w w w .k e n tta rim i.o rg Kısa Bir Yolculuk

Transkript

w w w .k e n tta rim i.o rg Kısa Bir Yolculuk
Gürpınar Kent Tarımı Merkezi
ÖZEL SAYI, OCAK 2006
www.kenttarimi.org
Gerçek Gündem İçinde
Kısa Bir Yolculuk
Gürpınar Kent Tarımı Projesi
Pek çoğumuzun üzerinde uzlaştığı ve belki de
çaresizliğimizin dile getirildiği onlarca benzeri gibi
söylemekten bıkmadığımız bir cümleyle başlayalım:
“Türkiye'nin bir görünen, bir de gerçek gündemi vardır.”
G
Başyazı
Çağdaş Kaya
Editör
örünen gündemi açıklamaya
çalışmak ve bu gündemi
oluşturan olaylara bu
makalede de yer vermek, hem
gereksiz hem de yanlış olacaktır.
Zira, “Görünen gündem”
kavramını okuduğunuz an
aklınıza gelen siyaset ve magazin
olayları, taşıdıkları sihirli güçle
bu makale üzerinde de tahakküm
kurabilirler.
Bu yüzden vakit kaybetmeden
Türkiye'nin gerçek gündemine,
yani yoksulluk (hemen ardından
yolsuzluğun da gelmesi gerek
ancak şimdilik bu konuya
girmeyeceğiz) ve yoksullukla
mücadelenin etkin ve samimi
örneklerine gelelim.
Yaklaşık bir yıldır, Türkiye'nin
gerçek ve en önemli sorunu olan
yoksulluğa karşı verilen
mücadelenin başarıyla
yürütülmesi için gündeme
getirdiğimiz Kent Tarımı
kavramını, tüm boyutlarıyla
tanıtmaya çalıştık. Bugüne kadar
yayınladığımız dergi, kitap,
kitapçık ve broşürlerde, akıllarda
her hangi bir soru işareti
bırakmamak adına elimizden
gelen tüm gayretle bilgilendirme
görevimizi yerine getirdik.
10-11-12 Ağustos 2005
tarihlerinde düzenlediğimiz
seminerde*, konuyla ilgili tüm
kurum ve kişiler Kent Tarımının
geleceğini şekillendirmek ve
sağlıklı bir biçimde gelişmesini
sağlamak için söz aldılar. Seminer
sonunda yayınladığımız ve
altında tüm katılımcıların
imzalarının yer aldığı bildiri, hiç
kuşkusuz Kent Tarımının
Türkiye'deki gelişimine yön
verecektir (Bkz. sayfa 52).
Tam bu noktada; Avrupa Birliği
(AB) ve Türkiye İş Kurumu
(İŞKUR) tarafından desteklenen
ve Gürpınar Belediyesi ve
Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD)
tarafından hayata geçirilen
Gürpınar Kent Tarımı Projesi'nin
bugüne kadar ki yolculuğunu
kısaca özetleyelim. Çünkü bu
Gürpınar Kent Tarımı Merkezi
yolculuğun her bir bölümü; işbirliğinin,
gayretin, çalışmanın, sivil inisiyatifin ve
başarıya ulaşan ideallerin güzel
örnekleriyle dolu.
Yolculuk, Ulaşılabilir Yaşam Derneği'nin
yoksulluk ve işsizlikle mücadele alanında
geliştirdiği projelerden biri olarak başlar.
UYD, özellikle İstanbul gibi büyük
kentlerde gözlenen sorunların temelini
teşkil eden yoksulluğun azaltılması için,
kendine düşen görevi, yeni ve alternatif
stratejiler geliştirerek yerine getirmeye
çalışır. Hayata geçirmeye çalıştığı önemli
stratejilerden biri de Kent Tarımı'dır.
Projenin ihtiyaç duyduğu finansman ise
Avrupa Birliği Merkezi Finans ve İhale
Birimi (CFCU) tarafından sağlanır.
ETC/RUAF'ın teknik açıdan
destekleyeceği ve İŞKUR tarafından
denetlenecek olan proje, oldukça zor ve
uzun süren bir arayışın ardından,
Büyükçekmece'ye bağlı Gürpınar
beldesinde ve bizzat belediye tarafından
tahsis edilen arazide hızla gelişmeye
başlar.
Projenin yürütülmesi için oluşturulan
ekibin önünde katedilmesi gereken
oldukça zor bir yol vardır. Tarımsal
uygulamalar için hazırlanması gereken ve
bir traktörün bile güçlükle girebildiği
arazinin temizlenmesi ve sürülmesi,
projede yer alacak olan kursiyerlerin
belirlenmesi ve tabii ki projenin başta
konuyla yakından ilgili olan kurum ve
kişiler olmak üzere tüm ülkeye tanıtılması
için gereken çalışmaların başlatılması
gerekmektedir.
Başarılı bir biçimde ve eş zamanlı olarak
yürütülen çalışmalarda ilk olarak,
bölgeye çoğunlukla iç göç sonrasında
gelmiş olan yoksul ailelere mensup 25
kadın kursiyer teorik eğitimlere katılmak
üzere belirlenir. Bu çalışma için Gürpınar
Belelediyesi ve UYD saha ekibi tüm
muhtarlıklar ile birlikte kapı kapı
dolaşmış ve tüm kursiyer adaylarını
projenin kriterlerine göre dikkatle
seçmişlerdir. Diğer yandan, Gürpınar
belediyesinin büyük yardımlarıyla
sağlanan iş makineleri araziyi
kullanılabilir bir hale getirmek için
çalışmaya başlanmış ve ihtiyaç duyulan
yol dahi açılmıştır. Yine arazide yer
alacak ve tüm teorik ve pratik eğitimlerin
merkezini teşkil edecek olan prefabrik
bina inşa edilir.
Temelini ekolojik bir yaklaşımın
oluşturduğu Kent Tarımı
uygulamalarının teorik eğitim bölümü,
Haydar Balcı (Ziraat Mühendisi, UYD
proje ekibi), Gülay Beşirli (Tarım Uzmanı,
Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
Araştırma Enstitüsü), Bülent Gülçubuk
(Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Ekonomi Bölümü) ve İbrahim Demir (İTÜ
Çevre Mühendisliği Bölümü) tarafından
sürdürülür. Ekim mevsimi gelmeden
önce; yetiştirilecek olan ürünlerin türleri,
doğal yetiştirme biçimleri, kompostlama,
zararlılarla mücadele, ürünlerin işlenmesi
ve tabii ki pazarlama ve satış yöntemleri
teorik eğitimlerin ana başlıklarını
oluşturur.
Baharla birlikte başlayan ekim dönemi,
Gürpınar Kent Tarımı Merkezine büyük
bir coşku ve hareket getirir. Belirlenen
ürünlerin tohumları ve fideleri toprağa
ekilir ve böylelikle pratik eğitim dönemi
de başlamış olur. Lider çiftçi Yaşar Gülşen
(UYD proje ekibi), yılların tecrübesiyle
yapılması gereken her şeyi bıkmadan ve
büyük bir ustalıkla kursiyerlere anlatır.
En iyi verimin alınması ve bu süreçte
doğaya zarar verilmeden çalışılması için
gerekenler tek tek anlatılır ve
uygulanır.Yaklaşık 4 ay boyunca arazinin
sürülmesi, drenaj kanallarının açılması,
taşların ayıklanarak arazinin
temizlenmesi ile başlayan ve belirlenen
üretim planına göre sebze türlerinin
ekilmesi, tünellerin kurulması, sulama ve
gübreleme işlemleri ile devam eden arazi
çalışmaları sürdürülmüştür.Ve projenin
belki de en önemli aşamalarından birine
gelinir. Sonsuz emek ve ilgiyle yetiştirilen
ürünler hasat edilmeye başlanır. Artık
yoksullukla mücadele eden bu 25 kadının
kendi ayakları üzerinde durmalarını ve
aile bütçelerine önemli bir destek
sağlamalarının vakti gelmiştir.
Dallarından kopartılan tap taze ürünler
sepetlere doldurulur ve sağlıklı beslenme
amacı ile azımsanamayacak bir ekonomik
tasarruf başarısı böylelikle
gerçekleşir.Yetiştirilen ürünler kadınlar
tarafından gururla tüm ziyaretçilere ve
çevre halkına sunulur.Kendi hane
ihtiyaçları da yine bu bahçeden sağlanır.
Projede yer alan kadınların sosyal
gelişimleri ise izleyenleri şaşırtmaktadır.
Bir çoğunun belki ilk kez düşünceleri
sorulmuş ve hepsinden önemlisi kalabalık
bir grubun önünde savunulan ve
tartışılan bu düşünceler projeye doğrudan
yön vermiştir. Örgütlü biçimde hareket
etmek, sorumluluk almak ve her alanda
güzel bir dayanışma sergileyebilmek
hepsi için büyük bir kazanım olmuştur.
Şu ana kadar anlattığımız yolculuk, gerek
projenin yayın organları (Kent Tarımı
Dergisi, çeşitli broşür, kitap ve
kitapçıklar) ve gerekse yerel ve ulusal
gazete, dergi (Cumhuriyet, Radikal,
Birgün, Zaman, Haber Veriyorum,
Tercüman, Manşet, Gürpınar Postası,
Agromak, Yeşil Ufuklar, İstanbul,
Tempo... ) ve televizyon ve radyo
kanallarında (TRT FM, TRT-2, Best Fm,
Kanal 7, TV8, TRT GAP) yer alarak
toplumda oldukça büyük bir ilgi
uyandırır. Elde edilen bu başarı, özellikle
bölgedeki diğer bazı belediyelerin de kent
tarımı uygulamalarına katılmak
istemelerini sağlar. Böylelikle, Kent
Tarımının ülke geleceğindeki yeri tam
anlamıyla perçinlenmiş olur. Olması
gerektiği gibi, kentsel alanlarda yaşayan
binlerce yoksul insan için yeni bir model
oluşmuştur artık.
Yolculuğu bu kadar kısa biçimde
anlatmamızın asıl nedeni, dergimizin
önceki sayılarında ve özellikle bu sayıda
tekrar yayınlanan ve konuyla ilgili tüm
detaylara yer veren seçme makalelere de
söyleyecek söz bırakmaktır. Anadolu
kentlerinde yolculuğa katılmayı bekleyen
binlerce çifti var. Bu yolculuk henüz
bitmedi.
(*) “Kent tarımı aracılığı ile risk altındaki grupların istihdam ve gıda
güvenliklerini sağlama projesi.(Herkes için eşit ve ulaşılabilir gıda)”
2
UA Magazine
Belediyeler Ölçeğinde
Kent Tarımı
Politikaları
Bu yazıda, kent tarımının kentsel arazi
planlaması ve yönetimi alanında nasıl
değerlendirilebileceği konusunda ve rehber
niteliğinde çözüm önerileri yer almaktadır.
Arazi Planlaması ve Kent Tarımı
SORUNLAR
K
entsel alanlarda ve çevre
bölgelerde pek çok değişik
kent tarımı uygulaması
(çiçekçilik, büyük ve küçük
hayvan yetiştiriciliği, sebze ve
meyve üretimi, su bitkileri tarımı)
gözlemlenebilir. Bu uygulamaların belirli bir düzen ve denetim
sistemi içerisinde yürütüldüğünü
söylemek ise pek mümkün
değildir. Hızlı kentsel büyüme
sürecinde gelişen ekonomik ve
sosyal ihtiyaçların sağlıklı
biçimde karşılanması, kentsel
kalkınma planları ve belediyeler
ölçeğinde hayata geçirilecek
düzenlemelerle münkün olabilir.
Kentlerde bulunan ve henüz
asfalt ya da beton alanlara
dönüşmemiş verimli araziler
halka ait ya da bireysel bahçelere
dönüştürülebilir. Akarsu
yatakları, yol kenarları ve yüksek
gerilim hatlarının geçtiği alanların
Ocak 2006
yerleşim için kullanılmaları
uygun değildir. Bu alanların
kullanım yöntemlerini planlamak
için herşeyden önce uygun
araçlar kullanılmalı ve gerçek
değerleri göz önünde
bulundurulmalıdır.
Üreticilerin söz konusu arazilerde
yatırım yapmaları, toprak
mülkiyeti konusunda yaşanan
belirsizlikler nedeniyle
engellenmektedir. Devlet
tarafından bu alanda yapılacak
yatırımlar için herhangi bir
garanti verilmemesi durumunda,
hiç kimseden bu arazilerde
teraslandırma, toprağı verimli
hale getirme ya da bir sulama
sistemi kurma çalışmasında
bulunması beklenemez. Bu
yüzden konuyla ilgili vergi
kanunlarının ve hertürlü yasal
çerçevenin oluşturulması,
üreticilerin güvenliklerini
3
sağlamak açısından gereklidir.
Bu yazıda, kent tarımının kentsel
arazi planlaması ve yönetimi
alanında nasıl değerlendirilebileceği konusunda ve rehber
niteliğinde çözüm önerileri yer
almaktadır.
Arazi Planlaması Konusundaki
4 Önemli Uygulama
1) Bir arazi kullanım politikasının
belirlenmesi için atılacak adımlar.
Bu alanda atılacak ilk adım
kuşkusuz var olan durumun
değerlendirilmesi, bir belediye
komisyonu kurulması ve halkın
bu konuda bilgilendirilmesidir.
Var olan durumun
değerlendirilmesi
Yapılacak olan değerlendirme;
mülkiyetle ilgili yönetmelikleri ve
çiftçilik amaçlı kullanımları, var
olan arazi miktarını ve diğer benzeri
kullanım imkanlarını göz önünde
bulundurmalıdır. Bu araştırma çalışması
aynı zamanda, sahip olunan tüm boş
arazilerin tiplerini ve tanımlarını da
içermelidir.
Bir belediye komisyonu oluşturulması
Bu belediye komisyonu, diğer yerel
yönetim kurumlarından (İl özel idaresi,
sağlık-tarım-sosyal yardım alanlarındaki
il ve ilçe müdürlükleri) ve sivil toplum
kuruluşlarından gelecek katılımcılarıla
desteklenmelidir. Bu çalışmada arazi
politikasının; atık yönetimi, su kullanımı
ve ekonomik kalkınma gibi diğer belediye
görevlerini de içermesi gerekliliği göz
önünde bulundurulmalıdır.
Halkın bilgilendirilmesi
Durum değerlendirmesi ve belediye
komisyonu tarafından yapılacak
çalışmaların ardından ortaya çıkan taslak
halka sunulabilir. Belirlenecek olan
politika; düzenleyici bir çerçeve, yasal
altyapı ve planlama ve yönetim araçlarını
da içermelidir. Çiftçilerden, iş
dünyasından ve sivil toplumdan gelecek
teklif ve öneriler göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu sürecin sonunda
tamamlanan politika önerisi belediye
meclisine onaylanmak üzere
sunulmalıdır.
2) Düzenleyici çerçeve
Kent tarımı il ve ilçe belediyelerinin arazi
kullanımı planlarında yer almalıdır.
Kent tarımının belediye arazi kullanımı
planlarında yer alması
Belediyelerce yapılan planların uygun
arazilerde tarımsal aktivite, ormancılık ve
benzeri uygulamalara yer verip
vermediği araştırılmalıdır. Zira bu
planlar, makro ölçüdeki diğer stratejik,
kalkınmaya yönelik ve arazi kullanımı
konusundaki planların önemli bir parçası
olabilirler.
Kent tarımının ilçe belediyelerince
yapılan arazi kullanımı planlarında yer
alması
Arazi planlamaları sadece büyük şehir ya
da diğer merkez belediyeler seviyesinde
olmamalıdır. İlçeler ve daha küçük
beldelerde kendi alanları ile ilgili benzer
çalışmalarda bulunmalıdır. Söz konusu
yerel yönetimler de kent tarımı için
uygun olabilecek arazilerin
belirlenmesine çalışmalıdır.
Tarımsal alanlarla ilgili kural ve
standartlar
Aynen endüstriyel bölgelerde olduğu gibi
tarım yapılacak kentsel alanların da
düzenleyici bir çerçeveye sahip olması
gerekir. Bu alanlar; yoğun üretimi
kolaylaştıracak, işlenmiş atık su
kullanımına izin verecek ve ürünlerin
işlenmesi, paketlenmesi, stoklanması ve
pazarlanması için yer ayırabilecek yapıda
olmalıdır.
Parklar ve diğer halk bahçeleri için
gereken standartlar
Belediyeler kendilerine ait parklarda,
çeşitli çiftçilik uygulamalarında
kullanılmak üzere belli oranda arazi ve
bu arazilerde yapılabilecek aktiviteleri
tanımlayacak olan standartları
belirlemelidir.
UA Magazine
Yeni tip arazi tahsislerine yer verilmesi
Belli orandaki arazi, kullanım kuralları ve
yoğunluk gibi standartlar belirlenmek
suretiyle mutlaka Kent Tarımı
uygulamaları için tahsis edilmelidir. Bu
konuda; Hobi bahçeleri, Kent çiftlikleri
veya Toplum bahçeleri gibi uygulamalar
örnek alınabilir.
3) Kent tarımını kolaylaştıracak yasal
çerçevenin tanımlanması
Belediye meclisleri, ortaya konan plan
çerçevesinde ihtiyaç duyulacak olan
4
yönetmelikler ve kurallar için harekete
geçmelidir.
Buradaki en önemli nokta, Kent Tarımına
uygun olan arazilerin kullanıma açılması
için gerekli mülkiyet düzenlemelerinin
yapılmasıdır. Bu alanda yapılan
çalışmalar, kent tarımının önündeki en
önemli engelin toprak mülkiyeti
konusundaki belirsizliklerin olduğunu
göstermektedir. Toprak mülkiyeti
doğrudan bir sahipliğe işaret
etmemektedir. Bölgesel ve uluslar arası
ölçeklerde, toprağın tarımsal aktivite
amacıyla kullanılmasına izin veren geçici
veya kalıcı pek çok yasal çözüm yöntemi
mevcuttur.
Geçici kullanım için arazi tahsis
edilmesi
Özellikle kurumlara ya da kamuya ait
uygun boş arazilerin geçici kullanımı,
8 ile 10 yıllık dönemler için kiralama
yöntemiyle sağlanabilir. Böylelikle kentli
çiftçilerin arazilerinde yatırım ve her türlü
modernizasyon için harcama yapmaları
mümkün olabilir. Diğer yandan yerel
yönetimler kentsel kalkınma ve kamu
ihtiyaçlarının karşılanması yolunda
önemli bir adım atmış olacaktır.
* 1998 ve 2001 yılları arasında Teresina
Belediyesi (Brezilya) kurumlara ve
belediyeye ait toplam 92 hektarlık araziyi,
belirsiz bir süre için toprak sahibi
olmayan 2.300 yoksul aileye kent tarımı
için tahsis etti.
Özel, grup halinde ve kooperatif
biçiminde toprak mülkiyeti
Bu alanda pek çok uygulama mevcuttur.
Örneğin; kullanım hakkı, Ödünç kullanım
anlaşması, Kullanım lisansı alma vb. Ne
yazık ki bu tür kullanım seçenekleri pek
yaygın değildir.
Vergi ile ilgili düzenlemeler
Maliye politikaları, özellikle belediyeler
ve buna bağlı olarak yoksul kentli çiftçiler
düzeyindeki uygulama süreçlerinde
anlaşılabilir kurallar getirmelidir. Vergi
muafiyetleri ya da kamu arazilerinin
kullanımı alanında düşük fiyatlı lisans
satışları gündeme alınmalıdır. Vergi
oranları ve muafiyetleri, kent tarımını
teşvik etmek için değerlendirilebilecek
önemli araçlardır.
* Brezilya'daki pek çok belediye, tarım ve
ormancılık çalışmaları yapılan kentsel
araziler için kısmi vergi muafiyeti
uygulaması yapmaktadır.
Tarımsal amaçlar için kullanılan atık su
tarifeleri
Kentsel alanlardaki tarımsal aktiviteler
için kulanılacak atık sularla ilgili tarifeler
konusunda düzenleme yapılmalıdır.
Uygun biçimde kullanıldığında, kentsel
atık su iyi bir kaynak ve üretimi artırıcı
bir girdi olabilir.
4) Planlama ve yönetim araçları
Halen tarımsal aktivite yürütülen
arazilerin kayıt altına alınması (sulama
imkanları dahil)
Arazi kullanımının denetlenmesi, yapılan
tarımsal aktivitelerin değerlendirilebilesi
ve şeffaf bir vergileme olanağı sağlaması
için coğrafi bilgi sistemleri
kullanılmalıdır. Mexico City'de, söz
konusu sistemler arazi planlaması
çalışmalarında kullanılmaktadır.
Kent tarımı toplulukları ya da karma
komiteler
Çok sayıda sosyal aktör, üretici ve yerel
yönetim temsilcisinin katılımıyla
oluşturulacak bu komiteler, uygulanacak
olan politikalar ve katılımcı aktörlerin
ihtiyaçları arasında bir bağ kurulmasını
sağlayacak katılımcı ortamı yaratacaktır.
Diğer yandan bu komiteler, üzerinde bir
uzlaşma sağlanan politika ile ilgili
uygulamaların denetimini ve oluşabilecek
sorunların çözümüne de katkıda bulunur.
Belediyelerin arazi fiyatlarını kayıt
altına alması
Fiyat kayıtları arazi kullanım planlarının
ekonomik sonuçlarının
değerlendirilmesinde kullanılabilecek
önemli bir araçtır. Bu kayıtlar, arazi
fiyatlarının zaman içerisinde gösterdiği
değişimi ve tarım aktiviteleri için
kullanılan arazilerin çıktıları hakkında
bilgi verir. Bu bilgiler olmaksızın yerel ve
ulusal ölçekteki ekonomi politikalarını
belirlemek zorlaşacaktır.
Kent Tarımı ve Vatandaş Katılımı
SORUNLAR
Bunun için gerekenler ise şunlardır;
 Belediyeler bünyesinde, katılımcılığın
sağlanacağı bir ortamın yaratılması,
 Kent tarımı konusunda; sorunların
tanımlanması ve çözüm önerileri
geliştirilmesi, tartışmalarda arabuluculuk
yapılması, ortak uygulamalar, denetleme
ve belediye politikasının kontrolü gibi
başlıklar altında kapasite geliştirme
çalışmaları yapılması,
 Ortak yapılacak uygulamaların
finansmanı için gereken fonlara ulaşım
konusunda kolaylaştırıcı tedbirler
alınması,
Vatandaş Katılımı Desteğinde Politika
Belirleme Konusundaki 6 Önemli
Uygulama
1) Bilinçlenme ve aktörlerin harekete
geçmesi
Kent tarımı alanında yapılacak
çalışmalarda atılması gereken ilk
adımlardan biri de katılımcı aktörler
arasında iyi bir koordinasyon ve bilgi
alışverişi sağlamaktır.
Farklı kitleleri hedefleyen bilgi ve yayın
stratejileri
Kent tarımının tanıtımı açısından farklı
Ocak 2006
UA Magazine
Kent tarımı alanındaki politika ve
programlar; yerel yönetimler, resmi
olmayan kurumlar, STK lar, akademik
kurumlar ve üreticiler arasında kurulacak
diyalog ortamına dayanmalıdır.
Örgütlenmemiş ve marjinal durumdaki
toplum kesimlerine de özel ilgi
gösterilmelidir.
medya kollarının (İnternet, yazılı, görsel)
etkin biçimde kullanılmaları önemlidir.
Bu çalışma sırasında özellikle küçük çaplı
üreticiler gibi toplumun örgütlü olmayan
kesimlerine hitap edilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan tüm aktörlerin kent tarımı
ile ilgili beyanatlarının, birlikteliğin
sağlanması amacıyla tek merkezden
yapılmasında yarar vardır. Bu noktada
şeffalığın ve katılımcılığın göz önünde
bulundurulması gerekmektedir.
2) Katılımcı tartışma ortamı
Kent tarımı çalışmaları; varolan sorun ve
kısıtlamaların belirlenmesi ve
değerlendirilebilecek fırsatların analiz
edilmesini sağlamak amacıyla, katılımcı
bir tartışma ortamında sürdürülmelidir.
Bu tartışma ortamında toplumsal ahlak ve
cinsiyet ayrımı gibi konularda da fikir
alışverişinde bulunulabilir.
3) Ortak çalışma stratejileri
Bu noktada her şeyden önce katılımcı tüm
ulusal ve yerel aktörlerin kendilerine
5
özgü olan özelliklerinin ve amaçlarının
tanımlanması gerekmektedir. Böylelikle
daha etkin bir işbirliği yaratılabilir.
Belirlenen stratejilerin hangi dönemler
içerisinde hayata geçirilebileceğinin
belirlenmesi de önemlidir.
4) Proje ve programların uygulanması
Orta ya da kısa vadede somut kazanımlar
elde edilmesini sağlayacak proje ve
programlar, kent tarımının gelişmesinde
büyük rol oynar. Pilot projeler ve kısa
vadede önemli miktarda üretim
yapabilecek programlar, toplum üzerinde
etkili olacak ve uzun vadeli (kapsamlı)
programlara zemin hazırlayacaktır.
Aktörlerin farklı rolleri
 Çeşitli topluluk ve organizasyonların;
proje yönetimi ve koordinasyonu ve
bunun yanında uygulamaların denetim
ve kontrolü açısından önemli rolleri
mevcuttur.
 Sivil toplum kuruluşları (STK), söz
konusu topluluklar tarafından yürütülen
kent tarımı aktivitelerine teknik destek
sağlayabilir.
 Üniversiteler ve araştırma merkezleri,
sürdürülen uygulamalardaki ihtiyaç
duyulan alanlarda (gıda üretimi,
işlenmesi, stoklanması ve pazarlanması)
teknoloji yardımında bulunabilir.
 Yerel ve ulusal ölçekteki politika
belirleyiciler; kent tarımcılarının ihtiyaç
duyacağı kaynaklara (toprak, su)
ulaşımın sağlanması ve bu alanlarda
gereken standartların ve düzenlemelerin
hayata geçirilmesi gibi rollere sahiptir.
SORUNLAR
5) Kurumsallaşma
Belediyeler, projelerin uygulanma süreçleri ile eş zamanlı olarak sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla da çalışmalar
yapmalıdır.
Bu alanda kooperatif kurulması
çalışmaları örnek olabilir.
Belediye bütçesinin kullanılması
Kent tarımının desteklenmesi açısından
belediye bütçelerinin kullanılması büyük
önem arz etmektedir.
Rosairo belediyesi (Arjantin), yapılan
anlaşmalar sonrasında kent tarımı
aktivitelerine kaynak garantisi vermek ve
bunun yanında eğitim ve pazarlama
çalışmalarına destek sağlamak suretiyle
önemli bir başarıya imza atmıştır.
6) İzleme ve değerlendirme
İzleme ve değerlendirme çalışmaları kent
tarımı aktivitelerinin önemli aşamalarıdır.
Dışarıdan ve içeriden farklı bakış açılarına
yer veren objektif bir değerlendirme
süreci, uygulama sonuçlarının doğru
biçimde ortaya konması ve bunlardan
gereken derslerin çıkarılması açısından
önem taşımaktadır.
Kent Tarımı için
Mikro Kredi ve Yatırım Olanakları
Kent tarımı deneyimlerinin başarıya
ulaşması için politika ve ekonomi
alanlarında pek çok yasal düzenlemeye
ihtiyaç duyulmaktadır. Kentli çiftçilerin
büyük çoğunluğu, ihtiyaç duydukları
yatırım olanaklarına ulaşamadıkları için
üretim kapasitelerini artıramamakta ve
teknolojilerini (tarımsal ekipman vb.)
yenileyememektedir.
Yerel yönetimler bu yüzden;
 Belediye bütçelerinin bir kısmını kent
tarımına ayırarak, ihtiyaç duyulan
kaynakların uygun biçimde
kullanılmasını sağlamalıdır.
 Özellikle yoksul ailelerin sermayeye
erişimini kolaylaştırmak suretiyle, sosyal
bütünleşmeyi ve kent tarımı alanında
teknik açıdan rekabeti sağlamalıdr.
 Sosyal organizasyonları, teknik
altyapıyı, eğitimi ve pazarlama
çalışmalarını destekleyen fon
programlarına yardımcı olmalıdır.
“Yerel yönetimler; kent tarımının
gelişmesi, varolan yerel kaynakların
harekete geçirilmesi, kent tarımının
belediye yapısı ile bütünleştirilmesi, ülke
çapında yaygınlaştırılması ve kent tarımı
aktivitelerinin sürdürülebilmesi amacıyla
belediye bütçelerinden fon sağlanması
için kesin kararlılık göstermelidir.” 40
ülke tarafından imzalanan Quito Deklerasyonu, Quito, Ekvador, Nisan 2000.
Mikro kredi ve yatırımlar konusundaki
önemli uygulamalar
Katılım politikasının tanımlanması
Yerel yönetimler, çeşitli finansman ve
yatırım araçlarının (sübvansiyon, mikro
kredi vb.) kentlerdeki gıda üretimi,
işlenmesi ve pazarlanması alanlarında
daha etkin biçimde kullanılmasını
sağlamak amacıyla bir sistem
geliştirmelidir.
Fonların harekete geçirilmesi
Gerekli fonların harekete geçirilebilmesi
için aşağıdaki konulara önem
verilmelidir.
Fonların bir merkezde toplanması
Fonların güvence altına alınması için
merkezi bir yönetime (Çekirdek Fon)
gereksinim vardır. Texcoco (Meksika)
belediyesi, 1997 ve 2000 yılları arasında
merkezi yönetim tarafından belediyeler
için sağlanan kaynakları, “Ramo 33”
programı çerçevesindeki gıda üretimi
projelerinde kullanmıştır. Ramo programı
pek çok değişik fonla işbirliği halinde
yönetilmekteydi.Diğer yandan, çeşitli özel
finans kurumlarının kent tarımına yönelik
destek sağlamayı amaçlayan çalışmalar
başlatması büyük yarar sağlayacaktır.
Başvuruların değerlendirilmesi
Mikro kredilerin gerçekten ihtiyaç duyan
düşük gelirli aileler tarafından etkin
biçimde kullanılmasını sağlamak için,
seçim aşamasında bazı kriterlerin göz
önünde bulundurulması gerekmektedir.
Bu kriterlerin başlıcaları şunlardır:
 Kent tarımı aktivitesi süresince
sağlanan fon ailenin ihtiyaçlarını tam
olarak karşılayabiliyor mu?
 Söz konusu aktivite, üreticilerin aile ve
toplum içindeki ilişkilerini
iyileştirebiliyor mu?
 Aktivite, çevre kirliliği ve ekolojik
denge konularında yeterince hassas mı?
* Arjantin'de 2002 yılında uygulamaya
konan Sosyal Tarım Programı, herhangi
bir ek geliri olmayan veya aylık geliri
belirli bir seviyenin altında olan (78 $)
üreticilere yardımda bulunmuştur.
Miktarlar, ödeme şekilleri ve
geri ödeme süreci
Yapılan finansman çalışmaları, işin
doğasına uygun olacak şekilde yani
yatırım gereksinimlerini karşılayacak ve
aktarılan sermayenin geri dönüşümünü
sağlayacak miktar, ödeme şekli ve geri
ödeme süreci belirlenerek
sürdürülmelidir.
* 2002 yılında Arjantin'de başlatılan bir
kredi sistemi (PSA Programı), ihtiyaç
duyan ailelere kent tarımı üretiminde
kullanılmak üzere 56$' lık maddi yardım
sağladı. Bu krediyi kullanan aileler, geri
ödemeyi ürünlerinin satışından elde
ettikleri para ile ya da bir kamu
kurumunda (okul, hastane vb.) belli bir
süre çalışarak ödediler.
Bu yaklaşım için tamamlayıcı bir önlem
olması için ise çeşitli örgütlenme ve
kooperatif çalışmaları desteklenmelidir.
Böylelikle kent tarımı uygulamalarının
sürdürülebilirliği ve kendine yeterliliği
sağlanabilir.
* Texcoco (Meksika) kentindeki 164 çiçek üreticisi, kurdukları kooperatif ve merkezi sera ile
tüm aktivitelerini (budama, paketleme) üyelerin katkı paylarından maaşları ödenen işçilerin yürüttüğü bir organizasyon oluşturdu.
Diğer yandan bu kooperatif ülke çapındaki pek
çok kurumdan fon desteği sağladı.
(*) Belediyeler için kent tarımı rehberi No:2,3,4. IDRC - CRDI,
Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi, Mart 2003, www.idrc.ca
6
Kent Tarımı:
UA Magazine - Küba
Kent tarımı; bitki ve hayvanların, gıda ve
diğer ihtiyaçlar için yetiştirilmesi ve kent
içi ve kent çevresi alanlarda, girdilerin
üretimi, dağıtımı ve ürünlerin işlenmesi
ve pazarlanması olarak tanımlanabilir.
Sürdürülebilir Kentsel Kalkınma
için Tamamlayıcı Bir Strateji
K
ent tarımı; çok çeşitli çiftçilik
sistemlerini, yüksek düzeyde
esneklik ve adaptasyon özelliklerini
yapısında bulunduran ve bir çok
fonksiyonu birlikte sergileyebilen,
dinamik bir fenomendir. Yerel ölçekte;
ekonomik ve girişimsel kalkınmaya,
yoksulluğun azaltılmasına, gıda
güvencesine, kentsel atıkların ve atık
suların üretken olarak tekrar kullanımına,
şehirlerin yeşillendirilmesine ve bioçeşitliliğin sürdürülmesine katkıda
bulunur. Bölgesel ekonomik kalkınmada
yetersiz olan kent kaynaklarına bu alanda
imkan sağlar. Kent tarımı, kent
sisteminin; gıda, ekonomi ve ekoloji
alanında gerekli bir parçasıdır.
POLİTİKA GÜNDEMİNDE
KENT TARIMI
Ağustos 2002 tarihli, Dünya
Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde
(Johennesburg), on yıl önce Rio'da
yapılan Dünya Zirvesinden bu yana elde
edilen başarılar değerlendirilmiş ve yeni
hedefler oluşturulmuştur. Bunun yanında
zirvede, ileriye dönük stratejiler
geliştirmek suretiyle, çalışmaları yeniden
yapılandırma olasılığı da
değerlendirilmiştir. Kent tarımı, Rio'da
belirlenen gündemde eksikliği görülen,
sürdürülebilir kentsel kalkınmayı
tamamlayıcı yapıda ve değerli bir
stratejidir. Kent tarımı, Gündem 21 de yer
alan; yoksulluk, su, sağlık ve çevre
yönetimi gibi pek çok önemli konu ile
doğrudan ilişkilidir.
Kent tarımı, seksenlerden (UNU,
UNICEF) ve özellikle doksanlardan bu
Ocak 2006
güne, uluslar arası alanda artan ölçüde
ilgi çekmektedir. IDRC'nin “Toplumu
Besleyen Şehirler Programı”; FAO, ETC,
Kent Tarımı ve Ormancılık Kaynak
Merkezi (RUAF), Kentsel Yönetim
Programı (UNCHS-UNDP), CGIAR
sisteminden, Kent İçi ve Kent Çevresi
Tarımı Stratejik İnisiyatifi (SIUPA) gibi
kuruluşlardan oluşan bölümler arası
ortak çalışma grubunun “Şehirlere Gıda”
programı, konuyla ilgili program
çalışmalarına önemli örneklerdir. Bu
alanda aynı zamanda, içerisindeki bir çok
uluslararası destek organizasyonunun
deneyimlerini birbirleriyle paylaştıkları
ve çalışmalarını koordine ettikleri, Kent
Tarımına Destek Grubu (SGUA), önemli
rol oynamaktadır. Hızla artan sayıdaki
ulusal ve yerel düzeydeki yönetimler,
kent tarımının büyüyen gıda güvencesi
sorununu önleyerek, sürdürülebilir
kentsel kalkınmayı sağlamada katkıda
bulunduğunun farkına varmaktadır.
Kent Tarımı Dergisi'nin bu sayısı, kent
tarımının kentsel sürdürülebilirliğin
artırılması için önemli bir strateji olduğu
konusundaki dikkatleri çekme amacını
taşımaktadır.
KENTLEŞME VE KENT TARIMI
Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan
insanların sayısının, 20 yıl içerisinde 4.9
milyardan 6.8 milyara yükseleceği tahmin
edilmektedir (Mougeot 1999). Bu artışın
yüzde doksanlık bölümü büyüyen şehir
ve kasabalarda ortaya çıkacaktır. Nitekim,
2020 yılında Afrika ve Asya nüfusunun
yarıdan fazlasının kentsel alanlarda
yaşayacağı öngörülmektedir. Gelişmekte
7
olan dünyada ve Çin'de, 1 milyondan
fazla yerleşimcinin yaşadığı şehir
sayısının, 400'ü bulması beklenmektedir.
Kentsel yoksulluğun artması kuvvetle
muhtemeldir. Gelişmekte olan dünyada
mutlak yoksul yaşam, sadece yirmi yıl
içerisinde ikiye katlanarak, 650 milyon
insana ulaşmıştır. Yakın zamanda yoksul
kesimin, kırsal alanlardan ziyade kentsel
alanlarda yaşayacağı düşünülmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki şehirlerin
çoğunluğu, hızla artan bu nüfusa gereken
gelir fırsatlarını (resmi ya da kayıt dışı)
sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Kentsel
yerleşimlerdeki gelir eksikliği,
şehirlerdeki yoksul ailelerin gelirlerinin
%50 ile %70 kadarlık bölümlerini gıda
harcamalarında kullanmalarından dolayı
bir gıda eksikliğine de yol açmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde görülen
ekonomik krizler ve yapısal düzenleme
Kentsel Danışma Kuruluşunun düzenlediği ve
Zimbabwe'de yapılan 61.Yıllık Konferans'ta
bulunan; Yerel Hükümetin, Kamu işleri ve
Ulusal İskan Bakanlığı, Kayıt Dışı Sektörden
Sorumlu Devlet Bakanı, Belediye Başkanları,
Kasaba Sekreterleri, Komiteler, Departman
Başkanları, yerel ve uluslar arası STK'lar ve
diğer katılımcılar kent içi ve kent çevresi
tarımının; kentsel gıda güvencesine,
yoksulluğun azaltılmasına, yerel ekonomik ve
sürdürülebilir kentsel gelişmeye katkıda
bulunduğunu belirtmişlerdir. Yerel yetkililer,
şehirlerinde kent tarımını ilerletmek ve uygun
teşvikleri ve diğer gerekli politikaları
geliştirmek konusunda kararlıdırlar. Kent
tarımının ileride hükümet politikalarına dahil
edilmesi tavsiye edilmiştir. Resmi olmayan
organizasyonların ve bağış yapanların bu
çabaları, maddi olarak desteklemeleri ve
özel sektörün yüksek değere sahip kent içi ve
kent çevresi tarımsal-endüstrilere yatırım
yapmaları talep edilmiştir.
Nyanga, Zimbabwe 4-7 Haziran 2002
politikaları, başta kadınlar olmak üzere
kentli yoksul kesimlere diğer kesimlere
nazaran daha büyük bir darbe
vurmuştur. Bu durum ayrıca gıda
fiyatlarının artmasına, reel ücretlerin
azalmasına, resmi emek piyasasında
işsizliğe, kentli tüketicilerin gıda
harcamalarındaki sübvansiyonlarda
kesintilere ve toplumun pek çok alandaki
harcamalarında azalmalara yol
açmaktadır.
1996 Haziran ayında İstanbul'da yapılan
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansında (Habitat II), katılımcı
hükümetlerce benimsenen Habitat
Gündemi; kentsel yoksulluğu azaltmak
için yapılması gereken ve sürdürülebilir
arazi kullanımı koşullarının
oluşturulması ile uygun çiftçilik ve
bahçeciliğin desteklenmesini içeren bir
çok çalışmadan meydana gelmektedir.
Mayıs 2002'de, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri zirve sırasında, içerisinde hem
öncelikli hem de başarılabilir somut
sonuçların bulunduğu beş farklı alan
belirlemiştir. Bunlar sırasıyla; su, enerji,
tarımsal üretim, bio-çeşitlilik ve sağlıktır.
KENTDEKİ TARIM, GIDA VE SAĞLIK
Kentlerde yapılan gıda üretimi, kentli
yoksulların; gıdaya eşit olmayan
koşullarda, emniyetsiz ve düzensiz
haldeki erişime ve bunun yanında satın
alma gücü eksikliğine verdiği, mantıklı ve
anlaşılabilir cevabıdır. Kent tarımı kırsal
tarımı tamamlamakta, ulusal gıda arzını
taze ürünler -çoğunlukla kolay
bozulabilen- üreterek (sebze, yumurta,
süt, mantar vb.) artırmakta ve gıda
ithalatını sübvanse etmektedir.
Kent tarımı, düşük gelirli kent insanına
gıda ve bir ölçüde gelir sağlamaktadır.
Afrika, Latin Amerika ve Asya'da
özellikle kadınlar, aileleri için daha iyi
beslenme alışkanlıkları aramak ve ek gelir
elde etmek suretiyle, kent tarımında
oldukça aktiftir. Düşük gelirli ailelerin
kişisel gıda ihtiyacı için yapılan üretimin,
toplam gıda tüketimi içindeki oranı çeşitli
yerlerde %18 (Jakarta) ile %60 (Harare)
arasında değişmektedir. Nairobi'de
ağırlıklı olarak bu stratejiye bağlı olan
aileler %50'lik orana ulaşmıştır. Yoksul
kentli tüketicilerin normal koşullarda
gelirlerinin %60 ile %80 arasındaki
bölümünü gıda ihtiyaçları için
harcamaları, bireysel üretimin gıda
harcamalarında tasarruf yaratması
gerçeğini de ortaya koymuştur.
Kent tarımı aynı zamanda gıdaya erişimi
iyileştirdiği (daha kısa mesafeler), düşük
fiyatlar sağladığı (daha az taşımacılık,
paketleme, aracı masrafı) için üretim
yapmayan kentli yoksulun da gıda
güvencesini artırmakta ve beslenme
alışkanlıklarının kalitesini yukarı
çekmektedir (daha taze ve yeşil gıda).
Kent tarımının özellikle şehirlerdeki
düşük gelirli grupların sağlık ve
beslenmeleri üzerindeki olumlu etkileri,
kent tarımı ile ilişkili olabilecek potansiyel
sağlık riskleri karşısında bir denge
unsuru haline getirilmelidir. (Örnek
olarak bakınız; UA Magazine, Vol:1, No:3,
“Balancing the Positive and Negative
Health Aspects of Urban Agriculture”;
Ayrıca, www.ruaf.org )
EKONOMİK ETKİLER
Tüm kent tarımı uygulamaları, geçimlik
düzey merkezli değildir. Aynı zamanda
değişen miktarda teknoloji ve yatırımın
yer aldığı piyasa merkezli kent tarımı
uygulamaları da bulunmaktadır. Ancak
normal şartlarda tüm uygulamalar, emek
yoğun ve her birim toprak için en yüksek
ürünü elde etmek isteyen yaklaşıma
dayanır.
Kent tarımının ekonomik etkileri, tarımsal
üretimle ilgili olan ailelerin elde ettikleri
doğrudan ekonomik faydayla ilişkilidir.
Bireysel istihdam, fazla olan ürünlerin
satışından elde edilen kâr, gıda
harcamalarındaki tasarruf, diğer
ekonomik mallara karşılık tarımsal
ürünlerle yapılan değişim, tarımsal işçilik
(ürün olarak ya da parasal karşılıkla) elde
edilen faydaların başlıcalarıdır.
Kent tarımı aynı zamanda gerekli
tarımsal girdilerin üretilmesi (kentsel
atıkların toplanması ve kompostlanması,
organik zirai ilaç ve gerekli araçların
üretimi ve bunun yanında su dağıtımı
vb.), gıdaların işlenmesi, paketlenmesi ve
pazarlanması, veterinerlik hizmetleri,
muhasebecilik ve taşımacılık gibi bireysel
ve küçük çaplı girişimciliği de teşvik
etmektedir.
ÇEVREYE OLAN ETKİLER
Kent tarımı; yapılaşmaya uygun olmayan
(dik yamaçlar, yol kenarları, sel ve yüksek
dereceli deprem riski taşıyan bölgeler),
riskli ve boş alanların sürdürülebilir
yönetim ve üretkenlik açısından etkin
kullanımına yardımcı olmaktadır. Kent
tarımı; şehirlerin daha az enerji
kullanmalarını sağlayarak (daha az
taşımacılık, paketleme ve stoklama
ihtiyacı) “Ekolojik Ayak İzinin” fını
Bu Sayıda
1 Gerçek Gündem İçinde Kısa Bir
Yolculuk
3 Belediyeler Ölçeğinde Kent Tarımı
Politikaları
7 Kent Tarımı Sürdürülebilir Kentsel
Kalkınma İçin Tamamlayıcı Bir
Strateji
11 İstanbul'un Bostanları: Pazara
Yönelik Bahçelerin Bin Yılı
20 Kent Tarımı: Ana Kavramlar
21 Kent Tarımı: Kentsel Gıda
Güvencesinin Sağlanması için
Tamamlayıcı Bir Strateji
25 Tarımın Kentsel Politikalara
Entegrasyonu
30 Kent Tarımı, Gıda Güvencesi ve
Beslenme Hakkında Durum
Tablosu
32 Kent Tarımı Ekonomisi
36 Toprağa Ulaşım, Uygunluk ve
Kullanım Yöntemleri
38 Gıda Politikaları Sağlıklı Kentler
İçin Gereklidir
41 Çiftçi Uygulama Okulları: Kent
Tarımı İçin İdeal Bir Yöntem
43 Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve
Yoksullukla Mücadele
49 Kent Tarımının Finansmanı ve
Londra Kent Çiftlikleri
(Ecological Footprint) azaltmak ve işleme,
taşıma ve stoklama sırasında oluşan gıda
israfını önlemek konusunda kritik bir rol
oynar.
Büyümekte olan bir şehir her geçen gün
daha fazla atık su ve organik atık
üretmektedir. Bir çok şehir için bu tür
atıklardan kurtulmak, ciddi bir sorun
teşkil eder. Kent tarımı bu tür atıkları
üretken kaynaklara çevirerek sorunun
çözülmesinde önemli bir rol oynar.
Organik atıklar toplanıp kompostlanarak
tarımda kullanılabilir. Bu durum diğer
yandan çiftçilerin kullandığı kimyasal
gübre miktarında da azalmaya yol açar.
Çiftçiler, su kaynağı ihtiyacı
duyduklarında ya da besleyici yönünün
farkında olarak tarlalarının sulamasında
atık su kullanabilmektedirler. Atık su
Referanslar: sayfa 24
8
Afrika'da Kent Tarımı ve Sürdürülebilir Şehir Kalkınması
Afrika'nın, Aşağı Saharan Bölgesinde yer alan şehirler, yıllık olarak %5'i bulan önemli bir oranda
büyüme kaydetmektedirler. 2020 yılına kadar bu bölgede yaşayan nüfusun yarıdan fazlası kentli
olacaktır. Güney Afrika Kalkınma Komitesi (SADC) bölgesindeki kentleşme oranı yıllık %3 ile %8
arasında değişmektedir. Kentsel gelişimdeki bu hızlı artış istihdam oranlarıyla dengeli değildir.
Afrika'daki çağdaş kentsel ekonominin önde gelen özellikleri arasında düşük istihdam seviyesi ve
kayıt dışı sektör yer almaktadır. Düşük istihdam, kentli yoksulun bir kurtuluş stratejisi olarak
gördüğü kayıt dışı sektör ile birlikte kentsel yoksulluğun temel nedenidir.
Hızlı kentleşme aynı zamanda arazi kullanımı açısından rekabeti (endüstri, konut, ticaret) ve gıda
gereksinimlerini artırmış, bunun yanında düşük gelirli kitlelerin şehir merkezinden kent
çevresindeki alanlara itilmesine neden olmuştur. Kentsel gelişim devam ederken gıda arzı,
dağıtımı ve erişiminin maliyeti de artmış ve bunun da ötesinde aileler gıda konusunda güven
telkin etmeyen bir duruma düşmüştür. 2001 Eylül ayında Harare, Zimbabwe'de yapılan SADC
Tarım Bakanları Toplantısında, bölgede büyük ölçüde gıda açığı olduğu bildirilmiştir. Söz konusu
bölgelerde kentli halk ve özellikle kentli yoksullar müşkül durumdadır. Kent yerleşimcilerine
temel hizmetlerin sunulması ve gıda sağlanmasının yollarının tanımlanması ve sürdürülebilir
şehirler yaratılması, Afrika'daki politika belirleyicilerin, şehir otoritelerinin ve kent
planlamacılarının karşı karşıya oldukları önemli sorunların başında gelmektedir. Kent tarımının
şehirlere ve kasabalara gıda arzı konusunda, kırsal tarıma bir yardımcı olarak edindiği rol, SADC
bölge ekonomilerinde önem arz eden bir konu haline gelmektedir. Kent tarımının özellikle
Zimbabwe, Zambia, ve Tanzanya gibi pek çok kentsel alanda, bazen dramatik şekilde olsa da
arttığı gözlemlenmektedir.
Afrika şehirlerinin çevre sorunlarına karşı bir strateji olarak değerlendirebileceği kent içi ve kent
çevresi tarımı; boş alanların üretken hale getirildiği, kentsel atıkların dönüştürüldüğü ve temiz su
kaynaklarının kullanıldığı etkili araçlardan biridir. Kentsel alanlar; büyük piyasaların varlığı,
düşük taşımacılık maliyetleri ve kaynaklarının zenginliği nedeniyle (dönüştürülen atıklar, su,
emek ve finans kaynakları) tarım için büyük potansiyele sahiptir. Maalesef, kent tarımının bu
potansiyeli tam olarak kullanılmamaktadır. SADC bölgesinde, kent içi ve kent çevresi tarımı, yarı
zamanlı üretim tipi ve düşük girdili yağmur-beslemeli çiftçilik tipi olarak belirlenmiştir.
Afrika'daki kent içi ve kent çevresi tarımı; özel sektörün de içinde bulunduğu çeşitli aktörlerin
sağlayacağı “güvenli yatırım iklimine” ihtiyaç duyan ekonomik büyüme, yoksulluğun azalması
ve sürdürülebilir kentsel kalkınma için geliştirilen uzun vadeli bir strateji olarak ele alınmalıdır.
İstihdam ve refah artırma potansiyeline sahip olan, çok değerli yoğun kent tarımı projelerine
destek sağlayacak çabalar gösterilmelidir. SADC ve COMESA gibi ulusal ve yerel programlar,
yoksulluk sorunuyla ilgili çalışmaların gündeminde kent içi ve kent çevresi tarımına yer
vermelidir. Afrika hükümetleri, yoksulluğun azaltılması için yatırım yapmak ve ayrıca kent içi ve
kent çevresi tarımının yaygınlaşmasını sağlayacak makro ekonomik politikaların geliştirilmesinde
destek sağlamaktadır.
Doğu ve Güney Afrika Belediyeleri Kalkınma Programı, kent tarımının faydalarını ve gelişigüzel
tarzda uygulanması halinde ortaya çıkabilecek olumsuz çevresel etkileri doğrulamaktadır.
Bununla birlikte, bahsi geçen olumsuz etkilere karşı bir çok araç ve teknikle mücadele
edilebileceği de bilinmektedir. Bizler bu yüzden, Doğu ve Güney Afrika'da, kent
yerleşimlerindeki sürdürülebilir kent tarımını ilerletmek arzusundayız.
Shingirayi MUSHAMBA, Program Sorumlusu, MDP-ESA
kullanımı, nehirlerin kirlenmesini ve
yüzey su eko-sistemlerinin bozulmasını
önleyebilir. Atık sular, tamamen ya da
kısmen işlendikten sonra veya hiç
işlenmeden tarımda
kullanılabilmektedirler. Atık suların
işlenmesi ancak sağlık ve çevre
sorunlarını önlemek amacıyla, ürün
seçimi ve sulama tekniğine bağlı olarak,
yetkin rehberlik hizmetiyle mümkündür.
Özellikle son dönemde “Gri” olarak
adlandırılan atık suyun geri dönüşümü
büyük dikkat istemektedir. Aynı
zamanda şehirlerdeki yağmur suyu
toplama teknikleri, ürün yetiştirme ve ev
kullanımındaki suya erişimi artırabilir.
Kent tarımı diğer yandan, şehirlerde ve
Ocak 2006
şehir çevresinde yeşil alanlar oluşturarak,
kentsel biyo-çeşitliliğe olumlu yönde
katkıda bulunurken özellikle ağaç kültürü
ile kentsel iklimi geliştirmektedir. Bitkiler,
nem oranı ve düşük sıcaklıkların
artmasına, ortamdaki toz ve gazların
azalmasına yardımcı olurlar. Ağaçlar bir
taraftan erozyon ve rüzgarın zararlarını
önlerken diğer taraftan gölgeler
oluşturarak güneş ışığının radyoaktif
etkisini engeller ve böylece bir çok alanı
korurlar.
SOSYAL ETKİLER
Kentlerde yer alan boş alanlar genellikle,
gayri resmi çöp bölgeleri olarak
kullanılmakta ya da suç işlenen yerler
haline gelmektedir. Bu bölgeler üretken
yeşil alanlara dönüştürüldüğünde, çevre
sakinlerinin bu yeşil alanların keyfini
çıkarabilecekleri de göz önünde
bulundurulmalıdır. Yapacakları bu tür
aktiviteler, insanların çevrelerindeki
saygınlıklarını artıracak ve geçim
düzeylerini iyileştirecek diğer aktiviteleri
de destekleyecektir.
Artan sayıda belediye ve STK; kentli genç
işsizler gibi risk altındaki gruplar, son
dönemde göç etmiş mesleksiz kimseler,
engelli kişiler, emekli maaşı olmayan
kadın ve yaşlılar için; onları kent
sistemine entegre etmek ve bu kişilere
yeterli geçim seviyesini sağlamak,
tüketim ve satış için gıda ve diğer
ürünleri üreterek sosyal problemleri
engellemek amacıyla kent tarımı projeleri
başlatmıştır.
Daha gelişmiş şehirlerde; kent tarımının
fiziksel ve psikolojik rahatlama sağlaması,
vatandaşlara rekreasyon fırsatları
oluşturması (eğlence gezileri, çiftliklerde
gıda alışverişi yapılması ve yemek
yenmesi, tesislerin ziyaret edilmesi) ya da
bir eğitim fonksiyonu taşıması (gençliği
hayvanlarla bir araya getirmek, ekoloji
hakkında bilgi vermek) konuları
değerlendirilmektedir.
KENT TARIMI KONUSUNDA
KARŞILAŞILAN SIKINTILAR
Kentli çiftçilerin en çok karşılaştıkları
sıkıntı, toprak ve suya olan erişimin sınırlı
olması ve çoğunlukla güvende olmayan
LAC Kent Tarımı ve Gıda Güvencesi Şehir Çalışma Grubu, bölgedeki 40 şehri bir araya
getirerek, “yerel yönetimlerin kent tarımının geliştirilmesi konusunda daha fazla sorumluluk
alması, var olan yerel kaynakların mobilize edilmesi, kent tarımının kurumsallaştırılması, ulusal
ölçeğe ulaşması için çalışılması ve ayrıca belediye bütçelerinden kent tarımı uygulamalarının
gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere kaynak tedarik edilmesi” konularında destek
sağlamaktadır. Bu grup diğer yandan, “kent tarımı için kredi ve finansman politikaları ve
benzeri araçları geliştirme, ön plana çıkan üreticilere özel ilgi gösterme ve teknik yardım
programları konusundaki eksiklikleri giderme” düşüncesini taşımaktadır. Grup, “en azından
yılda bir kez, metodoloji araçları, bölgesel deneyimlerin toplanacağı rehber ve mekanizmalar
ve kent tarımı üretimi, dönüşümü ve pazarlamasına dönük kredi raporları” hazırlama ve
yayınlama konusundaki kararlılığının altını çizmektedir.
Latin Amerika Kentleri Birliği, Quito, Ekvador, 2000.
9
kullanım haklarıdır. Genişleyen şehirler,
genellikle uygun boş arazileri “harcar” ve
çevrede yer alan köy ve çiftliklerin tüm
haklarını yok sayarlar. Bu büyümeyi
planlamak oldukça karmaşık bir süreçtir
ve çoğu zaman gerçekler, planların
üstesinden gelemeyecekleri kadar hızlı
gelişir. Toprak genellikle ekonomik,
ekolojik ve sosyal değerinin yeterince
bilinmemesi, anlaşılmaması ve tahmin
edilmemesi nedeniyle tarımsal aktiviteler
için kullanılamamaktadır. Spekülatif ve
illegal saldırılar, varolan eski arazilerin de
yok olmasına neden olabilmektedir.
Kent tarımı, aynen kırsal tarımda olduğu
gibi uygun yönetim ve desteğe ihtiyaç
duyar. Bunun eksikliğinde ise toplum ve
çevre üzerinde olumsuz etkiler
yaratılabilir. Geçmişte olumsuz sağlık
etkileri nedeniyle oluşan korku,
paketlenmemiş gıda maddelerinin
üzerinde baskı oluşturulması ve bir çok
kısıtlayıcı politikanın kent tarımını etkisi
altına almasına yol açmıştır. Buna rağmen
son dönemde bir çok şehir, söz konusu
politikaların etkisiz olduğunu ve bu
politikaların kent tarımının tüm
potansiyelinin algılandığı ve yan
etkilerinin ortadan kaldırıldığı aktif
politikalarla değiştirilmesi gerektiğini
fark etmiştir. (Ayrıca bakınız: “Kent
Tarımın Kentsel Planlamaya
Entegrasyonu”)
Kent tarımının gelişimi karşısında
bulunan diğer önemli kısıtlamalar
şunlardır:
 Destek hizmetlerinin eksikliği (eğitim
ve yardım, kredi, pazarlama desteği ve
bireysel girişimciliğin gelişimi)
 Kent koşulları için uygun teknolojilerin
eksikliği.
 Kentli çiftçiler arasındaki organizasyon
eksiklikleri ya da grup ve birlikte çalışma
konusunda gelişim eksikliği.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT TARIMININ
KOLAYLAŞTIRILMASI
Yerel yönetimler; kent tarımıyla artan
ölçüde meşgul olmakta ve kent tarımını
aktif şekilde yönetmeyi amaçlayan,
doğrudan pay sahibi kimselerin
katılımıyla problemlerin analizini ve
uygulanabilir çözümler üretilmesini
sağlayan çalışmalar vasıtasıyla, çeşitli
düzenleyici politikaların arayışı içerisine
girmektedirler.
Ulusal ve yerel yönetimler için kent l
tarımını kolaylaştıracak ve düzenleyecek
pek çok seçenek mevcuttur. Uluslararası
uzmanların katılımıyla 1999 yılında
Küba'da oluşturulan çalışma grubu
“Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda
İhtiyacı” tarafından tavsiye edilen
politika ölçülerine sonraki makalelerde
yer verilecektir. Şehir yetkilileri, kent
tarımı, kentsel gıda ve çevre sorunları ile
ilgili politik konuların yer alacağı bir
platform kurulması konusunda kritik bir
rol oynayabilirler. Platform, bu alanda
doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahibi
olan kişileri bir araya getirerek, ana
koordinasyon ve planlama mekanizması
gibi hareket edebilir. Bu platform, genel
olarak kentsel gıda sistemini ya da özel
olarak şehirde veya şehir çevresinde
halen var olan çiftçilik sistemlerinin
değerlendirmesine ışık tutabilir. Geniş
kapsamlı bir gıda güvencesi planı
geliştirilmesi, kent tarımının kentsel arazi
(zoning) ve kalkınma planlarıyla
entegrasyonunun desteklenmesi, şehir
kültürü ile ilgili hukuksal yapının
yeniden gözden geçirilmesinin önerilmesi
ve aktivite programlarının planlaması ve
uygulamasının koordine edilmesi,
platformun amaçları arasındadır.
Kredi ve yatırıma ulaşım
Kent tarımı pek çok şehirde; kentsel çevrenin iyileştirilmesi, yoksulluğun
azaltılması ve üretken, sürdürülebilir ve demokratik şehirlerin
kalkınmasının desteklenmesi için önemli bir araç olarak algılanmaktadır.
Artan sayıda şehir, belirli program ve politikaları kolaylaştırmakta ya da
uygulamaktadır. Bununla birlikte, gelişimin ve deneyimlerin artırılmasının
desteklenmesi için hem finansal hem de politik yasallaştırma sürecinin
hayata geçirilmesi zaruridir. Kentli üreticilerin kredi ve yatırımlara
yeterince ulaşamaması, şehirler ve uluslar arası organizasyon ve aktörler
tarafından kent tarımının gelişimini sınırlayan bir faktör olarak
algılanmaktadır.
Geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde, mikro finansman (micro-financing)
alanında gözle görülebilen bir gelişim sergilenmiştir (kooperatif
bankacılığı, mikro bankalar, köy bankaları ve dayanışma grupları).
Özellikle kent tarımı için daha ileri kurumsal yeniliklere ihtiyaç
duyulmaktadır. Kent tarımının ana akım ekonomi içerisindeki büyümesi,
sadece kötü uygulamalardan kaynaklanan çevresel ve toplumsal sağlık
risklerini artırmakla kalmayıp sektörün; gıda güvencesi, istihdam, gelir
dağılımı ve aynı zamanda yeterince yararlanılamayan ya da atıl olan
kentsel kaynakların, üretken biçimde yönetilmesi konusunda yapacağı
katkılara da zarar vermektedir. Dünya çapında kırsal mikro finansman
üzerinde toplanan dikkatler, kentsel örnekte oldukça yerelleşmiş ve küçük
çaplı olarak gözlenmektedir.
BM Habitat örgütü içerisindeki, Kent tarımı ve Finans Departmanı
(Nairobi'deki genel merkezi), Latin Amerika ve Karayipler için Kentsel
Yönetim Programı (UMP-LAC) ve aynı zamanda Uluslararası Kalkınma
Araştırmaları Merkezi (IDRC), kent tarımı alanındaki yenilikler için
gereken kredi ve yatırımların, gelişim ve uygulamaları konusunda daha
tutarlı ve etkin bir inisiyatif oluşturulmasına karar vermiştir. 2002 yılı
başlarında uygulamaya geçen inisiyatif; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da
yer alan yedi büyük şehirdeki vaka çalışmalarından dersler çıkarmayı
amaçlamaktadır. Buna ek olarak söz konusu çalışmalar, RUAF tarafından
da desteklenecektir. Elde edilen deneyimler karşılaştırılacak ve sistematik
hale getirilerek, geniş çapta ve pek çok kanaldan dağıtımı ve Kent tarımı
Dergisinde tanıtımı yapılacak olan bir durum tablosunda sentezlenecektir.
Örneğin, federal fon ve vergi gelirlerinin bir bölümüne sahip olan Texcoco
(Meksika) belediyesinde, kent tarımı programları için finansal destek
sağlanmaktadır. Brezilya Ulusal Bankası, Brezilya Federal Devlet
Bankası'yla işbirliği yaparak, küçük ölçekli kent çevresi tarımsalendüstrilerine kredi desteği sağlamaktadır. Gana'da, Tarım Bakanlığı
Metropolitan Direktörlüğü ve Accra Metropolitan Asamblesi, Dünya
Bankası Tarımsal Hizmetler Yatırım Programı tarafından fon desteği
sağlanacak 3 yıllık bir program başlatmaktadır. Gaborone, Bostwana'da,
Sosyal Yatırım Fonu tarafından sağlanacak kaynaklarla, bir çok küçük çaplı
kent tarımı girişimi uygulamaya konulmuştur. Marialao'da, Filipinler
Belediyesi, yoksul kesimler için kredi sağlayarak, kompostlama ve kent
tarımı aktivitelerini desteklemektedir.
UN-HABITAT, FAO, IDRC ve SIUPA-CGIAR kuruluşları tarafından
organize edilen, “Afrika Şehirlerinde Gıda Güvencesi” (27-31 Mayıs 2002,
Nairobi, Kenya) konferansında oluşturulan ortak çalışma grubu, benzer
sistemlerin finansal, sosyal ve endüstriyel sürdürülebilirliğinin
geliştirilmesi için daha önceki taslaklar hakkında görüş alış verişi yapmış
ve politika önerileri sunmuştur. Önerileri şu şekilde sıralayabiliriz: finansal
sürdürülebilirlik (esnek vade ve faiz oranları, izleme ve değerlendirme
açısından duyulan ihtiyaçlar), kurumsal sürdürülebilirlik ve ortaklık
(kamusal ve bireysel yatırım ilişkisi, portföylerin ve kaynak sağlayıcıların
çeşitlendirilmesi), projelerin yönetimi (yararlananların katılımı, anlaşılır
politika kuralları, uygun yönetim ve saydamlık).
Marielle DUBBELING, UMP-LAC
10
Resim-1: Paul J. Kaldjian - Ağustos 2004
İstanbul'un kalan ticari
bostanlarından biri
İstanbul'un Bostanları
Pazara Yönelik Bahçelerin Bin Yılı
İstanbul'un bostanları yüzyıllar boyunca, gerek arazinin, gerekse
mevsimsel özellikler ve diğer doğal kaynakların etkin ve zekice
kullanımı sayesinde en yüksek üretimi sağlayacak şekilde yoğun,
ustalıklı ve sürdürülebilir bir tarım faaliyetine sahne oldular.
ÖZET
P
Paul J. Kaldjian
Coğrafya Profesorü
Wisconsin Üniversitesi
Eau Claire
Ocak 2006
azara yönelik bahçelerden
oluşan bir ağ, İstanbul'a
yüzyıllar boyunca taze sebze
sağladı. Bu bostanlar ve onların
bahçıvanları, gıda ve istihdam
ihtiyacının karşılanmasına büyük
katkı sağladılar ve İstanbul'un
şehir hayatında saygın bir yer
elde ettiler. Bugün, söz konusu
bostanlardan yalnızca bir kaçı
varlığını sürdürmektedir. Yoğun
kentleşme, anakent alanları için
yapılan kıyasıya rekabet,
modernleşme, kurum ve
yasalardaki değişimler ve
tarımdaki küresel çaplı
sanayileşme, bu geleneği yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya
bırakmaktadır. Ancak, onları yok
olmaya iten birçok güçlü nedene
rağmen İstanbul'un bazı
bostanları hala hayatta kalmayı
başarıyor. Bu bahçeleri
destekleyip teşvik etmeye,
bahçıvanlara uzmanlık ve
deneyim kazandırmaya yönelik
çabalar sahneye çıkıyor. Konuya
tarihsel bir perspektiften yaklaşan
bu makale, İstanbul'un
bostanlarını incelemekte ve
onların kent halkına ve şehrin
görüntüsüne yaptıkları kattıkları
ve kent için ne ifade ettiklerini
anlamaya çalışmaktadır. Anahtar
sözcükler: Bostan, İstanbul,
pazara yönelik bahçeler, Türkiye,
kent tarımı. Şehrin gürültüsü ve
karmaşasının, seyyar satıcıların,
betonarme yapılar ve
kaldırımların, çok katlı
apartmanlar ve atölyelerin,
çöplerin ve toz yığınlarının
içinde, yeşilin farklı tonlarında ve
farklı dokularda düzgünce
bölümlere ayrılmış sebze-meyve
bahçeleri, çevreleriyle tam bir
farklılık oluşturuyorlar (Resim 1).
Bir adam, kare biçiminde çok
düzgün hazırlanmış toprak
parçalarının üzerine kürekle su
atarken birkaç kadın, sebze
öbeklerinin arasında oturmuş
yabani otları temizliyor.
Semizotu, roka, maydanoz,
patlıcan, biber, marul, kara lahana
ve turp, ayrı ayrı tarhlarda ve
farklı olgunluk derecelerinde;
bunlardan kimileri de fasulye
sırıklarıyla iç içe ya da turp
parsellerinin kenarlarına
serpiştirilmiş. Diğerleri de gelecek
yılın mahsulü için tohumluk
11
olarak ayrılmış. Bahçenin her
parçasında bir üretim var.
Yaklaşık 1 hektarlık alanın
kenarında, sepetlerle, sırık ve
benzeri bahçe gereçleriyle
çevrelenmiş küçük barakalar ve
bir kulübe var. Kenarda bir
çapalama makinesi park etmiş
durumda. Başka bir adam
sebzeleri beton bir su havuzunda
yıkıyor ve onları ince ahşap
şeritlerden örülmüş uzun
sepetlere/küfelere dolduruyor.
Hemen arkasında gür asmalar ve
sakız kabakları yetişiyor. Her ne
kadar kırsal bir alan gibi görünse
de burası aslında İstanbul ve bu
sahne, şehrin görüntüsünden hızlı
bir biçimde çıkma sürecinde.
“Ben buradaki son bahçıvanım,”
diyor İstanbul'daki geleneksel
kentsel tarımın son
temsilcilerinden biri olan Sabri.
“Bu son yıl. Bahçe satıldı; ya garaj
ya da otopark olacak. Bu yıl son
aşk maceramı yaşıyorum.”
İstanbul'un tarihinde kent
tarımının uzun bir geçmişi vardır.
Bostan diye bilinen geleneksel
pazara yönelik bahçeler, eskiden
gündelik yaşamın ayrılmaz bir
Çizim: Paul J. Kaldjian
Resim-2: Bostanların dağılımı
Yazarın ziyaret ettiği ve kendisine bildirilen bostanların dağılımı. Küçük
çerçevede İstanbul, Kastamonu ve Akdeniz bölgesinin konumları.
parçası olarak şehrin taze gıda ihtiyacını
karşılarlardı (Türk Ansiklopedisi, 1955).
İstanbul'un bostanları yüzyıllar boyunca,
gerek arazinin, gerekse mevsimsel
özellikler ve diğer doğal kaynakların
etkin ve zekice kullanımı sayesinde en
yüksek üretimi sağlayacak şekilde yoğun,
ustalıklı ve sürdürülebilir bir tarım
faaliyetine sahne oldular. Bostanların usta
bahçıvanlarına uzman gözüyle bakılırdı
ve bu kişiler meslek loncaları halinde
örgütlenir, büyük saygı görürlerdi.
Sebzeler ya toptan ya da perakende
pazarlarında satılırdı ve bu ürünler şehrin
gıda ve ticaret ağının ayrılmaz bir
parçasıydı. Bu çalışma, İstanbul'un
bostanları, bahçıvanların tecrübeleri ve
üretim yapma mücadelelerini hangi
kültürel bağlamda gerçekleştirdikleri
hakkındadır. 1997 ve 1998 yıllarındaki
saha araştırmalarını (Şekil 2), 2003 ve 2004
yaz aylarındaki röportajlarla destekledim
ve bostanların tarihsel önemini ve onları
İstanbul kent yaşamının entegre bir
parçası yapan güncel uygulamaları
araştırıyor ve bir kurum olarak bostan
kavramının, daha geniş tarım ve gıda
yeterliliği tartışmaları içindeki yerini
tespit etmeye çalışıyorum. Bostanları yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan
tehditleri ve bahçıvanların bu tehditlere
nasıl tepki verdiklerini ele aldıktan sonra
geleceğe yönelik bazı politika önerileriyle
çalışmayı sonuçlandırıyorum.
Amansız kentleşme, modernleşme
arzuları ve dünya kenti olma tutkuları,
İstanbul'da kent tarımına son derece
sınırlı bir yer bırakıyor. Hala şehirde ve
çevresinde tek tük bostanlar mevcutsa da,
onlar da kentleşme süreci dolayısıyla yok
olmanın eşiğindeler ve gerek kentsel
alanın gerekse topulumun içinde
marjinalleşmeye itiliyorlar. Eski büyük
sistemden sadece küçük kalıntılar kalmış
durumda, İstanbul yaşamına katkı
sağlama olanakları da ortadan
kaldırılıyor. “Beton, mahalle bostanlarını
yendi” diyor bir manşet (Günçıkan, 1990).
Röportaj yaptığım son bahçıvanlardan
ikisi, Mehmet ve Mustafa, “İstanbul öldü”
diye yakınıyorlardı. “Belediye bu
bahçelere ilgi duymuyor ve bizim gibi
insanların iyiliğini düşünmüyor.”
Bostanlar ve onları işleyen bahçıvanların,
acımasız kentsel arazi rekabetinde ve
global gıda ekonomisinde herhangi bir
güçleri yok. Onların bu zayıflıklarını
sürekli kılan bir faktör de köyden kente
gelen göç olgusu ve kırsal yaşam tarzı:
Şehirdeki geleneksel ve tarımsal
uygulamalar modern bir kentin nasıl
olması gerektiği hakkındaki resmi
vizyonla örtüşmüyor. Çoğu büyük
bostan, Karadeniz bölgesinin Kastamonu
iline bağlı Cide ilçesinden gelen
göçmenler tarafından çalıştırılıyor. Tipik
bir bahçıvan, elli yaşının üzerindedir ve
1970 civarında İstanbul'a göç etmiştir.
Küçük toprak sahipleri olarak
bahçıvanlar iş gücü konusunda esasen
kendi aile üyelerine ve genellikle
Cide'den daha sonra gelen
akrabalarından oluşan geniş aile
gruplarına dayanmaktalar. Genellikle
bostan yakınlarındaki bölgelerde
oturuyorlar, çok azı bostanlarındaki
evlerde yaşıyor. Bu alanlarda ekim
yapılacak yatakları hazırlama, tohum
ekme, sulama ve motorize donanımı
kullanma gibi işleri erkekler yaparken,
kadınlar hasat sırasında ürün kaldırma
faaliyetine katılıyor. Fakat görünüşe göre
12
ekinleri zararlı otlardan temizleme
işinden bütünüyle kadınlar sorumlu.
Tipik bir İstanbul bostanının genişliği 1012 dönüm (1-1.2 hektar) ve bu büyüklük,
beş kişilik bir ailenin kendi temel
ihtiyaçlarını karşılaması için yeterli bir
büyüklük. 'Dönüm'ün bir tanımı şöyle:
“Bir günde sürülebilecek büyüklükte
arazi” (Red House, 1997, 311).
Bahçıvanların ifade ettiklerine göre, yazın
ekinlerin büyüme döneminde her iki
dönüm için ortalama bir işçiye ihtiyaç
duyuluyor. Başka bir gelir kaynağına
gerek kalmaksızın bir ailenin yalnızca bu
işle geçinebilmesi için bazen 30 dönüm
gibi büyük araziler gerekebiliyor. 40
dönümlük bir bostan, oldukça geniş ya da
genişletilmiş bir aile için yeterli. Küçük
aileler genellikle 10 dönümden daha
küçük arazilere sahipler. Yirminci
yüzyılın sonunda hala 90 dönümlük
bostanlar bulunabilmekle birlikte,
çoğunluğu 1 ila 20 dönüm arasında
değişen küçük araziler oluşturuyor.
Dolayısıyla çoğu bahçıvan üretim
yapabilecekleri daha büyük araziler
istiyor, en küçük ve en yoksul bahçıvanlar
için en kritik sorun bu.
Bahçıvanların çoğu, İstanbul anakent
alanında hala yaklaşık 10.000 dönümlük
bostan arazisi olduğundu ve bu
arazilerde yaklaşık 1.000 kadar geleneksel
bostan bulunduğunu düşünüyor
(Kaldijan, 2000). Bunların bir kısmı son
kırk yılda üretime açılmış, fakat büyük
çoğunluğu yüzyıllardır üzerinde üretim
yapılagelmiş bostanların kalıntıları
(Resim 3). Yeni olanların bazıları tarihsel
kent merkezinin uzağında ve metropol
alanının sınırlarının hemen dışında. Diğer
bazıları da metropol alanı içinde kalan
terk edilmiş arazilerde oluşturulmuş.
Bostanların marjinal, yetersiz ve sağlıksız
üretim yerleri olduğu yolundaki algılama,
kent tarımını bütün dünyada kısıtlayan
ortak efsanenin bir yansımasıdır (Cheema
ve diğerleri, 1996). Saygı gösterilen
geleneksel uygulamalarsa genellikle
ekonomik, toplumsal ve hatta yasal
olarak marjinalliğe itiliyor (Kuppinger,
1995). 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurulmasından bu yana Avrupa tarzı bir
gelişme ve sanayileşme öncelikli bir amaç
olmuş. İstanbul'da batı tarzı ekonomik
kurumlar (örneğin süper marketler)
modern ve etkin kentlilik idealinin
göstergeleri olarak gösterilip övülürken,
mahalle pazarları gibi geleneksel
kurumlar tam aksine pis, kalabalık,
güvenilmez ve çağdışı yerler olarak
Ocak 2006
ve ekonomik kalkınma gibi konularla
ilgilenen sosyal bilimcilerin ilgisini
sürekli olarak çekmektedir. Bu aynı
zamanda kent siyaseti ve cinsiyet
araştırmalarının da konusudur.
Coğrafyacılar da kent tarımının yeri ve
uygulamasını anlamak yolunda önemli
katkılarda bulunmaktadırlar. Bu konuda
verilebilecek örnekler arasında; James
Blaut'un 1958'de yaptığı, Çin'de pazara
yönelik bahçecilik konulu incelemesi,
Donald Freeman'ın 1991 yılında yaptığı
Nairobi'deki gayrı resmi kent tarımı
konulu çok kapsamlı çalışması, Jörg
Gertel'in Kahire araştırması (1995; 2000'de
Said Samir'le birlikte) ve Alice
Hovorka'nın Bostwana'da kent tarımı ve
cinsiyet konulu çok önemli çalışması
sayılabilir. Coğrafyacılar gıda üretimi ve
tüketimi arasındaki mekansal, kültürel,
ekonomik ve politik ilişkileri ortaya
çıkaradursunlar, kent tarımının tarımsal
gıda sistemi içindeki yerini incelemek de
bir o kadar önemlidir (Kaldjian, 2000).
Dünya ekonomisi içindeki alternatif gıda
ağlarıyla ilgili yeni çalışmalar, kısa
tedarik zincirlerinin çevreye, toplum
oluşturma süreçlerine, ekonomiye ve
kültüre olan faydalarını belirgin biçimde
ortaya koymuştur (Martin ve Marsden,
1999; Watts, Ilbery ve Maye 2005). Bu
çalışmalar, araştırmacıların ve
savunucuların, kent tarımının dünya
çapında son yirmi yılda oynadığı rol
konusunda vardıkları sonucun bir özeti
niteliğindedir. Birçok araştırmacı ve
gönüllü, birçok gelişim ve destek grubu,
“gıdanın varlığının” tek başına, insanların
karınlarının doymasını garanti etmediği
gerçeğinin altını çizmektedirler. Kent
tarımı, dünyanın kentsel bölgelerinde
yaşayan düşük gelir gruplarındaki
insanların besleyici gıdaya “ulaşımını”
arttıran bir uygulamadır (Nugent, 2000).
Resmi ve gayrı resmi ticarette, merkezde
olduğu kadar periferide de, arazinin
yoğun kullanılmasına yönelik uygulama
ve teknolojiler (örneğin sera) gerek gıda
gerekse gelir bakımından etkin kaynak
fırsatları sağlayabilir. Dünyada kent
tarımı uygulamaları giderek
yaygınlaşmaktadır; öyle ki, Afrika ve
Asya'daki kentli nüfusun %60 ila %70'i
kent tarımı uygulayıcısı durumundadır.
(Bryld, 2003). Kent tarımı gıda
güvencesini sağlamanın yanı sıra, şehrin
kırsal alanlara yayılmasını da en aza
indirir ve kendine yeterli bir şehir haline
getirir, olumsuz çevresel ve
sosyoekonomik etkilerin kentsel ve kırsal
alanlara vereceği zararları azaltır (Sachs
ve Silk, 1987; Smit ve Nasr, 1992; Nelson,
1996; Howe, 2002). Konu hakkındaki
önemli bir referans çalışması olan Urban
Agriculture, Food, Jobs and Sustainable
Cities (Kent Tarımı, Gıda, İstihdam ve
Sürdürülebilir Kentler), adında geçen
bütün bu konuların iyi bir özetidir
(Cheema ve diğerleri, 1996).
Kent tarımıyla ilgili bilimsel çalışmalar
dünyanın her yerinde yapılmaktadır.
Afrika (Rakodi, 1988; Freeman, 1991;
Osmanlı'nın son dönemlerine ait bu haritadaki açık gri alanlar
İstanbul'un tarihi sur içindeki geleneksel bostanlarını gösteriyor.
Küçük çerçevedeyse 1950'lerdeki bostanlar görülüyor.
Kaynak: Yazarın kişisel koleksiyonundan 1911'e ait bir Osmanlı haritası.
Resim-3: İstanbul Ansiklopedisi, 1963, s.2972
Çizim: Paul J. Kaldjian
resmediliyor. Tarımsal uygulamalar
dünyanın her yerindeki şehirlerde benzer
biçimde yaftalanıyor (Bryld, 2003).
Yine de, bostanlara aşina olan insanlar
onların İstanbul'un görüntüsüne sağladığı
katkıları takdir ederler. “Bahçıvanların
emeği kutsaldır. Dünyadaki hayvanlar
gibi bizlerin de yaratılış içinde
görevlerimiz vardır,” diyor, Yılmaz'ın
Bostanının bitişiğinde oturan bir
komşusu. Bahçıvanların kendileri de,
ürünlerinin kalitesinin ötesinde, bu
katkıları kabul ediyorlar. İstanbul
bostanlarında on yıllardır çalışmış
deneyimli bir bahçıvan olan Cafer,
“Tarıma elverişli araziler üzerinde bina
yapılmamalı, en önemlisi budur,” diyor.
Bir diğer bahçıvan, Yaşar da, estetik
bakımdan sağladıkları katkı hakkında
konuşuyor: “Bina dikmek kötü değil ama
binalar görüntüyü bozmamalı.”
Bostan kurumu, Türk gazetelerinde arada
sırada çıkan ilginç hikayeli haber formatı
dışında pek konu edilmiyor: “Şehrin
Ortasında Domates Tarlası!” diyor bir
haber başlığı (Özışık, 1977). Eğer 12-15
milyonluk İstanbul'un gıda ihtiyacına
cevap verme gücü açısından
değerlendirilir ve global sınai tarım
piyasasındaki toplam üretimle
kıyaslanırlarsa, İstanbul'un kalan
bostanlarındaki üretim önemsiz
görünebilir. Ancak İstanbul bostanlarının
çevrelerine katkıları mahalle ölçeğinde
incelenir ve sosyal ve kültürel faydalarına
dikkat edilirse, şehrin bütünü için ne
denli yararlı oldukları ortaya çıkar.
Tipik bir ailenin, gelirinin yüzde 30 ila
40'ını gıdaya harcadığı, göçmen ailelerin
tek bir gelirle geçinemedikleri ve aile
çiftliği olan göçmenlerin kışlık gıda
tedariklerini bu yolla sağlayabildikleri
İstanbul'da, kent tarımı aile geçimi
konusunda çok önemli bir boşluğu
doldurabilir ( bkz: Kaldjian, 2000). Kent
tarımı bütün dünyada gerek gıda
yeterliliğini desteklemek gerekse bir dizi
diğer kentsel ihtiyacı karşılamak
konusunda değerli hatta yenilikçibir araç
olarak savunulmaktadır ( FAO, 2004;
IDRC, 2004). Kent tarımının çağdaş
topluma olan katkısı giderek daha fazla
belgeyle açıklanıp daha geniş çapta kabul
gördükçe, bostanlar ve bahçıvanlar da
İstanbul'un kent yaşamına yeniden
anlamlı bir katkı sunmaya
başlayabileceklerdir.
1980'lerden bu yana kent tarımı konusu,
kentsel gıda yeterliliği, gayrı resmi (kayıt
dışı) ekonomiler, kentsel sürdürülebilirlik
13
Maxwell, 1995; Howorka, 2004), Latin
Amerika (Torres-Lima, Canabal-Cristiani
ve Burela-Rudela, 1994; Cheema ve
diğerleri, 1996), Doğu Asya (Yeung, 1992)
ve hatta Orta Doğu (Gertel, 1995; Nasr ve
Padilla, 2004). İstanbul'un spesifik
kültürel ve coğrafi bağlamı, bu çalışmalar
bütününe değerli bir tamamlayıcı öğe
olabilecek niteliktedir. Akdeniz iklimi,
Osmanlı mirası, demografisi ve Avrupa
ile Orta Doğu arasındaki sosyoekonomik
konumu bu kente kent tarımı konusunda
benzersiz bir dizi avantajlar ve
dezavantajlar sunmaktadır. Bu avantaj ve
dezavantajları anlamaya çalıştıkça,
Türkiye'deki ve belki dünyanın başka
yerlerindeki, kentli nüfusun geçim
standartlarını iyileştirme fırsatlarını da
arttırmış oluruz. Kent tarımı için arazi
tahsislerinin ve spesifik arazi kullanma
yasalarının geliştirilmesi ancak kentsel
gıda üretiminin sağlayabileceği katkıların
anlaşılıp kabul edilmesiyle mümkündür
(Howe, 2002).
TARİHSEL ARKA PLAN
Bostanlar, Bizans döneminden, yirminci
yüzyılın ikinci yarısına kadar İstanbul'un
sebze ihtiyacını karşıladılar (İstanbul
Ansiklopedisi, 1994). Bunlar bütün şehre,
gerek sur içi bölgesine gerekse
Boğaziçi'nin her iki kıyısına yayılmışlardı.
Belgeler, 12. Yüzyıla kadar
Konstantinopolis halkının sebze
ihtiyacının tarihi Yedikule semtinde, şehir
duvarlarının yakınlarında bulunan
bahçelerce karşılanmış olduğunu
gösteriyor (Koder, 1995, 53). Johannes
Koder (1995), tahmini bir hesaplamayla,
11./12. Yüzyıl Konstantinopolis'indeki
15-16 kilometre karelik arazinin, 300.000500.000 civarında insanın sebze ihtiyacını
pek zorlanmadan karşıladığını ifade
ediyor. Bu alanın üç kilometre karesi
tarihi Theodosius surlarının içinde kalan
kent merkezinde bulunuyordu.
Fatih Sultan Mehmet kenti 1453 yılında
fethettikten sonra, İstanbul'un yeniden
inşa ve iskanı çabaları çerçevesinde daha
önce fethetmiş olduğu bölgelerden
insanları buraya getirdi. Bu insanlar
şehrin yeniden canlanması için gerekli
beceri, yetenek ve araçlara sahip
kişilerden seçilmişlerdi ve içlerinden
30.000 kadar köylü, şehrin gıda ihtiyacını
karşılamak üzere İstanbul çevresindeki
köylerde iskan edildi (Kinross, 1977,
s.117). Söz konusu köyler arasında,
Boğaz'ın iki yakasında bulunan -ve şimdi
ana kent alanının içinde kalmış olan- eski
köyler de vardı ve buralarda sebze ve
meyve, deniz seviyesinden başlayıp
tepelere kadar uzanan eğimli arazilerde
üretiliyordu. Saraya mensup bir on altıncı
yüzyıl Osmanlı vakanüvisi olan Evliya
Çelebi, İstanbul kadılık sınırları içinde
4395 bahçe kaydetmiştir (Çelebi /1834/,
1968, s.119). Bu rakam ölçü alınarak
yapılacak tahmini bir hesaplama, Osmanlı
İmparatorluğunun yükseliş döneminde
İstanbul il sınırları içinde yaklaşık 16.500
dönüm (16.5 kilometre kare) bostan
arazisi olduğunu gösterir (Kaldjian, 2000)
ki bu da Koder'in (1995) 500 yıl önceki
Konstantinopolis'iyle ilgili tahminleriyle
tutarlılık gösterir.
Eremya Çelebi Kömürcüyan (1637-1695),
sebze üretiminin kentin her tarafına
yayılmış bir faaliyet olduğunu birçok
mahallede günlük yaşamın bir parçasını
teşkil ettiğini yazar: “[İstanbul'un] sebze
ihtiyacı kısmen dışarıdan karşılanır fakat
şehrin çeşitli bölgelerinde de birçok
bostanlar mevcuttur” (Kömürcüyan 1988,
Resim-4: Paul J. Kaldjian, Haziran 2003
Su kamyonları için bir doldurma istasyonuna dönüştürülmüş bir İstanbul
bostanı. Tarihi kuyulardan çekilip satılan sular, otel bahçeleri gibi ticari
bahçelerin sulanmasında kullanılıyor. Çok yakın zamana kadar bu alan,
resim 6'da görülen yakındaki bir bahçeye benziyordu.
14
s.4). Her ne kadar bostanlar şehrin her
yanına dağılmış durumda olsalar da,
daima bir dere ya da artezyen kaynağı
gibi su kaynaklarının yakınında veya
kuyuların yeterli su çekebileceği
alanlarda kümelenirlerdi.
Mahalleler, uyguladıkları yöntemlere,
ihtisaslaştıkları ürün çeşitlerine ve hatta
üretim yaptıkları mevsimlere göre
birbirlerinden ayrışırlardı (İstanbul
Vilayeti n.d.). Arnavutköy özellikle
kokulu vişneleriyle meşhurken, boğazın
karşı yakasındaki Çengelköy bostanları
hala küçük ve benzersiz aromalı
hıyarlarıyla hatırlanır. İstanbul'un usta
bahçıvanlarının tohum konusunda
kendisine tam bir güven besledikleri yaşlı
tohum tedarikçisi Stelyo, “Çengelköy
hıyarı Türk lokumu gibidir” demişti.
Benzer biçimde, Osmanlı sarayı
yakınlarındaki Langa bahçeleri de, iri
hıyarları ve erken olgunlaşan turfanda
sebzeleriyle hayranlık uyandırırdı. Şehir
surlarının hemen dışındaki Yedikule
bostanları, yumuşak ve yağlı marullarıyla
ünlüydü. Bu yağlılık, muhtemelen,
yakındaki deri fabrikalarından gelen
yağın toprağa sızıyor olmasından
kaynaklanıyordu. 1883'ten kalma tarihi
bir İstanbul haritasında sur içi bölgesinde
(eski kent) 102 adet bostan gösterilir
(İstanbul Ansiklopedisi, 1994). 1900
dolaylarında, İstanbul'un Asya ve Avrupa
yakalarında 1200'den fazla bahçe
bulunduğu ve bunların şehrin sebze
meyve ihtiyacını rahatlıkla karşıladığı
kaydediliyor (Günçıkan, 1990). Eğer bu
doğruysa demek ki yirminci yüzyılın
başında -bugünün ortalama bostan
ölçülerini kullanırsak- İstanbul
bostanlarının toplam alanı takriben 12.000
dönüm civarındaydı, ki bu da 1.200
hektar yani 12 kilometrekare gibi büyük
bir alan anlamına gelir. Bir ansiklopedide
bostanlarla ilgili madde için çizilmiş bir
haritada sur içinde kırk dört ayrı bostan
arazisi tanımlanmıştır (İstanbul
Ansiklopedisi, 1963; Resim 3, küçük
çerçeve). Bunlardan büyük olanları,
bugünkü bahçeler bir ölçü kabul
edilebilirse, içlerine rahatlıkla on-on iki
bahçeyi alabilecek büyüklükteydiler.
İstanbul'un içinde ve çevresindeki sebze
yetiştiriciliği Osmanlı İmparatorluğunun
sonundan 1950'lere kadar neredeyse hiç
değişmemiş, 1970'lere gelinceye dek de
çok çarpıcı bir değişiklik göstermemiştir.
İstanbul bostanlarının ciddi anlamda
tehlikeye girmesi, 1980'lerdeki büyük
nüfus artışının (tahminen her sene 200.00
GÜNÜMÜZDEKİ UYGULAMALAR
ÜRETİCİLER
İstanbul'un ilk sebze meyve üreticileri
Rumlar ve Ermenilerdi (Saha mülakatları;
Günçıkan, 1990). Onların becerileri,
bahçeleri ve imkanları daha sonra
Bulgarlara miras kaldı; Kömürcüyan, on
yedinci yüzyıldaki usta bahçıvanların
çoğunun ya Bulgar ya da Ermeni
olduğunu belirtmişti. Daha sonra,
İstanbul'a gelen Arnavut göçmenler
mesleği öğrendiler; bu durum, 1883'e ait
bir İstanbul haritasında çoğu bostanın
üstünde Ermeni ya da Arnavut
isimlerinin olmasından da anlaşılıyor
(İstanbul Ansiklopedisi, 1994).
Cideliler de mesleğin eskileri arasındaydı.
Bu grup İkinci Dünya Savaşı sırasında
Ocak 2006
Resim-5: (Çizim: Paul J. Kaldjian)
ila 500.000 insan) ve buna paralel olarak
baş gösteren siyasi kirlenmenin eseridir.
Öyle ki söz konusu dönemde spekülatif
konut yatırımları ve yapılaşma, emlak
komisyonculuğunu İstanbul'daki en karlı
iş sektörü haline getirmiştir (Keydar,
1999).
Arnavutköy'ün ünlü bostanlarının son
kalıntıları da bir otopark ve oto yıkama
yeriyle bir mahalle pazarının betonları
altında yok oldu. Keza diğer bostanların
da üzerlerine yapılar dikildi, ya da
fidanlık, halı saha, park ve oyun bahçesi
alanlara dönüştürüldü. Şehrin 1600 yıllık
görkemli surlarının dibinde bulunan ve
yakın zamana kadar üretkenliğini
koruyan bir tanesi, belediyenin su
tankerleri için bir istasyon olarak
kullanılan toz ve molozdan ibaret bir alan
haline getirildi (Resim 4). Eskiden
bostanların bulunduğu ve dolayısıyla
bahçıvanların sulama ihtiyaçlarına cevap
verecek nitelikteki alanların şimdilerde en
çok otopark, oto yıkama yeri, araç
doldurma-boşaltma alanı ve depo olarak
kullanıldıkları dikkat çekiyor. Örneğin su
tankerleri yüzlerce yıllık kuyulardan su
çekiyor ve bu su ticari yeşil alanların
sulanmasında kullanılıyor. Bostanlardan
daha az estetik olan bu türlü mekanlar
daha fazla para getiriyor ve bu işler sebze
yetiştiriciliğine oranla daha az beceri
gerektiriyor. Bir otopark açmak belediye
yasalarına aykırı olabiliyor ama yatırım o
kadar düşük maliyetli ki böyle bir risk
rahatlıkla göze alınabiliyor. Ancak,
aşağıdaki bölümlerin de göstereceği gibi,
arazi için mücadele etmek, İstanbul'un
usta bahçıvanların yüz yüze oldukları
zorluklardan yalnızca biri.
Tipik bir bostanın krokisi. Şehir surları yakınlarındaki 7.5
dönümlük gerçek bir bostan temel alınmıştır.
İstanbul'a göç etmiş ve 1950'lerin ikinci
yarısında Arnavut ve Bulgar bostan
sahiplerinin yanında işçi olarak çalışmaya
başlamışlardır. Cideliler, Karadeniz'deki
bahçecilik deneyimlerinin onları
İstanbul'daki bostanlarda çalışmak
konusunda yeterli donanımı verdiğini
söylemektedirler. Önceleri, ilk
gençliklerinde yazlık işçi olarak İstanbul'a
gelmeye başlamışlar. 1980'lerde
Arnavutların ve Bulgarların bostanlarını
satıp işi bırakmalarının ardından bu
mekanlar ve üretim faaliyetleri Cidelilere
geçmiş ve mesleğin ustaları onlar olmuş.
Yirminci yüzyılın sonunda hala birkaç
yaşlı Arnavut ve Bulgar usta bahçıvanlık
yapıyordu ancak yirmi birinci yüzyılla
birlikte, mesleğin ikinci ve üçüncü
nesillere aktarımı Cideliler yoluyla
olmaktadır.
Üretim Cideliler tarafından kontrol
edilmeye başlayınca başka bazı
değişiklikler de zorunlu hale geldi. Aşırı
yükselen arsa fiyatları onların toprak
sahibi olmalarını engelledi. Bu yüzden
Cideliler araziyi ya kiralıyorlar ya da
giderek artan bir biçimde toprakkonducu
olarak algılanıyorlar. Buna ek olarak, kar
marjı o kadar düşük ki, bahçıvanlar ancak
aile içi emek kullanarak ayakta
kalabiliyorlar, tıpkı Anadolu'nun her
tarafında küçük tarım işletmeleri gibi
tatminkar bir kazanç elde edilmiyor.
Cemil bu durumu, “Bir kazanç
sağlayabilmek için ailece çalışmalıyız,”
diye açıklıyor.
Geçimi sağlamak zorlaştığı için bahçe-dışı
gelir kaynakları gerekli hale geliyor, bu
da emek gücü ihtiyacını arttırıyor. Cideli
bahçıvanlar, hemen bütün ürünü toptan
satan atalarının aksine mahsullerini ya
mahalle pazarlarında, ya bahçelerinin
yakınındaki bir tezgahta pazarlıyor ya
seyyar satıcılık yapıyor ya da restoranlar
15
ve çeşitli perakendecilerle çalışıyorlar.
Yıllar geçtikçe çoğu bostan, arazinin parça
parça satılıp inşaat yapılmasından dolayı
iyice küçülmüş durumda. Sonunda
bahçıvanlar, gelirlerini arttırabilmek için
İstanbul haline gitmeye ve Akdeniz
bölgesinden gelen sebzeleri de alıp
mahalle pazarlarında kendi ürünlerinin
yanında satmaya başladılar.
ÜRETİM
Sürdürülebilirlik, çeşitlilik ve esneklik,
İstanbul bostanlarındaki üretimin
belirleyici özellikleri arasındadır ve
yoğun üretim, Akdeniz tarımını yansıtan
bir göstergedir. Bir İstanbul bostanı bir yıl
içinde on beş ila yirmi ayrı çeşit ürün
üretebilir ki bu da yüzlerce insanın yıllık
taze sebze ihtiyacını karşılayabileceği
anlamına gelir. Bu ürünler soğan, turp
çeşitleri, pırasa ve lifli sebzelerden
(ıspanak, marul, roka, kara lahana), tane
veya demetle satılan sebzelerden,
domates, biber çeşitleri, patlıcan ve hıyar
gibi kiloyla satılanlara kadar geniş bir
yelpazeyi içerir. Resim 5 ve 6'da,
günümüzdeki bostanlar görülüyor.
Ürün çeşitliliği, birden çok hasat ve
karışık ekim yollarıyla bahçıvanlar zaman
ve mekanı manipüle ederek hem riskleri
azaltmakta hem de ürünü maksimize
etmekteler. Dönüşümlü ekim biçim
sürekli üretimi mümkün kılıyor ve aylar
boyunca hasat yapılabiliyor. Bu durum
yalnızca çevre risklerini azaltmakla
kalmıyor pazar risklerini de en aza
indiriyor. Usta bahçıvanlar, sebze
üretiminin ucuz maliyetle, büyük
ölçeklerde ve global pazara bağlı büyük
sermayeyle yapıldığı Akdeniz bölgesiyle
rekabet etmek zorunda oldukları için,
ürün çeşitliliği bu rekabetin getirebileceği
olumsuz sonuçları da en aza indiriyor.
1990'ların başlarına kadar bahçıvanlar
gelirlerini iyileştirebilmek için turfanda
sebzeye güveniyorlardı. Kışın ardından
gelen ekinlerin büyüme mevsiminde, mal
az olduğundan müşteriler daha yüksek
fiyat ödemekten kaçınmıyordu ve
bahçıvanların kar marjları da daha
yüksek oluyordu. Akdeniz bölgesinden
gelen büyük ölçekli ve bütün yıla
yayılmış üretim, bu tür avantajları da
ortadan kaldırdı. İrfan, üzüntüsünü şu
net cümlelerle ifade ediyor: “Artık
mevsim diye, sezon diye bir şey yok.
Sezon mezon kalmadı.”
Dolayısıyla bahçıvanlar yaptıkları işin
zorluklarından söz ederken, içinde
çalıştıkları bahçelerden şikayet
etmiyorlar. Bu bahçelerde çalışmak zorlu
olmakla birlikte onlar için Cide'de
çalışmaktan farklı değil, ki gelir ve eğitim
durumları elverse çoğu Cide'de yaşamayı
tercih ediyor. Onların şikayet ettikleri şey
bahçecilik işi değil, harcadıkları emeğin
kazançlarından daha fazla olması. Kentsel
büyüme, yüksek girdi maliyetleri, uzak
bölgelerle rekabet, yetkililerle mücadele,
daralan araziler ve kullanım hakları
konusundaki belirsizlik bahçıvanlar
üzerinde baskı oluşturuyor. Bütün
bunlar, uyum sağlamanın giderek
zorlaştığı koşullar. Diğer bazı bahçıvanlar
da, ürettikleri sebzelerin güney
bölgelerinden gelen yoğun rekabetle karşı
karşıya olmadığı, insanın küçük bir
bostanla geçinebildiği 1980 öncesini
özlüyor. Birçok bahçıvan, eskiden küçük
bir bahçeyle geçinmenin mümkün
olduğunu belirtiyor. “1969'da 15 lahtalık
(yaklaşık 200-300 metrekare) dereotu
bahçesi olan bir Arnavut, bir yılda
kazandığı parayla iki tane ev almıştı,”
diye anlatıyor Hasan, belki birazcık da
abartarak. Yük hayvanlarının su çektiği
dönemleri hatırlayan Sabri: “Su
değirmenlerinin olduğu zamanlar, en
güzel zamanlardı,” diyor. Gelecek
hakkında çok umutlu olmadıklarının bir
göstergesi, istisnasız hepsinin,
çocuklarının okuması ve bahçede
çalışmak zorunda kalmaması konusunda
ısrarcı olmaları. Daha genç olanların
çelişkili duygularını en iyi özetleyense
kırk yaşlarındaki İrfan'ın sözleri, bir
Resim-6: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004
İstanbul'un Yedikule semtindeki 1600
yıllık tarihi surların içinde yer alan
geleneksel bir bostan. Kurak yaz
mevsimi boyunca yetiştirilen ürünler
sulamanın kontrol altına alınabilesi için
ona yakın bölüme ayrılmaktadır. Kış
mevsiminde ve yaz başlangıcında diğer
bir deyişle yağmura bağlı sulamanın
güvenli olduğu dönemlerde bostan
bölümlere ayrılmamış şekilde görülebilir.
inşaat şirketinin temsilcisiyle yan yana
durup, “1967'den beri buradayız. Eğer
davayı kazanırsak (özelleştirilecek kamu
arazisini ilk satın alma hakkıyla ilgili
davadan söz ediyor; bu araziyi o ve ailesi
on yıllarca çalıştırmış), buraya apartman
dikmek için inşaat şirketiyle anlaşmamız
var.” Kentleşmenin getirdiği ekonomik
realite, eski bahçelerle ilgili her türlü
nostaljiyi yeniyor.
ÜRETİM KALIPLARI
Büyük hayvanların olmaması ve küçük
motorlu ekipmanın bulunması (traktör,
dizel pompa, kamyon) dışında bugünkü
bostanlar büyük ölçüde eski bostanlara
benziyor. Temel ürünler pek fazla
değişmedi. Her ne kadar yeni
göçmenlerin üretim üzerinde bazı etkileri
olmuşsa da, ne değişen piyasa talebi, ne
ithalat-ihracat, ne de tohum ve diğer
girdilerin teminiyle ilgili şartlar,
geleneksel üretim yöntemlerini fazla
değiştirmemiş. Bugün kara lahana
standart ürün; mısır, daha çok bireysel
tüketime yönelik olsa da, oldukça yaygın.
Bu iki ürün de, Karadeniz bölgesinden
gelen insanlarla yakından ilişkili. Bazı
çiftçiler, son zamanlarda kendilerine bir
niş bulmak ve Akdeniz bölgesinden gelen
büyük ölçeklerdeki sebze ürünlerinden
kendi ürünlerini ayırabilmek amacıyla
bazı ürün çeşitlerinde ihtisaslaşma yoluna
gittiklerini söylüyorlar.
Metropol ölçeğinde, İstanbul bostanları
artık önemli boyutlarda gıda tedariki
sağlamıyor. Yerel düzeydeyse bu
bostanlar gerek aile gerekse mahalle
ihtiyaçlarına önemli katkılarda
bulunuyorlar. Gelir ve taze ürün kaynağı
olarak bahçıvan ailelerine değerli iş
imkanları sağlıyor ve gıda ihtiyaçlarını
karşılıyorlar (ailenin yıllık gıda stoğunun
%25'ine varan oranda) (Kaldjian, 2000).
Bahçıvanların komşu ve arkadaşlarına
daha ucuza ürün satmaları, ihtiyaç
sahiplerine karşılıksız vermeleri ve
16
komşu manavlara toptan satış yapmaları
sebebiyle, mahalle içinde bir bostanın
bulunması o mahalle sakinlerinin taze
ürünlere ulaşabilirliğini arttırıyor. Varlıklı
müşterilere ulaşabilen bazı bahçıvanlar
taze ve kaliteli ürünler için ekstra prim
alıyor.
Çoğu bostanda ayrıca asmalar ve meyve
ağaçları da var; incir, cennet meyvesi
(trabzon hurması), elma, dut gibi
meyveler, daha çok aile içi tüketime
yönelik olmakla birlikte bazen hasadın
satış yapılacak kadar büyük olduğu da
görülüyor. Yakın zamana kadar, bazı
bahçıvanlar aile için tüketim, gelir temini
ve gübre üretimi olmak üzere bir taşla üç
kuş vurmak için tavukçuluk ve
mandıracılık (peynir ve yoğurt dahil) da
yapıyordu. Ancak 1990'lardan bu yana
belediyeler büyük baş hayvanların kent
dışına çıkarılmasına çalışmaktadır.
Kent tarımı, dünyanın başka yerlerinde
daha çok mısır, patates, tatlı patates,
manyok ve taze baklagil gibi ürünlere
ağırlık verirken, bostanlar temel gıda
üretimi yapmıyor. Türkiye'de birincil
tahıl buğday ve düşük gelirli ailelerin
temel gıdaları mercimek ve fasulye.
Dolayısıyla bostanlar eksiksiz bir dengeli
beslenme diyetini tam olarak
karşılamıyorlar. Ancak taze sebzenin
yemek alışkanlığında hem kültürel hem
de besleyici açıdan önemli olduğu bu
ülkede, bu çok değerli ürünleri
üretiyorlar.
ARAZİ KULLANIM HAKLARI
Bugünkü bostanların tabi olduğu arazi
kullanım hakkı düzenlemeleri sağlam ve
net değildir. Çok az sayıda bahçıvan,
arazisi üzerinde hak sahibidir. Hemen
hemen hepsinin işlediği topraklar ya
ihtilaflıdır ya da bulundukları bölgeler
gelişim dışı bölgelerde tutulmaktadır.
Eğer bahçıvan bir kira bedeli ödeyecekse
bunu o mülkte yaşamayan mülk sahibine
ya da belediyeye öder. Yasayla yeşil alan
ya da koruma altındaki bölge olarak
belirlenen imar-dışı kamu arazileri
üzerinde, satış amaçlı bostancılığa, en
azından zımnen, izin verildiği görülüyor.
Ancak bu bile riskli: Bir grup bahçıvan
geçenlerde İstanbul'un uluslar arası
havaalanı yakınlarındaki bir araziyi
yasadışı olarak kullandıkları gerekçesiyle
10.000 doların üzerinde bir ceza ödemek
zorunda bırakıldı; üstelik de bu grup,
daha önce bakımsız moloz boşaltma
bölgesi olan bu bölgeye on yıldan fazla
bir süre boyunca yatırımlar yapıp
rehabilite etmiş oldukları halde. Alan,
bağlantı yollarının ulaşım noktasında
olduğu için imara kapalıdır. Yapılaşmaya
izin verilmeyen başka yerlerdeyse mülk
sahipleri bahçıvanların topraklarını işgal
etmesine ve kullanmasına, üçüncü
şahısların buraları yasadışı yapılaşmaya
açmalarını önlemek amacıyla izin
vermektedirler.
Belirsiz toprak mülkiyeti, bugünkü
bostanların üretimini olumsuz yönde
etkileyen en büyük faktörlerden biridir.
Çoğu bahçıvan işlemekte oldukları
arazilerin ellerinden gideceği kaygısını
derinden hissetmekteler. Ancak yine de
şaşırtıcı bir güven duygusuna da sahipler
ve bir şekilde yasal bir yardım
göreceklerini, örneğin bir telafi tazminatı
alacaklarını, kararların erteleneceğini, bir
anlaşmaya gidileceğini ya da en azından
bir sonraki hasat tamamlanıncaya kadar
çalışmalarına izin verileceğini
düşünüyorlar. Birçok bahçıvan,
gelecekteki üretim hakkındaki belirsizlik
ortadan kalkmadan arazilerine sermaye
yatırımı yapmaya ya da bazı
iyileştirmeler yapmaya istekli
görünmüyor. Bu durum da onların
üretim potansiyellerini sınırlıyor.
Mehmet'in deyişiyle: “Belirsizlik var.
Burada on, on iki yıl daha kalacağımı
bilsem seralar yaparım, yıl boyunca ürün
yetiştiririm. Burasının yatırıma ihtiyacı
var, ama belirsizlik olduğu sürece yatırım
yapamam.”
GÜBRELER VE DİĞER GİRDİLER
Yakın zamana kadar toprak kalitesi
İstanbul'daki ticari amaçlı bahçelerin
yaygınlığını etkileyen önemli faktörler
arasında değildi, zira doğal gübre çok
büyük boyutlarda kullanılıyordu (Türk
Ansiklopedisi, 1955). İstanbul
bahçıvanları sağlıklı, verimli topraklar ve
kaliteli ürünler için yüzyıllar boyunca
doğal gübreye güvendiler. Sürülerin ve
çiftlikte kullanılan hayvanların şehir
Ocak 2006
dışına çıkarılmasıyla birlikte çiftçileri
kimyasal gübrelere yönelten baskı arttı.
Kimyasal gübrelerin devreye girmesi
çiftçilere sayısız sorun çıkardı. Gübre
fiyatları aşırı derecede yüksek, sebze
kalitesi düşüyor ve uzun vadeli
sürdürülebilirlik de tehlikeye giriyor. Bir
bahçıvan, eskiden dört süt ineğiyle 10
dönümlük arazisinin gübre ihtiyacının
yarısını karşılayabildiğini anlatıyor.
Kimyasal gübrelerin maliyeti
düşünülecek olursa, doğal gübrenin, kar
marjını oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Maliyet konusundan başka, kimyasal
gübreler yüzünden ürün kalitesinin de
kötüye gittiğine ilişkin yaygın bir kanı
mevcut. Gerek bahçıvanlar gerekse
müşteriler, bostanlardan gelen sebzelerin
Akdeniz bölgesinde sınai yöntemlerle ve
büyük miktarlarda seri olarak üretilen
sebzelere nazaran daha lezzetli
olduklarında, bunun nedeninin de bostan
sebzelerinin hasattan hemen sonra
satılması ve üretimlerinde kimyasal değil
doğal gübre kullanılması olduğunda
hemfikir. Kimyasal gübre sebzelerin daha
hızlı büyümesini sağlıyor fakat
lezzetlerini ve özelliklerini bozuyor.
İbrahim diyor ki: “çabuk hayat veriyorlar
ama hayatı yine çabuk alıyorlar. Gençler
gibi aceleciler, onların yaptıkları makyaja
benziyorlar.” Bir başka bahçıvan da
kimyasal gübreyle yetişen sebze
yapraklarının daha büyük olduğunu
fakat ancak iki gün taze kalabildiğini,
oysa doğal sebze kullanılan yaprakların
on gün boyunca tazeliğini koruduğunu
söylüyor. Sonuç olarak birçok bahçıvan,
İstanbul yakınlarındaki mandıra ve
çiftliklerden kamyonla doğal gübre satın
alma yolunu seçiyor.
Yakın zamana kadar bostanlar ekonomik
ve toplumsal bakımdan kentin gıda
üretim ve dağıtım ağının entegre bir
parçasıydılar. Üretim yerel pazarlar için
yapılırdı. Buna karşılık kentli üreticiler
de diğer kentsel ürünler için bizzat pazar
oluştururdu. Bir açıklamaya göre,
“bostanlar daima şehrin yakınında
bulunur çünkü üretilen sebzeler şehre
satılır ve gübre, cam, kasa, lamba (ısıtma
için) ve bostanlarda ihtiyaç duyulan diğer
malzemeler şehirde satılır” (Türk
Ansiklopedisi, 1955, s.379).
Bostanlarla İstanbul'un ticaret ağının
kesişme noktası, eski kentin ekonomik
kalbi olan Eminönü semtiydi. Burası
yalnızca en büyük sebze meyve halinin
bulunduğu yer değil, tohum ve bahçe
araç gereçlerini temin edildiği yerdi de
17
aynı zamanda. Her ne kadar Eminönü
hali 1980'lerde kaldırılıp, devasa otobüs
garı ve başka, daha “zehirli”, tesislerle
(hapishane) birlikte, bir sanayi bölgesi
olan Bayrampaşa'ya taşındıysa da;
tohum, araç gereç, hasır sepet gibi kimi
maddeleri satan mağazalar hala
Eminönü'ndedirler. Örneğin, sebze ve
meyvelerin taşınmasında kullanılan
büyük ve ahşap sepetleri/ küfeleri üreten
kişiler hala malzemelerini buradan temin
etmektedirler. 1960'larda yüz civarında
sepet üreticisi varken günümüzde
bunlardan yalnızca iki tane kalmıştır.
Diğer kritik girdilerle ilgili değişiklere
uyum sağlamak daha ciddi sorunlar
doğurabilmektedir. Bahçıvanların canını
en fazla sıkan konulardan biri melez ve
genetiği değiştirilmiş tohum sorunudur.
Bunların çok pahalıdırlar ve bir sonraki
sezon için tohum saklama uygulamasını
da (tohumlar kısır olduğu için)
imkansızlaştırmaktadırlar ki bu
bahçıvanların standart bir uygulamasıdır.
KRİTİK BİR DÖNEM
İstanbul'daki büyümenin hız ve
boyutlarına karşın, köklerin tarihsel ve
kültürel öncüllerinden alan kent tarımı
varlığını sürdürüyor. Bostan, agroekosistemi (tarım/ekosistemi), gelecek
için bir katalizör görevi görebilecek ya da
kent tarımı programlarına yenilik katacak
yerel bilginin biriktiği bir hazinedir.
İstanbul'daki uzun tarihlerinin tanıklık
ettiği ve elde kalan bütün bostanların
gösterdiği gibi, usta bahçıvanlar üretken,
örnek ve adanmış işlerine saygılı birer
toprak yöneticisi olagelmişlerdir. Arazi
kullanma hakları güvenli hale getirilirse
üretimi iyileştirmek için yenilikçi
uygulamalar ve sermaye yatırımları
yapacaklardır. Arazi kullanım haklarının
oldukça belirsiz olduğu bostanlarda
yatırımlar minimum düzeyde kalmakta,
üretim daha etkisiz olmakta ve geçim
yalnızca üretime bağlı olamamaktadır.
Kendini güvencede hisseden bahçıvanlar
seralar inşa etmekte, arı kovanları
yerleştirmekte, yenilikler ve denemeler
yapmaktadırlar; 2004 yılında ilk kez
olarak bir bahçıvan bahçesine otomatik
püskürtmeli bir sulama sistemi monte
etti. Bu bahçıvanlar kendilerine daha çok
güveniyorlar ve üretimlerine finansal
yatırım yapma konusunda daha istekli
oluyorlar. Rekabet gücünü arttırmanın
yanı sıra kullanım hakkının net olması,
bahçıvanları bostanlarındaki binalarının
bakımını yapmaya da yönelteceğinden
görüntü kirliliğini de azaltacaktır. Yirmi
birinci yüzyıl bahçıvanları, geniş
anlamda, vicdan sahibi arazi
yöneticileridirler. Şehrin her yerindeki
aileleri desteklerler, toprağı verimli
tutarlar, toplulukları korurlar, yoksullara
hizmet ederler, eski eserleri korurlar,
gelenekleri sürdürürler, manzarayı
güzelleştirirler ve kamu hizmeti icra
ederler. Bütün bunları insanları besleme
işlevine ek olarak yaparlar. Bu çok yönlü
işlevleri gerçekleştirmek üzere araziyi
işleyip ürünüyle geçinmek için yoğun
çalışmayı teşvik edecek unsursa -hiçbir
zaman sarih olmayan, tipik olarak da
zımni- yasal izindir.
Bu yolla ve ayrıca üzerinde bostan
bulunan çoğu parselin yeşil alan ya da
(yapılaşmaya karşı) koruma altındaki
bölgeler olarak belirlenmiş olması
sayesinde gerek şehir gerekse halk, sıfır
maliyetle çok yönlü faydalar elde
etmektedirler.
1990'ların sonlarından itibaren tarihi
surların içinde ve dışındaki bazı bahçeler
Yedikule'den kuzeye, Topkapı'ya doğru
genişletiliyor (Resim 7). Bahçelerin
ötesinde belediye çeşitli oyun alanları
inşa etmiş ve buralarda işlenmemiş bir
takım alanlar çöp atıklarıyla, içki
şişeleriyle ve cam kırıklarıyla dolu,
bakımsız ve kirli bir durumda. Bunun
aksine düzenli ve bakımlı sebze
bahçeleriyse çok fotojenik bir görüntü
sağlıyor ve İstanbul'un kimliğinin
ayrılmaz bir parçası olan 1600 yıllık
surların açık seçik görülebilmesini
sağlıyor. Benzer bir biçimde yine bir
bostan, Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü
mimarı Sinan tarafından yapılmış Piyale
Paşa Camii'ni koruyup destekliyor.
Şehrin her yerinde bahçıvanlar
hektarlarca araziyi güzelleştiriyor ve bir
bakıma park bekçileri işlevi görüyorlar.
Resim-7: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004
Eski kent surlarının bitişiğindeki
bostanlar bölgeyi yeşil ve
güvenli kılıyor, manzarayı büyük
ölçüde güzelleştiriyor.
Sürekli mevcut bulunmaları ve verimli
faaliyetleriyle alanlarını etkin bir biçimde
gezip gözetliyorlar buraları istenmeyen
ve yasa dışı faaliyetlerden (çöp boşaltma,
izinsiz inşaat ve kriminal faaliyetlerden)
koruyorlar. Kent tarımcılarının başlıca
amacı olan geçim sağlama, daha geniş
kapsamlı çevresel amaçlarla birleşiyor.
İstanbul'un bostanları; Bizans surlarının,
Osmanlı evlerinin, 1890'lardan kalma
apartmanların ve hatta yepyeni iş
merkezlerinin karşısında çok güzel bir
görüntü sergiliyor. Günümüz
İstanbul'unun özeti olan beton ve
kakofoniye çok hoş bir alternatif
sunuyorlar. Etraflarını sarmış yollar ve
koşuşturma ile kıyaslandıklarında
bostanlar hem daha serin, hem daha
sessiz ve sakin. 1990'ların sonlarında
İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehrin her
yerine toplam bir milyon ağaç dikme
kampanyası başlatmıştı. Ancak ağaçlar
dikildikten sonra zorlu şehir ortamında
hayatta kalabilmek için büyük mücadele
vermek zorunda kaldılar. Havaalanı
yakınındaki eski molozluk alanda ortaya
çıkan bostanlardaki ağaçlara oranla, şehir
içine dikilen bu ağaçlar çok daha sağlıksız
ve güdük kaldılar (Resim 8). Belediyenin
yasal olarak izin verip vermediği tam
olarak bilinmemekle birlikte, bahçıvanlar
ürünlerini bu ağaç fidanlarının etrafında
yetiştirdiler. Onlar kendi sebzelerinin
bakımını yaparken bu ağaçlar da
sulanmış oluyordu. Bahçe ve parkları çok
seven bir şehirde bostanlar böylelikle
yeşil alanları koruma, gözetme ve
yaygınlaştırmanın ideal bir yolu oluyor.
Şaşırtıcı ve parlak mimarinin ve tarihi,
geniş dükkanların (camiler ve kapalı
çarşılar) aksine, bostanlar İstanbul'un
tarihinin birer canlı belgesidir. Doğrudur,
birçok iş ve meslek İstanbul'u geçmişine
bağlayan bir nitelik taşır, ama bostanların
İstanbul'un geleceğine de anlamlı katkılar
sunma potansiyeli vardır. Bostanlar
dünyanın en “yaşanabilir” şehirleri için
büyük önemi olan açık ve yeşil alanların
korunup geliştirmekle kalmazlar Minnesota'daki Saint Paul'u ya da
Ontario'daki Toronto'yu düşünün- onlar
aynı zamanda üretici yenilikçilik için de
önemli mekanlardır. Sahip olduğu
Osmanlı mirası hakkında zaman zaman
çatışmalar yaşayan bir toplumda görkemli bir İmparatorlukla, Avrupalı
olmayan bir modernite öncesi anlayış
arasındaki gerilim- bostanlar, tam da
tarihin, değerli kentli niteliklere katkı
sağlayabileceğini gösterebilir.
18
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR İSTANBUL'DA
BOSTANLAR
İstanbul bostanları, becerikli arazi
yöneticilerinin zorlu ve kaynakça yoksul
bir kentsel ortamda üretebilecekleri
dikkate değer bir dizi tarımsal, çevresel
ve toplumsal faydaya verilebilecek iyi bir
örnektir. Ancak bu bostanların değeri
yalnızca parasal rakamlar, üretilen
gıdalar, nispi avantajları ve “en iyi”, “en
yüksek faydalı” toprak kullanımı gibi bir
takım ekonomik kavramlarla
açıklanamaz. İstanbul'un bostanları kente
geniş bir toplumsal, kültürel, ekonomik
ve çevresel faydalar yelpazesi sunduğu
için değerlidir ve bu faydalar bir bütün
olarak görüldüklerinde değerlerinin
ekonomik olarak ifade edilmesi zordur.
Bu tür değerlendirmeler yapmanın
zorluğu faydaların tek başlarına ele
alınamamasından kaynaklanır çünkü bu
faydalar yalnızca bireylere ya da teker
teker iş kollarına değil, mahallelere,
topluluklara ve nihayet bütün bir kente
yöneliktir.
Bostan agro-ekosistemi, kent tarımı için
bir model görevi görebilecek bir agroekolojik bilgi dağarcığıdır. Yüzyıllar
içinde uzman bahçıvanlar, kentli nüfusa
sürekli gıda ve istihdam sağlayan bir dizi
beceri geliştirip bunlarda
uzmanlaşmışlardır. Bostanları anlamak,
kent tarımının karşı karşıya olduğu
zorluk ve engelleri anlamamıza yardım
edecektir. Uzun bir tarihi olan bostan
üretiminin uzun geleceği, gelişim,
modernleşme ve globalleşmenin bileşik
etkisinin tehdidi altındadır. İstanbul
metropolünün her tarafında bostanlar
giderek düzenli bir biçimde yok
olmaktadır ve bu duruma üzülen pek
kimse yoktur -bahçıvanlar hariç-.
Bu kayıp gerçekten önemli midir? Bazıları
geçmişin hatıralarına takılıp kalmanın
yalnızca ilerlemeyi engelleyeceğine,
Türkiye'nin üretici kapasitesini göz ardı
etmek olacağına ve ülkenin global pazara
katılımı hedefine aykırı olduğuna
inanıyor. Ne de olsa, Türkiye'deki ve
dışarıdaki başka kaynaklardan sağlanan
gıdalar bol değil midir? İstanbul'un
bostanlarını arkaik olarak görmek, onları
modern bir dünya şehrinde yeri olmayan,
bir nostaljiden başka bir şey üretme
kapasitesinden yoksun yerler olarak
algılamak, dar bir bakış açısına sahip
olmaktan kaynaklanıyor. Yaratıcı bir
topluluk inşa etmenin değerini
Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD,
Accesible Life Association)
sosyoekonomik olarak kenara
sürüklenmiş ve fırsat eşitsizliklerine
maruz grupların refah düzeyini
yükseltmeyi ve onlara ekonomik fırsatlar
yaratmayı hedeflemiş bir Türk sivil
toplum örgütüdür.
UYD İstihdamı, sürdürülebilir kentsel
kalkınmayı ve organik tarımı teşvik
etmek amacıyla İstanbul'da kent tarımına
ön ayak olup destekleme çalışmalarını
başlattı. Bilgi ve deneyimini doğrudan
doğruya İstanbul bostanlarından miras
alan bu örgüt, İstanbul'daki ilçe
belediyeleriyle, bölgedeki ziraat
fakültesinin üyeleriyle işbirliği yaparak
kadınlara istihdam sağlayan kent tarımı
pilot projesini uygulamaya koydu.
Avrupa Birliği'nin finansal desteği, düşük
gelirli yirmi beş kadının emeği,
bahçıvanların deneyimi ve bahçecilik
uzmanlarının işbirliğiyle UYD,
Gürpınar'daki 10 dönümlük (1 hektar)
arazisini koruma altına aldı. Örgüt
Ocak 2006
Resim-8: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004
anlayamamanın işareti olan bu algılama,
eğreti bir elitizm kokuyor.
İstanbul bostanlarının yok olması
kaçınılmaz bir durum değildir fakat bu
tarihi bahçeler, romantikçe idealize
edilmiş bir geçmişten kalma nadide
kalıntılar olarak da görülmemelidir.
Aksine, kent tarımı terk edilmiş kentsel
alanların canlandırılması, yeşil alanların
korunması, kültürel kimliğin devamı,
insanların beslenmesi ve ailelerin
bütçesinin desteklenmesi için
kullanılabilir. İstanbul bostanlarının
katkıları, sürdürülebilir/kendine yeterli
bir İstanbul için potansiyel modeller
olarak ele alınmalıdır. Belediyelerin bunu
anlaması, kentli nüfus için sağlıklı bir
çevre oluşumuna yardım etmeleri için
onlara bir fırsat verecektir (Howe, 2002).
Açıklanan bütün bu faydaları dikkate
alındığında görülecektir ki bostanlar,
uzun vadeli ve geniş kapsamlı sosyal,
kültürel ve ekonomik faydalar hedefleyen
program ve politikalar içinde teşvik
edilebilirler. Bostan üretimini gereksiz
yere baltalayan ya da engelleyen yasalar örneğin astronomik para cezaları ve
bahçıvanların ürünlerini pazarlama
kabiliyetini kısıtlayan cezai yaptırımlarverimlilik karşıtı yasalardır. İstanbul'un
usta bahçıvanlarının ne kadar sebatlı ve
yaratıcı insanlar olduğu düşünülürse,
belediyelerin pasif desteği bile önemli bir
ilk adım olabilir.
İstanbul havaalanı yakınlarında bir bostan. Eskiden moloz
alanıyken ıslah edilmiş. Belediyenin 1997-1998'de diktiği ağaçlar,
altlarındaki sebzeler için kullanılan su ve gübreden faydalanıyor.
buradaki deneyiminin verdiği güçle
İstanbul'daki diğer ilçe belediyelerini
başka arazi parselleri teminine ikna
etmeye çalışıyor; eğitim programları
geliştirerek kadınları konu hakkında
bilgilendiriyor; üretim için sürekli girdiyi
ve pazar için ürünü garanti etmek
amacıyla yerel belediyeler ve kurumlarla
birlikte çalışıyor. Örneğin bu UYD projesi
kentsel sürdürülebilirliğin bir parçası
olarak kentsel kompostlama ve organik
üretim çalışmalarını destekliyor ve tek bir
ürün içeren uygun piyasalarda yer
edinmek umuduyla, artık kullanılmayan
türlere ait tohum çeşitleri deniyor. Uluslar
arası kentsel tarım uzmanları ağından da
yararlanan UYD, 2005 Ağustosunda
İstanbul'da küçük bir sempozyum
düzenledi. Uluslar arası katılımcıların
bulunduğu sempozyumda kentsel tarım
ve yoksullukla mücadele konuları ele
alındı.
Nihayet bostanlar İstanbul'un kimliğinin
bir parçasıdırlar ve mahallelere,
İstanbul'un genel mekan duygusuna katkı
sağlayan özel bir karakter kazandırırlar.
Gönül Evyapan (1999), hızlı kentleşme
nedeniyle İstanbul'daki bahçelerin (yalnız
özellikle bostanların değil) ve yeşil
alanların sayı ve alan bakımından
azalmasının sosyolojik ve psikolojik
açılardan kaygı verici ve önemli
bulduğunu belirtmiştir; ancak Evyapan
yine de İstanbul'un zengin bahçe ve
bahçecilik geleneğinin, Türklerin eskiden
bahçeye ve toprağa verdiği değerle
günümüz kent yaşamını
bağdaştırabilecek yeni bir dış mekan
konseptine kaynaklık edeceği konusunda
umutludur. İstanbullu bahçıvanların
kaliteli sebze tohumu konusunda en çok
19
güvendikleri tohum tedarikçisi olan
Dimitri de benzer duygularla şöyle diyor:
“Eskiden birçok insan toprağa çok daha
yakındı. Belki yirmi yıl sonra genç nesiller
bir şeyler ekip biçmekle daha fazla
ilgilenecekler. Neden yirmi yıl diyorum?
Çünkü insanlar yeşilliği özleyecekler.”
Bu türden kentli ihtiyaçları tatmin etmek
amacıyla İstanbul'un köklü bostan
geleneğine dayandırılacak bir kent tarımı
gerek kent yaşamı ve sağlığı, gerek
mahallelerin kalkınması ve gerekse kentin
güvenli, temiz ve yeşil kalması için
sayısız fırsatlar sunuyor. İstanbul, uluslar
arası düzeyde bilinen ve değer verilen bir
hareketin lideri ve örneği olma
potansiyeline sahiptir. 5 Haziran 2005'te
İstanbul, Birleşmiş Milletler Çevre
Programı Kapsamında Kent Tarımı
Anlaşması'nı imzaladı. “Yeşil Kentler
Deklarasyonu” diye bilinen bu anlaşma
her imzacı kentin yardım etmeye teşvik
edildiği bir dizi eylem öngörüyor. Bu
eylemlerin birçoğu bakımından İstanbul
bostanlarının desteklenmeye en uygun
konu olduğu tartışmasızdır ve UYD bu
eylemlerle ilgili çalışmalara şimdiden
başlamış durumdadır. Kent tarımı,
dünyanın başka birçok şehrinde yeniden
icat edilmiş bir kavram iken İstanbul'da,
tam tersine, buna ilişkin bir gelenek, bir
kültür ve Evyapan'ın ifadesiyle (1999,
s.141) geleneksel değerlerle güncel talep
ve imkanların bir potada eritilebileceği
mevcut bir fırsat bulunmaktadır.
NOT:
Aksi belirtilmedikçe alan röportajları 19971998'de yapılmış demektir. Röportajlarda
konuşan kişiler için takma isimler
kullanılmıştır.
Referanslar: sayfa 51
UA Magazine
Kent Tarımı
Kent tarımı kavramının halihazırdaki
tanımlamalarının belli başlı özellikleri bu
kavramın “kentli” olma özelliğini arka plana
itmektedir. Kent tarımı, yerel gıda sistemleri
içerisindeki kırsal tarımdan farklılık göstermekte
ve onu tamamlamaktadır. Kent tarımı, kentsel
ekonomik ve ekolojik sistem içersine entegre
olmuştur. Belirtilen bu boyutların geliştirilmemesi
ve uygulamaya dönüştürülmemesi durumunda
kavram; bilimsel, teknolojik ve politik alanda
yeterince kullanılamayacaktır.
K
UYD tarafından Ocak
2006'da yayınlanan
Büyüyen Kentler,
Büyüyen Gıda
Sorunu adlı kitapta
yer alan makalenin
kısaltılmış bir
versiyonudur.
Luc J.A. Mougeot
Uluslararası Kalkınma
Araştırmaları Merkezi
(IDRC), Toplumu Besleyen
Şehirler Programı,
Ottawa, Kanada
ent tarımı kendi yapısında
bulundurduğu; yardım etme,
çözüme kavuşturma ya da
farklı kalkınma sorunları ile
mücadele etme yetenekleri
içerisinden ortaya çıkmaktadır.
Kent tarımı kavramı, halen
yeterince anlaşılamayan ve en
temel boyutu kentsel yoksulluk
ve gıda güvencesinin
bulunmaması gibi önemli
konulardan oluşan karmaşık bir
ağın etkisi altındadır. Bu kısa
makalede, her ne kadar yazar
ileriki bölümlerde çalışmalar ve
ilgili aktörler hakkında farklı
açıklamalarda bulunsa da genel
kabul gören kavram tanıtılacaktır.
Kent tarımının mümkün olan
uygulamaları ile ilgili daha
kapsamlı bilgi veren Gelişim
Politikası makalesi ise sonraki
sayılarımızda yayınlanacaktır.
Kent tarımı üzerine genel kabul
Ana Kavramlar
gören bir kavramın yaratılması
önemli bir gerekliliktir. Çünkü,
politika ve teknolojinin
birlikteliği, öncelikle anlamlı
farklılıkların ve aşamaların
tanımlamasına ihtiyaç duyar.
Ancak bu tanımın oluşturulması,
söz konusu farklılık ve
aşamaların kent tarımının
yönetim ve/veya tanıtımı için
uygun araçlar olarak
değerlendirilmeleri koşuluyla
mümkündür.
KALKINMA KAVRAMI
Kent Tarımı, Kent İçi Tarımı (UA)
veya Kent Çevresi Tarımı (UPA)
deyimleri orijinal olarak sadece
bilim adamları ve bazen de basın
tarafından kullanılmakta ve son
dönemde büyük ölçüde
benimsenmektedir (Smith 1996b,
FAO 1996, COAG/FAO 1999). Bu
durum, kavramı daha farklı
şekilde tanımlama ve önemini
belirtme ihtiyacını doğurmuştur.
Sadece daha güçlü bir içsel
tutarlılık ve dışsal işlevsellik
özelliği bizler için ayrıştırıcı ve
kullanışlı bir araç olabilecektir.
Kent tarımının dışsal işlevsellik
özelliği; kırsal tarım,
sürdürülebilir kentsel kalkınma
ya da kentsel gıda arzı sistemleri
gibi ilgili kavramlar içerindeki
pozisyonu için gereklidir.
Kavram, kullanıcılar için diğer
kavramlar arasındaki
tamamlayıcı ve sinerjik
potansiyelini tam olarak ortaya
koyabilecek şekilde kolay anlaşılır
olmalıdır.
GÜNCEL TANIMLAMALAR
Kent tarımının daha genel
tanımlamaları, aşağıdaki
belirleyicilere dayanmaktadır.
 Ekonomik aktivite türleri,
 Ürünlerin gıda/ gıda dışı
kategorileri ve alt kategoriler,
 Uygulama konumunun taşıdığı
kent içi ve kent çevresi karakteri,
 Uygulamaların yürütüldüğü
alanların türü,
 Üretim sistemlerinin türleri,
 Üretim ölçeği ve üretim hedefi.
20
EKONOMİK AKTİVİTELER
Tanımlamaların çoğunluğu;
üretim, işleme ve pazarlama ile
bunların aralarındaki etkileşime
yer verenlerin aksine, tarımın
sadece üretim safhasına
gönderme yapmaktadır. Kent
tarımında, üretim ve pazarlama
(ve aynı zamanda işleme)
süreçleri zaman ve yer gibi
koşullar açısından (coğrafi
yakınlık ve daha hızlı kaynak
akışı) birbirleriyle daha fazla
ilişkilidir.
ÜRÜNLERİN KATEGORİLERİ
Tanımlamalar bu noktada, halkın
ya da çiftlik hayvanlarının
tüketimi için yapılan gıda
üretimini aydınlatabilir. Bunun
dışında, bitkisel ürün tipleri
arasındaki fark (tahıl, kök, sebze,
aromatik ve ilaç yapımında
kullanılan şifalı bitkiler, süs
bitkileri, ağaç ve meyve ürünleri)
ve hayvan tipleri (kümes
hayvanları, tavşan, keçi, koyun,
sığır, domuz, balık vb.)
belirtilebilir. Gıda kategorisi
içerisindeki tanımlamalar; daha
çabuk bozulan, görece daha
değerli olan sebzeler ve hayvansal
ürünler üzerinde vurgu yapabilir.
Gıda özelliği taşımayan ürünlerin
oluşturduğu kategoriyi genel kent
tarımı kavramından çıkarmak,
kent çiftçiliğinin geniş anlamda
anlaşılmasını engeller.
Farklılıklar, üretim sistemleri
arasında ve belirli üretim üniteleri
içerisinde yer almaktadır. Kent
tarımı; şehirlere kaynak, ürün ve
hizmet sağlamak ve bunları
kullanmak gibi kentsel işlevleri
tümüyle kapsayabilmektedir.
Konum
Şu ana kadar gözlemlediğimiz
tanımlamaların yapısında en çok
kullanılan ve muhtemelen
tartışmaların ana kaynağı olan
öğe konumdur. Aslında sadece
birkaç alan çalışması, kent içi
(intra-urban) ve kent çevresi
(peri-urban) konumları
arasındaki farklılıkları ortaya
koymuş ve bunu yaparken çok geniş bir
kategorik sistem kullanmıştır. Bu
farklılaştırma yapılırken, kent içi tarım
için kullanılan kriterleri şöyle
sıralayabiliriz: nüfus yoğunluğu, kentlere
göç eden insan miktarı, şehrin resmi
sınırları (Gumbo & Armar-Klemesu 1998),
şehrin belediye sınırları (Maxwell &
Armar-Klemesu 1998), diğer kullanımlar
için belirlendiği halde tarımsal amaçlar
için kullanılan ya da şehir yetkililerinin
yetki alanları içerisinde yasal olarak tarım
yapılan alanlar (Aldington 1997).
Kent çevresi tarımı için yapılan konum
tanımlaması ise daha zordur. Kent
çevresindeki alanlar, kırsal tarım
alanlarıyla yakın ilişkidedir ve bu alanlar
arasında birleşme eğilimi bulunmaktadır.
Belli bir süre sonrasında, şehirlerin
merkezî ve iskân edilmiş bölgelerinde
gözlenenlerden daha dramatik
değişimler, tarımsal alanlarda meydana
gelecektir. Yazarlar; kent çevresi alanının
dış sınırlarını örneğin çevre mahallelerin,
değişen oranlardaki bina, yol ve artan
orandaki kilometre başına boş alan
miktarlarını göz önünde bulundurarak
betimlemeye çalışmaktadır (Losada 1998).
Diğerleri, çiftçilerin günlük olarak çabuk
bozulan ürünleri yetiştirebildikleri
alanların şehir merkezinden maksimum
uzaklığı ya da şehrin yasal sınırları
içerisinde yaşayan insanların tarımsal
aktivitelerle ilgilenebilmek için kat etmek
zorunda oldukları mesafeyi hesaba
katmaktadırlar (Lourenço-Lindell 1995).
Kırsal
Tarım
Kentsel
Gıda Arzı
Sistemleri
Kentsel
Arazi
Yönetimi
Kent
Tarımı
Kentsel
Geçim
Stratejileri
Kentsel
Gıda
Güvencesi
Sürdürülebilir
Kentsel
Kalkınma
Şekil: Kent Tarımının diğer
konularla ilşikisi
Ocak 2006
Arazilerin türleri
Arazilerin değişik tiplere ayrılması
yazardan yazara farklılık göstermektedir.
İkametgâhın konumu (arsa içi ya da arsa
dışı), yerin gelişim statüsü (yapılaşmış ya
da boş arazi), yerin mülkiyeti ve kullanım
hakkı durumu (devretme, kiralama,
paylaşım, yasal olarak ya da yasadışı
şekilde yapılan kişisel anlaşma, mutat
hukuk ya da ticari iş) ve kent tarımının
uygulandığı bölgedeki resmi arazi
kullanımı kriterleri (ikâmete, endüstriyel
ya da kurumsal yapılanmaya ayrılmış
bölgeler) çeşitli ayrım noktalarıdır.
Üretim hedefi
Tanımların çoğunluğu, bireysel tüketim
ve bir ölçüde ticari amacı kapsamaktadır.
Gerek üreticiler ve gerekse aileler her iki
hedefi de değişen oranlarda hesaba
katmaktadır. Ekonomik araştırmalar son
dönemde, özellikle ihracat alanında
piyasa merkezli üretim üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Araştırmalar kent
tarımının, üretici ve tüketici seviyesinde
diğer arz kaynakları karşısındaki rekabet
avantajlarını ve ekonomik performansını
daha iyi anlamamızı sağlamıştır.
Üretim sistemi ve üretim ölçeği
Çok az tanımlama, belirli tiplerdeki
üretim sistemlerini açıkça ve önsel (a
priori) olarak kabul etmekte ya da
dışlamaktadır. Anketler, araştırmaların
yapıldığı farklı alanlarda gözlenen
değişik sistemlerle ilgili verileri
toplamaktadır. Genel olarak, araştırma
çabaları büyük ölçekli ulusal ve
uluslararası girişimlerin tam tersine,
kişisel ya da aile çapında ve orta ölçekli
girişimler üzerinde yoğunlaşmaktadır.
KENT EKOSİSTEMİ BAĞLANTISI
Yazarların büyük kısmı, kent tarımının
yukarıdaki boyutlarına atıfta bulunurken,
onu genel terimlerle tanımlamayı tercih
etmektedirler. Çalışmalar ortaya
koydukları bulguları, kent tarımı
kavramının özgün (Mbiba 1998) ve farklı
bir yapıya kavuşması için ya da bu
kavramın diğer gelişmekte olan
kavramlarla olan ilişkisini çözümlemek
için nadiren kullanmaktadır.
Özetlenen tanımlamaların bir diğer öne
çıkan özelliği ise, sadece bir kısmının
kırsal ve kent tarımı kavramları
arasındaki zıtlığa veya birbirleri
arasındaki etkileşime yer vermesidir.
Aslında, kent tarımı kavramını oluşturan
21
tüm yapı taşları (belki konum haricinde),
kırsal tarım için de geçerli sayılabilir. Bu
yapı taşları, özgün bir kent tarımı markası
oluşturmak ya da özel bir bilgi birikimi,
ar-ge çalışması veya politika gereksinimi
yaratmak için yeterli olamaz.
Kent tarımının, kırsal tarımdan farklı
olarak değerlendirilmesini sağlayan belli
başlı özelliği, onun kentsel ekonomik ve
ekolojik sistemle (ya da “ekosistem”) olan
entegrasyonudur.
Kent tarımını kırsal tarımdan ayırt eden
özelliği sadece onun kentsel konumu
değildir. Ancak, kent tarımının kent
ekolojisi ile iç içe ve etkileşim halinde
olduğu da bir gerçektir. Kentsel
ekosistemle olan bu bütünleşme,
tanımlamaların çoğunda fark
edilememiştir. Kentlerin doğasının ve
kentsel gıda arzı sistemlerinin
değişmesine rağmen, bir tarafta şehir
kültürü ve şehrin geri kalanıyla olan
etkileşim ihtiyacı, diğer taraftaysa kırsal
üretim ve ithalat gerçeği binlerce yıldır
süre geldiği gibi bu gün de varlığını
korumaktadır.
Tarım, ya daha fazla kentli olacak ya da
zaman içerisinde pek çok büyük kentte
gerçekleştireceği sürece bağlı olarak
kentsel ekosistemle daha fazla
bütünleşecektir. Çünkü, kent tarımının
kentsel gelişimin bir çok parçasıyla
etkileşim halinde olduğu bilinmektedir.
Aynı zamanda kent çiftçiliği, kentsel
yönetim stratejilerinin ayrıştırılması ve
güçlendirilmesi konusunda önemli bir
potansiyele sahiptir.
Bunun küçük bir şans olacağını söylemek
yanlış olacaktır. Kentlerde yaşayan
seçmenler; gıdaya, gelire ve sağlık
hizmetlerine ulaşmak için mücadele
vermekte ve ayrıca yerel ve ulusal siyaset
arenasından her geçen gün daha fazla
başarı beklemektedirler.
Yukarıda anlatılanlar, kavramın aşağıda
gözden geçirilmiş olarak verilen şeklinin
arka planıdır:
Kent tarımı; bir kasaba, şehir ya da
metropolün içerisinde (intra- urban) veya
çevre bölgelerinde (peri-urban) konumlanır ve
farklı çeşitlerde gıda ve gıda olmayan
ürünlerin yetiştirilmesini, işlenmesin ve
dağıtımını hedefler. Kent tarımı; uygulandığı
bölge içerisinde veya çevresinde yer alan
insan, malzeme ve hizmet kaynaklarını geniş
ölçüde kullanarak bu kaynakların kentsel
alana tekrar arz edilmesini sağlar.
Referanslar: sayfa 24
Kent Tarımı
UA Magazine
Kent tarımı, gıda ve diğer kullanımlar için,
şehirlerde ve şehir dışı alanlarda bitki ve hayvan
yetiştirilmesi ve aynı doğrultuda girdilerin üretim
ve dağıtımı, ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması
gibi ilgili aktiviteler çerçevesinde tanımlanabilir.
Kentsel gıda güvencesinin sağlanması için tamamlayıcı bir strateji
K
ent tarımı, çok çeşitli çiftçilik
sistemlerini, yüksek düzeyde
esneklik ve adaptasyonu
kapsayan ve bir çok fonksiyon
sergileyen dinamik bir
fenomendir. Yerel ölçekte
ekonomik ve girişimsel
kalkınmaya, yoksulluğun
azaltılmasına, gıda güvencesine,
kentsel atıkların ve atık suların
üretken olarak tekrar
kullanımına, şehirlerin
yeşillendirilmesine ve bioçeşitliliğin sürdürülmesine
katkıda bulunur. Mougeot,
yazdığı makalede bir taraftan,
kent tarımının ana kavramları
üzerine genel bir bakış açısı
oluştururken, diğer taraftan kent
tarımının; kentsel gıda, ekonomi
ve ekoloji sistemleri arasında yer
alan ayrılmaz bir unsur olduğu
sonucuna varıyor.
Bizler bu sayıda sadece, gıda
güvencesi ve beslenme konuları
üzerinde yoğunlaşacağız.
POLİTİKA GÜNDEMİNDE
KENT TARIMI
Beş yılın ardından Haziran
2002'de toplanan Dünya Gıda
Zirvesi, beş yıl önce oluşturulan
hedefler ve stratejiler üzerinde
değerlendirmeler yapmıştır. Beş
yıl önce Roma'da belirlenen
gündemde pek de
önemsenmeyen konulardan biri,
şehirlerdeki gıda güvencesi
sorunlarına karşı bulunan ve
kentsel alanlarda gıda üretimini
(kent tarımı) içeren, yerel çaplı
çözümlerdir.
Kent tarımı, seksenlerden (UNU,
UNICEF) ve özellikle doksanların
başından bu güne, artan ölçüde
dikkat çekmektedir. İçerisinde,
çok sayıda uluslararası destek
organizasyonun deneyimlerini
paylaştıkları ve çalışmalarını
koordine ettikleri, Kent Tarımını
Destekleme Grubu (SGUA), bu
konuda çok önemli bir rol
oynamaktadır.
Kasım 1997'de düzenlenen
toplantı sırasında, Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım
Organizasyonu içerisinde yer alan
Tarım Komitesi, kent tarımıyla
ilgili bir politika bildirisini
tartışmalar sonunda kabul
etmiştir. “Politika Gündemindeki
Kent tarımı” elektronik
konferansı, ETC-RUAF ve FAO
tarafından ortaklaşa olarak
organize edilmiştir. Bu konferans,
Kasım 1997'den bu yana diğer
uluslararası destek
organizasyonları ve FAO'nun
birlikte düzenlediği pek çok
aktiviteden biridir.
Hızla artan sayıdaki ulusal ve
yerel yönetim, kent tarımının
artan kentsel gıda güvencesi
sorunlarına karşı olan
mücadeleye yapacağı olumlu
katkıları fark etmektedir. (bakınız:
Latin Amerika Şehirleri
Birliği'nin, kent tarımı hakkındaki
22
Quito Deklarasyonu)
Kent tarımı Dergisinin bu
sayısının hazırlanma amacı
dikkatleri, kentsel gıda
güvencesini artıran önemli bir
strateji olan kent tarımı üzerine
çekmektir. Bu sayı, UA
Magazine'de daha önce
yayınlanan iki makaleden ve DSE
tarafından yayınlanan ve ETC ve
GTZ tarafından derlenen,
Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda
İhtiyacı kitabından özetlenerek
alınan bir dizi vaka çalışmasından
oluşmaktadır. Bu sayı aynı
zamanda, kent tarımının varlığı
ve bunun kentsel gıda üretimi,
tüketimi ve beslenme üzerindeki
etkilerine deyinen kısa bir genel
değerlendirmenin yer aldığı,
durum tablosunu da
içermektedir.
Umarız ki, bu sayının
yayınlanması, açlığın ortadan
kaldırılmasını sağlayabilecek
stratejilerden biri olan kent tarımı
üzerinde daha fazla dikkat
toplanmasına öncülük eder.
KENTLERDEKİ GIDA
GÜVENCESİ
SORUNLARININ ARTIŞI
Gelişmekte olan ülkelerde
yaşayan insanların sayısının, 20
yıl içerisinde 4.9 milyardan 6.8
milyara yükseleceği tahmin
edilmektedir (Garrett, 2000). Bu
artışın yüzde doksanlık bölümü,
genişleyen şehir ve kasabalarda
ortaya çıkacaktır. Nitekim, 2020 yılında
Afrika ve Asya nüfusunun yarıdan
fazlasının, kentsel alanlarda yaşayacağı
öngörülmektedir. Gelişmekte olan
dünyada ve Çin'de, 1 milyondan fazla
yerleşimcinin yaşadığı şehir sayısının,
400'ü bulması beklenmektedir.
Şehirlerde geçimlerini sağlamayı
amaçlayan insanların sayısının sürekli
artması, yoksulluğun kaçınılmaz bir
sonuç olarak ortaya çıkmasına yol
açmaktadır. Gelişmekte olan dünyada
mutlak yoksulluğu yaşayanların sayısı,
sadece yirmi yıl içerisinde ikiye
katlanarak 650 milyon insana ulaşmıştır.
Dünya Bankası (2000), yoksul kesimin
yaklaşık olarak %50'sinin kentsel
alanlarda yaşadığını tahmin etmektedir
(1988'deki %25'lik oranın benzeri şekilde).
Gelişmekte olan ülkelerdeki şehirlerin
çoğunluğu, hızla artan bu nüfusa gereken
gelir fırsatlarını (resmi ya da kayıt dışı)
sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Kentsel
yerleşimlerdeki gelir eksikliği;
şehirlerdeki yoksul ailelerin gelirlerinin
%50 ile %70 kadarlık bölümlerini gıda
harcamalarında kullanmalarından dolayı
bir gıda eksikliğine dönüşmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde görülen
ekonomik krizler ve yapısal düzenleme
politikaları, başta kadınlar olmak üzere
kentli yoksul kesim üzerine, diğer
kesimlerle karşılaştırıldığında daha
büyük bir darbe vurmuştur. Bu durum
ayrıca gıda fiyatlarının artmasına, reel
ücretlerin azalmasına, resmi emek
piyasasında işsizliğe, kentli tüketicilerin
gıda harcamalarındaki sübvansiyonlarda
kesintilere ve toplumun pek çok alandaki
harcamalarında azalmalara yol
açmaktadır. Kırsal alanlardan kentsel
alanlara gıda arzı ve dağıtımı ya da yurt
dışından gıda ithalatı maliyetlerinin
artmaya devam edeceği sanılmaktadır
(Argenti 2000).
KENT İÇİNDE VE DIŞINDA GIDA
ÜRETİMİ
Bu arka planın karşısında, kentlerde gıda
üretiminin çoğu durumda; kentli yoksul
kesimlerin gıdaya eşit olmayan
koşullarda, güvenilmez ve düzensiz
şekilde ulaşımına ve satın alma
gücündeki eksikliğe karşı bir cevabı
olduğu anlaşılabilir. Gıda, şifalı bitki ve
ilaç yapımında kullanılan bitkiler
yetiştirmek veya arka bahçelerde, nehir
kıyılarında, demir yolu çevresinde,
işyerinde, boş arsa ve kent çevresindeki
alanlarda hayvan yetiştirmek insanlar
Ocak 2006
için; taze gıda, gıda harcamalarında
tasarruf ve üretilenlerin satışından elde
edilen gelir anlamına gelmektedir.
Kent tarımı aynı zamanda gıdaya erişimi
iyileştirdiği (daha kısa mesafeler), düşük
fiyatlar sağladığı (daha az taşımacılık,
paketleme, aracı masrafı) için üretim
yapmayan kentli yoksulun da gıda
güvencesini artırmakta ve beslenme
alışkanlıklarının kalitesini yukarı
çekmektedir (daha taze ve yeşil gıda).
Ancak diğer yandan çoğu şehirde, gıda
üretimiyle ilgilenen küçük ve büyük
girişimlerle de (sebze, mantar, yumurta,
kümes hayvanı ve domuz eti, süt, balık
vb.) karşılaşılmakta ve gıda olmayan
ürünler (süs bitkileri, ağaç fideciliği,
çiçekçilik, ağaç ürünleri) için piyasalar
bulunmaktadır. Bunun da ötesinde,
bireysel veya daha büyük çaptaki
girişimler, kent içi ve kent çevresi üretim
için gereken girdilerin (kompost)
üretimiyle ilgilenmekte ve aynı zamanda
tarımsal ürünlerin işleme ve
pazarlamasını yapmaktadır.
Yukarıda anlatılanlar, ekonomi ve gıda
alanında görülen krizlerin, kent
tarımındaki ani artışın temel belirleyicileri
olmadıklarına işaret etmektedir. Kent
tarımının, büyük bir kriz süreci
yaşanmadan hayata geçtiği pek çok şehir
örneği mevcuttur. Kent tarımı, kentsel
gıda siteminin ayrılmaz bir parçası ola
gelmiştir ve gelecekte de bu özelliğini
koruması kaçınılmazdır (Mougeot 2000).
KENT TARIMININ SINIRLAMALARI
Kent tarımı, aynen kırsal tarımda olduğu
gibi uygun yönetim ve desteğe ihtiyaç
duyar. Bu durumun eksikliği, insanlar ve
çevre üzerinde olumsuz etkilerin
oluşmasına yol açabilir. Genel olarak,
şehirlerde yapılan tarımsal üretim ile ilgili
olan riskleri şöyle sıralayabiliriz:
 Büyük miktarlarda, kimyasal gübre ve
zirai ilaç kullanımı, yerüstü sularının ve
mahsulün kirlenmesine yol açar.
 İşlenmemiş atık suların sulamada
kullanılması, ürünlerin kirlenmesine
neden olur ve çiftliklerde çalışan işçilerin
sağlıklarına olumsuz etki yapar.
 Sulama ile pirinç yetiştirilmesi veya
açılan yarıklarda (furrow) yetiştirilen
diğer bitkiler sıtma salgını (sadece
Afrika'da) tehlikesi yaratır.
 Kötü çevre koşullarında ya da
insanlara yakın yerlerde hayvan (özellikle
domuz) yetiştirilmesi, insanlar için sağlık
riski yaratır (zoonoses gibi).
Geçmişte, olumsuz sağlık etkileri şan
23
nedeniyle oluşan korku, şehirlerde kent
tarımı alanında paketlenmemiş gıdaların
yasaklanması ve diğer bazı sınırlayıcı
politikaların dayatılmasına neden
olmuştur. Bununla beraber, son dönemde
artan sayıda şehir yönetimi benzer politik
tedbirlerin etkisiz olduklarını fark
etmiştir. Yerel yönetimler, doğrudan pay
sahibi kimselerin katılımıyla sağlık ve
diğer alanlardaki riskler gibi problemlerin
analizini ve uygulanabilir çözümler
üretilmesini amaçlayan ortak çalışmalar
oluşturarak, çeşitli düzenleyici
politikaların arayışı içerisine girmişlerdir.
(aynı zamanda bakınız: UA-Magazine
1(4), Temmuz 2001).
SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT TARIMINI
KOLAYLAŞTIRMAK
Kent tarımının gelişimini engelleyen
sınırlamalar pek çoktur. Bunların en
önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
 Üretim kaynaklarına (toprak, su) olan
erişimin sınırlı olması ve güven altında
olmayan toprak mülkiyeti.
 Destek hizmetlerinin eksikliği (eğitim
ve yardım, kredi, pazarlama desteği,
bireysel girişim gelişimi)
 Kent koşullarına uygun teknoloji
seçiminde yaşanan eksiklikler.
 Yasaklayıcı kent politikaları ve
düzenlemeleri. Pek çok şehirde tarım
halen “yasadışı” konumdadır. Bu durum,
gerek yerel düzeydeki resmi görevlilerin
ve gerekse polisin, kentli çiftçilere “kayıt
dışı vergi” zorlamalarında, hoşgörüsüz
davranışlar ve çeşitli tacizlerde
bulunmalarına neden olmaktadır.
 Kentli çiftçiler arasında örgütlenme
ve/veya ortak çalışma ve gruplaşma
gelişiminde yaşanan eksiklik.
Ulusal ve yerel yönetimlerin, kent
tarımını kolaylaştırmak ve düzenlemek
için bir çok seçeneği bulunmaktadır. 1999
yılında Küba'da düzenlenen “Büyüyen
Kentler Büyüyen Gıda İhtiyacı” ortak
çalışma grubunun uluslararası
uzmanlardan oluşan katılımcıları
tarafından önerilen bir dizi politik tedbiri
tanıtmaktadır.
Şehir yetkilileri, kent tarımı, kentsel gıda
ve çevre sorunları ile ilgili politik
konuların yer alacağı bir platform
kurulması konusunda kritik bir rol
oynayabilirler. Platform, bu alanda
doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahibi
olan kişileri bir araya getirerek, ana
koordinasyon ve planlama mekanizması
gibi hareket edebilir. Bu platform, genel
olarak kentsel gıda sistemini ya da özel
7, 20 ve 25. sayfalardan
olarak şehirde ve ya şehir çevresinde
halen var olan çiftçilik sistemlerinin
değerlendirmesine ışık tutabilir. Geniş
kapsamlı bir gıda güvencesi planı
geliştirilmesi, kent tarımının kentsel arazi
ve kalkınma planlarıyla entegrasyonunun
desteklenmesi, şehir kültürü ile ilgili
hukuksal yapının yeniden gözden
geçirilmesinin önerilmesi ve aktivite
programlarının planlaması ve
uygulamasının koordine edilmesi,
platformun amaçları arasında olmalıdır.
Uluslararası planda, resmi ya da resmi
olmayan organizasyonlar, örgütlenme ve
lobi çalışmalarında etkin rol
oynayabilirler. Bu açıdan, Kent tarımına
Destek Grubu (SGUA), IDRC'nin
“Toplumu Besleyen Şehirler” programı;
ETC, Kent tarımı ve Ormancılık İçin
Kaynak Merkezi (RUAF); Kentsel
Yönetim Programı (UNCHS-UNDP);
CGIAR sisteminden, Kentsel ve Kent
Çevresi Tarımı Stratejik İnisiyatifi
(SIUPA) ve FAO gibi kuruluşlardan
oluşan bölümler arası ortak çalışma
grubunun “Şehirlere Gıda” programı
önemli örneklerdendir.
REFERANSLAR
- Argenti O. 2000. In: Garret JL and Ruel MT (eds), Focus 3,
Achieving Urban Food and Nutrition Security in the
Developing
World, A 2020 Vision for Food, Agriculture and the
Environment, IFPRI.
- Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U, de
Zeeuw H (eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban
Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Drescher A, Jacobi P, Amend J. 2000. Urban Food Security,
Urban Agriculture Response to Crisis? Urban Agriculture
Magazine
1(1): pp 8-10.
- FAO. 1996. Urban agriculture: an oximoron? In: The state of
food and agriculture 1996 (Rome: FAO), pp 43-57.
- Garrett JL. 2000. In: Garret JL and Ruel MT (eds), Focus 3,
Achieving Urban Food and Nutrition Security in the
Developing
World, A 2020 Vision for Food, Agriculture and the
Environment, IFPRI.
- Mougeot LJA. 1999. For self-reliant cities: urban food
production in a globalizing South. In: Koc M, MacRae R,
Mougeot LJA &
Welsh J (eds), For hunger-proof cities: sustainable urban food
systems (Ottawa: IDRC), pp 11-25.
- Mushamba S. 2001. Personal comments. In: The Herald (July
13).
- Nugent R. 2000. Urban and Periurban Agriculture, Household
Food Security and Nutrition. Discussion paper for the FAOETC/RUAF electronic conference “Urban and Periurban
Agriculture on the Policy Agenda” (www.fao.org/urbanag).
- Pederson RM and Robertson A. 2001. Food Policies are
Essential for Healthy Cities. Urban Agriculture Magazine 1(3):
pp 9-11.
- Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs
and sustainable cities. Publication Series for Habitat II, Vol. I.
New
York: United Nations Development Programme (UNDP).
- WHO. 2000. Urban Food & Nutrition Action Plan - WHO,
EURO 2000.
REFERANSLAR
7
-Aldington T.1997.Urban and peri-urban agriculture:some thoughts on the issue.Land Reform,Land Settlement and Cooperatives 2:43-44.
-COAG/FAO (Committee on Agriculture,Food and Agriculture Organisation of the United Nations).1999. Urban and peri-urban
agriculture.COAG/99/10.Presented at 15th Session of the COAG,FAO,Rome,25-29 January 1999.
-FAO.1996.Urban agriculture:an oximoron?In:The state of food and agriculture 1996 (Rome:FAO),pp 43-57.
-Gumbo DJ &Ndiripo TW.1996.Open space cultivation in Zimbabwe:case study of Greater Harare, Zimbabwe.African Urban
Quarterly 11 (2-3):210-216.
-Losada H,Martinez H,Vieyra J,Pealing R &Cortés J.1998.Urban agriculture in the metropolitan zone of Mexico:changes over time
in urban,sub-urban and peri-urban areas.Environment and Urbanization 10 (2): 37-54.
-Lourenço-Lindell I.1995.Food for the poor,food for the city:the role of urban agriculture in Bissau.Paper presented at ODA
Workshop on The Social and Environmental Implications of Urban Agriculture,University of Zimbabwe,Harare,30-31 August
1995.
-Maxwell D &Armar-Klemesu M.1998.Urban agriculture:introduction and review of literature. Accra: Noguchi Memorial
Institute for Medical Research.
-Mbiba B.1998.Urban agriculture policy in Southern Africa:from theory to practice.In:Productive open space
management with a shared focus on the potential of urban agriculture (urban food production)policy and Agenda 21.Draft
papers for an International Conference,Pretoria,3-5 March 1998.
-Smit J,Ratta A &Nasr J.1996.Urban agriculture:food,jobs and sustainable cities.Publication Series for Habitat II,Vol.I.New
York:United Nations Development Programme (UNDP).
20
-Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U, de Zeeuw H (eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban
Agriculture on the Policy Agenda.Feldafing:DSE.
-Mougeot LJA. 1999. For self-reliant cities: urban food production in a globalizing South. In: Koc M, MacRae R, Mougeot LJA &
Welsh J (eds), For hunger-proof cities: sustainable urban food systems (Ottawa: IDRC), pp 11-25.
-Secretary General of the United Nations. 2002. Towards a Sustainable Future (the American Museum of Natural History’s
Annual Environmental Lecture. New York, 14 May, 2002.
25
- Abdelwahed SI (ed. & transl.). 1999. Future of urban agriculture in Gaza. Regional Workshop: programme, papers, minutes and
outputs (IDRC), September 1998. Gaza: Palestinian Agricultural Relief Committee (PARC).
- Abutiate WS. 1995. Urban and peri-urban horticultural activity in Ghana: an overview. In: NRI (ed.), Peri-urban interface
research: workshop proceedings (UK Overseas Development Administration / British Council), Kumasi, Ghana, 23-25 August
1995, pp 45-50.
- Atukunda G. 1998. An analysis of the impact of IDRC funded research projects on urban agriculture in Uganda. Makerere
Institute of Social Research, University of Kampala, Kampala. Paper presented at IDRC Cities Feeding People Workshop on
Lessons Learned from Urban Agriculture Projects in African Cities, Nairobi, July 1998.
- Bakker, N., M. Dubbeling, S. Gundel, U. Sabel-Koschella and H. de Zeeuw, 2000, Growing Cities, Growing Food, urban
agriculture on the policy agenda. DSE, Germany.
- Bhounkhong, Saisavath Chasanh, Dürkop L. 1999. Poster Presentation Vientiane at Growing Cities Growing Food Workshop,
Havana, Cuba, October 1999.
- Birkley, M. and K. Kock, 1997, a Review of the Health Impacts of Peri-Urban Natural Resource Development, DFID, NRI,
London, UK.
- Braatz S 1993. Urban forestry in developing countries: status and issues. In: Proceedings of the sixth national urban forestry
conference, Minneapolis, Minnesota, September 14-18, 1993, p 85-88.
- Carter J 1993. The potential of urban forestry in developing countries: a concept paper. Rome: FAO.
- Carvalho JLH de. 1999. Combatir a la pobreza ayuda a dinamizar la economia. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América
Latina y el Caribe 1: xiv-xvii.
- Chimbowu A & Davison Gumbo. 1993. Urban agriculture research in East & Southern Africa II: records, capacities and
opportunities. Cities feeding people series no. 4. Ottawa: IDRC.
- Cruz MC. 1999. Resultados, problemas y retos de la agricultura urbana. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América Latina y
el Caribe 1: viii-x.
- Dahlberg KA. 1998. The global threat to food security. The Urban Age 5 (3): 24-26.
- David O & Moustier P. 1993. Systèmes maraîchers approvisionnant Bissau. CIRAD/UR ECO-FIL 7. Montpellier: CIRAD.
- Deelstra T. 1999. Urban agriculture and city ecology. Paper presented at growing Cities Growing Food Workshop, Havana,
Cuba, October 1999.
- Edwards P & Pullin RSV. 1990. Wastewater-fed aquaculture. In: Proceedings of the International Seminar on Wastewater
Reclamation and Reuse for Aquaculture (UNDP/WB/ ESCAP/Government of India), Calcutta, December 1988.
- Garnett T. 1996. Growing food in cities: a report to highlight and promote the benefits of urban agriculture in the UK. London:
National Food Alliance & SAFE Alliance.
- Garnett T. 2000. Urban agriculture in London: rethinking our food economy.
- Jacobi P, Armend J & Kiango S. 2000. Urban agriculture in Dar es Salaam: providing an indispensable part of the diet.
- Koc M, MacRae R, Mougeot LJA & Welsh J (eds). 1999. For hunger-proof cities: sustainable urban food systems (Ottawa:
International Development Research Centre/IDRC), pp 177-181.
- Konijnendijk C. 1999. Urban forestry in Europe: a comparative study of concepts, policies and planning for forest conservation,
management and development in and around major European cities. University of Joensuu, Faculty of Forestry.
- Lardinois I & Bertolini R. 1998. Grass roots composting in urban centers. Biocycle, USA, June 1998.
- Maxwell D. 1995. Alternative food security strategy: a household analysis of urban agriculture in Kampala. World Development
23 (10): 1669-1681.
- Moscoso J. 1999. El uso de aguas residuales en la agricultura urbana. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América Latina y el
Caribe 1: xix-xxi.
- Moskow, Angela. 1995. The contributions of urban agriculture to individual control and community enhancement. MSc thesis,
University of California, Davis.
- Mougeot, LJA. 2000. Urban agriculture: definition, presence, potentials and risks.
- Mwalukasa M. 2000. Institutional aspects of urban agriculture in the city of Dar es Salaam.
- Niang S. 1998. Epuration des eaux usées domestiques. Paper presented at IDRC Cities Feeding People Workshop on Lessons
Learned from Urban Agriculture Projects in African Cities, Nairobi, July 1998.
- Ning Purnomohadi. 2000. Jakarta: urban agriculture as an alternative strategy to face the economic crisis.
- NRI (Natural Resources Institute). 1995. Peri-urban interface research: workshop proceedings (UK Overseas Development
Administration / British Council), Kumasi, Ghana, 23-25 August 1995.
- Pham Thuyet, Ngo Quang Vinh and Pham Van Bien 1999. Urban Agriculture in Ho Chi Minh City. Poster Presentation at
Growing Cities Growing Food Workshop, Havana, Cuba, October 1999.
- Potutan G, Schnitzler WH, Arnado J, Janubas L & Holmer R. 2000. Urban agriculture in Cayagan de Oro: a favourable response
of city government and NGOs.
- Rabinovitch J & Schmetzer H. 1997. Urban agriculture: food, jobs and sustainable cities. Agriculture and Rural Development 4
(2): 44-45.
- Rees W. 1997. Why urban agriculture? Notes for the IDRC Development Forum on Cities Feeding People: A Growth Industry,
Vancouver, 20 May 1997.
- Rosset, Peter & Medea, Benjamin. 1994. The greening of the revolution: Cuba's experiment with organic agriculture. Melbourne:
Ocean press.
- Sawio C. 1998. Managing urban agriculture in Dar es Salaam. Cities Feeding People Report 20. Ottawa: IDRC.
- Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs and sustainable cities. Publication Series for Habitat II, Vol. I. New
York: United Nations Development Programme (UNDP).
- Yoveva A, Gocheva B, Voykova G, Borissov B & Spassov A 2000. Sofia: urban agriculture in an economy in transition.
UA Magazine
Dar Es Salaam,
Tanzanya'da
üreticiden
tüketiciye
doğrudan
pazarlama
Tarımın Kentsel
Politikalara
Entegrasyonu
Bu makale, 2000 yılında yayınlanan ve Bakker tarafından yazılan; “Büyüyen Kentler
Büyüyen Gıda İhtiyacı” adlı makalenin kısaltılmış bir versiyonudur. Kent tarımının, Üçüncü
Dünya Şehirlerinde düzenlenmesini ve kolaylaştırılmasını sağlayacak politika seçenekleri
hakkında bilgi vermektedir. Söz konusu politika seçenekleri, “Büyüyen Kentler, Büyüyen
Gıda İhtiyacı: Politika Gündemindeki Kent Tarımı, adlı Havana'da (Küba) 1999 Ekim ayında
düzenlenen uluslararası bir atölye çalışmasının katılımcıları tarafından belirlenmiştir.
K
Henk de Zeeuw
ETC International, Hollanda,
Sabine Gündel
Doğal Kaynaklar Enstitüsü,
UK, Hermann Waibel,
Hannover Üniversitesi,
Almanya
Ocak 2006
ent tarımı, ailelerin bireysel
tüketimlerine veya
tamamıyla ticari amaca
dönük üretim anlayışlarını
hedeflemekte olan farklı çiftçilik
sistemlerini kapsayan dinamik bir
kavramdır. Kent tarımı; zaman
(geçici), yer (ara bölgeler) ve aynı
zamanda sosyal yapı (kadınlar ve
düşük gelirli gruplar) ve ekonomi
(ekonomik krizler, gıda
yoklukları) gibi koşulları
yapısında bulunduran bir işleve
sahiptir. Kent tarımının, gerek
bolca bulunabilen ve gerekse
sıkıntı çekilen su ve toprak gibi
heterojen kaynakların kullanımı
koşullarına bağlı olarak ortaya
çıktığı gözlemlenmektedir. Kent
tarımı; gıda güvencesini artırmak,
yoksul ve orta düzeyde gelire
sahip kentli ailelere ek gelir ve
istihdam sağlamak ve bunun
yanında kent çevresinin ekolojik
yapısına katkıda bulunmak
suretiyle kalkınmaya büyük
destek vermektedir.
Kent tarımı kavramı bu nedenle;
geniş bir alana sahip olan ve
gerek müşterek ve gerekse
kendine has özelliklere sahip
farklı amaçlara yer
verebilmektedir. Örneğin, yoksul
ailelerin kent tarımı ile
ilgilenmeleri için bir çok neden
mevcuttur. Bir ev kadını kent
tarımının geçimlerine yaptığı
katkıyı ön plana çıkarırken, kocası
bu yolla sağlayacağı ek gelirin
üzerinde durabilir. Bununla
birlikte, kent planlamacıları da
söz konusu aktiviteleri; kenti
yeşillendirme çalışmaları, kentsel
organik atıkların tekrar kullanımı
ve mikro-iklim gelişimi açısından
sağladıkları değerler çerçevesinde
25
kullanabilirler.
Kent tarımının taşıdığı bu
çeşitlilik özelliği, geniş alandaki
kentsel koşullar ve bir çok pay
sahibine sağladığı katkılar
neticesinde önemini bir kat daha
artırmakta ve en önemli
niteliklerinden biri haline
gelmektedir.
KENT TARIMINA İLİŞKİN
POLİTİKA ÇERÇEVESİNİN
ANA HATLARI
Kent tarımının şu ana kadar
bahsedilen koşulları, özellikleri ve
amaçları; belirli bir kavramsal
içeriğin, dikkatlice yapılması
gereken çözümlemelerin ve akılcı
şekilde geliştirilmesi gereken
politik tedbirlerin önemine işaret
etmekte ve bu durum çoğulcu
katılım ve iyi bir planlama
sürecine dayanmaktadır.
Uygulamalar, kent tarımının önemli
ölçüde katkı yapmasının beklendiği belirli
kalkınma hedefleriyle bağlantılı olmalıdır.
Aynen diğer politik uygulamalarda
olduğu gibi, söz konusu politikaların
farklı alanlardaki topluluklara olan
etkileri de özellikle hesaba katılmalıdır.
Bu bölümde, katılımcılar tarafından kent
tarımı konusuna uygun özellikler
taşıdıkları düşünülen politik yaklaşımlara
sahip bir dizi potansiyel politika seçeneği
tanıtılacaktır. Bu tür önerilerin genel bir
yapıya sahip oldukları ve belirli yerel
koşullara göre rafine bir hale getirilmeleri
gerekliliği bilinen bir gerçektir. Politika
seçenekleri, kent tarımının aşağıda
sırasıyla belirtilen politika alanlarıyla
entegrasyonu göz önünde
bulundurularak tanımlanacaktır: kentsel
arazi kullanımı politikası, kentsel gıda
güvencesi, sağlık politikası, çevre
politikası ve sosyal kalkınma politikası.
Kentsel Arazi Kullanımı Politikası
Su ve toprak kaynaklarına ulaşım ve
diğer yandan bu kaynakların kullanım
haklarının güvenliği ve toprak rantının
düzeyi, kent çiftçiliğinin gelişimini
etkileyen önemli faktörlerdir. Değerli
konumlardaki toprağa ulaşım şiddetli
tartışmalara konu olmaktadır. Özellikle
geçim sağlamak amacıyla yapılan kent
tarımı, çoğunlukla mülkiyet haklarının
tartışmalı olduğu alanlarda
uygulanmaktadır. Kentsel kalkınma
konusunda yapılan arazi kullanımı
planlamaları, çoğu zaman kentsel gıda
üretimi için gereken arazi tahsisini
dışlamaktadır. Katılımcılar tarafından,
kent tarımının arazi kullanımı
planlamalarına entegrasyonunu
sağlayacağı düşünülen politika araçları
aşağıda sunulan kategoriler halinde
sıralanabilir:
Temeli Olmayan Hukuki Sınırlamaların
Kaldırılması
Atılması gereken ilk adım; kent
planlamacılarını, kent tarımının arazi
kullanımı için kullanılabilecek yasal bir
yapı olduğu konusunda ikna etmektir.
Katılımcılar, var olan politikaların ve
kanuni yapının gözden geçirilmesinin,
kent tarımına karşı oluşturulan temelsiz
sınırlamaların ortadan kaldırılmaları için
gerekli olduğunu düşünmektedirler.
Böyle bir araştırma; biyolojik hassasiyete
sahip alanların kötü kullanımını, içme
suyuyla sulama yapılması ve büyük
oranlarda dışsal girdi ile yapılan tarım
nedeniyle yeraltı sularının kirletilmesi
gibi farklı sorunların önlenmesi için
gereken politika tedbirlerinin geliştirme
çalışmalarıyla birlikte yürütülmelidir.
Tarımın kentsel arazi kullanımının yasal
bir şekli olduğunun anlaşılması; kent
tarımı uygulamalarının resmi
istatistiklere, arazi kullanımı
incelemelerine ve bilgi alt yapısına
katılması gibi göstergelerle ölçülebilir.
Kent tarımcıları; yasal mülkiyet veya
kalıcı kullanım hakları verilmesi yerine,
baskılara karşı korunma ve ayrıca kredi
ve diğer bazı hizmetlere ulaşımın
iyileştirilmesi sonrasında kısa ya da orta
vadeli oturma lisansları verilmesi
şeklinde desteklenebilirler.
Örnek: Dar Es Salam, Afrika'daki kent
tarımı ile ilgili en karmaşık hukuki
sistemlerden birine sahiptir. Bu nedenle,
gerek yazılı alanda ve gerekse uygulama
alanında öncelikli iyileştirmelerin
yapılabilmesi için, pay sahiplerinin
değerlendirmeleri ve atölye çalışmaları
aracılığı ile bir takım öneriler
oluşturulmuştur (Sawio 1998).
Tarımın Kentsel Kalkınma Planlamasına
Entegrasyonu
Toprağa ulaşım koşullarının
iyileştirilmesi amacı, tarımın kentsel
kalkınma planlamasına entegrasyonunu
sağlayacak önde gelen koşuldur. Aşağıda
sıralanan tedbirlerin hayata geçirilmesi ile
başarı sağlanabilir:
Hali hazırdaki kentsel arazi planlaması
(zoning) yönetmelikleri tekrar
düzenlenmeli ve kent tarımının; hangi
alanların kent tarımına açık olduğu ve
hangi çiftçilik türlerinin özel nedenlere
bağlı olarak yasaklandığına işaret eden
arazi planlamalarına entegre edilmesi
sağlanmalıdır. Kent çevresi tarımının
yapıldığı alanlar, kontrolsüz gelişmeler ve
toprağın zarar görmesinin engellenmesi
amacıyla, kentsel kalkınma planlarında
“yeşil kuşaklar” veya “yeşil koridorlar”
şeklinde yer alabilir. Tampon bölgeler
oluşturulabilir ve kent içi alanların bir
kısmı, cemiyet gruplarına, çiftçi
kooperatiflerine ve/veya işsiz kimselere
orta vadeli kiralama şeklinde, bahçecilik
ve diğer tarımsal amaçlarla kullanılmak
üzere verilebilir (belirli amaca dönük
kiralamalar). Bu tür kent çevresi ve içi
yeşil kuşaklara, halen topluma ait ve
kontrol altında olduklarını belirtmek
amacıyla çeşitli toplumsal isimler
verilebilir.
Örnekler: Kumasi ve Kampala'da, belirli
26
üretim sistemlerinin belirli alanlarda
yapılmasının yolunu açacak koloniye ait
arazi planlaması yönetmelikleri yeniden
değerlendirilmiştir (Atukunda 1998;
Abutiate 1995). Kinshasa, Dar es Salaam,
Dakar, Bissau ve Maputo'da oluşturulan
kentsel genişleme planları tarımı da
kapsamaktadır (Mougeot 2000). Havana
esnek arazi planlaması modellerini
kullanmaktadır (Cruz 1999).
Ho Chi Minh (Vietnam) ve Shanghai
(Çin) şehirleri çevresinde yeşil kuşaklar
oluşturulmaktadır (Pham Thuyet, 1999).
Pretoria (Güney Afrika), kentteki boş
alanların yönetimi konusunda kent
tarımını da göz önünde bulundurmakta
ve kentin planlanmış olan bölgelerine
kent tarımı alanlarını da katmaktadır.
Kent tarımının, boş kamusal ve özel
arazilerin geçici bir kullanımı haline
gelmesi önemli bir yeniliğe de işaret
etmektedir. Yerel yönetimler, boş ya da
sahipsiz arazileri, bireysel girişimcilere
bahçecilik ve gıda üretimi gibi kent tarımı
uygulamaları için kiralayabilir. Diğer
yandan söz konusu yönetimler okulları,
hastaneleri ve özel ya da kamusal
kurumları aynı şekilde hareket etmeleri
için yönlendirebilir. Bu tür tedbirler,
şehirlerde daha fazla yeşil alan
yaratılmasının yanında suç oranlarının
azaltılması ve hastalıkların yayılmasının
engellenmesine de yardımcı olabilir.
Örnekler: 1980'lerin başında Nijerya
başkanı Shagari, kent içerisindeki boş
kamusal alanların tamamında hiç bir
engelle karşılaşılmadan tarımsal
uygulamalar yapılmasına izin vermiştir.
Küba, atıl durumdaki boş arazilerin tarım
için kullanılmasına aktif olarak destek
vermektedir. Harare ve Gweru'da
(Zimbabwe), ekilebilir kamu arazilerinde,
belirli dönemlerde çalışmak üzere
organize gruplar görevlendirilmiştir.
Jakarta valisi, Asya ekonomik krizi
sırasında geçici olarak işten çıkarılan
kimselerin karşılaştıkları sorunları
hafifletmek amacıyla, boş arazilerin
kullanımına dair resmi emir vermiştir
(Ning Purnomohadi 2000).
Lima (hastane alanları), Harare (golf
kulübü), Santiago de Chile (okul alanları),
Dar es Salaam (üniversite kampüsü), ve
Port-au-Prince (kilise alanları) içerisinde
atıl durumda bulunan alanlar için, kentli
üreticiler ve kamusal ya da yarı kamusal
olan söz konusu gayri menkullerin
sahipleri arasında yapılan mülkiyet
anlaşmaları önemli örnekler
oluşturmaktadır (Mougeot 2000).
Çok fonksiyonlu arazi kullanımı ve
toplumun kentlerdeki boş arazilerin
yönetimine katılımının özendirilmesi
diğer bir yaklaşımdır. Belirli koşullar
altında yapılan gıda üretimi; rekreasyon
aktiviteleri, suların depolanması, tabiatın
korunması, yangınların önlenmesi ve
yüksek deprem ve sel riski taşıyan alanlar
gibi konularla birlikte ele alınmalıdır.
Çiftçilerin bu tür alanların yönetimine
katılımları teşvik edilerek (ekonomik
teşvikler, eğitim), bu yolla söz konusu
alanların yönetiminin kamuya olan
maliyeti azaltılmış ve gayri resmi
kullanım ve arazi planlaması hareketleri
de engellenmiş olur.
Yeni iskan planlarında ve özel konut
projelerinde, bireysel ya da topluluklara
yönelik bahçeler için alan tahsis edilmesi
önemlidir. İskan alanları gelişirken
tarımsal aktivitelerin yürütülebileceği
topluma ait alanlar da planlanmalıdır.
Zaman içerisinde tarımsal uygulamalar
için tahsis edilen arazilerin diğer
kullanımlara dönüştürülmesi halinde,
kentli çiftçilere alternatif araziler
sağlanabilir (arazi takası).
Örnek: Dar Es Salam şehri kamu iskan
projelerinde kent tarımı için kullanılmak
üzere geçici veya dönemsel olarak arazi
tahsisine yer vermektedir (Mwalukasa
2000, Jacobi 2000).
Kentsel Gıda Güvencesi Politikası
Kentsel gıda güvencesiyle ilgili güncel
araştırmalar, sadece kırsal alanlarda
üretilen gıdalara dayanılarak, kentli
yoksullar için gıda güvencesi
oluşturulamayacağını ortaya
koymaktadır. Kentsel gıda sistemleri ile
ilgili olan son dönem eğilimleri üzerine
yapılan analizler ortaya koymaktadır ki,
sadece kırsal kesimde üretilen gıdaların
ithali (kentlere), kentli yoksul kesimlerin
gıda güvencesinin oluşturulmasında
yetersiz kalmaktadır. Şehirlerin; planlar
geliştirmesi, kentsel ve kent çevresi gıda
üretimini desteklemesi ve gıda
maddelerinin dışsal arzına dayanan,
yüksek düzeyde sermayeleşmiş ve aşırı
enerji tüketen “süper market” modeline
olan bağımlılık dışında farklı yöntemler
yaratarak bu süreçten kurtulması
gerekmektedir (Dahlberg 1998). Örneğin,
Doğu Cakarta'daki toplam gıda
tüketiminin %18'lik bölümü düşük gelir
düzeyine sahip ailelerin yaşadığı
bölgelerde üretilmektedir. Bu oranlar,
Kampala'da %60 ve Nairobi'de %50'ye
kadar ulaşmaktadır (Maxwell 1995).
Ocak 2006
Smith (1996) tarafından özetlenen
çalışmalar, beslenme konusundaki
kendine yeterliliğin, ihtiyaçların kentsel
alanlarda karşılanabilmesi suretiyle en
sert iklimlerde bile mümkün olabileceğini
göstermektedir (arazi ve su ihtiyaçlarının
göz önünde bulundurulduğu sürece).
Kentli çiftçilerin tarım alanında yapılan
araştırmalara, teknik yardım ve kredi
hizmetlerine ulaşımlarının iyileştirilmesi:
Kentli çiftçilerin söz konusu tarımsal
yardım hizmetlerine ulaşımı pek çok
şehirde büyük ölçüde sınırlıdır. Var olan
yardımlar ise tamamiyle ticari amaçla
kent çevresi tarımcılığı yapan çiftçilerin
kontrolü altındadır. Bunun sonucunda
kent tarımı, teknik açıdan yetersiz
kalmakta ve kırsal alanlara göre daha
büyük ölçülerdeki insana ve çevreye
yönelik riskleri göz ardı etmektedir.
Kent tarımı için önerilen yardım
hizmetlerinin, düzenleme ve uygulama
şekilleri şöyle sıralanabilir:
 Daha geniş çaplı kent tarımı programı
hazırlanması (katılımcı problem
analizleri, kurumsal bağlantıların ve var
olan kararların geliştirilmesi, katılımcı
proje formülasyonu, ulusal hükümetten
ve/veya uluslararası kaynaklardan fon
desteği sağlanması);
 Sınırlı alanlarda yapılan ve ayrıca
sağlık ve kentsel çevre için düşük risk
yaratmayı hedefleyen tarım
teknolojilerinin geliştirilmesini amaçlayan
katılımcı alan çalışmalarının teşvik
edilmesi (ekolojik uygulamalar, araziyoğun ve su tasarrufu sağlayan
teknolojiler, sağlık risklerini azaltan
uygulamalar); çiftçilerin oluşturacakları
çalışma kulübü organizasyonları,
teknolojik gelişim ve değerlendirme
alanlarında yer almalıdır;
 Ekolojik tarım uygulamaları göz
önünde bulundurularak eğitim ve teknik
danışmanlık sağlanmalıdır; veterinerlik
hizmetleri konusunda yardım edilmeli ve
maliyet paylaşımı sistemleri teşvik
edilmelidir;
 Kredi projelerinin; çiftliklerin ihtiyaç
duyduğu alt yapı konusunda, üretken
yatırımlar yapabilmek için (özellikle
kadın üreticiler ve kaynak sıkıntısı çeken
çiftçilere yönelik) koşulların
düzenlenmesi veya mikro kredi
uygulamalarıyla çiftçilerin hizmetine
sunulması;
Örnekler: Belediye tarafından yapılan
düzenlemelerin, kent tarımı
uygulamalarına engel yaratmadığı
(büyük baş hayvancılık dışında) Bissau
27
şehrinde; federal hükümet, UNDP ile
birlikte, 1990'ların başında 14 kent
bölgesinde çoğunluğu kadın olan 2000
tarımcıya fayda sağlayan Yeşil Kuşak
Projesini başlatmıştır (David & Moustier
1993). Dar es Salaam'da, Kentsel Sebze
Desteği Projesi (Tarım Bakanlığı,
kooperatifler ve GTZ), kentli üreticilerin
kendilerine yeterliliklerini ve aynı
zamanda hükümetin kentli çiftçilere
hizmet sunma gücünü artırmaktadır
(teknik danışmanlık, örgütsel destek,
altyapı yatırımları içim kredi desteği)
(Jacobi, Kiango 2000).
Vientiane şehrinde, Kent Çevresi Sebze
Projesi (Hat Dokkeo Tarım İstasyonu ve
AB), kentli sebze üreticilerine yardım
etmektedir (Bhounkhong 1999).
Girdi arzı ve ürün dağıtımı için
geliştirilmiş sistemler
Yerel yöneticiler, kentlerde yetiştirilen
taze gıdaların piyasasını, aşağıda yer alan
koşulları sağlayarak geliştirebilirler;
 Pazarlama ve hasat sonrası
problemleriyle ilgili tartışmalara ev
sahipliği edecek forumlar oluşturmak ve
potansiyel çözümler geliştirmek;
 Kent ve kent çevresi üreticilerinden
yerel tüketicilere doğrudan taze gıda
satışını sağlayacak; çiftçi marketleri, gıdakutusu projeleri, tüketici destekli tarım
(CSA) ve benzeri uygulamaları hayata
geçirmek (güvenli gıda koşulları ve ürün
kalitesinin kontrol edilmesi şartıyla) ve
kent ya da kent çevresinde üretilen
gıdaların toptan veya perakende satışları
için gereken alt yapının hazırlanması
konusunda yardımcı olmak;
 Doğal gübre, biyolojik ilaç, toprak
ıslahı ve kaliteli tohum konularında kentli
çiftçilere şu şekilde yardım edilebilir:
 Ekolojiye dost girdi üreten
girişimcilere teşvikler sağlanması (vergi
indirimleri).
 Yerel depolar arasında bir ağ
kurulmasını (özel veya kooperatif)
ve/veya organik maddelerin ya da
gübrelerin kaynaktan üreticiye
ulaştırılmasını sağlamak.
Kent tarımıyla ilgili küçük çaplı
girişimcilerin, girdi sağlayıcıların
(kompost üretimi, fidan yetiştiriciliği,
yerel tohum üretimi, hayvan yemi
dağıtımı) ve üretilen gıdanın işlenmesi ve
pazarlanması konusunda yatırım yapan
kimselerin (işleme, paketleme, sokak
satışı, taşıma) desteklenmesi şu şekilde
mümkün olabilir:
 Küçük çaplı girişimciler için
başlangıç lisansları hazırlamak;
 Küçük çaplı girişimcilere, teknik
alanda ve yönetim konularında yardım
etmek;
 Küçük çapta gıda koruma ve
depolama tesisleri (konserve, şişe, turşu,
tütsüleme, kurutma vb.) için altyapı
desteği vermek.
Örnekler: Gana, Accra Tema
belediyesinde, Gıda ve Tarım Bakanlığı
tarafından kent çevresi bölgede elde
edilen süt ürünlerinin toplanması ve bir
mandırada işlenmesi projesi başlatılmıştır
(NRI 1995). Brezilya, küçük çaplı gıda
üretiminin, yerel işleme ve pazarlama
imkanlarıyla desteklenmesi için
çalışmaktadır (De Carvalho 1999).
Kentsel Sağlık Politikası
Kent tarımının taşıdığı potansiyel sakıncalardan biri, sağlık açısından yaratabileceği olumsuz etkidir (genel bir görüş için
bakınız; Birkley ve Kock 1998 veya Flyn
1999). Örneğin, şehirlerdeki ekili alanlar
kemirgen hayvanları bu bölgelere çekebilmekte, yağmur suyu birikintileri sivri sinek oluşturabilmekte, sulama tankları ve
kuyuları ise Sıtma ve Dengue hastalığına
yol açabilmektedir. Yerleşim alanlarına
yakın yerlerde kümes hayvanı yetiştirilmesi, gereken önlemlerin alınmadığı durumlarda bazı hastalıkların insanlara geçmesine neden olabilmektedir (trichinosis,
cysticercosis). Kimyasal maddelerin ve
kentsel atıkların uygun şekilde kullanılmaması, kentli çiftçiler arasında hastalıklara yol açabilmektedir. Yerel endüstri
tarafından kirletilen, kirli su ile sulanan
veya ana yolara yakın yerlerde üretim
yapılan topraklar, ağır metallerle kirlenmiş olabilirler (kurşun, kadmiyum vb.).
Kentsel atık sularla sulanan ürünler bakteri içerebilmektedir. Bunun da ötesinde
kimyasalların fazlaca kullanılması, ürünlerin ve yer altı sularının ilaç tortuları ve
nitratlarla kirlenmesine yol açabilmektedir. Kent yetkilileri, söz konusu sağlık
risklerini en aza indirmek amacıyla çeşitli
politikalar geliştirmeli ve uygulamalıdırlar. Ancak bu süreç sırasında kentli yoksulların gıda güvencesi ihtiyaçlarının tehlikeye atılmaması ve kent tarımının geçici
bir kriz dönemi kavramından farklı olduğu bilinerek hareket edilmelidir. Dünya
çevresinde pek çok kentte yaşanılan
deneyimler sonucunda, kentsel alanlarda
güvenli tarımsal üretim yapılması için
aşağıdaki öneriler sunulmuştur:
 Çiftçilerin kent tarımı ile ilişkili
olabilecek sağlık riskleri konusunda
bilgilendirilmesi;
 Söz konusu sağlık riskleri, çiftçiler
yeterince bilinçlendikleri ve bunları nasıl
önleyebileceklerini öğrendikleri zaman
önemli ölçüde azaltılabilir.
Aşağıda sıralanan tedbirler göz önünde
bulundurulabilir:
 Çiftçilerin doğru ürün seçimi
konusunda eğitimi (toprak - su kirliliği ve
yollara ve endüstriye olan mesafe ile
ilişkili olarak);
 Kentsel üretim alanlarındaki toprak ve
su kalitesinin periyodik olarak test
edilmesi; belirli düzeylerdeki kirliliğe
bağlı olarak (özellikle ağır metaller) izin
verilebilen ürün türlerine ilişkin
normların tanımlanması; aşırı derecede
kirlenmiş alanlardan gıda üretimi
yapılmasının tamamiyle yasaklanması;
 Belirli tür ürünler için arazi
planlamalarında kısıtlamalar getirilmesi
(yollara yakın olan bölgelerde yapraklı
sebze yetiştirilmemesi vb.);
 Konteynerlerde yapılan güvenli
üretimin tanıtılması;
 Ürünlerin uygun şekilde taşınması
(hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde
ürünlerin iyice yıkanması ve kırpılması),
yerel gıda işleme ve sokak satış
alanlarında hijyenik koşulların
sağlanması;
 Hayvanların kalacakları yerlerin
hijyenik koşullara uygun olması ve
veterinerlerce denetleme ve aşı
hizmetlerinin verilmesi;
Örnekler: Bulgaristan'daki tarımsal
yardım servisi mobil üniteleriyle üretim
yapılan alanlarda nokta testleri yapmakta
ve kirlenme düzeylerini ölçmektedir
(Yoveva 2000). Ekolojik Tarım Yöntemlerinin Desteklenmesi ve Çiftliklerde
Kompostlama ve Geri Dönüşüm
Uygulamalarıyla Gübre ve Ürünlerdeki
Kalıntıların Birikmesinin Engellenmesi
Organik tarım, yerel tüketime bağlı olarak
teşvik edilmelidir. Önerilen tedbirler şu
şekilde sıralanabilir.
 Çiftçilerin eğitiminin ve ekolojik tarım
alanında elde ettikleri; kimyasal olmayan
gübre kullanımı, hastalık yönetimi,
ekolojik toprak gübrelemesi ve ayrıca su
ve toprağın korunması gibi deneyimleri
birbirleriyle paylaşmalarının sağlanması;
 Kompost ve biyolojik gübre kalite
standartlarının (besleyici madde, sağlık
standartları) endüstriyel gübrelerle
yapılan karşılaştırma sonunda daha
güvenilir ve tercih edilir olmalarını
sağlamak amacıyla tanıtılması;
28
 Kentlerde ekolojik olarak yetiştirilmiş
güvenli gıdalarda “yeşil etiket”
kullanılmasının desteklenmesi;
 Ekolojik olarak yetiştirilen gıdaların
doğrudan pazarlanması için yerel
inisiyatiflere destek sağlanması;
 Kentsel alanlarda kimyasal gübre ve
ilaç kullanımının düzenlenmesi.
Örnekler: Havana'daki gelişmeler,
yapılan kapsamlı düzenlemelerin organik
üretimi teşvik etme konusunda başarılı
olduğunu göstermektedir(Gonzalez Novo
& Murphy 2000, Rosset & Benjamin 1994).
Kentsel Çevre Politikası
Şehir çöplerinin büyük bölümü organik
niteliklidir ancak çoğunlukla yığınlar
halinde biriktirilmekte veya kanunsuz
olarak yakılmaktadırlar. Atık sular ve
besleyici madde içeren lağım suyu
çamuru tarım için önemli değere sahiptir.
Kent tarımı, katı ve sıvı atıkları üretim
sürecinde kullanmak suretiyle
dönüşümlerini sağlamakta ve böylece
çevre kirliliğinin azaltılmasına yardımcı
olmaktadır.
Kent tarımı aynı zamanda ağaçlandırma
ve bahçecilik çalışmalarıyla kentlerin
yeşillendirilmesinde de önemli bir rol
almaktadır (Konijnendijk 1999). Diğer
yandan kent tarımı, havadaki CO2'yi ve
tozları toplayarak mikro-iklim koşullarını
iyileştirmekte (McPherson 1994), erozyon
ve sel zararlarını azaltmakta (Braatz 1993,
Chimbowu 1993), kentsel ısınma
seviyesini düşürmekte (Deelstra 1999),
rüzgârları ve gürültüyü engellemekte
(Carter 1993) ve biyo-çeşitliliğin devamını
sağlamaktadır (Rees 1997).
Bu avantajların yanında kent tarımı,
doğal çevre üzerinde olumsuz etkiler de
yaratabilmektedir. Yüksek miktarlarda
kimyasal gübre ve zirai ilaç ya da
ürünlerde tavuk veya domuz gübresi gibi
nitrat oranı yüksek gübrelerin
kullanılması yerel su kaynaklarının
kirletilmesine neden olabilmektedir
(Rabinovitch & Schmetzer 1997).
Kentlerde, bahçecilik ve ağaçlandırma
sistemleriyle bütünleşmemiş olarak
yapılan kümes hayvancılığı, hayvansal
atıkların toplanması suretiyle doğal
çevreye zarar verebilmektedir. Bunun
yanında tarımla uğraşmayan komşu
aileler, uygulamalar sonucu oluşan koku,
ses ve görsel düzensizlikten şikâyetçi
olabilirler.
Aşağıda belirtilen tedbirler, kent
tarımının çevre için olumlu etkilerinin
artırılması ve olumsuz etkilerinin
engellenmesi amacıyla kullanılabilir.
Kentsel atıkların ve atık suların kentli
çiftçilerce güvenli bir biçimde tekrar
kullanımının teşvik edilmesi ile ilgili
kayda değer tedbirler şu şekilde
tanımlanabilir:
 Organik atıkların toplanması ve
sınıflandırılması için “kaynaklara yakın”
düşük maliyetli tesislerin kurulmasının
teşvik edilmesi;
 Kompostlama ya da biyo-gaz
üretiminin, ilgili alanda yapılan araştırma
ve teknolojilerin birlikteliğinde
desteklenmesi.
Örnekler: Organik maddelerin, kent
tarımında kullanılmak üzere toplanması
ve kompostlanması ile ilgili bir çok örnek
mevcuttur. Bu konuda uluslararası alanda
ayrıntılı bilgi için: Lardinois (1998).
Yağmur sularının toplanması,
depolanması ve küçük çaplı su tasarrufu
sağlayan sulama sistemleri (damla
sulama) için yapılan yatırımların, işlenmiş
suya olan talebi azaltmak amacıyla teşvik
edilmesi.
 Atık suların tekrar kullanımı ile ilgili
araştırmaların teşvik edilmesi;
 İşlenmiş atık suların sağladıkları daha
uygun fiyat özelliklerinin tanıtılması ve
içilebilir suyla yapılan sulamaya göre
daha fazla tercih edilmesinin sağlanması;
 Çiftçilerin, atıkların ve atık suların
uygun şekilde kullanımı konusunda
eğitilmeleri.
Örnekler: Mexico City ve Filistin Gazze
Şeridi gibi pek çok yerde, işlenmiş veya
işlenmemiş atık sular; ağaçlık, meyvelik,
mera ve tahıl ürünlerinin sulanmasında
ve balık yetiştiriciliğinde
kullanılmaktadır. Kül parçacıklarıyla
karışmış lağım atıkları, Orissa'daki toprak
ıslahı çalışmaları çerçevesinde meyvesi
yenmeyen ağaçların ve otların
sulanmasında kullanılmaktadır
(Abdelwahed 1994).
Lima'da (Moscoso 1999), atık suların daha
uygun ve kaliteli şekilde kullanılmalarını
sağlamak üzere havuz tesisleri
kurulmuştur (ağaçlıkların sulanması,
balık üretimi). Dakar'da, piyasalarda
talep edilen yüksek kalitede ve miktarda
sebze yetiştirilmesi için sulama imkânı
sağlamak amacıyla, düşük maliyetli
teknolojilere dayanan bir atık su işleme
sistemi geliştirilmiştir (Niang 1999).
Cochabamba'da (Bolivya), kent çevresi
tarımcıları arazilerindeki su
kaynaklarının kent tarafından
kullanımına izin vererek, karşılığında
işlenmiş kentsel katı atık elde
edebilmektedir. Daha fazla bilgi için
bakınız: Edwards & Pullin 1990.
Kent Tarımının Toplumsal Yönleri
Havana'da sürdürülen atölye
çalışmalarında, kent tarımının toplumsal
kalkınma için taşıdığı önem üzerinde
durulmuştur. Kent tarımı insanlara
yararlı aktiviteler sağlayarak aralarındaki
uyumu güçlendirmekte ve onları bir
araya getirmektedir. Terk edilmiş ve kötü
şekilde kullanılan araziler; yeşil alanlara
ve bahçelere dönüştürülebilmekte ve
diğer yandan alt gelir gruplarında yer
alan ailelerin kendilerine olan saygı ve
güvenlerini de artırmaktadır. Kentsel
ormancılık ve tarım uygulamaları (uzun
ömürlü bitkiler dahil), kirletilmiş
toprakların temizlenmesine da yardımcı
olabilirler.
Brezilyalı yerel yöneticiler son dönemde
gelen göçmenlerin belediye arazilerine,
kredi ve teknik hizmetlere ulaşımlarının
sağlanması suretiyle şehrin sosyoekonomik yapısına katılımlarını
sağlamakta ve böylece kent tarımına
destek olmaktadırlar (Bakker 2000).
Garnet (1996), Bradford'da (Kuzey
İngiltere) yürütülen bahçecilik projesinin,
kadınların sosyal koşullarında olumlu
katkılar yarattığını belirtmektedir. Diğer
yandan Cagayan de Oro'da yer alan yerel
yönetimin, sivil toplum örgütlerinin
(STÖ) ve toplumsal tabanlı
organizasyonların bir araya getirilmesi
için yaratıcı çözümler denenmektedir
(Potutan 2000).
Kent tarımının toplumsal etkileri ile ilgili
örnekler şu vaka çalışmalarında yer
almaktadır: Sofya, Londra, Havana ve
Kanada ve ABD'de yer alan bir çok şehir
(Yoveva 2000, Garnett 2000, Gonzalez
Novo & Murphy 2000, Moskova 1995 ve
Koc 1999).
Kent tarımı sahip olduğu potansiyelle
toplumun sosyal alandaki kalkınmasını
artırırken, alınacak politik tedbirler söz
konusu faydaların geleceğe dönük olarak
çoğaltılmasında yardımcı olacaktır. Bu
alandaki belirli politika tedbirlerini şu
şekilde sıralayabiliriz:
 Kent tarımının, kentsel iyileştirme
projelerine ve Yerel Gündem 21
çalışmalarına katılması;
 Kent tarımı ile ilgili eğitimsel ve
toplumsal kalkınma çalışmaları arasında
bağlantı kurulması;
 Tam olarak özel mülkiyet yerine,
topluluklara da toprak mülkiyeti
hakkının verilmesi;
 Yerel üretici ve tüketicileri bir araya
getiren doğrudan pazarlama planlarının
ve değişim sistemlerinin kolaylaştırılması.
KENT TARIMININ GELİŞTİRİLMESİ
İÇİN UYGUN POLİTİK ORTAMIN
YARATILMASI
Havana atölye çalışmalarının
katılımcıları, kent tarımının yerel ve
ulusal ölçekte geliştirilmesi için uygun bir
politik çevrenin yaratılması konusunda
bir dizi öneride bulunmuşlardır.
 Site toplantıları ve politika seminerleri
gibi organizasyonlar, ülke ve şehir
yöneticileri, planlamacılar ve NGO'ların
daha fazla aydınlanmasını sağlayacak ve
onlara güvenilir ve elle tutulur veri ve “en
iyi uygulamalardan” oluşan örnekler
verilmesine vesile olacaktır. Bunun
yanında, kent tarımı ile ilgili daha geniş
sistemlere dayanan yaklaşımlar
geliştirilmelidir;
 Kent tarımı alanında ulusal bir liderlik
bürosunun seçilmesi ve kentsel gıda
üretim ve tüketimiyle ilgili bölümler arası
bir komite oluşturulması, kent tarımına
kurumsal bir temel kazandırır.
 Ayrıca kent tarımı alanında uygulanan
başarılı politika ve projelerle (kent
tarımına uygun teknolojiler, etkin ve
katılımcı planlama, uygun uzmanlık)
ilgili bilgilerin yer aldığı bir veri tabanı
oluşturulması önemli bir adım olacaktır.
 Kent tarımıyla ilgili olarak kurumlar
arası bir şehir komitesinin kurulması ve
pay sahiplerinin şehir ve komşu bölgeler
seviyesinde diyalog kuracakları ve
uzlaşma sağlayabilecekleri bir platformun
hayata geçirilmesi.
Diğer yandan ulusal hükümet, katılımları
ve kent tarımı hakkında belirli alanlar
veya disiplinler arası yaklaşımla yapılan
araştırmaları, güçlü politika ve aktivite
düzenlemeleriyle teşvik etmelidir.
 Kentsel gıda üretimi ve tüketimi için
çeşitli çalışma grupları, değişim
ziyaretleri ve yazışmalar kanalıyla
uygulanan bir çok politika ve aktivite
programı, deneyimlerin paylaşımı ve
belgelenmesini sağlamıştır.
 Kentli çiftçilerin örgütlenebilmeleri
için destek sağlanması (üretici örgütleri,
pazarlama kooperatifleri, makine
havuzları vb.)
 Kent tarımcıları ile tüketici örgütleri,
toplumsal organizasyonlar, resmi
olmayan kurumlar (STÖ), çevre bilincine
sahip firmalar ve Yerel Gündem 21
grupları arasında diyalog ve bağlantı
kurulması.
Referanslar: sayfa 24
Ocak 2006
29
Kent Tarımı, Gıda Güvencesi ve Be
KENT TARIMININ ÜRÜN VARLIĞI
Kent tarımının üretim çapı, dünyada
çoğunlukla hakim olan genel kanının çok
daha üstündedir. 1993 yılında, dünyada
tüketilen toplam gıda miktarının %1520'lik kısmının kentsel alanlarda üretildiği
tahmin edilmekte ve bu oran sürekli
olarak artmaktadır (Smith 1996). Daha ileri
tahminler, dünya çapında 800 milyon
kişinin kent tarımıyla ilgili olduğunu
belirtmektedir. Bu sayının 200 milyonluk
kısmının içerisinde, 150 milyon kişiye tam
zamanlı istihdam sağlayan piyasa
merkezli üretim alanının yer aldığı
düşünülmektedir.
Smith, 1996 tarihli çalışmasında, kentli
ailelerin tarıma katılımı ile ilgili verilerin
yer aldığı (yarı zamanlı işler dahil) genel
bir bakış sunmaktadır.
Kent tarımıyla ilgilenen ailelerin oranı
Ouagadougou: %36; Yaounde: %35;
Maputo: %37; Lusaka: %45; Kampala: %35;
Dar es Salam: %37. Bu şehirlerdeki kentli
çiftçilerin büyük çoğunluğu kadınlardan
oluşmaktadır (ortalama %65).
Mısır Kahire'de, ailelerin %16'lık kısmı,
küçük baş hayvan yetiştirmektedir (arka
mahallelerde %30) (Gertel ve Samir 2002).
Ürdün Amman'da, anket yapılan ailelerin
oluşturduğu grup içerisinde %22'lik bir
oran tarımla, kümes hayvancılığı ya da
bahçecilik boyutunda ilgilenmektedir
(İstatistik Departmanı 2002).
Dominik Cumhuriyeti Santiago de los
Caballeros'da bulunan toplam kentsel alanın
%16'lık kısmı tarım hakimiyetindedir. Bu
oran, ikamete ayrılan boş arazilerin oranı
ardından en önemli üçüncü arazi kullanımı
oranıdır (Acevedo Agabeynader 2001).
Küba Havana'da yer alan bahçelerde,
organik tarım yöntemlerine benzer
yöntemlerle çok çeşitli meyve, sebze ve
yumru köklü ürünler yetiştirilmektedir.
1999 yılında, kent tarımı sektöründen
yaklaşık 18.000 kişi, 25.000 tonluk gıda
üretimi yapmıştır (Gonzales 1999).
Tanzanya Dar Es Salaam'da, kent tarımı
en büyük toprak kullanım alanına (şehir
bölgesinin %23'lük bölümü, bu arazinin
34.000 hektarı ekilidir) ve yılda (1991)
yaklaşık 27.4 milyon ABD dolarlık üretim
yapan ikinci en büyük istihdam
kapasitesine (toplam istihdamın %20'si)
sahiptir. Kentli bir çiftçinin yıllık ortalama
kârı, yıllık en düşük resmi maaş
miktarının 1.6 katıdır (Sawio 1998). Şehir
sınırları içerisinde, 1985 yılında 3318, 1988
yılında 7105, 1993 yılında ise 9081 adet
sığır sayılmıştır (Jacobi 2000). 1993 yılında
kent içerisinde taze süt üretimi yaklaşık 7
milyon $'a ulaşmıştır (Mougeot 1994).
Kentlerdeki marketlerde satılan yeşil
yapraklı sebzelerin %90'lık bölümünün
geldiği yerler, kentlerdeki boş alanlar ve
ev bahçeleridir (Stevenson 1996).
Gana Accra'da, şehrin taze sebze tüketiminin %90'ı yine şehir içi üretimle karşılanmaktadır (Cencosad 1994). Kanunlara
uygun olmayan ikamet alanlarında yaşayan düşük gelirli ailelerin %30'u, yaklaşık
olarak bir aylık tam maaş değerinde gelir
sağlayabildikleri kümes hayvanı
yetiştiriciliği yapmaktadır (GTZ 2000).
Senegal'in Dakar şehri yakınlarında ve
ülkenin toplam yüzölçümünün %3'ü
üzerinde yer alan Niayes bölgesi,
Senegal'in toplam sebze talebinin yaklaşık
%80'ini ve kümes hayvanları talebinin
%65'den fazlasını karşılamaktadır (Mbaye
ve Moustier 2000).
Zambia Lusaka'da yapılan
değerlendirmeler, mısır ve sebze
üretiminde büyük artış yaşandığını
göstermektedir. Drescher tarafından 1994
yılında 648 kişi içerisinde yapılan vaka
araştırması sonuçlarına göre, kadınların
%50'si ve erkeklerin %35'i mısır ekimi
(temel gıda) yapılan bölgelerde yağmur
sezonu bahçeleri kurmuştur.
Çin Şanghay'da, sebzelerin %60'ı, kümes
hayvanlarının yarıdan fazlası ve süt ve
yumurtaların %90'ı kent ve kent çevresi
alanlardan gelmektedir (Yi-Zhang ve
Zhangen 2000).
Çin'in ve dünyanın en yoğun büyük kenti
Hong Kong'da, vatandaşlar tarafından
tüketilen taze sebzelerin %45'i, canlı kümes
hayvanlarının %68'i ve domuzların %15'i
şehir sınırları içerisinde üretilmektedir
(Smith 1996).
Kenya Nairobi'de, düşük gelirli ailelerin
toplam gıda tüketiminin %50'lik kısmı
şehirlerde üretilmektedir (Foeken ve
Mwangi 2000). Kent tarımı, küçük çaplı
girişim alanında en yüksek bireysel
istihdam gelirini ve kentsel alandaki
üçüncü en yüksek geliri sağlamaktadır
(House 1993).
Togo Lomé'da bir ticari amaçla üretim
yapan bir bahçecinin (Maket Gardener)
cüzi düzeydeki aylık geliri, on kamu
hizmetlisinin maaşına denk düşmektedir.
Sebze ürünleri gibi piyasa merkezli
ürünlerin fayda-maliyet analizleri, düşük
girdi ve genel maliyete dayanan
uygulamalarda net gelir göstermiştir
(Abutiate 1995).
Zimbabwe Harare'de, 1990 ve 1994 yılları
arasında kentsel alandaki işlenmiş toprak
oranı ikiye katlanarak %16 seviyesine
çıkmıştır. Harare şehrindeki 20.000 den
fazla çiftçi çok iyi ürün elde etmiş ve aynı
zamanda Zimbabwe'nin içinde bulunduğu
ekonomik sorunların yol açtığı, şehirdeki
mısır sıkıntısından da etkilenmemiştir
(Mbiba 2000). Küçük çaplı kentli çiftçilerin
oluşturabildikleri tasarruf miktarı, yaklaşık
olarak aylık bir maaşın yarısı olan 264 $
düzeyine çıkmıştır. Çiftçiler, ürünlerinin
sadece küçük bir miktarını satarak gelir
elde etmişlerdir (1994'de %5 ve 1995'de %9).
30
Küba
eslenme Hakkında Durum Tablosu
Singapur et bakımından tamamiyle
kendine yetmektedir. Bunun ötesinde
tükettiği sebzenin de %25'ini
üretebilmektedir. Singapur'da, bir kısmı
ileri teknoloji uygulamaları yapanlar
olmak üzere pek çok çiftçiye lisans
verilmektedir. Ancak, küçük çaplı
üreticilerin büyük çoğunluğu lisanssızdır
(Smith 1996).
Endonezya Jakarta'da şehrin sebze
ihtiyacının %10'u, meyve ihtiyacının %16'sı
ve toplam pirinç ihtiyacının %2'si şehir
sınırları içerisinde üretilmektedir
(Purnomohadi 2000).
Vietnam Hanoi'de, taze sebzelerin %80'i,
kümes hayvanları ve taze balıkların %50'si
ve aynı zamanda yumurtaların %40'ı kent
içi ve kent çevresi alanlardan gelmektedir
(GTZ 2000).
Nepal Katmandu'da ailelerin %37'lik kesimi,
bahçe ürünleri ve %11'i hayvan
Kahire
Singapur
yetiştirmektedir. Kent tarımı, sebze tüketiminin %30'unu karşılamaktadır (Smith 1996).
bireysel üretime dayanmaktadır (BowyerBower ve Drakakis-Smit 1996).
Pakistan Karachi'de kent tarımı, ihtiyaçların %50'sini sağlamaktadır (Smith 1996).
Uganda Kampala'da, yaşayan düşük gelirli çiftçi ailelerin, beş yaş ve altındaki çocuklarının çiftçilikle uğraşmayan ailelerinkilere göre daha iyi beslendikleri görülmüştür (Maxwell 1999). Kentli tüketiciler,
gereksinimlerinin %40 ile %60'lık bölümünü kendi üretimlerinden elde etmektedirler.
Bolivya La Paz'da, toplam alanın 2950
hektarlık kısmında yapılan tarım, “kolay
bozulabilen ürün” tüketiminin %30'unu
sağlamaktadır (Kreinecker 2000).
Mexico City'de, şehirde yer alan tarım
alanlarının % 54'üne sahip olan çiftçiler
kendi tüketimlerine dönük üretim
yaparken, %28'lik kısım ticari amaçlı
üretim yapmaktadır. Geriye kalan
bölümdekiler ise aktif olarak üretime
katılmamaktadırlar. Buna rağmen söz
konusu alanların tümünde yapılan üretim,
bir ailenin temel gereksinimlerini
karşılamak konusunda yeterli değildir
(GTZ 2000). Bunun yanında, Mexico
City'nin kent çevresi alanlarında yapılan
ticari tarım yerel ekonomiyi önemli ölçüde
tamamlamaktadır.
BESLENME DÜZEYİ ÜZERİNDEKİ
ETKİLER
Şu ana kadar anlatılanlar, kent tarımının
varlığı ve üretiminin çok önemli olduğuna
işaret etmektedir. Ancak, kent tarımı ile
yapılan gıda üretiminin kentli yoksul
kesimin beslenme düzeyini yükselttiğine
dair kanıt var mıdır?
Kent tarımı alanında bireysel üretim yapan
ailelerin beslenme düzeyi ile ilgili etkileri
konu alan özenli araştırmalar mevcuttur.
Ayrıca, çalışmalardan elde edilen bulgular
da ümit vericidir. Bireysel üretim yapan
ailelerin, özellikle üretim yapmayan
kesime göre; kalori, protein ve
anthropometric ölçümlere dayanan
analizler sonucunda daha yüksek gıda
güvencesine sahip oldukları anlaşılmıştır.
Düşük gelirli ailelerin toplam gıda
tüketimi için yaptığı bireysel üretim, %18
(Doğu Jakarta) ile %60 (Harare) düzeyleri
arasında değişmektedir. Bireysel üretim ile
ilgili örnek değerler Nairobi'de %50'ye
ulaşmaktadır.
Harare'de kent tarımıyla uğraşan aileler,
çiftçilik yapmayan ailelere göre daha
besleyici kahvaltılar yapabilmekte ve
protein açısından daha zengin gıdaları
tüketebilmektedirler (ENDA 1997). Kent
tarımı, Harare'de yaşayan yoksul kesime
bir yıl içerisinde dört ay yetecek kadar
temel gıda maddesi sağlayabilmektedir
(Mbiba 1993). Düşük gelirli kesimin
tükettiği gıda miktarının %60'lık kısmı
Nairobi'de, çiftçi gruplarında gözlenen
ortalama enerji ve protein alımı düzeyi
diğerlerine göre daha yüksektir. Bunun
yanında, çiftçi ailelerinin çocuklarının
eksik beslenme ve sağlıksız büyüme
oranları çok daha düşüktür. Çiftçi aileler,
gıda gereksinmelerinin %20 ile %25'lik
bölümünü kendileri üretmekte ve ayrıca
transfer ödemelerine ve yardımlara daha
az ihtiyaç duymaktadırlar (Foeken ve
Mwangi 2000).
Lusaka'da, düşük gelirli aileler 1986/87
döneminde toplam gıda tüketimlerinin
üçte birini kentsel bahçecilikten
sağlamışlardır (Mbiba 1993).
1998 yılında, Rusya'nın St. Petersburg
şehrinde yaşayan kentli çiftçiler,
“Leningrad Bölgesi Çiftlikleri'nde”
yetiştirilen elma, armut, erik, sebze, çilek
ve çiçek gibi ürünlerden daha fazlasını
yetiştirmişlerdir (Maydachenko 1999).
Burkina Faso Ouagadougou'da, Gerstl
(2002) tarafından ortaya konan sonuca
göre yılın en azından yarısında, özellikle
düşük sosyo-ekonomik sınıflar için
gıdaların kalite, miktar ve türleri yüksek
maliyetler göze alınarak artırılmaktadır.
Jakarta'da, düşük gelirli kesimlerin toplam
gıda tüketiminin %18'i şehir içerisinde
üretilmektedir (Purnomohadi 2000).
Filipinler, Cagayan de Oro'da, kentli
çiftçiler genellikle, hem aynı refah
düzeyinde olan ve hem de daha üst
düzeylerdeki kentli olmayan çiftçilere göre
daha fazla sebze tüketebilmektedirler.
Etiyopya, Addis Ababa'da, Getachew, bu
şehrin kent tarımı potansiyeli ile ilgili
olarak şu verileri sunmaktadır: Şehrin
toplam katı atık miktarının %70'i organik
ev atığıdır; 60.000 inek yılda 44 milyon
litre süt sağlamaktadır (talebin ancak
%5'ini karşılar); 12 milyon kilogramlık
sebze ve meyve üretiminin %70'i şehirde
üretilmektedir (Getachew 2002).
Referanslar: sayfa 35
Ocak 2006
31
César Jaramillo Avila
Los
Chillos'daki
kadınlar
ürettiklerinin
bir kısmını
pazarda
satıyorlar.
Kent Tarımı Ekonomisi
Kent tarımı, kentlerde yaşayan insanlara ve kentlere çok çeşitli
fonksiyonlar ve faydalar sağlar. Politik alandaki destekler
artarken, kent tarımının sürdürülebilir kentsel kalkınma için
sağladığı katkının ileriye dönük araştırmalar ve finansal
desteklerle artırılması gerekmektedir. Kent tarımı Dergisinin bu
sayısında bizler, ekonomik durgunluk veya iyiye giden ekonomik
kalkınma süreçlerinde, kent tarımı ekonomisinin anlaşılması ve
çok yönlü olarak çözümlenmesi üzerinde odaklanmaktayız.
K
ent tarımı ekonomisi oldukça geniş
bir çalışma alanıdır. Moustier (2001),
kent tarımının ekonomik etkilerinin
ölçülmesi ve ortaya konması için aşağıdaki göstergeler üzerinde tartışmaktadır:
İstihdam (nüfusla ilgili), çabuk para
kazanma, ailelere olan gıda katkısı, katma
değer, gelir dağılımı, kentsel gıda arzına
olan katkı ve piyasa(lar)da paylaşım. Bu
sayıda, gerek aileler ve gerekse belediyeler seviyesindeki benzer faktörleri inceleyen pek çok vaka araştırmasına yer verilmiştir. Kent tarımının sosyo-ekonomik
etkileri ardından, bu kavramın ekonomik
katkılarını geliştirmeyi amaçlayan
stratejiler ele alınacak ve tanıtılacaktır.
César Jaramillo Avila
Quito Belediyesi
Ekvador
René van Veenhuizen
ETC-RUAF
Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı kentleşme ve kırsal kesimden gelen göç hareketi,
şehirlerde yeni iş ve eşit yaşam koşulları
sağlanması için artan bir talep yaratmaktadır. Kentlerde yaşayan yoksulların ve
kayıt dışı sektörde çalışan insanların sayısı; Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi ül-
32
kelerde hızla artmakta ve pek çoğu geçimlerini sürdürmek için tarımla ilgilenmektedir. Kent tarımı, GSYH'ye (Gayri
Safi Yurtiçi Hasıla) küçük düzeyde katkıda bulunmasına rağmen, kentli yerleşimciler için özellikle zor dönemlerde büyük
önem arz etmektedir (Buenos Aires, Quito
ve Harare vaka çalışmalarına bakınız).
Kent tarımı sadece kriz dönemlerinde
ortaya çıkan bir kavram olarak değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda, kentsel piyasalara yakın olması ve konumunun getirdiği karşılaştırmalı üstünlüğünün kendisine sağladığı; süt (Nairobi), yumurta,
et ve sebze (Kurmasi) gibi taze ve kolay
bozulabilen ürünlerin dağıtımı; üretken
kaynakları elde edebilme (su, doğal gübre, kentsel organik atık); kredi, teknik danışmanlık ve piyasa bilgisi sağlayan kurumlara yakınlık gibi özelliklerle de ortaya çıkabileceği bilinmelidir. Kent tarımı,
kırsal tarımı tamamlamakta ve ulusal gıda arzının etkinliğini, uygun ürünler yetiştirmek ve (döviz tasarruflarını etkileyen) gıda ithalatını sübvanse etmek suretiyle artırmaktadır. Kentsel gıda arzına
olan katkısı, kırsal tarımın ürün-sezon
ilişkisine bağlı olan durumu nedeniyle
değişim gösterebilmektedir (Ouagadougou). Ekonominin gelişmesiyle birlikte
kent tarımı, kentlerde yaşayan insanlara
farklı fonksiyonlarını gösterme fırsatı yakalar. Bunlar: boş zamanlarda ve fiziksel
egzersiz yapmak amacıyla bahçecilikle
ilgilenilmesi, kente gelen turistlere
eğlenceli organizasyonlar sunulması, kent
çevresindeki doğal güzelliğin ve bioçeşitliliğin korunması, “ekolojik ayak
izinin” etkilerinin azaltılmasıdır (Londra
örneğinde açıklandığı gibi).
Nugent (2001), yaptığı ekonomik analizler
sonucunda, kent tarımının sosyoekonomik etkileri ile ilgili anahtar
soruları şu şekilde sıralamıştır:
 Önemli pay sahipleri kimlerdir ve
bunların arasındaki ilişkiler ne şekildedir?
 Kent tarımının toplum üzerindeki
etkileri nelerdir? Bunlar neden olumlu ya
da olumsuz veya geçici ya da kalıcı
yapıdadır? Zaman içerisinde ne tür
değişikliklere uğramaktadırlar?
 Toplum üzerindeki bu etkiler, toprağın
farklı kullanımlarının yaratacağı
etkilerden (genelinden) daha mı iyidir?
Alternatif kullanımlardan yararlanılarak
yeni seçenekler üretilebilir mi?
 Toplumun dışındaki faktörler, toplum
ve kent tarımı ile nasıl ilişki kurabilir?
KENT TARIMININ EKONOMİK
ETKİLERİ
Kent Tarımı Dergisinin (UA- Magazine),
FAO Dünya Gıda Zirvesi -Beş Yıl Sonraiçin hazırlanan özel sayısında ve
www.ruaf.org'da yer alan, birkaç ülkenin
değerlendirildiği, kent tarımının
beslenme düzeyi ve ailelere olan etkisini
konu alan araştırma sonuçlarına göre; aile
tüketimi için yapılan gıda üretimi, bitki
ve hayvan yetiştiriciliği ile ilgili olmayan
kişilerin koşullarına göre daha yüksek
gıda güvencesi ve daha sağlıklı beslenme
alışkanlıkları sağlamıştır. Bireysel olarak
üretilen gıda miktarı, düşük gelirli
ailelerin toplam gıda tüketimi içerisinde
%18 (Jakarta) ile % 60 (Harare) arasında
değişen paylara sahiptir. Nairobi'nin iki
yoksul mahallesinde yapılan araştırmalar,
bu bölgede yapılan kent tarımından
oldukça yüksek derecede faydalanıldığını
göstermektedir (%50 ye varan orandaki
gıda tüketimi çiftçilerin kendi üretimine
dayanmaktadır) (UA-Magazine Special,
2002, Mwangi 1995).
Gıda üretimi çoğu zaman gıda harcamalarında önemli tasarruflar yapılmasını
sağlamaktadır. Kentli yoksul tüketiciler,
gelirlerinin %60 ile %80'lik bölümünü
gıda tüketimi için harcayabilmektedirler.
Gıda alanında yapılan bireysel üretim,
ailelerin diğer harcamalarında kullanabilecekleri gelir tasarrufları da
Ocak 2006
yaratmaktadır. Bununla birlikte, gıda ve
gelire olan ulaşımlarının ilerlemesi
insanların çalışma ve yatırım yapma
kapasitelerini olumlu yönde
etkilemektedir. Ouagadougou'da yapılan
araştırmalar, toprağı işleyenler üzerindeki
olumlu ekonomik etkilerin ve sağlanan
gıda güvencesinin, ev bahçeciliği
uygulamalarının yaratabileceği riskler
karşısında daha ağır bastığını
göstermektedir. Ancak, elde edilen bu
faydaların düzeyi, dönemsel etkilere ve
dışsal faktörlere dayanmaktadır.
Kent tarımı, özellikle diğer işlere girmekte
sıkıntı çeken kentli yoksullar için bireysel
istihdam ve gelir yaratmakta ve bunun
yanında düşük ve orta düzey gelir sahibi
olan ailelere gelir katkısı sağlamaktadır.
Kentli çiftçilerin kazandıkları gelir,
ailelerin geçimi için önemli ancak belirsiz
bir katkıda bulunmaktadır. Tanzania Dar
Es Salaam'daki kent tarımı sektörü ikinci
büyük iş veren sektör durumundadır
(toplam istihdamın %20'si, Sawio 1998).
Kenya Nairobi'deki kent tarımı
uygulamaları, küçük çaplı girişim
alanında en yüksek bireysel istihdam
gelirini ve kentsel alandaki üçüncü en
yüksek geliri sağlamaktadır (House 1993).
Togo Lomé'da ticari amaçla üretim yapan
bir bahçecinin (Market Gardener) cüzî
düzeydeki aylık geliri, on kamu
hizmetlisinin maaşına denk düşmektedir.
Sebze ürünleri gibi bazı piyasa merkezli
ürünlerin fayda-maliyet analizleri, düşük
girdi ve genel (sabit) maliyetlere dayanan
uygulamalar sonucunda net gelir
göstermiştir (Abutiate 1995).
Nugent (2000), bir ailenin net gelirini etkileyen faktörleri şöyle sıralamaktadır: çiftçilik gayreti (sarf edilen zaman, aktivitenin türü vb.); uygunluk ve temel girdilerin maliyeti; yönetim ve uygun teknolojiyle belirlenen gelirler; piyasaya veya diğer müşterilere belirlenen fiyatlarda ulaşım; stoklama kabiliyeti; ürünleri işleme
ve koruma ve ayrıca ürünlerin arz ve talebi gibi dışsal faktörler. Bu sayıda; Kumasi,
Nairobi, Mexico D.F. ve Ouagadougou ile
ilgili araştırmalar, kentli çiftçilerin yoğun
sebze üretimi (Kumasi) konusunda büyük
risklere rağmen rasyonel üretim kararları
alabildiklerini, çeşitliliğin korunduğunu
ve daha az dışsal girdi kullanılarak yapılan yatırımların dolar başına geri dönüşünün artmış olduğunu göstermektedir
(Mexico). Bu vakalar aynı zamanda, yerel
kaynakların kullanımının önemini ve
33
bunun kent çevresi alanlarda yaşayan küçük ölçekli çiftçilerin ekonomileri üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaktadır.
Afrika, Latin Amerika ve Asya'da, özellikle kadınlar kent tarımıyla, aileleri için
daha iyi beslenme alışkanlıkları yaratmak
ve/veya ek gelir elde etmek için aktif olarak ilgilenmektedir. Kent tarımı bir çok
kadın için, evlerinden çok uzak yerlerde
kayıt dışı işlerde kazanabildikleri düşük
gelirlere karşılık çekici ve esnek bir alternatif sunmaktadır (otobüs bileti ve çocuk
bakımı masrafı). Kent tarımının, kentli
yoksulların hayatta kalma stratejilerinin
içerisinde ne ölçüde rol aldığının
anlaşılması için değişik faktörlerin analiz
edilmesi gerekir. Kent tarımı, çoğu zaman
iyi düzenlenmiş stratejilerin sonucunda,
kentli aileler üzerinde önemli ve olumlu
ekonomik etkiler yaratabilir.
Ouagadougou ve Haroonabad örnekleri;
kent tarımı üretiminde ücretli emeğin, en
iyi dönemler (zirve) gibi istisnai durumlar
haricinde oldukça az kullanıldığını
belirtilmektedir.
İstihdam diğer taraftan; tarımsal üretim
girdilerini üreten (ekipman ve kompost)
ya da ürünlerin işleme ve pazarlamasını
yapan (paketleme, kızartma, kurutma,
konserveleme, dondurma vb.) küçük
çaplı girişimler sayesinde oluşturulmaktadır. Bu sayıda verilen önceki
örnekler,Brisbane'deki organik atıkların
ve ayrıca Haroonabad ve Nairobi'deki
atık suların, kent çevresi tarımında
kullanımını anlatmaktadır.
Kent tarımı, kentli yoksul kesime sektörel
şoklara karşı iyi bir kalkan sunmaktadır
(Nugent 2000). İnsanlar bu kalkanın
içerisinde, birkaç engelle karşılaşmakla
beraber (toprak sahipliği pek çok
durumda önemli ölçüde yatırımı
gerektirmektedir), ekonomik krizlerde en
önemli madde olan, gıda üretimini
yapabilirler (Ouagadougou, Harare,
Fortaleza örneklerinden esinlenilmiştir).
REFERANSLAR
Abutiate W.S. 1995. Urban and Periurban Horticultural Activity
in Ghana: an overview. In: NRI (eds.) Peri-Urban Interface
Research: workshop proceedings (ODA), Kumasi, Ghana, 1995.
Henn P and Henning J. 2001. The Value of Urban Agriculture.
The Contingent Valuation Method applied in Havana, Cuba. UA
Magazine 5 (December 2001): 49-50. House W. Ikiara. G. and
McCormick. D. 1993. Urban Self-employment in Kenya: panacea
or viable strategy? World Development 21 (7)" 1205-1223
Moustier P. 2001. Assessing the Socio-Economic Impact. UAMagazine # 5 (December 2001): 47-48.
Nugent RA. 2001. Using economic analysis to measure the
sustainability of urban and periurban agriculture: A comparison
of cost-benefit and contingent valuation analyses. Presentation at
workshop on Appropriate Methodologies in Urban Agriculture,
Nairobi, Kenya. Sawio. C. 1998. Managing Urban Agriculture in
Dar Es Salaam. Cities Feeding People Report 20. Ottawa: IDRC.
UA-Magazine, Special Issue on Food Security. June 2002.
Kent Tarımında
Tanzanya, Dar Es Salaam'da, kent tarımı
ikinci en büyük işveren durumundadır
(toplam istihdamın %20'si). Kentli bir
çiftçinin yıllık ortalama kârı, yıllık en
düşük maaş miktarının 1.6 katıdır (Sawio,
1998). Gana, Accra'da, kanunlara uygun
olmayan ikamet alanlarında yaşayan
düşük gelirli ailelerin %30'u, yaklaşık
olarak bir aylık tam maaş değerinde gelir
sağlayabildikleri kümes hayvanı
yetiştiriciliği yapmaktadır. Vietnam,
Hanoi'de, taze sebzelerin %80'i, kümes
hayvanları ve taze balıkların %50'si ve
aynı zamanda yumurtaların %40'ı kent ve
kent çevresi alanlardan gelmektedir.
ŞEHİR DÜZEYİNDE EKONOMİK
DEĞERLENDİRME
Kentlerde ve kent çevresinde yapılan
tarımsal üretimin ekonomik değerini,
kısıtlı “maliyet ve fayda” verilerine
dayanarak belirlemek kolay değildir.
Kullanılan girdilerin miktarı ya da fiyatı,
üretilen gıda miktarı ve şehir sınırları
içerisinde belirlenen fiyat düzeyi gibi
veriler; çoğunlukla eksik, yanlış ve kent
tarımının geniş ölçüde kayıt dışı olma
özelliği nedeniylede zor elde edilir
durumdadır.
Ekonomik olarak daha değerli olan arazi
kullanımı şekillerinin, kent tarımının
yerini alacağı (ya da alması gerektiği)
konusu üzerinde tartışılmaktadır.
Kentlerdeki arazilerin yüksek değerde
olması kent tarımını etkileyen bilinen
faktörlerden biridir. Ayrıca serbest
piyasaya dayanan tarımsal üretim,
endüstri ve iskâna da yol açabilmektedir.
Bununla beraber, yoğun bahçecilik ve
hayvan yetiştiriciliğinin ekonomik gücü
hafife alınmaktadır. Kent tarımının
ekonomik değerini gösteren resim,
piyasanın sağladığı faydaların
dışındakiler de hesaba katıldığında (gıda
güvencesi, daha iyi beslenme ve yoksul
kesimin sosyal entegrasyonu, kentsel
yeşillendirme, daha iyi mikro-iklim
koşulları, kentsel organik atıkların geri
dönüşümü, kentsel doğanın korunması,
rekreasyon aktiviteleri vb.) ve bu faydalar
kentsel politikalar tarafından
desteklendiğinde daha olumlu bir hal
almaktadır.
Piyasa dışı maliyetlerin tahmin
edilebilmesi ve kent tarımının faydamaliyet analizinin yapılması için gereken
yöntem; sosyal ve çevresel alandaki ve
ayrıca sağlık alanındaki fayda ve
Mikro-Kredi ve Yatırım
Kent tarımı, pek çok şehirde kent çevresinin iyileştirilmesi ve şehirlerin
üretken, sürdürülebilir ve demokratik yapılarının güçlendirilmesi için
önemli bir araç olarak algılanmaktadır. Bu gelişmenin desteklenmesi için
hem finansal hem de politik alanda hukuki yasallaştırma çalışmalarının
yapılması ve başarılı deneyimlerin çoğaltılması gerekmektedir. Politika
alanındaki destekler konusunda, finansal alandaki gözlenen gelişim ve
kurumsallaşmaya rağmen daha büyük başarı kaydedilmiştir.
Bu nedenle, kredi ve yatırımların önemli ve farklı şekillerdeki
modellerinin incelenip uygulanması için uygun bir dönem içine
girilmiştir. Geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde bir çok sayıda mikrofinansman şekli uygulaması neticesinde, oldukça önemli başarılar elde
edilmiştir (kooperatif bankacılığı, mikro-bankalar, köy bankaları ve
dayanışma grupları). Ancak, özellikle kent tarımı için gelecekte
kurumsal yeniliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Kent tarımının ana akım
ekonomi içerisindeki büyümesi, sadece kötü uygulamalardan
kaynaklanan çevresel ve toplumsal sağlık risklerini artırmakla kalmayıp;
sektörün, gıda güvencesi, istihdam, gelir dağılımı ve aynı zamanda
yeterince yararlanılamayan ya da atıl olan kentsel kaynakların üretken
biçimde yönetilmesi konusunda yapacağı katkılara da zarar vermektedir.
BM Habitat örgütü içerisindeki, Kent tarımı ve Finans Departmanı
(Nairobi'deki genel merkezi), Latin Amerika ve Karayipler için Kentsel
Yönetim Programı (UMP-LAC) ve aynı zamanda Uluslararası Kalkınma
Araştırmaları Merkezi (IDRC), kent tarımı alanındaki yenilikler için
gereken kredi ve yatırımların, gelişim ve uygulamaları konusunda daha
tutarlı ve etkin bir inisiyatif oluşturulmasına karar vermiştir. 2002 yılı
başlarında uygulamaya geçen inisiyatif; Katmandu ve Bharatpur, Nepal;
Bangalore, Hindistan; Khartoum, Sudan; Gaborone; Bostwana; Quito,
Ekvador; Texcoco, Meksika ve Londra, Birleşik Krallık gibi yedi büyük
şehirdeki vaka çalışmalarını tanımlamak, çeşitlendirmek ve çözümlemek
suretiyle bu örneklerden dersler çıkarmayı amaçlamaktadır. Buna ek
olarak vaka çalışmaları RUAF tarafından da desteklenecektir. Elde edilen
deneyimler karşılaştırılacak ve sistematik hale getirilerek, geniş çapta ve
pek çok kanaldan dağıtımı ve Kent Tarımı Dergisinde tanıtımı yapılacak
olan bir durum tablosunda sentezlenecektir (Mart 2003). (Bkz. Kent
Tarımı Sayı:1)
UN-HABITAT, FAO, IDRC ve SIUPA-CGIAR kuruluşları tarafından
organize edilen, “Afrika Şehirlerinde Gıda Güvencesi” (27-31 Mayıs 2002,
Nairobi, Kenya) konferansında oluşturulan ortak çalışma grubu, benzer
sistemlerin finansal, sosyal ve endüstriyel sürdürülebilirliğinin
geliştirilmesi için daha önceki taslaklar hakkında görüş alış verişi yapmış
ve politika önerileri oluşturmuştur. Vakalar, aktörlere göre şu şekilde
değerlendirilmiştir: Yatırımın Türü, Faiz Oranı, Desteklenen Aktivitelerin
Türü, Projelerin Çapı, Güç ve Zayıflık, Politika Alanındaki Tepkiler ve
Öneriler.
Kredi ve yatırımın kent tarımı için olan öneminin yanında, özellikle
kadınlar ve çocuklara yönelik öneriler de sunulmuştur. Bu önerileri şu
şekilde sıralayabiliriz: finansal sürdürülebilirlik (esnek vade ve faiz
oranları, denetleme ve kalite kontrolü açısından ihtiyaçlar), kurumsal
sürdürülebilirlik ve ortaklık (kamusal ve bireysel yatırım ilişkisi,
portföylerin ve kaynak sağlayıcıların çeşitlendirilmesi), projelerin
yönetimi (yararlananların katılımı, anlaşılır politika kuralları, uygun
yönetim ve saydamlık).
Marielle DUBBELING
UMP-LAC
34
30. sayfadan
REFERANSLAR
maliyetlerin ve bunların yanında fırsat
maliyetlerinin bir ölçü olarak kullanılmak
suretiyle hesaba katıldığı, Olası Değer
Metodu'dur (Henn ve Henning 2001,
Nugent 2001).
Dergide yer alan örnekler göstermektedir
ki, politika belirleyicilerini kent tarımının
sosyo-ekonomik önemi konusunda ikna
edebilmek ve kent tarımını farklı yollarla
desteklemek için gereken anlaşılabilir
bilgiyi oluşturmak, disiplinler arası
çalışmalara daha fazla ihtiyaç
duymaktadır.
KENT TARIMININ EKONOMİK
ÖNEMİNİ ARTIRACAK TEDBİRLER
Bir belediye, kent tarımının önemini
kavradığında, sektörün gelişimini
destekleyecek pek çok tedbiri gündemine
alabilir. Bunların bazılarını şu şekilde
sıralayabiliriz:
 Çiftçilerin kendi piyasalarının ve ilgili
temel altyapının kurulması;
 Gıda işleme ve pazarlama
alanlarındaki bireysel girişimin
desteklenmesi;
 Kentli çiftçilerin kredi ve teknik
danışmanlık hizmetlerine ulaşımlarının
iyileştirilmesi.
 Kent tarımının geçimlik düzey
merkezli yapısından, piyasa merkezli bir
yapıya dönüşmesine çalışmak. Taze
meyve (Kumasi), süs bitkileri (Buenos
Aires), su bitkileri ve çiçekler (Brisbane)
ile ilgili alanlar gibi gelecek vadeden kent
tarımı piyasalarıyla ilgili bilgilerin
toplanması ve kentli çiftçilere bu
alanlarda yapacakları çalışmalarda destek
sağlanması.
Belediye politikaları, kent tarımını tüm
kentsel gıda sisteminin bir parçası olarak
gören, farklı sektörleri (gıda, çevre, sağlık,
arazi kullanımı vb.) farklı düzeylerde
(ulusal ve yerel) kapsayan, kucaklayıcı
yaklaşımlara sahip olmalıdır. Belediyeler,
kentlerde yaşayan yoksulların sayısını
azaltmaya çalışmalı ve bir çok ulusal
düzeyde politika bu kesimi kayıt dışı
sektöre iterken, onların kentsel
ekonomiye sosyal entegrasyonunu
ilerletmelidir. Bu ve benzeri nedenlerden
dolayı, belediyelerin kent tarımının
geliştirilmesi konusunda çok önemli bir
rolü bulunmaktadır. Ancak diğer yandan,
Harare ve Nairobi örneklerinde
görüldüğü gibi özel sektörün de
üstlenmesi gereken önemli roller
mevcuttur.
Ocak 2006
- Abutiate W.S. 1995. Urban and Periurban Horticultural Activity in Ghana: an overview. In: NRI
(eds) Peri-Urban Interface Research: workshop proceedings (ODA), Kumasi, Ghana, 1995.
- Acevedo Abinader, J. 2001. Urban Farming and Land Use Planning in the Dominican Republic.
(Urban Agriculture Magazine no.4, July 2001).
- Bowyer-Bower and Drakakis-Smith. 1996. The Needs of the Urban Poor versus Environmental
Conservation: Conflict in Urban Agriculture. London. Research Report, ODA Project R5946.
- Cencosad, 1994. Urban Market Gardens in Accra. Accra Center for Community Studies. Action
and Development and Mega Cities Project.
- Department of Statistics of Jordan, 2002 (draft), Urban Agriculture Survey in Amman (practice,
problems, prospects).
- Drescher A (1994), Urban Agriculture in the seasonal Tropics of central and Southern Africa: A
case study of Lusaka, A paper presented at the International policy workshop on Urban
Agriculture: A growing
development tool 29/06/1994.
- ENDA, 1997. Urban Agriculture in Harare: household nutrition, economic costs and benefits.
Harare (ENDA Zimbabwe).
- Foeken and Mwangi, 2000. Increasing Food Security Through Urban Farming in Nairobi. In:
Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities,
Growing
Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Gertel J. and S. Samir, 2000. Cairo: Urban Agriculture and Visions for a Modern City. In: Bakker
N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities,
Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Getachew, Y. 2002. Proposal for the Establishment of a School of Urban Agriculture, Addis
Ababa.
- Gonzalez, M. 1999. Agricultura Urbanaen Ciudad de la Habana, estudios de caso. Grupo
Provincial de la Agricultura de Havana.
- GTZ, 2000. Fact Sheets on Urban Agriculture: Ho Chi Minh City, Mexico City and Accra.
Deutsche Gesellschaft für Technische Zusammenarbeit (GTZ) GmbH.
- House W. Ikiara. G. and McCormick. D. 1993. Urban Self-employment in Kenya: panacea or
viable strategy? World Development 21 (7)” 1205-1223
- Jacobi P. J. Amend and S. Kiango. 2000. Urban Agriculture in Dar Es Salaam: providing for an
indispensable part of the diet. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de
Zeeuw H.(eds).
2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Kreinecker P. 2000. La Paz: Urban Agriculture in Harsh Ecological Conditions. In: Bakker N,
Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing
Food: Urban
Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Maxwell, D. 1999. Urban Food Security in Sub-Saharan Africa. In. Koc M., MacRae, R. Mougeot
L.J.A. and Welsh, J. (eds.). For Hunger Proof Cities: Sustainable Urban Food Systems. Ottawa,
IDRC.
- Maydachenko. R. 1999. Gardeners are pleased with them. Petersburg Vedomosti no. 56 In.
Moldakov. O. 2000. The Urban Farmers of St. Petersburg (Urban Agriculture Magazine no.1, July
2000).
- Mbaye A. and P. Moustier, 2000. Market-Oriented Urban Agricultural Production in Dakar. In:
Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities,
Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Mbiba B. 1993. Urban Agriculture the poor and the planners: a Harare Case Study. In Elgohary
A.F. (Ed) Proceedings of the 10 th Inter Schools Conference (London-UCL).
- Mbiba. B. 2000. Urban Agriculture in Harare: between suspicion and repression. In: Bakker N,
Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing
Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Mougeot, L.J.A. 1994. Urban Food Production: evolution, official support and significance. Cities
Feeding People Report 8, Ottawa. IDRC.
- Potutan G.E., W.H.Schnitzler, J.M.Armado, L.G. Janubas and R.J. Holmer. 2000. Urban
Agriculture in Cagayan de Oro. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de
Zeeuw H.(eds).
2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Purnomohadi N. 2000. Jakarta: Urban Agriculture as an Alternative Strategy to Face the
Economic Crises. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds).
2000. Growing
Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
- Sawio. C. 1998. Managing Urban Agriculture in Dar Es Salaam. Cities Feeding People Report 20.
Ottawa: IDRC.
- Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs and sus tainable cities. Publication
Series for Habitat II, Vol. I. New York: United Nations Development Programme (UNDP).
- Stevenson C. assisted by Xavery P. and Wendeline A. 1996. Market Production and Vegetables in
the Peri-Urban Area of Dar Es Salaam. UVPP, Ministry of Agriculture Cooperatives / GTZ.
- Yi-Zhang C. and Z. Zhangen, 2000. Shanghai: Trends towards Specialised and Capital-Intensive
Urban Agriculture. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw
H.(eds).
2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE.
www.sevnehuts.com
Toprağa ulaşım konusunda sıkıntı
çeken kentli çiftçiler, kimi zaman
oldukça zorlayıcı özelliklere sahip
alanlarda tarımsal üretim yapmak
zorunda kalabilmektedir. Demir yolu
kenarları ve enerji nakil hatlarının
çevreleri bu alanların başlıcalarıdır.
Toprağa Ulaşım
Uygunluk ve Kullanım Yöntemleri
Toprak, kent tarımı için önemli bir kaynaktır. Yapılan uygulamalar toprak yoğun özellikte
olmasalar dahi, bu konu çiftçiler açısından önemini koruyacaktır. Ancak, toprak ya da diğer bir
deyişle uygun toprak kullanımı, şehir planlamacıları ve bu konu ile ilgili pek çok farklı talebi göz
önünde bulundurmak zorunda olan belediye yetkilileri açısından da büyük önem taşımaktadır.
K
Takawira Mubvami
MDP Shingirayi Mushamba
René van Veenhuizen
ETC
ent tarımı, her zaman kentsel
yerleşimlerin bir parçası olmuş, geçmişte ve günümüzde bir çok kentli aile tarafından
iyi bir geçim stratejisi olarak algılanmıştır. Kent sınırları içerisinde
üretilen gıda miktarı, dışarıdan
gelen miktardan oldukça düşük
olsa da güçlü bir etkiye sahiptir.
Bu önemli role, ulusal düzeyde
veya belediyeler tarafından izlenen politikalar kapsamında yeterince yer verilmezken, var olan
politik anlayışlar kent tarımını
geçmişe ait bir kavram olarak değerlendirmektedir. Bu durum,
kent tarımının karşı karşıya olduğu temel sorunları da beraberinde getirmektedir: “kentsel alanlar
ya uygun değillerdir ya da ulaşılabilir; eğer uygun olurlarsa genellikle kullanışsızdırlar”. Uygunluk,
kent tarımı aktivitelerinin kısa, orta veya uzun vadelerde yapılabileceği toprağın varlığına işaret etmektedir. Ulaşılabilirlik, uygun
durumdaki toprağın ihtiyaç sahibi aile veya gruplar tarafından,
resmi prosedürler ve var olan
sorunların çözüm mekanizmalarını da kapsamak suretiyle, tarımsal aktiviteler için kullanılabilme-
sini açıklar. Geçtiğimiz yıllar içerisinde, kent tarımıyla ilgili pek
çok program hayata geçirilmiştir.
Ancak, yürürlükteki kanunların
büyük çoğunluğu kent tarımının
varlığını yadsımaya devam ederken, bu kavramın şehir planlama
sürecine katılmasını da engellemiştir. Toprağın kullanılabilirlik
özelliği ise; toprağın konumu,
yapısı ve verimliliği gibi çevresel
koşullarla ilgilidir. Kanuni yapı
çerçevesinde ve eşit şartlar altında
uygun toprağa ulaşımın gerçekleşmesi, sürdürülebilir özellikte
bir kent tarımının hayata geçebilmesini sağlayacaktır.
UYGUNLUK
Şehirler, devamlı olarak gelişen
dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, pek çok şehirde (geçici)
boş araziler mevcuttur ve bunların kent tarımı için kullanılması
mümkündür. Şehir içi arazilerde
veya şehrin dışındaki yerlerde
kent tarımı yapılabilir. Şehir içinde yapılan uygulamalarda imara
açık olmayan arazilerin sınırlı olması nedeniyle sıkıntı yaşanırken,
uygun çatı ve teraslar da değerlendirilebilmektedir. Şehirlerde,
36
imara açık olmayan arazilerde bulunan kent tarımı alanları çoğunlukla; kara ve demir yolu kenarları ve enerji hatlarının geçtiği bölgelerdedir. Kent çevresi alanlar
bu kapsamdaki en uygun alanlardır. Bu alanlarda toprağa ulaşımı
belirleyen faktörler, ağırlıklı olarak şahsi mülkiyet ve bunun yanında geleneksel ve modern kurallardır. Pek çok şehir ve kasabada, halen özel olarak kent tarımı
için belirlenmiş arazi bulunmamaktadır. Sadece birkaç ülkede,
örneğin son dönemde Botswana
'da, belediyelerin çevre planlama
çalışmalarında, kent tarımı da değerlendirilmeye alınmaktadır. Bununla birlikte, kentsel alanlarda
yerleşim amacıyla veya kurumsal,
ticari ve endüstriyel gelişime bağlı olarak yüksek düzeyde toprak
talebi yaşanmaktadır. Nijerya ve
Cezayir gibi ülkelerde, kent tarımının diğer “yasal” kentsel arazi
kullanımı uygulamalarıyla bir yarış içerisinde olduğu görülmektedir. Bu yüzden, kent tarımının genellikle yüksek eğimli yamaçlar
ve benzeri zor koşullara sahip
ekosistemlerde uygulama şansı
bulması bir rastlantı değildir.
ULAŞIM
Kentlerde tarımsal aktiviteler için uygun
araziler bulunmaktadır. Ancak bu noktada, uygun koşullardaki araziye ulaşımın
da bir sorun teşkil edebileceği bilinmelidir. Toprağa ulaşımın, resmi ya da gayri
resmi pek çok yolu bulunmaktadır. Özel
mülkiyete ait araziler, belediye veya devlet arazileri, polis teşkilatına, orduya veya
diğer çeşitli kurum ve kuruluşlara ait araziler, ulaşımın mümkün olabileceği örnekler arasındadır. Kentlerde nadiren de
olsa bulunabilen bu arazilere ulaşım konusu; ürün paylaşımı, izinsiz kullanım,
kiralama, leasing, miras alma veya doğrudan satın alma gibi resmi ya da gayri resmi durumları gündeme getirecektir.
Karşılaşılan pek çok örnekte görülmektedir ki, resmi mülkiyet haklarına dayanan
uygulamalar ağırlıkta olsa da gayri resmi
ulaşım çabaları da mevcuttur. Toprak
mülkiyeti, ulaşım ve kullanım hakları gibi
konular oldukça karmaşık ve dinamiktir.
Resmi ulaşım süreci, belirsiz ve uzun prosedürler veya belediyelerin özellikle uzun
dönemli tahsisler için çekingen davranmaları nedeniyle oldukça zor ilerlemektedir. Şehirlere yeni gelen kişiler (göçmenler), toprak ve su gibi kaynaklara güvenli
biçimde ulaşabilmeleri için gereken sosyal ilişkilerde sıkıntı yaşamaktadır.
Ocak 2006
Şehirlerde yer alan bir takım baskı grupları, göçmenlerin toprağa ulaşımlarını engelleyebilmektedir. Divo ve Ivory Sahillerinde yaşayan kimi toprak sahipleri, sadece kendi çıkarlarına göre düzenledikleri
toprak mülkiyeti anlaşmalarıyla, göçmenlerin arazilerini temizleyerek uygun hale
getirmelerini sağlamakta ve ilk sezonun
ardından topraklarını geri almaktadır.
Toprakların kanunsuzca ele geçirilmesi,
toprak ve sulama sularındaki kirlilikteki
artış, yolsuzluklar ve artan toprak rantı
karşılaşılan diğer önemli sorunlardır. Bu
tür sorunlar genellikle çatışmalara yol açmaktadır. Bu nedenle, çatışma önleyici
tekniklerin bilinmesi çok önemlidir. Bu
teknikler, öncelikle farklı tarafların arabulucu nezaretinde sorunlarını tartışabilmelerini sağlamalıdır. Kadınlar ve erkekler
arasında, toprağa ulaşım konusunda bazı
farklılıklar mevcuttur. Toprağı işleyenler
genellikle kadınlar olsa da toprak mülkiyeti erkeklerin elindedir. Bu nedenle, kadınlar gerekli prosedürleri yerine getirmek ve her türlü tarımsal girdiye ulaşabilmek için çoğunlukla erkeklere bağımlıdır. Buna rağmen, kocaları veya erkek
kardeşlerinden yardım alamayan pek çok
kadın, ihtiyaç duydukları toprağı kiralama yoluna gidebilmektedir.
KULLANILABİLİRLİK
Toprağın uygunluğunu ve kullanılabilirliğini belirleyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; alanın genişliği, toprağın kalitesi, uygun su kaynağı ve
toprak mülkiyetinin güvenliğidir. Arazinin geçmişi ve uygulanması düşünülen
tarım metotları da kullanılabilirliği etkilemektedir. Rozario örneğinde, toprağın
kullanılabilirliği konusundaki değişkenler
şu şekilde sıralanmaktadır: çevre özellikleri, planlanan tarım yöntemi, şu anki kullanım yöntemi (geçmişte kullanılan yöntemler, arazi çöplük olarak veya diğer zararlı aktiviteler için kullanılmış olabilir),
toprak kullanımıyla ilgili yürürlükteki düzenlemeler, planlanan kentsel projeler, su
kaynaklarının durumu, mülkiyet ve tarımsal uygulamalarla ilgilenen kişilerin sayısı.
YASAL ÇERÇEVE
Arazilerin yasal durumları farklılık gösterebilir. Kentlerde yer alan arazilerin büyük kısmını, halka ait ortak alanlar ve çeşitli kuruluşlar tarafından satın alınarak
veya kiralık olarak kullanılan alanlar
oluşturur. Çok sayıda kentte, kent tarımı
gibi alternatif üretken girişimlerin ihtiyaç
duyduğu, destekleyici ve yol gösterici
37
düzenleme veya benzeri kural ya da yönetmelik bulunmamaktadır. Kentlerde tarımsal aktiviteler için toprak kullanımının, çoğu zaman; kanuna aykırı, ekonomik açıdan verimsiz ve çevre açısından
zararlı olduğu düşünülmektedir. Kentlerdeki tarımsal aktiviteler hukuki düzeyde
tanınana kadar, bu tür aktivitelerin geliştirilmesi ve ihtiyaç duyulan kaynaklara
ulaşım oldukça zor olacaktır. Diğer yandan, ulusal düzeyde belirlenen kanun ve
politikaların gerekli düzenleme ve yönetmelikler aracılığıyla belediyelerle de ilişki
içinde olması gerekmektedir. Kent tarımının tanınması ve yasallaşması, diğer
toprak kullanımı yolları ve aktiviteleriyle
olan yarışın bittiği anlamına gelmemektedir. Ancak, bu yarış içerisinde iyi bir noktaya gelineceğini ve kaynak ihtiyaçlarına
ulaşım konusundaki yasal süreçte daha
eşit şartlarda yer alınacağını göstermektedir. Bazı ülkelerdeki yasal düzenlemeler, toprağın kullanımından çok mülkiyeti
ile ilgili konulara ağırlık vermektedir.
Kanun ve yönetmeliklerin büyük kısmı,
aktiviteleri kolaylaştırmak ve onlara yol
göstermek yerine, bunları kontrol etmeyi
amaçlamaktadır.
KENT TARIMI İÇİN TOPRAĞA
ULAŞIMIN İYİLEŞTİRİLMESİ
Önümüzdeki tablo genel olarak bir kısır
döngüye benzeyebilir. Toprak uygun değildir veya ulaşım engellenmektedir. Eğer
durum bu şekilde değilse, toprak büyük
ihtimalle kullanışsızdır. Bu nedenle, kentli çiftçilerin ileriye dönük planlama yapmaları ve kaynakları etkin biçimde kullanmaları mümkün olmamaktadır. Söz
konusu kısır döngünün kırılabilmesi için
olumlu adımların atılması şarttır. Bu
alanda yapılması gereken çalışmaların
başında şunlar gelmektedir: Önde gelen
pay sahiplerinin kent tarımının olumlu
etkileri konusunda ikna edilmeleri, yeterli
ve doğru biçimde bilgilendirilmeleri, katılımcı özellikte bir araştırma, planlama,
karar verme ve uygulama sürecinin
hayata geçirilmesi.
www.arpa.org
Ne yazık ki, kent tarımının diğer kentsel
arazi kullanımı türleriyle, başarılı biçimde
rekabet ettiğini söyleyemeyiz. Bu yüzden,
var olan politikaların kent tarımı için arazi sağlanması konusunda, serbest piyasa
koşullarının gerektirdiği arz-talep dengesine göre hareket etmemesi ve özellikle
yoksul ailelere sunulan fırsatların değerlendirilmesi gerekmektedir. Daha önce
belirttiğimiz gibi, kent tarımı uygulamaları için en uygun araziler, mülki idareye ait
boş alanlar ve gelecekte yapılması düşünülen çalışmalar için tahsis edilmiş atıl
durumdaki yerlerdir. Accra, Setif ve Divo
gibi pek çok kentte, sadece bir yıllığına
tarımsal kullanıma açılan araziler mevcuttur. Bu durum, kentli çiftçilerin daha
uzun dönemler için plan yapamayacakları anlamına gelir. Diğer yandan, pek çok
hizmet ve çeşitli maddi kaynaklara ulaşım şansı da böylelikle kısıtlanmış olur.
Kent tarımı kapsamındaki toprağın uygunluğunun artırılması için sürdürülen
çalışmalar, özellikle belediyelerin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu noktada
yapılabilecek en akılcı uygulama, kent
sınırları içindeki tüm uygun alanların
katılımcı bir çalışma ile belirlenmesidir.
UA Magazine
Gıda üretimi ve perakende
satışların, Avrupa toplumları
açısından risk oluşturduğu
düşüncesi artan ölçüde kabul
görmektedir. Tüketiciler, gıda
arzı konusuna daha fazla ilgi
göstermekte ve bu konudaki
umutlarını ve güvenlerini
kaybetmektedirler. Bu
nedenle, risklerin
sınırlandırılması, tüketici
güveninin yeniden
sağlanması ve farklı gıda
üretim ve dağıtım şekillerinin
taşıdığı niteliklerin ortaya
konulması amacıyla, çeşitli
politikaların geliştirilmesine
ihtiyaç duyulmaktadır.
Gıda Politikaları
Sağlıklı Kentler İçin Gereklidir
Bu makalenin büyük bir bölümü, WHO Avrupa tarafından hazırlanan Kentsel Gıda ve Beslenme
Uygulaması Planına dayanmaktadır. Bu durum, yerel gıda politikaları ve bir çok örnekten yola çıkılarak
daha fazla detaya ve değerli bilgiye ulaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca daha fazla bilgi için
www.who.dk/nutrition/main.htm web sitesini ziyaret edebilir ya da yazışma adresine baş vurabilirsiniz.
G
Robert M. Pederson
Danimarka Kanser
Topluluğu - Kopenhag,
Danimarka
Aileen Robertson
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi,
Kopenhag, Danimarka
ıda güvencesi kavramı, “tüm
insanların, sağlıklı ve aktif
bir hayat sürdürebilmeleri
için gereken yeterli gıdaya,
fiziksel ve ekonomik açıdan ve
her zaman ulaşabilmelerini” ifade
eder. Bu kavram; gıdanın üretim,
dağıtım ve tüketiminin
sürdürülebilir olduğu; adalet ve
ahlaka dayanan sosyal değerler
tarafından korunduğu; gıdaya
ulaşımın mümkün olduğu;
gıdaların beslenme değerinin eşit
ve ayrıca kişisel ve kültürel olarak
kabul edilebilir olduğu ve
insanların gıdalara, onurlarını
zedelemeden ulaşabilmeleri (ve
tüketebilmeleri) inancını
kapsamaktadır (Gıda
Güvencesi’nin geçici tanımı,
Kanada Dünya Gıda Günü
Derneği 1995). Kentlerde yaşayan
artan sayıdaki insan için, gıda
güvencesini sürdürülebilir ve
ahlaki olarak uygun şekilde
hayata geçirmek büyük bir
sorundur. Avrupa Birliğindeki
(AB) kentleşme düzeyi genel
olarak %80, Merkez ve Doğu
Avrupa ülkelerinde ise yaklaşık
%66 oranındadır. 2015 yılına
kadar Avrupalıların %90’ının
kentlerde yaşamaya başlayacağı
tahmin edilmektedir. Bu büyük
nüfus için gerekecek gıdanın nasıl
üretileceği ve satılacağı, politika
belirleyiciler açısından ciddi bir
sorun oluşturmaktadır.
Uygun politikalar belirlenmediği
sürece, kentleşme ile bağlantılı
küresel gıda üretimi ve
perakende satış düzeyi, gıda ve
beslenme güvencesini olumsuz
yönde etkileyecektir. Avrupa
çapında uygulamaya geçirilecek
yerel gıda politikaları, sorunun
bir kısmına çözüm getirebileceği
gibi söz konusu güçlükleri de
azaltabilecektir. Kent tarımı, yerel
gıda güvencesinin sağlanması
konusunda büyük bir öneme
sahiptir.
38
Gıda İle İlgili Kentsel Tarım
Sorunları
Kentsel gıda politikalarının ele
almak zorunda oldukları üç
anahtar sağlık sorunu mevcuttur:
Gıda güvenliği, yetersiz beslenen
toplum kesimleri, gıdaya ulaşım
konusundaki sosyo-ekonomik
farklılıklar. Avrupa’da, tarımın
toplum sağlığı açısından yarattığı
etkiler üzerine yapılan
tartışmalar, beslenme konusunda
daha fazla sorun yaşanmasına
rağmen gıda güvenliği üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Gıda üretimi,
satışı ve gıdalardan doğan
hastalıkların toplum sağlığı için
risk yarattığı düşünülmektedir.
Tüketiciler, mikro biyolojik
güvenlik (Campylobacter,
Salmonella, E. Coli ve Listeria),
kimyasal güvelik (gübre
kalıntıları, azot ve ağır metal
kirliliği), genetik yapısı
değiştirilmiş değişik gıdalar ve
yeni işleme teknikleri
konularında artan ölçüde hassasiyet
göstermektedir. Antibiyotik bağışıklık,
deli dana hastalığı (BSE) ve diyoksin
endişesi ile ilgili raporlar sonucunda
tüketici güveni konusunda büyük
sorunlar yaşanmaktadır.
Gıdalardan doğan hastalıkların büyük
kısmı seri üretim uygulamalarından
kaynaklanmaktadır. Gıda üretimi
tüketiciye daha yakın konumda
gerçekleştiği takdirde bazı riskler daha
kolay kontrol edilebilir ve ayrıca bir takım
potansiyel risk de baştan önlenebilir.
Bununla beraber, pek çok belediye
yönetimi gereksiz olarak yerel gıdaların
perakende satışlarına kısıtlamalar
getirmektedir. Her şeye rağmen, Merkezi
ve Doğu Avrupa ülkelerindeki yerel gıda
satışları sebze ve meyveye olan erişimin
yeterliliğine katkı sağlayabilmekte ve bir
ek gelir şansı yaratabilmektedir. Bu
yüzden yerel gıda piyasası kesinlikle
korunmalıdır. Diyet ve beslenme
konuları sağlık ile yakın ilişkilere sahiptir.
Sebze tüketiminin düşük tutulduğu
diyetler sonucunda kardiyovaskuler
hastalıklarla karşılaşılabilir. Bilinen
kanser türlerinin %30 ile 40 arasındaki
bölümü, yeterli düzeyde sebze
tüketilmesi sonucunda önlenebilmektedir
(WCRF, 1997). Yetersiz sebze ve meyve
tüketimi diğer yandan vitamin eksikliği,
yüksek tansiyon, anemi, premature
doğum, düşük kilolu bebek doğumu,
diyabet ve cerebrovascular hastalıkların
ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır
(WHO, 1990). WHO ve EURO CINDI
tarafından oluşturulan diyet rehberi,
günde en az 400 gram sebze (patates
dahil) ve meyve yenilmesi gerektiğini
belirtmektedir (WHO 1990). WHO
Avrupa Bölgesi içerisindeki 51 ülkede,
söz konusu önerileri gerçekleştirebilecek
yeterli sebze ve meyve üretimi
yapılamamaktadır. FAO’nun 1995
verilerine göre ise günlük olarak kişi
başına 600 gram sebze ve meyve tüketimi
sadece bölgedeki 11 ülkede (Belçika,
Fransa, Yunanistan, İsrail, İtalya,
Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz,
İspanya ve Türkiye) mümkün olmaktadır
(öncelikle kişi başına günde 400 gramlık
tüketim güvence altına alınmalıdır). Bu
noktada sorulması gereken soru, tüm
kentli yerleşimciler için gıdaya ulaşım
olanaklarının nasıl iyileştirileceğidir.
Kentleşme ve bununla beraber oluşan
kentsel gıda ulaşımı, yoksulluk ve sosyoekonomik eşitsizliklerle mücadele
konusunda katkı sağlayabilmektedir.
Ocak 2006
Yoksulluk, sağlık sorunları ile doğrudan
ilgilidir ve hastalık risklerini
artırmaktadır. Varolan politikalar, ucuz
sebze ve meyvelerin perakende satış
noktalarının iyileştirilmesi konusunda
yeterlilik göstermemektedir. Süper
marketler çoğunlukla şehir merkezlerine
uzak yerlerde bulunmakta ve dolayısıyla
yaşlı veya engelli kimselerin buralara
ulaşabilmelerine olanak
tanımamaktadırlar. Sokak aralarında yer
alan pazarlar, gıda kooperatifleri veya
üreticiler ve tüketicileri buluşturan bir
takım toplumsal projeler bazı kentlerde
bulunmamaktadır. Atina’da yaşayan
insanlar; çiftçilerin, piyasaya dönük
üretim yapan bahçecilerin ve hatta diğer
üretici ailelerin yetiştirdikleri gıdaları
satabildikleri geleneksel sokak
pazarlarında taze sebze ve meyve
bulabilmektedirler. Ülke çapında, kendi
ihtiyacına dönük en yüksek sebze ve
meyve miktarını elde edebilen
Yunanistan’da, prematüre doğumlardan
kaynaklanan ölüm ve kalp hastalıkları
oranı en düşük düzeydedir.
Yunanistan’daki aile bütçelerinin
incelendiği veriler göstermektedir ki, bu
ülkedeki günlük sebze ve meyve tüketimi
(600 gram) Rusya’nın verilerine göre iki
kat fazladır (300 gram). Bu veriler, St.
Petersburg’da yaşayan yoksul kesim ile
Atina’dakiler arasında yapılan
karşılaştırmaya dayanmaktadır.
WHO Avrupa Bölgesi
Kentsel Gıda Üretimi Örnekleri
 Rusya'da, kasabalarda yaşayan insanlar
kendi patates ihtiyaçlarının %88'ini
üretebilmektedirler. Söz konusu üretim,
toplamı Rusya'daki tarım alanlarının %4'üne
karşılık gelen 0.2-0.5 Hektar'lık alanlarda
yapılmaktadır.
 Polonya'da 1997 yılında, sebze ve meyve
üretiminin 500.000 tonluk kısmı (Ulusal
tüketimin 1/6'sı) 8.000 birlik bahçesinde
üretilmiştir.
 Eski Sovyet Cumhuriyeti Gürcistan'da,
kentlerde bulunan evlerde üretilen gıdaların
değeri, toplam gelirin %28'ine ulaşmaktadır.
 Romanya'da 1989 ve 1994 yılları arasında
evlerde üretilen gıdaların payı %25'ten %37'ye
çıkmıştır.
 Bulgaristan'da 1998 yılında kentsel nüfusun
%47'si sebze ve meyve konusunda kendi
ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Ailelerin %90'ı
kışlık erzaklarını kendileri hazırlamışlardır.
Kaynak: Kentsel Gıda ve Beslenme Planı,
WHO, EURO 2000
39
Sağlık Konusundaki Potansiyel Faydalar
Kent çevresinde ve kent içi alanlarda
görülen koşullar sevindirici biçimde
sebze ve meyve üretimi için uygun zemin
yaratabilmektedirler. Söz konusu
besleyici gıdaların artan ölçüde
yetiştirilmesi kentsel gıda ve beslenme
güvencesine de katkıda bulunmaktadır.
Şehirlere yakın bölgelerde, mümkün olan
en taze biçimde ve yüksek besleyici
yapıda gıda yetiştirilebilmesi, görece
daha fazla zamana ihtiyaç duyan
depolama ve taşıma çalışmalarının
eleştirilmesine de yol açmaktadır
(Lobstein, 1999). Merkezi ve Doğu
Avrupa ve ayrıca eski Sovyet
ülkelerindeki büyük çapta ürün verebilen
kollektif çiftliklerin azalmasına rağmen
yerel düzeydeki gıda üretimi hızla
artmaktadır (Şekil 1). İnsanlar, sosyal ve
ekonomik alanda sıkıntıların yaşandığı
dönemlerde veya savaş zamanlarında
gıda güvencelerini sağlamak ya da ek
gelir elde edebilmek için kendi gıdalarını
üretebilmektedirler. Örneğin, İkinci
Dünya Savaşı Sırasında İngiltere’de
yaşayan insanlar “Zafer İçin Kaz” sloganı
ile bir hareket başlatmışlardır. Bunun
yanında son dönemde Saray Bosna’da
yaşanan savaşta da (1992-1996 Savaşı)
benzer uygulamalar gözlenmiştir. Batı
Avrupa’da dahi kent tarımı uygulamaları
artmaktadır. Örneğin, Londra’daki Şehir
Hasat Projesi, WHO tarafından tavsiye
edilen sebze ve meyve tüketim miktarının
neredeyse %20’sinin kent içinde
üretilebileceğini belirtmektedir.
Kentlerdeki yerel gıda politikaları
Yerel düzeydeki gıda politikaları kent
tarımını, sağladığı gıda güvencesi ve
sağlık konusundaki faydalar nedeniyle
desteklemektedir. Yerel alanlarda daha
fazla gıda üretimi ve bu ürünlerin uygun
fiyatlarla satışı, yoksulluğun
azaltılmasına ve sosyal eşitsizliklerin
önlenmesine yardımcı olabilir. Merkezi ve
Doğu Avrupa’daki gelirlerin gıda
harcamalarında kullanılan yüzdeleri
(%60-70), Avrupa Birliğine ait ortalama
değerlerle (%20) karşılaştırıldığında daha
yüksek oldukları görülmektedir. Gıda
ihtiyaçlarının giderilmesi konusundaki
eşitsizlikler, yerel gıda politikalarının
uygulanmamaları durumunda daha kötü
bir duruma gelecektir. Yerel ölçekte
yapılan gıda üretiminin maliyetleri,
küresel çaptaki toplu üretimlere göre
daha az olacaktır. Bunun nedeni hiç
kuşkusuz taşımacılık, depolama, daha az
aracılık hizmeti, işleme ve paketleme
maliyetlerinin azalması sonucunda
yapılan tasarruflardır. Gıda tüketimi
konusunda yapılacak en küçük tasarruf
bile bir yoksul için daha fazla gelir ve
yaşam kalitesinin artışı demektir. Kentsel
gıda politikalarının ortaya
çıkarabilecekleri diğer faydaların başında
ise yeni gelir olanakları, küçük çaplı
girişimcilerin kalkınmaları ve yerel
ölçekte yaratılan yeni istihdam alanları
gibi doğrudan ekonomik faydalardır. Bu
alanda sayabileceğimiz dolaylı etkiler ise;
eğitim ve çeşitli eğlence olanakları ile yeni
iş ve hizmet seçenekleridir. Aynı
zamanda çevre konusunda da suların ve
atıkların yeniden kullanılabilmesi gibi
faydalardan da bahsedilebilir (gıda
üretimi konusundaki faydalar ile ilgili
daha fazla bilgi için bakınız; Knai &
Robertson, Horticultura, WHO EURO,
2000 İngilizce ve İspanyolca Baskı). Şu
ana kadar saymış olduğumuz sosyal
faydalar, artan boş zaman olanakları,
sosyal uyum ve katılımda görülen
gelişmeler ve ayrıca fizik ve ruh sağlığı
konularındaki iyileşmelerle birlikte
büyük önem arz etmektedir.
Yerel Gıda Politikalarına Olan İhtiyaç
Yerel ve ulusal ölçekteki yönetimler,
gıdaya olan ulaşım ve beslenme
düzeyinin artırımı için açık bir politika
izlemek durumundadırlar. Pek çok
kentsel sağlık ve çevre sorunu benzer
çözümlere sahiptir. Yerel gıda politikaları
bir taraftan gıda üretimi ve söz konusu
ürünlere olan ulaşımı iyileştirirken, diğer
taraftan da yerel ekonomide kalkınmayı
sağlamakta, daha fazla iş yaratmakta ve
kentlerde yaşayanlar ile yetiştiriciler
arasında sosyal bir uyum meydana
getirebilmektedir. Bununla birlikte,
çevreye uyumlu ve sürdürülebilir
nitelikte olan gıda üretimi yöntemlerinin
tercih edilmesini sağlamak da önem
taşımaktadır. Sağlık, toplumsal kalkınma
ve çevre konularında çalışmalar yapan
belediye yetkilileri, son dönemde bu
konularla ilgili projeleri bir sistem
içerisinde değerlendirmeye
başlamışlardır. Yoksullukla mücadele ve
bunun yanında kentsel ve toplumsal
kalkınma konularında proje üreten sivil
toplum kuruluşları (STK), Sağlıklı Kentler
çalışma örgütleri ve Yerel Gündem 21
inisiyatifleri, gıda güvencesinin
artırılması çalışmalarında birlikte hareket
etmelidirler. Bu konu ile ilgili örneklerden
biri St. Petersburg Kent Bahçeciliği
Kulübü’dür (Garilov 2000). Gıda
politikalarının uygulama başarıları çok
çeşitli pay sahiplerinin katılımcılığına
bağlıdır (yerel/belediye yetkilileri, gıda
üreticileri, tüketici grupları, yerel okullar,
toplum sağlık merkezleri, perakende satış
yapan kimseler, marketler, bankalar ve
gıda kontrol/güvenlik yetkilileri).
Toplumun, gerek sürdürülebilir çözümler
bulunması ve gerekse aktivitelerin
desteklenmesi konularında ilgili olması
büyük önem arz etmektedir. Toplumsal
ilginin yaratılması konusunda zaman ve
kaynakların çoğu zaman boşa harcanması
nedeniyle, adil ve sürdürülebilir bir
çözüm üretilmesi konusuna ağırlık
verilmelidir. Bu nedenle; politika
belirleyiciler, kurumlar, ticari amaçlı
kimseler ve toplumun çeşitli grupları
arasında etkin bir ilişki kurulması
gereklidir. Gürcistan’daki, Ailelere Bahçe
Tahsisi Projesi yerel gıda üretimi
uygulamaları konusunda toplumsal
katılımla ilgili olarak yaşanan sorunlar
veya faydalarla ilgili çözümlemeler
sunmaktadır (Chatwin, 1998).
Söz konusu proje; toplumun, yerel
otoritelerin ve STK’ların katılımını
sağlayarak, kentsel gıda güvencesinin
artırılması konusunda kurumsal bir
mekanizma yaratılmasını amaçlamıştır.
Projenin diğer amacı ise, demokratik bir
kurumun hayata geçirilmesidir. 40 yoksul
aileye 250 m² lik bahçeler tahsis edilmiş
ve bu gruplar organize edilerek üretim
yapmaları sağlanmıştır. Katılımcılar
arasında bazı tartışmalar yaşansa da, bu
yaklaşımın faydaları gerek Gürcistan ve
gerekse diğer Kafkas bölgeleri açısından
önemli bir model oluşturmuştur.
Toplumsal Gıda ve Beslenme Kurulları
gibi mekanizmala-rın yaratılması, yerel
gıda politikalarının uygulanması ve
katılımcı bir yaklaşımın oluşturulması
konusunda önemli rol oy-nayacaktır. Bu
kurumlar; yerel gıda üreti-cileri,
perakende satış yapan kimseler, toplum
içerisindeki çevre ve toplum-sal kalkınma
konularıyla ilgili olan grupların katılımı
ile birlikte yerel/belediye yetkili-leri
tarafından organize edilmelidir. Toplumsal Gıda ve Beslenme Kurulları yerel
uygulamalara; amaçların ve stratejilerin
belirlenmesi, toplumsal temele sahip projelerin izlenmesi, sürdürülebilir tarım konusundaki araştırmaların koordine edilmesi, kent planlaması, toplum kalkınması
ve ayrıca gıda ve beslenme politikalarının
takip edilmesi ve yenilenmesi gibi
çalışmalarla yardım edebilir.
40
Sonuç
Kentsel gıda üretimi ve ürünlerin
perakende satışlarından doğan sağlık
risklerinin en aza indirilmesi ve diğer
yandan bu konudaki potansiyel faydalara
daha fazla dikkat çekilmesi
gerekmektedir. Yerel gıda politikaları,
sağlık alanında iyileştirmeleri hayata
geçirirken toplumsal katılımcılığa da yer
vermelidir. Sağlık (fiziksel ve ruhsal
açıdan) ve sosyo-ekonomik alanda elde
edilecek başarılar, bir çok şehirdeki sosyal
eşitsizliklerin yarattığı uçurumun
azaltılması için de önem taşımaktadır.
Asıl olarak, şehirlerin gerek kendi
içlerinde ve gerekse birbirleri arasında
büyük farklılıklar mevcuttur. Bununla
birlikte, söz konusu farklılıklar
paylaşılarak önemli dersler ve uygun
aktiviteler meydana getirilebilir.
Bahsedilen uygulamalar şehirde yaşayan
insanların işbirliğine ve katılımcılığına
ihtiyaç duyar, gönüllü organizasyonlar,
perakende ve toptan satıcılar, gıda
üreticileri, yerel yetkililer ve politikacılar
bunların başında gelmektedirler. Bugün
Avrupa’da, Yerel Gündem 21 ve Yerel
Çevre Sağlığı Uygulama Planları hayata
geçirilmekte ve böylelikle bir katılım
platformu oluşturulmaktadır.
Sürdürülebilir gıda üretimi ve ürünlerin
eşit paylaşımını amaçlayan yerel gıda
politikalarının uygulanması kamu
sağlığının korunması konusunda büyük
destek sağlayabilir. Gıdaların uygun
türlerinin yetiştirilmesi, satılması ve
yenmesi, önemli hastalık risklerini
azaltabilir ve aynı zamanda
sürdürülebilir bir kent çevresi
oluşturulmasına zemin hazırlayabilir.
REFERANSLAR
- Chatwin ME. 1998. Family Allotment Gardens in Georgia:
Introduction of a European Model for Community Food Security
in Urban Areas. http://srdis.ciesin.org/cases/georgia-001.html.
- Curtis P. 1995. Urban Household Coping Strategies during
War: Bosnia-Hercegovina. Disasters 19 (1).
- Gavrilov A. 2000. Urban Agriculture in St Petersburg, Russian
Federation. Conducted by the Urban Gardening Club.
Copenhagen: WHO Europe - Series on Urban Food Security.
http://www.who.dk/nutrition/Documents/UrbanAgric%20St
%20Pete.htm.
- Lobstein T & Longfield J. 1999. Improving diet and health
through European Union food policies: A discussion paper
prepared for the Health Education Authority. London: Health
Education Authority.
- Pederson R. 2000. Urban Food and Nutrition Security - the
possibility of using participatory approaches. Copenhagen:
WHO Regional Office for Europe (in preparation).
- World Cancer Research Fund/American Institute for Cancer
Research. 1997. Food, nutrition and the prevention of cancer: a
global perspective. Washington, DC: World Cancer Research
Fund/American Institute for Cancer Research.
- WHO. 1990. Diet, nutrition, and the prevention of chronic
diseases: Report of a WHO Study group. Geneva: WHO Technical Report Series 797.
- WHO. 1996. Our Cities, Our Future: Policies and Action Plans
for Health and Sustainable Development. Copenhagen: WHO Healthy Cities Project Office.
www.cityfarmer.org
Sezon boyunca yapılan
eğitim çalışmaları,
çiftçilerin kentsel çevrede
karşılaşacakları değişken
ve çoğu zaman alışılmadık
sorunlara karşı çözüm
oluşturabilmelerini
sağlayacaktır.
Çiftçi Uygulama Okulları:
Kent Tarımı İçin
İdeal Bir Yöntem
Kentsel bölgelerde yaşayan çiftçiler, bazen tarım uygulamalarında yeni
oldukları için bazen de çiftçilik yapacakları çevrenin yeni ve farklı olması
nedeniyle, kırsal alanlardaki çiftçilere göre daha sınırlı teknik bilgiye
sahiptir. Çiftçi Uygulama Okulları (Farmer Field Schools, FFS), çiftçilere
ihtiyaç duydukları yerel ve kolaylaştırıcı bilgileri sağlarken, eksik olan
noktaların da ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Konuyla ilgili
tartışmalar tüm boyutlarıyla aşağıda yer almaktadır.
YETİŞKİNLERİN EĞİTİMİ
B
Gordon Prain
Ocak 2006
u konuda yapılan
araştırmalar, yetişkinlerin
gerek uygulamaya dönük
çalışmalar ve gerekse günlük
deneyimlerle ilişkili konular
çerçevesinde yapılan eğitim
sürecinde, en iyi öğrenme
seviyesine ulaştıklarını
göstermektedir. Bu yaklaşım,
Çiftçi Uygulama Okulları'nın
temel felsefesini oluşturur.
Çiftçiler bu okullarda, ihtiyaç
duydukları bilgiyi keşfetmek
suretiyle, aktif biçimde edinirler.
Böylelikle, öğrenilen bilgiler
eğitimlerin sonrasında
uygulamaya dönüştürülebilecek
şekilde kalıcı olabilecektir.
Uygulama okulları, tarım sezonu
içerisinde haftada ya da on beş
günde bir tekrarlanacak yarım
günlük toplantılar şeklinde
gerçekleşmektedir. Bu okullarda,
yeni yöntemlerin ve potansiyel
gelir kaynaklarının uygulamalarla
gösterilebildiği araziler de
mevcuttur.
Bu eğitim yaklaşımının
karşılaştığı temel sorun,
katılımcıların çalışmalara olan ilgi
düzeylerinde yaşanabilecek
sıkıntılardır. Yoksul kentli aileler
için böyle bir uygulama zorluklar
yaratabilir.
BİR SEZONLUK DENEYİM
Çiftçi Uygulama Okulları,
ağırlıklı olarak bir ürünün tüm
sezonunu kapsamakta ve
böylelikle çiftçiler ve diğer
katılımcılar (yerel yetkililer,
destek veren kimseler vb.); tohum
sağlığı, toprak verimliliği,
hastalıklara karşı mücadele, hasat
41
ve pazarlama konularındaki
potansiyel sorularla ilgili olarak,
anında bilgi sahibi
olabilmektedir. Sezon boyunca
yapılan eğitim çalışmaları,
çiftçilerin kentsel çevrede
karşılaşacakları değişken ve çoğu
zaman alışılmadık sorunlara karşı
çözüm oluşturabilmelerini
sağlayacaktır. Çiftçiler; belirli bir
ürün grubu, kalite, yetiştirme
koşulları, varolan pazarlama
fırsatları ve kendi ihtiyaçlarına
veya taze ürün pazarına yönelik
üretim yapıp yapmamak
konularında karar verirken, bu
eğitim sürecinden
yararlanacaklardır.
Bununla birlikte, toplantıların
sıklığı (tercihen haftada bir) ve
sezon içerisindeki toplam eğitim
süresi, ailelerin diğer rü vb.), bu
www.ipmthailand.org
ihtiyaçlarıyla uyuşmayabilir. Özellikle
yeni ve beklenmedik sezonluk iş fırsatları
(İnşaat sektörü vb.), bu çalışmalar yerine
tercih edilebilir.
KATILIMCI BİR DENEYİM ARENASI
Çiftçi Uygulama Okulları, katılımcı
eğitim yöntemini benimsemiş oldukları
için, yeni teknolojilerin test
edilebilecekleri mükemmel bir alan olarak
değerlendirilebilirler. Bu okulların
başlangıçta temel aldıkları eğitim konusu,
kimyasal gübre kullanımıdır. Ancak diğer
konulardaki eğitim çalışmaları da
sürdürülmektedir. Kent tarımının; sınırlı
arazi, toprak mülkiyeti konusunda
yaşanan sorunlar, toprağın yeterince
verimli olmaması ve ihtiyaç duyulan
yüksek miktarda emek gibi kendine özgü
koşulları, ürünlerin en iyi biçimde
yetiştirilebilmesini zorlaştırmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonrasında, çiftçilerin
koşullarına uygun olan teknolojileri
kendilerinin seçebilmeleri büyük önem
arz etmektedir.
ÇİFTÇİDEN ÇİFTÇİYE EĞİTİM
Çiftçi Uygulama Okulları'nın temel aldığı
eğitim sistemi aynı zamanda “eğiticilerin
eğitimini” gerçekleştirmekte ve yayın tipi
eğitim yerine uygulama tipi eğitime
vurgu yapmaktadır. Kişisel yeteneklere
bağlı olarak, herhangi bir Çiftçi
Uygulama Okulu'nda eğitim alan
katılımcı, daha sonra başka bir okulda
eğitimci olarak çalışabilir. Öğrenme
sürecinin bir teknisyen ya da bilim
adamının katılımından çok, çiftçiler
arasında yaratılan etkileşim sayesinde
gerçekleştiği görülmektedir. Ancak söz
konusu eğitmenler, eğitim sürecinin
belirli dönemlerinde çalışmalara kaynak
kişiler olarak katılmaktadırlar.
Çiftçi Uygulama Okulları tarafından
yürütülen, çiftçiden çiftçiye eğitim
yöntemi ve grup formasyonunun diğer
bir faydası ise üyeler arasında sağlanan
sosyal ilişkilerdir.
Arazinin incelenmesi
Ürünlerin büyüme ve gelişme düzeyinin
planlanması
Tarımsal ekolojinin incelenmesi
Sonuçların ortaya konması ve üzerinde
tartışılması
Ekonomik bakımdan inceleme yapılması
Grup dinamikleri
Özel konu
www.ipmthailand.org
Her bir toplantı, aşağıda yer alan konu
başlıklarını içeren farklı müfredata göre
yürütülmektedir.
42
SAĞLIK
Tarımsal ekoloji (agro-ecology) ve toprakürün sağlığı konuları, Çiftçi Uygulama
Okulları müfredatının önemli bölümlerini
oluşturmaktadırlar. Bu konular; bitkipatojen ve bitki-zararlı ilişkilerinin ve
bunun yanında farklı türlerdeki kimyasal
gübrelerin kullanım etkilerinin
anlaşılması başlıkları altında
işlenmektedir. Kentsel gıda üretimi
koşulları sağlığı, çiftçiler için öncelikli bir
konu haline getirmektedir.
Kentsel çevrede karşılaşılan; zararlılar,
hastalıklar ve çeşitli fizyolojik
semptomlar arasındaki benzerlikler
oldukça sınırlıdır.
Kentsel alanlardaki toprakların
çoğunlukla aşırı derecede fakirleşmiş
olması, bu toprakların verimli hale
getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bununla birlikte, yoksulluk ve toprak
mülkiyeti konusunda yaşanan sorunlar,
oluşturulan stratejilerin kısa vadeli
olmasına ve hızlı gelir sağlama
yöntemlerinin tercih edilmesine yol
açmaktadır.
Çiftçi Uygulama Okulları'nın kentli
ailelerle yürüttükleri çalışmaların ve elde
edilen deneyimlerin halen sınırlı olduğu
bilinmektedir. Son dönemde Ekvator ve
Zimbabwe'de yeni çalışmalar
başlatılmıştır. Ancak bu çalışmalardan
elde edilen sonuçların, şu ana kadar
üzerinde tartıştığımız potansiyel fayda ve
sınırlamalar çerçevesinde
değerlendirilmeleri için henüz erkendir.
Bizler, Çiftçi Uygulama Okulları'nın kent
tarımı koşullarına daha iyi uyum
sağlayabilecekleri yeni yollar bulmak ve
daha fazla deneyim sahibi olmak için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Kerstin Ewert - www.fotocommunity.de
“Sokak çocukları" diye yaygın bir
problemin yanı sıra ülke gelenek ve
göreneklerinde daha önce hiç var
olmayan “evsizler” sorunlarının 1994
ekonomik krizinden sonra yaşanmaya
başlanmış olması ülke gerçekliği
açısından yoksulluk probleminin
büyüklüğünü algılamaya yardımcı
etmenler olarak değerlendirilmektedir.
Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve
Yoksullukla Mücadele
Yoksulluk kavramının uluslararası platformlarda özgün ve evrensel bir sorun olarak
tartışılmasında Dünya Bankası’nca hazırlanan 1990 yılı Dünya Kalkınma Raporu’nun
ana temasını yoksulluğun oluşturması bir dönüm noktası olup, çalışmalara yeni bir
ivme kazandırmıştır.
FARKLI KRİTERLER AÇISINDAN
YOKSULLUK TANIMLARI
Y
DPT Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı
Özel İhtisas
Komisyonu
Raporundan alınmıştır.
www.ekutup.dpt.gov.tr
Prof. Dr.
Nükhet Hotar Başargan
Komisyon Başkanı
Dokuz Eylül Üniversitesi
Ocak 2006
oksulluk kavramı literatürde
bir neden değil, sonuç olarak
tartışılmaktadır ve “göreli”
olmak zorundadır. Tüm bireyleri
eşit koşullarda yoksul bir
toplumda başka toplumlardan
göreli olarak daha yoksul olan
topluluklar olsa bile, o toplumun
yoksulluğundan söz edilemez.
Yoksulluk bireysel platformda
içeriklendirilerek anlam kazanır.
Bu bağlamda, antropolojik olarak
yoksulluk, bir toplum ya da
topluluğun üretmiş oldukları
toplumsal değerlerin azlığı veya
çokluğu ile değil, o değerin
topluluğu oluşturan bireyler
arasındaki eşitsiz dağılımı
halinde söz konusu edilebilir. Bu
nedenle yoksulluk kavramı gelir
dağılımının eşitsizliği halinin
sonucu olarak kabul
edilmektedir.
Bu antropolojik tanımdan da
açıkça görüleceği üzere gelir
dağılımının iyileştirilmesi, daha
adil hale getirilmesi, başka bir
deyişle nedenlerin koşullarında
değişim sağlanmadıkça, bu
eşitsizliğin sonucu olan
yoksullukla mücadelede
başarıbeklenemez. Yukarıda
yapılan açıklama yoksulluğun
salt “gelir” düzeyine
indirgenmesi olarak
değerlendirilmesine bağlı
tanımdan ortaya çıkmaktadır.
Ancak, literatürde geliri tek ve
yegane ölçüm kriteri olmaktan
çıkaran farklı yoksulluk tanımları,
değişen ve gelişen toplumsal
taleplere bağlı olarak
yapılmaktadır.
Yoksulluk kavramının
uluslararası platformlarda özgün
ve evrensel bir sorun olarak
tartışılmasında Dünya
Bankası’nca hazırlanan 1990 yılı
Dünya Kalkınma Raporu’nun ana
temasını yoksulluğun oluşturması
bir dönüm noktası olup,
çalışmalara yeni bir ivme
kazandırmıştır. Klasik iktisat
teorisi, piyasa koşullarına
herhangi bir müdahalede
bulunulmadığı takdirde, almaz.
43
piyasanın zaman içinde denge
durumuna geleceğini, bu yolla
tam istihdamın sağlanarak
zımnen yoksulluğun ortadan
kalkacağınıkabul eder. Yoksulluk
klasik iktisat teorisinin konuları
içinde yer almaz. Adam Smith’e
göre insanlar eşit fırsat ve
seçeneklere sahiptir ve onların
fırsat ve seçeneklerini
çeşitlendirme haklarını
kullanması gerekir. Smith bu
bağlamda “topluluk içinde var
olmaktan utanmaksızın” diğer
insanlarla bir arada bulunarak
onlarla bütünleşmekten söz eder.
Kendinden ve çevresinden
utanacak durumda olmak ise
yoksulluk düzeyinin zımni sınırı
olarak görülmektedir. Adam
Smith tarafından zımnen
geliştirilmişolan bu tanım
günümüz yoksulluk tanımları
içinde “subjektif yoksulluk”
olarak büyük ölçüde yeniden
vücut bulmaktadır. Bu genel
değerlendirmeye göre “subjektif
yoksullar” kendilerini “yoksul”
olarak tanımlayanlardır ve bu
noktada temel kriter ne gelir, ne de
toplumsal fırsatlardan yararlanma düzeyi
değildir. Kriter, yapamadıkları ya da
erişemedikleri nedeniyle kendinden veya
çevresinden utanma sınırında olmakla
ilgilidir, tamamen subjektiftir, bireye
özeldir.
Yoksulluğun küreselleşmiş bilgi üretme
kanalları kullanılarak ölçülebilmesi ise
öznel değil, nesnel kriterlerin
oluşturulmasını da zorunlu hale
getirmiştir. Bu bağlamda kişi başına
tüketilen kalori düzeyine bağlı “mutlak
yoksulluk” (absolute poverty) kavramı
önemli bir göstergedir. Dünya
Bankası’nın 1990’daki çalışmasında bu
tanım şu şekildedir. Hesaplama bir
insanın hayatta kalabilmesi için gerekli
minimum kalori miktarı olan 2400 k/cal
hesaplamasına dayanılarak (tıbben;
normal bir erişkinin yeterli kalori
alabilmesi için gerekli kalori 2800-3000,
ağır işlerde çalışanlar için ise işin
niteliğine göre 3200-3800 k/cal ihtiyacı
esas alınmaktadır) geliştirilmiş ve bu
noktadan hareketle günlük geliri 2400
k/cal besini almaya yetmeyen insanlar
Dünya Bankasınca “mutlak yoksul”
olarak tanımlanmıştır. Yoksulluğun
evrenselliği ve satın alma paritelerinin
farklılıkları da düşünülerek, ortalama bir
hesaplama yöntemi ile mutlak yoksulluk
sınırı az gelişmiş ülkeler için kişi başına
günde 1$ kabul edilirken, Latin Amerika
ve Karaibler için bu sınır 2$, Türkiye’nin
de dahil edildiği Doğu Avrupa
ülkelerinin de içinde bulunduğu grup için
4$, gelişmiş sanayi ülkeleri için 14.40$
olarak belirlenmiştir. Dünya Bankası’nca
hesaplanan bu parasal değerler Dünya
Bankası’nın metodolojisi çerçevesinde
düşünülmelidir. Asgari kalori miktarına
bağlımutlak yoksulluk sınırı
hesaplanırken metodoloji içerisinde kabul
edilen varsayımlar çeşitlendikçe mutlak
yoksulluk sınırı da değişmektedir.
Örneğin Dünya Bankası’nın “Türkiye’nin
Ekonomik Reformu” adlı bir çalışmasında
bu değer 1994 yılı için 1,2$, Erdoğan’nın
(1996) çalışmasında 1,7$’dır. Bu farklı
rakamsal değerlerin hesaplama
tekniklerinin birbirine göre üstünlüğü
yoktur. Herbiri kendi içinde doğrudur,
fakat farklı metodolojik varsayımlara ve
siyasi tercihlere sahiptir.
Yoksulluk sınırı için yapılan bu “mutlak”
sınırın ortaya çıkışı beraberinde ülkeden
ülkeye değişen “göreli” bir yoksulluk
Zorunlu Göç ve
Yoksulluk
Türkiye genelinde yapılan araştırmalarda yoksulluk ile göç arasında doğrudan
ilişkileri ortaya koyan veri tabanı bulunmadığı gibi, bölgeler arası içgöç
konusunda DİE'nin hazır verilerinin anlamlı ayrıntılı çalışmalara uygun olmadığı
da saptanmıştır. Ülke genelinde kırsal yoksullaşmaya bağlı olarak yaşanmakta
olan göç olgusu 1950'lerden bu yana gündemdedir. 1970'li yıllara kadar kırsal
alandan kademeli göç ve göçerler açısından göçülen noktada göreli refah düzeyi
artışı tartışmaları yapılırken, 1980'li yılların ortalarından itibaren can ve mal
güvenliği talebi göç nedenleri arasına katılmış, 1980'li yılların sonlarından itibaren
ise “zorunlu göç” Türkiye'nin gündemine girmiştir. Göç nedenleri arasında isteğe
bağlı (ekonomik v.b. baskılar nedeniyle göç), ister zorunlu (güvenlik nedeniyle)
olsun göçerlerin konumunda iki önemli farklılık ortaya çıkmıştır. Göçü
hedefleyenler farklı konumlarda olduklarından hedefledikleri bir göç noktasını
belirleyip, oraya ulaşacak birikimle yola çıkarken, bu göçerler 1970'lerde olduğu
gibi en yakın kent merkezine veya büyük kent merkezlerine istihdam olanaklarını
araştırma şansı olmaksızın göçmektedirler. Güvenlik nedeniyle kitlesel göç
göçerlerin geldikleri noktadaki yaşam kalitesinin düşmesine yaptıkları olumsuz
katkınedeniyle geldikleri noktada açıkça dışlanmaktadırlar. Dolayısıyla göçerler
açısından göreli refah duygusu yerini, sahip olduklarını talepleri dışında yitirmeye
bağlı psikolojik yoksunluk reel yoksulluk ile de desteklenerek, göçerlerde
yoksulluğun yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu göçerlerinin
geldikleri merkezlerde zaten varolan mevcut sorunları artırıcı etkilerinin yanısıra
haklarındaki olumsuz kamuoyu baskısı ile birleşen yetersiz istihdam piyasası için
rekabet, göçerlerin geldikleri noktada dip sınıf tanımına uygun bir konuma
itilmelerine neden olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu göçerleri üzerinde
yapılmış TMMOB araştırması sorunun toplumsal boyutuna dikkati çekmektedir
Uluslararası çalışmalarda da göç ile yoksulluk arasında ciddi bir nedensellik
ilişkisi kurulmaktadır. Türkiye'de büyük boyutlarda varlığı bilinen göç ile
yoksulluk arasındaki ilişkinin gerçek düzeyini ve boyutlarını ortaya koyacak
çalışmaların eksikliğinin giderilmesi gerekmektedir. Ancak, doğru bir veri
tabanına ulaşıldıktan sonra göçten kaynaklanan yoksullukların giderilmesi için
gerekli stratejilerin oluşturulmasımümkündür.
yaklaşımını da gündeme getirmiş oldu.
Ülkelerin kendi tüketim alışkanlıklarına
bağlı olarak geliştirilen “göreli yoksulluk”
tanımına göre, minimum kalori
ihtiyacının yanı sıra, kültürel ve
toplumsal açıdan tüketimi yoksul olanlar
için de zorunlu görülen malların
kapsamına alınması öngörülmektedir.
Dolayısıyla göreli yoksulluk sınırı, bir
ulusun genel yaşam düzeyini yansıtması
ve içerisindeki eşitsizliği göstermesi
açısından yardımcıdır.
Dünya Bankası’nın geliştirmiş olduğu
“göreli yoksulluk” tanımına göre;
minimum kalori ihtiyacının yanı sıra
temel toplumsal taleplerden olan
barınma, eğitim, sağlık ve benzeri
kültürel ve toplumsal taleplerin getirdiği
ek gelir ihtiyacının mutlak yoksulluk
sınırına eklenerek artması beklenirken,
uygulamada, dolar bazında artması
beklenen yoksulluk sınırlarının ulus
devletlerce hesaplanmış mutlak eni
44
yoksulluk sınırlarının daha da aşağıya
düşürülmesini sağlayacak bir kaygıyla
hesaplandığıgörülmektedir. Çoğunlukla
mutlak yoksulluğun altına çekilen yeni
sınırlar beraberinde, “ulusal yoksulluk”
diye adlandırılan ve ülkeden ülkeye
değişen yeni kriterleri de beraberinde
getirmiştir. UNCHS (Habitat) yoksulluğa,
kent ve konut bağlamında yeni açılımlar
ve tanımlar getirmiştir. Bu bakış açısına
göre yoksulluk, sahip olma-olmama
ikileminin ötesinde, yapabilmeyapamama açısından
değerlendirilmektedir. Böylesi bir
değerlendirme yapıldığında, insan
yerleşmelerinin koşulları günün
ihtiyaçlarını da gözetir biçimde
geliştirilebilir. Bu noktada ilgi odağını
oluşturan “kent yoksulları” (urban
poverty) için çizilmesi gereken sınır,
başka tanımlarda yoksul sayılmayanları,
hatta orta gelir gruplarınıdahi içermek
zorundadır (UNCHS, 1991). Bu bakış
açısına göre kimin yoksul, kimin yoksul
Kırsal yoksulluk, ILO’ya göre, kırsal
alandaki açık veya gizli işsizlik olarak
tanımlanmakta, azalan gelir düzeyleri
nedeniyle kırsal alanda hızlı bir
yoksullaşma sürecine dikkat çekmektedir
UNDP’nin tanımına göre “insani
yoksulluk”, katlanılabilir bir yaşam için
gerekli fırsatlar ve seçeneklerden feragat
etmektir Adam Smith’in yoksulluk
tanımını esas alan bu tanımlamaya göre
yoksulluk, gelir düzeyi ile
ilişkilendirilemez çünkü, gelir ekonomik
bir kategoridir. Buna karşın yoksulluk
insani bir kategori olmak zorundadır. Bu
noktadan hareketle, insanın sağlık
hizmetlerine, temiz su kaynaklarına,
eğitim hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun
bir yaşam sürme hakkı ve
“sürdürülebilirlik” kriterlerine dayalı
olarak, yeni fırsat ve seçenekleri
kullanabilmek için gerekli altyapının
Ocak 2006
varlığı ya da yokluğu ile belirlenen
“insani yoksulluk” (human poverty)
tanımı uyarınca bir endeks geliştirilmiştir.
Ülkeler UNDP tarafından yapılan bu
endekse göre değerlendirilerek
yoksullukla mücadele stratejileri
önerilmektedir. Yoksulluk konusundaki
tanımlama çabaları, post-modernizmin
öne çıkardığı toplumdaki “ötekiler”in
marjinalliklerini yitirmesi süreci ile
birlikte yoksulluğun özel durumlarının
da tanımlanması ihtiyacınıberaberinde
getirmiştir. 1975’lerden sonra yükselen
feminist hareketin etkisiyle cinsiyet
ayrımı(sex discrimination) yerini giderek
toplumsal-cinsel ayrım (gender
discrimination) bırakınca, toplumsal
cinsiyete bağlı yoksulluk (gender
poverty) ya da yaygın bir deyişle
“kadınların yoksulluğu” tartışmalarını da
gündeme getirmiştir.
Yoksulluğun özünde toplumsal
eşitsizliklerin bir sonucu olduğundan
hareketle toplumsal cinsiyetlerin;
özellikle toplumda kadın rolü uygun
görülen bireylerin varolan toplumsal
eşitsizliklerden toplum içinde daha fazla
pay aldıkları ve fırsat eşitliklerini kültürel
ve toplumsal değerler ve normlar
karşısında kaybettikleri ve daha derin ve
daha yoğun bir yoksullukla karşı karşıya
kaldıklarına
dayanarak
geliştirilen bu
kavram beraberinde
yoksul olmanın yanı
sıra aynı zamanda
kadın olma hali de
varsa yoksulluğun
“giderilemezliği”ne
dikkat çekmektedir.
Toplumların diğer
marjinal kesimleri
olan özürlüler,
çocuklar ve yaşlılar
UNCHS’ın tanımı ile
“yoksunlar”
(destitutes)
kapsamında
değerlendirilirken,
“etnik yoksulluk”, “tek ebeveynli ailelerin
yoksulluğu” ve “gençlerde yoksulluk”
tanımlamaları cinsiyete bağlı yoksulluk
kriterlerini büyük ölçüde paylaşmaktadır.
gündeme getirmiştir. Bu noktada
yoksulluğun “derinliği” ve “yoğunluğu”
ve “süresinin” de ölçülebilmesi gerekli
müdahale ve mücadele yöntemleri
arasındaki tercihlerin oluşturulması
açısından zorunludur.
FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Teşkilatı) ve WHO (Birleşmiş Milletler
Dünya Sağlık Teşkilatı), Dünya
Bankası’nca saptanmış olan “mutlak
yoksulluk” kriterini (ki aynı tanım gelir
yoksulluğu “income poverty” olarak da
adlandırılmaktadır) esas alarak,
yoksulluğun yoğunluğunu ölçmek
amacıyla yeni bir tanım geliştirmiştir. Bu
kritere göre gelirinin tamamını harcadığı
halde, mutlak yoksulluk kriterinde esas
alınan günlük kalori miktarının yalnızca
%80’ini karşılayabilenler “ultra yoksul”
olarak tanımlanmaktadır. Dünyada bu
durumda olanlara ilişkin sayısal bilgi
verilmemekle birlikte WHO ikinci bir
kriter daha geliştirerek süre
belirlemektedir.
WHO’ın belirlemesine göre ultra
yoksulların yoksulluk durumlarının beş
yıldan daha fazla sürmesi halinde onların
durumlarının düzeltilmesinin olanaksız
olduğu savunularak bu kategoridekiler
“kronik yoksul” olarak
tanımlanmaktadır.
Sebastian Voltmaz - www.astronem.de
olmadığını saptamak çok da önemli
değildir. Önemli olan yoksul ile alt gelir
grubu ve yoksun (muhtaç) ile çalışan
yoksullar arasındaki nüansların da
oluşturulması ve kapsanmasıdır. Burada
belirtilen “yoksun” (destitutes) ancak çok
iyi koşulların sağlanması halinde
yaşamını sürdürme ve geliştirme
şansıolabilen tamamen muhtaç
durumdakileri ifade etmektedir ki bunlar
genelde özürlüler, çocuklar ve yaşlılar
olarak tanımlanmaktadır UNCHS
tarafından getirilen “çalışan yoksullar”
(working poor) kategorisi, bu grup
içindekilerin tamamının
çalıştığıanlamında da değildir. Çalışabilir
durumdaki yoksullar da bu grup içinde
sayılmaktadır. Bu grupta yer alan
çalışanlara yakın dönemde kamu ve özel
sektörün alt düzey çalışanları ile marjinal
sektörde çalışanlar da dahil edilmiştir.
“Çalışan yoksullar”ın genellenebilir
özelliği; eğitim düzeyi düşüklüğü ve
vasıfsız işgücü oluşu olarak
özetlenmektedir. Kent özelinde yaşanan
konut sorunları için “kent yoksulları”
adınıkullanan UNCHS, ülke genelindeki
konut sorununu ise “barınma
yoksulluğu” (housing poverty) olarak
tanımlamaktadır. Kırsal yoksulluk,
gelişmekte olan ülkelerde tarım
sektörünün hızla çözülerek gizli işsizliğin
açık işsizliğe dönüşmesi olgusuna
dayanır. ILO kırda yoksullaşma sürecine
özellikle istihdam açısından yaklaşarak
“kırsal yoksulluk” (rural poverty) üzerine
1979’dan itibaren eğilmiştir.
Yoksullukla mücadele çabaları,
yoksulluğun yalnızca tanımı ile
yetinilmesinin sorunun çözümünde
yeterli olamayacağı tartışmalarını da
45
Ultra yoksulluk tanımının hemen hemen
eş anlamlısı olarak Dünya Bankası’nca
“olağanüstü yoksulluk” tanımı
yapılmaktadır. Bu tanıma göre 1985 yılı
satın alma gücü paritelerine göre kişi
başına yıllık 270$’ın altında geliri olanlar
olağanüstü yoksullar (extremely poor)
olarak sınıflanmıştır. Günlük 0.74$ gelire
sahip bu olağanüstü yoksulların sayısı ise
633 milyon kişi olarak belirtilmiştir.
FAO ve WHO tarafından yapılan
çalışmalara paralel bir değerlendirme de
UNCHS tarafından yapılmaktadır.
GSMH’nın eşitsiz dağılımından
kaynaklanan yoksulluğun tanımlanması
ve eşitlikçi yeniden dağılımının
sağlanmasında, gelire dayalıyoksulluk
ölçütleri yaşanan yoksulluğun derinliği
ve yoğunluğuna ilişkin bilgi vermekten
uzaktır. Kısacası UNCHS yalnızca yoksul
sayısı ile ilgilenmez, yoksullar arasında
da varolan eşitsizlikler nedeniyle
“yoksulların nasıl yoksulların en
yoksuluna dönüştüğü” sorusunun
cevabının aranmasının, gelirin eşitlikçi
yeniden dağılımının sağlanmasına ilişkin
önlemlerin geliştirilmesinde anahtar rol
oynadığına dikkat çekmektedir.
Yoksulluk endeksi hesaplamalarında
kullanılan bir başka yöntem ise “kısa
dönemli düşme endeksi” olarak
anılmaktadır. Yoksulluk sınırı altındaki
yoksulların ortalama gelir düzeyleri
hesaplanarak, bunun GSYH içindeki
oranını belirledikten sonra, yoksulluğun
ortadan kaldırılması için ulusal
kaynakların hangilerinin yeniden
dağıtımının yararlı olabileceği konusunda
kısa dönemli düşme endeksinin yol
gösterici olabileceği kabul edilmektedir.
Bu yöntemle yapılacak ayrıntılı
çalışmalarla yoksullar arasında varolan
gelir dağılımındaki eşitsizlikler
bağlamında hesaplamalar yapılarak
yoksulluğun duyarlılığı ve yoğunluğuna
ilişkin saptamalara ulaşılabileceğinin yanı
sıra, aynı yöntemle yoksulluğun coğrafi
bölgeler, etnik yapı, yaş ve cinsiyete bağlı
olarak kategorize edilebileceği
savunulmaktadır. Gelire dayalı
yoksulluğu kullanım amacına uygun
kavramlaştırma çabalarının tamamı için
UNCHS çalışmalarında sözü edilen temel
eksiklik; yoksulluk hakkında bilinmesi
gereken tüm bilgiyi sağlamaktaki
yetersizliği noktasında yoğunlaşmaktadır.
Örneğin gelir yoksulluğu ile barınma
yoksulluğu arasında analitik ilişkilerin
kurulamaması UNCHS tarafından
yapılan eleştiriler arasında önemli bir yer
tutmaktadır.
Aynı şekilde yoksulluk konusunda felsefi
ya da siyasi bağlamda yoğunlaşan bakış
açılarının da salt gelire bağlı yoksulluk
kriterlerinden hareketle yeni açılımlar
geliştirmesinin oldukça zor, hatta
olanaksız olduğunu savunanlar da vardır.
Yoksulluğa siyasi bakış açısı, yoksulluğun
belirli ekonomik, toplumsal ve siyasal
süreç içinde tanımlanabilmesini zorunlu
kılmaktadır. Yoksulluğun siyasi
değerlendirmesi konusu bazı yazarlar
tarafından, yoksulluğu istatistiksel
uygulamaya yönelik ölçme ve hesaplama
yöntemlerinden daha anlamlı
bulunmaktadır. Bu görüşü savunan
yazarlar arasında bulunan Chambers,
yoksulların yoksulluğun belirli yönlerini
nasıl değerlendirdikleri sorusu ile
ilgilenmektedir. Chambers’ın bulguları,
yoksulların sürekli karşılaştıkları işsizlik,
hastalık gibi yaşamı olumsuz etkileyen
olguları inceleyerek, yoksulların bu
olguların yarattığı olumsuzlukların
ötesinde güvenlik duygularının da
zedelenmesi nedeniyle
saptanabilenlerden çok daha büyük
olumsuzluklarla karşılaştıkları sonucuna
ulaşmaktadır.
Doğrudan yoksulluğu konu almıyor olsa
da, Gunnar Myrdal’ın literatüre
kazandırdığı “dip sınıf” (under class)
kavramı genelde ırksal özelliklere
bağlantılı olarak yoksulluğun
kronikleşmesi ve derinleşmesi
olgusundan söz etmekteydi. 1980’lerden
sonra “dip sınıf” üzerinde yoğunlaşan
tartışmalara göre dip sınıfın temel
özelliği, niteliksiz işgücünün, işgücü
piyasası dışına atılması; kronik işsizlik,
yoksulluk ve toplumsal dezavantajlı
gruplara dahil olma olarak belirlenmiştir.
ABD örneğinde yürütülen tartışmalar,
dip sınıfın temel ögeleri arasına siyah
olmak, farklıırk mensubu olmayıözel
olarak katmaktadır. ABD’de yaşanmakta
olan yoksulluğun boyutlarının inanılmaz
artışı, zencilerin yanı sıra beyazların da
dip sınıf kavramı içinde
değerlendirilmesinin gereğine ilişkin
öncül tartışmaların başlamasına neden
olmuştur. Hartigan’a (1987) göre dip sınıf
ırklardan bağımsız, işsizleşme süreci ile
artan kronik yoksulluğu tanımlamaktadır.
Bu yeni grup, ya da yeni toplumsal sınıf,
toplumsal sınıf kategorilerinin hiçbirine
dahil edilemez, çünkü, mevcut statülerin
korunması telaşına düşmüş tüm sınıflar
tarafından dışlanmaktadırlar.
Diğer bir yoksulluk yaklaşımıise “Refah
Toplumu” anlayışının eleştirisine
dayanan Avrupa’da geliştirilen sosyal
dışlanma (social exclusion) teorisidir.
Burada temel sorun giderek büyüyen
46
marjinal denilen işsiz ve sitem içerisine
eklemlenemeyen toplumsal grupların
(etnikler, yalnız anneler, mülteciler,
özürlüler gibi) tekrar sistem içerisine
yerleştirilmesi çabasıdır. Sosyal dışlanma
yaklaşımında yoksulluk sorunu
toplumsal bir kimlik ve bireyin hukuki ve
kültürel kimliği bağlamında
tanımlanmaktadır.
Görüldüğü gibi, yoksulluk kavramının
içeriklendirilmesi ve ölçülmesine ilişkin
çalışma ve tartışmalar, yoksulluk
olgusunun hızla yaygınlaşması nedeniyle
yükselen toplumsal gerilimlere paralel bir
ivme ile 1990 yılı ve sonrası yakın tarihli
çalışmalara dayanmaktadır.
TÜRKİYE'DE YOKSULLUĞUN GENEL
DEĞERLENDİRMESİ
Çalışma kapsamında
değerlendirildiğinde yoksulluk
bağlamında yapılmış araştırmaların
hanehalkı gelir ve hanehalkı tüketim
harcamaları anketlerinin verilerine
dayandığından en yeni veri tabanının
1994'e kadar gelebildiği görülmektedir.
Bu komisyon çalışmasında Türkiye'de
yoksulluk profilini çıkarmak üzere 1994
HanehalkıTüketim
HarcamalarıAnketi'nin verilerini kullanan
en yeni çalışma olan Erdoğan'ın (1996)
çalışması esas alınmıştır.
Türkiye'de yoksulluk hakkında
genellenebilir sonuçlara ampirik
gözlemlerin ve uluslararası deneyimlerin
yardımıyla ulaşılmış ve Türkiye
yoksulluğunun yaygınlığı, derinliği,
yoğunluğu ve süresi hakkında çeşitli
saptamalarda bulunulmuştur. Ampirik
bir değerlendirme ile, Türkiyede
yoksulluğun gözle görülür bir nitelik
kazanması 1990'lardan itibaren söz
konusudur. Yukarıda belirtilen
çalışmalarda ki bir eksiklik 1994 yılında
yaşanan ekonomik krizin etkilerinin
kişisel gelir dağılımına nasıl yansıdığının
bilinmemesidir. “Sokak çocukları” diye
yaygın bir problemin yanı sıra ülke
gelenek ve göreneklerinde daha önce hiç
var olmayan “evsizler” sorunlarının bu
tarihten sonra yaşanmaya başlanmış
olması ülke gerçekliği açısından
yoksulluk probleminin büyüklüğünü
algılamaya yardımcı etmenler olarak
değerlendirilmektedir.
Tüm çekinceler saklı tutulmak kaydıyla,
yukarıda sözedilen çalışmalardan
hareketle Türkiye yoksulluğu
değerlendirildiğinde;
Kırsal alanlarda yoksulluk kentlere
kıyasla daha yaygın olmakla birlikte,
kentlerdeki yoksulluğun daha derin ve
daha yoğun olarak yaşandığı,
Bölgesel farklılıklar açısından
bakıldığında, mevcut veri tabanına göre
Güneydoğu kırsal alanının en yoksul alan
olduğunu bunu Karadeniz bölgesi
kırsalının izlediği görülmektedir. Üçüncü
en yoksul bölge ise ilginç bir biçimde
Akdeniz kırsal alanı olup, Doğu
Anadolu'daki kırsal yoksulların
Akdeniz'den daha sonra geldiğini ve
Doğu Anadolu Bölgesi'nin yoksul oranı
Türkiye ortalamasının altında olduğunu
görülmektedir. Kentsel alanlarda ise
ilginç bir biçimde yalnızca Güneydoğu
bölgesi kentsel alanı ile (%6.17) Karadeniz
kentsel alanlarının (%4.64) Türkiye
kentsel yoksulluk oranlarının üzerinde
olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu
sonuçlar tüm ampirik çalışma verilerine
aykırı olarak Doğu Anadolu bölgesinin
yoksulluğunun, kayıtdışı sınır ticareti ve
GAP Projesi desteği ile yaratılan istihdam
olanakları nedeni ile daha zengin olması
gereken Güneydoğu Anadolu
bölgesinden daha fazla olması gerekirken,
Doğu Anadolu bölgesindeki yoksulluğun
%3.77 ile Türkiye ortalaması olan
%4.6'nın oldukça altında olmasının yanı
sıra bölgeler arası kırsal yoksulluk
Dünyada Yoksulluk
Ülkeler bütünüyle dikkate alındığında ve gelişmişlik düzeyleri karşılaştırıldığında
yüksek, orta ve düşük gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Bugün Paris'li bir
orta sınıf aile, Güneybatı Asya'nın kırsal kesiminde yaşayan bir aileye oranla yüz
kat daha fazla kazanıyor, Filipinli bir çiftçi, New York'lu bir avukatın bir ayda
kazandığına ancak iki yılda erişebiliyor ve Amerikalılar, her yıl lokanta ve
süpermarketlerde 30 milyar dolar harcıyorlarsa ki bu da, Bangladeş'in Gayri Safi
Milli Hasıla (GSMH)'sına eşitse, bu durum ortada oldukça büyük bir sorunun
olduğuna işarettir Bu sorunla baş edebilmek için yoksulluğun boyutunu
belirlemek ve yoksulluğu ortadan kaldıracak politikaları ortaya koymak
gerekmektedir. Bu politikalarıuluslararasıboyutta belirlemek ancak ülkelerin
gelişmişlik düzeylerinin karşılaştırmasıile yapılmaktadır. Yoksul olan ülkelerin
kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), beklenen ömür, bebek ölüm hızları,
nüfus artışları gibi sosyo-ekonomik göstergeleri, o ülkelerin gelişmişlik
düzeylerini diğer ülkelerle karşılaştırmada en belirgin ölçütlerdir. Bu ölçütlere
UNDP 1990 yılıİnsani Gelişme Raporu'nda yer verilmektedir.
UNDP 1999 yılı Dünya İnsani Gelişme Raporu ile sanayileşmiş, gelişmekte olan ve
azgelişmiş sınıflamalarına sahip ülkelerin insana yaptıkları yatırım harcamalarını
değerlendirilerek “insani gelişme endeksi”ni oluşturulmuştur. Beklenen ömür,
eğitim alma durumu ve kişi başına Satınalmagücü Paritesi ile düzeltilmiş gerçek
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) gibi üç temel göstergeden yola çıkılarak
oluşturulan endeks uluslararası karşılaştırmalar açısından önemli bir veri tabanı
oluşturmaktadır. Türkiye bu göstergelerle 1999 yılı verilerine göre 174 ülke
arasında 86. sırada yer almaktadır. 174 ülkeden 45'i yüksek, 94'ü orta, 35'i ise
düşük düzeyde insani gelişmeye sahiptir. Yine bu 174 ülke, kişi başına gerçek
GSYİH yönünden incelendiğinde, en düşük kişi başına gelire sahip ülke olan
Sierra Leone'de kişi başına 410$ düşerken, en yüksek gelirli Lüksemburg'da bu
rakam 30,863$'dır. Yaratılan gelir ve bu gelirin kişi başına düşen payı açısından
eşitsizliğin boyutu oldukça yüksektir. Lüksemburg'da kişi başına GSYİH, Sierra
Leone'ye oranla 75 kat daha fazladır
İnsani gelişme göstergeleri dışında, ülkelerin resmi rakamları yönünden
gelişmekte olan ülkelerin ve sanayileşmiş ülkelerin bazılarında yoksulluğun
boyutu Tablo 53 ve Tablo 54'de verilmektedir.
Yoksulluğun uluslararası boyutu yanında, ülke içindeki büyüklüğü de ayrı bir
çalışma konusudur. Yoksulluğun ulusal boyutunu belirlemede, uluslararası
çalışmalarda izlenen yolun dışında farklı bir çalışmanın yapılması gerekmektedir.
Bugün uluslararası karşılaştırmalarda gelişmiş ülkeler arasında yer alan ABD'de
bile, günlük 14.4 $'ın altında gelire sahip yoksul insan oranı %14.1 civarındadır.
Öyleyse her ülkenin kendine göre bir yaşam standardı ve bu yaşam standardının
altında olan yoksul insanları vardır. Yoksulluk ulusal boyutta ülkeden ülkeye
farklılık göstermektedir.
Ocak 2006
47
sıralamasında da dördüncü sırada olması
dikkat çekici unsurlardır. Bu çalışmalar
bölgelerin Gini oranları ile test
edildiğinde, gelir eşitsizliğinin en yüksek
olduğu Marmara bölgesinin yoksulluk
oranlarının Türkiye ortalamasının çok
altında belirlenmiş olmasıda dikkat çekici
bir başka göstergedir. Nitekim Gini oranı
göstergeleri Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde büyük ölçüde
“yoksullukta eşitliğin” sağlandığını
göstermektedir.
Türkiye'de yoksulluğun cinslerarası
paylaşımında dikkate değer bir eşitsizlik
görülmemektedir. Çünkü, çalışma
hanehalkları bazında yapılmıştır ve
yoksul ailelerin cinsiyet ayrımı
olmaksızın bütün fertleri yoksuldur.
Oysa, kadın aile içinde de eşitsiz
koşullara sahiptir. Aile ekonomisinin
idaresi, mülk sahipliği vb. açılardan
bakıldığında, yoksul sayılmayan pek çok
ailedeki kadınların aslında yoksul olduğu
sonucuna varılması beklenmektedir.
Bu nedenle, mevcut veri tabanı bu yönde
bilgi vermemekle birlikte kadınlar,
erkeklere nazaran daha yaygın ve daha
yoğun bir yoksulluk sorunu ile karşı
karşıyadır.
Yoksulluğa yaş grupları açısından
bakıldığında, 0-14 yaş grubunun en ciddi
risk altında olduğu bilgisine mevcut veri
tabanı ile ulaşılmaktadır. 0-14 yaş
grubunda kırsal alanda kız çocukları,
kentsel alanda ise yoksulluk açısından
çok daha yüksek risk altında olduğu
sonucuna varılabilmektedir.
Yoksulluk açısından tüm uluslararası
kaynaklarca “yoksun” tanımı ile özel
olarak korunması gereken grup 65 yaş
üstü yaşlılar olmasına karşın mevcut
verilerde bu grup risk altında
görünmemektedir. Veri tabanının
özelliğinden kaynaklanan bu farklılık
gözardı edilerek, oluşturulacak
politikalarda yaşlılar için özel önlemler
geliştirilmesi talebi benimsenmiştir.
Öğrenim durumu açısından mevcut veri
tabanı beklendiği yönde sonuçlar
vermektedir. Öğrenim düzeyinin
düşüklüğü veya yokluğu yoksulluk ile
doğrudan ilişkili görülmektedir. Kırsal
alanda İlkokul üstü eğitim gören
yoksullarda önemli düşmeler görülürken,
kentsel alanlarda yoksulluk lise dengi
eğitim düzeyindekiler arasında da
problem olmaktadır. Kısacası
yoksulluğun aşılmasında eğitim
düzeyinin yükseltilmesi önemli bir araç
olarak görülmekle birlikte özellikle
kentsel alanlarda lise üstü eğitim düzeyi
yoksulluğun aşılma eşiği olarak kabul
edilebilir.
12 yaş ve üstü nüfusu medeni hal
açısından ise Türkiye nüfusunun %92.2'si
(DİE, 1993, Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması) resmi nikahlı olup, 1996
verilerine göre Türkiye ortalama evlilik
yaşı kentlerde kadınlarda 22.3, erkeklerde
26.2, kırsal alanda ise kadınlarda 21.7,
erkeklerde 25.2'dir. Vasi oluru ile yasal
evlenme yaşının kadınlarda en erken 15,
erkeklerde 17 olduğu ve nüfusun
%92.2'sinin resmi nikahlıolduğu bilinen
bir ülkede medeni halin resminin 12 yaş
üstü nüfus için yapılması hiç
evlenmemişler grubunun yoksulluğunu
oldukça yüksek çıkarmıştır. Nitekim, elde
edilen verilere göre, yoksul evliler ile
yoksul bekarların oransal olarak hemen
hemen eşit gibi görünmesinin temel
nedeni, veri tabanındaki bu özellikten
kaynaklanmaktadır.
Medeni durum açısından yoksulluğun
evlilik ya da bekarlıkla doğrudan
bağıntısımevcut verilerle kurulamamakla
birlikte, uluslararası kaynaklar, yalnız
yaşamak zorunda kalanların marjinal
geçinme maliyetlerinin daha yüksek
olması nedeniyle daha yoğun bir
yoksulluğun yaşandığı gerçeğine dikkat
çekmektedirler. Türkiyedeki eşi ölmüş,
boşanmış ya da yalnız yaşayanların
uluslararası bulgulara paralel bir biçimde
yoksulluk açısından çok daha yüksek risk
altında olduğu sonucuna
varabilmekteyiz. Eşi ölmüş, ayrılmış ya
da yalnız yaşayanın kadın olması hali
yoksulluk olurken, kırsal alanda bu
durumda olan kadınların, kentsel alanda
aynı konumdaki kadınlara kıyasla biraz
daha korunmalı oluşunu, geleneksel
değer yargılarının kırsal alanlarda hala
güçlü oluşu ile açıklamak mümkündür.
Çalışma durumuna göre yoksulların
durumu incelendiğinde çarpıcı bir
biçimde çalışan yoksulların oranının
çalışmayan yoksullardan daha fazla
olduğu gerçeği görülmektedir. Bu
çalışmanın veri tabanının da 12 yaş üstü,
iktisaden faal olmaması gereken 65+ yaş
grubu ile yasal olarak tartışmalı12-15 yaş
grubunu içermesine rağmen çalışanların
yoksulluğunun çalışmayanların
yoksulluğundan daha fazla oluşu Türkiye
asgari ücret politikalarının yanı sıra
kayıtdışı ekonomide düşük ücretli
istihdamın yaygınlığı ile açıklanabilir.
TİSK yukarıda belirtilen görüşe
katılmayarak bunun “subjektif ve
temelsiz bir yaklaşım” olduğunu
belirterek bu yaklaşımın sözkonusu
olguda Türkiyein sosyoekonomik
yapısına damgasını basan tarım sektörü
gerçeğini ihmal ettiğini ifade etmektedir.
İktisadi faaliyet kollarına göre yoksulluk
mevcut veri tabanı ile beklenen yönde bir
gelişme göstermektedir. Tarım
sektöründe görülen yaygın yoksulluğu,
kayıt dışıistihdamın yaygın olduğu inşaat
ve ulaştırma sektörleri izlemektedir.
Yoksulluğa meslekler açısından
bakıldığında, tarım ve ormancılıkla iştigal
edenlerin sektörel yoksulluğu mesleki
sıralamada da korunurken kendi
hesabına çalışan işletmecilerin de ağır bir
yoksullukla karşı karşıya oldukları
görülmektedir.
Yoksulluğa hanehalkı kompozisyonu
açısından bakıldığında, genellenebilir bir
sonuç olarak Türkiye ortalama aile
büyüklüğü olan 4.5 kişinin yoksulluk
açısından adeta bir sınır oluşturduğu
görülmektedir. 3 ve daha fazla çocuklu
aileler yoksulluk açısından ciddi bir risk
taşımaktadır.
Türkiye'de engellilik ya da yaşlılık
yoksulluk açısından özel olarak
gözetilmesi gerekmeyen bir durum gibi
görülmektedir. Oysa, uluslararası
araştırmalar özürlülük halinin çok ciddi
bir yoksullaşma nedeni oluşturduğunun
altını çizerek bu grubu “yoksunlar”
tanımına sokarak yoksulluğu en derin ve
en yoğun biçimde yaşayan çocuk ve
yaşlılar ile aynı kategori de
değerlendirmektedir ki bu değerlendirme
kanımızca Türkiye yoksulluk politikaları
oluşturulurken aynen korunmak
zorundadır.
Türkiye'de yapılan araştırmalarda göç ile
yoksulluk arasında ilişki kurulabilme
olanağı bulunmamaktadır. Ancak
uluslararası araştırmalar göç edenler
açısından ciddi bir yoksulluk riskine
dikkat çekmektedir. Türkiyede İran-Irak
savaşının yanısıra eski Yugoslavya'nın
parçalanması, Bulgaristan'da yaşanan iç
sorunlar vb. dış göç dalgaları yaşanmış,
göçerlerin iaşe ve ibatelerinin ekonomiye
yarattığı ek yükün yanısıra göçerlerin geri
dönmeyenlerinin de yoksullar ordusuna
katıldığı gözlenmiştir. Türkiyede özel
durumlarda yaşanan dış göçün yanısıra
bir başka önemli sorun iç göç olmaktadır.
İster ekonomik nedenlere
dayalıgöçerlerin kendi talebiyle ve isterse
güvenlik gerekçesiyle göçerlerin isteği
dışında gerçekleşsin, göçer nüfusun
yoksullaşmasıve göçtüğü noktada “dip
48
sınıf” tanımına uygun bir biçimde
dışlanarak eski konumundan daha yoğun
bir yoksullaşma sürecine itilmesi
kaçınılmaz olmaktadır. İç göç yalnız
göçerler açısından değil, göç veren ve göç
alan yöreler açısından da yoksullaşma
nedeni olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinden yoğun bir biçimde
göç alan Antalya ve Mersin illerinin göç
öncesi ve sonrası konumları göç alan
yörelerin de yüz yüze kaldığı
yoksullaşma sürecindeki artışın tipik bir
göstergesidir.
Hanehalkıanketlerinden hareket eden
yoksulluk araştırması verilerine göre
Türkiye yoksullarının oturduğu
konutların hemen hemen hepsi sobalı,
ülke inşaat standartlarının genel
kabullerine uygun bir biçimde 100 m2 ve
daha altında genellikle bağımsız ev veya
gecekondu olup, bu konutlar azgelişmiş
veya gecekondu bölgelerinde
yoğunlaşmaktadır.
Deprem bölgesindeki ani yoksullaşma
olgusu Türkiye yoksulluk
politikalarıiçinde özel bir yere sahip
olmak zorundadır. Daha önce büyük bir
bölümü yoksul olmayan yaklaşık 300 bin
kişi deprem nedeniyle mülksüz ve işsiz
konuma düşerek çok ani ve çok derin bir
yoksulluk durumu ile karşı karşıya
kalmıştır. WHO tarafından yapılmış olan
çalışma, deprem bölgesinde yaşanan
yoksulluk için yapılmış hiçbir özel
çalışma olmamasına karşın, bu bölgede
yaşanmakta olan yoksulluğun ultra
yoksulluk düzeyinde olduğunu açıkça
göstermektedir.
FAO ve WHO tarafından yapılmış olan
çalışmalarda gelirlerinin
tamamınıharcadıklarıhalde minimum
kalori ihtiyacının ancak %80'ini
karşılayabilenler ultra yoksullar olarak
tanımlanmaktadır. Deprem bölgesindeki
nüfusun çok önemli bir bölümü gelirinin
tamamını kaybetmiş durumda olup,
yardım biçiminde sağlanan gıda ile
beslenmektedir. Bu durumda anılan gıda
yardımlarının kesilmesi ile birlikte ciddi
bir açlık sorununun yaşanması
kaçınılmaz olacaktır. Yine FAO ve WHO
ultra yoksulluk halinin 5 yıldan daha
uzun sürmesi halinde yoksulluğun bir
daha aşılamayacağı ve kronik hale
geleceğinden söz etmektedir ki bu tespit
kanımızca da geçerli olduğundan deprem
bölgesindeki yoksulluğun aşılması
bağlamında özel ve ivedi tedbirlere gerek
duyulduğu görüşüne ulaşılmaktadır.
Heeley Kent Çiftliği - www.heeleyfarm.org.uk
Londra'da, sadece üçü yerel
yönetim tarafından işletilen
toplam 17 kent çiftliği
bulunmaktadır. Söz konusu
üç çiftliğin dışındakilerin
tamamı özel girişimciler
tarafından oluşturulan ekipler
tarafından işletilmektedir.
Kent Tarımının Finansmanı ve
Londra Kent Çiftlikleri
Kent tarımının bir şekli olarak değerlendirilen Kent Çiftlikleri, Birleşik Krallık'ta yeni
olmasına rağmen, önemi her geçen gün artan bir kavramdır. Kent tarımının geleceği;
günümüzün kalkınma yaklaşımlarına, toplumsal uyuma, sosyal katılıma ve biyolojik
çeşitliliğe uyum sağlama yeteneğine bağlıdır.
BİRLEŞİK KRALLIKTA KENT TARIMI
B
Beacon Mbiba
Urban and Peri-Urban
Research Network (Peri-NET),
South Bank University, UK
Ocak 2006
irleşik Krallık'taki kent tarımı
kavramının açık bir tanımını
vermek oldukça zordur.
Konuyla ilgili yazarlar, bu
kavramı genellikle kentsel
alanlarda yapılan tarımsal
aktiviteler ve gıda üretimi
şeklinde tanımlamaktadır. Howe
(2001), kentlerde yapılan gıda
üretiminin, evlerin arka bahçelerinde, pencere önlerinde, halk
bahçelerinde, seralarda, tahsis
edilen alanlarda ve kent çiftliklerinde yapıldığını belirtmektedir.
Birleşik Krallık'taki kent tarımı
pratikte, gıda üretimini artıran ve
Gündem 21'e katkı sağlayan tüm
aktiviteler şeklinde tanımlanabilir
(Iles, 2001).
Sürdürülebilirlik ve Gündem 21
bağlamında yapılan bu
tanımlama, kent tarımının sadece
gıda üretimi ve kümes
hayvancılığı gibi konularla
ilişkilendirilerek yapılan
tanımlamasını geliştirmektedir.
Garnett (1996), bugün Birleşik
Krallık'ta var olan tipik kent
tarımı uygulamalarını şu şekilde
sıralıyor: Kent çiftlikleri, tahsis
edilen alanlar, halk bahçeleri,
meyve bahçeleri, yerel
yönetimlere ait ya da kiralık
çiftlikler, konutlara ait bahçeler,
okul ve hapishanelerde bulunan
alanlar. İlgili kimse ve alan
miktarına göre yapılacak olan
değerlendirmede, alan tahsisleri
başta gelmektedir. Iles (2001),
ülke sınırları içerisinde; 65 kent
çiftliği, 1200 halk bahçesi ve
yaklaşık 70 okul çiftliği ve
300.000'in üzerinde tahsis edilmiş
alan olduğunu tahmin
etmektedir.
Bahsi geçen tahsis edilmiş alanlar,
Birleşik Krallıktaki bir çok yerel
yönetim tarafından isteklilere
49
kiralanan küçük arazi
parçalarıdır. Bu alanların büyük
çoğunluğunun mülkiyeti yerel
yönetimlere ait olsa da (Bradford
%100, Leeds %90) bazı özel
alanlarında bu amaçla kiralandığı
görülmektedir (Howe ve Wheeler
1999: 17). Yerel yönetimlerin bu
alandaki üstünlüğü tüm ülke
çapında görülmektedir. Bununla
birlikte, yerel yönetimler sadece;
alanın çitle çevrilmesi, sulama ve
yol yapımı gibi alt yapı
çalışmalarında yardımcı
olmaktadır. Tarımsal aktiviteler
için gereken kaynakların elde
edilmesi, tamamen kentli
çiftçilerin veya kiracıların
sorumluluğundadır. Alan
tahsisleri sadece ticari amacı
olmayan kişiler için söz
konusudur. Bu alanlarda
yetiştirilen ürünler çoğunlukla
meyve ve sebzedir.
Tahsis edilen alanlarla karşılaştırıldığında
kent çiftliklerinin oldukça yeni bir
kavram olduğu görülür. Kent
çiftliklerinin büyük bölümü istekli
gruplar tarafından, kullanılmayan ya da
atıkların boşaltıldığı alanlarda
kurulmuştur. Yaklaşık olarak yılda 3
milyon kişinin kent çiftlikleri ile
ilgilendiği bilinmektedir (Iles, 2001). Bu
alanların artan önemi sadece yapılan gıda
üretiminden ileri gelmemektedir. Sosyal
bütünleşme, biyolojik çeşitlilik ve çevre
eğitimi gibi konularda oynadıkları
rollerin etkisi de büyüktür (Howe 2001;
FCFCG 2002).
destekler oldukça azdır. Şekil 1' de,
Woodlands Çiftliği'nin 2001 yılında yerel
yönetimden hiçbir ödenek almadığı
görülebilir. Çiftliklerde yapılan çalışmalar
sırasında ihtiyaç duyulan kaynakların
büyük kısmı hayırseverlerden ve her
türlü kişisel bağıştan sağlanmaktadır.
Ayrıca, bu çiftliklerde gönüllü olarak
çalıştıkları için personel harcamalarını
büyük ölçüde azaltan kişilerin katkıları
da unutulmamalıdır. Kent Çiftlikleri ve
Halk Bahçeleri Federasyonu (FCFCG
2002), Londra'da bulunan çiftliklerde
yıllık olarak yaklaşık 1000 gönüllünün
düzenli biçimde çalıştığını bildirmektedir.
LONDRA KENT ÇİFTLİKLERİ
Londra'da, sadece üçü yerel yönetim
tarafından işletilen toplam 17 kent çiftliği
bulunmaktadır. Söz konusu üç çiftliğin
dışındakilerin tamamı özel girişimciler
tarafından oluşturulan ekipler tarafından
işletilmektedir. Diğer yandan, tahsis
edilmiş alanların 300 yıldan fazla bir
geçmişe sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Kent çiftliklerinin hiçbiri 30 yıllık bir
geçmişe bile sahip değildir. Bunların
genel organizasyonları; 1980 yılında
kurulan, Kent Çiftlikleri ve Halk Bahçeleri
Federasyonu (FCFCG) tarafından
yapılmaktadır. Bu federasyonun,
bünyesinde yarı zamanlı çalışan iki
kişinin bulunduğu Londra bürosu, 2000
yılında açılmıştır.
FİNANS KAYNAKLARININ
DEVAMLILIĞI
Piyango Fonundan elde edilen
finansman
Çiftlikler, Piyango Fonundan gerek
sermaye yatırımı ve gerekse sürekli
harcamalarda kullanılmak üzere önemli
ölçüde finansman sağlamaktadır. Bu
finansman için; Toplum Fonu, Miras
Piyango Fonu ve Yeni Fırsatlar Fonu'na
başvuru yapılmaktadır. Çiftlikler bu
aşamada, ülke çapındaki birbirinden
farklı pek çok başvuruyla rekabet etmek
zorundadır. Toplum Fonu, 2002-2007
yılları arasında önceliği; çocuklar, gençler,
siyahlar ve etnik azınlıklar, mülteciler,
yaşlılar, engelliler ve ekonomik sıkıntı
yaşanan bölgelerde yaşayan kimselere
tanımıştır. Vauxhall Çiftliği, bu çerçeve
içerisinde başlattığı mültecilere yönelik
program sayesinde ödenek alabilmiştir.
Bununla birlikte, söz konusu fonların
Tablonun son satırında da görüldüğü
gibi, kent çiftliklerine hükümet veya yerel
yönetimler tarafından yapılan doğrudan
birer kamu kaynağı olmaları nedeniyle
var olan politik ortamın etkisi altında
olduğu da bilinmelidir. Oluşabilecek
ihtilafların azaltılması ve yürürlükteki
desteklerin artırılması için ilgili grupların
projelerinin kentin gelişimine yaptığı
olumlu katkıları başarılı biçimde
belirtmeleri gerekir. Birleşik Krallık
örneğindeki kent çiftlikleri; yaşlıların,
çocukların, eğitimin ve sosyal birlikteliğin
“dilini konuşmak” zorundadır.
Fon Taleplerindeki Rekabet
Londra'da bulunan çiftliklerin büyük
kısmı kaynak bakımından sıkıntı
yaşamakta ve hayır severlerden gelen
hibeler olmaksızın ayakta
duramamaktadır (FCFCG 2002). Bununla
birlikte söz konusu hibelerin elde edilme
sürecinde bile, ortaya konan plan ve
getiriler gibi belirli kriterlere bağlı olan
önemli bir rekabet yaşanmaktadır (Howe
2001). İyi hibelerin elde edilmesi, yetenek
ve bilgi birikimi sahibi olan ve etkin
biçimde örgütlenmiş grupların başarılı
çalışmalarına bağlıdır. Bunun yanında
ilgili grupların, kaynaklarını birlikte
kullanmak ya da özellikle benzer
projelerle yapılan hibe başvurularında
birlikte hareket etmek gibi yöntemlere de
sıcak bakması gerekmektedir.
Çevre sağlığı ve kalkınmanın
beraberinde getirdiği sorunlar
Aynen gelişmekte olan ülkelerin
kentlerinde görüldüğü gibi, Londra'daki
kent tarımı uygulamalarında da toprağa
ulaşım konusunda büyük sıkıntılarla CG
Tablo 1 Londra kent çiftliklerinin çeşitliliği İki örnek
Özellikler
Woodlands Çiftliği
Yüzölçümü
Konumu
Yoksulluk Düzeyi
Yönetim Yapısı
Toplam İş Hacmi
Personel
Yaklaşık 360 Dönüm
Londra dışında, Greenwich kasabası yakınlarında
Londra ve BK için ortalama yoksulluk düzeyi
Kayıtlı hayırseverler, özel firmaların sınırlı garantisi
Yaklaşık 160,000 ₤
Gönüllü yönetim komitesi, bir tam zamanlı memur,
bir çok farklı komite ve gönüllü kimse
Halktan pek çok kişi için doğal yaşam ve
çevre konularında eğitimler ve
diğer sosyal fırsatlar
Aktiviteler
Fon kaynakları
Vauxhall Kent Çiftliği
Fonlardan %20 ve geri kalan kısım bağışlardan ve
özel sektörden. İşletme maliyetleri yıllık en az
100.000 ₤
50
Yaklaşık 10 Dönüm
Londra içinde, Lambeth bölgesinde
Londra’nın en yoksul bölgelerinden biri
Kayıtlı hayırseverler, özel firmaların sınırlı garantisi
Yaklaşık 140,000 ₤
12 üyeli yönetim komitesi, 4 tam zamanlı memur,
2 yarı zamanlı çalışan ve 26 gönüllü
Kentlerde yaşayan kişi ve gruplar için eğitim ve
diğer sosyal aktiviteler. Bazı kolejlerle yapılan
işbirliği sonucunda, öğrencilere daha sonra tam
zamanlı iş bulmalarına yarayacak hayvan bakımı
sertifikası (1. kademe) verildiği kurslar.
Fonlardan %30 , bağış ve diğer yardımlar % 40,
diğer %10. İşletme maliyetleri yıllık en az 65.000 ₤
11. sayfadan
REFERANSLAR
karşılaşılmaktadır. Bunun yanında; altyapı, toprak kirliliği,
hırsızlık, çeşitli fiziksel zararlar, tarımsal girdilere ulaşım ve
ürünlerin pazarlanması konularında yaşanan sorunlar da büyük
önem arz etmektedir. 2000 ve 2001 yılları arasında yaşanan gıda
kaynaklı salgın hastalıklar nedeniyle, kent çiftliklerine halk sağlığı
konusunda eleştiriler yöneltilmiştir. Londra'daki kent çiftlikleri ile
ilgili bir tek olumsuz rapor olmamasına rağmen, çiftlikler uzun bir
süre halka kapanmıştır (FCFCG 2002). Bu tarihten itibaren
toplumda kent çiftliklerine karşı yersiz bir şüphe uyanmıştır.
Küçük baş hayvancılığın da yapıldığı çiftliklerde ise hayvan
hakları örgütleri ve artan sigorta bedelleri nedeniyle bir çok sorun
yaşanmaktadır. Bu nedenle, tüm kent tarımı uygulamalarında ve
özellikle kent çiftliklerinde sağlık konusunda yüksek seviyede
önem verilmeli ve yürütülecek kampanyalarla halkın güveni
yeniden sağlanmalıdır.
Toprak mülkiyetinin güvenliği
Kent çiftliklerinin başlangıç maliyetlerinin 150.000 ₤ ve yıllık
ortalama maliyetlerinin 50.000 ₤ olduğu, bu yüzden ulusal ve yerel
yönetimlerden destek sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Yeni
çiftlikler kurulmadan, var olanların ihtiyacı olan finansmanın
sağlanması gerekmektedir. Çiftliklerin mülkiyet hakları, hükümet
tarafından verilen hibeler çerçevesinde garanti altına alınmaya
ihtiyaç duymaktadır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise
yerel yönetimlerin uzun vadeli kira sözleşmelerini hayata
geçirmesi gerekir. Böylelikle, halktan pek çok insan ve iş çevreleri
destek ve yatırımlarını çiftliklerin hizmetine sunabilir.
Kaynakların çeşitliliği
Kent tarımı projelerinin ihtiyaç duyduğu kaynak desteği sadece
parasal boyutta olmayabilir. Çeşitli ekipmanların sağlanması,
hizmet ve uzmanlık alanlarında destek verilmesi de mümkündür.
Özel firmalar oldukça önemli destek merkezleridir.
Pek çoğu, toplum konusundaki hassasiyetlerini göstermek
amacıyla çalışmalar yapar. Diğer yandan, bu firmalarda çalışan
işçilerin de sıradan ailelere mensup, geçim sıkıntısının ne demek
olduğunu bilen kimseler olduğu da ortadadır.
Eğitim
Kent tarımı sadece gıda üretimi ile ilgili bir kavram değildir.
Kentlerdeki çevre, eğitim ve çeşitli rekreasyon çalışmalarına
vereceği katkılar pek çok kimse için yeni gelir kaynakları anlamına
gelebilir. Sahip olunan farklı amaçların yanında, çiftliklerin son
dönemde özellikle eğitim çalışmalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Bununla birlikte, sektörün potansiyeli bilinenin çok daha
REFERANSLAR
- Crouch, D. 2000. Reinventing Allotments for the twenty-first Century: The United Kingdom Experience. Paper presented at the International Society for
Horticultural Science 523: XXV International Horticultural Congress, Part 13: New and Specialized Crops and Products, Botanic Gardens and HumanHorticulture Relationship. Online: http://www.actahort.org/books/523/523_18.htm
- Crouch, D and Ward, C. 1988. The Allotment: its Landscape and Culture. Faber and Faber, London.
- Crouch, D, J Sempik and R Wiltshire. 2000. Growing in the community: a good practice guide for the management of allotments. Report for the
Department of the Environment, Transport and Regions, The Greater London Authority, The Local Government association and the Shell Better Britain
Campaign, London.
Federation of City Farms and Community Gardens. 2002. Future Directions of City Farms in London. A Study Funded by the Mayor of London. Greater
London Authority (www.london.gov.uk) and Federation of City Farms and Community Gardens, London.
- Garnett, T. 1996. Harvesting the cities. Town and Country Planning 65 (October): 264-266.
- Howe, J. 2001. Nourishing the city. Town and Country Planning. 29 - 31.
- Howe, J and Wheeler, P. 1999. Urban Food Growing: The Experience of Two UK Cities. Sustainable Development 7: 13-24.
- Iles, J. 2001. Social Participation and the Role of City Farms and Community Gardens. Urban Agriculture and Sustainable Cities Conference: Urban
agriculture, landscape and the sustainable city. 29th June 2001, The University of North London.
- Woodlands Farm Trust. 2001. Report of the Trustees and Financial Statement for the Year Ended 31 March 2001. London.
Ocak 2006
ötesindedir. Örneğin okullarla
ilgili olarak, düzenli dersler
verilmesi veya özellikle yaz
sezonunda yapılacak eğitim
çalışmaları değerlendirilebilir.
Toplumun motive edilmesi ve
gönüllü çalışma
Sürdürülebilir kalkınma, bireylerin
sorumluluk almaları ve kapasitelerini sürekli olarak geliştirmeleri
ile mümkün olabilir. Kent çiftlikleri, toplumsal yönü büyük olan
projelerin hayata geçirildiği çok
amaçlı alanlar olarak değerlendirilmelidir. Mülkiyetin önemi göz
önünde bulundurularak, bireylerin
tarımsal aktivitelerde
bulunabilecekleri alanlara sahip
olmaları sağlanmalıdır.
Not: Londra'da bulunan ve yerel
yönetime ait olan kent çiftlikleri
şunlardır: Newham Kent Çiftliği,
Hounslow Kent Çiftliği ve
Waltham Ormanı içindeki Brookes
Çiftliği.
Kent Tarımı Seminerleri Sonuç Bildirisi
10-11-12 Ağustos tarihlerinde, UYD (Ulaşılabilir Yaşam Derneği) tarafından düzenlenen Yoksullukla
Mücadelede Bir Alternatif “Kent tarımı” seminerleri esnasında yapılan görüşme ve toplantı sonucunda, biz
aşağıda imzası bulunan kuruluşlar Kent Tarımı'nın ülkemizde ve özellikle büyük kentlerde geliştirilmesi için
bu bildiriyi yayınlamayı uygun bulduk.
Kent Tarımı, İstanbul ve Türkiye'nin diğer bir çok ilinde, geçmişten günümüze kentsel çevre tasarımı, gıda
zincirinin ve sürdürülebilir kentsel kalkınmanın pek fark edilemeyen halkası olarak önemli bir yere sahip
olmuştur. Gürpınar'da yürütülen Kent Tarımı Projesi, eksik kalan yanları ile birlikte, özellikle yoksullukla
mücadele ve risk altındaki grupların gıda güvencesinin sağlanmasında önemli başarılar sağlamış ve bundan
sonra geliştirilecek projeler için model olma özelliğini kazanmıştır. Aynı zamanda, proje alanı kent içinde
yeşil ve güzel bir görüntü yaratarak, sürdürülebilir kent alanı da yaratmaktadır. Diğer yandan, projeye
katılan kadınların sosyal ve ekonomik yaşam standartlarında görülen değişiklikler, cinsiyetler arasında
eşitliğin sağlanması açısından önemli açılımlar sağlamaktadır.
Biz aşağıda imzası olan kurumlar olarak; kentlerimizde gıda güvenliğini arttırmak, kent yoksulluğuna
eğilmek, kentsel çevre ve sağlık yönetimini iyileştirmek ve daha katılımcı yönetişim biçimlerini olası kılmak
ile kentsel bio-çeşitliliği korumak adına İstanbul ve diğer kentlerde uygulanan kentsel tarım deneyimlerini
teşvik ederek kent yöntemlerini geliştirme iddiamızı yineliyoruz.
Biz buradaki kuruluşlar, yılda en az bir kere, kent planlama ve toprak kullanımı, atık suyun ve organik katı
atığın yeniden kullanımı, kent tarımına yönelik kredi ve pazarlama konularındaki metodolojiler, temel ilkeler
ve mekanizma araçlarını geliştirme ve yayma konusunda kendimizi görevli kılıyoruz. Tüm kamu ve özel
tarafların kent tarımının uygulanması, teşvik edilmesi ve her yönden desteklenmesi alanlarında yapılacak
çalışmaları benimsemeleri için davet ediyoruz.
Eylem Planı
1- Kent tarımını destekleyen ve içinde olmak isteyen tüm kurumlar ile bir ağ kurularak birlikte çalışma
koşullarını yaratmak.
2- Uluslar arası alanda benzer çalışma yürüten kurumlar ile ilişki kurarak daha geniş ağlara dahil olmak ve
dünya ölçeğinde gerçekleştirilen konu ilgili her türlü çalışma ve deneyime ulaşmanın koşullarını yaratmak
3- Tanıtım toplantıları, sunumlar vs ile belediyelerin ve şehir plancıları odalarının gündemine “imar
planlarına kent tarımı kavramının da sokulması için çalışma başlatmak
4- Uygulama örneklerini yaşama geçirerek yoksullukla mücadele ve gıda güncesinin sağlanmasında etkili
önlemler almak.
Kalkınma alanında çalışan tüm resmi ve sivil kurumları, tarım ile ilgili çalışma yürüten araştırma enstitüleri
ve üniversiteleri ve özellikle de tüm belediyeleri bu bildiriye sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Bu yayın Avrupa Birliği
desteğiyle oluşturulmuştur. Bu
yayında geçen görüşler hiçbir
şekilde Avrupa Birliği görüşlerini
yansıtmamaktadır. Proje Avrupa
Birliği Komisyonu tarafından
finansal olarak desteklenmekte
ve Türkiye İş Kurumu tarafından
yürütülmekte olan Aktif İş Gücü
Programları kapsamında
gerçekleştirilmektedir.
Avrupa Birliği Tarafından finanse edilen ve İŞKUR tarafından yürütülen Aktif
İstihdam Tedbirleri Programı kapsamındaki KENT TARIMI PROJESİ, Ulaşılabilir
Yaşam Derneği (UYD) tarafından, Gürpınar Belediyesi (İstanbul/ Büyük Çekmece)
işbirliği ile hayata geçirilmektedir.
Katkılarınız için 2500 kelimeyi geçmeyen, illüstrasyonları mümkünse dijital ortamda, referans ve giriş bölümü bulunan makalelerinizi bekliyoruz. Ayrıca göndereceğiniz tüm
resim ve ilgili çalışma konferans ve yayınlarla alakalı bilgi gönderebilirsiniz. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz reklam ve ilanlarınız için; Sıraselviler Cad. Liva Sok.
No:13/4 Beyoğlu / İstanbul, 0 212 243 99 80 no'lu telefon ve 0 212 243 98 25 no'lu faks numaraları ve ayrıca www.uyd.org.tr web sitesi aracılığı ile başvurabilirsiniz.
Kent
Tarımı
Dergisi
ÖZEL SAYI
No.3, Ocak 2005
Kent Tarımı Dergisi; Kent
Tarımı İçin Kaynak
Merkezi (RUAF) ve ETC
Hollanda tarafından
yürütülen ve DGIS
Hollanda ve IDRC
Kanada tarafından
finanse edilen program
çerçevesinde
basılmaktadır.
Kent Tarımı Dergisi
4 ayda bir basılır.
www.kenttarimi.org
İngilizce olan yayına
www.ruaf.com
adresinden ulaşılabilir.
Bu Sayıda Yer Alan
Yazarlar
- Çağdaş Kaya
- Paul J. Kaldjian
- Luc J. A. Mougeot
- Henk de Zeeuw
- Sabine Gündel
- Cesar Jaramillo Avila
- Rene van Veenhuizen
- Takawira Mubvami
- Robert M. Pederson
- Alleen Robertson
- Gordon Prain
- Prof. Dr. Nükhet Hotar
Başargan
- Beacon Mbiba
Sorumlu Editör
René van Veenhuizen
(Urban Agriculture
Magazine)
Editör
Çağdaş KAYA
Tasarım
Jan Hiensch, Leusden
Atilla Akın, Türkiye
Baskı
DataPrints®, İstanbul
Adres
Sıraselviler Cad. Liva Sok.
No:13/4 Beyoğlu,
İstanbul / Türkiye
Tel: +90.212.2439980
Fax: +90.212.2439825
www.uyd.org.tr
([email protected])
www.ruaf.org
([email protected])

Benzer belgeler