tevhid nedir

Transkript

tevhid nedir
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
1 - TEVHİD NEDİR
2 - İNSANIN ÜSTÜN YARATILMASININ SIRRI
NEDİR
3 - MÜRŞİD-İ KAMİL KİMDİR
4 - ZİKİR NEDİR, NASIL YAPILIR
5 - VEL ASR SÛRESİ
6 - ŞEFAAT VE HİMMET NEDİR
7 - TEVHİD MERTEBELERİ VE YAŞAM ŞEKLİ
8 - MAİDE SOFRASI NEDİR
9 - İNSANLARIN YARADILMA GAYESİ NEDİR
10 - HAŞR VE NEŞR NEDİR
11 - CENNET VE CEHENNEM NEDİR
12 - VAKİT NAMAZLARININ SIRLARI
13 - RECEP AYI
14 - ŞABAN AYI
15 - RAMAZAN AYI
16 - KUR'AN'I YAŞAMAK NEDİR
17 - FATİHA SÛRESİ VE BESMELENİN SIRRI
18 - ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK NE DEMEKTİR
19 - DÖRT MELEĞİN GREVLERİ NELERDİR
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
20 - NAMAZDA ALLAH İLE NASIL KONUŞULUR
21 - DECCAL NEDİR
22 - SİDRETÜL MÜNTEHA NEDİR
23 - KIBLE NEDİR
24 - KIYAMET NEDİR
25 - İBADET NEDİR
26 - İNSANLAR MUTLULUK VE SAADETİ NASIL
ELDE EDERLER
27 - NURANİ CE ZULMANI PERDELER
28 - MUMİN KİMDİR
29 - ANNE VE BABANIN ÖNEMİ
30 - BİR HADİS-İ ŞERİFN İZAHI
31 - ŞİRK NEDİR
32 - HABİL İLE KABİL
33 - ÂDEM İLE HAVVA
34 - KALP TEMİZLİĞİ
35 - ŞEYTANIN ALLAH'TAN İSTEĞİ
36 - NAMAZDA KOLAYLAŞTIRICILIK
37 - CEMRE NEDİR
38
-
ZATİYYUN
VE
SIFATİYYUN
VELİ
NE
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
DEMEKTİR
39 - CUMA
40 - TESBİH NE İÇİN ÇEKİLİR
41 - HACCIN SIRLARI
42 - KURBAN BAYRAMI
43 - RÜYA
44 - KURBAN BAYRÂMİNDA GETİRİLEN TEŞRİK
TEKBİRLERİNİN MANA VE MAHİYETİ
45 - TEN GÖZÜ, KALP GÖZÜ, CAN GÖZÜ NEDİR
46 - CENAZE NAMAZINDAKİ 4 TEKBİR NEYİ
İFADE EDER
47 - TECELLİYİ ŞERİAT SOHBETİ
48 - TEVHİD GÖMLEĞİ NEDİR
49 - MUHARREM AYI
50 - ZEKÂT MEVZUSUNDA DENGESİZLİK
51 - RESURULLAH EFENDİMİZİN MİRAÇ DÖNÜŞÜ
BİZLERE GETİRDİĞİ HEDİYE NEDİR
52 - HUD SÛRESİ 48. AYETİN TE'VİLATI
53 - İBRAHİM A.S'IN YILDIZA GÜNEŞE RABBİM
DEDİĞİ AYETİN TE'VİLATI
54 - İMAMLA NAMAZ NEDİR
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
55 - HARUT VE MARUT
56 - MEVLÜT KANDİLİ
57 - TAYYİ ZAMAN TAYYİ MEKAN
58 - EHL-İ BEYT
59 - MUHKEM, MÜTEŞABİH VE HEM MUHKEM
HEM DE MÜTEŞABİH AYETLERİN ÂDEM VE
ÂLEMDE ZUHURU
60 - ZİLZAL SÛRESİ
61 - ÖLÜM ÖTESİ
62 - SALİH PEYGAMBERİN DEVESİNİN HİKMETİ
63 - MİRAÇ KANDİLİ
64 - BERAT KANDİLİ
65 - KADİR GECESİ
66 - TİN SÛRESİ
67 - BİR HADİS-İ ŞERİF
68 - MESCİDLERDE KILINAN NAMAZIN ECRİ
69 - SÜLEYMAN A.S İLE BELKIS
70 - BİR SALİK HİCAPLARININ AÇILABİLMESİ
İÇİN NASIL HAREKET ETMELİDİR
71 - YUSUF SÛRESİ VE HZ. YUSUF KISSASI
72 - TERAVİH NAMAZI NE DEMEKTİR
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
TEVHİD NEDİR
Tevhid birlemek demektir. Allah tan başka ilah olmadığına
inanmak demektir. Bu da Lâ ilâhe illâllah sözleriyle ispat
edilmiş olur.
Bir kişi Lâ ilâhe illâllah vehdehu lâ Şerike leh Lehül mülkü
ve lehül hamdu vehuve âlâ külli şeyin kadir(Allah tan başka
Mabud yoktur. O bir olan Allahtır. Ortağı yoktur. Mülk
ancak onundur. Hamd ancak ona mahsustur. O her şeye
Hakkıyla kadirdir) dese, diliyle Tevhid etmiş olabilir. Fakat
bu ifadeyi kullandığı halde kalbi bundan gafilse, lafzı ve
taklidi bir Tevhid olur. Allah’ın bu mukayyet olan Âleme
(hadisata) tecellisi 3 yüzüyle olup efal, sıfat ve Zat yüzlerini
idrak ederek’ bütün zerreden kürreye kadar her varlıkta fiil
ve işlerin failinin Allahın olduğunu, bütün sıfatların
mevsufunun (sabit sıfatların) Allahın olduğunu, bütün
mevcudun Allahın olduğunu, (Allah vâcibul vücuttur) bilir
ve şuhut ederse Tevhid etmiş olur.
Bir salik hiçbir zaman Allah’ı kendi Tevhid edemez. Zira
vela havle vela kuvvete illâ billâhilaliyyil azim. Güç ve
kudret Allah’ınsa nasıl olur da onu Tevhid edebiliriz. Yalnız
kendine nispet ettiği bu efalin, sıfatın ve Zatın yokluğunu,
sağlayabilirse işte o zaman Allah’ın varlığı Tevhid olarak
ortaya çıkar. Siz yok olursanız, sizin varlığınız aradan
çekilirse kalır Yaradan. Şu halde biz, o zanlarımızdaki
kendimize nispet ettiğimiz varlıktan geçmeden, onu Tevhid
etmemiz mümkün değildir. Bizler Tevhid etmiyoruz. Kendi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
varlığımız diye bildiğimiz varlığın yok olması ile onun
varlığı ortaya çıkmış oluyor. Demek ki Tevhidi kendi
yapmış oluyor.
Lâ ilahe demek zanlarımızda hayÂlimizde öyle bir ilah yok.
Bizim kendimize nispet ettiğimiz efal, sıfat ve Zatımız da
yok. İllâllah demekle işte illa o görünen ve bilinen bütün
varlıklarda, Zatını ilan eden, Zatını sıfatlarından tecellisi ve
fiilleriyle açığa çıkan tek Allah vardır. Hâdid Suresi 3.
ayetinde: Hüvel evvelü vel ahiru vel zahiru vel bâtın
buyurulduğu gibi ben zahirim denmektedir. Zahir olan da
açıkta görünen demektir. Zaten Allah tan başka büyük bir
varlık yoktur ki onu örtücü olsun. Vahdehu la şerikeleh
demek bütün varlıklarda tecelli eden senin tekliğindir. Bu
varlıklarda tecellinin senden başkasına nispet ederek şirk
eden (ortak koşan) hiçbir kimse de yoktur. Lehul mülkü
demek bu mülk de senindir. Yani senin tecelli
mazharlarındır (aletlerindir). Lehül hamdu, bütün hamd
(övmek) sanadır. Vehuve âla külli şey in kadir demek o her
şeye muktedirdir, gücü yeter. Demekle ister kendimizde
isterse afakta (bizden gayri varlıklarda) bütün varlıkların
Allahla kaim olduğunu, bütün varlıklarda tecelli edenin Hak
olduğu bilinciyle şuhut edersek, Tevhidi idrak etmiş oluruz.
Kuran’ı kerimin zariyet suresi ayet 56 ins ve cinleri bana
ibadet etmeleri için yarattım buyurulmaktadır. sahabeler
Resulullah efendimize sormuşlar. İbadetten kasıt nedir diye.
O da ehli arifın ve ehli muvahhidin olmaktır buyurmuşlar.
Yani Allahı tevhid ederek bilmek demektir. Yunus Suresi
105. ayetinde Yüzünü Tevhid dinine döndür ve sakın
müşriklerden olma buyurulmuştur. Bu ne demektir? İslam
dini Tevhid dinidir. Bu kesret Âleminde zerreden kürreye
kadar, her şeyde Zatını ilan eden Allahtır. Bütün varlıklar
onunla kaimdir. Yani her şeyin sireti Hak, sureti mahlûktur.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şu halde her şey dediklerimiz Hak değil’ bunların hakikatı
Hak olmuş oluyor.
Cenabı Allahın zatına, hakikatı ilahiye, sıfatına hakikatı
Muhammediye, esmasına hakikatı insaniye, Efaline hakikatı
Âdemiye, bunların kemalatıyla bir mahzardan tecellisinede,
camiül esma veya Âlemi kübra olan Muhammedi diyoruz.
İşte biz de kendimize ve bütün varlıklara Allah’ın mukayyet
olan bu Âlemdeki bu üç tecellisini kendimize nispet
etmekten, şirk etmekten kurtulabilirsek, o varlıkların
yaratılma yerlerine göre fiillerini şuhut ederek ihtilaflardan
kurtulmuş oluruz. Çünkü Allah âlimdir, bizler ise malumuz.
Allah bütün yarattıklarının malumiyeti nispetinde tecellisini
gösterir. Dolayısıyla da bütün fiillerin faili (halk edicisi)
Allah olduğu için hem kendimizle, hemde bütün insanlarla
ve bütün hayvanatla barışık oluruz. İşte böyle bir Tevhid
inanç ve itikadı islam dininde bölünmeleri yok eder.
Muamelet bölümündeki, insanlarla olan münasebetleri en
üstün düzeyde iyi ve güzel olur. Sahtekârlık, yalancılık,
kıskançlık, dedikodu vs. gibi Kur-an ı Kerim de yasak edilen
hasletler de olmaz.
Toplumdaki insanlar Tevhid akideleriyle birbirleriyle
kucaklaşarak hem dünyalarını hem de ahiretlerini mutluluk
refah
ve
saadet
haline
dönüştürmüş
olurlar.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İNSANIN ÜSTÜN YARATILMA SIRRI
NEDİR
İnsanoğlu bu kâinatta, cemadattan da, nebadattan da,
hayvanattan da üstün yaratılmıştır. Zira insandaki ilim, akıl,
idrak, irade gibi Allah’ın bazı nimetleri diğer mahlûkata
verilmemiştir. Onlarda bunlar eksiktir. Azhab Suresi 72.
ayeti kerimede Biz emaneti göklere, yerlere, dağlara teklif
ettik’ bunlar emanetimizi taşımaktan çekindiler, şefkat
isteğinde bulundular’ sonra bu emaneti insan kabullendi
cahil ve zÂlimlerden oldu buyrulmaktadır.
İşte bu emanetler Allah’ın insanlardaki sıfatlarıdır’ hilafet
sırrı dediğimiz Cami-ul Esma sırrına sahip oluşudur. Çünkü
Allah, Tin Suresinde incire, zeytine, Turu Sina dağına ve
emin beldeye yemin ederek, Lekad halaknel insane fi ahseni
takvim’ biz insanı en güzel biçimde ve üstün yarattık’
buyurulmuştur. Onun için kâinatta bütün varlıklar insanların
emrindedirler. İnsan, Allah’ın hüviyet ve enniyetini cem
eden bir varlıktır. Mısri Niyazi Hz.leri:
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Hakkı istersen yürü insana bak,
Şemsi Zatı yüzünde rahşan eylemiş,
Hak yüzü insan yüzünden görünür,
Zatı Rahman şeklin insan eylemiş.
buyurmuşlardır. Onun için Allah kemalatıyla insan denen bu
varlıktan kendini göstermiştir. Diğer varlıklar nakıstır.
Kemalata da her insan mazhar değildir. İnsanı Kâmil ona
mazhardır. Çünkü insan ve Kur-an ikizdirler buyrulmuştur.
Yalnız insanlar üç sınıftır:
1 - İnsan-ı hayvan
2 - İnsan-ı nakıs
3 - İnsan-ı kâmil
İnsan-ı hayvanın, sureti insan fakat sireti hayvandır. Onlar
yerler içerler ve nefsi için yaşarlar. İnsanı nakıs olanlar ise
henüz insanlığını bulamamış, kendindeki sırlara vakıf
olamayan surette insan fakat sirette eksik olanlardır. Bunlara
Tevhidde ef al ve sıfat salikleri de diyebiliriz. İnsanı Kâmil
ise surette de sirette de Âdemiyeti bulmuş olanlardır. Mısri
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Niyazi Hz.leri buyuruyorlar ki:
Kim ki Âdemliğini buldu, odur Âdem,
Âdemliğini bulmayan hayvandır ancak.
Allah Kur-an’ı Kerim de bazı ayetlerde ey nas yani her türlü
iman seviyesindeki topluma hitap etmektedir. Bazı ayetlerde
ey ins yani henüz insanlığını bulamamış eksik olan kişilere
hitap etmektedir. Bazı ayetlerde ise 20’ey insan demekle
insanlığını bulmuş kâmil insana hitap etmektedir. Onun için
insan Allah’ın yeryüzünde halifesidir. İnsan Âlem-i
Kübradır. On sekiz bin Âlemi kendinde sırrı ile cem etmiştir.
Âlemde her ne var ise Âdem de de mevcuttur. Her kim
kendindeki bu yüce sırları öğrenmek isterse, onu tanıtacak
kâmil bir mürşide giderek insanı asliyesini öğrenmesi
lazımdır. Surette küçük bir varlıktır ama sirette (manada)
Hakkın kemalatıyla göründüğü yerdir.
MÜRŞİD-İ KAMİL KİMDİR
Mürşidi kâmil, irşad eden, doğru yolu gösteren, terbiye
eden, gafletten insanları kurtaran, peygamber varisi olan, El
ulemayı veresetül enbiya (H.Ş.) Elif, Lâm, Mim sıralarını
kendinde toplayan canlı bir kitaptır. Allahu Teâlâ ilmi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ezeliyette onları seçmiştir.
Onlar her insan gibi devrin yarısını bu Âleme gelinceye
kadar tamamlamış, Cemadat, Nebadat, Hayvanat ve İnsanata
kadar gelerek Baba sülbü, Anne sülbü ve tabiat âlemlerini
takip ederek’ Tin suresi 5. ayetinde tarif edilen Sümme
reddetna hu esfeli safilin aşağıların en aşağısına, insanı
asliyesini
bulmak
isteyenler
için
gönderilmiştir.
Nefis Âleminden tekrar yolculuğa çıkarak bir Mürşid-i
Kâmilin eteğini tutup, Tin Suresi 6.İllellezine amenü ve
amilüssalihin..bu insanlar,nefsi emmarelerinin tahakkümu
olan nisbiyet ve şirklerinden kurtularak insanı asliyesini
öğrenip, Ruhullah olacaktır. Kendi varlıklarını Hakkın
varlığında itiyari olarak yok edip, cenabı Hakkın kemalatıyla
tecellilerini kendi varlıklarında zuhura getirmişlerdir.
İşte ilmi ezeliyette ona Mevlâ tarafından lütfedilen irşad
göreviyle toplumun içine inerek, onları Nefis Âleminden
Ruh Âlemine veya kesafetten letafete vuslat için irşad ve
çeşitli terbiye metodlarıyla, kendisi nasıl daha evvel İnsan-ı
Kâmilinden irşad olduysa, aynen öyle irşad edecektir. Çünkü
Nahl Suresi 78. ayetinde Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi
Analarınızın karnından çıkardı ve size kulaklar, gözler,
kalpler verdi ki şükredesiniz buyrulmuştur. İşte bizler daha
evvel hiçbir şey bilmezken, manevi Anamız olan Mürşid-i
Kâmilimiz butunundan bizleri irfaniyet ve kemalatıyla
çıkarıp’ kulaklarımızla Hak ve Hakikatı duyan, gözlerimizle
Hak ve Hakikatı gören, kalplerimizle de cehalet zincirlerini
kırarak
tefekkür
eden
bir
hale
dönüştürdü.
Bizlerin istidadlarında bu kemalat olmamış olsaydı, bizler ne
Mürşid-i Kâmili bulabilir ne de Nefis Âleminden Ruh
Âlemine vuslat bulabilirdik. Buna ne kadar şükretsek azdır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Mürşid-i Kâmilin üç belirtisi vardır:
1 - Onun yüzüne baktığınız zaman onlar Allahı hatırlatıcıdır.
2 - Sohbete iken ve hallerinde mıknatıs gibi kişileri
çekicilikleri vardır.
3 - Sohbet ettiklerinde, dinleyenlerde, anlatsa da biraz daha
dinlesek diye sohbetinden hoşlanma ve her türlü üzüntü ve
kederinin izale olması hali görünür. Soru sorulduğunda
mutmain edici cevaplar alınır. Mütevazı ve alçak gönüllü
tavırları ile salıklere, Cebrail in Meryem validemize Hz. İsa
A.S. müjdelemeye geldiği gibi yaklaşmayı düstur edinmiş
kişilerdir. Kuranı kerim ahkâmı ve sünneti seniyeden
katiyen ayrılmazlar.
Onlar saliklerini kendilerine bağlamazlar, Rabıta
yaptırmazlar. Hakka bağlar, Allaha Rabıta yaptırırlar.
Kendilerindeki Rabbil haslarıyla, Rabbil Âlemin’in zikrini,
fikrini, müşahade ve yaşâminı öğretirler. Böylece dünyada
Ahiretin mutluluğunu ve Cennetini yaşarlar. İnsan benim
sırrım ben de onun sırrıyım Hadis-i Kutsi onları tarif eder.
Cenabı Allah Mürşidi kâmil resminde tecelli etmektedir.
Herkese bunu görmek nasip olmadığı için, bazıları onun
resmini görür, maalesef siyretini göremez. O resimden
Hakkı ancaksın Allahın nasip ettikleri görebilir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ZİKİR NEDİR, NASIL YAPILIR
Zikrin kelime manası anmak, hatırlamak demektir, bu
âlemde Allah’ı bütün varlıklar üç halde zikrederler. Ya
ayakta ya rükûda ya da secde halinde’ bu üç zikrin dışında
zikir yoktur. Ali İmran Suresi 191. ayette O kimseler ki
ayakta iken oturuken ve yatarken Allah’ı zikrederler
buyurulmuştur. Onun için bütün nebadat ayakta Allah’ı
zikretmekte. Bütün hayvanat rükü halinde Allah’ı
zikretmekte. Bütün cemadat ve sürüngen hayvanlar da secde
halinde Allah’ı zikretmektedirler. İnsanlar ise bu Cemadatın,
Nebadatın ve Hayvanatın zikrinin yekün halini Namazda
toplayarak kıyam, rükü ve secde halinde birleştirerek
hepsinin zikriyle zikirdâr olmakta ve hepsinin de ecrini
almaktadır.
Zikir yalnızca anmaktan ibaret değildir. Anmaktan ibaret
olsa idi herkes Allah diyor. Zikir fikirdir. Fikir edildiğinde
zikir olur. Bir Ayeti kerimede Ya Muhammed sana Kur-an’ı
arapça indirdik. Ta ki anlayasın diye buyrulmuştur. Şu halde
anlamadan okunan Kur-an bile zikir olmuyor. Zikirden gaye
zikredilenin, bilinmesi ve fikredilmesidir. Yoksa taklidi bir
anma olacaktır.
Zikir üç türlü yapılır:
1-Cehri zikir: Dille açık sesle yapılan zikir.
2-Kalbi zikir: Dil damağa yapışık ağız kapalı burundan
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
derin bir nefes alıp o aldığımız nefesi üçe bölerek tekrar
burundan verilmesi suretiyle yapılan ve akıl nimetiyle takip
edilen zikirdir.
3-Tefekkürü zikir: Bu da Tevhid mertebelerinde Rabıta ve
Şuhutların düşünülmesi ise de, meratiplerin zevki
tefekkürüne salikleri alıştırırak, esas kalp zikri olan
müşahadeyi sağlamaktadır. Çünkü Zatımız yedi sıfatımızdan
fiillerini sergilemektedir. Bu fiillerin, duyma fiili ise duygu
esmasının tahakkümünde, görme fiili ise görme esmasının
tahakkümünde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla da
Zatımız nasıl bir halde ise sıfatlarımızdan da o fiil zuhura
gelecektir.
Zuhura gelen bu fiillerin cibiliyetine bakarak o şahsın veya
varlığın Allah’ınindinde malumiyeti derecesinde tecelli
ettiğini, görmek ve ona göre tavır takınmak, lazımdır. Çünkü
bu zikirde hem Zat, hem sıfat, hem fiil tecellilerini
müşahade etmek, hem de Allah’ın emir ve yasakları
doğrultusunda yaşam biçiminin uygulanması elde
edilmektedir.
Bu zikir adedi, dil ile vücudumuzun yaptığı zikir değil’
gönlün kemalatla yaptığı latif olan müşahedeyi zikirdir.
Azhab Suresi 41-42. ayetlerinde ‘Ey iman edenler Allah’ı
sabah ve akşam çok zikrediniz yani Nefis mertebesinde ve
Ruh mertebesinde Allah’ı çok zikrederseniz hesapsız
mükâfatlara nail olursunuz demektir. Zikir yapmayanlara
Allah Mücadile suresi ayet 19 şeytan onları idaresine almış,
Allah’ı
zikretmeyi
unutturmuştur.
Onlar
şeytan
taraftarlarıdırlar. Bilinki şeytan taraftarlarını Allah hüsrana
uğratmıştır. Taha suresi ayet 124 her kim benim zikrimden
yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır. Ve onu kıyamet
günü kör olarak haşrederiz buyurulmaktadır. Ankebut suresi
ayet 45 zikir en büyük ibadettir 1’Bakara suresi ayet152
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sizler beni zikrettiğinizde bilinki bende sizi zikretmekteyim.
Buyurulmakla zikirin ne kadar önemli olduğu
görülmektedir.
Zikir, Allah’ın mukayyet olan bu Âlemdeki üç yüzünü yani
Efalini, Sıfatını ve Zatını remzeder. Üç kez Allah, Allah,
Allah denmesinin hikmeti budur. Zira bu üçlü zikirde tarif
edilemeyecek kadar sırlar vardır. Besmeleyi Şerifteki
Bismillah Allah’ın Zatını, Rahman Allah’ın sıfatlarını,
Rahim ise Allah’ın Efali ilahiyesini remzetmesi nedeniyle
bu üç lafzın manası tüm Kur-an ın sırrı olmuş oluyor. Allah
lafzı arapçada Elif, Lamelif, Hu harfleriyle yazılmaktadır.
Bu üç harfin manası, Hakikatı Muhammediye nin sıfatları
olan Tafsilatı Muhammediyye den fiilleri ile açığa çıkması
demektir.
Şu halde ister Nefis mertebesinde lafzı olarak Allah, Allah
densin’ ister Kalp mertebesinde Allah’ın Efalini, Sıfatını ve
Zatını şuhut etsin. İsterse Ruh mertebesinde kendi
tecellisinin bu üç yüzünü zahir ve batında müşahede
zevkiyle zevkidar olsun, bunların hepsi zikirdir. Ve bu
zikirler de en büyük ibadettir. Zamanla büyük dille yapılan
cehri zikir, küçük dille yapılan ağız kapalı Kalbi dediğimiz
akli zikre tebdil olacak. Ef al mertebesinde şuhudu zikirle
Kalbin tasdiki ve her bir âzasıyla müşahedeye geçerek, her
tecellinin Hakkın bir tecellisi olduğunu, fakat bu tecelliler
mazharlardan zuhur ettiği için, mazharların yaratılma
yerlerine göre tecellisini gösterdiğini seyretmek, en büyük
bir zikir olacaktır. Bir kişinin kalbi saat gibi zikirle
kurulursa, cenabı hak onu katiyen bir daha durdurmaz. Bir
kişininde hicabı açıldığında Allahın şanından değildir ki onu
kapatsın.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ŞERİAT NEDİR
Şeriat, Doğru yol, hak yolu, aydınlık yolu, Allah’ınve
peygamberin tarif ettiği yol, emir ve yasaklar yoludur. Şeriat
ikidir:
1-Şeriatı evvel
2-Şeriatı saniye
Şeriatı evvel:
Allah’ınemrettiklerini yapmak yasak ettiklerinden kaçmakla
olur. Kul ayrı, Allah ayrı olarak idrak edenler her türlü emir
ve yasakları nefislerinde uygulamak durumundadırlar.
Şeriatı saniye:
Esas Hakikatten sonra gelen şeriattır ki Ben gizli bir
hazineydim, bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı halk
ettim Hadis-i Kutsi sinde buyurulduğu gibi Hak Teâlâ’nın
bu kesret âlemine tecelli etmesiyle açığa çıkmasıdır.
Cemadatıyla, Nebadatıyla, Hayvanatıyla ve İnsanatıyla bu
kâinat, şeriatla ayakta durmakta, Allah’ın her an ayrı şan ve
tecellisi, şeriatla zuhur etmektedir. Mevsimler, aylar, günler
hep şeriatın birer yaprağıdırlar. Şeriatsiz vuslat ve Hakikat
olamaz. Mısri Niyazi Hazretlerinin buyurduğu gibi:
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Hakikat gerçi sultanlıktır amma,
Önünde anın livasıdır Şeriat,
Şeriatla durur arz ve semavat,
Bu binanın binasıdır şeriat
Şeriat mukayyet olan bu Âdem ve Âlemde tecelli Efal,
tecelli Sıfat ve tecelli Zat ı zevk etmektir.
Mürşidi kâmillerin yolu Şeriatla kaimdir. Bir insan şeriatı
ihmal ederse o kimsenin yolu çok zorlaşır. İnsan, yazın
sıcaklara ve kışın soğuklara karşı nasıl bir elbise giyer,
giymediği takdirde vücudu hasta olursa Şeriat da bir
libadır(elbisedir). Şeriat olmazsa Hakikat hastalanır. Bir
insanın mazharından ne şekilde tecelliler olursa
Allah’ınindinde o kişinin durumu da odur. Çünkü Allah
Âlimdir, bizler ise mâlumuz. Elbette Allah kullarında
malumiyeti derecesinde tecelli etmektedir. On sekiz bin
Âlem Şeriatla ayakta durmaktadır. Kuran ı Kerim in 6666
ayetinin tamamı Şeriattan ibarettir.
Herkesin bildiği gibi Oruç tutmak, Namaz kılmak, Hacca
gitmek, islâmin şartlarıdır’ Şeriat değil. Onlardan elde edilen
Edep, Sevgi ve Ahlak güzelliği gibi faydalar Şeriattır.
Tabiata
baktığımızda,
Meyve
veren
ağaçların
yapraklarınısıyırsak o ağacın o sene Meyve vermediğini
görürüz.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Zira o Meyveyi dalında geliştiren yapraklarıdır’ aynen
Şeriat da Hakikatin kemale gelmesi için gelişmesini ve
muhafaza edilmesini kemalatıyla sağlayan, Hakkın fiiller
Âlemindeki tecellilerinden ibarettir. Arz ve semâvatın
Şeriatla ayakta durduğunu biraz olsun tefekkür edersek, her
şey açık olarak anlaşılmış olacaktır. Toprağa attığımız bir
çekirdek sulanıp bakım yapılırsa, bir gün ağaç halinde
kendisini ilan ediyorsa insan da bir Muhammed çekirdeğidir.
Fiillerinden Meyvasını Şeriatla gösterecek ve bunun
icraatında uygulamasıyla da Hakkın onun mazharından
mutlu ve memnun olması zuhur edecektir.
Allah bu Âlemi mÂdemki sevmek sevilmek için yaratmıştır.
İster bu Âlemde isterse Âlemi Ahirette refah ve saadet
istiyorsak, siretimizin suretimizden tecelli eden fiillerimizi
müşahede etmemiz gereklidir. Şeriat, Hakkın bu Âlemde
kendisini açığa çıkararak beyanı ilahiyesine denir. Şeriatsız
ne Tarikat ne de Hakikat olamaz zevk de edilmesi mümkün
değildir. İşte Hakikatten sonra gelen Şeriat farkdır. Her
şeyin kendi terazi ve tartısıyla tartıldığı gibi, Şeriat-ı farkta
da her şeyi yerli yerinde, her tecelliyi tecelli ettiği mazhar
terazisiyle tartarak hüküm verilmelidir. Yoksa bir kimse, her
şeyi aynı terazi ile tartarak bütün tecellileri ayırım yapmadan
Haktır derse o ahmağın ta kendisidir. Kuran’ı kerimdeki
Müteşabih ayetleri yerinde, Muhkem ayetleride yerinde
kullanmazsak, o ayetlerden istifade etmek mümkün değildir.
Bir insan Şeriatını yerine getirirse tenin şükrünü, eğer
batınını da mamur ederse canın şükrünü eda etmiş olur. Ten
cansız olmadığı gibi zahirsiz de batın olamaz.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ŞEFAAT
VE
HİMMET
NEDİR
Şefaat günahkâr kişilerin af edilmesi ve itaatkâr müminlerin
de yüksek mertebelere yücelmeleri için Resulullah (S.A.V.)
Efendimizin Cenabı Allah’tan niyazda ve ricada
bulunmasıdır. Her ne kadar zahiren böyle deniyorsa da
Allah’tan hidayet, Resulullah (S.A.V.) efendimizden şefaat,
pirandan himmet, müminlerden de dua müstecaptır,
buyurulmuştur. Bu sözleri incelediğimizde Allah’tan hidayet
olması, bir Mürşid-i Kâmilin manen bizleri çağırması
demektir.
Yoksa bizim kendimize ait ne bir kuvvet ne de kudretimiz
var. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim (Tahrim
Suresi 8.) İnsanlardan ilmi ezeliyede kimlere ihsan edilmişse
kâmil mazharından onlar çağırılmakta ve tahsil sonunda
insanı asliyelerini onlar bulmaktadırlar. Çünkü onlar El
ulemayı veresatül enbiya dırlar.(H.Ş.) Enfal Suresi 2. Ayeti
kerimede Gerçek müminler yalnız o kimselerdir ki Allah
anıldığı zaman kalpleri korkarak ürperir, onlara ayetler
okunduğu zaman imanlarını artırır ve onlar yalnız Rablarına
tevekkül ederler buyrulmaktadır.
İşte zanlarımızdaki bir Resulullah (S.A.V.)tan değil,
günümüzde onun varisi olan canlı Mürşid-i kâmillerden
şefaat aramalıyız. Bir gün Resulullah (S.A.V.) Efendimiz
kızı Fatma validemizi: Kızım Fatma Baban Peygamberdir
diye güvenme, benden bugün ne elde edebilirsen ahirette
kepçene o çıkacaktır. Dikkat et. Diye ikaz etmişlerdir. Bizler
de günümüzdeki görevlendirilmiş İnsan-ı Kâmillerden
şefaata nail olabilirsek ne mutlu bize. Çünkü Şura Suresi 13.
ayetinde: Allah dilediğini kendine seçer ve kendine yöneleni
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
de doğru yola eriştirir buyurulmuştur.
Pirandan himmet de aynıdır. Pir demek Mürşid-i Kâmil
demektir. Mürşid-i Kâmile intisap eden bir salik onda
meratip tahsilini, harfiyen teslimiyet ve sevgi bağlarıyla
yaparsa himmetini fazlasıyla alacaktır. Teslimiyeti onun
şahsına değil onun mazharından Âlemlerin Rabbine
olmalıdır. Teslimiyette ve sevgide eksiklik himmet almayı
engellediği gibi salikin vuslatını da durdurur. Çünkü salik
himmet nisbetinde vuslat sağlayabilir. Bir salikin
Mürşidinden aldığı feyz ve vuslatı başka hiçbir yerden elde
etmesi mümkün değildir. Mürşid Allahla kulun arasına
girmez ve giremez de. Çünkü Allah’la kulun arasında
mesafe yoktur ki girsin. Kaf Suresi 16. ayetinde Ben kuluma
şah damarından daha yakınım buyurulmuştur. Bir salik
Nefsini bildiği zaman Rabbini bilmiş olacaktır. İşte o zaman
kendi ayrı Rabbi ayrı olmadığını anlayacak ve kendi diye
bildiği varlığın Hakkın varlığı olduğunu anlayacaktır.
Böylece kendinden duyanın Rabbi, kendinden görenin Rabbi
olduğunu bilip, şuhut edecektir. O zaman kendisinin Allah
ın bir aleti olduğunu anlayacaktır. Ve artık Rabbini
uzaklarda değil kendinde bilip şuhut edecektir. Mısri Niyazi
H.z leri bir beytinde buyuruyor ki:
Sağı solu gözler idim
Ben taşrada arar idim
Öyle sanırdım ayriyem
Benden görüp işiteni
dost yüzünü görsem deyu,
ol can içinde canan imiş,
dost gayridir ben gayriyem,
bildim ki ol canan imiş
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Demek ki Allah zanda, hayalde değildir. Zerreden kürreye
kadar her varlıkta Zatını ilan edendir. Zaten Ayet-i kerimede
Lâ ilahe demekle senin zannındaki hayalden ibaret bir ilah
yoktur. İllallah demekle de illa duyduğun gördüğün Allah
vardır. Allah’ın Resulü: Siz Allah’ın Zatını düşünmeyiniz
diyerek Allah’ın Zatını düşünmeyi yasaklamıştır. Onun için
bizler Allah’ın Zatını tefekkür etmeyiz. Zira Allah’ın
Zatında ikinci bir varlık yok ki onu düşünsün. Zatından
sıfatlara tecelli etmeyince onu tefekkür de mümkün değildir.
Bizler bu Âlemde onu sıfatlarıyla bilir ve şuhut edebiliriz.
Kul Allah’ı hiçbir zaman bilemez de göremez de. Yalnız
Men Arefe Nefsehu fakat Arefe Rabbehu (H.Ş.) hadisine
mazhar olursa (Kim ki Nefsine Arif olur Rabbine de Arif
olur) işte o zaman kendi değil, Rabbi Rabbini bilir ve görür.
Zira Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Rabbimi Rabbimle
bildim ve gördüm buyurmuşlardır. Hadid Suresi 3.Hüvel
evvelü ve Ahiri vel zahiri vel batın ve hüve bi külli şeyin
âlim(Evvel benim, Ahir benim, Zahir benim, Batın benim)
buyurulmuştur.
Allah aynı zamanda zahirim demektedir. Zahir ne demektir,
açıkça görünen demektir. O halde bizler neden göremiyoruz
çünkü gözlerimizde cahiliyet perdesi var, irfaniyetsizlik
amalığı var. Onu irfaniyet ve kemalat olmadan kendi
zannındaki gibi görmek istersen Len terani ya Musa Sen
beni öyle göremezsin. Hitabına muhatap olursun. Musa
(AS.) karşıki dağa bakıp ta eridiği gibi bizler de kendi varlık
dağımızı aşk ateşiyle eritebilirsek, işte o zaman Musa’nın
dediği gibi (benim zannımdaki gibi görmek isteyenlerin ilk
tövbecisi ben olayım) diyerek bir irfaniyetle bilmenin ve
görmenin mümkün olduğunu anlamış oluruz. Bunun için de
bir Mürşid-i Kâmile gidip ameliyat olmak lazımdır. Bu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ameliyat zahirdeki gibi kan akıtılarak yapılan bir ameliyat
değildir. Kansız ve acısız olarak cehaletimizi irfaniyete
tebdil etme, zanlarımızı müşahedeye tebdil etme
ameliyatından ibarettir. O zaman ayrı bildiğimiz Rabbimizin
bizlerde Rabbil has olarak, bizi bizle sevk ve idare ettiğini,
Rabbimizi Rabbimizin bilip gördüğünü anlamış olacağız.
Dolayısıyla Allah la kul arasında bir boşluk ve mesafenin de
olmadığını idrak etmiş oluruz.
Cenabı Allahı zat ve mutlakiyet yönü ile yalnız iman etmeli
ve ona küllü teslim olmalıdır. O nerededir, mekânı varmıdır
gibi düşünüşlerden uzak kalmalıyız. Diğer enniyet yüzü
ilede, onunla sevişmeli onunla konuşmalı onunla her türlü
müşküllerimizi hal etmeliyiz. Yoksa o ne zanda bir Allah, ne
de tecelli ettiği mahzarlar yönü ile görünen resimlerden
ibaret değildir. O Celal yönü ile siyret cemal yönü ilede
bütün mahzarlardan vechini ilan edendir. Mazharlar onun
zuhur yeridir. Bir aynada insanın zuhur ettiği gibi.
İşte Allah’ınhidayeti, Resulullah (S.A.V.) Efendimizin
şefaatı, piranın himmetinin hepsi Mürşid-i Kâmilin bizlere
yaptığı ameliyat ve uyguladığı tedavide toplanmaktadır.
Yeter ki teslimiyet, sevgi ve edep kaidelerine uyulsun.
Salikin teslimiyet ve sevgisi nispetinde vuslatı ve himmet
alışı vardır. Buna bilhassa dikkat etmek lazımdır.
Müminlerden dua ise: Kuranı kerim enfal suresi ayet:2
Gerçek mümin şol kimselerdirki, Allah anıldığı zaman
kalpleri titreyen, ayetler okunduğu zaman imanları
artanlardır. Onlar yalnız Allaha tevekkül ederler.
buyurulmaktadır. Böyle müminlerden dua istemek lazımdır.
Zira onların mahzarlarından cenabı hak kemalatıyla zuhur
edendir. Onlar emin beldeye ayak basmışlardır. Mertebesi
yüksek bir salikin, aşağı mertebedeki bir salikin
müşküllerini gidermesi, ilimle ona dua olduğu gibi, zahir ve
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
batın yönüyle de ona faydalı olması demektedir. Zahir
olarak da bir ihvanın diğer bir ihvan kardeşine dua etmesi
onların ağızları birbirleri için günahsız olduğu için dua
etmek müstecaptır. Allah cümlemizi Rabbimizin yolundan
giden, teslimiyette, sevgide, edep ve ahlak güzelliğinde iki
cihan serverine uyan kullarından eylesin. Âmin. Son nefese
kadar daim etsin âmin.
TEVHİD MERTEBELERİ VE YAŞAM
ŞEKLİ
Tevhid Mertebelerini Pirimiz Seyyid Muhammed Nurul
Arabî Hz.leri iki bölümde mutala etmişlerdir.
1 - Fenafillah Mertebeleri
2 - Bekabillah Mertebeleri
Fenafillah Mertebeleri üç makamdır.
1 - Tevhidi Ef al
2 - Tevhidi Sıfat
3 - Tevhidi Zat
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bekabillah Mertebeleri ise dört makam olarak isimlendirilir.
1 - Makamı Cem
2 - Hazretül Cem
3 - Cemül Cem
4 - Ahadiyet (bu makam yalnız Peygamber efendimize ait
olduğu için telkin edilmez. Edilse bile anlaşılmaz.)
TEVHİDİ EFAL:
Fenafillah mertebelerinin başlangıcı olup fiil ve işlerin
birliği demektir. Bir salikin bu mertebeye gelebilmesi için
her Nefeste daimi zikirle kalbinin mutmain olması,
dolayısıyla da dış temizliği olan zahir Abdesti ve daim zikir
olan batın Abdesti alması lazımdır. Dışını Şeriat ahkâmıyla,
içini de saat gibi daimi zikirle kurması lazımdır. Fecr Suresi
27-28. Ayetlerindeki: Ey mutmain olmuş nefis dön Rabbına
hitabına mazhar olarak Tevhidi Efal telkin ve tÂlim edilir.
Bu mertebede salike 4 şuhud gösterilir. 1- Tevhidi Ef al 2Fenayı Efal 3- tecelli Efal 4- Cennetül Efal veya irfan
Cennetidir. Rabıtası da Lâ Faile illallahtır. (Allah tan başka
Fail (halkedici) yoktur.) Salik, Enfüsde, Afakta, sükûn ve
hareket halinde bütün fiilleri birleyerek, bunların hepsini
Hakka nispet eder. Fiiller her ne kadar iyi ve kötü fiiller diye
isimlendirilse de iyilik ve kötülükler bizler içindir. Yoksa
Hakka nisbet edildiğinde hepsi hayırdır. Arifler fillerin
cümlesini Hakka nispet ederler. Yine de Allah kötü yaptı
denilmez. Zira kötü ismini icat eden nispettir. Eğer işin kula
nispeti olmamış olsa, o işin iyiliği ve fenalığı tayin
olunamazdı. Şu ayetten anlıyoruz ki fiillerin faili Allah tır.
Saffat Suresi 96. Allah sizleri ve sizlerin amellerinizi halk
eyledi.
İşte salik Enfüsünde ve Afakında bütün fiilleri hissi ve kalbi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
olarak Hz. Allah a nispet ederse, Kalbi müşahede ile zevk
hâline geçer. Karşılaştığı her olayda fiillerin meydana
gelmesine vesile olan mazhar veya kullara nispet etmeyeceği
için şirkten kurtulan o salik’ Hacivat ile Karagözün
kendilerinin hiçbir güç ve kuvvet sahibi olmadıklarını, onları
kavga ettirenin, onları oynatan sanatkârın olduğunu bildiği
gibi, bilecektir. Her şeyi yerli yerinde görüp’ Enfüsünde
fark, (Şeriata uyup uymadığını tartması)kendi eksikleri varsa
peyder pey onları yok etmesi, Nefsini levm etmesi lazımdır.
Afakta ise Cemde (birlikte) mutâla edip, mutlu olacaktır.
Bu salikler yaşamlarında sakin ve şeri hükümlere tabii
olarak yaşarlar’ bütün tecellilere nazar ederler ve zuhurata
tabi olurlar. Cenabı hakka boyun bükmüş, ve tam
teslimiyetle, kalbi ile daimi zikir,hissi ilede Rabıtayı
kullanırlarsa, Efendisinin himmetiyle Tevhidi Efal zevkine
ermiş olurlar.
TEVHİDİ SIFAT:
Fenafillah mertebelerinin ikincisidir. Hayat, ilim, irade,
kudret, semi, basar ve kelam sıfatları Hakkın olup, bu
sıfatlar salike ayna olmakta ve orada Hz. Mevla müşahede
edilmektedir. Burada salik zevken bu sıfatlar ile mevsuf
olanın Hak Tealâ olduğunu bilecektir. Bunun için de bu
mertebede 4 şuhut öğretilir: 1- Tevhidi Sıfat 2- Fenayı Sıfat
3- tecelli Sıfat 4- Cennetül Sıfat. Rabıta olarak ta Lâ
mevsufe illallah verilir. Bakara Suresi 255, Şuara 11 ve
Kasas 68 gibi ayetlerde bütün subut (sabit) sıfatların
halikinin Allah olduğunu anlamaktayız.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Sıfatlar gayba aittir, zuhura gelince şehadete intikal ederek
esma adını alır. İlim bir sıfattır, zuhura gelince Âlim adını
aldığı gibi bu mertebeyi gören saliklerde edep, ahlak ve
yüceliklerin görülmesi lazımdır. Zira fiil ve subut sıfatların
nisbiyetlerinden kurtulan bir kulun mâğfirete ermesi,
temizlik, doğruluk ve Resulullah (S.A.V.) Efendimizin güzel
ahlakını sergilemesi lazımdır. Efal ve Sıfat mertebelerini
görenlere Tevhid de tarikat ehli de denilir.
TEVHİDİ ZAT:
Tevhidi Zat, vücut birliği demektir. Vücut Hakkındır. Efalin
vücudu yoktur. Sıfattan tecelli ediyordu. Sıfatın da vücudu
yok o da vücuttan tecelli ediyor. Allah Vacibul Vücuttur.
İşte salike fenafillah mertebelerinin sonuncusu olan Tevhidi
Zat Mürşidi tarafından 4 şuhutla tarif edilir. 1- Tevhidi Zat
2- Fenayı Zat 3- Tecelliyi Zat 4- Cennetül Zat. Rabıtası ise
Lâ mevcude illallahdır.
Bu makamda salik hissen, aklen ve hayâlen gerek Efal,
gerek Sıfat ve gerekse Zat aynalarından Vücudullaha
bağlanıp cümle eşyanın vücudu Hak olduğunu mülahaza
eder ve zevk alır. Daimi zevkte kalabilmesi için Rabıtaya
sımsıkı sarılır. Halkın fani Hakkın ise baki ve zahir olması
halinde zevkidar olur. Bu halle hallenen kişi ihtiyari bir
ölümle ölmüştür. Mutu kable ente mutu (H.Ş.) Ölmezden
evvel ölme budur. Kasas Suresi 88, Rahman Suresi 26-27,
Yunus Suresi 62. ayetlerinde açık olarak bu mertebenin
halini görmekteyiz.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bu Fenafillah mertebelerini gören bir salik Nefsini bildiği
için Rabbini de tanımıştır. Nefsini bilen Rabbini bilir (H.Ş.)
Her ne kadar ilimle Fenafillah olunmuşsa da yine de zaman
zaman Nefsine tabiliğinden geçemediği için hem
mahcubiyeti görülür’ hemde makam zevkleri tecelli
ettiğinde ehli keşiftirler. Yani halkla olduklarında hicapları,
Hakla oldukları zaman keşifleri artar. Ehli velayettirler.
CEM MAKAMI:
Beka makamlarının birincisidir. Fenafillah mertebelerini
zevk edip kulun kendisinin zannettiği Fiil, Sıfat ve Zatın da
yok olduğunu anlayınca bu mertebe de telkin edilir.
Salik bu yerde Hakkı zahir Halkı batın müşahede edecektir.
Bu makamda halk ayna olup, oradan Hak zahir olmaktadır.
Ve Vahdet şuhudu kişiyi istila eder. Cem makamı telkin
edilen salik Hakka kuvve olup onun kuvvesinden Hak zahir
olurken, kendisi batın olur. Aynı zamanda eşya da butuna
girer. Bir cismin gölgesinin, öğle vakti cisimde yok olduğu
gibi halk mazharından Hakk ın zahir olmasıdır. Efalin,
Sıfatın, Zatın birliği zevkiyle her nereye bakarsa Hakkın
Cemal yüzünü görmesi onun zevki olacaktır. (Bakara Suresi
115). Saliki ismi ile çağırsalar ismini bile duyamayışı onun
zevki olacaktır. Bu makama Kurbi Feraiz, Uluhiyyet, Ruh
makamı gibi isimler de verilmiştir. Bu makamda salik fazla
durdurulmaz. Salik kabızlık ve yalnızlık içindedir. Cem
Makamı Hz. İsa A.S.ın makamıdır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
HAZRETÜL CEM MAKAMI:
Bekabillah mertebelerinin ikincisidir. Bu makamda halk
zahir Hak batındır. Hak aynasından halk zahir olarak
müşahede edilir. Cem de bilen gören ve işiten abdın
kuvvesiyle Hak idi’ bu makam da ise, Hak kulun kuvvesi
olmaktadır. Hadisi Kudside Kulum bana nevafille yaklaştığı
zaman duymasına kulak, görmesine göz, konuşmasına dil
olurum... buyurulmuştur. Her nereye nazar edersek edelim
zahirde halkı batında ise Hakkın tecellisini zevk ve ifade
ederiz. Necm Suresi 8. Sarktı-Fetadalla miraç ayeti Zat olan
Allah ın Muhammed olan sıfatlara yani kesret Âlemine
zuhuratı olarak da zevk edilir.
Hazretül Cem e bütün sıfatların, Zatı Hak ile kaim
olduğunun müşahede ve zevk olduğu bir makam olması
nedeniyle sıfatıyyun da denilir. Bu mertebedeki saliklerin
şeriatlarında kemâlat, yücelik ve ahlakı Resulullah (S.A.V.)
görülmektedir. Bunlar Mukarribindirler.
CEMÜL CEM MAKAMI:
Bekâbilah mertebelerinin üçüncüsüdür. Makamı Cem ile
Makamı Hazreti Cem i kendinde toplayan yani vahdet ve
kesreti cem eden bir makamdır. Buna Tenzih ve Teşbihi
Tevhid yapmak yeri de diyebiliriz. Batın olan mutlak ve
zahir olan mukayyedin hepsi haktır diye zevk ederiz.
Kur-an-ı Kerim Hadid Suresi 3. ayeti O evveldir, o Ahirdir,
o zahirdir, o batındır bu zevkimize delildir. Ayrıca Necm
suresi 9: da Kâbe kavseyn Celal ve Cemal yaylarının
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
birleştiği Kalp mertebesi de denilir. Vahdet aynı kesret,
kesret de aynı vahdet olarak zevk edilir. Tevhidi Efal
mertebesinde fiillerden soyunan salik bu yerde Hakkın
fillerini giyer. Peygamber ve Velilerin sırlarına vakıf olmak
isteyenler bu makamı gerçek yönüyle zevk etmelidirler. İşte
o zaman hafi şirklerin de tamamen yok olduğu bu yerde
ibadet eden, ibadet ve ibadet edileni birlemişlerdir. Mürşid-i
Kâmillerin saliklere telkin ettikleri son mertebedir.
AHADİYETÜL CEM MAKAMI:
Bekabillah mertebelerinin 4. ve sonuncusudur. Bu makam
Makamı Muhammed dir. Makamı Mahmud da denilir.
Kesret olan varlıklardan kaydın kaldırıldığı yerdir. Bundan
sonra başka bir makam da yoktur, en yüce mertebedir.
İbrahim (A.S.) Tevhid babası olduğu halde bu makama
ancak Muhammed (SAV.) Efendimizin müsadeleri ile
girebilir. 1- Ahadiyetül Ayn 2- Ahadiyetül Kesret diye iki
kısımda mütala edilir. İhlas Suresi 1: Kul huvella hu ehad
(de ki o Allahtır bir tektir) Enfal Suresi 17: Habibim sen
attığın zaman sen atmadın ancak Allah attı İsra Suresi 34,
Enam Suresi 152 ayetleri bu makâmin zevkinin delilleridir.
MAİDE SOFRASI NEDİR
Maide sofra demektir. Yani teslimiyeti olanlara indirilen
Kur-an ı Kerim in ilmi ledün diye bahsettiği manevi bir
sofradır. Sır ilimlerini öğrenmek anlâmina gelmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
M:Muhammed
A:Allah
İ :İlim
D:Dünya
(her
an
tecelli
E:Hakkın emirlerini ifade eder.
eden
mazharlar)
Hadis-i Kutsi Küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü en unefe
fe halektel halka li uref (Ben gizli bir hazine idim
bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı halk eyledim ki
bilineyim) buyurulmuştur. Zatından sıfatlarına, sıfatlarından
esma alarak fiillerine zuhur edip asarlarıyla kendini ilan
etmiştir.
Hz. İsa (A.S.)ın havarileri bu tecelli sırrını bilmediği için
peygamberleri olan Hz. İsa (A.S.)a Maide suresi 112. Ey İsa
senin Rabbin gökten bir sofra indirmeye kadir olur mu?
dediler. Bizim Rabbimizden iste demediler. Çünkü onların
Rabbi buna kadir olamazdı. Hz. İsa (A.S.) da eğer Allah a
inanıyor ve müminler iseniz Allah benim dileğimi
reddetmez dedi.
İşte bir salikte, zamanın İsa sı olan Mürşidi Kâmilinden
Ehadiyet sırlarının bu mukayyet varlıklara tecellilerinden
istifade etmek istiyorsa, maide sofrasını istemelidir. Yalnız
kâmilinin resminden tecelli eden o Hakikat sırlarına
inanmalı, sevgisinde, edebinde, teslimiyetinde zerre miktarı
eksiklik olmamalı, tam inanmalıdır. İşte o zaman arzu edilen
sofra iki bulut arasından yani kâmilin iki dudağının
arasından ilmi ledun olarak inmeye başlar. Yoksa inanç ve
itikadında eksiklik olanlar bu
sofradan
yeterli
faydalanamazlar.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Hz. İsa (A.S.) duayı yaptığında iki bulut arasından bir tepsi
içinde örtülü vaziyette sofra indiriliyor. Hz. İsa (A.S.)
besmele ile örtüyü kaldırıyor. Bakıyor ki tepsi içinde
kızartılmış bir balık, başucunda tuz, balığın kuyruk tarafında
sirke ayrıca 5 yufka ve her bir yufkanın üzerinde 1-Yağ 2Bal 3-Zeytin 4-Piyaz 5-Pastırma var. Bütün buna inanıyoruz
diyenleri buyur etti. Böylece 40 gün sofra, bir gün indi, bir
gün inmedi. 40 günün sonunda da Hz . İsa (A.S.)a vahiy
geldi. Vahiyde Allah, Bu sofradan fakirler yiyecek zenginler
yemiyecek demekteydi. Bu emri duyan zenginler isyan
ettiler. Bu açık bir sihirdir demelerinden Allah da onları
helak etti.
İşte bu sofra inanan ihvan karedeşlerimize her zaman inip
durmaktadır. Bu sofra kâmilin iki dudağı arasından indirilen
ilmi ledün dediğimiz Tevhid ilmidir. Kızartılmış olan balık
senin Hakk a dönmüş olan sevgi ve aşkındır. Çiğ olmuş olsa
idi balık yenmezdi. Balığın başındaki tuz iştahı geliştiren
kâmilin sana telkin ettiği daimi zikirdir. Balığın kuyruk
tarafındaki sirke de Tevhidi idrak ettikten sonraki zevkidir.
Bu Tevhid sofrasında Meratib-i İlahiye tahsilinde Âdem de
ve Âlemde Hakkın tecellisi olan efal, sıfat ve Zatın
idrakından sonra kendimin diye bildiği bu varlıkların Hakkın
olduğunu müşahede edince manevi varlık tam olarak zuhur
etmiş olur. Salik 5 zahir 5 batın 10 duygusu ile dördüncü
mertebe olan Vahdaniyet mertebesine kadar ikilikten arî
olamayacağı için 40 gün fakir de zengin de bu sofradan yer.
Fakat Vahdaniyet mertebesinde Mürşidin telkinatı gereği, bu
suretten sirete geçildiği için kesafette olanların, letafetteki
tecellileri müşahede etmeleri mümkün değildir. Kendi
kuyularından sularını çıkaramadıkları için zevk edemezler.
Onun için 40 gün sonra Hz. İsa (A.S.) a zenginler
yemeyecek fakirler yiyecek emri, hal ve idrak lisanîyle
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
tecelli etmiş olur. Zenginler dediğimiz kendi varlığından
geçemeyenler, diğer kardeşlerimiz bu zevklere sahip oldular
da biz neden olamadık, diye asi olurlar. İnkâra kalkıp lsyan
ederlerse Allah da onları bu Tevhid yolundan uzaklaştırmak
suretiyle helak eder. Allah bizleri onlardan eylemesin.
Âmin.
İşte fakirleşmiş olanlar da Mürşidinin himmetiyle gönül
semasından sıfatlar arzına yağ şifresiyle bildirilen Efal, sıfat
ve Zat zevki, bal olan tatlılık Cemalullah seyri, zeytin olan
fark denilen tahkiki Şeriat zevki, piyaz denilen de Celal ve
Cemal tecellilerinin iç içe kemalat ve Tevhid zevki ve
pastırma da kokması, bozulması olmayan Ahadiyet sır
zevkinin zuhur etmesinden ibaret olsa gerektir.
Bir salik kendi varlıklarından ihtiyari olarak geçip
vücudunda Hakk ı tecelli ettirip edep ve güzel ahlakla
ahlaklanırsa imanı taklitten imanı tahkike geçmiş olur. Şeriat
idrakı de, taklitten mutmain olmuş olan tahkiki şeriata
geçmiş olur. Şeriat ikidir:
1- Şeriatı evvel (Taklit şeriat)
2- Şeriat saniye (Hakiki şeriat)
Bizler de bu manevi sofradan istifade etmek istiyorsak bu
nefis deryası olan unsuriyet idrakından geçip, Ruh deryası
olan Ruhullah-ı müşahede etmemiz gerekmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İNSANLARIN YARATILMA GAYESİ
NEDİR
İnsanlar bu Âleme bir gaye için gönderilmişlerdir. Aşıkın
biri
Beka mülkünden eyledim teşrif,
Bu darı fenaya imtihan için.
Gece gündüz muradım budur,
Cemali pâkini anlamak için buyurmuştur.
Demekki bu Âleme imtihan için gelmişiz. Ayrıca Zariyat
Suresi 56. Vema halaktül Cinne vel inse illâ liya büdün (Ben
cinleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım)
buyurulmuştur. Burada cinlerin evvela zikredilmesi onların
gerçekte insten evvel yaratılmış olmalarıdır. Sahabeler
Resulullah (S.A.V.) Efendimize ibadet nedir? Diye
sorduklarında ‘ibadet Allah-ı Tevhid etmek ve bilmektir.
Buyurmuşlardır. Demek ki ibadet herkesin bildiği gibi oruç
tutmak, namaz kılmak ve Kur-an okumak gibi bilinçsiz
ameli ibadetler değildir. Allah ın bu Âlemdeki Efal, sıfat ve
Zat tecellilerini yalnız ilmi olarak bilmek de değildir. Allah-ı
Tevhid edip bilmek için ibadetin 5 madde halinde zuhurunu
zevk etmek gerekmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
1-Âdemde ve Âlemde Allah tan başka hiçbir varlığın
olmadığı Efali ilahiye, sıfatı ilahiye Zatı ilahiye Tevhidi ile
bilmektir.
2- Emir ve yasaklar olan Şeriatı Ahkamiyeyi bilmek ve
uygulamaktır. Bu da iki bölümde mütala edilir: a) Amel
bölümü b) Muamelet bölümüdür. Ameli bölümde her türlü
zahir ibadet ve taatlarımız mevcuttur.
Tevhid ehli, Mürşide gelmeden evvel bu Tevhid akideleri
ona vacip değilken, zorlamadan kendi istek ve arzusuyla
Mürşide gelip ben kendi insanı asliyemi öğrenmek istiyorum
diyerek vacipleştirmiş oldu. Zira Fetih Suresi 10. ayetindeki
Gerçekten sana biat edenler bana biat etmişlerdir. biatlar
Mürşidin şahsına değil onun mazharından Rabbil Âlemin
edir. Onun için abdestsiz yere basmaması, yalan
söylememesi, 5 vakit Namazını kılması, Ramazanda bir ay
oruç tutması, eksiklik aramaması elinden geldiği nispette
ümmeti Muhammed e faydalı olmaya çalışması hâsılı Allah
ın emrettiklerini yapması yasak ettiklerinden kaçmayı
kendisine vacipleştirmiş oldu. Bir salikin bunlara uyması
gerekli iken, Tevhidi kendisine uydurmak istemesi, Trenin
raylarından çıkarak vagonların menzile gidememesine sebep
olur. Muamelet bölümünde de günlük yaşantısında ailesine,
çoluk çocuğuna, komşu ve insanların tümüne muamelesi
emir ve yasaklar doğrultusunda olmalı, ticaret ve her türlü
işlerinde herkese aynı muamelede bulunmalı, kimisine
pahalı, kimisine ucuz mal satmamalıdır. Çünkü sendeki
varlık Hakkın varlığı olduğu gibi karşındaki varlık da
Hakkın varlığıdır.
Şu halde karşındakine kötü muamelede bulunursan,
bilmelisin ki Hakka kötü muamelede bulunmuşsun demektir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Onun için Tevhid ehli bunları göz önünde bulundurarak
mümkün olduğunca riayet etmeyi kendisine vacip bilmelidir.
Tarikat halini yaşamak ise: İlimle bildiği Efalinin sıfatının
Zatının Hakkın olduğunu aynel yakınlık derecesinde şuhut
etmesi gereklidir. Bu aynel yakınlık derecesini şuhut eden
bir salikte elbette edep, güzel ahlak ve tevazuluğun
meyveleri görünecektir. İnsanın meyvesi fiilleridir. Nasıl bir
meyvede 1-Rengi 2-Kokusu 3-Tadı onun aslını bizlere
bildiriyorsa, aynel yakın olan bir insanın fiillerinin: rengi
Allah’ın
boyası
Sibgatullah
Tevhid boyası, kokusu Rahmanın kokusu olan Tevhid
kokusu, tadı da fiil ve sıfatlarından tecelli eden Tevhidi
yaşama zevki olarak görünmelidir.
Eşya dediğimiz bu varlıkların Hakikatını bilip her mazharda
müşahede etmektir. Çünkü eşyanın Hakikatı efali ilahiyedir.
Efalin Hakikatı esmadır. Esmanın Hakikatı sıfatı ilahiyedir.
Sıfatın Hakikati da zattır. Zira zerreden kürreye kadar her
varlıkta Allahü Teâlâ malumiyeti nisbetinde Zatıyla tecelli
etmekte, onların kapları ve renkleri nispetinde varlıklarda
kendini seyretmektedir. Halifem dediği Ben insanı en üstün
bir biçimde yarattım (Tin Suresi 4.) İnsan-ı Kâmil lerden
seyretmektedir. Böylece her varlıktaki tecellinin Hakikatını
zevk eden bir salik kendi varlığının olmadığını bu varlığın
Hakkın varlığı olduğu esmasının dahi Allah ın sıfatlarına
verilmiş birer isimden ibaret olduğunu kul esmasıyla daima
muhtaç, Zat yönüyle Samed olduğunu zevkle müşahede
eder.
İşte bu dört madde halinde saydığımız birinci, ikinci, üçüncü
merdiven basamağı gibi Tevhid mertebelerini geçmeden’
Allah-ı bilmek, görmek ve olmak halinde Tevhid etmedikçe’
beşinci basamakta marifet ehli olunamaz. Zira ibadet,
marifet miktarıncadır. Arif olmayan tahkiki ibadet edemez.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Nitekim Hz. Ali K.V.Görmediğim Rabbıma ibadet etmem
demiştir. Yani vücut ve sıfatlarıyla benden mahcup olarak
Nefislerini benden gayrı ibadet olunacak İlahlar kılmaları
için halk etmedim buyurulmuştur. İşte Allah ı Tevhid edip
bilmek için bu beş madde ile vasıflandırdığımız hallerin biz
Tevhid ehlinde olması istenmektedir. Elhamdülillah seçilmiş
kullardanız. Seçilmemiş olsa idik bir Mürşid-i Kâmilden
bizleri çağırmaz, bu Tevhid ilmini de telkin etmezdi, demek
ki sevilen kullardanız ki kendi varlığımızın olmadığı, varlık
sahibinin Hak Teâlâ olduğunu kendi mülkünde Zatının
bütün sıfatlarından tecellisini müşahede etmeyi nasip etti.
Kendi tecellisini bizlerden kendi seyretti. Rabbımıza daima
hamd ederiz.
HAŞR
VE
NEŞR
NEDİR
Haşr toplanmak, bir yere cem olmak anlâmindadır. İsra
Suresi Ayet 50. İster taş, isterse demir olun yine de
toplanacaksınız emri bizlere mutlaka toplanacağımızı
bildirmektedir. Yalnız bu haşr herkesin bildiği gibi hayali
değildir. Hakikatte Haşr ikidir:
Mısrı Niyazi Hz.leri:
Haşri neşrü halin inkâr eyleme
Gülşen iken yerini har eyleme.
buyurmuşlardır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Burada cümlemiz Hakka arif olmak için haşr olduk.
Her ne kadar İns, Cin, Melaike ve sair Cem olup, sırat ve
mizan kurulup ehli Cennet Cennete, ehli Cehennem
Cehenneme gönderilir. Bunu inkâr edip yerini diken etme
denilmiştir. Biz bunu inkâr etmeyiz. Yalnız bir salik Haşr ve
Neşri Tevhid içinde görmektedir. Fena Âleminde, haşr
oluruz.
Mertebelerinde EfÂlimizin Efal i ilahiye, sıfatlarımızın sıfatı
ilahiye, Zatımızın da Zatı ilahiye olduğunu anlayıp şuhut
yaptığımızda Efalin, Sıfatın, Zatın tek tecelli olduğunu
kalbimizin tasdik etmesi Haşrdır. Mürşidin etrafında
toplanmamız ve Rabbimızı tanımamız Haşr değil midir?
Ayrıca Tevhid-i Efal, Tevhid-i Sıftat ve Tevhid-i Zat
mertebelerinde ayrı ayrı haşr ve neşr vardır.
Âlemi Ahirette cismani haşr ve neşr ise Hakkın varlığı ile
var olunduğunda, suret ve sirette her an haşr ve neşr
olunmaktadır. Çünkü Allah her an ayrı ayrı tecellilerini
göstermektedir.
Haşr toplanmak, neşr dağıtmaktır. Allah da mukayyet olan
bu Âlemde tek olarak Vahdaniyetiyle Her şeyi haşr etmekte,
ayrı ayrı her varlıkta namütenahi tecellileriyle de Neşr
etmektedir. Onun için büyüklerimiz bu Âlem Hakikatı
Muhammediyenin tafsilatı Muhammediden zuhuru değil
midir? demişlerdir. Bu sırlara vakıf olan ihvanlar burada
Haşrı da Neşri de görmüştür.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
CENNET
VE
CEHENNEM
NEDİR
Cennet: Allah a inanan ve ona ibadet ve ihlâsla, sadakatla
hizmet edenlerin ebediyyen içinde kalacakları mekân ve
meskenlerdir.
Cehennem ise: Allah ve Resulünü inkâr eden kendi
Nefislerine uyarak, heveslerinin her istediğini yaparak
işledikleri cürüm ve suçtan dolayı ilahi adelette ceza
görecekleri yerdir. Cennetler sekizdir. Dördü amel Cenneti,
dördü irfaniyet Cennetleridir. Cehennem ise yedidir. Bu
insanoğlunda bunun yerlerini göstermek gerekirse:
İnsanlardan tecelli eden 8 sıfatı subutiye vardır. Bir salik
bunların hepsinin Hakkın bu Âleme tecelli pencereleri
olduğunu idrak eder ve seyrederse 8 Cenneti anlamış olur.
Cehennemin 7 olması ise, bu sıfatı subutiyelerden ilim
sıfatını cahiliyetinden mütevellit geliştirmemiş kişiler 7
Cehenneme girmiş olurlar. İlimle her şey bilinir ve yaşanır.
Yoksa bilmeyen kişi hiçbir zaman azaptan kurtulamaz onun
için büyüklerimiz Cehennem kişinin cehaleti, Cennet ise
kişinin irfaniyet ve zevkidir buyurmuşlardır. Cennet in 4 ü
amel Cenneti:
1- Oruç tutmak 2- Namaz kılmak 3- Hacca gitmek 4- Zekât
vermek gibi ameller olduğu gibi her türlü manevi gıdayı
yemek içmek için sarf edilen zaman ve sohbetler de amel
Cennetleridir.
İrfaniyet Cennetleri de 4 tür. 1- Tecelli Efal, 2- Tecelliyi
Sıfat, 3- Tecelliyi Zat, 4 - Üçünün Âdem de ve Âlemdeki
Vahdaniyet tecellilerini zevk etmek irfaniyet Cennetleridir.
Rahman Suresinde ayet 62:Bu iki Cennetten başka iki
Cennet daha var buyurmaktadır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şu halde Tevhid ehli için amel ve irfaniyet Cennetlerinden
daha yüce olarak. Allah ın Ruh Cenneti ve Zat Cenneti
olarak zevk üzerine zevk hallerinin de mevcudiyetini bizlere
bildiriyor. Şu halde cehaletimizle yaşamamıza devam
edersek dünyada Cehennemde, Ahirette de Cehennemde
olacağımız muhakkaktır. İlim ve irfaniyetimizi geliştirip
cehalet hicaplarımızı yırtarsak hem Dünyada hem de
Ahirette de Cennette olacağımız ortaya çıkar. Demek ki
Dünyada Cennet ve Cehennem var. Ahirette de Cehennem
ve Cennet var. Dünya Ahiretin tarlasıdır. (H.Ş.) Cennet ve
Cehennem nerededir? Diye soracak olursanız başka yerlere
gitmenize gerek yok. Her ikisi de sizdedir. Resulullah
(S.A.V.) efendimiz: Cennet düz bir boşluk arazisidir. Kim ki
Sübhanellah, Elhamdülillah, Allahü Ekber diyebilirse bütün
yeşillik sulak ve köşklerini bu boş arazide tecelli ettirmiş
olurlar demiştir. İşte sen daha evvel başıboş işe yaramayan
bir kişi idin, ilmin irfaniyetin yoktu. Hakka vakfıyetin yoktu.
Bir Mürşid-i Kâmilden Hak ve Hakikate vakıf olmayı
öğrendin. Sübhanellah demekle senin ve bütün varlıkların
varlığının
olmadığını,
onlardan
tecelli
edenin
Vahdaniyetiyle Hak olduğunu öğrendin. Elhamdülillah
demekle de bu kesret Âleminde her ne varsa hepsi Hakkın
bir vücudu olduğunu, sıfatlarından Zatın tecellilerini
müşahede edince bütün sıfatların, Zat a hal ve kal
lisanlarıyla hamd ettiklerini müşahede ettin. Allahü Ekber
demekle Hakkın siretiyle, vücudu olan suretinden zuhur edip
tekliğinin idrakı ile başka bir varlığın olmadığını Zatının
bütün sıfatlarından Ekber (büyük) olduğunun idrakı ile
Tevhid yapınca elbette ebedi Cennette kalıcılardan olunur.
Sübhanellah Tenzih, Elhamdulillah Teşbih, Allahü Ekber
Tevhid olmuş oluyor. Cehennem Hakkında ise Resulullah
(S.A.V.) Efendimiz Cehennem boş bir arazidir. Buranın
Ateşi insanlar ve taşlardır buyurmuştur. Yani Allah ve
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Resülüne iman etmeyip taşlaşmış katı kalbli olan insanlar
olduğu anlaşılmaktadır. Bunca peygamber ve evliyalar Allah
ın Ahadiyet sırrının Âdemde ve Âlemdeki zuhurunun tahsili
için, ayrıca davet ve tebliğ görevi için de gönderilmiştir.
VAKİT
NAMAZLARININ
SIRLARI
Vakit Namazları Hakikatta öğle Namazından başlar. Öğle
Namazını ilk İbrahim A.S. kılmıştır. Öğle Namazının farzı 4
rekâttır. Hz. İbrahim A.S. ın 4 adet müşkülü vardı. Bunlar
duyma, görme, kelam ve kuvvet Sıfatlarının zahir oluşu ve
kendine nisbet etmesi nedeniyle günah işliyordu. Sonradan
bu sıfatların, Hakkın olduğu idraki kendisinde kemalatıyla
tecelli edip, Hakkı zuhura getirdiği için 4 rekât Namaz kıldı.
Biz de ona binaen kendi mahzarımızda hakkın bu sıfatlarını
zuhura getirdiğimiz için 4 rekât öğle Namazını kılıyoruz.
İkindi Namazını ilk defa Yunus A.S. balığın karnından
çıktığında kıldı. O da şükrani olarak, toprak, su, rüzgâr ve
ateş anasıriye unsuriyesinin tamâminın hakkın vacibül
vücudu olduğunu anlayınca, 4 rekât ikindi namazı kılmıştır.
Biz de onun için zahirde 4 rekât ikindi namazı kılıyoruz.
Akşam Namazını ilk defa Hz. İsa A.S. kılmıştır. Malumunuz
Hıristiyanlar Allah, Meryem ve İsa üçlemesini yapıyorlardı.
Bu ise küfürdür. Allah ın Efal, Sıfat ve Zat tecellilerini
kendinde tekliğiyle zuhur ettiren kişiler akşam Namazını
layıkiyle kılanlardır. Yoksa Allah ayrı, Meryem ayrı, İsa ayrı
olarak üçleme yapmak elbette küfürdür. Yatsı Namazını ilk
defa Musa A.S. kılmıştır. Allah ın sıfatlarından Hakkı
mutmain olmuş nefis olarak zuhur ettirenler de şükrani
olarak bu Namazı Musa gibi kılabilirler. Çünkü bütün
Peygamber ve Evliyaların ibadetleri farz ibadet değil
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
şükranidir. Vitr namazını da Resulullah (S.A.V.) Efendimiz
ilk defa kılmıştır. Miraca çıktığında bir Rekâtı Allah için
farz, bir Rekâtı kendisi için Sünnet, bir Rekâtı da Ebubekir
için vacip olmak üzere üç rekât kılmıştır. Üçün birliğine vitr
denir. Onun için Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Namaz
kılan, Namaz ve Namaz kılınanın birliği ile bu Namazı
şükrani olarak ifa ederlerdi.
Sabah Namazı ise bütün saydığımız bu Namazların şahidi
olarak kılınır ve ilk defa Âdem A.S. kılmıştır. Kılınan iki
Rekâtın birini karanlıktan aydınlığa çıktığı için şükrani
olarak kılmıştır. Sabah Namazının Hakikatte 2 rekât olarak
kılınmasının hikmeti ise, Allah ın bu hadisattaki 6
pencereden tecellileri ikidir. Biri vahdet tecellileri diğeri de
kesretteki tecellileri oluyor. İşte bu Celal ve Cemal
tecellilerinin şahidliği olarak Âdem A.S. iki Rekât Sabah
Namazı kılmıştır. Teheccüt Namazı ise yalnız Resulullah
(S.A.V.) Efendimize aittir. Çünkü İsra Suresi 79. ayeti
kerimede Ya Muhammed yalnız sana mahsus olmak üzere
gecenin bir hıfzında kalk teheccüd Namazı kıl. Umulur ki
Rabbin sana Makam-ı Mahmudu ihsan eder buyrulmuştur.
Onun için manasını bilmeden kılmak tavsiye edilmemiştir.
Bütün Veliler teberrüken Teheccüd Namazını kılmışlardır
yalnız kendi esmalarıyla değil. Kendi Muhammediliklerin
idrak ve zevkiyle, kılmaktadırlar. Zira Makam-ı Mahmut un
yetim malı olduğunu bilirler. O yere girenler Muhammed
olarak
girebilir.
Kendi
esmalarıyla
giremezler.
Farz ibadetler Tevhid mertebelerinin fenafillaha kadar olan
makamlarında ifa edilir. Beka mertebelerinde ise ibadetler
şükrani yapılır. Yani sünnet olur. Kavseyn mertebesinin
zevki ile zevkidar olanlar ibadetlerini vacip olarak yaparlar.
Buradaki vacibiyet farzdan üstündür. Mutlaka demektir. Artı
ile eksi kutubun birleştiğinde mutlaka lambanın yandığı
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
gibidir. Tenzih ve teşbihi idrak eden mutlaka Zat'ın
sıfatlarından zuhuru ile fiilerini görür.
RECEP AYI
Recep ayı üç ayların birincisidir. Kelime anlamı azametli,
kuvvetli anlâmindadır. Recep kelimesinin sırrı ise
Re: rağbet etmektir.
Ce: Cemalullah demektir.
P: harfi arapçada olmadığı için B olarak okunur. O da bir
anlâmindadır.
İşte bir olan Allah a kim rağbet ederse ona Hak Teâlâ
cemalini gösterecek demektir. Arabî aylar 12 dir. Bunların 6
sı batın 6 sı zahirdir. Batın aylar:
1 - Muharrem ayı
2 - Sefer ayı
3 - R. Evvel ayı
4 - R. Ahir ayı
5 - C. Evvel ayı
6 - C. Ahir ayıdır
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Toprağa atılan bir çekirdek ilkbahara kadar nasıl bu
devreleri geçiriyorsa insan çekirdeği de İnsanı Kâmile
gelinceye kadar bu devreleri geçirmektedir. Tevhid içinde de
bu gizli aylar zikrin içinde gizlidir. Üç defa Allah, Allah,
Allah demekle zahir ve batın tecelliler henüz açığa
çıkmamış oluyor. Ne zaman Recep ayına girdik’ işte o
zaman çekirdeğin toprağı patlatıp açığa çıktığı gibi rağbet
eden bir kuluna Mevlâm bu Âleme açılan Efal
penceresinden Ef al yüzünü gösterecektir. Bu ayın içinde
mübarek iki kandil gecesi vardır. Perşembeyi cumaya
bağlayan gece Regaip kandili, bir de Recebin 27.nci gecesi
Miraç kandilidir. Onun için diğer aylara nazaran bu ay
kıymetli sayılmıştır. Çünkü Meratibi ilahiye tahsili bu ayda
başlamakta Miraç yolculuğunun merdiven basamağına bu
ayda çıkılmaya başlanmaktadır. Yoksa zahir ay olarak diğer
aylardan hiçbir üstünlüğü yoktur. Onun için Resulullah
(S.A.V.) Efendimiz Recep ayı Allah ın ayıdır. Şaban ayı
benim ayımdır. Ramazan ayı da ümmetimin ayıdır
demişlerdir. Bir salike daimi zikirden sonra bu ayın
remzettiği sırları açıklayan İnşirah suresinin sır kapıları bu
ayda açılmakta ve kul Hakka rağbetinin zevklerini bu ayda
tatmaktadır. Çünkü kâmil, onun göğsünü kansız bir
ameliyatla yarmış, kendine nispet ettiği fiilleri kaldırmakla
yükünü hafifletmiş, zikrini pekleştirerek Efal penceresinden
Hakk Efal yüzünü yani Cemalini gösterniştir. Şu halde
Recep ayının değerli ve kıymetli bir ay oluşu onun taşıdığı
mana itibariyle çok yüce bir ay olduğundandır.
Bu zevke kişi başka bir ay veya gecede ulaşsa, işte onun
Recep ayında Regaib i,yani Allaha rağbeti o zaman olur.
Neden bütün mübarek kandiller gecelerde olmaktadır.
Çünkü geceler vahdeti, gündüzler de kesreti remzetmektedir.
Onun için her neyin Tevhidini yaparsak yapÂlim gecelerde
olacaktır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Recebin 27. gecesi de Miraç gecesidir. Zira Tevhidi Efali
alan bir kişi tecelli Efalle Miraç yolculuğuna başlamıştır.
Miraç yükselmek demektir. Nereden nereye yükselmektir?
İkilik içinde olan kulluktan bir olan Hakka yükselmektir.
Miraç Hak'la görüşmek, Hak'la buluşmaktır. Neden 27.
gecesinde de 25 ve 26. gecelerde değildir. İşte Hakkın
fiileriyle açığa çıkışının şuhudunu zahir ve batın olan iki
yerde 7 sıfatı subutiyesiyle zevk edebilirse 27. gecede Miraç
yapılmış olacaktır.
Bir kişinin Recep ayında açığa çıkan insani asliyesinin
yeşilliklerinin görülmesi, Şaban ayında beratını almasıyle,
bütün sıfatlarında kurtuluşa ermesi, Ramazan ayında da
Kadir gecesinde kadere, lütfi ilahiye mazhar olmasıyla, dal
ve yapraklarını sergilemesiyle gelişir. Şevval ayına girince
Ramazan bayrâminı kutlar, Zilkade ve Zilhacca aylarında da
sıfatlarından kemalatıyla Hakk'ın tecellilerine sahip olup,
Zatın ziyaretiyle selamete çıkarak mutluluğa erer. Ahadiyet
ayı olan Muharrem ayına ayak basınca evvelindeki zikrin 6
meratip pencerelerinden görünen Ahadiyetteki gizli olan
Allah, Allah, Allah zikrinin aynısının olduğunu anlamış
olur. Niyet iyi, akibet iyi, başlangıç zikir sonuç da zikir
olduğu anlaşılmış olur.
İşte Manevi tahsil olan bu 6 aydaki, bu mertebelerde Hakk'ın
açığa çıkması zuhur etmiş olur. Demek ki ilkokul çok
önemlidir. Tahsil, Recepten 12.ci aya kadar olmaktadır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ŞABAN AYI
Şaban ayı üç ayların ikinci ayıdır. Bu ayın Resulullah
Efendimizin olmasındaki hikmet’ Allah ın sıfatlarını
remzetmesindendir. Çünkü bu mukayyet olan Âlemde Zat
Allah'ı, sıfatlar da Resulullah (S.A.V.) Efendimizi
remzetmektedir. Allah ın Zat'ını düşünmediğimiz için
Muhammed aynasında Hakk ı seyretmek Tevhid ehline
nasip olmuştur.
Onun için Allah bu Âlemde yaratıcı ve halk edici sıfatı olan
tekvinatıyle, 7 sıfatı subutiyesinden Zat ını ilan etmiştir. Bu
Âlemde sıfatlar Muhammed i remzettiği için, iki cihan
serveri Peygamberimiz Şaban ayı benim ayım demiştir. Bu
ayda Şaban’ın 15. gecesi Berat kandilidir. Çünkü bir salik
kâmilin himmetiyle Recep ayında fillerin failini idrak etti.
Şaban ayında da sıfatların mevsufunu zevk edebilirse
beratını almış olacaktır. O güne kadar kendine nispet ederek
günah ve sevap işleyen salik fiil ve sıfatların Hakk a ait
olduğunu anladığı zaman kurtuluşa ermiş olacaktır. Ne için
ayın 12-13 veya 14 üncü değilde 15 inci günü diye sorulacak
olursa, gökyüzündeki ay nasıl dolunay şeklinde parlıyorsa,
bir salik de mağfirete erdiğinde öylece sıfatlarındaki
parlaklığı, Mutmain olmuş Nefis penceresinden zevk etmesi
lazımdır. Duhan Suresi ayet 1-2. Ha mim vel kitabı mübin
(Hakikatı Muhammediyeyi tafsilatı Muhammediyeden açık
ve net olarak tecelli ettirdiğimiz kitaptır.) buyurulduğu gibi
parlaklığını zevk ederek bu geceyi ihya etmiş olurlar.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
RAMAZAN AYI
Ramazan ayı 11 ayın sultanıdır. Zira bu ay da Zat'ı
remzetmektedir.
Resulullah
(S.A.V.)
Efendimizin
ümmetimin ayı demesindeki hikmet, her inanan kişinin
Efalini, Sıfatını ve Vücudunu Hakk a nisbet ettiğinde
kendine ait hiçbir şeyi kalmadığı için şirklerden kurtulduğu
ve Mutu kable ente mutu (H.Ş.) ölmezden evvel ölme
zevkine sahip olduğu için böyle buyurmuştur. Çünkü bu
ayın 27 sinde de Kadir gecesi vardır. Şirklerden kurtulmuş
bir kişinin artık kadire ermemesi düşünülemez. Rabbine
kavuşmuştur. Bakara Suresi 188. ayetinde Kur-an ın
Ramazan ayında indirildiğini, Kadir Suresi 1.ayetinde de
Kur-an ı Kerimin kadir gecesinde indirildiğini anlamaktayız.
Bir salik de kendine nisbet ettiği Efalinden, Sıfatlarından ve
Vücudundan geçerek şirklerden kurtulursa, Hak Teâlâ ona
mükâfat olarak kendisini verir.
İşte bin aydan hayırlı olan bu Vahdet zevkine sahip olmak,
zahirdeki gecelerdeki kandil geceleriyle değil, bir Mürşid-i
Kâmil'den tahsil ederek bu saydığımız kandil gecelerinin
taşıdığı manaların zevkine ermektir. Yoksa binlerce
mübarek kandil geceleri kutlasak, bu idrak olmadığı için iki
adım ilerlemiş olamayız. Melamiler Recep ve Şaban
aylarında vücudun orucu olan avâmin orucunu tutmazlar.
Çünkü bilmektedirler ki fiil ve sıfatın vücudu yoktur. Ne
zaman Ramazan geldi fiil sıfattan, sıfat da vücuddan tecelli
ettiği için ramazanda bir ay orucu tam tutarlar. Zahiren
Ramazanda bir ay oruç farz derlerse de Hakikatte salikler
Recep ayında da, Şaban ayında da ve bütün aylarda da
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
oruçludurlar. Zira oruç Hakikatte yemek ve içmekten uzak
kalmak değildir.
Oruç demek uruç etmek yani ikilikten birliğe yükselmek
demektir. Recep ayında fiilerin failine Allah demekle
ikilikten birliğe çıktıkları için fillerin orucunu
tutmaktadırlar. Şaban ayında sıfatların mevsufunun birliğine
yükseldikleri için, sıfatların orucunu da tutmaktadırlar.
Ramazana gelince: Efal, Sıfat ve vücuttan soyunduğu için
hem
zahirde
hemde
batında
oruçludurlar.
Oruç üç türlüdür:
1-Suret orucu (bedenin)
2- Siret orucu (idrak ve şuhutla)
3- Suret ve siret orucu (zahir ve batın)
İşte melâmiler oruç ve bütün ibadetlerin Farz olanlarını
açıkta, nafile denen ibadetleri de yapmamak değil gizli
yaparlar. Şu halde orucu, zahirde vücuda giren her türlü
şeyler, batında da birlikten ikiliğe çıkmak bozmaktadır.
KUR-AN I YAŞAMAK NEDİR
Zuhruf Suresi: 1-4 Ha mim vel kitabil mübin
Ha
Hak
ve
Hakikat
sırlarını
Mim ise Allah ın sıfatları olan Muhammed den tecelli
ederek zerreden kürreye kadar her şeyde ayet ayet yazdığını
bildiriyor.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İşte açık olarak beyan edilen bu kitabı okuyup bilmek,
görmek ve olmak dediğimiz yaşamakla mümkündür. Ben
gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı
(yani sıfatlarını) halk eyledim (H.Kudsi). Onun için Zariyat
Suresi 56: İns ve cinleri bana ibadet etmeleri için yarattım
ayetinde de belirtildiği gibi ibadetten gaye de, Allah ı Efali,
Sıfatı ve Zat ıyle birlemek ve yaşama geçirmekten ibarettir.
Mısri Niyazi Hz.leri bunca Enbiya ve Evliya halkı davet
eyledi. Allah'ın bu mukayyet Âlemdeki Vahdet tecelli sırrını
öğretmek içindir buyurmuştur.
Evvela Allah ayrı, biz yarattıkları ayrı olmadığını bileceğiz.
Allah ın Hakikat-ı Muhammediye sinden bu görünen
tafsilat-ı Muhammediye den Zat ını ilan ettiğini, bu
varlıkların hiçbir güç ve kuvvetinin bulunmadığını, bütün
güç ve kuvvetin Allah ın olduğunu bileceğiz. Zatının
sıfatlarından, fiillerinin de sıfatlardan tecelli ettiğini her
varlığın istidat ve kabiliyeti nispetinde Hakkı zuhura
getirdiğini, fiillerinin cibilliyeti nisbetinde Hak ın ondaki
tecelliyatini müşahede edeceğiz. İtikat yönüyle böyle bir
imandan sonra bunu yaşama geçirmemiz gerekmektedir.
Yani canlılar için faydalı olan her şeyi yapmaya gayret
göstermeli, canlılar için zararlı olan her şeyi terk etmeyi
kendimize adet edinmeliyiz. Elbette İslam'ın şartlarını yerine
getirmekteyiz. Fakat bunlar gaye değil, araç ve gereçtir.
Esas Kur-an'ı yaşamak, itikatımızı söylediğimiz gibi düzeltip
onunla yaşamaktır. Fiillerimiz de edep, ahlâk, teslimiyet,
kurbiyet, sıddıkıyet, tevazuluk, alçak gönüllülük islâmi
vecibeleri yerine getirme gibi bir yaşam haline dönüşmektir.
İsra Suresi 14. ayetinde Nefis kitabınızı okuyunuz bu size
hesap günü için yeterlidir buyrulmuştur. İşte bunu okumak
ve amil olmaktan ibarettir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
FATİHA SURESİ VE BESMELENİN
SIRRI
Fatiha Suresi 7 ayettir. Birinci ayeti, Besmele-i Şeriftir. Bu
sureye Sebulmesan yani iki yedi veya iki yerde (biri Mekke
de, biri de Medine de ) nazil olmuştur denilmiştir. Zira
peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)in Semavi
kitapların bütün sırrı Kur-an da, Kur-an'ın sırrı Fatiha-ı
Şerifte, Fatiha'nın sırrı da başındaki Besmele-i Şerifte
mevcuttur. (H.Ş.) buyurdukları gibi hem Âdem in hem de
Âlemin bütün sırlarını ihata ettiği anlaşılmaktadır. Allah
lafzının başındaki Elif Zat ını, Lamelif sıfatlarını, sonundaki
Hu da Efal-i ilahiyesini remzettiği gibi, Besmele-i Şerifte de
Bismillah Allah ın Zat ını, Rahman Allah ın sıfatlarını,
Rahim
de
Allah’
ın
Efalini
remzetmektedir.
Allah bu mukayyet olan Âdem ve Âleme yedinci Ahadiyet
mertebesinden BismillahirRahmanirrahim olarak Zatı, sıfatı
ve Efali ile tecelli ettiğini bildiriyor. Ahadiyet mertebesinde
kelam ve hiçbir fiil olmadığı için Cemaat halinde kılınan
Namazlarda bile imam efendiler besmeleyi hafi, ikinci
ayetten itibaren Fatihayı ve zammı sureyi cehri okurlar.
Çünkü Ahadiyette besmele gizliliktedir. Allah (c.c) böylece
Ahadiyetten
bu
Âleme
tecelli
ederek
ElhamdülillahirabbilÂlemin buyuruyor. Çünkü bir hadisi
kudside: Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murat
ettim, bu halkı halk eyledim buyuruluyor. Hud Suresi 3.
Ayetinde Hüvel evveli vel Ahiri vel zahiri vel batın ve hüve
bi külli Şeyin Âlim (Evvel de benim, Ahir de benim, zahir
de
benim,
batın
da
benim.)
diyor.
Şu halde evvelde ve batında Hak olan bu Âdem ve Âlemin,
zahir ve ahirinin Muhammed aynasından Hakk ın görüntüsü
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
olduğu anlaşılmaktadır. Bu kavseyn mertebesinde, Tenzih
ve Teşbih tecellilerini birleştirip Tevhid zevki ile zevkidar
olanlar, Âdem de ve Âlemde, Âlemlerin Rabbine hamdin ne
olduğunu
bilirler.
Onlar
Tevhid
ettikleri
için
Muhammediyyundurlar. Hakikati Muhammediyeyi idrak
ettiklerinden seyyidlerden olmuşlardır. Üçüncü ayetteki
Rahman ve Rahim esmalarına gelince Rahmaniyeti ile
yarattığı sıfatlara tecellisiyle maddi ve manevi rızkını
verdiğini ilan etmektedir.
Yaratılan sıfatların hiçbiri onun tecellisinin dışında değildir.
Her sıfat varlığını, vuslatını her türlü güzelliğini ondan
almaktadır. Rahim esmasıyla da istediğini isteyene bol bol
verendir. Rahmaniyet nasıl umumi bir tecelli membası ise
Rahim de o nispette özeldir. Zira men talebeni vecedeni
H.Kudsi gereğince ancak talip olanlara lütuf ve inayetini
gösterendir.
İşte mukayyet olan bu Âleme, Ahadiyet mertebesindeki
gizliliğinden çıkarak bilinmekliğini istediği için Muhammed
aynasından Rahman ve Rahimiyetiyle zuhura geliyor.
Dördüncü ayette de Din gününün sahibi olduğunu ilan
ediyor. Zira Bakara Suresi 115. ayette Yüzünüzü ister
doğuya isterse batıya çeviriniz, Rabbi'min yüzü oradadır
buyurulmuştur. Mülkünde kendinden başka bir kimse yok ki
o Din gününün sahibi olmasın.
Şu halde her anımız bir Din günü olduğu gibi bir ömür de
Din günüdür. Onun sahibi de Allah tır. Buraya kadar her ne
kadar kulun dilinden Allah kendi yüceliğini bu Âlemdeki
tecellilerinde mertebe aynalarından zuhur ettiğini söylüyorsa
da buraya kadar kulun bu ayetlerde hiçbir hissesi yoktur.
İfadeler ikilikle anlatılacağı için birlik deryasındaki O
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Rabbi'min yönlerini kulun dilinden söylemiş oluyor. Aslında
buraya kadar kul yoktur. Fatiha Suresinin yarısı Hakk'a
yarısı da kula aittir denmiştir. Beşinci ayet ise yalnız sana
ibadet ederiz dir. İbadet nedir? Kul nasıl ibadet eder? Zariyat
Suresi 56. Vema halaktül cinne ve inse illa Liyağbüdün (Cin
ve insanları bana ibadet etsinler için yarattım)
buyurulmuştur. İbadet ise Allah ı Tevhid etmek ve bilmektir.
Şu halde kulun en büyük ibadeti kendisine nispet ettiği
Vücut varlığının olmadığını, kendisi diye bildiği o varlığın
Hakkın olduğunu bilmesinden ibarettir. Yoksa herkesin
bildiği gibi bol bol zahir Namaz kılmak, Kur-an okumak
gibi ikilikle yapılan ibadetler değildir. Çünkü Allah şirkle
yapılan ibadetleri kabul etmiyor.
Kul zannındaki nispetlerinden kurtulunca kendisi yok
olacağı için Allah tan başkası kalmayınca aynı zamanda
Tevhid de edilmiş olacaktır. Zaten ondan başkası yok ki.
Rahman Suresi 26. Küllü men aleyha fanin ve yebka vechü
rabbike zülcelali vel ikram (Her şey yoktur. İkram sahibi
Rabbi'min yüzünden başka) buyurulmuştur. İyyakenestain
demekle, yalnız senden yardım isteriz veya yalnız sana
yardımcı oluruz denir. Kulun Allah a yardımcılığı herkesin
bildiği gibi bir yardımcılık değildir. Allahı kendi
mazharından
kemalatıyla
zuhura
getirmektir.
İşte Rabbi min gizlilikten, kemalatıyla kul mazharında açığa
çıkması ve kulun Rabbi ne daima muhtaç oluşunun idrakiyle
altıncı ayet olan Sıratı Müstakim yolu olan Tevhid yolundan
ayırma diyerek, kulun dilinden kul olarak istekte bulunuyor.
Çünkü Rabbim hiçbir şeye muhtaç değildir. Kul ise daima
Rabbi ne muhtaçtır. Doğru yol Tevhid yoludur. Kur-an ı
Kerim ahkâmı ve sünneti seniyye doğrultusunda İnsan-ı
Kâmillerin gösterdikleri Tevhid yoludur. Resulullah
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
(S.A.V.) Efendimiz miraçtan dönüşte üç ilimle geldi.
1 - Umumi, herkese
2 - İsteyene verilen özel
3 - Kendisine ait
Bu iafedeler umumidir. Tevhid içinde mana verilirse:
1-Bütün saliklere meratibi ilahiyenin mertebeleri aynı telkin
edilir. Hiç birine ayrım yapılmaz. İnsan-ı Kâmilin salike bu
telkini ilmel yakındır.
2-Özel isteyene ise Rabbine küllü teslimiyeti sonunda tecelli
Ef al, tecelli Sıfat ve tecelli Zat gibi Tevhidi şuhut ve
müşahede zevklerine sahip olup Muhammediyyün
olmasıdır. Buna aynel yakın müşahede ehli de denilebilir.
3-Resulullah (S.A.V.) efendimizin kendisine ait olması ise o
sırdır. Kendisi ve varislerinin ona vakıf olmasıdır ki, o
söylenmez.
İşte bir salik de fenayı Efal, fenayı Sıfat ve fenayı Zat
mertebelerinde kendi varlığının olmadığını ilmel yakın
bilmiş olur. Beka zevkleri de, ona tecelli Efal tecelli sıfat ve
tecelli Zat ile şuhudu zevkleri, gönlünde tecelli etmesiyle de
her kişide istidat ve kabiliyetine göre zuhur ettiği için özel
olmuş oluyor. Rabbimden istediği kadar ihsan edilmiş
oluyor. Üçüncüsü ise makamı Mahmuttur. Resulullah
(S.A.V.) Efendimize aittir. Varisleri de oraya Resulullah
(S.A.V.)ın müsaadesiyle ayak basarlar. Teberrüken
girdikleri için Resulullah (S.A.V.) Efendimizin makamı
olması
hasebiyle
onun
nâmina
imza
atarlar.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ayrıca bu yerde laf ve saft yoktur. Sır olduğu için
anlatılmaz. İşte bu anlatılanlara vakıf olan kullar kendi
acizliklerini idrak ettikleri için yalvarırlar, yakarırlar ve her
an ayrı şandaki tecellilerinin zevkini bizlere de ihsan et
derler. Peygamberlere ve Evliyalara verdiğin her türlü ihsan
ve nimetlerini bizlere de ver derler. Peygamberlere uymayan
kavimleri helak ettiğin gibi gazaba uğrayanların ve doğru
yol olan Tevhid yolundan ayrılanlar gibi bizleri ayırma diye
Fatiha nın yarısından sonraki ayetlerde de kul olarak istekte
bulunmaktadır.
İşte varlığı olmayan fakat Allah ın zuhur etmesi için Allah ın
bir sıfatı olan bu Âdem mazhar olarak, Ahadiyetinden
mertebe mertebe yedi ayet halinde tecelli eden Hakkı zuhura
getirmektedir. Âdem, yedi ayetten müteşekkil olan Hakkın
Hüvviyet ve enniyetini kemaliyle zuhura getiren
Muhammed aynasından ibarettir. Âdemliğini bulanlar Elif,
Lam, Mim sırrına sahip canlı ve şüphe götürmeyen bir
kitaptır. Böylece her gün 40 defa Fatihayı okumamızın
nedeni ortaya çıkmış oluyor.
Namaz kılan bir kişi her Fatihayı okuduğunda tekamülde
olduğunu bilmeli ve kendinin canlı bir Fatiha olduğu için 7
penceresinden Hakkın her an ayrı bir tecellisini, kendini
yakın takibe olarak müşahede etmeye gayret göstermelidir.
Allah cümlemize bu zevkleri tattırmak nasip ve müesser
etsin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK NE
DEMEKTİR
Ölüm üç türlüdür.
1- İzdirari ölüm,
2- İhtiyari ölüm,
3- Her nefesteki ölüm.
İzdirari ölüm Her nefis ölümü tadacaktır (H.Ş.) gereği her
canlı varlık belirli bir ömürden sonra bu Âlemi terketmesine
denir. İhtiyari ölüm ise bir kişinin kendi istek ve arzusuyla
bir Mürşid-i Kâmile gelip meratibi ilahiyedeki fenayı tam
tahsilinde kendine nispet ettiği varlığı yok edebilirse
ölmeden evvel irade ve idrakiyle ölmüşlerden olur. Bunu
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Mutu kable ente mutu
sırrıyla tavsiye ediyor. Yani ölmeden evvel ölünüz
buyuruyor. Sahabeye siz yiyip içen ve gezen ölü görmek
ister misiniz? Ebubekir R.A. Hz.lerine baksın demekle onun
sahabeler içinde şirklerinden kurtulup bu mertebeye
geldiğini göstermiş oluyor.
Bizler de kendimize nispet ettiğimiz fiilimizin fiilullah,
sıfatlarımızın sıfatullah, Zatımızın da Zatullah olduğunu
idrak edersek ölmeden evvel ölenlerden oluruz. Bakara
Suresi 28. ayetinde Siz ölü idiniz. O Sizi diriltti. Sonra
sizleri yine öldürecek ve tekrar diriltileceksiniz ve sonunda
ona döndürüleceksiniz bizlere Mürşidi kâmile gelmezden
evvel manevi yönümüzle ölüydük. O bizi zikirle diriltti.
Tekrar öldürüldük, yani kendimize nispet ettiğimiz
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
efÂlimizin, sıfatımızın, Zatımızın kendimizin olmadığını
irfaniyetle öğrenince gayriyetlerimiz ölmüş oldu. Tekrar
dirilmemiz ise Fenafillah olan bir kişi Hakkın varlığı ile var
olduğunu anlayınca ihtiyari olarak dirilmiş olacaktır. Ondan
sonra da ona döndürüleceğiz.
Zira Rabbimizi tanıyınca, bizdeki Rabbil has, Rabbil
Âlemine muhtaç olduğunu kendisindeki sevk ve idarenin
Rabbil Âlemin in bir şubesi olduğunu anlayacaktır. Sonunda
elbette dönüş de ona olmuş olur. Bakara Suresi: 260.
ayetinde "İbrahim A.S. Ya Rabbim ölüleri nasıl diriltiyorsun
dediğinde Allah Ölüleri dirilttiğime inanmıyor musun? dedi.
O da inanıyorum fakat kalbim mutmain olsun istedim dedi.
Allah ta 4 kuşu al, 4 dağa parçalarını koy, çağırınca koşarak
sana geldiklerini göreceksin" dedi.
İşte sende 4 kuş olan :
1-Kuzgun (Leş yiyen)
2-Kaz (Obur ve doyma bilmeyen)
3-Horoz (Eteğe düşkün)
4-Tavus kuşu (Gurur ve kibirli) dur.
1- Kkuzgun: sende helal ve haram demeden yediğin her
şeydir.
2- Kaz: sendeki dünyaya tapmaktan mütevellit paraya, mala,
makam ve şöhrete hırs ve temahındır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
3- Horoz: zina ve eteğe düşkünlüğün nedeniyle, kendini
helak etme hali.
4- Tavus Kuşu: kanatlarını açınca nasıl renga renk
oluyorsa, parada, malda, mevki ve rütbede, ilimde
etrafındaki kişilerden üstün olanların takındıkları gurur ve
kibir halidir. Bunların taşıdığı hasletlerden geçersen Hakkın
bunların karşılığı olan güzel hasletleri sende dirilir ve senin
bu kötü hasletlerinin öldüğünü sendeki Hakkın güzel
hasletlerinin dirildiğini görmekle yani ölmeden evvel
ölmekle,
dirildiğini
görürsün
buyurmuşlardır.
Her Nefeste ölüm ise: Nefes aldığımız zaman oksijenle
diriliyor. Karbon dioksidi veremediğimiz zaman ölüyoruz
demektir. Tevhidde ise: insanı kâmilin bizlere nefhtü ayetini
idrak ettiğimizde her nefes ölüp dirildiğimizi bilmiş oluruz.
DÖRT MELEĞİN GÖREVLERİ
NELERDİR
Melek arapçada kuvve, kudret demektir. Latif oldukları için
Sıfatlardan tecellisi ile bilinmektedir. Meleklerin başları olan
1- Cebrail
2- Mikail
3- İsrafil
4- Azrail isimlerindeki meleklerdir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bunlar afakta nasıl Cebrail peygamberlere vahiy getirmekle,
Mikail bütün canlı varlıkların rızıklarının teminiyle, İsrafil
sur üfürmekle, Azrail de canlıların ruhlarını kabzetmekle
görevli olduğu gibi enfüste yani kişinin kendisinde de bunlar
mevcuttur.
Cebrail, aklı resul,
Mikail, manevi rızıkları ayarlayan idrak,
İsrafil, sur üfüren ilim ve irfaniyet,
Azrail, ölüm meleği olan şuhut ve kalbin tasdikidir.
Bu dört melek İnsan-ı Kâmil lerde her an görev
yapmaktadırlar. Kâmil dört meleği emrinde çalıştırmaktadır.
İlhamlarıyla akıl sahiplerine sohbet etmekle Cebrailliğini,
saliklerine Tevhid telkinatı ile Teveccühde sur üfürmesi
İsrafilliğini, sohbetler ve ahlak güzelliğini sergilemesiyle
Mikailliğini ve saliklerin şirk ve gayriyetlerini öldürmesiyle
de Azrailliğini yapıp durmaktadır.
Afakta Melekler kâmilin etrafında Tevhid tahsili yapan
saliklerdir. Henüz Âdemiyet sırrını bilmeyen bütün salikler
Melek sınıfındadır. Bakara Suresi 34. ayetinde Âdeme secde
edin demiştik te Melekler secde ettiler, iblis secde etmedi de
kâfirlerden oldu bir Mürşid-i Kâmilin halife tayin edip bazı
saliklerin onu tanımaması dahi ona secde etmeme anlâmina
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
gelmektedir. Zira bir kâmil kendisini halifesinde görmemiş
olsa idi, ona halifelik vermezdi.
Melekler Nefisten münezzehtirler, yalnız emre tabi olurlar.
Kendimize soralım Nefsimizle mi hareket ediyoruz. Yoksa
(nefisten kurtulmuş) Mutmain olan Nefis haliyle mi emre
tabiyiz. Ayrıca Namazlarda Sübhanekeyi okuyarak nasıl
nisbet varlığımızdan geçip Hakla konuşma hasletine sahip
oluyorsak, bu dört Melek bizi şirklerden kutararak Hak
varlığı ile varlıklanmamızı sağlamış oluyorlar.
NAMAZDA ALLAH’LA NASIL
KONUŞULUR
Namaz Müminin Miracıdır. Miraç ise Hak ile konuşmaktır.
Bir Mümin Namazında Hakla nasıl konuşur. Zaten
Namazında Hakla konuşmayan ve konuştuğunu bilmeyen
Namaz kılmamıştır. Allahü Ekber tekbiriyle Namaza
başladığımızda evvela Sübhanekeyi okumaktayız. Bunu
okumaktaki gayemiz kendi varlığımızı yok ederek Hakkın
varlığını zevk etmektir. Ondan sonra yarısı Hakk a yarısı da
halka ait tecellilerin ifadesi olan Fatiha-i Şerifte, müminlerin
canlı bir Fatiha olduğu anlaşılmaktadır. Ayakta durma idraki
bizlere fiilerin failinin Hak olduğunu bildirmektedir. Fakat
fiilerin vücudu olmadığından nereden tecelli ettiğini
anlamak için tecelli ettiği sıfatlara nazar ediyoruz.
Gördüklerimizle bütün sıfatlardan fiilerin tecelli ettiğini, hiç
bir sıfatın kendine ait ne bir kudretinin ne bir duymasının,
görmesinin ve bütün mevsuf sıfatlarının olmadığını, yalnız
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
mevsuf sıfatların sahibinin Allah olduğunun şuhut ve
müşahedesi ile rükûda Sübhane Rabbiyel azim diyoruz.
Yani Rabbim bu gördüğüm noksan sıfatlardan münezzeh,
azim olandır diyoruz. 3 defa demekteki gayemiz Allah ın bu
mukayyet olan Âdem veya Âlemdeki Ef al, Sıfat ve
Vücudullah olan 3 tecellisine binaendir. Allah da kulun
dilinden Semi Allahülimen hamide kulumun hamdini işittim
diyor. Kul kıyama kalkarak Rabbena Lekel hamd Hamd
yalnız Rabbima mahsustur diyerek Hakkın sözüne cevap
veriyor.
Görüldüğü gibi Hak kuldan tecelli ediyor. Yine 3 defa
Sübhane Rabbiyel âlâ noksan sıfatlardan münezzeh olan
Rabbim en aladır, yücedir demektedir. Ne gördü de dedi.
Çünkü kıyamda fiilerin failinin Allah olduğunu, rükûda
sıfatlardan tecelli eden mevsufun o olduğunu, secde de
bunların
vücuddan
tecellisini
müşahede
ederek
Vücudullahtan başkasının olmadığını zevk ederek
yüceliğinin ifadesini kullanıyor. İkinci rekâtta oturunca da
Ettehiyyatüyü okuyarak Namaz içindeki Rabbiyle karşılıklı
konuşmanın özetini tekrar yapmaktadır. Evvela kul
ibadetler, dualar ve bütün tesbihatlar sanadır ya Rabbim
diyerek acziyetini, kulluğun gereği olan saygı ve hürmetini
bildiriyor. Rabbi da ona cevaben selamım, selametim
bereketim, mutluluğum senin ve bütün inananların üzerine
olsun diye kulun diliyle, kula cevap veriyor. Melekler de bu
yaratan ve yaratılanın konuşmalarına şahit oldukları için
şehadet ederiz ki Allah tektir, Hz. Muhammed onun kulu ve
Resulüdur diyorlar.
İşte böylece Miracımızda Rabbimizle görüşmüş oluyoruz.
Rahman Suresi 26-27. Her şey ölücü ve geçicidir. Ancak
Allahın Zatı bakidir ayetinde de buyurulduğu gibi mülkünde
kendisinden başkasının olmadığını, bilinmekliğini murat
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ettiği için biz sıfatlarını yarattığını ve fiileriyle de bizlerin
istidatları nisbetinde tecelli ettiğini her yönüyle bizlere
bildirmektedir.
DECCAL NEDİR
Sağ gözleri kör, sol gözleri görenlerdir. Yani aklı maaş
sahiplerinin gurur ve kibirleriyle halkı görüp, Hak ve
Hakikatı görememeleridir. Kur-an ı Kerimde Bu dünyada
kör olanlar yarın Ahirette de kör olup Allah ı göremezler
buyurulmuştur.
Onun
için
deccal
3
türlüdür:
1Enfüste
Deccal,
kişinin
nefsi
emmaresidir.
2- Afakta Deccal, aklı maaşla hareket eden şeytan zihniyetli
kişilerdir.
3- Mesih Deccalı ki, o da kişinin ahir zamanı olan fenafillah
olunca, Ruhullah olan Hz. İsa A.S. tarafından öldürülen
Deccaldır. Bir salik aklı maaş hali olan Deccallıktan
kurtulmak için, Kâmilinin telkinatına tabii olarak Aklı maad
(ahiret düşüncesini) zuhur ettirmesi lazımdır. İşte o zaman
Hz. İsa A.S. Ruh yönünün galibiyeti kişinin deccallığını
yaşam düşüncesini yok eder. Hz. İsa A.S. Deccalı Ahir
zamanda öldürecektir. Sözünün manası budur.
SİDRETÜL MÜNTEHA NEDİR
Yedinci gök semada Cebrail A.S.ın en son gidebileceği, bir
adım daha gidersem yanarım dediği bir makamdır. Necm
Suresi 13-14 And olsun onu bir başka defa da Sidretül
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
müntehanın yanında gördü. Ayetinde bahsedilen makam,
Peygamber Efendimizin miraca çıkarken Cebrailin yani aklı
Resulün bir adım dahi bundan öteye atarsam yanarım dediği,
sıfat Âleminin son durağıdır. Zira ondan ötede Zat vardır,
zevk vardır. Akılla oraya girilemez. Girilirse elbette akıl yok
olur.
Sidretül müntehadan öteye diğer melekler de geçemez.
Çünkü sıfatlar bütün icraatını Zata kadar yapabilirler. Ondan
sonra Zat olan zevk gelir. Sitretül müntehadaki meleklerin
adına Müheymin melekleri denir. Onlar yüzlerini Rablarına
çevirmişler, daima Cemalullah ı seyretmektedirler. Zira
bütün sıfatlar kendilerinin görevleri nispetinde Allah ın
Zatına yüzlerini çevirmişler, o ne şekilde tecelli ediyorsa
ondaki Cemalullah ı seyrediyorlar.
Tevhidde kavseyn mertebesi olarak bilinen bu yeri
müminlerin Muhammediyyün olanları, cehri şirklerden
sonra hafi şirklerden de kurtulanları zevk edebilirler. Fena
gözü ile Sitretül müntehanın görülmesi mümkün değildir.
Beka gözü ile Ruhullah olarak tecelli ilahiyi görmek
mümkündür. Onun için sıfatlardaki renk ve şekillere
meyletmeden Necm Suresi 17 mazagalbasaru ve mâ ta ğâ
buyrulduğu gibi gözü hiçbir tarafa da kaymadı. Çünkü
Hakikatı görenlerin gayriyete itibar etmeleri mümkün
değildir.
KIBLE NEDİR
Kıble, Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i
Mükerreme cihetidir. Kâbe-i Muazzama Allahın Zatını
remzetmektedir. Dünyanın her neresinde olurlarsa olsunlar
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
bütün inanan Müminler Kâbe ye dönerek Namazlarını
kılarlar. Zahirde her ne kadar vücudumuzun sabit bir yöne
dönerek Namaz kılınması Farz ise de Bakara Suresi 115.
Doğu ve batı Allahındır, hangi tarafa yönelirseniz orası
Allah a ibadet yönüdür buyurulmaktadır. Resulullah
(S.A.V.) Efendimiz Kudüs teki Mescid-i Aksa ya dönerek
Namaz kılarken ikinci rekâta kalktığında Ya Muhammed
yüzünü Mescidi Aksa dan Mescid-i Haremiyete yani Kâbe-i
Muazzamaya çevir emrini alınca ikinci rekâtında
kıblegahımız olan Kâbe-i Muazzamaya çevirerek Namaz
kılmışlardır. Ondan sonra hep Kâbe-i Muazzamaya dönerek
Namaz kılmışlardır.
Salikler de afaktaki kıblemiz olan Mürşidi kâmilimize
dönerek Namazın bir rekâtı olan efalini, sıfatını, vücudunu
Allah a vererek fenafillah olmanın tahsilinden sonra
Rablerini kendilerinde görmüşlerdir. Nefsini bilen Rabbinı
bilir (H.Ş.)
İkinci Rekâtta ise kendi gönlüne dönerek gönül Kâbesinde
Namazını kılar. Şu halde afakta salikin kıblesi Mürşid-i
Kâmilidir. Sakın onu bir suret yönüyle değerlendirip put
yapmayasınız. Ondaki irşad ve terbiye edicilik kemalatına
Mürşid denir. Fenafillah olduktan sonra da kendindeki
varlığın, Rabbinin varlığı olduğunu anlayınca kendi
haremiyetine çevrilerek Namazını kılar. Her ne varsa
çıkmıştır aradan, kalır Yaradan.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
KIYAMET NEDİR
İnsanların dünya ömürlerinin bitip kurtuluşa ermeleri
demektir. 3 türlü kıyamet vardır:
1- Cesetlerin ölmeleri biz buna kıyameti suğra yani
küçük kıyamet diyoruz. Dünya huzur ve mutluluk yeri
olmadığı için üzüntü, keder, stres ve Dünya debdebelerinden
kurtulduğu için izdirari bir ölümle dünyayı terk etmiş olana
küçük kıyameti koptu diyoruz.
2- Kıyameti Vusta: Kişinin iradesi ile bir Mürşidi Kâmilden
tahsil ederek mutu kable ente mutu (H.Ş.) ölmezden evvel
ölerek şirklerden kurtulup Nefis sıfatlarından geçmesidir.
3- Kıyameti Kübra: Büyük kıyamet hafi şirklerden de
geçerek enniyet hicaplarını yırtıp, Hakikate uruç etmektir.
İşte zahiren kıyamet günü dediğimiz hesap günü geldiğinde
Rabbin kim? Nebin kim? Kitabın ne? vs. gibi sorulara cevap
verileceği gibi bizler Tevhid ehli olarak bu soruların
cevabını burada vermekteyiz. Tekrar soru ve suale
durmamak için burada bunu irfaniyetine sahip olanlar elbette
daha burada iken imtihanı kazanmışlardır. Nasrettin Hocaya
Ne zaman kıyamet kopacak? diye sormuşlar. O da çok güzel
bir cevap vermiş Hanım öldüğü zaman küçük kıyametim,
ben öldüğüm zaman da büyük kıyametim kopmuş olur
demiştir.
Çünkü
er
Zattır,
hatun
sıfattır.
Sıfatların ifnası küçük kıyamet Vücudun da yok olması
büyük kıyamettir demek istemiş. Sahabeler Resulullah
(S.A.V.) Efendimize Ya Resulullah (S.A.V.) kıyamet ne
zaman kopacaktır diye sormuşlar. O da Ahiret için ne
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
hazırlık yaptınız buyurmuştur. İşte Tevhid ehli bu üç türlü
kıyameti de burada zevk ederek mutluluğa inşaallah
İBADET NEDİR
Zariyet Suresi 56. Ben ins ve cinleri bana ibadet etsinler diye
yarattım ayetini Resulullah (S.A.V.) Efendimiz açıklarken
ibadetin Allah ı Tevhid etmek ve bilmekten ibaret olduğunu
bildirmişlerdir. Yalnız ibadet 3 türlü mütalâa edilir.
1- Fikri ibadetler,
2- Bedeni ibadetler,
3- Mali ibadetlerdir.
Fikri ibadet itikadı ibadettir. Allah zanda ve hayalde
değildir. Zerreden kürreye kadar her varlıkta Zatını, tecelli
ettiği varlıkların istidatları nispetinde ilan edendir. Onun için
kendimize nispet ettiğimiz efal, sıfat ve Zatın Hakk'a ait
olduğunu bir kâmilden mutlaka tahsil etmemiz
gerekmektedir. Yoksa hayaldeki bir Allah a inanmakla her
ne kadar ibadet ve taat yapsak taklit olduğu için tahkiki bir
ibadet yapmış olamayız. İtikatta mezhebimiz İmam-ı
Maturididir. Onun itikadı nedir? Ehlisünnet vel cemaattır.
Bu ne demektir. Allah ın bilinmekliğini murad ettiği için,
Zatından sıfatlara tecellisi, sıfatlar da esma alarak fiileriyle
asarını göstermesinin irfaniyetine sahip olmaktan ibarettir.
Zaten Tevhid tahsilini yaptıran kâmiller bu ilmi
öğretmektedirler.
Kişi bu irfaniyete sahip olunca ikinci ibadet olan bedeni
ibadetlerini bilerek yapar. Canın tenden zuhuru, o kişinin
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ruhunun sıfatlarından tecelli eden fiillerinin iyi ve güzelliği
ile bilinir. Siz itikadınızda bu irfaniyete sahip olduğunuz
halde beden ibadeti olan bu vücudunuzdaki sıfatlardan onun
fiillerini zuhura getiremiyorsanız siz yalancısınız. O
irfaniyet kendinize fayda sağlamadığı gibi başkalarına da
fayda sağlamaz. Bir kişi kendisindeki irfaniyetin kendisine
fayda sağlayıp sağlamadığını bilmek isterse baksın. Edep,
haya, tevazulu olmak, yumuşak huyluluk, iyilik, sabır,
şükür, ahlak gibi güzel vasıflara sahip mi? Allahın emir ve
yasaklarını ne derece uyguluyor? Bu sayılanlara sahip
değilse o kişi kelamidir.
Mali ibadetler ise zengin olan Allah ın nasıl bütün fakir olan
sıfatlarına daima zekâtını verdiği gibi maddi ve manevi
zenginliği olanlar da fakirlerin faydalanmaları için ehline bu
zenginliklerini intikal ettirmeleridir. Ettiremiyorlarsa
emanete ihanet ettikleri için Allah onlardan razı olmaz.
Dolayısıyla da azab görmektedirler.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
İNSANLAR MUTLULUK VE SAADETİ
NASIL ELDE EDERLER
Acaba içimizde mutluluk ve saadet aramayan bir kimse var
mıdır? Her insan mutlaka mutluluk ve saadetin arkasından
gider ve tek gayesi de bunu yakalamaktır. Fakat insanlar bunu
mutluluk ve saadet pazarında değil de esfeli safilin olan Dünya
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
pazarında aramaktadırlar. Pazardan aldığımız bir televizyonun
kutusunun içinde güzel görüntüyü sağlasınlar diye firma bir de
tÂlimat yani kullanma kılavuzu koymuştur. Onu okuyup her
türlü ikazları uygularsak net görüntü sağlayabiliriz.
İşte aynen onun gibi bu insanoğlu televizyonunun da
imalatçısı Cenabı Allah tır. Onun da mutluluk ve saadet içinde
net görüntüler sağlaması için Kur-anı Kerim olan talimat
kitabını göndermiştir. Çünkü insanların saadete ulaşma
metotlarını en iyi bilen yüce Allahtır. Öyle ise onun sözlerine
kulak verelim. Yüce Rabbimız mutluluk ve saadetin iki
bölümde kazanılacağı bildiriliyor.
1 - Dünya saadeti
2 - Ahiret saadeti
İnsanoğlu et ve kemikten bir de Ruhtan meydana gelmiştir.
Beden Ruhsuz ayakta duramadığı gibi Ruh ta bedensiz
icraatını sergileyemez. Onun için beden ve Ruhumuzu Allah a
teslim etmekle mümkün olacaktır. Allah insanların mutlu
olmalarını istiyor. İnsanların mutluluk ve saadetinden başka
hiçbir şey istemiyor. Bizlerin ibadetlerine Allahın zaten
ihtiyacı da yoktur. Fakat bu ibadet ve taatlara bizlerin ihtiyacı
ise pek çoktur. Çünkü ibadetler yapıldığı takdirde mutluluk ve
saadete erişmek mümkün yapılmadığı takdirde mutluluk ve
saadete kavuşmak mümkün değildir.
Allahın insanlardan tek istediği Tevhid edip bilmek ve
mutluluk ile saadet içinde Hakkın Cemalullahını seyretmektir.
Bunun için de:
1- Nefs ile Ruh arasındaki ikiliği kaldırmaktır. Çünkü
Nefs ayrı Ruh ayrı değildir. Süfliyetteki ikilik adına Nefis,
Ulûhiyetteki teklik adına da Ruh denir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
2- Ruhullah Âleminde bütün sıfatlarında tecelli eden
Vahdaniyetin farkı ile Cemalullahı seyretmek, mutluluk ve
Saadetin
Hak
olduğunu
zevk
eylemektir.
Bir hasta doktora giderek onda tedavi olup kendi hastalığın
izale etmek imkânına sahip olabiliyorsa, mutluluk ve saadet
reçetesini de onun doktorları olan El ulamayı Veresetül enbiya
(H.Ş.) gereğince Peygamber varisleri olan İnsan-ı Kâmillerden
almak ve uygulamak gerekmektedir. Onlara tabi olarak insanı
asliyelerini öğrenip hidayete erenler mutluluk ve saadeti
yakalamışlar, bu varislerden uzak kalanlar delalette
kalmışlardır. Kasas Suresi 50. Habibim eğer senin davetine
icabet etmezlerse bil ki onlar heva ve heveslerine tabi
olmuşlardır. Her kim Allahtan gelen bir davetçiye tabi
olmıyarak kendi heva ve hevesine yani Nefsine tabi olursa o
kişiden daha çok delalette olan kim vardır ayeti bize Nefse
uyulduğu zaman delalette olduğumuzu hidayete erebilmemiz
için ise Allahın bir hidayetçisine tabi olunması gerektiğini
bildiriyor. Taha Suresi 123. Size yaşadığınız her devirde
hidayetçimiz gelecektir. Siz o hidayetçiye tabi olun mutlaka
delaletten kurtulursunuz.
Bakara Suresi 151. Sizleri hidayete erdirmek için sizlerin
arasından
peygamberler
gönderdik
Secde Suresi 24: Sabredip ayetlerimize kesin olarak
inanmalarından ötürü onların aralarından doğru yola götürücü
önderler ve Mürşitler kıldık buyurulmaktadır. Furkan Suresi
57:Habibim de ki ben sizden ücret istemiyorum. Benim
ücretim Allaha aittir. Sizden Sadece Allaha giden bir yol
tutmanızı istiyorum buyurulmaktadır. Şu halde delaletten
kurtulup hidayete ermemiz, mutluluk ve saadete kavuşmamız
için hidayet davetçisi bir Mürşid-i Kâmile tabi olmamız
gerekmektedir. Buna da Dünya ve Ahiret tahsili olarak zikirle
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
başlanmaktadır. Ankebût Suresi 45. ayeti kerimesinde
Habibim sana vahyettiğim kitaptan oku, Namaz kıl. Çünkü
Namaz bir insanı fuhuştan ve münkerden alıkor. Ama Allahın
zikri en büyüktür buyuruluyor.
Demek ki Allahın zikri Namazdan ve bütün ibadetlerden
önemli bir etkendir. Allah hiçbir ibadeti devamlı emretmemiş.
Belirli zamanlarda belirli miktarda Namaz, Oruç, Hac gibi
ibadetler hep kesintili olduğu halde zikir her Nefeste
yapılmakta, insanın işine de engel olmamaktadır. Nisa Suresi
103. ayeti kerimesinde Otururken ayakta iken ve yatarken
daima Allah ı zikret emrini görüyoruz. Öyleyse bir insan ya
ayakta olur ya oturur veyahut yatar haldedir. Bu üç halin
dışında olması mümkün değildir. Şu halde bir insan eline
tesbihi alarak 24 saat boyunca tesbih çekme anlâminda
değildir. Kişi dilini damağına yapıştırıp ağzını kapatarak
burnundan derin bir Nefes alıp tekrar aldığı o Nefesi üçe
bölerek burnundan Allah Allah Allah diyerek verirse zikrin
daima etkenliği ile kalbinde sürûr ve mutluluk Nurları
parlamaya başlayacaktır. Kalbin iki penceresi vardır. Biri
Nefse açılan pencere biri de Ruha açılan penceredir. Zikir
daimleştikçe Nefis tarafına açılan pencere kapanmaya, Ruh
tarafına açılan pencere ise açılmaya ve Nurları ile Kalbi
aydınlatmaya başlayacaktır.
Bu yapılan daimi zikir hem işlerimizi yapmamıza engel
olmadığı gibi kalbinizin her atışında Allah ı zikrediniz emrinin
yerine gelmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla da Allahın
davetine icabet etmekten ve kalbin zikir Nurlarıyla
nurlanmasından, kişi bütün şartlarda rahatlatıcı mutluluğa
ermektedir. İnsanların üzüntü ve stres halinde hemen ilk
müracaat ettikleri şey sakinleştirici sinir ilacıdır. Ne yazık ki
ondan da sonuç alamamaktadır. Hâlbuki Allahın en büyük
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
rahatlatıcısı olan zikirle meşgul olsa hiç ilaç almadan sonuca
varacaktır. Çünkü insan televizyonunun mutluluk ve saadet
görüntüsünü onu yaratan Rabbil Âlemin talimatına yazmıştır.
Bakara Suresi 186. Bana dua edildiği takdirde mutlaka davete
icabet ederim ayrıca Siz beni zikrederseniz ben de sizi
zikrederim buyurulduğuna göre onun bizdeki zikri bizim
üzüntü ve kederlerden uzak stressiz, mutluluk ve saadet içinde
yaşam halidir. Hem ilaç almak hem de zaman zaman zikir
yapmaya yeltenirsek maalesef sonuç almamız mümkün
olmayacaktır. Bedenin tedavisi zahir doktorlarla, Ruhun
tedavisi
ise
batın
doktorlarla
mümkündür.
İşte zikir yapıldığında kişi ferahladığını ve rahatladığını
görecektir. Zikir yaptığımız zaman gelen rahmet bizi bir
rahatlama hissine ulaştırıyor. Bu rahatlama sebebiyle de
ferahlık duyuyoruz. Bu Zikir daimi olursa dünyadaki
mutluluğu yakalamış oluruz.
Ondan sonra mukayyet olan bu Âlemde Allahın Efal, Sıfat ve
Zat tecellilerinin tahsili ile Ruhumuzun Allah a ulaşması ve
gerçekleşecektir. Rahman Suresi 33. ayeti kerimesinde Ey cin
ve insan topluluğu gücünüz yeterse göklerin ve yerin
etrafından çıkıp gidin yapamazsınız. Ancak bir sultanla Hiçbir
kişi sultanın yani Mürşid-i Kâmilin yardımı olmadan Allah a
vuslat bulamaz. Görülüyor ki Ruhun Allah a ulaşması mutlaka
bir Mürşid-i Kâmil vasıtasıyla gerçekleşecektir. Mürşid salike
itikadının düzelmesi ve irfaniyetinin artması için Tevhidi Efal
mertebesini telkin eder. Allahın delilleri anlâmina gelen
ayetleri okutur ve gösterir. Burada salikte çok büyük
değişiklikler ve itikadında tebdilat olur. Kendini kınama
haliyle Âleme açılan bir pencereden Kalbine Efali ilahiye
Nurlarının sızdığını ve Kalbin nisbiyet karanlıklarından
kurtulup aydınlandığına vakıf olacaktır. Sıfat mertebesinde de
ilhamlara mazhar olarak Ahiret mutluluğuna erer. Yalnız
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ilhamlara aldanmamak lazımdır. Çünkü ilhamlar iki yerden
gelir.
1- Rahmani İlhamlar: Hakkın temizlenmiş olan gönlünde
zuhur
eder.
2- Nefsani ilhamlar: Buna zulmani ilhamlar da denilebilir.
Rahmani ilhamlar kalbe Ruh penceresinden gelen Vahdet ve
Kur-an ı Kerime uygun olan ilhamlardır. Bu ilhamlar kişiyi
mutlu ettiği gibi başkalarına da anlattığında onları da mutlu
eder. Nefsanî ilhamlar ise Nefisten geldiği için kişinin kendi
mutlu olsa bile başkaları mutlu olmaz. Çünkü Kur-an a da ters
düşmektedir. Bu tecelliler Nefsin kişiyi aldatmasından
ibarettir. İşte insanda Akıl, İrade ve Ruh üçlemesi zuhur
ederse Mürşid-i Kâmilin tariflerini uygulamada zorluk
çekmeden Allah a vuslat bulur. Ebedi saadet ve mutluluğu
elde etmiş olur. Yoksa zaman zaman zikir ve şuhutlardan
uzaklaşırsa Nefse uyduğu için bir türlü delaletten kurtulamaz.
İlimle her şeyi bilse bile. Allahın üçüncü tecellisi olan
vücudun vücudullah olduğunun idrakiyle hem bedenin hem de
Ruhun irfaniyetine sahip olarak kemale erip mutluluk ve
saadet yakalamış olur. Nefsini bilen Rabbinı bilir (H.Ş.)
Demek ki mutluluk ve saadet, Rabbimıza arif olup, Âdemde
ve Âlemde tecellilerini görerek huzur içinde yaşamaktır.
İnsanın sulh ve sükûna ulaşması için nefsinin bütün
afetlerinden kurtulması ve bu vücut şehrinde afetlerin yerine
Ruh hasletlerini ikame ettirmesi lazımdır. Bu ise mutluluk ve
saadete ulaşmaktır. Ali İmran Suresi 119. ayeti kerimesinde
Onlar sizi Sevdikleri halde siz onlara muhabbet
beslersiniz(seversiniz). Çünkü siz kitabın bütününe tabi
olursunuz buyurulmaktadır.
Görülüyor ki bu hal Nefsin afetlerinden kurtulmuş olanların
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
davranışıdır. Tevbe Suresi 100. İslamiyet inançları dolayısıyla
muhacir ve ensarlar (Mekke den medineye göç edenlere
muhacir, Medine de evlerini açanlara ensar denir) Allah
onlardan razı onlar da Allah tan razıdırlar. Altlarından
ırmaklar akan Cennetler ihsan edilerek orada ebediyyen
kalacaklardır.
İşte
en
büyük
saadet
budur.
İşte hem kendimizle hem de cümle Âlemle barışık olmak Ruh
birliği irfaniyetinin Allaha vuslatıyla mümkün olduğu
anlaşılmaktadır. Allah cümlemizi Nefis Âleminden kurtararak
Ruh Âlemine vuslatımızı nasip etsin. Ruhumuzun Mutmain
olmuş Nefisle Allah a kavuşarak her sıfattan Cemalullahını
müşahede etmek nasip eylesin. Âmin.
NURANİ VE ZULMANİ PERDELER
İnsanlar yaradılış gereği aceleci yaratılmışlardır. Az bir
mücadele sonunda hemen muradlarına ermek isterler.
Yaptıkları ibadet ve taat sonunda hicaplarının açılmasını, her
şeyin Hak ve Hakikatını görmek ve mutluluğa kavuşmak
isterler. İşte böyle idraktaki Musalara Kur-an-ı Kerimde Musa
A.S. Görün bana bakayım sana dediğinde Ya Musa sen beni
göremezsin (Len terani ya musa) denmiştir. Musa A.S. karşı
dağa bak diye hitap duyunca oradan tecelli eden ismi celal
ateşi ile o varlık dağı eridi ve fenafillah oldu. Kendine
geldiğinde Ya Rabbim benim arzu ettiğim gibi seni görmek
isteyenlerin ilk tövbe edicisi ben olayım diye niyazda
bulunmuştur.
Şu halde bizlerin bir Mürşid-i Kâmil vasıtasıyla
nisbiyetlerimizden kurtulup, Nefis deryasından Ruh Âlemine
geçme ilmini öğrendikten sonra zulmani perdeleri yırtmamız
mümkün olduğu görülmektedir. İkilikle yapılan ibadetler
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
şuhut ve müşahedesiz olduğu için zulmani perdeler kalkmaz.
Kıldığımız vakit Namazları, Ramazanda bir ay tuttuğumuz
Oruçlar bizlere perdedir. Çünkü bedenle yapılan ibadetlerin
fiillerinin failini, görüntüde mevcut olan sıfat ve esmaya nispet
ettiğimizde zulmani perde inmektedir. Zira bedenin kendine
has bir gücü ve kuvveti yoktur. Güç ve kuvvet sahibi Allahtır.
(La havle vela kuvvete illa billahilazim) bunu kelamla
söylüyoruz da yaşantımızda bu ten kafesinden her ne fiil zuhur
ederse bunların faili Allahtır diyemiyoruz. Ayrıca şuhut edip
esma ve sıfatlara nispet etmeden, Ruhullahın tecellisinin
zuhurunu zevk edemiyoruz. Her varlığın yaratılma yeri neresi
ise orada fiil ve icraatını gösterecektir.
Biz de onu yerinde farkıyla seyredebilirsek, işte o zaman
zulmani perdelerimiz kalkmış olacaktır. Yoksa ikilik
yaşantısında kendi vücudumuz bize perde teşkil etmektedir.
Çünkü suretten sirete geçmeden her varlıktaki birliğin zevkine
eremeyiz. Okuduğumuz kitaplar bize perde olmaktadır. Çünkü
o yazarın fikirlerine bağlılık yaratmaktadır. Vücudumuz bize
perdedir. Çünkü nisbiyette kalmamız daima yenilenmektedir.
Ve Hakka nisbiyet şuhutlarımız galebe çalmadıkça her an
gaflete düşmemiz mümkün olmaktadır. Kıldığımız vakit
Namazlarımız bize perde olmaktadır. Çünkü daimi Namazda
olamadığımızdan, müşahedemiz tecelli etmediği için
nisbiyetlere bağlılığımız devam ediyor. Bütün bunları ilmen
bilsek bile gaflete düşmemize engel olamıyoruz. Nakşıbendi,
Kadiri, Nurcu gibi grup ve ekoller bizlere perde olmaktadır.
Çünkü bu grupların mazharlarından Hakkın, yaratılma
yerlerine göre tecelli ettiğini, onların da yerli yerinde Hak
olduklarını kabullenemiyoruz. Bir bahçede bulunan gül,
karanfil, menekşe, sümbül gibi hepsinin birer çiçek tecellisi
olduğunu kabullenecek, onlara itilafın Hakk'a itilaf olduğunu,
onlara buğz etmenin Hakk'a buğz etmek olduğunu anlayarak,
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
onları da yerli yerinde görüp, sevmeye gayret etmemiz
gerektiğini anlayacağız. Halka hizmet Hakk'a hizmettir. Halkı
sevmek Hakkı sevmektir. Çünkü Hak, halktan tecellisini
göstermektedir. Onun için Hak, halk dediğimiz kişilerden ayrı
yerde değildir. İşte o zaman bu zevk ile zevkidar olduğumuzda
Haktan gayri olmadığımız anlaşılacaktır.
İşte o zaman bunlar bize perde olmadığı gibi bunlar bizlere
günah da olmayacaktır. Çünkü en büyük günah Haktan ayrı
olmaktır. En büyük sevap da Hakla beraber olmaktır. Onun
için yaptığımız ibadet ve taatlarda daima Hakkı müşahede
edelim. Daima onunla beraber olmamız bizim, bütün
ibadetlerden üstün olan daimi zikrimiz olacaktır. Bizler Hak
Teâlâ nın birer aletiyiz. Bizleri nerelerde kullandığını şuhut
edelim. Emrettiği yerde mi? Yoksa yasak ettiği yerde mi? İşte
biz oyuz.
Nurani perdelere gelince birliği bozmayan ikilik perdeleridir.
Nasıl bir evin penceresinin tülünden dışarıyı seyrettiğimizde
her şeyi net görmek mümkündür. Aynen onun gibi Fenafillah
olup Bekabillaha erenler Hakkın Cemalullahını bütün
sıfatlardan seyrederler. İşte bu birliği bozmayan ikilikte Zatını,
sıfat aynalarından seyretme halidir.
Seyreden ve seyredilen şekliyle anlatılsa da bu zevke erişen
bir salik irfaniyeti ile kendi Zatını kendi sıfatlarından
seyredenin ayrı olmadığını zevk etmektedir. Bir kişi aynaya
baksa, bakan ayrı, aynadaki ayrı değil ki ayrı mütalâa etsin.
İşte buna da Nurani perdeler denilmektedir. Allah Âlemi
Ahirette ayın 14 ü gibi Cemalullahını mümin kullarına
gösterecektir sözü işte budur. Allah Zatını ne bu Âlemde ne de
Âlemi Ahirette mazharsız göstermeyecektir. Zatının
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
bulunduğu yerde başka bir varlık yok ki gören görünen olsun.
Allah cümlemize Nurani perdeler altında Cemalullahını
seyretmek nasip ve müesser etsin. Âmin.
MÜMİN KİMDİR
Mümin Allah ve Resülune inanan Kur-an ı Kerimde emredilen
emir ve yasakları uygulayarak emniyete kavuşan kimsedir.
Enfal Suresi 2. Gerçek müminler yalnız o kimselerdir ki’
Allah anıldığı zaman kalpleri korkarak ürperir, onlara ayetler
okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve onlar yalnız Rablarına
tevekkül ederler. Ayrıca Enfal Suresi 3. Müminler o
kimselerdir ki Namazı gereği üzere kılarlar kendilerine
verdiğimiz rızıklardan Hak yolunda harcarlar. Enfal Suresi 4.
İşte bunlar gerçek müminlerdir. Onlara Rabları katında
dereceler var. Kurtuluşa eren bu kimselere cennette sayısız
tükenmez
nimetler
verilmektedir
buyurulmuştur.
Bu ayeti kerimelerde geçen bu ifadeleri açmak gerekirse’
daimi zikirle Allahı her nefeste zikreden salikin korkarak kalbi
ürperir, titrer. Zira kendinin güç ve kuvvetinin olmadığını güç
ve kuvvet sahibinin Allah olduğunun bilinciyle, Allah ı Allah
la zikrettiği tÂlimatını göz önünde bulundurduğunda
kendisine şah damarlarından yakın olan Rabbinin kendi kalp
davuluna tokmağını vurduğunu, bu nedenle kalbinin daima
titrediğini hissedecektir. Bu tokmağın vuruş sedası vücut
ülkesindeki bütün sıfat ve azalarımızın dikkatini oraya
toplayacaktır. Kendini yakın takibe alan kişi gafletten
kurtulacak ve bu tokmağın vuruş sedalarındaki nurlar kalbi
zamanla ihata edecektir. Artık Zikirle kalpler Mutmain olur
ayeti tecelli etiği için, Nefse mahsus olan zikir kapısı
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kapanmış, Kalbe mahsus olan sıfat zikriyle mutmainlik tecelli
etmiş olacaktır.
İşte bu demden sonra o kimseye sırasıyla Efal ayetleri Sıfat
ayetleri ve Zat ayetleri zahir ve batında okunduğunda imanları
artacaktır. Zira daha evvel bu ayetlerden yani Allahın
delillerinden habersizdi. Okunup, tecellisini şuhut ettiğinde
elbette ilmel yakınlıktan aynel ve Hakkel yakınlığa vakıf
olunca imanı artmış olacaktır. Dolayısıyla da taklidi bir
imandan tahkiki imana geçtiklerinden, Nefislerini bilmeleriyle
Rablarını da bilmiş olacakları için onlar Rablarına tevekkül
ederler. Çünkü her an ayrı bir şanda tecellisini gösteren Allah
fiillerin fenası, sıfatların fenası, vücudun fenasından terakki
ederek fiilerin failinin sıfatların mevsufunun vücudun
mevcudunu şuhut ederek her işini Allah a bırakarak onun her
tecellisine rıza gösterir. Ayrıca onlar kendi varlıklarından
geçip Necm Suresi 8-9. daki Miraç ayeti zevkiyle Namazlarını
gereği üzere kılarlar. Her an ayrı ayrı tecellileriyle beraber
olarak Hakla konuşurlar.
Zira Allahın bu Âdem ve Âlemde 6 pencereden ayrı ayrı
tecellilerinin irfaniyetine sahip oldukları için hepsini bir terazi
ile tartmak değil her penceredeki Hakkın terazisi olan fark
kantarı ile tartarak huzuru Kalp Namazını daimi salat olarak
kılarlar. Ve bu manevi zenginliklerini de kendilerine ve
isteyenlere Hak yolunda harcarlar. İşte bunlar gerçek
müminler olup Rabları katında onlara daima ilhamlar zuhur
edip mutluluk ve saadet içinde amel edip cennetteki tükenmez
nimetlerden istifade etmektedirler. İşte bunların bir adı da
melâmidir. Çünkü onların özü Kur-an, sözü Furkan, yüzü
vechi Rahmandır. Cenabı Allah, faili mutlak resminde bu
kişilerden tecelli etmektedir. Fakat bunu görmek her insana
nasip olmadığı için bilmeyenler onun yalnız resmini görür.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Allahın en güzel esmalarından biri de El mümindir. Emin
edicidir. Zahirde halk içinde herkes gibi yaşamlarını
sürdürürler. Fakat batında Hak iledirler. Allah Cümlemize bu
hasletleri nasip etsin. Âmin.
ANNE
VE
BABANIN
ÖNEMİ
Kur-anı Kerim Ahkaf Suresi 17.ayetinde Ana ve Babanıza öf
dahi demeyiniz buyurulmaktadır. Ayrıca Ahkaf Suresi 15.de
Biz insana Ana ve Babasına iyilik etmesini emrettik gibi çok
ayeti kerimelerde Annenin toprak anası olması nedeniyle
üretici, çoğaltıcı, terbiye edici gibi manalara geldiği Babanın
da ata, ev reisi gibi zahir manaları teşkil ettiği söylenebilir.
Hakikatta ise Mürşidi kâmiller bir yerde Anne bir yerde
babadır. Cennet Annelerin ayaklarının altındadır (H.Ş.) Çünkü
Mürşid-i Kâmillerin gittiği ve tarif ettikleri yol onların
ayaklarının altında uzanıp gittiği için bu Tevhid yoludur. Nasıl
Anne bir çocuğu 9 ay karnında taşıyorsa bir salik de fena
mertebelerinde 9 şuhutla kâmilden açığa çıkmak için sefer
yolculuğunu yapmaktadır. 5 zahir ve 5 batın 10 duygusu ile de
Allahın kendisindeki bu tecellileri kâmilin himmetiyle zevk
edebilirse 9 ay 10 gün olan Er evladı zuhur ettirir. Ayrıca
çocuk doğunca 30 ay Anneyi emen çocuk nasıl gelişiyorsa
Mürşid-i Kâmilin sohbet ve nasihatlarıyla 30 ay olan beka
mertebeleriyle de Âdemiyetini bulmuş ve kemalat sahibi
olunacaktır.
İşte bir kişi insani asliyesini bulmak için Anne durumunda
olan bir Mürşid-i Kâmilden kendi toprağına Tevhid tohumu
arttıracaktır. Sonra Fena mertebeleri olan 3 Tevhidi Efalde, 3
Tevhidi Sıfatta, 3 Tevhidi Zatta 9 şuhut geliştirerek, 10 zahir
ve batın duyguları ile Âdemde ve Âlemde Hakkın tecellilerini
doğuracaktır. Yani zuhura getirecektir. İşte Annenin görevi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
tamamlandı. Şimdi evin Reisi olan Baba elbette Anne eliyle
beslemeye geçecektir. Onun için beka mertebelerinde tecelliyi
zevklerle kemalata gelinecektir. İşte zahir ve batın bir olması
nedeniyle Anne ve Baba olmasa onun dünyaya gelmesi
mümkün olmayacaktır. Kâmil olmayınca da bir kişi kendi
insanı asliyesini bulamaz. Onun için bir salikin kâmilinden
elde ettiğini hiçbir yerden elde etmesi mümkün değildir.
Onlara itaat Hakk'a itaattır. Onlara saygı Hakka saygıdır.
Onlara itiraz etmek Hakk'a itiraz etmektir. Onlara iftira, gıybet
gibi Nefis isteklerini zuhura getirmek Hakka yapılmış gibidir.
Onun için bir hadiste Anne hakkı üç, Baba hakkı birdir
buyurulmuştur. Çünkü Allahın Ahadiyetinden bu mukayyet
Âleme al, Sıfat ve Zat tecellileri Anne hakkıdır. Zira teceli
eden Zat, tecelli olunan kuldur. İkilik zuhuratına Anne hakkı
denilmektedir. Baba hakkı ise birdir. Çünkü baba zattır, tekdir.
Bulunduğu Vahdaniyetinde çoğalması yoktur. Ne zaman
sıfatlara tecelli ederse oralarda namütenahi olarak çoğalır. Ve
cemalini gösterir.
İşte Anne, Mürşid-i Kâmil in saliklerinde bu üç yüzünün
tecellisini zuhura getirmesi olarak algılanmaktadır. Baba ise
birle bir olup mutluluk ve saadet içinde Dünyada ve ukbada
bildikleriyle amil olarak zevk içinde yaşamaktır. Halk içinde
bile Allah Baba, Toprak Anadan her mevsimde nimetlerini
yarattıklarına verip durmaktadır denilmektedir.
BİR HADİS-İ ŞERİF İN İZAHI
İşlerinizde şaşırırsanız kabir ehlinden yardım isteyiniz (H.Ş.)
Bizlerin bildiği gibi izdirari bir ölümle ölüp, toprak altında
yatan kabir ehlinden yardım istememizi tavsiye etmiyor
Resulullah (S.A.V.) efendimiz. Bir İnsan-ı Kâmil den tahsil
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yaparak ihtiyari bir ölümle ölmüş, Hakkın varlığı ile dirilip bu
ten kabirlerinde daimi ölümsüzlüğe erişmiş, yaşayan, yiyen,
içen, sohbet yapan İnsanı Kâmillerden yardım istememizi
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz tavsiyede bulunmaktadır.
Başka bir Hadisi Kudside Ben hiçbir yere sığmadım Mümin
kulumun kalbine sığdım buyurulmuştur. Şu halde kendi
varlığını Hakkın varlığında yok etmiş, kalbini cehalet ve
nisbiyet pisliklerinden temizlemiş bir kişi elbette Hakkı
gönlünde tecelli ettirerek misafir etmiş olacaktır. İşte orada
daimi misafir olan Hakkın irfaniyet ve kemalatından istimdat
istemek, müşküllerimizin hal olması için o vücud
kabristanlarında daimi diri ve kemalatıyla bizlerin isteklerini
karşılayan kabir ehlinden yardım istemek gereklidir. Bizler
Kabir ehli deyince hemen toprak altındakileri değil, Kabir ehli
olarak istifade edilmesi gerekli İnsan-ı Kâmiller, Mürşid-i
Kâmiller aklımıza gelmeli’ gerekli şekilde onlardan istifade
edilmelidir. Yoksa toprak altında yatanlardan velevki bir
evliya da olsa ona herhangi bir istediğimizi arz ettiğimizde
ondan herhangi bir söz veya müşkülümüzü hal eden sonuç
almak mümkün değildir. Mevlana Hz.leri bile bir sözünde
Bizleri Kabirlerimizde değil, Ariflerin gönlünde arayınız
buyurmuşlardır. Ayrıca bir hadiste Hak Teâlâ her canlıda
tamam fakat ölüde natamamdır Sözleriyle izdirari bir ölümle
ölmüş olanlarda cemadi Ruhtan başka mevcudun olmadığı
anlaşılmaktadır. Çünkü Ruh birdir parçalanma kabul etmez.
Yalnız tecelli ettiği mazharlarda esma alır. Toprak, madenler
vs. bu cinstendir. Nebadatta tecelli ettiğinde iki Ruh olarak
Nebati Ruh adını alır. Çünkü nebadatta hem cemadi Ruh, hem
de nebati Ruh vardır. Bütün bitki ve mahsulât bu cinstendir.
Hayvanatta tecelli ettiğinde üç Ruh olarak hayvani Ruh adını
alır. Çünkü hayvanatta hem cemadi, hem nebati, hem de
hayvani Ruh vardır. Bütün canlı hayvanat buna dâhildir.
İnsanatta tecelli ettiğinde dört Ruh olarak insani Ruh adını
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
alır. İnsanlarda hem cemadi, hem nebati, hem hayvani hem de
insani Ruh vardır. Onun için insanlar bütün varlıklardan üstün
yaratılmışlardır. Onlara verilen Allahın akıl, fikir, ilim gibi
nimetleri diğer varlıklarda eksiktir. Ruhun bu saydığımız
afaktaki 4 yerdeki tecellilerini Tevhid mertebelerinde de şu
şekilde bulabiliriz. Zikir saliki maneviyatta cemadi Ruha
sahiptir. Çünkü rabıta ve şuhudu yoktur. Her yer onun için
Hakkın yüzüdür. Daima Allah der. Tevhidi Efal saliki nebati
Ruha sahiptir. Çünkü rabıta ve şuhut verilmiş. Bu hadisatta
ona efal penceresi açıldığı için onda yeşermeler başlar.
Tevhidi sıfat saliki ise hayvani ruha sahip olmuştur. Zira Hay
diri demektir. Van ise varlık demektir. Diri varlık demektir.
Artık fiil ve sıfatlarının sahibinin Allah olduğunu idrak edince
elbette diri varlık olacaktır. Hakkın diriliğiyle dirilmiş olanlar
müminlerdir. Tevhidi Zattaki bir salik de kendisinin kâmili
olması nedeniyle insanatı Ruha sahip olur. İşte bizler insanatı
Ruha sahip İnsan-ı Kâmillerden yardım talep edeceğiz. Her
insan insanatı Ruha sahip değildir. Onlar her ne kadar surette
insan görünümünde ise de sirette henüz Ruhumdan bir Ruh
üfledim ayetine mazhar olamadıkları için sirette hayvandırlar.
Burada bahsedilen insanatı Ruh suret ve sirette insanlığını
bulmuş olanlardaki ruhtur. İnşallah cümle ümmeti Muhammed
e bu kabir ehli olan suret ve sirette insanlığını bulmuş
olanlardan istifade ettir
ŞİRK NEDİR
Şirk, Allah-a ortak koşmak demektir. Şirk iki türlüdür.
1- Cehri şirk 2- Hafi şirktir.
Açıktan açığa Allah ve Resul ünü inkâr edenler cehri
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
şirktedirler’ onlar Allah a değil puta tapanlardır. Onun için
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz: Ben ümmetim cehri şirkinden
korkmam fakat hafi şirkinden emin değilim buyurmuşlardır.
Çünkü ümmetim cehri şirk yapmaz. Yani Allah ı bırakarak
puta tapmaz. Tapsa İslam olamaz ki. Onun için cehri şirke
düşmeyeceğinden Resulullah (S.A.V.) Efendimiz emin. Fakat
hafi şirklerinden emin değiller.
Hafi şirk de iki türlüdür:
1 - İtikatta Şirk,
2 - Amelde Şirktir.
İtikattaki şirk: Hayalimizde, zannımızda, bir Allah a
inanıyorsak bu itikattaki şirkimiz oluyor. Zira böyle bir Allah
olmadığı için mevhumda bir Allah yaratmakla, Hakiki mevcud
olan Allah a ortak koşmak suretiyle şirk koşmuş oluruz.
İtikadımız İmam-ı Maturididir. Onun itikadı ise ehlisünnet vel
cemaat itikadıdır. O ne demektir diye sorulacak olursa: 4
mezhebin zahir yönden kabul edip söyledikleri, Tevhid ehlinin
de kısa ve öz olarak Mürşid-i Kâmilinin salike telkin ettiği
meşiyeti ilahiye olan Zatını bütün sıfatlarından ilan eden ve
müşahede edilen, tek Allah ın fail mevsuf ve mevcut olduğunu
bilmektir. Bir kişinin itikadı düzelmezse yaptığı amel ve
ibadetler taklitten kurtulamaz. Ehlisünnet demek sünnete ittiba
edenler anlâmina geliyorsa da esas Allahın bu mukayyet olan
Âlemde fiileriyle açığa çıkmasına Allahın sünneti denilir. Vel
cemaat ise bu Âlemde 4 tecelli mazharı olan cemadat ayrı bir
cemaat, nebadat ayrı bir cemaat, hayvanat ayrı bir cemaat,
insanat ayrı bir cemaattır. Bunların ayrı ayrı Ruh tecellilerini
görüp kabullenmek itikadımızın doğru olduğunu gösterir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Zerreden kürreye kadar her şey de ayrı ayrı kendini ilan eden
Cenab-ı Allahın görüntülerini bırakarak, zanda, hayalde,
bilinçte bir Allaha inandım ve ona iman ettim der. Böyle itikat
olur mu? Olursa elbette itikatta o kişi şirktedir.
Ameldeki şirk: Ameldeki şirke gelince kişi ibadet ve
taatlarını kendisinin yaptığına inanır halbuki güç ve kudret
Allahındır. Kulun mazharından ibadet ve taatları yapan
Hakkın bir tecellisinden ibarettir. Zannındaki Allah-a kendi
namaz kılarsa elbette amelde de şirktedir. Zira hem Allahın
gücü kuvveti var, bütün fiillerin faili Allahtır, hem de kişinin
gücü kuvveti var, Namazı kendi kılıyor. Elbette bu ikilik
şirktir. Ortak koşmaktır. Doğrusu ise kulun hiçbir güç ve
kuvveti yoktur. Ondan Namaz gibi amellerini işleyen de güç
ve kudret sahibi olan Allahtır. Onun için Namaz müşterektir.
İşte Zatı sıfatlarından, sıfatları da esma alarak fiileriyle açığa
çıkarak (iyi veya kötü dediğimiz ) fiillerinin meyvesi olan
asarıyla görünen ve bilinen Hakkın ta kendisidir. Bütün
mazharlarında da ameller onun birer tecellisinden ibarettir.
Kendimizdeki
Hakkı
cehaletimizden
mütevellit
göremediğimiz için Allahla beraber başka Allahlara ibadet
etmiş oluyoruz. Yani zannımızdaki olmayan bir Allah a,
mevcud olan güç sahibi bizdeki Hak la ibadet etmiş oluyoruz.
Bu da tümden şirk olmaktadır. Şuara 213 Allah la birlikte
başka ilahlara ibadet etmeyiniz, azaba uğratılanlardan
olursunuz.
1 - Müşriklerin şirki: Puta vesaireye tapmak gibi.
2 - Fiillerin şirki: Fiilleri kendilerine ve başkalarına nispet
etmek suretiyle kavga ve ihtilaflar halinde bulunmak.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
3 - Sıfatların
nispet etme hali.
şirki:
İlmi
kendine
veya
şahıslara
4 - Zat şirki: Mevki sahiplerinde ve şeyhlerde olur. Allah bu
şirklerden bizleri korusun. Âmin.
HABİL İLE KABİL
İnsanlığın ilk Babası Âdem A.S.ın iki oğlu vardı. Bunlar Habil
ile Kabil idi. Kabil Habilden büyüktü. Ailesi Havva anamız
her seferinde bir kız bir oğlan dünyaya getiriyordu. Bu iki
oğlan kardeşin Kabil ile ikiz doğanı Habil e Habil ile ikiz
doğan kızı Kabil e babaları vermek istiyordu. Fakat Kabil
buna razı olmayarak kendisiyle doğan kızı almak istiyordu.
Babaları Âdem A.S. buna binaen ikisine de Allah a birer
kurban kesmelerini, Allah tarafından hangisi kabul olunursa
bu kızla o evlensin dedi. Habil in kurbanını Allah kabul etti ve
gökyüzünden bir ateş gelip kurbanı yedi. Kabil kendi
kurbanının kabul olunmayışından etkilenerek kıskançlığından
seni ben öldüreceğim diyerek ifadede bulundu. Habil ise Allah
takva sahiplerinin kurbanını kabul eder. Sen bana elini
uzatsan, ben sana elimi uzatmayacağım dedi. Çünkü ben
Allahtan korkarım diyerek iyi niyetini sergiledi.
Kabil, Habil i öldürdü. Çıplak arazide 40 gün sırtında taşıdı,
elbiselerini dahi soyduğu için çuvala koydu. Sonunda bu arz
üzerinde saklayacak bir yer bulamadığı için Allah Teâlâ ona
ibret olsun diye iki karga gönderdi. Kabilin gözü önünde biri
diğerini öldürdü. Toprağı eşeliyerek gömdü. Kabil dedi ki:
Yazıklar olsun bana şu karga kadar bile olamadım.
Kardeşimin cesedini gömmekten acizim. Diyerek pişmanlık
duyanlardan oldu. Onun için Maide Suresi 32. Ayette Kimki
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim ki
bir kişiyi diriltirse bütün insanları manen diriltmiş gibidir
buyurulmuştur. Bu ifadelerimiz Maide Suresinde 27 den 32ye
kadar ifade edilen ayeti kerimelerin özetidir.
Bizler manevi yönde bu ayetlerden neler anlamamız ve
yaşantımızda Habil ile Kabil olayını nasıl icraata koymamız
lazımdır. Her şeyden evvel enfüste yani bizim vücut
ülkemizde ve afakta bizim dışımızdaki varlıklarda Âdem
kimdir? Habil ile Kabil kimdir? Ayeti kerimede geçen kurban,
kız kardeşler, karga gibi tabirlerin de tevilatı ve zevki
nelerdir? Bilmek lazımdır. Enfüste Âdem, kalp sahibi olan
sensin, Kabil nefsin Habil ise Ruhundur. Afakta Âdem kalp
sahibi olan Mürşid-i kâmildir, Habil emirlerine tabi olan
saliktir, Kabil ise Nefsine tabi olanlardır.
Tevhid içinde de ifade etmek gerekirse Âdem yine İnsanı
Kâmil, Habil zikir, rabıta ve şuhutları kullanıp zevke geçen
salik, Kabil ise ilimle Tevhidi bilse bile bir türlü Nefsin
buyruğundan kendini kurtaramayanlardır. Bunların yanında
ikiz doğan kız kardeşleri ise Habil le doğan kız kardeşi akıl
nimetiyle Ruhun doğrultusunda yapılan ameller’ Kabil in ikiz
kardeşi kız da vehimin Nefsanî olarak amelleridir. Âdem A.S.
Habil le doğan kızı Kabil e, Kabil le doğan kızı Habil e
vermek istiyordu. Çünkü Ruh doğrultusundaki amellerle Kabil
evlenirse, Kabil Nefsin süfli isteklerinden mutmain olan Nefs
hâline dönüşecek. Habil de Kabil le doğan kızı yani vehim
amellerini eş olarak yanına alırsa, o da kendi Ruh yüceliğini
onda tecelli ettirecek. Her iki taraf da hidayet bulmuş olacak.
Fakat bunu Kabil anladığı için itiraz ediyor. Âdem, Maide
Suresi 27. ayetinde ikisinin de birer kurban kesmelerini,
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
hangisinin kurbanı kabul olursa onun isteğinin olacağını
söyledi. Kurban kurbiyet demektir. Yani Allah a yaklaşmaktır.
Ruh insanoğlunda Rabbi'min bir emri olduğu için Habil in
kurbiyeti, edep ve teslimiyetinin karşılığı olarak kabul edildi.
Fakat Kabil inki Nefsin vehim mahsulu olduğu için kabul
olunmadı. Olunamaz da. Çünkü Allah her fiilin faili benim
diyor. Kabil ler de benim diyor. Bu hal Rabbinin rızasını
kazandırır mı? Kabil ziraatla uğraşır, Rabbi için verdiği her
şeyde en kötü olanlardan verirmiş.
Fena saliklerinin hepsi de ziraatçıdır. Kesbi ilimle vuslat
almak için bütün mevsim mahsul kaldırmak için uğraşırlar.
Bunların içinden vehbi ilme nasibi olanlar Habil gibi kurbanı
kabul olanlardır. Bunun üzerine Kabil kardeşi Habil i
öldüreceğini söyledi. Kıskançlığından kardeşi Habil i öldürdü.
Yani ruh yönüyle gelen Rabbi min emri olan, bütün fiilerin
faili Allah demekten kesti. Nefsine nisbet etti. 40 gün çıplak
arazide bitkin bir halde gezindi durdu. Çünkü Ruh Akıl
nimetiyle amellerini, fiilerini yapamazsa nefsi de güçsüz ve
kuvvetsiz kalarak zayıflar, kendini boşlukta hisseder. O
duygusu ile Tevhid de 4. Mertebe zevki olan Vahdaniyet
yerine kadar fiilerin failini, sıfatların mevsufunu, vücudunun
mevcudunu kendine nispet etmekle, onun 40 gün hamallığını
yapar. İşte vehime uyan kişinin hali böyle olur. Allah ona
karga göndererek, gözünün önünde öldürdüğü kargayı, toprağı
eşeleyip gömdüğünü gördü. Ve yazıklar olsun bir karga kadar
olmadım diye pişmanlık duymuştur.
İşte Allah nefis arzını eşeleyen hırs kargasını göndermiştir.
Zira Ruhun Akıl nuruyle kemalata vuslatını engelleyen Nefsin
vehim kuvvetleri, hırs kargasını örnek alarak Nefsi zulmaniye
olan Nefs toprağına gömdü. Fakat çok değerli akıl nimetimi
neden kullanamadım diye de pişman oldu. Onun için Maide
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Suresi 32 de Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek
gibidir. Bir kişiyi diriltmek bütün insanları diriltmek gibidir.
buyurulmuştur.
İnsan Âlem-i Kübradır. Kendi Nefsini öldürürse tırnağından
saç tenine kadar bütün vücud ülkesindeki kişileri de öldürmüş
olur. Çünkü Nefsi onun aslı idi. Nefs öldürülmemeli, terbiye
edilmelidir. Bir kişi de Nefsini Hakk ın varlığıyla diriltirse
bütün Âlemi diriltmiş olacaktır.
Günümüzde bütün Kabil ler mutsuz ve ve iki yakaları biraraya
gelmeyen zevksiz kişilerdir. Allah ın yasak ettiği bütün
müsibetler onlardan zuhur eder. Habiller de kurbiyet sahibi
oldukları için daima Allah ın rızasını kazanmış, vücud
ülkelerinde Ruhu padişah yapmış, mutlu ve saadet içinde
bulunanlardır. Zaten İnsan-ı Kâmillerin de bizlere önerdiği yol
olan Allah yolunda yok olmayı başarabilirsek, Habil in
karşılığı olarak Âdem A.S. a hediye edilen Şit A.S. gibi
bizlere de Şit A.S. zevki ve yüceliği verilecektir.
ÂDEM İLE HAVVA
Âdem yok demekir. Fakirlik veya kendi varlığı olmayanlara
Âdem denilir. Âdem ise yok olan Âdem mazharından,
kemalatı ile Hakkın Rahmaniyet sıfatının Hüvviyet ve enniyet
yüzünün açığa çıkmasına da Âdem veya ilk insan
denilmektedir. Bütün varlıklarda Allah ın tecellisi vardır.
Fakat nakıstır. Âdem de ise tecellisi tamdır. Onun için Halifem
denmiştir.
İnsan kelimesi ile Âdem kelimeleri kemalat mertebesinde aynı
anlama gelir. Tin Suresi 4.ayetinde Biz insanı en güzel surette
halk ettik buyurulmuştur. Allah Âdemi kendi sureti üzerine
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
halk etti (H.Ş.) bizlere Âdem in yüceliğini sergilemektedir.
Suret şekil değildir. Allah ın sureti sıfatlarıdır. İşte kemalat
sıfatı olarak Âdemi halk etti demektir. Onun için Mısri Niyazi
Hz. leri bir ilahisinde:
Hakkı istersen yürü insana bak
Şemsü Zat yüzünde rahşan eylemiş
Hak yüzü insan yüzünden görünür
Zatı Rahman şeklini insan eylemiş
buyurmuşlardır. Onun için bizler Allahın Zatını düşünmeyiz.
Fakat mukayyet olan bu Âlemde bütün sıfatlarından Zatını
ilan eden olduğu için, sıfatlarından en kemalatlısı ve camiül
esma sahibi Âdem in sırlarını öğrendimizde Hakkı ve Hakikatı
da zevk etmiş oluruz.
Âdemin yaradılışı, Mekke şehrindeki numan vadisinden Azrail
Melaikesi tarafından çamuru alınarak Allah ın Cemal ve Celal
elleriyle yoğurulup insan suretinde meydana getirilmiştir. Üç
yüz sene ateşte pişirildikten sonra tam rububiyyet halinde
hazır olduğu görülünce ve nefahtü fihi min Ruhi ayeti
gereğince Rabbi tarafından ona Ruhundan bir Ruh üfürülmüş
olur. Kız ise 9 ay, oğlan ise 9 ay 10 gün Anne karnında
kaldıktan sonra Dünyaya ayak basmış olacaktır. Zahirde de
böyle değil midir?
Birinci 40 günde kan pıhtısı, ikinci 40 günde et pıhtısı, üçüncü
40 günde yani 120 gün sonra el ve ayaklar teşekkül ederek
Anne karnındaki çocuk nasıl hareket ettiği biliniyorsa, aynen
manada da: Esfeli safilin olan bu Dünya içinde hayvani bir
yaşantı ile yaşarken, Azrail olan İnsanı Kâmil mazharından
gayriyetimizi öldürerek teslimiyet ve edep toprağı ile ilim
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
suyunu karıştırarak, daimi zikirle bizi her Nefes yoğuruyor.
Ona layıkiyle kul olacağımız anlaşılınca üç yüz yıl olan Ef al
yüzü, Sıfat yüzü ve Zat yüzleriyle pişiriyor. Kalpler zikirle
mutmain olur ayeti olmadan pişirme fırınına konmaz. Bu üç
yüzyıl da piştikten sonra ilim sahibi olan Allah, malum olan
bizim kıvama geldiğimizi emanati kaldırabileceğimizi görünce
Ruhundan bir Ruh üfürecektir. İşte o zaman o salikte Anne
karnındaki çocuk gibi hareketler başlıyacaktır. Çocuk kız ise 9
ay yani 9 şuhut hali ile veledi kalbin tecellisi, oğlan ise 9 şuhut
ve 10 duygu zevkleri ile veledi kalb yani kalbin oğlu zuhur
edecektir. Âdem ancak bu saydığımız Nefis Âlemi olan fenayı
tam olmadan Âdem olarak görünmeyecektir. Fakat ilk insan,
Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak kemalata geldiğinde kemalet
tecellileriyle bu suret ve şekillerden kendini ilan edip
görünmeye başlayacaktır. Onun için insanlar üç sınıftır:
1 - Surette insan sirette hayvan,
2 - Surette insan sirette nakıs,
3 - Surette insan sirette de insandır.
Kemalat ve Rahmaniyeti ile camiül esma olarak Rabbi'min tek
göründüğü yer insan mazharıdır. Bütün Âlemi kendi inhisarı
altında cem etmiş olduğu için ona insan denilmiştir. İbrahim
Hakkı Hz.leri bile Ey kişi sen Âlemi Kübrasın. Kendine
dikkatle bak. Cennette sende Cehennem de sen de, sırat da
sende mizan da sende. Sen ceseden küçük bir varlıksın ama
manada bütün 18 bin Âlem sende toplanmıştır.
Buyurmuşlardır.
Şu halde suret olarak görülen bu tene Âdem denmiyor. Yok,
manasına gelen Âdem mazharından, Allah ın kemalat ve
Rahmaniyetini siret yönü ile zuhura gelen ve Allah ın
Ruhullah zevkine sahip olan o Vahdaniyet zuhuruna Âdem
denilmektedir. Âdem bu sırlara sahip iken yalnızlıkta canı
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sıkıldığı için Allah u Teâlâ ona hayat arkadaşı olarak Havvayı
verdi. Sen kimsin diye sorduğunda ben sana arkadaş ve dost
olarak Allah tarafından lütfedildim dedi. Çünkü latif olarak
Ruh sıfatlardan elbette tecelli etmek isteyecektir. Sıfatlar
olmazsa Ruh nasıl kendisini ispat etsin, ilan etsin. Onun için
Âdem e de sıfat olan Havva validemiz ihsan edildi. Çünkü
Allah ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim.
Bu halkı yani sıfatlarımı halk ettim demekle, Âdemden de
Havva yı zuhura getirerek neslin çoğalması daimlik tecelli
etmesi içindir. Allah u Teâlâ Zat iken Muhammed sıfattı ve
Muhammed aynasından kendinin her an ayrı bir şanda
tecellilerini seyrettiği gibi, Âdem de Zat, Havva sıfat olarak
Havva aynasından her türlü tecellisini zuhur ettirmekte ve
seyretmektedir.
Şu halde Havva ile Âdem olmasa Âlem de olmayacaktı. Bu
Âlem, siret olan Âdem in suret olan yani sıfat olan Havva dan
tecellisinden ibarettir. Allahu Teâlâ cümlemize Âdem ile
Havvanın sırrının, Zat ile sıfat sırlarının aynısı olduğunu,
zerreden kürreye kadar her şeyde her an ayrı ayrı tecellilerini,
çoğalmasını şuhut ederek zevk ettirmek nasip etsin. Âmin.
KALP TEMİZLİĞİ
Bizler günde 5 defa Abdest alıyor, 5 vakit Namaz kılıyor ve
Ramazanda da bir ay Oruç tutuyoruz. Acaba bunlardan
istifade ederek kalbimizi temizleyip hallenerek yaşantımızda
uygulamaya geçebiliyor muyuz? Çünkü Resulullah (S.A.V.)
Efendimiz buyuruyorlar ki: Bir müslümanın evinin önünden
bir Nehir geçse ondan 5 vakit Abdest alıp yıkansa o kişide
pislik kalır mı? Elbette kalmaz değil mi? Çeşitli ayetlerde de
ellerimizi yüzümüzü baş ve ayaklarımızın yıkanması
emredildiği için tenimizle ilgili bu temizliği eksiksiz
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yapıyoruz. Fakat bunların getirdiği manevi temizliğin olup
olmadığını kendimizi yakın takibe alarak izlemiyoruz. Günlük
muhasebemizi yaparak eksiklerimizi izale edemiyoruz. İki
günü bir olan zarardadır. (H.Ş.) gereğince zararda olduğumuz
açıkça ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar Tevhid ehli olarak ta
ellerimizin yıkanmasını efalin, yüzümüzün yıkanmasını sıfat
mahalli olduğu için sıfatların, baş ve ayakların da başla ayak
arasındaki
vücudun
Vücudullah
olduğu
idrakiyle
nisbiyetlerden kurtulmak olduğunu ilmel öğreniyoruz.
Fiilerin faili Allahtır derken şuhut edemediğimiz için hala
karşımızdaki varlık ve kişilere nisbet etmekten kendimizi
alamıyoruz. İlimle yine biliyoruz ki kuvvet ve kudret
Allahındır. Hiçbir kimsenin güç ve kudreti yoktur. Şu halde bu
ikilik içerisinde huzur ve saadeti bulmamız mümkün değildir.
Çünkü kalbimiz temizlenmedi. Abdest almakla yalnız
azalarımızı yıkamaktan öteye geçemedik. Bu yıkanmanın
manevi yönü olan Efal, Sıfat ve vücut idrakının Hakka ait
olduğunu kalbimizin tasdik etmesi bütün azalarımızın onunla
hallenmesine vesile olacaktır ve kalbimizin temizliğinin
meyvelerini sıfatlardan tecelli eden iyi ve güzel fiil
meyvelerinden görünecektir. Kalp bir komutan bütün sıfatlar
onun askerleridir. Komutan iyiliği emrederse askerler iyiyi
yaparlar. Komutan kötülüğü emredesre askerler kötülüğü
yaparlar. Komutan olan kalbimizin temiz ve iyi olduğunu
görmek istiyorsak kendi fiillerimize bakalim. Edep, ahlak,
sevgi, teslimiyet, tevazuluk ve alçak gönüllülük gibi
Resulullah (S.A.V.) Efendimizin bu yönlerini kendimizde
görebiliyor muyuz? Görebiliyorsak Elhamdulillah kalbimiz
temizlenmiştir. Aldığımız Abdestler bizim hem zahirimiz olan
tenimizi hem de batınımız olan kalp temizliğini sağlamış
olacaktır. Yoksa Resulullah (S.A.V.) Efendimiz İstediğiniz
kadar ilim öğreniniz bildiğinizle amel etmedikçe Allah-a
yemin olsun ki mükâfata nail olamazsınız buyurmuşlardır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şu halde bizler de öğrendiklerimizle amel etmeyince ne zahir
yapılan yıkanmalardan ne de ilim ve sözlerden
faydalanamıyacağımız anlaşılmaktadır. Namaza gelince
Namaz Müminin Miracıdır. (H.Ş.) Miraç ise ikilikten birliğe
uruç etmek, Allah la beraber olmak, Allah la konuşmak, Allah
la sevişmektir. Zahir olarak kıyam, rüku, secde halinde
kıldığımız Namazlarda yalnız zahirde kalıyorsak kıyâmin,
rükunun ve secdenin taşıdığı manevi manayı bilmiyorsak zahir
olarak ömrümüz müddetince kıldığımız Namazlardan
maalesef layıkiyle istifade edemiyoruz demektir. Çünkü
Namaz Allah la görüşmekti, görüşmedik. Onunla beraber
olmaktı, olmadık. Zira o zannımızdaki bir Allah bizlere fersah
fersah uzaklarda olduğu için ne görebildik ne de beraber
olabildik. Allah ise hayallerden, zanlardan münezzehtir. 5
vakit Namazı da emri ilahi olduğu için bilinçsiz olarak
devamlı kıldık. Bir günden bir güne bu kıldığımız
Namazlardan ne istifade ettik diyerek düşünmedik.
Hep zannımızdaki ahirette mükâfatı görürüz inşallah dedik. İki
cihan serveri Peygamberimizin Dünya ve Ahirette mutluluk ve
saadet dağıttığını düşünüp bunlar nelerdir, nerededir, nasıldır
demedik. Devamlı tenimizle Namaz kıldık, Ruhumuzun
Miracını düşünmedik. Belki tenimizle kıldığımız Namazlardan
bedenen bazı, spor yapmak gibi, eklemlerimizin
kireçlenmeden kurtulması gibi sıhhat yönünden birçok
faydaları sağladık. Fakat manevi faydalardan nasibimizi
alamadık.
Allah la beraber olmak, yalnız Namazda değil her zaman ve
her yerde, bilemedik. Bu kâinatın bütün Nebadatı ile kıyamda,
Hayvanatıyla rükûda ve cemadatıyla secde halinde Allah’ı
daima zikrettiklerini bilmek lazımdı, bilemedik. Bilmekte
yetmiyor, görmek lazımdı, göremedik. Göremeyince kişilerle
temasımızda amel ve muameletimiz nakıs ve bilinçsiz
olacaktır. Dolayısıyla da ikilik içerisinde huzur ve mutluluğu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
bulmamız mümkün olmayacaktır. Allah la beraber olmanın ve
konuşmanın tek gayesi onu layıkiyle bilmek ve Dünya ve
Ahirette huzur, mutluluk ve saadet içinde yaşamaktır. Yoksa
Allah ın bunlara hiç ihtiyacı yoktur. Esas bizlerin ihtiyacı
vardır.
Zaten Oruç Namaz gibi amelle ilgili ibadetler gaye değil araç
ve gereçtir, vasıtadır. Bu ibadetlerin zahirini yapıp batınını
bilmemek ve elde edilen faydaları görmemek emeklerimizin
boşa gittiğini göstermez mi? Namazda Allah la konuşabilen
bir Mümin her gün ve her yerde onunla beraber olduğunu
anlayacaktır ve zevk edecektir. Her kimle alış veriş yapıyorsa
Allah la alış veriş yaptığını, halka hizmetin onlardaki Hakkı
gördüğü için Hakka hizmet ettiğini şuhut ederek zevk
edecektir.
İşte o zaman emri ilahi olduğu için Namaz kılan bir kişi
anlayacaktır ki, her varlık Namaz kılmaktadır. Bu kainatta
Namaz kılmayan hiçbir varlık yoktur. Yalnız insanoğlu
kendisine verilen akıl ve ilim nimetleriyle bunun idrakında ve
şuhudundadır. Diğer Akıl ve İlim nimetinden nasipsiz olan
varlıklar ise bundan habersizdirler. Onlar bu Âleme Hayvan
gelmiş Hayvan gidenlerdendir. İşte Namazın Miraç olduğunu
miracın da Allah la beraberlik ve konuşma olduğunu
anladığımızda kalbimiz temizlenmiş olacaktır. Haktan gayrı
bir varlığın olmadığı bir yerde itilaf kiminle olabilir ki. Bütün
ikilikte kahır diye bildiğimiz her ne varsa hepsinin iyiliğe
tebdil edildiğini görmüş olacağız. Dolayısıyla da mutluluk ve
saadet zevkine sahip olmuş oluruz.
Şu halde yaptığımız ibadetlerin yalnız zahirini yapıp batını
olan ilim ve irfaniyetine sahip olarak hallenmeden, yaşâmina
geçemiyorsak henüz Kalp temizliğine sahip olamadığımız için
bunları fiilerimizden gösteremiyoruz demektir. Çokları nasıl
yalnız zahir ibadet ve taatlarını yapıp da batınından hiç
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
haberleri olmadığı için yaşantılarında mutluluk ve saadete
sahip olamıyorlar. Aynen onun gibi yalnız ilimle batını
bilenler de fiilerinde sevgi, ahlak, edep gibi meyvelerini
gösteremedikleri için zahirdekiler gibi huzur, mutluluk ve
saadet zevkine eremezler. Çünkü zahirdekiler taklitten tahkike
geçemedikleri için bu nimetlerden mahrum edilmektedirler.
Yalnız batını bilmek de yaşama geçilemediği için aynıdır.
Allah ın bütün sıfatlarından Zatını ilan edişi nasılsa bu
irfaniyete sahip olanların da onu bütün sıfatlarından
sergilemesi gerekmez mi? Yaşamak istemiyenler kelamda
kaldıkları
için
meyvesiz
ağaç
durumundadırlar.
İşte sözde Arifim diyenler de siretlerinde henüz ikilikten
kurtulamadıkları için her gün beğenemediklerini gıybet
yapmakta, hatta iftiralarda bulunmaktadırlar. Halktaki Hakkı
göremedikleri için onlarla hep itilaftadırlar. Bilmiyorlar ki
zahir batınsız batın da zahirsiz olmaz. Ten cansız can da tensiz
mutluluğa erdiğini gören var mıdır? Zira eksi ve artı kutuplar
olmazsa
elektrik
lambası
bile
yanmıyor.
Gelin kardeşler her türlü ibadet ve taatların zahir ve batınını
bilmiyorsak bilen bir İnsan-ı Kâmilden öğrenelim. Ondan
sonra da istidat ve kabiliyetimiz nisbetinde yapmaya gayret
gösterelim. Zahir ibadetlerde unsuriyetimizin sayılamayacak
kadar faydaları var. Siretimizin de irfaniyet ve kemalatla şuhut
ederek o Resulullah (S.A.V.) meyvelerini hem kendimizde
hem de her varlıkta görelim ve gösterelim. Onun mutluluk ve
saadetiyle yaşamımızda yediğimiz gibi isteyenlere de
yedirelim ki layıkiyle kul olmuş olÂlim. Yoksa kuru laflarla
kendimizi aldatmaktan başka bir iş yapmış olamayız. Allah
cümlemizi itikadımızda layıkiyle onu bilen, zerreden kürreye
kadar her varlıkta farkıyla onu gören ve yaşantısında
bildikleriyle amel eden, onda o olmak mutluluk ve saadetine
nail olan kullarından eylesin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ŞEYTANIN
ALLAH
TAN
İSTEĞİ
Şeytan cennetten çıkarıldığında şöyle bir istekte bulundu. Araf
Suresi 14-17 ayetlerinde Ya Rabbi beni Cennetinden çıkardın,
bana kıyamete kadar ömür ve mühlet ver de senin kullarının
doğru yolu üzerine oturup onların önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından yaklaşarak vesvese verip doğru
yollarından saptıracağım dedi. Allahu Teâlâ Sen benim ihlâslı
kullarımı saptıramazsın diyerek Mühlet verilenlerdensin dedi.
Neden şeytan ön, arka, sağ ve sol olmak üzere 4 cihetten
kullara yaklaşıyor da üstten ve alttan yaklaşmıyor. 4 cihet bu
unsuriyemiz olan tende vardır. Ruhta cihet yoktur. Onun için
Anasır-ı unsuriye 4 tür. Toprak, su, hava, ateştir. Bunlar tenle
ilgili olduğu için bu ten mezbelesinden yani Nefsimizden
ulviyetteki Ruhumuza yükselemediğimiz müddetçe, şeytan
bize vesvese verir.
Enfüsümüzde Şeytan Nefistir. Afakta ise Nefsi emmare
sahipleridir. Nisbiyetlerinden kurtulamayan şirk ehli daima
şeytanın vesveselerine muhatap olurlar. Varlığından
geçmeyenlere de 4 cihetten yaklaşarak vesvese verirler. Neden
yukarıdan ve aşağıdan yaklaşamazlar. Çünkü yukarısı Ruh
tarafından gelen Nur tecellilerinin yönüdür. Kullar daima
Hakkın zuhur istek ve arzularını bu yönden gelen tecellileriyle
mutmain olurlar. Ruh yücelerde olduğu için istekleri de
yükseklerden gelmektedir. Onun için bu yol şeytan için
kapalıdır. Alttan yaklaşamaz. Zira tevazu ve alçak gönüllülük
kişinin secde halini gösterir. Kulumun bana en yakın olduğu
an secde halidir buyurulmaktadır. Onun için boyun bükmüş
teslimiyetli bir kişiye de yaklaşamaz. Kurbiyet sahibi olanlar
daima onunla beraberdirler. Nurun olduğu yerde zulmaniyetin
barınması mümkün değildir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şeytan Allah ın doğru yolunun üzerine oturmuş kıyamete
kadar görevini yapmaktadır. Yapacaktır da. Bizler yeter ki
Eyyüp A.S. gibi ihlâsa sahip olÂlim. Allah ın Eyyüp A.S. gibi
sevgili kullarına da musallat olmuştur. Fakat ihlâslı kullara
onun gücü yetmez. İkilikte olan Nefis ehline ise çeşitli
hallerde daima vesvese verip düşmanın zarar verebileceği bu 4
yönden yaklaşır ve ifsat eder. Onun için daima her Nefeste
zikirle meşgul olarak, bizlere şah damarımızdan daha yakın
olan Allahü Teâlâ yı kendimizde zevk etmekle kurtulmuş
oluruz.
NAMAZDA
KOLAYLAŞTIRICILIK
Kur-an ı Kerim de 3 türlü namazdan bahsedilmektedir.
1 -Selatü Vukuta (yani vakitlerle ilgili).
2 -Selatü Vusta (kalp namazı, orta namaz).
3 -Selatü Daimün (daimi olarak Haktan başkagörememek)
Vakitlerle ilgili Namazımızı camiye gitme imkânımız var ise
elbette cemaatla kılmamız tabiidir. Cemaata gitme imkânımız
yoksa evimizde veya işyerimizde de kılabiliriz. Fakat
çalıştığımız yerde bu imkânların hiç biri yoksa kendimizi
zorlamaya gerek yoktur. İmkân nispetinde öğle ile ikindiyi
cem ederiz. Akşam ile yatsı namazlarını da yalnız farzlarını
kılmak suretiyle cem edebiliriz. Uzun bir yolculuk veya 24
saat nöbet gibi iki vaktin dışına çıkacak bir zaman içersinde
Namazımızı tadili erkânla veya cem ederek kılamıyorsak
yalnız farzlarını ima ile yani akıl nimetiyle kılabiliriz.
Allah bize Namaz kılacak bir imkân tanımamışsa biz Allah tan
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
daha üstün bir imkâna mı sahibiz de onu yaratmaya
kalkışıyoruz. Dinde kolaylaştırıcı olunuz. Zorlaştırıcı
olmayınız. (H.Ş.) Daima Allah kolaylaştıcı olmamızı istiyor.
Ali İmran Suresi 191. ayetinde Onlar ayakta iken otururken ve
yatarken Allah ı zikrederler. Yani Namaz kılarlar. Onun için
dinde zorlama yoktur. İmkânımız neye elveriyorsa ona göre
hareket etmemiz gereklidir.
Namaz nedir? Namaz müminin miracıdır. Miraç nedir? Miraç
Allah la beraber olmak ve konuşmaktır. Bizler her varlıktaki
Allah ın tecellilerini görüyorsak yalnız camide değil her
zaman ve her yerde onunla konuşma imkânına sahibiz
demektir. Doktor veya hemşire bir kardeşimiz kollarını
sıvayarak lavaboda Abdest alma imkânı yoksa seccadeyi serip
Kıyam, Rükû ve Secde etme imkânı bulunmuyorsa bu
kardeşlerimiz ima ile Abdest alıp ima ile Namazlarını serum
takarken, iğne yaparken veya herhangi bir görev ifa ederken
hiçbir hareket olmadan kılabilirler. İmkân olduğunda kaza
etmek değil cem edebilirler. Çünkü Hakikatte Namazın kazası
yoktur. Fakat Orucun kazası vardır.
Zahir imkânlara sahip olmayan bir mümin, batın diye
vasıflandırdığımız kalben Allah la konuşmayı terk
etmemelidir. İmkânı olduğunda zahir ve batınını birleyerek
her ikisini de yapabilir. Batın Hak la beraber olmak her zaman
ve her durumda mevcuttur. Fakat günümüzün koşullarına göre
zahiri ibadet imkânlarımız zaman zaman engellenebilir. İmkân
mevcut olmayabilir. Çalıştığımız yerin durumuna göre bizlere
gerici, yobaz gibi tabirler kullanılabilirler. İşte böyle
yasaklamalarla karşılaştığımızda ibadetleri terk etmek değil,
onlarla sürtüşmek değil, zahirini terk ederek, batına geçip
gönlümüzden bağları sağlamlaştırmak en çıkar yoldur. Zira
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İslamiyette zora gelince, haram olan leş eti yemek bile helal
olur. Ayrıca Allah bizlerin suretlerimize amellerimize bakmaz.
Kalp ve niyetimize bakar. Şu halde cem etme imkânımız varsa
evvela öğlenin yalnız farzını sonra da ikindinin farzını arka
arkaya kılabiliriz. Evvela akşamın farzını sonra da yatsının
farzını kılar, cem edebiliriz.
Namazlarımızı vaktinde geçirmeden mutlaka kılmalıyız.
Kazaya bırakmak olmaz. Çünkü kaza Namazı avam içindir.
Tevhid ehli Namazlarını kazaya bırakmaz. Mutlaka vaktinde
kılar. Kılamadıysa hem zamanında vakti geçmeden ima ile
onu kılar imkânı olunca da evinde cem eder. İnsanların
Cehennemi cahilliğidir, Cenneti ise irfaniyet ve zevkidir. İşte
bu kaideleri bilmeyenler daima zamanında Namazımı
kılamadım diye azaba girmektedir. Allah ümmeti Muhammedi
bu azablardan bir an evvel kurtarsın. Âmin.
CEMRE NEDİR
Cemre, kor Ateş demektir. Kor Ateş, havaya düştüğünde
havayı ısıtmakta, suya düştüğü zaman suyu ısıtmakta, toprağa
düştüğü zaman da toprağı ısıtarak ilkbaharın gelişini haber
vermektedir. Bazı üstadlar cemreye Vahdeti remzettiği için
zifiri karanlık manasını da vermişlerdir. Zahirde birinci cemre
ile ikinci cemre, ikinci cemre ile üçüncü cemre arasında 7 şer
gün ara mevcuttur. Üç cemrenin müddeti tam 21 gün eder ki’
bir tavuk kuluçkada yumurtaları 21 günde civciv haline getirir.
Aynen onun gibi bu kâinat yumurtasında 1. cemre havaya
düştüğünde rüzgârlar şiddetlense dahi bir sıcaklık belirtileri
başlamıştır. Bu Âlemi Kübra olan insan kâinatında da fiilerin
failini Hakk a nispet edenlerde bir mülayimlik ve sakinlik
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sıcaklığı zuhur etmektedir. Kolu kanadı kırılmış bir kuş
gibidir. Bu 7 gün devam eder. Çünkü insanlar da 7 sıfatı
subutiye ile bu idraka sahip olduğunda, kemalatıyla fiillerin
failini bilen ve gören olabilir. Tekvinat sıfatı halk edicilik
yaratıcılık olması nedeni ile yedi sıfattan da fiillerin halk
ediciliğini yapandır. İkinci cemre 7 gün sonra suya düşmekte,
nasıl bütün ağaçlara suyun yürümesiyle ağaç yapraklarının
yeşillendiğini görürüz. İnsan ağacının da sıfatlarının
mevsufunu Hakk'a nispet edip, Hakkın tecellilerini
sıfatlarımızdan açığa çıkardığımızda da bizlerdeki ilim olan
suyun uygulanmasıyla vücudumuzun her dalı olan
sıfatlarımızda fiileri olan yapraklarımızın yeşillendiğini
görmeye başlayacağız. Çünkü su ağacımıza yürüdü. Elbette
yeşilliği de görülecektir. Üçüncü cemre de 7 gün sonra toprağa
düşmektedir. Cemre toprağa düşünce artık toprakta bir
gevşeme olduğundan çiftçiler ekin ekmeğe başlarlar.
Biz inananlar da Mürşidi Kâmilin nefesi ile havamızı,
suyumuzu, toprağımızı 7 sıfatımızla ısıttığında, EfÂlimizin
Sıfatlarımızın ve vücudumuzun olmadığını anlayıp Efali
ilahiye, Sıfatı ilahiye ve Vücudu ilahiye tecellileri ile ilkbahara
ayak basmış oluruz. Çünkü bütün varlıklardaki Efal cemi,
Sıfat cemi ve Vücud cemini zevk edenler cemrenin zevkine
ermişlerdir. Bu kâinat cemrenin ısıttığı mahsulun çeşitli
safhalarda görüntüsünden ibarettir.
Allah cümlemizi cemreler gibi sıcaklığı ile Celalinden
Cemâline, Cemalinden de Kemâline vuslat buldurarak zevk
eden kullarından eylesin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ZATİYYUN VE SIFATIYYÜN VELİ NE
DEMEKTİR
Veli Allahın dostu, sevgili kulu Allahın velayetine sahip olan
kemalat esmasıdır. Allahın bir adı da El Vely dir. Velilik
mertebeleri her ne kadar çoksa da genelde 3 türlü velilik
mertebesi vardır.
1 - Zatiyün Veliler
2 - Sıfatıyün Veliler
3 - Efaliyün Velilerdir
Zatiyün Veliler kendi varlıklarını Hakkın varlığında yok
ettikten sonra Hakkın varlığı ile varlıklanarak zerreden
kürreye kadar her varlığında kendi tecellisini gören ve zevk
eden evliyaullahlardır. Nokta sırrına vakıf oldukları için nasıl
Kur-an ı Kerim de noktalar üst üste konulduğunda 7 noktadan
bir elif meydana gelir. Elif harfi de çeşitli şekillere bürünerek
Kur-an ı Kerim deki 28 harfi meydana getirmektedir. Aynen
onun gibi bu kâinatta nokta olan o İnsan-ı Kâmil in her
varlıkta tecelli ettiğini gören ve 28 mertebede zuhuratını zevk
edendir. Zatiyün Mürşidi Kâmillerin halife ve ihvanları da
Zatiyün irfaniyetiyle yetiştikleri için Zatiyün halife ve
ihvandırlar. Onlara sıfatiyün demek yanlıştır. Zatiyünlüğü
bilmemektir. Efendim Hasan Özlem Hz.leri Zatiyün
velilerdendi. Bütün halife ve ihvanları da Zatiyündurlar.
Bunda kimsenin şüphesi olmasın. Her tecelli odur derler.
Sıfatiyün veliler ise Allahın bütün varlıklarda tecelli ettiğini
bilir ve görürler. Her zuhurat ondandır derler. Bir tecelli eden
bir de tecelli olunan vardır. Onun için sıfatiyündurlar. İlimde
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kendi varlıklarını Hakkın varlığı yanında bir tecelli mazharı
bilirler. Tecelli eden kendi olduğu zevkine sahip
olamamışlardır. Her şey ondandır derler. O dur diyemezler.
Efaliyün velilere gelince bu kesret Âleminde Esma ve fiillerin
vakıfıyeti mevcuttur. Her tecellinin Allah ın ayetleri olduğunu,
şeriat hükümlerinde aşırı hassasiyet göstermeleri mevcuttur.
Allah ın fiil ve işlerinin her tecellisine boyun bükmüş
kimselerdir.
Veliler irşadda görevli olanlar ve idari bölümde olanlar diye
ayrıca ikiye ayrılırlar. İrşadla görevli olanlara Mürşid veya
Mürşid-i Kâmil denilmekte. İdari bölümde olanlar ise irşadla
görevli olmadıkları için ehli haricinde onlar Gök kubbemin
altında benim nice sevgili kullarım vardır ki onları benden
başka kimse bilmez. Hadisi Kudsisi gereğince bilinmezler.
Bizler Allah-ı seviyor muyuz? Bunun belirtisi nedir? Ayrıca
Allah ta bizi seviyor mu? Bunun da belirtisi nedir? Diye
sorduğumuzda: Bizlerin Allah ı sevmemiz bizim Hakkın
varlığında yok olmamızla mümkündür. Yani kişi fenafillah
olmasıyla Allah-ı sevmiş olabilir. Allah bu varlıklar benimdir
diyor. Sen de benimdir dersen itilafa girmiş olmaz mısın?
Sevgilin için canını ver ki sana canan ihsan etsin.
İşte Allah da seni sevdiyse senin bütün sıfatlarından
kemalatıyla zuhura gelir ki’ canını vermenin karşılığında
canan almış olursun.
CUMA
Cuma Müminlerin Bayram günüdür. Bayrâmin birincisine
Ramazan Bayramı diyoruz. İkincisine de Kurban bayramı
diyoruz. Üçüncü bayram ise Ramazan bayramı ile Kurban
bayrâminı bünyesinde cem etmiş, cuma bayramı yani cuma
diyoruz.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Yahudilerin bayram günü cumartesidir. Hıristiyanların
bayramı pazar günüdür. Müminlerin bayramı ise Cuma günü
olmuş oluyor. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bir hadisi
Şeriflerinde Hz. İsa A.S.. ın ümmeti 71 fırkadır. Bunun 70
fırkası delalette 71 inci fırkası hidayettedir. Musa A.S. ın
ümmeti 72 fırkadır. Bunun 71 i delalette 72.si hidayettedir.
Benim ümmetim ise 73 fırkadır. Bunların da 72 si delalette 73
üncüsü fırkayı Naciyedendir buyurmuşlardır. Neden Hz. İsa
A.S. ümmeti 71 fırka 70 i delalette biri hidayettedir. Çünkü
Hz. İsa A.S. tenzih dininde idi. Bu günde kim ki 7 sıfatı ve on
duygusu ile Bakara Suresi 115. Doğu ve batı Allahındır.
Nereye dönerseniz Allah ın yüzü oradadır ayetine mazhar
olamamışsa yani Allahın birliğini 7 sıfat ve on duygusu ile 70
eder, şuhut edemezse delalette, onun birliğini şuhut etmişse
hidayette olduğunu söylemiş oluyor. Musa A.S. da teşbih
dininde idi. Onun da ümmeti 72 fırka idi. Yedi sıfatı
subutiyesi ve zahir ve batın beşerden on duygusu ile de Allah
ın birliğini Vahdet yönüyle zevk etse Musa A.S. dini olan
teşbih dinine göre delalettedir. Vahdetin bütün sıfatlardan
tecellisini
zevk
ettiğinde
hidayette
olacaktır.
Hz. Muhammed in dini ise tenzihi ve teşbihi birleştirerek
Tevhid yapan Tevhid dinidir. Ne İsa gibi ne de Musa gibi
Tenzih ve Teşbih yapsa dahi Hz. Muhammed in dini olan
Tevhid dinine göre delalette, Tevhid ettiğinde ancak hidayette
olduğu anlaşılmış oluyor. İşte cuma da bunu remzetmektedir.
Üç bayramı birlikte cuma günü kutlayan Müminler, hem
onların Bayram zevkini hemde ayrıca Tevhid olan cuma
zevkinin üçünü birden zevk etmektedir. Çünkü Bayram dostla
görüşmek ve buluşmaktır.
Onun için Cuma günü 2 rekât Cuma Namazından başka öğle
Namazı ve başka Namazlar yoktur. Bir rekâtı kulun Hakta
yokluğu ikinci rekâtta da Hakkın kulundan zuhuratıdır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Fenafillah ve bekabillah rekâtları da diyebiliriz. Bu 6
pencereden Hakkın bütün tecellilerini zahir ve batın yönüyle
zevk edenler Cumaya çıkmışlardır. Cuma Namazını kılanlar
için Allah Cuma Suresi 10 da Namazı kılınca yeryüzüne
dağılın Allah ın fazlından rızık arayın buyurulmaktadır.
Rabbimiz Cumayı idrak eden ve zevklenen kullarından
eylesin. Âmin.
TESBİH NE İÇİN ÇEKİLİR
Namazlardan sonra çektiğimiz Tesbihlerin manasına bir (H.Ş.)
ile başlamak istiyorum. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Bir
kimse Namazdan sonra 33 defa Sübhanellah, 33 defa
Elhamdülillah, 33 defa Allahüekber derse ormanlar kÂlem,
deryalar da mürekkep olsa ecrini yazmaktan deryalar biter,
ecri bitmez buyurmuşlardır. Peki, 33 defa Sübhanellah desek
manası ne demektir? Ne için 31 değil başka bir rakam değilde
33 defa buyurulmuştur. Çünkü Allahü Teâlâ üç fenada, üç
bekada bu tesbihlerin manalarını bizden zevk etmemizi istiyor.
Üç fena ve üç bekadaki iki üçün yanyana gelmesi rakamsal
olarak otuzüç oluyor. Yani sübhanallah Allahı tenzih etmek
demektir. Allah Vahdaniyetiyle bütün varlıklarda tecelli ettiği
halde hiç birine benzemez. İşte o bu yönüyle Sübhanellahtır.
Rakamda eksiklik olduğunda tecelli de eksik olacağından
Allah a eksiklik isnat edilmiş olunur. Hâşâ Allah eksiklikten
münezzehtir.
O vahdet olarak tecelli eden tek Allah bütün yarattıklarında
mertebelerine göre sıfatlarıyla her an ayrı bir şanda tecelli eder
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
olması nedeniyle bütün sıfatlar da dile gelerek tecelli eden
Rablarına Elhamdülillah diyerek teşekkür ederler. Bütün
sıfatlardan tecelli eden sensin. Seni tesbihatınla yani
benzetmemizle zevk etmekteyiz diyerek Elhamdülillah derler.
Tenzih, Teşbih ve ikisini de birleyerek Tevhid yapıp Allahü
Ekber yani Allah uludur, yücedir demektedirler. Çünkü
Vahdet Âlemine nazar ettiğimizde Tenzihi ile kesret Âlemine
nazar ettiğimizde Teşbihi ile Haktan gayri varlık görmeyince
elbette onun ululuğunu ve yüceliğini zevk edenler Allahü
Ekber demekten başka bir söz söyleyemezler. İşte onun için
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz miraçtan dönerken İbrahim
A.S. ile 6. kat semada karşılaşmış. Yani Tevhid babası olarak
bilinen İbrahim A.S. , kavseyn mertebesine gelen ve zevk
edenler layıkıyle ümmet olma hasletine sahip oldukları için
benden ümmetine selam söyle Cennet bomboş bir arazidir.
Buranın nimetleri Süphanellah, Elhamdülillah, Allahü Ekber
demektir. Buna çokça devam etsinler. O zaman bütün
Cennetin nimetlerine nail olurlar buyurmuşlardır. Yani
Tenzih, Teşbih ve Tevhid yapanlar Allah ın Cemalullahını
zerreden kürreye kadar şuhut etme zevkine layık olurlar.
Onun için bir kişinin Cehennemi cehaletidir. Cenneti de
irfaniyet ve kemalat zevkidir. Çok insanlar kendilerindeki ten
ve canı esmalarıyla Tevhid ederek bu tecelli zevkine sahip
olmuş olsalar daimi Cennette olduklarını göreceklerdir.
Çoklarına zulmani perdeler engel olmaktadır. Dolayısıyla da
esma ve adet olarak söylenen tesbihatın da ömür müddetince
çekilmesi onlara fayda verememektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
HACCIN SIRLARI
Hacca gidecek bir kişinin 3 adet farzı olan:
1- İhrama girmek,
2- Arafatta vakfaya durmak,
3- Kâbeyi tavaf etmek.
Gibi farzların şekil olarak yapılması değil taşıdığı manevi
sırları da bilmesi lazımdır ki haccın zevkini alabilsin. Ayrıca
24 vacip ve birçokta sünnetleri mevcuttur. Bunlar neleri
remzetmektedirler. Teker teker saymaya çalışÂlim. Evinden
çıkarak çoluğunu çocuğunu, malını mülkünü tek Allah için
terk ederek, Allah ın farziyeti için hacca hazırlanıp gitmesi
gibi bir salikin de dünya zevklerini ve nefsanî her türlü
zevklerden vazgeçerek bir Mürşid-i Kâmile gelip Hak ve
Hakikata talip olmasıdır.
Birinci farziyet olan ihrama girmek, İnsan-ı Kâmilinde
kendine nispet ettiği efalinin, sıfatının ve Vücudunun
kendisinin olmadığını irfaniyeti ile bilerek fenafillah
olmasıdır. Yani kendi varlığını Hakkın varlığında yok
etmesidir.
İkinci farziyet Arafatta vakfeye durmaktır, yani kişinin Hakk a
Arif olmasıdır. Vakfa nasıl ayakta Kâbeye doğru dönerek dua
etmekse Hakikatında da Ruhullah olan bir kişinin tırnağından
saç teline kadar bütün sıfatlarından Ruhun ilanıdır. Bakara
Suresi 115 Doğu ve batı Allahındır. Yüzünüzü nereye
çevirirseniz Allahın yüzü oradadır. İfadesi ile Arif olmuş
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
demektir.
Üçüncüsü Kâbeyi tavaf etmektir. Zahirde nasıl taştan yapılmış
Allahın Zatını remzeden Kâbeyi üçü çalımlı dördü de sakin
olarak etrafında dönerek tavaf ediyorsak, aynen onun gibi bir
salik de Mürşid-i Kâmilinde üç fena, dört beka meratibini
tahsili ederek yeryüzünde Allahın Zatını remzeden canlı Kâbe
durumundaki İnsanı Kâmilleri tavaf etmeleridir. Çünkü bu
ilim ve irfaniyeti başka hiçbir yerde elde etmek mümkün
değildir. İbrahim Hakkı Hz.lerinin hocası Fakrullah Efendi bir
gün hüccacın önüne geçip nereye gittiklerini sormuş onlar da
Hacca gittiklerini söylemişler. Onlara cevaben: Gelin beni 7
defa tavaf edin Sizleri Haccı Ekber yani büyük hacı edeyim
demiştir. Yani beni tavaf edin demekten gaye onun etrafını
dönmek değil onda 7 meratibi ilahinin tahsil edilmesidir.
Çünkü Kâbe, Kâbe olalı Allah hiçbir zaman oraya girmedi.
Fakat bu fakirin gönlünden de hiçbir zaman çıkmadı
buyurmuşlardır.
Haccın ayrıca vacip durumunda olan emirleri de vardır. Merve
ile Safa arasında 7 defa 3 ü koşarak 4 ü sakin olmak üzere say
yapmak var. Çünkü Fena mertebelerinde Celal tecelliler kişiyi
huzursuz ve mutsuz yapar. Bunlardan bir an evvel kurtulmak
için koşmak lazımdır. Yani ikilikten kurtulmak için çok
çalışmak gereklidir. Dördü ise sakindir. Zira kula nisbiyet
kalmadığı için Beka mertebelerinde de sakin sakin Hakkın her
an ayrı tecellilerinin zevki vardır. Merve demek kulluk
demektir. Safa demek ise selamete çıkmak demektir. Bizler de
kulluktan yani ikilikten 7 say sonunda selamete çıkanlardan
olmuş oluyoruz.
İbrahim makâminda iki Rekât Namaz kılmak da: Emin
beldeye ayak basanlar şükrani olarak iki Rekât Namaz kılarlar.
İbrahim makamı emin beldedir. Kendi varlıklarını Hakkın
varlığında yok edenler emin beldeye ayak basmışlardır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ayakta zemzem suyunu içme sırrı: Zemzem suyu İnsan-ı
Kâmillerden tahsil edilen ilmi ledün diye vasıflandırdığımız
Sır ilimleri, esrar ilimleridir. Çünkü İnsanı Kâmiller Tuba
ağacıdırlar. Onların kökleri arşı âlâda, dal ve meyveleri
yerdedir. Onlar ilhamlarıyla Ledün ilmini bizlere bardak
bardak sunmaktadırlar. Bu zemzem suyunu da onlardan başka
hiçbir yerde ve kitaplarda taze taze bulmak mümkün değildir.
Onların bu ilmi kelam fiili ile zuhura geldiği için ayakta
içilmektedir. Zira kıyamda durmak da Hakkın fiilleri ile açığa
çıkışını remzetmektedir.
Mina da şeytan taşlamak: 70 taş 7 şer, 7 şer büyük şeytan, orta
şeytan, küçük şeytan diyerek 3 gün atılmaktadır. İşte bunlarda
büyük şeytan dediğimiz kendi varlığımızı, orta şeytan
dediğimiz kendi sıfatlarımızı küçük şeytan dediğimiz kendi
EfÂlimizi taşlıyoruz. Yani bunların bizim olmadığını 7
sıfatımızla kabullenme ameliyesini şeklen ve batınen
yapıyoruz. Büyük şeytana 7 Taş attıktan sonra Kurbiyetimiz
gereği kurban kesiyoruz. Yani varlığımızı Hakkın varlığında
yok edip Ruhullah sahibi olduğumuzda, Ruhun sıfatlara tecelli
ederek aslını göstermesi kurban olmuş oluyor. Yani kurban
sıfatlara yaklaşması anlâmindadır.
Hüccac Arafatta öğle ile ikindi Namazlarını cem ediyor.
Müzdelifede de Akşam Namazı ile Yatsı Namazını cem
ediyor. Bunların remzettiği mana da ikilikteki sıfatlarımız Zat
a vuslat bulunduğunda yani Zat ın idaresi altında olduğunu
zevk edince sıfat ayrı Zat ayrı mütaâla edilemez. Öğle Namazı
sıfatı, ikindi Namazı da Zat ı remzetmektedir. Namaz
Müminin Miracı, Miraç da Allah la beraber olmak,
konuşmaktır. Sıfatlardaki tecellilerin Zatın olduğunu
irfaniyetle bilmek öğle ile ikindiyi cem etmektir. Akşam ile
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Yatsı Namazının cemi ise Müzdelife de olmaktadır. Yani
Ruhun sıfatlarından zuhur etmesiyle cem edilmiş olunur.
Kısaca şunu anlıyoruz ki: Halkın Hakta birleşme idraki
Vahdaniyette olduğu için Arafatta cem ettik. Hakkın da halkta
tecellisi ile yani kesrette zuhuratıyla Müzdelifede cem ettik
demektir.
Kâbe dışında Kadınların Erkeklerin arkasından Namaz
kılmaları gerekli iken, Kâbede Erkeklerin önünde Namaz
kılabiliyor. Neden: Çünkü Kâbe Allah ın Zat ını remzettiği
için orada kesret yoktur. Bütün nehirlerin suları deryaya
ulaştığında deryadaki suların hiç biri ben şu nehrin suyuyum,
diğeri ben bu nehrin suyuyum diyemediği gibi Kâbede kadın
erkek diye bir şey olamaz. Oradaki kılınan Namaz gönül
Kâbesinde
kılınmaktadır.
Bedenin
hükmü
yoktur.
Düşünülemez de. İşte onun için kadınların önde erkeklerin
arkada Namaz kılmaları dahi mahsurlu sayılmaz.
Genel olarak zahirde emri ilahi olarak ömrümüzde bir defa
Hac farizası yapılmalı, aslında da batınan bir İnsanı Kâmilden
bu meratibi ilahiyeyi ömrümüzde tahsil etmemizden ibarettir.
Batın haccını ifade edildiği gibi yapanlar zahirine ne gerek
vardır dememelidir. O siretteki zevklerini bizzat remzedildiği
mahallerde zahir ve batınını birleştirerek Tevhid zevkiyle
zevklenmeleri üstünün üstü olacaktır. Yoksa tek kanatlı kuş
gibidirler.
Tek
kanatlı
kuşta
menzile
varamaz.
Kâbe de 4 köşe vardır
1 - Şam köşesi
2 - Iraki köşesi
3 - Yemani köşesi
4 - H.Esvet köşesi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Hakikatte gönül Kâbesinin de dört köşesi vardır:
1 - Şeytanı tecelliler
2 - Nefsani tecelliler
3 - Meleki tecelliler
4 - Rahmani tecelliler
bu tecellilerin zuhur ettiği köşeler olmuş oluyor. Çünkü her
kişi bu tecellilerin birinin tahakkümü altında yaşâmina devam
etmektedir. Onun için Kâbenin 4 direği vardır. Hannan,
Mennan, Deyyan ve Süphan direkleridir. Kâbe bu 4 direk
üzerinde durmaktadır denilmiştir.
Şam Köşesi:
Irakı Köşesi:
Yemeni Köşesi:
H. Esved Köşesi:
Şeytani köşedir.
Nefsanî köşedir.
Meleki köşedir.
Rahmani köşedir.
Tavafa Hacer-ül Esved köşesinden başlanmakta ve 7 tavaftan
sonra yine orada bitirilmektedir. Çünkü Kâbe üzerinde Hacerül Esved Allah ın sağ elidir. Onu öpenler veya uzaktan da olsa
istilam edenler sözleşmeyi yapmışlardır. Araf Suresi 172 de
Ben Sizin Rabbiniz değil miyim dediğinde onlar da evet
rabbimizsin şahit olduk dediler. İşte o gün verdikleri sözü
tuttuklarını Hacer-ül Esved e dönerek şahit ol diyerek tavafa
başlamaktadır. Bu kâinatta da Allah ı Hüvviyet ve eniyetiyle
cem edip kemalatıyla da zuhura getiren İnsanı Kâmillerdir.
Onlar bu Âlemde Zat-ı remzettikleri için elini öpenlere o
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
şahitlik yapmaktadır. Yoksa taş şahitlik yapmaz. Rab irşad
eden ve terbiye eden manalarına geldiğine göre insanların
irfaniyet ve kemaliyet irşatlarını da onların yaptıkları açık
olarak
anlaşılmış
olur.
Pirimiz Muhammed Nurul Arabî Hz.leri üç yerde cem oluruz
demiştir:
1- Ervah Âleminde
2- Âlemi Berzahta
3- Âlemi Ahirettedir
Ervah Âlemi Ruhlar Âlemidir. Yani bir salikin insani
kâmilinin zahir huzurunda toplanıp onun irşad ve terbiyesini
kabul ederek Nefisleri üzerine şahitlik yapmalarıdır.
Berzah Âlemi ise İnsanı Kâmilin varlığı Hak
varlığı olduğu için onun varlığında batını yönüyle Vahdaniyet
deryasında cem olmasıdır.
Âlem-i Ahirette cem olması ise ihtiyari bir ölümle ölüp,
Hakkın varlığında var olarak hafi şirklerden de kurtulup ibadet
eden, ibadet ve ibadet edilen birliğine erildiğinde de cem
olunmuş olmaktadır.
Onun için bu Âlemde Allahu Teâlâ, Zatı yönüyle hiçbir
kimseyi irşad edemediği için sıfatları yönüyle İnsanı Kâmiller
mazharından bizzat kendisi irşad ve terbiye etmektedir. Buna
binaen İnsanı Kâmilleri tavaf etmek kişiyi haccül ekber
yapmaktadır. Haccın sırrı, Mekke şehrindeki Kâbeyi
ziyaretten gaye bir rumuzattır. Onun taşıdığı manalar İnsanı
Kâmilden meratibi ilahiyeyi tahsil ederek 7 mertebedeki
Hakkın tecellilerini zevk etmekten ibarettir. Allah cümlemize
bu zevkleri ihsan eylesin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
KURBAN BAYRAMI
Kurban kurbiyet demektir. Yaklaşmak demektir. 4 mezhebin
üçünde kurban kesmek sünnettir. Yalnız İmam-ı Azâmin
mezhebi olan Hanefi mezhebinde vaciptir. Onun da vacibiyeti
İmamı Azam Hz.lerinin vahdaniyet üzerine kurduğu mezhebin
gereğidir. Çünkü İmamı Azam mezhebini Makamı Cem
zevkiyle kurmuştur. Onun için vahdet zevkiyle zevklenenlerin
mutlaka anlâmina gelen vacibi uygulaması yani sıfatlara
yaklaşarak cemalini izhar etmesi gereklidir. Zahirde her ne
kadar mal canın yongasıdır denilmekte ve Allah için parasını
harcamak olarak görünse de bir ayeti kerimede Sizin
kestiğiniz kurbanların Allah a ne etleri ne de akıtılan kanları
gitmektedir. Allah a giden tek şey sizin takvanızdır
buyurulmaktadır. Takva ise Allah tan korkmaktır. Allah tan
nasıl korkmalıyız? Allah hâşâ öcü değil ki Allah tan
korkulsun. Allah tan, Allah a ait olan Efâline, Sıfatlarına ve
Vücuduna sahip olmamak için korkmak lazımdır. Onun için
Allah tan en çok korkan evliyalardır. Neden, çünkü bir an
gaflete girer de kendime nispet ediveririm diye korkarlar.
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz her kurban bayrâminda 2
kurban keserdi. Birisini kendisine diğeri ümmeti içindir. Bir
hadisi şeriflerinde Ben iki kurban atasının evladıyım
buyurmuşlardır. Çünkü İbrahim A.S. İsmail i kurban etmek
istediğinde koç kurban ihsan edilmiş diğeri de
Peygamberimizin dedesi Ebu Muttalibin oğlu olması için
Allah a adadığı Peygamberimizin babası Abdullah için kestiği
yüzlerce deve kurbanlardır.
Bir kişi Mürşide intisap ettiğinde kâmil onun halka dönük
Nefsi emmaresini kestiği için ona kurban oldu denilmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bir de Mürşidi kâmilindeki tahsili sonunda, kendi varlığını
Hakkın varlığında yok ettikten sonra, Ruhullah olan Vahdet
deryasından sıfatlarına tecelli ederek oralarda kendi Cemalini
izhar etmesine de kurbiyetinin gereği kurban denmiştir. Dikkat
edilirse kurban bayramı ile hac farizası aynı zamanda ifa
edilmektedir.
Onun için koç kurban kendimize nispet ettiğimiz varlığımızı
kurban etmektir. Fena fillah olmaktır. Can kurban ise: Canın
birlik zevki ile zevklenen kişinin sıfatlarından kemalatı ile
zuhura gelmesidir. Yunus Emre Hz.leri :
İsmailem Hak yoluna canımı kurban eylerem. Çünkü bu can
kurban sana ben koç kurbanı neylerem Diyerek Hakikatını ifşa
etmiştir.
RÜYA
Rüya uyuyan kimselerin gördüğü olaya denir. Dünya yaşantısı
başlı başına bir rüyadır. Uyuduğumuz zaman gördüğümüz
Rüya ise rüya içinde bir Rüya olmaktadır. Onun için Rüyalarla
amil olunamaz. Fakat bir ayeti kerimede Rüzgârı yağmurdan
evvel haberci gönderdik. buyurulması gibi Rüyalar da iyi ve
doğru yorum yapıldığı zaman Hakikatları bizlere haber
vermektedir. Rüyaların haberciliğini en iyi bilen Yusuf A.S.
idi.
Kesafet olan bu Dünya görüntülerini meydana getiren latif
olan Ruhullahtır. Onun için suretlerin siretini görebilenler de
Rüya tabir edebilirler. Yusuf A.S. ın zindandaki iki
arkadaşından birinin gördüğü Rüyada’ Yusuf Suresi 36 Ben
kendimi Rüyamda Şarap olacak üzüm sıkarken gördüm dedi.
Yusuf A.S.ın tabirinde Sen hapisten çıkınca efendine şarap
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sakisi olacaksın dedi. Çünkü zahirde şarap yasak edilen bir
içkidir. Fakat mana ve sirette aşkı ve zevki remzettiği için bu
kendisine nispet ettiği varlık hapishanesinden çıkarak ihtiyari
bir irfaniyetle Hakkın varlığı ile var olup Efendisi olan Hakka
ve her türlü tecellilerine hizmet edecek demektir. Çünkü kesbi
ilimle de fenafillah olunur. Aşk burağına binerek vehbi ilimle
de fenafillah olunur. İşte şarap yapıp dağıtması aşk ile Hakkın
lütfuna mazhar olacağını Yusuf A.S. haber veriyor.
İkinci arkadaşı da ben Rüyamda başımın üstünde bir ekmek
gördüm kuşlar ondan yiyor dedi. Ona da cevaben Sen
asılacaksın ve kuşlar da başından yiyecekler diyor. Çünkü
ekmek cesedin gıdasıdır. Sen bu tenden asılacak, gök ehli olan
kuşlar da başından yiyecekler. Yani sen de kesbi bir irfaniyetle
bu kesafetten asılarak, senin bu tenini Beka tecellileri istila
ederek yiyip bitirecekler dedi.
Sonunda da Yusuf A.S.ın tabir ettiği gibi aynen oldu. Onun
için bu suret Âleminde her ne varsa hepsi de siret Âleminin
tecellilerinin görüntüsünden ibarettir. MÂdem ki siret
Âleminin görüntüleri ise neden amil olunamaz denirse
cevaben şöyle bir misal verilebilir. Bir meyveli ağaç,
görüntüsünü suya aksetmiş bizde suyun içinde görünen
meyveye sahip olmak isteyip her ne kadar suyu taşlasak bir
adet meyve elde etmemiz mümkün olur mu? Olmaz. Çünkü o
meyve sudaki görüntüdür. Kafamızı kaldırıp aslını görürsek
oradan istediğimiz kadar meyve yiyebiliriz. Onun için
Rüyaları tabir edecek kişilerin letafet Âleminden haberdar
olmaları lazımdır. Yoksa tabirler yanlış olur. Hatta Resulullah
(S.A.V.) Efendimizin rüyaları iyiye yorumlayınız diye de ikazı
vardır. Çünkü Hakkın hiçbir tecellisi kötü değildir. Kötülük,
iyilik bizler içindir. Bir gün Padişahın eşi Rüyasında bütün
Bağdat ahalisinin üzerinden geçtiklerini görüyor. Zahiren çok
ayıp bir olay olduğu için hayâ edip de kimseye söyleyemiyor.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bu Rüyanın tesirinden kurtulamadığı için hizmetçisine git
falanca kâmile ben böyle bir Rüya gördüm. Tabir eder misiniz
diye sor. Sakın benim gördüğümü söyleme diyor. Hizmetçi de
söylenen kâmile giderek Efendim ben böyle bir Rüya gördüm
Tabir eder misiniz diyor. O kâmil de kızım sen ne iş yaparsın
diyor. O da hizmetçiyim diye cevap veriyor. Kâmil, kızım bu
Rüyayı sen göremezsin bu Rüyayı gören gelsin, Rüya kötü
değil güzel bir Rüyadır diyerek cevap veriyor. Rüyayı gören
kişi ezile büzüle kâmilin huzuruna çıktığında kızım sen bu
Bağdat a çeşmeler, camiler okullar gibi faydalı hizmetlerde
bulunacaksın. O insanlar da senin bu faydalı olan eserlerinden
istifade edecekler diyor. Görüldüğü gibi zahir yönü ne kadar
kerih bir olay fakat letafet yönü ise mananın Nurlarını
yansıtmaktadır. Onun için herkes Rüya tabir edemez. Rüyalar
da Nefsanî Rüyalar Rahmani Rüyalar diye ayrılır. Rahmani
Rüyalar aynen çıkar ama Nefsanî Rüyalar çıkmaz. Resulullah
(S.A.V.) Efendimizde ilk 6 ay Rüyalarla iştigal ettiler. Onun
için bir hadisi Şeriflerinde Rüyalar Nübüvetin 46 da biridir
buyurmuşlardır. 23 senede 46 tane 6 şar ay vardır. Kur-an 23
senede indirilmiştir.
İşte bu Kur-an ın Hakikatına erebilmek için evvela 6 ay her
kişinin Rüya ile iştigal etmesi lazımdır. Tevhidde üç fena
mertebelerinde zahir ve batın olarak 6 ay Rüya derecesidir. Bu
devreyi geçirenler artık her şeyi ayan beyan görecekleri için
onlar Rüya görmezler. Suretlerdeki sireti seyrederler. Yani
Hakikata kavuştukları için her nereye dönerlerse dönsünler
Hakkın Cemalullahını suretlerin yaratılma yerlerinde,
suretlerden sireti görürler. Allah cümlemizi kesafet Âlemi olan
bu suret Âleminden letafet Âlemi olan siret Âlemine
geçenlerden eylesin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
KURBAN BAYRÂMİNDA GETİRİLEN
TEŞRİK TEKBİRLERİNİN MANA VE
MAHİYETİ
Teşrik tekbirleri kurban bayrâminın arefe günü sabah
namazından başlayarak dördüncü bayram günü ikindi namazı
dâhil olmak suretiyle 23 vakit Allahü Ekber Allahü Ekber La
ilahe illellahu Allahü Ekber Allahü Ekber velillahül hamd
diyerek getirilen tekbirlere denir. Bu teşrik tekbirleri vaciptir.
Farz namazların hemen arkasından getirilmelidir. Ferdi namaz
kılarken unutulursa en son sünnetlerden sonra da bir defa
getirilebilir. İbrahim A.S.ın oğlu İsmail A.S. ı kurban etmek
için boynuna bıçağı çaldığında bıçak kesmedi. Acaba bıçağı
iyi bilemedim mi diyerek yanındaki taşa çalınca taş ikiye
bölündü. İsmail in boynunun altı kırışıklıdır diyerek
ensesinden bıçağı çalınca yine kesmedi. İşte o zaman iki
melek, bir koçla Allahü Ekber, Allahü Ekber diyerek, iki defa
söyleyerek zuhur ettiler. Neden iki defa söylediler. 3-5 defa
demediler. Çünkü Allah ın Ekberliği yani büyüklüğü, yüceliği,
ululuğu, Hüvviyet ve enniyetinde yani zahir ve batınında
uludur, yücedir. Tek söylenmiş olsa idi, Allah a eksiklik isnat
edilmiş olurdu. Meleklerin bu tekbirini duyan İsmail A.S.
cevaben La ilahe illallahü Allahü Ekber dedi. Yani
zannımızdaki hayÂlimizdeki Allah ın ululuğu büyüklüğü değil
bizzat şuhut ettiğimiz zerreden kürreye kadar Zatını bütün
sıfatlarından ilan eden zuhura çıkıp Cemalullahını gösteren
Allah büyüktür dedi. Buna cevaben İbrahim A.S. Allahü
Ekber Velillahül hamd demekle zahir ve batın bütün
varlıkların Allah a hamd ettiklerini hepsinin varlığı Allah n
varlığıyla var olabildikleri için teşekkür ettiklerini söyledi.
İşte tenzih, teşbih ve İbrahim A.S. Tevhid yaparak bu tekbir
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kal lisanîyle ifade edilmiş oldu. Tevhid ehli de Meratibi ilahi
tahsilinde Tevhidi Efal Tevhidi sıfat ve Tevhidi Zat idrakına
sahip olduğunda Allahın vahdaniyetinin idrakı ile Allah tan
başka bir varlık göremediği için zahir ve batın yönüyle Allahü
Ekber yani Allah uludur, Allah büyüktür diyerek onun
yüceliğini ifade eder. Vahdaniyetinden sıfatlarına tecellisi ile
her varlıktaki cemalini şuhut etmesiyle de La ilahe illellahü
Allahü Ekber diyerek demiş olur. Çünkü İsmail A.S. İbrahim
A.S.ın nefsi idi. Nefsin kesilemeyeceğini kurbiyetle
yaklaşılabileceğini bizlere göstermiş oldu. Tevhid babası
İbrahim A.S.ında Allahü Ekber Velillahü hamd demekle
Tenzih ve Teşbihi Tevhid yaparak hem tekbir tamamlanmış
hem de insandaki Kur-an kemalatıyla tamamlanmış
olmaktadır. Kur-anı Kerim 23 senede tamamlandığı için bizler
de bu kurban diye vasıflandırdığımız kurbiyet yani
yaklaşmanın zahir ve batınını 23 vakit namazların farzlarının
arkasından bir defa tekbir getirmekle tamamlamış oluruz
Müslümanların üç bayramı vardır. Ramazan bayramı üç
gündür. Recep, Şaban ve Ramazan irfaniyetine sahip olanlar
batında da bu üç gün bayramı yapmaya Hak kazanmışlardır.
Çünkü bayram dostla buluşmak, görüşmek ve sevişmektir.
Kurban bayramı da 4 gündür. Allahın Vahdaniyet zevkiyle
zevkidar olan evvelde, ahirde, zahirde ve batındaki tecellileri
zevketmeleri onların da 4 gün bayram yapmaları olacaktır.
Tevhidde de tecelli mertebeleri beka mertebesi olarak tahsil
edilmektedir. Bu bayramların bayram namazları da vaciptir.
Fakat üçüncü bayram ise Cumadır ki Ramazan ve Kurban
bayramı namazlarını bünyesinde cem ederek Tevhid yapıp
farz olmuştur. Onun için Cuma günü müminlerin bayramıdır.
Bayram namazlarında sübhanekeden sonra üç defa tekbir
alınıp el bağlanması Fenafillah olan bir kimsenin nisbiyetlerini
bağlamasını ikinci rekâtta ise üç tekbirden sonra bağlamayıp
dördüncü tekbirde rüküye eğilmenin de beka zevkiyle 4
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
mertebe yönüyle Hakkın tecellisini remz etmesi bizlere fena
ve beka zevkiyle meratibin ta kendisi olduğunun zevkini
vermektedir. Hakikatta vacip mutlaka demektedir. Nasıl bir
barutla bir ateş yanyana gelince onun infilak etmesi mutlak
olmuştur. Aynen onun gibi bir salikin kendine nisbet ettiği
varlıkları Hakka vermesi ile Rabbinin onda tecelli etmesi
vaciptir. Yani mutlak olur. Hakk da Vahdaniyeti ile sıfatlarına
tecelli edince o sıfatlardan gören duyan da Haktan başkası
olamaz ise bir salike de böyle tecelli ederse o salikten duyan
gören ve konuşan Rabbi olmuş olur.
Kurban bayrâminda kesilen kurbanlık hayvanlardan da bir
nebze bahsetmek gerekli olursa: Kevser Suresindeki Fesalli Li
rabbike venhar namaz kıl, kurban kes şeklinde tefsir
edilmiştir. Venhar akıt demektir. Yalnız kan akıt manasına
gelmeyebilir. Müminler kan akıtabilecekleri gibi cehaletlerini
de akıtmak nisbiyetlerini de akıtmak anlamı çıkarabilirler.
Hatta bu ilim ve irfaniyetten boş olan gönlünüze irfaniyet ve
kemalat akıt da diyebiliriz. Onun için net belli olmadığı için
zahirde farz değilde vacip denmiştir. Hac Suresinin
37.ayetinde Sizlerin Allah için kestiğiniz kurbanların ne
kanları ne de etleri Allah a ulaşır. Allah a ulaşan takvanızdır
buyurmuşlardır.
Onun için zahirde eti yenen hayvanlardan kurban yapıyorsak
da Hakikatında kurban kurbiyet yani yaklaşma olduğunu
bilmeli kul olarak Allah a yaklaşmaya gayret göstermeli, biz
saliksek Rabbimizi kendimizde zuhura getirmeliyiz. Kâmilsek
de ihvanlarda zuhura gelmeliyiz.
Sür çıkar gayrıyı gönülden ta tecelli ede Hak. Padişah konmaz
saraya hane mamur olmadan.Allah cümlemize bu zevkleri
ihsan etsin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
TEN GÖZÜ, KALP GÖZÜ, CAN GÖZÜ
NEDİR
Ten gözü, mahlûku mahlûk gören gözdür. Her nereye
bakıyorsak onun zahir varlık yönünden başka bir şey göremez.
Bu göz hayvanatta ve bütün insanlarda vardır. Bunun hiçbir
manevi yönü yoktur. Bir şeye mahlûk gözüyle bakıldığında o
mahlûk olur. Kesafet Âleminde bütün mahlûkata gereklidir.
Kalp gözüne gelince onun iki kapısı vardır. Bir kapısı Nefse
bakar bir kapısı da Ruha bakar. Bir kişi İnsan-ı Kâmilden
Tevhid ilmini alır. Nefs kapısını kapatıp Ruh tarafındaki
kapıyı açabilirse irfaniyet sahibi olması nedeniyle kalp gözleri
görmeye başlar. İlimle bütün fiilerin faili Allah diyen bir kişi
kendine ve başkalarına nispet ettiği fiili, tecelliyi efal şuhudu
ile görmeye başlaması, kulağının ilim olarak duyduğu tecelliyi
gözüyle de görünce kalp tasdik etmiş olacaktır. İşte bu tasdik,
şuhut sonunda olduğundan fiillerin failinin Allah olduğunun
irfaniyeti, gözün fiilinin resmini çekmesi demektir ki kalp
gözü olan irfaniyetle görmesi anlâmina gelmektedir. Çünkü
nefis kapısından gelen zulmaniyet ve cehalet karanlığı kapanıp
ruh tarafından gelen nurun kalbi aydınlatması sonunda kalp
irfaniyetle görüntüye geçmektedir. Onun için Mısri Niyazi
Hz.leri :
Her neye baksa gözün bil sırrı Süphan ondadır
Her ne işitse kulağın mahzı Kur-an ondadır
Bir şeye mahlûk gözüyle baksan o mahlûk olur
Hak gözüyle bak ki bi şek nuru Yezdan andadır
buyurmuşlardır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Can gözüne gelince: Burada gayri yoktur. Hak Hakkı görür.
Vahdaniyet deryası olması nedeniyle kesret ve Vahdet ayrımı
görülmez. Her şey tek yüzdür. Kul da, Sultan da bir görünür.
Tafsilde kul kuldur. Sultan sultandır.
CENAZE NAMAZINDAKİ 4 TEKBİR
NEYİ İFADE EDER
Cenaze namazı 4 tekbirle kılınan bir namazdır. Bütün
peygamber ve evliyalar kendi cenaze namazlarını kendileri
kılmışlardır. Bizim gibi saliklerin cenaze namazlarını da
Fenafillah olmamışlarsa Mürşid-i Kâmilleri kılmakta,
Fenafillah olmuşlarsa onlar da kendi cenaze namazlarını kendi
kılmış olmaktadırlar. Cenaze tekbirlerinden de anlaşılacağı
gibi birincisinde Allah için sâlata denmektedir. Yani Allah için
namaza. Namaz ise müminin miracıdır. Miraç ise Allah la
beraber olmak, konuşmak, buluşmaktır. Kul Allah la nasıl
konuşur ve buluşur. Mukayyet olan bu Âlemde Zat olan Allah,
sıfatı olan kullarından tecellisini izhar edince kulun
kuvvesinden fiileriyle açığa çıkması kulundan buluşup
konuşması demek olur.
İşte bu bütün mazharlarından zuhura gelmesi kulların kendi
mazharlarından Hakkı açığa çıkarmasına sâlat dendi. Onun
için Allah için sâlata ifadesi kullanıldı. İkinci tekbir ifadesi de
Resulullah (S.A.V.) için salâvata oldu. Çünkü bu Âlemde Zat
Allah, sıfat ise Muhammeddir. Allahü Teâlâ Muhammed siz
bilinemediği için bir Hadisi Kudsisinde Levlaka Levlak vema
Halaktül eflak Habibim sen olmasaydın bu Âlemi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yaratmazdım buyurmuşlardır. Şu halde Muhammed bir ayna,
kendisini o aynada seyreden Hak Teâlâ olmuş oluyor. İşte
Resulullah (S.A.V.)a salâvat bu Âlemdeki 4 tecelli mazharları
olan sıfatlardaki (Cemadat-Nebadat-Hayvanat ve İnsanat)
farkıyla her tecellinin mevsufunun Allah olduğunu idrak et
demektir. Üçüncü tekbir ifadesinde meyyit için duaya
denilmekte yani vücudun vücudullah olduğunu idrak ederek
ölmezden evvel ölmeyi sağlamaktır. Ondan sonra da er kişi
niyetine veya hatun kişi niyetine denilmektedir. Bir kişi birliğe
bu tahsilden sonra erebildiyse er kişi olmuştur. Hayır, bu
tahsilden sonra ikilikten kurtulamamışsa o kişi erkek de olsa
hatun kişi olduğu için hatun kişi niyeti yapılmalıdır.
Bir Mürşidi Kâmilden bu meratip tahsilini yapmayanların
cenaze namazları nasıl olmaktadır. Benim bu anlattıklarım ehli
Tevhid içindir yoksa avâmin cenaze namazı için değildir.
Onların cenaze namazları da taklit olarak avam kaideleri
içinde kılınmaktadır. Bu cenaze namazının manevi irfaniyeti
tekbirler alındığında namaz içinde okunan dualarda da
görülecektir. Birinci tekbirde Sübhanekeyi okumaktayız.
Sübhanekenin taşıdığı mana nedir? Kişinin kendi varlığının
olmadığını bütün varlıkların Hakkın olduğunu anlamaktır.
İkinci tekbirde Allahümme Salli ve Allahümme Barik
dualarını okuruz. Yani Resulullah (S.A.V.) Efendimize
Ashabına onun yolunda gidenlere, Tevhid babası İbrahim A.S.
ve Âline övgü ve dualar gönderilmektedir. Allah ın bu
sıfatlardan tecellisinin övgüsü anlâmindadır. Üçüncü tekbirde
ise ölü için dua yapılmakta ve fenafillah olması için dua
edilmektedir. Dördüncü tekbirde hiçbir şey okunmadan kişi
selamete çıktığı için sağ ve soluna selam vererek namazını
tamamlamaktadır. Çünkü selamete çıkan selam verebilir.
Selamete çıkmayan selam veremez.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İşte böyle cenaze namazı takliden kılınıyorsa da aslında bir
Mürşidi kâmilin tahsilinde meratibi fenanın idrakından ibaret
olduğu anlaşılmaktadır. Cümlemize Mutu kable ente muti
ölmezden evvel ölmeyi ihsan ederek kendi cenaze
namazlarımızı kendimizin kılmasını nasip etsin. Âmin.
TECELLİYİ
ŞERİAT
SOHBETİ
Her ne kadar şeriatı evvel yani taklit şeriat ve şeriatı saniye
yani Hakikattan sonra gelen şeriat diye iki bölüm diye daha
evvelki sohbetlerimizde izah ettikse de, Hakikatta şeriat 4
yerde mütâla ve şuhut edilebilir.
1 - Enfüste Şeriat,
2 - Afakta Şeriat,
3 - Vahdette Şeriat,
4 - Kesrette Şeriattır.
Enfüste Şeriat: Allahü Teâlâ gizli bir hazine idi
bilinmekliğini murad etti. Bu halkı yani sıfatlarını halk etti. Bu
Âlemde Zat Allah tır sıfat ise Muhammed dir. İşte Muhammed
aynasından tecellileriyle kendini seyretti. Her bir sıfat
kemalatıyla Allah ın emanetlerini taşıyamadığı için
Rahmaniyet sıfatına mazhar olan insana Muhammed diyoruz.
Çünkü Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Siz Allah ı noksan
sıfatlarda aramayın kemal sıfatlarda arayınız buyurmuşlardır.
İnsan da en üstün olarak yaratılması nedeniyle Muhammeddir.
Görmüyor musunuz? İnsanın başı mim, omzu Ha, bacakları
dal şekliyle zahirde bile Muhammed yazısıyla görünmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Onun için bu insanın sireti Hak sureti ise Muhammed olmuş
oluyor. Nefsini bilen Rabbini bilir. (H.Ş.) gereğince nefsimiz
bizim 8 sıfatı subutiyemizdir. Bu sıfatlardan tecelli edenin
Ruhumuzun aslı olan Rabbimizin olduğunu anladığımız
zaman tek olan Ruhun tekvin vasıtasıyla 7 kapıdan kendini
şerh ettiğini açığa çıkardığını görürüz.
İşte enfüsümüzde şeriat yani açığa çıkma kendini
bilinmekliğini istediği için şerh etmesi, Ruhun nefisten
kendini ilan etmesidir. Bizler bir İnsanı Kâmilden bu tahsili
yapmadıysak her an kendini ilan eden bu tecellilerden
haberdar olamadığımız için bu zevklerden mahrumuz
demektir. Şeriat herkesin bildiği gibi namaz kılmak oruç
tutmak vs. amelle ilgili ibadetler değildir. Elbette onlar da bu
saydığımız 4 tecellinin dışında değildir. Yalnız onlarla kayıtlı
da olamaz.
Afakta şeriat: İnsanı Kâmilin kendini saliklerinde, saliklerin
de İnsanı Kâmili kendilerinde görmeleridir. Çünkü zatiyyun
bir kâmilin saliki de zatiyyun sohbet ve irfaniyetle yetiştiği
için zatiyyun kemalata sahiptir. Esma ve kitabı bilgilerle
yetişmiş olsa idi onlardan başka bir şeye vakıf olması
görülemezdi. Onun için salik benden duyan benden gören
benden bilen beni benimle sevk ve idare eden Rabbil Has ım
olan kâmilimdir demesiyle bu şeriatı da yaşıyor demektir.
Sakın kâmilin resmini şeklini demek istemiyorum. Onun
kemalatını Rab esmasına yani irşad etme ve terbiye etme
mazhariyeti
olması
nedeniyle
mürşid
diyorum.
Vahdette Şeriat: Allah Ahadiyetinde gizlilikte idi.
Bilinmekliğini murad ettiği için, tecelli etmek için bu Âlemi 6
günde yarattı. İşte bu 6 günde yaratması 6 mertebede kendisini
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
açığa çıkardı. O makam ve mertebelerden kendini şerh etti.
Yoksa Allah kün ol demesiyle Fe yekün oldum, tecellisiyle bir
anda olmuştur. Fakat bir salikin de 6 mertebede tahsil yaparak
aslını gördüğü gibi 6 mertebede kudret ve yüceliğin tecellisini
izhar etti.
Kesrette Şeriat: Allah gizlilikten, kesret Âleminde 4 yerde
başka bir değişik tecellisini gösterdi. Yani cemadatta cemadatı
ruhuyla, nebadatta nebadatı ruhuyla, hayvanatta hayvanatı
ruhuyla, insanatta insanatı ruhuyla zuhura geldi. Bu yerlerden
de kendini farkıyla şerh etmesine kesretteki şeriat demiş
oluyoruz.
Şu halde şeriat deyince belirli amelle ilgili ibadetlerden ibaret
değil Allah ın bu saydığımız yer ve mertebelerdeki
tecellilerinden ibaret olduğu görülmektedir. Ayeti kerimede:
Allah melekleri vasıtasıyla yani kuvveleriyle Muhammed e
namaz kılıyor yani Muhammed mazharından kemalatıyla
tecelli ediyor. Ey iman edenler sizler de bir Muhammedi
olarak Allah ı kendi mazharlarınızdan kemalatıyla zuhura
getirmek suretiyle ona namaz kılınız buyuruluyor. Namaz
müminin miracıdır. Miraç ise Allah la konuşmak, Allah la bir
olmaktır. Peki, Zat olan Allah, sıfat olan Muhammed le nasıl
konuşur ve bir olur. Tabii ki Zatın sıfatından tecellisiyle,
sıfatlarından da fiileriyle o sıfatların istidat ve malumiyetleri
nisbetinde zuhura gelmesiyle, sıfatların da her yön ve
durumunu şuhut etmiş oluruz. Zira fiiller sıfatların
tahakkümündedir. Surette insan olsa bile fiilleri hayvan fiili
ise o sirette insan olamaz. Onun yaratılma yeri o fiilerin tecelli
vadisidir. İşte bu 4 yerde Allah ın tecellileri olan şeriatından
başka beşinci bir şeriatı yoktur. Onun için şeriat eşittir 6666
ayeti kerime olan Kur-an a şeriat eşittir İnsanı Kâmil e Mısri
Niyazi Hz.leri bile:
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şeriatla durur arz ve semavat
Bu kainat binasının özüdür şeriat
buyurmuşlardır.
Şeriat, Allah ın insanlarda Rahmaniyeti ile açığa çıkması
olduğuna göre bizler de onu kendi mazharlarımızdan
kemalatıyla zuhura getirmek için gayret gösterelim. Her an fiil
mektuplarımızı okuyup ona göre sıratı müstakim de olmak
üzere gayret gösterelim.
TEVHİD GÖMLEĞİ NEDİR
Kur-an ı Kerimde muhtelif yerlerde Tevhid gömleğini
giyenlerin kurtuluşa erdiğini, bizlerin de Tevhid gömleğini
giymemizi emrediyor. İbrahim A.S. Nemrud un ateşine
atıldığında, Nemrut dürbünle ateşin içinde güllük gülistanlık
olarak beyaz bir gömlek giymiş, bir kişi ile oturduğunu
görmüştü.
Sorduğunda
yanındakinin
Cebrail
A.S.
üzerindekinin de Tevhid gömleği olduğunu Tevhid gömleği
sayesinde ateşin yakmadığını söyledi.
Ayrıca Yusuf Suresinde Yusuf A.S.ın kardeşleri Yusuf u
kuyuya attılar. Fakat Cebrail A.S. ona beyaz gömleği
giydirdiği için kuyunun dibine kadar düşmeyip kuyu
kenarında gömleği bir dala takılarak askıda kaldı. Kervancının
sucusu kova ile kuyudan su çekerken ona tutunup çıktı.
Kuyunun dibine düşse idi kuyunun dibinde yılan ve çıyanlar
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
olduğu için kurtulması mümkün olmayacaktı. İşte Yusuf u da
o gömlek kurtarmış oldu. Yusuf Mısır a götürülüp Maliye
nazırına köle olarak satılınca onun eşi Züleyha ona sahip
olmak istedi. O ise kabul etmedi. İşte o zaman Yusuf un
üzerindeki o gömleği arkadan parçalayarak yırttı. Çünkü
Yusuf un yönü Ruha dönük arkası da nefse dönüktür. Arkadan
gömleği yırtılınca bu işin Yusuf un değil, nefsin bir işi olduğu
ortaya çıktı. Dolayısıyla da yine gömlek Yusuf u haklı
çıkarmış oldu. Züleyha nın yaptığı anlaşıldı. Ayrıca Yusuf
zindandan çıkıp Mısır a sultan olunca kardeşleri de onun
Yusuf olduğunu anladıklarında Yusuf kardeşlerine bir gömlek
vererek bu gömleği babama götürüp gözlerine sürünüz gözleri
açılsın dedi. Babası Yakup ta Yusuf için yanıp tutuşuyordu ve
gelene geçene Yusuf u soruyordu. Yakınları ise Yusuf öleli
çok seneler oldu. Bu kişiler Yusuf u ne bilsinler, sen
bunamışsın dediler. O da ben Yusuf u kime sorduğumu
bilirim. Ben peygamberim diyordu. Gömlek geldi gözlerine
sürünce görmeye başladı.
İşte bu gömlek nasıl bir gömlek ki gözlere sürülünce gözler
görmeye başlıyor. Bu gömlekte iki kol bir beden vardır. Bu
gömleğin bir kolu tenzih bir kolu teşbih bedeni de Tevhiddir.
Şu halde bir şeyi Kalbimizle tenzih hissimizle teşbih yaparak
şuhut edersek Tevhid gömleğini giyenlerden olmuş oluruz.
Kalp Yakub u Yusuf olan candan veya Ruhtan ziya gelmeden
yani nurlanmadan kalbin şubeleri olan görme, duyma gibi
sıfatlardan görmesi duyması olamazdı. Onun için onun
gönderdiği manevi gömlek onun böylece gözlerini açmış oldu.
Bizler de bu gömleğimizi giydiğimizde bize iftira etseler, her
türlü kötülük yapmaya yeltenseler hatta tabancayla mermi
sıksalar hepsinin o gömlekten içeriye geçmediğini patır patır
gömleğin üstünden döküldüğünü göreceğiz. Çünkü Onu biz
indirdik. Onun muhafazacısı da biziz buyurulmuştur. İşte bu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Tevhid gömleğini giymek için gerekli olan anahtarları Allah
Mürşid-i Kâmillere ihsan etmiş. Gidip onlardan alarak
giyeceğiz yoksa kâinatı dolaşsanız hiçbir pazarda bu satılmaz.
MUHARREM AYI
Muharrem ayı hicri ayların birincisi ve hicri yılbaşıdır. Bu
ayda pek çok olaylar olmuştur. Âdem A.S.ın duasının kabülü,
Nuh A.S.ın tufanı, Musa A.S.ın firavundan kurtulması,
İbrahim A.S.ın Nemrud un ateşine atılması, Yunus A.S.ın
balığın karnından selamete çıkması gibi bir çok vakalar bu
ayda gerçekleşmiştir. Hicri aylar 6 sı batın 6’sı zahir olarak
tecellilerini zuhur ettirir. 1- Muharrem 2- Sefer 3- R.Evvel 4R.Ahir 5- C.Evvel 6- C.Ahir bunlar batın tecellileridir. 1Recep 2- Şaban 3- Ramazan kulların tahsil ayları olup zuhura
getirme aylarıdır. 4- Şevval 5- Zilkade 6- Zilhacca ayları ise
Hakkın mülkünde Haktan başka bir şeyin olmayıp Zatının
sıfatlarına ve sıfatlarından da fiileriyle Hak Teâlâ nın kemalat
tecellilerinin şerhidir.
Muharrem ayı kul için kâmile henüz gelmiş zikir ayı
olabileceği gibi Allah ın gizlilikten bilinmekliğini murad edip
henüz açığa çıkmadığı Ahadiyet ayı da diyebiliriz. Bir salikin
zikir dersi elbette onun yılbaşısıdır. Çünkü yeni bir dönem ve
yeni bir hayata başlamaktadır. Her türlü olay onun butununda
tecelli edecektir. Onun için zikrin içinde bütün mertebelerin
zevki gizli olarak mevcuttur. Zikir Ahadiyeti vurur denmiştir.
Zikir Ahadiyet yönü ile de, o gizlilikte bütün meratibi ilahinin
tecellileri olan her peygamberin başından geçen olaylar orada
gizli olarak mevcuttur. Olmaktadır. Onun için peygamberimiz
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ramazan ayında tutulan oruçtan sonra en üstün oruç
Muharrem ayında tutulan oruçtur buyurmuşlardır. Çünkü biz
kullar için evvela Ramazan ayındaki orucu tutmadan diğer
Muharrem ayındaki orucu tutmamız mümkün değildir.
Ramazan ayındaki oruç bizlere farzdır. Muharrem ayı orucu
ise sünnettir. Oruç ikilikten birliğe yülselmektir. İkilikten
birliğe yükselemeyen bir kişi nasıl olurda daimi birlikte
kalmak olan nevafil orucu tutabilir. Biz kullar için evvela
Ramazan orucu tutulmalı ondan sonra da üstünlük olan
Muharrem
ayı
orucu
olduğu
anlaşılmış
olur.
Melamiler Elhamdülillah daha zikirde iken daimi, her nefeste
Allah, Allah, Allah demekle Allah tan başka bir şeyle meşgul
olmuyorlarsa Allah ı zikretmek suretiyle zikir birliğine
erdikleri için Muharrem orucunu tutmuş olurlar. Onlar
ceseden yeseler içseler bile. Çünkü Allahın zikir birliğine nail
olanlar, henüz cesede bürünmedikleri için cesetle oruç tutma
hükümlülüğü yoktur. Tutanlar taklidi, avam gibi tutmuş
olurlar. Recep ayında da bunlar oruçludurlar. Yalnız herkesin
tuttuğu gibi bu bedenin gıdasını vermemekle değil, fiilerin
failinin Allah olduğunun şuhut ve rabıtasıyla, fiiller birliğine
ermekle efal orucunu tutmaktadırlar. Şaban ayında da henüz
vücud kokusu duymayan bu Tevhid ehilleri sıfatların
mevsufunun Allah olduğunun birliği ile oruçlu olmuş olurlar.
Ramazan ayı gelmesiyle o güne kadar batını olan zikir birliği,
Efal birliği, sıfatlar birliği oruçlarını bu ayda vücutların da
vücudullah olduğunun bilinciyle batını ve zahiri birliğe erme
olan orucu tutarlar. Toplum bunların yalnız zahirlerini
gördüğü için bedenen tutulan oruçlara oruç tuttu demekte,
batını
oruç
olan
oruçlara
itibar
etmemektedir.
İşte Muharrem ayında, Recep, Şaban ve Ramazan aylarındaki
oruçlar belirttiğim gibi birliğe yücelme olarak tutulmalıdır.
Yoksa avam gibi taklidi tutulan oruçlar 50 sene de tutulsa
bizleri birliğe vuslat bulduramaz. İşte Muharrem ayının üstün
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ay olmasındaki hikmet böylece anlaşılmış oluyor. Onun için
senede bir ay Ramazanda suret ve siret orucu tutulması bizlere
emredilmiş, diğer aylarda derslerimizin ve telkinatımızın
gereği suret orucunun tutulmaması yalnız siret orucunun
tutulması emredilmiştir.
ZEKÂT MEVZUSUNDA DENGESİZLİK
Zekât temizlenme ve artırma anlâmina gelmektedir. Zekât
Kur'an-ı Kerimde ayetlerle farz kılınmış. Zahirinde
mallarımızın 40 da birini fakirlere vermemiz’ batınında da
nefsimizi
temizleyerek,
nisbiyetlerden
kurtulmamız
emredilmiştir. Toplumumuzda bu mevzuya din görevlilerinin
de layıkiyle vakıf olmadıklarını ve eğilmediklerini görüyoruz.
İslamiyette 96 gr. altını veya karşılığında parası olan kişi
zengin sayılmaktadır. Kendi yiyeceğinden başka bu 96 gr.
altın veya karşılığı paranın, üzerinden bir sene geçtikten sonra
o mevcut mal ve paranın Zekâtı verilmelidir. Fakat her sene
verilmiş olan mal veya paranın Zekâtı ise verilmeyecektir.
Çünkü Zekât malın kirini temizler. Sen bir çamaşırını yıkayıp
dolaba koysan giymediğin müddetçe o çamaşır kirlenmediği
için yıkamazsın. Aynen onun gibi bu sene 96 gr. altın veya
karşılığı paranın Zekâtını verdin. Bu altın veya karşılığı olan
para önümüzdeki sene 196 gr. altın veya para olduysa bunun
hepsinin değil yalnız artan 100 gr. altın veya paranın Zekâtı
verilecektir. 96 gr. altının Zekâtı zaten daha önceden
verilmişti. Bir tüccar elindeki 20 altının Zekâtını birinci sene
verdi. İkinci seneye bu miktar 25 olduysa bunun beş tanesinin
Zekâtı verilecek kalan 20 nin Zekâtı verilmeyecektir. Bu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
altınlar hiç artmadıysa 20 de kaldıysa yine onların Zekâtları
verildiği için tekrar verilmeyecektir. İslam ilmihalinde (Ömer
Nasuhi Bilmen Sahife 334 Zekât bölümü Madde 10) Zekâta
tabi bir mal, üzerinden bir sene geçtikten sonra artacak olsa,
bu artan kısmı (artmazsa verilmeyecek demektir) arttığı
günden itibaren bir sene geçmedikçe Zekâta tabi olmaz, diye
kayıt vardır. İşte zenginler onun için her sene milyarlar eden
mallarının Zekâtını vermek isteseler Zekâtı da milyarları
tuttuğundan o kadar parayı vermeye kıyamadıkları için Allah a
layıkiyle kulluklarını yapamama ezikliği içinde gün ve gün
imandan uzaklaşıyorlar. O verilmesi gereken mallarının
kirlerini temizleyecek olan Zekât da fakirlere verilmediği için
fakirler de toplumda daha fakir ve mağdur olarak yaşamlarını
sürdürüyorlar. Hâlbuki islâmin emrini layıkiyle anlatsalar ve
bizler de anlasak zenginler için artan miktar çok fazla
olmadığı için seve seve yalnız artan malının Zekâtını
vermekten çekinmeyecek ve Allah a layıkiyle kulluğunu ifa
etmenin mutluluğu ile yaşâmina devam edecek imanı da
günden güne artacaktır. Dolayısıyla da fakirler de Zekât
imkânlarından bol bol istifade edecekleri için sıkıntı
çekmeyeceklerdir. Toplumda da fakir kalmayacaktır. Ayet ve
hadislere ayrı bir mana vererek bu toplumun saadet ve
mutluluğunu bozanlar, elbette Allah ın indinde hesap
vereceklerdir. Zaten verip durmaktadırlar.
Bu mevzunun bir de batınına bakÂlim. Kendimiz ayrı Allah
ayrı olduğumuzu idrak ediyorsak biz zenginiz demektir.
Çünkü bütün varlık bizimdir. Biz yaparız biz bilir ve görürüz
ve bizim varlığımız vardır. İşte zengin olarak bu varlığımızı
hak sahibine verdiğimizde Zekât vermiş olmaz mıyız?
Efalimizi bu sene verdik, önümüzdeki sene verilmiş olan efal
Zekâtını tekrar veriyor muyuz? Olmayan şeyin Zekâtı olur mu,
olmaz. İşte Zekâtı verilen malın Zekâtı verilmez. Fakat verdik
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
deyipte önümüzdeki yıllarda tekrar efali kendimize nisbet
edersek işte o zaman onu vermek gerekli olur. Ehli Tevhid
fakir olduklarının idrakiyle zengin olan Allahın her an Zekât
tecellilerine mazhar olarak mutluluk içindedirler. Bu manadaki
mutluluk rüzgârlarının zahirde zengin mazharlardan fakir
mazharlara da esmesini engellemeye, yanlış mana verişle
toplumların saadet ve mutluluğunu bozmaya kimsenin
hakkının olmadığını belirtmek isterim. Zaten kimsenin de
hakkı yoktur.
İKİNİCİ BÖLÜMÜN SONU
RESULULLAH EFENDİMİZİN MİRAÇ
DÖNÜŞÜ BİZLERE GETİRDİĞİ HEDİYE
NEDİR
Resulullah (S.A.V.) efendimiz miraçtan dönüşte bizlere üç
hediye getirmiştir.
1 - Umuma
2 - Özel
3 - Kendine has ve varislerine
Umumi olan zahirde her ne kadar Allahın emir ve yasakları
diyorsak Tevhid içinde kâmil tarafından her salike telkin
edilen makamatlardır. Çünkü bütün bu ilme talip olan saliklere
ayırt etmeden her makamat aynı telkin edilmektedir. Ayırım
yoktur. Buna Tevhit içinde umumi emanet veya hediye
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
diyoruz.
İkincisi ise özeldir. Yani telkin edilen her salik makamatlarda
çalışıp rabıta ve şuhutları layıkıyle zevk edebildiyse o
saliklerin gönül semasından ilham zevkleri özel olarak o
kişilere lütfedilir. Çalışmayanlar bu zevklerden mahrumdurlar.
İşte çalışanlara verilen bu özel hediyeler de İnsan-ı Kâmil in
ilmel yakınlık mertebesinde verdiği hediyeleri o kişiler zevk
ederek aynel ve hakkel yakınlık mertebelerindeki zevkleri
olmuş oluyor. Hatırlanacaktır maide sofrasında da Hz. İsa
A.S.ın havarileri 40 gün sofradan yedikten sonra Bundan
böyle bu yemekten zenginler yemeyecek fakirler yiyecektir
diye Hz. İsa A.S. a emir gelince zenginler yani varlıklarından
kurtulamayanlar inkâr ve itiraz ettiler. Allahta onları bu zevk
halinden uzaklaştırdı. İşte aynen onun gibi zevke
geçemeyenlere, kendi kuyusundan suyunu çıkaramayanlara bu
hediye verilmiyor demektir.
Üçüncüsü ise Resulullah (S.A.V.) Efendimize ait veya
varislerinedir. Bu ne demektir? Makamı Mahmut sahibi olan
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz o makâmin sahibidir. O
makâmin sırlarına o makama ait hediyelere yalnız o vakıftır.
Hatta İbrahim A.S. Tevhid babamız olduğu halde o dahi
Resulullah (S.A.V.)ın müsadesi ile o yere girmeye hak
kazanmıştır. Dolayısıyla evliyalar ve varis olanlar da kendi
esmalarıyla değil kendi esmalarını dışarıda soyunup
Muhammed olarak oraya teberrüken girebilmektedirler.
Makamı Mahmud a teberrüken giren bu evliyalar elbette
oranın sır hediyelerine sahip olmaktadırlar. İşte bu üç türlü
hediye bizlere Resulullah (S.A.V.) Efendimiz tarafından
getirilmiştir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
HUD SURESİ 48. AYETİN TE'VİLATI
Hud Suresi 48.inci ayeti kerimede Allahü Teâlâ peygamberi
Nuh A.S. a şöyle hitap ediyor. Ey Nuh sana ve gemide seninle
beraber bulunan inananlara bizden bir selamet ve bereketlerle
in Onlardan bir takım kafir ümmetler olacak ki biz onları
dünyada rızıklarla faydalandıracağız. Sonrada ahirette
kendilerine bizden acıklı bir azap dokunacaktır.
Bu ayetteki Nuh A.S. günümüzdeki Mürşidi kâmiller olup
Tevhid gemisinin kaptanı durumundadırlar. Allahü Teâlâ o
Nuh gemisinin kaptanlarına hitap ederek, seninle beraber sana
tabi olarak Tevhid gemisinde olanlara bir selamet ve bereket
ihsan edileceğini söylüyor. Çünkü selamete ve berekete nail
olmak ancak Tevhid gemisinin kaptanına sevgi ve teslimiyetle
mümkündür. Nuh tufanından kurtulmak, selamet ve berekete
nail olmak ise günümüzdeki cehalet tufanından, gayriyet
tufanından, vehim, hayal gibi vesveselerden kurtulmaktır.
İşte onun için Nuh un gemisine günümüzde de aynen binmek
gerektiğini, kendimize nispet ettiğimiz vücud varlığından
mürşidin himmetiyle kurtulup Ruhullah olarak vahdaniyet
deryasından kesret Âlemine in ayeti kerimesiyle selamet ve
bereketle de inmemizi emrediyor. Yani velayet makamı
zirvesine çıkıldığı zaman halka tenezzül ederek onlarla
beraber olarak, onlara faydalı ol, onlara örnek ol diyor. Yani
gemi Cudi dağına vardığında, Hakkın birlik deryasından insan
vücudundaki ruhun 7 sıfatından ayrı ayrı kemalatıyla tecelli
edip saadet ve mutluluğa erdirmemizi istemektedir. Onun için
selamet ve bereketle inin mazharlarınızdan Hakkın
Cemalullahını zuhur ettirin ki selamete çıkmış ilham ve zevk
bereketine sahip olasınız. Yalnız bu gemidekilerin içerisinde
ne yazık ki kafir yani Hakkı örtücü kişiler de olacaktır. Onları
dünyada yani ikilikte kaldıkları müddetçe (Şuhud ve zevke
geçmeyip kelami kaldıkları müddetçe) rızıklarımızla
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
faydalandıracağız. Ahirette yani beka Âleminde bu zevklere
sahip olmadıkları için acıklı bir azab dokunacaktır. Kelami
olarak İnsanı Kâmilin tarif ettiği mertebeleri bülbül gibi
söyleyecek, fakat kendi gönül kuyusundan bir bardak ilham
suyunu çıkarıp, zevk edemeyecektir. Dolayısıyla da buna
üzülecek belki de kendi ağacının meyvelerinin olmayışından,
kendi kendine zamanla mutsuz ve cehennem içinde yaşâmina
devam edecektir. Onun için inşallah hepimiz Nuh un gemisine
binen ve verilen şuhut ve rabıtaları harfiyen yapan selamet ve
bereketle gemiden inenlerden oluruz.
İBRAHİM (A.S)'IN YILDIZA GÜNEŞE
RABBİM DEDİĞİ AYETİN TE'VİLATI
Kur'an-ı Kerim in Enam Suresi 76-79. ayeti kerimelerinde
İbrahim A.S.ın çocukluğunda evvela yıldızı görerek bu benim
Rabbimdir. Sonra batmasıyla ayı görüp Rabbim bu olsa
gerektir dedi. Sonra ay da batınca güneşin doğmasıyla bu
hepsinden parlak, Rabbim budur dedi. Onun da battığını
görünce Batanlar benim Rabbim olamaz diyerek yüzümü yer
ve gökleri yaratan Allah a çevirdim diyerek Rabbini layıkiyle
bulmuş ve idrak etmiştir.
İşte zahir olarak böyle ifade edilmişse de, ilim yoluyla da
Rabbimizi bulabileceğimiz bizlere söylenmektedir. Hatta çok
sohbetlerde ilimle mukayyet olan bu Âlemde Allahın
tecellileri olan Efal yıldızları, sıfat ayı ve Zat güneşi gibi ilmi
bazı tabirlerle bu İbrahim A.S.ın ilmi zevkine ortak olmak
mümkünse de, bir Mürşid-i Kâmil in irşadı ile nefis
mertebesinde nefis yıldızlarını gören bir kişi elbette kendi
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sıfatlarından tecelli eden her türlü duymak görmek gibi bütün
yıldız pırıltılarını kendisine nispet eder, dolayısıyla da onun
Rabbi yani terbiye ve irşad edeni kendisidir. Onun için kişiye
Hak Teâlâ ona kendi yıldızını göstermektedir. Ve hal lisanîyle
benim Rabbim budur der.
Nefis makâmindan geçip kalp nurlarının doğduğunu görünce,
nefis yıldızlarının kendilerine ait nurunun olmadığını gecenin
zulmaniyesini nuruyla aydınlatan ayın aydınlığına binaen
benim Rabbim budur dedi. Çünkü kalp bütün vücudun
komutanıdır. İnsan vücudundaki sıfatların hepsinden nurunu
ve müşahedesini yapan kalptır. Onun için mürşidler kalp
sahibidirler. Bütün saliklerinden bilen gören odur. Onun için
kalp makâminda zulmaniyet ve hafi şirk kalmaz. Kişi bu
mertebeden Ruh güneşinin doğduğunu görünce işte bu daha
parlak diyerek, batanlar benim Rabbim olamaz benim Rabbim
budur der. Çünkü ruh güneşini gören bir kişi kalbinde kendine
has bir nurunun olmadığını kalpteki o nurun Ruh güneşinden
geldiğini görür ve zevk eder. Çünkü kalp zaman zaman nefsin
hicaplarıyla da etkilenebilir. Kişi Ruh nurunun tecellisine
mazhar olunca elbette Rabbim budur diyecektir. Kişi bir gün
fani olunca ondaki Ruh güneşinin battığını gören bizim gibi
İbrahimler işte o zaman her şeyi idrak etmiş batanlar benim
Rabbim olamaz. Ben yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah
a döndüm diyerek mazharlardaki ruha nisbet etmez. Zatını
bütün sıfatlarından ilan eden Allah hiçbir mazharla kayıtlı
değidir. Mazharlardaki güneş daima batmaya mahkûmdur.
Onun için kişilerin nefis makâmindan kalp makâmina oradan
da ruh makâmina ve bunların hepsini ihata eden Âlemlerin
Rabbini bilmek ve zevk için İbrahim A.S. esması ile bizlerin
vuslat bulmamızı istiyor. Daima kendini muhasebeye çek. Sen
bu mertebelerin hangisinde yaşıyorsun. Nefsine hizmet
ediyorsan her şeyi ne kadar bilirsen bil kelamisin. Yüz yıl
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yemek yesen yine de doyamazsın. Aynen kelamiler de hale
geçmeden sohbetlerle kendilerini ayakta tutarlar. Hal ehliysen
ahlakında ve hareketlerinde de Tevhid yönün görünüyor
demektir. İşte sen kalp ehlisin. Tevhidi yaşantına intikal
ettiysen Ruh ehli olarak hem güneşini vücut ülkende
doğurmuş, hem de onu kayıtsız olarak zevk ediyorsun
demektir.
İnsanlar layıkıyle Hak Teâlâ yı idrak etmiş olsalardı kullarının
ve herhangi bir şeyin vücudu olmadığını ancak herşeyin Hak
ile kaim olduğunu bilirlerdi. Hâlbuki bütün mevcudat Hakkın
vücuduyla mevcuddur. Başkasının vücudu yoktur. Vücut
ancak hakkındır. Bu şehadet Âleminin hepsi Hakkın zahiridir.
Ve gayb Âlemi de Hakkın batınıdır. Ve her batının da bir
zahiri vardır. Dolayısıyla ilim ve batın hikmetinin İnsan-ı
Kâmil den başka bir mazharı da yoktur. Peygamberler Hakkın
suret itibariyle zahiridir. Mana itibariyle Hakkın batınıdır.
Hakkın ilmi peygamber ve evliyanın kalbine iner. Lisanından
ise zahir olur. Bunlarla Hak Teâlâ kullarını Zatına davet eder.
İkilik katiyen yoktur.
İMAMLA NAMAZ NEDİR
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Cemaatla namaz kılan, ferdi
namaz kılandan 27 kat fazla ecre (yani sevaba) nail olur
buyurmuşlardır. Çünkü imam Mürşidi kâmildir. Cemaat ise
saliklerdir.
Bu namazı kılabilmek için evvela niyetlerinde imama uydum
demeleri gereklidir. Farzdır. İmamı Azam Ebu Hanife
mezhebine göre namaza giriş yapanlar ayrıca imamla beraber
Fatihayı Şerif olan insanın tefsirini altı pencereden tecellisini
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
cemaat halinde iken dillendirmesine gerek yoktur. Çünkü
imam olan İnsan-ı Kâmil okumaktadır. Cemaata düşen görev
safları sıklaştırması yani kardeşleriyle sık sık buluşma ve
sohbet etmesi kâmilin sohbetlerine imkânı nisbetinde devam
etmesi tadili erkâna uyması yani imamdan evvel secdeye
başını koymaması ve secdeden imamdan evvel başını
kaldırmaması yani benliğe düşmemesi gereklidir. İmamı
Azam Hz.leri mezhebini Vahdet zevki üzerine kurduğu için
namazda imam okurken ayrıca cemaatın da okumasına gerek
yoktur buyurmuşlardır. Bir vücudda dil okurken diğer sıfat ve
azalarında ayrıca okumasına gerek olmadığı gibi diye misal
vermişlerdir. Hanefi mezhebini uygulayan kardeşlerimiz bu
kaidelere uyarlarsa sevgi ve teslimiyetin karşılığındaki iyi
niyet tezahürünün gönüllerde yeşermesi, kâmilin gönül
semasından saliklerin istek ve müşkülatı nisbetinde ilhamlara
vesile olacaktır. Dolayısıyla da bu miraç halinden cemaat 27
kat sevap alacak hem de kâmilin manevi mertebesi
yükselecektir. Cemaattakilerin içinde şafi mezhebinden
olanlar varsa onlar da imama uyduklarında imâmin her türlü
komut ve talimatını uygulamak mecburiyetindedirler. İmamla
birlikte Fatihayı içlerinden okurlar. Fakat imâmın okumasına
engel olmazlar. Her harekette tekbir alırlar, yine imamı
yanıltmazlar. Yani cemaat kaidelerine harfiyen riayet ederler.
İnsanı Kâmilin yanında iken ona olan sevgi ve teslimiyetin
eksikliğini yapamazlar. Ferdi olunduğunda farz olanlarını
başkasının yanılmasına meydan vermeyecek şekilde kendisi
yapar. Çünkü İmam-ı Şafi Hz.leri de mezhebini kesret zevki
üzerine kurmuştur. Vücudda dil konuşurken diğer aza ve
sıfatların gayriyeti düşünmesi mümkündür buyurmuşlardır.
Onun için bu zevk ile namaz kılanların bazı cemaat kaidelerini
çiğnemesi anlâmına gelmez.
Namaz kılarken 27 kat sevap arzu edenler, ister Hanefi isterse
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Şafi mezhebinden olsun imama uyma kaidelerine harfiyen
uyarak, edep içinde sevgi ve teslimiyet onu bu mükâfata nail
edecektir. Yoksa bu kaidelere uymayanlar kendileri bu
mutluluğa eremediği için başkalarına da engel olmaktan
mütevellit Allah onları bu cemaattan uzaklaştırmak suretiyle
zevklerden mahrum edecektir. Bir imam cemaata bu kaideleri
ikaz ettiği halde bozgunculuğun devam ettiğini görürse
kendine uyan her türlü sevgi ve teslimiyet bağlarıyla
bağlanmış ayrı bir cemaat teşekkül ederek cemaatla
namazlarını kılmakta devam eder ve mutluluğu eksilmez.
Fakat diğer imama uymayanlar veya hafife alanlar
cemaatlaşma hasletinden mahrum oldukları için hiçbir zaman
27 kat sevabı yakalayamayacaklardır.
Denizlerin iskelelerinde büyük vapurları kıyıya ince liflerin
binlercesini bir araya getirerek halatlar meydana getirmek
suretiyle bağlarlar. Şiddetli dalga ve rüzgârlarda bile hiçbir şey
olmaz. Çünkü birlikten kuvvet doğar. O lifleri ayrı ayrı ayırsak
da o vapuru kıyıya bağlasak hemen kopuverir. Aynen onun
gibi gelin kardeşler bir olalım ki kuvvet bulalım. Görevimiz
eksiklik görmek olmamalı hep iyi ve iyileri görmek için uğraş
vermek olmalıdır. Nefis hep ikiliği ve parçalanmayı ister, ona
tabi olmayalım. Ruh birdir. Birliği ister. Parçalanma kabul
etmez. Tecelli ettiği yerde isim alır. Biz yine de biliriz ki özde
birdir. Ayrılık sözdedir.
Yolumuz Tevhid yolu olduğuna göre idealimiz her şeyde ve
her yerde birleme olmalıdır. Birleme olmazsa Allahın zahir ve
batın tecellisini 10 duygunla birlememiş olursun. Zahir ve
batın 2 tecelliyi 10 duygunla 20 yapıp, 7 sıfat pencerelerinden
bunu şuhut edemiyeceğin için de 20+7=27 sevap elde etmen
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
mümkün olmayacaktır. İnşaallah Rabbim birlikten ayırmasın.
Bu zevkle daima 27 kat sevap ihsan etsin. Âmin.
HARUT VE MARUT
Kur-anı Kerim in Bakara Suresi 102.ci ayetinde bahsedildiği
gibi Süleyman A.S. zamanında çok insanlar şeytanların
okudukları sihir ilmine tabi oldular. Gayeleri de Süleyman
A.S.ın saltanatını yıkmaktı. Süleyman da bu saltanatını bu
ilimle ayakta tutmaktadır diyerek, iftira da yapıyorlardı.
Hâlbuki Süleyman A.S. Haktan gayrisinin hiç tesiri olmadığını
bildiği için o küfür yapmadı diyerek ayette, bu ilmi kötüye
kullananlara meydan okumaktadır.
İşte bu iki melek insanların nefislerine tabi olarak işledikleri
kötülükleri ve günahları Allah’a şikâyet ettiler. Allahu Teâlâ
da o iki meleğe onlardaki şehvet sizde olsa siz daha beter
olursunuz dedi. Melekler de kendilerine şehvet verilse dahi
isyan etmeyeceklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Babil e
indirilmişlerdir.
İşte akıl ile Ruh bu vücut babiline indirilmiş iki melektir. Bu
Harut ve Marut melekleri insanların okudukları nefsin istekleri
doğrultusunda cin şeytanlarının okudukları gayriyet kitaplarını
okumakla maşuklarını unuttular. Kalplerini kalın bir zulmet
perdesine tabi kıldılar. Bu Âlemdeki Allah ın efalını, sıfatını
ve Zatını kendilerine nisbet ederek kadınla, erkeklerin bir
birinden ayrılma ilmini tahsil ediyorlardı. Yani can ile teni
ayrı ayrı Hak tan gayrisine nisbet ediyorlar. Halbuki Ruh
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
tenden fiilerini izhar edendir. Şeytanlar ve bu Hakikatı
öğrenmiyenler Hakk'a nisbet etmedikleri için küfür etmiş
oluyorlar.
İnsanın enfüsünde de kalbin şuhutlarını örterek Ruh ile nefsin
arasını ayırma ilmini tahsil etmiş olurlar. Bilmezler ki Allah
bütün fiillerin failidir. Hiçbir kimse, bir kimseye Allah
istemedikten sonra kötülük yapamaz. Yaptılarsa bir iptila
olduğunu göremezler. İnsanlar, efali Haktan görmekle iman
etmiş olsalardı, şirkten kurtularak vücud olan Babil kuyusunda
tepesi aşağı ömürleri müddetçe Hak ve hakikatten uzak olarak
şirk içinde azap çekmezlerdi.
İşte akıl ve Ruh olan bu iki melekte dünya Âlemine
gönderilerek bizlerin vücut babil kuyusuna tepesi aşağı
asılarak nefisle Ruh ilmini öğrenmişler. Fakat cin
şeytanlarının kitaplarını okudukları için nefsini kendine nisbet
etmek, Ruhu da layıkiyle idraksızlık nedeniyle’ nefisi olan 7
pencere sıfatlarına kapalı olduğundan, fiillerin failini
göremiyor. Kalp zulmaniye karanlığında kalmış, çünkü Ruh
tarafından nurlar cehaletinden dolayı gelmiyor. Böylece şirk
günahında boğulmuşlar. Elbette Maşukunu yani Allah ını
unutacaklardır. Bunun karşılığında da ömürleri müddetince
Vücud babil kuyusunda başaşağı asılı kalmaktadırlar.
Kalp sahibi olan Süleymanlar da nefis, kalp ve Ruh ilmini akıl
sahibi olarak tahsil eder ama katiyen Haktan gayriye nisbet
etmeden yerli yerinde tecellileri uygulayarak saltanatını
devam ettirirler. İşte akıl ve Ruh diye tabir ettiğimiz Harut ve
Marut melekleri dünyaya gelen her kişiye gönderilmekte şirk
içinde bu ilmi tahsil edenler cezalandırılmakta şehvetlerine
mağlup olmadan ayniyet içinde bu ilmi uygulayanlar
mükâfatlara nail olmaktadırlar. Rabbim cümlemizi şirkten
kurtulup mükâfat nail olanlardan eylesin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
MEVLİD KANDİLİ
Mevlüt kandili R.Evvel ayının 12. gecesine tekabül eden
Peygamber efendimizin doğum günüdür. Günümüzdeki miladi
takvime göre de Nisanın 20 sine tekabül eder. Nisanın 20
sinde nasıl bütün kâinatta çiçekler açmış, kuşlar cıvıldaşıp
ilkbaharın müjdesini bizlere bildiriyor, kuzuların meleşmesi ve
nice mahlûkatın ve nebadatın kış uykusundan uyanıp dirildiği
gibi Resulullah (S.A.V.) efendimiz de dünyaya teşrif
ettiklerinde zahirde bile, ateşe tapanların ateşlerinin sönmesi,
Kısra saraylarının sütunlarının yıkılması ve putların devrilmesi
gibi gözle görülen bir çok vakalar zuhur etmiştir. Peki, unsuri
vücudları bu Âleme teşriflerinde batıl olan bu putların
devrilmesi ve tabiatta da baharın gelmesiyle tabiatın uyanması
nasıl zuhur ettiyse, Peygamber efendimizin doğumu olan
mevlüt kandilinde de biz inananlarda çok büyük değişiklerin
olması gerekmez mi?
Bizler Resulullah (S.A.V.) Efendimizi nasıl vücut ülkemizde
zuhura getirmeliyiz? Zuhura getirdiğimizde zahirdeki gibi
bizdeki irfaniyet ve yaşam değişikliği nasıl olmalıdır? Yoksa
her sene mevlüt kandillerini ihya ediyoruz. Fakat hiçbir
irfaniyet ve değişiklik göremiyoruz.
Hâlbuki bu mübarek günler bizlere o günlerin taşıdığı
manaları idrak etmek ve onu günümüzde yaşamak için her
sene tekrar ediliyor. Yoksa hikâye gibi yalnız ilimle bilmekten
ibaret değildir. Arabî aylar 12 dir. Resulullah (S.A.V.)
efendimiz recep ayında Regaip kandilinde anne rahmine
düşmüştür. 1- Recep 2- Şaban 3- Ramazan 4- Şevval 5-
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Zilkade 6- Zilhacca 7- Muharrem 8- Sefer 9- R.Evvel aylarını
geçirerek dünyaya teşrif etmişlerdir. Aynen onun gibi bir kişi
de İnsanı Kâmile gelerek kendi insanı asliyesinin tahsiline
Hak ve Hakikate rağbetle başlar. Meratip tahsilinde 9 ay 10
günde Muhammediyyün olur. Onun için Âdemiyetinde ve
Âlemde Muhammedi doğurabilmesi için dört yerde onu zevk
etmesi icap etmektedir.
1 - Enfüste Muhammedin zuhuru
2 - Afakta Muhammedin zuhuru
3 - Vahdette Muhammedin zuhuru
4 - Kesrette Muhammedin zuhurudur
1 - Enfüste Muhammedin Zuhuru:
Kişinin Zatının Hak, sıfatlarının Muhammed olduğunun idrakı
olduğunda bütün sıfatlardan tecelli eden Hakkın zuhur zevki
de enfüste Muhammedi doğurmak olacaktır. Çünkü Allah
bilinmekliğini istediği için Muhammed olan sıfatları halk etti.
Zat Allah, sıfat Muhammeddir. Sıfatlar olmazsa Hakkın
tecellisi görülemez. İşte enfüsümüzde Ruh güneşinin kalp
ayından geçerek sıfatlar yıldızlarından parlayarak cehalet
karanlığımızı aydınlatma irfaniyet ve zevkine enfüste
Muhammedin zuhuru denilmektedir.
2 - Afakta Muhammedin doğması :
İnsanı Kâmilin kemalat nurunun bütün ihvan ve inananlarda
zuhur etmesidir. Çünkü bu kişilerin bütün irfan ve kemalatı
İnsanı Kâmilin onlardaki istidat ve kemalatı nisbetinde
duyması, görmesi, konuşması değil midir? Elbette her türlü
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
icraat mazharların değil, Hakkındır. Komutanın her yönü
askerlerinde görülür.
3 - Vahdette Muhammedin Zuhuru:
Allah ın Ahadiyetinden meratibi ilahinin 6 Mertebeden
zuhurunun zevkidir. Çünkü bu Muhammed olan aynalardan
Hakkı müşahede etmek Muhammediyyunluğun ta kendisidir.
4 - Kesrette Muhammedin doğması:
Allahın 4 yerde tecellisinin esma aldığı ruhların cinsleriyle
idrak zevklerine denir. Hak Teâlâ 1- Cemadatta cemadi ruh ile
2- Nebadatta nebati ruh ile 3- Hayvanatta hayvani ruh ile 4İnsanlarda da insani ruh ile tecellisini göstermiştir. İşte bu
kâinatta her sıfat eksiklik veya kemalatıyla Muhammed
aynasıdır. Hakkı zuhura getirmek için yaratılmıştır. Yoksa
Levlaka Levlak vema halaktül eflak Sen olmasaydın, sen
olmasaydın bu Âlemi halk etmezdim diye Hadisi Kudsi
olmazdı. Biz Muahmmedi kemal sıfatlarda görür ve zevk
ederiz. Muhammed noksan sıfat tecellilerinden münezzehtir
deriz.
İşte Âdemde ve Âlemde Muhammedi bu 4 yerde doğuranlar
Muhammed in ölmediğini, daima şuhut ederler. Hak Teâlâ her
an ayrı bir şanda taptaze ayetlerini sergilediği gibi Muhammed
A.S. da taptaze yaşadığını ve bu hicapları açanları irşad
ettiğini görmekteyiz. Allah bütün insanlara bu zevki nasip
etsin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
TAYYİ ZAMAN VE TAYYİ MEKAN
Tayyi zaman demek zamanı ortadan kaldırmak, tayyi mekan
da mekanı ortadan kaldırmak demektir. Yani mekânsızlıktır.
Bir şahsın bir anda muhtelif yerlerde görünmesi demektir.
Tasavvufta bir şahsın 3 yönü ile tecellisi vardır.
1 - Bedensel vücud
2 - Ruhsal vücud
3 - Ruhsal ve bedensel vücuttur
Bedensel vücut:
Bedensel vucut dediğimiz bu görünen unsuriyet vücudumuz
nerede bulunuyorsa yalnız orada görünen başka hiçbir yerde
mevcudiyetini ispat etmeyen zahir et ve kemikten meydana
gelmiş pozitif vücudumuzdur. Ruhaniyet yönünü bilmeyen,
Ruhsal zevklerden mahrum olan şahıslar yaptığı her türlü
ibadet ve taatlarını bilinçsiz ve taklit olarak yaptıkları için
şekilden öteye geçemezler. Yapılan ibadetler yalnızca
nefislerini tatmin edebilir. Avam olarak vasıflandırılan bu
şahıslar bu sınıfta mütâala edilirler. İzdirari bir ölümle
öldüklerinde onların her şeyi bitmiştir. Çünkü vücut ülkesinde
onların
padişahları yaşam müddetince nefisleriydi.
Ruhsal vücut:
Ruhsal vucut ise, kendi varlıklarından geçerek Mutu kable
ente mutu (H.Ş.) sırrına ermiş Hakkın varlığı ile
varlıklananlardır. Onların vücut ülkesinde padişahları
Ruhullah olmuştur. Ruhsal vücuda sahip olanlar mekan ve
zaman mevhumunu yok ederek, rüyalarda tanıdık veya
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
evliyaların ruhaniyeti ile uzak menzillere gidip ruhen
konuştuğumuz gibi konuşur. Kâbe, Mekkede uzak bir
mesafede olduğu halde belki bir saniyede oraya gidip Kâbeyi
tavaf ettiğimiz gibi zaman ve mekân mevhumu olmadan
istenilen yerde saniyesinde olmak halidir. Zira ruhta beden
gibi zaman ve mekân diye bir şey yoktur. O serbest olarak
istek ve zevkinin ülkesinde tecelli edendir. Bütün
veliullahların 33 defa ruhani miraç yapmaları da bu
cümledendir. Bu şahıslar ister namaz, ister oruç, ister hac,
isterse Zekât ibadetlerini zahir unsuriyetlerinin ibadetleri
yanında siret dediğimiz ruhani zevklere de sahiptirler. Zahirde
bayramdan bayrama, cumadan cumaya, mübarek gecelerde
serbest ruhlar nasıl evlatlarının torunlarının evlerine gelip
onların ziyaretlerini yaparak durumlarını görürler memnun
veya mahzun olarak ayrılır giderler denilmektedir. Aynen
onun gibi daimi serbest ruhlar istediği yerde istediği anda
bulunan bir haldedir. Hasan Fehmi Hz.lerinin :
Bu kafesten uçarım hiç beni gören olmaz sözleriyle, bir kişinin
ruhen bu ten kafesinden ayrıldığı halde vücut burada görülür,
fakat ruhen başka yerlerde olduğu anlaşılmış olur.
Ruhsal ve bedensel vücut:
Bu vücudun özelliği vücutta padişah ruhtur. Cismin hiç mi hiç
hükmü yoktur. Ruh sahibi olan Hak dostları tayyı zaman ve
tayyı mekân olarak vücutlarıyla da birden fazla 3-5-7 gibi
yerlerde görünebilirler. Yaşadığı beldede sıradan bir kişi
halinde yaşantılarına devam ederlerken hacta veya başka
başka yerlerde de vücutlarını birden fazla kullanarak
görünmeleri mümkündür. Hz. Ali nin Emevi camisinden 7
kapıdan aynı anda Hz. Ali olarak çıktığı gibi, Veysel Karani
Hz.lerinin şehit olduklarında 7 tabutun 7 sinde ayrı ayrı
göründüğü gibi. Hz. Ali’nin vefatında, tabuta giren Hz. Ali,
deveyi çeken Hz. Ali, arkasından giden Hasan ve Hüseyin
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Efendilerimizle cenazeyi takip edenin Hz. Ali olduğu gibi.
Ayrıca Cebrail ve Azrail gibi meleklerin zaman zaman
Resulullah (S.A.V.) Efendimizin sahabelerle yaptığı
sohbetlere bir insan kisvesiyle katılarak görünüp, konuştuğu
hepimizin malumudur.
İşte ibadetlerimizde de ibadet eden ibadet ve ibadet edilen
üçlemesini birlediğimizde bu zevke nail olmuş oluruz.
Yalnızca bilmek değil çünkü bilmek bir zevktir. Ama yaşam
zevkine nail olmadan cismaniyetimizi ruhumuzla istediğiniz
gibi oyuncak olarak kullanamazsınız. İşte Resulullah (S.A.V.)
Efendimiz ve bu zevkin ileri seviyesindeki bütün evliyalar 33
defa ruhani miraç yapmışlardır. Yalnız Resulullah (S.A.V.)
Efendimiz 33 ruhani, 1 cismani miraç olmak üzere 34 defa
miraç yapmıştır. Bu miracı evliya yapmadı mı? Yaptı. Fakat
Makamı Mahmut zevki yalnız Resulullah (S.A.V.)a ait olduğu
için her evliya kendi esmalarını oraya girerken soyundu.
Cismani miracını Muhammed olarak yaptı. Bu nedenle yalnız
Resulullah (S.A.V.) cismani miracını yaptı ifadesi kullanılır,
evliyalar esmaları ile yapmış olsalar o zaman ikilik olur.
Hasan Fehmi Hz. leri bu yer için şöyle söylüyor:
Teheccüd namazı farz değildir sana
Yetim malıdır yakar baştan başa
Teberrüken kılar Fehmi yok haşa
Yani bütün evliyaların oraya teberrüken yani tebrik için
girdiği anlatılmaktadır. Allah cümlemize ihsan etsin. Âmin.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
EHLİ BEYT
Beyt ev demektir. Ehli beyt ise ev ahalisi anlâmina gelir.
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bir hadislerinde Hz. Ali yi, Hz.
Fatmatül Zehra validemizi (kızı olur) ve torunları Hz. Hasan
ve Hz. Hüseyin Efendilerimizi yanına alarak Bunlar benim
Ehli beytimdir buyurmuşlardır. Dikkat edilirse ev ahalisi
olarak ailesi Ayşe validemiz ve diğer eşlerini Ehli
beytimdendir dememişlerdir. Bu da gösteriyor ki bu sözlerde
de çok sırlar mevcuttur.
İnsan vücudu 4 anasır-ı unsuriyeden meydana gelmiştir: 1Toprak, 2- Su, 3- Hava, 4- Ateştir. İşte toprak gibi Fatmatül
Zehra, su gibi yani ilim ve kemalatla Hz Ali gibi hava ve ateş
gibi de Hasan ve Hüseyin efendilerimizi vücut ülkesinde zevk
etmeyen, Hz. Muhammed gibi Muhammedliğini idrak
edemez.
Şu halde Muhammed olan bizler Ehli beytimiz olan vücut
ülkesindeki 4 anasır-ı unsuriyetimizi zevk edemezsek
Muhammed olmamız mümkün değildir. Dolayısıyla da Ehli
beyti tanımayan, Ehli beyti sevmeyen kendi özünü sevmemiş
demektir. Ehli beyti sevmeyen ne Muhammed i ne Allah ı
sevebilir. Zira kendi teşekkülü Ehli beytten meydana gelmiştir.
Muhyiddin-i Arabi Hz.leri bunu daha da genişleterek
insanlardaki Muhammediliği şöyle anlatır: Sağ elin baş
parmağı Hz. Ali yi remzetmektedir. İşaret parmağı Resulullah
efendimizi ve diğer 3 parmak da diğer 3 Halifesini
remzediyor. Sol elin 5 parmağı da yine Resulullah (S.A.V.)
Efendimizi ve Ehli beytini remzetmektedir. Bunlara
inanmayan ve bilmeyenler bütün elleriyle işledikleri işler,
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
onlarsız yapılamadığı için kendilerini de inkâr etmektedirler
buyurmuşlardır. Sağ elin başparmağı Hz. Ali, işaret parmağı
Hz. Muhammed, orta parmak ve diğerleri Hz. Ebubekir, Ömer
ve Osmanı remzetmektedir. Sol eldeki başparmak Hz. Ali,
işaret parmağı Hz. Muhammed, orta parmak Hz. Fatma, diğer
iki parmakta Hz. Hasan ve ve Hüseyin efendilerimizi
remzetmektedir.
Bütün yaşam müddetince fiilerini elleriyle yaptıklarına göre
bunları idrak etmemek ve dolayısıyla da tanımadığı için
sevmemek kişinin kendisini tanımaması ve sevmemesi
demektir. Kendisini tanıyıp sevmeyen, Muhammed S.A.V. i
de tanıyıp sevmiyor demektir. Dolayısıyla da Allah
Muhammed den tecelli eden olduğuna göre Allah ı da
tanımıyor ve sevmiyor demek olur. Seviyorum dese bile
zannındaki hayalindeki bir Allah ı ve 14 asır evvel geçmiş bir
Muhammed i ilmel tanımış ve sevmiş olur ki Hakikatta ne
öyle zanda bir Allah mevcud ne de günümüzde unsuriyet
yönüyle Muhammed mevcuttur.
Her an ayrı bir şanda tecellisini gösteren, taptaze ayetleriyle
her an ayrı bir değişiklikle bizlere hitap eden Âlemlerin Rabbi
olan Allah ı tanıyamamış ve sevememişse, günümüzde
hüvviyet ve enniyeti ile bütün kemalatını Rahmaniyetiyle
izhar eden o Hz. Muhammed göremiyorsa onu da tanımış ve
sevmiş olamayacaktır. Allah ını ve Muhammed i tanıyamayan
kendini de tanımamıştır. Buna tasavvufta insan veya Âdem
değil surette insan ama sirette hayvan denilmektedir.
Hayvanlar için de bilmek mecburiyeti yoktur. Onlara hayvan
olarak bir yaşam biçimi yeterli azab değil midir? Onun için
Ehli beyti sevelim, tanıyÂlim, tanıyıp sevmemek kendi özünü
tanıyıp sevmemek demektir. Surette de sirette de aynıdır. Hiç
değişmez. Çünkü Ehli beyt 3 türlüdür. 1- Secere yönüyle Ehli
beyt Resulullah (S.A.V.) Efendimizin sülbünden gelen 2-
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ruhani yönüyle Ehli beyt Resulullah (S.A.V.) Efendimizin
Tevhid ilim ve irfaniyetine varis olmak 3- Hem secere yönüyle
hem de Ruhaniyet yönüyle Ehli beyt. Her ikisinin de bir kişide
birleşmesidir ki bunlardan kutuplar zuhur eder. Elhamdülillah
bütün Tevhid ehillerinin Ruhaniyet yönüyle Ehli beytten
oldukları anlaşılmaktadır.
MUHKEM, MÜTEŞABİH VE HEM
MUHKEM HEM DE MÜTEŞABİH
AYETLERİN ÂDEM VE ÂLEMDE
ZUHURU
Muhkem
ayetler:
Sağlam,
sıkı
sıkıya
kuvvetli,
değiştirilemeyen, zahir mana taşıyan anlamlarına gelmektedir.
Her türlü ibadet ve taatların zahir anlam ve şekli bu
cümledendir.
Allahın
emrettiklerini
yapmak
yasak
ettiklerinden uzak durmak yani şeriatı ahkamiyeye uymak
diyebiliriz. Müteşabih ayetlere gelince: Bir birine benzeyen,
açık olmayan, tevilata muhtaç, (çeşitli manalar vermek) onun
batın manaları remzettiğini anlamak, zahir ifade edilse de
manasının batın olduğunu onu ancak Allah ve Allah yolunda
ilimde vasi olanların bilebileceğini bilmektir. Mesela: Elif,
Lâm Mim gibi Tâ-Hâ gibi, Yâ-Sin gibi, Vel Asr gibi
ayetlerdir. Bunların zahirlerinden hiçbir şey anlamak mümkün
değildir. Tevilata ihtiyaç vardır. Bir de hem muhkem hem de
müteşabih ayetler vardır ki hem zahir manası hem de batın
manası vardır. Mesela İslâmin şartı diye bildiğimiz oruç
tutmak, namaz kılmak, hacca gitmek, Zekât vermek, kelime-i
şehadet getirmek gibi ibadetlerin hem zahiri hem de batın
manası ve izahı vardır.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İnsanlar ilim ve irfaniyetleri derecesinde bu üç türlü Hakkın
tecellilerini yerinde görür ve kullanırlarsa hem layıkiyle Allah
a kul olmuş olurlar hem de saadet ve mutluluğu yakalamış
olurlar. Şeriat ayetlerini Hakikatta Hakikat ayetlerini de
şeriatta kullanmak nasıl insanları çıkmaza sokuyor ve ondan
layıkiyle faydalanamıyorlarsa aynen onun gibi muhkem
ayetleri yerinde, müteşabih ayetleri yerinde, hem muhkem
hem de müteşabih ayetleri de zahirini zahire göre, batınını da
batıni yerde mütâala ve zevk edersek mutluluğa ermiş oluruz.
Kur-an ı Kerim deki bu ayetler nasıl böyle yerli yerinde
mütâala ediyorsa bu Âlemi Kübra dediğimiz Âlem ve Âdemde
de bu ayetler öylece mütâala edilmelidir. Ayet demek deliller
demektir. Allahü Teâlâ bu Âlemde ve Âdemde delilleriyle her
şeyi zuhura getirmiştir. Bir ayeti kerimede Nefsinizde ve
ufkunuzda ayetlerimizi göstereceğiz demekle hem nefsimizde
hem de ufkumuzda ayetlerini göstermiş ve İsra Suresi 14.ayeti
kerime de İkra kitabeke kefa bi nefsikel yevme aleyke hasiba
Oku nefis kitabını bu gün üzerine hesap görücü olarak nefsin
sana yeter. demekle nefis kitabımızı okumamızı emretmekle’
insanlarda bu üç türlü ayetlerin yerli yerinde okunması mevcut
hem de ufkumuzda olan bizden ayrı olarak görünen
varlıklarda bu üç ayeti ayrı ayrı okumak, görmek ve yaşama
geçirmek gerektiği anlaşılmaktadır.
Bizler Kur-an ı yalnız satırlarda okuyup belki oraya göre
mütâala ettiğimiz için bir türlü yaşama geçiremiyoruz.
Hâlbuki bu ilim ve irfaniyet bizlerin yaşama geçmemiz ve
onun yaşam zevkine sahip olarak mutlu olmamız içindir.
Toplumdaki insanlar muhkem ayetleri okuyabildikleri için
üçte bir mutlu olsalar da her şeyin muhkem açısından mütâala
ettikleri için huzursuzluktan kurtulamıyorlar. Peçeli ve
tamamen şekli benimsemiş toplumlar plajlarda bulunan açık
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
saçık kadın ve erkeklere kâfir ve aklına ne kadar kötü sözler
geliyorsa söylüyorlar. O açık saçık diye vasıflandırılan toplum
da İslamiyeti dar çerçevede mütâala ettikleri için onlara yobaz,
gerici, irtica gibi sözler söylüyorlar. Biraz evvel söylediğimiz
gibi bu iki topluma göre de Kur-an ı Kerim ufkumuzda
yazılmış ayetlerden ibarettir.
Sen kemalat sahibi isen her iki toplum ayetlerini yerinde
görmeye bak. Her varlık yerinde hoş ve güzeldir. Sen onları
yerinde göremiyorsan, bil ki çirkinlik sendedir. Allahü Teâlâ
Ali imran Suresi 191. Rabbena ma halakte haza batila
buyurmakla, Allah batıl hiçbir şey yaratmamıştır. Sen nasıl
birini iyi, birini kötü görürsün, iyilik ve kötülük görmek,
yerinde görmemekten olur. Mukayese edildiğinde ortaya
çıkar. Ayrıca Allahü Teâlâ kişileri başkasından sorumlu
tutmuyor. Seni sana soracak. Sana o mütâala ettiğin
toplumların hesabını ver demeyecek. Onun için en çirkin
gördüğümüz nefsimiz olmalıdır. Allah şeklinize ve amelinize
bakmaz, kalp ve niyetinize bakar. Hepimiz Allah ı sevdiğimizi
söyleriz. Onun yarattıklarını da sevmemiz gerekmez mi?
Mecnun Leyla nın mahallesindeki köpekleri bile Leyla nın
mahallesinin köpekleri diye severmiş.
Onun için toplumumuzdaki her türlü inanç ve şekilde bulunan
insanlar Allah tarafından o yerler için yaratılmışlardır. Allah
Âlimdir, bizler ise malumuz. Bizlerin ilmi ezeliyette
istidatlarımız Allah a nasıl malum olduysa, o da bizlerde o
şekilde, yaratılma yerimiz neresi ise o şekilde tecelli
etmektedir. Kimimiz meyhane için, kimimiz kumarhane için,
kimimiz inkârcı olarak yaratılmışız. Sen onu yerinde görüp
ona göre hareket edebiliyorsan o zahir olan ayetleri yerinde
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kullanmaktan mütevellit huzurlu
Kullanamazsan mutsuz olursun.
ve
mutlu
olursun.
Bu zahir ve batın ayetleri de nefsinde zevk eden ve iç içe olma
zevkiyle nefsinde yaşayanlar ise kâmillerdir. Onlar oruç
tutarlar, namaz kılarlar. Fakat bedenen zahir, ruhen batın
zevkiyle bu ibadetlerin sırlarını yaşarlar. Hiçbir zaman zahiri
batından, batını da zahirden ayırmadan her şeyi yerli yerinde
kullanarak mutlu olurlar. Onun için Kur-an ı Kerim deki bu
ayetleri yerli yerinde kullandığımızda doğruyu ve zevki
bulmuş
oluyoruz.
Âlemdeki Kitab-ı Furkan ı da böylece okuyup dar çerçevelere
İslamiyeti sıkıştırarak zümreleri tenkit etmek ve kerih görmek
o ayetleri okuyamamamızın bir gereğidir. Allahü Teâlâ her
türlü ayet tecellilerini yerli yerinde okuyup yaşayan
kullarından eylesin. Âmin.
ZİLZAL SÛRESİ
Zelzele Suresi Medine de nazil olmuştur. 8 ayetten ibarettir.
Zahir manası meallerde olduğu gibi ifade edilmektedir.
Batın manasına gelince: Medine de inmiş olması bu depremin
mevcudiyetinin kalp sahiplerinin hissedebileceklerini 8
ayetten ibaret oluşu da insanların 8 sıfatı subutiyesi ile buna
şahit olup, bu depremi zevk edebilecekleri anlatılmaktadır.
Zira arz şiddetli sarsıldığı zaman yani kâmile gelen bir kişinin
daimi zikirle birlikte kendine nisbet ettiği varlıklar zelzeleden
sallandığı zaman yani eski zanlarının yıkılıp Hakka nisbet
ettiği Ruh güneşinin ortalığı tarumar ettiği zaman, Arzın
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
içindekileri de dışarıya attığı yani efali İlahiyenin, sıfatı
İlahiyenin ve Zatı İlahiyenin aslının idrakı meydana
geldiğinde insanın nefsani yönü olan ikilik hali, bana da ne
oluyor der. Her taraf yıkıldı, zelzeleden kendime nisbet
ettiğim hiçbir şey kalmadı, kalbimde kökleşen eski
kabullenişlerim hep söküldü diyecektir.
İşte bu da kuluna Allah tarafından lutfedilmiş bir haldir.
Çünkü mürşid vasıtasıyla kendi varlığı zelzelede yer ile
yeksan olmuş, Hakkın o kişideki varlığı vücut ve idrak arzını
yararak ilhamlarla meydana gelmiştir. Artık o cevher
zahirdeki insanların kabirlerinden fırka fırka hesap günü için
çıktığı gibi vücut ülkesinde de kalbimizdeki tecelliler ortaya
çıkacaktır. Miskal nisbetinde hayır işleyen hayrı görecek zerre
kadar şer işleyen de şerri görecektir. Hayır nedir? Şer nedir?
Hayır: Hakkın varlığında yokluğunu idrak edip kemalatıyla
kendi mazharından Hakkı zuhura getirmektir. Şer ise: Haktan
uzak olmak ve kendi mazharından her nefeste ben sana şah
damarından daha yakınım, kendini yakın takibe al diye hitap
ettiği halde bu sedayı duymamak ve bilmemektir. Onun için
daima cezayı görmektedir. İlmiyle zelzeleyi atlatanlar
ilhamlara mazhar olamayacakları için azaptan kurtulamazlar.
İşte beden arzında zelzeleden zarar gördüğü nisbette kimi
insan mutluluk içinde kimi insan da mutsuzluk içinde
yolculuğa devam ederler.
Zelzele gibi Allahın celal tecellileri insanlara iki yönden
gelmektedir. 1- Şeri emirler 2- Kevni emirler. Şeri emirlere asi
olanlar veya yapmayanlar Kur-an ı Kerimde Ad Kavmi, Lut
Kavmi ve Semud Kavmi gibi helak olanlardır. Bu enfüsü de
olabilir, afaki de olabilir. Kevni emirler ise din, dil ırk farkı
gözetmeksizin zuhur eden celal tecellilerdir. Bu kâinatın
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yapısında fiziki ve kimyevi temeller vardır. Bunlara
uymayanlar ister evliya olsun, isterse ataist olsun celal
tecelliden kendini kurtaramaz. Siz sel yatağı bir vadiye evinizi
yapsanız, sel gelip evinizi götürse, bunu bana Allah yaptı
diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Çünkü senin o vadiye ev
yaptığında sel gelip götüreceğini Allahın akıl ilim, idrak
nimetleriyle düşünmen gerekli idi. O nimetleri kullanmadığın
için mağdur oldun. Çünkü Allah hiçbir kuluna azab etmez.
Kul kendi azabını kendi hazırlar. Ayeti bize bunu
göstermektedir.
Onun için tedbir takdiri bozmaz ama tedbir almanız sünnetdir
ve gereklidir. Tedbir almadığınız takdirde her türlü
kötülüklere davetiye çıkarmış oluruz.
ÖLÜM ÖTESİ
Ölüm yok olmak değildir. Bir odadan diğer bir odaya geri
gelmeyecek şekilde geçmesine denir. Ruh için de ölüm yoktur.
Ölüm beden için geçerlidir. Asrısaadette Hz. Ömer, Resulullah
(S.A.V.) Efendimize: Ya Resulullah (S.A.V.) öldükten sonra
akıl, fikir gibi sıfatlar alınacak mı? Diye sorduklarında Hayır,
onlar Hakkın insanlardaki şubeleridir. Senin değildir ki alınsın
buyurmuşlardır. Bu da gösteriyor ki beden için devir vardır,
Ruh için zaman, mekân yoktur. Ölündüğünde beden geldiği
yere yani toprağa gitmektedir. Çünkü topraktan geldi toprağa
gidecektir. Cemadat, nebadat, hayvanat ve insanat
unsuriyetiyle
daima
devrini
yapacaktır.
Dünyanın ağırlığı ilk yaratıldığında bin kilo ise, milyonlarca
sene sonra da yine bin kilodur. Binbir kilo olmaz. Ruh da
ölündüğünde Rabbine kavuşur. Şeriat ahkâmina göre de Alai
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
illiyine yani yüce makamlarına yükselirler. Süfli insanların
ruhları ise yer çekimine tabi olarak yükselmezler. İnsanın
aklına şöyle bir soru geliyor. Kur-an ı Kerim insanların
bedenine mi hitap etmekte, yoksa Ruhlarına mı? Bedenlerine
dersek: Onların hiçbir güç ve kuvveti yok. İlmi irfaniyeti de
yok. Peki, ruhlarına dersek Ruhta bedensiz yalnız ne kendini
ispat edebilir ne de cevap verebilir. Evlerimizdeki elektrik
lambalarına baktığımız zaman tek eksi kutup lambayı
yakmıyor. Artı kutup da eksi kutup olmazsa yine lambayı
yakmıyor. İkisi birlikte olursa lamba yanıyor. Şu halde Kur-an
ın hitabı ne bedene ne de yalnız olarak ruhadır. Her ikisi bir
olduğu zaman muhatab olunduğu anlaşılmaktadır. Ölüm
ötesinde de beden toprağa gittiği için bedene sual yok. Ruh da
Rabbine kavuştuğu için Rabbinin deryasında sesi çıkmaz.
Bir nehirde yüzlerce nehirden gelen sular vardır. Ey derya
içindeki sular siz hangi nehrin sularısınız? Diye sorsak onlar
dillenerek cevap verebilirler mi? Veremezler. Onun için Ruha
da tek olarak soru sual yoktur. Peki, ahireti, cenneti,
cehennemi, sorgu ve suali inkâr mı ediyoruz. Hâşâ binlerce
kere hâşâ. Aklı dar olanlar gibi mÂdem ki bedenle ruh dünya
da bir oluyor, cennet de cehennem de yoktur diye dar akıl
görüşleriyle hüküm verirler. Hâlbuki ahiret dediğimiz letafet
Âleminden haberleri yoktur. Her şeyi dünya terazisiyle
tartarlar. Dünya nimetleri ile ahiret nimetlerini karıştırırlar.
Hayal ve vehimlerin ötesine de geçemezler. Ahiret herkesin
bildiği gibi toprak altında değildir. Ahiret Âleminden haberdar
olanlar zaman ve mekân mevhumundan sıyrılarak Letafet
Âleminde zerreden kürreye kadar her mevcudda Cemalullahı
daimi seyrederler. Dünyanın unsuriyet mevcudu başka ahiretin
letafet mevcudu başkadır. Letafet Âleminin mevcudiyetinden
haberi olmayanlar hemen dünyadaki mevcuda nisbet ederek
her şey dünyadadır, ahiret diye bir yer yoktur, derler.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Dolayısıyla da ayetleri ve Hakikatları göremedikleri için
kâfirlerden olurlar.
İşte onlara dünyada da ahirette de çetin acıklı azab vardır.
Ahirette bedensel bir yaşam olmadığı için dünyada iken
bedenlerine hizmet edenler, cehennem çukurlarından bir
çukura girecekler. Kesafetten letafete geçip Hakkın halk
olmadığını, yalnız halktan tecelli edenin Hak olduğu zevki ile
zevkidar olanlar, daima Cemalullahı seyretme cennetlerinde
kalacaklardır. Cennetteki huri ve gılmanlar da herkesin bildiği
gibi zahir, bedensel kız ve oğlan hizmetçiler değil cemal
tecelliler kız, celal yani vahdet tecelliler oğlan hizmetçilerdir.
Onun için :
Beka mülkünden eyledik teşrif
Bu dar-ı fenaya imtihan için
Gece gündüz niyazım odur ki
Cemali pakini anlamak için
Buyrulmuştur.
Bu fena Âleminde tencereye ne koyarsak, ahirette kepçemize
onun çıkacağını unutmayÂlim. Ahireti de toprak altında
zannetmeyelim. Allah seriül hesaptır. Hesapları seri görendir.
Ahiretten haberdar olmayanlara ne kadar çok anlatırsak
onların inkârlarına vesile olabiliriz. Ariflere ise bu kadar ahiret
hakkında bilgi yeterlidir. İnsanlar dünya ve ahiret hakkında
bilgileri duydukları gibi kendi zanlarında vehimleri
doğrultusunda hayal yarattıkları için, Hakikatten haberdar
olamıyorlar. Cennet deyince: Sulak, yeşillik, şelaleler ve
piknik yeri gibi bir yer tasavvur ederler. Hâlbuki böyle bir yer
değildir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Cennetin bütün nimetleri Resulullah (S.A.V.) Efendimizin
hadisinde belirtilen 3 kelâmin taşıdığı manayı idrak etmekten
ibarettir. Bizler o üç kelamı her namazdan sonra kelam olarak
söylüyoruz. Fakat onların taşıdığı manayı biliyor muyuz?
Bilemezsek cennetin nimetlerinden de istifade edemeyiz.
Subhanallah demekle Allah ı her şeyde tenzih etmek.
Elhamdülillah demekle Allah ı her şeyde teşbih etmek. Allahü
Ekber demekle Allah ı her şeyde Tevhid etmek gerekmektedir.
Cehennem de yine zanlarımızdaki gibi alevler içinde yanan bir
fırın değildir. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz Cehennemim
yakıtını
insanlarla
taşlar
meydana
getirmektedir
buyurmuşlardır. Yani cehennem ehlinin taşlaşmış kalpli
insanlar olduğunu söylemiş oluyor. Onlara ne kadar Hak ve
Hakikatı anlatırsan anlat, kadar kalpleri taşlar sertleşmiş
olduğu için kabullenmezler. Allah cümlemizi dünya da iken
ahiret zevkleriyle zevkidar etsin Âmin.
SALİH PEYGAMBERİN
HİKMETİ
DEVESİNİN
Salih A.S. Ad kavminin helakından sonra Semud kavmine
gönderilmiş bir peygamberdir. Kavmi ona inanmadı. Sen
Hakikatten peygambersen şu taştan bir deve çıkar da görelim
dediler. O an Cebrail gelip Salih A.S.a kırk yıl evvel o taşın
içine bir devenin konulduğunu, Allah a dua etmesini
söyleyince Salih A.S. da Rabbine münacaatla taşın içinden
dişi bir deve çıkardı. Deve dile gelerek ben şahadet ederim ki
Allah birdir, Salih onun Resulüdur dedi. Salih A.S. devenin
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
suyu ile kavminin içeceği suyu da bir gün kavmi bir gün deve
suyu içecektir diyerek yanlarından ayrıldı. Kavminin
inanmayanları gece vakti deveyi ayaklarından keserek
öldürdüler.
Salih A.S. duyunca çok üzüldü ve üç güne kadar helak
olacaklarını bildirdi. Bu azaba katlanınız diyerek ayrıldı. Onlar
da evlerinin ve bütün mallarının ateş içinde yanmaları ile
helak oldular. İşte Kur-an ı Kerim in Araf Suresi 73 den 79
ayetine kadar, Hud Suresi: 64 den 67 kadar ve diğer Salih A.S.
ile ilgili ayetlerde bahsedildiği gibi bu kıssa bize zahir olarak
anlatılmıştır. Fakat biz bu kıssadan ne anlamalıyız.
Bu ayetler bize nasıl bir fayda sağlamalıdır. Vücut ülkemizde
ve yaşantımızda bu ayetleri nasıl kendimizde uygulamalıyız.
İşte Salih A.S. bir Mürşid-i Kâmildir. Ona inananlar kurtuluş
gemisine binip kurtulanlar, ona inanmayanlar ise ilim ve
irfaniyetten yoksun oldukları için helak olanlardandır. Salih
A.S. kavminin taştan bir deve istemesi, saliklerin vücut
dağından dişi deve olan Tevhit aşkını ve irfaniyetini
çıkarmaktır. Çünkü zahirde çöllerde, uzak mesafelere
tahamülle yükümüzü taşıyan develer olduğu gibi batında da
uzak menzillere maneviyatımızı götüren tevhit aşkı olacaktır.
Deve ayrıca dişidir. Erkek olmuş olsa idi çoğalamazdı. Bir kişi
bu Tevhid aşkı zuhur ettiğinde elbette ben şahitlik ederim ki
Allah birdir, Salih A.S. onun peygamberidir diyecektir.
Günümüzün Mürşid-i Kâmilleri de peygamberlerin varisleri
olması
nedeniyle
aynı
görevi
yapmaktadırlar.
Suyu bir gün kavmin, bir gün devenin içmesi ise nefis sahibi
kavmin akıllarıyla taklit şekilde ibadet etmeleri, devenin ise
kâmilin kendisinde tecelli eden aklı ruhuyla ibadet etmeleridir.
Kavminin deveyi gece ayaklarından kesmeleri de cehalet ve
nefsaniye karanlığında onun Hak ve Hakikat yoluna
yürümesine engellemek içindir. Zahirde deve üç yerinden
kesilir. Böyle kavmin deveyi ayaklarından kestiklerini
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
duyunca Salih A.S. çok üzüldü. Ve üç gün içinde helak
olacaklarını söyledi.
Aynen bu günde peygamberlerin mucizesine inanmayan,
onlara verilmiş bu görevi reddeten insanlar da Salih A.S.ın
kavmi gibi cehalet, küfür ateşinde yok olup gidiyorlar. Allahu
Teâlâ bizlere böyle ayetleri göstermekle sizler de onlar gibi
helak olmayın. Tevhid aşkıyla Allah ın Ahadiyet sırrına vakıf
olup dünyada da ahirette de mutluluk ve saadet içinde yaşayın
diyor. Semud kavmi gibi olmayın diyerek ikaz ediyor.
MİRAÇ KANDİLİ
Miraç yükselmek demektir. Kur-an ı Kerim İsra Suresi 1.
ayetinde Kulunu bir gece Mescidi Haram dan Mescidi Aksa ya
kadar götürdü. Ona ayetlerimizin yüceliklerini gösterelim diye
yaptık buyurmuşlardır. İsra: gece yolculuğu demektir. Yani
Mescidi Haram dan Cebrailin getirdiği burağa binerek Mescidi
Aksa ya getirdi. O oradan yedi kat gökleri, Arşı, Kürsüyü
aşarak Rabbiyle müşerref oldu.
Bizlerin miracı namazda olacaktır. Çünkü namaz müminin
miracıdır. Miraç ise kişinin Rabbiyle beraber olması, Rabbiyle
konuşmasıdır. Namaz kılabilmek için de abdest almak yani
temizlenmek lazımdır. Sonra namazın başında saydığımız 6
farziyeti yerine getirmek gereklidir. O mürşid mazharından
Rabbimiz bizleri evvela bıçaksız ve kansız ameliyat edecektir.
Belimizi büken yükleri indirecek zikrimizi pekiştirecek ve her
zorluğun yanındaki kolaylığı ihsan ederek Rabbimize
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
rağbetimiz nasıl gerekiyorsa öylece rağbet ederek İnşirah
Suresini bizlere tahakkuk ettirerek temizlenmemizi sağlamış
olacaktır.
Miraç her ne kadar recep ayının 27. gecesi olarak
kullanılmakta ise de bir kişinin Mürşide biat etmesiyle bu
yolculuğun zahirine başlamış olacaktır. Çünkü Feth Suresi 10.
ayetinde Şunlar ki sana biat ettiler onların biatı aynı Allah a
dır. Zira Allah ın eli onların ellerinin üstündedir
buyurulmuştur. Daimi zikirle gönüllerin huzur ve sükuna
kavuşması sonunda o kişi Ey mutmain olmuş nefis dön
Rabbine ayetine mazhar olarak efali ilahiye ayı olan recep
ayına ayak basmış olacaktır. İşte Recebin Cuma gecesi de kişi
Rabbine rağbet etmekten mütevellit Regaip kandilini manen
kutlayarak Recebin 27. gecesi de Miraç Kandilini merdiven
basamaklarının birincisinden itibaren manen çıkmaya
başlayacaktır. Buraya kadar olan devrede zahir hazırlıkları
bitirdi ve tecelliyi efal zevkiyle yolculuk başlamış oldu. Neden
25-26. günleri değil de Recebin 27. günü Miraç kandilidir.
Allah bu mukayyet Âlemde ve Âdemde zahir ve batın yönüyle
veya Vahdet ve kesret yüzüyle tecellilerini göstermektedir. 7
sıfatı subutiye ile bu efal teklik tecellisini şuhut edebiliyorsak
işte o zaman siret yoluyla miraç yolculuğuna çıktık demektir.
Gece Vahdet demek olduğu için gece yolculuğu denmiştir. Bir
kişi namazda kendinin varlık ve fiillerinin olmadığını bildiği
için kulun mazharından Rabbinin tecellisini görmesiyle
namazın da müşterek kılındığını şuhut edecektir.
Bir salik Tevhidi efalde tecelliyi efali şuhud etmekle miraç
yolculuğuna çıkarak Şaban ayının 15inde sıfatların mevsufunu
da şuhut ederek Berat kandilinde beratını alıp kurtuluşa
erecektir. Kadir gecesinde de kadere erip Rabbiyle beraber
olup konuşabileceklerdir. Fakat bu zevkler anlatıldığı gibi
kolay olmayacaktır. Mürşidi kâmil saliki evvela kendi mescidi
olan nispet varlıklarından geçirip tecelliyi efal şuhudu sonunda
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
cennetül irfandan Cebrail in getirdiği Aşk burağına bindirerek
sıfat mertebesi olan Sidretül Münteha ya çıkaracaktır. Kişinin
aklı resulu olan Cebrail oraya kadar gidip ondan sonra bir
adım daha atarsam yanarım diyecektir. Zira ondan sonra Zat
mertebesinde zevk başladığı için sıfat olan akıl oraya giremez.
Peygamberimiz Sidretül Münteha dan sonra buraktan inerek
Refrefe binerek yolculuğuna devam etmişlerdir. Bir salikin de
refrefi zevkidir. Kişi bu mertebede artık zevke geçerek
kendisine gösterilmek istenen o kıymetli üstün ayetleri
görecektir. Zaten o üstün ayetleri göstermek için Rabbi onu
çağırmıştı’ bazı Âlimler bu gösterilen üstün ayetlere Seceretül
Kavneyn ( iki Âlemdeki manevi ağaç) demişlerdir. Namaz
kılan kişi de kıyâmin taşdığı manayı biliyorsa namaz kılarken
bu ağacın yüceliğini zevk edecektir. Mısri Niyazi Sultan bir
yerinde:
Zat-ı Hakkı anlayınca zevk ile
Bu Niyazi nice seyran eyledi
diyerek miracının tamamlandığını ifşa ediyorlar. Resulullah
(S.A.V.) Efendimiz bir hadislerinde Benim miracım ile
kardeşim Yunus A.S.ın miracını tefrik etmeyiniz. Yunus a.s.
balığın kanında, Tahtı Serada yaptı’ ben ise Tahtı Üstüvada
yani Arşı Âlâda yaptım buyurmuşlardır. Resulullah
Efendimizin 34 miracı vardır. Biri cismani 33 ü Ruhani olarak
yapmışlardır. Cismani miraç Resulullah (S.A.V.) Efendimiz
Makam-ı Mahmut sahibi olduğu için yalnız ona aittir.
Evliyalar oraya teberrüken girseler bile Resulullah (S.A.V.)ın
müsaadesiyle girerler.
Miraç ayeti olarak bilinen Necm Suresi 8-9. Sümme dena
fetedella fekane Kâbe kavseyn evedna mertebelerini zevk
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
edenler Miraç yapmış olacaklardır. Genelde bizler Allah ın bir
mazharı olduğumuzu bizlerin efal, sıfat, Zatımızın olmayıp
efal, sıfat ve Zatıyla Allah ın tecellilerinin zevkine erdiğimiz
zaman miraç yapmış oluruz. Yoksa Allah iki varlık yaratmadı
ki birbirini görsün. Kişi kendi mazharında Hakkın tecellilerini
anladığı zaman Rabbini görmüş olacaktır. Yeter ki kişi ilim ve
irfaniyeti ile ikilikten birliğe yükselsin. İşte o zaman Miraç
yapmış olacaktır.
BERAT KANDİLİ
Şaban ayının 15.gününe tekabül eden geceye berat kandili
denilmektedir. Berat kurtulmuş, suçsuzluğu anlaşılan
manalarına gelmektedir. Ayrıca yüksek okulu bitirip diploma
alan
bir
talebe
de
beratını
aldı
denilmiştir.
İşte insanlar da kendilerine nispet ettiği sıfatlarla her türlü
kötülüğü ve günahları işliyorlardı. Mürşid-i Kâmilin temizlik
ve yıkamasından sonra bu sıfatları Hakka vererek Hakkın
tecellilerini bu sıfatlardan zuhur ettirmesine o sıfatların berat
alması demektir. Kur-an ı Kerim in Duhan Suresi ayet 1-2. Ha
mim. velkitabil mübin Ha Hakikattir. Yani Allah ın
hüviyetidir. Vücudu Muhammediye olan mim ise onun sırrıyla
ifşa edilen sureti Muhammediyenin zuhurudur. Bu Âlemde
Allah Zattır. Muhammed sıfattır. İşte kül olan Mürşid-i
Kâmilden de sıfat olan saliklere Kâmilin ilhamlarıyla tecelli
etmesidir. Vel kitabil mübin ise işte bu Zatından sıfatlarına
tecelli eden, inananlar için açık bir kitaptır. Buna bazı
müfessirler
Kur-an
ın
imzasıdır
demişlerdir.
Salikin mazharından tecelli eden Allah ın subut sıfatları
Zatının sıfatlarından kemalatıyla Hakikatın kitabı Mübin olan
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Ruhun sureti Muhammed den her an ayrı bir şanda tecellisine
sahip olanlar beratını almışlardır. Fiil ve sıfat şirkinden
kurtulanların artık iyilik ve kötülük yapmaları mümkün
değildir. Onun için beratlarını alabilirler. Şu halde fiil ve sıfat
şirkinden kurtulanlar berat alabildiği gibi Zat olan Allah ın
Muhammed olan sıfatlarından tecelli etmesi de o sıfatların
beratını alması olmaktadır. Beratın Şabanın 15. Gecesi
olmasındaki hikmet ise Tevhidin beşinci mertebesindeki
sıfatlardan bir olan Allah ın zuhurunun zevkidir. Allah
cümlemize nasip etsin. Âmin.
KADİR GECESİ
Kadir gecesi Ramazan ayının 27. gününe tekabül eden
mübarek bir gece olarak kutlanmaktadır. Kur-anı kerimde
Bakara Suresi 185. Ayette Kur-an ın Ramazan ayında
indirildiğini Kadir gecesi de Ramazan ayı içinde olduğu için
Kadir gecesinde inzal olduğunu anlamaktayız. Kadir Suresi 1.
ayet Şüphesiz onu (Kur-anı) Kadir gecesinde biz indirdik.
Bildin mi? Nedir Kadir gecesi? Kadir gecesi bin aydan daha
hayırlıdır. İnsanoğlunun ömrü 80 küsur sene olsa bir ömür
müddetince içinde kadir olmayan bu ömürden hayırlı
demektir. O gecede melekler ve Ruh Rablarının izni ile fecre
kadar selam getirirler buyurulmuştur.
Evvela şunu iyi bilmek lazımdır ki bu gece dünya
gecelerinden bir gece değildir. Yoksa bin aydan hayırlı olan
bu gece sabaha kadar uyumayıp ibadet etmekle o gecenin
ihyasını yapıp ömür müddetince elde edeceğimiz ecirden fazla
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ecir elde edebiliriz. Bu bir zevki ilahidir. Bir salik recep
ayında Fenayı Efali, Şaban ayında Fenayı sıfatı, Ramazan
ayında Fenayı Zatı zevk edebilirse Cenabı Hakkın tecelliyi
Zatına mazhar olmasıyla kadir gecesine erişir. Resulullah
(S.A.V.) Efendimiz bir hadislerinde Recep, Allahın ayı Şaban
benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır buyurmuşlardır.
Recep neden Allahın ayıdır? Çünkü bu 18 bin Âlem Allahın
fiilleriyle zuhura gelmiştir. Saffat Suresi 96. Ayetinde Sizleri
ve sizlerin fiillerini halk etmedim mi buyurulmaktadır. Onun
için bir salik kendine nispet ettiği fiil ve işleri Cenabı Hakka
verirse recep ayını idrak etmiş demektir. Şaban ayı da sıfatları
remzetmektedir. Bir kişi sıfatların da mevsufunun Allah
olduğunu bilirse Şaban ayını da idrak etmiş demektir. Fiiller
sıfatlardan, sıfatlar da Vücuttan tecelli ettiği için vücudun
Vücudullah olduğunu bilen bir kişi Ramazan ayını da idrak
etmiş olacaktır.
İşte fenayı Efal, fenayı sıfat ve fenayı Zatı zevk ettikten sonra
o kişiye melekler vasıtasıyla bütün vücuttaki kuvvelerine Ruh
nazil olacaktır. Kulağa inen ruh kulağı canlandıracak, göze
inen ruh gözü masivayı göremez hale getirip Hakkı görmeye,
dili başka kelam söylemeyip Hakkı konuşmaya başlayacaktır.
Bu zuhurat tecelliyi Zat zevki olarak belirtilmekte ve zevk
edilmektedir. Bu tecelliler fecr zamanına kadar devam eder.
Fecir kişinin bütün kuvvelerinden tecelli eden Hakkın o vücut
ülkesinin aydınlığa çıkması zamanıdır. Artık vahdetteki olan
ruh bütün sıfat ve kuvvelerden o sıfat ve kuvveleri
aydınlatıncaya kadar bu meleklerin ruh ve selam getirmeleri
devam eder. Nasıl güneş doğmadan her taraf aydınlanmaya
başlar aynen onun gibi ruhun da bütün kuvvelerinden
aydınlığa çıkması anlâmina gelmektedir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İşte Rablarından melekler vasıtasıyla ruh ve selâmin bütün
sıfat ve kuvvelerimize inmesi o vücut ülkemizi aydınlığa
çıkarmış olacaktır. Bu aydınlık ise her sıfattan Cemalullahın
görünmesi demektir ki Hakikatten sonra gelen Şeriatı saniye
dediğimiz Şeriatı Muhammediye budur. İşte Kadir gecesini
dışarıda dünya gecelerinde arasak bulmamız mümkün değildir.
Onu enfüsümüzde ararsak Rabbimiz bize onu bulduracaktır.
İşte bu Vücut minarelerinde Fenayı efali yaptığımızda
gönlümüzde bir ışık parlayıp kandilimizi yakarız. Fenayı
sıfatta yine gönlümüzde bir ışık parlar. Fanayı Zat sonunda da
gönlümüzde bir ışık parlayarak kandillerimizi yakmış oluruz.
Tecelliyi Zat zuhur edince de Kadir gecesinin kandili yanmış
olacaktır. Geceler vahdeti remzettiği için Kadir gecesini de
gecelerde aramaktayız. Bir kişi Allah ın efalini, sıfatını, Zatını
kendi vücut ülkesinde vahdaniyetiyle birleyebilirse kadere
ereceği için kadir gecesini kutlamış olur. Bu bir zevki ilahi
olduğu için Cenabı Hak bütün ihvan kardeşlerimize ihsan
etsin. Âmin.
TİN SURESİ
Allah u Teâlâ incire ve zeytine yemin ediyor. Neden bir çok
meyva var iken yalnız bu iki meyvaya yemin etmektedir.
Çünkü zahirinde incirin her tarafı yenir. Yenmeyen hiçbir
tarafı yoktur.Bu da Cenabı Hakkın zatı olan hakikatını
remzetmektedir. Zeytinin ise dışı yenip çekirdeği yenmez.
İştahı açıcılığı nedeniyle o da şeriatı remzetmektedir.
İşte hakikat ve şeriata yemin edilmektedir. Allahın hüvviyet ve
enniyetine yemin edilmektedir. Enfusumuzda ise zat ve sıfat
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
olan külliyet ve cüzziyetimize yemin edilmektedir. Ayrıca turu
sinaya ve emin beldeye de yemin edilmektedir. Turu sina
Musa A.S.ın Allah la konuştuğu yerdir. Her bir salik de kendi
gönül turu sinasında Rabbi ile konuşabilir. Emin belde de
zahirde her ne kadar Mekke şehrindeki Kâbe denmekte ise de
1978 senesinde İran lı anarşistlerin Kâbe ye girerek çok
hacılarımızı katlettiklerini ve Kâbeyi de harab ettiklerini
gördük. Böylece oranın emin belde olmadığı anlaşılmış oldu.
Şu halde emin belde insanın kalbidir. Oraya müsaadesiz hiçbir
yabancı giremez.
İşte kişinin gönül turu sinası olan dimağı ile gönlündeki
idraka, gönlündeki yücelik tecellilerine mazhar olması
nedeniyle yemin ediliyor. Sonra insanı en güzel biçimde
yarattık buyuruluyor. Zira insan zahirde de cemadattan,
nebadattan ve hayvanattan üstün bir yaratıkdır. Çünkü Cenab-ı
Allah bu üç sınıfı da insanın emrine vermiştir. Bu insana
verilen akıl ve ilim gibi yüce nimetler diğer varlıklara
verilmemiştir. Onun için en büyük mahlûkatlar olan fil ve
timsahlar bile insanın emrindedir. Allah insanı kendi sureti
üzere halketti. H.Ş. Yani Cenab-ı Allah Hüvviyet ve enniyetini
kemalatıyla insan denen o yüce varlıkta sıfatlarıyla zuhura
geldi. Burada Allah ın sureti sıfatları demektir. Hayat, ilim,
irade, kudret, kelam, duymak, görmek ve tekvin sıfatları
zuhur
etti.
kemalatıyla
insanda
Onun için Allah hakikata şeriata ve hakikat ve şeriat yaşamı
ile ortaya çıkan her türlü yücelik ve güzelliklere yemin ederek
insanı en güzel biçimde yarattım diyor. Çünkü sayılan bu
yücelikler yalnız insan dediğimiz İnsanı kâmil lerde
mevcuttur. Sonra onu aşağıların aşağısına gönderdik
denilmektedir. Yani dünya diye bildiğimiz bu kötülükler ve
zıtlıklar Âlemine gönderildik denmektedir. Burada bir soru
gelmektedir. Madem insan en üstün biçimde yaratıldı.Ne için
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
aşağıların aşağısı olan bu dünya zındanına gönderilmiştir?
Dünya ne demektir? Dünya Allah tan uzaklaştıran her şeydir.
Gaflet dünyadır. Yoksa üzerinde yaşadığımız bu Âlem dünya
değildir. Onun için bu ayeti iki şekilde zevk etmek
mümkündür. 1-En üstün bir biçimde yaratılan İnsanı
kâmilliğini bulanlar dünya bataklığındaki insanları kurtarmak
için onların içine gönderilip onları o dünya bataklığından
kurtarma görevi almalarıdır. 2-Surette insan, siyrette henüz
insanlığını
bulamamış
olanların
dünya
bataklığına
gönderilmelerindeki sebep:
Beka mülkünden eyledim teşrif
Bu darı fenaya imtihan için
Gece gündüz niyazım odur ki
Cemali pakini anlamak için
diyen bir aşıkın ifadesinde olduğu gibi imtihan için
gönderildiğimiz anlaşılmaktadır.
Bir İnsan-ı Kâmil in eteğinden tutarak bu dünya bataklığından
kurtulmak mümkündür. Zira ayetin devâminda da söylendiği
gibi salih amel işleyebilmek için ancak İnsan-ı Kâmil e tabi
olmakla mümkündür. Şu halde esfeli safilin olan bu dünya
bataklığından tek kurtuluş formülü en üstün biçimde yaratılan
o İnsan-ı Kâmillere tabi olarak salih amel işleyip ihlâsa
ermektir. İşte o zaman onlar için tükenmez mükâfatlar vardır.
Mürşid-i Kâmil den tevhid tahsili yapmadan, şirklerden
kurtulup ihlâsa ermek mümkün değildir. Yoksa bu Âleme
hayvan gelip hayvan giden kimseler gibi azabtan kurtulmamız
mümkün olmayacaktır. Onun için bu kimseler Âdemde ve
Âlemde Allah ın nur tecellileri olan zatından sıfatlarına,
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
sıfatlarından da esma alarak fiilleriyle açığa çıkan asarını
görmemekten inkâr edişleri onların cehennemleri olmaktadır.
Bazı kimselere bu meşiyeti ilahiye tecellilerini göstermekle
mutlu kılmakta, bazı kimselere de esfelde salih amel işlemek
için İnsan-ı Kâmil e gitmeyip meşiyeti ilahiye tecellilerini
hicaplarından mütevellit görememekten mutsuz kılan Allah
hâkimler hâkimi değil midir? demekle meydan okumaktadır.
Allah bu tecellileri cümlemize görmek nasip etsin. Âmin.
BİR HADİSİ ŞERİF
Evinizden üç yer için ziyaret kastıyla çıkınız.
1 - Mescidi Haram
2 - Mescidi Nebeviye
3 - Mescidi Aksa'dır
Peygamber Efendimiz Mescidi Haram için ziyaret kastıyla
seyahata çıkmamızı uygun buluyor. Çünkü Mescidi Haram
Mekke şehrindeki Kâbe nin bulunduğu yerdir. Kâbe Allah ın
Zat ını remzetmektedir. Dolayısıyla orayı ziyaret Cenabı
Hakkı ziyaret demektir. Yoksa zahirindeki taştan yapılmış bir
binanın hiçbir özelliği yoktur. Hatta bir gün Hz.Ömer Kâbe yi
tavaf ederken Hacer-ül Esved taşına şöyle hitapta
bulunmuştur. Ey taş senin bir taştan ibaret olduğunu
biliyorum. Yalnız Resulullah efendimiz seni öptüğü için ben
de öpüyorum demiştir. Çünkü Hacer-ül esved taşı Allah ın sağ
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
elidir H.Ş. buyurulduğu için onu öpmek Allah ın elini öpmek
olacaktır. Hak ve hakikat yolcusu Tevhit ehillerinin bu insan
toplumlarının içinde gizli olan Zatiyun olan velileri ziyareti,
Kâbe deki hacer-ül esved taşını öpmeleri gibidir. El öpmekten
gaye et ve deriden meydana gelmiş bir eli öpmek değil’ el ele,
el Hakka ifadesinin sırrına vakıfiyet ve ondan ilim ve
irfaniyeti verenin Cenab-ı Allah ın bizzat kendisi olduğunu
bilmektir. Yoksa Kâbe deki taşın hiçbir hikmeti yoktur. O
İnsan-ı Kâmil in elini öpmeği remzetmektedir. Bedensel
olarak İnsan-ı Kâmil in bizlerden hiçbir farkı yoktur. Fakat
siret yönüyle Cenab-ı Hakkın kemalatıyla insan diye
vasıflandırdığı o resimden veliyullah olarak bizlere bizzat
Cenab-ı Hakkın konuştuğunu anlamaktır.
İkincisi Mescidi Nebeviye ise Resulullah efendimizin
Medineyi Münevvere deki Ravzayı Mutahhara sıdır. Buranın
ziyareti de sıfatıyün velilerin ziyaretini remzetmektedir.
Çünkü bu kâinatta Allah Zattır. Muhammed sıfattır.
Sıfatlardan her ne tecelli ederse Zat ın o sıfatın istidadı
nisbetinde onun mazharından görünmesidir. Sıfatıyun veliler
zatiyun velilerin bir uydusudur. Bulundukları yerlerde kendi
istidatlarına göre Zatın tecellilerini sıfat mertebesinde
kemalatıyla zuhura getirenlerdir. Ayrı değildir. Görevleri orası
olduğu için o mertebedeki istidat sahiplerini irşat ederler.
Üçüncü ziyarette Mescidi Aksa dır. Zahirde Kudüs şehrinde
bir mesciddir. Taşıdığı mana ise kalp sahibi olan efaliyun
velilerin ziyaret edilmesinden ibarettir. Bu veliler de Zatıyun
velilerin sıfatıyun velilere manevi tÂlimatlarının kendi
mertebelerinde uygulama ve uygulatma emrini vermesi,
sıfatıyun velilerin de efaliyun velilere efal mertebesinde
kemalatıyla uygulama ve uygulatma görevini vermesidir.
Bütün bu veliler kendi yerlerinde mertebeleri gereği aynen
uygularlar.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
İşte Allah ın Zatıyun, Sıfatıyun ve Efaliyun velilerin
ziyaretleri anlâmina gelen bu hadisi şerif Allah ın başka bir
tecellisinin olmadığını bütün tecelliler bu üç tecelli içinde
olduğu için bu üç yerden başka yerlere ziyaret kastıyla
evinizden çıkmayınız buyurulmuştur. Günümüzde yatırlara,
türbelere ve bazı Allah ın büyük velisi diye bildiğimiz
kabirlere ziyaret edenler var’ bu hadisi şerife göre bu
yasaklanmıştır. Çünkü Ruh hiçbir zaman ölmez. Onların
ruhları toprak altında değil’ ariflerin gölündedir. O Arif olan
velileri ziyaret edersek onları aynen ziyaret etmiş oluruz.
Yoksa kabirlere gitmek, ey kişi bir gün sen de buraya
geleceksin, gelmeden evvel hazırlığını yap diye ibret ve ders
almamızı sağlar. Orada başka hiçbir şey yoktur. Onlara bir
müşkül sorsanız kabirden o veli hiç cevap veremez. Fakat bir
arifin ziyaretine gitseniz sizin bütün müşküllerinizi halleder.
Bir hadisi şerifte Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyorlar.
Kabirlerdekiler siz duyar fakat cevap veremezler. Çünkü
sendeki Ruh ne söylersen yine senden biliyor ve duyuyor.
Fakat cevap veremiyor. Zira o isimdeki mazhardan cevap
vermesi mümkün değildir’ anlâmina gelmektedir. Ruh birdir.
Parçalanma kabul etmez. Yalnız tecelli ettiği mazharlarda isim
alır. Ahmet, Mehmet gibi. Allah bizlere Zatıyun, Sıfatıyun ve
Efaliyun velileri ziyaret ettirmek nasip etsin. Âmin. Onlarla
tanışmak ve onların irfaniyetlerinden faydalanmak nasip etsin.
Âmin.
MESCİDLERDE KILINAN NAMAZIN
ECRİ
Bir hadisi şerifte Mescidi haramda kılınan 2 rekât namaz
başka yerlerde kılınan yüzbin rekât namazdan eftaldir.
Mescidi nebeviyede kılınan 2 rekât namaz başka yerlerde
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kılınan bin rekât namazdan eftaldır. Mescid-i Aksa da kılınan
2 rekât namaz başka yerlerde kılınan beşyüz rekât namazdan
eftaldir. Buyurulmuştur.
Zahirde Mescid-i Haram Kâbenin bulunduğu yerdir. Mescidi
Nebeviye Resulullah Efendimizin kabrinin bulunduğu yerdir.
Mescid-i Aksa da Kudüs şehrindeki Aksa mescididir. Her ne
kadar bunlarsa da taşıdığı mana yönünden bu mescidlerin
idrakı kimlerde mevcutsa onlar bu yerlerin ecirlerini nerede
bulunurlarsa bulunsunlar alırlar.
Kâbe Allah ın Zatını remzetmektedir. Daima Cenab-ı Hak la
beraber olma hasletine vasıl olan bir salik Kur-an okurken
onun hitabını duyuyor, namaz kılarken onunla beraber olup
konuşma zevkine sahip oluyor ise, elbette üç fena
mertebelerini geçip vahdaniyet zevki ile zevkidar olarak tenzih
ve teşbih mertebelerinden sonra tevhid zevki ile zevkidar
olacaktır. 100.000 deki üç sıfır fenafillahı remzetmekte iki
sıfır da tenzih ve teşbih mertebelerini remzetmektedir.
Bunların hepsinin ifnası, bir olan Cenab-ı Hakk ın varlığının
meydana gelmesidir.
Mescidi Nebeviye ise sıfatları remzetmektedir. Onun için
sünnet ve hadislerle amil olmak kişiye 1000 rekât namaz ecri
verdirecektir. Elbette farz olan Allah ın emirlerinin yanında
sünnetin
derecesi
100.000
e
karşı
1000
dir.
Mescid-i Aksa ise Âlimlerin toplanıp ayet ve hadisler
doğrultusundaki icmail ümmet demektir. Fıkıhta Edilleyi
Şeriye 4 dür.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
1 - Kitap (Kur-an ı Kerim)
2 - Sünnet
3 - İcmail ümmet
4 - Kıyas
İşte günümüzde bazı inananlar yalnız kitapla amil oluyorlar.
Bazıları sünnet ile şekil ve hallerini tanzim ediyorlar.
Bazılarıda kitap ve sünnete itibar etmeden, falanca Âlim şöyle
demiş, fişmanca Âlim böyle kıyas yapmış diyerek iç içe
uygulanması gerekli edilleyi şeri kendilerine göre
yorumluyarak İslâmin esas gövdesinden ayrıldıklarını
görüyoruz.
İslam ağacı evvela farz olan ana gövdeden başlar. Bunları
Kur-an ı Kerim in ayetlerinde görebiliriz. İkincisi, ağacın kalın
dalları olan ve ana gövdenin açıklaması olan sünneti seniyeleri
görebiliriz. İnce dallar ise, icmail ümmet olarak yaprakları ve
ilim irfaniyetle ahlak güzelliğini de asar olan bu insan
ağacında görebiliriz. Yoksa farzları bırakıp sünnetleri
yapmakla veya farzları bırakıp Âlimlerin kıyasını ön plana
almakla insan ağacında meyva meydana gelmez.
Onun için Allah nefislerinde ayetleri uygulayanlara 100.000
ecir vermektedir. Ayetlerden sonrada sünneti uygulayanlara
1000 ecir daha veriyor. Ayet ve hadislerin üstünde bir de
Âlimlerin inceliklerini uygularsa, artı bunlardan ayrı olarak
500 ecir daha veriyor. Yoksa islam ağacının dal ve
yapraklarıyla yalnız uğraşmak bize fazla fayda sağlamaz. Farz
olan ayetleri nefsimizde ve ufkumuzda okumayanlar İsra
suresi ayet 14. ikra kitabeke kefa binefsikel yevme aleyke
hasiba Oku nefis kitabını hesap günü için bu yeterlidir. Emrini
yerine getirmiş olamıyacaklardır. Bu ayetleri okuyamayan bir
kişi ne kadar şekil olarak sünnete sarılsa yine de sonuç
alamıyacaktır. Bir ağacın yüksek dalındaki meyvayı yemek
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
için evvela ana gövdeye çıkılır. Sonra kalın ve ince dallara
çıkılarak yaprak ve meyvaya ulaşılarak meyvadan istifade
edebiliriz. Yoksa gövdesiz direk meyva elde etmek mümkün
değildir. Onun için öncelikle farzlara dikkat edelim. Sonra
sünnet ve diğerlerini imkânımız nisbetinde uygulamalıyız.
Bir salik mürşidi kâmilin verdiği her ne görev ise farz olarak
kabul edip uygulamalıdır. Yoksa vuslatı oracıkta kalır. Her
nefeste Allah zikriyle meşgul olması gerektiği yerde manasını
bilmediği çeşitli tesbihlerle uğraşması o salikin zevksizliğini,
hiçbir şey anlamadığını ve anlamayacağını gösterir. Çünkü
teslimiyet olsa idi aynen uygulayacaktı. Demek ki teslimiyeti
yok, vuslatı da yok. Bunlara Allah izan versin, Âmin...
SÜLEYMAN
A.S.
İLE
BELKIS
Bir gün Süleyman A.S. ordularını denetliyordu. Fakat hüd hüd
kuşunu göremedi. Nerde olduğunu sordu. Geldiğinde bana
tatminkâr bir cevap vermezse onun başını koparacağım. Veya
ağır bir ceza ile cezalandıracağım dedi. Nihayet hüd hüd geldi.
Ve dedi ki’ Ya nebiyullah senin bilmediğin bir yerden
geliyorum. Oranın adı Saba ülkesidir. Başlarındaki padişah
Belkıs isminde bir kadındır. Muhteşem bir tahtı var. Ne yazık
ki Allah a değil güneşe tapıyorlar. Şeytan onların amellerini de
süslü göstermiş. Böylece kendilerini hak yolundan saptırmışlar
da maalesef doğru yola giremiyorlar dedi. Süleyman A.S. bu
habere memnun olarak sen sözünde doğru isen şu mektubumu
ona götür ve bakÂlim nasıl bir neticeye varacaklar diyerek
Kur'an-ı Kerim in Neml suresi 30. ayet innehu min Süleymane
innehu
bismillahirrahmanirrahim
o
muhakkak
Süleymandandır diye başlayan mektubunu yazmıştır.
(Süleymansız besmele çekilemez.) Hüd Hüd bu mektubu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Belkıs ın tahtına bırakarak gözetlemeye başlamıştır. Belkıs bu
mektubu okuduktan sonra avanesini toplayıp onlara danışmış
ve fikirlerini de sormuştur. Onlar da Süleymanın orduları
buraya gelirse her taraf tarumar edilir. Bizim ordularımız çok
kuvvetlidir. O buraya gelmeden biz onun üzerine hücum
edelim. Demişlerdir.
Belkıs ise Süleyman A.S.ın peygamber olup olmadığını
anlamak için elçileri ile hediyeler gönderip hediyeleri alırsa
peygamber olmadığını, hediyeleri almazsa peygamber
olacağını söylemiştir. Elçilerin kadınlarına erkek elbisesi,
erkeklere de kadın elbiseleri giydirip ellerine som altından iki
kerpiç vererek hediye olarak göndermiştir. Süleyman A.S.ın
emrinde kuşlar, cinler ve rüzgâr olduğu için her şeyden
haberdar olması nedeniyle elçiler henüz gelmeden bütün
şehrin cadde ve kaldırımlarının som altın olmasını emrediyor.
Elçiler şehre girince, her tarafın som altın olduğunu
görüyorlar. Ve bu elimizdeki iki som altın kerpiç sanki
buranın malı diyerek ellerindekilerin bu şehirde kıymetsiz
olduğunu anladılar. Elçi oldukları için aldıkları görev
nedeniyle Süleyman A.S.ın huzuruna çıktılar. Süleyman A.S.
elçilere Sizi hediye getiresiniz diye çağırmadım, sizler
hediyeye mazhar olasınız diye çağırdım. Geriye dönün ve
padişahınıza söyleyin ordularımla oraya girersem onları
oradan çıkartırım dedi.
Süleyman A.S. vezirlerine Seçkin topluluk müslüman olarak
gelmezden evvel Belkıs ın tahtını bana kim getirecek dedi. Cin
tayfasından bir ifrit sen yerinden kalkmadan önce ben o tahtı
sana getiririm dedi. Fakat Süleyman A.S. onu çok uzun bir
zaman buldu. Kendinde ilahi bir kitaptan ilim bulunan Asaf
bin Belhi adlı bir kişi gözünüzü kapayıp açıncaya kadar bir
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
zamanda o tahtı size getiririm dedi ve Süleyman A.S. tahtı
yanında gördü. Süleyman A.S. tahtı tanınmayacak bir hale
getirmelerini emrederek Belkıs ın tahtını tanıyıp
tanımayacağını anlamak istedi. Belkıs geldiğinde bu taht senin
mi diye sordu. Belkıs ne benimdir diyebildi, ne de benim
değildir diyebildi. Sanki odur dedi. Süleyman A.S. koltuğunda
otururken Belkıs yanına doğru ilerledi. Fakat tahta gecerken
tahtın önündeki havuzdan geçmek gerekli olduğu için Belkıs
eteklerini sıvadı. Süleyman A.S. eteklerini indir, havuz su
değil camdır dedi. Çünkü Belkıs ın anası can kavminden
babası da cin kavminden olduğu için bacaklarındaki kılları
görmek için bunu yapmıştı. Belkıs bu üstün tecellilerin hepsini
görünce mutmain olarak Süleyman vasıtasıyla Âlemlerin
Rabbi olan Allah a inandım ve teslim oldum dedi. İşte buraya
kadar anlatılan vaka Kur-an ı Kerim in Neml suresi 20.den 45.
ayete kadar olan ayetlerin kısaca anlamıdır.
Peki, bizler bu ayetleri kendi vücut ülkemizde ve afakımızda
nasıl zevk etmeliyiz ki yaşâmina geçelim. Bu ayetler bizlere
ne mesajlar vermektedir. İşte Süleyman A.S. enfüste kalpdir.
Afakta ise mürşidi kâmildir. Hüd Hüd kuşu ise tefekkürdür.
Saba ülkesi olan Belkıs ın ülkesi de kişinin gönül âlemidir.
Hüd Hüd kuşunun ya Nebiullah senin bilmediğin bir ülkeden
geliyorum demesi gayriyet ülkesinden geliyorum demesidir.
Oranın padişahı Belkıs isminde bir kadındır. Yani nefis ülkesi
olan o yerde padişah ikilikte olan nefistir. Hem onlar
ibadetlerini Allah a değil güneşe yapıyor gördüm dedi. Yani
onlar akıl güneşine tapıyorlarmış. Âlemlerin Rabbi olan Allah
a değil. Çünkü kendi akıllarıyla yarattıkları zanlarındaki
hayellerindeki akıl güneşine ibadet yapıyorlarmış. Ve şeytan
da onların yaptıkları ibadetleri çok güzel gösteriyormuş.
Günümüzde de bazı kimselerin zanlarındaki veya akıllarındaki
bir İlah a ibadet ettiklerini görüyoruz. Şuara suresi 213.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ayetinde Allah la birlikte başka ilahlara ibadet etmeyiniz
buyurulmaktadır. Yani Allah sende ve sana şah damarından
daha yakın olduğu halde onunla birlikte zannındaki ve
hayalindeki bir ilaha ibadet edenler bu cümledendir.
Hakikatan onların şeytanları da bol bol yapılan bu ibadetleri
şöyle sevap vardır, böyle sevap vardır diye güzel
göstermektedir. Manasını bilmeden yapılan taklit ibadetlerin
hiçbir hükmünün olmadığını Kur-an ı Kerim in Maun
suresinde gafletle namaz kılan ve ibadet edenlerin
ibadetlerinin,
suratlarına
çarpılacağı
bildirilmektedir.
İşte böyle kişilere Süleymanlar yani mürşidi kâmiller daima
mektup yazıp durmaktadırlar. Ve mektupda hiçbir kişi
Süleyman sız, Besmele-i Şerif olan Bismillah Allah ın Zatının
sırlarına, Rahman olan Allah ın sıfatlarının sırlarına, Rahim
olan Allah ın efali ilahiye sırlarına vakıf olamaz demektedir.
Enfusumuzda tefekkür olan Hüd Hüd vasıtasıyla, afakta da
palazlanmış bir salik vastasıyla nefis kuvvelerine veya nefis
sahibi Belkıslara göderilmiş olacaktır. Mektubu okuyan Belkıs
arkadaşlarını toplayarak Süleyman dan gelen mektubu
tartıştıktan sonra onun hakikatan buna yetkili olup olmadığını
bilmek için hediye ile denemeye koyulacaktır. İlmi ledün olan
som altın kerpicini ona taktim edince İnsan ı Kâmil olan
mürşit de sizleri hediye getiresiniz diye çağırmadım, hediyeye
mazhar olasınız diye çağırdım diyecektir. Zira kâmilin
hazinesinde Allah ın ilhamlarıyla her tarafı som altın olan
insan
binasının
yapılması
için
kerpiçler
çoktur.
Kâmiller ilmi ledün olan ilhamlara mazhardırlar. Onun için
elçilerin ellerindeki som altın kerpiçlerine kâmiller hiç mi hiç
itibar etmezler. Çünkü onlarda Allah ın sonsuz tecellileri
zuhur etmektedir. Bütün çağırdığı kişiler ondaki hediyelere
mazhar olsunlar diye çağrılmaktadır. Hediye getirsinler diye
değil.
Çünkü
onların
hediyeye
ihtiyacı
yoktur.
Belkıs ın tahtını kim getirecek dendiğinde cin tayfasından bir
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ifrit dedi ki’ ya Nebiullah oturduğun yerden ayağa kalkasıya
kadar bir zamanda getiririm dedi. Belkıs ın 300 kişilik tahtı, o
kişilerin efal sıfat ve zatıdır. Cin tayfasından olan ifrit, efal
sıfattan tecelli eder, sıfat da zattan tecelli ettiği için, işte
Belkısın tahtı olan zatını sana getiririm demek istedi.
Süleyman A.S. bana bu uzun bir zamandır dedi. Asaf bin
Belhi ismindeki ilim sahibi olan bir kişi ise, gözünüzü açın
tahtı karşınızda görürsünüz demekle, efal, sıfat tecellilerinden
sonra zatı görürsünüz değil, onun karşınıza gelmesi ismini
anmak kadar seri olacağını söylüyor. Nasıl çok uzaklarda
bildiğimiz bir kişi veya yerin hatırlanması ile hemen
gözümüzün önüne karşımızdaymış gibi gelir, aynen onun gibi
tevhid ilmini tahsil edenler de nefsi levvame sahibi kişilerin
her yönünü yanlarında görürler.
Belkıs ın tahtının tebdil edilmesi ise Mürşidi kâmilde tahsil
eden bir salik kendine nisbet ettiği bu efal, sıfat ve zatı
fenafillah olduktan sonra ona sorsak bu taht benim diyemez,
çünkü kendisinin olmadığını öğrendi. Benim değildir de
diyemez. Çünkü kendi esmasından zuhur etmektedir. Sanki
onun gibidir der. Çünkü yok olan yalnız zannıdır. Kendine
nisbet ettiği varlığın hakka ait olduğunu anlamıştır. Yoksa
değişen hiçbir şey yoktur.
Süleyman A.S.ın bu yüceliklerini Belkıs anladıktan sonra
Süleyman ın himmetiyle Âlemlerin Rabbi olan Allah a
inandım diyerek taklidi imandan şuhudu ve tahkiki imana
duhul etmiştir. Zahirde Süleyman lardan tecelli eden ilme ve
irfaniyete inanmak başkadır, bir de Âlemlerin Rabbi olan
Allah ın Süleymanlarda kemalatıyla açığa çıkışını şuhut etmek
başkadır. İşte enfüsümüzde kalp Süleyman ının sıfatlara olan
Hak ve hakikatin tecellisi için nefsi emmareden kurtulma
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
telkini olduğunu, afakta da kâmillerin nefis sahibi olan kişileri
kal ve hal lisanîyle hak ve hakikata davet ederek onların da
kabullenip kurtuluşa erme vakasıdır.
Günümüzde her zaman bu Süleyman ile Belkısların vakaları
olup durmaktadır. Allah Süleymanlara kulak veren ve onlara
tabi olarak besmeleye sırrıyla vakıf olanlardan eylesin. Âmin.
BİR SALİK
HİCAPLARININ AÇILABİLMESİ İÇİN
NASIL HAREKETETMELİDİR
Tasavvuf, kişilerde ilim, itikat ve edep ile ahlak güzelliklerini
sağlıyorsa, o doğru yoldur. Bunlar eksik veya yoksa o yol ilmi
ledün diye Kur-an ı Kerim in bahsettiği sır veya esrar yolu
değildir. Bir büyüğümüze farzdan önce farz nedir diye
sormuşlar, o da farzdan önce farz ilimdir buyurmuş. Farz
içindeki farz nedir diye sorduklarında da, farz içinde farz da
ihlâstır buyurmuşlar. Görüldüğü gibi ilim olmazsa menzile
doğru ilerleyen bir kişi, patika yola sapabilir. İlimden gaye de
itikat, edep ve ahlak güzelliklerini elde edip ahiretin bahçesi
olan dünyada çok güzel mahsül ve meyvaları yetiştirmek,
ahirette de refah ve mutluluk içinde ebedi olarak yemektir.
Onun için her nefesteki kalbi zikri, saat gibi kurmaya
çalışmalıdır. Kurduktan sonra kalp mutmain olmuş demektir.
Kalp zikirle mutmain olunca ircii hitabına mazhar olan salik
mürşidi kâmilinin himmeti ile tevhidi efal mertebesi kendisine
telkin olundukta, artık hissiyle tefekkür etmeye başlıyacaktır.
Kalbiyle daimi zikrini devam eden salik hissiyle de rabıtayı
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kullanmak suretiyle kendinde ve kendisi dşındaki varlıklarda
fiilleri şuhut etmeğe başlayacaktır.
Kulağın duyduğuna gözle şahitlik yaparsak işte o zaman
kalbimiz o fiili tasdik eder. Yoksa kulağın duyduğunu göz
görmez ise şüpheden kurtulamadığı için kalp o olayı tasdik
etmiyecektir. Kalbin tasdiki her bir olayın şahitliği ile zuhur
eder. Ondan sonra kalp bütün sıfatlara komut vererek onun
kabullenmesini ister. Dolayısıyla da her fiilin failini kişiye
veya mazhara nisbet şekliyle değil, Hakka nisbet ederek
müşahede başlamış olur. Bir fiilin görünmesine şuhut diyoruz.
Kalp tasdik ettikten sonra bütün sıfatların kabullenişi ile
görmeye de daimi olduğu için müşahede diyoruz. Bir kişi bu
daimi zikri kalbiyle yaptığı gibi hissiyle de daima rabıtasını
mertebelerde kullanırsa işte o zaman hicaplar açılmaya
başlayacaktır.
Nasıl daimi zikri yapamayan bir kişi kendisini zorluyarak
zamanla o zikre alışkanlık meydana getiriyor, aynen onun
gibi, enfuste ve afakta hissiyle rabıtayı kullanmayı arzu eden
bir salikte elbette hicaplar kendiliğinden açılacaktır. Daimi
zikirle birlikte devamlı rabıtayı kullanmıyanlarda bu hicap
açılmayacaktır. Bir kişi Tevhid mertebelerinden hangisinde
olursa olsun daimi zikrini saat gibi kurduktan sonra
mertebesinin rabıtasını da mutlaka hissiyle kullanmalıdır.
Yoksa idrak ve gönül aynasında bu niyetle bakmadığı için
hicaplar açılmıyacaktır. Malumunuz hicaplar ikidir.
1 - Zulmani perdeler
2 - Nurani perdeler
Zulmani perdeleri açmak için ilim ve irfaniyetle faili, mevsufu
ve mevcudu iyi bilmek ve Hakka nisbet etmek lazımdır. Bu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
irfaniyetten sonra da her mazhar kendinin istidat ve
kabiliyetine göre Hakkı açığa çıkardığını ve varlıkların cins,
renk ve vasıfları ne olursa olsun onun vahdaniyet tecellilerini
perdeleyemeyişine nurani perdeler denmektedir. Hicap perde
demektir. Zulmani perdelerin açılması daimi zikir ve
hissimizle rabıtayı kullanmak suretiyle bunu daimleştirmeli,
akıl nimetiyle de kendimizi yakın takibe alarak daima
kontrolde bulunmalıyız.
Bir salik ne kadar sohbetlerde bulunursa bulunsun, irfaniyetini
ilim yönüyle geliştirirse geliştirsin’ daimi zikirle birlikte,
hissiyle mertebesindeki rabıtayı kullanmaz ise hicapları
açılmıyacaktır. Hicabı açılmıyan salikte her varlığı ve fiilleri
ayrı ayrı kendisine nisbet ederek ihtilaftan ve ikilikten
kurtulamadığı için hem mutsuz olacak, hem de ilmin ötesine
geçemiyecektir.
Allaha gönül verenler yalnız ilimde kaldılarsa o kadar bir
gönül verisi var demektir. Yoksa ilim amil olmak için elde
edilmelidir. Bunu böyle kabul edenler, edebinde, ahlakında
daima kendilerini bu yolda kontrol ederler. Hem kendileri hem
de bütün insanlar, Hz. Muhammet A.S. a Muhammedi emin
dediği gibi onlara da emin derler ve onlardan memnundurlar.
YUSUF SURESİ VE HZ.YUSUF KISSASI
Yusuf suresi, bir gün müşriklerin reisi Resulullah Efendimize
Yakup A.S. ın Şam dan Mısır a ne için göç ettiğini ve Yusuf
kıssası nedir? diye sorduklarında nazil olmuştur.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Bir gün Yusuf babasına Babacığım ben rüyamda onbir yıldızla
ay ve güneşi bana secde ederlerken gördüm dedi. Onbir yıldız
kardeşleri idi. Yani enfusumuzda :
1 - İşitmek
2 - Görmek
3 - Koklamak
4 - Tatmak
5 - Dokunmak
duyguları ile, batındaki
1 - Hissi müşterek
2 - Hayal
3 - Vehim
4 - Hafıza
5 - Haset
6 - Gazap tır.
Ay ise Yakub un eşi olan nefsi, güneşte Babası Yakup A.S.
dır. Yusuf rüyasında kardeşlerini yıldız suretinde, babası
Yakub u güneş suretinde, Yakub un eşini de ay suretinde
görmüştür. Bunların cümlesinin Yusuf a secde etmeleri, ileride
Yusuf un cümlesine sultan olacağına işarettir. Çünkü Ruh
veya can Yusuf u zaten vücut mülkünün sultanıdır. Fakat
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
kemale gelmeden bunu idrak etmesi mümkün değildir. Babası
Yakup Oğulcuğum rüyanı biraderlerine anlatma. Sonra sana
bir tuzak kurarlar, çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır
(Yusuf suresi ayet 5.) dedi.
Babası Yakup Yusuf un rüyasından sonra onun külli bir
istidada sahip olduğunu görünce, Peygamber varisi olacağını
anladığı için diğer kardeşlerinden fazla sevmeğe başladı.
Kardeşleri de bunu gördükleri için tuzak kurdular. Babalarına
gelerek dediler ki: Ey babamız sen bize Yusuf u neden
inanmıyorsun, onu bizimle kıra gönder de bol bol yesin
oynasın. Şüphesiz ki biz onun koruyucularıyız dediler. Yakup
dedi ki onu götürmekle hem beni tasaya düşürürsünüz hem de
gafil bulunurken onu kurda yedirmenizden korkarım dedi. Zira
Yakup bir gün rüyasında dağın başında Yusuf u da sahrada
gördü. On kurt birden Yusuf a hücum ettiler. Yusuf un
aralarında kaybolduğunu gördü. Onun için onlara kurt
yemesinden korkarım dedi.
Elbette bir kişi nefsin isteklerine uyarsa, nefsi emmare olan
kurda kaptırmış olur. Kardeşleri Yusuf u kıra götürdüler. Ve
kuyuya attılar. İşte bizlerdeki can Yusuf unun bu beden
kuyusuna atılmasıyla, esfeli safilin olan bu dünya
bataklığından, Hak ve hakikat ticareti yapan İnsan-ı Kâmil in
himmetiyle, Tevhit kervanından bir sucunun kuyudan su
çıkarması sonucu vesile olarak kardeşleri tarafından kervancı
başına satılması zuhur etmiştir.
Yusuf kuyuya atılınca Cebrail hemen ona bir beyaz gömlek
giydirmek suretiyle gömleğin yardımı onu boğulmaktan
kurtarmıştır. Bu gömlek İbrahim A.S. ı Nemrut tarafından
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
ateşe atıldığında ateşten koruyan tevhid gömleği idi. Beden
varlık kuyusuna atılan can Yusuf u kervancı başı olan Mürşidi Kâmil e pul olup satılmıştır. Mısır ülkesine doğru, kervanda
yol alan bir köle olarak yolunda ilerleyen oldu. Hasan Basri
Hz.leri Yusuf kuyuya atıldığında tam 12 yaşında idi. Babası
ona 40 sene sonra mülaki olmuştur buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde Yusuf u kardeşleri 8
cevize sattılar buyurdular. Yani 8 sıfatı subutiyenin nefsi
emmare tahakkümünden mürşidi kâmil emrine bir anlaşma ile
verilmesi demektir. Kervanla Mısır ülkesine varıldığında
maliye nazırına köle olarak satılması ile Züleyha ile karşılaştı.
Züleyha bir padişahın kızı idi. Rüyasında çok güzel bir erkek
gördü. Sen kimsin dedi’ o da ben Mısır padişahıyım dedi.
Uyanınca Züleyha bu rüyanın tesirinde kaldı. Onun bu halini
görenler bu aşık diyorlardı’ kendisine evlenmek için talip
olanların da bütün tekliflerini ret ediyordu. Bir gün Mısır
padişahının yanına gitti. Rüyasında gördüğünün o olmadığını
görünce üzüldü. Gaipten bir ses gelerek üzülme kızım günü
gelince o gördüğüne kavuşacaksın dendi. İşte o zaman şükür
secdesi yaptı. Yusuf la karşılaşınca rüyasında gördüğünün o
olduğunu anlayıp onun güzelliğinden mütevellit ona sahip
olmak istedi.
Çok diller döktü sahip olamayınca da gömleğini arkadan yırttı.
Gömleğin önü ruh tarafı, arkası da nefis tarafını remzeder.
Tevhid gömleğinin arka tarafından yırtılması nefsin onu
yırttığını gösterir. İşte kul Allah a tam yönelinceTevhid
gömleği arka tarafından yırtılır. Sad suresi ayet 83 de Şeytan
dedi ki: Ya Rabbi izzetin hakkı için kullarının hepsini
saptıracağım, yalnız onların içindeki muhlis kulların müstesna
demiştir. İşte şeytan Yusufu yolundan saptıramamıştır.
Züleyhanın karşısına o anda kocası çıkınca Züleyha yalan
söyleyerek efendisine bu köle benim nefsimden murat almak
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
istemiştir dedi. Gömleğin arkasından yırtılmasını gören
efendisi de durumu anlamıştır.
Züleyha nın Mısır kadınlarına imtihanı ise, şehirdeki bir kısım
kadınlar azizin karısı kölesi olan Yusuf un nefsinden murat
almak istediğini söylentisini duyunca: Bu kadın apaçık bir
sapıktır dediler. Şehirdeki kadınlar nefsin kuvveleridir. Burada
Yusuf ruhu, yani Allah ın emirlerine itaatı ve yasaklardan
kaçınmayı’ Züleyha da dünya ve nefsi, şehvet ve arzuları
remzetmekte Mısır azizi de dünyaya meyyal olan Züleyha lara
söz geçiremeyen dünya adamlarını remzetmektedir. Züleyha
şehirdeki bütün kadınları topladı ve her birine tabak içinde
elma ile bıçak verdi. Yusuf a da o anda karşılarına çıkmasını
söyledi. Karşılarına çıkan Yusuf u görünce bütün kadınlar
Yusuf un güzelliğinden kendilerini kaybederek önlerindeki
elmaları kesecekleri yerde ellerini kestiler. Bu bir insan değil
sanki bir melektir dediler. Ruhun nurunu görenler elbette
fiillerin failini Allah a nisbet ederek kendilerine nisbetleri
kesilecektir. Yusuf u dedikodular kesilinceye kadar zindana
attılar. Zındanda 2 arkadaşı vardı. Onlar Yusuf a rüya
gördüklerini söyleyerek tabir yapmasını istediler. Biri ben
rüyamda şarap olacak şırayı sıktığımı görüyorum dedi. Diğeri
de rüyamda başımın üzerinde ekmek taşıdığımı ve bu
ekmekten kuşların yediğini görüyorum dediler. Yusuf rüya
tabirinde, biriniz efendisine yine şarap sakiliği yapacak, diğeri
ise zindandan çıkınca asılacak ve kuşlar başından yiyecek
dedi. Yani şarap aşktır. Vehbi ilimle fenafillah olup Hakka
vasıl olacağını ve padişah olan ruha hizmet edeceğini
bildiriyor. Diğeri ise kesbi ilimle efal, sıfat ve vücudun ifna
olmasını beka kuşu olan kâmilin de onun gayriyetlerini
yiyerek Hakka kesbi bir ilimle vasıl olacağını söylüyor. Çünkü
padişaha aşk şarabını içiren şarapcıdır. Diğeri ise nefisten
ayrılmayan beden şehrinin ekmekcisidir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Yusuf şarapcıya, hapisten çıkınca sahibinin yanında beni
hatırlat, demesiyle Yusuf 7 sene daha zındanda kaldı. Ruh
makâminda vücudu talep etmek elbette 7 sıfatı subutiyeden
zuhura gelesiye kadar zındanda kaldı demektir. Çünkü bu
mertebede kul batın Hak zahirdir. Ruh Yusuf u sıfatlanmadan
kendini isbat edemez.
Mısır melikinin rüyası ve Hz. Yusuf un tabiri:
Padişah ben rüyamda 7 semiz sığırı 7 zayıf sığırın yediğini ve
yeşil 7 başağın da 7 kuru başağa sarılıp galip geldiğini gördüm
dedi. Yusuf bu rüyanın tabirinde’ adetleriniz üzerine 7 sene
tohum ekersiniz, mahsulün ancak yiyeceğiniz kadarının az
miktarından maadasını başaklarında terk ediniz. Sonra bolluk
senelerinden sonra şiddetli 7sene kıtlık gelecektir. Şiddetli
kıtlık senelerinden sonra da bereketli bolluk seneleri gelecektir
dedi. Yani normal bir kişinin nefsi doğrultusunda 7 sıfatı
subutiyesini kullanması bidayette bolluk yıllarıdır. Mürşidi
kâmile gelip 7 semiz nefis sıfatlarının, Ruh sıfatları olan zayıf
7 sığırın yediğini görecektir. 7 yeşil başak olan Ruhani yeşil
başakların yani sıfatların kendine nisbet edip zayıflamış ve
kurumuş olan başağı ihata ettiğini, onun artık hakikat
deryasında hiçbir sözünün geçmediğini görecektir.
İşte bir salikin Ruhaniyet yönünün nefis yönününe galip
gelmesi ve kuvvetlenmiş olan Ruhaniyet yönünün nefis
kuvvelerini daima bağlamış bir vaziyette tutmasıdır. Yusuf un
beratından sonra melikin tahtına oturup, biz onu yeryüzünde
halife kıldık dediği gibi kavseyin makâmina oturup hazinelerin
de tasarrufunu eline aldı. Yusuf un Mısır a zahire almak için
giden kardeşlerini can Yusuf u elbette onları hemen tanıdı.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Nefis olan kardeşleri ise hiçbir zaman Yusuf u bilemezler.
Yusuf onları tanıyınca babanızdan olan kardeşinizi de bana
getiriniz dedi. Yani kuvveyi akliyeyi veya tefekkürü
getirmezseniz bir daha bana yaklaşamazsınız demek istedi.
Yakup A.S. oğullarına bir kapıdan girmeyiniz, ayrı ayrı
kapılardan giriniz diye tenbihatta bulundu. Yani kalp şehrine
vahdet ve kesreti ile giriniz veya hakikat ve şeriat kapılarından
giriniz dedi. Yakup A.S. ilim sahibidir. Şuhut ve ayan sahibi
değildir. Kemalat akıldaki ilimden ibaret değildir. Havvas
sahipleri aklı külün ilmini bilmezler. Aklı maaş ve aklı miadı
bilirler. Yusuf kardeşlerinin içeriye girdiğini görünce
Bünyâmin e doğru ilerleyerek onu kucaklayıp bağrına bastı.
Gizlice kulağına da’ ben senin kardeşinim, diğerlerinin bize
yapmış olduğu ihanet sebebiyle sen mahzun olma dedi. Altın
tas olan ilim ve irfaniyet kuvvelerini Bünyâmin in yüküne
koydurdu. Sonra ey kafile durunuz siz hırsızsınız diye
bağırıldı. Çünkü kalbin istidadı altın tasdır. Yusuf un kuyuya
atılması ile Yakup A.S.ın gözleri görmez olmuş, Yusuf un
makam ve kemalatı idrak edememekle şuhutsuz kaldı.
Sonunda Yusuf bu gömleği babama götürün de babâmin
gözlerine sürün’ o artık bundan sonra rahatlıkla görmeye
başlar. Sonra bütün ailenizle birlikte bana gelin dedi. Yusuf un
gönderdiği gömlek tevhitteki kemalatın cemal nurlarıdır.
Bununla gözleri görmeyenlerin körlükleri izale olur. Yakup
ailesiyle birlikte Mısır a vardığında onları Yusuf karşıladı ve
birbirlerine sarıldılar. Babasını ve annesini tahtının üzerine
oturttu. Hepsi hürmetle eğildiler.
Yusuf dedi ki işte daha evvel gördüğüm rüyam tahakkuk etti.
Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla bilen tam hikmet sahibi olan
ancak odur. Ve 40 sene sonra Yakup Yusuf una kavuşmuş
oldu.
23
sene
daha
beraber
yaşadılar.
Şu halde Yusuf kıssası, bir salikin mürşidi kâmile gelip
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
meratibi ilahiyeyi tahsil edinceye kadar bütün safhalarını tek
tek anlatarak bizlerin üzerinde derin derin tefekkür etmemizi
gerektiriyor. Yusuf suresi 111. Ayette Muhakkak ki Yusuf
A.S. ve kardeşlerinin kıssalarında tevhid ehline sayılamayacak
kadar ibretler vardır. Bu uydurulabilecek bir söz değildir. Her
şeyin tasdiki ve tafsilinin izahıdır. İman eden bir cemaat için
bir hidayet ve rahmettir o denilmektedir. Resulullah
efendimize ilk defa bu sure kıssa olarak indirilmiştir. Başka
surelerde çeşitli vakalardan ve peygamberlerden bahsedildiği
halde bu Yusuf suresinde başka hiçbir vaka ve peygamberden
bahsetmeden yalnız 1 inci ayetten 111 inci ayete kadar Yusuf
vakasından
başka
bir
olaydan
bahsetmemektedir.
Bu da gösteriyor ki tevhid ehilleri buna çok dikkat etmeleri
gereklidir. Çünkü meratibi ilahinin bütün safhaları ayrı ayrı
şifreli olarak izah edilmiştir. İster nefsinizden ruhunuza kadar
bir enfüsü tahsil mekanizmasında değerlendirme yapın, isterse
tevhid ilmine yeni dâhil olan bir kişinin mürşidi kâmili ile
arasındaki münasebetleri mütala edin, enfusu ve afakı aynıdır.
Rabbim bütün sohbetlerde bu kıssayı tekrar tekrar işlemek ve
Âmin...
onunla
yaşama
geçmek
nasip
etsin.
TERAVİH
NAMAZI
NE
DEMEKTİR
Ramazanda Teravih namazları ne için henüz oruç başlamadan
evvel kılınmaktadır? Ramazan ayı demek bir kişinin bütün
nisbiyetlerini yakıp yok eden, cehaletini ifna eden, bütün
günah ve şirklerini ateşte yakarak fena eden anlâmina
gelmektedir. Teravih ise tervihten gelme olup, rahatlatan,
feraha kavuşturan, dinlendiren anlamlarına gelmektedir.
Teravih namazı oruca ait değildir. Ramazan ayına aittir. Her
Ramazan ayına çıkan bir mümin bazı hastalık gibi
nedenlerden orucunu tutamıyorsa Ramazana çıktığı için
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
müekkede sünnet olan teravih namazını kılmalıdır. Kameri
aylardan Şaban ayının son günü, ikindiden sonra bittiği için
henüz sahura kalkmadan bir gün evvel teravih namazlarını
kılarız. Gecesinde de sahura kalkarız. Sahurda imsak vaktine
kadar yer içeriz.
Aynen bunun gibi batında da mürşidi kâmilimizin
sohbetlerinde orucun mahiyetini, ikilikten birliğe yüselmenin
ilmlerini öğrenmek sahurdaki yemek içmek gibidir. Onun için
saliklerin sohbetlerde bulunmaları çok önemlidir. Resulullah
Efendimiz sahura kalkınız sahurda çok bereketler vardır
buyurmuşlardır. Nasıl sahurda bereket olmaz. Batın yönündeki
bütün
müşküllerimizi
sahurlarda
elde
ediyoruz.
Bu yeme içme ne zamana kadar devam edecektir. Beyaz
ipliğin siyah iplikten ayırt edilmesi olan imsak vaktine
kadardır. İşte ikilikten birliğe geçinceye kadar bu
sohbetlerimize devam edeceğiz.
Bir salikin her nefeste zikir etmesi Allah la alışverişidir.
Tecelli efali şuhut etmesi onun kendine nisbet ettiği fiillerin
Allah ın olduğunu görmesiyle siyah iplik olan cehalet
karanlığı bitmiş, beyaz iplik olan hakikat fiil tecellisinin
görünmesi zuhur etmiştir. Böylece oruca girildi demektir. Fail,
mevsuf, mevcud tecellileri onun birliğe geçişi olacağından
hakikattaki orucu böylece tutmuş olacaktır. Recep ayında
fiillerin failini, Şaban ayında sıfatların mevsufunu şuhut etse
bile Ramazan ayındaki vücudun vücudullah oluşunu idrak
edemediği için Recep ve Şaban aylarında tutacağı oruçlar
şirkle olacağından Melamiler bedensel ve ruhsal oruclarını
yalnız Ramazan ayında bir ay tutarlar. Bunun haricinde
tutanlar varsa onlar taklit ve şirk olarak tutmuş olurlar. Orucun
da zahir ve batınını bilerek tutmak lazımdır. Yalnız zahir ve
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
yalnız batın oruç eksiktir. Beden ruhsuz ayakta duramadığı
gibi ruhta bedensiz kendini isbat edemez. Onun için tek taraflı
orucun olabileceğini savunanlar lafla kılıf bularak kendi
kendilerini aldatanlardır. Oruçlu olan bir kişi birlik içinde
akşamı ettiğinde, Fail, Mevsuf, Mevcudu kendi vücut
ülkesinde birlediğinde sıfatlarından tecelli etmesi ona vacip
olmuştur. İftarını açmıştır. Nasıl sabahtan akşama kadar aç
olan beden gıdasını almak için iftara hak kazanmıştır. Kişinin
Ruh birliğinin idrakı da sıfatlarında kendini göstermek
suretiyle iftarı olacaktır. Onun için Resulullah Efendimiz
Sahuru mümkün mertebe geciktirin. İftarda ise acele ediniz
buyurmuşlardır. Ruhun sıfatlardan tecellisine de hakikatta iftar
denilmiş oluyor. Elbette acele etmek lazımdır. Tevhit
mertebelerinin hepsinde ayrı ayrı zat ve sıfat vardır. Bir
makamda 7 meratibin mertebeleri de mevcuttur. İşte Teravih
bir kabın içindeki malzemeyi boşalttığımızda tekrar o kabın
içine bir malzeme koyasıya kadar geçen zamana tervih yani
dinlenme, dendiği gibi bir kişinin de kendine nisbet ettiği
varlıkların Cenabı Allah a ait olduğunun idrakı zuhur ettiğinde
bir dinlenme, selamete çıkma, külfet ve günahlardan
kurtulduğu için o mutluluk hâline Teravih denmiştir.
Teravih namazının aslı her namazın aslı gibi iki rekâttır. Fakat
Resulullah Efendimiz bir gün iki rekât kılmış. Bir gün 4 rekât
kılmış,bir gün de 8 rekât kılmıştır. Hiçbir zaman 20 rekât
kılmamıştır. Yalnız Hz. Ömer in cemaatla kıldığı 20 rekâtlık
teravih namazına hiçbir şey söylememiştir. Tabi ki 2, 4, 8 ve
20 rekâtın da Tevhitte zevki ve manası vardır. Bu Âlem
hüvviyet ve enniyet yüzü ile iki rekâttan ibarettir. Bu zevk ve
müşahede ile iki rekât kılanlar Hüvviyet ve enniyet yönü ile
zevkidar olanlardır.
4 rekât olarak kılanlar ise bu zevke sahip olamadığı için vücut
ülkesinde 4 anasırı unsuriyesi olan toprak, su, hava, ateş
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
tecellilerini zevk edebiliyorsa o da teravih namazını 4 rekât
kılabilir. Resulullah Efendimizin bilhassa fazlaca devam ettiği
8 rekât teravih namazıdır. O da 8 sıfatı subutiyenin
tecellilerinin müşahedesinden ibarettir. Hz. Ömer in 20 rekât
olarak kıldığı teravih namazının hesabını Muhiddin-i Arabi
Hz. leri şöyle yapıyor. Zahir ve batın on duygu ile vahdet ve
kesretteki Cenab-ı Hakkın tecellilerinin zevki demiştir. Allah
daima teravih kılmak, sahura kalkmak ve oruc tutmak nasip
etsin. Taklitlerin ötesinde bunların tahkiklerini nasip ederek
zevkine erdirsin. Müşahedelerini nasip edip bütün ihvan
kardeşlerimize bu yolda şevk ve zevk versin. Âmin.
VEL ASR SURESİ
Cenabı Allah asra yemin ederek insanın hüsranda olduğunu
bildiriyor. Asr ne demektir. 100 yıla bir asr denir. Resulullah
Efendimiz bir hadislerinde de Dehre küfretmeyiniz. Çünkü
Dehr Allahtır Buyurmuşlardır. Dehr zaman demektir. Zaman
ise Allahtır. Bu nasıl olur. İşte senelerde aylar, aylarda günler,
günlerde saatler, saatlerde dakikalar, dakikalarda saniyeler,
saniyelerde saliseler, saliselerde de an vardır. An ise zaman
demektir. O da Allahtır. Bu saydığımız bütün tecellilerin efal
ve sıfat zuhuratına mazhar olan Zat ise yüz yılda bir gelen
müceddittir. Yani yenileyicidir. İşte ona iman edip bu Âdem
ve Âlemdeki Cenab-ı Hakkın tecellilerini göremiyenler
zarardadırlar. Çünkü ayeti kerimede İnsanlar hüsrandadır.
Yalnız iman edip salih amel işleyenler, Hakkı ve sabrı tavsiye
edenler müstesna buyurulmuştur. İşte bu 100 yılda bir gelen
müceddit, zatiyun veliullah olması nedeniyle Allahın bu
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
mukayyet olan Âlemde canlı bir Kur-an dır. Ancak ona
inanmak ve ondan tevhid tahsili yapmakla kişi salih amel
işlemiş olur. Salih amel ise ihlâs, katkısız, saf, temiz amel
demektir. O İnsan-ı Kâmil e inanmıyanlar bunu elde
edemezler. Çünkü Allah ın senelerden an a kadar sergilediği
bütün efal, sıfat tecellilerini bir ağacın bütün yaprak, dal ve
gövdesinin yekün sırlarını çekirdekte cem ettiği gibi bu efal ve
sıfat tecellilerinin bütün kemalat sırlarını zatiyun veli olan o
İnsan-ı Kâmil de cem etmiştir.
İşte bu tecellilerden habersiz olanlar hep hüsrandadır. Yalnız
ona iman edip kendi diye bildiği varlığın Hakkın varlığı
olduğunu anladığında salih amellere kavuşmuş olacaktır. İşte
bunlar müstesna olanlardır. Elbette ilmel yakınlıkları
nedeniyle Hak ve hakikata vakıf olduklarından hem Hakkı
tavsiye ederler, hem de sabrı tavsiye ederler. Çünkü onlar
fenafillah oluncaya kadar gayriyetten kurtulup Hakkın
tecellisinden başka tecelli göremiyecek hale gelmişlerdir.
Hakkı tavsiye etmek budur. Bunlar sabrı da tavsiye ederler.
Zira bu saliklerin bekabillah olduklarında Cenabı Hakk ın her
an ayrı bir şanda tecellisine sabretmek ,çok ama çok zordur.
Her babayiğidin harcı değildir. Onun için sabrı da tavsiye
ederler. Sabır iki çeşittir.
1- Başkalarından gelen her türlü kötülüklere tahammül etmek,
2- Mülkünde Haktan gayri kalmayınca her an nereden ve nasıl
bir tecelli ile karşılaşacağını bilmediğin için sabrederek gaflete
düşmeme halidir.
Created by Simpo PDF Creator Pro (unregistered version)
http://www.simpopdf.com
Buda çok zordur. İşte yüz yılda bir gelen müceddit bu
yenileyici İnsan-ı Kâmil e inananlar ondan gördükleri Tevhid
tahsili sonucu zaten sıfatlarından fiilleriyle tecelli edişini
bilirler ve bu da sabit olan haktır. Onun için vahdet
deryasından tecellilerinin hepsinin Hakkın bir zuhuru
olduğunu tavsiye ederler. Zira Hakka vuslat kolaydır. Fakat
bekada Hak üzere kullukta sabretmek çok zordur. Bu sure üç
ayetten ibarettir. Zira Allahın üç yüzü olan efal, sıfat, Zat
yüzlerinin kemalatını sergilemekte, bunlara vakıf olanlar
kurtulanlar, vakıf olmayanlar ise hüsranda kalanlardır
buyurulmuştur.
TEVHİDDERYASI 1 - KİTAP SONU
Ahmet ARSLAN: 1999

Benzer belgeler