasitleri de
içermesi gerekmektedir. Hayvansal kaynaklı besinlerde elzem amino asitler, gereksinmeye uygun
miktarlarda bulunurken; bitkisel kaynaklı besinlerde bazı amino asitler sınırlı miktarda bulunmaktadır. Bu
nedenle bir öğünde hayvansal kaynaklı besinler tüketilmediğinde, elzem aminoasitleri yeterince
alabilmek için farklı bitkisel kaynaklı proteinlere ihtiyaç olmaktadır. Örneğin; etsiz pişirilen kurufasulye
yemeğiyle birlikte pirinç pilavı yenildiğinde, kurubaklagillerde eksik olan fakat tahıllarda bulunan veya
bunun tam tersi yani, tahıllarda eksik olan fakat kurubaklagillerde bulunan elzem aminoasitler
dengelenerek vücuda alınmış olur.
Protein Çeşitleri ve Kaynakları
Proteinler, bütün hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinlerde bulunmaktadır. Besinler içerdikleri protein
miktarı açısından farklılıklar göstermektedirler. Hayvansal kaynaklı süt (%3), yoğurt (%3), peynir (%15–
25), yumurta (%12–13), kırmızı et, kümes hayvanları, balık çeşitleri (%15–22) gibi besinler iyi birer
protein kaynağıdır. Bitkisel kaynaklı besinler arasında kurubaklagiller (%20–25), soya fasulyesi (%30–
35), yağlı tohumlar (%15–20) da yüksek miktarda protein içerirler. Tahıl ürünleri (%8–12) de bitkisel
proteinlere katkıda bulunur. Taze sebze ve meyvelerin (%0.5–2) büyük bir kısmı sudan oluşuğundan
protein miktarları azdır. Ancak hayvansal besinlerden sağlanan proteinler, bitkisel kaynaklı proteinlerle
karşılaştırıldığında vücutta daha etkin kullanılmaktadır.
Proteinlerin Sporcu Beslenmesindeki Önemi
Diyet proteini, kas dokusunun geliştirilmesi (güç antrenmanları), egzersiz sırasında enerjiye katkı
sağlaması, egzersiz sırasında yıkılan kasın onarımı ve toparlanma süreci için gereklidir. Proteinlerin,
egzersiz süresince enerjiye katkısı çok azdır. Proteinin enerjiye katkısı dinlenme durumunda %2–5,
egzersiz sırasında ise %4–5 civarındadır. Sadece uzun süreli egzersizlerde özellikle dallı zincirli amino
asitlerin enerjiye katkısı (%2-5 oranında) artmaktadır. Dayanıklılık egzersizleri sırasında protein
sentezinde %20–50 oranında azalma ve protein yıkımında artma olmaktadır.
Fazla Protein Alımının Kas Kütlesine Etkisi
Özellikle egzersize yeni başlayan kişilerin, protein alımlarını ilk 3–4 hafta artırması, kas fibrillerinin
gelişimini artıracağından dolayı önerilmektedir. Ancak sporcularda aşırı protein veya aminoasit
kullanımının ekstra kas gelişimine neden olmadığı yapılan çalışmalarda gösterilmiş olup, kas kütlesindeki
bu artış antrenmanın etkisi ile olmaktadır.
Fazla alınan protein vücutta protein deposu olmadığı için, yağa dönüşerek depo edilmektedir.
Hayvansal proteinli besinler doymuş yağ asitleri ve kolesterol içerdikleri için ileri yaşlarda kalp damar
hastalıklarına yakalanma riskini artırmaktadır. Ayrıca proteinlerin parçalanması sonucu oluşan üre gibi
nitrojenli bileşikler böbrekler yoluyla idrarla atılmaktadır. Oluşan sıvı kaybı sonucu dehidrasyon
görülmektedir. Ayrıca fazla protein alımı karaciğer ve böbreklerin daha fazla yorulmasına ve vücuttan
kalsiyum atımına da neden olmaktadır.
135
Yetersiz Protein Alımı
Yetersiz protein tüketildiğinde vücudun kendi doku proteinlerini kullanması sonucu, önce büyüme
durmakta, daha sonra vücut ağırlığı azalmaya başlamaktadır. Vücut direncinin azalması sonucu
hastalıklara yakalanma riski artmakta, hastalıklar uzun sürmektedir. Kan proteini olan hemoglobininin
yapılamaması sonucu kansızlık olmakta ve dokulara oksijen taşınmamaktadır.
Sporcuların Protein Gereksinimi
Egzersiz sonrası ve sırası protein metabolizmasını; yaş, cinsiyet, egzersizin tipi, süresi, şiddeti enerji ve
karbonhidrat tüketimi etkilemektedir. Spor yapmayan kişilerin protein gereksinimleri 0.8–1.0
gram/kg’dır. Sporcularda ise protein gereksinimi enerjinin % 12-15’inden hesaplanabileceği gibi nitrojen
denge çalışma sonuçlarına göre ağır antrenman yapan sporcularda karbonhidrat-enerji gereksinimlerinin
karşılandığı durumda protein gereksinmesi 1.2–1.4 gram/kg/gün’dür.
Protein gereksinimi esas olarak vücut ağırlığı üzerinden hesaplanmalıdır. Yüksek enerji alması
gereken sporcularda protein gereksinimi enerjinin yüzdesi olarak hesaplandığında; protein gereksinimleri
daha yüksek bulunmaktadır. Örneğin günde 4000 kkal tüketen bir sporcuda alınan enerjinin %15’inin
proteinden karşılanması gerektiği düşünülürse protein ihtiyacı 150 gram veya 2.14 gram/kg vücut ağırlığı
(70 kg ağırlığındaki bir spocu için) olacaktır. Bu değer önerilen düzeyin 2 katından fazla olmaktadır.
Yoğun antrenman programları yapan büyüme çağındaki çocuklarda bile gereksinim 1.5gram/kg’dan fazla
değildir.
Dayanıklılık egzersizleri sırasında, protein oksidasyonu arttığından, yoğun dayanıklılık
antrenmanlarından sonra toparlanma döneminde protein tüketimini artırma önerileri yapılmaktadır.
Dayanıklılık sporcularına günde 1.2–1.4 gram/kg vücut ağırlığı protein tüketmeleri önerilmektedir.
Yeterli enerji ve karbonhidratın tüketilmesi, proteinin enerji için kullanımını önlemekte ve protein
sentezini hızlandırmaktadır. Kuvvet sporcuları dayanıklılık sporcularına göre, proteini biraz daha fazla
tüketebilmektedir. Elzem aminoasitlerin alınması ve kas dokusunun artması, proteinin yeterli tüketimine
bağlıdır. Kuvvete dayalı antrenman yapanlarda önerilen protein alım düzeyi ise günde 1.2–1.7
gram/kg’dır.
Sporcu beslenmesinde proteinlerin önemi nedir?
YAĞLAR
Yağlarların Yapısı ve Görevleri
Yağlar, en fazla enerji veren besin ögesidir. Yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin emilimine
yardımcı olmaktadırlar. Ayrıca yağların bileşiminde yer alan ve vücut tarafından yapılmayan bazı yağ
asitlerinin yiyeceklerle alınması, büyüme ve deri sağlığı için de önem kazanmaktadır.
Yağların Çeşitleri ve Kaynakları
Bütün bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerde az veya çok miktarda yağ bulunur. Bitkisel besinler
arasında en fazla yağ bulunduranlar; ayçiçek, pamuk çekirdeği, mısır, zeytin, soya fasulyesi, fındık, fıstık,
ceviz, badem, susamdır. Taze ve kuru sebze ve meyvelerde ise yok denecek kadar az yağ bulunmaktadır.
Hayvansal kaynaklı besinlerde bulunan yağlar, yağ dokuları (tavuk derisi, kuyruk yağı, iç yağı, süt
kreması vb) halinde bulunduğu gibi besinin (et, tavuk, balık, süt, peynir, yumurta vb) doğal bileşiminde
de bulunmaktadır.
Besinlerde bulunan yağların tümünün içeriği birbirinin aynısı değildir. Yağlar da, şekerler gibi besinin
bileşiminden ayrılarak saflaştırılmış maddelerdendir. Yağlar, kimyasal yapılarına göre iki gruba ayrılır.
1) Doymuş yağlar; bunlar oda ve vücut sıcaklığında katıdırlar. Yumuşak veya katı margarin,
tereyağı, hayvanların iç yağı, kuyruk yağı, süt yağı, kırmızı et yağlı peynir bu gruba en iyi
örnektir.
136
2) Doymamış yağlar; bunlar oda ve vücut sıcaklığında sıvıdırlar. Bunlar da iki gruba ayrılırlar.
A) Tekli doymamış yağlar; zeytinyağı, fındık yağı, fındık.
B) Çoklu doymamış yağlar; çoklu doymamış yağlarda kendi içinde iki gruba ayrılır.
•
omega 6 serisi; ayçiçek yağı, mısırözü yağı, soya yağı, pamuk yağı.
•
omega 3 serisi; balık yağı, su ürünleri, keten tohumu, kanola yağı.
Bunların dışında çikolata çeşitleri, cipsler, bisküvi ve kraker çeşitleri, gofretler, mayonez, salam,
sucuk, sosis, avokado, zeytin, bütün kremalı yiyeceklerin toplam yağ, özellikle doymuş yağ içerikleri
yüksektir. Besinlerin pişirilmesinde yağda kızartma yönteminin kullanılması ile de besinlerin yağ içeriği
artmaktadır.
Besinlerin doğal bileşiminde bulunan yağların bir kısmı gözle görülemediği için bunlar “görünmez
yağlar” olarak adlandırılmaktadır. Süt, peynir, yoğurt, yumurta, kırmızı et gibi besinlerin yapısında
bulunanlar görünmez yağlara iyi bir örnektir ve genelde doymuş yağları ağırlıklı olarak içerirler. Ceviz,
fındık, fıstık, zeytin gibi besinlerin bileşiminde bulunan görünmez yağlar ise doymamış yağları daha fazla
miktarlarda bulundurmaktadır. Bazı yağlar ise gözle görülebildiğinden “görünür yağlar” olarak
adlandırılmaktadır. Hayvan vücudunda yağ dokusu olarak bulunan kuyruk yağı, iç yağı, tavuk derisi,
ticari olarak üretilen margarin çeşitleri, tereyağı görünür yağlara iyi birer örnektir ve genelde doymuş
yağları içermektedirler. Bununla birlikte bitkisel sıvı yağlar (ayçiçek yağı, zeytinyağı vb) da görünür
yağlara örnek olmakla birlikte bunların yapısı doymamıştır. Bazı doymamış yağlar, elzem yağlar olarak
da bilinmektedir. Omega 3 ve omega 6 yağları vücutta sentezlenemez ve vücuttaki fonksiyonları
nedeniyle de mutlaka besinlerle yeterli miktarlarda alınmaları gerekmektedir.
KOLESTEROL
Kolesterol, hayvansal kaynaklı besinlerde, tüm vücut hücrelerinde ve bazı hormonların ve safranın
yapısında bulunan bir maddedir. Kolesterol vücuda iki yoldan sağlanır;
1. Diyet; yumurta sarısı, kırmızı et, organ etleri, kümes hayvan etleri, balık, yağlı süt ve süt ürünleri
gibi hayvansal kaynaklı yiyecek ve içeceklerde bulunur.
2. Karaciğer başta olmak üzere tüm vücut hücreleri tarafından sentezlenir. Yetişkinlerde fazla alınan
veya sentezlenen kolesterol, yağlara dönüşerek depolanır veya damarlarda birikir.
Yağların Sporcu Beslenmesindeki Önemi
Sporculara yüksek karbonhidrat, düşük yağlı diyet tüketmeleri konusunda sürekli uyarı yapılmaktadır.
Diyetin yağ oranı %20’nin altına düştüğünde sporcunun vücut yağ düzeni, bağışıklık sistemi olumsuz
yönde etkilenmektedir. Karbonhidratların vücutta sınırlı deposunun bulunmasına karşın, vücuttaki her 0.5
kg’lık yağ deposu ortalama 3500 kkal enerji sağlamaktadır. Yağlar, özellikle uzun süreli egzersizlerde
(uzun süreli aerobik egzersizlerde) enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Sporcuların Yağ Gereksinimi
Diyet önerilerine göre, toplam enerjinin %20-30’unun yağdan sağlanması vücut ağırlığının sürdürülmesi
ve yeterli karbonhidrat alımını kolaylaştırmak için önerilmektedir. Bunun %10’u doymuş, %10’u çoklu
doymamış ve %10’u da tekli doymamış yağ asitlerinden oluşmalıdır. Sporcular bu önerileri dikkate
almalıdırlar. Sağlık için tüm besinleri olduğu gibi, yağ asitlerini de dengeli tüketmek gerekmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 5–10 gram omega-6 yağ asidine karşılık, 1 gram omega-3 yağ asidi
tüketimi önerilmektedir (omega-6/omega-3 oranı=5/1).
Yağ tüketiminin artırılması ile karbonhidrat tüketiminin azaltılmasına bağlı olarak performans
olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda, yağ alımının %15’in altında olmasının,
performansı ve kan lipidlerini olumsuz etkilediği de belirtilmektedir.
137
Sporcuların günlük diyetinde alması gereken toplam yağ miktarı ile
enerjinin yağ asitlerinden gelen miktarı ne kadar olmalıdır?
SPORCULARDA MİKRO BESİN ÖGESİ GEREKSİNİMİ
Mikro besin ögeleri enerji üretiminde, hemoglobin sentezinde, kemik sağlığının korunmasında, bağışıklık
sistem fonksiyonların yerine getirilmesinde, oksidatif zarardan vücut dokularının korunmasında önemli
bir rol oynamaktadır. Egzersiz süresince kas dokusunun yapımı, korunması ve onarımına da yardım
etmektedirler. Egzersiz, vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı artırabilmekte veya değiştirebilmektedir.
Egzersizin birçok metabolik yolda yaptığı değişikliklerden dolayı bu mikro besin öğelerine gereksinim
duyulmaktadır. Aksi bir durum olmadıkça RDA ve diyet referans alımları (DRIs) sporcular için de
kullanılmaktadır.
Yeterli vitamin tüketimi optimal sağlık ve performans için gerekli iken, fazla tüketimi iddia edilenin
tersine; performans ile kuvvet ve dayanıklılıkta artışa, sakatlanma ve hastalıkları önlemede, enerji
sağlamada ve kas yapımında etkili olmamaktadır. Vücudun gereksiniminden fazla tüketilen C ve B grubu
vitaminlerin fazlası idrarla atılmaktadır. Fakat suda çözünen vitaminlerin bile fazlası zararlı etkiler
yaratmaktadır. Yağda çözünen vitaminlerin fazla tüketimi ise yağlı dokuda birikerek zararlı etkiler
yaratabilmektedir. Besinlerin hazırlanması, işlenmesi ve depolanması aşamaları vitamin kayıplarına
neden olmaktadır. Bu nedenle sebzelerin pişirilmesi ve saklanması ilkelerine dikkat edilmelidir. Yetersiz
mikro besin ögeleri açısından en büyük riskteki sporcular; enerji kısıtlaması yapanlar, vücut ağırlık kaybı
için çeşitli pratik yöntemler kullananlar, diyetlerinde bir veya daha fazla besin grubunu tüketmeyenler,
yüksek karbonhidratlı diyet tüketenler, mikro besin öğelerinden düşük yoğunluklu diyet tüketenlerdir. Bu
çeşit alışkanlıkları olan sporcuların mikro besin öğeleri durumlarını geliştirebilmek için multivitamin ve
mineral ilavesi kullanımına gereksinim olabilmektedir. Sporcu, gereksinim olmadıkça mikro besin ögesi
kullanımı açısından cesaretlendirilmemelidir.
Vitaminler ve Gereksinim
Vitaminler vücutta sentezlenmeyen, yaşam için gerekli, çok küçük miktarlarıyla hücre metabolizmasında
önemli tepkimeleri katalizleyen organik bileşiklerdir. Vitaminler enerji sağlamamaktadır. Bazı vitaminler
vücutta enerji elde edilmesinde yardımcıdır. Vücutta yapılamadıkları için diyetle alınmaları zorunludur.
Vitaminler insan sağlığının korunması için elzemdir. Herbir vitamin vücutta önemli fonksiyona sahiptir.
Genel özellikleri açısından yağda ve suda çözünen vitaminler olarak iki grup altında toplanır. Birinci
grup; yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K) dir. İkinci grup ise; suda çözünen vitaminler (C ve B grubu)
dir.
B grubu vitaminleri
B grubu vitaminlerinin yeterli tüketilmesi, enerji oluşumu ve kas dokusunun yenilenmesi için önemlidir.
B grubu vitaminlerinin iki önemli görevi egzersizle doğrudan ilişkilidir. Tiamin, riboflavin, niasin, B6
vitamini, pantotenik asit ve biyotin egzersiz sırasında enerji oluşumunda yardımcıdır. Folat ve B12
vitamini ise, kırmızı kan hücrelerinin oluşumuna, protein sentezine, doku yapım ve onarımına
katılmaktadır.
Tiamin (B1 vitamini); tiaminin en önemli görevi enerji metabolizmasındadır. Değişik besinlerle
vücuda alınan besin öğelerinin vücutta enerjiye çevrilmesi, yine en önemli enerji kaynaklarından olan
karbonhidratlardan enerji yapımında tiaminin önemli bir işlevi vardır. Tiamin en fazla et, süt, kuru
baklagiller, işlenmemiş tahıllar (buğday, mısır, pirinç), ceviz, fındık, yumurtada bulunmaktadır.
Riboflavin (B2 vitamini); karbonhidrat, protein ve yağların metabolizmasında görev alır. Riboflavin
en fazla et, süt ve ürünleri, yumurta, peynir, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunmaktadır.
Niasin (B3 vitamini); karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında önemli rolleri vardır. Niasinin
en iyi kaynakları; et, balık, kümes hayvanları, tahıllar, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzelerdir.
138
Folik asit; aminoasit ve kan hücrelerinin yapımı için gereklidir. Folik asitin vücutta deposu yoktur ve
bağırsaktaki mikroorganizmalar tarafından da sentez edilmektedir. Folik asidin en iyi kaynakları; yeşil
yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tahıllardır.
B6 vitamini; protein, yağ ve karbonhidrat metabolizmasında yardımcıdır. B6 vitamini aynı zamanda
bağışıklık sistemi için gereklidir. En iyi kaynakları; et, karaciğer, tahıllar ve kuru baklagillerdir.
B12 vitamini; bağışıklık sisteminde, protein metabolizmasında, sinir sisteminde ve kemik iliğinde kan
hücrelerinin yapımında görevlidir. En iyi kaynakları; et, süt, peynir, yumurta ve balıktır. B12 vitamini
bitkisel besinlerde bulunmaz.
B grubu vitaminlerinden riboflavin, B6 vitamini, folik asit, kadın sporcuların diyetinde, vejetaryen
sporcularda ve yeme bozukluğu olanlarda yetersiz tüketilmektedir. Egzersizde ise, B kompleks
vitaminlerine olan gereksinimin artıp artmadığı konusu hala tartışmalıdır. Ancak B grubu vitaminlerinin
alımında kısa süreli yetersizlik olsa bile, performans olumsuz etkilenmektedir. Özellikle B12 vitamini ve
folik asidin yetersiz alınması anemi (kansızlık) oluşumuna neden olarak, dayanıklılık performansını
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sporcular, optimal sağlık ve performans için yeterli miktarda
vitamin tüketmelidir.
Antioksidan Vitaminler; C, E Ve A Vitaminleri
Antioksidan vitamin olarak bilinen C, E ve A vitaminleri, vücuttaki oksidatif hasara karşı hücre zarının
korunmasında önemli görevlere sahiptirler. Çünkü uzun süreli egzersizlerde oksijen kullanımı en az 10
kat artmaktadır. Bu durum kas ve diğer hücrelerde oksidatif strese ve lipit peroksidasyonunda artmaya
neden olmaktadır. Bu nedenle sporcularda antioksidan sistem, sedanter bireylerden daha önemli
olmaktadır. Fakat egzersizle birlikte antioksidan vitamin tüketiminin artırılıp artırılmayacağı tartışma
konusudur. Enerji alımını sınırlayan, düşük yağlı diyet ile meyve, sebze ve tahıl ürünlerini yetersiz
tüketen sporcular, yetersiz antioksidan tüketim riski altındadırlar.
C vitamini; bağ dokularını bir arada tutmakta, bağışıklık sistemini güçlendirmekte, damar çeperlerini
güçlendirerek kanamaya ve gözde katarakt oluşumuna engel olmaktadır. Ayrıca, kan yapımı için gerekli
olan demir ve folik asidin kana geçmesini kolaylaştırmakta ve kullanımını artırmaktadır. Böylelikle
kansızlığı önler. Vitamin C yetersizliğinde; diş etlerinde kanama, dişlerde anormallikler, yorgunluk,
isteksizlik ve eklem ağrıları görülebilmektedir. Aşırı yetersizliği skorbüt hastalığına neden olmaktadır.
Diş etlerinde kanama, eklemlerde şişlik ve ağrılarla belirti veren skorbüt hastalığını tedavi eden vitamin
olarak bilinmektedir. Ateşli hastalıklara dirençsizlik, sık hasta olma, bağışıklık sisteminin zayıflığı da
yetersiz alıma bağlanabilmektedir. Fazla alındığı takdirde idrarla atılmaktadır. İhtiyaçtan çok fazla
alımlarda böbreklerde taş oluşumuna, ishale, allerjik deri belirtilerine, kılcal damar kanamalarına neden
olabilmektedir. C vitamini, günlük beslenme programı içerisinde yeterli düzeyde alındığında, ergojenik
herhangi bir etkisi olmamakla birlikte, güç gerektiren ve uzun süren egzersizlerde gereksinim
artabilmektedir. C vitamininin en iyi kaynakları; limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller, çilek,
böğürtlen, kuşburnu, domates, lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşil biber, asma yaprağı gibi yeşil
yapraklı sebzelerdir. Bu besinleri taze olarak tüketmek, bekletmemek kayıpları önlemek açısından
önemlidir.
E vitamini; Hücre zarının koruyucusu olduğundan iyi bir antioksidandır. Ayrıca damar içerisinde
akışkanlığı sağlamakta ve damar tıkanıklığını önlemektedir. E vitamini, özellikle dayanıklılık sporcuları
tarafından tüketilmeye gereksinim duyulan bir vitamindir. Kuvvet antrenmanlarındaki etkisi ise sınırlıdır.
En iyi besinsel kaynakları; bitkisel sıvı yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, soya, yeşil yapraklı sebzeler
ve baklagillerdir. Diyette bitkisel sıvı yağ miktarı arttığında E vitaminine ihtiyaçta artmaktdır.
A vitamini; vücudun hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin gelişmesinde önemlidir. Kemik
dokusunun ve üreme sisteminin gelişiminde, gözlerin karanlıkta normal olarak görmesine ve
alacakaranlığa alışmasında, epitel (barsak, deri vb) doku yapımında, gelişiminde ve korunmasında görev
almaktadır. Solunum ve üreme sistemi ile sindirim sistemindeki deri ve dokuların sağlıklı bir şekilde
devamlılığını sağlayarak, enfeksiyonlara karşı korumaktadır. A vitamini yetersizliğinde böbreklerde,
sindirim organlarında bozukluklar görülebilir. En iyi besin kaynakları; balık yağı, süt, tereyağı, yumurta,
kırmızı ve sarı portakal ile birçok koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. En çok sarı turuncu (havuç, kış kabağı
vb.), koyu yeşil yapraklı sebzeler ile sarı ve turuncu meyvelerde (kayısı, şeftali vb.) bulunmaktadır.
139
D vitamini
Kalsiyum ve fosforun vücutta emilerek, serum kalsiyum ve fosfor düzeyinin korunmasında önemlidir.
Kalsiyumun kemik ve dişlere yerleşmesine yardımcı olmaktadır. D vitamini, sinir ve iskelet sisteminde de
etkilidir. D vitamini, güneş ışığı vitamini olarak da bilinir. Deri, güneş ışığına maruz kaldığında vücut D
vitamini sentezlemektedir. Bunun için 15–20 dakika doğrudan güneş ışığına maruz kalmak yeterlidir.
Düzenli güneş ışığına maruz kalındığında D vitamini yetersizliği sorun olmaz. Yıl boyunca kapalı
ortamda antrenman yapan jimnastik ve buz pateni gibi dallarla ilgilenen sporcular, D vitamini yetersizliği
ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sporcular, sağlık uzmanlarının önerdiği düzeyde (19–49 yaş için 5
mcg/gün veya 200 IU) D vitamini ilavesi kullanabilirler. Dengeli beslenmeyle doğal besinlerden D
vitamini gereksinmesi karşılanamamaktadır.
Sporcu beslenmesinde vitaminlerin önemi nedir?
Mineraller Ve Gereksinim
İnsan vücudunun yaklaşık % 4-5’i minerallerden oluşmuştur. Mineraller vücudun çeşitli organları içinde
yer almaktadır. Minerallerin vücut çalışmasında önemli işlevleri bulunmaktadır. Bazıları vücudun kemik
ve diş gibi sert dokularının yapı taşıdır. Minerallerin çoğu hücre çalışması için gereklidir. Vücudun
sağlıklı olarak büyümesi ve yaşamını sürdürmesi için elzem olduğu bilinen minerallerin başında
kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, klor, magnezyum, manganez, kükürt, demir, bakır, iyod, çinko, flor,
kobalt, krom, selenyum gelmektedir.
Vücutta vitaminler gibi çok önemli fonksiyonları bulunan mineraller; sporcular için sinir iletimi, kas
kasılması, oksijen taşınması gibi konularda önem kazanmaktadır. Sporcuların diyetinde düşük olarak
tüketilen en önemli mineraller, özellikle kadın sporcularda kalsiyum, demir ve çinkodur. Bu minerallerin
yetersiz alımı özellikle diyet yapan ve et, balık, tavuk, süt ve ürünlerini tüketmeyen sporcularda
görülmektedir.
Demir
Yetişkin bir insan vücudunda ortalama 3–5 gram demir bulunur. Demirin çoğunluğu kanda ve kırmızı kan
hücrelerinde hemoglobin yapısında bulunmaktadır. Hemoglobinin yapısında bulunan demirin vücuttaki
görevi oksijen taşımaktır. Akciğerlerden oksijeni hücrelere, hücrelerden de karbondioksiti akciğerlere
taşır. Demir, egzersizde vücuttaki oksijeni bağlayan hemoglobin ile miyoglobinin oluşumundan ve enerji
üretiminde gerekli olan enzimlerden dolayı önemli bir rol oynamaktadır. Sporcularda özellikle kadın
sporcularda, demir depolarının tükenmesi, en sık görülen beslenme sorunlarından biridir. Egzersiz
performansı üzerine demir yetersizliğinin etkisi sınırlıdır. Ancak bu durum demir yetersizliği anemisine
(düşük hemoglobin düzeyi) doğru ilerlerse, egzersiz performansı olumsuz olarak etkilenmektedir.
Sporcularda demir yetersizliğinin yüksek insidansına; genellikle yetersiz enerji alımı, hem demir
formunu içeren kırmızı et, balık ve kümes hayvanları gibi besinlerin tüketilmemesi, demir
biyoyararlılığını etkileyen vejetaryen diyetler, ter, idrar, gaita veya menstrual kanama ile demir kaybının
artması neden olmaktadır. Uzun mesafe bayan koşucular ve vejetaryen sporcular, demir durumlarını
belirli aralıklarla takip etmelidirler. Yetersiz demir alımı ile sonuçlanan kronik demir yetersizliği anemisi,
sağlığı, egzersiz performansını ciddi yönde etkileyebileceğinden, tıbbi ve beslenme müdahalesine ihtiyaç
duyulmaktadır. Bir sporcuda demir yetersizliği anemisi varsa fakat beslenme müdahalesine cevap
vermiyorsa, düşük hemoglobin değeri plazma hacmindeki değişikliğin bir sonucu da olabilmektedir.
Demirin en iyi besinsel kaynakları; et ve et türevleri, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllardır.
Pekmez ve kuru meyveler de iyi bir demir kaynağıdır. Diyette C vitamininin ve etin bulunması, bitkisel
kaynaklı demirin emilimini arttırır. Bu nedenle her öğünde C vitamininden zengin besinlere yer
verilmelidir. Tahıllarda demir emilimi engelleyen fitatların etkisinin ortadan kaldırılması amacıyla,
ekmek mayalandırılarak yapılmalıdır. Yemek esnasında çay içilmesi de demirin emilimini azalttığından,
çay öğün aralarında ve açık olarak içilmelidir.
140
Kalsiyum
Kalsiyum özellikle büyüme üzerinde etkili bir mineraldir. Kemik dokusunun yapımı ve korunması;
kasların kasılması; kanın pıhtılaşması; sinir iletimi; normal kan basıncının sağlanması gibi görevleri
vardır. Diyette kalsiyum ve D vitamininin yetersiz tüketilmesi, kemik mineral yoğunluğunun azalmasına
ve stres kırıklarının artmasına neden olmaktadır. Kadın sporcular, özellikle de yetersiz enerji
tükettiklerinde, kalsiyumdan zengin besinlere diyetlerinde çok yer vermediklerinde, düşük kemik mineral
yoğunluğuna maruz kalmaktadırlar.
Süt ve süt ürünleri (yoğurt, peynir, dondurma vb.) en iyi kalsiyum kaynağıdır. Süt ve ürünlerinde
bulunan kalsiyumun emilimi fazladır. Yumurta sarısı, tahıllar, kuru baklagil ve yağlı tohumlar da iyi
kalsiyum kaynaklarıdır. Yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunan kalsiyumun emilimi ise düşüktür.
Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan okzalatlar (okzalik asit) ve tahıllarda bulunan fitatlar (fitik asit)
kalsiyumla birleşerek ince barsaklardan emilimi engellerler. Diyetin posa miktarının da önerilenden fazla
olması kalsiyum emilimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çinko
Çinko, büyüme, doku onarımı, enerji üretimi ve bağışıklık sisteminde görevleri olan enzimlerin yapısında
yer alan bir mineraldir. Ayrıca, büyüme ve cinsiyet organlarının gelişmesinde önemlidir. Çinko, troid
hormon düzeyini; bazal metabolik hızı; protein kullanımını etkileyerek sağlığı ve performansı
etkilemektedir. Vücudumuzda en fazla karaciğer, pankreas, böbrekler, kemik, kaslarda ve diğer dokularda
bulunmaktadır.
Çinkonun besinsel kaynakları; et, karaciğer, yumurta ve deniz ürünleridir. Süt ve ürünleri, kuru
baklagiller, yağlı tohumlar ve tahıllar da yeterince çinko içerirler. Aşırı saflaştırılmış unlarda çinko
miktarı azalmaktadır. Ayrıca tahılların kepek kısmında bulunan fitatlar da çinkonun vücutta kullanımını
engellemektedir. Çinko yetersizliği daha çok kepekli tahıl ürünleri ile beslenen toplumların sorunudur.
Magnezyum
Magnezyum, karbonhidrat, yağ, protein metabolizmasında; sinir sistemi; kardiyovasküler; immun ve
hormonal fonksiyonlar ile membran stabilitesinin düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Submaksimal
şiddetteki bir egzersizde oksijen gereksinimi arttığından, magnezyum yetersizliği dayanıklılık
performansında azalmaya neden olmaktadır. Siklet sporları, vücut geliştirme, güreş, bale, jimnastik ve
tenis gibi sporlarla uğraşan bireylerde magnezyum yetersizliği belirlenmiştir. Sporcular magnezyumdan
zengin besinleri tüketmeye özen göstermelidir. Magnezyum; kuru baklagiller, yağlı tohumlar, rafine
edilmemiş tahıl taneleri ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunmaktadır.
Sodyum, Klor, Potasyum
Sodyum, sporcularda özellikle terleme ile en fazla kaybedilen mineral olduğu için, ayrı bir öneme
sahiptir. Çoğu dayanıklılık sporcusu, sodyum (2.4 gram/gün) ve potasyumu (3.6 gram/gün) fazla
tüketmeye gereksinim duymaktadır. Dayanıklılık sporcularına tüketmeleri önerilen spor içecekleri,
sodyum (0.5-0.7 gram/L), potasyum (0.8-2.0 gram/L) ve karbonhidrat içermektedir.
Potasyum; sıvı ve elektrolit dengesinde, sinir iletiminde, aktif taşıma mekanizmasında önemli
görevler üstlenmektedir. Yoğun egzersiz sırasında plazma potasyum düzeyindeki azalma, sodyuma
kıyasla daha az olmaktadır. Taze sebze, meyve, süt, yoğurt, yağsız et ve tahıl ürünlerinden zengin diyet,
sporcuların potasyum düzeyinin düşmesini önlemektedir.
141
HİDRASYON
Vücuttaki Su Miktarı, Dağılımı ve Su Dengesi
Bireylerin vücut kütlesinin %40-60’ı sudan oluşur. Bu değer, vücut kas ağırlığının %65-75’ini, yağ
ağırlığının yaklaşık %50’sini oluşturur. Bireyler arası toplam vücut su miktarındaki farklılığın nedeni;
bireylerin vücutlarındaki yağ ve kas kitlesi dağılımının değişken olmasından kaynaklanır. Toplam vücut
suyunun %62’si hücre içinde (intrasellüler) ve %38’i hücre dışında (ekstrasellüler) bulunur. Terleme ile
vücuttan kaybolan sıvıların çoğunluğu hücre dışı sıvılarda olur. Vücuttan sıvı atım düzeyi alım düzeyini
geçse bile, bu bozulan denge hızlı ve uygun bir sıvı alımı ile düzeltilebilir.
Normal çevre koşullarında, uygun bir sedanter hayat süren yetişkinlerin günde yaklaşık 2.5 litre suya
ihtiyacı vardır. Bu su vücuda üç yolla sağlanır. Bu yollar; günlük tüketilen sıvılar, besinler ve metabolik
sudur.
1. Sıvılardan su alımı: Günlük ortalama su tüketimi 1.2 litredir. Egzersiz ve sıcaklık artışlarında
sıvı tüketim miktarı normalin 5-6 katı artar. Bu sırada meydana gelen en büyük sorun
dehidrasyondur (vücut suyu kaybı).
2. Besinlerden su alımı: Başta meyve ve sebzeler olmak üzere besinlerin çoğu suyun önemli bir
miktarını içerir. Günlük ortalama gıdalardan 1litre su alınır.
3. Metabolizmadan gelen su: Gıdalar enerji oluşumu için kullanıldığında karbondioksit ve suya
kadar parçalanırlar. Bu su metabolik su olarak bilinir ve sedanter bir hayat süren insanların
günlük su gereksinmesinin yaklaşık %25’ini oluşturur. Günlük ortalama 300ml metabolik su
oluşur.
Buna karşın vücuttan su; idrar, deri, solunum ve dışkı ile atılır.
1. İdrarla su kaybı: Normal şartlar altında böbreklerden günde filtre edilen 140–160 L suyun
yaklaşık olarak %99’u geri emilir. Sonuçta günde böbreklerden atılan idrar hacmi 1–1.5 L
arasında değişir. Vücut, metabolik yıkım ürünleri gibi katı maddelerin her 1 gramının atımı için
15 ml suya ihtiyaç duyulur. Bu nedenle egzersiz süresince enerjinin büyük bir kısmının
proteinlerden sağlanması da vücuttan su kaybına neden olmaktadır.
2. Deri yoluyla su kaybı: Su, deri altında bulunan ter bezleri tarafından üretilen ter yolu ile de
kaybolur. Sporcunun terleme hızı; yaş, cinsiyet, vücut yüzeyi, egzersiz yoğunluğu ve süresi,
ısıya uyum, çevre ısısı ve nem gibi faktörlere bağlıdır. İnsanlarda terleme ile sıvı kaybı 30
gram/dakika veya 1.8 kg/saat’i aşabilir. Sıcak ve nemli koşullarda yoğun egzersiz yapan
sporcularda saatte 2-3 L terlemenin olabileceği saptanmıştır. Ancak daha uzun, orta
yoğunluktaki egzersiz yapan (koşma, bisiklet) sporcuların çoğunda terleme 1–2 L/saat’tir. Bu
sıvı yerine koyulmazsa sporcuda dehidrasyon oluşur. Ter suyun yanı sıra, sodyum da
içermektedir. Terde bulunan ortalama sodyum konsantrasyonu 50 mmol/L ya da 1 gram/L’dir.
Bu değer diyet, hidrasyon ve iklim ısısına bağlıdır. Ter ile birlikte az miktarda magnezyum, klor
gibi mineraller, orta düzeyde potasyum kayba uğramaktadır.
3. Solunum ile su kaybı: Solunan havanın dışarı verilmesiyle küçük su damlacıkları şeklinde
yaklaşık günde 250–350 ml su kaybı olur. Egzersiz bu atım miktarını daha da artırır. Şiddetli
egzersiz yapan sporcularda dakikada 2-5 ml su kaybı bu yolla olmaktadır.
4. Dışkı ile su kaybı: Suyun 100–200 ml’si barsaklar yoluyla kaybolur. İshal ve kusma ile bu kayıp
1500-5000ml çıkar.
Egzersiz Performansı ve Dehidrasyon
Egzersizde aşırı terlemenin en önemli sonucu vücut suyundaki kayıp yani dehidrasyondur. Terleme ile
oluşan su kaybı, vücutta hem hücre içi hem de hücre dışı sıvıların bileşimlerinde dehidrasyona neden
olmaktadır. Egzersiz sırasında sıvı dengesini koruyan sporcuların maksimum egzersiz performansına
ulaştığı bilinmektedir. Dehidrasyonun egzersiz performansına etkileri spor türüne ve müsabaka tipine
142
göre değişmektedir. Özellikle sıcak ortamda yapılan aerobik egzersiz kapasitesi düşük dehidrasyon
seviyelerinden bile etkilenirken, kuvvet ve güce dayalı müsabaka tiplerinde performans az miktardaki sıvı
kayıplarından etkilenmemektedir. Ancak yetenek ve karar vermeye dayalı spor dallarında minimal bir
dehidrasyon bile mental fonksiyonu bozarak başarıyı olumsuz etkilemektedir.
Dehidrasyon durumunun ilerlemesi ise egzersiz performansını bozmaktadır. Vücutta dehidrasyonun
küçük miktarları (vücut ağırlığının %1’lik kaybı) vücut ısısının düzenlenme yeteneğini bozarken, sportif
performansı olumsuz yönde etkilemektedir. Dehidrasyon ile vücut ağırlığındaki %3 kayıp, kas
kasılmasının dayanıklılık süresini azaltmaktadır. Yüzde 4’lük su kaybı ise kas dayanıklılığı üzerinde
önemli etkiye sahiptir. Su kaybı %6’yı aştığında ise ciddi tıbbi sorunlar oluşmaktadır. Bu nedenle
sporcular egzersiz öncesi ve sırasında iyi bir şekilde rehidrate (vücut suyunun yerine koyulması)
olmalıdırlar. Başta Amerikan Spor Hekimliği Koleji (ACSM) olmak üzere birçok kuruluş, sporcuların
egzersiz sırasında hidrasyonu (vücut suyunun korunması) sürdürmeleri ile ilgili çalışmalarda ve
önerilerde bulunmaktadır.
İdrar rengi sporcuların vücutlarındaki sıvının yeterli olup olmadığının iyi bir göstergesidir. İdrar
renginin koyu (vitamin kullanımları dışında) olması, vücuttaki sıvı miktarının yetersiz olduğunu
göstermektedir ve idrar rengi açık olana kadar sıvı tüketimi artırılmalıdır. Ayrıca çok kısa sürede ağırlık
değişimleri de (bir gün içinde sporcunun 1.5-2 kg ağırlık kaybetmesi) vücutta sıvı kaybını
gösterebilmektedir.
Egzersiz Öncesi Hidrasyon
Egzersiz öncesi ve sonrası dönemde vücuttan kaybolan sıvılar yerine koyulmazsa dolaşım sistemi, ısı
regülasyonu ve egzersiz performansı olumsuz etkilenir. Bu nedenle özellikle futbol, basketbol, buz
hokeyi veya tenis gibi egzersizler yapan sporcular daha iyi performans ve fizyolojik fonksiyonlarının
normal olması için iyi hidrate olarak egzersize başlamalıdırlar. Böylece bireyler müsabaka öncesi
dönemde sıvı alarak, egzersiz süresince dehidrasyonun zararlı etkisini geciktirebilmektedirler. Midede
sıvı hacmini yüksek düzeyde korumak, mide boşalma hızını artırmak için temeldir.
Sporcunun alışılmış bir sıvı alma programı olmalıdır. Ancak bazı durumlarda bu program değişkenlik
göstermektedir. Egzersiz veya müsabakadan önceki dönemde hidrasyonu sürdürmek için 24 saatlik
periyot süresince yeterli sıvı alımı ve dengeli bir beslenme önerilmektedir. Egzersizden en az 4 saat önce,
yakaşık 5-7ml/kg (400-600 ml) su ya da spor içeceği tüketilmelidir. Yeterli zaman, hem uygun
hidrasyonun oluşmasını, hem de alınan fazla sıvının böbreklerden atımı için gerekli olan zamanı da
sağlamaktadır. Aşırı sıvı alımı ise gereksizdir.
Dehidrasyon oluşan egzersizlerde sıvı kaybı, sıvı tüketiminden fazladır. Ağırlık sınıflamasına giren
siklet sporlarında (güreş, boks, halter vb), müsabaka başlamadan önce sporcular değişik yollarla (diüretik
kullanımı, bazı egzersiz denemeleri, sauna gibi uygulamalar) kendilerini dehidrate yapmaktadırlar.
Egzersiz Süresince Hidrasyon
Egzersiz süresince, sporcular terleme ile kaybedilen sıvıyı yerine koymak için erken bir zaman diliminde,
düzenli aralıklarla ve yeterli bir hızda sıvı tüketmelidirler. Yeterli sıvı alımının sağlanamadığı uzun süren
egzersizler, iyi bir hidrasyonun sağlandığı egzersizlerle karşılaştırıldığında kalp hızında daha fazla artışa
neden olmaktadır. Egzersiz süresince vücut sıvılarının yerine koyulmaması ile sonuçlanan dehidrasyon
vücut sıcaklığını tehlikeli bir şekilde artırmakta (>40 0C), kan akımını bozmakta, kalp bozulmalarına eşlik
etmekte ve terleme hızında azalmaya neden olmaktadır. Böylece deriden ısı kaybı sınırlanmaktadır.
Birçok sportif olayda, sıvı tüketim hacmi ve sıklığı müsabakanın kuralları (dinlenme süresinin sayısı
veya zamanın uzatılması) tarafından sınırlanabilmektedir. Egzersize başlamadan 24 saat önce yeterli sıvı
mutlaka alınmalıdır. Otuz dakikadan daha uzun süren egzersizlerde her içişte su kaybına eşit miktarda
sıvı alınmalıdır. Optimal hidrasyon egzersiz başlangıcında ve sonrasında 15-20 dakika aralarla, 150-350
ml tüketilerek sağlanmaktadır. Su içmek için sadece susama duygusunun gelişimi beklenmeden, terleme
ile kaybolan suyun yerine koyulması sağlanmalıdır.
143
Egzersizin süresi, şiddeti, tipi ve çevresel şartlar, sıvı ve elektrolit gereksinimini belirlemektedir.
Elektrolit ve karbonhidrat içeren içecekler, sıvı ve elektrolit dengesinin sağlanması ile birlikte
dayanıklılık egzersizlerinde performansın korunmasına yardımcı olmaktadır. Sodyum ve potasyum içeren
içecekler, terle kaybedilen minerallerin yerine konmasına yardımcı olmaktadır. Sodyum suyun
tutulmasına yardımcı olurken, karbonhidrat enerji sağlamaktadır. Bir saatten uzun süren egzersizlerde,
%6–8 oranında karbonhidrat içeren içeceklerin tüketilmesi önerilmektedir. Egzersiz süresince, sıvı
dengesi sağlanmaya çalışılırken, gastrik boşalmaya dikkat edilmelidir. Karbonhidrat içeriği %8’den fazla
olan sıvıların gastrik boşalması uzun sürebilmektedir.
Suyun tüketilmesini sıcaklığı ve lezzetini de içeren faktörler etkilemektedir. İnsanların çoğunluğu
soğuk suyu tercih ederken, tercih edilen suyun sıcaklığı kültürel ve öğrenilen davranışlar tarafından
etkilenmektedir. Tüketilen sıvılar, dolaşan havadan daha soğuk (15–22 0C) olmalıdır. Egzersiz sonrası en
hoşa giden su sıcaklığı 5 0C’dir. Fakat suyun sıcaklığının 15–21 0C arası olması sıvı alımını artırmaktadır.
Ter kaybı ile sıvı alımı arasındaki dengenin sağlanmasın da tüketilen bir sıvının lezzeti de önemli
olmaktadır. Sıvıların aromalandırılmasının (doğal veya yapay) da sıvı tüketimini artırdığına ilişkin
çalışmalar vardır. Sıvıların egzersiz aralarında kolay tüketilebilmesi için uygun hacimlerde ve uygun
kaplarda hazırlanması servisini ve içimini kolaylaştırmaktadır.
Egzersiz Sonrası Hidrasyon
Sporcular çoğu zaman egzersiz süresince sıvı kaybını dengeleyecek yeterli sıvı tüketmemektedirler.
Böylece egzersizi dehidrate olarak tamamlamaktadırlar. Oysa ki egzersiz sonrası toparlanma döneminde
hızla kaybedilen sıvının yerine konması gerekmektedir. Bunun için; 500 gram sıvı kaybı için, en az 450–
675 mL sıvı tüketilmelidir. Kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konmasında, içecekler ve atıştırmalık
yiyecekler tüketilmelidir. Egzersiz sonrası tüketilecek sıvının sodyum içermesi sade su tüketimi sonucu
görülen diürezi (böbrekler tarafından fazla idrar salgılanması) azaltmaktadır.
Sporcuların sıvı tüketimi ne kadar olmalıdır?
ANTRENMAN/MÜSABAKA DÖNEMİNDE BESLENME
Sporcular ile spor yapmayanların beslenmeleri arasındaki temel farklılık; sporcuların sıvı kayıplarının
daha fazla olması ve fiziksel aktivitede yakıt olarak ek enerjiye gereksinim duymalarıdır. Enerji ile
birlikte karbonhidrat ve diğer besin ögeleri gereksiniminde artış meydana gelmektedir. Sporcular, enerji
gereksinimdeki artışı tahıllar gibi karbonhidrat temelli besin grupları başta olmak üzere tüm besin
gruplarının çeşitliliğini sağlayarak (süt ve süt ürünleri; ekmek ve diğer tahıllar; et, yumurta, kurubaklagil
grubu; taze sebze ve meyveler) ve önerilen miktarlarda tüketerek karşılamaları gerekmektedir. Böylece
karbonhidrat, protein, elzem yağ asitleri ve mikro besin ögeleri yeterli oranda tüketilmektedir.
Sporcuların diyetlerinde dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ana ve ara öğünlerin tüketim
zamanlarıdır. Antrenman döneminde sporcunun besin ve sıvı tüketimi bireysel özelliklerinin
belirlenmesine ihtiyaç göstermekte ve antrenmanın yoğunluğu kadar sporcunun gastrointestinal
sisteminin özelliklerine de bağlı olmaktadır. Örneğin bir sporcu düşük yoğunluklu bir antrenmandan 1
saat önce süt ve bir adet sandviçi tolere edebilirken, bu yiyecek ve içecekler çok yoğun bir antrenmanden
önce tüketilirse rahatsızlık duyabilir. Çok yoğun veya günlük çok sayıda antrenman yapan sporcular,
günde 3 ana ve 3 ara öğün tüketmeliler ve hatta olabilecek her uygun zamanda yemek yemelidirler.
Egzersiz/Müsabaka Öncesi Beslenme
Egzersiz öncesi besin tüketimi, açlık durumunda yapılan egzersizle karşılaştırıldığında performansı
artırmaktadır. Müsabaka veya antrenman öncesi sporcu, ne çok aç ne de midedesi onu rahatsız edecek
şekilde dolu olmalıdır. Ana ve ara öğün için takip edilebilecek temel ilkeler ise; hidrasyonu korumak için
yeterli sıvı almak, düşük yağlı besinleri tercih etmek, mide boşalmasını kolaylaştıran ve sindirim
sisteminde rahatsızlık yapmayan düşük posalı besinleri tüketmek, kan glukoz seviyesinin düşmesini
önlemek, kas glikojenindeki yeterli doygunluğu sağlamak için yüksek karbonhidratlı, normal proteinli
144
besinleri tüketmek ve besin gruplarının çeşitliliğini sağlamaktır. Sporcuların yeni yiyecek ve içecekleri
antrenman sezonunda denenerek hangi yiyecek ve içecekleri tüketecekleri belirlenmelidir. Müsabaka
öncesi beslenmede dikkat edilmesi gerekenler; müsabaka öncesi yemeğin sindirimi kolay olmalı;
yiyecekler ve içecekler konusunda yeni denemeler yapılmamalı; protein ve yağların sindirimi yavaş
sürdüğü için az tüketilmeli, kompleks karbonhidratlar tercih edilmeli; çiğ sebze ve meyveler,
kurubaklagiller gibi posa içeriği yüksek besinlerden kaçınılmalıdır.
Egzersiz öncesi tüketilen öğünün tüketilme zamanı ve miktarı da çok önemlidir. Sporcular dolu
mideyle müsabakaya başlamamalıdır. Egzersizden veya müsabakadan önce süre varsa hacmi fazla olan
yemekler tüketilebilir. Müsabakadan 3-4 saat önce tüketilen öğünün yaklaşık 200-300 gram karbonhidrat
içermesi performansı olumlu yönde etkilemektedir. Müsabakadan 1 saat önce tüketilen besinin;
hiperglisemi, hiperinsülinemi, karbonhidrat oksidasyonunda artış ve serbest yağ asitlerinin oksidasyonunu
azaltmasına karşın, performasa etkisinin önemli olmadığı bildirilmektedir.
Egzersiz/Müsabaka Sırası Beslenme
Bir saat veya daha fazla süreli müsabakalarda karbonhidrat içeren (%6-8) sporcu içeceklerinin tüketimi,
kas glikojen depolarının yenilenmesine destek olmakta ve performansı olumlu etkilemektedir. Egzersiz
sırasında karbonhidrat tüketimi, kan glukoz seviyesinin düşmesini önlerken, performansın artmasına
yardımcı olmaktadır.
Uzun süreli müsabakalarda saatte 0.7 gram/kg karbonhidrat (yaklaşık 30-60 gram/saat) tüketimi
dayanıklılık performansını artırmaktadır. Egzersiz sırasında karbonhidrat tüketimi; sporcu karbonhidrat
yüklemesi yapmamışsa, egzersiz öncesinde öğün tüketmemişse, kilo kaybı için enerji kısıtlaması
yapmışsa daha da önemlidir. Karbonhidrat tüketimine, aktivite başlangıcından kısa bir süre sonra
başlanmalıdır. Egzersize başladıktan hemen sonra, her 15–20 dakikalık aralıklar ile 2 saat boyunca
karbonhidrat tüketimi, egzersizden 2 saat sonra tüketilenden daha yararlı olmaktadır. Tüketilen
karbonhidrat cinsi genelde glukozdur. Glukoz ve fruktoz karışımı etkili gözükse de fruktozun tek başına
kullanımı etkili değildir ve ishale neden olmaktadır. Özellikle dayanıklılık performansının devamlılığının
sağlanmasında egzersiz süresince yeterli sıvı tüketimi de önemlidir.
Egzersiz/Müsabaka Sonrası Beslenme (Toparlanma)
Egzersiz/müsabaka sonrası ana veya ara öğünün içeriği ve tüketim zamanı egzersizin süresi ve
yoğunluğuna bağlıdır. Yani glikojen depolarının tükenip tükenmemesine ve bir sonraki egzersizin ne
zaman yapılacağına bağlıdır. Örneğin, birçok sporcu, maratonu glikojen depoları boşalmış olarak
tamamlamakta, oysaki glikojen depoları 90 dakikalık bir koşu antrenmanını takiben daha az
boşalmaktadır. Fakat sabah saatlerinde yarışan birçok maratoncu aynı gün öğleden sonra bir başka
müsabaka ve yoğun antrenmana katılmayacaksa, egzersiz sonrası öğünün zamanı ve içeriği daha az
önemlidir. Sabah 90 dakika koşan ve öğleden sonra 3 saat bisiklet yarışına katılan bir triatletin bu iki
müsabaka dönemi arasında toparlanması gerekir ve müsabaka sonrası öğün bu amaç göz önüne alınarak
yapılmalıdır.
Egzersiz/müsabaka sonrası karbonhidrat tüketim zamanı, kısa sürede glikojen sentez oranını
etkilemektedir. Egzersizden hemen sonra karbonhidrat tüketimine 2 saat arayla 1.5 gram/kg ile başlamak;
2 saat sonra tüketime başlamaya göre 6 saat sonunda daha yüksek glikojen deposuna sahip olmayı
sağlamaktadır. Yirmidört saat içinde yeterli miktarda karbonhidrat tüketildiği zaman glikojen depolama
sağlanmakta, tüketimin zamanı glikojen depolamayı etkilememektedir. Yine de egzersizin hemen
sonrasında bir ana veya bir ara öğün tüketilmesi yeterli karbonhidrat ve enerji için önemlidir.
VEJETARYEN SPORCULARIN BESLENMESİ
Vejetaryen sporcuların enerji ve besin ögesi gereksinmeleri tercih ettikleri vejetaryenlik tipi ve egzersiz
durumları dikkate alınarak düzenlenmelidir. Bazı sporcular, özellikle kadınlar, enerji tüketimini
azaltmakta ya da kırmızı et tüketmekten kaçınmaktadır. Bu durum, yeme davranışı bozukluğu ve “kadın
145
sporcu triadı-kadın sporcu üçlemesi” diye tanımlanan, yeme davranış bozukluğu, amenore, osteoporoz
oluşmasına neden olabilmektedir.
Vejetaryen sporcuya, daha fazla protein tüketilmesi önerilmelidir. Özellikle müsabaka/antrenman
dönemlerinde bazı sporcular fazla protein tüketmeye gereksinim duymaktadır. Süt, et gibi hayvansal
kaynaklı besinleri tüketmekten kaçınan vejetaryen sporcular elzem amino asitleri de sınırlı
tüketmektedirler. Bitkisel kaynaklı besinlerin protein kalitesi, farklı besinlerle karıştırılarak artırılmaya
çalışılmalıdır. Bitkisel proteinin sindirimi, hayvansal proteine nazaran daha az olduğundan, bitkisel
protein tüketimi yaklaşık %10 oranında artırılmalıdır. Bu nedenle, vejetaryen sporculara vücut ağırlığının
kilogramı başına günde 1.3–1.8 gram protein tüketmeleri önerilmektedir.
Vejetaryen tipi beslenme alışkanlığını benimseyen sporcular; enerji, toplam yağ, riboflavin, D
vitamini, B12 vitamini, B6 vitamini gibi vitaminleri ve kalsiyum, demir, çinko gibi mineralleri yetersiz
tüketme açısından risk altındadırlar. Vejetaryen sporcular, özellikle kadınlar, demir yetersizliği ya da
anemi riski ile karşı karşıyadır. Katı vejetaryenler (vegan tipi), bütün hayvansal besinlerden
kaçındıklarından elzem yağ asitlerinin de yetersizliğine maruz kalmaktadırlar.
Vejetaryen tipi beslenen sporcular bitkisel kaynaklı besinleri ağırlıklı tükettikleri için posası yüksek
ve enerjisi düşük bir diyete sahiptirler. Yüksek posalı yiyeceklerin tüketilmesi her bireyde olduğu gibi
sporcuların sağlıkları açısından da olumlu etkiler göstermektedir. Ancak, posası yüksek bu besinlerin
tüketilmesi sporcu açısından bazı sorunlara neden olmaktadır. Bunlar; posanın tok tutucu özelliğinden
dolayı diğer yiyeceklerin tüketim miktarlarının azalması, kurubaklagil gibi posalı besinlerin yüksek gaz
yapıcı özelliğinden dolayı antrenman sırasında sporcuya rahatsızlık hissi vermesi ve kas glikojen
depolarını diğer besinlere oranla daha geç sürede doldurmasıdır. Bu nedenle saflaştırılarak nişasta içeriği
artmış ancak içeriği sonradan vitamin ve minerallerle zenginleştirilmiş besinler (zenginleştirilmiş
ekmekler, makarna vb), pekmez veya şekerle tatlandırılmış taze sıkılmış meyve suları, kabuğu soyulmuş
meyve ve sebzeleri tüketerek enerji ve besin ögeleri yoğun, posası düşük yiyeceklerin tüketimi tercih
edilmelidir.
BESİN DESTEKLERİ VE ERGOJENİK YARDIMCILAR
Sportif performansı artırmak amacıyla doğal yetenek ve antrenman dışında madde, yöntem ve
malzemelerin kullanımı ergojenik yardım olarak adlandırılır. Ergojenik yardım Yunanca ergon=iş ve
genon=üretmek anlamına gelen iki kelimeden üretilmiştir ve iş üretmeye ya da iş yapmaya yardım eden
maddeler ya da yöntemler olarak adlandırılmaktadır.
Ergojenik yardımcılar genel olarak 5 gruba ayrılır. Bunlar; fizyolojik yardımcılar, psikolojik
yardımcılar, mekanik ve biyomekanik yardımcılar, farmakolojik yardımcılar ve besinsel yardımcılardır.
Ergojenik yardımcılar spor dallarının gereksinimlerine göre değişik amaçlar için kullanılmaktadır. Bu
amaçlar arasında; kas kasılması için gerekli yakıt kaynağını geliştirmek, dayanıklılığı geliştirmek, kas
kitlesini ve gücünü artırmak, egzersiz sırasında oluşacak yorgunluğu geciktirmek, antrenman ve
müsabaka sonrası toparlanmayı hızlandırmak, egzersiz sırasında oluşan oksidanlar, laktik asit gibi
maddelerin zararlı etkilerini önlemek yer almaktadır. Bilimsel araştırmalar bazı besinsel ergojenik
yardımcıların (protein-aminoasitler, kreatin, kafein, spor içecekleri, vitamin-mineraller, sodyum
bikarbonat) etkisini kanıtlanırken, bazılarının etkinliği hala açık değildir.
Protein ve Aminoasitler
Ağırlık sporu yapan sporcuların en çok kullandığı ek besin desteğidir. Diyetin ve protein emiliminin
yetersiz olduğu durumlarda kas kitlesi ve ağırlık artışında etkilidir. Aşırı ağırlık antrenmanları sırasında
bile besinlerle alınan proteinin yeterli olduğu savunulmaktadır. Yağsız kütle kazınımı için, enerjinin
yeterli düzeyde alınması önemlidir. Egzersiz öncesi diyette karbonhidrat-protein alımı katabolizmayı
azaltırken, egzersiz sonrası karbonhidrat-protein alımı hormonal yönde daha anabolik bir cevap
verebilmektedir.
146
Aminoasitler, besinlerde bulunan proteinlerden daha kolay emilebilmektedir. Besinlerle alınan
proteinlerle aşırı aminoasit yüklemesine rastlanılmamaktadır. Ancak uygun kullanılmayan karışımlarla
aminoasit dengesizliklerine sıklıkla rastlanılmaktadır. Aşırı aminoasit alımı; şiddetli mide ağrıları ve ishal
gibi akut mide barsak sistemi rahatsızlıklarına neden olmaktadır. Uzun süre kullanımlarında karaciğer ve
böbrek problemleri oluşabilmektedir.
Spor İçecekleri
Spor içecekleri, genellikle %6–8 arasında karbonhidrat ve elektrolit içeren tatlandırılmış içecekler olup,
hidrasyon, sıvı ve glikojen desteği sağlamaktadır. Sporcular, spor içeceği içerisine ilave edilen glukoz,
glukoz polimerleri, sukroz, maltodekstrin ve fruktoz gibi karbonhidratları kolaylıkla tolere
edebilmektedirler. Spor içeceklerine eklenen elektrolitler sodyum, potasyum ve fosfattır. Spor
içeceklerine eklenen sodyumun önemli görevi, hücre içine glukoz ve sıvının emilimini kolaylaştırmaktır.
Kreatin
Kreatin fosfatın yapısında bulunan kreatin, et ya da et ürünlerinde bulunmaktadıur. Vücutta böbrek,
karaciğer ve pankreasta glisin, ornitin ve arjinin aminoasitlerinden sentezlenmektedir. ve vücutta yaklaşık
120 gramlık deposu bulunmaktadır. Kas dokusunun onarımında ve toparlanmayı kolaylaştırmada, kreatin
kullanımı yaygındır. Sprint, halter gibi patlayıcı güç ve hız gerektiren aktivitelerde ilk enerji kaynağı
ATP-kreatin fosfat olduğundan bu tür aktivitelerde etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Kreatinin mevcut yan
etkisi ise, ağırlık (sıvı) kazanımı, mide bulantısı ve diyaredir. Kreatinin sağlıklı bireyler için güvenilir
olduğu kabul edilse de dehidrasyon, kas yırtılması ve böbrek hasarı ile ilgili yan etkileri konusunda
tartışmalar devam etmektedir. Sağlık uzmanları, böbrek ve karaciğer üzerindeki olumsuz etkisinden
dolayı, kreatin kullanımı konusunda sporcuları dikkatli kullanmaları gerektiği konusunda
uyarmaktadırlar.
Kafein
Serbest yağ asitlerinin kullanımını artırarak, glikojen depolarının korunmasına yardımcı olan, potansiyel
uyarıcı ergojenik bir yardımcıdır. Dünya Anti Doping Ajansı (WADA), kafeini yasaklı maddeler
sınıfından çıkarmıştır. İdrarda 12 mcg/ml’den fazla olması, doping testinde pozitif sonuca neden
olmaktadır. Son çalışmalar, orta düzeyde kullanılan kafeinin, dehidrasyon ve elektrolit dengesizliğine
neden olmadığını vurgulamaktadır. Kafein, alkol ile ya da diğer uyarıcılar ile karıştırıldığında, tehlikeli
etki gösterebilmektedir. Kafein yan etkileri; anksiyete, heyecan, hızlı kalp atışı, sindirim sistemi
rahatsızlıkları ve uykusuzluktur.
Vitamin ve Mineral Takviyeleri
Besin çeşitliliği olan bir diyet, yeterli sıvı alımı, artan kalori gereksinimini karşılayacak besin alımı,
vitamin ve mineral gereksinimini de karşılamaktadır. Bazı durumlarda diyete ek vitamin kullanımı
önerilmektedir. Günde 1200–1500 kkal’den az enerji tüketen ve hatalı beslenme alışkanlıkları olan
sporcular diyetleri ile bazı vitaminleri (tiamin, riboflavin, B6 vitamini) ve mineralleri yetersiz
alabilmektedirler.
Laktoz intoleransı olanlar riboflavin ve kalsiyumdan yetersiz beslenirken; bazı yiyeceklere özellikle
meyve ve tahıllara karşı alerjisi olanlar ve vejetaryen beslenme alışkanlığına sahip olanlar alternatif
yiyecek tüketmediklerinde yetersiz vitamin, mineral tüketebilmektedirler. Ayrıca kötü beslenme
alışkanlığı, öğün atlama, kronik stres, yetersiz uyku, sık atıştırmalık yiyecek tüketimi gibi durumlar,
diyetle yeterli vitamin ve mineral tüketmeme nedeni olmaktadır. Dolayısıyla besinlerle alınan
vitaminlerde yetersizlik sözkonusu ise, alınan ek vitamin tabletleri ile azalan sportif performans normal
düzeye çıkarılabilir.
Besinsel ergojenik yardımcılar ile ilgili detaylı bilgi almak için Gülgün
Ersoy’un “Besinsel Ergojenik Yardım” (2006) adlı kitabını okuyabilirsiniz.
147
Besin desteklerinin spor performansını artırdığına ait bilimsel veriler
bulunmamaktadır. Bu ögelerin çoğu hem pahalı, hem de sağlık ve performansını olumsuz
yönde de etkileyebilmektedir. Yeterli ve dengeli beslenme durumunda besin desteklerini
kullanmaya gerek yoktur.
Sporcu beslenmesi ile
www.ajsm.org adresini ziyaret edebilirsiniz.
148
ilgili olarak
daha
ayrıntılı bilgi için
Özet
Sporcuların performansını etkileyen temel
faktörlerin başında genetik yapı, antrenman
programı, sporcunun sağlık durumu ve beslenme
gelmektedir. Sporcu beslenmesinde iki önemli
hedef; sporcunun genel sağlığını ve sporcunun
performansını iyileştirmektir. Bu iki hedefin
birbirini tamamlayıcı olması çok önemlidir.
sağlığının korunmasında, bağışıklık sistem
fonksiyonların yerine getirilmesinde, oksidatif
zarardan vücut dokularının korunmasında önemli
bir rol oynar. Egzersiz süresince kas dokusunun
yapımı, korunması ve onarımına da yardım eder.
Egzersiz, vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı
artırabilir veya değiştirebilir. Egzersizin birçok
metabolik yolda yaptığı değişikliklerden dolayı
bu mikro besin öğelerine gereksinim vardır. Aksi
bir durum olmadıkça RDA ve diyet referans
alımları (DRIs) sporcular için uygundur.
Vücut bileşimi ve vücut ağırlığı, sporcunun
optimal performansını etkileyen iki önemli
faktördür. Vücut ağırlığı; sporcunun hızını,
dayanıklılığını ve gücünü etkilerken,
vücut
bileşimi; kuvvetini, çevikliğini ve görünüşünü
etkilemektedir. Egzersiz sırasında egzersizin
yoğunluğu ve süresine, sporcunun cinsiyet ve
beslenme durumuna bağlı olarak yakıt
kullanılmaktadır. Egzersiz sırasında enerjinin
temel kaynağı karbonhidratlardır. Egzersizin
yoğunluğu artıp diğer koşullar eşit olduğu
durumda karbonhidratların enerji oluşumuna
katkısı artmaktadır. Egzersiz yoğunluğu azalıp,
egzersiz süresi uzadıkça yakıt kaynağı olarak
yağların enerji oluşumuna katkısı artmaktadır.
Dinlenme ve egzersiz sırasında protein düzeyinin
enerji oluşumuna katkısı %5 veya daha az
olmaktadır.
Egzersizde aşırı terlemenin en önemli sonucu
vücut suyundaki kayıp yani dehidrasyondur. İdrar
rengi ve çok kısa süredeki vücut ağırlık
değişimleri vücut sıvısının yeterli olup
olmadığının iyi bir göstergesidir. Sporcuların
egzersiz öncesi yeterli sıvı tüketmeleri
gerekmektedir. Egzersiz sırasında, egzersizin
süresine göre su veya spor içecekleri tüketilerek
dehidrasyondan
kaçınılmalıdır.
Egzersiz
sonrasında kaybedilen vücut ağırlığının her 1
gramı için 1 ml su tüketilmelidir.
Sporcuların beslenmesinde ana ve ara öğün
tüketim zamanı çok önemlidir. Ana ve ara öğün
için takip edilebilecek temel ilkeler ise;
hidrasyonu korumak için yeterli sıvı almak,
düşük yağlı besinleri tüketmek, sindirim
sisteminde rahatsızlık yapmayan düşük posalı
yiyecekleri tüketmek, kan glukoz seviyesinin
düşmesini önlemek, kas glikojenindeki yeterli
doygunluğu sağlamak için yüksek karbonhidratlı
besinleri
seçmek
ve
besin
gruplarının
çeşitliliğinin sağlamaktır. Sporcuların yeni
yiyecek ve içecekleri antrenman sezonunda
deneyerek hangi yiyecek ve içecekleri
tüketecekleri de önceden belirlenmelidir.
Sporcularda besin ögesi gereksinimleri genel
anlamda spor dalları (dayanıklılık, güç, takım
sporları) düşünülerek belirlenmektedir. Amerikan
Diyet Rehberi veya Kanada Beslenme Önerileri
enerjinin %55-58’i karbonhidratlardan, %12-15’i
protein ve %25-30’u yağlardan gelmesi
şeklindedir. Fakat yapılan diyet önerilerinde
yüzde
oranlarının
kullanımı
optimum
beslenmenin
sağlanmasında
yanlış
yola
götürebileceğinden sporcunun vücut ağırlığı
gözönüne alınmalıdır. Bu nedenle özellikle
yüksek ve düşük enerji alan sporcularda
karbonhidrat gereksinimlerinin hesaplanmasında
hem yüzde hem de vücut ağırlığı başına önerilen
değerler bir arada düşünülerek hesaplama
yapılmalıdır. Egzersiz sonrası ve sırası protein
metabolizmasını; yaş, cinsiyet, egzersizin tipi,
süresi, şiddeti, enerji ve karbonhidrat tüketimi
etkilemektedir.
Sporcularda
ise
protein
gereksinimi enerjinin % 12-15’inden hesaplanabileceği gibi ağır antrenman yapan sporcularda
karbonhidrat-enerji gereksinimleri karşılandığı
durumda
protein
gereksinmesi
1.2–1.4
gram/kg/gün’dür.
Sporcular arasında besinsel ergojenik yardımcılar
sık kullanılmaktadır. Kullanım amaçları ise; kas
kasılması için gerekli yakıt kaynağını ve
dayanıklılığı geliştirmek, kas kitlesini ve gücünü
artırmak, egzersiz sırasında oluşacak yorgunluğu
geciktirmek, antrenman veya müsabaka sonrası
toparlanmayı hızlandırmaktır.
Mikro besin ögeleri (vitaminler ve mineraller);
enerji üretiminde, hemoglobin sentezinde, kemik
149
Kendimizi Sınayalım
6. Demir yetersizliği anemisinin sporcularda
yaygın görülme nedeni aşağıdakilerden hangisi
değildir?
1. Aşağıdaki besinlerden hangisi basit yapıdaki
karbonhidratları içerir?
a. Reçel
a. Yetersiz enerji alınması
b. Bulgur
b. Vejetaryen beslenme şeklinin tercih edilmesi
c. Tarhana
d. Nohut
c. Hem demir formunu içeren besinlerin tüketilmemesi
e. Şehriye
d. Güneş ışığından yararlanılmaması
2. Aşağıdakilerden hangisi proteinlerin vücuttaki
fonksiyonlarından biri değildir?
e. Ter, idrar, gaita veya menstrual kanama ile vücuttan kaybedilmesi
a. Yıpranan hücrelerin onarılması
7. Aşağıdakilerden hangisi bir saatten uzun süren
egzersizlerde spor içeceklerin tüketilmesinin
faydası değildir?
b. Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi
c. Karaciğer glikojen depolarının doldurulması
a. Sıvı dengesinin sağlanması
d. Hormonların yapısında bulunması
b. Vitamin dengesinin korunması
e. Kas dokusunun korunması
c. Elektrolit dengesinin korunması
3. Aşağıdaki besinlerden hangisinde görünür yağ
bulunur?
d. Enerji sağlanması
e. Kan akımının düzenlenmesi
8. Müsabaka öncesi dönemde aşağıdaki beslenme
ilkelerinden hangisi uygulanmamalıdır?
a. Zeytin
b. Yumurta
a. Basit karbonhidratları tüketmek
c. Peynir
b. Sindirimi kolay besinleri tüketmek
d. Tereyağı
c. Posa içeriği yüksek besinlerden kaçınmak
e. Fıstık
d. Yeteri miktarda sıvı almak
4. Aşağıdaki beslenme programlarından hangisini
sürdüren sporcular mikro besin ögeleri
yetersizliği açısından risk altında değildir?
e. Yeni besinler ve içecekler denememek
a. Enerji kısıtlaması yapanlar
9. Vejetaryen beslenme alışkanlığına sahip
sporcularda aşağıdaki besin ögelerinden hangisinin yetersizliği görülmez?
b. Yeterli ve dengeli beslenenler
a. Demir
c. Yüksek basit karbonhidratlı diyet tüketenler
b. B12 vitamini
d. Bir veya birden fazla besin grubunu tüketmeyenler
c. Posa
d. B6 vitamini
e. Yüksek yağlı diyet tüketenler
e. Kalsiyum
5. Sporcu vücut ağırlığının en az ne kadarını
kaybetmeye
başladığında
performansında
bozulmalar başlar?
10. Aşağıdakilerden hangisi sporcuların besinsel
ergojenik yardımcıları kullanma nedeni değildir?
a. Kas kasılması için yakıt sağlamak
a. %6
b. Kas kitlesini artırmak
b. %4
c. Egzersiz sırasında oluşan yorgunluğu azaltmak
c. %3
d. Müsabaka sonrası toparlanmayı hızlandırmak
d. %2
e. Yağ kitlesini artırmak
e. %1
150
Sıra Sizde 3
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Diyet proteini, kas dokusunun geliştirilmesi (güç
antrenmanları), egzersiz sırasında enerjiye katkı
sağlaması, egzersiz sırasında yıkılan kasın
onarımı ve toparlanma süreci için gereklidir.
Proteinlerin, egzersiz süresince enerjiye katkısı
çok azdır.
1. a
Yanıtınız yanlış ise “karbonhidrat
çeşitleri ve kaynakları” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
2. c
Yanıtınız yanlış ise “proteinlerin yapısı
ve görevleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. d
Yanıtınız yanlış ise “yağların çeşitleri ve
kaynakları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
4. b
Yanıtınız yanlış ise “sporcularda mikro
besin ögesi gereksinimi” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
5. e
Yanıtınız
yanlış
ise
“egzersiz
performansı ve dehidrasyon” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
6. d
Yanıtınız yanlış ise “demir” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. b
Yanıtınız yanlış ise “egzersiz süresince
hidrasyon” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
8. a
Yanıtınız yanlış ise “egzersiz/müsabaka
öncesi beslenme” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
9. c
Yanıtınız
yanlış
ise
“vejetaryen
sporcuların beslenmesi” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
10. e Yanıtınız yanlış ise “besin destekleri ve
ergojenik yardımcılar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Diyet önerilerine göre, toplam enerjinin %2030’unun yağdan sağlanması, vücut ağırlığının
sürdürülmesi ve yeterli karbonhidrat alımını
kolaylaştırmak için önerilmektedir. Bunun %10’u
doymuş, %10’u çoklu doymamış ve %10’u da
tekli doymamış yağ asitlerinden gelmelidir.
Sıra Sizde 5
Tiamin, riboflavin, niasin, vitamin B6, pantotenik
asit ve biyotin egzersiz sırasında enerji
oluşumunda yardımcı iken folat ve B12 vitamini
ise, kırmızı kan hücrelerinin oluşumuna, protein
sentezine,
doku
yapım
ve
onarımına
katılmaktadır. Antioksidan vitamin olarak bilinen
C, E ve A vitaminleri vücuttaki oksidatif hasara
karşı hücre zarını korur. D vitamini, sinir ve
iskelet sisteminde; serum kalsiyum ve fosfor
düzeyinin korunmasında; kalsiyumun kemik ve
dişlere yerleşmesinde yardımcıdır.
Sıra Sizde 6
Sporcular
egzersize
vücutlarında
yeterli
miktardaki sıvı ile başlamalıdırlar. Egzersizden
en az 4 saat önce 400-600 ml sıvı tüketimi
önerilirken, bu uygulama egzersiz öncesi optimal
sıvı dengesini sağladığı gibi fazla sıvının idrarla
atımı için de sporcuya gerekli süreyi
sağlamaktadır.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Yapılan fiziksel hareketin türü ve süresine göre
enerji kaynağı değişir. Bir dakikadan kısa süren
hızlı kuvvet yüklemelerinde yüksek enerjili ATP
ve kreatin fosfat molekülleri kullanılır. Sekiz
dakikaya kadar olan dayanıklılık yüklemelerinde
karbonhidratlar kullanılır. Daha uzun süreli
yüklemelerde karbonhidrat yanında yağ da
kullanılır. Bir saati geçen aktivitelerde yağlar
kullanılır.
Yararlanılan Kaynaklar
Anon (2009). Position of the American Dietetic
Association, Dietitians of Canada, and the
American College of Sports Medicine: Nutrition
and Athletic Performance, J Am Diet Assoc.
109:509-527.
Sıra Sizde 2
Rosenbloom C.A. (2000). Sports Nutrition: A
guide for the professional working with active
people. Chicago, 3rd edition.
Egzersiz sırasında enerjinin temel kaynağı
karbonhidratlardır. Sporcuların antrenman ve
müsabaka öncesi ve süresince vücut karbonhidrat
depolarını (glikojen) doldurmaları için hergün
düzenli, karbonhidrattan zengin öğün ve ara öğün
tüketmeleri ve öğün atlamamaları gerekmektedir.
Ersoy G. (2006). Besinsel Ergojenik Yardım.
Ankara. 2.baskı.
151
8
Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Spor pedagojisiyle ilgili temel kavramları açıklayabilecek,
Spor pedagojisi kapsamındaki öğretim model ve yöntemlerini açıklayabilecek,
Spor pedagojisi kapsamındaki öğretim model ve yöntemlerinin üstün ve eksik yönlerini
açıklayabilecek,
Öğretim model ve yöntemlerinin öğeleri arasındaki ilişkiyi kurabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Eğitim
Pedagoji
Öğretme
Spor Pedagojisi
Öğrenme
Model
Öğretim
Yöntem
İçindekiler

Giriş

Öğretim Modelleri

Öğretim yöntemleri

Özet

Yararlanılan kaynaklar
152
Spor Pedagojisi
GİRİŞ
Farklı bakış açılarına göre değişik şekilde tanımlanan eğitim en genel anlamı ile, “bireyin davranışlarında
kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişiklik meydana getirme süreci” (Ertürk, 1979:12)
olarak ifade edilmektedir. Daha geniş bir kapsamda, Eğitim Sözlüğü’nde eğitim, “bireyin yaşadığı
toplumda, uygulama değeri olan yetenek, yöneliş ve diğer davranış örüntülerini kazandığı süreçler
toplamı” olarak tanımlanmakta; ayrıca eğitimin, “bireyin toplumsallaşmasında ve bireysel gelişiminin
oluşmasında seçkin ve kontrollü bir çevreyle birlikte okul etkinliklerini de içine alan toplumsal bir süreç”
olduğu vurgulanmaktadır (Demirel ve Ün, 1987:57).
Okullardaki formal eğitimi temele aldığımızda Ertürk’ün yaptığı tanımdan hareketle eğitimin dört
temel niteliğinden söz edilebilir. Bu nitelikler aşağıda yer almaktadır:
1. Eğitim, kişide istenilen davranışı değiştirme sürecidir.
2. Kazandırılacak olan davranışlar saptanan hedeflere uygun olmalıdır.
3. Davranış değiştirme insanın kendi yaşantısı yoluyla olmaktadır.
4. Davranışın oluşumu, planlanmış bir eğitim sürecinden geçmeye bağlıdır.
Bir süreç olarak ele alınan eğitim etkinliklerinin formal boyutu “öğretim” olarak adlandırılmaktadır.
Öğretimin gerçekleştirilmesi için öğretim programı, öğrenci, öğretmen ve çevre düzenlemesinin olması
gerekir. Öğretmenler ders işlerken etkili öğretim yapma konusunda değişik bakış açıları ile hareket
ederler. Kimileri öğretmeni merkeze alırken kimileri öğrencileri daha etkin kılar. Bu tür etkinlikleri
değişik boyutlarıyla irdeleyen alana pedagoji denmektedir. Daha geniş anlamı ile pedagoji; öğrencilerle
etkili öğretimin nasıl yapılacağı; öğrenme, kalıcılık ve problem çözmenin en iyi nasıl gerçekleştirileceği
gibi konuları irdeleyen alandır. Terim, genel anlamda “çocuk eğitimi” olarak da nitelendirilmektedir.
Genişletildiğinde ise yeni doğan ile yetişkin arasındaki insanların eğitimi, olarak adlandırılır.
Tinning (2008) pedagojinin daha çok, öğretmek, öğretimin ise öğretme sanatı olarak anlaşıldığını
ifade eder. Simpson ve Weiner (1989) da benzer şekilde pedagoji için öğretme sanatı veya öğretme bilimi
demektedir. Diğer bir ifade ile de pedagoji için öğretme işinin bilimi, mesleği denmektedir (Encata World
English Dictionary,1999, Aktaran: Tinning, 2008). Toparlanacak olursa, etkili öğretme işinin nasıl
yapıldığını değişik boyutlarıyla inceleyen çalışma alanına pedagoji denmektedir.
Genel kabul gören görüşe göre, spor pedagojisi genel pedagojinin özel bir alanı (Torsten SchmidtMillard, 2003), hareket bilimi alanının bir alt disiplinidir (Tinning, 2008). Diğer bir deyişle ise dans,
oyun, spor ve fiziksel aktivite gibi etkinliklerin eğitimsel görünüşüdür (Haag, 1989; Torsten SchmidtMillard, 2003).
Bu bağlamda konuyu daha da somutlaştıracak olur isek; spor pedagojisi, sportif becerilerin en iyi
şekilde nasıl öğretileceği ve öğrenileceği ile ilgilenir. Literatürde genel eğitimdeki yaklaşımların yanı sıra
spor becerilerinin öğretimine özgü birçok öğretim yaklaşımı, modeli ve yöntemi vardır. İlerleyen süreçte,
bunlara ilişkin açıklayıcı bilgiler sunulmuştur.
153
Öğretim girişimi önceden karar alma ve plan yapmayı gerektirir. Öğreteceği konuya ilişkin olarak,
izleyeceği öğretme yolu konusunda karar alan öğretmen, planını yapar ve uygular. Uygulama sonucunda,
hem kendisini hem öğrencileri hem de planını değerlendirir. Öğretmen plan yaparken, spor pedagojisi
literatüründe yaygın kullanılan iki öğretme yolundan yararlanır. Bunlar; öğretim modelleri ve
yöntemleridir. Devamla bu bölümde her bir başlığa ilişkin açıklamalar yapılmıştır.
ÖĞRETİM MODELLERİ
Öğretim etkinlikleri açısından düşünüldüğünde model, belirli öğretim hedeflerine ulaşılması için
yönlendirici yollar tasarlayarak öğretimi planlama, yürütme ve değerlendirmedeki öğretmen
sorumluluklarını tanımlar. Öğretim modelleri, öğrenmeyi en etkili ve verimli olarak sağlayabilmek için
öğrenme düzeyini etkileyen önemli değişkenleri ve bunlar arasındaki ilişkileri açıklamaktadır
(Senemoğlu, 2009:430). Literatürde taktiksel oyun yaklaşımı, spor eğitimi, bireysel ve sosyal sorumluluk,
doğrudan öğretim, bireyselleştirilmiş öğretim, akran öğretimi ve işbirliğine dayalı öğretim modellerinden
yaygın olarak söz edilmektedir.
Taktiksel Oyun Yaklaşımı Modeli
“Taktiksel Oyun Yaklaşımı TOYA” nın temelinde, öğrencilerin zihinsel olarak etkin bir şekilde oyuna
katılarak fiziksel becerileri öğrenmeleri vardır. Modelde öğrencilerin etkin katılımı ve toplumsallaşmaları
önemlidir. TOYA’da geçen taktik sözcüğü, ders içerisinde genel yaklaşıma hizmet eden kısa süreli
düzenlemeleri ifade eder. Bir başka deyişle, öğrenciler oyun içerisinde değişen koşullara göre davranarak
problemlere çözümler üretirler. TOYA’da öğrencilere taktik bilinci kazandırmak amaçlanarak, oyunun
bilişsel boyutu oyun içerisinde elde edilir.
Modelin üç özelliği vardır. Bunlar; taktiksel problemin ortaya konulması, taktiksel problemi
yansıtacak uyarlanmış bir oyun seçilerek öğrencinin bu çalışmaya katılması ve öğrencilerin, özel tepki
verebilecekleri bir dizi sorular yoluyla konu ile ilgili özel problemlere yönlendirilmeleridir.
TOYA’da “oyun kuralları (koşulları), taktik hedef, taktik problem, karar-hareket-beceri” sırası izlenir.
Dolayısıyla ilk aşamada modelin kullanılacağı oyunların bilinmesi önemlidir. Modelin kullanılabileceği
oyun sınıflamaları; hedef, alan/vuruş, file/duvar ve mücadele/saldırı oyunlarıdır. Hedef oyunları bilardo,
bowling, golf, kriket, vb.; alan/vuruş oyunları beyzbol, kriket, vb; file/duvar oyunları; badminton, tenis,
masa tenisi, vb; mücadele/saldırı oyunları; futbol, basketbol, hentbol, voleybol, su topu, vb. şeklinde
örneklendirilebilir. Oyun basamakları; oyun, oyun duyusu, taktiksel farkındalık, uygun karar verme,
beceri uygulaması ve performans şeklindedir. Modelin bileşenleri ise; oyun şekli, oyun ile ilgili
uygulama, gerekli ise beceri uygulaması ve oyunun uyarlanması yani tam oyundur. (Koca ve diğerleri,
2010)
Bu modelde taktikler öğrencilerin düzeylerine göre verilebilir ancak oyunlarda zorluk dereceleri
şeklinde sınıflandırılabilir. Örneğin, hedef futbolda savunma yapmaksa, topu kazanmak, karşı sahaya
göndermek ve kendi alanını savunmak gerekir. Bunun birinci zorluk derecesi savunma, hedefi belirleme
ve baskı olabilir. Bunun için iyi pozisyon alarak topa sahip olmak gerekir. İkinci zorluk derecesi ise, topu
hızlı çıkararak etkili pas verme ve top kapma olabilir. Bunlar, her oyunun özelliğine, öğrencilerin yaş ve
beceri düzeylerine göre düzenlenebilir.
TOYA modelinin anahtar rolü, taktiksel farkındalığı sağlayacak biçimde öğrencilerin oyunu anlamaya
yönelik karar vermeleri ve oyun anlayışlarını iyi tasarlanmış oyunlar yoluyla geliştirmeleridir. Bu
modelde öğretmenin görevi, öğrencinin beceri düzeyi ve yeteneği ne olursa olsun hoşlanacağı, etkin
katılım sağlayacağı ve oyunu anlayacağı fırsatları yaratmaktır. Diğer yandan, oyunu örneklendirme,
temsil etme, abartma ve taktiksel karmaşıklık şeklinde adlandırılan pedagojik ilkelere dikkat edilmelidir.
Öğretmen, oyunları uyarlarken, planlarken, yönetirken ve oyunları öğretirken işlem basamaklarına uygun
davranmalıdır.
154
Spor Eğitimi Modeli
Spor eğitimi modelinin ana hedefi becerili, bilgili ve istekli spor insanları yetiştirmektir. Becerili bir spor
insanı, oyunlara katılabilmek için gerekli becerileri sergiler, oyunun gerektirdiği stratejileri anlar ve
uygular. Bilgili bir spor insanı, oyun/spor kurallarını, ritüellerini ve geleneklerini anlar ve değer verir,
oyun/spor içindeki iyi ve kötü uygulamaları ayırt eder. İstekli spor insanı hem daha iyi bir katılımcı hem
de spor taraftarı ve seyircisi olarak bilinçli bir tüketicidir. Her türlü spor etkinliğinde spor kültürünü
koruyacak ve geliştirecek şekilde davranır, sporla ilgili gruplara istekli şekilde katılır.
Kirk (2004)’e göre, spor eğitimi modeli, uygulama odaklı araştırma problemlerinin ve bir bilgi
grubunun kaliteli bir hareket ve spor eğitimi formu elde etmek için nasıl bir araya gelebileceğinin bir
örneğidir. Modelin önemli bir boyutu da, okulda öğrenilenlerin okul dışındaki yaşantılarla ve fırsatlarla
ilişkilendirilmesini amaçlamasıdır. Bu yolla, öğrenilenlerin doğrudan yaşamda kullanılması ve yaşam
boyu hareket, egzersiz ve spor yapmayı hedefleyen yapılandırmacı yaklaşımı desteklemektedir.
Modelin amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir (İnce ve diğerleri, 2010):
•
Spora özgü beceri ve fiziksel uygunluğun geliştirilmesi.
•
Oyun içinde stratejileri uygulayabilme ve iyi uygulamaları takdir etme.
•
Öğrencilerin gelişimlerine uygun düzeyde katılımları.
•
Sportif etkinliklerin planlanması ve yönetilmesinde paylaşım.
•
Sorumlu liderlik sağlama.
•
Grup içinde grup hedefleri doğrultusunda verimli çalışma.
•
Bir spora anlam veren ritüel, müsabaka ve toplantıları takdir etme.
•
Sporla ilgili konularda mantıklı karar verme, yorum yapabilmek için gerekli kapasiteyi
geliştirme.
•
Hakemlik ve antrenörlük ile ilgili bilgi ve becerileri uygulama ve geliştirme.
•
Okul dışı sportif etkinliklere gönüllü olarak katılmaya istekli olma.
Modelin amaçlarından hareketle sürecin nasıl işlediğinin ve yapısal özelliklerinin neler olduğunun
bilinmesi gerekir. Spor eğitimi modeli sürecinde şu yapısal özellikler yer almaktadır (Alexander ve
Luckman, 2001):
•
Kısa üniteler yerine spor dalı tüm sezonu kapsar.
•
Resmi yarışma takvimi içerir.
•
Yarışma becerisini ve beklenmeyen eğitim çıktılarını sağlamak için karışık yetenekteki takımları
eşleştirir.
•
Öğrencilere hareket ve spor eğitimi içerisinde sorumluluk ve sahiplenme duygusunu kazandırır.
•
Öğrenimi kolaylaştırma rolünü öğretmene bırakır.
•
Geleneksel oyun kurallarını ve takım sayfalarını modifiye eder.
•
Sonuçların kaydedilmesi ve duyurulması gerçeğine dayanır.
•
Festival bölümüyle sonuçlandırılır.
Spor eğitim modelindeki uygulamalar bir şenlik havasında düzenlenmelidir. Takımlara isim bulmak,
takımların fotoğraflarını çekmek, takım başarısı ve bireysel başarılara ilgi çekmek, başarıları düzenli
olarak duyurmak, centilmen ve sportmen oyuncuları seçmek, kutlamak ve bunları okulun tamamıyla
paylaşmak festival/şenlik havasının oluşturulması için önemlidir. Model; sezonlar, takım üyeliği, resmi
155
müsabakalar, kayıt tutma, festival ve sonuç etkinliği olmak üzere altı alt boyuttan oluşur (İnce ve
diğerleri, 2010; Metzler, 2005; Siedentop, 1994).
Sezonlar: Öğrencilerin bir spor dalını öğrendikleri süreyi ifade eder. Sezon başlamadan önce gerekli
olan hazırlıklar; spor dalı veya etkinlik seçimi, alan ve malzeme, sezonun uzunluğu, takımlar, roller,
öğrenme rollerini destekleme, takım kimliği, takım görevlerine ilişkin sorumluluklar, takım görevlerine
ilişkin gerekli malzemeler, içerik geliştirme, öğretim destekleri, giriş etkinliği, fair play, sonuç-kapanış
etkinliği, değerlendirme protokolleri ve sezon şampiyonluğudur.
Takım üyeliği: Öğrenciler sezon boyunca bir takımın üyesi olurlar. Her bir üye, takım içinde oyuncu
olarak görev almanın yanında takım idarecisi, antrenör, hakem, kondisyoner, ilk yardım görevlisi,
istatistikçi, malzemeci ve basın mensubu gibi farklı rollerde görev alır.
Resmi müsabakalar: Sezonlar, hazırlık çalışmalarının yanı sıra diğer takımlarla yapılan ve zamanı
planlanmış müsabakaları da içerir. Müsabaka programları, sezon başında belirlenir ve takımlar bu
programa göre hazırlıklarını yaparlar.
Kayıt tutma: Müsabaka sonuçları ile birlikte, takımların ve sporcuların o sezon için seçilen spora özgü
performanslarının değerlendirilmesinde kullanılır. Takımdaki hakem, basın mensubu ve istatistikle ilgili
öğrencilerin görevini tanımlamaktadır.
Festival: Spor eğitimindeki uygulamalar bir festival havasında düzenlenir. Sportif etkinliklerin
yanında, takımlara isim bulmak, fotoğraf çekmek vb etkinlikler festival havasının oluşturulmasında
önemlidir.
Sonuç etkinliği: Spor eğitimi sezonunun son bölümünde, hazırlık ve resmi müsabakalardan sonra bir
“sonuç etkinliği” düzenlenir. Bu etkinlik, sezon sonunda birinci olan takımın başarısının
değerlendirilmesinin yanı sıra görev alan bütün öğrencilerin sezon boyunca yapmış oldukları çalışmaların
kutlanması ve takdir edilmesi amacına dönük olarak bir festival havasında gerçekleştirilir.
Öğretim planı yapılırken sezon uzunluğunun belirlenmesi, seçilecek spor dalına ya da etkinliklere
karar verilmesi ve öğrenci rolleri önem taşır. Ülkemiz için bir öğretim dönemi boyunca bir spor dalının
seçilmesi uygun olabilir. Seçilecek spor dalına karar verilirken oyun sınıflaması ve olanaklara dikkat
edilmelidir. Öğrencilerin üstlenecekleri rollerin seçilmesinde beş faktöre dikkat edilmesi gerekir. Bunlar
aşağıdaki gibi sıralanabilir (İnce ve diğerleri, 2010):
•
Rollerin iyi açıklanması,
•
Sezon planlamasının bütün veriler değerlendirilerek yapılması,
•
Öğrencilerin rollerini gereğince uygulayabilmeleri için fırsatlar yaratılması,
•
Farklı rollerin takım başarısına etki ederek takım ruhunu ortaya çıkaracak şekilde organize
edilmesi, roller için gerekli malzemelerin hazırlanması.
Takımdaki herkese oyunculuk dışında bir rol daha verilmelidir. Sezon içerisinde öğrencilere bir
sorumluluk gerektiren takım rolü, bir de uzmanlık rolü verilmesi verimi artırır.
Bireysel ve Sosyal Sorumluluk Modeli
Bireyde bütünsel gelişimin sağlanabilmesi için kişisel ve sosyal değerlerin de kazanılması gerekmektedir.
Buradaki temel amaç bireylerin kendileri ve diğerleri için sorumluluk almalarını öğrenmeleri için fırsatlar
sunmaktır. Model, adından da anlaşılacağı gibi bireysel ve sosyal gelişime oldukça yüksek düzeyde katkı
sağlar.
Örneğin, takım sporları ya da etkinliklerinde hedeflere ulaşmak için bireysel ve sosyal
sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Takımın her üyesi üzerine düşen sorumlulukları yerine
getirdiğinde, uyumu sağlamak ve hedefe ulaşmak daha kolay olur. Bireysel etkinliklerde dahi başkaları
ile işbirliği yapmak gerekmektedir. Bu nedenle, bireysel ve sosyal sorumluluk gerektiren becerilerin
156
öğrenciler tarafından kazanılması için fırsatlar yaratılması gerekir. Çünkü eğitim yaşamdan farklı bir şey
değil yaşamın kendisidir.
Bu modelde öğretmen fiziksel etkinlik içeriğini bireysel ve sosyal sorumluluk modelinin içeriğiyle
aynı tutmalıdır. Modele ilişkin özelliklerin kazanımları Tablo 1’deki beş düzeyli yol gösterici
açıklamalara dayanmaktadır (Hellison, 2003; Metzler, 2005).
Tablo 8.1: Beş düzeyli çizelge
Düzey
Tanımlama
5
Transfer
4
Önemseyen ve koruyan
-Duyarlık
3
Kendini yönlendirebilen
-Öz sorumluluk
2
Katılım ve çaba
1
Diğerlerinin hakları ve duygularına
saygı
-Özkontrol
0
Sorumsuzluk
Düzeye Göre Karar ve Davranış
Örnekleri
Topluluk ortamlarında diğerlerine
öğretmek
Evde bir fiziksel uygunluk
programını takip etmek
Gönüllü bir gençlik önderi olarak
çalışmak
Okul dışında iyi bir rol model olmak
Yargılamadan ve cevap vermeden
dinlemek
Böbürlenmeden yardım etmek
Diğerlerinin duygu ve ihtiyaçlarının
farkında olmak
Öğretmen gözetimi olmadan
görevleri tamamlamak
Kendini değerlendirebilmek
Kendine amaçlar edinebilmek
Dışsal olumsuz etkilere karşı
koyabilmek
Öz güdülenme
Yeni görevleri araştırmak
Zorunlu olmaksızın katılım
göstermek
Elinden gelenin en iyisini yapmak
için çaba sarfetmek
Diğerleriyle çatışmadan katılım
göstermek
Diğerleriyle birlikte güvenli katılım
sağlamak
Dil ve mizaç olarak kendini kontrol
edebilmek
Barışçıl çözüm girişimlerinde
bulunabilmek
Katılımda isteksizlik
Herhangi
bir
düzeyde
bir
sorumluluk kabul etmede isteksizlik
Kendini kontrol edememe
Diğerlerine zarar verme girişimi
Öğretmen bu çizelgedeki aşamalılık ve bunlara ait açıklamalar doğrultusunda öğrencilerin
özelliklerini saptayıp bireysel ve sosyal sorumluluk kazanımlarını gerçekleştirmek için içerik ve etkinlik
seçiminde bulunur.
Doğrudan Öğretim Modeli
Doğrudan öğretim modeli, Engelmann ve diğerleri tarafından tasarlanmıştır (Ryder ve Burton, 2006).
Modelin temel varsayımlarından biri “Eğer öğrenci öğrenemiyorsa öğretici öğretemiyordur” şeklinde
ifade edilir. Bu varsayım, en zayıf öğrencinin bile eğer kendisine öğretilirse belirli bir alanda en iyi
şekilde öğrenebileceğini göstermektedir (Gersten ve Keating, 1987). Bu varsayım Bloom’un “Okulda
Öğrenme” modeline benzer. Çünkü Bloom’a göre de, eğer bireye yeterince zaman verilirse ve koşullar
sağlanırsa birey öğrenebilir.
Doğrudan öğretim modeli öğretmen merkezlidir ve iyi organize edilmiş çok sayıda fikir ve kavramla
dolu kaynaklar ile öğrencileri donatmayı temel alır. Bu durumda öğrenci edilgen durumdadır. Ancak,
öğretmen ve öğrenci arasında etkileşim olduğundan, öğrenci sürece etkin şekilde katılır (Stein ve
diğerleri, 1998). Felsefi temel olarak realizm ve onun eğitime yansıması esasiciliğe dayanan modele göre
157
bilgi mutlak ve kesindir. Öğretmenin görevi öğrenciye yol göstererek öğretmek ve onu sürekli
denetlemektir. Model davranış değiştirmeyi ve yeni davranışlar kazandırmayı temele aldığından,
davranışçılık kuramına dayalı olarak geliştiği söylenebilir. Bu bağlamda öğretmen, hedeflenen hareket,
beceri ya da bilişsel bilgiyi öğrencilere sunar ve öğrencilerin sunulanları almalarını ve uygulamalarını
bekler, uygulamalar sonucuna göre dönüt sunar. Bilgiyi ve ortamı organize eden öğretmen öğrencilerden
yönergeleri takip etmelerini ister. Sorular öğretmen tarafından sorulur. Modelin temelini, öğretmenin,
öğrencilerin yaptıklarını gözlemlemesi ve yüksek oranda olumlu ve doğru dönüt sağlayabilmesi için
mümkün olduğunca öğrenciye çok sayıda denetimli uygulama girişimi sağlamak oluşturur (Metzler,
2000:162).
Metzler (2000:166), doğrudan öğretim modelinin öğretmeye ilişkin varsayımlarını aşağıdaki gibi ifade
etmektedir:
•
Öğretmen, öğretim içeriği ve kararlarının ana kaynağı olup sınıf etkinliklerinin uygulanmasında
ve planlanmasında belirgin bir önder rolü almalıdır.
•
Öğretmen, ünite içeriğini ve öğrencilerin gelişimlerini sağlayan bir dizi öğrenme görevi içinde
bu içeriğin yerini belirlemesi gerekmektedir.
•
Öğretmen, en etkili ve verimli araçlar ile öğrencilere aktarılan içerik bilgisine sahip bir kişi
olarak görülür. Bu nedenle, öğretmen, güçlü sınıf yönetimi becerilerinin yanında hareket ve spor
eğitimi konusunda yüksek düzeyde bir uzmanlığa sahip olması gerekir.
•
Öğretmen, ders ve ünite içerikleri ile öğrenci yükümlülüklerini artırma, ders zamanı ve
kaynaklarını en iyi şekilde kullanma, karmaşık çevreyi etkili bir şekilde koordine etme
konusunda uzmanlığını kullanmalıdır.
•
Öğretmen, önder olarak hizmet edip öğrenci öğrenmesini planlamak ve sağlamak için en iyi
kararları vermelidir.
Bireyselleştirilmiş Öğretim Modeli
İnsanlar gelişim özellikleri ve yaşamdan beklentileri açısından farklı özelliklere sahip olduklarından,
öğrenme hızlarının da farklı olduğu söylenebilir. Bu da öğretimde bireysel farklılıklara dikkat etmeyi
gerektirmektedir. Bu bağlamda bireysel öğretim; bireylerin ilgi ve gereksinimleri, öğrenme hız ve
yetenekleri ile öğrenme stillerini dikkate alarak öğretme-öğrenme etkinliklerini bireysel öğrenmeye
olanak tanıyacak şekilde düzenleyen bir modeldir. Eğitim teknolojisindeki gelişmeler, geleneksel öğretim
yollarının yetersizliği, eğitimin demokratikleştirilmesi, insana verilen değer, bireysel farklılıkların
öğrenmeyi etkilemesi ve özel eğitimdeki gelişmeler öğretimin bireyselleştirilmesindeki başlıca
etmenlerdir.
Bireyselleştirilmiş öğretimin hareket ve spor öğretimine ilişkin varsayımları aşağıdaki gibi ele
alınmaktadır (Metzler, 2005:220):
•
Özellikle görev sunumu ve görev yapısı gibi birçok öğretim işlevi yazılı, görsel ve işitsel medya
ile oluşturulabilir.
•
Öğretmenin temel işlevi, öğrencilerin öğrenmeleri ve motivasyonları için öğrencilerle ilişki
kurmaktır. Bu noktada görevi, sınıfı yönetmek değil, sınıf yönetimi uygulamalarında
öğrencilerle iletişim kurarak yönlendirmeler sağlamaktır.
•
Öğrenci katılımı ve öğrenme, öğretmenden bağımsız olduğunda çok etkilidir.
•
Planlama kararları öğrencilerin öğrenmesi ile ilgili elde edilen verilerden hazırlanır.
•
Öğrenme ile ilgili varsayımları da yine Metzler (2005:220) aşağıdaki şekilde ele almaktadır:
•
Öğrenme, öğretmene daha az bağımlı şekilde olabilir.
•
Öğrenme, her öğrencide farklı oranlarda oluşur.
•
Öğrencilerde, öğrenme ile ilgili farklı davranışlar oluşur.
158
•
Eğer yeterli zaman ve deneme verilirse, öğrencilerin hemen hepsi amaçlanan öğrenme
davranışlarını başarabilir.
•
Öğrenciler, bağımsız öğrenciler olarak yüksek düzeyde motive olurlar ve sorumluluk alırlar.
Özellikle bireysel sporlar, bowling ve frisbee gibi rekreasyonel etkinlikler, dans ve fiziksel uygunlukla
ilgili çalışmalar bireyselleştirilmiş öğretimle gerçekleştirilebilir. Öncelikle, bu etkinliklerle ilgili
öğrencileri bilgilendirici materyaller hazırlanmalı ve görsel materyallerle sunum yapılmalıdır.
Öğrencilerin uygulamaları sırasında önceden hazırlanmış kayıt formlarına öğrencilerin yapabildikleri ve
yapamadıkları davranış formları işlenmelidir. Uygulamaların ardından kayıt formlarına bağlı olarak
öğrencilere düzeltici dönütler verilmeli ve yeni uygulamalar yapılmalıdır.
Akran Öğretimi Modeli
Yaşamda birçok şeyi akranlarımızdan öğrendiğimizi yadsıyamayız. Bunların birçoğu da, formal eğitim
ortamında öğrendiklerimizden daha kalıcıdır, çünkü onları sürekli kullanırız. Sınıflar yaşamın kendisi
olmadığı sürece de, bu durum sürecektir. Dahası, öğrenme sınıf duvarları içerisine sıkışmadığından,
yaşamın her anı öğrenme yaşantıları ile doludur, dolayısıyla akranlarımız ve diğer insanlardan her zaman
bir şeyler öğreniriz. Konu okul olunca, doğal olarak formal ve informal ortamlarda akranlarımızdan çok
şey öğreniriz. Bu, planlı ya da kendiliğinden oluşur. Sınıfların kalabalıklığı da dikkate alındığında,
öğretmen bunu planlayabilir ve bilenler her zaman bilmeyenlere öğretebilir. Bu bağlamda, bir öğretici bir
de öğrenici vardır. Sosyal öğrenmenin baskın olduğu akran öğretimi modelinde öğretici öğrenicinin
uygulamalarını gözler, uygulamalara yönelik uygun ipucu ve dönüt sunar. Öğrenici almaya açık
olduğunda başarı oranı yükselir. Öğreticinin ve öğrenicinin değişime dayalı sorumlulukları da öğrenme
düzeyini yükselten etmenlerden birisidir. Temel ilke, “Ben sana öğreteyim, sen de bana öğret”dir. Bu,
karşılıklı güven ve sorumluluk duygusunu geliştirir. Öğrenenin hazır bulunuşluğu ve almaya açıklığı ise
öğrenmenin niteliğini etkiler. Bu bağlamda akran öğretimi modeli, sosyal öğrenmenin yanında bilişsel
gelişim ve yapılandırmacı yaklaşımı destekleyen önemli özelliklere de sahiptir.
Sınıf ortamında planlanan akran öğretimi etkinlikleri aşağıdaki ilkeler çerçevesinde yapılmalıdır
(Metzler, 2005:340).
•
Öğrenme hedeflerinin netleştirilmesi
•
Öğreticilerin yapacakları ve yapmayacaklarının netleştirilmesi
•
Görevin gösterimi ve anlaşılıp anlaşılmadığının kontrolü
•
Görevin yapısı ve anlaşılıp anlaşılmadığının kontrolü
•
Öğrencilerin hatalarının nasıl bildirileceği
•
Uygun olarak nasıl pekiştireç sunulacağı
•
Güvenli uygulamanın nasıl yapılacağı
•
Öğretmene soruların ne zaman sorulacağının bilinmesi
Akran öğretimi modelinin öğretime ilişkin belli başlı ilkeleri aşağıdaki gibidir (Metzler, 2005:343).
•
Öğretmen; zaman ve diğer kaynakların kullanımını en üst düzeye çıkarmak için, ünite içeriği,
sınıf yönetimi, görev sunumu ve içeriğin gidişatı ile ilgili kararların kontrolünü elinde tutar.
•
Öğretmen, öğrencilere öğretimsel bilgi sağlamalarının temel işlevini yürütmeleri için öğreticileri
eğitir.
•
Akran öğretimi, eşlerin devinişsel, bilişsel ve duyuşsal alanlarda da gelişimlerini artırır.
159
Metzler (2005:343) öğrenme ile ilgili varsayımları da aşağıdaki şekilde ele alınmaktadır:
•
Akranın dönüt sunması ve nitelikli izleme yapması devinişsel alandaki öğrenme etkinliklerini
kolaylaştırır.
•
Akranların öğreniciyi gözlemesi, analiz etmesi ve öğretim pratiği yapması bilişsel alanda
akranların işini kolaylaştırır.
•
Duygusal ve toplumsal alanda ikili çalışmada, katılımcıların öğretme-öğrenme sürecinde
farklılaştırılmış roller üstlenmeleri kolaylaştırılır.
•
Verilen öğrenme görevi tamamlandığında öğretici ve öğreniciler birlikte çalışırken birbirlerine
yardım ederek problem çözme becerilerini geliştirirler.
İşbirliğine Dayalı Öğretim Modeli
İşbirliğine dayalı öğretim; farklı özellikleri olan ve değişik sosyo-kültürel kaynaklardan gelen
öğrencilerin ortak bir amaç doğrultusunda küçük gruplar halinde çalışarak birbirlerinin öğrenmelerine
yardım etme amacıyla yapılır. İşbirliğinin gerçekleşebilmesi için grup amacının olması, düşünce ve araçgerecin paylaşılması, işbölümünün ve grup ödülünün olması gerekir. Dyson ve Rubin (2003) işbirliğine
dayalı öğrenmenin geçekleşmesinde dokuz alt teknikten söz etmektedirler. Bunlar; öğrenci takımları,
grup tartışması, işbirliği, birlikte öğrenme, akademik çelişki, birleştirme I, birlikte soralım birlikte
öğrenelim, buluş ve birleştirme II’dir. İşbirlikli öğrenme genellikle 2-5 kişilik gruplar ile formal, informal
ve işbirliği esasına göre gerçekleştirilir. Formal işbirliği ders saati ya da birkaç hafta süreli olarak yapılır.
İnformal işbirliği ise genellikle ders aralarında yapılır ve öğrencilerin dikkatlerinin öğretilmek istenen
materyale çekilmesi amaçlanır. İşbirliği esaslı gruplar ise uzun dönemli bir sorumluluk üstlenerek çalışma
yaparlar. Cook (1991)’a göre de işbirlikli öğrenme etkinliklerinde sunulmaya değer altı özellik
bulunmaktadır. Bunlar; olumlu dayanışma, bireysel sorumluluk, grup oluşturmada akılcılık,
yapılandırılmış öğrenci etkileşimi, öğretmenin kılavuzluğu ve sosyal becerilere dikkat edilmesidir.
Johnson ve Johnson (1975)’a göre ise işbirliğine dayalı beceriler dört grupta toplanmaktadır (Aktaran:
Demirel, 2007:217). Bunlar; davranış normları kurabilme ve beceri grubunu örgütleme için grup
oluşturma, bu beceri için verilen görevi yerine getirmek, grup içinde iyi ilişkiler kurmak ve grup
etkinliklerinin nasıl yerine getirileceğini bilmek için görevi yerine getirme, grup çalışmalarını formüle
etme ve olgunlaştırmadır.
İşbirliğine dayalı öğrenme kuramı temelini toplumsal bağlılık, bilişsel gelişim ve davranışçı öğrenme
kuramlarından almaktadır. Burada, sözü edilen kuramların özelliklerinden hareketle bireyler arası ilişki,
zihinsel varlık ve ödül için dışsal motivasyon önem taşır. Bir grubun kazanımları tek tek her bireyin
kazanımlarından daha fazladır. Normal koşullar altında diğer birçok öğretim yoluyla karşılaştırıldığında
daha fazla zamana gereksinim duyulduğu söylenebilir. Genellikle yapılandırmacı yaklaşımı destekleyici
yönlerine literatürde vurgu yapılmaktadır.
Modelin spor ve hareket eğitiminde kullanıldığı bazı konular; takım sporları, ikili ve küçük takım
etkinlikleri, dans, bireysel fiziksel uygunluk etkinlikleri, güncel eğilimler ve konular, grup girişimciliği,
projeler ve yeni oyunlar olabilir (Metzler, 2000:246).
Öğretim modellerini açıklayınız.
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
Öğretim yöntemleri, yaklaşım ve modellerden farklı olarak bir ders için yararlanılabilecek öğretme yolları
olmalarının yanında, birden fazla derste de kullanılabilir. Hatta bir ders süresince birden fazla öğretim
yönteminden yararlanılabilir.
Literatürde, Muska Mosston tarafından geliştirilen öğretim yöntemleri yaygın kullanılmaktadır. Bu
bölümde, yaygın kullanımı olan komut, alıştırma, eşli çalışma, kendini denetleme, katılım, yönlendirilmiş
buluş ve problem çözme yöntemleri açıklanmıştır. Bunların dışında kalan öğrencinin başlatması, kendi
160
kendine öğrenme, bireysel çalışma ve bireysel programlama yöntemleri ilgili kaynaktan incelenebilir
(Mosston ve Ashworth, 1986, 2002).
Komut
Komutla öğretimde öğretmen bilgi ve becerileri hazır olarak öğrencilere aktarır. Geleneksel bakış açısı
olan komutta öğretmen bilgi ve deneyimleri doğrultusunda hareket ve becerilerin öğretilmesinde önce
beceri hakkında açıklamalar yapar, ilgili komutları öğrencilere göndererek hareketi gösterir. Komutla
iletişim sözlü yapıldığından dolayı öğrenci-öğretmen ilişkisinde belli bir düzey bulunmaktadır. Komutlar
belli bir işi yapmaya yönelik olabileceği gibi becerinin ayrıntıları ile de ilgili olabilir. Örneğin, “Beni
izleyerek kaya tırmanışı yaparken yükselme hareketlerinde ağırlığı bacaklara aktarınız ve kollarla
dengeyi sağlayınız.” gibi ifadeler komutla ilgili uyarıcılardır. Komutla öğretimde dersin başlangıç
aşamasında genellikle sözlü uyarı ya da düdük uyarısıyla öğrenciler istenilen düzende toplanırlar. Daha
sonra öğretmen tarafından istenilen soruların yanıtları verilir ve gösterilen hareketler yapılır. Bu arada
öğretmen gereksinim duyduğu anlarda hareketi durdurur ya da tekrar yaptırır. Ders süresinin sonunda ise
öğrenciler belli bir düzende toplanarak seramoni yapılır ve ders bitirilir.
Komutla işlenen derslerde bütün öğrencilerin öğretmeni dikkatli bir şekilde dinlemeleri
gerekmektedir. Öğretmen ise öğrenci düzeyine uygun, açık ve anlaşılır açıklamalar yapmalıdır.
Açıklamaların bütün öğrenciler tarafından anlaşılıp anlaşılmadığının kontrolü mutlaka yapılmalıdır.
Gerektiğinde görsel-işitsel araçlardan yararlanılmalı ve disiplin bozulmamalıdır. Açıklama ve gösteriler
yapılırken sıkıcılıktan sakınılmalı ve öğrencileri istekli kılmak için ders çeşitli yollarla
renklendirilmelidir.
Komutla öğretimde hareket tek bir standarda sahiptir ve sürekli tekrarla öğrenilir. Öğretmen hareketi
seçmede tek uzman kişidir. Bireysel farklılıklar göz ardı edilerek grup eğitimi yapılır. Çünkü eşzamanlılık
önemlidir. Sık yapılan tekrarlarla grubun birlikteliği sağlanır. Bu durumda öğrenciler ilerlemeyi iyi
sağladıklarından temel hedeflerden sapma olmaz. Komutla öğretimin temelini model alma ve taklit
oluşturmaktadır. Buna, örnek alma yoluyla öğrenme de denilmektedir.
Komutla öğretimin özünü öğretmen ve belli bir zaman süresi içinde verilecek konu oluşturmaktadır.
Komutla öğretim; öğrencileri düzgün biçimde hemen harekete geçirme, belli bir düzen sağlama ve
öğrencileri kontrol etme, zamanı ekonomik kullanma, belirtilen performans standardının sürekliliğini
sağlama ve tehlike içeren etkinliklerde başarıyla kullanılır (Mosston ve Ashworth, 1986, 2002).
Komutla öğretim, bireysel farklılıklar ve gereksinimlere duyarlı olmadığından, detaylı içerik ve iş
analizi gerektirir. Ders işleme sonunda öğrencilerdeki bireysel gelişim bilişsel, duyuşsal, toplumsal ve
devinişsel alanlarda en az düzeydedir. Grup çalışmaları ve takım sporlarına yönelik işlenen derslerde ise
bilişsel gelişim düşük düzeyde olmasına karşın devinişsel, toplumsal ve duyuşsal gelişim üst düzeydedir.
Bütün kararları veren öğretmen, her bir karara yanıt veren ise öğrencidir. Öğrencinin davranışı ve
öğretme davranışı arasındaki uyum, uygulanan her hareket için geçerlidir; her hareket için komut
sinyalini öğretmen verir ve öğrenci de buna göre hareket eder. Bazen, komut sinyali başka insanlara veya
araçlara devredilir. Bazı halk oyunlarında ve ısınma alıştırmalarında sınıfı yöneten öğrenci bunun
örneklerindendir. İlişkinin özü aynıdır. Bir kişi ya da bir vekil diğerleri için bütün kararları verir. Bu ilişki
oluştuğu zaman komutla öğretim hedeflerine ulaşılmış olur (Mosston ve Ashworth, 1986:13-14).
Alıştırma
Alıştırmayla öğretimin temel amacı, öğrencilere olabildiğince çok alıştırma yapma olanağı sağlamaktır.
Bu öğretim yolu birçok konuda komutla benzemektedir. Komuttan farkı, konu öğrencilere bir kez
aktarıldıktan sonra öğrencilerin, istedikleri sürede harekete başlayarak, istedikleri süre, aralık ve sayıda
hareketi yaparak, istedikleri sürede bitiriyor olmalarıdır. Burada zaman kontrolü ağırlıklı olarak öğrenci
tarafından yapılmaktadır. Ritim kontrolü öğrencide olduğundan ve arkadaşlarına yakın hareket
edebildiklerinden bireysel ve toplumsal gelişim sağlanmaktadır. Bu durum öğrencilerde sorumluluk
kazanma, güdüleme, bireyselleştirilmiş öğrenme, bağımsız karar verme ve performansını kontrol etme
161
özelliklerinin gelişmesini sağlar. Burada, öğretmenin her şeyi kontrol altında tutmak zorunda olduğu
unutulmamalıdır.
Uygulamada, öğrencilerin rahat hareket edebilecekleri düzende yerleşmeleri istenir. Öğrencilerin belli
bir düzende yerleşerek, hareketleri yapmaları öğretmenin kalabalıkla değil, bireylerle ilgilenmesini sağlar.
Birebir iletişim ise öğretmen ve öğrenci ilişkisinin boyutunu olumlu yönde yükseltmektedir. Uygulama
için öğrencilere, hangi konularda karar verme özgürlüğünde bulundukları açıklanmalıdır. Alıştırmaya
başlamadan önce öğretmen hareketleri açıklayıp göstermeli, öğrencilerin yapabilecekleri alıştırmalar ile
farklı alıştırmaların yapılacağı alanı seçmeli ve aynı hareketi çalışmak isteyen öğrencilerden grup
oluşturmalıdır. Hareketin modele uygun yapılması gerektiği ve performansın tekrarla artacağı öğrenciler
tarafından bilinmelidir.
Uygulama evresinde öğrenciye devredilen dokuz karar şunlardır; öğrencinin duruşu, alıştırmaların
sıralanması, alıştırmaya başlama zamanı, alıştırmanın hız ve ritmi, alıştırmanın bitiş zamanı, aralar,
giyim-kuşam ve görünüm ile konuya açıklık getirmedeki başlangıç sorularıdır.
İşbirliği (Eşli çalışma)
Bu öğretim yoluna eşli çalışma da denmektedir. Çünkü öğrenciler eşleştirilerek çalışma yaparlar.
Çalışmalarda her eş bir görevi yerine getirir. Eşlerden birisi istenen hareketi yapar ve hareketle ilgili
kararları verir. Diğeri ise, yapılan hareketi izleyerek öğretmenin verdiği ölçütlere dayalı olarak eşinin
performansı hakkında eşine geri bildirimde bulunur. Uygulama sırasında eşlerin görevleri sürekli değişir.
Öğrenci, uygulama sırasında kararlara katılmaktadır. Değerlendirmede ise sadece düzeltme ve pekiştireç
sunma anlamında kararlara katılma durumu vardır. Eşler arasındaki toplumsal ilişkiler ve anında dönüt
sağlamanın koşulları işbirliğinin iki önemli parçasıdır. Eşlerin seçilmesinde boy, kilo, beceri düzeyi, vb
özelliklerden yararlanılabilir. İkiden fazla kişi de gruba katılabilir. Örneğin, grup üç kişi olursa bir kişi
hareketi yapar, bir kişi gözler, bir kişi de sonuçları kaydeder.
İşbirliğine dayalı öğretimin temel amacı, öğrenciler arasında toplumsal hoşgörü ile iletişimi
sağlamaktır. Arkadaşını gözlerken ve ona durumu hakkında bilgi verirken bu durum rahatlıkla
sağlanabilir. Performans ölçütleri konusunda performans ölçüt çizelgesi kullanılmaktadır. Çizelgenin
olması hem gözleyene hem de hareketi yapana somut bilgiler sunarak yararlar sağlamaktadır. Ölçüt
çizelgeleri (çalışma yaprakları) hazırlanırken beceri analizi yapılarak en az üç konu alanı uzmanının ortak
birleştikleri özelliklerin işlem basamağı olarak ele alınması en doğru yoldur. Geçerlik açısından bu
gereklidir. Hatta çeşitli istatistiki yollarla güvenirliği kanıtlanmış çizelgeler kullanmak daha sağlıklı
olabilir.
Öğretmen, gözlemci ve öğrenci ile kuracağı iletişimde; gözlemci öğrenciye gözlemcilik rolü ile ilgili
sorular sormalı, yanlış dönüt verdiğinde performans standartlarını tekrar incelemesi sağlanmalı,
uygulayıcıyı incitecek sözcükler kullanması engellenmeli ve dönüt vermediği zaman onu uyarmalıdır.
Eşleştirme Teknikleri: Sınıfı ikili gruplara ayırmada kullanılabilecek birçok yol vardır. Bunların
bazıları sınıfı sıraya sokarak ikişer ikişer ayırma, alfabetik olarak belirleme, eşleri öğretmenin seçmesi,
öğrencilerin birbirlerini seçmesi, boya göre eşleştirme yapılması, kiloya göre eşleştirme yapılması,
“Yanınızdaki kişi ile eşleşin” denilmesi, beceri düzeyine göre seçme ve daha bir çok yol (Mosston ve
Asworth, 1986:70).
Kendini Denetleme Değerlendirme
Kendini değerlendirmede öğrenciler, öğretmenin belirlediği ölçütlere göre, yaptıkları hareketleri
değerlendirerek kendi performans düzeyleri ile ilgili karara varırlar. Bu da, öğrencilerin kendi
performansları hakkında karar verme ve sorumluluk bilinci geliştirmelerini sağlar. Temel amaç,
öğrencinin kendi performansı ile belirlenen performans arasındaki farkı görmektir. Öğrenciler arasında
vücut yapısı, kuvvet, sürat, dayanıklılık, vb özelliklerde farklılıklar olduğundan, bireysel farklılıkları
dikkate almak gerekmektedir. Yer seçimi öğrenciye bağlı olduğundan, katılım yüksek düzeyde
gerçekleşir. Bu da güdülenme düzeyini yükseltir. Öğretmen öğrencileri tek tek gözlemesi için yeterli
zamana sahiptir. Araç-gerece fazla gereksinim duyulduğundan kalabalık sınıflarda uygulanması zordur.
162
Ayrıca, her düzeydeki hareketlere uygun değildir. Öğrencinin belirli bir yeterlik düzeyine ulaşması
gerekir.
Kendini denetlemeyle öğretimin uygulanacağı etkinliklerin başında okçuluk ve dart gibi hedef
oyunları gelmektedir. Bu oyunların tümünde, dönüt etkinliğe özgü ve ona bağlıdır. Başarının derecesi
katılımcılar tarafından olayın içinde görülür. İp atlama ve seksek gibi çocuk oyunlarının çoğu da bu
kategoridedir. Basket atmak, ipe tırmanmak ve sörf etkinliklerinde kendini denetlemeden
yararlanılabilinir. Çalışma yaprakları kendini denetlemeyle öğretimde de fazlaca kullanılır. İşbirliğine
dayalı öğretim için düzenlenen çalışma yaprakları, kendini denetleme için de kullanılabilir. Değişen,
sadece öğretimin şeklidir. Öğrencinin kendi performansını, belirlenen ölçütlerle karşılaştırarak bulması
gerekir. Fiziksel ve toplumsal gelişimde belli düzeye çıkarılabilir. Zihinsel davranışları geliştirici yönü de
bulunmaktadır.
Kendini denetleme çalışmasında ortaya çıkan öğretmen-öğrenci ilişkileri ile yeni bir durum
yaratılmaktadır. Öğrenciye daha fazla karar devredilmekte ve bu kararlar daha fazla kendine ait
sorumluluklar gerektirmektedir.
Katılım
Katılımla öğretimde, öğrenciler belli ölçütlere bağlı kalarak etkinlikte bulunmadıklarından etkinliğe
katılmaktan hoşlanırlar. Öğrenci burada açık bir şekilde öğretme-öğrenme sürecine katılmaktadır. Dersin
hazırlık aşamasında öğretmen, uygulama ve sonuç aşamalarında ise öğrenci etkindir. Her öğrenciye
başarıya ulaşmada eşit olanaklar tanındığından bireysel farklılıklar fazla önem taşımaz. Önemli olan,
öğrencilerin etkinliklere katılımıdır. Öğrenciler bir beceriyi çalıştıklarında gittikçe hedef yükseltebilirler.
Bu yolla kendi kapasitelerini öğrendikleri gibi gerçekçi hedefler seçmelerine de yardımcı olur. Önemli
olan, yapabileceği etkinliği ve o etkinlikte kendi beceri düzeyine uygun hedefi seçmektir. Yüksek
düzeyde bir hedef seçildiğinde ve başarılı olunmadığında alt hedefe geçebilirler. Bu durumlar onları
güdüler ve kendi dönütlerini kendileri verirler. Öğrencilere değişik seçenekler sunularak katılımcılık ön
plana çıkartılmaktadır. Öğrenciler bağımsız olarak çalıştıklarından duygusal ve fiziksel gelişim yüksek
olurken, bilişsel gelişim orta düzeyde, toplumsal gelişim ise en alt düzeydedir.
Mosston ve Ashworth (1986:115)’un belirttiğine göre katılım; öğrencilerin derse etkin katılımını
sağlamak, bireysel farklılıkları dikkate almak, öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyine göre harekete
katılımın düzeyini belirlemek, başarılı olabilmek için bir alt düzeye inmek, öğrencinin amaçladığı ile
gerçek performansı arasındaki ilişkiyi saptamak ve daha fazla bireyselleşme sağlamak şeklinde ifade
edilebilecek amaçların gerçekleştirilmesinde önemli ölçüde işe yarar.
Öğrencilerin katılımlarının etkin şekilde sağlanması, onların karar verme becerilerinin gelişmesinin
yanında beceri gelişimlerini de sağlayacaktır. Bunun için öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyi saptanmalı
ve ona duyurulmalıdır. Öğrenme uygun bir şekilde hazırlanmalı, geç ve güç öğrenen, sıkılgan, içe dönük,
utangaç vb özelliklere sahip öğrencilerle bireysel olarak ilgilenip onları cesaretlendirici etkinliklere yer
verilmeli, etkinlik öncesinde öğrencilerin dikkatleri çekilip güdülenmeleri sağlanmalı, sorular uygun ve
açıklayıcı şekilde yanıtlanmalı ve sıcak bir iletişim kurulmalıdır.
Komut, alıştırma, işbirliğine dayalı ve kendini denetlemeyle yapılan öğretim etkinliklerinin ortak bir
özelliği, öğretmen tarafından belirlenen tek bir standardın olmasıdır. Öğrencinin görevi bu düzeye
ulaşmaktır. Oysa katılım, aynı çalışmada çeşitli performans düzeyleri gibi farklı bir anlayış getirir. Bu,
öğrencilere, kendilerinin hangi performans düzeyinde başlayacakları konusunda önemli bir karar verdirir.
Yönlendirilmiş Buluş
Spor eğitimine katılan öğrencilerin günümüzdeki değişen koşullara ayak uydurabilmeleri için yüksek
düzeyde zihinsel etkinliklerde bulunmaları gerekir. Problem çözme, analiz, sentez ve değerlendirme bu
üst düzey zihin etkinliklerine örnek verilebilir. Bunlara, merak ve güdülenme de eklendiğinde
yaratıcılıkla birlikte yeni buluşların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu bakımdan spor eğitimi derslerinde
öğrencilerde merak uyandırmak ve güdüyü yükseltmek gerekir. Öğretmenin burada komut yerine soru
sorması ve soruyu kendisinin yanıtlamaması gerekir. Ayrıca öğretmen, öğrencilerden gelecek tepki ya da
163
yanıtı mutlaka beklemelidir. Öğrencilere belli bir düzen içerisinde sorular sorulması daha önceden
saptanmış olan çözüme doğru adım adım yönlendirilmelerini sağlar. Buna yönlendirilmiş buluş
denmektedir.
Buluş yoluyla öğretim bir tür tümevarım yoludur. Öğretmenin yönlendirici rolü önem taşır. “Buluş”
sözcüğü küçük buluşlar anlamındadır. Buluş yoluyla öğretimde öncelikle merak uyandırmak için
belirsizlik durumu yaratılmalıdır. Bunun için de soru cümlelerine gereksinim duyulmaktadır. Buluşla
öğretim, istek ve içten güdülemeyi artırarak, heyecan verici ortam yaratır. Fiziksel gelişim düzeyi en
düşük, toplumsal gelişim düşük düzeydedir. Zihinsel gelişim en üst düzeyde, duygusal gelişim ise üst
düzeydedir (Mosston ve Ashworth, 1986).
Yönlendirilmiş buluşta uygulama kararları, öğretilecek ve öğrenilecek belirli konuyu ilgilendirir.
Konuyu belirledikten sonra en önemli aşama, adımların sırasını belirlemektir. Bu adımlar, öğrencinin
yavaş yavaş, derece derece ve güvenli bir şekilde, sonucu (bir olguyu, belirli bir hareketi, vs) bulmasını
sağlayacak sorulardan ve ipuçlarından oluşur. Her adım, bir önceki adımda verilen yanıta bağlıdır. Bu,
adımlar arasında konunun yapısına bağlı bir bağ olacağı anlamına da gelir. Bağlantılı adımlar düzenlemek
için, öğretmenin, öğrencinin belirli bir uyarıcıya ve adıma vereceği olası yanıtları tahmin etmesi gerekir.
Yönlendirilmiş buluşun istenen şekli, her ipucuna sadece tek bir yanıt elde edecek şekilde düzenlenmiş
olanıdır. Birden fazla yanıt olasılığı olduğunda, öğretmen, öğrenciyi sadece bir olasılığı, sonuç için en
uygun olan, seçmeye ve diğerlerinden vazgeçmeye yönlendirecek başka bir ipucu sunmaya hazırlıklı
olmalıdır. İnsanların düşünce biçimleri farklıdır ve her zaman aynı ipucuna beklenilen tepki
verilmeyebilir. Genellikle öğrenci doğru yanıta yaklaştığında, ek bir ipucu veya soruyla istenilen yanıta
yönlendirilmelidir (Mosston ve Ashworth, 1986:172-175).
Yönlendirilmiş buluşta dönütün yapısı farklıdır. Bir bakıma, dönüt, işlemin her adımında yer alır.
Öğrencinin her adımda başarısını gösteren destekleyici davranış, öğrencinin öğrenmesi ve başarıları ile
ilgili olumlu dönüttür. Bazen bir yanıt yanlış olabilir veya yönlendirilmiş buluş işleminin yönünden
sapabilir. Bu durumda öğretmen; yanlış yanıttan önce gelen soruyu veya ipucunu tekrar ederek, eğer yanıt
doğru olursa, bir sonraki soruyla devam etmeli, eğer tekrar yanlış bir yanıt verilirse, öğrenci için daha
küçük bir adım olacak başka bir soru sormalıdır. Öğretmenin çocuğa: “Yanıtını kontrol ettin mi?” veya
“Biraz daha düşünmek ister misin?” sorularını sorması onun sabırlı olduğunu ve öğrenciyi ilişkinin
merkezi olarak kabul ettiğini gösterir.
Yönlendirilmiş buluşa ilişkin bir çalışma örneği aşağıda sunulmuştur (Mosston ve Ashworth,
1986:178):
Konu: Futbol
Hedef: Uzun ve yüksek-uçan vuruşlarda ayak ucu vuruşu yapabilme.
Soru 1: Uzağınızda olan bir oyuncuya pas atmak istediğinizde, ne çeşit bir vuruş gereklidir?
Beklenen yanıt: Uzun bir vuruş” Yanıt: (Doğru)
Soru 2: Takım arkadaşınızla aranızda rakip takımdan bir oyuncu olduğunu düşünün. Topu güvenli bir
şekilde takım arkadaşınıza nasıl geçirirsiniz?
Beklenen yanıt: Topa yükseğe uçacak şekilde vurarak! (Doğru)
Soru 3: Topu yerden yükseltmek için, topun neresine kuvvet uygulanmalıdır?
Beklenen yanıt: Mümkün olduğu kadar aşağıya! (Evet)
Soru 4: Koşarken topun en alt kısmına ayağın hangi bölümü rahatça gelebilir?
Beklenen yanıt: Ayak ucu. (Çok iyi). Şimdi deneyelim.
Problem Çözme
Günümüz toplumu yaratıcı, eleştirel ve yaratıcı düşünebilen, karşılaştığı değişik problemleri çözebilen
kişiler istemektedir. Problem, yanıtı mevcut bilgi birikimiyle bulunamayan, ancak, araştırma ve
164
incelemelerle yanıtlanabilecek sorudur. Problem çözme ise üst düzey zihinsel etkinliklerin
kazanılmasında işe koşulan bir öğretme yoludur. Bu noktaya birey, sırası ile kavramları, kuralları ve
kuralların sentezini oluşturarak ulaşabilir. Problemin yanıtı önceden bilinmez. Problem çözmede bilişsel,
devinişsel ve duygusal gelişim en üst düzeydedir. Toplumsal gelişim duruma göre üst düzeyde olabilir
ancak bazen en alt düzeye inebilir.
Problem çözmenin hedefleri Mosston ve Ashworth (1986:191-192) tarafından aşağıdaki gibi
özetlenmektedir:
•
Belirli bir konu alanına yönelik problemlerin hazırlanması için, öğretmenin bilişsel becerilerini
harekete geçirmek.
•
Spor eğitiminde, belirlenen bir probleme yönelik çeşitli çözümlerin yaratılması için, öğrencinin
bilişsel becerilerini harekete geçirmek.
•
Etkinliğin yapısını algılamak ve bu yapı çerçevesinde olası değişkenlikler bulmak.
•
Öğretmen ve öğrencinin kabul edilmiş ve geleneksel yanıtların ötesine geçmelerine izin verecek
duygusal güvenlik düzeyine ulaşmak.
•
Çözümlerin doğruluğunu kanıtlama ve onları belirli amaçlara yönelik olarak düzenleme
becerisini geliştirmek.
Öğretmenler, problem çözmenin ilkeleri ve problem çözme adımlarını dikkate alarak birçok problem
cümlesi oluşturabilirler. Özellikle takım sporları etkinlikleri problem çözme davranışlarının geliştirilmesi
için iyi fırsatlar sunar. Konuya ilişkin olarak bazı örnekler aşağıda sunulmuştur.
•
200 metrelik bir duvar tırmanışında 150. metrede yağmur yağmaya başladığında önder tırmanıcı
iş göremez hale gelirse ne yapılır?
•
Bahar ayında bir ormanda yürüyüş yapmaktasınız. Yağmur yağmaya başladı. Bir yandan da
hava kararmaktadır. Geri dönerseniz rotada kaybolma olasılığı var. Nasıl bir davranış yolu seçer
ve nasıl hareket edersiniz?
•
Hentbol takımında savunma oyuncusu ve kaptansınız. Rakip takımın hücum oyuncuları
savunmanızı çok kolay geçerek gol atıyorlar. Savunmayı güçlendirip hücum gücünüzü artırmak
için hangi çözüm yollarını önerirsiniz.
Öğrenci, konu çerçevesinde problem çözmeyi kullanarak bulma ve seçenekler yaratma işine ilk kez
girer. Şimdiye kadar, konuya yönelik belirli çalışmalar ile ilgili kararları öğretmen vermişti. Öğrencinin
görevi, ya taklit etmek ve uygulamak ya da belirli hedefi keşfetmekti.
İster tek seçenek, isterse farklı seçenekler üretmeye yönelik olsun her iki durumda da öncelikle
problem belirlenir. Öğrenciler serbest bir şekilde probleme yönelik çözümler düzenlemeye ve bunları
gözden geçirmeye başlarlar. Ayrılan süre, her öğrenciye, yarattığı seçenekleri sorgulama, araştırma,
düzenleme, harekete geçirme ve değerlendirme fırsatı verir.
165
Özet
Eğitim en genel anlamı ile, “bireyin
davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı
olarak istendik değişiklik meydana getirme
süreci” olarak ifade edilmektedir. Bir süreç
olarak ele alınan eğitim etkinliklerinin formal
boyutu “öğretim” olarak adlandırılmaktadır.
Öğretimin gerçekleştirilmesi için öğretim
programı,
öğrenci,
öğretmen
ve
çevre
düzenlemesinin olması gerekir. Öğretmenler ders
işlerken etkili öğretim yapma konusunda değişik
bakış açıları ile hareket ederler. Bu tür etkinlikleri
değişik boyutlarıyla irdeleyen alana pedagoji
denmektedir. Geniş anlamı ile pedagoji;
öğrencilerle etkili öğretimin nasıl yapılacağı;
öğrenme, kalıcılık ve problem çözmenin en iyi
nasıl gerçekleştirileceği gibi konuları irdeleyen
alandır. Spor pedagojisi ise; spor pedagojisi,
sportif becerilerin en iyi şekilde nasıl öğretileceği
ve öğrenileceği ile ilgilenir. Öğretim girişimi
önceden karar alma ve plan yapmayı gerektirir.
Öğreteceği konuya ilişkin olarak, izleyeceği
öğretme yolu konusunda karar alan öğretmen,
planını yapar, uygular ve değerlendirir. Öğretmen
planını uygularken öğretim modelleri ve
yöntemlerinden yararlanır. Literatürdeki başlıca
öğretim modelleri; taktiksel oyun yaklaşımı, spor
eğitimi, bireysel ve sosyal sorumluluk, doğrudan
öğretim, bireyselleştirilmiş öğretim, akran
öğretimi ve işbirliğine dayalı öğretim, öğretim
yöntemleri ise komut, alıştırma, eşli çalışma,
kendini denetleme, katılım, yönlendirilmiş buluş
ve problem çözmedir.
166
Kendimizi Sınayalım
1.“Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı
yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişiklik
meydana getirme süreci” ifadesi aşağıdaki
terimlerden hangisinin tanımıdır?
5. “Modelin temelinde öğrencilerin zihinsel
olarak etkin bir şekilde oyuna katılarak fiziksel
becerileri öğrenmeleri vardır” ifadesi hangi
öğretim modeline aittir.
a. Öğrenme
a. Spor eğitimi
b. Öğretme
b. Sosyal sorumluluk
c. Öğretim
c. Taktiksel oyun
d. Eğitim
d. Akran öğretimi
e. Yaşantı
e. İşbirliğine dayalı
2. Ertürk (1979) eğitimin dört temel niteliğinden
sözeder. Aşağıdakilerden hangisi dört temel
nitelik içerisinde yer almaz?
6. “Spor eğitimi modelinin ana hedefin
…………… spor insanları yetiştirmektir”.
Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerin
hangisi gelmelidir?
a. Eğitim, kişide istenilen davranışı değiştirme
sürecidir
a. Becerili, bilgili ve istekli
b. Becerili ve bilgili
b. Eğitimin temel hedefi insanlara sadece bilgi
sunmaktır
c. Bilgili ve istekli
c. Kazandırılacak olan davranışlar saptanan
hedeflere uygun olmalıdır
d. Bilgili
e. İstekli
d. Davranış değiştirme insanın kendi yaşantısı
yoluyla olmaktadır
7. Aşağıdakilerden hangisi spor eğitimi modelinin amaçlarından (İnce ve diğerleri, 2011)
birisi değildir?
e. Davranışın oluşumu, planlanmış bir eğitim
sürecinden geçmeye bağlıdır
a. Spora özgü beceri ve fiziksel uygunluğun
geliştirilmesi.
3. Pedagoji, “Öğretme sanatı veya öğretme
bilimi” olarak ifade edilmektedir. Bu ifade
kimlere aittir.
b. Dışsal olumsuz etkilere karşı koyabilmek
c. Oyun içinde stratejileri uygulayabilme ve iyi
uygulamaları takdir etme.
a. Simpson ve Weiner
b. Torsten-Schmidt-Millard
d. Öğrencilerin gelişimlerine uygun düzeyde katılımları.
c. Mosston ve Ashworth
d. Metzler
e. Kirk
e. Sportif etkinliklerin planlanması ve yönetilmesinde paylaşım.
4. “Dans, oyun, spor ve fiziksel aktivite gibi
etkinliklerin eğitimsel görünüşüne” ne ad verilir?
8. Aşağıdakilerden hangisi spor eğitimi
modelinin alt boyutlarından birisi değildir?
a. Pekiştireç
a. Sezonlar
b. Dönüt
b. Takım üyeliği
c. Pedagoji
c. Resmi müsabakalar
d. Yaşayarak öğrenme
d. Kayıt tutma
e. Spor pedagojisi
e. Özkontrol
167
9. Bireylerin kendileri ve diğerleri için sorumluluk almaları öğrenmeleri için fırsatlar sunmak”
hangi öğretim modelinin amacıdır?
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
a. Taktiksel oyun yaklaşımı
1. d
Yanıtınız yanlış ise “Spor Pedagojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
b. Spor eğitimi
2. b
Yanıtınız yanlış ise “Spor Pedagojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
c. Bireysel ve sosyal sorumluluk
3. a
Yanıtınız yanlış ise “Spor Pedagojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
d. Doğrudan öğretim
e. Bireyselleştirilmiş öğretim
4. e
Yanıtınız yanlış ise “Spor Pedagojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. Bireysel ve sosyal sorumluluk modelinde yer
alan beş düzeyli çizelgede beşli sıralamada yer
almayan basamak hangisidir ?
5. c
Yanıtınız yanlış ise “Spor Pedagojisi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
a. Transfer
6. a
Yanıtınız yanlış ise “Öğretim Modelleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
b. Duyarlık
c. Öz sorumluluk
7. b
Yanıtınız yanlış ise “Öğretim Modelleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
d. Katılım ve çaba
8. e
Yanıtınız yanlış ise “Spor Eğitimi
Modeli” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
e. Sorumsuzluk
9. c
Yanıtınız yanlış ise “Spor Eğitimi
Modeli” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. e
Yanıtınız yanlış ise “Bireysel ve Sosyal
Sorumluluk Modeli” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
İşbirliğine dayalı öğretim modeli, akran öğretimi
modeli, bireyselleştirilmiş öğretim modeli,
doğrudan öğretim modeli, bireysel ve sosyal
sorumluluk modeli, spor eğitimi modeli, taktiksel
oyun yaklaşımı modeli
168
Yararlanılan Kaynaklar
Pangrazi, R.P. ve Dauer, V.P. (1992). Dynamic
Physical Education for Elementary School
Children. New York, NY: Macmillan.
Alexander, K. ve Luckman, J. (2001). Australian
tachers’ perceptions and uses of the sport
education curriculum model. European
Physical Education Review, 7(3), 243-267.
Ryder, R.J. ve Burton, J.L. (2006). Longitudinal
study of direct instruction effects from first
through third grades. The Journal of
Educational Research, 99(3), 180.
Cook L. (1991). Cooperative learning: A
successful college teaching strategy innovative.
Higher Education, 16 (1), 27-38.
Senemoğlu, N. (1993). Tam öğrenme modeli.
Plandan uygulamaya Öğretim (M. Bilen).
Ankara: TAKAV Matbaacılık, Yayıncılık, Sanayi
ve Ticaret A.Ş. 35-39.
Demirel, Ö. ve Ün, K. (1987). Eğitim Terimleri.
Ankara: Şafak Matbaası.
Demirel, Ö. (2007). Kuramdan Uygulamaya
Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Pegem
Yayıncılık.
Senemoğlu, N. (2004). Gelişim ve Öğrenme,
Kuramdan
Uygulamaya.
Ankara:
Gazi
Kitabevi.
Dyson, B. ve Rubin, A. (2003). Implementing
cooperative learning in your physical
education program. JOPERD. January.
Senemoğlu, N. (2009). Gelişim, Öğrenme ve
Öğretim. Kuramdan Uygulamaya. Ankara:
Pegem Akademi.
Ertürk, S. (1979). Eğitimde Program
Geliştirme. Ankara: Yelkentepe Yayınları.
Siedentop, D. (1994). Developing Teaching
Skills in Physical Education. London, Toronto :
Mayfield Publishing Company.
Gersten, R. ve Keating, T. (1987). Long-term
benefits from direct instruction. Educational
Leadership, 44(6),28.
Simpson, J.A. ve Weinwr E.S. (Eds.). (1989).
The Oxford English Dictionary. Oxford:
Claredon Press.
Haag, H. (Ed.) (1989). Sport Pedagogy:
Content
and
Methodology.
Baltimore:
University Park Press.
Stein, M., Douglas, C. ve Dixon, R. (1998).
Direct instuction: Integrating curriculum
design and effective teaching practice.
Intervention in School & Clinic, 33(4), 222.
Hellison, D. (2003). Teaching Responsibility
Through Physical Activity. Champaign: Human
Kinetics.
İnce, M.L., Cengiz, C., Ebem, Z. Hünük, D.,
Kangalgil, M., Saçlı F., Saraç, L., Yapar, A.
(2010). Spor eğitimi modeli. Öğretim
Modelleri ve Güncel Araştırmalar (Editörler:
G. Demirhan, ML İnce, C. Koca, S. Kirazcı).
Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi.
Tinning, R. (2008). Pedagogy, sport pedagogy,
and the field of kinesiology. Quest, 60, 405-424.
Torsten, S.M. (2003). Perspectives of modern
sports pedagogy. European Journal of Sport
Science, 3(3),1-7.
Kirk, D. (2004). Framing quality physical
education: The elite sport model or sport
education. Physical Education and Sport
Pedagogy, 9(2), 185-195.
Koca, C., Çiçek, Ş., Şahin, R. Bulca, Y. ve Altay,
F. (2010). Taktiksel oyun yaklaşımı öğretimi.
Öğretim Modelleri ve Güncel Araştırmalar
(Editörler: G. Demirhan, ML İnce, C. Koca, S.
Kirazcı). Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi.
Metzler, M.W. (2000). Instructional Models for
Physical Education. Massachusetts: Allyn and
Bacon.
Metzler, M.W. (2005). Instructional Models for
Physical Education. Scottsdale: Holcomb
hathaway Publishers.
169

Benzer belgeler