International Journal of Russian Studies Uluslararası Rusya

Transkript

International Journal of Russian Studies Uluslararası Rusya
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1307 – 3419, Ankara – TÜRKİYE
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
www.radtr.net
DİĞER KÜLTÜRÜN” ÇEVİRİLERDE AKTARIM PROBLEMLERİ
ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANININ RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ ÜZERİNE…
Sevinç ÜÇGÜL*
Summary
The article focuses on the main struggles of cultural taranslation, in particular the Russian
translation of "SNOW" written by the Nobel prize winning Turkish author Orhan Pamuk.
The challenges that emerge both during the translation and the process of reading of
cultural details and sayings are briefly discussed. The author describes some of the national
features of Turkish life, religion and traditions which could have negative influence on the
reader's comprehension of the translated form of novel. The examples given by the author
show the necessity of explanitory notes in order to improve Russian readers' understanding
of cultural expressions and issues in order to appreciate the beauty of the novel and for a
better understanding of the present-day reality of Turkish life.
Key Words: translation, Orhan Pamuk, cultural translation
*
Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü / KAYSERİ.
36
Sevinç ÜÇGÜL
Nobel edebiyat ödüllü Türk yazarı Orhan Pamuk, Rus okuruyla, bu ödülü almadan
yıllar önce Türk dili ve edebiyatına beslediği yoğun ilgiyle tanınan Vera Feofanova’nın
çevirdiği Kara Kitap (1990) adlı romanıyla buluşmuştur. Çevirmenin daha önceleri Türk
edebiyatının mizah ustası Aziz Nesin’den bazı çeviriler yaptığı, Türk dili, edebiyatı ve
kültürü ile yakından ilgilendiği hatta eserlerini çevirdiği yazarların bazılarıyla şahsen
tanıştığı da bilinmektedir. Orhan Pamuk da eserinin kahramanına: “Alaaddin, bu Vera, seni
Rusya'da meşhur edecek!”1 derken bir anlamda Feofanova’nın bu yakınlığını tüm
okurlarıyla paylaşmış olur.
Rusya’da Orhan Pamuk’a giderek artan ilgiye eserlerinin arka arkaya yapılan
çevrileri tanıklık etmektedir. Fakat Pamuk’un popülerliğinin çok farklı kesimlerdeki Rus
okurları arasında oluşturulmasına ve artırılmasına onun başarılı eserler yazması kadar usta
çevirmenlerin katkısının da göz ardı edilmemesi gerekir. Çünkü Orhan Pamuk’un her
kitabının yayımlanmasından sonra Rus basın yayınında yaygın bir şekilde yazılar
yazılmaya ve eleştiriler yapılmaya başlanmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de de akademik
çalışmalarda Orhan Pamuk’un Rusçaya çevrilen ayrı ayrı romanların çeviri problemlerinin
incelenmesi ve eleştirilmesi takip edilmektedir.2
2002 Ocak ayında yapılan ilk baskısından sonra 17 kez basılan Kar’ın 153 bin adede
ulaşması bu ilginin Türkiye’deki en iyi göstergesidir. Kar romanı Rusça’ya 2006 yılında
Apollinariya Avrutina tarafından çevrilmiştir. Roman, bu ilginin bir devamı olarak 2007
yılı mart ayında Amfora Media tarafından CD MP3 formatında audio-kitap şekline
getirilmiştir. 20 saat 03 dakikalık CD, Aleksandr Vontov tarafından besteci İgor Istrov’un
refakatiyle seslendirilmiştir. Fevkalade güzel bir şekilde yapılan bu çeviri, Rus okurları
arasında Nobel Edebiyat Ödülü Komitesinin doğru bir seçimle usta bir yazarı tercih ettiği
konusunda genel bir kanaat oluşturmuştur. Eserin Rusça çevirisinde çevirmenin, romanda
tasvir edilen Kars şehrinin ve oranın taşralı vatandaşlarının saf ve sıradan havalarının, Türk
halkının kendine özgü hallerinin, Türkçe’nin zengin anlam ve üslup özelliklerinin
1 О. Pamuk, Kara Kitap 10. Yıl Özel Baskısı, İstanbul, 2000, s. 19.
2 Bkz. : Эрдем Эринч «СТАМБУЛ» Орхана Памука и некоторые проблемы перевода его на
русский язык, Диалог культур – русский язык в культурном пространстве, Akademia
Pomorska W Slupsku, Wschod-Zachod, 2007, Том 1, стр. 364,.
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
DİĞER KÜLTÜRÜN” ÇEVİRİLERDE AKTARIM PROBLEMLERİ ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANININ
RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ ÜZERİNE…
37
aktarılması gibi bazı konularda kelime ve anlamların tam karşılıklarını bulmada zorlandığı
görülse de okuyucu arasında gördüğü ilgi, bunun üstesinden gelindiğini göstermektedir.
Çalışmamızda Avrutina’nın yaptığı çevirinin eleştirisi kesinlikle söz konusu değildir.
Çünkü Orhan Pamuk gibi bir yazarın eserinin çevirisine soyunan bir çevirmenin kültür
birikimi ve Türkçe’ye hâkimiyeti zaten tartışılamaz. Burada çeviride, alternatifler
arasından söz konusu metindeki seçimlerin nedenleri ile bu seçimler aracılığıyla Türk
yaşam tarzının ayrıntılarını Rus okuruna nasıl ve ne kadar aktarabileceğini tartışacağız.
Hem Türkçe’ye hem de Rusça’ya aşina olan bizler için anlaşılır ve çözülür şekilde olan
pek çok konunun, Rus okuru için Orhan Pamuk’un tam olarak anlattığı, aktardığı haliyle
anlaşılır olması da belki beklenemez. Burada asıl sorun çevirmenin nasıl çevirdiği değil,
konunun ana dilde yazılan şekline yakın ve aynı zamanda yabancı okurlar için anlaşılır
şekilde aktarılmasıdır. Kısaca yinelemek gerekirse sorun, yıllardır üzerinde tartışılan,
çevirilerde “kültürel ve yerel dilin, dinî öğelerin” aktarılmasında yaşanan problemlerdir.
Burada yine tekrar ediyorum, sorun asla çevirmenin tartışılması değil, çevirinin artık
gelenekselleşmiş olan ve üzerinde yıllardır konuşulan problemlerini bir kez daha göz
önüne getirmektir.
Edebî bir metnin bir dilden diğerine çevrilmesi konusunda zaman ve mekânın
aktarılması ile yazarın millî ruhu yansıtması durumu gibi kendine özgü geleneksel
problemleri her zaman gündemdedir. Bir çeviride içerikten taviz vermeme, düşüncenin
edebî aktarımı, dilin orijinal ve geleneksel yapısı ne kadar iletilebilir gibi sorular
tartışılırken bir husus da göz ardı edilmemelidir: Bir çeviri ‘diğer’inin her şeyini
aktarmaktır. Bu yüzden çeviride her zaman kültürler arası düzeyde birbirine akan ve meta
üslup ve yöntem kullanımıyla gerçekleştirilen taze, güncel ve diri bir bağ vardır. Çeviride
farklı içeriklerde kullanılan fakat millî özelliği aksettiren hususlar titizlikle dikkate
alınmalıdır. Özellikle gelişmiş dillerin birinden diğerine yapılan çevirilerde orijinale yakın
anlamı bulmak çok büyük bir sıkıntı yaratmamaktadır. Buna rağmen toplumun farklı
konumlardaki fertlerini bir araya getirebilen, onların birliğini ve ulus olmalarını sağlayan,
ruhunu yansıtan ve kendine has olan özelliklerini, gelenek ve göreneklerini aktarma
konusu çok önemlidir. Çeviri metinlerde, metnin ve dilin kendine özgülük durumunun
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
38
Sevinç ÜÇGÜL
aktarılması sorun haline geliyorsa bu durumda çevirmenin karşı dile ve onun yarattığı
kültüre hâkimiyetine dönüp ona sorular yöneltmek gerekmektedir.
Çevirinin temel problemi her zaman güncelliğini korumaktadır: Neyi çevirmeli?
Düşünceyi mi yoksa söyleneni mi? Bu soruya seçeneklerden birinden yana olarak kolayca
cevap veremeyiz. Burada önemli olan bu cevabın ikisinin ortasında olan ‘altın halka’yı
bulmaktır. İşte bu ‘ortayı bulma’, çevirmenin maharetini ve karşı kültür hakkındaki
birikimini göstermektedir.
Yapılan her edebî çeviride metnin tamamı için geçerli olmasa bile herhangi bir ya da
birkaç yerinde çevirmenin muhakkak bir takım ikilemler karşısında kaldığı durumlar
vardır: “Metni olduğu gibi mi çevireyim?..” Bu tercih edilirse yazarın dilini, anlatımının
ruhunu bozmadan aktarmak mümkündür. Ama çevrilen dilde orijinalliğin tadı ne kadardır?
Çeviride izlenecek diğer bir yol ise, zorda kalındığında orijinal anlatımdan taviz vererek
yazarın dilini değil, aktarma yapılan dilin ruhunu metne taşımak, “kelimenin asıl
anlamından bilerek uzaklaşarak aslında ona daha yakın olma çabasına” 3 girmektir.
Bir eseri yazıldığı dilde/ana dilinde okuyabilen okurun aynı eseri kendi dilinde
okuması durumunda eşdeğer bir tadı alıp almadığı her zaman tartışılabilir konulardandır.
Yazarın anlattıklarının ana dilli okura kolayca akışını metnin dokusunun arka planında yer
alan sahnenin tanıdık olması, metinde anlatılanların okurun da parçası olduğu ve süren bir
yaşam tarzının parçası olması ve kültürel birikimle beslenerek tamamlanması gibi hususlar
sağlamaktadır. Anadilli eserde yazarın ima ettiği veya değindiği detayların açıklanmasına,
anlaşılırlığı sağlayacak açıklamalara gidilmesine gerek kalmaz. Dil, tarih, halkın gelenek
ve görenekleri gibi çoğu konu, ana dilli yazarla ana dilli okurun birleştiği ortak noktalardır.
Bu sıralanan hususların yabancı okur için çoğu zaman tanıdık olmaması, edebî eserin
tarihî, millî, dinî ve siyasî konularda kendine özgü olması ve tarihî derinliklere inen
kökleri, örneğin metinde dilin muhafazakâr katmanında yer alan deyim, atasözü ve vecize
niteliğindeki kullanımların bulunması yabancı bir okur için anlaşılır olmadığı gibi özel
açıklamayı ve bazen benzetmeyle birlikte bir açıklamayı gerektirmektedir.
Orhan Pamuk’un Kar romanında bu türden açıklamaları isteyen pek çok kullanım
3 Влахов C., Флорин C., Непереводимое в переводе, Москва, 1980, s.5
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
DİĞER KÜLTÜRÜN” ÇEVİRİLERDE AKTARIM PROBLEMLERİ ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANININ
39
RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ ÜZERİNE…
vardır. Bu kanaati romanın Rusça ve Türkçe metinlerini okuyup karşılaştırdığımız ve
romana hem Türk hem de Rus okuru penceresinden bakabildiğimiz için söyleyebiliyoruz.
Kar’ın çevirisinde bir Rus okurunun eseri okurken veya okuduktan sonra zihninde
canlandıramayacağı hususlar üzerinde tartışmaya çok basit bir örnekle başlayabiliriz.
Romanda “…çayhaneye gidip gitmemek konusunda takıntılı işsizler” (s.18), çevirisinde ise
«…безработные, решавшие, идти в чайную или нет…» (c.22) denmektedir. Rus okuru
çayhane
kelimesinin
tam
anlamıyla
bir
mekân
olarak
ne
anlama
geldiğini
bilemeyeceğinden, buranın sadece çay içilip çıkılan bir yer olduğunu düşünebilecektir.
Oysa çayhanenin çoğunlukla işsizlerin gittiği, vakitlerini okey, tavla ya da kâğıt oynayarak,
birbirleriyle sohbet ederek geçirdikleri, dahası buralarının kadınların giremediği bir yer
olduğunu bilmesi çevirmenin ileteceği bir dip not olmadan mümkün değildir. Rus okuru
doğal olarak çayhanenin, çay içmenin ötesinde bir yer olduğunu, sadece erkeklerin
gittikleri, boş vakitlerini geçirdikleri, çay içmenin yanı sıra çeşitli oyunlar oynadıkları bir
yer olduğunu satırların arasından göremez.
Konu ile ilgili örnekler için diğer bir paragrafa baktığımızda; “Çok doğru söylediniz
hocam, elinizi öpeyim.” (s. 45), “Вы очень правильно сказали, учитель, хочу
поцеловать вашу руку” (c. 55) cümlesiyle karşılaşılmaktadır. Türk ailelerinde el öpme
veya öptürme geleneğini Rus okurlar ne kadar anlayabilirler? Türk kültüründe büyüklerin
elinin öpülüp alına değdirilmesi işi, acaba Rus okurları için kendi kültüründe yetişmiş bir
hanımefendinin elini öpmekle eş değer anlamda mıdır?
Diğer bir örnek de“Gözümüz aydın, beyefendi! Memlekete, millete hayırlı olsun!” (s.
173) gibi Türkçe’ye özgü tipik bir ifadenin Rusça’ya “Поздравляю всех вас!
Да
здраствует страна и государство!” (c. 216) şeklinde çevrilmesi, çeviride başka bir
alternatif düşünüle bilinir miydi, sorusunu ortaya çıkarır.
Türk edebiyatında dönem ayırımı olmaksızın her edebî eserde dinî simgelere,
yaşamın vazgeçilmez bir parçası gibi yerine getirilen ibadet ve inancın bir yansıması olan
davranış biçimlerine rastlanmaktadır. Türkiye’de tarih boyunca yönetim şekli ne olursa
olsun din ve inanç, millî ve ailevi bütünlüğün bir parçası gibi her zaman var olmuş,
korunmuş ve kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır. Son yıllarda Türkiye’nin
gündemini uzun tartışmalarla meşgul eden, aslında derin dinî ve geleneksel kökenleri olan
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
40
Sevinç ÜÇGÜL
ve kadının hem ailedeki hem de toplumdaki konumuna bağlı izler taşıyan başörtüsü
polemiği Türk aile yapısına, örf-âdetlerine aşina olmayan birisini şaşkınlığa düşürebilir.
Orhan Pamuk Kar’da Türkiye’nin doğusundan, Kars şehrinin sakinlerden bahsederken ve
bu bölgenin muhafazakâr bakışını tasvir ederken defalarca bu dinî simgeye yönelir.
Romanda intihar eden başörtülü kızdan bahsederken şöyle der: “Başörtüsü takmayı
annesinden, ailesinden görmüştü belki kız, ama bunu siyasal İslam’ın bir simgesi olarak
benimsemeyi okuldaki yasakçı yöneticilerle direnişçi arkadaşlarından öğrenmişti” (s.22).
Bu cümle çeviride “Возможно, надевать платок она научилась у матери, в семье, но
считать это политическим символом ислама она научилась у своих упрямых подруг
и у институтского начальства, запрещавшего платок” (с. 27) şeklindedir. Romanın
ilerleyen sayfalarında bu kızın çevresinde meydana gelen ve intihara kadar giden olaylara
bir göz atılırsa enstitüye başörtülü girmemesi konusunda polisin uyarısına, anne babasının
baskısına rağmen başörtüsünü açmama konusundaki direnişine, okuldan atılması ile ilgili
tehditlere rastlanmaktadır. Burada çok doğal olarak çevirmenin metnin tercümesinin
ötesinde kalan ve metnin arka planını oluşturan toplumsal birikimleri aktarması ne kadar
mümkün olabilir? Aktarma sırasında bunu fark eden çevirmen, kimi zaman bir takım kısa
açıklamalara yönelmişse de kimi zaman sadece metni çevirmekle yetinmek durumunda
kalmıştır.
Romanda, Türkiye’de başörtüsü konusunda daha muhafazakâr kesimlerin kullandığı
ve siyasî bir simge olarak bahsedilen ‘çarşaf’ın yer alması da dikkatleri çekmektedir. Kar
romanında birkaç kez ‘kara çarşaf’ kelimesine rastlanılmaktadır: “Bu eserde kara çarşaf
içerisindeki bir genç kızımızın uyanışı ve sonunda başını açıp sahnede çarşafını yakması
anlatılıyordu” (s. 26). Bu cümle çeviride «В этом произведении рассказывалось о
пробуждении нашей молодой девушки, носившей чёрный чаршаф, и о том, как она в
конце снимает его с головы и сжигает», -- сказал он» (с. 32) şeklindedir. Çeviri metne
dikkat edildiğinde çevirmenin çok isabetli bir kararla ‘çarşaf’ kelimesini olduğu gibi
bıraktığı ve bu kavramı Rus okurunun egzotik bir yaklaşımla algılaması gerektiğini
düşündüğü fark edilir. Ancak çevirmen bir dipnotla çarşafın nasıl bir giysi olduğunu da
açıklamaktan geri durmamıştır. Orhan Pamuk’un romanın ilerleyen sayfalarında kullandığı
ve Türk kadınlarının dinî inançlarının seviyesine hatta türüne göre taktıkları başörtüsü
çeşitlerinin arka arkaya sıralanmasının Rus okurlarına ne derecede aktarılabileceği
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
DİĞER KÜLTÜRÜN” ÇEVİRİLERDE AKTARIM PROBLEMLERİ ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANININ
RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ ÜZERİNE…
41
tartışılabilir bir kullanımdır: “Şimdiyse çarşaflılar, başörtülüler, türbanlılar dolduruyor
Kars sokaklarını, diye eklemişti Muzaffer Bey”. (s. 26) Bu cümle çeviride şöyle
aktarılmıştır: “А сейчас девушки в чаршафах, косынках, в повязках заполнили улицы
Карса”, “…добавил Музаффер-бей.” (с. 32) Bir Türk okuru için başörtüsü çeşitlerinin
arka planı çok açık olsa da bir Rus okuru için bu konu bir araştırma yapmayı gerektirebilir.
Romanda her Müslüman gibi Türklerin de abdest alıp namaz kılması gibi ibadet ya
da ibadete hazırlık biçimlerinden de söz edilmektedir. Şöyle ki: “Teslime adlı kız...
abdestini alıp, namazını kılıp...” (s. 22). Çeviri metinde bu cümle “… девушка по имени
Теслиме… совершила омовение и намаз…» (с. 27) şeklinde aktarılır. Olup bitenler
metnin çevirisinde birebir aktarılsa bile, sıradan Rus bir okurunun, bir ibadet biçimi olarak
Müslümanların günde beş vakit namaz kılması, namazın kılınış ve abdestin alınış şekil ve
yeri gibi bütünüyle dine ait özel bilgi gerektiren durumları tam olarak anlayabilmesi zor
mümkün olmayabilir.
Rus okurları Kar’da yer alan herhangi bir paragrafta Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi, kendisi için tanıdık olduğundan özel bir
açıklama istemezse de örneğin Selçuklular dönemi hakkında zayıf bir tahminde bile
bulunamayabilir. Metnin tamamını anlamak içinse derin bir tarihî bilgiye ihtiyaç duyabilir.
Ancak bu konu hakkında geniş bir bilgiyi aktarmak çevirmenin görevi değildir. “Atatürk
Caddesinden yürüyüp… Selçuklular zamanından kalma kalenin ve tarihî yıkıntılardan
ayrılamayacak gecekonduların üzerine sanki sınırsız bir zamana yayılarak yağan karı
kendinden başka hiç kimse fark etmiyormuş gibi hissedince gözleri doldu.” (s. 24) “Он
прошёл по проспекту Ататюрка…; был растроган,…что никто, кроме него, не
замечает снега, падающего … на лачуги… и на крепости, оставшиеся со времён
Сельджуков…” (с. 29).
Türkiye’nin siyasî durumunun da konu edindiği Kar’da PKK kelimesi de birkaç
yerde dikkati çekmektedir: “Yıllar sonra ülkesine geri dönen bir siyasal sürgün olduğu ve
– hiç konuşulmasa da – PKK’lı gerillaların varlığı bir şekilde hissedildiği için Ka karşı
çıkmadı.” (s.16) “Ка (имя героя – С.У.) не стал возражать, поскольку был
политическим ссыльным… а ещё потому, что … вокруг ощущалось присутствие
партизан из РПК.” (с.19). Resmi kaynaklarda PKK’dan ve yanlılarından ‘terörist’,
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
42
Sevinç ÜÇGÜL
‘ayrılma taraflısı’ ve ‘aşırı’; ‘террорист, сепаратист, экстремист’ diye bahsedilirken
Orhan Pamuk’un romanında onlardan bahsederken seçtiği kelimeler dikkati çekmektedir.
Burada Rus basınının Çeçenler için olumlu bir anlam taşıyan ‘partizan’ kelimesini değil de
menfi anlamı öne çıkan ‘bölücü’ kelimesini kullanıldığına bakılırsa, çevirmenin ‘gerilla’yı
‘партизан’ diye aktarması bir tercihi göstermektedir. Ancak çevirmen burada ‘gerilla’
yerine olumlu bir anlam taşıyan ‘partizan’ kelimesini tercih etmiş olsa da romanın bir
başka yerinde Lacivert için ‘terörist’ kelimesini kullanmaktadır. “Namlı İslamcı terörist
Lacivert şehrimizde diyorlar.” (s. 32) “Говорят, что в нашем городе находится
известный исламский террорист Ладживерт…” (с. 40). Ama bu kelime romanın
orijinalinde de ‘terörist’ şeklindedir. Burada çevirmenin çeviri sırasındaki kelime seçimleri
tartışıla dursun önemli olan yazarın ve okurun söz konusu kelimelere bakışıdır.
Romanın Rusça’ya çevirisinde az da olsa bazı kelimelerin göz ardı edildiği de
izlenmektedir. Fakat çeviride karşılığı olmayan ifadeler grubunda yer alan bu kelimelerin
çevrilmesi mümkün olmadığı gibi, onun yerine kullanılacak kelime, aktarılmak istenen
anlamı dolduramayabilir. Mesela, ‘ulan’, ‘herif’, ‘hâşâ’ vs.
Diğer bir tespit ettiğimiz husus da çevirinin imkânları zorlanarak anlamın gerektiği
şekliyle aktarılamamasıdır. Bu durumda doğal olarak bir üslup ve anlam kaybı ortaya
çıkmaktadır. Örneğin, ‘estağfurullah’ kelimesinin ‘Ну что вы!’, ‘yuhalamanın’ ‘крики’,
‘ibne’nin ‘гомосексуалист’, ‘ibadet etme’nin ‘молиться’ ile karşılanmasında bu zorluk
gözlemlenebilmektedir.
Sonuç olarak Türk romanını Rus okurları ile buluşturan çevirmen, bahsi geçen tüm
zorluklara rağmen olabildiğince Türk yaşam tarzındaki manevi ve psikolojik ruh halini
karşı dile ve kültüre aktarmayı başarmış denilebilir. Burada yazarın kayıtsız şartsız edebî
dehası kadar çevirmenin üstün başarısının hakkı verilmelidir.
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43
DİĞER KÜLTÜRÜN” ÇEVİRİLERDE AKTARIM PROBLEMLERİ ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANININ
43
RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ ÜZERİNE…
Bibliyografya
Pamuk, Orhan, Kar, İletişim Yay., İstanbul, 2002.
Pamuk, Orhan, Kara Kitap, İletişim Yay., İstanbul, (10. Yıl Özel Baskısı), 2000.
Влахов C., Флорин C., Непереводимое в переводе, Москва, 1980.
Диалог культур – русский язык в культурном пространстве, Akademia Pomorska W
Slupsku, Wschod-Zachod, Tom 1, 2007
Памук, Орхан, Снег, Амфора, 2006.
International Journal of Russian Studies
Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi
Volume 2/1 January 2009 p. 35-43