bölüm 2 bağımlılık bir beyin hastalığıdır

Transkript

bölüm 2 bağımlılık bir beyin hastalığıdır
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır1 BÖLÜM 2
BAĞIMLILIK BİR BEYİN
HASTALIĞIDIR
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır 3 İnsanlık tarihi boyunca keyif almak amacıyla yaygın bir şekilde maddeler
kullanılmıştır. Şimdiye kadar geçen binlerce yıllık süre içerisinde, madde kullanımına zaman
zaman farklı anlamlar yüklenmiş olsa da genellikle her toplum ve kültür içinde bağımlılar
negatif ayrımcılığa maruz kalmışlardır. Durum böyle olunca bir kişi için, kendisinin bağımlı
olduğunu kendisine bile itiraf etmek kolay olamaz. Bağımlının, kendisi için utanç verici
olarak algıladığı bu duruma düşmesini, dışarıya yansıtmasa bile kalbinin derinliklerinde,
kendine yönelik kızgınlık ve öfkeye döndürmesi kaçınılmazdır. Yani hiç kimse bağımlı
olmak istemez, olursa da bu durumdan memnun olmaz.
Bağımlı kişiler her zaman kendilerine şu soruları sorarlar:
- “Bu kadar istememe rağmen acaba neden bırakamıyorum?”,
- “O kadar çok şey kaybetmeme ve ağır bedeller ödememe rağmen yine neden içmeye
tekrar başladım?”.
Benzer sorular bağımlıların yakınları için de mevcuttur:
- “Aslında iyi ve başarılı bir insan olmasına rağmen kendi hayatı ile birlikte
neredeyse bizim hayatlarımızın da tamamını mahvettiği halde neden bırakamıyor?”
Tabii ki, “Neden bırakamıyorlar?” sorusu bilim insanlarının da gündeminde olmuştur.
Yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde bırakma nedenlerinin kişilerin; iyi veya kötü olmaları,
güçlü ya da zayıf iradeye sahip olmaları, yeterli çabayı gösterip göstermemeleriyle ilişkisi
olmadığı anlaşılmıştır. Artık “bağımlıların beyinlerinde yanlış giden bir şeylerin olduğu”
düşüncesine varılmıştır.
Eğer bir insanın önceliği madde kullanımı olmuşsa artık yaşamında her şeyi bir kenara
bırakıyor demektir. İlişkileri zedelenir, eğitimi engellenir, sorumluluklarını yerine getiremez.
Bu listeyi uzatabiliriz. Müdahale edilmemiş fiziksel ve ruhsal hastalıklar, bozulan ekonomi
ve giderek artan sosyal izolasyon bu sürece eklenir. Bunlar sadece bizim dışarıdan
görebildiğimiz hasarlardır. Halbuki bağımlılık sürecinde beynin karar almaya ve davranışları
kontrol etmeye yarayan bölümleri de gizli olarak biyokimyasal tahribata uğrarlar.
İşte tam bu yüzden, bir bağımlı gerçekten hayatını değiştirmeye karar verse bile
bunu gerçekleştirmesi kolay olmaz. Ne kadar istekli ve iyi niyetli olursa olsun bir sonraki
adımı atmak kolay ama sonucu almak zordur. “Artık yeter, bırakıyorum” demek sorunu
çözemez. Ancak bağımlılık düzeyi çok hafif olanlar belki başarabilirler. Çoğunluğu ise
sadece kısa bir süre için bırakabilirler. Çünkü kullandıkları maddenin yaptığı hasar
nedeni ile beyinleri değişmiştir. Bu nedenle de bağımlılıktan kurtulamazlar.
Kullandıkları maddeyi bırakmaya karar veren birçok insan, ayıklık durumunu bir
sene süresince korumayı başarmadan önce en az üç ya da dört başarısız deneme yapar.
Maddeyi tamamen bırakana kadar birçok denemenin yapıldığı 8-10 sene geçebilir.
Bırakma başarısını etkileyen birçok faktör vardır. Bunları hastanın yaşı, tedaviyi kimin
yürüttüğü, bağımlının maddeyi ne kadar süredir kullandığı, bağımlılığın hastanın
psikolojik durumunu ne derece etkilediği, kullandığı madde veya maddelerin cinsi ve
miktarı olarak sıralayabiliriz.
Kullanılan maddelerin neden olduğu plastik düşlerin yaşandığı yer olan beynin
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır 4 4 inanılmaz bir iyileşme kapasitesine
gerçekten
yapısı plastik gibidir ve
sahiptir. Ancak
madde kullandıkça tıpkı yaşlanmada olduğu gibi plastikliğin bir kısmı kaybolur.
Bağımlılıktan kurtulunmasa da iyileşmek mümkündür. Ama iyileşmenin ne anlama
geldiğini bilmek çok önemlidir. Kişi bir kere bağımlı olduktan sonra tekrar tamamen
maddeyi hiç kullanmayan bir insanla aynı duruma gelemez. Ancak iyi bir tedavi ile tekrar
madde kullanmadan yaşayabilir. Fakat maddeyi tekrar kullanırsa, o andan itibaren
bırakmadan önceki kaldığı yere geri döner ve en azından tekrar aynı dozda kullanmaya
devam eder.
İyileşme, sadece madde kullanımını bırakmaktan çok daha karmaşık ve zor bir
süreçtir. Bu süreç alkol ya da uyuşturucudan zarar görmüş beyin devrelerinin tekrar
kurulması işlemini içerir. Fakat bu süreci engelleyen çeşitli nedenler vardır. En önemli iki
neden olarak bağımlı hakkında toplumun olumsuz önyargısını ve bu yargılamadan
etkilenen bağımlı kişinin psikolojik durumunu gösterebiliriz.
Bağımlı kişiler, başka hiçbir hastanın yaşamadığı negatif ayırımcılığa maruz
kalırlar. Ne yazık ki bu durum çoğu zaman bağımlılığı hastalık olarak kabul etmek
istemeyen bazı sağlık sistemini çalışanları ile başlar. Birçok dahili, cerrahi dalda çalışan
hekim ve hatta bağımlılık alanı dışında çalışan psikiyatri hekimi de böyle düşünürler. Bu
yüzden bağımlıların çoğu sağlıklarını tekrar kazanamıyor ve işledikleri suçlar ya da
yerine getiremedikleri yasal sorumlulukları nedeni ile daha çok adalet sistemi içinde
kalıyorlar.
Hemen hemen bütün negatif ayırımcılık tiplerinde olduğu gibi bu çeşit ayrımcılık
da kişilere ağır bir bedel ödetir. Çözümünü ancak eğitimle sağlayabiliriz. Gerçekten
bağımlılara karşı oluşmuş önyargıların silinebilmesinin tek yolu bu konu hakkında
bilgilendirme çalışmaları yapmaktır. Toplumu oluşturan bireyler sadece alkol veya
madde kullanımının bağımlılara ve çevrelerindekilere neler yaptığını anlamaya
çalışmakla kalmamalı aynı zamanda bağımlılığın gerçekte ne anlama geldiğini
öğrenmelidir. Bağımlılık, bir beyin hastalığıdır.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır 5 4 Son yıllarda teknolojinin hızlı gelişimi sayesinde kullanmaya başladığımız yeni
cihazlar, birçok alanda olduğu gibi tıp bilimi içinde de yeni ufuklar açmıştır. Yüzyıllardır
bilinmez olan birçok konuda artık fikir sahibi olabiliyoruz. Konumuz olan bağımlılık da,
giderek bilinmezliklerin ortadan kalktığı alanlar arasına girmeye başlamıştır.
Günümüzde bilimin geldiği seviye sayesinde insanlık tarihinde ilk kez canlı iken
beyinin içine ulaşıp, orada neler olduğunu görerek anlayacak duruma gelmemiz
gerçekten çok heyecan vericidir. Böylece bağımlı bir insanın beyninde oluşan hasarı
inceleyebiliyoruz. Eğer beyinde neyin zarar gördüğünü anlayabilirsek, onu nasıl
iyileştirebileceğimiz hakkında da bir fikrimiz olacaktır.
İnsan beyni; duygularımızın, düşüncelerimizin, algılarımızın ve dürtülerimizin
kaynağı olan özel hücreleri içeren karmaşık ve ince ayarlanmış bir iletişim ağıdır.
Uyuşturucuya başlamadan önce kullanıcıların beyninde herhangi bir hasar oluşmadığı
için yapısı ve fonksiyonları dengelidir.
İlk kez uyuşturucu kullanımı genellikle kişinin kendi seçimi ile olur. Amaç; zevk
almak ya da sıkıntı, stres ve duygusal çökkünlükten kurtulmaktır. Fakat bu tür seçimler
kısa ömürlüdür. Neden? Çünkü uyuşturucu kullanımının giderek süregenlik kazanması ile
iyi dengelenmiş beyin sistemi zedelenir. Artık kullanıcı, doğal ve günlük ihtiyaçlarında
önceliği uyuşturucu bulma ve kullanmaya değiştirir. Bu noktada olağan ihtiyaçlar ve
dürtüler, uyuşturucu kullanmaya olan arzuyla zor bir yarışa girerler.
BEYİNDE NELER OLUYOR?
Beynin içine bakıldığında, alkol ve uyuşturucu tüketiminin yarattığı nörolojik
etkiler kolaylıkla görülebilir. İleri teknoloji görüntüleme makineleri sayesinde tüm vücut
ve beynin çok boyutlu ve renkli görüntülere ulaşabiliyor ve dışarıdan alınan maddelerin
etkilerini rahatlıkla izleyebiliyoruz. Çeşitli durumlarda, örneğin uyanıkken, değişik
uyarıcılara tepki verirken yapılan incelemeler sayesinde beyin hakkında bilgilerimiz
geçmiş yıllarda ulaşılanların çok üzerine çıktı.
Bedenimizdeki tüm hareketler, duyumlar sinirler aracılığıyla oluşur. Beynin
içindeki sinir hücreleri (nöronlar)
arası bilgi akışı ileticiler (nörotransmitter)
denen
kimyasal maddelerin yardımı ile olur. Daha basit bir anlatımla nörotransmitterleri iki
sinir hücresi arasında bilgi alışverişini sağlayan ulaklar olduğu söylenebilir. Bu
ulakların işlevleri sayesinde beyinde bulunan milyarlarca sinir hücreleri saniyenin
binde birinden daha kısa bir sürede birbirleriyle etkileşimde bulunabilirler.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddeler alındığında sinir uçlarında ki haberleşme etkilenir.
Yani sinir aralığındaki nörotransmitterler ya azalır ya da çoğalırlar. Böylece uyuşturucu
veya uyarıcı uyuşturucu maddeler etkilerini gösterirler.
Günümüzde bilimdeki ilerlemeler sayesinde yeni geliştirilen teknolojileri
kullanılarak bu ileticilerin görevlerini ne derece iyi ya da kötü yaptıkları ölçülebiliyor.
Beyni doğrudan etkileyen alkol ya da uyuşturucu kullanımı sonucunda neler olduğunu da artık biliyoruz.
NÖRONLAR
• Ağaç gibidirler.
• Kısa uzantıları dendrit, uzun uzantıları akson olarak adlandırılır.
• Bir nöronun aksonları bir başka nöronun dendritine ulaşır ve bu şekilde iletişim
kurarlar.
• Nöronlar arası bu bağlantıya synaps denir.
SİNAPS
•
•
Dolaşan sinyaller aslında elektriklidir fakat sinapsa geçemezler.
Onun yerine aksonun ucunda bulunan kesecikler içinde depolanmış
nörotransmiterler sinaps aralığına salınırlar.
• Yani bir sinyal nöronun sonuna ulaştığında nörotransmiterler devreye girerler.
Bölüm:2
PLASTİK DÜŞ LER
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır7 Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu 7 v
SİNAPS ARALIĞI
• Sinaps aralığına salınan nörotransmiterler bir sonraki nöronun
reseptörlerine yapışırlar.
• Böylece bir sonraki nöron sinyalleri alıp aynı mekanizma ile aldığı bilgiyi
aktarır.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır9 NÖROTRANSMITERLER
Bilebildiğimiz evrendeki en karmaşık varlık insan beynidir. Beyinde vücudun içine
sinyaller yollayan milyarlarca nöron (sinir hücresi) vardır. Bu sinyaller sayesinde bizler
hatırlayabiliyor, karar verebiliyor, duyu organlarımızı kullanabiliyor ve konuşabiliyoruz.
Nöronlar ağaç gibidirler. Kısa uzantıları dendrit, uzun uzantıları akson olarak
adlandırılır. Bir nöronun aksonları bir başka nöronun dendritine ulaşır ve bu şekilde
iletişim kurarlar. Nöronlar arası bu bağlantıya sinaps denir. Sinaps öncesi aksonun içinde
dolaşan sinyaller aslında elektriklidir fakat sinapsa geçemezler. Onun yerine aksonun
ucunda bulunan kesecikler içinde depolanmış nörotransmiterler sinaps aralığına salınırlar.
Yani bir sinyal nöronun sonuna ulaştığında nörotransmiterler devreye girerler. Sinaps
aralığına salınan nörotransmiterler bir sonraki nöronun reseptörlerine yapışırlar. Böylece
bir sonraki nöron sinyalleri alıp aynı mekanizma ile aldığı bilgiyi aktarır.
Bu kimyasal mekanizma da değişik nörotransmiterler birlikte çalışırlar ve farklı
işlevleri gerçekleştirirler. Örneğin dopamin, norepinefrin ve serotonin birlikte idrak ve
durumsal işlevleri etkiliyorlar. Şimdiye kadar tespit edilen atmıştan fazla nörotransmiter
vardır.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bunlardan bazıları:
Asetilkolin : Kasların istemli hareketlerini kontrol eder.
CRH: Stres sistemini düzenler.
Dopamin: İstemli hareket ve duygusal uyanmayı etkiler.
GABA: ;Hareket ve hafızayı etkiler.
Glutamat: Motivasyon, öğrenme ve hafızayı etkiler.
Serotonin: Mizaç, hafıza, zayıflık ve uykuyu etkiler.
Uyuşturucu kullanımı yüzünden faaliyeti en çok zarar gören ileticiler dopamin,
serotonin, GABA ve glutamattır. Kullanılan neredeyse her uyuşturucu dopamin miktarını
az veya çok etkilerken, bazı uyuşturucular ayrıca diğer ileticileri etkiliyorlar. Mesela LSD
ve ekstazi serotoninin işleyişini etkilerken, eroin ve morfin opiate alıcılarını, alkol ise
GABA ve glutamatı etkiliyor.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır11 Dopamin
Dopamin vücutta doğal olarak üretilen, sinirler arasındaki iletişimi sağlayan,
duyguları, hareketleri, zevk ve acı algılarını etkileyen bir kimyasalıdır. Sinir hücreleri
arasındaki veri alışverişinin düzenli gerçekleşebilmesi ve beynin fonksiyonlarını normal
olarak yerine getirebilmesi için önemli görevler alır. Kan basıncını yani tansiyonumuzu
ayarlayar ve hareket etmemizi sağlar. Dopamin sadece bedenimizin değil, yaşamımızın
tansiyonunu da ayarlıyor. Bir şeyleri öğrenmenin yolu da dopaminden geçer. Hafıza
işlevlerimiz ve bir problemin çözümünü için düşünebilmemiz yine dopamin sayesinde
olur. Ayrıca uykumuzu ayarlayan maddelerden birisidir.
Dopamin ruh halimizi de etkiliyor. Çoğaldığı zaman kendimizi daha iyi daha hoş
hissediyoruz. Cezalandırıldığımız zaman dopamin ortalıktan kayboluyor. Yani ödül-ceza
mekanizmasını dopamin çalıştırıyor. Yani dopamin aslında haz maddesi. Bir şeyden haz
aldığınız zaman bilin ki, dopamin beyninizde bir bölgeden başka bir bölgeye doğru bol
miktarda dopamin salınmıştır. Dopamin sayesinde aşık olduğumuzda kendimizi iyi
hissederiz, enerjik oluruz, uykumuz azalır. Aynı zamanda dopamin “istemek” ile de
ilgilidir. Bazen hoşlanmasak , bize zarar verse bile bir şeyi isteriz. “ Aslında istemiyorum
ama bile bile yapmaktan da kendimi alıkoyamıyorum” dediğimiz durumları buna örnek
gösterebiliriz.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır12 Dopamin eksikliğinde ortaya çıkabilecek bazı rahatsızlıklar mevcuttur. Dopamin
seviyesi düşük olan kimselerde görülen en bariz belirti vücut titremesidir. Bunun yanısıra
hareket fonksiyonları, dürtü, heyecan ile ilgili diğer aktivitelerin engellendiği de görülür.
Dopaminin çok düşük seviyelerde olması Parkinson hastalığına neden olmaktadır. Bu,
insanın hareket kabiliyetini ve diğer aktivitelerini büyük ölçüde etkileyen nörolojik bir
hastalıktır. En önemli semptomları arasında dinlenirken titreme, yavaş hareket, kasların
sertleşmesi ve denge yitimi sayılabilir.
Zevk Yolu Dopamin ve “Devam”
Şimdiye kadar yapılan tüm araştırmalarda bağımlılık yapan bütün uyuşturucuların
doğrudan ya da dolaylı olarak beynin zevk faaliyetini harekete geçirdikleri gösterilmiştir.
Yani zevk alma hissini kontrol eden ve düzenleyen ağı etkilerler. Sevişmek, yemek
yemek ya da güzel bir günbatımı seyretmek gibi güzel şeyler yaşadığımız zaman
beynimiz dopamin salgılıyor. Bu sayede kendimizi sıcak, sakin ve mutlu hissediyoruz.
Bir süre sonra salgılanan dopamin miktarı eski haline dönüyor ve biz hayatımızın olağan
seyrine devam edip yeni bir mutlu an yaşamayı beklemeye başlıyoruz.
Yaşadığımız zevkin tekrarını bekliyoruz çünkü geçirdiğimiz deneyim beyin içinde
limbik sistemde hafızaya alınmış oluyor. Limbik sistem; zevk, duygu ve hafıza gibi
nosyonların anahtar merkezidir. Beyindeki dopamin yolağı gerçek zevk deneyimini kayıt
eder ve ona tekrar ulaşmak için gerekli hareketleri hatırlar ve tekrarlatır. İki zevkli
faaliyet arasında sakin dönemde ileticiler kendi doğal seviyelerine inerler. Vücudun
bütün sistemlerinin biyolojik olarak hayatta kalma çabası üzerine kurulduğunu
hatırlamakta yarar vardır. Yani yemek yemek, seks yapmak ve bunları tekrarlamak,
aslında hep hayatta kalmak amacıyla yapılan aktivitelerdir.
Alkol ya da uyuşturucunun etkisini ilk yaşadığımızda vücudumuzdaki ileticilerin
oranı normalin beş katına çıkar. Dopamin oranı, yemek yerken bile ulaşılandan daha
yüksek düzeye gelir ve bunu uzun süre muhafaza eder. Bu yaşanan deneyim ne kadar
kısa ya da uzun olursa olsun mutlaka motivasyon merkezi olan ve “Devam” sistemi
denilen hippocampus ve amygdala’da hafızaya alınır.
Bu sürecin anlaşılması için bir örnek verelim. Arkadaşlarla birlikte sarhoş olmak ya
da kumsalda uyuşturucu kullanmak kanı dopaminle doldurur. Bu durum kayıt sistemince
hafızaya alınır. Hafızada kalan fotoğraf tekrar hatırlanınca bile dopamin salınımı olur,
mutluluk hali başlar ve kişiyi tekrar madde kullanımı için bekler hale getirir.
Bu bir aldatmacadır. Uyuşturucuyu her kullanışta dopamine miktarı yine yükselir
fakat her seferinde ilk kullanılan düzeye ulaşamaz. Aynı dozda tekrarlayan alımlarda
ulaşılan dopamin dozu giderek azalır. Yani, azalan dopamin miktarı ile her kullanım bir
öncekinden daha az heyecanlı olmaya başlar. Zamanla heyecan azalır ve onu takip eden
çöküş çoğalır.
“Devam” sistemi her an açık olduğundan tekrarlayan kullanımlarda aynı zevke
ulaşılamaz. Sonunda beyin kendi savunma mekanizmasını yaratmak zorunda kalır ve
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır13 dopamin miktarını düşürür. Bu da zevk devrelerini güçsüzleştirir. Beyin, uyuşturucuyla
ulaşılan zevk zirvesinin yaşamda en gerekli şey olduğu konusunda aldatılmıştır. Bu
noktada bağımlı kişi, artık uyuşturucuyu zevk almak için değil kendini “normal”
hissetmek için almak zorunda kalır. Çünkü uyuşturucu kullanımı ile artan dopamin artık
beyinde çok az ya da hiç salgılanmıyordur.
Bu işlem hesabında sınırlı parası olan bir kişinin banka kartını sürekli olarak
bankamatiğe sokup para çekmeye çalışmasına benzer. Hesaptaki para kısa sürede
biteceğinden artık para çekilememesi kişiyi mutsuz edecektir.
“Dur”
“Devam” sisteminin yanısıra beynin bir de “Dur” sistemi vardır. Bu sistem
sayesinde bütün bilgileri topluyoruz, tartıyoruz, riskleri ve sonuçları analiz ediyoruz ve
bir sonraki hareketlerimizi belirliyoruz. Bu iyi bir fikir midir? Bu kanun dışı ya da
ahlaksızca mıdır? Beni hasta eder mi? Güvenli bir şekilde arabamı sürebilir miyim?
Sabah işe ayık bir şekilde gidebilecek miyim?
İşlerin doğru bir şekilde devam edip etmediğine “Devam” ya da “Dur” devreleri
birbirleri sürekli iletişim halinde kalarak karar verirler. Böylece ne zaman devam edip ne
zaman durulacağı belirlenir. Bu iki sistem “ön korteks” denilen beyin bölümünde yer alır.
Tabii ki bu iki sistemin birbiri ile etkileşim halinde koordine bir şekilde çalışılması
hiçbir zaman ayrılmaz oldukları anlamına gelmez. Bağımlılarda, bu iki sistem birbirinden
kopuyor: “Devam” sistemi normalin dışına çıkarak kendini “Dur” sisteminden koparıyor.
Böylece madde kullanma davranışı hiç durdurulamadan devam ediyor.
Son araştırmalar uyuşturucu maddelerin beyinde sadece zevk yollarını değil aynı
zamanda hafıza ve öğrenme ile ilgili yolları da etkilediğini göstermiştir. Bağımlılık
geliştikçe beynin daha önce öğrendiği şeyler zayıflıyor ya da unutuluyor ve tamamen
farklı şeyler öğreniliyor.
Bununla ilgili en enteresan örnek olarak PET görüntülemesi ile izlenen kokain
bağımlısı hastalarla yapılan çalışmayı gösterebiliriz. Bu çalışmada yapılan ilk çekimlerde
hastalara gün batımını gösteren çok güzel bir manzara resimleri veya gülen bebeklerin
fotoğrafları gösteriliyor. Bu sırada hastaların beyinleri ya çok az ya da hiç dopamin
üretmiyor. Öte yandan onlara dolu kokain kaşığı ya da madde kullandıkları mekanları
içeren kısa sahneler gösterildiğinde hastaların hippocampus ve amygdalaları yılbaşı ağacı
gibi parlamaya başlıyor. Bütün bunlar hastaların uzun süren ayıklıklarına ya da madde
kullanmanın neden olduğu tüm felaketleri hatırlamalarına rağmen oluyor. Bu noktada
“Devam” sistemi çalışırken “Dur” sistemi sessiz kalıyor.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Radyoaktif madde verilerek çekilen PET görüntülemesi ile solda sevgili
gördüğünde sağda ise kokaini tekrar gördüğünde verilen yanıt görüntülenmistir.
Bu çalışma bize bağımlılığın gerçekten iyileşmesinin ancak devrelerinin yeniden
kurulmasıyla mümkün olabileceğini kanıtlıyor. Kişiye özel psikoterapi ve uygun ilaçların
kullanılması ile beynin kendini toparlaması mümkündür. Bu sayede beyin, bağımlılıkla
savaşmak için gerekli gücü toplayacak ve hastaya uyuşturuculardan önce yaşanan
mutluluğu tekrar yaşatmayı öğrenecektir.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır15 Bu fotografta elektromikroskopta beyin kesitleri verilmiştir. En soldaki madde
kullanmayan birinin, ortada ekstazi kullanımından 2 hafta sonra ve en solda ise ekstazi
kullanımdan 7 yıl sonra yapılan kesitlerin görüntüsüdür. Rahatca görüldüğü gibi 7 yıl
sonrada düzelme tam olmamıştır.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bağımlılıkta Ödül Sistemi
Kırmızı bölgeler bozukluğu gösteriyor. Yukarıdan asağıya sırası ile kokain, meth, alkol
ve aşırı yiyecek alan obes bir kişide tedavi öncesi ve sonrası radyoaktif madde verilerek
çekilen PET görüntüleri ile iyileşme süreci gösteriliyor.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır17 Sürekli kullanım beyinde önemli kalıcı değişiklikler yapar
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Normal ve ekstazi kullanımı sonrası beyin görüntüsü
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır19 Bölüm:2
NORMAL
KOKAIN ( 2 YIL)
PLASTİK DÜŞ LER
ALKOL (25 YIL)
ESRAR ( 12 YIL)
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır20 MADDE KULLANIMI ARZUSU (CRAVING)
Bağımlılık tedavisi alanında çalışan uzmanlar ve bağımlılar arasında
kullanımını aşırı arzulamak anlamında kullanılan İngilizce “craving” teriminin
karşılığı olarak “aşerme” kelimesini kullanabiliriz. Bu terimi, insan hislerinin bir
olan yemek yeme ve cinsellik gibi kritik hayatta kalma değerlerini takdir edip
peşinden koşma davranışı içinde kullanabiliriz.
madde
Türkçe
parçası
onların
Beyinde madde kullanımı, yemek yeme ve cinsel davranışla motive olan devreler
mevcuttur. Görüntü, koku, ses ya da düşüncelerden kaynaklanan sinyaller aşerme
oluşturan beynin güçlü “Devam” devrelerini harekete geçirirler. Bağımlılarda madde için
oluşan kullanma arzusu, yemek ve seks için olandan bile daha güçlü olabilirler.
Yemek yeme, cinsellik ve madde kullanımı ile ilgili olan aşermelerle başa çıkmak
için beynin frenleyici “Dur” devresi çalışmalıdır. Araştırmalara göre bazı kişilerin “Dur”
devreleri diğerlerinden daha iyi çalışır. Bu devreleri daha güçsüz olan insanlar
aşermelerini kontrol etmekte daha çok zorlanırlar. Bu yüzden bağımlılık riskleri de daha
fazladır. Bazı eroin, kokain gibi bağımlılık yapma potansiyeli çok şiddetli olan
maddelerin kullanımı, beyindeki “Dur” devrelerini tamamen devre dışı bırakabilir. Bu
durum, kullanıcıları maddelere “hayır” diyemez hale getirir.
Aşerme, kişinin bilinçli farkındalığı dışında gelişebilir. Son beyin görüntüleme
araştırmalarına göre madde kullanımı ve cinsellikle ilgili sinyaller, kişi bunları daha
önceden bilmese bile 23 salise gibi kısa bir sürede “Devam” devrelerini harekete
geçiriyor. Ancak aşerme için sadece hatırlatıcı sinyaller değil o an için yaşanan ruhsal
durumda bozulma gibi olumsuz etkiler de tetikleyici olabilir.
MADDE KULLANMA ARZUSU (CRAVING) MEKANİZMASI NASIL İŞLER?
“Madde kullanmaya yönelik şiddetli bir arzu duymak” anlamına gelen aşerme
(craving) kavramı ilk kez 1950’li yıllarda alkol bağımlılığının bir ölçütü olarak
tanımlanmış olmasına rağmen daha sonraları son 10 yıla kadar üzerinde pek
durulmamıştır. Günümüzde bağımlılık tedavisi uzmanları bu konu üzerinde yeniden
yoğunlaşmışlarıdır.
Madde kullanımın pozitif pekiştirici etkisi deneyimini yaşayan insanların bunu
tekrar yaşamak istemesi nedeni ile aşerme ortaya çıkar. Bunun içinde aynı zamanda
madde kullanımının yoksunluk durumunun yaratacağı negatif durumlardan kaçma ve
kendi kendine düzelme isteği de vardır. Bu durum madde kullanımın pozitif etkilerinin
beklenmesi ile ilgili bir koşullandırma oluşturur. Bilinçli bir deneyimdir ve bağımlının
madde kullanımı ile ilgili uyaranlara yakınlaştıkça ve direnebilme açısından kendine
güveninin azalması durumunda ortaya çıkar. Aşerme süresince, uyarı ve ödül hafızası ile
ilgili beyin bölgeleri eylem halindedir.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır21 Maddenin uzun süreli kullanımı sonucunda beyin hücrelerinin işlevlerinde
değişiklikler meydana geldiği öngörüsü vardır. Bu modele göre bağımlılığının
gelişiminde beyin hücrelerinin kullanılan maddenin varlığına uyum sağlaması rol
oynamaktadır. Maddeler, beyin ödül sisteminin merkezi olan nucleus accumbensi aktive
eder. Nucleus accumbens uyarıyı, amygdala gönderir. Amygdala stres ve emosyonların
düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Ön kortekste bulunan dorsolateralprefrontal bölüm,
ödül hafızası fonksiyonu “Devam”dan ve orbitofrontal bölümü ise impuls kontrolünü
sağlayan “Dur”dan sorumludur. Dopamin, glutamat, GABA, endojen opioidler ve
serotonin gibi nörotransmiterler bağımlılık ve aşerme oluşumunda önemlidir. Beyindeki
uyumsal değişiklikler, alkolün hoş etkilerine ilişkin anıları oluşturmakta ve çevresel bir
uyarı olduğunda, uzun süreli bir alkol kullanmama döneminden sonra bile bu anılar
harekete geçerek aşerme ve nüksetmeye yol açmaktadır.
MADDE KULLANIMI İLE BİRLİKTE GÖRÜLEN HASTALIKLAR
Kullanılan maddeler sadece bağımlılık yapmazlar, beraberinde fiziksel ve ruhsal
hastalıklar da oluşturacaklarını göz ardı etmemek gerekir. Aynı zamanda ruhsal ve
fiziksel hastalığı olanlarda, madde kullanımına sık olarak rastlanır. Bu birlikte bulunma
konusuna ilgi son yıllarda giderek artmaktadır. Sonuçta her iki seçenekte de hastalıklar
aynı anda tedavi edilmelidir.
Madde bağımlısı olan hastaların en az yarısın aynı zamanda bir ruhsal veya fiziksel
hastalıkları daha vardır. Ruhsal hastalığı olanların ¼’i, fiziksel hastalığı olanlarınsa 1/10’i
madde bağımlılığı yaşarlar. Bu durum her iki hastalığın birlikte tedavisini zorunlu kılar.
Örneğin bağımlı olmak depresyon riskini yükseltirken, depresyonda olmak insanın
kendini tedavi etme çabasında olamamayı ve sonuçta madde kullanmaya devam etme
ihtimalini yükseltir. Aynı şekilde kronik ağrıya neden olan bir fibromyalji hastasının da
madde kullanarak kendini rahatlatması birincil hastalığının tedavisini ihmal etmesine
neden olabilir.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır22 Özellikle psikiyatrik hastalar için risk önleme ve bakım planlamaları, alkol veya
madde
kullanımı değerlendirilmesi yapılmadan tamamlanmamış sayılır. Şizofren
hastalarındaki madde kullanım bozukluğunun yüksek olmasının nedenleri henüz
belirsizdir. Uygun tedaviler uygulandığında bile genellikle şizofrenili hastalarda madde
kullanım bozuklukları tedavisiz kalmaktadır. En iyi sonuçlar, özelleşmiş madde
bağımlılığı tedavi programları ile şizofreni tedavisi sağlayan servislerdeki programlar
birleştirildiğinde ve özellikle bu programlara yoğun davranışsal ve psikososyal
programlar eklendiğinde sağlanabilir. Bu hastaların tedavisi sırasında özellikle madde
kullanım nüksü, saldırgan davranış ve intihar riskleri göz önünde bulundurulmalıdır.
İki uçlu duygudurum bozukluğu olan hastalarda da madde kullanım bozuklukları,
majör depresyondan bile daha sık görülmekte ve hastalığın gidişini olumsuz
etkilemektedir. Maddelerin duygudurum belirtilerine yol açabileceği ve her iki
bozukluğun birbirini tetikleyici özellikleri olduğu akılda tutulmalıdır. Bu hastalarda
koruyucu tedavi için ilaç seçimi yapılırken hem birincil hastalık için etkili hem de madde
kullanımını engelleyebilecek ilaçlar seçilmelidir.
Anksiyete bozuklukları ile madde kullanımı arasındaki ilişki her zaman dikkat
çekmiştir. Birlikte görüldükleri klinik tablolar için saptanan en yüksek oranlar travma
sonrası stres bozukluğunda, en düşük oranlar ise obsesif-kompulsif bozukluktadır. Çoğu
madde bağımlısı hasta yaygınlaşmış anksiyete bozukluğu ile uyuşan belirtiler bildirse de
bu belirtilerin birincil yaygınlaşmış anksiyete bozukluğuna mı, yoksa madde kullanımına
mı bağlı olduğunu ayırt etmek zordur. Madde bağımlılığı tedavisi sırasında sosyal
anksiyete bozukluğunun fark edilmesi ve tedavisi, hastanın tedaviye etkin bir şekilde
katılımını sağlayacaktır.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır23 Anksiyete bozuklukları içinde önemli bir grubu oluşturan panik bozukluk hastaları
içinde madde kullanımı özel bir anlam ifade eder. Bu hastalarda çoğunlukla görülen ciddi
ölüm ya da kontrolü yitirme korkularına madde kullanımı eşlik edebilir. Çok ağır panik
krizleri yaşayan hastalar, bundan kurtulmak ya da tekrar yaşamamak için her çareye
başvurabilirler. Bu çarelerden biri de başta alkol olmak üzere diğer maddelerin
kullanımıdır. Hasta eğer madde kullanan biriyse, kullandığı miktarı artırabilir ya da
kullanmıyorsa başlayabilir. Bu durum arkadaşların ya da bazen psikiyatr olmayan bir
hekimin tavsiyesi ile olabilir. “Bir kadeh iç, bir şeyin kalmaz’’önerilerine sıklıkla
rastlanır. Bu nedenle birçok panik bozukluk hastası, alkolün anksiyete giderici ve
agorafobiyi baskılayıcı etkisini öğrendikçe kullanımı sürdürür hatta paniklerini önlemek
için yanlarında alkol taşırlar ve böylece giderek bağımlı hale dönüşürler.
Madde bağımlılarının giderek bozulan koşulları siroz, kanser, kalp-damar
ve solunum yolu hastalıkları, endokardit, AIDS, hepatit gibi önemli
hastalıklardan kaynaklanan kronik sağlık sorunlarına ve ölümlere neden olur.
fiziksel hastalığı olan kişilerde de ciddi oranlarda rastlanan madde kullanımı,
hastalığında tedavisini olumsuz etkiler.
sistemi
fiziksel
Ayrıca
birincil
Hekimler hastalarında saptadıkları birincil hastalığın gidişini ve tedavi yaklaşımını
belirlerken sıklıkla madde kullanım bozukluğu ek tanısını atlamaktadır. Bu durum hem
her iki hastalığın kronikleşmesine neden olmakta hem de tedavilerin maliyetinin artırması
bakımından önem taşımaktadır. Ek tanılı hastalar tek başlarına madde kullanım
bozukluğu ya da diğer hastalık tanısı olanlara göre hem genel ve ruh sağlığı hizmetlerini
hem de madde bağımlılığı tedavi merkezlerini daha fazla kullanmaktadırlar.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır24 Ayrıca eğer hekim herhangi bir neden ile muayeneye gelen hastada madde
kullanımı saptarsa buna muhakkak azami dikkati göstererek hastayı gelişmekte olan
bağımlılık süreci hakkında uyarmalıdır. Kişiler, sadece tek bir maddeyi kullanmaya
başladıklarında yeterince erken zaman da uyarılırlarsa, kendi başlarına bile bundan
kurtulabiliyorlar. Eğer kişi erken dönemde uyarılmazsa kullandığı maddenin bağımlılık
yapma potansiyeli düşük bile olsa yıllar içinde yine de ağır bağımlı olabilir ya da
bağımlılık yapma potansiyeli çok daha ağır olan bir maddeye geçebilir. Aynı zamanda
büyük ihtimalle bu süreç içerisinde ortaya çıkacak olan birçok psikiyatrik hastalıktan da
muzdarip olacaktır.
Bir başka önemli nokta da madde kullanımının psikiyatrik bozuklukların
belirtilerini taklit edebildiği için ayırıcı tanının çoğunlukla zor olabileceğidir. Maddeye
bağlı olarak oluşan psikiyatrik durumların çoğu geçici olabilir ve madde bırakıldıktan
sonra kısa zaman içinde düzelir. Maddeye bağlı geçici psikiyatrik belirtilerle bağımsız bir
tedavi gerektiren psikiyatrik bozukluğu birbirinden ayırmanın en iyi yolu yoksunluk
dönemi sonrasında ayıklık dönemi boyunca hastadaki belirtilerin gözlemlenmesidir.
Eğer hastalara yeterince izlemeden, erken dönemde madde kullanırken tanı
konulursa yanılma ihtimali vardır. Çünkü birçok maddenin kullanılırken oluşan etkisi
şizofreni, mani ve yeme bozukluğu tanıları ile örtüşür. Halbuki bu belirtiler ayıklık
döneminde görülmeyecektir.
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır25 Diğer bir zorluk da tedavi planı yapılırken yaşanmaktadır. İlaç tedavisi gerekli
olduğunda kullanılacak ilaçların vücuttan tam olarak arındırılmamış olan kötüye
kullanılan maddelerle etkileşimidir. Bu nedenle kullanılan maddelerin vücuttan atılım
sürelerine dikkat etmek gerekir. Özellikle esrar için bu sürenin yaklaşık üç ay olduğu
unutulmamalıdır.
Bu hastaların tedavisinde birlikte bulunan hastalıklardan yaşamsal önemi olana
öncelik vermek gerekir. Ancak tedavi sürecinde verilen yanıta göre değişen önemde
önceliği belirleyerek aynı zamanda her iki hastalığı birlikte tedavi etmek gerekir.
Seçilecek uygun ilaç tedavileri ile paralel olarak ruhsal hastalıklar için özel psikoterapiler
ve diğer bağımlılık tedavisi yöntemleri etkin bir şekilde birlikte uygulanabilir.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır26 KİMLER BAĞIMLILIK RİSKİ TAŞIR?
Bağımlılık çok yaygın bir hastalıktır ve bunun nedeni olarak tek bir şey
gösterilemez. Hastalığı oluşturan sebepler, bu hastalığa yakalanan insan sayısı kadar
çeşitlilik gösterir.
Bazen günlük hayatımız içerisinde herhangi bir yerde, örneğin yolda yürürken
sarhoş olmuş ya da uyuşturucu çekmiş birilerini görürüz. Hemen, “Bu benim ya da
yakınlarımın başına hiçbir zaman gelmez” diye düşünürüz. Ama aradan çok geçmeden
tanıdığımız birinin bağımlılıkla savaştığı gerçeği ile sarsılırız.
Her cins ve yaş grubunun risk altında olmasıyla birlikte her ekonomik seviye ve
etnik gruptan insan da bağımlılığa yakalanma konusunda risk taşır. Kimse benim ve
yakınlarım için böyle bir risk yok dememelidir. Yoksa gerçeği görmekten kaçar ve
sorunu ancak çok ilerlediğinde mecburen kabul etmek zorunda kalırız. Bu da çok daha
fazla komplikasyon yaşanmasına, sorunun daha zor ve hatta hiç çözülememesine neden
olur.
Başka hastalıklarda olduğu gibi bağımlılık konusundaki savunmasızlık, insandan
insana değişir. Bağımlılar birbirinden farklı olmalarına rağmen yine de aralarında bazı
çok önemli ortak özellikler vardır. Risk faktörleri bir kişi için ne kadar yüksek olursa o
kişinin aldığı alkol veya uyuşturucunun bağımlılığa dönüşme olasılığı da o kadar yüksek
olur.
Burada temel nokta, madde kullanım davranışının kendisidir. Kişinin madde
kullanma kararını; ruhsal durumu ve bireysel yatkınlığı kadar aile ve yakın çevresinin
etkisi, akranlarının davranışları, içinde bulunduğu toplumun kültürel özellikleri ve
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır27 tutumu, kanunlar, maliyet ve bulunabilirlik etkilemektedir. Bireysel yatkınlık ve ruhsal
durum bağımlılık gelişiminde daha önemli belirleyiciler oldukları halde toplumsal ve
çevresel etmenler kullanımın devam ettirilmesini sağlarlar. Kişinin bireysel yatkınlığını;
madde kullanımını erken öğrenmesi, psikososyal gelişimi ve genetik mirasından gelen
biyolojik faktörleri belirler.
Biyolojik Faktörler: Bu Genlerde Var
Nasıl göz rengimizi, müzikal ya da atletik kabiliyetlerimizi ebeveynlerimiz veya
akrabalarımızdan alıyorsak birçok hastalığa olan eğilimimizi de onlardan aldığımız
genlerde taşıyoruz. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar, alkol ve madde bağımlılarının
çocuklarının, bağımlı olmayan ebeveynlerin çocuklarına göre bağımlılık konusunda daha
yüksek risk taşıdığını göstermiştir. Genetik olarak taşınan yüksek risk, hemen doğum
sonrası evlatlık verilen çocuklarda bile kendini gösterir.
Bu konuda en önemli kanıtlar ikiz çalışmalarından elde edilmiş ve genetik etmenin
yüzde 48-58 aralığında değişen düzeylerde sorumluluk taşıdığı bulunmuştur. Ayrıca
yapılan araştırmalara göre ebeveynlerinden biri bağımlı olan çocukların bağımlı olma
riski diğer insanlara göre 3-4 kat daha fazladır. Bu durum madde bağımlılığın genetik
olarak aktarılması ile ilgili laboratuvar hayvanları ile yapılan çok sayıda çalışmanın
sonuçları ile uyumludur.
Bu konuda çalışan birçok araştırmacıya göre bağımlılığın genetik yönü çok
karmaşıktır ve bu karmaşık durum tek bir gen ile açıklanamaz. Bazı genetik etmenler de
bağımlılık için koruyucu özelliktir. Örneğin alkolü metabolize eden aldehitdehidrogenaz
ve alkoldehidrogenaz enzimleri yetersiz olan sarı ırka mensup insanlarda alkol toleransı
gelişmediği için bağımlılık oluşmaz.
ABD’de 13 yıldır sürdürülen İnsan Genom Projesi çalışmalarında insan DNA’sında
20-25.000 gen ve onları oluşturan 3 milyar kimyasal çift bulunmuştur. Halen hızla
sürdürülen bu çalışmaların en önemli amaçlarından birini de kimyasal bağımlılıkla ilgili
bütün anahtarları bulmak oluşturmaktadır. Eğer bu konuda genetik çalışmalar ilerlerse
belki de insanlar doğmadan veya doğar doğmaz genetik şifreleri düzenlenerek tedavi
edileceklerdir.
Fakat şu unutulmamalıdır ki “Genler insanların kaderi değildir”. Bağımlılığın
genetik olarak en fazla yüzde 58 oranında aktarıldığına dikkat çekmek gerekir. Yani
genetik risk taşıyan herkes bağımlı olmaz. Sadece madde bağımlılarının aile geçmişi
önemli bir sinyal olmalıdır.
Nasıl aile geçmişinde kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, diyabet ve çeşitli
kanserler gibi hastalıklar bulunanlar rutin kontroller yaptırarak taşıdıkları genetik riske
bağlı gizli hastalıkların erken teşhisine önem veriyorlarsa, bağımlılık riski taşıyanlar da
aynı şekilde kendilerinde oluşabilecek hastalığa aynı önemi vermelidirler. Yani kişi
bağımlılık için bir risk taşıyorsa bu konuda her zaman dikkatli olmalıdır. Fakat halen
kimin bağımlılık için gerçekten risk altında olduğu hakkında biyolojik bir test
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır28 geliştirilmemiştir. Sadece burada dikkate alınacak olan ailedeki madde kullanım
öyküsüdür.
Şimdiye kadar bağımlılıktan korunmak için en kolay yol, her zaman içkiye veya
uyuşturucuya hiç başlamamak olmuştur. Ancak günümüz şartlarında bu bir insan için
yapılacak çok zor bir seçimdir. Eğer hiç içmez ya da uyuşturucu kullanmazsanız bağımlı
da olmazsınız.
Kimler Bağımlı Olur?
Bir kişinin alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olacağını belirleyen faktörler sadece
bir tane değildirler. Bağımlılığın gelişiminde çeşitli etmenler etkileşim içindedir.
Uzmanlar, kişiyi madde bağımlısı yapacak birçok biyolojik ve çevresel faktör
belirlemişlerdir. Bunların sadece biri ya da birçoğu bir arada kişinin alkol ya da
uyuşturucu bağımlısı olmasını etkileyebilir.
Bazı kişiler kalıtımsal olarak bağımlılık genleri taşıyor olabilirler. Öte yandan bazı
kişiler karakter ya da davranış bozukluklarından dolayı bir maddeye bağlanma riskini
başkalarına göre daha fazla taşırlar. Direkt olarak sebep olmasalar da, anksiyete ya da
depresyon gibi bazı ruhsal hastalıklar bağımlılıkla yakından alakalıdırlar.
Kişinin içinde yaşadığı çevre onun alkol ya da uyuşturucu kullanımını çok ciddi
biçimde etkiler. Çevrelerinde alkol kullanımı yaygın olan çocuklar diğer çocuklara göre
daha kolay ve çok kullanırlar. Öte yandan aileleri tarafından yeterince ilgi ve destek
görmeyen ya da dengesiz disiplin, taciz ya da dışlanma yaşayan çocuklar da alkol ya da
uyuşturucu kullanmaya çok açıktırlar. Bu şekilde genç yaşta madde kullanımına başlayan
kişiler genelde ileride bağımlı olurlar.
Aşağıdaki faktörler alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olma risklerini yükseltirler:
• Alkol ya da uyuşturucu bağımlısı ebeveynlere ya da kardeşlere sahip olmak.
• Erkek olmak (Erkekler kadınlara göre 4-5 kat daha fazla).
• Tedavi edilmemiş bir dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip olmak.
• Depresyon veya anksiyete bozukluğu olmak.
• Fiziksel ya da cinsel taciz gibi ağır bir travma geçirmiş olmak.
• Evi terk etme, işini kaybetme, boşanma ya da sevdiği birini kaybetme gibi stresli
bir dönem geçirmek.
• Evde ebeveyn ya da çocuklarla problem yaşamak.
• Alkol veya uyuşturucuya 15 yaşından önce başlamak.
Çevresel Faktörler
Yaşamın ilk dakikalarından itibaren sevme, eğlenme, diğer insanlarla iletişim
kurma, rol yapma, çalışma ve strese karşı tepki gösterme şekilleri gibi tüm
davranışlarımızı çevremizde bildiğimiz, gördüğümüz, izlediğimiz insanlardan, olaylardan
ve mesajlardan öğreniyor ve onları kendi hareketlerimizle geri yansıtıyoruz. Yani sanki
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır29 bir ayna gibi yaşam boyunca çevremizde gördüğümüz şeyleri kavrayıp sonra da
tekrarlamaya çalışıyoruz.
Tabii ki en fazla etkileşim, içinde bulunduğumuz aile ile oluyor. Çocuklar, başta
ebeveynler olmak üzere tüm aile bireylerinin davranışlarını izleyip kendi davranışlarına
yansıtırlar. Bu yansımalar sonucunda ailelerin çocukları üzerinde hem iyi hem de kötü
etkilerinin olduğunu gözardı edemeyiz. Aile bireylerinin hep birlikte yaşadığı boşanma,
hastalık, ölümler, ekonomik kayıplar ya da sevilen birinden uzaklaşma gibi stres nedeni
olan istenmeyen olaylar hem ebeveynler hem de çocuklar için belirsizlik ve kayıp
anlamına gelir.
Bu tür streslerin en tahrip edici yönü, çocukların güvence ve emniyet hissi gibi
mevhumlarının etkilenmesidir. Hemen şu sorular akla gelmeye başlar: Benimle kim
ilgilenecek? Kime güvenebilirim? Sevdiğim herkes uzaklara mı gidecek? Ebeveynler
kendi sorunları ile meşgul olurken çocuklar da bu tür soruları kendi ihtiyaç ve korkularını
gidermek için sormak zorunda kalırlar. Bu durumun çocuğun gelişimini etkilemesi
kaçınılmazdır.
Duygusal, fiziksel ve cinsel taciz travmatik olayların en üst sıralarını oluştursalar da
bir ev hayvanının ölümü ya da okulda alınan sürekli başarısızlıklar da derin psikolojik
yaralara yol açabilir. Eğer yaşanılan aile içinde böyle istenilmeyen durumlar doğru
şekilde karşılanmaz ve yaralar yeterli düzeyde sarılmazsa, ciddi ruhsal bozukluklara yol
açıp kişiyi bağımlılığa sürükleyebiliyor.
Birçok bağımlı, içtikleri ilk birkaç yudum alkolü ya da kullandıkları ilk hapı
genelde ebeveynlerinin dolaplarından “kendilerini daha iyi hissetmek için” almış
olduklarını itiraf ederler. Bu davranış, rahatça anlayabileceğimiz gibi sıkıntıları ile baş
etmek için ebeveynlerin kullandığı yolun taklit edilmesidir. Ama tabii ki, bunu yaşayan
her çocuğun kaderi de bağımlılığın pençesine yakalanmak değildir.
Günlük hayatta oluşan psikolojik ve ekonomik düzensizliğe yol açan değişikliklerle
başa çıkmaya çalışırken aynı zamanda çevremizdeki insanların etkisinde de kalıyoruz. Bu
da “Herkes nasıl hareket ediyor?” sorusunu önümüze çıkarıyor. Ortama ayak uydurmak
veya rahat olabilmek için diğer insanlarla benzer hareket etme ihtiyacını hissediyoruz.
Arkadaşlarımız “daha iyi hissetmek için” içki içiyor ya da yasa dışı haplar
kullanıyorlar mı? Çok fazla içmek veya yasa dışı haplar kullanmak çevremizdeki insanlar
arasında kolayca kabul gören bir davranış mı? Bunlar özellikle ergenlerin madde
kullanımı ve bağımlılığı için önemli noktalardır. Çünkü bu yaşlar bağımlılığın en sık
olarak başladığı yaşlardır ve aile ilişkileri ne kadar iyi olursa olsun, çevredeki
arkadaşların etkilerinin ailenin önüne geçtiği zamanlardır.
Bütün bunların yanında, çevremizdeki toplumda var olan savaşmamız gereken
kültürel alışkanlıklar da vardır. Örneğin günümüzde alkol hemen hemen her tür kutlama,
tören ya da teselli arayışımızda vardır. Birimizin başarısını veya mutlu bir olayını
arkadaşlarımızla kutlamayı konuşsak hemen içimizden birinin “Hadi bir şeyler içerek
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır30 kutlayalım” teklifine duyar duymaz katılırız ya da “Bugün o kadar kötüydü ki bir şeyler
içmem lazım” diyen bir arkadaşımızı ne kadar sıklıkla duyduğumuzu düşünelim. Tabii ki,
bu cümleleri her kullananın ya da onlara pozitif karşılık veren kişilerin içkiyle alakalı
problemleri olduğu söylenemez. Bunların birincisinde sosyal bir söylev, ikincisinde ise
stresle başa çıkma anlamları vardır. Günümüzde ilk iş, son iş, emeklilik partisi, düğün,
boşanma, mezuniyet, hatta cenaze dahil hemen her tören alkol içerir.
Yaşamdaki stres oluşturan nedenler arttıkça eğer içinde bulunulan çevrede
bağımlılık yapan maddelere de kolay ulaşılıyorsa, geçmişte öğrenilen yöntemler
kullanılıyor, öncelikle alkol veya madde kullanılıyor ve sonuçta bağımlılık oluşuyor.
BAĞIMLILIK TEDAVİLERİ YENİ BULUŞLARLA GELİŞİYOR
Özellikle son 20 yılda teknolojideki gelişmelere paralel olarak bağımlılık
tedavisinde kullanılan farmakolojik ajanlarda ve davranış terapilerinde ciddi gelişmeler
olmuştur. Yeni buluşlar sayesinde geliştirilen ilaçlar ile yapılan bilimsel denemeler ve
vaka odaklı tedavilerden edinilen olumlu sonuçlar; “Bağımlılıktan kurtulmak mümkün
değildir” şeklindeki olumsuz genel kanının değişmesine neden olmuştur.
Bağımlılık tedavisinde kullanılan, etkileri kanıtlanmış yeni ilaçlar sayesinde artık
uzmanların reçete yazma alışkanlıkları da değişmiş ve gelişmiştir. Örneğin alkol
bağımlıların tedavisinde acomprosate, topiramate ve naltrexone, eroin ya da afyon
bağımlılarının tedavisinde naltrexone, LAAM ve buprenorphine, esrar bağımlılarının
tedavisinde rimonabant ve nikotin bağımlılarının tedavisinde vareneklin gibi ilaçlar
kullanılmaya başlanmıştır. Halen uyarıcı bağımlılarını tedavi edecek etkin ilaçlar
bulunamamıştır. Bilim insanlarının bu konu hakkındaki klinik araştırmaları hızla devam
etmekte olup en kısa zamanda olumlu sonuçların elde edileceği beklentisi yüksektir.
Ancak ne yazık ki bu ilaçların birçoğu halen ülkemizde ruhsatlandırılmadığı için temin
edilememektedir.
Bilim sadece farmakolojik gelişmeleri etkilemiyor. Aynı zamanda bağımlılık
terapisi konusunda çalışan psikoterapistlerinin özellikle bağımlı hasta ve aileleri ile
yaptıkları çalışmalarda kullandıkları bilişsel tedavi ve davranış tedavisi tekniklerini
geliştirmeleri ile elde ettikleri olumlu sonuçlar, gerçekten çarpıcı ilerlemeler olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bağımlılık uzmanları, tedavi tekniklerindeki hızlı gelişmeler sayesinde gelecekte
“bağımlının beynini tamamen eski haline getirecek ilaç ve davranış tedavileri
sağlanacağı” umudunu taşımaktadırlar.
Günümüzde bağımlı bir hastanın kalıcı tedavisini önleyen birçok engel karşımıza
çıkmaktadır. Bunları yeni ilaçların temininde zorluk, yeterli tedavi kurumu ve uzman
personel ihtiyacının karşılanmaması, yeterli yasal düzenlemelerin olmaması, tedavi için
sosyal destek ve maddi kaynak temininde yaşanan zorluklar olarak sıralayabiliriz. Ancak
bunların içinde en önemli faktör olarak bağımlı hastanın kendisinin tedavi olmak isteği
olduğunu göz önüne almak gerekir. Tedavi şartları ve sonuçları ne kadar iyi olursa olsun
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır31 genellikle bağımlılar tedavi olmak yerine hâlâ kullandıkları alkol veya uyuşturucu
maddenin etkisi altındaki yaşantılarını sürdürmek isterler. Bu nedenle uzmanların
üzerinde çalıştığı konuların başında tedavi isteği olmayan bir bağımlı hastanın tedaviye
motive edilerek ayık yaşama yönlendirilmesi gelmektedir. “Motivasyon artırıcı teknikler”
başlığı altında ele alınacak bu konu, kitabımızın ilerideki bölümleri içinde yer alacaktır.
Bağımlılık Hastalığının Tekrar Nüksetmesi: “Dur!” ve “Devam” Sistemleri
Bağımlı hastanın madde kullanmayı bırakıp ayık geçen bir döneminin ardından
tekrar kullanmaya geri dönmesine nüksetme (relapse) diyoruz. Zaten çok zorlu geçen
yoğun kullanma döneminden sonra gelen arınmışlık döneminde alkol veya maddeden
uzak geçen sürede biraz rahatlayan hem hasta ve hem de ailesi için tekrar kullanmaya
başlanılması oldukça yıldırıcı bir durumdur. Bu durum bağımlılığın en belirgin ve acı
verici özelliğidir. Bağımlıların çoğunluğunda, iyileşme süreçleri sırasında hastalık bir ya
da birçok kez nükseder.
Bu acı verici durum yani nüksetme neden olur? Nüksetmenin birçok tetikleyicisi
olabilir:
• Alkol veya uyuşturucuyu hatırlatan şeylerle karşılaşmak; görüntüler, kokular,
sesler, alkol veya uyuşturucu rüyaları, kullanan arkadaşlara rastlamak, satıcının araması,
televizyon veya sinemada görmek gibi.
• Olumsuz duygudurum ve başa çıkılamayan stres.
• Olumlu duygudurum ve kutlamalar.
• Alkol veya maddeyi tekrar düşük dozlarda kontrollü bir şekilde kullanabileceğini
düşünerek azar azar kullanmaya başlamak.
Bütün bu nüksetme tetikleyicileri beynin bağımlılık sürecinde kullanılan eski
devrelerini harekete geçirir. Alkol veya uyuşturucu maddeyi kullanmak için oluşan
motivasyon, bir kere tetiklendikten sonra artık son derece karşı konulmaz bir hale gelir.
Bağımlı kişinin kararları değişir ve ileride oluşacak bütün korkunç sonuçların bilinmesine
rağmen madde kullanımı tekrar başlar.
Beynimizde Hastalığın Tekrar Nüksetmesine Neden Olacak Bir Savunmasızlık mı
Var?
Son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde kullanılan beyin görüntüleme yöntemleri beynin
fonksiyonları hakkında daha fazla bilgi toplayabiliyoruz. Giderek artan beyin
görüntüleme araştırmaları alkol veya uyuşturucuyu kullanırken duyulan hazla birlikte
beyinde oluşan değişikliklerin incelenmesini sağlamaktadır. Böylece nüksetme ikilemini
de daha iyi anlamamız mümkün olmaktadır. Örneğin son araştırmalara göre uyuşturucu
maddeler alındıktan 23 salise gibi kısa bir zamanda beynin eski “Devam” devrelerini
harekete geçirebiliyorlar ve bu da bilinçli bir süreç gerektirmiyor. Yani ilk madde
kullanıldıktan sonra artık “Devam” için bilinç dışı süreç işliyor.
Uyuşturucu madde kullanma motivasyonu fark edilip, bilinçli bir hale geldiğinde
beynin ödüllendirme devreleri güçlü bir başlangıç yapıyorlar. Yani, sonuçları tartmaya
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır32 yarayan ve “Dur” devrelerini harekete geçirmeye yardımcı olan beynin ön kısmının
etkisini kaybettiği görüntüleme yöntemleri ile saptanıyor.
Nüksetmeyi tetikleyen faktörler karşısında savunmasızlık ve hatta tekrar
uyuşturucu madde kullanmaya başlama her insan için aynı şekilde oluşmuyor.
Görüntüleme araştırmaları gösteriyor ki bazı kişiler daha az etkili “Dur” devrelerine
sahipler. Bu tür insanlar için dışarıdan gelen uyuşturucu ödülünün yarattığı güçlü
uyarıcılarla başa çıkmak oldukça zordur. İnsanlar, beyinlerinin uyuşturucu “ödülü”ne
karşı gösterdikleri tepkilerde ve güçlü uyuşturucu kullanımı uyarıcılarıyla başa çıkma
becerilerinde farklılık gösterirler.
Araştırmalardaki Umut
Tekrar nüksetme, bağımlı hastaların çok uzun süreli savunmasızlığıdır ve çok yıldırıcı bir
durumdur. Bilim insanları halen süren yoğun araştırmalarında bu konuyu çözmeyi
hedefliyorlar. Beyin görüntüleme programları ve genetik araştırmalar ile uyuşturucu
madde kullanımının nüksetme durumunda özellikle beyinde ortaya çıkan değişiklikler
saptanmaya çalışılıyor. Böylece beyinde saptanan değişiklikleri geri döndürebilecek
ilaçlar ve davranışsal teknikler üzerinde çalışmalar yoğunlaştırılıyor.
BEYİN NASIL BAĞIMLI HALE GELİR?
Tipik olarak süreç şöyle gelişiyor: Alkol ve uyuşturucular, hayatta kalma dürtüleri
olan seks ve yemek yeme gibi davranışlarla aynı beyin devrelerini harekete geçiriyorlar.
Bu maddeler “dopamine” denilen bir beyin sıvısının yükselmesine ve sonuç olarak
bağımlı kişinin zevk hissetmesine yol açıyorlar. Daha sonra beyin bu hissettiği zevki
hafızasında tutup tekrarlanmasını istiyor.
Nasıl yemek yemek yaşamımızı devam ettirmek için gerekli ise alkol veya
uyuşturucu maddeleri kullanmak da bağımlı kişiler için giderek aynı anlama geliyor. Bir
süre sonra, bu maddelere ulaşıp onları kullanma isteği yemek yemek gibi hayatta kalmak
için gerçekten gerekli davranışların önüne geçmeye başlıyor. Artık bağımlı kişi alkol
veya uyuşturucuyu zevk almak için değil acısını ve endişesini dindirmek için
kullanmaktadır.
Sonunda, bütün tahrip edici sonuçlarına rağmen, alkol veya uyuşturucu bulmak ve
kullanmak her şeyden önde gelmeye başlıyor. Aile, iş ve toplum gibi bir zamanlar değer
taşıyan unsurlar kontrol ve seçimlerini, bu bağımlılık hastalığı karşısında kaybediyorlar.
Beyindeki Hangi Değişiklikler Dramatik Çöküşe Neden Olur?
Aslında kimse bağımlı olmak istemez. Ancak kişi ne kadar iyi niyetli ve karekteri
de ne kadar güçlü olursa olsun eğer yeterli doz ve sürede alkol veya uyuşturucu madde
kullanmışsa bağımlılık hastalığına yakalanabilir. Tabii ki her maddenin bağımlılık yapma
potansiyeli farklıdır. Örneğin eroin ve kokain gibi ağır uyuşturuculara birkaç kullanımdan
sonra bağımlı olunur ama alkole bağımlı olmak için yıllarca kullanım gerekir. Bağımlılık
konusundaki araştırmalar, alkol veya uyuşturucu maddelerin beyinin işleyişini nasıl
değiştirdikleri hakkında önemli bilgiler sunuyorlar. Bu değişiklikler şunlardır:
Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır33 Azalmış Dopamin Faaliyeti: İnsanların görme, koku alma, dokunma gibi
çeşitli duyulardan zevk alabilmesi veya sevme, ödül alma, sınıf geçme, yarışma kazanma
gibi deneyimlerden olumlu duygular yaşaması tamamen beyinlerinin dopamin üretebilme
yeteneğine bağlıdır. Halbuki maddeler kullanıldıklarında o kadar çabuk ve yüksek
miktarlarda dopamin üretirler ki beyin buna karşılık olarak kendi normal dopamin
faaliyetini azaltmak zorunda kalır. Bunu uyuşturucu madde kullanımın ödüllendirme
etkisi olarak tanımlarız. Sonuç olarak bağımlı kişilerde dopamin faaliyeti bozulmuş olur.
Bu da bağımlının uyuşturucu madde kullanımı dışında herhangi bir şeyden, hatta
kullanılma süresi ve miktarı uzadıkça bağımlılıklarını besleyecek uyuşturucu
maddelerden bile zevk almasını engeller.
Karar Alma ve Yargılamayı Kontrol Eden Beyin Bölümlerinin Değişmesi:
Uyuşturucu maddeler, duygu ve isteklerimizi kontrol etmeye yarayan beyin bölümlerini
etkiler. Uzun süreli ve yoğun kullanım nedeni ile uyuşturucu maddelerin ödüllendirme
güçleri giderek azaldığında oluşan kontrol boşluğu bağımlıyı daha fazla uyuşturucu
kullanımına iter. Bağımlılık, özellikle çok sinsi bir hastalıktır. Yavaş yavaş beyni ele
geçirerek sağlıklı düşünme, doğru yargılama ve doğru kararlar alma için kullanılan
bölümlerini etkiler.
EŞBAĞIMLILIK
Bu terim ile bağımlı kişiden etkilenerek aile bireylerinden birinin madde
kullanması veya kendisi doğrudan madde kullanmasa bile anlamlı bir biçimde bağımlıdan
etkilenen diğer bir aile bireyinin durumu anlatılmaktadır. Bu konuda tanımlanmış kesin
ölçütler yoktur.
Çoğunlukla bağımlı kişi kullandığı maddeler üzerinde denetimi kaybettiğini inkar
eder ya da madde kullanımının gerçek bir sorun oluşturmadığı yönünde davranır. Böylece
kendisinin ve çevresinin ilgi odağını madde kullanımından uzaklaştırır. Bu durumda
sıklıkla bağımlı kişi, madde kullanım sorumluluğunun bir kısmını veya tamamını bunu
üstlenmeye hazır başka bir aile üyesine bırakır.
Bağımlıların kendileri nasıl sorunlarını görmezden gelerek inkar etme yoluna
giderlerse, eşbağımlılar da kendi yaşamsal sorunlarını bir kenara bırakıp yani bir nevi
inkar ederek tamamen bağımlı olan yakınlarının sorununa odaklanırlar. Artık bağımlılık
ile mücadele etmek onların yaşamlarının nerede ise tek amacı haline gelmiştir.
Tekrarlanmış başarısızlıklara rağmen yeniden daha büyük bir istekle daha büyük bir
çabanın içine girerler.
Eğer bağımlı kişi kullandığı maddeyi bırakamazsa, eşbağımlı kişi bu durumu
bağımlıdan ve hastalık sürecinden çok kendi başarısızlığı olarak değerlendirir. Özellikle
bağımlıya karşı giderek artan öfkesi ile birlikte kendi benlik saygısını kaybetmeye başlar
ve bunu çökkünlük duyguları ve depresyon takip eder. Bazen de öfkesini madde
satıcılarına yönelterek, onlarla yasalar dahilinde veya dışında mücadeleye girer.
PLASTİK DÜŞ LER
Prof. Dr. Ö mer Ayhan Kalyoncu Bölüm:2
Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır34 Genellikle aile bağlarının çok güçlü olduğu toplumumuzda neredeyse her hastanın
bir hatta bazen birden fazla eşbağımlısı olabiliyor. Genellikle bağımlı olan kişi genç ve
bekar ise anne ve babası, evli ise eşi, yaşlı bekarsa kız kardeşleri eşbağımlı oluyorlar.
Ülkemizde bağımlı hastaların tedavisi için yeterli sosyal ve maddi destek, ne yazık
ki devlet ve yardım kurumlarınca sağlanamadığı için neredeyse her hastanın tedavisinde
aile desteğine doğrudan ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda bağımlılık tedavi uzmanları
aile bireyleri ile çok dikkatli görüşmeler yaparak eşbağımlı kişi ve kişileri saptamalı, yol
göstermeli, psikolojik destek olmalı ve hatta gereken durumlarda onları da tedavi
etmelidir.
BİRKAÇ MADDEYE BİRDEN BAĞIMLI OLMA
Bağımlı bir kişi için, aynı anda hem nikotini, hem alkolü hem de yasadışı bir
uyuşturucuyu bir arada kullanmak çok alışılmışın dışında bir durum değildir. Birkaç
maddeye birden bağımlı olmak, bağımlı kişiyi bir taraftan daha fazla çaresizliğe sokarken
diğer taraftan da topluma karşı ödediği bedeli yükseltir. Hangi maddeyi veya maddeleri
kullanırlarsa kullansınlar hepsinin ortak bir yönü vardır. Bütün bu maddeler beynin
mutluluğa giden yolu olan ödüllendirme mekanizmasını bozarlar.
Birden Fazla Maddeye Bağımlı Olan Hastaları Tedavi Etmenin En İyi Yolu Nedir?
Uygun İlaç Tedavisi: Bazı durumlarda, belli bir maddenin bağımlılığı için geliştirilmiş
ilaçlar bir diğerini de iyileştirebiliyor. Örneğin, eroin bağımlıları için kullanılan
naltrexone’in alkolizm tedavisine de iyi geldiği görülmüştür.
Davranış Terapisi ya da Diğer Psikoterapiler: Davranış terapileri ya da diğer
psikoterapiler belli bir maddeye özel olmak zorunda değildirler. Çoğul bağımlılıklarda da
etkili olabilirler. Çünkü bu alanda kullanılan tüm terapiler aslında “bağımlılık” hastalığını
tedavi etmeyi amaçlarlar.
İlaç ve Davranış Terapilerinin Birlikte Kullanımı: Araştırmalar bu birlikteliğinin en
etkili tedavi yolu olduğunu gösteriyor.
Çok Yönlü Yaklaşım: Uygulanacak olan tedavilerin etkili olabilmesi için her bağımlının
yaş, cinsiyet ve hayat deneyimleri gibi birçok değişik yönünü ayrı ayrı dikkate almak
gerekir. Özellikle uygulanacak psikoterapilerin ve seçilecek ilaçların tercihlerini tüm
hastalar için aynı şekilde ve düzende düşünmemek gerekir. Her hastanın gerek fiziksel
gerekse ruhsal durumundaki değişiklikler kendine özgü yaklaşımları gerektirir. Bir hasta
için doğru olan yaklaşım, bir başkası için geçerli olmayabilir. Bu nedenle tedavi süreci
içinde bile bağımlının sürekli değişen dinamiklerini ve kondisyonunu dikkate alınıp onun
kişiliğine ve o anki durumuna yönelik yaklaşımlar geliştirilmelidir. Çünkü iyileşme
aşamasındaki bağımlıyı başa döndüren depresyon ya da travma gibi tetikleyiciler olabilir.
Ayrıca çoğul bağımlılık söz konusu ise her madde için ayrı ayrı değil aynı anda tedavi
yapılmalıdır.

Benzer belgeler

Madde Bağımlılığı Hakkında

Madde Bağımlılığı Hakkında geldiğini bilmek çok önemlidir. Kişi bir kere bağımlı olduktan sonra tekrar tamamen maddeyi hiç kullanmayan bir insanla aynı duruma gelemez. Ancak iyi bir tedavi ile tekrar madde kullanmadan yaşaya...

Detaylı