Akkuş 2

Transkript

Akkuş 2
Akkuş
Sayı 2, Aralık 2008
Akbaş Çoban Köpeğini Koruma ve Araştırma Derneği yayınıdır.
Dört ayda bir çıkar.
Kapak resmi: Denizmen Akkuş / Sahibi: Diane Spisak / Kansas-Amerika
Monika Nocke’ye ait Metin Newfoundland Kanada’da sürüsüne göz kulak oluyor.
İÇİNDEKİLER
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Editör
Akbaş Haberler
FCI ile görüşmeler ve Standardın belirlenme süreci
Akbaş tanımı 1 (ne değildir?)
Akbaş Ölçümleri ve DNA Örnekleri
Gel Komutunun Öğretilmesi
Erken kısırlaştırma ile ilgili endişeler
TIGEM
Kitap Eleştirisi: Türk Çoban Köpeği: Akbaş
©2008 Akkuş, Akbaş Çoban Köpekleri ve bu ırkla alakalı konuların yer aldığı bir dergidir. Akbaş Çoban Köpeklerini
Koruma ve Araştırma Derneği tarafından yılda dört defa çıkarılmaktadır. Kar amacı gütmeyen bir organizasyon
olarak 2007 yılında kurulan Akbaş Çoban Köpeğini Koruma ve Araştırma Derneği Akbaş Çoban Köpeğini korumayı
amaçlamaktadır. Derneğe üye olduğunuzda Akkuş’a da abone olmuş olursunuz. Dergi editör ve aksi
belirtilmedikçe tüm yazıların yazarı İlker Ünlü’dür: [email protected] İzinsiz kopyalanamaz.
Editör’den / İlker Ünlü
Ases, Osmanlı mirası Hünkari Güvercinlerine bekçilik ederken
Dergimizin ikinci sayısını çıkarmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayımızda FCI ile yapılan görüşmeler
istikametinde yaptığımız çalışmalar ve KIF ile yürüttüğümüz işbirliği konusunda daha azla bilgi
veriyoruz. Tüm sistemin uluslar arası düzeyde nasıl uygulandığı ve bizlerin de adapte olmaya
çalıştığımız bu süreçte gösterdiğimiz çabayı sizle paylaşmak istiyoruz. Özellikle de Akbaş’ın uluslar arası
bir standarda sahip olması için üretim programı olarak yapılması gerekenler ve bunun dayandığı
prensipleri bu ve bundan sonraki sayılarımızda açıklamaya devam edeceğiz. Bir ırk markerı bulunması
amacıyla Evren Koban tarafından TÜBİTAK’ta yapılan mtDNA analizleri için toplanan örneklerin
hikâyesinin birinci bölümünü gene bu sayımızda bulacaksınız. Akbaş’ın ne olmadığı ve bizimki gibi
bağımsız karakterdeki bir ırkın eğitilmesi konusunda köpek eğitmeni Sue Kocher’in makalesinin de ilgi
çekeceğini düşünüyoruz. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere.
Ases ve Polar, Selçuklu döneminden kaldığı bilinen ata mirası Selçuklu Güvercinlerini (beyaz kuyruklu siyah olanlar) kedilere
karşı korurken sayıları azalan bu ırkın güvenle üreyebileceği güvenli bir de ortam oluşturmuş oluyorlar.
Akbaş HABERLER
İstanbul’dan Banu Ergezen başına gelen nahoş
tecrübeyi ve köpeği Toros’un evlerini nasıl
koruduğunu anlattı: “Toros artık gerçek bir
kahraman. Dün bizim hemen yanımızdaki dâhil
üç ev güpegündüz soyuldu. Benim evim de o
sırada boştu. Ben dışarıdaydım; eşim işte ve
yardımcının da o gün izin günüydü. İki adam
bahçe duvarını aşıp içeri girmeye çalışmış.
Tabii Toros da onlara içerden saldırmaya
başlamış. O kadar çok gürültü yapmış ki
karşıdaki çiçekçi ne oluyor diye gelip bakmak
zorunda hissetmiş kendini. İki adamın kaçtığını
görünce gelip kapıyı çalmış. Cevap alamayınca
cepten bana ulaştı. O sırda Bodrum’dan
İstanbul’a tekneyle gelmekteydim ve Yunan
karasularında telefon çekmediğinden en
sonunda bana Yunan telefon sisteminden
ulaşılabildi. Ne kadar telaşlandığımı tahmin
edebilirsiniz. Neler olduğunu tam anlayamadan
24 saat bir teknede mahsur kalmış gibiydim.
Eşim Selçuk’u ve komşularımı arayıp evi kontrol
etmelerini istedim. Ne yazık ki komşularım eve
vardıklarında kendi evlerine hırsız girdiğini fark
ettiler. Neyse ki Toros aynı kaderden bizi
kurtardı.”
Toros’la ne kadar gurur duysanız azdır Banu
Hanım.
Bodrum Marmara Koleji Tarih öğretmenlerinden ve derneğimiz üyesi Hülya Cantürk derslerinde sadece
okul müfredatındaki milli değerlerimizden değil aynı zamanda akla hemen gelmeyen ama her zaman
göz önünde olan diğer ulusal hazinelerimizden de bahsetmeyi ihmal etmiyor. Derneğimizin broşürlerini
fotokopi çektirip öğrencilerinin defterlerine yapıştırtan Hülya Hoca sınavda Akbaş Köpeğimiz hakkında
sorular sormayı da unutmuyor. Gelecek nesli bilgilendirmek için ne güzel bir yöntem!
AKBAŞ TANIMI 1: Akbaş ne değildir?
Akbaş her geçen yıl ülkemizde daha tanınan ve
aranan bir köpek ırkına dönüşmeye başladı.
Bu, ırkın geleceğinin korunması açısından her
ne kadar umut verici bir gelişme gibi görünse
de bir o kadar da ciddi tehlikeler barındırıyor.
Duruma ışık tutabilmek için başka bir ulusal
ırkımızın başına gelenlere kısaca değinerek
Akbaş’ın karşı karşıya olduğu tehlikeyi daha iyi
anlamanızı sağlamaya çalışacağım. Ulusal
hazinemiz olarak görülen Kangal özellikle de
2000’li yıllara gelindiğinde geçmişin güvenilir
sürü köpekliğinden hızla popülerleşen ev ve
bekçi
köpekliği
statüsüne
terfi
etti.
Hayvancılığın
azalmasına
paralel
olarak
köylerdeki iyi örneklerin gitgide daha zor
bulunur olması özel üreticilerin daha çok
Kangal’ı
“pet”
olarak
üretmesine
cesaretlendiriyordu. İyi olduğuna inanılan
örneklerin sayısının korunması gibi bir amaç
güdülüyor görünmesine rağmen köpek satarak
para kazananların sayısı pıtrak gibi artınca
sonuç beklenilenin aksi yönde hareket etmeye
başladı. Köylerimizin ağırbaşlı ve alçakgönüllü
Kangalı internetin de yardımıyla seyirlik bir
şehir efsanesine dönüştürüldü. İyi köpeğin iri
köpek olduğu görüşü yaygınlaşmaya başladı.
Alıcılar, sürüye giden yüzlerce köpek varken
popülasyonun küçük bir kısmını oluşturan en iri
örneklere gözlerini diktiler. Yatırımı köpekten
kazandığı paraya bağlı olan çoğunlukla da
sözde üreticiler mecburen daha gösterişli
köpekler üreterek ırkın gen havuzunu
sınırlarken
aynı
zamanda
Kangal
popülasyonunun bütününü temsil etmeyen bir
grubu ön plana çıkarmış oldular. Ne yazık ki
diğerlerinin yozlaşmış örnekler olduğunu
söyleyerek kısa vadede kendi köpeklerini
pazarlasalar da uzun vadede ırkın genelini
olumsuz etkilediklerini kabul etmeye hala daha
da hevesli görünmüyorlar.
Özellikle de son 10 yıldır sanki her karabaşlı
köpek Kangalmış gibi nereye bakması
gerektiğini bilmeyenlere Anadolu’nun başka
bölgelerinden karabaşlı başka tip köpekleri ya
da onların Kangalla melezlerini pazarlamaya
devam ediyorlar. Bunların arasında İngiliz
Mastif ile melezleme yapıp daha yapılı köpek
elde etmeye çalışanlar ne yazık ki biliniyor.
Irkın saflığını iriliğiyle ölçmeye çalışanlar ne
yazık ki bu köpeklerin efsanevi Kangal
karakterinin ya da iskelet yapılarının gittikçe
irileşen bu köpeklerle nasıl bozulduğuyla
nadiren ilgileniyorlar. Çünkü ödemeleri gereken
faturaları; yıllardır anlatmak zorunda kaldıkları
hikâyeleri var.
Elisabeth von Buchwaldt’in 2004 Kangal Köpeği Festivalinde çektiği bu fotoğraflar daha doğu bölgelerimizin sahip
olduğu köpeklerin tipik fenotipine sahip. Bu gösterişli köpekler o gün Akbaş olarak sergilenmekteydi; ancak
Eskişehir ve Batı Anadolu yöresindeki köpeklerden farkları ilk bakışta göze çarpıyor. Onların kendi popülasyonları
içinde korunması büyük önem taşıyor.
Şimdi aynı şey Akbaş Çoban Köpeği için
geçerli. Aniden Anadolu’nun her yerinden
getirilen beyaz çoban köpekleri Akbaş oluverdi.
Ne yazık ki Orta ve Doğu Anadolu’dan bulup
getirilen her “beyaz” çoban köpeği Akbaş
olarak internet üzerinden pazarlanmaya
başlandı bile. Bu köpekler aslına bakarsanız
gerçek köy Kangalını şehirliye “pazarlanan
Kangala” dönüştürmek için kullanılan başka
bölge
karabaşlı
köpeklerin
beyaz
versiyonlarından başka bir şey değil. Yüksek ve
kemikli köpekler. Erkeklerin iri ve kubbemsi
başları; belirgin sarkık dudakları var. Bu
köpekler orijinal Akbaş’ın yanına getirildiğinde
fark her ne kadar ortaya çıksa da, ne yazık ki,
aynen Kangal’da olduğu gibi orijinalin,
kopyanın yanında değer yitirmesine neden
oluyorlar. Bugün ırkın ilk olarak keşfedildiği ve
standardının belirlendiği Eskişehir çevresindeki
sürüye giden Akbaşlar Orta ve Doğu
Anadolu’nun köpeklerinden daha küçük
oldukları biliniyor. Kangal ile Akbaş’ın boyut
farkları bunu zaten gayet net ortaya koymakta.
Ancak alıcılar her zaman en irisini istediğinden
pazarlanmak amacıyla üretime alınan köpekler
ile gerçek sürü köpekleri kısa zamanda farklılık
göstermeye başlıyor. Kimse evde orijinal Akbaş
istemeyecekse iri köpek sevdalıları neden
başka bir ırkla tatmin olmuyorlar? Çünkü bir
kısmı gerçek Akbaş’ın Elbistan’dan da
gelebileceğini düşünürken diğer kısmına gerçek
Akbaş’ın 70 cm olamayacağı anlatılıyor.
vardır). Yüzlerce yıldır bu köpekler sürüleri
kurtlara ve hırsızlara karşı bu boyutlarda
koruyorlar. Doğu’nun büyük ihtimalle rakımıyla
alakalı olarak daha iri diğer tip çoban
köpeklerimizden batı Anadolu bize bu orta
boyda çevik ve zarif köpekleri sunuyor. Var
olanı korumak varken değiştirmek niye?
Akbaş’ı tanımlayan özellikleri daha iyi anlatmayı
başarmak derneğimizin öncelikli amaçlarından
biri olmalı. Aksi takdirde Kangal’ın başına
gelenlerden ders almaksızın elimizdeki çok özel
bir ırkı cehalet ve aç gözlülüğe kurban vermek
üzereyiz.
18.Kasım.2008
Yapılan ölçümler ve gözlemler gayet açık.
Akbaş Türkiye’nin batı bölgelerine ait beyaz
sürü köpeğidir. Kısaca ülkenin her hangi bir
yerinden getirilen her beyaz köpek Akbaş
değildir. Kafa yapısı, geniş ve kubbemsi
kafatasına sahip daha iri başka çoban
köpeklerimizin aksine daha kurt benzeridir. Alın
çıkıntısı belli belirsiz. Gözler badem şeklinde;
burun kısmı uzunca ve küt; dudaklar sıkıdır.
Dişi omuz yüksekliği ortalaması 66 cm’ken
erkeklerinki 70-75 cm arası (Bu değerler
dikkatli üretimle artabilirse de makul sınırları
Serbülen Özgiray’in izniyle yayınladığımız bu iki köpeğin resimleri Kayseri ‘den kendisine gönderilmiş. Bu yakışıklı
köpekler de mevcut Akbaş popülasyonu ile aynı fenotipik özellikleri paylaşmıyor. Eğer onlar da bilinen bir beyaz
çoban köpeği popülasyonundan geliyorlarsa başka bir isimle yeni bir ırk statüsüne sahip olabilirler; ancak Akbaşla
karışmaları iki grup köpek için de haksızlık olacaktır. Bu gösterişli ve daha çok Orta Asya Çoban Köpeğini andıran
köpekler farklı renklerde de olan bu tip köpeklerin beyaz olanları mı yoksa Türkiye bu fenotipte tutarlı bir beyaz
köpek popülâsyonuna sahip mi? Bunu bilimsel araştırmalar gösterecek. Şuanda ilk akılda tutmamız gereken şey
her karabaşlı köpeğin Kangal olmadığı gibi her beyaz köpeğin de Akbaş olmadığıdır.
AKBAŞ ÖLÇÜMLERİ VE DNA ÖRNEKLERİNİN TOPLANMASI
18-20.Ağustos.2008 tarihleri arasında gene
Sivrihisar’daydık. Bu defa FCI’ın*, KIF**
aracılığıyla Akbaş Çoban Köpeği’ni ulusal sürü
köpeği ırklarımızdan biri olarak kabul etme
sürecinin bir parçasıydık. Aynı çalışma bizden
birkaç ay önce Kangal Köpeği için de
başlatıldığından biz de aynı süreci izledik.
FCI’a
bir
köpek
ırkını
tanıması
için
başvurduğunuzda o köpek popülâsyonunu
oluşturan kriterlerin bilimsel verilere dayanması
gerekiyor. Bu nedenle Akbaş denen köpeğin de
gerçek
örneklerine
bakılarak
doğru
tanımlanması şart. Aksi takdirde geçmişte farklı
ülkelerdeki bazı başka ırklarda olduğu gibi sözü
dinlenen birkaç üreticinin köpeği üzerinden ırk
standardını belirlemek kaçınılmaz olabilir.
Dahası her birkaç yılda bir sadece birkaç çift
köpekten üretilen bir grup köpeğin ırk olarak
kabul edilmesi gerekebilir. Bu nedenle özellikle
de bizimki gibi doğal olarak gelişim göstermiş
ırkların popülâsyonunun genel yapısı iyi
değerlendirilerek elit bir grubun değil gerçek
kriterlerin
netleşmesi
büyük
önem
taşımaktadır.
Ölçümlerin
yapılması
için
Eskişehir, Sivrihisar’a gitmemizin nedeni 70’li
yıllarda ilk defa bu bölgede gözlemlenen ve
tüm dünyaya buradan götürülen köpeklerin
karakter yapısı ve standardı ile yayılan Akbaş
Köpeğini bir kez daha yerinde incelemek ve
ölçüm yapmaktı.
FCI bu amaçla her bir bireyin üzerinde 24 ayrı
ölçümün yapılarak en az 30 köpekten veri
toplanmasını istiyor. Bu şekilde Akbaş’ı Akbaş
yapan parametreler belirlenirken ortalama
Akbaş’ın ölçümleri ortaya çıkmış oluyor. FCI
ayrıca bizden ağız içi epitel doku ve tüy olmak
üzere her bir köpekten DNA örnekleri de
alınarak test edilmesini de ön görüyor. Böylece
analiz yapılarak ırkla alakalı belirleyici bir
marker bulunup bulunmadığı da ortaya çıkmış
olacak. Özellikle de bu ikincisi büyük bir adım.
Eğer ırkı belirleyen bir marker bulunacak olursa
ki bulunması bekleniyor, ülkemizin herhangi bir
bölgesinden herhangi bir beyaz sürü köpeğini
gerçek Akbaş popülâsyonundan ayırmak ve
gelecekteki şecere kayıtlarını sağlıklı tutmak
açısından bize bilimsel dayanak sağlayacak.
Cem
Kaptan
(Sütunç)
ile
Sivrihisar’a
vardığımızın ertesi günü İlçe Tarım Müdürü
Erhan Ulutürk’ün bize yardımcı olması için
görevlendirdiği Vet Hekim Ahmet Yılmaz ‘ın
rehberliğinde köylerde kapı kapı Akbaş avına
başladık. İkinci günkü rehberimiz yine daha
önceki gelişlerimiz de olduğu gibi Tahsin
Çekiç’ti. Okuldaki yoğun temposuna rağmen
bize zaman ayırması her zaman ki gibi büyük
incelikti.
Daha
önceki
gezilerimizden
hatırladığımız köpeklerin yanı sıra yeni
köpekleri de gözlemleme fırsatı bulduk. Bizden
istendiği gibi ölçümleri yaparken tek tek her
köpeğin vücudu profilden ve kafaları üstten ve
yandan fotoğraflanarak kataloglandı. Ağız
içinde epitel doku örnekleri alınırken yine her
köpekten tüy örnekleri toplandı. Toplamda 2
günde 32 köpeği ölçmeyi başardık.
Bu süreç içinde iki gerçek ortaya çıktı. Birincisi,
25-30 yıl önce bölgeden büyük miktarda beyaz
köpekler toplanıp ABD’ye götürüldüğünden
yerine farklı bölgeden çeşitli tiplerde köpekler
getirilmiş. Bu da var olan popülâsyonun
melezlenmesine neden olmuş. Kimi sürü
sahipleri ise dededen kalma beyaz köpek
yetiştirme alışkanlıklarını daha doğudan
getirttikleri beyaz köpeklerle telafi etmeyi
seçmişler. Bu nedenle bölgeye ait olmayan
daha çok Alabai’ı hatırlatan kafa tipi diğerleri
arasında göze batıyor. İkincisi ise büyük köpek
peşinde olanları hayal kırıklığına uğratacak
cinsten. Ölçümler sonucunda çalışan erkek
ortalaması 73 cm çıkarken dişiler 66 cm
civarındaydı. Sürüde bu boyutlarla görevlerini
yapan bu köpekler internette para etmese de
Eskişehir’de kurtlara karşı yüzyıllardır ön
saflarda savaştıkları bir gerçek.
Ölçümlerin sonuçlarının analizi sadece bir
başlangıç. Bundan sonraki adımda Akbaşı
orijinaline karakter ve görünüm bakımından en
yakın tutabilecek standardın yazılma süreci
başlayacak.
*Uluslar arası
Kinoloji
Federasyonu (
Fédération Cynologique Internationale)
** Köpek Irkları ve Köpek Bilimleri
Federasyonu
26.Ocak.2009
Alp Gülcan, Hamdi Çakır ve Osman Asil’in Akbaşları
İbrahim Kaya’nın Akbaşları
FCI İLE GÖRÜŞMELER VE STANDARDIN BELİRLENME SÜRECİ
Niçin Köpek Dernekleri?
Belirli bir köpek popülâsyonu ırk statüsünü
kazandığında günümüz şartlarında tek bir
şekilde korunabilir. O ırka ait bir dernek ile o ve
benzeri diğer köpek ırklarını koruyan tüm diğer
dernekleri çatısı altında toplayan ulusal bir
federasyon aracılığıyla. Büyük bir örgütlenme
ağı gerektiren tüm bu organizasyonlar tıpkı
futbol kulüplerinin yurtiçinde bağlı olduğu bir
federasyonu olduğu gibi bir de uluslar arası bir
federasyon’a bağlanabilir. Böylece evrensel
kurallar ve düzenlemeler ışığında dünyada o
alanda olup biten her şeyin bir parçası olunur.
Tüm bunlar sıkı kurallarla korunması gereken
bir prensipler silsilesidir. Bireyler değil
organizasyonların kuralları
prensipler belirleyicidir.
ve
dayandıkları
Akbaş Köpeği söz konusu olduğundan
ülkemizde bahsedeceğimiz iki oluşum var.
Birincisi direkt olarak ırkı koruma ve onu daha
iyi anlatma amaçlı kurulmuş derneğimiz;
ikincisi dolaylı yoldanmış gibi görünse de bize
rehberlik edip belirlediği ve bizlerin de üyesi
olarak
hemfikir
olduğumuz
kural
ve
düzenlemelerin sahibi KİF’tir (Köpek Irkları ve
Köpek Bilimleri Federasyonu).
Bu, dernek olarak ırkı anlama ve anlatma
yolculuğuna çıktığımızda çabalarımızın bir
şemsiye organizasyon tarafından tanınması,
desteklenmesi ve denetlenmesini önemsiyoruz
anlamına gelir. Bu nedenle KIF’in bir üyesiyiz.
Tıpkı diğer köpek ırkları için kurulan ve hala
daha kurulmakta olan diğer köpek dernekleri
gibi. KIF aynı yurtdışındaki diğer ulusal köpek
federasyonları gibi her ırktan sadece tek bir
dernek ya da kulüple çalışır. Örneğin ülkemizde
başka bir Akbaş derneği kurulacaksa bu ya
bizle birleşmesi ya da bize bağlanması gerek
anlamına gelir. Aksi takdirde tamamen
bağımsız ve ulusal hatta uluslar arası onaydan
yoksun yoluna devam etmek zorundadır. Bu
noktada derneğimizin ve ardından KIF’in
prensiplerini iyi anlamak ve bunun bir parçası
olup olamayacakları konusunda seçim yapmak
büyük önem taşır.
Gerek bizim derneğimizin gerekse de KIF’ın
tüm çalışmalarının sadece ülkemizle sınırlı
kalmaması
için
tıpkı
Türk
Futbol
Federasyonunun FIFA üyesi olması gibi biz de
FCI (Fédération Cynologique Internationale)
üyesi olmayı seçmiş bulunuyoruz. Bu pek çok
açıdan çok geç kalınmış bir karar; ancak
zararın neresinden dönersek o kadar karlı
olacağı kanısındayız.
Neden FCI?
FCI, Belçika merkezli 1911 ‘de kurulmuş şuan
84 üyeli bir dünya köpek organizasyonudur.
Temel
olarak
bir
köpek
yarışmaları
organizatörü gibi görünse de köpeklerle ilgili
pek çok alanda hizmet vermektedir.
Köpek
ırklarımızın
dünyaca
tanınmasını
istiyorsanız FCI’ın sizin köpek ırklarınızı
tanıması gerekir. Aksi takdirde köpeklerinizin
uluslar arası görünülürlüğü olmadığı gibi başka
ülkelerde tanınması, üretilmesi ve korunması
da beklenemez. 300’ün üzerinde köpek ırkını
tanıyan FCI’a karşılık İngiltere’de Kennel Club
(KC) ve Kuzey Amerika’da American Kennel
Club (AKC) kendi ülkeleri için aynı görevi yerine
getirmektedirler.
Bu
üç
büyük
köpek
organizasyonu artısıyla eksisiyle uluslar arası
alanda
köpek
dünyasını
yönetiyor
görünmektedir.
Coğrafi konumumuz nedeniyle bize mümkün
görünen en temel üyelik FCI üyeliğidir. Daha
önce bireysel çabalarla iletişim kurulan FCI,
KIF’ın kurulumuyla daha resmi ve düzenli bir
platforma oturmuş bir süreci denetlemeye
başlamış vaziyette. Şuan üyelik kabul süreci
devam ediyor.
Ulusal
Irklarımızın
Yurtdışında Korunması
Ülkemizde
ve
FCI’a başvuru temel itici nedenlerimiz aslında
gayet açık: Akbaş ve Kangal Çoban
Köpeklerimiz. Yurtdışında bu iki ırkımız ne yazık
ki doğru sınıflandırılmadığı gibi doğru isimle de
tanınmamaktadır. FCI, AKC ve KC’de Anadolu
Çoban Köpeği genel adı altında tanınan Türk
Çoban Köpekleri Akbaş, Kangal ya da bölge ve
tip gözetmeksizin her renk ve tüy yapısında
olabilir iddiasıyla kabul görmektedir. Özellikle
de son 10 yılda Anadolu Çoban Köpeğinin
yanlış bir isim ve ırk tanımı olduğuna dair
başlattığımız tüm çabalar gerek KC gerekse de
AKC tarafından reddedilmiştir. Gerekçe basittir:
o yıllarda onlara eş değer bir köpek dernekleri
organizasyon ağına sahip olmamamız. Anadolu
Çoban Köpeği derneklerinin kalabalık üye sayısı
sesimizin duyulmasına diğer bir büyük engel
oluşturmuştur. Şimdiyse KIF aracılığıyla ki bir
federasyon olmadan FCI sadece dernekler ya
da bireylerle görüşmüyor, bu konuda oyunu
kuralıyla oynama imkânımız var.
katılamaz ve ödül alamaz. Dolayısıyla diğer
ırklar gibi korunamaz da. Bu iki ırkımız ABD’de
sadece kendi küçük kulüpleri ile korunmaya ve
tanıtılmaya çalışılmakta.
Köpeklerimiz Anadolu Çoban Köpeği adı altında
kaybolup giderken her ne kadar gerçek
otoritelerce işin aslı bilinse de kimse bu pisliği
temizlemek ve bunca zaman anlatılanları
tersine çevirmek konusunda o kirli yolda
yürümek istemiyor. Bunu yapacak tek güç
kendi köpeklerine ana vatanında sahip çıkan
dernekler ve bağlı olduğu ulusal bir
federasyondur. Biz de bu amaçla işe koyulduk
ve süreç neyi gerektiriyorsa yapmak için
elimizden geleni yapmayı hedefliyoruz.
İlker Ünlü, Banu Ergezen ve Dr Uroseviç Akbaş’ın FCI’a
kabulü ile ilgili yapılması gerekenleri konuşurken
KIF, FCI’ın kendisinden beklediği üzere
seminerler, yarışmalar ve köpek kayıt
organizasyonlarıyla dolu bir gündeme şimdiden
sahip. Bu süreci kurallara uygun şekilde
tamamlayamazsa gerek Akbaş’ın gerekse de
Kangal’ın uluslar arası tanınması ve söz hakkı
asla bize ait olmayacak.
www.kif.gen.tr adresinden federasyon hakkında daha fazla
bilgi alabilirsiniz.
Dernek olarak FCI’ın bir ırkın tanınması için
gerekli gördüğü adımları atmak zorundayız. Bu
süreci ne kimse değiştirebilir ne de inkâr
edebilir.
Köpeklerimiz
dünya
sahnesine
çıkacaksa sadece bu yolla çıkabilir.
Dr.Uroseviç KIF’in düzenlediği seminerlerden
köpeğin iskelet yapısı konusunda bilgi veriyor.
birinde
Ne yazık ki Akbaş ve Kangal dünya’da sadece
Amerika’da AKC ile karşılaştırıldığında nispeten
daha küçük olan United Kennel Club (UKC)
tarafından tanınıyor ve bu organizasyon ne
AKC, ne KC ne de FCI tarafından
tanınmamakta. Bu nedenle her ne kadar
ülkemiz basınında yıllardır yanlış anlatılsa da
Kangal ve Akbaş uluslar arası köpek
organizasyonlarınca yok sayılıyor. Kangal ya da
Akbaş, gazetelerimiz ne derse desin hiçbir
yerde oranın köpek organizasyonu onu ırk
olarak tanımadığı sürece bir yarışmaya
Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde olsaydık belki
işler daha hızlı yürüyebilirdi; ancak o
dönemlerde kurucu üyelerin aynı köpeğin farklı
tüy yapısında ya da renkte tiplerini ayrı ayrı
ırklar olarak kaydettirdiği günler geride kaldı.
Kinoloji (köpek bilimi) gelişme gösterdikçe bir
ırkı neyin oluşturduğu ve genetik çeşitliliğin
korunması gibi konularda geçmişte yapılan
hataların yapılmaması amaçlanıyor. Bu nedenle
FCI Irk Standartları Komitesi yeni kaydedilecek
köpek ırkları için belirli bir yol haritası
hazırlamış durumda. Şimdi aşağıda kısaca bu
uzun
ve
zahmetli
süreci
özetlemeye
çalışacağım. Öncelikle bunun birkaç yılda
hallolmayacağını söylemek isterim. Bu süreçte
sadece sabırla çalışırsak başarılı olabiliriz. 100
yıl kadar geç kalmasaydık şartlar çok farklı
olurdu.
Köpek Irkları ve Soy Kütüğü Sistemi
Öncelikle bir köpeğe belirli bir ırka ait
diyebilmek için onun üç nesil şeceresi olması
gerekmektedir. Kayıt organizasyonlarında işler
böyle yürümektedir. Bugün Rottweiler gibi
standardı oturmuş ırklar söz konusu olduğunda
köpeğin büyük babasını bilmeden de onun
ırkını tanımlayabilirsek de Akbaş ve Kangal gibi
ilk defa kayıt altına alınacak doğal olarak
ortaya çıkmış köpek ırkları için süreç başta
hatasız ve hassas bir soy kütüğü sistemine
dayanmak zorunda.
Kısaca benim köpeğim şuan Akbaş gen
havuzunda olmasına rağmen uluslar arası
alanda üç nesil geçmişini bilmediğimiz için
bilimsel olarak bir Akbaş sayılmıyor. O
kolaylıkla her hangi bir beyaz çoban köpeği
kırması da olabilir. Onun Akbaş olabilmesi için
yine Akbaş olduğundan emin olunan ya da
benzer statüde bir köpekle çiftleştirmem
gerekir. Yavrular anne ve babasına benziyorsa
doğru yoldasınız demektir; ancak yavrular da
hala Akbaş sayılmamaktadır. Taa ki onlar da
başka Akbaş olan köpeklerle çiftleştirilip Akbaş
yavrular dünyaya getirene kadar. İşte bu
üçüncü
nesil
bilimsel
olarak
Akbaş
sayılmaktadır.
Bu süreç ilk defa kabul edilecek her ırk için
FCI’ın ön gördüğü tek süreçtir. Şecere hangi
tür hayvan olursa olsun kontrollü bir üretim
yapılmasını ve ırkın gelişimin takip edilmesine
imkân tanır. Şeceresinde bu ister bir yarış atı,
ister et ya da süt için beslenen bir sığır isterse
de av hatta güzellik yarışmaları için ürettiğiniz
bir köpek olsun soy ağacını, başarılarını,
genetik yatkınlıklarını takip edebilme imkânınız
olur. Köy ortamında falancanın köpeğinin sürü
korumadaki başarılarına göre daha çok çobanın
hafızasına ve tecrübesine dayanarak yaptığı
soy seçimi şecere kayıt sisteminde çok daha
fazla detayla çok daha bilimsel bir hal almış
olur.
Akbaş’ın FCI tarafından tanınması..
Akbaşın ırk olarak tesciline geri dönersek
bilimsel olarak beklenen, bir ırkı oluşturacak
köpek sayısının en az 2 erkek ve 4 dişi ile
başlamasıdır. Elbette ki bu köpeklerin birbiriyle
akraba olmayan köpeklerden gelmeleri şartı
koşuluyor. Bunun kontrolörlüğünü de bilgisayar
üzerinde bir soy kütüğü veri tabanına
yapmakta.
Bu 6 köpeğin üç nesil soy kaydına sahip olması
gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım. Yani
4 çift olmak üzere 8 köpekten elde edilen
yavrulardan sadece birer tane damızlık
seçilecek. Bu da ikinci nesilde 4 yavru demek.
İki çift oluşturacak şekilde çiftleştirilecek bu
dört köpeğin yavrusundan da gene bir adet
damızlık seçiliyor ve işte o resmi olarak şecereli
Akbaş ırkına ait bir köpek kabul ediliyor.
Başta bahsettiğimiz 2 erkek ve 6 dişiyi elde
etmek için aynı üretim planını uyguladığımızda,
eğer tek bir köpeğe ulaşmak için başta 4 çift
yani 8 köpekten yola çıktıysak, başta 64
köpekle başlamamız gerekiyor. Bu öylesine
dikkat edilmesi gereken bir süreç ki akraba
çiftleşmesine izin vermemek için asla hiçbir
köpek ya da aynı kandan gelen başkası iki kere
kullanılmaması gerekiyor. Eğer soy kütüğünde
bu tür bir uygulama çıkacak olursa bilgisayar
programı derhal bunu bildiriyor ve o soy
komite tarafından diskalifiye ediliyor. Böylece
baştan başlamanız gerekiyor. Ne kadar çok
köpekle farklı 64 köpekli kombinasyonlar
yapabilirseniz o kadar çok hem şecereli hem de
genetik çeşitliliğe sahip köpeğe sahip
oluyorsunuz. Peki, bu süreç ne kadar sürüyor?
10 yıl.
FCI bir ırkı tam olarak tanımadan önce ön
tanıma sağlıyor. Şuan internet sitesine
girerseniz Preso Canario gibi dünyaca tanınan
belirli ırkların bile hala bu 10 yıllık süreci
tamamlamadıkları için bekleme listesinde
olduğunu göreceksiniz. Bu süre gerçekten
uzun; ancak daha önce sütten dili yanan
organizasyon, ırk olarak teklif edilen köpeklerin
ülkelerinde gerçekten de popüler bir şekilde ve
belirli bir standarda uygun şekilde üretilip
üretilmediğini görmek istiyor. İş, sadece birkaç
üreticinin kafeslere doldurduğu köpeklerle mi
yürüyor yoksa ülke o köpeği gerçekten
sahiplenip
yüksek
kalitede
damızlıklar
üretmeye devam ediyor mu? Evet cevabının
birincisine değil ikinci soruya verilmesi
gerekiyor.
Standardın yazımı
Tüm bu süreç yukarıdan da anlaşılacağı gibi o
ırkın
fenotipinin
yani
dış
görünümün
belirlenmesini sağlarken şecere sistemi ise
genotipinin yani kalıtsal özelliklerinin tam
olarak oturmasını sağlıyor.
Buradaki rehber ise bizim durumumuzda
Sivrihisar’da yaptığımız ölçümler olacak.
Orijinal popülasyon üzerinde yapılan ölçümler
ortalama Akbaş parametrelerini oluştururken
gelecek 10 yıl boyunca bu parametreler bize
ırkı bu değerlere yakın tutmamızı sağlayacak.
Böylece sadece daha popüler olduğu için
örneğin uzun tüylüler kısa tüylüleri geride
bırakmayacak ya da daha iyi para ettiği için
gereğinden iri köpekler, atipik kafa yapıları soy
ağacına
kabul
edilmeyecek.
Burada
derneğimizin rehberliği büyük önem taşıyor.
Cevabı çok basit. Çünkü en az yarım yüz yıl
geç kaldık. Şimdi kurallar böyle. Hangi ülke
koltuğunun altında yeni bir ırk dosyasıyla
çıkagelirse gelsin süreç aynı olacaktır. Bizim
için işin zorlu yanı bizim ulusal köpek
kulübümüzün dahi daha yeni birkaç yaşında
olması. Biz bu süreçte hem FCI’a üye olmak ki
bu da benzer bir süre ve süreç gerektiriyor
hem de kendi ulusal ırklarımızı kendi
belirlediğimiz standartlarda kabul ettirmeyi
hedefliyoruz.
Her bir safkan bireyin sahip olması gereken üç nesillik soy
ağacı şeması
10 yıl sonunda gerek Akbaş gerekse de Kangal
ön kayda hak kazanırken tam olarak uluslar
arası bir FCI ırkı sayılmaları ve dünyaca FCI
yarışmalarına katılabilmeleri bir 10 yıl daha
alıyor. Neyse ki bizim için büyük önem taşıyan
kısmı ilk 10 yıl. Çünkü ilk 10 yıl sonunda elde
edilen köpeklere bakılarak standart yazılacak.
Tüm bu ilk 10 yıllık süreç aslında orijinal
popülasyondan
alınan
parametreler
rehberliğinde sağlıklı ve tanımlanabilir bir soy
kütüğü oluşturma sürecinden başka bir şey
değil. Fenotip tamamen oturduktan sonra da
standart yazımı bu sürecin sonunda eldeki
köpeklerin
tutarlılığına
bakılarak
tamamlanacak. Örneğin en çok merak konusu
olan omuz yüksekliği minimum ve maksimum
değerleri bu sürenin sonundaki eldeki
popülasyona bakılarak son halini alacak.
Elimizde dedelerimizden kalma dünyada nadir
görülen doğal oluşmuş ırklar varken kendimizi
kanıtlamak için niçin bu tür bir çalışmaya ve
sabra gerek duyduğumuzu sorabilirisiniz.
Gelecek nesillerde tutarlı bir popülasyon ve yüksek kaliteli
damızlık sayısının artışı bir ırkın korunmasında büyük önem
taşıyor.
Bu uzun ve ciddi iş birliği içeren bir süreç
olacak. Akbaş üreticilerinin derneğimizle el ele
verip doğru fenotipte karar kılarak bu ideale
doğru köpek üretimine kararlı olması hem
ülkemiz hem de Akbaş için büyük önem
taşımaktadır.
Bu noktada standardı kendi isteğine göre
maniple etmek isteyenler ya da bu sürece
burun kıvıranlar olacaktır. Hem Akbaş hem de
Kangal’ın ihtiyaç duyduğu son şey budur.
29.Ocak.2008
Gitti; Gidiyor; Gitti !
Acil Durumlarda
Sağlayabilirsiniz…
Bile
Köpeğinizi
Size
Koşarak
Gelmesini
Sue Kocher
Sürü köpeği sahiplerini sık sık “Bu bağımsız bir
ırktır. Sadece etrafta daha ilginç bir şey
olmadığında çağırılınca gelirler” dediğini
duyarız;
ancak
Akbaş’ınız
çağırıldığında
GÜVENİLİR bir şekilde gelse iyi olmaz mıydı?
Özellikle de komşunun kedisini kovalar ya da
arabalarla dolu bir yola doğru koşarken olduğu
gibi GERÇEKTEN onun gelmesine ihtiyaç
duyduğunuz anlarda.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki hangi ırk söz
konusu olursa olsun süper heyecan verici
durumlarda %100 güvenilir “gel” komutuna
itaat neredeyse hiçbir dünyevi varlık için
mümkün değildir. Yine de biraz zaman ve çaba
harcamaya hevesli olmanız şartıyla çoğu
durumda Akbaşınızı size koşarak gelmesini
sağlayacak bir komut öğretebilirsiniz. İyi haber
ise bu hem siz hem de köpeğiniz için eğlenceli
bir eğitim olacağı gibi süreç içinde köpeğinizle
olan ilişkinizi de gelişim gösterecek olmasıdır.
Başarılı olmak için, öncelikle çağırıyı başarılı ya
da başarısız kılan “çağırıldığında gelmeyi”
etkileyen faktörleri anlamanız gerekmektedir.
Bu önemli faktörlerden herhangi birini
görmezden gelmeniz ya da süreçte çok hızlı
hareket etme isteği çabanızdan sonuç
alamayacağınız anlamına gelebilir. Sonunda
“bu benim köpeğim için işe yaramıyor”
dersiniz; ama aslında işe yaramayan eğitimin
kendisi
değil
uygulamanın
doğru
yapılmamasıdır.
“Gel” komutunun ana özelliklerini şöyle
özetleyebiliriz. Biraz bilimsel ve anlaması zor
gelseler de, aslında öyleler de,
üzerinde
düşündüğünüzde size ve köpeğinize nasıl da
uyduğunu görebilirisiniz:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Balıklardan köpeklere hatta insanlara
bir beyni olan tüm organizmalar
pekşitirilen davranışları tekrarlama
eğilimindedir.
Bir pekiştirme (ödül), övgü, sarılma ya
da sizin alfa statünüz gibi sizin köpek
için ödüllendirici olması gerektiğini
düşündüğünüz bir şey değil hayvana
gerçekten değerli gelen bir şey
olmalıdır.
Bir pekiştireçin ne kadar güçlü olduğu
aynı
zamanda
köpeğin
hemen
önündeki diğer pekiştiricilere ya da
diğer rakip uyaranların varlığına
bağlıdır. Korkmuş ya da üzgünseniz en
sevdiğiniz yiyecek sizin için bir şey
ifade etmeyecektir.
Her hangi bir davranışın öğrenimi,
%80 ya da daha üstü bir başarı oranını
hedefliyorsanız en ideal noktasındadır.
Bir önceki bilgiye dayanarak mevcut
şartlarda
köpeğiniz
size
itaat
edeceğinde emin olmadığınız sürece
komut vermeyin.
Köpek korku ya da heyecan verici bir
şeyin etkisi altındayken ödülünüz bir
tepki alacak değere sahip olmayabilir.
Bu nedenle köpeğiniz zihinsel olarak
sizden
kopmuşken
ondan
itaat
istemeyin.
Etrafta dikkat dağıtıcılar varken
köpeğinizin
beynini
komutunuzu
duymaya tekrar programlamak eğitim
boyunca yüksek başarı oranı ve
pekiştireçlerle adım adım izlenecek bir
yoldur.
Eğitimini verdiğiniz komut köpek
tarafından kesinlikle arzulanan onun
için ekstra özel olan bir ödül ile birlikte
verilmelidir. Davranış tam olarak
oturmadan uygun bir ödül vermeksizin
komut tekrarlanmamalıdır.
Köpeğinizin eğitimde başarılı olmasını
sağlayın. Başarısız olup olmayacağını
test etmeyin ya da adil olmayan bir
durumdan
dolayı
köpeğinizi
cezalandırmayın.
Acil durum çağrınız diğer komut ve
seslerden ayrı olmalı ve eğitim
süresince köpeğiniz için büyük değer
taşıyan bir ödülle birlikte verilmelidir.
Yapacağınız şey temel olarak köpeğinize
komutunuzun eğer hemen size gelecek olursa
harika bir şeyin onu beklediği anlamına
geldiğini öğretmenizdir. Bu komutu tamamen
öğrenilmeden önce sakin ve dikkat dağıtıcıların
olmadığı bir ortamda öğretmelisiniz. Daha
sonra sesler, hareket, çevrede insanlar ve diğer
havyanlar gibi dikkat dağıtıcılar üzerinde
çalışmaya yavaş yavaş başlayabilirsiniz. Yeni
bir zorluk derecesine geçtiğinizde diğerlerini
biraz gevşetmeyi unutmayın. Örneğin, eğer
köpeğiniz etrafta dikkat dağıtıcılar yokken 20 m
uzaktan size koşarak geliyorsa kapıda bir
yabancı varken aynı şeyi denemeyin. Ziyaret
eden kişiyi belirli bir mesafede durdurun;
elinizde ödülle köpeğinizin yanına gidin ve gel
komutunu orada deneyin. Eğer köpeğiniz
yanınıza gelip ödülü yiyecek kadar sakinse
öğrenme gerçekleşmektedir. Eğer köpeğiniz
ödülü alamayacak kadar heyecanlanmışsa o
zaman ondan çok fazla şey istemişsiniz
demektir. Köpeğiniz başarısız değildir. Sadece
dikkat dağıtıcı unsur o an köpeğiniz tarafından
çok güçlü algılanmaktadır. Daha sonra daha az
bir dikkat dağıtıcı ile ve belki de daha cazip bir
ödülle tekrar deneyin.
Köpeğinizle günlük iletişiminiz sırasında fark
etmiş olacağınız gibi köpeğiniz sizden X metre
uzakta ve belirli
bir şey
tarafından
heyecanlanmışsa
sizi
duyamaz.
Ses
kulağından girer; ancak çok daha tutsak
edici bir şey o an olmakta olduğundan
beyni sizin
“gel” komutunuzu itaat etmeye
değer bulacak şekilde işleyemez. Güvenilir bir
“gel” komutunun öğretilmesi gitgide daha
dikkat dağıtıcı ortamlarda köpeğinizin
beynini sizin “gel” çağrınıza tepki
verecek şekilde tekrar programlamaktır.
Bunu en etkili bir şekilde yapabilmek için
komut sıra dışı şekilde güzel bir ödülle
birlikte verilmelidir.
İtiraz
mırıldanmalarını
duyar
gibiyim:
“Köpeğimin ona yiyecekle rüşvet verdiğim için
değil bana olan saygısından dolayı çalışmasını
istiyorum” ya da “köpeğim beni sadakatinden
dolayı ya da alfa sürü lideri olduğumdan dolayı
itaat etmeli”. Saçmalık. Tüm o kurt-sürü lideri
teorilerinin
normal
sürü
davranışını
sergilemeyen tutsak kurtlar üzerinde yapılan
gözlemlere dayanılarak gerçek dışı olduğu
ortaya çıkmıştır. Eğer “sadakat” ve sizi
memnun etmeye hevesli bir köpek istiyorsanız
öyleyse kendinizi köpeğin değer verdiği
şeylerin
kaynağı
haline
getirmeniz
gerekmektedir, korku objesi değil. Bundan
dolayı pozitif pekiştirme rüşvet değil sadece
istenen
davranışların
ödüllendirilmesidir.
İstediğiniz
davranışları
ödüllendirerek
sergilenme sıklığını arttırmak yanlış davranışlar
için pusuya yatıp ceza vermekten çok daha iyi
ve insani bir yöntemdir. Cezalar hız yapmaktan
sizi ne kadar süre alı koyabilir? Ceza, öğretim
yöntemi olarak pek etkili bir yöntem değildir ve
korku ve saldırganlık gibi istenmeyen sonuçlara
yol açma potansiyeline sahiptir.
Köpeğiniz yiyecekle motive olmuyorsa, sürü
köpekleri top ya da koyunları gütme hevesiyle
çalışacak bir Border Collie olmadığından,
öncelikle
onda
yiyecek
motivasyonu
oluşturmalısınız. Sevgi ya da sadakat nedeniyle
çalışma fikrini unutun. Köpeğiniz sizi seviyor ve
saygı duyuyor; ancak bunlar etrafta daha cezp
edici bir şey olduğunda sizin komutlarınıza
uyacağı
anlamına
gelmiyor.
Uzaklarda
kaybolmak köpeğiniz için daha ödüllendirici bir
davranışsa ona rakip olarak size gelmenin daha
ödüllendirici bir davranış olduğunu ona
öğretmenizden başka bir şey istemiyorum.
Öncelikle köpeğinize yiyecek için çalışmayı
sevmeyi öğretin. Bu şekilde onu şımartıyor
olmayacaksınız. Korkmayın. Ayrıca davranış
tamamen
oturduğunda
onu
yiyecekli
komutlardan kesebilirsiniz.
Başlamaya hazır mısınız?
1. Öncelikle
ödülünüzü
düşünün.
Yemekten artan bir biftek parçası?
Yarım sosisli sandviç? Bir hamburger?
Biraz çiğ tavuk boynu? Köpeğinizin
bayılacağını bildiğiniz ya da test ederek
emin olduğunuz herhangi bir şey
olabilir. Bu ödüllerden bir kısmını
buzdolabınızda ve daha fazlasını da
buzluğunuzda bulundurun.
2. Komutunuzu çalışın. Ben WHOOOOP!
‘u kullanıyorum. Bu sesi keskin,
belirgin ve mutlu olduğu için
seviyorum. Yükselen bir tonla ve her
zaman aynı vurguyla bağırıyorum. Ses
uzun mesafeler kattedebiliyor ve eğer
yeterince
egzersiz
edilirse
heyecanlanmış bir köpeğin beynindeki
sisi köpeğin kendi isminden ya da
sadece “gel” komutundan daha iyi
dağıtıyor. Süper güçlü bir ıslık
çalabiliyorsanız o da olur. Köpeğiniz
yakınınızda olsa bile gene de aynı
yükseklikte bağırmalısınız.
3. Şimdi ödülü alın ve dışarı çıkın.
Köpeğinizin yakınına elinizde bir şey
olmasa bile çağırdığınızda yanınıza
geleceğinden emin olduğunuz bir
uzaklığa gidin.
4. <köpeğin ismi> ve “WHOOOOP!!” diye
bağırın
ve
köpek
geldiğinde
ödüllendirin.
5. Köpek duyduğunda size koşarak
gelmeye başlayıncaya kadar haftada
en az 2-3 kere bu rutini tekrarlayın.
6. WHOOOOP’un harika bir şeyin onu
beklediği
anlamına
geldiğini
öğrendiğinde mesafeyi uzatın. Bu onu
git gide daha uzak noktalardan
çağırmanız
anlamına
gelmektedir.
Ödüllendirin. Tabii ki ödülü bol övgü ve
çeşitli oyunlarla daha da çekici
kılabilirsiniz.
7. Aynı
zamanda
normal
“gel”
komutunuzu daha az heyecan verici
ödüllerle pekiştirerek çalışmaya devam
edebilirsiniz. Ancak acil durum çağrınız
sonuçta bir durum ortaya çıktığında
daha etkili olabilmesi için çok daha
davetkâr olmalıdır.
8. Eğitim gelişim gösterdikçe uzakta bir
insan ya da başıboş gezen bir köpek
gibi dikkat dağıtıcılar kullanmayı
deneyin. Bu fırsatlar için cebinizde ödül
bulundurun.
9. Dikkat
dağıtan
bir
olay
gerçekleştiğinde
köpeğiniz o
yöne döndüğü anda WHOOOOP
komutunu
hemen
kullanın.
Köpeğiniz
koşup
uzaklaşmaya
başlayana
ya
da
çok
fazla
heyecanlanana kadar beklemeyin. O
zamana kadar zihinsel olarak zaten
onu kaybetmiş olursunuz.
Unutmayın ki komutunuzu sadece
köpeğiniz itaat edeceğinden emin
olduğunuzda vermelisiniz. Bu şekilde
pratik yaptıkça hem WHOOOOP hem de
ödül’ün köpeğinizin gözündeki değeri
artacak ve daha hızlı ve katılımcı tepkiler
almaya
başlayacaksınız.
Değerli
WHOOOP’unuzu bahçe kapısının önünde
bir sokak köpeği varken ve köpeğinizin
itaat etmeyeceğini bildiğinizde kullanarak
boşa harcamayın. Her seferinde zorluk
derecesini biraz daha arttırın ve zaman
geçtikçe köpeğiniz daha güç şartlar altında
size itaat etmeyi öğrenecektir.
Eğer
köpeğiniz
kaçtıysa
mahallede
WHOOOOP
diye
bağırarak
gezinin.
Komşularınız
sizin
üşüttüğünüzü
düşünebilirler; fakat eğer köpeğiniz size
koşarak geldiğinde harika bir ödülle
ödüllendirileceğine dair yeterince pratik
yaptıysa hiç düşünmeden sesinizin olduğu
yere geleceğinden emin olabilirisiniz. Bu
artık otomatik bir tepkiye dönüşecektir.
kurtarabilir.İyi şanslar ve eğitim sırasında
iyi eğlenceler.
WHOOOOP’unuzu geliştirin. Köpeğinizi
programlayın. Bu, bir gün onun hayatını
Her Akbaş sahibi iyi bilir ki bir Akbaş ilerde kontrol etmesi gereken daha ilginç bir şey olduğuna inanıyorsa onun
dikkatini kendi üzerinizde toplamak oldukça güçtür.
Köpeklerde Erken Kısırlaştırmanın Sakıncaları Bir Veteriner
Hekimin Fikirleri
© 2005 Chris Zink DVM, PhD, DACVP
www.caninesports.com
Köpeklerimizi en doğru şekilde baktığımızdan
emin olmak için sürekli yeni bilimsel
araştırmaları okumak ve değerlendirmek
zorundayız. Bu makale 6 aylık olmadan
kısırlaştırılan köpeklerin sahipleri ve veteriner
hekimlere son zamanlarda yapılmış bir dizi
araştırmalar ışığında bazı tavsiyeler sunmayı
amaçlamaktadır.
Ortopedik Sakıncalar
1991’de Salmeri’de yapılan bir araştırma 7
haftalıkken kısırlaştırılan dişi köpeklerin 7
aylıkken kısırlaştırılanlardan belirgin bir şekilde
uzun olduklarını göstermiştir. (1) 1444 Golden
Retriever üzerinde yapılan 1998-99 tarihli bir
araştırmaya göre bir yaş altında kısırlaştırılan
dişi ve erkek köpekler kısırlaştırılmayanlardan
daha uzun boylu olmuşlardır. (2) Diğer birkaç
büyümeyle alakalı hormonla etkileşime giren
cinsiyet hormonları, ergenlik sırasında büyüme
plaklarının kapanmasını sağlamaktadır. (3)
Böylece ergenlikten önce kısırlaştırılan erkek ve
dişi köpekler büyümeye devam etmektedir.
Ergenlikten çok önce kısırlaştırılan köpekler
kolaylıkla uzun bacakları, daha hafif kemik
yapısı, dar göğsü ve dar kafatasları ile
tanımlanabilmektedir. Bu anormal büyüme
genellikle diğerlerine kıyasla belirli kemiklerin
uzunluklarının ve vücut oranlarında değişimlere
neden olmaktadır. Örneğin, sekiz aylıkken eğer
femur, köpek kısırlaştırıldığında normal genetik
uzunluğuna ulaşmayı başardıysa, normalde 1214 aya kadar büyümeye devam eden tibia
büyümeye devam eder ve dizde anormal bir
açının oluşmasına neden olabilir. Buna ek
olarak, bu ekstra büyümeyle, bacağın diz
altındaki kısmı (daha uzun olduğu için) daha
kalınlaşabilir ve bu da cranial
cruciate
bağlarda baskı oluşturabilir. Ayrıca cinsiyet
hormonları
ideal
kemik
yoğunluğunun
sağlanmasında önemli bir role sahiptirler. (4)
Bu yapısal ve fizyolojik değişimler en az bir
araştırmanın kısırlaştırılmış köpeklerde yüksek
oranda CCL yırtılması görüldüğünün nedeni
olabilir. (5) Yakın zamanda yapılan başka bir
araştırmaya göre ise her ne kadar bu
araştırmada kalça displazisinin tanısı için
standart kıstaslar mevcut olmadığı ifade
edilmesine rağmen 5½
aylık olmadan
kısırlaştırılan
köpeklerde
aynı
yaşta
kısırlaştırılmayanlarına kıyasla çok daha yüksek
oranda kalça displazisi gözlemlenmiştir. (6)
Yine de safkan köpek üreticileri bu
araştırmaların farkında olmaları ve üretim
kararlarını verirken ürettikleri yavruların erke
yaşta kısırlaştırılıp kısırlaştırılmaması gerektiği
konusunda iyi düşünmeleri gerekmektedir.
Kanser
Köpeklerdeki kardiak tümörleri üzerine yapılan
bir araştırma köpeklerde en sık görülen üç
kanser tipinden biri olan hemangiosarcoma
riskinin
kısırlaştırılan
dişilerde
kısırlaştırılmayanlara kıyasla beş kez daha
arttığını ve kısırlaştırılmayan erkek köpeklere
göre kısırlaştırılan erkeklerde aynı kanserin
ortaya çıkma riskinin 2.4 kez daha yüksek
olduğunu göstermiştir. (7) 3218 köpek
üzerinde yapılan bir çalışma bir yaş altında
kısırlaştırılan köpeklerde kemik kanseri
vakalarının gözle görülür şekilde arttığını
göstermiştir. (8) Farklı bir araştırma da
kısırlaştırılmış köpeklerde kemik
kanseri
vakalarının iki kat daha fazla gözlemlendiğini
göstermektedir.
(9)
Erkeklerin
kısırlaştırılmasının prostat kanseri riskini
azalttığı yaygın inanışının aksine en az bir
araştırma
kısırlaştırmanın
hiçbir
fayda
sağlamadığını ortaya koymaktadır. (10) Ancak
birinci kızgınlığının ardından dişi köpeklerde
meme kanseri riskinin her çiftleşme dönemi
sonrasında arttığına dair kanıtlar mevcuttur.
Meme kanseri vakalarının %30’u insanlarda da
olduğu gibi habisken erken teşhis edilip
operasyonla
alındığında
iyileşme
şansı
yüksektir. (12) Neyse ki iş köpekleri insanla
çalıştıklarından sık sık kontrol edilmekte ve bu
tür sağlık sorunlarına erken müdahale
edilebilmektedir.
Davranış Sorunları
Erken kısırlaştırılan köpeklerde yüksek cranial
cruciate yırtılması tanımlayan araştırma aynı
zamanda bu köpeklerde, hem dişi hem de
erkeklerde, artan cinsel davranış olayları
saptamışlardır. (5) Dahası, 5½ aydan önce
kısırlaştırılan ve yüksek oranda kalça displazisi
gözlemlenen
köpeklerde
aynı
zamanda
gürültü fobisi ve istenmeyen cinsel
davranışlar sergilediklerini belgelenmiştir. (6)
Amerikan Köpek Kulübü Sağlık Vakfı (the
American Kennel
Club Canine Health
Foundation- AKC CHF) kısırlaştırılmış dişi ve
erkek köpeklerde daha fazla davranış problemi
rapor etmektedir. Kısırlaştırılmış dişilerde
gözlemlenen en yaygın davranış problemi
korku, kısırlaştırılmış erkek köpeklerde ise
saldırganlıktır. (12)
Diğer Sağlık Sorunları
(13) Bu bulgular evrensel olmamakla beraber
birkaç araştırma erken kısırlaştırılan dişilerde
idrar kaçırma vakalarında artış olduğunu
göstermektedir. Rahim içi hormonlarının
genital doku yapısı ve kasılmanın sağlanması
için kritik rol oynadığı bilinmektedir. (14, 15)
Kısırlaştırma aynı zamanda erkek köpeklerde
de idrar kaçırma vakalarının artışıyla
ilişkilendirilmektedir. (16) Bu sorun yaşamı
tehdit edici olmasa da sıkıntı yaratan bir
durumdur ve köpeğin ömür boyu ilaç
kullanmasını gerektirir.
Birkaç bin Golden Retriever üzerinde yapılan
sağlık araştırmasında kısırlaştırılan dişi ve erkek
köpeklerin hipotroid geliştirme riskleri çok
daha artmakta olduğu ortaya çıkmıştır. (2) Bu
araştırma kısırlaştırmanın hipotroid gelişiminde
cinsiyetle alakalı en önemli risk faktörü
olduğunu söyleyen başka bir araştırmanın
sonuçları ile tutarlılık segilemektedir. (17)
Enfeksiyöz hastalıklar 2 yaşın altında
kısırlaştırılan
köpeklerde
aynı
dönemde
kısırlaştırılmayanlara göre daha yaygındır. (18)
Son olarak, AKC-CHF raporu kısırlaştırılmış
köpeklerde
kısırlaştırılmamışlara
kıyasla
aşılara ters reaksiyon vakalarının çok daha
yüksek olduğunu göstermiştir.(12)
Referanslar:
1. Salmeri KR, Bloomberg MS, Scruggs SL,
Shille V.. Gonadectomy in immature dogs:
effects on skeletal, physical, and behavioral
development. JAVMA 1991;198:1193-1203
2. http://www.grca.org/healthsurvey.pdf
3. Grumbach MM. Estrogen, bone, growth and
sex: a sea change in conventional wisdom. J
Pediatr Endocrinol Metab. 2000;13 Suppl
6:1439-55.
4. Gilsanz V, Roe TF, Gibbens DT, Schulz EE,
Carlson ME, Gonzalez O, Boechat MI. Effect of
sex steroids on peak bone density of growing
rabbits. Am J Physiol. 1988 Oct;255(4 Pt
1):E416-21.
5. Slauterbeck JR, Pankratz K, Xu KT, Bozeman
SC, Hardy DM. Canine ovariohysterectomy and
orchiectomy increases the prevalence of ACL
injury. Clin Orthop Relat Res. 2004
Dec;(429):301-5.
6. Spain CV, Scarlett JM, Houpt KA. Long-term
risks and benefits of early-age gonadectomy in
dogs. JAVMA 2004;224:380-387.
7. Ware WA, Hopper DL. Cardiac tumors in
dogs: 1982-1995. J Vet Intern Med 1999 MarApr;13(2):95-103
8. Cooley DM, Beranek BC, Schlittler DL,
Glickman NW, Glickman LT, Waters D, Cancer
Epidemiol Biomarkers Prev. 2002
Nov;11(11):1434-40
9. Ru G, Terracini B, Glickman LT. Host related
risk factors for canine osteosarcoma. Vet J.
1998 Jul;156(1):31-9.
10. Obradovich J, Walshaw R, Goullaud E. The
influence of castration on the development of
prostatic carcinoma in the dog. 43 cases
(1978-1985). J Vet Intern Med 1987 OctDec;1(4):183-7
11.
ttp://www.akcchf.org/pdfs/whitepapers/Bienni
al_National_Parent_Club_Canine_Health_Confe
rence.pdf
12. Meuten DJ. Tumors in Domestic Animals.
4th Edn. Iowa State Press, Blackwell Publishing
Company, Ames, Iowa, p. 575
13. Stocklin-Gautschi NM, Hassig M, Reichler
IM, Hubler M, Arnold S. The relationship of
urinary incontinence to early spaying in
bitches. J. Reprod. Fertil. Suppl. 57:233-6,
2001
14. Pessina MA, Hoyt RF Jr, Goldstein I, Traish
AM. Differential effects of estradiol,
progesterone, and
testosterone on vaginal structural integrity.
Endocrinology. 2006 Jan;147(1):61-9.
15. Kim NN, Min K, Pessina MA, Munarriz R,
Goldstein I, Traish AM. Effects of ovariectomy
and steroid hormones on vaginal smooth
muscle contractility. Int J Impot Res. 2004
Feb;16(1):43-50.
16. Aaron A, Eggleton K, Power C, Holt PE.
Urethral sphincter mechanism incompetence in
male dogs: a retrospective analysis of 54
cases. Vet Rec. 139:542-6, 1996
17. Panciera DL. Hypothyroidism in dogs: 66
cases (1987-1992). J. Am. Vet. Med. Assoc.,
204:761-7 1994
18. Howe LM, Slater MR, Boothe HW, Hobson
HP, Holcom JL, Spann AC. Long-term outcome
of gonadectomy performed at an early age or
traditional age in dogs. J Am Vet Med Assoc.
2001 Jan 15;218(2):217-21
KARACABEY TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ
TÜRK ÇOBAN KÖPEKLERİ AKBAŞ VE KANGAL(KARABAŞ)
ÜRETİM VE YETİŞTİRİCİLİĞİ
Dr.Ahmet ÇIRA Kemal ERDOĞAN
İşletme Müdürü Müdür Yardımcısı
Yusuf Ziya ÇAKIR
Hayvancılık Şefi
Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Bursa-Balıkesir-İzmir Devlet Karayolu üzerinde
Karacabey İlçesi ile Mustafakemalpaşa ilçesi
arasında bulunan Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü (TİGEM)’ne bağlı işletmelerden
birisidir.
Aşağıdaki fotoğraflardan anlaşılacağı
üzere işletmedeki köpek yetiştiriciliği ve üretimi
1940-1950’li yıllara dayanır. İşletmedeki ilk
Koyunculuk
faaliyetlerinin
başladığı
S.Vakkas KARAOĞLAN
Tekniker
dönemlerde eski adı ile Çifteler harasından,
Sivrihisar-Eskişehir,
Balıkesir
ilçe
ve
köylerinden getirilen Türk Çoban Köpeği
Akbaş’lar ve yine eski adı ile Ulaş Devlet
Üretme Çiftliği’nden ve Tahirova Devlet Üretme
Çiftliği’nden getirilen Türk Çoban Köpeği
Kangal (Karabaş) köpekleri koyun sürülerinde
çoban köpeği olarak kullanılmıştır. Köpeklerin
işletmede yukarıda belirtilen tarihten bu yana
devam eden nesilleri ilk defa 1992 yılında kayıt
sistemi altına alınarak saflıklarının bozulmadan
devam etmesi için çalışmalara başlanmıştır.
(1950-1960’lı yıllara ait resim)
İşletmedeki köpek yetiştiriciliğinin esas
amacı; gen kaynaklarının muhafazasıdır. Türk
Çoban
Köpekleri
olan
Akbaş
ve
Kangal(Karabaş)
köpekleri
kendi
ırkları
arasında devamlı seleksiyon ile ıslah edilerek
bu ırkların yozlaşmadan saf olarak çoğaltılması
ve sonraki nesillere aktarılması
amaç
edinilmiştir. Bu ıslah çalışmaları sırasında elde
edilen damızlık yavrular ihtiyaç sahiplerine satış
yoluyla dağıtılmaktır.
İşletmede bulunan 50 baş kapasiteli
köpek üretim tesisinde köpek üretim ve
yetiştiricilik faaliyetine vefalı dostlara sahip
çıkmak için 1992 yılında geniş bir kadro ile
İşletme Müdürü (Ziraat Yüksek Mühendisi),
Müdür
Yardımcısı
(Veteriner
Hekim),
Hayvancılık Şefi (Veteriner Hekim),1 Veteriner
Sağlık Teknikeri ve 1 Hayvan Besicilik Teknikeri
ile başlanmış ve mevcut koyun sürülerinde
bulunan Akbaş ve Kangal (Karabaş)’lardan
morfolojik ırk karakterlerini gösteren köpekler
seçilerek
bu
günkü
kadronun
nüvesi
oluşturulmuştur.
Kan yakınlığına bağlı oluşabilecek
olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek için
günümüze kadar
zaman zaman Akbaş
Köpekleri için Eskişehir, Bursa ve Balıkesir il ve
ilçelerinden, Kangal (Karabaş) köpekler içinde
Sivas Ulaş Tarım İşletmesi Müdürlüğünden,
Kangal ilçesi ve köylerinden, Tahirova Tarım
İşletmesi Müdürlüğü’ nden, Bursa, Balıkesir il
ve ilçelerinde bulunan köpek severlerden alınan
anaç ve babaç köpekler getirilerek kan
tazelenmesinde kullanılmaktadır.
1992
yılında İşletmedeki
koyun
sürülerinde bulunan çoğunlukla 1989-1990
doğumlu Akbaş ve Kangal(Karabaş) Çoban
Köpeklerinden
morfolojik
karakter
ve
özelliklerini gösteren köpekler seçilerek secereli
kayıt sistemi altına alınmıştır.1992-1997 yılları
arasında doğan yavrular (irili ufaklı 170 baş)
yetiştirme kayıtlarına alınırken morfolojik
karakter ve ırk özelliklerini göstermeyen yavru
ve yetişkinler elenerek yetiştirme kayıtlarından
çıkartılmıştır. 5 yıllık titiz çalışma sonucunda
morfolojik karakter ve ırk özelliklerini gösteren
köpekler Kasım 1996’da kayıt altına alınmıştır.
Değişik yaş gruplarından aşağıdaki
tabloda gösterilen irili, ufaklı 34 baş Anaç ve
Babaç’tan ırk nişaneleri dikkate alınarak bu
günkü köpekçiliğin ilk nüvesi oluşturulmuştur.
Bu çalışmalar sonucunda İşletmede bulunan
Hayvansal Üretim Şube Şefliğine bağlı olarak
1996 yılında Köpekçilik Şubesi kurulmuştur. İlk
damızlık yavru, genç ve ergin köpek dağıtım
satışları
da
Kasım
1996’dan
itibaren
başlamıştır.
Kasım 1996 itibarı ile mevcut kadro
ÇAĞ
BABA
ANA
GENÇ ERKEK
GENÇ DİŞİ
TOPLAM
AKBAŞ
KANGAL (Karabaş)
TOPLAM
2
1
7
10
4
2
2
16
24
6
3
2
23
34
Kasım l996 ile 30 Eylül 2008 tarihleri
arasında ihtiyaç sahiplerine toplam 582 baş
erkek ve 466 baş dişi toplam 1048 baş Akbaş
Türk Çoban Köpeği ile 705 baş erkek ve 577
baş dişi toplam 1282 baş Kangal (Karabaş)
Türk Çoban Köpeği olmak üzere toplam 2330
baş köpek damızlık dağıtım satışı yapılarak
ırkların gen muhafazası ile saf olarak
yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunulmuştur.
KARACABEY TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ YETİŞTİRMESİ AKBAŞ TÜRK ÇOBAN
KÖPEKLERİNİN DÜNYA ÇAPINDA ALDIĞI ÖDÜLLER
02.05.2004
tarihinde
“Muhteşem
Köpekler Yarışıyor” sloganı ile İstanbul Maslak
Park Ormanda yapılan ırk yarışmasında
İşletmemizden satın alınan damızlık yavru
Akbaş ve onların yavruları Uluslararası Köpek
Federasyonu (FCI) Dünyaca Ünlü 2 Hakemi
tarafından yönetilmiştir ve hakemlerce sonuçlar
tayin edilmiştir. En kapsamlı ve Profesyonel
yarışma özelliği olan bu yarışmada dereceye
girmek için birçok test ve aşamadan geçen
köpeklerimiz haklı olarak aşağıdaki dereceleri
aldılar. Uluslararası platformda da ses getiren
bu yarışmada dereceye giren köpeklerimizin
çiftçilerimiz tarafından üretiliyor olmasından
gurur duyuyoruz.
İstanbul Park Orman’da 02.05.2004
tarihinde yapılan “Muhteşem Köpekler
Yarışıyor” yarışmasında dereceye giren
köpeklerimiz.
1-Hakan T. DULKADİROĞULLARI, Akbaş isimli
köpeği (74/2003) ile Genç Erkekler Birincisi,
2-Selçuk GÖKTEPE, Prens isimli köpeği
(62/2002) ile Genç Erkekler İkincisi,
3-Yüksel TAZEGÜL, Toprak isimli köpeği ile
Yavru Dalı Birincisi.
09.05.2004 tarihinde Fransa’da yapılan
“Muhteşem Köpekler Yarışıyor” yarışmasında
da Genetik ırk özelliklerini taşıma vasıfları
istenildiğinden
köpekler
birçok
kan
tahlillerinden ve mikro filmlerinden geçirilerek
ancak saflık heyet raporu alabilenler yarışmaya
katılmışlardır.
Fransa’nın Paulmy Şehrinde 09.05.2004
tarihinde yapılan “Muhteşem Köpekler
Yarışıyor” yarışmasında dereceye giren
köpeğimiz.
Metin BATURŞAH, Yaman isimli köpeği
(116/2002) ile Genç Erkekler Birincisi, Karma
Erkek Birincisi ve Fransa üçüncüsü olmuştur.
Yine 01.05.2005 tarihinde “Muhteşem
Köpekler Yarışıyor” sloganı ile İstanbul Maslak
Park Ormanda yapılan ırk yarışmasında;
1-Hakan T. DULKADİROĞULLARI, Akbaş isimli
köpeği (74/2003) ile Genç Erkekler Birincisi,
Yetişkin Erkekler Birincisi ve Her dalda ırkının
en iyisi (Best In Breed Akbaş) seçilerek tüm
klasmanlarda şampiyon oldu.
2-Gökhan BARS, Pamuk isimli köpeği
(71/2002) ile Ana Köpekler İkincisi, yavrusu da
dişi yavrular kategorisinde de birincilik ödülünü
almıştır.
Yoğun talep ve isteklerden dolayı 50
baş kapasiteli tesisimiz ihtiyacı karşılanamadığı
için 133 başlık kapalı ve açık sistemli tesis
yapılmış olup 2007 yılı Mayıs ayı içerisinde yeni
ünitede üretim ve yetiştiricilik faaliyetine
başlanılmıştır. Damızlık kadroyu artırarak
ihtiyaç sahiplerinin uzun zaman beklememeleri
için yoğun çabalar sarf edilmektedir.
Damızlık yavrular birinci iç paraziter
ilaçlaması ve ilk gençlik aşıları yapıldıktan (4560 gün)sonra satışa sunulmaktadır. Talepler
dilekçe, fax veya telefonla yapılabilir .Gelen
talepler sıraya alınarak sırası gelen ihtiyaç
sahipleri aranarak teslim edileceği gün
belirtilmektedir. Kasım 1996’dan beri damızlık
köpek satışında alıcıya köpek pedigrisi (secere-
soykütüğü) sertifikası, hayvan satış ihbariyesi
(sağlık raporu, teslim tutanağı), sevk irsaliyesi
ve faturası tanzim edilerek verilmektedir.
Bunun yanında yetiştiriciye bilgilendirmek
amacıyla Akbaş ve Kangal (Karabaş) köpek
kitapçığı verilmektedir.
Kangal
Akbaş
2008 yılı Damızlık Köpek Satış Fiyatları
CİNSİ
AKBAŞ (KDV Dahil)
KANGAL (KDV Dahil)
1.500,00
1.000,00
750,00
750,00
650,00
650,00
1.500,00
1.000,00
750,00
750,00
650,00
650,00
BABA
ANA
GENÇ ERKEK
GENÇ DİŞİ
YAVRU ERKEK
YAVRU DİŞİ
Eylül 2008 itibarı ile mevcut anaç ve babaç köpek tablosu
ÇAĞ
AKBAŞ
KANGAL
(Karabaş)
TOPLAM
BABA
ANA
GENÇ
ERKEK
GENÇ
DİŞİ
TOPLAM
7
15
10
13
17
28
1
5
6
2
20
22
25
48
73
İşletme İrtibat Adresi: Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü
16720 Karacabey/BURSA
Fax
: 0224 6896496
Tlf.
: 0224 6896475 – 4 hat
Gsm
: 0505 7590432
Email
: [email protected]
Kitap Eleştirisi:>
Türk Çoban Köpeği:
Akbaş / Doğan Kartay
Şubat 2009 National Geographic Türkiye’nin
kapağında Geç Hititler başlığı dikkatini çekenler
dergide Anadolu’da koyunculuk hakkında şu
cümlelere de rastlayacaktır: Haddad (Fırtına
Tanrısı) için bir boğa… Samas (Güneş Tanrısı)
için bir koç … ve bu stelde yaşayan ruhum için
bir koç (adadım).” Anadolu’da koyun varlığı
konusunda pek çok yazılı kanıttan biri olan bu
satırlar bu yazının devamında Hititlerin
kanunlarla
korudukları
çoban
köpeğine
verdikleri
değerle
beraber
görmezden
gelinmesi imkânsız hale gelmektedir. Ancak 98
‘de basılan Doğan Kartay’ın “Türk Çoban
Köpeği Kangal: Bozkırın Gözcüsü” ve 2008
yılında basılan “Türk Çoban Köpeği: Akbaş”
adlı kitapları bizi bilimsel olmaktan çok ideolojik
yaklaşımla ortaya koyduğu iddialarını kanıt
olarak gösterdiği epik bir yolculuğa çıkarıyor.
Aşağıda 2003 yılında İlker Ünlü tarafından
kaleme alınmış uzun bir makalenin ilk
bölümünü bulacaksınız. Onur Kanlı’nın Kangal
Köpeği üzerine yazdığı kitapta da geniş bir
şekilde yararlanılan bu makale Anadolu’da
binlerce yıldır var olan koyun ve köpek
varlığına ayrıntılarıyla ışık tutuyor.
Türk Çoban Köpeği Kangal ve
Akbaş’ın Tarihi Hakkında
Son bir kaç yılda özellikle de Kangal Köpeği’nin
geçmişi
konusunda
yazılanları
değerlendirdiğimizde her ne kadar milli
duygularımızı tatmin etse de yazılanların, tarihi
pek çok gerçeğe ters düştüğünü kabul etmemiz
gerekir. Doğan Kartay’ın kaleme aldığı “Türk
Çoban Köpeği; Kangal’ın (12) dayanak noktası
olan bu teori Türklerin 11. yüzyıldan itibaren
Anadolu’yu yurt edinmeye başlamadan önce
bu bölgede etkili ya da bilinen bir sürü köpeği
olmadığı iddiasını temel almaktadır. Sürü
köpeğinin varlığının olmaması ise bölgede
yaygın küçükbaş hayvancılığın olmamasıyla
özdeşleştirilmektedir. İddiaya göre az miktarda
keçi, bol miktarda büyük baş ve tüm bu
hayvancılık endüstrisinin önünü tıkayan yaygın
çiftçilik, gerek Mezopotamya gerekse de
Anadolu’da bu bölgelerde yasayan insanların
av ve savaş dışında ki bunlar da aristokratik
uğraşlardır, önemsiz sayıdaki sürüleri için
köpeğe gereksinim duymadığına kanıt olarak
gösterilmektedir. Antik Anadolu’da köpeğin var
olmayışına dair kanıt olarak gösterilen bir diğer
iddia ise antik sanatta var olmayan köpek
figürleridir. Fresk ve diğer küçük heykelciklerin
köpek figürlerinden yoksun olması bu iddiaları
destekler nitelikte görünmektedir. Anadolu
sürü bekçisi olarak kullanılan köpeklerden
yoksunken bu amaçla kullanılan gerçek
köpeklerin Orta Asya içlerinden yüzyıllar süren
Türk göçleri ile ilk defa bölgede yer edindiği
iddianın
tamamlayıcı
ikinci
ayağını
oluşturmaktadır. Getirilen bu köpekler Orta
Asya’da Türk boyları ile seyahat ettiği söylenen
“Karabaş”
denen
bir
köpek
ırkına
dayandırılmaktadır. Görünüşe göre siyah
maskesi ile diğer ırklardan ayrılan Karabaş,
Türk, özellikle de Oğuz boyuna ait dominant bir
ırktır. (12)
Akbaş Köpeği için yazılan tarih ise yine iki
aşamalı bir gelişim göstermektedir. İlk
aşamada Kuzey Doğu İç Asya’nın buzlu
steplerinin tıpkı kutup ayısı, kurdu, tilkisi ve
tavşanı gibi beyaz kürklü köpeği olarak ortaya
çıkan Akbaş’ın Oğuzlarca İran yaylalarına
getirildiği ve burada mahalli köpeklerle
çaprazlanarak sıcak havaya daha dayanıklı bir
ırka dönüştüğü teorinin ana dayanağıdır. Akbaş
daha sonra yine Oğuz göçleri ile Karabaş da
olduğu gibi Anadolu’ya getirilerek buranın bir
parçası olmuşlardır. (12)
Koyunun Evcilleştirilmesi ve Köpeğin
Gerekliliği
Zooarkeolojik
çalışmalar
hayvan
evcilleştirilmesindeki
ilk
adımların
Doğu
Anadolu ve Ortadoğu’da atılmış olduğunu
göstermektedir. Turnbull ve Reed'e (1974)
göre koyun köpekten sonra evcilleştirilen ikinci
hayvandır. Evcil koyunun yabani atası, Ovis
ammon, kısa otlarla kaplı açık çayırların
bulunduğu Zagros-Toros dağları ile kuzey İran
ve Türkistan’ın tepelik yamaçlarında yasamıştır.
Evcil keçi, Capra hircus, kuzey Suriye'deki Abu
Hureya, güney Toroslar’daki Çayönü ve kuzey
Irak’ta ki Jarmo'da günümüzden 9 000 yıl
öncesine tarihlenen tabakalarda bulunmuştur.
Dacos ve Helmer (1981) koyun türlerinin ilk
olarak Anadolu'da evcilleştirildiğini ve Suriye,
Filistin ve sonra Mezopotamya'ya yayıldığını
düşünmektedir. (1) Smithsonain Enstitüsü
Ulusal Doğal Tarih Müzesi Arkeobiyoloji
Programın’dan Melinda A. Zeder’in “Akdeniz
Havzasında evcilleştirme ve erken tarım” adlı
2008 tarihli makalesinde ise MÖ 11. 000 ‘de
koyun; 10. 000’de sığır ve 10.500’de domuz’un
Doğu Anadolu’da evcilleştirildiğini keçinin ise
11. 000’de Doğu Anadolu ve Zagros Dağları
arasında evcilleştirilmeye başlandığı artık
kesinlik kazanmıştır. Zeder’e göre Doğu
Akdeniz’deki bitki ve hayvan evcilleştirmesine
yönelik ilk adımlar 12. bin yıla ulaşır. Sürülerin
kontrolü ve ekin ekimine dair kanıtlar
evcilleştirme sürecini belgelemede kullanılan
geleneksel morfolojik değişikliklerden en az
1.000 yıl önce ortaya çıkmaktadır. Farklı türler,
her tür için birden fazla evcil soy ortaya koyan
genetik analizlerle birlikte Doğru Anadolu ve
Orta Doğu’nun farklı kısımlarında evcilleştirilmiş
gibi görünmektedir.
George Bean’nin “Eski Çağda Ege Bölgesi” adlı kitabından
alınan yukarıdaki fotoğraf Efes Antik Kentinde Hermes’i bir
koçla gösteriyor (Resim 1)
Koyunun evcilleştirildiği günümüzün Türkiye,
Suriye ve Irak topraklarının bu hayvanlardan
yoksun olması düşünülebilir mi? Koyun büyük
ölçüde 10 000 yıl önce Anadolu’da
evcilleştirilmişken
sürülerin
korunmasında
köpeğin kullanımı için 11. yüzyıla kadar
Türklerin
gelişinin
beklenmek
zorunda
olunması
akıl
alır
bir
şey
gibi
görünmemektedir. Hâlbuki Türklerden önce
kimsenin köpeği sürü korumasında kullanmayı
akıl edememesine açıklık getirilebilecek bilimsel
kanıtlardan çok tam aksine sahibiz.
Sürekli hareket halindeki Paleolitik avcı
grupları,
hayvan
sürülerinin
mevsimlik
göçlerini izleyerek yöreden yöreye yer
değiştirmişlerdir. Ortadoğu’nun arazi yapısında,
potansiyel olarak evcilleştirilebilir bitki ve
hayvan varlığı önemli bir özelliktir (1). İnsanin
çağlar geçtikçe doğaya karşı hâkimiyetini
güçlendirmesiyle kendini ve sahip olduklarını
koruma gereksinimi de doğal olarak birlikte
gelişmiştir. Bunun için yöntemler sınırlıdır.
Başta mağaralar daha sonra ise derme çatma
yaptıkları kulübeler onları dış dünyanın
tehlikelerine karşı korumada ilk adımlar
olmalıdır. Avlanmada olduğu kadar savunma
amaçlı da kullanılan silahlardan ise ancak
büyük riskler alınarak faydalanılabilmektedir.
İnsan zekâsı her ne kadar yaşamlarını
kolaylaştırmak amacıyla yeni buluşları yavaş;
ama emin adımlarla toplumsal yaşamının bir
parçası yapsa da bunun karşılığında beslenmek
ve kaynaklarını korumak için karşı savaş verdiği
doğanın artik asla sahip olamayacağı güçlerine
hala daha gereksinim duymaktadır. Dünya hala
onun için işitemeyeceği sesler, alamayacağı
kokular ve erişemeyeceği hiza sahip canlılarla
doludur. Bunlarla basa çıkmak için de yardıma
gereksinimi vardır. Tam bu dönemlerde
insandan uzak duran vahşi kurt sürülerinden
ayrılan, kamp alanlarının çevresinde av artıkları
ile beslenmeyi seçmiş bir grup kurdun yavaş
yavaş insan varlığını daha tölere edebilen bir
popülasyon oluşturmaya başlamıştır. Bu
hayvanlar artik köpek olmanın ilk adımlarını
atarak farklı dingovari vahşi köpeklere
dönüşmektedirler (9). İnsanlar da onların
organize
sürü
yaşamları,
birbirlerine
sadakatleri, avlanma ve koruma konusundaki
tartışılmaz
yeteneklerini
fark
etmede
gecikmemiştir. Bu hayvanlar insan yaşamının
bir parçası olursa kendi sürülerinde yaptıkları
gibi sahip oldukları yaşamsal kaynaklara tehdit
eden tehlikeleri önceden haber verebilir,
koruyabilir ve av sırasında faydalı olabilirlerdi.
Ve öyle de oldu. Günümüz köpeğinin ilk
prototipi
sayılacak
bu
hayvanlardan
yararlanılmaya başlandı. Şimdiye kadar Orta
Doğu ve Anadolu buna ilk adres olarak
gösterilse de yeni mtDNA analizleri köpeğin ilk
atalarının Doğu Asya’da 15 000 yıl önce
gerçekleştiğine işaret etmektedir. Ancak aynı
araştırma
şu
noktaya
özellikle
dikkat
çekmektedir. Kurdun evcilleştirilmesi tek başına
izole olarak gerçekleştirilmiş bir olay değildir.
Çeşitli insan toplulukları farklı yerlerde yaygın
olarak bu süreci başlatmış görünmektedirler.
(10)
Bu verilerin bizim konumuzla ilgili olan kısmı
köpek ve koyun henüz ismi olmayan insan
toplulukları zamanında evcilleştirilmiştir. Farklı
şekillerde faydalanılan bu iki evcil hayvanın
kendine özgü ırklara ayrımı bulundukları
bölgenin şartlarına ve onlardan faydalanan
insanların gereksinimlerine göre biçimlenmiştir.
Evcilleştirilen ilk hayvan olarak kabul edilen
köpek, ilk insan topluluklarının güvenliği
konusunda olduğu kadar avlanma sırasında da
daha önce sahip olmadıkları bazı avantajlar
sağlamış olmalıdır. İnsanı olduğu kadar onun
yasamdaki diğer canlıları da kabullenen bu
sosyal hayvana ilk sürülerin korumasında
büyük görev almış olmalı. Köpeğin varlığı
olmadan hayvan sürülerinin vahşi hayvanlar
ve hırsız rakip gruplara karşı sansı çok azdı. Bu
gün bile sürü köpekleri olmadan çobanlık
yapmanın neredeyse imkânsızlığı göz önüne
alınacak olursa 11. yüzyıla kadar bekleyen bir
Orta Doğu ve Anadolu düşünülebilir mi?
Herodot, VII. Kitabi Polymnia’nin Kserkses
Ordusu Trakya’da adlı bölümünde “Aslanlara
Abdera’da akan Nestos ırmağı ile Akarnaia’da
akan Akheloos arasında rastlanır; Avrupa’nin
ne Nestos’dan öteye düşen ve doğuya doğru
uzanan bölümünde ne de Akheloos’un
batısında anakaranın başka hiç bir yerinde
aslana rastlanmaz. Yalnız bu iki ırmak
arasındaki bölgede yaşarlar.” der (8). Yeşil
Atlas/ Aralık 2002 5. sayısına göre Hazer
Kaplanı’nın bir alt türüne ait son birey 1970
yılının Şubat ayında Uludere yakınlarında
vurulmuştur. 19. yüzyılın sonlarında ise Doğu
Anadolu’da hala Aslan ve Çita mevcuttur.
Anadolu Parsı’nın ise varlığı nesli tükendi
tükenmedi tartışmaları ile bugün bile hala
gündemdedir. Günümüzün kurt, çakal, sırtlan
ve ayı gibi diğer vahşi hayvanın varlığı da göz
önüne alındığında Anadolu’nun sadece antik
cağlarda değil yakın geçmişe kadar dikkate
değer bir vahşi hayvan çeşitliliğine sahip
olduğu kesindir. Köpeğin yardımı olmadan
koyun ve keçi gibi kolay avlardan uzak
tutulmaları için ne tur yöntemler geliştirilmiş
olduğu bu sav gerçek olsaydı başlı başına bir
merak konusu olabilirdi.
Anadolu ve Orta Doğu’da Koyun
Varlığı
Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyasını anlattığı
Geographika’sından
Laodikeia
(Orta
Anadolu’nun güneyinde bulunan Lykaonia’nin
başkenti) dolaylarındaki bir ülkede yetiştirilen
bir koyun türünün varlığını öğreniyoruz. Bunlar
sadece Miletoslularinkinden (Girit Adasında bir
kent) üstün olan tüylerinin yumuşaklığı ile
değil; ayıi zamanda kuzguni siyah renkleriyle
de mükemmel olduğu söylenen koyunlar.
Strabon’un
anlattığına
göre
komsuları
Kolossene’liler (Eski çağda yün endüstrisi ile
ünlü büyük Phrygia kentlerinden biri, bugünün
Honaz’i) de aynı renkteki koyunlardan
yararlanırlar ve bu koyunların rengi kentin
ismini taşır. (2) Günümüzün Tuz Gölü’nden
bahsederken ise bize şu bilgileri verir: İşte
Tatta (Tuz Gölü) böyledir. ..ağaçsız olup az su
bulunduğu halde yabani merkeplerin otlak
yeridir; fakat gene de ülke sulanmadığı halde
olağanüstü koyun yetiştirilir; fakat yünü serttir,
buna rağmen bazı kimseler yalnız bunun
üzerinden büyük servet elde etmişlerdir.
Amyntas’ın (Deiotaros’dan sonra tahta gecen
Galatia kralı) bu bölgede üç yüzün üstünde
sürüsü vardır
. (2) Halys’un (Kızılırmak) ağzından sonra
Gazelonitis (Kızılırmak’ın ağzından doğusundaki
Saramene’ye kadar uzanan ovalık ulke) gelir ve
bu ülke Saramene’ye kadar uzanır. “Burada
yumuşak yünlü hayvan sürülerinin bolluğu
nedeniyle oluşmuş bir koyunyünü endüstrisi
vardır. Bu tur hayvanlara Kappadokia’da ve
Pontos’da çok az rastlanır.” (2) Tüm bu bilgiler
bize sadece ismi verilen bir kaç Anadolu şehri
ya da ülkesinin değil Girit adası gibi
karsılaştırma yaptığı diğer şehir ve ülkelerde de
gelişmiş bir koyunculuk endüstrisi olduğunu
ortaya
koymaktadır.
Plinius’da
Galatia
Bölgesi’nin (Orta Anadolu) en önemli ürününün
“yün” olduğunu ifade ederken bu yünlerin
Akdeniz çevresindeki yün üretimi bakımından
önemli merkezler durumundaki Tarentum,
Attika (Atina’nın güneyi) ve Miletos kökenli
yünler yanında bir numaralı yeri aldığından söz
etmektedir (3). Yine bu bilgi bize sadece
Anadolu’da değil Akdeniz çevresinde de
küçükbaş hayvancılığın hiç de azımsanmayacak
şekilde yapıldığını göstermektedir.
Bahsetmeye değer bir koyun varlığına sahip
olduğuna dikkat çekilen bir başka uygarlık da
Hititler’dir. Sedat Alp bize Hitit döneminde
koyun varlığı konusunda şu önemli bilgileri
verir: “Kent kapıları aksamları kapatılıyor,
sabahları açılıyordu. Halkın mal varlığının
önemli bir kısmını oluşturan sığırlar ve koyunlar
düşman tehlikesinin olmadığından emin
olmadıkça kent dışına bırakılmıyordu (5). Hitit
kralı
II.
Mursili’nin
Veba
Duası’ndan
anlaşıldığına göre ülkenin başına gelen veba
felaketini Genç Tuthalia’nın öldürülmesine
bağlamakta, tanrılara yalvarıp kurban keserek,
vebayı ülkesinden uzaklaştırmak istemektedir.
Duasında II. Mursili su açıklamaya da değinir:
”Onun döneminde Hatti ülkesi iyiydi; ülkedeki
insanlar, sığırlar ve koyunlar çoğalıyordu. Fakat
siz tanrılar sonradan genç Tuthalia’nın öcünü
babamdan aldınız (6). Erhan Akyıldız ise yine
Anadolu’da koyunun bahse değer varlığı
konusunda şu bilgiyi vermektedir: “Asurlu
tüccarların Anadolu’daki ticari ilişkilerini
arttırdıkları dönemde Anadolu toprakları
üzerindeki genel siyasi durum pek güçlü
değildi. Sahip oldukları küçük topraklarda
egemenliklerini sürdüren yerel krallıkların
zaman zaman birbirleri arasında anlaşmazlığa
düştükleri
de
görülmektedir.
Kültepe
kazılarında ele gecen bir tablette yazılı olanlar
bu anlaşmazlıklar için ilginç bir örnek
oluşturmaktadır. Mama Kralı Anum Hirbi’nin
Kanes Kralı Warsama’ya yazdığı mektupta su
sözlere de yer verilmektedir: ..Taisamali benim
ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp sığır ve
koyunlarımı yağmaladı. (6).”
Yukarda verilen tüm bu bilgiler Türklerden
önce Anadolu’da var olmayan koyunculuk
iddiasının gerçeklik taşımadığını gözler önüne
sürmektedir. Peki ya kopek?
Avrupa, Anadolu ve Orta Doğu’da
Köpek Varlığı
Köpek
olmadan
sağlıklı
hayvancılık
yapılamayacağına yukarıda dikkat çekmiştim.
Anadolu gibi geniş bir bölgenin ciddiye alınması
gereken vahşi hayvan çeşitliliği, köpeğin
evcilleştirilmesinin ardından insanın temel
yaşamsal
kaynaklarının
başında
gelen
küçükbaş ve daha sonra da büyükbaş
hayvanların korunmasındaki rolünü kaçınılmaz
kılmıştır. Bu iki süreci birbirinden ayırmak
gerçekçi olamayacağı gibi 15 000 - 10 000 yıl
önce gerçekleşmiş bu olayların isim vererek
belirli
bir topluma mal
edilmesi
de
düşünülemez.
Anadolu’da köpek varlığı ile ilgili ilk kanıtlar
yine tarih öncesi dönemlere rastlar. Akyıldız,
MÖ 7250 - 6750 yılları arasında Diyarbakır’ın
Ergani ilçesinin güneybatısında, Dicle nehrinin
kollarından Boğazçay’ın kıyısında yükselen
küçük bir tepe olan Çayönü sakinlerinin önce
köpeği
sonra
da
koyun
ve
keçiyi
evcilleştirdiğine dikkat çeker. Bu hayvanlara ait
kilden yapılmış ilk heykelcik denemeleri de ele
gecen buluntular arasındadır. (6)
Bryce,
Hitit
toplumundan
bahsederken
Anadolu’daki sadece koyun varlığı konusunda
yukarda verilen kanıtlara ek bilgiler sunmuyor
ayni zamanda sürü köpeklerinin varlığı ve diğer
evcil hayvanlar arasındaki ayrıcalıklı yerleri
konusunda da önemli kanıtlar sunuyor:
Aslında, Hitit ülkesinin zenginliğinin çoğu,
büyük
ölçüde,
hayvan
sürülerine
ve
çobanlarına dayalıydı. Yaylacılık Hitit kırsal
yaşamının
muhtemelendeğişmeyen
özelliklerinden biriydi. Sürekli kendilerine ait
toprakları olmayan bazı hayvan sahipleri,
“çadır köylerde” göçebe ya da yarı göçebe
hayat sürerek, sığırları ve koyunlarıyla nerede
elverişli otlak varsa oraya giderek, yaşamlarının
büyük bölümünü hareket halinde getirilerdi.
Birçok kültürde olduğu gibi sığırtmaçlık isinde
köpekler de yardımcı olurdu. Birisi tarafından
öldürüldüğünde 20 sekel tazminat ödenmesi
gerektiğine bakılırsa (87. madde) bu amaç için
özel olarak eğitilmiş bir köpek, bir çiftçinin en
değerli varlıklarındandı. Bu, sıradan bir köpeğe
karşı işlenen bir suça uygulanan cezanın 20
katı ve öküz, at, katır ve hamile inek dâhil
diğer çiftlik hayvanları için yasalarda belirtilmiş
cezaların ise çok üzerinde bir cezaydı.” (4)
Burada verilen bilgilerden anlaşılan bir başka
şaşırtıcı gerçek ise yaylacılık anlayışının
Anadolu’da çok eski bir geçmişe sahip
olduğudur.
Asur dönemine ait bu köpek Asurluların Güneydoğu Anadolu, Irak, Lübnan, Mısır, Kıbrıs
ve Sudan hâkimiyeti boyunca imparatorluğun savaş, sürü ve bekçi köpeği prototipinin
en bilineni. Bu köpeğin dünya masif ve sürü bekçileri ile olan benzerliğine dikkat. Halkın
değil sadece aristokrasiye ait olduğunu iddia etmek aşağıda açıklandığı üzere pratikte
anlam taşımıyor. (Resim 2)
George E. Bean Eski Çağda Ege Bölgesi adlı
kitabında bugünkü İzmir ve çevresinden
bahsederken şu tespitlerde bulunmaktadır:
“Plinius, Kolophonluların savaşta köpeklerden
yararlandığını anlatır. Çünkü köpekler hem en
güvenilir yardımcı gücü sağlamış hem de
ücretsiz hizmet vermiştir. Söz konusu
hayvanların bugün Anadolu’da yasayan çoban
köpeklerine
benzemesi
durumunda
düşmanların ne denli ürkütücü birer hasım ile
karsılaşacakları açıktır. “Kolophon’da köpeklerin
ikinci bir görevi daha vardı ve bu, Yunan
dünyasında bir eşi sadece Sparta’da görülen bir
uygulamayı,
köpek kurbanını gündeme
getirmektedir.”
Bölge’de köpek varlığı ile ilgili son kanıtlar ise
yine Herodot’tan gelir. Yunanistan’ın Epiros
bölgesinde hüküm suren Molos halkının barış
zamanı çobanlara; savaş zamanı orduya
emanet edilen köpeklerinin cesareti övülür.
Bugün mastif tipi köpek ırklarına verilen
m olossus ismi de bu halkın köpeklerinden
gelmektedir. Romalılar ise pek çok konuda
olduğu gibi kayıt altına aldıkları tarımsal
yaşamlarından
bahsederken
sürü
köpeklerinden de bahseder. Hatta belirli bir
standarda dayalı üretimin söz konusu olması
İtalya ve çevre ülkelerin çok eski zamanlardan
itibaren tıpkı Anadolu’da olduğu gibi güçlü bir
koyunculuk ve sürü kopeği varlığına sahip
olduğunu göstermektedir.
Anadolu ve özellikle Mezapotamya’da Asur ve
Babillilere ait fresklerde rastlanan köpeklerin
günümüz sürü bekçilerine benzerliği de
görmezden gelinmemelidir. İri bir baş, düşük
kulaklar, caydırıcı bir fizik ve sırtta çember bir
kuyruk. (Resim 2) Bu köpeklerin sadece savaş
köpeği olarak görülmesi ve mülk ve sürü
korumasında kullanılamayacakları iddiaların
pratikte gerçekçiliği tartışılır. Molos halkı hem
savaş
hem
de
sürü
köpeği
olarak
köpeklerinden tarih kitaplarına geçecek bir
başarıyla faydalanmışlardır. Evliya Celebi
Seyahatnamesi’nde Samson Köpeği olarak
tanınan köpeklerin bir kısmının Yeniçeri
Mandıracılar Esnafınca üretildiğine dikkat
çekmektedir (11). Pek çok benzerlik söz
konusu olmasına rağmen bu köpeklerin
bugünkü Kangal Köpeği’nden tamamen farklı
bir grup olarak nitelendirmek bize tamamıyla
gerçekçi
görünmemektedir(12).
Köpek
ırklarının fonksiyonlarına göre gruplandırıldığı
bu çağlarda elimizde şimdiki gibi kesin köpek
ırklarının mevcudiyetine dair kesin kanıtlar
olmasa da iri mastif tipi köpeklerin göçebelerin
hayvanlarını ve obalarını koruduğu, aristokratik
eğlencelerde vahşi hayvan evinde cesaretleri
sınandığı ve savaşta sahibiyle yan yana
dövüştüğü bilinmektedir. Ne Asur ne de Babil
İmparatorluklarının bir zamanlar hüküm
sürdüğü bu bölgelerde Kangal Köpeği’ne
benzer bir köpek yok derken (13) son halini
almış belirgin bir köpek ırkı yerine benzer
görevi gören şaşırtıcı düzeyde fenotipik olarak
birbirine benzeyen köpekler görmezden
gelinmemelidir. Bu köpeklerin bize temelde
hatırlattığı nokta; doğrudan Kangal Köpeği’nin
ataları olduğundan çok iki coğrafya arasındaki
yakınlık, köpeklerin benzer işlerde görev alması
ve aralarındaki inanılmaz fenotiptik benzerliktir.
Bu
bilgiler
bizde
binlerce
yıllık
bir
harmanlamanın mümkün olduğunu akla
getirmektedir.
Tüm bunların sonunda 2. yüzyıldan beri İber
Yarımadası’ndan başlayarak tüm Akdeniz’de,
İtayla ve Yunanistan’da koyun sürüleri ile sürü
bekçisi köpeklerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu
köpekler Kuzey Yunanistan’daki Molos halkında
olduğu gibi savaş köpekliği de yapmışlardır.
Orta Doğu’da da köpek mevcuttur. Bu kopekler
her ne kadar sadece savaş ve av sahnelerinde
karşımıza çıkıyor görünse de ki nedeni aşağıda
açıklanmıştır,
fenotipik olarak tamamen
modern sürü köpeklerine benzemektedirler.
Orta Doğu’da halen bilinen bir sürü bekçisi
köpeğinin olmadığı söylense de gerçeklerden
çok kanıt olarak gösterilen iddialardır (12-13).
Küçükbaş hayvancılığın hala yapıldığı bu
coğrafyanın dağlık bölgelerinde sürü bekçisi
köpeklerden faydalanılmaktadır. Bu köpekler
bulundukları bölgenin kültürü ile alakalı olarak
bir ırk olarak dünya köpek organizasyonlarınca
henüz keşfedilememiş olabilirler. Kaldı ki
Türkiye’de Akbaş ve Kangal Köpekleri dışında
henüz dikkat çekmemiş farklı tiplerdeki sürü
köpeklerine
sahiptir.
Anadolu’dan Orta
Doğu’ya koyun ve keçinin ilk evcilleştirilme
hikâyesi de yerleştirildiğinde geriye eksik parça
kalmamaktadır. Tüm bu gerçeklerin ışığında,
bu hayvanların Avrupa ve Orta Doğu’da olup
Anadolu’yu atlaması için mantıklı hiç bir neden
göremiyoruz. Özellikle de Anadolu gibi güçlü
bir koyunculuk endüstrisine sahip bölgede.
Anadolu’da koyun ve sürü köpeği yokluğuna
dayandırılan tüm bu iddiaların yanında kanıt
olarak gösterilen bir başka nokta ise köpeğin
Anadolu’da var olmayan sanatsal tasvirleridir.
Çayönü ve Altıntepe kazılarının bizlere bu ilk
köpekler hakkında çeşitli bilgiler sunduğundan
bahsetmiştik. Ancak daha fazla açıklama
getirmeden önce şu soruya dikkat çekmemiz
gerekebilir: Roma’daki sürü köpekleri ve
koyunlar için kaç tane figür ele geçti? Olayın
doğasını doğru yorumlamak için ne tur
sahnelerin tasvir edildiğinin iyi anlaşılması
lazım: savaş ve av sahneleri ya da belki kurban
törenleri. (Resim 1)Bunun için de kutsal değeri
olan boğa, kartal ve büyük kediler (aslan
kaplan vs) kullanılmıştır. Dağdaki çobanlar ve
koyunlar, tapınak ve saray duvarları için çekici
bir konu olmasa gerek. Bu köpekler çobanlara
aitti. Kralların ve imparatorların tarihçileri ve
sanatçıları sadece mevcut düzenin yüceltilmesi
ve hatırlamaya değer kılınması amaçlı gerek
yazımsal gerekse plastik sanatlara dayalı
kayıtlar tutarken dağ başındaki bir çobanın ve
cesur köpeklerinin ne hükmü olabilir? Bu
köpekler dövüşmek için arenalara, büyük av
hayvanlarının yakalanması için aristokratik
sürek avlarına ya da gerçek savaş alanlarına
getirilmediği sürece konu edilmeleri için hiç bir
neden görülmemiş olmalı. Yaklaşık 20 öncesine
kadar Anadolu halkı için sadece “it” olan
köpeklerimizin
hayatımızdaki
yerini
hatırlayalım.
Gelecek sayımızda “Karabaş Irkı Gerçek
midir?”, “Niçin Karabaşlı Köpekler?”, “Kangal
Köpeğinin Olası Kökeni?” ve “Akbaş Köpeğinin
Kökenine Bakış” başlıkları altında yazı dizimize
son vereceğiz.
Makalenin
tamamını
www.turkcobankopekleri.org/surukopeklerinint
arihi.htm adresinde bulabilirsiniz.
Kaynaklar: (1) Eski Ortadoğu’da Çevre ve
Etnik Yapi, Pavel Dolukhanov/İmge Kitabevi,
1998, (2) Strabon; Geographika, Antik
Anadolu Cografyasi (Kitap XII � XI I�
I
XIV) / Arkeoloji ve Sanat Yayinlari (3)
Galatlar; Antikcag Anadolusu�nun Savasci
Kavmi / Murat Arslan , Arkeoloji ve Sanat
Yayinlari (4) Hitit Dunyasinda Yasam ve
Toplum /Trevor Bryce , Dost Kitapevi (5)
Hitit Caginda Anadolu; Civiyazili ve
Hiyeroglif Yazili Kaynaklar/ Sedat Alp,
Tubitak (6) Tas Cagin’ndan Osmanli’ya
Anadolu, Erhan Akyildiz, Milliyet Yayinlari
(7) Animals in Sculpture and in Life of
Ancient Turkmen, N.M. Ermolova / Magazine
�The I nf or m CAO
�N2. (8) H erodot Tarihi/
Turkiye İsbankasi Kultur Yayinlari (9) Dogs,
A Startling New Understanding of Canine
Origin, Behaviour & Evolution, Raymond and
Lorna Coppinger / Scribner (10) Genetic
Evidence for an East Asian Origin of
Domestic Dogs by Peter Savolainen, Ya-ping
Zhang, Jing Luo, Joakim Lundeberg, Thoms
Leitner / Sceince Vol 298, 22. November.
2002 (11) Gunumuz Turkcesiyle Evliya Celebi
Seyahatnamesi:
İstanbul,
Seyit
Ali
Kahraman � Yucel Dagli / Yapi ve Kredi
Yayinlari (12) Turk Çoban Kopeği Kangal,
Dogan Kartay / Altindag Grafik Matbaacilik
(13) Kangal Yer Adi ve Kangal Kopegi�nin
Orijini
Uzerine
Gorusler,
Huseyin
KARADAG,
Prof.
Dr.,
Yuzuncu
Yil
Universitesi, Veteriner Fakultesi, VAN (14)
The Sheep and the Chevrolet , Francois
Balsan (1947) (15) The Pyrenean Mountain
Dog published by The Pyrenean Mountain
Dog Club of Great Britain (16) Akbaşh Dog:
A Turkish Breed for Home and agriculture,
David and Judith Nelson, 1983
25 Eylül - 26 Aralık 2003
…………………………………………………………………………………………………………………………
ODTÜ’de Prof. Dr. İnci Togan ile
tamamladığı Yüksek Lisans ve
Doktora dereceleri sırasında Türk
çoban
köpeklerinin
evrimsel
geçmişleri üzerine popülasyon
genetiği çalışmalarında bulunmuş
Dr. Evren Koban cevaplıyor:
Aşağıda Sn Kartay’ın sık sık kitabında bilim
çevrelerinin de kitaplarını onayladığını iddia
ettiği
varsayımlarını
genetik
bilimi
açısından değerlendiriyoruz.
Savolainen ve arkadaşlarının (2002) çalışması
Doğu Asya'yı köpeğin evcilleştirme merkezi
olarak işaret ediyor. Doğu Asya'dan da farklı
rotalar
izleyerek
dünyaya
yayılıyorlar. Literatürdeki mevcut mitokondriyal
DNA (mtDNA, annesel kalıtım materyali) dizileri
ve bizim çalışmamızda elde ettiğimiz dizileri
karşılaştırdığımızda 2 ana mtDNA soyu
diyebileceğimiz gruplara ayrılıyor. Bu grupların
içerdiği populasyonlara bakıldığında ise birinde
Akbaş diğerinde Kangal var. Doğu Asya'dan
Afrika'ya
yönlenmiş
güney
rotasını
izleyen grubun içinde Akbaş yer alıyor, kuzey
rotasını izleyen grubun içinde ise Kangal yer
alıyor. Analizler ile ortaya çıkan bu durum
Kangal ve Akbaş köpeklerinin farklı kökenlerini
destekliyor.
kullanm aya başladığı ki Sn Kartay'ın
iddiası da budur, bir beyaz çoban köpeği
grubu/ ırkı olm ası m üm kün m ü? Böyle bir
çıkarım eldeki verilerle yapılabilir mi?
Sonuçta bildiğimiz gri kurt (Canis lupus lupus)
köpeğin atası, bu artık kabul edilmiş bir gerçek.
Canidler (köpekgiller) arası çiftleşmeler de
biliniyor. Buna köpek-kurt çiftleşmeleri de
dahil, yaban Canid türleri arasında da var ve
dingo-köpek ile coyote (kır kurdu)-köpek
arasında da. Yalnız bu köpekler ile yaban
türleri
arasındaki çiftleşmeler
evcilleştirme
olayından sonra. Farklı bir mtDNA ya da Y
kromozomu
tipinin
evcil
köpek
gen
popülasyonuna katılmasını sağlıyor. Şansı varsa
sonraki nesillere de aktarılır ve hatta
yaygınlaşabilir de.. Ancak bir köpek ırkı hiçbir
zaman tek bir anneden ya da babadan gelmiş
değil. Pek çok mtDNA haplotipi ve haplogrubu
içerebiliyor bir ırk. Yani annesel olarak farklı
soylara işaret ediyor bu farkı tipler/gruplar.
2. Sn Kartay Akbaş Akkurttan Karabaş
Karakurttan
evcilleştirilmiş
savını
yürütüyor. Kuzey Asya steplerindeki
Kutup Kurdundan devşirilen Akbaş
adındaki beyaz çoban köpeklerinin
oradan Anadolu’ya getirildiğini iddia
ediyor. Bu konuda ne söylem ek istersiniz.
biraz
Beyaz kurt olarak tanımlanan tam olarak nedir,
bilmiyorum. Var olan kurt türleri:
Akbas'in genetik olarak ilk kez
alakalandırıldığı grup bir köpek m i yoksa
kurt grubu mudur? Olur da kopek grubu
olursa bu çobanların beyaz olarak
Canis lupus baileyi (Meksika Kurdu), Canis
lupus bernardi (Banks Adası Tundra Kurdu),
Canis lupus columbianus (İngiliz Kolombiyası
Kurdu), Canis lupus crassodon (Vancouver
Adası Kurdu), Canis lupus hudsonicus (Hudson
Sorduğunuz sorulara gelince.
sorulmayacak sorular aslında.
1.
Onlar
Körfezi Kurdu), Canis lupus labradorius
(Labrador Kurdu), Canis lupus lycaon (Doğu
Timber Kurdu), Canis lupus manningi (Baffin
Adasi Tundra Kurdu), Canis lupus tundrarum
(Alaska Tundra Kurdu), Canis lupus campestris
(Prairie Kurdu), Canis lupus lupus (Gri Kurt)..
Bunlardan hangisi beyaz kurt? "Akbaş bir
beyaz
kurttan
türemiştir"
diye
birşey
söyleyemeyiz. Tüm köpek ırklarının kökeni
Canis lupus lupus’a (gri kurt) dayanır.
Evcilleştirme ve onu takiben ırkların ortaya
çıkması, farklılaşma kompleks bir olaylar
zinciridir.
3. O ilk grup köpeğin/ kurdun şuan ki
Akbaşın
genlerinde izinin sürülm esi
aslında nasıl algılanm alıdır? Bize neyi
söylem ekte neyi asla söylemem ektedir?
İlk grup köpek/kurdun geni şudur, o da bu
köpekte/ırkta
vardır
gibi
bir
çıkarım
gerçekleştirilmiş çalışmalarda yapılmış bir şey
değil. Bu oldukça detaylı bir çalışma olur. İlk
evcilleştirme Doğu Asya’da meydana gelmiştir.
Arkeolojik kazılar gerçekleştirilmeli ve buradan
elde edilen kemiklerden (kurt ve evcil köpek)
DNA işaretleri incelenmelidir. Böylelikle en eski
evcilleştirme merkezinde ilk hangi tip DNA
işaretleri mevcuttu bilgi sahibi olunabilir. Daha
sonra köpeklerin izlediği rotalar üzerindeki
arkeolojik buluntular (kurt ve evcil köpek
kemikleri) incelenmelidir. Hangi işaretler
nerede evcil köpek gen havuzuna katılmış bir
fikir sahibi olmak için. Bunlar yıllar sürecek
kapsamlı çalışmalardır ve gerçekten gerekli
midir bu kadar zaman ve para harcamaya?
Bilim adamlarının öncelikleri farklıdır.
Önce evcil köpeğin atasını tespit etmişlerdir.
Sonra arkeolojik bulgulardan evcil köpeğin
Amerika’ya evcilleştikten sonra gittiğini ve
evcilleşme sürecinde Amerika’dan bir katkı
almadığını
ortaya
koymuşlardır.
Sonra
Dingoların ne zaman ve nereden Avustralya’ya
geçtiğini tespit etmişlerdir.
Sonuçta bütün ırklar ilk
evcilleştirilen
köpeklerden bazı DNA işaretlerini taşıyorlar.
Binlerce yıl içinde bazı yeni mutasyonlar ortaya
çıkar. Farklı rotalarla farklı yerlere giden
köpekler arası gen alışverişi (çiftleşme yoluyla)
olmadığından bu ortaya çıkan mutasyonlar
gruplara özgü olarak kalabilir. Böylece bu
mutasyonlar bize grupların ne zaman
ayrıldığını, hangi gruplardan hangi ırların
oluşturulduğunu söyleyebilir.
Doğu Asya ile ilişkilendirilen bu
köpeklere hem en Akbaş diyebilir m iyiz?
Bu beyaz kopekli popülasyon binlerce yıl
sonra dünyanın başka bir yerinde
(Avrupa, Anadolu ya da Iran yaylaları) de
gelişim gösterm iş olam az m ı?
4.
Doğu Asya ile bütün köpekler ilişkilidir sadece
Akbaş değil. Kangal'ın ataları da Doğu Asya ile
ilintilidir. Sonra İskandinavya'dan da gen
havuzuna katkı almıştır. Hangi ırkın hangi
coğrafyada geliştiği ve hangi ırklara köken
olduğunu araştırmak için tüm dünyada
kapsamlı bir çalışma yapmak gerekmektedir.
Irkların ortaya çıkması basit tanımı olan bir
konu değildir. Bir ırkın taşıdığı genetik
işaretlerin
fenotipe
(görünür
karaktere) yansıması genotipinde (genetik
kompozisyonu) oluşma zamanı ile denk
olmayabilir.
Köpeğin
evcilleştirilmesinin
zamanlaması ve yerinin tespiti için arkeolojik
verilerle desteklenen moleküler çalışmalar ve
analizler yapılmıştır. Irklar için böyle bir
çalışma henüz söz konusu değildir. Irklar
zaman içinde oluşmuştur. Aynı kökene sahip
ırklar, kaynak populasyondan ayrıldıktan sonra
geldikleri
yerde
çevre
koşullarının
ve
yetiştiricilerinin
etkisi
ile
değişip
farklılaşmışlardır. Geçen zaman ne kadar çok
ise o kadar kaynak olan populasyondan ve o
kaynak populasyondan türeyen diğer ırklardan
o kadar çok farklılaşırlar. Bu süreç uzun bir
süreçtir. Ancak, belki de tüm mevcut ırkların
yarısından fazlası özellikle son iki yüzyılda,
insanların yoğun baskısı ve seleksiyon
çalışmaları ile oluşturulmuştur. Irkların oluşumu
ve köpeğin evcilleşme ve evrimleşme sürecinin
çözümlenmesi için tarih, arkeoloji ve moleküler
genetik birlikte çalışmalıdır.
Not: Sn Koban’a Melinda A. Zender’in
araştırmasını bizle paylaştığı için teşekkür
ederiz.
Sivrihisar’ın köylerinde rastlanan tipik bir Akkuş.
DÜZELTME:
Geçen sayımızda derneğimizin var oluş prensiplerini sıralarken yazdığımız
“Deforme ya da Akbaş standardından aşırı derecede uzak yavruları ya uyutacağım ya da üretim izni
verilmez olarak kayıt ettireceğim.” cümlesindeki yavruların uyutulması ifadesi bazı dernek üyelerimizin
hatırlatması üzerine sadece “kısırlaştıracağım” olarak düzeltilmiştir. Bilginize.

Benzer belgeler

AKKUŞ Sayı 4

AKKUŞ Sayı 4 Akbaş’ın ölçümleri ortaya çıkmış oluyor. FCI ayrıca bizden ağız içi epitel doku ve tüy olmak üzere her bir köpekten DNA örnekleri de

Detaylı

Akkus 3

Akkus 3 Dergimizin ikinci sayısını çıkarmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayımızda FCI ile yapılan görüşmeler istikametinde yaptığımız çalışmalar ve KIF ile yürüttüğümüz işbirliği konusunda daha azla bilgi ve...

Detaylı