Turkish sentences from Tatoeba 9

Transkript

Turkish sentences from Tatoeba 9
What is on Channel
10?
What is the next stop?
What made her do
that?
What makes you so
sad?
What size do you
take?
What time did you
eat?
What time do we
leave?
What time?
What'd the doctor
say?
What's the difference?
What's this all about?
What's your shoe size?
When did he come
here?
When did they go
home?
When did you get
back?
When did you get
here?
When did you get
home?
When did you go?
When did you meet
him?
When is checkout
time?
When is your
birthday?
Onu ona ne yaptırdı?
Sonraki durak nedir?
Onuncu kanalda ne
var?
Saat kaçta yediniz?
Kaç beden
giyiyorsunuz?
Seni o kadar üzen
nedir?
Doktor ne dedi?
Saat kaç?
Biz ne zaman yola
çıkarız?
Ayakkabı ölçün nedir?
Bunun hepsi ne
hakkında?
Ne farkeder?
Ne zaman döndün?
Onlar ne zaman eve
gittiler?
O buraya o zaman
geldi?
Ne zaman gittin?
Eve ne zaman vardın?
Buraya ne zaman
geldiniz?
Doğum günün ne
zaman?
Ayrılma saati ne
zaman?
Onunla ne zaman
tanıştınız?
When will they arrive?
When will you be free?
Where are the
showers?
Where do you stay?
Where are your
things?
Where can I buy
books?
Where do you see
him?
Where do I get
stamps?
Where do they do
that?
Where do you live
now?
Where is the elevator?
Where is Tony
playing?
Where's the
newspaper?
Which way should I
go?
Who broke this
window?
Who built the
snowman?
Who can speak
English?
Who discovered
radium?
Who do you think I
am?
Who does he look
like?
Who does Tom work
for?
Duş nerede?
Ne zaman boş
olacaksın?
Ne zaman gelecekler?
Nereden kitap
alabilirim?
Şeylerin nerede?
Nerede kalıyorsun?
Onu nerede
yapıyorlar.
Pulları nereden
alabilirim?
Onu nerede gördün?
Tony nerede oynuyor?
Asansör nerede?
Şimdi nerede
yaşıyorsun?
Bu camı kim kırdı?
Hangi yoldan
gitmeliyim?
Gazete nerede?
Radyumu kim
keşfetti?
Kim İngilizce
konuşabilir?
Kardan adamı kim
yaptı.
Tom kim için çalışır?
O kime benziyor?
Kim olduğumu
sanıyorsun?
Who helps your
mother?
Who is standing
there?
Who is that
gentleman?
Who is that old
woman?
Who told you the
news?
Who will come with
me?
Who wrote that letter?
Who's the D. J. today?
Whose books are
these?
Whose books are
those?
Whose handbag is
this?
Whose shoes are
these?
Whose shoes are
those?
Whose turn is it next?
Why did you come
here?
Why don't you ask
Tom?
Why don't you come
in?
Will he come
tomorrow?
Will he get well soon?
Will it clear up soon?
Will it rain tomorrow?
O beyefendi kim?
Orada kim duruyor.
Annene kim yardım
eder?
Kim benimle gelecek?
Haberi size kim
söyledi?
O yaşlı kadın kimdir?
Bunlar kimin kitapları?
Bugün D.J. kim?
Bu mektubu kim
yazdı?
Bunlar kimin
ayakkabıları.
Bu kimin el çantası?
Onlar kimin kitapları?
Neden buraya geldin?
Bir sonraki kimin
sırası?
Şunlar kimin
ayakkabıları?
O, yarın gelecek mi?
Niçin içeriye
gelmiyorsun?
Niçin Tom'a
sormuyorsunuz?
Yarın yağmur yağacak
mı?
Yakında hava açacak
mı?
O yakında iyileşecek
mi?
Will you give me
some?
Will you go on a trip?
Will you open the bag?
Will you stay at home?
Will you stop talking?
Will you take a check?
Will you travel alone?
Winter is coming soon.
Would you like a ride?
Write me sometime,
OK?
Yeah. I think so, too.
You alone can do this.
You are a mean
person.
You are a pretty girl.
You are going too far.
You are her
daughters.
You are not a student.
You are off the point.
You came home at
5:00.
You can count on Jack.
You can have the rest.
Çantayı açar mısın?
Bir seyahata gidecek
misin?
Bana biraz verir
misin?
Bir çek kabul eder
misiniz?
Konuşmayı keser
misin?
Evde kalacak mısın?
Bir gezinti ister
misiniz?
Kış yakında geliyor.
Yalnız seyahat
edecekmisin?
Tek başına bunu
yapabilirsin.
Evet. Ben de öyle
düşünüyorum.
Bir ara bana yaz
tamam mı?
Çok ileri gidiyorsun.
Güzel bir kızsın.
Sen kötü bir insansın.
Konunun dışına çıktın.
Sen bir öğrenci
değilsin.
Siz onun kızlarısınız.
Dinlenebilirsiniz.
Jack güvenebilirsiniz.
Sen 05:00'te eve
geldin.
You cannot swim here.
You can't run my life.
You deserve the prize.
You don't have to eat.
You don't look so hot.
You must be joking!
You have to pay taxes.
You have to work
hard.
You may take the
book.
You must do your
best.
You must do your
duty.
You must see a
doctor.
You need not go
there.
You recovered quickly.
You should make
notes.
You should smoke
less.
You'd better back off.
You'll get it someday.
You'll miss the train.
You'll never be alone.
You always sing.
Ödülü hak ediyorsun.
Sen benim hayatımı
yönetemezsin.
Burada yüzemezsin.
Şaka yapıyor
olmalısın.
Çok sıcaklamış
görünmüyorsun.
Yemek zorunda
değilsiniz.
Kitabı alabilirsin.
Sıkı çalışmak
zorundasın.
Vergileri ödemek
zorundasın.
Bir doktorla görüşmen
gerekir.
Görevini yapmalısın.
Elinizden geleni
yapmalısınız.
Notlar tutmalısın.
Hızlı bir şekilde
iyileştin.
Oraya gitmenize gerek
yok.
Bir gün onu alırsınız.
Geri adım atsan iyi
olur.
Daha az sigara
içmelisin.
Her zaman şarkı
söylüyorsun.
Asla yalnız olma.
Treni kaçıracaksın.
You arrived too early.
Your father wants you.
Your hair is too long.
Your Japanese is good.
Your nose is bleeding.
Yukiko likes potatoes.
Zero comes before
one.
A fox is a wild animal.
A good idea struck
her.
A hard wind is
blowing.
A horse is very useful.
A lot of fish perished.
A magnet attracts
iron.
A mosquito just bit
me.
A promise is a
promise.
A rabbit has long ears.
A stranger spoke to
me.
A thousand yen will
do.
Aaron killed Elizabeth.
Alister killed Barbara.
All Jack does is sleep.
Saçınız çok uzun.
Baban seni istiyor.
Çok erken geldin.
Yukiko patatesleri
sever.
Burnun kanıyor.
Senin Japoncan iyi.
Onun aklına iyi bir fikir
geldi.
Tilki vahşi bir
hayvandır.
Sıfır birden önce gelir.
Bir sürü balık öldü.
Bir at çok faydalıdır.
Sert bir rüzgar esiyor.
Söz sözdür.
Bir sivrisinek az önce
beni ısırdı.
Mıknatıs demiri çeker.
Bin yen iş görür.
Bir yabancı benimle
konuştu.
Bir tavşanın uzun
kulakları vardır.
Jack'in bütün yaptığı
uyumak.
Alister Barbara'yı
öldürdü.
Aaron, Elizabeth'i
öldürdü.
All of them went
there.
All right. It's a deal.
All the boys went
away.
All the buses are full.
All the dogs are alive.
All the money was
gone.
Am I on the right
road?
Am I on the wrong
road?
Anne has many
admirers.
Anything is OK with
me.
Aoi's hobby is
dancing.
Are these bananas
ripe?
Are you feeling
better?
Are you going
anywhere?
Are you going to be
OK?
Are you laughing at
me?
Are you looking for
me?
Are you ready to
order?
Are you ready to
start?
Are you related to
him?
Aren't they
Englishmen?
Bütün çocuklar
uzaklaştı.
Pekala, anlaştık.
Onların hepsi oraya
gitti.
Tüm para bitti.
Bütün köpekler canlı.
Tüm otobüsler dolu.
Anne'in birçok
hayranları var.
Yanlış yolda mıyım?
Doğru yolda mıyım?
Bu muzlar olgun mu?
Aoi'nin hobisi dans
etmektir.
Benim için her şey iyi.
Sen iyileşecek misin?
Bir yere gidiyor
musun?
Daha iyi hissediyor
musun?
Sipariş vermek için
hazır mısınız?
Beni arıyor musun?
Bana gülüyor musun?
Onlar İngiliz değiller
mi?
Onunla akraba
mısınız?
Başlamaya hazır
mısın?
Better late than never.
Bill is my best friend.
Bill is my best friend.
Bin lived in Singapore.
Bob became an
engineer.
Bring me a moist
towel.
Bring me the
magazines.
Bring me the
newspaper.
Bring me today's
paper.
Business is looking up.
Business is quite slow.
By all means. Go
ahead.
Call me this afternoon.
Call up Tom right
away.
Can anyone believe
you?
Can I have a paper
bag?
Can I have a paper
bag?
Can I have this
orange?
Can she ride a
bicycle?
Can we talk in
private?
Can you climb the
tree?
Bil benim en iyi
arkadaşımdır.
Bill benim en iyi
arkadaşımdır.
Geç olması hiç
olmamasından daha
iyidir.
Bana nemli bir havlu
getirin.
Bob bir mühendis
oldu.
Bin Singapurda
yaşadı.
Bana bugünkü
gazeteyi getir.
Bana gazeteyi getir.
Bana dergileri getir.
Kesinlikle. Devam et.
İş oldukça yavaştır.
İş gelişiyor.
Herhangi biri sana
inanabilir mi?
Derhal Tom'u ara.
Bu öğleden sonra beni
ara.
Bu portakalı alabilir
miyim?
Kağıt bir torba alabilir
miyim?
Bir kağıt torba alabilir
miyim?
Ağaca tırmanabilir
misin?
Özel konuşabilir
miyiz?
O, bisiklet sürebilir mi?
Can you do
bookkeeping?
Can you give me a
boat?
Can you give me a
ride?
Can you lend me a
dime?
Can you play the
organ?
Can you play the
piano?
Can you ride a
bicycle?
Can you say that
again?
Can you sing this
song?
Can you use a
computer?
Carl looked very
happy.
Carlos waited a
moment.
Carol lives in Chicago.
Cathy has a hot
temper.
Cats dislike being wet.
Cats usually hate
dogs.
Charge this bill to me.
Charity begins at
home.
Choose between the
two.
Come on! We'll be
late.
Come whenever you
like.
Beni götürebilir misin?
Bana bir tekne
verebilir misin?
Muhasebecilik
yapabilir misin?
Piyano çalabilir misin?
Org çalabilir misin?
Bana 10 sent ödünç
verebilir misin?
Bu şarkıyı söyleyebilir
misin?
Onu tekrar söyler
misin?
Bisiklete binebilir
misin?
Carlos bir müddet
bekledi.
Carl çok mutlu
görünüyordu.
Bilgisayar kullanabilir
misin?
Kediler ıslak olmaktan
hoşlanmazlar.
Cathy'nin sıcacık bir
ruh hali var.
Carol, Şikago'da
yaşıyor.
Yardımseverlik evde
başlar.
Bu faturayı benim
hesabıma yazın.
Ne zaman istersen
gel.
Haydi! Geç kalacağız.
Kediler genellikle
köpeklerden nefret
ediyor.
İkisi arasında seç.
Come with me, will
you?
Cooking is interesting.
Could I have the
check?
Could I use your
phone?
Could you gift wrap it?
Could you turn it
down?
Did Tom arrive on
time?
Did you enjoy
yourself?
Did you find your
keys?
Did you finish the job?
Did you get good
marks?
Did you like the
movie?
Did you order the
book?
Did you read it at all?
Did you see a bag
here?
Did you see him go
out?
Did you watch the
game?
Did you work
yesterday?
Dinner is almost
ready.
Dinner is almost
ready.
Do as I told you to do.
Hesabı alabilir miyim.
Aşçılık ilginçtir.
Benimle gel, olur mu?
Onu kısar mısın?
Onu hediye paketi
yapar mısınız?
Telefonunu kullanabilir
miyim?
Anahtarlarını buldun
mu?
Eğlendiniz mi?
Tom zamanında vardı
mı?
Siz filmi beğendiniz
mi?
İyi notlar aldın mı?
İşi bitirdin mi?
Burada bir çanta
gördün mü?
Onu hiç okudunuz
mu?
Kitabı sipariş ettin mi?
Dün çalıştınız mı?
Maçı izledin mi?
Onun dışarı gittiğini
gördün mü?
Sana yapmanı
söylediğim gibi yap.
Akşam yemeği
neredeyse hazır.
Akşam yemeği hazır
olmak üzeredir.
Do ghosts really exist?
Do I make myself
clear?
Do I need an
operation?
Do I need to
reconfirm?
Do one thing at a
time.
Do those insects
sting?
Do we have enough
food?
Do you believe in
UFOs?
Do you give to
charity?
Do you have a
headache?
Do you have an
opinion?
Do you have any
apples?
Do you have
everything?
Do you have hot
towels?
Do you know each
other?
Do you know her at
all?
Do you know him at
all?
Do you know Noah's
ark?
Do you know that
hotel?
Do you know the
reason?
Do you know what it
is?
Ameliyat olmam
gerekiyor mu?
Amacımı açıklayabilir
miyim?
Hayaletler gerçekten
var mı?
Bu böcekler sokarlar
mı?
Bir seferde bir şey
yapın.
Yeniden onaylamalı
mıyım?
Hayır kurumuna
yardım eder misin?
UFO'lara inanır mısın?
Yeterli yiyeceğimiz var
mı?
Hiç bir elman var mı?
Bir fikriniz var mı?
Başın ağrıyor mu?
Birbirinizi tanıyor
musunuz?
Sıcak havluların var
mı?
Her şeyin var mı?
Nuh'un gemisinin
biliyor musunuz?
Onu zerre kadar
tanıyor musun?
Onu bir zerre tanıyor
musun?
Onun ne olduğunu
biliyor musunuz?
Sebebi biliyor
musunuz?
O oteli biliyor musun?
Do you like this color?
May I smoke?
Do you mind if I
smoke?
Do you need much
money?
Do you play any
sports?
You see what I mean?
Do you sell mini disks?
Do you speak
Esperanto?
Do you study
chemistry?
Do you think I'm
crazy?
Do you think I'm
crazy?
Do you want to be
rich?
Does he live near
here?
Does she speak
English?
Does Tom like
tomatoes?
Does Tom work for
Mary?
Don't ask me for
money.
Don't be late for work.
Don't change your
mind.
Don't feed the
animals.
Don't go near the fire.
Sigara içmemin
sakıncası var mı?
Sigara içebilir miyim?
Bu rengi sever
misiniz?
Demek istediğimi
anlıyor musun?
Herhangi bir spor
yapıyor musunuz?
Çok paraya ihtiyacın
var mı?
Kimya öğrenimi
yapıyor musun?
Esperanto
konuşabiliyor musun?
Mini diskler satıyor
musunuz?
Zengin olmak ister
misin?
Sizce ben deli miyim?
Benim deli olduğumu
düşünüyor musunuz?
Tom domatesten
hoşlanır mı?
O, ingilizce konuşur
mu?
O buraya yakın bir
yerde mi yaşıyor?
İşe geç kalma.
Benden para isteme.
Tom Mary için
çalışıyor mu?
Ateşe yaklaşma.
Hayvanları besleme.
Fikrinizi değiştirmeyin.
Don't let him touch it.
Don't lose your
temper.
Don't make fun of
them.
Don't release that
dog.
Don't rely on his help.
Don't say such a
thing.
Don't sit on the floor.
Don't spoil your child.
Don't tell anyone this.
Don't throw trash
here.
Don't waste your
money.
Don't worry about
that.
Ellie is very feminine.
Ellie is very feminine.
Emi will study English.
Eric has begun to sing.
Even a child can do it.
Everybody puts me
down.
Everyone knew the
song.
Everything looked
nice.
Excuse me. Who are
you?
Onlarla alay etme.
Kendini kaybetme.
Ona dokunmasına izin
verme.
Öyle bir şey
söylemeyin.
Onun yardımına
güvenme.
O köpeği serbest
bırakmayın.
Bunu kimseye
söyleme.
Çocuğunu şımartma.
Yere oturma.
Bu konuda endişe
etmeyin.
Paranı boşa harcama.
Buraya çöp atmayın.
Emi İngilizce eğitimi
alacak.
Ellie çok kadınsı.
Ellie çok dişil.
Herkes beni
küçümsüyor.
Bir çocuk bile onu
yapabilir.
Eric şarkı söylemeye
başladı.
Affedersiniz. Siz
kimsiniz?
Her şey güzel
görünüyordu.
Herkes şarkıyı
biliyordu.
Fire is very dangerous.
Fish live in the water.
Foxes are wild
animals.
Get me a chair,
please.
Get me a cup of
coffee.
Get me a glass of
milk.
Give it to me straight.
Give me a little
money.
Give me another
chance.
Give me some milk,
too.
Good morning,
everyone.
Grace hasn't come
yet.
Happy Thanksgiving
Day.
Has Flight 123
arrived?
Has Mike quit
drinking?
Has something
happened?
Have him wait a
moment.
Have you been to
Kyoto?
Have you ever seen
her?
He accepted my
present.
He acted like a
madman.
Tilkiler yabani
hayvanlardır.
Balıklar suda yaşar.
Yangın çok tehlikelidir.
Bana da bir bardak süt
getir.
Bana bir fincan kahve
getir.
Lütfen bana bir
sandalye al.
Bana bir şans daha
verin.
Bana biraz para ver.
Onu doğruca bana
ver.
Grace henüz gelmedi.
Herkese günaydın.
Bana da biraz süt ver.
Mike içmeyi bıraktı
mı?
Uçuş 123 geldi mi?
Mutlu Şükran Günü.
Kyota'da bulundun
mu?
Onu biraz beklet.
Birşey oldu mu?
O, bir deli gibi hareket
etti.
O, benim hediyemi
kabul etti.
Onu hiç gördünüz mü?
He admitted his
defeat.
He asked a favor of
me.
He asked for my
advice.
He asked for my
pardon.
He asked me a
question.
He attempted to
escape.
He began to cry
loudly.
He blew out the
candle.
He bought a dozen
eggs.
He broke the door
open.
He brought us sad
news.
He burst into laughter.
He called out for help.
He came after you
left.
He came after you
left.
He came home very
late.
He came when I was
out.
He can drive a car
now.
He can play the guitar.
He can't run very fast.
He can't speak
English.
O benim tavsiyemi
istedi.
O benden bir iyilik
istedi.
O, yenilgisini kabul
etti.
O, kaçma girişiminde
bulundu.
O, bana bir soru
sordu.
O affımı rica etti.
O bir düzine yumurta
aldı.
O, mumu söndürdü.
O, yüksek bir sesle
ağlamaya başladı.
O, gülmekten kırıldı.
O, bize üzücü haber
getirdi.
O kapıyı kırarak girdi.
Sen ayrıldıktan sonra
geldi.
Sen gittikten sonra
geldi.
O, bağırarak yardım
istedi.
O, şimdi araba
sürebiliyor.
O ben dışardayken
geldi.
O, eve çok geç geldi.
O, İngilizce
konuşamaz.
O çok hızlı koşamaz.
O gitar çalabilir.
He can't walk any
more.
He changed a few
words.
He changed his
address.
He delivers
newspapers.
He demanded better
pay.
He deserves
punishment.
He did it just for fun.
He didn't come on
time.
He didn't say
anything.
He didn't stop talking.
He didn't stop the car.
He didn't study at all.
He died of lung
cancer.
He doesn't like coffee.
He doesn't mince
words.
He earns a good
salary.
He escaped from
prison.
He fell into the river.
He found me a good
job.
He found me a nice
tie.
He gave a vague
answer.
O, adresini değiştirdi.
O birkaç kelime
değiştirdiler.
O artık yürüyemiyor.
O cezayı hak ediyor.
Daha iyi bir ücret
talep etti.
O gazete dağıtır.
O, birşey söylemedi.
O, zamanında
gelmedi.
O, onu eğlence
amacıyla yaptı.
O hiç çalışmadı.
O, arabayı
durdurmadı.
O, konuşmayı
kesmedi.
O, dolambaçlı
konuşmaz.
O, kahveyi sevmez.
O akciğer kanserinden
öldü.
O, nehre düştü.
O, hapishaneden
kaçtı.
O iyi bir aylık
kazanıyor.
O, belirsiz bir yanıt
verdi.
O, bana hoş bir kravat
buldu.
O bana iyi bir iş buldu.
He gave me a hard
time.
He gave me some
stamps.
He gave the dog a
bone.
He got his watch
fixed.
He got the first prize.
He had a new suit
made.
He had a strange
dream.
He had dark brown
hair.
He had the gas cut off.
He handed a note to
me.
He handed in his
paper.
He handles horses
well.
He has a good
appetite.
He has been to
America.
He has broad
shoulders.
He has gone to
America.
He has gone to
Britain.
He has left his family.
He has no common
sense.
He hasn't appeared
yet.
He hasn't returned
yet.
O, köpeğe bir kemik
verdi.
O bana birkaç pul
verdi.
O bana zor zamanlar
yaşattı.
O, yeni bir takım
yaptırdı.
O, birincilik ödülü aldı.
O, saatini tamir ettirdi.
O benzini kestirdi.
Koyu kahverengi
saçları vardı.
O tuhaf bir rüya
gördü.
O atları iyi idare eder.
O, raporunu uzattı.
O bana bir not uzattı.
Onun geniş omuzları
vardı.
O, Amerika'da
bulunmuştur.
Onun iyi bir iştahı var.
O ailesini terk etti.
O Britanya'ya gitti.
O, Amerika'ya gitti.
O henüz dönmedi.
O, henüz ortaya
çıkmadı.
Onun sağ duyusu yok.
He held on to the
rope.
He hid behind the
tree.
He is a careful player.
He is a careful worker.
He is a good
carpenter.
He is a good violinist.
He is a lovable person.
He is a man of ability.
He is a real
gentleman.
He is a very smart
boy.
He is afraid of snakes.
He is allergic to dust.
He is always on the
go.
He is an active person.
He is an expert driver.
He is an office worker.
He is blind in one eye.
He is busier than Taro.
He is by no means
kind.
He is crazy about jazz.
He is far from perfect.
O dikkatli bir
oyuncudur.
O, ağacın arkasına
saklandı.
O, ipe tutundu.
O iyi bir kemancıdır.
O iyi bir marangozdur.
O dikkatli bir işçidir.
O gerçek bir
centilmen.
O, bir yetenek insanı.
O, sevimli bir kişidir.
Onun toza karşı
allerjisi var.
O, yılanlardan korkar.
O, çok zeki bir
çocuktur.
O uzman bir
sürücüdür.
O aktif bir kişidir.
O her zaman aktif.
O, Taro'dan daha
meşguldür.
Onun bir gözü
görmüyor.
O bir büro elemanıdır.
O mükemmel
olmaktan uzaktır.
O cazı çok seviyor.
O, hiçbir şekilde kibar
değil.
He is fluent in French.
He is fond of painting.
He is fond of
swimming.
He is free to go there.
He is good at
basketball.
He is good at
handball.
He is having lunch
now.
He is in an angry
mood.
He is in great trouble.
He is in great trouble.
He is in love with her.
He needs money.
He is in with the boss.
He is leaving home
now.
He is nervous about it.
He is on another
phone.
He is paid by the
week.
He is playing
outdoors.
He is poor, but honest.
He is proud of his son.
He is riding a bicycle.
O yüzmeyi seviyor.
O resim yapmaya
düşkündür.
O, Fransızcada
akıcıdır.
O, hentbolde iyidir.
O, basketbolda iyidir.
O, oraya gitmekte
serbesttir.
Onun büyük bir
sorunu var.
O, kızgın bir ruh hali
içinde.
O, şimdi öğle yemeği
yiyor.
Onun paraya ihtiyacı
var.
O, ona aşıktır.
Onun başı belada.
O bu konuda gergin
olabilir.
O, şimdi evden
ayrılıyor.
o patronla birlikte
içeride.
O dışarıda oynuyor.
Ona haftalık ödenir.
O diğer telefonda.
O, bir bisiklet sürüyor.
O, oğlu ile gurur
duyar.
O fakir, ama dürüsttür.
He is speaking
English.
He is terrible at math.
He is thinking it over.
He is used to the
work.
He jumped on the
train.
He jumped over a
ditch.
He kept an eye on
them.
He kept reading a
book.
He kept silent all day.
He knocked at the
door.
He knows the city
well.
He lay awake all night.
He lay down on the
bed.
He learned how to
swim.
He left three days ago.
He likes to read books.
He lives near my
house.
He looked at his
watch.
He looked into the
box.
He loved her very
much.
He loves you very
much.
O üzerinde düşünüyor.
O matematikte
kötüdür.
O, İngilizce konuşuyor.
O hendekten atladı.
O, trene atladı.
O, işe alışkındır.
O, bütün gün sessiz
kaldı.
O, kitap okumayı
sürdürdü.
O, onlara göz kulak
oldu.
Bütün gece uyumadan
uzandı.
O, şehri iyi bilir.
O, kapıyı çaldı.
O, üç gün önce ayrıldı.
O, yüzmeyi öğrendi.
O, yatağa uzandı.
O saatine baktı.
O, evime yakın
yaşıyor.
O kitapları okumaktan
hoşlanır.
O seni çok seviyor.
O, onu çok sevdi.
O kutuya baktı.
He made a bet with
her.
He made her a new
coat.
He made us do the
work.
He married a rich girl.
He may have told a
lie.
He might come
tomorrow.
He must be about
forty.
He must be an
American.
He named his son
James.
He often falls in love.
He often goes to
Tokyo.
He often quotes
Milton.
He picked up the
phone.
He played piano by
ear.
He postponed the
party.
He probably won't
come.
He put down his
racket.
He quit without notice.
He really turns me off.
He regrets what he
did.
He repairs his own
car.
O, bize işi yaptırdı.
O ona yeni bir manto
yaptı.
o, onunla bahis
tutuştu.
O, yarın gelebilir.
O bir yalan söylemiş
olabilir.
O, zengin bir kızla
evlendi.
O, oğluna James adını
verdi.
O bir Amerikalı olmalı.
O yaklaşık kırk olmalı.
O sık sık Milton'un
sözlerinden alıntı yapar.
O, sık sık Tokyo'ya
gider.
O, sık sık aşık olur.
O, partiyi erteledi.
O, piyanoyu notasız
çalabilir.
O ahizeyi aldı.
O, uyarmadan ayrıldı.
O, raketini yere
bıraktı.
O, muhtemelen
gelmeyecek.
O kendi arabasını
tamir eder.
O, yaptığına
pişmandır.
O gerçekten beni
bıktırıyor.
He respects his father.
He retires next spring.
He returned to
America.
He runs as fast as you.
He said he could do it.
He said that I must go.
He sat down by my
side.
He saves what he
earns.
He seems very
pleasant.
He sent a card to
Mary.
He shook hands with
me.
He sometimes visits
me.
He speaks English
well.
He stayed in the hotel.
He still wants to come.
He told me a sad
story.
He told me where to
go.
He took a notebook
out.
He took out some
coins.
He tore the book
apart.
He turned a
somersault.
Amerika'ya geri döndü
O, gelecek bahar
emekli olur.
O, babasına saygı
duyar.
O, gitmem gerektiğini
söyledi.
O, onu yapabileceğini
söyledi.
O senin kadar hızlı
koşar.
O çok keyifli
görünüyor.
O kazandığını biriktirir.
Yanıbaşıma oturdu.
Beni bazen ziyaret
eder.
O, benimle tokalaştı.
O Mary'ye bir kart
gönderdi.
O hala gelmek istiyor.
O, otelde kaldı.
O, iyi İngilizce
konuşur.
O, dizüstü bilgisayarı
çıkardı.
Bana nereye
gideceğini söyledi.
O bana üzücü bir
hikaye anlattı.
O parande attı.
O, kitabı parçaladı.
O biraz para çıkardı.
He turned on the
radio.
He used the
dictionary.
He visited Nara by
bus.
He was a brave
soldier.
He was dressed in
blue.
He was frozen to
death.
He was going to
school.
He was happily
married.
He was in good spirits.
He was learning a
poem.
He was sick of his job.
He was too old to
walk.
He was unwilling to
go.
He wears thick
glasses.
He went along with
her.
He went for the
doctor.
He went in place of
me.
He went off in a hurry.
He went out in a
hurry.
He went out the
window.
He went to the
dentist.
O, Nara'yı otobüsle
ziyaret etti.
O, sözlüğü kullandı.
O, radyoyu açtı.
O soğuktan donmuştu.
O, mavi giyinmişti.
O, cesur bir askerdi.
O iyi bir ruh hali
içerisindeydi.
Onun mutlu bir evliliği
oldu.
O, okula gidiyordu.
O, yürümek için çok
yaşlıydı.
O işinden bıkmıştı.
O bir şiir öğreniyordu.
O, onunla birlikte gitti.
O, kalın gözlük takar.
o gitmeye isteksizdi.
O aceleyle gitti.
O benim yerime gitti.
O, doktor için gitti.
O, dişçiye gitti.
o pencereden çıktı.
O, aceleyle dışarı çıktı.
He will come back
soon.
He will come down
soon.
He will not come
today.
He won the race
easily.
He won the third prize.
He won't come, will
he?
He wore a dark
sweater.
He wouldn't believe
us.
He zipped his bag
shut.
He'll be busy
tomorrow.
He's afraid of the sea.
He's getting cold feet.
He has lots of money.
He's nice to
everybody.
He's not young
anymore.
He's out taking a walk.
He's probably
sleeping.
He's stronger than
you.
Henry wants to see
you.
Her dress looked
cheap.
Her father is Japanese.
O bugün gelmeyecek.
Yakında burnu
sürtülecek.
O, yakında geri
dönecek.
O gelmeyecek, değil
mi?
O, üçüncülük ödülünü
kazandı.
O, yarışı kolayca
kazandı.
O, çantasının
fermuarını kapadı.
O bize inanmazdı.
O koyu renkli bir
kazak giymişti.
Onun gözü yemiyor.
O, denizden korkar.
O, yarın meşgul
olacak.
O artık genç değil.
O, herkese karşı
sevimlidir.
Onun çok parası var.
O senden daha
güçlüdür.
O, muhtemelen
uyuyor.
Yürüyüş için dışarı
çıktı.
Onun babası Japondur.
Onun elbisesi ucuz
görünüyordu.
Henry seni görmek
istiyor.
Her friend is a singer.
Her hair is very short.
Her sister looks
young.
Her son is a jet pilot.
Here comes our
teacher.
Here's my mail
address.
Here's my mail
address.
Hi, Susan. How are
you?
His car is really cool.
His father is Japanese.
His money was all
gone.
His music is too noisy.
His story must be
true.
History repeats itself.
Hope is not a strategy.
How about a cup of
tea?
How about another
beer?
How are you these
days?
How big is Tom's
house?
How can you be so
calm?
How did your speech
go?
Onun kız kardeşi genç
görünüyor.
Onun saçı çok kısa.
Onun arkadaşı bir
şarkıcıdır.
İşte e-posta adresim.
İşte öğretmenimiz
geliyor.
Onun oğlu bir jet
pilotudur.
Onun arabası
gerçekten klas.
Merhaba, Susan.
Nasılsın?
İşte posta adresim.
Onun müziği çok
gürültülü.
Bütün parası bitti.
Babası Japondur.
Ummak bir strateji
değildir.
Tarih kendini tekrarlar.
Onun hikayesi gerçek
olmalı.
Bugünlerde nasılsın?
Bir biraya daha ne
dersin?
Bir bardak çaya ne
dersiniz?
Konuşman nasıldı?
Nasıl bu kadar sakin
olabilirsin?
Tom'un evi ne kadar
büyük?
How do I get to Gate
5?
How do I open the
hood?
How high is Mont
Blanc?
How high is that
tower?
How long is that
story?
How long is the
bridge?
How much is this
dress?
How much is this
radio?
How much is this
watch?
How old is that
church?
How old is this
church?
How old is your
father?
How thick is the
board?
How was your
afternoon?
How wide is this river?
I actually saw a ghost.
I advise you not to go.
I agree to go with him.
I agreed with his plan.
I allowed my horse
run.
I always get up at six.
Blanc Dağı'nın
yüksekliği nedir?
Kaputu nasıl açarım?
Kapı 5'e nasıl giderim?
Köprü ne kadar
uzunluktadır?
O hikayenin uzunluğu
nedir?
O kulenin yüksekliği
nedir?
Bu saat ne kadar?
Bu radyo ne kadardır?
Bu elbise ne kadar?
Baban kaç yaşında?
Bu kilise kaç yıllık?
O kilise kaç yıllık?
Bu nehir ne kadar
genişlikte?
Öğleden sonran
nasıldı?
Tahta ne kadar kalın?
Onunla gitmeyi kabul
ediyorum.
Gitmemeni tavsiye
ederim.
Gerçekten bir hortlak
gördüm.
Ben her zaman altıda
kalkarım.
Atımın koşmasına izin
verdim.
Onun planını kabul
ettim.
I always keep
promises.
I am a 22 year-old
man.
I am afraid she is ill.
I am aware of the fact.
I am friendly with her.
I am friends with Mike.
I am happy to help
you.
I am in charge of this.
I am in the music club.
I am leaving next
week.
I am moving next
month.
I am off duty
tomorrow.
I'm ready to help you.
I am taking a bath
now.
I am tired of
homework.
I am tired of the work.
I am to meet him
there.
I appreciate your help.
I approve of your plan.
I asked a favor of him.
I asked for Bob's help.
Korkarım ki o hastadır.
Ben, 22 yaşında bir
adamım.
Ben her zaman
sözlerimi tutarım.
Mike ile arkadaşım.
Ben onunla
samimiyim.
Gerçeğin farkındayım.
Müzik kulübündeydim.
Bundan ben
sorumluyum.
Sana yardım ettiğim
için mutluyum.
Yarın izinliyim.
Gelecek ay
taşınıyorum.
Gelecek hafta
ayrılıyorum.
Ev ödevinden bıktım.
Şimdi banyo
yapıyorum.
Sana yardım etmeye
hazırım.
Ben yardımınıza
minnettarım.
Onu orada
karşılayacağım.
İşten bıktım.
Bob'un yardımını
istedim.
Ben ondan bir iyilik
istedim.
Ben planınızı
onaylıyorum.
I asked her for a date.
I asked him a
question.
I asked him to do that.
I asked him to help
me.
I asked Ken to help
me.
I ate lunch in a hurry.
I attended his funeral.
I begged her not to
go.
I believe Tom is right.
I believe what he says.
I believe what he says.
I bought a good
camera.
I bought her a new
car.
I bought John an
album.
I can't agree with you.
I can't bear this pain.
I can't drink any more.
I can't figure him out.
I can't go any farther.
I can't go any further.
I can't hear very well.
Ona onu yapmasını
rica ettim.
Ona bir soru sordum.
Ondan bir randevu
istedim.
Acele ile öğle yemeği
yedim.
Ken'in bana yardımcı
olmasını rica ettim.
Ona bana yardım
etmesini rica ettim.
Tom'un haklı olduğuna
inanıyorum.
Gitmemesi için ona
yalvardım.
Ben onun cenaze
törenine katıldım.
İyi bir kamera aldım.
Onun söylediğine
inanırım.
Onun her dediğine
inanırım.
Seninle aynı fikirde
olamam.
John'a bir albüm satın
aldım.
Ona yeni bir araba
aldım.
Onu anlayamıyorum.
Artık kahve içemem.
Bu acıya dayanamam.
Ben çok iyi
duyamıyorum.
Ben daha ileriye
gidemem.
Daha ileri gidemem.
I can’t stand him.
I can't read your mind.
I can't sleep at night.
I can't stand raw fish.
I can't stand the cold.
I can't stand the heat.
I change my mind a
lot.
I chose him a nice tie.
I completely forget it.
I contacted my
parents.
I cried all night long.
I decided to buy a car.
I decided to try again.
I didn't get your name.
I didn't used to smoke.
I dislike cold weather.
I do not have a sister.
I don't agree with him.
I don't agree with you.
I don't care for Alice.
I don't have a bicycle.
Gece uyuyamıyorum.
Düşünceni
okuyamam.
Ona tahammül
edemiyorum.
Sıcağa dayanamam.
Soğuğa
dayanamıyorum.
Çiğ balığa
katlanamam.
Onu tamamen
unuttum.
Ona güzel bir kravat
seçtim.
Ben fikrimi çok
değiştiririm.
Bir araba almaya
karar verdim.
Ben bütün gece
boyunca ağladım.
Ebeveynlerimle temas
kurdum.
Sigara içmezdim.
Ben adınızı almadım.
Tekrar denemeye
karar verdim.
Onunla aynı fikirde
değilim.
Bir kız kardeşim yok.
Soğuk havayı
sevmem.
Bir bisikletim yok.
Alice umrumda değil.
Sizinle aynı fikirde
değilim.
I don't have much
time.
I don't know who he
is.
I don't like it at all.
I don't like shellfish.
I don't need your help.
I don't speak
Japanese.
I don't want to go out.
I enjoyed your
company.
I envied his new
house.
I expected him to
come.
I feel like crying now.
I feel much better
now.
I feel secure with him.
I fell down on the ice.
I felt a little scared.
I felt like I was dead.
I felt the floor shake.
I felt the house shake.
I finished work at six.
I forgot, she
answered.
I found a real bargain.
Onu hiç sevmiyorum.
Onun kim olduğunu
bilmiyorum.
Çok zamanım yok.
Japonca
konuşamıyorum.
Benim sizin
yardımınıza ihtiyacımız
yok.
Kabuklu deniz
hayvanlarını
sevmiyorum.
Onun yeni evini
kıskandım.
Sizin şirketten
hoşlandım.
Ben dışarı çıkmak
istemiyorum.
Şimdi çok daha iyi
hissediyorum.
Şimdi ağlayacak gibi
hissediyorum.
Onun gelmesini
umuyordum.
Biraz korktuğumu
hissettim.
Buzun üstünde
düştüm.
Onunla birlikte güvenli
hissediyorum.
Ben evin sallandığını
hissettim.
Yerin sallandığını
hissettim.
Ölü gibi hissettim.
Ben gerçek bir kelepir
buldum.
Unuttum, o cevap
verdi.
Altıda işi bitirdim.
I found my car
missing.
I found the cage
empty.
I found the room
empty.
I gave him a few
books.
I gave him some
advice.
I go skiing very often.
I go to bed very early.
I walk to school.
I go to work every
day.
I got a traffic ticket.
I got lost in the snow.
I got on the wrong
bus.
I got the engine going.
I guess that she is 40.
I had a wonderful
time.
I had an asthma
attack.
I had him carry my
bag.
I had him fix my
watch.
I had him wash the
car.
I had my camera
stolen.
I had my hat blown
off.
Odayı boş buldum.
Kafesi boş buldum.
Arabamı kayıp
buldum.
Ben çok sık kayak
yapmaya giderim.
Ona biraz nasihat
verdim.
Ona birkaç kitap
verdim.
Her gün işe giderim.
Okula yaya giderim.
Ben çok erken
yatarım.
Ben yanlış otobüse
bindim.
Karda kayboldum.
Ben bir trafik cezası
aldım.
Harika bir zaman
geçirdim.
Onun 40 olduğunu
sanıyorum.
Motoru çalıştırdım.
Ona saatimi tamir
ettirdim.
Ona çantamı taşıttım.
Bir astım krizi
geçirdim.
Şapkamı uçurdum.
Kameramı çaldırdım.
Ona arabayı yıkattım.
I had my house
painted.
I had my picture
taken.
I had my shoes
cleaned.
I had my wallet stolen.
I had to go to America.
I have a bad pain
here.
I have a bad
toothache.
I have a business visa.
I have a cat and a
dog.
I have a dog and a
cat.
I have a good
appetite.
I have a poor appetite.
I have a terrible pain.
I have about 5,000
yen.
I have already done it.
I am busy today.
I have done it already.
I have heard the story.
I have many model
cars.
I have no energy
today.
I have no time to read.
Ayakkabılarımı
temizlettim.
Resmimi çektirdim.
Evimi boyattım.
Burada kötü bir ağrım
var.
Amerika'ya gitmek
zorunda kaldım.
Cüzdanımı çaldırdım.
Benim bir kedim ve bir
köpeğim var.
Benim iş vizem var.
Kötü bir diş ağrım var.
Kötü bir iştahım var.
İyi bir iştahım var.
Bir köpeğim ve bir
kedim var.
Ben onu zaten yaptım.
Benim yaklaşık 5,000
yenim var.
Berbat bir ağrım var.
Hikayeyi duydum.
Ben onu şimdiden
yaptım.
Bugün meşgulüm.
Okuyacak zamanım
yok.
Bugün enerjim yok.
Çok sayıda model
arabalarım var.
I have nothing to hide.
I have often been
here.
I have only just begun.
I have seen her
before.
I have tennis practice.
I have the blues
today.
I have to change tires.
I have to comb my
hair.
I have to do
something.
I have to leave school.
I have visited America.
I hear a strange
sound.
I heard a woman
scream.
I heard my name
called.
I heard someone
scream.
I heard that he'd died.
I heard the door close.
I helped him
yesterday.
I hit him in the belly.
I hit upon a good idea.
I hope that John
comes.
Daha az önce
başladım.
Sık sık burada
bulundum.
Saklayacak bir şeyim
yok.
Bugün sıkıntıdan
patlıyorum.
Tenis çalışmam var.
Daha önce onu
gördüm.
Ben bir şey yapmak
zorundayım.
Saçımı taramak
zorundayım.
Tuhaf bir ses
duyuyorum.
Amerika'yı ziyaret
ettim.
Okuldan ayrılmak
zorundayım.
Birinin çığlık attığını
duydum.
Adımın çağrıldığını
duydum.
Bir kadının çığlık
attığını duydum.
Dün ona yardım ettim.
Kapının kapandığını
duydum.
Onun öldüğünü
duydum.
John'un geleceğini
umuyorum.
İyi bir fikir buldum.
Onun midesine
vurdum.
Ben lastikleri
değiştirmek
zorundayım.
I just had an accident.
I knew he would
accept.
I know how old you
are.
I know neither of
them.
I know he is sleeping.
I know you can make
it.
I left my purse behind.
I like classical music.
I like dark red better.
I like music very
much.
I like my steak
medium.
I like neither of them.
I like pizza very much.
I like spring the best.
I like summer the
best.
I like tennis and golf.
I like this blue dress.
I like this color, too.
I like to travel alone.
I like you a whole lot.
I live in a small town.
Kaç yaşında olduğunu
biliyorum.
Kabul edeceğini
biliyordum.
Az önce bir kaza
gördüm.
Yapabileceğini
biliyorum.
Onun uyuduğunu
biliyorum.
Onlardan hiçbirini
tanımıyorum.
Koyu kırmızıyı daha
çok severim.
Ben klasik müziği
severim.
Çantamı geride
bıraktım.
Onlardan hiç birini
sevmiyorum.
Bifteğimi orta
büyüklükte severim.
Müziği çok severim.
En çok yaz mevsimini
seviyorum.
En çok İlkbaharı
severim.
Ben pizzayı çok
severim.
Ben de bu rengi
severim.
Bu mavi elbiseyi
seviyorum.
Tenis ve Golfü
severim.
Küçük bir kasabada
yaşıyorum.
Senden gerçekten çok
hoşlanıyorum.
Yalnız seyahat etmeyi
severim.
I live in an apartment.
I live with my parents.
I love American
movies.
I love that
commercial.
I made my dog lie
down.
I made the woman
angry.
I meet her once a
week.
I meet him at the club.
I met him in the
crowd.
I met Jane by
accident.
I met your father
once.
I must open the
window.
I must return his call.
I need an extra pillow.
I must buy new skis.
I never agree with
him.
I never heard him
sing.
I never read that
book.
I never read that
book.
I only slept two hours.
I played the accordion.
Amerikan filmlerini
seviyorum.
Ebeveynlerimle
birlikte yaşıyorum.
Bir apartmanda
yaşıyorum.
Kadını kızdırdım.
Köpeğimi yatırdım.
O reklamı seviyorum.
Onunla kalabalıkta
buluştum.
Kulüpte ona rastladım.
Haftada bir kez onunla
buluşurum.
Pencereyi açmalıyım.
Bir keresinde babanla
karşılaştım.
Kazara Jane ile
karşılaştım.
Yeni kayaklar almam
gerekiyor.
Ekstra bir yastığa
ihtiyacım var.
Onun çağrısına geri
dönmeliyim.
O kitabı hiç
okumadım.
Onun şarkı söylediğini
asla duymadım.
Onunla asla aynı
fikirde değilim.
Akardeon çaldı.
Ben sadece iki saat
uyudum.
O kitabı asla okumam.
I prefer coffee to tea.
I prefer rice to bread.
I prefer tea to coffee.
I put bait on the hook.
I put handcuffs on
him.
I read it to my family.
I remembered
everybody.
I returned from
abroad.
I sat next to him.
I saw a beautiful bird.
I saw a flock of sheep.
I saw a light far away.
I saw a woman in
black.
I saw Bob this
morning.
I saw her at the party.
I saw him running
away.
I saw him wash the
car.
I saw Tom a while
back.
I seem to have a
fever.
I sell clothing online.
I sell clothing online.
Ben çayı kahveye
tercih ederim.
Pirinci ekmeğe tercih
ederim.
Ben kahveyi çaya
tercih ederim.
Onu aileme okurum.
Ona kelepçe taktım.
Oltaya yem taktım.
Onun yanına oturdum.
Yurt dışından döndüm.
Ben herkesi
hatırladım.
Ben uzakta bir ışık
gördüm.
Bir koyun sürüsü
gördüm.
Güzel bir kuş gördüm.
Onu partide gördüm.
Bu sabah Bob'ı
gördüm.
Siyah giyinmiş bir
kadın gördüm.
Bir süre önce Tom'u
gördüm.
Onu araba yıkarken
gördüm.
Onu kaçarken
gördüm.
Ben çevrimiçi giysi
satarım.
İnternetten giysi
satıyorum.
Benim ateşim var gibi
geliyor.
I shook hands with
her.
I should read the
book.
I skipped my
breakfast.
I slept only two hours.
I started to make
stew.
I stayed with my
uncle.
I studied for one hour.
I study hard at school.
I support the proposal.
I suppose you like her.
I think Ann loves Jack.
I think he has done it.
I think he is a doctor.
I think he's
competent.
I think I broke my leg.
I think I'll go skiing.
I think I'm just tired.
I think it's true.
I think Tom likes Mary.
I think you can get it.
I told him to be quiet.
Sabah kahvaltımı
atladım.
Kitabı okumalıyım.
Onunla tokalaştım.
Amcamla birlikte
kaldım.
Ben güveç yapmaya
başladım.
Sadece iki saat
uyudum.
Ben öneriyi
destekliyorum.
Okulda sıkı
çalışıyorum.
Bir saat çalıştım.
Sanırım o onu yaptı.
Sanırım Ann Jack'i
seviyor.
Ondan hoşlandığını
sanıyorum.
Sanırım o yeteneklidir.
Onun bir doktor
olduğunu
düşünüyorum.
Sanırım bacağımı
kırdım.
Sanırım o doğru.
Ben sadece yorgun
olduğumu
düşünüyorum.
Ona sakin olmasını
söyledim.
Ben onu alabileceğinizi
düşünüyorum.
Ben kayağa gitmeyi
düşünüyorum.
Sanırım Tom Mary'den
hoşlanıyor.
I took a trip to Tokyo.
I trust him completely.
I turned on the lights.
I used to keep a diary.
I want a chamomile
tea.
I want a quart of milk.
I want him to go there.
I want some fresh
eggs.
I want something
sweet.
I want to be a pianist.
I want to do it myself.
I want to go and
cheer.
I want to go to
London.
I want to learn French.
I want to live forever.
I want to ride a horse.
I want to study
abroad.
I want to study
French.
I was able to help her.
I was born in
Yokohama.
I was happy to see
him.
Işıkları açtım.
Ona tamamen
güveniyorum.
Tokyo'ya bir gezi
yaptım.
Ben bir litre süt
istiyorum.
Ben bir papatya çayı
istiyorum.
Bir günlük tutardım.
Tatlı bir şeyler
istiyorum.
Birkaç taze yumurta
istiyorum.
Onun oraya gitmesini
istiyorum.
Gidip tezahürat
yapmak istiyorum.
Onu kendim yapmak
istiyorum.
Bir piyanist olmak
istiyorum.
Ebediyen yaşamak
istiyorum.
Fransızca öğrenmek
istiyorum.
Londra'ya gitmek
isterim.
Fransızca eğitimi
yapmak istiyorum.
Yurt dışında eğitim
yapmak istiyorum.
Bir ata binmek
istiyorum.
Onu gördüğüme
sevinmiştim.
Yokohama'da
doğdum.
Ona yardım edebildim.
I was in the
mountains.
I was invited to lunch.
I was just making
sure.
I was made to go
there.
I was robbed of my
bag.
I was taken for a ride.
I was used to the heat.
I watched TV
yesterday.
I wear size six gloves.
I weigh about 60 kilos.
I went over the report.
I went there
yesterday.
I went to Kyoto by car.
I will be back by nine.
I will do it right now.
I will gladly help you.
I will show you
around.
I wish I were a prince.
I wish to go to Hawaii.
I wonder what
happened.
I wonder who to invite.
Sadece emin
oluyordum.
Öğle yemeğine davet
edildim.
Ben dağlardaydım.
Bir gezi için
götürüldüm.
Çantamı soydular.
Oraya gönderildim.
Altı numara eldiven
giyerim.
Dün TV izledim.
Sıcağa alışkındım.
Dün oraya gittim.
Ben raporu tekrar
gözden geçirdim.
Yaklaşık 60 kiloyum.
Onu derhal
yapacağım.
Dokuza kadar geri
döneceğim.
Kyoto'ya arabayla
gittim.
Keşke bir prens olsam.
Sana etrafı
göstereceğim.
Ben size memnuniyetle
yardımcı olurum.
Kimin davet edeceğini
merak ediyorum.
Ne olduğunu merak
ediyorum.
Hawaii'ye gitmeyi
arzuluyorum.
I work at this
company.
I would like mine rare.
I would like this book.
I would like to see it.
I wrote him to ask
why.
I'd like a Bloody Mary.
I'd like a double room.
I'd like a window seat.
I'd like for you to go.
I'd like to go cycling.
I'd like to rent a car.
I want to change that.
I'd like to see my son.
I'd prefer a brown one.
I'd rather go
swimming.
I'll accept your offer.
I'll be back in a wink.
I'll be busy next week.
I'll be here by Monday.
I'll be reading a book.
I'll be there tomorrow.
Bu kitabı istiyorum.
Benimkini az pişmiş
istiyorum.
Bu şirkette çalışırım.
Bir Bloody Mary
istiyorum.
Sebebini sormak için
ona yazdım.
Ben onu görmek
istiyorum.
Gitmenizi istiyorum.
Pencere yanında
koltuk istiyorum.
Çift kişilik bir oda rica
ediyorum.
Onu değiştirmek
istiyorum.
Bir araba kiralamak
istiyorum.
Bisiklete binmeyi
severim.
Yüzmeye gitmeyi
tercih ederim.
Kahverengi olanını
tercih ederim.
Oğlumu görmek
istiyorum.
Gelecek hafta meşgul
olacağım.
Gözle kaş arasında
geri döneceğim.
Teklifini kabul
edeceğim.
Yarın orada olacağım.
Kitap okuyor
olacağım.
Pazartesi gününe
kadar burada olacağım.
I'll call you at seven.
I'll call you later.
I'll check my schedule.
I'll check your vision.
I'll come if necessary.
I'll do the best I can.
I'll go no matter what.
I'll leave that to you.
I'll make a phone call.
I'll miss your cooking.
I'll start with a beer.
I'll study your report.
I'll take the next bus.
I'll tell Daddy on you.
I'll tell you a secret.
I'll tell you my story.
I'm afraid to go alone.
I'm applying for a job.
I'm at the airport now.
I'm busy right now.
I'm doing this for you.
Proğramımı kontrol
edeceğim.
Seni daha sonra
arayacağım.
Saat yedide seni
arayacağım.
Yapabileceğimin en
iyisini yapacağım.
Gerekirse geleceğim.
Görüşünü kontrol
edeceğim.
Bir telefon konuşması
yapacağım.
Onu sana bırakıyorum.
Ben ne olursa olsun
gideceğim.
Ben senin raporunu
çalışacağım.
Bir bira ile
başlayacağım.
Aşçılığını özleyeceğim.
Sana bir sır
söyleyeceğim.
Seni babama
gammazlayacağım.
Bir sonraki otobüse
bineceğim.
Bir iş başvurusu
yapıyorum.
Yalnız gitmeye
korkuyorum.
Sana hikayemi
anlatacağım.
Bunu senin için
yapıyorum.
Şu anda meşgulüm.
Şimdi hava
alanındayım.
I'm dying to see Paris.
I'm in the tennis club.
I'm kind of sick today.
I'm looking for my
key.
I'm looking for my
pen.
I'm not that drunk.
I'm not as tall as you.
I'm not sure right now.
I'm proud of my
father.
I'm proud of my
school.
I'm quite sure of that.
I'm rather proud of it.
I'm ready to leave
now.
I'm sick of hearing it.
I'm sorry to hear that.
I'm thinking about
you.
I'm too tired to think.
I am doing the dishes.
I'm working on his car.
I'm younger than he
is.
I've caught a bad cold.
Bugün hasta gibiyim.
Ben tenis
kulübündeyim.
Paris'i görmek için can
atıyorum.
O kadar sarhoş
değilim.
Kalemimi arıyorum.
Anahtarımı arıyorum.
Babamla gurur
duyuyorum.
Şu anda emin değilim.
Ben senin kadar uzun
değilim.
Onunla oldukça gurur
duyuyorum.
Ondan tamamen
eminim.
Ben benim okulum ile
gurur duyuyorum.
Bunu duyduğuma
üzgünüm.
Onu dinlemekten
bıktım.
Şimdi gitmeye
hazırım.
Bulaşıkları yıkıyorum.
Düşünemeyecek
kadar çok yorgunum.
Senin hakkında
düşünüyorum.
Ben kötü bir soğuk
almışım.
Ben ondan daha
gencim.
Onun arabasının
üzerinde çalışıyorum.
I've got to leave soon.
I've never been
abroad.
I've never played golf.
In a sense, it is true.
Iron is a useful metal.
Is anyone absent
today?
Is eating people
wrong?
Is he any better
today?
Is he going to help us?
Is his father a doctor?
Is it a recent picture?
Is it hard to fool you?
Is it OK if I sit here?
Is Kumi playing
tennis?
Is that a cat or a dog?
Is that boy Tom or
Ben?
Is that seat available?
Is there a parking lot?
Is there any salt left?
Is this Canadian
money?
Is your mother at
home?
Asla golf oynamadım.
Yurt dışında hiç
bulunmadım.
Ben yakında ayrılmak
zorundayım.
Bugün devamsız biri
var mı?
Demir yararlı bir
metaldir.
Bir bakıma, o
doğrudur.
O bize yardım edecek
mi?
O, bugün daha iyi mi?
İnsanları yemek yanlış
mıdır?
Seni aptal yerine
koymak zor mu?
O, yeni bir resim mi?
Onun babası bir
doktor mu?
O bir kedi mi yoksa bir
köpek midir?
Kumi tenis oynuyor
mu?
Burada oturmamın
sakıncası var mı?
Bir park yeri var
mıdır?
O koltuk müsait mi.
O çocuk Tom mu
yoksa Ben mi?
Annen evde mi?
Bu Kanadalı parası mı?
Hiç tuz kaldı mı?
It doesn't surprise me.
It has stopped raining.
It is a kind of orange.
It is finally all over.
It is hot in this room.
It is me that is wrong.
It is not far to Paris.
It is not his business.
It looks like an apple.
It may rain any
minute.
It needs new
batteries.
It rained hard all day.
It rains a lot in June.
It seems to be serious.
It smelled really good.
It smelled really good.
It sounds like a dream.
It was a very big
room.
It was chilly that day.
It was such a nice day.
It's a present for you.
O bir tür portakal.
Yağmur yağışı durdu.
O beni şaşırtmıyor.
Hatalı olan benim.
Bu odada hava sıcak.
Sonunda hepsi bitti.
Bu bir elmaya
benziyor.
O onun işi değildir.
Paris'e uzak değildir.
Bütün gün çok yağmur
yağdı.
Onun yeni bataryalara
ihtiyacı var.
Her an yağmur
yağabilir.
Gerçekten güzel
koktu.
O, ciddi gibi
görünüyor.
Haziranda çok yağmur
yağar.
O çok büyük bir
odaydı.
Rüya gibi görünüyor.
Sahiden güzel koktu.
O sizin için bir hediye.
Çok güzel bir gündü.
O gün serindi.
It's a very quiet room.
It's across the street.
It's against the rules.
It's ahead of schedule.
It's almost time to go.
It's fairly warm today.
It's for you to decide.
It's for you to decide.
It's going to clear up.
It's great to meet you.
It's no trouble at all.
It's not my cup of tea.
It's not us who did it.
It's October the third.
It's rather cold today.
It's really an eyesore.
It's really cold today.
It's ten o'clock sharp.
It's time for us to go.
It's time to eat lunch.
It's time to go to bed.
Bu kurallara aykırıdır.
O, caddenin karşı
tarafında.
O çok sessiz bir oda.
Hava bugün oldukça
sıcak.
Neredeyse gitme
zamanı.
Proğramdan ilerdeyiz.
Hava açacak.
Karar vermek size
kalmış.
Size kalmış.
Benim tarzım değil.
Bu hiç sorun değil.
Seninle tanışmak
harika.
Hava bugün oldukça
soğuk.
Bugün üç Ekim.
Onu yapan biz değiliz.
Saat tam on.
Bugün gerçekten
soğuk.
O gerçekten çirkin bir
görüntü.
Yatağa gitme zamanı.
Öğle yemeği yeme
zamanı.
Gitme zamanımız
geldi.
It's time we went
home.
It's your turn to sing.
Jane has five
handbags.
Jane is as old as I am.
Jim called me a
coward.
Jim has gone to
London.
Jim is not what he
was.
Jim is short for James.
Jim stayed at my
house.
John ignored my
advice.
John is a good
student.
John is my best friend.
John ran into the
room.
Junko is a pretty girl.
Just don't forget this.
Just follow your heart.
Karen is angry with
me.
Kate has a good
figure.
Kate is very energetic.
Kate made an apple
pie.
Keep away from the
dog.
Jane'in beş el çantası
vardır.
Şarkı söyleme sırası
senin.
Eve gitmemizin
zamanı geçiyor.
Jim Londra'ya gitti.
Jim bana korkak dedi.
Jane benim kadar
yaşlı.
Jim benim evimde
kaldı.
Jim James'in kısa
şeklidir.
Jim eskiden olduğu
gibi değil.
John benim en iyi
arkadaşımdır.
John iyi bir öğrenci.
John benim tavsiyemi
göz ardı etti.
Sadece bunu unutma.
Junko güzel bir kız.
John odaya doğru
koştu.
Kate iyi bir endama
sahip.
Karen bana kızgın.
Sadece kalbini izle.
Köpekten uzak durun.
Kate bir elmalı turta
yaptı.
Kate çok enerjik.
Keep the meter
running.
Keep the window
closed.
Keep this insect alive.
Keep this money for
me.
Ken calls me every
day.
Ken can swim, can't
he?
Ken collects old coins.
Ken hit on a good
idea.
Ken is as tall as Bill.
Ken mistook you for
me.
Ken put on his clothes.
Ken walked on
crutches.
Kim is living with Ken.
Laughter is infectious.
Leave me alone,
please.
Let him do as he likes.
Let me buy you a
drink.
Let me see your
tongue.
Let's begin on page
30.
Let's cross the street.
Let's drop the subject.
Bu böceği canlı tut.
Pencereyi kapalı tut.
Sayacı çalışırken
bırak.
Ken yüzebilir, değil
mi?
Ken her gün beni arar.
Bu parayı benim için
sakla.
Ken Bill kadar uzun
boylu.
Ken iyi bir fikir buldu.
Ken eski paralar
toplar.
Ken koltuk
değnekleriyle yürüdü.
Ken elbiselerini giydi.
Ken seni ben zannetti.
Beni yalnız bırak,
lütfen.
Kahkaha bulaşıcıdır.
Kim, Ken ile yaşıyor.
Dilini görmeme izin
ver.
Size bir içki
ısmarlamama izin verin.
Onun istediği gibi
yapmasına izin ver.
Konuyu kapatalım.
Caddeyi geçelim.
Sayfa otuzdan
başlayalım.
Let's get it over with.
Let's go ahead and
eat.
Let's go to the picnic.
Let's leave it at that.
Let's play this Sunday.
Let's plug up the hole.
Let's put that on hold.
Let's quit and go
home.
Let's sit on the grass.
Let's start right away.
Let's start right away.
Let's take a break
now.
Let's walk to the lake.
Pikniğe gidelim.
Önden buyuralım ve
yiyelim.
Onu bitirip kurtulalım.
Deliği tıkayalım.
Bu Pazar oynayalım.
Artık onu bırakalım.
Çimde oturalım.
Bırakalım ve eve
gidelim.
Bekleyelim.
Şimdi bir mola
verelim.
Hemen başlayalım.
Derhal başlayalım.
Göle doğru yürüyelim.
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)

Benzer belgeler

Turkish sentences from Tatoeba 9

Turkish sentences from Tatoeba 9 Sen bir öğrenci değilsin. Konunun dışına çıktın. Sen 05:00'te eve geldin. Jack güvenebilirsiniz. Dinlenebilirsiniz. Burada yüzemezsin. Sen benim hayatımı yönetemezsin. Ödülü hak ediyorsun. Yemek zo...

Detaylı

Turkish sentences from Tatoeba 15

Turkish sentences from Tatoeba 15 Konunun dışına çıktın.

Detaylı

Turkish sentences from Tatoeba 13

Turkish sentences from Tatoeba 13 88. Don't you have a bicycle? 89. Don't you have any money? 90. Don't move from here. 91. Don't you want to go out? 92. Draw a line on the paper. 93. Each of them sang a song. 94. Each player did h...

Detaylı