23 Aralik 2003 - KAHVE MOLASI

Transkript

23 Aralik 2003 - KAHVE MOLASI
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 409
23 Aralýk 2003 - Fincanýn Ýçindekiler
■
■
■
ISSN: 1303-8923
■
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
■
■
TURNE FOTOÐRAFLARI (3) ... C.Parkan Özturan
YAHUDÝ ÇOCUK-ARAP ÇOCUK OYUNU ... Ahmet Çevikaslan
Boþvermiþiz herþeye kendimizden baþka! ... Merve Yýldýrým
O sokaklarda kaybolur gölgeler ... KIRKYAMA HÝKAYE
TOPLULUÐU
AYNI AMA AYRI ... Simena Kaynar
ZAVALLI BÝR YOKOLUÞ -7(Son)- ... Ahmet Altan
KISAYOLLAR
■
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
Kim Bu Editor?
KAPI KOMÞULARIMIZ
■
Milenyumun Mandalý...Sait Haþmetoðlu
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin,
Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun Kahveler
Editör'den : 'Avare' aðzýyla 'Keskin Býçak'!..
Merhabalar,
Tutamýyorum kendimi kusura bakmayýn. Gene dersimiz Popstar, konumuz
Bayhan. Nedenini öðrenmek isterseniz lütfen gazeteleri þöyle bir tarayýn.
Bol yýldýzlý ne kadar köþe sahibi varsa çocuktan bahsediyor. Yarýþma,
müzik, gençlik hiçbirinin umurunda deðil. Akýllara ancak þimdi gelmiþ gibi
yozlaþma göstergesi olarak çocuðu hedef tahtasýna koyuvermiþler. Caným
memleketimin her tarafýndan mis kokular çýkýyormuþ, herþey güllük
gülistanlýkmýþ, yetmiþ milyon vatandaþ Mozart'tan baþka usta, kanaryadan
baþka kuþ tanýmýyormuþ, sahnede kýçýný açan raðbet görmüyormuþ,
uzatmalý sevgilisini vurduran mafyacýk babalarý yere göðe
sýðdýrýlmýyormuþ, hapis yatan baþbakanýmýz, salkýmýyla yutan parti
baþkanlarýmýz yokmuþ gibi, þov dünyasýnda bir çýkýþ fýrsatý yakalayýp
yýrtmaya çalýþan garip bir genci 'katilsin sen katil kal' diyerek yozlaþma çarpaný olarak kullanmak için insanda
biraz izan olmasý gerekmez mi?
Adam bir itiþmede katil olmuþ, gitmiþ yatmýþ, sonra nice katiller, nice zýrtapozlar gibi affedilip çýkmýþ. Kimileri
gibi çýkýp memleketi yönetmeye de talip olmamýþ, gidip birbaþkasýný da boðazlamamýþ kalkmýþ önüne çýkan
bir þansý deðerlendirip yýrtmaya çalýþmýþ. Ne var bunda Allahaþkýna? Biri çocuðu Necip Hablemitoðlu'nun
karþýsýna koymuþ, diðeri Uzanan El'imle ayný kefede deðerlendirmiþ. Yahu kardeþim bu yaptýðýnýzýn meclis
önünde soyunan kýzý meþhur etmenizden ne farký var, söylermisiniz. Asýl yozlaþma bu iþte. Sýradan bir
yarýþmada leblebi gibi yenip tüketilecek starlar yaratmak amaçlanýrken araya karýþmýþ kendine özgü bir
çocuðun geçmiþini kurcalamak, hem karþýsýna koyduklarýnýza büyük saygýsýzlýk, hem de o çocuðu gereksiz
yere abartmak deðil de nedir? Bu yaptýðýnýzý ben de kalkýp ciddi köþelerin yozlaþmasý olarak nitelendiririm,
olur biter. Haa beni kim takar? Kimse takmaz, ama ben de onlarý takmam. Bayhan'ýn cinayetini,
Hablemitoðlu'nun katliyle ayný paragrafta yazmayý sadece gündemden ayrý kalýp açýða düþmemek kaygýsý
olarak deðerlendirir ve buna da üzülerek 'medyatik yozlaþma' yaftasýný yapýþtýrýveririm haddim olmayarak.
Þimdi kendimi Bayhan'ýn yerine koyuyorum da aman Allahým. Ben neymiþim be abi der, adýmýn geçtiði her
köþeyi çerçeveletir duvara asar sonra karþýlarýna geçer katýla katýla gülerdim herhalde. Hatta 'Avare' aðzýyla
bir 'Keskin Býçak' tuttururdum ki, duyanlarýn bir kýsmý memleketi terkeder, kalanlar da bana yeterdi. Hadi ben
yazý yazýp eðleniyorum, siz yazýp para kazanýyorsunuz, adam gibi örneklerle sütunlarýnýzý doldursanýza
Allahaþkýna. Bakýn sýkýntý çekiyorsanýz, hepinizin gözünden kaçan bir baþka adamý söyliyeyim size de biraz
da onu cilalayýn. 'Ajdan' denilen bir soytarý bir haftada 8 TV kanalýnda 12 programa konuk olmuþ farkýnda
mýsýnýz? O da Popstar çýktýlarýndan hem de. Ama anlaþalým bu sefer hedefinize adamý deðil, onu konuk eden
kaþar starlarý koyacaksýnýz. Oldu mu? Hoþ olsa da yozum olmasa da...
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Sahne Tozu : C.Parkan Özturan
TURNE FOTOÐRAFLARI (3)
"Karabasanlar halinde evdeyim." Gereksiz ve korkulu bir telefon çalýþý.
ADAM: Evet buyurun erkekler kerhanesi.
T.KADIN SESÝ: Kerhane ne demek ne ayýp...
ADAM: Ne demek, kerhane ne demek?
T.KADIN SESÝ: Beyefendi, kerhane çok ayýp bir kelimedir ve öyle ulu orta söylenmez.
ADAM: Madem o kadar ayýp, neden bu kadar çok kerhane var ve aþaðý yukarý binlerce erkek at sineði gibi
camlarýnda. Demek ki kerhane o kadar da ayýp bir þey olmayýp, son derece karlý bir iþ. Hatta milli servete
önemli ölçüde katký payý da var. Hatýrlamýyor musunuz, milli pezevenk Manukyan haným, vergi rekortmeni
olmamýþ mýydý? Hý? Üstelik ben her nedense kendisini yakýndan tanýrdým ve çok kibar bir hanýmefendiydi. Bir
nevi first leydi.
T.KADIN SESÝ: Bunlarýn konumuz ile alakasý ne?
ADAM: Bu açýklamalarýmýn konuyla ilgisini bilemiyorum, çünkü, konuya henüz bir açýklýk getirmediniz.
Sadece benim evime neden kerhane dediðimin panelini yapýyorduk. Ben size onu þey ettiriyordum. Hal
böyleyken, durum þudur. Hanýmefendi, günün her saati telefon marifetiyle illa beyin ifal eden bir kadýn sesi
bulunuyor. O yüzden ben bu adý kendi evim için gayet uygun görüyorum.
T.KADIN SESÝ: Aslýnda çok uygunsuz
ADAM: Aslýnda çok mu uygunsuz. Neye göre ya da kime göre uygunsuz? Durum ve þekil itibariyle son
derece uygun. Af edersiniz ama lafýn güzergahýný uzatmayýp, telgraf konuþsak? Ne dersiniz. Bence gayet iyi
fikir. Siz hangi tip kadýnlardansýnýz acaba?
T.KADIN SESÝ: Nasýl yani?
ADAM: Ýþtahla sevgilim olmayý bekleyen, sevgili adaylarýndan biri mi? Yoksa sevgilim olmuþ bedbaht
kadýnlardan biri mi? Belki de siz, ticari yönden beni kýsmi olarak kalkýndýran, o kadýnlardan birisiniz. Ne
dersiniz? Ama ne yazýk ki isminizi bilemiyorum. Çünkü ben hiçbir tür sevgilimi, telefonda sesinden
tanýyamamýþýmdýr ve bu yüzden hepsini birbirine karýþtýrdýðým için, benim iliþkilerim iki haftayý geçmez. Tam
iliþki koyulaþmýþken, o sevgililerden biri bana telefon eder. Bende en alakasýz bir isimi söylerim. Birden
karþýmdaki ses, hafif aðlamaklý, inanmýyorum hayatýnda benden baþka biri var, demeye baþlar. Ben de tüm
sahtekarlýðým ve yalancýlýðýmla, ne alakasý var yavrucum. Sen benim en birinci aþkýmsýn der, iþi daha da
içinden çýkýlmaz hale getiririm. Çünkü tüm silahlarýný ve kendinden beklenmeyen zekasýný kuþanan sevgilim,
arifane bir þekilde cümle içindeki o tecaül arif sanatýnýn inceliklerini çakar ve, daha da sümüklü bir þekilde
aðlayarak, demek ben birinciyim ha.... Peki o zaman ikinci üçüncü ve dördüncüler kim, der. Artýk son derece
sýkýldýðýmý anlayarak, bilemiyorum ki yavrucum. Hiç ismini sormaya vakit kalmadan hep eyleme geçiyoruz,
ama 26.sýnýn ismi Cemalifer derim. Sevgilim, son vurucu darbeyi yapar o zaman. Bari adam gibi adý olan bir
sevgili bulsaydýn. Ben bakarým ki iþin içinden çýkamayacaðým, öldürücü darbeyi yaparým. Ama sevgilim sende
Arzu Yanardað deðilsin ya lan. Daha seviþmeyi bilmiyorsun malak gibi yatýyorsun yatakta, derim ve iliþkiyi
kopartýrým.
T.KADIN SESÝ: Ay çok heyecanlý... Sonra....
ADAM: Ne sonra.. Sonrasý yok. Ýliþki bitti. 24 punto ve italik harflerle son. The end hatta fýne.
T.KADIN SESÝ: Telefondaki sesler konusunda çok tecrübelisiniz. Bilin bakalým ben Kimim?
ADAM: Bana kalýrsa siz en tehlikeli kadýn tipine giriyorsunuz hanýmefendi.
T.KADIN SESÝ: Aþk olsun neden?
ADAM: Belki de sizinle hiç konuþmadan suratýnýza,þakkadanak telefonu kapamalýyým.
T.KADIN SESÝ: Aaaaa... Neden?
ADAM: Telefonda sesiniz çok güzel geliyor.
T.KADIN SESÝ: Çok teþekkür ederim
ADAM: Aman teþekkür etmeyin, sakýn teþekkür etmeyin, en tehlikelisi budur iþte.
T.KADIN SESÝ: Nedir?
ADAM: Bakýnýz hanýmefendiciðim, telefonda duyulan çok melodik kadýn sesleri, bir erkeðe birden bire
Emanuelle ile yakýn markaj görüþüyormuþ hissi verebilir. Ama aslýnda O kadýn fýrýncýnýn kýzý deðildir. Hiç
umulmadýk bir kumpasla karþý karþýya kalýnmýþ olabilir. Henüz görüntülü telefon icad edilmediði için ya da adi
Japonlar nokia stoklarý tükenene kadar, bize bu yeni buluþlarýný sýzdýrmadýklarý için, karþýmýzdaki kadýnýn 3
çocuk anasý ve geceleri net canavarý, kalça göbek birbirine karýþmýþ bir avukat olduðunu bilemeyiz. Bu tatlý
kadýn sesi size hukuki bir fetiþ içerisinde hayatýn deðiþik alanlarýndan cümleler kurarak, kýçýnýzdan donunuzu
çekip alýr gibi, bütün bilgilerinizi alýr. Ve sonra sizi beþ banka adýna kredi kartý borçlarýndan dolayý, gaddar bir
yaz günü, öðleden sonra evinizde yakalayabilir. Bu yakalanan erkek için hiç iyi olmayabilir.
T.KADIN SESÝ: E erkek de o zaman borçlarýný ödesin ama deðil mi?
ADAM: Adam da istiyor ödemeyi. Mümkün olsa... Adam istemiyor mu sanýyorsunuz. Ama adamýn iþi yok.
Piyasa da genel bir iþsizlik var. Ama bu kadýn avukat, günde üç öðün yemek yiyebilmenin rahatlýðý ile
patronun yanýnda yer alýr ve oturduðu döner koltukta, bu iþsizliðin hiç farkýnda deðildir.
T.KADIN SESÝ: Çok akýllý bir adamsýnýz. Evet ben avukatým ve sizi kredi kartlarý borçlarýnýzdan dolayý
arýyorum
ADAM: Biliyorum. Ýþ olsun diye lafý uzatýyorum. Sizinle böyle konuþarak, yalnýzlýk duygumu yok ediyorum.
T.KADIN SESÝ: Peki o zaman hakkýnýzdaki haciz kararýný teblið etmem gerek Bana açýk adresinizi verir
misiniz?
ADAM: Hayýr
T.KADIN SESÝ: Neden?
ADAM: Çünkü adresimi açýk edemem. Ayýp bir adresim var. Annem kýzýyor, söyleme diyor.
T.KADIN SESÝ: Ama borcunuza karþýlýk size hacze gelmem lazým. ADAM: Avukat deðil misiniz, bana beþ
çayýna bile gelemezsiniz.
T.KADIN SESÝ: Ama hukuk....
ADAM: Boþ konuþup, kelime ziyan etmeyelim hanýmefendi. Yakalarsanýz Beni alýrsýnýz. Yakalayamazsanýz
babayý alýrsýnýz. Öptüm arayýn beni anneye babaya selam baðlarý koparmayalým ve en nihayetinde hayatta
baþarýlar, Ýcraciyaným.
Yukarýdaki bölüm, Aklýmý Karýþtýran Çýplak Kadýn Portreleri oyunumdan aynen alýnmýþtýr ve aynýsý gerçek
hayatýmda yaþanmýþtýr.
Geçen Nisan ayýnda bu oyunu Frankfurt'ta sahneye koyarken, Alman Sosyal Demokrat Parti Milletvekili:
-Gerçekten Türkiye'de hukuk böyle mi iþliyor... diye sorduðunda, "evet öyle" demeye utandýðým için ve
memleketime bok sürmemek için:
-Valla bir türk olarak, türk hukuku ile çok alakam yok ama bankalarýn halký darmadaðýn eden iblislikleri var,
deyip konuyu kapadým.
Kapýyý açar açmaz karþý karþýya kaldýðým Rana'sýz görüntü, bana hayatýmýn sonun geldiði duygusunu verdi.
Çok uyanýk zannettiðim ben, sonunda yakayý elevermiþ ve yakalanmýþtým. Evet olay buraya kadardý. Tamam
ben çok önemli deðilim ama oyun ne olacak? Halk kapýya gelince ne olacak, halka ayýp olmayacak mý? O
bilet paralarý nasýl geri ödenecek. Tiyatronun durumu ne olacak... Öleyim ben Allah'ým öleyim þimdi.
-Ýçeri girebilir miyim?
-E kalkýp uzaklardan buralara kadar gelmiþsiniz, beni merak etmiþsiniz girin bari.
Beni ve her þeyi bir kenara iterek, kapýyla aramdan geçti, odanýn ortasýna kadar vardý. Sanki daha önceden
biliyormuþ gibi. Belki de benim gibi kaç kiþi yakalandý burada. Yahu bu gerçek olmasýn, bütün bunlar
rüyaymýþ, olsun. Ateþ bastý suratýmý...
-Bilirsin þekerim hafta içi trafiði. Biraz geç kaldým, seni daha önce karþýlamalýydým.
Boþ gözlerle kadýna bakmayý sürdürüyorum. Kim bu kadýn yahu? Daha sabah saatin onu. Hangi geç
kalmaktan bahsediyor. Füsun Erbulak mýsýn sen? Neye geç kalýyorsun? Hayýr kadýn, senin durumun nedir?
Soru bakan ve hiç birinin cevabýný bulamayan gözlerime dönerek:
-Kapasana þekerim kapýyý. Durmasana öyle kapý aðzýnda... derken ayaðýndan çizmelerini çýkarýp, odanýn
ortalýk yerine fýrlattý. Çanta baþka bir köþeye gitti. Kýsa kesim saçlarýný elleriyle "oh.." nidasýyla düzelterek, bir
poþet tavrýyla koltuða yýðýldý. Çaktýrmýyorum. Aslýnda bu odanýn sahibi o, ben ona misafir gelmiþim.
Tanýmlamaya çalýþtýðým bu kadýnýn, genelde bir Rahþan tarzý var. Fakat en olarak nerden baksan bir onbeþ
Rahþan'ý yan yana baðlayýp, boy olarakta alttan üstten epey bir sýkýþtýrmak lazým.
-Hala beni tanýmadýn ha? Bir gece chatte seninle sabaha kadar konuþmuþtuk.
-Yapmýþýzdýr öyle bir hata.
-A, þekerim benimle konuþmak hata mý?
-Yok ne alakasý var, yani ben sizi uykusuz býrakamasaydým diye söylemiþtim... diyorum ama tamamen
sahtekarým. Yani bu kadýn uykusuz kalsa bana ne, kalmasa bana ne. Ama bunu direk söyleyemiyorum.
Hayatta ben bile utanabiliyorum.
Avukat haným koltuða oturunca, bende refleks olarak divanýn kenarýna iliþtim. Bakýþýyoruz.. Kadýn söze
girmiyor bir türlü. Sýk sýk yaptýðýmýz iþ, karþýlýklý bakýþlar fýrlatýp, dudaklarýmýzý hareket ettirmemek. Tamam da
bu sessizliðinde bir yerden bozulmasý gerek. Birden "eee!" diyeceðim ama ayýp olur diye, söze o girsin
istiyorum ya da önden konuþup, açýk vermek istemiyorum. Önce o bir konuþsun, eteðindeki taþý görelim,
ondan sonra söze gireriz. Allahtan kadýn pantolon giymemiþ de eteðindeki taþý görebileceðiz.
-Sebebi ziyaretiniz.
-Ben Þeima...
-Yani...
-Þeima iþte...
-Ha.. anladým.. Yani tam olarak kimsiniz?
-DSÝ'nin avukatý..
-Tamam da benim sular idaresine borcum yok ki.. Benim evimde su yok çünkü..
-Ýnanmýyorum tanýmadýn mý beni..
-Neden? Tanýmam mý lazým? Çok mu meþhursunuz?
-User olarak
-Af buyurun?
-Seyda yahu, tanýmadýn mý?
-Haaaaaa.... O Seyda sen misin?
-Tabi ya... Tanýdýn mý þimdi?
-Hayýr. Ama ben kalkýp bir kahve yapayým.
Anlaþýldý. Bu kadýný chatten tanýdýðým kesin. Ama hangisi? Telefon marifetiyle, bana ulaþmaya çalýþan türk
hukuku, baþarýsýz olunca acaba neti kullanýyor olabilir mi? Ýyi de bu kadýn beni nasýl buldu? Onun kulaðýna
benim yerimi kim fýsýldadý? Durumu tam anlamýþ deðilim. Sakin durup, ortamý yoklayalým, abuk subuk bir
durum olmasýn.
Isýtýcýya su koyarken, birden ayaða kalkýyor:
-Ben kahvemi alýp geldim.
-Gerek yok, kahve bol miktarda var.
-A olur mu? Sen misafirsin. Kahvemi getirdim.
Çantadan birinci sýnýf bir kahve çýkýyor. Arkamdan yanaþýp, mutfaklaþtýrdýðým cam kenarýna býrakýrken,
vücudunun bazý yerleri, vücudumun bazý yerlerine deðiyor.
-Aneee! Bana tecavüz ediyorlar... diye baðýrsam bir faydasý olur mu? Hiç sanmýyorum. Konuyu deðiþtirmek
için ani bir atraksiyonla kendimi kenara alýp, söze giriyorum:
-Bir misafir beklemediðim için, yanýmda sadece bir kupa getirdim. Odada bulunan bardaklarýndan birini sýkýca
yýkasam, olabilir mi?
-Gerek yok þekerim. Ben ikimiz içinde kupa getirdim... diyor. Koca çantasýndan dava dosyasý çýkmasý
gereken kadýn, iki tane kupa çýkarýyor.
-Bu senin, bu da benim... Benim olanýn üstünde horoz, onun olanýn üstünde tavuk var.. Amanin, kesin
tecavüze uðrayacaðým. Adalet mülkün temeliyse, mülk ben miyim acaba? Yada hukuken, hukuki tecavüzler,
hangi davalara emsal teþkil eder. Bu kadar cümle ziyan edeceðime, kýsaca "la havle vela..." da diyebilirim
aslýnda. Ne diyeceðimi de bilemiyorum ki, aklým çok karýþýk. Bu kadýnýn neyin avukatý olduðunu bir öðrensem,
bak o zaman tecavüz nasýl oluyor göstereceðim ona.
Kahve suyu ýsýndý. Kahveleri koyduk. Ben önden, divanýn kenarýndaki yerimi aldým. Onun da koltuða
oturmasýný beklerken, oda geldi yanýma oturdu. Allah'ým bana yardým et, demekten baþka çare gelmiyor
elimden.
-Biliyor musun, sen çok hoþ bir adamsýn?
-Hayýr bilmiyorum.
-Belki de farkýnda olmadýðýn için bu kadar hoþsun...
Ýðrenç ve aþaðýlýk hissediyorum kendimi. Kirliyim ben. Oðlum geliyor gözlerimin önüne. Ayrýldýðým eþim.
Aslýnda sadece yazdýklarýma aþýk olan ve bunu kendisine bir türlü itiraf edemeyen sevgilim... Kýrmýzý
kadifesine yaþamýmdan kan damlattýðým eski tiyatrom. Bütün eskilerim. Daralýyorum. Ve kendimi kaybedip,
avazým çýktýðý kadar baðýrýyorum:
-Kimsin sen Allah aþkýna, ne yapacaksan yap. Ama kim olduðunu söyle. Benim sinirlerim o kadar saðlam
deðil.
Dolu dolu gözlerimin arasýndan telefon çalýyor. Bir telefona bir kadýnýn þaþkýn yüzüne bakýyorum. Þaþkýn yüz
ifadesinde kalýyor gözlerim...
Belki de plan kestim hayatýmda.
C.Parkan Özturan
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
ANALÝZ : Ahmet Çevikaslan
YAHUDÝ ÇOCUK-ARAP ÇOCUK OYUNU
Cumhuriyet Gazetesi'nde AFP kaynaklý bir orta sayfa haberi: "Filistinli çocuklarýn oyunu" baþlýklý. Haberin
solundaki fotoðraf karesinde beþ çocuk yer alýyor, karenin en solunda tek çocuk, karþý tarafýnda da birinin sýrtý
dönük dört çocuk. Hepsinin elinde de silah var ancak solda tek baþýna duranýn elindeki makineli tüfeði
andýrýyor, diðerlerinin elindekiler tabanca.
Bu çocuklar savaþýyorlar, oyunlarý bu. Üstelik birisi vurulmuþ taklidi yapýyor ve hepsinin yüzü gülüyor, belli ki
bu oyun onlarý eðlendiriyor. Duruþlarýna bakýlýrsa, solda makineli tüfek taþýyanýn, tek baþýna savaþýn bir tarafý,
ötekilerin ise savaþýn diðer tarafý olduðu anlaþýlýyor.
Bunlar; ulusu veya dini ne olursa olsun, Ortadoðu Bölgesi'nin çocuklarý. Dünyanýn en önemli enerji kaynaðý
olan petrolün bol olduðu ve bu bolluk keþfedildikten sonra da huzursuzluðun eksik olmadýðý bölgede büyüyen
ve o kültürün hamurundan yoðrulan çocuklar.
Üç büyük din için kutsal kabul edilen, bir de üzerine zengin petrol yataklarýna yakýn olmasýyla deðeri artan
bölgede yaþanan kin yeni deðil. Amerikan yayýlmacýlýðýnýn bölgedeki Truva atý rolünü üzerine alan ve vaat
edilmiþ topraklarýn peþinde koþan Ýsrail ile sürekli olarak bu topraklardan sürülmeye çalýþýlan ve arkasýna
Müslüman ülkelerin desteðini alan Filistinliler arasýndaki hýnç yýllardýr sürüyor. Ýki tarafýn da birbirlerine
bakýþlarý, karþýlýklý duygularý ayný. Tek fark var: Dünyanýn en donanýmlý ordularýndan birine sahip olan Ýsrail,
kendisine taþla, sopayla karþýlýk veren Filistinlileri istediði köþeye sýkýþtýrmýþ, caný istediði zaman ya da her
kýzgýnlýðýnda en geliþmiþ uçaklarla bombalýyor. Çoðu zaman düþük düzeyde çatýþmalarla giden gerginlik
arada bir alevleniyor; taþlar ve bombalar bir kez daha hedeflere yöneliyor.
Bunun doðal sonucu ise savaþýn ve savaþ psikolojisinin o bölgede yaþayan herkes için olaðan ruh hali
olmasý. Belli ki o bölgenin insanlarý; günlük yaþamlarýný ve gelecek beklentilerini savaþ korkusu ya da
psikolojisi üzerine kurmak zorunda kalýyorlar, yine ayný bölgede yaþayan binlerce çocuk gibi. Dini öðelerle
beslenen, emperyalist politikalarla tetiklenen öfke ve hýnç duygusu ile savaþ ortamý o insanlarýn
barýnmalarýný, eðitimlerini, beslenmelerini, çalýþma koþullarýný, yaþam kültürlerini vb çok þeyi belirliyor, hatta
çocuklarýn oyunlarýný da. Bu fotoðrafta olduðu gibi.
Beþ çocuk bir araya gelmiþ, bir oyun oynuyorlar. Bir grup Yahudi oluyor, diðerleri Arap. Sonra da bir grup
diðerini bölgesinden çýkarmaya çalýþýrken, öteki grup bölgesini savunuyor, ellerinde silahlarla. Önce
birbirlerine nefret göstererek karþýlýklý kamplara ayrýlýyor, sonra ellerine silah alarak kavgaya baþlýyor yarýnýn
eriþkinleri. Üstelik bir hayli de eðleniyorlar.
Savaþ psikolojisinin istediði nefret, öfke, kamplaþma, hýnç, kavga, silah, yaralanma, ölüm gibi kavramlar
onlarýn çocuk kalplerinde çoktan içselleþtirilmiþ, travma anlamý taþýmýyor bu küçük adamlar için. Tam, savaþ
tacirlerinin istediði gibi.
Etnik düþmanlýðýn oyun kültürünün içine kadar sinmesi; her gün bu fotoðraflardan bir sürüsünü gören
eriþkinleri ise hiç mi hiç ilgilendirmiyor, bakýp geçiyorlar. Bir kez daha; dünyanýn bir köþesinde çocuklarýn
oyunlarý büyüklerin oyunlarýna feda ediliyor.
Sürekli intifadalarda taþ atarak, bombalardan sýðýnaklara kaçarak, askerlerden saklanarak büyüyen
çocuklardan da "evcilik" oynamalarý beklenemezdi herhalde.
Ahmet Çevikaslan
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : Merve Yýldýrým
Boþvermiþiz herþeye kendimizden baþka!...
Yýl 2003. Çok önemli bir misafir geliyormuþçasýna günler hatta haftalar öncesinden binbir plan ve hazýrlýk
yaparak karþýladýðýmýz yeni milenyumun üçüncü yýlý içindeyiz. Son birkaç yýldýr yoðun bir günlük yaþam
temposuna kaptýrmýþ gidiyoruz hep birlikte. Zaman öyle akýyor günler öyle geçiyor ki sabah alel acele evden
çýkýþýmýzla akþam yorgun argýn eve dönüþümüz bir oluyor sanki. Bir bakmýþýz Pazartesi sabahý olmuþ, hafta
baþý sendromunun klasik "of yine ofisteyim" bunalýmlarýna girmiþiz o günkü iþ programýna adapte olmaya
çalýþýrken ve bir bakmýþýz Cuma akþamý gelivermiþ de elimizdeki iþleri toparlayýp eve dönmek için acele
ediyoruz. Yani son dönemlerin moda tabiriyle "bir koþturmacadýr gidiyor". Ýyi de, neyi kovalýyoruz?
Yýllardýr iþ hayatý içinde olup yýllardýr böyle ardýndan atlý geliyormuþ gibi yaþayan insanlar "hayatý
yaþayabilecekleri" hiç bir fýrsat bulamadýklarý bu tempo içinde ellerine tam olarak ne geçtiðini söyleyebilir mi?
Para mý? Ýyi güzel, baþarýlý ve günde yirmi dört saati az bulan bir iþ adamý ya da kadýnýsýnýz, aylýk kazancýnýz
büyükþehirde bile rahat rahat yaþamaya yetecek düzeyde. Peki, ya paranýn satýn alamayacaðý küçük
mutluluklar? En son ne zaman eþinizle ya da sevgilinizle baþ baþa kalýp onun gözlerinin içine bakabildiniz?
Ýþe ya da iþle ilgili birþeylere yetiþme telaþý olmadan, sevgilinizin ruhunun sizin ruhunuzla bir olduðunu
hissedecek kadar sevgiyle sarýldýnýz ona? Birlikte yediðiniz son yemeðin, gittiðiniz son pikniðin, izlediðiniz son
filmin üzerinden kaç gün, kaç hafta, kaç ay geçti?
En son ne zaman çocuðunuzun elinden tutup parka gittiðinizi, onunla oturma odasýnda kýran kýrana
güreþtiðinizi, birlikte oyunlar oynayýp çýlgýnlar gibi eðlendiðinizi hatýrlýyor musunuz?
Çocukken bütün sýrlarýnýzý paylaþtýðýnýz ablanýzý ya da aðabeyinizi son bir hafta içinde ziyaret edebildiniz mi?
Ya da en azýndan telefonla hatrýný sorabildiniz mi?
Ya anneniz babanýz? Sizi büyütürken kimsenin kimse için yapmayacaðý þeyleri yapan, katlanamayacaðý
þeylere katlanan ve bunlarýn karþýlýðýnda da sizden güleryüz ve saygýdan baþka birþey beklemeyen o
mukaddes insanlarýn elini yakýn bir tarihte öpebildiniz mi? Yoksa onlarý çoktan bir huzurevine yerleþtirdiniz de
bayramdan bayrama mý ziyarete gidiyorsunuz unutulmadýklarý hissini vermek için?
Sevdiklerimizle yapabileceklerimiz düþünüldüðünde bu liste daha da uzatýlabilir elbette. Beþ on sene
öncesine kadar birçok ailenin haftalýk programý içinde yer alan, ama günümüzde sadece bayramlarla
sýnýrlanan akraba ziyaretleri de eklenebilir örneðin.
Ne oldu bizlere? Ne oldu insanlara, insanlýða? Býrakýn öyle 50'li 60'lý yaþlara gelip de "nerde o eski günler"
demeyi, ben þu genç sayýlabilecek yaþýmda bile görebiliyorum son yýllarda insan iliþkilerinde, sevgide, vefada
meydana gelen ve tüm yüreklerde aðýr hasarlar býrakan depremi. Giderek yalnýzlaþýyor ve kendimizden
baþka kimseyi önemsemez oluyoruz. Akrabalarýn, arkadaþlarýn kopmasý bir yana, aile içinde eþler bile
birbiriyle konuþmaz oldu. Biri televizyon izlerken diðeri bilgisayara takýlýr, ya da biri yemek yaparken diðeri
gazete okur, derken gide gide koskoca gün içinde üç beþ mecburi cümleyi geçmeyen kýsýr muhabbetlere
mahkum olur toz pembe hayaller üzerine kurulan güzelim evlilikler.
Arkadaþlarýmýz vardý çocukluðumuzda, gençliðimizde saniyemiz ayrý geçse hasretine dayanamayýp
kapýlarýna dayandýðýmýz ya da Allahýn günü telefonunu çýnlattýðýmýz. Sonra büyüdük, iþ güç sahibi olduk ve
unuttuk isimlerini, adreslerini. telefonlarýný daha birkaç sene önce yere göðe koyamadýðýmýz o can
dostlarýmýzýn. Biz zahmet edip aramadýðýmýz gibi, bize ulaþmaya çalýþanlarla da muhabbetimizin çerçevesini
daralttýk günlük meþgalelerimizi bahane ederek. "Þu an biraz iþim var ben seni sonra ararým"lar kýlýf oldu
"Nerden çýktýn be kardeþim bunca dert arasýnda bir de senin muhabbetini mi çekecem þimdi"lere, ya da
zoraki bir "Aa, filancým ne iyi ettin de aradýn, valla kusura bakma hep aklýmdasýn ama"lar ile direkten döndü
"Seni aramýyorsam demek ki görüþmeye bayýlmýyorum, niye tekrar tekrar arayýp duruyorsun ki"ler.
Ailemizi bile gözümüzün görmez olduðu þu ortamda akraba iliþkilerinin pamuk ipliðine baðlý hale gelmesine
hiç þaþmamalý. "Çaðýrmýþlar, gitmezsek çok ayýp olur, zaten taký takmak lazým, sonra hediye verme iþi
çýkmasýn" diye yüzümüzde kiralýk gülücüklerle, sýra savma amaçlý gittiðimiz düðünler ve zamanýnda az çok
iliþkimiz, hukukumuz olduðu için merhuma karþý son görevimizi de yerine getirmek zorunda hissederek
gittiðimiz cenazeler de olmasa akrabalarýmýzý yolda görsek tanýyamayacak olduk neredeyse.
Bu konuda bugüne kadar sayfalarca yazý yazýldý. Bunlarý okuyanlarýn kaçta kaçý o an durup düþünerek,
sonraki yirmi dört saatin bütün planlarýný iptal edip kendini sevdiklerine adadý bilmiyorum ama bir gün þu
ülkede altmýþ milyon nüfus olarak birbirini tanýmayan, selam bile alýp vermeyen altmýþ milyon birey haline
gelmeden önce aklýmýz baþýmýza gelir de insanlýðýmýzý ve sosyalliðimizi hatýrlarýz umarým.
Merve Yýldýrým
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
KIRKYAMA HÝKAYELERÝ : KMKYHT
O sokaklarda kaybolur gölgeler.. : Sedat Tuvar
Aysel gitmiþ, yalýnýn müdavimleri ahlaya, ohlaya oyunlarýna geri dönmüþlerdi. Gitmek için ayaða kalktýðýmda
Zafer'in yüzünün asýk olduðunu farkedip, "hayýrdýr" dedim. "Hiç yaa, önemli deðil, caným sýkýlýyor biraz" dedi.
Kolundan tutup kaldýrdým. Hiç itiraz etmedi, birlikte dýþarý çýktýk. Gün hala çok güzel cadde yine olabildiðince
kalabalýktý. Bir müddet Zafer "baba namý gidiyorsun?" diye sorana kadar sessizce yürüdük, Zaferi
unutmamýþtým ama daha öncelikle birazda geç kaldýðým için azarlayacaðýný düþündüðüm babam vardý
aklýmda. "hele ona bir uðrayalým, bir ihtiyacý varsa halleder sonra bir yerde oturup bol bol konuþuruz." dedim.
Babam; eskiden çok deðiþik iþ yerlerinin olduðu zamanla ihraç fazlasý ve ucuz giyim fuarýna dönüþen bir iþ
merkezinin bodrum katýnda küçük bir terzihane iþletiyor. Yýllar önce elbiseler, paltolar diktiðini, müþterilerini
evire çevire ölçülerini aldýðýnda da çok gülüp onun beni azarladýðýný hatýrlýyorum. Her zaman "Þükürler olsun,
karnýmýz doyuyor ya" der. Terzi Hasan denilince akan sular durur mahallemizde. Dedemden kalan üç katlý
ahþap evimizi sýk sýk onarýp, ayakta kalmasýný saðlamaktan baþka bir derdi olmaz, küçük birikimleri ile
mahallede ihtiyacý olanlara giysiler dikip hediye eder. Evlendiklerinde annem bu eve gelin gelmiþ, daha iki
aylýk evlilerken annemin ayaklarýna bir þeyler olmuþ ve yürüyemiyormuþ, bir müdet sonra rahmetli
babaannem "ben bu kötürüm gelini istemem" diye tutturmuþ, dayýlarým gelip annemi evden almýþ, kendi
evlerine geri götürmüþler. Babam, þimdi benim olan odaya kendini kapatýp, aylarca dýþarý çýkmayýp aðlamýþ.
O zamanlar pek az evde bulunan pikapta hep ayný pilaðý çalmýþ, "Ham meyvayý kopardýlar dalýndan, beni
ayýrdýlar nazlý yarimden" Sonra annem bir sabah "yüce rabbimin hikmeti" yürümeye yeniden baþlayýp, gelip
çalmýþ evimizin kapýsýný, yeniden kavuþmuþlar, bir daha hiç ayrýlmamacýsýna...
Zafer'le dükkana vardýðýmýzda; babamýn her zamanki gibi özenle hazýrladýðý, üzerinde maðaza isimleri yazýlý,
iþlenmiþ giysi poþetlerini çabucak daðýttýk, iþimiz bitince "çýkacaðýz baba baþka bir ihtiyacýn varmý?" diye
sordum. Bir zarf uzatýp " bunu pazarcý Osmana ver" dedi. Dýþarý çýktýk, önümüze ilk gelen kafeteryaya girip
birer kahve söyledik. "Anlat Zafer seni dinliyorum" dedim. "Bilmemki nasýl baþlasam" dedi. Benden "öf be
hadi" cevabýný alýnca devam etti. "Suna'yý biliyorsun.. Biliyorum biraz yaþ farký var, aslýnda çokta deðil yani on
yaþ kadar" Bu cümleyi duyduðumda, içimde çoktandýr var olan ama üstünü sýký sýkýya kapattýðým birþeyler
hissediyorum, sýzý, acý, þaþkýnlýk ne biliyim deðiþik birþey, içim akýyor sanki paçalarýmdan aþaðý... ne
olduðuna anlam veremiyorum. Suna'nýn gözleri Zafer'in gözlerinde beliriyor, yutkunuyorum, son söylediði
birkaç cümleyi duymadýðýmý farkedip "yavaþ" diyebiliyorum. Ciddi olduðunu, Suna'nýnda ona kayýtsýz
olmadýðýný düþündüðünü, babasý olmadýðý için bir tek annesine bahsedip ondan da olumlu cevap aldýðýný,
benimde ona destek olmam gerektiðini hatta bizimkilerlede konuþup iki aile birlikte kýzý istemeye gitmemizin
nasýl olacaðýný soruyor. Topluyorum biraz kendimi, içimden "sana ne oluyor oðlum" deyip, baþýný öne eðmiþ,
bi çare duran benim en deðerli arkadaþýma moral verme ihtiyacý hissediyorum. " Ya sýkma canýný, neden
olmasýn, senden iyisinimi bulacaklar, yeterki Suna'nýn gönlü olsun. Hem bildiðim kadar Üniversiteye
hazýrlanýyor, okumayý kafasýna koymuþ, tamam sen olayý kafanda bitirmiþsin ama birde mutlaka kýzla konuþ
derim" Ellerini masanýn üstünde kenetleyip söyleniyor.. "Çok düþündüm, onun yaþýtý olsam belki bunu
yapabilirdim ama, ama bu yaþ farký utandýrýyor beni, sanki direk ailelerle bu iþi gündeme getirirsek daha
doðru olur gibime geliyor."
Bir kaç saat konuþtuktan sonra ortak bir karara varamýyoruz, birazdaha düþünmeye karar verip mahallenin
yolunu tutuyoruz..
Akþamýn dokuzu olmuþ, Þükrü Ustanýn lokantasýndan ýþýk sýzýyor dýþarý, belliki muhabbet var, kapýyý
çalýyoruz, ustanýn mezecisi açýyor, dostlar masa kurmuþ, bir büyük rakýyý bitirmiþ ikinciye baþlamak
üzerelerken aralarýna bizde iliþiyoruz...
Babamýn verdiði zarfý Lastik Osman'a uzatýp "al bakalým, babamdan bir emanetin var" diyorum. Osman biraz
þaþýrmýþ görünsede zarfý açýp, içindeki yirmilikleri masanýn altýna indirip saymaya baþlýyor, saydýkça yüzünde
oluþan ve giderek artan gülümseme masadaki herkesede sirayet ediyor. Kimse ona takýlmadan ben konuyu
deðiþtirmek için Kusto Sami'ye soruyorum "kustocuðum yarýnki milli maç ne olur?" Hani soruyu ben
sormasam adamýn sorudan haberi var diyeceðim... Anýnda anlatmaya baþlýyor.
" 2-1 alýrýz neden mi? Ýçime doðuyor, bizim bölük taburda her yýl düzenlenen turnuva da hiç þampiyon
olamamýþ, turnuvanýn baþlamasýna bir hafta kala seçmeler yapýlýyor, bölük komutaný gelip antremanlarý
bizzat izleyip beðendiði askerleri asteðmenimize bu çocuðu yaz takýma Mustafa asteðmen diyor. Takýma
alýnacak son iki kiþi belirlenecek o anda asteðmenimiz bana seslendi "Sami gir oyuna" hemen oyuna girdim..
Hangi mevkiye? tabiki forvete.." Bir kahkaha koptu. Hepimizi heyecan sarmýþtý, kusto Zafer'den bir sigara
otlanýp devam etti.. "Bizim takým bir serbest vuruþ kazandý, ceza sahasýnýn 5 metre felan dýþýndan, topu
kapýp diktim, rakip dört kiþilik bir baraj yaptý, bir baraja baktým bir de dönüp bölük komutanýna baktým, ayaða
kalkmýþ belliki gidecek ama kýsýk gözlerle benim vuruþumu bekliyor.." Lastik Osman ayaða kalkýp sallanmaya
baþladý, bir yandanda þarký söyler gibi "hadi vur aðbi, hadi vur aðbi" Kusto hiç istifini bozmadan devam
ediyor. "Vurmazmýyým ulan, vurdum tabii" Sonra sustu, hepimizden birden bir "eeeeee" sesi...Kusto
yumruðunu sýkýp ayaða kalktý "direkte patladý anasýný satýyým" Yuh ulan, vay ayý vay, diyen kahkaha gýrla..
Dayanamadým ben sordum "Eee komutan" Kusto elini omzuma atýp devam etti.. "Yýkýldým Cemal'im, diz
çöktüm yere, bir müddet sonra saha kenarýna döndüm, komutan gitmiþti, gitmiþti gitmesine ama adam
komutan kardeþim, maldan anlamazmý? alýn asteðmen Samiyi'de takýma demiþ." Bu kez bir alkýþ koptu ..
Baktým Zafer'inde keyfi yerine gelmiþti. Hep birlikte hadi be kusto þu þampiyonaya gel... Ne oldu? Oynadýn
mý? Þampiyon oldunuz gibi sorular yöneltik. Bir sigarada benden istedi, sigarayý aðzýna götürdüðünde üç kiþi
birden çakmak çaktý.... "Uzatmayayým geç oldu" dedi ve devam etti... "Hep yedekte bekledim, takým süper,
önüne geleni eleyip finale geldi. Son maç, yenersek bölük tarihinde ilk defa þampiyon olacak, maçta dakika
85 durum 1-1 türübünler týklým týklým, asteðmen 70 inci dakikadan beri beni ýsýndýrýyor, ýsýnmaktan yandým,
bir yandanda ödüm patlýyor, oyuna giremeden maçta, turnuvada bitecek diye... Neyse bölük komutanýnýn
asteðmene beni iþaret ettiðini gördüm, ardýndan hemen oyuna girdim. Dakika 89 korner atacak bizim Bekir
çavuþ, bekle yettim çavuþum deyip hýzla ceza sahasýna doðru koþtum, tirübünlerde uðultu iyce artmýþ, gözüm
topta, top süzülüyor ben koþuyorum, top süzülüyor ben koþuyorum, tam penaltý noktasý üzerinde herkesle
beraber bende yükseldim, çaktým kafayý" hepimiz ayaktayýz, gol, gool... Devam ediyor "yok ya direkten geri
döndü" hadi ya, genemi be, eeee.... "Ýçime doðdu kardeþim, benle yükselen herkes indi yere, enayimiyim
ben? Bekliyorum havada, iþimi þansa býrakýrmýyým? Dönen topa bir kafa daha çaktým, goooool."
Þükrü Ustaya yardým edip lokantayý kapattýktan sonra hep beraber alýp sýrtýmýza denizi, vurduk yokuþa
kendimizi, bir bir eksildik sokaklarda, bir bir kayboldu gölgelerimiz kapýlarda... En son Zafer kalmýþtý yanýmda,
düþünceliydi yine ama hiç olmazsa umutsuz deðildi. Mükemmel Muzafferin evinin önünden geçerken yatak
odasýnýn ýþýðýnýn söndüðünü gördük tutmadým kendimi... "Yahu Zafer bu bizim mükemmel acaba o iþide
mükemmelmi yapýyordur?
Sedat Tuvar
Devamý varrr...
KIRKYAMA Hikayelerinin tamamýný aþaðýdaki adreste bulabilirsiniz:
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/ozel/kirkyama.asp
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : Simena Kaynar
AYNI AMA AYRI
Seçiminiz köklü bir birliktelik mi? Yoksa gelgit iliþkiler mi tercihiniz?
Yaþamýmýzýn belirli devrelerinde paylaþýmcý bazen de kendimize dönük yaþarýz. Ruhsal ve fiziksel deðiþimler
zaman içinde farklýlýk gösterir. Hangimiz hem özgür hem baðlý olmak istemeyiz ki ? Ýstediðimiz de onu
görmek istemedimiz de kendimiz kalmak. Arkadaþlarýmýzla karýþýlmadan gezmek kendin istediðin sürece
aranmak bulunmak ..
Evlilik nedense kiþilere, birbirine sadece bir ev içinde deðil de her yerde birlikte olmak þartýyla geliyor. Aslýnda
iki kiþinin de farklý arkadaþ çevresi, farklý uðraþlarý, kýsaca farklý yaþam tarzý olmalý ve bunlarý zaman zaman
iki kiþi istediðinde birleþtirmeli.
Asla bu sözümle herkes bildiðini yapsýn, kimse kimseye karýþmasýn þeklinde bir vurgulama yapmýyorum.
Sadece her yere eþim yada sevgilim diye taþýnmanýn yanlýþ olduðunu, sadece o kiþiye endekslenmenin
yanlýþlýðýný savunuyorum.
Yaþamýmýz daha anne karnýndan çýktýðýmýz andan itibaren birine baðýmlý kalmak güdüsü ile doludur. Sonra
büyürüz, okulda en sevdiðimiz 1 yada 2 arkadaþýmýz vardýr, diðerlerinin yüzüne bile bakmayýz. Her teneffüs
yan yana, sýrada yan yana vs… Evet daha da büyürüz, hayatýmýza aldýðýmýz sevgilimizi her þeyden
kýskanýrýz, bizim tekelimizde býrakýrýz, onun bizden baþka arkadaþlarý yokmuþ her yere birlikte gitmek
zorundaymýþýz gibi davranýrýz. Halbuki durum bu deðildir. Düþünsenize bir kýskaç altýnda býrakýlsak bu bizi
rahatsýz etmez mi? Bir çoðunuz ama o benim sevgilim tabi ki her yere beraber her þeyi beraber yapacaðýz
diye cevap verecek, belki de ben çocukluðumdan beri bu güdüyle yaþamayý seçmediðimden, ben % 20lik
diðer kýsma giriyorum, küçüklüðümde hep kendi baþýma olmayý seçermiþim. Kendi odam olacak, kendi
televizyonum, kendi isteklerim vs.. Annem ve babam sýk sýk iþ seyahatlerine çýkmalarýndan asla rahatsýzlýk
duymamýþ hatta kendimle kalmanýn o dayanýlmaz rahatlýðýný yaþamýþým. Tek çocuk kalmayý bile kendi
ýsrarlarýmla aileme kabul ettirmiþim. Büyüdükten sonra yine üniversitede ve iþ hayatýmda da kendimle
yaþadým. Sevgililerim oldu tabi ki ayný ama ayrý idim. Bu benim tarzým, istediðimde görüþür istediðimde
arkadaþlarýmla olurdum. Þimdi mi? Evet evliyim ama seçimimin ne derece doðru olduðunu evliliðimi her
gecen gün yaþadýkça anlýyorum. Eþim benim bu durumumu bildiðinden, ben kafama estikçe arkadaþlarýmla
yemeðe çýkmalarýmla, evde dahi kendi baþýma kalmak isteyiþlerimle beni anlýyor. Hatta bazen eþim de benim
gibi davrandýðýndan anlaþýyoruz diyorum. Denemelisiniz, inanýn istediðinizde birlikte yapacaðýnýz çok güzel
paylaþýmlarýn yanýnda bir de ayrý ayrý alacaðýnýz, alýþveriþ, eðlence, arkadaþ sohbetleri, kendiniz olma zevki
sizi mutlu kýlacaktýr, evliliðinizi yada iliþkinizi besleyecektir.. Diyorum ya AYNI AMA AYRI..
Simena Kaynar
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Marangoz, Bahçývan ve de Kahveci : Ahmet Altan
ZAVALLI BÝR YOKOLUÞ -7 (Son)Gelecek
Bu konuda ikinci bir yorum daha yapmak istiyorum. Her ne kadar savunduðu fikirleri güçlü bir þekilde
savunuyor ve çok yerde ikna edici olabiliyorsa da, eðer insanýn yerini robot alacaksa, bu durumda, robot da
insandan evrilmiþ, evrim sürecinin bir sonucu olacaktýr. Bunu da göz ardý etmemek lazým.
Bir an için endüstriyel toplumun birkaç on yýl daha yaþayacaðýný, sorunlarýn giderilip sistemin çalýþýr durumda
tutulabileceðini varsayalým. Bu nasýl bir sistem olurdu? Deðiþik olasýlýklarý deðerlendireceðiz;
Önce, bilim adamlarýnýn herþeyi insanlarýn yapabildiðinden daha iyi baþarabilen zeki makineler ürettiðini
varsayalým. Bu durumda tüm iþler yüksek düzeyde organize bir makineler zincirince yapýlacak ve hiçbir insan
emeðine gerek olmayacaktýr. Bu durumda ya makineler tüm kararlarýný kendileri verecekler, ya da bazý
kararlarýn alýnmasý için insan denetimi korunacaktýr.
Eðer tüm kararlarý makineler alacak ise, bunun sonucunda neler olacaðýný bilemeyiz, çünki bu makinelerin ne
þekilde karar alacaklaraýný kestiremeyiz. Sadece insan türünün geleceðinin bu makinelerin vereceði karara
baðlý olacaðýna dikkatinizi çekerek bu alternatifi geçelim. Ýnsanlarýn tüm kaderlerini makinelere býrakmýyacak
kadar deli olmadýðý iddia edilebilir. Biz burada insanlarýn gönüllü olarak gücü makinelere devredeceðinden ya
da makinelerin bu gücü zorla ele geçireceðini falan söylemiyoruz. Söylediðimiz, insanýn zaman içinde
kendisini yavaþ yavaþ bu durumu kabullenir bir konumda bulmasý olasýlýðýdýr, baþka bir seçenek
kalmamasýdýr. Toplum ve gereksinimler karmaþýklaþtýkça, makineler de gittikçe daha zekileþecek, insan daha
fazla kararýn makineler tarafýndan alýnmasýna izin verecektir. Çünki, makinelerin aldýðý karalar, insanlarýn
aldýðý kararlardan daha baþarýlý olacaktýr. Sonuçta öyle bir an gelecektir ki, artýk sistemi yürütmek için gerekli
kararlar öylesine karmaþýk olacaktýr ki, insanlar akýlcý olarak bu kararlarý veremez duruma gelecekler ve ister
istemez tüm kararlarý makinelere býrakmak zorunda kalacaklardýr. Ýnsanlar makineleri kapatamayacaklardýr
da, çünki bunu yapmak intiharla eþ anlamlý olacaktýr.
Öte yandan makineler üzerinde insan kontrolu korunabilir de. Bu durumda ortalama bir birey bazý özel
makinelerini kontrol edebilir, mesela kiþisel bilgisayarý, arabasý vs, ancak büyük sistemlerin kontrolu çok az
sayýdaki elitlerin elinde olacaktýr-ayný bu gün olduðu gibi- ama iki temel farkla. Geliþmiþ teknoloji nedeniyle
elitler toplum üzerinde daha güçlü bir kontrole sahip olacaklardýr, ve aslýnda insan gücüne ve emeðine gerek
kalmadýðý için, insanlar sistem üzerinde gereksiz bir yük, bir asalak olacaklardýr. Eðer elit acýmasýzsa,
insanlýðýn yol edilmesine karar verebilir. Eðer insaflý ise, tüm insanlarý daha az doðurmaya ve çoðalmaya ikna
edecek bazý sosyal ve psikolojik propaganda çalýþmalarý yapabilir, ya da biyolojik bazý teknikler geliþtirebilirler
ki bunun sonucunda insan nesli yine sona erecek ve dünya elitlere kalacaktýr. Veya, eðer elit yumuþak kalpli
liberallerden oluþmaktaysa, bunlar insanlýða çobanlýk etmeyi seçebilirler. Herkesin fiziksel ihtiyaçlarýnýn
karþýlandýðý, her çocuðun psikolojik olarak hijyenik koþullarda yetiþtirildiði, herkesin kendisini meþgul edecek
bir hobisi olduðu ve bütün bunlara karþýn mutsuz olanlar varsa, sorunlarýnýn bir þekilde 'tedavi' edildiði bir
sistemin kurulmasýný saðlýyacaklardýr. Tabii, hayat öylesine amaçsýz olacaktýr ki, insanlarýn içlerinde olan güç
isteðini yok etmek için psikolojik ve biyolojik olarak bir iþlemden geçirilmeleri gerekecektir. Bu iþlemlerden
geçmiþ olan insanlar toplum içinde mutlu olabilirler, ancak kesinlikle özgür olmayacaklardýr. Evcil hayvanlarýn
durumuna indirgenmiþ olacaklardýr.
Eðer bilimadamlarý yeterli geliþmiþlikte bir yapay zeka üretemezlerse, hala insan emeðine ihtiyaç olsa bile
gün be gün bazý iþlemler makineler tarafýndan yapýlmaya baþlanacak, böylece gittikçe artan miktarda iþ gücü
açýkta kalacaktýr. (Bunun bu gün bile olduðunu görüyoruz zaten. Ýþ bulamayan, entellektüel düzeyleri, ya da
zeka veya ekonomik nedenlerle kendisini geliþtirip belli bir konuda yetenekli hale getiremeyen insanlar
kendilerini sistemde yararlý ve gerekli kýlamamakta, sonuçta da iþ bulamamaktadýrlar. Ýþ bulabilenlerse,
gittikçe daha fazla eðitilmiþ, daha yetenekli hale gelmiþ, daha güvenilir, uyumlu vs olmak zorunda
olacaklardýr, çünki her geçen gün daha fazla dev bir organizmanýn bir hücresi gibi olacaklardýr. Görevleri,
gittikçe artan oranda özelleþmiþ olacak, böylelikle iþlerini gerçek dünyadan kopuk, gerçeðin çok çok küçük bir
kýsmýna konsantre olarak yapacaklardýr.
Makinelerin gerçek, pratik önemdeki iþleri ele almasý ile, insanlara daha az önemli iþler düþecektir. Ýnsanlar
birbirlerinin ayakkabýlarýný boyamak, birbirlerine þoförlük yapmak, birbirlerine el iþleri yapmak ya da
birbirlerine garsonluk yapmak gibi iþerde çalýþýp kendilerini meþgul edeceklerdir. Bu bize insan türünün sona
eriþi olarak, son derece utanýlacak, aþaðýlýk bir bitiþ olarak görünmektedir, ve korkarýz pek çok insan için bu
tip amaçsýz, zavallý bir yaþam ilginç ve çekici geliyor olacaktýr. Bir kýsým insan da bu zavallýlýða alternatif
olarak uyuþturucular, suç, nefret gruplarý ve benzeri çýkýþlara yöneleceklerdir.
Bir ideolojinin taraftar toplayabilmesi için karþý olduðu þeyler kadar, taraftar olduðu þeyler ve pozitif söylemleri
de olmalýdýr. Bizim pozitif önermemiz 'Doða'dýr. Vahþi doða, dünyamýzdaki yaþamýn insan kontrolu ve
müdahalesinden baðýmsýz olarak iþleyen bölümü. Endüstri toplumu ile doðaya þimdiye kadar verilmiþ olan
inanýlmaz zararýn açtýðý yaralarýn iyileþmesi uzun zaman alacaktýr. Endüstri toplumunun ortadan kaldýrýlmasý
bu yolda atýlmýþ en büyük ve önemli adým olacaktýr.
Tarih, aktif ve kendini adamýþ azýnlýklar tarafýndan yapýlmýþtýr, aslýnda tam olarak neyi istediðini bilemeyen
tutarlýlýktan uzak kalabalýklarca deðil. Burada insanlarý ve sistemleri suçlamak yerine, bireyin reklam ve
pazarlama endüstrisinin acýmasýz faaliyetleri sonucunda, aslýnda gerçekten gereksinim duymadýðý pek çok
çeri çöpü satýn almak durumunda kalmýþ, buna karþýlýk da özgürlüðünün önemli bir kýsmýný yitirmiþ bir zavallý
olduðunu görmek ve göstermek gerekir.'
Kaczynski'nin manifestosundan aktarmaya gerek gördüðüm bölümler bu kadar. Mini dizimizde böylece
burada sona eriyor. Bu yazýlar toplu olarak yazýlýp yollandýðý için, belki bu sayýya ulaþana kadar bir takým
deðerli katkýlar almýþ bile olabiliriz. Ama ben son bir yorum daha yapmak istiyorum. Her ne kadar savunduðu
fikirleri güçlü bir þekilde savunuyor ve çok yerde ikna edici olabiliyorsa da, eðer insanýn yerini robot alacaksa,
bu durumda, robot da insandan evrilmiþ, yani evrim sürecinin bir sonucu olacaktýr. Bunu da göz ardý
etmemek lazým. Ýhtimal ki, robot çaðý baþladýðýnda, yaþamakta olan her bir insanýn hafýzasý bir robottaki
hafýzaya yüklenecek, böylece robotlar da bir birey olacaktýr. Burada eksik kalacak olan yön, þüphesiz ki
duygular olacak. Tabii bir robotun hava kirliliði, kuþlar ya da böceklerin hayatý ile ilgilenmesi söz konusu
olamaz.. Ayrýca çiçeklere sempati duymasýnýda bekleyemeyiz. Yani dünyada amaçlý ya da amaçsýz bir
faaliyet sürse bile, bu faaliyet insandan evrimleþmiþ makinelerce devam ettirilse bile, ihtimal ki, dünya
üzerinde hiçbir canlý kalmýþ olmayacaktýr. Ýþte bana baþýndan beri bu diziye 'Zavallý bir yok oluþ' dedirten de
bu sondur...
Bitti
Araþtýrmanýn tamamýný aþaðýdaki adreste bulabilirsiniz:
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/ozel/zavalli.asp
Ahmet Altan
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Milenyumun Mandalý : Sait Haþmetoðlu
Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haþmetoðlu'nun e-romaný görsel öðelerle süslendiðinden, aþaðýdaki
adresten tek týklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üþenmeyin... Týklayýn... Ayrýca bugünden itibaren duygu ve
görüþlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/mandal_1.asp
Devamý yok. BÝTTÝ
[email protected]
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Dost Meclisi
Fotoðraf: Berrin Cerrahoðlu
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molasý'nýn sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat
bulmaktadýr.
Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrýlmýþtýr. Yolladýðýnýz her
özgün yazý deðerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molasý bugün 3.936 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr.
Yukarý
Tadýmlýk Þiirler
NÝSAN YAÐMURU
Ve kaldýrýp ellerini gökyüzüne
þükrederken tanrýsýna gönül
Uzun bir yolun ardýndan bir kadýn çýkýp geldi
Çiçek gibi açýyordu gülüþü yüzünde
Eteklerinde binlerce çocuðuyla geldi
Ýnce bir yaprak gibi titriyordu elleri
Ve sevdasýz bir yüreði vardý göðsünde
Bir bahar rüzgarý gibi geldi
Yýldýzlarýn çizgisiydi suratýna yazýlan
Kimsesiz bir kader çiziliydi alnýnda
Hiç bakýþý olmayan bir göz gibiydi
Yada hiç oyuncaðý olmamýþ bir çocuk...
Güneþ kokuyordu her yaný
O kýþtan kaçýyordu
Ben bahardan...
Nisan yaðmuru gibi geldi
Her yere yayýldý toprak kokusu
Gökkuþaðý gibi baktý yüzüme
Sonra çekip gitti karanlýðýna
Bana bir tek bahar kaldý geride
Üzeri yýldýz dolu bir gece
Tek tek saydým bakýþlarýný sonra
Tam bir milyon gözü vardý
Ama göremedi yüreðimdeki ateþi
Bir kýþ güneþi gibi gitti
Hiç ýsýtmadan...
Ali Haydar Timisi
Yukarý
Biraz Gülümseyin
Ne güzel paketlemiþler!..
Yukarý
Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan
http://www.infonegocio.com/xeron/bruno/yesno.swf
Trafikte nasýl davranýlacaðý konusu hep sorun olmuþtur. Aslýnda Türkiyede kanunlar tartýþmaya yer
vermeyecek kadar net kurallar koyduðu için, bize düþen sadece bu kurallara uymaktýr diyorum. Bu
animasyon sayesinde, trafik kurallarýna uyarsanýz baþýnýza neler gelebileceði konusunda fikir edinebilirsiz.
http://www.katpatuka.org/tr/index.shtml
...Katpatuka Hellen aðzýnda Kappadokia edilmiþ adýn, Med'lerce kullanýlan ve Pers'lerce de aynen alýnan
biçimi, Herzfeld'e göre, sonundaki -uka, Ermeni dilinde halk adý, ulus adý türetmek için kullanýlan ukh'un Med
aðzýna uydurulmuþ biçimi dir; Med'ler bu bölgeyi IÖ 585'de kendi ülkelerine katmýþ ve onu, Ermeni dilinde
taþýdýðý adý (Kat-paduk) benimseyerek adlandýrmýþlardý...
http://worldzonepro.com/webdude/kozo.html
Edi saðolsun, bizim VADAAAAAAA'nýn dayýsýna benzettiði hippo'cuðun baþrolde oynadýðý hoþ bir reklam
filmi. Ýyi eðlenceler.
http://www.denizce.com/mutlulukdersi.asp
...Eþimle birlikte önünden geçtiðimiz büyük bir alýþveriþ merkezinin vitrinindeki "Boþaltýyoruz" yazýsýný
görünce, eþimi unuttum kendimi merkezin spor eþyalar bölümüne atýverdim birden. Eþim arkamdan her
zamanki "huysuz koca" tavrýyla seslendi: "Hiçbir þeye gereksinimimiz yok ki" dedi...
[email protected]
Yukarý
Damak tadýnýza uygun kahveler
DNoter v4.0 [71k] W2k/XP FREE
http://www.ruinedsoft.com/dnoter/dnoter_install4.exe
Ekranýnýzýn üzerine post it'e yazýlmýþ notlarý yapýþtýracaðýnýza, ekranýn üstünde herhangibiryere
yerleþtirebileceðiniz küçük not defterine ne dersiniz? Hatta not kaðýdýný þeffaf hale getirerek geriplanda
görünmesini saðlamanýz da mümkün. Küçük ama kullanýþlý bir programcýk.
Yukarý
http://kahvemolasi.com/sayilar/20031223.asp
ISSN: 1303-8923
23 Aralýk 2003 - ©2002/03-kahvemolasi.com
istanbullife.com
Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri

Benzer belgeler

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 409

Detaylı

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 409

Detaylı

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 409

Detaylı