PDF Anahtar May 2016 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Transkript

PDF Anahtar May 2016 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
MAYIS 2016
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
MAYIS 2016 YIL: 28 SAYI: 329
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
Fulya KOÇ
BASKI
ELMA TEKNİK BASIM MATBAACILIK
İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sok.
No:35 Yenimahalle-ANKARA
Tel:(312) 229 92 65 Faks:(312) 231 67 06
BASILDIĞI TARİH
Anahtar dergisinin MAYIS 2016 sayısı
15.04.2016 tarihinde basılmıştır.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
MAYIS 2016
İÇİNDEKİLER
10
04
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin
BİRPINAR’ın Değerlendirmesi
06
Sanayi Genel Müdürü Prof. Dr. İbrahim
KILIÇASLAN’ın Değerlendirmesi
07
İklim Değişikliğine Karşı Ortak Adım:
Paris Anlaşması
Abdurrahim DURMUŞ 10
İklim Değişikliği ile Mücadelede
Politika ve Önlemler
Betül KONAKLI
4
16
16
26
Teknoloji İklim Değişikliğine Çözüm
Olabilir mi?
Tuğba DİNÇBAŞ
22
İklim Değişikliği ve Kalkınma
Dr. İzzet ARI
26
Rekabetçiliğin Yeni Adı: İklim Değişikliği
Ezgi KOŞAN
32
İş Dünyasının İklim Değişikliği Sorununa
Yaklaşımı: Yükselen Duyarlılık ve
Düzenleme İhtiyacı
Dr. Nurşen NUMANOĞLU
Tanyeli BEHİÇ SABUNCU
40
İklim Değişikliği ve Enerji Politikaları
Murat HARDALAÇ
MAYIS 2016
44
Verimlilik İstatistikleri 2015/4
50
Projeler
52
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
56
Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)
57
Haber
58
Climate Change
61
Bölgesel Verimlilik İstatistikleri
Regional Productivity Statistics
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science And Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri
National And International Productivity
Statistics
40
52
57
3
MAYIS 2016
DEĞERLENDİRME
PARİS ANLAŞMASI VE TÜRKİYE
sonuna kadar yapılacak
olan müzakereler
sonucunda alınacak
kararlara bırakılmıştır.
Diğer bir deyişle, sera
gazı emisyonlarının
azaltılmasına ilişkin
ulusal katkılar, iklim
değişikliğine uyum, iklim
finansmanı, teknoloji
geliştirme ve transferi
ile kapasite geliştirme
konuları başta olmak
üzere şeffaflık, gözden
geçirme, uygunluk
konularına ilişkin
maddelerin nasıl ve ne
şekilde uygulanacağı
önümüzdeki beş
Prof. Dr. Mehmet Emin BİRPINAR
yıllık dönemde
alınacak kararlar
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
ile netleşecektir.
İklim Değişikliği Başmüzakerecisi
Dolayısıyla, anlaşmanın
Evrensel bir iklim anlaşmasının
gerçek bir dönüm noktası
hazırlanması ve kabul edilmesi amacıyla
olup olmadığı da bu kararlar alındıktan
Birleşmiş Milletler nezdinde dört yıldır
ve anlaşma yürürlüğe girdikten sonra
devam eden müzakereler, geçtiğimiz
tam anlamıyla anlaşılabilecektir. Ancak,
Aralık ayında Paris’te gerçekleştirilen
Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi için de
konferansta nihayete ermiştir. Çok
küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini
taraflılığın büyük bir başarısı olarak
oluşturan en az 55 ülkenin anlaşmaya
gösterilen konferans sonucunda Paris
taraf olması gerektiği unutulmamalıdır.
Anlaşması’nın kabul edilmesi, uluslararası
kamuoyu tarafından da büyük bir
Paris’te 195 ülkeyi birleştiren bu asgari
memnuniyetle karşılanmıştır.
müşterek, elbette bu ülkelerin bütün
beklentilerini karşılayamamıştır. Türkiye
Paris Anlaşması, iklim değişikliği ile
de beklentileri tam olarak karşılanamayan
küresel mücadelede dönüm noktası
ülkelerden biridir. Türkiye’nin en önemli
olarak nitelendirilmektedir. Bunun nedeni, beklentilerinden biri Paris Anlaşması’nda,
aslında Anlaşma’nın iklim değişikliği
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
için radikal çözümler getirmiş olması
Çerçeve Sözleşmesi’nin ülkeleri
değil; 195 ülkeyi asgari müşterekte
gelişmişlik düzeyine göre kategorize
birleştirebilmiş olmasıdır. Çünkü mevcut
eden ancak günümüzün sosyo-ekonomik
haliyle Anlaşma, 2020 sonrası iklim
gerçekliklerini yansıtmayan ekler
rejiminin yalnızca genel çerçevesini
sistemine (Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 Dışı)
çizmiş; uygulamaya yönelik birçok konu,
atıfta bulunulmaması idi. Bilindiği gibi
anlaşmanın yürürlüğe gireceği 2020 yılı
Türkiye, OECD üyesi olduğu için gelişmiş
4
ülkelerle birlikte Ek-1 listesinde yer
almaktadır ve bu nedenle, gelişmekte
olan ülkeler olarak nitelendirilen
Ek-1 dışı ülkelere, daha da gelişmiş
ülkelerden oluşan Ek-2 ülkelerince
sağlanan finans, teknoloji geliştirme
ve transferi ile kapasite geliştirme
imkânlarından yararlanamamaktadır. Paris
Anlaşması’nda, bu ekler yerine “gelişmiş
ülke” ve “gelişmekte olan ülke” kavramları
kullanılmıştır. Her ne kadar hangi ülkenin
gelişmiş, hangisinin gelişmekte olan ülke
olduğu bu aşamada muğlak olsa da Türkiye
açısından oldukça haksız uygulamalara
ve sonuçlara yol açan ekler sisteminden
uzaklaşılması oldukça anlamlıdır.
Türkiye’nin yeni anlaşmadan asıl beklentisi
ise tam da bununla ilgilidir. Türkiye,
2020 yılı sonrası yeni iklim rejiminde,
uluslararası finans ve teknoloji desteklerine
erişiminin sağlanmasını talep etmiştir. Bu
beklentinin temel gerekçesi, miadını çoktan
doldurmuş olan ek sistemi nedeniyle,
sosyo-ekonomik göstergeleri bakımından
Türkiye’ye çok fazla benzerlik gösterdikleri
halde Ek-1 dışında yer aldıkları için
Brezilya, Meksika, Çin, Hindistan, Suudi
Arabistan, Katar gibi ülkelere sağlanan
finans ve teknoloji desteklerinden
Türkiye’nin yararlanamamasıdır.
Türkiye bilindiği üzere, tarihinde ilk kez
sera gazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt
etmiş; Paris Anlaşması’nın kabulünden
önce ulusal katkısını sunarak emisyonlarını
2030 yılına kadar referans senaryoya göre
%21’e kadar azaltacağını açıklamıştır.
Bu rakam, 2030 yılına kadar ülkemizin
ekonomi genelinde tüm sektörlerde
(enerji üretimi, sanayi, tarım, atık, binalar,
ulaştırma ve ormancılık) gerçekleştirmeyi
hedeflediği plan ve politikaların emisyon
azaltım etkisini ortaya koymaktadır. Türkiye
bu hedefe, tamamen ulusal kaynaklarını
kullanarak ulaşmaya çalışacaktır.
MAYIS 2016
Ancak, hızla kalkınan bir ülke olduğu
için Türkiye’nin çok daha fazla sera gazı
emisyon azaltım potansiyeli bulunmaktadır
ve %21’den daha fazla azaltım yapabilmek
için ise uluslararası finans desteğine ihtiyaç
duymaktadır. Bununla birlikte, Türkiye’nin
finans desteğine erişim talebi, hiçbir
surette En Az Gelişmiş Ülkeler ile Küçük
Ada Devletlerinin finans desteğine erişim
önceliği olduğunu tanımamak anlamına
gelmemektedir. Tam tersine Türkiye, bu
ülkelerin iklim değişikliğinden en fazla
etkilenen ülkeler olduğunun farkındadır;
bu ülkelerin özel durumunu tanımaktadır
ve bu ülkelere her zaman destek
sağlayacaktır.
Türkiye’nin bütün girişimlerine rağmen
Paris Anlaşması’nda ülkemizin bu
beklentisini karşılayabilecek hükümlere
yer verilmemiştir. Ancak, belirtildiği
üzere Paris Anlaşması’nda ülkeler
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
olarak nitelendirilmiştir. Bundan sonraki
süreçte Türkiye, Ek-1 ülkesi olduğu
halde gelişmekte olan bir ülke olarak
kabul görmek yönünde müzakerelerini
sürdürecektir. Fransa’nın dönem başkanı
olduğu 2016 yılında oldukça yoğun ve
zorlu geçmesi beklenen müzakereler
sonucunda, yıl sonunda Fas’ın Marakeş
kentinde gerçekleştirilecek olan 22. Taraflar
Konferansı’nda Türkiye’nin özel durumuna
ilişkin bir kararın alınması beklenmektedir.
Bunların dışında Paris Anlaşması’ndan
sonra Türkiye’yi nelerin beklediğini şöyle
özetleyebiliriz:
1. Sera gazı emisyonlarının azaltılması,
Paris Anlaşması’nın en önemli
bileşenlerinden biridir. Bütün ülkeler,
küresel emisyonların azaltılmasına
katkı sağlanabilmesi için Anlaşma
kabul edilmeden önce niyet edilen
ulusal katkılarını sunmaya davet
edilmişlerdi. Türkiye de dâhil olmak
üzere birçok ülke ulusal katkısını
Anlaşma’nın kabulünden önce
sundu. Paris Anlaşması uyarınca
bütün ülkeler gibi Türkiye de ulusal
katkısını, ilki 2020 yılında olmak üzere
her beş yılda bir öncekinden daha
iddialı bir hedef belirlemek kaydı ile
güncellemekle yükümlüdür. Bununla
birlikte, 2020 yılında uygulamasına
başlanmak üzere azaltıma ilişkin
ulusal katkısını sunmuş olan
ülkelerin bu katkıyı güncellemek
zorunda olmadığı, ancak isteyen
ülkelerin güncelleme yapabilecekleri
hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle,
Türkiye’nin ulusal katkısında yer alan
“sera gazı emisyonlarını 2030 yılında
yüzde 21’e kadar artıştan azaltma”
hedefini bu aşamada güncelleme
zorunluluğu bulunmamaktadır.
2. Açıklık, şeffaflık ve anlaşılabilirliği
temin etmek amacıyla ülkelerce
sunulacak ulusal katkılar, bazı yıl,
uygulama süresi, içerdiği sera gazları,
varsayımlar ve metodolojik yaklaşımlar
ile yutak alanlara ilişkin sayısal veriler
ve bilgiler içermelidir. Bu çerçevede
her ülke, ulusal katkısının küresel sera
gazı emisyonlarının azaltılması hedefi
bakımından adil ve iddialı olduğunu
gerekçelendirmekle yükümlüdür.
Türkiye’nin mevcut ulusal katkısında
bu bilgiler bulunmaktadır. Bundan
sonra sunulacak ulusal katkıların da bu
bilgileri içermesi gerekmektedir.
3. Anlaşma’nın 4. maddesinin 4. fıkrası
ile gelişmiş ülkelerin, ekonomi
genelinde mutlak emisyon azaltım
taahhüdü vererek sürece liderlik etmesi
gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu
maddedeki ifade son anda kısmen
değiştirilmiş, gelişmiş ülkelerin bu
konudaki sorumluluğu esnetilmiştir.
Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olarak
kabul görmek yönünde müzakerelerini
sürdürecektir. Ancak, Çerçeve
Sözleşme’nin Ek-1’inde yer aldığı için
gelişmiş ülke olarak nitelendirilmesi
riskine karşın, ülkemizin ekonomi
genelinde mutlak emisyon azaltımı
yapma yönünde zorlanamayacağı
öngörülmektedir.
4. Paris Anlaşması’nın 6. maddesi uyarınca
küresel sera gazı emisyonlarının
azaltılması faaliyetlerine katkı sağlaması
amacıyla piyasa temelli gönüllü
mekanizmalar oluşturulacaktır. Katılım
gönüllülük esasına dayanacağı için bu
mekanizmalara Türkiye’nin de katılım
sağlaması mümkün olabilecektir. Bu
Türkiye açısından önemli bir kazanımdır.
Çünkü bilindiği üzere Türkiye, Çerçeve
Sözleşme’ye göre Ek-1 ülkesi olduğu
ve Kyoto Protokolü uyarınca sera gazı
emisyon azaltım taahhüdü almadığı
için Kyoto Protokolü altındaki Temiz
Kalkınma Mekanizması, Ortak Uygulama
ve Emisyon Ticareti Mekanizması’ndan
yararlanamamaktadır. Paris Anlaşması
altındaki gönüllü mekanizmalara
katılım, Türkiye’nin %21 hedefine
ulaşmasına destek sağlayabilecektir.
Paris Anlaşmasının kabulü, iklim değişikliği
ile küresel mücadelede uluslararası
toplumun kararlılığının çok açık bir
göstergesidir. Bununla birlikte, Anlaşmanın
2020 yılı sonu itibarıyla yürürlüğe
girebilmesi için bu kararlılığın sürdürülebilir
olması, bunun için ise 195 ülkeyi birleştiren
asgari müştereğin olabilecek en azami
sınırlara çekilmesi gerekmektedir.
Şüphesiz sınırlar genişletilirken gelişmiş
ülkelerin sanayi devriminden bu yana
insan faaliyetlerinden kaynaklanan küresel
sera gazı emisyonlarındaki tarihsel
sorumlulukları ölçüsünde yükümlülük
alması temin edilmelidir.
Küresel sera gazı emisyonları içindeki
payı sadece binde 7 civarında olan Türkiye
ise uluslararası çabalara imkânları
ölçüsünde katkı vermektedir. Ancak, yeni
iklim rejiminde başta finans kaynaklarının
yönetimi olmak üzere adil bir sistemin
oluşturulması, ülkemizin ve diğer birçok
ülkenin iklim değişikliği ile mücadele
istekliliğini artıracaktır.
5
MAYIS 2016
DEĞERLENDİRME
KRİTİK BİR YIL:
2016 SANAYİ AÇISINDAN YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI
Ek dışında yer alan gelişmekte olan
ülkeler Sözleşme kapsamında finans ve
teknoloji desteklerinden faydalanmakta
ve emisyon azaltımı yapmak zorunda
değillerdir. Bu bağlamda ülkemiz gelişmiş
ülkelerle bir tutulmakta ve tüm destek
mekanizmalarından yararlanamamaktadır.
Prof. Dr. İbrahim KILIÇASLAN
Sanayi Genel Müdürü
İklim değişikliğine karşı savaşım
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)
kabulü ile politik temel bulmuş, Kyoto
Protokolü vasıtasıyla da özellikle emisyon
azaltımının sağlanması konusunda
uygulamaya yönelik somut bir sistem
oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu anlamda
Kyoto Protokolü’nün işlevini tam olarak
yerine getirdiği noktasında şüpheler vardır.
Nitekim iklim değişikliğinin birçok alanda
radikal bir dönüşümü gerektirdiği dünya
liderlerince geçtiğimiz yıl Aralık ayında
gerçekleştirilen Paris İklim Konferansı’nda
net bir şekilde dile getirilmiştir.
Tüm bu dönüşüm süreci işlerken daha
hayati bir konu ülkemizin gündemindedir.
BMİDÇS kapsamında Türkiye’nin
gelişmekte olan bir ülke olarak “gelişmiş
ülkelerin listelendiği Ek 1 listesi”nde yer
alması müzakerelerde ülkemiz açısından
ciddi bir sorundur. Sözleşmenin Ek 1
listesinde bulunan gelişmiş ülkeler için
sera gazı azaltım yükümlülüğü vardır.
Türkiye’den mutlak azaltım beklenmesi
adil değildir. Mutlak azaltım Türkiye için
kabul edilemez bir durumdur.
6
Gelişmiş ülkeleri ve gelişmekte olan
ülkeleri iklim değişikliğinin oluşumundaki
tarihsel sorumluluk nedeniyle birbirinden
ayırmak adaletin gereğidir.
Paris’te 21. Taraflar Konferansı Başkanı
sıfatıyla Fransa tarafından Türkiye’nin
özel koşulları ile Türkiye’ye finans ve
teknoloji desteği sağlanmasına yönelik
talebinin özel olarak ele alınacağı ve
çözüme kavuşturulacağı sözü verilmiştir.
Bu açıdan bakıldığında Paris Anlaşması
kapsamında “gelişmekte olan ülke” olarak
sınıflandırılmamız ve hem yükümlülükler
hem de destekler konusunda aynı
seviyede olduğumuz ülkelerle bir
tutulmamız özellikle sanayimiz ve enerji
sektörümüz için son derece hayatidir.
Türkiye sanayileşmeyi bir kalkınma
politikası olarak seçmiştir. 2030 yılına
kadar sanayileşme aralıksız devam
edecektir. Buna bağlı olarak Türkiye’nin
sunduğu %21’e kadar azaltım, artıştan
azaltımdır.
Mutlak emisyon azaltımı ekonominin
yeşil ekonomiye geçmesini ve yüksek
teknolojili ürün üretimine dayalı bir
sanayiyi gerektirmektedir. Ülkemiz
sanayisi ve ekonomisi bu değişimi
hedefine koymuştur fakat uzun dönemli
ve maliyetli bir süreç olan dönüşümün
gerçekleşerek mutlak azaltım yapabilir
konuma gelmemiz için hatırı sayılır bir
zaman, finans ve teknolojiye ihtiyaç vardır.
Bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin net
emisyon azaltımı yapamayacağı ve finans
ve teknoloji konularında destek talebine
yönelik müzakereler devam etmektedir.
Türkiye’nin adil bir şekilde hak ettiği
yerde olması için yoğun çalışmalar
yürütülmektedir.
Sanayileşme gelişmiş ülkelerde 1890’lı
yıllarda, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerde ise 1950’li yıllarda nispeten daha
çevreci bir anlayışla başlamıştır.
Sanayiyi doğrudan etkileyecek başka
bir konu ise küresel anlamda emisyon
azaltımı ve sanayi sektörünün bu noktadaki
konumu. Bilim adamlarına göre 2 derecelik
ısınma hedefine ulaşmak için 2050 yılında
emisyonların %40-70 arasında, 1,5 derece
için ise %70-95 arasında azaltılması
gerekmektedir. Ayrıca Uluslararası Enerji
Ajansına göre 2050 yılına kadar küresel
bazda sanayide 5.5-7.5 GtCO2 azaltım
potansiyeli mümkündür. Bu rakamın
%50’si ise demir-çelik, çimento, kimyasal
ve kağıt olmak üzere 4 ana sektörde var
olduğu bilinmektedir. Söz konusu rakamlar
sanayide yeniden ciddi bir yapılanma
gerektirmektedir. Sanayide emisyonların
azaltılması; enerji verimliliğinin artırılması,
yakıt dönüşümü gibi temel uygulamaların
yanında karbon tutma ve yakalama
gibi yeni teknolojilerin geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılmasına da bağlıdır. Bu
gerçekten hareketle endüstriler çok hızlı
gelişen teknoloji temelli bir rekabetle
karşı karşıya kalacaktır ve kim daha önce
uyum sağlayacak olursa kazanacak,
kim bu değişimi reddederse veya ayak
uyduramazsa zora düşecektir. Günümüzde
karşılaştığımız ekonomilerdeki yapısal
değişimin temel sebepleri arasında en çok
ön plana çıkanlar yüksek teknolojinin artan
gelişim hızı ve artan uluslararası rekabettir.
Bu bağlamda sanayinin var olan bu
değişime kayıtsız kalması mümkün değildir.
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ORTAK ADIM: PARİS ANLAŞMASI
Abdurrahim DURMUŞ / Uzman Yardımcısı (Sanayi Genel Müdürlüğü)
Fosil yakıtların yoğun bir şekilde
kullanılmasının atmosferdeki sera gazı
konsantrasyonunu artırdığı ve bunun da
dünyamızın iklim sistemini olumsuz yönde
etkilediği tüm çevrelerce kabul edilmiş bir
gerçektir. İnsan kaynaklı iklim değişikliğine
yönelik gerek bilim insanlarınca, gerekse
politik çevrelerce farkındalığın artmasının
bir sonucu olarak 1992 yılında Birleşmiş
Milletler çatısı altında 195 ülkenin
taraf olduğu “Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)”
imzalanmıştır. Yirmi yılı aşkın süredir
BMİDÇS altında yürütülen uluslararası
iklim değişikliği müzakereleri farklı
evrelerden geçmiş olup bu evrelerden biri,
dünyanın ilk sera gazı azaltım anlaşması
olan “Kyoto Protokolü”nün 1997 yılında
kabul edilmesidir. Bu evrelerin son halkası
ise Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen
BMİDÇS 21.Taraflar Konferansı’nda
sözleşmeye taraf 195 ülkenin oy birliği
ile kabul edilen ve uluslararası toplumun
iklim değişikliği ile mücadelede yol haritası
olarak görülen “Paris Anlaşması” dır.
Yaklaşık 200 ülkeden 30.000 civarında
katılımcının bulunduğu Paris İklim
Değişikliği Konferansı, 29 Kasım 2015
tarihinde gerçekleştirilen ve 150’den fazla
devlet başkanının katılım sağladığı liderler
zirvesiyle başlamıştır. Burada bütün
liderler birer konuşma gerçekleştirerek,
konferansın iklim değişikliği ile mücadele
konusunda bir dönüm noktası olacağını
umut ettiklerini belirtmişlerdir. Gerek
zirveye bu kadar çok sayıda liderin
katılmış olması, gerekse gerçekleştirilen
konuşmalarda pozitif mesajların
verilmesi yeni anlaşmanın Paris’te kabul
edileceğinin ilk sinyallerini vermiştir.
“Paris Anlaşması”na yönelik müzakereler
“Durban Güçlendirilmiş Eylem Platformu
Geçici Çalışma Grubu (ADP)”nun 2011
yılında kurulması ile başlamıştır. Bu
çalışma grubunun görevi; BMİDÇS altında
yasal bağlayıcılığı olan yeni bir protokol,
anlaşma veya hukuki bir enstrüman
hazırlamaktı. Liderler zirvesinden
sonra, BMİDÇS Sekretaryası tarafından
yayımlanan taslak anlaşma metni
üzerinden müzakerelere geçilmesiyle
ADP çalışmalara başlamıştır. ADP
7
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ORTAK ADIM: PARİS ANLAŞMASI
görünen devlet temsilcileri ile görüşmeler
gerçekleştirerek bir anlaşmanın çıkması
ve “Paris” adını alması için yoğun çaba
sarf etmişlerdir. Süreç bu şekilde devam
ederken Sekretarya, 9 Aralık 2015
Çarşamba günü yeni bir taslak anlaşma
metni yayımlamıştır. Bu yeni metin
ülke temsilcilerini memnun etmemiş
ve delegasyon heyet başkanları “Paris
Komitesi” toplantısında metne yönelik
kaygılarını dile getirmişleridir. Heyet
üyelerinin yorumlarını dikkate alan
Sekretarya, 10 Aralık 2015 Perşembe günü
yeni bir metin yayımlamış ve delegasyon
başkanları ile toplantı gerçekleştirmiştir.
11 Aralık 2015 Cuma günü anlaşma
metnine yönelik çalışmalarını tamamlayan
Sekretarya, hazırladığı anlaşma metnini
yayımlayarak tarafların görüşüne
sunmuştur.
oturumlarında tüm tarafların kendi
önceliklerinin anlaşma metnine
yansıması için bastırması, hiçbir
ülkenin geri adım atmaya yanaşmaması
sürecin tıkanmasına neden olmuş ve
liderler zirvesiyle oluşan olumlu hava
dağılmıştı. Toplantı salonlarında hararetli
tartışmalar yaşanırken sivil toplum
örgütlerinin konferans alanında aktiviteler
düzenlemesi ve ülke stantlarında
iklim değişikliği ile ilgili etkinlikler
gerçekleştirilmesi konferansa renk
katmıştır.
Farklılaştırma, azaltım, uyum, finans,
teknoloji geliştirme ve transferi,
kapasite geliştirme ve şeffaflık başlıklı
alt oturumlar halinde devam eden
müzakerelerde tartışmaların en yoğun
yaşandığı konular; sözleşmenin mevcut
ek sistemi, anlaşmanın yasal bağlayıcılığı,
sera gazlarının azaltımı ve iklim değişikliği
finansmanı olmuştur. Sözleşmenin
Ek-1’inde yer alan ve teamüllere göre
gelişmiş ülke statüsünde olan taraflar
1
8
mevcut ek sisteminin kaldırılmasını, Ek
dışı ülkelerin de sera gazlarını azaltmasını
ve milli geliri yüksek Ek dışı ülkelerin de
sözleşmenin finans mekanizmalarına
nakdi katkı vermesini talep etmişleridir.
Buna mukabil olarak mevcut sözleşme
rejimine göre avantajlı durumunda olan Ek
dışı ülkeleri, Ek sisteminin devam etmesini
ve anlaşmanın yasal bağlayıcılığının sert
olmasının gerektiğini savunmuşlardır.
Yoğun tartışmalar ile geçen ilk haftanın
sonunda ADP eş-başkanları, tarafların
görüşlerini de dikkate alarak hazırladıkları
taslak anlaşma metnini 5 Aralık 2015
Cumartesi günü Taraflar Konferansı’na
sunmuştur.
Daha sonraki süreçte müzakereleri
yürütmek üzere delegasyon heyet
başkanlarının katılım sağladığı
“Paris Komitesi” kurulmuştur. Artık
müzakereler çok farklı bir çehreye
bürünmüş ve ülkeler arasındaki ikili
görüşmeler hız kazanmıştır. Özelikle
Fransız diplomatlar, anlaşmaya isteksiz
Climate Change 2014 Synthesis Report, http://www.ipcc.ch/report/ar5/syr/
Taraflar arasındaki müzakerelerin
tamamlanmasıyla birlikte 12 Aralık
2015 Cumartesi günü Fransa Dışişleri
Bakanı ve BMİDÇS 21.Taraflar Konferansı
Başkanı Laurent Fabius’un başkanlığında
anlaşmayı oylamak üzere “Genel
Kurul Toplantısı” gerçekleştirilmiştir.
Oylamaya açılan metne yönelik taraf ülke
temsilcilerinden herhangi bir itirazın
gelmemesi üzerine Fabius, “Odadaki
atmosferi pozitif görüyorum, herhangi bir
itiraz görmüyorum ve ‘Paris Anlaşması’
kabul edilmiştir” ifadelerini kullanmak
suretiyle anlaşmanın kabul edildiğini
duyurmuştur.
2020 öncesi yürürlüğe girmesi beklenen
Anlaşma, 22 Nisan 2016-21 Nisan
2017 tarihleri arasında New York’ta
bulunan Birleşmiş Milletler Merkezinde
imzaya açık tutulacaktır. Anlaşma’nın
yürürlüğe girmesine yönelik hazırlıkları
tamamlamak ve anlaşmanın etkin bir
şekilde uygulanmasına ilişkin Taraflar
Konferansı’na tavsiye niteliğinde kararlar
almak için “Paris Anlaşması Geçici
Çalışma Grubu (APA)” oluşturulmuştur.
Bu çalışma grubunun ilk toplantısı Mayıs
2016 tarihinde gerçekleştirilecektir.
“Paris Anlaşması Taraflar Konferansı”
(Conference of the Parties serving as
the meeting of the Parties to the Paris
Agreement-CMA) anlaşmanın yürürlüğe
girmesinden sonra toplanacaktır.
Paris Anlaşması’nda öne çıkan konular şu
şekilde sıralanabilir:
• Sanayi Devrimi’nden önceki döneme
göre küresel sıcaklık artışının 2°C
ile sınırlandırılması ve sıcaklık
artışının 1,5°C dereceye düşürülmesi
konusunda çaba sarf edilmesi,
bir araçtır. Böyle olmakla birlikte
anlaşmada sözleşmenin ek sistemine
atıf yapılmayarak “gelişmiş ülke”
ve “gelişmekte olan ülke” ifadeleri
kullanılmış ve iklim değişikliği ile
daha geniş ölçekte mücadele edilmesi
hedeflenmiştir. Ancak hangi ülkelerin
“gelişmiş ülke” ve hangi ülkelerin
“gelişmekte olan ülke” kategorisinde yer
aldığına dair ne anlaşma metninde ne de
BMİDÇS dokümanlarında herhangi bir
tanım bulunmamaktadır. Taraflar arasında
anlaşmazlıklara sebebiyet veren bu
konunun önümüzdeki dönemde yapılacak
toplantılarda çözüme kavuşturulacağı
düşünülmektedir.
Gelişmiş ülke politikacıları tarafından
tarihi bir başarı olarak nitelendirilen ve
insan kaynaklı sera gazı emisyonunu
kademe kademe sıfıra indirmeyi
amaçlayan anlaşma, hukuki bağlayıcılığı
olan hükümler içermemektedir.
• En az gelişmiş ülkelere, sera gazı
Anlaşma ile, ülkelerin gönüllü olarak
emisyonlarını azaltmaları ve iklim
emisyon azaltımı yapabilecekleri bir
değişikliğinin olumsuz etiklerine
sistemin kurulması ve başta küçük ada
karşı dirençlerini artırmaları için
devletleri olmak üzere iklim değişikliğinin
finansal yardımı da kapsayacak şekilde olumsuz etkilerine maruz kalan en az
teknolojik destek sağlanması,
gelişmiş ülkelere destek sağlanılması
hedeflenmiştir. Ayrıca anlaşma en az
• Anlaşma’ya taraf ülkelerin her beş
yılda bir revize edilen “İklim Değişikliği gelişmiş ülkeler hariç tüm taraflara
sera gazı emisyonlarını raporlama
Ulusal Katkısı (NDC)”nı Sekretaryaya
ve Sekretaryaya sunma zorunluluğu
sunmaları,
getirmiştir.
• Anlaşma’ya taraf ülkelerin iklim
değişikliği ile mücadele konusundaki
Bu yüzyılın sonunda küresel sıcaklık
yükümlülüklerini yerine getirmedeki
artışının 2ºC ile sınırlandırılması
ilerlemelerinin beş yılda bir gözden
hedefinin başarılabilmesi için hem
geçirilmesi,
gelişmiş ülkelerin, hem de gelişmekte
• Gelişmiş ülkelerin, ekonomi ölçeğinde
olan ülkelerin daha fazla sera gazı
mutlak azaltım hedefi koyarak sera
azaltımı yapmaları gerekmektedir. Bu
gazı azaltım sürecine öncülük etmesi,
hedefin başarılamaması halinde sıcaklık
gelişmekte olan ülkelerin de sera gazı
değerlerinin güvenli sınırları aşarak
azaltımına teşvik edilmesi.
yıkıcı doğa olaylarına sebebiyet verip geri
Amacı BMİDÇS’nin uygulanmasının
döndürülmesi imkânsız zararlara neden
geliştirilmesi olan bu yeni Anlaşma,
olacağı öngörülmektedir. Ancak şu anki
hukuki olarak sözleşme altında yasal
küresel sera gazı eğilimlerinin devam
• Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan
ülkelere 100 milyar dolar fon sağlama
yükümlülüğünün 2025 yılına kadar
devam etmesi ve 2025 yılında yeni bir
hedefin belirlenmesi,
etmesi halinde küresel sıcaklık artışının
2100 yılında 3,7~4,8 ºC1 derece civarında
olması beklenmektedir.
Hiç şüphe yok ki Paris İklim Konferansı’nın
bir başarı hikâyesi mi yoksa beyhude
bir çaba mı olduğunu zaman bize
gösterecektir. Aslında Paris Anlaşması,
önümüzdeki dönemde iklim değişikliği ile
mücadeleye ilişkin strateji belgesi veya
sürdürülebilir kalkınma belgesi olarak
değerlendirilebilir. Bir kısım çevreci sivil
toplum kuruluşu tarafından konferansın
hayal kırıklığıyla sonuçlandığı ifade edilse
de, uluslararası toplumun küresel bir
sorunu çözmek için yekvücut olarak ortak
bir metne imza atmış olmaları büyük bir
başarıdır. Paris’te uluslararası toplumun
ihtiyacı olan kararlı tutum ortaya
konmuştur. Paris Anlaşması insanoğlunun
varlığını ciddi şekilde tehdit eden iklim
değişikliğine karşı atılmış son adım değil,
bilakis bundan sonraki çalışmalara yol
gösterecek ilk adımdır.
Kaynakça
• United Nations Framework Convention
Climate Change, http://www.unfccc.int
9
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE POLİTİKA VE ÖNLEMLER
Betül KONAKLI / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Genel Müdürlüğü)
Hiçbir ülke, ne kadar güçlü olursa olsun,
bu sorunu tek başına çözemez ve hiçbir
ülke, ne kadar küçük olursa olsun bu
sorundan uzak kalamaz. 1
Yaşanan sıcaklık artışlarının, deniz
seviyelerinin yükselmesinin, aşırı
hava olaylarının sıklığındaki artışların,
kuraklığın, ekosistemin ve tarımın
etkilenmesinin gelecekte devam edeceği
öngörülmektedir
(NASA).
Hükümetlerarası
İklim Değişikliği
Paneli’nin yayımladığı
5. Değerlendirme
Raporu’nda mevcut
küresel ısınmanın
sebebinin %95 ihtimalle
insan faaliyetleri olduğu
belirtilmektedir (IPCC,
2014).
Bu nedenle iklim
değişikliğinin dünyaya
etkilerinin geri
dönülemez noktaya
gelmesinden önce
önlemlerin alınması
gerekmektedir.
Hiçbir ülkenin ne
kadar güçlü olursa
olsun bu sorunu tek
başına çözemeyeceği ve hiçbir ülkenin
ne kadar küçük olursa olsun bu
sorundan uzak kalamayacağı gerçeği
değerlendirildiğinde iklim değişikliği
ile mücadele için uluslararası iş birliği
gerektiği anlaşılmaktadır. Uluslararası
iklim değişikliği müzakerelerinin
yürütüldüğü Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
ve çatısı altında bulunan Kyoto Protokolü
ve Paris Anlaşması ile enerji, endüstriyel
1
10
prosesler ve ürün kullanımı, tarım, arazi
kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve
ormancılık ile atıklardan kaynaklanan
sera gazı emisyonları sınırlandırılmak
istenmektedir. Bu bağlamda sözleşmeye
taraf olan ülkeler iklim değişikliği ile
mücadele ve etkilerine uyum konusunda
programlar, politika ve önlemler
geliştirmekle yükümlüdür.
Bu yükümlülüklerin şartları, bir ülkenin
sözleşmenin eklerindeki listelerinde yer
alıp almamasına göre değişebilmektedir.
Ek 1 listesinde yer alan tarafların; iklim
değişikliği ile mücadelede izlenecek
politika ve önlemler için öncü rol oynamak,
sera gazı salımlarını gönüllülük temelinde
”bireysel ya da ortak” 2000 yılı itibarıyla
1990 düzeyine çekmek gibi sorumlulukları
vardır. Ek 2 listelerinde yer alan taraflar,
Ek 1 taraflarının sorumluluklarına ek
ABD Başkanı Obama’nın Paris Anlaşması’nın ardından yaptığı açıklamadır.
olarak gelişmekte olan ülkelere azaltım
ve uyum konularında mali ve teknik
destek sağlamakla yükümlüdür. Ek 1 ve 2
listelerinde bulunmayan ülkeler, teamül
gereği gelişmekte olan ülke olarak kabul
edilerek sağlanan desteklerle paralel
olarak iklim değişikliği ile mücadele
ve uyum konusunda çaba göstermekle
sorumludur.
Ülkemizde ve birçok
BMİDÇS tarafında sera
gazı emisyonlarını
sınırlamaya yönelik
ve iklim değişikliği
etkilerine uyum
konusunda geliştirilen
politika ve önlemlerin,
ulusal ve bölgesel
strateji belgeleriyle
çerçevesi çizilmekte
olup söz konusu
strateji belgeleri
ışığında azaltım
ve uyum hedefleri
belirlenmektedir.
Bu çalışmaların
koordinasyonun
sağlanabilmesi için
çeşitli ulusal ve bölgesel
kurullar, birimler
oluşturulabilmektedir.
BMİDÇS taraflarının hazırlamakla
yükümlü olduğu raporlarda belirtilen
politika ve önlemlerin sözleşme
sekretaryası tarafından yapılan
değerlendirmesine göre sanayi
emisyonlarını en çok etkileyen politika
ve önlemler arasında emisyon ticaret
sistemleri, mevzuat, gönüllü/pazarlıkla
belirlenen anlaşmalar ve Ar-Ge
çalışmaları belirlenmiştir (UNFCCC, 2014).
MAYIS 2016
açık artırmadan kazanılan gelirlerin
tümü, diğer sektörlerde açık artırmadan
kazanılan gelirlerin yarısı AB’de ya da
başka ülkelerde iklim değişikliği ile
mücadelede kullanılması planlanmıştır
(European Union, 2014).
Yeni Zelenda’da uygulanan ETS’de
ormancılık, ulaşım, enerji, endüstriyel
prosesler, sentetik gazlar, tarım ve atık
sektörleri kapsanmış olup 2010-2012
yılları arası uygulamaya geçiş süreci olarak
belirlenmiştir. Ülkenin emisyonlarını
1990 yılı seviyesine indirmek hedefine
katkı sağlayan sistemin 2020 yılına kadar
yaklaşık 9,810.0 Gg CO2e emisyon azaltımına
sebep olacağı tahmin edilmektedir (NZ
MoE, 2013).
Bir diğer önemli husus olarak da iklim
değişikliğinin etkilerine uyum konusunda
politikaların geliştirilmesi ve önlemlerin
alınması ön plana çıkmaktadır.
Emisyon Ticaret Sistemleri
Emisyon ticaret sistemlerinde emisyon
fiyatları dolaylı yoldan etkilenmektedir.
Sistem içerisinde salınan her ton emisyon
için ticareti yapılabilir sertifika alınma
zorunluluğu bulunmaktadır. Emisyon
ticaret sistemi ile belirli bir coğrafi
sınır ve zaman içerisinde, sisteme dâhil
edilen sektörlerin salınım yaptıkları
emisyon miktarının üst bir sınır ile
sınırlandırılarak emisyon miktarlarının
tahsisatı ve ticaretine dayalı emisyon
azaltım mekanizması ifade edilmektedir.
Tahsisatından fazla emisyon salınımı
gerçekleştiren tesis piyasadan açığı kadar
tahsisat almakta, tahsisat miktarından
az salınım yapan tesis ise fazla miktarı
piyasaya satabilmektedir.
Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi
(AB ETS), dünya karbon ticaretinin %75’ini
oluşturarak dünyanın en büyük sistemi
olup 28 AB üyesi ülke ile birlikte İzlanda,
Lihtenştayn ve Norveç’te endüstri ve enerji
sektöründen 12.000 tesisi ve 1000’den
fazla havayolu şirketini kapsamaktadır.
AB ETS 2005 yılında yürürlüğe girmiş olup
2013-2020 tarihleri arasını kapsayan 3.
dönemi içinde bulunmaktadır. Daha önce
ulusal emisyon üst sınırları uygulanırken
şu an AB geneli bir üst sınır uygulaması
geçerlidir. Pay tahsisi için varsayılan
yöntem olarak açık artırma belirlenmiş
olup 2013 yılında payların %40’ı açık
artırıma tabi olup bu oranın her yıl
artırılması ve AB genelinde emisyon üst
sınır değerinin yıllık olarak 2020 yılına
kadar %1,74, 2021 yılından sonra %2,2
azaltılması ile emisyon salımlarının
düşürülmesi hedeflenmektedir. Nitekim
AB ETS’ye dâhil sektörlerde 2030 yılı için
2005 yılına göre %43’lük emisyon azaltımı
amaçlanmaktadır. Havacılık sektöründe
Dünyadaki sanayi tesislerini kapsayan
diğer ETS’lere örnek olarak; Kanada’nın
Alberta ve Quebec eyaletlerinde ve
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde uygulanan
sistemler gösterilebilir. Bunların yanı sıra,
emisyon yoğun olarak gelişmekte olan
Çin’de 2017 yılında demir çelik, enerji
üretimi, kimyasallar, inşa malzemeleri,
kağıt üretimi ve demir dışı metaller
sektörlerini kapsayacak bir ulusal emisyon
ticaret sisteminin kurulacağı açıklanmıştır.
Mevzuat
Mevzuat ile kurallar, standartlar, izin
şartları kapsanmaktadır. Emisyonları
etkileyen mevzuat uygulamalarına örnek
olarak; karbon yoğunluğu yüksek-az
verimli ürünlerin satışının engellenmesi,
enerji denetimleri yapılması zorunluluğu,
mevcut en iyi teknolojilerin kullanımının
zorunlu hale getirilmesi, ekipmanlara
verimlilik standartları getirilmesi,
imalat tesisi işletme kriterleri olarak
sıralanabilmektedir.
ABD’de 2009-2013 yılları arasında
yürürlüğe yeni koyduğu ve güncellediği
17 tane alet ve ekipman enerji verimliliği
standartları ile sanayinin %29 enerji
kullanımını kapsamakta olup gelecek
10 yılda enerji tasarrufunu %50
11
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE POLİTİKA VE ÖNLEMLER
artırması beklenmektedir. Standartların
kapsadığı sanayi ekipmanları arasında
havalandırıcılar, ısı pompaları, buz yapıcılar,
soğutucular, dondurucular, elektrik
motorları, kazanlar ve transformatörler
bulunmaktadır. Ayrıca hava kirliliğine
sebep olan büyük tesisler, kurulmadan
veya kuruluysa değişim geçirmeden önce
izin almak zorundadır. Bu izin tesisin
ne kadar sera gazı salabileceği, tesisin
çalışma sıklığı gibi çevre ve insan sağlığını
etkileyecek unsurları düzenlemektedir.
İznin alınabilmesi için tesisin sera gazı
kontrol ve enerji verimliliği mevcut en
iyi teknolojilerinin kullanılması şart
koşulmaktadır. Bir diğer örnek; florlu sera
gazlarına yönelik mevzuat ve bilgilendirme
programı yürütülmektedir. Florlu sera
gazlarının salımına sebep olan sanayi
sektörlerine uygun maliyetli emisyon
azaltım fırsatları ve çevre dostu teknolojiler
ile en iyi çevresel uygulamalara geçişi
kolaylaştırıcı unsurlar sunulmaktadır (U.S.
Department of State, 2014).
AB’de sanayiyi etkileyen mevzuata
bakıldığında florlu sera gazı
emisyonlarının, araçların klimalarından
kaynaklanan emisyonlarının ve endüstriyel
emisyonlarının kontrol edilmesine,
enerji verimliliğine dair yönergelerin
ve ekotasarım çerçevesinin çizildiği
yönergelerin bulunduğu görülmektedir.
Endüstriyel Emisyonlar Direktifi ile
sanayide mevcut en iyi teknolojilerin
kullanılmasını zorunlu tutarak enerjinin
verimli kullanılması sağlanmaktadır.
AB’de Florlu Gazlar Direktifi ile 2030’a
kadar florlu gaz emisyonlarının 2/3
oranında azaltılması hedeflenmektedir.
Avustralya’da belli bir ölçek üstü
işletmeler “Enerji Verimliliği Fırsatları
Programı” ile enerji kullanımı ve hem
maliyet hem enerji açısından verimli olan
çözüm önerileri bularak bunların hem
devlete hem kamuoyuna raporlanması
gerekmektedir (Commonwealth of
Australia, 2013).
12
Yeni Zelenda’da 2013 yılından beri florlu
sera gazları içeren ithal ürünler ile
motorlu araçlara ek bir vergi konulmuştur.
Bu vergi karbon fiyatlarına bağlı olup
ürünün içerdiği gaz miktarına ve içerdiği
gazın küresel ısınma potansiyeline
göre değişmektedir. Ürünler arasında
buzdolapları, dondurucular, ısı pompaları,
klimalar, soğutucu römork ve motorlu
araçlardaki klimalar dâhildir.
Gönüllü/Pazarlıkla Belirlenen
Anlaşmalar
Gönüllü/pazarlıkla belirlenen anlaşmalar
ile devlet ve sanayi sektör dernekleri
arasında yapılan gönüllü sektörel
anlaşmalar kastedilmektedir. Bu
anlaşmalar; şartlara uyulmadığında ciddi
sonuçlar doğuracak şekilde bağlayıcı
olabilmekte veyahut heves uyandıran
hedeflere sahip fakat uyulmadığında çok
ciddi sonuçlar doğurmayan şekilde de
olabilmektedir.
ABD’de uluslararası “Energy Star”
programı kapsamında ürünler, ticarikonut binaları ve sanayi tesisleri enerji
performansına göre “Energy Star”
etiketi ile sertifikalanması sonucu
pazarlama açısından avantajlı konuma
geçmektedir. Sanayi sektörü içerisinde
24 ana ve alt sektörler kapsanmakta olup
sektör özelinde enerji yönetimi araçları
ve kaynakları Çevre Koruma Ajansı
tarafından sunulmaktadır. 2012-2014
yılları arasında 120’den fazla sanayi tesisi
ve 75’den fazla sanayi alanı “Energy Star”
etiketi almaya hak kazanmıştır. “Energy
Star” programına dâhil olan ülke/birliklere
örnek olarak AB, Yeni Zelanda ve Kanada
verilebilir.
ABD’de gönüllü işletme ortaklığı ile
yarı iletken imalatı, alüminyum üretimi,
magnezyum üretimi, elektrik gücü
iletimi ve dağıtımı ve magnezyum üretimi
kaynaklı HFC, SF6, PFC emisyonlarının,
klorodifluromethan CHClF2 üretiminden
kaynaklanan trifluoromethane-CHF3
emisyonlarının azaltılması ve mobil araç
klimalarının iyileştirilmesine yönelik
mevzuat bulunmaktadır.
AB’de kamu sektöründe verimli,
çevre dostu teknolojilerin, ürünlerin,
hizmetlerin artması amacıyla gönüllülük
esasına dayanan “Kamu Yeşil Satın Alma
Programı” yürütülmekte olup gerekli
rehberler ve kriterler belirlenmiştir.
Japonya’da “Çevre Dostu Yeşil Satın
Alma Yasası” ile katkılı çimentonun kamu
inşaat projelerinde kullanılmasını teşvik
etmektedir.
Japonya’da Düşük Karbon Toplumu
Taahhüdü altında gönüllü sektörel
taahhütler bulunmaktadır. Küresel
Isınmaya Kaşı Tedbirleri Teşvik Yasası
kapsamında sera gazı emisyonları
kontrolüne ilişkin rehberlerin basılması
ile devlet, gönüllü olarak çevreye duyarlı
iş yapılması için işletmeleri teşvik
etmektedir. Rehberler mevcut en iyi
teknolojilerin geliştirilmesine bağlı olarak
yenilenmektedir. Sektörlerin sera gazı
azaltım planları hazırlayarak uygulaması
istenmekte olup söz konusu planlar devlet
tarafından içerik ile uygulama açısından
MAYIS 2016
emisyonlarını azaltmaktır. Bu amaçla
Hollanda, Norveç, İspanya, ABD
ülkelerinde alüminyum üreticileri
ile gönüllü anlaşmalar ile azaltım
programları yürütülmektedir. Ayrıca
Belçika’da nitrik asit ve kaprolaktam
üretimi, Hollanda ve Norveç’de adipik asit
üretimi, İspanya’da elektrik dağıtımı ve
iletimi kaynaklı SF6 emisyonları ile ilgili
gönüllü anlaşmalar bulunmaktadır.
Ar-Ge
Araştırma geliştirme politikaları ile
sanayiye enerji tedariki, enerjinin nihai
kullanımı ve enerji dışı alanlarda emisyon
azaltım teknolojileri geliştirmeleri için
uzun dönemli yönlendirme yapılmakta
ve ülkelerin yeni teknolojiler için
potansiyel pazarlarda rekabetçiliği
güçlendirilmektedir.
değerlendirilmekte ve onaylanmaktadır.
Ayrıca Japonya’da mevzuata bağlı olarak
endüstriyel işletmeler kendi sektörü
içinde diğer işletmelerle arasında enerji
verimliliği açısından karşılaştırmalı
değerlendirme yapmak ve orta ve uzun
vadeli hedefler belirleyerek ulaşmaya
çalışmalıdır (The Goverment of Japan,
2013).
Yeni Zelanda’da endüstriyel proseste
ısıtmada kullanılan kömür enerji
kaynağından yenilenebilir enerji
kaynaklarına ve oduna geçilmesi için
sanayi sektör birlikleriyle görüşmeler
yürütülmektedir. Devlet tarafından
yönlendirme, fizibilite çalışmaları
için finans desteği ve enerji yönetimi
konusunda bilgilendirme çalışmaları
yapılmaktadır.
Gönüllü sektör anlaşmaları arasında
en yaygın olanlardan biri alüminyum
üretiminden kaynaklanan PFC
Emisyon azaltımı potansiyeli yüksek
Ar-Ge çalışmaları yürütülen alanlar
arasında karbon yakalama ve depolama,
hidrojen ağları, yakıt pilleri, selülozlu
biyoyakıtlar, güneş enerjisi teknolojileri
sıralanmaktadır. Ayrıca biyoyakıt, elektrik,
hidrojen gibi alternatif yakıt kullanan
araçlara yönelik yakıt altyapısı oluşturmak
üzere Ar-Ge çalışmaları yürütülmektedir.
Uyum teknolojileri de araştırmaları
kapsamında şehirleşme ile ortaya çıkan
ısı adası etkisinin dengelenmesi, yağmur
sularının filtrelenmesi ve buharlaştırılması
konularında, suların tekrar kullanımı
teknolojileri alanlarında çalışmalar
yürütülmektedir.
Japonya ve ABD karbon yakalama ve
depolama ile nükleer fizyon enerjisi
teknolojilerinin geliştirilmesi projelerine
destek vermektedir. ABD’nin destek
verdiği diğer alanlar arasında güneş,
jeotermal ve dağıtılmış enerji2 teknolojileri
bulunmaktadır. Kanada yoğun olarak
karbon yakalama ve depolama
teknolojilerinin geliştirilmesine destek
verirken yakıt pilleri, biyoyakıtlar ve
hidrojene de destek sağlamaktadır.
Japonya ulaşım ve nakliyat alanlarında
sera gazı azaltımına sebep olacak
sistematik yaklaşımı desteklemektedir.
AB, 2007-2013 yılları arasında yürütülen
7. Çerçeve Programı kapsamında iklim
değişikliğini de içeren “çevre” başlığına
1,89 milyar Euro ayrılmış olup sera gazı
azaltım teknolojilerinin geliştirilmesine
öncelik tanınmıştır. Avustralya yayınladığı
teknoloji yol haritası ile güneş termal
enerjisi ve jeotermal enerji alanlarına
yoğunlaşmıştır. Ayrıca 2008 yılında
başlattığı 2. Biyoyakıt Araştırma ve
Geliştirme Programı ile hidrojen ve yakıt
pili teknolojilerinin geliştirilmesini de
hedeflemektedir.
Almanya’da İnovasyon ve Yeni Enerji
Teknolojileri Programı ile güç istasyonları
teknolojileri, kojenerasyon, bölgesel
ısıtma, yakıt pilleri, hidrojen, rüzgâr,
biyoenerji ve biyomalzemeler, verimli
elektrik kullanımı, enerji depolama
sistemleri, inşaat ve sanayi sektöründe
enerji ve kaynak verimliliği alanlarında
projeler desteklenmiştir.
Uyum
İklim değişikliği nedeniyle sanayinin
doğrudan veya dolaylı olarak orta ve uzun
vadede etkilenmesi beklenmektedir.
Doğal kaynaklara dayalı sanayiye sahip
gelişmekte olan ülkelerde etkinin daha
kısa sürede yaşanması öngörülmektedir.
Uyum konusunda; sektörlerin, bölgelerin,
nüfusun kırılganlığını belirlemek, bu
kırılganlıklara karşı azaltım ve uyum
karşılıklarını içeren risk yönetimiyle
desteklemek, iklim değişikliği etkileriyle
başa çıkabilmek için bilgi ve araçlar
geliştirmek gerekmektedir.
Dağıtılmış enerji, küçük ölçek, modüler araçları kapsayan, tüketiciye yakın yerde elektrik üretilmesi amacıyla fosil ve yenilenebilir enerji teknolojilerini (fotovoltaik
dizinleri, rüzgâr tribünlerini, mikrotribünleri, pistonlu motorlar, yakıt pilleri, yakma tribünleri, buhar tribünleri), enerji depolama araçları (bataryalar, volan) ve kojeneratör
sistemlerini içermektedir (U.S. Department of Energy).
2
13
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE POLİTİKA VE ÖNLEMLER
alınarak, iklim değişikliği ile ilgili
çalışmalarının koordine edilmesi
amacıyla 2001 yılında “İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulu” oluşturulmuştur.
Günümüzde “İklim Değişikliği ve
Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu”
ismiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
başkanlığında 17 ilgili kamu kuruluşlarının
yanı sıra özel sektör ve sivil toplum
temsilcilerinin katılımıyla çalışmalara
devam edilmektedir.
İklim değişikliği sonucu görülebilecek
etkilere örnek olarak; sıcaklık artışlarına
bağlı enerji ve sanayi sektörlerinde iklim
değişikliğine karşı hassasiyetlerde artış
yaşanmakta olduğu belirtilmektedir.
Soğutma yoğun enerji üretimlerinde
zorluklara, enerji tüketimlerinde
kaymalara ve ısıtma-soğutma enerji
taleplerinde artışa sebep olacağı tahmin
edilmektedir. Aşırı hava şartlarından dolayı
iş kesintilerinin ekonomik kayıplara neden
olması, enerji nakil hatlarında yaşanan
sıkıntıların iş gücü verimini düşürmesi
tahmin edilen olumsuz durumlardır.
İklim değişikliği etkileriyle başa
çıkabilmek için enerji sektöründe
14
alınabilecek uyum önlemleri olarak; aşırı
hava olaylarında enerji nakil hatlarında
yaşanan arıza durumlarında enerji tedarik
güvenliğinin iyileştirilmesi için yerel
enerji üretimi ve akıllı şebekelere yatırım
yapılması ve hidroelektrik santrallerinde
su debisindeki değişiklere karşı türbinlerin
ölçeklendirilmesi değerlendirilmektedir.
Enerji sektöründe alınan bu önlemler
sanayi sektörünü dolaylı olarak
etkileyecektir.
Ülkemizdeki Gelişmeler
Türkiye, BMİDÇS’ye 24 Mayıs 2004
tarihinde Ek-1 ülkesi olarak resmen
taraf olmuştur. Türkiye’nin BMİDÇS
kapsamındaki yükümlülükleri dikkate
2010-2020 yıllarını kapsayan Ulusal İklim
Değişikliği Strateji Belgesi ile Türkiye’nin
iklim değişikliği kapsamındaki ulusal
vizyonu; “İklim değişikliği politikalarını
kalkınma politikalarıyla bütünleştirmiş,
enerji verimliliğini yaygınlaştırmış, temiz
ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımını artırmış, iklim değişikliğiyle
mücadeleye özel şartları çerçevesinde
aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam
kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına
düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir
ülke olmaktır” ifadesiyle belirlenmiştir.
Söz konusu belge kapsamında enerji,
sanayi, ormancılık, tarım, binalar,
ulaştırma, atık ve iklim değişikliğine
uyum gibi konularda kısa, orta ve uzun
vadeli hedefler belirlenmiş olup 20112023 yıllarını kapsayan İklim Değişikliği
Eylem Planı ile bu hedefler çerçevesinde
eylemler oluşturulmuştur (Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı).
Sanayi sektörü için belirlenen hedefler
arasında sera gazı emisyonlarının
sınırlandırılmasına ve enerji verimliliğine
yönelik yasal düzenlemelerin yapılması,
sanayi sektöründe enerji kullanımından
(elektrik enerjisi payı dâhil) kaynaklanan
sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması,
2023 yılına kadar sanayi sektöründe
üretilen GSYİH başına eşdeğer CO2
yoğunluğunun azaltılması, Türkiye’de
sanayinin de dâhil olduğu karbon
piyasasının kurulmasına yönelik
çalışmaların yapılması ve 2023 yılına
kadar sanayi sektöründe sera gazı
sınırlandırılmasına yönelik yeni
MAYIS 2016
teknolojilerin geliştirmesi ve kullanılması
yer almaktadır.
Ülkemizde karbon piyasalarının kurulması
hem AB Çevre Müktesebatı kapsamında
AB Emisyon Ticaret Sistemine uyum
süreciyle hem de küresel mekanizmalara
uyum kapsamında Dünya Bankası
hibesi ile gerçekleştirilen Pazara
Hazırlık Ortaklığı Projesi kapsamında
değerlendirilmektedir. Piyasa temelli
karbon mekanizmalarının etkinleştirilmesi
için izleme, raporlama ve doğrulama yasal
düzenlemeleri gerekmektedir. Bu sebeple
ülkemizde “Sera Gazı Emisyonlarının
Takibi Hakkında Yönetmelik”, yönetmeliğe
bağlı “Sera Gazı Emisyonlarının
İzlenmesi ve Raporlanması Hakkında
Tebliğ” ve “Sera Gazı Emisyonlarının
Doğrulanması ve Doğrulayıcı Kuruluşların
Yetkilendirilmesi Tebliği” yürürlüğe
girmiştir. Böylece Yönetmeliğin
kapsamındaki faaliyetleri gerçekleştiren
tesislere ilişkin her yıl düzenli olarak
izleme, raporlama ve doğrulama süreci
gerçekleştirilecektir.
Ülkemizde enerji verimliliği çalışmaları
sanayi sektörünü de kapsayarak Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Enerji
Verimliliği Kanunu ve Enerji Verimliliği
Strateji Belgesi (2012-2023) altında
yürütülmektedir. Bakanlığımız ve ilgili
kuruluşları KOSGEB, TÜBİTAK, TSE
tarafından enerji verimliliği hususunda
mevzuat, standart, finansman,
bilgilendirme çalışmaları ile destek
olunmaktadır.
Sanayiden kaynaklanan sera gazı
emisyonlarını etkileyecek diğer
önemli hususlardan biri AB Çevre
Müktesebatı kapsamında Endüstriyel
Emisyonlar Direktifine uyum sağlama
çalışmalarıdır. Endüstriyel Emisyonlar
Direktifi; entegre kirlilik önleme ve
kontrolü, büyük yakma tesislerinden
havaya salınan belirli kirleticileri içeren
emisyonların sınırlandırılması, atık
yakma, belirli faaliyetlerde ve tesislerde
organik solventlerin kullanılmasından
kaynaklı uçucu organik bileşenlerin
sınırlandırılması, titanyum dioksit üretimi
konularını düzenlemektedir.
Ülkemizde azaltım teknolojilerinin
geliştirilmesi konusunda öne çıkan
Ar-Ge çalışmaları arasında yerli
elektrikli lokomotif geliştirilmesi,
hidroelektrik enerjisi teknolojilerinin
geliştirilmesi, rüzgâr enerjisi santrali
teknolojilerinin geliştirilmesi, güneş
enerjisi teknolojilerinin geliştirilmesi,
yakıt pilleri teknolojilerinin geliştirilmesi,
yerli elektrikli araç geliştirilmesi yer
almaktadır. Sanayinin Ar-Ge kapasitesini
güçlendirmek ve finans sağlamak üzere
ülkemizde birçok kurumun desteği
bulunmaktadır.
Ülkemiz, iklim değişikliği açısından
dünyada en kırılgan bölgelerden biri olan
Akdeniz Havzası’nda olmasından dolayı
risk grubundadır. İklim değişikliğinden
dolayı ülkemizde tarım ve su imkânlarının
etkilenmesi beklenmekte olup bu
durumun doğal kaynaklara dayalı
sanayi üretimi yapan sektörleri olumsuz
etkileyeceği değerlendirilmektedir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından
İklim Değişikliğinin Su Kaynakları
Üzerine Etkisi Projesi yürütülmektedir.
Proje ile 3 havzada sektörel etki analizi
kapsamında sektörünün etkilenme
seviyesi belirlenecek ve sektör için uyum
faaliyetleri önerileri geliştirilecektir.
Ülkemizin ve diğer BMİDÇS taraflarının
konuyla ilgili geliştirdiği politika ve
önlemler paralellik göstermektedir.
Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadele ve
uyum hususunda yetkinliğini ve etkinliğini
geliştirmektedir. Mevcut ve gelecekte
uygulamaya girecek politika ve önlemler
ile 2030 yılında referans senaryoya göre
sera gazı emisyonlarında %21 oranına
kadar azaltım sağlama taahhüttü
bulunmaktadır.
Kaynaklar
• Commonwealth of Australia.
(2013). Australia’s Sixth National
Communication on Climate Change.
Department of Industry, Innovation,
Climate Change, Science, Research
and Tertiary Education.
• Çevre ve Orman Bakanlığı. (2011).
Karbon Piyasalarında Ulusal Deneyim ve
Geleceğe Bakış.
• Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. (2012).
Türkiye İklim Değişikliği Stratejisi.
• European Union. (2014). EU’s Sixth
National Communication. European
Union.
• IPCC. (2014). Fifth Assessment Report.
Cenevre: IPCC.
• NASA. The consequences of climate
change. Globale Climate Change:
http://climate.nasa.gov/effects/
• NZ MoE. (2013). New Zealand’s Sixth
National Communication.
• The Goverment of Japan. (2013).
Japan’s Sixth National Communication.
• U.S. Department of Energy.
Distributed Energy. Office of Electricity
Delivery&Energy Reliability:
http://energy.gov/oe/technologydevelopment/smart-grid/distributedenergy
• U.S. Department of State. (2014). U.S.
Climate Action Report .
• UNFCCC. Compilation and synthesis of
sixth national communications and first
biennial reports from Parties included
in Annex I to the Convention.: http://
unfccc.int/resource/docs/2014/sbi/
eng/inf20a01.pdf
15
MAYIS 2016
MAKALE
TEKNOLOJİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Tuğba DİNÇBAŞ / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Sanayi Genel Müdürlüğü)
Teknolojik değişimin mevcut çevresel
problemlere çözüm olup olamayacağı
uzun zamandır sorgulanan önemli bir
alandır. Yapılan bazı çalışmalara göre
sonuç “evet”tir. Literatür, çevre politikaları
ve teknolojik değişim arasında pozitif bir
ilişki oluştuğunu göstermektedir. Çevre
politikaları sayesinde teknolojik değişim
kapsamında kirletenden daha az kirletene
veya kirletmeyen teknolojiye doğru bir akış
görülmektedir (Vollebergha ve Kemfert,
2005).
Dünyanın birçok yerinde, yeni
teknolojilerin kullanılması doğal
çevrenin durumunun belirgin bir biçimde
iyileştirilmesine neden olmuştur.
Örneğin birçok gelişmekte olan ülkede
yerel hava ve su kalitesi birkaç on yıl
öncesine göre çok daha iyi durumdadır.
Mevcut kirlilik ve doğal kaynak kıtlığı
konusunda teknolojinin yeni çözümler
üretme potansiyeline ilişkin şüphe çok
azdır. Örneğin, alternatif teknolojilere
geçildiğinde yüksek ve giderek artan
enerji kullanımının geleneksel yöntemlere
göre daha az emisyon oluşturacağı ön
görülmektedir. Yani artan enerji talebi
yeni teknolojilerle daha az karbonla veya
karbonsuz karşılanabilir olacaktır.
“Teknolojik değişim kapsamında
çevre politikaları ile kirletenden daha
az kirleten teknolojiye doğru bir akış
görülmektedir.”
“teknoloji geliştirme ve transferi” konusu
temel bir başlık olarak ele alınmakta ve bu
çalışmalarda gelişmekte olan ülkelerde
çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılması teşvik edilmeye
çalışılmaktadır.
Sözleşme altında net bir teknoloji tanımı
yoktur fakat baştan itibaren teknoloji
ile hem nesneye dayalı olmayan (soft)
(teknolojinin bilgi, araştırma, eğitim,
İklim Değişikliği Müzakereleri
kapasite geliştirme vb. unsurları)
Kapsamında Teknoloji Geliştirme ve
hem de nesneye dayalı olan (hard)
Transferi
teknolojiler kapsanmıştır. İklim değişikliği
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında kapsamında azaltım ve uyum teknolojileri
çevreye duyarlı teknolojiler olarak
hem müzakerelerde hem de iklim
adlandırılmaktadır. Bu teknolojilerin
değişikliği ile mücadele çalışmalarında
16
sürdürülebilir kalkınmayı desteklemeleri
birincil önceliktedir.
Sözleşme kapsamında ele alındığı şekilde
“teknoloji transferi”nin tanımı ilk olarak
2000 yılında Hükûmetlerarası İklim
Değişikliği Paneli (Intergovernmental
Panel on Climate Change-IPCC) tarafından
yapılmıştır. İklim değişikliği bakış açısıyla
teknoloji transferi; “kamu, özel sektör,
finansal enstitüler, STK’lar ve araştırma
merkezleri gibi farklı paydaşlar arasındaki
iklim değişikliği ile mücadelede azaltım
ve uyuma yönelik bilgi birikimi, deneyim
ve ekipman akışını sağlayan süreçler
bütünü” olarak tanımlanır. Bu tanıma
göre, kapsayıcı bir kavram olan “transfer”
MAYIS 2016
teknolojilerin ülke içindeki yayılımını ve
ülkeler arasında teknoloji iş birliklerini
de içermektedir. Transfer konusu, ilgili
ekipmanların satılması veya kiralanmasının
ötesine geçip teknolojiyi anlama, kullanma
ve geliştirmeye ilişkin öğrenme sürecini
yani bilginin ve hakların transferini de
içerir (Metz, Davidson, Martens,
Rooijen, & Mcgrory(Ed), 2000,
s. 3).
Sözleşme’nin kabulünden ve yürürlüğe
girmesinden sonra ilk olarak 2001
yılında kurulan teknoloji çerçevesi
5 ana eksende şekillenmiştir:
Teknoloji ihtiyaç değerlendirmesi
(Technology Need Assessment TNA), teknoloji bilgisi, kolaylaştırıcı
ortam, kapasite geliştirme ve teknoloji
transfer mekanizması. Sonrasında
2007 yılında Taraflar Konferansı’nda
kabul edilen Bali Eylem Planı ile
BMİDÇS’nin amacına ulaşması için
küresel emisyonlarda önemli azaltımların
yapılması gerekliliği tanımlandıktan
sonra Sözleşme’nin etkin ve kalıcı
bir şekilde uygulanması için yeni
bir sürecin başlatılmasına
karar verilmiştir. Bali Eylem
Planı yapı taşlarının
içerisinde teknoloji
konusu da yer almıştır.
Ortak Vizyon, Azaltım,
Uyum, Teknoloji Transferi,
Finansman olarak belirlenen
yapıtaşları 2007 tarihinden
sonra BMİDÇS’nin temel müzakere
konuları haline gelmiştir.
1992 yılında kabul edilen
Sözleşme metninde teknoloji
çeşitli maddeler içerisinde
geçmekte ve böylelikle
konuya ilişkin genel bir
çerçeve çizilmektedir.
BMİDÇS altında
teknoloji başlığına
dair maddelerin
ilgili kısımları aşağıda
sıralanmaktadır:
Madde 4.1.(c): “… sera gazı
salımlarını kontrol eden, azaltan
veya önleyen uygulama ve işlemlerin
teşvik ve geliştirilmesinde,
uygulanmasında ve
teknoloji transferi dâhil
yayılmasında iş birliği…”
Madde 4.3. : “… gelişmiş
ülkeler önlemlerin
uygulanmasının
gerektirdiği mali
kaynakları, teknoloji
transferi de dâhil,
karşılayacaklardır …”
Madde 4.5.: “Gelişmiş Ülke Tarafları
gelişme yolundaki ülkeler Taraflarına
Sözleşme hükümlerini uygulayabilmelerini
sağlayabilmeleri için, çevreye uyumlu
teknolojilerin ve bilginin transferi veya
bunlara erişilmesini sağlamak için uygun
görülecek destek, kolaylık ve finansman
önlemlerini sağlayacaklardır. Bu süreçte,
gelişmiş ülke Tarafları, gelişme yolundaki
ülke Taraflarının yerel kapasitelerinin
ve teknolojilerinin geliştirilmesini ve
güçlendirilmesini destekleyeceklerdir.
Bunu yapabilecek durumdaki diğer
Taraflar ve örgütler de bu tür teknolojilerin
transferinin kolaylaştırılmasında yardımcı
olabileceklerdir.”
Madde 4.7.: “Gelişme yolundaki ülke
Taraflarının Sözleşmeden doğan
yükümlülüklerini yerine getirmelerindeki
başarı derecesi, gelişmiş ülke Taraflarının
Sözleşme kapsamındaki mali kaynaklar ve
teknoloji transferine dair yükümlülüklerini
yerine getirmedeki etkinliğe bağımlı
olacak, ….”
Nihayetinde 2010
yılında BMİDÇS altında
teknoloji mekanizması
kurulmuştur. Tüm
bu gelişmeler
değerlendirildiğinde;
iklim değişikliği ile
mücadelede teknoloji
unsurunun kullanılması
ve etkinleştirilmesi,
yakın geçmişe kadar BMİDÇS altındaki
müzakerelerde bile azaltım hedefleri,
gelişmekte olan ülke faaliyetleri ve finansa
ilişkin müzakerelerden sonra ikinci sırada
gelmiştir. Fakat zaman içerisinde BMİDÇS
altındaki müzakerelerde teknoloji konusu1
“marjinal” bir başlıktan “önemli” bir
alana doğru evrilmiştir. Bu evrim özellikle
Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan
ülkeler tarafından teknoloji fonlamasına
ve teknoloji kurumlarına verilen önem
sonrasında gerçekleşmiştir (Morgan
17
MAYIS 2016
MAKALE
TEKNOLOJİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Bazilian, 2008, s. 1). Yukarıda kısaca
anlatılan BMİDÇS’nin teknoloji başlığı
açısından önemli dönüm noktaları Tablo
1’de özetlenmektedir.
TEKNOLOJİ MEKANİZMASI
Kankun Anlaşması ile kurulan Teknoloji
Mekanizması; sözleşmenin altında
teknoloji transferine ilişkin TNA ve
kapasite oluşturmayı içeren geleneksel
yaklaşımı bir adım öteye taşımıştır.
Daha dinamik bir yapı ile kamu-özel
ortaklıklarını, inovasyonu desteklemeyi,
teknoloji yol haritalarını kullanmayı,
gelişmekte olan ülkelerin teknoloji
transferi taleplerine cevap vermeyi,
ortak Ar-Ge faaliyetlerine ortam
sağlamayı içermektedir. Mekanizma,
amacına ulaşmasını sağlayacak birbirini
tamamlayan iki yapıdan oluşmaktadır.
TEC (Teknoloji İcra Komitesi) ve CTCN
(İklim Teknoloji Merkezi ve Ağı) iklim
teknoloji faaliyetlerini geliştirmek için
beraber çalışmaktadır. Gelişmekte olan
Tablo 1. BMİDÇS Altında Teknoloji Geliştirme ve Transferi
BMİDÇS ALTINDA TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VE TRANSFERİ
1992: Rio Konferansı
Gündem 21 ve BMİDÇS’nin de içinde bulunduğu 3 tane Rio sözleşmesi kabul edildi. Gündem 21’in 34. Bölümü; çevre dostu teknolojilere, teknolojik iş birliğine ve kapasite oluşturmaya odaklanmaktadır.
1992: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Teknoloji konusu madde 4, paragraf 1(c), 3,5 ve 7’de ele alınmaktadır.
2001: Marakeş Uzlaşmaları
7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Marakeş Uzlaşmaları, BMİDÇS madde 4 paragraf 5’in uygulanmasına yönelik bir çerçeve
içermektedir ve bu konu teknoloji transfer çerçevesi olarak adlandırılmaktadır.
2007: Bali Eylem Planı
13. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Bali Eylem Planı teknoloji transferini içeren uzun dönemli iş birliği konusunu kapsamaktadır.
2008: Poznan Programı
14. Taraflar Konferansı’nda Teknoloji Transferine ilişkin Küresel Çevre Fonu (GEF) Poznan Stratejik Programı kabul edilmiştir.
Program iklim teknolojileri transferine yatırım seviyesini artırmayı amaçlamaktadır.
2010: Kankun Anlaşması
16. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Kankun Anlaşması ile birlikte TEC ve CTCN’den oluşan teknoloji mekanizması kurulmuştur.
2012: Doha İklim Geçidi
18. Taraflar Konferansı CTCN’in ev sahibi olarak UNEP’in başında olduğu konsorsiyumu seçmiştir. Taraflar CTCN’in danışma kurulu hakkında çalışmış ve TEC’i tam işler hale getirmiştir.
2015: Paris Anlaşması
21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Paris Anlaşması’nın 10. Maddesi teknolojiye ilişkindir. Anlaşmaya göre; teknoloji geliştirme ve transferinin önemine ilişkin uzun vadeli bir vizyon tüm taraflarca paylaşılmakta, yeni bir teknoloji çerçevesi oluşturulmakta,
uluslararası iş birliğinin güçlendirileceği, gelişmekte olan ülkelere finansal yardım da dâhil teknolojik destek sağlanacağı ve Teknoloji Mekanizmasının Anlaşma’ya hizmet edeceği belirtilmektedir. Ayrıca Konferans’ta teknoloji ve finans mekanizması arasındaki bağlantıya ilişkin önemli bir karar çıkarılmıştır.
BMİDÇS kapsamında yürütülen müzakerelerin genel koordinasyonu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sağlanmakta olup “Teknolojilerin Geliştirilmesi ve Transferi”
başlığı altında gerçekleştirilen çalışmalar Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
1
18
MAYIS 2016
ülkelerin iklim teknolojilerini geliştirme
ve transferi konusundaki politikaları
TEC ve uygulamaları CTCN aracılığıyla
desteklemektedir (UNFCCC, 2016).
• Ulusal, bölgesel ve uluslararası
seviyede teknoloji yol haritalarının ve
eylem planlarının geliştirilmesini ve
kullanılmasını teşvik etmek
Şekil 1. Teknoloji Mekanizması Yapısı
Teknoloji İcra Komitesi (Technology
Executive Committe-TEC)
Teknoloji Mekanizmasının “lokomotifi”
olarak düşünülen Teknoloji İcra
Komitesi’nin işlevleri;
• Teknolojilerin geliştirilmesi ve transferini
kolaylaştıracak eylem, politika ve
program tavsiyelerinde bulunmak,
• Kamu, özel sektör, kâr amacı
gütmeyen kuruluşlar ile akademi
ve araştırma topluluğu arasında iş
birliğini geliştirmek,
• Teknolojinin geliştirilmesi ve
transferinin önündeki engellere ilişkin
tavsiyelerde bulunmak,
• İlgili uluslararası paydaş ve girişimlerle
iş birliği yaparak teknoloji faaliyetleri
arasında tutarlılığı sağlamak
olarak sıralanmaktadır. Söz konusu
komite toplantılarına ve çalışmalarına
2012-2014 yılları arasında Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı temsilcileri üye olarak
katılım sağlamıştır. TEC üyeliği günümüze
kadar ülkemizin BMDİÇS altında yürüttüğü
ilk ve tek üyeliktir.
Komite çalışmaları kapsamında azaltım
ve uyum teknolojilerine ilişkin engeller ve
söz konusu teknolojilerin geliştirilmesini
sağlayan faktörlere yönelik çalışmalar
yapılmakta, teknik dokümanlar
hazırlanmakta, paydaş kuruluşlarla
iş birliği ortamının geliştirilmesi
amacıyla tematik diyalog oturumları
gerçekleştirilmektedir.
İklim Teknoloji Merkezi ve Ağı
Teknoloji Mekanizmasının bir diğer
bileşeni olan İklim Teknoloji Merkezi ve Ağı
(Climate Technology Centre and NetworkCTCN) gelişmekte olan ülkelerin enerji
verimliliği, düşük karbon ve iklim dirençli
kalkınma amacıyla talep ettikleri iklim
teknolojilerinin geliştirilmesi ve transferi
konusunda çalışmaktadır. CTCN temel
olarak üç alanda faaliyet göstermektedir:
Gelişmekte olan ülkelere teknik
destek sağlama, iklim teknolojilerine
ilişkin bilgiye erişimi sağlama ve iklim
teknolojileri paydaşları arasında iş birliğini
geliştirme.
Bir merkez ve ağdan oluşan CTCN, Ulusal
Yetkilendirilmiş Kuruluşlardan (National
Designated Entity-NDE) gelen talepleri
karşılamaya çalışmaktadır. Ülkemizde
NDE olarak TÜBİTAK MAM Çevre ve Temiz
Üretim Enstitüsü belirlenmiştir. NDE’lerin
görevleri arasında ülkedeki iklim
teknoloji merkezi ve ağı çalışmalarında
odak noktası olarak hareket etmesi,
merkeze yapılacak olan ulusal başvuruları
yönetmesi ve talepleri önceliklendirmesi,
ulusal kalkınma ve iklim stratejileri
ile uyumlu olarak iklim teknolojileri
kapsamında öncelikli ihtiyaçların
tanımlanması bulunmaktadır.
CTCN kapsamındaki “ağ-network” ise
ulusal teknoloji merkezleri ve enstitüleri;
bölgesel iklim teknoloji merkezleri ve
ağları; hükûmetler arası, uluslararası,
bölgesel ve sektörel kuruluşları;
teknolojilerin geliştirilmesi ve transferine
katkıda bulunabilecek ortaklıkları ve
teşebbüsleri ve araştırma, akademik,
finansal, hükûmet dışı, özel sektör ve
kamu sektörü kuruluşları, ortaklıkları
ve teşebbüslerini içeren ilgili enstitüleri
kapsamaktadır. Mevcut durumda CTCN
ağında 130’dan fazla ülke yer almaktadır
(UNFCCC, 2016).
19
MAYIS 2016
MAKALE
TEKNOLOJİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
aşaması için hazırlanan kitaplara
http://sgm.sanayi.gov.tr/DocumentList.
aspx?catID=5663&moduleID=6&lng=tr
adresinden ulaşılabilmektedir.
Değerlendirme
Çevre sorunları konu olduğunda teknoloji
transferi çözüm listelerinin başında
gelmektedir. Sera gazı azaltımının
sağlanabilmesi için ortaya konacak
bütün çözümlerde teknolojinin kilit bir
görev üstlendiği, ancak yalnız teknoloji
geliştirmenin ve transferinin de yeterli
olmadığı bir gerçektir. Transfer sürecinde
teknolojinin doğru seçimi de son derece
önemlidir. Teknoloji transferi ile başlayan
süreç teknoloji geliştirme yeteneği
kazanmaya evrilmelidir. Bu bağlamda
Ar-Ge’ye ayrılan finansın artırılması ve
uzun dönemli Ar-Ge yeteneği kazanılması
gerekmektedir. Teknoloji açısından
diğer önemli bir konu ise teknolojilerin
yayılımıdır. Dünyada emisyon azaltımı
sağlayan birçok teknoloji vardır fakat
kullanımları sınırlıdır ve yeterince
yaygınlaşmamışlardır. Bu konu da önemle
üzerinde durulması gereken bir alandır.
Teknoloji İhtiyaç Değerlendirme
Çalışmaları
Teknoloji İhtiyaç Değerlendirmesi
(Technology Need Assessment - TNA)
temel olarak gelişmekte olan/az gelişmiş
ülkeler tarafından gerçekleştirilmekte ve
Sözleşme kapsamında desteklenmektedir.
TNA, teknoloji transferinin temeli olarak
görülmektedir. TNA’nın amacı öncelikli
teknoloji ihtiyaçlarının belirlenmesi,
analiz edilmesi ve bu çalışmanın çevre
dostu teknolojiler ve programlar için
temel oluşturmasının sağlanmasıdır.
Aynı zamanda TNA sonunda uluslararası
mekanizmalar çerçevesinde fonlanmak
üzere geliştirilen projeler için de önemli
bir altyapı oluşmaktadır.
20
Küresel Çevre Fonu (GEF) şu ana kadar
80’den fazla gelişmekte olan ülkede TNA
projelerini desteklemiştir. Bu ülkeler
ağırlık olarak Afrika, Asya ve Latin Amerika
bölgelerine dağılmış durumdadır. TNA
çalışmasının bir sonraki aşaması ulusal
kalkınma öncelikleriyle tutarlı ve iklim
değişikliğine hitap eden ulusal teknoloji
eylem planlarının hazırlanmasıdır.
Ülkemizde 2012-2014 yılları arasında
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
ve TÜBİTAK ortaklığında sanayi
sektörü özelinde TNA çalışması
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu
çalışmanın “kapasite geliştirme”
Teknoloji transferi yoluyla gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler arasında bilgi
farkının azalacağı ifade edilir. Fakat
teknoloji transferi tek başına teknolojik
gelişmeyi garanti etmez. Ek olarak nitelikli
insan sermayesi ve teknolojik yetenekleri
yaratacak ve geliştirecek yerel imkân ve
gayretler çok önemlidir. Bunun yanında
çok uluslu şirketlerin tekelleşmeye
varan konumları, güçlü Ar-Ge altyapıları
ve kapasiteleri gelişmekte olan ülkeler
ve şirketler için büyük bir dezavantaj
oluşturmaktadır. Söz konusu dezavantaj
Uzak Doğu ülkelerinin Ar-Ge çalışmasına
dayalı teknoloji transferi süreci
yoluyla teknoloji geliştirme ve üretme
yeteneklerini artırması ile kırılmıştır
(Ayan, 2002, s. 240,242).
MAYIS 2016
Kaynakça
“Teknoloji transferi tek başına teknolojik • Ayan, A., Dünden Bugüne Türkiye’de Bilim ve Teknoloji ve Geleceğin Teknolojileri,
İstanbul, Beta Basım Dağıtım, 2002.
gelişmeyi ve çevresel iyileştirmeyi
garanti etmez.”
Teknoloji transferinin emisyon azaltımını
sağlayacağı görüşünün aksine mevcut
yapı ve teknolojiyi ele alış biçimiyle
hedeflenen azaltımın gerçekleşemeyeceği
görüşü de hakimdir. Kuzey-güney iş
birliği çerçevesinde gerçekleştirilen tüm
teknoloji transfer çalışmaları göz önüne
alındığında, gelişmekte olan ülkelere, çok
uluslu şirketlerin yaptıkları yatırımların,
çevre dostu teknolojilerin transferine hız
verdiğini ya da çevre koruma yatırımlarını
yeterince desteklediğini söylemek pek
mümkün değildir (Mengi, 2007, s. 49).
• Mengi, A., Çevre ve Politika. Başka Bir Dünya Özlemi, Ankara, İmge Kitapevi, 2007.
• Metz, B., Davidson, O., Martens, J.-W., Rooijen, S. V., & Mcgrory(Ed), L. V., “IPPC
Special Report: Methological and Technological Issues in Technology Transfer:
Summary for Policymakers”, 2000, Cambridge: Cambridge University Press, http://
www.ipcc.ch/ipccreports/sres/tectran/index.php?idp=0 (Erişim Tarihi: 08.03.2016)
• Morgan Bazilian, H.L. (2008). “Considering technology within the UN climate
change negotiations”. IOP Conference Series Earth and Environmental Science,
Amsterdam, Energy Research Centre of The Netherlands, s. 1-61.
• UNFCCC (United Nations Framework Convention Climate Change),
Technology Mechanism: Enhancing climate technology development and
transfer, 2016. http://unfccc.int/ttclear/misc_/StaticFiles/gnwoerk_static/
TEM/0e7cc25f3f9843ccb98399df4d47e219/174ad939936746b6bfad76e30a324e78.pdf.
(Erişim Tarihi: 03. 03.2016)
• Vollebergha, H.R.J. ve Kemfert, T.J., “The role of technological change for a
sustainable development”, Ecological Economics, C.54, 2005, s.133– 147.
Teknolojinin çevreyle ilişkisi göz önüne
alındığında etkili bir küresel iklim
değişikliği yönetimi ve çözümü adına
teknoloji transferine kritik bir rol
biçilmektedir. Fakat teknoloji konusu
iklim değişikliğinden daha geniş bir
kavramdır. Tüm ekonomik sektörlerde
konuya ilişkin birçok faaliyet vardır. Düşük
karbon teknolojilerinin geliştirilmesi,
yaygınlaştırılması ve transferi ve bunlara
ilişkin yatırım sorunlarının aşılması
iklim değişikliği kadar enerji ve ekonomi
politikalarının da konusudur. Teknoloji
konusu geniş kapsamı sebebiyle
BMİDÇS’nin sınırlarını ve amacını
aşmaktadır. BMİDÇS altında teknolojiye
ilişkin fikri mülkiyet hakları gibi bazı
konularda ilerleme kaydedilememesinin
sebeplerinden birisi de budur. Gelinen
noktada BMİDÇS’nin çalışmaları
sonucunda teknoloji transferinin iklim
değişikliği ile mücadelede önemli bir araç
olduğu, transferin önündeki engellerin
henüz tam olarak aşılamadığı fakat
aşılması yolunda önemli ilerlemeler
kaydedildiği görülmektedir.
21
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KALKINMA
Dr. İzzet ARI / Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Dairesi Başkanı V. (Kalkınma Bakanlığı)
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 1992
yılında imzaya açılmış ve 1994 yılında
yürürlüğe girmiştir. Ana amacı iklim
değişikliğiyle mücadele olan BMİDÇS,
taraf ülkeleri Ek-11, Ek-22 ve Ek dışı olarak
sınıflandırmaktadır. Ek-2 ülkeleri 1990 yılı
itibarıyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı (OECD) üyesi olan gelişmiş
ülkeleri içermektedir. Ek-1 ülkeleri
de Ek-2 ülkelerine ilave olarak pazar
ekonomisine geçiş sürecindeki (eski Doğu
Bloku) ülkelerden oluşmaktadır. Ek dışı
ülkeler ise Ek-1’de yer almayan diğer tüm
ülkeleri kapsamaktadır. Ek-1 ülkelerinin
ana sorumluluğu emisyon azaltımıdır. Ek-2
ülkeleri de emisyon azaltımının yanı sıra
gelişmekte olan ülkelere finansman ve
teknoloji transferi sağlamakla yükümlüdür.
BMİDÇS’nin bir uygulama unsuru olan
Kyoto Protokolü (KP) I. taahhüt dönemi
olan 2008-2012 yılları arasındaki emisyon
azaltımını sayısallaştırmaktır. BMİDÇS’nin
Ek-1’inde yer alan ülkelerin KP altında
sayısallaştırılmış emisyon taahhüdü alması
beklenmekteydi. Ancak KP’nin
II. taahhüt dönemi müzakerelerinin ve
2012 sonrası iklim değişikliği anlaşmasının
belirlenebileceği 2009’daki Kopenhag
İklim Zirvesi’nin başarısız olmasının
ardından mevcut BMİDÇS sınıflandırması
sorgulanmaya başlanmış ve daha adil ve
kapsayıcı bir iklim rejimi hedeflenmiştir.
2011 yılında BMİDÇS 17. Taraflar
Konferansı’nda 2020 sonrası için yeni
bir iklim anlaşmasının hazırlanmasıyla
ilgili Durban Platformu oluşturulmuştur.
Platform, geçtiğimiz beş yıl boyunca
2020 sonrası iklim anlaşmasının
müzakerelerinin BMİDÇS’deki ana adresi
olmuştur. Aralık 2015’te yeni bir iklim
rejimi için Paris Anlaşması
21. Taraflar Konferansı’nda oluşturulmuş
olup Nisan 2016’da BMİDÇS’ye taraf
ülkelerin imzasına açılacaktır. Paris
Anlaşması’na giden yolan Durban
Platformu’nda ve Paris Anlaşması’nda
en çok vurgulanan ve çözüm getirilmesi
beklenen iki husus bulunmuştur: (i)
emisyon azaltacak ve (ii) finansman
sağlayacak ülkelerin belirlenmesidir.
BMİDÇS sınıflandırmasına göre Ek-1,
Ek-2 ve Ek dışı ülkelerin iklim
değişikliğiyle ilgili olarak özellikle
emisyon odağında belli başlı göstergelerle
karşılaştırma yapıldığı zaman adil bir
emisyon azaltım sorumluluğu olmadığı
görülmektedir. Ayrıca pek çok kurumsal
sınıflandırma göstermektedir ki
BMİDÇS’nin ekleri adil bir sorumluluk
dağılımını engellemektedir. Örneğin
dünyanın 20 büyük ekonomisi olan G-20
ülkeleri arasında dahi emisyon azaltım
sorumluluğu ele alındığında bu adaletin
sağlanamadığı görülmektedir. G-20
ülkeleri toplam emisyonların yüzde
85’inden sorumlu olması nedeniyle bu
ülkeler için sürdürülebilir sorumluluk
dağılımı daha da önem kazanmaktadır.
BMİDÇS’deki sınıflandırmasına göre bu
ülkelerde 9’u Ek dışında, 11’ise Ek-1’de
yer aldığı görülmektedir (Tablo 1)3. Bu
9 ülke emisyon azaltımı bakımından
azaltım sorumluluğu olmamakla birlikte
G-20 ülkeleri içinde toplam emisyonların
yüzde 52’sini, diğer bir ifadeyle, yarısından
fazlasını oluşturmaktadır. Ek dışı ülke
olan Çin’in, emisyonların yüzde 24’den
fazlasına sahip olduğu görülmektedir.
Çin’in son yıllardaki yüksek büyüme hızı,
emisyon seviyesinin gelişmiş ülkelere göre
daha fazla artmasına neden olmuştur.4
Almanya, ABD, AB, Avustralya, Avusturya, Belçika, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan,
Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Kanada, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya
Federasyonu, Slovakya, Slovenya, Türkiye, Ukrayna, Yeni Zelanda, Yunanistan.
2
Almanya, ABD, AB, Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya,
Lüksemburg, Kanada, Norveç, Portekiz, Yeni Zelanda, Yunanistan.
3
“Convention”, http://unfccc.int/essential_background/convention/items/6036.php, (Erişim Tarihi: 17 Mayıs 2015).
4
Lawrence Klein, Dominick Salvatore, “Shift in the World Economic Center of Gravity from G7 to G20”, Journal of Policy Modeling, Cilt. 35, No. 3, 2015, ss. 416–424.
1
22
MAYIS 2016
Çin’i en yakın takip eden ABD’nin payı
ise yüzde 14,6’dır. Ek-1 de yer alan
Türkiye, İtalya ve Fransa’nın emisyon
payının sırasıyla yüzde 1,0, yüzde 1,0 ve
yüzde 1,1 olduğu görülmektedir. G-20
içindeki Arjantin dışındaki diğer Ek dışı
ülkeler Ek-1 ülkelerine göre ya daha fazla
emisyona sahip ya da eşittir. Karşılaştırma
yapmak için kullanılan diğer bir gösterge
olan GSYH’ye bakıldığında, Ek dışı ülkeler
ekonomik büyüklük açısından G-20’nin
yaklaşık yüzde 45’ini oluşturmaktadır.
Emisyonlar bakımından en yüksek paya
sahip olan Çin’in, GSYH bakımından
ABD’den sonra yüzde 14,4’lük payla
ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.
Kişi başı emisyonlarda 24,6 tona sahip
olan Avustralya’yı 21 ton ve 20,8 tonla
ABD ve Kanada izlemektedir. BMİDÇS
kapsamında Ek-2’de yer alan bu ülkelerin
yüksek kişi başı emisyon değeri daha
fazla sorumluluk almaları gerektirdiğinin
bir işaretidir. Diğer taraftan Ek dışında
yer alan Suudi Arabistan ve Güney Kore,
pek çok Ek-1 ülkesine göre daha fazla
kişi başı emisyona sahiptir. Bu ülkelerden
Suudi Arabistan’ın petrol ihracatçısı
olması yüksek kişi başı emisyonda
etkili olduğu, Güney Kore’nin ise son
yıllarda artan refahının emisyonları
etkilediği görülmektedir. Toplam emisyon
bakımından diğer Ek dışı ülkelere göre
Tablo 1. Emisyon ve Ekonomik Göstergeler
5
Ülkeler
5
6
GHG (%)
Nüfus (%)
GSYH 6 (%)
GHG (Kişi)
BMİDÇS
AB
10,2%
3,3%
7,3%
19,67
Ek-1
ABD
14,6%
4,4%
16,6%
21,01
Ek-1
Almanya
2,1%
1,2%
3,6%
11,35
Ek-1
Arjantin
0,8%
0,6%
0,8%
8,30
Ek Dışı
Avustralya
1,2%
0,3%
1,0%
24,61
Ek-1
Birleşik Krallık
1,3%
0,9%
2,4%
9,31
Ek-1
Brezilya
2,3%
2,8%
3,0%
5,14
Ek Dışı
Çin
24,5%
19,1%
14,4%
8,17
Ek Dışı
Endonezya
1,7%
3,5%
2,2%
3,12
Ek Dışı
Fransa
1,1%
0,9%
2,5%
7,58
Ek-1
Güney Afrika
1,0%
0,7%
0,7%
8,97
Ek Dışı
Güney Kore
1,5%
0,7%
1,5%
13,93
Ek Dışı
Hindistan
6,7%
17,3%
6,4%
2,47
Ek Dışı
İtalya
1,0%
0,9%
2,2%
7,72
Ek-1
Japonya
3,1%
1,8%
4,7%
10,88
Ek-1
Kanada
1,6%
0,5%
1,5%
20,82
Ek-1
Meksika
1,6%
1,7%
2,0%
6,06
Ek Dışı
Rusya
6,4%
2,0%
3,4%
20,02
Ek-1
Suudi Arabistan
1,2%
0,4%
1,5%
18,98
Ek Dışı
Türkiye
1,0%
1,1%
1,4%
5,64
Ek-1
yüksek orana sahip olan Hindistan ve
Endonezya’nın kişi başı emisyon değerinin
düşük olması, barındırdıkları nüfusun
fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Ek-1 ülkesi olmasına rağmen diğer
Ek-1 ülkelerinde farklı olduğu BMİDÇS
Taraflar Konferansı kararlarıyla tanınmış
olan Türkiye ise, Ek-1’ler arasında en
düşük kişi başı emisyona sahip ülke
konumundadır. Ayrıca görülmektedir
ki, gelişmiş ülkeler kişi başına GSYH
bakımından yükselen ve gelişmekte olan
ülkelere göre çok daha yüksek bir refah
seviyesinde yer almaktadır.
BMİDÇS’nin Ek sınıflandırmasının
ülkelerin alacağı sorumlulukları
belirlemede yeterli ve doğru olmadığını
pek çok uluslararası kurumun çalışması
da göstermektedir. Örneğin yine
G-20 ülkeleri için uluslararası kriter
bakımından incelendiğinde (OECD üyeliği,
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal
İşler Bölümü (UNDESA), Dünya Bankası
ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) İnsani Gelişme Endeksine)
BMİDÇS’nin sınıflandırmasında
uyumsuzluk olduğu görülmektedir.
Bu kurumlardan OECD, BMİDÇS 1992
yılında imzaya açıldığı dönemde Ek-2
ülkelerini belirlemek üzere kullanması
nedeniyle önem arz etmektedir. OECD
üyesi olmasına rağmen UNDESA’ya göre
gelişmekte olan ülkeler Meksika, Güney
Afrika, Güney Kore ve Türkiye arasından
yalnızca BMİDÇS’nin Ek-1’inde yer alan
Türkiye’dir. Oysa Tablo 1’den de görüleceği
üzere emisyon bakımından Türkiye bu
ülkelerden daha az sorumluluğa sahiptir.
Bu dört ülke arasında Türkiye dışındaki
ülkeler Ek dışında yer alırken sadece
Türkiye’nin Ek-1’de yer alması BMİDÇS
sınıflandırmasının ülkelerin gerçek
kalkınma seviyesine göre belirlenmediğini
göstermektedir. Diğer taraftan bu dört
ülke arasında Dünya Bankasının gelir
seviyesine göre yüksek gelirli olan tek
Tabloda yer alan veriler 2012 yılına aittir.
2012, satın alma gücü paritesine göre
23
MAYIS 2016
MAKALE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KALKINMA
ülke Güney Kore olmasına rağmen, Güney
Kore’nin Ek dışında olması emisyon
azaltımının adaletli dağıtılamadığını
da göstermektedir. OECD üyesi olduğu
halde, UNDESA’ya göre gelişmiş, Dünya
Bankasına göre Yüksek Gelirli olan ve
UNDP’nin Çok Yüksek İnsani Gelişmiş
Endeksine sahip olmayan yalnızca iki
ülke bulunmaktadır. Bunlar Meksika ve
Türkiye’dir. Meksika’nın, BMİDÇS’ye göre
Ek dışında kalmak suretiyle geçmişteki bir
referans yılı göstererek emisyon azaltım
taahhüdü zorunluğu bulunmamaktadır.
Bu sınıflandırma daha da daraltıldığında
görülmektedir ki Türkiye BMİDÇS’nin
Ek-1 özelliklerini taşımamakta, adil bir
sınıflandırmada yer almamaktadır. Bu
nedenle, Paris Anlaşması’nın kapsamında
gelişmiş ve gelişmekte olan ülke
sınıflandırması için BMİDÇS’yi dikkate
almak iklim adaletini ve kalkınma hakkını
göz ardı etme anlamına gelmektedir.
Uluslararası iklim rejimi ve adaleti için
Paris Anlaşması önemli bir fırsattır.
Bunun pek çok nedenleri olmakla
birlikte bu çalışmayla vurgulanan husus,
Paris Anlaşması’nın BMİDÇS’deki
Ek sistemine atıfta bulunmaması,
hakkaniyeti, ortak fakat farklılaştırılmış
Tablo 2. Uluslararası Kuruluşların Sınıflandırması
Ülkeler
7
24
OECD
UNDESA
Dünya Bankası
UNDP HDI
AB
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
-
ABD
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Almanya
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Arjantin
Hayır
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Çok Yüksek
Avustralya
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Birleşik Krallık
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Brezilya
Hayır
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Yüksek
Çin
Hayır
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Yüksek
Endonezya
Hayır
Gelişmekte
Düşük Orta Gelirli
Orta
Fransa
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Güney Afrika
Hayır
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Orta
Güney Kore
Evet
Gelişmekte
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Hindistan
Hayır
Gelişmekte
Düşük Orta Gelirli
Orta
İtalya
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Japonya
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Kanada
Evet
Gelişmiş
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Meksika
Evet
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Yüksek
Rusya
Hayır
Geçiş
Yüksek Gelirli
Yüksek
Suudi Arabistan
Hayır
Gelişmekte
Yüksek Gelirli
Çok Yüksek
Türkiye
Evet
Gelişmekte
Yüksek Orta Gelirli
Yüksek
Arı, 2015
sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler
ilkesini esas almasıdır. Bu sayede 1990’lı
yılların başında yapılan yanlış küresel
sınıflandırmadan vazgeçilebilecektir. Paris
Anlaşması’nda Ek sistemi yerine “Gelişmiş
Ülkeler” ve “Gelişmekte Olan Ülkeler”
sınıflandırılması tercih edilmiştir. Ancak
hangi ülkelerin gelişmiş hangilerinin
gelişmekte olan olduğu veya kriteri
Paris Anlaşması’nda yer almamaktadır.
Tablo 3’te G-20 ülkelerinin sorumluluk
ve kapasite endeksleri yer almakta olup
BMİDÇS’nin kapsamındaki Ek-1 ve Ek
dışı ülke sınıflandırması gelişmiş ve
gelişmekte olan ülke sınıflandırması
kullanılamaz. Bu noktada daha önce
de vurgulandığı üzere, BMİDÇS
altındaki mevcut sınıflandırma (Ek1 ve Ek dışı) emisyon azaltımındaki
sorumluluk paylaşımında hakkaniyeti
yansıtmamaktadır7. Ayrıca pek çok Ek dışı
ülke sorumluluk ve kapasite bakımından
Ek-1 ülkelerinden daha iyi durumda
olduğunu göstermektedir. Örneğin
Japonya, ABD ve Güney Kore emisyon
azaltımı bakımından kapasitesi en yüksek
3 ülke olup Güney Kore BMİDÇS’ye
göre Ek dışında olmasına rağmen Paris
Anlaşması’nda gelişmiş ülke olabileceğini
göstermektedir. Aynı endeks için Türkiye,
Güney Afrika ve Meksika ise G-20 ülkeleri
arasında kapasitesi en düşük ülkeler iken,
Türkiye BMİDÇS’de Ek-1’de yer almasına
rağmen Paris Anlaşması’nda gelişmiş
ülke olarak yer almaması gerektiğini
göstermektedir.
MAYIS 2016
Kaynakça
Tablo 3. Kapasite ve Sorumluluk Endeksi Sıralaması
Kapasite Endeksi
Sırası8
Ülke
Sorumluluk Endeksi
Sırası9
Ülke
1
Japonya (Ek-1)
1
ABD
2
ABD (Ek-1)
2
Çin
3
G. Kore (Ek dışı)
3
Avustralya
4
Avustralya (Ek-1)
4
Rusya
5
Almanya (Ek-1)
5
S. Arabistan
6
Çin (Ek dışı)
6
Kanada
7
Kanada (Ek-1)
7
G. Kore
8
Fransa (Ek-1)
8
Japonya
9
Rusya (Ek-1)
9
G. Afrika
10
Birleşik Krallık (Ek-1)
10
Almanya
11
İtalya (Ek-1)
11
Arjantin
12
S. Arabistan (Ek dışı)
12
Meksika
13
Endonezya (Ek dışı)
13
Birleşik Krallık
14
Brezilya (Ek dışı)
14
Hindistan
15
Arjantin (Ek dışı)
15
İtalya
16
Hindistan (Ek dışı)
16
Brezilya
17
Türkiye (Ek-1)
17
Fransa
18
Meksika (Ek dışı)
18
Türkiye
19
G. Afrika (Ek dışı)
19
Endonezya
Küresel iklim değişikliğiyle mücadele
ancak ülkelerin ulusal koşullarını göz
önünde bulunduran küresel iş birliği,
hakkaniyetli ve adil sorumluluk paylaşımı
ile gerçekleştirilebilir. Bu çalışmada
belirtilmeye çalışıldı ki, BMİDÇS’nin
sınıflandırması ulusal koşulları, adil ve
hakkaniyetli yük paylaşımını ve verimli
küresel iş birliğini yansıtmamaktadır.
1992 yılında gerçekleştirilen Dünya
Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda yer
alan (Rio Zirvesi) ilkelerden (i) Ortak
• “Convention”, http://unfccc.int/
essential_background/convention/
items/6036.php, (Erişim Tarihi: 17 Mart
2016.
• Lawrence Klein, Dominick Salvatore,
“Shift in the world economic center
of gravity from G7 to G20”, Journal of
Policy Modeling, Cilt. 35, No. 3, 2015,
ss. 416–424.
• İzzet Arı, A New Approach for the
Classification of Country Parties in the
UNFCCC, Ankara: METU, 2015.
fakat farklılaştırılmış sorumluluklar, (ii)
Göreceli kabiliyetler ve (iii) kalkınma
hakkı ülkeleri gerçek sorumluluk ve
kabiliyetler ile kalkınma seviyelerine göre
sınıflandırmayı gerektirmektedir. Sonuç
olarak, uluslararası kuruluşlardan olan
UNDESA, UNDP ve Dünya Bankası ile
akademik çalışmalar göstermektedir
ki Paris Anlaşması için BMİDÇS’nin
sınıflandırmasının ötesinde gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler sınıflandırılması
aranmalıdır.
Kapasite Endeksi, ülkelerin iklim değişikliğiyle ilgili olarak ekonomik, sosyal ve teknolojik göstergelerine dayanmaktadır. Söz konusu ülkelerin iklim değişikliğiyle
mücadelede yeterli kapasiteye sahip olup olmadıklarını ortaya koymaktadır.
Sorumluluk Endeksi, ülkelerin toplam, tarihsel ve kişi başı emisyon göstergeleriyle ülke ekonomilerinin emisyon yoğunluğu ve değişimine dayanmaktadır. Endeksin
amacı ülkeleri küresel iklim değişikliğindeki sorumluluk payını görece ortaya koymaktır.
8
9
25
MAYIS 2016
MAKALE
REKABETÇİLİĞİN YENİ ADI: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Ezgi KOŞAN / Dış Ticaret Uzmanı (T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü Pazara Giriş ve
Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı)
Esasen bilimsel temelleri olan bir olgu olan
ikim değişikliği, günümüzde bireyler ile
devletlerin ve hatta ticari organizasyonların
değişen mahiyetlerde karşı karşıya
kaldığı toplumsal bir olgu olarak da göze
çarpmaktadır. İnsan kaynaklı küresel ısınma
ve sebep olduğu iklim değişikliğinin en
belirgin göstergeleri olan artan kasırgalar,
fırtınalar, şiddetli yağış ve kuraklık gibi
ekstremum doğa olayları düşünüldüğünde,
iklim değişikliği olgusunun bireyler,
devletler ve ticari organizasyonlar ile
ilişkisi akut ve kısa vadeli bir ilişki gibi
gözükmektedir. Ancak, konu daha yakından
incelendiğinde, iklim değişikliği ile
mücadele anlamında özellikle emisyonların
azaltılması (mitigasyon) bağlamında atılan
uzun vadeli adımların ülkelerin ve ticari
organizasyonların rekabetçilikleri üzerine
olan etkileri ile karşılaşılmaktadır.
Bu çerçevede, iklim değişikliği ile
ilgili politikaların gerek tasarım
gerekse uygulanma süreçlerinde
ülkelerin ve ticari organizasyonların
rekabet dinamiklerini nasıl etkileyeceği
sorusu günümüzde daha sık
tartışma konusu olarak göze
çarpmaya başlamıştır.
Bu yazıyla kısaca iklim
değişikliği ve ticaret rejimlerinin
tarihi gelişimlerinin rekabetçilik
penceresinden değerlendirilmesi
amaçlanırken iklim değişikliği
olgusunun özellikle sanayi sektörünün
rekabetçiliği üzerine etkileri ile Paris
Anlaşması sonrası dönemde daha sık
karşı karşıya kalması muhtemel ticari
organizasyonların stratejik bir bakış
açısı geliştirmelerine yönelik altyapı
sağlanması hedeflenmektedir.
1
26
İklim değişikliği olgusu art arda gelen
bilimsel çalışmaların akabinde, 80’li
yıllardan itibaren bir uluslararası ilişkiler
konusu olarak da yoğun olarak gündem
yaratmaya başlamıştır. Böylelikle, küresel
bir sorun olarak tanımlanan iklim
değişikliğine küresel ölçekte bir çözüm
ekseninde yoğunlaşan müzakerelerde,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasındaki derin görüş ayrılıklarına
rağmen sürdürülebilir kalkınma kavramı
altında nihai bir uzlaşı sağlanabilmiştir. Bu
çerçevede, 1992 yılında Rio’da düzenlenen
ve Rio Yeryüzü Zirvesi diye de adlandırılan
Birleşmiş Milletler Konferansı’nda kabul
edilen üç konvansiyondan biri olan ve
196 ülkenin nihai olarak taraf olduğu
Birleşim Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi (BMİDÇS) ile iklim değişikliği
konusu uluslararası hukuki bir zemine
kavuşmuştur.1
BMİDÇS küresel ölçekte iklim
değişikliği karşısında atılan ilk adım
olmakla birlikte, çerçeve bir anlaşma
niteliğinde olduğundan iklim değişikliği
ile mücadelede ülkeler üzerine düşen
sorumlulukları somut bir şekilde
tanımlamada yetersiz kalmıştır.
Bu amaçla, BMİDÇS altında
derinleştirilen müzakereler,
global ve hukuki bağlayıcılığı
olan bir küresel emisyon
salınım azaltımı hedefi ve
bu hedefe yönelik ülkelerin
sayısallaştırılmış taahhütlerini
sunması doğrultusunda
ilerlemiş ve Sözleşme’nin
altında yer alan Kyoto
Protokolü’nün imzalanmasına
dek devam etmiştir. Kyoto
Protokolü için belirlenen uygulama
döneminin 2012 yılında sona erecek
olmasıyla yeni bir iklim değişikliği
belirlenmesine yönelik çabalar
yoğunlaşmış, 2012 sonrasında
uygulanacak yeni anlaşmanın
benimsenmesinin beklendiği 2009
yılında gerçekleştirilen Kopenhag
Zirvesi hayal kırıklığı ile sonuçlansa
da umutlar 2011 yılında gerçekleştirilen
Durban İklim Konferansı ile tekrar
yeşermiştir. Böylece yeni bir iklim
anlaşmasını müzakere etmek için
Güçlendirilmiş Eylem için Durban
Platformu oluşturulmuş ve 2015 yılına
kadar “yeni bir protokol geliştirilmesi,
UNFCCC, UNFCCC Background: International Response to Climate Change, http://unfccc.int/essential_background/items/6031.php
MAYIS 2016
olmuştur. Örneğin Amerika Birleşik
Devletleri (ABD), ülke içinde gelişen
rekabetçilik tartışmaları ve muhalefet
sonucunda Kyoto Protokolü’nü imzalamış
olsa da iç onay sürecini hiçbir zaman
tamamlamamıştır.
hukuki başka bir araç veya hukuksal
yaptırımı olan uzlaşılmış bir sonuç”
amacıyla yola çıkılmıştır.2 2012 yılında
gerçekleştirilen Doha İklim Konferansı
ile Kyoto Protokolü’nün ikinci uygulama
döneminin 2013-2020 yılları arasında
olmasına karar verilmiştir.3 Nihayet,
2013- 2015 döneminde gerçekleştirilen
Varşova, Lima ve Paris İklim Konferansları
neticesinde tüm tarafları sundukları
Ulusal Katkılar temelinde bağlayan Paris
İklim Anlaşması imzaya açılmıştır.
İklim değişikliği kapsam ve etki anlamında
çevresel bir olgu gibi gözükse de diğer
küresel çevre problemleri ve çözüm
olarak geliştirilen birçok uluslararası
anlaşma ve beraberinde getirilen
düzenleme ve yükümlülükler ile birlikte
2
3
değerlendirildiğinde etki alanı çok daha
geniş bir olgudur. Zira küresel ısınma
ve dolayısıyla iklim değişikliğine neden
olduğu düşünülen sera gazları içerisinde
başat olarak yer alan karbondioksit, fosil
kaynaklarının ulaşım, enerji üretimi vb.
vesilelerle yakılımı sonucunda yoğun bir
şekilde atmosfere salınmaktadır. Karbon
emisyonlarının özellikle enerji politikaları
ile doğrudan ilgili olması nedeniyle, iklim
değişikliği ekonomik etkisi en geniş çevre
olgusu olarak da değerlendirilebilecektir.
İşte bu nedenledir ki BMİDÇS’nin
altında yer alan ve iklim değişikliği
ile mücadelede somut adımlar atmak
adına sayısallaştırılmış yükümlülükler
getiren Kyoto Protokolü’nün müzakere,
kabul ve özellikle de yürürlük süreci
ülkeler açısından oldukça sancılı
Enerji politikalarının, üretim ve
dolayısıyla ekonomi politikalarının
odağında yer alması nedeniyle ekonomik
etkisi son derece yüksek olan iklim
değişikliği ve eşlik eden politikaların
yansımaları, rekabetçilik dinamiklerini
önemli ölçüde etkilemeye başlamış
olup önümüzdeki dönemde de özellikle
ticaret vasıtasıyla etkilemeye devam
edeceği öngörülmektedir. Söz konusu
etkiyi doğrudan ve dolaylı olarak iki
kısma ayırmak mümkündür. Doğrudan
etkiler bağlamında, iklim değişikliği ile
mücadeleye doğrudan katkı sağlayan
ürün ve hizmetlerin ticareti kapsamında
yaşanan gelişmelerden bahsetmek
mümkün olacakken; dolaylı etkiler
bağlamında ise üretimleri sırasında
kullanılan enerji ve prosesler sonucunda
karbon salınımları yaratarak iklim
değişikliği sorunu ile mücadeleyi bir nevi
zorlaştıran (iklim değişikliği sorununu
artırıcı yönde etki eden) ürün ve
hizmetlerin ticaretine ilişkin gelişmelere
değinmek yerinde olacaktır.
Söz konusu etkileri daha yakından
irdelenmesini teminen, uluslararası
ticaretin hukuki zeminini oluşturan ve
küresel ticaretin kurallarını belirleyen
Dünya Ticaret Örgütünden kısaca
bahsetmek faydalı olacaktır. İkinci
Dünya Savaşı sonrası yeşermeye
başlayan barış umutlarının en önemli
dayanaklarından biri, küresel bir ticaret
sistemine inanç olmuş ve böyle bir
ortamda imzalanan Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel Anlaşması (GATT) 1 Ocak
1948 yılında yürürlüğe girmiştir. 1996
yılına gelindiğinde ise yoğun müzakere
UNFCCC, “United Nations Convention on Climate Change (FCCC/CP/2011/9/Add.1)”
Ibid.
27
MAYIS 2016
MAKALE
REKABETÇİLİĞİN YENİ ADI: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
turları sonucunda, küresel ticareti
düzenleyen GATT Anlaşması en önemlisi
güçlendirilmiş bir temyiz olmak üzere
beraberinde gelen bir takım değişikliklerle
birlikte bir çatı örgüte -Dünya Ticaret
Örgütü (DTÖ)- dönüşmüştür. Ticari
ve ekonomik ilişkilerin artırılması,
tam istihdamın gerçekleştirilmesi ve
küresel üretim kaynaklarının en etkin
kullanılması temel amaçları çerçevesinde,
gümrük tarifelerinin kademeli olarak
liberalizasyonunu hedefleyen müzakere
rauntları devam etmiş, zamanla tarife dışı
konularda müzakerelere gittikçe artan
oranda dâhil olmaya başlamıştır.4 Böylece,
uluslararası ticarete ilişkin kurallar GATT
Anlaşması’nın temel iki prensibi olan
Ulusal Muamele ve En Çok Kayırılan Ülke
temelinde şekillenmeye devam ederken,
çevre konusu da oluşturulan Ticaret ve
Çevre Komitesi bünyesinde kurumsal
bir yapıya kavuşmuştur.5 Esasen, 1950’li
yıllardan bu yana süregelen tarife
liberalleşmesi, Doha Raundunda sanayi
ve tarım ürünlerinde ayrı hatlarda
yürüyen müzakerelerde belirleyici gruplar
arasında uzlaşı sağlanamaması nedeniyle
duraksamaya uğramış, daha ileri
liberalizasyonun çok taraflı platformdan
ziyade serbest ticaret anlaşmaları gibi ikili
platformlara taşınmasına neden olmuştur.
Diğer taraftan, Asya Pasifik (APEC)
ülkelerinin kendi aralarında başlatmış
oldukları çevresel ürünlerde ticaretin
liberalleştirilmesine yönelik adımlar6,
ABD ve Avrupa Birliği gibi büyük ülkelerin
de desteği ile 2014 yılı içerisinde DTÖ
platformuna da taşınmıştır. Bu kapsamda,
çevresel ürünlerde çok taraflı bir ticaret
anlaşması imzalanmasına yönelik
müzakerelere başlanmış, ancak 2015
yılı sonunda tamamlanması hedeflenen
müzakerelerde hâlihazırda bir sonuca
ulaşılamamıştır. Söz konusu anlaşma
kapsamında müzakere edilen ürünler
kapsamında çevre ve hayvan sağlığının
korunmasına yönelik olan ürün ve
ekipmanların yer almasının yanı sıra
iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda
bulunacak yenilenebilir enerji sektörüne
yönelik ekipmanlar ve emisyon azaltımını
en aza indirgemek yönünde geliştirilen
ürün ve teknolojilerin de yer aldığı
bilinmektedir.7
İklim değişikliğinin ülkelerin ve ticari
işletmelerin rekabetçiliğine yönelik
doğrudan ve dolaylı etkilerine daha
yakından bakmadan önce, küresel
ticaret platformunda iklim değişikliği
olgusu ile karşılaşılan diğer bir önemli
alan ticaret politikası önlemlerinden de
bahsedilmesinde fayda görülmektedir.
Özellikle, yenilenebilir enerji sektörü ile
ilgili ürün ve teknolojilere ilişkin açılan
ticaret politikası önlemleri soruşturmaları
giderek artmaktadır. Öyle ki, çoğu kez
sektöre büyük ölçüde yatırım yapan
Batılı ülkelerin, bu ürün ve teknolojiler
pazarına sonradan giren Uzak Doğu’lu
üreticiler karşısında gerek kendi iç
pazarlarını gerekse üçüncü pazarlardaki
çıkarlarını koruma gayesi ile ticaret
politikası önlemlerini daha sık kullanmaya
Dünya Ticaret Örgütü’ne ilişkin detaylı bilgi için http://www.wto.org.tr sitesini ziyaret ediniz.
World Trade Organization, “Trade and Enviornment”, https://www.wto.org/english/tratop_e/envir_e/wrk_committee_e.htm
6
APEC Çevresel Ürünler Müzakerelerine ilişkin daha detaylı bilgi için http://www.apec.org.tr sitesini ziyaret ediniz.
7
DTÖ Çevresel Ürünler Anlaşması Müzakerelerine ilişkin detaylı bilgi için https://www.wto.org/english/tratop_e/envir_e/envir_neg_serv_e.htm
4
5
28
MAYIS 2016
MAKALE
devam etmektedir. 2015 yılında temiz
enerji yatırımlarında Çin, ABD, Japonya,
Birleşik Krallık ve Hindistan’ın ilk sıralarda
yer alması10 gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler arasındaki bu ayrışmanın devam
edeceğini işaret etmektedir.
İklim değişikliğinin rekabetçilik üzerine
doğrudan etkilerine daha yakından
bakacak olursak, gerek Birleşmiş
Milletler platformunda BMİDÇS ve Kyoto
Protokolü gibi sera gazı salınımlarının
azaltımına yönelik somut adımlar,
gerekse tüketicilerde artan çevre ve
ekoloji bilinciyle beraber; iklim değişikliği
ile mücadelede katkı sağlayan ürün
ve teknolojilere olan talebin artması
nedeniyle bu ürünlerin ticaretinde artan
ticaretten bahsetmek yerinde olacaktır.
başladığı değerlendirilmektedir. Örneğin,
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma
Konferansı (UNCTAD) tarafından 2014
yılında hazırlanan ve küresel kriz sonrası
2008-2014 döneminde yenilenebilir enerji
sektörüne8 yönelik açılan ticaret politikası
önlemleri soruşturmalarını konu alan
Rapor’da, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri, Avustralya, Çin, Hindistan ve
Peru tarafından bu sektöre yönelik 15’i
Telafi Edici Vergi (Sübvansiyonlara Karşı
Önlemler), 26’sı anti-damping olmak
üzere toplam 41 soruşturmanın açıldığı
gözlemlenmiştir.9 Aynı Rapor’da, söz
konusu soruşturmaların 955 milyar Dolar
büyüklüğünde olduğu tahmin edilen
toplam çevresel ürünler pazarda 32
milyar Dolarlık bir ithalatı etkilediği ve söz
konusu soruşturmalar/önlemler nedeniyle
13,6 milyar Dolarlık ticaret azalması
olabileceği değerlendirilmektedir.
Yenilenebilir enerji sektöründe ticaret
politikası önlemleri üzerinden devam
eden bu rekabetin önümüzdeki dönemde
de devam edeceği öngörülmektedir zira
yenilebilir enerji yatırımları yukarıda
sayılan ülkelerin öncülüğü ile artmaya
Bu kapsamda, enerji üretiminde
kullanılan fosil yakıtların yerine
muadil olarak gittikçe artan oranda
kullanılmaya başlanan güneş ve rüzgâr
enerjisi diğer bir deyişle yenilenebilir
enerji üretimine yönelik ekipman ve
teknolojiler, harcadıkları enerjinin en aza
indirgenmesiyle kaçınılan emisyonlar
iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda
bulunan sanayi motorları, beyaz ev
aletleri vb. alanlarda enerji verimliliğinin
sağlanmasına yönelik ekipman ve
teknolojiler ile proses emisyonlarının
azaltılması ve bertarafına yönelik ürün ve
teknolojilere yönelik ticaret ilk olarak akla
gelmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere,
söz konusu ürünlerin büyük çoğunluğu
sanayi ürünü olup Doha Raundunda
yaşanan tıkanıklık nedeniyle gümrük
vergilerinin indirilmesi suretiyle ticaret
hacimlerinin artışı sekteye uğramış,
ancak DTÖ kapsamında başlayan Çevresel
Ürünler Anlaşması kapsamında tekrar
gündeme gelmişlerdir.
Söz konusu Rapor’da yenilenebilir enerji sektöründe olduğu değerlendirilen ürünler wind towers, biodizeller, solar grade polysilicons, continuous filament glass fiber
products, certain woven and/or stitched glass fiber fabrics, crystalline silicon photovoltaic modules and key components, solar glass, solar cells, utility scale wind towers
olarak sıralanmaktadır.
9
UNCTAD, Trade Remedies: Targeting the Renewable Energy Sector, United Nations Publication, 2014. http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/ditcted2014d3_en.pdf
10
Temiz Enerji 2015 yılı yatırımlarına ilişkin detaylı bilgi için http://cleantechnica.com/2016/02/29/renewable-energy-investments-soared-2015/?platform=hootsuite
8
29
MAYIS 2016
MAKALE
REKABETÇİLİĞİN YENİ ADI: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Çevresel ürünlerinde, ticaretin
liberalleşmesine yönelik hamleler
özellikle yukarıda sıralanan ve iklim
değişikliği ile mücadelede fayda
sağlayacak ürün ve teknolojilerin üretime
büyük Ar-Ge yatırımları yapılması
suretiyle önemli mesafe kat eden Batılı
ülkelerin rekabet güçlerini de kullanarak
yeni pazar arayışlarına girme çabaları
olarak da değerlendirilebilir. Nitekim,
yukarıda detaylıca anlatıldığı üzere
kendilerinden sonra bu sektörlerde
iştigal etmeye başlayan gelişmekte olan
ülkelerin rekabet güçlerini artırmak için
geliştirdikleri destek programlarını -ki
benzerleri evvelce kendileri tarafından
da uygulanmıştı- sübvansiyon olarak
değerlendirip dava konusu eden bu
ülkelere, benzer şekilde cevap vermeye
çalışan gelişmekte olan ülkelerin
hamleleri zaman zaman küresel
ticaretteki bu rekabetçilik yarışının bir
ticaret savaşına dönüşmesi endişesini
doğurmaktadır. Dolayısıyla, daha çok DTÖ
bağlamında meydana gelen bu gelişmeleri
iklim değişikliği olgusunun rekabetçilik
dinamikleri üzerine doğrudan etkisi olarak
değerlendirmek mümkün olabilecektir.
Öte yandan, iklim değişikliğinin
rekabetçilik dinamikleri üzerine dolaylı
etkilerine dönecek olursak, özellikle
BMİDÇS kapsamında ülkelerin aldıkları
pozisyonlar temelinde bir analiz
yapmakta fayda bulunmaktadır. Ülkelerin
BMİDÇS kapsamında üstlendikleri
sayısallaştırılmış emisyon azaltım
hedeflerine ulaşabilmeleri için enerji
politikalarını gözden geçirmeleri, karbon
salınımına neden olmayan yenilenebilir
enerji ve nükleer enerji kaynaklarına
enerji üretiminde daha çok yer vermeleri
durumunu ortaya çıkarabilmektedir.
Bu dönüşümün gerçekleştirilerek
enerji üretiminden kaynaklanan
emisyonların azaltılması beraberinde
ilave maliyetleri de getirebilmektedir.
ile karşı karşıya kalabilecektir. Söz konusu
Söz konusu maliyetler, mevcut enerji
kayıp, yukarıda sayılan sektörlerde iştigal
üretim karışımında yapılacak değişiklikler eden işletmelerin iç pazarlarına yönelik
nedeniyle yeni kapasite yaratılmasına
bir tehdit oluşturabileceği gibi kurulu
yönelik yatırımlar kaynaklı olabileceği gibi, kapasitesinin çoğu ihracata yönlendirilmiş
ülkelerin emisyon azaltım hedeflerine
olan sektörlerde ihraç pazarlarında
ulaşmak için bir üst sınır temelinde
yaşanan kayıplar olarak da ortaya
kurdukları karbon piyasalarında enerji
çıkabilecektir.
üretim sektöründe iştigal eden işletmelere
verilen izinler (permits) çerçevesinde
Rekabetçilik kaybı tartışmaları, emisyon
karbon piyasasında yaptıkları ticaret
azaltım taahhüdü almış ülkelerde
nedeniyle katlanmaları gereken ödemeler karbon kaçağı11 kavramı ile de sıkça
gündeme gelmektedir. Karbon kaçağı,
(ya da eş değer karbon vergileri) kaynaklı
AB Komisyonu tarafından en basit
da olabilecektir.
haliyle, iklim değişikliği politikalarına
bağlı maliyet nedenleri ile işletmelerin
Bu durum, enerji fiyatlarında yukarı
üretimlerini sera gazı salınımları üzerine
yönlü bir harekete neden olabilecek ve
daha esnek sınırlamalar olan ülkelere
sanayi sektöründe iştigal eden firmaların
maliyetlerine doğrudan yansıyarak rekabet taşıması sonucu toplam emisyonlarda
güçlerini olumsuz yönde etkileyebilecektir. olabilecek artış olarak tanımlanmakta
olup riskin en fazla olduğu sektörlerin
enerji yoğun sektörler olduğu
Sanayi sektöründe iştigal eden firmaların
değerlendirilmektedir.12 AB bünyesinde
rekabet güçleri de ödedikleri enerji
fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketten
gündeme gelen tartışmalardan da
etkilenebileceği gibi ülkenin aldığı
görüldüğü üzere ülkelerin karbon kaçağı
taahhüt kapsamında belirlenen üst limit
ile mücadele bağlamında gündeme
çerçevesinde, eğer demir- çelik, çimento,
getirdikleri tartışmalar esasen sektör
kimya vb. gibi enerji yoğun ve proses
ve işletmelerin rekabetçilik kayıpları
emisyonları yüksek sektörlerde iştigal
ile yakından ilgili olup bu minvalde
ediyorlar oluşturulan emisyon ticaret
geliştirilecek politikaları içermektedir.
sistemi kapsamında kendilerine tanınan
emisyon izinlerinin yeterli gelmediği
Karbon kaçağı ile mücadele etme
durumlarda karbon piyasaları kapsamında kapsamında örneğin Avrupa Birliğinde
yapmak zorunda oldukları ödemeler
başvurulan en temel politika AB
(veya eş değer karbon vergileri) ile düşük
Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında
karbonlu üretim metotlarına dönüşüm için sanayi sektörüne ücretsiz tahsisat
ödeyecekleri Ar-Ge ve yatırım maliyetleri
yapılmasıdır.13 Esasen hukuken ülkelerin
emisyon ticaret sistemi kapsamında
nedeniyle de ilave mali külfetler ile
karşılaşılan ilave maliyetler veya ödenen
karşılaşabilecektir.
karbon vergileri ile eş değer sınırda
karbon vergisi uyarlamaları yaparak
Dolayısıyla sera gazı salınımları yüksek
sektörler, gerek enerji fiyatlarındaki yukarı karşı önlem almaları DTÖ kuralları
bağlamında da hukuken mümkün olmakla
yönlü hareketlenmeler gerekse kendi
birlikte, eş değer ürün belirlenmesi,
sektörlerinden kaynaklı ilave maliyetler
nedeniyle artan üretim maliyetleri ile karşı karbon içeriğinin hesaplanması vb. gibi
pratikte karşılaşılabilecek zorluklar
karşıya kalarak rekabetçilik kaybı tehdidi
European Commission Climate Action, “Carbon Leakage”, http://ec.europa.eu/clima/policies/ets/cap/leakage/index_en.htm.
Ibid.
13
Ibid.
11
12
30
MAYIS 2016
nedeniyle bugüne kadar uygulamasıyla
karşılaşılmamış olsa da14, Paris
Anlaşması’nın uygulanmaya başlayacağı
sonrası dönemde ortaya çıkacak politika
farklılıkları nedeniyle olabilecek karbon
kaçağı tartışmalarında tekrar gündeme
gelebilmesi de olasıdır.
Sonuç olarak, iklim değişikliği olgusunu
mevcut çevre problemleri ve bunlara
karşı küresel düzeyde çözüm arayan
çevre anlaşmaları bağlamında; enerji
sektörü ile olan yakın ilişkisi nedeniyle
en fazla ekonomik etkili olanı diye
adlandırmak yerinde olacaktır. Nitekim
iklim değişikliği sorununun bertarafı için
geliştirilen politikaların direk ve dolaylı
olarak sanayi sektörü rekabetçiliği
üzerine etkileri olabilecektir. Bu nedenle,
ülkelerin uluslararası arenada atacakları
somut adımlar ve eşlik eden politikaların
hassasiyetle tasarlanması önem arz
etmekle birlikte, uzun dönemde varlığını
sürdürerek kârını maksimize etmeye
çalışan ticari işletmelerin de iklim
değişikliği olgusuna yukarıda belirtilen
perspektifte daha geniş stratejik bir
çerçeveden bakması, üretim ve yatırım
kararlarını özellikle Paris Anlaşması’nın
da uygulanmaya başlayacağı 2020
sonrası dönemin arz talep dengelerini
de dikkate alarak kendi sektörlerinde
geçekleştirmeleri gereken dönüşüm için
bugünden itibaren esaslı adımlar atmaları
büyük önem arz etmektedir.
KAYNAKÇA
• Asia Pacific Economic Cooperation
Organization, http://www.apec.org
• United Nations Framework Convention
Climate Change, http://www.unfccc.int
for Sustainable Development, Trade
and Green Economy: A Handbook,
Geneva: International Institute for
Sustainable Development, 2014.
• UNCTAD, Trade Remedies: Targeting
the Renewable Energy Sector, United
Nations Publication, 2014. http://
unctad.org/en/PublicationsLibrary/
ditcted2014d3_en.pdf http://cleantechnica.com/2016/02/29/
renewable-energy-investmentssoared-2015/?platform=hootsuite
• World Trade Organization, http://www.
wto.org
• European Commission Climate Action,
http://ec.europa.eu/clima/policies/ets/
cap/leakage/index_en.htm.
• United Nations Environment
Programme and International Institute
14
United Nations Environment Programme and International Institute for Sustainable Development, Trade and Green Economy: A Handbook, Geneva: International Institute
for Sustainable Development, 2014.
31
MAYIS 2016
MAKALE
İŞ DÜNYASININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA YAKLAŞIMI:
YÜKSELEN DUYARLILIK VE DÜZENLEME İHTİYACI
Dr. Nurşen NUMANOĞLU / TÜSİAD Genel Sekreter Yardımcısı
Tanyeli BEHİÇ SABUNCU / TÜSİAD Sanayide Dönüşüm, Sektörel Politikalar Bölümü Uzmanı
Dünya Ekonomik Forumu tarafından bu yıl
yayınlanan bir araştırma iklim değişikliğini
önümüzdeki 10 yıla dair tehditler arasında
birinci sırada, iklim değişikliğiyle bağlantılı
su kıtlığı, göç vb. tehditleri ise ilk 10
içerisinde öngörmektedir1. Bu sonuçlar, salt
çevresel bir sorun olmanın çok ötesinde
ve çok sayıda alanı etkileyen bir tehdit
olan iklim değişikliğinin ciddiyetine ve
önceliğine dikkat çekmektedir. Bu tehditle
mücadele, sanayi ve enerji başta olmak
üzere birçok alanda, iş yapma
modellerinde ve politikalarda köklü
değişimleri gerektirmektedir.
Geçtiğimiz yıl sonunda gerçekleşen
COP 21’de imzalanan Paris Anlaşması,
katılımcılığı yanı sıra, ortaya koyduğu
hedefler ve temel prensipleri itibarıyla
iklim değişikliğiyle mücadelede küresel
Geçtiğimiz yıllar içerisinde iş
dünyasında iklim değişikliği
sorununa yönelik duyarlılığın
artan ölçüde geliştiğini söylemek
mümkündür. Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar
Konferansı (COP 21) öncesinde
daha da görünür hale gelen bu
duyarlılık uluslararası iş dünyası
kuruluşları tarafından ortaya konan
beklentilerde de kendini
göstermiştir. Söz
konusu duyarlılığın en
somut biçimde kendini
gösterdiği alanlardan
biri ise yenilenebilir
enerji alanındaki yatırımlar
olmuştur. Buna paralel olarak
iklim değişikliğiyle yakından
ilişkili konumdaki bir başka sektör
olan sanayide yaşanan teknolojik
dönüşüm de dikkat çekmektedir.
1
32
Global Risks Report 2016, World Economic Forum, Cenevre, 2016, Syf. 6.
düzeyde bir kararlılığı ortaya koymuştur.
Söz konusu anlaşmanın bu çerçevede
iş dünyasına güçlü bir sinyal verdiği
söylenebilir. Bununla birlikte özellikle
gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği
ile mücadele amaçlı çalışmalarının
finansmanına ilişkin belirsizlikler halen
devam etmektedir.
Bu makale iş dünyasının bu
konudaki artan duyarlılığını ve
bununla bağlantılı olarak
sanayi sektöründe yaşanan
dönüşümü, yenilenebilir
enerji alanındaki gelişmeleri
küresel ölçekte ve Türkiye
özelinde ele almakta
ve buradan hareketle
düzenleme ihtiyacına
dikkat çekmektedir.
İş Dünyasının Yükselen
Duyarlılığı
Küresel Durum
2000’li yılların başından
bu yana ortaya çıkan çeşitli
girişimler iş dünyasının iklim
değişikliği konusundaki artan
duyarlılığını ortaya koymaktadır.
COP 21 öncesinde hız kazanan
bu duyarlılığın en somut
yansımalarından biri “We
Mean Business” koalisyonu
olmuştur. Söz konusu
koalisyon kapsamında bini aşkın
şirket iklim değişikliğiyle mücadele
için CO2 emisyonlarının fiyatlanması
gerektiğini ortaya koyan bir bildiriye imza
MAYIS 2016
atmışlardır. Öte yandan, BusinessEurope,
BIAC, MEDEF gibi iş dünyası kuruluşları
Paris zirvesi öncesinde yaptıkları
çağrılarda karbonun fiyatlanmasının yanı
sıra fosil yakıt teşviklerinin kaldırılması,
emisyonların izlenmesi, raporlanması ve
doğrulanmasına ilişkin ortak bir çerçeve
oluşturulması yönündeki beklentilerini
ortaya koymuşlardır. İklim değişikliğinin
iş dünyası tarafından salt çevresel bir
sorun olarak görülmediğini ortaya koyan
bu çağrılar düşük karbonlu bir ekonomiye
geçişe yönelik adımların atılması için
ihtiyaç duyulan koşulları ortaya koymuştur.
İş dünyasının iklim değişikliği konusundaki
hassasiyetini ortaya koyan bir başka
somut örnek ise küresel çapta çok
sayıda yatırımcıyla halka açık şirketi bir
araya getiren bir platform olan Karbon
Saydamlık Projesi’dir (Carbon Disclosure
Project - CDP). Günümüzde 60 ülkede
yürütülmekte olan proje kapsamında 95
trilyon Dolar değerinde varlığı temsil eden
822 kurumsal yatırımcının çağrısıyla 1997
şirket yıllık olarak CO2 emisyonlarının
durumunu ve bu emisyonları azaltmaya
yönelik olarak aldıkları tedbirleri
raporlamaktadır. CDP’nin 2015 yılına
ilişkin küresel raporuna göre bu
şirketlerin %44’ü emisyon azaltımına
ilişkin hedefler koymuş, %71’i enerji
verimliliği tedbirleri uygulamakta,
açıklanan hedefler ve çabaların takip
%36’sı ise yenilenebilir enerji kaynaklarını edilmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede
kullanmaya yönelmişlerdir2.
2071 şirket iklim değişikliğiyle mücadeleye
yönelik bir taahhüt ortaya koyarken
COP 21 sonucunda ortaya çıkan ve
bunlardan 105’i emisyon azaltımına
Paris Anlaşması’na eşlik eden karar
yönelik bir hedef belirlemiş, 49’u ise
metni doğrultusunda oluşturulan İklim
enerji ihtiyacının %100’ünü yenilebilir
Değişikliğiyle Mücadeleye Yönelik Devlet
kaynaklardan karşılayacağını açıklamıştır3.
Dışı Aktörler Platformu (NAZCA) ise iş
dünyasının bu süreçte kendine biçtiği
Türkiye’deki Durum
rolün yansıdığı bir alan olarak görülebilir.
Türkiye’de iş dünyasının iklim değişikliğine
Bölgesel yönetimler, şehirler ve sivil
yaklaşımını incelediğimizde ise küresel
toplum örgütlerinin yanı sıra yatırımcıları
ölçekteki değerlendirmelere benzer bir
ve şirketleri de bir araya getiren bu
tablo olduğu söylenebilir. Bu çerçevede ilk
platformda emisyon azaltımına yönelik
2
3
olarak TÜSİAD ve REC Türkiye tarafından
kurulan İklim Platformu’nun öncülüğünde
gerçekleştirilen İklim Değişikliği CEO Algı
Araştırması’nın sonuçlarını incelemek
faydalı olacaktır. Sonuçları 2014 yılı
Haziran ayında yayınlanan bu araştırma
kapsamında Türkiye’de enerji, otomotiv,
yapı ve inşaat da (demir-çelik ve çimento)
dâhil olmak üzere 10 farklı sektörden
25 şirketin üst düzey yöneticileriyle
görüşülmüştür. Araştırmaya katılan şirket
yetkililerinden %84’ü şirketlerinin iklim
değişikliğinden doğrudan (doğal afetler,
kuraklık vb. fiziksel etkiler) veya dolaylı
CDP Global Climate Change Report, October 2015
http://climateaction.unfccc.int/
33
MAYIS 2016
MAKALE
İŞ DÜNYASININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA YAKLAŞIMI:
YÜKSELEN DUYARLILIK VE DÜZENLEME İHTİYACI
Öte yandan NAZCA platformunda yer alan
taahhütlere bakıldığında ise yukarıda
sayılan 2071 şirketin 31’i Türk şirketi olup
bu şirketlerin yarısından fazlası emisyon
azaltımına yönelik hedef belirlemiştir.
Sanayide Dönüşüm
Sebepleri ve etki alanının genişliği
düşünüldüğünde iklim değişikliği sorunuyla
mücadele ekonomide oldukça geniş çaplı
bir dönüşümü gerektirmektedir. Temiz
enerji kaynaklarının tercih edilmesi,
sanayi proseslerinin enerji verimli ve atık
çıkarmayacak biçimde dönüştürülmesi,
ulaştırma altyapısının verimliliği artıracak
ve enerji kullanımını azaltacak biçimde
yeniden yapılandırılması bu alanda ilk akla
gelen unsurlardır.
Özellikle bazı enerji yoğun sektörler
ve üretim proseslerinden kaynaklanan
emisyonlar düşünüldüğünde sanayi
sektörü iklim değişikliğine en fazla katkı
yapan sektörlerden biri olarak görülmekle
birlikte iklim değişikliğiyle mücadelede
anahtar rol oynamaktadır. Üretime ve
istihdama katkısı dolayısıyla ekonominin
vazgeçilmez unsurlarından biri olan bu
sektör teknolojik gelişim potansiyeli ve
diğer sektörlerle olan ilişkisi dolayısıyla da
kritik konumdadır.
olarak (örneğin yasal düzenlemeler
yoluyla) etkilendiğini ortaya koymuşlardır.
Araştırmaya göre, bu şirketlerin %96’sı
iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik
strateji geliştirirken, %80’i ise bu alanda
bütçe ayırmaktadır4.
Türkiye’de özel sektörün iklim
değişikliğine karşı duyarlılığını
değerlendirmek üzere başvurulabilecek
bir diğer kaynak ise CDP’nin Türkiye’deki
uygulamaları olabilir. Sabancı Üniversitesi
tarafından 2010 yılından bu yana
Türkiye’de yürütülmekte olan proje
kapsamında raporlama yapan şirket sayısı
5 yıl içerisinde 10’dan 46’ya ulaşmıştır.
Söz konusu şirketlerin 35’i Borsa İstanbul
(BIST) 100 endeksine yapılan çağrı
kapsamında yanıt verirken 11’i ise BIST
100 dışında yer alan ve gönüllü yanıt veren
şirketlerdir. Bu şirketlerden
%68’i emisyon azaltımına yönelik hedef
koyarken %89’u ise iklim değişikliğini iş
stratejilerine entegre etmişlerdir5.
Avrupa Birliğinde (AB) ihracatın ve
Ar-Ge’nin %80’ini karşılayan ancak
geçtiğimiz yıllar içerisinde üretime yönelik
yatırımların gelişmekte olan ülkelere
kayması nedeniyle ekonomide payı düşen
bu sektörün 2020 yılı itibarıyla Birlik
ekonomisine katkısının %20 düzeyine
çıkarılması hedeflenmektedir. AB
Komisyonu söz konusu hedef çerçevesinde
teknolojik ve yenilikçi yönüyle güçlü bir
sanayi sektörünü rekabetçiliğin ve düşük
karbon ekonomisine geçişin ana unsuru
olarak konumlandırmaktadır6.
Sayman, Rıfat Ünal, Akbulat, Onur, Baş, Dursun, İklim Değişikliği CEO Algı Araştırması Türk İş Dünyası Liderlerinin İklim Değişikliğine Yanıtı, Bölgesel Çevre Merkezi
(REC) Türkiye, Haziran 2014, Syf. 3.
CDP Climate Change Report 2015 Turkey Edition, Syf. 6-7.
6
COM(2012) 582 final “A Stronger European Industry for Growth and Economic Recovery” of 10.10.2012, COM(2014) 14 final “For a European Industrial Renaissance” of
22.1.2014.
4
5
34
MAYIS 2016
Geçtiğimiz üç yüzyıl içerisinde sanayi
sektörü, verimlilikte büyük artışı mümkün
kılan üç farklı devrime sahne olmuştur.
Bunlardan ilki 18. yüzyılda buhar gücüyle
çalışan makinelerin kullanımıyla, ikincisi
20. yüzyıl başında elektrik enerjisi
kullanımıyla sağlanan seri üretimle,
üçüncüsü ise 1970’lerden
itibaren elektronik ve bilgi
teknolojileriyle birlikte
otomasyonun gelişimiyle
yaşanmıştır. Günümüzde ise
dijitalleşmenin yardımıyla
akıllı makinelerin, üretim
sistemlerinin ve süreçlerinin
birbiriyle eşgüdümlü çalıştığı,
bütün üretim birimlerinin
birbirleriyle iletişim halinde
olduğu bir döneme girmekteyiz.
“Sanayi 4.0” olarak da
adlandırılan bu dönüşüm
süreci yeni bir devrim olarak
görülmektedir. Büyük veri ve üç
boyutlu baskı gibi teknolojiler bu
süreci tetikleyen unsurlardır7.
Üretimde henüz kullanılmaya
başlanan büyük veri
gruplarından faydalanan analiz
yöntemleri, ürün kalitesini
artırmanın yanında enerji
tasarrufu da sağlamaktadır.
Örneğin, fabrikalardan elde
edilen verilerin analiziyle
ortaya konan unsurlardan hareketle
enerji kullanımını etkinleştirmeye yönelik
modellerin geliştirilmesi mümkündür.
Bunun yanı sıra akıllı şebekeler ve mikro
şebekeler gibi teknolojiler elektrik
dağıtımında ve kullanımında verimliliğin
artırılmasına imkân sağlamaktadır8.
Öte yandan, üç boyutlu baskı gibi eklemeli
üretim tekniklerinin kullanımı karmaşık
tasarıma sahip özel ürünlerin az sayıda ve
yerinden üretimini mümkün kılmaktadır.
Bu yöntemlerin yaygınlaşmasıyla
birlikte lojistik ve stok yönetiminin
etkinleşmesi mümkün olacaktır9. Bu
dönüşümün bir başka boyutunu ortaya
koymaktadır. Ürünün yaşam dönemi en
uzun olacak şekilde tasarlanmasını ve
üretilmesini öngören bu yaklaşım atıkların
yeniden kullanılması yanı sıra
yan ürünlerin ham madde veya yakıt
olarak yeniden ekonomik döngü içine
girmesini mümkün kılmaktadır.
Avrupa’da döngüsel ekonomi
prensipleri uygulanarak elde
edilecek ekonomik kazancın
2030 yılında 1.8 trilyon Euro
civarında olacağı tahmin
edilmektedir10.
Bütün bu gelişmeler bizlere
sanayide verimlilik ihtiyacından
ve rekabetten doğan
dönüşümün iklim değişikliğiyle
mücadelenin gerektirdiği
ekonomik dönüşümle birlikte
gerçekleştiğini göstermektedir.
Zira tükenen kaynaklar ve
çevresel baskılar sanayide
dönüşümün temel etkenlerinden
biri haline gelmiştir. Bu
dönüşüme ayak uydurmak bir
seçenekten ziyade rekabetin
doğurduğu bir zorunluluktur.
Yenilenebilir Enerji Alanında
Yaşanan Gelişmeler ve
Düzenleme İhtiyacı
Küresel Durum
Özel sektörün iklim değişikliğine
sayede taşımacılıktan kaynaklanan enerji
kullanımının ve iklim değişikliğine yol açan yaklaşımını ortaya koyan bir başka
emisyonların azalması mümkün olacaktır. unsur ise yenilenebilir enerji alanındaki
gelişmelerdir. Özellikle elektrik ve ısı
Atık yönetimi ve enerji verimliliği gibi
üretiminden kaynaklanan emisyonların
payının dünyada %2511 Türkiye’de ise
alanlardaki yeni yaklaşımlardan doğan
döngüsel ekonomi olgusu ise sanayide
Tansan, Burak, Gökbulut, Aykan, Targotay, Çağlar, Eren, Tevfik, “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği için bir Gereklilik olarak Sanayi 4.0 Gelişmekte olan Ülke Perspektifi”,
TÜSİAD, İstanbul, 2016, Syf.13; “Think Act Industry 4.0 The New Industrial Revolution How Europe will Succeed” Roland Berger Strategy Consultants, Mart 2014, Syf. 7.
Op.Cit Tansan, Burak, Gökbulut, Aykan, Targotay, Çağlar, Eren, Tevfik, 2016, Syf. 25; Gausemeier, Jürgen, Beckhoff, Hans, Sailer, Eduard, “On the road to Industry 4.0:
Solutions” it’s OWL, Ocak 2014, Syf. 16.
9
Op.Cit Tansan, Burak, Gökbulut, Aykan, Targotay, Çağlar, Eren, Tevfik, 2016, Syf. 29.
10
“Growth Within: a circular economy vision for a competitive Europe”, Stiftungsfonds für Umweltökonomie und Nachhaltigkeit, Ellen MacArthur Foundation, McKinsey
Center for Business and Environment, Haziran 2015, Syf. 11.
11
Fifth Assessment Report of the IPCC – Contribution of the Working Group 3 – Summary for Policy Makers, 2014, pg 9.
7
8
35
MAYIS 2016
MAKALE
İŞ DÜNYASININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA YAKLAŞIMI:
YÜKSELEN DUYARLILIK VE DÜZENLEME İHTİYACI
%3712 civarında olduğu düşünüldüğünde
bu alandaki gelişmeler büyük önem arz
etmektedir.
Frankfurt Finans ve Yönetim Okulu’nun
Yenilenebilir Enerji Yatırımlarında Küresel
Trendler 2016 Raporu’na göre 2015 yılında
yenilenebilir enerji yatırımları 286 milyar
Dolar düzeyine ulaşarak dünyadaki yeni
kapasite yatırımlarının %53,6’sını teşkil
etmiştir. Söz konusu yatırımların 147
milyar Dolarının küresel emisyonların
yarısına yakınını temsil eden Çin ve ABD’de
gerçekleşmiş olması umut vericidir13.
Yenilenebilir enerji maliyetlerinin düşüyor
olduğu düşünüldüğünde bu yatırımların
önümüzdeki dönemde de devam etmesi
beklenebilir. Öte yandan özellikle Çin
gibi gelişmekte olan ülkelerdeki enerji
verimliliği artışı bir başka olumlu gelişme
olarak gözükmektedir. Bunun bir sonucu
olarak 2014 yılında küresel ölçekte enerji
yoğunluğu %2,3 oranında azalmış ve
tarihte ilk defa ekonomik büyümeye karşın
emisyonlar sabit kalmıştır14.
Ancak yenilenebilir enerji kaynakları dünya
elektrik üretiminin sadece %10,3’ünü
karşılamaktadır15. Paris Anlaşması
kapsamında öngörülen hedefler (küresel
ortalama sıcaklık artışının 1,5 – 2 derece
ile sınırlandırılması, 2050 yılı sonrasında
karbon emisyonları ile yutak alanların
birbirini dengeler konuma gelmesi
vb.) düşünüldüğünde bu oranın ihtiyaç
duyulanın oldukça altında olduğu
ve çok daha hızlı artması gerektiği
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte söz
konusu anlaşmaya paralel olarak taraf
ülkelerce açıklanan ulusal katkı niyetlerinin
(INDC) bahse konu hedefleri karşılamadığı
da bilinmektedir. Öte yandan finansman
konusunda gelişmiş ülkelerin ne ölçüde
sorumluluk üstleneceğinin net olarak
tanımlanmamış oluşu belirsizlikleri devam
ettirmektedir. Paris Anlaşması ve COP
21’de alınan karar çerçevesinde gelişmiş
ülkelerin gelişmekte olan ülkelere en az
100 milyar Dolar düzeyinde finansman
sağlaması öngörülmüş olmasına karşın
hâlihazırda taahhüt edilen finansman
miktarı bu rakamın onda biri civarında
olup bu rakamın nasıl paylaştırılacağına
ilişkin bir öngörü de bulunmamaktadır.
Önümüzdeki döneme yönelik enerji
ihtiyacının çoğunluğunun gelişmekte olan
ülkelerden kaynaklandığı ve bu çerçevedeki
yatırımların mali ve teknolojik açıdan
desteklenmesi gerektiği düşünüldüğünde
“Türkiye İklim Değişikliği 5. Ulusal Bildirimi” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2013, Syf. 12.
“Global Trends in Renewable Energy Investments”, Frankfurt School of Finance & Management, 2016, Syf. 11.
“World Energy Outlook Special Report Energy and Climate Change”, International Energy Agency, 2015, Syf. 1.
15
Op.Cit. Frankfurt School of Finance & Management, 2016, Syf. 30.
16
http://enerjienstitusu.com/turkiye-kurulu-elektrik-enerji-gucu-mw/
17
http://www.emo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=88369#.VwYYW5yLQdW;
http://www.teias.gov.tr/T%C3%BCrkiyeElektrik%C4%B0statistikleri/ist2006/index.htm
12
13
14
36
bu alandaki belirsizliklerin giderilmesi
anlaşmanın uygulanabilirliği bakımından
kritik önemdedir.
Türkiye’deki Gelişmeler
Türkiye’ye bakıldığında ise yenilenebilir
enerji yatırımlarının küresel trende
benzer biçimde hızla artmakta olduğunu
söylemek mümkündür. Bu çerçevede
2010 yılından bu yana yaklaşık iki kat
artan rüzgâr enerjisi kapasite yatırımları
ve son bir yıl içerisinde yaklaşık üç kat
artan lisanssız güneş enerjisi kurulu güç
yatırımları dikkat çekmektedir16. Benzer
biçimde hidroelektrik santrallerinde
kapasite yatırımları son 10 yıl içerisinde
yaklaşık iki katına çıkmıştır17.
MAYIS 2016
Bununla birlikte Türkiye’de
rüzgâr enerjisi üretiminin
toplam üretim içerisindeki payı
2016 yılı Şubat sonu itibarıyla
%5,5 düzeyinde olup bu oran
güneşte %0,7’nin altındadır.
Hidroelektrik açısından ise
bu rakam %24,4 düzeyindedir.
Jeotermal enerji de dikkate
alındığında yenilenebilir
enerjinin toplam üretim
içerisindeki payının yüzde
%32 civarında olması18 Ulusal
İklim Değişikliği Stratejisi
kapsamında 2023 yılı için
öngörülen %30 hedefinin
şimdiden aşılması bakımından
memnuniyet vericidir. Ancak
dünya ölçeğinde olduğu gibi
Türkiye’de de yenilenebilir
enerji kaynaklarından
elde edilen elektriğin
büyük çoğunluğunun
hidroelektrik santrallerden
karşılanması suya olan
bağımlılık bakımından riskli
görünmektedir. Türkiye’nin
su sıkıntısı yaşayan bir
ülke olduğu ve -iklim değişikliğinin
dağ buzullarında geri çekilme, yağış
rejimlerinde istikrarsızlık vb. etkileri
sonucu- yakın zamanda su fakiri bir ülke
haline gelme tehdidiyle karşı karşıya
olduğu düşünüldüğünde bu riskin
boyutları daha da iyi anlaşılacaktır. 2014
döneminde yaşanan kuraklık sonucu
hidroelektrik santrallerden üretilen
elektriğin payının düşmesi bu riski daha
da görünür kılmıştır.
Öte yandan, Paris Anlaşması’na paralel
olarak Türkiye tarafından açıklanan
INDC’de belirtilen hedefler ve bu hedeflere
yönelik politikalar incelendiğinde ise ciddi
bir farklılık dikkat çekmektedir. Türkiye’nin
INDC belgesi içerisinde 2030 yılına kadar
rüzgâr enerjisi kapasitesinin 16 GW, güneş
enerjisi kapasitesinin ise 10 GW düzeyine
çıkarılması hedeflenmektedir. Söz konusu
belgede ayrıca elektrik üretiminde ve
dağıtımındaki kayıp oranının 2030 yılında
%15 seviyesine indirilmesinin hedeflendiği
belirtilmektedir19. 2015 – 2019 Stratejik
Planı incelendiğinde ise üretimdeki kayba
ilişkin herhangi bir değerlendirme yer
almazken 2013 yılında %15,4 olduğu
belirtilen elektrik dağıtımındaki kayıp
oranının 2019 yılında %10’a düşürülmesinin
hedeflendiği belirtilmektedir20. Söz
konusu hedeflerle ilgili olarak dikkat
çeken bir başka konu ise rüzgâr enerjisine
yönelik kapasite hedefidir. Geçtiğimiz
yıllarda 2023 yılı için 20 GW olarak ortaya
konan bu hedefin21 INDC’de 2030 yılı
için 16 GW olarak yer alması bu alanda
yatırımcılar için son derece kritik önemde
olan öngörülebilirliğin tesisi açısından
düşündürücüdür.
Diğer taraftan, rüzgâr enerjisinde
mevcut kapasitenin 4,5 GW, güneşte ise
bu rakamın 0,3 GW düzeyinde olduğu22
göz önüne alındığında ortaya konan
hedeflerin 15 yıl sonrası için oldukça
http://www.emo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=88369#.VwYYW5yLQdW
“Türkiye Cumhuriyeti Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı”, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2015 https://www.csb.gov.tr/db/iklim/editordosya/The_INDC_of_
TURKEY_v_15_19_30-TR.pdf
20
T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı, Syf. 55.
21
Elektrik Enerjisi Piyasası Arz Güvenliği Strateji Belgesi, Mayıs 2009, sf 9 14 “World Energy Outlook Special Report Energy and Climate Change”, International Energy
Agency, 2015, Syf. 1.
22
http://enerjienstitusu.com/turkiye-kurulu-elektrik-enerji-gucu-mw/
18
19
37
MAYIS 2016
MAKALE
İŞ DÜNYASININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA YAKLAŞIMI:
YÜKSELEN DUYARLILIK VE DÜZENLEME İHTİYACI
iddialı olduğu da değerlendirilmelidir.
Enerjide arz güvenliğine ilişkin mevcut
stratejik öngörüler incelendiğinde
yerli kömür potansiyelinin sonuna
kadar kullanılmasının planlandığı da
anlaşılmaktadır.
Yukarıda dikkat çekilen belirsizlikler
ve tutarsızlıklar Türkiye’nin iklim
değişikliğiyle mücadele politikası
çerçevesinde ortaya koyduğu hedeflerle,
enerji sektörü başta olmak üzere diğer
alanlardaki plan ve politikaların uyumlu
hale getirilmesi ihtiyacını gündeme
getirmektedir. Bunun yanı sıra, sanayi
sektöründe enerji verimliliğini teşvik
edecek düzenleme ve uygulamalara ihtiyaç
olduğu görülmektedir. Enerji talebinin
ekonomik büyümeyle ayrışması bir yana
daha hızlı büyüyor oluşu ülkemizde
enerjinin verimli kullanılmadığının da en
net göstergesidir. Bu çerçevede elektrik
üretim modelinde verimli santrallerin
üretim yapmasını mümkün kılmak
38
amacıyla çapraz sübvansiyonların
kaldırılması sanayide enerji verimliliğinin
artırılması açısından da önemli bir adım
olacaktır. Ayrıca Ar-Ge mevzuatının enerji
verimliliğini mümkün kılacak yenilikçi
yatırımların desteklenmesini artıracak
yönde gözden geçirilmesi de faydalı
olacaktır.
Sonuç
COP 21 öncesinde ve sonrasında
iş dünyası tarafından ortaya konan
beklentiler, taahhütler ve atılan adımlar
iklim değişikliği sorununun özel sektör
tarafından içselleştirildiğinin bir
göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun bir başka kanıtı da sanayi
sektöründe yaşanan dönüşümdür.
Ekonomik gelişimin ve rekabetçiliğin
vazgeçilmez bir unsuru olan bu sektör
düşük karbon teknolojisi yönünde gelişme
potansiyeli ve diğer sektörlerle olan
etkileşimi dolayısıyla iklim değişikliğiyle
mücadelede anahtar konumdadır.
Yenilenebilir enerji alanında hızla
artan yatırımlar bu durumun bir başka
yansıması olarak görülebilir.
Geçtiğimiz yıl COP 21’de uzlaşılan Paris
Anlaşması ortaya koyduğu hedefler
itibarıyla iş dünyasına güçlü bir sinyal
vermiş olmasına karşın, küresel ve ulusal
ölçekte düzenlemelere ilişkin belirsizlikler
devam etmektedir. Gelişmekte olan
ülkelere sağlanacak teknoloji desteği
ve mali kaynakların belirsizliği bu
alanda Türkiye açısından da özel önem
taşıyan bir konudur. Ulusal perspektiften
bakıldığında ise özellikle enerji
alanında ortaya konan hedeflere ilişkin
belirsizliklerin giderilmesi ve sanayide
enerji verimliliğinin özendirilmesine ilişkin
düzenlemelerin yapılması öncelikli diğer
alanlar olarak görülmektedir.
** Bu makaledeki görüşler yazarlarına
aittir.
MAYIS 2016
Kaynakça
• CDP Global Climate Change Report,
Ekim 2015
• http://climateaction.unfccc.int/
• http://enerjienstitusu.com/turkiyekurulu-elektrik-enerji-gucu-mw/
• http://www.emo.org.tr/genel/bizden_
detay.php?kod=88369#.VwYYW5yLQdW
• http://www.teias.gov.tr/T%C3%BCrkiy
eElektrik%C4%B0statistikleri/ist2006/
index.htm
• http://enerjienstitusu.com/turkiyekurulu-elektrik-enerji-gucu-mw/
• CDP Climate Change Report 2015
Turkey Edition
• COM(2012) 582 final “A Stronger
European Industry for Growth and
Economic Recovery” of 10.10.2012,
• COM(2014) 14 final “For a European
Industrial Renaissance” of 22.1.2014
• Elektrik Enerjisi Piyasası Arz Güvenliği
Strateji Belgesi, Mayıs 2009
• Fifth Assessment Report of the IPCC –
•
•
•
•
•
Contribution of the Working Group 3 –
Summary for Policy Makers, 2014
Global Risks Report 2016, World
Economic Forum, Cenevre, 2016
“Global Trends in Renewable Energy
Investments”, Frankfurt School of
Finance & Management, 2016
Growth Within: a circular economy
vision for a competitive Europe”,
Stiftungsfonds für Umweltökonomie
und Nachhaltigkeit, Ellen MacArthur
Foundation, McKinsey Center for
Business and Environment, Haziran
2015
Sayman, Rıfat Ünal, Akbulat, Onur,
Baş, Dursun, İklim Değişikliği CEO
Algı Araştırması Türk İş Dünyası
Liderlerinin İklim Değişikliğine Yanıtı,
Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye,
Haziran 2014,
Tansan, Burak, Gökbulut, Aykan,
Targotay, Çağlar, Eren, Tevfik,
“Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği
•
•
•
•
•
için bir Gereklilik olarak Sanayi 4.0
Gelişmekte olan Ülke Perspektifi”,
TÜSİAD, İstanbul, 2016,
T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı
2015-2019 Stratejik Planı, sf 55
“Think Act Industry 4.0 The New
Industrial Revolution How Europe
will Succeed” Roland Berger Strategy
Consultants, Mart 2014,
“Türkiye İklim Değişikliği 5. Ulusal
Bildirimi” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
2013
“Türkiye Cumhuriyeti Niyet Edilen
Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı”,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
2015 https://www.csb.gov.tr/db/
iklim/editordosya/The_INDC_of_
TURKEY_v_15_19_30-TR.pdf
“World Energy Outlook Special
Report Energy and Climate Change”,
International Energy Agency, 2015
39
MAYIS 2016
ENERJİ POLİTİKALARI
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ENERJİ POLİTİKALARI
Murat HARDALAÇ / Enerji ve Çevre Yönetimi Daire Başkanı
(Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
çok önemli uluslararası projeleri
yürütmekle birlikte ülkemizin enerji
altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi
ve enerji piyasalarının rekabete dayalı
olarak yeniden yapılandırılması sürecini
yönetmekte olup enerji ve maden
kaynaklarını verimli, etkin, güvenli,
zamanında, çevreye duyarlı ve iş sağlığı
ve güvenliği öncelikli olacak şekilde
değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı
ve ülke refahına en yüksek
katkıyı sağlamayı görev
edinmiştir.
• Yerli kaynaklara öncelik vermek
suretiyle kaynak çeşitliliğini sağlamak,
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji • Endüstriyel ham madde, metal
arzı içindeki payını artırmak,
ve metal dışı madenlerimizin
üretimlerini artırarak yurt içinde
• Enerji verimliliğini artırmak,
değerlendirilmesini sağlamak,
• Serbest piyasa koşullarına tam işlerlik
• Maliyet, zaman ve miktar yönlerinden
kazandırmak ve yatırım ortamının
enerjiyi tüketiciler için erişilebilir
iyileşmesini sağlamak,
kılmak
• Petrol ve doğal gaz alanlarında kaynak
şeklinde özetlenebilir.
çeşitliliğini sağlamak ve ithalattan
Bu süreçte enerji
sektöründeki gelişmeler
dikkatle izlenmekte ve
bunun neticesinde gerekli
tedbirler alınmaktadır.
Ülkemizde enerji arz
güvenliğinin sağlanmasına
büyük önem verilmekte,
artan enerji talebi dikkate
alınarak enerji arz
güvenliğimize yönelik
politikalar çerçevesinde
çalışmalarımız
sürdürülmektedir. Bu
bağlamda, enerji arz
güvenliğinden kaynaklanan
riskleri azaltmak için;
Enerji arz güvenliğinden
kaynaklanan riskleri
azaltmak ve enerjinin daha
verimli üretilmesini ve
kullanılmasını sağlamak
amacıyla serbest piyasa
şartlarının oluşturulması
ve rekabete dayalı yatırım
ortamının geliştirilmesi,
enerji sektöründeki önemli
talep artışını karşılamada
başlıca stratejilerimiz
olmaya devam edecektir.
Enerji strateji ve
politikaları; enerji arz
güvenliği, alternatif
enerji kaynakları, kaynak
çeşitliliği, yerli kaynakların ekonomiye
kazandırılması, sürdürülebilirlik, enerji
piyasalarında serbestleşme ve enerji
verimliliği temellerine dayanmaktadır.
Bu politikalar, jeopolitik konumumuzun
avantajları kullanılarak ve ülke gerçekleri
ile küresel ölçekli dinamikler çerçevesinde
yönetilmektedir. Enerji arz güvenliğini
esas alan temel strateji ve politikalar;
40
• Doğal kaynaklarımızın ülke
ekonomisine katkısını artırmak,
kaynaklanan riskleri azaltacak
tedbirleri almak,
• Jeopolitik konumumuzu etkin
kullanarak, enerji alanında bölgesel iş
birliği süreçleri çerçevesinde ülkemizi
enerji üssü ve terminali haline
getirmek,
• Enerji ve tabii kaynaklar alanlarındaki
faaliyetlerin çevreye duyarlı halde
yürütülmesini sağlamak,
• Yerli ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına
öncelik verilerek kaynak
çeşitlendirmesinin sağlanması,
• Serbest piyasa unsurlarının
işlevselliğinin artırılması,
• Yatırım ve ticaret ortamının
iyileştirilmesi,
• Enerji sektörünün sürdürülebilirliğini
temin etmek amacıyla enerji
kaynaklarının, taşıma güzergâhlarının
ve enerji teknolojilerinin
çeşitlendirilmesi,
MAYIS 2016
• Ülkemiz yeraltı ve yerüstü
kaynaklarının ülke ekonomisine
yüksek katma değer sağlayacak
şekilde değerlendirilmesi,
• Enerji arz ve talep zincirinin her
halkasında enerji verimliliğinin
artırılması,
• Sahip olduğumuz jeopolitik konumun
etkin şekilde kullanılmasıyla ülkemizin
enerji koridoru haline getirilmesi,
• Elektrik arz güvenliğine katkı
sağlamak ve yeterli enerjinin kesintisiz
ve kaliteli bir şekilde temini açısından
komşu ülkelerle enterkoneksiyonların
sağlanması,
• Türkiye’nin daha şeffaf bir piyasaya
kavuşması ve enerji terminali
olabilmesi yolunda enerji borsası ve
uluslararası piyasa entegrasyonu
projelerinin hayata geçirilmesi,
• Nükleer enerjinin elektrik üretim
portföyüne dâhil edilmesi,
• Ülkemizin enerji alanındaki dışa
bağımlılığının azaltılarak enerji
maliyetlerinin ülke ekonomisi içindeki
payının düşürülmesi ve cari açığın
azaltılması
çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
Enerji diplomasisi kapsamında
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesi
yönündeki çalışmalar da devam
etmektedir.
Kalkınmanın En Önemli Faktörlerinden
Biri Enerji
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
kalkınmasında en önemli faktörlerden
biri olan enerjide teknoloji geliştirme ve
enerji verimliliğinde önemli çalışmalar
yapılmasına rağmen enerji politikaları ve
arz güvenliği stratejik bir konudur.
Ülkelerin arz güvenliği planlamalarında
ve ekonomik rekabet stratejilerinde enerji
kaynaklarının çeşitlendirilmesi önem
arz etmektedir. Enerji politikamız için
de “Enerji arz güvenliği, enerji çeşitliliği,
yerel kaynaklarımızı değerlendirmek,
sürdürülebilirlik, enerji piyasalarında
serbestleşme ve enerji verimliliği” öncelik
almaktadır.
Ülkelerin jeopolitik stratejilerini
gözlemlediğimizde gelişmiş ülkeler enerji
stratejilerini enerji kaynakları üzerine
kurduğunu görmekteyiz. Ülkelerin bu
stratejileri, enerji kaynaklarında büyük
ölçüde dışa bağımlı olan ülkemiz için
ekonomik büyümeyi sağlamada en önemli
etken olmaktadır. Bu problemi çözmek için
güçlü ve çözüm odaklı enerji stratejileri
ve politikalarının oluşturulması ve
uygulanması gereklidir.
Enerji politikalarımızın uygulamalarında
mevcut akarsularımızın değerlendirilmesi,
çevreye duyarlı temiz kömür
teknolojilerine sahip ve yerli linyitlerimizi
kullanan termik santrallerin
kurulması, güneş, rüzgâr ve jeotermal
gibi yenilenebilir enerji alanlarında
yapılacak yatırımların teşvik edilmesi ve
hızlandırılmasıyla baz yük elektrik enerji
ihtiyacının en güvenilir şekilde temin
edilmesi için öncelik kazanmaktadır.
Ülkemizin petrolde ve doğal gazda dışa
bağımlılığında oluşabilecek riskleri
azaltmak için boru hattı projelerinin
ve LNG depolama tesisleri sayılarının
artırılması orta vadede çözüm olarak
görünmektedir.
Ülkemizdeki kurulu güç kapasitemiz 2014
yılına göre 2015 yılı aralık ayı itibarıyla
yaklaşık yüzde 5,2 oranında artmıştır.
2015 yılı itibarıyla kurulu güç kapasitemiz
yaklaşık 73 bin MW’a ulaşmış
bulunmaktadır. Kurulu güç içerisinde
hidrolik üretimin yüzde 35, doğal gaz
yaklaşık yüzde 30, kömürün yüzde 20,
yüzde 2 fuel oil-motorin ve rüzgâr yüzde
6’lık orana sahiptir.
Dünyada genellikle enerji arz güvenliği
için elektrik üretiminde yerli kaynakların
payı en az yüzde 40, ithal kaynakların payı
ise yüzde 20 seviyesinde tutulmaktadır.
Yerli linyitlerimiz elektrik üretiminde
kullanarak bu orana ulaşmamız mümkün
olabilir.
41
MAYIS 2016
ENERJİ POLİTİKALARI
Yenilenebilir Enerji Kaynakları Alanında
Yapılan Düzenlemeler
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji
arzı içindeki payının artırılmasına
yönelik olarak hem yasal altyapı
çalışmalarını hem de sektörü harekete
geçirecek kapsamlı çalışmalar
yürütülmektedir.
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının
elektrik enerjisi üretimi amaçlı
kullanımının yaygınlaştırılarak bu
kaynakların ekonomiye kazandırılması,
kaynak çeşitliliğinin artırılması,
atıkların değerlendirilmesi ve
çevrenin korunması ve ilgili
imalat sektörünün geliştirilmesini
amaçlayan 5346 sayılı “YEK”
Kanunu’nda değişiklik yapan 6094
sayılı Kanun 8 Ocak 2011 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ENERJİ POLİTİKALARI
parçaları için yerli ilave katkı fiyatının
belirlenmesi, belgelendirilmesi ve
denetlenmesi ile ilgili usul ve esaslar
yeniden düzenlenerek yatırımcıların
bu yöndeki talepleri karşılanmıştır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından
elektrik üretimi yapan tesislerde yurt
içinde üretilmiş ekipman kullanıldığı
takdirde 2,3 ile 9,2 Dolar cent /
kWh arasında ilave fiyat desteği
verilmektedir. Güneş enerjisine
dayalı elektrik üretim santralleri için
42
• Elektrik enerjisi üretiminde
güneş enerjisinin etkin ve verimli
kullanımını sağlamak amacıyla
güneş enerjisine dayalı yapılan
lisans başvurularının teknik
değerlendirilmesinin yapılabilmesi
amacıyla hazırlanan Güneş Enerjisine
Dayalı Lisans Başvurularının
Teknik Değerlendirilmesi Hakkında
Yönetmelik 1 Haziran 2013 tarih
ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
• Elektrik enerjisi üretiminde rüzgâr
enerjisinin etkin ve verimli kullanımını
sağlamak, rüzgâr kaynağına dayalı
olarak yapılan ön lisans veya lisanssız
elektrik üretimi başvurularının
teknik değerlendirmelerini yapmak,
teknik değerlendirmeleri
olumlu sonuçlandırılmış
olan ön lisanslı, lisanslı
veya lisanssız projelerin
koordinat değişikliği,
kapasite artışları ve türbin
teknik özellikleri ile ilgili değişiklik
talepleri hakkında uygunluk
yazısının düzenlenmesine ilişkin
usul ve esasları belirlemek amacıyla
hazırlanan Rüzgâr Kaynağına Dayalı
Elektrik Üretimi Başvurularının
Teknik Değerlendirilmesi Hakkında
Yönetmelik 20 Ekim 2015 tarih
ve 29508 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
• 6094 sayılı Kanun
kapsamında, yenilenebilir
enerji kaynağına dayalı
üretimde tesis tiplerine
göre; hidroelektrik üretim
tesisi ile rüzgâr enerjisine
dayalı üretim tesisi için 7,3 Dolar
cent/ kWh, jeotermal enerjisine dayalı
üretim tesisi için 10,5 Dolar cent/
kWh, biyokütleye dayalı üretim tesisi
(çöp gazı dâhil) ile güneş enerjisine
dayalı üretim tesisi için 13,3 Dolar
cent/kWh fiyat desteği sağlanmıştır.
Ayrıca Kanun kapsamında, yurt içinde
gerçekleşen yerli imalat için de teşvik
mekanizması getirilmiştir.
• Bahse konu Kanun kapsamında,
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından
Elektrik Enerjisi Üreten Tesislerde
Kullanılan Aksamın Yurt İçinde İmalatı
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik 4 Eylül
2013 tarihli ve 28755 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu Yönetmelik ile 5346
sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları
(YEK) Kanunu’na göre ülkemizde imal
edilecek aksamlar ve bütünleştirici
büyük yenilenebilir ekipman ve parça
tedarikçisi olacaktır.
ünitelerin tamamen yerli olması
durumunda Kanun’da 13,3 Dolar cent/
kWh olan fiyat desteği 20 Dolar cent/
kWh’e ulaşmaktadır. Bu düzenleme ile
birçok yerli ve yabancı yatırımcıların,
ülkemizde ilgili aksam ve bütünleştirici
parçaların üretildiği fabrikalar açması
yönünde çalışmalara başlaması
sağlanmıştır. Eğer süreç bu şekilde
devam ederse, ülkemiz bölgede en
• Uluslararası hazırlanan bir rapora
göre; ülkemiz Çin, ABD, Japonya,
İngiltere ve Almanya yenilenebilir
enerji yatırımlarında lider. Türkiye ise
2014 verilerine göre bazı alanlarda
dünyada ilk 5’e giriyor. Buna göre,
yeni yatırımlarla oluşan kapasite
artışı bakımından, yani tamamlanan
yatırımlar sonucu kurulu güç kapasitesi
artışında Türkiye, jeotermal enerjide
dünyada ikinci ve hidroelektrikte
Çin, Brezilya ve Kanada’nın ardından
MAYIS 2016
Enerji ve tabii kaynaklar alanlarındaki
faaliyetlerin çevreye olan olumsuz etkilerini
en aza indirmeye yönelik olarak;
• Elektrik üretim santrallerinin çevre
ile uyum içinde işletilmesi adına
çalışmaların devam ettirilmesi,
• Madencilik alanında faaliyet gösteren
maden işletmelerinin çevreye uyum
planlarının denetiminin yapılmasına
ara vermeden devam edilmesi
hedeflenmektedir.
dördüncü olurken, güneş enerjisiyle
su ısıtma kapasitesinde ise Çin’in
ardından ikinci sırada yer aldı. Toplam
kapasiteye göre sıralamada jeotermal
enerjiyle ısıtmada dünya ikincisi
olan Türkiye, kişi başına jeotermal
enerjiyle ısıtma kapasitesinde dünya
dördüncüsü ve ısıtma amaçlı güneş
enerjisi su kolektörü kapasitesinde Çin,
ABD ve Almanya’nın ardından dünya
dördüncüsüdür.
Enerji Alanındaki Uzun Dönemli Hedefler
Arz güvenliğini sağlamaya yönelik olarak;
• 2023 yılında elektrik enerjisi kurulu
güç kapasitemizin 110 bin MW’ın
üzerine, toplam elektrik enerjisi
üretimimizin ise 414 milyar kWh
seviyelerine yükseltilmesi,
• Bilinen linyit ve taş kömürü
kaynaklarının 2023 yılına kadar
elektrik enerjisi üretimi amacıyla
değerlendirilmiş olması,
• 2019 yılı sonuna kadar yerli kömürden
üretilen elektrik enerjisi miktarının
yıllık 60 milyar kWh’e çıkarılması,
• 2019 yılı sonuna kadar yurt içi ve yurt
dışı ham petrol üretimimizin tüketimi
karşılama oranının yüzde 13,6’ya
çıkarılması,
• 2019 yılı sonuna kadar toplam doğal
gaz depolama kapasitesinin 5,3
milyar Sm3’e ve toplam geri üretim
kapasitesinin 115 milyon Sm3/gün’e
çıkartılması,
• 2016 yılına kadar kaya gazı, metan
Sonuç olarak iklim değişikliği ile
hidrat vb. geleneksel olmayan
mücadele kapsamında;
kaynakların ve kaya petrolünün
üretilebilir olduğunun ve potansiyelinin • Enerjide arz güvenliğini sağlamak ve
ortaya konulmasına ilişkin çalışmaların
dışa bağımlılığını azaltmak,
tamamlanması hedeflenmektedir.
• Enerji arz çeşitliliğinin artırılması,
Enerji verimliliğine ilişkin olarak:
• Çevreye duyarlı tesislerin kurulması
için yasal alt yapının oluşturulması,
• 2023 yılında Türkiye’nin GSYH başına
tüketilen enerji miktarının (enerji
yoğunluğunun) 2011 yılı değerine göre
en az yüzde 20 azaltılması,
• Çevreye duyarlı bir şekilde yerli
kaynaklarımızı değerlendirmek için
temiz teknolojilerinin kullanılması,
• Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında
teknik kayıpların asgariye indirilmesi
ve elektrik enerjisi dağıtımında kayıp
kaçak oranının 2019 yılı sonuna kadar
yüzde 10’a düşürülmesi,
• 2019 yılı sonuna kadar kamu
sorumluluğundaki elektrik enerjisi
üretim santrallerinde ihtiyaç duyulan
bakım, onarım, rehabilitasyon ve
modernizasyon çalışmalarının
tamamlanması,
• Yenilenebilir enerji kaynaklarımızın
mevcut potansiyellerini mümkün
olduğu kadar kullanılmasını sağlamak
için teşvik mekanizmalarının
geliştirilmesi,
• İletim hatlarında kayıp kaçak oranının
azaltılması,
• Mevcut santrallerde verimliliği
artırmak için iyileştirmelerin yapılması,
• Enerji verimliliğinin teşvik edilmesi ve
farkındalık oluşturulması
• Yerinde üretimin yaygınlaştırılması
ve 2019 yılı sonuna kadar toplamda
tüketimin en az 1.000 MW’lık kısmının
yerinde üretimden karşılanması,
gibi politikaların uygulanması önem arz
etmektedir.
• Enerji verimliliği ile ilgili düzenleyici
çerçevenin geliştirilmesi ve teşviklerin
etkinliğinin artırılması,
• Enerji Enstitüsü Yayınları
Kaynakça
• ETKB Strateji Belgesi
• Enerji verimliliği ve tasarrufuna
yönelik kamuoyu farkındalığı
geliştirilmesi hedeflenmektedir.
43
MAYIS 2016
VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2015/4
ÜÇ AYLIK ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
2015 YILI DÖRDÜNCÜ DÖNEMİ AÇIKLANDI
Dr. Dursun BALKAN - Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Dr. Yücel ÖZKARA
Sanayi ve Teknoloji Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
İmalat sanayi genelinde, çalışan kişi başına üretim endeksi, 2015 yılı IV. döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre
(2014 yılı IV. dönemine göre) %8,15 artmıştır. Çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki döneme göre ise
(2015 yılı III. dönemine göre) ise %13,71 artmıştır.
Bir önceki yılın aynı dönemine göre çalışan kişi başına üretim endeksinde imalat sanayiyi oluşturan 24 bölümden
22’sinde artış görülmüş, en büyük artış “Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı”
bölümünde gerçekleşmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından
Resmi İstatistik Programı kapsamında
hesaplanan Üç Aylık Verimlilik
İstatistiklerinin, Ulusal Veri Yayımlama
Takvimi’ne göre 1 Nisan 2016 tarihinde
yayımlanması planlanan 2015 Yılı
Dördüncü Dönemi, veri derleme ve
hesaplama süreçlerinin planlanandan
daha erken bitirilmesinden dolayı 21
Mart 2016 Pazartesi günü kamuoyuyla
paylaşılmıştır. EFİS Rev. 2 (Avrupa
Birliğinde Ekonomik Faaliyetlerin
İstatistikî Sınıflandırılması-NACE Rev.
2)’ye göre sanayinin “B-Madencilik
Taşocakçılığı”, “C-İmalat Sanayi” ve
“D-Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme
Üretimi ve Dağıtımı” kısımları, Üç
Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin
kapsamını oluşturmaktadır. Ana Sanayi
Grupları Sınıflaması (MIGs) çerçevesine
uygun şekilde beş ana sanayi grubunda da
verimlilik istatistikleri hesaplanmıştır.
Şekil 1. İmalat Sanayinde Üç Aylık Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi ve Çalışılan Saat Başına Üretim Endeksi
44
MAYIS 2016
İmalat sanayi çalışan kişi başına üretim
endeksinin ve çalışılan saat başına üretim
endeksinin aldığı değerler Şekil 1’de
görülmektedir. 2010=100 baz yıllı olarak
hesaplanan çalışan kişi başına üretim
endeksi, 2015 yılı IV. döneminde, bir
önceki yılın aynı dönemine göre (2014 yılı
IV. dönemine göre) %8,15 artarak 104,12
değerinden 112,60 değerini almıştır.
Çalışan kişi başına üretim endeksi, bir
önceki döneme göre ise (2015 yılı III.
dönemine göre) ise %13,71 artmıştır.
Çalışılan saat başına üretim endeksi
2015 yılı IV. döneminde, bir önceki yılın
aynı dönemine göre %7,40 artarak 115,83
değerini almıştır. Çalışılan saat başına
üretim endeksinde, bir önceki döneme
göre de %8,60 oranında artış gözlenmiştir.
Zaman serilerinin izlediği seyir
incelenirken dönemlik değişimlerden
ziyade yıllık değişimlerin izlenmesi daha
sağlıklı sonuçlar verecektir. Bunun nedeni
dönemlik değişimlerin belli bir bölümünün
mevsimsel etkiler içermesidir. Buna
ilaveten, üç aylık verimlilik istatistikleri
çeyreklik dönemlerle yayımlandığı için
yıllık eğilimleri görebilmek amacıyla
seride mevsimsel düzeltme yapılmış ve
Şekil 2’de imalat sanayi çalışan kişi başına
üretim endeksi ile bu endeksin mevsimsel
etkilerden arındırılmış serisinin grafiği,
2015 yılı dördüncü döneminde aldıkları
değerler ile bir arada gösterilmiştir.
Şekil 2. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi ve Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış Endeks
Çalışan kişi başına üretim endeksi
değişimleri, Şekil 2’de görüldüğü üzere
mevsimsel etkilerden arındırılmış seriler
kullanılarak incelendiğinde iş gücü
verimliliği üzerinde özellikle önceki
döneme göre yapılan değerlendirmeler
daha anlamlı olacaktır. İmalat sanayi
için mevsimsel etkilerden arındırılmış
verimlilik serisinin bir önceki döneme
göre çok az da olsa bir düşüş sergilediği
gözlenmektedir. İmalat sanayinde çalışan
kişi başına üretim endeksi bir önceki
döneme göre %13,71 oranında artarken,
mevsimsel etkilerden arındırılmış çalışan
kişi başına üretim endeksi bir önceki
döneme göre %6,42 oranında artmıştır.
Bu rakamlar hem mevsimsel etkiler
barındıran orijinal verimlilik endeksi
serisinin, hem de mevsimsel etkilerden
arındırılmış verimlilik endeksi serisinin
bir önceki döneme göre değişiminin
pozitif yönde olduğunu göstermekle
birlikte mevsimsel etki barındıran orijinal
serideki artışın oldukça yüksek olduğunu
ve bu iki dönemsel artış oranının oldukça
farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla mevsimsel etkilerden
arındırılmış serileri incelemek, verimlilik
seviyelerine ilişkin değerlendirmelerde
daha gerçekçi sonuçlara ve yorumlara
ulaşılmasını sağlayacaktır.
45
MAYIS 2016
VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2015/4
Şekil 3. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Değişimlerinin Yapısı
Ülkemiz ekonomisinde gerek sanayi
genelinde, gerekse imalat sanayinde, iş
gücü verimliliğinin belirleyicisinin 2009 yılı
ile 2010 yılının ilk yarısında yatay seyreden
ve 2010 yılının ikinci yarısından itibaren
artış eğiliminde olan istihdam düzeyine
bağlı olmakla birlikte, esas olarak üretim
endeksi olduğu görülmektedir. Şekil
3’te görüldüğü üzere imalat sanayinde
istihdam endeksi, 2010 yılı birinci
çeyreğinden itibaren son 24 çeyrekte
incelendiğinde, dönem başına ortalama
%1,02 ile düzenli olarak artmaktadır.
Bahsi geçen son 24 çeyrekte üretim
endeksi ve iş gücü verimliliğinin çeyreklik
46
ortalama büyümeleri ise sırasıyla
%1,83 ve %0,80 olarak gerçekleşmiştir.
2005 yılından itibaren imalat sanayinde
istihdam ve üretim düzeyine bakıldığında;
son dönemlerde artarak en yüksek
seviyeye ulaştıkları görülmektedir.
2015 yılı dördüncü döneminde istihdam
endeksi 121,12 değerini almıştır. Üretim
endeksi ise bu çeyrekte 136,26 ile 2005
yılından bu yana en yüksek seviyesine
ulaşmıştır. 2010 ile 2015 yılı ortalama
değerlerine bakıldığında ise yıllık
ortalama büyüme üretim endeksinde
%4,68, istihdam endeksinde %3,84 olarak
gerçekleşmiş, verimlilik büyümesi ise
bu son altı yıllık dönemde yıllık ortalama
%0,83 olmuştur. Şekil 3 incelendiğinde
imalat sanayinde iş gücü verimliliği
seviyesinin ana belirleyicisi geçmişe
göre istikrarlı biçimde artmakta olan
istihdam endeksinden ziyade istihdam
seviyesine nazaran daha değişken şekilde
artan üretim endeksi olmuştur. Bu
durum mevsimsel etkilerden arındırılmış
çalışan kişi başına üretim endeksinde de
gözlenmektedir (Bkz. Şekil 2).
MAYIS 2016
Şekil 4. Bir Önceki Döneme Göre Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksinde Değişimler (Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış ve Orijinal Seriler)
Şekil 4’te toplam sanayi, madencilik,
imalat sanayi ile elektrik, gaz, buhar ve
iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları
için bir önceki döneme göre çalışan kişi
başına üretim endeksi değişimleri, orijinal
seri ve mevsimsel etkilerden arındırılmış
seriler olarak gösterilmektedir. Şekil
incelendiğinde sanayiyi oluşturan
kısımların hepsinde orijinal serilerin
dönemden döneme değişimlerinde büyük
dalgalanmalar gösterdiği, buna karşın
mevsimsel etkilerin ortadan kaldırıldığı
serilerdeki dönemsel değişimlerin
madencilik hariç tutulduğunda nispeten
daha küçük olduğu görülmektedir.
İmalat sanayi ve madencilik kısımlarının
mevsimsel etkilerden arındırılmış serileri
değerlendirildiğinde, mevsimsellik
dışındaki faktörlerin de verimlilik üzerinde
dalgalanma yarattığı göze çarpmaktadır.
Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme
üretimi ve dağıtımı kısmı orijinal seride
değişken seyretmesine karşın, mevsimsel
etkilerden arındırılmış seride değişimlerin
birbirine dönemsel olarak daha yakın
olduğu görülmektedir. Toplam sanayinin
ise kendisini oluşturan kısımlardan,
beklendiği üzere en çok imalat sanayi ile
benzer karakterde bir değişim arz ettiği
gözlenmektedir.
47
MAYIS 2016
VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2015/4
2005 ile 2015 yılının ortalama değerleri
temelinde verimlilik büyümeleri,
imalat sanayini oluşturan 24 bölüm için
incelendiğinde, “Bilgisayarların, elektronik
ve optik ürünlerin imalatı”, “Deri ve ilgili
ürünlerin imalatı”, “Tekstil ürünlerinin
imalatı”, “İçeceklerin imalatı” ve “Kok
kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri
imalatı” bölümlerinin verimliliğinin düşme
eğiliminde olduğu, bu bölüm dışında kalan
19 bölümün verimliliklerinin ise artma
eğiliminde olduğu görülmüştür. En yüksek
verimlilik büyümesinin yıllık ortalama
%7,5 ile “Temel eczacılık ürünlerinin ve
eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı”
bölümünde olduğu görülmüştür. Şekil
5 ve Tablo 1’de verilen büyüme oranları,
verimlilik serilerinin başlangıcı olan 2005
yılının ortalama değerleri ile 2015 yılının
dördüncü döneminin hesaplanmasıyla
ortaya çıkan 2015 yılı ortalama değerlerine
dayanılarak hesaplanmıştır.
Şekil 5. İmalat Sanayini Oluşturan 24 Bölüme Ait Yıllık Ortalama Verimlilik Büyümeleri
(2005 Ort. – 2015 Ort.)
Tablo 1. 2005 Ortalama ile 2015 Ortalama Değerlerine Göre Yıllık Ortalama Verimlilik Büyümeleri
(% değişimler)
Toplam Sanayi
Sanayinin Kısımları
Ana Sanayi Grupları
(MIGs)
48
1,90
Madencilik
0,87
İmalat
1,76
Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı
7,86
Ara Malları
1,00
Dayanıklı Tüketim Malları
2,97
Dayanıksız Tüketim Malları
2,18
Enerji
4,55
Sermaye Malları
1,79
Tablo 1’de toplam sanayi, sanayinin
kısımları ve ana sanayi grupları
için hesaplanan çalışan kişi başına
üretim endeksinin 2005 ile 2015 yılı
ortalamalarına göre yıllık ortalama
büyüme oranları verilmiştir. Sanayi
kısımları içerisinde “Elektrik, gaz, buhar
ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı”nın
%7,86 ile en yüksek yıllık ortalama
verimlilik büyümesine sahip olduğu;
en düşük yıllık ortalama verimlilik
büyümesinin ise %0,87 ile “Madencilik”te
olduğu gözlenmiştir. Ana Sanayi Grupları
incelendiğinde ise en yüksek verimlilik
artışının yıllık ortalama %4,55 ile
“Enerji”de olduğu görülmektedir. Enerji
ana sanayi grubuna ilişkin 2010=100 baz
yıllı çalışan kişi başına üretim endeksinin
2015 yılı ortalama değeri 127,42 olarak
gerçekleşmiştir.
Şekil 6’da Ana Sanayi Gruplarına ait
çalışan kişi başına üretim endeksi
serilerinin trendleri gösterilmektedir.
Bu noktada kullanılan trend kavramı
orijinal seriden mevsimsel ve diğer
etkilerin çıkarılmasıyla elde edilen uzun
MAYIS 2016
Şekil 6. Ana Sanayi Grupları (MIGs) Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Trend Serileri
dönemli eğilimi ifade etmektedir. 2008
yılı son dönemleri ile 2009 yılının ilk
dönemlerinde küresel düzeyde etkisi
görülen krizde ana sanayi gruplarının
trend değişimlerine bakıldığında ara
malı ve sermaye malı üretiminde iş
gücü verimliğinin durgunluktan oldukça
etkilendiği, bazı grupların ise hemen
hemen etkilenmediği görülmektedir.
Dayanıklı Tüketim Malı Üretimi ile
Dayanıksız Tüketim Malı Üretimi iş gücü
verimliliklerinin uzun dönem eğilimleri,
küresel kriz dönemi de dâhil olmak üzere
istikrarlı bir şekilde artmıştır. Kömür ve
linyit çıkartılması, ham petrol ve doğal gaz
çıkarımı, kok kömürü ve rafine edilmiş
petrol ürünleri imalatı, elektrik, gaz,
buhar ve iklimlendirme sistemi üretim
ve dağıtımı, suyun toplanması, arıtılması
ve dağıtılması faaliyetlerinden oluşan
Enerji ana sanayi grubunda ise belirgin ve
istikrarlı bir biçimde artan verimlilik trendi
2012 yılından itibaren azalma eğilimine
girmekle beraber 2013 yılıyla birlikte
istikrarlı bir artış trendi yakalamıştır.
Şekil 6’da yer alan verilerle
değerlendirildiğinde 2005 yılı birinci
dönemi ile 2015 yılı dördüncü dönemi
arasında; dayanıklı tüketim malı üretimi
ve dayanıksız tüketim malı üretimine ait
iş gücü verimliliği yıllık ortalama trend
büyümeleri sırasıyla %3,38 ve %2,65
olarak gerçekleşmiştir. Enerji ana sanayi
grubunda ise iş gücü verimliliği trendinin
yıllık ortalama büyüme oranı %4,95’dir.
Küresel kriz döneminden etkilenen
Sermaye Malı Üretimi sanayi gruplarının
verimlilik trendlerine bakıldığında ise
dalgalı bir yapıda oldukları görülmektedir.
Ara Malları üretiminde iş gücü
verimliliğinin trendi, 2015 yılında artış
yönünde seyretmiştir. Diğer ana sanayi
gruplarında son dönemlere bakıldığında
nispeten istikrarlı bir trend yakalanmış
olsa da Sermaye Malı üretiminde iş gücü
verimliliği trendi dalgalı yapısını muhafaza
etmektedir.
49
MAYIS 2016
PROJELER
50
MAYIS 2016
51
MAYIS 2016
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ ALANINDA GÜNCEL GELİŞMELER*
Kanser Hastası Çocuklar İçin Geliştirilen Robot: Casper
Küçük Casper kanser sebebiyle hastanede
yatan çocuklara arkadaş olması için
tasarlandı.
Kanser hastası çocukların içlerine kapanıp
kendini teknolojik oyuncaklara vermesi
oldukça endişe verici görülmekte. Bu
çocuklar giderek yalnızlaşarak kendini
insanlardan soyutluyor. Ancak bu şekilde
hareket eden bir robotla oynaması
hem çocuğun hareket etmesini ve hem
de sosyal grupların içine girmesini
kolaylaştırmaktadır.
Casper, bir Avrupa araştırma projesinde
görevli bilim insanları tarafından
geliştirildi. Amaç, robotların eğitim ve
*
52
eğlence aktivitelerinde kullanılarak çocuk
hastaların sosyalleşmesini sağlamak.
Bilim insanlarına göre bu işin birçok
zorluğu bulunuyor. Robotların yürüyüş
hızının artırılması gerekmekte. Ayrıca
100 çocukla nasıl bir robot istediklerinin
araştırılması için yapılan görüşmelerde
çocuklar daha sevimli ve daha hızlı
hareket edebilen robotlar istediklerini
belirtmişlerdir.
Diğer zorluk da robotun sahip olduğu
donanımlarla ilgili mühendislik fikirlerinin
geliştirilmesi… Casper’ın etrafıyla
etkileşimde olması gerekiyor. Birçok aygıt
robotun içerisine takılıyor. Ayrıca robotun
sosyal kabiliyeti gelişmiş olmalı. Kısaca
sosyal bir ortam içerisinde çevresindeki
nesneler ve canlılarla iletişim ve etkileşim
halinde hareket edebilmeli.
Robot sistemlerinin bir kısmı Lizbon
Üniversitesi’nin laboratuvarında
geliştiriliyor. Gelişmiş teknoloji, psikoloji
gibi sosyal bilimlerle ilgili konularla
harmanlanarak Casper’ın algı kapasitesi
artırılmaya çalışılıyor. Son olarak insanla
robot arasındaki iletişimin uygun bir
şekilde artırılmasına çalışılıyor.
‘‘Genç hastalardan nasıl bir tepki almaya
çalışıyorsunuz?’‘ sorusuna cevap veren bir
araştırma görevlisi: ‘‘Onların davranışlarını
iyileştirmeyi amaçlıyoruz. Doktorlar mutlu
Bu sayfalar; Avrupa Birliği Uzmanları Halil Özden, R.Zeynep Sümer ve Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Halil Arslan tarafından hazırlanmıştır.
MAYIS 2016
çocukların tedaviden sonraki alışma
sürecini daha hızlı atlattıklarını belirtiyor.
Biz de Casper’ın çocuklarla oynayarak
onlara yardım etmesini amaçladık. Biz
çocukların robotlarla tıpkı bir arkadaş ya
da evcil bir hayvanla arasındaki ilişkiyi
kurmalarını istiyoruz” diye belirtmiştir.
Araştırmacılar Casper’ın yaklaşık
üç senede Avrupa’daki hastanelerde
çocukların gerçek bir arkadaşı olmasını
ve çocuklarla gerçek bir etkileşim içine
girmesini amaçlıyor
(http://tr.euronews.com/2016/03/28/
kanser-hastasi-cocuklar-icin-gelistirilenrobot-casper/).
2020’de 17 Milyon Elektrikli ve
Hibrit Araç Yollarda
Juniper Research araştırma şirketinin
raporunda, elektrikli araç ve benzin
motorunun yanında batarya veya elektrik
motoru da içeren hibrit araçların satışının,
2020 yılına kadar dünya genelinde 17
milyon adedi bulacağı belirtildi.
Satış rakamları ve rakiplerine göre üstün
gidiş mesafesi sayesinde ABD’li Tesla
şirketi ilk sırada yer alırken, Alman BMW
ve Japon markası Nissan onu izledi.
Sıralamaya göre, ABD’li araç üreticileri
Juniper Research araştırma şirketinin
raporuna göre, elektrikli araç üreticilerinin Chevrolet ve Ford da ilk beşte yer aldı
(http://www.memurlar.net/haber/569889/).
araçların menziline odaklanması, bu tip
araçların satışını ve kullanılmasını olumlu
Endüstride Devrim: Yüzde 100 Bitkisel
yönde etkileyecek. Benzin ve mazotlu
Plastik
araçlarla yarışabilmek adına elektrikli
ve hibrit araçların gidiş mesafesinin
Biyo-polimer madde tarım atıklarının
artırılmasına öncelik veren üretici firmalar nano-maddelerle karışımından oluşuyor
ve bu ham maddeler 200 derecede
sayesinde, 2020’de yollarda 17 milyon
elektrikli ve hibrit araç olacak.
eritiliyor. Bu yeni ürünün sağlamlığı,
içerisindeki bileşenlerin oranına
göre değişmekte. Örneğin nano-kil
ABD sektörde başı çekiyor
Raporda, elektrikli ve hibrit araçların satış maddesi daha çok kullanılırsa geniş
bir alan kaplamakta ve bir nano-metre
rakamları, ikinci kez şarj gerektirmeden
gidiş mesafesi ve şirketlerin proje bazında büyüklüğündeki filmden koruyucu
malzeme üretiliyor.
planladıkları yenilikler göz önünde
bulundurularak, sektörde önde gelen
üreticiler de sıralandı.
53
MAYIS 2016
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
sadece bununla sınırlı
değil. Araştırma
görevlileri geliştirdikleri
sensörlerle paketleme
sistemini daha da ileri
taşımak istiyor.
Bu işteki asıl teknoloji doğal polimer
maddesi elde edilen şeker kamışı. Bu geri
dönüşümü olan bir madde. Bu sebeple
farklı işlevlerle kullanılabiliyor. Şu anda
anti-mikrobik özelliği kullanılmakta. Bu
sayede ürünler daha sağlıklı oluyor.
Bugüne kadar biyo-plastik ürünlerin
sanayide kullanımı sınırlıydı. Bu biyolojik
maddeler çok sağlam olmadığı için gıda,
kozmetik ve ilaç paketlemede diğer plastik
maddeler gibi kullanılamıyordu. Ancak bu
yeni biyo-plastik ürün tüm bu sorunlara
çözüm oldu.
Bu yeni biyo-plastik ürünün mekanik
dayanıklılığını artırmak için
nano-maddeler kullanılmakta. Ayrıca bu
sayede paketlenmiş gıdaların oksijenle
teması azaltılıyor ve bu yeni maddeyi
sıradan bir kalıp makinesinde eritip farklı
paketleme ürünleri elde edilebiliyor.
Araştırmacıların bulduğu bu yeni bileşim,
tekrar kullanılamayan biyolojik plastik
ürünlerin üretim aşamasıyla benzerlik
gösteriyor. Araştırma geliştirme sürecini
hızlandırarak bu ürünün sanayide ve ticari
sektörde kullanılabilir hale getirilmesi ilk
hedef olarak belirtiliyor. Yeni ve akıllı bir
paketleme üzerinde çalışan araştırmacılar
bilimden destek alarak endüstriye katkı
sağlamak istediklerini ifade ediyorlar.
Bu küçük kozmetik kavanozlar, erimiş
enjeksiyon yöntemiyle üretiliyor. Makineler
85 ton baskı gücüyle erimiş plastiği demir
kalıplara döküyor. 30 saniye içerisinde
de polimer madde soğuyor. Teknoloji
54
Sensörün karmaşık
bir yapısı var. Beyaz
renkli bölümden radyo
frekansı alınıyor. Orta
bölümdeyse plastik film
bulunuyor. Bu plastik
madde oksijene duyarlı. Eşikten en az
yüzde iki oranında oksijen geçerse, plastik
maddenin yapısı ve rengi değişiyor.
Biyolojik olarak ayrışabilen bu şişeleme
yöntemiyle ürünler daha sağlıklı
korunuyor. Ayrıca ürün bozulursa paketin
rengi değişip tüketiciye haber veriyor
(http://tr.euronews.com/2016/03/14/
endustride-devrim-yuzde-100-bitkiselplastik/).
Bilinen Evrenin En Uzak, En Yaşlı
Galaksisi
Hubble Uzay Teleskobu sınırlarını
zorlamaya devam ediyor. Hubble’ın
görüntülediği 13.4 milyar yıl yaşındaki
yeni galaksi, Big Bang’den 400 milyon yıl
sonrasına tanık olma fırsatı tanıyor.
Hubble Uzay Teleskobu bulunan en
uzak, en yaşlı galaksinin keşfini yaptı.
Astrophysical Journal’da 8 Mart günü
yayımlanan makaleye göre
yeni galaksi, rekorun sahibi
bir önceki galaksiden 150
milyon yıl daha yaşlı. GNz11 ismi verilen galaksi
Big Bang’den yalnızca 400
milyon yıl sonra oluşmuş.
Yaklaşık 13.4 milyar yıl
yaşında olan galaksiden
Dünya’ya ulaşan ışıklar,
evrenin genişlemesinden
dolayı 32 milyar ışık
yılından daha fazla mesafe
kat ettiler. Bir başka deyişle
GN-z11 bizlere Big Bang’in
sadece 400 milyon yıl sonrasını görme
fırsatı tanıyor.
Hubble’dan umulanın çok ötesinde bir
keşif yaptıklarını belirten araştırmacı
Pascal Oesch,”GN-z11’i evrenin şu anki
yaşının %3’ü kadar olduğu bir zamanda
görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Keşif uzaydaki bir nesneden yayılan
görülebilir ışığın elektromanyatik tayfının
kırmızıya kayma oranı ölçülerek yapıldı.
Işığın kırmızılığının artması galaksininin
de yaşının arttığı anlamına geliyor. Önceki
en yaşlı galaksinin kırmızıya kayma oranı
8.68 çıkarken, GN-z11’in bu alandaki oranı
11.1 olarak tespit edildi.
Hubble’ın sınırlarını da zorlayan bu yeni
keşfi mümkün kılan bir diğer etken de
yaşlı galaksinin aynı zamanda birçok yeni
yıldıza ev sahipliği yapıyor olmasıydı.
Oldukça parlak olduğu gözlemlenen
galakside yıllık 25 yeni yıldız oluşuyor.
Bu sayı Big Bang’den çok kısa bir süre
sonra oluşmuş GN-z11’in Samanyolu’ndan
yaklaşık 20 kat daha hızlı yıldız ürettiğini
gösteriyor.
Hubble’ın yaptığı bu keşif her ne kadar
etkileyici olsa da bilim insanları 2018’de
gönderilecek olan James Webb Uzay
Teleskobu’yla beraber bu rekorun da
kırılmasını umuyorlar. Çalışmanın
yazarlarından Garth Illingworth da bu konu
MAYIS 2016
için,”Bu keşif Webb teleskobunun neler
yapabileceğini de daha iyi anlamamızı
sağlıyor. Webb teleskobuyla beraber ilk
galaksilerin henüz oluşma evrelerindeki
anlarına bakabileceğiz” ifadelerini kullandı
(http://www.donanimhaber.com/uzay/
haberleri/iste-bilinen-evrenin-en-uzaken-yasli-galaksisi.htm).
Türkiye’nin İlk Buluş Fuarı
Uluslararası Buluşçular Birliği
Federasyonu (IFIA) himayesinde ve
Türk Patent Enstitüsü ev sahipliğinde
ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Onursal Himayesinde 3 - 6 Mart 2016
tarihleri arasında 23 ülkeden 324 buluşun
katılımıyla İstanbul Kongre Merkezinde
ISIF’16 ‘İstanbul Uluslararası Buluş
Fuarı düzenlenmiştir. Fuarın açılışına
Bakanlığımız Müsteşar Yardımcısı Yunus
Emre Karaosmanoğlu, TPE Başkanı Prof.
Dr. Habip Asan, Avrupa Patent Ofisi Avupa
İşbirliği Direktörü Carlo Pandolfi, IFIA
Başkanı Alireza Rastegar ile çok sayıda
davetli katılım sağlamıştır.
Fuar, birçok ülkeden buluşçuları,
yatırımcıları, girişimcileri, araştırmacıları
ve yeniliklerle ilgili toplumun diğer
kesimlerini bir araya getirmiş olması,
yeniliklerin uluslararası tanıtımının
yapılması açısından önem taşımaktadır.
Fuarın hedef kitlesini; üretici ve ticari
firmalar, girişimciler, bireysel buluşçular,
özel araştırmacılar, danışmanlar, patent
ofisleri, özel veya devlet destekli araştırma
enstitüleri, bilim parkları, teknoparklar,
teknoloji transfer ofisleri, melek
yatırımcılar, üniversiteler, laboratuvarlar,
IP ile ilgili kurum ve kuruluşlar, patent
tacirleri, inovasyon teşvikçileri, buluş
dernekleri, sanayi odaları, organize sanayi
bölgeleri, Ar-Ge merkezleri ve KOBİ’ler
oluşturmaktadır.
Fuara, fikri mülkiyet konusunda
uluslararası çatı kuruluş olan Dünya Fikri
Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) ile LES Türkiye
de çalıştay desteği vermiştir.
Bu kapsamda, Türk Patent Enstitüsü
tarafından patent başvurusu
gerçekleştirilmiş 324 buluş fuarda
sergilenmiş olup fuar çerçevesinde
katılımcılar arasında öne çıkan buluş ve
buluşçular ödüllendirilmiştir.
Toyota Görme Engelliler için
Geliştirmekte Olduğu Navigasyon
Teknolojisini Tanıttı
Japon otomotiv devi Toyota otomotiv
alanındaki teknolojik birikimini, sosyal
sorumluluk politikası kapsamında
kâr amacı gütmeyen sivil toplum
kuruluşlarının hizmetine sunmaya devam
etmektedir.
Toyota basın biriminden yapılan açıklamaya
göre firma son olarak BLAID isimli sosyal
sorumluluk projesini başlatarak görme
engellilere özel giyilebilir bir navigasyon
cihazı protitipi üretti. Küçük ve kompakt
bir yapıya sahip Cihaz, görme engelli
kullanıcının içinde bulunduğu çevreye
dair önemli bilgiler vererek görme
engellilerin hayatında önemli bir yer tutan
baston, köpek ve temel GPS cihazı gibi
araçların eksikliklerini tamamlamayı
amaçlamaktadır. Omuza giyilen Cihaz
asansörler, merdivenler ve lavabolar
da dâhil olmak üzere ofis, alış veriş
merkezleri gibi iç mekânlarda görme
engelli kullanıcılara mükemmel bir şekilde
hareket edebilme kabiliyeti sunacaktır.
Kameralar ile donatılacak Cihaz
hoparlörler ve titreşim motorlarının
vereceği sinyallerle kullanıcının çevresini
algılamasını sağlayacaktır. Cihaza monte
edilecek ses tanıma sistemi ve butonlar
aracılığıyla kullanıcı Cihaz ile iletişime
geçebilecektir. İleri safhada Toyota Cihaza
haritalama, yüz ve nesne
tanımlama teknolojilerini
de entegre etmeyi
planlamaktadır.
Projeye ilişkin konuşan
Toyota Başkan
Yardımcılarından Simon
Nagata BLAID Projesi’nin
Toyota’nın mobil
hayatın geleceğindeki
öncülüğünün bir örneği
olduğunu ve herhangi
bir şarta bağlı olmadan
tüm insanlar için mobilite
özgürlüğünü genişletmeyi
arzu ettiklerini dile
getirmektedir. Şirketin
Robotik Bölümü yöneticisi Doug Moore
ise Toyota’nın ürettiği mükemmel
araçlardan öte, sınırlı mobiliteye sahip
insanların daha iyisini başarmaları için
yardımcı olmak da dâhil olmak üzere,
insanlığın mobilite alanındaki zorluklarını
ele almada rol almaya devam edeceğini,
BLAID Projesi’nin görme engellilerin
hayatlarını zenginleştirecek potansiyelde
olduğuna inandıklarını ifade etmektedir.
Görme engelli bir gencin cihazın erken
aşama versiyonunu test ettiği bir
videoya http://www.toyota.com/usa/
story/effect/index.html adresinden
erişim sağlanabilmektedir (http://
pressroom.toyota.com/releases/
wearable+mobility+visually+impaired+
toyota.htm).
55
MAYIS2016
MAY
2016
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)
“TEMİZ TEKNOLOJİ” İŞ FİKİRLERİ DESTEK PROGRAMI GCIP 2016 BAŞLIYOR
Global Cleantech Innovation Programme
(GCIP), Birleşmiş Milletler Sınai ve
Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) tarafından
Küresel Çevre Fonu (GEF) desteği ile
Türkiye’de, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı himayelerinde ve TÜBİTAK’ın
ev sahipliğinde 2014 yılından beri
yürütülüyor. GCIP, program kapsamında
temiz teknoloji inovasyonları teşvik
edilirken aynı zamanda, Enerji Verimliliği,
Yenilenebilir Enerji, Su Verimliliği, Atıktan
Enerji Üretimi ve Yeşil Binalar alanlarında
çalışmakta olan KOBİ’ler ve genç StartUp’lar da destekleniyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, KOSGEB
ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
(TTGV) da GCIP’in diğer ulusal paydaşları
arasında yer alıyor.
İçeriğinde bir yarışmayı da barındıran
GCIP hızlandırıcı programı kapsamında
girişimciler, başta Eğitim ve Mentorluk
destekleri olmak üzere, Tanıtım ve
Sermayeye Ulaşım kilit aktiviteleri ile
geliştiriliyor. Ödül almaya hak kazanacak
başarılı ekiplere ise nakit para ödülü ve
56
ulusal iş geliştirme platformu içerisindeki
çeşitli ayni destekler yanında, GCIP’in
Silikon Vadisindeki program ortağı
The Cleantech Open tarafından SanFrancisco’da düzenlenen Global Forum’a
katılma ve diğer ülke ekipleri ile tanışma
ve yarışma olanağı da sunuluyor.
GCIP 2016 Başvuru Aşaması ve Katılımcı
Profili
Temiz teknoloji alanlarında geleceği
şekillendirecek fikirleri olan bir
girişimciyseniz ve kendinize yeni yollar
arıyorsanız, dünyanın en kapsamlı temiz
teknoloji iş geliştirme platformu sizi
bekliyor. GCIP ile hem isinizi hızlandırabilir
hem de sürdürülebilirliğe katkı
sağlayabilirsiniz!
GCIP’ye başvurabilmek için en az iki
kişiden oluşan bir takım kurmanız ve
takım üyelerinden en az birisinin Türk
vatandaşı olması ve/veya Türkiye’de
geçerli bir ikamete sahip olması yeterli.
GCIP-2014 ve 2015 programlarında ödül
olan finalistler tekrar programa yarışmacı
olarak başvuru yapamayacaklar. Ancak
ödül almayan tüm katılımcılar tekrar
başvuru yapabilecekler.
Başvuru Tarihleri ve Ödüller
Programda, 2016 çağrısının başvuruları
21 Mart-20 Mayıs 2016 tarihleri arasında
www.turkey.cleantechopen.org adresinden
elektronik olarak yapılabilecek.
En başarılı girişimci seçilecek Ulusal
Birinci 50.000 TL, Ulusal İkinci olan
ekip 25.000 TL para ödülünün yanı sıra
temiz teknoloji odaklı iş fikirlerini Silikon
Vadisi’nde gerçekleşen Global Forum’da
temsil etme fırsatını yakalarken, küresel
yatırımcılar, iş çevreleri, uluslararası
mentorlar ile tanışarak küresel platformda
diğer ülke birincileri ile yarışma olanağını
elde ediyor.
Ayrıca kategoriden bağımsız olarak en
iyi üçüncü ve dördüncü ekip, 25.000
TL değerinde para ödülü kazanırken,
istedikleri takdirde kendi olanaklarıyla
uluslararası girişimcilik arenası Global
Forum’da, Ulusal Birinci ve İkinci ile aynı
şartlarda yarışma şansı yakalayacaklar.
Program hakkında daha ayrıntılı bilgilere
www.turkey.cleantechopen.org adresinden
ulaşılabilir.
MAYIS 2016
HABER
EĞİTİME 109 MİLYAR LİRA KAYNAK
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık,
Türkiye’nin kaynak problemi kalmadığını,
bilime teknolojiye ayıracak parası olduğunu
belirterek, “2002 yılının toplam bütçesi 119
milyar lira, bunun 7,5 milyar lirası eğitime
aktarılmıştı, 2016 bütçemiz ise 570 milyar
lira, bunun da 109 milyar lirası eğitime
aktarıldı” dedi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, ABD ziyareti kapsamında
Massachusetts Teknoloji Enstitüsünü
(MIT) ziyaret etti. Burada MIT’in Medya
Laboratuvarı’nı gezen Işık, biyomekatronik
ve sentetik nörobiyoloji konularında
kendisi için hazırlanan sunumları izledi.
Ardından açıklamalarda bulunan Işık,
söz konusu laboratuvarda, bugünün değil
10-15 yıl sonra ticarileşecek ürünlerin
nasıl geliştirildiğini, bir kavramdan ürüne
nasıl gidildiğini aşama aşama nasıl
geliştirildiğini yerinde görme imkânı
bulduklarını anlattı.
Fikri Işık, sunumlardan sonra, MIT
Medya Laboratuvarında çalışmalarını
sürdüren ve Harvard Üniversitesinin genç
akademi üyeliğine seçilen ilk Türk bilim
insanı Canan Dağdeviren ile görüştü.
Dağdeviren’in yürüttüğü projeler hakkında
bilgi alan Işık, genç bilim insanına
başarılar diledi.
Daha sonra Cambridge İnovasyon
Merkezi’ne geçen Işık, çalışma modelleri
hakkında bilgi aldı. Işık, Forsyth
Enstitüsünde de ABD’de yaşayan Türk
bilim insanlarıyla bir araya geldi. ABD
ziyaretiyle, bilim ve teknoloji alanında
Türkiye’de yapılan çalışmaları buradaki
insanlarla paylaşmayı ve Türkiye’nin
işbirliğini artırmayı amaçladıklarını
söyleyen Işık, “Bilim ve teknolojiyle ilgili
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve
ne yapmak istediğimizi onlara anlatma
fırsatı bulmak çok güzel” diye konuştu.
“Bütçede Eğitimin Payı Yüzde 20’yi Geçti”
Türkiye’nin artık kaynak problemi
kalmadığının altını çizen Işık, “Bilime,
teknolojiye ayıracak paramız var.
2002 yılının toplam bütçesi 119 milyar
lira, bunun 7,5 milyar lirası eğitime
aktarılmıştı. 2016 bütçemiz ise 570 milyar
lira, bunun 109 milyar lirası eğitime
ayrıldı. Yani eğitime ayırdığımız kaynak
yüzde 20’yi geçti” ifadesini kullandı.
Bugün “1. sıçrama dönemi” denilebilecek
bir noktaya gelindiğini ve önemli bir başarı
kaydedildiğini dile getiren Işık, milli gelirin
3 bin 300 Dolardan, 10 bin Doların üzerine
çıkarıldığını bildirdi. Türkiye’nin hedefleri
açısından daha ciddi bir sıçrama yaşaması
gerektiğine işaret eden Işık, bunun da
sürümden kazanarak, daha fazla mal
üreterek yapılamayacağını, ancak bilim ve
teknolojiyle yakalanabileceğini vurguladı.
“Gelin Türkiye ile Ortak Proje Yapalım”
“Katma değeri daha yüksek ürün
üretmemiz, kendi patentlerimiz olan
pek çok ürünü piyasaya çıkarmamız
ve üretimimizin niteliğini artırmamız
gerekiyor. Bunu başarmada en büyük
etken kaliteli ve nitelikli insan unsuru.
Türkiye’de bu noktada çalışmalarımızı
yoğunlaştırıyoruz. Artık ya varsınız ya
yoksunuz, ortada durumu idare eden
bir ülke olarak kalma şansınız yok”
değerlendirmesinde bulunan Işık,
Türkiye’nin “2. sıçrama dönemi”nin
de bilim ve teknolojide yetkinlikle
gerçekleşebileceğine dikkati çekerek
şöyle devam etti: “Ülkedeki çalışmaların
yanında burada bizim en önemli gücümüz
sizlersiniz. Bilimin kalbi olan Boston’da
sizlerin varlığı, bizim için büyük bir güç.
Gelin Türkiye ile ortak proje yapalım. Proje
konusunda çok iyi olan bir ekosistemin
içinde olan sizler, eğer Türkiye ile
ortak proje yaparsanız, hem siz hem
Türkiye’deki akademisyenler ve endüstri
hem de toplamda Türkiye kazanacak”.
57
MAY 2016
SUMMARY
CLIMATE CHANGE
The International Response to Climate
Change: The Paris Agreement and Turkey
In 1992, countries joined an international
treaty, the United Nations Framework
Convention on Climate Change (UNFCCC)
as a framework for international
cooperation to combat climate change
by limiting average global temperature
increases and the resulting climate
change, and coping with impacts that
were, by then, inevitable. The Convention
entered into force on March 21, 1994. More
than 190 countries including Turkey and
the European Communities (EC) are party
to the Convention. By 1995, countries launched negotiations
to strengthen the global response to
climate change and two years later,
adopted the Kyoto Protocol. The Kyoto
Protocol legally binds developed country
Parties to emission reduction targets.
The Protocol’s first commitment period
started in 2008 and ended in 2012. The
second commitment period began on 1
January 2013 and will end in 2020. There
are now 197 Parties to the Convention and
192 Parties to the Kyoto Protocol. Turkey
became a party to the Kyoto Protocol on
26 August 2009 and the first commitments
period of the Kyoto Protocol will end in
2012. The 2015 Paris Agreement, adopted in
Paris on 12 December 2015, marks the
latest step in the evolution of the UN
climate change regime and builds on the
work undertaken under the Convention.
The Paris Agreement charts a new course
in the global effort to combat climate
change.
The Paris Agreement seeks to accelerate
and intensify the actions and investment
needed for a sustainable low carbon
future. Its central aim is to strengthen the
58
global response to the threat of climate
change by keeping a global temperature
rise this century well below 2 degrees
Celsius above pre-industrial levels and
to pursue efforts to limit the temperature
increase even further to 1.5 degrees
Celsius. The Agreement also aims to
strengthen the ability of countries to deal
with the impacts of climate change.
The agreement is also criticized in terms
of two points. One of them is about the
ambiguous classification of developed
and developing countries. The other is the
nonbinding legal status of the Agreement.
However as a new starting point, the Paris
Agreement is a strategy document or
sustainable development document on the
fight against climate change.
To reach these ambitious goals,
appropriate financial flows, including
by, before 2025, setting a new goal on
the provision of finance from the USD
100 billion floor, and an enhanced
capacity building framework, including
an Initiative for Capacity Building, will
be put in place: thus supporting action
by developing countries and the most
vulnerable countries, in line with their
own national objectives. The Agreement
will also enhance transparency of action
and support through a more robust
transparency framework.
Technology Mechanisms
Along with the UNFCCC’s “technology
development and transfer” emphasis,
development and dissemination of
environment-friendly technology in
developing countries is supported in this
framework. Furthermore, certain bodies
are formed in order to accomplish this
task. Below two of them are explained.
UNFCCC supports developing countries
with respect to policy side by the first one
and the implementation side by the second
one.
Turkey will continue to make its best
efforts in combating climate change. It
intends to increase its efforts through
not only by domestic measures but also
bilateral and multilateral cooperation
and support. Turkey needs technology
and more financial resources to mitigate
and adapt. In this regard, Turkey expects
equitable access to current and future
technology and finance mechanisms
under the Convention. The new Environment Law has defined
strict emission limitations in the energy
and industry sectors and brought new
dimensions to solid waste and air quality
management. Turkey has adopted new
legislations on renewable energy, energy
efficiency and energy conservation, while
trying to increase the energy supply to
meet the increasing demand. As the policy arm of the technology
mechanism, the key functions of the
Technology Executive Committee (TEC) are
• to consider and recommend actions to
promote technology development and
transfer in order to accelerate action
on mitigation and adaptation,
• to provide an overview of technological
needs and to catalyze the development
and use of technology road maps
or action plans at the international,
regional and national levels
through collaboration with relevant
stakeholders including governments,
relevant international and regional
organizations, the private sector, nonprofit organizations, academic and
research communities,
• to support action on mitigation and
adaptation on the ground.
MAY 2016
The Climate Technology Centre and
Network (CTCN) facilitates the transfer of
technologies through three core services:
• Providing technical assistance at the
request of developing countries to
accelerate the transfer of climate
Technologies,
• Creating access to information and
knowledge on climate Technologies,
• Fostering collaboration among
climate technology stakeholders via
the Centre’s network of regional and
sectoral experts from academia, the
private sector, and public and research
institutions.
Climate Change Strategy 2010-2023
The document prepared by the Ministry
of Environment and Urbanization puts
special targets for different sectors.
For industry, in the short term intensive
climate change awareness raising
activities will be carried out for the
industrialists and consumers and
handbooks/guidelines will be published.
In the long-term, incentive mechanisms
will be introduced to promote cleaner
production, climate-friendly and innovative
technologies; and effective operation of
inspection and enforcement mechanisms
will be ensured. As climate change is
among the most important environmental
and economic problems affecting the
international competitiveness of national
industry in the existing international
conjuncture, various other measures
and policies will be implemented, as
appropriate, within the context of the
Industry Strategy Paper of Turkey (20102013) and the Science and Technology
Policies, in close cooperation with the
industrial sector. The determined saving
potential shall be realized at maximum
levels by the year 2020, through energy
efficiency practices in the industry sector.
In the medium term, voluntary
agreements that encourage the
implementation of management
instruments enabling the monitoring of
greenhouse gas emissions, without any
capital investment or operating cost,
such as energy management systems,
greenhouse gas inventory reporting
systems and benchmarking systems,
as well as incentive mechanisms
like “climate pioneers program” will
be developed in industry. Besides
replacement of resources used in industry
with cleaner production resources and
use of alternative materials will be
encouraged. Finally, importance will be
attached to research and development
activities and technology transfer, and
industrialists shall be encouraged in this
direction.
59
MAYIS 2016
SUMMARY
60
11,9
N
21,2
P
S
TR31
TR22
TR32
L
P
TR33
P
S
S
P
TR10
TR21
TR22
TR31
TR32
TR33
TR41
TR42
TR51
TR52
TR61
TR62
TR63
N
I
N
S
9,2
TR61
14,5
P
TR41
P
R
22,1
N
TR42
S
TR52
N
P
İstanbul
Tekirdağ, Edirne, Kırklareli
Balıkesir, Çanakkale
İzmir
Aydın, Denizli, Muğla
Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak
Bursa, Eskişehir, Bilecik
Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova
Ankara
Konya, Karaman
Antalya, Isparta, Burdur
Adana, Mersin
Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye
S
S
TR51
TR81
B
4,8
P
I
S
TR71
TR72
TR81
TR82
TR83
TR90
TRA1
TRA2
TRB1
TRB2
TRC1
TRC2
TRC3
Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir
Kayseri, Sivas, Yozgat
Zonguldak, Karabük, Bartın
Kastamonu, Çankırı, Sinop
Samsun, Tokat, Çorum, Amasya
Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane
Erzurum, Erzincan, Bayburt
Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan
Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli
Van, Muş, Bitlis, Hakkari
Gaziantep, Adıyaman, Kilis
Şanlıurfa, Diyarbakır
Mardin, Batman, Şırnak, Siirt
B
C
D
E
F
G
H
I
J
L
M
N
P
Q
R
S
TR63
N
S
N
TRC1
P
P
S
S
P
P
S
N
N
TRC2
TRB1
TRA1
N
P
TRB2
N
N
16,1
S
S
L
S
P
I
P
10,2
0 - 40.000 TL
40.000 - 80.000 TL
80.000 - 120.000 TL
120.000 - 160.000 TL
160.000 - 200.000 TL
TR Düzey 2 bölgelerinin çalışan kişi başına ciro değeri (Sektörler Toplamı)
The turnover per employee value of NUTS 2 regions (Total Sectors)
TRC3
P
S
TRA2
13,9
Mining and quarrying
Manufacturing
Electricity, gas, steam and air conditioning supply
Water supply; sewerage, waste management and remediation activities
Construction
Wholesale and retail trade; repair of motor vehicles and motorcycles
Transportation and storage
Accommodation and food service activities
Information and communication
Real estate activities
Professional, scientific and technical activities
Administrative and support service activities
Education
Human health and social work activities
Arts, entertainment and recreation
Other service activities
NACE Rev.2 Sanayi ve Hizmet Sektörleri Sınıflaması - NACE Rev. 2 Industrial and Service Sector Classification
N
P
S
N
TR72
TR90
13,1
Madencilik ve taş ocakçılığı
İmalat
Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı
Su temini; kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri
İnşaat
Toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı
Ulaştırma ve depolama
Konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri
Bilgi ve iletişim
Gayrimenkul faaliyetleri
Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler
İdari ve destek hizmet faaliyetleri
Eğitim
İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri
Kültür, sanat, eğlence, dinlence ve spor
Diğer hizmet faaliyetleri
P
P
S
R
P
R
TR62
TR83
S
P
TR71
N
TR82
S
P
Source : TurkStat, VGM-Regional Productivity Statistics
S
N
12,3
P
14,0
İBBS TR Düzey 2 Bölge Sınıflaması - NUTS Level 2 Regional Classification
Kaynak: TÜİK, VGM-Bölgesel Verimlilik İstatistikleri
P
S
N
N
P
10,6
10,2
8,2
21,1
12,5
S
S
16,6
17,9
13,0
17,4
7,8
5,7
P
18,2
28,7
17,5
11,5
38,0
20,8
12,7
14,4
S
16,1
TR10
36,8
13,5
5,7
13,5
4,4
13,8
13,8
12,8
23,0
14,9
7,0
7,9
25,1
15,5
11,1
16,3
9,6
13,0
16,0
13,7
16,1
8,1
TR21
10,4
14,9
17,7
16,0
11,2
11,3
18,4
13,1
11,8
8,6
11,4
İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Düşük Üç Sektör, 2013 (Nace Rev. 2) (1000 TL)
The Lowest
Three
SectorsonBased
on Turnover
Per Employeevalue
Valueaccording
According totoEconomic
Activity
Sectionssections
in NUTS in
2 Regions,
(Nace2013
Rev. 2)(Nace
(1000Rev.
TL) 2) (1000 TL)
The lowest three
sectors
based
turnover
per employee
economic
activity
NUTS 22013
regions,
6,8
11,8
8,1
10,3
13,4
12,4
16,3
17,5
14,2
8,5
13,7
14,1
8,9
İBBS TR Düzey 2 bölgelerinde Ekonomik faaliyet kısımlarına göre çalışan başına ciro bazında en düşük üç sektör, 2013 (Nace Rev. 2) (1000 TL)
MART
MAYIS2016
2016
BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
61
MART 2016
MAYIS
2016
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
MAKALE
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial
Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
DEĞERLENDİRMEfgfgfgfgflkglfglfkgflkglfkglklfkglfkglk-
gflkgflglgklkglfgkflgkflkgl
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
62
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
MART
MAYIS2016
2016
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2014)
Total Researchers Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2014)
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2014)
Total Researchers Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2014)
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI
Türkiye’ de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2014)
Total Researchers in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2014)
Türkiye’ de Toplam Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2014)
Total Researchers Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2014)
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI
63
MART 2016
MAYIS
2016
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity
Changes
in Manufacturing
Industry
andQuarterly)
Quarterly)
Trends
for Quarterly
Productivity
Changes
in Manufacturing
Industry(Annually
(Annually and
andand
Trends
for Quarterly
Data Data
120
115
110
105
100
95
90
85
80
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
70
1.Ç - Q1
75
2015
Yıllık Çalışan Kişi Başına Katma Değer Endeksi (2005=100) / Annual Value Added Per Person Worked
Yıllık Çalışan Kişi Başına Katma Değer Endeksi (2009=100) / Annual Value Added Per Person Worked
Resmi statistik
Kalite Belgesi
Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) / Quarterly Index of Manufacturing Production Per Person Worked
Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 1.Ç-2008 2.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Productin Per Person Worked (2005 1.Q-2008 2.Q)
Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2009 1.Ç-2011 4.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Production Per Person Worked (2009 1.Q-2011 4.Q)
Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2012 1.Ç-2015 4.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Production Per Person Worked (2012 1.Q-2015 4.Q)
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri - Source: National Productivity Statistics of Turkey
16%
120,00
14%
100,00
12%
80,00
10%
60,00
8%
6%
40,00
4%
20,00
2%
0,00
İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
64
İsveç - Sweden
Malta - Malta
Almanya - Germany
İspanya-Spain
TÜRKİYE - TURKEY
Finlandiya - Finland
Avusturya - Austria
Portekiz - Portugal
Lüksemburg - Luxembourg
Norveç - Norway
Slovenya - Slovenia
Letonya - Latvia
Macaristan-Hungary
Sırbistan-Serbia
Polonya - Poland
Romanya - Romania
Makedonya - Macedonia
-20,00
Estonya - Estonia
0%
Yıllık Ortalama Verimlilik Değişim Oranı (2005 Ort.- 2015 Ort. )
Average Rate of Annual Productivity Change (2005 Ort. - 2015 Ort. )
18%
140,00
Slovakya - Slovakia
İmalat Sanayi Son Dört Çeyrek (2015 I - 2015 IV) Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
(2010 Ort.=100)
Manufacturing Industry Index of Production Per Person Employed Average of Last Four Quarters (2015 I 2015 IV) (2010 Ave.=100)
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /
Index of ProductionIndex
PerofPerson
Employed;
Last ofFour
andandAnnual
Average
Rate
of Growth
For Selected
European Countries
Production
Per Person Average
Employed; of
Average
Last Quarters
Four Quarters
Annual Average
Rate
of Growth
For Selected
European C
-2%
İmalat Sanayi Yıllık Ortalama Verimlilik Değişim Oranı
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri ve EUROSTAT - Source: National Productivity Statistics of Turkey and EUROSTAT

Benzer belgeler