PDF ( 0 ) - DergiPark
Transkript
PDF ( 0 ) - DergiPark
ISSN 1305-5550 Cilt/Volume 17 Sayı/Number 1 MART/MARCH 2011 Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Dergisi Editör: Prof. Dr. Hüseyin Öz Journal of Cardio-Vascular-Thoracic Anaesthesia and Intensive Care Society www.gkda.org.tr Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım İÇİNDEKİLER / Contents Derneği Dergisi Cilt/Volume 17 Sayı/Number 1 MART 2011 Derleme / Review Kardiyovasküler Cerrahide Nöromüsküler Monitörizasyon Neuromuscular Monitoring in Cardiovascular Surgery Sahibi: Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Başkanı ÖZCAN ERDEMLİ S. ÜNVER, S. ŞANAL ......................................................................... 1-4 Klinik Çalışma / Clinical Investigation Düşük Soluk Hacimlerinin Tek Akciğer Ventilasyonunda Oksijenasyon Üzerine Etkileri Editör: HÜSEYİN ÖZ Effects of Lower Tidal Volumes on Oxygenation During One-Lung Ventilation İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı 34303 Aksaray/İstanbul Tel: (90) (0212) 414 33 08 Fax: (90) (0212) 414 35 89 E-mail: [email protected] Z. SUNGUR ÜLKE, B. KÖSE, E. ÇAMCI, A. YAVRU, K. KOLTKA, A. TOKER, Ş. DİLGE, M. ŞENTÜRK ................................................ 5-11 Olgu Sunumları / Case Reports Sağ Taraflı Çift Lümenli Tüp ile Sol Endobronşiyal Entübasyon Left Endobronchial Intubation with a Right-Sided Double Lumen Tube (A Case Report) T I P YAY I N C I L I G I Yıldız Posta Cad. Sinan Apt. No: 36 D.66-67 34349 Gayrettepe-İSTANBUL Tel: 288 05 41 - 288 50 22 Fax: 211 61 85 e-mail: [email protected] web: http://www.logos.com.tr H. HEPAĞUŞLAR, A. P. GİRGİN, U. PINAR, Z. ELAR .................... Bronkojenik Kistlerde Cerrahi Tedavi ve Anestezi Yönetimi Surgical Treatment and Management of Anaesthesia in Bronchogenic Cysts M. ERBAŞ, S. KARAPOLAT, S. GEZER, H. ERDEM, T. DUMLU, H. ATEŞ .............................................................................................. Hazırlık ve Baskı: Logos Yayıncılık Tic. A.Ş. 12-14 15-20 Torakal Epidural Anestezi Eşliğinde Bül Rezeksiyonu Resection of Bullae Under Thoracic Epidural Anesthesia Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Dergisi üç ayda bir yılda 4 sayı olarak yayınlanır. M. ŞİMŞEK, M. ÇAKIRGÖZ .............................................................. 21-23 Yazarlara Bilgi .................................................................................... III-IV Bu dergi Excerpta Medica/Electronic Publ. Veri tabanına dahildir. www.gkda.org.tr This Journal is covered by Excerpta Medica/Electronic Publ. Div. Databasc. I GKDA Derg 17(1):1-4, 2011 doi:10.5222/GKDAD.2011.001 Derleme Kardiyovasküler Cerrahide Nöromüsküler Monitörizasyon Süheyla ÜNVER *, Sema ŞANAL ** ÖZET SUMMARY Hastaların nöromüsküler bloke edici ajanlara (NMB) duyarlılıkları farklı olduğu için nöromüsküler bloke edici ajan alan tüm hastalar monitorize edilmelidir. Periferik sinir stimulatöründen sağlanan bilgiler; etkinin başlama zamanının belirlenmesinde, nöromüsküler (NM) blokajın titrasyonunda yol göstermede, ilaçla hızlandırılmış antagonizmaya başlama için en uygun zamanı anlamada ve bu antagonizmanın yeterliliğini ortaya koymakta kullanılır. Nöromüsküler fonksiyonun derecesini belirlemede sıklıkla elektriksel uyarılar kullanılır. Genellikle gözle veya muayene yoluyla kasın sinir sitimulasyonuna verdiği yanıt veya kliniği değerlendirilir. Günümüzde klinik kullanımda ticari olarak bulunan basit ve güvenilir bir yöntem olan akseleromiyografi bu amaçla kulanılmaktadır. Neuromuscular Monitoring in Cardiovascular Surgery Göz çevresindeki kaslar, “Orbicularis Oculi” ve “Corrugatör supercili”, larenks kaslarının gevşemesini diğer kaslara göre daha iyi yansıtırlar. Bu nedenle entübasyon koşullarının yeterliliğini belirlemede iyi bir seçenek olabilir. “Adductor Pollicis Longi” ve üst solunum yollarının kasları da NMB’lere en hassas kaslardır ve bloğun geri dönmesi en uzun sürenlerdendir. Ekstübasyon için de bu kasın monitorizasyonu daha uygundur. Son yirmi yılda kalp cerrahisinde büyük ilerlemeler elde edilmiştir. Anestezideki gelişmelerde sıklıkla cerrahi koşullardaki değişmeye bağlıdır. Kalp cerrahisinde NM blokajın sağlanması ve takibinde NM monitorizasyonun önemli yer tuttuğu durumlar: 1) Diyafragmanın tam hareketsizliğinin gerektiği, tek akciğer ventilasyonun uygulandığı, dolayısıyla yüksek dozlarda NMB’lerin kullanıldığı, sık tekrarlanan kas gevşetici dozları veya infüzyonla NMB verilen hastalar. 2) Kalp cerrahisi sonrası hızlı ekstübasyon (1-6 saat) planlanan olgular, 3) Postoperatif dönemde ekstübasyonu geciktiren rezidüel paralizinin varlığının ortaya konulması ve önlemesinin gerektiği durumlardır. Anahtar kelimeler: kalp cerrahisi, nöromuskuler monitorizasyon, erken ekstübasyon anestezisi Alındığı tarih: 13.12.2010 Kabul tarihi: 25.02.2011 * Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği ** Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Yazışma adresi: Süheyla Ünver, 22. Sokak 18/10 Emek/Ankara e-mail: [email protected] As the patients’ sensitivity to neuromuscular blocking (NMB) agents differs, the patients who take neuromuscular blockers, must be monitorized. Neuromuscular stimulatör is used in the determination of the onset of the NMB effect, as a guide for titration of neuromuscular (NM) blockade, and the prediction of the most suitable time for reversing NMB by agents and demonstration of the adequacy of this antagonistic effect. Electrical stimuli are generally used to determine the degree of neurumuscular function. Usually the muscular response or its clinical manifestation in reaction to neuronal stimulation is evaluated by inspection or other examination tools. Today commercialy available acceleromyography which is a simple and reliable method is used in clinics for this aim. Since the muscles around the eye globe i.e.“orbicularis oculi” and “corrugator supercili” reflect the relaxation status of the laryngeal muscles more accurately., they may be a good choice for determining the adequacy of conditions of intubation. M.adductor pollicis longi and upper respiratory tract muscles are the most sensitive muscles to neuromuscular blockers and the block reversal is extremely prolonged. Monitorization of this muscle is more suitable for extubation. In the last 20 years, many important advances have been achieved in cardiac surgery. The improvements in anesthesia frequently depends on the alteraions in the surgical conditions. The situations in cardiac surgery where monitorization of NMB plays a crucial role in the induction , and maintenance of neuromuscular blockade are as follows:1) In the patients who receive frequently administered muscle relaxants or repetitive infusions or high doses of neuromuscular blocking agents because of application of single lung ventilation for the mandatory requirement of completely paralysed diaphragm, 2) For the cases who were scheduled for rapid extubation within 1-6 hours following cardiac surgery 3) To find out and prevent delayed extubation because of residual paralysis during postoperative period. Key words: cardiac surgery, neuromuscular monitorization, fast-tract anesthesia Hastaların nöromüsküler (NM) bloke edici ajanlara duyarlılıkları farklı olduğu için nöromüsküler bloke edici ajan (NMB) alan tüm hastalar monitorize edilmelidir. Ayrıca objektif nöromüsküler monitörizasyon olma1 GKDA Derg 17(1):1-4, 2011 dan nöromüsküler fonksiyonun yeterli düzeyde olduğu garanti edilemez. Bazı kliniklerde NMB’lerin kullanıldığı her hastaya rutin olarak nöromüsküler monitorizasyon kullanılması gerektiği bildirilmiştir. Birçok klinikte ise, yalnızca belirli olgularda nöromüsküler monitorizasyon kullanılırken rutinde klinik testlerden yararlanmaktadırlar (1). Periferik sinir stimulatöründen sağlanan bilgiler; etkinin başlama zamanının belirlenmesinde, nöromüsküler blokajın titrasyonunda yol göstermede, ilaçla hızlandırılmış antagonizmaya başlamak için en uygun zamanı anlamada ve bu antagonizmanın yeterliliğini ortaya koymakta kullanılır. SİNİR STİMÜLASYONUNUN ŞEKLİ Nöromüsküler fonksiyonun derecesini belirlemede genellikle elektriksel uyarılar kullanılır. Tüm uyarılar kare dalga şeklindedir ve 200 µ saniye sürelidir. A. Tekli uyarı (Single tiwcth): Saniyede birden 10 saniyede 1’e kadar verilebilen tek bir uyarıdır. Bloğun artması uyarılmış yanıtların azalmasıyla sonuçlanır. B. Dörtlü uyarı (Train-of-four, TOF): İki saniyede 200 µsn süreli 4 uyarı verir. Dördüncü yanıtın ilk yanıta oranı kullanılır ve nondepolarizan bloğun duyarlı bir göstergesidir. Dördüncü uyarıya yanıtın kaybolması % 75, 3. yanıtın kaybolması % 80, 2. yanıtın kaybolması % 90 blokajı gösterir. Klinik gevşeme genellikle % 75-95 NM blokaj düzeyindedir. TOF >0.9 ekstübasyon için kas gücünün yeterliliğini gösterir. C. Tetanik stimülasyon: 50-100 Hz stimülasyonun 5 sn. süreyle verilmesi şeklinde uygulanır. Nöromüsküler fonksiyonun duyarlı bir testidir. Beş saniyelik sürekli kontraksiyon nöromüsküler blokajdan yeterli geri dönüş olduğunu gösterir. Stimülasyonu çok ağrılı olduğundan yalnızca anestezi altında uygulanır. D. Post tetanik sayım (post-tetanic count stimulation): Derin nondepolarizan bloğun değerlendirilmesinde kullanılır. Dörtlü uyarılara hiç yanıt alınmazken, 5 sn. süre ile 50 Hz hızdaki tetanik uyarıdan en az 3 saniye sonra 1 Hz hızında uygulanan uyarılara alınan yanıtların sayısıdır. Genellikle 8-9 yanıt alındığında artık TOF yanıtı alınabilir. 2 E. Çift Patlamalı Uyarı (Double Burst Stimulation, DBS): 0.2 ms’lik üç tetanik uyarı, 750 msn duraklama aynı özellikteki üç uyarı yenilenmesi şeklindedir. Rezidüel NMB’nin araştırılmasında kullanılır. Sönme oluşursa TOF<0.7’dir. Ağrısız olması nedeniyle anestezi sonrası bakım ünitesinde rezidüel NMB varlığını belirlemede kullanılabilir. NÖROMUSKÜLER BLOĞU GÖZLEMLEME YÖNTEMLERİ Klinik gözlem: Gözle veya muayene yoluyla kasın sinir sitimulasyonuna verdiği yanıt değerlendirilir. En sık kullanılan yöntemdir (1). Mekanomiyografi: “Adductor Pollicis Longi” kasının izometrik kontraksiyonunu objektif olarak ölçen bir yöntemdir. Altın standart olarak kabul edilmekle birlikte, kullanım zorluğu nedeniyle ender olarak kullanılmaktadır (1). Elektromiyografi: Stimüle edilen kastaki kas aksiyon potansiyelini elektriksel aktivite olarak ölçer. Sonuçları mekanomiyografi ile uyumlu olmakla birlikte elektriksel parazitlerden, yetersiz elektrod yerleşiminden, direkt kas stimülasyonundan ve hipotermiden etkilenir (1). Akseloromiyografi: Ayarları dikkatli yapıldığında mekanomiyografi ile iyi bir uyum sağlamaktadır. Ancak, “Corrugator Supercili’’ kası gibi daha küçük kaslarda kullanıldığında özel çeviricilere gereksinim duymaktadır. Günümüzde klinik kullanımda ticari olarak bulunan basit ve güvenilir bir yöntemdir (1). Kinemiyografi: Son dönemde “Datex Ohmeda Aestiva” anestezi makinesine entegre halde NM monitör olarak piyasaya girmiştir. Bir piezo elektrik dönüştürücü kullanmakta olup, dışarıya doğru gerilmiş baş parmak ve işaretparmağının hareketini yansıtan bir gereçtir. TOF oranlarının gözlemlenmesinde mekanomiyografi ile uyumlu olmakla birlikte özellikle NM fonksiyonun geri kazanılması döneminde yanıltıcı olabilir. Yine de kalp cerrahisi için kabul edilebilir düzeyde kesin ve kullanımı kolay bir seçenektir. Ancak, “corrugator supercili’’ kasında kullanılamaz (2,3). S. Ünver ve ark., Kardiyovasküler Cerrahide Nöromüsküler Monitörizasyon Akustik Miyografi: Son yıllarda tarif edilen yeni bir metoddur. Düşük frekans mikrofonu ile iskelet kasının kontraksiyon sırasında çıkardığı düşük frekanslı sesleri toplama prensibiyle çalışmaktadır. İlk çalışmalarda alınan sonuçlara göre mekanomiyografi elektromiyografi ve akseloromiyografi ile karşılaştırılabilir sonuçları olduğunu düşündürmektedir (1). Sinir Uyarım Alanları Sinir uyarımına motor yanıtı yorumlarken değişik kasların kas gevşeticilere hassasiyetinin farklı olduğu, dolayısıyla bloğun başlangıç ve bitiş zamanlarının farklı olduğu unutulmamalıdır. Değişik bilgilerin elde edilebilmesi için doğru kasın gözlemlenmesi önemlidir. Perioperatif olarak ulnar sinirin uyarılması ile “Adductor Pollicis Longi” kasının hareketinin gözlemlenmesi en sık olarak kullanılmıştır. Diyafragma ve larenks kasları NMB’lere en dirençli olanlardır. Yine de başlangıç ve bitiş zamanları, yüksek bölgesel kan akışları sonucu olarak daha hızlıdır. Göz çevresindeki kaslar, “Orbicularis Oculi” ve “Corrugatör supercili”, larenks kaslarının gevşemesini diğer kaslara göre daha iyi yansıtırlar. Bu nedenle entübasyon koşullarının yeterliliğini belirlemede iyi bir seçenek olabilir. “Adductor Pollicis Longi” ve üst solunum yollarının kasları da NMB’lere en hassas kaslardır ve bloğun geri dönmesi en uzun sürenlerdendir. Ekstübasyon için de bu kasın monitorizasyonu daha uygundur. KALP CERRAHİSİNDE NÖROMUSKÜLER MONİTORİZASYON Son yirmi yılda kalp cerrahisinde büyük ilerlemeler elde edilmiştir. Pompasız kalp baypas cerrahisi, minimal invaziv cerrahi, robotik cerrahi, postoperatif hızlı ekstübasyon gibi gelişmeler olmaktadır. Kardiyak anestezi sonrası, erken ekstübasyon yoğun bakım ve hastanede kalış sürelerinde azalmayı da beraberinde getirmektedir. Anestezideki gelişmeler sıklıkla cerrahi koşullardaki değişmeye bağlıdır. Kalp cerrahisindeki dramatik değişiklikler anestezi uzmanlarının perioperatif stratejilerini yine değerlendirmeleri gereğini ortaya koymuştur. Bazı cerrahi girişimlerde uzun süreli tek akciğer solunumu gerekmektedir. Bunun ortaya çıkardığı atelektazi, ödem ve ventilasyon-perfüzyon uyumsuzluğu hiperkarbi ve hipoksiye neden olabilir. Bu durumun düzeltilmesi için diğer önlemlerin yanı sıra derin nöromüsküler blokaj da gerekebilir. Diyafragmanın tam hareketsizliği yüksek dozlarda NMB’lerle sağlanabilir. Sık yinelenen kas gevşetici dozları veya infüzyonla NMB verilmesi gerekebilir. Bu derin NM blokajın sağlanması ve takibinde NM monitorizasyon önemli yer tutacaktır (2). Kalp cerrahisi sonrası hızlı ekstübasyon (1-6 saat), regional teknikler veya etkin kardiyak analjezi ile mümkün olmaktadır. Aynı zamanda kısa etki süreli anestezikler, azaltılmış dozlar ve inhalasyon ajanlarının kullanımı da yardımcı olur. Ancak, hızlı ekstübasyonun önemli koşullarından biri de kullanılan NMB’ler ve NM monitorizasyondur (2). Son zamanlarda pompaya girilmeden uygulanan kalp cerrahisinde de normotermi sağlanıp uygun analjezi ile hemen ekstübasyon yapılabileceğine dair yayınlar vardır. Bu yazarlar NM bloker kullanılırsa NM monitorizasyonun gerekli olduğu ve hatta yeterli anestezi sağlanırsa derin NM bloğun gerekli olmadığını da bildirdiler (4). Ancak, NM monitorizasyonu önemsemeye gerek olmadığını düşünen çalışmalarda bulunmaktadır (5). Kalp cerrahisinde NM blokerlerin bolus veya infüzyon şeklinde kullanımı da sorgulanmaktadır. Uzun etkili pankuronyum kullanımı taşikardik etkisi, uzayan etkisi ve rekürarizasyon riski nedeniyle önerilmemektedir (2). Yine orta etki süreli NM blokerlerinde infüzyon şeklinde kullanımının aynı şekilde gereksiz olduğundan söz edilmektedir (2,6). Hatta Gueret ve ark. (7) kalp cerrahisinde kas gevşeticilerin gerekli olup olmadığını bile sorguladı. Hızlı ekstübasyon planlanan hastalarda atrakuryum veya sisatrakuryumun indüksiyonda kullanılacak tek dozunun yeterli paralizi sağladığını ve hızlı geri dönüşe yardımcı olduğunu bildirdiler. NMB’lere hipoterminin etkisi Hipotermi dağılımı değiştirip NMB’lerin metabolizmasını azaltmaktadırlar. Kardiyopulmoner baypastaki hipoperfüzyon NMB’lerin böbreklerdeki metaboliz3 GKDA Derg 17(1):1-4, 2011 masını azaltırken, karaciğerde proteine bağlanmayı bozar ve klirenslerini azaltır. Hipotermi ilaveten asetilkolin metabolizmasını da bozar ve çok daha az dozda NMB’nin yeterli olmasını sağlar. Ayrıca magnezyum ve kalsiyumun plazma konsantrasyonlarının düşmesi de azalmış kas kontraktilitesine neden olur (2). Kalp cerrahisinde rezidüel paralizi Rezidüel paralizi postoperatif dönemde ekstübasyonu geciktiren önemli bir yan etkidir. Özellikle uzun etkili pankuronyum kullanımı veya orta etkili NMB’lerin infüzon şeklinde kullanımıyla görülmektedir. Bu reziduel paralizinin önlenmesi ve erken tanısında da NM monitorizasyon etkili olabilir (2). Kalp cerrahisinde “sugammedex” Yeni modifiye “g-cylodextin” bileşiğidir, 2009 yılında kullanıma girmiştir. Etki mekanizması nedeniyle kolinerjik sistemle doğrudan etkileşimi yoktur. Asetil kolinesteraz inhibitörleriyle görülen bradikardik etki yoktur. Rokuronyum gibi steroid yapısında NMB ilaçları çevreleyerek sinir-kas bileşiminde kompleks oluşturup hareketini önler. 2-4 mgkg-1’lık dozlarla 3 dk. içinde rekürarizasyon sağlanabilir. Gelecekte genel anestezideki yeri ne olursa olsun kardiyak cerrahide kullanımı önemli bir yer tutacaktır (2). Son olarak, anestezi kazalarını önlemede Pulse Oksimetri % 27, kapnografi % 24, EKG % 19, arter kan basıncı ölçümleri % 12, düşük basınç alarmı % 8, sirkülasyondaki oksijen analizörü % 4 oranında etkilidir. Diğer monitörizasyon teknikleri ancak % 1 oranında etkilidirler. Monitörler yararlıdır, ancak dik- 4 katli gözlem ve tecrübenin yerini tutamazlar (8). Yine de anestezistler her zaman klinik gözlemle birlikte monitorizasyon teknolojilerini uygulamayı tercih etmelidirler (9). KAYNAKLAR 1. Miller RD. Neuromuscular monitoring; Miller’s 6th ed. Elsevier 2005;1551-72. 2. Hemmerling TM, Russo G, Brocco D. Neuromuscular blockaje in cardiac surgery: An update for clinicians. Ann Card Anaesth 2008;11(2):80-90. http://dx.doi.org/10.4103/0971-9784.41575 PMid:18603747 3. Hemmerling TM, Nhien L. Brief reviw: Nevromuscular monitoring an update for the clinician. Can J Anaesth 2007;54(1):58-72. http://dx.doi.org/10.1007/BF03021901 PMid:17197470 4. Canimu G, Keermaceker K, Casselma F. Implications of the use of neuromusculer transmission monitoring on immadiate postoperative extubation in off-pump coronary artery bypass surgery. Eur J Anaesthesiol 2003;20:884-90. http://dx.doi.org/10.1097/00003643-200311000-00005 PMid:14649340 5. Hemmerling TM. Editorial. Eur J Anaesthesiol 2004; 21:320-1. PMid:15109197 6. Cammu G. How rational is muscle relaxation during cardiac surgery? Acta Anaesth Belg 2007;58:7-14. PMid:17486918 7. Guenet G, Rossignal B, Kiss G, et al. Is muscle relaxant necessary for cardiac surgery? Anesth Analg 2004; 99:1330-3. PMid:15502026 8. Brodsky JB. What intraoperative monitoring makes sense? Chest 1999;115:101-5. http://dx.doi.org/10.1378/chest.115.suppl_2.101S PMid:10331341 9. Fleming N. Con; The choice of muscle reaxants is not important in cardiac surgery. J Cardiothorac Vasc Anesth 1995;19(6):772-4. http://dx.doi.org/10.1016/S1053-0770(05)80245-9 GKDA Derg 17(1):5-11, 2011 doi:10.5222/GKDAD.2011.005 Klinik Çalışma Düşük Soluk Hacimlerinin Tek Akciğer Ventilasyonunda Oksijenasyon Üzerine Etkileri Zerrin SUNGUR ÜLKE *, Birsen KÖSE *, Emre ÇAMCI *, Ayşen YAVRU *, Kemalettin KOLTKA *, Alper TOKER **, Şükrü DİLGE **, Mert ŞENTÜRK * ÖZET SUMMARY Amaç: Tek akciğer ventilasyonu (TAV) esnasında çift akciğer ventilasyon sürecine benzer soluk hacmi uygulanması önerilmektedir. Öte yandan yeni çalışmalar düşük soluk hacmi kullanımının, daha az enflamasyon yanıtı ile birlikte olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın amacı TAV sırasında geleneksel yüksek soluk hacim yaklaşımı ile azaltılmış soluk hacmi (TV) uygulamasının oksijenasyon üzerine etkilerini karşılaştırmaktır. Effects of Lower Tidal Volumes on Oxygenation During One-Lung Ventilation Gereç ve Yöntem: Elektif akciğer rezeksiyonu planlanan 31 hastaya TAV sırasında iki farklı ventilasyon modeli, iki bölüm halinde basınç kontrollü modda uygulandı. Çift akciğer ventilasyonunda (ÇAV) normokapniyi sağlayacak TV ayarlandı. Sonrasında TAV sırasında ya normokarbiyi sağlayacak TV korunarak (normokarbik evre; EN) ya da basınç korunup hiperkarbiye izin vererek yapay solunum sürdürüldü (hiperkarbik evre; EH). Çalışmanın her iki evresi tüm olgularda iki aşamalı olarak uygulandı. Her aşamada PaO2, PaCO2, TV ve Qs/Qt kaydedildi. Bulgular: Çalışmamızda EH’de EN’ye göre TV değerleri anlamlı olarak düşük (sırasıyla 399±136 mL ve 569±180 mL; p<0.001) bulunurken PaCO2 değerleri EH’de anlamlı olarak yüksek (46±7.6 mmHg ve 39.1±6.2 mmHg vs; p<0.001) bulunmuştur. Yine EH’de PaO2 değerleri bir miktar düşük seyretmiş, ancak bu düşüklük istatistiksel anlamlılık göstermemiştir. Benzer şekilde Qs/Qt oranında iki evre arasında anlamlı fark gözlenmemiştir. Sonuç: Düşük TV uygulaması TAV sırasında oksijenasyonda ciddi değişikliğe yol açmadığından, çekincesiz olarak kullanılabilir. Aim: In one-lung ventilation (OLV), use of same tidal volumes (TV) as in two-lung ventilation (TLV) is recommended. However, lower TVs are recently found to be associated withrelatively reduced inflammatory response. The aim of this study is to compare the effects of conventional ventilation using higher tidal volumes with those of the reduced TV application during OLV on the oxygenation. Methods: Thirty-one patients scheduled for elective lung resection were randomly assigned to two ventilation strategies in two different sequences using pressurecontrolled ventilation (PCV) during OLV. During TLV, ventilation pressures were adjusted to obtain a TV required for the maintenance of normocapnia. During OLV, TVs were adjusted either by increasing the ventilation pressure to obtain the same TV as in TLV (normocapnic stage: StN) or artificial respiration was maintained by remaining in the same ventilation pressure as in TLV and allowing a hypercarbic state (hyypercapnic stage: StH). In each patient, both methods of the study were applied in two stages. At the end of every stage, PaO2, PaCO2, TV, and Qs/Qt were recorded. Results: There was a significant difference in TV (569±180 mL vs 399±136 mL; p<0.001) and in PCO2 (39.1±6.2 mmHg vs 46±7.6 mmHg; p<0.001) between StN and StH, respectively. In other words in our study TV values were significantly lower in StN, while PaCO2 measurements were found to be significantly higher in StH. There was a slight but insignificant decrease in PaO2 and a slight but insignificant increase in Qs/Qt during StH compared to StN (StN vs StH: 192±56 mmHg vs 176±50 mmHg; and 28.7±8.8 % vs 31.4±8.4 %). Conclusion: Since lower TVs do not result in any important clinical change in oxygenation during OLV, ventilation with lower TV can be used without any hesitation Anahtar kelimeler: soluk hacmi, tek akciğer ventilasyonu, oksijenasyon, şant Key words: tidal volume, one-lung ventilation, oxygenation, shunt Alındığı tarih: 16.01.2011 Kabul tarihi: 27.02.2011 * İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı ** İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Yazışma adresi: Zerrin Sungur Ülke, İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı, Çapa 34093 İstanbul e-mail: [email protected] GİRİŞ Tek akciğer ventilasyonu (TAV) sırasında artan şanta bağlı gelişen hipoksemi en önemli sorundur. Yıllar içinde gelişen teknik olanaklar ile sıklığı azalmakla 5 GKDA Derg 17(1):5-11, 2011 birlikte, halen hipoksemiden kaçınmada TAV sırasında çift akciğer ventilasyonu (ÇAV) sırasındaki yüksek soluk hacminin (TV) uygulanması önerilmektedir (1,2) . Sonuç olarak, klasik kitaplarda da yeterli TV 10 mL kg-1 gibi kabul edilmektedir (3). çalışmadan çıkarılma kriterleri olarak kabul edildi. Bu çalışmanın amacı TAV’da yüksek ve azaltılmış soluk hacimlerinin oksijenasyon üzerine etkisini araştırmaktır. Çalışma basınç kontrollü modda yüksek TV stratejisinde ÇAV’daki TV uygulanırken, azaltılmış TV grubunda basınç korunarak ventilasyon sürdürülmüştür. Premedikasyon uygulanmaksızın ameliyathaneye gelen tüm olgulara prehidrasyonu (6 mL kg-1) takiben monitorizasyonu (EKG, noninvazif kan basıncı ve SpO2) (Horizon XL, Mennen Medicals, Israel) yapıldı. Lokal anestezi ile arteryel kanül yerleştirildi. Anestezi yönetimi ve cerrahi yaklaşım tüm hastalarda benzerdi. Tüm olgulara analjezi amaçlı torakal epidural kateter takıldı ve önceki çalışmada belirtildiği şekilde perioperatif süreçte kullanıldı (8). Preoksijenasyon sonrası anestezi indüksiyonu 3 µg kg-1 fentanil (Fentanyl, Jansen), propofol (Pofol, Astra Zeneca) ve 0.1 mg kg-1 vekuronyum (Norcuron, Organon) ile gerçekleştirildi. Propofol dozu indüksiyonda bispektral indeksi (BIS) 45’in altında, idamede ise BIS değerlerini 40-50 arasında tutacak şekilde ayarlandı. Entübasyon için çift lümenli tüp (Mallinckrodt, Athlone, İrlanda; kadın hastalar için no:37 erkekler için no:39) kullanıldı. Tüpün yerleşimi fiberoptik bronkoskop (Karl Storz Company, Almanya) ile entübasyon sonrası ve hasta yan çevrildikten sonra kontrol edildi. Santral venöz kateter (ArrowHowes, PA, ABD) tüm hastalara opere olan taraftaki subklavyen vene yerleştirildi. Santral venöz basınç kateterin distal ucundan ölçüldü. Isı monitorizasyonu özofagustan yapıldı ve girişim süresince 36°C üzerinde olması için ısıtıcı battaniye (Bıçakçılar, İstanbul, Türkiye) kullanıldı. Tüm hastalara posterolateral torakotomi 5. interkostal aralıktan yapıldı. MATERYAL ve METOD Çalışma planı Şekil 1’de görülmektedir. Fakülte etik kurulundan onayı alındıktan sonra, bu prospektif randomize çalışmaya rıza gösteren ASA II-III statüsünde, 18 yaş üstünde 31 olgu dâhil edildi. Hastalar www.randomization.com sitesinden yararlanılarak, veri toplamada görev almayan araştırmacılar tarafından iki gruba ayrıldı. ÇAV sırasında tüm hastalar basınç kontrollü ventilasyon (PCV) modunda (Servo 900C, Siemens, Stockholm, İsveç) 0.8 FiO2, 12 soluk sayısı ve 5 cmH2O PEEP ile ventile edildiler. Soluk hacmi ekspiryum sonu CO2 değerlerini 30-35 mmHg aralığında tutacak şekilde ayarlandı (ÇAV1). İnspirasyon ve inspirasyon duraklama zamanı sırasıyla % 25 ve % 10’du. TAV’ın başlaması ile hastalar iki farklı ventilasyon stratejisini ardışık olarak uygulanmak üzere gruplara ayrıldı. İlk grupta (n=15) 20 dk. süresince hava yolu basınçları arttırılarak ÇAV sırasındaki TV korundu (normokarbik evre, EN). İkinci grupta (n=16) ise ÇAV sırasında uygulanan basınç korundu, böylece TV düşmesine izin verildi (hiperkarbik evre, EH). İkinci 20 dk.’da gruplara uygulanan ventilasyon stratejisi değiştirildi. Diğer tüm solunum parametreleri (FiO2, soluk sayısı, PEEP, İ:E oranı) ÇAV ile aynıydı. Öte yandan daha yeni çalışmalarda torasik cerrahide rastlanılan akciğer hasarı ciddi bir sorun oluşturmakta ve TAV ile ilişkili gibi durmaktadır (4,5). Bu açıdan yaklaşıldığında TAV sırasında uygulanan yüksek TV’ler akciğer hasarında ve postoperatif gelişen solunum yetersizliğinde rol oynadığı rahatlıkla düşünülebilmektedir (6). “Koruyucu ventilasyon” stratejisi olarak isimlendirilebilecek düşük TV kullanımının torasik cerrahide oksijenasyon üzerine etkisi az sayıda çalışmada yer almıştır. Michelet ve ark. (7), TV azaltıldığında geleneksel ventilasyona göre oksijenasyonun daha iyi sağlandığından söz etmektedir. Ancak, koruyucu ventilasyon grubunda PEEP uygulanması oksijenasyonu etkileyebilecek bir diğer faktör gibi gözükmektedir. Çalışmaya dahil edilmeme kriterleri dekompanse kalp yetersizliği, pulmoner hipertansiyon (MPAP>30 mmHg), ciddi kronik obstrüktif akciğer hastalığı FVC (zorlu vital kapasite) <% 50 ve/veya FEV1 (1. saniyede zorlu ekspirasyon hacmi) <% 50, kronik böbrek yetersizliği, ciddi karaciğer yetersizliği, pıhtılaşma bozuklukları olarak belirlendi. TAV sırasında inoperabilite kararı, SpO2’nin % 90’ın altına inmesi ve CPAP, FiO2’nin % 100’e çıkarılması gibi ek manevralara gereksinim duyulması da operasyon sırasındaki 6 Z. Sungur Ülke ve ark., Düşük Soluk Hacimlerinin Tek Akciğer Ventilasyonunda Oksijenasyon Üzerine Etkileri rin sıkıştırılmasına son verildi ve her 2 TAV evresinde pulmoner arter bağlanmasından önce ölçüm yapılıp kan örnekleri alındı. Her hasta ameliyathanede ekstübe edildi. Arter ve santral ven kan gazı değerleri ilk çift akciğer ventilasyonu sırasında, tek akciğer ventilasyonun her iki evresinde ve rezeksiyon tamamlanıp yeniden ÇAV sürecinde alındı (ÇAV1, EN, EH, ÇAV2). Eşzamanlı olarak hemodinamik veriler (kalp atım hızı [KAH], ortalama arter basıncı [OAB], santral venöz basınç [SVB]) ve solunum yolu basınçları (zirve [PZ], plato [PP] ve ortalama [PO] basınçları) kaydedildi. PP ventilatörün “inspiratory hold” düğmesine basılarak ölçüldü. PZ ise ardışık 3 soluk ortalaması alınarak kaydedildi. Şant hesabı için geleneksel pulmoner arter kan örneği yerine, sağ atriyumdan örnek alındı (8-10). Şant hesaplanmasında aşağıdaki formül kullanıldı: Örneklem hesaplanmasında TAV sırasında PaO2’de 50 mmHg düşmeyi ayırt edecek hasta sayısı 26 olarak bulundu (α=0.05 ve β=0.1). Demografik verilerin karşılaştırılmasında “Student’s t” testi kullanıldı. Bunun dışında hemodinamik değerler, kan gazı sonuçları, hava yolu basınçları ile soluk hacimleri çalışmanın tüm evrelerinde “repeated measures of ANOVA” ile karşılaştırıldı; “post-hoc test” olarak “Tukey’s” kullanıldı. Ardışık hiper ve normokarbik evrelerin etkileri “Student’s t” testi ile kıyaslandı. Veriler ortalama+standart sapma olarak belirtildi ve p<0.05 anlamlı olarak kabul edildi. İstatistik değerlendirme GraphPad Instat, Version 3.06 (GraphPad Soft Ware Inc, San Diego, CA) ile yapıldı. Qs/Qt= (CaO2 -CcO2) / (CcO2-CvO2)’den CaO2= (Hbx1.36xSaO2) + (PaO2x0.0031) CvO2= (Hbx1.36xSvO2) + (PvO2x0.0031) CcO2= (Hbx1.36) + ([FiO2x(PB-PH2O)-PaCO2/RQ] x0.0031) BULGULAR [PB: atmosferik basınç (760 mmHg), PH2O: 47 mmHg, RQ: solunum katsayısı (0.8), SaO2: arteriyel oksijen saturasyonu, SvO2: santral venöz oksijen saturasyonu). Çalışma Aralık 2007/Haziran 2008 arasında gerçekleştirilmiştir. Dâhil edilen 31 hasta da çalışmayı tamamlamıştır. Demografik ve ameliyata ait veriler Tablo 1’de gösterilmiştir. Hiçbir hastada TAV sırasın- Bütün ameliyatlar aynı cerrahi ekip tarafından yapıldı (AT, ŞD). Ölçüm zamanlarında opere edilen akciğe- 31 Hasta TAV randomizasyon 15 hasta Normokarbik evre; EN Hava yolu basınçları ↑ (ÇAV’daki soluk hacmi) 20 dakika 16 hasta Hiperkarbik evre; EN Hava yolu basınçları ↓ (ÇAV’daki hava yolu basıncı) EN ve EH 16 hasta EN 31 hasta TAV sonu 15 hasta EH ÇAV2 Şekil 1. Çalışma akış planı. 7 GKDA Derg 17(1):5-11, 2011 Tablo 1. Demografik, preoperatif solunumsal ve cerrahi veriler. lunmuştur (p<0.05). TAV’ın iki evresi arasında PaO2 ve Qs/Qt açısından anlamlı farka rastlanmamıştır. Olgular (n= 31) Yaş Cinsiyer (erkek/kadın) Ağırlık (kg) Operasyon öncesi FEV1 (%) Operasyon öncesi FVC (%) Operasyon öncesi PaO2 (mmHg) Operasyon öncesi PaCO2 (mmHg) Cerrahi süre (dk.) TAV süresi (dk.) Akciğer rezeksiyonu Olgulardan 18’inde hiperkapnik evrede, 13’ünde ise normokarbik evrede daha yüksek PaO2 değerleri gözlenmiştir. Çalışmaya katılan olgular ardışık solunum stratejilerinde benzer oksijenasyon değerleri göstermişlerdir: ilk olarak normokarbik evreye alınan olgularda ortalama PaO2 196±60 mm Hg iken hiperkarbik evrede 188±41 mm Hg olmuştur; hiperkarbik ventilasyonla başlanan grupta PaO2 179±48 mm Hg iken, sonraki evrede 173±63 mm Hg olmuştur (her iki evre için p>0.05). 58.3±7.2 23 / 8 72.4±9.1 75±14.7 76.3±17.3 76.3±8.9 42±4.3 189±79 65±14 5 pnömonektomi (R/L:3/2) 23 lobektomi 3 metastazektomi (FEV1: 1.saniye zorlu ekspirasyon hacmi, FVC: zorlu vital kapasite, TAV: tek akciğer ventilasyonu R: sağ, L: sol) TARTIŞMA Bu çalışmada çift akciğer ventilasyonundaki basınçların korunması ile TAV sırasında soluk hacminde oluşan % 30 kadar azalmanın, oksijenasyonda anlamlı bozulmaya yol açmadığı gösterilmiştir. Düşük TV uygulamasının sonucu olarak gözlenen pH ve CO2 değişiklikleri oksijenasyon ve hemodinami üzerine etki göstermemiştir. da hipoksemi periyodu yaşanmamıştır. Hemodinamik veriler, kan gazı sonuçları ve hesaplanan Qs/Qt Tablo 2’de belirtilmektedir. Hemodinamik değerlerde dört çalışma evresi arasında istatiksel anlamlılık saptanmamıştır. Arteriyel oksijen basıncı TAV’ın her 2 evresinde ÇAV dönemlerine göre anlamlı olarak daha düşük bulunurken (p<0.001), şant TAV evrelerinde ÇAV zamanlarına göre daha yüksek olmuştur (p< 0.001). TAV’ın hiperkapnik evresinde hava yolu basıncında değişiklik yapılmadığında soluk hacmi diğer üç çalışma zamanına göre anlamlı olarak azalmıştır (% 30 kadar) (p<0.001). Bekleneceği üzere yine hiperkapnik evrede PaCO2 diğer evrelere göre anlamlı biçimde yüksek seyretmiştir (p<0.001). Diğer üç evre ile kıyaslandığında hiperkarbik evrede pH değerleri anlamlı olarak düşük bulunmuştur (p<0.001). Öte yandan, normokarbik evre hava yolu basınçları açısından (zirve, ortalama ve plato basınçları) diğer üç döneme göre anlamlı olarak daha yüksek olarak bu- Torasik anestezide TAV sırasında hipoksemi halen en önemli sorun gibi durmaktadır. Buna yönelik olarak yüksek konsantrasyonda oksijen kullanımı, geniş soluk hacmi ile ventilasyon atelektazi ve hipoksinin önlenmesi adına klasik olarak önerilmektedir (1). İkibinlerin başında torasik cerrahi sonrası akciğer hasarı tanımlandıktan sonra bile, TAV sırasında TV’nin 1012 mL kg-1 civarında olması önerilmekteydi (11). Benzer şekilde yakın geçmişte yayınlanmış bir derlemede TAV için 10-12 mL kg-1 TV önerilirken, bu şekilde atelektazi ve oksijenasyonun bozulmasının önüne ge- Tablo 2. Solunumsal ve hemodinamik veriler ile kan gazı sonuçları. TV (mL) PaO2 (mmHg) PaCO2 (mmHg) pH Qs/Qt PZ (cmH2O) PP (cmH2O) PO (cmH2O) KAH (vuru dk-1) OAB (mmHg) SVB (mmHg) Hb (g dL-1) ÇAV1 EN EH ÇAV2 571±151 351±75 38.6±6.5 7.39±0.02 11±3 21.3±3.8 14±3.2 6±1.1 61±5 72±11.6 10.8±3.1 13.7±1.9 569±180 192±50 # 39.1±6.2 7.38±0,04 28.7±8.7 # 26.8±3.5 & 17.3±3 & 7.1±1.3 & 59±7 69±14.3 11.3±3.4 13.3±1.1 399±136*** 176±56 # 46±7.6*** 7.29±0.06*** 31.4±8.4 # 21.9±4.6 14.5±3.3 5.9±1.2 58±8 67±12.2 11.4±3.2 13.1±1.2 568±175 316±81 39.2±6.4 7.38±0.05 13±3.2 21.7±3.9 14.4±4.1 6.2±1.3 58±7 70±11.2 11.5±3 12.8±1.4 *** p<0.001 ÇAV1, EN, ÇAV2 ile kıyaslandığında; &: p<0.001 ÇAV1, EH, ÇAV2 ile kıyaslandığında; #: p<0.001 ÇAV1, ÇAV2 ile kıyaslandığında 8 Z. Sungur Ülke ve ark., Düşük Soluk Hacimlerinin Tek Akciğer Ventilasyonunda Oksijenasyon Üzerine Etkileri çilebileceği savunulmuştur (10). Oysa torasik cerrahi ve anestezideki gelişmeler (fiberoptik bronkoskobun yaygın kullanımı, akciğer izolasyon gereçlerinin gelişimi, vb.) sonucu, günümüzde hipoksemi sıklığı ciddi oranda azalmıştır. Üstelik son yıllarda yüksek TV ile ventile olan akciğerdeki enflamasyon ilişkisi gerek deneysel, gerekse klinik çalışmalarda gösterilmektedir (12-15). Çift akciğerdekine benzer TV’lerin uygulandığı geleneksel TAV stratejisi ile akciğer mekaniğinde bozulma, ağırlık artışı ve pulmoner hipertansiyon gelişimi saptanmıştır (13,16). Akciğerlerdeki aşırı gerilmenin düşük TV ve ılımlı bir PEEP kullanımı ile önüne geçilebileceği kaydedilmiştir. İki farklı derlemede araştırmacılar geniş soluk hacmi değilse de, yüksek hava yolu basınçlarının akciğer hasarı ile ilişkisi konusunda hemfikir olmuşlardır (17,18). Akciğer hasarı riskinin nisbeten daha yüksek olduğu pnömonektomilerde yapılan 2 retrospektif araştırmada, Licker (19) ve Fernandez (6) postoperatif solunum yetersizliğinde perioperatif fazla sıvı verilmesi ile birlikte geniş soluk hacmi kullanımın (8.3 vs 6.7 ml kg-1) anlamlı risk faktörleri olduğunu bildirmişlerdir. Slinger (21), ventilatör ilişkili akciğer hasarına karşı azaltılmış TV uygulanmasını salık vermektedir. Sonuç olarak, anestezist hipoksemiye karşı alacağı önlemler ve ventilatöre bağlı akciğer hasarı arasında ikilemde rahatlıkla kalabilmektedir. Düşük TV kullanımının oksijenasyon üzerine etkileri araştıran çalışma sayısı halen kısıtlıdır. Özofagus cerrahisinde geleneksel ve koruyucu ventilasyon stratejilerini (9 ve 5 ml kg-1) karşılaştırdığı araştırmasında Michelet ve ark. (7) koruyucu yaklaşımın proinflamatuvar yanıtı azalttığı gibi, daha iyi bir oksijenasyon ile birlikte olduğunu göstermiştir. Ancak, bu araştırmada iki grup arasında TV dışında uygulanan PEEP değerlerinin de farklı olması (geleneksel için 0, koruyucu için 5 cm H2O) oksijenasyonu etkilemiş olması kuvvetle olasıdır. Fernandez-Perez ve ark. (6) ise retrospektif araştırmasının sonuçlarını, yüksek TV gereken olguların daha “hastalıklı” akciğer dokusuna sahip olabileceği hatta preoperatif hipoksemi ile giden olabileceği şeklinde yorumlamıştır. Azaltılmış soluk hacimlerini kullandığımız bu çalışmada koruyucu ventilasyon stratejimizi şu şekilde oluşturduk. Basınç kontrollü ventilasyonu seçerek hem benzer TV için daha düşük basınç değerleri ile çalışabileceğimizi (volüm kontrollü moda göre), hem de TAV sırasında ventilasyon dağılımının daha fizyolojik olacağını varsaydık (23). Hava yolu basınçlarını ÇAV sırasında uygulanan değerlerde bırakarak, bu evredekine benzer bir barotravma olacağını hesaba kattık. Her evrede eşit düzeyde PEEP kullanarak oksijenasyonu korumayı (9) ve alveoler kollapsı asgariye indirmeyi hedefledik (24). Bu modelde TV’de yaklaşık % 30 bir azalma gözlemledik. Bu azalma ile birlikte PaO2 değerlerinde düşme görülmekle birlikte, istatistiksel anlamlılık saptanmadı. Şant oranı PaO2 değerleri ile korele idi ve evreler arasında istatistiksel fark yoktu. Bu bulgular geleneksel olarak TAV sırasında yüksek TV’lerin korunmasını hedefleyen yaklaşımla çelişkili gibi durmaktadır. Düşük TV ile birlikte oksijenasyonun korunmasını kullandığımız ılımlı PEEP, FiO2 seçimi ve ventilasyon modu ile açıklanabileceğini düşünmekteyiz. Tüm hastalara çalışma süresince uygulanan 5 cm H2O PEEP özellikle “dependent” akciğerde atelektaziyi önleyerek olası hipokseminin önüne geçmiştir. Genel olarak TAV sırasında FiO2’nin 1 olarak ayarlanması önerilmektedir. Ancak, gerek anestezi, gerekse yoğun bakımda kısa süreli bile olsa yüksek konsantrasyonda oksijen kullanımının atelektazi sıklığını arttırdığı bilinmektedir. Sonuç olarak, Edmark ve ark. (25) FiO2 1 yerine 0.8 olmasının, atelektazi sıklığını anlamlı olarak azalttığını göstermiştir. TAV sırasında ventilasyon modunun seçimi üzerinde nispeten daha az çalışılmış bir konudur. Benzer soluk hacimleri için PCV’nin VCV’ye göre daha düşük hava yolu basınçları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (23,28) . Düşük havayolu basınçları barotravma riskini azaltacağı gibi kan akımının “dependent” akciğerden “non-dependent” akciğere yönelmesinin de önüne geçecektir. Öte yandan azalan TVler kaçınılmaz olarak hiperkarbiye neden olmaktadır. Torasik anestezide TAV sırasında ”permisiv hiperkarbinin” etkilerini inceleyen çalışmalar vardır. Sticher ve ark. (26) kontrollü hiperkapnide azalmış dk. ventilasyonuna rağmen, PaO2’nin korunduğundan bahsetmektedir. Araştırmacılar bu durumu solunumsal asidozun (ortalama pH=7.27) oksijen disosiasyon eğrisini sağa kaydırması ve hipoksik pumoner vazokonstriksiyonu arttırıcı etkisi ile açıklamışlardır. Bir diğer çalışmada daha yüksek PaCO2 değerlerinin (100 mm Hg) oksijenasyonu etkilemediği görülmüştür (27). Ancak, hastalarda sıkça 9 GKDA Derg 17(1):5-11, 2011 hemodinamik dalgalanma görülmüş ve sıklıkla katekolamin kullanımına gereksinimi olmuştur. Çalışmamızda hiperkarbik evrede ortalama PaCO2 46 mm Hg olarak bulunmuştur (maksimum PaCO2 <60 mm Hg). Buna uygun olarak ortalama pH 7.29 (minimum pH=7.21) olmuştur. Bu değerlerle hemodinamik durumda bir bozulma gözlenmemiştir. Bu çalışmanın bazı zaafları mevcuttur. İlk olarak şant hesabı için pulmoner arter kateteri yerine santral venöz kateter kullanılmıştır. Kimi klinik çalışmalarda daha önce de bu yönteme başvurulmuştur (8-10); üstelik çalışmamızın birincil hedefi oksijenasyonun değerlendirilmesidir. Diğer bir soru da hazırlanan ventilasyon modelinin yeterince koruyucu olup olmaması konusudur. Soluk hacminde görülen % 30 kadar azalmanın koruyuculuğunu tartışabilmek için belki de, oksijenasyonu korurken akciğer hasarına yol açmayan ”optimal” TV’lerin belirlendiği bir başka çalışma anlamlı olacaktır. Sonuç olarak, çift akciğer ventilasyonu sırasındaki basınçların korunması ile PCV modunda TAV sırasında soluk hacimlerinde % 30 kadar azalma görülmektedir ve bu azalma klinik olarak oksijenasyonu anlamlı derecede etkilememektedir. Bu yapay solunum modeli düşük hava yolu basınçları ile birlikte TAV için güvenle önerilebilir gibi durmaktadır. KAYNAKLAR 1. Katz JA, Laverne RG, Fairley B, Thomas AN. Pulmonary oxygen exchange during endobronchial anesthesia: effect of tidal volume and PEEP. Anesthesiology 1982;56:164-71. http://dx.doi.org/10.1097/00000542-198203000-00002 PMid:7036798 2. Brodsky JB, Fitzmaurice B. Modern anesthetic techniques for thoracic operation. World J Surg 2001;25:1626. http://dx.doi.org/10.1007/s002680020014 3. Triantiflou AN, Benumof JL, Lecamwasan HS. Physiology of the lateral decubitus position- the open chest and one-lung ventilation. In: Kaplan JA, Slinger PD, eds. Thoracic anesthesia, 3rd ed. Philadelphia: Churchill Livingstone, 2003:86. 4. Licker M, Fauconnet P, Villiger Y, Tschopp JM. Acute lung injury and outcomes after thoracic surgery. Curr Opin Anaesthesiol 2009;22:61-7. http://dx.doi.org/10.1097/ACO.0b013e32831b466c PMid:19295294 5. Senturk M. New concepts of the management of onelung ventilation. Curr Opin Anaesthesiol 2006;19:1-4. http://dx.doi.org/10.1097/01.aco.0000192778.17151.2c PMid:16547426 10 6. Fernández-Pérez ER, Keegan MT, Brown DR, Hubmayr RD, Gajic O. Intraoperative tidal volume as a risk factor for respiratory failure after pneumonectomy. Anesthesiology 2006;105:14-8. http://dx.doi.org/10.1097/00000542-200607000-00007 7. Michelet P, D’Journo XB, Roch A, et al. Protective ventilation influences systemic inflammation after esophagectomy: a randomized controlled study. Anesthesiology. 2006;105:911-9. http://dx.doi.org/10.1097/00000542-200611000-00011 PMid:17065884 8. Ozcan PE, Senturk M, Sungur Ulke Z, et al. Effects of thoracic epidural anaesthesia on pulmonary venous admixture and oxygenation during one-lung ventilation. Acta Anaesthesiol Scand 2005;51:1117-22. http://dx.doi.org/10.1111/j.1399-6576.2007.01374.x PMid:17697309 9. Garutti I, Quintana B, Olmedilla L, et al. Arterial oxygenation during one-lung ventilation: combined versus general anesthesia. Anesth Analg 1999;88:4949. http://dx.doi.org/10.1213/00000539-199903000-00005 10. Sentürk NM, Dilek A, Camci E, et al. Effects of positive end-expiratory pressure on ventilatory and oxygenation parameters during pressure-controlled one-lung ventilation. J Cardiothorac Vasc Anesth 2005;19:71-5. http://dx.doi.org/10.1053/j.jvca.2004.11.013 PMid:15747273 11. Gal TJ. Con: Low Tidal Volumes are indicated during one lung ventilation. Anesth Analg 2006, 103: 271-3. http://dx.doi.org/10.1213/01.ane.0000223678.64129.7c 12. Kozian A, Schilling T, Fredén F, et al. One-lung ventilation induces hyperperfusion and alveolar damage in the ventilated lung: an experimental study. Br J Anaesth 2008;100:549-59. http://dx.doi.org/10.1093/bja/aen021 PMid:18308740 13. Gama de Abreu M, Heintz M, Heller A, et al. Onelung ventilation with high tidal volumes and zero positive end-expiratory pressure is injurious in the isolated rabbit lung model. Anesth Analg 2003;96:220-8. PMid:12505956 14. Schilling T, Kozian A, Huth C, et al. The pulmonary immune effects of mechanical ventilation in patients undergoing thoracic surgery. Anesth Analg 2005;101:95765. http://dx.doi.org/10.1213/01.ane.0000172112.02902.77 15. Mitsos P, Katsaragakis S, Theodorou D, Milingos N, Skottis I. The degree of oxidative stress is associated with major adverse effects after lung resection: a prospective study. Eur J Cardiothorac Surg 2006;29:591-5. http://dx.doi.org/10.1016/j.ejcts.2005.12.027 PMid:16476542 16. Kuzkov VV, Suborov EV, Kirov MY, et al. Extravascular lung water after pneumonectomy and one-lung ventilation in sheep. Crit Care Med 2007;35:1550-9. http://dx.doi.org/10.1097/01.CCM.0000265739. 51887.2B PMid:17440418 17. Gothard J. Lung Injury of the thoracic surgery and onelung ventilation. Curr Opin Anaestesiol 2006;19:5-10. http://dx.doi.org/10.1097/01.aco.0000192783.40021.c1 PMid:16547427 18. Van der Werff YD, van der Houwen HK, Heijmans Z. Sungur Ülke ve ark., Düşük Soluk Hacimlerinin Tek Akciğer Ventilasyonunda Oksijenasyon Üzerine Etkileri 19. 20. 21. 22. 23. PJ, et al. Postpneumonectomy pulmonary edema. A retrospective analysis of incidence and possible risk factors. Chest 1997;111:1278-84. http://dx.doi.org/10.1378/chest.111.5.1278 PMid:9149583 Licker M, de Perrot M, Spiliopoulos A, et al. Risk factors for acute lung injury after thoracic surgery for lung cancer. Anesth Analg 2003;97:1558-65. http://dx.doi.org/10.1213/01.ANE.0000087799. 85495.8A Licker M, Diaper J, Villiger Y, Spiliopoulos A, Licker V, Robert J, Tschopp JM. Impact of intraoperative lung-protective interventions in patients undergoing lung cancer surgery. Crit Care 2009;13:R41. http://dx.doi.org/10.1186/cc7762 PMid:19317902 PMCid:2689485 Slinger P. Pro: low tidal volume is indicated during one-lung ventilation. Anesth Analg 2006;103:268-70. http://dx.doi.org/10.1213/01.ane.0000223701.24874. c8 Senturk M. Protective Ventilation during One-lung Ventilation. Anesthesiology 2007;107:176-7. http://dx.doi.org/10.1097/01.anes.0000268569.01129. d6 PMid:17585243 Tugrul M, Camci E, Karadeniz H, et al. Comparison of volume controlled with pressure controlled ventilation during one-lung anaesthesia. Br J Anesth 1997;79:306-10. PMid:9389846 24. Grichnik KP, Shaw A. Update on one-lung ventilation: the use of continuous positive airway pressure ventilation and positive end-expiratory pressure ventilationclinical application. Curr Opin Anaesthesiol 2009;22:2330. http://dx.doi.org/10.1097/ACO.0b013e32831d7b41 PMid:19295290 25. Edmark L, Kostova-Aherdan K, Enlund M, Hedenstierna G. Optimal oxygen concentration during induction of general anesthesia. Anesthesiology 2003;98:2833 http://dx.doi.org/10.1097/00000542-200301000-00008 PMid:12502975 26. Sticher J, Müller M, Scholz S, Schindler E, Hempelmann et al. Controlled hypercapnia during one-lung ventilation in patients undergoing pulmonary resection. Acta Anaesthesiol Scand 2001;45:842-7. http://dx.doi.org/10.1034/j.1399-6576.2001.045007842.x PMid:11472285 27. Morisaki H, Serita R, Innami Y, et al. Permissive hypercapnia during thoracic anaesthesia. Acta Anaesthesiol Scand 1999;43:845-9. http://dx.doi.org/10.1034/j.1399-6576.1999.430811.x PMid:10492414 28. Unzueta MC, Casas JI, Moral MV. Pressurecontrolled versus volume-controlled ventilation during one-lung ventilation for thoracic surgery. Anesth Analg 2007;104:1029-33. http://dx.doi.org/10.1213/01.ane.0000260313.63893.2f 11 GKDA Derg 17(1):12-14, 2011 doi:10.5222/GKDAD.2011.012 Olgu Sunumu Sağ Taraflı Çift Lümenli Tüp ile Sol Endobronşiyal Entübasyon Hasan HEPAĞUŞLAR *, Ayşe Pelin GİRGİN *, Ulaş PINAR **, Zahide ELAR * ÖZET SUMMARY Tek akciğer ventilasyonu, torakal cerrahi girişimler sırasında genellikle uygulanan bir tekniktir. Bu olgu sunumunda, yeniden şekil verilen sağ-taraflı çift lümenli tüp (ÇLT) ile gerçekleştirilen sol endobronşiyal entübasyon uygulaması sunuldu. Akciğer kanseri nedeniyle 60 yaşında erkek olguya sağ üst lobektomi planlandı. Cerrahi girişim günü uygun çapta sol-taraflı ÇLT’ün mevcut olmaması nedeniyle, sağ-taraflı ÇLT’ye iki kademeli manevra ile sol-taraflı ÇLT benzeri şekil verildi ve bu ÇLT kullanılarak sol endobronşiyal entübasyon gerçekleştirildi. Cerrahi girişim sorunsuz tamamlandı. Olgu yoğun bakım ünitesine spontan solunumda transport edildi. Bir gün yoğun bakımda kalan olgu daha sonra servise çıkarıldı. Left Endobronchial Intubation with a Right-Sided Double Lumen Tube (A Case Report) Anahtar kelimeler: torasik cerrahi, akciğer, ventilasyon Key words: thoracic surgery, lung, ventilation GİRİŞ OLGU SUNUMU Torakal cerrahi girişimlerde, işlemi kolaylaştırmak amacıyla tek akciğer ventilasyonu (TAV) sık olarak uygulanan bir tekniktir. Akciğer izolasyonu genellikle çift lümenli tüp (ÇLT) ile sağlanır (1). Bu olgu sunumunda, selektif sol akciğer ventilasyonu sağlamak için, yeniden şekil verilen sağ-taraflı ÇLT ile gerçekleştirilen sol endobronşiyal entübasyon uygulaması sunuldu. Öksürük, hemoptizi, yüksek ateş ve çarpıntı yakınmaları ile hastaneye başvuran 60 yaşında, 160 cm boyunda ve 58 kg ağırlığındaki erkek olguya, akciğer kanseri tanısıyla sağ üst lobektomi planlandı. Alındığı tarih: 08.02.2011 Kabul tarihi: 25.02.2011 * Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı ** Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Merkezi Yazışma adresi: Ayşe Pelin Girgin, 2040 Sok. Albatros 5. blok, K.15 D.58 Mavişehir, Karşıyaka-İzmir e-mail: [email protected] 12 One-lung ventilation is a generally performed technique during thoracic surgical procedures. In this case report, left endobronchial intubation which was performed with a reshaped right-sided double lumen tube (DLT) was presented. Right upper lobectomy was planned for a 60-year-old man because of his pulmonary tumour. On the day of surgery, since an appropriate size of a left-sided DLT was not available in the operating room, right-sided DLT was reshaped like a left-sided one with a maneuver including two steps and left endobronchial intubation was performed with this reshaped right-sided DLT. The surgery was completed uneventfully. The patient was transferred to the intensive care unit while breathing spontaneously. He spent one day at the intensive care unit, then he was discharged to the ward. Öyküsünde, 37 yıl önce geçirilmiş appendektomi ve 6 yıl önce geçirilmiş inguinal herni ameliyatı bulunan olgunun, 40 yıl süreyle 2 paket/gün sigara içimi mevcuttu. Yandaş hastalığı saptanmayan olgunun preoperatif solunum fonksiyonlarının değerlendirilmesinde; FEV1:2.29 L (% 69), FVC:3.37 L (%81), FEV1/ FVC:% 68 olarak belirlendi. Cerrahi girişim günü uygun çapta sol-taraflı ÇLT’nin mevcut olmaması ve cerrahi girişimin sağ üst lobektomi olarak planlanması nedeniyle, selektif sol akciğer ventilasyonu için, polivinil klorid yapıda 39-Fr sağ-taraflı ÇLT’ye (Sheridan Sher-I-Bronch, Hudson H. Hepaguşlar ve ark., Sağ Taraflı Çift Lümenli Tüp ile Sol Endobronşiyal Entübasyon Respiratory Care Inc., Temecula, CA, USA) yeniden şekil verilip, bu ÇLT ile sol endobronşiyal entübasyon uygulaması planlandı. Bu koşulda TAV’ın sağlanamaması halinde ise; ÇLT ile sağ endobronşiyal entübasyon veya tek lümenli tüp ile endotrakeal entübasyon ve Fogarty arteriyel embolektomi kateteri ile sağ bronşiyal blokaj altında cerrahi girişimin yapılması kararlaştırıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi, sağ-taraflı ÇLT’ye, sol-taraflı ÇLT benzeri şekil verilmesi amacıyla, sırası ile aşağıdaki manevralar uygulandı; (i) bronşiyal lümeninin içinde stile varlığında, sağ-taraflı ÇLT’nin proksimal eğimi, tüpün Y bifurkasyonundan tutularak, tüpün uzun eksenine göre tam ters yöne değiştirildi ve (ii) bronşiyal ucunun açıklığının sola bakması amacıyla, ÇLT saat yönünde 180° döndürüldü. Bu iki kademeli manevra ile sağ-taraflı ÇLT yeniden şekillendirildi (Resim 1, 2). Resim 1. Polivinil klorid yapıda 39 Fr. tek kullanımlık sol- (üst) ve sağ-taraflı (alt) çift lümenli tüpler (Sheridan Sher-I-Bronch, Hudson Respiratory Care Inc., Temecula, CA, USA). Standart monitorizasyonu takiben anestezi indüksiyonu ve nöromusküler bloker verilmesi sonrası, yeniden şekillendirilen sağ-taraflı ÇLT ile, sol-taraflı ÇLT yerleştirilmesi basamakları uygulanarak, sol endobronşiyal entübasyon gerçekleştirildi. Tüpün boyu ağız hizasında 27 cm derinlikte olacak şekilde, ÇLT tespit edildi. Yerleştirilen sağ-taraflı ÇLT’nin pozisyonunun uygunluğu ve akciğer seperasyonunun sağlandığı, supin ve lateral dekübit pozisyonlarında; solunum seslerinin oskültasyonu, toraks duvarı hareketlerinin inspeksiyonu, “peak” hava yolu basınçlarının kontrolü ve ayarlanan tidal volüm ile ekspirasyon volümünün karşılaştırılması ile doğrulandı. Akciğerlerin etkin seperasyonu, torakotomi sonrası sağ atelektatik akciğerin görülmesi ile kanıtlandı. İnhalasyon anesteziği ile sağlanan idamede; TAV öncesi %50 N2O/%50 O2, TAV sırasında ve sonrasında ise %100 O2 uygulandı. Çift akciğer ventilasyonu (ÇAV) sırasında tidal volüm (Vt); 450 mL, dk. solunum sayısı; 12 olarak ayarlandı ve “peak” hava yolu basıncı 20 cmH2O değerinin altında saptandı. Tek akciğer ventilasyonu sırasında ise Vt; 300 mL, dk. solunum sayısı; 16 olarak uygulandı ve peak hava yolu basıncı 26 cmH2O dolayında gözlendi. Cerrahi girişimin; (i) başlangıç döneminde ÇAV uygularken (FiO2:0.5), (ii) 60. dk’sında TAV uygularken (FiO2:1.0) ve (iii) toraksın kapatılma aşamasında ÇAV uygularken (FiO2:1.0) arter kan gazı analizlerinden elde edilen veriler Tablo 1’de sunuldu. Tablo 1. Cerrahi girişimin farklı dönemlerine ait arter kan gazları analiz sonuçları. ÇAV1 TAV ÇAV2 pH PaO2 (mm Hg) PaCO2 (mm Hg) HCO3 (mmol.L-1) SaO2 (%) 7.42 7.35 7.36 282 118 315 39.5 49.1 45.8 26.0 27.9 26.6 99.9 98.4 99.9 ÇAV1: Cerrahi girişimin başında uygulanan çift akciğer ventilasyonu TAV: Tek akciğer ventilasyonu ÇAV2: Toraksın kapatılması aşamasında uygulanan çift akciğer ventilasyonu Resim 2. Polivinil klorid yapıda 39 Fr. tek kullanımlık sol- (üst) ve yeniden şekillendirilen sağ-taraflı (alt) çift lümenli tüpler (Sheridan Sher-I-Bronch, Hudson Respiratory Care Inc., Temecula, CA, USA). Cerrahi girişim 230 dk sürdü. Posterolateral torakotomi ile toraksa girilip sağ üst lobektomi ve kitlenin 3, 4, ve 5. kotların lateral kısmına yapışık olması nedeniyle, göğüs duvarı rezeksiyonu uygulandı. Toraksın kapatılması aşamasında çoklu interkostal sinir bloğu yapıldı. Cerrahi girişimin sonunda ekstübasyon uygu13 GKDA Derg 17(1):12-14, 2011 landı. Postoperatif analjezisi düzenlenen olgu, yeterli spontan solunumda ve O2 desteğinde göğüs cerrahisi yoğun bakım ünitesine nakledildi. Postoperatif 1 gün yoğun bakımda izlendikten sonra servise çıkarılan olgu, postoperatif 12. günde evine taburcu oldu. TARTIŞMA Sağ torakotomi altında cerrahi girişim uygulanan bu olguda, basit iki manevrayla yeniden şekil verilen sağ-taraflı ÇLT ile sol endobronşiyal entübasyon uygulanmıştır. Literatürde sol-taraflı ÇLT’nin sağ bronşa yerleştirildiği olgulara ait yayınlar yer almasına karşın (2-4), sağ-taraflı ÇLT kullanılarak sol endobronşiyal entübasyon uygulanan bir olguya ait veriye rastlanılmamıştır. Sunduğumuz bu olgu, sağ-taraflı ÇLT kullanılarak sol endobronşiyal entübasyon uygulanan ilk olgu olması nedeni ile özellik oluşturmaktadır. Yoğun bakımdaki tedavisi sırasında sağ üst lobda hemoraji saptanan bir olguda, kanamayı kontrol etmek amacıyla sol-taraflı ÇLT’yi sağ ana bronşa yerleştirdiğini bildiren Alfery (2), böyle bir uygulamanın sağ üst lob bronşiyal orifisini kolaylıkla tıkayabileceğini rapor etmiştir. Sağ üst lobdaki hemorajinin sağaltımında, sağ-taraflı ÇLT’nin ve fiberoptik bronkoskopun kullanıma hazır olmadığı koşullarda, bronşiyal lümeninde üst lob için ventilasyon deliği bulunmayan sol-taraflı ÇLT’nin uygun bir alternatif olduğunu bildirmiştir. Bougaki ve ark. (3), 2007 yılında sol akciğer üst lobuna ait tümörün rezeksiyonu amacıyla operasyona hazırlanma aşamasında total situs inversus saptanmış 74 yaşındaki bir erkek hastada, sol-taraflı ÇLT kullanılarak sağ endobronşiyal entübasyon uyguladıklarını ve TAV’ın başarı ile sağladıklarını bildirmiştir. Yazarlar, situs inversus olgularında kullanılmak üzere ticari olarak ÇLT üretilmediğini ve böyle olgularda soltaraflı ÇLT’nin endobronşiyal lümeninin sağ bronşa yerleştirilmesinin kolay ve uygun bir seçenek olduğunu belirtmiştir. Scholten ve ark. (4) ise, daha önce sol pnömonektomi geçirmiş bir erkek hastada, sağ üst lobda aspergillom 14 nedeniyle yapılan sağ anteriyor torakotomi sırasında sol-taraflı ÇLT ile sağ endobronşiyal entübasyon uygulamasını bildirmiştir. Yayınladıkları bu olgu sunumunda, kavernostomi ve marsupiyalizasyon uygulaması için fiberoptik bronkoskopik görüntü eşliğinde sol-taraflı ÇLT’yi, bronşiyal kafının proksimal kenarı, sağ üst lob bronşunun distalinde kalacak şekilde ilerletmişler ve enfekte sağ üst lob izolasyonu sağlayarak sağ orta ve alt lob ventilasyonu altında cerrahi girişimi uyguladıklarını belirtmişlerdir. Sonuç olarak, bu olgu sunumunda trakeo-bronşiyal anatomik yapı (5) ile sağ- ve sol-taraflı ÇLT’lerin üretim farklılığı dikkate alınarak (6), sağ-taraflı ÇLT’ye basit iki manevrayla yeniden şekil verilmiştir. Modifiye edilen bu sağ-taraflı ÇLT ile sol endobronşiyal entübasyon gerçekleştirilmiş ve akciğer seperasyonu sağlanarak cerrahi girişim sorunsuz olarak uygulanmıştır. KAYNAKLAR 1. Göksu S, Kılıç E, Gül R ve ark. Göğüs cerrahisinde çift lümenli tüp deneyimlerimiz. GKD Anest Yoğ Bakım Dern Derg 2010;16:66-70. 2. Alfery DD. Use of a left-sided double-lumen tube to occlude the right upper lobe orifice. Anesthesiology 1995;83:1131. http://dx.doi.org/10.1097/00000542-199511000-00033 PMid:7486170 3. Bougaki M, Orii R, Yamada Y. Right bronchial intubation using a left-sided double-lumen in a patient with situs inversus. Masui 2007;56:1411-3. PMid:18078097 4. Scholten KJ, Kulkarni V, Brodsky JB. Isolation of the right upper-lobe with a left-sided double-lumen tube after left-pneumonectomy. Anesth Analg 2007;105:330-1. http://dx.doi.org/10.1213/01.ane.0000270106.22502. e2 5. Camposs JH, Massa FC. Is there a better right-sided tube for one-lung ventilation? A comparison of the right-sided double lumen tube with the single-lumen tube with right-sided enclosed bronchial blocker. Anesth Analg 1998;86:696-700. PMid:9539585 6. Watterson LM, Harrison GA. A comparison of the endobronchial segment of modern left-sided doublelumen tubes in anesthesia for bilateral sequential lung transplantation. J Cardiothorac Vasc Anesth 1996;10: 583-5. http://dx.doi.org/10.1016/S1053-0770(96)80132-7 GKDA Derg 17(1):15-20, 2011 doi:10.5222/GKDAD.2011.015 Olgu Sunumu Bronkojenik Kistlerde Cerrahi Tedavi ve Anestezi Yönetimi Mesut ERBAŞ *, Sami KARAPOLAT **, Suat GEZER **, Havva ERDEM ***, Talha DUMLU ****, Hakan ATEŞ * ÖZET SUMMARY Giriş: Bronkojenik kistler embriyolojik dönemde trakeobronşiyal sistemin anormal gelişmesi sonucu meydana gelen ve genellikle akciğer parankimi veya mediasten yerleşimli olan lezyonlardır. Surgical Treatment and Management of Anaesthesia in Bronchogenic Cysts Olgu sunumları: Radyolojik tetkikler sonucunda tespit edilen 3 erkek ve 2 kadın bronkojenik kist olgusu kliniğimizde takip edilmiştir. Bronkojenik kistler olgulardan 3’ünde mediastinal, 1’inde intraparankimal ve 1’inde ise jugulum bölgesinde cilt altı yerleşimliydi. Dört olguda tek akciğer ventilasyonunun uygulandığı standart posterolateral torakotomi insizyonu 1 olguda ise lokal anestezi altında jugulumda yapılan horizontal kesi ile kistik yapı duvar ve epitelinin tamamını içerecek şekilde total olarak rezeke edildi. Torakotomi uygulanan olgularda postoperatif dönemde hasta kontrollü analjezi yöntemi ile etkili bir analjezi sağlandı. Histopatolojik inceleme ile bronkojenik kist tanısı konulan olguların tümü sorunsuz olarak taburcu edildi. Olgular 6 ay-2 yıl arasında takip edilmiş ve hiçbirisinde uzun dönemli komplikasyon ve nüks görülmemiştir. Sonuç: Bronkojenik kistlerin cerrahi komplet rezeksiyonu hem kesin patolojik tanının konulmasını hem de tam kür elde edilmesini sağlamaktadır. Etkin bir anestezi yönetimi ve postoperatif hasta kontrollü analjezi uygulamaları olguların konforlarını artırmakta ve iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Introduction: Bronchogenic cysts are lesions that occur as a result of abnormal development of the tracheobronchial system during embryological life, and they are usually localized on lung parenchyma or mediastinum. Case reports: Three male and two female cases radiologically diagnosed as bronchogenic cysts were followedup in our clinic. Bronchogenic cysts were localized in the mediastinum (n=3), within parenchyma (n=1), and subcutaneous layers at jugulum (n=1). Cystic structures were totally resected together with their walls and epithelia through standard posterolateral thoracotomy incision under single lung ventilation in four cases and a horizontal jugular incision was used under local anesthesia in one case. An efficient patient- controlled analgesia was provided for thoracotomy patients during the postoperative period. All patients histopathologically diagnosed as bronchogenic cyst were discharged without any problem. The cases were followed-up for 6 month and 2 years, and any long-term complication and recurrence did not observed. Conclusion: Complete surgical resection of bronchogenic cysts allows for the establishment of definitive pathological diagnosis and absolute cure in cases with bronchogenic cysts. Efficient anesthetic management and postoperative patient- controlled analgesia improve patient comfort and shorten recovery period. Anahtar kelimeler: bronkojenik kist, mediasten, tomografi, torakotomi, anestezi Key words: bronchogenic cyst, mediastinum, tomography, thoracotomy, anesthesia Alındığı tarih: 29.01.2011 Kabul tarihi: 27.02.2011 * Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı ** Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı *** Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı **** Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Yazışma adresi: Mesut Erbaş, Bünyan Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Bünyan, Kayseri e-mail: [email protected] GİRİŞ Bronkojenik kistler embriyonik dönemde trakea divertikülünün anormal tomurcuklanmasıyla oluşan trakeobronşiyal sistemin gelişimsel bir malformasyonudur. Sıklıkla akciğer parankimi veya mediastende yerleşirler. Mediastinal bronkojenik kistler genellikle paratrakeal, subkarinal veya hiler bölgelerde bulu15 GKDA Derg 17(1):15-20, 2011 nurlar. Bununla beraber, ender de olsa anterior mediastinum, perikardiyal kavite, paravertebral sulkus ve intraabdominal bronkojenik kist olguları da gözlenebilmektedir (1,2). Bronkojenik kistler yerleşim yerleri, büyüklükleri, görüldükleri yaş grubu ve komplike olup olmamalarına bağlı olarak göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, yutma güçlüğü, ateş veya hemoptizi gibi semptomlarla karşımıza çıkabilmektedir. Ancak, sıklıkla yetişkinlerde tespit edilen bronkojenik kistlerin çoğu asemptomatiktir ve olgular başka bir nedenle tetkik edilirken rastlantısal olarak bulunmaktadırlar (3). Radyolojik yöntemlerden direkt göğüs grafilerinde yuvarlak veya sferik, sınırları belirgin ve homojen dansitede kistik lezyonlar görüldüğü zaman bronkojenik kist tanısı hatırlanmalı ve toraks tomografisi ile kistin boyutu ve çevre dokularla ilişkisi değerlendirilmelidir. Toraks tomografisinde bronkojenik kistler ince cidarlı ve içeriği su dansitesine yakın olarak görülmektedirler. Bronkojenik kistler kesin tanı konulabilmesi, semptomların giderilmesi ve oluşabilecek infeksiyon, malign dejenerasyon gibi komplikasyonların önlenebilmesi amacıyla cerrahi olarak çıkarılmalıdırlar (4). Histopatolojik incelemede kist duvarında müköz bezler, hiyalen kıkırdak, elastik lifler ve düz kas dokusunun bulunması ve iç yüzey epitelinin solunum yollarının klasik silyalı psödostratifiye kolumnar veya küboidal epitel ile döşeli olması kesin olarak bronkojenik kist tanısının konulmasını sağlamaktadır (2). Bu makalede bizler kliniğimizde takip ve tedavi ettiğimiz 5 bronkojenik kist olgusunun analizini başlıca tanısal yöntemler, uygulanan cerrahi tedavi ve anestezi yönetimi açısından literatür verileri eşliğinde tartışmayı amaçladık. OLGU SUNUMLARI Olgu 1: Kırk iki yaşında erkek olgu toraks travması nedeniyle hastanemize başvurdu. Öz ve soygeçmişinde özellik olmayan olgunun yapılan fizik muayenesinde sol hemitoraks lateralinde palpasyonla hassasiyet tespit edildi. Laboratuvar tetkikleri normal değerlerdeydi. Posteroanterior akciğer grafisinde sağ hiler bölgede görülen kitle imajı nedeniyle çekilen toraks tomografisinde “Vena cava superior”un orta16 lateralinde yerleşmiş oval şekilli, yaklaşık olarak 15 x 20 cm boyutlarında kistik yapı gözlendi. Ön tanı olarak bronkojenik kist veya kist hidatik düşünülen olgunun kesin tanı ve tedavisi amacıyla operasyon planlandı. Sağ posterolateral torakotomi yapıldı. “Vena cava superior”un lateralinde yerleşmiş 15 x 15 x 20 cm boyutlarındaki kistik yapı total olarak rezeke edildi. Kist içeriğinin mukoid yapıda olduğu görüldü. Postoperatif dönemde komplikasyon gelişmeyen olgu 4. gün taburcu edildi. Histopatolojik inceleme ile bronkojenik kist tanısı konulan olgu 2 yıllık takibin sonunda halen asemptomatiktir. Olgu 2: Altmış beş yaşında erkek olgu, öksürük ve göğüs ağrısı yakınmalarıyla hastanemize başvurdu. Öz ve soygeçmişinde özellik olmayan olgunun fizik muayenesi ve laboratuvar tetkikleri normaldi. Posteroanterior akciğer grafisinde sağ akciğer alt zonda düzgün sınırlı ve oval şekilli kitle görüntüsü veren bir lezyon görüldü. Toraks tomografisinde sağ akciğer alt lob posterior bazal segmentte yerleşmiş oval şekilli ve yaklaşık olarak 7 x 4 cm boyutlarında kistik yapı gözlendi. Ön tanı olarak bronkojenik kist, vasküler malformasyon veya kist hidatik düşünülen olgunun kesin tanı ve tedavisi amacıyla operasyon planlandı. Sağ posterolateral torakotomi yapıldı. Sağ akciğer alt lob posterior bazal segmentte yerleşmiş 7 x 4 x 4 cm. boyutlarındaki kistik yapı total olarak rezeke edildi. Lezyonun bronşiyal sistemle bağlantısı olmadığı tespit edildi. Ek olarak kistin komşuluğundaki 3 x 2 cm’lik atelektazik alan “wedge” rezeksiyon ile çıkarıldı. Postoperatif dönemde komplikasyon gelişmeyen olgu 6. gün taburcu edildi. Histopatolojik inceleme ile bronkojenik kist tanısı konulan olgu 1 yıllık takibin sonunda halen asemptomatiktir. Olgu 3: Kırk altı yaşında kadın olgu nefes darlığı ve sırt ağrısı yakınmasıyla hastanemize başvurdu. Öz ve soygeçmişinde özellik olmayan olgunun fizik muayenesi ve laboratuvar tetkikleri normaldi. Posteroanterior akciğer grafisi normal olan olgunun lateral akciğer grafisinde posterior mediastende yerleşmiş kitle imajı veren lezyon görüldü (Resim 1). Toraks tomografisinde sağ posterior mediastende kalbin arkasında yerleşmiş sferik şekilli ve yaklaşık olarak 5 x 6 cm. boyutlarında kistik yapı gözlendi (Resim 2). Özofagus ile bu kistik yapının ilişkisinin değerlendirilmesi amacıyla çekilen magnetik rezonans görüntülemesi her iki yapının bağlantısının olmadığını göstermiştir M. Erbaş ve ark., Bronkojenik Kistlerde Cerrahi Tedavi ve Anestezi Yönetimi Resim 3. Olgu 3’e ait magnetik rezonans görüntülemesinde lezyonun özofagus ile ilişkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Resim 1. Olgu 3’e ait lateral akciğer grafisinde posterior mediastinal yerleşimli kitle görülmektedir. Resim 2. Olgu 3’e ait toraks tomografisinde sağ posterior mediastende yerleşmiş kistik yapı görülmektedir. Resim 4. Olgu 3’e yapılan operasyon sırasında azygos venin altında yerleşmiş kistik yapı görülmektedir. (Resim 3). Ön tanı olarak bronkojenik kist veya kistik higroma düşünülen olgunun kesin tanı ve tedavisi amacıyla operasyon planlandı. Sağ posterolateral torakotomi yapıldı. Azygos venin altında yerleşmiş 5 x 4 x 6 cm boyutlarındaki kistik yapı total olarak rezeke edildi (Resim 4). Kist içeriğinin mukoid yapıda olduğu görüldü. Postoperatif dönemde komplikasyon gelişmeyen olgu 6. gün taburcu edildi. Histopatolojik inceleme ile bronkojenik kist tanısı konulan olgu 1 yıllık takibin sonunda halen asemptomatiktir. or akciğer grafisinde süperior mediastende genişleme görülmesi nedeniyle çekilen toraks tomografisinde sağ süperior mediastende paravertebral ve paratrakeal yerleşimli, oval şekilli, yaklaşık olarak 7 x 8 cm boyutlarında, düzgün kenarlı ve homojen özellikte kistik yapı gözlendi. Ön tanı olarak bronkojenik kist, trakea divertikülü veya kistik nörinom düşünülen olgunun kesin tanı ve tedavisi amacıyla operasyon planlandı. Sağ posterolateral torakotomi yapıldı. “Vena cava superior”un lateralinde ve azygos venin hemen üzerinde yerleşmiş 7 x 7 x 8 cm boyutlarındaki kistik yapı total olarak rezeke edildi. Postoperatif dönemde komplikasyon gelişmeyen olgu 4. gün taburcu edildi. Histopatolojik incelemede kist duvarında müköz bezler, düz kas dokusu ve silyalı psödostratifiye kolu Olgu 4: Otuz beş yaşında kadın olgu sağlık kontrolü yaptırmak amacıyla hastanemize başvurdu. Öz ve soygeçmişinde özellik olmayan olgunun fizik muayenesi ve laboratuvar tetkikleri normaldi. Posteroanteri- 17 GKDA Derg 17(1):15-20, 2011 Resim 5. Olgu 4’e ait rezeke edilen materyalin histopatolojik incelemesi ile bronkojenik kist tanısı konulmuştur (Hematoksilen & Eosin x 2). nar epitel görülmesi üzerine bronkojenik kist tanısı konulan olgu 6 aylık takibin sonunda halen asemptomatiktir (Resim 5). Olgu 5: Yirmi dokuz yaşında gıda sektöründe çalışan erkek olgu yıllık rutin sağlık kontrolünü yaptırmak amacıyla hastanemize başvurdu. Öz ve soygeçmişinde özellik olmayan olgunun yapılan fizik muayenesinde palpasyonla jugulumda yerleşmiş yaklaşık olarak 2 x 2 cm boyutlarında orta sertlikte ve mobil kitle tespit edildi. Laboratuvar tetkikleri normal değerlerdeydi. Posteroanterior akciğer grafisi normal olan olgunun boyun ultrasonografisinde jugulumda oval şekilli ve 2 x 3 cm boyutlarında kistik yapı gözlendi. Ön tanı olarak bronkojenik kist veya kist hidatik düşünülen olgunun kesin tanı ve tedavisi amacıyla operasyon planlandı. Lidokain kullanılarak yapılan lokal anestezi altında jugulumun 1 cm kadar üzerinden yapılan 3 cm boyutunda horizontal kesi ile kistik yapı total olarak rezeke edildi. Postoperatif dönemde komplikasyon gelişmeyen olgu aynı gün taburcu edildi. Histopatolojik inceleme ile bronkojenik kist tanısı konulan olgu 2 yıllık takibin sonunda halen asemptomatiktir. ANESTEZİ YÖNETİMİ Genel anestezi altında opere edilen 4 olguda ameliyathane şartlarında elektrokardiyogram, pulsoksimetre, radial arter kateteri ve santral venöz kateter kullanılarak tam monitorizasyon uygulandı. Anestezi indüksiyonu amacıyla 2 mg kg-1 propofol (Propofol %1 flakon, Fresenius Kabi, İstanbul), 1 μg kg-1 remifentanil (Ultiva flakon, Glaxo SmithKline, İstanbul) 18 ve 0.6 mg kg-1 roküronyum (Esmeron flakon, Organon, İstanbul) intravenöz olarak kullanıldı. Olgular uygun boyutlardaki Carlens tipi çift lümenli endotrakeal tüp ile sol bronş sistemleri yoluyla entübe edildi ve operasyon sırasında belirli zamanlarda tek akciğer ventilasyonu uygulandı. Anestezi idamesi % 50 oksijen ve % 50 hava olacak şekilde propofol 10 mg kg-1 sa-1 ve remifentanil 0,2 µg kg-1 dk-1 infüzyonu ile sağlandı. Propofol infüzyonu kademeli olarak önce 8 mg kg-1 sa-1 sonra 6 mg kg-1 sa-1 dozuna kadar indirildi. Tüm olgular postoperatif dönemde ameliyathanede ekstübe edilerek yoğun bakım ünitesine alındı ve 24 saatlik gözlemin ardından göğüs cerrahisi servisine nakledildi. Kliniğimizde torakotomi uygulanan tüm olgularda postoperatif dönemde rutin olarak tatbik ettiğimiz hasta kontrollü analjezi yöntemi bu 4 olguda da kullanılmıştır. Bu amaçla morfin hidroklorür (Morfin ampul, Biosel, İstanbul) 0,1 mg kg-1 intravenöz yükleme dozunu takiben bazal infüzyon 0,5 mg sa-1, kilitli kalma süresi 30 dk ve bolus dozu 2 mg olacak şekilde verilmiştir. Lidokain HCl (Jetokain ampul, Adeka, İstanbul) ile lokal anestezi uygulanan bir olgumuz ise ameliyathane şartlarında elektrokardiyogram, pulsoksimetre ve noninvaziv arter kan basıncı takibi yapılarak opere edilmiştir. TARTIŞMA Bu çalışma bronkojenik kist olgularının asemptomatik seyredip rastlantısal olarak tanınabileceği, tomografik incelemelerin yeterli radyolojik bilgiyi verebildiği, kesin tanı ve tedavi için cerrahi rezeksiyon gerekliliği ve etkin bir anestezi yönetimi, erken ekstübasyon ve postoperatif yeterli analjezi sağlanmasının olguların konforunu artırarak taburcu süresini kısalttığı bilgilerini teyit etmektedir. Mediastinal yerleşimli bronkojenik kist olgularının yarısında göğüs ağrısı, öksürük ve nefes darlığı gibi progresyon gösteren semptomlar oluşabilmektedir (2) . Bununla beraber birçok olgu da asemptomatik olabilmekte ve lezyonlar farklı nedenlerle yapılan radyolojik incelemelerde rastlantısal olarak tespit edilmektedirler. Serimizdeki 3 olgu asemptomatikti ve bunlardan 2’sinde bronkojenik kistler mediastinal yerleşimliydi. Mediastinal bronkojenik kistlerin intraparankimal yerleşim gösteren formlardan farklı M. Erbaş ve ark., Bronkojenik Kistlerde Cerrahi Tedavi ve Anestezi Yönetimi olarak bronşiyal sistemle bağlantısı olmadığından enfekte olup süpürasyon gösterme olasılıkları çok düşüktür. Dolayısıyla mediastinal bronkojenik kistlerin asemptomatik olma sıklığının daha yüksek olabileceğini ve oluşabilecek semptomların da genellikle hafif ve geç dönemde ortaya çıktığını düşünmekteyiz. Bronkojenik kist ön tanısı direkt grafilerde izlenen lezyonların tomografik incelemelerde yuvarlak, düzgün sınırlı ve homojen dansitede kistik oluşumlar şeklinde görülmesiyle akla getirilmelidir. Tomografi ile bronkojenik kistlerin cidar kalınlığı, komşulukları, trakeobronşiyal sistemle irtibatı ve boyutları gibi operasyon sırasında tercih edilecek cerrahi yöntemi belirleyebilecek önemli bilgiler elde edilebilmektedir. Bu çalışmadaki 4 mediastinal bronkojenik kist olgusunun tümüne toraks tomografisi çekilmiş ve özellikle boyut ve yerleşim yeri açısından elde edilen radyolojik verilerin cerrahi sırasında yapılan gözlemle uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Yalnızca bir olguda başvurduğumuz magnetik rezonans görüntüleme yöntemi ise kistik oluşumun mediastinal yumuşak doku, organ ve vasküler yapılarla ilişkisini olağanüstü duyarlılıkta göstermiştir. Bronkojenik kistler yerleşim yerleri ve içerikleri nedeniyle birçok invaziv tanısal yöntemin kullanılmasına müsait olmadığı için bu olguların çoğunluğunda preoperatif dönemde kesin doku tanısına ulaşılamamaktadır. Dolayısıyla bronkojenik kistlerde hem tanının kesin olarak konulabilmesi hem de olası komplikasyonların önlenebilmesi amacıyla lezyon tespit edilir edilmez cerrahi rezeksiyon endikasyonu bulunmaktadır. Aslında bronkojenik kist içeriğinin tomografi eşliğinde perkütan iğne aspirasyonu veya endoskopik transbronşiyal iğne aspirasyonu yöntemleri kullanılarak boşaltılmasının özellikle bası nedeniyle oluşan semptomları azalttığı bilinse de bu yöntemlerde kist duvar epiteli sağlam şekilde yerinde kaldığı için sekresyon birikimi devam etmekte ve sıklıkla nüks gözlenmektedir. Cerrahi uygulamalarda bronkojenik kistlerin tüm duvar ve epitel tabakalarının komplet rezeksiyonu yapılarak tam kür sağlanmalıdır. Mediastinal bronkojenik kist olgularında tercih ettiğimiz standart posterolateral torakotomi insizyonu sağlamış olduğu geniş ekspojur ile lezyonların komşu yapılar ile ilişkisinin net olarak değerlendirilmesine olanak sağlamış ve kistlerin komplet olarak rezeke edilmelerini kolaylaştırmıştır. Genel olarak toraks cerrahisinde çift lümenli endotrakeal tüp kullanılarak yapılan entübasyonlarda tek akciğer ventilasyonu uygulanmaktadır. Bu sayede ipsilateral akciğerde kollaps sağlanarak cerrahi işlemin daha rahat yapılması sağlanmakta ve kontrlateral akciğere olabilecek aspirasyon problemi önlenmektedir (5). Ancak, bu işlem anestezistler için dikkatli bir anestezi yönetimini gerektirmektedir. Tek akciğer ventilasyonu sırasında intrapulmoner şant artışı ve arteriyel oksijenizasyonun bozulması beklenen bir sonuçtur. Bu durumun düzeltmesinde hipoksik pulmoner vazokonstrüksiyon adı verilen mekanizmayla kan akımının atelektazik bölgelerden iyi havalanan akciğer alanlarına doğru yönlenmesi sağlanarak intrapulmoner şant azaltılıp oksijenizasyon artırılmaktadır. Anestezi indüksiyon ve idamesinde kullanılan propofol inhalasyon anesteziklerine nazaran intrapulmoner şant oranında daha az artışa neden olmakta ve böylece oksijenizasyonda anlamlı düzelmeye yol açmaktadır (6). Bizler sağ posterolateral torakotomi ile opere edilen 4 olguda da tek akciğer ventilasyonu ve anestezi idamesinde propofol-remifentanil infüzyonu uyguladık. Olguların tümünde perioperatif dönemde hipoksi, hiperkarbi veya respiratuvar asidoz gelişmedi, uygun hemodinamik stabilite sağlandı ve tüm olgular operasyonun bitiminde erken dönemde ekstübe edildi. Bu olgularda postoperatif dönemde morfin hidroklorür ile yapılan hasta kontrollü analjezi yöntemi ile etkili bir analjezi sağlanmıştır. Bu yöntem olguların derlenme sürelerini beklenenden daha kısa hale getirmiş ve erken dönemde mobilizasyonu sağlamıştır. Tüm bu avantajlar olguların etkili solunum egzersizi yapabilmelerine fırsat vermiş ve sekresyon retansiyonu, atelektazi ve pnömoni gibi komplikasyonların oluşmasını engellemiştir. Sonuçta, hastanede yatış süreleri kısalmış ve toplam maliyette azalma elde edilmiştir. Sonuç olarak, bronkojenik kistlerin tek akciğer ventilasyonunun uygulandığı standart torakotomi insizyonu ile rahatça yapılabilecek komplet rezeksiyonu olgularda tam kür sağlayabilmektedir. Etkin bir anestezi yönetimi ve postoperatif erken dönemde başlayan hasta kontrollü analjezi uygulamaları olguların yaşam konforlarını artırmakta ve iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. 19 GKDA Derg 17(1):15-20, 2011 KAYNAKLAR 1. Türkyılmaz A, Kurt A, Altaş S, Eroğlu A. Trakea divertikülünü taklit eden servikal bronkojenik kist. Solunum Hastalıkları 2007;18:126-9. 2. www.gata.edu.tr/dahilibilimler/ichastaliklari/files/dersler/104.pdf. Balkanlı K. Mediastende yer kaplayan kitlelere yaklaşım. 161-82. 3. Eren Ş, Avcı A. Posterior mediastinal bronkojenik kist. Türkiye Klinikleri, J Med Sci 2010;30:784-7. http://dx.doi.org/10.5336/medsci.2008-6115 20 4. Okur E, Kır A, Okur HK, Ertuğrul M, Halezeroğlu S, Atasalihi A. Bronkojenik kistlerde cerrahi tedavi. Toraks Dergisi 2002;3:66-9. 5. Sayar A, Solak O, Metin M, Erdoğu V, Gürses A. Mediasten yerleşimli multiple bronkojenik kist; Olgu sunumu. Cerrahi Sanatlar Dergisi 2010;1:16-9. 6. Göktaş U, Şahan L, Sazak H, Ulus F, Sırmalı R, Sırmalı M, Şavkılıoğlu E. Toraks cerrahisinde torakal epidural anestezinin intrapulmoner şant oranına etkisi. Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2003;10:53-8. GKDA Derg 17(1):21-23, 2011 doi:10.5222/GKDAD.2011.021 Olgu Sunumu Torakal Epidural Anestezi Eşliğinde Bül Rezeksiyonu Mustafa ŞİMŞEK *, Mensure ÇAKIRGÖZ * ÖZET SUMMARY Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), toraks dışı cerrahi girişimlerde anestezi uygulamasındaki önemli risk faktörlerinden biridir. Göğüs cerrahisinde bu risk belirgin olarak artmaktadır. KOAH’lı hastalarda hem operasyon sırasında hem de postoperatif dönemde atelektazi, pnömoni gibi komplikasyonlar sık görüldüğünden anestezi yaklaşımı oldukça önemlidir. Burada sağ akciğerde amfizem, sağ hemitoraksta pnömotoraks ve kalp fonksiyonları bozulmuş olan, torakal epidural anestezi kullanılarak bül rezeksiyonu yapılan 70 yaşındaki erkek hasta sunulmuştur. Resection of Bullae Under Thoracic Epidural Anesthesia Anahtar kelimeler: bül, rezeksiyon, torakal epidural anestezi Key words: bullae, resection, thoracic epidural anesthesia GİRİŞ ciktirerek ciddi solunumsal komplikasyonlara neden olabilir. Oysa hem bu tür genel komplikasyonlar hem de toraksa yönelik cerrahi işlemleri takiben oluşan postoperatif ağrıya bağlı pulmoner fonksiyon bozuklukları TEA ile belirgin bir şekilde azalır (3). Cerrahi girişimlerde hastaların iş gücü kaybını azaltmak, olası komplikasyonları en aza indirmek, en kısa sürede hastaları normal yaşamlarına geri döndürmek, maliyeti düşürmek amacıyla anestezi ve cerrahi teknikler sürekli gelişmektedir. Ağrı kontrolü için son derece efektif olan ve daha önemlisi operasyon sonrasında hastanın hastanede kalış süresini azaltıp yaşam kalitesini artıran tekniklerden biri Torakal Epidural Anestezi’dir (TEA) (1,2). Genel anestezi, özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan bireylerde solunum fizyolojisini bozarak ve postoperatif erken mobilizasyonu geAlındığı tarih: 28.12.2010 Kabul tarihi: 15.02.2011 * Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Kliniği Yazışma adresi: Mustafa Şimşek, Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Elazığ e-mail: [email protected] Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is one of the important risk factors for anesthetic applications in non-thoracic surgical procedures. This risk is significantly increased in thoracic surgery. Since in patients with COPD, complications such as atelectasis, and pneumonia are frequently seen during the operation and the postoperative period, anesthetic approach is very important Here, we reported a 70-year-old male patient with right emphysema and pneumothorax at the right hemitorax and impaired cardiac function who had undergone resection of bullae under thoracic epidural anesthesia. Burada sağ akciğerde pnömotoraks, amfizem gibi ileri derecede akciğer problemleri ve belirgin olarak bozulmuş kardiyak fonksiyonları olan, torakal epidural anestezi kullanılarak bül rezeksiyonu yapılan 70 yaşındaki erkek hasta literatürler eşliğinde sunulmuştur. OLGU SUNUMU Yetmiş yaşında, 170 cm boyunda, 68 kg ağırlığında erkek hasta nefes darlığı nedeniyle hastaneye başvurdu. Öyküsünde 60 yıl 1 paket.gün-1 sigara içtiğini belirten hasta, 10 yıldır hipertansiyon hastasıdır. Preoperatif değerlendirme sırasında kan biyokimyası normal ol21 GKDA Derg 17(1):21-23, 2011 makla birlikte toraks tomografisinde (Toraks BT) sağ akciğerde pnömotoraks ve büllöz amfizem, ekokardiyografisinde (EKO) ise ejeksiyon fraksiyonunun (EF) % 40 olduğu tespit edildi. Hastada toraks dreni mevcuttu. Pnömotoraks gelişmeden önce KOAH nedeniyle yapılmış olan tahlil bulgularından solunum fonksiyon testlerinin FVC: 1.49 L (% 40), FEV1: 1.19 L (% 42), FEF25-75: 1.10 L (% 37) olarak ölçüldüğü saptandı. Fizik muayenede sağ hemitoraksta solunum seslerinin alınamadığı, sol hemitoraksta akciğer seslerinde kabalaşma ve wheezing olduğu belirlendi. Hastada ileri derecede KOAH bulgularının olması, kardiyak fonksiyonların yetersizliği ve ileri yaş nedeniyle torakal epidural anestezi yapılmaya karar verildi. Ameliyat öncesi hastanın arter kan basıncı (AKB): 160-88 mmHg, kalp atım hızı (KAH): 105 dk-1 idi. Premedikasyon verilmeden ameliyat odasına alınan hastaya rutin monitorizasyonu takiben periferik damar yolu açılarak 500 mL % 0.9’luk NaCl ile ön yükleme yapıldı. Sağ lateral dekubitis pozisyona alınan hastaya, 18 G epidural iğne (Braun) ile T6-7 aralığından direnç kaybı yöntemiyle epidural aralığa ulaşılarak kateterizasyon uygulandı. Kateter ucu 3 cm sefale doğru ilerletildi ve 3 mL % 2’lik lidokain (Jetmonal, Adeka) test dozu uygulandı. Hemen sonra 7 mL % 0.5’lik bupivakain (Marcain, Astra Zeneca) ve 50 µg fentanil (Fentanil sitrat, Abbott) karışımı verildi. Hastaya maske ile 4 L.dk-1 oksijen verildi. Epidural anestezi uygulamasından 10 dk. sonra yapılan kontrolde T3T10 segmentleri arasında yeterli sensoryal blok elde edildi ve cerrahi girişim standart teknikle başlatıldı. Ameliyat sırasında AKB sistolik 155- 97, diyastolik 90-55 mmHg ve SpO2 % 89-95 aralığında seyretti. Epidural anesteziden yaklaşık 15 dk. sonra hastanın AKB’si 70/35 mmHg’ya düştü ve 10 mg i.v. efedrin (Efedrin Biosel) uygulaması ile kısa sürede normale döndü. Eşzamanlı ölçülen sensoriyal blok düzeyi T3 olarak saptandı. Spontan solunumuna devam eden hastaya 22 sedasyon altında T5-T6 interkostal aralıktan girilerek bül bağlandı. Hastanın 35 dk. süren cerrahi işlem süresince 2 mg midazolam (Dormicum, Roche) ile sedasyonu sağlandı, ancak ek analjezik gereksinimi olmadı. İntraoperatif ve postoperatif solunum sıkıntısı gözlenmedi TARTIŞMA Göğüs cerrahisi için anestezi seçimi, hastanın kardiyovasküler ve respiratuar durumu, anesteziklerin bu sistemlere ve diğer organlara etkisini dikkate alarak yapılmalıdır. Göğüs cerrahisi hastalarının hava yolu reaktivitesi, diğer hastalara kıyasla daha fazladır ve bronkokonstriksiyon gelişimine eğilimlidirler. Bu özellik, çoğunun sigara içicisi olmasından ve kronik bronşit ya da KOAH hastası olmasından kaynaklanır (4,5) . Torakal epidural anestezi, koroner arter cerrahileri, pnömotoraksın kontrolü, pulmoner nodül ve metastazların rezeksiyonu gibi birçok torakal girişim gerektiren cerrahilerde genel anesteziye kıyasla hasta için çok daha olumlu sonuçlar doğurmaktadır (6-11). TEA, gastrointestinal motiliteyi daha az etkiler, miyokardiyal iskemiye neden olmaz, cerrahi işleme karşı sistemik bir stres yanıtı oluşturmaz (6). Özellikle KOAH’lı hastalarda genel anestezi ayrıca bir risk oluşturmaktadır. Bronkospazm ve ölüm gibi oldukça ciddi komplikasyonlara yol açabilen genel anestezinin aksine TEA çok daha az riskli olup, istenmeyen komplikasyonlara neden olmaz (12). Ancak, TEA sırasında motor blokaj yapılması zaten bozuk olan akciğer fonksiyonlarını etkileyebilir. Yine TEA ile ilişkili sempatik blokaj bronşial tonus ve hava yolları hiperreaktivitesi yapabilir. Ayrıca özellikle şiddetli amfizemli hastalarda hiperkapniyi indükler (13). Ancak, yine de kontrollü ve ehil ellerde yapıldığı sürece daha güvenli ve tercih edilen bir yöntem olarak kullanılabilir. Bizim olgumuz da ileri dercede KOAH bulgularıyla genel anestezi için son derece riskli kardiyak ve solunum sorunlarına sahipti. Kontrollü olarak uyguladığımız TEA sonucu herhangi bir komplikasyon olmaksızın ameliyat sonlandırıldı ve hasta post-op 5. günde genel durumu stabil olarak taburcu edildi. M. Şimşek ve ark., Torakal Epidural Anestezi Eşliğinde Bül Rezeksiyonu KAYNAKLAR 1. Basel H, Odabasi D, Akbayrak H, Dostbel A, Yakut C. Yüksek torakal epidural anestezi eşliğinde sternum revizyonu. Türkiye Klinikleri J Cardiovasc Sci 2007;19:190-2. 2. Kehlet H. Multimodal approach to control postoperative pathophysiology and rehabilitation. Br J Anaesth 1997; 78:606-17. PMid:9175983 3. de Leon-Casasola OA, Parker BM, Lema MJ, Groth RI, Orsini-Fuentes J. Epidural analgesia versus intravenous patient-controlled analgesia. Differences in the postoperative course of cancer patients. Reg Anesth 1994;19:307-15. PMid:7848929 4. Sazak H, Şahin Ş. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalarında cerrahi girişimlerde anestezi. TTD Toraks Cerrahisi Büteni 2010;1(2):182-93. 5. Morgan GE, Mikhail MS, Murray MJ, Larson CP. Anesthesia for thoracic surgery. In Morgan GE, Mikhail MS, Murray MJ, Larson CP, eds. Clinical Anesthesiology. 3th ed. New York: McGraw-Hill Companies 2002;525-51. 6. Mineo Claudio T. Epidural anesthesia in awake thoracic surgery. Eur J Cardio-Thorac Surg 2007;32:13-9. http://dx.doi.org/10.1016/j.ejcts.2007.04.004 PMid:17467287 7. Karagoz HY, Sonmez B, Bakkaloglu B, et al. Coronary artery bypass grafting in the conscious patient without endotracheal general anesthesia. Ann Thorac Surg 8. 9. 10. 11. 12. 13. 2000;70:91-6. http://dx.doi.org/10.1016/S0003-4975(00)01271-6 Karagoz HY, Kurtoglu M, Bakkaloglu B, et al. Coronary artery bypass grafting in the awake patient: three years’ experience in 137 patients. J Thorac Cardiovasc Surg 2003;125:1401-4. http://dx.doi.org/10.1016/S0022-5223(02)73268-6 Paiste J, Bjerke R, Williams JP, Zenati M, Nagy GE. Minimally invasive direct coronary artery bypass surgery under high thoracic epidural. Anesth Analg 2001;93:1486-8. http://dx.doi.org/10.1097/00000539-200112000-00028 Anderson MB, Kwong KF, Furst AJ, Salerna TA. Thoracic epidural anesthesia for coronary bypass via left anterior thoracotomy in the conscious patient. Eur J Cardiothorac Surg 2001;20:415-7. http://dx.doi.org/10.1016/S1010-7940(01)00831-4 Meininger D, Neidhart G, Bremerich DH, et al. Coronary artery bypass grafting via sternotomy in conscious patients. World J Surg 2003;27:534-8. http://dx.doi.org/10.1007/s00268-003-6725-1 PMid:12715218 Pompeo E, Mineo TC. Awake pulmonary metastasectomy. J Thorac Cardiovasc Surg 2007;133:960-6. http://dx.doi.org/10.1016/j.jtcvs.2006.09.078 PMid:17382634 Groeben H. Epidural anesthesia and pulmonary function. J Anesth 2006;20:290-9. http://dx.doi.org/10.1007/s00540-006-0425-6 PMid:17072694 23