Pazarköy` den Çan` a (indir) - çan ilçe millî eğitim müdürlüğü

Transkript

Pazarköy` den Çan` a (indir) - çan ilçe millî eğitim müdürlüğü
Çan Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır. (İzinsiz Kullanılamaz)
I
Hasan GÖZEN
Çan Kaymakamı
PAZARKÖY’DEN ÇAN’A … “YÖREMĠZ – KÜLTÜRÜMÜZ”
Kültürel ve tarihi değerlerimizin bilimsel yolla ortaya çıkarılması, araĢtırılıp incelenmesi, belgelenmesi,
gelecek kuĢaklara aktarılmasında sürekliliğin sağlanması için Kaymakamlığımız ve bağlı birimler tarafından projeler
hayata geçirilmektedir. Kalkınma ve çağdaĢlaĢma sürecinde yerel kültürümüzün, özgür düĢünce ve bilimsel
anlayıĢla ele alınması gerektiği inancını taĢımaktayız.
Kalkınma anlayıĢımız sadece "ekonomik büyüme" ekseniyle sınırlı olmayıp aynı zamanda "toplumsal ve
kültürel geliĢme" amacına da odaklanmaktadır.
Milli değerlerimizin korunmasında, birlik ve beraberliğimizin sürdürülmesinde, barıĢın sağlanmasında,
kültürel dokumuzun iĢlenmesinde sanatın iĢlevi ve önemi bilinen bir gerçektir. Sanatın var olmadığı toplumlarda
özgürlükten, barıĢtan ve geliĢmiĢlikten söz edilemez.
Kültürel çeĢitliliğimizin ve zenginliğimizin yeterince tanınıp sahiplenilmesini ve gelecek kuĢaklara
aktarılabilmesini sağlamak temel önceliğimizdir. Yöremizin sahip olduğu kültürel değerleri inceleyerek farkındalık
yaratmak ve bu değerleri çağdaĢ formlarda yeniden yorumlayarak sürekliliği sağlamak amacını taĢıyoruz.
Pazarköy’den kent olmaya aday olan Çan’ın sosyo-kültürel, ekonomik geliĢimi, tarım toplumundan sanayi
toplumuna geçiĢini, döneminin izlerini taĢıyan eserlerle derlenmiĢ bu çalıĢma tam olarak 402 eserden oluĢmaktadır.
Bu çalıĢma Çan ve çevresinin M.Ö. 30’lu yıllar ve sonrasına ait, günlük yaĢamda kullanılmıĢ olan ve etnografik
değer taĢıyan ahĢap, metal, seramik, kumaĢ-dokuma, hasır-sepet örmeciliği, deri ve cam gruplarından
oluĢmaktadır. Sergiye hazırlık aĢamasında pek çok eser, Çan ve yöre köylerden toplanarak, uzmanlar tarafından
derlenmiĢ, seçim iĢlemine tabi tutulmuĢ, envanter kaydına alınmıĢ ve bu aĢamaların tamamlanması 6 ay
sürmüĢtür. Ayrıca bu çalıĢma çerçevesinde yöremiz kültürünü yansıtan yiyecek ve içecekler ile maniler, ezgiler, örf,
adet, gelenek ve görenekler kayıt altına alınmıĢtır.
Çok sayıda araĢtırmacının titizlikle, özveriyle çalıĢmaları sonucunda gerçekleĢen bu sergi Çanakkale’ye
bağlı Çan ilçesinin somut ve soyut kültür varlıklarının envanter altına alınmasını ve dolayısıyla Çanakkale Ġli kültür
envanterinin oluĢturulmasını destekleyebileceği düĢüncesiyle böyle bir çalıĢma gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bu çalıĢmaya kaynak olan 400’ün üzerinde eseri bu güne kadar muhafaza eden, envanter kayıtlarına
geçirilmesini sağlayan ürün sahiplerine, derleme çalıĢmasını gerçekleĢtiren çok değerli çalıĢma gurubuna ayrıca
teĢekkür ederim.
II
Abdurrahman KUZU
Çan Belediye Başkanı
Bir kent, aynı zamanda modern geliĢmeyle tarihi mirasın korunması arasında dengeyi kurmalı,
eskiyi tahrip etmeden yeniyle bütünleĢtirmeli ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilmelidir.
GeçmiĢi olmayan bir kent, hafızasını yitirmiĢ bir insana benzer. Kent dokuları, yapılar, ağaçlar,
ibadethaneler, kütüphaneler, insanların kentlerdeki yaĢamıĢlıklarının, çalıĢmıĢlıklarının ve kiĢisel
tarihlerinin izleridir. Bunlar, geçmiĢin mirası olup, insanların fani yaĢamda kalıcılık duygusuyla geleceğe
hazırlanmalarını sağlar.
Bir kentte birlikte yaĢamanın bir anlamı da, o kentteki yaĢamı, soluduğumuz havayı, edinilen
kültürü birlikte paylaĢmaktır, yaĢamaktır. Buna kent yönetimini de dahil edebiliriz. Bu yaklaĢım, o kentte
yapılanlardan orada yaĢayanları da sorumlu tutar belli ölçülerde. Bilinir ki, kentler ürettikleri kültürleri ile
yaĢar. Ulusal, yerel bu kültürün kentteki öğeleri, onarılamaz, korunamaz, geleceğe miras olarak
aktarılamaz ise o kent bir süre sonra tanınamaz hale gelir, getirilir. O kentte yaĢayanlar, kendi seçtikleri
yerel yönetimler ile birlikte kenti ve orada yaĢayan kültürel değerlerin koruyuculuğunu yapar, yapmalıdır.
Kent bilincinin oluĢmasına katkı sağlayacağına inandığım ve destek verdiğimiz böyle güzide bir
çalıĢmanın içerisinde yer alan tüm ekibe sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.
III
Osman ÖZKAN
İlçe Milli Eğitim Müdürü
Gençlerimizi milletin ortak kültür değerleriyle besleyip hazırlamak ailenin ve eğitimcilerin görevidir.
Gençlere milli kültürün, tarihî ve kültürel bir miras olduğu, milli kültür donanımı almadan evrensel kültürde
yer alınamayacağı bilinci verilmelidir.
Gençler günümüzde, hızına ulaşılamayan iletişimle, bir tür kültürel şokla karşı karşıyadırlar.
Onları koruyup kollamak çağa hazırlamakla olur. Gençleri, toplumun değerleriyle ters düştüklerinde
suçlayıp dışlamak kolaycılıktır; çağın gerçeklerinden kaçıp saklanmaktır. Gençlerimizi,
milletimizin
kültürel kişilik ve kimliğini geliştirme amaçları doğrultusunda geleceğe hazırlamalıyız. Ancak bu yolla
gençler yabancı kültürle baş edip evrensel kültürde yerlerini alabilirler.
Eğitimin genel amacı milletin bekasıdır. Milli Eğitim, devleti meydana getiren kurum ve değerleri
öğretmekle gerçekleştirilebilir. İnsanoğlu doğal, sosyal ve kültürel çevresiyle etkileşerek kültürü üretir.
Eğitim, kültürün öğrenilmesini, anlaşılmasını, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar. Çağın yeni
yöntemlerine açık, kendi kültürünü yorumlayacak insan yetiştirmek zorundayız.
Bu amaca hizmet eden ve büyük bir özveriyle meydana getirilen bu kıymetli eseri Çanımıza
kazandıran, Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğümüze, çalışma guruplarına gönülden teşekkürlerimi sunarım.
IV
Bayram Ali DUR
Halk Eğitimi Merkezi Müdürü
Günümüzde küreselleĢme, her alanda kendini hissettirmekte, kültürel çeĢitliliği ve zenginliği her
geçen gün ortadan kaldırarak yerini tekdüzeliği bırakmaktadır. Yiyecek kültüründen sosyal hayata,
dinden dile, giyecek kültüründen iktisadi hayata ve davranıĢ biçimlerine kadar günlük hayatımızın her
noktasında küreselleĢmenin karĢı koyulamaz etkilerini görmekteyiz.
Bu bağlamda küreselleĢmenin tekdüze insan topluluğu, tek tarih, tek değer yargısı demek
olmadığı kanaatindeyiz. Bu noktadan hareketle farklılıklarımızın farkında olmak, ceddimizin değerlerini
gelecek nesillere aktarmak amacıyla böyle bir çalıĢmanın Ģart olduğu kanaati hasıl olmuĢtur. Ulu Önder
Atatürk’ün: "Tarih, hayal mahsulü olamaz. Tarih yazarken gerçek olayları bulmaya çalıĢmalıyız. Eğer
bunları bulamazsak meçhuliyeti ve bu noktadan cehlimizi itiraf etmekten çekinmeyelim. “ sözünden
hareketle “YaĢatmak için saklanan”
etnografik ürünler, “yaĢatmak için yaymak” düĢüncesiyle
derlenmiĢtir.
Yıllardan beri düĢünülen fakat hayata geçirilemeyen, bunun yanında daha birçok yörenin yapamadığı
böyle bir çalıĢmayı baĢarmanın haklı gururunu ve onurunu yaĢamaktayız.
V
Yücel DOĞAN
Zeynep Bodur Okyay ĠĢ Okulu Müdürü
“KüreselleĢme olgusu karĢısında milli kültürümüzü bozulmadan gelecek kuĢaklara nasıl aktarırız?”
düĢüncesiyle çıktığımız bu yolda yöremiz halkının çok büyük teveccühü ile karĢılaĢtık. DüĢünmek
yapmanın yarısı olsa da, biz kendi hesabımıza düĢen, düĢünceleri eyleme dökme safhasını
gerçekleĢtirme yolunda çalıĢarak yaklaĢık 2.500 ayrı etnografik değer taĢıyabileceğini düĢündüğümüz
materyali inceleme fırsatı bulduk. Üzerinde yoğunlaĢtığımız bu materyaller arasından 400 civarındaki
etnografik eserin bilimsel metotlarla envanter kayıt iĢlemini gerçekleĢtirdik. Bu çalıĢma kapsamında her
bir materyalin GPS cihazı ile uydu koordinatlarını alıp, dijital ortama fotoğrafları ile birlikte arĢivleme
iĢlemini gerçekleĢtirdik.
Teknoloji çağını yaĢadığımız Ģu günlerde geçmiĢimizle geleceğimiz arasında kurulan böyle bir köprünün
inĢasında bulunmanın haklı gururunu yaĢamaktayız.
VI
PROJE BAġKANI
Hasan GÖZEN
Çan Kaymakamı
PROJE KOORDĠNATÖRÜ
Bayram Ali DUR
Halk Eğitimi Merkezi Müdürü
PROJE TEKNĠK SORUMLUSU
Yücel DOĞAN
Zeynep Bodur Okyay ĠĢ Okulu Müdürü
PROJE BĠLGĠ ĠġLEM SORUMLUSU
Azime YILMAZ
PROJE VERĠ HAZIRLAMA EKĠBĠ
Ġsmail DOĞAN
Faruk ÖZKAN
Sedat AKTAġ
Sevil CĠVAN
ġükran GÖZEN
Melek YILDIZ
Fatma YILMAZ
Zafer ÖZER
Zeynep KARADEMĠR
Melek TANRIKULU
Nurhan ÇELĠK
Meltem AYGÜN
Filiz DURAN
Yasemin ġAHĠN
Sibel ALPARSLAN
PROJEYE DESTEK VERENLER
Yrd.Doç.Dr. Hikmet YAVAġ
Öğretim Görevlisi Hilal YAMAN TAġKIRAN
Öğretim Görevlisi Ġdil ELVER
VII
Harita Genel Müdürlüğü 1 / 25.000 Ölçekli Çanakkale/Çan Izgara Haritası
ÇANAKKALE
ÇAN
VIII
ÇAN İLÇESİ TARİHÇE
Çan ilçesinin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Tarihi kaynaklarda eski çağlarda adının GERGİTHES
olduğu görülür. İlçe sınırları içinde bazı antik kalıntıların bulunması eski dönemlerden beri yerleşim yeri olduğunu
gösterir.
Etili yakınlarında antik kentin, üç tanrıça arasında güzellik yarışması yapılan yer olduğu söylenir.
Homeros’ta Ares’in Troya’lıları bu tepeden saldırttığını yazar. Antik çağ yazarlarından Heredot ve Strabon
Gergisler’in yerini belirtirken Çan yöresini göstermiştir.
Schlima’nın Truva’da bulduğu bir yazıtta tüm Gergis’lerin MS.188 yılında Roma İmparatorluğu’nun eline
geçtiğini yazar. Daha sonra Bizanslıların eline geçen bu yöre 1364 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.
Prof. Dr. Faruk Sümer Oğuzlar kitabının 423. sahifesinde 16.yüz yılda adının Çan Kazası olduğunu ve Biga
Sancağına bağlı olduğunu belirtmektedir. Yine Mahkeme-i Şeriye sicillerinden alınan bilgilere göre 1569 yılında
yazılan bir fermanda avcı başı tayinlerinde Çan Kadılığından bahsedilmektedir.(Ülkü Halkevleri ve Halkodaları
Dergisi Direktör M. Fuat Köprülü Nisan 1941 sayı:98)
Adının Osmanlıların ilk dönemlerinden beri ÇAN olduğunu görmekteyiz.19.yüz yılın sonlarına doğru adının
Çan Pazarı, Pazar köy gibi değişikliğe uğradığını görüyoruz.
Çan 1897 yılında bucak olarak Biga’ya bağlanmıştır.1-Ağustos 1945 yılında çıkarılan bir yasa ile Biga
ilçesinden ayrılmıştır. Çan İlçesi olarak Çanakkale’ye bağlanmıştır.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAN
Çan’ın ileri gelenlerinden olan Osman Efendi (Osman Caneri) Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’da
yayınladığı Tamimi duyunca çevre halkına önder olur. Biga’dan önce Çan Bucağında Müdafai Hukuk Cemiyetini
kurar. Bucağın içinde her zaman hazır kuvvet bulundurur. Bununla yetinmez her ihtimale karşı köylerde de hazır
kuvvetler bulundurur. Çeteler, eşkıyalar köylere saldırınca, bu hazır kuvvetler halkı eşkıyalardan korur.
Biga İlçesi 4 Temmuz 1920 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilir. 3 Ay sonra Yunanlılar Çan’a bir bölük
asker gönderir. Çan’a baskın yapmak isterler. Baskında Muaffak olamazlar. Osman Efendi kuvvetlerince tamamen
imha edilirler. (15 Mayıs 1921)
Bu yenilgiden bir hafta sonra Çan’daki telgraf memurlarından Iraklı adındaki Rum, Yunan komutanına
bucakta fazla Türk kuvvetleri bulunmadığı bildirilir. Biga’da bulunan Anzavur’da Osman Efendi kuvvetlerinin
Biga’ya baskın yapacağını söyler. Bunun üzerine Yunan kuvvetleri 24 Mayıs 1921 de iki koldan saldırıya geçer.
Birinci kol Biga’dan, ikinci kol Yenice üzerinden Edremit’ten gelir. Osman Efendi kuvvetleri bu büyük birlikler
karşısında duramaz, dağılır. Top seslerini duyan köylerin halkları teslim olmamak için köylerini boşaltırlar.
Kaçamayanlar Yunan Askerleri tarafından öldürülür. Çan merkezi, Büyük Tepe Köyü, Çavuş Köyü tamamen yakılır.
Osman Efendi de kadın elbiselerini giyerek tek çıkış yeri olarak kuzeye doğru kaçırılır.
Çan 1,5 yıl düşman işgalinde kaldıktan sonra 23 Eylül 1922 yılında düşman işgalinden kurtulur.
Çan’ın 23 Eylül 1922 de düşman işgalinden kurtulduğuna dair bilgi, Genel Kurmay Başkanlığının 22 Mayıs
1989 tarih ve 9235-4-89/1 As. T . Krl . Ateş’e sayılı yazıları ile rapor, Çan Belediye Başkanlığına gönderilmiştir.
IX
OSMAN EFENDİ (1867- 03-09-1942)
Çan’da yetişen büyüklerdendir. Çan’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur. Daha sonra Kuva-i
Milliye’ye asker toplamada yardımcı olmuştur. Akbaş Cephaneliğin boşaltılıp Anadolu’ya taşıttırılmasında Edremitli
Hamdi Bey’in yanında yer almıştır. 15 Mayıs 1921 de Çan’a baskın yapan Yunan Birliğini imha eden Osman Efendi
24 Mayıs 1921 de Yunanlıların Çan’ı işgalinde, kadın elbisesi giyerek kaçırılmıştır.
Kurtuluş Savaşı’na katkılarından dolayı “İSTİKLAL MADALYASI” ile ödüllendirilmiştir.
İl Genel Meclisi Üyeliği de yapan Osman Efendi Soyadı kanunu çıkınca ÇANERİ (Çan Askeri) soyadını
almıştır. Atatürk’ün de yakından tanıdığı Osman Caneri Çanakkale-Balıkesir yolunun yapılmasında, bu yolun
Çan’dan geçmesinde hizmeti olmuştur.
ATATÜRKÜN ÇAN’A GELİŞLERİ:
15 Mayıs 1934 Pazartesi
Atatürk’ün Çanakkale’den gelip Balıkesir’e geçeceği bir tamimle bütün köylere duyurulmuştur, her köyün
köy yolunun şoseye birleştiği noktada toplanmaları, mümkünse tak kurulması bildirilmişti. Bu’nun üzerine Pazar
Köy Muhtarlığı da şimdiki Ç.L.İ Müessesi binasının kapısı hizasında bir tak kurmuştu.
Çanakkale Valisi Süreyya Bey, Belediye Başkanı Veli Bey, Biga Kaymakamı Hikmet Arar, Belediye Başkanı
Raşit Usumi, Çan Nahiye Müdürü Zihni Damar, Merkez Pazar Köy Muhtarı Kazım Çavuş (Yedek Topçu Teğmen)
Ata’nın geleceğini halka duyurdu yol kavşağında Takın yanında toplanacağını ilan etmişlerdi.
Erkekler takın önünde, kadınlar Otuz birin Eriğinin yanında toplandılar. Biga Ortaokulu, İsmail Ertuğrul’un
evinin önünde yerini almıştı. Büyük köprüden Asma köprüye kadar olan arazi buğday ekiliydi. O yıl iklim çok iyi
gittiğinden ekinler çok gelişmiş ve çiçekteydi.
Pazar Köy İlkokulu, Baş Muallimi Kamil Bey, Muallim Mehmet Bey, Eşi Muallime Ferhunde Hanım,
Muallim vekili Ayşe Hanım öğrencilerle yol kavşağının batı kısmında yer almışlardı. Ben(Ali Tümer) köy katipi ve
aynı zamanda Çan Gücü İdman Yurdu Spor Kulübünün başkanı bulunuyordum.
Biga kaymakamı ve daire müdürleri ile Biga’nın ileri gelenleri tak’ın dibinde, Çan Nahiye Müdürü,
memurları ve halkın ileri gelenleri de Biga’dan gelenlerden sonra yerlerini almıştı.
Saat 10 sıralarında bir araba geldi. İçinde 4-5 tane genç indi. Arkadan gelen ikinci, üçüncü arabalardan
emniyet müdürü ve resmi polisler indi. Akçeşme’nin yanından art arda birçok arabanın geldiği görüldü. Takın
önünde duran arabadan Vali ile Atatürk indiler. Kaymakam Hikmet Beyden başlayarak dizilmiş olanların ellerini
sıktılar Takın altından geçip kadınlara doğru yürüdüler.”Hanımlar nasılsınız” dediler. Sağ ol paşam nidaları
yükseldi. Biga Ortaokulu öğrencilerinin yanına doğru giderken durdular. Koca Konak Tepesindeki binanın ne
olduğunu vali Bey bilmeyince kaymakama sordu. Kaymakamda cevap veremeyince onların arkasından bana sordu.
Ben bir şato enkazıdır paşam dedim. Ortaokul öğrencilerinden bir kız bir buket çiçek getirdi. Aldılar arkadaki
yaverlere verdiler. Ortaokulun önüne gelince “Nasılsınız Çocuklar” deyince bir ağızdan “sağ ol paşam” cevabını
aldılar. Pazar köy ilkokuluna doğru giderken durdular etraflarına bakındılar. Karşıdaki tepeleri
sordular.”Memleketinizin ne güzel yerleri var” dediler. Pazar köy ilkokulundan çiçek takdim eden Saime’ye iltifat
ettiler. Kamil Bey kendini ve okulunu tanıttı. ”Nasılsınız çocuklar” deyince bir ağızdan sağ ol cevabını aldılar.
Etrafını çevirmiş olan halkın içinde ve yanlarında bulunanlar ile konuşarak ilerlediler. Halk ile omuz omuza idiler.
Arkadan gelen arabalara Allaha ısmarladık diyerek bindiler. Az sonra arabaların Tepeköy sırtlarında tozlarını
gördük.
X
ATATÜRK’ÜN ÇAN’A İKİNCİ GELİŞLERİ:
24 Haziran 1934
Atatürk, İran Şahı Rıza PEHLEVİ ile ÇAN’da halka Hitap ederken.
Valinin bir tabibi ile atamızın misafirleri İran Şahı Rıza Pehlevi ile Balıkesir’den gelip Çanakkale’ye
geçeceklerini kimsenin önüne geçip herhangi bir istekte bulunulmaması, her köyün köy yolunun şoseye birleştiği
noktada toplanmaları, mümkün olduğu kadar kalabalık karşılanması duyurulmuştu.
Gelmezden bir hafta önce, Biga’dan Çan’a bir kamyon Türk ve İran Bayrakları getirildi. Bunlara sopa ve
gönder yaptırıldı. Büyük köprüden Asma köprüye kadar 20 şer metre aralıklarla bir Türk bir İran Bayrağı dizilmişti.
Tak büyük köprübaşına kurulmuştu. Kontrole gelen Kaymakam çok kalabalık olacağı için karşılamanın yine yol
kavşağında yapılmasını uygun bulmuştu. Bu defa gerek Atatürk’ü gerek Misafirlerimi görmek istediğinden
Karşılayıcılar çok fazla idi. Biga ve köylerinden de çok insan gelmişti.
25 Haziran 1934 günü erken saatlerde halk meydanı doldurmaya başlamıştı. Saat 11.00 sıralarında Tepe
köy sırtlarından toz bulutu yükseldi. Geliyorlar. Heyecan dorukta idi. As sonra yine önde sivil ve resmi polis
arabaları olmak üzere çok miktarda otomobil geldi. Atatürk ve İran Şahı Rıza PEHLEVİ üstü açık bir arabada idiler.
Atatürk golf bir elbise giymişti. Halk alkış arasında “ Gazi, Paşa çok yaşa” diye bağırıyorlardı. Hariciye vekili Rüştü
Aras Bey indi. Halkın içine girip “ İran şahı çok yaşa” dediler. Bunun üzerine halk “İran şahı çok yaşa” diye
bağırmaya başladı. Şimdi Lise binasının önünde durdular. Biga Kaymakamı ve ileri gelenleri ile konuştular. Kafilede
Bakanlar Balıkesir Millet Vekilleri, vali parti ileri gelenleri, Çanakkale valisi, Belediye Reisi, daire müdürleri, Ordu
komutanı Fahrettin Altay Paşa, kolordu komutanı Ali Hikmet paşalar ve mahiyetleri bulunuyorlardı. Halk çılgınca
”Gazi paşa çok yaşa, İran Şahı çok yaşa” diye bağırıyorlardı. Çok güzel, çok heyecanlı dakikalar yaşanıyordu
Misafirlere Ayran ikram edildikten sonra alkışlar ve sağ ol nidaları arasında Çanakkale’ye doğru hareket ettiler.
Anlatan
Ali Tümer
Emekli Belediye Muhasibi
XI
ÇAN İLÇESİNİN ÖNEMLİ GÜNLERİ
1897 Çan’ın Bucak olması ve Biga İlçesine bağlanması.
15/05/1921 Yunan Bölüğü tarafından Çan’a yapılan ilk baskın ve Yunan Bölüğünün imha edilmesi.
24/05/1921 Büyük Tepe Köyünün, Çan’ın, Çavuş Köyün Yunanlılarca yakılması.
23/09/1922 Çan’ın düşman işgalinden kurtuluşu.
03/06/1931 1930 yılına kadar Durali Köyünde yaz ve güz panayırlarını Çan İlçe Merkezine alınması.
15/05/1934 Atatürk’ün Çanakkale’den gelip Balıkesir’e geçmesi.
25/06/1934 Atatürk’ün İran Şahı Pehlevi ile Balıkesir’den gelip Çanakkale’ye geçmesi.
19/02/1939 Çan Halk Odasının açılışı.
08/1944 Çan’da linyit kömürünün Bigalı Dişçi Hasan tarafından bulunması ve çalıştırmaya başlanması.
01/08/1945 Çan’ın İlçe merkezi olması.
19/02/1946 Çan Halkevinin açılışı.
06/05/1950 11.Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün Çan’a gelmesi.
18/03/1953 Çan’da büyük depremin olması.
04/1953 111.Cumhurbaşkanı Celal BAYAR’ın Çan’a gelip deprem feleketi için Çan’lılara geçmiş olsun demesi.
27/07/1957 Başbakan Adnan MENDERES’in Çan’a gelerek Çanakkale Seramik Fabrikalarının temelini atması.
15-17/09/1995 Tarihleri arasında her sene güz panayırı yapılır.
27-28/07/19…Tarihleri arası Çanakkale Seramik Fabrikaları bayramı ve Süleyman ŞAHİN Yağlı Pehlivan Güreşleri.
01/09/19…
Tarihinde Çan Kültür Şenliklerinin yapılması.
Pazartesi : Çan merkezinin pazar yapıldığı günü.
Cuma : Fatih Mahallesinde pazar yapıldığı gün.
Cumartesi : Terzialan Beldesinin pazar yapıldığı gün.
Pazar: Etili Köyünün pazar yapıldığı gün.
XII
YÖRE İLE İLGİLİ TARİHİ BİLGİLER
Kaynak: Charl Teksier
Küçük Asya (Asya Minor)
Cilt:2 Sayfa: 215
Kara dahilinde bulunan (Kolonae) ismindeki şehir bir iyon müstameresi idi. Lemsak cenubuna düşen yerler, eski
Tüecriyen’lerin tesis ettikleri Gergitha şehrine ait idi. Şehir pek iyi tahkim edilmişti. Şehre hakim bir tepeye bina
edilselirdi. ( Kocakonak Tepesi olduğu tahmin ediliyor.) Bu şehir Bergama kralı Attal tarafından zapt ve tahrip
edilmişti.
Kral bunun yerine ‘ Kayık’ bölgesinde bu isimde bir şehir inşa ederek bunun halkını oraya nakil etti.
Eski ‘ Tüekrienlerin’ şehri dahilde ve ‘ İda ‘ dağının yamaçlarında idi.
Lamsak: Lapseki
Kayık: Bergamadaki Bakır Çayının antik çağdaki adı.
İda:Kaz Dağı (bazı kaynaklar Edremit Körfezi’nden Marmara Denizi’ne kadar ki dağların tümünü İda olarak
alıyor)
Tüecriyen:Hieronymi Scapsum isimli esere göre felaketinden kaçabilen bir takım Truvalılar Makedonya’ya
yerleşip Truva orada bir devlet kurarlar. Francian ismindeki bir kralı idaresinde bulunan diğer bir grup da
Anadolu’dan Avrupa’ya geçip Ren ve Tuna Nehirleri arasına yayılmış ve bu da Frank Irkı’na menşe olmuştur. İşte
bu Frank camiasından ayrılıp “İskitya” da yerleşen üçüncü bir kolada Turkuotus isminde bir kral başkanlık eder.Bu
kralın isminden dolayı halkı “Turkui” ya da “Torci” adını almıştır.
Roma döneminde bu yöre SERGİS olarak da bilinmekteydi. Yunan işgalinde yanmayan ve 1953 depreminde
yıkılmayan bazı köy evlerinde ağaç işlerinde Osmanlı Dönemi süsleme sanatını yansıtan eserler, camilerinde o
dönemden kalma halı ve kilimler bulunmaktadır.
Çan Küçüktepe Köyü (Ilıca-Etili Tepeköyü) cami duvarlarının taşlarının üzerindeki motiflerden Osmanlı
dönemine ait oluduğu tahmin ediliyor. Köy halkının taşlar hakkında bilgisi yok. Taşların yapısı, köye bir km.
uzaklıktan çıkarıldıklarını gösteriyor.
İç Kule gözetleme kulesi (Sapan Tepesi Sapan Kalesi)
Sapan Kalesi: Gözetleme kulesinin içten görünüşü iç kale duvarları arası yaklaşık 100m.Dış kale duvarları
tepenin etrafını çevirmiş durumda. Her tarafta yıkık duvarlar inşaattan çıkma taşlar var. Kalenin çok geniş bir alanı
kapladığı görülüyor.
Kale de bulunan havuzlardan biri ve etrafında temel taşları kalede bulunan ikinci havuz.
Çan ilçesi Kocayayla Köyü’nün kuzey kısmında yer alan Sapan Tepesinin eteklerindeki bir boş kaya mezarı.
Sapan Kalesi: Osmanlılardan önce Bizanslılar tarafından kullanılmış tepenin doruğunda olduğu için buradan
çevre rahatlıkla görülebiliyor.
XIII
Bizans ya da Roma dönemine ait yazılı bir taş Çan İlçesi Duman Köyü Gavur Tepesi’nde bulunmuş.
Kakasbos (Atlı Tanrısı)
Aisespos Lykia (Güney Marmara)’da bulunan at üstünde ayakta durur gösterilen tanrı figürü. Figür, Greklerin
kahraman tipini canlandırıyor.
Kotilus Şehrine ait Lahit Kapağı. Helenistik Çağ. M.S birinci ve ikinci asır. Kotinus; Kızılelma köyünün
karşısında bir yerleşim yeri.
Roma Dönemine ait küp
Çan İlçesi Yaya Köyü’nde bulunan Bizans Dönemi’ne ait Vaftiz Taşı.
Çan İlçesi Çomaklı Köyü’nde bulunmuş mermer bir taş. Roma devrine ait 30. lejyonun başı olan
Connutios’un kilisesinden çıkarılmış. Kilise halen toprak altında bulunmaktadır.
XIV
GELENEK VE GÖRENEKLER
KIZ İSTEME: Evlenme çağına gelen erkeğin ailesi, oğullarına uygun gördükleri kızı istemek için, kız tarafına kız
tarafınca da sevilip sayılan bir erkek ile Perşembe günü akşamı kız evine dünürcü gönderir. Kız evine giden
dünürcü hal hatır sorar, onlara hal hatır sorulur. Günlük işlerden konuşulur, kahveler içilir. Konuşmaların aralandığı
bir sırada dünürcü giden erkek, Biz neden geldik Ahmet Ağa biliyor musun? Neden geldiniz bir isteğiniz mi var?
Buyurun söyleyin der. Allah’ın emri, peygamberin havli ile sizin Zehra’yı Filancanın Mustafa’ya istiyoruz. Ailesinin
soyu sopu iyi, çocukta mesleği olan dürüst, çalışkan bir genç. Sizde münasip görürseniz buz iş olsun deriz der. Kızın
annesi, kızlarının küçük olduğunu, daha evlendirmeyi düşünmediklerini, böyle bir hazırlıkları olmadığını söyler.
Kızın babası da anneyi teyit eder. Biraz daha konuşulduktan sonra dünürcüler kalkar, siz bir düşünün, biz haftaya
yine geliriz der giderler. Dünürcüler komşuları erkek evini söylerler.
Haftaya dünürcüler ikinci kez giderler. Evdeki karşılama ve davranışlara, kıza verilip verilmeyeceği anlaşılır.
Dünürcüler isteklerini münasip bir dille tekrarlar kızın istediği varsa, anne baba da uygun görürse, biraz naz
yaptıktan sonra; siz münasip gördükten sonra bizde diyeceğimiz yok derler. İki tarafça da Allah sonunu hayır etsin
denir. Dünürcüler hayırlı bir iş yapmış sevinciyle kız tarafından verilen mendili alarak erkek evine dönerler
SÖZ KESİMİ
Erkek evi, en iyi kumaştan bir elbiselik, iç çamaşırı, çorap, mendil, şeker, kolonya gibi şeyleri bohçaya
koyarak kız evine gider, yenilir, içilir, kadınlar arasında eğlence olur. Kız evi tarafından hazırlanan bir bohça
kalkarken erkek tarafına verilir. Böylece iki aile tarafında söz kesilmiş, nişanlılık devresi ( anlaşma ) başlamış olur.
NİŞAN
Erkek evi ile kız evi birlikte nişan gününü kararlaştırırlar. O gün gelince erkek evi komşu ve akrabalarını
alarak kız evine giderler. Kız evinde yemek verilir. Kız evinin komşuları ve akrabaları da gelir. Önceden hazırlanan
genişçe bir yerde toplanırlar. Bir konuşmacı nişanın kutsiyetini belirten konuşma yapar yüzükler takılır, kız ile oğlan
büyüklerinin ellerini öper, takılar takılır, eğlence yapılır.
Nişanlı kalındığı müddetçe, bayramlarda, hıdrellezde gelin kıza gidilir. Hediyeler götürülür. Düğün hazırlığı
yapılır.
DÜĞÜN
Taraflar anlaşarak bir tarih tespit ederler. Düğün günü, şeker, davetiye dağıtılarak tanıtılır. Tanıdık, dost,
akrabalara duyurulur. Sağdıçlar düğüne mendil ile davet edilir. Çalgılar tutulur, çörek, baklava ve basma helvalar
yapılır. Perşembe günü ise çalgılar Salı günü öğlenden sonra, Pazar düğünü ise Cuma günü öğlenden sonra çalgılar
gelir. Çalgılar ( davul, zurna, klarnet, trampet, keman, darbukadan oluşur ) Önce erkek evinde daha sonra kız evine
giderek düğünün başladığını belirten havayı çalarlar. Düğün sahibinden bahşişlerini alırlar. O akşam düğün o
köylülere aittir. Akşam olunca davul-zurna eşliğinde delikanlılar ayrı kazaklar ( evli erkekler ) ayrı yönlerden parti
parti düğün evine gelirler. Hep beraber ilk oyun oynanır. Harman dalı sonra karşılama oyunları oynanır. Oyunlar
oynanırken davul oyun çemberinin içine girerek ritmi oyunun güzel olması için dikkatlice çalar. Daha sonraki
oyunlar çiftetelli süzme oynanır. Oynamak isteyenler ikişer, ikişer dörder, dörderli oyuna devam ederler. Oyunu
bitirenin yerine başka çift kalkar. Kadınlar oyun yerinin etrafını çevirerek oyunları seyrederler.
XV
Çarşamba günü ve akşamı düğün misafirlerindir. O gün keşkek pişirilir. Başka köylerden, Yörelerden
düğüne gelenler Çarşamba gününü tercih ederler. Düğün evine 2-3 metre kala dürü hazırlanır. (düğüne getirilen
hediyenin süslenmesi, açığa çıkarılması, para ise paranın tepsi içindeki çöreğe bir çomak çubuk ucuna tutturulur.
Mahalli müzik eşliğinde düğün ele alınır. Çalgıları çağırırlar, mahalli müzik eşliğinde düğün evine gelirler.
Yanlarında sağdıç varsa bu geliş daha gösterişli olur. Daha çok çalgı olur. Sağdıç, damat adayı ile sarılıp, öpüşür,
kendi anne ve babalarının ellerini öperler. Getirdikleri dürüleri düğün evine teslim ederek oyun yerinde oynarlar.
Gelen misafirlere yemek KEŞKEK yedirilir.
Perşembe günü köy halkından düğün evine getirilecek olan hediyeler toplanır. Öğleden sonra gelini eve
getirmek için bütün köy halkı ile birlikte getirilir. (Gelin arabası olarak hayvan, at arabası hazırlanır süslenir.) At ile
alınacaksa at güzelce süslenir. Gelinin başından şeker, para saçılır, damat oynatılır. Kalabalık dağıldıktan sonra dini
nikâhları yapılır. (Resmi nikâhları düğün başlamadan önce veya düğün başlarken yapılır.) Yatsı namazına damat
adayı da gider. Yatsı namazını müteakip tekbir ile damat eve getirilir. Evde ayakta şerbet ikram edilir.
Cuma günü sabah erken çalgılar gelin ile damadı uyandırır. Öğleye kadar damat ve sağdıçlar oynar.
Paralar, şekerler saçılır. Bugün çalgıcılara daha çok bahşiş verilir. Damadın babası ve yaşlılar KABAGÜVENCİ oyunu
oynarlar. Gelinde ev içinde kadınlarla oynar. Onun başından da kayın valilere tarafından para ve şeker saçılır.
Düğünlerde kavga olmaz. Bütün komşular, düğün sahibine yardımcı olur. Misafirleri ile ilgilenirler.
Düğünün yemeğini, tutulan aşçılar yapar. Sağdıçlarda her türlü işte yardımcı olurlar.
HATİM CEMİYETİ
İlkokulu bitiren öğrenciler yaz sezonu boyunca müftülükçe açılan Kur’an kurslarına katılırlar. Bu kurslara
devam eden öğrencilere dini bilgiler verilir. Kur’an okuması öğretilir. Yeterli duruma geldiklerinde veliler ve imam
tarafından hatim günü tespit edilir. O gün duaları camide toplu halde yapılır. Daha sonra davetli olunanlar evlere
gidilerek yemekler yenir. Hediyeler verilir.
ÇİFTÇİ BAYRAMI
Bahar sevincini kutlamak ve bereketli bir yıl dilemek için, köyün ihtiyar heyeti mayıs ayı içinde bir gün
tespit eder. Komşu köyler davet edilir. Bir gün önceden yemek için hazırlıklar yapılır. Sürü sahipleri koyun veya
kuzu verir. Köy halkı gerekli malzemeyi Bulgur, keşkek, yoğurt… vs)temin eder. Sabahleyin öğleye hazırlıklar başlar
bulgur pilavı veya keşkek yapılır. Öğleyin camide mevlit okunur. Mevsim kurusa yağmur duasına çıkılır. Önce
misafirlere yemek verilir. Köy halkı daha sonra yemek yerler. Köy kızları, delikanlılar salıncak kurar eğlenirler.
KINA GECESİ (DALLI GECESİ)
Sünnet ve evlenme düğünlerinde ilk gece, yörede kına gecesi olarak kabul edilmiştir. Kına gecesinin en
büyük özelliği halkın kıyafetidir. Düğün sahiplerinin yakınları DALLI giyinir. Geline de dallı kıyafeti giydirilerek kınası
yakılır. Kına gecesinin adı DALLI GECESİ olarak da geçer. Eğlence bittikten sonra gelin sağdıçlarıyla damadın evine
giderler. Damadı ve yakın akrabalarını överler. Bu övgünün sonunda hediye alırlar. Kına gecesi tamamlanmış olur.
Kına gecesi sünnet çocuğu için yapılıyorsa övgü yapılmaz. Sünnet çocuğu ve sağdıçlarına kına yakılır. Eğlence
yapılır.
XVI
ÖRFENE
Uzun kış gecelerinde hoş vakit geçirmek için ÖRFENE adı altında ziyafetler hazırlanır. Bu ziyafetler avcıların
vurduğu tavşan pilavı, kaşık helvası… vs. olabilir.
Örfe ne’ye iştirak edecekler tespit edilir. İhtiyaçlar temin edilir. Örfe neyi kadınlar yapacaksa bir evde,
erkekler yapacaksa konuk odasında veya bir köy kahvesinde toplanırlar. Eğlence yapılır. Sohbet edilir. Hikâye,
masal anlatılır. Örfene yılbaşı gecesi yapılıyorsa radyo ve televizyondan bilet çekilişleri, izlenir. Hazırlanan
yiyecekler yenerek dağılınır.
NÖBET: (Gezek)
Çan ilçesinin köylerinde konuk odasına gelen misafirleri, köy imamını, bekçisini, köyün işini görmek için
dışarıdan gelenlere (berber, kalaycı, nalbant… vs.) yemek vermek için sıra ile her gün nöbet adı altında yemek
(yiyecek) çıkartılır. Bu ev (hane) sırasına göre yapıldığında bazı köylerde gezek adını alır.
Nöbet sahibi o günü ve akşamı konuk odasının ısınması için yakacak, yabancıların uyuması için yatakyorgan getirir.
Uzun kış gecelerinde konuk odasında sohbet ederek geçiren köy ihtiyarları da nöbet sahibinin
misafiridirler. Nöbet sahibi onlara kahve ikram eder. Getirdiği çekirdek kahve, (nohut, kahve) köy bekçisi
tarafından konuk odasında hazırlanarak ikram edilir.
Nöbeti tamamlayan aile, kendinden sonra gelen aileye nöbet bizden geçti diye haber verir. O ailede
nöbetin kendinde olduğunu anlar
DİNİ GELENEKLER
İlçe sınırları içinde, Ramazan ayı içinde vakit namazlarından önce ve sonra, geceleri teravih namazından
sonra camilerde mukabele okutmak, dinlemek dini bir gelenektir. Mübarek gün ve aylarda HAYIR ismi ile
hazırlanan yiyeceklerin komşular ve akrabalar arasında dağıtılması, aşure yapılması gelenektir.
Ölen kişinin ardından 7 gün teberake okutmak, ölümün 52. günü yemekli mevlit yapmakta yaşayan dini
geleneklerimizdir.
Bayram namazından sonra camii önünde topluca bayramlaşmak, topluca mezarlığa gidip dua etmek daha
sonra yakın akrabaların evine gidip bayramlaşmak ilçenin her köyünde devam eden gelenektir.
Cuma günleri mahallede oturan mahallede oturan kadınlar her hafta bir kişinin evinde toplanarak ölmüş
yakınları için dua ederler. Ev sahibi de lokum, şeker, pilav, yoğurt gibi… Vs. ikram eder.
MAHALLİ KIYAFETLERİ
Çan köylüsü çalışkandır. Çalışmayı sever, toprakla uğraşır. Bu uğraşlarını daha rahat ve daha kolay
yapabilmeleri için rahat kıyafet giymeyi tercih etmişlerdir. Köylerde yaşayan kadınlar, ferace, atkı, şalvar, entari,
çember, grep, namaz başörtüsü, değirmi, yazma… Vs. dediğimiz giysileri giyerler. Özel günlerde en güzel giysilerini
giyerler. Bayram ve düğünlerde modern giysilerini giyerler. Erkeklerde de günlük kıyafet moderndir. Yaşlılar kışın
aba pantolon giyer beline dokuma kuşak sararak kıyafetini tamamlarlar.
XVII
YÖRESEL YEMEKLER
Yöresel yemeklerin başında tarhana çorbası gelir. Bunu sırasıyla Tarhana Çorbası, Göce, bulgur pilavı, kuru
fasulye, keşkek, akıtma, bazlama, gözleme, kulaç, basma böğreyi, mantı, simit lokumu, saraylı, basma helva, kaşık
helvası, peynir helvası… Vs. izler.
TARHANA ÇORBASI
Bir tencereye biraz zeytinyağı konur. Bunun içine bir kaşık domates salçası ilave edilerek kavrulur. Üzerine
1Litre kadar soğuk su dökülür. Önceden hazırlanan tarhanadan 2 yemek kaşığı ilave edilerek eriyinceye kadar
karıştırılır. Tarhana eridikten sonra (karıştırma bırakılır) kaynamaya bırakılır. Kaynar biraz koyulaşır tuz ilave
edilerek sıcak, sıcak servis yapılır.
Bazı evlerde tarhana çekildikten sonra 4-5 diş sarımsak soyulup güzelce dövüldükten sonra ilave edilir
Tarhana çorbasına yağ ve salça konmamış ise piştikten sonra süt veya süt kaymağı ilave edilirse buna sütlü
tarhana çorbası denir.
GÖCE
Buğdayın kaynatılır kabuğu soyulur. Bunlara küçük küçük parçalara ayrılması… Veya bulgur taşlarında çok
ince öğütülmüş haline göce olur.
Göce su ile kaynatılarak pişirilir. İçine süt ilave edilir. Biraz daha kaynatılarak ateşten indirilir. Servis yapılır.
Üzerine kızgın tereyağı ve kırmızıbiberle süslenebilir.
TAVUKLU KEŞKEK
1 kg Keşkeklik buğdaya, 1 veya yarım tavuk, yarım paket margarin veya tereyağı, kırmızıbiber, yeteri kadar
tuz.
Keşkeklik buğday ayıklanır. Bol su ile birkaç kez yıkanır. Tavukta yıkanır, temizlenir. Önce tavuk tencerenin
dibine yerleştirilir. Üzerine keşkeklik buğday ilave edilir. Keşkeğin üzerine çıkana kadar su (tatlı su) ilave edilir. Ağır
ateşte pişmeye bırakılır. Suyu azaldıkça sıcak su ilave edilir. Tavuk ve keşkek piştikten sonra, tavuğun kemikleri
ayrılır. Ağaç kepçe ile keşkek ezilirken (dövülürken) tuz ilave edilir. Keşkeği şimdi mikser ile de dövüyorlar. Keşkek
güzelce ezildikten sonra servis yapmaya hazırdır. Tavada margarin ile kırmızıbiber kızartılır. Tabaklardaki keşkeğin
üstü süslenir. Bazı yerleşim birimlerinde keşkek tabaklara konduktan sonra üzerine daha önceden pişirilmiş et sulu
tas kebabı ilave edilerek de servis yapılır.
BAKLA KEŞKEĞİ
Baklalar ıslatılarak bekletilir, kabukları soyulur. Kabukları soyulan baklalar bir tencerede pişirilir.
Soğuduktan sonra kevgirden (delikli kaptan) geçirilir. Bir tencereye yağ rendelenmiş soğan, salça ilave edilerek
kavrulur. İçine kevgirden geçirilen baklalar ilave edilir. Biraz et suyu koyarak kaynamaya bırakılır. Piştikten sonra
tabaklara koyup üzerine et ve baharatlar ilave edilerek servis yapılır.
XVIII
TİRİT (Papara)
Kuru ekmekler kuşbaşı olarak doğranır. Bir tencerede soğan, yağ ile kavrulur. Su ilave edilerek kaynatılır.
(Et suyu daha lezzetli olur) Kaynamadan alınmaya yakın 1-2 yumurta kırılır. Hazırlanan soğanlı, yumurtalı su,
ekmeklerin üzerine dökülür. Süslemek amacı ile tereyağında kırmızıbiber kızartılarak üzerine dökülür. Servise hazır
hale gelmiştir.
NOHUTLU VE ETLİ SİLKME MANTI
Yarım kilogram nohut, yeteri kadar zeytinyağı, 2 adet soğan, yarım kilogram un, 1 su bardağı bulgur veya
kırık pirinç, 1 yemek kaşığı salça, yeteri kadar kırmızıbiber ve tuz.
Nohut güzelce pişirilir. Salçası, yağı, biberi konur, soğan da ince ince kıyılıp yağla pembeleşinceye kadar
kızartılır. Nohut’a ilave edilir. Nohut yemeği hazırlanmış olur.
Una su, tuz katılarak börek hamuru açacak şekilde katı hale getirilir. Hamur parçalara ayrılarak yufka açılır.
Açılan hamurlar biraz bekletilir, hafif yellenmiş olur. Bunları yarım cm veya daha küçük ince ince kıyılır. Kızartılacak
tepsinin altı yağlanır. Kıyılmış hamurlar tepsinin altına yarısı yerleştirilir. Arasına bulgur veya pirinç atılır. Kıyılmış
hamurlar tepsiye yerleştirilir. Üzerine sıvı yağ gezdirilir, fırında güzelce kızartılır.
Kızartıldıktan sonra hazırladığımız bol sulu nohut yemeği tepsinin üzerine dökülür. Hafif ateşli ocakta 5-10
dakika kadar pişirilir. Sıcak sıcak servis yapılır.
Bol sulu pişirilen et (tavuk) küçük parçalara ayrılır. Kızartılmış hamurun üzerine dökülerek 5-10 dakika
kadar pişirilir. Sıcak sıcak servis yapılır. Buna etli veya tavuklu silme mantı denir.
BULGURLU PATLICAN
Yeşil domatesler ufak parçalara ayrılıp yağda kavrulur. Rengi sararınca su ilave edilir. Suyu kaynadıktan
sonra içine bulgur ilave edilir. Suyu çekene kadar pişirilir. Biraz soğuduktan sonra sarımsaklı yoğurtla servis edilir.
KARA ERİK YAHNİSİ
Kurutulmuş kara erikler suda pişirilir. Çekirdekleri ayıklanır. Un kavrulup eriklere ilave edilir. Damak tadına
göre şeker ilave edilir. Koyulaşana kadar pişirilir. Afiyetle yenir.
KABAK TATLISI
Kabaklar soyulur, istenilen büyüklükte doğranır. Üzerine şeker serpelenerek suyu çıkana kadar bekletilir.
Ateşte pişene kadar kaynatılır. Soğuyunca dövülmüş ceviz üzerine serpilerek servis edilir.
GÖDEK(PİŞİ)
Pakmaya ile hamur karılır. Kabarması için beklenir. Bir tabağa nişastalı su hazırlanır. Eller ona batırılarak
hamurdan parçalar alınarak kızgın yağa atılır. İsteğe göre susam ile de yapılabilir.
XIX
BAKLA KULAĞI SALATASI
Taze bakla yapraklarını bol su ile yıkadıktan sonra tahtanın üzerinde gelişi güzel doğrayın. Taze soğan ve
sarımsağı üzerine ekleyin. Ayrı bir yerde kasenin içine erik macunu, tuz, yağ koyup çatal ile iyice çırpın elde
ettiğiniz sosu yemenize yakın hazırladığınız salatanın üzerine gezdirerek servis yapın.
POMAK AKITMASI
Ekmek yapımında kullanılan ekşi maya un ve su karıştırılarak akşamdan mayalanmaya bırakılır. Sabah bu
mayanın içine yumurta, un, süt, su ve tuz ilave edilir. Elle çırpılarak karıştırılır. Boza kıvamına gelince dinlenmeye
bırakılır. Yaklaşık 3 saat sonra saç üzerinde pişirilir. Küçük bir kaba yumurta sarısı ve su çırpılır. Küçük bir sopanın
ucuna bez bağlanır. Bu karışım toprak sacın üzerine sürülür. Bu şekilde akıtmanın pişirilirken akıtmanın saca
yapışması engellenir. Akıtma önlü arkalı pişirilir. Kaba alındığı zaman üzerine tereyağ sürülür. Servis yapılır.
UN KAÇAMAĞI
Derin bir kaba su konulur. İçine yağ ilave edilir. Sulu ılıyınca un, tuz konulur ve karıştırılarak pişirilir. Koyu
kıvam aldığında altı kapatılır. Tepsiye dökülür. İsteğe göre üzerine yağ yakılır, şeker ve peynir ufalayarak atılır.
Üzerine tarhana kavrularak servis yapılır.
MISIR UNU KAÇAMAĞI
Derin bir tencereye su konur. Kaynadıktan sonra mısır unu ilave edilir. 4-5 yerinden oklava ile delik açılır.
Deliklere tuz konulur. Su mısır ununun üzerine çıkıncaya kadar ocakta tutulur. Ateşten alınıp oklava ile güzelce
karıştırılır. Ekmek kıvamı alıncaya kadar karıştırılır. Yağlı tepsiye basılarak ocakta alt üst kızartılır. Arzuya göre
üzerine şeker, peynir rendesi ve kavurma dökülerek servis yapılır.
SÜTLÜ KARIŞTIRMA
Tereyağı ile un kavrulur. Süt ve tuz ilave edilir. Koyulaşıncaya kadar kaynatılır. Tereyağ ile toz kırmızı biber
yakılarak üzerine dökülüp, sıcak servis yapılır. Ekmek banılarak yenilir.
BAKLA KEŞKEĞİ
Bakla ılık su ile ıslatılır. Kabukları soyulur. Boza kıvamına gelene kadar pişirilir. Pişen bakla kevgirden
geçirilerek yağlı ve yumurtalı tepsinin içine basılır. Fırına atılır 10 dakika pişirilir. Sıcak servis yapılır.
UN HELVASI
Tencereye tereyağı koyun hafif kızınca elenmiş unu katıp devamlı karıştırılarak unu esmer bir hal alıncaya
kadar ateşte kavrulur. Başka bir tencereye su ile şekeri koyup bir taşım kaynatarak şurubu hazırlanır. Un
esmerleşince şurubu içine dökülür. Hafif ateşte karıştırılarak karışım demlendirilir. Altı kapatılarak ılık hale
gelinceye kadar bekletilir. Sonra kaşık ile alınır tepsiye konulur. Üzerine tarçın, ceviz, fındık dökülebilir.
XX
KARIŞTIRMA
Süt ile un karıştırılır. Ateşe konulur. Sararıncaya kadar kavrulur. İçine süt ve tuz koyulur. Katılaşana kadar
karıştırılır. Ayrı bir tavada sıvı yağ ve toz kırmızı biber karıştırıp. Unlu yapılan karıştırmanın üzerine dökülüp servis
yapılır.
KURUTULMUŞ BİBER
Biberler güzelce yıkanır. İpe dizilir. Gölge bir yerde kurutulur. Bulgur taşında öğütülerek toz haline getirilir.
Kırmızı toz biber olur.
ÜZÜM PEKMEZİ
Üzümler güzelce yıkanır. Temiz çizme ile ezilir ve suyu çıkarılır. Çıkarılan posasından ve tozundan ayrılmak
için delikli süzgeçten süzülür ve kaynama kazanına aktarılır. Ateşin üzerine konulur ve kaynatılır. Dibi tutmasın diye
devamlı karıştırılır. Kazanın üzerindeki köpükler kepçe ile alınır. Pekmez kıvamına geldiğinde kırmızı köpük olur.
Kıvamını anlamak için tahta kaşıkla damlatılır. Eğer iki yerinden damlıyorsa olmuş demektir.
KESME EV MAKARNASI
Un bir kaba konup ortası açılıp yumurta, su ve tuz ile yoğurulur. Sertçe bir hamur elde edilir. İki parçaya
ayrılır. Üzeri nemli bir bezle örtüp bir saat bekletilir. Dinlenmiş hamur oklava ile açılır. Hamurlar biraz dinlendirilir
ve 2-3 tane üst üste konularak uzun uzun şeritler kesilir ve ince ince kıyılır. Kuru bir yerde 1 gün bekletilir ve
pişmeye hazır hale gelir.
KUSKUS
Tahta bir tekneye bulgur konulur. Üstüne un serpilerek yumurta suyu ile ovalanır. Güzelce yuvarlandıktan
sonra kurutulur.
KURU ÜZÜM
Ilık küllü su ile ıslatılır ve süzülür. Daha sonra kurutulur.
AHLAT TURŞUSU
Ahlatlar güzelce yıkanır. Fıçının içerisi su ile doldurulur. 20-25 gün içinde içilecek kıvama gelir.
KORKMAÇ
Yeni doğum yapmış ineğin sütü(ağız) kaynatılır. İçerisine şeker atılır. Karıştırılarak lor kıvamına getirilir.
XXI
MÜZİK ÇALIŞMALARI
Okullarda müzik öğretmenlerinin yönetiminde müzik çalışmaları sürdürülmektedir. Geniş çapta Türk Sanat
Müziği, Türk Halk Müziği çalışmaları yapan 1985 yılında kurulan Çan Musiki Derneği vardır. Bu dernek
çalışmalarına ara vermeden her sene devam etmektedir. Bunun yanında çevre ve mahalli oyunlarına da yer
vermektedirler. Komşu il ve ilçelerde konserler vermektedirler.
Halk Eğitimi Merkezinde de zaman zaman mandolin, saz, koro kursları açılmaktadır.
Ayrıca düğün çalmak için gençler tarafından müzik ekipleri kurulmuştur.
YÖRESEL OYUNLAR
Yöredeki oyunlar zengin folklor kaynaklarına dayanır. Erkekler ile kadınlar ayrı ayrı guruplar halinde oynar.
Genellikle yöre oyunlarımız Zeybek özelliği taşıyan oyunlar oynanır.
Efenin buyruğu altındaki genç, hafif silahlı eski bir sınıf asker, eski bir Türk kabilesinden olan halka ZEYBEK
denir. Tek veya üç kişi tarafından oynanır. Toplu olarak da oynanan zeybeklerde oturmalı, dönmeli, sekmeli
figürleri vardır.
Karşılama Oyunları : Oyunlar genellikle zeybek özelliği taşımakta ise de Trakya oyunlarından karşılama
oyunları da oynanmaktadır. Karşılama oyunları, karşılıklı olmak gelenin hatırını hoş etmek için oynanır. Yola
çıkmak anlamına gelir.
ERKEK OYUNLARI
Çan Harmandalısı : Oyuna başlarken Harmandalı ile başlanır. Çeşitli yerlerde oynanan harmandalıdan bazı
figürleri farklıdır.
Çan Süzmesi : (Çan Sekmesi) Halka halinde, oldukça hareketli, aksak ritimli, güzel bir oyundur. İkiden fazla
kişi tarafından oynanır.
Kaba Güvengi : Klarnet’in pes sesi ile ağır, ağır oynanan ahenkli tam zeybek hüviyetinde ağır bir oyundur.
Çiftetelli : Üçerli karşılıklı geçmelerle oynanan hareketli bir oyundur.
Roman : Çiftetelliye benzeyen, karşılıklı oynanan bir oyundur. Aralarda dönüşleri vardır.
Horo : İkiden fazla kişi tarafından oynanır. Kollar diğer oyuncuların omuzlarına konur. Baştaki oyuncunun
sağ elinde mendil vardır. Sondaki oyuncunun sol eli belindedir.
Genellikle düğünün bitiminde son oyun olarak oynanır.
XXII
KADIN OYUNLARI
Harmandalı : Erkeklerin oynadığı Harmandalı Zeybeğinin müziği ile oynanır. Çöküş, ritim ile erkek
harmandalısından ayrılır.
Karyolamın Demiri : Zeybek ahenginde genellikle kadınların oynadığı endamlı bir oyundur.
Nina : Orta yaş gurubundaki kadınların oynadığı, çökmeli ahenkli bir oyundur.
Pınarım Oyunu : Mani, darbuka, tef eşliğinde karşılıklı oynanan bir oyundur. Eğlencelerde oyunlar pınarım
oyunu ile başlardı.
Karşılama : Düğün, bayram ve eğlencelerde, dümbelek ve şarkıcının eşliğinde oynanan bir oyundur.
YÖRESEL SÖZCÜKLERİ
Abuu : Acımak
Göz eremi : Çıplak gözle görülen uzaklık
Ağırlık : Evlenme anında erkek tarafından yapılan
takılar.
Duma : Nezle
Abpak : Bembeyaz
Annık : Tarla sınırı
Andık : Sırtlan denilen hayvan.
Aretlik : Düğün sağdıcı
Arık : Zayıf, sıska olan.
Bir çakım : Bir çakmada kullanılacak miktar
Bıldır : Geçen sene
Bre : Hey
Çalkak : Selektör
Dada : Çocuk
Bana dada : Çok küçük çocuk
Dolak : Kaşkol
Haydamak : Sürmek, Götürmek
Kerevet : Hayvanların altındaki tahta döşeme
Kakavan : Aptal
Kile : İki tenekelik (Tahıl ürünlerinde ölçü birimi)
Mısmıl : Temiz, pak
Onmak : İyileşme, şifa bulma
Salık : Sağlık, esenlik
Setre : Ceket
Su sığırı : Manda
Şinik : Yarım tenekelik (Tahıl ürünlerinde ölçü birimi)
Tokat : Çalıdan yapılan tarla ve bahçe kapısı
Uçurmak : Kaçırmak
Zıbın : İç gömleği
Zıkkım : Zehir
XXIII
YÖREYE AİT TÜRKÜLER :
8 Pınarım
Kadriyem
Pınar başında desti doldurur
Elek elek içinde Kadriyem,
Destinin kulpuna güller kondurur
Elek tekne içinde.
Kız senin güzelliğin insan öldürür
Bizim köyün kızları
Adını sevdiğim cümbüşlü pınar
Pınar da güzeller oynar
Sırma yelek içinde
Kadriyeme ben yandım.
Karanfilim deste deste, Kadriyem
Nina Oyunun Türküsü
Beni annemden iste
Haydi kızlar oynayın,
Annem babam vermezse
Ah aman aman
Oynamaya doymayın,
Beni Allahtan iste
Kadriyeme ben yandım.
Ah aman aman
Evinize vardıyman
Ah aman aman
Oynamadık demeyin
Karanfilin Moruna
Karanfilin moruna aman aman
Ölüyorum yoluna
Çifte kurban adadım aman aman
Sevdiğimin yoluna
Karanfilim süt beyaz aman aman
Mektubunu sıkça yaz
Karanfilsin tarçınsın aman aman
Neden böyle hırçınsın
Ne büyüksün ne küçük aman aman
Tamam benim harcımsın
XXIV
YÖREDE KULLANILAN DEYİMLER
Tarlanın taşlısı, kadının saçlısı makbuldür.
Devenin iyisine çan takarlar.
Harmanı yakacağım diyen orağa yetişmez.
Ver oğlunu ellere, yalvar deli geline.
Deveye bir göbek at demişler, o da yedi dükkan yıkmış.
Nekbet oynayacağı zaman davul delinir.
Yüz kızla bir oğlanı pazara sürün, kızlar satılır, oğlan gelir.
Yazın gölge çeviren, zemheride tırıs gider.
Gölgeyi hoş gören, ambarı boş görür.
Edebi kargadan, adaleti horozdan, sadakati köpekten al.
İmam yiyişli, muhtar duruşlu ol.
Çocukla pak kurma, ya fakını ya kuşunu çalar.
Bakkal isen azdan başla, çiftçi isen tarlayı üçle.
Kurt kocayınca kurdun maskarası olurmuş.
Geberecek it, cami duvarına siğer.
Düğün kemiği ile köpek seğirmez.
Yürümeye üşenen koşmaya doyamaz.
Eşek şaşırınca kar yer.
Adam şaşırınca karısına bacanak der.
Gizli boğaya gelen eşikar doğurur.
Bağa eriği, eve yörüğü sokma.
Köpeğin duası kabul olsa bitpazarına nur yağar.
XXV
Çeyizaltı Şarkısının Efsanesi : (Yandım Ayşem)
Çan ilçesinin Şerbetli köyünde bir kız ile erkeğin düğünü olacaktır. Hazırlıklar yapılır. Çeyizler hazırlanır.
Çeyizde o zamana kadar hiçbir çeyizde görülmeyen bir de DEMİR KARYOLA vardır. Fakat düğün gecesi bir deprem
olur. Damat ölür. Çeyizlerde göçük altında işe yaramayacak hale gelir. Kız sağdıçları gelinin adı Ayşe olduğundan
YANDIM AYŞE Türküsünü çıkarırlar. Daha sonra KARYOLANIN DEMİRİ adını alır.
YANDIM AYŞE (Karyolanın Demiri veya Çeyiz altı Şarkısı)
Karyolamın Demiri
Karyolamın demiri,
Yandım Ayşem o yar benim değil mi?
Oooyyy o yar benim olmazsa.
Yandım Ayşem öldürürüm kendimi.
Bahçelerde mor meni,
Yandım Ayşem verem ettin sen beni.
Oooyyy nasıl verem olmayım.
Yandım Ayşem eller saracak seni.
XXVI
ÇAN’DA HALICILIK KİLİMCİLİK
İlçenin arazisi engebeli olduğundan, halk yakın zamana kadar geçimini hayvancılıkla temin ederdi.
Genellikle küçükbaş hayvanlar. Pazarında, diğer pazarlardan farklı olarak Çan satıldığından ilk Türkçe adı olan
PAZAR KÖY’e ÇAN PAZARI denirdi.
Koyunlar yılda birincisi mayıs ayları sonlarında diğeri eylül ayında olmak üzere iki kez kırkılır. Mayıs
kırkımına yapağı, eylül kırkımına yün denir. Yapağılar yüne nazaran daha uzundur. Dokumaları daha değerlidir.
Yörenin Osmanlıların ellerine geçmesinden bu yana Çan da dokumacılık yapılmaktadır. Halı – Kilimden
başka yakın zamana kadar giysilerde ev tezgahların da dokunurdu.
Yerli yöre halkına manav denir. Çan da halı – kilim dokumacılığı manavlar tarafından yapılır. Ellerinde bol
olan yünü, yapağıyı değerlendirmek için halı – kilim dokumacılığına önem vermişler. Yöreye özgü halı – kilim
dokuması geliştirmişler. Dokudukları halı – kilimleri Çan Panayırlarında satarak geçimlerine büyük katkı sağlarlar.
Semedeli, Kalburcu, Büyüktepe, Helvacı, Altıkulaç, Kulfal, Mallı, Kumarlar….vs. manav köyleri halıcılıkta ün
yapmışlar. Çevre il ve ilçelerden buralara halı siparişi verirler. Yaşlı kadınlar boş zamanlarını yün yapağı eğirerek,
kızlar ile gelinler halı – kilim dokuyarak geçinirler. Geçinirler diyoruz, ta ki yörede ekonomik değeri daha iyi olan
sebze üretiminin artması, seramik sanayinin gelişmesi ve makine halılarının yaygınlaşmasına kadar.
İlk önceleri doğal boya kullanılırken daha sonraları doğal boyaların yerini suni boyalar aldı. Doğal boyalar,
ceviz yaprağından, meşe kobağından ve bazı bitkilerin köklerinden yapılır. Eğrilmiş ipler bunlarla kaynatılır,
karışımlarından istenilen renkler elde edilir. Çan halı – kilimlerinde hakim renk kırmızıdır. Halı desenlerinden İmam
Suyu, Deve Tabanı, Empirme, Kavgalı, Tek Tek….vs. Kilim desenlerinden Koç Boynuzu, Kanat Kilim, Analı Kızlı,
Isırancık….vs. en çok kullanılan örneklerdir.
Halı – Kilim tezgah da dokunur. Halı tezgahları, kilim tezgahlarına göre biraz daha kuvvetli olur. Tezgah
yanlarda (yan ağacı) 2m. Uzunluğunda birer kalastan alt ve üstünde de 15-20 cm çapında silindir biçiminde
ağaçlardan meydana gelir.
Yukarıdan aşağıya uzanan iplere eriş veya çözgü denir. Tezgahın ortasında 10 cm çapında gücü ağacı, gücü
ağacının üst kısmında da çözgü iplerine yön veren varangele ağacı vardır. Halıyı germek için üst ağaca geçirilen
demirlere burgu denir. Burgular makinenin sıkılmasıyla aşağı çekilir. Çözgü ipleri işlenme kıvamına getirilir. Çan
yöresinde düğümlere ilmek denir. Orta büyüklükte bir halı 250 dinlidir. Düğümleri sıkıştırmak için kullanılan taraklı
araca kirkit denir. İyi bir Çan Halısında boyuna düğüm sayısı 10 cm, din 30 civarındadır. Halının tam dikdörtgen
olması için arkasına takılan yassı demire cimbar denir.
Halının dokunması bitince, küçük bir törenle tezgahtan çıkarılır. Komşular çağırılır. Halı sahibi tarafından
şeker dağıtılır, üzerine çerezler konularak hep birlikte yenir. Dokuyan kızlara bahşiş verilir. İyi günlerde kullanılması
dileğinde bulunulur.
XXVII
El Sanatlarından :
İĞNE OYASI
Orta Asya’dan bu yana Türk ailesinin vazgeçilmez el işlerinden biri olan oya, ilçemizde de eli iğne tutmaya
başlayan her genç bir oya yapmayı öğrenerek çeyiz hazırlığına başlar. Düğününe kadar devam eder ve düğününde
sergiler.
Oyalar yapıldığı malzemeye göre sınıflandırılır. İğne, tığ, koza, mum, boncuk, ……vs. oyaları gibi.
İlçemizde en yaygın olanı iğne oyası Anadolu’ya özgüdür. Çiçek sevgisinin yaygınlaşıp doruğa ulaşmasıyla
doğmuştur. Bu da Lale Devrine (1718 – 1730) veya az öncesine rastlar.
Halk arasında geçen güncel olaylar ve düşünceler bir şiir gibi iğne oyasında işlenir. Okuma yazması
olmayan insanlar birçok hikayeyi el işlerinde isimlendirmişlerdir. Çiçeklerin dilini de iğne oyalarında
göstermişlerdir.
Eskiden başa bağlanan örtülerin kenarında olan iğne oyası, daha sonra kullanılan eşya ve örtülerin
kenarına da geçti. (Karyola, masa, yorgan, yastık, ayna, dolap….vs. Bu oyarın bir mesajı olurdu. Örneğin: Sümbül
aşkın ve mutluluğun sembolüdür. Mor sümbül aşık kızı, Pembe sümbül nişanlı kızı, beyaz sümbül bağlılığı anlatır.
Sümbül çiçeği oyalı nişanlı, aşık genç kızlar başına bağlarlar. Başına gül veya karanfil oya takan kadınla ben evliyim,
evlendim mesajını verirler.
Erkeği gurbete kadın başına yaban gülü oyası takar. Bağdem çiçeği oyasını sevdiği ile evlenecek kız. Erik
çiçeği oyasını gelinler takardı. Çayır çimen oyasını kocası ile arası çok iyi olan kadınlar takardı. Genç hamile kadın
başına al renkli güllü, müjde oyası takar.
Kocası ile iyi olmayan kadın başına biber baharı oyası takar. İlk günlerde evliliğe acı düştü mesajını
yansıtırdı. Bir başkasına gönderilen kıllı kurt oyası senden hoşnut değilim mesajını verirdi. Birine (Kaynana,
görümve…..vs.) verilen mezar taşı oyası aramızdaki soğukluk ölüme kadar gidecek mesajı verirdi.
Oyaların bazıları da işlendiği bölgede geçmiş önemli bir olayı ifade etmiştir saray önü kavgası, mektepli
kızlar, zilli maşa, elti eltiye küstü…vs.
Zengin, motif, renk, biçim örnekleri içeren özel oya adlarının bazıları şunlardır. Mecnun yuvası, Mektepli
Kızlar, Hanım Eli, Biber Baharı, Küpe Çiçeği, Cıngıl Çiçeği, Yıldız Çiçeği, Elma Çiçeği, Dağ Çiçeği, Yaban Gülü, Çardak
Gülü, Sarı Gül, Bahçe Çiçeği, Yedi Dağ Çiçeği, Nergis, Menekşe, Dağ Menekşesi, Mor Sümbül, Yaban Sümbülü, Atlas
Çiçeği, Gülhatmi, Dağ Karanfili, Çatlak Karanfil, Boz Karanfil, Mor Karanfil, Yediveren, Yasemin, Mine Hanım, Bahar
Oyası….vs. gibi.
XXVIII
ÇEVREDE YAŞANAN OLAYLAR :
SALKO ile SİNAN
Gerçek adı Salih olan Salko, Biga’nın Çataltepe Köyünden olup aslen boşnaktır. Askere gitmeden önce
evlenir. Bir yıl sonra askere gider. Askere gittikten bir iki ay sonra bir kızı dünyaya gelir. Başka kimseleri
olmadığından ana kız yalnız kalırlar. Hanımı da kendisi gibi dürüst ve namusludur. Hanımı komşular tarafından
kollanarak kocasının askerde n gelmesini bekler ve Salko askerliğini tamamlayarak köyüne döner.
Köyde ırz düşmanlığı ile tanınan Mehmet adında bir kişi vardır. Salko’nun dürüst ve sevilen halini çekemez.
Onu huzursuz edip köyden kaçırmak ister. Kahvede otururlarken Salko’nun 3-4 yaşlarındaki kızının kahve önünden
geçtiğini görür. Çevresindekilere yüksek sesle (Komşular bakın şu kız bana ne kadar benziyor) der. Herkes
Salko’nun yüzüne bakar. Salko bozulmuştur, bu lafı yutamaz. Kalkar eve gelir, yemek yemek ister ama lokmalar
boğazından geçmez. Çarıklarını giyer, silahlanır, kızını öper, hanımı ile helalleşir. Benim ölümü görmedikçe hiçbir
şeye inanma ben senden eminim, der ayrılır. Yıl 1926 dır. Kahveye gelir, Mehmet Ağanın grubuna döner. İleride
gerekirse her şeyi Allah rızası için doğru söyleyin der ve iki el silah atarak Mehmet Ağayı öldürür.
Salko altı ay izini kaybettirir. Kaz dağına çıkar yerleşir. Kışı Edremit çukurunda yazı Çan-Biga yöresinde
geçirir. Tanıyanlar tarafından, ırz düşmanını öldürdüğü için ve dürüst olduğundan çok sevilir. Bu sevgi bütün çevre
halkı tarafından paylaşılır.
Salko Ayvalıkta Giritli Sinan adında asker kaçağı feleğe küsmüş birisi ile tanışır. Onu yanına çeker. Edremit
çukurunda Sinan, Çan-Biga yöresinde Salko rehberlik yapar. Artık yalnız değildir, daha güvenli daha serbest
hareket ederler. Salko da eski dürüstlükten eser kalmaz, iş çığırından çıkmaya başlar. Bir gün Edremit’te bir gün
Çan da görülürler. Edremit’ten Çan’a gelirken, bazen Bıçkı Deresindeki Tevfik Bey’in bıçkıda, bazen Sazak Köyü
Camii odasında konaklarlar.
Bir gün Sazak Köyü çobanlarından zorla koyun alıp kesip yerler. Salko ile Sinan’ın durumu iyice sarsılır.
Herkes bunlardan nefret etmeye başlarlar. Köylülerde, yolcularda, çobanlarda korku başlar. Kız, kadın bahçe
işlerinde yalnız çalışamaz olur. Yapılan her türlü hırsızlık, eşkiyalık bunlara mahal edilir.
İnova Köyünden Kuş Osman’ın oğlu Mümin’i kaçırırlar. 200 Osmanlı altını ile 300 lira kağıt para fidye
olarak alırlar. Semedeli köyünden bir gelinin boynundaki altınları zorla alıp giderlerken aynı köyden yaşlı bir kadın
tarafından Efeler siz kadına, kıza, paraya düştünüz, dürüstlüğü bıraktınız sonunuz yakındır terk ediyor olun denir.
Ama onlar eşkıyalığa devam ederler. Gerçekten sonları yaklaşmıştır. Çal köyünden 2 çoban çocuğu kaçırarak 1000
Osmanlı lirası ile 3000 Lira kağıt para fidye isterler. Parola şöyledir. Fidye’yi getiren kişi iki omzuna erecek şekilde
bir fındık sopası konacak, sopa üzerine de kollarını atacak. Kiraz yolunda Kartal Tepeye çıkarken Yandım Ayşem
Türküsünü söyleyecek. Efelerde fidyenin geldiğini anlayıp paraları alacaklar, çocukları bırakacaklar.
Bu durumu öğrenen Çal Köyü halkı Yenice’ye Çan’a durumu bildirir. Jandarma gelir. Köylülerden gönüllü
istenir. Gönüllülerle jandarma, eşkıyaları abluka altına alırlar. Çal Köyünden Hacı Bekir (Bekir GÖRÜR) yanına iki
jandarma alarak fidyenin teslim olacağı yere yaklaşır pusu kurar. Jandarmalara benim silahımı kullanmayın der.
Salko uyumuştur. Çocuklardan birinin eli bağlıdır. Sinan heyecanla fidyelerin gelmesini bekler, içinde de bir
korku vardır. Bir yaprak oynasa kulakları diker, o tarafa bakar. Her zamankinden farklı bir telaşı vardır. Etrafı
gözlemek için yola çıkar. Ama Hacı Bekir’in tek kurşununa hedef olur. Yere yığılırken 2 el silah attığı duyulur.
Kurşunlar önündeki meşe ağacına isabet ettiğinden başkasına zarar vermez. Sinan’ın işi bitmiştir.
Silah sesleri ile uyanan Salko, elleri bağlı çocuğu öldürür. Diğer çocuğu da korkutmak için silah atar ama
vurmaz. Kendisi de Kunk deresi il Ayva Gediği Çatına koşmağa başlar. Jandarmaların açtığı ateşle kasığından
XXIX
vurulur. Salko yaralıdır. Arazi çok engebeli olduğundan askeri yardım ister. Bayramiç’ten bir tabur piyade gelir.
Salko’nun bulunduğu yer tespit edilir. Teslim olması için defalarca çağrıda bulunulur. Salko’yu bulunduğu yerin
özelliği gereği tüfekle vurmak mümkün değildir. Piyade teğmeni Fethi Bey takımı ile Salko’nun yanına inmek ister,
ne yazık ki kendisi ile beraber ikide jandarma şehit olur.
Bu durum karşısında katırla el bombası getirilir. Olduğu yere yedi adet el bombası atılır. Salko atılan el
bombalarını tüfeği ile yuvarlayarak tesirsiz hale getirir. Sekizinci el bombası atıldığında Salko eliyle bombayı alır,
askerlerin üzerine atmak ister. Ama bomba elinde patlar. Elini koparır. Bacağım kuşunla, elim bomba ile koptu
diye bağırdığı duyurulur. Bu arada tek elle 2 askerimizi daha şehit eder. Askerlerden Boşnakça bilen biri Boşnak
lisanı ile “ Senin yaralı olduğuna inanmıyorlar, yaralıysan yaranı göster!” diye bağırır. Salko ayağa kalkar kopuk
elini kolunu kaldırırken jandarmanın grup atışı ile öldürülür. Takvimler Temmuz 1932 yılını gösterir.
Salko’nun ölüsü sürüklenerek yola çıkarılır. Çevirmenin sırığa bağlandığı gibi sırığa bağlanarak Çan’a
getirilir. Çan köprüsünün üst tarafına kuma gömülür. Birkaç gün sonra ölüsünün çalındığı anlaşılır.
Çan ve çevresine 6 yıl boyunca korkulu günler yaşatan güncel konu olan Salko-Sinan eşkıyalardan halk
kurtulmuştur. Bundan sonra Sinan’ın öldürüldüğü tepeye SİNAN TEPESİ, Salko’nun öldürüldüğü dereye de SALKO
DERESİ adı verilir.
EFSANE
YUSUFÇUK KUŞU:
Karga büyüklüğünde, kurşuni renkte, ilkbahar ve yaz gecelerinde korkulu, hüzünlü “Huu, Lu lu lu” ses
çıkaran bir kuş. Adı YUSUFÇUK.
Çok eski zamanlarda üvey ana elinde iki çocuk varmış. Yusuf ile ablası, kırlarda yaşarmış, günleri koyun
otlatarak geçirirlermiş. Bir gün oynarlarken koyunlarını kaybetmişler. Üvey analarından çok korktuklarından
koyunları bulmadan eve dönemezler. Akşam olmuş. Gecenin karanlığında koyun ararlarken birbirlerini de
kaybetmişler. Hem koyunları, hem Yusuf’u arayan abla her tepeye çıkışında “Yusuf Koyunları buldun mu?” diye
acıklı acıklı bağırırmış. Dağdan taştan ses gelir. Yusuf’tan ses gelmezmiş. Hem koşmuş hem ünü çıktığı kadar
bağırmış “Yusuf koyunları buldun mu?”
Sabahleyin ormanın bir düzlüğünde Yusuf’u ve koyunları bulmuş ama hepsi de birer katlı taş olmuş. Abla
da kederinden taş olmuş. Yusuf’u koyunları unutamamış. Ünlemesi dinmemiş, o zamandan bu yana geceleri hem
arar, hem ünler “Yusuf koyunları buldun mu? Huu Lu lu lu luuuu……
XXX
İLÇEDEKİ KAZILAR
İlçede planlı bir tarihi kazı yapılmamıştır. Başka amaçla yapılan kazılarda Romalılar, Yunanlılar, Bizanslılar,
Osmanlılar devrinden kalma tuğla ve benzeri kalıntılara rastlanmaktadır. Ayrıca küçük çapta höyük ve mezarlar
bulunmakta içlerinden çanak, çömlek cinsinden eşya çıkmaktadır. 1953 yılında kaybolan Çan Kaplıcasının suyunu
bulmak için yapılan kazıda M.Ö. 3. Asırdan kalma mühür ve bakır paralar bulunmuştur.
Çan Duman Köyünde halk arasında Gavur Tepesi olarak adlandırılan mevkideki kazılarda Roma, Bizans
dönemine ait kalıntılar bulunmuş Çanakkale Müzesine teslim edilmiştir.
Osmanlılar Çan yöresini 1364 yılında ellerine geçirdikten sonra, buraları Emin Sultan adındaki Valinin
yönetimine girer. Çan da ilk yapılan Camiye Emir Sultan Camii adı verilir.
Bu camii 1921 yılında Yunan işgalinde Yunanlılar tarafından yakılır. Çan Yunan işgalinden kurtulduktan
sonra onarılır.
Çan’a büyük hasar yapan 18 Mart 1953 depreminde bu camii de yıkılır. Yerine şimdiki Çarşı Camii yapılır.
Osmanlılar dönemine ait bu Emir Sultan Camiinden hiçbir kalıntı yoktur.
Çanakkale Vakıflar Müdürlüğü kayıtlarına göre Elhaç Mehmet Emin Efendi (Çan Derebeyi) vakfına ait
Muharrek 1209 tarih 2005 sayılı bir kıta vakfiye ile müesses Çan İlçe Merkezinde, Helvacı Köyünde, Büyük Paşa
Köyünde, Küçüklü Köyünde birer cami mevcut imiş. Bu camilerin yerine yeni camiler yapılmış olup kalıntıları yok
edilmiştir. Taşlarından bazıları yeni cami duvarlarında kullanılmış. Helvacı Köyü camiinin minare kalıntıları
durmaktadır. Yarısı yıkık minare halen ayaktadır.
Çan Küçük Tepe Köyü (Ilıca Tepe Köyü) camii duvarlarında Osmanlı Dönemi işçiliği olan taşlara
rastlanmaktadır. Köy halkı bu taşların nereden geldiğini, hangi yapıdan kaldığını bilmemektedirler.
Mezarlıklarda Osmanlı mezar işçiliğine ait örnekler bulmak, görmek mümkündür. Bazı çeşmelerin
duvarlarını hala o dönemin işçiliğini yansıtan taşlar süslemektedirler.
XXXI
MANİLER
1 - Çan – Süt Sanayi Mahallesi
6- Çan – Şerbetli
Oğlan gider oduna
Mençereden baktırım
Metin derler adına
Alentirik çaktırım
Biz Metin’e kız bulduk
Pezevengin oğluna
Nurcan derler adına
Çok arkamdan baktırım
2 – Çan – Şerbetli
7- Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Şu dağlar ulu dağlar
Asmadan gel asmadan
Etekleri buz bağlar
Yaprağına basmadan
Yarim askere gitti
Gel seninle kaçalım
Kalbim durmaz kan ağlar
Devriyeler basmadan
3- Çan – Karadağ
8 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Martinim omzumda
Aldır yüzüğümün taşı
Leleler boğazımda
Akar gözümün yaşı
Uyurmuşum uyandım
Yar aklıma geldikçe
Gül memeler ağzımda
Yanar yüreğimin başı
9 – Çan – Maltepe
4- Çan – Küçük Paşa
Bizim evin arkası
Koca sini alaylı
Dokuma fabrikası
İçi dolu saraylı
Alır mı sandın yarim
Bu alayı sorarsan
Seni benden başkası
Gelinlerin alayı
5- Çan - Süt Sanayi Mahallesi
10 – Çan – Söğütalan
Et yedim ellerim yağlı
Sevda yükü aşlar beni
Tabancam belimde bağlı
Pınar etti yaşlar beni
Kız seni alıp kaçacağım
İyi günde dost olanlar
Askerlik bana bağlı
Kötü günde taşlar beni
XXXII
11 - Çan – Maltepe
16 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Bir dalda iki ceviz
Derelerde çay kuşu
Aramız derya deniz
Al şu elli kuruşu
Sen orada ben burada
Nerden öğrendim yarim
Ne bet kaldı ne beniz
Subay gibi duruşu
12 – Çan – Şerbetli
17 - Çan – Şerbetli
Garanfilin alına
İn dereye dereye
Tel bağladım dalına
Al şu elli kuruşu
Yar geliyor deseler
Nerden öğrendim yarim
Dolanırım boynuna
Böyle kibar duruşu
13 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
18 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Süt Sanayi yolları
Karanfilim dibekte
Tozum tozum tozuyor
Bir yar sevdim gurbette
Yarimle aramızı
Merak etme sevdiğim
Şu gurbetlik bozuyor
Kavuşuruz elbette
14 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
19 - Çan – Söğütalan
Süt Sanayi yolları
Derede arpa biçerim
Akşam üstü serinler
Suyu pınardan içerim
İkimizin sevdası
Senin gibi ahmakları
Günden güne derinler
Köprü kurarda geçerim
15 - Çan – Küçük Paşa
20 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Al geydim alsın diye
Dolapta pekmez
Mor geydim sarsın diye
Yala yala bitmez
İnadına söyledim
Benim biricik yarim
Vereme kalsın diye
Buradan gelip geçmez
XXXIII
21 - Çan – Küçük Paşa
26 - Çan – Maltepe
El ettikçe ele gel
Su gelir seller gibi
Göz ittikçe suya gel
Yar eser yeller gibi
Hiç bi şeyler bilezsen
Bakma bana sevdiğim
Al destiyi suya gel
Ne olur eller gibi
22 - Çan – Maltepe
27 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Bir dalda iki elma
Mektubum beyaz çiçek
Birin al birin alma
İstanbul’a gidecek
Aramızda dağlar var
Yol verin bu mektuba
İster gel ister gelme
Sevgilime gidecek
23 - Çan – Maltepe
28 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Sıra sıra siniler
Aynam düştü yerlere
Hasta olan iniler
Karıştı güzellere
Aldı gitti yarimi
Tabiatım kurusun
Denizdeki gemiler
Bakarım güzellere
24 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
29 - Çan – Maltepe
Dut ağacı incecik
Boynumdaki kolyeler
Verem oldum gencecik
Gümüştendir gümüşten
Anne bana çare bul
Anan beni almıyor
Ölüyorum gencecik
Vazgeç yarim bu işten
25 - Çan – Küçük Paşa
Altını ezdireyim
Gerdana dizdireyim
Cep aynası değilsin
Cebimde gezdireyim
XXXIV
30 - Çan – Maltepe
35 - Çan – Maltepe
Al mendili işlerim
Kızılcıklar oldu mu?
Ucunu nakışlarım
Selelere doldu mu?
Yarime bakan kızın
Gönderdiğim çoraplar
Alnını karışlarım
Ayağına oldu mu?
31 – Çan – Seramik Mahallesi
36 - Çan – Maltepe
Kaynar kazan taşmaz mı
Tabakası aynalı
Yol buradan aşmaz mı
Şu oğlana varmalı
Sil gözünün yaşını
Oğlan çok güzel ama
Sağ olan gavuşmaz mı
Anası olmamalı
32 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
37 - Çan – Maltepe
………………..
Harman yeri düz olur
Altın dişim kanadı
Yaz bitince güz olur
İkimizin sevdası
Arkamdan gizle yarim
İki kazanda kaynadı
Eller duyar söz olur
33 - Çan – Küçük Paşa
38 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
A bir alay bir alay
Köprüden geçer iken
Askerim var bir alay
Olta attım balığa
Kızlardan asker olsa
Ben seni gizli sevdim
Bu askerlik ne kolay
Sen yaydın ortalığa
34 - Çan – Maltepe
39 – Çan – Küçükpaşa
Al elbisem asılsın
A benim biriciğim
Etekleri basılsın
Çok geldi göreceğim
Üç gündür görmüyorum
Yarim senin aşkına
Kara gözlüm nasılsın
Vallahi öleceğim
XXXV
40 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
45 – Çan – Şerbetli
Karanfil ekemedim
Gızılcıklar oldu mu
Suyunu dökemedim
Selelere doldu mu
Yarim askere giderken
Çavış çorap yolladım
Elini öpemedim
Ayağına uydumu
41 – Çan – Şerbetli
Olmaz olsun bu kurbet
46 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Beni buldu akıbet
Mavi boncuğum var
Yardan haber getiren
Sende gözüm var
Bulsun tanrıdan saadet
O gözleri bana ver
Sende bin tane yarin var
42 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Mendilim kirlendi
47 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Tele astım yellendi
Altın saçlı kızım var
Hiç saklama oğlan
Pirenste gözü var
İkimizin adı söylendi
O prensle evlenirse
İki tane çocuğu var
43 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Sarı çiçek kalburda
48 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Neler durmaz sabırda
Kızın adı Şükran
Biz ikimiz ölürsek
Kapı önünde duran
Çift koysunlar tabuda
Sen midin kara gözlüm
Bu gece cama vuran
44 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Yemek yaparım yavan
49 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
İçine kıydım soğan
Gide gide yoruldum
Yarim askere gidiyor
Bir taş buldum oturdum
Uyan askerim uyan
Pezevengin oğluna
Bir bakışta vuruldum
XXXVI
50 – Çan – Seramik Mahallesi
55 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Kara kara kazanlar
Kavak senden uzun yok
Kar yazı yazanlar
Dallarında üzüm yok
Cennet yüzü görmesin
İlk sevdam sana düştü
Bizi böyle yapanlar
Başkasında gözüm yok
51 – Çan – Şerbetli
Bizim köyün yolları
56 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Düz değil bayır yarim
Patlıcanı doğradım
İkimizi ayıran
Haşlamaya uğradım
Türk değil gavur yarim
Kara gözlü yarime
İpek mendil yolladım
52 - Çan - Süt Sanayi Mahallesi
Tulumbanın başındayım
On sekiz yaşındayım
Alacaksan al beni
Tam senin yaşındayım
53 – Çan – Karadağ
Martinim atılmıyor
Pahalı satılmıyor
Şu uzun gicelerde
Yalnız yatılmıyor
54 – Çan – Maltepe
Bir dalda iki kiraz
Biri al biri beyaz
Eğer beni seversen
Mektubunu sıkça yaz
XXXVII
NİNNİLER
4
1
– Çan – Küçükpaşa
- Çan – Şerbetli
Benim gızım bab’annesine gelmiş
Harman gelir yaz olur
Bab’annesi de çok sevinmiş
Güller açar güz olur
Benim gızımın gözlenden öpmüş
Ben gızıma gül dimem
Küçük guzular ninni
Gülün ömrü az olur
Benim evlem şenlendi
Hu Hu Hu
Güzel gızlam geldi
Bicicik yavrular neni
Harman yeri yaş yeri
Usul yörü hoş yörü
5
– Çan – Maltepe
Ben gızıma gül dimem
Asmaya astım salıncak,
Gülün ömrü az olur
Eline de verdim oyuncak,
Hu Hu Hu
Benim oğlum uyuyacak,
Uyayacak da büyüyecek ninni!
2
– Çan – Küçükpaşa
6
– Çan – Şerbetli
Ninni ninni ninnice
Hu hu hu hu hu derim
Al soğanlı börülce
Ben oğluma hu derim
Yavrum yesin doyunca
Sallandıkça sallansın
Olsun bubasının boyunca
Uyusun da mallansın
3
Hu hu hu
– Çan – Küçükpaşa
Benim gızım uyiycek
7
– Çan – Küçükpaşa
Uyiycek de büyüycek
Benim gızımın uykusu gelmiş
Guzum benim okullara gitcek
Küçücüg yavrumun ninnisi gelmiş
Büyük büyük gızım olcak
Körpecik yavrum neni
Adı güzel guzum neni
XXXVIII
8
– Çan – Küçükpaşa
TEKERLEMELER
Ninni guzum nenni
Küçücik yavrum nenni
1 – Çan – Karadağ
Adı güzel yavrum nenni
Andavar danavar
Biticikguzum neni
Ne Ömer Ne gömer
Yandal attı
9
– Çan – Küçükpaşa
Yonga biçti
Uyusun da büyüsün ninni
Pancar bişti
Mışıl mışıl uyusun ninni
Götü şişti
Akşama babası gelince
Tıpış tıpış yürüsün ninni
10 – Çan – Şerbetli
Tom tombandan
Güm gümbengen
Tos tombangan
Gürs gümbengen
Dom dombangan
11 – Çan – Şerbetli
Sallanı sallanıva da
Sallanı sallanıva
Sallan sallan da
Sallanı sallanıva
XXXIX
SAYIŞMACALAR
Tombul kız
Arabaya koş
1 – Çan – Uzunalan
Langır longur loş
- Ayşe Teyze, Ayşe Teyze!
İğne battı
- Bahçene gireyim mi?
Canımı yaktı
- Gir
Tumbul koş
- Elmanı alayım mı?
Arabaya koş
- Al
- Kaç tane
İki gemi geliyor
- Beş
Birisine bindim
- Bir, iki, üç, dört, beş
Ablama gittim
Ablam pilav pişirmiş
2 – Çan – Karadağ
İçine şıçan düşürmüş
- İğne mine
Sıçan iki yaşında
- Dudu mine
Gırmızı külah başında
- Karalan kaçalan bit
4 – Çan – Karadağ
3 - Çan – Karadağ
Ooo
Nine be nine be
İğne battı
Yolla beni oynamağa
Canımı yaktı
Oynamaktan gelirken
Tombul kuş
Üç koyun gördüm
Arabaya koş
Birisine bindim
Arabanın tekeri
Ablama gittim
İstanbul’un şekeri
Ablam pilav pişirdi
Hop hop
İçine sıçan düşürdü
Altın top
Ben bunu yimem
Bundan başka oyun yok
İğne battı
Bu dolaptan ne çıkar
Canımı yaktı
Kırmızı yanaklı kız çıkar
XL
Tak tık,
Daldan elma düşürdüm
Dümdeleke büs
Elmamı yediler
Ablam pilav bişirmiş
Bana cüce dediler
İçine bülbül düşürmüş
Cücelikten çıktım
Vallaha yemem
Ablama gittim
Billaha yemem
Ablam pilav pişirmiş
Şu dolapta kim va
İçine sıçan düşürmüş
Al yanaklı kız va
Vallahi yemem
Kızın adı nedir?
Billahi yemem
Hatice’dir
Ablamın kocasına
Ablam pilav pişirdi
Enişte demem
İçine sıçan düşürdü
Sıçan on beş yaşında
5 – Çan – Uzunalan
Sivri külah başında
O piti piti
En-cik pen-cik
Karemela sepeti
Çık ordan bire ço-cuk
Terazi lastik jimlastik
Ablam pilav pişirmiş
Biz size geldik bitlendik
İçine sıçan düşürmüş
Hamama gittik temizlendik
Bu sıçanı n’apmalı?
Dik dik dik
Kaynar kazana atmalı
Dersimiz matematik
Hapur hupur yemeli
Öğretmen otomatik
Ablama gittim
O piti piti
Ablam pilav pişirmiş
Karemela sepeti
İçine sıçan düşürmüş
Terazi lastik jimlastik
Bu sıçanı ne yapmalı?
Biz size geldik bitlendik
Minareden atmalı
Minarenin ucunda bir kuş var
Açıldı sandık
Amıcamın ceplerinde
Döküldü fındık
Türlü türlü yemiş var
Sen bu oyundan çık
Üşüdüm üşüdüm
XLI
BİLMECELER
1 – Çan - Maltepe
7 – Çan – Şerbetli
Sarı kız sarkar
Bir yığın kartalam va
Düşcem diye korkar
Yirim yirim doymam
AYNA
2 – Çan - Şerbetli
KURAN OKUMAK
8 – Çan – Maltepe
Kiremitlik üstünde Kara Mustafa
Bir küçücük fıçıcık
Tepesi delig Gara Mustafa
İçi dolu turşucuk
BACA, BACALIK
3 - Çan - Şerbetli
LİMON
9 – Çan – Osmanefendi Mahallesi
Sar tavuk suda yüze
GÖDE
Garşıdan baktım sallıt sullut
Yanına vadım demir kilit
MEZAR
4 – Çan – Maltepe
Dağdan gelir taştan gelir
Kaytan bıyıklı enişten gelir
KAPLUMBAĞA
10 - Çan – Şerbetli - Osmanefendi Mahallesi
Alçacık tepe
Şıngıllı küpe
NOHUT
5 – Çan – Kumarlar
Dışı yeşil kadife
11 - Çan – Şerbetli
İçi siyah düğmeli
Yer altında bicili gurk
KARPUZ
6 – Çan – Maltepe
PATATES
12 - Çan – Şerbetli
Bi oğlum va
Alçacık boylu / Kadife donlu
Üstünden otunu biçerim
PATLICAN
Altından suyunu içerim
KOYUN
XLII
13 - Çan – Maltepe - Şerbetli
Yer altında dedem sakalı
19 - Çan – Maltepe
Dışı katık / İçi kütük
PIRASA
ZEYTİN
14 - Çan – Şerbetli
Giyemedim poturu / Kapı eşiğinde oturu
SÜPÜRGE
20 - Çan – Şerbetli
Alçacık tepeden / Kar yağar
15 - Çan – Maltepe
UN ELEĞİ
Sarı arı odalar / Birbirini govalar
TİREN
21 - Çan – Şerbetli
Benim üç oğlum va / Biri yatar galkmaz / Biri
16 - Çan – Şerbetli
gider gelmez / Biri yer doymaz
Bi oğlanım va / Elsiz ayaksız guyu gaza
KÜL/ATEŞ/DUMAN
YAĞMUR DAMLASI
22 – Çan – Kumarlar
17 - Çan – Şerbetli
Şap şapıldak / Üstünde muşuldak /
Yer altında yağlı kayış
GARA YILAN
Muşuldağın üstünde ışıldak / Işıldağın
üstünde bir alan / Alanın üsdünde orman /
Ormanda bi sürü domuz
18 - Çan – Maltepe
AĞIZ / BURUN / GÖZ / ALIN / SAÇ / BİT
Ufacık mermer taşı / İçinde beyler aşı
YUMURTA
XLIII
ANAHTAR SÖZCÜK VE KISALTMALAR
Envanter Fiş Numarasında Sırasıyla Yer Alan Kodlar
Araştırma Alan
Kodu (1)
H18
Çalışma Alan
Kodu (2)
H18A
Çalışma Alan Tür
Kodu (3)
H18A001
Yerleşim Birimi
Kodu (4)
H18A001.003
Belgelenen
Objenin Kodu (5)
H18A001.003.012
H18: Harita Genel Müdürlüğü 1/25.000 Ölçekli Izgara Harita Kodu








A:
B:
C:
D:
E:
F:
G:
H:
Ahşap İşçiliği
Cam İşçiliği
Deri İşçiliği
Kalem İşçiliği
Maden İşçiliği
Seramik İşçiliği
Taş İşçiliği
Tekstil İşçiliği
Örneğin;
H18A Çan Bölgesinde Bulunan Tekstil İşçiliğini Simgeler.
H18A001 Çalışma Alan Tür Kodudur.
H18A001.003 Yerleşim Biriminin Örnek Kodudur.
H18A001.003.012 Belgelenen Objenin Kodudur.
Anahtar Sözcükler:
Çan, Pazarköy, Küreselleşme, Kültür, Halk Bilimi, Etnografik Eser.
XLIV

Benzer belgeler