Yemen Islahı Hakkında Siverek Mebusu Nureddin Bey`in Meclis

Transkript

Yemen Islahı Hakkında Siverek Mebusu Nureddin Bey`in Meclis
Yemen Islahı Hakkında Siverek Mebusu Nureddin Bey'in
Meclis-i Meb’usana Verdiği Kanun Lâyihası 19 Şubat 1326 - (4 Mart 1911)
Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI ∗
Yemen 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı feth etmesinden sonra 1538
yılında Osmanlı idaresi altına girmiştir.1635’de Zeydi İmamlarına terk edilip, 1849’da tekrar
Osmanlı yönetimine alınmıştır. Bunu takip eden yıllarda bir mesele haline gelmiş, devlete bir
menfaat sağlamak şöyle dursun, hazineye çok büyük sıkıntılar yüklemiştir. Gazi Ahmet
Muhtar Paşa’nın1872’ deki harekâtından 1911’e değin 40 sene içinde 300 bin asker, komutan
ve subay o büyük felaketlere gömülmüştür 1.
Yavuz Sultan Selim döneminde, hilafetin Osmanlı Devleti’ne geçmesiyle, Yemen’e daha
çok ilgi gösterilmiş ve Osmanlı Devleti’nin bir parçası olmuştur. İşte bu tarihle başlayan ve
400 yıl süren Yemen serüveni, Osmanlı Devleti’nin en önemli problemlerinden birini teşkil
etmiştir. İnançları, gelenek ve görenekleri ölçüsünde yaşamak isteyen halk, Osmanlı
Devleti’nin varlığını kabul etmek istememiş, ayrıca bölgedeki bazı idarecilerin halka zulüm
yapması, rüşvet ve adaletsizlik gibi davranışlar içine girmeleri, halkı devletten soğutmuş,
isyanların ardı arkası kesilmemiştir2.
Zeydiye inancı bir yana, bazı Osmanlı idarecileri, Yemen’in merkezden uzak bir vilayet
olmasını fırsat bilerek ve özellikle II. Abdülhamid döneminde Yemen ve Hicaz’ın sürgün yeri
olarak görülmesinden dolayı, bazı idarecilerin rüşvet, iltimas, adaletsizlik gibi olumsuz
davranışlar içine girmeleri halkı devletten soğutmuştur. Ayrıca bazı devlet memurlarının,
halkın inançlarına, gelenek ve göreneklerine önem vermemeleri, halkın hoşnutsuzluğuna
neden olmuştur. Hukuken vergi alma hakkı Osmanlı Devleti’ne ait olmasına rağmen, Zeydiye
inancına göre de, İmam da vergi toplama hakkına sahipti. Hem devletin, hem de İmamın vergi
toplamasıyla, halkın ekonomik durumu kötüleşmişti3.
Yemen Topraklarını, İmparatorluğun sınırları içine alan Osmanlı Devleti, Yemen’e
samimi duygularla bakmış ve hilafet nüfusunun bir parçası olarak görmüştür. Ancak yapılan
hatalar, bu bölgeyi Osmanlı Devleti’nden uzaklaştırmış, ve hiç bir zaman bölgeye tam olarak
hakim olunamamıştır. Bazı Osmanlı idarecilerinin, görevlerini yerine getirmemeleri, rüşvetle,
iltimasla çalışmaları, halkın inançlarına, gelenek ve göreneklerine önem vermemeleri,
problemleri anlaşarak, uzlaşarak değil de, baskı ve şiddet yoluyla çözmeye çalışmaları
sebebiyle isyanlar çıkmış ve Anadolu askerine Yemen toprakları mezar olmuştur.
Osmanlı Devleti için kutsal topraklar arasında yer alan Yemen’de, kabileler arası
antlaşmazlıklar devam ederken, diğer yanda, Osmanlı Devleti’ne karşı sürekli isyanlar çıkmış,
bölgede asayişi sağlamak kolay olmamıştır. Ancak iradeli, adil, iyi yöneticiler zamanında
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Balıkesir University, Facult of Science&Education, History Department
1
“Yemen Vilayeti’nin Suret-i İdaresi” Hakkında Dersim (Tunceli) Mebusu Lütfi Fikri Bey’in Teklif-i Kanunî
Lâyihası, İstanbul-Matbaa-i Âmire 1326, S. 6
∗
Metin Ayışığı, “Osmanlının Son Vilayeti Yemen”, XII. Türk Tarih Kongresi, ayrı basım,
Ankara 4-8 Ekim 1999, s. 1995
2
3
Ayışığı, 1996
biraz olsun asayiş sağlanabilmiştir. Dört asır, devleti meşgul eden, hem maddi, hem manevi
güç kaybetmesine neden olan isyanların sebepleri mutlaka çok önemlidir4.
1911 yılında Siverek mebusu Nureddin Bey tarafından Yemen’in ıslahı hakkında
Meclis-i Meb’usana bir lâyiha takdim edilmiştir5.
Nureddin Bey’in, Yemen’in ıslahı hakkındaki layihası “Kısm-ı İdârî, Yemenlilerden
Gönüllü Tabur Teşkili, Sevâhilin Muhafazası, Islahat Hakkında Bazı Mütâlaât, Teşkilât-ı
Mülkiye, Mehâkim, Tekâlif-i Umûmiye, Tekâlif-i Umûmiye Hakkındaki Mütâla‘ât-ı
Âcizânem, Emr-i Ehemm-i Ma‘ârif, Umûr-ı Nâfi‘a ve Zirâ‘iye, Şimendüferler, Şoseler,
Zirâ‘at, Ma‘âdin, Hâtime” başlıklarından oluşmaktadır.
“Layiha-i Kanuniye” başlığı altında üç maddelik de kanun teklifi vardır. Nureddin Bey
layihanın sonuna “Yemen Kıt‘asındaki Ma‘âdin Hakkında Atıf Paşa Târihinde Münderic
Ma‘lûmât” ve “Abdülgani Sünnî Bey’in Makâleleri Hakkında Zeylen Bir Mütâla‘a” başlıklı
iki yazı daha eklemiştir.
Nureddin Bey’in layihasını hazırlarken birçok basılmış, basılmamış eser yanında,
başka layihalardan da yararlanmış ; resmî evrakları incelemiş ve Yemen ahvâline vâkıf birçok
kişiyle fikir alışverişinde bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır.
Nureddin Bey’in verdiği kanun tasarısının altında Hama Mebusu Abdülkadir Zehrari
Bey, Kütahya Mebusu Hasan Tahsin Bey, Mamuretülaziz Mebusu Asım Bey, Halep Mebusu
Artin Bey, İstanbul Mebusu Hüseyin Cahid Bey, Burdur Mebusu Ahmed Lütfi Bey, Malatya
Mebusu Ahmed Hamdi Bey ve Beyrut Mebusu Rıza es-Salah Bey’in imzaları vardır.
Dahiliye Nazırı Talat Bey’e (Paşa) hitaben yazılan bu layihada Nurettin Bey, son derece
önemle hususlara işaret ederek, çözüm önerileri de getirmektedir6.
Nureddin Bey layihasında, hicrî 1287 yılından itibaren son 40 senede meydana gelen
isyanların sebeplerini, Yemen’de sükun ve asayişin sağlanması için alınacak tedbirler ile
Yemen’in imar ve terakkisi için yapılması gerekenleri anlatmaktadır. Buna göre Yemen’de
meydana gelen isyanların sebepleri halkın içinde bulunduğu fakirlik, sefalet ve zulümdür.
Nureddin Bey, İmamet-i Zeydiye’ye en ufak bir imtiyaz, resmî bir yetki
verilmemesinden yanadır. Eğer verilecek olursa, Hicaz, Irak, Suriye’de kısaca tüm Arap
yarım adasının önemli noktalarında ayaklanma ve kıtallerin başlayacağını savunmaktadır.
Arap unsurların, Yemen’in alacağı duruma göre bir siyaset belirleyeceğini belirtmektedir.
Hatta Yemen’de karşılaşılacak bir başarısızlığın, Osmanlı Hükümetinin dağılmasına bir
başlangıç olacağını da eklemektedir
Arabistan’da Zeydîlik, Vehhabilik vesair mezhepler olduğundan siyasetin rengini
değiştirmek için her mezhebe ayrıca “müftü’ül mezheb” ünvanıyla birer ruhanî memur
verilmelidir. Ancak bunlara bol maaştan başka bir şey verilmemesini; yetkilerini
mezhepleriyle ilgili konularda kullanarak, hükümet işlerine karıştırılmamalarını
hatırlatmaktadır. İsyanları önlemek için Yemen’i merkeze yakınlaştırmalıdır. Bunun için de
Yemen’i bir demiryolu hattı ile esas merkeze veya civara bağlamalıdır. Hicaz hattının
uzatılması ve Kızıldeniz sahilinden geçirilmesi mecburiydi. Böylece Arab Yarımadası ile
Yemen isyanlarının sebepleri hak. geniş bilgi için bk. Ahmet İzzet Paşa,
Feryadım, I, Nehir Yay., İstanbul 1992, 87-107; Metin Ayışığı, Mareşal Ahmet İzzet Paşa
(Askeri ve Siyasi Hayatı), T.T.K. Yay., Ankara 1997, 33-37
4
5
Ibid; Ayrıca
Nureddin Bey, (Siverek mebusu) “Yemen’in Islahı Hakkında Meclis-i Meb’usan’a Sunulan Lâyiha”,
Matbaa-i Âmire, İstanbul 1327
6
Siverek mebusu Nureddin Bey’in hazırlamış olduğu kanun layihasının basılmış ve basılmamış birçok eser,
layiha ve resmî vesikalarla, bölgenin durumunu iyi bilen bir çok ileri gelenle yapılan temaslar sonucu
hazırlandığı anlaşılmaktadır. (19 Şubat 1326)
Basra Körfezi’ndeki hâkimiyeti başkalarından
güçlüklerimiz temelinden kaldırılmış olacaktı.
önce
kurmak
suretiyle
gelecekteki
Nurettin Bey'e göre, Arab yarımadasında devam eden bu olaylar ve beslenen niyetler,
devletin “kuvve-i asliyesi” olan “sıfat-ı hilafeti” sarsıntıya uğratmasından korkulur. Zira
Osmanlı Hükümeti, bu manevi sıfatla devletler arası mevkide yerini almıştır.
Ayrıca, yabancı bir unsur “hilafet” gibi bir kuvvete sahip olunca nüfuzunu arttırmak için
mezhep anlaşmazlıklarından yararlanabilirdi.
Layihada ortaya konan görüşlere bakılırsa, Yemen’e ve hatta tüm Arab yarımadasına
sahip olabilmek için bu mesafelere hakim olmak gerekirdi. Yemen, merkezden uzaktır; yani
İstanbul’dan bu kadar uzun bir ulaşımla idare olunan yerde karışıklığın her an için ortaya
çıkması kaçınılmazdı. Bu nedenle Yemen’i merkeze yakınlaştırmak şarttı. Bunun için de
Yemen, bir demiryolu hattı ile esas merkeze veya civara bağlanmalıydı.
Ayrıca San’a ve Asir'deki askerî gücü arttırmak gerekir. Bunun için de süratli gemiler,
yani torpido ve kruvazörlere ihtiyaç vardır. Ancak bizde yeterli miktarda kruvazör yoktur.
Öyleyse yeterli sayıda mitralyöz öncelikle sevk edilmelidir.
Yemen idaresini tahkim yolunda Hicaz hattının uzatılması veya sahil kısmını takiben bir
hat inşası elzemdi. Bu hattın uzatılması, kabilelerin ortasından geçilmesi dolayısıyla
güçlükleri varsa da, buna karşılık güzergâhındaki kabileleri ilerletme ve itaate almayı
kolaylaştırabilirdi. Bundan başka Basra Körfezi’ni takiben Bağdat’tan dahi sahil boyunca
diğer bir hattın uzatılması mümkün olabilirdi. Ancak, bu kadar zamandan beri başa
çıkılamayan bütün meselelerin çözülerek, tüm Arabistan hakimiyetini sağlamak gibi, asıl
tedbirler alınmış ve Osmanlı Devleti’ne her yerinde asayişi sağlanmış koca bir Arabistan,
Meşrutiyet ışığında bağlanıp, devlet binası sağlamlaştırılmış olurdu. Bilhassa Arab
Yarımadası ile Basra Körfezi’ndeki hakimiyeti başkalarından önce kurmak suretiyle
gelecekteki güçlüklerimiz temelinden kaldırılmış olacaktı.
Özetle Yemen meselesi hangi açıdan tetkik ve mütalaa edilirse edilsin her şeyden önce
hata ne imamlarda, ne Zeydîlerde ve ne de sair halktaydı. Asıl hata bütün manasıyla
hükümetteydi. Her kötülüğün kaynağı ve müsebbibi üç asırdan beri memleketin hiçbir
tarafında ıslahat namına bir program düzenleyip takip etmeyen, memleket idaresini bilmeyen
hükümetlerdi.
Çünkü imam, imamet iddiasında bulunuyor, “emir’ül mü’minin” olmak istiyordu.
Dünyada hiçbir kimse arzusundan dolayı sorumlu olamazdı. Her insan karşısında bir
engelleyici kuvvet bulamazsa, her şeyi yapmak ister. İmama da sen niçin bu fikirde
bulunuyorsun denilemez ve muaheze edilemezdi. İmamın maddi menfaati temin ve muhafaza
edilmek şartıyla menfaati ve siyasî maksadından dolayı onun kolunu kanadını kırmak, icraat
ve tasavvurlarını baltalamak hükümetin göreviydi.
İngilizler Aden’de, Sudan’da ve Tûr-u Sina’da, Fransızlar Cibuti’de, İtalyanlar
Musavva’da gayet iyi hükümet etmekteydiler. Amerika’dan kalkan misyonerler ise bin türlü
zahmetler içinde Yemen’e kadar gelip bir köşeye sıkışıp din değiştirmek gibi pek tehlikeli
işlere teşebbüsle birkaç çocuğu satın alıp, eğittikten sonra onları Hristiyan yapmaya muvaffak
oluyorlar da, biz dindaşlarımızı bize ısındıracak ve o mühim bölgeyi hazinemize faydalı bir
hale koyacak tedbirleri neden almıyor veya alamıyorduk ?
Yemen halkı doğuştan asker olarak yaratılmış cesur, sıkıntılara dayanaklı ve savaş
hilelerine vakıf, vazifelerinde sâdık oldukları tecrübeyle sabitti. Yirmi sene önce San’a’da
kurulmuş olan iki tabur millî nizamiye askerinden fevkalade istifadeler görüldü.
Zaten bir neferi Anadolu’dan Yemen’e sevk ve iki sene sonra tekrar vatanına iade etmek
için ihtiyar ettiğimiz masraflarla maaş, tayın ve elbisesi hesap edilirse yerliden asker istihdamı
iktisaden daha faydalıydı. Geliş ve dönüşte zorluklar, sıkıntılar ve iklim değişikliğinden
dolayı meydana gelen kayıplardan da kısmen kurtulmuş olurduk. Dolayısıyla faydası inkâr
edilemeyecek olan şu önemli mesele nazar-ı dikkate alınarak şimdilik mevcut ordunun dörtte
biri miktarında Yemenliler’den asker istihdamına mutlaka teşebbüs olunmalıydı.
Teşkilat-ı Mülkiyeye gelince, Büyük Yemen Bölgesinin bir vilayet şeklinde idaresi hiçbir
zaman asayiş ve düzenin sağlanamayacağı itibariyle beraber, kazalardan bazılarının livaya
çevrilmesinde isabet olmayıp, bölgeler arasındaki münasebetin tamamen gözetilmediği beyan
olunuyordu.
İkinci olarak Yemen’deki hizmetin bir senesi bir buçuk ve Hudeyde ve emsali, havası pek
kötü olan bazı yerlerdeki hizmetin bir senesi iki sene sayılmalıydı.
Üçüncü olarak, Yemen vilayetleri, mutasarrıflıkları, mutlaka orada süresini tamamlayan
ve iyi hizmet veren kaymakamlara inhisar ettirilmeli ve bir kaymakam süresini tamamlayınca
Yemen vilayetlerinde boş mutasarrıflık yoksa, diğer vilayetlerde ilk açılacak mutasarrıflığa
tercihen tayin edilmeliydi.
Dördüncü olarak, beş sene Yemen’de mutasarrıflıkla görevini tamamlamayı başaran bir
mutasarrıf diğer bir vilayete gitmeyi arzu ederse, tayinine kadar 4000 kuruş mazuliyet maaşı
almak şartıyla süresi sona erdiğinde ayrılabilmelidir. İstanbul’a gelmek istemeyip de orada
kalmak arzusunda bulunursa, dörtte bir veya üçte bir oranında zamlı maaş verilmeliydi.
Beşinci olarak, maliye memurları vesaire dahi mensup oldukları nezaretlerin şekillerine
göre aynı derece hakka nail olmalıydı.
Altıncı olarak, Yemen vilayetlerinde diğer vilayetler oranından fazla olarak uygunsuz
devr ve teftiş etmek üzere çok sayıda mülkiye ve maliye müfettiş ve müfettiş yardımcıları
istihdam edilmeliydi.
Yedinci olarak, yerlilerden nahiye müdürlüklerinde beş sene iyi hizmet verenler iki
senede kaymakamlık vekaletinde sadakat gösterir ve gösterirlerse asaleten kaymakamlığa nakl
olunmalıydı. Dolayısıyla söz konusu hususlar için esaslı bir kanun tanzim edilmesi elzemdi.
Öncelikle, vergi servet ile uygun olmalıydı. İkincisi, vergi hususu ve bunun nakit ödeme
şekli herkesin malumu bulunmalıydı. Üçüncüsü, vergi mükelleflerini mümkün mertebe
rahatsız etmeyecek zaman ve suretlerde istifa kılınmalıydı. Dördüncüsü, vergi en az masrafla
tahsil olunabilecek şekilde düzenlenmeliydi. Beşincisi, vergi mükellefleri verecekleri şeyin
ödemesinden kurtulmak imkânını göstermemelidir.
Bu layihada dikkat çekici en önemli hususlar özetle şöyle sıralanmaktadır :
Devletten en küçük bir parçanın bile ayrılması kabul edilemez. Osmanlı Hükümeti, bu
manevi sıfatla, devletler arası mevkide yerini almıştır.
Şâfilerin, Seyyid İdris etrafında toplanarak İmamet-i Zeydîye’ye müzaheretleri meselenin
rengini değiştirmiştir. Mezhep anlaşmazlıkları, sekiz on milyon kadar olan Arap unsurunu
siyasî birlik arzusundan men edemez. Yabancı bir unsur “hilafet” gibi bir kuvvete mâlik
olunca “te’sis ve tahkim-i nüfuz ve idarede” bu mezhep anlaşmazlıklarından yararlanabilir.
İmamet-i Zeydiye’ye en ufak bir imtiyaz, resmî bir yetki verilmez. Eğer verilecek olursa,
Hicaz, Irak, Suriye’de kısaca tüm Arap yarımadasının önemli noktalarında ayaklanma ve
kıtaller başlayabilir. Hatta Yemen’de karşılaşılacak bir başarısızlığın, Osmanlı Hükümetinin
dağılmasının başlangıcı olabilir.
Sudanlıların vahşi, hükümetle ülfetleri yok iken, İngilizler tarafından bugünkü idareleri o
hayret veren medeni eserleri meydana getirmeleri hep Hartum’un 42 saatlik bir ulaşıma
bağlanması sayesindedir. Dolayısıyla, Yemen idaresini tahkim yolunda Hicaz hattının
uzatılması veya sahil kısmını takiben bir hat inşası elzemdir.
Bütün kabilelerle bu şekilde hükümetin nüfuzu ta’mim edilince nüfuz haricinde bulunan
yerleri de itibara alarak Arabistan, mezhep anlaşmazlıkları esas kabul edilerek teşkilat ve
mevcut olan taksimatı tamamen kaldırarak, yeniden tüm Arabistan’ı bir vilayet itibariyle
müteaddid liva, kaza, nahiye ve devaire taksim etmelidir. Her bir livayı gereken kaza ve
nevahi ve devaire ayırmalıdır.
Bu taksimâtın ahengini bir genel valinin nezaret ve idaresiyle muhafaza ve genel valinin
muayyen bir merkezi olmayarak sınırlı bir maiyet ile seyyar halinde bulundurulmalıdır. Bu
mülkî taksimatı gösterir bir harita bir sonraki layihaya eklenmiştir.
Nurettin Bey, Yemen’de meydana gelen isyanların sebep ve gelişmeleri hakkında
etkileyici bir tasvir yaparak şöyle demektedir:
1871’den 1911’e değin 40 sene içinde Yemen halkının ne zekasından, ne şecaatinden ve
ne de bu önemli bölgenin kaynaklarından istifa edildiği gibi yapılan tetebbuat, teşkilat ve
tahkikatıyla sabit olduğu üzere, hem de bir neferi noksan olmamak şartıyla 300 bin genç
askeri, pek çok kıymetli komutan ve subayı o mukatil felaketlere gömdük 7. Yüzbinlerce ana
ve babanın, yetim ve dulların gözünden yaşlar sel oldu aktı ; gelecekler mahv oldu. Maluller,
hastalar ve zayıflar, memleketlerine gitmek için birliklerinden hal-i nekahatle iskelelere
gelinceye kadar % 20-30 u Tehame yollarında can vermiştir. Yemen sahillerine “özel idare”
gemileri senede bir veya iki kere ancak uğrardı. Hudeyde, Meha ve Kanefe’de aylarca gemi
beklemek zorunda kalan bu biçare vatan evlatlarının, bakımsızlık ve sefalet yüzünden en az %
30 da bu şekilde yok olmuştur. Gemilere binmek bahtiyarlığına erişenlerin kanal parası temin
edilememesi yüzünden bir kısmı da yollarda vefat etmiştir. Artık bir deri bir kemik, perişan
bir halde köylerine dönebilenlerin, ne kadarının hayatta kaldığını ancak Allah bilir.
1314 (1898) senesinde Hudeyde’ye fevkalade olmak üzere senede beş kere gemi uğradığı
ve başka seneler gibi malul olan askerler iskelelerde çokça beklemediği halde, o sene
yollardaki kayıplar istisna olarak yalnız Hudeyde’ye canını atabilmiş olan 1102 hasta ve
yaralı askerden 320 sinin orada öldüklerini zikr etmek yeterlidir.
Meşrutiyete kadar isyanlar neticesinde hiçbir sevkiyat olmadı ki, 800 askeri ile giden
taburlar ikiyüz elli, nihayet üçyüzden fazla mevcutla dönebilsinler. 1319 (1903) senesinde
Yemen’e 34 taburluk kuva-yi asliye-i daimeden başka 800 mevcutlu 84 tabur piyade ve 2 alay
aşiret süvarisi ve yeteri kadar topçu sevk edilmişti. O senede Yemen’deki askeri kayıplar tam
55 bine varmıştı 8.
Yirmi paralık bir kurşuna karşı sine-i hamaset ve şecaatini arz ederek vatanın müdafaa ve
selameti uğrunda canını vermeyi canına minnet bilen bu vatan kahramanlarına karşı irtikab
edilen şu ahvalle devr-i sabık tarih nazarında ebediyen lekedar olsun !
Kötü idare, fakr u sefaleti, fakr u sefalet hoşnutsuzluğu ve hoşnutsuzluk da isyanları
doğurdu. Yemen’de Hicrî 1307, 1314 ve 1319 senelerinde üç isyan meydana geldi ve 1325
yılında da Asir’de meydana gelen isyan 5 ncisi idi.
Ayrıca askerlere Yemen’de yeterli tayinat ve iaşe verilemediği, ağır iklim koşulları
susuzluk ve sıhhi malzemenin yetersizliğinden ve bırakın ölü ve yaralıların naklini, askere
komuta edecek zabitanın dahi savaş meydanına süratle nakledilememesi gibi sebeplerle
birçok zayiat verilmiştir9.
Nureddin Bey, bundan önceki dönemlerde Yemen halkının muhabbet, sadakat ve
saadetini temin etmek için yollar, köprüler, artezyen kuyuları, su setleri ve davaların
görüleceği mahkemelerin yapılmadığını ve halkın yokluk ve kıtlıkla baş başa bırakıldığını;
hatta kıtlık dolayısıyla Yemen halkının bazılarının evlatlarını kayalardan aşağı atıp
öldürdüklerini ve bazılarının ise çocuklarını kesip yediklerini ve bunlara hiç yardım
edilmediğini belirtmektedir.
Diğer taraftan halkın yerel şeyhler ve bazı “uzun elli” memurlar tarafından
soyulduğunu; mükerrer ve haksız vergiler alındığını belirterek bazı eleştiriler getirmektedir:
7
Aynı layiha, 6
Aynı layiha, 7
9
Ibid
8
“Bu halkın muhabbetlerini, sadakatlerini celb ve saadetlerini sağlayacak ne gibi eserler
meydana getirdik ? Ticaret vasıtalarını tehiye ve temin için şimendöferler, şoseler, köprüler
mi inşa eyledik ? Tebdil-i mecra ile kumlar altından boş yere akan nehar-ı müaddideyi
meydana çıkarıp artezyen kuyularının hafri ve sedlerin inşa ve tamiri ile arazilerini mi iskân
ettik ? Hukuklarını temin edecek mahkemeler mi vücuda getirdik ? Bir ferdine bir sanat mı
öğrettik ? Neşr ve ta’mim-i muarefe mi çalıştık ? Bâbıâli’nin kuyud-u resmîyesiyle tesbit
edildiği üzere sekiz sene önce Kaht’da 60 bin kişi telef olmuş ve bazılarının iaşe yokluğu
tesiriyle evlatlarını kayalardan aşağı atıp telef, bazılarının ciğer parelerini kesip yedikleri
zaman bunlara ne gibi yardımda bulunduk ? Kısacası ne yaptık ki, bunlardan sadakat ve itaat
intizarında bulunuyoruz. Saadet hali halkı temin edecek bir şey yapmak şöyle dursun, bilakis
halk bir taraftan şeyhlerin, diğer taraftan çoğunluğu uzun elleriyle riyal ağaçları silkmek için
Yemen’e giden bazı memurlarımızın gayr-i meşru menfaatlerine tahammül edemediler. Ard
arda vergiler verdiler, soyuldular. Ağnama sahip olmayan kazalardan ağnam vergisi istifa
olundu10.
Haydi “Zeydîler mezhep dolayısıyla bizden nefret ediyorlar” görüşünü muvakkaten kabul
edelim. Ya Şafi ve Hanefi mezhebinden olan Ta’iz ve Hudeyde ve Asir halkının
memnuniyetsizliklerine ne diyelim ?
Halbuki Aden’de İngilizler jandarma ve polisi Müslümanlardan istihdam ediyorlar. Açlık
tesiriyle Yemen’den firar ederek Musava’da, Sevakin’de asker yazılan Yemenliler’in askerî
hizmetlerinden bu devletler istifade ediyorlar da, nasıl olup da aynı adamlar , ellerine aldıkları
silahları her suretle yabancı olan bu devletlerin lehinde ve dindaşları olduğumuz halde bizi
aleyhimizde kullanıyorlar ?
Düşüncelerimizi taharri-i esbaba sevk edersek, karşımızda şu netice tecelli eder. Bir halk
ki, bağlı olduğu hükümetten adalete nail olmaz, bir halk ki fakirlik ve sefalete mahkûm ve
hükümetin yardımından mahrum bulunur, bir halk ki ırz ve namusa saldırıldığını görür, bir
halk ki hayatı günlük bir kıyye dureye bağlı ve elbisesi beş on senede bir yenilenen mavi bir
bez gömleğe münhasır olup, arada kaybolmasından korkacak mâmalikî de yoktur. Öyle bir
halk böyle bir hükümete nasıl sadakatla çalışır ? Şu elim duruma maruz bir halktan, bu
hükümet kendisine karşı silah kullanılmasından başka ne beklemeğe hakkı olabilir ?”
Hükümetin Kötü İdaresi
Nureddin Bey’e göre bölgedeki Osmanlı idarecilerinin kötü yönetimleri halk üzerinde
olumsuz bir etki yaratmıştır. İbn-i Gayz’a haklı haksız Asir emiri olduğu halde istîmân ederek
kendisine amân verilmişiken on nefer mu‘teber meşâyihle berâber anlaşma ve yemine aykırı
olarak bir gece kafaları kesilmesi, kıymetli eşyâsının zabt edilmesini ve yine Asir’de vergi
toplamak için gelen görevlinin bir şeyhin çadırında kızına tasallutta bulunması gibi olaylar
halkın nefretini celbetmiştir.
O sırada Yemen’e komşu olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın sömürgesi olan Aden,
Cibuti ve Musavva ve Sevakin’de jandarma ve polis kuvvetleri Müslümanlardan istihdam
edilmekteydi. Açlık ve yoksulluktan dolayı Yemen’den firar eden Müslümanlar bu devletlerin
askeri oluyorlar ve dindaşları olan Osmanlılar askerlerine karşı savaşıyorlardı. Nureddin Bey
bunun sebebini şu cümlelerle ifade etmektedir:
“Bir ahâli ki hükûmet-i metbû‘asından adâlete nâil olmaz, bir ahâli ki fakr u sefâlete
mahkûm ve hükûmetin müzâheretinden mahrûm bulunur, bir ahâli ki ırz u nâmûsa ta‘arruz
edildiğini görür, bir halk ki hayâtı yevmî bir kıyye darıya merbût ve elbisesi beş-on senede bir
teceddüd eden mavş bir bez gömleğe münhasır olup, arada ziyâ‘ından korkacak mâmeleki de
yokdur. Öyle bir ahâlî böyle bir hükûmete nasıl sadakatle çalışır? Ve şu ahvâl-i elemiyeye
10
Aynı layiha, 9
ma‘rûz bir halkdan bu hükûmet kendisine karşı silah isti‘mâlinden başka ne beklemeye hakkı
olabilir?” 11
Nureddin Bey’e göre bütün bu olumsuzlukların ve her fenâlığın menşeî ve müsebbibi
üç asırdan beri memleketin hiçbir tarafında ıslahat nâmına bir program tanzîm ve takip
etmeyen, memleket idâresini bilmeyen hükümettir. Oysa İngilizler Aden’de, Sudan’da ve Tûri Sinâ’da, Fransızlar Cibuti’de İtalyalılar Musavva’da pek güzel te’sîs-i idâre diyorlar.
Amerika’dan kalkan misyonerler bin türlü zahmetler içinde Yemen’e kadar gelip ve bir
köşeye sıkışıp din değiştirmek gibi pek tehlikeli işlere teşebbüsle birkaç çocuğu satın aldıktan
ve terbiye ettikten sonra onları Hıristiyan yapmaya muvaffak olurlarken; biz dindaşlarımızı
bize ısındıracak ve o mühim kıtayı hazînemize yararlı hale getirecek tedbirleri neden ittihâz
etmiyoruz veya edemiyoruz.
Kâğıt üzerinde tedbir almanın yeterli olmayacağını, icraat ve teşebbüs gerektiğini ifade
eden Nureddin Bey, Yemen’de yapılacak ıslahatı, idarî, iktisadî ve adlî olmak üzere üç
kısma ayırmaktadır12.
İdârî ve Askerî Tedbirler
Nureddin Bey layihasında “Kısm-ı İdari” bölümünde daha önce Yemen Valiliği
Yapmış Hüseyin Hilmi Paşa, eski Dahiliye Nazırı Memduh Paşa ve Turhan Paşa’nın sadarete
yolladığı mazbata, heyet-i ıslahiye azası Hüsnü efendinin layihası ve Yemen’de bulunan
piyade mirlivalarından Rüşdü Paşa’nın “Yemen Hatıratı” isimli hatıratındaki görüşlerden
bahsetmektedir. Buna göre Cizan Sahilinden San’a ve Asir’e kadar olan bölgenin taht-ı
idareye alınması ve Sa’da’nın San‘a ve Asir ve Cizan iskelelerinden beşer günlük mesâfede
ve orta noktada bulunduğundan ve San‘a kadar cesîm olduğundan buranın idare merkezi
yapılması tavsiye edilmektedir13.
Hüseyin Hilmi Paşa ve Yemen Başkumandanlığına tayin olunan Erkân-ı Harbiye Reisi
İzzet Paşa hazretleri ile sâir bazı askeri ümera San’a’nın İmam Yahya’ya terk edilmesi ve
hükümetin Manaha’ya çekilmesi fikrindedir.
Nureddin Bey bu fikre karşı çıkmaktadır. Çünkü askerin avdetinden sonra İmam’ın
daha ziyâde şımararak Hacile’ye kadar bütün dağlık kısmını elde etmek içün Manaha’yı da
ikide bir tehdîd ve tazyîke başlaması ve Asir’de İbn-i Gayz evlâdının veya nüfuzlu bir şeyhin
bir şeyhin İmam gibi bir imtiyâz elde etmesi için isyana kalkışması kuvvetle muhtemeldir14.
Bölgede asayişin sağlanması için Yemen’deki askerî kuvvetlerin haricinde 20 bin
kişilik düzenli birliklerin birkaç sene Yemen’de kalması gerekmektedir. Bu askerlerden 10
bini Yemenli gönüllülerden oluşmalı ve bunlara ikişer yüz kuruş maaş tahsis edilmelidir.
Böylece bu askerler erzaklarını kendi temin edecekler ve İstanbul’dan Yemen’e sürekli asker
sevkine hacet kalmayacaktır. Aynı zamanda Yemen’deki Osmanlı askerleri sayesinde İmam
Yahya’nın gücü azalmış olacaktır15.
İdarî Kısım
Asir sınırı sonundan Su’da’ya kadar olan mesafenin de zir-i idareye alınması, Cizan sahili
Su’da ve havalisinin iskelesi ve halkın medar-ı serveti olmakla tarikinin inzibat ve emniyet
altına idhal edilmesi gerekli olduğu beyan edilmişti.
İkinci olarak Asir’de İbn-i Gayz evladının ya da diğer nüfuzlu bir şeyhin İmam gibi bir
imtiyaz elde etmek için ayaklanma ve isyanda bulunmayacağını, üçüncü olarak Nevahi-i Tis’a
11
Aynı layiha, 10
Aynı layiha, 12-13
13
Ibid
14
Aynı layiha, 14
15
Ibid
12
ile ortak hududu olan Ta’iz sancağında da misale imtisal suretiyle bu gibi muhaliflerin
meydana çıkmayacağını kim temin edebilecektir ?
Bugün Su’da’ya kadar gidilip orada hükümet tesisiyle beraber 10 bin kişilik bir kuvvet
iki üç sene kalacak olsa acaba İmam nereye gidecek ve ne kadar zamana kadar direnecektir?
Bu arada Su’da’da İmam Hamideddin’in düşmanlarından olup dört beş sene önce
İmamdan iki kıta top dahi zapt etmiş olan Kasım’ül Zahyani mevcuttur ki kendisine Su’da’
mutasarrıfı ya da Su’da’ Zeydî müftüsü ya da kadısı gibi bir unvan ve yeterli bir maaş tahsisi
ile İmam Yahya üzerine tasallutu takdirinde ve İmam Yahya’nın kesr-i nüfuzu halinde
müstevfi maaş tahsisi ve bir unvan verilmesi gibi menafi-i maddiyesi temin olunmak şartıyla
acaba dehalet ve istimân etmeyecek midir ? 16
1 milyon lira harcama meydana geleceği inkâr edilemez ise de İngilizlerin Transval
isyanını teskin için 330 milyon lira ve 100 bin askerini feda ettiklerini unutmayalım17.
… Acaba Arabistan’ın elimizden çıkmasının mukaddimesi olan ve binnetice beka-yı kıvam,
hilafete büyük tesiri bulunan şu muazzam kuvvet için İstanbul’dan Yemen’e mütevaliyen
sevkiyata hacet olmayıp aşağıda açık olarak beyan ve ispat olunacağı üzere vaktiyle
Yemenliler’den gönüllü olarak aldığımız askerden pek büyük istifadeler elde ettiğimizden
Yemenliler’den 10 bin kadar gönüllü asker istihdam edersek bunlara erzak tedariki gibi bir
zorluk da olmayıp, 1297 senesinde tecrübe edildiği üzere yiyecekleri kendilerine ait olmak
üzere aylık 200 kuruş kadar bir maaş tahsis ettiğimiz takdirde hem erzak tedariki zorluğu
çözülmüş ve hem de sevâbık-ı emsaline nazaran bunlardan istifadeler edilmekle beraber
İmamın ikide bir de üzerimize tasallut ettiği isyancılar bize nâfi’ bir hale ifrağ olunarak,
İmamın kudret ve kuvvet dairesi sınırlanmış ve azaltılmış olur. Dolayısıyla Yemen’de maarif
ve medeniyetin ta’mimi tesiriyle cahilce hisler, asar-ı mâil-i inhitât oldukça ve diğer taraftan
halk adalet ve refah gördükçe İmametin nüfuz ve kuvveti de o nisbette azalacaktır18.
Zeydî İmamlarının Yetkilerinin Sınırlandırılması.
İmamete gelince, Hz. Ali’nin evlatlarından Zeyd hazretlerinin tesis ettiği Zeydî Mezhebi,
Hicri 284’te İmam Seyyid Yahya ile beraber Yemen’e girmiş ve o tarihten itibaren intişar
etmiştir. Oniki çeşit sıfatı cami’ ve nesl-i âli-i Hz. Ali’ye mensub olan zâtın imameti mezheb
gereğince meşrudur. Lâkin yine Zeydî mezhebinin diğer bir şubesinin ictihadına göre salabet-i
diniyeyi haiz, gaza ve cihada kadar olan ve Hz. Ali’nin evladından olan bir zatın imameti de
caizdir.
Hiç kimsenin meşrebine, mezhebine taarruz olunamaz. Bu düşüncede değiliz. Ancak
İmam, âdeta “emir’ül mü’minin” sıfatı takınarak bunu bize tasdik ve kabul ettirmek istiyor.
Bu sıfat ise memleketimizin beka-yı kıvamını rehin-i endrâs edecek bir unsur-u muzırdır.
Osmanlı Devleti her şeyden önce hilafet, ikinci olarak saltanat ile kâimdir. Maazallah-ü Teala,
İslâmiyet bir kere haleldar olursa, artık bu devletin akibât ve inkıraza doğru dolu dizgin
gittiği gündür. Biz Müslümanlar ve biz Osmanlılar, ne başka bir emir’ül mü’minini ve ne de
Osmanlı hanedanından başka kavimden bir hükümdarı tanımayız ve tanıyamayız19.
Zeydî İmamları Yemen’de emîrü’l-mü’minîn gibi hareket etmekte ve bu da saltanat ve
hilafet için tehlike arz etmektedir. Bunun yerine Zeydî imamlarına Yemen’de hükümet
merkezlerinin her hangisinde arzu ederse ikâmet etmek şartıyla Zeydî kadısı, Zeydî müftüsü,
Zeydî şerîfi gibi kendisine bir ünvân ve yeterli tahsisat verilmeli bunun dışındaki çözümler
kabûl olunmamalıdır.
16
Aynı layiha, 15
Ibid
18
Aynı layiha, 16
19
Aynı layiha, 17
17
Yemenliler’den Gönüllü Taburlar Teşkili
Yemen halkı doğuştan asker olarak yaratılmış cesur, sıkıntılara dayanaklı ve savaş
hilelerine vakıf, vazifelerinde sâdık oldukları tecrübeyle sabittir.
İzzet Paşa zamanında bu millî taburlar muhessesâtının tesviye olunması, erzaktan ve
maaştan mahrum bulunan nizamiye taburlarının itaatten ayrılmalarına kadar sebebiyet
vereceği anlaşıldığından defalarca tecrübe edilmiş ve güzel hizmetleri görülmüş olan bu
taburlar kaldırılmıştı. Bu biçareler devlet hizmetinde eşkiyaya karşı da olundukları cihetle
memleketlerine dahi kan meselesinden dolayı gidemeyip kimi jandarma yazılmış kimi de
memurların yanında hizmetkârlığa girmiş ve perişan olmuşlardır.
Halk iki tarafa vergi vermekten bizar kalıyor. Ayaklanma ve isyan meydana geldiğinde,
İmamın tasallutundan koruyamadığımız bu halk mecburen İmam tarafını iltizam ediyor. Eğer
Zeydîler’den dahi gönüllü asker olacak ve halkı ezilmekten koruyacak olursak, acaba İmam
böyle üç beş senede bir kere ayaklanmaya cesaret edebilir mi idi ? Etse de başına ne kadar
“haşerat” toplayabilir ? İşte hem bunları şecaatlerinden istifade etmek, hem de İmama karşı
daima muhalif bir kuvvet bulundurmak için gönüllü asker yazmalıyız. Melbusat ve
muayyenât da dahil olduğu halde, aylık ikişer yüz kuruş maaş bâliğen ma beliğ yeterlidir.
Zaten bir neferi Anadolu’dan Yemen’e sevk ve iki sene sonra tekrar vatanına iade etmek için
ihtiyar ettiğimiz masraflarla maaş, tayın ve elbisesi hesap edilirse yerliden asker istihdamı
iktisaden daha faydalıdır. Mevcut ordunun dörtte biri miktarında Yemenliler’den asker
istihdamı esbabına mutlaka teşebbüs olunmalıdır20.
Sahillerinin Muhafazası
Yemen sahili 700 milden fazla olup bu sahillerde vahşi kabileler bulunmaktadır. Bu
kabileler vasıtasıyla silah kaçakçılığı yapılmakta ve bu durum asayişi tahdit etmektedir.
Ayrıca Kızıldeniz’deki kaçakçılar deniz ticaretini ihlal etmektedir.
Bunun için bilumum kaçak ithalatın meni, inzibatın sağlanması ve korsanların takip ve
tedibi için sahillere hızlı gambotlar gönderilmelidir21. Bu gambotlar sevâhilin beşer-onar mil
hâricinde ve yekdiğerinden yetmiş seksen mil uzakta dolaşabileceklerinden yine pek çok
zinboklar bunların takîbâtından kurtularak kaçakçılığa devâm edeceklerinden 700 mil
mesâfede bulundurulacak olan on ve on iki gambottan başka sığlarda kolaylıkla dolaşabilecek
yirmi kadar istimbot ile yüz kadar da zinbuk∗ tedârik edilmeli ve bunlar mitralyozlar ile techîz
edilmelidir.
Hudeyde’ye bir saat mesâfedeki Cibana iskelesi liman tesîsine pek müsait olduğundan
burada yeni ve mükemmel bir şehir vücûda getirilmeli Cibana’nın merkez iskelesi ittihâzıyla
Hudeyde’deki vergi memurlar ve mülkiye ve sâir memurlar da oraya nakledilmelidir.Ayrıca
Taaz ve Menaha gibi şehirlerde iskele inşası ve ticaretin gelişmesi için Kandefe-Menaha
arasında vapur seferleri konmalıdır22.
Bütün iskelelerde gümrük kurulması ve şimdiye kadar idare altına alınmamış olan
iskelelerin gelirlerinden istifade etmiş şeyhlerin mağduriyet ve mahrumiyeti caiz
olamayacağından bunlara da önceki istifadeleri nisbetinden, hatta biraz fazlaca birer meblağ
tahsisi ve kendilerine fahrî rüsümat müdürlüğü veya jandarma yüzbaşılığı gibi birer unvan
tevcihi ve icab eden kıyılarda mitralyözlerle donanmış küçük ve korumalı kaleler yapılmakla
beraber silah girmesine ve kaçak eşyanın emrarına sed çekilmek
20
Aynı layiha, 18-19
Aynı layiha, 20
∗
Bir çeşit sahil güvenlik botu olmalı
22
Aynı layiha, 21
21
Meha iskelesinin de layık olduğu gelişmeye isâli ve daha nerelerde limanlar ve iskeleler
kurulması gerekiyorsa on onbeş senede tamamlanması için bir plan yapılmasıyla hemen
uygulanmasına başlattırılması ve ticaret yolunu genişletmek için şimdilik Kanfede’den
Meha’ya kadar haftada bir kere karşılıklı birer gemi işlettirilmesi esbabının istikmali
İşte kıyılara müteallik yukarıda arz olunan mevad ve tedbirlerin uygulanması ve
yapılması halinde artık kaçak silah ithalatı tamamen önlenecektir23.
Islahat Hakkında Bazı Mütalaat
Mal, can, ırz ve namusun korunmasını sağlamak hadd-i asgar olarak hükümetin
vazifesidir. Bunlara nail olmak da halkın yine hadd-i asgar açıkça hakkıdır. Eğer hükümet
bunu sağlar ve bir de esbab, ticaret ve ziraat vasıtasıyla halkın refahını arttıracak olursa,
şeyhlere olan bağlılık ve alakalarının etkiside % 80 oranında iner ve azalır. Şimdilik fikren,
malen ilkel durumda bulunan halkı her şeyden önce mazur görerek şeyhleri inceleyelim.
Yemen şeyhleri, beş nokta-i nazardan tetkik ve mütalaa (değerlendirme) olunmalıdır.
Birincisi, ezcümle bu defada ismi gazetelerde görülen Seyyid Hüseyin gibi sadakatleri fiilen
sabit olanlardır. Bunlar hakkında layık oldukları mükâfatı asla dıriğ etmemelidir. İkinci kısım,
isyanlarda hükümete fiilen yardımı görülmemekle beraber, genel ayaklanmalara
karışmayanlar. Üçüncüsü, evvelce sadakat göstermiş iken sonraları bizim memurlarımızdan
maddeten kötülük görmek gibi, ahval ilcasıyla isyanlara katılanlar. Dördüncüsü, evlatlarının
rehine olarak İmam tarafından zabt edilmesi gibi bir mecburi sebebin etkisi altında elinde
olmayarak ahvale tabi olunanlardır24.
Teşkilat-ı Mülkiye
Nureddin Bey, Yemen gibi geniş bir ülkenin tek vilayet teşkili ile yönetilemeyeceğini
ve Yemen’in San‘a, Ta‘az ve Asir olmak üzere üç vilâyete taksim edilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Bunun haricinde Zemar, Hace, Zebid, Abu Ariş, Hacriye, Ka‘tıba, Mahail,
Sa‘da ve Gâmid kazâlarının livâya tahvîl edilmesi gerekmektedir25.
Yemen’e gönderilecek memurların dürüst ve liyakatli kişilerden seçilmeli ve bu
memurlar Türkçe’nin yanı sıra mahalli lisanı da bilmelidir. Ayrıca bu memurlara yeterli
derecede maaş verilmelidir. Yemen vilayeti mutasarrıfları orada hizmet eden ve hizmet
sürelerini dolduran kaymakamlar arasından tayin edilmelidir26.
Yemen’e gönderilecek bir memur mahalli dile hakkıyla vâkıf olmalıdır. Bu memura ise
geleceğini temine müteallik bir takım menfaat ve ayrıcalıkla dolgun maaş verilmelidir.
Mesela mülkiye mektebinden çıkıp bir veya iki kaza kaymakamlığında bulunduktan sonra
ikinci sınıf kaymakamlıkla Yemen’e gidecek bir zata 3000 kuruş maaş verilmeli ve iki sene
iyi hizmet ederse 3500 kuruş maaşla birinci sınıfa terfi ettirmelidir. Şayet görev süresi biterse
açık birinci sınıf kaymakamlığı, yok ise boşalana kadar bulunduğu yerde 3500 kuruş maaş
almalıdır. Üç senede birinci sınıfta bulunduktan sonra bir sene de bulunduğu mahalde maaşı
4000 kuruşa yükseltilip, altıncı sene sonunda mutasarrıflığa tayin edilmelidir. Yemen’de bu
şekilde altı seneyi tamamlayan bu kaymakam herhalde oradan ayrıldığı tarihten itibaren 2000
kuruş mazuliyet maaşı alabilmek üzere istifa edip İstanbul’a gelmek salahiyetine sahip
olmalıdır27.
İkinci olarak Yemen’deki hizmetin bir senesi bir buçuk ve Hudeyde ve emsali, havası pek
kötü olan bazı yerlerdeki hizmetin bir senesi iki sene sayılmalıdır.
23
Aynı layiha, 22-23
Ibid
25
Aynı layiha, 25
26
Aynı layiha, 26
27
Ibid
24
Üçüncü olarak, Yemen vilayetleri, mutasarrıflıkları, mutlaka orada süresini tamamlayan
ve iyi hizmet veren kaymakamlara inhisar ettirilmeli ve bir kaymakam süresini tamamlayınca
Yemen vilayetlerinde boş mutasarrıflık yoksa, diğer vilayetlerde ilk açılacak mutasarrıflığa
tercihen tayin edilmelidir.
Dördüncü olarak, beş sene Yemen’de mutasarrıflıkla görevini tamamlamayı başaran bir
mutasarrıf diğer bir vilayete gitmeyi arzu ederse, tayinine kadar 4000 kuruş mazuliyet maaşı
almak şartıyla süresi sona erdiğinde infikak edebilmelidir. İstanbul’a gelmek istemeyip de
orada kalmak arzusunda bulunursa, dörtte bir veya üçte bir nisbetinde zamlı maaş
verilmelidir.
Beşinci olarak, maliye memurları vesaire dahi mensup oldukları nezaretlerin şekillerine
göre aynı derece hakka nail olmalıdır.
Altıncı olarak, Yemen vilayetlerinde diğer vilayetler nisbetinden fazla olarak canabeca
devr ve teftiş etmek üzere müteaddid mülkiye ve maliye müfettiş ve müfettiş yardımcıları
istihdam edilmelidir.
Yedinci olarak, yerlilerden nahiye müdürlüklerinde beş sene iyi hizmet verenler iki
senede kaymakamlık vekaletinde ibrâz-ı asar-ı sadakat ve rüyet ederlerse asaleten
kaymakamlığa nakl olunmalıdır. Dolayısıyla söz konusu hususlar için esaslı bir kanun tanzim
edilmesi elzemdir28.
Mahkemeler
Nureddin Bey mahkemeler konusunda “Adem-i Merkeziyetçi” bir görüş
sergilemektedir. Yemen’deki şer‘î mahkemelerin verdiği kararın temyizi için İstanbul’a
müracaat edilmesi gerekmektedir. Bu ise aradaki mesafe farkından dolayı gayet müşkil bir
durumdur. Bunun yerine Yemen’deki davaların temyizi için müfettiş-i hükkâm ünvânıyla ve
yedi bin beş yüz kuruş maaşa bir memur tayin edilmesi tavsiye edilmektedir. Hukuk ve ceza
davaları bölgede ıslah heyetinin ictima ettireceği eşraf, ayan, meşayih ve fukaha ve sair erbabı vukuftan mürekkeb meclis tarafından yürütülmelidir. Bu konuda İngilizler, Fransızlar,
İtalyanlar, Aden’de Sevakin’de, Musavva‘’da, Cibuti’de, Sudan’da ve Tur-ı Sinâ’da ne gibi
usûller ile ahalinin davalarına bakıyorlarsa onların tatbik ettiği usul örnek alınmalıdır29.
Livalarla bazı kazalarda birer ve merkez vilayette bidayet ve ceza mahkemesi makamına
kâim olmak üzere vilayet ve merkez mahkemesi adıyla yeniden bir mahkeme kurulmasıyla
istinaf ceza ve vazifesinin de şer’i mahkemede görevli bulunan iki şahid’ül hükmün daha
ilavesiyle vilayet naibinin başkanlığında olarak vilayet mahkemesi adıyla kurulacak
mahkemeye verilmesi ve mevadd-ı cürmiyede ceza kanununa tatbik-i mesâil edilerek söz
konusu mahkemelerden sudur edecek ahkâmın istikamet ve kanuna uygunluğu sağlanıncaya
kadar kaza mahkemelerince üç aydan fazla hapsi mutazammın verilecek hükümlerin liva
mahkemelerinde ve elviye hakimlerinin bir seneden fazla habse dair ısdar edeceği i’lamatın
da vilayet mahkemesinde incelenmesiyle münderecâtı uygun kanun olduğu takdirde tasdik ve
mugayir görülürse, fesh edilerek mahallinde ıslah ettirilmesi ve cinayet davalarının kaza ve
liva mahkemelerinde tahkikatı yapılması ve evrakı vilayet mahkemesine gönderilip hey’et-i
ithâmiye sıfatıyla oraca tedkikatı yapılması..30
Sâdât ve ulemanın tasdikine iktiran ettiği dermeyan ve ikinci mazbatada hukuk
davalarının nizamî mahkemelere verilmesiyle, hukuk mahkemeleri usulüne tatbiken fasl-ı
rü’yetine mevki’in mevcut isti’dadı Yemen’e mütehammil olmadığından hukukî meselelerin
bugün geçerli usule tevfiken kemakân şuhud’ül hüküm muvacehesinde şer’iye hakimleri
tarafından şer’an hal ve hasmı münasib olup, ancak şer’iyye mahkemelerinden sudur edecek
28
Aynı layiha, 27
Aynı layiha, 28-29
30
Aynı layiha, 30
29
ilamâtın temyiz ve tetkiki için İstanbul’a müracaat mecburiyetinin değiştirilmesiyle kısasa ait
maddelerle 10.000 kuruştan fazla meblağ veya o kıymette gelir vesaire davalarını
mutazammın ilamât kemakân Bâb-ı fetvada temyiz olunmak üzere 10.000 kuruşa kadar olan
ilamâtın itiraz olduğunda hakim müfettişler tarafından incelenmesiyle usulüne uygun ve
A’yan başkanı Said Paşa hazretleri, hatıratının II. Cildinin 269. Sayfasında dahi : “
Yemen kıt’asının teshiri üzerine yapılacak şey, halkını hissiyat ve adetlerine uyulmakla
beraber emr-i kazayı ve emr-i idare-i dahiliyeyi yerlilere terk edecek surette bir muhtariyet
usulü idare getirmek idi31.
Nureddin Bey’in Tekâlif-i Umumîye Hakkındaki Görüşü
“Evvela, vergi servet ile uygun olmalıdır. İkincisi, vergi hususu ve bunun vakit ödeme
şekli herkesin malumu bulunmalıdır. Üçüncüsü, vergi mükelleflerini mümkün mertebe izâc
etmeyecek zaman ve suretlerde istifa kılınmalıdır. Dördüncüsü, vergi en az masrafla tahsil
olunabilecek şekilde düzenlenmelidir. Beşincisi, vergi mükellefleri verecekleri şeyin ifasından
kurtulmak imkânını göstermemelidir32.
İşte şerhlerinden (açıklama) sarf-ı nazar, özetlerini almakla yetindiğim şu beş prensip,
tekalif-i umumîye hakkındaki maksad-ı adaleti bütün manasıyla şamil ve hâmildir. Lakin
hüner bu nazariyeleri uygulayacak sahayı bulmakta ve esbabını tehiye edebilmektedir.
Şimdi yukarıdaki işârât-ı resmîyeyi birer birer hadd-i tenkitten geçirelim. Vilayet valileri
a’şarın bir takım şarlar altında köy köy müzayedeye konulmasına ve ağnamın ta’dâdı usulüne
teşebbüs ettiklerini söylüyorlar. Pekala madem ki cibayet usulü tebdil, ta’dil ve ıslah edilmişti.
O halde istenilen semere niçin elde edilemedi ? Ve neden dolayı hala kuvvet sevki ile para
tahsil olunuyor ?
Haydi şu maliye heyeti en fazla 100 köylü bir kazayı idare edebilsin diyelim. Fakat 400
köylü bir kazayı nasıl idare edebilir ?
Bu arada Yemen’den gayri vilayetlerimiz 300 binden, en çok bir buçuk milyona kadar
nüfusa sahiptir. Yemen vilayeti ise toplam dört milyondur. Bu da 30 kazaya ayrılmıştır. Her
kazaya üst üste 130 binden fazla, yani bazı livalarımız kadar nüfus isabet ediyor Biz diğer
vilayetlerde şu cüz’i vasıtalar ve teşkilat-ı sekıme tesiriyle cibayet usulünü sağlayamazsak,
diğer ekser mahallerin üç kazası büyüklüğünde olan bir Yemen kazasında koymuş olduğumuz
usül ve eşkali nasıl temin ve tatbik edebiliriz ?33
Sebebin ikincisine gelince, Yemen’e muktedir ve müstakim mal memur ve müdürlerinin
tayin ve gönderilmesi, vilayetten devamlı olarak yazılıyor. Halbuki mal müdürlerinin maaşı
en fazla 1000 kuruş olduğu halde bu kadar bir maaşla Yemen’e rağbet edip gidecek bir mal
memurunun ya aklı, ya iktidarı, ya da ahlâkı sakat olması gerekir. Bu suretle giden
memurlardan ise fayda yerine zarardan başka ne beklenebilir ?
Evvela mülkî teşkilat esnasında bir kazanın nihayet yüzü aşkın köye şamil olmamasına
dikkat etmelidir. İkincisi, muktedir ve müstakim mal memurlarının Yemen’e celb ve
gayretleri için müstevfi maaş verilmelidir. Üçüncüsü, Irak ve Kürdistan taraflarındaki şeyhler
veya aşiret reislerinin tahakkümleri altında bulunan halkın hükümet memurlarıyla temasta
bulunmasına tüm gayretleriyle çalışırlar. Onlar daima hükümet memurlarının zâlim ve cabbar
olduğunu, halka göstermek ve halkı hükümet memuruna düşman etmek isterler. Hükümete
karşı da halkın vahşetinden, ru’net ve huşûnetinden ve temerrüdünden bahisle tahsilat için
askerî müdahaleyi davet ederler. Asker tahsilata gidince, gizlice filan filan terbiyeye
muhtaçtır, te’dib olunmalıdır derler. Onları darb ve tahkir ettirirler. Bu kuvvet sayesinde
31
Aynı layiha, 31-32
Aynı layiha, 34
33
Aynı layiha, 35
32
istedikleri kadar tahsilat yapıp, büyük bir kısmının içinden kendileri için ayırdıktan sonra,
kalan az bir kısmını hükümete verirler. Halk ta bu darb ve tahkirden istitâatları üstünde para
vermekten dolayı tabii olarak hükümetten nefret ederler. Gerçi bu cahil halk şeyhlerin
zulmünden dahi bizâr iseler de, bunu evvela şeyhlerin bir tabiî hakkı diye kabul ve kendilerini
esarete mahkûm addederler. İkinci olarak, kendilerini o mezalimden kurtaracak karşılarında
bir hükümet kuvveti göremezler34.
Mâlî Sorunlar
Nureddin Bey layihasında vergi konusuna yapılan haksızlıklara da değinmiştir. Bu vergi
adaletsizliği düzeltilmeli ve herkesten gelirine göre vergi alınmalıdır. Mülkî bozukluk mâli
sisteme de yansımıştır. Vilâyetlerde 27 köylü kazâlar olduğu gibi 396 köylü kazâlar da
vardır. Kazâ ister 27 ister 396 köylü olsun bir kazânın bir mâl müdürü bir muavini –yani vergi
memûru- ve bir mâl refîki vardır. Bu durum vergi toplamayı güçleştirmektedir. Dolayısıyla
kazalar 100’den fazla köye sahip olmamalıdır.
Mesela yüz köyden kurulmuş bir kazanın merkeze en yakın on köyünün ayrılmasıyla bu
on köye 1500 kuruş nisbetinde veya daha fazla maaşla bir maliye memuru tayin edilip, o
memur her ay, her köyde iki gün mutlaka kalarak, tekalif koçanlarının saklama ve isti’mâl
suretini ve tekalifin ödeme şeklini ve koçanlar haricinde hiçbir kimseye para verilmemesini
halka tefhim ve ta’lim ve tahsildarın aldığı paraların kıymet ve teslim keyfiyetini incelemek
ve diğer taraftan halkı yavaş yavaş hükümete alıştıracak ve ısındıracak vesayâyı onların
anlayacağı bir tarzda ve konferans şeklinde yerine getirmek vazifesiyle sorumlu
tutulmalıdır35.
Ayrıca mal müdürlerinin dürüst kişiler olması isteniyorsa bunlara yeterli miktarda
maaş tahsis edilmelidir.
Eğitimin Önemi
Eğitim konusundaki görüşlerinin yeterli olmadığını ifade eden Nurettin Bey,
Yemen’deki rüşdiye ve idadîlerin ıslah edilmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerine şöyle
devam etmektedir:
“ … biz bir işe bidâyetinde kemâl-i gayret ve fa‘âliyetle başlarız, fakat zaman
geçdikce usanırız. Hele karşımıza ba‘zı mevâni‘ ve müşkilât çıkınca azmimiz haleldâr olur.
Şu ahvâl ecdâdımızın bizlere birer mîrâs-ı ahlâkiyesi olarak intikâl etmişdir. Biz her zaman
her şeyi birden yapmağa teşebbüs ederiz lâkin netîce akâmete mahkûm olur. Binâenaleyh
terbiye-i ictimâ‘iyemizin tevârüse ta‘alluk eden şu te’sîrâtını nazar-ı dikkate alarak Yemen’de
ma‘ârifi birden bire neşr ü ta‘mîm ister isek hiçbir şey yapamayız. Çünki bir kere buna ne hâli mâlî müsâ‘iddir ve ne de birkaç bin mekteb içün mu‘allim bulunabiliyor. Fikr-i âcizâneme
kalır ise mevcûd idâdî ve rüşdî mektebleri ıslâh ve münâsib bir merkezde bir mekteb-i sanâyi‘
te’sîs edildikden sonra her kazânın münâsib ikişer karyesinde hükümet nâmına birer nümûne
ibtidâî mektebi te’sîs olunup birisi Akandi? ve diğerİ Türkçe lisân ile mukaddime-i ulûm ve
fünûnu ta‘lîm etmek üzere iki mu‘allim intihâb ve ta‘yîn kılınmalıdır. Ve ba‘zı lâzımü’t-tevkîr
fukahânın ekdarı siyâseten câlib-i fevâid olacağından bu kabîl zevâtdan birisi üç dört yüz
guruş ma‘âşla birinci kısma ve bin beş yüz guruş ma‘âşla me’mûrîn-i idâreden bir zât dahî
ikinci kısma ta‘yîn olunmalıdır.
Türkçe mu‘allimi resmen mu‘allim olmakla beraber bâlâda mâliye bahsinde on kazâda
bulunacak me’mûrun vazîfesini dahî îfâ etmelidir ve ahâlinin celb-i kalbi içün mekteb
çocuklarına arada sırada hükümet nâmına ba‘zı mükâfâtlar verilmeli ve ferdâsı sene beher
kazâda bu sûretle ikişer mekteb daha açıp müstevfî ma‘âşlı bu Türkçe mu‘allimleri yeniden
34
35
Aynı layiha, 36
Aynı layiha, 37-38
açılacak mekteblere nakl ve yerlerine mahalleri dârü’l-mu‘allimininden me’zûn Türkçe
lisânına vâkıf mu‘allimler ikişer üçer yüz guruş aylıkla ta‘yîn edilmelidir. Ma‘mâfih dahâ
nâfi‘ ve mü’essir tedâbir var ise irâ’esini erbâbının ârâ-yı sâ’ibesine terk eylerim.” 36.
Ziraat, Ticaret ve Bayındırlık İşleri
Bölgede ticaret ve ziraatın gelişmesi için demiryolu, şose, köprü ve limanlar inşa
edilmesini, sulama kanalları ve artezyen kuyuları açılması gerektiğini savunan Nureddin Bey,
madenciliğin de geliştirilmelisini isteyerek şöyle demektedir:
“Hükümetin vazifesi yalnız bundan ibaret değildir. Münakâlat ve ticareti genişletme ve
ziraat için şimendöferler, yollar, köprüler ve limanlar yapımına, inharın seyr-i sefaine salih bir
hale ifrağına ve erva-yı arazi için cetveller küşadına ve artezyen kuyularının kurulmasına,
ormanların yetiştirilmesine, emsali esbab ve medeniyet vasıtalarının hazırlanmasına müsâraat
etmek hükümetin başlıca vazife ve menafiini teşkil eden aslî mevaddandır”37.
“… Tehame’de en önce dikkate alınacak şeyler dağlardan Tehame’ye akan derelerin
önüne sed inşasıyla yağmur suları terakim ettirilerek eskâ-yı arazi için yavaş yavaş istihlâki
esbabının istikmali ve artezyen şeklinde kuyuların açılması ve çoğaltılması maddeleridir.
Derelerin uygun noktalarında sedler inşasıyla suların terakim ettirilerek yavaş bir şekilde
bilistihlâk, arazinin eskası Tehamece tamamen meçhul olmayıp bazı derelerden bu usule
müracaatla istifade durumu eskiden beri bilinmektedir.
Sedlerin inşası ve var olanlarının tamiri ve artezyen kuyularının ihdası takdirde, asar-ı
umrandan hali arazinin ihyasıyla beraber ekseriyet üzere fakr-u zaruretten ve açlıktan hiçbir
mahalde yerleşemeyen ve ve istikrar edemeyerek ötede beride eşkiyalıkla vakit geçiren ve
geçimini teminde muztar kalan binlerce nüfusun bir yere yerleşme ve temeddün ve eşkiyalığı
terk edip böylece ziraat ve felahatla taayyüş etmelerine başka ayrı bir sebep olacaktır ki,
bundan dolayı inzibat noktasından iktitâf edilecek semerât-ı nafıanın ne derecelerde öneme
haiz olacağı müstağni-i tafsildir :38
Şimdi harap bulunan sedlerin tamiri ve münasib noktalarda yeniden sedler inşası ve
kumsal araziye geldikten sonra mecra değiştirerek taht’ül türab denize mansıb olan birçok
enharın kapanmış kaynağı ve mecralarının yeniden meydana çıkarılması ve gereken arazide
artezyen kuyularının hafr ve açılması, pamuk, tütün ve çivid ziraatıyla eğitim usulü ve
istihsalini tarif etmek üzere erbab-ı vukuftan memurlar ve her çeşit eşcâr-ı müsemmerenin
gurs ve eğitimiyle âşı işlemine vakıf bahçevanlar gönderilmesi. Parasız dağıtılmak üzere
enva-i muhtefeden pamuk ve tütün tohumlarının ve eşcar-ı müsemmere fidanlarının
gönderilmesi Yemen için bir iktisadi hayat meselesidir. 250.000 liranın ayrılması yeterlidir
zannındayım”39.
Şimendöferler
San’a Hudeyde şimendöfer hattı imtiyazı verilip, San’a’nın sahil ile irtibatı sağlanmıştır.
Asir’in bir vilayete çevrileceğine nazaran vilayet merkezinin de kıyı ile irtibatı gereklidir.
Meha ile Ta’iz’in de bir Hudeyde şebekesi ile birbirine bağlanması esbabına tevessül olunmak
üzere şimdilik öncelikle Ebha ve Elvesim hattının uzatılması şarttır40.
Şimdi eşkal-i maddiye-i müsemmere ki, birincisi limanların inşasıyla beraber ticaret
gemileri işlettirilmesinden, ikincisi Elvesim’den Ebha’ya bir şimendöfer hattı uzatılmasından
üçüncüsü, yolların yapılmasından, dördüncüsü ziraata müteallik sanayi imalatının icrasından
ibarettir. Yeterli olmayacak miktarı üç sene sonra akd edilecek ikinci istikrazdan sağlanmak
36
Aynı layiha,
Aynı layiha,
38
Aynı layiha,
39
Aynı layiha,
40
Aynı layiha,
37
39
40
42
43
40
üzere şimdilik eşkâl-i erba’-i mezkurenin her birisi için 250 şer bin liradan bir milyon liraya
ihtiyaç vardır. Bunun tedariki ise 1.200.000 liralık bir istikraza men’uttur. Kıyılar idare ve
inzibat altına alındıktan sonra gümrüklerle tekalif-i saire-i fazıla-i gelirlerinin hatta dörtte biri
miktarı bu ilk istikrazın faiziyle re’s’ülmalını teşkil edecek 60.000 lirayı fazlasıyla ödemeye
kâfidir41.
Şoseler
Su’da’nın idare altına alınması ihtimaline karşı evvela Cizan’dan Ebu Ariş yoluyla
Su’da’ya, ikinci olarak Meha’dan Ta’iz’e ve Ta’iz’den San’a’ya bir yol yapılması elzem olup
yaklaşık 800 kilometreden ibaret olan bu yolların beş senede tamamlanmak üzere ıslahat
bittiğinde inşasına mübaşeret olunmasını teklif eylerim. Yemen’de işçi ücretinin ehveniyetine
ve güzergâhta taşın çok ve mebzuliyetine nazaran her kilometresi 400 lira tahmin edildiği
halde inşaat masraflarının toplamı 320.000 lirayı geçeceği zannedilmez. Bu yolların siyaseten
ve iktisaden sağlayacağı büyük menfaatlere nazaran bu meblağ asla istiksar edilmemelidir42.
Madenler
Ferik Atıf Paşa’nın Yemen tarihinde belirtildiği üzere madenlerin çeşitleri ve yerlerini
gösterir pusula ektedir. Paşa, bir maden mühendisi olmadığı ve madenler hakkında tahkîkât
yapmak maksadıyla da Yemen’de gitmediği içün verdiği bilgiler yalnız kayıtları bulunan
madenlere aittir. Dolayısıyla birkaç maden mühendisinin Yemen’e gönderilmesi memleket
menfaati namına intizar olunur43.
Sonuç
Buraya kadar anlatılanlardan, layihanın yazılış sebebinin son zamanlarda Yemen’de
meydana gelen isyanlar olduğunu anlaşılmaktadır. Yemen’in yerinden yönetimden ziyade
yine merkeze bağlı olarak kalması istenmektedir. Ancak mevcut sorunlar ve çözümleri de
gösterilmektedir.
Yemen’de kırk senedir süngü kuvvetiyle idareyi kurmaya çalışıldığı; ancak başarılı
olunamadığı hatırlatılarak, beyhude tecrübelerle vakit geçirilmemesi gerektiği tekrar
edilmiştir. Bu son askerî harekâtın ardından artık memleketin imarına, halkın refah ve
saadetinin teminine teşebbüs edilmelidir. Bu ise parayla olurdu; Parasız ne ıslahat yapılır, ne
de bayındırlık işleri meydana gelirdi. Yemen’de yapılması gerekli ıslahatın oluşması için
gerekli olan meblağdan elde edilecek faydaların bir kısmı maddeten ve diğer kısmı manen
ortadadır.
“Hakan-ı Sâbık” ve “istibdab” ifadelerinden de anlaşılacağı gibi layihanın yazıldığı
dönem II. Meşrutiyet dönemidir. Layiha ve Kanun teklifini hazırlayan Nureddin Bey ve
imzası bulunan mebuslar İttihatçı mebuslardır. Layihada, Yemen’in II. Abdülhamit
döneminde saray ağaları tarafından kötü yönetildiğini ve bu yüzden isyanların ortaya çıktığı
belirtilmektedir ki bu bizce objektif bir yaklaşım değildir. Zira II. Meşrutiyet döneminin
karakteristik özelliği II. Abdülhamid iktidarının kötülenmesidir.
Üzerinde farklı kültürlere sahip milletlerin yaşadığı çok geniş bir coğrafyaya sahip
olan Osmanlı Devleti’nin, insanlarını merkezden ve aynı kanunla idare etme konusunda ısrar
etmesi büyük bir hata idi görüşündeyiz.
41
Aynı layiha, 45
Aynı layiha, 41
43
Aynı layiha, 44
42
Yemen hakkındaki görüşlerine burada son veren Siverek Meb’usu Nureddin Bey, üç
kanun maddesi ile bir Yemen haritasını da layihasına eklemiştir.
Kanun Lâyihası (Önergesi)44
Kanun Teklifi
Nureddin Bey ve arkadaşlarının verdiği üç maddelik kanun teklifi özetle şunlardan
ibarettir.
Birinci Madde – Yemen’de vücuda getirilecek imalât-ı sınaiyye ve te’sisât-ı nâfıa için
hükümetçe 1.200.000 liralık istikraz akd ve hey’et-i ıslahiyece gösterilecek lüzum ve program
dairesinde sarf olunacaktır.
1-) Yemen’de vücuda getirilecek imalat-ı sanaiye ve nafia için 1.200.000 bin liralık dış
borç anlaşması yapılması ve bu meblağ Yemen’e gönderilecek ıslah heyetinin programı
doğrultusunda harcanacaktır.
İkinci Madde – Yemen Kıt’ası vilayet-i sâire gibi ecza-yı memalik-i Osmaniyeden
bulunmakla beraber ba’idiyyet ve hususiyeti münasebetiyle Yemen valileri salahiyet-i vasia
ve mahsusayı hâizdirler.
2-) Yemen’in Osmanlı merkezine uzaklığı ve hususi durumu münasebetiyle Yemen
Valilerine geniş yetkiler verilmesi.
Üçüncü Madde – Yemen Kıt’ası için iktiza eden kavanin-i adliye ve idariye iklimin ve
ahalinin isti’dad ve ihtiyacâtıyla mütenasib olmak için gönderilecek hey’et-i ıslahiyenin
inzimâm ve re’y ü mütalaasıyla tanzîm vel ecliltedkik, Bâbıâli’ye takdim olunacaktır45.
3-) Yemen için iktiza eden adlî ve İdâri Kanunlar hazırlanırken, iklimin ve ahalinin
istidat ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır.
Kaynakça
Ahmet İzzet Paşa, . . . . . . . . . . .
;
Ayışığı, Metin . . . . . . . . . . . . . . ;
---------------------
;
Lütfi Fikri, Dersim (Tunceli)
mebusu
;
44
45
-----------------------
;
Nureddin Bey, Siverek mebusu .
;
Sırma, İhsan Süreyya
;
Aynı layiha, 46
Aynı layiha, 47
Feryadım, C. I, Nehir Yayınları, İstanbul 1992
“Mareşal Ahmet İzzet Paşa (Askeri ve Siyasi Hayatı)”, TTK
Yay., Ankara 1997
“Osmanlının Son Vilayeti Yemen”, XII. Türk Tarih Kongresi, ayrı
basım, Ankara 4-8 Ekim 1999,
“Yemen Vilayeti’nin Suret-i İdaresi” Hakkında Dersim (Tunceli)
Mebusu Lütfi Fikri Bey’in Teklif-i Kanunî Lâyihası”, İstanbulMatbaa-i Âmire 1326
“Osmanlı'nın Son Vilayeti : Yemen”, Uluslararası XIII. Türk
Tarih Kongresi, (4-8 Ekim 1999), Ankara
“Yemen’in Islahı Hakkında Meclis-i Meb’usan’a Sunulan
Lâyiha”, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1327
Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, Selâm
Yayınevi, Konya (Tarihsiz)
Harita-1 Arabistan ve Yemen
Harita-2 Yemen Haritası