Dünyanın ucuna yolculuk

Transkript

Dünyanın ucuna yolculuk
UZAKLAR II
UZAKLARII
Dünyanın ucuna yolculuk...
Osman Atasoy www.osmanatasoy.org
Karlar G
altında
Uzaklar II Şili fiyortlarındaki
seyrine devam ediyor.
Hemen her gün kar
yağıyor. Karşılarına çıkan
buzullar, donmuş
deniz, keskin soğuk
ekibi Antarktika’ya
hazırlıyor.
üney Amerika’nın en uç noktasındayız.
Antarktika’yla aramızda 550 mil mesafe var.
Ancak burası da Antarktika’yı aratmıyor.
Karla kaplı dağlar, vadilerden aşağıya inen
buzul nehirleri, suyun üzerinde yüzen buz
parçaları... Her şeyiyle hayalimizdeki
Antarktika’ya o kadar benziyor ki...
Caleta Beaulieu adlı koya giriyoruz. Her zamanki gibi
baştan demir, kıçtan koltuk halatlarıyla tekneyi sabitliyoruz.
İşimiz bitince arkadaki oturaklara oturuyor, önümüzdeki
manzarayı seyrediyoruz. Tam karşımızda, sivri tepeleriyle
külah gibi semaya uzanmış yalçın dağlar... Kül rengi bulutların
taçlandırdığı zirveler o kadar dik ve sivriler ki, üzerleri kar
tutmamış. Daha aşağıdaki doruklar ise krema gibi pürüzsüz
bir kar tabakasıyla kaplı. Onun altında mavi bir buzul
görünüyor. Buzul donmuş bir çağlayan gibi denize akıyor.
Arkamızda ise taşlık bir sahil... Sık bir kayın ormanı içeri
doğru kıvrılıyor.
Etrafta hiç ses yok, adeta çıt çıkmıyor. Nadiren geçen bir
kuşun kanat sesleri koyun mutlak sessizliğini bir süreliğine
bozuyor. Sessizlik bizi de içine çekiyor. Hiç gereği yokken
fısıltıyla konuşuyoruz. Bu gece dolunay var. Canımız karaya
çıkmak, mangal yapmak istiyor. Çabucak hazırlanıp bota
biniyoruz. Sahile çıkınca iri taşlar topluyor, hemen oracıkta
kocaman bir ocak kuruyoruz. Etrafta bir sürü ölü ağaç, dal
parçaları var. Bolca odun taşıyıp ocağın yanına yığıyoruz.
Ancak hepsi yaş. Kışın ortasındayız, hemen her gün kar
yağıyor.
KUTUP YOLUNDA MEHTABA ÇIKMAK
Sibel biriktirdiğimiz çöpleri de yanında getirmişti. Yemekten
sonra ateşe atıp yakacağız. Çöplerin arasından çıkardığı kâğıt
parçalarıyla ocağı yakmayı başarıyor. İlk alevlerin üzerine yaş
dalları çaprazlama çatıyoruz. Ocaktan çıtırtı sesleriyle birlikte
alevler yükseliyor. Önce üşüyen ellerimizi yaldızlı alevlere
uzatıp ısıtıyoruz. Ateş közlenince telin üzerine balıklar,
yengeçler yerleştiriyoruz. Ben kabuğunun içinde kendi
suyunda pişen ızgara yengeci tencerede haşlama yapılandan
daha çok tercih ediyorum. Üzerine ateş ve duman kokusu
sinen eti pek lezzetli oluyor.
Tekneye dönerken dolunay yolumuzu aydınlatıyor. Sibel’e,
“Hadi seni mehtap gezisine çıkarayım” diyorum. Tekneden
uzaklaşıp kürekleri açığa doğru çekiyorum. Keyfim yerinde
“Biz Heybeli’de her gece...” diye başlıyorum şarkıya. Ben
neşeliyim, ama bota bindiğimizden beri Sibel’e endişeli bir hâl
geliyor. Huzursuz bir şekilde “Tekneye dönelim, buraların
havasının ne yapacağı belli olmaz” diyor.
BU NASIL BİR HAVA
Tekneye çıkınca havanın bu mevsim için çok sıcak olduğunu
fark ediyoruz. Termometre 15 dereceyi gösteriyor. Halbuki
152 NİSAN 2012
Caleta Beaulieu koyunda tekneyi sabitledik. Burası
tamamen sessiz bir bölge.
Koyda manzaranın tadını çıkarıyoruz. Karşımızdaki
buzul çağlayan gibi denize akıyor.
normalde 5 derecenin altında olması gerekir. Biraz sonra
kuzeydoğudan hafif bir rüzgâr başlıyor. Başlarda ılık ılık esen
rüzgâr her geçen dakika hızını artırıyor. 15 dakika sonra ise
fırtına kuvvetine ulaşıyor.
Bulunduğumuz koy hemen her havaya kapalı. Sadece
kuzeydoğuya açık! Gece vakti buradan bir yere
kıpırdayamayız. Dışarısı buz dolu… Demir alıp daha açığa da
çıkamayız. Orada su çok derin. Zaten demirlenebilecek en
derin suya demirlemiştik. Önümüzde uzun bir gece olduğunu
anlıyoruz. Daha önce yaşadığımız ömür törpüsü gecelerden
biri daha bizi bekliyor.
Kıçımız sahile bakıyor, rüzgâr tekneyi o tarafa doğru
basıyor. Kıyıyla aramızdaki mesafe çok az, belki 30 metre.
Demirin iyi tuttuğunu biliyorum. Üstelik azami kalomayı da
vermiş, 80 metre zincir döşemiştik. Ama gene de her şey
olabilir. Demir tararsa fark edene kadar soluğu sahildeki
taşların üzerinde alabiliriz.
Her şey demirin işini iyi yapmasına, tutunduğu yerden
kopmamasına bağlı... Bir denizci atasözünü hatırlıyorum “Bir
teknedeki demirin değeri, o teknenin değerine eşittir.” Biz
olabileceğin en iyisini, Ultra demiri kullanıyoruz. Ama yine de
belli olmaz, denizin gücüne, gazabına ne kadar dayanabilir ki.
40 milin üzerinde esen rüzgâr bazen yön değiştirip koyu
çevreleyen yamaçlardan aşağıya mermi gibi iniyor. Dakikalar
Caleta Beaulieu’da mangal
yapıyoruz. Ateş közlenince
telin üzerine balık ve
yengeçleri yerleştirdik.
NİSAN 2012 153
UZAKLAR II
Bir sabah uyandığımızda tekne silme kar dolmuştu.
Sibel, Uzaklar II’nin yeni mürettebatıyla birlikte. Başında askerlik şapkam var.
Kaporta kapağını zorlukla açıyoruz. Arkasına kar
yığılmış. Havuzluğun içi de silme kar. Dışarıdan
teknenin dev bir kar topuna döndüğünü görüyoruz.
Cinco Etrelles koyunda denizin
üstü de buz tutmuştu.
ilerledikçe rüzgârın kaldırdığı dalgalar içeri girmeye, tekneye
baş-kıç yaptırmaya başlıyor. Demir yeri tehlikeli hale geliyor.
Rüzgârın içeri soktuğu buz parçaları takır tukur sesler
çıkararak tekneye çarpıyor. Allah’tan zarar verecek kadar
büyük değiller.
Gece yarısına kadar ikimiz de uyumuyoruz. Gece
yarısından sonra vardiya düzenine geçiyoruz. Gözümü kırılan
dalgaların beyaza boyadığı sahilden ayırmamaya çalışıyorum.
Demir tararsak motoru çalıştırıp ileri vermek için alesta
bekliyorum.
Her bakışımda sahile biraz daha yaklaştık gibi geliyor.
Bunun gerilim ve uykusuzluktan kaynaklanan bir göz
yanılması olduğunu bilmek içimdeki endişenin azalmasını
sağlamıyor.
Ay ışığında kırılan dalgaların ve çevremizde yüzen buzların
görüntüsü ürpertici. Buz parçaları olduklarından daha büyük
görünüyor. Teknenin şahlanan başı ara vermemecesine
köpüklü sulara girip çıkıyor. Sibel reiki kanalını açıyor,
evrenden yardım istiyor.
Korktuğumuz başımıza gelmiyor. Sabah rüzgâr hızını alıyor.
Tuvalette yüzümü yıkarken gözüm aynadaki görüntüme
takılıyor. Sanki saçlarıma yeni beyazlar eklenmiş, yüzümdeki
çizgilerin sayısı artmış. Ne olursa olsun... Bu badireyi de sağ
salim atlattık ya... Yorgun ama mutlu yataklarımıza
seriliyoruz.
FRANSIZ DENİZCİ
Karşıdan gelen karartıya dikkatle bakıyoruz. Karartı
yaklaşarak yelkenli tekne şeklini alıyor. Bordasında Shag II
yazan alüminyum gövdeli tekneye, ilk defa gördüğümüz bir
şeymiş gibi şaşkınlıkla bakıyoruz. Haftalardır Uzaklar’dan
başka tekne görmemiştik. Kış aylarında bu sularda dolaşan
tekne sayısı yok denecek kadar az. Kışın hava çok soğuk
oluyor ancak deniz yaza göre daha sakin, fırtına şiddetinde
rüzgârlar da daha az.
Utangaç yapılı Fransız denizciyi akşam yengeç ve balık
yemeye davet ediyoruz. Marc koltuğunun altında bir şişe
şarapla geliyor. Antarktika’da bir ay geçirdiğini öğreniyoruz.
Beyaz kıtada yaşadıklarını, gördüklerini anlatıyor. İmrenerek
dinliyoruz. Söz Şili fiyortlarındaki kısıtlamalara geliyor. Şili
donanması Şili kıyılarındaki tüm tekne trafiğini kontrol
ediyor. Kaptanlar kıyı istasyonlarına düzenli olarak rapor
vermek zorunda. Bazı koylara, kanallara girmek tamamen
yasak... Bu sularda seyreden denizcilere tuhaf ve anlamsız
gelen kontrollerin ve yasaklamaların nedenini galiba
askerlerin kendileri de pek bilmiyor. Fakat yine de uygulamaya
devam ediyorlar.
Marc, askeri darbe geleneği olan ülkelerde yasaklamaların
çok olduğunu, askerlerin normal olması gereken dönemlerde
de kendi sahaları dışında birçok şeye karıştığını söylüyor.
Sonra kendi ülkesinden örnek vererek, “Fransa’da askerler
kendi işleri dışında konuşmazlar. Konuşsalar da kimse
kendilerini dinlemez, ciddiye almaz” diyor.
YENİ MÜRETTEBAT
Kül rengi bulutların altında mavi
buzulun yanına gittik.
154 NİSAN 2012
Caleta Cinco Estrellas adı gibi beş yıldızlı bir koy. Böyle her
havaya kapalı koy bulmak kolay değil. Rüzgâr hangi yönden
eserse essin burada suyun yüzü bile kırışmaz. Bir sabah
kalktığımızda kaporta kapağını zorlukla açıyoruz. Arkasına
kar yığılmış. Havuzluğun içi de silme kar. Dışarı çıktığımızda
ise teknenin dev bir kar topuna dönmüş olduğunu görüyoruz.
Küpeşte ile kamara kenarları aynı hizaya gelmiş, güverte
nerede bitiyor, kamara nerede başlıyor belli değil. Direğin,
çarmıhların üzeri bile kar tutmuş. Direk tepesinden inen
mandar halatları beş santimlik kardan bir yelpaze halini almış.
Hayretle bakıyor, tekneyi tanımaya çalışıyorum.
Denize bakınca şaşkınlığım daha da artıyor. Dün akşam
denize attığım portakal, soğan, patates kabukları hâlâ
teknenin yanında yüzüyor! Dikkatli bakınca organik
atıklarımızın yüzmediğini, buzun üzerinde durduğunu
UZAKLAR II
Ve Uzaklar II Antarktika’da...
Uzun ve zorlu yolculuk sonunda Osman
yola çıktı. Horn Burnu’nu yeniden dönerek
Atasoy ve Sibel Karasu, şubat ayında
Antarktika adalarına, oradan da ana
Antarktika’ya ulaştı. Böylece beyaz
karasına ulaştılar. Antarktika’da buzullar
dünyaya ayak basan ilk Türk ekip oldu.
arasında ilerleyip, insansız ve ıssız
Uzaklar II, pruvasını Horn Burnu’ndan
limanlarda demirleyerek altı hafta
sonra güneye çevirmeye karar vermişti.
geçirdiler. Altı haftalık Antarktika seyrinin
‘Dünya Denizleri’nin Everesti’ kabul edilen
ardından yine Horn Burnu’nu dolaşarak
Horn Burnu’na iki buçuk yıllık seyrin
Ateş Toprakları’na döndüler. Uzaklar II,
ardından ulaşan ekip, Ateş Toprakları’nın
Türkiye’ye döndüğünde toplam 22 bin
güney ucunda Puerto Williams Limanı’na
deniz mili yol kat etmiş olacak.
demirlediğinde, bir ilki daha gözüne
kestirmişti. Bu kez hedef Antarktika’ydı.
Atasoy ve Karasu, ocak ayının başında
Sınırlı olan yakıtımız iyice azaldı.
Sabah ve akşam birer saat çalıştırarak
idare ediyoruz. Isıtıcıyı ısınmaktan çok
donmamak için kullanıyoruz.
Osman Atasoy, Ushuaia Limanı’nda
yaptığı açıklamada “Çok zor bir yolculuktu,
kuvvetli havalarla boğuştuk, dev buz
dağları arasından geçtik, şimdi
buradayız, yorgun ama
mutluyuz” dedi. TRT Türk
sponsorluğunda yapılan bu
yolculuk, Antarktika’da son 50
yılda yaşanan en soğuk mevsime
denk geldi.
Uzaklar II’nin, yapımcılığını Vira
Medya’nın üstlendiği belgeseli
TRT Türk’te yayınlanacak. Atasoy
ve Karasu çiftinin Antarktika’da
yaşadıklarını ise önümüzdeki
aylarda Osman Atasoy’un
kaleminden dergimizde
okuyabilirsiniz.
görüyorum. Denizin üstü donmuş!
Kamarada çalışırken Sibel dışarıdan sesleniyor, “Osman,
gelsene, seni birisiyle tanıştıracağım”. Merakla dışarı
çıkıyorum. O da ne... Karşımda beyaz bir adam duruyor!
Sibel kocaman bir kardan adam yapmış. Burnu havuç,
elleri, gözleri, ağzı, düğmeleri deniz kabuklarından…
Elinde botun demirini tutuyor. Başında ise askerlik
şapkam… Şapkanın önünde T.C.B. (Türkiye Cumhuriyeti
Bahriyesi) harfleri. Sibel gülerek elini uzatıyor “Sana yeni
mürettebatımızı tanıtayım, Bay Beyaz Bahriyeli!”
Akülerimiz can çekişmekten komaya girme aşamasına
geçti. Kesinlikle şarj tutmuyorlar. Eberspacher ısıtıcıyı
çalıştırırken jeneratörü de çalıştırmak gerekiyor. Boş yere
mazot harcıyoruz. Zaten sınırlı olan yakıtımız iyice azaldı.
Sabah ve akşam birer saat çalıştırarak idare ediyoruz.
Isıtıcıyı ısınmaktan çok donmamak için kullanıyoruz.
Yoksa ikimiz de Beyaz Bahriyeli gibi kardan adam olacağız.
Estero Coloane koyuna giderken yolumuz Pasifik
Okyanusu’ndan geçiyor. Fiyortları okyanusun
dalgalarından doğal bir mendirek gibi koruyan adacıklar
burada seyrekleşiyor. Kısa bir süreliğine okyanusa açık
vaziyette seyrediyoruz. Uzaklar II okyanustan gelen ölü
dalgaların arasında yalpalayarak ilerlerken Sibel ilk defa
gördüğü Pasifik’e merakla bakıyor. MBY
K
I
L0 $
I
T
A
S 60.00
FOUR WINNS VISTA 278
Son derece bakımlı ve düzenli temizliği yapılan harika
bir tekne. 45 saatte aldığımızda Amerika’da tatlı suda
kullanılmıştı. Buzdolabı, ocak, fırın, TV, DVD, ses sistemi,
Sirius radyo, Raymarine chartplotter, GPS, VHF telsiz,
yazlık ve kışlık brandası mevcuttur.
Tel: 0 (532) 292 63 77
TEKNİK ÖZELLİKLER
Motor Markası: Volvo Penta
Motor Adedi:
1
Motor Gücü (HP): 300
Yakıt:
Benzin
Çalışma Saati:
125
Gövde:
Fiberglass
Boy (Metre):
8.65
En (Metre):
2.6
Kamara:
2
Yatak Sayısı:
2
Bağlı Olduğu Yer: Setur Marina Kalamış
Bandıra:
ABD

Benzer belgeler

Eski bir cezaevi kolonisi olan Anchieta`da

Eski bir cezaevi kolonisi olan Anchieta`da UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

Dünyanın ucuna yolculuk

Dünyanın ucuna yolculuk UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

Hasar karaya çıkınca anlaşılıyor. Şaft ve pervane

Hasar karaya çıkınca anlaşılıyor. Şaft ve pervane ediyor, ama eğilen şaft ve pervaneyi yerinden çıkarmamız günler alıyor. Bütün işleri Sibel’le ikimiz yapıyoruz. Ekibimize sonradan bir kişi daha ekleniyor. Kubilay Masal... İstanbullu denizci Kubil...

Detaylı

O gün Lauro Barcello`nun ofisine girdiğimizde

O gün Lauro Barcello`nun ofisine girdiğimizde UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

Dünyanın Ucuna Yolculuk

Dünyanın Ucuna Yolculuk yaklaşarak yelkenli tekne şeklini alıyor. Bordasında Shag II yazan alüminyum gövdeli tekneye, ilk defa gördüğümüz bir şeymiş gibi şaşkınlıkla bakıyoruz. Haftalardır Uzaklar’dan

Detaylı

Dünyanın Ucuna Yolculuk

Dünyanın Ucuna Yolculuk çalıştırırken jeneratörü de çalıştırmak gerekiyor. Boş yere mazot harcıyoruz. Zaten sınırlı olan yakıtımız iyice azaldı. Sabah ve akşam birer saat çalıştırarak idare ediyoruz. Isıtıcıyı ısınmaktan ...

Detaylı