2009 Ağustos Sayı

Transkript

2009 Ağustos Sayı
AÐUSTOS 2009 Sayý: 488 Fiyat: 3.5 TL
.Ýnsanda
Tanrý’yý
Arama Duygusu
Doðuþtan Vardýr
Kanallýðýn Mekanikleri
Astral Seyahatler
4. Uluslararasý Ufo Kongresi
.
.
.
ÝÇÝNDEKÝLER
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 41 Sayý:488 Aðustos 2009
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
Ýnsanda Tanrý’yý Arama Duygusu
Doðuþtan Vardýr .................................. 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Madde, Yaþamý Oluþturma
Özelliðinde Yaratýldý ............................ 7
Ahmet Kayserilioðlu
Yine de Gel ....................................... 16
Güngör Özyiðit
Tonguç Hakkýnda - 1 ........................ 18
Yalçýn Kaya
Yaþarken Bedeni
Terkedip Dönmek ............................. 26
(Astral Seyahatler)
Zuhal Voigt
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
0542 676 83 47
Faks: 0212 249 18 28
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 TL
Yýllýk Abone: 40 TL
Yurt Dýþý: 50 TL
Eski ve Yeni Kültürler
(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 34
Thom Hartman/Arýn Ýnan
Ufo Kongresinden Ýzlenimler ............. 40
Rengin Özer
Kanallýðýn Mekanikleri Üzerine ......... 44
(Arktruslular)
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Sizlere dergimizi olabileceði en iyi þekliyle ulaþtýrmaya çalýþýyoruz; bunun için yapacaðýmýz fedakârlýksa eðer, bunu erinmeden,
sýzlanmadan yaparak... Ýnandýðýný ve doðru bildiðini, onu almaya
istekli olanlarla paylaþmak, bizler için yemek, içmek, uyumak gibi
bir ihtiyaç. Amacýmýz elbet ki daha çok kiþiye ulaþmak. Bu yüzden
internet sitemiz de var biliyorsunuz. Ama bizler sadece internet
aðlarýnda deðil, kaðýtlarda ve kitap raflarýnda da varolmayý
sürdürmek istiyoruz.
Hiçbir þekilde kâr etmeyen dergimiz, bir avuç hayýrlý insanýn onu
ihtimamla, sevgiyle maddi olarak desteklemesi sonucu ayakta kalabiliyor. Sevgi Dünyasý’nýn pek çok insan tarafýndan okunmasýný
saðlamanýn mümkün olmadýðýný biliyoruz. Bizim okurlarýmýz
manevi ve ruhsal konulara açýk olan, kendi inancý dýþýndakilere
tamamen kapalý olmayan, onlarý da rahatlýkla okuyup incelemesini
bilen, baþkalarý ile uðraþmaktan çok kendi geliþimi için çaba harcamaya önem veren, her þeyi ve herkesi sevmeye gönüllü, Yaratan’ý
sadece dinlerde deðil, kendi gönlünde bulmasýnýn yolunu bilmek
isteyen ve bütün bunlar için uzun soluklu çabalarý göze alabilen
insanlardýr. Ülkemizin bazý yerlerinde dergimizin hiç okunmadýðýný, bazý yerlerde çok çok az okunduðunu bildiðimiz için onu
daðýtýmdan çekip sadece abonelerimize göndermeye karar vermiþtik. Ama gene de bizi henüz bilmeyen, buluþamadýðýmýz çok
kiþinin varlýðýný tahmin ediyoruz. Reklam imkânlarýmýz olmadýðý
için onlara sizlerin aracýlýðý ile ulaþabiliriz ancak. Çevrenizde
sizin gibi olan insanlara Sevgi Dünyasý’ndan behsetmenizi, onlarý
da Sevgi Dünyasý ailesine davet etmenizi bekliyoruz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
SEVGÝ DÜNYASI
2
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Deðiþen tabiatta,
deðiþmeyen kanunlarýn
olabilmesi için, o tabiata
da, tabiattaki deðiþmelere
de ve o deðiþmeleri
düzenleyen kanunlara da
hâkim bir büyük kudretin
olmasý zaruridir. Ýþte bu
bizce anlaþýlmasý mümkün
olmayan kudrete "Tanrý"
diyoruz. Buradaki Tanrý,
ne putperestin þekilli
Tanrýsý, ne Hýristiyan'ýn,
Hindu'nun insana benzer
Tanrýsý, ne de Müslüman'ýn
insanüstü Tanrý'sýdýr.
Dr. Refet Kayserilioðlu
Ýnsanda Tanrý’yý
Arama Duygusu
Doðuþtan Vardýr
SEVGÝ DÜNYASI
Özden - Allah hakkýndaki tartýþmamýz epeyce
uzadý. Bu arada dallanýp
budaklanarak ruha,
maddeye, enerjiye ve
bunlarýn tesir alýþveriþlerine atladý. Ama epeyce
faydalý þeyler söylendi
sanýrým. Sözlerimle sizi
tam olarak tatmin edebildim mi bilmiyorum?..
Erdem - Doðrusunu
söylemem gerekirse
söylediklerinizden faydalandýðým hususlar oldu.
Ama henüz tam olarak
tatmin olabilmiþ deðilim.
Ýlk olarak þunu sormak
isterim: Evrensel olaylarý
yöneten kanunlar bir formüle baðlanabilir. Bu
kanunlar deðiþmez,
evrensel bir determinizme (belirliliðe)
dayanýrlar. Gerçi tabiatta
her þey hareket ve
deðiþme halindedir; ama
bu deðiþmeler, deðiþmez
kanunlara göre olmaktadýr. Burada bir Tanrý'yý
düþünmeye neden gerek
duyulsun? (1)
Özden - Çok güzel
söylediniz dostum. Adeta
benim adýma tezimi
savundunuz. Mademki
evrensel olaylarý yöneten
kanunlar deðiþmiyor,
3
yani evrensel bir determinizme dayanýyorlar,
öte yandan da tabiatta
her þeyin devamlý bir
hareket ve deðiþme
halinde olduklarýný kabul
ediyorsunuz. Þimdi size
soruyorum: Devamlý
deðiþen tabiatta, bu
deðiþmeyen kanunlar
nasýl olmuþtur? Ve nasýl
oluyor da devamlý deðiþen ve hareket halinde
olan bir kâinatta bu
kanunlar hiç deðiþmeden
kalabilmektedirler? Burada bütün deðiþmelerin
üstünde olan, hiçbir
deðiþmeden etkilenmeyen ve her þeye hâkim
olan bir büyük kudreti
düþünmek icap etmez
mi? Söylediðiniz þartlarýn gerçekleþmesi için,
yani deðiþen tabiatta,
deðiþmeyen kanunlarýn
olabilmesi için, o tabiata
da, tabiattaki deðiþmelere de ve o deðiþmeleri
düzenleyen kanunlara da
hâkim bir büyük kudretin
olmasý zaruridir. Ýþte bu
bizce anlaþýlmasý mümkün olmayan kudrete
"Tanrý" diyoruz. Buradaki Tanrý, ne putperestin
þekilli Tanrýsý, ne Hýristiyan'ýn, Hindu'nun insana
benzer Tanrýsý, ne de
Müslüman'ýn insanüstü
Tanrý'sýdýr. Sonsuz kâinatý düþününüz, o kâinattaki sayýsýz güneþ sistemlerini düþününüz ve milyarlarca güneþ sisteminden meydana gelen
korkunç dev Galaksileri
düþününüz. Bu dev
galaksilerden de sonsuz
sayýda bulunduðunu
þöyle bir tasavvur ediniz.
Düþünülmesi dahi insana
dehþet veren bu sonsuz
kâinatýn içine çeþit çeþit
varlýklarý, ruhlarý, baþka
âlemlerdeki bilmediðimiz hesapsýz varlýklarý
doldurunuz. Sonra bütün
bunlara her saniye içinde
ayný anda, ayný kudrette
hâkim olan Tanrý'yý düþününüz. Ondaki kudreti,
idraki, tesir tarzýný bizim
kavramamýza imkân var
mý? Ne demektir ayný
anda bütün kâinatýn
bütün galaksilerine, o
galaksilerdeki sayýsýz
güneþ sistemlerine, o
güneþ sistemlerindeki
sonsuz yýldýzlara,
dünyalara, o dünyalardaki sonsuz canlýlara, sonsuz maddelere ve nihayet
sonsuz kere sonsuz
atomlara, hattâ atomun
altýndaki sonsuz madde
ve varlýklara hâkim
olmak, tesir etmek ne
demektir?!.. Böyle bir
SEVGÝ DÜNYASI
4
þeyi deðil anlamak, bunu
düþünmek bile mümkün
deðildir. Peki sadece
küçük bir anlýk faaliyetini dahi idrak edemediðimiz ve edemeyeceðimiz Tanrý'yý biz nasýl
anlayabilir ve idrak edebiliriz?!.. Onun için Tanrý
þöyledir veya böyledir
diye katiyen bir þey
söyleyemiyoruz.
Çünkü biliyoruz ki
söyleyeceðimiz her
þey noksandýr ve yanlýþtýr. Yalnýz
acizliðimizi hiçbir
zaman unutmayarak
diyoruz ki: Tanrý
yaratandýr, yoktan
var edendir. Kâinatýn
mutlak hakimidir.
O'nun bir benzeri
yoktur, olamaz. Sonra
susuyoruz. Hürmetle,
huþû içinde ve onu
ululayarak
susuyoruz.
Erdem - Peki bu sizin
Tanrýnýz, putperestin,
Hindu'nun, Hýristiyan'ýn
ve Müslüman'ýn Tanrýsý
deðil de onlarýn
Tanrýlarýnýn da Tanrýsý
mý? O zaman sizin
Tanrýnýzýn Tanrýsý da olacak bir gün demektir?
Özden - Hayýr dostum,
bir tek Tanrý vardýr, O
herkesin, her dinin veya
her dinsizin Tanrý'sýdýr.
Baþka baþka Tanrýlar
yoktur. Benim o sözlerden kastettiðim mânâ
þudur: Her devir, kendi
idrak ve tekâmül seviyesine göre Tanrý'yý anlayabileceði þekilde tarif
etmiþtir, idrak ilerledikçe
bir önceki seviyedeki tarifin noksanlarý görülmüþ, daha ileri bir tarif
yapýlmýþtýr. Bugün biz
"tarif edilemezin sýnýrýna" dayanmýþýz, yarýn
bizden sonra gelenler
belki daha ileri þeyler
söyleyeceklerdir. Demek
ki maksat ve tarif edilen
þey ayný, fakat tarifler
deðiþiktir. Ayný durumu
ilimde de görmüyor
muyuz? Ayný olayýn bin
sene, on bin sene, hattâ
yüz sene önceki izahý ile
bugünkü izahý ayný
mýdýr? Ýnsan bilgisi
ilerledikçe, yani düþünce
materyalleri arttýkça
hadiselerin daha derinlerine inmek mümkün
olmaktadýr.
Erdem - Siz Tanrý
idraklerinde adeta bir
tekâmülün, yani dinlerde
devamlý bir evrimin
(tekâmül) bulunduðunu
söylemiþ oldunuz.
Halbuki tarih bize gös-
SEVGÝ DÜNYASI
teriyor ki dinler insanýn
tabiat kuvvetleri tarafýndan ezilmesinden çýkmýþtýr. Yani ilk insanlar,
kendilerini ezen tabiat
kuvvetlerini (þimþek,
fýrtýna, ateþ, yanardað,
zelzele v.s.) tanrýlaþtýrýlmýþlardýr. Daha sonralarý
insanlarýn hayat þartlarý
ilerledikçe, onlara uygun
olarak dinler de deðiþmiþtir. Böylece dinler
insan beyninin mahsulü
ve toplumsal olgulardýr.
Daha sonra da hâkim
sýnýf, dinlerin yaþamasýný
kendileri için yararlý görmüþtür. Ýmtiyazlarýný
kaptýrmamak, kütleleri
uyuþturarak, gerçeði
görmelerini önlemek
üzere dini bir âlet olarak
kullanmýþlardýr. O halde
sizin dinlerdeki
tekâmülden bahsetmeniz,
adeta onlarýn ilâhi bir
vahye dayandýðýný söylemeniz tarihi gerçeklere
aykýrý düþmektedir.
Özden - Ayný olay bilgili bir âlim tarafýndan
müþahede edilirse baþka,
orta kültürde bir insan
tarafýndan gözlemlenirse
baþka, cahil bir kimse
tarafýndan tetkik yine
baþka þekilde izah edilir
ve anlaþýlýr. Tarihi gerçek
olarak öne sürdüðünüz
5
iddiada da böyle eksik
bir müþahede (gözlem)
vardýr. Çünkü...
Ýlkel bir insanýn
korkarak tabiat
kuvvetlerini
tanrýlaþtýrmasý belki
bir gerçektir. Fakat
acaba kendinden
kudretli þeylerin
arkasýnda bir Tanrý'yý
aramasý nedendir?
Neden insan ilk
andan itibaren
kendine bir Tanrý
aramak ihtiyacýný
duymuþtur? Korktuðu
þeylerden korkar,
saklanýr veya onlarý
tesirsiz kýlmak için
çareler arar da
onlarý tanrýlaþtýrmak
aklýna gelmezdi.
Burada insanda
yaratýlýþtan bir
"TANRI ARAMA"
duygusu bulunduðunu, devamlý
olarak Tanrýsýný
arayarak ona doðru
yükseldiðini kabul
etmemiz gerekmez
mi?
O halde Tanrý duygusu
insanýn ruhunda vardýr.
Tanrý'ya hürmeti ve
saygýyý, bunun usul ve
erkânýný öðreten din de
bu duyguya baðlý doðal
bir davranýþtýr. Ýnsanlar
ilerledikçe, dinlerin ve
Tanrý idraklerinin de
tekâmül edeceði gayet
tabiidir.
Dinlere insan beyninin
ürünleri diyebilmek için
ruhi irtibatlarý ve bu irtibatlarda alýnan bilgileri,
sonra "Vahiy" denen þeyi
iyice tetkik etmek ve
bunlarýn olamayacaðýnýn,
uydurma þeyler olduðunun ilmi delillerini
göstermiþ olmak gerekir.
Ama dinler bozulmuþ,
deðiþmiþ olabilir veya
sömürme vasýtasý olarak
kullanýlabilirler. Ayný
þekilde ilim de kötü
kiþinin elinde sömürme
vasýtasý olarak kullanýlabilir. Bu durum dinin
esastan reddedilmesi için
sebep olamaz.
Erdem - Ýnsanda bir
"TANRI ARAMA" duygusunun bulunduðunu
pek kabul edemeyeceðim. Tanrý düþüncesi
özneldir (ferdi). Yani
insan tarafýndan
SEVGÝ DÜNYASI
6
Görülüyor ki yanlýþ
gözlemlere dayanan
hükümler de yanlýþ
olmaktadýr. Bazen de
doðru gözlemler, yanlýþ
olarak yorumlanmaktadýr.
yaratýlmýþtýr. Çünkü
görüyoruz ki insanoðlu
Tanrý'ya kendi özelliklerini vermiþ, onu kendi
hayaline göre biçimlemiþtir. Tanrý, korkularýn
adlandýrýlmasý veya
þekillendirilmesidir.
Özden - Tamamen tersidir.
Tanrý sevgisinin,
saygýnýn ve onu
ululamanýn
sembolüdür.
Tanrý'ya saygý gösterilir, ibadet edilir,
sevgiler sunulur.
Bütün bunlarda
korku belâsý, bir
boyun eðme deðil,
bilâkis bir büyüðe
sýðýnma, mutlak bir
dosttan bir yardým
isteme vardýr.
Yani davranýþlarda
sevgi ve güven
esastýr.
Korku ancak saygý
gösterilen ve sevilen
bir büyüðün
darýltýlmasý,
gücendirilmesi ve
öfkelendirilmesi
endiþesinden doðar.
(1) Erdemin bu
sorusunu ve diðer bazý
sorularý, "Sosyalizmin
Iþýðýnda Bilim ve Din"
adlý eserden alýnmýþtýr.
Bu eser, koyu bir
materyalist, Marx'cý ve
komün'cü bir yazar
tarafýndan kaleme
alýnmýþtýr. Allah'ý, ruhu
ve dini inkâr eden koyu
bir maddeci görüþe
dayanýr. Biz, fikirlerin,
ancak fikirlerle
karþýlanabileceðine ve
çürütülebileceðine
inandýðýmýz için, önce
herkesin fikrine hürmet
ediyor, sonra gereken
cevabý vermeye
çalýþýyoruz. Kuru
yasaklarla, dilin þiþti,
zýndýk oldun, kâfir
oldun gibi sözlerle
hiçbir fikrin deðiþemeyeceðine de
inanýyoruz. (Dr. Refet
Kayserilioðlu)
SEVGÝ DÜNYASI
7
Madde, Yaþamý
Oluþturma Özelliðinde
Yaratýldý
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
8
KENDÝMÝZÝ DEÐÝÞTÝRMELÝYÝZ
AMA NASIL?!..
Ünlü Fransýz edebiyatçýsý Albert
Camus (1913-1960) çaðýmýzýn sorunlarýný ve sancýsýný en derinden duyan bir
yazardý. Sanatý ve konuþmalarý ile hep
insanca olanýn, insanlýðýn yanýnda yer
almýþtý. 30'una varmadan "Yabancý"
romanýný kaleme almýþ, birkaç yýl sonra
"Veba"yý yayýmlamýþ, 40 yaþýna merdiven dayamýþken "Baþ Kaldýran Adam" ý
yazmýþtý. "Yabancý" romanýyla 1957'de
aldýðý Nobel ödülü konuþmasýnda
çaðýmýzýn büyük vebasý yalandan, yalan
davranýþlardan ve uydum akýllý "gelene
aðam, gidene paþam" diyen kölelik
ruhundan acý acý yakýnýr. Gerçek yazarýn,
gerçek sanatçýnýn asýl ödevinin her türlü
zorbalýða direnmek, en azýndan kýsýlan
seslerin sözcüsü olmaktan geçtiðini vurgular ve sözlerini þöyle tamamlar:
SEVGÝ DÜNYASI
"....Dünyanýn öbür ucunda hapse girmiþ ve hor görülmüþ, bilmediðimiz bir
insanýn çýkmayan sesi; yazarý, yalnýzlýðýndan kurtarmaya yeter, hiç deðilse
özgürlüðün saðladýðý imkânlar içinde, o
çýkmayan sesi unutmamayý ve onu sanat
yoluyla duyurmayý baþardýkça... Ýster
bütün ömrünce ünsüz ya da bir zaman
için ünlü olsun; ister zorbalarýn zincirine
vurulsun, ister bir süre dilediðini
serbestçe söylesin; yazar kendini haklý ve
canlý bir topluluk içinde duyabilir. Bu da,
yazarýn elinden geldiði kadar, sanatýnýn
büyüklüðünü yapan þu iki görevi yüklenmesi ile olur: Gerçekçiliði ve özgürlüðü.
Sanatçýnýn iþi en büyük sayýda insaný
toplamak olduðu için, yalanla ve kölelikle uzlaþamaz. Çünkü yalan da kölelik de,
bulunduklarý yerde yalnýzlýklarý çoðaltýrlar. Tek fert olarak sakatlýklarýmýz ne
olursa olsun, soylu yazarlýk sanatý,
korunmasý güç olan þu iki ödeve baðlý
kalacaktýr: Bile bile yalan söylememek
ve insanýn insaný ezmesine karþý koymak."
Albert Camus "Korku Çaðý" baþlýklý
denemesinde; gelecekten ümit kesmiþ,
güvenden mahrum kalmýþ, kötü gidiþi
deðiþtirmeye asla güç yetiremeyeceðine
inanmýþ köpekçe bir yaþama toptan
sürüklendiðimizden þöyle yakýnýr:
"17. yüzyýl matematik çaðý, 18. yüzyýl
fizik çaðý, 20. yüzyýlýmýz korku çaðýdýr...
Yaþadýðýmýz dünyada en göze çarpan þey,
çoðu insanlarýn her çeþit inanç sahipleri
dýþýnda, gelecekten yoksun olmalarýdýr.
Geleceðe el atmayan, geliþme, iyileþme
umudu olmayan bir hayatýn ne deðeri
Albert Camus
SEVGÝ DÜNYASI
olabilir? Aþýlmaz bir duvarýn önünde
yaþamak, köpekçe yaþamaktýr.
Doðrusunu isterseniz, benim kuþaðýmdakiler ve bugün atölyelere ve fakültelere
gidenler köpekçe yaþamýþ ve yaþamaktadýrlar. Ýnsanlarýn geleceðe kapalý yaþamalarý ilk defa bugün olmuyor elbet.
Ama insanlar eskiden konuþarak,
baðrýþarak bu duvarý aþarlardý.
Kendilerine umut veren baþka deðerleri
yardýma çaðýrýrlardý. Bugün kimse
konuþmuyor. Konuþanlar da eski
söylediklerini tekrarlýyor. Çünkü dünyayý
yöneten kör ve saðýr güçler; öðütleri,
haber vermeleri yalvarýp yakarmalarý
dinleyeceðe benzemiyor. Þu son yýllarda
gördüklerimiz bizde bir þeyi kýrdý. Bu þey
insanýn güvenidir; o güven ki insanlýðýn
dilini konuþtuk mu bir baþkasýndan
insanca karþýlýk göreceðimize inandýrýrdý
bizi. Gözlerimizin önünde yalan söylediler, insaný küçülttüler, öldürdüler,
sürdüler, iþkencelere soktular. Ve hiçbir
sefer bunlarý yapanlarý, yaptýklarýnýn
kötü olduðuna inandýrmak mümkün
olmadý. Çünkü kendilerinden emindiler.
Çünkü soyut bir kafa yani bir ideolojinin
adamý baþka bir þeye inandýrýlamaz.
Ýnsanlar arasýnda sürüp giden uzun
diyalog bitti. Ýnandýrýlamayan bir
adamdan elbette korkulur. Bu korku ile
hesaplaþmak için onun ne demek istediðini, neden kaçtýðýný bilmek gerekir.
Onun demek istediði de, kaçtýðý da ayný
þeydir: Öldürmenin haklý görüldüðü,
insan hayatýnýn hiçe sayýldýðý bir dünya.
Ýþte günümüzün baþ politik sorunu budur.
Öteki sorunlara geçmezden önce, bunun
karþýsýnda tutumumuzu açýklamalýyýz.
9
Her þeyden önce þu iki soru üzerinde
durmalýyýz: Doðrudan doðruya ya da
dolayýsýyla öldürülmek veya iþkence
görmek ister misiniz, istemez misiniz?
Doðrudan doðruya ya da dolayýsýyla
baþkasýný öldürmek veya iþkenceye sokmak ister misiniz, istemez misiniz? Bu
sorulara "Hayýr" diyenlerin hepsi, ister
istemez davranýþlarýný deðiþtirme gereðini duyacaðý pek çok sonuca sürükleneceklerdir."
Albert Camus'nün vardýðý bu sonuca
tüm yüreðimizle katýlsak ve
davranýþlarýmýzý deðiþtirme gereðinde
onunla tam fikir birliðinde olsak bile þu
dehþetli soru baþýmýzýn üstünde asýlý
kalmayý sürdürecektir: Nasýl olacak bu,
hangi yöntemleri kullanarak
davranýþlarýmýzý deðiþtirebiliriz ki?!..
Hayat görüþümüzü, davranýþlarýmýza
yön veren yüreðimizdeki yanlýþ inançlarý
deðiþtirmeden, sadece yüksek sesle:
"Deðiþmem gerek" deyivermekle
kolayýndan olabilecek iþ mi bu?..
DÝLDE KALAN
GÖSTERMELÝK ÝNANÇ
Doðruluktan ayrýlmayan, iyilikten þaþmayan, çalýþkan, bilgili, sevgi dolu
kiþilere diliyle söyledikleri ne olursa
olsun, hattâ kendilerini inkârda bile
gösterseler, söyleyecek ne sözümüz olabilir ki, takdir ve tebrikten baþka!
Onlara "Aman deðiþmeyin, diliniz ne
derse desin baþýmýzýn üzerinde yeriniz
var" diyebiliriz ancak. Çünkü iyi ve
doðru davranýþlar içinde yaþayan ama
10
diliyle inkârda olan kiþileri, reenkarnasyon kurallarý ýþýðýnda incelediðimizde
çeliþki ortadan kalkar. Geçmiþ yaþamlarýnda akýl ve mantýklarýný sonuna kadar
çalýþtýrýp Yaradan Ýnancýný gönüllerine
tam sindirmiþ ve inançlarý doðrultusunda
yararlý hizmetlerde bulunmuþ kiþiler;
dünyaya sonraki geliþlerinde içinde
yaþadýklarý ortamýn ve aldýklarý eðitimin
sonucunda akýllarýný tam bir inanca
yöneltememiþ olsalar bile; önceden
eriþtikleri olgunluk düzeylerinin doðal
bir sonucu olarak yararlý hizmetlerini
sürdürmekten bir an bile geri durmazlar.
Ruh - Tecrübe - Akýl- Ruh dairesel zincirini incelediðimizde, dünya tecrübelerini yapan, davranýþlarýmýzý yöneltmede
karar veren özümüzün, akýl deðil ruh
cevherimiz olduðunu, tecrübeye karar
vermede onun etken olduðunu görmekteyiz. Aklýmýz ne derse desin, hangi
yorumda bulunursa bulunsun ve etraftan
aldýðýmýz telkinler ne olursa olsun; gönlümüzden, içimizden yani ruhumuzdan
gelen sesin doðrultusunda yaþamaktayýz.
Behçet Kemal Çaðlar iki ses þiirinde
bunu ne güzel dile getirir:
Dýþardan herkes: "Görmemiþ ol, savuþ."
Ýçimden bir ses: "Konuþ! Konuþ! Konuþ!
Dýþardan herkes: "Böyle uslu, yavaþ"
Ýçimden bir ses: " Savaþ! Savaþ! Savaþ"
Dýþardan herkes: "Týkýrýnda iþin"
Ýçimden bir ses: "Düþün! Düþün! Düþün!"
Dýþardan herkes: "Bugüne uy, barýn"
Ýçimden bir ses: "Yarýn, yarýn, yarýn"
SEVGÝ DÜNYASI
Ya gece gündüz Allah, Muhammed
laflarýný tekrardan býkmayan; ama yalandan, dedikodudan, yýkýcýlýktan, iftiradan,
vurmadan, kýrmadan, çalýp çýrpmadan bir
an geri durmayanlara ne diyeceðiz?
Onlara söyleyecek bir çift sözümüz bile
olmayacak mý?..
Ne geçmiþ hayatlarýnda ne de
þimdikinde kendi aklýyla Yaradan inancýna tam ulaþmamýþ ve bunu gönlüne tam
benimsetmemiþ kiþilerden kararlý bir
doðru davranýþ beklemek boþuna olur.
Dünyamýzýn 300 yýldan beri yaþamakta
olduðu materyalist hayat görüþüne, akýlcý, bilimsel yöntemlerle ve örnek
davranýþlarla "Dur" denebildiði takdirde,
insanlarýn taklide dayanan temelsiz ve
her an yýkýlmaya yakýn inanç hayatlarý,
ispata, tahkike ve doðrulamaya dayanan
mantýklý bir inanca dönüþebilir. Ancak
böyle saðlam temeller atýlýp, çatlaklar
onarýldýðý zaman kiþisel, toplumsal
sorunlarýmýzýn pek çoðu þu anda çözümsüzlükler içinde bunaldýklarýmýz dahil
kolayca çözümlere kavuþabilir.
Gerçek inancýn dilde ve sahte gösterilerde olmayýp namazýn her rekatýnda
yinelenen "Fatiha" daki "sýratý müstakimde" yani doðru davranýþlarda olduðunu, dilimizde tüy de bitse haykýrýrcasýna tekrarlamaktan geri durmayý, geleceðimize ihanetle bir tutmalýyýz.
Dünya insanýnýn ve kendi toplumumuzun gözlerini hýrs bürümüþ, gözlerini
kin bürümüþ, gerçeði görmekten uzaklaþmýþ büyük yüzdesinin, yeni bir inanç
tazelemesine bugün þiddetle ihtiyaç var.
Âlemleri, tüm varlýklarý, tüm canlýlarý
ve insanlarý sevgisinden varetmiþ bir
SEVGÝ DÜNYASI
Tanrý inancýna aklýyla ve gönlüyle tam
tamýna ulaþmadan, gözleri bürümüþ bu
kinlerden, bu hýrslardan arýnmak ne
mümkün!..
Öyle bir Yaradan inancý ki;
davranýþlarýmýzla biz onu iyilik diye,
doðruluk diye, çalýþma, bilgi, sevgi diye
tanýmadýkça kendimizi doðruda iyide
zannederek, kaygusuzca her türlü zûlmü
yapmaktan bir an geri durmayacaðýmýz
her gün yaþadýðýmýz bir realite!..
Öyleyse anamýzýn, babamýzýn,
hocamýzýn, þeyhimizin telkinleri ya da
çýkarlarýmýzýn zoruyla, kalbimize girmeden sadece dilimizde yinelenen,
davranýþlarýmýzda izine rastlanmayan,
dýþarýdan monte edilmiþ inanç dünyamýzý
gerçeklerin ýþýðýnda, her þeyden önce,
bilimsel bulgularýn rehberliðinde
yeniden, derinliðine düþünerek ruhumuza
benimsetme çabasý, hepimiz için
vazgeçilmez bir uðraþ olmalý!..
KUR'AN NE DÝYOR?
Kur'an böylesi bir tahkik edilmiþ, akýlla
doðrulanmýþ Allah inancýnýn gereðini pek
çok ayetinde ýsrarla öðütlemektedir:
* Onlar ki ayakta, oturarak ve yanlarý
üzerine yatarken Allah'ý anarlar, göklerin
ve yerin yaratýlýþý üzerinde düþünürler.
"Rabbimiz bunu boþ yere yaratmadýn Sen
yücesin bizi ateþ azabýndan koru!"
(3/191)
* Göklerde ve yerde nice ayetler (doða
kanunlarý) var ki, onlarýn yanýndan yüzlerini çevirerek geçerler. (12/105)
* Hayvanlarda da sizin için ibret (alý-
11
nacak dersler) vardýr. (16/66)
* De ki: "Yeryüzünde gezin bakýn
yaratmaya nasýl baþladý" (29/20)
* Bakmýyorlar mý develere, nasýl yaratýldý? Göðe, nasýl yükseltildi? Daðlara,
nasýl dikildi? Yere, nasýl yayýlýp döþendi?
(88/17-20)
Kur'an ayetleri, sadece canlýlara deðil,
evrenin temelini oluþturan maddi düzene
ve doða kanunlarýna da derin düþünceler
ýþýðýnda bakmamýzý öðütlemektedir.
Sadece ruhlarý, canlýlarý deðil maddeyi
de sevgisinden varetmiþ Yüce Yaradan,
maddenin içine gizlenmiþ olaðanüstü
düzeni ve kanunlarý bulmamýz yönünde
bizleri sürekli uyarmaktadýr. Ve batý
dünyasýnda materyalist bir görüþle de
olsa bilim alanýnda bu yöndeki büyük
çabalar ve buluþlar insanlýðýn bir yüz
akýdýr. Bu buluþlardan hele son 80 yýlda
kuantum fiziðinde elde edilen akýllara
durgunluk veren sonuçlardan görüyoruz
ki, ayaðýmýzýn altýnda çiðneyip
geçtiðimiz taþlarýn, topraklarýn atomlarý
içinde nice hünerler, nice sýrlar gizli. Ve
hâlâ da bulmamýzý bekleyen neler var.
Atomun çekirdeði proton, nötron, kuarklar konusunda henüz engine dalamadýk;
sahillerde dolaþýyoruz ama þimdiye kadar
öðrendiklerimizle maddenin ne büyük
yeteneklere ve özelliklere sahip
olduðunu görüyor, hayran kalýyoruz.
Birbirinden ýþýk yýllarýnca uzakta olan iki
elektronun bile anlýk bir sürede haberleþip ikizler gibi eþ davranýþlar
sergilediklerini gören bilim adamý, maddenin kapasitesi ve yeteneklerindeki
umulmadýk kudretleri görüp hayranlýk
SEVGÝ DÜNYASI
duymaz da ne yapar? Fotonlarda elektromagnetik dalga özelliði olmasaydý, telefonlara, radyolara, televizyonlara kavuþabilir miydik?
Elbette bunlara insanlarýn buluþlarý ve
hünerleriyle ulaþtýk ama maddenin bu
özelliði olmasaydý hiçbir yere varamazdýk. Maddede deðiþik yetenekler
olmasa yeþil yapraklar fotosentezle tüm
canlýlarýn gýdasýný oluþturabilir miydi?
Su, 130 metre boyundaki ulu aðaçlarýn
tepesine ulaþabilir miydi? Bugün bizlerin
öncelikle yapmamýz gereken, atom ve
atomaltý düzeylerde bulduðumuz ve
bulacaðýmýz bu olaðanüstü yetenek ve
hünerlerin arkasýndaki Yüce Yaratýcý
Zekânýn varlýðýna tam kani olmak ve
önünde saygýyla, sevgiyle eðilmektir.
Sonra da yine O'nun varettiði yüce ruhlar ordusunun, meleklerin, görevlilerin
evrenin ve dünyanýn iþleyiþinde ve
geliþmesinde sergiledikleri harikalarýn
farkýna varýp, her an yaþadýðýmýz
mucizelerin þükrünü duymaktýr. Allah
sadece maddeyi ve ondaki olaðanüstü
özellikleri yaratmakla yetinmemiþ; ayrýca
bu özelliklerden yararlanarak muhteþem
düzenlerin oluþmasýnda görevlendireceði
melekler ordusunu ve onlarýn baþý olarak
da Ruh-u Âzam'ý (Büyük Parlak) varederek onlarý da faaliyet alanýna iþtirak
ettirmiþtir.
EVRENÝN ÝLK SANÝYESÝNDEKÝ
ÝNCE MATEMATÝK
Artýk þimdi bu felsefe ve hayat
görüþünün ýþýðýnda Kuranýn öðütlediði
gibi yaratýlýþ üzerinde derinliðine akýl
SEVGÝ DÜNYASI
yürütmeye baþlayabiliriz. Önce en baþýndan yaratýlýþýn ilk adýmý Büyük
Patlama'dan (Big Bang) baþlamak en
doðrusu olacak. Burada söz tabii ki bu
konuda en çok emek vermiþ olan
Stephen Hawking'in. Ýþte onun milliyet
yayýnlarýndan "Zamanýn Kýsa Tarihi"
kitabýnýn 158-159 sayfalarýndan 4 yanýtsýz soru hakkýndaki düþünceleri. Özellikle 3. maddedeki yanýtsýz soru, yani patlamadan bir saniye sonraki geniþleme hýzý
yalnýzca yüz bin milyarda bir oranýnda az
olsaydý bile, evrenin bugünkü büyüklüðüne varmadan çökeceði ile ilgili
sorusu çok önemli. Daha ilk saniyede
evrenin geleceðinin nasýl da matematik
bir incelikle planlandýðýnýn çok somut bir
göstergesi:
"Çok sýcak baþlayan ve geniþledikçe
soðuyan bu evren tablosu bugün elimizdeki gözlemsel kanýtlara uyuyor. Yine
de birtakým önemli sorular yanýtsýz kalýyor.
1 - Evren baþlangýcýnda niçin öylesine
sýcaktý?
2 - Evren büyük ölçekte niye o kadar
düzgün? Uzaydaki her noktadan ve her
yönde niye ayný gözüküyor? Özellikle
deðiþik yönlere baktýðýmýzda, zemindeki
mikrodalga ýþýmasýnýn sýcaklýðý niçin
yaklaþýk ayný? Bu biraz sýnýftaki öðrencilerin sýnav kaðýtlarýný deðerlendirmeye
benziyor. Hepsinin yanýtý týpatýp ayný ise
birbirlerinden kopya çektiklerinden emin
olabilirsiniz rahatça...
3 - Evren niçin çöken modellerle, sonsuza dek geniþleyen modelleri ayýran
"kritik hýza" çok yakýn hýzla geniþlemeye
baþladý? Öyle ki þimdi on milyar yýl
13
sonra bile hâlâ kritik hýza yakýn bir hýzla
geniþlemekte? Büyük patlamadan bir
saniye sonraki geniþleme hýzý, yalnýzca
yüz bin milyarda bir oranýnda az olsaydý
bile, evren daha bugünkü büyüklüðüne
eriþmeden çökmüþ olurdu.
4 - Evrenin büyük ölçekte çok düzgün
ve tekdüze (homojen) olduðu gerçeðine
karþýn, yýldýzlar ve yýldýz kümeleri gibi
yerel düzensizlikler var. Bunlarýn ilk
zamanlarda bir bölgeden ötekine yoðunluðun biraz farklý oluþundan kaynaklandýðý düþünülüyor. Peki, yoðunluðun bu düzensiz deðiþiminin kaynaðý
ne idi?
KARBON-12
HESAPLADIÐIMIZ GÝBÝ
OLMASAYDI?!..
Nobel ödüllü fizik dehalarýndan
Richard Feynman TÜBÝTAK yayýný
"Fizik Yasalarý Üzerine" kitabýnýn 143144 sayfalarýnda tüm evrenin kendine
özgü yapýsýnýn karbon-12'nin çekirdeðindeki enerji düzeyine baðlý olduðunu
söyler. Hesapla önceden bulunan sayý ile
deney sonuçlarýnýn týpatýp ayný olduðunu
heyecanla anlatýr. Eðer hesaplandýðý gibi
olmasa idi ne organik hayatýn, dolayýsýyla yaþamýn temeli olan karbon oluþabilecekti ne de pek çok element.
Feynman kitabýnda bunu aynen þöyle
anlatýr:
"Doða hakkýnda çok ilginç olan bir þey
vardýr: Tüm evrenin kendine özgü yapýsý;
belirli bir çekirdekteki özel bir enerji
düzeyinin durumuna baðýmlýdýr. Karbon12 çekirdeðinde 7.82 milyon voltluk bir
14
düzey olduðu saptanmýþtýr. Bu da akla
gelebilecek her þey için çok büyük önem
taþýmaktadýr.
Durum þöyledir: Hidrojenle baþlayalým. Baþlangýçta Dünya neredeyse
tümüyle hidrojenmiþ gibi görünüyor.
Çekimin etkisi ile hidrojen sýkýþýp ýsýnýyor ve nükleer reaksiyon gerçekleþiyor,
helyum oluþuyor. Sonra helyum, hidrojenle kýsmen birleþerek daha aðýr birkaç
element oluþturuyor. Ancak, daha aðýr
olan bu elementler hemen daðýlýp yine
helyuma dönüþüyorlar. Bu nedenle, bir
ara dünyadaki bütün diðer elementlerin
nasýl ortaya çýktýklarý anlaþýlamýyordu.
Çünkü yýldýzlardaki üretim süreci, hidrojenle baþlayarak helyum ve yarým
düzineden az baþka elementten fazlasýný
ortaya çýkaramazdý. Bu problem karþýsýnda Hoyle ve Salpeter bir çýkýþ yolu
bulunduðunu öne sürdüler. Buna göre üç
helyum atomu birleþip bir karbon yapabiliyorsa, bir yýldýzda bunun ne sýklýkta
meydana gelebileceðini kolayca
hesaplayabiliriz. Sonuç þunu ortaya
çýkardý: Karbon ancak tek bir rastlantýsal
olanakla oluþabilirdi. Eðer karbonda 7.82
milyon voltluk bir enerji düzeyi varsa o
zaman üç helyum atomu birleþebilir ve
7.82 düzeyi olmadýðý zamankinden biraz
daha uzun bir süre beraber kalabilirlerdi.
Biraz daha uzun kaldýklarýnda, baþka
birþeylerin oluþmasý ve yeni elementler
yapýlmasý için gerekli zaman saðlanacaktý. Eðer karbonda 7.82 milyon voltluk bir
enerji düzeyi varsa, periyodik tablodaki
diðer elementlerin nereden geldiði
anlaþýlabilirdi. Böylece dolaylý ve
tepetaklak bir irdeleme ile karbonda 7.82
SEVGÝ DÜNYASI
milyon voltluk bir düzey varolduðu tahmin edildi. Laboratuar deneyleri de
bunun gerçek olduðunu gösterdi. Bu
nedenle dünyada bütün öbür elementlerin
varolmasý, karbondaki bu özel düzeyin
varlýðý ile yakýndan iliþkilidir."
SUDAKÝ MUCÝZELER
Evrenin ilk saniyesinden ve karbon12'nin oluþumundan hýzla günümüze
gelip somut bir gerçeðe, sudaki harika
düzen ve yapýya alýcý gözle bakýnca,
yaþamýn oluþmasý için maddeye nasýl bir
yetenek bahþedildiðini ve bunun arkasýndaki yüce zekâyý görmekte yine gecikmeyiz.
Biliyoruz ki, bütün cisimler ýsýnýnca
geniþler. Su da öyle. Örneðin suyu 10
dereceden 14 dereceye ýsýttýðýmýzda
hacmi artar ve dolayýsýyla yoðunluðu
azalýr. Bu iki suyu karýþtýrsak ýsý alýþveriþi baþlamadan önceki dönemde yoðunluðu fazla olduðundan 10 derecedeki su
dibe çöker daha sýcak olaný üstte kalýr.
Sonra da alýþveriþ tamamlandýðýndan
aradaki bir sýcaklýkta eþitlenirler. Eðer su
doðadaki genel kanuna her sýcaklýkta
uysaydý, sýfýr derecedeki buz eridiðinde
en yoðun su, bu sýfýr derecedeki su olacaðýndan denizlerde ve okyanuslarda en
dibe çökecek ve biraz soðuduðunda da
buz haline gelecekti. Böylece dipten
yukarýya kadar gittikçe buz kitlesi artacaðýndan, sonunda bütün okyanuslar ve
denizler kutuplardaki gibi donup kalacaktý. Tabii ki artýk ne balýklarýn ne de
okyanus bitkilerinin varolmasý da, yaþar
kalmasý da söz konusu bile olmayacaktý.
SEVGÝ DÜNYASI
Olaylarýn böyle yürümediðini, sularýn
dipten deðil yüzeyden itibaren donduðunu okyanuslarýn canlýlarla kaynadýðýný biliyoruz. Peki nasýl oldu bu?!
Çok kolay: Doða kanunlarýnda çok ufak
bir terslik yapýlarak; hem de en uygun
yerde. Eðer bu terslik örneðin 10 dereceyle 14 derece arasýnda yapýlsaydý hiç
iþimize yaramayacaktý. Terslik en uygun
yerde 0 dereceyle 4 derece arasýnda
yapýlýyor. Yani su 0 dereceden 4 dereceye
kadar ýsýtýlýnca genleþmiyor aksine
büzüþüyor. Ve 4 derecedeki suyun hacmi
en aza indiðinden yoðunluðu da en fazla
oluyor. Doðaldýr ki dibe çöken de bu 4
derecedeki su olduðundan ve 0 derecede-
15
ki su en üstte kaldýðýndan okyanuslar
yüzeyden donuyor ve yaþam altýnda
devam ediyor.
Eðer ikinci bir terslik, doða kanunlarýnda ikinci bir sapma yapýlmasaydý
sonuçlar yine trajik olacaktý. Bütün maddelerin sýcaklýðýn azalmasý ile sývý halden
katý hale geçiþlerinde yoðunluklarý artar.
Su hariç.. Suyun ýsý kaybedip buz haline
gelmesinde diðer maddelerin aksine
yoðunluðu azalýr ve dolayýsýyla buzlar
dibe çökmez suyun üzerinde yüzer. Aksi
olsaydý, buz kütleleri oluþtukça dibe
çökecek ve sonuçta denizler su deryasý
deðil, buz deryasý haline gelip yaþam
noktalanacaktý...
Yine de Gel
Güngör Özyiðit, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
Yine de gel
Kimsen kim, ne isen ne
Farký yoktur ne ismin, ne etiketin bu yerde
Varsa eðer içinde Hak'ka dönük en küçük bir emel
Yine de gel…
Yanýlýp maddeye dört elle sarýlsan
Hani puta da tapsan
Ya da ateþe atýp kendini
Günahýnýn alevinde yansan
Ve yanlýþa kapýlýp da çoðu zaman
Çukura bile yuvarlansan,
Çýkmak için çalýþ, çabala her an
Çünkü budur gerçekte insana yakýþan.
Bil ki sana uzanan Tanrý eli
Dilersen esenliðe çýkarýr seni
Hani yüz kere tövbe etsen, söz versen kat'î
Sonra dayanamayýp yüzünde de bozsan tövbeni
Korkma, üzülme yine, sakýn ümidini yitirme
Yürü fakat yanlýþýnýn üstüne, çekinme
Gör ki kötülük aslýnda gelip geçici bir yel
Yine de gel…
Umutsuzluk giremez bu kapýdan içeri
Beri gel dostum, beri
Burada ne kötüleme var, ne yergi
Burasý övgünün, sevginin yeri
Burada iyilikler dizili yol yol
Burada baðýþlanma bol
Neyler ki nefes nefes özlem tüter
Kudümler çevik adýmlarla neylere eþlik eder
Tanrý pervanesi semâzenler döner de döner
Burada aþký çalar her bir tel
Haydi koþ, coþ, sen de gel
Erisin sevgide sesler, olsun sesten bir sel
Yine de gel
Yine de gel!..
17
SEVGÝ DÜNYASI
18
CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - VII
Tonguç Hakkýnda - 1
"Tatar Atmaca köyünden bir köylü delikanlýsý çýkmýþ, önemli bir eðitim giriþimini
yönetme olanaðýný bulmuþ, bunu sýnýfýndan
kopmadan baþarmýþtýr. Köylü sýnýfýnýn bilinçlenmesi, haklarýna kavuþmasý için giriþtiði
çabalarla köylülerine yardým etmiþ, kurduðu
örgütün bu bilinçlenme yolunda baþarýlý olacaðýnýn birçok belirtisini ölmeden önce de
görmüþtür. Düþüncelerinden, ilkelerinden
dönmeden, yolundan sapmadan, eðilmeden
bütün hayatý boyunca bir tek yönde, bir tek
doðrultu üzerinde dimdik yürüyebilmiþtir.
Mutluluk bu deðilse nedir?"
Yalçýn Kaya
Hakký Tonguç, Dünya pedagoji ansiklopedilerine Köy Enstitülerinin bulucusu ve kurucusu olarak geçen tek Türk eðitimcisidir.
Falih Rýfký'nýn Ulus Gazetesi'nde çýkan bir
baþyazýsý TONGUÇ BABA baþlýklýydý. Yazar,
"Sakýn bu adý Ýdrisdaðý eteklerinde bir yatýr
adý sanmayýn" diyordu. "Halkýn umut
baðladýðý bir insaný, bir eðitimciyi gönlünde
azizleþtirmesidir. Ýlköðretim Genel Müdürü
Ýsmail Hakký Tonguç'a yakýþtýrýlan bir addýr
bu. Niçin Milli Þefe ya da Eðitim Bakaný'na
deðil de Tonguç'a "Baba" diyor halk,
Tonguç'u baðrýna basýyor? Çocuklarýna onun
SEVGÝ DÜNYASI
adýný koyuyor? Çünkü Tonguç halkýn baðrýndan fýþkýrmýþ, onun özlemini eyleme çevirmeye kalkýþmýþ, içinden çýktýðý sýnýfýn yoksulluðunu, ezilmiþliðini, sömürülüþünü
iliðinde, içinde duymuþ ve bu gerçeði
deðiþtirmek için savaþmýþ, savaþý örgütlemiþ
bir köylü aydýnýdýr...Tonguç Baba ve
arkadaþlarý, alýnlarýnýn teriyle, bol yemiþ
verecek bir aðacý sulamaktadýrlar."
Daha sonralarý eðitimsiz býrakýlan, yoksulluðun kucaðýna itilen umarsýz halk; önceleri
çapsýz devlet büyüklerini, yetmeyecek, mafya
babalarýný "baba" unvaný ile onurlandýracaktýr.
Türkiye'de Köy Enstitüleri konusunda
çalýþan bir araþtýrýcý Tonguç ve Hasan Âli
Yücel'in adýný anmadan Köy Enstitülerini
inceleyemez. Özellikle ilköðretim ve Köy
Enstitüleri konusu Tonguç'la iç içedir ve
Tonguç dünya eðitbilim ansiklopedilerinde
yer alan tek Türk eðitimcisidir.
Tonguç'un Anadolu bozkýrýnda yetiþtirdiði
çiçeklerden, Beypazarý'nýn Kapýlý Köyü'nden
rençber Durmuþ'un oðlu Talip Apaydýn Köy
Enstitüsü Yýllarý adlý küçük ama kapsamlý
kitabýnda bu deðerli eðitimciyi Bozkýr
Bahçývaný olarak anar ve þöyle der:
"Issýz Anadolu topraðýnýn birçok
köþelerinde, Hasanoðlan kýrýnda, Çifteler'in
Hamidiye köyünde, Kayseri'nin
Pazarören'inde, Sivas'ýn Yýldýzeli düzünde
daha birçok yurt kýrlarýnda, Trakya'nýn
Kepirtepesi'nde 1940'tan sonra aðaçlar
büyüyor, çiçekler açýyor, tarlalar yeþeriyordu.
Bu bahçelerin baþ bahçývaný Hakký
Tonguç'tu."
Tonguç halk çocuklarý üzerinde, eðitim sistemimizin hiç tanýmadýðý yepyeni bir öðretmen tipini geliþtirdi. Ýþlevi sýnýfýn kapýsýnda
baþlayýp karatahtasýnda biten, topluma arkasý
dönük, maaþ alma makinesi, köylüye "þunu
böyle yapýn" söylevleri çeken öðretmenler
yerine köye önder olabilecek; onun ilacýndan
suyuna, ekmeðine kadar her þeyi ile
ilgilenebilen öðretmen yetiþtirmeyi
19
amaçlamýþtý. Köy öðretmeni köyde saksý
çiçeði gibi bir süs olmaktan çýkacak, köylüye
okuma yazma öðretmekle yetinmeyecek,
onun yaþamýný deðiþtirmesine önayak olacaktý. Tonguç altý yüz yýldýr unutulmuþ, aþaðýlanmýþ Anadolu köylüsünün uyanmasýna öncülük
edecekti. Bunda elbette devrin
Cumhurbaþkaný Ýnönü'nün, Eðitim Bakaný H.
Âli Yücel'in de büyük katkýlarý oldu. Tonguç,
ilköðretim davasýnýn baþ mimarý olmakla birlikte hep ikinci planda kalmayý yeðledi, hiçbir
dönemde yapýlan yararlý iþleri kendine mal
etmedi. Ýlköðretim Genel Müdürlüðünden
ayrýldýktan sonra da küsmedi, sessizce köþesine çekilmekle birlikte kendisini arayan eski
öðrencilerine küsmemeyi, direþken olmalarýný
öðütledi durdu. Dýþ yardýmlarýn artmasýyla
köy eðitimine ayrýlacak ödeneklerin artýrýlacaðýný umuyor, bu ödeneklerle çok daha fazla
öðrencinin aydýnlanacaðý düþlerini kuruyordu.
Baþ söylemi þuydu:
"Her þeye raðmen çalýþýn, diriliðinizi,
ülkücülüðünüzü yitirmeyin. Kötü kiþilere
kýzýp da memleketinize küsmeyin."
Tonguç için Türk Pestalozzisi derler (not:
Johann Heinrich Pestalozzi, Ýsviçreli eðitim
reformcusudur.. Zürih Üniversitesinde eðitim
görmüþ ve sosyal reformlarla alakadar olmuþtur. Politikada söz sahibi olunca bir müddet
fakirlere yardým etmeyi gaye edinmiþ fakat
daha sonra bundan vazgeçerek, toplumun
yüceltilmesi için eðitime aðýrlýk verilmesi
fikrini savunmaya baþlamýþtýr.) aslýnda ona
çaðdaþ Türk Prometesi
demek gerekir. (not: Promete, ilk uygarlýðýn
öncüsüdür. Mitolojiye göre, Tanrý Zeus,
balçýktan yaratýlan insana can vermek için
gökyüzünden ateþi çalan Promete'yi ibret
verici bir þekilde cezalandýrýr. Bunun için de
her sabah bir kartal gelerek Kafkas daðlarýnda
bir kayaya baðlanmýþ olan Promete'nin ciðerlerini söker ve yer; ama Promete ' nin ciðerleri her gece yeniden eski hâline gelir. Bir
gün kahramanlýðý ile ünlü Herkül çýka gelir
20
ve her sabah Promete ' nin ciðerlerini söküp
yiyen kartalý öldürerek bu uzayýp giden
dehþet verici iþkenceye son verir. Böylelikle
insanlýða ateþ ve ýþýk getiren Promete
iþkenceden kurtulur, insanlýk ise ilkellikten
uygarlýða adýmýný atar. O gün bugündür
Promete daima insanlýk uðruna çile çeken ve
bu uðurda her türlü eziyete katlananlarýn;
Tanrý Zeus ise zulmün, haksýzlýðýn, keyfiliðin
ve zorbalýðýn timsali olarak hatýrlanmaktadýr...) On yýlý seferberlik halinde olmak
üzere yaþamý boyunca, acý çeken Anadolu
köylüsüne ýþýk götürmek için savaþmýþtýr. On
yýllýk Genel Müdürlüðü döneminde altýndaki
hurda ciple gitmediði köy kasaba kalmamýþtý.
Ölümünden 3 gün önce, 20 Haziran 1960
günü yazdýðý mektupta 27 Mayýs Devriminin
coþkusu ile yeni yasa tasarýlarýnda ilköðretimle ilgili maddeleri saptamaya çalýþtýðýný
yazmaktaydý. Ulusun okutulup aydýnlatýlmasý
konusu üzerinde durmadan kafa yoran, köyden yetiþen bu aydýný minnetle anýyoruz.
Tonguç; Silistire'nin Totrakan ilçesine baðlý
Tatar Atmaca köyünde 1893 yýlýnda doðmuþ.
Ailenin koyduðu ad Ýsmail, daha sonra soyadý
yasasý sýrasýnda, dedesinin kendisini
küçükken çaðýrdýðý "tongucum benim" sözlerindeki Tonguç sözcüðünü soyadý olarak
yazdýracaktýr nüfusuna. Tonguç'un
Bulgaristan'da doðduðu köyün adý þimdilerde
Kubadin (Sokol) olarak deðiþtirilmiþ.
Köy Enstitülü bir öðretmenin yolu bu köye
düþtüðünde köy okulunun her köþesinde
Tonguç'un resimlerini görür ve hayretler
içinde kalýr. Resimlerin altýnda þu yazý vardýr:
"Türk eðitimcisi Tonguç bu köyde doðdu"
Oysa ülkemizde bir anýtý bile yok. Batýkent'te
adýna açýlmýþ olan park bile bakýmsýzlýktan
mezbele haline gelmiþ. Þimdilerde hâlâ var
mý bilmiyorum.
Köy ilkokulunu bitirdikten sonra
Silistre'deki rüþtiyeyi de bitirecek ama babasý
bu kadar okumayý oðlunun iþgücüne olan
gereksinimi nedeniyle yeterli görecektir.
SEVGÝ DÜNYASI
Annesi Vesile Haným'ýn, babasýndan gizli
olarak gömleðine diktiði iki altýnla yola
düþen Hakký, okumak üzere babasýnýn iznini
almaksýzýn Ýstanbul yollarýna düþer. Ýstanbul
kenti ona dipsiz kuyu gibi karmaþýk ve
þaþýrtýcý gelir. Okumasýna yardýmcý olmasý
için köyde babasýndan ismini duyduðu
hemþehrisi iyiliksever bir paþanýn konaðýna
ulaþýr. Paþa ona ancak parasý olan kiþilerin
okuyabileceðini, isterse kendisini tramvay
þirketine biletçi olarak yazdýrabileceðini
söyleyerek okul yolunu kapatmaya çalýþýr.
Paþanýn yanýndan ayrýlýrken Tonguç þöyle
mýrýldanýr:
"Senin gibi çýkarcýlar yüzünden
babalarýmýz cahil kalmýþlar, yoksul
düþmüþler. Okumak için her þeyi göze alacaðým, ne edip edip okumanýn yolunu bulacaðým. Benim gibi zahmet çeken çocuklarýn
zahmetsizce okumalarý için ömrüm oldukça
çalýþacaðým. Koca Paþa! Seninle yirmi yýl
sonra karþýlaþmak isterim. Yazýklar olsun
senin paþalýðýna!.."
O paþa gibi niceleri, nice kara gözlüklü
çýkarcý politikacýlar, kýyýmcýlar, öðretmenlere
"hain" damgasý vuran niceleri tarihin tozlu
yapraklarýna gömülüp gidecek, köylü aydýný
Tonguç hem halkýn gönlünde hem de dünya
pedagoji tarihinde lâyýk olduðu yeri alacaktýr.
Bertold Brecht, "Öðretmene Övgü" adlý
yapýtýnda þöyle der:
"Sen aç ve çýplak, al kitabý eline!
Bir silahtýr sana o,
Sarýl ona baþa geç!"
Tonguç, bu silahý halkýn eline vermeyi
amaçlayan bir eðitimciydi.
Tonguç, sonunda Maarif Nezaretine bir
dilekçe yazar, bir fýrsatýný bularak Ýttihad-ý
Terakki'nin ünlü Maarif Nazýrý Þükrü Bey'in
odasýna dalar, dilekçesini uzatýr. Onun
Silistireli olduðunu dilekçede okuyan Bakan,
Tonguç'u kendi memleketi olan
Kastamonu'daki öðretmen okuluna göndermeyi önerir. 4 mecidiye tutarýndaki yol
SEVGÝ DÜNYASI
giderini de ilgili daireden alan Tonguç, I.
Dünya Savaþý'nýn ilk günlerindeki olumsuz
koþullar nedeniyle trenle Adapazarý'na,
oradan da yürüyerek Kastamonu'ya ulaþmak
için günlerce taban teper. Kâh yayan, kâh
katýr sýrtýnda sürdürülen zorlu bir yolculuk
sonunda okula ulaþýr. Bir buçuk yýl kadar
Kastamonu Erkek Öðretmen Okulunda öðrenim gördükten sonra Þükrü Bey'e mektup
yazarak kendisini Ýstanbul'a aldýrmasýný rica
eder. Onun aklý, hep övgülerini duyduðu
Ýstanbul öðretmen okulundadýr. Bakan'dan
gelen olumlu yanýt üzerine Ýstanbul'a hareket
eder.
Bir "Maarif Vekili" ile mektuplaþabilmek!
Bunu hiç unutmayacaktýr. Ýlerde yönetimde
söz sahibi olduðu zaman, öðrencilerle, öðretmenlerle mektuplaþma yolunu açýk tutacak,
onlarýn kendisine rahatça ulaþmalarýný saðlayacaktýr.
Ýstanbul Erkek Öðretmen Okulu öðretmen
diplomasýný aldýðý okul olur (1918). Ýstanbul
Öðretmen Okulu dönemin en iyi öðretmen
okuludur. Mustafa Satý Bey'in 1909-1911 yýllarý arasýndaki yöneticiliði sýrasýnda giriþtiði
iyileþtirme atýlýmlarý, okulu benzerlerinin
üstüne çýkarmýþtýr.
Okulun öðretmen kadrosunda Ýhsan Sungu,
Selim Sýrrý Tarcan, Ýhsan Þerif gibi ilerde
cumhuriyet eðitiminde yararlý iþler yapacak
öðretmenler vardýr. Tonguç, bu öðretmenlerinden övgü ile sözeder:
"Adlarýný her zaman saygý ile andýðýmýz bu
ülkücü insanlar bize, öðretmenlik mesleðini
sevdirmiþler, hattâ daha ileri giderek, "halký
bilgisizlikten, ülkeyi de içinde bulunduðu
sýkýntýlý durumdan öðretmenlerin kurtaracaklarý" düþüncesini aþýlayabilmiþlerdir."
Tonguç 1918 yýlý Eylül ayýnýn sonlarýna
doðru yirmi arkadaþýyla birlikte Almanya'ya
gönderilir. Karlsruhe yakýnýndaki Ettlingen
kasabasýnda öðretmen seminerine katýlýr.
Okuldan Tonguç'a verilmiþ kimlik belgesinde
onun doðum tarihi olarak 1893 yerine 1897
21
yazýlmýþ. Bu deðiþikliðin, büyük olasýlýkla
onun Almanya'da öðretim görebilmesi için
Bakanlýkça kasten yapýlan bir yaþ küçültmesi
olduðu da söylenebilir.
O yýllarda öðretmen okulu yöneticilerinin
iyi öðrencilerin yetiþmeleri için bu tür olumlu
yanýltmalara baþvurmalarý olaðan sayýlýrdý.
Benzer olumlu yanýltmalardan biri de Tonguç
tarafýndan 1924 yýlýnda yapýlacaktýr. 1924
yýlýnda Ankara Öðretmen Okulu Müdür
Yardýmcýsý iken Tonguç, Almanya'ya yollanmak istenilen ama bir gözünde sakatlýk olan
iyi bir öðrencinin gidebilmesini saðlamak için
Bakanlýða yolladýðý evraka onun bu göz
sakatlýðýný belirtmeyen bir fotoðrafýný
yapýþtýracaktýr. Bu genç daha sonraki yýllarda
Bakanlýk Müsteþarlýðýna kadar yükselecektir.
Türk öðrenciler Almanya'da iken, 1918
yýlýnýn Ekim ayýnda Kiel'deki donanma ayaklanacak, 11 Ocak 1919 günü baþlayan iç
savaþ yüzlerce devrimcinin ölümüyle
sonuçlanacaktýr. Daha öðretimlerinin ilk günlerinde bu tür bir olayý yaþayan Türk öðrenciler çok geçmeden anayurttan gelen
Mondros antlaþmasý haberiyle iyice yýkýlacaklardýr. Savaþý, Almanya ile birlikte kaybeden,
kaybetmiþ sayýlan Osmanlý Ýmparatorluðu'nun
ödenek yoksulluðu çektiði o günlerde,
Tonguç elinde fýrça ve rulo ile çeþitli badana
boya iþleri yaparak karnýný doyurur. Yaptýðý
iþten yüksünmediði gibi "Koþullar böyle
olmasaydý yaþamýn yadsýnmaz asýl yanýný
tanýyýp tatmaktan yoksun kalacaktým" diyerek
o durumdan ders aldýðýný da ilerdeki yýllarda
hep söyleyecektir. 1919 yýlý Nisan ayýnda
gelen resmi yazýyla öðrenimlerine son verilen
Türk öðrenciler Hamburg limanýna yanaþan
Akdeniz gemisiyle ülkeye geri dönerler.
Tonguç elindeki avucundaki parayý eðitimle
ilgili Almanca kitaplara yatýrýr. Pabst'ýn Çaðdaþ Eðitimin Sorunlarý, E. Weitsch'in Alman
Halk Yüksek Okulu Ýçin Esaslar ve Ýlkeler,
Kerschensteiner'in Ýþ Okulu adlý kitaplarý
bunlar arasýndadýr.
22
Yurt dýþýnda öðretim gören öðrencileri ülkeye geri getiren Akdeniz adlý gemi
Haydarpaþa'ya yanaþýrken ayný gün Bandýrma
adlý bir baþka gemi de ülkenin yazgýsýný
deðiþtirecek bir baþka yolcuyu 19 Mayýs 1919
günü Samsun'a çýkarmaktaydý.
O tarihten sonra Ýsmail Hakký; Eskiþehir,
Konya, Adana, Ankara öðretmen okullarýnda
resim-iþ öðretmenlikleri yapar.
Mustafa Kemal ve ülkü arkadaþlarý savaþýn
en yoðun günlerinde, öðretimleri yarým kalan
gençleri eðitmek amacýyla tekrar Almanya'ya
gönderme kararý alýrlar. Tonguç ve arkadaþlarý
1921 yýlýnda Antalya limanýna yanaþan bir
Ýtalyan gemisiyle yarým kalan eðitimlerini
tamamlamak üzere tekrar Almanya'ya giderler. Yolculuk boyunca Tonguç, politika
alanýnda yanlýþlarýn bataðýna sürüklenerek
Mustafa Suphi ve diðer arkadaþlarýyla birlikte
Sürmene açýklarýnda öldürülen Ethem Nejat
gibi deðerli bir eðitimciyi anýmsar. Siyasal
yaþamýn acýmasýz ortamýna bulaþmadan
amaçlarýna varabilmek bir eðitimci için asýl
yol olmalýdýr kararýný verir. Tüm yaþamý
boyunca siyasete bulaþmama ilkesini bu yolculukta verdiði karara borçlu olduðunu sýk sýk
dile getirmiþtir.
Tonguç, 1921-1922 ders yýlýnda, KarlsruheBaden Güzel Sanatlar Akademisine ve
Karlsruhe Beden Eðitimi Enstitüsüne devam
eder. Bu öðrenimi sýrasýnda iþ eðitimi ve üretime dönük eðitim konularý kafasýnda iyice
yer eder. Ülkeye dönerken gene tüm parasýný
eðitimle ilgili kitaplara ayýrýr. Ölümünden iki
ay kadar önce Gazi Eðitim Enstitüsüne
baðýþladýðý kitaplardan baþka þu anda Engin
Tonguç'un belgeliðinde mevcut 400 kadar
Almanca kitabýn büyük bölümünü bu sýrada
saðladýðý sanýlýyor.
1922 yýlýnýn Haziran ayýnda Almanya'dan
ayrýlan Tonguç, Avusturya üzerinden
Bulgaristan'a geçer ve 30 Haziran 1922 günü
Varna'dan hareketle Ýstanbul'a varýr.
Döndükten sonra Konya Erkek Öðretmen
SEVGÝ DÜNYASI
Okulu ve Konya Lisesi resim-eliþi öðretmenliði görevlerini üstlenir (1922-1924). Kýsa
zamanda kendisini öðrencilere sevdiren bu
genç öðretmen için yýllar sonra bir baþka
öðretmen þunlarý yazacaktýr:
"Mistik ortamlý bir kentte, içinde mescit,
imam olan bir okulda onun ders yöntemleri
önemli yenilikler getirdi...Bu koþullardaki bir
öðretmen okulundan idealist olduðu kadar da
gerçekçi genç bir öðretmen kuyruklu bir
yýldýz gibi çakýp geçecekti."
Ardýndan Ankara Erkek Öðretmen Okulu
müdür yardýmcýlýðý, daha sonra Adana Erkek
Öðretmen Okulunda öðretmen olarak görev
yapar. 1925 yýlý Mart ayý baþýnda bakanlýkça
bir kez daha Avrupa'ya gönderilecektir. Önce
Ýtalya sonra Almanya, Fransa ve Ýngiltere'deki
mesleki eðitim kurumlarýný inceler. Leipzig
Pedagoji Enstitüsüne baðlý Ýþ Eðitimi seminerine katýlýr. Avrupa'da kaldýðý iki aylýk süre
içerisinde Ýngiltere'deki Endüstri Meslek
Okullarýný, Almanya'daki Schondorf Köyü
Kýr Eðitim Yurdunu, Almanya ve Fransa'daki
Deney Okullarýný gezip inceleyecektir. Bu
gezisi sýrasýnda Tonguç, Münih'te ünlü
eðitimci Kerschensteiner'i evinde ziyaret edecektir. Dönüþünü Romanya üzerinden
yapacak ve köyünü, okulunu son defa ziyaret
edecektir.
Gezi dönüþü Avrupa Meslek Mekteplerine
Dair baþlýðý altýnda Bakanlýða verdiði
inceleme raporu 1925 yýlýnda Maarif Vekâleti
Mecmuasý'nýn 5. sayýsýnda yayýnlanýr.
Raporda þunlarý yazmaktadýr:
"...Ulus çoðunluðunu oluþturacak bu geleceðin vatandaþlarýnýn eðitimi, üretici duruma
getirilmeleri hükümetlerin önemli görevleri
arasýna girmiþtir. Çaðdaþ bir devlet ekonomik
yaþamýn iþ cephesini üstelenmiþ vatandaþlarýn
eðitimini, hukukunu çaðdaþ bir örgütlemeyle
saðlamadýðý sürece, bu vatandaþlar yaþamlarýný hazýr yiyicilere satmak, en insanlýk dýþý
koþullarda, kendileriyle birlikte sömürücü
birçok insaný da beslemek zorunda kalacak-
SEVGÝ DÜNYASI
lardýr."
Bu raporun, tutucu eðitimcilerle
Osmanlýlýktan sýyrýlamamýþ bazý Bakanlýk
yöneticilerini rahatsýz etmiþ olduðunu
söyleyebiliriz... Nasýlsa böyle bir inceleme
gezisi olanaðý verilmiþ bir resim-eliþi öðretmeni eðitim ve öðretim dersleri vermeye
kalkýþýyor. Bir de eðitim ve toplumsal eþitsizlikler, sömürü düzeni arasýndaki iliþkileri kurcalamak gibi tehlikeli ve eðitbilim dýþý alanlara giriyor. Bu Ýsmail Hakký adýnýn yanýna
þimdiden bir soru iþareti koymakta yarar var!.
Ýsmail Hakký, yurda döndükten sonra
Ankara Öðretmen Okulu resim-eliþi öðretmenliðine yeniden atanýr. Bir denetim sýrasýnda, Maarif Müfettiþliði yapan Cevat
Dursunoðlu gibi deðerli bir eðitimciyle
tanýþýr. Uzun yýllar sürecek bir dostluk baþlar
aralarýnda. Yýllar sonra, Dursunoðlu, Ýlköðretim Genel Müdürünü arayan Saffet Arýkan'a
Tonguç'u salýk verenlerin baþýnda gelecektir
1927 yýlýnda, kendisi gibi öðretmen olan
Nafia Haným ile evlenir ve ayný yýl Eliþleri
Rehberi adlý ilk kitabý Arapça harflerle yayýnlanýr. Maarif Bakanlýðý Levazým ve Ders
Aletleri Müzesi Müdürü olarak göreve atanan
Tonguç, 1929 yýlýnýn Ekim ayýnda, Müsteþar
Kemal Zaim Sunal'la birlikte Avrupa'ya gider.
Amacý Ýtalya, Fransa, Ýsviçre, Ýngiltere,
Almanya, Avusturya gibi ülkelerdeki yeni
eðitim yöntemlerini incelemek, bunun yanýnda yeni açýlacak Resim-Ýþ Bölümü içindeki
iþliklerin donatýmlarýný saptamaktýr.
Bulgaristan, Yugoslavya, Macaristan ve
Çekoslovakya üzerinden Almanya'ya gidecek,
ayný yoldan 3 Aralýk'ta yurda döneceklerdir.
Ýki ay süren bu gezi sýrasýnda deneme eðitim
okullarýný inceleme olanaðýný bulurlar.
Bu iþ gezisinden de Tonguç gene bir bavul
dolusu kitap getirecektir. Kitaplar arasýnda
Pestalozzi, Kerschensteiner, Dewey gibi iþ
eðitimi öncülerinin kitaplarý olduðu kadar
sosyalist, Marksist eðitimcilerin de kitaplarý
vardýr. Tonguç 1930-1933 yýllarý arasýnda
23
yoðun bir biçimde eðitimle ilgili Almanca
yazýlmýþ kitaplarý inceler.
Tonguç, 1931 yýlýnda Ankara Muallimler
Birliðinin 1 numaralý yayýný olarak
Kerschensteiner'in Mürebbinin Ruhu adlý
kitabýnýn Türkçe çevirisini yayýnlar.
Araþtýrmacý Fay Kirby bu kitap için þunlarý
söyler:
"Dar anlamýyla pedagojik olan bu eseri
çevirmekle, o zamana kadar pedagog olarak
tanýnan ve sayýlan zatlarýn tekelindeki alana
tecavüz etmiþ olmaktaydý..."
1924-1927 yýllarý arasýnda ortaokullara
resim dersi konulur ama elde bu okullara verilecek resim öðretmeni yoktur. Resim-Ýþ
öðretmeni yetiþtirmek üzere bir okul açýlmasý
kararlaþtýrýlýr ve bu görev Tonguç'a verilir.
Tonguç, açýlacak okula öðretmen yetiþtirmek
üzere, öðretmen okulu mezunlarý arasýnda
sýnavla saptanacak 5 kiþinin Berlin'e resim-iþ
eðitimi görmelerini saðlamak için gönderilmelerini önerir. Malik Aksel, Þinasi
Barutçu, M. Ali Atademir, Hayrullah Örs,
Ý.Hakký Uludað Berlin'e gönderilir.
1932-1933 ders yýlýnda Gazi Eðitim
Enstitüsü içerisinde Resim-Ýþ Bölümü açýlýr
ve Bölüm baþkanlýðýna Tonguç getirilir. Bu
þubede görerek-yaparak öðrenme ilkeleri
üzerinde uzun boylu araþtýrmalar yapar. 1928
yýlýnda öðretmen okulunu bitirenler arasýnda
yapýlan sýnavý kazanarak yurtdýþýnda resimeliþi öðrenmek üzere gönderilen 5 öðretmen
1932 yýlýnda eðitimlerini tamamlayarak yurda
dönerler.
Resim-Eliþi Bölümü aðýrlýklý olarak iþ
eðitimi ilkelerini uygulamaktadýr. Ýlerde
ortaya konulacak olan Köy Enstitülerinin
ilkesel hazýrlýklarý burada yapýlýr. Köy
Enstitüleri konusunda doktora yapacak olan
Fay Kirby bu çalýþmalarla ilgili olarak þunlarý
yazacaktýr:
"Tonguç'un, Türkiye'nin eðitim yoluyla
deðiþmesi sorununun deneysel yoldan çözümlenmesine iliþkin araþtýrmalarý Gazi Eðitim
24
Enstitüsündeki bu çalýþmalarla biçimlenmiþtir...Türkiye, eðitim sorunlarýnýn çözümü
olarak Köy Enstitüleri uygulamasýný hiçbir
yabancý eðitimciye borçlu deðildir. Tonguç'u
þu ya da bu eðitim düþünürüne benzetmek
onun büyüklüðüne bir þey katmaz... Batýnýn
isim yapmýþ eðitimcileri pek uzun ömürlü
olmayan birkaç deney yapmaktan öteye geçememiþlerdir."
O tarihlerde Gazi Eðitim Enstitüsünün bir
baþka bölümü olan Pedagoji Bölümünün
baþýnda Dr. Halil Fikret Kanad bulunmaktadýr. Bölüm, Dr. Kanad'ýn eðitbilimsel görüþleri doðrultusunda çalýþmakta, tam bir bilgi
okulu niteliði taþýmaktadýr. Türkiye'nin eðitim
kurmaylarýný yetiþtirecek olan Pedagoji
Bölümünün Baþkaný Kanad'a göre iþ eðitimi
yalnýzca öðretmek amacýyla sýnýrlý kalmalý,
temrin (alýþtýrma) niteliðini aþmamalý, hele
hele üretimle hiç baðlantýlý olmamalýdýr.
Ekonomik deðer getiren, üretime dönük iþ,
öðrenciyi maddeci yapar.
Hürrem Arman, yýllar sonra yazdýðý
Piramidin Tabaný adlý kitabýnda þöyle diyecektir:
"Pedagoji Bölümünde özel ve genel öðretim yöntemleri dersleri çok yararlý geçiyordu.
Ama bunlarda Ýsmail Hakký Bey'in anlayýþýný
bulamýyorduk. Pedagoji Bölümü, Türk
eðitimine bir yön vermek amacýyla bir araþtýrma kurumu olarak kurulmuþtu. Oysa okulun
ve Pedagoji Bölümünün yurt içinde bir
araþtýrmaya yöneldiði görülmüyordu."
Ne var ki Dr. Kanad'ýn kiþisel etkisi, bu
bölümün bazý öðrencileri üzerinde o denli iz
býrakacaktýr ki, bu etki onlarýn öðretmenlik
yaþamlarýnda da sürecektir. Bu öðretmenler
içerisinde Köy Enstitülerinde görev alan
bazýlarýnýn Köy Enstitüleri Sistemini bir türlü
kavrayamadýðý da saptanacaktýr.
1932 yýlýnda Resim-Eliþleri ve Sanat
Terbiyesi adlý kitabý A. Halit Kitapevince
yayýnlanýr. 1933 yýlýnda Tonguç, iki kitap
yayýnlar. Birinci kitap Kerschensteiner adýný
SEVGÝ DÜNYASI
taþýmaktadýr. Ýçinde bu ünlü eðitimcinin iþ
okulu, vatandaþlýk eðitimi gibi konulardaki
görüþler yer almaktadýr. Ýkinci yayýnladýðý
kitap ise Ýþ ve Meslek Terbiyesi adýný taþýyordu. Onun ilk özgün yapýtý sayýlabilecek bu
kitap, sözde eðitim otoritelerine, onlarý
kýzdýracak ölçüde kafa tutmaktaydý. Herhangi
bir akademik saný bulunmayan, dizgesel bir
eðitbilim öðrenimi görmemiþ, hattâ yüksek
öðrenim gördüðü bile kuþkulu bir resim
öðretmeni onlarýn alanlarýna girmiþti.
Affedilecek bir þey deðildi bu davranýþ.
Kitap, ardýndan gelecek olan Köyde Eðitim
adlý kitabýn öncülü gibidir. Ýçinde üç bölüm
vardýr: Ýþ kavramý, meslek kavramý, iþ ve
meslek eðitiminin amaç ve görevleri. Kitap
dikkatle incelendiðinde onun iþ, eðitim
kavramlarýnýn Kerschensteiner ve Dewey'in
anlayýþlarýndan farklý olduðu görülür. Bu
kitaptaki eðitim görüþleri daha çok
Pestalozzi'nin görüþlerine yakýndýr.
Ýlerdeki yýllarda uygulamaya konulacak
olan Köy Enstitüleri Sisteminin uygulanmasý
bakýmýndan bu kitabýn önemine ilk kez
dikkati çeken de 1962 yýlýnda yaptýðý araþtýrmada konuya eðilen araþtýrmacý Fay Kirby
olacaktýr. Kirby'ye göre "okunmasý kolay
olmayan bu kitaba bir bütün olarak bakýnca
en sonunda Köy Enstitüleri olarak gerçekleþen bir rüyayý anlattýðý görülür."
1933 yýlýnda Cumhuriyet'in 10. yýl kutlamalarý kapsamýnda olan Gezici Eðitim
Sergisiyle, Cumhuriyetin eðitim atýlýmlarý iki
ay boyu sürecek bir tren gezisiyle Anadolu'ya
tanýtýlmak istenilir. Serginin tüm hazýrlýklarýný
bu bölümün öðretmen ve öðrencileri üstlenirler. 21 Nisan-4 Haziran tarihleri arasýnda
Ankara-Kayseri-Sivas-Amasya ve Samsun
tren yolu üzerindeki küçüklü büyüklü tüm
istasyonlarda durmak üzere bir tren gezisi
yapýlýr. Bu geziye Hakký Tonguç, Ferit Oðuz
Bayýr, R. Þemsettin Sirer, Sadri Ertem eðitimci olarak katýlýrlar. Gezici sergi aracýlýðýyla
Tonguç, deðiþik yerlerdeki öðretmenlerin
SEVGÝ DÜNYASI
sorunlarýnýn üzerine eðilmek olanaðý yanýnda,
birlikte geziye çýktýðý eðitimci arkadaþlarýný
da daha yakýndan tanýma olanaðý bulur.
Ýlerdeki çalýþmalarýnda bu tanýdýðý kiþilerden
iþe yarayanlarý ayýracak ve onlarýn eðitim bilgilerinden Enstitüler Sisteminde yararlanacaktýr.
Tren yolculuðu sýrasýnda eðitimciler arasýnda eðitim konularýyla ilgili çeþitli düþünceler
ortaya sürülür ve tartýþýlýr. R.Þemsettin Sirer
ile Ferit Oðuz Bayýr arasýnda karþýt görüþler
ortaya çýkmýþtýr. Tonguç ortaya sürülen
düþüncelerden Bayýr'ýn yaklaþýmlarýný kendince daha doðru bulmakla birlikte bu konuda
bir yorumda bulunmaz. Ýlerde göreve
geldiðinde Ýlköðretim Þube Müdürlüðünün
baþýna Ferit Oðuz Bayýr'ý getirmekte yarar
görecektir.
1934 yýlýnda meslektaþý R.Þemsettin
Sirer'le birlikte çevirisini yaptýklarý Almanya
Maarifi adlý kitap Devlet Matbaasýnca basýlýr.
25
Bu çalýþma, doðalarý deðiþik iki meslektaþýn
birbirlerini daha iyi tanýmalarýna neden olur.
Çaðdaþ ve gerçekçi düþünce yapýlarýna kolayca uyum gösteren Tonguç'a karþýn Sirer hep
kuþkucu ve kararsýz olacak ve günü
geldiðinde de için için kýzdýðý ya da
kýskandýðý bu meslektaþý için "kendine özgü
tehlikeli düþünceleri var" diyecek, halk için
kalýcý birþey yapamamanýn verdiði eziklikle
sadece Tonguç'a deðil onun en önemli eseri
olan Köy Enstitülerine de düþman kesilecektir.
Almanya Maarifi adlý çalýþmanýn tümünün
Tonguç'un elinden çýktýðý bellidir zira, R.
Þemsettin Sirer'in bu kitap dýþýnda Milli
Eðitimle ilgili ciddi hiçbir yapýtý yoktur.
Köy Enstitülerinin kurucusu Ýsmail Hakký
Tonguç'un yaþam öyküsüne özellikle Köy
Enstitülerinin kuruluþunda verdiði çabalara,
eðitim konusundaki düþüncelerine gelecek
sayýlarýmýzda da devam edeceðiz.
A s t r a l
S e y a h a t l er
Yaþarken Bedeni
Terkedip Dönmek
Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt
SEVGÝ DÜNYASI
Ýnsan yaþamý efsaneler, masallar,
rivayetlerle örülmüþtür. Geçmiþte
yaþamýþ kiþilere atfedilen davranýþlar,
özellikler, mucizevi vasýflar, nesilden
nesile aktarýlýp, belleklerde saklanýr,
konuþulur dururlar.
Bu kiþilerin kimi peygamberdir, kimi
ermiþ diye anýlýr, bazýlarý bilge veya kutsal kiþi diye. Deniz üzerinde yürüyenler,
kurtla kuþla konuþanlar, hastalarý bir
dokunuþla iyi edip, ölmüþleri diriltenler,
ayný anda birkaç yerde birden görülenler.
Ýnsanlarýn çoðu bu anlatýlýp hatta kutsal
kitaplarda sözü edilenlere, inançlarý öyle
dediði için inanýrlar, bir kýsmý da bu tip
þeyleri modern dünyanýn bilgi ve anlayýþý
kapsamýna sýðmadýðý için tümden reddeder, gerçek dýþý olarak nitelerler.
Çok önceleri gerçekleþmiþ ve anlatýla
yazýla günümüze eriþmiþ olan bu
fenomenleri olmuþ kabul etsek veya
çaðýmýzýn tartýp ölçen bilimine sýðmadýðý
için reddetsek de, onlar dünya geçmiþi
içindeki yerlerini korur ve var olmaya
devam ederler. Çünkü belki henüz
bilmediðimiz bir gerçeðe dayanmaktadýrlar ve o gerçekleri keþfedebilmemiz için
de, bilimimizin sýnýrlarýný geniþletmesi ve
öðrenmeye devam etmesi gerekmektedir.
Bir Müsbet Bilimci
Spritüel Yollarda
Robert A. Monroe, Amerika'da
Virginia eyaletinde yaþayan bir makine
ve elektronik mühendisi. Kendisi ayrýca
Ohio Üniversitesinde gazetecilik de tahsil
27
etmiþ birisi. 1958 senesine gelindiðinde,
Eyalet radyosunda metin yazarý ve program müdürü olarak çalýþmakta ve eþi ve
çocuklarýyla normal bir yaþam sürmekte.
Ayrýca kendisine ait radyo kanallarý ve
bir TV vericisi var. Yani yaþamý hemen
her baþarýlý bir iþ adamýnýn yaþamý gibi
düzgün ve yolunda. Yaptýðý tek norm dýþý
faaliyet, evinde kurduðu bir ses laboratuvarýnda, uykuda öðrenme konusunu kendi üzerinde yaptýðý deneylerle araþtýrmak.
Bir pazar günü, bir zaman, yine laboratuvarýnda, kendi doldurduðu ses bandlarýyla çalýþýr. Yaptýðý deneme, tamamen
izole edilmiþ odada, sadece tek bir kulaðý
üzerinden gelen sesi dinlemeye ve diðer
duyu organlarýný kapatmaya yöneliktir.
Bu þekilde gelen bilgiyi hafýzasýna kaydetmeye çalýþýr. Bu denemeden hemen
bir saat kadar sonra, göðüs kafesinde,
diyafram yöresinde ortaya çýkan þiddetli
bir aðrýyla sarsýlýr. Önce bir gýda
zehirlenmesi zanneder ama aile fertleri
onunla ayný þeyleri yemiþtir ve herkes
saðlýklýdýr. Sancý kesilmediðinden, telefonla bir doktor bulmaya çalýþýr ama tatil
gününde kimseyi yerinde bulamaz. Aldýðý
ilaçlar tesir etmez. Bütün gün bu þiddetli
sancýyý çektikten sonra nihayet geceyarýsý, bitkin halde uykuya dalar. Ertesi
günü sancý geçmiþtir ve yerinde þiddetli
bir adale tutukluðu býrakmýþtýr.
Kendisi daha sonra bunu, baþka türlü
izah edemediðinden, "sihirli deðneðin ilk
dokunuþu" olarak tanýmlýyor.
Üç hafta sonra biraz dinlenmek için
uzandýðý kanapede, göðün kuzey tarafýn-
28
dan sarý bir ýþýk demetinin üzerine doðru
geldiðini görür. Bu ýþýk kendisine
ulaþtýðýnda, tüm bedeni sarsýlmaya ve
titreþmeye baþlar. Kendisini sarmalayan
görünmez baðlara karþý savaþarak
yerinden doðrulmaya çalýþýr. Nihayet
oturabilir ve titreþimler durur.
Korkmuþtur, aklýna sara nöbetlerinden,
beyin tümörlerine kadar çeþitli hastalýklar
gelir. Ama olay sýrasýnda bir an bile bilincini kaybetmemiþ, evdeki gürültüleri
iþitmiþ, her þeyi normal görmeye devam
etmiþtir. Endiþe içinde doktoruna koþar.
Onu esaslý bir muayeneden geçiren doktor, hiçbir saðlýk sorunu bulunmadýðýný
bildirip, belki fazlaca çalýþtýðýný, biraz
dinlenmesini salýk verir.
Sonraki günlerde, bu durum baþýna
daha sýk gelmeye baþlar. Titreþimler
sýrasýnda bedeninin, baþýndan ayaklarýna
gidip sonra yine baþýna dönen ve kývýlcýmlar saçan bir elektrik çemberinin
içinde kaldýðýný farkeder. Fiziki bir sorun
olmadýðýndan, Monroe bunun bir çeþit
halisünasyon olduðunu düþünür. Tanýdýk
bir psikiyatra danýþýr. Psikiyatr Dr.
Bradshaw durumunun herhangi bir
hastalýk þemasýna uymadýðýný, olayý takibetmesini söyler. Monroe yavaþ yavaþ
titreþimlere alýþýr. Geldiklerinde paniðe
kapýlmaz, merakla baþka neler olacaðýný
beklemeye baþlar.
Yine yataðýnda yatarak tüm bedenini
sarsan titreþimleri takibettiði bir gece,
yataktan yere sarkýttýðý sað elinin, halý
içinden geçerek zemine ulaþtýðýný, kolunu
uzattýkça zeminden de iki kat arasýna girerek, oradaki tahta talaþlarýna ve çivilere
SEVGÝ DÜNYASI
dokunduðunu hisseder. Bir baþka gecede
de, kendisini birdenbire sýrtý tavana dayalý vaziyette bulur. Aþaðýya baktýðýnda,
yatakta yatan karýsýný ve onun yanýnda
uzanmýþ kendi bedenini görür. Öldüðü
korkusuyla kendisini aþaðýya atar ve bir
dalgýcýn suya daldýðý gibi bedenine dalar.
Farkeder ki ölmemiþtir, hâlâ yatakta yorganýn altýnda yatmaktadýr. Tüm azalarý
normal iþlemektedirler. Yaþadýðý olayýn
heyecanýyla kalkar, ev içinde dolaþýr.
Baþýna ne geldiðini anlamýþ deðildir.
Yeniden doktoruna gider. Yapýlan
tahliller, çekilen rontgenler, elektrokardiyografiler, beyin elektrolarý fiziki
açýdan saðlam bir Monroe gösterir.
Neticede içinde bulunduðu durumu
aydýnlatan kiþi, o ana kadar olayý takibetmesi için onu yüreklendiren psikiyatr
Dr. Bradshaw olur. Temsil ettiði bilim
dalýna çok dar bir açýdan bakmadýðý
anlaþýlan Dr. Bradshaw kendisine,
yaþadýðý olayýn, bir zaman için fiziki
bedenden çýkmak þeklinde anlatýlabilecek
bir fenomen olduðunu ve bunun doðu
dinlerinde tatbik edildiðini açýklar.
Böylece, o zamana kadar sadece müsbet ilimleri kabul etmiþ, bütün dünya
anlayýþýný ve yaþam felsefesini bunun
üzerine kurmuþ olan mühendis Robert A.
Monroe, yepyeni bir kavramla ve yaþam
biçimiyle tanýþýr ve hayatý altüst olur.
Astral seyahat veya "Out of Body
Experience" ( Beden Dýþý Deneyimleri)
veya kýsaca OBE olarak tanýmlanan bu
fenomene ve onun tanýnýp açýklanmasýna,
sonradan tüm yaþamýný adayacak ve
1973'de Virginia'da kurmuþ olduðu
SEVGÝ DÜNYASI
dünyaca meþhur "Monroe Institute of
Applied Sciences" araþtýrma merkezini,
dünyaya veda ettiði 1995 senesine kadar
yönetecektir. Bu merkezde günümüze
kadar çeþitli þekillerde ve bilhassa
Monroe tarafýndan geliþtirilen HemiSync metodu tatbik edilerek, denekler
üzerinde baþarýlý OBE denemeleri
yapýlmýþ ve halen yapýlmaktadýr. Monroe
konu üzerinde 3 kitap yazmýþtýr ve bu
kitaplar dünyaca, astral seyahatler
konusunun baþ eserleri sayýlmaktadýr.
29
Astral seyahatlerin, yani kiþinin bir
zaman için bedeni dýþýnda yapabildiði
faaliyetlerin sadece subjektiv deneyimler
olmadýðýný, bedenden bu çýkýþlara ait
deliller de toplanabileceðini de, ilk adýmlarýnýn ardýndan yaþadýðý denemelerde
öðrenir ve bunlar içinden ilk deneyimini
"Der Mann Mit Dem Zwei Leben" (Ýki
Yaþamlý Adam) adlý ilk kitabýnda þöyle
nakleder:
Yazýmýzýn giriþinde, bugüne kadar
bir efsane halinde anlatýla gelen
olgulardan ve bunlar arasýnda "ayný
anda birkaç yerde görünmek"
fenomeninden söz etmiþtik.
Günümüz bilimi, henüz açýklayamadýðý konularý reddetmekten
vazgeçip, araþtýrma sýnýrlarýný
geniþlettikçe, bu fenomenle
OBE'ler, yani astral seyahatler
arasýndaki benzerlikleri de keþfedecek ve açýklayabilecektir mutlaka.
Deneyimler Ýlerledikçe
Monroe, deneyleri ilerledikçe, bedenini
daha subtil yapýda olan bir beden içinde
terkettiðini, bir yere veya bir þahsýn yanýna gitmek istediði zaman, bunu düþünmesinin yettiðini, mesafelerin önemi
olmadýðýný keþfeder. Ýkinci bedeni ve
azalarý, istediði kadar uzayýp kýsalabilmekte, bu beden içinde yürüyebildiði
kadar havada çeþitli hýzlarda
süzülebilmekte, yerden istediði kadar
yükselebilmekte, sert cisimler içinden
geçebilmektedir.
"10 Eylül 1958 Öðleden sonra, Dr.
Bradshaw'ý evinde ziyaret etmek amacýyla yukarýya doðru süzüldüm. Doktorun
soðuk algýnlýðýndan yatakta olduðunu
biliyordum ve onu yataðýnda görmek
istedim. Çünkü daha evvel yatak odasýný
hiç görmemiþtim. Ona bu odayý tarif edebilirsem, gerçekten oraya gitmiþ olduðumu ispatlayabilirim diye düþünüyordum.
Havada döndüðümü, bir tünelden geçtiðimi ve sonra yüksekte bir yere doðru yükseldiðimi hissettim. Dr. Bradshaw'ýn evi
benim büromdam 8 kilometre uzakta bir
30
tepe üzerindeydi. Bir an, gücümün
kesildiðini, daha fazla yükselemiyeceðimi farkettim. O anda garip bir þey oldu.
Sanki birisi beni kollarýmýn altýndan
destekleyerek daha yukarýlara doðru
götürdü.
"Sonra, birdenbire Dr. Bradshaw ve
karýsý ile karþýlaþtým. Eve henüz
girmemiþtim ama onlar evin dýþýndaydýlar. Þaþýrmýþtým, çünkü doktorun hasta
yataðýnda olmasý gerekiyordu. Doktorun
üzerinde açýk renk bir pardesü vardý ve
baþýnda yine açýk renk bir þapka taþýyordu. Karýsýnýn üzerinde ise koyu renkli
giysiler vardý. Bana doðru geldiler ve
yanýmdan geçip küçük bir yapýya doðru
yürüdüler, bu belki bir garajdý.
Dikkatlerini çekmek için el sallamaya ve
konuþmaya çalýþtým. Beni farketmiyorlardý ama Dr. Bradshaw'ýn, baþýný bile
çevirmeden, "O, görüyorum ki artýk
yardýma ihtiyacýnýz yok." dediðini duydum. Bu sözü duyunca, beni farkettiðini
düþünerek geri dönmeyi istedim. Yere
doðru çekildim ve kendimi büromda buldum ve bedenime dönüp gözlerimi açtým.
Titreþimleri hâlâ duyuyordum.
"Akþam olduðunda Dr. Bradshaw'a
telefon ettim. Bayan Bradshaw telefonu
açmýþtý. Olanlarý anlatmadan, o gün öðleden sonra saat dört ve beþ arasý nerede
olmuþ olduklarýný sordum. Bayan
Bradshaw, saat 4.25'de evden çýkýp garaja
yürüdüklerini, çünkü postahaneye gitmek
istediklerini söyledi. Doktor da hastalýðýna raðmen, biraz hava almak için birlikte
gitmek istemiþti. Zamaný biliyordu,
çünkü beþe yirmi kala postahaneye var-
SEVGÝ DÜNYASI
mýþlardý ve arabayla evlerinden oraya
kadar on beþ dakika civarýnda gidiliyordu. Ben büroya döndüðümde saat 4.27'yi
gösteriyordu. Ne giymiþ olduklarýný da
sordum. Bayan Bradshaw kendisinin
siyah bir pantalon, kýrmýzý bir kazak ve
üzerine siyah bir manto giydiðini, eþinin
üzerinde ise açýk renk bir pardesü ve
baþýnda açýk renk bir þapka bulunduðunu
bildirdi. Ama ikisi de benim varlýðýmý
farketmemiþlerdi ve Dr. Bradshaw da bir
þey söylediðini hatýrlamýyordu.
(Monroe'nin duyduðu sözler, Dr.
Bradshaw'ýn dünya bilincinden deðil,
Monroe'nin orada olduðunu gayet iyi farketmiþ olan üst benliðinden/bilincinden
gelmiþ olmalý, Baþýný çevirmemiþ olmasý
da bunu gösteriyor./ Yazarýn notu)
Benim için önemli olan, doktoru yatakta bulmayý umut ettiðim halde, gerçekten
o anda ne yaptýðýný görmüþ olmam ve en
önemlisi de, gördüklerimin herhangi bir
halüsinasyon deðil, gerçeðin ta kendisi
olduðunu anlamamdý. Bu, normal müsbet
ilimlerin, psikoloji ve psikiyatrinin kabul
ettiði þeylerin ötesinde bir þeydi. Ben
gerçekten maddi bedenimi bir zaman için
terketmiþ ve baþka bir yere gidip, orada
olan biteni görebilmiþtim. Ve bunu bir
baþkasýna kanýtlayabilmem o an için o
kadar önemli deðildi, en baþta kendime
ispat edebilmiþtim ve o günlerde bu
delile en çok ihtiyacý olan insan da
bendim. "
Þüphe ve Korku Günleri
Robert A. Monroe, bedenininden her
çýkýþýný, edindiði tecrübeleri, gittiði yer-
SEVGÝ DÜNYASI
leri, karþýlaþtýðý insanlarý, büyük bir titizlikle kaydeder ve her olayýn analizini
yapar. Hiçbir þeye körü körüne inanmaz.
Ruhsal konularda önceden depolanmýþ
bilgileri olmadýðýndan, gördüðü ve tanýklýk ettiði þeyleri hemen tanýyamaz.
Edindiði her bilgiyi masaya yatýrýp didikler ve zor ve zahmetli yollardan kendi
bilgi dünyasýný kurmaya çalýþýr. Bu arada,
bütün kutsal kitaplarý okuyarak,
Amerika'da mevcut spritüalist kaynaklarý
tarayarak, çeþitli medyumlarla görüþerek,
yaþadýðý olaylarýn açýklamalarýna ulaþmaya uðraþýr. Neticede, kendisine verilmiþ bu yeteneðin araþtýrmasýnýn yine
kendisi tarafýndan yapýlacaðýný farkedip,
misyonunun bilincine varýr. Yaþadýklarý
her zaman kolay deðildir, hiç bilmediði,
tanýmadýðý durumlarla karþýlaþýr. Çok
defa korku ve dehþet içinde kalýr. Çünkü,
bedeninden ayrýldýktan sonra içinde
hareket edebildiði suptil ikinci bedenle,
yalnýzca maddi dünya ortamýnda deðil,
maddeyi aþan ortamlarda da deneyimler
yapýlabileceðini, her seviyeden bedensiz
varlýklarla karþýlaþabilineceðini anlar ve
böyle durumlarda ne yapacaðýný kendi
baþýna keþfetmek zorundadýr.
Monroe, maddi bedenden ayrýldýktan
sonra, neler olabileceðini ve nerelere
gidilebileceðini tasnif etmeye ve açýklamaya çalýþýr. Bildiðimiz ve beþ duyumuzla algýlayabildiðimiz maddi dünya
ortamýnda yapýlan astral seyahatlere,
"Ortam I" adýný verir. Maddi bedenin
dýþýnda suptil ve bambaþka kanunlara
itaat eden, mesafeleri düþünce ile katedebilen, maddi engeller içinden geçerek
31
onlarý aþabilen bir baþka bedenle yapýlan
deneyimlerde, bu þartlara alýþabildikten
sonra, en kolay ortam olarak adlandýrýlabilecek olan deneyim bölgesinin "Ortam
I" olduðunu tesbit eder.
Ortam I
Çünkü "Ortam I" tanýdýðýmýz, kanunlarýný ve þartlarýný bildiðimiz, bizi çok
fazla þaþýrtmayacak olan bir bölgedir.
Suptil olan ikinci beden içinde hareket
etmeye alýþabildikten sonra tabii ki.
Çünkü bu beden içinde olmaya alýþmak
da baþlý baþýna zorlu bir iþtir. Suptil
beden içinde, düþündüðünüz yere gittiðinize göre, kendinizi bambaþka bir
yerde bulmamak için, düþüncenize çok
dikkat etmek gerektir bir kere. Örneðin
belli bir kiþiye, diyelim Mehmet beye gitmek istiyor ve onu düþünüyorsanýz, ve o
anda aklýnýza daha hakim olan baþka bir
düþünce gelmiþse, birden kendinizi
Mehmet beyin evi yerine, daha sonradan
aklýnýza gelen düþünceyle ilgili bambaþka
bir yerde bulabilirsiniz.
Konsantrasyonunuz yerinde deðilse,
oradan oraya savrulabilirsiniz. Ýkinci
bedeni kullanmaya tam alýþmadý iseniz,
görüþünüz bozuk olabilir veya her þeyi,
söylenmemiþ düþünceleri de duyabilmek
sizi alt üst edebilir. Monroe'nin birkaç
yýl süren bu ilk tecrübeleri, bunun gibi
pek çok yanýlma, þaþýrma ve iþin içinden
çýkamama ile dolu. Çok kere hedefini
þaþýrýr, kendisini hiç tanýmadýðý yerlerde,
hiç bilmediði insanlarýn arasýnda bulur.
Tanýk olduðu þeylere anlam veremez,
SEVGÝ DÜNYASI
32
o kiþilere hissettirebilmek, hem de aksini
iddia etmeye mahal býrakmýyacak þekilde
hissettirmek bile mümkündür.
Çimdik Delili
hatta bazen hassas yapýda olup varlýðýný
farkeden kiþileri korkuttuðu da olmuþtur.
"Ortam I" i en kolay bölge diye tanýmlasa da, onunla ilgili zorluklar bununla
bitmez. Monroe, baþka bir yerde oturan
bir kiþiyi ziyaret etmek için yaptýðý denemeleri ve neden bu denemelerin
baþarýsýz olduðunu da anlatýr. Bedeninden
ayrýlýp yükseldikten sonra, fazla yükseldiðinde çevresini artýk tanýyamaz. Bir
þehrin içinde yaþarken o þehri tanýmak
baþkadýr, havadan görünüþüyle herhangi
bir yeri, bir evi, bir binayý bulabilmek
baþkadýr. Bu þekilde çok kere yolunu
kaybeder ve geri döner. Neticede istediði
kiþiye ulaþmak için baþka bir yol seçer ve
kesif bir þekilde o kiþiyi düþünür. Bu
yöntem, yol aramaktan daha iyi bir netice
verir.
Monroe, OBE fenomenini kanýtlayabilmek için en iyi yolun "Ortam I" bölgesinde yapýlan deneyimler olduðunu tesbit eder. Çünkü bu aktivitelerde delil
toplayabilmek mümkündür. Gittiðiniz
yerlerde, gördüðünüz kiþileri ve o kiþilerin yaptýklarýný, kiþilerin o saatlerde
gerçekten yaptýklarýyla karþýlaþtýrabilmek, hatta bazý durumlarda varlýðýnýzý
" 15 Aðustos 1963: R.W. uzun iþ iliþkilerim dolayýsýyla iyi tanýdýðým bir bayan
iþ arkadaþým. Kendisi durumumu biliyor.
Bu hafta New Jersey kýyýlarýnda bir haftalýk tatile gitti. Tam nerede olduðunu
bilmiyorum ve kendisini ziyarete gideceðimi de söylemedim. Bugün öðleden
sonra uzandým ve her neredeyse, onu
ziyaret etmeyi düþündüm. Gevþeme
alýþtýrmalarýmý yaptým, derhal titreþimleri
hissetmeye baþladým ve þiddetle R.W.ye
konsantre oldum. Önce açýk mavi bir
bölgede hareket ettiðimi hissettim. Sonra
mutfak olduðunu düþündüðüm bir
mekanda kendimi buldum. R.W. bir
iskemlede oturuyordu ve elinde bir bardak vardý. Yanýnda 16-17 yaþlarýnda iki
genç kýz vardý, biri sarýþýn biri kumral.
Onlarýn da ellerinde birer bardak vardý ve
bir þey içiyorlardý. Ben R.W. ye yöneldim
ve ona orada olduðumu farkedip
etmediðini sordum. "Burada olduðunuzu
gayet iyi biliyorum" diye cevap verdi
ama ayný zamanda kýzlarla da konuþmakta idi. Herhalde bilinçüstü bir cevaptý
bana verdiði. Oraya geldiðimi hatýrlayýp
hatýrlamayacaðýný sordum. Mutlaka hatýrlayacaðýný söyledi. Beni hatýrlamasý için
gerekeni yapacaðýmý söyledim. Bunun
için ona bir çimdik atacaðýmý da ilave
ettim. Bunu yapmama gerek olmadýðýný,
mutlaka hatýrlayacaðýný söyledi. Ben ise,
bunu garanti etmem gerektiðini söyleyip,
SEVGÝ DÜNYASI
elimi uzattým ve onu, sýrtýndan,
kalçasýnýn üstünde göðüs kafesine yakýn
bir yerden, yumuþak olduðunu
düþündüðüm bir þekilde çimdikledim.
"Ay!" diye baðýrýp hafifçe sýçradý. Bu
tepkiyi ben bile beklememiþtim.
Yaptýðýmdan memnun oradan ayrýldým
ve fizik bedenime geri döndüm.
R.W. salý günü tatilden döndü ve ben
ona, denemeyi yaptýðým cumartesi günü
saat üç ve dört arasý ne yaptýðýný sordum.
Cumartesi günü sorduðum saatlerde sahil
çok kalabalýk olduðundan, kaldýðý sahil
evindeymiþ ve yanýnda 18 yaþlarýndaki
yeðeni ve onun ayný yaþlardaki bir kýz
arkadaþý varmýþ. Yeðeni kumral ve onun
arkadaþý sarýþýnmýþ. Mutfakta oturmuþlar
ve R.W. bir içki, kýzlar da coca-cola
içerken, birbirleriyle sohbet etmiþler.
Hatýrladýðý baþka birþey olup olmadýðýný
sordum. Baþka bir þey hatýrlamýyordu.
Sonunda sabrým taþtý ve çimdiði hatýrlayýp hatýrlamadýðýný sordum. Yüzü birden allak bullak oldu. "Siz miydiniz o?"
diye baðýrdý. Bir an yüzüme bakakaldýktan sonra beni büroya sokarak sýrtýný
döndü ve kazaðýný biraz kaldýrdý. Teninde, tam çimdiklediðim yerde, iki kahverengi ve bir de mavi leke duruyordu.
Kýzlarla mutfakta oturup konuþurken
birden feci bir çimdik hissetmiþ. O an
için dýþarýda olan eniþtesinin gizlice
arkadan gelip kendisini çimdiklediðini
sanmýþ ama dönünce kimseyi görememiþ. Ben hiç aklýna gelmemiþim
tabii. Çok caný yanmýþ! R. W. den özür
diledim ve bir dahaki sefere çimdik yeri-
33
ne baþka birþeyle varlýðýmý kanýtlamaya
söz verdim."
Robert A. Monroe, astral deneyimlerin
yapýlabileceði, maddi dünya dýþýndaki
bölgelere de "Ortam II" adýný veriyor. Bu
bölgelerde yapýlabilecek OBE deneyimlerinde, çok daha sýnýrsýz, çok daha
þaþýrtýcý, sürprizlerle dolu ve zorluk derecesi çok daha yüksek karþýlaþmalarý
hesaba katmak gerekiyor.
Bu konuyla da gelecek sayýda
ilgileneceðiz.
Kaynak:
Robert A. Monroe
"Der Mann mit dem Zwei Leben"
SEVGÝ DÜNYASI
34
Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri
Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan
Eski ve Yeni Kültürler
Bir zincir en zayýf halkasýndan daha güçlü deðildir ve
kaldý ki yaþam da bir zincirdir.
William James (1842-1910)
Ýnsanoðlunun eylemlerinden veya eylemsizliðinden dolayý, gezegenimiz sonu
felâketle bitecek bir yol üzerinde ilerlemeye
devam etmektedir.
Ýnsanoðlunu gelecekte büyük bir açlýk
beklemekte ve hükümetler bu gerçeði
görmezden gelmektedirler. Peki ne yapabiliriz? Geri dönüþümlü sistemleri kullanarak,
vejetaryen gýdalar tüketerek, kurþunsuz
benzin kullanarak faydalý bir þeyler yaptýðýmýzý zannediyoruz ama tüm bunlar
yeterli olmuyor. Ýnsanlarýn çoðu bu yükü
SEVGÝ DÜNYASI
azaltmanýn mümkün olmadýðýna inanýyorlar
ama yanýlýyorlar, çünkü gerçekten yapabileceðimiz çok güçlü ve anlamlý þeyler var.
Belki hasarýn tümünü önlemek için çok geç
ama iþin gerçeði, gelecek nesillerin yaþayacaðý olumlu ve ümit dolu bir dünyanýn
temellerini atmak da bizim elimizde.
Bazý Þeyleri Nasýl Düþündüðümüz
Önemlidir
Þehrinizin caddesinde yürürken veya
araba kullanýrken, çevrenizde gördüðünüz
her þeyin birer düþünce ürünü olduðunu
anlarsýnýz. Çünkü her bina, birisinin zihnindeki bir düþünceyle kurulmuþtur. Birisi
topraðý satýn almýþtýr. Birisi binayý tasarlamýþtýr. Baþka birisi de binayý inþa etmek
üzere diðer insanlarý bir araya getirmiþtir.
Bunu ya para kazanmak ya da içinde yaþamak için yapmýþtýr. Parklarda veya
kaldýrýmlarýn kenarlarýnda gördüðünüz
aðaçlar da ayný þekilde dikilmiþlerdir. Þehir
peyzajýnýn doðal bir bölümü olarak
nitelediðimiz kaldýrýmlar da birileri tarafýndan tasarlanmýþ ve yapýlmýþlardýr.
Düþünceler fiziksel realitemizi yaratýrlar
ve bunlar da sonunda daha büyük bir
realiteyi meydana getirirler. Eski zamanlarda fýrtýna koptuðunda insanlar, gökgürültülerinin ve yýldýrýmlarýn güçlü bir varlýk
tarafýndan oluþturulduðuna inanýrlardý.
Aralarýndan birisine yýldýrým çarptýðý
zaman, diðerleri bu kiþinin iþlediði bir suç
yüzünden cezalandýrýldýðýný düþünürlerdi.
Gök büyük bir gürültüyle gürlediði zaman
herkes yere korkuyla diz çöker ve dualar
ederdi. Gökyüzünde çakan þimþekleri
35
Tanrýnýn yazdýðý mesajlar olarak algýlarlardý. Artýk günümüzde gök gürültüsü ve
þimþeðin, iyonlar arasýndaki elektrik enerjisinin boþalýmý olduðu bilinmektedir.
Birisine yýldýrým çarpacak olsa, bu onun
bilgisizliðinden ve aptallýðýndan veya kötü
talihinden meydana gelir. Fýrtýna ciddiyse,
bunun, öfke dolu bir Tanrýdan daha çok,
doðal bir fenomen olduðunu düþünürüz.
Dolayýsýyla ayný olay günümüz insanýnda,
tümüyle farklý bir duygu, düþünce ve
davranýþ yaratýr. Artýk realitenin tecrübe
edilmesi farklýdýr ve bunu farklý kýlan ise
düþüncelerdir.
Birkaç yýl önce Kudüs'te bulunan Hebrew
Üniversitesinin sponsor olduðu bir konferansa davet edilmiþtim. Sunumdan sonra,
eþimle birlikte Eski Kudüs sokaklarýnda
gezintiye çýkmýþ, turistlerin alýþ veriþ yaptýklarý maðazalarý gezmiþtik. Günlerden
Cuma, yani Araplarýn tatil günüydü. Bu
nedenle tatil gününde çevre gezisi veya alýþ
veriþ yapmak istemedik. Sýcak bir Mayýs
günüydü. Eþim oldukça rahat olduðu belli
olan bir þort giymiþti. Caddelerde yürümeye
devam ettikçe, maðaza sahiplerinden birisi
dýþarýya çýkarak eþim Louise'ye "Batýlý
domuz", "Fahiþe" ve "Kafir" diye baðýrmaya baþladý. Hemen ardýndan ise:
"Bugünün kutsal bir gün olduðunu bilmiyor
musun þirret kadýn! Bacaklarýný göstermeye
utanmýyor musun?" dedi.
Ýþte o gün biz kültürler arasý bir çatýþma
yaþamýþtýk. Çünkü maðaza sahibinin
realitesine göre eþim Louise ilâhi kanuna
aykýrý davranmýþtý. Louise'nin realitesi ise
sýcak bir günde turistlerin gezdikleri bir
36
mekanda rahatça dolaþmaktý. Eþim Batýlýydý
ve Batý standartlarýna uygun davranýyordu.
Kendi realiteme göre ise bu adam kötü
davranýþlar sergiliyor ve benim kültürüme,
dinime ve kadýnlarýn tümüne saygýsýzlýk
gösteriyordu. Adam baðýrmak yerine sessizce yanýmýza gelebilir ve ne istediðini
kibarca söyleyebilirdi.
Hepimiz kendi bakýþ açýmýza göre
haklýydýk.
Gördüðünüz gibi insanlýðýn tümü kafalarý
sersemletici bir dizi çeliþkili realitelere
sahip. Bunlar hakkýnda ne yapacaðýmýza
karar vermek, insan ýrký olarak geleceðimizi
de etkileyecektir. Þimdi farklý insanlarýn
hayatla ilgili þu farklý düþünceleri üzerinde
düþünmenizi diliyorum:
- "Rahatça yaþayabilmek ve yaþam
tarzýmýzý ayný þekilde sürdürebilmek için
elektrik enerjisine ihtiyacýmýz var" veya
"Elektrik enerjisini üretmek, atmosfere milyarlarca ton karbon dioksit pompalamak
anlamýna gelir. Bu da global ýsýnmaya ve
ekstrem ve yýkýcý hava koþullarýna neden
olur."
- "Ucuz bir maliyetle istediðimiz yere
istediðimiz zaman gidebilmek bizim için
özgürlüktür" veya "Amerikalý'larýn araba
kullanma alýþkanlýklarý gezegenin yýkýmýný
hazýrlýyor"
- "Doða insanoðlunun ihtiyaçlarýna
hizmet etmek için yaratýlmýþtýr" veya
"Ýnsanlar, gezegenin varlýðý için her hangi
bir yaþam formundan daha fazla ya da daha
az önemli deðildir."
SEVGÝ DÜNYASI
Bu fikirlere hikâyelerde yer verilir yani
kültürümüzün mitlerinde, paradigmalarýmýzda ve inançlarýmýzda. Kendimize anlattýðýmýz þeyler, nihayetinde realitemiz haline
gelirler. Hikâyeler, bu baðlamda, bazý þeyleri nasýl düþündüðümüzü deðiþtirebilirler.
Realite dediðimiz þeyin çoðu subjectif
olduðu için "doðru" ya da "yanlýþ" diye
nitelendirilebilecek çok az hikâye vardýr.
Bunun yerine bizler, baðlý olduðumuz
kültüre, bu kültürdeki statümüze ve doðal
dünya ve gelecekle alâkalý vizyonunuz
arasýndaki iliþkiye dayanarak onlara "yararlý" veya "yararsýz" hikâyeler deriz. Kendimize yüzyýllardýr anlattýðýmýz bu hikâyeler
artýk "yararlý" sýnýfýndan "yararsýz" sýnýfýna
geçmek üzeredirler.
Bu hikâyelerden birisi ise, mümkün
olduðunca çok çocuða sahip olmaktýr. Hz.
Nuh ve Hz. Ýbrahim'in yaþadýðý zamanlarda
hayatta kalabilmek için erkeklerin çok sayýda olduðu bir kabileye ihtiyaç vardý.
"Meyveniz bol olsun, çoðalýn" kültürlerin
hayatta kalmasý için gerekli bir formüldü.
Elbet ki bu daha sonra "Kaynaklarýn ve
yaþanacak yerin azalmaya baþladýðýnda,
komþunu öldür ve onlarýn kaynaklarýna
sahip ol" inancýna dönüþtü.
Yýllar içinde bu formülü, baþkalarýnýn
topraklarýna saldýran ve ele geçiren yaþam
tarzýnýn bizlere çok iyi þeyler armaðan
ettiðini söyleyerek, aklileþtirdik. Böylece,
televizyon, aya yapýlan ziyaretler, modern
araç ve gereçler, hastalýklarýn kökünü kurutma gibi bir çok þeyi bu yöntemle
baþardýðýmýzý söyleyip durduk.
SEVGÝ DÜNYASI
Çok iyi hatýrlýyorum, Lise yýllarýmda,
sýnýfýmýza Amerikan Ordusunun Personel
Dairesinden bir görevli gelerek, Orduyla
ilgili bir tanýtým yapmýþ ve bize þunlarý
söylemiþti: "Medeniyetimizdeki çok önemli
ilerlemeler yani roketlerin geliþtirilmesinden antibiyotiklerin keþfine kadar olan tüm
geliþmeler, savaþa duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmýþtýr." Bu ordu görevlisi insanlarýn
periyodik biçimde kitlesel olarak imha
edilmelerine, vicdanýný rahatlatacak bir
baþka formül bulmuþa benziyordu: Savaþ
iyi bir þeydir, geliþmeye ve yaþam tarzýnýn
ilerlemesine neden olur. Gezegenimizin
üzerinde sadece birkaç milyon insan
varken, bunlar, sorgulanabilir bir ahlâklýlýk
içersinde komþu topraklarýný iþgal edebiliyordu. Bu kültürler için hayatta kalmak ve
büyümek hayattaki esas gayeleriydi.
Þimdiyse böylesine hikâyeler, türetildikleri
kültürleri tehlikeye atmaktan baþka bir vazife görmüyorlar.
Eski Yunanlýlar demokrasi kavramýný
uygulayarak ve esirlere sahip olmayý yasallaþtýrarak dünyayý deðiþtirmiþler ve Batý
medeniyetinin temellerini atmýþlardý.
Aslýnda kültürlerin dönüþüm geçirmesi (ki
bu iyiye veya kötüye doðru da olabilir)
mutlaka bir fikirden, bir içgörüden veya
yeni bir anlayýþtan doðmuþtur. Her devrimin, her savaþýn, her dönüþümün ve her
buluþun arkasýnda fikirler vardýr.
Öyleyse, kültürel normlarýmýzý yeniden
tanýmlayacak olursak, takip ettiðimiz
realiteyi oluþturan hikâyeleri yeniden þekillendirirsek, iþte o zaman insanoðlunun
davranýþlarý da yeni hikâyeler oluþturacak
tarzda deðiþecektir.
37
Demek ki iþimize yarayacak bir gelecek
inþa etmek istiyorsak, hem þimdiki hem de
geçmiþteki hikâyeleri anlamamýz gerekiyor.
GENÇ KÜLTÜR
"Ýnsaný baðýmlý yapan eroin ya da kokain
deðil korkunç realiteden kaçma ihtiyacýdýr.
Dünyada uyuþturucu baðýmlýsýndan çok
daha fazla sayýda televizyon baðýmlýsý,
beysbol veya futbol baðýmlýsý ve film
baðýmlýsý vardýr. Ve bu ülkedeki alkol
baðýmlýlarýn sayýsý elbet ki narkotik baðýmlýlarýndan çok daha fazladýr." Shirley
Chisholm
"Savaþlarýn bir sonucu olarak, þirketler
artýk göklere çýkarýldýðýndan dolayý, yüksek
mevkilerde çürüme ve ahlak bozukluðu
çaðýna girilecektir. Bu durum, servetin
tümü bir kaç kiþinin elinde toplanana kadar
devam edecektir. Ve Cumhuriyet hükümeti
iþte böyle yok olacaktýr." Abraham Lincoln.
Politikacýlar ve yazarlar içinde bulunduðumuz çaða Enformasyon Çaðý diyorlar.
Bu kiþilere göre, bugün yaþayan sýradan bir
insan, geçmiþte yaþamýþ olan diðer insanlardan daha fazla þey bilmektedir. Internet,
CD-ROM'lara yüklenmiþ olan ansiklopediler ve 200 kanallý televizyonlar sayesinde
gezegenimiz en sýradan insana bile bilgi
koleksiyonunu sunabilmektedir. Elbet ki bu
onlara göre harika bir þeydir. Peki gerçekten de öyle midir?
Eðer onlarýn dediði gibi iyi bir þekilde
bilgilendiriliyor isek, Amerikalý'larýn çoðu,
dünya tarihi hakkýndaki en basit soruyu bile
neden bilemiyor ve boþ boþ bakýyor?
38
Çocuklarýmýzýn hangisi artýk Shakespeare'in
oyunlarýndan birini sonuna kadar okuyor?
Ýnsanlarýn kaçta kaçý dünya üzerindeki
geliþmeler hakkýnda derinlemesine yorumlar yapabiliyor, örneðin Bosna veya
Kongo'da çýkan savaþlarýn neden çýktýðý
hakkýnda fikir yürütebiliyor? Veya Amerika
Birleþik Devletleri hükümetinin, Nevada,
Minnesota, Wyoming, Arizona, New
Mexico ve Alaska gibi eyaletlerinden neden
hala toprak çaldýðýný sorgulamýyor?
Evet, Internet inanýlmaz bir bilgi kaynaðý
sunuyor insanlara. Ben de araþtýrmalarým
için Internet sitelerinden faydalanýyorum.
Ancak sitelerde en fazla týklanan konularýn
cinsellik, spor, dizi filmler, son filmler ve
TV Showlarý olduðunu görüyorum. Ýþin
gerçeði, Internet'in de Amerikalý'larýn bilgisini artýrmada çok fazla bir faydasý
olmadýðýdýr.
Peki ya, Televizyona ne demeli? Þahsen
ben evimdeki TV'nin fiþini yýllar önce çektim. TV'nin çocuklarda dikkat daðýnýklýðý
yarattýðýný düþünüyorum. Konferanslarým
sýrasýnda bu konudan bahis edince, dinleyiciler belgesel yayýn yapan kanallardan ne
kadar çok þey öðrendiklerini anlatýrlar bana.
TV'den yayýnlanan bazý ilginç ve bilgilendirici programlara elbet ki bir diyeceðim yok. Ancak yapýlan son araþtýrmalar
TV yüzünden insanlarýn kitap okuma
alýþkanlýklarýnýn azaldýðýný ortaya koymuþtur. Þirketlerin TV'ye verdikleri reklamlar
karþýlýðýnda kazanmayý hedefledikleri milyon dolarlar yüzünden TV show'larý gitgide
eðlence yönünden zengin ancak enformasyon yönünde fakir bir hale gelmiþtir. Enformasyon yüklü biçimde, Enformasyon
SEVGÝ DÜNYASI
Çaðýnda yaþýyor olabiliriz ama insanlarýn
kafasýnýn içine girenler sözkonusu olduðunda, bilgi yoksunluðu çaðýnda yaþýyor
olduðumuz ortadadýr.
Ýnsanlar hayatlarýný devam ettirebilmek
için önemli olan bilgileri artýk hiç bilmiyorlar. Örneðin, kendi gýdalarýný kendileri
yetiþtirmeyi, içilebilir suyu nasýl bulacaklarýný, gýdalarýn içinde nelerin olduðunu,
nasýl ateþ yakýldýðýný, doðal bir ortamda
nasýl hayatta kalýnabileceðini, çýplak gözle
gökyüzünü inceleyerek hava durumunu tahmin etmeyi, hangi mevsimlerde nelerin
ekilebileceðini, ormanlardaki hangi bitkilerin güvenli biçimde yenileceðini,
kimyasallar kullanmadan nasýl ekim yapabileceklerini, kemik kýrýklarýnda veya her
hangi bir acil durumda neler yapmalarý
gerektiðini veya doktorun olmadýðý bir
yerde nasýl doðum yaptýrabileceklerini
bilmemektedirler. Bilgi artýk ekonomilerini
ve geleceklerini düþünen þirketlere baðýmlý
olduðu için gerçeklere dokunamýyoruz.
1930 yýlýndaki büyük mali krizde kýrsal
alanlarda yaþayan insanlarýn sayýsý
þehirlerde yaþayanlardan misliyle fazlaydý.
Bu nedenle bu kiþiler gýdalarýný nasýl
yetiþtireceklerini, nasýl koruyacaklarýný, zor
zamanlara nasýl ayakta kalacaklarýný ve azla
nasýl geçinebileceklerini çok iyi biliyorlardý. Bugünse en son film yýldýzlarýnýn
isimlerini, bu kiþilerin ayda ne kadar harcama yaptýklarýný veya Dow Jones endeksinin
hangisi olduðunu çok iyi biliyoruz ama çok
azýmýz süpermarketler aniden kapatýlacak
olsa iki ay dayanabiliriz.
Buna ilaveten, Barbara Bush'un kurduðu
Aile Vakfýnýn yaptýðý bir araþtýrmaya göre,
SEVGÝ DÜNYASI
Amerikalý yetiþkinlerin yüzde 27'si okuma
yazma bilmemekte ama Amerikalýlarýn
yüzde birinden çok azýnýn evinde TV
bulunmamaktadýr.
Amerikalý'larýn bu acýnacak durumu,
bunu menfaatine kullanmak isteyenler için
muazzam bir kaynak oluþturmaktadýr.
Böylece bu kiþilerin kurduklarý sistemlere,
bilmemizi istedikleri bilgilere, sattýklarý
benzine ve gýdaya muhtaç oluyoruz. Kolay
idare edilen ve kolay kontrol edilen bir ulus
olduk. En güçlü ve en pahalý reklâmlarý
veren kiþilere oyumuzu veriyoruz.
SADECE UYUMUYORUZ AYNI
ZAMANDA ZEHÝRLENDÝK DE
Delikanlýlýk çaðýný 1960'larda San
Francisco'da geçirmiþ birisi olarak, eroin
baðýmlýsý olan bir çok kiþiyle tanýþmýþtým.
Bunlar, TV'de veya edebiyat kitaplarýnda
rastladýðýmýz türden insanlar deðillerdi.
Orta sýnýfa ait ailelerin iyi diyebileceðim
çocuklarýydýlar. Uyuþturucu aldýklarý zaman
kendilerini olduklarýndan çok daha güçlü
hissediyorlardý. 20'li ve 30'lu yaþlarýma
geldiðimde ise bu kez alkol baðýmlýlarýyla
tanýþtým. Bunlar da kalben iyi insanlardý
ama hayatlarýný tüketen alkolün esiri
olmuþlardý.
Baðýmlýlarda dikkatimi çeken þey, içtikleri veya kullandýklarý þeyin onlara daima
akmasýný istemeleriydi. Bu onlarýn hayattaki mevcudiyetleri için çok önemliydi.
Sabahlarý yataktan kalktýklarýnda ilk
düþünceleri o günkü ihtiyaçlarýný nasýl
temin edebilecekleriydi. Günleri uyuþturucu
veya alkolle geçiyordu.
39
Uyuþturucu ve alkol baðýmlýlarýnda
dikkat çeken bir baþka þey ise bunun için
hayatlarýndaki her þeyi feda edebilecekleriydi. Kariyerleri, eðitimleri veya iliþkileri
için büyük planlarý olabilirdi ama tüm bunlarý artýk feda etmiþlerdi.
Artýk afyondan bile daha etkili
bir uyuþturucu var: Televizyon.
Bir çok uyuþturucu ne de olsa doðal bir
maddenin damýtýlmýþ konsantresidir.
Örneðin: Penicilin küften, afyon da haþhaþtan elde edilir. Týpký bunun gibi, televizyon
da gerçek hayattan damýtýlarak elde edilen
bir uyuþturucuya benzer..
Ýnsanlar hayatlarýnýn en büyük bölümünü
TV karþýsýnda geçirmekteler. Dünyanýn
nasýl bir yer olduðunu, politikacýlarýnýn
davranýþlarýný, gerçeðin ne olduðunu
TV'den kendilerine aktarýlan kadarýyla bilirler. Halbuki TV'nin içeriði birkaç þirket
tarafýndan belirlenir.
Ýnsanlarýn çoðunun hayatlarýyla ilgili piþmanlýklarý, baþardýklarý þeylerle ilgili deðil,
baþaramadýklarý þeylerle, asla eriþemedikleri hayalleriyle, arzu ettikleri halde iyi bir
anata, arkadaþ veya sevgili olamadýklarýyla
ilgili olur hep. Kültürümüz haftanýn
düzinelerce saatinde TV'nin önüne oturmamýz için bizi cesaretlendirir ve yýlda binlerce saatimizi bu kutuya harcadýðýmýz için
de hayatýmýzýn týpký bir kum gibi elimizden
kayýp gittiðinin de farkýna varmayýz.
Gelecek AY: "Kutularýn Ýçinde Yaþamak"
baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.
40
SEVGÝ DÜNYASI
4. Uluslararasý
UFO ve Yeniçað Kongresi’nden
Ýzlenimler
Rengin Özer
Sevgili Okurlarýmýz,
Bu sayýmýzda sizlere 13-14 Haziran 2009 tarihlerinde
yapýlan "4.Uluslararasý UFO ve Yeniçað Kongresi"
konuþmacýlarýndan çok þaþýrtýcý, çok ilgi çekici ve sýradýþý
bulduðumuz bir UFO araþtýrmacýsýndan; gazeteci ve TV
programcýsý Jaime Maussan 'dan söz edecek ve bizleri
þaþýrtan görüntüleri anlatacaðýz.
SEVGÝ DÜNYASI
Jaime Maussan kimdir: Tam adý Jose
Jaime Maussan Flota'dýr. Meksikada
1953 yýlýnda doðdu. Ülkesinde üniversiteyi bitirdiktan sonra ABD'de, Miami
Üniversitesinden Radyo ve Televizyonculuk dalýnda master derecesi aldý.
40 yýlý aþkýn bir süredir UFO'lar,
Dünya Dýþý Zeki Yaþam, Ekin Çemberleri, Uzaylýlar konularýný araþtýrdý. Birçok deðiþik ülkede bu konularda konferanslar verdi. Yine bu konularda hem
ülkesinde hem de dünyanýn önde gelen
yayýn kuruluþlarýna ait televizyonlarda
çok sayýda belgeselleri yayýnlandý.
Bizim eriþebildiðimiz kadarý
ile,ulusal ve uluslar arasý kuruluþlardan
aldýðý 27 adet ödülün sahibi. Maussan
ve ekibinin elinde bulunan materyal ve
video arþivi dünyada baþka hiçbir kuruluþun elinde yok.
(Buna resmi
kurumlar da dahil
) Bütün resim ve
videolarýn büyük
bir titizlikle, ciddi
laboratuar ve
uzmanlarca incelendiði ve bundan
sonra gerçek kabul
edildiði özellikle
belirtiliyor.
Konferansta önce
UFO'lar ve UFO
gözlemlerinden
söz etti. .Daha
sonra Dünya Dýþý
zeki varlýklardan
ve bunlarýn
41
dünyayý ziyaret edip etmediklerinden
bahsetti. Son olarak da ekin çemberlerini anlattý.
Jaime Maussan'ýn anlattýðý her þey
görüntülerin açýklanmasý þeklinde idi.
UFO'lar muhtelif þekillerde olabiliyor.
Disk veya hepimizin aþina olduðu
tabak biçiminden baþka biçimde UFO'larla ilgili bir çok gözlem yapýlmýþ.
Üçgen biçiminde olaný bile var.
Jaime organik olabileceðini düþündürecek biçimde hareketli UFO görüntülerini bize gösterdi. 1991 yýlýnda
Meksika'da yaþanan ve yüzbinlerce kiþi
tarafýndan gözlemlenen UFO'lar, bir
dönüm noktasý teþkil ediyor.Artýk her
þey ortada. Jaime de þöyle dedi: "Artýk
her yerde bir þeyler oluyor. Gözlem
yaptýðýný söyleyenlere, video kamera
kullanmalarýný ve
kanýtlamalarýný
söylüyordum.
Onlar da kullandý
ve bana getirdiler.
Öyle çok ki,
sanýrým kimsede
bu kadarý yoktur.
Fenomen artýk
dünya çapýnda.
Artýk her þey
kanýtlandý. Elimizde her þekilde
kabul edilen resmi
kanýtlar var."
"NASA her þeyi
biliyor ama hep
sakladýlar.Mesela
Uzay Mekiði
42
Atlantis bir türlü dünyaya dönemiyordu, çünkü bir obje yolunu týkamýþtý.
Olay video kaydýnda açýkça görülüyor.
Ama bu ABD TV'lerinde baþka þekilde
açýklandý. "Bir cisim"diyorlar, bir türlü
UFO diyemiyorlar. Astronotlar da açýklayamýyor. Ýzin yok. Basýn toplantýsýnda henüz dünyaya iniþ yapmýþ olan
astronot, ancak "Birþey oldu" diyebildi
sonra bayýldý. Ne olmuþtu? Ne
gördüler?"
"Benzer olaylar 9 Haziran 2006 da,
22 Ekim 2006'da da oldu fakat açýklama yapmalarýna izin verilmedi. ABD
ve Rus astronotlarýn beraberce görevli
olduðu mekikte bu olaylar oldu, ayný
UFO her seferinde gelerek astronotlarý
gözledi. Bize bir uyarý yapýlýyor. "Uzayý istediðiniz gibi kullanamazsýnýz" deniyor. Kulak versek iyi olur. Onlar sürekli takipteler, bizim ne yaptýðýmýzý
biliyorlar. Örneðin, Hubble tamir edilirken de gelip gözlüyorlar. Uzayda bir
þeyler deðiþiyor. Çok sýký takipteler.
Ýnsanoðlu artýk savaþ amacý ile uzayý
kullanamýyacak. Astronotlar ve diðer
personel hiç konuþamýyor ama biliyorlar."
Jaime bize Meksika'da filolar halinda
gözlemlenen ve görüntülenen UFO'larý
seyrettirdi. Sanki gösteri yaptýlar,
geometrik þekiller meydana getirdiler,
yüzlerce disk vardý. Bunlar dendiði gibi
balon filan deðildi, gayet sistemli ve
muntazam þekilde, birlikte hareket
ettiler. Artýk sadece gece deðil gündüz
de kendilerini gösteriyorlar.
SEVGÝ DÜNYASI
Rusya'da, Slovakya'da ayný günde
görüldüler, hattâ polis videoya çekmiþ.
Artýk her yerde görülüyorlar. Geliyor,
gözlem için aþaðý yaklaþýyor sonra
gidiyorlar.
Rusyada çekilen ve okula gitmeðe
hazýrlanan çocuðunu kaydeden bir
babanýn fark etmeden kaydettiði disk,
evin bahçesindeki aðaca kadar yaklaþýyor, sonra bir anda yükseliyor. Artýk
uçaklara da çok yakýn bir mesafeye
kadar yaklaþýyorlar. 2006 yýlýnda; 8
Haz, 5 Temmuz, 7 Aðustos, (bu UFO
uçaða çarpmýþ, gövdedeki çökük çok
barizdi) 11 Aðustos Mexico City'de
uçakla yakýn temasta.
The Big Wave; (Büyük Dalga) 2007
den bugüne her taraftalar. Ýtalyada, bir
hafta sonra Fransada görülüyorlar, ayný
cisme benziyor. Gün boyu gözlemleniyor. Bir çeþit test uçuþu ya da
antrenman gibi. 29 Temmuzda Urzi
Milanoda çok net olarak kaydediyor.
Sanki görülmek ve kayda alýnmak
istiyorlar. Costarica ve Bogotada
gözlemler TV'de gösteriliyor.
Meksikada Mayýs 2009'da alýnan
görüntüler. Gerçek olduklarýna eminim.
2009'da sanki daha da sýklaþýyor. 6
Nisan Moskova'da puro þeklinde bir
UFO görülüyor. Nisan'da Arizona'da
iniþe geçen bir uçaðýn sanki yolundan
çekiliyor ve sonra tekrar ortaya çýkýyor.
22 Mayýs Moskova herkes görüyor ve
güvenlik kamerasý kaydediyor.
SEVGÝ DÜNYASI
43
Bütün bunlar ne demek? Jaime diyor
ki : "Deðiþim zamaný geldi, bize kendilerini gösteriyorlar, anlýyalým ve hazýrlanalým. Ýletiþim kuralým. Yakýnda bir
gün dünya dýþý varlýklarý göreceðiz ve
evreni anlýyacaðýz. Bundan hiç þüphem
yok."
þaþýrtýcý hatta þok edici UFO ve dünya
dýþý yaratýk videolarý sundu. Bazýlarýnýn
dünyada ilk kez bu kongrede topluma
sunulduðunu belirtti. Sade dünyadan
deðil uzay istasyonundan ve uzay
mekiklerinden alýnmýþ fotoðraf ve
videolar gösterdi.
Bu olaylarla ilgili videolar konferansta gösterildi. www.siriusufo.org
sitesinde henüz mevcut deðil ama
yakýnda siz de izleyebilecksiniz.
Son zamanlarda UFO ziyaretlerinin
çok sýklaþtýðýný, bunlarýn bir mesaj
olduðunu, adetâ insanlar tarafýndan
görülmek istercesine hareket ettiklerini
belirtti ve önemli bir olayýn da her yýl
tekrarlanan "Ekin þekilleri" olduðunu
anlattý.
Gazeteci, yazar,dünyaca ünlü UFO
araþtýrmacýsý Jaime Maussan bizlere
KANALLIÐIN
MEKANÝKLERÝ
ÜZERÝNE
ARKTURUSLULAR
SEVGÝ DÜNYASI
Sal Rachele kanallýðý tarafýndan alýnmýþtýr
16 Eylül 2004
Sevgili dostlar,
Biz Arkturuslularýz. Bu kanal vasýtasý
ile üçüncü kez konuþuyoruz ve bunu
yapmak bizim için büyük zevk.
Bugün, kanallýðýn doðasý ve kanal
olarak alýnan mesajlarýn hem stil hem
de doðruluk olarak neden bu kadar
çeþitli olduðu üzerine konuþmak istiyoruz.
Bugün dünyanýzda çok çeþitli olan
bir çok kanal mesajý vardýr, ve bunun
bir nedeni vardýr. Kanal mesajlarýný
alýrken ve okurken, ayýrt etmeyi kullanma gereksinimini yeterince vurgulayamayýz. Bunun nedeni nedir ? Çoðu
kanallar öðrencilerine ve insanlara
yararlý bilgi sunmak isterler. Öyleyse
sorun nedir ?
Bu konunun ilk bölümü, bir süredir
spiritüel bir yolda olanlarýnýz için çok
aþikar olmalýdýr. Bilgi, yazýlý lisan veya
konuþulan sözcükler aracýlýðý ile ifade
edildiði zaman, çevrinin bir çok katmanýndan ve seviyesinden geçer.
Basitlik amacýyla, bitiþ hattýnda baþlayacaðýz ve baþlangýç noktasýna doðru
geriye gideceðiz.
Okumakta olduðunuz gibi bir kanallýðýn bitmiþ ürünü, bir sayfaya yazýlmýþ
sözcüklerdir veya bir kiþinin söylediði
45
sözcüklerdir veya kaset kaydýdýr. Bazý
durumlarda, kiþisel olarak bir kanallýk
seansýnda hazýr bulunma ayrýcalýðýna
sahip olabilirsiniz, ve bunu yaptýðýnýzda, kanalýn hareketlerini, tavýrlarýný,
yüz ifadelerini ve sözcüklerdeki yükselip alçalmayý da görürsünüz. Bu,
basit bir kaset veya yazýlý formattan
daha üstün bir araçtýr, ancak böyle olsa
bile, çeviri zorluklarý oradadýr.
Böylece, "bozulmanýn/çarpýtma"nýn
ilk seviyesi, sözcüklerdeki ve cümlelerdeki asýl anlamýn nakledilmesidir. Bir
an için, kanallýðýn 100 % doðru
olduðunu ve kanalýn, bilginin kaynaðýnýn niyetini ve anlamýný kendi
bütünlüðüne sadýk kalarak kopyaladýðýný/yeniden oluþturduðunu kabul
edelim. "Pekala, bu çok iyi" dersiniz.
Ama bir dakika bekleyin. Bugün ve
çaðda, konuþmalara kaçýnýlmaz þekilde
giren popüler "výzýltý" sözcükler için
hepimiz ayný tam fikirlere ve kavramlara sahip deðiliz.
Örneðin, kanalýn aþaðýdakini
getirdiðini farzedin : "Selamlar,
sevgililer, sizinkinin ötesindeki
dünyanýn muhteþem bilgisini getiriyoruz." Okey, yeterince uygun görünüyor.
Ancak burada göz önüne alýnacak bir
çok nokta var. Varlýklar "muhteþem
bilgi" ile neyi kastediyorlar ? Kendi
realite boyutlarý ile ilgili spiritüel
içgörüden yoksun gerçekleri ve figürleri mi veriyorlar ? Veya belki de spiritüel içgörüleri vardýr, ama bunu
baþkalarý ile etkili bir þekilde paylaþ-
46
maktan yoksunlar. Ve "sizinkinin
ötesindeki dünya" ne anlama geliyor ?
Bununla ne demek istiyorlar ?
Iþýldayan Bir'in Evreninin yüksek bir
boyutundan mý geliyorlar, yoksa astral
alemde mi asýlý kalmýþlar ? Bu önemlidir, çünkü astral alem, idrak eden ruh
için, güvenilir bir bilgi kaynaðý olarak,
güvenilmezdir.
Mesajýn sözcüklerinden daha önemli
olan þey titreþimdir, veya mesajýn enerji seviyesidir. Bazen kanal mesajýn
yoðunluðunu ve niyetini oldukça iyi
aktarabilir ; baþka zamanlar enerji,
kanalýn kendi aurasýnda veya titreþim
alanýnda kaybolur. Eðer sayýsýz kanallýkta hazýr bulunduysanýz, bazý kanallar
sizi uyuturken, diðerlerinin merakýnýzý
canlandýrdýðýný þüphesiz not
etmiþsinizdir. Sonra, kanalýn ve varlýðýn sizi derin þekillerde heyecanlandýrdýðý ve uyandýrdýðý nadir durumlar vardýr.
Yukarýda sözü edilen her bir durumda, sözcükler tamamen ayný olabilir.
Öyleyse fark nedir ? Varlýðýn ve
kanalýn titreþim seviyesidir. Eðer varlýðýn çok ince titreþimi varsa, ama
kanalýn kendi enerji bedeni aðýr þekilde
tahrif edilmiþ ise, mesajýn büyük bir
kýsmý kaybolur. Diðer taraftan, kanal
mükemmel bir gün geçiriyor olabilir,
ancak varlýk fikirleri berrak þekilde
taþýyamýyor olabilir.
Mükemmel bir Evren'de (sahip
olduðumuz, ancak Dünya planýnda
SEVGÝ DÜNYASI
geniþ ölçüde tezahür etmemiþ) kanal ve
varlýk birbirine mükemmel þekilde uyar
ve mesaj ve haberci, iki varlýk arasýndaki iliþkinin en iyi kullanýldýðý bir þekilde harmanlanýr, etkileþir. Ama, üzücü þekilde, her zaman durum böyle deðildir. Neden? Çoðu zaman sevgililer,
bu, varlýðýn veya varlýklarýn kusurudur, ve tamamýyla kanalýn kusuru deðildir. Bazý varlýklar kendi düþüþ noktalarýna dek coþkulu ve heveslidir. Gezegeninizin insanlarýna kendi bilgeliklerini ifade etmeyi çok fazla isterler ve
sözcüleri olacak istekli bir alýcýyý bulmak için hemen hemen umutsuzdurlar.
Belki kanal, çok ayýrt edici deðildir,
aniden baþýnda mesajlar iþitmeye baþlar
veya bir varlýðýn vizyonlarýný görür ya
da bir varlýðýn enerjisini hisseder.
Kanal varlýðýn her söylediðine inanabilir. "Pekala, ben sevginin ve ýþýðýn
bininci boyutundan büyük bir üstadým
ve mücadele eden insanlýk için tüm
yanýtlara sahibim." diyerek varlýk
övünür. Kanal, "Oh, iyi. Tüm yanýtlara
sahipsin. Dünyaya anlatmalýyým" diyerek yanýtlayabilir.
Kanal, varlýðýn ancak astral planýn
orta bölgelerinde titreþtiðini bilmez ve
sözcükler gösteriþli ve yumuþak
görünebilirken, titreþim düþer ve dersler için gelen insanlar, hemen hemen
aktarýlan faydalý enerjisi olmayan, bu
mükemmel - seslerle ifade edilen cümleleri tekrarlayarak etrafta dolaþýr.
Sonra kanal ve öðrenciler yaþamlarýnýn
neden daha iyiye gitmediðini ve her
SEVGÝ DÜNYASI
kanallýk seansýndan sonra neden tükenmiþ hissettiklerini merak ederler.
Bu noktada, bu tartýþmanýn gerçek
önemli noktasýna deðinmek istiyoruz ego ve Ruhun nasýl ayýrt edileceði.
Kanal mesajlarýndaki en büyük problem, saf Ruh alemleri ile ego alemleri yani, Dünya planý ile alt astral planlar arasýnda devam eden filtreleme seviyesi ile ilgilidir. Bu mesaj dahil, her
mesaj, varlýðýn ve kanalýn Ruhlarýndan,
kanalýn zihin ve kalbinin katmanlarý
vasýtasý ile aþaðýya aktarýlmalýdýr, sonra
kanalýn aðzýndan (veya kaleminden)
çýkmalýdýr. Son varýþ yerine kadar ne
kadarý yolda kaybolur ? Bu, kanalda
(ve üzücü olarak, çoðu durumlarda,
varlýkta) ne kadar ego tahrifatý/çarpýtmasýnýn var olduðuna baðlýdýr. Bizim
durumumuzda (lütfen buna körü
körüne inanmayýn), biz, Arkturuslular,
Dünyasal anlamda egolarýmýzýn
neredeyse mevcut - olmadýðý bir
anlayýþ seviyesine eriþtik. Hala bir
dereceye kadar bireyselliðe sahibiz,
ancak çok kuvvetli odaðýmýz, tüm
yaþam ile kendi Birliklerinin daha
büyük anlayýþýna tekamül etmeleri için
insanlýða (ve diðer dünyalara) yardýmcý
olmak üzerinedir. Böylece, eðer mütevazý itirafý baðýþlarsanýz, mesajdaki
(eðer varsa) tahrifatýn çoðu kanalda
kalacaktýr. Kanal için iyi bir sözcük
koyacaðýz (ve yine, sorgulamadan buna
inanmayýn). Onun en yüksek bütünlükte olduðuna ve minimum tahrifattan
emin olmak için zihnine gelen sözcükleri dikkatle elediðine inanýyoruz.
47
Mütevazý fikrimizde, bu kanallýk
oldukça doðru ve bilgilendiricidir.
Ama, LÜTFEN hemen olduðu gibi
kabul etmeyin. TÜM kanal mesajlarýnda yapmanýz gerektiði gibi, teste tabi
tutun. Bilginin kaynaðý olduðunu iddia
eden varlýklarýn veya kanalýn isminin
nasýl olduðuna önem vermem. Her þeyden çok, çeliþkili bilgiler ile bir çok
Baþmelek Mikailler vardýr. Gerçek
Baþmelek Mikail lütfen ayaða kalkar
mý ? (veya uçup gelir mi ?). Bu, bazý
iyi "Mikail" kanallýklarýnýn olmadýðýný
söylemek için deðildir. Sadece
LÜTFEN ayýrt ediþi kullanýn.
Öyleyse, mesajdaki Ruhun ve egonun
seviyesini tayin etmek için turnusol
testine geri dönelim. Ýþte : (1) Mesaj ne
diyor ? Birliði, iyiliði, kendini güçlendirmeyi, sevgiyi, þefkati ve
ruhun büyümesini teþvik ediyor mu ?
(2) Mesajýn enerjisi nedir ? Yükseltici,
enerjilendirici, geniþletici hissettiriyor
mu ? (3) Okuyucu, kendi yolunda
gerçekten ona yardýmcý olduðunu
hissediyor mu ? Kendimin ve bir çok
veçhelerimin (okuyucu) daha çok
farkýnda olmama yardým ediyor mu ?
(4) Mesajýn arkasýnda gizli bir gündem
var mý ? Korkuya neden oluyor mu ?
Kanal için maksimum kazanç/yarar
saðlamak için mi dizayn edilmiþ ?
Gereksiz þekilde kanalý methediyor mu
? (5) Mesaj özgürce ve aþýrý sýnýrlamalar olmadan mý verilmiþ ? Eðer
malzeme için para alýnýyorsa, bu makul
bir tutar mýdýr ? Kanal, insanlara
yardýmcý olmak için zaman mý harcý-
48
SEVGÝ DÜNYASI
yor, yoksa kanalýn hizmetleri için bir
satýþ reklamý gibi mi hissettiriyor ? (6)
Kanalýn yaþamýndan ne haber ?
Söylediklerini hayatýnda uyguluyor mu
? Kanalýn, günlük yaþamda baþkalarý
ile sevgi dolu etkileþimi/iletiþimi var
mý ? Kanal göreli olarak saðlýklý mý ya
da saðlýklý bir yaþam tarzýný yaþamaya
çalýþýyor mu ? Kanalýn kiþisel felsefesi
nedir ?
kýrýklýðýna uðradýysanýz, kanalý ve varlýðý kutsayýn. Onlar için en hayýrlýsýný
dileyin. Onlara ne kadar çok sevgi gönderirseniz, olasý olarak o kadar çok
karþýlýk verirler. Öðretirken nasýl daha
fazla þefkatli olunacaðýný öðrenmek
onlarýn dersi olabilir. Onlarý iyileþme
ve iletiþimlerinin kalitesini yükseltme
fýrsatýndan yoksun býrakmayýn.
Madde (6) biraz basmakalýp
görünebilir, ama geri kalanlar bunun
çok gerçek bir sorun olduðunu temin
ediyor. Yükselmiþ üstatlardan, sevgi ve
kardeþlik mesajlarýna kanallýk yaptýðýný
öne süren bir kanal var
(ismini vermeyeceðiz), bu
kanal ve takipçileri yýllarca
silah stokçuluðu yaptýlar
ve doðruluktan uzak politik felsefeyi kucakladýlar.
Bu kanalýn inançlarýný
yargýlamýyoruz, ama
mesajlar ve mesajcýnýn
yaþamý arasýndaki
zýtlýðý/çeliþkiyi ciddi þekilde sorguluyoruz. Kanalýn
kiþisel korkularý spiritüel
çalýþmasýnýn yoluna mý
çýkýyor ? Bu yargýlamak
için deðildir, ayýrt etmeniz
içindir.
Bunun çok önemli bir mesaj
olduðunu düþünüyoruz ve bunu yayýnlamaya istekli olduðu için kanalýmýza
minnettarýz. Bizler Arkturuslularýz.
Yakýn gelecekte yine geleceðiz.
Ýsa, "Düþmanlarýný sev"
dedi. Bu noktayý tekrarlýyoruz. Ýnþa
etmeye çalýþtýklarýnýzý yýkanlarý kutsayýn ve þifa enerjisi gönderin. Eðer
özel bir kanal veya öðretiden hayal
Þimdilik, HEPÝNÝZÝN yükseltilmenizi,
sevgi dolu olmanýzý ve Sonsuz
Iþýldayan Bir'in sevgi dolu kollarýna
verilmenizi diliyoruz. Sizi seviyoruz.
“Lütfen Yeni Yýlda
Aboneliðinizi
Yenilemeyi
Unutmayýnýz!..”
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþmaktadýr.
Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz,
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla
veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212)
249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz.
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
Yurt içi (40 YTL)
................
Yurt dýþý (50 YTL)
................
Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)

Benzer belgeler

2009 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar

2009 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil

Detaylı

2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar

2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil

Detaylı

2009 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar

2009 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil

Detaylı