e-bülten - 2010 Ocak

Transkript

e-bülten - 2010 Ocak
E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
İÇERİK
S: 2 Serbest Kürsü / Şenay Toluay
S: 3-4 Biz Kimiz? / E-Bilgi
S: 5-6-7-8-9-10 Ayın Konusu: Benimtiyatrom “Tutumsuz Çocuk”
S: 11 Bahçelievler Çocuk Yuvası
S: 12-13 Bursa Sevgi Evleri
S:14 – 15 Fatih G.Ç.V.
S: 16 – 17 – 18: Çanakkale (Küçükkuyu Sevgi Evleri ve Huzurevi, Çanakkale Yuva, Çanakkale Kız Yetiştirme Yurdu)
S: 19 Okmeydanı Erkek Yetiştirme Yurdu
S: 20 Yakacık Çocuk Yuvası
S: 21 – 22 – 23 Çocuklarımızdan
S: 24 Teşekkürler
1 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
"Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki... Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi, Bir havalandı mı uçurtmaları Daha da güzelleşiyorlar. Maviliklerde gözleri Özgürlüğü yaşıyorlar Uçurtmalarla birlikte. SERBEST KÜRSÜ Şenay Toluay
Koparıp da iplerini hele Bir kurtuldular mı ellerinden, Öylesine seviniyorlar ki, Gidiş o gidiş, bile bile... Kızalım mı umursamayışlarına? Kendi yaşamlarını izliyorlar boşlukta. Onlar da birer uçurtma değil mi? ..." İÇ KONUŞMALAR I Köşe yazarı oldum ben en alasından, herkese selam olsun... Lafı hiç uzatmadan iç dünyama dalıyorum ve küçük bir demet hazırlıyorum sizlere. Buyrun... ‐‐‐‐‐‐o‐‐‐‐‐‐ 2007 yılının eylül ayında Yakacık Yuva'nın kapısından girdikten sonra (ziyarete biraz geç kalmıştım) çardakta puzzle yapan gruba eklendim ve o gün, o grupla geçirdiğim otuz dakika kaç güne, kaç aya, kaç yıla, kaç anıya, kaç çocuğa, kaç gönüllüye, kaç şehire eklendi... Bunun matematiksel bir hesabı yok. Gülücükleri gözyaşıyla, kavuşmayı özlemekle çarpın. Çıkan sonuç kadar varım hayatlarınızda... ‐‐‐‐‐‐o‐‐‐‐‐‐ Bir çocuğun gülüşüne dünyayı durduran, bu gülüşleri daha ne kadar çoğaltabiliriz kaygısıyla ürettikçe üreten, Benim Yuvam dünyasının fertleri dinleyin; Benim Yuvam dendiği zaman kafamda birbiriyle bağlantılı ya da bağlantısız o kadar çok düşünce çarpışıyor ki bazen kafamın içinde fillerin horon teptiğini hissediyorum. O nedenle kronolojik bir bütün olmayacak galiba yazımda aklıma ne gelirse yazıyorum, yazacağım. Zaten beylik ve bilindik cümlelerle anlatmam mümkün değil. Manzaralar... Kampa katılmak için patronuna bin çeşit yalan söyleyip, üstün taklalar atarak izin koparmaya çalışanlar, Bu şenliğin bir de iade‐i ziyareti olur diyerek izin tarihlerini ona göre ayarlayanlar, Patronumun eşi şu tarihte doğursa da ziyarete katılamama gibi bir durumum olmasın diye evrene mesaj göndermeye çalışanlar, Evini çocuklar ve gönüllülerden oluşan onlarca kişiye açanlar, İki haftada bir yapılan ve genel olarak bu rutinini koruyan ziyaret takvimini ailesine, sosyal çevresine, iş çevresine kabul ettirenler, Üç dört tane çocuğu sırtına alıp taşıyan ama gıkını çıkarmayanlar, İlk ziyaretinden sonra yuvanın sınırlarının dışına çıkıp hüngür hüngür ağlayanlar, Kendi çocuğunu ziyarete getirdiğinde acaba ilgim bölünür mü, yeterince dahil olabilir miyim yuvadaki faaliyete diye kara kara düşünenler, Nikah tarihi alırken cumartesi gününü es geçenler, Bazı çocuklarla yaşadığı ciddi sıkıntıları dert etmeyip, mücadeleyi sürdüren ve birkaç ziyaret sonra o çocuklarla can ciğer kuzu sarması olanlar, Çocukları oldukları gibi kabul edip, hepsini dünyanın en güzel çocuğu olarak görenler, Bu listeye devam edersem bültenin bütün sayfalarını bana ayırmaları gerekir... Siz bu insanlardan hangisisiniz sorusunu sorsam ne cevap verirsiniz? Ben sizin adınıza cevap verebilir miyim? Hepsiyim... Evet hepsiyiz, çünkü biliyorum ki bugün bir gönüllünün yaptığı yarın sizin de yapacağınız şeydir. Bugün bir gönüllünün fedakârlığı sizin sonraki fedakârlıklarınız için yüreklendiricidir, bugün bir gönüllünün üzüntüsü, sevinci sizin üzüntünüz, sevincinizdir ki birlikte gülüp ya da birlikte ayağa kalkıp yola devam edersiniz. Bugün bir gönüllünün yanlışı sizindir. Yanlıştan dönen yolda doğru sadece size ait, sizi düzelten değildir. Yol arkadaşınızı yalnız bırakmayıp, yanlışa ortak olup vicdan muhasebesini birlikte yapmanızdır Benim Yuvam'ın temeli. Çünkü Benim Yuvam bizdir, hepsidir, bütündür, tek vücuttur... ............ Önce bir konu seçmem lazım diyerek kafa patlatırken yazının son noktasına geldiğimi fark ettim. Söz konusu Benim Yuvam'sa, koyver kendini gitsin değil mi? Çünkü o rüzgâr seni her zaman DOĞRU VE OLMAN GEREKEN YERE götürür… 2 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
BİZ KİMİZ? Benimyuvam Grubu hakkında; Nedir? Kimdir? Ne yapar? Nasıl yapar? Neden yapar? gibi sorularınız varsa; başlangıç için aşağıdaki linkten sorularınıza cevap bulabilirsiniz: http://www.benimyuvam.org/index.php?pid=1
Benim Yuvam grubu olarak İç Anadolu, Karadeniz ,Güney Doğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde bulunan Sosyal Hizmetlere bağlı yuva ve yetiştirme yurtlarına yaptığımız ziyaretler esnasında düzenli gönüllü gruplarının eksikliğini yoğun olarak hissettik. Yaptığımız görüşmelerde İstanbul gibi büyük şehirlerin bu konuda şanslı olduğu ancak kırsala gidildikçe kurumların gönüllüler tarafından çokta sahiplenilmediği yetkililerce tarafımıza iletildi. Oysa her ilimizde üniversiteler mevcut. Üniversitelerimizle Sosyal Hizmetler Kurumu arasında yapılacak bir protokol ile her kuruma gönüllü abla ve abiler kazandırmak mümkün. Bu fikir çerçevesinde yaptığımız araştırmalar sonucu Bursa ilinde yaşayan genç arkadaşlarımızla yollarımız kesişti. Yapılan toplantılar sonucu Benim Yuvam Grubu ‐ Bursa Şubesi olarak bu ildeki yuvalarımızda gönüllü çalışmalarımız başlamış oldu. Bu oluşumun zaman içinde tüm illere yayılması en büyük dileğimiz aynı zamanda hedefimizdir. Çanakkale ilinde bu yöndeki girişimlerimiz halen devam etmektedir. E – BİLGİ
İSTATİSTİKLERLE SHÇEK ÇOÇUK YUVALARI VE YETİŞTİRME YURTLARINDA KORUNMA ALTINDA BULUNAN ÇOÇUKLARIN KORUNMA KARARLARI SÜRELERİ.... Korunma kararı genel olarak çocuk reşit olana kadar devam eder. Ancak bu karar, korunma kararına neden olan şartların ortadan kalkması halinde Kurum yetkililerinin önerisi üzerine mahkemece çocuk reşit olmadan önce kaldırılabileceği gibi, reşit olduktan sonra da çocuğun rızası alınmak şartıyla devamı hususunda karar verilebilir. Reşit olduktan sonra korunma kararının devamı aşağıda belirtilen şartlara bağlıdır. a) 18 yaşını tamamlamış olan korunmaya muhtaç çocuklardan; 1‐ Ortaöğrenime devam edenlerin 20 yaşına kadar, 2‐ Yükseköğrenime devam edenlerin 25 yaşına kadar korunma kararları uzatılabilir. b) Öğrenime devam etmeyen 18 yaşını doldurmuş çocukların bir iş ve meslek sahibi edilerek kendi kendilerine yeterli olabilmelerinin sağlanması amacıyla 20 yaşına kadar korunma kararları uzatılabilir. Bunlardan korunma kararı kalkmış; ancak tek başına yaşamını sürdüremeyecek durumda bulunan kız çocukları Kurum'ca himaye olunur. Bu çocukların emek karşılığı iaşe, ibate ve harçlıkları Kurumca karşılanmak kaydıyla Kurum hizmetlerinde çalışmaları sağlanabilir. c) Bedensel, zihinsel ve ruhsal sakatlıkları nedeniyle sürekli bakıma muhtaç durumda bulunan ve çalışmaktan aciz olan çocukların korunma kararı uzatılır ALO 183 AİLE, KADIN, ÇOCUK VE ÖZÜRLÜ SOSYAL HİZMET DANIŞMA HATTI: İstismara uğrayan veya uğrama riski taşıyan ve desteğe gereksinimi olan kadınlara ve çocuklara yönelik psikolojik, hukuki ve ekonomik alanda danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunmak ve yararlanabilecekleri Sosyal Hizmet Kuruluşları konusunda bilgilendirerek gereksinim duydukları hizmet türüne en kısa zamanda ulaşmalarını sağlamak amacının gerçekleştirilmesi, kadın ve çocuğa yönelik istismarın önlenmesi, kadınların toplumda statülerinin yükseltilmesi, çocukların yüksek yararının gözetilmesi hedefine ulaşılabilmesi için ücretsiz hizmet veren bir hattır. Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine bağlı olarak çalışır. Çalışma Şekli; Çağrı yapan herkes dinlenilerek, ihtiyaç duyduğu hizmet türü tespit edilmekte, Kurumumuz hizmetleriyle ilgili danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunulmakta, mevcut veri kayıtları, internet vb. taranarak kurum dışında hizmet alabileceği birimlerin iletişim bilgileri verilmektedir. 25.01.2007 tarihinden itibaren yapılan görüşmeler kayıt altına alınmaktadır. 7 gün 24 saat esasına göre ikişer kişilik 4 vardiya ekibi ile 81 ilden yapılan telefon çağrılarına cevap verilmektedir. Bu çağrılar içerisinde acil müdahaleyi gerektiren vakalar da bulunmaktadır. Bu vakalarda ilgili, o ildeki Emniyet, Jandarma ve İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğünde görevli Acil Müdahale Ekip Sorumlusu ile irtibata geçilmektedir. ALO 183 AİLE, KADIN, ÇOCUK, ÖZÜRLÜ VE SOSYAL HİZMET HATTI OCAK 2010 MÜRACAATLARININ KONULARA GÖRE DAĞILIM TABLOSU ‐
EVLAT EDİNMEK İÇİN 11 AİLE, KORUYUCU AİLELİK İÇİN 3 AİLE, AYNİ NAKDİ ARDIM İÇİN 110 AİLE BAŞVURUDA BULUNMUŞTUR. 3 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
İSTATİSTİKLERLE SHÇEK 2009 YILI ARALIK AYI İTİBARİYLE 2009 Aralık Ayı İtibariyle Kuruluşlarda Mevcut Durum Sıra No Kuruluşun Adı Fiilen Yılbaşından Kayıtlı Kişi Bakılan Kişi Bugüne Hiz. Kapasite Sayısı Sayısı Yarar. Kişi Say. (Yatılı) (Gündüzlü) Sayı 1 Çocuk Yuvası (0‐6) 14
861
1088 541 ‐
2 Çocuk Yuvası (7‐12) 49
3346
3506 2245 ‐
3 Çocuk Yuvası (0‐12) 20
2606
3226 1765 ‐
4 Sevgi Evi (0‐12) 13
1632
1678 1139 ‐
5 Çocuk Evi (0‐12) 122
705
705 705 ‐
6 ÇOGEM Yatılı 8
278
723 110 ‐
7 ÇOGEM Gündüzlü 27
‐
6477 ‐ 6477
8 ÇOGEM Yatılı ‐ Gündüzlü 3
61
810 ‐ 810
9 Gözlem Evi (İlk Adım İst.) 6
99
1362 28 1334
10 Sevgi Evi (13‐18) 5
338
250 209 ‐
11 Çocuk Evi (13‐18) 38
250
251 233 ‐
12 Erkek Yetiştirme Yurtları 65
4613
6256 3622 ‐
13 Kız Yetiştirme Yurtları 47
2695
3724 2196 ‐
14 Kor.Bak.ve Sos.Reh. Mrk(7‐18) 24
595
586 370 ‐
15 Huzurevleri Yaş. Bak. ve Reh.M. 81
8126
7161 7161 ‐
16 Yaşlı Hizmet Merkezi 5
‐
1000 ‐ 1000
17 Bakım ve Reh. Merkezi 62
4758
4161 4161 ‐
18 Aile Dan. Ve Reh. Mrk. 10
‐
388 69 388
19 Engelsiz Yaşam Merkezi 3
180
180 180 ‐
20 Kadın Konukevi 29
650
2931 2931 ‐
21 Toplum Merkezi 86
‐
85.151 ‐ 85.151
22 Aile Danışma Merkezi 45
‐
20.000 ‐ 20.000
762
31793
151614 27665 106539
GENEL TOPLAM 4 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
AYIN KONUSU: Benimtiyatrom “Tutumsuz Çocuk”
Bir işi yürekten yapmak ya da yürekle yapmak tabirine en güzel örnek "BENiM TiYATROM" kesinlikle. Hiç bir eylem yoktur ki; Yürekle, sevgiyle yapılıp da sonu başarısızlık olsun. Tabi yola çıkış anını düşününce bir miktar delilik ve gözü karalık elzem hallerin başında gelir. Biraz delilik, biraz gözü karalık ve çokça, bolca sevgi... O diyarlarda tiyatro yok diye, o diyarların çocukları tiyatro seyrinden mahrum mu kalacaktı? Bu sualden çıktık yola, baktık ki gönül razı değil gelmiyor bu duruma ve böyle başladı hikayeee... Çeşitli işlerde çalışan, tiyatroyla izleyici ilişkisinden öte bir münasebeti olmayan, bir grup insan... Onlar ki masallara inanmış, onlar ki; Kendi masallarının kahramanı olmakla yetinmeyip, başka öykü, başka masallara da, sevgi sihriyle dokunmak uğuruna uğraşlar veren, bir sevda kelamına yoldan çıkmaya, yollara düşmeye teşne bir ordu yürek... 2009 Haziranında ''TUTUMSUZ ÇOCUK'' adlı oyunla, perdelerini ilk kez Küçükkuyu'da açtı "BENİM TİYATROM" 2009 da dört kez sergilenen "TUTUMSUZ ÇOCUK" 20 Şubat 2010'da Yakacık Kültür Merkezi'nde, 27 Şubat 2010'da ise Esenler Belediyesi'nde, hayatlarında belki de ilk kez tiyatro izleyecek yüzlerce çocuğa perdelerini açtı. Bundan sonrası da şehrin ve hayatın biraz dışında kalmış çocuklarla buluşmayı öncelikli hedef olarak belirleyip bu istikamette yoluna devam edecek. Maksat elinin erdiği, gücünün yettiği ölçüde, yaşamda dengenin yittiği, kantarın topuzunun adaletsizlik yarattığı durumlarda eşit paylaşım için dengeleri gözetmek, gerektiğinde desteklemek... Masallardan harman bir oyunla ve oyunun içindeki peri kızıyla, daha nice minik yüzlerde bir tebessüme vesile olacak. Yol çok uzun... Heves ilk gün, ilk adım kadar taze ve diri... ™ Teknik Ekip (Selami Kabadayı):
İşte Çok Güzel Hareketler Bunlar ekibinden transfer ederek teknik ekibimize dahil ettiğimiz kürsü ve perde profesörü Selami. ™ Bebek (Ceyda Karpat) : ™ Hakim (Didem Coşkun): Provalarda sesi güçlendikçe güçlenen ve sahne dediğimiz anda bir alto olarak karşımıza çıkan Ceyda arkasındaki bebekten çok daha güzel öyle değil mi? Bu vesileyle babek performansı sonrasında, Walt Disney'den çeşitli teklifler alan Ceyda'nın, Benim Yuvam Tiyatrosuyla olan gönül bağı nedeniyle bütün teklifleri nazikçe reddettiğini gururla açıklamak isteriz. Adalet mülkün temeliyse, hakim teyze Didem'de bizim oyunun temeli. Her oyunda kumbara tarafından saldırıya uğrayıp, Keloğlan tarafından kandırılsa da hiçbir zaman yılmayan ve performansının doruklarında gezen bu hakim teyzenin en büyük hayali ise çocukların sonsuza kadar her anlamda adaletli bir dünyada yaşaması. 5 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
™ Çiçek (Nurhan Altınel / Derya Kaya): Herkese nasip olmaz iki tane çiçeğimiz var bizim. Biri Derya, biri Nurhan, biri esmer, biri beyaz. Ortak noktaları ise ikisinin de missss kokması, ikisinin de çok güzel ve bir kardelen kadar narin olması. ™ Kalem (Gülcan Lazım): Kendisi her ne kadar bir kalem olduğunu kabul etmeyip baş balerin modunda sahnelerin tozunu attırsa da insanlar onu kalem roluyle hafızalarına kazıdı bile. Ayrıca Gülcan cancanımızın kalem yorumuna kattığı Küçük Emrah havası nedeniyle Yeşilçam yapımcılarıyla dirsek temasına girdiği gelen dedikodular arasında. ™ Teknik Ekip (Atilla Öz): Bu arkadaşımızın görevini tanımlamak gibi bir yeteneğimiz yok. Sizin varsa buyrun siz yorumlayın. Ses, müzik, dekor, kostüm, ince iş, kaba iş diye sıralamaya başlasak duramayıp boya, badana, cilalama, parlatma, modifiye diye devam edesimiz geliyor. Anlayacağınız Atilla Benim Yuvam'ın on parmağında onbinmilyon marifet bulunan en güzel fertlerinden biri. Kısacası kendisi bu grubun A'dan Z'ye her şeyi.
™ Silgi (Nur Göksedef): Orada bir silgi var uzakta... Kendisi silgi rolüyle Avrupa'ya açılım gerçekleştirse de bu yılın temmuz ayından itibaren kariyerine yeniden Benim Tiyatrom ekibiyle devam etme kararı aldı. Özledik, çok özledik... ™ Keloğlan (Bahadır Erşık) Tutumsuz, hakim, davalılar söyledi o yazdı. Kimi zaman armut sanılıp saldırıya uğradı, kimi zaman kalem kutusuyla kung fu yaptı. Modern Keloğlan ve Jackie Chan senteziyle sahnede fırtınalar estirdi, çocukları kendine hayran bıraktı. Yetmedi oyun için metin yazdı, oyunculara koçluk yaptı. Evet o Baho yani Bahoz yani Arda Tuna'nın babası yani bizim Bahadır'ımız. 6 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
™ Sağ Terlik (Doruk Özbeyazıtoğlu) / Sol Terlik (Arda Tuna): İşte dünyanın en kanlı canlı sol ve sağ terliği. Tiyatro konusunda ne kadar ciddi olduğumuz bu karede anlaşılmıştır sanıyoruz. Arda Tuna ve Doruk oyun öncesinde yoga yaparak zihinlerini ve bedenlerini terbiye edip, konsantrasyonun en üst noktasına çıkıyor. Küçük bir not: Keloğlan Bahadır'ın kıymetlisi Arda Tuna teksi bir defa okuduktan sonra bütün oyunu ezberlemesiyle, Nevin ve Tolga'nın kıymetlisi Doruk ise oyun öncesi, esnası ve sonrasındaki profesyonelliğiyle Tutumsuz Çocuk'un efsaneleri olmuştur. ™ Kedi (Berkay Sarı): İşte rolünde annesinin gözü olan, küçük kedimiz Berkay. Neyseki kostümü Arzu'ya birazcık ama çok azıcık küçük geliyordu da bu yakışıklı oyuncumuzdan olmadık. ™ Teknik Ekip (Serdar Pehlivan): Fotoşipşak mı desek yoksa her oyundaki gölgemiz mi. Yoksaaaa teknik ekibin pelhivan çalışanı mı desek. Yoksaaaaaaa yılmaz bir şekilde Benim Tiyatrom'un her anını ölümsüzleştiren, sanatını beni çek, beni çek cümlelerine teslim eden güzel insan mı desek. İnanın bilemedik. Serdar Pehlivan diyelim o zaman gerisini siz anlayın... ™ Kalem Kutusu (Neslihan Altınel): İşte zibidi kelimesine yeni bir ruh kazandıran kalem kutusu Neslihan. Onu hiç bu gözlükleriyle görmemiştiniz değil mi? Evet açıklıyoruz kendisi oyun esnasında lens kullanıyor. Ayrıca Neslihan'ın zibidiiiiiii derken yüzündeki her noktanın ayrı yönlerde sallanıyor olması bilim insanları için halen ayrı bir tartışma konusu. 7 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
™ Cingöz (Volkan Askan): Herkesin şaşkınlıkla izlediği kişi bir numaralı Cingöz yani Bursa'nın bıçkın delikanlısı Volkan. Gel dedik geldi, oyna dedik oynadı, heyecanlanma dedik heyecandan bacakları titreye titreye çıktı sahneye. Ama değme tiyatroculara taş çıkarttı ve kocaman kocaman alkışları hak etti. Bizler alkışları duyuyoruz peki siz duyuyor musunuz, peki sen Volkan duyuyor musun? ™ Silgi (Kağan İyice): Ürkek, sessiz ve nazik silgi Nur'dan sonra böylesi bir silgi... İşte kelimelerimiz bu noktada tükeniyor. Nara atarak şikayetini dile getiren ve akabinde Tutumsuz'a kafa tutan bu silgiyi hangi deli oynayabilirdi. Elbetteki Kağan. Ayrıca oyun öncesi ve sonrasında enerjisiyle oyuncuları jöle kıvamına getiren bu delinin yönetmen tarafından göz hapsinde tutulduğunu da belirtelim.
™ Teknik Ekip/Palto (Erol Karpat):
Ne yaptı ne etti bir oyunda olsa Palto Hakan'ın ayağını kaydırdı ve dünya güzeli eşi Bebek Ceyda'yla aynı sahneyi paylaştı Erol. Baba, abi, arkadaş, dost Erol'la sık sık muhattap olmuştuk ama Hızır Erol'la tanışmanın keyfi de bir başkaymış. O zaman hep birlikte söylüyoruz: İyiki varsın Erol. ™ Kumbara (Ece Göksedef): Kumbaraların en feministi, en sevimlisi, en kıymetlisi, en güzeli, en açı, en şıngır şıngır ses hasreti çekeni... Ece... O Ece işte... Güzel Ece, yüreği kocaman Ece, gözleri güleç, yüzü aydınlık Ece. İsminin tınısı nedeniyle içimizde, bütün okul sıralarına, fabrika duvarlarına adını yazma isteği uyandıran ECE... 8 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
™ Teknik Ekip / Pamuk Prenses (Nurhayat Köseahmetoğlu): Bir insan düşünün oyuncuların kostümlerini hazırlasın, yetmesin tiyatronun dekoru ve kostümleri nedeniyle evinde adım atacak yer bulamasın, yetmesin oyuncuların makyajlarını yapsın, yetmesin gelsin oyunda Pamuk Prenses rolüyle çocukların karşısına çıksın, o da yetmesin haftada bir saç rengini değiştirsin. Huzurlanırızda Nurhayat... ™ Teknik Ekip (Sertan Bölükbaşı): Siz bu fotoğrafa bakıp bu yazıyı okurken fonda The Godfather filminin müziği çalıyor duyuyor musunuz? Elimizde kendisinin kostüm dikerken, boyarken ve en önemlisi denerken çekilmiş fotoğraflari olsa da Sertan abimizin Corleone karızmasına laf getirmemek için bu fotoğrafları özelimizde saklıyoruz. Teknik ekibin güzel muhabbetli, çalışkan, pipirikli abisine selamlar, sevgiler, saygılar. ™ Cingöz (Murat Ak): Bursalı Cingöz'den bahsetmişken İstanbul'lu Cingöz'ü atlayamayız değil mi? Murat arkadaşımızın adalete olan güveni ne kadar sonsuzsa bizim de kendisine olan güvenimiz o kadar sonsuz. Ayrıca bizce çil hiçbir insana bu kadar yakışmadı. ™ Peri Kızı (Göksu Dicle): ™ Tutumsuz Çocuk (Funda Dicle): O Benim Yuvam'ın Benim Yuvam Tiyatro'nun ablası, kıymetlisi, çatısı, direği ve en önemlisi o Göksu'nun güzel tutumsuz annesi. Böyle parmağını emmesi ise tamamen oyuna motive olabilmek ve diğer oyuncuları motive edebilmek adına içindeki çocuğu ortaya çıkarma çalışması. Ne dersiniz acaba, inandınız galiba, Funda'ya soralım o ne diyor bakalım… Aranızda küçükken uykuya dalmadan önce peri kızını düşlemeyen, ondan çeşitli dileklerde bulunmayan var mıdır? Buyrun size yüzde yüz Türk Malı peri kızı Göksu. Kendisi, dilekte bulunmak isteyenleri oyun öncesinde kabul ediyor. Lakin çok ciddi bir yoğunluk olduğunu ve sıra konusunda kesinlikle torpil geçilmediğini kulaklarınıza fısıldamış olalım. 9 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
™ Suluboya (Sinan Avcı): Madem gerçekleri açıklamaya koyulduk o zaman bir gerçekte Suluboya Sinan'la ilgili. Gözlüklerden anlaşıldığı üzere Kalem Kutusu ve Suluboya kardeş. İkisinde de genetik olarak "dibinaz miyalji" yani dünyanın dibini görme arzusu hastalığı var. Evet malesef Suluboya'da psikolojik deli kadromuzun en önemli elemanlarından. ™ Defter (Tamer Kadıoğlu): Yakın zamanda askere gidecek olan defter Tamer'i hızlandırılmış kursa aldık ve işte hazır ol vaziyette karşınızda. Yüzündeki semboller ise Lost dizisindeki gibi kendi çapında bir şifre ve kendisi matematikçi olmasına rağmen çözme yolunda herhangi bir ilerleme kaydedemedi. ™ Palto (Hakan Ceber): Çocuklarının oyuna maksimum tepki verdiği hatta katıla katıla güldükleri anın baş kahramanı Palto Hakan'ın ağlaması sizi üzmesin. O ve onunla birlikte tüm oyuncular öyle komik ağlıyorlar ki izleyenlerin karnına kramp giriyor, gözlerinden yaşlar geliyor. Aldığımız duyumlara göre Hakan'ın en büyük amacı kızı Gökçe'yi yetiştirip ileride bu rolü kızına devretmek. ™ Teknik Ekip (Arzu Sarı): Arzu her ne kadar teknik ekipten olsada, içindeki oyuncu olma isteğini doyurabilmek adına bulduğu her fırsatta oğlunun rolünü çalabilmek için marifetlerini sergilemekten hiç geri durmadı ™ Yönetmen (Şenay Toluay): Okuduğunuz bütün fotoğraf altlarını yazan ben, yukarıdaki gibi gözü kapalı daldım bu projeye. Ve iyi ki de yaptım bunu. Sizinle (Tiyatroya birebir dahil olan olmayan bütün Benim Yuvam ekibiyle) birlikte olmaktan gurur duyuyorum. Tiyatro sayfalarına fotoğrafları yansımayan ama bizlere son ütücü, ortacı, yük taşıyıcı, catering, servis sağlayıcı, alkışçı vs şeklinde her türlü desteği veren bütün arkadaşlarıma sonsuz kere sonsuz teşekkürler. Sizlerle gözüm kapalı girerim her projeye. Yeter ki biz hep bir arada olalım ve hepimizin yüreğindeki bu çocuk sevgisi hiç eksik olmasın... 10 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
BAHÇELİEVLER
Çok uzun bir aradan sonra 27 Şubat tarihinde nihayet Bahçelievler yuvamızın bıdıklarıyla buluşmamız gerçekleşti. Yuvanın bahçesinde buluştuğumuz andan itibaren günlerdir bizi esir alan heyecanımız daha da arttı. Çocuklarımızla kucaklaşmamız ise servis aracının içinde yaşandı. Hangi çocuğumuza sarılacağımızı, hangisinin yanına oturacağımızı şaşırmış vaziyette o koltuktan bu koltuğa atlayıp durduk. Kısacık yolculuğumuzun ardından Airport AVM'ye vardık ve hemen alt kata oyun bölümüne indik. İlk durağımız Define Adasıydı, çocuklarımız ile beraber gittiğimiz bu adada iki saat boyunca çok güzel vakit geçirdik. Top havuzunda yüzdük, kaydıraklardan kaydık, trambolinlerde zıpladık, tünellerden geçtik... Çocuklar mutlu, onları öyle gördükçe biz daha da mutluyduk. İstiyoruz ki zaman hiç geçmesin, onlardan ayrı kaldığımız süre boyunca nasıl ağır işlediyse yine öyle ağır ağır işlesin. Öğlen yemeğimiz için ara verdiğimizde hem çocuklarımız hem de biz hamburgerlerimizi yiyip meyve sularımızı içerek enerji depoladık. Yemeğin ardından eğlencemiz jetonlu oyuncaklarla devam etti. Hep beraber atlı karıncaya binip çalan şarkılara eşlik ettik, gondolda çığlıklar attık, kanguruyla zıplayıp dans ettik...
Bu güzel eğlenceye sürpriz olarak gelen pastalarımızın mumlarını üflemek için ara verdik. Çocuklarımız sevinçle mumları üflerken bizler de alkışlarla eşlik ettik onlara. Pastalarını afiyetle yiyen çocuklarımız bu sefer, onlara dağıtılan jetonlarla kendi istedikleri oyuncaklara tekrar bindiler. Tren, at arabası, uçak derken zaman bizim için yine uçup gitti... Çocuklarımızla kelimenin tam anlamıyla müthiş bir gün geçirdik. Peki, bize yetti mi? Tabi ki yetmedi... 11 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
BURSA
10 Ocak 2010 Küçükkuyu' dan dönüp Bursa'ya geldik ve çocuklarımızı ziyarete gidiyoruz. Elimizde ağır bir koli, kolinin içinde ise kum boyama faaliyeti için malzemeler var. Elimizde malzemeler içimizde az biraz heyecan, az biraz korku. 1 yılı geçmiş çocuklarımızla tanışalı ama her ziyarette o korku ve heyecan içimizde. Kapıyı çalıyoruz bir ses geliyor yukarıdan "Kim o?", cevap veriyoruz "Benim Yuvam". Çocukların sevinç çığlıkları sokağa taşıyor. Önce biraz oyun, alt alta üst üste. Sonra faaliyet başlıyor. Sezgin, Önderi, Volkan... Gönüllülerin hepsi Mona Lisa'yı resmedermiş gibi dikkatli ve titizler, ama bir sorun var, çocuklarımızın umurunda değil bu. Onlar bizimle vakit geçirmeye, birşeyler yapmaya, paylaşmaya o kadar alışmışlar ki yelkenin ya da ejderhanın ne renk olduğu önemli değil onlar için. Bizimle yapıyorlar ya mutlaka güzel olur. Çünkü içinde emek, içinde saflık, içinde sevgi var. Başarıyla tamamladık faaliyetimizi (her faaliyetimiz başarılı çünkü sevgiyle yapılıyor), biraz daha oyun, biraz daha sohbet ve hiçbir şey düşünülmeden, dertlerini sorunlarını unutarak çocuklarla geçirilmiş bir 3‐4 saat daha. Biz mi çocuklara birşeyler veriyoruz yoksa onlar mı bizi dünyanın en büyük mutluluğunu veriyor. Sanırım her ikiside... Biz çocuklarımız için yapmaya çalışıyoruz ama onlar içlerindeki sevgiyle bizim için bir şeyler daha çok şey yapıyorlar. 24 Ocak 2010
Yine bir Pazar günü, annem ütü yapıyor. Benim Yuvam tişörtünü ütülüyor. Oda biliyor artık ziyaretlerin periyodunu. Çocuklarımız bizi bekliyor, yeni bir ziyaret yeni bir faaliyet günü. Bu hafta çocuklar boyama kitaplarını, içlerindeki sevgiyle rengârenk boyayacaklar. Toplanmış kapının önünde buluştuğumuzda yine herkesin gözünde heyecan olduğunu gördüm. Önce bir hoşgeldin töreni, biraz oyun yine, biraz sohbet... Faaliyet var diyoruz çocuklarımız alışmış artık hemen masaları ortaya çekiyorlar, sandalyelerini getiriyorlar. Yine bir karmaşa başlıyor, kırmızı kalem verin, ben burayı mavi yapacağım vs. Gözlerde birşeyi başarmanın mutluluğu, emek vermenin gururu. Başlarını güvenle dayayabilecekleri bir omuz olduğunun farkında çocuklar, rahatlar. Çocuk bu, anlıyor sevgiyi, hissediyor. Kitap boyama bittikten sonra yeni istekler geliyor. "Daha fazla kitap istiyoruz". O ilk günkü çekingen çocuklar yok artık. Rahatlıkla konuşabiliyorlar. Birşeylerin farkındalar, bizlerin yanında yeni yüzler gördükçe mutlu oluyorlar. Ayrılık vakti geliyor ve yine yüzler düşüyor, ama artık sormuyorlar tekrar gelecek misiniz diye. Çünkü biliyorlar, geleceğiz. Herkesi en içten en samimi duyguyla öpüyorlar ve cama fırlıyorlar biz giderken el sallamak için. Ama biliyorlar GELECEĞİZ. Yavuz Bakadur 12 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
BURSA
7 Şubat 2010 Bu hafta çocuklarımızla sinemaya gittik ve Alvin ve Sincaplar 2 isimli filmi izledik. Baştan aşağıya keyif aldığımız ve çocukların da çok eğlendiğini gördüğümüz bir ziyaret oldu ancak bugün gönlümüzden çok daha başka cümleler geçiyor. O nedenle Bursa ekibi olarak rutin ziyaret yazımız yerine gönlümüzü döküyoruz bu sayfaya... Ne değişti hayatımızda ilk günden bugüne? Neleri daha iyi anlıyoruz? Neleri daha iyi yapıyoruz? Çocuklarımıza neler verebildik? Çocuklarımızdan bir şeyler alabildik mi? Sorular ve cevaplar.... Hayatımızı değiştirmedik, dünyamızı değiştirdik çocuklarımızla birlikte. Yaptığımız her şeyde önce çocuklarımız geliyor aklımıza. Belki yaptıklarımızın çocuklarla ilgisi yok ama bir ilgi kuruyoruz hemen. Karşılıksız seviyor onlar bizi. Dünya bizi o kadar alıştırmışki her şeyin karşılıklı olmasına, çocukların bizi karşılıksız sevmesini anlamak zaman alıyor. Biz çocuklarımıza sevgimizi vermeye çalışırken farkında olmadan dünyamızı değiştiriyoruz, çocuklarımızın dünyasına giriyoruz ve onların dünyasında onlarla yaşıyoruz hayatı. Onlar bizi karşılıksız seviyor, bizde onları... Seveceğiz tabi ki, çocuk onlar. Sevgiye, kol kanat gerilmesine, güvenmeye ihtiyaçları var. İlk günlerimizi hatırlıyorum, gözlerde "bir daha gelmez" bakışı. Ama şimdi bir güven, bir sevgi bakışı var. Karşılıksız sevdiğimizi anladılar artık ve onlarda bizi seviyorlar. Evet tekrar gideceğiz, gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz, onlarla ve yanlarında olacağız. Ama düşünmemiz gereken bir şey var. Çocuklar için mi gideceğiz kendimiz için mi? Bizi her şeyin karşılıklı olduğuna alıştıran dünyadan kaçmak için mi gideceğiz, çocuklarımızı sevdiğimiz için mi gideceğiz? Karşılıksız sevgiye bir karşılık olarak mı gideceğiz? Bilmiyorum... Ne bu soruları düşünüyorum ne de bunların cevaplarını. Bildiğim tek şey var ben GİDECEĞİM, ne olursa olsun çocuklarımıza gideceğim ve giderken yalnız olmayacağım gibi gidenleri de yalnız bırakmayacağım. Karşılıksız sevgimizi vereceğiz, karşılıksız seveni karşılıksız seveceğiz... Yavuz Bakadur 21 Şubat 2010 Yeniden buluşma vakti geldi çocuklarımızla. Bir pazar günü daha ve her şeyi unutacağımız, mutlulukla dolup taşacağımız saatler başlıyor yine. Sayımız az bugün o nedenle biraz tedirginiz. Yapabilecek miyiz faaliyetimizi, çocuklara anlatabilecek miyiz neden az olduğumuzu... Yine aynı kapıdayız, yine içimizde heyecan ve korku. Zili çalıyoruz ve yine çığlıklar sokaktan duyuluyor, içimizi sevgi kaplıyor. Arka arkaya sorular geliyor, Önder abi nerede, Volkan abi neden yok, Sezgin abi gelecek mi?. Anlatıyoruz bütün çocuklarımıza neden az olduğumuzu, anlıyorlar. O ilk zamanlardaki ‘bir daha gelmezler’ bakışı yok çocukların gözlerinde. Biliyorlar geleceğiz. Çocuklarımızın bizi anlaması daha da mutlu ediyor bizi ve bir şeylerin değiştiğini gözle görebiliyoruz artık. Faaliyetimize başlıyoruz, kitap ayracı yapacağız. Çocuklara nasıl yeteceğiz derken çocuklar bize yetiyor. Fikirler atılıyor ortaya, mantıklı, güzel fikirler. Bu sefer çocuklar bizi değil biz çocukları dinliyoruz ev hepsi birbirinden güzel şeyler çıkartıyor ortaya. Faaliyeti biz değil çocuklar yapıyor. Bakıyoruz zaman su gibi akıp gitmiş ayrılık vakti gelmiş. İçimiz buruk ama mutlu, çünkü bizde biliyoruz GELECEĞİZ. 13 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
FATİH
2 Ocak 2010 Hiçbir hediye yepyeni bir yıl ve yılın ilk haftasında, ilk ziyaretinde çocuklarımız ile birlikte olmak kadar anlamlı ve güzel olamaz. Gerçi Ocak ayı geldiğinde heryerin karlarla kaplı olacağını hayal eder, çocuklarla dışarı çıkıp kardan insan ve kartopu savaşı yapmayı düşleriz. Belki doğa bize bu şansı vermedi ama neyseki çocuklarla geçirelecek her dakikanın şans olduğuna inanıyoruz. Evet, bu haftanın faaliyeti tebrik kartı yapmak ve o kartlara bir iki satır kondurarak bu anı ölümsüzleştirmek. Yine birbirinden renkli kartonlarımızla, el işi kağıtlarımızla, boncuklarımızla sınırsız bir malzeme zenginliği ile donatıyoruz masamızı. Ellerimizde makaslar, uhular, sarı, mavi, yeşil kurdelalar ve ortaya çıkan birbirinden güzel kartlar... İçine ne mi yazdık "2010, on numara bir yıl olacak"... Evet güzel, sağlıklı, huzurlu, çocuk kokulu, çocuk gülüşlerinin heryeri donattığı, 10 numara bir yıl olması dileklerimizle. NİCE SENELERE... 16 Ocak 2010 2010 yılının ikinci haftasında yine yuvamızda, sevimli çizgi film kahramanı Sünger Bob’u, çocuklarımızın hayal gücü ile zenginleştirip, rengarenk giysiler içinde canlandırdık. Ama öncesinde aradan geçen 15 günün özlemi ile hasret giderdik, sohbet ettik, oynadıkları bilgisayar oyununu merakla izleyip, beraber yorumladık. Şu aralar çocuklarımızın çoğunun kursa gitmesi nedeniyle ziyaret saatlerimiz değişmiş. O nedenle çok da vakit kaybetmeden, masalarımızı yine faaliyetlerimizi yapmak üzere sıraladık. Malzemelerimizi dökdük, beyaz süngerlerimizi sarıya boyadık, renkli el işi kağıtları ile kimi zaman ceket, kimi zaman kravat yaptık. Oynak gözler, kalem ile çizdiğimiz kaşlar, burunlar ve sonrasında yün ipinden yaptığımız kol ve bacak ile huzurlarınızda binbirinden renkli Sünger Bob’lar... Bu keyifli çalışma sonrasında kendileri gibi yüreği çocuk gönüllü abi ve ablaları ile geleneksel futbol oynamayı da ihmal etmedi çocuklarımız. 30 Ocak 2010 30 Ocak tarihinde yine yeniden çocuklarımızla bir aradayız. Kış ayının en soğuk ama bir o kadar da en sıcak duygularının yaşandığı yuvamızda çocuklarımızla birlikte vazgeçilmezlerimizden olan kitaplarımıza "ayraç" yaptık. Ama ne ayraçlar... rengarenk, çocuk tabiriyle güpgüzel, eğlenceli, süslü, görülmemiş şekillerde. Peki kitap ayracı yapmak için ne lazım, biraz pul, renkli karton ya da el işi kağıtları, kurdelalar, yapışkanlar, süsler. Bu malzemelere biraz yaratıcılık, biraz hayal gücü de eklendi mi işte huzurlarınızda birbirinden güzel ayraçlar, sizce de güzel değil mi? 14 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
13 Şubat 2010 "Çocuk kalmalı, çocuk olmalı hayatta, bazen bir çocuğun ardına saklanmalı, çocukluğunu hatırlamalı... Bazen bir omuz olmalı, çocukları taşımalı. Bazen el ele, göz göze gelip gözler konuşmalı, Çocuk kalmalı, çocuk olunmalı hayatta..." Çoğu zaman yuvamızda faaliyetlere gömülür, sohbetin yerini hep keyifli uğraşlar alır ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayız. Bu sefer malzemeli faaliyetin yerine sohbet edeceğiz, şakalaşacağız çocuklarla. Çocukla çocuk olup belki de kendi çocukluğumuza kısa bir yolculuk yapacagız... Nitekim aynen dediğimiz gibi oldu. Bol sohbet, göz teması, çocuk seyretme zevki, taklit yeteneğini yarıştırma derken inanılmaz keyifli saatler geçirdik çocuklarımızla. Bir kez daha anladık ki ÇOCUK KALMALI, ÇOCUK OLUNMALI BU HAYATTA... 27 Şubat 2010
Yine günlerden cumartesi ve bizler ziyaret saatimizde çocuklarımız ile birlikte yuvamızdayız. Önce özlem giderdik sonra da çocuklarla birlikte bu haftaki faaliyetimiz için kollarımızı sıvadık. Bu hafta neyle mi meşgul olacağız??? Hayal gücünü ve yaratıcılığını kullanarak kendi dergimizi ve gazetemizi yapacağız. Tüm malzemelerimiz masalardaki yerini almış, çocuklarımız ise heyecanlı bir şekilde işe koyulmuştu. Öyle güzel isimler bulmuşlardı ki el emeği göz nuru dergilerine, gazetelerine... Bunlardan en hoşumuza gideni ise "Fatih Times" oldu. Çocuklarımız ile birlikte olabilmek ve yine hep birlikte bir şeyler yapabilmek... Bunun keyfini kelimelere dökmek istesek de bazen kelimeler eksik, cümleler yarım kalabiliyor. O zaman diyoruz ki "Ne mutlu bize, ne mutlu bir çocuğun gülüşüne, keyfine, yaratıcılığına, koşuşturmasına, heyecanına tanık olabilene"... 15 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
ÇANAKKALE – Huzur Evi
Yılbaşındaki Küçükkuyu ziyaretimizde bizleri bir sürpriz bekliyordu. Yuvamızın hemen arka tarafında huzur evi faaliyete geçmiş ve ilk konuğu ise İzmir'den gelen Fatma teyze olmuş. Çocuklarımızın yanından çıkınca soluğu canlı tarih Fatma teyzenin yanında aldık ve İzmir'in havasından mı suyundan mı bilinmez yine çok güzel bir kadın çıktı karşımıza. Bizi karşısında görünce biraz şaşıran Fatma teyze bu şaşkınlığını üzerinden çabuk attı ve İzmir'den, geçmiş yıllardan, gazinolardan, kordondaki yürüyüşlerden ve daha bir çok konudan oluşan sohbetimizin baş mimarı oldu. İki ay sonra yine geleceğimizin sözünü vererek ayrıldık yanından. Dönüş yolunda ise hepimizin aklında "Bir evde iki aylık bebek, hemen arkadaki evde seksenüç yaşındaki Fatma Teyze" cümlesi dolanıp durdu. Kim seçim yaparak doğuyor ki hayata? Bugün yuvada büyümediysek bu bizim seçimimiz mi? Yarın huzur evinde olmayacağımızın garantisi ne? Bizim küçükkuyu aşkımız tam da bu capcanlı hayatı gözlerimizin önüne sermesinden değil mi? ÇANAKKALE – Kız Yetiştirme Yurdu
Küçükkuyu ve Çanakkale’ye gidilir de Kilis Kız Yetiştirme Yurdu’ndan gelen tatlı kuzumuz Mine’yi ziyaret etmemek olur mu? Olmaz dedik ve kızımızı yurdunda ziyaret ettik ve heyecan dolu haberler aldık. Kızımız ünversitenin bilim şenliğine, akıllara gelmeyecek kadar zekice sorularıyla katılıyormuş. Deneyler ve araştırmalar yaparak sorularını cevaplayacak, bilime katkıda bulunacak olan Mine aynı zamanda gitar ve tiyatro kursuna da başlamış. Ne güzel haberler bunlar böyle derken en büyük sürprizle karşılaştık. Öğrendik ki Mine'nin oynayacağı oyun Tutumsuz Çocuk’muş ve Mine silgi rolündeymiş. Bu oyunu bizim de oynadığımızı, ona CD’lerini göndereceğimizi söyleyince kuzunun şaşkınlığı ve sevinci görmeye değerdi. Nur ablasının yerine silgi rolünü başarıyla üstlenen Kağan abisiyle birlikte rol üzerinde biraz çalışan Mine’nin çok başarılı olacağına inancımız tam. Bize kalsa bu sohbet hiç bitmez ama İstanbul yollarına düşmemiz lazım yeniden. Doymadık elbette ama her Küçükkuyu ziyaretinden sonra yeniden Çanakkale'ye uğrayacağız ve hasret gidermek için bol bol fırsatımız olacak. ÇANAKKALE – Hüseyin Özcan Çocuk Yuvası
Küçükkuyu'dan Çanakkale yuvaya gönderilen, siz nereye giderseniz gidin peşinizden geliriz dediğimiz çocuklarımız var artık herkes bunu biliyor. Ve rüya gibi bir Küçükkuyu ziyareti sonrasında pazar sabahı Çanakkale'ye doğru yola çıkıyoruz, çocukları görecek olmanın aşkıyla... Koca bir bahçenin içinde kurulu bu yuvamız. Çocuklar bizi her zamanki gibi karşılıyor. Elimizden geldiği kadar sohbet edip hal hatır soruyor, sıkı sıkı sarılıyoruz onlara. Gözlerindeki ışıltıyı kalplerimize akıtıyorlar… Sonra hepbirlikte cam koridordan geçerek oyun ve dinlenme salonuna geçiyoruz. Ceplerimizde çok güzel bir faaliyet var; nohut ve kürdanları kullanarak yaratıcılığımızı konuşturacağız. Alıyoruz malzemelerimizi ve çocukların hayal dünyasında bir yolculuğa çıkıyoruz. Kimi hayalindeki o güzelim evi yapıyor, kimisi araba... Kimi bir çocuk yaparken kimisi de arkadaşı ile birlikte kaldıkları yuvayı yapıyor... Onları uzaktan izlemek bambaşka... Farklı bir tat bir doku... Her yaptıkları faaliyeti gönüllülerin alkışlayıp, gururlarını okşaması onları nasıl da mutlu ediyor, nasıl da gözlerinin içi gülüyor kuzuların. Keşke biz büyüklerinde hayal dünyası bu kadar saf ve temiz olsaydı.
Faaliyetini bitirenler bir köşede abla ve abisiyle sohbete dalıyor. Öyle büyümüşler ki ... Genç bir kız, kocaman bir adam oluyorlar sanki konuşurken. Siz ne kadar hızlı büyüyorsunuz böyle... Bir ufaklığın "Siz bir daha ne zaman geleceksiniz?" sorusuna ve o soruyu sorarken gözlerine koyduğu bakışa şahit olduk otobüsümüze binerken... Dedik ki hep birlikte yeniden sizleri görmeye geleceğiz küçüğüm, gözlerinizi yollarda bırakmayacağız... Bu kadar özlenip beklenirken gelmemek olmaz. 16 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
ÇANAKKALE – Küçükkuyu Sevgi Evleri
2010'a merhaba derken bizler yine çocuklarımızın yanındaydık... Yeni yıla girerken birden fazla çocuğun elini tutmak, o yılın güzelliklere gebe olduğunun bir göstergesidir... Ve bizler ilk iki ayını devirdiğimiz yeni yılda da bu güzellikleri katbekat yaşamaya devam ediyoruz... Kalabalıkta kalabalıkça yalnızlık Yalnızladıkça birbirimizi Haydi çoğalalım Çoğaltarak kendimizi Bir canım çoğal da bin can ol Isıt yaşlıların yalnızlıklarını ilinsin üşümüşlüğü bırakılmışların Çoğalın dudaklarım çoğalın sonsuz Öpün bütün ağlayan çocukları kimsesiz Çoğal gözlerim çoğal Gör bütün görmeyenlerde yapayalnız Ellerime tutunun ellerime çoğalın Okşayın sevecenlikle çocukları Hıçkırırlarken uykularında bile Aziz Nesin Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil kızım Zulmün önünde dimdik tut onurunu Sevginin önünde eğil kızım 17 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
18 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
OKMEYDANI
ERKEK YETİŞTİRME YURDU
13 Şubat 2010 Daha önceki bültenlerimizde Fatih ve Yakacık yuvalarımızdan çeşitli yurtlara sevki çıkan çocuklarımızdan bahsetmiştik. İşte onlardan biri de Okmeydanı Erkek Yetiştirme Yurdu'ydu. Benimyuvam'ın düzenli ziyaretlerine başlayacağı ilk yetiştirme yurdu. Bu yüzden hepimiz çok heyecanlıyız. Ve nihayet ilk ziyaretimizi 13 Şubat 2010'da yapma fırsatı bulduk. Artık 15 günde bir Okmeydanı'ndayız. Tanıdığımız, bıdık hallerini bildiğimiz çocuklarımız artık yetişkin olma yolunda emin adımlarla yürüyorlar. Tanıdıklarımızın dışında hayatımıza yeni girecek ve hayatlarına dokunabileceğimiz 38 delikanlımız daha var o yurtta. İlk ziyaretimizde dedik ki tanışalım, birbirimizi tanıyalım, kaynaşalım. Kendimizi anlatalım, onları dinleyelim. Eeee kuru kuru olmaz tabii. El emeği keklerimiz ve böreklerimizle kocaman bir sofranın başındayız hepimiz, büyük bir aile gibi... Tanışma faslını bitirdikten sonra sonraki ziyaretlerimizde neler yapabilirizi konuştuk delikanlılarımızla. Bizleri aralarına kabul ettikleri için, bizlere zaman ayırdıkları için hepsine tek tek teşekkür edip 15 gün sonraki ziyareti kafamızda planlayarak ayrılıyoruz yanlarından. Hissettiğimiz; güzel başlangıçlar, yeni paylaşımlar, heyecan... 27 Şubat 2010 Demiştik ya bir sonraki ziyareti planlayarak ayrıldık yurttan diye. İşte kararımızı verdik. Delikanlılarla birlikte film izleyeceğiz... Çocukların hemen hemen hepsi bize eşlik ediyor ve sinema keyfi mısırsız olmaz diyerek kocaman bir ocakta, kocaman bir patlayan mısırların muhteşem sesi eşliğinde bir sürü mısır patlattık.
tencerede, Yurdun birçok sinemadan farksız kocam bir salonu var. Oy birliğiyle seçenekler arasından "Yukarı Bak" isimli animasyon filmini seçtik. Bir elimizde mısır, bir elimizde Bülent Hoca'nın annesinin marifetli elleriyle lezzetlenen patatesli börek ve tabii meşrubatlarımız. Güzel bir sinema seyrinden sonra aylıdkı yurttan. Veeeeeeeee sürpriz. Fenerbahçe Kulübü ertesi günkü Fenerbahçe‐İBB maçı için 30 adet bilet verdi bize. Bu sefer biz çocuklarla birlikte gidemedik bu maça ama onlar Olimpiyat Stadı'nda Fenerbahçe maçı izleyecekleri için inanılmaz mutlu oldular. Bu güzel jest için Fenerbahçe Spor Kulübü'ne bir kez teşekkürü borç biliriz... 19 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
YAKACIK
9 Ocak 2010 Kış mevsiminin karlı ve soğuk bir cumartesi gününde Yakacık'a doğru yol aldık gönüllü arkadaşlarımızla birlikte. Bugün boş veya kullanılmış cdlerden saat yapacağız. Gerekli tüm malzemeleri (pil, akrep, yelkovan, rakamlar, resimler) sinema salonunda gönüllü arkadaşlarımızla birlikte evlere göre ayırdık ve bu ayırma işlemi sonrasında heyecanla evlere geçtik. Klasikleşen merhaba, kucaklama ve hal hatırdan sonra, masalarımızın etrafında toplandık. Önce cdlerimizin bir yüzünü renkli el işi kağıtları, Atatürk resimleri, çıkartmalarla kapladık. Çocuklar isteklerine göre, rakamları ve harfleri yapıştırdı ve son olarak saat mekanizmasını yerleştirdik. Pilimizi de taktıktan sonra işte karşınızda tıkır tıkır işleyen rengarenk saatler... Çocuklarımız "Aaa gerçekten çalışıyor" şaşkınlıkları bizleri çok ama çok güldürdü. Sonuç olarak kendi elleriyle bir masa üstü veya duvar saati yapmışlardı ve bu onları çok mutlu etti. Saatlerimizi tamamladıktan sonra önce faaliyet alanımızı topardık ardından çocuklarla sohbet edip çeşitli oyunlar oynadık. Bize ayrılan iki saat her zamanki gibi hiç farkına varmadan çok çabuk geçti... Eğlenceli ve unutulmayacak bir ziyareti daha tamamladık hem yuvamızda, hem gönlümüzde... 21 Şubat 2010
Hepimizde bir aylık bir özlem vardı. Ziyaretimizin birinde hava muhalefetine yenik düştük birinde de yuvanın toplu olarak bir organizasyona katılması gerekiyordu. Bu sebeplerden dolayı bir aydır çocuklarımızı göremiyorduk. Bu hafta ziyaret günümüzde bir değişiklik yaptık ve Pazar günü gittik. Saat 11.00 de yuvadaydık, 7 kişiydik. Bu hafta BENİM TİYATROM ekibinin oynadığı “Tutumsuz Çocuk” oyununu Yakacık Kültür Merkezin de bölgenin çocukları ve çocuklarımızla izleyecektik. Yuva da tüm evleri sırayla dolaştık. Kimimiz oyun oynadı, kimimiz çocuklarla dans etti, kimimiz de muhabbet etti. Saat 12.30 da oyuna gidecek olanlarla bahçede buluşup el ele tutuşarak Kültür Merkezi’ne gittik. Yeni katılan ve oyunu ilk defa izleyecek çocuklarımız vardı. Oyunun başlamasını beklerken çocukların sorularını cevapladık. Hepsi merakla bekliyordu. Salon o kadar doluydu ki yer bulmada zorlananlar oldu. Biz de severek çocuklarımızı kucaklarımıza alarak gelenlere yer açtık. Çocuklarımızdan oyuncuların bazılarını tanımayanlar vardı, kim olduklarını anlattık ve büyük bir keyifle, kahkahalarla oyunu izledik. Hepsi çok güzeldi diyerek sahneye koştular, sonrasında da görevlilerle yuvalarına döndüler. Bizler de hep birlikte çocuklarla ve oyuncularımızla kucaklaştık, hoplayıp zıpladık sahnede bir oyunun daha vermiş olduğu keyifle, tatlı gururla. Bir sonra ki ziyarette görüşürüz diyerek salondan ayrıldık. 20 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
ÇOCUKLARIMIZDAN
Fatih;
Artvin; Artvin Kız Yetiştirme Yurdu’ndan güzel kızımız Eda, ‘Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol’ idealiyle yola çıkmış ve Artvin Çocuk Hakları İl Temsilcisi olmuş, kongrelerde aldığı büyük sorumlulukları başarıyla yerine getiriyormuş. Haklarını aramaları için yardımcı olduğu her çocuk adına Eda’ya teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda spora da meraklı olan Eda’nın judo turnuvaları da başlamış. Umarız bu yılda turnuvalarda geçen yıl olduğu gibi çok başarılı olur. Bu mutluluk tarif edilemez sanırım. Fatih yuvada yeni çocuklarımız, yetiştirme yurduna giden Sezer, Cem, Emrah, Ömer, ailesi ile birlikte yaşayan Emre ve eğitim için yurt dışına giden gönüllü abimiz Emre hepsi bir arada. Bir yanda özlem, bir yanda bir arada olmanın keyfi ve doyulmaz bir sohbet. Birlikte geçen yaklaşık 6‐7 yılın hikâyesi. Her birimizin dilinde "hani şurda....., "hani ilk ....." diye başlayan cümleler. Hayatın en kıymetli yıllarına tanıklık ettiğimizin farkındayız. Ve karşımızda duran delikanlılar fatih yuvada ilk ziyarette tanıştığımız çocuklarımız. Büyüdüler, büyüyorlar. Emre Abi yurt dışındaki eğitimi, yaşadığı yeri anlatıyor ve uzak olmanın verdiği hüznü. Çocuklarımızda yetiştirme yurtlarındaki ilk günlerini, özlemlerini dile getiriyorlar. Ortak bir dil ile alışkanlıklardan vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu düşünüyoruz. Kah sessizlikte birbirimizi seyrediyoruz, kah şen kahkalarımız yayılıyor yine eskisi gibi o bahçede. Artvinli kızlarımız bu aktivitelerle yetinmeyip kendi çabalarıyla bir dans kulübü kurmuşlar. Yaratıcı güçlerini kullanıp kendi aralarında kareografi yapıp, gösteriler yapıyorlarmış. Hayata dansla, sporla, sanatla tutunmak gibisi var mıdır?... 21 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
Erkek Yetiştirme’den Ali, Elazığ Sevgi Evleri’nden Erencan, Cengiz ve Bünyamin, Erzincan Kız Yetiştirme’den Meltem, Burcu, Arzu ,Rojda , Çanakkale Yuva’dan Onur... Yukarıda adı geçen çocuklarımızın karneleri ya teşekkürlü ya da takdirli. Tekrar tekrar konuşup takdir ettiğimiz ve eğitim süreçlerini takip ettiğimiz çocullarımızı birde buradan tebrik etmek istedik... 2009‐2010 Eğitim‐Öğretim yılı sonunda ise takdir ve teşekkür listemizin daha kalabalık olacağına inancımız sonsuz… Neden derseniz? Elazığ’daki Nuri ve Bozo’ nun, Çanakkale’deki Mine’nin, Erzincan’daki Fatma’nın, Artvin’deki Eda’nın, Kilis’teki Fatoş ve Leyla’nın bizlere ve kendilerine verdikleri sözler var. Eminiz ki hem bu çocuklarımız hem de bu sayfada adı geçmeyen Türkiye genelindeki birçok çocuğumuzun isimleri Haziran ayındaki sayımızda, bu sayfada kalabalık bir şekilde yer alacaktır. Bu vesile ile okul ve dershanede kitap ve defter başında ter döken,uykusuz kalıp sınavlara hazırlanan ve daha güzel bir gelecek için çaba gösteren tüm çocuklarımıza sonsuz kere sonsuz başarı ve güç diliyoruz… 7 Şubat 2010 tarihinde Fatih Yuvası'ndaki 20 çocuğumuzla Fenerbahçe‐Diyarbakır maçına gittik. Çocuklarımızı yuvadan aldıktan sonra Ümraniye Meydan Alışveriş Merkezi'ne giderek burada Kurbağa ve Prenses adlı çizgi filmi izledik. Film sonrasında Fenerbahçeliler Derneği'nin Kadıköy'deki yerine giderek maç öncesi, hem dinlence hem eğlence içeren saatler geçirdik. Çocukların vazgeçilmezi hamburger, patates ve sosisten oluşan öğlen yemeğimizi yedikten sonra hep bir ağızdan söylediğimiz Fenerbahçe marşları bizi iyice maç havasına soktu. Fenerbahçeli abi ve ablalarımızın çocuklara aldıkları Fenerium etiketli hediyelerin dağıtılmasından sonra hep birlikte stada doğru yola çıktık. Maç öncesinde güzel bir Fenerbahçe Müzesi gezisi yapan çocuklarımız takımın aldığı sayısız kupalardan çok etkilendiler. Müze ziyareti sonrasında tribüne geçip önce lezzetlimi lezzetli akşam yemeklerini yedikten sonra maçı izleyen çocuklarımız, sonuç her ne kadar onları çok memnun etmese de bizi ağırlayan ve tribünü dolduran başkaca binlerce Fenerbahçeli'nin maç esnasında ve sonrasında yaptıkları tezahüratlar nedeniyle ve bizi ağırlayanların yoğun ilgisinin etkisiyle stadtan gayet mutlu ayrıldılar... Bu güzel günü organize eden ve çocukları bir an olsun yalnız bırakmayan Antu, Feder ve KAF üyelerine, ayrıca bize müzesinin kapılarını açıp, çeşitli ikramlarda bulunan Fenerbahçe Spor Kulübü'ne teşekkürü borç biliriz. 22 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
Antalya; Ocak ayında, ara tatili fırsat bilen Antalya Çocuk Yuvası yönetimi, 7‐18 yaş arası yaklaşık 45 Antalyalı çocuğumuzu alıp üç günlüğüne misafirimiz olarak İstanbul’a getirdi. İstanbul’da doyasıya gezen, eğlenen kuzularımızı 28 Ocak akşamında Benimyuvam ekibi ağırladı. Çocuklar önce İstinye Park Amazon Restaurant’ ta yemeklerini yediler. İki minik yavrunun doğum günü olduğundan onlara sürpriz doğum günü pastası kestik. Doğum günü çocukları ve öğretmeleri çok şaşırdılar ve mutlu oldular. Bu bize yetti... Akşam saatlerinde Metroport alışveriş merkezine geldi çocuklar. Orada hep birlikte çekişmeli bir bowling turnuvası yaptık. Işıkları kapattıktan sonra lazerler ve birbirinden popüler parçalar ile TRIO bowling çalışanları bizler için muhteşem bir ortam hazırladı ve çocuklar turnuvayı dans şovuna çevirdi... Antalyalı misafirlerimizin çoğu ilk kez gelmiş İstanbul'a. Haziranda yine geleceklerini söylediler, bizi de Antalya’ya davet ettiler. Hepsiyla ayrı ayrı vedalaştıktan, e‐mail adresleri alındıktan sonra evlerine geri döndüler. İstanbul’a gelen ve kalbimizin bir parçasını alıp giden Antalyalı miniklerimizden sonrasında güzel haberler aldık. Derslerinde başarılı olan öğrencileri 6’şarlı gruplar halinde evlere çıkarıyorlarmış. Dolaplarını heyecanla toplayan ve evlere taşınan çocuklarımız, kendileri için bunun çok daha iyi olduğunu düşünüyorlarmış. Umarız hayal ettikleri, diledikleri gibi olur yeni evlerinde yeni hayatları. 23 E-BÜLTEN
SAYI: 12
OCAK – ŞUBAT 2010
TEŞEKKÜRLER
http://www.rainforestcafe.com.tr
www.triobowling.com
http://www.armelitkostum.com
Benimyuvam e‐Bülteni hazırlığında emeği geçen gönüllülerimiz:
Arzu SARI / Atilla ÖZ / Ceyda KARPAT / Didem COŞKUN / Didem FURTUN / Funda DİCLE / Gökhan CÖRÜT / Gülcan LAZIM /
Hanife ALTUN / Hilal ÇETİN / Meltem GÜLMEZ / Neslihan ALTINEL / Nurhayat KÖSEAHMETOĞLU /Önder KÖSE / Sinan AVCI /
Şenay TOLUAY / Volkan ASKAN
Fotoğraf desteği için Atilla Öz, Erol Karpat, Kağan İyice ve Serdar Pehlivan a teşekkür ederiz.
Bülten hakkındaki yorum ve eleştirileriniz için bizimle iletişim kurabileceğiniz e‐posta adresimiz: [email protected]
24 

Benzer belgeler

e-bülten - 2009 Ocak

e-bülten - 2009 Ocak   Grubu  hakkında;  Nedir?  Kimdir?  Ne  yapar?  Nasıl  yapar?  Neden  yapar?  gibi  sorularınız  varsa;  başlangıç  için  aşağıdaki  linkten sorularınıza cevap bulabilirsiniz: http://www.benimyuva...

Detaylı

e-bülten - 2008 Temmuz

e-bülten - 2008 Temmuz ALO 183 AİLE, KADIN, ÇOCUK VE ÖZÜRLÜ SOSYAL HİZMET DANIŞMA HATTI: İstismara uğrayan veya uğrama riski taşıyan ve desteğe  gereksinimi olan kadınlara ve çocuklara yönelik psikolojik, hukuki ve ekono...

Detaylı