akrep ve yelkovan - Neslin Değişen Sesi

Transkript

akrep ve yelkovan - Neslin Değişen Sesi
j
NESLİN DEĞİŞEN SESİ
OKUL DERGİSİ
AKREP VE YELKOVAN
Zamanı öldürmekten söz ederiz; ama bizi öldüren
zamandır....
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici
Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben"
kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin
her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil
ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması
gereken Mustafa Kemal odur!
OKUL DERGİSİ
OKUMA KÜLTÜRÜ VE
YAYIN KULÜBÜ
ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN
HAZIRLANMIŞTIR
YAYIN KURULU:
Alya BİLENSER
Aydan ALPYILDIZ
Burak MİRZANLI
Derin ERBAŞ
Derin ÖZDEMİR
Ege TEKEBAŞ
Ela ALYANAK
Göksu BAKIR
İdil ÖZDEMİR
Lora YENİCE
Naz ŞAHİN
Nehir CANDAŞ
Oğuz Cemal ÜNSAL
Selin DEMİRYOL
Selin SADIKLAR
Simge ALİŞAN
Utku BUDAK
ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ
OKULLARI
Fırın Sokak No:20 Bomonti
İÇİNDEKİLER:
Zaman İçinde Olasılık...............................1
İnsan Gelişimi İcatlar ve Zaman..............2
Zaman ve Bilim..........................................3
Zamanın Hızı..............................................4
Zamanını Harcama....................................6
Zaman ve İnsan..........................................7
Zaman ve Anların Değeri..........................8
Doğada Zaman...........................................9
Hatıralarımız.............................................10
Bebeklikten Yaşlılığa................................12
Küçük Köşe:
İcatlar.................................................14
Oyunlar..............................................15
Hayvanlar..........................................16
İskelet.................................................16
Geri Dönüşüm...................................17
Fransa'dan İlginçlikler.....................18
ZAMAN İÇİNDE OLASILIK
Zaman, bütün yaşanmışlıkları ve
yaşanacakları kapsayan sonsuz bir boşluktur.
Zaman kişisel değildir, evrensel ve her
saniye uzamakta olan sonsuz bir yol gibidir.
O yolda ilerlerken karşımıza neler çıkacağını
veya geçmişi yeniden yaşayıp yaşayacağımızı
bilemeyiz.
Zaman olasılıklarla bir bütündür. Hatta
zaman olmasaydı olasılık kavramı çıkamaz ve
bir bütünlük oluşmazdı. Şimdiki zamanı,
olasılığı ve geçmişi birleştirirsek birçok
düşünce ve görüş oluşturabiliriz. Örneğin
geçmişte olanlar olmasaydı şimdiki zamanda
nasıl bir konumda olabilirdik ?
Zaman, tarih, kültür gibi çoğu özgür
düşünce taşıyan konuları da kapsar. Tarihi
ele alırsak : Taş Devri'nde eğer ilk insanlar
tekerleği bularak veya duvarlara resim çizip
iletişim kurarak gelişme kaydetmeseydi
belki de biz şu anda bambaşka bir yaşam
sürecektik, belki daha tekerleği bulamamış,
etrafımızdakilerle iletişim kuramayacak,
hatta konuşamayactık. Ya da Fransız İhtilali
gibi tarihî önem taşıyan olaylar olmasaydı
belki Osmanlı Devleti yıkılmayacaktı...
İşte zaman bir zincir gibi genişlemeye
devam
ederken
bu
zincirinlerin
başlangıcındaki
değişimler
sonucu
birbirleriyle etkileşim yaşar ve zincirin sonu
da
değişir.
Geçmişteki
yaşanmışlıklar
geleceği etkilediği gibi bu değişimin
geçmişini de etkiler. İnsanılığın zaman
içindeki yolculuğu böyledir. Ancak bu
yolculukta her zaman milyonlarca, kişiden
kişiye değişen olasılıklar vardır.
Bir trene binip sonsuz bir yolculuğa çıkmak
gibidir zaman. Zamanı biz oluşturamayız ve
değiştiremeyiz. Ancak olup bittikten sonra
olasılık ve düşünceler ile zaman kavramını
karanlıkta yolculuk yaparken aydınlığa açılan
bir kapı yaratabiliriz.
Lora Yenice
1
İNSAN GELİŞİMİ, İCATLAR VE ZAMAN
İnsanlık sürekli olarak gelişir ve yeni düşünceler ortaya atar. İnsanı sorgulamak,
keşfetmek ve değiştirmek diğer canlılardan ayırır. Bunları yapabilmesi için insanın hem
düşünmesi, hem de denemesi gerekir. Ama hiç kimse durduk yere yeni bir şeyler
bulmaz, bir şey geliştirmez. İcatlar ihtiyaçtan veya meraktan doğar. Merak eden veya
ihtiyaç duyan kişi düşünür, yeni bir şey ortaya atmaya uğraşır.
Zamanın icatlar ve insan gelişimi
üzerinde çok etkisi vardır. Bir
düşünceyi ilerletmek ve tamamlamak
için zamana ihtiyaç vardır. Panik ve
baskı ile yapılan işlerin çoğu başarısız
olur, baskı altındaki kişi hüsrana uğrar.
Ancak bazen baskı ve stres bazı
insanlara yapılması gerekeni daha iyi
yaptırabilir. Tabii bu insanların çoğu
baskı altında olmadan bir iş için çaba
göstermezler, zorunda kaldıklarında
yaparlar. Düzgün, yaratıcı ve başarılı
bir icat, sistem, yenilik için yeterli
zaman ve bu zamanı iyi kullanabilecek
pratik biri veya bir grup olması
gereklidir.
Tıpkı icatlar ve teknoloji gibi toplumun, sosyal hayatın ve politik rejimlerin de
gelişmesi gerekir. Üstünde düşünmeden, verilecek karardan etkilenecek herkesin
bakış açısından bakılmadan ve zaman harcanmadan toplumsal kararlar vermek,
sistemi değiştirmek toplumu kaosa sürükler. Çünkü bu karardan veya sistem
değişikliğinden olumsuz etkilenecek biri veya birileri mutlaka çıkar. Ancak maalesef
ortaya çıktığında insanları ölüme ve sefalete sürükleyen rejimler ve oluşumlar maddi
ve manevi çıkarlar uğruna başlar, diktatör hâline gelen yöneticinin (bazen bu birden
fazla kişi olabilir) para ve güçle başı döner ve afalladığı anda zaten bu sürecin
farkında olan dış güçler ülkeyi al aşağı eder. Ülkeyi batırmaya başlayan ve halkın
birbirine düşmesine neden olan diktatörü millî sınırları, egemenliği ve barışı
koruyarak ortadan kaldırmak için yönetimin el değiştirmesi gerekir. Yani bazen,
özellikle güvenlik ve milliyet sözkonusu ise verilecek karardan emin olmak ve düzgün
iş yapmak adına zaman konusunda yavaş ve ağırbaşlı olmak yanlıştır. Vatan ve milliyet
neredeyse her zaman çoğu konuda birer istisnadır.
Peki acaba şu ana kadar insanlık tarihinde gerçekleştirilmiş, başarılı veya başarısız
icatlar birer tesadüf müdür ? Belki bir problemin çözümü, belki başka bir sorunun cevabı
aranırken bulunmuş başka bir cevap, belki de ağaçların ve otların arasında oturan 'mucidin'
aklına gelen şanslı fikirlerdir.
İdil ÖZDEMİR
2
ZAMAN VE BİLİM
Zaman ve bilim : Günümüzün en çok bahsedilen ve üzerinde çalışmalar gösterilen
konuların başıdır. İnsanlığın gelişimiyle birlikte ilerleyen ve herkesin hayatını kolaylaştıran
bilimin ve teknolojinin ilerleyişidir. Günden güne gelişmekte olup, yeni icatların ortaya
konulmasıyla elimizdeki imkânların artmasını sağlayan bilimin ve teknolojinin hayatımızdaki
önemi vazgeçilmezdir.
Zaman, yaraların ilacı ve insanlığın değişimidir.
Zaman ilerledikçe bilim ve teknoloji de gelişir.
Bilimin gelişimi, insanlığın kusurlarını azaltır ve
bilgi birikimini artırır. Günümüzde geçmişte
tedavi edilemeyip, insanların ölümüne sebep olan
pek çok hastalık ilaçlarla ve operasyonlarla
tedavi edilebilmektedir. Veba buna örnek
olabilir. Orta Çağ'da 15. yüzyıla doğru veba
büyük bir sorun olmuş ve 1950'lerde
antibiyotiğin bulunmasıyla bu hastalık da büyük
bir sorun olmaktan çıkmıştır. Yeni keşifler
gerçekleşmiş, Orta Çağ sonlarından itibaren
insanların bilime ve sanata ilgisi artmış ve
dolayısıyla da gelişim hızlanmıştır. Pusula, kağıt,
matbaa yaygınlaşan bilim icatlarına örnektir.
Pusula sayesinde yeni yerler keşfedilmiştir ve
coğrafya bilgisi artmıştır. Kâğıt ve matbaanın
yaygınlaşması ise düşüncelerin yayılmasını
sağlayarak bilimi geliştirmiştir. İnsanlar
bilinçlenmiş, dönemdeki haksızlıklara ve
eksikliklere kafa tutmuştur. Bu sayede
özgürlük elde edilmiş ve bilimin önündeki büyük engeller kalkmıştır. Sanat da bilimle beraber
gelişmiş ve sanata olan ilgi de artmıştır. Tıbbın, bilimin ve edebiyatın ilerleyişiyle beraber
teknoloji de gelişmiştir. Cep telefonları, bilgisayarlar, televizyonlar hayatımızda önemli yer
tutan araçlardandır. Bu haberleşme araçları sayesinde bilimin yayılması sağlanmıştır ve gelişimi
hızlanmışıtır. Günden güne icatlar artmış ve hayat kolaylaşmıştır. Zaman içinde bilimin gelişimi
eğitimi, ulaşımı, haberleşmeyi ve keşifleri artırarak insanlığın ilerleyişindeki en önemli etken
olmuştur. Bilimin önemini Ataürk dahil pek çok düşünür ve dünya büyüğü belirtmiştir. Bu
insanlar onun gelişmesi için büyük çabalar harcamış ve yaşamlarının çoğunu ona adamışlardır.
Einstein, Tesla gibi pek çok bilim adamı hayatlarını çalışmalarla geçirmiş ve gününmüzde bilimin
gelişimindeki en büyük adımları atmışlardır. Günümüzde bilimin bulunduğu yeri onlara
borçluyuz.
Teknolojiden bahsedersek, hayatımızı kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Günümüzde bilimin
gelişimiyle ilişkili olan ve hayatımızı büyük ölçüde etkileyen alanlardandır. Telefonlar, tabletler,
televizyonlar, bilgisayarlar günden güne küçülmüş ve karmaşıklaşmıştır. Bunlar sayesinde
haberleşme hızlanmış, fikirler kolay yayılmış, fikir hayatı gelişmiş ve dünyada ve ülkemizde
olanlardan haberdar olmamız sağlanmıştır. Teknoloji ve bilimle beraber insan zekâsı da
değişmiştir. İnsanların kafaları farklı çalışmaya başlamış, olaylara görüş açıları, keşfetme
arzuları ve merakları artmıştır. Hepimiz, bilimi ilerletmeye çalışmalıyız, onu geliştirmeye,
genişletmeye ve gelecek kuşaklara aktarmaya gayret etmeliyiz. Unutmayın, hayatta en hakiki
mürşit ilimdir, fendir.
Burak Mirzanlı
3
Zaman
yıllar
geçtikçe
değişir.
Hızlanır.İnsanların kendisine verdiği değerler
azalır veya artar. Zamanın değer kazanması
veya
kaybetmesi
hızlanmasıyla
değişebilir.
Zamanın
hızlanması,
teknolojiye,
insanların
gittikçe bilgilenmesine ,bilimin gelişmesine,toplum
yaşamının değişmesi gibi birçok nedene bağlıdır.
İnsanların
uğraş
göstermemesine, söylenen
sözlerin değer kaybetmesine aynı zamanda
hayatımızın kolaylaşmasına, risksiz olmasına yol
açar.
Habeleşme ya da iletişim kaynakları gün geçtikçe değişir,ilerler. Örneğin çağlar
önce insanlar ilk olarak ateşle haberleşiyorlardı. Dumanla haberleşmek çok ilkel bir
yöntemdi. Uğraş gerektiriyordu.Dumanla söylenenler,anlatılanlar önemlidir ve değeri
çoktur.Dumandan başka eski çağlardan haberleşme yöntemlerine örnek olarak telgrafı
verebiliriz. Telgrafla haber göndermek de zordur.
Daha
sonra
insanlar
mektupla
haberleşmeye başlar. Mektup, telgraf ve
dumana
göre
daha
kısa
sürede
haberleşmeyi
sağlar.
Teknolojinin
gelişmesiyle
haberleşme
hızlanır
ve
telefon icat edilir. Böylece daha kolay bir
şekilde iletişim kurarırız. Daha sonra
email aracılığıyla saniyeler içinde işimizi
halledecek duruma geliriz. Yani geçmişten
bugüne kadar zamanın giderek hızlandığını
görürüz.
Zamanın hızlanmasına başka bir örnek
de sağlık alanında örnek verebiliz. Gün
geçtikçe gelişen teknolojiyle sağlık alanı
değişmekte
ve
tedavi
süreleri
azalmaktadır. Eskiden sağlık koşullarına
bağlı olarak insanların yaşam süreleri çok
kısayken, şimdi yaşam süreleri giderek
fazlalaşyor. Tabii bu bizim zamanı
algılayış şeklimize bağlı. Değişen zaman
mıdır yoksa zamanı algılayan insan mı?
4
Simge ALİŞAN
Bir şeyin değeri kaybedilince anlaşılır derler ya, gerçekten doğrudur. Fakat dikkat
ettiyseniz bunu hep belli bir yaşa gelmiş kişiler söyler. Bunun nedeni hiç düşündünüz mü?
Çünkü onlar zamnın değerini kaybettikleri için daha çok anlarlar.
Zamanın değerini ancak yaşlılar bilir
çünkü onlar yaşayıp yanlışlarından ders
çıkarmışlardır. Gençlerin önünde her zaman
ders alacakları bir gelecek vardır. Fakat bu
hayatı öğrenip, derin yara izlerine sahip olanlar
öğüt verenlerdir. Kimse bu öğütleri dinlemez ve
saçma olduğunu düşünür. Ancak bu taşlı
yollardan geçerken ayakları öyle bir takılır ki
tek bir yarayla kurtulamazlar. O zaman anlarlar
öğütlerin değerini.
Denizleri seviyorsan, ne kadar fırtına
çıkarsa çıksın dalgalarına katlanacaksın. Uçmayı
seviyorsan, düştüğünde yılmayıp her seferinde
kanatlarını açıp başarana kadar deneyeceksin.
"Hayat risk almaktır" sözüne kim inanır ki ? İnandığını söylese de bu söze uymayan
öyle kişiler var ki... Hayatı sanki yarın yokmuş gibi yaşamalıyız. Ancak böyle hayatın gerçek
değerini ve ne olduğunu anlarız. Hayat, yaşayamayanlar için hapishane gibidir; ölmek istersin
ama izin vermezler. Kurtulmak istersin ama kıyamazsın ve bütün hayatı eziyetlerle
geçirirsin. Aç ve susuz kalırısın, ezilirsin, hayatı
yaşamak için bir tek bile nedenin kalmaz. Sonunda
tam hayatı yaşamaya karar verirsin ama bir
bakarsın ki iş işten geçmiş, yaşın ilerlemiş,
birilerine bağlı olarak yaşamaya başlamış, hayatı
boş işlere harcamışsın...
Hayat hiçbir zaman karşılıksız değildir.
Her şeyin karşılığını ne kadar emek harcadıysak o
kadar alırız. Hayatın bizim yüzümüze gülmesini
beklemek saçmalıktır. Çünkü her zaman şanslı
olan sen olmayacaksın. Hayata sen ne kadar
verdiysen o da sana o kadar verir. Biz hayata ne
adıyorsak ve neleri riske atıyorsak o kadar
karşılığını alırız.
Hayat uçağın son kalan biletidir ; eğer onu kaçırırsan arkasından el sallayıp şansına
küsmek dışında yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu yüzden bize şans verildiğinde sonunda
neler olabileceğini düşünmeden risk almalı ve hayatı doya doya yaşamalıyız.
Naz ŞAHİN
6
ZAMAN VE İNSAN
''Zaman her şeyin ilacıdır.'' derler ya, gerçekten öyledir. Zamanın iyileştirici yönü asla
göz ardı edilemez çünkü zaman, her eve girmesi gereken güneş, hastalanıldığında gidilen
doktor gibidir. Biraz uzun sürse de, iyileştirir.
Her insanın hayatında bir dibe çöküş ve ardından onu takip eden bir yükselme vardır. Bu
yükselme anlık bir şey değildir, tamamlanması zaman gerektirir. O dibe çöküş anından
yükselmeye kadarki zaman çok zor geçer, hatta bazen hiç geçmeyecek gibi gelir ama elbet
geçer. Bu bir annenin evladını askere yollaması ve o gelene kadar zamamnın çok yavaş işlemesi
gibidir. Ama o anne yılmadan oğlunu bekler ve bu zor bekleyişten sonra oğlu gelince anne o
dipten kurtulur ve zirveye gelir. İşte her insanın hayattaki amacı o zirvede kalabilmekir.
Bunun tek yolu beklemektir ama kimsenin sabrı buna yetmez. Çünkü o uzun süren bekleyiş
bazen gerçekten çok uzun sürer.
İnsanın sabrıdır aslında her şeyi iyileştiren. Özünde zamandır ama o zamanı bekleyen
sabır çok kıymetlidir. Bu sabır herkeste de bulunamaz, çünkü sahip olunması çok zor bir
şeydir. Bu sabra sahip olan kişiler daha çabuk iyileşirler çünkü onlar için zaman her zamanki
gibi akıp gider. Düşünceleri unutmak için bekleyebilirler, geri dönüş için bekleyebilirler, onlar
bekleyebilirler...
Bazen unutmak gerekir, bazense hatırlamak ; bazen beklemek gerekir, bazen de gitmesi
için sabretmek. Bunların hepsi zamanla olacak şeylerdir. Göz açıp kapayıncaya kadar her şeyi
yoluna sokan bir sihirli değnek olmadıkça, ne yazık ki belki saatler belki de senelerce
beklemek gerekir. Ama hiçbir bekleyiş sonsuza kadar sürmez. Elbet bir gün özleyen sevgililer
kavuşur, acısı çekilen hastalıklar son bulur, unutulması gerekenler unutulur...
Selin SADIKLAR
7
Pek çok insan anılarına çok önem verir. Kimisi ise anılarsız yaşayamayacağını ifade eder.
Anılar çok mu gerekli diye bana sorsalar bence anılar çok gereklidir. Çünkü anılar insanın
kişiliğine biçim verir. Örneğin, sokakta yol ortasında pürüssüz büyük bir taşa birisi tekme
atar, taş yuvarlanır, bir yere çarpar. Kenarları parçalanır daha sonra ise geçen başka bir kişi
de cama atar. Taş camdan sekip yola fırlar üzerinden bir araba geçer. Taş üzerinden geçen
arabanın lastiğini patlatır. İşte küçük bir taş gibi insanların kişiliği de şekillenir. Çünkü bu taş
artık küçülmüş değişik bir prizmaya dönüşmüştür. Zaman ise anıların şekillenmesini sağlar.
Örneğimizde bulunan bu taş da zaman içinde küçülmüstür.
Zaten anılarımızı
belirleyen şey zaman içinde yaptığımız davranıslardır.
Bana kalırsa hayatımızı olabildiğince güzel anılarla doldurmalıyız çünkü bu
bizim tek şansımız,
bize ikinci bir şans
verilmeyecek. Öldükten sonra bu anılarımızla hatırlanacağız o yüzden hayatımızı en güzel anılarla yaşayalım.
Nefeslerimiz sınırlı, zamanımız sınırlı. Hayatın manasını ve gayesini anlamayan zamanını
değerlendirmeyen ömrünü boşa harcamış olur. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte boşa kalan
zamanlarımız artmıştır. Bu arta kalan zaman ise insanlarda zamanı kontrol etrme isteği
oluşturmuştur. Hepimiz bildiğimizi zannettiğimiz; aslında hiçbirimizin yeterince bilmediğiz
zamanın değerlendirilmesi konusu, zamanı iyi kullanmasını bilmekle neleri başarabileceğimizi
de göstermiştir.Bütün büyük başarıların altında bir anlık zamanı iyi değerlendirme çabası
yatar. Cünkü zamanı boşa harcadığımız anlar bize geri dönmemektedir. Zaman ele geçen ilahi
bir fırsattır. Her şeyin telafisi vardır fakat bu ölümü hayatımızda yaptıklarımızın telafisi
yoktur aynı zamanı ikinci kere yaşamak mümkün değildir.
İnsanlar doğar büyür ve ölür. İşte bu dünyadaki zamanımız bundan ibaret. Bu zaman dilimi
içinde şanslıyız ki nasıl yontulacağımızı nasıl biçim alacağımızı kendimiz karar verebiliriz. İşte
bunu iyiye de, kötüye de kullanabilirler. Örneğin biri eğer suç işlerse kendine kötü anılar
yüklemiş olur. Yaşamı boyunca cezasını çeker. Çünkü o adama suçlu derler, onu hapse atarlar.
adam cezasısnı çektikten sonra bile herkes ona suçlu muamelesi yapar. Yani hayatınızda
yaptığınız en ufak hata sizi hayatınız boyunca etkiler...
AYFER GÖKSU BAKIR
8
Günümüze kadar dünyada bir çok değişim
olmuştur. İnsanlar yeni şeyler keşfetmiş, bazı
canlı türleri yok olmuş ve yenileri meydana
gelmiştir. Geçmişte var olan olaylar günümüzde
incelenmektedir. Bilim insanları, geçmişteki
olaylardan yararlanarak bir çok araştırmalar
yapmaktadılar. Bu olayları araştırmak için bir
çok meslek bulunur. Filozoflar ve tarihçiler bu
meslekler içerisindedir. Hayatımızda bizden
önce de bir çok insan bulunuyordu. Bundan
sonra da var olacak, yeni nesiller ve icatlar
günümüzden çok daha farklı olacak. Geçmişten
günümüze
ulaşan
ve
bilim
insanlarının
çalışmalarıyla gelişen bir çok olay, bilim ve
teknoloji gibi alanlarda olmaktadır.
Eski teknolojiyle günümüzdeki teknoloji
gözle görülür bir şekilde farklıdır. Her geçen
gün bir çok insan teknolojinin ağına düşmekte ve
sosyal hayattan uzaklaşmaktadır. Ama teknoloji
sayesinde bir çok önemli tarih eserlerinin
geçmişi araştırılabilmektedir. Her şey zaman
içinde değişecek ve daha çok yenilenmeler
olacaktır. Bunları araştırarak ve yaşayarak
görmemiz gerekmektedir. Herkes icat ettiği
şeylerin dünyayı nasıl değiştirdiğini bilemez.
İcat edilen bir aletin her gün daha da geliştiğini
gözlemliyoruz. Eskiden kentler, köyler teknoloji
diye bir şey tanımıyordu. Herkes ağaçlık
alanlarda huzur buluyordu. Şimdi hiç huzur
kalmadı. Herkes işlerine gömülmüş durumda ve
kimse dışardaki hayatı bilmiyor. Çoğu insan
kendisini gerçek hayattan soyutlayarak işine
yoğunlaşıyor. Çocuklar doğal ortamda değil de
teknolojiyle başbaşa kalıyorlar. Küçüklerin
eskiden olduğu gibi doğal ortamda, onların hayal
güçlerini güçlendirecek şeklinde yetişmeleri
gerekir.
9
Doğadaki her şey bir düzene göre
yaratılmıştır.
İnsanlar
gelişen
bu
teknolojiyle fabrikalar, binalar kurarak
üretime başlamışlardır. Bu üretim bizim
doğamızı kirletmekte ve dünyamızı çöküşe
doğru büyük bir hızla götürmektedir.
Dünyadaki düzene uyum sağlayarak
yaşamalıyız. Gençlerin yeni yarışmalarda
kurguladıkları projeler, dünyamızın daha
temiz olmasındaki adımlardan biridir.
Çevre için yapılan projeleri dikkate almalı
ve bunların üstünde daha kapsamlı
araştırmalar yapmalıyız.
Selin DEMİRYOL
Hayat boyunca öğrenilen şeyler sınırlıdır. Doğarız, yaşarız ve ölürüz. Yeni bilgiler ediniriz.
Hayata bağlı olarak birçok hatıraya sahip oluruz. Bu hatıralar kimi zaman kâbus, kimi zaman
büyük bir mutluluk, kimi zaman yapılan iyilikler veya yanlışlar gibi bir çok şey olabilir. Yeter ki
yaşamımızdan bir parça olsun.
Bilim ve teknik dünyasında bunca gelişmelere
rağmen, beynin hatıraları nasıl depoladığına ve
zamanı gelince bunları beyinden nasıl alabildiğimize
ilişkin bilimsel bir açıklama hâlâ yapılamamıştır.
Gene de değişik şeyleri hatırlama işinin düzeni ve
hatırlama işlemine yardımcı yöntemler konusunda
bazı şeyler biliyoruz.
Hafıza, bir insanın yaşadığı, ya da çeşitli
yollardan öğrendiği şeyleri akılda tutabilme aracıdır.
Bir insanın yaşadığı; işitme, okuma, görme yollarıyla
öğrendiği her şey, o kimsenin beyninde bir “iz”
halinde
kayda
geçer.
Benzeri
bir
şeyle
güçlendirilmediği, yenilenmediği, tekrarlanmadığı
süre, o kayıt zamanla silinip gider.
Hatıralar yaşantımızı bir şekilde etkiler. Bir olay
olur, her gün o olayı anımsarsak, artık o olay hatıraya
dönüşerek beynimizde yer eder. Genellikle, yani
çoğunlukla kötü hatıralarımız vardır. Bunun nedeni ise her
gün kötü hatıraların o korkusu, acısı, veya izi ile uyanır,
uyuruz. Bunu unutmamız daha zordur. Korku gibi, acı gibi,
hüzün gibi olaylar olsa da mutluluk verici, iyi, güzel olaylar
da olabilir. Yeter ki günlük hayattan uzak olsun. Yani
günlük hayatta yaşadığımız genel hayattan uzak olsun.
Bunun nedeni ise günlük hayatta yaptığımız genel bir
çizelge vardır. Bu çizelgenin dışında olan bazı değişik
olaylar az olduğu için rahatlıkla aklımızda kalır.
Beynimiz hafıza merkezimizdir.
Beynimizde bulunan hippokampus yön
bilgimizi sağlar. Eve giderken hangi
yoldan
gideceğimizi
bilebilmemiz
hippokampusun işidir. Hatıra ise serebral
korteksin işidir. Hatıralar kişiye hastır ve
serebal korteks tüm iyi ve kötü
anlarımızdan seçerek depolar. Aslında
seçmek bizim elimizde. Eğer o ânı çok
tekrarlar, hep hatırlarsak bu aklımızda
kalır. Beynimiz o olayı hafızada tam
olarak tuttuktan sonra artık 40 yıl bile
geçse unutmayabilir.
10
Beyin geliştirilebilir. Hafıza da geliştirilebilir.
Bunun için her gün beyin egzersizi yapılmalıdır. Beyin
gelişmeye açıktır. Bu egzersizlere düşünmek girer.
Çok düşünen sonucuna ulaşır. Çok düşünenin beyni
güçlü olur. Beyni ne kadar geliştirirsek hatıra o kadar
fazla depolanabilir. Beyni geliştirmek depolama
kapasitesini geliştirir. Beyin geliştirilmeye açık bir
kompozisyon gibidir. Onu geliştirmek, büyütmek,
kapasiteyi arttırıp daha çok yazmak bizim elimizdedir.
Biz ne kadar geliştirirsek hatıra depolama kapasitesi
o kadar artar.
Hatıralar insanı güçlü kılar. Bunun
sebebi biri size hatıralarınızı, çocukluğunuzu
sorduğunda anılarınızdan yola çıkarak biröok
şey anlatırsınız,
insanlar dinlemek ister.
Hafıza hatırayı canlı tutmaya yarayan depodur.
Hafızaya hatıralar, öğrenilenler, içgüdüler gibi
bilinen her şey girer. Hatıra bunlardan biridir
sadece.
Bilen insanın hatıra kapasitesi bir o
kadar geniş olur. Bilgi insanın hatırasını
genişletir. Hatıralarla yaşamak istiyorsak bilgi
kapasitemizi geliştirmemiz gerekir.
Hatıralar
beynimizi
zenginleştirir.
Beynimizde yeni kapılar açar. Yeni dünyalara
yolculuk ederiz. Daha çok hatıra daha çok
bilgi demek daha yeni kapılar demek. Yeni
kapılar yeni dünyalar demek.
İnsanı insan yapan hatıralarıdır. Eğer hatıramız olmasaydı birine daha önce yaşadığımız
bir mutluluğu anlatamazdık. Kimse ile üzüntümüzü paylaşamazdık. Geçmiş olduğu gibi kalırdı.
Yaşanan mutluluklar sadece bir anlık olurdu. Hiçbir şeyin anlamı kalmazdı. Uygarlık olmazdı.
Çünkü her şeyi unuturduk, bu öğrenmemizi imkânsız hâle getirirdi. Hatıranın, hafızanın
değerini bilmeliyiz. Çünkü medeniyet varsa hafıza sayesinde var.
EGE TEKEBAŞ
11
İnsan hayatı doğumla başlar. Annemizin karnında
geçirdiğimiz dokuz ayın ardından dünyaya merhaba deriz.
Daha ilk doğduğumuz zamanda biz, küçük elleri ve ayakları
olan savunmasız bir bebekten ibaretizdir. Bebekler ilk
doğdukları andan itibaren konuşamazlar. İstediklerini
ağlayarak gösterirler. Teknik olarak konuşmak gerekirse
bebekler ilgi çekmek istedikleri için de ağlarlar. Ama
konuşamadıkları için doğruyu söyleyemezler. Bilimsel bir
araştırma sonucu 2-3 yaş arasındaki çocuklar ''doğruluk'' ve
''yanlışlık''
kavramlarını
bilmedikleri
için
yalan
söyleyemezler. Bunun yerine bilmeden dürüst davranırlar.
Günler geçtikçe bebekler konuşmaya ve yürümeye başlar.
İdeal çocuk veya mükemmel çocuk, anne-babanın her
dediğine uyum gösteren çocuk demek değildir. Çocuklar
bazı dönemlerde gelişimsel özelliklerinden dolayı, annebabalarının isteklerine karşı çıkabilir, kendi istekleri
doğrultusunda davranmak konusunda inatçı olabilirler. Bu
dönemlerin ilki yaklaşık 18-30 ay arasındaki dönemdir. Bu
dönem, bazı uzmanlar tarafından “2 yaş sendromu” olarak
adlandırılır.
Bir yaşından sonra bebek bazı alanlarda
hızla gelişir ve bazı şeyleri anneye ihtiyaç
duymadan kendi başına yapmaya başlar.
Buna en güzel örnek yürümeye başladığı
andan itibaren gözlenebilir. Bebek bağımsız
olarak yürümeye başladığında, annenin onun
elinden tutmasına ve onu yönlendirmesine
giderek daha az ihtiyaç duyar. Böylece
kısacık yaşamında ilk kez, kendi istediği
yönde yürümek ister ve annenin onu
sınırlandırmasına itiraz etmeye başlar. Bu
dönem; gelişimin çok hızlı olduğu, hem anne
hem de bebek açısından çok heyecanlı bir
dönemdir. Bebek artık annenin isteklerine
“HAYIR” demeye başlar ve kendi seçimini
kendi yapma konusunda inat eder.
Üç yaş, ben merkezcilik ve inatçılık özelliklerinin görüldüğü zorlu bir dönemdir. Üç yaşındaki
çocukların en sevdikleri kelimelerin "hayır", "ben", "ben yapacağım" olduğu görülebilir.
İnatçı ve kararlı tutumları, isteklerine "hayır'' dendiğinde geçirilen öfke nöbetleri ve ağlama
krizleri hep bu dönemin karakteristik özellikleridir. Genelde 2-3-5 yaş civarındaki tüm
çocuklarda bu davranışların zaman zaman gözlenmesi çok doğaldır. Yine bu yaş grubundaki
çocuklar, okula başlayarak bireyolma yolunda çok ciddi bir adım atmış olurlar.Artık onlarında
kendilerine ait bir dünyaları vardır. Paralel olarak gittikçe daha çok sosyalleşir, zihinsel
olarak gelişir ve kelime hazineleri hızla gelişim gösterir.
12
Dört yaşına gelen çocuklar "kooperatif oyun"
denilen döneme girerler, yani birlikte oynayıp,
oyun
kurup,
yaşadıklarını
oyunlarına
yansıtabilirler. Üç yaşa kıyasla daha sakin ve
uyumlu bir döneme girerler. Bu yaş grubunun
en önemli özelliği meraktır. "Ne, nedir, niye?"
tarzındaki soruları ardı arkasına sorabilirler.
Detaycı ve araştırmacıdırlar. Üç yaşa oranla son
derece gelişmiş kelime hazineleri vardır. Hayal
güçleri çok iyi çalışır ve bunu oyunlarında çok
güzel kullanırlar. Bu dönemde yaşanabilecek en
karakteristik sorun gece uyanmaları ve gece
korkularıdır. Yaratıcılık gerektiren her türlü
aktiviteden (ritim çalışmaları, drama, resim vb.)
çok hoşlanırlar.
Beş yaşındaki çocuk, yeteneklerinden en iyi biçimde yararlanmak ister; hak ettiği
sorumluluk ve ödüllere biraz olsun sahip olmaktan hoşlanır. Beş yaş çocuğu, yaşadığı kültür
çevresine uyum göstermeyi, başarılı bir kontrolle gerçekleştiren çocuktur. Bu özellikleriyle
beş yaş çocuğu, yüksek derecede toplumsallaşmış bir birey görünümündedir. Altı yaşındaki
çocuklar tembel ve kararsızdır. Bir şeyi seçmekte zorlanırlar. Kimi şeylere olumlu, kimi
şeylere ise olumsuz yaklaşırlar. Altı yaşındaki çocukların karakteristik özellikleri farklı,
sürekli değişim gösteren, zengin ve çeşitli özelliklerdir. Bu yaş grubu, birinci sınıfa daha
yeni başladıkları için ''ders'' ve ''ödev'' kavramlarıyla tanışırlar. Bu da onların az da olsa
''tembel yüzü'' nü ortaya çıkarır. Yedi yaşındaki çocuklar, genelde çok hiperaktiftirler.
Çocuklar, bazen bu enerjiyi yapıcı şeyler için, bazen de olumsuz ve zararlı şeyler için
kullanır. Bu da onların okuldaki gelişimini olumsuz etkiliyebilir. 8-9 yaşlarındaki çocuklar
güvene dayanan, açık dürüst, sıcak ve sevgi dolu bir ilişki isterler. Büyüklerinden bu ilişkileri
bulamadıkları takdirde davranış bozukları oluşur. Genelde bu yaştaki çocuklar güvenlerini ve
egolarını arttıracak sözler duymak isterler. Bu yaş döneminde çocuklar öğretmeninin ,
coşkulu, tutarlı, çok neşeli, her sorunun cevabını bilen bireyler olarak isterler.
10-11 yaş çocuklarının beyin ve sinir
sistemi
gelişimi
nerdeyse
tamamlamıştır. Bu yaş grubundaki
çocuklar yetişkinler kadar olmasa da
olgunluk kazanmıştır. Ancak bazı
çocuklar vardır ki, o çocuklar annebabaları yerine doğduklarından beri
birlikte oldukları arkadaşlarını örnek
alırlar. Bu da onların olgunluk
kazanamazlar. Hatta bunun aksine
olgun olmaktansa daha çok bebek gibi
davranırlar. Örnek aldıkları arkadaşları
ise
basit
tabiriyle
''konserve
arkadaşları'' dır. Genelde bu tip
çocuklar baze kavgacı ve geçimsiz
olabilirler.
İnsanda 12-18 yaş arası, ergenlik dönemidir. Bu dönemde, çocuğun yeni zevkleri oluşmaya
başlar. Ve açık ara bu değişikliklerin en göze batanı, çocuğun fiziksel gelişimine önem
vermesidir. İnsan on altı yaşına geldiğinde ''aşk hayatı'' başlar. İnsan yetişkinliğine
girdiğinde olgunluk seviyesi artar. O dönemden itibaren insanın ''iş hayatı'' başlar. Altmış
yaşlarına girdiğinde insanın ''yaşlılık dönemi'' başlar. Genelde Türk olan yaşlılar, yatmayı ve
ölümü beklemeyi tercih ederler. Ama diğer ülkelerden insanlar, hayatı dolu dolu yaşamak
ister. En sonunda insan hayatı bir noktada durur ve sona erer.
Derleyen : Oğuz Cemal Ünsal
13
İcatlarımız olmasaydı neler olurdu hiç düşündünüz
mü ? Elbette hayat biraz daha zor olurdu. Mesela önemli
bir olay olduğunda telefonların daha yavaş çalışacağı veya
hiç telefon olmayacağı için yakınlarımızla haberleşemezdik.
Mesela
telgraf
icat
edilmeseydi
teknoloji
ilerlemezdi ve telefonlar icat edilemezdi. Eminim
gelecekte daha yeni ve ilginç icatlar çıkabilir. Mesela
kumandasız televizyonlar vardır. Bu televizyonlar elimizi
hareket ettirdiğimiz zaman sesi açılır, televizyon açıksa
kapanır, kapalıysa açılır ve kanal değişir. Eskiden atlı
arabalar olduğu için yolculuklar 3 – 5 gün sürerdi. Şimdiki
zamanda benzinli araçlar çıktığı için insanlar gidecekleri
yere 1-2 saatet ulaşabiliyorlar. Dikiş makinesinin
1800'lerin ortalarında geliştirilmesiyle birlikte ev ve iş
hayatımız da temelden değişti, tekstil fabrikaları açıldı,
İşcilerin elle dikemeyecekleri kadar hızlı bir şekilde giysi
üretimi başladı.
Elle kumaş dikemeyen işçiler için de çalışma olanağı
oluştu. Bu tür üretim yöntemleriyle kumaşlar ucuzladı. Böylece
insanlar, satın alamadıkları için kendi kumaşlarını imal etmek
yerine kumaş almaya başladılar. Biçerdöverin 1830 'da icat
edilmesinden önce hasat yapmak çok zor bir işti. Eskiden çok
sayıda işçinin eğilerek mahsulü elindeki orakla kesmesi
gerekiyordu. Şanslı olanların uzun saplı orakları vardı ve çok
fazla eğilmeleri gerekmiyordu. Bu yine de zor bir işti.
Biçerdöver ise ekinleri biçmenin yanı sıra mahsulü tarladan
toplamaya da yarıyordu. Bu da eskiden elle yapılan hasadın
makinelerle yapılmasını sağladı. Bilgisayarların 20. yüzyılda icat
edildiği düşünülür ancak karmaşık hesapları yapabilen bir
makine tasarlama fikri çok daha eskiye dayanır. 1820'lerde ,
İngiliz matematikçi Charles Babbage matematik tablolarını
hesaplayabilen bir makine yapmaya karar verdi. Bir
matematikçi olan Babbage, elle işlem yapan insanların yaptığı
hatalardan bıkmıştı. 1822 de hesap makineleri tasarlamaya
başladı ancak hiçbirini tamamlayamadı. Bununla birlikte,
kaydettiği ilerlemeler ve notlarından yararlanan diğer mucitler,
Babbage'dan yüz yıl sonra icadını tamamlamayı başardılar.
14
Derin ÖZDEMİR 4-A
Dünyanın en eski oyunlarından olan seksek
oyununda tebeşir ve taş kullanılır. Oyuncular
yere karesel şekiller çizerek üstlerine sayılar
yazarlar. Ellerindeki taşı da sırayla o sayılara
atarlar ve atmayı başardıklarında ise bu karesel
bölgelere tek ayak üzerinde basıp çizgilerin
dışına çıkmadan oyunu tamamlamaya çalışırlar.
En çok; Fransa, İngiltere, Latin Amerika
Amerika, İtalya, Hollanda, Hindistan ve
Almanya'da oynanır. Seksek futboldan bile
eskidir. Mısır ve Yunan mezar taşlarına
günümüzdekine benzer ''SekSek ''adıyla oyunlar
yazılır.
Saklambaç oyununda, oyun başında oyuncular
arasında seçilen ebe, yüzünü etrafı göremeyecek
şekilde kapatır ve belirlenen bir sayıya kadar
sayar. Sonra da diğer oyuncular kaçarak ebeye
görünmemek için bir yerlere saklanır. Bu sırada
ebe saymayı bitirdiğinde gözlerini açar ve
saklanan oyuncuları bulmaya çalışır. Bulunan her
kimse o yeni ebe olur ve oyun böyle devam eder.
Bu oyun çocukların kıvrak bir zekaya ve keskin
gözlere sahip olmalarına yardımcı olur.
Ebeleme oyununda, oyunun başında ebe
olarak seçilen kişi kaçan diğer oyunculara
yetişebilmeye çalışır ve onların herhangi bir yerine
dokunur. Ebenin dokunduğu kişi yeni ebe olarak
eski ebe dahil öbür oyuncuları yakalamaya çalışır.
Bu oyun hem eğlenceli hem de çocukların fiziksel
gelişimine yardımcı bir oyundur.
Bütün bu oyunlar sadece çocukların eğlenmesine ve zaman geçirmesini sağlamaz.
Ayrıca kıvrak bir zeka ve vücuda sahip olmalarını sağlar. Hem zihinsen hem de bedensel
eğitim ve gelişim için teknoloji yerine sokakta arkadaşlık bağlarını güçlendiren ve yeni
arkadaşlar edinmeye yardımcı olan bu oyunları oynamak gereklidir.Oyunları çok seven
insanlar var.
Utku BUDAK
4-A 82
15
Hayvanlar
önemli
canlılardır.
Hayvanları
yuvalarından ayırmamalıyız. Onların nesillerinin devamı
için denize çöp atmamalıyız. Denizdeki kirli atıklardan,
çevre kirliliğinden ve hava kirliliğinden nesilleri
tükenmektedir. İnsanlara saygılı olduğumuz gibi
hayvanlara da saygılı olmalıyız. Sokak hayvanlarına yardım
etmeli, onların değerini bilmeliyiz.
Birçok şeyi hayvanlardan elde ederiz. Sütü
inekten, yumurtayı tavuktan elde ederiz. Hayvanları
görmezden gelmemeliyiz. Her hayvan eşit değere
sahiptir. Her hayvan birbirleri ile beslenirler. Buna besin
zinciri denir. Besin Zznciri sayesinde doğada bir düzen
oluşur. Ama bazen insanlar yüzünden bu düzen bozulur.
Nesilleri tükenmekte olan hayvanları korumalı ve
nesillerinin devamını sağlamalıyız. Hayatımızın büyük bir
çoğunluğunu hayvanlar oluşturur. Hayvanlar olmasaydı
insanlar hayatta kalamazdı.
İSKELET
Kaslar ve kemikler
canlıların yaşamında çok
önemli bir yer tutar. İskeletimiz vücudumuza şekil
veren, dik durmamızı sağlayan ve hareket etmemizi
sağlayan bir şeydir. İskeletimizde 206 tane kemik
bulunur. İskelet, canlılara destek sağlar ve vücuda şekil
verir. Kemik, eklem ve kasların bir uyum içinde çalışması
ile haraket ederiz. İskeletimiz dört temel kısımdan
oluşur. Bunlar kafa tası, omurga, göğüs kafesi, kollar ve
bacaklardır. İskelet ile deri arasındaki yumuşak yapıya
kas denir. Kaslar hareket etmemizi sağlar ve
vücudumuza şekil verir. Kaslar, lifli yapıya sahiptir.
Kaslar lifli yapısı sayesinde kasılıp gevşerler. Bu kasılma
ve gevşeme sonucun da hareket ederler. Bir kemiğin
hareket etmesi iki kas gurubunun kasılıp gevşemesi ile
sağlanır. Kemiklere bağlı olan iki kas gurubundan biri
kasılıp kalınlaştığında karşısındaki kas gurubu gevşer ve
hareketi gerçekleştirir.
Ela Alyanak
4-C
16
Alya Bilenser
4-B
Doğa tüm canlıların hayatı için önemlidir. Dünyada birçok canlı vardır. Bunlar:insan,
hayvan, bitki ve gözle görülmeyen canlılardır. Canlıların hapsi doğada yaşamaya
mecburdur. Bu yüzden doğayı kirletmemeliyiz,onu temiz tutmalıyız. Doğayı korumak için
birçok kolay şey yapabiliriz.Örneğin çöplerimizi kağıt, plastik, metel gibi ayırıp ilgili çöp
kutularına atmalıyız. Suyu ihtiyacımız olduğu kadar kullanıp,kirletmemeliyiz. Çünkü su çok
önemli bir kaynaktır, aynı ağaçlar gibi. Ağaçları kesmemeliyiz. Orman yangınlarını
engellemek için duyarlı olmalıyız. Piknik yaptıktan sonra yangına yol açabilecek
durumlardan kaçınmalıyız.
Her geçen gün artan enerji ihtiyacına karşı doğal enerji kaynakları azalmaktadır.
Bununla beraber bizim çevreyi kirletmemiz enerji kaynaklarının daha kısa sürede yok
olmasına neden oluyor. Bizim çevreyi korumamız,ona sahip çıkmamız, sadece ihtiyacımız
kadar kullanmamız bu kaynakları diğer nesiilere aktabirleceğimiz yani daha uzun süre
kullanavbileceğimiz anlamına gelmektedir. İşte bu yüzden geri döüşüm yapmalı, doğal
kaynaklarımızı korumalıyız.
Derin ERBAŞ 4-C
AİLE
Aile, anne, baba ve çocuklardan oluşan, en küçük topluluktur. Ailedeki insanlar
birbirine bağlıdır. Eğer anneanne, babaanne ve dedeler gibi ailenin büyükleri de aile
ile birlikte yaşarsa buna geniş aile denir. Soy ağacı ise aile geçmişimizi gösteren
çizelgedir. Soy ağacı aile geçmişini öğrenmek için idealdir. Aile ilişkilerini iyi ve sıkı
tutmak önemlidir. Eğer aile ilişkilerimiz iyi olmazsa bu büyük sorunlara yol açabilir.
Çünkü aile bir paylaşım aracıdır. İyi günde kötü günde tüm acı ve mutluluklar burada
paylaşılır. Sevginin en iyi hissedildiği yerdir aile.
Aydan Alpyıldız 4-C
17
Fransa, yönetimde yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı üniter bir devlettir. Ulusal marşları
La Marseillaise'dir. Günümüz Fransa'sının sınırları hemen hemen eskiden Kelt Galyalıları
(Fransızca: Celte Gaulois, okunuşu: selt golwa) tarafından yurt edinilen Antik Galya'nın
(Fransızca: Gaule, okunuşu: gol) sınırlarıyla aynıdır. Galya, İ.Ö. I. yüzyılda Roma İmparatoru
Julius Caesar tarafından ele geçirilince Galya halkları yavaş yavaş Roma kültürünü ve Roma dilini
benimsediler. Daha sonra zamanla bu dil kendi içinde değişerek çağdaş Fransızcanın temellerini
oluşturdu. Fransa topraklarında Hıristiyanlık ilk olarak İ.S. II. ve III. yüzyıllarda görüldü ve sonraki
iki yüzyıl içinde öylesine hızlı yayılma olanağı buldu ki, Aziz Jerome yazılarında Galya'nın
"sapkınlıktan kurtulmuş" olan tek bölge olduğunu yazdı.
Eski Fransa
Şimdiki Fransa
Fransızlar oldukça ilginç insanlardır. Bu ilginçlik yemeklerine de yansımıştır. Ulusal
yemekleri, kuruvasan, salyangoz, kurbağa bacağı, krem karamel ve kreptir.
Ayrıca her bayrama özel yiyecekleri vardır. Bunlar, Noel 'de ''la buche au chocolat''
Paskalya'da ''les chocolat'' ocak ayında ''galete de roi'' . Fransa'da çok yağmur yağar. Bu yüzden
çok yeşildir. Yüzölçümü 547.026 km 'dir. Başlıca kaynakları turizm, kömür, kauçuk, plastik,
otomobil, boksit, elektrik, şarap, süt ve domuzdur. Para birimi Fransa Frangı'dır. Dinleri katolikliktir.
Resmi dili ise '' Fransızca'' dır .Başlıca kentleri Lyon, Marsilya, Lille, Bordeaux'dur.
Nehir CANDAŞ 4-C
18
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat
arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu?
Elbette yorulacaksıız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak
değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek,
yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir.
Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur, fakat
insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu
güç yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni
Türkiye'nin gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz.