21. YİK Samim Sivri Konuşması

Transkript

21. YİK Samim Sivri Konuşması
21. YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISI
YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ BAŞKANI
SAMİM SİVRİ’NİN
KONUŞMASI
19 OCAK 2008
İZMİR
Üyesidir.
Şehit Fethi Bey Caddesi, No:55, Kat:8 35210 İZMİR
Tel: (0 232) 483 88 33 Faks: (0 232) 483 35 25
[email protected]
www.esiad.org.tr
1
Sayın Bakanım,
Uygulanan ekonomik modelde ekonomik istikrarın ön koşulu olarak düşük enflasyon
hedeflenmiş ve para politikasının bir aracı olan enflasyon hedeflemesine geçilmiştir.
Ekonomik model makro göstergeler açısından, Türkiye’ye dış dünyadan bakanlar için;
enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, büyümeyi son beş yıl ortalama yüzde yedinin (%
7,4) üzerine çıkararak halkın satın alma gücünü artırmak, toplam borç stokunun milli gelire
oranını Maastricht kriterlerinin altına indirmek, milli geliri 181 milyar dolardan 400 milyar
dolara çıkarmak gibi övündürücü görüntüler verebilmektedir.
Ekonomide bu olumlu göstergeleri elde edebilmek için büyük bedeller ödenirken feda
edilenler de unutulmamalıdır. Yüksek faiz oranları, dış açık, bütçe disiplini, işsizlik ve para
politikası gibi faktörlere de bakmak gerekir. Keza makro politikalar enflasyonu düşürmeye
odaklanmışken reel sektöre başka ülkelerdeki kadar destek verilememektedir. Ya da enflasyon
düşmesinin en önemli teşvik olduğu düşüncesiyle ihmal edilmektedir.
Reel sektöre yönelik vizyonlu ve uzun vadeli bir planlama ortaya konamadığı için tüm
dikkatler faiz dışı bütçe fazlası ve özellikle enflasyon hedeflemesine yoğunlaşmış durumdadır.
Ama YTL bu denli güçlü iken, enflasyon hala yüksek ve büyüme düşükse, para politikasının
artık yapacak fazla bir şeyi kalmadı demektir; başka faktörleri de devreye sokmak
gerekmektedir.
Nitekim 2007’nin son çeyreğinde büyüme sadece % 1,5 olmuştur. Bu gerileme iç talep
yetersizliğinden mi? Yoksa yerli üretimin bu talebe cevap verme gücünün kalmamasından mı
kaynaklanmıştır? Bu çeyrekte talebin büyümeye katkısı % 4,6 olurken büyüme sadece % 1,5
olmuş ve aradaki fark, artan açıkla yurt dışından karşılanmıştır.
Türkiye’nin potansiyelin altında büyümesi ülkenin kaldırabileceği bir durum gibi
gözükmemektedir. Çünkü cari açığı eskisi kadar kolay ve ucuza finanse etme olanağı
bulunmayabilir.
İhracat hala yüksek artış sergilediği halde ekonomik büyümeyi sürükleyememektedir. Çünkü
ekonominin sadece beşte birini oluşturmaktadır. Sanayi üretimi de sorunlu olduğundan,
ihracat mevcut hızıyla GSYİH’yı hızlandıramamaktadır. Çünkü ekonominin % 70 ini
oluşturan özel tüketimdeki düşük (% 3,6) artış hızı toplamda GSYİH yı yavaşlatmaktadır.
İnşaat sektörünün ekonomiye verdiği destek ise giderek azalmaktadır. Bu katkı,
2005 de % 22
2006 da % 19
2007 de % 13 olmuştur.
Özel sektör yatırımlarında yavaşlama hızla devam etmektedir.
2004 yılında %32 oranında artan şirket yatırımları,
2005 de % 24’e
2006 da % 14’e ve
2007 de tahmini % 6’ya düşmüştür.
Yatırımlardaki bu gerilemenin temel nedeni, enflasyonu düşürmek için uygulanan değerli
YTL politikasından kaynaklanmaktadır.
-2-
2001 krizinden sonra dünya konjöktürü içinde Türkiye’nin büyük fırsatlar yakaladığı
görülmektedir. IMF’nin döviz desteği (43,5 mil.$) ve modeli, dünya likidite bolluğu sonucu
oluşan aşırı değerli YTL, hızlanan yabancı sermaye girişi, düşen enflasyon ve artan büyüme
ülkemizdeki ekonomik göstergelerin olduğundan daha iyi görünmesine yol açmıştır. Ama dışa
bağımlılığımız arttığı için bu faktörleri sürdürülebilir nitelikte görmemek ve ona göre
tedbirimizi almamız gerekmektedir. Çünkü;
a)
Sürekli özelleştirme yaparak bütçe açığını finanse edemeyiz.
b)
Sürekli dış kaynak bularak cari açığı finanse edemeyiz.
c)
Sürekli kendi paramızı değerli tutarak ve kamunun yönettiği fiyatları baskı altında
tutarak enflasyonu denetleyemeyiz.
Görülüyor ki;
Enflasyonist baskı hep dengelenmeye çalışılmış yüksek faiz de YTL nin değerlenmesiyle
sanayinin rekabet gücünü olumsuz etkilemiştir. Hele son zamanlarda YTL daha fazla
değerlendiği halde büyüme hızının düştüğü ve enflasyonun yükseldiği izlenmektedir.
Sayın Bakanım,
Dünya çapında oluşan yeni global koşullara uyma planları yapılırken Ege’de ve Anadolu’nun
diğer bölgelerinde üretim ve istihdam hayalinin peşinde her türlü riski göze alan küçük, orta
ve büyük sanayici, ihracatçı, ziraatçı artık gözden çıkarılmakta mıdır?
Bu yapılanmada sanayimizin ayakta kalması mümkün olacak mıdır?
Bizlere nasıl bir gelecek orta vade vizyonu verebilirsiniz?
Teknoloji ve AR-GE ye daha çok kaynak ayrılması ve sektörlerin katma değerli ürünlere
yatırım yapabilmesi için önce sermaye birikimi ve mevcut pazarların korunması gerekli değil
midir?
Konu ile ilgili görüşlerinize ihtiyacımız vardır.