w w w .k e n tta rim i.o rg Kısa Bir Yolculuk
Transkript
w w w .k e n tta rim i.o rg Kısa Bir Yolculuk
Gürpınar Kent Tarımı Merkezi ÖZEL SAYI, OCAK 2006 www.kenttarimi.org Gerçek Gündem İçinde Kısa Bir Yolculuk Gürpınar Kent Tarımı Projesi Pek çoğumuzun üzerinde uzlaştığı ve belki de çaresizliğimizin dile getirildiği onlarca benzeri gibi söylemekten bıkmadığımız bir cümleyle başlayalım: “Türkiye'nin bir görünen, bir de gerçek gündemi vardır.” G Başyazı Çağdaş Kaya Editör örünen gündemi açıklamaya çalışmak ve bu gündemi oluşturan olaylara bu makalede de yer vermek, hem gereksiz hem de yanlış olacaktır. Zira, “Görünen gündem” kavramını okuduğunuz an aklınıza gelen siyaset ve magazin olayları, taşıdıkları sihirli güçle bu makale üzerinde de tahakküm kurabilirler. Bu yüzden vakit kaybetmeden Türkiye'nin gerçek gündemine, yani yoksulluk (hemen ardından yolsuzluğun da gelmesi gerek ancak şimdilik bu konuya girmeyeceğiz) ve yoksullukla mücadelenin etkin ve samimi örneklerine gelelim. Yaklaşık bir yıldır, Türkiye'nin gerçek ve en önemli sorunu olan yoksulluğa karşı verilen mücadelenin başarıyla yürütülmesi için gündeme getirdiğimiz Kent Tarımı kavramını, tüm boyutlarıyla tanıtmaya çalıştık. Bugüne kadar yayınladığımız dergi, kitap, kitapçık ve broşürlerde, akıllarda her hangi bir soru işareti bırakmamak adına elimizden gelen tüm gayretle bilgilendirme görevimizi yerine getirdik. 10-11-12 Ağustos 2005 tarihlerinde düzenlediğimiz seminerde*, konuyla ilgili tüm kurum ve kişiler Kent Tarımının geleceğini şekillendirmek ve sağlıklı bir biçimde gelişmesini sağlamak için söz aldılar. Seminer sonunda yayınladığımız ve altında tüm katılımcıların imzalarının yer aldığı bildiri, hiç kuşkusuz Kent Tarımının Türkiye'deki gelişimine yön verecektir (Bkz. sayfa 52). Tam bu noktada; Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından desteklenen ve Gürpınar Belediyesi ve Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD) tarafından hayata geçirilen Gürpınar Kent Tarımı Projesi'nin bugüne kadar ki yolculuğunu kısaca özetleyelim. Çünkü bu Gürpınar Kent Tarımı Merkezi yolculuğun her bir bölümü; işbirliğinin, gayretin, çalışmanın, sivil inisiyatifin ve başarıya ulaşan ideallerin güzel örnekleriyle dolu. Yolculuk, Ulaşılabilir Yaşam Derneği'nin yoksulluk ve işsizlikle mücadele alanında geliştirdiği projelerden biri olarak başlar. UYD, özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde gözlenen sorunların temelini teşkil eden yoksulluğun azaltılması için, kendine düşen görevi, yeni ve alternatif stratejiler geliştirerek yerine getirmeye çalışır. Hayata geçirmeye çalıştığı önemli stratejilerden biri de Kent Tarımı'dır. Projenin ihtiyaç duyduğu finansman ise Avrupa Birliği Merkezi Finans ve İhale Birimi (CFCU) tarafından sağlanır. ETC/RUAF'ın teknik açıdan destekleyeceği ve İŞKUR tarafından denetlenecek olan proje, oldukça zor ve uzun süren bir arayışın ardından, Büyükçekmece'ye bağlı Gürpınar beldesinde ve bizzat belediye tarafından tahsis edilen arazide hızla gelişmeye başlar. Projenin yürütülmesi için oluşturulan ekibin önünde katedilmesi gereken oldukça zor bir yol vardır. Tarımsal uygulamalar için hazırlanması gereken ve bir traktörün bile güçlükle girebildiği arazinin temizlenmesi ve sürülmesi, projede yer alacak olan kursiyerlerin belirlenmesi ve tabii ki projenin başta konuyla yakından ilgili olan kurum ve kişiler olmak üzere tüm ülkeye tanıtılması için gereken çalışmaların başlatılması gerekmektedir. Başarılı bir biçimde ve eş zamanlı olarak yürütülen çalışmalarda ilk olarak, bölgeye çoğunlukla iç göç sonrasında gelmiş olan yoksul ailelere mensup 25 kadın kursiyer teorik eğitimlere katılmak üzere belirlenir. Bu çalışma için Gürpınar Belelediyesi ve UYD saha ekibi tüm muhtarlıklar ile birlikte kapı kapı dolaşmış ve tüm kursiyer adaylarını projenin kriterlerine göre dikkatle seçmişlerdir. Diğer yandan, Gürpınar belediyesinin büyük yardımlarıyla sağlanan iş makineleri araziyi kullanılabilir bir hale getirmek için çalışmaya başlanmış ve ihtiyaç duyulan yol dahi açılmıştır. Yine arazide yer alacak ve tüm teorik ve pratik eğitimlerin merkezini teşkil edecek olan prefabrik bina inşa edilir. Temelini ekolojik bir yaklaşımın oluşturduğu Kent Tarımı uygulamalarının teorik eğitim bölümü, Haydar Balcı (Ziraat Mühendisi, UYD proje ekibi), Gülay Beşirli (Tarım Uzmanı, Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü), Bülent Gülçubuk (Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ekonomi Bölümü) ve İbrahim Demir (İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü) tarafından sürdürülür. Ekim mevsimi gelmeden önce; yetiştirilecek olan ürünlerin türleri, doğal yetiştirme biçimleri, kompostlama, zararlılarla mücadele, ürünlerin işlenmesi ve tabii ki pazarlama ve satış yöntemleri teorik eğitimlerin ana başlıklarını oluşturur. Baharla birlikte başlayan ekim dönemi, Gürpınar Kent Tarımı Merkezine büyük bir coşku ve hareket getirir. Belirlenen ürünlerin tohumları ve fideleri toprağa ekilir ve böylelikle pratik eğitim dönemi de başlamış olur. Lider çiftçi Yaşar Gülşen (UYD proje ekibi), yılların tecrübesiyle yapılması gereken her şeyi bıkmadan ve büyük bir ustalıkla kursiyerlere anlatır. En iyi verimin alınması ve bu süreçte doğaya zarar verilmeden çalışılması için gerekenler tek tek anlatılır ve uygulanır.Yaklaşık 4 ay boyunca arazinin sürülmesi, drenaj kanallarının açılması, taşların ayıklanarak arazinin temizlenmesi ile başlayan ve belirlenen üretim planına göre sebze türlerinin ekilmesi, tünellerin kurulması, sulama ve gübreleme işlemleri ile devam eden arazi çalışmaları sürdürülmüştür.Ve projenin belki de en önemli aşamalarından birine gelinir. Sonsuz emek ve ilgiyle yetiştirilen ürünler hasat edilmeye başlanır. Artık yoksullukla mücadele eden bu 25 kadının kendi ayakları üzerinde durmalarını ve aile bütçelerine önemli bir destek sağlamalarının vakti gelmiştir. Dallarından kopartılan tap taze ürünler sepetlere doldurulur ve sağlıklı beslenme amacı ile azımsanamayacak bir ekonomik tasarruf başarısı böylelikle gerçekleşir.Yetiştirilen ürünler kadınlar tarafından gururla tüm ziyaretçilere ve çevre halkına sunulur.Kendi hane ihtiyaçları da yine bu bahçeden sağlanır. Projede yer alan kadınların sosyal gelişimleri ise izleyenleri şaşırtmaktadır. Bir çoğunun belki ilk kez düşünceleri sorulmuş ve hepsinden önemlisi kalabalık bir grubun önünde savunulan ve tartışılan bu düşünceler projeye doğrudan yön vermiştir. Örgütlü biçimde hareket etmek, sorumluluk almak ve her alanda güzel bir dayanışma sergileyebilmek hepsi için büyük bir kazanım olmuştur. Şu ana kadar anlattığımız yolculuk, gerek projenin yayın organları (Kent Tarımı Dergisi, çeşitli broşür, kitap ve kitapçıklar) ve gerekse yerel ve ulusal gazete, dergi (Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Zaman, Haber Veriyorum, Tercüman, Manşet, Gürpınar Postası, Agromak, Yeşil Ufuklar, İstanbul, Tempo... ) ve televizyon ve radyo kanallarında (TRT FM, TRT-2, Best Fm, Kanal 7, TV8, TRT GAP) yer alarak toplumda oldukça büyük bir ilgi uyandırır. Elde edilen bu başarı, özellikle bölgedeki diğer bazı belediyelerin de kent tarımı uygulamalarına katılmak istemelerini sağlar. Böylelikle, Kent Tarımının ülke geleceğindeki yeri tam anlamıyla perçinlenmiş olur. Olması gerektiği gibi, kentsel alanlarda yaşayan binlerce yoksul insan için yeni bir model oluşmuştur artık. Yolculuğu bu kadar kısa biçimde anlatmamızın asıl nedeni, dergimizin önceki sayılarında ve özellikle bu sayıda tekrar yayınlanan ve konuyla ilgili tüm detaylara yer veren seçme makalelere de söyleyecek söz bırakmaktır. Anadolu kentlerinde yolculuğa katılmayı bekleyen binlerce çifti var. Bu yolculuk henüz bitmedi. (*) “Kent tarımı aracılığı ile risk altındaki grupların istihdam ve gıda güvenliklerini sağlama projesi.(Herkes için eşit ve ulaşılabilir gıda)” 2 UA Magazine Belediyeler Ölçeğinde Kent Tarımı Politikaları Bu yazıda, kent tarımının kentsel arazi planlaması ve yönetimi alanında nasıl değerlendirilebileceği konusunda ve rehber niteliğinde çözüm önerileri yer almaktadır. Arazi Planlaması ve Kent Tarımı SORUNLAR K entsel alanlarda ve çevre bölgelerde pek çok değişik kent tarımı uygulaması (çiçekçilik, büyük ve küçük hayvan yetiştiriciliği, sebze ve meyve üretimi, su bitkileri tarımı) gözlemlenebilir. Bu uygulamaların belirli bir düzen ve denetim sistemi içerisinde yürütüldüğünü söylemek ise pek mümkün değildir. Hızlı kentsel büyüme sürecinde gelişen ekonomik ve sosyal ihtiyaçların sağlıklı biçimde karşılanması, kentsel kalkınma planları ve belediyeler ölçeğinde hayata geçirilecek düzenlemelerle münkün olabilir. Kentlerde bulunan ve henüz asfalt ya da beton alanlara dönüşmemiş verimli araziler halka ait ya da bireysel bahçelere dönüştürülebilir. Akarsu yatakları, yol kenarları ve yüksek gerilim hatlarının geçtiği alanların Ocak 2006 yerleşim için kullanılmaları uygun değildir. Bu alanların kullanım yöntemlerini planlamak için herşeyden önce uygun araçlar kullanılmalı ve gerçek değerleri göz önünde bulundurulmalıdır. Üreticilerin söz konusu arazilerde yatırım yapmaları, toprak mülkiyeti konusunda yaşanan belirsizlikler nedeniyle engellenmektedir. Devlet tarafından bu alanda yapılacak yatırımlar için herhangi bir garanti verilmemesi durumunda, hiç kimseden bu arazilerde teraslandırma, toprağı verimli hale getirme ya da bir sulama sistemi kurma çalışmasında bulunması beklenemez. Bu yüzden konuyla ilgili vergi kanunlarının ve hertürlü yasal çerçevenin oluşturulması, üreticilerin güvenliklerini 3 sağlamak açısından gereklidir. Bu yazıda, kent tarımının kentsel arazi planlaması ve yönetimi alanında nasıl değerlendirilebileceği konusunda ve rehber niteliğinde çözüm önerileri yer almaktadır. Arazi Planlaması Konusundaki 4 Önemli Uygulama 1) Bir arazi kullanım politikasının belirlenmesi için atılacak adımlar. Bu alanda atılacak ilk adım kuşkusuz var olan durumun değerlendirilmesi, bir belediye komisyonu kurulması ve halkın bu konuda bilgilendirilmesidir. Var olan durumun değerlendirilmesi Yapılacak olan değerlendirme; mülkiyetle ilgili yönetmelikleri ve çiftçilik amaçlı kullanımları, var olan arazi miktarını ve diğer benzeri kullanım imkanlarını göz önünde bulundurmalıdır. Bu araştırma çalışması aynı zamanda, sahip olunan tüm boş arazilerin tiplerini ve tanımlarını da içermelidir. Bir belediye komisyonu oluşturulması Bu belediye komisyonu, diğer yerel yönetim kurumlarından (İl özel idaresi, sağlık-tarım-sosyal yardım alanlarındaki il ve ilçe müdürlükleri) ve sivil toplum kuruluşlarından gelecek katılımcılarıla desteklenmelidir. Bu çalışmada arazi politikasının; atık yönetimi, su kullanımı ve ekonomik kalkınma gibi diğer belediye görevlerini de içermesi gerekliliği göz önünde bulundurulmalıdır. Halkın bilgilendirilmesi Durum değerlendirmesi ve belediye komisyonu tarafından yapılacak çalışmaların ardından ortaya çıkan taslak halka sunulabilir. Belirlenecek olan politika; düzenleyici bir çerçeve, yasal altyapı ve planlama ve yönetim araçlarını da içermelidir. Çiftçilerden, iş dünyasından ve sivil toplumdan gelecek teklif ve öneriler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sürecin sonunda tamamlanan politika önerisi belediye meclisine onaylanmak üzere sunulmalıdır. 2) Düzenleyici çerçeve Kent tarımı il ve ilçe belediyelerinin arazi kullanımı planlarında yer almalıdır. Kent tarımının belediye arazi kullanımı planlarında yer alması Belediyelerce yapılan planların uygun arazilerde tarımsal aktivite, ormancılık ve benzeri uygulamalara yer verip vermediği araştırılmalıdır. Zira bu planlar, makro ölçüdeki diğer stratejik, kalkınmaya yönelik ve arazi kullanımı konusundaki planların önemli bir parçası olabilirler. Kent tarımının ilçe belediyelerince yapılan arazi kullanımı planlarında yer alması Arazi planlamaları sadece büyük şehir ya da diğer merkez belediyeler seviyesinde olmamalıdır. İlçeler ve daha küçük beldelerde kendi alanları ile ilgili benzer çalışmalarda bulunmalıdır. Söz konusu yerel yönetimler de kent tarımı için uygun olabilecek arazilerin belirlenmesine çalışmalıdır. Tarımsal alanlarla ilgili kural ve standartlar Aynen endüstriyel bölgelerde olduğu gibi tarım yapılacak kentsel alanların da düzenleyici bir çerçeveye sahip olması gerekir. Bu alanlar; yoğun üretimi kolaylaştıracak, işlenmiş atık su kullanımına izin verecek ve ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi, stoklanması ve pazarlanması için yer ayırabilecek yapıda olmalıdır. Parklar ve diğer halk bahçeleri için gereken standartlar Belediyeler kendilerine ait parklarda, çeşitli çiftçilik uygulamalarında kullanılmak üzere belli oranda arazi ve bu arazilerde yapılabilecek aktiviteleri tanımlayacak olan standartları belirlemelidir. UA Magazine Yeni tip arazi tahsislerine yer verilmesi Belli orandaki arazi, kullanım kuralları ve yoğunluk gibi standartlar belirlenmek suretiyle mutlaka Kent Tarımı uygulamaları için tahsis edilmelidir. Bu konuda; Hobi bahçeleri, Kent çiftlikleri veya Toplum bahçeleri gibi uygulamalar örnek alınabilir. 3) Kent tarımını kolaylaştıracak yasal çerçevenin tanımlanması Belediye meclisleri, ortaya konan plan çerçevesinde ihtiyaç duyulacak olan 4 yönetmelikler ve kurallar için harekete geçmelidir. Buradaki en önemli nokta, Kent Tarımına uygun olan arazilerin kullanıma açılması için gerekli mülkiyet düzenlemelerinin yapılmasıdır. Bu alanda yapılan çalışmalar, kent tarımının önündeki en önemli engelin toprak mülkiyeti konusundaki belirsizliklerin olduğunu göstermektedir. Toprak mülkiyeti doğrudan bir sahipliğe işaret etmemektedir. Bölgesel ve uluslar arası ölçeklerde, toprağın tarımsal aktivite amacıyla kullanılmasına izin veren geçici veya kalıcı pek çok yasal çözüm yöntemi mevcuttur. Geçici kullanım için arazi tahsis edilmesi Özellikle kurumlara ya da kamuya ait uygun boş arazilerin geçici kullanımı, 8 ile 10 yıllık dönemler için kiralama yöntemiyle sağlanabilir. Böylelikle kentli çiftçilerin arazilerinde yatırım ve her türlü modernizasyon için harcama yapmaları mümkün olabilir. Diğer yandan yerel yönetimler kentsel kalkınma ve kamu ihtiyaçlarının karşılanması yolunda önemli bir adım atmış olacaktır. * 1998 ve 2001 yılları arasında Teresina Belediyesi (Brezilya) kurumlara ve belediyeye ait toplam 92 hektarlık araziyi, belirsiz bir süre için toprak sahibi olmayan 2.300 yoksul aileye kent tarımı için tahsis etti. Özel, grup halinde ve kooperatif biçiminde toprak mülkiyeti Bu alanda pek çok uygulama mevcuttur. Örneğin; kullanım hakkı, Ödünç kullanım anlaşması, Kullanım lisansı alma vb. Ne yazık ki bu tür kullanım seçenekleri pek yaygın değildir. Vergi ile ilgili düzenlemeler Maliye politikaları, özellikle belediyeler ve buna bağlı olarak yoksul kentli çiftçiler düzeyindeki uygulama süreçlerinde anlaşılabilir kurallar getirmelidir. Vergi muafiyetleri ya da kamu arazilerinin kullanımı alanında düşük fiyatlı lisans satışları gündeme alınmalıdır. Vergi oranları ve muafiyetleri, kent tarımını teşvik etmek için değerlendirilebilecek önemli araçlardır. * Brezilya'daki pek çok belediye, tarım ve ormancılık çalışmaları yapılan kentsel araziler için kısmi vergi muafiyeti uygulaması yapmaktadır. Tarımsal amaçlar için kullanılan atık su tarifeleri Kentsel alanlardaki tarımsal aktiviteler için kulanılacak atık sularla ilgili tarifeler konusunda düzenleme yapılmalıdır. Uygun biçimde kullanıldığında, kentsel atık su iyi bir kaynak ve üretimi artırıcı bir girdi olabilir. 4) Planlama ve yönetim araçları Halen tarımsal aktivite yürütülen arazilerin kayıt altına alınması (sulama imkanları dahil) Arazi kullanımının denetlenmesi, yapılan tarımsal aktivitelerin değerlendirilebilesi ve şeffaf bir vergileme olanağı sağlaması için coğrafi bilgi sistemleri kullanılmalıdır. Mexico City'de, söz konusu sistemler arazi planlaması çalışmalarında kullanılmaktadır. Kent tarımı toplulukları ya da karma komiteler Çok sayıda sosyal aktör, üretici ve yerel yönetim temsilcisinin katılımıyla oluşturulacak bu komiteler, uygulanacak olan politikalar ve katılımcı aktörlerin ihtiyaçları arasında bir bağ kurulmasını sağlayacak katılımcı ortamı yaratacaktır. Diğer yandan bu komiteler, üzerinde bir uzlaşma sağlanan politika ile ilgili uygulamaların denetimini ve oluşabilecek sorunların çözümüne de katkıda bulunur. Belediyelerin arazi fiyatlarını kayıt altına alması Fiyat kayıtları arazi kullanım planlarının ekonomik sonuçlarının değerlendirilmesinde kullanılabilecek önemli bir araçtır. Bu kayıtlar, arazi fiyatlarının zaman içerisinde gösterdiği değişimi ve tarım aktiviteleri için kullanılan arazilerin çıktıları hakkında bilgi verir. Bu bilgiler olmaksızın yerel ve ulusal ölçekteki ekonomi politikalarını belirlemek zorlaşacaktır. Kent Tarımı ve Vatandaş Katılımı SORUNLAR Bunun için gerekenler ise şunlardır; Belediyeler bünyesinde, katılımcılığın sağlanacağı bir ortamın yaratılması, Kent tarımı konusunda; sorunların tanımlanması ve çözüm önerileri geliştirilmesi, tartışmalarda arabuluculuk yapılması, ortak uygulamalar, denetleme ve belediye politikasının kontrolü gibi başlıklar altında kapasite geliştirme çalışmaları yapılması, Ortak yapılacak uygulamaların finansmanı için gereken fonlara ulaşım konusunda kolaylaştırıcı tedbirler alınması, Vatandaş Katılımı Desteğinde Politika Belirleme Konusundaki 6 Önemli Uygulama 1) Bilinçlenme ve aktörlerin harekete geçmesi Kent tarımı alanında yapılacak çalışmalarda atılması gereken ilk adımlardan biri de katılımcı aktörler arasında iyi bir koordinasyon ve bilgi alışverişi sağlamaktır. Farklı kitleleri hedefleyen bilgi ve yayın stratejileri Kent tarımının tanıtımı açısından farklı Ocak 2006 UA Magazine Kent tarımı alanındaki politika ve programlar; yerel yönetimler, resmi olmayan kurumlar, STK lar, akademik kurumlar ve üreticiler arasında kurulacak diyalog ortamına dayanmalıdır. Örgütlenmemiş ve marjinal durumdaki toplum kesimlerine de özel ilgi gösterilmelidir. medya kollarının (İnternet, yazılı, görsel) etkin biçimde kullanılmaları önemlidir. Bu çalışma sırasında özellikle küçük çaplı üreticiler gibi toplumun örgütlü olmayan kesimlerine hitap edilmesi gerekmektedir. Diğer yandan tüm aktörlerin kent tarımı ile ilgili beyanatlarının, birlikteliğin sağlanması amacıyla tek merkezden yapılmasında yarar vardır. Bu noktada şeffalığın ve katılımcılığın göz önünde bulundurulması gerekmektedir. 2) Katılımcı tartışma ortamı Kent tarımı çalışmaları; varolan sorun ve kısıtlamaların belirlenmesi ve değerlendirilebilecek fırsatların analiz edilmesini sağlamak amacıyla, katılımcı bir tartışma ortamında sürdürülmelidir. Bu tartışma ortamında toplumsal ahlak ve cinsiyet ayrımı gibi konularda da fikir alışverişinde bulunulabilir. 3) Ortak çalışma stratejileri Bu noktada her şeyden önce katılımcı tüm ulusal ve yerel aktörlerin kendilerine 5 özgü olan özelliklerinin ve amaçlarının tanımlanması gerekmektedir. Böylelikle daha etkin bir işbirliği yaratılabilir. Belirlenen stratejilerin hangi dönemler içerisinde hayata geçirilebileceğinin belirlenmesi de önemlidir. 4) Proje ve programların uygulanması Orta ya da kısa vadede somut kazanımlar elde edilmesini sağlayacak proje ve programlar, kent tarımının gelişmesinde büyük rol oynar. Pilot projeler ve kısa vadede önemli miktarda üretim yapabilecek programlar, toplum üzerinde etkili olacak ve uzun vadeli (kapsamlı) programlara zemin hazırlayacaktır. Aktörlerin farklı rolleri Çeşitli topluluk ve organizasyonların; proje yönetimi ve koordinasyonu ve bunun yanında uygulamaların denetim ve kontrolü açısından önemli rolleri mevcuttur. Sivil toplum kuruluşları (STK), söz konusu topluluklar tarafından yürütülen kent tarımı aktivitelerine teknik destek sağlayabilir. Üniversiteler ve araştırma merkezleri, sürdürülen uygulamalardaki ihtiyaç duyulan alanlarda (gıda üretimi, işlenmesi, stoklanması ve pazarlanması) teknoloji yardımında bulunabilir. Yerel ve ulusal ölçekteki politika belirleyiciler; kent tarımcılarının ihtiyaç duyacağı kaynaklara (toprak, su) ulaşımın sağlanması ve bu alanlarda gereken standartların ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi gibi rollere sahiptir. SORUNLAR 5) Kurumsallaşma Belediyeler, projelerin uygulanma süreçleri ile eş zamanlı olarak sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla da çalışmalar yapmalıdır. Bu alanda kooperatif kurulması çalışmaları örnek olabilir. Belediye bütçesinin kullanılması Kent tarımının desteklenmesi açısından belediye bütçelerinin kullanılması büyük önem arz etmektedir. Rosairo belediyesi (Arjantin), yapılan anlaşmalar sonrasında kent tarımı aktivitelerine kaynak garantisi vermek ve bunun yanında eğitim ve pazarlama çalışmalarına destek sağlamak suretiyle önemli bir başarıya imza atmıştır. 6) İzleme ve değerlendirme İzleme ve değerlendirme çalışmaları kent tarımı aktivitelerinin önemli aşamalarıdır. Dışarıdan ve içeriden farklı bakış açılarına yer veren objektif bir değerlendirme süreci, uygulama sonuçlarının doğru biçimde ortaya konması ve bunlardan gereken derslerin çıkarılması açısından önem taşımaktadır. Kent Tarımı için Mikro Kredi ve Yatırım Olanakları Kent tarımı deneyimlerinin başarıya ulaşması için politika ve ekonomi alanlarında pek çok yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Kentli çiftçilerin büyük çoğunluğu, ihtiyaç duydukları yatırım olanaklarına ulaşamadıkları için üretim kapasitelerini artıramamakta ve teknolojilerini (tarımsal ekipman vb.) yenileyememektedir. Yerel yönetimler bu yüzden; Belediye bütçelerinin bir kısmını kent tarımına ayırarak, ihtiyaç duyulan kaynakların uygun biçimde kullanılmasını sağlamalıdır. Özellikle yoksul ailelerin sermayeye erişimini kolaylaştırmak suretiyle, sosyal bütünleşmeyi ve kent tarımı alanında teknik açıdan rekabeti sağlamalıdr. Sosyal organizasyonları, teknik altyapıyı, eğitimi ve pazarlama çalışmalarını destekleyen fon programlarına yardımcı olmalıdır. “Yerel yönetimler; kent tarımının gelişmesi, varolan yerel kaynakların harekete geçirilmesi, kent tarımının belediye yapısı ile bütünleştirilmesi, ülke çapında yaygınlaştırılması ve kent tarımı aktivitelerinin sürdürülebilmesi amacıyla belediye bütçelerinden fon sağlanması için kesin kararlılık göstermelidir.” 40 ülke tarafından imzalanan Quito Deklerasyonu, Quito, Ekvador, Nisan 2000. Mikro kredi ve yatırımlar konusundaki önemli uygulamalar Katılım politikasının tanımlanması Yerel yönetimler, çeşitli finansman ve yatırım araçlarının (sübvansiyon, mikro kredi vb.) kentlerdeki gıda üretimi, işlenmesi ve pazarlanması alanlarında daha etkin biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla bir sistem geliştirmelidir. Fonların harekete geçirilmesi Gerekli fonların harekete geçirilebilmesi için aşağıdaki konulara önem verilmelidir. Fonların bir merkezde toplanması Fonların güvence altına alınması için merkezi bir yönetime (Çekirdek Fon) gereksinim vardır. Texcoco (Meksika) belediyesi, 1997 ve 2000 yılları arasında merkezi yönetim tarafından belediyeler için sağlanan kaynakları, “Ramo 33” programı çerçevesindeki gıda üretimi projelerinde kullanmıştır. Ramo programı pek çok değişik fonla işbirliği halinde yönetilmekteydi.Diğer yandan, çeşitli özel finans kurumlarının kent tarımına yönelik destek sağlamayı amaçlayan çalışmalar başlatması büyük yarar sağlayacaktır. Başvuruların değerlendirilmesi Mikro kredilerin gerçekten ihtiyaç duyan düşük gelirli aileler tarafından etkin biçimde kullanılmasını sağlamak için, seçim aşamasında bazı kriterlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu kriterlerin başlıcaları şunlardır: Kent tarımı aktivitesi süresince sağlanan fon ailenin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyor mu? Söz konusu aktivite, üreticilerin aile ve toplum içindeki ilişkilerini iyileştirebiliyor mu? Aktivite, çevre kirliliği ve ekolojik denge konularında yeterince hassas mı? * Arjantin'de 2002 yılında uygulamaya konan Sosyal Tarım Programı, herhangi bir ek geliri olmayan veya aylık geliri belirli bir seviyenin altında olan (78 $) üreticilere yardımda bulunmuştur. Miktarlar, ödeme şekilleri ve geri ödeme süreci Yapılan finansman çalışmaları, işin doğasına uygun olacak şekilde yani yatırım gereksinimlerini karşılayacak ve aktarılan sermayenin geri dönüşümünü sağlayacak miktar, ödeme şekli ve geri ödeme süreci belirlenerek sürdürülmelidir. * 2002 yılında Arjantin'de başlatılan bir kredi sistemi (PSA Programı), ihtiyaç duyan ailelere kent tarımı üretiminde kullanılmak üzere 56$' lık maddi yardım sağladı. Bu krediyi kullanan aileler, geri ödemeyi ürünlerinin satışından elde ettikleri para ile ya da bir kamu kurumunda (okul, hastane vb.) belli bir süre çalışarak ödediler. Bu yaklaşım için tamamlayıcı bir önlem olması için ise çeşitli örgütlenme ve kooperatif çalışmaları desteklenmelidir. Böylelikle kent tarımı uygulamalarının sürdürülebilirliği ve kendine yeterliliği sağlanabilir. * Texcoco (Meksika) kentindeki 164 çiçek üreticisi, kurdukları kooperatif ve merkezi sera ile tüm aktivitelerini (budama, paketleme) üyelerin katkı paylarından maaşları ödenen işçilerin yürüttüğü bir organizasyon oluşturdu. Diğer yandan bu kooperatif ülke çapındaki pek çok kurumdan fon desteği sağladı. (*) Belediyeler için kent tarımı rehberi No:2,3,4. IDRC - CRDI, Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi, Mart 2003, www.idrc.ca 6 Kent Tarımı: UA Magazine - Küba Kent tarımı; bitki ve hayvanların, gıda ve diğer ihtiyaçlar için yetiştirilmesi ve kent içi ve kent çevresi alanlarda, girdilerin üretimi, dağıtımı ve ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir Kentsel Kalkınma için Tamamlayıcı Bir Strateji K ent tarımı; çok çeşitli çiftçilik sistemlerini, yüksek düzeyde esneklik ve adaptasyon özelliklerini yapısında bulunduran ve bir çok fonksiyonu birlikte sergileyebilen, dinamik bir fenomendir. Yerel ölçekte; ekonomik ve girişimsel kalkınmaya, yoksulluğun azaltılmasına, gıda güvencesine, kentsel atıkların ve atık suların üretken olarak tekrar kullanımına, şehirlerin yeşillendirilmesine ve bioçeşitliliğin sürdürülmesine katkıda bulunur. Bölgesel ekonomik kalkınmada yetersiz olan kent kaynaklarına bu alanda imkan sağlar. Kent tarımı, kent sisteminin; gıda, ekonomi ve ekoloji alanında gerekli bir parçasıdır. POLİTİKA GÜNDEMİNDE KENT TARIMI Ağustos 2002 tarihli, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde (Johennesburg), on yıl önce Rio'da yapılan Dünya Zirvesinden bu yana elde edilen başarılar değerlendirilmiş ve yeni hedefler oluşturulmuştur. Bunun yanında zirvede, ileriye dönük stratejiler geliştirmek suretiyle, çalışmaları yeniden yapılandırma olasılığı da değerlendirilmiştir. Kent tarımı, Rio'da belirlenen gündemde eksikliği görülen, sürdürülebilir kentsel kalkınmayı tamamlayıcı yapıda ve değerli bir stratejidir. Kent tarımı, Gündem 21 de yer alan; yoksulluk, su, sağlık ve çevre yönetimi gibi pek çok önemli konu ile doğrudan ilişkilidir. Kent tarımı, seksenlerden (UNU, UNICEF) ve özellikle doksanlardan bu Ocak 2006 güne, uluslar arası alanda artan ölçüde ilgi çekmektedir. IDRC'nin “Toplumu Besleyen Şehirler Programı”; FAO, ETC, Kent Tarımı ve Ormancılık Kaynak Merkezi (RUAF), Kentsel Yönetim Programı (UNCHS-UNDP), CGIAR sisteminden, Kent İçi ve Kent Çevresi Tarımı Stratejik İnisiyatifi (SIUPA) gibi kuruluşlardan oluşan bölümler arası ortak çalışma grubunun “Şehirlere Gıda” programı, konuyla ilgili program çalışmalarına önemli örneklerdir. Bu alanda aynı zamanda, içerisindeki bir çok uluslararası destek organizasyonunun deneyimlerini birbirleriyle paylaştıkları ve çalışmalarını koordine ettikleri, Kent Tarımına Destek Grubu (SGUA), önemli rol oynamaktadır. Hızla artan sayıdaki ulusal ve yerel düzeydeki yönetimler, kent tarımının büyüyen gıda güvencesi sorununu önleyerek, sürdürülebilir kentsel kalkınmayı sağlamada katkıda bulunduğunun farkına varmaktadır. Kent Tarımı Dergisi'nin bu sayısı, kent tarımının kentsel sürdürülebilirliğin artırılması için önemli bir strateji olduğu konusundaki dikkatleri çekme amacını taşımaktadır. KENTLEŞME VE KENT TARIMI Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların sayısının, 20 yıl içerisinde 4.9 milyardan 6.8 milyara yükseleceği tahmin edilmektedir (Mougeot 1999). Bu artışın yüzde doksanlık bölümü büyüyen şehir ve kasabalarda ortaya çıkacaktır. Nitekim, 2020 yılında Afrika ve Asya nüfusunun yarıdan fazlasının kentsel alanlarda yaşayacağı öngörülmektedir. Gelişmekte 7 olan dünyada ve Çin'de, 1 milyondan fazla yerleşimcinin yaşadığı şehir sayısının, 400'ü bulması beklenmektedir. Kentsel yoksulluğun artması kuvvetle muhtemeldir. Gelişmekte olan dünyada mutlak yoksul yaşam, sadece yirmi yıl içerisinde ikiye katlanarak, 650 milyon insana ulaşmıştır. Yakın zamanda yoksul kesimin, kırsal alanlardan ziyade kentsel alanlarda yaşayacağı düşünülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki şehirlerin çoğunluğu, hızla artan bu nüfusa gereken gelir fırsatlarını (resmi ya da kayıt dışı) sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Kentsel yerleşimlerdeki gelir eksikliği, şehirlerdeki yoksul ailelerin gelirlerinin %50 ile %70 kadarlık bölümlerini gıda harcamalarında kullanmalarından dolayı bir gıda eksikliğine de yol açmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde görülen ekonomik krizler ve yapısal düzenleme Kentsel Danışma Kuruluşunun düzenlediği ve Zimbabwe'de yapılan 61.Yıllık Konferans'ta bulunan; Yerel Hükümetin, Kamu işleri ve Ulusal İskan Bakanlığı, Kayıt Dışı Sektörden Sorumlu Devlet Bakanı, Belediye Başkanları, Kasaba Sekreterleri, Komiteler, Departman Başkanları, yerel ve uluslar arası STK'lar ve diğer katılımcılar kent içi ve kent çevresi tarımının; kentsel gıda güvencesine, yoksulluğun azaltılmasına, yerel ekonomik ve sürdürülebilir kentsel gelişmeye katkıda bulunduğunu belirtmişlerdir. Yerel yetkililer, şehirlerinde kent tarımını ilerletmek ve uygun teşvikleri ve diğer gerekli politikaları geliştirmek konusunda kararlıdırlar. Kent tarımının ileride hükümet politikalarına dahil edilmesi tavsiye edilmiştir. Resmi olmayan organizasyonların ve bağış yapanların bu çabaları, maddi olarak desteklemeleri ve özel sektörün yüksek değere sahip kent içi ve kent çevresi tarımsal-endüstrilere yatırım yapmaları talep edilmiştir. Nyanga, Zimbabwe 4-7 Haziran 2002 politikaları, başta kadınlar olmak üzere kentli yoksul kesimlere diğer kesimlere nazaran daha büyük bir darbe vurmuştur. Bu durum ayrıca gıda fiyatlarının artmasına, reel ücretlerin azalmasına, resmi emek piyasasında işsizliğe, kentli tüketicilerin gıda harcamalarındaki sübvansiyonlarda kesintilere ve toplumun pek çok alandaki harcamalarında azalmalara yol açmaktadır. 1996 Haziran ayında İstanbul'da yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansında (Habitat II), katılımcı hükümetlerce benimsenen Habitat Gündemi; kentsel yoksulluğu azaltmak için yapılması gereken ve sürdürülebilir arazi kullanımı koşullarının oluşturulması ile uygun çiftçilik ve bahçeciliğin desteklenmesini içeren bir çok çalışmadan meydana gelmektedir. Mayıs 2002'de, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri zirve sırasında, içerisinde hem öncelikli hem de başarılabilir somut sonuçların bulunduğu beş farklı alan belirlemiştir. Bunlar sırasıyla; su, enerji, tarımsal üretim, bio-çeşitlilik ve sağlıktır. KENTDEKİ TARIM, GIDA VE SAĞLIK Kentlerde yapılan gıda üretimi, kentli yoksulların; gıdaya eşit olmayan koşullarda, emniyetsiz ve düzensiz haldeki erişime ve bunun yanında satın alma gücü eksikliğine verdiği, mantıklı ve anlaşılabilir cevabıdır. Kent tarımı kırsal tarımı tamamlamakta, ulusal gıda arzını taze ürünler -çoğunlukla kolay bozulabilen- üreterek (sebze, yumurta, süt, mantar vb.) artırmakta ve gıda ithalatını sübvanse etmektedir. Kent tarımı, düşük gelirli kent insanına gıda ve bir ölçüde gelir sağlamaktadır. Afrika, Latin Amerika ve Asya'da özellikle kadınlar, aileleri için daha iyi beslenme alışkanlıkları aramak ve ek gelir elde etmek suretiyle, kent tarımında oldukça aktiftir. Düşük gelirli ailelerin kişisel gıda ihtiyacı için yapılan üretimin, toplam gıda tüketimi içindeki oranı çeşitli yerlerde %18 (Jakarta) ile %60 (Harare) arasında değişmektedir. Nairobi'de ağırlıklı olarak bu stratejiye bağlı olan aileler %50'lik orana ulaşmıştır. Yoksul kentli tüketicilerin normal koşullarda gelirlerinin %60 ile %80 arasındaki bölümünü gıda ihtiyaçları için harcamaları, bireysel üretimin gıda harcamalarında tasarruf yaratması gerçeğini de ortaya koymuştur. Kent tarımı aynı zamanda gıdaya erişimi iyileştirdiği (daha kısa mesafeler), düşük fiyatlar sağladığı (daha az taşımacılık, paketleme, aracı masrafı) için üretim yapmayan kentli yoksulun da gıda güvencesini artırmakta ve beslenme alışkanlıklarının kalitesini yukarı çekmektedir (daha taze ve yeşil gıda). Kent tarımının özellikle şehirlerdeki düşük gelirli grupların sağlık ve beslenmeleri üzerindeki olumlu etkileri, kent tarımı ile ilişkili olabilecek potansiyel sağlık riskleri karşısında bir denge unsuru haline getirilmelidir. (Örnek olarak bakınız; UA Magazine, Vol:1, No:3, “Balancing the Positive and Negative Health Aspects of Urban Agriculture”; Ayrıca, www.ruaf.org ) EKONOMİK ETKİLER Tüm kent tarımı uygulamaları, geçimlik düzey merkezli değildir. Aynı zamanda değişen miktarda teknoloji ve yatırımın yer aldığı piyasa merkezli kent tarımı uygulamaları da bulunmaktadır. Ancak normal şartlarda tüm uygulamalar, emek yoğun ve her birim toprak için en yüksek ürünü elde etmek isteyen yaklaşıma dayanır. Kent tarımının ekonomik etkileri, tarımsal üretimle ilgili olan ailelerin elde ettikleri doğrudan ekonomik faydayla ilişkilidir. Bireysel istihdam, fazla olan ürünlerin satışından elde edilen kâr, gıda harcamalarındaki tasarruf, diğer ekonomik mallara karşılık tarımsal ürünlerle yapılan değişim, tarımsal işçilik (ürün olarak ya da parasal karşılıkla) elde edilen faydaların başlıcalarıdır. Kent tarımı aynı zamanda gerekli tarımsal girdilerin üretilmesi (kentsel atıkların toplanması ve kompostlanması, organik zirai ilaç ve gerekli araçların üretimi ve bunun yanında su dağıtımı vb.), gıdaların işlenmesi, paketlenmesi ve pazarlanması, veterinerlik hizmetleri, muhasebecilik ve taşımacılık gibi bireysel ve küçük çaplı girişimciliği de teşvik etmektedir. ÇEVREYE OLAN ETKİLER Kent tarımı; yapılaşmaya uygun olmayan (dik yamaçlar, yol kenarları, sel ve yüksek dereceli deprem riski taşıyan bölgeler), riskli ve boş alanların sürdürülebilir yönetim ve üretkenlik açısından etkin kullanımına yardımcı olmaktadır. Kent tarımı; şehirlerin daha az enerji kullanmalarını sağlayarak (daha az taşımacılık, paketleme ve stoklama ihtiyacı) “Ekolojik Ayak İzinin” fını Bu Sayıda 1 Gerçek Gündem İçinde Kısa Bir Yolculuk 3 Belediyeler Ölçeğinde Kent Tarımı Politikaları 7 Kent Tarımı Sürdürülebilir Kentsel Kalkınma İçin Tamamlayıcı Bir Strateji 11 İstanbul'un Bostanları: Pazara Yönelik Bahçelerin Bin Yılı 20 Kent Tarımı: Ana Kavramlar 21 Kent Tarımı: Kentsel Gıda Güvencesinin Sağlanması için Tamamlayıcı Bir Strateji 25 Tarımın Kentsel Politikalara Entegrasyonu 30 Kent Tarımı, Gıda Güvencesi ve Beslenme Hakkında Durum Tablosu 32 Kent Tarımı Ekonomisi 36 Toprağa Ulaşım, Uygunluk ve Kullanım Yöntemleri 38 Gıda Politikaları Sağlıklı Kentler İçin Gereklidir 41 Çiftçi Uygulama Okulları: Kent Tarımı İçin İdeal Bir Yöntem 43 Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele 49 Kent Tarımının Finansmanı ve Londra Kent Çiftlikleri (Ecological Footprint) azaltmak ve işleme, taşıma ve stoklama sırasında oluşan gıda israfını önlemek konusunda kritik bir rol oynar. Büyümekte olan bir şehir her geçen gün daha fazla atık su ve organik atık üretmektedir. Bir çok şehir için bu tür atıklardan kurtulmak, ciddi bir sorun teşkil eder. Kent tarımı bu tür atıkları üretken kaynaklara çevirerek sorunun çözülmesinde önemli bir rol oynar. Organik atıklar toplanıp kompostlanarak tarımda kullanılabilir. Bu durum diğer yandan çiftçilerin kullandığı kimyasal gübre miktarında da azalmaya yol açar. Çiftçiler, su kaynağı ihtiyacı duyduklarında ya da besleyici yönünün farkında olarak tarlalarının sulamasında atık su kullanabilmektedirler. Atık su Referanslar: sayfa 24 8 Afrika'da Kent Tarımı ve Sürdürülebilir Şehir Kalkınması Afrika'nın, Aşağı Saharan Bölgesinde yer alan şehirler, yıllık olarak %5'i bulan önemli bir oranda büyüme kaydetmektedirler. 2020 yılına kadar bu bölgede yaşayan nüfusun yarıdan fazlası kentli olacaktır. Güney Afrika Kalkınma Komitesi (SADC) bölgesindeki kentleşme oranı yıllık %3 ile %8 arasında değişmektedir. Kentsel gelişimdeki bu hızlı artış istihdam oranlarıyla dengeli değildir. Afrika'daki çağdaş kentsel ekonominin önde gelen özellikleri arasında düşük istihdam seviyesi ve kayıt dışı sektör yer almaktadır. Düşük istihdam, kentli yoksulun bir kurtuluş stratejisi olarak gördüğü kayıt dışı sektör ile birlikte kentsel yoksulluğun temel nedenidir. Hızlı kentleşme aynı zamanda arazi kullanımı açısından rekabeti (endüstri, konut, ticaret) ve gıda gereksinimlerini artırmış, bunun yanında düşük gelirli kitlelerin şehir merkezinden kent çevresindeki alanlara itilmesine neden olmuştur. Kentsel gelişim devam ederken gıda arzı, dağıtımı ve erişiminin maliyeti de artmış ve bunun da ötesinde aileler gıda konusunda güven telkin etmeyen bir duruma düşmüştür. 2001 Eylül ayında Harare, Zimbabwe'de yapılan SADC Tarım Bakanları Toplantısında, bölgede büyük ölçüde gıda açığı olduğu bildirilmiştir. Söz konusu bölgelerde kentli halk ve özellikle kentli yoksullar müşkül durumdadır. Kent yerleşimcilerine temel hizmetlerin sunulması ve gıda sağlanmasının yollarının tanımlanması ve sürdürülebilir şehirler yaratılması, Afrika'daki politika belirleyicilerin, şehir otoritelerinin ve kent planlamacılarının karşı karşıya oldukları önemli sorunların başında gelmektedir. Kent tarımının şehirlere ve kasabalara gıda arzı konusunda, kırsal tarıma bir yardımcı olarak edindiği rol, SADC bölge ekonomilerinde önem arz eden bir konu haline gelmektedir. Kent tarımının özellikle Zimbabwe, Zambia, ve Tanzanya gibi pek çok kentsel alanda, bazen dramatik şekilde olsa da arttığı gözlemlenmektedir. Afrika şehirlerinin çevre sorunlarına karşı bir strateji olarak değerlendirebileceği kent içi ve kent çevresi tarımı; boş alanların üretken hale getirildiği, kentsel atıkların dönüştürüldüğü ve temiz su kaynaklarının kullanıldığı etkili araçlardan biridir. Kentsel alanlar; büyük piyasaların varlığı, düşük taşımacılık maliyetleri ve kaynaklarının zenginliği nedeniyle (dönüştürülen atıklar, su, emek ve finans kaynakları) tarım için büyük potansiyele sahiptir. Maalesef, kent tarımının bu potansiyeli tam olarak kullanılmamaktadır. SADC bölgesinde, kent içi ve kent çevresi tarımı, yarı zamanlı üretim tipi ve düşük girdili yağmur-beslemeli çiftçilik tipi olarak belirlenmiştir. Afrika'daki kent içi ve kent çevresi tarımı; özel sektörün de içinde bulunduğu çeşitli aktörlerin sağlayacağı “güvenli yatırım iklimine” ihtiyaç duyan ekonomik büyüme, yoksulluğun azalması ve sürdürülebilir kentsel kalkınma için geliştirilen uzun vadeli bir strateji olarak ele alınmalıdır. İstihdam ve refah artırma potansiyeline sahip olan, çok değerli yoğun kent tarımı projelerine destek sağlayacak çabalar gösterilmelidir. SADC ve COMESA gibi ulusal ve yerel programlar, yoksulluk sorunuyla ilgili çalışmaların gündeminde kent içi ve kent çevresi tarımına yer vermelidir. Afrika hükümetleri, yoksulluğun azaltılması için yatırım yapmak ve ayrıca kent içi ve kent çevresi tarımının yaygınlaşmasını sağlayacak makro ekonomik politikaların geliştirilmesinde destek sağlamaktadır. Doğu ve Güney Afrika Belediyeleri Kalkınma Programı, kent tarımının faydalarını ve gelişigüzel tarzda uygulanması halinde ortaya çıkabilecek olumsuz çevresel etkileri doğrulamaktadır. Bununla birlikte, bahsi geçen olumsuz etkilere karşı bir çok araç ve teknikle mücadele edilebileceği de bilinmektedir. Bizler bu yüzden, Doğu ve Güney Afrika'da, kent yerleşimlerindeki sürdürülebilir kent tarımını ilerletmek arzusundayız. Shingirayi MUSHAMBA, Program Sorumlusu, MDP-ESA kullanımı, nehirlerin kirlenmesini ve yüzey su eko-sistemlerinin bozulmasını önleyebilir. Atık sular, tamamen ya da kısmen işlendikten sonra veya hiç işlenmeden tarımda kullanılabilmektedirler. Atık suların işlenmesi ancak sağlık ve çevre sorunlarını önlemek amacıyla, ürün seçimi ve sulama tekniğine bağlı olarak, yetkin rehberlik hizmetiyle mümkündür. Özellikle son dönemde “Gri” olarak adlandırılan atık suyun geri dönüşümü büyük dikkat istemektedir. Aynı zamanda şehirlerdeki yağmur suyu toplama teknikleri, ürün yetiştirme ve ev kullanımındaki suya erişimi artırabilir. Kent tarımı diğer yandan, şehirlerde ve Ocak 2006 şehir çevresinde yeşil alanlar oluşturarak, kentsel biyo-çeşitliliğe olumlu yönde katkıda bulunurken özellikle ağaç kültürü ile kentsel iklimi geliştirmektedir. Bitkiler, nem oranı ve düşük sıcaklıkların artmasına, ortamdaki toz ve gazların azalmasına yardımcı olurlar. Ağaçlar bir taraftan erozyon ve rüzgarın zararlarını önlerken diğer taraftan gölgeler oluşturarak güneş ışığının radyoaktif etkisini engeller ve böylece bir çok alanı korurlar. SOSYAL ETKİLER Kentlerde yer alan boş alanlar genellikle, gayri resmi çöp bölgeleri olarak kullanılmakta ya da suç işlenen yerler haline gelmektedir. Bu bölgeler üretken yeşil alanlara dönüştürüldüğünde, çevre sakinlerinin bu yeşil alanların keyfini çıkarabilecekleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Yapacakları bu tür aktiviteler, insanların çevrelerindeki saygınlıklarını artıracak ve geçim düzeylerini iyileştirecek diğer aktiviteleri de destekleyecektir. Artan sayıda belediye ve STK; kentli genç işsizler gibi risk altındaki gruplar, son dönemde göç etmiş mesleksiz kimseler, engelli kişiler, emekli maaşı olmayan kadın ve yaşlılar için; onları kent sistemine entegre etmek ve bu kişilere yeterli geçim seviyesini sağlamak, tüketim ve satış için gıda ve diğer ürünleri üreterek sosyal problemleri engellemek amacıyla kent tarımı projeleri başlatmıştır. Daha gelişmiş şehirlerde; kent tarımının fiziksel ve psikolojik rahatlama sağlaması, vatandaşlara rekreasyon fırsatları oluşturması (eğlence gezileri, çiftliklerde gıda alışverişi yapılması ve yemek yenmesi, tesislerin ziyaret edilmesi) ya da bir eğitim fonksiyonu taşıması (gençliği hayvanlarla bir araya getirmek, ekoloji hakkında bilgi vermek) konuları değerlendirilmektedir. KENT TARIMI KONUSUNDA KARŞILAŞILAN SIKINTILAR Kentli çiftçilerin en çok karşılaştıkları sıkıntı, toprak ve suya olan erişimin sınırlı olması ve çoğunlukla güvende olmayan LAC Kent Tarımı ve Gıda Güvencesi Şehir Çalışma Grubu, bölgedeki 40 şehri bir araya getirerek, “yerel yönetimlerin kent tarımının geliştirilmesi konusunda daha fazla sorumluluk alması, var olan yerel kaynakların mobilize edilmesi, kent tarımının kurumsallaştırılması, ulusal ölçeğe ulaşması için çalışılması ve ayrıca belediye bütçelerinden kent tarımı uygulamalarının gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere kaynak tedarik edilmesi” konularında destek sağlamaktadır. Bu grup diğer yandan, “kent tarımı için kredi ve finansman politikaları ve benzeri araçları geliştirme, ön plana çıkan üreticilere özel ilgi gösterme ve teknik yardım programları konusundaki eksiklikleri giderme” düşüncesini taşımaktadır. Grup, “en azından yılda bir kez, metodoloji araçları, bölgesel deneyimlerin toplanacağı rehber ve mekanizmalar ve kent tarımı üretimi, dönüşümü ve pazarlamasına dönük kredi raporları” hazırlama ve yayınlama konusundaki kararlılığının altını çizmektedir. Latin Amerika Kentleri Birliği, Quito, Ekvador, 2000. 9 kullanım haklarıdır. Genişleyen şehirler, genellikle uygun boş arazileri “harcar” ve çevrede yer alan köy ve çiftliklerin tüm haklarını yok sayarlar. Bu büyümeyi planlamak oldukça karmaşık bir süreçtir ve çoğu zaman gerçekler, planların üstesinden gelemeyecekleri kadar hızlı gelişir. Toprak genellikle ekonomik, ekolojik ve sosyal değerinin yeterince bilinmemesi, anlaşılmaması ve tahmin edilmemesi nedeniyle tarımsal aktiviteler için kullanılamamaktadır. Spekülatif ve illegal saldırılar, varolan eski arazilerin de yok olmasına neden olabilmektedir. Kent tarımı, aynen kırsal tarımda olduğu gibi uygun yönetim ve desteğe ihtiyaç duyar. Bunun eksikliğinde ise toplum ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yaratılabilir. Geçmişte olumsuz sağlık etkileri nedeniyle oluşan korku, paketlenmemiş gıda maddelerinin üzerinde baskı oluşturulması ve bir çok kısıtlayıcı politikanın kent tarımını etkisi altına almasına yol açmıştır. Buna rağmen son dönemde bir çok şehir, söz konusu politikaların etkisiz olduğunu ve bu politikaların kent tarımının tüm potansiyelinin algılandığı ve yan etkilerinin ortadan kaldırıldığı aktif politikalarla değiştirilmesi gerektiğini fark etmiştir. (Ayrıca bakınız: “Kent Tarımın Kentsel Planlamaya Entegrasyonu”) Kent tarımının gelişimi karşısında bulunan diğer önemli kısıtlamalar şunlardır: Destek hizmetlerinin eksikliği (eğitim ve yardım, kredi, pazarlama desteği ve bireysel girişimciliğin gelişimi) Kent koşulları için uygun teknolojilerin eksikliği. Kentli çiftçiler arasındaki organizasyon eksiklikleri ya da grup ve birlikte çalışma konusunda gelişim eksikliği. SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT TARIMININ KOLAYLAŞTIRILMASI Yerel yönetimler; kent tarımıyla artan ölçüde meşgul olmakta ve kent tarımını aktif şekilde yönetmeyi amaçlayan, doğrudan pay sahibi kimselerin katılımıyla problemlerin analizini ve uygulanabilir çözümler üretilmesini sağlayan çalışmalar vasıtasıyla, çeşitli düzenleyici politikaların arayışı içerisine girmektedirler. Ulusal ve yerel yönetimler için kent l tarımını kolaylaştıracak ve düzenleyecek pek çok seçenek mevcuttur. Uluslararası uzmanların katılımıyla 1999 yılında Küba'da oluşturulan çalışma grubu “Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda İhtiyacı” tarafından tavsiye edilen politika ölçülerine sonraki makalelerde yer verilecektir. Şehir yetkilileri, kent tarımı, kentsel gıda ve çevre sorunları ile ilgili politik konuların yer alacağı bir platform kurulması konusunda kritik bir rol oynayabilirler. Platform, bu alanda doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahibi olan kişileri bir araya getirerek, ana koordinasyon ve planlama mekanizması gibi hareket edebilir. Bu platform, genel olarak kentsel gıda sistemini ya da özel olarak şehirde veya şehir çevresinde halen var olan çiftçilik sistemlerinin değerlendirmesine ışık tutabilir. Geniş kapsamlı bir gıda güvencesi planı geliştirilmesi, kent tarımının kentsel arazi (zoning) ve kalkınma planlarıyla entegrasyonunun desteklenmesi, şehir kültürü ile ilgili hukuksal yapının yeniden gözden geçirilmesinin önerilmesi ve aktivite programlarının planlaması ve uygulamasının koordine edilmesi, platformun amaçları arasındadır. Kredi ve yatırıma ulaşım Kent tarımı pek çok şehirde; kentsel çevrenin iyileştirilmesi, yoksulluğun azaltılması ve üretken, sürdürülebilir ve demokratik şehirlerin kalkınmasının desteklenmesi için önemli bir araç olarak algılanmaktadır. Artan sayıda şehir, belirli program ve politikaları kolaylaştırmakta ya da uygulamaktadır. Bununla birlikte, gelişimin ve deneyimlerin artırılmasının desteklenmesi için hem finansal hem de politik yasallaştırma sürecinin hayata geçirilmesi zaruridir. Kentli üreticilerin kredi ve yatırımlara yeterince ulaşamaması, şehirler ve uluslar arası organizasyon ve aktörler tarafından kent tarımının gelişimini sınırlayan bir faktör olarak algılanmaktadır. Geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde, mikro finansman (micro-financing) alanında gözle görülebilen bir gelişim sergilenmiştir (kooperatif bankacılığı, mikro bankalar, köy bankaları ve dayanışma grupları). Özellikle kent tarımı için daha ileri kurumsal yeniliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Kent tarımının ana akım ekonomi içerisindeki büyümesi, sadece kötü uygulamalardan kaynaklanan çevresel ve toplumsal sağlık risklerini artırmakla kalmayıp sektörün; gıda güvencesi, istihdam, gelir dağılımı ve aynı zamanda yeterince yararlanılamayan ya da atıl olan kentsel kaynakların, üretken biçimde yönetilmesi konusunda yapacağı katkılara da zarar vermektedir. Dünya çapında kırsal mikro finansman üzerinde toplanan dikkatler, kentsel örnekte oldukça yerelleşmiş ve küçük çaplı olarak gözlenmektedir. BM Habitat örgütü içerisindeki, Kent tarımı ve Finans Departmanı (Nairobi'deki genel merkezi), Latin Amerika ve Karayipler için Kentsel Yönetim Programı (UMP-LAC) ve aynı zamanda Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi (IDRC), kent tarımı alanındaki yenilikler için gereken kredi ve yatırımların, gelişim ve uygulamaları konusunda daha tutarlı ve etkin bir inisiyatif oluşturulmasına karar vermiştir. 2002 yılı başlarında uygulamaya geçen inisiyatif; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da yer alan yedi büyük şehirdeki vaka çalışmalarından dersler çıkarmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak söz konusu çalışmalar, RUAF tarafından da desteklenecektir. Elde edilen deneyimler karşılaştırılacak ve sistematik hale getirilerek, geniş çapta ve pek çok kanaldan dağıtımı ve Kent tarımı Dergisinde tanıtımı yapılacak olan bir durum tablosunda sentezlenecektir. Örneğin, federal fon ve vergi gelirlerinin bir bölümüne sahip olan Texcoco (Meksika) belediyesinde, kent tarımı programları için finansal destek sağlanmaktadır. Brezilya Ulusal Bankası, Brezilya Federal Devlet Bankası'yla işbirliği yaparak, küçük ölçekli kent çevresi tarımsalendüstrilerine kredi desteği sağlamaktadır. Gana'da, Tarım Bakanlığı Metropolitan Direktörlüğü ve Accra Metropolitan Asamblesi, Dünya Bankası Tarımsal Hizmetler Yatırım Programı tarafından fon desteği sağlanacak 3 yıllık bir program başlatmaktadır. Gaborone, Bostwana'da, Sosyal Yatırım Fonu tarafından sağlanacak kaynaklarla, bir çok küçük çaplı kent tarımı girişimi uygulamaya konulmuştur. Marialao'da, Filipinler Belediyesi, yoksul kesimler için kredi sağlayarak, kompostlama ve kent tarımı aktivitelerini desteklemektedir. UN-HABITAT, FAO, IDRC ve SIUPA-CGIAR kuruluşları tarafından organize edilen, “Afrika Şehirlerinde Gıda Güvencesi” (27-31 Mayıs 2002, Nairobi, Kenya) konferansında oluşturulan ortak çalışma grubu, benzer sistemlerin finansal, sosyal ve endüstriyel sürdürülebilirliğinin geliştirilmesi için daha önceki taslaklar hakkında görüş alış verişi yapmış ve politika önerileri sunmuştur. Önerileri şu şekilde sıralayabiliriz: finansal sürdürülebilirlik (esnek vade ve faiz oranları, izleme ve değerlendirme açısından duyulan ihtiyaçlar), kurumsal sürdürülebilirlik ve ortaklık (kamusal ve bireysel yatırım ilişkisi, portföylerin ve kaynak sağlayıcıların çeşitlendirilmesi), projelerin yönetimi (yararlananların katılımı, anlaşılır politika kuralları, uygun yönetim ve saydamlık). Marielle DUBBELING, UMP-LAC 10 Resim-1: Paul J. Kaldjian - Ağustos 2004 İstanbul'un kalan ticari bostanlarından biri İstanbul'un Bostanları Pazara Yönelik Bahçelerin Bin Yılı İstanbul'un bostanları yüzyıllar boyunca, gerek arazinin, gerekse mevsimsel özellikler ve diğer doğal kaynakların etkin ve zekice kullanımı sayesinde en yüksek üretimi sağlayacak şekilde yoğun, ustalıklı ve sürdürülebilir bir tarım faaliyetine sahne oldular. ÖZET P Paul J. Kaldjian Coğrafya Profesorü Wisconsin Üniversitesi Eau Claire Ocak 2006 azara yönelik bahçelerden oluşan bir ağ, İstanbul'a yüzyıllar boyunca taze sebze sağladı. Bu bostanlar ve onların bahçıvanları, gıda ve istihdam ihtiyacının karşılanmasına büyük katkı sağladılar ve İstanbul'un şehir hayatında saygın bir yer elde ettiler. Bugün, söz konusu bostanlardan yalnızca bir kaçı varlığını sürdürmektedir. Yoğun kentleşme, anakent alanları için yapılan kıyasıya rekabet, modernleşme, kurum ve yasalardaki değişimler ve tarımdaki küresel çaplı sanayileşme, bu geleneği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak, onları yok olmaya iten birçok güçlü nedene rağmen İstanbul'un bazı bostanları hala hayatta kalmayı başarıyor. Bu bahçeleri destekleyip teşvik etmeye, bahçıvanlara uzmanlık ve deneyim kazandırmaya yönelik çabalar sahneye çıkıyor. Konuya tarihsel bir perspektiften yaklaşan bu makale, İstanbul'un bostanlarını incelemekte ve onların kent halkına ve şehrin görüntüsüne yaptıkları kattıkları ve kent için ne ifade ettiklerini anlamaya çalışmaktadır. Anahtar sözcükler: Bostan, İstanbul, pazara yönelik bahçeler, Türkiye, kent tarımı. Şehrin gürültüsü ve karmaşasının, seyyar satıcıların, betonarme yapılar ve kaldırımların, çok katlı apartmanlar ve atölyelerin, çöplerin ve toz yığınlarının içinde, yeşilin farklı tonlarında ve farklı dokularda düzgünce bölümlere ayrılmış sebze-meyve bahçeleri, çevreleriyle tam bir farklılık oluşturuyorlar (Resim 1). Bir adam, kare biçiminde çok düzgün hazırlanmış toprak parçalarının üzerine kürekle su atarken birkaç kadın, sebze öbeklerinin arasında oturmuş yabani otları temizliyor. Semizotu, roka, maydanoz, patlıcan, biber, marul, kara lahana ve turp, ayrı ayrı tarhlarda ve farklı olgunluk derecelerinde; bunlardan kimileri de fasulye sırıklarıyla iç içe ya da turp parsellerinin kenarlarına serpiştirilmiş. Diğerleri de gelecek yılın mahsulü için tohumluk 11 olarak ayrılmış. Bahçenin her parçasında bir üretim var. Yaklaşık 1 hektarlık alanın kenarında, sepetlerle, sırık ve benzeri bahçe gereçleriyle çevrelenmiş küçük barakalar ve bir kulübe var. Kenarda bir çapalama makinesi park etmiş durumda. Başka bir adam sebzeleri beton bir su havuzunda yıkıyor ve onları ince ahşap şeritlerden örülmüş uzun sepetlere/küfelere dolduruyor. Hemen arkasında gür asmalar ve sakız kabakları yetişiyor. Her ne kadar kırsal bir alan gibi görünse de burası aslında İstanbul ve bu sahne, şehrin görüntüsünden hızlı bir biçimde çıkma sürecinde. “Ben buradaki son bahçıvanım,” diyor İstanbul'daki geleneksel kentsel tarımın son temsilcilerinden biri olan Sabri. “Bu son yıl. Bahçe satıldı; ya garaj ya da otopark olacak. Bu yıl son aşk maceramı yaşıyorum.” İstanbul'un tarihinde kent tarımının uzun bir geçmişi vardır. Bostan diye bilinen geleneksel pazara yönelik bahçeler, eskiden gündelik yaşamın ayrılmaz bir Çizim: Paul J. Kaldjian Resim-2: Bostanların dağılımı Yazarın ziyaret ettiği ve kendisine bildirilen bostanların dağılımı. Küçük çerçevede İstanbul, Kastamonu ve Akdeniz bölgesinin konumları. parçası olarak şehrin taze gıda ihtiyacını karşılarlardı (Türk Ansiklopedisi, 1955). İstanbul'un bostanları yüzyıllar boyunca, gerek arazinin, gerekse mevsimsel özellikler ve diğer doğal kaynakların etkin ve zekice kullanımı sayesinde en yüksek üretimi sağlayacak şekilde yoğun, ustalıklı ve sürdürülebilir bir tarım faaliyetine sahne oldular. Bostanların usta bahçıvanlarına uzman gözüyle bakılırdı ve bu kişiler meslek loncaları halinde örgütlenir, büyük saygı görürlerdi. Sebzeler ya toptan ya da perakende pazarlarında satılırdı ve bu ürünler şehrin gıda ve ticaret ağının ayrılmaz bir parçasıydı. Bu çalışma, İstanbul'un bostanları, bahçıvanların tecrübeleri ve üretim yapma mücadelelerini hangi kültürel bağlamda gerçekleştirdikleri hakkındadır. 1997 ve 1998 yıllarındaki saha araştırmalarını (Şekil 2), 2003 ve 2004 yaz aylarındaki röportajlarla destekledim ve bostanların tarihsel önemini ve onları İstanbul kent yaşamının entegre bir parçası yapan güncel uygulamaları araştırıyor ve bir kurum olarak bostan kavramının, daha geniş tarım ve gıda yeterliliği tartışmaları içindeki yerini tespit etmeye çalışıyorum. Bostanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan tehditleri ve bahçıvanların bu tehditlere nasıl tepki verdiklerini ele aldıktan sonra geleceğe yönelik bazı politika önerileriyle çalışmayı sonuçlandırıyorum. Amansız kentleşme, modernleşme arzuları ve dünya kenti olma tutkuları, İstanbul'da kent tarımına son derece sınırlı bir yer bırakıyor. Hala şehirde ve çevresinde tek tük bostanlar mevcutsa da, onlar da kentleşme süreci dolayısıyla yok olmanın eşiğindeler ve gerek kentsel alanın gerekse topulumun içinde marjinalleşmeye itiliyorlar. Eski büyük sistemden sadece küçük kalıntılar kalmış durumda, İstanbul yaşamına katkı sağlama olanakları da ortadan kaldırılıyor. “Beton, mahalle bostanlarını yendi” diyor bir manşet (Günçıkan, 1990). Röportaj yaptığım son bahçıvanlardan ikisi, Mehmet ve Mustafa, “İstanbul öldü” diye yakınıyorlardı. “Belediye bu bahçelere ilgi duymuyor ve bizim gibi insanların iyiliğini düşünmüyor.” Bostanlar ve onları işleyen bahçıvanların, acımasız kentsel arazi rekabetinde ve global gıda ekonomisinde herhangi bir güçleri yok. Onların bu zayıflıklarını sürekli kılan bir faktör de köyden kente gelen göç olgusu ve kırsal yaşam tarzı: Şehirdeki geleneksel ve tarımsal uygulamalar modern bir kentin nasıl olması gerektiği hakkındaki resmi vizyonla örtüşmüyor. Çoğu büyük bostan, Karadeniz bölgesinin Kastamonu iline bağlı Cide ilçesinden gelen göçmenler tarafından çalıştırılıyor. Tipik bir bahçıvan, elli yaşının üzerindedir ve 1970 civarında İstanbul'a göç etmiştir. Küçük toprak sahipleri olarak bahçıvanlar iş gücü konusunda esasen kendi aile üyelerine ve genellikle Cide'den daha sonra gelen akrabalarından oluşan geniş aile gruplarına dayanmaktalar. Genellikle bostan yakınlarındaki bölgelerde oturuyorlar, çok azı bostanlarındaki evlerde yaşıyor. Bu alanlarda ekim yapılacak yatakları hazırlama, tohum ekme, sulama ve motorize donanımı kullanma gibi işleri erkekler yaparken, kadınlar hasat sırasında ürün kaldırma faaliyetine katılıyor. Fakat görünüşe göre 12 ekinleri zararlı otlardan temizleme işinden bütünüyle kadınlar sorumlu. Tipik bir İstanbul bostanının genişliği 1012 dönüm (1-1.2 hektar) ve bu büyüklük, beş kişilik bir ailenin kendi temel ihtiyaçlarını karşılaması için yeterli bir büyüklük. 'Dönüm'ün bir tanımı şöyle: “Bir günde sürülebilecek büyüklükte arazi” (Red House, 1997, 311). Bahçıvanların ifade ettiklerine göre, yazın ekinlerin büyüme döneminde her iki dönüm için ortalama bir işçiye ihtiyaç duyuluyor. Başka bir gelir kaynağına gerek kalmaksızın bir ailenin yalnızca bu işle geçinebilmesi için bazen 30 dönüm gibi büyük araziler gerekebiliyor. 40 dönümlük bir bostan, oldukça geniş ya da genişletilmiş bir aile için yeterli. Küçük aileler genellikle 10 dönümden daha küçük arazilere sahipler. Yirminci yüzyılın sonunda hala 90 dönümlük bostanlar bulunabilmekle birlikte, çoğunluğu 1 ila 20 dönüm arasında değişen küçük araziler oluşturuyor. Dolayısıyla çoğu bahçıvan üretim yapabilecekleri daha büyük araziler istiyor, en küçük ve en yoksul bahçıvanlar için en kritik sorun bu. Bahçıvanların çoğu, İstanbul anakent alanında hala yaklaşık 10.000 dönümlük bostan arazisi olduğundu ve bu arazilerde yaklaşık 1.000 kadar geleneksel bostan bulunduğunu düşünüyor (Kaldijan, 2000). Bunların bir kısmı son kırk yılda üretime açılmış, fakat büyük çoğunluğu yüzyıllardır üzerinde üretim yapılagelmiş bostanların kalıntıları (Resim 3). Yeni olanların bazıları tarihsel kent merkezinin uzağında ve metropol alanının sınırlarının hemen dışında. Diğer bazıları da metropol alanı içinde kalan terk edilmiş arazilerde oluşturulmuş. Bostanların marjinal, yetersiz ve sağlıksız üretim yerleri olduğu yolundaki algılama, kent tarımını bütün dünyada kısıtlayan ortak efsanenin bir yansımasıdır (Cheema ve diğerleri, 1996). Saygı gösterilen geleneksel uygulamalarsa genellikle ekonomik, toplumsal ve hatta yasal olarak marjinalliğe itiliyor (Kuppinger, 1995). 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana Avrupa tarzı bir gelişme ve sanayileşme öncelikli bir amaç olmuş. İstanbul'da batı tarzı ekonomik kurumlar (örneğin süper marketler) modern ve etkin kentlilik idealinin göstergeleri olarak gösterilip övülürken, mahalle pazarları gibi geleneksel kurumlar tam aksine pis, kalabalık, güvenilmez ve çağdışı yerler olarak Ocak 2006 ve ekonomik kalkınma gibi konularla ilgilenen sosyal bilimcilerin ilgisini sürekli olarak çekmektedir. Bu aynı zamanda kent siyaseti ve cinsiyet araştırmalarının da konusudur. Coğrafyacılar da kent tarımının yeri ve uygulamasını anlamak yolunda önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bu konuda verilebilecek örnekler arasında; James Blaut'un 1958'de yaptığı, Çin'de pazara yönelik bahçecilik konulu incelemesi, Donald Freeman'ın 1991 yılında yaptığı Nairobi'deki gayrı resmi kent tarımı konulu çok kapsamlı çalışması, Jörg Gertel'in Kahire araştırması (1995; 2000'de Said Samir'le birlikte) ve Alice Hovorka'nın Bostwana'da kent tarımı ve cinsiyet konulu çok önemli çalışması sayılabilir. Coğrafyacılar gıda üretimi ve tüketimi arasındaki mekansal, kültürel, ekonomik ve politik ilişkileri ortaya çıkaradursunlar, kent tarımının tarımsal gıda sistemi içindeki yerini incelemek de bir o kadar önemlidir (Kaldjian, 2000). Dünya ekonomisi içindeki alternatif gıda ağlarıyla ilgili yeni çalışmalar, kısa tedarik zincirlerinin çevreye, toplum oluşturma süreçlerine, ekonomiye ve kültüre olan faydalarını belirgin biçimde ortaya koymuştur (Martin ve Marsden, 1999; Watts, Ilbery ve Maye 2005). Bu çalışmalar, araştırmacıların ve savunucuların, kent tarımının dünya çapında son yirmi yılda oynadığı rol konusunda vardıkları sonucun bir özeti niteliğindedir. Birçok araştırmacı ve gönüllü, birçok gelişim ve destek grubu, “gıdanın varlığının” tek başına, insanların karınlarının doymasını garanti etmediği gerçeğinin altını çizmektedirler. Kent tarımı, dünyanın kentsel bölgelerinde yaşayan düşük gelir gruplarındaki insanların besleyici gıdaya “ulaşımını” arttıran bir uygulamadır (Nugent, 2000). Resmi ve gayrı resmi ticarette, merkezde olduğu kadar periferide de, arazinin yoğun kullanılmasına yönelik uygulama ve teknolojiler (örneğin sera) gerek gıda gerekse gelir bakımından etkin kaynak fırsatları sağlayabilir. Dünyada kent tarımı uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır; öyle ki, Afrika ve Asya'daki kentli nüfusun %60 ila %70'i kent tarımı uygulayıcısı durumundadır. (Bryld, 2003). Kent tarımı gıda güvencesini sağlamanın yanı sıra, şehrin kırsal alanlara yayılmasını da en aza indirir ve kendine yeterli bir şehir haline getirir, olumsuz çevresel ve sosyoekonomik etkilerin kentsel ve kırsal alanlara vereceği zararları azaltır (Sachs ve Silk, 1987; Smit ve Nasr, 1992; Nelson, 1996; Howe, 2002). Konu hakkındaki önemli bir referans çalışması olan Urban Agriculture, Food, Jobs and Sustainable Cities (Kent Tarımı, Gıda, İstihdam ve Sürdürülebilir Kentler), adında geçen bütün bu konuların iyi bir özetidir (Cheema ve diğerleri, 1996). Kent tarımıyla ilgili bilimsel çalışmalar dünyanın her yerinde yapılmaktadır. Afrika (Rakodi, 1988; Freeman, 1991; Osmanlı'nın son dönemlerine ait bu haritadaki açık gri alanlar İstanbul'un tarihi sur içindeki geleneksel bostanlarını gösteriyor. Küçük çerçevedeyse 1950'lerdeki bostanlar görülüyor. Kaynak: Yazarın kişisel koleksiyonundan 1911'e ait bir Osmanlı haritası. Resim-3: İstanbul Ansiklopedisi, 1963, s.2972 Çizim: Paul J. Kaldjian resmediliyor. Tarımsal uygulamalar dünyanın her yerindeki şehirlerde benzer biçimde yaftalanıyor (Bryld, 2003). Yine de, bostanlara aşina olan insanlar onların İstanbul'un görüntüsüne sağladığı katkıları takdir ederler. “Bahçıvanların emeği kutsaldır. Dünyadaki hayvanlar gibi bizlerin de yaratılış içinde görevlerimiz vardır,” diyor, Yılmaz'ın Bostanının bitişiğinde oturan bir komşusu. Bahçıvanların kendileri de, ürünlerinin kalitesinin ötesinde, bu katkıları kabul ediyorlar. İstanbul bostanlarında on yıllardır çalışmış deneyimli bir bahçıvan olan Cafer, “Tarıma elverişli araziler üzerinde bina yapılmamalı, en önemlisi budur,” diyor. Bir diğer bahçıvan, Yaşar da, estetik bakımdan sağladıkları katkı hakkında konuşuyor: “Bina dikmek kötü değil ama binalar görüntüyü bozmamalı.” Bostan kurumu, Türk gazetelerinde arada sırada çıkan ilginç hikayeli haber formatı dışında pek konu edilmiyor: “Şehrin Ortasında Domates Tarlası!” diyor bir haber başlığı (Özışık, 1977). Eğer 12-15 milyonluk İstanbul'un gıda ihtiyacına cevap verme gücü açısından değerlendirilir ve global sınai tarım piyasasındaki toplam üretimle kıyaslanırlarsa, İstanbul'un kalan bostanlarındaki üretim önemsiz görünebilir. Ancak İstanbul bostanlarının çevrelerine katkıları mahalle ölçeğinde incelenir ve sosyal ve kültürel faydalarına dikkat edilirse, şehrin bütünü için ne denli yararlı oldukları ortaya çıkar. Tipik bir ailenin, gelirinin yüzde 30 ila 40'ını gıdaya harcadığı, göçmen ailelerin tek bir gelirle geçinemedikleri ve aile çiftliği olan göçmenlerin kışlık gıda tedariklerini bu yolla sağlayabildikleri İstanbul'da, kent tarımı aile geçimi konusunda çok önemli bir boşluğu doldurabilir ( bkz: Kaldjian, 2000). Kent tarımı bütün dünyada gerek gıda yeterliliğini desteklemek gerekse bir dizi diğer kentsel ihtiyacı karşılamak konusunda değerli hatta yenilikçibir araç olarak savunulmaktadır ( FAO, 2004; IDRC, 2004). Kent tarımının çağdaş topluma olan katkısı giderek daha fazla belgeyle açıklanıp daha geniş çapta kabul gördükçe, bostanlar ve bahçıvanlar da İstanbul'un kent yaşamına yeniden anlamlı bir katkı sunmaya başlayabileceklerdir. 1980'lerden bu yana kent tarımı konusu, kentsel gıda yeterliliği, gayrı resmi (kayıt dışı) ekonomiler, kentsel sürdürülebilirlik 13 Maxwell, 1995; Howorka, 2004), Latin Amerika (Torres-Lima, Canabal-Cristiani ve Burela-Rudela, 1994; Cheema ve diğerleri, 1996), Doğu Asya (Yeung, 1992) ve hatta Orta Doğu (Gertel, 1995; Nasr ve Padilla, 2004). İstanbul'un spesifik kültürel ve coğrafi bağlamı, bu çalışmalar bütününe değerli bir tamamlayıcı öğe olabilecek niteliktedir. Akdeniz iklimi, Osmanlı mirası, demografisi ve Avrupa ile Orta Doğu arasındaki sosyoekonomik konumu bu kente kent tarımı konusunda benzersiz bir dizi avantajlar ve dezavantajlar sunmaktadır. Bu avantaj ve dezavantajları anlamaya çalıştıkça, Türkiye'deki ve belki dünyanın başka yerlerindeki, kentli nüfusun geçim standartlarını iyileştirme fırsatlarını da arttırmış oluruz. Kent tarımı için arazi tahsislerinin ve spesifik arazi kullanma yasalarının geliştirilmesi ancak kentsel gıda üretiminin sağlayabileceği katkıların anlaşılıp kabul edilmesiyle mümkündür (Howe, 2002). TARİHSEL ARKA PLAN Bostanlar, Bizans döneminden, yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar İstanbul'un sebze ihtiyacını karşıladılar (İstanbul Ansiklopedisi, 1994). Bunlar bütün şehre, gerek sur içi bölgesine gerekse Boğaziçi'nin her iki kıyısına yayılmışlardı. Belgeler, 12. Yüzyıla kadar Konstantinopolis halkının sebze ihtiyacının tarihi Yedikule semtinde, şehir duvarlarının yakınlarında bulunan bahçelerce karşılanmış olduğunu gösteriyor (Koder, 1995, 53). Johannes Koder (1995), tahmini bir hesaplamayla, 11./12. Yüzyıl Konstantinopolis'indeki 15-16 kilometre karelik arazinin, 300.000500.000 civarında insanın sebze ihtiyacını pek zorlanmadan karşıladığını ifade ediyor. Bu alanın üç kilometre karesi tarihi Theodosius surlarının içinde kalan kent merkezinde bulunuyordu. Fatih Sultan Mehmet kenti 1453 yılında fethettikten sonra, İstanbul'un yeniden inşa ve iskanı çabaları çerçevesinde daha önce fethetmiş olduğu bölgelerden insanları buraya getirdi. Bu insanlar şehrin yeniden canlanması için gerekli beceri, yetenek ve araçlara sahip kişilerden seçilmişlerdi ve içlerinden 30.000 kadar köylü, şehrin gıda ihtiyacını karşılamak üzere İstanbul çevresindeki köylerde iskan edildi (Kinross, 1977, s.117). Söz konusu köyler arasında, Boğaz'ın iki yakasında bulunan -ve şimdi ana kent alanının içinde kalmış olan- eski köyler de vardı ve buralarda sebze ve meyve, deniz seviyesinden başlayıp tepelere kadar uzanan eğimli arazilerde üretiliyordu. Saraya mensup bir on altıncı yüzyıl Osmanlı vakanüvisi olan Evliya Çelebi, İstanbul kadılık sınırları içinde 4395 bahçe kaydetmiştir (Çelebi /1834/, 1968, s.119). Bu rakam ölçü alınarak yapılacak tahmini bir hesaplama, Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş döneminde İstanbul il sınırları içinde yaklaşık 16.500 dönüm (16.5 kilometre kare) bostan arazisi olduğunu gösterir (Kaldjian, 2000) ki bu da Koder'in (1995) 500 yıl önceki Konstantinopolis'iyle ilgili tahminleriyle tutarlılık gösterir. Eremya Çelebi Kömürcüyan (1637-1695), sebze üretiminin kentin her tarafına yayılmış bir faaliyet olduğunu birçok mahallede günlük yaşamın bir parçasını teşkil ettiğini yazar: “[İstanbul'un] sebze ihtiyacı kısmen dışarıdan karşılanır fakat şehrin çeşitli bölgelerinde de birçok bostanlar mevcuttur” (Kömürcüyan 1988, Resim-4: Paul J. Kaldjian, Haziran 2003 Su kamyonları için bir doldurma istasyonuna dönüştürülmüş bir İstanbul bostanı. Tarihi kuyulardan çekilip satılan sular, otel bahçeleri gibi ticari bahçelerin sulanmasında kullanılıyor. Çok yakın zamana kadar bu alan, resim 6'da görülen yakındaki bir bahçeye benziyordu. 14 s.4). Her ne kadar bostanlar şehrin her yanına dağılmış durumda olsalar da, daima bir dere ya da artezyen kaynağı gibi su kaynaklarının yakınında veya kuyuların yeterli su çekebileceği alanlarda kümelenirlerdi. Mahalleler, uyguladıkları yöntemlere, ihtisaslaştıkları ürün çeşitlerine ve hatta üretim yaptıkları mevsimlere göre birbirlerinden ayrışırlardı (İstanbul Vilayeti n.d.). Arnavutköy özellikle kokulu vişneleriyle meşhurken, boğazın karşı yakasındaki Çengelköy bostanları hala küçük ve benzersiz aromalı hıyarlarıyla hatırlanır. İstanbul'un usta bahçıvanlarının tohum konusunda kendisine tam bir güven besledikleri yaşlı tohum tedarikçisi Stelyo, “Çengelköy hıyarı Türk lokumu gibidir” demişti. Benzer biçimde, Osmanlı sarayı yakınlarındaki Langa bahçeleri de, iri hıyarları ve erken olgunlaşan turfanda sebzeleriyle hayranlık uyandırırdı. Şehir surlarının hemen dışındaki Yedikule bostanları, yumuşak ve yağlı marullarıyla ünlüydü. Bu yağlılık, muhtemelen, yakındaki deri fabrikalarından gelen yağın toprağa sızıyor olmasından kaynaklanıyordu. 1883'ten kalma tarihi bir İstanbul haritasında sur içi bölgesinde (eski kent) 102 adet bostan gösterilir (İstanbul Ansiklopedisi, 1994). 1900 dolaylarında, İstanbul'un Asya ve Avrupa yakalarında 1200'den fazla bahçe bulunduğu ve bunların şehrin sebze meyve ihtiyacını rahatlıkla karşıladığı kaydediliyor (Günçıkan, 1990). Eğer bu doğruysa demek ki yirminci yüzyılın başında -bugünün ortalama bostan ölçülerini kullanırsak- İstanbul bostanlarının toplam alanı takriben 12.000 dönüm civarındaydı, ki bu da 1.200 hektar yani 12 kilometrekare gibi büyük bir alan anlamına gelir. Bir ansiklopedide bostanlarla ilgili madde için çizilmiş bir haritada sur içinde kırk dört ayrı bostan arazisi tanımlanmıştır (İstanbul Ansiklopedisi, 1963; Resim 3, küçük çerçeve). Bunlardan büyük olanları, bugünkü bahçeler bir ölçü kabul edilebilirse, içlerine rahatlıkla on-on iki bahçeyi alabilecek büyüklükteydiler. İstanbul'un içinde ve çevresindeki sebze yetiştiriciliği Osmanlı İmparatorluğunun sonundan 1950'lere kadar neredeyse hiç değişmemiş, 1970'lere gelinceye dek de çok çarpıcı bir değişiklik göstermemiştir. İstanbul bostanlarının ciddi anlamda tehlikeye girmesi, 1980'lerdeki büyük nüfus artışının (tahminen her sene 200.00 GÜNÜMÜZDEKİ UYGULAMALAR ÜRETİCİLER İstanbul'un ilk sebze meyve üreticileri Rumlar ve Ermenilerdi (Saha mülakatları; Günçıkan, 1990). Onların becerileri, bahçeleri ve imkanları daha sonra Bulgarlara miras kaldı; Kömürcüyan, on yedinci yüzyıldaki usta bahçıvanların çoğunun ya Bulgar ya da Ermeni olduğunu belirtmişti. Daha sonra, İstanbul'a gelen Arnavut göçmenler mesleği öğrendiler; bu durum, 1883'e ait bir İstanbul haritasında çoğu bostanın üstünde Ermeni ya da Arnavut isimlerinin olmasından da anlaşılıyor (İstanbul Ansiklopedisi, 1994). Cideliler de mesleğin eskileri arasındaydı. Bu grup İkinci Dünya Savaşı sırasında Ocak 2006 Resim-5: (Çizim: Paul J. Kaldjian) ila 500.000 insan) ve buna paralel olarak baş gösteren siyasi kirlenmenin eseridir. Öyle ki söz konusu dönemde spekülatif konut yatırımları ve yapılaşma, emlak komisyonculuğunu İstanbul'daki en karlı iş sektörü haline getirmiştir (Keydar, 1999). Arnavutköy'ün ünlü bostanlarının son kalıntıları da bir otopark ve oto yıkama yeriyle bir mahalle pazarının betonları altında yok oldu. Keza diğer bostanların da üzerlerine yapılar dikildi, ya da fidanlık, halı saha, park ve oyun bahçesi alanlara dönüştürüldü. Şehrin 1600 yıllık görkemli surlarının dibinde bulunan ve yakın zamana kadar üretkenliğini koruyan bir tanesi, belediyenin su tankerleri için bir istasyon olarak kullanılan toz ve molozdan ibaret bir alan haline getirildi (Resim 4). Eskiden bostanların bulunduğu ve dolayısıyla bahçıvanların sulama ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikteki alanların şimdilerde en çok otopark, oto yıkama yeri, araç doldurma-boşaltma alanı ve depo olarak kullanıldıkları dikkat çekiyor. Örneğin su tankerleri yüzlerce yıllık kuyulardan su çekiyor ve bu su ticari yeşil alanların sulanmasında kullanılıyor. Bostanlardan daha az estetik olan bu türlü mekanlar daha fazla para getiriyor ve bu işler sebze yetiştiriciliğine oranla daha az beceri gerektiriyor. Bir otopark açmak belediye yasalarına aykırı olabiliyor ama yatırım o kadar düşük maliyetli ki böyle bir risk rahatlıkla göze alınabiliyor. Ancak, aşağıdaki bölümlerin de göstereceği gibi, arazi için mücadele etmek, İstanbul'un usta bahçıvanların yüz yüze oldukları zorluklardan yalnızca biri. Tipik bir bostanın krokisi. Şehir surları yakınlarındaki 7.5 dönümlük gerçek bir bostan temel alınmıştır. İstanbul'a göç etmiş ve 1950'lerin ikinci yarısında Arnavut ve Bulgar bostan sahiplerinin yanında işçi olarak çalışmaya başlamışlardır. Cideliler, Karadeniz'deki bahçecilik deneyimlerinin onları İstanbul'daki bostanlarda çalışmak konusunda yeterli donanımı verdiğini söylemektedirler. Önceleri, ilk gençliklerinde yazlık işçi olarak İstanbul'a gelmeye başlamışlar. 1980'lerde Arnavutların ve Bulgarların bostanlarını satıp işi bırakmalarının ardından bu mekanlar ve üretim faaliyetleri Cidelilere geçmiş ve mesleğin ustaları onlar olmuş. Yirminci yüzyılın sonunda hala birkaç yaşlı Arnavut ve Bulgar usta bahçıvanlık yapıyordu ancak yirmi birinci yüzyılla birlikte, mesleğin ikinci ve üçüncü nesillere aktarımı Cideliler yoluyla olmaktadır. Üretim Cideliler tarafından kontrol edilmeye başlayınca başka bazı değişiklikler de zorunlu hale geldi. Aşırı yükselen arsa fiyatları onların toprak sahibi olmalarını engelledi. Bu yüzden Cideliler araziyi ya kiralıyorlar ya da giderek artan bir biçimde toprakkonducu olarak algılanıyorlar. Buna ek olarak, kar marjı o kadar düşük ki, bahçıvanlar ancak aile içi emek kullanarak ayakta kalabiliyorlar, tıpkı Anadolu'nun her tarafında küçük tarım işletmeleri gibi tatminkar bir kazanç elde edilmiyor. Cemil bu durumu, “Bir kazanç sağlayabilmek için ailece çalışmalıyız,” diye açıklıyor. Geçimi sağlamak zorlaştığı için bahçe-dışı gelir kaynakları gerekli hale geliyor, bu da emek gücü ihtiyacını arttırıyor. Cideli bahçıvanlar, hemen bütün ürünü toptan satan atalarının aksine mahsullerini ya mahalle pazarlarında, ya bahçelerinin yakınındaki bir tezgahta pazarlıyor ya seyyar satıcılık yapıyor ya da restoranlar 15 ve çeşitli perakendecilerle çalışıyorlar. Yıllar geçtikçe çoğu bostan, arazinin parça parça satılıp inşaat yapılmasından dolayı iyice küçülmüş durumda. Sonunda bahçıvanlar, gelirlerini arttırabilmek için İstanbul haline gitmeye ve Akdeniz bölgesinden gelen sebzeleri de alıp mahalle pazarlarında kendi ürünlerinin yanında satmaya başladılar. ÜRETİM Sürdürülebilirlik, çeşitlilik ve esneklik, İstanbul bostanlarındaki üretimin belirleyici özellikleri arasındadır ve yoğun üretim, Akdeniz tarımını yansıtan bir göstergedir. Bir İstanbul bostanı bir yıl içinde on beş ila yirmi ayrı çeşit ürün üretebilir ki bu da yüzlerce insanın yıllık taze sebze ihtiyacını karşılayabileceği anlamına gelir. Bu ürünler soğan, turp çeşitleri, pırasa ve lifli sebzelerden (ıspanak, marul, roka, kara lahana), tane veya demetle satılan sebzelerden, domates, biber çeşitleri, patlıcan ve hıyar gibi kiloyla satılanlara kadar geniş bir yelpazeyi içerir. Resim 5 ve 6'da, günümüzdeki bostanlar görülüyor. Ürün çeşitliliği, birden çok hasat ve karışık ekim yollarıyla bahçıvanlar zaman ve mekanı manipüle ederek hem riskleri azaltmakta hem de ürünü maksimize etmekteler. Dönüşümlü ekim biçim sürekli üretimi mümkün kılıyor ve aylar boyunca hasat yapılabiliyor. Bu durum yalnızca çevre risklerini azaltmakla kalmıyor pazar risklerini de en aza indiriyor. Usta bahçıvanlar, sebze üretiminin ucuz maliyetle, büyük ölçeklerde ve global pazara bağlı büyük sermayeyle yapıldığı Akdeniz bölgesiyle rekabet etmek zorunda oldukları için, ürün çeşitliliği bu rekabetin getirebileceği olumsuz sonuçları da en aza indiriyor. 1990'ların başlarına kadar bahçıvanlar gelirlerini iyileştirebilmek için turfanda sebzeye güveniyorlardı. Kışın ardından gelen ekinlerin büyüme mevsiminde, mal az olduğundan müşteriler daha yüksek fiyat ödemekten kaçınmıyordu ve bahçıvanların kar marjları da daha yüksek oluyordu. Akdeniz bölgesinden gelen büyük ölçekli ve bütün yıla yayılmış üretim, bu tür avantajları da ortadan kaldırdı. İrfan, üzüntüsünü şu net cümlelerle ifade ediyor: “Artık mevsim diye, sezon diye bir şey yok. Sezon mezon kalmadı.” Dolayısıyla bahçıvanlar yaptıkları işin zorluklarından söz ederken, içinde çalıştıkları bahçelerden şikayet etmiyorlar. Bu bahçelerde çalışmak zorlu olmakla birlikte onlar için Cide'de çalışmaktan farklı değil, ki gelir ve eğitim durumları elverse çoğu Cide'de yaşamayı tercih ediyor. Onların şikayet ettikleri şey bahçecilik işi değil, harcadıkları emeğin kazançlarından daha fazla olması. Kentsel büyüme, yüksek girdi maliyetleri, uzak bölgelerle rekabet, yetkililerle mücadele, daralan araziler ve kullanım hakları konusundaki belirsizlik bahçıvanlar üzerinde baskı oluşturuyor. Bütün bunlar, uyum sağlamanın giderek zorlaştığı koşullar. Diğer bazı bahçıvanlar da, ürettikleri sebzelerin güney bölgelerinden gelen yoğun rekabetle karşı karşıya olmadığı, insanın küçük bir bostanla geçinebildiği 1980 öncesini özlüyor. Birçok bahçıvan, eskiden küçük bir bahçeyle geçinmenin mümkün olduğunu belirtiyor. “1969'da 15 lahtalık (yaklaşık 200-300 metrekare) dereotu bahçesi olan bir Arnavut, bir yılda kazandığı parayla iki tane ev almıştı,” diye anlatıyor Hasan, belki birazcık da abartarak. Yük hayvanlarının su çektiği dönemleri hatırlayan Sabri: “Su değirmenlerinin olduğu zamanlar, en güzel zamanlardı,” diyor. Gelecek hakkında çok umutlu olmadıklarının bir göstergesi, istisnasız hepsinin, çocuklarının okuması ve bahçede çalışmak zorunda kalmaması konusunda ısrarcı olmaları. Daha genç olanların çelişkili duygularını en iyi özetleyense kırk yaşlarındaki İrfan'ın sözleri, bir Resim-6: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004 İstanbul'un Yedikule semtindeki 1600 yıllık tarihi surların içinde yer alan geleneksel bir bostan. Kurak yaz mevsimi boyunca yetiştirilen ürünler sulamanın kontrol altına alınabilesi için ona yakın bölüme ayrılmaktadır. Kış mevsiminde ve yaz başlangıcında diğer bir deyişle yağmura bağlı sulamanın güvenli olduğu dönemlerde bostan bölümlere ayrılmamış şekilde görülebilir. inşaat şirketinin temsilcisiyle yan yana durup, “1967'den beri buradayız. Eğer davayı kazanırsak (özelleştirilecek kamu arazisini ilk satın alma hakkıyla ilgili davadan söz ediyor; bu araziyi o ve ailesi on yıllarca çalıştırmış), buraya apartman dikmek için inşaat şirketiyle anlaşmamız var.” Kentleşmenin getirdiği ekonomik realite, eski bahçelerle ilgili her türlü nostaljiyi yeniyor. ÜRETİM KALIPLARI Büyük hayvanların olmaması ve küçük motorlu ekipmanın bulunması (traktör, dizel pompa, kamyon) dışında bugünkü bostanlar büyük ölçüde eski bostanlara benziyor. Temel ürünler pek fazla değişmedi. Her ne kadar yeni göçmenlerin üretim üzerinde bazı etkileri olmuşsa da, ne değişen piyasa talebi, ne ithalat-ihracat, ne de tohum ve diğer girdilerin teminiyle ilgili şartlar, geleneksel üretim yöntemlerini fazla değiştirmemiş. Bugün kara lahana standart ürün; mısır, daha çok bireysel tüketime yönelik olsa da, oldukça yaygın. Bu iki ürün de, Karadeniz bölgesinden gelen insanlarla yakından ilişkili. Bazı çiftçiler, son zamanlarda kendilerine bir niş bulmak ve Akdeniz bölgesinden gelen büyük ölçeklerdeki sebze ürünlerinden kendi ürünlerini ayırabilmek amacıyla bazı ürün çeşitlerinde ihtisaslaşma yoluna gittiklerini söylüyorlar. Metropol ölçeğinde, İstanbul bostanları artık önemli boyutlarda gıda tedariki sağlamıyor. Yerel düzeydeyse bu bostanlar gerek aile gerekse mahalle ihtiyaçlarına önemli katkılarda bulunuyorlar. Gelir ve taze ürün kaynağı olarak bahçıvan ailelerine değerli iş imkanları sağlıyor ve gıda ihtiyaçlarını karşılıyorlar (ailenin yıllık gıda stoğunun %25'ine varan oranda) (Kaldjian, 2000). Bahçıvanların komşu ve arkadaşlarına daha ucuza ürün satmaları, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız vermeleri ve 16 komşu manavlara toptan satış yapmaları sebebiyle, mahalle içinde bir bostanın bulunması o mahalle sakinlerinin taze ürünlere ulaşabilirliğini arttırıyor. Varlıklı müşterilere ulaşabilen bazı bahçıvanlar taze ve kaliteli ürünler için ekstra prim alıyor. Çoğu bostanda ayrıca asmalar ve meyve ağaçları da var; incir, cennet meyvesi (trabzon hurması), elma, dut gibi meyveler, daha çok aile içi tüketime yönelik olmakla birlikte bazen hasadın satış yapılacak kadar büyük olduğu da görülüyor. Yakın zamana kadar, bazı bahçıvanlar aile için tüketim, gelir temini ve gübre üretimi olmak üzere bir taşla üç kuş vurmak için tavukçuluk ve mandıracılık (peynir ve yoğurt dahil) da yapıyordu. Ancak 1990'lardan bu yana belediyeler büyük baş hayvanların kent dışına çıkarılmasına çalışmaktadır. Kent tarımı, dünyanın başka yerlerinde daha çok mısır, patates, tatlı patates, manyok ve taze baklagil gibi ürünlere ağırlık verirken, bostanlar temel gıda üretimi yapmıyor. Türkiye'de birincil tahıl buğday ve düşük gelirli ailelerin temel gıdaları mercimek ve fasulye. Dolayısıyla bostanlar eksiksiz bir dengeli beslenme diyetini tam olarak karşılamıyorlar. Ancak taze sebzenin yemek alışkanlığında hem kültürel hem de besleyici açıdan önemli olduğu bu ülkede, bu çok değerli ürünleri üretiyorlar. ARAZİ KULLANIM HAKLARI Bugünkü bostanların tabi olduğu arazi kullanım hakkı düzenlemeleri sağlam ve net değildir. Çok az sayıda bahçıvan, arazisi üzerinde hak sahibidir. Hemen hemen hepsinin işlediği topraklar ya ihtilaflıdır ya da bulundukları bölgeler gelişim dışı bölgelerde tutulmaktadır. Eğer bahçıvan bir kira bedeli ödeyecekse bunu o mülkte yaşamayan mülk sahibine ya da belediyeye öder. Yasayla yeşil alan ya da koruma altındaki bölge olarak belirlenen imar-dışı kamu arazileri üzerinde, satış amaçlı bostancılığa, en azından zımnen, izin verildiği görülüyor. Ancak bu bile riskli: Bir grup bahçıvan geçenlerde İstanbul'un uluslar arası havaalanı yakınlarındaki bir araziyi yasadışı olarak kullandıkları gerekçesiyle 10.000 doların üzerinde bir ceza ödemek zorunda bırakıldı; üstelik de bu grup, daha önce bakımsız moloz boşaltma bölgesi olan bu bölgeye on yıldan fazla bir süre boyunca yatırımlar yapıp rehabilite etmiş oldukları halde. Alan, bağlantı yollarının ulaşım noktasında olduğu için imara kapalıdır. Yapılaşmaya izin verilmeyen başka yerlerdeyse mülk sahipleri bahçıvanların topraklarını işgal etmesine ve kullanmasına, üçüncü şahısların buraları yasadışı yapılaşmaya açmalarını önlemek amacıyla izin vermektedirler. Belirsiz toprak mülkiyeti, bugünkü bostanların üretimini olumsuz yönde etkileyen en büyük faktörlerden biridir. Çoğu bahçıvan işlemekte oldukları arazilerin ellerinden gideceği kaygısını derinden hissetmekteler. Ancak yine de şaşırtıcı bir güven duygusuna da sahipler ve bir şekilde yasal bir yardım göreceklerini, örneğin bir telafi tazminatı alacaklarını, kararların erteleneceğini, bir anlaşmaya gidileceğini ya da en azından bir sonraki hasat tamamlanıncaya kadar çalışmalarına izin verileceğini düşünüyorlar. Birçok bahçıvan, gelecekteki üretim hakkındaki belirsizlik ortadan kalkmadan arazilerine sermaye yatırımı yapmaya ya da bazı iyileştirmeler yapmaya istekli görünmüyor. Bu durum da onların üretim potansiyellerini sınırlıyor. Mehmet'in deyişiyle: “Belirsizlik var. Burada on, on iki yıl daha kalacağımı bilsem seralar yaparım, yıl boyunca ürün yetiştiririm. Burasının yatırıma ihtiyacı var, ama belirsizlik olduğu sürece yatırım yapamam.” GÜBRELER VE DİĞER GİRDİLER Yakın zamana kadar toprak kalitesi İstanbul'daki ticari amaçlı bahçelerin yaygınlığını etkileyen önemli faktörler arasında değildi, zira doğal gübre çok büyük boyutlarda kullanılıyordu (Türk Ansiklopedisi, 1955). İstanbul bahçıvanları sağlıklı, verimli topraklar ve kaliteli ürünler için yüzyıllar boyunca doğal gübreye güvendiler. Sürülerin ve çiftlikte kullanılan hayvanların şehir Ocak 2006 dışına çıkarılmasıyla birlikte çiftçileri kimyasal gübrelere yönelten baskı arttı. Kimyasal gübrelerin devreye girmesi çiftçilere sayısız sorun çıkardı. Gübre fiyatları aşırı derecede yüksek, sebze kalitesi düşüyor ve uzun vadeli sürdürülebilirlik de tehlikeye giriyor. Bir bahçıvan, eskiden dört süt ineğiyle 10 dönümlük arazisinin gübre ihtiyacının yarısını karşılayabildiğini anlatıyor. Kimyasal gübrelerin maliyeti düşünülecek olursa, doğal gübrenin, kar marjını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Maliyet konusundan başka, kimyasal gübreler yüzünden ürün kalitesinin de kötüye gittiğine ilişkin yaygın bir kanı mevcut. Gerek bahçıvanlar gerekse müşteriler, bostanlardan gelen sebzelerin Akdeniz bölgesinde sınai yöntemlerle ve büyük miktarlarda seri olarak üretilen sebzelere nazaran daha lezzetli olduklarında, bunun nedeninin de bostan sebzelerinin hasattan hemen sonra satılması ve üretimlerinde kimyasal değil doğal gübre kullanılması olduğunda hemfikir. Kimyasal gübre sebzelerin daha hızlı büyümesini sağlıyor fakat lezzetlerini ve özelliklerini bozuyor. İbrahim diyor ki: “çabuk hayat veriyorlar ama hayatı yine çabuk alıyorlar. Gençler gibi aceleciler, onların yaptıkları makyaja benziyorlar.” Bir başka bahçıvan da kimyasal gübreyle yetişen sebze yapraklarının daha büyük olduğunu fakat ancak iki gün taze kalabildiğini, oysa doğal sebze kullanılan yaprakların on gün boyunca tazeliğini koruduğunu söylüyor. Sonuç olarak birçok bahçıvan, İstanbul yakınlarındaki mandıra ve çiftliklerden kamyonla doğal gübre satın alma yolunu seçiyor. Yakın zamana kadar bostanlar ekonomik ve toplumsal bakımdan kentin gıda üretim ve dağıtım ağının entegre bir parçasıydılar. Üretim yerel pazarlar için yapılırdı. Buna karşılık kentli üreticiler de diğer kentsel ürünler için bizzat pazar oluştururdu. Bir açıklamaya göre, “bostanlar daima şehrin yakınında bulunur çünkü üretilen sebzeler şehre satılır ve gübre, cam, kasa, lamba (ısıtma için) ve bostanlarda ihtiyaç duyulan diğer malzemeler şehirde satılır” (Türk Ansiklopedisi, 1955, s.379). Bostanlarla İstanbul'un ticaret ağının kesişme noktası, eski kentin ekonomik kalbi olan Eminönü semtiydi. Burası yalnızca en büyük sebze meyve halinin bulunduğu yer değil, tohum ve bahçe araç gereçlerini temin edildiği yerdi de 17 aynı zamanda. Her ne kadar Eminönü hali 1980'lerde kaldırılıp, devasa otobüs garı ve başka, daha “zehirli”, tesislerle (hapishane) birlikte, bir sanayi bölgesi olan Bayrampaşa'ya taşındıysa da; tohum, araç gereç, hasır sepet gibi kimi maddeleri satan mağazalar hala Eminönü'ndedirler. Örneğin, sebze ve meyvelerin taşınmasında kullanılan büyük ve ahşap sepetleri/ küfeleri üreten kişiler hala malzemelerini buradan temin etmektedirler. 1960'larda yüz civarında sepet üreticisi varken günümüzde bunlardan yalnızca iki tane kalmıştır. Diğer kritik girdilerle ilgili değişiklere uyum sağlamak daha ciddi sorunlar doğurabilmektedir. Bahçıvanların canını en fazla sıkan konulardan biri melez ve genetiği değiştirilmiş tohum sorunudur. Bunların çok pahalıdırlar ve bir sonraki sezon için tohum saklama uygulamasını da (tohumlar kısır olduğu için) imkansızlaştırmaktadırlar ki bu bahçıvanların standart bir uygulamasıdır. KRİTİK BİR DÖNEM İstanbul'daki büyümenin hız ve boyutlarına karşın, köklerin tarihsel ve kültürel öncüllerinden alan kent tarımı varlığını sürdürüyor. Bostan, agroekosistemi (tarım/ekosistemi), gelecek için bir katalizör görevi görebilecek ya da kent tarımı programlarına yenilik katacak yerel bilginin biriktiği bir hazinedir. İstanbul'daki uzun tarihlerinin tanıklık ettiği ve elde kalan bütün bostanların gösterdiği gibi, usta bahçıvanlar üretken, örnek ve adanmış işlerine saygılı birer toprak yöneticisi olagelmişlerdir. Arazi kullanma hakları güvenli hale getirilirse üretimi iyileştirmek için yenilikçi uygulamalar ve sermaye yatırımları yapacaklardır. Arazi kullanım haklarının oldukça belirsiz olduğu bostanlarda yatırımlar minimum düzeyde kalmakta, üretim daha etkisiz olmakta ve geçim yalnızca üretime bağlı olamamaktadır. Kendini güvencede hisseden bahçıvanlar seralar inşa etmekte, arı kovanları yerleştirmekte, yenilikler ve denemeler yapmaktadırlar; 2004 yılında ilk kez olarak bir bahçıvan bahçesine otomatik püskürtmeli bir sulama sistemi monte etti. Bu bahçıvanlar kendilerine daha çok güveniyorlar ve üretimlerine finansal yatırım yapma konusunda daha istekli oluyorlar. Rekabet gücünü arttırmanın yanı sıra kullanım hakkının net olması, bahçıvanları bostanlarındaki binalarının bakımını yapmaya da yönelteceğinden görüntü kirliliğini de azaltacaktır. Yirmi birinci yüzyıl bahçıvanları, geniş anlamda, vicdan sahibi arazi yöneticileridirler. Şehrin her yerindeki aileleri desteklerler, toprağı verimli tutarlar, toplulukları korurlar, yoksullara hizmet ederler, eski eserleri korurlar, gelenekleri sürdürürler, manzarayı güzelleştirirler ve kamu hizmeti icra ederler. Bütün bunları insanları besleme işlevine ek olarak yaparlar. Bu çok yönlü işlevleri gerçekleştirmek üzere araziyi işleyip ürünüyle geçinmek için yoğun çalışmayı teşvik edecek unsursa -hiçbir zaman sarih olmayan, tipik olarak da zımni- yasal izindir. Bu yolla ve ayrıca üzerinde bostan bulunan çoğu parselin yeşil alan ya da (yapılaşmaya karşı) koruma altındaki bölgeler olarak belirlenmiş olması sayesinde gerek şehir gerekse halk, sıfır maliyetle çok yönlü faydalar elde etmektedirler. 1990'ların sonlarından itibaren tarihi surların içinde ve dışındaki bazı bahçeler Yedikule'den kuzeye, Topkapı'ya doğru genişletiliyor (Resim 7). Bahçelerin ötesinde belediye çeşitli oyun alanları inşa etmiş ve buralarda işlenmemiş bir takım alanlar çöp atıklarıyla, içki şişeleriyle ve cam kırıklarıyla dolu, bakımsız ve kirli bir durumda. Bunun aksine düzenli ve bakımlı sebze bahçeleriyse çok fotojenik bir görüntü sağlıyor ve İstanbul'un kimliğinin ayrılmaz bir parçası olan 1600 yıllık surların açık seçik görülebilmesini sağlıyor. Benzer bir biçimde yine bir bostan, Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü mimarı Sinan tarafından yapılmış Piyale Paşa Camii'ni koruyup destekliyor. Şehrin her yerinde bahçıvanlar hektarlarca araziyi güzelleştiriyor ve bir bakıma park bekçileri işlevi görüyorlar. Resim-7: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004 Eski kent surlarının bitişiğindeki bostanlar bölgeyi yeşil ve güvenli kılıyor, manzarayı büyük ölçüde güzelleştiriyor. Sürekli mevcut bulunmaları ve verimli faaliyetleriyle alanlarını etkin bir biçimde gezip gözetliyorlar buraları istenmeyen ve yasa dışı faaliyetlerden (çöp boşaltma, izinsiz inşaat ve kriminal faaliyetlerden) koruyorlar. Kent tarımcılarının başlıca amacı olan geçim sağlama, daha geniş kapsamlı çevresel amaçlarla birleşiyor. İstanbul'un bostanları; Bizans surlarının, Osmanlı evlerinin, 1890'lardan kalma apartmanların ve hatta yepyeni iş merkezlerinin karşısında çok güzel bir görüntü sergiliyor. Günümüz İstanbul'unun özeti olan beton ve kakofoniye çok hoş bir alternatif sunuyorlar. Etraflarını sarmış yollar ve koşuşturma ile kıyaslandıklarında bostanlar hem daha serin, hem daha sessiz ve sakin. 1990'ların sonlarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehrin her yerine toplam bir milyon ağaç dikme kampanyası başlatmıştı. Ancak ağaçlar dikildikten sonra zorlu şehir ortamında hayatta kalabilmek için büyük mücadele vermek zorunda kaldılar. Havaalanı yakınındaki eski molozluk alanda ortaya çıkan bostanlardaki ağaçlara oranla, şehir içine dikilen bu ağaçlar çok daha sağlıksız ve güdük kaldılar (Resim 8). Belediyenin yasal olarak izin verip vermediği tam olarak bilinmemekle birlikte, bahçıvanlar ürünlerini bu ağaç fidanlarının etrafında yetiştirdiler. Onlar kendi sebzelerinin bakımını yaparken bu ağaçlar da sulanmış oluyordu. Bahçe ve parkları çok seven bir şehirde bostanlar böylelikle yeşil alanları koruma, gözetme ve yaygınlaştırmanın ideal bir yolu oluyor. Şaşırtıcı ve parlak mimarinin ve tarihi, geniş dükkanların (camiler ve kapalı çarşılar) aksine, bostanlar İstanbul'un tarihinin birer canlı belgesidir. Doğrudur, birçok iş ve meslek İstanbul'u geçmişine bağlayan bir nitelik taşır, ama bostanların İstanbul'un geleceğine de anlamlı katkılar sunma potansiyeli vardır. Bostanlar dünyanın en “yaşanabilir” şehirleri için büyük önemi olan açık ve yeşil alanların korunup geliştirmekle kalmazlar Minnesota'daki Saint Paul'u ya da Ontario'daki Toronto'yu düşünün- onlar aynı zamanda üretici yenilikçilik için de önemli mekanlardır. Sahip olduğu Osmanlı mirası hakkında zaman zaman çatışmalar yaşayan bir toplumda görkemli bir İmparatorlukla, Avrupalı olmayan bir modernite öncesi anlayış arasındaki gerilim- bostanlar, tam da tarihin, değerli kentli niteliklere katkı sağlayabileceğini gösterebilir. 18 SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR İSTANBUL'DA BOSTANLAR İstanbul bostanları, becerikli arazi yöneticilerinin zorlu ve kaynakça yoksul bir kentsel ortamda üretebilecekleri dikkate değer bir dizi tarımsal, çevresel ve toplumsal faydaya verilebilecek iyi bir örnektir. Ancak bu bostanların değeri yalnızca parasal rakamlar, üretilen gıdalar, nispi avantajları ve “en iyi”, “en yüksek faydalı” toprak kullanımı gibi bir takım ekonomik kavramlarla açıklanamaz. İstanbul'un bostanları kente geniş bir toplumsal, kültürel, ekonomik ve çevresel faydalar yelpazesi sunduğu için değerlidir ve bu faydalar bir bütün olarak görüldüklerinde değerlerinin ekonomik olarak ifade edilmesi zordur. Bu tür değerlendirmeler yapmanın zorluğu faydaların tek başlarına ele alınamamasından kaynaklanır çünkü bu faydalar yalnızca bireylere ya da teker teker iş kollarına değil, mahallelere, topluluklara ve nihayet bütün bir kente yöneliktir. Bostan agro-ekosistemi, kent tarımı için bir model görevi görebilecek bir agroekolojik bilgi dağarcığıdır. Yüzyıllar içinde uzman bahçıvanlar, kentli nüfusa sürekli gıda ve istihdam sağlayan bir dizi beceri geliştirip bunlarda uzmanlaşmışlardır. Bostanları anlamak, kent tarımının karşı karşıya olduğu zorluk ve engelleri anlamamıza yardım edecektir. Uzun bir tarihi olan bostan üretiminin uzun geleceği, gelişim, modernleşme ve globalleşmenin bileşik etkisinin tehdidi altındadır. İstanbul metropolünün her tarafında bostanlar giderek düzenli bir biçimde yok olmaktadır ve bu duruma üzülen pek kimse yoktur -bahçıvanlar hariç-. Bu kayıp gerçekten önemli midir? Bazıları geçmişin hatıralarına takılıp kalmanın yalnızca ilerlemeyi engelleyeceğine, Türkiye'nin üretici kapasitesini göz ardı etmek olacağına ve ülkenin global pazara katılımı hedefine aykırı olduğuna inanıyor. Ne de olsa, Türkiye'deki ve dışarıdaki başka kaynaklardan sağlanan gıdalar bol değil midir? İstanbul'un bostanlarını arkaik olarak görmek, onları modern bir dünya şehrinde yeri olmayan, bir nostaljiden başka bir şey üretme kapasitesinden yoksun yerler olarak algılamak, dar bir bakış açısına sahip olmaktan kaynaklanıyor. Yaratıcı bir topluluk inşa etmenin değerini Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD, Accesible Life Association) sosyoekonomik olarak kenara sürüklenmiş ve fırsat eşitsizliklerine maruz grupların refah düzeyini yükseltmeyi ve onlara ekonomik fırsatlar yaratmayı hedeflemiş bir Türk sivil toplum örgütüdür. UYD İstihdamı, sürdürülebilir kentsel kalkınmayı ve organik tarımı teşvik etmek amacıyla İstanbul'da kent tarımına ön ayak olup destekleme çalışmalarını başlattı. Bilgi ve deneyimini doğrudan doğruya İstanbul bostanlarından miras alan bu örgüt, İstanbul'daki ilçe belediyeleriyle, bölgedeki ziraat fakültesinin üyeleriyle işbirliği yaparak kadınlara istihdam sağlayan kent tarımı pilot projesini uygulamaya koydu. Avrupa Birliği'nin finansal desteği, düşük gelirli yirmi beş kadının emeği, bahçıvanların deneyimi ve bahçecilik uzmanlarının işbirliğiyle UYD, Gürpınar'daki 10 dönümlük (1 hektar) arazisini koruma altına aldı. Örgüt Ocak 2006 Resim-8: Paul J. Kaldjian, Ağustos 2004 anlayamamanın işareti olan bu algılama, eğreti bir elitizm kokuyor. İstanbul bostanlarının yok olması kaçınılmaz bir durum değildir fakat bu tarihi bahçeler, romantikçe idealize edilmiş bir geçmişten kalma nadide kalıntılar olarak da görülmemelidir. Aksine, kent tarımı terk edilmiş kentsel alanların canlandırılması, yeşil alanların korunması, kültürel kimliğin devamı, insanların beslenmesi ve ailelerin bütçesinin desteklenmesi için kullanılabilir. İstanbul bostanlarının katkıları, sürdürülebilir/kendine yeterli bir İstanbul için potansiyel modeller olarak ele alınmalıdır. Belediyelerin bunu anlaması, kentli nüfus için sağlıklı bir çevre oluşumuna yardım etmeleri için onlara bir fırsat verecektir (Howe, 2002). Açıklanan bütün bu faydaları dikkate alındığında görülecektir ki bostanlar, uzun vadeli ve geniş kapsamlı sosyal, kültürel ve ekonomik faydalar hedefleyen program ve politikalar içinde teşvik edilebilirler. Bostan üretimini gereksiz yere baltalayan ya da engelleyen yasalar örneğin astronomik para cezaları ve bahçıvanların ürünlerini pazarlama kabiliyetini kısıtlayan cezai yaptırımlarverimlilik karşıtı yasalardır. İstanbul'un usta bahçıvanlarının ne kadar sebatlı ve yaratıcı insanlar olduğu düşünülürse, belediyelerin pasif desteği bile önemli bir ilk adım olabilir. İstanbul havaalanı yakınlarında bir bostan. Eskiden moloz alanıyken ıslah edilmiş. Belediyenin 1997-1998'de diktiği ağaçlar, altlarındaki sebzeler için kullanılan su ve gübreden faydalanıyor. buradaki deneyiminin verdiği güçle İstanbul'daki diğer ilçe belediyelerini başka arazi parselleri teminine ikna etmeye çalışıyor; eğitim programları geliştirerek kadınları konu hakkında bilgilendiriyor; üretim için sürekli girdiyi ve pazar için ürünü garanti etmek amacıyla yerel belediyeler ve kurumlarla birlikte çalışıyor. Örneğin bu UYD projesi kentsel sürdürülebilirliğin bir parçası olarak kentsel kompostlama ve organik üretim çalışmalarını destekliyor ve tek bir ürün içeren uygun piyasalarda yer edinmek umuduyla, artık kullanılmayan türlere ait tohum çeşitleri deniyor. Uluslar arası kentsel tarım uzmanları ağından da yararlanan UYD, 2005 Ağustosunda İstanbul'da küçük bir sempozyum düzenledi. Uluslar arası katılımcıların bulunduğu sempozyumda kentsel tarım ve yoksullukla mücadele konuları ele alındı. Nihayet bostanlar İstanbul'un kimliğinin bir parçasıdırlar ve mahallelere, İstanbul'un genel mekan duygusuna katkı sağlayan özel bir karakter kazandırırlar. Gönül Evyapan (1999), hızlı kentleşme nedeniyle İstanbul'daki bahçelerin (yalnız özellikle bostanların değil) ve yeşil alanların sayı ve alan bakımından azalmasının sosyolojik ve psikolojik açılardan kaygı verici ve önemli bulduğunu belirtmiştir; ancak Evyapan yine de İstanbul'un zengin bahçe ve bahçecilik geleneğinin, Türklerin eskiden bahçeye ve toprağa verdiği değerle günümüz kent yaşamını bağdaştırabilecek yeni bir dış mekan konseptine kaynaklık edeceği konusunda umutludur. İstanbullu bahçıvanların kaliteli sebze tohumu konusunda en çok 19 güvendikleri tohum tedarikçisi olan Dimitri de benzer duygularla şöyle diyor: “Eskiden birçok insan toprağa çok daha yakındı. Belki yirmi yıl sonra genç nesiller bir şeyler ekip biçmekle daha fazla ilgilenecekler. Neden yirmi yıl diyorum? Çünkü insanlar yeşilliği özleyecekler.” Bu türden kentli ihtiyaçları tatmin etmek amacıyla İstanbul'un köklü bostan geleneğine dayandırılacak bir kent tarımı gerek kent yaşamı ve sağlığı, gerek mahallelerin kalkınması ve gerekse kentin güvenli, temiz ve yeşil kalması için sayısız fırsatlar sunuyor. İstanbul, uluslar arası düzeyde bilinen ve değer verilen bir hareketin lideri ve örneği olma potansiyeline sahiptir. 5 Haziran 2005'te İstanbul, Birleşmiş Milletler Çevre Programı Kapsamında Kent Tarımı Anlaşması'nı imzaladı. “Yeşil Kentler Deklarasyonu” diye bilinen bu anlaşma her imzacı kentin yardım etmeye teşvik edildiği bir dizi eylem öngörüyor. Bu eylemlerin birçoğu bakımından İstanbul bostanlarının desteklenmeye en uygun konu olduğu tartışmasızdır ve UYD bu eylemlerle ilgili çalışmalara şimdiden başlamış durumdadır. Kent tarımı, dünyanın başka birçok şehrinde yeniden icat edilmiş bir kavram iken İstanbul'da, tam tersine, buna ilişkin bir gelenek, bir kültür ve Evyapan'ın ifadesiyle (1999, s.141) geleneksel değerlerle güncel talep ve imkanların bir potada eritilebileceği mevcut bir fırsat bulunmaktadır. NOT: Aksi belirtilmedikçe alan röportajları 19971998'de yapılmış demektir. Röportajlarda konuşan kişiler için takma isimler kullanılmıştır. Referanslar: sayfa 51 UA Magazine Kent Tarımı Kent tarımı kavramının halihazırdaki tanımlamalarının belli başlı özellikleri bu kavramın “kentli” olma özelliğini arka plana itmektedir. Kent tarımı, yerel gıda sistemleri içerisindeki kırsal tarımdan farklılık göstermekte ve onu tamamlamaktadır. Kent tarımı, kentsel ekonomik ve ekolojik sistem içersine entegre olmuştur. Belirtilen bu boyutların geliştirilmemesi ve uygulamaya dönüştürülmemesi durumunda kavram; bilimsel, teknolojik ve politik alanda yeterince kullanılamayacaktır. K UYD tarafından Ocak 2006'da yayınlanan Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda Sorunu adlı kitapta yer alan makalenin kısaltılmış bir versiyonudur. Luc J.A. Mougeot Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi (IDRC), Toplumu Besleyen Şehirler Programı, Ottawa, Kanada ent tarımı kendi yapısında bulundurduğu; yardım etme, çözüme kavuşturma ya da farklı kalkınma sorunları ile mücadele etme yetenekleri içerisinden ortaya çıkmaktadır. Kent tarımı kavramı, halen yeterince anlaşılamayan ve en temel boyutu kentsel yoksulluk ve gıda güvencesinin bulunmaması gibi önemli konulardan oluşan karmaşık bir ağın etkisi altındadır. Bu kısa makalede, her ne kadar yazar ileriki bölümlerde çalışmalar ve ilgili aktörler hakkında farklı açıklamalarda bulunsa da genel kabul gören kavram tanıtılacaktır. Kent tarımının mümkün olan uygulamaları ile ilgili daha kapsamlı bilgi veren Gelişim Politikası makalesi ise sonraki sayılarımızda yayınlanacaktır. Kent tarımı üzerine genel kabul Ana Kavramlar gören bir kavramın yaratılması önemli bir gerekliliktir. Çünkü, politika ve teknolojinin birlikteliği, öncelikle anlamlı farklılıkların ve aşamaların tanımlamasına ihtiyaç duyar. Ancak bu tanımın oluşturulması, söz konusu farklılık ve aşamaların kent tarımının yönetim ve/veya tanıtımı için uygun araçlar olarak değerlendirilmeleri koşuluyla mümkündür. KALKINMA KAVRAMI Kent Tarımı, Kent İçi Tarımı (UA) veya Kent Çevresi Tarımı (UPA) deyimleri orijinal olarak sadece bilim adamları ve bazen de basın tarafından kullanılmakta ve son dönemde büyük ölçüde benimsenmektedir (Smith 1996b, FAO 1996, COAG/FAO 1999). Bu durum, kavramı daha farklı şekilde tanımlama ve önemini belirtme ihtiyacını doğurmuştur. Sadece daha güçlü bir içsel tutarlılık ve dışsal işlevsellik özelliği bizler için ayrıştırıcı ve kullanışlı bir araç olabilecektir. Kent tarımının dışsal işlevsellik özelliği; kırsal tarım, sürdürülebilir kentsel kalkınma ya da kentsel gıda arzı sistemleri gibi ilgili kavramlar içerindeki pozisyonu için gereklidir. Kavram, kullanıcılar için diğer kavramlar arasındaki tamamlayıcı ve sinerjik potansiyelini tam olarak ortaya koyabilecek şekilde kolay anlaşılır olmalıdır. GÜNCEL TANIMLAMALAR Kent tarımının daha genel tanımlamaları, aşağıdaki belirleyicilere dayanmaktadır. Ekonomik aktivite türleri, Ürünlerin gıda/ gıda dışı kategorileri ve alt kategoriler, Uygulama konumunun taşıdığı kent içi ve kent çevresi karakteri, Uygulamaların yürütüldüğü alanların türü, Üretim sistemlerinin türleri, Üretim ölçeği ve üretim hedefi. 20 EKONOMİK AKTİVİTELER Tanımlamaların çoğunluğu; üretim, işleme ve pazarlama ile bunların aralarındaki etkileşime yer verenlerin aksine, tarımın sadece üretim safhasına gönderme yapmaktadır. Kent tarımında, üretim ve pazarlama (ve aynı zamanda işleme) süreçleri zaman ve yer gibi koşullar açısından (coğrafi yakınlık ve daha hızlı kaynak akışı) birbirleriyle daha fazla ilişkilidir. ÜRÜNLERİN KATEGORİLERİ Tanımlamalar bu noktada, halkın ya da çiftlik hayvanlarının tüketimi için yapılan gıda üretimini aydınlatabilir. Bunun dışında, bitkisel ürün tipleri arasındaki fark (tahıl, kök, sebze, aromatik ve ilaç yapımında kullanılan şifalı bitkiler, süs bitkileri, ağaç ve meyve ürünleri) ve hayvan tipleri (kümes hayvanları, tavşan, keçi, koyun, sığır, domuz, balık vb.) belirtilebilir. Gıda kategorisi içerisindeki tanımlamalar; daha çabuk bozulan, görece daha değerli olan sebzeler ve hayvansal ürünler üzerinde vurgu yapabilir. Gıda özelliği taşımayan ürünlerin oluşturduğu kategoriyi genel kent tarımı kavramından çıkarmak, kent çiftçiliğinin geniş anlamda anlaşılmasını engeller. Farklılıklar, üretim sistemleri arasında ve belirli üretim üniteleri içerisinde yer almaktadır. Kent tarımı; şehirlere kaynak, ürün ve hizmet sağlamak ve bunları kullanmak gibi kentsel işlevleri tümüyle kapsayabilmektedir. Konum Şu ana kadar gözlemlediğimiz tanımlamaların yapısında en çok kullanılan ve muhtemelen tartışmaların ana kaynağı olan öğe konumdur. Aslında sadece birkaç alan çalışması, kent içi (intra-urban) ve kent çevresi (peri-urban) konumları arasındaki farklılıkları ortaya koymuş ve bunu yaparken çok geniş bir kategorik sistem kullanmıştır. Bu farklılaştırma yapılırken, kent içi tarım için kullanılan kriterleri şöyle sıralayabiliriz: nüfus yoğunluğu, kentlere göç eden insan miktarı, şehrin resmi sınırları (Gumbo & Armar-Klemesu 1998), şehrin belediye sınırları (Maxwell & Armar-Klemesu 1998), diğer kullanımlar için belirlendiği halde tarımsal amaçlar için kullanılan ya da şehir yetkililerinin yetki alanları içerisinde yasal olarak tarım yapılan alanlar (Aldington 1997). Kent çevresi tarımı için yapılan konum tanımlaması ise daha zordur. Kent çevresindeki alanlar, kırsal tarım alanlarıyla yakın ilişkidedir ve bu alanlar arasında birleşme eğilimi bulunmaktadır. Belli bir süre sonrasında, şehirlerin merkezî ve iskân edilmiş bölgelerinde gözlenenlerden daha dramatik değişimler, tarımsal alanlarda meydana gelecektir. Yazarlar; kent çevresi alanının dış sınırlarını örneğin çevre mahallelerin, değişen oranlardaki bina, yol ve artan orandaki kilometre başına boş alan miktarlarını göz önünde bulundurarak betimlemeye çalışmaktadır (Losada 1998). Diğerleri, çiftçilerin günlük olarak çabuk bozulan ürünleri yetiştirebildikleri alanların şehir merkezinden maksimum uzaklığı ya da şehrin yasal sınırları içerisinde yaşayan insanların tarımsal aktivitelerle ilgilenebilmek için kat etmek zorunda oldukları mesafeyi hesaba katmaktadırlar (Lourenço-Lindell 1995). Kırsal Tarım Kentsel Gıda Arzı Sistemleri Kentsel Arazi Yönetimi Kent Tarımı Kentsel Geçim Stratejileri Kentsel Gıda Güvencesi Sürdürülebilir Kentsel Kalkınma Şekil: Kent Tarımının diğer konularla ilşikisi Ocak 2006 Arazilerin türleri Arazilerin değişik tiplere ayrılması yazardan yazara farklılık göstermektedir. İkametgâhın konumu (arsa içi ya da arsa dışı), yerin gelişim statüsü (yapılaşmış ya da boş arazi), yerin mülkiyeti ve kullanım hakkı durumu (devretme, kiralama, paylaşım, yasal olarak ya da yasadışı şekilde yapılan kişisel anlaşma, mutat hukuk ya da ticari iş) ve kent tarımının uygulandığı bölgedeki resmi arazi kullanımı kriterleri (ikâmete, endüstriyel ya da kurumsal yapılanmaya ayrılmış bölgeler) çeşitli ayrım noktalarıdır. Üretim hedefi Tanımların çoğunluğu, bireysel tüketim ve bir ölçüde ticari amacı kapsamaktadır. Gerek üreticiler ve gerekse aileler her iki hedefi de değişen oranlarda hesaba katmaktadır. Ekonomik araştırmalar son dönemde, özellikle ihracat alanında piyasa merkezli üretim üzerinde yoğunlaşmaktadır. Araştırmalar kent tarımının, üretici ve tüketici seviyesinde diğer arz kaynakları karşısındaki rekabet avantajlarını ve ekonomik performansını daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Üretim sistemi ve üretim ölçeği Çok az tanımlama, belirli tiplerdeki üretim sistemlerini açıkça ve önsel (a priori) olarak kabul etmekte ya da dışlamaktadır. Anketler, araştırmaların yapıldığı farklı alanlarda gözlenen değişik sistemlerle ilgili verileri toplamaktadır. Genel olarak, araştırma çabaları büyük ölçekli ulusal ve uluslararası girişimlerin tam tersine, kişisel ya da aile çapında ve orta ölçekli girişimler üzerinde yoğunlaşmaktadır. KENT EKOSİSTEMİ BAĞLANTISI Yazarların büyük kısmı, kent tarımının yukarıdaki boyutlarına atıfta bulunurken, onu genel terimlerle tanımlamayı tercih etmektedirler. Çalışmalar ortaya koydukları bulguları, kent tarımı kavramının özgün (Mbiba 1998) ve farklı bir yapıya kavuşması için ya da bu kavramın diğer gelişmekte olan kavramlarla olan ilişkisini çözümlemek için nadiren kullanmaktadır. Özetlenen tanımlamaların bir diğer öne çıkan özelliği ise, sadece bir kısmının kırsal ve kent tarımı kavramları arasındaki zıtlığa veya birbirleri arasındaki etkileşime yer vermesidir. Aslında, kent tarımı kavramını oluşturan 21 tüm yapı taşları (belki konum haricinde), kırsal tarım için de geçerli sayılabilir. Bu yapı taşları, özgün bir kent tarımı markası oluşturmak ya da özel bir bilgi birikimi, ar-ge çalışması veya politika gereksinimi yaratmak için yeterli olamaz. Kent tarımının, kırsal tarımdan farklı olarak değerlendirilmesini sağlayan belli başlı özelliği, onun kentsel ekonomik ve ekolojik sistemle (ya da “ekosistem”) olan entegrasyonudur. Kent tarımını kırsal tarımdan ayırt eden özelliği sadece onun kentsel konumu değildir. Ancak, kent tarımının kent ekolojisi ile iç içe ve etkileşim halinde olduğu da bir gerçektir. Kentsel ekosistemle olan bu bütünleşme, tanımlamaların çoğunda fark edilememiştir. Kentlerin doğasının ve kentsel gıda arzı sistemlerinin değişmesine rağmen, bir tarafta şehir kültürü ve şehrin geri kalanıyla olan etkileşim ihtiyacı, diğer taraftaysa kırsal üretim ve ithalat gerçeği binlerce yıldır süre geldiği gibi bu gün de varlığını korumaktadır. Tarım, ya daha fazla kentli olacak ya da zaman içerisinde pek çok büyük kentte gerçekleştireceği sürece bağlı olarak kentsel ekosistemle daha fazla bütünleşecektir. Çünkü, kent tarımının kentsel gelişimin bir çok parçasıyla etkileşim halinde olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda kent çiftçiliği, kentsel yönetim stratejilerinin ayrıştırılması ve güçlendirilmesi konusunda önemli bir potansiyele sahiptir. Bunun küçük bir şans olacağını söylemek yanlış olacaktır. Kentlerde yaşayan seçmenler; gıdaya, gelire ve sağlık hizmetlerine ulaşmak için mücadele vermekte ve ayrıca yerel ve ulusal siyaset arenasından her geçen gün daha fazla başarı beklemektedirler. Yukarıda anlatılanlar, kavramın aşağıda gözden geçirilmiş olarak verilen şeklinin arka planıdır: Kent tarımı; bir kasaba, şehir ya da metropolün içerisinde (intra- urban) veya çevre bölgelerinde (peri-urban) konumlanır ve farklı çeşitlerde gıda ve gıda olmayan ürünlerin yetiştirilmesini, işlenmesin ve dağıtımını hedefler. Kent tarımı; uygulandığı bölge içerisinde veya çevresinde yer alan insan, malzeme ve hizmet kaynaklarını geniş ölçüde kullanarak bu kaynakların kentsel alana tekrar arz edilmesini sağlar. Referanslar: sayfa 24 Kent Tarımı UA Magazine Kent tarımı, gıda ve diğer kullanımlar için, şehirlerde ve şehir dışı alanlarda bitki ve hayvan yetiştirilmesi ve aynı doğrultuda girdilerin üretim ve dağıtımı, ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması gibi ilgili aktiviteler çerçevesinde tanımlanabilir. Kentsel gıda güvencesinin sağlanması için tamamlayıcı bir strateji K ent tarımı, çok çeşitli çiftçilik sistemlerini, yüksek düzeyde esneklik ve adaptasyonu kapsayan ve bir çok fonksiyon sergileyen dinamik bir fenomendir. Yerel ölçekte ekonomik ve girişimsel kalkınmaya, yoksulluğun azaltılmasına, gıda güvencesine, kentsel atıkların ve atık suların üretken olarak tekrar kullanımına, şehirlerin yeşillendirilmesine ve bioçeşitliliğin sürdürülmesine katkıda bulunur. Mougeot, yazdığı makalede bir taraftan, kent tarımının ana kavramları üzerine genel bir bakış açısı oluştururken, diğer taraftan kent tarımının; kentsel gıda, ekonomi ve ekoloji sistemleri arasında yer alan ayrılmaz bir unsur olduğu sonucuna varıyor. Bizler bu sayıda sadece, gıda güvencesi ve beslenme konuları üzerinde yoğunlaşacağız. POLİTİKA GÜNDEMİNDE KENT TARIMI Beş yılın ardından Haziran 2002'de toplanan Dünya Gıda Zirvesi, beş yıl önce oluşturulan hedefler ve stratejiler üzerinde değerlendirmeler yapmıştır. Beş yıl önce Roma'da belirlenen gündemde pek de önemsenmeyen konulardan biri, şehirlerdeki gıda güvencesi sorunlarına karşı bulunan ve kentsel alanlarda gıda üretimini (kent tarımı) içeren, yerel çaplı çözümlerdir. Kent tarımı, seksenlerden (UNU, UNICEF) ve özellikle doksanların başından bu güne, artan ölçüde dikkat çekmektedir. İçerisinde, çok sayıda uluslararası destek organizasyonun deneyimlerini paylaştıkları ve çalışmalarını koordine ettikleri, Kent Tarımını Destekleme Grubu (SGUA), bu konuda çok önemli bir rol oynamaktadır. Kasım 1997'de düzenlenen toplantı sırasında, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu içerisinde yer alan Tarım Komitesi, kent tarımıyla ilgili bir politika bildirisini tartışmalar sonunda kabul etmiştir. “Politika Gündemindeki Kent tarımı” elektronik konferansı, ETC-RUAF ve FAO tarafından ortaklaşa olarak organize edilmiştir. Bu konferans, Kasım 1997'den bu yana diğer uluslararası destek organizasyonları ve FAO'nun birlikte düzenlediği pek çok aktiviteden biridir. Hızla artan sayıdaki ulusal ve yerel yönetim, kent tarımının artan kentsel gıda güvencesi sorunlarına karşı olan mücadeleye yapacağı olumlu katkıları fark etmektedir. (bakınız: Latin Amerika Şehirleri Birliği'nin, kent tarımı hakkındaki 22 Quito Deklarasyonu) Kent tarımı Dergisinin bu sayısının hazırlanma amacı dikkatleri, kentsel gıda güvencesini artıran önemli bir strateji olan kent tarımı üzerine çekmektir. Bu sayı, UA Magazine'de daha önce yayınlanan iki makaleden ve DSE tarafından yayınlanan ve ETC ve GTZ tarafından derlenen, Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda İhtiyacı kitabından özetlenerek alınan bir dizi vaka çalışmasından oluşmaktadır. Bu sayı aynı zamanda, kent tarımının varlığı ve bunun kentsel gıda üretimi, tüketimi ve beslenme üzerindeki etkilerine deyinen kısa bir genel değerlendirmenin yer aldığı, durum tablosunu da içermektedir. Umarız ki, bu sayının yayınlanması, açlığın ortadan kaldırılmasını sağlayabilecek stratejilerden biri olan kent tarımı üzerinde daha fazla dikkat toplanmasına öncülük eder. KENTLERDEKİ GIDA GÜVENCESİ SORUNLARININ ARTIŞI Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların sayısının, 20 yıl içerisinde 4.9 milyardan 6.8 milyara yükseleceği tahmin edilmektedir (Garrett, 2000). Bu artışın yüzde doksanlık bölümü, genişleyen şehir ve kasabalarda ortaya çıkacaktır. Nitekim, 2020 yılında Afrika ve Asya nüfusunun yarıdan fazlasının, kentsel alanlarda yaşayacağı öngörülmektedir. Gelişmekte olan dünyada ve Çin'de, 1 milyondan fazla yerleşimcinin yaşadığı şehir sayısının, 400'ü bulması beklenmektedir. Şehirlerde geçimlerini sağlamayı amaçlayan insanların sayısının sürekli artması, yoksulluğun kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Gelişmekte olan dünyada mutlak yoksulluğu yaşayanların sayısı, sadece yirmi yıl içerisinde ikiye katlanarak 650 milyon insana ulaşmıştır. Dünya Bankası (2000), yoksul kesimin yaklaşık olarak %50'sinin kentsel alanlarda yaşadığını tahmin etmektedir (1988'deki %25'lik oranın benzeri şekilde). Gelişmekte olan ülkelerdeki şehirlerin çoğunluğu, hızla artan bu nüfusa gereken gelir fırsatlarını (resmi ya da kayıt dışı) sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Kentsel yerleşimlerdeki gelir eksikliği; şehirlerdeki yoksul ailelerin gelirlerinin %50 ile %70 kadarlık bölümlerini gıda harcamalarında kullanmalarından dolayı bir gıda eksikliğine dönüşmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde görülen ekonomik krizler ve yapısal düzenleme politikaları, başta kadınlar olmak üzere kentli yoksul kesim üzerine, diğer kesimlerle karşılaştırıldığında daha büyük bir darbe vurmuştur. Bu durum ayrıca gıda fiyatlarının artmasına, reel ücretlerin azalmasına, resmi emek piyasasında işsizliğe, kentli tüketicilerin gıda harcamalarındaki sübvansiyonlarda kesintilere ve toplumun pek çok alandaki harcamalarında azalmalara yol açmaktadır. Kırsal alanlardan kentsel alanlara gıda arzı ve dağıtımı ya da yurt dışından gıda ithalatı maliyetlerinin artmaya devam edeceği sanılmaktadır (Argenti 2000). KENT İÇİNDE VE DIŞINDA GIDA ÜRETİMİ Bu arka planın karşısında, kentlerde gıda üretiminin çoğu durumda; kentli yoksul kesimlerin gıdaya eşit olmayan koşullarda, güvenilmez ve düzensiz şekilde ulaşımına ve satın alma gücündeki eksikliğe karşı bir cevabı olduğu anlaşılabilir. Gıda, şifalı bitki ve ilaç yapımında kullanılan bitkiler yetiştirmek veya arka bahçelerde, nehir kıyılarında, demir yolu çevresinde, işyerinde, boş arsa ve kent çevresindeki alanlarda hayvan yetiştirmek insanlar Ocak 2006 için; taze gıda, gıda harcamalarında tasarruf ve üretilenlerin satışından elde edilen gelir anlamına gelmektedir. Kent tarımı aynı zamanda gıdaya erişimi iyileştirdiği (daha kısa mesafeler), düşük fiyatlar sağladığı (daha az taşımacılık, paketleme, aracı masrafı) için üretim yapmayan kentli yoksulun da gıda güvencesini artırmakta ve beslenme alışkanlıklarının kalitesini yukarı çekmektedir (daha taze ve yeşil gıda). Ancak diğer yandan çoğu şehirde, gıda üretimiyle ilgilenen küçük ve büyük girişimlerle de (sebze, mantar, yumurta, kümes hayvanı ve domuz eti, süt, balık vb.) karşılaşılmakta ve gıda olmayan ürünler (süs bitkileri, ağaç fideciliği, çiçekçilik, ağaç ürünleri) için piyasalar bulunmaktadır. Bunun da ötesinde, bireysel veya daha büyük çaptaki girişimler, kent içi ve kent çevresi üretim için gereken girdilerin (kompost) üretimiyle ilgilenmekte ve aynı zamanda tarımsal ürünlerin işleme ve pazarlamasını yapmaktadır. Yukarıda anlatılanlar, ekonomi ve gıda alanında görülen krizlerin, kent tarımındaki ani artışın temel belirleyicileri olmadıklarına işaret etmektedir. Kent tarımının, büyük bir kriz süreci yaşanmadan hayata geçtiği pek çok şehir örneği mevcuttur. Kent tarımı, kentsel gıda siteminin ayrılmaz bir parçası ola gelmiştir ve gelecekte de bu özelliğini koruması kaçınılmazdır (Mougeot 2000). KENT TARIMININ SINIRLAMALARI Kent tarımı, aynen kırsal tarımda olduğu gibi uygun yönetim ve desteğe ihtiyaç duyar. Bu durumun eksikliği, insanlar ve çevre üzerinde olumsuz etkilerin oluşmasına yol açabilir. Genel olarak, şehirlerde yapılan tarımsal üretim ile ilgili olan riskleri şöyle sıralayabiliriz: Büyük miktarlarda, kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanımı, yerüstü sularının ve mahsulün kirlenmesine yol açar. İşlenmemiş atık suların sulamada kullanılması, ürünlerin kirlenmesine neden olur ve çiftliklerde çalışan işçilerin sağlıklarına olumsuz etki yapar. Sulama ile pirinç yetiştirilmesi veya açılan yarıklarda (furrow) yetiştirilen diğer bitkiler sıtma salgını (sadece Afrika'da) tehlikesi yaratır. Kötü çevre koşullarında ya da insanlara yakın yerlerde hayvan (özellikle domuz) yetiştirilmesi, insanlar için sağlık riski yaratır (zoonoses gibi). Geçmişte, olumsuz sağlık etkileri şan 23 nedeniyle oluşan korku, şehirlerde kent tarımı alanında paketlenmemiş gıdaların yasaklanması ve diğer bazı sınırlayıcı politikaların dayatılmasına neden olmuştur. Bununla beraber, son dönemde artan sayıda şehir yönetimi benzer politik tedbirlerin etkisiz olduklarını fark etmiştir. Yerel yönetimler, doğrudan pay sahibi kimselerin katılımıyla sağlık ve diğer alanlardaki riskler gibi problemlerin analizini ve uygulanabilir çözümler üretilmesini amaçlayan ortak çalışmalar oluşturarak, çeşitli düzenleyici politikaların arayışı içerisine girmişlerdir. (aynı zamanda bakınız: UA-Magazine 1(4), Temmuz 2001). SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT TARIMINI KOLAYLAŞTIRMAK Kent tarımının gelişimini engelleyen sınırlamalar pek çoktur. Bunların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: Üretim kaynaklarına (toprak, su) olan erişimin sınırlı olması ve güven altında olmayan toprak mülkiyeti. Destek hizmetlerinin eksikliği (eğitim ve yardım, kredi, pazarlama desteği, bireysel girişim gelişimi) Kent koşullarına uygun teknoloji seçiminde yaşanan eksiklikler. Yasaklayıcı kent politikaları ve düzenlemeleri. Pek çok şehirde tarım halen “yasadışı” konumdadır. Bu durum, gerek yerel düzeydeki resmi görevlilerin ve gerekse polisin, kentli çiftçilere “kayıt dışı vergi” zorlamalarında, hoşgörüsüz davranışlar ve çeşitli tacizlerde bulunmalarına neden olmaktadır. Kentli çiftçiler arasında örgütlenme ve/veya ortak çalışma ve gruplaşma gelişiminde yaşanan eksiklik. Ulusal ve yerel yönetimlerin, kent tarımını kolaylaştırmak ve düzenlemek için bir çok seçeneği bulunmaktadır. 1999 yılında Küba'da düzenlenen “Büyüyen Kentler Büyüyen Gıda İhtiyacı” ortak çalışma grubunun uluslararası uzmanlardan oluşan katılımcıları tarafından önerilen bir dizi politik tedbiri tanıtmaktadır. Şehir yetkilileri, kent tarımı, kentsel gıda ve çevre sorunları ile ilgili politik konuların yer alacağı bir platform kurulması konusunda kritik bir rol oynayabilirler. Platform, bu alanda doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahibi olan kişileri bir araya getirerek, ana koordinasyon ve planlama mekanizması gibi hareket edebilir. Bu platform, genel olarak kentsel gıda sistemini ya da özel 7, 20 ve 25. sayfalardan olarak şehirde ve ya şehir çevresinde halen var olan çiftçilik sistemlerinin değerlendirmesine ışık tutabilir. Geniş kapsamlı bir gıda güvencesi planı geliştirilmesi, kent tarımının kentsel arazi ve kalkınma planlarıyla entegrasyonunun desteklenmesi, şehir kültürü ile ilgili hukuksal yapının yeniden gözden geçirilmesinin önerilmesi ve aktivite programlarının planlaması ve uygulamasının koordine edilmesi, platformun amaçları arasında olmalıdır. Uluslararası planda, resmi ya da resmi olmayan organizasyonlar, örgütlenme ve lobi çalışmalarında etkin rol oynayabilirler. Bu açıdan, Kent tarımına Destek Grubu (SGUA), IDRC'nin “Toplumu Besleyen Şehirler” programı; ETC, Kent tarımı ve Ormancılık İçin Kaynak Merkezi (RUAF); Kentsel Yönetim Programı (UNCHS-UNDP); CGIAR sisteminden, Kentsel ve Kent Çevresi Tarımı Stratejik İnisiyatifi (SIUPA) ve FAO gibi kuruluşlardan oluşan bölümler arası ortak çalışma grubunun “Şehirlere Gıda” programı önemli örneklerdendir. REFERANSLAR - Argenti O. 2000. In: Garret JL and Ruel MT (eds), Focus 3, Achieving Urban Food and Nutrition Security in the Developing World, A 2020 Vision for Food, Agriculture and the Environment, IFPRI. - Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U, de Zeeuw H (eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Drescher A, Jacobi P, Amend J. 2000. Urban Food Security, Urban Agriculture Response to Crisis? Urban Agriculture Magazine 1(1): pp 8-10. - FAO. 1996. Urban agriculture: an oximoron? In: The state of food and agriculture 1996 (Rome: FAO), pp 43-57. - Garrett JL. 2000. In: Garret JL and Ruel MT (eds), Focus 3, Achieving Urban Food and Nutrition Security in the Developing World, A 2020 Vision for Food, Agriculture and the Environment, IFPRI. - Mougeot LJA. 1999. For self-reliant cities: urban food production in a globalizing South. In: Koc M, MacRae R, Mougeot LJA & Welsh J (eds), For hunger-proof cities: sustainable urban food systems (Ottawa: IDRC), pp 11-25. - Mushamba S. 2001. Personal comments. In: The Herald (July 13). - Nugent R. 2000. Urban and Periurban Agriculture, Household Food Security and Nutrition. Discussion paper for the FAOETC/RUAF electronic conference “Urban and Periurban Agriculture on the Policy Agenda” (www.fao.org/urbanag). - Pederson RM and Robertson A. 2001. Food Policies are Essential for Healthy Cities. Urban Agriculture Magazine 1(3): pp 9-11. - Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs and sustainable cities. Publication Series for Habitat II, Vol. I. New York: United Nations Development Programme (UNDP). - WHO. 2000. Urban Food & Nutrition Action Plan - WHO, EURO 2000. REFERANSLAR 7 -Aldington T.1997.Urban and peri-urban agriculture:some thoughts on the issue.Land Reform,Land Settlement and Cooperatives 2:43-44. -COAG/FAO (Committee on Agriculture,Food and Agriculture Organisation of the United Nations).1999. Urban and peri-urban agriculture.COAG/99/10.Presented at 15th Session of the COAG,FAO,Rome,25-29 January 1999. -FAO.1996.Urban agriculture:an oximoron?In:The state of food and agriculture 1996 (Rome:FAO),pp 43-57. -Gumbo DJ &Ndiripo TW.1996.Open space cultivation in Zimbabwe:case study of Greater Harare, Zimbabwe.African Urban Quarterly 11 (2-3):210-216. -Losada H,Martinez H,Vieyra J,Pealing R &Cortés J.1998.Urban agriculture in the metropolitan zone of Mexico:changes over time in urban,sub-urban and peri-urban areas.Environment and Urbanization 10 (2): 37-54. -Lourenço-Lindell I.1995.Food for the poor,food for the city:the role of urban agriculture in Bissau.Paper presented at ODA Workshop on The Social and Environmental Implications of Urban Agriculture,University of Zimbabwe,Harare,30-31 August 1995. -Maxwell D &Armar-Klemesu M.1998.Urban agriculture:introduction and review of literature. Accra: Noguchi Memorial Institute for Medical Research. -Mbiba B.1998.Urban agriculture policy in Southern Africa:from theory to practice.In:Productive open space management with a shared focus on the potential of urban agriculture (urban food production)policy and Agenda 21.Draft papers for an International Conference,Pretoria,3-5 March 1998. -Smit J,Ratta A &Nasr J.1996.Urban agriculture:food,jobs and sustainable cities.Publication Series for Habitat II,Vol.I.New York:United Nations Development Programme (UNDP). 20 -Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U, de Zeeuw H (eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda.Feldafing:DSE. -Mougeot LJA. 1999. For self-reliant cities: urban food production in a globalizing South. In: Koc M, MacRae R, Mougeot LJA & Welsh J (eds), For hunger-proof cities: sustainable urban food systems (Ottawa: IDRC), pp 11-25. -Secretary General of the United Nations. 2002. Towards a Sustainable Future (the American Museum of Natural History’s Annual Environmental Lecture. New York, 14 May, 2002. 25 - Abdelwahed SI (ed. & transl.). 1999. Future of urban agriculture in Gaza. Regional Workshop: programme, papers, minutes and outputs (IDRC), September 1998. Gaza: Palestinian Agricultural Relief Committee (PARC). - Abutiate WS. 1995. Urban and peri-urban horticultural activity in Ghana: an overview. In: NRI (ed.), Peri-urban interface research: workshop proceedings (UK Overseas Development Administration / British Council), Kumasi, Ghana, 23-25 August 1995, pp 45-50. - Atukunda G. 1998. An analysis of the impact of IDRC funded research projects on urban agriculture in Uganda. Makerere Institute of Social Research, University of Kampala, Kampala. Paper presented at IDRC Cities Feeding People Workshop on Lessons Learned from Urban Agriculture Projects in African Cities, Nairobi, July 1998. - Bakker, N., M. Dubbeling, S. Gundel, U. Sabel-Koschella and H. de Zeeuw, 2000, Growing Cities, Growing Food, urban agriculture on the policy agenda. DSE, Germany. - Bhounkhong, Saisavath Chasanh, Dürkop L. 1999. Poster Presentation Vientiane at Growing Cities Growing Food Workshop, Havana, Cuba, October 1999. - Birkley, M. and K. Kock, 1997, a Review of the Health Impacts of Peri-Urban Natural Resource Development, DFID, NRI, London, UK. - Braatz S 1993. Urban forestry in developing countries: status and issues. In: Proceedings of the sixth national urban forestry conference, Minneapolis, Minnesota, September 14-18, 1993, p 85-88. - Carter J 1993. The potential of urban forestry in developing countries: a concept paper. Rome: FAO. - Carvalho JLH de. 1999. Combatir a la pobreza ayuda a dinamizar la economia. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América Latina y el Caribe 1: xiv-xvii. - Chimbowu A & Davison Gumbo. 1993. Urban agriculture research in East & Southern Africa II: records, capacities and opportunities. Cities feeding people series no. 4. Ottawa: IDRC. - Cruz MC. 1999. Resultados, problemas y retos de la agricultura urbana. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América Latina y el Caribe 1: viii-x. - Dahlberg KA. 1998. The global threat to food security. The Urban Age 5 (3): 24-26. - David O & Moustier P. 1993. Systèmes maraîchers approvisionnant Bissau. CIRAD/UR ECO-FIL 7. Montpellier: CIRAD. - Deelstra T. 1999. Urban agriculture and city ecology. Paper presented at growing Cities Growing Food Workshop, Havana, Cuba, October 1999. - Edwards P & Pullin RSV. 1990. Wastewater-fed aquaculture. In: Proceedings of the International Seminar on Wastewater Reclamation and Reuse for Aquaculture (UNDP/WB/ ESCAP/Government of India), Calcutta, December 1988. - Garnett T. 1996. Growing food in cities: a report to highlight and promote the benefits of urban agriculture in the UK. London: National Food Alliance & SAFE Alliance. - Garnett T. 2000. Urban agriculture in London: rethinking our food economy. - Jacobi P, Armend J & Kiango S. 2000. Urban agriculture in Dar es Salaam: providing an indispensable part of the diet. - Koc M, MacRae R, Mougeot LJA & Welsh J (eds). 1999. For hunger-proof cities: sustainable urban food systems (Ottawa: International Development Research Centre/IDRC), pp 177-181. - Konijnendijk C. 1999. Urban forestry in Europe: a comparative study of concepts, policies and planning for forest conservation, management and development in and around major European cities. University of Joensuu, Faculty of Forestry. - Lardinois I & Bertolini R. 1998. Grass roots composting in urban centers. Biocycle, USA, June 1998. - Maxwell D. 1995. Alternative food security strategy: a household analysis of urban agriculture in Kampala. World Development 23 (10): 1669-1681. - Moscoso J. 1999. El uso de aguas residuales en la agricultura urbana. La Era Urbana 5 (3), Suplemento para América Latina y el Caribe 1: xix-xxi. - Moskow, Angela. 1995. The contributions of urban agriculture to individual control and community enhancement. MSc thesis, University of California, Davis. - Mougeot, LJA. 2000. Urban agriculture: definition, presence, potentials and risks. - Mwalukasa M. 2000. Institutional aspects of urban agriculture in the city of Dar es Salaam. - Niang S. 1998. Epuration des eaux usées domestiques. Paper presented at IDRC Cities Feeding People Workshop on Lessons Learned from Urban Agriculture Projects in African Cities, Nairobi, July 1998. - Ning Purnomohadi. 2000. Jakarta: urban agriculture as an alternative strategy to face the economic crisis. - NRI (Natural Resources Institute). 1995. Peri-urban interface research: workshop proceedings (UK Overseas Development Administration / British Council), Kumasi, Ghana, 23-25 August 1995. - Pham Thuyet, Ngo Quang Vinh and Pham Van Bien 1999. Urban Agriculture in Ho Chi Minh City. Poster Presentation at Growing Cities Growing Food Workshop, Havana, Cuba, October 1999. - Potutan G, Schnitzler WH, Arnado J, Janubas L & Holmer R. 2000. Urban agriculture in Cayagan de Oro: a favourable response of city government and NGOs. - Rabinovitch J & Schmetzer H. 1997. Urban agriculture: food, jobs and sustainable cities. Agriculture and Rural Development 4 (2): 44-45. - Rees W. 1997. Why urban agriculture? Notes for the IDRC Development Forum on Cities Feeding People: A Growth Industry, Vancouver, 20 May 1997. - Rosset, Peter & Medea, Benjamin. 1994. The greening of the revolution: Cuba's experiment with organic agriculture. Melbourne: Ocean press. - Sawio C. 1998. Managing urban agriculture in Dar es Salaam. Cities Feeding People Report 20. Ottawa: IDRC. - Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs and sustainable cities. Publication Series for Habitat II, Vol. I. New York: United Nations Development Programme (UNDP). - Yoveva A, Gocheva B, Voykova G, Borissov B & Spassov A 2000. Sofia: urban agriculture in an economy in transition. UA Magazine Dar Es Salaam, Tanzanya'da üreticiden tüketiciye doğrudan pazarlama Tarımın Kentsel Politikalara Entegrasyonu Bu makale, 2000 yılında yayınlanan ve Bakker tarafından yazılan; “Büyüyen Kentler Büyüyen Gıda İhtiyacı” adlı makalenin kısaltılmış bir versiyonudur. Kent tarımının, Üçüncü Dünya Şehirlerinde düzenlenmesini ve kolaylaştırılmasını sağlayacak politika seçenekleri hakkında bilgi vermektedir. Söz konusu politika seçenekleri, “Büyüyen Kentler, Büyüyen Gıda İhtiyacı: Politika Gündemindeki Kent Tarımı, adlı Havana'da (Küba) 1999 Ekim ayında düzenlenen uluslararası bir atölye çalışmasının katılımcıları tarafından belirlenmiştir. K Henk de Zeeuw ETC International, Hollanda, Sabine Gündel Doğal Kaynaklar Enstitüsü, UK, Hermann Waibel, Hannover Üniversitesi, Almanya Ocak 2006 ent tarımı, ailelerin bireysel tüketimlerine veya tamamıyla ticari amaca dönük üretim anlayışlarını hedeflemekte olan farklı çiftçilik sistemlerini kapsayan dinamik bir kavramdır. Kent tarımı; zaman (geçici), yer (ara bölgeler) ve aynı zamanda sosyal yapı (kadınlar ve düşük gelirli gruplar) ve ekonomi (ekonomik krizler, gıda yoklukları) gibi koşulları yapısında bulunduran bir işleve sahiptir. Kent tarımının, gerek bolca bulunabilen ve gerekse sıkıntı çekilen su ve toprak gibi heterojen kaynakların kullanımı koşullarına bağlı olarak ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. Kent tarımı; gıda güvencesini artırmak, yoksul ve orta düzeyde gelire sahip kentli ailelere ek gelir ve istihdam sağlamak ve bunun yanında kent çevresinin ekolojik yapısına katkıda bulunmak suretiyle kalkınmaya büyük destek vermektedir. Kent tarımı kavramı bu nedenle; geniş bir alana sahip olan ve gerek müşterek ve gerekse kendine has özelliklere sahip farklı amaçlara yer verebilmektedir. Örneğin, yoksul ailelerin kent tarımı ile ilgilenmeleri için bir çok neden mevcuttur. Bir ev kadını kent tarımının geçimlerine yaptığı katkıyı ön plana çıkarırken, kocası bu yolla sağlayacağı ek gelirin üzerinde durabilir. Bununla birlikte, kent planlamacıları da söz konusu aktiviteleri; kenti yeşillendirme çalışmaları, kentsel organik atıkların tekrar kullanımı ve mikro-iklim gelişimi açısından sağladıkları değerler çerçevesinde 25 kullanabilirler. Kent tarımının taşıdığı bu çeşitlilik özelliği, geniş alandaki kentsel koşullar ve bir çok pay sahibine sağladığı katkılar neticesinde önemini bir kat daha artırmakta ve en önemli niteliklerinden biri haline gelmektedir. KENT TARIMINA İLİŞKİN POLİTİKA ÇERÇEVESİNİN ANA HATLARI Kent tarımının şu ana kadar bahsedilen koşulları, özellikleri ve amaçları; belirli bir kavramsal içeriğin, dikkatlice yapılması gereken çözümlemelerin ve akılcı şekilde geliştirilmesi gereken politik tedbirlerin önemine işaret etmekte ve bu durum çoğulcu katılım ve iyi bir planlama sürecine dayanmaktadır. Uygulamalar, kent tarımının önemli ölçüde katkı yapmasının beklendiği belirli kalkınma hedefleriyle bağlantılı olmalıdır. Aynen diğer politik uygulamalarda olduğu gibi, söz konusu politikaların farklı alanlardaki topluluklara olan etkileri de özellikle hesaba katılmalıdır. Bu bölümde, katılımcılar tarafından kent tarımı konusuna uygun özellikler taşıdıkları düşünülen politik yaklaşımlara sahip bir dizi potansiyel politika seçeneği tanıtılacaktır. Bu tür önerilerin genel bir yapıya sahip oldukları ve belirli yerel koşullara göre rafine bir hale getirilmeleri gerekliliği bilinen bir gerçektir. Politika seçenekleri, kent tarımının aşağıda sırasıyla belirtilen politika alanlarıyla entegrasyonu göz önünde bulundurularak tanımlanacaktır: kentsel arazi kullanımı politikası, kentsel gıda güvencesi, sağlık politikası, çevre politikası ve sosyal kalkınma politikası. Kentsel Arazi Kullanımı Politikası Su ve toprak kaynaklarına ulaşım ve diğer yandan bu kaynakların kullanım haklarının güvenliği ve toprak rantının düzeyi, kent çiftçiliğinin gelişimini etkileyen önemli faktörlerdir. Değerli konumlardaki toprağa ulaşım şiddetli tartışmalara konu olmaktadır. Özellikle geçim sağlamak amacıyla yapılan kent tarımı, çoğunlukla mülkiyet haklarının tartışmalı olduğu alanlarda uygulanmaktadır. Kentsel kalkınma konusunda yapılan arazi kullanımı planlamaları, çoğu zaman kentsel gıda üretimi için gereken arazi tahsisini dışlamaktadır. Katılımcılar tarafından, kent tarımının arazi kullanımı planlamalarına entegrasyonunu sağlayacağı düşünülen politika araçları aşağıda sunulan kategoriler halinde sıralanabilir: Temeli Olmayan Hukuki Sınırlamaların Kaldırılması Atılması gereken ilk adım; kent planlamacılarını, kent tarımının arazi kullanımı için kullanılabilecek yasal bir yapı olduğu konusunda ikna etmektir. Katılımcılar, var olan politikaların ve kanuni yapının gözden geçirilmesinin, kent tarımına karşı oluşturulan temelsiz sınırlamaların ortadan kaldırılmaları için gerekli olduğunu düşünmektedirler. Böyle bir araştırma; biyolojik hassasiyete sahip alanların kötü kullanımını, içme suyuyla sulama yapılması ve büyük oranlarda dışsal girdi ile yapılan tarım nedeniyle yeraltı sularının kirletilmesi gibi farklı sorunların önlenmesi için gereken politika tedbirlerinin geliştirme çalışmalarıyla birlikte yürütülmelidir. Tarımın kentsel arazi kullanımının yasal bir şekli olduğunun anlaşılması; kent tarımı uygulamalarının resmi istatistiklere, arazi kullanımı incelemelerine ve bilgi alt yapısına katılması gibi göstergelerle ölçülebilir. Kent tarımcıları; yasal mülkiyet veya kalıcı kullanım hakları verilmesi yerine, baskılara karşı korunma ve ayrıca kredi ve diğer bazı hizmetlere ulaşımın iyileştirilmesi sonrasında kısa ya da orta vadeli oturma lisansları verilmesi şeklinde desteklenebilirler. Örnek: Dar Es Salam, Afrika'daki kent tarımı ile ilgili en karmaşık hukuki sistemlerden birine sahiptir. Bu nedenle, gerek yazılı alanda ve gerekse uygulama alanında öncelikli iyileştirmelerin yapılabilmesi için, pay sahiplerinin değerlendirmeleri ve atölye çalışmaları aracılığı ile bir takım öneriler oluşturulmuştur (Sawio 1998). Tarımın Kentsel Kalkınma Planlamasına Entegrasyonu Toprağa ulaşım koşullarının iyileştirilmesi amacı, tarımın kentsel kalkınma planlamasına entegrasyonunu sağlayacak önde gelen koşuldur. Aşağıda sıralanan tedbirlerin hayata geçirilmesi ile başarı sağlanabilir: Hali hazırdaki kentsel arazi planlaması (zoning) yönetmelikleri tekrar düzenlenmeli ve kent tarımının; hangi alanların kent tarımına açık olduğu ve hangi çiftçilik türlerinin özel nedenlere bağlı olarak yasaklandığına işaret eden arazi planlamalarına entegre edilmesi sağlanmalıdır. Kent çevresi tarımının yapıldığı alanlar, kontrolsüz gelişmeler ve toprağın zarar görmesinin engellenmesi amacıyla, kentsel kalkınma planlarında “yeşil kuşaklar” veya “yeşil koridorlar” şeklinde yer alabilir. Tampon bölgeler oluşturulabilir ve kent içi alanların bir kısmı, cemiyet gruplarına, çiftçi kooperatiflerine ve/veya işsiz kimselere orta vadeli kiralama şeklinde, bahçecilik ve diğer tarımsal amaçlarla kullanılmak üzere verilebilir (belirli amaca dönük kiralamalar). Bu tür kent çevresi ve içi yeşil kuşaklara, halen topluma ait ve kontrol altında olduklarını belirtmek amacıyla çeşitli toplumsal isimler verilebilir. Örnekler: Kumasi ve Kampala'da, belirli 26 üretim sistemlerinin belirli alanlarda yapılmasının yolunu açacak koloniye ait arazi planlaması yönetmelikleri yeniden değerlendirilmiştir (Atukunda 1998; Abutiate 1995). Kinshasa, Dar es Salaam, Dakar, Bissau ve Maputo'da oluşturulan kentsel genişleme planları tarımı da kapsamaktadır (Mougeot 2000). Havana esnek arazi planlaması modellerini kullanmaktadır (Cruz 1999). Ho Chi Minh (Vietnam) ve Shanghai (Çin) şehirleri çevresinde yeşil kuşaklar oluşturulmaktadır (Pham Thuyet, 1999). Pretoria (Güney Afrika), kentteki boş alanların yönetimi konusunda kent tarımını da göz önünde bulundurmakta ve kentin planlanmış olan bölgelerine kent tarımı alanlarını da katmaktadır. Kent tarımının, boş kamusal ve özel arazilerin geçici bir kullanımı haline gelmesi önemli bir yeniliğe de işaret etmektedir. Yerel yönetimler, boş ya da sahipsiz arazileri, bireysel girişimcilere bahçecilik ve gıda üretimi gibi kent tarımı uygulamaları için kiralayabilir. Diğer yandan söz konusu yönetimler okulları, hastaneleri ve özel ya da kamusal kurumları aynı şekilde hareket etmeleri için yönlendirebilir. Bu tür tedbirler, şehirlerde daha fazla yeşil alan yaratılmasının yanında suç oranlarının azaltılması ve hastalıkların yayılmasının engellenmesine de yardımcı olabilir. Örnekler: 1980'lerin başında Nijerya başkanı Shagari, kent içerisindeki boş kamusal alanların tamamında hiç bir engelle karşılaşılmadan tarımsal uygulamalar yapılmasına izin vermiştir. Küba, atıl durumdaki boş arazilerin tarım için kullanılmasına aktif olarak destek vermektedir. Harare ve Gweru'da (Zimbabwe), ekilebilir kamu arazilerinde, belirli dönemlerde çalışmak üzere organize gruplar görevlendirilmiştir. Jakarta valisi, Asya ekonomik krizi sırasında geçici olarak işten çıkarılan kimselerin karşılaştıkları sorunları hafifletmek amacıyla, boş arazilerin kullanımına dair resmi emir vermiştir (Ning Purnomohadi 2000). Lima (hastane alanları), Harare (golf kulübü), Santiago de Chile (okul alanları), Dar es Salaam (üniversite kampüsü), ve Port-au-Prince (kilise alanları) içerisinde atıl durumda bulunan alanlar için, kentli üreticiler ve kamusal ya da yarı kamusal olan söz konusu gayri menkullerin sahipleri arasında yapılan mülkiyet anlaşmaları önemli örnekler oluşturmaktadır (Mougeot 2000). Çok fonksiyonlu arazi kullanımı ve toplumun kentlerdeki boş arazilerin yönetimine katılımının özendirilmesi diğer bir yaklaşımdır. Belirli koşullar altında yapılan gıda üretimi; rekreasyon aktiviteleri, suların depolanması, tabiatın korunması, yangınların önlenmesi ve yüksek deprem ve sel riski taşıyan alanlar gibi konularla birlikte ele alınmalıdır. Çiftçilerin bu tür alanların yönetimine katılımları teşvik edilerek (ekonomik teşvikler, eğitim), bu yolla söz konusu alanların yönetiminin kamuya olan maliyeti azaltılmış ve gayri resmi kullanım ve arazi planlaması hareketleri de engellenmiş olur. Yeni iskan planlarında ve özel konut projelerinde, bireysel ya da topluluklara yönelik bahçeler için alan tahsis edilmesi önemlidir. İskan alanları gelişirken tarımsal aktivitelerin yürütülebileceği topluma ait alanlar da planlanmalıdır. Zaman içerisinde tarımsal uygulamalar için tahsis edilen arazilerin diğer kullanımlara dönüştürülmesi halinde, kentli çiftçilere alternatif araziler sağlanabilir (arazi takası). Örnek: Dar Es Salam şehri kamu iskan projelerinde kent tarımı için kullanılmak üzere geçici veya dönemsel olarak arazi tahsisine yer vermektedir (Mwalukasa 2000, Jacobi 2000). Kentsel Gıda Güvencesi Politikası Kentsel gıda güvencesiyle ilgili güncel araştırmalar, sadece kırsal alanlarda üretilen gıdalara dayanılarak, kentli yoksullar için gıda güvencesi oluşturulamayacağını ortaya koymaktadır. Kentsel gıda sistemleri ile ilgili olan son dönem eğilimleri üzerine yapılan analizler ortaya koymaktadır ki, sadece kırsal kesimde üretilen gıdaların ithali (kentlere), kentli yoksul kesimlerin gıda güvencesinin oluşturulmasında yetersiz kalmaktadır. Şehirlerin; planlar geliştirmesi, kentsel ve kent çevresi gıda üretimini desteklemesi ve gıda maddelerinin dışsal arzına dayanan, yüksek düzeyde sermayeleşmiş ve aşırı enerji tüketen “süper market” modeline olan bağımlılık dışında farklı yöntemler yaratarak bu süreçten kurtulması gerekmektedir (Dahlberg 1998). Örneğin, Doğu Cakarta'daki toplam gıda tüketiminin %18'lik bölümü düşük gelir düzeyine sahip ailelerin yaşadığı bölgelerde üretilmektedir. Bu oranlar, Kampala'da %60 ve Nairobi'de %50'ye kadar ulaşmaktadır (Maxwell 1995). Ocak 2006 Smith (1996) tarafından özetlenen çalışmalar, beslenme konusundaki kendine yeterliliğin, ihtiyaçların kentsel alanlarda karşılanabilmesi suretiyle en sert iklimlerde bile mümkün olabileceğini göstermektedir (arazi ve su ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulduğu sürece). Kentli çiftçilerin tarım alanında yapılan araştırmalara, teknik yardım ve kredi hizmetlerine ulaşımlarının iyileştirilmesi: Kentli çiftçilerin söz konusu tarımsal yardım hizmetlerine ulaşımı pek çok şehirde büyük ölçüde sınırlıdır. Var olan yardımlar ise tamamiyle ticari amaçla kent çevresi tarımcılığı yapan çiftçilerin kontrolü altındadır. Bunun sonucunda kent tarımı, teknik açıdan yetersiz kalmakta ve kırsal alanlara göre daha büyük ölçülerdeki insana ve çevreye yönelik riskleri göz ardı etmektedir. Kent tarımı için önerilen yardım hizmetlerinin, düzenleme ve uygulama şekilleri şöyle sıralanabilir: Daha geniş çaplı kent tarımı programı hazırlanması (katılımcı problem analizleri, kurumsal bağlantıların ve var olan kararların geliştirilmesi, katılımcı proje formülasyonu, ulusal hükümetten ve/veya uluslararası kaynaklardan fon desteği sağlanması); Sınırlı alanlarda yapılan ve ayrıca sağlık ve kentsel çevre için düşük risk yaratmayı hedefleyen tarım teknolojilerinin geliştirilmesini amaçlayan katılımcı alan çalışmalarının teşvik edilmesi (ekolojik uygulamalar, araziyoğun ve su tasarrufu sağlayan teknolojiler, sağlık risklerini azaltan uygulamalar); çiftçilerin oluşturacakları çalışma kulübü organizasyonları, teknolojik gelişim ve değerlendirme alanlarında yer almalıdır; Ekolojik tarım uygulamaları göz önünde bulundurularak eğitim ve teknik danışmanlık sağlanmalıdır; veterinerlik hizmetleri konusunda yardım edilmeli ve maliyet paylaşımı sistemleri teşvik edilmelidir; Kredi projelerinin; çiftliklerin ihtiyaç duyduğu alt yapı konusunda, üretken yatırımlar yapabilmek için (özellikle kadın üreticiler ve kaynak sıkıntısı çeken çiftçilere yönelik) koşulların düzenlenmesi veya mikro kredi uygulamalarıyla çiftçilerin hizmetine sunulması; Örnekler: Belediye tarafından yapılan düzenlemelerin, kent tarımı uygulamalarına engel yaratmadığı (büyük baş hayvancılık dışında) Bissau 27 şehrinde; federal hükümet, UNDP ile birlikte, 1990'ların başında 14 kent bölgesinde çoğunluğu kadın olan 2000 tarımcıya fayda sağlayan Yeşil Kuşak Projesini başlatmıştır (David & Moustier 1993). Dar es Salaam'da, Kentsel Sebze Desteği Projesi (Tarım Bakanlığı, kooperatifler ve GTZ), kentli üreticilerin kendilerine yeterliliklerini ve aynı zamanda hükümetin kentli çiftçilere hizmet sunma gücünü artırmaktadır (teknik danışmanlık, örgütsel destek, altyapı yatırımları içim kredi desteği) (Jacobi, Kiango 2000). Vientiane şehrinde, Kent Çevresi Sebze Projesi (Hat Dokkeo Tarım İstasyonu ve AB), kentli sebze üreticilerine yardım etmektedir (Bhounkhong 1999). Girdi arzı ve ürün dağıtımı için geliştirilmiş sistemler Yerel yöneticiler, kentlerde yetiştirilen taze gıdaların piyasasını, aşağıda yer alan koşulları sağlayarak geliştirebilirler; Pazarlama ve hasat sonrası problemleriyle ilgili tartışmalara ev sahipliği edecek forumlar oluşturmak ve potansiyel çözümler geliştirmek; Kent ve kent çevresi üreticilerinden yerel tüketicilere doğrudan taze gıda satışını sağlayacak; çiftçi marketleri, gıdakutusu projeleri, tüketici destekli tarım (CSA) ve benzeri uygulamaları hayata geçirmek (güvenli gıda koşulları ve ürün kalitesinin kontrol edilmesi şartıyla) ve kent ya da kent çevresinde üretilen gıdaların toptan veya perakende satışları için gereken alt yapının hazırlanması konusunda yardımcı olmak; Doğal gübre, biyolojik ilaç, toprak ıslahı ve kaliteli tohum konularında kentli çiftçilere şu şekilde yardım edilebilir: Ekolojiye dost girdi üreten girişimcilere teşvikler sağlanması (vergi indirimleri). Yerel depolar arasında bir ağ kurulmasını (özel veya kooperatif) ve/veya organik maddelerin ya da gübrelerin kaynaktan üreticiye ulaştırılmasını sağlamak. Kent tarımıyla ilgili küçük çaplı girişimcilerin, girdi sağlayıcıların (kompost üretimi, fidan yetiştiriciliği, yerel tohum üretimi, hayvan yemi dağıtımı) ve üretilen gıdanın işlenmesi ve pazarlanması konusunda yatırım yapan kimselerin (işleme, paketleme, sokak satışı, taşıma) desteklenmesi şu şekilde mümkün olabilir: Küçük çaplı girişimciler için başlangıç lisansları hazırlamak; Küçük çaplı girişimcilere, teknik alanda ve yönetim konularında yardım etmek; Küçük çapta gıda koruma ve depolama tesisleri (konserve, şişe, turşu, tütsüleme, kurutma vb.) için altyapı desteği vermek. Örnekler: Gana, Accra Tema belediyesinde, Gıda ve Tarım Bakanlığı tarafından kent çevresi bölgede elde edilen süt ürünlerinin toplanması ve bir mandırada işlenmesi projesi başlatılmıştır (NRI 1995). Brezilya, küçük çaplı gıda üretiminin, yerel işleme ve pazarlama imkanlarıyla desteklenmesi için çalışmaktadır (De Carvalho 1999). Kentsel Sağlık Politikası Kent tarımının taşıdığı potansiyel sakıncalardan biri, sağlık açısından yaratabileceği olumsuz etkidir (genel bir görüş için bakınız; Birkley ve Kock 1998 veya Flyn 1999). Örneğin, şehirlerdeki ekili alanlar kemirgen hayvanları bu bölgelere çekebilmekte, yağmur suyu birikintileri sivri sinek oluşturabilmekte, sulama tankları ve kuyuları ise Sıtma ve Dengue hastalığına yol açabilmektedir. Yerleşim alanlarına yakın yerlerde kümes hayvanı yetiştirilmesi, gereken önlemlerin alınmadığı durumlarda bazı hastalıkların insanlara geçmesine neden olabilmektedir (trichinosis, cysticercosis). Kimyasal maddelerin ve kentsel atıkların uygun şekilde kullanılmaması, kentli çiftçiler arasında hastalıklara yol açabilmektedir. Yerel endüstri tarafından kirletilen, kirli su ile sulanan veya ana yolara yakın yerlerde üretim yapılan topraklar, ağır metallerle kirlenmiş olabilirler (kurşun, kadmiyum vb.). Kentsel atık sularla sulanan ürünler bakteri içerebilmektedir. Bunun da ötesinde kimyasalların fazlaca kullanılması, ürünlerin ve yer altı sularının ilaç tortuları ve nitratlarla kirlenmesine yol açabilmektedir. Kent yetkilileri, söz konusu sağlık risklerini en aza indirmek amacıyla çeşitli politikalar geliştirmeli ve uygulamalıdırlar. Ancak bu süreç sırasında kentli yoksulların gıda güvencesi ihtiyaçlarının tehlikeye atılmaması ve kent tarımının geçici bir kriz dönemi kavramından farklı olduğu bilinerek hareket edilmelidir. Dünya çevresinde pek çok kentte yaşanılan deneyimler sonucunda, kentsel alanlarda güvenli tarımsal üretim yapılması için aşağıdaki öneriler sunulmuştur: Çiftçilerin kent tarımı ile ilişkili olabilecek sağlık riskleri konusunda bilgilendirilmesi; Söz konusu sağlık riskleri, çiftçiler yeterince bilinçlendikleri ve bunları nasıl önleyebileceklerini öğrendikleri zaman önemli ölçüde azaltılabilir. Aşağıda sıralanan tedbirler göz önünde bulundurulabilir: Çiftçilerin doğru ürün seçimi konusunda eğitimi (toprak - su kirliliği ve yollara ve endüstriye olan mesafe ile ilişkili olarak); Kentsel üretim alanlarındaki toprak ve su kalitesinin periyodik olarak test edilmesi; belirli düzeylerdeki kirliliğe bağlı olarak (özellikle ağır metaller) izin verilebilen ürün türlerine ilişkin normların tanımlanması; aşırı derecede kirlenmiş alanlardan gıda üretimi yapılmasının tamamiyle yasaklanması; Belirli tür ürünler için arazi planlamalarında kısıtlamalar getirilmesi (yollara yakın olan bölgelerde yapraklı sebze yetiştirilmemesi vb.); Konteynerlerde yapılan güvenli üretimin tanıtılması; Ürünlerin uygun şekilde taşınması (hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde ürünlerin iyice yıkanması ve kırpılması), yerel gıda işleme ve sokak satış alanlarında hijyenik koşulların sağlanması; Hayvanların kalacakları yerlerin hijyenik koşullara uygun olması ve veterinerlerce denetleme ve aşı hizmetlerinin verilmesi; Örnekler: Bulgaristan'daki tarımsal yardım servisi mobil üniteleriyle üretim yapılan alanlarda nokta testleri yapmakta ve kirlenme düzeylerini ölçmektedir (Yoveva 2000). Ekolojik Tarım Yöntemlerinin Desteklenmesi ve Çiftliklerde Kompostlama ve Geri Dönüşüm Uygulamalarıyla Gübre ve Ürünlerdeki Kalıntıların Birikmesinin Engellenmesi Organik tarım, yerel tüketime bağlı olarak teşvik edilmelidir. Önerilen tedbirler şu şekilde sıralanabilir. Çiftçilerin eğitiminin ve ekolojik tarım alanında elde ettikleri; kimyasal olmayan gübre kullanımı, hastalık yönetimi, ekolojik toprak gübrelemesi ve ayrıca su ve toprağın korunması gibi deneyimleri birbirleriyle paylaşmalarının sağlanması; Kompost ve biyolojik gübre kalite standartlarının (besleyici madde, sağlık standartları) endüstriyel gübrelerle yapılan karşılaştırma sonunda daha güvenilir ve tercih edilir olmalarını sağlamak amacıyla tanıtılması; 28 Kentlerde ekolojik olarak yetiştirilmiş güvenli gıdalarda “yeşil etiket” kullanılmasının desteklenmesi; Ekolojik olarak yetiştirilen gıdaların doğrudan pazarlanması için yerel inisiyatiflere destek sağlanması; Kentsel alanlarda kimyasal gübre ve ilaç kullanımının düzenlenmesi. Örnekler: Havana'daki gelişmeler, yapılan kapsamlı düzenlemelerin organik üretimi teşvik etme konusunda başarılı olduğunu göstermektedir(Gonzalez Novo & Murphy 2000, Rosset & Benjamin 1994). Kentsel Çevre Politikası Şehir çöplerinin büyük bölümü organik niteliklidir ancak çoğunlukla yığınlar halinde biriktirilmekte veya kanunsuz olarak yakılmaktadırlar. Atık sular ve besleyici madde içeren lağım suyu çamuru tarım için önemli değere sahiptir. Kent tarımı, katı ve sıvı atıkları üretim sürecinde kullanmak suretiyle dönüşümlerini sağlamakta ve böylece çevre kirliliğinin azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Kent tarımı aynı zamanda ağaçlandırma ve bahçecilik çalışmalarıyla kentlerin yeşillendirilmesinde de önemli bir rol almaktadır (Konijnendijk 1999). Diğer yandan kent tarımı, havadaki CO2'yi ve tozları toplayarak mikro-iklim koşullarını iyileştirmekte (McPherson 1994), erozyon ve sel zararlarını azaltmakta (Braatz 1993, Chimbowu 1993), kentsel ısınma seviyesini düşürmekte (Deelstra 1999), rüzgârları ve gürültüyü engellemekte (Carter 1993) ve biyo-çeşitliliğin devamını sağlamaktadır (Rees 1997). Bu avantajların yanında kent tarımı, doğal çevre üzerinde olumsuz etkiler de yaratabilmektedir. Yüksek miktarlarda kimyasal gübre ve zirai ilaç ya da ürünlerde tavuk veya domuz gübresi gibi nitrat oranı yüksek gübrelerin kullanılması yerel su kaynaklarının kirletilmesine neden olabilmektedir (Rabinovitch & Schmetzer 1997). Kentlerde, bahçecilik ve ağaçlandırma sistemleriyle bütünleşmemiş olarak yapılan kümes hayvancılığı, hayvansal atıkların toplanması suretiyle doğal çevreye zarar verebilmektedir. Bunun yanında tarımla uğraşmayan komşu aileler, uygulamalar sonucu oluşan koku, ses ve görsel düzensizlikten şikâyetçi olabilirler. Aşağıda belirtilen tedbirler, kent tarımının çevre için olumlu etkilerinin artırılması ve olumsuz etkilerinin engellenmesi amacıyla kullanılabilir. Kentsel atıkların ve atık suların kentli çiftçilerce güvenli bir biçimde tekrar kullanımının teşvik edilmesi ile ilgili kayda değer tedbirler şu şekilde tanımlanabilir: Organik atıkların toplanması ve sınıflandırılması için “kaynaklara yakın” düşük maliyetli tesislerin kurulmasının teşvik edilmesi; Kompostlama ya da biyo-gaz üretiminin, ilgili alanda yapılan araştırma ve teknolojilerin birlikteliğinde desteklenmesi. Örnekler: Organik maddelerin, kent tarımında kullanılmak üzere toplanması ve kompostlanması ile ilgili bir çok örnek mevcuttur. Bu konuda uluslararası alanda ayrıntılı bilgi için: Lardinois (1998). Yağmur sularının toplanması, depolanması ve küçük çaplı su tasarrufu sağlayan sulama sistemleri (damla sulama) için yapılan yatırımların, işlenmiş suya olan talebi azaltmak amacıyla teşvik edilmesi. Atık suların tekrar kullanımı ile ilgili araştırmaların teşvik edilmesi; İşlenmiş atık suların sağladıkları daha uygun fiyat özelliklerinin tanıtılması ve içilebilir suyla yapılan sulamaya göre daha fazla tercih edilmesinin sağlanması; Çiftçilerin, atıkların ve atık suların uygun şekilde kullanımı konusunda eğitilmeleri. Örnekler: Mexico City ve Filistin Gazze Şeridi gibi pek çok yerde, işlenmiş veya işlenmemiş atık sular; ağaçlık, meyvelik, mera ve tahıl ürünlerinin sulanmasında ve balık yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır. Kül parçacıklarıyla karışmış lağım atıkları, Orissa'daki toprak ıslahı çalışmaları çerçevesinde meyvesi yenmeyen ağaçların ve otların sulanmasında kullanılmaktadır (Abdelwahed 1994). Lima'da (Moscoso 1999), atık suların daha uygun ve kaliteli şekilde kullanılmalarını sağlamak üzere havuz tesisleri kurulmuştur (ağaçlıkların sulanması, balık üretimi). Dakar'da, piyasalarda talep edilen yüksek kalitede ve miktarda sebze yetiştirilmesi için sulama imkânı sağlamak amacıyla, düşük maliyetli teknolojilere dayanan bir atık su işleme sistemi geliştirilmiştir (Niang 1999). Cochabamba'da (Bolivya), kent çevresi tarımcıları arazilerindeki su kaynaklarının kent tarafından kullanımına izin vererek, karşılığında işlenmiş kentsel katı atık elde edebilmektedir. Daha fazla bilgi için bakınız: Edwards & Pullin 1990. Kent Tarımının Toplumsal Yönleri Havana'da sürdürülen atölye çalışmalarında, kent tarımının toplumsal kalkınma için taşıdığı önem üzerinde durulmuştur. Kent tarımı insanlara yararlı aktiviteler sağlayarak aralarındaki uyumu güçlendirmekte ve onları bir araya getirmektedir. Terk edilmiş ve kötü şekilde kullanılan araziler; yeşil alanlara ve bahçelere dönüştürülebilmekte ve diğer yandan alt gelir gruplarında yer alan ailelerin kendilerine olan saygı ve güvenlerini de artırmaktadır. Kentsel ormancılık ve tarım uygulamaları (uzun ömürlü bitkiler dahil), kirletilmiş toprakların temizlenmesine da yardımcı olabilirler. Brezilyalı yerel yöneticiler son dönemde gelen göçmenlerin belediye arazilerine, kredi ve teknik hizmetlere ulaşımlarının sağlanması suretiyle şehrin sosyoekonomik yapısına katılımlarını sağlamakta ve böylece kent tarımına destek olmaktadırlar (Bakker 2000). Garnet (1996), Bradford'da (Kuzey İngiltere) yürütülen bahçecilik projesinin, kadınların sosyal koşullarında olumlu katkılar yarattığını belirtmektedir. Diğer yandan Cagayan de Oro'da yer alan yerel yönetimin, sivil toplum örgütlerinin (STÖ) ve toplumsal tabanlı organizasyonların bir araya getirilmesi için yaratıcı çözümler denenmektedir (Potutan 2000). Kent tarımının toplumsal etkileri ile ilgili örnekler şu vaka çalışmalarında yer almaktadır: Sofya, Londra, Havana ve Kanada ve ABD'de yer alan bir çok şehir (Yoveva 2000, Garnett 2000, Gonzalez Novo & Murphy 2000, Moskova 1995 ve Koc 1999). Kent tarımı sahip olduğu potansiyelle toplumun sosyal alandaki kalkınmasını artırırken, alınacak politik tedbirler söz konusu faydaların geleceğe dönük olarak çoğaltılmasında yardımcı olacaktır. Bu alandaki belirli politika tedbirlerini şu şekilde sıralayabiliriz: Kent tarımının, kentsel iyileştirme projelerine ve Yerel Gündem 21 çalışmalarına katılması; Kent tarımı ile ilgili eğitimsel ve toplumsal kalkınma çalışmaları arasında bağlantı kurulması; Tam olarak özel mülkiyet yerine, topluluklara da toprak mülkiyeti hakkının verilmesi; Yerel üretici ve tüketicileri bir araya getiren doğrudan pazarlama planlarının ve değişim sistemlerinin kolaylaştırılması. KENT TARIMININ GELİŞTİRİLMESİ İÇİN UYGUN POLİTİK ORTAMIN YARATILMASI Havana atölye çalışmalarının katılımcıları, kent tarımının yerel ve ulusal ölçekte geliştirilmesi için uygun bir politik çevrenin yaratılması konusunda bir dizi öneride bulunmuşlardır. Site toplantıları ve politika seminerleri gibi organizasyonlar, ülke ve şehir yöneticileri, planlamacılar ve NGO'ların daha fazla aydınlanmasını sağlayacak ve onlara güvenilir ve elle tutulur veri ve “en iyi uygulamalardan” oluşan örnekler verilmesine vesile olacaktır. Bunun yanında, kent tarımı ile ilgili daha geniş sistemlere dayanan yaklaşımlar geliştirilmelidir; Kent tarımı alanında ulusal bir liderlik bürosunun seçilmesi ve kentsel gıda üretim ve tüketimiyle ilgili bölümler arası bir komite oluşturulması, kent tarımına kurumsal bir temel kazandırır. Ayrıca kent tarımı alanında uygulanan başarılı politika ve projelerle (kent tarımına uygun teknolojiler, etkin ve katılımcı planlama, uygun uzmanlık) ilgili bilgilerin yer aldığı bir veri tabanı oluşturulması önemli bir adım olacaktır. Kent tarımıyla ilgili olarak kurumlar arası bir şehir komitesinin kurulması ve pay sahiplerinin şehir ve komşu bölgeler seviyesinde diyalog kuracakları ve uzlaşma sağlayabilecekleri bir platformun hayata geçirilmesi. Diğer yandan ulusal hükümet, katılımları ve kent tarımı hakkında belirli alanlar veya disiplinler arası yaklaşımla yapılan araştırmaları, güçlü politika ve aktivite düzenlemeleriyle teşvik etmelidir. Kentsel gıda üretimi ve tüketimi için çeşitli çalışma grupları, değişim ziyaretleri ve yazışmalar kanalıyla uygulanan bir çok politika ve aktivite programı, deneyimlerin paylaşımı ve belgelenmesini sağlamıştır. Kentli çiftçilerin örgütlenebilmeleri için destek sağlanması (üretici örgütleri, pazarlama kooperatifleri, makine havuzları vb.) Kent tarımcıları ile tüketici örgütleri, toplumsal organizasyonlar, resmi olmayan kurumlar (STÖ), çevre bilincine sahip firmalar ve Yerel Gündem 21 grupları arasında diyalog ve bağlantı kurulması. Referanslar: sayfa 24 Ocak 2006 29 Kent Tarımı, Gıda Güvencesi ve Be KENT TARIMININ ÜRÜN VARLIĞI Kent tarımının üretim çapı, dünyada çoğunlukla hakim olan genel kanının çok daha üstündedir. 1993 yılında, dünyada tüketilen toplam gıda miktarının %1520'lik kısmının kentsel alanlarda üretildiği tahmin edilmekte ve bu oran sürekli olarak artmaktadır (Smith 1996). Daha ileri tahminler, dünya çapında 800 milyon kişinin kent tarımıyla ilgili olduğunu belirtmektedir. Bu sayının 200 milyonluk kısmının içerisinde, 150 milyon kişiye tam zamanlı istihdam sağlayan piyasa merkezli üretim alanının yer aldığı düşünülmektedir. Smith, 1996 tarihli çalışmasında, kentli ailelerin tarıma katılımı ile ilgili verilerin yer aldığı (yarı zamanlı işler dahil) genel bir bakış sunmaktadır. Kent tarımıyla ilgilenen ailelerin oranı Ouagadougou: %36; Yaounde: %35; Maputo: %37; Lusaka: %45; Kampala: %35; Dar es Salam: %37. Bu şehirlerdeki kentli çiftçilerin büyük çoğunluğu kadınlardan oluşmaktadır (ortalama %65). Mısır Kahire'de, ailelerin %16'lık kısmı, küçük baş hayvan yetiştirmektedir (arka mahallelerde %30) (Gertel ve Samir 2002). Ürdün Amman'da, anket yapılan ailelerin oluşturduğu grup içerisinde %22'lik bir oran tarımla, kümes hayvancılığı ya da bahçecilik boyutunda ilgilenmektedir (İstatistik Departmanı 2002). Dominik Cumhuriyeti Santiago de los Caballeros'da bulunan toplam kentsel alanın %16'lık kısmı tarım hakimiyetindedir. Bu oran, ikamete ayrılan boş arazilerin oranı ardından en önemli üçüncü arazi kullanımı oranıdır (Acevedo Agabeynader 2001). Küba Havana'da yer alan bahçelerde, organik tarım yöntemlerine benzer yöntemlerle çok çeşitli meyve, sebze ve yumru köklü ürünler yetiştirilmektedir. 1999 yılında, kent tarımı sektöründen yaklaşık 18.000 kişi, 25.000 tonluk gıda üretimi yapmıştır (Gonzales 1999). Tanzanya Dar Es Salaam'da, kent tarımı en büyük toprak kullanım alanına (şehir bölgesinin %23'lük bölümü, bu arazinin 34.000 hektarı ekilidir) ve yılda (1991) yaklaşık 27.4 milyon ABD dolarlık üretim yapan ikinci en büyük istihdam kapasitesine (toplam istihdamın %20'si) sahiptir. Kentli bir çiftçinin yıllık ortalama kârı, yıllık en düşük resmi maaş miktarının 1.6 katıdır (Sawio 1998). Şehir sınırları içerisinde, 1985 yılında 3318, 1988 yılında 7105, 1993 yılında ise 9081 adet sığır sayılmıştır (Jacobi 2000). 1993 yılında kent içerisinde taze süt üretimi yaklaşık 7 milyon $'a ulaşmıştır (Mougeot 1994). Kentlerdeki marketlerde satılan yeşil yapraklı sebzelerin %90'lık bölümünün geldiği yerler, kentlerdeki boş alanlar ve ev bahçeleridir (Stevenson 1996). Gana Accra'da, şehrin taze sebze tüketiminin %90'ı yine şehir içi üretimle karşılanmaktadır (Cencosad 1994). Kanunlara uygun olmayan ikamet alanlarında yaşayan düşük gelirli ailelerin %30'u, yaklaşık olarak bir aylık tam maaş değerinde gelir sağlayabildikleri kümes hayvanı yetiştiriciliği yapmaktadır (GTZ 2000). Senegal'in Dakar şehri yakınlarında ve ülkenin toplam yüzölçümünün %3'ü üzerinde yer alan Niayes bölgesi, Senegal'in toplam sebze talebinin yaklaşık %80'ini ve kümes hayvanları talebinin %65'den fazlasını karşılamaktadır (Mbaye ve Moustier 2000). Zambia Lusaka'da yapılan değerlendirmeler, mısır ve sebze üretiminde büyük artış yaşandığını göstermektedir. Drescher tarafından 1994 yılında 648 kişi içerisinde yapılan vaka araştırması sonuçlarına göre, kadınların %50'si ve erkeklerin %35'i mısır ekimi (temel gıda) yapılan bölgelerde yağmur sezonu bahçeleri kurmuştur. Çin Şanghay'da, sebzelerin %60'ı, kümes hayvanlarının yarıdan fazlası ve süt ve yumurtaların %90'ı kent ve kent çevresi alanlardan gelmektedir (Yi-Zhang ve Zhangen 2000). Çin'in ve dünyanın en yoğun büyük kenti Hong Kong'da, vatandaşlar tarafından tüketilen taze sebzelerin %45'i, canlı kümes hayvanlarının %68'i ve domuzların %15'i şehir sınırları içerisinde üretilmektedir (Smith 1996). Kenya Nairobi'de, düşük gelirli ailelerin toplam gıda tüketiminin %50'lik kısmı şehirlerde üretilmektedir (Foeken ve Mwangi 2000). Kent tarımı, küçük çaplı girişim alanında en yüksek bireysel istihdam gelirini ve kentsel alandaki üçüncü en yüksek geliri sağlamaktadır (House 1993). Togo Lomé'da bir ticari amaçla üretim yapan bir bahçecinin (Maket Gardener) cüzi düzeydeki aylık geliri, on kamu hizmetlisinin maaşına denk düşmektedir. Sebze ürünleri gibi piyasa merkezli ürünlerin fayda-maliyet analizleri, düşük girdi ve genel maliyete dayanan uygulamalarda net gelir göstermiştir (Abutiate 1995). Zimbabwe Harare'de, 1990 ve 1994 yılları arasında kentsel alandaki işlenmiş toprak oranı ikiye katlanarak %16 seviyesine çıkmıştır. Harare şehrindeki 20.000 den fazla çiftçi çok iyi ürün elde etmiş ve aynı zamanda Zimbabwe'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunların yol açtığı, şehirdeki mısır sıkıntısından da etkilenmemiştir (Mbiba 2000). Küçük çaplı kentli çiftçilerin oluşturabildikleri tasarruf miktarı, yaklaşık olarak aylık bir maaşın yarısı olan 264 $ düzeyine çıkmıştır. Çiftçiler, ürünlerinin sadece küçük bir miktarını satarak gelir elde etmişlerdir (1994'de %5 ve 1995'de %9). 30 Küba eslenme Hakkında Durum Tablosu Singapur et bakımından tamamiyle kendine yetmektedir. Bunun ötesinde tükettiği sebzenin de %25'ini üretebilmektedir. Singapur'da, bir kısmı ileri teknoloji uygulamaları yapanlar olmak üzere pek çok çiftçiye lisans verilmektedir. Ancak, küçük çaplı üreticilerin büyük çoğunluğu lisanssızdır (Smith 1996). Endonezya Jakarta'da şehrin sebze ihtiyacının %10'u, meyve ihtiyacının %16'sı ve toplam pirinç ihtiyacının %2'si şehir sınırları içerisinde üretilmektedir (Purnomohadi 2000). Vietnam Hanoi'de, taze sebzelerin %80'i, kümes hayvanları ve taze balıkların %50'si ve aynı zamanda yumurtaların %40'ı kent içi ve kent çevresi alanlardan gelmektedir (GTZ 2000). Nepal Katmandu'da ailelerin %37'lik kesimi, bahçe ürünleri ve %11'i hayvan Kahire Singapur yetiştirmektedir. Kent tarımı, sebze tüketiminin %30'unu karşılamaktadır (Smith 1996). bireysel üretime dayanmaktadır (BowyerBower ve Drakakis-Smit 1996). Pakistan Karachi'de kent tarımı, ihtiyaçların %50'sini sağlamaktadır (Smith 1996). Uganda Kampala'da, yaşayan düşük gelirli çiftçi ailelerin, beş yaş ve altındaki çocuklarının çiftçilikle uğraşmayan ailelerinkilere göre daha iyi beslendikleri görülmüştür (Maxwell 1999). Kentli tüketiciler, gereksinimlerinin %40 ile %60'lık bölümünü kendi üretimlerinden elde etmektedirler. Bolivya La Paz'da, toplam alanın 2950 hektarlık kısmında yapılan tarım, “kolay bozulabilen ürün” tüketiminin %30'unu sağlamaktadır (Kreinecker 2000). Mexico City'de, şehirde yer alan tarım alanlarının % 54'üne sahip olan çiftçiler kendi tüketimlerine dönük üretim yaparken, %28'lik kısım ticari amaçlı üretim yapmaktadır. Geriye kalan bölümdekiler ise aktif olarak üretime katılmamaktadırlar. Buna rağmen söz konusu alanların tümünde yapılan üretim, bir ailenin temel gereksinimlerini karşılamak konusunda yeterli değildir (GTZ 2000). Bunun yanında, Mexico City'nin kent çevresi alanlarında yapılan ticari tarım yerel ekonomiyi önemli ölçüde tamamlamaktadır. BESLENME DÜZEYİ ÜZERİNDEKİ ETKİLER Şu ana kadar anlatılanlar, kent tarımının varlığı ve üretiminin çok önemli olduğuna işaret etmektedir. Ancak, kent tarımı ile yapılan gıda üretiminin kentli yoksul kesimin beslenme düzeyini yükselttiğine dair kanıt var mıdır? Kent tarımı alanında bireysel üretim yapan ailelerin beslenme düzeyi ile ilgili etkileri konu alan özenli araştırmalar mevcuttur. Ayrıca, çalışmalardan elde edilen bulgular da ümit vericidir. Bireysel üretim yapan ailelerin, özellikle üretim yapmayan kesime göre; kalori, protein ve anthropometric ölçümlere dayanan analizler sonucunda daha yüksek gıda güvencesine sahip oldukları anlaşılmıştır. Düşük gelirli ailelerin toplam gıda tüketimi için yaptığı bireysel üretim, %18 (Doğu Jakarta) ile %60 (Harare) düzeyleri arasında değişmektedir. Bireysel üretim ile ilgili örnek değerler Nairobi'de %50'ye ulaşmaktadır. Harare'de kent tarımıyla uğraşan aileler, çiftçilik yapmayan ailelere göre daha besleyici kahvaltılar yapabilmekte ve protein açısından daha zengin gıdaları tüketebilmektedirler (ENDA 1997). Kent tarımı, Harare'de yaşayan yoksul kesime bir yıl içerisinde dört ay yetecek kadar temel gıda maddesi sağlayabilmektedir (Mbiba 1993). Düşük gelirli kesimin tükettiği gıda miktarının %60'lık kısmı Nairobi'de, çiftçi gruplarında gözlenen ortalama enerji ve protein alımı düzeyi diğerlerine göre daha yüksektir. Bunun yanında, çiftçi ailelerinin çocuklarının eksik beslenme ve sağlıksız büyüme oranları çok daha düşüktür. Çiftçi aileler, gıda gereksinmelerinin %20 ile %25'lik bölümünü kendileri üretmekte ve ayrıca transfer ödemelerine ve yardımlara daha az ihtiyaç duymaktadırlar (Foeken ve Mwangi 2000). Lusaka'da, düşük gelirli aileler 1986/87 döneminde toplam gıda tüketimlerinin üçte birini kentsel bahçecilikten sağlamışlardır (Mbiba 1993). 1998 yılında, Rusya'nın St. Petersburg şehrinde yaşayan kentli çiftçiler, “Leningrad Bölgesi Çiftlikleri'nde” yetiştirilen elma, armut, erik, sebze, çilek ve çiçek gibi ürünlerden daha fazlasını yetiştirmişlerdir (Maydachenko 1999). Burkina Faso Ouagadougou'da, Gerstl (2002) tarafından ortaya konan sonuca göre yılın en azından yarısında, özellikle düşük sosyo-ekonomik sınıflar için gıdaların kalite, miktar ve türleri yüksek maliyetler göze alınarak artırılmaktadır. Jakarta'da, düşük gelirli kesimlerin toplam gıda tüketiminin %18'i şehir içerisinde üretilmektedir (Purnomohadi 2000). Filipinler, Cagayan de Oro'da, kentli çiftçiler genellikle, hem aynı refah düzeyinde olan ve hem de daha üst düzeylerdeki kentli olmayan çiftçilere göre daha fazla sebze tüketebilmektedirler. Etiyopya, Addis Ababa'da, Getachew, bu şehrin kent tarımı potansiyeli ile ilgili olarak şu verileri sunmaktadır: Şehrin toplam katı atık miktarının %70'i organik ev atığıdır; 60.000 inek yılda 44 milyon litre süt sağlamaktadır (talebin ancak %5'ini karşılar); 12 milyon kilogramlık sebze ve meyve üretiminin %70'i şehirde üretilmektedir (Getachew 2002). Referanslar: sayfa 35 Ocak 2006 31 César Jaramillo Avila Los Chillos'daki kadınlar ürettiklerinin bir kısmını pazarda satıyorlar. Kent Tarımı Ekonomisi Kent tarımı, kentlerde yaşayan insanlara ve kentlere çok çeşitli fonksiyonlar ve faydalar sağlar. Politik alandaki destekler artarken, kent tarımının sürdürülebilir kentsel kalkınma için sağladığı katkının ileriye dönük araştırmalar ve finansal desteklerle artırılması gerekmektedir. Kent tarımı Dergisinin bu sayısında bizler, ekonomik durgunluk veya iyiye giden ekonomik kalkınma süreçlerinde, kent tarımı ekonomisinin anlaşılması ve çok yönlü olarak çözümlenmesi üzerinde odaklanmaktayız. K ent tarımı ekonomisi oldukça geniş bir çalışma alanıdır. Moustier (2001), kent tarımının ekonomik etkilerinin ölçülmesi ve ortaya konması için aşağıdaki göstergeler üzerinde tartışmaktadır: İstihdam (nüfusla ilgili), çabuk para kazanma, ailelere olan gıda katkısı, katma değer, gelir dağılımı, kentsel gıda arzına olan katkı ve piyasa(lar)da paylaşım. Bu sayıda, gerek aileler ve gerekse belediyeler seviyesindeki benzer faktörleri inceleyen pek çok vaka araştırmasına yer verilmiştir. Kent tarımının sosyo-ekonomik etkileri ardından, bu kavramın ekonomik katkılarını geliştirmeyi amaçlayan stratejiler ele alınacak ve tanıtılacaktır. César Jaramillo Avila Quito Belediyesi Ekvador René van Veenhuizen ETC-RUAF Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı kentleşme ve kırsal kesimden gelen göç hareketi, şehirlerde yeni iş ve eşit yaşam koşulları sağlanması için artan bir talep yaratmaktadır. Kentlerde yaşayan yoksulların ve kayıt dışı sektörde çalışan insanların sayısı; Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi ül- 32 kelerde hızla artmakta ve pek çoğu geçimlerini sürdürmek için tarımla ilgilenmektedir. Kent tarımı, GSYH'ye (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) küçük düzeyde katkıda bulunmasına rağmen, kentli yerleşimciler için özellikle zor dönemlerde büyük önem arz etmektedir (Buenos Aires, Quito ve Harare vaka çalışmalarına bakınız). Kent tarımı sadece kriz dönemlerinde ortaya çıkan bir kavram olarak değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda, kentsel piyasalara yakın olması ve konumunun getirdiği karşılaştırmalı üstünlüğünün kendisine sağladığı; süt (Nairobi), yumurta, et ve sebze (Kurmasi) gibi taze ve kolay bozulabilen ürünlerin dağıtımı; üretken kaynakları elde edebilme (su, doğal gübre, kentsel organik atık); kredi, teknik danışmanlık ve piyasa bilgisi sağlayan kurumlara yakınlık gibi özelliklerle de ortaya çıkabileceği bilinmelidir. Kent tarımı, kırsal tarımı tamamlamakta ve ulusal gıda arzının etkinliğini, uygun ürünler yetiştirmek ve (döviz tasarruflarını etkileyen) gıda ithalatını sübvanse etmek suretiyle artırmaktadır. Kentsel gıda arzına olan katkısı, kırsal tarımın ürün-sezon ilişkisine bağlı olan durumu nedeniyle değişim gösterebilmektedir (Ouagadougou). Ekonominin gelişmesiyle birlikte kent tarımı, kentlerde yaşayan insanlara farklı fonksiyonlarını gösterme fırsatı yakalar. Bunlar: boş zamanlarda ve fiziksel egzersiz yapmak amacıyla bahçecilikle ilgilenilmesi, kente gelen turistlere eğlenceli organizasyonlar sunulması, kent çevresindeki doğal güzelliğin ve bioçeşitliliğin korunması, “ekolojik ayak izinin” etkilerinin azaltılmasıdır (Londra örneğinde açıklandığı gibi). Nugent (2001), yaptığı ekonomik analizler sonucunda, kent tarımının sosyoekonomik etkileri ile ilgili anahtar soruları şu şekilde sıralamıştır: Önemli pay sahipleri kimlerdir ve bunların arasındaki ilişkiler ne şekildedir? Kent tarımının toplum üzerindeki etkileri nelerdir? Bunlar neden olumlu ya da olumsuz veya geçici ya da kalıcı yapıdadır? Zaman içerisinde ne tür değişikliklere uğramaktadırlar? Toplum üzerindeki bu etkiler, toprağın farklı kullanımlarının yaratacağı etkilerden (genelinden) daha mı iyidir? Alternatif kullanımlardan yararlanılarak yeni seçenekler üretilebilir mi? Toplumun dışındaki faktörler, toplum ve kent tarımı ile nasıl ilişki kurabilir? KENT TARIMININ EKONOMİK ETKİLERİ Kent Tarımı Dergisinin (UA- Magazine), FAO Dünya Gıda Zirvesi -Beş Yıl Sonraiçin hazırlanan özel sayısında ve www.ruaf.org'da yer alan, birkaç ülkenin değerlendirildiği, kent tarımının beslenme düzeyi ve ailelere olan etkisini konu alan araştırma sonuçlarına göre; aile tüketimi için yapılan gıda üretimi, bitki ve hayvan yetiştiriciliği ile ilgili olmayan kişilerin koşullarına göre daha yüksek gıda güvencesi ve daha sağlıklı beslenme alışkanlıkları sağlamıştır. Bireysel olarak üretilen gıda miktarı, düşük gelirli ailelerin toplam gıda tüketimi içerisinde %18 (Jakarta) ile % 60 (Harare) arasında değişen paylara sahiptir. Nairobi'nin iki yoksul mahallesinde yapılan araştırmalar, bu bölgede yapılan kent tarımından oldukça yüksek derecede faydalanıldığını göstermektedir (%50 ye varan orandaki gıda tüketimi çiftçilerin kendi üretimine dayanmaktadır) (UA-Magazine Special, 2002, Mwangi 1995). Gıda üretimi çoğu zaman gıda harcamalarında önemli tasarruflar yapılmasını sağlamaktadır. Kentli yoksul tüketiciler, gelirlerinin %60 ile %80'lik bölümünü gıda tüketimi için harcayabilmektedirler. Gıda alanında yapılan bireysel üretim, ailelerin diğer harcamalarında kullanabilecekleri gelir tasarrufları da Ocak 2006 yaratmaktadır. Bununla birlikte, gıda ve gelire olan ulaşımlarının ilerlemesi insanların çalışma ve yatırım yapma kapasitelerini olumlu yönde etkilemektedir. Ouagadougou'da yapılan araştırmalar, toprağı işleyenler üzerindeki olumlu ekonomik etkilerin ve sağlanan gıda güvencesinin, ev bahçeciliği uygulamalarının yaratabileceği riskler karşısında daha ağır bastığını göstermektedir. Ancak, elde edilen bu faydaların düzeyi, dönemsel etkilere ve dışsal faktörlere dayanmaktadır. Kent tarımı, özellikle diğer işlere girmekte sıkıntı çeken kentli yoksullar için bireysel istihdam ve gelir yaratmakta ve bunun yanında düşük ve orta düzey gelir sahibi olan ailelere gelir katkısı sağlamaktadır. Kentli çiftçilerin kazandıkları gelir, ailelerin geçimi için önemli ancak belirsiz bir katkıda bulunmaktadır. Tanzania Dar Es Salaam'daki kent tarımı sektörü ikinci büyük iş veren sektör durumundadır (toplam istihdamın %20'si, Sawio 1998). Kenya Nairobi'deki kent tarımı uygulamaları, küçük çaplı girişim alanında en yüksek bireysel istihdam gelirini ve kentsel alandaki üçüncü en yüksek geliri sağlamaktadır (House 1993). Togo Lomé'da ticari amaçla üretim yapan bir bahçecinin (Market Gardener) cüzî düzeydeki aylık geliri, on kamu hizmetlisinin maaşına denk düşmektedir. Sebze ürünleri gibi bazı piyasa merkezli ürünlerin fayda-maliyet analizleri, düşük girdi ve genel (sabit) maliyetlere dayanan uygulamalar sonucunda net gelir göstermiştir (Abutiate 1995). Nugent (2000), bir ailenin net gelirini etkileyen faktörleri şöyle sıralamaktadır: çiftçilik gayreti (sarf edilen zaman, aktivitenin türü vb.); uygunluk ve temel girdilerin maliyeti; yönetim ve uygun teknolojiyle belirlenen gelirler; piyasaya veya diğer müşterilere belirlenen fiyatlarda ulaşım; stoklama kabiliyeti; ürünleri işleme ve koruma ve ayrıca ürünlerin arz ve talebi gibi dışsal faktörler. Bu sayıda; Kumasi, Nairobi, Mexico D.F. ve Ouagadougou ile ilgili araştırmalar, kentli çiftçilerin yoğun sebze üretimi (Kumasi) konusunda büyük risklere rağmen rasyonel üretim kararları alabildiklerini, çeşitliliğin korunduğunu ve daha az dışsal girdi kullanılarak yapılan yatırımların dolar başına geri dönüşünün artmış olduğunu göstermektedir (Mexico). Bu vakalar aynı zamanda, yerel kaynakların kullanımının önemini ve 33 bunun kent çevresi alanlarda yaşayan küçük ölçekli çiftçilerin ekonomileri üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaktadır. Afrika, Latin Amerika ve Asya'da, özellikle kadınlar kent tarımıyla, aileleri için daha iyi beslenme alışkanlıkları yaratmak ve/veya ek gelir elde etmek için aktif olarak ilgilenmektedir. Kent tarımı bir çok kadın için, evlerinden çok uzak yerlerde kayıt dışı işlerde kazanabildikleri düşük gelirlere karşılık çekici ve esnek bir alternatif sunmaktadır (otobüs bileti ve çocuk bakımı masrafı). Kent tarımının, kentli yoksulların hayatta kalma stratejilerinin içerisinde ne ölçüde rol aldığının anlaşılması için değişik faktörlerin analiz edilmesi gerekir. Kent tarımı, çoğu zaman iyi düzenlenmiş stratejilerin sonucunda, kentli aileler üzerinde önemli ve olumlu ekonomik etkiler yaratabilir. Ouagadougou ve Haroonabad örnekleri; kent tarımı üretiminde ücretli emeğin, en iyi dönemler (zirve) gibi istisnai durumlar haricinde oldukça az kullanıldığını belirtilmektedir. İstihdam diğer taraftan; tarımsal üretim girdilerini üreten (ekipman ve kompost) ya da ürünlerin işleme ve pazarlamasını yapan (paketleme, kızartma, kurutma, konserveleme, dondurma vb.) küçük çaplı girişimler sayesinde oluşturulmaktadır. Bu sayıda verilen önceki örnekler,Brisbane'deki organik atıkların ve ayrıca Haroonabad ve Nairobi'deki atık suların, kent çevresi tarımında kullanımını anlatmaktadır. Kent tarımı, kentli yoksul kesime sektörel şoklara karşı iyi bir kalkan sunmaktadır (Nugent 2000). İnsanlar bu kalkanın içerisinde, birkaç engelle karşılaşmakla beraber (toprak sahipliği pek çok durumda önemli ölçüde yatırımı gerektirmektedir), ekonomik krizlerde en önemli madde olan, gıda üretimini yapabilirler (Ouagadougou, Harare, Fortaleza örneklerinden esinlenilmiştir). REFERANSLAR Abutiate W.S. 1995. Urban and Periurban Horticultural Activity in Ghana: an overview. In: NRI (eds.) Peri-Urban Interface Research: workshop proceedings (ODA), Kumasi, Ghana, 1995. Henn P and Henning J. 2001. The Value of Urban Agriculture. The Contingent Valuation Method applied in Havana, Cuba. UA Magazine 5 (December 2001): 49-50. House W. Ikiara. G. and McCormick. D. 1993. Urban Self-employment in Kenya: panacea or viable strategy? World Development 21 (7)" 1205-1223 Moustier P. 2001. Assessing the Socio-Economic Impact. UAMagazine # 5 (December 2001): 47-48. Nugent RA. 2001. Using economic analysis to measure the sustainability of urban and periurban agriculture: A comparison of cost-benefit and contingent valuation analyses. Presentation at workshop on Appropriate Methodologies in Urban Agriculture, Nairobi, Kenya. Sawio. C. 1998. Managing Urban Agriculture in Dar Es Salaam. Cities Feeding People Report 20. Ottawa: IDRC. UA-Magazine, Special Issue on Food Security. June 2002. Kent Tarımında Tanzanya, Dar Es Salaam'da, kent tarımı ikinci en büyük işveren durumundadır (toplam istihdamın %20'si). Kentli bir çiftçinin yıllık ortalama kârı, yıllık en düşük maaş miktarının 1.6 katıdır (Sawio, 1998). Gana, Accra'da, kanunlara uygun olmayan ikamet alanlarında yaşayan düşük gelirli ailelerin %30'u, yaklaşık olarak bir aylık tam maaş değerinde gelir sağlayabildikleri kümes hayvanı yetiştiriciliği yapmaktadır. Vietnam, Hanoi'de, taze sebzelerin %80'i, kümes hayvanları ve taze balıkların %50'si ve aynı zamanda yumurtaların %40'ı kent ve kent çevresi alanlardan gelmektedir. ŞEHİR DÜZEYİNDE EKONOMİK DEĞERLENDİRME Kentlerde ve kent çevresinde yapılan tarımsal üretimin ekonomik değerini, kısıtlı “maliyet ve fayda” verilerine dayanarak belirlemek kolay değildir. Kullanılan girdilerin miktarı ya da fiyatı, üretilen gıda miktarı ve şehir sınırları içerisinde belirlenen fiyat düzeyi gibi veriler; çoğunlukla eksik, yanlış ve kent tarımının geniş ölçüde kayıt dışı olma özelliği nedeniylede zor elde edilir durumdadır. Ekonomik olarak daha değerli olan arazi kullanımı şekillerinin, kent tarımının yerini alacağı (ya da alması gerektiği) konusu üzerinde tartışılmaktadır. Kentlerdeki arazilerin yüksek değerde olması kent tarımını etkileyen bilinen faktörlerden biridir. Ayrıca serbest piyasaya dayanan tarımsal üretim, endüstri ve iskâna da yol açabilmektedir. Bununla beraber, yoğun bahçecilik ve hayvan yetiştiriciliğinin ekonomik gücü hafife alınmaktadır. Kent tarımının ekonomik değerini gösteren resim, piyasanın sağladığı faydaların dışındakiler de hesaba katıldığında (gıda güvencesi, daha iyi beslenme ve yoksul kesimin sosyal entegrasyonu, kentsel yeşillendirme, daha iyi mikro-iklim koşulları, kentsel organik atıkların geri dönüşümü, kentsel doğanın korunması, rekreasyon aktiviteleri vb.) ve bu faydalar kentsel politikalar tarafından desteklendiğinde daha olumlu bir hal almaktadır. Piyasa dışı maliyetlerin tahmin edilebilmesi ve kent tarımının faydamaliyet analizinin yapılması için gereken yöntem; sosyal ve çevresel alandaki ve ayrıca sağlık alanındaki fayda ve Mikro-Kredi ve Yatırım Kent tarımı, pek çok şehirde kent çevresinin iyileştirilmesi ve şehirlerin üretken, sürdürülebilir ve demokratik yapılarının güçlendirilmesi için önemli bir araç olarak algılanmaktadır. Bu gelişmenin desteklenmesi için hem finansal hem de politik alanda hukuki yasallaştırma çalışmalarının yapılması ve başarılı deneyimlerin çoğaltılması gerekmektedir. Politika alanındaki destekler konusunda, finansal alandaki gözlenen gelişim ve kurumsallaşmaya rağmen daha büyük başarı kaydedilmiştir. Bu nedenle, kredi ve yatırımların önemli ve farklı şekillerdeki modellerinin incelenip uygulanması için uygun bir dönem içine girilmiştir. Geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde bir çok sayıda mikrofinansman şekli uygulaması neticesinde, oldukça önemli başarılar elde edilmiştir (kooperatif bankacılığı, mikro-bankalar, köy bankaları ve dayanışma grupları). Ancak, özellikle kent tarımı için gelecekte kurumsal yeniliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Kent tarımının ana akım ekonomi içerisindeki büyümesi, sadece kötü uygulamalardan kaynaklanan çevresel ve toplumsal sağlık risklerini artırmakla kalmayıp; sektörün, gıda güvencesi, istihdam, gelir dağılımı ve aynı zamanda yeterince yararlanılamayan ya da atıl olan kentsel kaynakların üretken biçimde yönetilmesi konusunda yapacağı katkılara da zarar vermektedir. BM Habitat örgütü içerisindeki, Kent tarımı ve Finans Departmanı (Nairobi'deki genel merkezi), Latin Amerika ve Karayipler için Kentsel Yönetim Programı (UMP-LAC) ve aynı zamanda Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi (IDRC), kent tarımı alanındaki yenilikler için gereken kredi ve yatırımların, gelişim ve uygulamaları konusunda daha tutarlı ve etkin bir inisiyatif oluşturulmasına karar vermiştir. 2002 yılı başlarında uygulamaya geçen inisiyatif; Katmandu ve Bharatpur, Nepal; Bangalore, Hindistan; Khartoum, Sudan; Gaborone; Bostwana; Quito, Ekvador; Texcoco, Meksika ve Londra, Birleşik Krallık gibi yedi büyük şehirdeki vaka çalışmalarını tanımlamak, çeşitlendirmek ve çözümlemek suretiyle bu örneklerden dersler çıkarmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak vaka çalışmaları RUAF tarafından da desteklenecektir. Elde edilen deneyimler karşılaştırılacak ve sistematik hale getirilerek, geniş çapta ve pek çok kanaldan dağıtımı ve Kent Tarımı Dergisinde tanıtımı yapılacak olan bir durum tablosunda sentezlenecektir (Mart 2003). (Bkz. Kent Tarımı Sayı:1) UN-HABITAT, FAO, IDRC ve SIUPA-CGIAR kuruluşları tarafından organize edilen, “Afrika Şehirlerinde Gıda Güvencesi” (27-31 Mayıs 2002, Nairobi, Kenya) konferansında oluşturulan ortak çalışma grubu, benzer sistemlerin finansal, sosyal ve endüstriyel sürdürülebilirliğinin geliştirilmesi için daha önceki taslaklar hakkında görüş alış verişi yapmış ve politika önerileri oluşturmuştur. Vakalar, aktörlere göre şu şekilde değerlendirilmiştir: Yatırımın Türü, Faiz Oranı, Desteklenen Aktivitelerin Türü, Projelerin Çapı, Güç ve Zayıflık, Politika Alanındaki Tepkiler ve Öneriler. Kredi ve yatırımın kent tarımı için olan öneminin yanında, özellikle kadınlar ve çocuklara yönelik öneriler de sunulmuştur. Bu önerileri şu şekilde sıralayabiliriz: finansal sürdürülebilirlik (esnek vade ve faiz oranları, denetleme ve kalite kontrolü açısından ihtiyaçlar), kurumsal sürdürülebilirlik ve ortaklık (kamusal ve bireysel yatırım ilişkisi, portföylerin ve kaynak sağlayıcıların çeşitlendirilmesi), projelerin yönetimi (yararlananların katılımı, anlaşılır politika kuralları, uygun yönetim ve saydamlık). Marielle DUBBELING UMP-LAC 34 30. sayfadan REFERANSLAR maliyetlerin ve bunların yanında fırsat maliyetlerinin bir ölçü olarak kullanılmak suretiyle hesaba katıldığı, Olası Değer Metodu'dur (Henn ve Henning 2001, Nugent 2001). Dergide yer alan örnekler göstermektedir ki, politika belirleyicilerini kent tarımının sosyo-ekonomik önemi konusunda ikna edebilmek ve kent tarımını farklı yollarla desteklemek için gereken anlaşılabilir bilgiyi oluşturmak, disiplinler arası çalışmalara daha fazla ihtiyaç duymaktadır. KENT TARIMININ EKONOMİK ÖNEMİNİ ARTIRACAK TEDBİRLER Bir belediye, kent tarımının önemini kavradığında, sektörün gelişimini destekleyecek pek çok tedbiri gündemine alabilir. Bunların bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: Çiftçilerin kendi piyasalarının ve ilgili temel altyapının kurulması; Gıda işleme ve pazarlama alanlarındaki bireysel girişimin desteklenmesi; Kentli çiftçilerin kredi ve teknik danışmanlık hizmetlerine ulaşımlarının iyileştirilmesi. Kent tarımının geçimlik düzey merkezli yapısından, piyasa merkezli bir yapıya dönüşmesine çalışmak. Taze meyve (Kumasi), süs bitkileri (Buenos Aires), su bitkileri ve çiçekler (Brisbane) ile ilgili alanlar gibi gelecek vadeden kent tarımı piyasalarıyla ilgili bilgilerin toplanması ve kentli çiftçilere bu alanlarda yapacakları çalışmalarda destek sağlanması. Belediye politikaları, kent tarımını tüm kentsel gıda sisteminin bir parçası olarak gören, farklı sektörleri (gıda, çevre, sağlık, arazi kullanımı vb.) farklı düzeylerde (ulusal ve yerel) kapsayan, kucaklayıcı yaklaşımlara sahip olmalıdır. Belediyeler, kentlerde yaşayan yoksulların sayısını azaltmaya çalışmalı ve bir çok ulusal düzeyde politika bu kesimi kayıt dışı sektöre iterken, onların kentsel ekonomiye sosyal entegrasyonunu ilerletmelidir. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı, belediyelerin kent tarımının geliştirilmesi konusunda çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Ancak diğer yandan, Harare ve Nairobi örneklerinde görüldüğü gibi özel sektörün de üstlenmesi gereken önemli roller mevcuttur. Ocak 2006 - Abutiate W.S. 1995. Urban and Periurban Horticultural Activity in Ghana: an overview. In: NRI (eds) Peri-Urban Interface Research: workshop proceedings (ODA), Kumasi, Ghana, 1995. - Acevedo Abinader, J. 2001. Urban Farming and Land Use Planning in the Dominican Republic. (Urban Agriculture Magazine no.4, July 2001). - Bowyer-Bower and Drakakis-Smith. 1996. The Needs of the Urban Poor versus Environmental Conservation: Conflict in Urban Agriculture. London. Research Report, ODA Project R5946. - Cencosad, 1994. Urban Market Gardens in Accra. Accra Center for Community Studies. Action and Development and Mega Cities Project. - Department of Statistics of Jordan, 2002 (draft), Urban Agriculture Survey in Amman (practice, problems, prospects). - Drescher A (1994), Urban Agriculture in the seasonal Tropics of central and Southern Africa: A case study of Lusaka, A paper presented at the International policy workshop on Urban Agriculture: A growing development tool 29/06/1994. - ENDA, 1997. Urban Agriculture in Harare: household nutrition, economic costs and benefits. Harare (ENDA Zimbabwe). - Foeken and Mwangi, 2000. Increasing Food Security Through Urban Farming in Nairobi. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Gertel J. and S. Samir, 2000. Cairo: Urban Agriculture and Visions for a Modern City. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Getachew, Y. 2002. Proposal for the Establishment of a School of Urban Agriculture, Addis Ababa. - Gonzalez, M. 1999. Agricultura Urbanaen Ciudad de la Habana, estudios de caso. Grupo Provincial de la Agricultura de Havana. - GTZ, 2000. Fact Sheets on Urban Agriculture: Ho Chi Minh City, Mexico City and Accra. Deutsche Gesellschaft für Technische Zusammenarbeit (GTZ) GmbH. - House W. Ikiara. G. and McCormick. D. 1993. Urban Self-employment in Kenya: panacea or viable strategy? World Development 21 (7)” 1205-1223 - Jacobi P. J. Amend and S. Kiango. 2000. Urban Agriculture in Dar Es Salaam: providing for an indispensable part of the diet. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Kreinecker P. 2000. La Paz: Urban Agriculture in Harsh Ecological Conditions. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Maxwell, D. 1999. Urban Food Security in Sub-Saharan Africa. In. Koc M., MacRae, R. Mougeot L.J.A. and Welsh, J. (eds.). For Hunger Proof Cities: Sustainable Urban Food Systems. Ottawa, IDRC. - Maydachenko. R. 1999. Gardeners are pleased with them. Petersburg Vedomosti no. 56 In. Moldakov. O. 2000. The Urban Farmers of St. Petersburg (Urban Agriculture Magazine no.1, July 2000). - Mbaye A. and P. Moustier, 2000. Market-Oriented Urban Agricultural Production in Dakar. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Mbiba B. 1993. Urban Agriculture the poor and the planners: a Harare Case Study. In Elgohary A.F. (Ed) Proceedings of the 10 th Inter Schools Conference (London-UCL). - Mbiba. B. 2000. Urban Agriculture in Harare: between suspicion and repression. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Mougeot, L.J.A. 1994. Urban Food Production: evolution, official support and significance. Cities Feeding People Report 8, Ottawa. IDRC. - Potutan G.E., W.H.Schnitzler, J.M.Armado, L.G. Janubas and R.J. Holmer. 2000. Urban Agriculture in Cagayan de Oro. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Purnomohadi N. 2000. Jakarta: Urban Agriculture as an Alternative Strategy to Face the Economic Crises. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. - Sawio. C. 1998. Managing Urban Agriculture in Dar Es Salaam. Cities Feeding People Report 20. Ottawa: IDRC. - Smit J, Ratta A & Nasr J. 1996. Urban agriculture: food, jobs and sus tainable cities. Publication Series for Habitat II, Vol. I. New York: United Nations Development Programme (UNDP). - Stevenson C. assisted by Xavery P. and Wendeline A. 1996. Market Production and Vegetables in the Peri-Urban Area of Dar Es Salaam. UVPP, Ministry of Agriculture Cooperatives / GTZ. - Yi-Zhang C. and Z. Zhangen, 2000. Shanghai: Trends towards Specialised and Capital-Intensive Urban Agriculture. In: Bakker N, Dubbeling M, Gündel S, Sabel-Koschella U and de Zeeuw H.(eds). 2000. Growing Cities, Growing Food: Urban Agriculture on the Policy Agenda. Feldafing: DSE. www.sevnehuts.com Toprağa ulaşım konusunda sıkıntı çeken kentli çiftçiler, kimi zaman oldukça zorlayıcı özelliklere sahip alanlarda tarımsal üretim yapmak zorunda kalabilmektedir. Demir yolu kenarları ve enerji nakil hatlarının çevreleri bu alanların başlıcalarıdır. Toprağa Ulaşım Uygunluk ve Kullanım Yöntemleri Toprak, kent tarımı için önemli bir kaynaktır. Yapılan uygulamalar toprak yoğun özellikte olmasalar dahi, bu konu çiftçiler açısından önemini koruyacaktır. Ancak, toprak ya da diğer bir deyişle uygun toprak kullanımı, şehir planlamacıları ve bu konu ile ilgili pek çok farklı talebi göz önünde bulundurmak zorunda olan belediye yetkilileri açısından da büyük önem taşımaktadır. K Takawira Mubvami MDP Shingirayi Mushamba René van Veenhuizen ETC ent tarımı, her zaman kentsel yerleşimlerin bir parçası olmuş, geçmişte ve günümüzde bir çok kentli aile tarafından iyi bir geçim stratejisi olarak algılanmıştır. Kent sınırları içerisinde üretilen gıda miktarı, dışarıdan gelen miktardan oldukça düşük olsa da güçlü bir etkiye sahiptir. Bu önemli role, ulusal düzeyde veya belediyeler tarafından izlenen politikalar kapsamında yeterince yer verilmezken, var olan politik anlayışlar kent tarımını geçmişe ait bir kavram olarak değerlendirmektedir. Bu durum, kent tarımının karşı karşıya olduğu temel sorunları da beraberinde getirmektedir: “kentsel alanlar ya uygun değillerdir ya da ulaşılabilir; eğer uygun olurlarsa genellikle kullanışsızdırlar”. Uygunluk, kent tarımı aktivitelerinin kısa, orta veya uzun vadelerde yapılabileceği toprağın varlığına işaret etmektedir. Ulaşılabilirlik, uygun durumdaki toprağın ihtiyaç sahibi aile veya gruplar tarafından, resmi prosedürler ve var olan sorunların çözüm mekanizmalarını da kapsamak suretiyle, tarımsal aktiviteler için kullanılabilme- sini açıklar. Geçtiğimiz yıllar içerisinde, kent tarımıyla ilgili pek çok program hayata geçirilmiştir. Ancak, yürürlükteki kanunların büyük çoğunluğu kent tarımının varlığını yadsımaya devam ederken, bu kavramın şehir planlama sürecine katılmasını da engellemiştir. Toprağın kullanılabilirlik özelliği ise; toprağın konumu, yapısı ve verimliliği gibi çevresel koşullarla ilgilidir. Kanuni yapı çerçevesinde ve eşit şartlar altında uygun toprağa ulaşımın gerçekleşmesi, sürdürülebilir özellikte bir kent tarımının hayata geçebilmesini sağlayacaktır. UYGUNLUK Şehirler, devamlı olarak gelişen dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, pek çok şehirde (geçici) boş araziler mevcuttur ve bunların kent tarımı için kullanılması mümkündür. Şehir içi arazilerde veya şehrin dışındaki yerlerde kent tarımı yapılabilir. Şehir içinde yapılan uygulamalarda imara açık olmayan arazilerin sınırlı olması nedeniyle sıkıntı yaşanırken, uygun çatı ve teraslar da değerlendirilebilmektedir. Şehirlerde, 36 imara açık olmayan arazilerde bulunan kent tarımı alanları çoğunlukla; kara ve demir yolu kenarları ve enerji hatlarının geçtiği bölgelerdedir. Kent çevresi alanlar bu kapsamdaki en uygun alanlardır. Bu alanlarda toprağa ulaşımı belirleyen faktörler, ağırlıklı olarak şahsi mülkiyet ve bunun yanında geleneksel ve modern kurallardır. Pek çok şehir ve kasabada, halen özel olarak kent tarımı için belirlenmiş arazi bulunmamaktadır. Sadece birkaç ülkede, örneğin son dönemde Botswana 'da, belediyelerin çevre planlama çalışmalarında, kent tarımı da değerlendirilmeye alınmaktadır. Bununla birlikte, kentsel alanlarda yerleşim amacıyla veya kurumsal, ticari ve endüstriyel gelişime bağlı olarak yüksek düzeyde toprak talebi yaşanmaktadır. Nijerya ve Cezayir gibi ülkelerde, kent tarımının diğer “yasal” kentsel arazi kullanımı uygulamalarıyla bir yarış içerisinde olduğu görülmektedir. Bu yüzden, kent tarımının genellikle yüksek eğimli yamaçlar ve benzeri zor koşullara sahip ekosistemlerde uygulama şansı bulması bir rastlantı değildir. ULAŞIM Kentlerde tarımsal aktiviteler için uygun araziler bulunmaktadır. Ancak bu noktada, uygun koşullardaki araziye ulaşımın da bir sorun teşkil edebileceği bilinmelidir. Toprağa ulaşımın, resmi ya da gayri resmi pek çok yolu bulunmaktadır. Özel mülkiyete ait araziler, belediye veya devlet arazileri, polis teşkilatına, orduya veya diğer çeşitli kurum ve kuruluşlara ait araziler, ulaşımın mümkün olabileceği örnekler arasındadır. Kentlerde nadiren de olsa bulunabilen bu arazilere ulaşım konusu; ürün paylaşımı, izinsiz kullanım, kiralama, leasing, miras alma veya doğrudan satın alma gibi resmi ya da gayri resmi durumları gündeme getirecektir. Karşılaşılan pek çok örnekte görülmektedir ki, resmi mülkiyet haklarına dayanan uygulamalar ağırlıkta olsa da gayri resmi ulaşım çabaları da mevcuttur. Toprak mülkiyeti, ulaşım ve kullanım hakları gibi konular oldukça karmaşık ve dinamiktir. Resmi ulaşım süreci, belirsiz ve uzun prosedürler veya belediyelerin özellikle uzun dönemli tahsisler için çekingen davranmaları nedeniyle oldukça zor ilerlemektedir. Şehirlere yeni gelen kişiler (göçmenler), toprak ve su gibi kaynaklara güvenli biçimde ulaşabilmeleri için gereken sosyal ilişkilerde sıkıntı yaşamaktadır. Ocak 2006 Şehirlerde yer alan bir takım baskı grupları, göçmenlerin toprağa ulaşımlarını engelleyebilmektedir. Divo ve Ivory Sahillerinde yaşayan kimi toprak sahipleri, sadece kendi çıkarlarına göre düzenledikleri toprak mülkiyeti anlaşmalarıyla, göçmenlerin arazilerini temizleyerek uygun hale getirmelerini sağlamakta ve ilk sezonun ardından topraklarını geri almaktadır. Toprakların kanunsuzca ele geçirilmesi, toprak ve sulama sularındaki kirlilikteki artış, yolsuzluklar ve artan toprak rantı karşılaşılan diğer önemli sorunlardır. Bu tür sorunlar genellikle çatışmalara yol açmaktadır. Bu nedenle, çatışma önleyici tekniklerin bilinmesi çok önemlidir. Bu teknikler, öncelikle farklı tarafların arabulucu nezaretinde sorunlarını tartışabilmelerini sağlamalıdır. Kadınlar ve erkekler arasında, toprağa ulaşım konusunda bazı farklılıklar mevcuttur. Toprağı işleyenler genellikle kadınlar olsa da toprak mülkiyeti erkeklerin elindedir. Bu nedenle, kadınlar gerekli prosedürleri yerine getirmek ve her türlü tarımsal girdiye ulaşabilmek için çoğunlukla erkeklere bağımlıdır. Buna rağmen, kocaları veya erkek kardeşlerinden yardım alamayan pek çok kadın, ihtiyaç duydukları toprağı kiralama yoluna gidebilmektedir. KULLANILABİLİRLİK Toprağın uygunluğunu ve kullanılabilirliğini belirleyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; alanın genişliği, toprağın kalitesi, uygun su kaynağı ve toprak mülkiyetinin güvenliğidir. Arazinin geçmişi ve uygulanması düşünülen tarım metotları da kullanılabilirliği etkilemektedir. Rozario örneğinde, toprağın kullanılabilirliği konusundaki değişkenler şu şekilde sıralanmaktadır: çevre özellikleri, planlanan tarım yöntemi, şu anki kullanım yöntemi (geçmişte kullanılan yöntemler, arazi çöplük olarak veya diğer zararlı aktiviteler için kullanılmış olabilir), toprak kullanımıyla ilgili yürürlükteki düzenlemeler, planlanan kentsel projeler, su kaynaklarının durumu, mülkiyet ve tarımsal uygulamalarla ilgilenen kişilerin sayısı. YASAL ÇERÇEVE Arazilerin yasal durumları farklılık gösterebilir. Kentlerde yer alan arazilerin büyük kısmını, halka ait ortak alanlar ve çeşitli kuruluşlar tarafından satın alınarak veya kiralık olarak kullanılan alanlar oluşturur. Çok sayıda kentte, kent tarımı gibi alternatif üretken girişimlerin ihtiyaç duyduğu, destekleyici ve yol gösterici 37 düzenleme veya benzeri kural ya da yönetmelik bulunmamaktadır. Kentlerde tarımsal aktiviteler için toprak kullanımının, çoğu zaman; kanuna aykırı, ekonomik açıdan verimsiz ve çevre açısından zararlı olduğu düşünülmektedir. Kentlerdeki tarımsal aktiviteler hukuki düzeyde tanınana kadar, bu tür aktivitelerin geliştirilmesi ve ihtiyaç duyulan kaynaklara ulaşım oldukça zor olacaktır. Diğer yandan, ulusal düzeyde belirlenen kanun ve politikaların gerekli düzenleme ve yönetmelikler aracılığıyla belediyelerle de ilişki içinde olması gerekmektedir. Kent tarımının tanınması ve yasallaşması, diğer toprak kullanımı yolları ve aktiviteleriyle olan yarışın bittiği anlamına gelmemektedir. Ancak, bu yarış içerisinde iyi bir noktaya gelineceğini ve kaynak ihtiyaçlarına ulaşım konusundaki yasal süreçte daha eşit şartlarda yer alınacağını göstermektedir. Bazı ülkelerdeki yasal düzenlemeler, toprağın kullanımından çok mülkiyeti ile ilgili konulara ağırlık vermektedir. Kanun ve yönetmeliklerin büyük kısmı, aktiviteleri kolaylaştırmak ve onlara yol göstermek yerine, bunları kontrol etmeyi amaçlamaktadır. KENT TARIMI İÇİN TOPRAĞA ULAŞIMIN İYİLEŞTİRİLMESİ Önümüzdeki tablo genel olarak bir kısır döngüye benzeyebilir. Toprak uygun değildir veya ulaşım engellenmektedir. Eğer durum bu şekilde değilse, toprak büyük ihtimalle kullanışsızdır. Bu nedenle, kentli çiftçilerin ileriye dönük planlama yapmaları ve kaynakları etkin biçimde kullanmaları mümkün olmamaktadır. Söz konusu kısır döngünün kırılabilmesi için olumlu adımların atılması şarttır. Bu alanda yapılması gereken çalışmaların başında şunlar gelmektedir: Önde gelen pay sahiplerinin kent tarımının olumlu etkileri konusunda ikna edilmeleri, yeterli ve doğru biçimde bilgilendirilmeleri, katılımcı özellikte bir araştırma, planlama, karar verme ve uygulama sürecinin hayata geçirilmesi. www.arpa.org Ne yazık ki, kent tarımının diğer kentsel arazi kullanımı türleriyle, başarılı biçimde rekabet ettiğini söyleyemeyiz. Bu yüzden, var olan politikaların kent tarımı için arazi sağlanması konusunda, serbest piyasa koşullarının gerektirdiği arz-talep dengesine göre hareket etmemesi ve özellikle yoksul ailelere sunulan fırsatların değerlendirilmesi gerekmektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, kent tarımı uygulamaları için en uygun araziler, mülki idareye ait boş alanlar ve gelecekte yapılması düşünülen çalışmalar için tahsis edilmiş atıl durumdaki yerlerdir. Accra, Setif ve Divo gibi pek çok kentte, sadece bir yıllığına tarımsal kullanıma açılan araziler mevcuttur. Bu durum, kentli çiftçilerin daha uzun dönemler için plan yapamayacakları anlamına gelir. Diğer yandan, pek çok hizmet ve çeşitli maddi kaynaklara ulaşım şansı da böylelikle kısıtlanmış olur. Kent tarımı kapsamındaki toprağın uygunluğunun artırılması için sürdürülen çalışmalar, özellikle belediyelerin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu noktada yapılabilecek en akılcı uygulama, kent sınırları içindeki tüm uygun alanların katılımcı bir çalışma ile belirlenmesidir. UA Magazine Gıda üretimi ve perakende satışların, Avrupa toplumları açısından risk oluşturduğu düşüncesi artan ölçüde kabul görmektedir. Tüketiciler, gıda arzı konusuna daha fazla ilgi göstermekte ve bu konudaki umutlarını ve güvenlerini kaybetmektedirler. Bu nedenle, risklerin sınırlandırılması, tüketici güveninin yeniden sağlanması ve farklı gıda üretim ve dağıtım şekillerinin taşıdığı niteliklerin ortaya konulması amacıyla, çeşitli politikaların geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Gıda Politikaları Sağlıklı Kentler İçin Gereklidir Bu makalenin büyük bir bölümü, WHO Avrupa tarafından hazırlanan Kentsel Gıda ve Beslenme Uygulaması Planına dayanmaktadır. Bu durum, yerel gıda politikaları ve bir çok örnekten yola çıkılarak daha fazla detaya ve değerli bilgiye ulaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca daha fazla bilgi için www.who.dk/nutrition/main.htm web sitesini ziyaret edebilir ya da yazışma adresine baş vurabilirsiniz. G Robert M. Pederson Danimarka Kanser Topluluğu - Kopenhag, Danimarka Aileen Robertson Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi, Kopenhag, Danimarka ıda güvencesi kavramı, “tüm insanların, sağlıklı ve aktif bir hayat sürdürebilmeleri için gereken yeterli gıdaya, fiziksel ve ekonomik açıdan ve her zaman ulaşabilmelerini” ifade eder. Bu kavram; gıdanın üretim, dağıtım ve tüketiminin sürdürülebilir olduğu; adalet ve ahlaka dayanan sosyal değerler tarafından korunduğu; gıdaya ulaşımın mümkün olduğu; gıdaların beslenme değerinin eşit ve ayrıca kişisel ve kültürel olarak kabul edilebilir olduğu ve insanların gıdalara, onurlarını zedelemeden ulaşabilmeleri (ve tüketebilmeleri) inancını kapsamaktadır (Gıda Güvencesi’nin geçici tanımı, Kanada Dünya Gıda Günü Derneği 1995). Kentlerde yaşayan artan sayıdaki insan için, gıda güvencesini sürdürülebilir ve ahlaki olarak uygun şekilde hayata geçirmek büyük bir sorundur. Avrupa Birliğindeki (AB) kentleşme düzeyi genel olarak %80, Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise yaklaşık %66 oranındadır. 2015 yılına kadar Avrupalıların %90’ının kentlerde yaşamaya başlayacağı tahmin edilmektedir. Bu büyük nüfus için gerekecek gıdanın nasıl üretileceği ve satılacağı, politika belirleyiciler açısından ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Uygun politikalar belirlenmediği sürece, kentleşme ile bağlantılı küresel gıda üretimi ve perakende satış düzeyi, gıda ve beslenme güvencesini olumsuz yönde etkileyecektir. Avrupa çapında uygulamaya geçirilecek yerel gıda politikaları, sorunun bir kısmına çözüm getirebileceği gibi söz konusu güçlükleri de azaltabilecektir. Kent tarımı, yerel gıda güvencesinin sağlanması konusunda büyük bir öneme sahiptir. 38 Gıda İle İlgili Kentsel Tarım Sorunları Kentsel gıda politikalarının ele almak zorunda oldukları üç anahtar sağlık sorunu mevcuttur: Gıda güvenliği, yetersiz beslenen toplum kesimleri, gıdaya ulaşım konusundaki sosyo-ekonomik farklılıklar. Avrupa’da, tarımın toplum sağlığı açısından yarattığı etkiler üzerine yapılan tartışmalar, beslenme konusunda daha fazla sorun yaşanmasına rağmen gıda güvenliği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Gıda üretimi, satışı ve gıdalardan doğan hastalıkların toplum sağlığı için risk yarattığı düşünülmektedir. Tüketiciler, mikro biyolojik güvenlik (Campylobacter, Salmonella, E. Coli ve Listeria), kimyasal güvelik (gübre kalıntıları, azot ve ağır metal kirliliği), genetik yapısı değiştirilmiş değişik gıdalar ve yeni işleme teknikleri konularında artan ölçüde hassasiyet göstermektedir. Antibiyotik bağışıklık, deli dana hastalığı (BSE) ve diyoksin endişesi ile ilgili raporlar sonucunda tüketici güveni konusunda büyük sorunlar yaşanmaktadır. Gıdalardan doğan hastalıkların büyük kısmı seri üretim uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Gıda üretimi tüketiciye daha yakın konumda gerçekleştiği takdirde bazı riskler daha kolay kontrol edilebilir ve ayrıca bir takım potansiyel risk de baştan önlenebilir. Bununla beraber, pek çok belediye yönetimi gereksiz olarak yerel gıdaların perakende satışlarına kısıtlamalar getirmektedir. Her şeye rağmen, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerindeki yerel gıda satışları sebze ve meyveye olan erişimin yeterliliğine katkı sağlayabilmekte ve bir ek gelir şansı yaratabilmektedir. Bu yüzden yerel gıda piyasası kesinlikle korunmalıdır. Diyet ve beslenme konuları sağlık ile yakın ilişkilere sahiptir. Sebze tüketiminin düşük tutulduğu diyetler sonucunda kardiyovaskuler hastalıklarla karşılaşılabilir. Bilinen kanser türlerinin %30 ile 40 arasındaki bölümü, yeterli düzeyde sebze tüketilmesi sonucunda önlenebilmektedir (WCRF, 1997). Yetersiz sebze ve meyve tüketimi diğer yandan vitamin eksikliği, yüksek tansiyon, anemi, premature doğum, düşük kilolu bebek doğumu, diyabet ve cerebrovascular hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır (WHO, 1990). WHO ve EURO CINDI tarafından oluşturulan diyet rehberi, günde en az 400 gram sebze (patates dahil) ve meyve yenilmesi gerektiğini belirtmektedir (WHO 1990). WHO Avrupa Bölgesi içerisindeki 51 ülkede, söz konusu önerileri gerçekleştirebilecek yeterli sebze ve meyve üretimi yapılamamaktadır. FAO’nun 1995 verilerine göre ise günlük olarak kişi başına 600 gram sebze ve meyve tüketimi sadece bölgedeki 11 ülkede (Belçika, Fransa, Yunanistan, İsrail, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, İspanya ve Türkiye) mümkün olmaktadır (öncelikle kişi başına günde 400 gramlık tüketim güvence altına alınmalıdır). Bu noktada sorulması gereken soru, tüm kentli yerleşimciler için gıdaya ulaşım olanaklarının nasıl iyileştirileceğidir. Kentleşme ve bununla beraber oluşan kentsel gıda ulaşımı, yoksulluk ve sosyoekonomik eşitsizliklerle mücadele konusunda katkı sağlayabilmektedir. Ocak 2006 Yoksulluk, sağlık sorunları ile doğrudan ilgilidir ve hastalık risklerini artırmaktadır. Varolan politikalar, ucuz sebze ve meyvelerin perakende satış noktalarının iyileştirilmesi konusunda yeterlilik göstermemektedir. Süper marketler çoğunlukla şehir merkezlerine uzak yerlerde bulunmakta ve dolayısıyla yaşlı veya engelli kimselerin buralara ulaşabilmelerine olanak tanımamaktadırlar. Sokak aralarında yer alan pazarlar, gıda kooperatifleri veya üreticiler ve tüketicileri buluşturan bir takım toplumsal projeler bazı kentlerde bulunmamaktadır. Atina’da yaşayan insanlar; çiftçilerin, piyasaya dönük üretim yapan bahçecilerin ve hatta diğer üretici ailelerin yetiştirdikleri gıdaları satabildikleri geleneksel sokak pazarlarında taze sebze ve meyve bulabilmektedirler. Ülke çapında, kendi ihtiyacına dönük en yüksek sebze ve meyve miktarını elde edebilen Yunanistan’da, prematüre doğumlardan kaynaklanan ölüm ve kalp hastalıkları oranı en düşük düzeydedir. Yunanistan’daki aile bütçelerinin incelendiği veriler göstermektedir ki, bu ülkedeki günlük sebze ve meyve tüketimi (600 gram) Rusya’nın verilerine göre iki kat fazladır (300 gram). Bu veriler, St. Petersburg’da yaşayan yoksul kesim ile Atina’dakiler arasında yapılan karşılaştırmaya dayanmaktadır. WHO Avrupa Bölgesi Kentsel Gıda Üretimi Örnekleri Rusya'da, kasabalarda yaşayan insanlar kendi patates ihtiyaçlarının %88'ini üretebilmektedirler. Söz konusu üretim, toplamı Rusya'daki tarım alanlarının %4'üne karşılık gelen 0.2-0.5 Hektar'lık alanlarda yapılmaktadır. Polonya'da 1997 yılında, sebze ve meyve üretiminin 500.000 tonluk kısmı (Ulusal tüketimin 1/6'sı) 8.000 birlik bahçesinde üretilmiştir. Eski Sovyet Cumhuriyeti Gürcistan'da, kentlerde bulunan evlerde üretilen gıdaların değeri, toplam gelirin %28'ine ulaşmaktadır. Romanya'da 1989 ve 1994 yılları arasında evlerde üretilen gıdaların payı %25'ten %37'ye çıkmıştır. Bulgaristan'da 1998 yılında kentsel nüfusun %47'si sebze ve meyve konusunda kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Ailelerin %90'ı kışlık erzaklarını kendileri hazırlamışlardır. Kaynak: Kentsel Gıda ve Beslenme Planı, WHO, EURO 2000 39 Sağlık Konusundaki Potansiyel Faydalar Kent çevresinde ve kent içi alanlarda görülen koşullar sevindirici biçimde sebze ve meyve üretimi için uygun zemin yaratabilmektedirler. Söz konusu besleyici gıdaların artan ölçüde yetiştirilmesi kentsel gıda ve beslenme güvencesine de katkıda bulunmaktadır. Şehirlere yakın bölgelerde, mümkün olan en taze biçimde ve yüksek besleyici yapıda gıda yetiştirilebilmesi, görece daha fazla zamana ihtiyaç duyan depolama ve taşıma çalışmalarının eleştirilmesine de yol açmaktadır (Lobstein, 1999). Merkezi ve Doğu Avrupa ve ayrıca eski Sovyet ülkelerindeki büyük çapta ürün verebilen kollektif çiftliklerin azalmasına rağmen yerel düzeydeki gıda üretimi hızla artmaktadır (Şekil 1). İnsanlar, sosyal ve ekonomik alanda sıkıntıların yaşandığı dönemlerde veya savaş zamanlarında gıda güvencelerini sağlamak ya da ek gelir elde edebilmek için kendi gıdalarını üretebilmektedirler. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı Sırasında İngiltere’de yaşayan insanlar “Zafer İçin Kaz” sloganı ile bir hareket başlatmışlardır. Bunun yanında son dönemde Saray Bosna’da yaşanan savaşta da (1992-1996 Savaşı) benzer uygulamalar gözlenmiştir. Batı Avrupa’da dahi kent tarımı uygulamaları artmaktadır. Örneğin, Londra’daki Şehir Hasat Projesi, WHO tarafından tavsiye edilen sebze ve meyve tüketim miktarının neredeyse %20’sinin kent içinde üretilebileceğini belirtmektedir. Kentlerdeki yerel gıda politikaları Yerel düzeydeki gıda politikaları kent tarımını, sağladığı gıda güvencesi ve sağlık konusundaki faydalar nedeniyle desteklemektedir. Yerel alanlarda daha fazla gıda üretimi ve bu ürünlerin uygun fiyatlarla satışı, yoksulluğun azaltılmasına ve sosyal eşitsizliklerin önlenmesine yardımcı olabilir. Merkezi ve Doğu Avrupa’daki gelirlerin gıda harcamalarında kullanılan yüzdeleri (%60-70), Avrupa Birliğine ait ortalama değerlerle (%20) karşılaştırıldığında daha yüksek oldukları görülmektedir. Gıda ihtiyaçlarının giderilmesi konusundaki eşitsizlikler, yerel gıda politikalarının uygulanmamaları durumunda daha kötü bir duruma gelecektir. Yerel ölçekte yapılan gıda üretiminin maliyetleri, küresel çaptaki toplu üretimlere göre daha az olacaktır. Bunun nedeni hiç kuşkusuz taşımacılık, depolama, daha az aracılık hizmeti, işleme ve paketleme maliyetlerinin azalması sonucunda yapılan tasarruflardır. Gıda tüketimi konusunda yapılacak en küçük tasarruf bile bir yoksul için daha fazla gelir ve yaşam kalitesinin artışı demektir. Kentsel gıda politikalarının ortaya çıkarabilecekleri diğer faydaların başında ise yeni gelir olanakları, küçük çaplı girişimcilerin kalkınmaları ve yerel ölçekte yaratılan yeni istihdam alanları gibi doğrudan ekonomik faydalardır. Bu alanda sayabileceğimiz dolaylı etkiler ise; eğitim ve çeşitli eğlence olanakları ile yeni iş ve hizmet seçenekleridir. Aynı zamanda çevre konusunda da suların ve atıkların yeniden kullanılabilmesi gibi faydalardan da bahsedilebilir (gıda üretimi konusundaki faydalar ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız; Knai & Robertson, Horticultura, WHO EURO, 2000 İngilizce ve İspanyolca Baskı). Şu ana kadar saymış olduğumuz sosyal faydalar, artan boş zaman olanakları, sosyal uyum ve katılımda görülen gelişmeler ve ayrıca fizik ve ruh sağlığı konularındaki iyileşmelerle birlikte büyük önem arz etmektedir. Yerel Gıda Politikalarına Olan İhtiyaç Yerel ve ulusal ölçekteki yönetimler, gıdaya olan ulaşım ve beslenme düzeyinin artırımı için açık bir politika izlemek durumundadırlar. Pek çok kentsel sağlık ve çevre sorunu benzer çözümlere sahiptir. Yerel gıda politikaları bir taraftan gıda üretimi ve söz konusu ürünlere olan ulaşımı iyileştirirken, diğer taraftan da yerel ekonomide kalkınmayı sağlamakta, daha fazla iş yaratmakta ve kentlerde yaşayanlar ile yetiştiriciler arasında sosyal bir uyum meydana getirebilmektedir. Bununla birlikte, çevreye uyumlu ve sürdürülebilir nitelikte olan gıda üretimi yöntemlerinin tercih edilmesini sağlamak da önem taşımaktadır. Sağlık, toplumsal kalkınma ve çevre konularında çalışmalar yapan belediye yetkilileri, son dönemde bu konularla ilgili projeleri bir sistem içerisinde değerlendirmeye başlamışlardır. Yoksullukla mücadele ve bunun yanında kentsel ve toplumsal kalkınma konularında proje üreten sivil toplum kuruluşları (STK), Sağlıklı Kentler çalışma örgütleri ve Yerel Gündem 21 inisiyatifleri, gıda güvencesinin artırılması çalışmalarında birlikte hareket etmelidirler. Bu konu ile ilgili örneklerden biri St. Petersburg Kent Bahçeciliği Kulübü’dür (Garilov 2000). Gıda politikalarının uygulama başarıları çok çeşitli pay sahiplerinin katılımcılığına bağlıdır (yerel/belediye yetkilileri, gıda üreticileri, tüketici grupları, yerel okullar, toplum sağlık merkezleri, perakende satış yapan kimseler, marketler, bankalar ve gıda kontrol/güvenlik yetkilileri). Toplumun, gerek sürdürülebilir çözümler bulunması ve gerekse aktivitelerin desteklenmesi konularında ilgili olması büyük önem arz etmektedir. Toplumsal ilginin yaratılması konusunda zaman ve kaynakların çoğu zaman boşa harcanması nedeniyle, adil ve sürdürülebilir bir çözüm üretilmesi konusuna ağırlık verilmelidir. Bu nedenle; politika belirleyiciler, kurumlar, ticari amaçlı kimseler ve toplumun çeşitli grupları arasında etkin bir ilişki kurulması gereklidir. Gürcistan’daki, Ailelere Bahçe Tahsisi Projesi yerel gıda üretimi uygulamaları konusunda toplumsal katılımla ilgili olarak yaşanan sorunlar veya faydalarla ilgili çözümlemeler sunmaktadır (Chatwin, 1998). Söz konusu proje; toplumun, yerel otoritelerin ve STK’ların katılımını sağlayarak, kentsel gıda güvencesinin artırılması konusunda kurumsal bir mekanizma yaratılmasını amaçlamıştır. Projenin diğer amacı ise, demokratik bir kurumun hayata geçirilmesidir. 40 yoksul aileye 250 m² lik bahçeler tahsis edilmiş ve bu gruplar organize edilerek üretim yapmaları sağlanmıştır. Katılımcılar arasında bazı tartışmalar yaşansa da, bu yaklaşımın faydaları gerek Gürcistan ve gerekse diğer Kafkas bölgeleri açısından önemli bir model oluşturmuştur. Toplumsal Gıda ve Beslenme Kurulları gibi mekanizmala-rın yaratılması, yerel gıda politikalarının uygulanması ve katılımcı bir yaklaşımın oluşturulması konusunda önemli rol oy-nayacaktır. Bu kurumlar; yerel gıda üreti-cileri, perakende satış yapan kimseler, toplum içerisindeki çevre ve toplum-sal kalkınma konularıyla ilgili olan grupların katılımı ile birlikte yerel/belediye yetkili-leri tarafından organize edilmelidir. Toplumsal Gıda ve Beslenme Kurulları yerel uygulamalara; amaçların ve stratejilerin belirlenmesi, toplumsal temele sahip projelerin izlenmesi, sürdürülebilir tarım konusundaki araştırmaların koordine edilmesi, kent planlaması, toplum kalkınması ve ayrıca gıda ve beslenme politikalarının takip edilmesi ve yenilenmesi gibi çalışmalarla yardım edebilir. 40 Sonuç Kentsel gıda üretimi ve ürünlerin perakende satışlarından doğan sağlık risklerinin en aza indirilmesi ve diğer yandan bu konudaki potansiyel faydalara daha fazla dikkat çekilmesi gerekmektedir. Yerel gıda politikaları, sağlık alanında iyileştirmeleri hayata geçirirken toplumsal katılımcılığa da yer vermelidir. Sağlık (fiziksel ve ruhsal açıdan) ve sosyo-ekonomik alanda elde edilecek başarılar, bir çok şehirdeki sosyal eşitsizliklerin yarattığı uçurumun azaltılması için de önem taşımaktadır. Asıl olarak, şehirlerin gerek kendi içlerinde ve gerekse birbirleri arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Bununla birlikte, söz konusu farklılıklar paylaşılarak önemli dersler ve uygun aktiviteler meydana getirilebilir. Bahsedilen uygulamalar şehirde yaşayan insanların işbirliğine ve katılımcılığına ihtiyaç duyar, gönüllü organizasyonlar, perakende ve toptan satıcılar, gıda üreticileri, yerel yetkililer ve politikacılar bunların başında gelmektedirler. Bugün Avrupa’da, Yerel Gündem 21 ve Yerel Çevre Sağlığı Uygulama Planları hayata geçirilmekte ve böylelikle bir katılım platformu oluşturulmaktadır. Sürdürülebilir gıda üretimi ve ürünlerin eşit paylaşımını amaçlayan yerel gıda politikalarının uygulanması kamu sağlığının korunması konusunda büyük destek sağlayabilir. Gıdaların uygun türlerinin yetiştirilmesi, satılması ve yenmesi, önemli hastalık risklerini azaltabilir ve aynı zamanda sürdürülebilir bir kent çevresi oluşturulmasına zemin hazırlayabilir. REFERANSLAR - Chatwin ME. 1998. Family Allotment Gardens in Georgia: Introduction of a European Model for Community Food Security in Urban Areas. http://srdis.ciesin.org/cases/georgia-001.html. - Curtis P. 1995. Urban Household Coping Strategies during War: Bosnia-Hercegovina. Disasters 19 (1). - Gavrilov A. 2000. Urban Agriculture in St Petersburg, Russian Federation. Conducted by the Urban Gardening Club. Copenhagen: WHO Europe - Series on Urban Food Security. http://www.who.dk/nutrition/Documents/UrbanAgric%20St %20Pete.htm. - Lobstein T & Longfield J. 1999. Improving diet and health through European Union food policies: A discussion paper prepared for the Health Education Authority. London: Health Education Authority. - Pederson R. 2000. Urban Food and Nutrition Security - the possibility of using participatory approaches. Copenhagen: WHO Regional Office for Europe (in preparation). - World Cancer Research Fund/American Institute for Cancer Research. 1997. Food, nutrition and the prevention of cancer: a global perspective. Washington, DC: World Cancer Research Fund/American Institute for Cancer Research. - WHO. 1990. Diet, nutrition, and the prevention of chronic diseases: Report of a WHO Study group. Geneva: WHO Technical Report Series 797. - WHO. 1996. Our Cities, Our Future: Policies and Action Plans for Health and Sustainable Development. Copenhagen: WHO Healthy Cities Project Office. www.cityfarmer.org Sezon boyunca yapılan eğitim çalışmaları, çiftçilerin kentsel çevrede karşılaşacakları değişken ve çoğu zaman alışılmadık sorunlara karşı çözüm oluşturabilmelerini sağlayacaktır. Çiftçi Uygulama Okulları: Kent Tarımı İçin İdeal Bir Yöntem Kentsel bölgelerde yaşayan çiftçiler, bazen tarım uygulamalarında yeni oldukları için bazen de çiftçilik yapacakları çevrenin yeni ve farklı olması nedeniyle, kırsal alanlardaki çiftçilere göre daha sınırlı teknik bilgiye sahiptir. Çiftçi Uygulama Okulları (Farmer Field Schools, FFS), çiftçilere ihtiyaç duydukları yerel ve kolaylaştırıcı bilgileri sağlarken, eksik olan noktaların da ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Konuyla ilgili tartışmalar tüm boyutlarıyla aşağıda yer almaktadır. YETİŞKİNLERİN EĞİTİMİ B Gordon Prain Ocak 2006 u konuda yapılan araştırmalar, yetişkinlerin gerek uygulamaya dönük çalışmalar ve gerekse günlük deneyimlerle ilişkili konular çerçevesinde yapılan eğitim sürecinde, en iyi öğrenme seviyesine ulaştıklarını göstermektedir. Bu yaklaşım, Çiftçi Uygulama Okulları'nın temel felsefesini oluşturur. Çiftçiler bu okullarda, ihtiyaç duydukları bilgiyi keşfetmek suretiyle, aktif biçimde edinirler. Böylelikle, öğrenilen bilgiler eğitimlerin sonrasında uygulamaya dönüştürülebilecek şekilde kalıcı olabilecektir. Uygulama okulları, tarım sezonu içerisinde haftada ya da on beş günde bir tekrarlanacak yarım günlük toplantılar şeklinde gerçekleşmektedir. Bu okullarda, yeni yöntemlerin ve potansiyel gelir kaynaklarının uygulamalarla gösterilebildiği araziler de mevcuttur. Bu eğitim yaklaşımının karşılaştığı temel sorun, katılımcıların çalışmalara olan ilgi düzeylerinde yaşanabilecek sıkıntılardır. Yoksul kentli aileler için böyle bir uygulama zorluklar yaratabilir. BİR SEZONLUK DENEYİM Çiftçi Uygulama Okulları, ağırlıklı olarak bir ürünün tüm sezonunu kapsamakta ve böylelikle çiftçiler ve diğer katılımcılar (yerel yetkililer, destek veren kimseler vb.); tohum sağlığı, toprak verimliliği, hastalıklara karşı mücadele, hasat 41 ve pazarlama konularındaki potansiyel sorularla ilgili olarak, anında bilgi sahibi olabilmektedir. Sezon boyunca yapılan eğitim çalışmaları, çiftçilerin kentsel çevrede karşılaşacakları değişken ve çoğu zaman alışılmadık sorunlara karşı çözüm oluşturabilmelerini sağlayacaktır. Çiftçiler; belirli bir ürün grubu, kalite, yetiştirme koşulları, varolan pazarlama fırsatları ve kendi ihtiyaçlarına veya taze ürün pazarına yönelik üretim yapıp yapmamak konularında karar verirken, bu eğitim sürecinden yararlanacaklardır. Bununla birlikte, toplantıların sıklığı (tercihen haftada bir) ve sezon içerisindeki toplam eğitim süresi, ailelerin diğer rü vb.), bu www.ipmthailand.org ihtiyaçlarıyla uyuşmayabilir. Özellikle yeni ve beklenmedik sezonluk iş fırsatları (İnşaat sektörü vb.), bu çalışmalar yerine tercih edilebilir. KATILIMCI BİR DENEYİM ARENASI Çiftçi Uygulama Okulları, katılımcı eğitim yöntemini benimsemiş oldukları için, yeni teknolojilerin test edilebilecekleri mükemmel bir alan olarak değerlendirilebilirler. Bu okulların başlangıçta temel aldıkları eğitim konusu, kimyasal gübre kullanımıdır. Ancak diğer konulardaki eğitim çalışmaları da sürdürülmektedir. Kent tarımının; sınırlı arazi, toprak mülkiyeti konusunda yaşanan sorunlar, toprağın yeterince verimli olmaması ve ihtiyaç duyulan yüksek miktarda emek gibi kendine özgü koşulları, ürünlerin en iyi biçimde yetiştirilebilmesini zorlaştırmaktadır. Yapılan çalışmalar sonrasında, çiftçilerin koşullarına uygun olan teknolojileri kendilerinin seçebilmeleri büyük önem arz etmektedir. ÇİFTÇİDEN ÇİFTÇİYE EĞİTİM Çiftçi Uygulama Okulları'nın temel aldığı eğitim sistemi aynı zamanda “eğiticilerin eğitimini” gerçekleştirmekte ve yayın tipi eğitim yerine uygulama tipi eğitime vurgu yapmaktadır. Kişisel yeteneklere bağlı olarak, herhangi bir Çiftçi Uygulama Okulu'nda eğitim alan katılımcı, daha sonra başka bir okulda eğitimci olarak çalışabilir. Öğrenme sürecinin bir teknisyen ya da bilim adamının katılımından çok, çiftçiler arasında yaratılan etkileşim sayesinde gerçekleştiği görülmektedir. Ancak söz konusu eğitmenler, eğitim sürecinin belirli dönemlerinde çalışmalara kaynak kişiler olarak katılmaktadırlar. Çiftçi Uygulama Okulları tarafından yürütülen, çiftçiden çiftçiye eğitim yöntemi ve grup formasyonunun diğer bir faydası ise üyeler arasında sağlanan sosyal ilişkilerdir. Arazinin incelenmesi Ürünlerin büyüme ve gelişme düzeyinin planlanması Tarımsal ekolojinin incelenmesi Sonuçların ortaya konması ve üzerinde tartışılması Ekonomik bakımdan inceleme yapılması Grup dinamikleri Özel konu www.ipmthailand.org Her bir toplantı, aşağıda yer alan konu başlıklarını içeren farklı müfredata göre yürütülmektedir. 42 SAĞLIK Tarımsal ekoloji (agro-ecology) ve toprakürün sağlığı konuları, Çiftçi Uygulama Okulları müfredatının önemli bölümlerini oluşturmaktadırlar. Bu konular; bitkipatojen ve bitki-zararlı ilişkilerinin ve bunun yanında farklı türlerdeki kimyasal gübrelerin kullanım etkilerinin anlaşılması başlıkları altında işlenmektedir. Kentsel gıda üretimi koşulları sağlığı, çiftçiler için öncelikli bir konu haline getirmektedir. Kentsel çevrede karşılaşılan; zararlılar, hastalıklar ve çeşitli fizyolojik semptomlar arasındaki benzerlikler oldukça sınırlıdır. Kentsel alanlardaki toprakların çoğunlukla aşırı derecede fakirleşmiş olması, bu toprakların verimli hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte, yoksulluk ve toprak mülkiyeti konusunda yaşanan sorunlar, oluşturulan stratejilerin kısa vadeli olmasına ve hızlı gelir sağlama yöntemlerinin tercih edilmesine yol açmaktadır. Çiftçi Uygulama Okulları'nın kentli ailelerle yürüttükleri çalışmaların ve elde edilen deneyimlerin halen sınırlı olduğu bilinmektedir. Son dönemde Ekvator ve Zimbabwe'de yeni çalışmalar başlatılmıştır. Ancak bu çalışmalardan elde edilen sonuçların, şu ana kadar üzerinde tartıştığımız potansiyel fayda ve sınırlamalar çerçevesinde değerlendirilmeleri için henüz erkendir. Bizler, Çiftçi Uygulama Okulları'nın kent tarımı koşullarına daha iyi uyum sağlayabilecekleri yeni yollar bulmak ve daha fazla deneyim sahibi olmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kerstin Ewert - www.fotocommunity.de “Sokak çocukları" diye yaygın bir problemin yanı sıra ülke gelenek ve göreneklerinde daha önce hiç var olmayan “evsizler” sorunlarının 1994 ekonomik krizinden sonra yaşanmaya başlanmış olması ülke gerçekliği açısından yoksulluk probleminin büyüklüğünü algılamaya yardımcı etmenler olarak değerlendirilmektedir. Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Yoksulluk kavramının uluslararası platformlarda özgün ve evrensel bir sorun olarak tartışılmasında Dünya Bankası’nca hazırlanan 1990 yılı Dünya Kalkınma Raporu’nun ana temasını yoksulluğun oluşturması bir dönüm noktası olup, çalışmalara yeni bir ivme kazandırmıştır. FARKLI KRİTERLER AÇISINDAN YOKSULLUK TANIMLARI Y DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporundan alınmıştır. www.ekutup.dpt.gov.tr Prof. Dr. Nükhet Hotar Başargan Komisyon Başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi Ocak 2006 oksulluk kavramı literatürde bir neden değil, sonuç olarak tartışılmaktadır ve “göreli” olmak zorundadır. Tüm bireyleri eşit koşullarda yoksul bir toplumda başka toplumlardan göreli olarak daha yoksul olan topluluklar olsa bile, o toplumun yoksulluğundan söz edilemez. Yoksulluk bireysel platformda içeriklendirilerek anlam kazanır. Bu bağlamda, antropolojik olarak yoksulluk, bir toplum ya da topluluğun üretmiş oldukları toplumsal değerlerin azlığı veya çokluğu ile değil, o değerin topluluğu oluşturan bireyler arasındaki eşitsiz dağılımı halinde söz konusu edilebilir. Bu nedenle yoksulluk kavramı gelir dağılımının eşitsizliği halinin sonucu olarak kabul edilmektedir. Bu antropolojik tanımdan da açıkça görüleceği üzere gelir dağılımının iyileştirilmesi, daha adil hale getirilmesi, başka bir deyişle nedenlerin koşullarında değişim sağlanmadıkça, bu eşitsizliğin sonucu olan yoksullukla mücadelede başarıbeklenemez. Yukarıda yapılan açıklama yoksulluğun salt “gelir” düzeyine indirgenmesi olarak değerlendirilmesine bağlı tanımdan ortaya çıkmaktadır. Ancak, literatürde geliri tek ve yegane ölçüm kriteri olmaktan çıkaran farklı yoksulluk tanımları, değişen ve gelişen toplumsal taleplere bağlı olarak yapılmaktadır. Yoksulluk kavramının uluslararası platformlarda özgün ve evrensel bir sorun olarak tartışılmasında Dünya Bankası’nca hazırlanan 1990 yılı Dünya Kalkınma Raporu’nun ana temasını yoksulluğun oluşturması bir dönüm noktası olup, çalışmalara yeni bir ivme kazandırmıştır. Klasik iktisat teorisi, piyasa koşullarına herhangi bir müdahalede bulunulmadığı takdirde, almaz. 43 piyasanın zaman içinde denge durumuna geleceğini, bu yolla tam istihdamın sağlanarak zımnen yoksulluğun ortadan kalkacağınıkabul eder. Yoksulluk klasik iktisat teorisinin konuları içinde yer almaz. Adam Smith’e göre insanlar eşit fırsat ve seçeneklere sahiptir ve onların fırsat ve seçeneklerini çeşitlendirme haklarını kullanması gerekir. Smith bu bağlamda “topluluk içinde var olmaktan utanmaksızın” diğer insanlarla bir arada bulunarak onlarla bütünleşmekten söz eder. Kendinden ve çevresinden utanacak durumda olmak ise yoksulluk düzeyinin zımni sınırı olarak görülmektedir. Adam Smith tarafından zımnen geliştirilmişolan bu tanım günümüz yoksulluk tanımları içinde “subjektif yoksulluk” olarak büyük ölçüde yeniden vücut bulmaktadır. Bu genel değerlendirmeye göre “subjektif yoksullar” kendilerini “yoksul” olarak tanımlayanlardır ve bu noktada temel kriter ne gelir, ne de toplumsal fırsatlardan yararlanma düzeyi değildir. Kriter, yapamadıkları ya da erişemedikleri nedeniyle kendinden veya çevresinden utanma sınırında olmakla ilgilidir, tamamen subjektiftir, bireye özeldir. Yoksulluğun küreselleşmiş bilgi üretme kanalları kullanılarak ölçülebilmesi ise öznel değil, nesnel kriterlerin oluşturulmasını da zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda kişi başına tüketilen kalori düzeyine bağlı “mutlak yoksulluk” (absolute poverty) kavramı önemli bir göstergedir. Dünya Bankası’nın 1990’daki çalışmasında bu tanım şu şekildedir. Hesaplama bir insanın hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı olan 2400 k/cal hesaplamasına dayanılarak (tıbben; normal bir erişkinin yeterli kalori alabilmesi için gerekli kalori 2800-3000, ağır işlerde çalışanlar için ise işin niteliğine göre 3200-3800 k/cal ihtiyacı esas alınmaktadır) geliştirilmiş ve bu noktadan hareketle günlük geliri 2400 k/cal besini almaya yetmeyen insanlar Dünya Bankasınca “mutlak yoksul” olarak tanımlanmıştır. Yoksulluğun evrenselliği ve satın alma paritelerinin farklılıkları da düşünülerek, ortalama bir hesaplama yöntemi ile mutlak yoksulluk sınırı az gelişmiş ülkeler için kişi başına günde 1$ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karaibler için bu sınır 2$, Türkiye’nin de dahil edildiği Doğu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduğu grup için 4$, gelişmiş sanayi ülkeleri için 14.40$ olarak belirlenmiştir. Dünya Bankası’nca hesaplanan bu parasal değerler Dünya Bankası’nın metodolojisi çerçevesinde düşünülmelidir. Asgari kalori miktarına bağlımutlak yoksulluk sınırı hesaplanırken metodoloji içerisinde kabul edilen varsayımlar çeşitlendikçe mutlak yoksulluk sınırı da değişmektedir. Örneğin Dünya Bankası’nın “Türkiye’nin Ekonomik Reformu” adlı bir çalışmasında bu değer 1994 yılı için 1,2$, Erdoğan’nın (1996) çalışmasında 1,7$’dır. Bu farklı rakamsal değerlerin hesaplama tekniklerinin birbirine göre üstünlüğü yoktur. Herbiri kendi içinde doğrudur, fakat farklı metodolojik varsayımlara ve siyasi tercihlere sahiptir. Yoksulluk sınırı için yapılan bu “mutlak” sınırın ortaya çıkışı beraberinde ülkeden ülkeye değişen “göreli” bir yoksulluk Zorunlu Göç ve Yoksulluk Türkiye genelinde yapılan araştırmalarda yoksulluk ile göç arasında doğrudan ilişkileri ortaya koyan veri tabanı bulunmadığı gibi, bölgeler arası içgöç konusunda DİE'nin hazır verilerinin anlamlı ayrıntılı çalışmalara uygun olmadığı da saptanmıştır. Ülke genelinde kırsal yoksullaşmaya bağlı olarak yaşanmakta olan göç olgusu 1950'lerden bu yana gündemdedir. 1970'li yıllara kadar kırsal alandan kademeli göç ve göçerler açısından göçülen noktada göreli refah düzeyi artışı tartışmaları yapılırken, 1980'li yılların ortalarından itibaren can ve mal güvenliği talebi göç nedenleri arasına katılmış, 1980'li yılların sonlarından itibaren ise “zorunlu göç” Türkiye'nin gündemine girmiştir. Göç nedenleri arasında isteğe bağlı (ekonomik v.b. baskılar nedeniyle göç), ister zorunlu (güvenlik nedeniyle) olsun göçerlerin konumunda iki önemli farklılık ortaya çıkmıştır. Göçü hedefleyenler farklı konumlarda olduklarından hedefledikleri bir göç noktasını belirleyip, oraya ulaşacak birikimle yola çıkarken, bu göçerler 1970'lerde olduğu gibi en yakın kent merkezine veya büyük kent merkezlerine istihdam olanaklarını araştırma şansı olmaksızın göçmektedirler. Güvenlik nedeniyle kitlesel göç göçerlerin geldikleri noktadaki yaşam kalitesinin düşmesine yaptıkları olumsuz katkınedeniyle geldikleri noktada açıkça dışlanmaktadırlar. Dolayısıyla göçerler açısından göreli refah duygusu yerini, sahip olduklarını talepleri dışında yitirmeye bağlı psikolojik yoksunluk reel yoksulluk ile de desteklenerek, göçerlerde yoksulluğun yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu göçerlerinin geldikleri merkezlerde zaten varolan mevcut sorunları artırıcı etkilerinin yanısıra haklarındaki olumsuz kamuoyu baskısı ile birleşen yetersiz istihdam piyasası için rekabet, göçerlerin geldikleri noktada dip sınıf tanımına uygun bir konuma itilmelerine neden olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu göçerleri üzerinde yapılmış TMMOB araştırması sorunun toplumsal boyutuna dikkati çekmektedir Uluslararası çalışmalarda da göç ile yoksulluk arasında ciddi bir nedensellik ilişkisi kurulmaktadır. Türkiye'de büyük boyutlarda varlığı bilinen göç ile yoksulluk arasındaki ilişkinin gerçek düzeyini ve boyutlarını ortaya koyacak çalışmaların eksikliğinin giderilmesi gerekmektedir. Ancak, doğru bir veri tabanına ulaşıldıktan sonra göçten kaynaklanan yoksullukların giderilmesi için gerekli stratejilerin oluşturulmasımümkündür. yaklaşımını da gündeme getirmiş oldu. Ülkelerin kendi tüketim alışkanlıklarına bağlı olarak geliştirilen “göreli yoksulluk” tanımına göre, minimum kalori ihtiyacının yanı sıra, kültürel ve toplumsal açıdan tüketimi yoksul olanlar için de zorunlu görülen malların kapsamına alınması öngörülmektedir. Dolayısıyla göreli yoksulluk sınırı, bir ulusun genel yaşam düzeyini yansıtması ve içerisindeki eşitsizliği göstermesi açısından yardımcıdır. Dünya Bankası’nın geliştirmiş olduğu “göreli yoksulluk” tanımına göre; minimum kalori ihtiyacının yanı sıra temel toplumsal taleplerden olan barınma, eğitim, sağlık ve benzeri kültürel ve toplumsal taleplerin getirdiği ek gelir ihtiyacının mutlak yoksulluk sınırına eklenerek artması beklenirken, uygulamada, dolar bazında artması beklenen yoksulluk sınırlarının ulus devletlerce hesaplanmış mutlak eni 44 yoksulluk sınırlarının daha da aşağıya düşürülmesini sağlayacak bir kaygıyla hesaplandığıgörülmektedir. Çoğunlukla mutlak yoksulluğun altına çekilen yeni sınırlar beraberinde, “ulusal yoksulluk” diye adlandırılan ve ülkeden ülkeye değişen yeni kriterleri de beraberinde getirmiştir. UNCHS (Habitat) yoksulluğa, kent ve konut bağlamında yeni açılımlar ve tanımlar getirmiştir. Bu bakış açısına göre yoksulluk, sahip olma-olmama ikileminin ötesinde, yapabilmeyapamama açısından değerlendirilmektedir. Böylesi bir değerlendirme yapıldığında, insan yerleşmelerinin koşulları günün ihtiyaçlarını da gözetir biçimde geliştirilebilir. Bu noktada ilgi odağını oluşturan “kent yoksulları” (urban poverty) için çizilmesi gereken sınır, başka tanımlarda yoksul sayılmayanları, hatta orta gelir gruplarınıdahi içermek zorundadır (UNCHS, 1991). Bu bakış açısına göre kimin yoksul, kimin yoksul Kırsal yoksulluk, ILO’ya göre, kırsal alandaki açık veya gizli işsizlik olarak tanımlanmakta, azalan gelir düzeyleri nedeniyle kırsal alanda hızlı bir yoksullaşma sürecine dikkat çekmektedir UNDP’nin tanımına göre “insani yoksulluk”, katlanılabilir bir yaşam için gerekli fırsatlar ve seçeneklerden feragat etmektir Adam Smith’in yoksulluk tanımını esas alan bu tanımlamaya göre yoksulluk, gelir düzeyi ile ilişkilendirilemez çünkü, gelir ekonomik bir kategoridir. Buna karşın yoksulluk insani bir kategori olmak zorundadır. Bu noktadan hareketle, insanın sağlık hizmetlerine, temiz su kaynaklarına, eğitim hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun bir yaşam sürme hakkı ve “sürdürülebilirlik” kriterlerine dayalı olarak, yeni fırsat ve seçenekleri kullanabilmek için gerekli altyapının Ocak 2006 varlığı ya da yokluğu ile belirlenen “insani yoksulluk” (human poverty) tanımı uyarınca bir endeks geliştirilmiştir. Ülkeler UNDP tarafından yapılan bu endekse göre değerlendirilerek yoksullukla mücadele stratejileri önerilmektedir. Yoksulluk konusundaki tanımlama çabaları, post-modernizmin öne çıkardığı toplumdaki “ötekiler”in marjinalliklerini yitirmesi süreci ile birlikte yoksulluğun özel durumlarının da tanımlanması ihtiyacınıberaberinde getirmiştir. 1975’lerden sonra yükselen feminist hareketin etkisiyle cinsiyet ayrımı(sex discrimination) yerini giderek toplumsal-cinsel ayrım (gender discrimination) bırakınca, toplumsal cinsiyete bağlı yoksulluk (gender poverty) ya da yaygın bir deyişle “kadınların yoksulluğu” tartışmalarını da gündeme getirmiştir. Yoksulluğun özünde toplumsal eşitsizliklerin bir sonucu olduğundan hareketle toplumsal cinsiyetlerin; özellikle toplumda kadın rolü uygun görülen bireylerin varolan toplumsal eşitsizliklerden toplum içinde daha fazla pay aldıkları ve fırsat eşitliklerini kültürel ve toplumsal değerler ve normlar karşısında kaybettikleri ve daha derin ve daha yoğun bir yoksullukla karşı karşıya kaldıklarına dayanarak geliştirilen bu kavram beraberinde yoksul olmanın yanı sıra aynı zamanda kadın olma hali de varsa yoksulluğun “giderilemezliği”ne dikkat çekmektedir. Toplumların diğer marjinal kesimleri olan özürlüler, çocuklar ve yaşlılar UNCHS’ın tanımı ile “yoksunlar” (destitutes) kapsamında değerlendirilirken, “etnik yoksulluk”, “tek ebeveynli ailelerin yoksulluğu” ve “gençlerde yoksulluk” tanımlamaları cinsiyete bağlı yoksulluk kriterlerini büyük ölçüde paylaşmaktadır. gündeme getirmiştir. Bu noktada yoksulluğun “derinliği” ve “yoğunluğu” ve “süresinin” de ölçülebilmesi gerekli müdahale ve mücadele yöntemleri arasındaki tercihlerin oluşturulması açısından zorunludur. FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı) ve WHO (Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatı), Dünya Bankası’nca saptanmış olan “mutlak yoksulluk” kriterini (ki aynı tanım gelir yoksulluğu “income poverty” olarak da adlandırılmaktadır) esas alarak, yoksulluğun yoğunluğunu ölçmek amacıyla yeni bir tanım geliştirmiştir. Bu kritere göre gelirinin tamamını harcadığı halde, mutlak yoksulluk kriterinde esas alınan günlük kalori miktarının yalnızca %80’ini karşılayabilenler “ultra yoksul” olarak tanımlanmaktadır. Dünyada bu durumda olanlara ilişkin sayısal bilgi verilmemekle birlikte WHO ikinci bir kriter daha geliştirerek süre belirlemektedir. WHO’ın belirlemesine göre ultra yoksulların yoksulluk durumlarının beş yıldan daha fazla sürmesi halinde onların durumlarının düzeltilmesinin olanaksız olduğu savunularak bu kategoridekiler “kronik yoksul” olarak tanımlanmaktadır. Sebastian Voltmaz - www.astronem.de olmadığını saptamak çok da önemli değildir. Önemli olan yoksul ile alt gelir grubu ve yoksun (muhtaç) ile çalışan yoksullar arasındaki nüansların da oluşturulması ve kapsanmasıdır. Burada belirtilen “yoksun” (destitutes) ancak çok iyi koşulların sağlanması halinde yaşamını sürdürme ve geliştirme şansıolabilen tamamen muhtaç durumdakileri ifade etmektedir ki bunlar genelde özürlüler, çocuklar ve yaşlılar olarak tanımlanmaktadır UNCHS tarafından getirilen “çalışan yoksullar” (working poor) kategorisi, bu grup içindekilerin tamamının çalıştığıanlamında da değildir. Çalışabilir durumdaki yoksullar da bu grup içinde sayılmaktadır. Bu grupta yer alan çalışanlara yakın dönemde kamu ve özel sektörün alt düzey çalışanları ile marjinal sektörde çalışanlar da dahil edilmiştir. “Çalışan yoksullar”ın genellenebilir özelliği; eğitim düzeyi düşüklüğü ve vasıfsız işgücü oluşu olarak özetlenmektedir. Kent özelinde yaşanan konut sorunları için “kent yoksulları” adınıkullanan UNCHS, ülke genelindeki konut sorununu ise “barınma yoksulluğu” (housing poverty) olarak tanımlamaktadır. Kırsal yoksulluk, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünün hızla çözülerek gizli işsizliğin açık işsizliğe dönüşmesi olgusuna dayanır. ILO kırda yoksullaşma sürecine özellikle istihdam açısından yaklaşarak “kırsal yoksulluk” (rural poverty) üzerine 1979’dan itibaren eğilmiştir. Yoksullukla mücadele çabaları, yoksulluğun yalnızca tanımı ile yetinilmesinin sorunun çözümünde yeterli olamayacağı tartışmalarını da 45 Ultra yoksulluk tanımının hemen hemen eş anlamlısı olarak Dünya Bankası’nca “olağanüstü yoksulluk” tanımı yapılmaktadır. Bu tanıma göre 1985 yılı satın alma gücü paritelerine göre kişi başına yıllık 270$’ın altında geliri olanlar olağanüstü yoksullar (extremely poor) olarak sınıflanmıştır. Günlük 0.74$ gelire sahip bu olağanüstü yoksulların sayısı ise 633 milyon kişi olarak belirtilmiştir. FAO ve WHO tarafından yapılan çalışmalara paralel bir değerlendirme de UNCHS tarafından yapılmaktadır. GSMH’nın eşitsiz dağılımından kaynaklanan yoksulluğun tanımlanması ve eşitlikçi yeniden dağılımının sağlanmasında, gelire dayalıyoksulluk ölçütleri yaşanan yoksulluğun derinliği ve yoğunluğuna ilişkin bilgi vermekten uzaktır. Kısacası UNCHS yalnızca yoksul sayısı ile ilgilenmez, yoksullar arasında da varolan eşitsizlikler nedeniyle “yoksulların nasıl yoksulların en yoksuluna dönüştüğü” sorusunun cevabının aranmasının, gelirin eşitlikçi yeniden dağılımının sağlanmasına ilişkin önlemlerin geliştirilmesinde anahtar rol oynadığına dikkat çekmektedir. Yoksulluk endeksi hesaplamalarında kullanılan bir başka yöntem ise “kısa dönemli düşme endeksi” olarak anılmaktadır. Yoksulluk sınırı altındaki yoksulların ortalama gelir düzeyleri hesaplanarak, bunun GSYH içindeki oranını belirledikten sonra, yoksulluğun ortadan kaldırılması için ulusal kaynakların hangilerinin yeniden dağıtımının yararlı olabileceği konusunda kısa dönemli düşme endeksinin yol gösterici olabileceği kabul edilmektedir. Bu yöntemle yapılacak ayrıntılı çalışmalarla yoksullar arasında varolan gelir dağılımındaki eşitsizlikler bağlamında hesaplamalar yapılarak yoksulluğun duyarlılığı ve yoğunluğuna ilişkin saptamalara ulaşılabileceğinin yanı sıra, aynı yöntemle yoksulluğun coğrafi bölgeler, etnik yapı, yaş ve cinsiyete bağlı olarak kategorize edilebileceği savunulmaktadır. Gelire dayalı yoksulluğu kullanım amacına uygun kavramlaştırma çabalarının tamamı için UNCHS çalışmalarında sözü edilen temel eksiklik; yoksulluk hakkında bilinmesi gereken tüm bilgiyi sağlamaktaki yetersizliği noktasında yoğunlaşmaktadır. Örneğin gelir yoksulluğu ile barınma yoksulluğu arasında analitik ilişkilerin kurulamaması UNCHS tarafından yapılan eleştiriler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Aynı şekilde yoksulluk konusunda felsefi ya da siyasi bağlamda yoğunlaşan bakış açılarının da salt gelire bağlı yoksulluk kriterlerinden hareketle yeni açılımlar geliştirmesinin oldukça zor, hatta olanaksız olduğunu savunanlar da vardır. Yoksulluğa siyasi bakış açısı, yoksulluğun belirli ekonomik, toplumsal ve siyasal süreç içinde tanımlanabilmesini zorunlu kılmaktadır. Yoksulluğun siyasi değerlendirmesi konusu bazı yazarlar tarafından, yoksulluğu istatistiksel uygulamaya yönelik ölçme ve hesaplama yöntemlerinden daha anlamlı bulunmaktadır. Bu görüşü savunan yazarlar arasında bulunan Chambers, yoksulların yoksulluğun belirli yönlerini nasıl değerlendirdikleri sorusu ile ilgilenmektedir. Chambers’ın bulguları, yoksulların sürekli karşılaştıkları işsizlik, hastalık gibi yaşamı olumsuz etkileyen olguları inceleyerek, yoksulların bu olguların yarattığı olumsuzlukların ötesinde güvenlik duygularının da zedelenmesi nedeniyle saptanabilenlerden çok daha büyük olumsuzluklarla karşılaştıkları sonucuna ulaşmaktadır. Doğrudan yoksulluğu konu almıyor olsa da, Gunnar Myrdal’ın literatüre kazandırdığı “dip sınıf” (under class) kavramı genelde ırksal özelliklere bağlantılı olarak yoksulluğun kronikleşmesi ve derinleşmesi olgusundan söz etmekteydi. 1980’lerden sonra “dip sınıf” üzerinde yoğunlaşan tartışmalara göre dip sınıfın temel özelliği, niteliksiz işgücünün, işgücü piyasası dışına atılması; kronik işsizlik, yoksulluk ve toplumsal dezavantajlı gruplara dahil olma olarak belirlenmiştir. ABD örneğinde yürütülen tartışmalar, dip sınıfın temel ögeleri arasına siyah olmak, farklıırk mensubu olmayıözel olarak katmaktadır. ABD’de yaşanmakta olan yoksulluğun boyutlarının inanılmaz artışı, zencilerin yanı sıra beyazların da dip sınıf kavramı içinde değerlendirilmesinin gereğine ilişkin öncül tartışmaların başlamasına neden olmuştur. Hartigan’a (1987) göre dip sınıf ırklardan bağımsız, işsizleşme süreci ile artan kronik yoksulluğu tanımlamaktadır. Bu yeni grup, ya da yeni toplumsal sınıf, toplumsal sınıf kategorilerinin hiçbirine dahil edilemez, çünkü, mevcut statülerin korunması telaşına düşmüş tüm sınıflar tarafından dışlanmaktadırlar. Diğer bir yoksulluk yaklaşımıise “Refah Toplumu” anlayışının eleştirisine dayanan Avrupa’da geliştirilen sosyal dışlanma (social exclusion) teorisidir. Burada temel sorun giderek büyüyen 46 marjinal denilen işsiz ve sitem içerisine eklemlenemeyen toplumsal grupların (etnikler, yalnız anneler, mülteciler, özürlüler gibi) tekrar sistem içerisine yerleştirilmesi çabasıdır. Sosyal dışlanma yaklaşımında yoksulluk sorunu toplumsal bir kimlik ve bireyin hukuki ve kültürel kimliği bağlamında tanımlanmaktadır. Görüldüğü gibi, yoksulluk kavramının içeriklendirilmesi ve ölçülmesine ilişkin çalışma ve tartışmalar, yoksulluk olgusunun hızla yaygınlaşması nedeniyle yükselen toplumsal gerilimlere paralel bir ivme ile 1990 yılı ve sonrası yakın tarihli çalışmalara dayanmaktadır. TÜRKİYE'DE YOKSULLUĞUN GENEL DEĞERLENDİRMESİ Çalışma kapsamında değerlendirildiğinde yoksulluk bağlamında yapılmış araştırmaların hanehalkı gelir ve hanehalkı tüketim harcamaları anketlerinin verilerine dayandığından en yeni veri tabanının 1994'e kadar gelebildiği görülmektedir. Bu komisyon çalışmasında Türkiye'de yoksulluk profilini çıkarmak üzere 1994 HanehalkıTüketim HarcamalarıAnketi'nin verilerini kullanan en yeni çalışma olan Erdoğan'ın (1996) çalışması esas alınmıştır. Türkiye'de yoksulluk hakkında genellenebilir sonuçlara ampirik gözlemlerin ve uluslararası deneyimlerin yardımıyla ulaşılmış ve Türkiye yoksulluğunun yaygınlığı, derinliği, yoğunluğu ve süresi hakkında çeşitli saptamalarda bulunulmuştur. Ampirik bir değerlendirme ile, Türkiyede yoksulluğun gözle görülür bir nitelik kazanması 1990'lardan itibaren söz konusudur. Yukarıda belirtilen çalışmalarda ki bir eksiklik 1994 yılında yaşanan ekonomik krizin etkilerinin kişisel gelir dağılımına nasıl yansıdığının bilinmemesidir. “Sokak çocukları” diye yaygın bir problemin yanı sıra ülke gelenek ve göreneklerinde daha önce hiç var olmayan “evsizler” sorunlarının bu tarihten sonra yaşanmaya başlanmış olması ülke gerçekliği açısından yoksulluk probleminin büyüklüğünü algılamaya yardımcı etmenler olarak değerlendirilmektedir. Tüm çekinceler saklı tutulmak kaydıyla, yukarıda sözedilen çalışmalardan hareketle Türkiye yoksulluğu değerlendirildiğinde; Kırsal alanlarda yoksulluk kentlere kıyasla daha yaygın olmakla birlikte, kentlerdeki yoksulluğun daha derin ve daha yoğun olarak yaşandığı, Bölgesel farklılıklar açısından bakıldığında, mevcut veri tabanına göre Güneydoğu kırsal alanının en yoksul alan olduğunu bunu Karadeniz bölgesi kırsalının izlediği görülmektedir. Üçüncü en yoksul bölge ise ilginç bir biçimde Akdeniz kırsal alanı olup, Doğu Anadolu'daki kırsal yoksulların Akdeniz'den daha sonra geldiğini ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin yoksul oranı Türkiye ortalamasının altında olduğunu görülmektedir. Kentsel alanlarda ise ilginç bir biçimde yalnızca Güneydoğu bölgesi kentsel alanı ile (%6.17) Karadeniz kentsel alanlarının (%4.64) Türkiye kentsel yoksulluk oranlarının üzerinde olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu sonuçlar tüm ampirik çalışma verilerine aykırı olarak Doğu Anadolu bölgesinin yoksulluğunun, kayıtdışı sınır ticareti ve GAP Projesi desteği ile yaratılan istihdam olanakları nedeni ile daha zengin olması gereken Güneydoğu Anadolu bölgesinden daha fazla olması gerekirken, Doğu Anadolu bölgesindeki yoksulluğun %3.77 ile Türkiye ortalaması olan %4.6'nın oldukça altında olmasının yanı sıra bölgeler arası kırsal yoksulluk Dünyada Yoksulluk Ülkeler bütünüyle dikkate alındığında ve gelişmişlik düzeyleri karşılaştırıldığında yüksek, orta ve düşük gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Bugün Paris'li bir orta sınıf aile, Güneybatı Asya'nın kırsal kesiminde yaşayan bir aileye oranla yüz kat daha fazla kazanıyor, Filipinli bir çiftçi, New York'lu bir avukatın bir ayda kazandığına ancak iki yılda erişebiliyor ve Amerikalılar, her yıl lokanta ve süpermarketlerde 30 milyar dolar harcıyorlarsa ki bu da, Bangladeş'in Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)'sına eşitse, bu durum ortada oldukça büyük bir sorunun olduğuna işarettir Bu sorunla baş edebilmek için yoksulluğun boyutunu belirlemek ve yoksulluğu ortadan kaldıracak politikaları ortaya koymak gerekmektedir. Bu politikalarıuluslararasıboyutta belirlemek ancak ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin karşılaştırmasıile yapılmaktadır. Yoksul olan ülkelerin kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), beklenen ömür, bebek ölüm hızları, nüfus artışları gibi sosyo-ekonomik göstergeleri, o ülkelerin gelişmişlik düzeylerini diğer ülkelerle karşılaştırmada en belirgin ölçütlerdir. Bu ölçütlere UNDP 1990 yılıİnsani Gelişme Raporu'nda yer verilmektedir. UNDP 1999 yılı Dünya İnsani Gelişme Raporu ile sanayileşmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş sınıflamalarına sahip ülkelerin insana yaptıkları yatırım harcamalarını değerlendirilerek “insani gelişme endeksi”ni oluşturulmuştur. Beklenen ömür, eğitim alma durumu ve kişi başına Satınalmagücü Paritesi ile düzeltilmiş gerçek Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) gibi üç temel göstergeden yola çıkılarak oluşturulan endeks uluslararası karşılaştırmalar açısından önemli bir veri tabanı oluşturmaktadır. Türkiye bu göstergelerle 1999 yılı verilerine göre 174 ülke arasında 86. sırada yer almaktadır. 174 ülkeden 45'i yüksek, 94'ü orta, 35'i ise düşük düzeyde insani gelişmeye sahiptir. Yine bu 174 ülke, kişi başına gerçek GSYİH yönünden incelendiğinde, en düşük kişi başına gelire sahip ülke olan Sierra Leone'de kişi başına 410$ düşerken, en yüksek gelirli Lüksemburg'da bu rakam 30,863$'dır. Yaratılan gelir ve bu gelirin kişi başına düşen payı açısından eşitsizliğin boyutu oldukça yüksektir. Lüksemburg'da kişi başına GSYİH, Sierra Leone'ye oranla 75 kat daha fazladır İnsani gelişme göstergeleri dışında, ülkelerin resmi rakamları yönünden gelişmekte olan ülkelerin ve sanayileşmiş ülkelerin bazılarında yoksulluğun boyutu Tablo 53 ve Tablo 54'de verilmektedir. Yoksulluğun uluslararası boyutu yanında, ülke içindeki büyüklüğü de ayrı bir çalışma konusudur. Yoksulluğun ulusal boyutunu belirlemede, uluslararası çalışmalarda izlenen yolun dışında farklı bir çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bugün uluslararası karşılaştırmalarda gelişmiş ülkeler arasında yer alan ABD'de bile, günlük 14.4 $'ın altında gelire sahip yoksul insan oranı %14.1 civarındadır. Öyleyse her ülkenin kendine göre bir yaşam standardı ve bu yaşam standardının altında olan yoksul insanları vardır. Yoksulluk ulusal boyutta ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Ocak 2006 47 sıralamasında da dördüncü sırada olması dikkat çekici unsurlardır. Bu çalışmalar bölgelerin Gini oranları ile test edildiğinde, gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu Marmara bölgesinin yoksulluk oranlarının Türkiye ortalamasının çok altında belirlenmiş olmasıda dikkat çekici bir başka göstergedir. Nitekim Gini oranı göstergeleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde büyük ölçüde “yoksullukta eşitliğin” sağlandığını göstermektedir. Türkiye'de yoksulluğun cinslerarası paylaşımında dikkate değer bir eşitsizlik görülmemektedir. Çünkü, çalışma hanehalkları bazında yapılmıştır ve yoksul ailelerin cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün fertleri yoksuldur. Oysa, kadın aile içinde de eşitsiz koşullara sahiptir. Aile ekonomisinin idaresi, mülk sahipliği vb. açılardan bakıldığında, yoksul sayılmayan pek çok ailedeki kadınların aslında yoksul olduğu sonucuna varılması beklenmektedir. Bu nedenle, mevcut veri tabanı bu yönde bilgi vermemekle birlikte kadınlar, erkeklere nazaran daha yaygın ve daha yoğun bir yoksulluk sorunu ile karşı karşıyadır. Yoksulluğa yaş grupları açısından bakıldığında, 0-14 yaş grubunun en ciddi risk altında olduğu bilgisine mevcut veri tabanı ile ulaşılmaktadır. 0-14 yaş grubunda kırsal alanda kız çocukları, kentsel alanda ise yoksulluk açısından çok daha yüksek risk altında olduğu sonucuna varılabilmektedir. Yoksulluk açısından tüm uluslararası kaynaklarca “yoksun” tanımı ile özel olarak korunması gereken grup 65 yaş üstü yaşlılar olmasına karşın mevcut verilerde bu grup risk altında görünmemektedir. Veri tabanının özelliğinden kaynaklanan bu farklılık gözardı edilerek, oluşturulacak politikalarda yaşlılar için özel önlemler geliştirilmesi talebi benimsenmiştir. Öğrenim durumu açısından mevcut veri tabanı beklendiği yönde sonuçlar vermektedir. Öğrenim düzeyinin düşüklüğü veya yokluğu yoksulluk ile doğrudan ilişkili görülmektedir. Kırsal alanda İlkokul üstü eğitim gören yoksullarda önemli düşmeler görülürken, kentsel alanlarda yoksulluk lise dengi eğitim düzeyindekiler arasında da problem olmaktadır. Kısacası yoksulluğun aşılmasında eğitim düzeyinin yükseltilmesi önemli bir araç olarak görülmekle birlikte özellikle kentsel alanlarda lise üstü eğitim düzeyi yoksulluğun aşılma eşiği olarak kabul edilebilir. 12 yaş ve üstü nüfusu medeni hal açısından ise Türkiye nüfusunun %92.2'si (DİE, 1993, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) resmi nikahlı olup, 1996 verilerine göre Türkiye ortalama evlilik yaşı kentlerde kadınlarda 22.3, erkeklerde 26.2, kırsal alanda ise kadınlarda 21.7, erkeklerde 25.2'dir. Vasi oluru ile yasal evlenme yaşının kadınlarda en erken 15, erkeklerde 17 olduğu ve nüfusun %92.2'sinin resmi nikahlıolduğu bilinen bir ülkede medeni halin resminin 12 yaş üstü nüfus için yapılması hiç evlenmemişler grubunun yoksulluğunu oldukça yüksek çıkarmıştır. Nitekim, elde edilen verilere göre, yoksul evliler ile yoksul bekarların oransal olarak hemen hemen eşit gibi görünmesinin temel nedeni, veri tabanındaki bu özellikten kaynaklanmaktadır. Medeni durum açısından yoksulluğun evlilik ya da bekarlıkla doğrudan bağıntısımevcut verilerle kurulamamakla birlikte, uluslararası kaynaklar, yalnız yaşamak zorunda kalanların marjinal geçinme maliyetlerinin daha yüksek olması nedeniyle daha yoğun bir yoksulluğun yaşandığı gerçeğine dikkat çekmektedirler. Türkiyedeki eşi ölmüş, boşanmış ya da yalnız yaşayanların uluslararası bulgulara paralel bir biçimde yoksulluk açısından çok daha yüksek risk altında olduğu sonucuna varabilmekteyiz. Eşi ölmüş, ayrılmış ya da yalnız yaşayanın kadın olması hali yoksulluk olurken, kırsal alanda bu durumda olan kadınların, kentsel alanda aynı konumdaki kadınlara kıyasla biraz daha korunmalı oluşunu, geleneksel değer yargılarının kırsal alanlarda hala güçlü oluşu ile açıklamak mümkündür. Çalışma durumuna göre yoksulların durumu incelendiğinde çarpıcı bir biçimde çalışan yoksulların oranının çalışmayan yoksullardan daha fazla olduğu gerçeği görülmektedir. Bu çalışmanın veri tabanının da 12 yaş üstü, iktisaden faal olmaması gereken 65+ yaş grubu ile yasal olarak tartışmalı12-15 yaş grubunu içermesine rağmen çalışanların yoksulluğunun çalışmayanların yoksulluğundan daha fazla oluşu Türkiye asgari ücret politikalarının yanı sıra kayıtdışı ekonomide düşük ücretli istihdamın yaygınlığı ile açıklanabilir. TİSK yukarıda belirtilen görüşe katılmayarak bunun “subjektif ve temelsiz bir yaklaşım” olduğunu belirterek bu yaklaşımın sözkonusu olguda Türkiyein sosyoekonomik yapısına damgasını basan tarım sektörü gerçeğini ihmal ettiğini ifade etmektedir. İktisadi faaliyet kollarına göre yoksulluk mevcut veri tabanı ile beklenen yönde bir gelişme göstermektedir. Tarım sektöründe görülen yaygın yoksulluğu, kayıt dışıistihdamın yaygın olduğu inşaat ve ulaştırma sektörleri izlemektedir. Yoksulluğa meslekler açısından bakıldığında, tarım ve ormancılıkla iştigal edenlerin sektörel yoksulluğu mesleki sıralamada da korunurken kendi hesabına çalışan işletmecilerin de ağır bir yoksullukla karşı karşıya oldukları görülmektedir. Yoksulluğa hanehalkı kompozisyonu açısından bakıldığında, genellenebilir bir sonuç olarak Türkiye ortalama aile büyüklüğü olan 4.5 kişinin yoksulluk açısından adeta bir sınır oluşturduğu görülmektedir. 3 ve daha fazla çocuklu aileler yoksulluk açısından ciddi bir risk taşımaktadır. Türkiye'de engellilik ya da yaşlılık yoksulluk açısından özel olarak gözetilmesi gerekmeyen bir durum gibi görülmektedir. Oysa, uluslararası araştırmalar özürlülük halinin çok ciddi bir yoksullaşma nedeni oluşturduğunun altını çizerek bu grubu “yoksunlar” tanımına sokarak yoksulluğu en derin ve en yoğun biçimde yaşayan çocuk ve yaşlılar ile aynı kategori de değerlendirmektedir ki bu değerlendirme kanımızca Türkiye yoksulluk politikaları oluşturulurken aynen korunmak zorundadır. Türkiye'de yapılan araştırmalarda göç ile yoksulluk arasında ilişki kurulabilme olanağı bulunmamaktadır. Ancak uluslararası araştırmalar göç edenler açısından ciddi bir yoksulluk riskine dikkat çekmektedir. Türkiyede İran-Irak savaşının yanısıra eski Yugoslavya'nın parçalanması, Bulgaristan'da yaşanan iç sorunlar vb. dış göç dalgaları yaşanmış, göçerlerin iaşe ve ibatelerinin ekonomiye yarattığı ek yükün yanısıra göçerlerin geri dönmeyenlerinin de yoksullar ordusuna katıldığı gözlenmiştir. Türkiyede özel durumlarda yaşanan dış göçün yanısıra bir başka önemli sorun iç göç olmaktadır. İster ekonomik nedenlere dayalıgöçerlerin kendi talebiyle ve isterse güvenlik gerekçesiyle göçerlerin isteği dışında gerçekleşsin, göçer nüfusun yoksullaşmasıve göçtüğü noktada “dip 48 sınıf” tanımına uygun bir biçimde dışlanarak eski konumundan daha yoğun bir yoksullaşma sürecine itilmesi kaçınılmaz olmaktadır. İç göç yalnız göçerler açısından değil, göç veren ve göç alan yöreler açısından da yoksullaşma nedeni olmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden yoğun bir biçimde göç alan Antalya ve Mersin illerinin göç öncesi ve sonrası konumları göç alan yörelerin de yüz yüze kaldığı yoksullaşma sürecindeki artışın tipik bir göstergesidir. Hanehalkıanketlerinden hareket eden yoksulluk araştırması verilerine göre Türkiye yoksullarının oturduğu konutların hemen hemen hepsi sobalı, ülke inşaat standartlarının genel kabullerine uygun bir biçimde 100 m2 ve daha altında genellikle bağımsız ev veya gecekondu olup, bu konutlar azgelişmiş veya gecekondu bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Deprem bölgesindeki ani yoksullaşma olgusu Türkiye yoksulluk politikalarıiçinde özel bir yere sahip olmak zorundadır. Daha önce büyük bir bölümü yoksul olmayan yaklaşık 300 bin kişi deprem nedeniyle mülksüz ve işsiz konuma düşerek çok ani ve çok derin bir yoksulluk durumu ile karşı karşıya kalmıştır. WHO tarafından yapılmış olan çalışma, deprem bölgesinde yaşanan yoksulluk için yapılmış hiçbir özel çalışma olmamasına karşın, bu bölgede yaşanmakta olan yoksulluğun ultra yoksulluk düzeyinde olduğunu açıkça göstermektedir. FAO ve WHO tarafından yapılmış olan çalışmalarda gelirlerinin tamamınıharcadıklarıhalde minimum kalori ihtiyacının ancak %80'ini karşılayabilenler ultra yoksullar olarak tanımlanmaktadır. Deprem bölgesindeki nüfusun çok önemli bir bölümü gelirinin tamamını kaybetmiş durumda olup, yardım biçiminde sağlanan gıda ile beslenmektedir. Bu durumda anılan gıda yardımlarının kesilmesi ile birlikte ciddi bir açlık sorununun yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Yine FAO ve WHO ultra yoksulluk halinin 5 yıldan daha uzun sürmesi halinde yoksulluğun bir daha aşılamayacağı ve kronik hale geleceğinden söz etmektedir ki bu tespit kanımızca da geçerli olduğundan deprem bölgesindeki yoksulluğun aşılması bağlamında özel ve ivedi tedbirlere gerek duyulduğu görüşüne ulaşılmaktadır. Heeley Kent Çiftliği - www.heeleyfarm.org.uk Londra'da, sadece üçü yerel yönetim tarafından işletilen toplam 17 kent çiftliği bulunmaktadır. Söz konusu üç çiftliğin dışındakilerin tamamı özel girişimciler tarafından oluşturulan ekipler tarafından işletilmektedir. Kent Tarımının Finansmanı ve Londra Kent Çiftlikleri Kent tarımının bir şekli olarak değerlendirilen Kent Çiftlikleri, Birleşik Krallık'ta yeni olmasına rağmen, önemi her geçen gün artan bir kavramdır. Kent tarımının geleceği; günümüzün kalkınma yaklaşımlarına, toplumsal uyuma, sosyal katılıma ve biyolojik çeşitliliğe uyum sağlama yeteneğine bağlıdır. BİRLEŞİK KRALLIKTA KENT TARIMI B Beacon Mbiba Urban and Peri-Urban Research Network (Peri-NET), South Bank University, UK Ocak 2006 irleşik Krallık'taki kent tarımı kavramının açık bir tanımını vermek oldukça zordur. Konuyla ilgili yazarlar, bu kavramı genellikle kentsel alanlarda yapılan tarımsal aktiviteler ve gıda üretimi şeklinde tanımlamaktadır. Howe (2001), kentlerde yapılan gıda üretiminin, evlerin arka bahçelerinde, pencere önlerinde, halk bahçelerinde, seralarda, tahsis edilen alanlarda ve kent çiftliklerinde yapıldığını belirtmektedir. Birleşik Krallık'taki kent tarımı pratikte, gıda üretimini artıran ve Gündem 21'e katkı sağlayan tüm aktiviteler şeklinde tanımlanabilir (Iles, 2001). Sürdürülebilirlik ve Gündem 21 bağlamında yapılan bu tanımlama, kent tarımının sadece gıda üretimi ve kümes hayvancılığı gibi konularla ilişkilendirilerek yapılan tanımlamasını geliştirmektedir. Garnett (1996), bugün Birleşik Krallık'ta var olan tipik kent tarımı uygulamalarını şu şekilde sıralıyor: Kent çiftlikleri, tahsis edilen alanlar, halk bahçeleri, meyve bahçeleri, yerel yönetimlere ait ya da kiralık çiftlikler, konutlara ait bahçeler, okul ve hapishanelerde bulunan alanlar. İlgili kimse ve alan miktarına göre yapılacak olan değerlendirmede, alan tahsisleri başta gelmektedir. Iles (2001), ülke sınırları içerisinde; 65 kent çiftliği, 1200 halk bahçesi ve yaklaşık 70 okul çiftliği ve 300.000'in üzerinde tahsis edilmiş alan olduğunu tahmin etmektedir. Bahsi geçen tahsis edilmiş alanlar, Birleşik Krallıktaki bir çok yerel yönetim tarafından isteklilere 49 kiralanan küçük arazi parçalarıdır. Bu alanların büyük çoğunluğunun mülkiyeti yerel yönetimlere ait olsa da (Bradford %100, Leeds %90) bazı özel alanlarında bu amaçla kiralandığı görülmektedir (Howe ve Wheeler 1999: 17). Yerel yönetimlerin bu alandaki üstünlüğü tüm ülke çapında görülmektedir. Bununla birlikte, yerel yönetimler sadece; alanın çitle çevrilmesi, sulama ve yol yapımı gibi alt yapı çalışmalarında yardımcı olmaktadır. Tarımsal aktiviteler için gereken kaynakların elde edilmesi, tamamen kentli çiftçilerin veya kiracıların sorumluluğundadır. Alan tahsisleri sadece ticari amacı olmayan kişiler için söz konusudur. Bu alanlarda yetiştirilen ürünler çoğunlukla meyve ve sebzedir. Tahsis edilen alanlarla karşılaştırıldığında kent çiftliklerinin oldukça yeni bir kavram olduğu görülür. Kent çiftliklerinin büyük bölümü istekli gruplar tarafından, kullanılmayan ya da atıkların boşaltıldığı alanlarda kurulmuştur. Yaklaşık olarak yılda 3 milyon kişinin kent çiftlikleri ile ilgilendiği bilinmektedir (Iles, 2001). Bu alanların artan önemi sadece yapılan gıda üretiminden ileri gelmemektedir. Sosyal bütünleşme, biyolojik çeşitlilik ve çevre eğitimi gibi konularda oynadıkları rollerin etkisi de büyüktür (Howe 2001; FCFCG 2002). destekler oldukça azdır. Şekil 1' de, Woodlands Çiftliği'nin 2001 yılında yerel yönetimden hiçbir ödenek almadığı görülebilir. Çiftliklerde yapılan çalışmalar sırasında ihtiyaç duyulan kaynakların büyük kısmı hayırseverlerden ve her türlü kişisel bağıştan sağlanmaktadır. Ayrıca, bu çiftliklerde gönüllü olarak çalıştıkları için personel harcamalarını büyük ölçüde azaltan kişilerin katkıları da unutulmamalıdır. Kent Çiftlikleri ve Halk Bahçeleri Federasyonu (FCFCG 2002), Londra'da bulunan çiftliklerde yıllık olarak yaklaşık 1000 gönüllünün düzenli biçimde çalıştığını bildirmektedir. LONDRA KENT ÇİFTLİKLERİ Londra'da, sadece üçü yerel yönetim tarafından işletilen toplam 17 kent çiftliği bulunmaktadır. Söz konusu üç çiftliğin dışındakilerin tamamı özel girişimciler tarafından oluşturulan ekipler tarafından işletilmektedir. Diğer yandan, tahsis edilmiş alanların 300 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduklarını söyleyebiliriz. Kent çiftliklerinin hiçbiri 30 yıllık bir geçmişe bile sahip değildir. Bunların genel organizasyonları; 1980 yılında kurulan, Kent Çiftlikleri ve Halk Bahçeleri Federasyonu (FCFCG) tarafından yapılmaktadır. Bu federasyonun, bünyesinde yarı zamanlı çalışan iki kişinin bulunduğu Londra bürosu, 2000 yılında açılmıştır. FİNANS KAYNAKLARININ DEVAMLILIĞI Piyango Fonundan elde edilen finansman Çiftlikler, Piyango Fonundan gerek sermaye yatırımı ve gerekse sürekli harcamalarda kullanılmak üzere önemli ölçüde finansman sağlamaktadır. Bu finansman için; Toplum Fonu, Miras Piyango Fonu ve Yeni Fırsatlar Fonu'na başvuru yapılmaktadır. Çiftlikler bu aşamada, ülke çapındaki birbirinden farklı pek çok başvuruyla rekabet etmek zorundadır. Toplum Fonu, 2002-2007 yılları arasında önceliği; çocuklar, gençler, siyahlar ve etnik azınlıklar, mülteciler, yaşlılar, engelliler ve ekonomik sıkıntı yaşanan bölgelerde yaşayan kimselere tanımıştır. Vauxhall Çiftliği, bu çerçeve içerisinde başlattığı mültecilere yönelik program sayesinde ödenek alabilmiştir. Bununla birlikte, söz konusu fonların Tablonun son satırında da görüldüğü gibi, kent çiftliklerine hükümet veya yerel yönetimler tarafından yapılan doğrudan birer kamu kaynağı olmaları nedeniyle var olan politik ortamın etkisi altında olduğu da bilinmelidir. Oluşabilecek ihtilafların azaltılması ve yürürlükteki desteklerin artırılması için ilgili grupların projelerinin kentin gelişimine yaptığı olumlu katkıları başarılı biçimde belirtmeleri gerekir. Birleşik Krallık örneğindeki kent çiftlikleri; yaşlıların, çocukların, eğitimin ve sosyal birlikteliğin “dilini konuşmak” zorundadır. Fon Taleplerindeki Rekabet Londra'da bulunan çiftliklerin büyük kısmı kaynak bakımından sıkıntı yaşamakta ve hayır severlerden gelen hibeler olmaksızın ayakta duramamaktadır (FCFCG 2002). Bununla birlikte söz konusu hibelerin elde edilme sürecinde bile, ortaya konan plan ve getiriler gibi belirli kriterlere bağlı olan önemli bir rekabet yaşanmaktadır (Howe 2001). İyi hibelerin elde edilmesi, yetenek ve bilgi birikimi sahibi olan ve etkin biçimde örgütlenmiş grupların başarılı çalışmalarına bağlıdır. Bunun yanında ilgili grupların, kaynaklarını birlikte kullanmak ya da özellikle benzer projelerle yapılan hibe başvurularında birlikte hareket etmek gibi yöntemlere de sıcak bakması gerekmektedir. Çevre sağlığı ve kalkınmanın beraberinde getirdiği sorunlar Aynen gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde görüldüğü gibi, Londra'daki kent tarımı uygulamalarında da toprağa ulaşım konusunda büyük sıkıntılarla CG Tablo 1 Londra kent çiftliklerinin çeşitliliği İki örnek Özellikler Woodlands Çiftliği Yüzölçümü Konumu Yoksulluk Düzeyi Yönetim Yapısı Toplam İş Hacmi Personel Yaklaşık 360 Dönüm Londra dışında, Greenwich kasabası yakınlarında Londra ve BK için ortalama yoksulluk düzeyi Kayıtlı hayırseverler, özel firmaların sınırlı garantisi Yaklaşık 160,000 ₤ Gönüllü yönetim komitesi, bir tam zamanlı memur, bir çok farklı komite ve gönüllü kimse Halktan pek çok kişi için doğal yaşam ve çevre konularında eğitimler ve diğer sosyal fırsatlar Aktiviteler Fon kaynakları Vauxhall Kent Çiftliği Fonlardan %20 ve geri kalan kısım bağışlardan ve özel sektörden. İşletme maliyetleri yıllık en az 100.000 ₤ 50 Yaklaşık 10 Dönüm Londra içinde, Lambeth bölgesinde Londra’nın en yoksul bölgelerinden biri Kayıtlı hayırseverler, özel firmaların sınırlı garantisi Yaklaşık 140,000 ₤ 12 üyeli yönetim komitesi, 4 tam zamanlı memur, 2 yarı zamanlı çalışan ve 26 gönüllü Kentlerde yaşayan kişi ve gruplar için eğitim ve diğer sosyal aktiviteler. Bazı kolejlerle yapılan işbirliği sonucunda, öğrencilere daha sonra tam zamanlı iş bulmalarına yarayacak hayvan bakımı sertifikası (1. kademe) verildiği kurslar. Fonlardan %30 , bağış ve diğer yardımlar % 40, diğer %10. İşletme maliyetleri yıllık en az 65.000 ₤ 11. sayfadan REFERANSLAR karşılaşılmaktadır. Bunun yanında; altyapı, toprak kirliliği, hırsızlık, çeşitli fiziksel zararlar, tarımsal girdilere ulaşım ve ürünlerin pazarlanması konularında yaşanan sorunlar da büyük önem arz etmektedir. 2000 ve 2001 yılları arasında yaşanan gıda kaynaklı salgın hastalıklar nedeniyle, kent çiftliklerine halk sağlığı konusunda eleştiriler yöneltilmiştir. Londra'daki kent çiftlikleri ile ilgili bir tek olumsuz rapor olmamasına rağmen, çiftlikler uzun bir süre halka kapanmıştır (FCFCG 2002). Bu tarihten itibaren toplumda kent çiftliklerine karşı yersiz bir şüphe uyanmıştır. Küçük baş hayvancılığın da yapıldığı çiftliklerde ise hayvan hakları örgütleri ve artan sigorta bedelleri nedeniyle bir çok sorun yaşanmaktadır. Bu nedenle, tüm kent tarımı uygulamalarında ve özellikle kent çiftliklerinde sağlık konusunda yüksek seviyede önem verilmeli ve yürütülecek kampanyalarla halkın güveni yeniden sağlanmalıdır. Toprak mülkiyetinin güvenliği Kent çiftliklerinin başlangıç maliyetlerinin 150.000 ₤ ve yıllık ortalama maliyetlerinin 50.000 ₤ olduğu, bu yüzden ulusal ve yerel yönetimlerden destek sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Yeni çiftlikler kurulmadan, var olanların ihtiyacı olan finansmanın sağlanması gerekmektedir. Çiftliklerin mülkiyet hakları, hükümet tarafından verilen hibeler çerçevesinde garanti altına alınmaya ihtiyaç duymaktadır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise yerel yönetimlerin uzun vadeli kira sözleşmelerini hayata geçirmesi gerekir. Böylelikle, halktan pek çok insan ve iş çevreleri destek ve yatırımlarını çiftliklerin hizmetine sunabilir. Kaynakların çeşitliliği Kent tarımı projelerinin ihtiyaç duyduğu kaynak desteği sadece parasal boyutta olmayabilir. Çeşitli ekipmanların sağlanması, hizmet ve uzmanlık alanlarında destek verilmesi de mümkündür. Özel firmalar oldukça önemli destek merkezleridir. Pek çoğu, toplum konusundaki hassasiyetlerini göstermek amacıyla çalışmalar yapar. Diğer yandan, bu firmalarda çalışan işçilerin de sıradan ailelere mensup, geçim sıkıntısının ne demek olduğunu bilen kimseler olduğu da ortadadır. Eğitim Kent tarımı sadece gıda üretimi ile ilgili bir kavram değildir. Kentlerdeki çevre, eğitim ve çeşitli rekreasyon çalışmalarına vereceği katkılar pek çok kimse için yeni gelir kaynakları anlamına gelebilir. Sahip olunan farklı amaçların yanında, çiftliklerin son dönemde özellikle eğitim çalışmalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Bununla birlikte, sektörün potansiyeli bilinenin çok daha REFERANSLAR - Crouch, D. 2000. Reinventing Allotments for the twenty-first Century: The United Kingdom Experience. Paper presented at the International Society for Horticultural Science 523: XXV International Horticultural Congress, Part 13: New and Specialized Crops and Products, Botanic Gardens and HumanHorticulture Relationship. Online: http://www.actahort.org/books/523/523_18.htm - Crouch, D and Ward, C. 1988. The Allotment: its Landscape and Culture. Faber and Faber, London. - Crouch, D, J Sempik and R Wiltshire. 2000. Growing in the community: a good practice guide for the management of allotments. Report for the Department of the Environment, Transport and Regions, The Greater London Authority, The Local Government association and the Shell Better Britain Campaign, London. Federation of City Farms and Community Gardens. 2002. Future Directions of City Farms in London. A Study Funded by the Mayor of London. Greater London Authority (www.london.gov.uk) and Federation of City Farms and Community Gardens, London. - Garnett, T. 1996. Harvesting the cities. Town and Country Planning 65 (October): 264-266. - Howe, J. 2001. Nourishing the city. Town and Country Planning. 29 - 31. - Howe, J and Wheeler, P. 1999. Urban Food Growing: The Experience of Two UK Cities. Sustainable Development 7: 13-24. - Iles, J. 2001. Social Participation and the Role of City Farms and Community Gardens. Urban Agriculture and Sustainable Cities Conference: Urban agriculture, landscape and the sustainable city. 29th June 2001, The University of North London. - Woodlands Farm Trust. 2001. Report of the Trustees and Financial Statement for the Year Ended 31 March 2001. London. Ocak 2006 ötesindedir. Örneğin okullarla ilgili olarak, düzenli dersler verilmesi veya özellikle yaz sezonunda yapılacak eğitim çalışmaları değerlendirilebilir. Toplumun motive edilmesi ve gönüllü çalışma Sürdürülebilir kalkınma, bireylerin sorumluluk almaları ve kapasitelerini sürekli olarak geliştirmeleri ile mümkün olabilir. Kent çiftlikleri, toplumsal yönü büyük olan projelerin hayata geçirildiği çok amaçlı alanlar olarak değerlendirilmelidir. Mülkiyetin önemi göz önünde bulundurularak, bireylerin tarımsal aktivitelerde bulunabilecekleri alanlara sahip olmaları sağlanmalıdır. Not: Londra'da bulunan ve yerel yönetime ait olan kent çiftlikleri şunlardır: Newham Kent Çiftliği, Hounslow Kent Çiftliği ve Waltham Ormanı içindeki Brookes Çiftliği. Kent Tarımı Seminerleri Sonuç Bildirisi 10-11-12 Ağustos tarihlerinde, UYD (Ulaşılabilir Yaşam Derneği) tarafından düzenlenen Yoksullukla Mücadelede Bir Alternatif “Kent tarımı” seminerleri esnasında yapılan görüşme ve toplantı sonucunda, biz aşağıda imzası bulunan kuruluşlar Kent Tarımı'nın ülkemizde ve özellikle büyük kentlerde geliştirilmesi için bu bildiriyi yayınlamayı uygun bulduk. Kent Tarımı, İstanbul ve Türkiye'nin diğer bir çok ilinde, geçmişten günümüze kentsel çevre tasarımı, gıda zincirinin ve sürdürülebilir kentsel kalkınmanın pek fark edilemeyen halkası olarak önemli bir yere sahip olmuştur. Gürpınar'da yürütülen Kent Tarımı Projesi, eksik kalan yanları ile birlikte, özellikle yoksullukla mücadele ve risk altındaki grupların gıda güvencesinin sağlanmasında önemli başarılar sağlamış ve bundan sonra geliştirilecek projeler için model olma özelliğini kazanmıştır. Aynı zamanda, proje alanı kent içinde yeşil ve güzel bir görüntü yaratarak, sürdürülebilir kent alanı da yaratmaktadır. Diğer yandan, projeye katılan kadınların sosyal ve ekonomik yaşam standartlarında görülen değişiklikler, cinsiyetler arasında eşitliğin sağlanması açısından önemli açılımlar sağlamaktadır. Biz aşağıda imzası olan kurumlar olarak; kentlerimizde gıda güvenliğini arttırmak, kent yoksulluğuna eğilmek, kentsel çevre ve sağlık yönetimini iyileştirmek ve daha katılımcı yönetişim biçimlerini olası kılmak ile kentsel bio-çeşitliliği korumak adına İstanbul ve diğer kentlerde uygulanan kentsel tarım deneyimlerini teşvik ederek kent yöntemlerini geliştirme iddiamızı yineliyoruz. Biz buradaki kuruluşlar, yılda en az bir kere, kent planlama ve toprak kullanımı, atık suyun ve organik katı atığın yeniden kullanımı, kent tarımına yönelik kredi ve pazarlama konularındaki metodolojiler, temel ilkeler ve mekanizma araçlarını geliştirme ve yayma konusunda kendimizi görevli kılıyoruz. Tüm kamu ve özel tarafların kent tarımının uygulanması, teşvik edilmesi ve her yönden desteklenmesi alanlarında yapılacak çalışmaları benimsemeleri için davet ediyoruz. Eylem Planı 1- Kent tarımını destekleyen ve içinde olmak isteyen tüm kurumlar ile bir ağ kurularak birlikte çalışma koşullarını yaratmak. 2- Uluslar arası alanda benzer çalışma yürüten kurumlar ile ilişki kurarak daha geniş ağlara dahil olmak ve dünya ölçeğinde gerçekleştirilen konu ilgili her türlü çalışma ve deneyime ulaşmanın koşullarını yaratmak 3- Tanıtım toplantıları, sunumlar vs ile belediyelerin ve şehir plancıları odalarının gündemine “imar planlarına kent tarımı kavramının da sokulması için çalışma başlatmak 4- Uygulama örneklerini yaşama geçirerek yoksullukla mücadele ve gıda güncesinin sağlanmasında etkili önlemler almak. Kalkınma alanında çalışan tüm resmi ve sivil kurumları, tarım ile ilgili çalışma yürüten araştırma enstitüleri ve üniversiteleri ve özellikle de tüm belediyeleri bu bildiriye sahip çıkmaya davet ediyoruz. Bu yayın Avrupa Birliği desteğiyle oluşturulmuştur. Bu yayında geçen görüşler hiçbir şekilde Avrupa Birliği görüşlerini yansıtmamaktadır. Proje Avrupa Birliği Komisyonu tarafından finansal olarak desteklenmekte ve Türkiye İş Kurumu tarafından yürütülmekte olan Aktif İş Gücü Programları kapsamında gerçekleştirilmektedir. Avrupa Birliği Tarafından finanse edilen ve İŞKUR tarafından yürütülen Aktif İstihdam Tedbirleri Programı kapsamındaki KENT TARIMI PROJESİ, Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD) tarafından, Gürpınar Belediyesi (İstanbul/ Büyük Çekmece) işbirliği ile hayata geçirilmektedir. Katkılarınız için 2500 kelimeyi geçmeyen, illüstrasyonları mümkünse dijital ortamda, referans ve giriş bölümü bulunan makalelerinizi bekliyoruz. Ayrıca göndereceğiniz tüm resim ve ilgili çalışma konferans ve yayınlarla alakalı bilgi gönderebilirsiniz. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz reklam ve ilanlarınız için; Sıraselviler Cad. Liva Sok. No:13/4 Beyoğlu / İstanbul, 0 212 243 99 80 no'lu telefon ve 0 212 243 98 25 no'lu faks numaraları ve ayrıca www.uyd.org.tr web sitesi aracılığı ile başvurabilirsiniz. Kent Tarımı Dergisi ÖZEL SAYI No.3, Ocak 2005 Kent Tarımı Dergisi; Kent Tarımı İçin Kaynak Merkezi (RUAF) ve ETC Hollanda tarafından yürütülen ve DGIS Hollanda ve IDRC Kanada tarafından finanse edilen program çerçevesinde basılmaktadır. Kent Tarımı Dergisi 4 ayda bir basılır. www.kenttarimi.org İngilizce olan yayına www.ruaf.com adresinden ulaşılabilir. Bu Sayıda Yer Alan Yazarlar - Çağdaş Kaya - Paul J. Kaldjian - Luc J. A. Mougeot - Henk de Zeeuw - Sabine Gündel - Cesar Jaramillo Avila - Rene van Veenhuizen - Takawira Mubvami - Robert M. Pederson - Alleen Robertson - Gordon Prain - Prof. Dr. Nükhet Hotar Başargan - Beacon Mbiba Sorumlu Editör René van Veenhuizen (Urban Agriculture Magazine) Editör Çağdaş KAYA Tasarım Jan Hiensch, Leusden Atilla Akın, Türkiye Baskı DataPrints®, İstanbul Adres Sıraselviler Cad. Liva Sok. No:13/4 Beyoğlu, İstanbul / Türkiye Tel: +90.212.2439980 Fax: +90.212.2439825 www.uyd.org.tr ([email protected]) www.ruaf.org ([email protected])