İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
• 2007/11
•
say› 67
•
2.25 YTL(KDV’li)
eylül 2007
›ssn 1303-9113
27 y›l sonra ruhi su ile yeniden...
foto: emre bozbo¤a
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› Org.
Reklamc›l›k ad›na
Öznur Turan
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Cihan Keflkek
Senenin en uzun ay›d›r eylül. Güz ya¤murlar›n›n ›slatt›¤›, sar› dallardan kopan yapraklar›n yüre¤imizdeki hüznü kadar upuzundur. “Erken, çok erken kaybettik” dediklerimizden midir, yoksa ad›n›n s›rf eylül olmas›ndan m› bilinmez... Bildi¤imiz bir fley var
ki, eylül, sevdiklerimizin ço¤unu ald› elimizden. Ruhi Su gibi, müzi¤imizin tekseslili¤ine dur demifl, fikirleri, düflünceleri ve prati¤iyle örnek bir ustam›z da eylül ay›nda düflen sar› yapraklar misali düfltü topra¤a. “Düfltü” de¤il asl›nda, “Düflürüldü!”, tedavisine izin verilmeyerek… Sevgi ve sayg›yla an›yoruz ustam›z›… Ve tam 27 y›l önce müzi¤in çok seslili¤i üzerine bize söylediklerini yeniden aktar›yoruz sizlere… Müzi¤imizin
çokseslilik yolculu¤unu bafllatanlardan olan Ruhi Su, bu yolculu¤un kilometre tafllar›-
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. Çoban Apt. No:4
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81
Faks: 235 44 11
e-posta: [email protected]
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
n› anlat›yor.
Kahramanlar› halk yarat›r. Öyle çaresizli¤inden de¤il, hamurunu bizzat kendisi kard›¤›ndan. Mayas›n› da zalime olan öfkesinden verdi mi hamura, art›k her fley haz›rd›r.
‹syan› ateflleyecek, büyütecek, yönetecek güç do¤maya haz›rd›r. Hurremilerin isyan
önderi Babek’i anlat›yoruz. Abbasilerin sömürüsüne, zulmüne Hurremi 盤l›klarla karfl›l›k veren; tarihte zaferleri -yenilmifl olsalar bile- güçlünün de¤il hakl›n›n kazanaca¤›n› gösteren; zalimin önünde bütün uzuvlar› kesilirken dahi bafl e¤meyen, aman dilemeyen Babek’i…
‹nsanl›k tarihiyle neredeyse özdefltir ayd›nlanma tarihi. Her dönemde insanlara yol
gösteren, onlar› daha güzel bir dünyaya do¤ru yola ç›karma görev ve sorumlulu¤unu
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
üstlenenler ç›km›flt›r. ‹flte tam da burada ç›k›yor ayd›n olman›n önemi. Tarihin ak›fl›n›
de¤ifltirme yetisine, bugünden yar›n› görme maharetine sahip olan ayd›nlar›n misyonu, tam da burada ortaya ç›k›yor. S›n›flar›n çat›flmas›nda burjuva ayd›n ile proleter
ayd›n aras›ndaki ayr›m mu¤lâkl›¤a yer b›rakmayacak kadar nettir. Bu konudaki tart›fl-
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
malar hala sürse de, kimin hangi s›n›fa hizmet etti¤i s›r de¤il art›k. ‹flte bu tart›flmaya
proletarya cephesinden yan›t veren; yaflam›, fikir ve düflünceleri, prati¤iyle örnek bir
yazard›r Nikolay Ostrovski. Proletaryan›n, ezilen halklar›n, yüre¤i sosyalizmden geçen
herkesin onurudur Ostrovski… Ayd›n kavram› Ostrovski gibi proleter ruhlu, sosyalist
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Ofset haz›rl›k
TAVIR YAYINLARI
ayd›nlarla anlam kazan›yor.
Munzur’un k›y›lar› her sene oldu¤u gibi bu sene de festival coflkusuna tan›kl›k etti.
Art›lar›-eksileri, olumluluklar›-olumsuzluklar›yla festivali yazd›k. Yazarken Munzur’un
efsanevi yan›na da vurgu yapmadan geçemedik. Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle…
Bask›
Bar›fl Matbaac›l›k
Yerel süreli yay›n
Dostlukla...
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
09/2007
73
harbiye’de yank›lanan
türkülerimizin kardefl sesiydi
7
10
14
17
19
20
23
24
26
30
34
37
40
41
42
46
RÖPORTAJ
ruhi su
‹ZLEN‹M
harbiye’de yank›lanan türkülerimizin kardefl
sesiydi
RÖPORTAJ
sarper özsan’la çokseslilik üzerine
‹NCELEME
babek
ELEfiT‹R‹
bir flaflk›n adam
fi‹‹R
hasan hüseyin
‹ZLEN‹M
munzur özgür akacak
AYIN FOTO⁄RAFI
umut kaçar
HAP‹SHANEDEN
volta
RÖPORTAJ
arif usta
ARAfiTIRMA
yaflam›yla, müzi¤iyle k›z›lderililer
B‹YOGRAF‹
nikolay ostrovski
DENEME
godot’yu beklemek
ÖYKÜ
denef demiray
DENEME
erhan bal
RÖPORTAJ
flener kökkaya
HABERLER
10
3 sarper özsan’la çokseslilik
üzerine
20
munzur özgür akacak 3
34
3
3
kapak 3
yüre¤ine çifte su verilmifl bir
yazar:ostrovski
röportaj
ruhi su: devrimci müzik,
müzi¤imizin çokseslili¤e gitmesi sorunudur
kerim balk›r
de¤erli halk ozan›m›z ruhi su’nun ölüm y›ldönümü nedeniyle 1980 y›l›nda dergimizde yay›nlanan röportaj› o’nun
an›s›na, 27 y›l sonra tekrar yay›nl›yoruz...
“Burada halk›n özlemlerini bilmek, devrimci müzi¤imizin geliflmesine çok yard›mc› olur. Bu özlemleri nereden ö¤renebiliriz?
Türkülerinden; türkülerde ço¤unlukla halk›n ne istedi¤i yatmaktad›r. Yani, ekmekten aflka kadar, neyin özlemini çekmekteyse onu türküleriyle anlatmaktad›r halk.”
Müzi¤in toplumsal de¤iflimdeki ifllevi sizce ne olabilir?
Ruhi Su: Müzi¤in toplumsal de¤iflimdeki ifllevi, toplumun koflullar›na, içinde bulundu¤u ortama göre de¤iflebilir. Ve edebiyat›n ifllevi
neyse, tiyatronun ifllevi neyse, müzi¤in ifllevi de ondan baflka bir fley
de¤ildir. Yerine göre e¤lendirmek, dinlendirmek, toplumun estetik
de¤erlerini, zevkini gelifltirmek ifllevini de üstlenebilir. Toplum bir savafl›m›n içindeyse, o savafl›ma da katk›da bulunabilir; ifllevi, koflullara ba¤l› olarak böylece geliflir. Karfl›l›kl› etki tepki kanunlar›na da ba¤l›d›r bu. Koflullar de¤ifltikçe, toplumun sanat› da de¤iflir. Bu etkilenme, koflullar› da de¤ifltirebilir. Bu iliflki karfl›l›kl› olarak birbirini daima
de¤ifltirerek, gelifltirerek sürer.
Devrimci müzi¤in kayna¤› ne olmal›d›r?
Devrimci müzi¤in kayna¤›n› düflünürken, yine sanatlar› tümüyle beraber düflünmek sözkonusu. Bütün sanatlar› gelifltiren esasl› unsur
neyse, devrimci müzi¤in geliflmesi için kaynak da odur, diyebiliriz.
Burada halk›n özlemlerini bilmek, devrimci müzi¤imizin geliflmesine
çok yard›mc› olur. Bu özlemleri nereden ö¤renebiliriz? Türkülerinden;
türkülerde ço¤unlukla halk›n ne istedi¤i yatmaktad›r. Yani, ekmekten aflka kadar, neyin özlemini çekmekteyse onu türküleriyle anlat-
EYLÜL 2007 | TAVIR | 3
röportaj
maktad›r halk. Devrimci müzi¤imizde bu bir
kaynak olabilir. Bir de, bugün mevcut müzi¤imize göre, devrimci müzik nedir, sorusu ç›kabilir burada. Bugünkü varolan müzi¤imize
göre devrimci müzik, bizim için, bizim toplumumuz için çoksesli bir müziktir. Yani, müzi¤imizin çokseslili¤e gitmesi sorunudur devrimci müzik. O zaman çokseslili¤e gitmifl
olan müzikler de bizim için bir kaynak olabilir. Yani çokseslili¤in kendisi devrimi yaratmaya yetmeyebilir. Bugün bat›daki kapitalist
toplumlar›n tümü hemen hemen çoksesli
müzi¤e sahiptir ama, oradaki toplumlar›n
hepsi devrimci koflullara gelmifl de¤ildir. Kapitalist düzenden daha ileri bir devrim düflünüyorsak, demek ki çokseslilik orada yetmiyor. Ama sosyalist düzende çoksesli müzik
mutlaka devrimci müzik niteli¤ini tafl›r. O
aç›dan bizim bugünkü müzi¤imize göre devrimci müzik, çoksesli müziktir, denilebilir, daha ileri bir ad›m oldu¤undan.
Halk müzi¤imiz tekseslidir. Büyüklü¤ü, halk›n bütün sorunlar›n› yüklenen bir müzik olmas›ndad›r. Klasik sanat müzi¤imiz gibi bir
konuyu ifllememekte; yani yaln›z aflk konusunu ifllememektedir. Halk›n korkular›n›, sevinçlerini, kahramanl›klar›n›, neyin özlemini
çekiyor, neden flikâyet ediyorsa onlar›n tümünü içeren bir müziktir. Bundan dolay› devrimci müzik niteli¤i tafl›maktad›r.
Halk türküleri yorumlan›rken nelere dikkat
edilmeli?
Türküler, sözlü müzik oldu¤una göre, yorum,
sözün kendisinden ç›kar. Söz neyi söylüyorsa,
o zaten yorumu kendili¤inden getirir. Hani
'a¤z›ndan ç›kan lâfa dikkat et' derler. Türküyü
söyleyen, söylerken a¤z›ndan ç›kan lafa dikkat ediyorsa, o bir yorum getiriyor demektir.
Müzik aç›s›ndan neler söyleyebiliriz? Örne¤in, sizin yorumlayarak söylediklerinizin
otantik olandan farkl›l›klar› var. Daha do¤rusu bir ileri olma durumu var. Bunu yaparken
neye dikkat edilmelidir?
Bir türküyü, bir flark›y› rahat yorumlayabilmek için, müzi¤in ve sözün kurallar›n› bilmek
gerekti¤i gibi; sesin de o yorumu yapabilecek
nitelikte olmas› gerekir. Yani herkes bir yorum yapmak ister, fakat sesi buna yetmeyebilir. Konuflmada bile öyledir. Nas›l konuflmak gerekti¤ini duyar, fakat sesiyle o fleyi yapamaz. fiark› söyleyen insan için de bu böyle.
Anlad›¤› fleyi sesiyle verebilmek için, sesinin o
4 | TAVIR | EYLÜL 2007
fleyi verebilmeye uygun bir nitelikte olmas›
gerekir. Yani, ben isem sözkonusu, ses e¤itimi gördü¤üm, müzik kurallar›n› bildi¤im için,
söz kurallar›n› biraz bildi¤im için, halk›n bu
türküleri neden, nas›l söyledi¤ini biraz bildi¤im için bu yorumu yapabiliyorum. Bunlar
gerekli. fiimdi, benim bildi¤imi bilen her insan bunu yapabilir mi? O da baflka bir fley.
Yani, diyelim ki devlet konserva tuar›n› bitirdim ben. Her devlet konservatuar›n› bitiren,
böyle söyleyebilir mi, böyle yorumlayabilir
mi? Yok, bunu diyemem. Ama, böyle yorumlayabilmek için mutlaka bir ses e¤itimi gereklidir. Bunun d›fl›nda, benim bu yorumumu
be¤enen, izleyen birçok arkadafl›m›z oldu, biliyorsunuz. Onlar, yapabildikleri yere kadar
yap›yorlar. E¤er ondan öteye gidemiyorlarsa,
bu, dedi¤im baz› fleyleri bilmediklerindendir.
Ben türküleri yorumlarken, türkünün ana çizgisini, karakterini bozmadan ve sözün istedi¤ini vermeye çal›flarak söylüyorum. Türküleri
en iyi halk›m›z söyler diye kesin bir kural yok.
Ço¤u zaman, halk›m›z›n kendisi de baz› türküleri bozabilir. Yani, halk›n içinden baz› söyleyiciler, türküleri do¤ru söylemeyebilir. Ezgiler de bozulmufl olarak yay›lm›fl olabilir. Zaten gelenek bu. Hep bozularak yeniden yap›l›r halk müzi¤i dedi¤imiz müzik. Otantik de
donmuflluk anlam›na gelmez biliyorsunuz.
Otantik de, daima de¤iflen koflullarla de¤iflen, yaflanmaya devam eden bir gerçek. Yani,
bugün giysilerinden tutun, diline kadar, türküleri söyleyifline kadar, flöyle bir iddiada bu-
lunamay›z; “Bugünkü söylenilen türküler,
bundan bin y›l evvel de böyle söyleniyordu.”
Halk›m›z›n dili de de¤iflmifl, giysileri de, zevki
de de¤iflmifl. O halde otantiklik denilen fley
de ancak de¤iflerek yaflamas›n› sürdürebilir.
Bir türküye yozlaflm›fl diyebilmemizin ölçütü
nedir?
Söyledi¤im anlamda bir türkü içeri¤ine ve ezgi yap›s›na uygun biçimde söylenmiyorsa,
ona yozlaflm›fl diyebiliriz. Bu yozlaflma, halk›n kendisi taraf›ndan yap›labilir ya da bugün, bildi¤imiz baz› sanatç›lar taraf›ndan da
yap›labilmektedir. Halk›n kendisinin yapt›¤›
yozlaflmaya örnek verelim size: A¤›tlar niçin
yap›l›r, bilirsiniz. Ya bir yak›n› ölmüfltür bu
a¤›t› söyleyenin, ya da büyük bir insan ölmüfltür, onun ölümü üzerine hemen söylenmifltir. Böyle bir olay için de söylenmifl bir
türkü, bak›yorsunuz bambaflka bir flekil al›yor. A¤›tlar, tümüyle bir oyun havas› de¤ildir.
Ama flöyle a¤›tlar da vard›r. Diyelim ki, Kastamonu'nun Sepetçio¤lu Zeybe¤i. Sepetçio¤lu
isminde halk taraf›ndan sevilen bir adam vurulmufl. Onun üzerine yak›lm›fl bir türkü ve o
türküye ba¤l› olarak bir de zeybek bu. fiimdi
böyle a¤›tlar oldu¤u gibi, oyunsuz söylenen,
söylenmesi gereken a¤›tlar da var. Oyunlu
olanda da söz k›sm› a¤›t halindedir. Ama,
oyun k›sm› a¤›r bir zeybektir. Adeta balelefltirilmifl, balesi yap›lm›fl o ölümün.
Baflka bir türküyü alal›m:
röportaj
“Hem okudum hemi yazd›m
Yalan dünya senden bezdim
Da¤lar koya¤›n› gezdim
Yiten yavru bulunur mu?”
diye bir türkü var, biliyorsunuz.
El veriyor, el veriyor
Orta direk bel veriyor
Döndüm bakt›m sol yan›ma
Mehemmedim can veriyor.
Evin dire¤i çöküyor anlam›na söylenmifl bir
sözü içeren bir a¤›t. Böyle bir a¤›d› düflünün.
Buna ç›k›p oyun oynarlar. Kimbilir ne kadar
zaman geçmifl üzerinden. fiimdi bir oyun havas› gibi söylenir halk aras›nda, iflte bu bir
yozlaflmad›r. Hafif Türk Müzi¤i sanatç›lar› da
al›r, hiç içeri¤ine uymayan bir biçimde söyleyebilirler. Bu da yozlaflmad›r. Yozlaflman›n
bir baflka sanat›, daha güzel bir sanat› meydana getirmesi da olanakl›. Bir türküyü al›p,
onu bozar, ama ondan, onun üzerinde çok
yeni bir sanat kurabilirsiniz. Bu anlamda da
bir yozlaflma olabilir. Ama bu, olumlu bir yozlaflmad›r.
Halk türkülerinin bat› sazlar›yla çal›nmas›
konusunda düflünceleriniz?
Türk Sanat Müzi¤i olsun, halk türkülerimizin
olsun flimdiye kadar bat› sazlar›yla seslendirilmesi gelene¤i zaten kurulmufl. Halk›m›z›n
içinde de var bu, sanat müzi¤inde de. Örne¤in, sanat müzi¤imize piyano girmifl. Bu piyanonun tam karakterine uygun olarak çal›n›yor mu, çal›nm›yor mu, ayr› bir sorun. Ama
piyano, klasik sanat müzi¤i orkestran da var.
Halk müzi¤imizin içinde de klarnet var, akerdeon var. Afla¤›, yukar› yüz seneden beri halk
müzi¤imize girmifl bu çalg›lar.
Bat› müzi¤i çalg›lar›, teknik aç›dan daha olanakl› çalg›lar. Daha ileri bir müzi¤e uygun
çalg›lar. Müzi¤imizi bu çalg›larla seslendirmek olumludur Biz bu çalg›lar› eninde sonunda kabul edece¤iz, etmifliz zaten. Yani
bunda olumsuz bir yozlaflt›rma yok.
Devrimci müzi¤imizin kayna¤›, halk müzi¤i
olmal›d›r, dedik. Bir ezgiyi al›p, ona günümüz koflullar›n›, mücadeleyi anlatan sözler
yazarak ya da varolan sözlerini bu yönde de¤ifltirilmesi, biçiminde yap›lan çal›nmalar
hakk›nda düflünceleriniz?
Yani, devrimci içerikli sözleri varolan türkülerden birine ba¤layarak söylüyorlar. fiimdi,
bu yaln›z bizde de¤il, bütün halklarda oluyor.
Bu türkülerin gelene¤inde var asl›nda. Türk
ezgileri, ezgi kal›plar› ortan›n mal›, halk da.
Bu ezgiler kurulmufl, konmufl ortaya. Her gelen kuflak ya da sonradan gelen halk ozanlar›
(ister ismi belli olsun, ister olmas›n), yeni bir
söz söyleyen insan (koflullar nas›l bir sözü gerektiriyorsa), bunu müziklendirmek istedi¤i
zaman, bu ezgilerin birisinden yararlan›r. Bugün, ozanlar›m›z›n ço¤unun deyifllerini biliyorsunuz de¤il mi? Karacao¤lan, Dadalo¤lu,
Yunus Emre ve birçok ozan›m›z var. Bunlar›n
fliirleri de bir tak›m ezgilerle söyleniyor. Bu,
bu ezgileri ayn› zamanda o ozanlar ortaya
koydu anlam›na gelmez. Yüzde doksanbuçuk, bu ezgiler zaten vard›r. Karacao¤lan gelmifl, sözlerini bir tür ezgilerle söylemeyi koymufl ortaya, varolan ezgilerle, uzun havalarla.
Dadalo¤lu, Afl›k Veysel gelmifl ve bu hep
böyle olmufltur. Yani herkes varolan ezgileri
kendi sözlerinde kullanm›flt›r. Sonra, devrimci bir kuflak gelmifl, onlar da kendi sözlerini
bu ezgilere yükleyerek söylemifller. Bunda bir
fley görmüyorum. E¤er söz ezgiyle bir uyum
içindeyse pekala olur. Bu gelene¤i yürütelim.
Örne¤in, sizin olumlu bir çal›flman›z var. Semahlar; müzik aç›s›ndan olsun, anlatmak istedi¤i fley aç›s›ndan olsun. Ancak “slogan”
türünden sözlerin kullan›lmamas›na dikkat
etmek gerekiyor herhalde.
Ben onun için dedim ki; uyumlu ise. Ezgiyle
söz uyumlu ise, hiçbir zarar› yok. Ama de¤ilse, zaten kendili¤inden bir di¤erini reddeder.
Kitlenin tepkisi, yap›lan bu iflin kalitesini a盤a ç›kar›r m› demek istiyorsunuz?
Evet. Sevilir ya da sevilmeyebilir. Bir defa söylenir, unutulur. Yani, lay›k oldu¤u tepkiyi görür dinleyiciden.
Bugün devrimci ozanlar›m›z›n fliirlerini müziklendirme konusunda yayg›n çal›flmalar
var. Örne¤in, Naz›m Hikmet’i alal›m; herkes
onun fliirlerini müziklendirme peflinde. Sizce
bu çal›flmalarda neye dikkat etmek gerekir?
Evet, bu nedense böyle yayg›nlafl›yor. Asl›nda
bu bir kompozitörün iflidir. Buna belki kompozitörler bu sorunun üzerine gitmedi¤i için
herkes baflvuruyor. Yani devrimci ozanlar›m›z›n fliirlerini -sözkonusu bu oldu¤u için söylüyorum- as›l kompozitörlerimiz bestelemeyi
müziklendirmeyi pek düflünmüyorlar. Ama
toplumun içinde devrimci bir savafl›m da var.
Ve bu savafl›m›n içinde müzi¤in de bulunmas› gerekiyor. O zaman asl›nda kompozitör olmayan bu arkadafllar bu ifli yapmak yoluna
gidiyorlar. Bunlar›n bir k›sm› çok uydurma
oluyor kuflkusuz. Ama ne yapal›m, iflte bu da
oluyor. Demin söyledi¤im gibi, bunlar›n da
baflar›s›zlar› kenara at›l›p gidecektir. Baflar›l›
olan varsa, o zaten sürer gider. Ama ister
kompozitör olsun, ister olmas›n, devrimci
ozanlar›n fliirini, yaln›z devrimci ozanlar›n
de¤il, bütün ozanlar›n fliirini müziklendirecek insan›n biraz söz tad›n› ve fliirin ne oldu¤unu bilmesi gerekiyor. Yani, müzikten bilmesi, edebiyattan anlamas› gerekiyor. Müzi¤i nas›l uygular? O fliir nas›l bir müzi¤i gerektirir. K›saca, bu tür çal›flmalarda müzi¤in ve
sözün kurallar›n›n bilinmesi gerekir. Bilmedi¤i zaman her fley s›r›t›yor, çirkinlefliyor. Bu
soruyu sordu¤unuza göre, herhalde siz de
bunlardan rahats›zs›n›z. Bu, tabi yasaklanamaz. Kimse bunun önüne geçemiyor. Ama
as›l cezay› yap›lan iflin kendisi beraberinde
getiriyor. Bir süre sonra toplum, devrimci kuflaklar, bu iflin fark›na var›yor, b›k›yor bundan. Halk rahats›z oluyor ve o kuflaklar as›l
yapmak istedikleri fleyin bu olmad›¤›n› anl›yor, b›rak›yor, unutuluyorlar. Çok insan, isim
vermeye gerek yok, geldi geçti bu deneyden
de¤il mi? Birçok halk ozan›, do¤ru dürüst türkü söylemek varken, onu b›rakt›lar. Slogan
söylemeye, nutuk çekmeye bafllad›lar. Sonra
birer birer sahneden çekildiler. Neden? Herkes dinlemez bir hale geldi, b›kt›.
Çokseslilik, müzikte ileri bir aflamay› gösteriyor. Halk türküleri çok seslendirilmeli midir?
Müzik anlat›m›nda, müzi¤in anlat›m gücünü
gelifltirme aç›s›ndan çok seslilik ileri bir
ad›md›r. Halk türküleri, yap›lm›fl bir müziktir.
Çokseslendirilebilir de oldu¤u gibi de söylenebilir. Teksesli söylenmesinin bir sak›ncas›
yoktur. O yine ilerici niteli¤ini tafl›makta devam eder. ‹leri olman›n k›stas›, teksesli veya
çoksesli olmas›nda de¤il, verdi¤i mesajdad›r.
Ayr›ca, müzik örgüsünün ezgi yap›s›n›n kuruluflu da daha ilerici bir müzi¤e yatk›n olmas›ndan dolay› da ilerici, devrimci bir nitelik
tafl›r.
Bir halk sazlar› orkestras› kurulabilir mi?
Halk sazlar› orkestras› kurulabilir. Bu hiç yap›lmam›fl da de¤ildir ülkemizde. Televizyonda, radyoda, halk sazlar› toplulu¤u zaten var.
Ancak, halk sazlar› toplulu¤u hep ayn› ezgiyi
EYLÜL 2007 | TAVIR | 5
röportaj
çalmamak, baz› gruplar› ikinci bir sesi duyurmak anlam›nda olursa daha da ileri bir ad›m
at›lm›fl olur. Yoksa, bir saz›n çald›¤›n› elli saz
çalar, bu da ses ço¤almas›ndan baflka bir fley
olmaz. Ancak, bu yine de yararl› bir fleydir.
Hani, bir elin nesi var, iki elin sesi var anlam›nda bir birlikteli¤in kurulmas› aç›s›ndan
önemlidir. Çünkü, bizim toplumumuz için bir
türküyü birlikte çal›p, birlikte söyleyebilmek
de ileri bir ad›md›r. Toplumumuz buna da al›fl›k de¤ildir.
Halk aras›nda birlikte türkü söylememe, tek
söyleme gelene¤inin kökleri nereye dayan›r
sizce?
Dinsel aç›dan beraber söylenilen ilahiler var.
Ama dinin do¤ru görmedi¤i zamanlar da olmufltur müzi¤i. Onun etkisi olmufltur, belki
baflka ahlak kurallar›n›n etkisi olmufltur.
Toplumumuzda bu gelenek toplu olarak türkü söylemek gelene¤i kurulmam›flt›r. Ancak,
radyolar›m›zda, televizyonlar›m›zda, okullar›m›zda bu ifl yürümüfl ve gittikçe, özellikle
gençlik aras›nda yayg›nlaflmaya bafllam›flt›r.
‹fl türküleri diyebilece¤imiz ve ifl esnas›nda
çal›flanlar taraf›ndan söylenen türküler var.
Birden çok kiflinin söyledi¤i türküler. Ama
bunlar herhalde belirleyici olmuyor?
O, ifl türkülerinde var, iflte beraber söyleme.
Solo ve koro olarak ekin biçerken, demir döverken, bulgur çekerken ya da hal› dokurken.
Gemilerde ya da bir tak›m topluluklar taraf›ndan söylenen müzi¤imiz de var.
Oyun türkülerinde...
Oyun türkülerinde bazen olur.
Çal›flmalar›n›za iliflkin sorulurla söyleflimizi
sürdürmek istiyoruz Çokseslilik, müzi¤in
kendi geliflimi içinde ileri bir aflama dedik.
Siz, koroyla yapt›¤›n›z çal›flmalarda iki sesten daha ileri gitmiyorsunuz. Bunun nedenlerini açar m›s›n›z?
Nedenlerden biri flu: Benim çal›flt›¤›m koro,
son derece amatör. Yani, arkadafllar›m›z›n
ço¤u müzik yaz›s›n› bile bilmiyor. Yaln›z kulaktan ö¤reniyoruz türküleri. Arada bazen
solfej yapma olana¤› buluyoruz. Zaman›m›z
da yok. Bu arkadafllarla bir ikinci sesi ne ölçüde duyurabilirsek, ancak o ölçüde duyuruyoruz. Bir de flu var: Üzülerek söyleyeyim, henüz çokseslilik ortam›na halk›m›z girmifl de¤il. Çok çabalar var bu konuda. Ancak, çokseslili¤in tad›n›, hele türkülerde, armonize
edilen türkülerde çokseslili¤in tad›n›, halk›-
6 | TAVIR | EYLÜL 2007
m›z alamamakta.
Böyle bir çal›flma yaparken halk›n kültür düzeyini mi gözönünde bulundurmak gerekir?
Halk›n içinde bulundu¤u koflullar, e¤itim düzeyi buna uygun de¤il. Çokseslilik bir kültür
ve e¤ilim sorunudur ayn› zamanda. Bizim
toplumumuz, çok seslilik gelene¤i olmayan
bir toplum için en az›ndan bir üniversite e¤itimi görmüfl olma iflidir. O da yine bu müzi¤i
dinleye dinleye, buna bir al›flkanl›k biriktire
biriktire olabilir. Bu yad›rgatmayacak biçimde neyi ne kadar duyurabilirsek o kadarla yetinme iste¤imizden oluyor.
fiöyle diyebilir miyiz: Halk›m›z henüz çokseslili¤i alg›layacak düzeyde olmad›¤›ndan?
Tedirgin olmadan ne kadar›n› alg›layabilirlerse o kadar›n›. Tabi ana kural›m›z; as›l ezgiyi
çok seslili¤in içinde kaybetmemek. Kaybolmas›na olanak b›rakmamak.
Sizin çal›flmalar›n›zda ses ön planda, saz ise
ikinci planda. Bu konuyu da biraz açar m›s›n›z?
Ben saz› bir efllik çalg›s› olarak ald›m daima.
Yani esas ifli sesimle görüyorum. Saz buna
efllik ediyor. Ezgiyi bazen duyurarak, bazen,
biraz duyurarak, kimi zaman da baz› akorlar›
duyurarak efllik eden bir çalg› halindedir bende saz. Yani as›l amac›m saz çalmak, güzel
saz çalmak de¤il. Benden çok daha güzel saz
çalanlar var. Virtüözler var. Benim as›l iflim,
sesimle türkü söylemek. Saz›m› da böyle bir
efllik çalg›s› halinde kullanmak.
Di¤er halk sazlar›n› kullanmaman›z›n nedeni?
Biliyorsunuz, türküler toplumumuzda genellikle sazla söylenir, ba¤lamayla söylenir. Elaz›¤, Diyarbak›r ve baz› bölgelerde klarnet de
kullan›labilir. Ama, türkülerin as›l çalg›s› sazd›r. Di¤er çalg›lar ise ona yard›mc› olabilir.
Mey ve kemane dedi¤imiz keman gibi. Benim aç›mdan türkü söylemeye en uygun çalg›, bir halk çalg›s› kullanacaksam, sazd›r.
Onun için saz› seçtim. Hem klarnet çal›p,
hem türkü söyleyemem.
K›s›tl› da olsa, çok az da olsa bir renk vermesi aç›s›ndan, di¤er çalg›lar› da kullanabilir
miydiniz?
Hep saz› kulland›m. Bir afl›k gelene¤i gibi. O
yolu izledim Ve bütün yapt›klar›m› sesimle
yapt›m. Yani, ileri anlamda, yeni anlamda ne
yapt›r›msa sesimle yapt›m. Baflka sazlar›
kullanmay› düflünmedim.
Biraz daha ilerisini yapt›¤›n zaman, sonra
daha da ilerisini yapmak gerekir. Onu da orkestra kurallar›yla kompozisyon kurallar›n›
bilen bir insan›n yapmas› gerekir, diye düflündüm. ‹yi yapabildi¤im bir ifli yap›p sürdürmek istedim. fiu da olsun, bu da olursa
daha iyi olur diye buland›rmak istemedim.
Yani, kendimi, yeteneklerimi aflan bir fleyi
yapmak istemedim.J
izlenim
harbiye’de yank›lanan
türkülerimizin kardefl sesiydi...
deniz korcan
Bir Harbiye konseri daha gelip geçti gözlerimizin önünden. Hiçbir Harbiye konseri bizim için
“s›radan” bir konser olmad›. Her Harbiye
“özel”di. Bir konserin çok ötesinde anlam› vard›r Harbiye konserlerinin “‹dilciler” için.
Y›llar önce bir müzik elefltirmeni dostumuz
Tav›r’› incelerken Harbiye Konser yaz›s›n› görünce flafl›rm›fl, bir konser hakk›nda neden bu
kadar uzun yazd›¤›m›z› ya da yazacak ne buldu¤umuzu sormufltu. Böyle bir fleye gerek olmad›¤›ndan bile dem vurmufltu. Biz de yaflad›¤›m›z duygular› yazd›¤›m›z› söylemifltik kendisine. Hani anlatmaya sayfalar yetmez türünden. Ve bir konserin bizim için sadece bir
konser olmad›¤›ndan bahsetmifltik.
Eksiklerimizi, yanl›fllar›m›z›, baflar›lar›m›z›; gurur duydu¤umuz, üzüldü¤ümüz, hep hat›rlad›¤›m›z, gülümsedi¤imiz nice an›lar›m›z› dökerek ç›kar›z Harbiye Aç›k Hava Tiyatrosu’nun
basamaklar›ndan.
Sadece Grup Yorum’un bir konser verip gelip
geçti¤i bir yer de¤ildir Harbiye Aç›k Hava Tiyatrosu. Bütün ‹dil Ailesini, hatta yürekleri ayn› devrim düflüyle çarpan o kocaman ailenin
bireylerinin gelip geçti¤i bir konser yeridir Harbiye. Sahnedeki müzik grubu elini uzatacak
kadar yak›nd›r dinleyicisine. Dinleyici sahnede
kendini görür bakt›¤›nda. Ve hakikaten de
Grup Yorum’un türküleri, dinleyenleri ile aras›nda ezgiden yüre¤e kurulan bir köprüdür.
Sahne arkas›nda ütü yapan, yemek da¤›tan
kardeflimizden en tepede bilet kesen kardeflimize kadar Harbiye Aç›k Hava Tiyatrosu’nun
her metrekaresine al›nterimizi dökeriz.
Ve konser gelir, bafllar, biter. Bir y›l boyunca
nas›l yaflad›ysak onun s›nav›n› veririz sahnede.
Kolektivizm... En güçlü silah›m›z. Bizi biz yapan de¤erimiz...
Kolektivizmi ne kadar çok yaratabilirsek, sah-
neden bize alk›fl olarak geri döner. Baflar› hanemize bir art› daha eklenir.
Harbiye bir y›ll›k eme¤imiz ve al›nterimizdir.
Bir y›lda da¤arc›¤›m›zda birikendir. Eksi¤imizle gedi¤imizle...
Bu nedenle önemlidir Harbiye Aç›k Hava Tiyatrosu konserleri.
Çünkü Harbiye, devrimci yarat›c›l›¤›m›z; Harbiye, devrimci sanat tavr›m›z ve devrimci prati¤imizdir. Harbiye, gelecekte yapacak olduklar›m›z› da anlatt›¤›m›z yerdir.
Bütün bunlarla saatler ilerledikçe herkesi bir
heyecan sar›yor. Konser alan›n›n içindeyim, d›flar› atmak istiyorum kendimi. O uzayan kuyru¤u görmek için. Sevgili dostlar›m›z, yoldafllar›m›z, abilerimiz, ablalar›m›z, kardefllerimiz,
analar›m›z, babalar›m›z... Bütün herkes d›flarda. Birazdan kap›lar aç›lacak ve o temiz ayd›nl›k yüzleriyle dolacaklar bu tafl yap›dan içeri.
Sabahtan beri yo¤un bir koflturmaca halindeyiz ancak kimsede o eski konserlerde yaflanan
gerginlik ve stres yok. Çünkü bu konser haz›rl›klar›nda hiçbir sorun yok! Y›llar›n bize kazand›rd›¤› deneyimle sorunlar›n üstesinden gelmeyi baflarabiliyoruz.
Ve art›k dakikalar say›l›yor. Kap›dan içeri birer
birer üçer befler giriyor dostlar›m›z. Kucaklar›nda çocuklar›yla gelenler, yafll›lar, gencecik
insanlar, herkes...
Hemen her yafltan insan giriyor içeri. Yorum’un dinleyici profili seriliyor gözlerimizin
önüne. Her kesime hitab edebilmeyi baflar›yor
iflte.
Kimilerinin gençli¤idir Grup Yorum, kimileri-
EYLÜL 2007 | TAVIR | 7
izlenim
muzun ve iç çekifllerimizin türkülerini. Ve tabi
ki sevinciyle, ac›s›yla bir yürek olmay› baflarabilen halk›m›z›n türkülerini...”
Gümbür gübür ak›p geliyor, flark›lar türküler...
Ve çocuklar›m›z...
Gelece¤imiz olan bebeler. Çekti¤imiz kah›r sizin için dedirtircesine birer birer ak›p gidiyorlar
gözümüzün önünden. Midyeci, boyac›, ka¤›t
mendil satan çocuklar›m›z. Kürtçe bir türkü,
sözlerini anlayana da, anlamayana da ayn›
duyguyu hissettiriyor.
“Sen sevda... sen umut... (tu evin tu hevi...)
Seni kucaklamaya geliyorum seviyorum seni
ülkem...”
nin bir eylem öncesi heyecan›n› bast›rmak için Ve ard›ndan “U¤urlama”yla yüre¤imizin köflesindeki sevday› yaz›yoruz y›ld›zlara. Ard›ndan
diline dolanan türküdür.
ille de umut var denen o da¤lar›n ard›nda yefle‹flkence sonras› yorgun bedenine direnç olsun recek olan umudu bize anlatan flark›ya b›rak›yoruz Madenci’nin hüznünü. Da¤lara Do¤ru ile
diye söylenen bir marflt›r belki de.
da¤lara yol al›p, bir söz veriyoruz “Gün ola” ile
Da¤lar›n doruklar›nda Cemo’dur, flehrin so- ezilenlere.
kaklar›nda fedad›r, mapuslarda Fidan...
“Gün ola devran döne
Bombal› bir pankarta yaz›lan sözler gibidir ba- umut yetifle...
zen flark›lar›n›n sözleri...
da¤lar›n›n da¤lar›n›n ard›nda
de¤il öyle yoksuluklar hasretler
Bir 14’lüden f›rlayan mermidir notalar›. Gider bir tek baflak tanesi susuz kalmayacak
ve mutlaka hedefini bulur.
bir tek zeytin dal› bile yaln›z...”
Sevdal›ya sunulan hasret türküsüdür. Ama ille Ve Merhaba ile selaml›yor Grup Yorum sevende herkesin havada s›k›l› sol yumru¤udur Grup lerini...
Yorum...
“Merhaba” diyor ve devam ediyor
“(...) Da¤ gibi hasretle do¤uyoruz yang›nlar
‹flte herkes için bir garip heyecand›r, y›llard›r içinde kavrulmufl vatan topraklar›na. Hasretiher yaflta yüre¤imize dolan.
miz ki, ad› sosyalizm; hasretimiz ki, ad› özgür
vatan!
Heyecan içinde herkes yerini al›yor salonda. Ve
nefesler tutuluyor.
Ve biliyoruz ki, bir kez olsun selamlaflmad›¤›m›z dostlar›m›zla ayn› ekmek için, ayn› hasret
Sahne ›fl›klar› karar›r kararmaz dev ekrandaki için, ayn› hürriyet için ölebiliriz. Bunun gücü ile
madencinin kara gözleri gelip yüre¤imize otu- hissediyoruz ki, gerçek dostlar hep yan›bafl›ruyor. Bir tas yemek, biraz ekmek için ömrünü m›zda, aram›zda…
feda eden madenci bu...
‹flte bugün ayn› ekmek, ayn› hasret ve ayn› hürYeni Çeltek oca¤› ve madencinin dram›yla bafl- riyetimiz için yak›lan türkülerimizi söyleyecel›yor konser. Ve iflte bir flark› al›p bizi y›llar ön- ¤iz. Bu üç saate neleri neleri s›¤d›raca¤›z birlikcesine tan›d›k ve bildik bir ac›ya götürüyor... Bu te. ‹nançlar›m›z›n ve ideallerimizin türküleriac›y› nerede görsek tan›r›z. Çünkü bu bizim ni... ‹dealleri u¤runa kavgada düflenlerimizin
ac›m›z, baflka kimseler bilmez.
türkülerini… Sevdalar›m›z›n, ac›lar›m›z›n, a¤›z
dolusu gülüfllerimizin türkülerini… Yoksullu¤u-
8 | TAVIR | EYLÜL 2007
‹flte ülkesi, çocu¤u gibidir insan›n, öyle kucaklayas› gelir. Ayr› kalamaz. Kimselere veremez,
gözünden sak›n›r.
Özgür olsun ister...
Ve bebelerimizin öyle bir ülkede do¤mas› ve
büyümesi hasretidir çekti¤imiz. Tu evin, tu
hesret...
Ve “Dünyay› size verece¤iz çocuklar.” diyor
Grup Yorum.
“Dünyay› size verece¤iz. All› pullu bir balon, s›cak bir ekmek, koca bir elma ve karfl›l›¤›nda
hiçbir fleye de¤iflmeyece¤iniz pamuk flekeri gibi.
Sizin olacak dünya, Afrikal› çocuk açl›¤› rüya
bilecek uyand›¤›nda, ar›lar en taze çiçeklerden
derleyecek bal›n› onlara, Lübnanl› çocuklar›n
bir daha kurflun de¤meyecek körpecik bedenlerine... Misket bombalar› insan öldürmeyecek
Irak’ta ve bizim ülkemizde en güzel gülücükleriyle büyüyecek çocuklar›m›z, iki yaprak marul
için çöplükleri kar›flt›rmayacaklar ve düfllerinde hiç ölüm görmeyecekler.
Dünyay› size verece¤iz çocuklar, dostlu¤u ö¤renecek tüm insanlar.
Dünyay› size verece¤iz çocuklar, umutlu türküler f›s›ldayaca¤›z kulaklar›n›za ninniler yerine.
Dünya sizin olacak çocuklar, doyas›ya gülebilesiniz diye...”
17 yafl›nda as›lan evlatlar›m›z ve daha çocuk
yafl›nda faflizmin kurflunlar›na hedef olan çocuklar›m›z... Hepsi “Büyü” isimli flark›da canla-
izlenim
n›yor gözlerimizin önünde. Çocuklar›m›z›n öldürülmedi¤i bir dünya... Ah... Mümkün mü?
Befl bin yürek hep bir a¤›zdan bunu hayk›r›yor.
Bunu diliyor. Hissediyoruz, eminiz.
“Vurmufllar yi¤itleri, öç yürekten ç›kar m›?” diyor Grup Yorum.
Bütün Aç›k Hava cevap veriyor adalet özlemini dile getirdi¤i sloganlar›yla.
Bebelerimiz adaletsizliklerin, ac›lar›n hesab›n›
sormak için büyüyecek. Analar bebelerini kavga için emzirecek. Kurtulufl kavgas›na göndermek için büyütecek. T›pk› Filistin’deki gibi...
Ve ‹hsan Cibelik sahnede mikrofonu al›yor. 4
y›l sonra aram›zda o gülen gözleriyle. Bileklerinde kelepçe yok ‹hsan’›n. Yaren’ine kavuflmufl, dokunuyor tellerine. Ve illa ki bir derdi
dillendiriyor flark›s›nda:
“M›sri k›z derler dereler taflk›n›
yollar yorgunu, yokufllar aflk›n›
direnir düflmana, satmaz aflk›n›
zindanda düflman›, direnç flaflk›n›”
Gençler tempo tutuyorlar “‹hsan A¤abey”lerine. Y›llar›n hasreti ve özgürlü¤ün sevinciyle.
cesaretinin günefli
ölümü kuflatt›¤›nda (pusu kurdu¤unda)
iflte burada (duruyor)
tatl› varl›¤›n›n
kalbe s›cakl›k veren saydaml›¤›
kumandan che guevara
flanl› ve güçlü elin
tarihe atefl açar
bütün santa clara (halk›)
seni görmek için uyand›¤›nda
rüzgar› yakarak gelirsin
bahar güneflleriyle..
gülüflünün ›fl›¤›yla
bayra¤› dikmek için
devrimci aflk›n
seni yeni bir davaya götürüyor
ki orada senin kurtar›c› kolunun
gücünü (s›k›l›¤›n›) bekliyorlar
biz mücadelemize devam edece¤iz
t›pk› sen yan›m›zdayken oldu¤u gibi
ve fidel’le sana diyoruz ki
sonsuza kadar, komutan...
‹hsan ise selaml›yor Yorum dinleyicilerini...
Ve yol al›p gidiyoruz buram buram Anadolu
kokan türkülerle. Bizim iflte türkülerimiz. Bizi
bizden iyi kim anlatabilir. O yüzden türkü yakar›z ac›m›za da, sevincimize de. O nedenle
türküler bizimdir...
Halklar›n yüre¤ine ekilmek istenen nefret tohumlar›na inat, bir bir ak›p gidiyor halklar›n direniflleri, ba¤›ms›zl›k özlemleri ve zaferleri
sahneden. “Dünya Halklar› Kardefltir” diyor
Yorum.
Ege’ye, Karadeniz’e, Akdeniz’e gidiyoruz; diyar
diyar dolafl›yoruz, dost dost ille de kavga diyerek...
“Dünya bizim, onlara kalmayacak!” diyor ve
her dikilen bayrakta zaferi anlat›yor ak›p giden
görüntüler. Öldü¤ümüz yer de zafer, dikti¤imiz bayrak da zaferimizdir.
Carlos Puebla’n›n 1965 y›l›nda Küba’dan Afrikaya giden Che için yazd›¤› flark›y› dinliyoruz
tüylerimiz diken diken...
Elveda diyor komutan Che’ye Yorumcular bir
kez daha, bafllar›nda y›ld›zl› bereleriyle.
biz seni sevmeyi
tarihin yükseklerinden ö¤rendik
Halaylar›m›zla, türkülerimizle devam ediyordu konser. Ço¤u zaman ç›k›p gittik o salondan. Beyrut’un harabe sokaklar›nda kan izlerini gördük. Bir bir yazd›k tarihin kara kapl›
defterine. Ülkemizin kentlerinde ve da¤lar›nda gezdik. Da¤larda Cemo ile birlikte söyledik
türkülerimizi, yalan de¤il.
Hep demedik mi o salondan d›flar› taflacak ezgilerimiz diye. O salona s›¤ar m› sevdam›z?
O salonun tepesinde bulunan y›ld›zlara yazd›k ahvalimizi.
Orada olamayan tutsaklara, mapus damlar›na götürdü y›ld›zlar sesimizi. Tel örgüler arkas›ndaki iflgal edilmifl Ba¤dat’a götürdü. Kuflat›lm›fl ülkelere...
Ve katilin yüzüne tükürdü türkülerimiz.
Katil: Emperyalizm.
Ve dünya halklar› ak›p gidiyor Che’nin enternasyonal yüre¤inden bizim sahnemizin ekran›na.
Ve Komutan Che, alev alev gözleriyle bize bak›yor sahneden. Yorumcular “Hasta Siempre”
diyorlar.
z›n devrim sözünü tekrar duyduk....
Bütün salon ayakta, sosyalizme duydu¤u özlemi dile getiriyordu. Ülkemizde de bir gün
devrim olacakt›. Ülkemiz de bir gün ba¤›ms›z
ve özgür olacakt›... Buna bir kez daha inand›k.
Afrikal› çocuklar›n kara gözlerinde, Mao’nun,
Ho Amca’n›n yürüyüflünde ille de sosyalizm
dedik.
Sovyetlerde selamlad›k ustalar› ülkemizden..
Lenin’in iflaret eden parma¤› devrimi gösteriyordu. Lenin’in gözleri üzerimizdeydi...
Filistin’den, Küba’dan ellerimizde bayraklarla
ç›kt›k. ‹rlanda’da dünyan›n her ülkesinde düflen devrimciler için aya¤a kalkt›k. Ve Türkiye
Devrimi’nin önderi Mahir Çayan’la halklar›m›-
‹flte böyle, s›radan bir konser de¤ildi yaflad›¤›m›z. Konserimiz hayat›m›z›n aynas›d›r. Konserimizde anlatt›¤›m›z her fley yapacak olduklar›m›zd›r. Konserimiz devrim düflümüzü
dile getirdi¤imiz yerdir.
Halklar›n ac›lar›na merhem olsun diye söyledik türkülerimizi.
Duyduklar›na eminiz. Çünkü Harbiye’de yank›lanan, türkülerimizin kardefl sesiydi. Bu ses
öyle bir sestir ki dünyan›n herhangi bir yerinde haks›z yere patlayan tokad› yüzünde hissedenlerin sesidir.
Bizim sesimizdir ki, o sesi ancak ezilenler duyar...
Salondan ç›kan befl bin kiflinin de kulaklar›nda o ses yank›lan›yordu.
Gün bitmifl, yerini geceye b›rak›rken gelece¤e
bakan gözleriyle yeni bir konserde buluflmak
üzere vedalafl›yordu Yorum dinleyicileriyle...J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 9
röportaj
sarper özsan’la çokseslilik üzerine...
grup yorum
Ülkemizde çoksesli müzik dendi¤inde ilk akla gelen isimlerden birisiniz, bir dönem Ruhi
Su Dostlar Korosu’nu da çal›flt›rd›n›z. Sohbetimize çoksesli müzi¤in tarihsel serüveniyle
bafllayal›m isterseniz...
Bir kere tarihsel aç›dan bakt›¤›m›zda çokseslilik daha ileri bir dönemde ortaya ç›km›fl bir
durum. Tekseslilik ise benim kendi ifademe
göre tar›m toplumlar›n›n müzi¤i. Bak›n tarih
öncesi toplumlarda, yani ilkel-komünal toplumda bugünkü anlamda olmasa da bir tür
çokseslilik vard›.
nemi; bu büyü ayinlerini, ritüelleri gösteriyorlar. Hakikaten orada yap›lm›fl olan çokseslili¤e, yap›lm›fl olan müzi¤e bir anlamda
çoksesli diyebiliriz.
Mesela bir ritüelde* herkes istedi¤i gibi ba¤›r›yor, ça¤›r›yor; içini dökerek, dans ederek,
sesler ç›kar›yorlard›. Vücutlar›n›n de¤iflik
yerlerine birtak›m ses ç›karan tafllar, deniz
kabuklar› vb. ba¤l›yorlard›. Müzi¤in ilk ç›k›fl
noktas› olarak görüyor sosyologlar da bu dö-
Köleci toplum olarak, feodal toplum olarak
bunlar› biliyoruz tabii ki. Ve o kurumlar› bir
çok yönden elefltirdi¤imiz bir gerçek. Ama o
günkü dönemde birtak›m ilerilikler sa¤lam›fl olan nüveler bunlar asl›nda. Bir önceki
döneme göre üretici güçleri daha da gelifl-
Bugünkü anlamda de¤il ama yine de herkes
çok farkl› bir fley söylüyordu. fiimdi, görüflüme göre, Tar›m Devrimi ile birlikte insanlar›n
topra¤a yerleflmesi, tar›m› bulup, az çok yiyecek meselesini halletmesi, eskiye oranla
çok daha iyi bir noktaya getirmesi, daha ileri
bir toplumu da yan›nda getirdi.
tirmifl olan düzenler... fiimdi bu aç›dan bak›ld›¤›nda tekseslilik, yine benim tarihteki
incelemelerime göre tar›m toplumlar›nda,
yani köleci toplumda ve feodal toplumda
var. Esas olarak feodal toplumun müzi¤i. O
toplumun hangi dönemlerini ve müzi¤ini
araflt›r›rsan›z tekseslilikle karfl›lafl›yorsunuz. Mesela Katolik Kilisesi’nde Gregoryen
flark›lar› var, bunlar erkek papazlar taraf›ndan düzgün bir flekilde teksesli olarak okunuyor. Çalg› dahi yok. Hatta yan›lm›yorsam
500’ lü y›llarda falan Ermifl Kleman diye bir
adam var, “Bizim için çalg›lar, davullar falan gerekli de¤il. Sadece tap›nman›n övünç
dolu sözleri bizim için yeter.” diyor. Tek bir
ses var gerçekten.
Daha sonra, yine benim görüflüme göre, ilkel
çokseslilikten köleci ya da feodal toplumun
tekseslili¤ine geçifl bence önemli bir devrim.
Çünkü insanlar önceden birbirine seslerini
uyduramad›klar›ndan dolay› böyle bir kavram ya da kayg›lar› olmad›¤›ndan dolay›, yani isteyen istedi¤i gibi ba¤›rd›¤›ndan dolay›
kakofonik** bir çokseslilik vard›. Ama daha
sonra birbirine seslerini uydurma, akort, çalg›lar›n birbirine seslerini uydurma gibi bir
problem ç›kt›. Yani birlikte çalmak bunu getiriyordu. Yani kaotik bir çok seslilikten düzgün bir tekseslili¤e geçifl bence çok önemli
bir devrimdi.
Ha ama gerçekten de bu, özellikle belki, feodal bir toplumla, o din bask›s› alt›nda insanlar›n bu dünya için de¤il sadece öbür dünya
için çal›flt›klar› ve haz›rl›k yapt›klar› bir dünya için o tekseslilik gerçekten biçilmifl bir
kaftan gibiydi fleklinde geliyor bana. Yani
çokseslilik hakikaten olamazd› orada... Ne
zamanki zanaatkarl›k geliflti, buna ba¤l› ola-
10 | TAVIR |EYLÜL 2007
röportaj
rak da tüccarl›k ve ticaret geliflti. Serfler ve
büyük toprak sahipleri aras›nda bir ara s›n›f›
ortaya ç›kard› ve yavafl yavafl o ara s›n›f geliflmeye bafllad› çünkü. Zanaatkarl›k ne demek?
Bir el iflinde uzmanlaflm›fl olmak demek. Bir
el iflinde uzmanlaflacaks›n ki bir fleyler yapas›n. Toplum giderek gelifliyor ihtiyaçlar› fazlalafl›yor insanlar giderek daha iyi yaflamak
iyi giyinmek vb. istiyorlar. Daha iyi tabaklarda, çanaklarda çömleklerde yemek istiyorlar.
Daha sa¤lam ve estetik silahlar kullanmak
gerekiyordu. Bu ifli de zanaatkarlar üstlendi.
Zanaatkarlar gelifltikçe, yepyeni bir ruh ortaya ç›kmaya bafllad›. Mesela Rönasans’› yaratan da bu ruhtur.
Ben bunu -tabi o zaman burjuvazi diye bir s›n›f yoktu- bu zanaatkarlar› ve tüccarlar› burjuvazinin atalar› olarak görüyorum. Yani bugünkü sanayi burjuvazisinin, ticaret burjuvazisinin atalar›... Ve zaten zanaatkarl›ktan ç›kt› kapitalizm biliyorsunuz. Yani adam önce
kendisi yap›yordu boflta kalan serflerden
merflerden varsa tabi adamlar› yanlar›na
al›p iflçi olarak çal›flt›rd›lar.
Art›k toplumda o kadar çok o türlü duyan ve
düflünen kifli olmaya bafllad› ki, bask›n hale
gelmeye bafllad›. Rönasansla birlikte bu en
çok sanatta kendini ortaya koydu. Ama burjuvazinin önünde baflka engeller de vard›.
Baflta en büyük feodal: kilise. En baflta onunla mücadele etmeleri gerekiyordu. Her fley
yüzy›ll›k bir dönemde iflte bizim reform falan
diye okudu¤umuz fleyler.
O dönemde çokseslili¤in ortaya ç›k›fl›na iliflkin bilgi verebilir misiniz?
fiimdi benim görüflüme göre ona herhangi
bir yerde rastlam›fl de¤ilim. Gerçekten de
tam burjuva kültürünün ortaya ç›kmas›na
paralel olarak do¤uyor. Çok seslilik 1100’lü
1200’lü y›llarda bat›da, bat› toplumlar› aras›nda hatta kilisede falan ortaya ç›kmaya
bafll›yor.
Mesela özellikle kilisilerde, bugün de hala
geçerlili¤ini koruyor. Çoksesli koro taraf›ndan, ayn› anda farkl› sesler basarak flark›lar
seslendiriliyor.
‹flte tamam bütün bunlar asl›nda bir sese,
ikinci ses kat›lma fleklinde oldu. fiimdi çok
teknik detaya girmek istemiyorum, önce
ikinci ses kat›ld›, daha sonra üçüncü ses ka-
t›ld›. Bütün sesler birbirinden ayr›lmaya bafllad›. Nas›l ki insanlar art›k giderek daha ba¤›ms›z düflünüyorlarsa çok seslilik tam o tarihlerde girdi. ‹flin ilginç yan› hangi ülkenin
feodalizmi çözülüyorsa o ülkeye çok seslilik
giriyor.
Ülkemizde de TRT, halk müzi¤i, konservatuar çevreleri halk müzi¤inde çokseslili¤e
uzun süre mesafeli yaklaflt›lar.
Evet, her çoksesli müzik yasaklanm›yordu
belki ama, haks›zl›klar da yap›ld› tabi. fiimdi
bir denetim kurulu vard›. O denetim kurulu
müzi¤i bozan, yozlaflt›ran tarzlar› yasaklad›.
Arabesk mesela... Çoksesli ama bu tür müzi¤inin bünyesine uygun bir çok seslilik de¤il
mesela. Tabi bu arada haks›zl›klar da yap›l›yordu.
Ülkemizdeki ilk örneklerine hangi dönemde
rastlan›yor?
Bu tür durumlarda tam bir tarih vermek
mümkün de¤il ama bat›ya aç›l›mla, hatta
tanzimatla falan bafll›yor. III. Selimler flunlar
bunlar falan yurtd›fl›ndan ‹talya’dan falan
birtak›m besteciler getirtiyorlar. Sultanlar
için bile besteler yap›l›yor. Onlar›n CD’leri falan ç›kt› asl›nda. ‹flin ilginç yan› bizim padi-
flahlar›m›z da bat› gibi çok sesli besteler yapm›fllar. Demekki o dönemde bat›l›laflma meselesiyle birlikte çok seslilik de girmifl.
Feodalizmin sonlar›na do¤ru yavafl yavafl o
çok seslili¤in girmesi var ya o çok seslili¤in
girmesi önce bizim paralel beflli dedi¤imiz
sese yatk›nl›¤› var. Bat›da da çok seslilik
onunla bafllam›fl. Bizde de öyle. Mesela bizim afl›k düzeninde ba¤lama çalarken bir
yerden sonra paralel beflli dedi¤imiz aral›¤›
oluflturur, onunla çalarlar. Mesela Afl›k Veysel’in çalmalar›nda vard›r iki tele birden basar ve paralel beflli ç›kar.
Yani baz› halk müzikçi arkadafllar›m›z bizim
“50 öncesi dönemde hat›r›
say›l›r çoklukta, nicelikte
eser var. Ama önemsenmedi¤inden dolay› ne kimse
çal›yor ne dinleniyor. Halk
bilmiyor bile ne yap›lm›fl.”
EYLÜL 2007 | TAVIR | 11
röportaj
lamayla okuyacak? Bunlar›n hepsini çal›fl›rd›. Bir defada ç›kard› plak. Belki bozuk olan
bir fley varsa onu tekrar alabilirlerdi. Ki bugünkü teknolojide biliyorsunuz kelimenin
aras›ndan girip kayda bile girebiliyorlar.
Ruhi Bey gerçekten de e¤itimli bir sanatç›yd›. Ankara Devlet Konservatuar› Opera Bölümü’nden mezun. Hatta bir süre Ankara
Operas›’nda solist olarak çal›flm›fl, bir sürü
oyunda oynam›fl falan...
müzi¤imizde çok seslilik var derken bunu
kastediyorlar. Birde onun d›fl›nda pedal sesleriyle yap›lm›fl olan bir çok seslilik var ama
bunlar daha ilk ürünlerini gösteriyor. O bak›mdan halkta rastlad›¤›m›z bu tür çok seslilikler, bizim bugün anlad›¤›m›z anlamda bir
çok seslilik de¤il. Bu tür bir çok seslilik (armonik, akor sesler) tanzimatla birlikte ucu
ucuna bafllam›fl ama esas cumhuriyetle birlikte hakikaten geliflmifl.
1950’lerden sonra çoksesli müzikte bir gerileme görüyoruz. 1950’de biliyorsunuz demokrat parti iktidar› ile birlikte ve de özellikle bizim Amerika’ya ba¤›ml›laflmam›zla
birlikte gerileme de artt›. Yani bizim gibi ülkeleri geriletmek için o kadar ince hesaplar
yap›l›yor ki fleytanca planlarla yap›lm›fl
olan fleyler bunlar. Çünkü biliyorsunuz
Amerika’da birtak›m kifliler var gelece¤i öngörüyorlar. Onlarla büyük tart›flmalar yap›l›yor, bu küreselleflmeydi, postmodernizmdi falan onlar›n belki de 50-60 y›l önce
planlad›klar› bir fleydi. Ve böyle yavafl yavafl
alt›n› oya oya sab›rl› bir flekilde oraya do¤ru
gidiyorlar. Yani bütün dünyada bunu gerçeklefltiriyorlar.
O nedenle bir ak›m ç›kt›¤›nda hemen üstüne atl›yoruz. Küreselleflme emperyalizmin
yeni bir hegamonyas›. O aç›dan bunlar›n
fark›na varana kadar epey yol katetmifl olu-
12 | TAVIR |EYLÜL 2007
yoruz asl›nda. 1950’de gerileme oldu dedik,
1960’ ta bunlar›n düzelmesinde bir parça
ad›m at›ld›ysa da genel ivme, genel grafik
çok da ileriye do¤ru gitmiyor gördü¤üm kadar›yla.
‘50 öncesi dönemde hat›r› say›l›r çoklukta,
nicelikte eser var. Ama önemsenmedi¤inden
dolay› ne kimse çal›yor ne dinleniyor. Halk
bilmiyor bile ne yap›lm›fl. Oysa çok güzel fleyler yap›lm›fl. Benim görüflüm flu asl›nda, Türkiye’de birikim çok fazla. Ama biz bunlar›
do¤ru bir politikayla biraraya getirip ortaya
ç›karam›yoruz.
Halk müzi¤inde çokseslilik konusunda kendisinden sonras›na örnek olan, yol gösteren
bir Ruhi Su gerçe¤i var. Ruhi Su hakk›nda neler söylemek istersiniz?
Ruhi Su benim hem kaynak olarak hem insan olarak çok sevdi¤im bir kifli oldu. Gerçekten de sanatç› olarak örnek al›nacak nitelikleri vard›. Örne¤in bir plak m› yapacak o pla¤› en iyi hale getirene kadar evde çal›fl›r ve
pla¤›n bir yüzünü bir defada ikinci yüzünü iki
defada al›rd›. Yani toplam bir plak süresi kadar 40 dakikada bu ifli bitirirdi. Yani 1 saatlik
stüdyo paras› yeterdi bu ifl için.
Yani öyle bir çal›fl›rd› ki evde parçadan parçaya geçiflini bile çal›fl›rd› arada ne diyecek, nas›l söyleyecek, fliir okursa bunu nas›l bir ton-
Ruhi Su’yu takip eden y›¤›nla kifli ç›kt›. Ama
onun gibi bir yere gelemediler. Bunun alt›nda hep bilgi birikim yat›yordu. Ruhi Su’yu
flimdi bile dinledi¤inde baz› yerlerde yapm›fl
oldu¤u o vurgular, la sesini gür ve farkl› ç›karmas›, gerekti¤inde yumuflamas› hepsi,
öyle hadi bunu da böyle yapal›m diyen fleyler de¤ildi. Hepsi bir birikimin ürünüydü. O
bak›mdan yani Ruhi Su bir çok aç›dan örnek
gösterilebilecek bir sanatç›yd›. Ben insan
olarak da çok severdim kendisini.
Bat› müzi¤i konservatuvar› okumufl bir kifli
olarak onun tabi sadece tek seslili¤i savunmas› pek mümkün de¤ildi. ‹lke olarak bunun çoksesli olmas› gerekti¤ini düflünüyordu, ama kendisi besteci de¤ildi o nedenle de
yapm›fl oldu¤u çoksesliliklerde son derece
yal›n sesler denedi. Zaten kendisinin de
“Bundan sonras› art›k bestecilerimize aittir”
gibi bir sözünü hat›rl›yorum. Ruhi Bey gerçekten de neyi nereye kadar yapabilece¤ini
de iyi bilen birisiydi. Tabi çok daha ilerisi için
böyle iddial› fleyler falan yapmad› ama o kadar› bile bir ruh vermeye yetti.
Mesela Dostlar Korosu bafltan beri Ruhi
Bey’in ilkelerini savunduklar›ndan dolay›
hiçbir zaman çok seslilikten yüz çevirmedi.
O çok önemli bir olayd›. Çünkü Dostlar Korosu profesyonel müzikçilerin topland›¤› bir
yer de¤ildi. fiimdi de san›yorum öyle.
O bak›mdan bu ilkeyi sürdürebilmeleri Ruhi
Bey’in eseridir. Bu çokseslilik ak›m›n› Ruhi
Bey bafllatt› gibi düflünürsek o da do¤ru olmaz. Ta Ziya Gökalp’ten beri, Cumhuriyet
öncesinden beri bu düflünce var ve bestecilerimiz taraf›ndan hep uygulanm›fl. Ruhi
Bey’in de¤iflikli¤i fluydu, halk türkülerini flehirlerdeki entellektüel, halktan ve halk müzi¤inden kopuk kesime tan›tmas›, dinlet-
röportaj
mesi ve sevdirmesiydi. Böyle büyük bir görevi ve misyonu oldu, hakikaten bunda da baflar›l› oldu. Daha sonra gelen bir çok ozan›m›z da Ruhi Su’nun yolundan gitmeye çal›flt›lar. Bu da gösteriyorki ekol olabilmifl bir kiflidir, onu sayg›yla anmak laz›m.
Dillere dolanan ve bestecisi oldu¤unuz 1
May›s Marfl›’n›n öyküsüne gelelim isterseniz...
1971-1973 y›llar› aras›nda tutukluydum.
Ç›kt›¤›m›n hemen ertesinde Ankara Sanat
Tiyatrosu, Maksim Gorki’nin Ana adl› roman›ndan Bertolt Brecht’in uyarlad›¤› “Ana”
oyununu oynuyordu. Bu oyun, Rusya’daki 1
May›s 1905 döneminde yaflanan k›y›m› anlat›yor. Brecht; bir bölümü, marfl›n oldu¤u
bir bölümü bofl b›rakm›fl. Yani diyor ki; “‹flçiler marfl söyleyerek sahneye girerler.” Ama
hangi marfl oldu¤u ortada yok. Ben de böyle
bir söz yazd›m ve beste yapt›m. 1 May›s
marfl› oldu sonra da. Bu marfltan iki defa yarg›land›m. Biri 1974 y›l›ndayd›. Oyunu yasaklad›lar. Sonra beraat etti. Oyun daha sonra
devam etti. 12 Eylül geldikten sonra bu oyuna bir daha dava açt›lar. Bir buçuk iki y›l kadar süren dava, zaman afl›m›ndan düfltü. Tabi ki bu yarg›lama flark›n›n müzi¤inden de¤il, sözlerindendi. Daha, sadece müzi¤inden
dolay› yarg›lanma aflamas›na gelmedik. Daha sonra müzik dillere doland›.
Özellikle 70’li y›llarda, devrimci marfllar›n
sözlerinin baflka marfllar, flark›lar üzerine
yaz›larak söylendi¤ini görüyoruz. Bunu nas›l
aç›kl›yorsunuz?
fiunun çok etkisi oldu¤u inanc›nday›m. Bu
sözleri yazacak besteci yoktu. Bu iflin e¤itimini alan pek yoktu. E¤itimli olarak sadece
ben vard›m. E¤itimli kiflilerin ayn› zamanda
bu tip siyasi konularla ilgilenmemesi de
önemliydi. Onun d›fl›nda bir türkü üzerine
söz yazmak, tarih boyunca da çok kullan›lan
bir fleydi. M. Luther King de ilahiler üzerine
protestan kültürünü anlatan sözler yazm›flt›r. En kolay› da bu oldu¤u için biz de de o dönem öyle yap›lm›fl.
Bugün yap›lan, devrimci müzik hakk›ndaki
düflüncelerinizi alabilir miyiz?
Devrimci müzik deyince de, senfonik de
olabilir ya da sizin yapt›¤›n›z gibi müzik de
olabilir. Yani halk›n yarar›na olacak her türlü müzik yap›labilir. Halk›n yarar›na olacak
her fleyi deneyebilirsiniz. Denemelerde bazen baflar›l› olunabilir, bazan olunmayabilir. Bundan korkmamak laz›m. Samimi olmak laz›m.
fiöyle de¤erlendirmek laz›m Rock müzi¤i ya
da undergraunduna kadar bir sürü müzik
var. Mesela new age var, ne kadar güzel.
Benim 27 tane halk müzi¤i tarz›nda düzenlenmifl çal›flmam var. Son derece yal›n, rahatça anlafl›labilen, çok sesi var... Tam bir
türkü gibi de¤il ama kendi dokusu var.
‹nsanlar› ç›kmaza sürükleyen bir nitelikte olmamas› gerekti¤ini düflünüyorum. Yani o
bak›mdan ben koyar›m. Biçim olarak da esas
olarak kahire müzi¤inden arap müzi¤inden
al›nm›fl. Arabeskçilerin bütün iddialar›na
ra¤men ilk arabeskler Kahire müzi¤inden oldu¤u gibi al›n›p söylenmifl fleylerdir.
Kan›mca her türlü müzikler, rock da olabilir,
caz da olabilir, ama bu türlerin olmas› çeflitlilik sa¤lar. Ba¤naz bir flekilde illa böyle demiyorum. Yani sizin de düflündü¤ünüz gibi
halk için bir fleyler yapt›¤›n›zda, onlar›n da
sevece¤i bir yaklafl›mda bulunulmas› gerekti¤i inanc›nday›m. Baz› arkadafllar›m›z gerek
mesleki yetersizlikten dolay› yanl›fl fleyler
yap›yorlar, yaps›nlar. Hiç önemli de¤il, ben
bunlar› özel olarak elefltirmiyorum, bana
özel olarak sorsalar, armonik olarak, vs. flunu
flöyle yapmak laz›m falan derim, ama bu itici bir tarzda de¤il, tam tersi gelifltirici olmak
laz›m diye düflünüyorum.
Grup Yorum, Ruhi Su’lardan bugüne muhalif
ve çoksesli müzik gelene¤ini tafl›yan gruptur. O dönemin devrimci müzik gelene¤ini
bugüne tafl›d›n›z. Müzi¤inize teknik olarak
baz› elefltirilerim olsa da, bu anlamda yeriniz
önemli diye düflünüyorum.
Yap›lan müzikle halk›n, dinleyicinin müzikal
alg›s›n› e¤itmek, ilerletmek mümkün. Bu
konuda ne düflünüyorsunuz?
fiimdi bir kere en iyi ö¤retmen eserlerin kendileridir. Yani diyelim ki vivaldi müzi¤ini k›rk
kere dinle sana birfleyler ö¤retir. Diyelim ki
bat› resimler ö¤renmek için sadece aç›p bak
sana bir fleyler verir. Yani sanat müzi¤i ile insanlar› karfl›laflt›rmak gerekir.
Ortaokullarda, liselerde e¤itim çok önemli.
fiu anda müzik ö¤retmenleri halk›n kula¤›n›
e¤itme yolunda de¤iller. Eskiden köyde dedeler, afl›klar, iyi türkü okuyanlar e¤itirdi,
radyolar e¤itirdi. fiimdi her fley e¤itiyor.
fiimdi iflte halk›n kula¤›n› e¤iten iflte unkapan›n›n kabz›mal prodüktörler ile reyting
peflinde koflan radyolar ve televizyonlar var.
Öyle bir düzen gelmeli ki ciddi bir flekilde
hakikaten bu ifli bilenlerin eline vermeli.
Radyolar› kanallar› yönlendirmeli, hele hele
bu ruh ortam› yarat›l›rsa çok kolayl›kla olacak fleyler.
Ama bir fley daha var ki, bizim flimdiden haz›r olmam›z gerekir buna. Ya¤mura birdenbire tutulmak olmaz. Bakm›fls›n devrim olmufl ne yapacaks›n olmaz. Bizim kafam›zda
bu konular berrak olmal›. Herkesin kendince
görüflleri vard›r enteresan görüfllerde ç›kabilir. Bunlar tart›fl›larak konuflarak, ortaya ç›kacak yeni yeni fleyleri ç›kart›r›z diye düflünüyorum.J
*Ritüel: Gelenek haline gelmifl
**Kakofonik: Kulak t›rmalayan sesler yuma¤›
“Devrimci müzik deyince de, senfonik de olabilir ya da sizin
yapt›¤›n›z gibi müzik de olabilir. Yani halk›n yarar›na olacak her türlü müzik yap›labilir. Halk›n yarar›na olacak her
fleyi deneyebilirsiniz. Denemelerde bazen baflar›l› olunabilir, bazan olunmayabilir. Bundan korkmamak laz›m. Samimi olmak laz›m”.
EYLÜL 2007 | TAVIR | 13
inceleme
özgürlük özlemiyle isyana duran bir yürek: babek
ümit zafer
Ad›m Babek...
Evvel zaman içinde yaflad›m. Ve ‹sa’ dan sonra 838 senesinde, Irak’›n Samara kentinde
öldüm. Abbasi Sultan› Mu’tesim, iflkenceyle
parçalatt› bedenimi. Tenim ac›d›, ama ah etmedim. Can›m yand›, lakin aman dilemedim. Öldürüldüm ama iflte, flimdiki zaman
içinde de var›m. Bu bir mucize de¤il, takdir-i
ilahi hiç de¤il. Nas›l mümkün oldu¤unu ise,
emrini verdi¤i katliam› seyrederken Mu’tesim’in yüzüne hayk›rm›flt›m:
“... bütün müstebidler (zalim hükümdarlar)
gibi sen de yan›l›yorsun. Çünkü benim destan›m öyle bir destand›r ki, ne Babek’le bafllam›flt›r, ne de Babek’le bitecektir. Ey zavall›lar, siz hiç bir zaman özgürlük yang›s›n›n ne
demek oldu¤unu anlamayamayacaks›n›z. O
dehfletli yang› ki, yüre¤i yak›p küle çeviriyor.
Özgürlük, o ister tatl› olsun, isterse ac›; yal-
n›z oydu benim secdegah›m! Ve müstebid ki
beni öldürüyor, o da hiçbir zaman anlamayacak ki, ölümü ile özgürlük fedaisi büsbütün yok olmuyor...” (1)
Anadolu’dan Mezopotamya’ya bu topraklar
çok iflgal, istila görmüfllerdir. Ve elbette, zulme maruz kalan topraklarda, isyan›n boy atmas› olmazsa olmaz bir tarihsel gerçekliktir.
Ki 9. yüzy›lda yaflanan Abbasi ‹stilas› da isyanla karfl›lanm›flt›r. Azerbaycan’dan Arabistan’a bölgenin yoksul halk›, Hurremilerin
bayra¤› alt›nda direnifle geçtiler.
Mazdekçi bir inan›fl olan Hurremilik, ortaklaflmac› ve eflitlikçi bir hayat öneriyordu. Sadece vaatle de kalm›yor, hakim olduklar›
yerlerde öyle yafl›yorlard›. Mal-mülk ortaklaflmas› temelinde, eflitlik ve topra¤›n ürünlerinin hakkaniyet içinde paylafl›ld›¤› bir yaflamd› bu. Kendi topra¤›n›n ve dolay›s›yla
kendi hayat›n›n efendisi olarak yaflamak istiyordu Hurremiler. Bu iste¤in isyana dönüflmesi, elbette kaç›n›lmazd›r. Zira, mazlumlar›n istekleri ile zalimlerin arzular› daima çat›flma halindedir. Kendi topra¤›n›n efendisi
olmak isteyen halk ile, halk›n bafl›na kendilerini sultan atayanlar›n ç›karlar› her zaman
çeliflki halindedir. Bu çeliflkinin bir yan› zulüm ise, di¤er yan› isyand›r. Ve 9. Yüzy›lda
Abbasi zulüm ve sömürüsüne karfl› isyan
edenlerin bafl›nda, Babek önderli¤indeki
Hurremiler gelir.
***
Babek isyan›na geçmeden önce, Mazdekçilik
hakk›nda gereken bilgi notunu düflelim:
M.S. 496’larda, Sasani saltanat›n›n hüküm
sürdü¤ü ‹ran’da, Mecusi bir rahip olan Mazdek, halk›n yoksulluktan kurtulmas› için in-
14 | TAVIR | EYLÜL 2007
sanlararas› eflitlik ve mal ortakl›¤›n›n flart oldu¤unu ileri sürdü. Madem ki, diyordu Mazdek; insanlar Tanr›’n›n kullar› ve Adem’in
çocuklar›d›r, o halde herkes malca eflit olmal›d›r. De¤ilse, ihtiyac› olan, di¤erinin mal›n›
kullanmal› ve hiç kimse bu haktan mahrum
kalmamal›d›r. Mazdek’in düflüncelerinin
yoksul halktaki karfl›l›¤› isyan oldu.
Bir süre baflar›l› olan ve Sasani saltanat›n›
sarsan isyan, daha sonra kanl› bir flekilde
bast›r›l›r. Ama Mazdek’in düflünceleri ve isyan›, de¤iflik biçimlerde sürer. Hurremiler,
bu inanc›n düflünsel torunlar› say›l›rlar. Ki
Hurremilerin Babekiler kolundan baflka,
Mazyarlar kolu da vard›r. Onlar da ayn› dönemde ve tarihte ilk kez k›z›lbayrak kullanarak isyan etmifllerdir.
Hep oldu¤u gibi, o zaman da isyan› var eden,
halk›n yaflad›¤› koflullard›. Bu nedenle nice
asi katledilse de, isyan hep var olur. Sefahat
süren Abbasiler ve iflbirlikçilerinin dayatt›¤›
sefalet koflullar› da, halk›n öfkesini büyütüyordu. Bu öyle bir öfkedir ki, akaca¤› yata¤›
buldu¤unda fliddetinin önünde durulamaz.
Çünkü art›k mazlumlar isyana durmufltur.
‹flte bu isyanlardan birisini, 808-809 y›llar›nda, Azerbaycan’›n da¤l›k bölgesinde yaflayan
Hurremiler bafllatt›lar. Hurremili¤in Cavidaniye koluna ba¤l› olan isyanc›lar, Abbasi zulüm ve sömürüsüne karfl› ç›k›yorlard›. Ve
816 y›l›nda Babek’in önderli¤inde isyan› daha da büyüttüler. Bölgedeki Türk, Kürt, Ermeni, ‹ranl›, Arap halk, Babek’in etraf›nda
birlefltiler. “Kurtar›lm›fl bölge” diyebilece¤imiz bir flekilde, oluflturduklar› yerleflim yerlerinde hakça yaflamaya çal›flt›lar. Ve lakin
bu halleriyle, Abbasi hakimiyeti alt›ndaki
bölgelerde yaflayan di¤er yoksullar için “kö-
inceleme
tü” örnek oluyorlard›. Böylesi örneklerin bulafl›c› oldu¤unu en iyi egemenler bilir. Bu nedenle de yok etmek isterler. Yine istediler,
sald›rd›lar, katlettiler.
Say›s›z defa, Babek güçlerinin üstüne ordu
yollad›lar. Ama Abbasi ordular›, her defas›nda bozguna u¤ray›p geri döndüler. Ve her
çarp›flmadan sonra, Babek’in halk›n yüre¤indeki yeri daha da sa¤lamlaflt›. Gücü ve etkisi
yay›ld›.
Abbasi ordular›, defalarca Babek güçlerinin
pefline düflmüfl ama her defas›nda kay›p vererek geri çekilmifllerdir. Yenilginin h›rs›yla,
bölgenin yoksullar›n›n kan›n› dökmek, halife
ordusunun ahlak›na uygundu. Ki say› ve silah bak›m›ndan, bu ordu ile Babek güçleri k›yaslanamaz bile. Abbasi ordusu güçlüdür
ama Babekilerle bafl edemez.
Önce halife Me’mun, ard›ndan halife
Mu’tesim’in gönderdi¤i ordular, Babek önderli¤indeki halk güçleri taraf›ndan yirmi
küsur y›l boyunca bozguna u¤rat›lm›fllard›r.. Bir tür gerilla-milis gücü oluflturan Babek, Abbasi düzenli ordular›na darbe üstüne darbe vurur.
Abbasi ordular›, da¤lar›n geçit vermezli¤ine,
fliddetli so¤uk ve zahmetine, halk güçlerinin
öfkesine karfl› duramazlar. Çünkü zorluklara
karfl› kendilerini diri tutacak hakl› bir inançtan yoksundurlar. Bu temel eksiklik, para ile
giderilmeye çal›fl›l›yordu. Abbasi halifesi, isyan›n yok edilmesi için, paral› askerlerine
servet vaat ediyordu:
“... Mu’tesim, Afflin’i Babek’le karfl›laflmaya
gönderdi ve bütün da¤l›k bölgelerin hakimli¤ini ona verdi. Mu’tesim, Afflin’e gönderdi¤i
erzaktan pay, maafl, yard›m ve Cibal hakimli¤inin yan›s›ra, onu ata bindi¤i (vurufltu¤u)
gün için on bin dirhem, ata binmedi¤i (vuruflmad›¤›) gün için ise befl bin dirhem verece¤ine söz verdi. Ayr›ca yola koyuldu¤u gün,
ona bir milyon dirhem ba¤›fllad›. Afflin, Babek’le bir y›l boyunca vurufltu ve bir çok kez
yenildi....” (2)
Babek’in baflar›l› olmas›n›n nedeni, sadece
da¤lar› mesken tutmas› de¤ildi elbette. Bu,
tali bir etkendi. ‹flin esas›, halk›n Abbasi iflgaline boyun e¤memesi, zulme ve sömürüye
karfl› durmas›yd›. Ve halk konuflacak a¤›z
buldu mu, asla susmaz! Tarihin o kesitinde,
halk›n direnifl ve savafl naras›, Babek’in dudaklar›nda büyüyordu. Tam da bu nedenle
kesilmek istenen dil, ezilmek istenen bafl Babek’e aitti. Ama flimdi Babek, isyan›n her
yanda yank›lanan sesiydi. Ki hiçbir iflgalci
güç, halktan daha çok ve güçlü de¤ildir. Envai çeflitte ve devasa boyutta silahlar› olsa
da, kendilerini ne kadar tahkim etseler de,
halk taraf›ndan kuflat›lm›fllard›r.
Bölgenin Türk, Kürt, Fars, Arap, Gürcü, Ermeni halk›, istilac› Abbasi ordular›na boyun e¤miyor ve içlerinden ç›kard›klar› Babek’e direnifl gücü veriyorlard›. Babek’i var eden temel
neden buydu. Onca güçlü say›lan Abbasi ordusunun yenilgisinin ana nedeniyse, iflgalci
olmalar›yd› elbette.
‹flgal, halk için katmerli sömürü, zulüm ve
afla¤›lanma demektir. Boyun e¤enler için iflgal, kendi topra¤›nda yabanc› ve iflgalciye
köle olmay› kabullenmektir. Ama flu ya da
bu biçimde olsa da, halk iflgale karfl› koyar.
K›l›çla iflgale gelenlere, öfkeyle karfl› ç›k›l›r.
Bu denklemde, zalimin elindeki hiçbir k›l›ç,
mazlumun ç›plak öfkesinden daha keskin
de¤ildir. Çünkü o öfke, zulüm ve sömürüye
maruz kal›nan her an ve her yerde bilenir.
Geriye kalan, o öfkeyi k›n›ndan çekip zalime
indirmektir. ‹flte Babek’in yapt›¤› da budur.
***
Babek’i savafl meydanlar›nda yenemeyen
Abbasi muktedirleri, hileye bafl vurdular.
Teslim olmas› karfl›l›¤›nda ba¤›fllan›p, bulundu¤u bölgenin yöneticili¤inin kendisine
verilece¤i vaat edildi. ‹flbirlikçi bir toprak
beyine dönüflmesi için zemin sunuldu. Af
karfl›l›¤›nda Babek’ten istenen, inanc›n›,
davas›n› terk etmesiydi. Bunlar terk edildikten sonra, zulüm çark›n›n bir difllisi olmak
kaç›n›lmazd› zaten. Babek, böylesi vaatleri
reddetti ve halk›n elindeki k›l›ç, yüre¤indeki özgürlük atefli olmaya devam etti. Savafl›n seyri kendi aleyhine geliflti¤i zamanlarda bile, tavr›nda bir de¤ifliklik olmad›. Kuflat›ld›¤› s›rada, kendisine af senedi yollayan
Afflin’in elçisine gereken cevab› verdi: “Bunu Afflin’e götürüp dersin ki, böyle fleyler
sana laz›m olur bana de¤il!” (3)
835 y›l›na girildi¤inde, Afflin komutas›ndaki
Abbasi ordusu, Hurremilerin yaflad›¤› top-
raklar› kan deryas›na çevirdiler. Çoluk çocuk
demeden, Hurremilerden kim olursa olsun,
“‹slam ad›na” k›l›çtan geçirildiler. Elbette
bunca zulmün as›l sebebi, altlar›nda taht
olup bafllar›nda taç tafl›yanlar›n, “Bu devran
hep böyle dönsün” arzular›yd›. Çünkü isyan,
tahtlar› sars›yordu.
Hurremilere yaflam hakk› tan›nm›yordu. Ya
ölecek, ya da Abbasilere köle olacaklard›. Olmad›lar ve öldüler. Öldürüldüler ama teslim
olmad›lar. Kendi hayatlar›n›n efendisi olma
haklar›n› sonuna kadar savundular. Ve zaten
haklar› için direnip savaflmakt› özgürlük denilen fley...
837 y›l›nda Babek, yan›ndaki güçlerle beraber kuflat›ld›: “... Babek’in kenti, büyük ve zor
bir kuflatmadan sonra fethedildi. Babek orada bir tepede sakland›. Bütün ailesi ve arkadafllar› esir düfltüler. Mu’tesim onu ba¤›fllay›p senet gönderdi. O ise senedi y›rt›p, uygun olmayan sözler söyledi. Sonra o, bir da¤dan aflarak baflka bir da¤a gitti.” (4)
Ne ard›na düflmüfl kirli k›l›çlar, ne de af vaadleriyle ilgili de¤ildi Babek. Onun için önemli
olan, direnifli yeniden örgütlemekti. Bu
amaçla, deyim yerindeyse illegal çal›flmaya
geçti: “... Babek, tüccar k›l›¤›na girip, tüccar
gibi hareket ediyordu.” (5)
Pusular, kahpelikler zaman› bafllam›flt› art›k.
Abbasi zulüm çark›, ne olursa olsun Babek’i
ele geçirmek için dönüyordu. Ölü ya da diri
getirene, alt›n ve makam verilecekti. Özellikle çevredeki toprak beylerine haber gönderiliyor ve Babek’i bulmalar› isteniyordu. Bu iste¤in gere¤ini, Arran Emiri Sunbat yerine getirdi. Yard›m vaat etti¤i Babek’e tuzak kurup,
Abbasi güçlerine yakalatt›.
***
Tutsak düflen Babek, halife Mu’tesim’in mekan eyledi¤i Irak’›n Samara kentine getirilir.
Bir filin üzerine bindirilerek dolaflt›r›l›r. Böylece yol boyu hem afla¤›lanm›fl, hem de teflhir edilmifl olacakt›r. Hesap budur. Denilebilir ki, geçmiflten bugüne zalimlerin bafl vurdu¤u kirli bir tezgaht›r bu. Ama benzeri her
fley gibi, Babek’in hakl›l›¤›n› gölgeleyemez
elbette.
Mu’tesim ile Babek’in karfl›laflmas›, zalimle-
EYLÜL 2007 | TAVIR | 15
inceleme
rin ve mazlumlar›n tarihsel karfl›laflmalar›n›n özeti olarak yaflan›r. Eleri ba¤l› ve iflkence alt›nda olsa da, ma¤rur olan Babek’tir. Tafl›d›¤› hakl›l›k ve taraf oldu¤u kavgan›n gücü,
davran›fllar›nda da somutlan›r.
“... Babek, Mu’tesim’in yan›na geldi¤inde
Mu’tesim ona flöyle demifl, ‘Ey Babek, sen
öyle bir fley yapt›n ki, hiç kimse öyle bir fley
yapamam›flt›r. fiimdi de hiç kimsenin tahammül edemeyece¤i kadar tahammül etmelisin’. Babek de, ‘Yak›nda benim tahammülümü görürsün.’ demifl. Mu’tesim, ‘Bunun iki elini benim gözümün önünde kesin!’
diye emir verdi.” (6)
Ne ah eder, ne aman diler Babek. ‹nanc›n›n
sonsuzlu¤undan kaynaklanan s›n›rs›z tahammülüyle, maruz kald›¤› onca eziyet karfl›s›nda bile, direngen mesajlar vermenin çabas›ndad›r: “... Mu’tesim, onun ellerinin ve
ayaklar›n›n kesilmesini emretti. Onun bir elini kestiklerinde, öteki elini kana bat›r›p yüzüne sürdü ve yüzünü gözünü kanla k›pk›rm›z› yapt›. Mu’tesim, ‘Ey it, bu ne ifltir?’ diye
sordu. Babek flöyle dedi: ‘Bunun baflka bir
anlam› var. Siz benim ellerimi ve ayaklar›m›
keseceksiniz. ‹nsanlar›n yüzü, bedenlerindeki kan nedeniyle k›rm›z› oluyor. Kan bedenden ak›p gitti¤inde, yüz sarar›r. Bedenimden
kan ak›p gitti¤i zaman halk, ‘Yüzünün rengi
korkudan sararm›flt›r.’ demesin diye yüzümü
kana boyad›m.” (7)
Babek’in bu son eylemi, zulmün tarihsel yenilgisine at›lm›fl kanl› bir imzad›r. Bu eylem,
ölümün yenilgisine ve zulmün iflas›na vurulan flanl› bir mühürdür ki, dünyan›n ve tarihin her yerinde, zulme boyun e¤meyenlerin
“son” tav›rlar› da benzerdir. ‹flte Spartaküs
ya da Bedreddin... ‹flte Pir Sultan ya da Bruno... ‹flte Che ve Adal›lar... Zaman ve mekan›
aflan tarzda, ayn› “son”un sonsuzlu¤a uzanan davran›fllar›d›r bunlar.
“Ona ac› çektirmek amac›yla Mu’tesim, cellada, k›l›c› onun iki alt kaburgas›n›n aras›ndan yüre¤ine sokmas›n› emretti. Bunu yapt›ktan sonra, Mu’tesim’in emri üzerine onun
dilini kestiler, onun vücudunu dara¤ac›na
ast›lar. Bafl›n› Ba¤dat’a götürüp, köprü üzerine bir a¤aca takt›lar. Sonra ayn› bafl›, Hora-
san’›n kent ve kasabalar›nda dolaflt›rd›lar.
Nedeni ise fluydu ki, o, halk›n yüre¤inde kök
salm›fl büyük bir nüfuza sahipti.” (8)
‹syan naras› atmas›n diye dili kesilen, k›l›ç
tutmas›n diye elleri kopart›lan ve e¤ilmeyen bafl› vurulan Babek’i, halk›n yüre¤inden
ç›kar›p atamad›lar. Muktedirler, Babekleri
katlettikçe halk› sindirebileceklerini san›rlar. Oysa hayat, baflka bir gerçe¤i kan›tlar
daima. Zulmedenlerin, kabul etmek istemeseler de, kaçamad›klar› bir gerçektir bu.
Çünkü Babek hakl›d›r: “Benim destan›m öyle bir destand›r ki, ne Babek’le bafllam›flt›r,
ne de Babek’le bitecektir...” Babek hakl›d›r
çünkü Kerbela’dan Baba ‹shaklara; Paris Komünü’nden Fidanlara ayn› özgürlük destan›d›r bu. Ki flair de hakl›d›r:
“... Bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aflk›n yüzü oluncaya dek...”
* Al›nt›lar, Said NEF‹S‹’nin “Babek” isimli kitab›ndan al›nm›flt›r. (Berfin Yay›nlar› - 1998)
(1) Syf 6, (2) Syf 79, (3) Syf 132, (4) Syf 122
(5) Syf 123, (6) Syf 101, (7) Syf 150, (8) Syf 154 J
babek kalesi
16 | TAVIR | EYLÜL 2007
elefltiri
bir “flaflk›n” adam
serdar kanat
60’l›, 70’li y›llarda; emperyalist iflgallerin ve halklar›n emperyalist iflgallere karfl› direniflinin flaha kalkt›¤› y›llarda bir müzik türü ortal›¤› kas›p kavurmaya bafllam›flt›. Ad›na rock dendi bu müzi¤in. Tüm dünyada milyonlarca gencin, siyah›n,
beyaz›n, K›z›lderililerin, sar› ›rk›n hakl› bir isyan›yd› bu müzi¤in ezgileri, sözleri, notalar›... Felsefeleri belki anarflizme dayan›yordu ama yine de insana dairdi, insani de¤erleri savunuyordu, özgürlük yanl›s›yd›, sömürü karfl›t›yd›, anti-emperyalistti… Belki de binlerce solist, grup olufltu tüm dünyada
bu müzi¤i icra eden. Ayn› bizim ülkemizde oldu¤u gibi...
Birileri ç›kt›, ülkemiz halklar›na ait ezgileri rock müzi¤in t›n›lar›yla harmanlay›p, yapt›klar› müzi¤in ad›na Anadolu rock
dediler. Türküler, flark›lar rock müzi¤in ezgileriyle söylenir,
herkesin diline bu flekliyle dolan›r oldu. ‹flte bunun öncülerindendi birisi…
Uzun saçlar›yla tabu deviren, isyankâr ruhunu kan›tlarcas›na, k›z›n› e¤itim sistemini protesto ad›na okula göndermeyen biriydi Erkin Koray. Bilinen lakab›yla Erkin Baba...
Erkin Koray, yaflam›nda politik olarak herhangi bir anlay›fla
angaje olmayan ama seçti¤i yaflam biçimiyle anarflizan ve
protest e¤ilimler gösteren biriydi bildi¤imiz kadar›yla. Ta ki
seçimler öncesinde “Oyum MHP’ye!” diyene kadar. “Ben
Türk’üm. Günümüzde de vatan›n› sevenlerin topland›¤›
MHP ile birlikte olmam bu yüzden çok normal.” diye de gerekçelendiriyordu seçimini. Tam yar›m saat neden MHP’ye
oy verdi¤ini anlatarak bafll›yordu Harbiye Aç›k Hava Tiyatrosu’nda verdi¤i en son konserine. Ciddi ciddi kendisine tepki
gösterildi¤ini, en az›ndan MHP’nin nas›l bir parti oldu¤unu
bilen ama Erkin Koray’› da dinleyenlerin, kendisine tepki
duydu¤unu anlam›fl olmal›yd› ki, bunca saat dil dökmek durumunda kalm›flt› onlar› ikna etmek için... Edemedi ama...
Edemezdi...
Erkin Koray’›n MHP’ye oy vermesi, herkesi de MHP’ye oy vermeye ça¤›rmas›n›n, baflta kendisinin aç›klad›¤› bir kaç neden
d›fl›nda, birçok nedeni var. MHP’nin, vatan›n yeralt› ve yerüstü zenginliklerinin ABD’ye, AB’ye ve di¤er sömürücü ülkelere
-sanki 58. hükümet içinde yer al›p da, bu sat›fllar› kendisi de
EYLÜL 2007 | TAVIR | 17
elefltiri
yapmam›fl gibi- sat›fl›na karfl› ç›kan, milliyetçi tarzda politikalara a¤›rl›k vermesi, halk›n belli bir kesiminin MHP’ye oy vermesine yol açm›flt›r. Bunlar›n içine Erkin Koray da dâhil olmufl olabilir. MHP’nin de¤iflti¤i söylemlerine Erkin Koray da kanm›fl olabilir. Kürt milliyetçilerinin
politikalar›n›n halkta yaratt›¤› tepkiye ba¤l› olarak MHP’ye kayan oylardan birinin de Erkin Koray’a ait olmas› normal karfl›lanabilir vesaire
vesaire...
Yukar›da sayd›¤›m›z nedenlere, fazladan daha birçok neden eklenebilir. Biz de ekleyebiliriz, Erkin Koray da... Ancak as›l tart›fl›lmas› gerekenin Erkin Koray’›n MHP’ye oy vermesi oldu¤u gerçe¤i de¤iflmeyecektir. Tart›flaca¤›z elbette...
MHP’yi herkes tan›mal›, nas›l bir geçmifle sahip oldu¤unu bilmelidir.
Bunu da en baflta ayd›nlar, sanatç›lar yapmal›d›r. “De¤ifltim” demekle de¤iflilmeyece¤ini en baflta onlar bilmeli, bilmekle kalmay›p herkese de anlatmal›d›r... Marafllar›, Çorumlar›, Sivaslar›, Balgatlar›, Piyangotepeleri, Mamaklar›, 16 Martlar›, Bedri Karafakio¤lu’nu, Do¤an
Öz’ü, Bedreddin Cömert’i, Cevat Yurdakul’u, Ümit Kaftanc›o¤lu’nu, 2
Temmuzlar› ve yaflam›n› faflist kurflunlarla, bombalarla kaybeden binlerce genci, ö¤renciyi, halk›... kendisine “ayd›n›m” diyen birinin bilmiyor olmas› kabul edilemez. Hele de Erkin Koray gibi, bu ülkedeki ezberci e¤itime karfl› belki de bireysel olarak yap›lm›fl en sert anarflist
protestoyu yaparak, k›z›n› okula göndermeyecek kadar bilinçli birinin
bilmiyor olmas› hiç kabul edilemez.
Çünkü ayd›n, kendi ülkesine, tarihe ve halka karfl› sorumludur. Sorumluluk, güçlüden yana de¤il, hakl›dan yana olmakta; zalimden yana de¤il mazlumdan yana olmaktad›r. Daima insana dair olan›, halka ait
olan› savunmak; güzeli, iyiyi, do¤ruyu sahiplenmektir ayd›n sorumlulu¤u... Bu sorumluluk ilkeseldir ayd›n için. Zaman, mekana, kifliye göre de¤iflmez, de¤ifltirilemez. Bu ülkede faflizm gerçe¤i vard›r ve bundan en baflta ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, bu ülkenin kültürlü insanlar›n›n
haberdar olmas› gerekir. Bu ülkede katliamlar yaflan›yor ony›llard›r.
Kay›plar var birlerce, gözalt›nda yitirdi¤imiz.
F Tipleri var tam 122 kifliye mezar olan. Seçim hakk›nda görüfl belirtti
diye gözalt›na al›n›yor iflkencelerle insanlar ve hiç sorgusuz sualsiz
hapse at›l›yor onlarcas›… Bu ülkede adalet yok, hak yok, hukuk yok, fikir ve düflünce özgürlü¤ü yok. Bir 12 Eylül öncesi yafland› bu ülkede.
Sokaklarda, fabrikalarda, okullarda, evlerin bodrumlar›nda insanlar iflkencelerle, bombalarla, kurflunlarla katledildi. Katillerin adresleri
mahkeme tutanaklar›nda mevcut… Adreslerde “Ülkü Ocaklar›” yaz›yordu, “MHP” yaz›yordu. Sivil faflistler bu ölümlerden dolay› yarg›land› göstermelik de olsa.
Ço¤u ceza almad›, zamanafl›m›na u¤rad› davalar›, daha do¤rusu u¤rat›ld›. MHP üzerine, sivil faflizmin üzerine sayfalar dolusu yazabiliriz.
Yazd›k da… Yine yazaca¤›z, yine teflhir edece¤iz katilleri. Bizim flafl›rd›¤›m›z, bunun haf›zalardan çok çabuk silinmesidir.
‹flte bütün bu gerçeklerin ›fl›¤›nda, Erkin Koray’›n MHP’ye oy verece¤ini aç›klamas›, bu yaz›n›n yaz›lmas›n› zorunlu k›ld›. Baflta Erkin Koray’›n, sonra da tüm Erkin Koray gibi düflünenlerin kendilerine gelme-
18 | TAVIR | EYLÜL 2007
si; yaflanan bu bilinç çarp›kl›¤›n›n herkes taraf›ndan anlafl›lmas›; eskiden yaflanm›fl olan, bugün de eskisi gibi olmasa bile yaflanan ve gelecekte yaflanmas› kuvvetle muhtemel olan sivil faflist katliamlara dikkat çekilmesi için…
Biz sanat›n ve sanatç›n›n, insana ait güzel olan ne varsa sahiplenmesi
gerekti¤ine inananlardan›z. B›rakal›m de¤erleri sahiplenmeyi; onu yaratanlara, yaflatanlara ve ileriye tafl›yanlara karfl› nefret duygusu tafl›yanlar›n bir sanatç› taraf›ndan sahiplenilmesi ise herhalde yaln›z ve
yaln›z Türkiye’de yaflan›yor. Bu “onurun” sahibi de ne yazik ki ony›llar›n “Erkin Baba”s› Erkin Koray’a ait.
Sanat›n özü ilericidir, ilerici olmak durumundad›r. Sanat›n gerici olmas› düflünülebilir mi? Veya bir sanatç›n›n? Gericili¤in, ›rkç›l›¤›n, faflizmin sembolü olmufl bir parti, bir sanatç› taraf›ndan savunulabilir
mi? Sorular›m›z›n muhatab› Erkin Koray’d›r elbette. Ve onun gibi düflünen sanatç›lar...
Asl›nda Erkin Koray’›n durumu, devletin y›llard›r, özellikle 12 Eylül’den
beri, uygulad›¤› toplumsal haf›zay› silme politikalar›n›n tipik bir örne¤idir. Erkin Koray’›n birdenbire MHP’lileflmesi, politikli¤in de¤il, tam
tersine apolitikli¤in, haf›zan›n yitirilmesinin, do¤ruyla yanl›fl›n yer de¤ifltirmesinin, en genelinde de devletin uygulad›¤› dezenformasyonun etkilerinin nerelere varaca¤›n›n göstergesidir. fiaflk›nd›r Erkin Koray. Ayn› kendi flark›s› gibi...
Bir o yana bir bu yana yatma flaflk›n
Tenhalarda menhalarda bitmifl flaflk›n
Sana baflka sözüm yok bu alem içinde
Bir alemsin flaflk›n sen alem içinde
fiaflk›n sana ne dedim sen ne yapt›n
Dün gece gördüm seni ters yola sapt›n
Sanki bugünün Erkin Koray’›n› yazm›fl Erkin Koray. Bugünkü Erkin Koray’a “cuk oturuyor” gerçekten de flark›n›n sözleri. “Rock müzi¤in tarihi, kökenleri, felsefesi nedir?” desek herhalde en fazla konuflacak, cevab› en uzun olacaklar›n bafl›nda gelecektir Erkin Koray. Yaz›n›n giriflinde çok çok k›sa bir özetini yazd›k. Sayfalar dolusu da yazabilirdik,
gerek görmüyoruz. Yazd›klar›m›za Erkin Koray’›n bir itiraz› olaca¤›n›
sanm›yoruz. Bizimle ayn› fleyleri söyleyecektir kuflkusuz. Ama bunu
geçmiflin de¤il, bugünün Erkin Koray’› yapaca¤› için, pek k›ymet-i harbiyesi olmayacakt›r.
Son söz olarak; “flaflk›nl›k” bir insanl›k halidir. ‹nsan-› befler, bir gün flaflar! Dile¤imiz Erkin Koray’›n bu flaflk›nl›ktan çabuk s›yr›lmas›d›r. Tarihin, bilimin ve halk›n önünde suçlu olaca¤› bir durumdan mümkün oldu¤unca h›zl› bir flekilde kurtulmas›d›r.
Verdi¤i oyun ne anlama geldi¤ini, kimlere ve nas›l bir gelece¤e oy verdi¤ini yine mümkün oldu¤unca çabuk kavramas›d›r. Gerçekten ayd›n
ve sanatç› olman›n gereklerini bir an önce ö¤renmesidir murad›m›z.
Erkin Koray’dan ve tüm flaflk›nlardan tek iste¤imiz budur...J
borçlu
hasan hüseyin
Erik çiçek açmıfl da bahçenin kıyısında
Sen ona hiç bakmadan geçmiflsen oracıktan
Leylek dansa durmufl da bacanın tepesinde
O baharlım laklakını durup dinlememiflsen
fiakır flakır bir tren bir gece köprüsünden
Islıkla dalmamıflsan gurbet türkülerine
Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmıfl da bahar mavilerinden
Yaflamak ne güzel fley diye a¤lamamıflsan
Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada
Dikilip yanıbafllarına gö¤üs geçirmemiflsen
Yanından geçip gitmifl de çilekçinin arabası
Kaçtan veriyorsun hemflerim diye yutkunmamıflsan
‹skelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence
Varolasın koçum benim diye el sallamamıflsan
Bahar dalı gömle¤iyle utangaç bir uçurtma
Bu ne flıklık delikanlım diye laf atmamıflsan
Ve çapkınca bakmamıflsan
Gö¤sü domur domur yeniyetmeye
Sesi bambam
Sesi ramazan topu
Kendini herkül sanan delikanlıyı
Yafltaflınmıflcasına süzüp selamlamamıflsan
Öpmemiflsen gözlerine bakıp duran bir gözleri flenlikliyi
Yaflama itmemiflsen iter gibi denize
Girmemiflsen koluna bir yıkılmıflın
Yalanla da olsa avutmamıflsan umutsuzu
Su diyene bir avuç su
Bir yaralı parma¤a iflememiflsen
Kolay gelsin dememiflsen tafl kıranlara
Günaydınsız bırakmıflsan bahçe bezeyenleri
E¤ilip koklamamıflsan çitten gülen çiçe¤i
Bayram bayram donanmamıflsan
Sevinciyle dostlarının
Acısını dostlarının
Yüre¤inde duymamıflsan
Kapı kapı dolaflmamıflsan ifl dilenerek
‹flsizli¤e düflmemiflsen hakkım dedikçe
Ve bayraklı pankartlı yürüyüfllere
Halaylı horonlu grev flenliklerine
Katılmayı aflk gibi duymamıflsan fluranda
A¤rın a¤rım
Acın acım
Dememiflsen insan kardefllerine
Ve dilinin en görkemli
Ve dilinin bando-davul sövgülerini
Sıralayıp sallamamıflsan deyyuslar saltanatına
Hangi yaflta olursan ol
Kardeflim
Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına
Evin yolunu flaflırmamıflsan
Sende ifl yok be kardeflim
Sen artık hapı yutmuflsun
Borçlusun sen a¤açlara kufllara
Borçlusun sen trenlere otobüslere
Ya¤an kara esen yele borçlusun
Borçlusun sen herfleye
Gözdeki ıflıltıya
Alındaki çizgiye
Eldeki flaflkınlı¤a
Borçlusun herfleye
Kardeflim
Yaflamın kendisine
EYLÜL 2007 | TAVIR | 19
munzur özgür akacak!
p›nar durmaz
Munzur isimli bir çoban›n, a¤as›na gösterdi¤i kerametin öyküsüdür Munzur suyunu
kutsal k›lan. Çoban Munzur’un kerametini
görenlerin onun elini öpmek istemesi üstüne, panik olup kaçmas›n›n ard›ndan ad›m›n› att›¤› her yerden sular f›flk›rmas› üzerine
bu efsane, o günden bugüne anlat›lagelmifltir.
“Munzur önde, a¤a ve yan›ndakiler arkas›nda bir kovalamaca bafllar. fiimdiki Munzur
Irma¤’›n›n kayna¤›n›n oldu¤u yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldü¤ü yerde, süt
gibi bembeyaz su f›flk›r›r. Bundan sonra
Munzur k›rk ad›m daha atar. Att›¤› her
ad›mda, bir kaynak f›flk›r›r. Ve f›flk›ran bu
sulardan bir ›rmak meydana gelir. Munzur'un arkas›ndan koflanlar bu ›rmaktan
öteye geçemezler. Munzur da bu da¤larda
kaybolur gider.”
Böyle anlat›l›r hikâye…
Efsanelere dayan›r Munzur… Efsanelerle
anlat›l›r Dersim…
Kutsald›r o topraklar. Tafl› topra¤› öpülecek,
suyu al›p fliflelere konulacak, saklanacak kadar kutsald›r… O topraklara verilen bir arma¤and›r, de¤erlidir, korunmas› gerekendir. Munzur Delidir, akar durmadan.
Ça¤›ldar dostun düflman›n yan›bafl›nda.
Kucak açar dostlar›na, düflman ise yan›bafl›ndad›r ama ulaflamaz ona. Sevilmeyendir.
Murdar oland›r.Yüzünde nur olmayand›r…
Nice kahramanl›¤a ve ac›ya tan›k olmufltur
Munzur. Kana bulanm›flt›r suyunun rengi
20 | TAVIR | EYLÜL 2007
kimi zaman. Topraklardan süzülüp gelen
kan de¤ifltirmifl, k›z›llaflt›rm›flt›r rengini…
Ve her düflenle birlikte daha da kutsallaflm›flt›r halk için. Üstüne binbir hikâye anlat›l›r…
“Dersim’e sefer olur zafer olmaz.” der Seyitleri… ’38 ‘isyan›’nda da¤› tafl› saran askerin cellâtl›¤› hala anlat›l›r. O günden bu yana da ne kuflatma biter Dersim’de, ne direnifl. Da¤lar›nda silah çat›p, mavzer atan›
hep bulunur…
Bu yüzden önemlidir Dersim, s›rf da¤lar›n›n
heybetinden, Munzur suyunun lezzetinden
de¤ildir yüreklerimizdeki sevgisi. Bir tarih
yarat›lm›flt›r o topraklarda; bu yüzden kutsald›r, önemlidir, korunmal›d›r Dersim.
Kültür Festivali, 9 – 12 A¤ustos tarihleri
aras›nda yap›ld›. Belediyenin bu sene seçimler nedeniyle neredeyse bafltan savma
planlay›p organize etti¤i ve geçenlerde yaflam›n› yitiren eski DEP milletvekili Orhan
Do¤an an›s›na düzenlenen festivale kat›l›m, önceki senelere göre daha azd›. Asl›na
bakarsan›z kime sorsan›z flikâyetçiydi bu
durumdan. Esnaf, gelenin gidenin az olmas›ndan; düzenleyenler, festivalin duyurusunu tam olarak yapamamaktan; d›flardan
gelenler ise Dersimlilerin misafirperverli¤ini k›smen yitirmifl olmas›ndan flikâyetçiydi.
Neredeyse “dostlar al›flveriflte görsün” misali bir festival havas› vard› sokaklar›nda
Dersim’in.
Gittik, gördük bir kez daha o topraklar›…
Malum yaz ay›, festival ay›. Ve Dersim’de
festival bir baflkad›r. Öyle baflka yerlerde
yap›lan festivallere benzemez. Mesela kuflatma alt›nda yap›l›r. Ad›m›n›z› att›¤›n›z
her yerden eli silahl› ve telsizli insanlar ç›kabilir örne¤in. Helikopterler uçar tepenizden, jandarma cipleri, panzerler, mavi- yeflil
üniformal› kolluk güçleri hiç eksik olmaz
sokaklar›ndan. Amaç korkutmakt›r, amaç
sindirmektir, amaç geleni geldi¤ine piflman
etmek, halka gözda¤› vermek, susturmakt›r. Sahiplenilmesin, kimse bir daha o topraklara girmesin, Dersim onlar›n olsun istenir ama hiç böyle olmaz. Dersim bizimdir.
Ve Dersim topraklar›nda dökülen kan›n ac›s› hala taptazedir…
Dersim merkezde sat›fl için kurulan stantlar
vard›r. Hem devrimci-demokrat yap›lar›n
dergi-gazete gibi yay›nlar›n›n sat›ld›¤›, hem
de normal sat›fllar›n yap›ld›¤› stantlard›r
bunlar. Ve normalde festival öncesinde kurulan, ilginin en yo¤un oldu¤u yerlerdir buralar. Ama bu sene öyle de¤ildi. Festival gününe kadar bombofltu sokaklar. Ve gelen
giden yok denecek kadar azd›. Festivalin
bafllamas›yla birlikte ise önceki senelere
göre az da olsa, hareketlendi diyebiliriz. Bu
sene gelifl-gidifli azaltan en önemli yanlardan birisi ise festival öncesi çok boyutlu flekilde yap›lan anti-propaganda oldu. “Operasyon var.”, “Da¤ tafl yan›yor.” havas› bilinçli olarak büyütüldü. F›s›lt› gazetesinin
“Festival iptal edilecek, olay ç›kacak.” söylentisini yaymas›yla birlikte de istenilen hava bir nebze de olsa yarat›ld›.
Evet bir festival daha geçti... “Halklar›n Kardeflli¤i Munzur’dan Aks›n, Do¤a Yaflas›n”
slogan›yla düzenlenen 7. Munzur Do¤a ve
Tabi bunda belediyenin 22 Temmuz seçimlerine a¤›rl›k vererek festivalin örgütlenmesine geç bafllamas› ve seçimler nedeniyle
festival tarihinin de¤ifltirilmesinden dolay›
daha öncesinde izin alanlar›n geldikleri il
veya ülkelere geri dönmek zorunda kalmalar›n›n da pay› var kuflkusuz.
Tüm bunlarla birlikte festival gününe gelindi¤inde ise karfl›m›za ilk ç›kan fley, Dersim’e girifl yasaklar› oldu. “Provokatif eylem yapabilme olas›l›¤› olanlar” listesinde
ismi bulunanlar il s›n›rlar›ndan sokulmad›.
Tabi bunlar›n kim oldu¤unu sadece emniyet biliyordu. Ve kimi bu listeye sokacaklar›n›n ise hiç bir garantisi yoktu. Ve di¤er
günlerde en çok karfl›m›za ç›kan da, özellikle merkezde yap›lan etkinliklerdeki keyfi
emniyet bask›s› ve karmaflayd›. Örne¤in
gösterilecek filmler listesinde olan ama yasaklanan ve bir türlü gösterilmeyen filmler
vard› programda. FOSEM taraf›ndan haz›rlanan Kuflatma adl› filmle, Dersim, Bafle¤mezlik ve Çiçek Ülkesi ( Kemal Özer) ile Çayan Demirel’in haz›rlad›¤› Dersim 38 isimli
Dersim isyan›n› anlatan belgesel filmler
gösterimden kald›r›ld›. Y›lmaz Güney’in Yol
Filmi ise Festival Komitesi’nin eline ulaflmad›¤› gerekçesiyle gösterime sokulmad›.
Gösterime girmeyen filmlerle ilgili do¤ru
düzgün bir aç›klama yap›lmazken, yerlerine farkl› filmler konularak aç›k giderilmeye
çal›fl›ld›.
‹kinci gün etkinlikleri kapsam›nda yer alan
Babil Halk Sahnesi taraf›ndan oynanan
fieytan, Hoca ve Kad›n adl› tiyatro oyunu
ise emniyetin keyfi bask›s›yla karfl›laflt›.
Oyunun oynanmas› gereken Halk E¤itim
Merkezi’ne izin al›nmad›¤›n› belirten Tunceli Emniyet Müdürlü¤ü, oyunun orada oynanmas›n› engelledi ve oyunun yeri de¤ifltirildi. Ayn› gerekçe, Halk E¤itim Merkezi’nde
sergilenmesi gereken di¤er etkinlikler için
de geçerli oldu. Yasaq isimli Halk danslar›
gösterisi, saati ve yeri de¤ifltirilerek Munzur
nehrinin yan›nda kurulan sahnede sergilendi. Tabi tüm bunlarla birlikte de¤iflikliklerden çok dar bir çevrenin haberinin olmas›
da epey sorun yaratt›, kat›l›m› etkiledi ve
hatta belli bir süre sonra umursamazl›¤a
neden oldu.
Tüm bunlarla birlikte festivalin en coflkulu
an›, stad konserleri s›ras›nda yafland›. ‹lk gün
ç›kan isimler aras›nda Grup Yorum da vard›
ve 4 günün en coflkulu konseri o gün oldu di-
yebiliriz. Yorum’un binlerle bulufltu¤u, Kürtçe, Zazaca ezgileriyle yer ald›¤› konserde doruk noktas›, da¤lar›n doru¤undan süzülüp
gelen ezgilerin yine da¤lar›n doru¤una arma¤an edildi¤i “Dersim’in Da¤lar›” ve “Cemo” adl› türkülerin seslendirildi¤i an oldu.
Yorum, Dersim’in en çok da direnifl ve da¤lar
demek oldu¤unu bilerek seslendi binlere…
Binlerin yüre¤indekilerin büyümesinin ad›
oldu. Festival boyunca konserler devam etti
ve son gün olan Mikail Aslan konseri ise
bunca y›l sonra Aslan’›n Dersim’de verdi¤i ilk
konser olmas› aç›s›ndan beklenen ve büyük
be¤eni toplayan konserlerden biri oldu.
Tabi bunlar festivalin kaba hatlar›. Tüm
festival program›n› birden anlatmak gibi
bir derdimiz yok. Ama de¤iflti¤ini ve olmamas› gerekti¤ini düflündü¤ümüz baz› yanlar var ki de¤inmeden geçemeyece¤iz.
“Munzur kirlenirse biz de kirleniriz”… O
konserlerde söylenen ve Dersim’i anlatan
güzel bir sözdü gerçekten. Kutsald›r Munzur, Dersimliler için. Hem de kirlenmesi, kurumas›, horlanmas› insan›n içini yakacak
kadar. Oysa bu kez bira flifleleri yüzdü üstünde. Çöpler at›ld› içine. Bin y›llar›n gelene¤ine ihanet ediyormufl gibi hissettik o flifleleri gördü¤ümüzde. A¤›tlar yükseldi kimi
zaman göklere… Dersim’de yanan atefli, onca ac›y›, onca kahr›, eziyeti anlatan a¤›tlar…
EYLÜL 2007 | TAVIR | 21
Can›m›z yand› dinlerken, öfkemiz büyüdü
ama yükselen a¤›tlar› hissetmeyen insanlar
gördük. A¤›tlara ra¤men ba¤›r›p ça¤›ran,
z›playan, kendinden geçen insanlar, a¤›ttan daha çok can›m›z› yakt› o anda. Ya da
Dersim tarihini anlama, kültürüne sahip
ç›kma, gelene¤ini yaflatma, bafl e¤mezli¤ini
büyütme, do¤as›n› koruma amac›yla yap›lmas› gerekti¤ini düflündü¤ümüz böyle bir
festivale gelenlerin sadece e¤lence peflinde
oldu¤unu gördü¤ümüz anlar yaflad›k.
Zorumuza gitti. Giyiniflleriyle, oturup kalk›fllar›, hareketleriyle bizden olmayan insanlar vard› o an karfl›m›zda. Garipsedik.
Mesela “Geçici dövme yap›l›r”, “Tarot fal›
bak›l›r” gibi “Beyo¤lu kültürü”ne ait standlar›n orada da aç›lmas›na anlam veremedik. Hele de Dersim’in yerlisi dedi¤imiz
gençlerin bu standlara gösterdi¤i ilgi can›m›z› s›kt›. Bizim olmayan, Dersim’e yak›flmayan görüntülerdi gördü¤ümüz.
Tüm bunlara ra¤men sevdik Dersim’i. Dersim’de bizim tarihimiz vard› çünkü. 12’lerin
sesleri geliyordu halen o da¤lardan. Halen
kafam›z› her kald›r›p bakt›¤›m›zda, orada
gülümseyen yüzlerin, “par›ldayan demirleri” tutan ellerin oldu¤unu bilmenin coflkusunu yaflad›k sokaklar›nda. Biliyorduk ki
Munzur’un ve bizim temiz kalmam›z için
dövüflen yi¤itleri var Dersim’in. Onlar oldu¤u sürece de hep bir yan› temiz kalacak. Ve
kutsal olan topraklar›n bereketi artmaya
devam edecek. T›pk› hikâyelerde de anlat›ld›¤› gibi.
Gelin bunca Dersim’den ve Dersim’in tarihinden bahsetmiflken geçmifl bir hikâyeyle
bitirelim yaz›m›z›. Tarihten bu günlere uzanan elimiz, yar›nlara uzanan bilincimiz olacakt›r bu hikayeler… Gözlerimizi Munzur
Da¤lar›’na dikiyormufl gibi, Munzur’dan bir
tas su içiyormufl gibi arkam›za yaslan›p dinleyelim Munzur suyunun sesini… Daha neler anlatacak kimbilir…
“Direniflten az önce köyümüze atl›, silahl›,
kalabal›k bir grup gelmiflti. En önde beyaz
at›n üzerinde aksakall› biri vard›. Herkes
ona hürmet ediyordu. Ben o zamanlar 10
yafl›ndayd›m. Çocuk akl›mla herhalde Düzgün Baba bu diye düflündüm, sordum kim
diye. Seyid R›za dediler.
Bizimkiler Seyid R›za’ya sonuna kadar sizinleyiz dediler. Ama sonradan ne olduysa oldu
bizim afliret kat›lmad›. Vur emri gelmifl. Sonra da¤, tafl asker doldu. Çok zulüm yapt›lar.
Dedemin tabiriyle yer ve gök aras›ndaki her
fley yan›yordu. Evler, içindeki insanlar, ormanlar, hayvanlar her fley… Hangi birini an-
latay›m. Yine böyle bir gün yanan evlerin birinden örgülü sar› saçlar› tutuflmufl el kadar
bir k›z çocuk, kanad› yanan bir kelebek misali kendini yanan evin d›fl›na at›yor. At›yor atmas›na ama gel gör ki askerlerle burun buruna geliyor korkuyor, flaflk›n bir an donup
kal›yor. Sonra sanki bütün bir ömrünü o bir
an içinde yaflay›p tüketmifl gibi… Dönüp gerisin geriye bir saniye bile tereddüt etmeden, koflarak yanan eve kendini at›yor. Dedem bu olay› anlat›rken elini yüre¤inin üstüne koyup, sesiyle a¤layarak, o k›z›n ac›s› buramda derdi. Bunun üzerine askerlerin bafl›ndaki komutan, elini beline at›p, silah›n› ç›kar›p, kendi bafl›na day›yor…
Demek ki içlerinde vicdan tafl›yanlar da varm›fl ki çevresindekilere dönüp flöyle diyor: ‘El
kadar çocuk ateflten daha çok korkuyor bizden. Biz insanl›ktan ç›km›fl›z.’ Ve teti¤e bas›yor. Dedem, her insan›n içinde merhamet
vard›r. Fakat zalim insan›n merhameti çok
derindedir. D›fla ç›kmas› için çok büyük ac›lar
gerekir derdi dedem…
Daha neler neler… Askerlerin eline geçmemek için gelinlik ça¤›nda 40 genç k›z el ele
tutuflup afla¤› at›yorlar kendilerini Halvari
gözelerinden… Hiç unutmam, dedem bu olay› s›k s›k anlat›rd›.
Gelinlik ça¤›nda 40 genç k›z el ele tutuflup,
at›yorlar kendilerini, Halvari gözelerinden…
Çocuk akl›mla sordum: ‘Öldüler mi?’... ‘Hay›r hiçbir tanr› 40 günahs›z genç k›z›n ölmesine r›za göstermez.’ dedi. Bakt›k uçurumun dibinde ne kan vard›, ne de k›zlar›n
ölüsü. Vadiden bakmaya k›yamazs›n, öyle
al›ml› 40 kelebek havaland›.
Ben heyecanla, ‘K›zlar kelebekleri mi ürküttüler?’ diye sordum. ‘Hay›r, kelebek oldular’ dedi. Bugün gibi akl›mda, aynen flöyle dedim:
‘Ama neden?’ Kelebekler en fazla 3 gün yafl›yor… 3 gün sonra da 1 ay sonra da bakt›k.
Uçurumun dibinde hiçbir fley yoktu dedi. Baharda bizim bu Dersim da¤lar›n›n vadileri kelebeklerle dolar… Sen o kadar gezip dolafl›yorsun hiç kelebek ölüsüne rastlad›n m›? Hadi
bakal›m sen git uyu, geç oldu.
O günden sonra hep dikkat ettim fakat bu
yafl›ma kadar tek bir kelebek ölüsüne rastlamad›m…”J
22 | TAVIR | EYLÜL 2007
umut kaçar
EYLÜL 2007 | TAVIR | 23
hapishaneden
volta
murat y›ld›r›m
“D›flar› ç›kmad›k, çünkü hep d›flar›dayd›k
‹çeri girmedik, çünkü hep içerideydik.”
Edip Cansever
Volta; “atmak”, “ç›kmak”, “vurmak” fiilleriyle tan›mlanan bir eylemdir. Volta atmak... Voltaya ç›kmak ya da volta vurmak
gibi... Gerçekleflmesi için, ya atacaks›n›z, ya
ç›kacaks›n›z veya kendinizi voltaya vuracaks›n›z. Her durumda da, ortada bir hareket,
bir eylem oldu¤u malumdur.
Volta, öyle bir eylemdir ki, afla¤›-yukar› gidip gelmekten ibaret de¤ildir. Asla de¤ildir.
Sözlükler böyle yazabilir. Bizim lügat›m›zda
ise, voltan›n anlam›, sözlüklere s›¤mayacak
denli uzundur. Çünkü voltada nerelere gidilir?.. Ve volta, nelere kadirdir?.. Sözlükler bilemez. Biz biliriz!
Bazen a¤›r a¤›r at›l›r ad›mlar. Bazen h›zl›
h›zl› yürünür. Ama her durumda, özgürlü¤e
dair hudutsuz düflüncelerin mekan›d›r volta. Kaç metrekarede, kaç ad›m sonra ç›ksa
da karfl›n›za duvarlar, engel tan›maz o
umutlu düflünceler.
Duvarlara ald›rmay›n. Çünkü volta, isyankar
düflüncelerin zaman ve mekanüstü serüvenidir. O düflünceler ki, dar alanlara s›¤mak
için küçülmezler. Aksine, dayatmalar› aflarak büyür do¤rulu¤u tecrübe edilmifl hakikatler. O hakikatlerin bedeli, dipdamlarda
voltaya vurmak ve vurulmak ise, her ad›m
bir baflka bahtiyarl›kt›r art›k.
Düfllerin flelalesidir volta. Binbir par›lt›s›yla
rengarenk düflerler gönlümüze. Öyle düfllerdir ki bunlar, gerçe¤ine ömür verilir. Hani diyor ya Mahir, “Uçar giderim, ta uzaklara” ‹flte bu gidiflin seyrüseferidir volta. Her ad›m›yla, bedeli ödenmifl bir mucizenin uçanhal›s›d›r adeta. Ta uzaklara götürür insan›.
“Ve serüvenciler düfler yollara...”
24 | TAVIR | EYLÜL 2007
Ta uzaklar... Ulafl›lmaz m›d›r peki?
Asla!
ça¤layan bir nehir nas›l volta atarsa, öyle
çarpar kalbimiz.
Çünkü ufuk dahili menziller, ulafl›lmaz de¤ildir bu macerada. Yeter ki, yol kesen haramilerle uzlafl›lmas›n. Yeter ki o haramilerin
üstüne üstüne yürünsün. Halk›n yüzü gülene dek.
fiimdi omzumuzda Ernesto’nun eli vard›r ve
Che, elbette hakl›d›r: “... Her fleyden önce,
dünyan›n neresinde olursa olsun, birisine
yap›lan haks›zl›¤› yüreklerinizin ta derinliklerinde hissedebilin.” Öyle bir histir ki bu,
karfl›s›nda hiçbir duvar duramaz. Bas›p gidersiniz en ateflli, en hakl› ve en kanl› çarp›flmalar›n ortas›na. Ve e¤ilip öpersiniz, Filistinli o bebe¤in yaralar›ndan.
Adal›lar›n istikameti belli bu hayatta: Ada!
Karanl›k Denizi’nin ortas›ndaki bu adaya
ulaflmak için, sokaklar› eskitip, da¤lar› aflanlar›n, duvarlar›n ard›ndaki ad›m›d›r volta.
Ç›k›ld› m›; duvarlar›n, dikenli tel, süngü ve
zincirlerin hükmü kalmaz. Voltan›n tafl›d›¤›
hasret karfl›s›nda küçülüp yok olurlar. Öyle
ya, hasretin hamal›d›r volta. G›k demeden,
yüksünmeden, yorulmadan tafl›n›r o büyük
hasret.
Ve yeri gelir, efkar›n s›rdafl› olur volta. Halden anlayan, kadim ve ketum bir dost olarak yan›m›zdad›r daima. Karagün dostudur,
sizi asla terk etmez. Dertlerinize ortak, kanayan yaralar›n›za derman olur. Zahmet ve
eziyetlere karfl›, kula¤›n›za “Ald›rma Gönül”
flark›s›n› söyler. Ezgi büyür, büyür ve volta
olur. Ezgili bir sabr›n ad›mlar›d›r art›k, hayata att›¤›n›z o derin çentik.
Tek bafl›na at›lsa bile, kardefllik orman› yürür o ma¤rur ad›mlar›n malum voltas›nda.
Dünya halklar›yla paylafl›lan, anti-emperyalist bir nehir olur voltada ça¤layan sesimiz.
Öyle bir nehirdir ki bu, kab›na s›¤maz.
Sel olur, taflar ve deryas›na varmadan durmaz. Nice mazlumun ah›, gözyafl› ve hesab›
vard›r içinde. Ad›mlar h›zlan›r flimdi. H›rsla
Kimi zaman, bir yan› da¤, bir yan› uçurum
olan patikadan geçer volta. Da¤ ne denli yüceyse, uçurum o kadar derindir. Ya saadetin
güzelli¤i ya bedbahtl›¤›n bata¤›d›r ad›mlanan zaman.
Gönül kanat tak›p Anka gibi yükselince,
kendi küçülüflüne mahkum kal›r o biçarelik.
Duvarlar›n gölgesi, iflte bu nedenle hiç düflmemifltir, y›ld›z›nda buse tafl›yan al›nlara.
Elbette, naçar bir tekrar olarak, her ad›mda
daha bir yosun tutan mecalsizlikle at›lan
voltalar da vard›r. Ki ad›na volta demek, yak›flmaz flimdi.
Et, kemik, mide, ba¤›rsak olarak gidilip gelinir tekdüzelik istikametinde. Kurumufl bir
yapra¤›n savrulufludur bu. Her ad›mda derinleflen yaln›zl›¤›n, ruhun batakl›¤›na dönüflmesi de bir tercihtir besbelli.
Yaln›zl›¤› hasetinden çatlatan, ço¤ul ad›mlar›n kervan›d›r bizim voltam›z. Ad›mlar›m›z›n üzerinde, b›çk›n endam›yla yürür umut.
Öyle çok, öyle ço¤uldur ki bu ad›mlar, yan›bafl›n›zda yürür tarih ve gelecek. Ve flimdi
hapishaneden
“dam” ve “dar”a s›¤maz bir isyan›n rap-rapl› ad›mlar›yla, hakikati flaha kald›ran Köro¤lu’dur yoldafl›n›z. Di¤er yanda, zincirlerini
parçalayan Spartaküs, özgür bir dünyan›n
flen çocuklar›na maziyi masal etmektedir.
¤›lmayan bulut, a盤a ç›kmayan gerçek kalmaz alemde. Önüne kat›p savurur, eskimesi
gereken zaman›n pisli¤ini. Da¤lardan flehirlere do¤ru esen, flahan yeline yar olunur hep
bu voltalarda.
Öfkenin oca¤›d›r volta. Her ad›mda nefes
eylenir Ferhad’›n körü¤üne. Ve gözükaral›¤›n gürzüyle vurulur karanl›¤a. Hakk› yenmifl mazlumlar için, bir ad›m daha. Haramilerin üzerine yürümek için, bir ad›m daha.
Kaç kez, kaç kez iner h›nc›n gürzü flimdiki zamana? Ad›m seslerinin fliddetinde vücut bulup, yan›n›zda s›k›lm›fl bir yumruktur art›k
volta. Tamam olan vakit sars›l›r art›k, çatlar
ve ba¤r›nda koflar Eyyubi bir h›nç.
Hapishanede zaman bile durabilir. Ama volta asla durmaz. Dahas›, voltaya ç›kan›n önü
kesilmez. ‹nsan›n mahremine müdahale gibi bir ay›pt›r bu. Bir eylem olarak volta, gerçekleflti¤i anda kendi sayg›nl›¤›n› da yarat›r
hemen. Deyim yerindeyse, volta atana y›lan
bile dokunmaz. Ç›yanlar›n ve çakallar›n dokunma tehlikesi ise, tecrübeyle sabittir.
Hakikatli esen bir rüzgard›r volta. Bad-› saba
bir ferahl›kt›r umuda dair. Zulmeti da¤›tan,
gem tak›lmaz bir lodostur. Öyle eser ki, da-
Bizim voltam›z gam tutmaz, y›lmaz ve y›k›lmaz umudi gönüllerin, her dem seferi olma
halidir. Yorulmaz ad›mlarla döflenen bir yoldur volta. Bunca zaman at›lan ad›mlar›n
mesafesini toplasan, kimbilir hangi gezege-
ne var›l›r? Ve lakin eylenen, ihtilali yürüyüflün zerresidir hepsi. ‹flte bu istikamette hep
öne at›lman›n s›rdafl›d›r bu voltalar. Nice
serdengeçtinin yareni olmufllard›r. Ki bir
ad›m ötesinin, ad›na feda dendi¤ini onlardan duymufl ve bir daha asla unutmam›fllard›r.
Geçmiflin ve gelece¤in basamaklar›n› kendinde toplayan, mucizevi bir merdivendir ç›k›lan volta. Öyle ki, duyulan, Mahirlerin kesintisiz sesi olur. Sonra ve her fleye ra¤men,
“‹yidir iyi” der Metris’in karanfilleri.
Berdan ve ‹diller bir yan›ndad›r, Fidan ve
Fatma di¤er yan›nda. fiair hakl›d›r bir kez
daha; öyle genç ve fütursuz ad›mlarla yürünüp gidilir gelece¤e. Geride kalmak olmaz,
bir koflu yetiflmeli. O halde ve flimdi, volta
için ad›m bafl›na... J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 25
röportaj
anadolu’dan ege’ye keçenin çileli yazg›s›...
türkan do¤an
Keçenin y›llarca dilden dile dolaflan öyküleri olmufl. Anadolu'dan nice keçe ustalar›
geçmifl. Keçecili¤in do¤uflunu anlatm›fl ustalar, türlü rivayetler söylenmifl. Keçe denildi¤inde akla ilk gelen “Ebu Saib Lebabid”
olmufl. Çünkü o, keçenin piriymifl...
Ege'nin ‹zmir iline ba¤l› ve ‹zmir’in 80 km. uza¤›ndaki bir ilçedir Tire.
Ege’de en bereketli ova olarak geçen Menderes Ovas›’n›n üzerine
kurulmufl, Ayd›n Da¤lar›’n›n eteklerindeki bu flirin ilçe, köklü kültürel yeflillikler diyar›d›r ayn› zamanda.
Tarih boyu birçok uygarl›¤a ev sahipli¤i etmifl Tire. Roma döneminde Teira olarak an›lm›fl. Kale veya korunakl› alan anlam›na gelen bu
isimle.... Anadolu’ya yerleflen Türk beylikleri döneminde ise önce Sire sonras›nda da Tire olmufl ad›. Köklü uygarl›klar yaflam›fl, I. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’nda di¤er Ege flehirleri gibi iflgale de u¤ram›fl.
4 Eylül 1922'de tekrar özgürlü¤üne kavuflmufl. Tire’nin müzelerinde,
Roma döneminden heykeller, lahit, mermer Hermaphrodite, Kybele
kabartmas›, aslan heykelleri, gözyafl› flifleleri, cam ve seramik, madeni ahflap yap›tlar, yaz›tl› mezar ve çeflme tafllar› vb. tarihsel yap›tlar›n koleksiyonlar› sergilenirken; bu küçük flirin ilçenin her dönem zanaat ve zanaatç›s› var olmufl. Pek çok halk› ve kültürü bünyesinde
bar›nd›ran Tire'nin esnaf› eski köklü zanaatlar› y›llarca hayatta tutmaya çal›flm›fl.
Ülkemizde kültürümüzün önemli parçalar› olan geleneksel el sanatlar›m›z›n büyük bir bölümü bugün tarihe kar›flm›fl durumda. Geri
kalan› da unutulmak tehlikesiyle karfl› karfl›yad›r maalesef. Keçe yap›mc›l›¤› da Tire pazar›n› ülke genelinde tan›tan bir zanaat olmufl.
Keçe, dokumac›l›k tarihinden de eskiye uzanan, as›rlar öncesine dayanan köklü geçmifle sahip eski bir el sanat›d›r. Ancak kesin bir tarih
verilebilmesi için eldeki bulgular yeterli de¤ildir. Bo¤azköy ve Yaz›l›kaya kabartmalar›nda görülen Hititler'in giydi¤i bafll›klar›n keçeden
yap›lm›fl oldu¤u araflt›rmac›lar taraf›ndan yayg›n bir görüfltür. Orta
Asya'da yap›lan arkeolojik kaz›lardan ele geçen insan biçiminde ke-
26 | TAVIR | EYLÜL 2007
silmifl keçe parçalar› ve Paz›r›k’ta bulunan, üzerine ablika tekni¤i ile
bezemeler yap›lm›fl keçe parçalar›, keçenin çok eski ça¤lardan beri
Türkler aras›nda kullan›ld›¤›n›n göstergesi olmufl. Orta Asya'daki çeflitli kurganlardan ele geçen keçeden çorap ve çizmeler, özellikle
üzerine yün ipliklerle aplike edilmifl griffon ve düflsel yarat›k motifleriyle dikkati çekmektedir. Orta Asya'da göçebe bir yaflam süren
Türk halk›n›n çad›rlar›n›n üzerleri de çeflitli biçimlerde bezeli keçedendi. Göktürklerde oldu¤u gibi Hazarlar’da da çad›r sanat› çok geliflmifltir. Baz› keçe çad›rlar›n›n içi de¤erli kumafllarla bezeniyor ve
yayg› olarakta keçe kullan›l›yordu. Kara K›rg›z'larda keçenin döfleme
yayg›s› olarak kullan›ld›¤› bilinmektedir. Ayr›ca K›rg›zlar, keçeleri
birlefltirerek, ad›na “Ota¤” denilen çok büyük çad›rlar yap›yordu. Ke-
röportaj
çecilik, Selçuklular'da da çok geliflmifl bir el sanat›d›r. O dönemlerde
özellikle Konya, keçecili¤in önemli bir merkezi olarak bilinir. fiimdi
Konya'da da say›lar› gittikçe azalan keçeciler taraf›ndan geleneksel
keçe yap›m› sürdürülüyor.
Halk›m›z keçecili¤i as›rlar ötesinden günümüze tafl›m›fl, hayat›yla
bütünleflmifl yünlerin ömrü dövülmüfl de dövülmüfl. Yayg›s›yla, keçe
benzetmeleriyle hayat›n içinde, hep bir yerlerinde varl›¤›n› korumufl. Hafif hafif ya¤an ya¤mura “keçe delen”' denmifl belli bölgelerde. “keçe gibi” sözü de kirden, terden yap›fl yap›fl olmufl saç için söylenmifl. Birini aldat›p kand›rmaya denilmifl “keçe külah etmek” sözü.
“keçeden minare” olamayaca¤› için olsa gerek, gerçek d›fl›, sahte ifllerde bu benzetme kullan›l›r olmufl. Bozulan iflleri ustal›kla yoluna
koymak, “keçeyi sudan ç›karmak”la özdefl olmufl. Yi¤it dövdü¤ü hasm›na demifl “Dayaktan keçelefltin mi?” diye... “Keçeyi suya atmak”
sözü ise, eme¤e sayg›s›zl›¤›n en güçlü anlat›m› olmufl. Utanmazca
davranarak, ar ve namusu hiçe sayanlara karfl› söylenmifl bu söz.
Keçenin yap›l›fl›n› ö¤renmek ve ona emek veren ustalarla tan›flmak
için düflüyoruz yollara.
‹zmir otogar›ndan bindi¤imiz otobüs bizi Tire’ye götürmek için tam
saatinde hareket ediyor. Yol boyu yeflil da¤larla, tarlalarda patates
toplayan Ege köylüleriyle karfl›lafl›yoruz. Otobüs floförüne yak›n
oturmam›zdan olsa gerek, sohbetimize o da efllik ediyor.
- Demek Tire’de keçe yap›mc›l›¤› ile ilgili yaz› olacak ha?
fioför Kerim Amcam›z Tire'nin yerlisi. 61 yafllar›nda eski bir zanaatç›
oldu¤unu söylüyor. Tire’de keçe yap›mc›l›¤› gibi bir zamanlar ra¤bet
gören yorganc›l›k mesle¤inde eline su döken olmam›fl. Baba mesle¤i olan yorganc›l›k, para kazand›rmad›¤› için 15 sene önce dükkan›
kapatm›fl. Ve 15 senedir ‹zmir-Tire aras› otobüs floförlü¤ü yapt›¤›n›
söylüyor. Yorganc›l›¤›n ne kadar özen isteyen bir zanaat oldu¤unu
anlat›yor yol boyunca... Saten kumafllar›n parlakl›¤›n›, i¤ne deli¤inden geçen iplerle say›s›z dikti¤i çeyiz yorganlar›n›... Yorganc› Kerim
flimdi fiöför Kerim oldu diyor, kendi yapt›¤› espriye bile gülmüyor
Kerim Amca…
Tire’nin merkezinde bulunan hanlardaki zanaatkârlar, dükkânlara
ve birçok tarihi kültüre sahip ç›k›p y›llarca unutulmamas› için direnmifller. Dü¤ünlerde sadece çeyizin zengin görünmesi için çeyizlere
eklenen, de¤iflik renk ve desenlerde üretilen nal›nlar› yapan zanaatç›larla tan›fl›yoruz. Tire’de nal›nc›l›k zanaat› gibi nice eski köklü zanaatlar›n var oldu¤unu ö¤reniyoruz. Hemen alt sokakta semerci ustas› sazl›klardan toplanan semer otunu desteliyor. Yorganc›l›k mesle¤ini devam ettiren emektar ustalar ifllerinin bafl›ndalar son h›zla.
Atlas yorgan alt›nda uyumak gibisi yoktur denir Tire'de.
Onun için olsa gerek, göz al›c› renklerdeki saten kumafllar›n üstüne
ifllenen zengin motifler, Tire'de say›lar› 3'ü geçmeyen yorganc›lar›n
emek dolu ellerinden dokunmufl. Daha kaç y›l direnebilecek Has›rc›l›k? Daha kaç y›l direnebilecek Saraciye mesle¤i? Kalayc›l›k, bak›rc›l›¤›n ölmesinden sonra kötüleflti. Beledi dokumac›l›¤›, körüklü çizme
imalat› daha kaç y›l direnebilecek? Dükkan› kapatm›fl köseleci esnaf›. Tire’yi esas olarak tüm ülkeye duyuran, ünlü Tire Köftesi gibi, do-
kumac›l›ktan da eskiye dayanan keçe yap›mc›l›¤› olmufl. Toplum
olarak ayn› toprak üzerinde yaflayan ve kültürel ba¤larla birleflmifl
olan halklar›n kökenlerinde, yaflama biçimlerinde, dillerinde ve kültürlerindeki s›cakl›kla kaynaflm›fl Tire. Ermenisi, Egelisi, Yunanl›s›,
Rumu, Gürcüsü, Yahudisi... tüm halk›n b›rakt›¤› mutfak miras› zaten
Tire’nin sahiplendi¤i de¤er olmufl.
Dar ve ve birbirlerine yak›n hanlarda gezinirken, s›ra s›ra dükkânlar›n türlü ürünlerine bak›p ayn› zamanda da elimizdeki adresten
keçeci ustan›n dükkân›n› ar›yoruz. Sonunda buluyor ve dükkan›n
içine ad›m›m›z› at›yoruz. Günlerdir gelece¤imizi söyleyip bir türlü
yolumuzun düflmedi¤i Tire'de, keçe yap›m›yla ünlü Mehmet Usta’n›n en küçük o¤lu Arif Cön 'e önce merhabam›z› verip, sonra
gönlünü al›yoruz.
Mütevaz›, dost canl›s› Arif Usta’n›n ikram etti¤i çaylarla sohbetimiz
bafll›yor, bir yandan da keçe makinesinin h›zl› bir devinimle ç›kard›¤› sesler aras›nda temizlenip taran›yor yünler.
Arif Usta, Çanakkale savafl›nda bir daha memleketine dönemeyen
dedesi Mehmet Usta ve dedesinin ismini/mesle¤ini devralan
1990’da vefat eden babas› Mehmet Usta gibi do¤ma-büyüme Tireli
ve mesle¤i keçecilik. Bilinçli ve sanatsever bir usta olan Arif Usta 35
yafl›nda, evli ve Yunus Emre ad›nda 8 yafl›nda bir de o¤lu var. Tire’de
keçe yap›mc›l›¤›n› sürdüren befl dükkân var. Ve birisi de akademik lisans e¤itimli Arif Usta’ya ait.
Arif Usta, keçe yap›mc›l›¤›n›n sanatsal boyutunu anlat›rken, keçenin
tarihsel ve köklü geçmiflini sahiplenmenin günümüzde ne kadar zor
oldu¤unun da bilincinde. De¤iflimlere de inanan bir insan. Dededen
toruna aile mesle¤i olan keçecili¤i yaflatmak ve gelifltirip sürdürmek
ad›na, keçecilikte yeni ad›mlar atmak gereklili¤ini savunuyor. “Günün koflullar›na ra¤men desteklenmeli bu zanaat.” diyor.
Çünkü ancak öyle devam eder. De¤iflime her meslekte ihtiyaç vard›r.
De¤iflime ayak uyduramazsan bu meslek bitmeye mahkumdur. Yüzy›llarca Anadolu'nun birçok yerleflim ünitelerinde ve göçerlerde yukar›da geçen denetim ve örgütlenmifl biçimde yap›lagelmifl olan keçecilik ve keçecilik sanat›, di¤er sanat dallar›nda oldu¤u gibi günümüzde devlet deste¤inden, kooperatifleflmeden yoksundur. Keçeci
esnaf›na yard›m ve deste¤in olmamas›, bu mesle¤i giderek el sanat›ndan zanaata dönüfltürmekte. Dahas› toplumsal dayan›flmadan
uzak, gelenek ve göreneklerini terk etmifl, da¤›n›k olarak Anadolu'nun birkaç il ve ilçesinde günümüze dek gelebilmifllerdir. Ekonomik s›k›nt› içinde olan keçeci esnaf›ndan günümüz ekonomik koflullar›na uyum sa¤layabilenler, flimdilik ayakta kalabilmekte, uyum
sa¤layamayanlar ise sanatlar›n› terk etmek zorunda kalmaktad›rlar. Ve keçe yap›mc›lar›n›n ülkemizdeki say›lar› da giderek azalmaktad›r. Art›k keçe sadece Tire, Ödemifl, Bal›kesir ve Afyon'da üretiliyor.
Dünyan›n birçok ülkesindeyse kad›n dokumac›lar üretiyor keçeyi”
diyor ustam›z.
“Yetiflen insan›n ç›kmamas›, ç›rak yetifltirememek, geçmifli tarihe dayanan mesleklerde oldu¤u gibi keçecilikte de var mutlaka.” diye bir
yaraya daha parmak bas›yor sonra usta. Keçe yap›mc›l›¤›n›n sanat-
EYLÜL 2007 | TAVIR | 27
röportaj
sal yönünden umutlu olsa da Arif Usta, s›n›rs›z kullan›m amaçlar›n›
anlatsa da, “E¤er ayakta tutamaz isek, yenilik katamaz isek eninde
sonunda bir gün bu meslek de biter.” demeden de geri durmuyor. Ve
keçeden kaban, yelek, terlik, yayg› gibi ürünleri dükkân›nda sergilerken, bir yandan da internet arac›l›¤›yla ürünlerini dünyaya tan›t›yor.
“Keçe yap›mc›l›¤› ile ilgili dersler verilmeli. Meslek okullar›nda, üniversitelerde bu emek isteyen zanaat›n bölümleri aç›lmal›. Ama yap›lmaz,
nedir keçe pistir, keçe kokar köylü iflidir gibi düflünülür. Keçe bir tarihi
kültürümüzdür ve keçe üretimi akademik boyutuyla olmal›. Yenilik
yapamazsak geliflim de olmaz. Geliflen teknolojiyle beraber bizim gibi
tarihi köklü mesleklerin de¤iflime ayak uydurmamas› gibi flans› olmamal›. Yoksa bu mesle¤in de sonu yak›nd›r.
Bizler Tire’de kendi fikirlerimizle harmanlay›p keçenin özünü bozmadan bir fleyler ç›kar›yoruz meydana. TV’lerde sanat›m›z› konu alan birkaç program yap›ld›. Londra’da bir ifl merkezinde Tire keçelerinin bulunmas› falan derken Tire pazar› renklendi. Tire pazar›n› biz keçeci ustalar meflhur etti.”
Arif Ustan›n efli, Tokat'›n Zile ilçesinden. Tokat yazmalar›ndan
örnekledi¤i keçe motifleri çok be¤eniyle karfl›lanm›fl ve çok
sat›lm›fl. “Ustal›k ve sab›r iflidir keçecilik.” diyor usta.
Keçenin y›llarca dilden dile dolaflan öyküleri olmufl. Anadolu'dan nice keçe ustalar› geçmifl.
Keçecili¤in do¤uflunu anlatm›fl ustalar, türlü rivayetler söylenmifl. Keçe denildi¤inde akla ilk gelen “Ebu Saib Lebabid”
olmufl. Çünkü o, keçenin piriymifl..
Tepme iflleminden sonra,
tarumar edilip, çok dövülüp, çok çile çeken keçenin yünlerinin birbirine
kaynaflmad›¤›n›, çabuk da¤›ld›¤›n› görünce gö¤süyle, dizleriyle
ezdi¤i yünlerinin tepme süresinin az
oldu¤unu düflünüp tepmeye devam etmifl. Bir daha açt›¤›nda yünlerin kaynaflmad›¤›n› tekrar görmüfl. 40 gün tepme ifllemine
devam eden Ebu Said, yine baflaramay›nca içerlemifl bu duruma, üzüntüden a¤lamaya bafllam›fl. Hem
a¤lay›p hemde tepmeye devam ediyormufl. Gözyafllar›n› ak›tm›fl eme¤ine. Keçeyi açt›¤›nda gözyafllar›n›n düfltü¤ü yerlerdeki yünlerin kaynaflt›¤›n› görmüfl. Ve böylece tepme s›ras›nda keçeye su vermek gerekti¤ini ö¤renmifl. Gözyafllar›n› ak›tt›¤› yünün ad› olmufl keçe.
Bir rivayete göre de keçecilerin pirinin; yünü yapa¤› haline getiren
yay›, hallac› keflfetti¤inden dolay› Hallac›-Mansur oldu¤udur. Mansur, “hallaç” lakab›n›, baba mesle¤i olan yorgan yatak yünlerini temizleyen ve tarayan hallaçl›k mesle¤inden alm›flt›r. “Enel Hak” diyen ilk kifli olmufltur Hallac›-Mansur. As›lmadan ve kafas› kesilip
Ba¤dat'›n sokaklar›nda dolaflt›r›lmadan önce söyledi¤i söz olmufltur
“Enel Hak.”
28 | TAVIR | EYLÜL 2007
Hallaçla at›lm›fl yünün suyla ›slat›l›p, defalarca dövülerek keçelefltirilmesi tekni¤ine dayanan keçe yap›m›, büyük beceri ve sab›r gerektiren
oldukça zor ve yorucu bir ifltir. Geliflen teknoloji ile birlikte art›k fabrikasyon keçe üretimi yap›l›yor olsa da, Bal›kesir, Kula, Afyon, Konya,
Urfa, Mardin ve özellikle Tire’de halen geleneksel keçe yap›mc›l›¤›
yayg›n. Arif Usta bize keçe yap›m›n›n tüm detaylar›n› anlat›yor.
KEÇE YAPIMI
Sulak yerlerde büyüyen kuzular›n yünlerinin keçe yap›m›nda iyi netice vermedi¤ini, kurak yerlerde büyüyen kuzulardan elde edilen
yünlerin daha uygun oldu¤unu söylüyor keçe ustalar›.
Keçe, Tire, Ödemifl ve Bay›nd›r koyunlar›ndan elde
edilen yünlerden yap›lmaktad›r. Genellikle kuzunun ilk k›rk›m› olan yününden iyisi, koyunlar›n ikinci k›rk›m› olan a¤ustos yününden
de ikinci kalite olanlar› yap›l›r. Köylüden sat›n al›nan, ya da keçe yapt›rmak üzere üretici taraf›ndan getirilen yünlerin p›t›rak ve pislikleri ay›klanmakta, elle
ç›kmayan pislikler makasla temizlenerek sonras›nda ditme ifllemleri yap›lmaktad›r. Temizlenen yün
elle birbirinden ayr›l›r.
Siyah renkli yünler nak›fl içinde, beyaz
yünler keçenin alt ve üst yüzeylerinde, kirli
renkliler ise orta tabakaya gizlenerek de¤erlendirilmek üzere ayr›l›rlar. Bu ditme ifllemi sonucunda yün at›lmaya haz›r hale gelmifltir. Ditme ifllemi elle yap›ld›¤› gibi basit bir sürtme makinesi ilede yap›l›r. Ditilen yün ya hallaç yay› ile ya da tarak makinesi ile
at›larak lifleri birbirinden ayr›l›r. Bu iflleme atma denir. Ham
yün ya da yapa¤›, keçe yap›lacak hale böylece gelmifl olur. Ala keçe (ya¤l› keçe), yani nak›fll› keçe yap›lmak isteniyorsa, nak›fll›k top
parçalar kullan›larak kal›p dedi¤imiz has›r üzerine nak›fl döflenir. Bu
nak›fllar, Tire’de, halen kökboyas›yla boyan›r. Desenin üzerine at›lan
yün, birkaç tabaka halinde dökülerek çubuklara dizilir. Dökme iflleminden sonra çok az ›l›k su serpilir. Bir uçtan bafllayarak düzgün bir
biçimde dürülür. Kal›b›n üzerine düz keçeden yap›lm›fl olan kal›plefl
sar›l›r. Kal›p ipiyle s›k›ca ba¤lanan dürüm tepme ifllemi ayak ile 3040 dakika makine ile 60 dakika devam eder.
S›ra kaplamak ifline gelmifltir. Çözülen kal›p üzerine keçeleflmeye
bafllayan yünün kenarlar› düzeltilir. Bu iflleme kapaklamak, ya da
çatk› yapmak denir. Tekrar tepme ifllemine geçmeden önce sabun
ile su verilir. Dürülen yün bir saat kadar daha tepilir. Böylece yün
bir saat daha keçeleflmifl olur. Bundan sonra s›ra yün piflirmeye gelir. Piflirme ifllemi ya makine, ya da insan gücüyle hamamda veya
atölyede yap›l›r.
Elde piflirme ovma ile bafllar. S›cak su dökülen keçe , bilekten dirse¤e kadar olan k›s›mla ovulur. Keçenin yünleri birbirine girinceye ka-
röportaj
dar devam eder. Tüyleri birbirine geçen keçenin piflirilmesinde ikinci aflama “kaz›klama”d›r. Çok s›k› bir flekilde dürülmüfl olan keçeye
s›cak su verilerek kolda piflirme ifllemi devam eder. Buna oklavalama
denir. Bundan sonra aç›lan keçenin tavsiyesi yap›l›r. Yumruklayarak
ince yerler kal›nlaflt›r›l›r. Kal›n yerler inceltilir. Uzayan kesim k›salt›l›r. K›salan k›s›m uzat›larak keçe istenilen kal›nl›¤a ve düzlü¤e gelir.
Kepenek yap›m›nda bu iflleme kar›flt›rma denir.
Bundan sonra dizleme dedi¤imiz ifllem bafllar. Dizlemeden amaç,
keçenin s›k›flt›r›lmas›n› ve sertleflmesini sa¤lamakt›r. Dizler ile keçenin üzerine bast›r›l›r. Ve keçe döndürülerek ilerletilir. Bu arada
ustalar da dizleri üzerinde ilerlerler. Tavsiye ve dizleme ifllemi aras›nda oluflan k›r›fl›kl›klar›n düzelmesi ve keçenin son fleklinin verilmesi ifllemine de t›¤lama denir. T›¤lama da, kollar›n bilekten dirse¤e kadar olan k›sm›yla yap›l›r. Bundan sonra iyice y›kanan ve s›k›
bir flekilde dürülen keçe süzülmeye b›rak›l›r. Bir gece süzülen keçe,
ertesi gün güneflte kurutmaya as›l›r. Böylelikle keçe, kullan›lmaya
haz›r hale gelir.
Etki Eden Faktörler: Geçmiflten gelen tecrübeler ›fl›¤›nda, keçeleflmeye en önemli faktör, s›cak ve zeytinya¤l› sabun olmufl. Sabundaki
zeytinya¤› ve kostik sayesinde ve de kaynar suyun etkisiyle yündeki
ya¤lar erimifl ve 2000–2500 diflten oluflan her bir koyun k›l› birbirleriyle kenetlenerek yünün keçeleflmesini sa¤lam›fl. Tabi ki keçeleflmesi için sarf edilen efor ve güç de cabas›.
Keçe Çeflitleri: Tarih boyunca birçok alanda kullan›lan keçe, sanayileflme süreci içindede sanayide kullan›lm›fl. Ancak birçok sanayi ürünü keçenin yerini alarak keçenin kullan›ld›¤› alanlar› s›n›rlam›flt›r.
Tarih içinde günümüzde keçenin kullan›ld›¤› yerler ve keçe çeflitleri
saptanabildi¤i kadar ile flunlard›r:
Alakeçe (Ya¤› Keçesi): Yayg› keçesi de denir. Evlerde, çad›rlarda alaç›k
ve toprak evlerde yerlere serilen desenli veya desensiz de¤iflik boyutlarda keçelerdir.
Turluk: Genellikle Toroslarda ve Anadolu'daki göçerlerde alaç›k üzerine örtülen düz siyah veya düz kirli renkteki keçelerdir. Yaklafl›k olarak ölçüleri 120-130 ile 180-200 cm.’dir.
Süt Keçesi: Bir parmak kal›nl›¤›nda süt tava veya kazan›n üzerine örtülen beyaz keçedir. Amac› süt pifltikten sonra sütün hem çabuk so¤umas›n› sa¤lamak, hem de toz topraktan sütü korumakt›r. (Termos görevi)
Yük Keçesi:Göçerlerde yolculuk s›ras›nda eflyalar›n ya¤murdan ve
pislikten korunmas› için yerleflik durumdaki eflyalar›n üzerlerine örtülerek, da¤›n›kl›¤› saklamak amac›yla kullan›l›r.
Deve Keçesi: Develerde havutun alt›na konulan düz keçedir.
Sarg› (Bebe Keçesi) : Göçerlerde ve yörüklerde bebe¤in kundakland›¤›, üzeri desenli kare formlu bir keçedir.
Kepenek: Çobanlar taraf›ndan giyilen bir keçedir. Beyaz ya da mor
yünden yap›l›r. Ve genellikle nak›fls›z olur. Ancak gö¤üs k›sm›na nak›fl ifllenir. Yaz›n serinlik, k›fl›n ise s›cakl›k veren çoban keçeleri dikiflli ve dikiflsiz olarak ikiye ayr›l›r.
Sünger Yatak Keçeleri: Kauçuk minderlerin piyasaya sürülmesi ile
geliflen bu keçe türü. 1 cm kal›nl›¤›nda olup, minderin ölçüsüne göre yap›l›r ve nak›fls›zd›r. Minderin üzerine serilir ve çarflafla kaplan›r.
Kauçuk minder ile insan vücudunun aras›nda kalan bu keçe, sa¤l›kl›
oldu¤u için çok tercih edilen bir keçedir.
KEÇEDEN YAPILAN BAfiLIKLAR:
Börk (Bürk, külah): Yeniçerilere mahsus, keçeden yap›lan ve bafla giyilen bafll›kt›r.
Hartavi: Sipahilerin giydi¤i, yeniçeri keçesine benzeyen toparlak, keçe külaht›r.
Sikke: Mevlevi dervifllerinin giydi¤i devetüyü rengindeki keçe külah›n ad›d›r.
Zerrin Külah: Osmanl› saray teflkilat›n›n (1928’den önce) Zülüflü
A¤alar diye an›lan iç o¤lanlar›n›n giydi¤i, üzeri som alt›n s›rma ifllemeli ve en iyi keçeden yap›lm›fl her iki taraf›nda birer zülüf olan bafll›kt›r.
Külah: Dikiflsiz tek parçadan oluflmufl, sivri uçlu bafll›k. Keçeci esnaf›
giyer.
Üsküf: Yeniçeri börkünün kenarlar› s›rma ifllemeli bir çeflididir.
Tac: fieyh ve dervifllerin giydi¤i, keçeden yap›lm›fl bafll›k. Ki bu bafll›klar üzerindeki destar ve dilimler tarikatlar› belirlerdi.
Takke: Halk taraf›ndan giyilen bafll›kt›r.
Arakiyye: Mevlevilerin giydi¤i bir cins keçe bafll›kt›r. Sikkeden daha
ince ve daha k›sad›r.
Keçe, do¤uflundan bugüne, insanlar›n elinde türlü hallere sokulmufl,
türlü çileler çekmifl. Emek ve sab›r isteyen bu meslek de nice kültürel zenginli¤i tafl›yan baflka meslekler gibi tarihin tozlu raflar›na kald›r›lacak günün birinde.
Bunu bilse de, dededen kalma kültür miras›na sahip ç›k›yor Arif Usta. O¤lu Yunus Emre'yi de bu bilinçle büyütüyor. Daha 4 yafl›ndayken Yunus Emre’nin, motifini katt›¤› keçeyi sat›n alm›fl bir müflteri.
Eyer Keçesi (Ter Keçesi): E¤erin üzerine geçirilen ve at›n sa¤r›s›n› örten, ço¤unlukla saraçl› tiftik püsküllü, desenli ve desensiz keçelerdir.
Arif Usta’n›n o¤lu, Yunus Emre keçeci ustas› olur mu bilinmez, Arif
Usta bu mesle¤in zor ve yoruculu¤undan öte sanatsal de¤erinin bilinciyle davrand›¤› için o¤lunun mesleki tercihine kar›flmayacak
ama, gönlü elbette ki keçecili¤in akademik ünvan›yla Yunus Emre'nin ellerinde olmas›ndan yana Arif Usta’n›n.
At Keçesi (Belleme) : Ç›plak at üzerine konularak eyer vazifesi gören,
bazen eyerin alt›na yerlefltirilen 2 cm. kal›nl›¤›ndaki bu keçelerin
üzerine zikzakl› fitle ve farkl› nak›fllar bulunur.
Arif Usta’n›n dükkân›ndan ayr›l›rken, baba ve o¤lunu keçeci dükkân›n›n önünde b›rak›yor ve her yar›m saatte kalkan Tire-‹zmir otobüsüne biniyoruz. J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 29
araflt›rma
yaflam›yla, müzi¤iyle k›z›lderililer...
nidal aras
Bundan en az elli bin y›l önce Amerika’ya gelen topluluklar, buralara yerleflmifl ve “Bizim
topra¤›m›z art›k buras›!” demifller. Toprak,
onlar için sahip olunmas› gereken bir de¤erden öte, hayatlar›n› onunla var ettikleri bir
de¤er olmufl. Onlar, topra¤›n sahibiyiz dememifller hiçbir zaman, tam tersi toprak bizim
as›l sahibimiz demifller; ona ve onun sahibi
oldu¤u di¤er canl›lara gereken sayg›y› her zaman göstermeye çal›flm›fllar. Ancak y›llar
sonra topraklar›n sahibi olmak için kilometrelerce öteden gelen Avrupal› iflgalciler, bu
bölgede yaflayan halk› yerinden ederek, bugüne kadar bölgede yaflayanlar›n de¤er verdi¤i her fleyi de yok etmifller.
lar›n›n ruhlar›n›n bulundu¤u, ellerinden al›nan topraklar... Y›llar boyunca sürekli savaflt›lar. Kimi kabileler kand›r›larak egemenlik
alt›na al›nd›. “Beyaz Adam”dan korktular kimi zaman. Kötülük nedir bilmiyorlard›, “Beyaz Adam” ö¤retti. Beyaz Adam’a güvendiler
ama hep hayal k›r›kl›¤› yaflad›lar, çünkü hiçbir zaman sözünde durmad› Beyaz Adam.
1868’deki bir anlaflmada flöyle bir madde
vard› örne¤in: “Beyaz ›rktan hiç kimsenin,
bölgenin herhangi bir kesimini iflgal etmesine ya da buralarda yerleflmesine izin verilmeyecek, K›z›lderililerin izni olmadan sözü
edilen yerlerden geçilemeyecektir.” (Kalbimi
Vatan›ma Gömün/Dee Brown).
Keflifler döneminde Amerika’ya gelen Avrupal›lar, bu bölgede yaflayan yerli kabilelerle
karfl›laflm›fllar, ancak bu topraklar› keflfettiklerinde Hindistan’a geldiklerini düflünmüfller
ilk bafllarda, bu yüzden buradaki halka Hintli
(Indian) ad›n› vermifllerdir. Bu ismi Avrupa’dan bölgeye gelen ilk kifli olan Kristof Kolomb vermifl. Burada yaflayan yerli halk›n kaç
y›ld›r bu topraklarda oldu¤unu kimse bilmiyormufl.
K›z›lderililerin dünyan›n merkezi olarak düflündü¤ü yer, yani Kara Tepeler (Paha Sapa),
Büyük Baba (Amerika Baflkan›) taraf›ndan
de¤ersiz oldu¤u düflünülerek K›z›lderililere
b›rak›lm›fl. Ancak bir süre sonra alt›nla dolu
topraklar oldu¤u ç›km›fl ortaya ve topraklar›
çalma giriflimleri bafllat›lm›fl Beyaz Adam taraf›ndan.
Sömürgecilerin Kuzey Amerika’ya ilk defa
ayak bast›¤› dönemlerde yaklafl›k on milyon
kadar insan›n burada yaflad›¤› tahmin ediliyor. Buzul ça¤›nda karalar›n köprü oluflturmas› (Bering Land Köprüsü) ile buraya Asya,
Güney Amerika ve Sibirya’dan göçlerle insanlar›n yerleflti¤i düflünülmekle beraber kesin
bir bilgi bulunmuyor.
Dört yüz y›l boyunca bir halka yaflat›lanlar;
sürgünler, ölümler, açl›klar, savafllar, iflkenceler, so¤uklar, hastal›klar, iflsizlik ve en
önemlisi ba¤l› olduklar›, de¤er verdikleri, ata-
30 | TAVIR | EYLÜL 2007
O dönemde bu bölgede Sioux kabilesi yaflamaktayd›. Kabilenin lideri Oturan Bo¤a (Tatanka Yotanka); bu topraklar›, Kara Tepeleri,
iflgalcilere b›rakmamakta ve bunun için savaflmakta kararl›yd›. Bu kararl›l›¤› gösterdiler
de... Ancak Sioux halk› için bu savafl, fiziksel
ve tarihsel olarak yok oluflla sona erecek bir
savafl olacakt›.
K›z›lderililerin istedi¤i sadece kendi topraklar›nda, atalar›n›n yaflad›¤› ve öldü¤ü topraklarda yaflayabilmek ve ölebilmekti. Belki de
bunu en iyi aç›klayacak söz o dönemde Hunk
Papa taraf›ndan sarf edilmifl: ''Dünya, güneflin yard›m›yla yarat›ld›. Toprak yarat›ld›¤›n-
da üzerinde s›n›r ve çizgiler yoktu, onu bölmek insanlara düflmez... Toprak akl›yla benimki birdir. Toprakla bedenlerimizin ritmi
ayn›d›r. Ben hiçbir zaman topra¤›n, ona istedi¤imi yapabilmeliyim diye benim oldu¤unu
söylemedim. Onu yönetme hakk›na sahip
olan, onu yaratand›r. Ben topraklar›mda yaflama hakk› istiyorum ve size de sizinkinde
yaflama hakk› tan›yorum.'' (Hunk Papa/Sioux Kabilesi’nden)
Kültür, ‹nan›fl ve Yaflay›fl
Avrupal› sömürgecilerin topraklar›n› gelifltirme iste¤ine karfl›; K›z›lderilileri’in bat›ya do¤ru yol alma ve topraklar›n› geniflletme iste¤i,
buna karfl›n K›z›lderililerin, 15.yy’dan itibaren gösterdikleri kültür ve yaflam mücadelesi, zengin bir kültür ve tarihin oluflmas›n›
sa¤lad›.
Bu nedenle bugünün Amerikas›nda modern
olarak nitelenen kültürel de¤erlerin önemli
bir k›sm› K›z›lderili halk›n›n kültürel de¤erlerine dayan›yor. Tan›d›k gelen pek çok sembol
de yine yerli kültüründe yer al›yor. Mesela
üzerindeki süslemeleri ile bir K›z›lderili çad›r›
(Teepee), totem dire¤i, bar›fl çubu¤u, mokasen, duvar hal›lar› üzerindeki resimler ve daha nicesi Amerikan kültürünün sembolleri
haline gelmifl süreç içerisinde.
K›z›lderililer, geçmiflten bugüne hayvanlar›n
ruhlar›na sayg›l› olmufl; avlad›klar› hayvanlar›n derilerini k›yafet ya da enstrüman yap›m›nda kullanm›fllar. Hayvanlar›n ruhlar›n›n
hep onlarla oldu¤unu düflünmüfl; hatta her
insan›n belli bir hayvanla eflleflti¤i, kendileri
öldükten sonra ruhlar›n›n bu hayvan›n içine
girdi¤i inanc›n› tafl›m›fllar.
araflt›rma
Bilinen bir di¤er özellikleri de duman ile haberleflmeleri... Çok uzun bir süre, tepeler ve
di¤er kabileler aras›ndaki haberleflmeler bu
yolla sa¤lanm›fl. K›z›lderililerde iflaret ile anlaflma çok yayg›n ve geliflmifl bir iletiflim arac› olmufl her zaman.
Kad›nlar, toplum içinde erkekler kadar faaliyet göstermifl ve hayat verici olarak sayg› görmüfl. Erkekler genellikle avc›l›k, koruyuculuk
ve savaflç› rolünü üstlenirken, kad›nlar çocuklar›n›n bak›m› ve evin düzeni ile ilgilenmifl.
Tabii kabileden kabileye de¤iflen yaflam tarzlar› da mevcut.
Baz› kabilelerde erkekler avc› iken, baz›lar›nda bahçe iflleri ile ilgilenmekte, baz›lar›nda
ise hal› dokumac›l›¤› yapmakta. Avlanan hayvanlardan bufalolar, K›z›lderililerin hayatlar›n› devam ettirmeleri için en fazla de¤erlendirilen hayvanlar aras›nda. Ancak bu yaflam
kayna¤› da sömürgecilerin gelmesiyle yok
oluyor, burada yaflayan halk açl›¤a sürükleniyor. Bölgelere göre avlanan hayvanlar çeflitlilik göstermekte; bal›k, geyik, kufl… Ayr›ca do¤al tar›m ürünleri de besin kaynaklar› aras›nda; fasulye, m›s›r, kabak, çilek, kiraz, kavun
say›labilecek meyve ve sebzelerden bir k›sm›... Bütün bunlar tabi ki daha çok geçmiflte
kalan kültürel özellikler...
fiimdiki K›z›lderili kabileleri kendi topraklar›ndan sürgün edilmifl, toplama kamplar›na
götürülmüfller burada her türlü iflkenceye
maruz kalm›fllar, yok edilmeye çal›fl›lm›fllar.
Sonras›nda ABD ve Kanada hükümetleri onlara yeni yerler “bahfletmifller”, kendi topraklar›ndan çok daha küçük, rezervasyon denilen yerlerde yaflamak zorunda b›rak›lm›fllar.
Resmi kaynaklara göre yaklafl›k 560 kabileye
ayr›lm›fl bölgelerde yaflayan K›z›lderililer var,
bir k›sm› flehir merkezlerine yerleflmifl ve oradaki kültüre adapte olmufl.
toprak oldu¤una inan›r.”
Emperyalizm kendi topraklar›ndaki bu halk›
halen rahat b›rakm›yor, daha fazlas›n› istiyor, kültür yozlaflmas› ve asimilasyon sürekli
uygulanan bir politika durumunda. Kanada
hükümeti, topraklar›ndan kopar›lm›fl ve rezervasyon yerlerine götürülmüfl halktan daha fazlas›n› istiyor. K›z›lderili flefi Seattle,
topraklar›n› sat›n almak isteyen ABD baflkan›na cevap olarak yazd›¤› mektupta flöyle diyor: “Gökyüzünü, topra¤›n s›cakl›¤›n› nas›l
sat›n alabilirsiniz ya da satars›n›z? Bunu anlamak bizler için çok güç! Bu topraklar›n her
parças› halk›m için kutsald›r. Çam a¤açlar›n›n par›ldayan i¤neleri, v›z›ldayan böcekler,
beyaz kumsall› sahiller, karanl›k ormanlar ve
sabahlar› çay›rlar› örten bu¤u; halk›m›n an›lar›n›n ve geçirdi¤i yüzlerce y›ll›k deneylerin
bir parças›d›r. Ormanlardaki a¤açlar›n damarlar›nda dolaflan su, atalar›m›z›n an›lar›n›
tafl›r; biz buna inan›r›z! Beyazlar için durum
böyle de¤ildir. Bir beyaz ölüp y›ld›zlar alemine göç etti¤i zaman, do¤du¤u topraklar›n›
unutur. Bizim ölülerimiz ise bu topraklar›
unutmaz. Çünkü K›z›lderili, gerçek anas›n›n
K›z›lderililerde dinin çok farkl› bir yap›s› vard›r. Dinin temelinde do¤a yer al›r. Ya¤mur,
kar, flimflek vb. do¤al olaylar birer iflaret olarak alg›lan›r. Dinden sorumlu biri vard›r ve o
kiflinin tanr›yla konuflup onlara haber getirdi¤ine inan›l›r. fiaman dininin çeflitli özelliklerini, K›z›lderililerde de görmek mümkün.
Din adamlar›n›n törenlerde önemli bir rolü
vard›r ve onlar al›nan kararlarda önemli etkiye sahiptir.
Topra¤›n› ABD veya Kanada’ya karfl› sahiplenmeye çal›flan halk, “terörist” ilan edilir.
Yaflamlar› garanti alt›na al›nmaz, al›nmad›¤›
gibi öldürüldüklerinde de, mesela Kanada
yasalar› hesap sormaz. Çünkü yasalarda K›z›lderililere iliflkin bir madde yoktur, yani öldürülebilirler...
Tabi günümüzde bu durum biraz farkl›, kültürel etkileflim, beraberinde dinin de¤iflimini
de getiriyor. Medenilefltirmek ad›na Hristiyanlaflt›r›yorlar K›z›lderilileri. Pek çok kabilenin farkl› bir inanc›/dini varken, flu anda büyük bir ço¤unlu¤u kaybedilmifl ama yine de
do¤aya olan inan›fl devam ediyor. Ayin, seremoni, dans, müzik, festivaller ve daha farkl›
performanslarda bunu görmek mümkün.
Kabile Yaflant›s›
Kuzey Amerika bölgesinde çok farkl› K›z›lderili kabilelerinin yaflad›¤›n› söylemifltik. Bu
EYLÜL 2007 | TAVIR | 31
araflt›rma
kabileler bulunduklar› bölgelere göre tan›mlan›yorlar. Inuitler ya da Eskimolar, Kuzey
kutbu kabileleri olarak biliniyor ve bu bölgede yafl›yorlar, buradaki co¤rafyaya göre de¤erlendiriliyorlar. En büyük kabilelerden biri
de Navajolar... Günümüzde de en genifl nüfusa ve bölgeye sahip olan onlar. Bunun yan›nda kendi meclisleri ve yönetimleri var ve d›flar›dan bir etkiyi kabul etmiyorlar di¤er kabilelerde oldu¤u gibi. Ancak elbette bu kabileler, yaflad›klar› rezervasyon bölgelerinde tamam›yla ba¤›ms›z olmak isteseler de, buna
sayg› göstermeyen ABD ve Kanada hükümetleri ile çeflitli dönemlerde anlaflmazl›klar
yaflan›yor.
Bir di¤er kabile Omaha kabilesi. Misuri nehri
yak›nlar›nda, Atlantik k›y›s›nda yerleflmifl bir
kabile. 17. yüzy›l bafllar›nda bat›ya do¤ru göç
ettirilmifller ve flu anda Nebraska eyaleti onlar›n yerleflkesi olmufl. Omaha’n›n anlam›
“ak›nt›ya karfl›”. Yaz dönemlerinde tipi ad›
verilen K›z›lderili çad›rlar›nda yafl›yorlar k›fl›n
ise kulübelere dönüyorlar. Tipiler kad›nlar taraf›ndan kuruluyor. ‹ki kad›n bir tipiyi yaklafl›k iki saatte kurabiliyor. K›fl›n oturulan kulübelerin kubbe fleklindeki tavanlar› hem güneflin girebilece¤i hem de içerdeki duman›n
ç›kabilece¤i flekilde tasarlanm›fl. Mevsime
göre yapt›klar› ifller de¤ifliyor; kimi zaman
avc›l›k, kimi zaman da tarla ekimi gelir kaynaklar› oluyor. Tabi bu yaflam biçimleri Avrupal›lar gelmeden önceki dönemlerdeki yaflam biçimleri. Avc›l›k eskisi kadar geliflmifl
de¤il. En büyük av kaynaklar› olan bufalolar
çoktan yok edilmifl. Kad›nlar da el iflleri ile
u¤rafl›yorlar. Sepet yap›m› ve benzeri el
ürünlerinde yetenekliler.
Avrupal›lar Kaliforniya’ya gelmeden önce
çok say›da yerli halk pek çok farkl› küçük kabileler halinde yafl›yorlard›. fiimdiki Kaliforniya olan, o dönem Great Basin bölgesinde yaflayan halklar, seksen kadar farkl› dilde konufluyordu. Hupa ve Shasta, Kuzey Kaliforniya’da yaflam›fl kabilelerden. Maidu ve Miwok
kabileleri çöle benzer bir bölgede yaflam›fllar.
Pomo kabilesi ise flimdiki San Francisco’da
yaflam›fl bir kabile. Bu kabileler d›fl›nda en
çok bilinen kabilelerden baz›lar›; Abenaki,
Kanienkehaka (Mohawk), Apache, Cheyenne, Comanche , Carrier (su tafl›y›c›), Dakota,
Cree ve Cherokee.
32 | TAVIR | EYLÜL 2007
Müzik
Müzik, her halk›n oldu¤u gibi K›z›lderililerin
hayat›nda da önemli bir yer kaplamaktad›r.
Müzi¤in onlar için önemini kabile toplant›lar›ndan bir örnek vererek aç›klamak mümkün.
Montana’da Browning kentinde yaflayan
Blackfeet kabilesindeki bir toplant›y› örnek
verelim. Powwow ad› verilen bu toplant›lar,
tarihsel olarak “Beyaz Adam”larla savaflmadan önce K›z›lderililerin yaflatt›¤› ritüellerdendir. Ayr›ca kardefllik ve birlik duygusu,
halk aras›ndaki birli¤in sa¤lanmas› ve iyi niyetlerin belirtilmesi için yap›lan törenlerdir.
Toplant› genifl otlak bir alanda yap›l›yor.
Dansç›lar, müzisyenler, izleyiciler oldukça kalabal›k. Etrafta oturan insanlar, s›ras›n› bekleyen dansç›lar ve müzisyenler… Ad›na MC denilen ve seremoninin lideri olan kifli, haz›r olmayan dansç›lara haz›r olmalar›n› söylüyor.
Sahne alan› olacak yerin etraf›nda büyük davullar kurulmufl. fiark› söyleyecek gruplar yerlerini alm›fllar; kimi grupta birkaç kad›n yer
al›yor, kiminde ise sadece kad›nlar var. Bu
toplant›larda sadece o bölgede yaflayan kabilenin olmas› gerekmiyor, di¤er kabilelerden
insanlar da bu törene kat›l›yor. Ve büyük girifl bafllarken davul eflli¤inde girifl müzi¤i söyleniyor. Sürekli ayn› ritim davulun kenar›na
vurularak çal›n›yor. Davulun lideri falseto ses
kullanarak, güçlü, sert ve çeflitli na¤melerle
söylüyor flark›y›. Ard›ndan ayn› kelimeler ikinci flark›c› taraf›ndan tekrarlan›yor. Daha son-
ra tüm grup efllik ediyor flark›ya, melodiyi girifl sesinden bir oktav altta olacak flekilde sesleri afla¤› do¤ru kayd›rarak ve tekrar yukar›
do¤ru çeflitlendirerek söylüyorlar. Bunu pek
çok kez tekrarl›yorlar. fiark›n›n ilk k›s›mlar›
davulcu taraf›ndan yumuflak bir flekilde çal›n›p söylenirken ritim ve sesler gittikçe kuvvetleniyor. fiark› söyleyen gruplar bir daire
oluflturup yüzleri birbirine dönük ama davula ya da yere bakarak konsantre olup flark›lar›n› söylüyorlar. Ço¤u zaman flark›lar›n sözleri olmad›¤› duyuluyor, daha çok çeflitli harfler
kullan›l›yor melodide. Tüm flark›c›lar bu harfleri ya da anlams›z heceleri ayn› sesten okuyorlar. Daha sonra süslü k›yafetleriyle dansç›lar ç›k›yorlar ortaya. Dört bir yandan alana
giriyorlar dairesel hareketlerle ilerliyorlar. Erkeklerin üzerinde parlak renkte k›yafetler ve
kufl (genellikle kartal) tüyleri var. Kad›nlar›n
uzun parlak renklerde ve çeflitli boncuklarla
süslenmifl elbiseleri var... Erkekler h›zl› hareketlerle dans ediyorlar, uzun ad›mlar, s›çray›fllar yap›yorlar. Kad›nlar›n hareketleri ise
sakin. Çiftli danslar yok. Onun yerine dansç›lar tek tek iki ve üç grup içinde yan yana dans
ediyorlar. Yedi veya sekiz defa tekrar eden
flark›lar bittikten sonra, seremoni lideri di¤er
kabilenin elemanlar›n› ça¤›r›yor ve böylece
devam eden seremoni saatlerce süren bir
döngü içinde sona eriyor.
Müzik, K›z›lderili kabileler aras›nda, genel
olarak bak›ld›¤›nda çok fazla ortak özelli¤e
araflt›rma
sahip görülüyor. Ancak Kabileler aras›nda
inan›fllar›n, çeflitli kültürel aktivitelerin, performanslar›n farkl›l›¤›; müzi¤in icras›nda,
flark› repertuarlar›nda ve stillerinde kimi
farkl›l›klar getiriyor. Müzikologlar bu yüzden
buray› yedi müzikal alana ay›rm›fllar. Ovalarda yaflayanlar›n flark› icras›, klasik icradan
farkl›. Tiz notalarda vurgular, uzun seslerde
ritmik at›fllar, kuvvetli ve sert sesler kullan›l›yor icra s›ras›nda.
Bölgenin do¤usunda çok çeflitli müzik formlar› kullan›l›yor. Daha sakin bir vokal ses, soru-cevapl› bir tarz ve polifoni bu bölgenin
müzikal özelliklerinden.
Bir di¤er müzikal alan ise Yuman dilini konuflan halk›n müzi¤i. Burada k›sa kelime gruplar›na sahip sözleri olan flark›lar sürekli olarak tekrarlan›yor ve rahat bir vokal tekni¤i
bulunuyor.
Kuzeybat› k›y›s›nda yaflayanlar ve Eskimolar›n bir k›sm› benzer flark› söyleme sitillerini
tafl›yorlar; sesteki kompleks ritimler ile davul
vurufllar› birbirine karfl›l›k veriyor. Kuzeybat›
bölgesinin müzi¤inde kullan›lan en zengin
enstrümanlar üflemeliler. Çok sesli müzi¤i
burada görmek mümkün.
Müzi¤in en büyük ifllevi sosyal olarak insanlar› birlefltirmesi, buradaki yaflay›fl ve kültürü
d›flar›dakilere aktarabilmesi, sosyal ve törensel olgular› birbirine ba¤layabilmesidir. K›z›l-
derililer kimi törenlerde do¤ru olan›n yap›labilmesi için do¤ru flark›n›n seçilmesi gerekti¤ine inan›rlar. Blackfoot (Kara Ayak) flöyle
der: “Bir fleyi do¤ru yapman›n yolu onunla
birlikte do¤ru flark›y› söylemektir.” Her aktivite için farkl› bir repertuar vard›r. Pek çok K›z›lderili kabilesinin kültüründe flark›lar›n rüyalarda a盤a ç›kt›¤› düflünülür. fiark›lar›n
ruhsal bir yap›s› oldu¤una inan›l›r ve bunun
besteyi yapan kifliye bir ruh taraf›ndan aktar›ld›¤› düflünülür. Ço¤u flark›n›n sözleri yoktur, flark›n›n söylenifl tarz› da ruhsal bir gücün varl›¤›n› hissettirir tarzdad›r. Müzi¤in
dinle büyük bir iliflkisi de vard›r, hatta K›z›lderili müzi¤inin karakteristik bir özelli¤i olarak bile düflünülebilir. Kad›n ve erkeklerin
farkl›l›klar› flark›lardan da anlafl›labilir. Kad›nlar›n repertuarlar› her ne kadar kimi flark›larda erkeklere efllik etseler de, daha farkl› ve
daha k›sad›r. En önemlisi flark› söyleme sitillerindeki farkl›l›k, kad›nlar›n söyleyifli daha
nazal (burundan) ve yumuflak, ritimler kesin
vurufllarla de¤il melodik süslemelerle belirtiliyor. Ço¤u yerli kabilelerinin kültürlerindeki
sosyal farkl›l›klar›n temel nedeni müzikal repertuarlar›n ve flark› stillerinin farkl›l›¤›ndan
ileri geliyor.
Kullan›lan Enstrümanlar
Genelde vokal a¤›rl›kl› bir müzik tarz›na sahipler. ‹nsan sesinin yan›nda ritimsel efllik
olarak kullan›lan davul türleri bulunuyor. Solo olarak davul kullan›lmamas›na ra¤men
çok çeflitli davul türlerine sahipler. Deriden
yap›lan daire fleklinde çift tarafl› davullar
görmek mümkün, hayvan figürlü süslemeler,
farkl› boyalarla boyanm›fl boncuklarla bezenmifl çeflitli davullar… Her seremoni için farkl›
bir tarzda ritim enstrümanlar› kullan›l›yor.
Metal ziller, birbirine sürterek kullan›lan çubuk enstrümanlar, çan ve tokmak benzeri
vurmal›lar, ritim için kullan›l›yor. Kültürün
di¤er önemli enstrüman› ise flüt. Çeflitli boyutlarda ve türlerde kullan›lan bir enstrüman. Özellikle flüt için olan flark› repertuarlar› var. Ayr›ca di¤er bir enstrüman türü Apache ya da Navajo keman› olarak bilinen tek bir
at k›l›ndan teli olan silindirik bir gövdeye sahip yayl› enstrümand›r. Müzik içinde kullan›lan en büyük öneme sahip olan enstrüman
melodik olmayan ritim enstrümanlar›. Melodik enstrümanlar›n fonksiyonlar› s›n›rl›. Genelde sözleri olmayan müzikler, melodiler
var. Navajo ve Pueblo gibi kimi kabilelerde
flark› sözleri süslü fliirlerden oluflabiliyor. Kelimesi olmayan flark›lar›n, eksik olan enstrümanlar›n yerini ald›¤› düflünülebilir.
Müzi¤in oldu¤u yerde “dans”tan söz etmemek mümkün de¤ildir. Törenlere ve kabilelere göre dans stilleri de de¤iflmekte tabii. Örne¤in Powwow s›ras›nda çok farkl› kabilelerin farkl› danslar›n› görmek mümkün. Dansç›lar›n›n kad›nlardan olufltu¤u “Jingle Dress”
(fi›ng›rdayan Elbise) dans› bunlardan biri. Kad›nlar›n bu dans k›yafetinde kullan›lan süslemelerin ç›kard›¤› fl›ng›rdama sesleri nedeniyle bu isim verilmifl. Elbisenin alt›na dikilen
gümüfl kesitler birbirine de¤di¤inde bu ses
ç›k›yor. Dansç›lar›n giydi¤i elbiseler adeta bir
sanat eseri; çok ince ifllemeler, süsler, renkler
elbiselerin göz al›c›l›¤›n› art›r›yor. Bu elbiselere Regalia ad› veriliyor. Regalia’y› tamamlayan ve Mokasen ad› verilen ayakkab›lar giyiliyor. Güderi veya difli geyik derisinden oluflan bu ayakkab›lar yine hayvanlar›n sinirlerinden yararlan›larak dikiliyor. Üzerlerinde
çeflitli renkler ve boncuk süslemeler kullan›l›yor. Boncuk ile iflleme her türlü aksesuarda
oldukça yayg›n olarak kullan›l›yor.
Kaynakça:
Excursion in World Music, Native American
Music, Bruno Nettl.
Kalbimi Vatan›ma Gömün, Dee Brown (E yay›nlar›, 1973) J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 33
biyografi
yüre¤ine çifte su verilmifl yazar: nikolay ostrovski
sedef flafak
Sovyet edebiyat›n›n sosyalist-gerçekçi yazarlar›ndan Nikolay Ostrovski, k›sac›k yaflam›na
çok büyük ideallerini s›¤d›rmay› baflarm›flt›r.
Bu, insanl›¤›n mutlu gelece¤ine hizmet edecek olan komünizm idealidir. “Bir adam, yaflamak için büyük bir ideale sahip oldu¤u zaman gerçek bir adamd›r. O zaman, parçalar
halinde yaflamaya son verir ve bir bütün olarak yaflamaya bafllar. Bir insan›n gücünü
oluflturan da budur. Ve yaln›zca insanlar›
de¤il, bütün uluslar› da kahramanlar haline dönüfltürebilen büyük bir ideal vard›r:
Komünizm, halk›n mutlulu¤u için mücadele...”(Selam
Yaflam
Atefli/
syf:12–13)
dünya halklar›n› kahramanlar haline dönüfltürebilecek olan büyük idealini kitaplar›nda
anlatmaktan onur ve gurur duyar. “Ancak Leninist-Komünist Parti, kendimizi devrime fedakârca adama ruhuy-
Gösteriflten uzak, sözleri ve eylemleri
aras›nda hiçbir fark olmayan Ostrovski, yaflam›yla, düflünceleriyle
gerçek bir komünisttir. Onu yaratan,
içinde yer ald›¤› ve her fleyiyle güç
verdi¤i, bedelini ödedi¤i devrimdir.
Devrimin yaratt›¤› bu gerçek komünist, sonra da gelecek yeni kuflaklara
kendi genç kufla¤›n› anlatarak sosyalist bilincin tafl›y›c›s› olur. Ostrovski, bu
bilinç ve çelik gibi bir irade ile en zor koflullarda bile yaflam›n›n her gününü, her
saatini, her an›n› halk›n mücadelesiyle doldurman›n mutlulu¤unu yaflar.
Savaflç› yazar Ostrovski, Sovyet ve Dünya
Edebiyat›’nda yeni sosyalist insan›n kahramanl›¤›n›n ve zaferinin ad› olur. Sovyet edebiyat›, sosyalist kültürün yarat›c›s› ve temsilcisi olan Ostrovski’yle dünya kültürüne de bir
yenilik ve zenginlik katar. Sosyalist bak›fl aç›s›yla yaz›lan romanlar› Sovyet ve Dünya Edebiyat›’n›n en iyi eserleri aras›nda yer al›r. Ostrovski sadece Sovyet halklar›n› de¤il bütün
34 | TAVIR | EYLÜL 2007
l a
b i z i
e¤itebilirdi.
Her genç iflçi için arzum, kahraman bir savaflç› olmak için çaba harcamas›d›r. Çünkü bir kifli için iflçi s›n›f›n›n partinin gerçek bir evlad›
oldu¤unu bilmekten daha büyük bir mutluluk olamaz.(...) Vatan›m›zdaki genç insanlar
baflka türlü olamazlar. Çünkü onlar›n arka-
s›nda on sekiz yafl›ndaki ülkemiz duruyor,
genç ve güzel, sa¤l›kl› ve güçlü!” (Selam Yaflam Atefli/syf: 47)
Ostrovski’nin yaflam› gibi, hayalleri de hayata ve dünyaya dairdir. Çünkü hayallerin, insan›n kendisini en iyi yenileme yollar›ndan biri
oldu¤unu düflünür. Bunun için, s›n›r yoktur
hayallerinde. Çünkü genç devrimci yazar Ostrovski’nin her fleyi mücadelenin k›zg›n prati¤i içinde flekillenir. Dolay›s›yla Ostrovski için
kiflisel s›k›nt›lar, kiflisel istekler ve arzular
her zaman ikinci plandad›r. Emperyalizmin yoz kültürünü ifade eden “ben”
duygusu gitmifl, yerine sosyalist kültürü
ifade eden “biz” duygusu her fleyine
yans›m›flt›r. ‹flte böylesi bir ideal ve kiflilikle flekillenen bir savaflç›y› yenmek,
yok etmek mümkün de¤ildir. Onu yok
etmek için etraf›ndaki her fleyi, bütün
ülkesini, kültürünü, yaflam›n› yok etmek gerekir. Buna dair; “Ben yaraland›m ancak müfrezem yafl›yor ve ilerliyor…” der Ostrovski. (Selam Yaflam Atefli/syf: 90)
Nikolay Ostrovski 1904 y›l›nda, Ukrayna’n›n Vilia köyünde yoksul bir iflçi ailesinin
çocu¤u olarak dünyaya gelir. Çevresinde hep
iflçiler vard›r. Onlarla ayn› sofraya oturur, ayn› tastan çorba içer. Ayn› yaflam›n ac›s›n›, tatl›s›n› birlikte solur, birlikte yaflar. Babas› da
bira fabrikas›nda çal›flan bir iflçidir. Annesi
ise, aflç›l›k yapar. Dolay›s›yla iflçilerin yoksullu¤unu, açl›¤›n›, hayat›n› Ostrovski de yaflar
ve yak›ndan tan›r. Onlar›n özlemlerine,
umutlar›na, kimi zaman çaresizliklerine ortak olur.
Ostrovski’nin ailesi, Birinci Paylafl›m Sava-
biyografi
fl›’n›n bafllad›¤› y›llarda cephe gerisi olan fiepetovka’ya yerleflir. Ostrovski de burada iki s›n›fl› bir okula gitmeye bafllar. Daha küçük
yafltayken her fleyi ö¤renme merak› içinde
olan Ostrovski, çevresindeki herkese sürekli
sorular sorar. Bir gün yine bu ö¤renme merak›yla din dersi ö¤retmenine sordu¤u sorulardan dolay› okuldan at›l›r. Di¤er taraftan yoksulluk da kendini dayatt›¤›ndan Ostrovski daha on iki yafl›ndayken çal›flmaya bafllar. Art›k
o da genç bir iflçidir. ‹lk baflta mutfak iflçisi
olarak çal›fl›r. Dinlenmek nedir bilmeyen çal›flkanl›¤› sayesinde burada iki y›l çal›flabilir.
Bu iki y›l boyunca kah aflç› yama¤›, kah bulafl›kç›, kimi zaman da servisçi olur. Burada çal›flt›¤› süre boyunca kapitalizmin tüm pisliklerini görür. Kumar oynat›lan bu iflyerinde bulafl›kç› kad›nlar, tezgâhtar k›zlar birkaç ruble
karfl›l›¤›nda kendilerini erkeklere satarlar. Ostrovski dibe batm›fl bu hayat›n ta içini görür.
Ve buray› çürümüfl yosuna ve batakl›¤a benzetir. Bir gün patronundan haks›z yere çok
kötü bir dayak yer. Gururu incinir ve bu, onun
içinde büyük bir öfkeye dönüflür. Daha çocuktur ama bir iflçinin yüre¤indeki o büyük öfkeyi, s›n›f kinini daha yak›ndan hisseder. Gördükleri, yaflad›klar› hayat›n içindeki her fleyi
ö¤renme iste¤ini daha da güçlendirir. Çok
a¤›r çal›flma koflullar›na ra¤men mutlaka
kendine okumak için zaman yarat›r. Buldu¤u
her f›rsat› sürekli okuyarak de¤erlendiren Ostrovski’nin yaflam›nda hiç bofla harcanan zaman yoktur. En çok sevdi¤i kitaplardan bir tanesi Giovanyoli’nin “Spartaküs” isimli roman›d›r.
Bir y›l boyunca da ateflçi ç›ra¤› olarak çal›flan
Ostrovski, bir süre sonra iki iflte birden çal›flmak zorunda kal›r. Gündüzleri kereste fabrikas›nda, geceleri de elektrik istasyonunda çal›fl›r. Bu koflullarda bile kitap okumaktan asla
vazgeçmez. Çünkü Ostrovski’nin en belirgin
yan›, kitap okumak, insanlar› tan›mak ve onlarla sohbet etmektir. Bu özelli¤ini de her zaman her koflulda korur. Yoksul bir iflçi ailesinin çocu¤u olan Ostrovski’nin bütün hayat›na yön veren de, iflçilerin ve bütün halk›n sömürüden kurtulmas› için verilecek olan mücadele olur. ‹flte Ostrovski’nin yeni erdemlerle yüklü, sa¤lam, dürüst, azim dolu, emekçi
kiflili¤i de bu mücadelenin içinde flekillenir ve
yenilenir.
Rusya’da Çarl›k otokrasisi, ekonomik, sosyal,
siyasal bir kriz içindedir. Fabrikalar kapan›r,
iflsizlik artar, yiyecek, hammadde, yak›t yoktur. Açl›k, yoksulluk en üst s›n›rdad›r. Her yerde ahlaki ve sosyal çöküflü görmek mümkündür. Genel grev bafllar. Sokaklarda iflçiler, askerler, kad›nlar, çocuklar... Bütün emekçi halk
açl›¤a, savafla ve Çar’a karfl› gösteri yaparlar.
‹flçiler ve askerler 1917 fiubat’›nda ayaklan›r
ve çarl›k y›k›l›r. Dolay›s›yla Rusya’da, baflar›s›z 1905 devriminin ard›ndan 1917 fiubat
Burjuva Demokratik Devrimi, Bolfleviklerin
inisiyatifiyle zafere ulafl›r.
Bütün bu geliflmeler Ostrovski’nin yaflad›¤›
ufak taflra kentinde, “Çar› devirdiler” diye bir
haberle kendini hissettirir. Kar, k›fl, k›yamet
binlerce insan hep bir a¤›zdan özgürlük, eflitlik, kardefllik sloganlar› atar. Emekçi halk› sömürerek zengin olanlar kaçmaya bafllarlar.
Bir tarafta proletaryay› iktidara tafl›yacak
olan Bolflevikler, di¤er tarafta ise, proletaryan›n zaferini engellemeye çal›flan Menflevikler, karfl› devrim çeteleri, çarl›k bürokrasisi ve
iflbirlikçileri ile Polonya askerleri vard›r. Ülkenin her taraf›nda iç savafl bafllar.
Ülke içinde yaflanan bu geliflmeler Ostrovski’yi çevresinde olup bitenlere karfl› daha da
duyarl› hale getirir. Yaflananlar› ö¤renmeye,
anlamaya çal›fl›rken Bolflevik bir asker ile tan›fl›r. Ve ad›na Polonya Sosyalist Partisi diyenler de dahil hepsinin iflçilerin düflman› oldu¤unu anlar. ‹lk ö¤rendi¤i, iflçilerin gerçek
dostunun Bolflevik Partisi oldu¤udur.
Ostrovski 15 yafl›ndad›r. Ve ‘Komsomol’a
(Komünist Partisi Gençlik Örgütü –bn-) girer.
Art›k yaflam›n›n daha baflka bir anlam› vard›r. O küçük taflra kenti olan fiepetovka’dan
Bolfleviklerle birlikte ayr›larak Kazatin’e gider. K›sa süre sonra da gönüllü olarak iç savafla kat›l›r. Bolfleviklerin saf›nda, ad› kahramanl›kla tarihe geçen Kotovski Süvari Bölü¤ü’nde K›z›lordu eri olur. Bir süre sonra baca¤›ndan yaralan›r ama iyileflir iyileflmez yeniden bölü¤üne kat›l›r. Ostrovski kendi gibi
binlerce savaflç›yla birlikte bütün ülkeyi boydan boya yaya olarak dolafl›r. Karda, k›flta,
boranda, savaflç›lar elbiseleri y›rt›k, p›rt›k ve
ayaklar› yal›nayak halde donma tehlikesi atlat›rlar. Koflullar›n tüm zorlu¤una ra¤men
içinde Ostrovski’nin de oldu¤u K›z›lordu askerlerinin her biri davas› u¤runa can›n› vermeye haz›rd›r. Bir y›l sonra 16 yafl›na girdi-
¤inde Budyonniy Birinci Süvari Ordusu Birlikleri’ne geçer. Savafl›n her günü, her saniyesi,
atefl çemberinin içinden geçmek kadar zorlu,
a¤›r ve çetin dönemeçlerle doludur. Savaflç›
Ostrovski bu dönemeçlerin her birinden bafl›
dik ç›kar. Cüretli ve atakt›r.
Bu arada bütün Kuzey Ukrayna’y› etkisi alt›na alan tifüs mikrobu o bölgedeki K›z›lordu
askerlerine çok büyük kay›p verdirir. Tifüs
mikrobu Ostrovski’ye de bulafl›r ve günlerce
atefller içinde yanar. Ölümden döner ama
birlikte ayn› cephede yer ald›¤› yoldafllar›n›
b›rakmaz ve k›sa süre sonra kendini toparlar
toparlamaz bölü¤üne kat›l›r. Bolflevikler Sovyet halk›na mutlu bir gelecek kurmak için vatan topra¤›n›n her bir kar›fl›na kanlar›n› ak›t›rlar, asla vazgeçmezler sosyalizm davalar›ndan. Onlar, savafl cephesinde, içinde yaflad›klar› sosyalist toplumun sosyalist kültürünü yaflatarak ileriye tafl›yan birer kahraman
olurlar.
Ostrovski’nin gençlik y›llar›, savafl›n inan›lmaz zorluklar› ve ac›mas›zl›¤›yla geçer. Koflullar çok serttir. A¤›r fifleklik ve tüfe¤in sert
kay›fl›n›n sürekli sürtmesinden dolay› omuz
derisindeki yara izi hiç kapanmaz. Çok defa
kurflun s›y›r›r geçer ve ölümle burun buruna
kal›r. Zaten cephede yaflam›n her an› ölümle
iç içedir. Her gün Ostrovski’nin karfl›s›na daha da büyük s›k›nt›lar ve zorluklar ç›kar. Ama
o, karfl›s›na ç›kan bütün zorluklar›n üstesinden gelir ve her defas›nda kendisinde, hayat›n› yeni bafltan kuracak bir güç bulur. Girip
ç›kt›¤› çat›flmalar, ac›lar ve zorluklar olgunlaflt›r›r Ostrovski’yi. Ve savafl›n k›zg›n prati¤i
içinde gerçek bir Bolflevik ve gerçek bir savaflç› olur.
K›z›lordu, Polonya cephesini yararken Luov
bölgesinde çok fliddetli çat›flmalar yaflan›r.
Bu çat›flmalardan birinde Ostrovski’nin kafatas› flarapnel parçalar›yla delinir. Bunun için
kafatas›n›n bütün sa¤ taraf›na felç iner, ayn›
anda sa¤ gözünü de kaybeder. 17 yafl›ndaki
genç Ostrovski’nin o anda tek düflündü¤ü
fley cephe ve cephedeki yoldafllar›d›r. “… Keflke sol gözüm kör kalsayd›, sa¤ gözüm olaca¤›na. fiimdi gel de niflan al, gel de atefl et!” diye hay›flan›r kendi kendine. (Selam Yaflam
Atefli/syf:262). Sa¤l›k durumu yüzünden K›z›lordu’dan terhis edilir.
EYLÜL 2007 | TAVIR | 35
biyografi
1917 Ekim Sosyalist Devrimi k›sa sürede bütün ülkeye yay›l›r. Lenin, Sovyet Devrimi’nin
bu h›zla yay›l›fl›na “zafer yürüyüflü” der. ‹ç savafl›n ard›ndan yanm›fl, y›k›lm›fl bir ülke kal›r
geride. Bütün Sovyet halk› ülkenin yeniden
infla sürecinde y›lmaz bir çabayla, fedakârca,
gönüllü olarak çal›fl›r. Sovyet topraklar›nda
ülkenin daha h›zl› toparlanmas› ve inflas› için
tatil günlerinde de yap›lan bu gönüllü çal›flmalara “K›z›l Cumartesiler” denir. Yeni Sovyet toplumunda halk›n gönüllü ve fedakârca
çal›flmas›n› anlatan yüzlerce örnekten sadece biridir “K›z›l Cumartesiler”. Bunun gibi say›lamayacak kadar çok anlaml› ve tarih sayfalar›na geçen örnekler yaflan›r. Sa¤l›k durumundan dolay› K›z›lordu’dan terhis edilen
Ostrovski, çok üzgündür ama sivil yaflam›nda
da bofl durmaz. Sosyalizme zarar vermek için
karfl›-devrim faaliyeti yürütenlere ve çetelere
karfl› mücadele eden Çeka’da görev al›r. Çok
yo¤un çal›flmaktan sa¤l›¤› tekrardan bozulunca imalat iflinde ve atölyelerin Komsomol
kolektifine sekreter olmaya ikna edilir. Çünkü Ostrovski, iç savafl y›llar›nda oldu¤u gibi
ülkenin infla sürecinde de hep daha zorlu ve
emek gerektiren iflleri yapmak ister. Halkla
birlikte en önde kahramanca yap›lan çal›flma
faaliyetlerinin içinde yer al›r.
1921’de Kiev demiryolu atölyelerinin yeniden inflas›nda, demiryolu hatlar›n›n döflenmesinde, kereste iflinde, Kiev’e odun tafl›mak
için yap›lan Dekovil hatt› (yan demiryolu hatt›) inflaat›nda Y›ld›r›m Grubu olarak fedakârca çal›fl›r. Ostrovski bu çal›flmalar s›ras›nda
so¤uk al›r ve bu defa tifüs ile birlikte zatürreye yakalan›r. Günlerce neredeyse yere düflene kadar çal›flmaya devam eder. Ve dördüncü kez ölümün üstesinden gelir. Ama sa¤l›¤›
iyi de¤ildir. Hiçbir koflulda çal›flma azmini ve
coflkusunu kaybetmeyen Ostrovski; “… insan
çal›flma dürtüsünü sürdürürse ve ne olursa
olsun, engel ve zorluklar› dikkate almaks›z›n
çal›flmaya devam ederse, - o adam normal
çal›flan bir insand›r, ve onunla ilgili hiçbir sorun yoktur.” der.(Selam Yaflam Atefli syf:12).
Daha sonra Genç Komünistler Birli¤i’nde görev yapar. ‹lk önce Berezdov’da ard›ndan Izyaslavl bölgelerinde tüm enerjisini ve eme¤ini buradaki çal›flmalara katar. Sa¤l›¤› her geçen gün bozulan Ostrovski, genç sosyalist
toplumu koruma ve gelifltirme inanc›yla,
inatla çal›flma iste¤ini korur. Bu ›srarl› çal›fl-
36 | TAVIR | EYLÜL 2007
ma iste¤i karfl›s›nda askeri birliklerin politik
e¤itimi sorumlulu¤u verilir Ostrovski’ye. Yeni
yeni bölgelerde Komsomol örgütü kurma görevi vard›r. Ve yapt›¤› çal›flmalar sonucunda
s›n›r bölgelerinde ardarda Komsomol hücreleri kurulur. Ekim Devrimi’nin y›ldönümü bütün Sovyet topraklar›nda ve s›n›r bölgelerinde çok büyük coflkulu flenliklerle kutlan›r. S›n›r boyu köylerinde Ekim Devrimi Komisyonu
Baflkan› olarak Ostrovski seçilir.
Art›k çetelerden, kaçakç›lardan, Polonya egemenlerinden tamamen temizlenmifl yeni
Sovyet iktidar› vard›r. Bu yeni sosyalist toplumun, sosyalist yeni insan› da; Ostrovski gibi
cepheden cepheye iç savafl›n ac›mas›z ve sert
koflullar› içinde çelikleflen, flimdi de ülkenin
yeniden inflas›nda ve Sovyet halk›n›n e¤itiminde dur durak bilmeden en temiz duygularla, dürüstçe, fedakârca çal›flan Genç Komünistler Birli¤i’nin üyeleridir. Onlar›n her
biri aradan y›llar geçtikten sonra bile Ukrayna Genç Komünistler Birli¤i’ne üye olmaktan
gurur duyarlar. Sonuçta onlar› e¤iten ve sosyalist kiflilik kazand›ran Genç Komünistler
Birli¤i’nin verdi¤i sosyalist e¤itim ve sosyalist
bilinçtir.
21 Ocak 1924’de Gorki flehrinde oturan, dünya proletaryas› ve Sovyet devriminin önderi
Vladimir ‹lyiç Lenin’in ölüm haberi gelir. Bolflevik Partisi’nin en büyük kayb› Lenin’in ölümü olur. Bütün dünya proletaryas›, Lenin’in
cenaze töreninin oldu¤u gün befl dakika ifl b›rak›r. O gün sosyalist anavatanda demiryollar›, iflletmeler, fabrikalar… bütün bir hayat durur. Lenin’in ölümünün ard›ndan Stalin bütün halka parti saflar›na kat›l›n ça¤r›s› yapar.
Bu ça¤r›ya cevap veren 240 bini aflk›n iflçi,
Bolflevik Parti saflar›na kat›l›r. Buna “Lenin
Seferberli¤i” ad› verilir.
Art›k genç Sovyet topraklar›nda çal›flmayan
fabrika, iflletilmeyen iflletmeler yoktur. Tar›m
ve endüstri yeniden infla edilir. Bütün ülkede
tam bir kültür devrimi faaliyeti yürütülür.
Dünyada bir ilktir, Sovyet Devrimi ve ard›ndan bütün bir halk›n fedakâr ve gönüllü kat›l›m›yla gerçekleflen tarihte efli görülmemifl
bir infla çal›flmas›. Ülkenin yeni bafltan infla
edildi¤i bu y›llar Birinci Befl Y›ll›k Plan için haz›rl›k y›llar›d›r.
Ülkenin yeni bafltan infla edildi¤i bu iki y›ll›k
süreç içinde Ostrovski’nin tek bir sakin günü
olmaz. Çok az uyku uyur ve bir o kadar fazla
çal›fl›r. E¤itim çal›flmalar›n› da tüm di¤er iflleriyle birlikte mutlaka yapar, kesinlikle ertelemez. Di¤er taraftan aktif olarak Molodaya
Gvardia dergisinde çal›fl›r. Bu derginin edebi
editörlerinden biri olur. Çok ihtiyaç hissetti¤i
halde bütün bir yaz boyunca, izin verilmesine
ra¤men tek bir gün bile izin kullanmaz. Bu
yo¤un tempoyla çal›flman›n ard›ndan Ostrovski’nin iyi olmayan sa¤l›¤› daha da kötüler. Öyle ki ayakta duramayacak bir hale gelir.
Bir sanatoryumda tedavi görür. Yataktan kalk›p yürümesi yasaklan›r. ‹ltihapl› romatizma
denebilecek bu hastal›¤›n ismi “ankilozpoliartritis”dir. Bu iltihap yavafl yavafl bütün organlar›na yay›l›r. Ve bütün vücudu felç olur.
Ostrovski art›k yatalakt›r. ‹flte bu yeni durum
Ostrovski’nin hayat›ndaki en korkunç olayd›r. O güne kadar can›n› verecek kadar çok
sevdi¤i ve ba¤land›¤› parti saflar›ndan böyle
birden bire cephe gerisine düflmek Ostrovski
için sonun bafllang›c› olur. Vücudu iflas etmifltir ama yüre¤i Bolfleviklere özgü fedakârca çal›flma arzusuyla doludur.
Mücadele azmi hala capcanl›d›r. Çünkü o
Komsomol’un ilk kufla¤›ndand›r. Sosyalizm
davas›na yürekten ba¤l› bu ilk kufla¤›n kahramanlar›nda, en umutsuz, en kötü anlarda bile o duruma teslim olmamak ve her fleyi göze alarak mücadeleyi devam ettirmek gibi
çok güçlü bir görev duygusu ve bilinci vard›r.
Kendisi d›fl›nda yan›ndakini, uza¤›ndakini
hatta milyonlar› düflünerek yaflamak, çal›flmak, nefes almak, mücadele etmek... Bunlar,
ancak gerçek sosyalist ve komünistlere özgü
özelliklerdir. Ostrovski bu durumu; “Bizim
yan›m›zda, hafif yaralanan adamlar hiçbir
zaman saflar›ndan ayr›lmad›lar. ‹lerleyen bir
taburu görebilirdiniz ve bunun adamlar›ndan yaklafl›k yirmisinin bafl› bandajl›.
Mücadelemizde geliflen gelenek böyleydi,
içinde e¤itildi¤imiz gurur duygusu. D›flar›da,
her çeflit kontlar ve baronlar, köklü soylar›yla
gurur duyarlar. Biz proleterler, kendi gururumuza sahibiz. Ve bugün bir yoldafl, bir zamanlar ateflçi oldu¤unu an›msad›¤›nda, bunu gurur duyarak an›msar. Sizin dünyan›zda
bu, bir hiç anlam›na gelirdi. Orada iflçiler birer hiçtir.” diye anlat›r. (Selam Yaflam Atefli
syf: 77–78) (sürecek)
godot’yu beklemek
serkan demirkaya
Godot’yu Beklerken’i ilk kez, ortaokuldan liseye geçti¤im yaz okumufltum. Kitab›, nefes ald›rmayan bir temmuz s›ca¤›nda, Antalya’daki evimizin balkonunda bitirdi¤imi
an›ms›yorum. Karmakar›fl›k akl›mda, o cehennem s›ca¤›yla birleflen fliddetli bir f›rt›na kopmufltu. Nesneler sarar›rken gözlerim
kararm›flt›. Y›llar sonra, Bay Godot’nun gelmeyifliyle yeniden karfl›laflacakt›m.
gerektiren bir memuriyeti seçmifltim. Bay
Godot ile iflte as›l orada tan›flt›m. Ankara
Sanat Tiyatrosu’ndaki 2003 y›l› galas›nda...
Beckett’›n çocuklu¤umun sonlar›na yapt›¤›
eflek flakas›n›, usum ve yaln›zl›¤›mda, gençli¤ime tafl›yacakt›m...
Didi ve Gogo, kavga ediyorlar, yoksullukla
bo¤ufluyorlar, sefil bir kuklaya dönmüfl bir
uflak ve gaddar efendisiyle karfl›lafl›yorlar;
efendiden kemik, uflaktan e¤lence dileniyorlar, intihar› ve birbirlerinden ayr›lmay›
düflünüp, yine de ›srarla Bay Godot’yu bekliyorlard›. Ne birbirlerinden ayr›labilecek
dermanlar› vard›, ne de Bay Godot’nun gelece¤i...
Üniversiteden mezun olunca frapan bir kad›na benzeyen ‹stanbul’dan ayr›l›p, baflka
bir flehre yerleflmifltim. Yaz›dan umudu
kesti¤im, sanc›l› zamanlard›. Orada, yüksek
maafll› ama gece yar›lar›na kadar çal›flmay›
Didi (Vladamir) ve Gogo (Estragon) adl› h›rpani giyimli iki genç adam gözlerimin önünde Bay Godot’yu beklemifllerdi. Bir tiyatro
metnine ve yaflam›n biteviye ak›fl›na s›¤mayacak kadar delice bir bekleyiflti bu.
Pozzo adl› zalim efendi kör oluyor, mevsimler de¤ifliyor, fakat sinir bozucu, ac›nas›
bekleyifl bir türlü sona ermiyordu. ‹ki perdelik bu oyunda, bekleyenlerin tükenifli ayyuka ç›karken, bir çocuk sahneye dal›yor ve
Bay Godot’nun “yar›n gelece¤ini” mufltulay›p kayboluyordu.
Çocu¤un anlatt›¤›na göre, kendisi Bay Godot’nun hizmetinde çal›fl›yordu. Patronu
Godot, Didi ve Gogo’ya beklemeye devam
etmelerini ö¤ütlemiflti. Didi ve Gogo, sorgulad›klar› Çocu¤a önce öfkeleniyorlard›.
Fakat en sonunda, sorular›n› ço¤unlukla
“Bilmiyorum bay›m.” diye yan›tlayan ketum ufakl›¤›n arkas›ndan çaresizce bakakal›yorlar, Godot’nun ö¤üdüne itaat ediyorlard›. Oyunun finalinde ise Didi dayanamay›p, arkadafl›na “Gidelim mi?” diye soruyordu. Gogo, “Evet, gidelim.” diye yan›tlasa da
bir yere k›p›rdayam›yorlard›. Nihayet bu ç›k›fls›z bekleyifllerine son perde kapan›yordu.
Kuflkusuz, özetlenebilecek bir oyun de¤ildi
Godot’yu Beklemek. Anlamlar ve anlams›zl›klarla yüklüydü. Oyun bitti¤inde kesinlikle
sars›lm›flt›m. Absürt tiyatronun beni allak
bullak eden bu görkemli yap›t›, yar›m yüzy›l
boyunca tart›fl›lm›flt›. Oyuncular›n flapkalar›ndan, en aç›k tiratlar›na kadar, oyun defalarca didik didik edilmiflti.
Kapal› anlamlar› ve simgeleri defalarca sorgulanm›flt›. Elbette Beckett’a da Godot’nun
kim oldu¤unu yahut neyi simgeledi¤ini defalarca sormufllard›. Beckett’›n, bu sorular›n yan›t›n› bilmedi¤ini söyledi¤i bir röportaj›n› okumufltum ve hiç flafl›rmam›flt›m.
EYLÜL 2007 | TAVIR | 37
Godot’nun ve bekleyiflin bana ça¤r›flt›rd›klar›, tam olarak neydi? Söz konusu beklemek, nas›l bir beklemekti? Bay Godot nas›l
bir adamd› ki ç›k›fls›z insanlar› bekletmek
için bir çocu¤u kullanm›flt›? Yoksa as›l, çocu¤un hatta bekleyenlerin Bay Godot’yu
kullanmalar› m› söz konusuydu? “Bilmiyorum bay›m…”
Bazen beklemek, yaflam› ertelemekten baflka fley de¤ildir. Ve ço¤u zaman, beklemek
yahut ertelemek, zamanla iflbirli¤ine girilen
bir öz ihanet biçimidir. “Çocuklar› bir evlendirsek.” dersiniz, yahut “fiu araban›n taksitleri hele bir bitsin.” diye iç geçirirsiniz. Edindikleriniz ve umduklar›n›z, düpedüz eksiliflinizdir art›k. Örne¤in “Askerli¤i bir bafl›n›zdan savsan›z.”, sözüm ona sizi kimse tutamaz, ifl de kurars›n›z, s›cak bir yuva ve “sa¤lam” bir gelecek de...
Erken seçim bir yap›l›p, o desteklemedi¤iniz
parti bir iktidardan düflse; nas›l da düzelecektir ço¤u fley... Oysa Bay Godot, kimbilir
hangi hiçin sislerinden, siz O’nu bekledi¤inizin fark›nda bile de¤ilken size göz k›rp›p sinsice gülümsüyordur, olmayan dudaklar›yla...
Bay Godot, basiretsiz insanlar sayesinde,
bazen pazartesi bafllayan yeni iflgünü, bazen bir y›ldönümü, bazen de yeni y›l›n ilk
sabah› k›l›¤›na giriverir. Ve sadece beklenir.
Kötü bir al›flkanl›ktan kurtulmak, hay›rl› bir
ifle koyulmak yahut birisine inan›lmayacak
kadar de¤erli bir jest yapmak için... Dönüflüp anlamlar›n› yitiren takvimlerin, uyduruk maskeleri düfltü¤ünde, güçsüz insanlar›n onlar› asl›nda Godot k›l›¤›na soktu¤u yine de anlafl›lmaz.
Bir çaresizlik nöbetinde, aczini hep k›nad›¤›n›z, k›vranan, zavall› insan siz olursunuz.
Binbir s›k›nt›yla bitmek bilmez borçlar›n›
ödedi¤i kredi kartlar›n› k›ran yahut say›s›z
içsel depremin ard›ndan giden sevgilisinin
foto¤raflar›n› tek tek yakan öfkeli insan, siz
oluverirsiniz...
Oysa kendinizi güçlü sand›¤›n›z beyhude
zamanlarda nas›l da küstahça küçümserdiniz, oyunu kurallar›na uymadan oynamaya
çal›flanlar›. Paran›z belki de görece mutlulu¤unuz varken hakir görmek zor de¤ildir. Godot’nun gelmeyece¤ini fark edip yeniden
38 | TAVIR | EYLÜL 2007
beklemeye ikna olana kadar, ac›nas› bir yaln›zl›kla ve ilkel tepkilerle olan biteni unutmaya çal›fl›rs›n›z.
Bay Godot’un amans›z beklenifli, ço¤u insana gizlice emreder: “Tüket ve iste! Her fley
düzelecek...” diye. Yoksullu¤un yahut aflk›n,
meflakkatli ve bilgece yakan, demirden kurallar›n› ö¤renemeyince, üç günlük dünyaya rezil kepaze olursunuz.
Kendinizin olmayan› harcamaya çal›flmak,
gerekti¤ince sevip sevilememek hep ayn› ç›ld›rtan erteleyifl de¤il midir? Ne olur “Ça¤›m›zda gerekti¤ince sevip sevilmek nas›l olabilir?” diye sormay›n. Bu zehri, hissederiz fakat asla anlatamay›z. Ne ben size, ne de siz
bana... Fakat Arik Kaplun ad›nda ‹srailli bir
rejisör, o fliirsel kareleriyle bir filminde biraz
olsun anlatabilmifl.
O filmde, bir Ortado¤u flehrindeki sirenler
nükleer tehlike için çal›yorken; ‹srailli bir erkekle Rus bir k›z sevifliyorlard›. Ve suratlar›nda
gaz maskeleri vard›. Seviflebilmek için bar›fl›,
‹srail’in insafa gelmesini de beklemiyorlard›
üstelik. Ölümü bile göze alan bir cesaretle, Bay
Godot’ya ve geleceklerine bofl veriyorlard›.
Godot’nun beklenemeyece¤i zamanlar ve
beklemeyenler de az de¤ildir flükürler olsun... Bir barikat›n arkas›nda, yüksek bir
düflünce u¤runa vuruflurken Godot’yu bekleyemezsiniz. Cümbüfl ve keman sesleriyle
flenlenen, serin bir bahar rüzgâr›n›n esti¤i,
portakal çiçe¤i ve anason kokan bir bahçede, eflin dostun aras›nda çocukça efllik edilen hafif sarhofl flark›lar, çok uzakt›r Bay
Godot’ya ve kahrolas› bekleyifle. Yerle yeksan bir yaln›zl›ktan; h›nç, insanl›k onuru ve
yaratma dürtüsüyle do¤rulmaya çabalayanlar, Godot’nun gelmeyiflini ak›llar›na
bile getiremezler, çünkü O’nu beklemeyi
bilmezler.
Kapitalizmin yahut sevgilinin kusurlar›ndan, ac›mas›zl›¤›ndan s›zlanmak bir ifle yaramaz Godot’yu beklemekten vazgeçmeyenler için. Dünyan›n tüm eziyetli kurallar›n› de¤ifltirmeye cesareti olmayanlar, genellikle fark›na varmazlar sadece beklediklerinin. Oysa zavall› Didi’nin ve Gogo’nun aptall›klar›na hüzünlenip, gelmeyecek bir
adam› “neden hâlâ beklediklerine” ukalaca
flaflk›nl›k duymak gerçekten kolay ifltir.
Asla yazd›¤›n›z kadar parlak olmayan özgeçmiflinizi gönderip, yan›t›n› yahut Godot’yu beklemek birbirinden ne kadar farkl›d›r? Terk edilen yahut reddedilen âfl›klar›n
kimseye, ço¤u zaman kendilerine dahi itiraf etmeden kutsal bir iflareti gözlercesine
bekledikleri, o ac›mas›z sevgili midir? Yoksa
Bay Godot’nun ta kendisi mi?
Ellerinde piyango bileti on milyonlarca çulsuz, hafta sonu yap›lacak çekilifl sonuçlar›n›
yani Godot’yu bekliyor takvimler ilerlerken... Lotarya çekiliflinden sonra çocuk sahneye dal›p, “Bay Godot yar›n mutlaka gelecek.” diye m›r›ldan›yor Didi ve Gogo’ya...
Didi’yle Gogo önce öfkeleniyorlar, sövüp
say›yorlar durmaks›z›n. S›k›nt›n›n, buhran›n cenderelerinde günler ölürken, Çocu¤a
inan›p, teslim oluyorlar çaresizce. Yeni bir
bilet al›p, yeni hafta sonunun yeni çekilifline güdümleniyorlar.
Hangi hafta sonu yahut hangi sevgili yeni;
ne kadar düflündünüz? Hangi ifl, hangi flehir? Godot’nun beklenince geldi¤i nerede
görülmüfl? Düpedüz; uyan›lamayan bulan›k bir düfl... Bekleyecekseniz bile, beklerken düflününüz...
Godot’yu Beklerken oyunu, bir cinnet anlat›s› ve eylemsizlik destan›d›r. Gogo, çok k›sa
bir süre sonra tekrar karfl›laflt›¤›, ne k›rbaçl›
despot Pozzo’yu an›msar, ne insan müsvettesi uflak Lucky’yi, ne de Haberci Çocu¤u...
Didi, bunlar› belli belirsiz an›msar, ama tam
ç›karamaz. Yeniden karfl›lafl›lan karakterler
de Didi’yle Gogo’yu asla an›msamazlar.
Oyun boyunca, tümden bilinci yitmemifl bir
fluursuzluk sürer gider...
Tüm cinnet, öykünün de kiflilerin de zamanda kayboldu¤u bir fasit dairede anlat›l›r.
Ben, Bay Godot’la as›l Ankara Sanat Tiyatrosu’nda tan›flm›flt›m. Ayaz, sanc›l› ve hüzünlü
bir akflamd›. O’nun gelmeyiflini görmeye giderken, rüzgâr ve yaln›zl›¤›m yüzümü ac›t›yordu. Yüksek maafll› ama beni tüketen bir
memuriyette çal›fl›yordum. Yaz›dan umudumu kesti¤im sanc›l› zamanlard›...J
sustu kad›n, öldü çocuk...
denef demiray
Morarm›fl parmaklar›, beyaz örtünün d›fl›na
taflm›fl, el parmaklar› kas›lm›fl ve aç›lmam›fl
bir daha…
Sedyenin üzerinde, saçlar› siyah tel tel saç›lm›fl, örtünün üstüne dökülmüfl zifir gibi...
Gözleri kapal›, avurtlar› çökmüfl…
Bir ceset yat›yor, sa¤ omzuna elini koymufl,
kapam›fl yüzünü sedyeye, dizlerinin üzerine
y›¤›lm›fl külçe gibi, sar› saçl›, bukleleri rastgele ensesine dökülmüfl kad›n›n yan›nda…
Hastane görevlisi sokuluyor yavaflça yan›na;
- O mu han›mefendi?
Kald›r›yor bafl›n› kad›n do¤rulamadan yerinden, titreterek gözbebeklerini, elmac›k kemiklerini, dudaklar›n›, tüm damarlar›n› boynunu saran, gö¤üs kafesini, nefesini, titreterek yüre¤ini, do¤uruyor hayat›n›n en son cevab›n›;
- Evet. O. O¤lum…
Ve bu öykü burada bitiyor…
Ama ayn› öykünün bafl› da olabilir bu sahne.
Sonu da... Biz bafla koyal›m her fleyi, sonu dedi¤imiz yerden bafllayal›m...
Çünkü baz› ayn› bafllang›çlar, susarsa biri ayn› sonuçlar› do¤urur…
Ac› bir 盤l›k at›p yere at›yor kendini kad›n.
Görevliler kollar›na girerek kad›n› kald›r›yorlar. Kahverengi ayakkab›lar›n›n burunlar›
yavrua¤z› tafl koridorda sürtünerek e¤ri izler
b›rak›yor…
Ve inleyerek, bütün bukleleri dökülmüfl flimdi…
Bir banka oturtuyorlar kad›n›. Ellerinin ara-
EYLÜL 2007 | TAVIR | 39
s›ndan kayan çantas›n› veriyorlar. Oturuyor kad›n s›ms›k› tutmufl küçük el çantas›n›, omuzlar› afla¤› sarkm›fl, gözleri yere kilitlenmifl…
Binlerce cümle geçiyor içinden. “Nas›l anlamad›m kulland›¤›n›? Uyuflturucuyu yak›flt›ramad›m o¤luma, ölümü yak›flt› m› flimdi? Yak›flt› m›
ölüm? Nas›l anlamad›m? Neden düflmedim pefline? Neye bak›yordum
gözümün önünde erirken? Ben nereye bak›yordum? Neden anlamad›m? Neden, neden, neden, ne…”
ta rahats›z bir flekilde oturuyordu. Kad›n yavafl yavafl bafllad› anlatmaya. Önce bir insan›n kendi çocu¤unu kaybetmesinin ne kadar büyük
bir ac› oldu¤unu tarif etmeye çal›flt›. Sonra uyuflturucunun ne kadar
yayg›n ve kolay bulunur oldu¤undan bahsetti. Bir yandan konufluyor,
bir yandan çay tafl›yordu. Saçlar› birbirine kar›flm›flt›, üstünde dökük
bir elbise… Uyurgezer gibiydi. Ama yine de dikkatini toplay›p anlatmaya çal›fl›yordu.
Ç›¤l›k atas› geldi kad›n›n nefesinin sonuna kadar, titreyen elleriyle
s›ms›k› kapatt› a¤z›n›, bütün içi üflür gibi titremeye bafllad›. Soluk ampule dikti gözlerini, sa¤a do¤ru kayd› göz bebekleri..
Sola do¤ru birden y›k›ld›… Karard› her fley…
En son döndü ve “Bak senin o¤lunun kulland›¤›na da eminim. Önlem
almal›s›n. Hatta diyorum ki birlikte u¤raflsak, kimler sat›yor, bu çocuklar nereden buluyor bunlar› araflt›rsak. Semtimizde bir sürü genç var,
biz aileler birlikte olsak, mücadele etsek...”
Gözlerini açt›¤›nda salonda koltukta yat›yordu. Yüzleri üzüntü içinde
buruflmufl tan›d›k yüzler ilginç f›s›lt›l› bir kofluflturmaca içindeydi.
Sanki saklanacak bir fley var gibi, öldü¤ünü unutursa hat›rlatmak istemez gibi -nas›l unutacaksa- , söyleyecek sözleri tükenmifl, ovuflturulan
eller, kaç›r›lan bak›fllar, a¤›r ki en a¤›r yas havas›…
Çocu¤un annesi sözünü kesti. Yüzüne anlay›fll› olmaya çal›flan sahte
bir ifade yerleflmiflti. Gözlerini hafif k›st›, çay barda¤›n› sehpan›n üzerine b›rak›p kad›n›n bir elini iki avucunun aras›na ald›.
Birden gözlerinin alt› çökmüfl bir çocu¤a tak›ld› gözleri. O¤lunun arkadafl›. F›rlay›p kolundan kavrad› çocu¤u.
- Sende kullan›yor musun söyle bana? Yan›nda m›yd›n ölürken? Neden engel olmad›n? Neden? Söyle! diye ba¤›rarak iyice sarst› çocu¤u.
Çocuk bofl bir çuval gibi salland›. Hiç k›p›rdamad› yerinden. Kald›rmad› bafl›n›… Kad›n koflarak mutfa¤a geçti, h›zl›ca geri döndü çocu¤un
yan›na. Bluzunun içine saklad›¤› b›ça¤› ç›kard› bir hamlede ve korkunç
盤l›klar atarak saplamaya bafllad› çocu¤un gö¤süne… Defalarca, defalarca…
Ayn› anda ba¤›r›yordu;
- Neden? Neden sustun söylemedin bana? Neden sustun durdurmad›n onu? Nas›l izledin ölümünü? Sustun ve izledin! Sen de suçlusun
ölümünden! Ve flimdi en bafltaki paragraf› tekrar buraya koyabiliriz
son olarak…
Morarm›fl parmaklar›, beyaz örtünün d›fl›na taflm›fl, el parmaklar› kas›lm›fl ve aç›lmam›fl bir daha…
Sedyenin üzerinde, saçlar› siyah tel tel saç›lm›fl, örtünün üstüne dökülmüfl zifir gibi, gözleri kapal›, avurtlar› çökmüfl…
Bir ceset yat›yor, sa¤ omzuna elini koymufl, kapam›fl yüzünü sedyeye,
dizlerinin üzerine y›¤›lm›fl külçe gibi, sar› saçl›, bukleleri rasgele ensesine dökülmüfl kad›n›n yan›nda… Ama hay›r. Kad›n›n bütün bunlar sadece akl›ndan geçiyordu bir bir. Hatta sonra insanlar› kovalamak, her
fleyi parçalamak, belki kilitleyip tüm kap›lar›, tutuflturuvermek tüm
evi… Ama sadece gözleri tak›ld› çocu¤a…
Önce o¤luna ne kadar benzedi¤ini düflündü, sonra onun da ne kadar
zay›flad›¤›n›, gözbebeklerine bakt› iyice, titreyen ellerine…
Uzun uzun izledi çocu¤u… O¤luna gerçekten ne kadar benzedi¤ini düflündü. Bir hafta sonra telefon etti annesine çocu¤un, davet etti…
O¤lan›n annesi tedirgindi biraz, kad›n›n›n onunla ne konuflaca¤›n›
kestiremiyordu. Tek emin oldu¤u fley, o¤lu ile ilgili oldu¤uydu. Koltuk-
40 | TAVIR | EYLÜL 2007
- Senin ac›n› senin kadar anlayamam hakl›s›n can›m. Ama benim o¤lum asla kullanmaz öyle fleyler. Ben o¤lumu tan›r›m. Ergenlik iflte, zay›fl›yorlar. Ki zaten o ifller kar›fl›k ifller, bizim gücümüz de yetmez u¤raflmaya o tacirlerle. Kar›flma sen hiç. Dinlen biraz. fiu anda buna ihtiyac›n var. Kabul et flu anda pek iyi de¤ilsin.
Kad›n yavaflça çekti o¤lan›n annesinin avuçlar›n›n aras›ndan ellerini,
çay bardaklar›n› tepsiye dizdi usulca. Kalkarken “Sen söylediklerimi
düflün yine de...” dedi sessizce.
Daha sonra birçok kez arad› kad›n›. Hatta birçok anneyi. Kad›na destek olan anneler oldu. Hatta çocuklar› olmayan kad›nlar, gençler…
Baflkalar› da arad›. Ama o¤lan›n annesi sadece dinledi ve sustu… Sustu ve sustu.
Uyuflturucular okullara girdi…
Kad›n sustu…
Ellerinde su flifleleri, a¤›zlar›nda sak›z hapl› gençler can verdi kuytularda,
Kad›n sustu…
Alt›n vurufllar yap›ld› tuvalet köflelerinde…
Sustu kad›n…
Öldü çocuk….
Morarm›fl parmaklar›, beyaz örtünün d›fl›na taflm›fl, el parmaklar› kas›lm›fl ve aç›lmam›fl bir daha…
Sedyenin üzerinde, saçlar› siyah tel tel saç›lm›fl, örtünün üstüne dökülmüfl zifir gibi, gözleri kapal›, avurtlar› çökmüfl…
Bir ceset yat›yor, sa¤ omzuna elini koymufl, kapam›fl yüzünü sedyeye,
dizlerinin üzerine y›¤›lm›fl külçe gibi, sar› saçl›, bukleleri rasgele ensesine dökülmüfl kad›n›n yan›nda…
Hastane görevlisi sokuluyor yavaflça yan›na;
- O mu han›mefendi?
Kald›r›yor bafl›n› kad›n do¤rulamadan yerinden, titreterek gözbebeklerini, elmac›k kemiklerini, dudaklar›n›, tüm damarlar›n› boynunu saran, gö¤üs kafesini, nefesini, titreterek yüre¤ini, do¤uruyor hayat›n›n
en son cevab›n›;
- Evet. O. O¤lum… J
mevsimlik umut
erhan bal
Mevsimler boyu yollarday›z, mevsimlik yolcuyuz biz. Bazen pamuk tarlalar›n›n önünde, bazen sarp yamaçlardaki
f›nd›kl›klarda sona erer yolculu¤umuz. Ellerimizin nas›rlar› iyileflmeden düfleriz yeni yollara. Rotam›z› mevsimler
belirler bizim. Yollar... yollar...
Bu yollar nereye ç›kar? Karanl›¤›m›z› ayd›nl›¤a ç›kar›r m›
bu yollar? Yollarda otobüsler, kamyonlar dolusuyuz. Ekme¤imiz içindir bunca çekilen. Naylon çad›rlar›n aralar›nda kofluflturan kara gözlü, kara tenli çocuklar›m›z içindir.
Gelinlerin yan dönüp kucaklar›na ald›klar›, orac›kta emziriverdikleri bebeleri için… Naylon çad›rlar›n ortas›nda, yoksullu¤un en ac›mas›z›nda umuttur pefline düfltü¤ümüz.
Ömrü mevsimle bir umut… Kamyonlar›n nazar boncuklu
kasalar›nda yan yana, s›k›fl tepifl bir mevsimlik umudad›r
yolculu¤umuz. Ard›m›zda kalan köyümüz yoklu¤un ac›s›,
yetimli¤in sanc›s›d›r yüre¤imizde. Mevsimliktir ya, yine de
hasretin sessiz 盤l›¤› hiç b›rakmaz yüre¤imizi… Çocuklar›n
açl›¤›n› doyuracak bir avuç topra¤a hasret…
Yol boyu kaç araban›n insan›d›r s›k›fl›p kalm›fl içerde, savrulmufl kopmufl bir yanlar›… Gören tövbeye dursa da zorunluluk üstün gelir. Yine düflülür yollara, yine düflülür…
yine… Kentler yasaklan›r, görünmez duvarlarla örülüverir
önümüz. Dilimizden tenimizden önce de¤il midir al›nterimiz? Biz böyle bilirdik tarihten. Ellerimize çal›flmay›, dillerimize konuflmay›, çocuklar›m›za güvenli bir yar›n› en bafltan yasak ilan edenlere bir bedduam›z var ki a¤›rd›r, tutar… Zulmün arts›n bre zalim! Kaç saat sürer yolculuklar?
Kamyon kasalar›nda nas›l geçer yolculuk? Bir kara bulutun
ard›ndan kaç köprü y›k›l›r, kaç dere taflar da haberimiz olmaz. Bir çarp›flma an›d›r oysa, kaç hayat›n aln›na apans›z
noktan›n konuldu¤u…
“12’si çocuk, 23 iflçi” diye söylenir ard›m›zdan…Kamyon
uçmufltur dereye, otobüs çarpm›flt›r ya da.
Biz, etleri yollara, cesetleri derelere saç›lanlar… Mevsimlik
umut peflinde koflanlar…Umutlar›m›z› borç verdik sonrakilere. Öfke olup dönecek zulmün üstüne. fiimdi izininizle
köyümüzün mezarl›¤›nda koyun koyuna uzanaca¤›z. J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 41
flener kökkaya ile tiyatro üzerine...
tav›r
Merhaba. Öncelikle bize biraz kendinizden
bahseder misiniz?
1943 Antalya do¤umluyum. ‹lkokulu burada, Barbaros ‹lkokulu’nda okudum; 1954’te
bitirdim. Afyona gittik. Ortaokulu orada
okudum. Sonra Eskiflehir’e göç etti¤imizden,
liseyi de Eskiflehir Atatürk Lisesi’nde bitirdim. Akademide üçüncü s›n›fa kadar okuyabildim, sonra b›rakt›m okulu. Babam›n memuriyeti dolay›s›yla, Türkiye’nin çeflitli vilayetlerinde bulundum.
Siz Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) gibi çok
önemli bir tiyatro kurumunda de¤iflik roller
oynad›n›z. AST deneyimini bugün nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
Tiyatroya 1957’de “Eskiflehir Oda Tiyatrosu”nda bafllad›m. 1960’da profesyonel oldum. Daha sonra ‹stanbul’da Pendik’te
devlet tiyatrosu... Sonra da AST var tabi!
1966’dan 1981’e kadar oynad›m AST’da.
Güzel ustalarla çal›flt›m. En do¤ru ve zarif
fleyleri yapt›m. Yani tiyatro alan›nda “duruflumuzla” de¤il “hareketimizle” iftihar ettik. 1982’de irtibat›m koptu.
Ancak takip ediyorum tabi. Ne yaz›k ki iyi
iflletilemiyor, eskisi gibi de¤il. Seyirciden
kopuk oldu¤unu ve gündemi yakalayamad›¤›n› düflünüyorum. Turne yapm›yor, Anadolu’yu dolaflm›yor; olmaz böyle…
Mehmet Akan’›n “Hikâye-i Mahmud Bedreddin” projesinde, hem de 12 Eylül günlerinde yer ald›n›z. Eylül’de Bedreddin olmak
kolay m›yd›? Bir de, 12 Eylül’ün sanat ve
sanatç›ya etkileri üzerine neler söyleyeceksiniz?
“Yârin yana¤›ndan gayr›, her fleyde, her yerde hep beraber olmak için…” Bedreddin olmak her dönem zordur! Bir Angelika Hatun
var, sonradan Melek Hatun olmufl ve çocu¤unu döneminin burjuva e¤itimiyle yetifltirmifl. O çocuk ne zaman ki M›s›r’a gitmifl,
bir kad›nla tan›flm›fl, iflte o zaman onun bütün dünyas› de¤iflmifl ve bizim bildi¤imiz
Bedreddin olmufl.
O dönem de 1200’lü y›llar... Pir Sultan,
Mevlana, ayn› dönem Yunus Emre, Karacao¤lan o kadar zengin ve halk›n sahip ç›kt›¤›
insanlar bunlar. Bedreddin olmak zordur!
Türkiye’de sanatç›n›n ifli hiçbir zaman kolay
olmad›. Devlet, devlet olarak hiç yard›m etmedi. Türkiye için yap›lacak çok ifl, söylenecek çok söz var. Biz hep çok tehlikeliydik.
3–4 oyun oynuyorduk.
Birine müdahale olunca hemen öbür oyunu
devreye sokuyorduk. Bedreddin’i oynad›¤›m zamanda, ayn› zamanda 4–5 oyunu
birlikte oynuyorduk. Özel olarak Bedreddin’e yo¤unlaflamad›m. Rolümü iyi yapmak, teknik olarak hakk›n› vermek gerekiyordu. Bu arada Mehmet Akan’› da anm›fl
olduk böylece...
12 Eylül bizde çok kal›c› bir tahribat yapamad›. Biz suç ifllemedik, iflimizi yapt›k.
“Ana” oyunundan sonra idamla yarg›land›k. Savc› diyor ki; “Bunlar sahnede k›z›l
bayrak çekip, marfl söylediler.” Hâkim, “Ben
oyunu seyrettim, senin gibi alg›lamad›m.”
diyor. 6 yafl›nda Harun Yeflilyurt diye bir arkadafl›m›z bile yarg›land›. Utanç verici!
Biz ne kadar kabiliyetli bir milletmifliz yalanda, dolanda… Biz nas›l bu hale geldik?
42 | TAVIR | EYLÜL 2007
‹nanc›m› kaybettim… Ve ben bunlara itibar
etmedi¤im için dinozor olarak alg›lan›yorum… Mesele sadece sanatç› olmakta de¤il.
Sanatç› olarak çok iflimiz var bizim. Memleketimiz sat›l›yor. Bor madeni, dünyada ne
kadar az bulunan, de¤erli bir maden ama
biz sat›yoruz boru... Su sat›l›yor; yollar, haberleflme sat›l›yor.
Satmayla nereye var›lacak? Namaza niyet
ettim de sonra vazgeçtim diyecek… ‹flte bizim dünyam›z bu kadar. Art›k ilgilenmiyorum. Bahçe kap›s›n›n d›fl›ndakiler beni ilgilendirmiyor. Ama bahçe kap›s›ndan içeri
ad›m›n› att›¤›n andan itibaren benim sahamdas›n. Herkes kendi bulundu¤u yere sahip ç›kacak.
Oyunla olan iliflkinize gelelim. fiener Kökkaya, yer ald›¤› bir oyunda, metinle nas›l
bir iliflki kuruyor? Metni nas›l inceleyip, yorumluyorsunuz?
Beter! Okudu¤um hiçbir fleye inanmam. Allah kelam› olmad›¤› için günüme çok çabuk
uygular›m. Metni kendim bir daha yazar›m.
Çeviriler oluyor mesela, Almancadan, Frans›zcadan. Direkt çevriliyor. Ben çevirileri yeniden yorumlar›m. Önce politik bir hizaya
getirir, s›n›fsal bakar›m. Bizim iflimiz tek kiflilik de¤il. Kadro ifli. Sen olmazsan, beriki olmazsa olmaz. Alk›fl› hiç sevmem sonra. Ya alk›fl flak flaksa? Herifler flak flakla iktidar oldu.
Padiflahlar da öyleydi, “Padiflah›m çok yafla!”
diyorlard› ya da “Türkiye sizinle gurur duyuyor.” diyorlar, nesiyle gurur duyuyorsunuz?
Bugün ülkemizde toplumcu tiyatronun durumunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Size
umut veren giriflimler var m›?
Toplum mu var, toplumcu tiyatro olsun!
Ben seyirciyi, izleyeni sevmem. Kat›l›mc› olmal›. Paray› verdi mi hesab›n› sormal›. Alk›fl
beter bir fley yani… Filmlerde flimdi gülme
efektleri var mesela. Çocuklar›m›z› kuklalar
yönetiyor yahu. M. Ali Erbil’in çocuk program›n› seyrettiniz mi? Aile kavram›n›, annebaba kavram›n› kaybettiriyor. Seyirciye bak›yorsun, seyirci yerlerde, gülüyor. Ne anlam› var flimdi?
Çocuklar›n karanl›ktan korkmas›n› anlar›m
ama büyüklerin ayd›nl›ktan korkmas›n› anlamam! Büyükler ayd›nl›ktan korkuyor gerçekten… Ama Ankara Ekin Tiyatrosu iyi fley-
ler yap›yor. “Vatan Kurtaran fiaban”› oynuyorlar, Haldun Taner’in oyununu. Yeniden
yazm›fllar. ‹zledim, içim içime s›¤mad›, çok
be¤endim. Bunun d›fl›nda bir fley kalmad›.
Eski tiyatrolar yok tabi. Ama izleyiciler de
yok. fiimdi sendikalara, DKÖ’lere tiyatro getirtemiyoruz. Mesela “403. Kilometre” antiemperyalist bir oyundur. Yok, olmuyor, üniversitelere izletemiyoruz. fiimdi üniversite
ö¤rencisi olman›n kriteri de¤iflti, chat, seks
hepsi bu…
Bu sene 9 tane oyun oynad›k. “Kamyon” diye bir oyun oynad›k. Titanik bomba gibi bir
oyun. Salonumuz daha yeni. Ancak seyircisiz olmaz yani. Elefltirece¤iz, takip edece¤iz.
O dizilerde kroki durumunday›z. Sabah kad›n programlar›yla kötü durumday›z. Tam
100 oyunda oynad›m. 27 oyun koydum
sahneye. 27’si de çok be¤enildi. fiimdi yeni
bir fley yok. Çevirip çevirip ayn› fleyleri gösteriyorlar.
Yani maddi savaflta ayakta kalamad›k m›
diyorsunuz?
Ama neticede adama kültür pazarl›yorsun
yani; kültür de, “Bekleyelim herkes bize
gelsin.” olmuyor, baflka türlü bir pazar bu...
AST, 12 Eylül’ün yoz karanl›¤›nda “‹ki Güneyli Bayan” oyununu ç›karm›flt› ve çok nitelikli, çok güzel bir oyundu. Baflkald›r›y›
anlat›yordu...
Gayet tabi ama Anadolu’ya ç›kmay›nca befl
para etmiyor. ‹flletmeyi ö¤renemedik, pazarlamay› bilemedik
O gün söylenenleri bugün
faflistler sahipleniyor.
Devlet Bahçeli, “Köy
Enstitülerini açal›m.” diyor.
Bu nas›l oluyor, bunlar
de¤iflmedi, her zaman böyleydiler. Nerede grev var,
grevin k›r›c›l›¤›n› yapt›lar.
Patronun yan›nda oldular.
zaman her fley çok daha güzel oluyor flüphesiz. Yani sizin 84’lerde, yetiflti¤iniz devrede
ben misyonumu tamamlam›flt›m asl›nda.
Asaf Çi¤iltepe ile nas›l tan›flt›n›z?
fiimdi Asaf Çi¤iltepe ve Güner Özsümer, Eskiflehir’de bir oyun koydular sahneye. Bir
baflrol verdiler bana, ben de a¤zimla kapt›m. Kadro da baya¤› iyiydi. Eskiflehir Belediye Tiyatrosu’nday›z. EBT, süreç içinde politik bir tiyatro olmaya bafllad› ve belediye
de bizi la¤vetti. Devlet Tiyatrosu da, ald›
kadroyu bir sene kulland›, güzel roller oynatt› sizi kadromuza alaca¤›z diye… Tabi
sonra almad›, ortada kald›k. Oradan gittik,
Pendik’te Pendik Kasaba Tiyatrosu’nu kurduk. Pendik’in nüfusu 1200 o dönemde, bizim salonumuz ise 300 kiflilik… Mükemmel
bir oyun haz›rlad›k.
Pazarlama kavram›n› anlayamad›m?
Yani kültür pazarl›yorsun neticede, kitlelerle iletiflimi kopard›¤›n an, ö¤renciyi kaybetti¤in an hepsi bitti. Yani gençli¤i üniversiteyi bir türlü yakalayam›yoruz. fiurada 15–20
bin üniversite ö¤rencisi var, gelmiyor bir
türlü kardeflim. Liseli olarak kaç kifli geliyor
bize? Ben jürilik yapt›m liseleraras› tiyatro
flenliklerinde, Aksu Ö¤retmen Lisesi’nde.
Bir oyun oynad›lar, otuzlardan daha geri
yani; inan›lmaz yobaz fleyler.
Kaç y›llar›yd›?
1965–66 aras›. Kemal Sunal, beni ilk kez
orada sahneye ç›kard›. Bülent Kayabafl, Mete ‹nselel, Ajlan Aktu¤ vard›, çok iyi bir kadroydu. Eee 1200 nüfusa 4 kere oynad›k. Bütün Pendik izledi oyunu. Hadi oyun da iyi,
iyi elefltiriler ald›k. Sonras›nda ortada kald›k. Müzeyyen Senar evini açt› bize bir süre.
Sonra Neyzen Tevfik’in bir evi vard›, onun
kendi küçük bahçesi içinde yatt›k kalkt›k,
kira da vermedik. Her fley çok güzel, bay›l›yorlar da bize ama hüsranla dört ayda bitirdik ifli.
Neden tiyatroyu seçtiniz?
Çok sevdim, bir de yani öyle bir ifl yap›lmal›
diye düflündüm. Güzel bir de kadroya düfltüm, birbirimizi çok sevdik. Yani iyi bir kadroyla çal›flt›k, içimiz içimize s›¤m›yordu. O
72. Ko¤ufl’u oynuyor Ankara Sanat da o dönemler. Seyretmifltik oyunu Asaf A¤abeyle.
Asaf A¤abey diyorum çünkü o, Türkiye’nin
en büyük tiyatro ustalar›ndand›r. Kaza geçirdiler. Asaf A¤abey öldü. Hem baflsa¤l›¤›,
EYLÜL 2007 | TAVIR | 43
16-17 Nisan dönemi 2 gün
flenlik düzenledik -grev
flenli¤i- gelmeyen kalmad›.
Bir Zeki Müren gelmedi, çok
iyi dostumuzdu, Emel Say›n
gelmedi. Bir de Öztürk
Serengil gelmedi “Benim
komünistlerle iflim olmaz.”
dedi. O faflistti zaten.
hem de bir ne oluyor ne bitiyor diye Ankara’ya gittim. Sabah saat 9.00… Güner A¤abey, “Hay›rd›r fiener?” dedi. “A¤abey oyun
seyredece¤im.” dedim. “Gel oyuna kadar
bir çay içelim.” dedi, ç›kt›k yukar›.
72. Ko¤ufl’u koydu önüme, “fiimdi oku bakal›m.” dedi. “Oyunu biliyorum a¤abey,
seyrettim.” dedim, “Sen bir oku bakal›m.”
dedi. Bay›ld›¤›m bir yazar Orhan Kemal.
Orada Berbat’a dikkat ettim, o da baflrol bu
fizikle. “Dört gün sonra oynayacaks›n.”dedi
bana. Dedim “Annemden izin almad›m.”
Çok korktu. Sonra gülüfltük tabi…
O rolü oynayan a¤abey de askerdi, Türker
Tekin… fiimdi devlet tiyatrosundan emekli
oldu. Dört günde çal›flt›m, haz›rland›m, ç›kt›m oynad›m. Güzel de oynad›m… Sevdik
birbirimizi, çok sevdik. Çok iyi bir kadroydu,
çok kollad›k birbirimizi, yani hiç ac›-mac›
çektirmedik kimseye. Çok iyiydik iflte be…
AST’da ki süreç nas›ld› sizin için?
Mükemmeldi mükemmel. Yani o yoksullukta, o yoksunlukta... Çok güzeldi yahu çok.
Fuayeye ç›k›yorduk, yang›n söndürüyorduk.
Faflistler bomba at›yorlard› içeri, biz girip
oyunumuzu oynuyorduk. Öyle bir fley vard›... Hay›r, büyük sorumluluk vard›, mesela
içki içmeyi çok severim, havay› karart›r›m
kimseye sorumlu olmad›¤›m bir vakitte, ertesi günü riske atmadan içki içmeyi severim ve adam gibi içerim. Vallahi bir kere Ankara’da sallanmad›m, biri görürse, dillenirse, ad›m›z ç›karsa diye…
Ben -tarihe bakar m›s›n›z 26 May›s 1968ilk ‹stanbul turnesinde, 72. Ko¤ufl’u oynad›-
44 | TAVIR | EYLÜL 2007
¤›m›z dönemde a¤›rlad› bizi sa¤ olsun Orhan Kemal. Orhan Kemal’in tavlada bir seri kitab›n› üttüm Balo Sokak’ta. ‹stanbul’da sokakta oynad›k -çok iyi küfür ederdi- bafl›m›za birikti soka¤›n yar›s›, 5–0 üttüm. Dedim ki kazan›rsan sana rak› alaca¤›m, ben kazan›rsam sen de bana bir seri
kitap vereceksin. Her neyse 1970’te öldü, 2
Haziran’d› rahmetli oldu. Kemal Ö¤üt y›lbafl›nda bir seri kitapla geldi, sonra o kitaplar ‹zmir’de selde gitti. Çok tarihi bir foto¤raft›r o. Ne günlerdi gerçekten…
fiimdinin tiyatro sanatç›lar›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
Yok efendim, hiç öyle bir meseleleri yok. Herkes okul bitirmifl, maafllar› t›k›r t›k›r; valla
ben flu güne kadar para harcamadan ilk kez
tiyatro yap›yorum 15 senedir. Yani yetenekli
insan rol yapabilir ama sanat olmaz onun
ad›. Onun için emek laz›m, kültür laz›m, çaba
laz›m. Hiç umurlar›nda de¤il. Ben flunun talebesiyim diyor, ustas› Cihan Ünal’d› örne¤in, O da “25 senede 15 tane rol oynad›m.”
diyor. Allah belan› versin senin. Üretkenlik
yok. Yarat›c›l›k diye bir fley yok.
Ne anlatmal› sanatç›? Mesaj kayg›s› gütmeli mi?
Sanatç›, yani ülkenin ne sorunu varsa, her
fleyi anlatmal›. Bilinmeyenleri anlatmal› bir
kere. Bilinenleri de¤il…
Bilinen derken neyi kastediyorsunuz?
Bak sana güzel bir örnek. Sanatç› flöyle bir
fley olmal›... Kaç tane nota var? Yedi tane.
Sekizinci notan›n pefline düflene sanatç› denir. Kaç renk var? Üç ana renk, 7 tane de ara
renk. 8. ara rengin pefline düflene sanatç›
diyece¤iz. O rengi bulacak ya Kuran-› Kerim
gibi bir fley midir?
Devrimci mi olmas› gerekiyor?
Kesin öyle olmas› gerekiyor. Devrimci olmazsa, “anarflik” olmazsa olmaz.
Yarat›c› olacak de¤il mi? Devrimci olmadan
da yarat›c› olamazs›n.
‹mkân› yok olamazs›n. Yani o birikimi yakalamadan olmaz. Siyasi olmak zorundas›n,
yani politik de¤ilsen bu ifli yapma!
Peki, bugün neyi anlatmal› tiyatro sanatç›s›?
Bugün anlatacak bir fley kalmad›, her fley an-
lat›ld›, geldik bugüne art›k. Ben bilmiyorum
yani art›k hakikaten bir fley anlatam›yoruz,
zaten seyircinin de yeni bir fley talebi yok.
Umutsuz musunuz?
Çok umutsuzum. S›k›flt›m kald›m buraya.
Hay›r can›m beyin çal›flm›yor, kulak duymuyor, göz görmüyor. O kadar terk edilmifl, aldat›lm›fl hissediyorum ki kendimi. Ne yapay›m flimdi ben, sen söyle ne yapay›m?
16–17 Haziran’› hat›rlar m›s›n›z? ‹flçi hareketleri 1970. O dönemde 2 gün flenlik düzenledik -grev flenli¤i- gelmeyen kalmad›.
Bir Zeki Müren gelmedi çok iyi bir dostumuzdu, o gelmedi. Emel Say›n gelmedi. Bir
de Öztürk Serengil gelmedi, “Benim komünistlerle iflim olmaz.” dedi. O faflistti zaten.
Grevin 1. günü, ben beyaz bir tak›m elbiseyle sunuculuk yap›yorum, yer yerinden
oynuyor. Gençlik Park›’nda bir bahçe bulduk. 7–8 bin kifli var. Her sanatç›ya bir flark› düflüyor. Düflünün, flark›c›lar, türkücüler
var, o kadar coflkulu. fienlik bafllad›, yar›m
saat sonra bir haber geldi, “Devrim bafllat›yor bunlar.” diye birileri ba¤›rarak geliyormufl... Geldiler, mikrofonu kestiler, bindirdiler bizi arabaya, sitelere gittik. Sitelerde
bizi bir dövdü iflçiler, bir hafta yataktan ç›kamad›k
Niye dövdüler peki sizi?
Ne bilelim hepsi faflistmifl yahu, tamam›
faflist… Hem iflçilerin ne ifli var o saatte
orada? Saat bilmem 22.00… Neyse o grevi
kazand›k biz. Sonra adi bir ortakl›k kurduk.
Herkes tek tek vergilendi. Seneler geçince
dedik ki bu böyle olmuyor. O arada 1973’te
Rutkay’› ald›k. En gencimizdi. Bilgesu’nun
da bir oyununu haz›rlad›k. Nereye Payidar
adl› oyununu...
Sonra geldik 80’lere. TV’lerde Savafl Yurttafl’la, o “Befl Dakika”lar› falan hat›rlar m›s›n›z, onlar› yapt›k. “Avrupa Saati” ad›nda
programlar vard›, oralardan para kazan›p
getiriyorduk tiyatroya. Yani biz tiyatrodan
para kazanmad›k. Ama aç da kalmad›k. Temiz giyiniyorduk… Ama para yok yani.
1974’te gittik “Sürü” filmini çektik. Yaman
Okay’la filan. Ama Yaman hemen sinemaya
kaçt›, biz yapamad›k. Yapmad›k! Biz öyle
ö¤rendik, bilmiyorum. Geldik bu güne iflte…
fiunu ekleyim herkes tiyatro yapabilir, herkes kat›labilir. Tiyatro’da herkese ihtiyaç
var. Özürlü-özürsüz, her insan›n yapabilece¤i bir ifltir tiyatro. Kambura da ihtiyaç
vard›r, cüceye de, güzele de, çirkine de…
Ama tiyatrocu flunu bilmeli: Herkes bir çal›fl›yorsa, sen bin çal›flacaks›n! Disiplini bozmayacaks›n. Kolektivizme inanacaks›n.
fiimdi bitti kolektivizm.
fiimdi “stand-up”ç›lar var. Çok be¤eniliyorlar, izleyicileri de oldukça fazla. Sizin bu konudaki düflünceniz nedir?
Benim de stand-up’l›k bir oyunum var asl›nda. “Tanr› Baban›n Hat›ra Defteri”ydi ad›…
Tek kiflilik. Allah’› oynuyorum. Ne olacak? Olmuyor! Gevezelikle para kazan›yorlar. Beyaz
diyor ki “Ben ‘r’ harfini söyleyemiyorum milyarderim, söylesem trilyoner olurum.” Ben
niye kirleneyim bunlar›n aras›nda? fiikâyet
etmiyorum, yapan yap›yor. Ben özel olarak
para verip izlemiyorum. Davet ediyorlar, gidip önde oturup seyrediyorum.
1972’de ihtilalden sonra biz “Linç”i oynuyoruz. Brecht’in “Yuvarlak Kafal›lar, Sivri
Kafal›lar”› oynuyoruz. Bunlar baya¤› zor
oyunlar. ‹stanbul’da Zeki Alasya, Metin Akp›nar, Haldun Dormen “müzikhol” diye bir
fley ç›kard›lar. Erol Evgin’i filan ald›lar. Bizim bildi¤imiz tiyatro en fazla 500 kifliye
yap›l›r. Bak›n k›zlar, flark›c›lar, salonun
önünde son model arabalar… Bizim yapt›¤›m›z tiyatronun anlam› kalmad›. Ne kadar
bofl, lüzumsuz fley varsa yapt›lar ve tiyatro
anlam›n› yitirdi.
ne yapabiliriz ki? Zor olmaz o. Burjuva e¤itim alm›fl bir insan. Annesi Angelika Hatun,
babas› Sancak Beyi. Öyle olmas›na ra¤men
baflka bir insan Bedreddin.
Bedreddin’i oynarken, ayr›ca 4 oyun daha
oynuyorduk. Oyunlar› birbirine kar›flt›rm›yordum tabi, teknik çal›fl›yordum. Tekst ve
kadro çok önemlidir. ‹flini iyi yapmak ve
tüm oyunlar› ayn› düzeyde tutmak da çok
önemli... ‹sim olarak bilinmeyiz. ‹ki kifli bilinirdi Erkan Yücel, Rana Cabbar. ‹kisi de en
büyük oyunculardand›. Ayn› sahnede oynarken seyretmeye doyamaz, bay›l›rd›m.
‹kisi bilinirdi hep. Bize hep AST’ç› denildi.
‹sim olarak bilmezlerdi bizi ve biz bundan
iftihar ederdik. ‹yi bir fleydi bu.
Politik görüflünüzü sorsak?
Ben TKP’liydim. fiu anda hiçbir fley de¤ilim.
TKP’li olmak çok kolay oldu art›k. Kendimi
çok saklamaya çal›fl›yorum. Her fley birbirine girdi. Ortal›k kar›flt›. O gün söylenenleri
bugün faflistler sahipleniyor. Bofllu¤a düfltük kald›k. Devlet Bahçeli, “Köy Enstitülerini açal›m.” diyor. Bu nas›l oluyor? Bunlar
de¤iflmedi, her zaman böyleydiler. Ne zaman 6. filoyu denize döktük o zaman biz
bunlardan dayak yedik. Bunlar da dövmediler. Amerikal›lara dövdürdüler. Nerede
grev var, grevin k›r›c›l›¤›n› bunlar yapt›lar.
Patronun yan›nda oldular. Hiç de¤iflmediler
ahlaks›zlar. Hep iktidardalar. Trilyonlar› çald›lar. Mesela Türk Tarih Kurumu’nu bunlar
boflaltt›lar.
Tiyatro üzerine gerçeklefltirmeyi istedi¤iniz
bir hayaliniz var m›?
Yok. Çünkü benim bildi¤im tiyatro yok. Baflka fleyler var. Benim bildi¤im fliir, öykü de
yok. Ve gel gör ki dünyan›n en sahtekâr
adamlar› bugün en ilerici laflar› söylüyor.
Demirel bile kurtar›c›m›z oldu. Yani sanatç›l›k siz olmadan olmaz. Beni duymazsan›z,
görmezseniz olmaz. Yan›m›zda kimse olmadan olmaz.
Son olarak neler söyleyeceksiniz Tav›r’a,
Tav›r okuyucular›na?
Evet, yaflama karfl› sorumluluklar›m›z var.
Sanatt›r yaflamak. Para ne kadar laz›m insana? Borç istemeyecek, yalan söylemeyecek,
mahcup olmayacak kadar! 47 sene ben, 20
sene hatun çal›flt›. Bu kadar›n› yapabildik.
Baflka bir fleyim yok. Tanr› gökyüzünde oturur. Ve yeryüzünde ifller yolundad›r. Bana
göre de¤il bunlar!
Bu güzel sohbet için teflekkür ediyoruz.
Ben teflekkür ederim. Her zaman beklerim.J
Oyun oynarken nas›l bir fiener Kökkaya
vard›r sahnede?
Hiç bilmem vallahi. Kendimi hiç izlemem.
Çok konsantre çal›fl›r›m. “Tiyatroda en sevdi¤iniz zaman hangisidir?” diye sorarlar bazen; “Seyircinin karfl›s›na gelip selam›m›
verip e¤ildi¤imde, yere düflen terimi gördü¤üm and›r.” derim. ‹flte o an çok güzel. Her
gün de sorar›m, s›rt›m›z terlemifl mi diye.
Peki, Bedreddin’i oynarken nas›ld›n›z?
Çok iyi çal›flt›k. Enerji istiyordu. Semahlar
vard›. Mesaj çok do¤ruydu. Verebilmek için
“Hikaye-i Mahmud Bedreddin” kitab›n›
okudum. Çok güzeldi. Bedreddin’i oynamak
çok zor olmad›. Çünkü çok somut, çok sevilen bir insan fieyh Bedreddin. Zorlaflt›r›p da
EYLÜL 2007 | TAVIR | 45
Siyasi Filmler Festivali
Barselona’da yap›lacak
may› Vurmas›nlar" (1989), Yeflim
Ustao¤lu'nun "Günefle Yolculuk"
(1999), Tayfun Pirselimo¤lu'nun
"Hiçbiryerde" (2002) adl› filmleri
gösterilecek.
3. Siyasi Filmler Festivali bu y›l ‹spanya Katalan bölgesinin Barselona kentinde, 27 Eylül-2 Ekim
tarihleri aras›nda yap›lacak. Türkiye’nin konuk ülke olarak kat›laca¤› festivalde “Yol”, “Babam ve
O¤lum”, “Günefle Yolculuk” gibi
filmler de yer alacak.
Barselona Belediyesi, Barselona'daki Frans›z Enstitüsü ve FNC
firmas›n›n sponsorlu¤unda organize edilen festivalde, Türkiye’den 1962-2006 y›llar› aras›nda
çekilmifl, Türkiye tarihine damgas›n› vurmufl, 11 siyasi film gösterilecek. Festival boyunca yönetmen Metin Erksan'›n "Y›lanlar›n
Öcü" (1962), Tunç Okan'›n "Otobüs" (1974), fierif Gören ve Y›lmaz Güney'in "Yol" (1981), At›f
Y›lmaz'›n "Asiye Nas›l Kurtulur?"
(1986), Tunç Baflaran'›n "Uçurt-
Ayr›ca yönetmen Ça¤an Irmak'›n
"Babam ve O¤lum" (2005) filminin yan›s›ra, tarikat ve tarikatlardaki iliflkileri sorgulayan, yönetmen Özer K›z›ltan'›n "Takva"
(2006) filmi de Barselona 3. Siyasi Filmler Festivali Festivali’nde
gösterilecek filmler aras›nda.
Türkiye’den Barselona yolcusu
olan bir baflka film ise S›rr› Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez'in “Beynelmilel” filmi. 12 Eylül’ü mizahi bir flekilde ele alan
“Beynelmilel”, 16-24 Ekim 2007
tarihinde, Barselona’da gerçekleflecek olan 14. Uluslararas› Barselona Film Festivali’nde, uluslararas› yar›flma bölümüne kat›lacak.
Daha önce Türkiye’den Semih
Kaplano¤lu, 2005 y›l›nda Barselona Ba¤›ms›z Film Festivali’nde
“Mele¤in Düflüflü” filmiyle “En ‹yi
Alternatif Film” ödülünü alm›flt›.
Festivalde uluslararas› yar›flma
bölümünde de siyasi içerikli k›sa
metrajl› filmler ve dünyadan çeflitli belgeseller yer alacak. J
Devlet Tiyatrolar›
perde aç›yor
Ekim günü perdelerini açmay›
hedefliyor.
2007-2008 sezonu repertuar›n›
belirleyen Devlet Tiyatrolar›, 1
46 | TAVIR |EYLÜL 2007
Devlet Tiyatrolar›, yeni sezonda,
dünya tiyatrosundan önemli
eserlerinin yan› s›ra, geleneksel
Türk tiyatrosunun örneklerine,
klasikleflmifl yerli oyunlara, Türk
yaz›n›n›n önemli roman uyarlamalar›na ve dünya prömiyeri
yapacak yerli oyunlara sahnelerde yer verecek.J
1. Pertek Film
fienli¤i yap›l›yor
Tunceli ili Pertek Belediyesi taraf›ndan ilki yap›lacak olan 1. Pertek Film fienli¤i 11 A¤ustos - 11
Eylül 2007 tarihleri aras›nda yap›l›yor.
Her y›l Do¤u Anadolu ve Güneydo¤u’da düzenlenen birbirinden
renkli festivaller gelene¤ine Pertek de bu y›l ilk film günleriyle
ad›m›n› at›yor. 5.740 nüfusa sahip olan Pertek’te film günleri
kapsam›nda üç tanesi çocuk filmi olmak üzere toplam 6 film
gösterilecek.
‹lçe henüz bir sinema salonuna
sahip olmad›¤› için her hafta bir
filmin gösterilece¤i flenlikte,
gösterimler Belediye Garaj›’nda
halka aç›k ve ücretsiz olarak yap›l›yor.
Film Günleri Kapsam›nda Gösterilecek Filmler:
-Beynelmilel
-Hokkabaz
-Milyonlar (Millions)
-Küçük Kahraman (Everyone’s
Hero)
-Özgürlük Rüzgar› (The Wind
That Shakes the Barley)
-Yürüyen fiato (Howl’s Moving
Castle.J
Bu y›l ‹stanbul Bienali’nde,
öldürülen gazeteciler an›lacak
‹stanbul Kültür ve Sanat Vakf›
(‹KSV) taraf›ndan düzenlenen
ve 8 Eylül’de bafllayacak olan
10. Uluslararas› ‹stanbul Bienali’nde, ‹stanbul’da öldürülen
gazeteciler video çal›flmas›yla
an›lacak.
10. Uluslararas› ‹stanbul Bienali’ne kat›lacak sanatç›lardan biri olan Rainer Ganahl, "In Memoriam - Bicycling Istanbul’s
Topography of Journalist Murders/‹stanbul’da Öldürülen Gazeteciler An›s›na..." adl› bir video çal›flmas› yapt›.
Avusturyal› sanatç› Ganahl, ‹stanbul’da öldürülen gazetecilerin öldürüldükleri yerleri bisikletiyle dolaflarak, her gazetecinin an›s›na bir çiçek ile isim ve
tarih bilgisi içeren bir not b›rakacak.
Ganahl, 1909 y›l›nda öldürülen
Hasan Fehmi’den bafllayarak aralar›nda Abdi ‹pekçi, Çetin Emeç,
Turan Dursun, Metin Göktepe ve
en son bu y›l öldürülen Hrant
Dink’in de aralar›nda bulundu¤u
30’a yak›n gazeteciyi anacak.
10. Uluslararas› ‹stanbul Bienali’nde, 18’i Türkiye’den olmak
üzere dünya güncel sanat çevrelerinde tan›nan ya da yeni
keflfedilen 96 sanatç› ve sanatç›
grubu ve 13 özel proje yer alacak. Küratörlü¤ünü sanat elefltirmeni ve küratör Hou Hanru’nun üstlendi¤i 10. Uluslararas› ‹stanbul Bienali’nde bir çok
proje hayata geçirilecek.J
Can Yücel, ölümünün
8. y›l›nda Datça’da an›ld›
torunu Defne ve Datçal› çocuklar da fliirler okudular. Törende
konuflan Ayd›n fiimflek, Can
Yücel ile Datça’da kalem arkadafll›¤› yapt›¤›n› ve bu onuru
hâlâ tafl›d›¤›n› söyledi. Datça
Belediyesi’nin anma törenine
donan›ml› bir biçimde kat›lmamas›n› elefltirdi.
fiair Can Yücel, ölümünün 8.
y›ldönümünde Mu¤la’n›n Datça
ilçesinde mezar› bafl›nda düzenlenen törenle an›ld›. Törene
kat›lanlar, flairin mezar›na çiçekler b›rakt›lar. fiairin k›z› Güzel,
Gier, annesinin yazd›¤› fliiri,
Bugün burada, belediyenin
etkin bir flekilde olmamas› beni
incitmifltir. Çünkü Can Yücel’in
Datça’ya katk›lar› unutulamaz.”
dedi. fiair Can Yücel’in efli Güler
Yücel’in rahats›zl›¤› nedeniyle
kat›lamad›¤› anma törenine Can
Yücel’in k›zlar› Güzel Gier ve Su
Yücel ile torunu Defne Gier
kat›ld›. J
Sar›gazi’de “Çeteleflme
ve Yozlaflmaya Karfl›
Halk Festivali” yap›ld›
24-26 A¤ustos tarihlari aras›nda
yap›lan festivalde ilk gün Grup
Göç, PSAKD Kartal Müzik Grubu,
AKA-DER Çocuk Korosu, Grup
Umut Ya¤muru, K›smet Y›ld›z ve
Deniz’e Ezgi ile Erdal Güney sahne ald›. Konserler d›fl›nda kad›n
sorunu üzerine konuflmalar yap›ld›.
Festivalin ikinci günü programda yer alan ilk etkinlik Naz›m
Hikmet Park›'nda gerçekleflen
“Tecrit ve Hapishaneler” konulu
paneldi. Panele Avukat Behiç Aflc›, Vefa Serdar ve TUYAB ad›na
Emriye Demirk›r kat›ld›. Behiç
Aflc›, kendisinin de yaflad›¤›
ölüm orucu dönemini ve tecridin 7 y›ll›k süreç içerisinde nas›l
bir geliflim izleyerek baflar›ya
ulaflt›¤›n› anlatt›. Daha sonra
Ay›fl›¤› Sanat Merkezi'nin konuyla ilgili haz›rlad›¤› tiyatro
gösterimi sergilendi.
Festivali’n 3. günü de paneller
ile bafllad›. Panelin ard›ndan ‹dil
Tiyatro Atölyesi’nin yozlaflma
karfl›t› “Me¤ersem Neymifl” adl›
tiyatro gösterimi yap›ld›.
Gündüz gerçeklefltirilen 2 ayr›
panelin ard›ndan akflam program›na geçildi. Programda Temel
Demirer Emperyalizm ve Savafl
üzerine bir konuflma yapt›. Grup
Bengi, Nurettin Güleç, Diyez
Müzik Toplulu¤u, Eme¤e Ezgi ve
Erdal Bayrako¤lu’nun sahne ald›¤› festival son olarak Grup Yorum konseriyle bitirildi.J
GRUP YORUM g ü n c e
329 Temmuz: ‹dil Kültür Merkezi’nin Sar›yer Mehmet Akif Ersoy piknik alan›nda düzenledi¤i
5. Halk Sofras› Pikni¤i’ne kat›larak yaklafl›k 2500 kifliye seslendi. Uzun süredir Sincan F Tipi
Hapishanesi'nde tutuklu bulunan ve 27 Temmuz’da tahliye
olan Yorum eleman› ‹hsan Cibelik de Yorum’la birlikte sahneye
ç›kt›.
Hakan Yeflilyurt, K›smet Y›ld›z,
Erdal Bayrako¤lu ve Tiyatro Simurg da programa kat›lanlar
aras›ndayd›.
39 A¤ustos: Y›llar sonra Munzur Festivali kapsam›nda Dersim merkezindeki etkinliklere
kat›larak yaklafl›k 15000 kifliye
seslendi. fienli¤in ilk gününde
Koma Azad ve Bayar fiahin de
sahne al›rken; Ozan Emekçi ülkeye girifl yasa¤› nedeniyle
konser veremedi.
312 A¤ustos: Bir y›l›n ard›ndan
tekrar Alt›noluk Aç›k Hava
Tiyatrosu’nda konser veren
Grup Yorum’u yaklafl›k 1000
kifli izledi.
3 3 A¤ustos Didim: Belediye-
3 25 A¤ustos: Harbiye Cemil
si’nin organizasyonuyla Didim
Alt›nkum Plaj›'nda 4000 kifliye
ücretsiz halk konseri verdi.
Topuzlu Aç›k Hava Tiyatrosunda verdi¤i konserle 5000 kifliye
seslendi.
3 5 A¤ustos: Ayval›k E¤itimSen fiubesi taraf›ndan Ayval›k
Aç›k Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen konserde yaklafl›k
700 kifliye seslendi.
326 A¤ustos: ‹stanbul Sar›gazi
mahallesinde 24-25-26 A¤ustos tarihlerinde yap›lan festivale kat›larak yaklafl›k 5000 kifliye konser verdi.J
Caz ustas› Max Roach
yaflam›n› yitirdi
Uzun zamand›r rahats›z olan 83
yafl›ndaki davulcu ve besteci
Max Roach 17 A¤ustos tarihinde
yaflam›n› yitirdi.
Max Roach, 1985’te Nelson
Mandela’n›n serbest b›rak›lmas›
için düzenlenen bir konserde
Bernard Lubat, Manu Dibango
ve Salif Keita ile birlikte çalm›flt›.
Max Roach’›n eski efli caz vokalisti Abbey Lincoln ile seslendirdi¤i We Insist! adl› flark›, Freedom Now suite’inden ( Max Roach’›n bestesi) bir bölüm. Bu suite Abraham Lincoln’ün “Siyahlara beyazlarla eflit hak ve özgürlüklerin verildi¤i yasa”n›n 100.
y›ldönümünde bestelendi.
Max Roach 1962’de Oscar Brown
Jr.’un sözleri üzerine bir caz suite
yazd› ve bu eser caz›n en politik
ç›k›fllar›ndan biri say›ld›. J
EYLÜL 2007 | TAVIR | 47
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Melih Cevdet Ödülü Özdemir ‹nce’nin Oldu
Melih Cevdet Anday ad›na, Burhaniye Ören’de
gerçeklefltirilen festivalde flair Özdemir ‹nce’nin
“Keskindoreke F›nd›nfalava” kitab› birincili¤e de¤er görüldü. Ödüle lay›k görülmekten mutlu oldu¤unu ifade eden Özdemir ‹nce, Melih Cevdet Anday’a sahip ç›kan herkese teflekkür etti.
3Datça'da “Uluslararas› fiiir Buluflmas›”
Mu¤la'n›n Datça ilçesinde gerçekleflen 1. Uluslararas› fiiir Buluflmas›, 22 A¤ustos tarihinde bafllad›.
Datça Belediyesi ile K›br›s, Balkanlar ve Avrasya
Türk Edebiyatlar› Kurumu'nun bir araya gelmesiyle düzenlenen ve 3 gün süren buluflmaya 10 ülkenin flairleri kat›ld›. Ana temas› ''fiiir ve Bar›fl'' olarak
belirlenen etkinlik kapsam›nda Datça sokaklar›na
15 ülkenin ünlü flairlerinin isimleri verildi.
Datça'da sokaklara isimleri verilen flairler ve ülkeleri flöyle: Türkiye'den Naz›m Hikmet, Fransa'dan
Louis Aragon, Azerbaycan'dan Samed Vurgun, Almanya'dan Bertolt Brecht, Filistin'den Mahmud
Dervifl, ‹spanya'dan F.Garcia Lorca, Rusya'dan Ma-
yakovski, Pakistan'dan Muhammed ‹kbal, fiili'den
Neruda, Suriye'den Nizar Kabbani, Lübnan'dan
Halil Cibran, Kosova'dan ‹zzet Sarayliç, ‹ngiltere'den William Shakespeare, Ürdün'den Aisha Kawaci, Yunanistan'dan Yannis Ritsos
3 4. Armutlu Geleneksel Güz fienli¤i 8- 9 Eylül
tarihleri aras›nda yap›lacak. Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i Sar›yer fiubesi Gençlik Komisyonu’nun düzenledi¤i Armutlu Geleneksel Güz
fienli¤i bu sene de 8-9 Eylül tarihleri aras›nda çeflitli etkinlikler, konserler, paneller ve sevilen sanatç›lar›yla Küçükarmutlu mahallesinde bafll›yor. 08 Eylül Cumartesi günü saat 14.00’de bafllayacak olan etkinliklerin ilki ‘Adalet ve Özgürlük’ konulu panelle bafll›yor.
Panelin ard›ndan saat: 17.00’da aç›k havada
“Eve Dönüfl” filminin gösterilece¤i etkinli¤e filmin yönetmeni Ömer U¤ur’da kat›lacak. 9 Eylül
Pazar günü ise: Grup Yorum, Nurettin Güleç, Mifla, Sevcan Orhan, Y›rt›k Uçurtma, Duygu Koçak,
Erdal Bayrako¤lu, Nilüfer Sar›tafl, Erdal Güney,
Haluk Levent, Niran Ünsal, Aynur Diz, Tokat Semah Ekibi ve sürpriz sanatç›lar sahne alacak. Pir
Sultan Abdal Kültür Derne¤i Sar›yer flubesinin
bahçesinde yap›lacak etkinlik ücretsiz olacak.
(0212) 229 93 77 - GSM: 0536 769 37 95
www.pirsultansariyer.net
3 “Takva” 13. Saraybosna Film Festivali'nde en
iyi film seçildi. Kosova'da düzenlenen uluslararas› 13. Saraybosna Film Festivali'nde En ‹yi
Film Ödülü'nü yönetmenli¤ini Özer K›z›ltan'›n
yapt›¤› Takva filmi kazand›.
Seçici jüri aras›nda Özgü Namal'›n da bulundu¤u festivalde Saadet Ifl›l Aksoy da “Egg / Yumurta” isimli filmdeki rolüyle En ‹yi Kad›n
Oyuncu Ödülü'ne lay›k görüldü.13. Saraybosna
Film Festivali, Srcan Vuletiç'in yönetti¤i "It's
Hard To Be Nice / ‹yi Olmak Zor" adl› filmin gösterimiyle 17 A¤ustos'ta bafllam›flt›. Festivale
Bosna-Hersek, Bulgaristan, H›rvatistan, Makedonya, S›rbistan ve Türkiye de dâhil olmak üzere yaklafl›k 30 ülkeden 176 film kat›ld›. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3ashura
3 istanbul’s secrets
3 çeyrek 25. y›l özel
3 saygun’la yüzyüze
ashura
Kalan Müzik
flevval sam
Kalan Müzik
albümü
ezginin günlü¤ü
Seyhan Müzik
hande özyürek
Kalan Müzik
48 | TAVIR |EYLÜL 2007

Benzer belgeler