MART 2013 07 - Halkların Demokratik Kongresi

Transkript

MART 2013 07 - Halkların Demokratik Kongresi
HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ BÜLTENİDİR.
MART
2013
07
1
Kongre Nedir? Biz Kimiz?
Halkların Demokratik Kongresi; emekçilerin, kadınların, köylülerin, gençlerin, emeklilerin, engellilerin, lgbt bireylerin, dışlanan
ve yok sayılan bütün halkların, tüm inanç
topluluklarının, yaşam alanları tahrip
edilenlerin buluştuğu ortak bir mücadele
zeminidir. Kongre; bir çok farklı parti,
örgüt, kurum, inisiyatif ve bağımsız bireyin
yanyana gelip güçlerini birleştirmesiyle
oluştu. Bizler, aşağıda sayılan görüşlerde
ortaklaşıyoruz. Elbette farklılıklarımız var,
ama bunu zenginliğimiz olarak görüyoruz.
Farklılıklarımızla bir arada olup, mücadele
etmeyi önemsiyoruz.
İÇİNDEKİLER:
HDK’den:
03 Halkların Demokratik Kongresi
Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi
Kadın:
05 8 Mart’ta Alanlardaydık!
Haberler:
07 Newrozdan...
Söyleşi:
10 Milletvekilimiz, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş: Kürt Hareketi AKP ile Hiçbir İşbirliği Yapmıyor
Emek:
14 Yaşamak Direnmekse İşçi Sınıfı Yaşıyor
LGBT:
16 HDK Mersin Gençliği’nden
Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel!
Gençlik:
18 Halepçe Katliamı Unutulmadı!
19 HDK Gençliği’nden Basın Açıklaması
Haberler:
20 Kızıldere Unutulmadı!
21 Öcalan’dan Kızıldere Mesajı
21 Gazi Katliamı’nı Unutturmayacağız!
22 “Oğlunuz İntihar Etti!”
23 HDK Kızıldere’yi andı
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Sahibi
Ertuğrul Kürkcü
Basım Yeri ve Tarihi
İstanbul - Mart 2013
Sorumlu Müdür
Bircan Yorulmaz
2
Kongre Neyi Amaçlıyor?
Bizler halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı
ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış
içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir
Türkiye’yi kurmak üzere bir araya geldik.
Bugün halktan, ezilenden, yok sayılandan,
doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten,
barıştan, adaletten ve demokrasiden yana
olanların; yeni bir toplum, insanca bir
yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemelerinin zamanıdır.
Her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığa
karşı olan birey ve örgütlerin; halkın kendi
yönetimini kurmasını sağlamak üzere,
birlikte mücadele etmesinin zamanıdır.
Birleşik ve güçlü bir mücadele hem gerekli
hem de mümkündür. Kongremiz bunun
temel gücü olacaktır.
Nasıl Örgütleniyoruz?
Biz, yerellerden başlayarak örgütlenmeyi
esas alıyoruz. Bölge, il ve ilçe meclisleri
dışında; işyerleri, okullar ve mahallelerimizde de meclisler halinde örgütleniyoruz.
Ayrıca kadın ve gençlik meclisleri ile birlikte
ihtiyaç duyulan alanlarda (emek, ekoloji,
eğitim, anayasa, halklar ve inançlar, insan
hakları vb.) komisyonlar kuruyoruz.
Kongre bir parti kurma kararı aldı ve
partileşme süreci işliyor. Ama Partimiz
kurulduğunda Kongremiz dağılmayacak.
Üstelik bütün Kongre bileşenleri partiye
katılmak zorunda olmayacak. Parti, seçimlere katılmak, seçimlerde birlikte hareket
edebilmek ve birlikte faaliyet sürdürebilmenin aracı olacak.
Yönetim Yeri
Mustafa Çelebi Mh. İstiklal Cd.
No 73/3 Beyoğlu
0212 243 40 04
Basıldığı Matbaa
Ezgi Matbaacılık San. Tic. Ltd.
Çobançeşme mah.
Sanayi cad. Altay sok. No:14
Yenibosna-Bahçelievler
Tel: 0212 654 94 18
HDK’DEN
Halkların Demokratik Kongresi
Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi
24 Mart 2013, Ankara
Dr. Ata Soyer, Barışta Erdost ve Ahmet Gönel’in anısına
Bu yönelişle Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’yi yönetenlerin barış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi taleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için istismar
ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarak karşıtlarını da silahsızlandırıyor. Böylelikle, Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin, sosyal hakların, ezilen
inanç ve kimliklerin ve kadınların özgürlüğünün önüne dikilen bir egemen sınıf engelini de ortadan kaldırıyor.
HALKLARIN Demokratik Kongresi Genel Meclisi ve
HDP PM 23-24 Mart 2013 tarihlerinde toplanarak,
başta Kürt sorunundaki yeni gelişmeler olmak üzere,
Türkiye’de, Ortadoğu’da ve uluslararası düzeyde yaşananları değerlendirmiş ve aşağıdaki Sonuç Bildirgesi’ni
onaylamıştır:
HDK, 2013 Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla
Kürt Özgürlük Hareketi’nin eşitlik ve özgürlük mücadelesini silahlar olmadan sürdürmeyi benimsemesinin Türkiye’yi barış, çözüm ve demokrasi yürüyüşünde
yeni bir evrenin başlangıcına ulaştırdığını saptıyor.
Bu sonuç, her şeyden önce Türkiye’de 30 yıldır sürüp giden ve en az 40 bin insanın hayatına mal olan çatışmaya son vereceği için tarihseldir; bu çatışmadan türeyen
etnik husumetin halklar ve kültürler arasında yol açtığı
yarılmalara son vermenin de en önemli imkânıdır. Artık
yoksullar, diğer yoksullarla etnik ve milli hak iddiaları
için savaşmaya ve öldürmeye mecbur edilemeyecek;
bu iklimde sadece Kürt düşmanlığının değil, Ermeni
ve Yahudi düşmanlığının da, Ezidi ve Alevi nefretinin
de, Arap ve Rum karşıtlığının da yaşaması eskisi kadar
kolay olmayacak, halkları birbirine bağlayan tarihsel
dostluklar yeniden canlanacaktır.
Bu yönüyle çağrı, Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun vicdanında karşılık bulmuş, Kürt Özgürlük Hareketi ve lideri Öcalan’ın Türkiye’nin meşru siyasi güçleri
arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır.
Bu yönelişle Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’yi yönetenlerin barış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi taleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için
istismar ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarak karşıtlarını da silahsızlandırıyor. Böylelikle,
Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin, sosyal
hakların, ezilen inanç ve kimliklerin ve kadınların özgürlüğünün önüne dikilen bir egemen sınıf engelini de
ortadan kaldırıyor.
Öte yandan Öcalan Türkiye’yi işgalci, fetihçi emperyalist siyasetlerin uzantısı olmaktan çıkan; Ortadoğu
halklarını Orta Asya halklarına, Kürtlere, Araplara ve
Acemlere bağlayan yeni bir halklar dayanışması üzerinde yükselen bir dış siyasete çağırıyor.
Dış ve iç politikada savaş seçeneğini sıfırlamaya olanak
sağlayan, toplumsal haklar ve siyasi özgürlükler alanının derinleşmesine ve genişlemesine olanak yaratan
bu yeni yaklaşım emeğin haklarından, sosyal ve ekolojik haklardan yana, toplumsal kurtuluş mücadeleleri
ve enternasyonal dayanışma için yepyeni fırsatlar sunuyor.
Arap, Acem, Türk, Kürt ve tüm Ortadoğu halklarının bugün karşı karşıya bulunduğu sorunları aşmada tek çıkış
yolunun, halkların birliği, dayanışması ve mücadelesi
olduğu düşüncesinde olan, mezhepsel ve ulusal çatışma ve provokasyonlara karşı tüm halklarımızı dikkatli
olmaya çağıran HDK, başta Tunus ve Mısır’da olmak
üzere, Arap halkının ekmek, özgürlük ve onur kapsamlı
demokratik ve özgürlükçü mücadelelerini desteklemeyi sürdürürken; diktatörlüklere, emperyalist müdahalelere ve her tür komploya karşı, halkların mücadelesinin
yanında yer alacak ve dayanışma içinde olacaktır.
Halkların Demokratik Kongresi’nin içinde yeşereceği
3
HDK’DEN
ve gelişeceği çok elverişli bir iklimin habercisi olan bu
süreç, HDK’nin etkinliğinin çoğalması ve çeşitlenmesini sağlamakla birlikte, sürece bilinçli müdahaleyi, uygun alanları ve zeminleri dakik bir biçimde belirleyerek
bütün bileşenleriyle birlikte HDK’yi ileriye taşıyacak bir
politikalar demetini yürürlüğe sokmakla yükümlü kılıyor.
Buna karşılık şekillenen yeni güç dizilişi, çıkarları savaşın sürdürülmesi ve statükonun korunmasında yatan
ırkçı ve gerici güçlerin sert ve saldırgan reaksiyonuna da yol açıyor. Bu kampın parlamentodaki sözcüsü
MHP’nin sürdürdüğü ajitasyonun Türkler ve Kürtlerin
bir arada yaşadıkları batıdaki kentlerde ırkçı saldırılara,
linç girişimlerine ve şiddete yol açması mümkündür.
Halkların Demokratik Kongresi, bu olası saldırılara karşı hükümeti halkı koruma görevini yerine getirmeye,
halkı da öz savunma hakkına sahip çıkmaya çağırıyor.
CHP ise, iç ihtilaflarının da bir ürünü olarak süreci tereddüt, kuşku ve çoğu zaman ulusalcı suçlamalarla
karşılamasına karşın, konunun TBMM’ye taşınması
önerisiyle ırkçı reaksiyondan ayrılıyor. Çatışmanın her
iki tarafında da yer alan seçmen tabanının doğası gereği, CHP’nin bu tereddütleri aşarak çözümün bir parçası haline gelmesi, çatışmasızlıktan barış ve çözüme
geçişte önemli bir dönüm noktası olabilir. Halkların
Demokratik Kongresi, CHP’yi MHP ile milliyetçilik ve
ırkçılık yarışından vazgeçmeye ve barış güçleri arasına
katılmaya, barış ve müzakere sürecini AKP hakimiyetine terk etmemeye çağırıyor.
Halkların Demokratik Kongresi, doğmakta olan barış iklimini tüm bileşenleriyle birlikte ilerletmek, Türkiye’nin
batısına taşımakta kararlıdır. Bununla birlikte kimlik
4
hak ve iddiaları nedeniyle halkların birbirini boğazlaması ve devletin bir milliyeti diğerinden üstün tutması
zemininin ortadan kalkması olasılığı zenginle-yoksul,
ezilenle-ezen, mazlumla-zalim arasındaki mücadelenin gündemden kalkacağı anlamına gelmiyor. Tam
tersine, barış iklimi bu mücadelelere halklar arasında
etnik barikatlar olmadan girişmek için yeni bir imkan
yaratıyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının çatışmasızlık yönünde üstlendiği inisiyatif, hükümetin işçi ve emekçilere, kadınlara, Alevilere, öğrencilere, kent yoksullarına
karşı siyasetini gözlerden saklayamaz. HDK, bu çerçevede, AKP iktidarı eliyle yürütülen sermaye hakimiyeti,
sömürü, şiddet ve baskı düzenine karşı mücadelesini
kararlılıkla sürdürecektir.
HDK, AKP’yi ağzına almaktan bile kaçındığı kalıcı barış yönünde baskı altına almaya kararlıdır. Barışın yükü
yalnızca Kürt Özgürlük Hareketi’nin omuzlarına yüklenemez. Kürt halkı ve ezilenler arasında sürece yönelik
güveni tesis AKP iktidarının da omuzlarındadır. AKP’nin
“kardeşlik” belagatının sahiciliğinin yeni dönemdeki ilk
sınavı, çoğunluğunu AKP’li üyelerin oluşturduğu TBMM
İnsan Hakları Komisyonu’nda görüşülecek olan Uludere Alt-Komisyonu Raporu’dur. Halkların Demokratik
Kongresi, bu çerçevede İnsan Hakları Komisyonu’nu
katliam sorumlularını aklayan bu raporu iade ederek,
Roboski halkından özür dilemeye ve katliamın askeri
ve siyasi sorumlularını ortaya çıkararak yargıya teslim
etmeye çağırıyor.
HDK Genel Meclisi
23-24 Mart 2013
KADIN
8 Mart’ta alanlardaydık!
HDK KADIN MECLİSİ olarak ilk 8 Mart’ımızı İstanbul,
İzmir, Muğla, Kayseri, Antalya ve Antep’de alanlarda
kutladık. Diğer kadın örgütleriyle birlikte, erkek egemenliğine, savaşa, kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze karşı isyanımızı haykırdık.
İstanbul 8 Mart Platformu’nun bileşeni olan İstanbul
Kadın Meclisimiz, 10 Mart günü Kadıköy’de düzenlenen 8 Mart mitingine “Savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına karşı örgütleniyoruz” pankartıyla katıldı.
HDK’nin barış kampanyasını da “Kadınlar barışın tarafıdır, müzakerelerin muhatabıdır” pankartıyla 8 Mart
alanına taşıdık.
İzmir Kadın Meclisi üyelerimiz, “Şiddete, savaşa, erkek
egemenliğine karşı ayaktayız” pankartını taşıyarak
Basmane’den Konak eski Sümerbank önüne yürüdü.
KESK’li kadınlarla birlikte Paris’te katledilen Kürt kadın devrimciler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla
Şaylemez’in fotoğraflarının olduğu dövizler taşındı.
Milletvekilimiz Sabahat Tuncel, kadınların, özgürlük,
barış ve adalet talepleriyle ön saflarda yer aldığını belirterek, Türkiye’de başlatılan ‘barış süreci’nin de öncüsü olduğunu söyledi.
Kayseri’de KESK’li kadınlarla birlikte, Eğitim-Sen
önünden Meydan Parkı’na yürüyüş düzenlendi. “Kadına şiddete hayır”, “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları atarak, cinsel saldırı ve şiddeti protesto ettik.
Muğla Kadın Meclisimiz, 8 Mart’ı kent merkezinde
yaptığı basın açıklamasıyla kutladı. “Jin aşiti dixwazin”
yazılı pankart açan HDK’li kadınlar, “Yaşasın 8 Mart
mücadele günümüz. Sömürüye, şiddete, kadın cinayetlerine, savaşa karşı yürüyoruz” dedi. Yapılan açıklamada barış sürecine de değinildi, “Taleplerimizin güvencesinin biz kadınlar olduğunun bilinciyle, bütün
çözüm süreçlerinin de muhatabıyız” denildi.
Antalya’da kadın örgütleriyle birlikte düzenlenen eylemde “Erkek egemen sisteme karşı, sömürüye karşı,
savaşa karşı, tacize, tecavüze karşı, şiddete karşı direniyoruz” yazılı pankart açtık. Eylemde AKP’nin kadın
düşmanı politikaları protesto edildi.
Antep’de Kadın Meclisimizin de bileşeni olduğu Demokratik Kadın Platformu, Kırkayak Parkı’ndan Balıklı Meydanı’na yürüyüş düzenledi. Halaylarla 8 Mart’ı
kutlayan kadınlar, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesini
istedi.
Yeni kurulan Bursa Kadın Meclisimiz’in ilk etkinliği 8
Mart dolayısıyla düzenlenen panel oldu. “Eşitlik, özgürlük, barış istiyoruz” başlığıyla düzenlenen panele
Eren Keskin ve Yıldız İmrek konuşmacı olarak katıldı.
Salonun kadınlarla doldurulmuş olması, önümüzdeki
günlerde HDK kadın çalışmalarımızın çok daha güçlü
ilerleyeceğini gösterdi.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ise Gençlik Meclisimiz, 8 Mart dolayısıyla “Rosalardan Sakinelere Kadınlar Direniyor” başlıklı bir panel düzenledi.
5
KADIN
6
HABERLER
Milyonların Şahitliğinde
Demokratik Çözüm
PKK Lideri Öcalan, ‘‘yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum’’ diyordu. Ve milyonlarca insan bu hassasiyete sahip çıktığını Amed’de ilan ediyordu.
Newroz 2013 Kürt sorununda yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Sadece Türkiye’nin çeşitli illerinde milyonlarca kişinin Newroz kutlamalarına katılması değildi bu durumu yaratan. Aynı zamanda Amed’de PKK
Lideri Abdullah Öcalan’ın haftalardır beklenen ‘Barış
ve Çözüm Manifestosu’ da bu sonucu yaratan önemli
nedendi.
Bu yıl Newroz kutlamaları 17 Mart’ta başladı. Ve elbetteki ilk kutlamaların içinde en büyük ve muhteşemi
İstanbul’da gerçekleşti.
İSTANBUL
Geçtiğimiz yıl, Newroz günü olan 21 Mart’a denk
gelmediği bahanesi ile birçok kentte olduğu gibi
İstanbul’da da kutlamalara izin verilmemişti. Büyük
bir saldırı dalgası yaşanmıştı. 2012 yılı Newrozu’nu
İstanbul’lular biber gazı, coplar ve gözaltılar ile karşılamıştı. O dönem uygulanan ‘güvenlikçi plan’ Kürt
halkının kitlesel gösterilerinin engellenmesi üzerine
bina edilmişti.
Ama bu sindirme planı tutmadı. İstanbul’da 17 Mart’ta
yüzbinlerce insan Kazlıçeşme Meydanı’nı hınca hınç
doldurdu. Kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı ile
Kürt halkı geleneksel giysileri içinde ‘Demokratik Çözüm ve Demokratik Kurtuluş Newrozu’nu kutladı. Yıllar sonraki en kalabalık Newroz kutlaması gerçekleşti.
İstanbul, yüzbinlerce katılımcı ile ilk selamı Amed’e
gönderdi, en ufak bir olumsuzluk yaşanmadan taleplerini haykırdı, halaylarını çekti ve geçtiğimiz yıl sokakları birbirine katan polise, Emniyet’e bir yıl sonra
en güzel cevabı verdi.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Halkların Demokratik Kongresi adına konuşma ve selamlama yapan Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat
Tuncel, demokratik çözüm ve demokratik kurtuluş taleplerini dile getirdiler. Kürt halkının barış, çözüm ve
eşitlik hedefine nasıl kilitlendiğini vurguladılar.
17 Mart ile 21 Mart arasında Türkiye’nin onlarca kentinde, mahallesinde, meydanında, sokağında Newroz
kutlamaları çok büyük katılımlarla gerçekleşti. Kürt
halkı, ağır baskıcı döneme rağmen direndiğini, ayakta
olduğunu, eşitlik ve özgürlük mücadelesini sürdürdüğünü gösterdi.
Her kutlamada Amed’e selam gönderildi. Kutlamalara katılan herkes 21 Mart mesajını beklediğini ve
Amed’in alacağı tutumun arkasında olacağını ilan etti.
7
HABERLER
AMED
Beklenen gün, yani 21 Mart 2013’de
Amed’de şimdiye kadar görülmemiş
bir kalabalık buluştu. Ucu bucağı görünmeyen bir insan denizinden barış
ve çözüm mesajları yükseliyordu.
Amed, Türkiye’nin farklı köşelerinden günlerdir gönderilen selamları
almış, milyonlarca insanla cevabını
veriyordu.
Meydanda buluşanlar, heyecanlarını temkinli bir şekilde paylaşıyordu.
Fırat’ın doğusundan da batısından
da aydınlar, yazarlar, gazeteciler,
farklı siyasi partilerin temsilcileri, yöneticileri, HDK Yürütme Kurulu üyeleri, HDK bileşenlerinin temsilcileri, demokratik kitle
örgütlerinin sözcüleri, herkes bir aradaydı.
İmralı’dan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelen
mektup okunmaya başladığında, ‘Milyonların Şahitliği’ yaşanıyordu. Hem meydanda hem de televizyonların ve radyoların başında mesajı dinleyen milyonlar
‘Barış Manifestosu’na şahitlik ediyorlardı.
Mektup okunurken, o devasa kalabalık nefesini tutmuştu. Dinliyor ve anlamaya çalışıyordu, tek bir kelimeyi bile kaçırmamak için dikkatle kulak kabartıyordu. İnsanlar her bir kelimeyi, her bir cümleyi kafasında
tartıyor, biçiyor, zihninin süzgecinden geçiriyordu.
Verilen mesajlar anlaşıldıkça, gösterilen yeni hedefler
kavrandıkça destek ve coşku da yavaş yavaş artıyordu. Bu kez yıllar öncesindeki Habur karşılamalarından
8
farklı bir hava vardı. İnsanlar temkinli, ama kararlı bir
şekilde verilen mesajın arkasında olduklarını açık ve
net bir şekilde gösteriyorlardı. Bu sefer duygulardan,
heyecandan çok akıl, geçmiş deneylerin birikimi, kararlılık ön plandaydı.
21 Mart’ta Diyarbakır’da yapılan ve milyonların katıldığı kutlamada PKK Lideri Öcalan’ın gönderdiği mektupla yeni bir döneme girildiği ilan edildi. Yeni dönemin miladı oldu bu Newroz.
Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyordu. Ama mesaj sadece mücadeleyi
demokratik yöntemlerle devam ettirme kararlılığını içermiyordu. ‘‘Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti
farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler’’den söz
HABERLER
ediliyor, böylelikle yeni dönemin özellikleri de tanımlanıyordu.
Mektup, ‘‘yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist
paradigmanın yerle bir olduğunun’’, ‘‘baskıcı ve inkarcı anlayışların artık miadını doldurduğunun’’ da ilanıydı aslında.
‘‘Meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar
artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor’’ cümleleri okunurken, yeni bir dönemin başladığını Diyarbakır’daki meydanın büyük coşkusu da müjdeliyordu.
‘‘Çağrıyı bağrına basan gençler, mesajı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemleri baş-göz üstüne diyerek
kabul eden dostlar, sese kulak kesilen’’ milyonlar hem
şahitlik ediyor hem de yeni dönemdeki mücadelenin
temel anlayışına vurgu yapıyorlardı.
‘‘Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa,
geri bırakılmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı
olmuştur’’ sözleri bundan sonra da yapılacaklara ışık
tutuyordu. Yeni dönemde ‘‘siyasi, sosyal ve ekonomik
yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor’’
ifadeleri mücadelenin ağırlık noktalarına da işaret
ediyordu.
Evet, Diyarbakır’da bir kapı açıldı. Bu açılışa milyonlar
şahitlik etti. Şimdi bu kapıdan geçmek için adımların
atılması gerekiyor. Kürt halkı ilk adımı attı. Şimdi hem
Türkiye’nin bütün halklarının, ezilenlerinin, horlananlarının; hem de AKP Hükümeti’nin, devlet kurumlarının ve Meclis’in adımlar atmaya başlaması gerekiyor.
Şimdi sıra hem halklarda ve barışın toplumsallaşmasında; hem de siyasi iktidarda, bu ülkeyi yönetenlerde.
PKK Lideri Öcalan, ‘‘yüreğini bana açan, bu davaya
inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum’’ diyordu. Ve milyonlarca insan bu hassasiyete sahip çıktığını Amed’de ilan
ediyordu.
Şimdi Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır bir şekilde tüm halkların ve kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada
yaşayacağı yeni bir model ve ortak gelecek kurma
arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç olarak bir
kez daha ortada duruyor.
HDK, zamanın ruhunu doğru okuduğunu ve ‘Newroz
Manifestosu’nu desteklediğini, sürecin aktif bir parçası olduğunu, barış ve eşitlik mücadelesinin sesi ve
kürsüsü olacağını sözcüsü Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile o meydanda, o gün bir kez daha ilan etti.
Halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü
için 21 Mart’ta büyük mesaj verildi. Umutlar yeşerdi,
ama tedirginlikler silinip gitmedi. Cumhuriyet tarihini
bilenler, son 30 yılı yaşayanlar beklentileri ile kaygılarını birlikte yaşamaya başladılar. Barışın ve çözümün,
eşitlik ve özgürlüğün ancak mücadele ve örgütlü bir
duruşla gerçekleşebileceğini unutmadan kollarını bir
kez daha sıvadılar.
Milyonlar hem şahit oldu hem de verdikleri sözleri,
coşkuları ve sloganları ile özgürlük ve eşitlik mücadelesinin sahibi olacaklarını ilan etti.
9
SÖYLEŞİ
Milletvekilimiz, BDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş:
Kürt Hareketi AKP ile
Hiçbir İşbirliği Yapmıyor
PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeniz nasıl geçti?
Bunu kısmen de olsa bazı demeçlerimde ifade ettim.
Önemli bir toplantı, önemli bir siyasi dönemde gerçekleşmiş bir görüşmeydi. Son derece verimliydi,
bütün gündemdeki temel konulara ilişkin tartışma
yürütebildik. Kendisi de BDP’nin bugüne kadar ki
çalışmalarından daha fazla bilgilenmiş oldu. Çözüm
önerilerimize dair bilgilenmiş oldu. Biz de kendisinin sürece nasıl baktığını yüz yüze kendisinden birebir dinlemiş olduk. Bu yüzden oldukça faydalıydı.
Zannedersem, kendisi de o toplantıdan memnun
10
kaldı çünkü, bazı netleşmeyen konular orada yapılan toplantıyla, karşılıklı fikir alışverişiyle netleşmiş
oldu.
Bir defa Sayın Öcalan stratejik değişikliğin hayata
geçmesi konusunda kararlı olduğunu bu konuda
net olduğunu o toplantıda da vurguladı. Kendi üzerine düşen ne varsa yaptığını ve yapmaya devam
edeceğini belirtti. Ama sürecin hızını, sürecin kalıcılaşmasını belirleyecek şeyin de hükümetin atacağı adımlar olduğunu orada belirtti. Bazı somut konuşmalarımız, tespitlerimiz oldu tabi ki.
SÖYLEŞİ
“Kürt hareketi AKP ile hiçbir işbirliği yapmıyor, koalisyon yapmıyor, ittifak yapmıyor, ideolojik bir bütünleşmeye gitmiyor. Resmi olarak devleti yöneten, hükümet
olan iktidarla müzakere yürütüyor. Bunun ötesinde başka bir ilişki, başka işbirliği
sözkonusu değil. Bir defa şu tartışmayı da hatırlatarak sonuçlandırmak gerekir,
önümüzde seçimler var.
Size göre gerçekten müzakere süreci başlamış mıdır?
Nasıl bir süreçten geçiyoruz şu anda?
Bence müzakerenin resmileşmesine az bir süre kaldı,
resmi müzakere başladı demek için, daha süreç tamamlanmadı. Sayın Öcalan da bu görüşmede aynen
şunu söylemişti: “hükümet bu geri çekilmeyle sürecin takibi, komisyonların kurulması konusunda adım
atarsa resmi olarak da müzakereler başlamış olur.
Önemli mesafeler kat ettik ancak müzakereler hükümetin atacağı ilk adımlardan sonra başlamış olur benim için” diyordu, biz de katılıyoruz buna.
Öcalan mesajlarında Meclis’e vurgu yapıyor, ciddi görevlerin düştüğünü söylüyor. Meclis bileşenleri bu durumun ne kadar farkında? Ve üzerine düşen görevleri
yerine getirebiliyor mu?
Bir kere BDP ve Blok vekilleri olarak biz bu mesajları
tartıştık, tartışıyoruz. Sürecin ciddiyetinin farkındayız. Sorumluluğumuzun farkındayız bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat MHP’nin tavrı ortada, zaten
MHP’den bir beklentimiz de yok.
CHP çok yalpalayan bir pozisyon izliyor. Süreci anlamaktan uzak, değişimi, dönüşümü yönetme isteğinden uzak, biraz statik bir duruş sergiliyor ve sürekli
kendi konumunu garanti altına almaya çalışıyor. Türkiye’deki özgürlüklerin gelişmesi konusunda bir hamle yapmıyor, yapma gibi bir niyeti de yok. Böyle bir
iradesinin de olmadığı anlaşılıyor.
AKP’yi çok değerlendirmeye gerek yok AKP’nin potansiyelini biliyoruz. Ama bizim resmi muhatabımızdır. İktidardadır AKP. Bu süreçte bazı adımları atma
zorunda olduğunun kendileri farkında. Fakat bu atılacak adımlar ne kadar demokratik olacak, ne kadar
özgürlükçü olacak bu biraz bizim mücadelemize bağlı. Yani parlamentoyu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, barışa çok hevesli, barışa hazır, barışa destek
veren bir parlamento görüntüsü yok. Çok sığ ve geri
tartışmaların, partizan çekişmelerin günlük siyasete,
geleceğin mahkum edildiği, harcandığı bir politik anlayış var parlamentoda. Dolayısıyla parlamento çok
da umut vermiyor.
Umut varsa parlamento dışındaki halkın özgürlük
mücadelesinde, halkın kendi taleplerinin arkasında
durmasındadır. O nedenle parlamentoya çok umut
bağlamamak lazım.
Bu süreçte sosyalist, devrimci, demokrat güçlerin üzerine düşen görevler nelerdir sizce?
Bu önemli bir konu tabi ki. Çünkü çok farklı tartışmalar
yapılıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı sonrası sanki AKP’yle
bir ittifak var, İslam bayrağı altında Türk Kürt birlikteliğinin yeniden inşası ve kabulü gibi bir mesaj ısrarla,
çarpıtılarak verilmeye çalışılıyor. Bu doğru değil.
Bir defa mektubun baştan sona bütünlüklü ele alınması, her paragrafın ayrı ayrı değil, diğer paragraflarla, diğer mesajlarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü orada sadece muhafazakar
İslami kesimlere çağrı yok, onun dışındaki bütün
kesimlere çağrı var. Tek bir ideolojik perspektiften
bakmak yerine herkese aynı barış duygusu altında
buluşma çağrısıdır. Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın
Kürdistan’ın, Anadolu’nun bütün halklarına, kültürlerine, tarihten gelen bütün inançlarına, mezheplerine
bir helalleşme, bir kucaklaşma çağrısıdır. Birbirine
düşmanlığı bitirme çağrısıdır, yoksa birbirlerine karşı
demokratik mücadeleyi bıraktırma çağrısı değildir. Bu
demokratik mücadele sürecek. Silahlı mücadele bitse de kendisi de gösteriyor ki fikir mücadelesine, demokratik siyaset sahasına geçilmiş olacak. Dolayısıyla
burada silahlı mücadelenin bırakılma aşamasında,
ortaya konulan perspektifin doğru anlaşılması lazım.
Demokrat, sol, sosyalist kesimler bugüne kadar Kürt
hareketinin onurluca yanında olmuş kesimlerdir. Birçoğu en azından böyledir. Ve tereddütsüz bir şekilde
Kürt halkının kendi kaderini belirlemesi konusunda
son derece onurlu, ilkeli durmuşlardır. Bundan sonra
da aynı ilkelilik çerçevesinde hem Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yanında olmak,
hem işbirliği, ittifak yapmak, hem de Türkiye’nin genel demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapmak
Türkiye demokratlarının, sosyalistlerinin, ilericilerinin
görevidir. Ben bu görevi bugüne kadar yaptıkları gibi
layıkıyla yapacaklarını düşünüyorum.
Bir defa şu net olarak anlaşılmalıdır, Kürt hareketi AKP
ile hiçbir işbirliği yapmıyor, koalisyon yapmıyor, ittifak yapmıyor, ideolojik bir bütünleşmeye gitmiyor.
Resmi olarak devleti yöneten, hükümet olan iktidarla
müzakere yürütüyor. Bunun ötesinde başka bir ilişki,
başka işbirliği sözkonusu değil.
Öbür türlü değerlendirmelerin hepsi hepimizi zayıflatacak, kafa karışıklığına yol açacak şeylerdir. 30 yıllık, 40 yıllık Kürt özgürlük hareketine güven duyan
herkesin bu müzakere sürecinde de Kürt hareketinin
arkasında olması hepimiz açısından önemlidir. Çünkü
demokratik siyaset aşamasına geçilince ortaya çıkacak boşluğu bizler dolduracağız. Türkiyeli, ilericiler,
devrimcilerle bizler dolduracağız. Şimdi AKP’ye karşı
demokrasi, özgürlük mücadelesi siyaset aracılığıyla ilerici bir mücadeleyi bizler yürütmeyeceksek ve
sanki AKP’yle bir ittifak varmış gibi, aynılaşmış gibi
bir havaya girersek bütün sahayı AKP’ye teslim etmiş,
terk etmiş oluruz. Bu, çok tehlikeli bir şeydir. Buna
herkesin çok dikkat etmesi lazım. Özellikle de bizim
bugüne kadar Türk İslamcı, yeşil faşizme karşı ideolo-
11
SÖYLEŞİ
olmamalıydı. Şimdi diyor “siz yeniden bu
hukuka saygı duyuyorsanız -muhafazakar çevrelere seslenerek bunu söylüyor-,
bu hukukun gereğini yerine getirin. Zorla asimilasyon, katliam, fetih anlayışından vazgeçerek birlikte yaşamayı kabul
edin; çağrım budur” diyor.
Şimdi buradan yola çıkarak, “gelin, geçmişte olduğu gibi İslam bayrağı altında
başkalarını keselim, ezelim biz birlikte bir
emperyal güç olalım”, böyle bir çağrı değil. Solcuların sosyalistlerin okumayı bu
kadar dar yapmaması lazım.Yani bizim
Müslüman, muhafazakar, İslami kesim
dediğimiz bir mahalleye sıkışmış dar bir
grup değil. Ortadoğu’da on milyonlarca yüz milyonlarca halk topluluğundan
söz ediyoruz. Solcular, Sosyalistler toplumun realitesine, gerçeğine bakacaksa bunlar yokmuş, bu değerler yokmuş
gibi davranarak hareket edemez, siyaset yapamazlar. Sayın Öcalan bütün bu
çevrelere ayrı ayrı seslenerek, hepsinin
duygularına ve hepsinin anlayışına ve
hukukuna hitap etmeye çalışıyor sadece.
Bunu doğru anlamak gerekiyor.
jik duruşumuzun biliniyor olmasına rağmen sanki bu
çerçevede bir işbirliği ve gelecek tezahürü varmış gibi
eleştirilere kimsenin kulak asmaması, bugüne kadar
yürüttüğümüz mücadeleyle, işbirliğiyle, ortaklıkla,
ittifakla, aynı cephede omuz omuza yürüttüğümüz
mücadeleye herkesin güvenmesi lazım.
Kimi çevrelerde PKK’nin sosyalizmi unuttuğu, sosyalist
ideolojik bakış açısını unuttuğu ve daha geriden bir bakış açısının olduğu suçlamaları da var?
Doğru, onları okuyoruz, izliyoruz. Bir defa PKK sol karakterini, merkez itibariyle sol karakterini hiç bir zaman terk etmedi. Bu çağrıda da öyle bir mesaj yok.
Sadece tarihi referansların ve bu referansların uyulmayan hukukuna atıfta bulunuyor. Yani, “o tarihi referanslardaki hukuka uysaydınız” diyor, “aslında bu
sorunların birçoğu yaşanmamış olacaktı.” Çünkü o
tarihteki daha ortada Sosyalizm yokken, ortada etnik
kimlik yokken Türklük, Kürtlük yokken, ortada ulus
diye bir şey yokken Kürt kavmi, Türk kavmi ve diğer
kavimler Anadolu, Mezopotamya coğrafyasında birlikte yaşıyorlardı ve özellikle Türk ve Kürt kavmini bir
arada tutan şey İslamiyet’ti. Fakat o zamanki hukukta
ne katliam vardı, ne birbirini inkar vardı, ne soykırım
vardı, ne de zorla asimilasyon vardı... Sayın Öcalan
mektubunda bunlara değiniyor. Dolayısıyla aslında
şunu demek istiyor. Bir taraf bu hukuka uymadı ve
bunları yaptı. Aslında İslam hukukunda bunlar yoktu,
12
Şimdi sürecin ikinci boyutu olarak anayasal haklar konusu öne çıkacak. Böylesi taleplerde olacak. Bunları biraz açar mısınız,
nasıl anayasal haklar?
Birinci aşama dediğimiz silahların susması aşaması. Henüz tamamlanmış bir süreç
değil. Daha bu süreç tamamlanmadan herkes şunu
sorgulamaya çalışıyor, “ne kazanıldı da silahlar susuyor”. Oysa bunlar aşamalardır. Ve AKP’den biz, Kürtlerin veya Türkiye’deki bütün ezilenlerin tamamının
taleplerinin karşılığında silahların susması gibi bir
pazarlık içerisinde değiliz. Bir mücadele değişikliği
aşamasına geçiliyor. O nedenle AKP’ye karşı, ikinci
aşamada, hak ve özgürlüklerin kazanılacağı aşamada, bir demokrasi mücadelesi yürüteceğiz ve orada
demokratik muhalefetimizi yükselteceğiz. Görünür
hale getireceğiz talepleri, daha fazla bastıracağız ve
şunu isteyeceğiz; “madem demokratik siyaset aşamasına geçiliyor o halde demokratik siyasetin bütün
kanallarını açmak zorundasınız.”
Seçim barajı, ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı,
gösteri ve yürüyüş hakkı, miting hakkı, siyasi partilere hazine yardımı, basın özgürlüğü tüm bu konularda ve Terörle Mücadele Kanunu’nda, engelleyici
bütün yasalarda değişiklik yapması lazım. Şimdi
AKP bu değişiklikleri yaparsa gerisi artık önemli ölçüde bizim işimiz, bizim görevimizdir. AKP’den bütün
ezilenlerin hakkını, hukukunu teslim etmesi diye bir
beklenti içersinde olmak AKP’yi devrimci sanmaktır.
Bu yanlış olur, yanılgı olur. Ama AKP demokrasi mücadelesi için, barışçıl bir mücadele için asgari standartları yaratmak zorundadır ve giderek bu standartları azamiye doğru götürmek zorundadır. AKP
SÖYLEŞİ
bunun taahhüdünü vermiştir. Bunu söyleyebilirim.
Çünkü Başbakan da kamuoyuna açıkça çağrı yaparken, “silahı bırakın gelin siyaset yapın” diyor. O halde
siyasetin kanallarını açmak zorundasın. Bunları bir reform ile açmak zorundasın. Ötesi zaten bizim mücadele ile kazanacağımız şeylerdir.
İkinci aşamada bütün özgürlükler bir defada kazanılacak diye bir şey yok. Ama özgürlüklerin bir kısmıyla
birlikte özgürlüğe giden yolun açılması söz konusu
olacaktır.
Yeni Anayasada olmazsa olmazlarınız var mıdır, nelerdir?
Bir kere tekçi millet, tekçi devlet konularında, ulusdevlet, yargı bağımsızlığı, anadil hakkı, vatandaşlık
tanımı ve diğer kültürlerin, inançların, mezheplerin
özgürlüğü konusunda biz asla geri adım atmayız.
Bu bizim ilkesel duruş ve tutumuzdur. Ama bunu bir
defada başarabilir miyiz, keşke bunu yapabilsek, bu
biraz zaman alacaktır. Bu, biraz mücadele işidir. Biz
bu özgürlüklerden asla vazgeçmeyeceğiz.
Peki HDK’nin tüm bu müzakere sürecinde nasıl bir rol
oynayabileceğini düşünüyorsunuz? Nasıl bir rol alması
gerekir?
Halkların Demokratik Kongresi önümüzdeki dönem
belki bu yaz aylarında büyük bir konferans toplayabilir. Zaten Sayın Öcalan’ın önerilerinden biridir bu.
Doğu’da DTK, Batı’da HDK çözüme dair büyük bir
konferans toplayıp, bütün bir süreci yakından takip
edecek bir yürütme kurulu, komisyon vb çıkarabilir.
Bu konferansla birlikte çözüm sürecinin muhataplarından, taraflarından biri haline gelebilir. Batıda
özellikle, çözüm sürecinin halka anlatılması halkın
taleplerinin hükümete karşı görünür hale getirilmesi
ve demokratik siyaset alanı genişleyeceği için sokakların örgütlenebilmesi, seçimlere güçlü hazırlanabilmesi bütün bunlar HDK’nin önünde duran temel
görevleridir. Bunu yapabilecek potansiyeli vardır
HDK’nin. Biz HDK bileşenleri, içindeki partiler, şahsiyetler, bütün kurumlar eğer bu yeni sürece büyük bir
fırsat olarak bakarsa ve silahların sustuğu ortamda
siyasete daha fazla fırsatın ortaya çıktığını görür ve
iyi değerlendirirsek, hızla büyüme imkanına sahibiz
diye düşünüyorum.
bileşenlerinin de çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekecek. Bir defa şu tartışmayı da hatırlatarak sonuçlandırmak gerekir, önümüzde seçimler var ve bizim
her halükarda ittifak yapacağımız, birlikte hareket
edeceğimiz şu andaki tek platform HDK zeminidir.
Bunun dışında hiçbir ittifak arayışımız yoktur. Tabi
ki yeni ittifaklara HDK olarak açık olmalıyız. Başka
ittifaklara, dışarıdan yeni katılımlara açık olmalıyız
ama HDK’yi bir tarafa bırakıp başka siyasi partilerle,
başka güçlerle bir ittifak arayışımız asla olmayacak.
HDK bunu kabul ettiği müddetçe, bu ilişkiye açık olduğu müddetçe biz BDP olarak başka bir zemin arayışı içinde asla olmayacağız. Dolayısıyla önümüzdeki
seçimlere güçlü hazırlanabilmenin bu yaz itibariyle
büyük bir zemini, fırsatı doğmuştur. Bütün HDK bileşenlerini, partimiz dahil olmaz üzere herkesi bu
duygularla görev başına davet ediyorum. Görev artık bizdedir. Bugüne kadar çok can yakan, çok acılı
olan silahlı mücadele artık son aşamasına geldi. Görev demokratik siyasetindir, hepimizindir diye düşünüyor, daha sıkı çalışmaya, mücadeleyi yükseltmeye
davet ediyorum. Bütün HDK bileşenlerini saygıyla
selamlıyorum.
HDK’ye bir çağrınız, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Halkların Demokratik Kongresi bizim çok önemli bir
platformumuzdur. Bizim de bileşeni, üyesi olduğumuz, bileşeni ve üyesi olmaktan onur duyduğumuz
güçlü bir platformdur, kongredir. Ben HDK’deki arkadaşlara bugüne kadarki yaptıkları özverili çalışmalardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. HDK
gençliğine, HDK kadın çalışanlarına, daimi meclisine,
sözcülerine, bütün arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum.
Bu bağ, bu birliktelik bizim Türkiye’de Kürt özgürlük mücadelesi ile Türkiye’deki devrimci mücadele
arasındaki şu anda en etkili, güçlü bağdır. Bu bağın
daha da güçlenmesi, kopmaması için bizim de, HDK
13
HABERLER
Yaşamak Direnmekse
İşçi Sınıfı Yaşıyor
Direnişler birbirinden öğreniyor, birbirine güç veriyor. İTÜ Asistanları “Biz Hey Tekstil
işçilerinin öğrencisiyiz” diyorlar. Deri işçisi Emine Arslan’ın verdiği dersler hala akıllarda,
deneyimleri Deri-İş’in Kuzu Deri ve Ismaco direnişlerine güç veriyor. İşçiler toplumun
ezilen diğer kesimleriyle de buluşuyor. Kentsel dönüşüm mağdurları grev çadırına yemek
getiriyor.
ESKİDEN “ekmek aslanın ağzında” derdik. Oysa şimdi
ekmeğimizi kazanmak için adeta bir aslan sürüsüyle
dövüşmek gerekiyor… Milyonlarca işçi, açlık sınırının
altında yaşıyor, sigortalı ve güvenceli bir işin sadece
hayalini kuruyor. Uzun saatler ve kötü koşullar altında, iş kazalarıyla burun buruna çalıştığımız bir ayın
sonunda söz verilen ücretin tamamını alabiliyorsak ve
sigorta primlerimiz tam yatırılıyorsa kendimizi şanslı
hissediyoruz. Emeklilik planı zaten yapmıyoruz, yeter
ki işten atılmayalım ve maaşlar yatsın…
Çoğu zaman en temel haklarımızı kullanabilmek için
hatta yasaların uygulanması için bile mücadele etmemiz gerekiyor. Yaşamak direnmekse işçiler nefes
alıyor, işçi sınıfı yaşıyor. Çünkü Türkiye’nin dört bir
yanında hakları için mücadele eden işçiler fabrikaların, şirketlerin veya resmi kurumların önünde direniş
ve eylemlere devam ediyor. Bazen bir çadır bazen bir
sandalye, bazen kalabalık bir halayda bazen tek başımıza…
Yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes, mesleği
ve eğitimi ne olursa olsun bu kavganın içinde… İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesi için “doktoralı işsiz olmamak”
için mücadele ediyor. Söz konusu işçiler olunca zaten
uygulansa dahi eksik olacak kanunlar toptan askıya
alınıyor. Tekirdağ Çorlu’da Daiyang SK fabrikasında
Birleşik Metal-İş greve devam ediyor resmi makamlar
yasaya aykırı şekilde devam eden grev kırıcılığını koruyor. İşçiler her türlü baskı ve şiddete rağmen greve
ve açlık grevine devam ediyor. Başka bir usulsüzlük de
İstanbul Ecza Kooperatifi’nde devam ediyor. Patron
Çalışma Bakanlığı’nın verdiği Toplu Sözleşme Yetkisini
kabul etmiyor. İşçiler yemek boykotu, kitlesel eylemler ve fiili grevle kararlıklılarını gösteriyorlar. Yurtiçi
Kargo’da Nakliyat-İş’e üye işçilere karşı patron tehdit,
14
rüşvet, baskı, şubeleri kapatmak hatta işçilerden sendikaya üye olmadıklarına dair belge istemek gibi her
türlü yöntemi kullanıyor. İşçiler bir yandan çalışma arkadaşlarını sendikaya üye yaparken bir yandan da kargo şubelerinin önünde eylemlerine devam ediyorlar.
Ülkenin dört bir yanında sendikasız sigortasız çalıştırılan inşaat işçileri eylemlerle haklarını arıyorlar.
UPS’nin ardından başka bir çokuluslu kargo şirketi
olan DHL’de TÜMTİS’in işten atılmalara ve sahte/sarı
sendikacılığa karşı mücadelesi devam ediyor. Bursa’da
Bosch fabrikasında işçilerin özgürce sendika seçme
mücadelesi devam ediyor. Hey Tekstil işçileri bir yılı
aşkın süredir, İstanbul’da eylem yapılmadık yer bırakmadılar. Sokaklar, mağazalar, alışveriş merkezleri, sermaye kuruluşları hepsi hakkını arayan işçilerle tanıştı.
Direnişler birbirinden öğreniyor, birbirine güç veriyor.
İTÜ Asistanları “Biz Hey Tekstil işçilerinin öğrencisiyiz”
diyorlar. Deri işçisi Emine Arslan’ın verdiği dersler hala
akıllarda, deneyimleri Deri-İş’in Kuzu Deri ve Ismaco
direnişlerine güç veriyor. İşçiler toplumun ezilen diğer
kesimleriyle de buluşuyor. Kentsel dönüşüm mağdurları grev çadırına yemek getiriyor. Grevciler tutuklu
gazetecilerin arkadaşlarını ziyarete gidiyor. Sermaye
düzeni bizi işyerlerimize hapsetmek istiyor. Biz hak
arayışlarımızı işyerleriyle sınırlı tutmamalıyız.
HDK bugüne kadar direnişçi işçilerin sorunlarını hem
kamuoyuna hem de TBMM gündemine getirdi. Blok
milletvekilleri direnişçi işçilere ilişkin yazılı ve sözlü
soru önergeleri hazırladılar. İşçilerin katılımıyla mecliste basın açıklamaları düzenlediler. Grev ve direnişleri ziyaret ettiler.
Direnişlere ve grevlere yönelik kitlesel dayanışma faaliyetleri düzenlemeliyiz. İşçi sınıfı hareketinin nabzını
tutmalıyız. Sınıftan öğrenmeli ve direnişlerin birbirleriyle buluşmasını sağlamalıyız. Çünkü dayanışma ezilenlerin inceliğidir. İşçi direnişleri arasında bağımsız
bir meclis veya bir koordinasyon kurmayı önümüze
hedef olarak koyabiliriz. Ayrıca sendikaların örgütlenme faaliyetlerine güç vermeli demokratikleşmeleri
için çaba sarf etmeliyiz.
15
LGBT
HDK Mersin Gençliği’nden
Homofobi ve Transfobiye
Karşı Panel!
Mersin Üniversitesi’ni “Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel” afiş ve pankartlarıyla adeta
gökkuşağı renklerine boyayan HDK Gençliği, giydikleri HDK önlükleri ile bildiri dağıttı.
Panel üniversitede yoğun ilgiyle karşılandı. 200 kişilik bir salonda gerçekleştirilen etkinliğe yaklaşık 400 kişi katıldı.
HDK Mersin Gençlik Meclisi tarafından, homofobi ve
transfobiye karşı Mersin Üniversitesi Vural Ülkü Konferans Salonu’nda bir panel düzenledi. 27 Şubat Çarşamba günü saat 15.00’de gerçekleştirilen panele; HDK
Genel Meclis üyesi ve Lambdaistanbul LGBT Dayanışma Derneği aktivisti Yıldız Tar, Keskêsor LGBT aktivisti
Loren Elva ve Hebûn LGBT aktivisti Ümit Manay konuş-
16
macı olarak katıldı.
Mersin Üniversitesi’ni “Homofobi ve Transfobiye Karşı
Panel” afiş ve pankartlarıyla adeta gökkuşağı renklerine
boyayan HDK Gençliği, giydikleri HDK önlükleri ile bildiri dağıttı. Panel üniversitede yoğun ilgiyle karşılandı.
200 kişilik bir salonda gerçekleştirilen etkinliğe yaklaşık
400 kişi katıldı. Açılış konuşması ve Halkların Demokra-
LGBT
tik Kongresi’nin homofobi ve transfobiyle mücadeleye
dair programının okunmasının ardından Yıldız Tar sözü
alarak HDK Genel Meclisi adına yapılan etkinliği selamladı. HDK’nin homofobi ve transfobiye dair eylemsellikleri
ve etkinliklerinden bahseden Tar, cinsel yönelim, cinsiyet kimliğie ve heteronormativite kavramları üzerinde
durdu. Nefret cinayetlerinin sistemin her konudaki tekçi
zihniyetinden kaynaklı olduğuna değinen Tar, “Homofobi, transfobi ve nefret cinayetleri, devletin ve toplumun
heteroseksist, tekci zihniyetinden kaynaklanmaktadır.
Özellikle de son 5 yılda nefret cinayetleri katlanarak artmıştır” dedi.
Nefret cinayetlerinin ve LGBT mücadelelerinin tarihsel
sürecine de değinen Tar, 12 Eylül döneminde transların
nasıl işkencelerden geçirilerek imha edilmeye çalışıldığından bahsetti. Devletin LGBT toplumuna dönük inkar,
asimilasyon ve imha politikalarını sürdürdüğünü belirten Tar, konuşmasının devamında aile kavramı üzerinde
durdu. Tar aile kavramını “söylendiği gibi sevgi bağlarıyla
kurulan bir yapı değil; savaşa asker, fabrikaya işçi üreten
bir kurumdur” diyerek özetledi. Basının da ötekileştirme
politikalarının aracı haline geldiğini anlatan Tar “Egemen
sistem işçi sınıfına, Kürtlere, gençlere, kadınlara olduğu
gibi LGBT bireylere de saldırıyor. Biz bütün bu baskılara
karşı örgütlenerek mücadelemizi yükselteceğiz” dedi.
Tar’dan sonra sözü alan Hebûn LGBT aktivisti Ümit Manay, nefret suçlarıyla ilgili “Nefretin kaynağı sevgisizliktir”
dedi. Hebûn LGBT’nin R.Ç. nin katili babası ve amcasının
yargılanması sürecine dönük kampanyasından da bahseden Manay, nefret suçlarının cezalandırılmasının caydırıcı olacağını belirtti.
Son olarak Keskêsor LGBT aktivisti Loren Elva bir konuşma yaptı. Loren de konuşmasının başında Kürt, Müslüman ve eşçinsel kimliklerini birlikte taşıdığından ve bunun zorluğundan bahsetti. Konuşmasına devam eden
Elva, “Sistem hayatın her yerine sürekli olarak nefreti ve
tekçi zihniyeti pompalıyor” dedi. Elva konuşmasının sonlandırırken mücadele etmenin önemine değinip, “LGBT
birey olarak ölüm sürekli ensemde ama ben mücadeleyi
seçtim ve hep birlikte mücadele etmeliyiz, kazanacağız”
dedi.
HDK’nin Mersin’deki etkinliğinin ardından Mersin’de yaşayan lezbiyen, gey, biseksüel ve translar Mersin LGBT
adı altında yeni bir oluşum kurma çalışmalarına başladı.
Mersin’de ve civar illerde yaşayan LGBT toplumunun örgütlenme çabaları HDK’nin de katkılarıyla hız kazandı.
17
Unutmayacağız,
Unutturmayacağız!
Halepçe Katliamı’na değinen öğrenciler, “Dün Halepçe’de katledilen Kürt halkı bugün
Roboski’de bir kez daha katlediliyor. Devletin Kürt halkına yönelik uyguladığı imha ve
inkâr politikasının en belirgin örneği olan Roboski, Kürt halkına verilen gözdağı, sindirme,
umutsuzluğa düşürme politikasını katliamlarla başlayıp katliamlarla sürdürüyor.” açıklamasında bulundu.
16 MART Halepçe ve Beyazıt Katliamları üniversite
öğrencileri tarafından protesto edildi. İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen üniversite öğrencileri katliamları kınayarak katliamların hesabını soracaklarını ifade etti. Yapılan açıklama “Beyazıt katliamı
artan öğrenci gençlik hareketini bastırmak amacıyla
düzenlendi ve Türkiye’de işlenen onca katliam gibi
karanlıkta bırakıldı. 7 devrimci öğrencinin katledildiği, onlarca kişinin yaralandığı Beyazıt katliamı’nda
dava dosyası kapatıldı. Katliamın polis şeflerinden
Reşat Altay AKP tarafından valiliğe terfi ettirildi. Bizler
bu katliamcı, inkârcı, halkları yok sayan zihniyetin varlığını; Hrant Dink davasında, Sivas katliamı davasında
bir kez daha gördük. ” ifadeleri yer aldı.
Halepçe Katliamı’na değinen öğrenciler, “Dün
Halepçe’de katledilen Kürt halkı bugün Roboski’de bir
kez daha katlediliyor. Devletin Kürt halkına yönelik
uyguladığı imha ve inkâr politikasının en belirgin örneği olan Roboski, Kürt halkına verilen gözdağı, sindirme, umutsuzluğa düşürme politikasını katliamlarla
18
başlayıp katliamlarla sürdürüyor.” açıklamasında bulundu. Açıklamanın devamında baskı ve katliamların,
inkâr ve tutuklama politikalarının, savaş söyleminin
gençlerin birleşik mücadelesini ve örgütlü gücünü zayıflatamayacağı ve AKP’nin savaş çığırtkanlığına karşı
gençliğin barış talebini yükseltmeye, halkların eşitliğini dillendirmeye devam edeceği belirtilerek açıklama sonlandırıldı. Açıklamanın ardından Eczacılık
Fakültesi önüne karanfillerin konulması ve burada yapılan konuşmaların ardından anma eylemi sona erdi.
Beyazıt ve Halepçe katliamları, pek çok ilin yanında
Kırklareli Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Muğla
Üniversitesi’nde öğrenciler tarafından gerçekleştirilen protesto eylemleriyle kınandı. Yapılan açıklamalarda katliamların unutturulamayacağı ve katillerden
hesap sorulacağı vurgulandı.
GENÇLİK
Basına ve Kamuoyuna
HAFTA başından beri devrimci, demokrat, yurtsever üniversite gençliğine yönelik faşist-polis-rektör
işbirliği ile saldırılarla karşı karşıyayız. Üniversitelerde gerçekleşen saldırılar, yaşanan gözaltılar ve artan
soruşturmalar AKP’nin üniversite gençliğini susturma hedefini taşımaktadır. Buna karşın gençlik olarak alanlarda ve üniversitelerimizde direnerek, karşı
çıkarak gerekli cevabı vermekteyiz, vermeye de devam edeceğiz!
İlk olarak Bartın’da iki gün süresince HDK Gençlik
Meclisi üyesi öğrencilere yönelik faşist saldırılar gerçekleşti. 18 Mart günü Bartın Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan HDK Gençlik Meclisi üyesi
Hüsnü Aslan ve Yusuf Koçak 20 kişilik faşist grup tarafından bıçaklandı. Şehir merkezindeki marketten
çıkan Aslan ense ve bacağından, Koçak ise karnında bıçaklandı. Yaralanan arkadaşlarımız daha önce
de çeşitli şekillerde faşist saldırılara ve tehditlere
maruz kalmış, polisler ise saldırıyı gerçekleştirenleri serbest bırakmıştı. Gerçekleşen son saldırı sonrası
şehirdeki Kürt öğrencilerle faşistler karşı karşıya gelmiş, saldırıya maruz kalındığı yetmiyormuş gibi Kürt
öğrenciler de gözaltına alınmıştır. Ertesi gün ise
Bartın Üniversitesi’nde öğrenciler saldırıları protesto
etmek için toplanmış ve faşist grubun saldırısına maruz kalmışlardır. Faşistlere müdahale etmeyen polis,
saldırıları protesto eden gençlere copla sert müdahalede bulunmuş, yaşanan saldırılarda öğrenciler
yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır.
Hacettepe Üniversitesi’nde de faşist bir grubun üniversitelerinde etkinlik yapmasına müdahale eden
devrimci-demokrat, yurtsever öğrencilere, polisler
okula TOMA’larla girerek gaz bombaları ve plastik
mermiler kullanarak saldırmış ve öğrencilere yönelik
gözaltılar yaşanmıştır.
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde rektörlüğün Newroz kutlaması yapmak isteyen öğrencilere
okul yönetiminin iznine rağmen önce ÖGB, ardından ise polis saldırısı gerçekleşti, bu saldırılarda özel
güvenlik elemanları bıçak kullanarak öğrencileri yaralamaya teşebbüs etti ve bir öğrenci yaralanarak
hastaneye kaldırıldı. Üniversiteye giren polis, gaz
bombaları, plastik mermi ve tazyikli suyla müdahale
etti. Fakat Newroz kutlamalarıher şeye rağmen gerçekleşti.
İstanbul Üniversitesi’nde ise gene Newroz kutlaması yapmak isteyen öğrencilere yönelik her defasında
olduğu gibi faşistler ve polis işbirliği ile benzer bir
saldırı gerçekleşti. Biri ağır olmak üzere birçok arkadaşımız yaralandı ve gözaltılar yaşandı.
Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerine yönelik de
bir süredir faşist ve çeteci bir grubun özellikle kadın
öğrencileri hedef alan saldırı, bıçaklı tehdit ve tacizleri hızla sürüyor. Hafta içerisinde bir arkadaşımız telefonla aranarak tehdit ve taciz edilmiştir.
Geçtiğimiz hafta ise Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin yemekhane zamlarına karşı boykot
eylemlerine ÖGB ve polisler saldırmış, zamlara karşı
öğrencilerin kurduğu masanın kaldırılması için saldırılar gerçekleşmiş, gözaltılar yaşanmıştır.
Bizler, gençliğin direngenliğini hiçbir gücün kıramayacağını, bu direncimiz bastırılamayacağını ısrarla
vurguluyoruz. Akademik-demokratik, anti-faşist mücadelemizin üniversitelerimizde giderek yükseleceğini belirtiyoruz! Son zamanlarda gençliğe dönük
artan saldırıları ve toplumda yükseltilmek istenen
şovenist ve ırkçı dalganın karşısında; halkların eşitliğini ve barışı savunmaya devam edeceğiz! Eğitim
hakkımıza, örgütlenme özgürlüğümüze ve bilime
yönelik saldırılara karşı sessiz kalmayacağız! Mücadelemizi büyüteceğiz!Bizlere yönelik her tür baskı,
tehdit, taciz ve faşist saldırının hesabını soracağız!
Newroz’u istediğimiz tüm alanlarda ve üniversitelerimizde kutladık, kutlamaya devam edeceğiz. Bu
bahar gençliğin sesinin, gücünün, direncinin, direngenliğinin yükseleceği bir dönem olacaktır. Bahar
ayları katliamlarınızla değil, mücadelelerimizle anılacaktır. Baharın gelişini engelleyemeyeceksiniz.
Bu bahar bizimdir, bahar devrimcidir!
Baharı ve mücadeleyi selamlıyoruz!
Newroz pîroz be!
HDK Gençlik Meclisi
19
HABER
Kızıldere
Unutulmadı!
12 MART darbesinden sonra yakalanan ve hızla idam kararları verilen Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan’ın
idamlarını engellemek için, THKP-C kurucularından Mahir
Çayan başta olmak üzere, dönemin en etkili gençlik örgütü
DEV-GENÇ yönetici ve üyeleriyle birlikte, THKO üyeleri Cihan
Alptekin, Ömer Ayna 27 Mart 1972 de NATO’nun Ünye’deki
üssünden iki İngiliz Gorden Banner ve Charls Turner ile Kanadalı John Law isimli görevlileri kaçırmışlardı.
Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde NATO kuvvetlerinin desteği ile Tümgeneral Tefik Türün tarafından yapılan operasyonda Mahir Çayan, Ömer Ayna, Hüdai Arıkan
Sinan Kazım Özüdoğru, Cihan Alptekin Nihat Yıldırım, Ertan
Sarıhan, Ahmet Atasoy, Sebahattin Kurt, Saffet Alp katledildiler.
Halkların Demokratik Kongresi Ankara yürütmesi tarafından
gerçekleştirilen anma etkinliği döneme tanıklık edenler ve
katliamda kardeşlerini kaybedenlerin katılımı ile gerçekleştirildi.
Saygı duruşu ile başlayan etkinlikte dünyada ki sosyalist
sınıf mücadeleleri i ve liderlerin görüntülerinin ardından
Türkiye’de ki mücadele tarihine kısa bir bakış içeren bir video
gösterisi ile devam etti.
Kızıldere de katledilen Saffet Alp’in Ablası Fikret Alp tarafından yazılan mektup HDK Ankara Yürütmesinden Gülistan
Aydoğdu tarafından okundu. Fikret Alp mektupta “Kızıldere tabi ki çok büyük acıdır. Ancak bize asıl ışık tutan tarafı
Devrimci dayanışma ruhu dur. Bir örgütün THKP-C nin en
üst düzey yöneticileri, başka bir sol örgütün THKO liderle-
20
rini idamdan kurtarmak için ölümden kaçınmamış ve öldürülmüşlerdir. Dünya sol tarihinde buna benzer kaç örnek
vardır bilmiyorum, ama biliyorum ki Türkiye sol tarihimizde
başka örneği yok. 2005 ten Nihat Erim’in yayınlanan anılarında; Kızıldere operasyonunda sağ kalanların, Operasyona
katılan devlet güçleri tarafından öldürülmüşlerdir” diyordu.
Sinan Kazım Özüdoğru nun ağabeyi Emin Özüdoğru Cenazeleri ni nasıl aldıklarını ve Ankara’ya getirdiklerini anlatırken
İlk günkü acısını yaşıyordu.”Yıllar geçse de kardeşim Kazım’ın
bir ayağının olmadığını unutmayacağım. Elimizden alınarak
kanlı giysileri ile defnedilmesini unutmuyorum. Bu hangi insanlığa hangi vicdana, hangi inanca sığar? Bunun hesabını
bana kim verecek “diyordu.
Etkinlikte Milletvekilimiz İdris Baluken Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Sırrı Süreyya tarafından getirilen, Kızıldere
katliamı nedeniyle Türkiye sol hareketine gönderdiği mektubu okudu.
Milletvekilimiz Ertuğrul Kürkçü ise konuşmasında Kızıldere
katliamı ile başlayan Türkiye’deki sol harekete dikkat çekti.
Daha sonra Kürt hareketi ile Türk sol, sosyalist hareketinin
birlikte yol yürümesinin zeminin nasıl oluştuğunu anlatan
Kürkçü, o zamandan başlayan ortak mücadele sonrasında
Kürt özgürlük hareketinin daha kararlı, dirençli, direngen
mücadelesinin Türk soluna örnek oluşturduğunun altını
çizdi. Kürt hareketinin doğudan başlattığı bu mücadelenin
şimdi Batıya doğru yayılmasının vakti gelmiştir diyen Kürkçü, bunu gerçekleştirecek olanın da Halkların Demokratik
Kongresi olduğunun altını çizdi.
HABERLER
Kızıldere için Abdullah Öcalan’dan mektup
Değerli Arkadaşlar, Saygıdeğer Yoldaşlar
Kızıldere’nin üstünden geçen yıllar ne Anadolu coğrafyasında hakça, eşit yaşam sürmek isteyen halk çocuklarının ne de tüm dünyanın her bir karışı kadar eski olan
özgürlük ve eşitlik mücadelesine canını adamış diğer
evlatlarının izini silemedi. Buradan geçmişe bakmanın
en hazin yanı en devrimci, en güçlü, en arzulu olan yoldaşlarımızın, arkadaşlarımızın yanımızda olmayışıdır.
Anadolu coğrafyasında kardeşlik ve barış adına sözünü söylemiş, bambaşka coğrafyalara gidip özgürlük ve
eşitlik için, barış içinde ve onurlu yaşam için savaşanlar,
onlarca değil yüzlerce yıllık bir özgürlük arzusunun sesi
oldular.
Sesleriyle, sözleriyle, yazılarıyla, eylemleriyle ortaya
koydukları anlayış kapitalist modernite karşısında hem
öncü niteliği taşıdı, hem de oluşturdukları devrimci dil
toplumun tüm direnen parçalarında ortak bir duygu
haline geldi.
Hepimiz biliyoruz ki modernitenin üç atlısı kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizm Anadolu ve Mezapotamya tarihinin etnik, mezhepsel, milli kırımlarının sebebiydi. Kızıldere’de ölenler, kırımların, açlığın
ve eşitsizliğin fikriyatına ve sistemine, kapitalist moderniteye karşı reddedişin öncüsü oldular. Onlar
geçmişte de söylediğim üzere halkların bahçesi olan
Ortadoğu’yu halkların mezarlığı haline dönüştürmeye çalışanlara verilecek en güzel cevabı canlarını ortaya koyarak verdiler.
Ben, Ortadoğu’nun tüm halkları için aynı samimiyet
ve arzuyla yaşayan, ölen ve ömrü her daim kapitalist
modernitenin iktidar ve sömürüsüne karşı durmak
için mücadeleyle geçenlerin uğruna mücadele ettiği
düşünceye sahip çıkıyor, kapitalizmin kırımcı, kıyımcı,
halkların düşmanlığı ve bölgemizin mezarlaştırılması
üstüne kurduğu politikalarına inat toplumsal barış ve
eşitliği savunuyorum.
Kapitalist modernite, ulus devlet ve onun karanlık
geçmişine karşı, Ortadoğu coğrafyasının alnı ak insanlarının Kızıldere’de devrettikleri bayrağı, tekçi ulus
devletçiliğin soykırımcı pratiğine ve burjuva mantığına
karşı inançla taşıyanları selamlıyorum. Hakim tekçi ulus
anlayışı haricindeki ulusların yokluğu üstüne kurgulanan ve Kürdistan ile Anadolu halklarının esirliğini esas
alanların devrinin sonuna geliyoruz. Olgunlaştırmaya
çalıştığımız bu Anadolu barışını, bu uğurda mücadele
ederken hayatını kaybeden başta Mahirler, Denizler ve
İbrahimler olmak üzere bütün devrimcilerin anısına ithaf ediyoruz.
Halkların düşmanlığı üstüne kurulu bu düzene karşı
duran tüm devrim şehitlerini, mezarlarının yeri bile
bulunamayan çocuklarının hatırası ile yaşayan tüm
insanları, sömürge mekanizmalarına mahkum olmayı
reddeden tüm devrimci kadınları selamlıyorum. Bölge
halklarının ortak yazgısı olan kıyımcı ve kırımcı kapitalist moderniteye karşı alacağımız zafer ve ardından
gelecek kardeşçe yaşam için herkesi bu onurlu barış,
halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü
yürüyüşüne davet ediyorum.
Bu duygularla Kızıldere devrimci şehitlerini saygıyla
anıyorum.
Gazi Katliamı’nı
Unutturmayacağız!
HDK Sultangazi İlçe Meclisimiz Gazi Katliamı’nın 18. yılında yaptığı anmada “Gazi katliamının asıl sorumluları o dönemin siyasi iktidarıdır. 28 Şubat’ı yargılayanlar bu katliam
döneminin sorumlularını da yargılamalıdır. Bu nedenle Gazi katliamı davasının yeniden
görülmesini ve sorumluların yargılanmasını istiyoruz” dedi.
“Gazi’den Roboskî’ye katleden devlettir” yazılı pankart ve
Paris katliamında katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan
ve Leyla Şaylemez’in fotoğraflarını taşıyan HDK’liler, eski
karakol durağı önünden Gazi Mezarlığı’na yürüdü. Mezarlıkta açıklama yapan HDK Sultangazi İlçe Meclisi Sözcümüz Mustafa Gürsoy, kamuoyunda Gazi olayları olarak
bilinen katliamın devletin resmi güçlerinin emekçi halka
karşı işlediği faşist kontr-terör eylemlerinden biri olduğunu belirtti.
Gürsoy, “Gazi ve diğer katliamların hesabını sormak için
birleşelim, mücadele edelim” çağrısı yaptı. Açıklamanın
ardından söz alan HDK Yürütme Kurulu üyemiz Hatice Al-
tınışık, katliamın tetikçiliğini yapan hiç kimsenin yargılanmadığını, yargılananlara da göstermelik cezalar verildiğini söyledi. Altınışık, “Devlet aynı düşmanlığı Qoçgirî’de,
Malatya’da da yapmıştır. O dönemin bakanları çıkıp konuşmalılar, kendi geçmişleriyle yüzleşmeliler. Gazi halkı
onlara oy vermişti. Bunu Gazi halkına borçlular” dedi.
BDP MYK üyesi Hayri Ateş ise “Gazi Katliamı’nda Alevilerin
kimliklerine saldırılmıştır. Aleviler ve Kürtler cumhuriyetten bu yana hep inkar edilmiştir. Türkiye’de gerçek demokrasiyi kurmak hepimizin boynunun borcu ve şehitlerimize borçtur. Herkesi çözüm ve müzakere sürecinde
barıştan yana olmaya davet ediyoruz” dedi.
21
HABERLER
“Oğlunuz İntihar Etti!”
TELEFON çalar... Kalın, tok, tek düze bir ses konuşur: “Oğlunuz intihar etti.”
Bu kadar kısa ve ‘basit’... Özet bilgi verilir: “Depoda, sol şakağından kendini vurdu. Cenazesini yarın alabilirsiniz.” “Nasıl,
neden” soruları cevapsızdır... Toplasan 20 kelime...
Biz Çocuklarımızı Askere Gönderiyoruz,
Devlet Öldürüyor
Mazlum Aksu da bunlardan biri. Mazlum’un babasını da
aradı bir ses. 21 Şubat günü ve 20 yaşındaki Mazlum’un
askerliğini yaptığı Elazığ’ın Maden İlçesi Hazar Jandarma
Karakolu’nda tehisine 5 ay kala G3 silahıyla intihar ettiğini
söyledi.
Telefondaki ses Mazlum’un sol şakağından kendini vurduğunu söylüyordu, ama Mazlum solak değildi. Mazlum’un ailesi
çocuklarının intiharına inanmıyor, “peşini bırakmayacağız,
oğlum öldürüldü” diyor baba Mahmut Aksu. “Mazlum’um
ölüm haberi gelmeden 20 gün önce izne geldi. Bana diyorlar ki Mazlum’un psikolojisi bozukmuş, intihar etmiş. İzne
geldi, hiçbir sorunu yoktu, birlikte Mardin’e gezmeye de gittik. Durumu gayet iyiydi. 20 günde ne oldu? Eğer psikolojisi
bozulmuşsa da onlar bozmuştur. Kesin öldürülmüş, öldürüp
bize yolladılar. Oğlum EMEP üyesiydi, hem de Kürt’tü. Biz çocuklarımızı askere gönderiyoruz, devlet öldürüyor bize cenaze yolluyor. Yıllardır yaşanan savaşta ölenlerden hiçbirinin
Cumhurbaşkanı, Başbakan veya milletvekili çocuğu değil.
35 yıldır devam eden bu kirli savaş içinde ölen tüm insanlar,
ya yoksul ya Alevi ya da Kürt’tür. Benim gibi gariban insanların çocukları öldürülüyor”
Oğlum Irkçı Bir Cinayete Kurban Gitti
Sevag Balıkçı. 24 Nisan 2011’de Batman’da zorunlu askerlik
yaparken er Kıvanç Ağaoğlu tarafından öldürüldü. Erme-
22
ni olan Sevag’ın 24 Nisan’da öldürülmesi ırkçı bir cinayete
kurban gittiğini gösteriyordu ama mahkemenin kararı öyle
olmadı. Devam eden dava süreci sonlandı ve er Kıvanç
Ağaoğlu’na 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası verildi. Mahkemeye
göre Sevag kazayla öldürülmüştü.
Sevag’ın annesi Ani Balıkçı: “Oğlum ırkçı bir cinayete kurban
gitti. Çünkü 24 Nisan’da, Paskalya bayramımızda, adı Sevag
olunca, mezhebi de Ermeni olunca başka bir şey düşünmek
mümkün olmuyor. Biz önce insan sonra Ermeniyiz. Herhalde
bu bazı kişiler tarafından kabul görmüyor. Önce mezheplerimize bakılıyor, ötekileştiriliyoruz. Sonra insan olduğumuz
unutuluyor ve fırsatını bulunca da öldürüyorlar. Verilen bu
karar tabii ki bizi tatmin etmedi. Bu durumda benim anladığım Sevag’ı suçlu buldular. Ne işi vardı o tüfeğin önünde? Tüfeğin önünde durursan böyle kazalar da olabilir. 24 Nisan’da
bir çocuk öldürülmeliydi. Ama en uygun zemin oradaydı.
Sevag tekti, malum kişiler de orada bulunuyordu diye düşünüyorum. Bu kararı verenler çocuklarına sarılırken Sevag’ı,
annelerine sarılırken benim gözlerimi görsünler.”
• MAZLUMDER İstanbul Şubesinin yapılan başvurular
üzerinden hazırladığı raporla, 2012 yılı içerisinde intihar
ettiği iddia edilen 42 askerden birinin Ermeni, 39’unun ise
Kürt olduğuna dikkat çekilmişti.
• Kışlada asker ölümleri de hız kesmiyor. Konuyla ilgili askeri kaynaklara dayanan son istatistik son 3 yılda en az
230 askerin “intihar” ettiği yönünde. Ancak her hafta bu
sayı artıyor. Son 10 yıl içinde şüpheli şekilde ölen ve intihar
eden asker sayısı, çatışmalarda ölen asker sayısını geçti.
2012 verilerine göre 10 yılda 934 erin “intihar” ettiği ileri
sürülürken, çatışmalarda ölen asker sayısı ise 818 oldu.
Kızıldere’de Katledilen
Devrimciler,
Halklarımızın Bağımsız
lık ve Özgürlük
Mücadelesinde Yaşıyorla
r!
ve üyeleriyle birlikte,
THKO üyeleri Cihan Alp
tek in
ve Ömer Ayna, 27 Mart
1972’de NATO’nun Ünye
’de ki üssünü basmış ve iki
İngiliz, Gordon Banner
ve
Charles Turner ile Kana
dalı John Law isimli gö
revlileri kaçırmışlardı. NATO
Kuvvetleri’nin de deste
ğiyle,
Tümgeneral Tevfik Türün
’ün komutanlık ettiği
Özel
Kuvvetler operasyonund
a on devrimci katledildi,
Ertuğrul Kürkçü sağ kurtu
labildi.
Kızıldere, Türkiye tar
ihinde, devrimci dir
enişin
önemli kesitlerinden bir
i olarak anılıyor. Her ulu
stan,
her kültürden ve her
inanç tan Türkiye halkl
arının
devrimci evlatları olarak
bir araya gelen; empe
ryalizme, oligarşiye, kapit
alizme, faşizme ve her
türden
gericiliğe karşı ortak tut
um alan dönemin genç
lik liderleri, bağımsız, demo
DARBELER, ter tipler,
kra
tik ve sosyalist bir Türki
katliamlar ve provoka
ye
syonlar özlemi ve ideali taşıyorlardı. Ulusal
dolu Türkiye’nin karan
ba
skı
nın
lık tarihinin unutulmaz
,
ink
ârı
n
gün- ve asimilasyonun karşısında, eşitliğ
lerinden biri de 30 Mart
in,
öz
gü
1972 Kızıldere katliamı
rlü
ğü
n
ve kardeşliğin Türkiye’sin
dır.
Mahir Çayan, Hüdai Arıka
i kurmak için çırpınıyo
n, Cihan Alptek in, Nihat
rlardı.
Bu uğurda çıktık ları yo
Yıl
maz, Ertan Sarıhan Ahme
lda Kızıldere’de toprağ
t Atasoy, Sinan Kazım Öz
a
ü- düşen On’ların teslimiyete prim ve
doğru, Sabahattin Kurt,
rmeyen direniş
Ömer Ayna ve Saffet Alp
ruh
u
bu
gü
n
’in
de halkların yoluna ışık
Niksar ’ın Kızıldere Köyü
tutuyor.
’nde bir evde katledilme
leri, Onlar, dönemin devrimci-demok
tüm halklarımızın belle
rat
ik örgütlenme ğinde ve gönlünde un
utul- lerinden olan THKP-C ve THKO
maz izler bırak mıştır.
’nun kadrolar ı olarak ,
Kızıldere direnişi ve ka
tliamı tüm grupçu, rek abetçi tutum
başta olmak üzere, 6 Ma
lar ın aksine, hayatlayıs 1972’de Deniz, Yusu
f ve rını davalar ı ve bir bir ler i için
Hüseyin’in boyun eğme
or taya kayacak kadar
z tutumları ve idamları
, 18 cesur ve karar lıydılar. Kürt, Tü
Mayıs 1973’te İbrahim
rk, Laz, Çerkez, Arap,
Kaypak kaya’nın Diyarb
ak
ır
iş- Süryani, Ermeni, Alevi, Sünn
kencehanelerindeki dir
i, Hıristiyan, Yahudi,
enişi ve öldürülmesi ve
daha ezilen ve sömürülen halkl
bir çok olay aynı zaman
arımızın evlatlar ı olarak
da büyük dersler ve öğ
reti- harekete geçtiler ve uzlaş
lerle doludur.
maz bir direniş tutum
u
sergilediler.
Yaşananlar, sadece bu
rjuvazinin sömürü ve
ba
Bu
skı
gü
yı
n, Kürt halkının on yıl
sürdürmek için başvurdu
lardır sürdürdüğü ve
ğu her türlü zalimliği, ha
lka yeni bir safhaya vardırdı
ve devrimcilere duyduğ
ğı mücadele Mahir ler
u kini ve nefreti göste
in,
rmesi Denizler in, İbolar ın, Ma
bakımından değil, aynı
zlumların direniş çizgis
zamanda halkın, halk ço
ini
n
cu
bır
kaktığı bir ikimden ve mi
larının, devrimcilerin dir
rastan ayrı düşünülem
encini, kararlılığını, halka
ez
.
Mü
ve
cadele ve bir ikim On’la
halkların kurtuluş dava
rı yaşatmaya devam ed
larına bağlılığını, aralar
iınd
a- yor. Çayanların hayatla
ki siyasi ve örgütsel far
rı pahasına Denizler i ku
klılık lara rağmen birbir
rtarleri ve mak için giriştikleri
inandıkları davaları için
eylemden çık arılması
neler yapabilecek lerini
ge
rek
en
gö
s- sonuç, her türden farklı
teren önemli sonuçlarla
lığı bir yana bırak arak,
doludur.
ba
skı
ya, sömürüye ve zulme
Mahirler, Denizleri Kurta
karşı birleşmek, mücade
rmak İçin Hayatlarını Or
leyi
taya ve direnişi daha da
Koydu
büyütmektir. Her ulusta
n, her dil12 Mart 1971 darbesin
den, her kültürden ve he
den sonra yakalanan ve
r dinden Türkiye halkları
hız
30
la Mart 1972’de Kızıld
idam kararı verilen Deniz
ere’de katledilenleri un
Gezmiş, Yusuf Aslan ve
utmadı,
Hü- unutmayacak ...
seyin İnan’ın idamlarını
engellemek için, THKP
-C kurucularından Mahir Ça
yan başta olmak üzere
,
dö
ne min en etk ili gençlik örg
ütü olan DEV-GENÇ yö
HDK Yürütme Kurulu
netici
29 Mart 2013
23
NEWROZ
PÎROZ BE!
24

Benzer belgeler