Turkish sentences from Tatoeba 11

Transkript

Turkish sentences from Tatoeba 11
vocapp.es
Turkish sentences from Tatoeba 11
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
Children play with toys.
Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.
Choose a dress you like.
Choose the one you like.
Chris didn't have a car.
Clay accepted the offer.
Close your eyes, please.
Come and see me tonight.
Come as soon as you can.
Come on, answer quickly.
Congress refused to act.
Correct me if I'm wrong.
Could I borrow a pencil?
Could I use your pencil?
Cut the pie into slices.
Days are getting longer.
Debbie! Can you hear me?
Did he support her idea?
Did I hurt his feelings?
Did they hear correctly?
Did you clean your room?
Did you come here alone?
Did you enjoy your trip?
Did you grade the tests?
Did you push the button?
Did you study yesterday?
Did you wash your hands?
Did you write this book?
Dinner is on me tonight.
Do they love each other?
Do you accept this card?
Do you accept Visa card?
Do you feel like eating?
Do you get enough sleep?
Do you have a timetable?
Do you have any sisters?
Do you have any tattoos?
Do you have cough drops?
Do you have enough food?
Do you have enough time?
Do you know his brother?
Do you know how to swim?
Do you know what I mean?
Do you know who did it?
Do you like this blouse?
Do you like to be alone?
Do you live in Sasayama?
Do you live in the city?
Do you talk to your dog?
Do you think he is dead?
Do you think I'm pretty?
Do you think I'm pretty?
Do you think I'm stupid?
Do you think I'm stupid?
Do you want to sit down?
Do you watch television?
Does he have many books?
Hoşlandığın bir elbise seç.
Sevdiğin birini seç.
Chris'in bir arabası yoktu.
Clay teklifi kabul etti.
Gözlerini kapa lütfen.
Bu gece beni görmeye gel.
Gelebildiğin kadar kısa zamanda gel.
Haydi, çabuk cevap ver.
Kongre eylemi reddetti.
Hatalıysam beni düzelt.
Bir kurşun kalem ödünç alabilir miyim?
Kurşun kalemini kullanabilir miyim?
Tartı dilimle.
Günler uzuyor.
Debbie! Beni duyabiliyor musun?
O onun fikrini destekledi mi?
Onun duygularını incittim mi?
Doğru duydular mı?
Odanızı temizlediniz mi?
Buraya yalnız geldin mi?
Gezinizden hoşlandınız mı?
Testleri derecelendirdin mi?
Butona bastın mı?
Dün çalıştın mı?
Ellerinizi yıkadınız mı?
Bu kitabı yazdın mı?
Bu gece akşam yemeği benden.
Onlar birbirlerini seviyorlar mı?
Bu kartı kabul eder misiniz?
Kredi kartı kabul ediyor musunuz?
Canın yemek istiyor mu?
Yeterince uyuyor musun?
Bir takviminiz var mı?
Herhangi bir kız kardeşin var mı?
Hiç dövmen var mı
Öksürük damlan var mı?
Yeterli yiyeceğin var mı?
Yeterli zamanın var mı?
Onun erkek kardeşini biliyor musunuz?
Nasıl yüzeceğini biliyor musun?
Ne demek istediğimi biliyor musunuz?
Onu kimin yaptığını biliyor musun?
Bu bulüzü sever misiniz?
Yalnız olmayı sever misin?
Sasayama'da mı yaşıyorsun?
Şehirde mi yaşıyorsunuz?
Köpeğinle konuşur musun?
Onun ölü olduğunu mu düşünüyorsun?
Hoş olduğumu düşünüyor musunuz?
Sizce ben hoş muyum?
Benim aptal olduğumu düşünüyor musunuz?
Sizce ben aptal mıyım?
Oturmak istiyor musunuz?
Televizyon izler misiniz?
Onun çok sayıda kitapları var mı?
- Página 1 -
vocapp.es
57. Does Tony run every day?
58. Don't add too much salt.
59. Don't come into my room.
60. Don't eat between meals.
61. Don't forget to call me.
62. Don't forget your stuff.
63. Don't give up the fight.
64. Don't go out after dark.
65. Don't let go of my hand.
66. Don't look into the box.
67. Don't play in this room.
68. Don't put it on my desk.
69. Don't put it on my desk.
70. Don't read in this room.
71. Don't sit on that bench.
72. Don't speak in Japanese.
73. Don't swim in the river.
74. Don't take it out on me.
75. Don't take it seriously.
76. Don't take it seriously.
77. Don't tell her about it.
78. Don't touch the flowers.
79. Don't walk on the grass.
80. Don't waste your breath.
81. Don't you know his name?
82. Don't you like baseball?
83. Eat as much as you like.
84. Either Tom or I must go.
85. English is third period.
86. Everybody calls him Mac.
87. Everybody laughed at me.
88. Everyone calls him Jeff.
89. Everything here is mine.
90. Fashions change quickly.
91. Fill the tires with air.
92. Football is an old game.
93. Fresh food is wonderful.
94. Get me a ticket, please.
95. Give me a cup of coffee.
96. Give me a drink, please.
97. Give me a glass of milk.
98. Give me a second chance.
99. Give me another example.
100. Give me something to do.
101. Give us a ride downtown.
102. Glass is made from sand.
103. Goodbyes are always sad.
104. Goro is good at English.
105. Great minds think alike.
106. Great weather, isn't it?
107. Hanako called his bluff.
108. Did anyone ask for me?
109. Has Lucy telephoned yet?
110. Hasn't Kate arrived yet?
111. Have I kept you waiting?
112. Have you been to London?
113. Have you been waited on?
114. Have you called her yet?
115. Have you heard from her?
116. Have you met each other?
117. Have you met her before?
Tony her gün koşar mı?
Çok fazla tuz katmayın.
Odama gelme.
Öğünler arası yemek yeme.
Beni aramayı unutma.
Eşyalarını unutma.
Mücadeleden vazgeçme.
Karanlıktan sonra dışarı çıkma.
Elimi bırakma.
Kutuya bakma.
Bu odada oynama.
Onu masamın üzerine koymayın.
Onu masama koymayın.
Bu odada okuma.
O bankın üzerinde oturma.
Japonca konuşma.
Nehirde yüzme.
Hırsını benden alma.
Onu ciddiye almayın.
Onu ciddiye alma.
Ona bu konudan bahsetme.
Çiçeklere dokunma.
Çim üzerinde yürüme.
Nefesinizi boşa harcamayın.
Onun adını bilmiyor musunuz?
Beyzbol sevmez misin?
İstediğin kadar çok ye.
Ya Tom yada ben gitmeliyim.
İngilizce üçüncü dönem.
Herkes ona Mac der.
Herkes bana güldü.
Herkes ona Jeff der.
Buradaki herşey benim.
Moda çabucak değişir.
Lastiklei havayla doldur.
Futbol eski bir oyundur.
Taze gıda harika.
Bana bir bilet al, lütfen.
Bana bir fincan kahve ver.
Lütfen bana bir içecek verin.
Bana bir bardak süt ver.
Bana ikinci bir şans ver.
Bana bir örnek daha ver.
Bana yapacak bir şey verin.
Bizi şehir merkezine götür.
Cam kumdan yapılır.
Vedalar her zaman üzücüdür.
Goro İngilizcede iyidir.
Büyük akıllar benzer düşünürler.
Hava harika, değil mi?
Hanako onun blöfünü gördü.
Beni soran oldu mu?
Lucy henüz telefon etti mi?
Kate henüz varmadı mı.
Seni beklettim mi?
Londra'da bulundun mu?
Size hizmet edildi mi?
Henüz onu aradın mı?
Ondan haber aldın mı?
Birbirinizle tanıştınız mı?
Onunla daha önce tanıştınız mı?
- Página 2 -
vocapp.es
118. Haven't you decided yet?
119. He abandoned his family.
120. He abuses his authority.
121. He added up the figures.
122. He answered incorrectly.
123. He arrived in a big car.
124. He asked for more money.
125. He asked for some money.
126. He asked me to help him.
127. He asked us to help him.
128. He ate all of the apple.
129. He began to feel afraid.
130. He behaved like a child.
131. He betrayed his country.
132. He bought her a sweater.
133. He bought us nice books.
134. He bowed to his teacher.
135. He burned himself badly.
136. He called a taxi for me.
137. He called her bad names.
138. He came back after dark.
139. He came here to help me.
140. He came out of the room.
141. He can read pretty well.
142. He can read well enough.
143. He can swim like a fish.
144. He can swim on his back.
145. He can't know the truth.
146. He catches colds easily.
147. He couldn't get the job.
148. He decided on a red car.
149. He decided to go abroad.
150. He decided to go abroad.
151. He decided to marry her.
152. He declined my proposal.
153. He did not get up early.
154. He did not sleep a wink.
155. He did not speak at all.
156. He didn't used to drink.
157. He died by the roadside.
158. He died of that disease.
159. He died two hours later.
160. He does not like tennis.
161. He doesn't look his age.
162. He doesn't need to work.
163. He drinks too much beer.
164. He dropped in to see us.
165. He drowned in the river.
166. He enjoyed those visits.
167. He faced toward the sea.
168. He finally got his wish.
169. He found me a good seat.
170. He found out the secret.
171. He gave the child a toy.
172. He gets mad very easily.
173. He goes there every day.
174. He got a bad reputation.
175. He got across the river.
176. He got lost in the city.
177. He got lost in the park.
178. He got through his work.
Henüz karar vermedin mi?
O, ailesini terk etti.
O yetkisini kötüye kullanıyor.
O, rakamları topladı.
O yanlış cevap verdi.
O, büyük bir arabada geldi.
O daha fazla para istedi.
O biraz para istedi.
O ona yardım etmemi rica etti.
O, ona yardım etmemizi rica etti.
O, elmaların hepsini yedi.
O korkmuş hissetmeye başladı.
O bir çocuk gibi davrandı.
O, memleketine ihanet etti.
O ona bir kazak aldı.
O bize güzel kitaplar satın aldı.
O, başıyla öğretmenini selamladı.
O kendini kötü bir şekilde yaktı.
O benim için bir taksi çağırdı.
Onu kötü isimlerle isimlendirdi.
O, karanlıktan sonra geri döndü.
Bana yardım etmek için buraya geldi.
O odadan çıktı.
O, oldukça iyi okuyabilir.
O yeterince iyi okuyabilir.
O bir balık gibi yüzebilir.
O, sırt üstü yüzebilir.
O, gerçeği bilemez.
O kolayca soğuk algınlığına yakalanır.
O, işi alamadı.
O kırmızı bir arabada karar kıldı.
O, yurt dışına gitmeye karar verdi.
O, yurtdışına gitmeye karar verdi.
O onunla evlenmeye karar verdi.
O benim önerimi reddetti.
O erken kalkmadı.
O, gözünü kırpmadı.
O, hiç konuşmadı.
O içmezdi.
O, yol kenarında öldü.
O, o hastalıktan öldü.
İki saat sonra öldü.
O, tenisten hoşlanmaz.
O yaşında görünmüyor.
O, çalışmak zorunda değildir.
O çok fazla bira içer.
O bizi görmek için uğradı.
O nehirde boğuldu.
O, o ziyaretlerden zevk aldı.
O, yüzünü denize doğru döndü.
O, nihayet isteğini gerçekleştirdi.
O bana iyi bir koltuk buldu.
O sırrı öğrendi.
O, çocuğa bir oyuncak verdi.
O çok kolay kızar.
O, her gün oraya gider.
Onun kötü bir ünü var.
O, nehri geçti.
O şehirde kayboldu.
O, parkta kayboldu.
O işini başardı.
- Página 3 -
vocapp.es
179. He got tired of reading.
180. He got used to the work.
181. He had his tooth pulled.
182. He had to carry the bag.
183. He has a lot of hobbies.
184. He has a sense of humor.
185. He has already gone out.
186. He has already said yes.
187. He has an ear for music.
188. He has been to Hokkaido.
189. He bought a new car.
190. He has gone to Hokkaido.
191. He has no eye for women.
192. He has to speak English.
193. He hoped to be a sailor.
194. He introduced me to Sue.
195. He invited me to dinner.
196. He is a baseball player.
197. He is a bit of a coward.
198. He is a famous composer.
199. He is a friendly person.
200. He is a great scientist.
201. He is a highly paid man.
202. He is a lover of sports.
203. He is a man of his word.
204. He is a medical student.
205. He is accused of murder.
206. He is afraid of the dog.
207. He is as poor as can be.
208. He is as strong as ever.
209. He is at home in France.
210. He's always busy.
211. He is doing a super job.
212. He is drawing a picture.
213. He is eager to go there.
214. He is fluent in Chinese.
215. He is full of new ideas.
216. He is going to help you.
217. He is hard to deal with.
218. He is hard up for money.
219. He is just killing time.
220. He is known to everyone.
221. He is looking for a job.
222. He is loyal to his boss.
223. He is lying on the sofa.
224. He is no friend of mine.
225. He is no relation to me.
226. He is no stranger to me.
227. He is not a good person.
228. He is not from Hokkaido.
229. He is not honest at all.
230. He is not like he seems.
231. He is not what he seems.
232. He is out of the office.
233. He is putting on weight.
234. He is rather optimistic.
235. He is respected by them.
236. He is short, but strong.
237. He is smelling the soup.
238. He is used to hard work.
239. He is used to traveling.
O okumaktan bıktı.
O, işe alıştı.
O dişini çektirdi.
O çantayı taşımak zorunda kaldı.
Onun bir sürü hobileri vardır.
Onun bir mizah anlayışı vardır.
O zaten dışarı gitti.
O zaten Evet dedi.
Onun müzik kulağı var.
O Hokkaido'da bulundu.
O yeni bir araba satın aldı.
O, Hokkaido'ya gitti.
Onun kadınlarda gözü yok.
O İngilizce konuşmak zorunda.
O bir denizci olmayı umuyordu.
O beni Sue'ya tanıttı.
O beni akşam yemeğine davet etti.
O bir beyzbol oyuncusudur.
O biraz korkak.
O ünlü bir bestecidir.
O dost bir kişidir.
O, büyük bir bilim adamıdır.
O yüksek ücretli bir adamdır.
O bir spor aşığı.
O, sözünün adamıdır.
O bir tıp öğrencisidir.
O cinayetle suçlanıyor.
O, köpekten korkuyor.
O olabildiğince fakirdir.
O, her zamanki kadar güçlü.
O, Fransa'daki evindedir.
O her zaman meşgul.
O, süper bir iş yapıyor.
O bir resim çiziyor.
O, oraya gitmek için istekli.
O Çincede akıcıdır.
O, yeni fikirlerle dolu.
O size yardımcı olacak.
Onunla ilgilenmesi zordur.
Onun para için eli darda.
O sadece zaman öldürüyor.
O herkese tanıdıktır.
O bir iş arıyor.
O, patronuna sadıktır.
O, kanepede uzanıyor.
O benim arkadaşım değil.
O benimle akraba değil.
O bana hiç yabancı değil.
O, iyi bir insan değil.
O, Hokkaido'lu değildir.
O hiç dürüst değil.
O göründüğü gibi değil.
O, göründüğü gibi değil.
O, ofisin dışında.
O, kilo alıyor.
O oldukça iyimserdir.
Onlar tarafından ona saygı duyulur.
O kısa, ama güçlüdür.
O çorbayı kokluyor.
O, zor işe alışkındır.
O, seyahat yapmaya alışkındır.
- Página 4 -
vocapp.es
240. He
241. He
242. He
243. He
244. He
245. He
246. He
247. He
248. He
249. He
250. He
251. He
252. He
253. He
254. He
255. He
256. He
257. He
258. He
259. He
260. He
261. He
262. He
263. He
264. He
265. He
266. He
267. He
268. He
269. He
270. He
271. He
272. He
273. He
274. He
275. He
276. He
277. He
278. He
279. He
280. He
281. He
282. He
283. He
284. He
285. He
286. He
287. He
288. He
289. He
290. He
291. He
292. He
293. He
294. He
295. He
296. He
297. He
298. He
299. He
300. He
isn't at home, is he?
isn't coming, either.
keeps his room clean.
left ten minutes ago.
likes anything sweet.
likes green the best.
likes playing soccer.
lives here all alone.
lives in a port town.
lives on this street.
looked like a doctor.
looked me in the eye.
looked up at the sky.
loves no one but her.
made a box yesterday.
made a joke about it.
made her a bookshelf.
made his son a chair.
mailed a letter home.
married a stewardess.
met a nice young man.
must be nearly forty.
named his dog Popeye.
neglected his duties.
never drinks alcohol.
never keeps his word.
no longer lives here.
objected to our plan.
only had 100 dollars.
ordered a cup of tea.
plugged in the radio.
promised not to tell.
put air in his tires.
put the luggage down.
reached for the book.
resembles his mother.
runs a lot of hotels.
sat up late at night.
saved a lot of money.
saved me from danger.
saw a light far away.
seems to be friendly.
seems to be rich now.
seems unable to swim.
sent me a brief note.
showed what he meant.
sometimes watches TV.
speaks Japanese well.
speaks ten languages.
spoke of party unity.
stuck to his promise.
told me a long story.
told me not to smoke.
took her by the hand.
took off his glasses.
traveled on business.
turned down my offer.
used to get up early.
visited Italy before.
wanted to destroy it.
wants a book to read.
O evde değil, değil mi?
O da gelmiyor.
O, odasını temiz tutar.
O, on dakika önce gitti.
O, tatlı olan herhangi bir şeyden hoşlanır.
O en çok yeşili seviyor.
O, futbol oynamayı sever.
O burada yapayalnız yaşıyor.
O, bir liman kasabasında yaşamaktadır.
O bu sokakta yaşamaktadır.
O bir doktora benziyordu.
O benim gözlerime baktı.
O, gökyüzüne baktı.
O, ondan başka kimseyi sevmez.
O dün bir kutu yaptı.
O, o konuda bir şaka yaptı.
O ona bir kitaplık yaptı.
O, oğluna bir sandalye yaptı.
O eve bir mektup gönderdi.
O, bir hostesle evlendi.
O, kibar genç bir adamla tanıştı.
O, yaklaşık kırk olmalı.
O, köpeğine Popeye adını verdi.
O görevlerini ihmal etti.
O asla alkol içmez.
O asla sözünü tutmaz.
O, artık burada yaşamıyor.
O, planımıza itiraz etti.
Onun sadece 100 doları vardı.
O bir bardak çay ısmarladı.
O, radyonun fişini taktı.
O anlatmamak için söz verdi.
Onun lastiklerine hava bastı.
O bagajı indirdi.
O, kitaba uzandı.
O, annesine benzer.
O, bir sürü otel işletir.
O, gece geç saatlere kadar oturdu.
O, çok para biriktirdi.
O beni tehlikeden kurtardı.
O, uzakta bir ışık gördü.
O cana yakın görünüyor.
O, şimdi zengin gibi görünüyor.
O yüzemiyor gibi görünüyor.
O, bana kısa bir not gönderdi.
O ne demek istediğini gösterdi.
O bazen tv izler.
O Japoncayı iyi konuşur.
O on dil konuşuyor.
O, parti birliği hakkında konuştu.
O sözüne sadık kaldı.
O bana uzun bir hikaye anlattı.
O bana sigara içmememi söyledi.
O onu eliyle götürdü.
O, gözlüğünü çıkardı.
O, iş için seyahate gitti.
O, önerimi reddetti.
O erken kalkardı.
O, daha önce İtalya'yı ziyaret etti.
O onu yok etmek istedi.
O, okumak için bir kitap istiyor.
- Página 5 -
vocapp.es
301. He was a big, heavy man.
302. He was a great musician.
303. He was a Roman Catholic.
304. He was a tall, thin man.
305. He was a trusted friend.
306. He was accused of theft.
307. He was born in Nagasaki.
308. He was covered with mud.
309. He was dressed in black.
310. He was elected chairman.
311. He was guilty of murder.
312. He was happy for a time.
313. He was interested in me.
314. He was interested in me.
315. He was killed instantly.
316. He was knee deep in mud.
317. He was made to go there.
318. He was seized with fear.
319. He was sent into combat.
320. He was supposed to come.
321. He was tried for murder.
322. He was very old and ill.
323. He watches TV every day.
324. He went away in a hurry.
325. He went out in the rain.
326. She left the room.
327. He went there in person.
328. He whistled for his dog.
329. He will visit his uncle.
330. He witnessed the murder.
331. He works for his living.
332. He wrote to his parents.
333. He zipped up his jacket.
334. He'll be a good husband.
335. He'll be back home soon.
336. He'll go, too, won't he?
337. He'll lend you his book.
338. He's a citizen of China.
339. He's dying to see Seiko.
340. He's going to get fired.
341. He's mumbling something.
342. He's my younger brother.
343. He's really into soccer.
344. Health means everything.
345. Her story can't be true.
346. Here's my email address.
347. Here's my return ticket.
348. His advice is of no use.
349. His aunt has three cats.
350. Her daughter is a nurse.
351. His jokes made us laugh.
352. His parents ran a hotel.
353. His story made us laugh.
354. Hold it with both hands.
355. Hoover opposed the plan.
356. How about next Saturday?
357. How about taking a rest?
358. How about taking a walk?
359. How's it coming?
360. How can I get to heaven?
361. How did things turn out?
O büyük, ağır bir adamdı.
O, büyük bir müzisyendi.
O bir Romalı Katolik idi.
O uzun boylu, zayıf bir adamdı.
O güvenilir bir arkadaştı.
O hırsızlıkla suçlandı.
O Nagasaki'de doğdu.
O çamurla kaplıydı.
O, siyah giymişti.
O, başkan seçildi.
O cinayetten suçluydu.
O, bir süre mutluydu.
Bana meraklıydı.
O benimle ilgilendi.
O derhal öldürüldü.
O, dizine kadar çamurun içindeydi.
O, oraya gönderildi.
O, korku yüzünden ele geçirilmiştir.
O, savaşa gönderildi.
Onun gelmesi gerekiyordu.
O, cinayet için yargılandı.
O çok yaşlı ve hastaydı.
O her gün televizyon izler.
O, aceleyle gitti.
O yağmurda dışarı gitti.
O, odadan çıktı.
O oraya bizzat gitti.
O köpeği için ıslık çaldı.
O, amcasını ziyaret edecek.
O cinayete tanıklık etti.
O, yaşamı için çalışıyor.
O, ebeveynlerine yazdı.
O, ceketinin fermuarını kapadı.
O, iyi bir koca olacaktır.
O, yakında eve dönecek.
O da gidecek, değil mi?
O, sana kitabını ödünç verecek.
O bir Çin vatandaşıdır.
O Seiko'yu görmek için ölüyor.
O kovulacak.
O birşey mırıldanıyor.
O benim küçük erkek kardeşimdir.
O, futbolu çok seviyor.
Sağlık her şey demektir.
Onun hikayesi doğru olamaz.
İşte benim email adresim.
İşte benim dönüş biletim.
Onun tavsiyesi faydasız.
Halasının üç kedisi vardır.
Onun kızı bir hemşiredir.
Esprileriyle bizi güldürdü.
Anne ve babası bir otel çalıştırıyor.
Onun hikayesi bizi güldürdü.
Onu her İki elinizle tutun.
Hoover, plana karşı çıktı.
Önümüzdeki Cumartesiye ne dersiniz?
Dinlenmeye ne dersin?
Yürüyüş yapmaya ne dersin?
Nasıl gidiyor?
Cennete nasıl gidebilirim?
İşler nasıl sonuçlandı?
- Página 6 -
vocapp.es
362. How do I get to Gate 33?
363. How do I report a theft?
364. How do you go to school?
365. How do you go to school?
366. How far is it from here?
367. How late can I check in?
368. How long is that bridge?
369. How long is this bridge?
370. How long is this pencil?
371. How much is the express?
372. How much is this camera?
373. How old is the universe?
374. How soon do you need it?
375. Hurry up! We'll be late.
376. I always keep a promise.
377. I always walk to school.
378. I am as happy as can be.
379. I am disgusted with him.
380. I am disgusted with you.
381. I am 18 years old.
382. I am immune to smallpox.
383. I am not good at sports.
384. I am reading a book now.
385. I am reading a magazine.
386. I am really into soccer.
387. I am studying very hard.
388. I am the fastest runner.
389. I am to meet him at six.
390. I am to meet him at ten.
391. I am too tired to climb.
392. I answered the question.
393. I appreciate good music.
394. I appreciated your help.
395. I arrived here just now.
396. I asked him for a favor.
397. I asked him point-blank.
398. I asked him to make tea.
399. I asked Mike to help me.
400. I asked Tony a question.
401. I asked where she lived.
402. I believe it to be true.
403. I bought him a magazine.
404. I bought this yesterday.
405. I call her up every day.
406. I call the computer Tim.
407. I can ride a horse, too.
408. I can't believe my eyes.
409. I can't find my glasses.
410. I can't give up smoking.
411. I can't help doing that.
412. I can't keep doing this.
413. I can't pay for the car.
414. I can't stand the noise.
415. I can't stand this cold.
416. I can't stand this heat.
417. I can't stand this pain.
418. I can't stay long today.
419. I can't use a fork well.
420. I can't wait any longer.
421. I caught him by the arm.
422. I could hardly hear him.
Gate 33'e nasıl giderim?
Bir hırsızlığı nasıl rapor ederim?
Okula nasıl gidersin?
Okula nasıl gidiyorsun?
O, buradan ne kadar uzaklıktadır?
Ne kadar geç giriş yapabilirim?
Köprünün uzunluğu ne kadar?
Bu köprünün uzunluğu ne kadar?
Bu kalem ne kadar uzundur?
Ekspress ne kadar?
Bu kamera kaç para?
Evren kaç yaşında?
Ne kadar kısa sürede ona ihtiyacın var?
Çabuk! Biz geç kalacağız.
Her zaman bir sözümü tutarım.
Okula her zaman yürürüm.
Olabildiği kadar mutluyum.
Ondan tiskiniyorum.
Senden iğreniyorum.
Ben on sekiz yaşındayım.
Çiçek hastalığına bağışıklığım var.
Sporlarda iyi değilim.
Şimdi bir kitap okuyorum.
Ben bir dergi okuyorum.
Futbolla gerçekten ilgiliyim.
Çok sıkı çalışıyorum.
Ben en hızlı koşucuyum.
Saat altıda onunla buluşacağım.
Saat onda onunla buluşacağım.
Tırmanamayacak kadar çok yorgunum.
Soruya cevap ver.
İyi müziği taktir ederim.
Ben senin yardımını takdir ettim.
Az önce buraya geldim.
Ondan bir iyilik istedim.
Doğrudan ona sordum.
Ona çay yapmasını rica ettim.
Mike'ın bana yardım etmesini rica ettim.
Ben Tony'ye bir soru sordum.
Onun nerede yaşadığını sordum.
Onun doğru olduğuna inanıyorum.
Ona bir dergi satın aldım.
Bunu dün aldım.
Ben onu her gün ararım.
Ben bilgisayara Tim diyorum.
Ben de bir ata binebilirim.
Gözlerime inanamıyorum.
Gözlüklüğümü bulamıyorum.
Sigarayı bırakamıyorum.
Onu yapmamak elimde değildir.
Ben bunu yapmaya devam edemem.
Araba için ödeme yapamam.
Gürültüye katlanamıyorum.
Ben bu soğuğa dayanamam.
Bu ısıya dayanamıyorum.
Bu ağrıya dayanamıyorum.
Bugün uzun kalamam.
Çatalı iyi kullanamam.
Artık bekleyemem.
Ben onu kolundan yakaladım.
Neredeyse onu duyamıyordum.
- Página 7 -
vocapp.es
423. I
424. I
425. I
426. I
427. I
428. I
429. I
430. I
431. I
432. I
433. I
434. I
435. I
436. I
437. I
438. I
439. I
440. I
441. I
442. I
443. I
444. I
445. I
446. I
447. I
448. I
449. I
450. I
451. I
452. I
453. I
454. I
455. I
456. I
457. I
458. I
459. I
460. I
461. I
462. I
463. I
464. I
465. I
466. I
467. I
468. I
469. I
470. I
471. I
472. I
473. I
474. I
475. I
476. I
477. I
478. I
479. I
480. I
481. I
482. I
483. I
could hardly hear him.
couldn't get to sleep.
didn't hear Tom leave.
didn't make it myself.
didn't see either boy.
didn't see either boy.
didn't see either boy.
do not need money now.
do not play the piano.
don't see your point.
do not want any money.
don't care for coffee.
don't care for sports.
don't drink much wine.
don't eat apple cores.
don't have any change.
don't have enough RAM.
don't have much money.
don't know any French.
don't know either boy.
don't know her at all.
don't know him at all.
don't know what it is.
don't like either hat.
don't like her manner.
don't like it, either.
don't like sad movies.
don't like the coffee.
don't see much of him.
don't trust his story.
no longer want that.
don't want to give up.
doubt if he is honest.
doubt if he will come.
drank beer last night.
enjoy taking pictures.
expect a lot from him.
expect him to help me.
feel like throwing up.
feel relaxed with him.
fell in love with her.
felt for the poor dog.
felt like I would die.
found my bicycle gone.
found the book boring.
found the glass empty.
gave him a gold watch.
go to school at seven.
go to school with him.
go to Tokyo every day.
got a letter from her.
got her a wrist watch.
got in touch with him.
got on the wrong line.
got tickets yesterday.
got up early as usual.
had a dream about him.
had a dream about him.
had a happy childhood.
had a very high fever.
had breakfast at 7:30.
Onu güçlükle duyabiliyordum.
Ben uyuyamadım.
Tom'un gittiğini duymadım.
Onu kendim yapmadım.
Her iki çocuğu da görmedim.
Çocuklardan her hangi birini görmedim.
Çocuklardan hiç birini görmedim.
Benim şimdi paraya ihtiyacım yok.
Piyano çalmam.
Seni anlamıyorum.
Hiç para istemiyorum.
Kahve istemiyorum.
Sporlardan hoşlanmam.
Fazla şarap içmem.
Elma çekirdeği yemem.
Herhangi bir değişikliğim yok.
Yeterli RAM'im yok.
Çok param yok.
Hiç Fransızca bilmiyorum.
Her iki çocuğu da tanımıyorum.
Onu hiç tanımam.
Onu hiç tanımıyorum.
Onun ne olduğunu bilmiyorum.
Şapkaların hiç birinden hoşlanmıyorum.
Onun hareket tarzını sevmiyorum.
Ben de ondan hoşlanmıyorum.
Üzücü filmleri sevmiyorum.
Kahve sevmiyorum.
Onu fazla görmem.
Ben onun hikayesine inanmıyorum.
Artık onu istemiyorum.
Ben vazgeçmek istemiyorum.
Onun dürüst olup olmadığından şüphe ediyorum.
Onun gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
Dün gece bira içtim.
Ben fotoğraf çekmekten hoşlanıyorum.
Ondan çok şey bekliyorum.
Onun bana yardım etmesini bekliyorum.
Kusacak gibi hissediyorum.
Onunla rahatlamış hissediyorum.
Ona aşık oldum.
Zavallı köpeğe acıdım.
Ben ölecek gibi hissettim.
Bisikletimi kaybolmuş buldum.
Kitabı sıkıcı buldum.
Bardağı boş buldum.
Ona bir altın saat verdim
Yedide okula giderim.
Onunla birlikte okula giderim.
Her gün Tokyo'ya giderim.
Ondan bir mektup aldım.
Ona bir kol saati aldım.
Ben onunla temas kurdum.
Yanlış hatta bindim.
Biletleri dün aldım.
Ben her zamanki gibi erken kalktım.
Ben onun hakkında bir rüya gördüm.
Onun hakkında bir hayalim vardı.
Benim mutlu bir çocukluğum vardı.
Çok yüksek ateşim vardı.
7: 30'da Kahvaltı ettim.
- Página 8 -
vocapp.es
484. I
485. I
486. I
487. I
488. I
489. I
490. I
491. I
492. I
493. I
494. I
495. I
496. I
497. I
498. I
499. I
500. I
501. I
502. I
503. I
504. I
505. I
506. I
507. I
508. I
509. I
510. I
511. I
512. I
513. I
514. I
515. I
516. I
517. I
518. I
519. I
520. I
521. I
522. I
523. I
524. I
525. I
526. I
527. I
528. I
529. I
530. I
531. I
532. I
533. I
534. I
535. I
536. I
537. I
538. I
539. I
540. I
541. I
542. I
543. I
544. I
had her sweep my room.
had my bicycle stolen.
had my T-shirt washed.
had no visitors today.
had no work yesterday.
had the door repaired.
had to go there alone.
had to hurry the work.
handed her her gloves.
hate my mother-in-law.
hate my mother-in-law.
bathe every day.
have a lot of pencils.
have a stiff shoulder.
have a very old stamp.
have an ear infection.
have an older brother.
have become forgetful.
have been busy lately.
have few friends here.
have just eaten lunch.
have no ear for music.
have no money on me.
have nothing to write.
have often been there.
have to clean my room.
have to iron my shirt.
have to take medicine.
hear you're very rich.
heard a call for help.
heard a strange sound.
heard her sing a song.
heard it on the radio.
heard someone whistle.
hope to hear from you.
hope to see you again.
hope we stay in touch.
hope you are all well.
joined the study tour.
just want you to come.
know a little Spanish.
know him only by name.
know myself very well.
know nothing about it.
know nothing but this.
know some of the boys.
know that he was busy.
know what his name is.
lent my pencil to him.
like coffee very much.
like grape jelly best.
like my coffee strong.
like my job very much.
like playing baseball.
like skiing very much.
like studying English.
like studying history.
like tennis very much.
like the way you look.
like the way you sing.
like the way you talk.
Ona odamı süpürttüm.
Ben bisikletimi çaldırdım.
Tişörtümü yıkattım.
Bugün hiç ziyaretçim yoktu.
Dün işim yoktu.
Kapıyı tamir ettirdim.
Oraya tek başıma gitmek zorunda kaldım.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
Eldivenlerini ona uzattım.
Kaynanamdan nefret ediyorum.
Kayınvalidemden nefret ediyorum.
Her gün banyo yaparım.
Bir sürü kalemim var.
Kaslı bir omuzum var.
Çok eski bir pulum var.
Bir kulak enfeksiyonum var.
Bir abim var.
Ben unutkan oldum.
Son zamanlarda meşgulüm.
Burada birkaç arkadaşım var.
Az önce öğle yemeği yedim.
Müzik kulağım yok.
Yanımda para yok.
Yazacak bir şeyim yok.
Sık sık orada bulundum.
Odamı temizlemek zorundayım.
Gömleğimi ütülemek zorundayım.
İlaç almak zorundayım.
Çok zengin olduğunu duyuyorum.
Bir yardım çağrısı duydum.
Garip bir ses duydum.
Onun bir şarkı söylediğini duydum.
Onu radyoda duydum.
Birinin ıslık çaldığını duydum.
Sizden haber almayı umuyorum.
Sizi tekrar görmeyi umuyorum.
Temas halinde kalacağımızı umuyorum.
Umarım hepiniz iyisinizdir.
Araştırma turuna katıldım.
Ben sadece gelmeni istiyorum.
Biraz İspanyolca biliyorum.
Onu sadece adıyla biliyorum.
Kendimi çok iyi tanıyorum.
Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Bundan başka bir şey bilmiyorum.
Çocuklardan bazılarını tanıyoruz.
Onun meşgul olduğunu biliyorum.
Onun adının ne olduğunu biliyorum.
Ona benim kalemimi ödünç verdim.
Kahveyi çok severim.
En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Ben kahvemi koyu severim.
İşimi çok seviyorum.
Beyzbol oynamayı severim.
Kaymayı çok severim.
İngilizce çalışmayı seviyorum.
Tarih çalışmayı severim.
Ben tenisi çok severim.
Bakma şeklini seviyorum.
Şarkı söyleme şeklini seviyorum.
Ben konuşma şeklini seviyorum.
- Página 9 -
vocapp.es
545. I
546. I
547. I
548. I
549. I
550. I
551. I
552. I
553. I
554. I
555. I
556. I
557. I
558. I
559. I
560. I
561. I
562. I
563. I
564. I
565. I
566. I
567. I
568. I
569. I
570. I
571. I
572. I
573. I
574. I
575. I
576. I
577. I
578. I
579. I
580. I
581. I
582. I
583. I
584. I
585. I
586. I
587. I
588. I
589. I
590. I
591. I
592. I
593. I
594. I
595. I
596. I
597. I
598. I
599. I
600. I
601. I
602. I
603. I
604. I
605. I
like the way you walk.
like to draw pictures.
like to study English.
like walking at night.
looked at the picture.
looked out the window.
loosened my shoelaces.
made Ann my secretary.
made friends with her.
made her my secretary.
made this food myself.
made up for lost time.
met her at the church.
met her on the street.
met him several times.
met him the other day.
missed my usual train.
missed the 7:00 train.
missed the last train.
must apologize to Ann.
must leave here today.
named the kitten Tama.
nearly made a mistake.
need an extra blanket.
need some good advice.
need your cooperation.
often have bad dreams.
only know him by name.
ordered new furniture.
owe him 1,000 dollars.
owe my success to him.
owe my success to you.
paid cash for the car.
paid him five dollars.
paid him four dollars.
painted the gate blue.
partly agree with you.
picked up some French.
plan to buy him a pen.
play soccer every day.
play tennis every day.
play volleyball a lot.
prefer coke to coffee.
prefer mutton to beef.
prefer spring to fall.
really enjoyed myself.
really like city life.
recommend it strongly.
refrain from drinking.
regret having said so.
saw him come this way.
saw him looking at me.
saw him play baseball.
saw him sawing a tree.
saw tears in her eyes.
saw that he was right.
scarcely slept a wink.
shook hands with Jane.
shouldn't be laughing.
slept aboard the ship.
slept well last night.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
Fotoğraf çekmek istiyorum.
İngilizce eğitimi yapmak istiyorum.
Gece yürümeyi severim.
Resme baktım.
Ben pencereden dışarı baktım.
Ben benim ayakkabı bağlarını gevşettim.
Ann'i sekreterim yaptım.
Ben onunla arkadaş oldum.
Onu benim sekreterim yaptım.
Bu yemeği ben kendim yaptım.
Kaybolan zamanı telafi ettim.
Ona kilisede rastladım.
Onunla sokakta karşılaştım.
Onunla birkaç kez karşılaştım.
Geçen gün ona rastladım.
Her zamanki trenimi kaçırdım.
7: 00 Trenini kaçırdım.
Son treni kaçırdım.
Ann'e özür dilemeliyim.
Ben bugün buradan gitmeliyim.
Kedi yavrusuna Tama adını verdim.
Neredeyse bir hata yaptım.
Ekstra bir battaniyeye ihtiyacım var.
Biraz iyi tavsiyeye ihtiyacım var.
Senin işbirliğine ihtiyacım var.
Sık sık kötü rüyalar görürüm.
Onu sadece ismen tanıyorum.
Ben yeni mobilya ısmarladım.
Ona 1000 dolar borçluyum.
Başarımı ona borçluyum.
Benim başarımı size borçluyum.
Araba için nakit ödedim.
Ona beş dolar ödedim.
Ona dört dolar ödedim.
Kapıyı maviye boyadım.
Kısmen sizinle aynı fikirdeyim.
Biraz Fransızca öğrendim.
Onu bir kalem satın almayı düşünüyorum.
Her gün futbol oynarım.
Ben her gün tenis oynarım.
Ben çok voleybol oynarım.
Kolayı kahveye tercih ederim.
Koyunu sığıra tercih ederim.
İlkbaharı sonbahara tercih ederim.
Gerçekten eğlendim.
Ben gerçekten şehir hayatını severim.
Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
İçmekten kaçınırım.
Öyle söylediğime pişmanım.
Onun bu yoldan geldiğini gördüm.
Onun bana baktığını gördüm.
Onun beyzbol oynadığını gördüm.
Onun bir ağacı kestiğini gördüm.
Onun gözlerinin içinde gözyaşları gördüm.
Onun haklı olduğunu anladım.
Neredeyse gözümü bile kırpmadım.
Jane ile tokalaştım.
Gülüyor olmamalıyım.
Ben gemide uyudum.
Dün gece iyi uyudum.
- Página 10 -
vocapp.es
606. I
607. I
608. I
609. I
610. I
611. I
612. I
613. I
614. I
615. I
616. I
617. I
618. I
619. I
620. I
621. I
622. I
623. I
624. I
625. I
626. I
627. I
628. I
629. I
630. I
631. I
632. I
633. I
634. I
635. I
636. I
637. I
638. I
639. I
640. I
641. I
642. I
643. I
644. I
645. I
646. I
647. I
648. I
649. I
650. I
651. I
652. I
653. I
654. I
655. I
656. I
657. I
658. I
659. I
660. I
661. I
662. I
663. I
664. I
665. I
666. I
sometimes cook dinner.
studied before supper.
studied it thoroughly.
suppose you're hungry.
take back what I said.
think he will succeed.
think I can handle it.
think I have a cavity.
think I'm going crazy.
think it will be fine.
think you should swim.
thought he might come.
thought he would come.
told him the big news.
took a picture of her.
took your word for it.
tried again and again.
tried writing a novel.
usually do the dishes.
usually get up at six.
want a piece of candy.
want him to read this.
want to be a magician.
want to charter a bus.
want to eat something.
want to get rid of it.
want to go for a swim.
want to go to America.
want to go to college.
want to go to Seattle.
want to read the book.
want to see the movie.
want to see you again.
want to sing the song.
want to study English.
want to study history.
was calling my friend.
was caught in traffic.
was here all the time.
was hired by my uncle.
was invited to dinner.
was laughed at by him.
was lost in the crowd.
was not a good mother.
was not studying then.
was really very happy.
was too sick to stand.
wasn't busy last week.
wasn't busy yesterday.
watch TV now and then.
watched TV last night.
went down by elevator.
went there many times.
went to Kobe by train.
will be here tomorrow.
will dry your T-shirt.
will join a golf club.
will love you forever.
will make some coffee.
wish he were here now.
wish I could help you.
Bazen akşam yemeği pişiririm.
Akşam yemeğinden önce çalıştım.
Onu iyice çalıştı.
Sanırım açsın.
Dediğimi geri alıyorum.
Onun başarılı olacağını düşünüyorum.
Onunla başa çıkabileceğimi düşünüyorum.
Ben bir çürüğüm olduğunu düşünüyorum.
Sanırım çıldırıyorum.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
Sanırım yüzmelisin.
Onun gelebileceğini düşündüm.
Onun geleceğini düşündüm.
Büyük haberi ona söyledim.
Ben onun bir resmini çektim.
Bunun için sözünüzü aldım.
Tekrar tekrar denedim.
Bir roman yazmaya çalıştım.
Genellikle bulaşıkları yıkarım.
Ben genellikle altıda kalkarım.
Bir parça şeker istiyorum.
Onun bunu okumasını istiyorum.
Bir sihirbaz olmak istiyorum.
Bir otobüs kiralamak istiyorum.
Bir şeyler yemek istiyorum.
Ondan kurtulmak istiyorum.
Yüzmeye gitmek istiyorum.
Amerika'ya gitmek istiyorum.
Üniversiteye gitmek istiyorum.
Seattle'a gitmek istiyorum.
Kitap okumak istiyorum.
Filmi görmek istiyorum.
Seni tekrar görmek istiyorum.
Şarkı söylemek istiyorum.
İngilizce okumak istiyorum.
Tarih eğitimi yapmak istiyorum.
Arkadaşıma telefon ediyordum.
Trafikte yakalandım.
Her zaman buradaydım.
Amcam tarafından işe alındım.
Akşam yemeğine davet edildim.
Onun tarafından gülündüm.
Kalabalıkta kayboldum.
Ben iyi bir anne değildim.
O zaman eğitim görmüyordum.
Gerçekten çok mutluydum.
Ayakta duramayacak kadar çok hastaydım.
Ben geçen hafta meşgul değildim.
Ben dün meşgul değildim.
Ara sıra TV izlerim.
Dün gece TV izledim.
Ben asansörle aşağı indim.
Oraya defalarca gittim.
Kobe'ye trenle gittim.
Yarın ben burada olacağım.
Tişörtünü kurutacağım.
Bir golf kulübüne katılacağım.
Seni sonsuza kadar seveceğim.
Kahve yapacağım.
Keşke o şimdi burada olsa.
Keşke sana yardım edebilsem.
- Página 11 -
vocapp.es
667. I wish to see my father.
668. I wish we had more time.
669. I wonder why he is late.
670. I would like to eat now.
671. I wouldn't mind a drink.
672. I wrote a letter to Jim.
673. I'd better be on my way.
674. I'd better not eat that.
675. I'd do anything for you.
676. I'd like three of these.
677. I'd like to pay in cash.
678. I'd like to play tennis.
679. I want to try this.
680. I'd like you to help me.
681. I'd love to be your age.
682. I'd rather not meet him.
683. I'd rather stay at home.
684. I'd rather stay than go.
685. I'll act on your advice.
686. I'll attend the meeting.
687. I'll be absent tomorrow.
688. I'll be absent tomorrow.
689. I'll be back in an hour.
690. I'll be back right away.
691. I'll call you back soon.
692. I'll come to your place.
693. I'll leave it up to you.
694. I'll lend you this book.
695. I'll let you know later.
696. I'll look forward to it.
697. I'll never let you down.
698. I'll see you next month.
699. I'll take this umbrella.
700. I'll tell you the truth.
701. I'll treat you to sushi.
702. I'll visit him tomorrow.
703. I'll visit you tomorrow.
704. I'm a government worker.
705. I'm afraid for his life.
706. I'm afraid it will rain.
707. I'm always under stress.
708. I'm as hungry as a bear.
709. I'm as strong as before.
710. I'm chilled to the bone.
711. I'm worried about Tom.
712. I'm done with my chores.
713. I'm faithful to my wife.
714. I'm fed up with English.
715. I'm fine. How about you?
716. I'm glad you could come.
717. Glad you like it.
718. I'm just looking around.
719. I'm kind of tired today.
720. I'm looking for a house.
721. I'm not absolutely sure.
722. I'm no longer afraid.
723. I'm on the eighth floor.
724. It's nice meeting you.
725. I'm proud of my brother.
726. I'm seeing them tonight.
727. I'm sick of her excuses.
Babamı görmek istiyorum.
Keşke biraz daha zamanımız olsa.
Onun neden geç kaldığını merak ediyorum.
Şimdi yemek istiyorum.
İçki istemem.
Jim'e bir mektup yazdım.
Yoluma gitsem iyi olur.
Onu yemesem iyi olur.
Ben sizin için bir şey yapacaktım.
Ben bunlardan üçünü istiyorum.
Nakit olarak ödemek istiyorum.
Tenis oynamak istiyorum.
Bunu denemek istiyorum.
Bana yardım etmenizi istiyorum.
Senin yaşında olmak istiyorum.
Onunla tanışmayı tercih etmiyorum.
Evde kalmayı tercih ederim.
Kalmayı gitmeye tercih ederim.
Tavsiyeniz üzerine hareket edeceğim.
Toplantıya katılacağım.
Yarın mevcut olmayacağım.
Yarın devamsız olacağım.
Bir saat içinde geri döneceğim.
Hemen geri döneceğim.
Yakında seni tekrar arayacağım.
Senin yerine geleceğim.
Onu size bırakacağım.
Ben bu kitabı size ödünç vereceğim.
Ben daha sonra sana bildireceğim.
Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
Seni asla hayal kırıklığına uğratmayacağım.
Önümüzdeki ay görüşürüz.
Bu şemsiyeyi alacağım.
Sana gerçeği anlatacağım.
Size suşi ısmarlayacağım.
Onu yarın ziyâret edeceğim.
Sen yarın ziyaret edeceğim.
Ben bir devlet işçisiyim.
Onun hayatı için korkuyorum.
Maalesef yağmur yağacak.
Her zaman stres altındayım.
Ben ayı kadar açım.
Ben eskisi kadar güçlüyüm.
İliklerime kadar üşüdüm.
Tom hakkında endişeliyim.
Ev işlerini bitirdim.
Ben karıma sadığım.
İngilizceden usandım.
Ben iyiyim. Ya sen?
Senin gelebildiğine sevindim.
Ondan hoşlandığına memnun oldum.
Etrafıma bakınıyorum.
Bugün biraz yorgunum.
Bir ev arıyorum.
Kesinlikle emin değilim.
Artık korkmuyorum.
Ben sekizinci kattayım.
Seninle tanıştığıma memnun oldum.
Erkek kardeşimle gurur duyuyorum.
Bu gece onlarla görüşeceğim.
Onun mazeretlerinden bıktım.
- Página 12 -
vocapp.es
728. I'm so hungry, I ate it.
729. I'm so proud of my boys.
730. I'm sorry I was so rude.
731. I'm sorry to bother you.
732. I'm sure of his success.
733. I'm sure you'll like it.
734. I'm too sleepy to drive.
735. I'm very busy this week.
736. I'm very short of money.
737. I'm waiting for the bus.
738. I'm willing to help him.
739. I've been on sick leave.
740. I've been there already.
741. I've got too much to do.
742. I've had coffee already.
743. I've heard all about it.
744. I've quit drinking beer.
745. I'm off beer.
746. Invite whoever you like.
747. Is eating raw eggs safe?
748. Is everything O.K. here?
749. Is he a friend of yours?
750. Is her father a teacher?
751. Is it about ten o'clock?
752. Is it safe to stay here?
753. Is my explanation clear?
754. Is she any better today?
755. Is that a picture of me?
756. Is that black bag yours?
757. Is the fish still alive?
758. Is the school work hard?
759. Is there any fresh news?
760. Is this a tax-free shop?
761. Is this camera for sale?
762. Is this your book, Mike?
763. Is this your son, Betty?
764. It begins at six-thirty.
765. It can be done in a day.
766. It happened by accident.
767. It has become very cold.
768. It has become very warm.
769. It is almost 12 o'clock.
770. It is dark in that room.
771. It is just five o'clock.
772. It is likely to be fine.
773. It is our turn to laugh.
774. It is pretty cold today.
775. It is soft to the touch.
776. It is sold by the pound.
777. It is time to go to bed.
778. It is very hot at night.
779. It kept snowing all day.
780. It may freeze next week.
781. It may rain around noon.
782. It may rain at any time.
783. It must be hard for you.
784. It needs to be repaired.
785. It was a dangerous time.
786. It was a small incident.
787. It was an exciting game.
788. Yesterday was cloudy.
Çok açım, onu yedim.
Benim erkek çocuklarımla gurur duyuyorum.
Öyle kaba olduğum için özür dilerim.
Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
Ben onun başarısından eminim.
Ondan hoşlanacağından eminim.
Araba süremeyecek kadar çok uykuluyum.
Ben bu hafta çok yoğunum.
Çok parasızım.
Otobüs bekliyorum.
Ona yardım etmeye istekliyim.
Hastalık iznindeyim.
Daha önce orada bulundum.
Yapacak çok işim var.
Zaten kahve içmiştim.
Onun hakkında her şeyi duydum.
Birayı bırakıyorum.
Bira içmeyi bıraktım.
Kimi istersen davet et.
Çiğ yumurta yemek güvenli midir?
Burada her şey yolunda mı?
O senin bir arkadaşın mıdır?
Onun babası bir öğretmen mi?
Saat yaklaşık on mudur.
Burada kalmak güvenli midir?
Benim açıklamam açık mıdır?
O bugün daha iyi mi?
O benim bir resmim mi?
O siyah çanta senin mi?
Balık hala canlı mı?
Okul çalışması zor mu?
Hiç yeni haber var mı?
Bu vergisiz bir satış mağazası mı?
Bu kamera satılık mı?
Bu senin kitabın mı, Mike?
Bu senin oğlun mu, Betty?
O, altı-otuz'da başlar.
O, bir günde yapılabilir.
O, kazara oldu.
Çok soğuk oldu.
Çok sıcak oldu.
Saat yaklaşık 12:00.
O odada hava karanlık.
Saat tam beş.
O, muhtemelen iyi olacak.
Gülme sırası bizde.
Bugün oldukça soğuk.
O yumuşaklık hissi veriyor.
O paundla satılır.
Yatma zamanı.
Gece çok sıcaktır.
Bütün gün kar yağışı devam etti.
Gelecek hafta dondurabilir.
Öğle civarında yağmur yağabilir.
Heran yağmur yağabilir.
Senin için zor olmalı.
O tamir edilmeli.
O, tehlikeli bir zamandı.
O küçük bir kazaydı.
O heyecan verici bir oyun.
Dün hava bulutluydu.
- Página 13 -
vocapp.es
789. It was dark in the room.
790. It was her that told me.
791. It was her turn at last.
792. It was quiet all around.
793. It will be hot tomorrow.
794. It will get warmer soon.
795. Today is a good day.
796. It's a pain in the neck.
797. It's all going to be OK.
798. It's all right with him.
799. It's all the same to me.
800. It's all the same to me.
801. It's almost six o'clock.
802. It's already cleared up.
803. It's awfully cold today.
804. It's been hot and humid.
805. It's entirely up to you.
806. It's hard to please him.
807. It's just another story.
808. It's just what I wanted.
809. It's nearly six o'clock.
810. It's no concern of mine.
811. It's not worth the pain.
812. It's obvious he's wrong.
813. It's safer to stay here.
814. It's Tom I want to meet.
815. It's up to you to do it.
816. It's very hot, isn't it?
817. It's worth a try, right?
818. It's your turn to drive.
819. Jack doesn't drive fast.
820. Jack doesn't drive fast.
821. Jackson was a rough man.
822. Japan has to import oil.
823. Japan is a rich country.
824. Jean and Kate are twins.
825. Jean and Kate are twins.
826. Jefferson remained calm.
827. Jill is engaged to Jack.
828. Jim runs as fast as Ron.
829. Jim will not come today.
830. John became a policeman.
831. John hit me on the head.
832. John is an American boy.
833. John kept the door open.
834. John listened carefully.
835. Just look in the mirror.
836. Keep a close eye on him.
837. Keep an eye on the bags.
838. Keep away from the fire.
839. Keep it in a cool place.
840. Kelly eats like a horse.
841. Kelly will appear on TV.
842. Ken is an eager student.
843. Ken is good at swimming.
844. Ken is older than Seiko.
845. Ken is quite an athlete.
846. Ken must be home by now.
847. Kennedy Airport, please.
848. Kumi did not make a box.
849. Kyoto is worth visiting.
Oda karanlıktı.
Bana söyleyen oydu.
Sonunda onun sırasıydı.
Heryer sessizdi.
Yarın sıcak olacak.
Yakında hava daha sıcak olacak.
Bugün güzel bir gün.
O, boyunda bir ağrı.
Herşey iyi olacak.
Onunla işler yolunda.
Hepsi bana uyar.
Bana göre hepsi aynı.
Saat neredeyse altı.
O zaten açıklığa kavuşturulmuştur.
Hava bugün son derece soğuk.
Hava sıcak ve nemli.
O tamamen sana kalmış.
Onu memnun etmek zor.
O tamamen başka bir hikaye.
O tam benim istediğim.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
O, beni ilgilendiren bir şey değil.
Zahmete deymez.
Onun hatalı olduğu açıktır.
Burada kalmak daha güvenlidir.
Görüşmek istediğim Tom'dur.
Onu yapmak sana kalmış.
Çok sıcak değil mi?
Denemeye değer, doğrumu?
Sürme sırası senin.
Jack hızlı araba sürmez.
Jack hızlı sürmez.
Jackson, kaba bir adamdı.
Japonya petrol ithal ediyor.
Japonya, zengin bir ülkedir.
Jean ve Kate ikizler.
Jean and Kate ikizler.
Jefferson sakin kaldı.
Jill Jack'le nişanlıdır.
Jim Ron kadar hızlı koşar.
Jim bugün gelmeyecek.
John bir polis oldu.
John bana kafamdan vurdu.
John Amerikalı bir çocuk.
John kapıyı açık bıraktı.
John dikkatle dinledi.
Sadece aynaya bak.
Onu yakından gözle.
Çantaya göz kulak olun.
Ateşten uzak durun.
Onu serin bir yerde tut.
Kelly bir at gibi yer.
Kelly TV'da çıkacak.
Ken hevesli bir öğrenci.
Ken yüzmede iyidir.
Ken Seiko'dan daha yaşlı.
Ken oldukça iyi bir atlet.
Ken şimdiye kadar evde olmalı.
Kennedy Havaalanı, lütfen.
Kumi bir kutu yapmadı.
Kyoto ziyaret etmeye değer.
- Página 14 -
vocapp.es
850. Let me have a cigarette.
851. Let me have a try at it.
852. Let me introduce myself.
853. Let me join in the game.
854. Let me know the details.
855. Let me show you the way.
856. Let's agree to disagree.
857. Let's always be friends.
858. Let's ask if it is true.
859. Let's drop by his house.
860. Let's make a phone call.
861. Let's sing a happy song.
862. Let's stay here tonight.
863. Lincoln agreed to do so.
864. Lincoln liked this plan.
865. Lincoln opposed slavery.
866. Lincoln's plan was good.
867. London must be cold now.
868. Look at that big hammer.
869. Look at the setting sun.
870. Love can mend your life.
871. Lovely sunset, isn't it?
872. Luck turned in my favor.
873. Lucy is certain to come.
874. Make it a little bigger.
875. Manpower was no problem.
876. Many could not hear him.
877. Many of the people died.
878. Mary can speak Japanese.
879. Mary can speak Japanese.
880. Mary has just come home.
881. Mary is Tom's secretary.
882. Mary needs a dozen eggs.
883. Mary offered Tom a gift.
884. May I ask you something?
885. May I borrow your knife?
886. May I call you tomorrow?
887. May I go out for a walk?
888. May I hang up your coat?
889. May I have a cup of tea?
890. May I see the timetable?
891. Can I see the wine list?
892. May I see your passport?
893. May I speak to Mr. Sato?
894. May I take a rain check?
895. May I take your picture?
896. May I talk to Mr. Brown?
897. May I talk to Ms. Brown?
898. May I talk to Ms. Brown?
899. Mayuko denied the rumor.
900. Meg colored the picture.
901. Miss Young is very kind.
902. Molly has a big clock.
903. Money is not everything.
904. Most boys know his name.
905. Most boys like baseball.
906. My answer matches yours.
907. My arm is hurting badly.
908. My body itches all over.
909. My brother doesn't swim.
910. My brother is very tall.
Ben bir sigara içeyim.
Onu denememe izin verin.
Kendimi tanıtmama izin verin.
Oyuna katılmama izin verin.
Bana ayrıntıları bildirin.
Size yolu göstereyim.
Tartışmayı bırakalım ve birbirimizin fikirlerine tolere edelim.
Her zaman arkadaş olalım.
Onun doğru olup olmadığını soralım.
Geçerken onun evine uğrayalım.
Bir telefon görüşmesi yapalım.
Mutlu bir şarkı söyleyelim.
Bu gece burada kalalım.
Lincoln öyle yapmak için anlaştı.
Lincoln bu planı sevdi.
Lincoln köleliğe karşı çıktı.
Lincoln'un planı iyiydi.
Londra şimdi soğuk olmalı.
Şu büyük çekice bak.
Batan güneşe bak.
Aşk, hayatınızı düzeltebilir.
Güzel gün batımı, değil mi?
Şans benim lehine döndü.
Lucy kesin gelecek.
Sesini biraz açın.
İnsan gücü, hiç sorun değildi.
Çoğu onu duyamıyordu.
İnsanların birçoğu öldü.
Mary Japonca konuşabiliyor.
Mary Japonca konuşabilir.
Mary daha yeni eve geldi.
Mary Tom'un sekreteridir.
Mary'nin bir düzine yumurtaya ihtiyacı vardır.
Mary Tom'a bir hediye önerdi.
Sana bir şey sorabilir miyim?
Bıçağını ödünç alabilir miyim?
Yarın seni arayabilir miyim?
Yürüyüş için dışarı çıkabilir miyim?
Ceketini asabilir miyim?
Bir fincan çay alabilir miyim?
Tarifeyi görebilir miyim?
Şarap listesini görebilir miyim?
Pasaportunuzu görebilir miyim?
Bay Sato için konuşabilir miyim?
Hakkımı daha sonra kullanabilir miyim?
Resmini çekebilir miyim?
Bay Brown ile konuşabilir miyim?
Bayan Brown'la konuşabilir miyim?
Bayan Brown ile konuşabilir miyim?
Mayuko söylentiyi yalanladı.
Meg resmi boyadı.
Bayan Young çok nazik.
Molly'nin büyük bir saati var.
Para herşey değildir.
Birçok çocuklar onun adını bilir.
Birçok çocuklar basketbolu sever.
Benim cevabım sizinkiyle uyuşuyor.
Kolum kötü ağrıyor.
Vücudumun her yeri kaşınıyor.
Erkek kardeşim yüzmez.
Benim erkek kardeşim çok uzun.
- Página 15 -
vocapp.es
911. My brother must be sick.
912. My camera is waterproof.
913. My daughter is a tomboy.
914. My father is very tired.
915. My father likes his job.
916. My father seldom smokes.
917. My friends aren't young.
918. My friends call me Beth.
919. My friends call me Beth.
920. My front tooth fell out.
921. My major is agriculture.
922. My mother gets up early.
923. My mother isn't at home.
924. My mother made me a bag.
925. My mother made me study.
926. My mother must be angry.
927. My mother speaks slowly.
928. My plan is to buy a car.
929. My room has two windows.
930. My shoes need polishing.
931. My shoulders feel stiff.
932. My sister has been sick.
933. My sister has long legs.
934. My stomach is grumbling.
935. My strength is all gone.
936. My uncle came to see me.
937. My uncle died of cancer.
938. My uncle gave me a book.
939. My uncle made a fortune.
940. My wife loves apple pie.
941. My wife works part time.
942. Nancy is afraid of dogs.
943. Nara is a very old city.
944. Nara is as old as Kyoto.
945. Never press this button.
946. Nixon became very angry.
947. No one came except Mary.
948. No one knows the answer.
949. No one knows the reason.
950. No one ran ahead of him.
951. No one voted against it.
952. No students were absent.
953. No, thank you. I'm full.
954. Nobody came to help him.
955. Nobody can ever help me.
956. Nobody likes a wise guy.
957. Not every bird can sing.
958. Oil will float on water.
959. Open the window, please.
960. Our first class is math.
961. Our flight was canceled.
962. Our guests have arrived.
963. Our son died in the war.
964. Paper is made from wood.
965. Pardon me for saying so.
966. Paul offered a new plan.
967. Playing baseball is fun.
968. Please answer the phone.
969. Please ask someone else.
970. Please bring me my bill.
971. Please bring the others.
Erkek kardeşim hasta olmalı.
Benim fotoğraf makinem sugeçirmez.
Kızkardeşim bir erkek gibidir.
Babam çok yorgun.
Babam işini seviyor.
Babam nadiren sigara içer.
Arkadaşlarım genç değildir.
Arkadaşlarım bana Beth diyorlar.
Arkadaşlarım bana Beth derler.
Benim ön dişim düştü.
Benim asıl branşım tarımdır.
Annem erken kalkar.
Annem evde yok.
Annem bana bir çanta yaptı.
Annem beni çalıştırdı.
Annem kızgın olmalı.
Annem yavaş yavaş konuşur.
Benim planım bir araba satın almak.
Odamın iki penceresi vardır.
Ayakkabılarım cilalanmalı.
Benim omuzlarım sert.
Kız kardeşim hasta.
Kız kardeşimin uzun bacakları var.
Midem gurluyor...
Benim gücümün hepsi gitti.
Amcam beni görmek için geldi.
Amcam kanserden öldü.
Amcam bana bir kitap verdi.
Amcam bir servet yaptı.
Eşim elmalı tartı seviyor.
Karım kısa süreli çalışıyor.
Nancy, köpeklerden korkar.
Nara, çok eski bir şehirdir.
Nara Kyoto kadar eski.
Bu düğmeye asla basmayın.
Nixon çok kızdı.
Mary hariç kimse gelmedi.
Hiç kimse cevabı bilmiyor.
Kimse sebebini bilmiyor.
Hiç kimse onun önünde koşmadı.
Hiç kimse ona karşı oy kullanmadı.
Hiçbir öğrenci eksik değildi.
Hayır, teşekkür ederim. Tokum.
Ona yardım etmek için kimse gelmedi.
Kimse bana asla yardımcı olamaz.
Kimse bir bilge adamı sevmez.
Her kuş ötemez.
Yağ suda yüzer.
Pencereyi aç lütfen.
Birinci dersimiz matematiktir.
Uçuşumuz iptal edildi.
Misafirlerimiz vardılar.
Oğlumuz savaşta öldü.
Kağıt ağaçtan yapılır.
Öyle söylediğim için beni affet.
Paul, yeni bir plan sundu.
Beyzbol oynamak eğlencelidir.
Lütfen telefona cevap ver.
Lütfen başka birine sor.
Lütfen bana fatura getirin.
Lütfen diğerlerini getir.
- Página 16 -
vocapp.es
972. Please
973. Please
974. Please
975. Please
976. Please
977. Please
978. Please
979. Please
980. Please
981. Please
982. Please
983. Please
984. Please
985. Please
986. Please
987. Please
988. Please
989. Please
990. Please
991. Please
992. Please
993. Please
994. Please
995. Please
996. Please
997. Please
998. Please
999. Please
1000.Please
buy a few apples.
buy me this book.
call in a doctor.
call me a doctor.
call me up later.
close the window.
come next Friday.
come to my house.
contact me later.
delete this file.
give me a coffee.
give me this pen.
insert your card.
keep me informed.
keep this secret.
leave right away.
lend me this pen.
lend me your car.
let go of my arm.
listen carefully.
make me some tea.
make way for him.
pass me the salt.
put on this gown.
say hello to her.
say it once more.
send me a letter.
show me your bag.
teach me English.
Lütfen birkaç elma satın alın.
Lütfen bana bu kitabı al.
Lütfen bir doktor çağırın.
Lütfen bana bir doktor çağır.
Daha sonra beni arayın.
Lütfen pencereyi kapat.
Lütfen önümüzdeki Cuma gel.
Lütfen evime gel.
Lütfen daha sonra benimle irtibata geçiniz.
Lütfen bu dosyayı silin.
Lütfen bana bir kahve ver.
Lütfen bu kalemi bana ver.
Lütfen kartını sok.
Beni haberdar edin.
Lütfen bu sırrı sakla.
Lütfen hemen terkedin.
Lütfen, kalemi bana ödünç verebilir misin?
Lütfen arabanı bana ödünç ver.
Lütfen kolumu bırak.
Lütfen dikkatle dinleyin.
Lütfen bana biraz çay yapın.
Lütfen ona yol verin.
Lütfen tuzu bana uzat.
Lütfen bu geceliği giy.
Lütfen ona selam söyle.
Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Lütfen bana bir mektup gönder.
Lütfen bana çantanızı gösterin.
Lütfen bana İngilizce öğret.
- Página 17 -
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)

Benzer belgeler

Turkish sentences from Tatoeba 9

Turkish sentences from Tatoeba 9 brought us sad news. burst into laughter. called out for help. came after you left. came after you left. came home very late. came when I was out. can drive a car now. can play the guitar. can't ru...

Detaylı

Turkish sentences from Tatoeba 13

Turkish sentences from Tatoeba 13 vocapp.es 118. Get your things together. 119. Give me a bottle of wine. 120. Give me a coffee, please. 121. Give me a glass of water. 122. Give me a hand, will you? 123. Give me a piece of chalk. ...

Detaylı

Turkish sentences from Tatoeba 15

Turkish sentences from Tatoeba 15 263. Dan bought a new computer. 264. Dan came for Julie at six. 265. Dewey was suddenly a hero. 266. Did he look like a doctor? 267. Did he tell you the truth? 268. Did you do it by yourself? 269. ...

Detaylı

Turkish sentences from Tatoeba 20

Turkish sentences from Tatoeba 20 118. Could you press this button? 119. Could you sign here, please? 120. Could you solve the problem? 121. Could you take this, please? 122. Dick had a traffic accident. 123. Dick passed the photo ...

Detaylı

greetings (selamlaşmalar)

greetings (selamlaşmalar) 90. Fashions change quickly. 91. Fill the tires with air. 92. Football is an old game. 93. Fresh food is wonderful. 94. Get me a ticket, please. 95. Give me a cup of coffee. 96. Give me a drink, pl...

Detaylı