Özel Hukuk 3. Grup Aile Hukuku - Hukuki Müzakere Toplantıları

Transkript

Özel Hukuk 3. Grup Aile Hukuku - Hukuki Müzakere Toplantıları
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI
06-09 HAZİRAN 2013 – İSTANBUL
Grup Adı
: Özel Hukuk 3. Grup (Grup Samatya)
Konu
: Aile hukuku
Grup Başkanı
: Yahya MEMİŞ (Yargıtay Üyesi)
Grup Sözcüsü
: Yahya MEMİŞ (Yargıtay Üyesi)
Rapor Heyeti
:1- Hikmet ONAT (Ankara Hâkimi)
2-Vedat YILMAZ (Sincan Hâkimi)
3-Ahmet Hasan KILIÇ (Adalet Bakanlığı KGM Tetkik Hâkimi)
________________________________________________________________________________________________
Toplantıda aşağıda zikredilen hususlar ayrıntılarıyla tartışılmış, Aile Mahkemelerinde anılan
konuların sıklıkla problem yaşanan hususlar olduğu belirtilmiş, çözüm önerileri
gösterilmiştir.
TARTIŞILAN KONULAR
A) 6284 SAYILI KANUNUN UYGULAMALARI
6284 sayılı Kanun kapsamında verilen, tedbir kararlarına itiraza ilişkin düzenlemenin gözden
geçirilmesi.
Tedbir kararlarına itiraz halinde en yakın asliye hukuk mahkemesine itiraz yapılacağına ilişkin
düzenleme; özel olarak aile mahkemesi sıfatıyla bakılacağı düzenlenmediğinden, uygulamada asliye
hukuk mahkemesin aile mahkemesi sıfatıyla verdiği kararlara, aile mahkemesi bulunduğu halde,
asliye hukuk mahkemesince incelenmesi sonucu doğmaktadır. Bu durumun 6284 sayılı Kanunun
9/2. madde ve fıkrasına “en yakın aile mahkemesine, aile mahkemesi bulunmaması halinde, en
yakın asliye hukuk mahkemesine” cümlesinin eklenmesi ile düzeltilebileceği sonucuna varılmıştır.
6284 Sayılı Kanun kapsamında kimlik değiştirme tedbir kararıyla ilgili uygulamada
karşılaşılan sorunlar.
Aile mahkemesi tarafından şiddet mağdurunun, kimliğinin değiştirilmesine ilişkin tedbir kararları,
idare tarafından mevzuat değişikliği gerektirdiği belirtilerek yerine getirilmediğinden, kanunun bu
konuya ilişkin düzenlemesinin tekrar gözden geçirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
6284 sayılı Kanunun uygulaması nedeniyle aile mahkemelerinin iş yükü sorununun gözden
geçirilmesi.
Cumhuriyet savcılığınca müracaat bürolarına gelen her türlü şiddet olayının aile mahkemelerine
gönderilmesi, yine kolluk ve mülki amirleri tarafından verilen tedbir kararlarının belirli süre içinde
hâkim onayına sunulmasına ilişkin zorunluluk ve aile mahkemeleri tarafından verilen tedbir
kararlarına itirazlarda, aile mahkemelerinin iş yükünü artırmaktadır. Aile mahkemelerindeki iş
yoğunluğu, mahkemelerin asli yargılama işini yapmasına engel olabilmektedir. 6284 sayılı Kanunun
uygulamasının getirdiği yoğun iş yükünün bertaraf edilmesi için, ayrı bir mahkeme kurulması veya
birden fazla aile mahkemesinin bulunduğu yerlerde bir aile mahkemesinin, bu işlere bakmak üzere
yetkilendirilmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.
B) BOŞANMA DAVALARI
Boşanma davalarında fer’i taleplerin yargılamanın hangi aşamasına kadar istenebileceği?
1086 Sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde boşanmanın fer’i talepleri boşanma kararı
verilinceye kadar istenebilmekteydi. Ancak, 6100 sayılı HMK'nın 119, 129 ve 141. maddeleri
karşısında fer’i taleplerin ancak dilekçelerin teatisi aşamasında, ön inceleme duruşmasında ise;
diğer tarafın mazeretsiz olarak gelmemesi durumunda, ön inceleme aşamasından sonra ise; ıslah
veya karşı tarafın açık muvafakati ile istenebileceği görüşü uygulamada ve doktrinde ağırlık
kazanmıştır. Boşanmanın feri taleplerinin ön inceleme aşamasından sonra, ancak karşı tarafın açık
muvafakati veya ıslah ile istenebilmesi yeni davaların açılmasına neden olabilecektir. Aile
mahkemelerinde iş yoğunluğunun daha fazla artmaması bakımından boşanmanın ferisi olan
yoksulluk nafakası ve tazminatların, boşanma kararı verilinceye kadar istenebilmesini sağlayacak,
kanuni bir düzenleme yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır.
Davalı cevap dilekçesi vermediğinde, delil bildirme hakkının değerlendirilmesi.
Davacının, dava dilekçesinde iddia ettiği vakıalar ve bunlara ilişkin sunduğu delillere karşı, davalı
cevap dilekçesi vermemişse, ön inceleme duruşmasında davalının sadece inkâr ettiği vakıalar
kapsamında delil sunabileceği, onun haricinde delil sunamayacağı, yine davacı dilekçesinde tanık
delili veya diğer delilere dayanmamışsa artık ön inceleme aşamasında yeni delil listesi
sunamayacağı şeklinde uygulama ve doktrinde bir görüş kabul görmektedir. HMK tarafların dava
dilekçelerinde ve cevap dilekçelerinde iddia ve savunmalarını delileriyle birlikte bildirmelerini
düzenlemiştir. Bu uygulama boşanma davalarında bir kısım sorunlara neden olmaktadır. Boşanma
davalarında karar verilinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına, istisna tanıyacak
kanuni bir düzenlemenin yapılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Boşanma davalarında açık yargılama ve yazılı yargılama usulünün tartışılması.
Aile hukukundan kaynaklanan davaların özelliği itibariyle, kişilerin özel yaşam alanına doğrudan
temas eden konuları içerdiğinden, gizli yargılama yapılması, ayrıca yazılı yargılama usulü yerine
ayrı bir yargılama yönteminin geliştirilmesinde yarar bulunduğu, ayrı bir yargılama usulünün
oluşturulamaması halinde basit yargılama usulü uygulanmasının daha uygun olacağı sonucuna
varılmıştır.
Boşanma davası devam ederken taraflar sadakat yükümlülüğünü ihlal ederse, mevcut davada
bu husus değerlendirilebilir mi?
Mevcut boşanma davasında sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışların HMK’nın 141.maddesinde
düzenlenen yasakla karşılaşılmadan ileriye sürülebilmesi için kanuni düzenleme yapılmasının
uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Boşanma davalarında, hüküm verildikten sonra feragat halinde, değerlendirilme yapılarak
mahal mahkemesince karar tesisi mümkün olabilecek midir ?
Hâkim hüküm tesis ettikten sonra davadan el çekmektedir. Davacının açmış olduğu davadan feragat
etmesi halinde hâkim kendi kararını ortadan kaldıracak şekilde bir karar veremez. Buna ilişkin
HMK Yönetmeliğinin 57.maddesinde yer alan düzenlemenin kanuni dayanağı da bulunmamaktadır.
İlk derece mahkemelerine feragat halinde karar verme imkânı tanıyacak yasal bir düzenleme
yapılması ile sorunun aşılabileceği düşünülmüştür.
Anlaşmalı olarak açılan boşanma davalarının, uyuşmazlık halinde çekişmeli boşanma
davasına dönüşmesi.
Anlaşmalı boşanma davasında, tarafların uyuşmazlığı halinde davayı ıslah etmeye gerek kalmadan,
taraflara dayandıkları vakıalara ve delilere ilişkin, dilekçelerini sunmak üzere süre verilerek,
çekişmeli boşanma davasına resen dönüşmesinin usul ekonomisi bakımından daha uygun olacağı
sonucuna varılmıştır.
Karşı dava, süresinde açılmamış ise tefrik ve birleştirme konusu.
Boşanma davalarında yasal cevap süresi içerisinde açılmayan, karşı davanın HMK’nın
133/2.maddesi gereğince ayrılmasına ve HMK’nın 166.maddesi gereğince bağlantı nedeniyle
birleştirilmesine karar verilmesi gerekmektedir. Her iki davanın bağlantı nedeniyle birlikte
görülmesine ilişkin zorunluluk ve usul ekonomisi dikkate alındığında boşanma davalarında, süresi
içerisinde karşı dava açılmamasına rağmen, ayırma kararı verilmeden yargılamaya devam
edilmesini sağlayacak yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunduğu değerlendirmesi yapılmıştır.
TMK 181/2. maddesinde düzenlenen kusur tespiti.
TMK'nın 181/2 madde ve fıkrasındaki düzenleme; sağ kalan eşin ağır kusurunun ispat edilmesi
halinde, ölen eşine mirasçı olamayacağı şeklinde yorumlamanın daha uygun olacağı sonucuna
varılmıştır.
HMK’nın 25. maddesinin boşanma davalarındaki yansımaları.
Hâkimin, taraflardan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve
onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamayacağına ilişkin HMK 25. maddesindeki hüküm
ile sulh ve arabuluculuğa ilişkin diğer hükümler birlikte değerlendirildiğinde; tarafları
yönlendirebilecek ve usul ekonomisine katkı sağlayacak şekilde yeni düzenlemelere ihtiyaç
bulunduğu, dolayısıyla bu hali ile hâkimin aile mahkemelerinde görülen davalarda sulh ve
arabuluculuğa teşvik ve yönlendirmesinde sıkıntı yaşayabileceği göz önüne alındığında, alternatif
uyuşmazlık yöntemlerinin bu doğrultuda geliştirilmesinin sorunun çözümüne katkı sağlayabileceği
değerlendirilmiştir.
Aile hukukuna ilişkin açılan davalarda hukuka aykırı yöntemle elde edilen delilin kullanılıp
kullanılamayacağı sorunu.
HMK’nın 189/2. maddesinde, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin, mahkeme tarafından
bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı, TCK’nın 133. ve 134. maddelerinde de eşler
arasındaki hukuka aykırı olarak kişisel verilerin kaydedilmesi suç olarak düzenlenmiştir. Bu şekilde
elde edilen delillerin delil olarak kabulüne ilişkin Yargıtay 2. HD’nin yerleşik içtihatları ile
HMK’nın 189/2.maddesi ve TCK’nın 133. ve 134. maddeleri arasında tam bir paralellik
bulunmamaktadır. Boşanma davalarının özeliği ve tarafların müşterek yaşam alanlarının iç içe
girdiği dikkate alındığında boşanmaya neden olacak özel hayata ilişkin vakıaların aydınlatılması
amacıyla delillerin bu alanla sınırlı olmak üzere suç olarak kabul edilmeden dikkate alınabilmesi
için yasal değişikliğe ihtiyaç bulunduğu değerlendirilmiştir.
Boşanma davalarında ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararına ilişkin uygulama sorunu.
HMK’nın 389.maddesinde uyuşmazlık konusu hakkında
ihtiyati tedbir konulabileceği
düzenlenmiştir . Boşanma davası ile beraber tarafların tüm mal varlığına tedbir konulması hak
ihlallerine neden olabilmektir. Boşanma davaları yönünden asıl alacak miktarının somut olmaması
ve yargılama sonucu elde edebilecek bir menfaate ilişkin olması , üzerine ihtiyati tedbir konulacak
değerin çekişmeli olmaması nedeniyle HMK’nın 389.maddesi gereğince ihtiyati tedbir kararı
verilemeyeceğine yönelik görüşler bulunmaktadır. Boşanma davalarında nafaka ve tazminat
taleplerinin karşılıksız kalmaması bakımından mal kaçırmayı önleyecek özel bir düzenlemenin
yapılmasının yararlı olacağı düşünülmüştür.
Özel nedenlere dayalı olarak açılan boşanma davası TMK’nın 166/1. maddesindeki çekişmeli
boşanma davasına ıslahla dönüşebilir mi?
Özel nedenlere dayalı olarak açılan boşanma davası, ancak ıslah edilmesi halinde TMK’nın 166/1.
maddesinde düzenlenen çekişmeli boşanma davasına dönüştürülebilmesinin uygun olacağı
değerlendirilmiştir.
Özel boşanma nedenlerine dayalı olarak açılan davalarda davacının kusuru araştırılabilir mi?
Özel boşanma nedenlerine dayalı olarak açılan davalarda, davacının kusurunun araştırılıp
araştırılamayacağı konusunda mahkemeler arasında farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu nedenle,
özel boşanma nedenlerine dayalı olarak açılan davalarda, karşı dava açılmadan da davacının kusuru
araştırılarak, sonucu uyarınca taraflar yönünden boşanmanın feri hükümlerine ilişkin değerlendirme
yapılabilmesinin uygun olacağı kanaati belirtilmiştir.
HMK’nın 139. 147. ve 186. maddeleri gereğince davetiye çıkarılması usulünün tartışılması.
Aile hukuku davalarında tarafların ön inceleme, tahkikat ve sözlü yargılama duruşmalarına ayrı ayrı
davet edilmeleri yargılama sürecini uzatmaktadır. HMK’nın 139.maddesi uyarınca tarafların ön
inceleme duruşması davetiyesine, gelmedikleri takdirde, ayrıca tebligata gerek kalmaksızın
yokluklarında tahkikat duruşmasına geçileceği, tahkikat duruşmasından sonra ise, sözlü
yargılamanın yapılacağına dair şerhin verilebilmesinin usul ekonomisine katkı sağlayacağı
düşüncesiyle, HMK'nın 139. , 147. ve 186. maddelerinde yasal düzenlemeler yapılmasının uygun
olacağı dile getirilmiştir.
C) KİŞİSEL İLİŞKİ DAVALARI
Kişisel ilişki tespitine yönelik sorunların değerlendirilmesi.
Müşterek çocuk ile velayet kendisine verilmeyen taraf arasındaki, yatılı şahsi münasebet
düzenlemelerine esas alınabilecek yaş kriteri belirlemesinin uygulamada birliğin tesisine katkı
sağlayacağı düşünülmüştür.
D) VELAYET DAVALARI
Ortak velayet konusunun değerlendirilmesi.
TMK’da, boşanma halinde velayetin eşlerden birine verilmesine yönelik hükümler bulunmaktadır.
Eşlerin velayeti müşterek kullanmalarına imkân tanıyacak olası kanun değişikliğinin, Türk
toplumunun geleneksel yapısı dikkate alındığında yeni sorunları ortaya çıkarabileceği, bu aşamada
bu düzenlemeye ihtiyaç bulunup bulunmadığı konusunun ayrıntılı olarak müzakere edilmesi
gerekliliği dile getirilmiştir.
E) NAFAKA DAVALARI
Yoksulluk nafakasında süre sorunu.
TMK’nın 175.maddesi gereğince, yoksulluk nafakasına, herhangi bir süre sınırlamasına tabi
olmadan karar verilmektedir. Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili kararında, anayasaya aykırılık
iddiasının reddine karar vermiş ise de; yapılacak yasal değişiklikle tarafların evli kaldıkları süre,
sosyal ve ekonomik durumları gibi kriterlerle süre sınırlaması yapılmasının adil bir düzenleme
olacağı değerlendirilmiştir.
Nafaka davalarında vekâlet ücreti sorunu.
Müstakil olarak açılan nafaka davalarında; avukatlık ücret tarifesinin 9. maddesinde, nisbi olarak
takdir edilen ücretin maktu tarifeden az olamayacağına ilişkin düzenleme yer almaktadır.
Hükmedilen nafaka miktarları dikkate alındığında bu uygulama mağduriyetlere neden olmakta, sırf
bu nedenle davaların açılmasına sebebiyet vermektedir. Tarifenin 12. maddesindeki istisnaların
kaldırılması ile sorunun giderilebileceği düşünülmüştür.
F) MAL PAYLAŞIM DAVALARI
Mal rejimlerinden kaynaklanan davalarda karşılaşılan sorunlar.
TMK’da mal rejimlerinden kaynaklanan davalarda, zamanaşımı süresi yönünden, açık bir
düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada bu süre 1 veya 10 yıl olarak kabul görmektedir. Bu
davalarda zamanaşımı süresinin tayin ve tespitinin açıklığa kavuşturulması için yasal değişikliğine
ihtiyaç bulunduğu değerlendirilmiştir.
Mal rejiminden kaynaklanan davalarda uygulama birliğinin sağlanması amacıyla; aile hâkimlerine
yönelik hizmet içi eğitim düzenlenilmesi ve belirli aralıklarla tekrarlanması ile bilirkişilerinde
katılımının sağlanılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.
G) AİLE MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEN DİĞER DAVALAR
Yargıtay’ın uygulamaya yön verecek “düşünce açıklaması” şeklinde bir yöntemin
etkinleştirilmesi.
Yargıtay Kanunu ve 6100 sayılı HMK’nın ilgili amir hükümleri dikkate alındığında böyle bir
yöntemin uygulanması mümkün olmamakla birlikte, HMK'nın yürürlüğe girmesi nedeniyle ilk
derece mahkemeleri ile Yargıtay uygulamaları arasında birliğin sağlanabilmesi ve usul ekonomisine
katkı sağlanılması amacıyla, belli aralıklarla fikir alış verişi içeren müzakere toplantıları
yapılmasının faydalı olacağı sonucuna varılmıştır.
AİHM kararları ışığında evlilik birliği devam ederken kadının kızlık soyadının kullanmasına
ilişkin belirsizliklerin giderilmesi sorunu.
Evlilik birliği devam ederken kadının sadece kızlık soyadını kullanması mümkün değildir. Ancak
AİHM’in konuya ilişkin kararında, başvuran tarafa böyle bir hakkın tanınması gerektiği
belirtildiğinden, buna ilişkin iç hukukta düzenleme yapılmasına ihtiyaç bulunduğu
değerlendirilmiştir.
Aile konutu şerhi davalarında ipotek sorunu.
Aile konutu şerhinin konulması ve ipoteğin kaldırılmasına ilişkin davalarda lehine ipotek tesis
edilen banka veya şirketin basiretli tacir gibi davranarak diğer eşin açık yazılı rızasını alması, aksi
halde davacının ipoteğin kaldırılması talebinin kabulünün, yerleşik uygulama haline getirilmesinin
uygun olacağı dile getirilmiştir.
Evlilik birliği sona erdiğinde nüfus kaydının ibrazıyla aile konutu şerhinin kaldırılmasına imkân
tanıyacak şekilde bir düzenleme yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Çocuk tesliminin infazına ilişkin sorunlar.
Çocuk ile eşler arasındaki, şahsi ilişkinin tesisine yönelik kararlarda, infazın uzman marifetiyle
yapılmasının yararlı olacağı değerlendirilmiş, bu nedenle şahsi ilişki tesisinin, İcra ve İflas Kanunu
hükümlerinden ziyade, tarafların ve müşterek çocukların en az maliyetle uzman yardımıyla
görüşmesine imkan sağlayacak bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmıştır.
HMK’nın 70. maddesinin uygulaması kapsamında Cumhuriyet savcısının açtığı davalara
katılma sorunu.
Cumhuriyet savcısının aile mahkemelerine açmış olduğu kamu düzenine ilişkin davaların
duruşmasına katılma zorunluluğunun bulunup bulunmadığına yönelik uygulamada tereddütler
bulunmaktadır. Dava açma, görüldü ve temyiz işlemleri yapma yetkisi bulunan iddia makamının,
duruşmalara katılıp katılmamasının usul ekonomisine sağlayabileceği katkılar değerlendirildiğinde
bu zorunluluğu ortadan kaldıracak şekilde bir yasal değişikliğin usul ekonomisine daha uygun
olacağı değerlendirilmiştir.
Aile avukatlığı, aile danışma merkezi kurulması, avukatla dava açılma zorunluluğunun
değerlendirilmesi.
Boşanma davalarının özelliği ve sosyal boyutu dikkate alındığında;
Aile içi sorunların, dava açılmadan önce, aile danışma merkezlerinde değerlendirilmesi,
Sorunların çözümünün burada mümkün olamaması halinde açılacak boşanma ve aile hukukundan
kaynaklanan davaların avukatla takip edilebilmesini sağlayacak hukuki yardımların teminine
yönelik, yasal düzenlemelerin yapılmasının mağduriyetlerin önlenilmesine katkı sağlayabileceği
değerlendirilmesi yapılmıştır.
İddet müddetinin kaldırılması davalarının gözden geçilmesi.
Boşanan eşlerin tekrar evlenmesi halinde iddet müddetinin kaldırılması davasına ihtiyaç
duyulmadan, evlenme işlemleri yapabilmesine imkân tanıyacak yasal bir düzenlemenin , yargının
hızlanması ve iş yükünün azaltılması bakından yararlı olabileceği düşünülmüştür.
H) AİLE MAHKEMELERİNİN YAPISAL SORUNLARI
Aile mahkemelerinde staj sorunu.
Hâkim adaylarının, kamu düzenine ilişkin davaları bünyesinde barındıran aile mahkemelerinde staj
yapmasına imkân tanıyacak düzenlemenin geri getirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Aile mahkemesinde çalışan uzmanların sorunlarının tespiti
Aile mahkemelerinde görev yapan, uzmanların çalışma, görev ve yetkilerini belirleyen
yönetmeliğin henüz yapılmamış olması uygulamada birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
Uzmanların idari yapılanması ile görev kapsamlarının ayrıntılı olarak belirlenmesinin yararlı
olabileceği değerlendirilmiştir.
Tebligat Kanunun 21/2. Maddesinin gözden geçirilmesi.
Boşanma davasının açılmasıyla ayrı yaşama hakkını elde eden eşlerin, farklı adreslere taşınmaları,
fakat mernis adreslerini değiştirmemeleri halinde, kendilerine tebligat ne şekilde yapılabilecektir?
Eşin evden ayrıldığı tespit edilmesi halinde, posta memuru 2 nolu haber kağıdını kapıya yapıştırarak
Tebligat Kanunun 21. maddesi uyarınca tebliğ işlemlerini gerçekleştirebilecek midir?
Bu şekilde yapılan tebliğden muhatap eşin haberdar olup olmadığına yönelik itirazının ne şekilde
değerlendirileceği tartışma konusu olmuştur,
Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi gereğince; evden ayrılan eşin, yeni adresini bildirme zorunluluğu
bulunduğundan, adresini değiştirdiği halde değişikliği bildirmeyen eşin eski ve terk edilmiş olmakla
birlikte mernis kayıtlarındaki adresine 7201 sayılı Kanun'un 21/2.maddesi uyarınca geçerli
sayılması gerektiği konusunda fikir birliği dile getirilmiştir.