Sir W. Arthur Lewis`in Đktisat Bilimine Katkıları

Transkript

Sir W. Arthur Lewis`in Đktisat Bilimine Katkıları
1979 Nobel Đktisat Ödülü:
Sir W. Arthur Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları
(23 Ocak 1915 – 15 Haziran 1991)
Doç. Dr. Süleyman ÖZDEMĐR
Adı: Sir William Arthur Lewis
Doğum:
Ölüm:
Akademik Dereceleri:
23 Ocak 1915
Santa Lucia, Karayipler
15 Haziran 1991 (77 yaşında)
Bridgetown, Barbados
Lisans, LSE, University of London, 1937
Doktora, LSE, University of London, 1940
Alanı: Đktisat, Kalkınma Ekonomisi, Dünya Đktisat Tarihi
Okutman, LSE, University of London (1938–1948)
Profesör, University of Manchester, (1948–1958)
Çalıştığı Akademik Kurumlar:
Rektör, University of West Indies, (1959–1963)
Profesör, Princeton University, (1963–1991)
Overhead Costs, 1949
Principles of Economic Planning, 1949, 1969
The Theory of Economic Growth, 1955
Seçilmiş Yayınları: Some Aspects of Economic Development, 1969
The Evolution of the International Economic Order, 1978
Growth and Fluctuations 1879–1913, 1978
1979 Nobel Đktisat Ödülü:
Sir W. Arthur Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları
(23 Ocak 1915 – 15 Haziran 1991)
Süleyman ÖZDEMĐR*
GĐRĐŞ
Alfred Nobel’in anısına fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış alanlarında verilmekte
olan Nobel Ödüllerine 1969 yılında bir yenisi daha eklenmiş, bu tarihten itibaren Nobel
ödülü “ekonomi” alanında da verilmeye başlanmıştır. Ödülün amacı, ekonomi yoluyla
insanlığa katkıda bulunanların teşvik edilmesidir. Bugüne kadar geçen 41 yılda 64 kişiye
Nobel Ödülü verilmiştir. Her yıl verilen ödül, bazı yıllar tek bir kişiye (22 yıl), bazen iki
kişiye birden (15 yıl), bazen de üç kişiye (4 yıl) birlikte verilmiştir.
1979 yılında Nobel ile ödüllendirilen iki kişi bulunmaktadır; bunlardan bir tanesi
Princeton Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sir Arthur Lewis, bir diğeri ise Chicago
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Theodore W. Schultz’dur.
1979 yılı ekonomi ödülü, gelişen ülkelerle ilgili araştırmalarından dolayı bu iki
bilim adamına verilmiştir. Ödül, Lewis ve Schultz’un “özellikle gelişmekte olan
ülkelerin en büyük sorunu olan ekonomik kalkınma konusundaki araştırmalara
yaptıkları katkılar ve bu konuda çığır açıcı yaklaşımları” nedeniyle verilmiştir. Nobel
ödülünü veren Swedish Academy, her ikisini de “dünyada yoksulluk ve muhtaçlık
konularına olan derin ilgileri ve azgelişmişlikten kurtulmak için gösterdikleri
çabaları” nedeniyle ödüle layık görmüştür (Nobelprize.org, 1979).
Nobel ekonomi ödülü sahibi Lewis’in en büyük amacı, özellikle az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun ortadan kaldırılması olmuştur. Lewis, bu amacına
ulaşmak için hem değişik üniversitelerde yoğun akademik çalışmalarda bulunmuş, hem az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde konferans
ve seminerler vermiş, hem de bizzat uygulamacı olarak bazı az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde danışmanlık ve yöneticilik görevlerinde bulunarak bizzat ekonomi
politikalarının oluşumunu etkileyebilme şansına sahip olmuştur (Becker & Craigie, 2007:
189). Yaşamı boyunca öğretim üyeliğinin yanı sıra çeşitli idari görevler üstlenen, çeşitli
ülkelere ekonomik danışmanlıklar yapan Lewis’in elde ettiği bu deneyimler, ona çok
büyük bir anlama ve kavrama yeteneği kazandırmıştır. Yaşadığı bu deneyimlerin sonucu
olarak ekonomi politikaları açısından daha gerçekçi analizler yapabilme imkânı elde
etmiştir (Nobelprize.org, 1979). Günümüzde her ne kadar hem akademik çalışmalarda
*
Doç. Dr., Đstanbul Üniversitesi, Đktisat Fakültesi.
2|Sayfa
bulunan, hem de uygulamanın içinde olan kişilerin sayısı oldukça fazla olsa da, Lewis’in
yaşadığı dönemde bu tür özelliklere sahip kişelerin sayısı çok fazla değildir.
Arthur Lewis’i, diğer Nobel ekonomi ödülü sahiplerinden farklı kılan bazı ayırıcı
yönleri bulunmaktadır. Lewis, hem ekonomi dalında bugüne kadar Nobel Ödülü alan ilk
siyah tenli kişidir, hem de gelişmekte olan ülkelerden bu ödülü alan ilk kişidir.
Arthur Lewis’in eserleri incelendiğinde, sanayi ekonomisinden iktisat tarihine,
ekonomik kalkınmadan ekonomik planlamaya ve uluslararası ticarete birçok alanda
önemli çalışmaları bilim yaşamına kazandırdığı görülecektir. Birçok kişiye göre Lewis,
geçen yüzyıl boyunca dünya ekonomisinin yapısı ve gelişimini en iyi anlayan ve aktaran
kimse olmuştur (Pearson, 1991).
Bugüne kadar Lewis’in yaşamı ve eserlerini incelemeye yönelik birçok araştırma
gerçekleştirilmiştir. Bunlardan özellikle Ronald Findlay (1980, 1982, 1984), Jagdish
Bhagwati (1982), Gary s. Fields (2004), Mark Figueroa (2004), Colin Kirkpatrick &
Armando Barrientos (2004), Gustav Ranis (2004), Robert L. Tignor (2006), Charles M.
Becker & Terry–Ann Craigie (2007) Lewis ve eserleri hakkında kapsamlı
değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bunların yanında, Lewis’le ilgili olarak Gerald L.
Houseman (1992), Howard R. Vane & Chris Mulhearn (2005), Norman Girvan (2008),
Kari Polanyi Levitt (2008) tarafından gerçekleştirilen çalışmaları da gözden geçirmek
yararlı olacaktır.
Bu makalenin amacı, Prof. Dr. W. Arthur Lewis’in biyografisini ve ortaya
koyduğu eserlerini kapsamlı bir şekilde ele almak değil, Nobel ödülü alan bir ekonomistin
yaşamını, mesleki kariyerini, bilimsel çalışmalarını ve de özellikle Nobel Ödülü almasında
temel rol oynayan bilimsel eserlerini ve düşüncelerini belli bir bütünlük içinde kısaca
incelemektir. Yoksa, eserlerinin tümünü birden değerlendirmek, hem farklı alanlarda
uzmanlaşmayı gerektirdiği için çok fazla mümkün gözükmemekte, hem de tek bir
makalede bunu gerçekleştirebilmek olanak dahilinde bulunmamaktadır.
I. Lewis’in Biyografisi ve Akademik Kariyeri: Ömür Boyu Süren Bir
Başarının Hikayesi
Arthur Lewis1, 23 Ocak 1915 yılında, Karayip bölgesinde yer alan ve Đngiliz
kolonisi olan Batı Hint Adaları (Antiller)’ndan bir tanesi olan Santa Lucia adasında
dünyaya gelmiştir (Findlay, 1980: 62; Encyclopedia of World Biography, 2009).
Babası ve annesi öğretmen olan Lewis, 7 yaşındayken babasını kaybetmiş, onun
yetişmesinde ve başarısında annesinin büyük bir rolü olmuştur. Lewis, 1932 yılında devlet
bursu kazanarak üniversite eğitimi almak üzere Đngiltere’ye gönderilmiştir. Lewis,
Đngiltere’deki yaşamının geleceğini nasıl etkileyeceğinin o tarihte farkında değildir. O
yıllarda, Đngiltere’ye bağlı kolonilerden bu ülkeye gelen siyah öğrenciler, ya hukuk
fakültesi ya da tıp fakültesine kayıt yaptırmakta (hatta yönetim tarafından bu doğrultuda
yönlendirilmekte), çünkü ancak bu iki fakülteden mezun olanların devlet desteği
olmaksızın kendi yaşamlarını sürdürebileceği düşünülmektedir. Ne var ki, Lewis ne
1
Arthur Lewis’in çocukluğu, eğitim yaşamı, kariyeri, üstlendiği idari görevleri, eserleri hakkında ayrıntılı
bilgi için bkz: (Tignor, 2006: 1–5). Tignor tarafından hazırlanan bu kitap, Lewis hakkındaki en geniş
bilgi kaynağıdır.
3|Sayfa
doktor ne de avukat olmak istemektedir; en büyük isteği mühendis olmaktır. Fakat,
mühendis olarak mezun olan siyahların ne devlet kadrolarında ne de özel sektörde
istihdam imkanının olmadığını gördüğü için, bu kararından vazgeçmiş, ekonomi ve
işletme eğitimi almaya karar vermiştir (Lewis, 1979/a).
Böylece, Lewis, Đngiltere’nin en meşhur okullarından Londra Ekonomi Okulu
(London School of Economics – LSE)’nun Ticaret Bölümü’nü seçmiş, buradan 1937
yılında birincilikle mezun olmuştur. LSE’den aldığı eğitimden çok memnun kalan Lewis,
bu eğitimin kariyerinde çok önemli bir role sahip olduğunu her fırsatta belirtmektedir.
LSE, mezuniyetinin ardından Lewis’e Sanayi Ekonomisi alanında Doktora yapması için
burs vermiş, aynı zamanda ders vermek üzere de bir yıl sözleşme imzalamıştır. Ertesi yıl
bu sözleşme 4 yıl olarak yeniden imzalanmış ve Lewis yardımcı doçent olarak atanmıştır.
Böylece, Đngiltere’nin en prestijli üniversitesi, ilk defa siyah renkli bir kişiyi2 öğretim
üyesi olarak atamış, Lewis 1938 ile 1948 yılları arasında uzunca bir dönem burada
öğretim üyeliği yapmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 108; Lewis, 1979/a; Levitt, 2008: 45–
46).
Çok hızlı bir şekilde yükselen Lewis, 1948 yılına gelindiğinde 33 yaşındayken
Manchester Üniversitesi’nde profesörlük kadrosuna atanmıştır. Politik ekonomi profesörü
olarak akademik yaşamına burada 1959 yılına kadar devam etmiştir.
Lewis’in Manchester Üniversitesi’nde görevli olduğu dönem, onun kalkınma
ekonomisi konusundaki çalışmalarının hazırlık dönemi olarak görülmektedir. Lewis’in,
Sanayi Devrimi’nin merkezi ve de sembolü olan kasvetli bir Kuzey Đngiltere şehrinde
yaşaması, eserlerinin ortaya çıkışına oldukça teşvik edici bir ortam oluşturmuştur.
Lewis’in en ünlü iki çalışması, “Economic Development with Unlimited Supplies of
Labor” (1954) ve The Theory of Economic Growth (1955), onun kariyerinde belirleyici
olan bu dönemde yazılmıştır (Findlay, 1980: 63).
Az gelişmiş bir koloni ülkesinde doğmuş olan Lewis, kendi coğrafyasına ve
insanlarına da yararlı olabilmek için fırsat kollarken, 1959 yılında böyle bir fırsatı
yakalamıştır. 1959’da Jamaika’nın başkenti Kingston’da bulunan University College’a
yönetici olmuş, daha sonra bu kurumun üniversiteye dönüşmesi üzerine, yeni adıyla West
Indies Üniversitesi’ne rektör yardımcısı olarak atanmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 108).
2
Sir Arthur Lewis, “Afrika kökenli bir kişi olarak, LSE’de ders veren ilk kişidir (Lewis’in sınıftaki ve
tezindeki performansını gören LSE yönetimi, siyahlara uyguladıkları bariyerleri kaldırmışlardır); bir
Đngiliz yükseköğretim kurumu olan Manchester Üniversitesi’nce adına profesörlük kadrosu tahsis edilen
ilk siyah tenli kişidir; doğduğu bölgede kurulan West Indies Üniversitesi’nin ilk rektör yardımcısıdır;
Princeton Üniversitesi’nin ilk zenci öğretim üyesidir; en önemlisi de (ekonomi alanında) Nobel Ödülü
kazanan ilk Afrika kökenli kişidir” (Tignor, 2006: 2; Stewart, 2007: 321).
Lewis, derisinin siyah renginden dolayı başlangıçta önemli mücadelelerden ve sınavlardan geçmiş, çok
sayıda engellerle karşılaşmış (örneğin bir keresinde öğretim üyesi olmak için başvurduğu Liverpool
Üniversitesi, ırkçılık temelli nedenlerden dolayı onun başvurusunu kabul etmemiş, başvuru sürecinde
Lewis’i taciz etmiştir), ancak bu mücadelenin içindeki ilk siyah kişi ve rol model olarak kendisinden
sonrakileri de düşünmek zorunda olduğunun her zaman bilincinde olmuştur. Onun zekâsı, azmi ve
kişiliği nedeniyle kapalı kapılar onun önünde birer birer açılmıştır. Lewis, hem siyah Amerikalılar için
hem de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki bütün insanlar için bir rol model olmuş ve bunun
sorumluluğunu hissederek yaşamıştır. Yaptığı tek şey, annesinin kendisine öğrettiği gibi, her zaman
yapabileceğinin en iyisini yapmak ve bu ilkeye yaşamı boyunca bağlı kalmak olmuştur. Beyazlar
yapabiliyorsa, kendisinin de yapabileceğine inanmıştır (Breit & Hirsch, 2009: 15–16; Encyclopedia of
World Biography, 2010; Mecker & Craigie, 2007: 189).
4|Sayfa
1963 yılına kadar bu görevini sürdüren Lewis, Karayipler’de bölgenin ihtiyacı olan çağdaş
bir bilim ortamı hazırladıktan ve orada üzerine düşen görevi yerine getirdiğine kani
olduktan sonra, bu kez ABD’ye göçerek Princeton Üniversitesi’nin Woodrow Wilson
Kamu ve Uluslararası Đlişkiler Okulu (Woodrow Wilson School of Public and
International Affairs)’nda politik ekonomi profesörü olarak görev yapmaya başlamıştır
(Findlay, 1980: 64).
Lewis, akademisyenliğinin ve yazarlığının yanı sıra, kendisine büyük tecrübeler
kazandıran, düşüncelerine ve yazılarına zenginlik katan, Nobel ile ödüllendirilmesine yol
açan eserlerinin ortaya çıkmasına olanak sağlayan farklı idari görevlerde de bulunmuştur.
Özellikle 1950’li ve 60’lı yıllarda Đngiltere’de, Afrika’da (Gold Coast, Batı Nijerya, Gana)
ve Batı Hint Adaları’nda birçok hükümete ve kuruma, Birleşmiş Milletler’e ve Dünya
Bankası’na danışmanlık yapmış, idari görevlerde bulunmuştur.
Bunlardan bir kısmını sırasıyla şu şekilde sıralayabiliriz: 1943 yılında Đngiltere
Ticaret Kurulu (Board of Trade) (daha sonra adı Colonial Office olacaktır) müdürlüğünü,
1950–52 arasında Đngiltere Kolonileri Geliştirme Kurumu (Colonial Development
Corporation) direktörlüğünü üstlenmiştir. 1957’de bağımsızlığını kazanan Gana’da
başbakan Kwame Nkrumah’a 2 yıl danışmanlık yapmıştır. 1959–1960 yıları arasında
Birleşmiş Milletler Özel Fonu (United Nations Special Fund)’nun Genel Müdür
Yardımcılığını yürütmüştür. Ayrıca, sırasıyla 1961–62, 1962–63 ve 1961–62 yılları
arasında West Indies başbakanının özel danışmanlığını, Jamaika’da Sanayi Geliştirme
Kurumu (Industrial Development Corporation) ile Merkez Bankası (Central Bank)’nın
başkanlığını yürütmüştür. Son olarak, 1970 ile 1973 yılları arasında Karayip Kalkınma
Bankası (Caribbean Development Bank)’nın Genel Müdürü olarak görevde bulunmuştur
(Baumol, 1994: 338; Pearson, 1991).
Zaman zaman değişik idari görevleri nedeniyle üniversite çevresinden ayrı kalsa
da, bu görevleri sonrasında her zaman üniversiteye geri dönmüş ve ölünceye kadar
üniversite akademik kadrosu (en son Princeton Üniversitesi) içinde yer almıştır.
“Dünyadaki önde gelen ekonomistlerden biri” olarak tanımlanan Lewis, 1963
yılında Kraliçe II. Elizabeth tarafından da şövalyelik nişanı ile onurlandırılmıştır3. Lewis
ayrıca, dünyanın çeşitli ülkelerinde 31 üniversiteden “fahri doktora” ünvanı da almıştır.
1983 yılında, Amerikan Đktisat Derneği (American Economic Association)’nin başkanı
olarak seçilmiş ve uzun yıllar başkanlık görevini yürütmüştür (Vane & Mulhearn, 2005:
109; Baumol, 1994: 337).
Lewis, 1947 yılında eşi Gladys Jacops ile evlenmiş ve bu evlilikten iki kız çocuğu
olmuştur.
Đktisat biliminde büyük bir şöhrete sahip olan Lewis, 15 Haziran 1991 tarihinde
Barbados adasında bulunan Bridgetown şehrindeki evinde yaşama gözlerini yummuştur.
Ölmeden önce geçirdiği zatürre hastalığı ve kalçasındaki kırık, ölümünü daha da
hızlandırmıştır (Pearson, 1991).
Mezarı, doğduğu yer olan Santa Lucia’da kendi adını taşıyan bir kolejin
bahçesinde bulunmaktadır (Vikipedia, 2009).
3
Lewis, Kraliçe tarafından verilen "Sir" unvanını adının önünde kullanmayı çok tercih etmese de, birçok
kişi onu bu unvanla anmış ve anmaya da devam etmiştir.
5|Sayfa
II. Lewis’in Eserleri ve Đktisat Bilimine Katkıları
Çalışmanın bu bölümünde, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan
milyarlarca kişiyi yakından ilgilendiren ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma,
kaynakların paylaşımı, gelirin adil dağılımı gibi konulara olan ilginin uyanmasına ve bu
konularda yapılan araştırmaların çoğalmasına, dolayısıyla da az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde zaman içerisinde refah artışına katkıda bulunan çok sayıda seçkin
ekonomist arasında ön sıralarda yer alan Princeton Üniversitesi’nin tanınmış öğretim
üyelerinden Prof. Dr. W. Arthur Lewis’in katkılarına ve gerçekleştirdiği çalışmalarının
önemine değinilecektir.
Birinci alt başlıkta, kronolojik bir yaklaşımla Lewis’in öne çıkan temel eserlerine
çok genel olarak yer verilecek; ikinci alt başlıkta ise neredeyse ismiyle bütünleşen
kalkınma ekonomisine yaptığı katkılara4 ve bu alanda öne çıkan fikirlerine değinilecektir.
A. Lewis’in Çalışma Alanı ve Eserleri
Lewis’in akademik yaşamında kabaca üç dönem vardır: LSE dönemi (1938–1948),
Manchester dönemi (1948–1958) ve Princeton dönemi (1963–1991). Lewis’in eserlerine
bakıldığında ise, bu üç dönemde genel olarak üç temel alanda çalışmalar yaptığı
gözlenmektedir. Bu alanların birincisi, daha ziyade 1948 yılına kadar çalıştığı “sanayi
ekonomisi” alanıdır. Đkincisi, 1944 yılında çalışmaya başladığı ve yaşamının son anına
kadar bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğü “dünya ekonomi tarihi”dir (özellikle 1870
sonrası). Üçüncüsü ise, sistematik olarak 1950’lerde başladığı ve ölünceye kadar üzerinde
çalıştığı ve bu konuda Nobel ödülü aldığı “kalkınma ekonomisi” alanıdır5 (Lewis, 1979/a;
Breit & Hirsch, 2009: 6). Lewis, kendisini iktisat teorisyeni olarak adlandırmaktan ziyade,
daha çok uygulamalı iktisatçı ve iktisat tarihçisi olarak görmektedir (Girvan, 2008: 5).
Ancak, Lewis’in ismi özellikle kalkınma ekonomisi ve teorisine yaptığı katkılarıyla
birlikte anılmaktadır (Dixon, 1999: 661).
Özellikle “Üçüncü Dünya” olarak adlandırılan az gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte
olan ülkelerin ekonomik gelişim ve kalkınmalarına kendisini adayan Lewis, diğer birçok
ekonomistten farklı olarak, Keynezyen ve Neoklasik büyüme modellerinin bu ülkelere
yönelik yaklaşımlarını beğenmediğinden, kendine özgü değerlendirmelerde bulunmuştur
(Baumol, 1994: 339).
Aşağıda, Lewis’in önde gelen eserlerinden bir kısmı kronolojik bir sıralama içinde
kısaca değerlendirilecektir6.
4
Bu kısımda, özellikle Manchester Üniversitesi’nde iken yazdığı çok önemli iki çalışması üzerinde
durulacaktır.
5
Yine kendisi, kalkınan ekonomilerde kadının rolü ile ilgili çalışmaları ile de bu alanda bir öncülük
görevi yapmıştır (Pearson, 1991).
6
Lewis’in elbette bu başlık altında yer verilen yayınlarından daha başka yayınları da bulunmaktadır.
Ölümünden geriye, çok büyük bir entellektüel katkı bırakan Lewis’in 12 kitabı, 14 monografisi, 80’in
üzerinde makalesi ve kitap bölümü bulunmaktadır. Lewis tarafından hazırlanan yayınların listesi, bu
makalenin sonunda yer almaktadır.
6|Sayfa
Lewis, ilk üç kitabını akademik kariyerinin ilk döneminde Londra’da iken
yazmıştır. Economic Survey 1919–1939 (1949) adlı eseri, dünya iktisat tarihi ve
bağımsızlık tarihçesini analiz etmektedir. Kitabın temelleri, London School of Economics
(LSE)’de öğrencilerine Birinci ve Đkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemle ilgili arka
plan bilgilerini anlattığı bir ders ile atılmıştır. Bu derste, iki dünya savaşı arasında dünya
iktisat tarihinin durumu ele alınmıştır. Lewis’in “dünya iktisat tarihi”ne yönelik ilgisi,
yaşamının sonuna kadar devam etmiştir7. Lewis’in 30 yıl sonra 1978 yılında yayınladığı
en son kitabı da (Growth and Fluctuations 1870–1913), yine dünya iktisat tarihi ile
ilgilidir ve 1870 ile 1913 arasında dünya ekonomisinin evrimi konularına tahsis
edilmiştir8. Lewis’in kalkınma ekonomisi üzerine yayınladığı bu çalışmasının en önemli
özelliklerinden bir tanesi, O’nun az gelişmiş ülkelerin problemlerini gelişmiş ülkelerden
ve dünya ekonomisinden kesinlikle bağımsız düşünmemesi, çözüm arayışlarını mevcut
ekonomik sistem içerisinde aramasıdır (Findlay, 1980: 62).
Lewis’in, bu dönem içerisinde yayınladığı bir başka eseri, sanayi ekonomisi ile
ilgili olan Overhead Costs (1949) adlı kitabıdır. Kitap, endüstriyel örgütlerin ve kamu
kuruluşlarının problemlerine para teorisinin uygulanması konusunda kaleme alınan
denemelerden oluşan bir koleksiyondur. Londra döneminde yazılan üçüncü kitap,
ekonomik planlama ile ilgili olan ve konunun erkenden tartışıldığı Principle of Economic
Planning (1949) adlı eserdir. Lewis’in ekonomik planlama konusuna olan ilgisi, 1955’te
yayınladığı diğer bir kitabında da devam edecektir (Vane & Mulhearn, 2005: 109;
Findlay, 1080: 63).
Lewis Manchester Üniversitesi’ne geçtiğinde, ilgi alanı kalkınma ekonomisine
kaymış ve bu konularda yayınlar yapmaya başlamıştır. Lewis’in en ünlü iki çalışması,
“Economic Development with Unlimited Supplies of Labor” (1954) ve The Theory of
Lewis’in makaleleri 1994 yılında Sir Arthur Lewis Institute of Social and Economic Studies – SALISES
(http://sta.uwi.edu/salises) (daha sonra da ISER) tarafından 3 büyük cilt içinde toplanmıştır. Bu
makalelerin 10’u sanayi ekonomisi, 12’si dünya ticareti, 8’i kalkınma planlaması, 12’si dual ekonomiler
ve 5’i tarım ekonomileri ile ilgili olarak yazılmıştır. Lewis’in bu makalelerinin önemli bir kısmı,
özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileriyle ilgilidir. Makalelerin 7 tanesi Afrika, 2
tanesi Asya ve 5 tanesi de Karayipler’de yer alan ülkelerle ilgilidir. Ayrıca, ırk ve ekonomik
kalkınmayla ilgili 6, eğitimle ilgili 6 ve politikayla ilgili 3 makalesi vardır (Girvan, 2008: 2).
7
Lewis’in dünya iktisat tarihi ile ilgili çalışmalarına nasıl başladığı ile ilgili söyledikleri de, burada söz
edilmeye değer sanırım. LSE’de Ekonomi Bölümü’nün başkanı olan Frederick Hayek, bir gün
Lewis’ten bir ders vermesini ister. Ders, öğrencilere “iki dünya savaşı arasında ekonomide nelerin
yaşandığını” anlatacaktır. Lewis, iki dünya savaşı arasında neler olduğunu bilmediğini söyleyerek dersi
reddetmek ister, ancak Hayek’in şu sözü üzerine dersi üzerine almak durumunda kalır: “Bir konuyu en
iyi öğrenmenin yolu, o konuyu öğretmektir.” Hayek’in bu tavsiyesi Lewis’e Nobel Ödülü’nün yolunu
açar (Lewis, 1979/a; Breit & Hirsch, 2009: 6).
8
Ders vermek üzere hazırlanan ve bu konuda yazmaya da başlayan Lewis, kısa bir zaman içinde dünya
ekonomi tarihi üzerinde uzmanlaşır ve 1949 yılında bu alandaki ilk kitabını da yayınlar. 1957 yılına
kadar bu konuda çok sayıda makaleleri olur. Bu konuda bir kitap daha yazmayı çok istemektedir.
Ancak, yazmak istediği bu kitabını (Growth and Fluctuations 1870–1913), çeşitli idari görevleri
nedeniyle 1978 yılına kadar yazamaz. Bu zaman zarfında, 1957 yılından itibaren 6 yıl boyunca
üniversiteden uzak kalır ve çeşitli yöneticilik görevlerinde bulunur. 1963 yılında Princeton
Üniversitesi’nde yeniden akademik yaşama döner, daha sonra 4 yıl sürecek başka bir yöneticilik
nedeniyle (Karayip Kalkınma Bankası Genel Müdürlüğü) yine üniversiten ayrılır, 1974 yılında
Princeton Üniversitesi’ne tekrar geri döner. 1978 yılında, 1870 ile 1914 yılları arasında dünya
ekonomisindeki büyüme ve dalgalanmalarla ilgili kitabını yayınlar (Lewis, 1979/a).
7|Sayfa
Economic Growth (1955) adlı makalesi ve kitabı, onun kariyerinde belirleyici olan
Manchester döneminde yazılmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 109).
Arthur Lewis’e 1979 yılında Nobel Ödülü verilmesine yol açan en önemli
çalışması, 1954 yılında Mancherster School Dergisi’nde yayınlanan “Economic
Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı kısa, çok iyi kaleme alınmış,
anlaşılması kolay makalesidir. Bu makalesi ve aynı konuda daha sonra yazdıkları
dolayısıyla, Lewis’in ekonomik kalkınma konusunda öncü bir kişi olduğu konusunda
herkes hemfikir olmuştur (Tignor, 2006: 79). Lewis’in 1954’teki makalesi, tartışmasız
alanındaki en etkili araştırma olarak görülmektedir. 1950’lerin sonu ile 1960’ların başında
en fazla atıf yapılan eser niteliğine sahiptir9. Tek bir makale neredeyse bütün bir kalkınma
ekonomisi alanını hakimiyeti altına almıştır. Onun bu alandaki diğer bir çalışması
(kalkınma ekonomisi literatürünün önemli bir parçasıdır), büyük ölçüde bu makalede şekil
bulan ana fikrin anlamı ve sonuçları üzerine kaleme alınmıştır (Findlay, 1980: 64).
Lewis’in 1954 yılında yazdığı bu makalesi, tebrikler yanında çok sayıda eleştiriyi de
beraberinde getirmiştir. Lewis yaşadığı sürece bu eleştiriler ve tartışmalar devam etmiştir
(Lewis, 1979/a).
Lewis’in 1955 tarihinde yayınladığı The Theory of Economic Growth adlı kitabının
önemli bir kısmı, ekonomik planlara ve az gelişmiş ülkelerin tarihçesine ayrılmış, bu
ülkelerden bir kısmının refah düzeyleri yükselirken, önemli bir kısmında neden bir
değişim yaşanmadığına cevap aramıştır (Tignor, 2006: 80). Bu çalışma, başlığın ifade
ettiğinden daha geniş bir alanda yazılmıştır. Kitap, yalnızca sermaye birikimi, teknik
gelişme ve nüfus artışını değil, ayrıca coğrafya, sosyal yapı, dini ve kültürel değerler,
politik kurumlar ve insan psikolojisini de tartışmaktadır. Kitapta, dikkatler büyük oranda
az gelişmiş ülkeler üzerine yoğunlaşırken, aynı zamanda gelişmişlik düzeyleri birbirinden
farklı olan her toplumu ilgilendiren ekonomik büyüme ve sosyal değişim sorunlarıyla da
ilgilenmiştir. Kitabın amacı, herhangi bir yeni teori ya da görüş öne sürmek değil, konuyla
ilgili mevcut bilginin bir sentezini sağlamaktır. Bu kitap, ekonomik teori ile sosyal ve
politik analizleri mükemmel bir şekilde birleştiren bir kitap olarak literatürde yerini
almıştır (Findlay, 1980: 63).
Lewis, üçüncü döneme karşılık gelen ve 1963 yılından ölümüne kadar görev
yaptığı Princeton Üniversitesi’nde iken ise, oldukça verimli çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Öncelikle, Development Planning (1965) adıyla, alanında otorite olarak görülen bir ders
kitabı yayınlamıştır. Bu kitabın ardından Tropical Development 1880–1913 (1970) adlı bir
derleme eser gelmiştir.
Daha sonra, kamuya yönelik konuşmalarından oluşan üç setlik bir külliyat
yayınlamıştır. Bu kitapların her biri, çok geniş bir yelpazede yer alan konuları çok özlü bir
şekilde ele almasıyla dikkatleri çekmektedir. Ciltlerden birincisi Whidden
Konferansları’ndaki konuşmalarının bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır ve Politics in
West Africa (1965) adıyla yayınlanmıştır. Lewis, bu kitabında Batı Afrika bağlamında
demokrasi ve kalkınma arasındaki ilişkinin önemli konuları üzerinde durmaktadır. Bu
9
Yukarıdaki sayfalarda da ifade edildiği gibi, Lewis’in Đngiliz Koloni Ofisi, Birleşmiş Milletler, Dünya
Bankası, Gana Hükümeti ve West Indies Üniversitesi ile olan ilişkileri ve faaliyetleri, O’na çok az
öğretim üyesine nasip olan bir kamusal bakış kazandırmıştır. Hem öğretim üyesi olması hem de
üstlenmiş olduğu yöneticilik görevleri, kalkınma ekonomisi alanında gerçekleştirdiği çalışmalara ve
elde etmiş olduğu üne çok önemli bir altyapı oluşturmuştur (Tignor, 2006: 3; Breit & Hirsch, 2009: 15).
8|Sayfa
Konferanslar, Lewis’in politika bilimine değerli katkılarda bulunmasının yanında, O’nun
liberal değerlere bağlılığını samimi bir şekilde sergilediği ve diktatör yönetimleri
reddettiği bir ortam sağlamıştır. Đkinci cilt, Wicksell Konferansları’ndaki konuşmalarından
oluşmaktadır ve Lewis (1969) başlığını taşımaktadır. Üçüncü konferans konuşmaları ise
(Janeway Konferansları) yine Lewis (1977) başlığıyla yayınlanmıştır. Son iki cildin
konusu ise ticaret ve kalkınma konularına ayrılmıştır (Findlay, 1980: 64).
1978 tarihli Growth and Fluctuations, 1879–1913 adlı kitabı ise tropikal kuşakta
yer alan ülkelerin iktisat tarihi üzerine yoğunlaşmaktadır (Gersovitz, 2003). Lewis, dünya
iktisat tarihi üzerine yazdığı eserlerini genelde kantitatif iktisat tarihi tarzında yazmıştır.
Bu özelliği dolayısıyla, bazı yazarlar Lewis’in “Cliometrics*” bilim dalında da öncü
olarak adlandırılması gerektiğini söylemektedir. Lewis’in 1978’teki kitabı, teori, tarih ve
istatistiği harika bir şekilde kombine ederek bu alana çok güzel bir örnek vermiştir
(Findlay, 1980: 73).
B. Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları: Ekonomik Kalkınma Modeliyle
Gelen Şöhret
Birçok ekonomist, özellikle de kalkınma ekonomistleri, uzun zaman boyunca
neden bazı ülkeler zenginken bazıları fakirdir, neden bazı ülkeler yoksulluk çemberini
kıramazken, bazıları hızlı bir şekilde gelişerek yüksek bir sanayi ve refah düzeyine sahip
olmaktadır vb. benzeri sorulara cevap aramışlardır.
Ancak, her ne kadar ekonomistler her zaman bu sorulara ilgi duysalar da, kalkınma
ekonomisi analitik, kuramsal ve tarihsel açıdan esas olarak Đkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra gelişim içinde olmuştur. Bu alanda öncü rolü Arthur Lewis oynamış ve bu yönüyle
de Nobel Ödülü’ne layık görülmüştür (Lundberg, 1979).
Bu başlık altında, Lewis’in özellikle kalkınma ekonomisi alanına yapmış olduğu
temel bazı katkıları üzerinde durulacaktır. Lewis, 1950’li yılların başlarında ortaya çıkan
kalkınma ekonomisi alanının önemli teorisyenlerinden biridir. Lewis, kalkınma ekonomisi
ile ilgili 12 kitap ve 80’den fazla teknik çalışma yapmıştır. Lewis’in özellikle iki çalışması
entellektüel tartışmalara yol açmış ve yeni bağımsızlıklarını kazanan devletlerin ekonomik
kalkınmalarını desteklemeye odaklanan politikaların oluşturulmasında önemli bir rol
oynamıştır. Yukarıdaki sayfalarda da haklarında bir miktar bilgi verilen bu eserlerden
birincisi, “Economic Development with Unlimited Supplies of Labour” (1954)” adlı
makale, ikincisi ise The Theory of Economic Growth (1955) adlı monografidir (Stewart,
2007: 322; Findlay, 1980: 62).
Lewis’in, Manchester Üniversitesi’nde görevli olduğu 1954 yılında yazdığı
makalesi ile 1955’te yayınladığı kitabı, kalkınma ekonomisi ile ilgili çok geniş bir
literatürün doğmasına yol açmıştır (Dixon, 1999: 661).
*
Cliometrics, “ileri matematik kavramlar ve bilgisayar teknikleri ile istatistikî bilgilerin kullanılmasıyla
elde edilen iktisat tarihi çalışması” olarak ifade edilmektedir.
9|Sayfa
1. Lewis’in Ekonomik Kalkınma Konusuna Olan Đlgisinin Nedenleri
1930’lardaki Büyük Ekonomik Bunalım ve sonrasında gelen II. Dünya Savaşı’nın
ardından, 1940’lı yılların sonu ile 50’li yılların başında dünyanın en fazla ilgilendiği
konuların başında ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağı sorusu gelmektedir. Hem
Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gelişmiş ülkeler, hem az gelişmiş ve koloni durumundan
yeni kurtulmuş ülkeler, hem de Sovyet Bloğu’na dahil sosyalist ülkeler bu soruya cevap
aramaktaydılar. Özellikle gelişmiş ülkelerde bir yandan kamuoyu ve bir yandan da
yönetici elitler, bu konuda üniversitelerden yardım beklemekteydiler. Böylesi bir ortam,
Lewis’in aldığı eğitim, mesleki kariyeri ve kazandığı tecrübelerle birleşince, onu
ekonomik kalkınma ile ilgili konularda düşünmeye ve yazmaya itmiş, kendisini bu
konulara adamasına yol açmıştır (Tignor, 2006: 80).
Genç yaşlarından itibaren kendisinin de bir ferdi olduğu az gelişmiş ülkelerin
sorunlarına ve yoksulluğa karşı kayıtdışı kalamayan, bu konulara odaklanan ve
araştırmalarda bulunan Lewis, sürekli zihninde yer alan şu sorulara cevap aramaya
çalışmıştır:
Dünyanın bir kısmı (Batı) çok zenginken, neden geri kalan kısmı çok yoksuldur?
Sanayileşmiş ülkelerin zenginliğinin altında, diğer ülkelerin yoksulluğu mu yatmaktadır?
Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da birçok ülkenin içine düşmüş olduğu şiddetli
“yoksulluk tuzağı”nı kıracak formüller yok mudur? Yeni ekonomik programlar
sürdürülebilir bir kalkınma sağlayabilecek midir? (Tignor, 2006: 81).
Lewis’in kalkınma ekonomisine olan ilgisi, aslında öğrencilik yıllarından itibaren
başlamaktadır. Gelişmişlik düzeyi bakımından oldukça gerilerde kalan ülkeler (özellikle
de kendisinin doğduğu ülke) hakkında okumayı ve araştırmayı seven Lewis, LSE’deki
öğrencilik yıllarında, kütüphanede kolonilerin tarım, madencilik, kur vb. konulardaki
sorunlarını araştırmaya çok vakit ayırmış, farklı kolonileri birbirleriyle karşılaştırmış, talep
üzerine üniversiteye farklı kolonilerden gelen öğrencilere bu konularda seminerler vermiş,
öğretirken öğrenmiştir. Kalkınma ekonomisine olan ilgisinin artmasında, 1950 ve 60’larda
Afrika ve Asya ülkelerine yaptığı çok sayıdaki ziyaretlerin ve danışmanlıkların büyük payı
olmuş, böylece politik iktisatta kendisini geliştirebilmiştir. Konuya olan ilgisinin diğer bir
boyutu ise, ekonomik büyüme oranını belirleyen temel güçlere olan ilgisidir. Bu, hem
1955 yılındaki kitabının ana konusudur, hem de Nobel ödülü verilmesine neden olan
modelinin özüdür (Lewis, 1979/a).
Diğer yandan, Lewis’in kalkınma ekonomisine duyduğu ilgi, biraz da onun anti
emperyalist duruşu ve sosyalist kişiliğinden de kaynaklanmaktadır (Breit & Hirsch, 2009:
10). Öğrenciliğinden itibaren, Đngiliz Đşçi Partisi’nin entellektüel uzantısı olan ve
aralarında meşhur Sidney ve Beatrice Webb ile George Bernad Shaw’ın da bulunduğu
Fabian Society ile gönül bağına sahip olmuş, yazılarının bir kısmı (örneğin Principles of
Economic Planning adlı makalesi) bu dernek tarafından yayınlanmıştır (Levitt, 2008: 46).
10 | S a y f a
2. Lewis ve Ekonomik Kalkınma Đle Đlgili Görüşleri
Lewis, kendisine Nobel ödülü kazandıran çalışmalarında, gelişmekte olan
ülkelerdeki yoksulluğun ve yetersiz ekonomik kalkınma oranlarının nedenlerini ele
almıştır (Nobelprize.org, 1979). Gerçekten de, Arthur Lewis’in ekonomik kalkınma
konusuna olan ilgisi, büyük ölçüde yoksul üçüncü dünya ülkelerindeki yaşam koşullarının
nasıl iyileştirilebileceği sorusuna cevap arayışından doğmuştur (Becker & Craigie, 2007:
201).
Arthur Lewis, konu ile ilgili eserlerinde gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluğun
nedenleri ile yetersiz kalkınmaya yol açan faktörler üzerinde durmakta, bu farklılıkların
nedeni olarak iki açıklayıcı model ortaya koymaktadır. Modellerden birincisi “dual
ekonomi modeli” (ulusal ekonomi modeli), ikincisi ise “dış ticaret hadleri modeli” (dünya
ekonomi modeli) olarak adlandırılabilir.
Dual ekonomi modeli kısaca, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik
büyümenin, tarım sektöründeki verimli olmayan işgücünün sanayi sektörüne
kaydırılmasıyla, bu sektörde düşük ücretle çalıştırılmasıyla ve kapitalist sektörün
büyütülmesiyle mümkün olabileceğini ileri sürmektedir.
Lewis, daha sonra az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınmaya
yol açacağını düşündüğü başka bir model daha ortaya koymuştur (Dış ticaret hadleri
modeli). Bu model, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında
tarım sektöründe gözlenen işgücü verimliliğindeki farklılığın dış ticaret hadlerini
belirlediğine, bu nedenle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gıda üretimindeki
verimliliğin artırılması yoluyla daha fazla ekonomik büyüme sağlanabileceğine işaret
etmektedir10.
Çok meşhur olan bu iki model, daha geniş tartışmalara kaynaklık etmiş ve böylece
Lewis’in temel varsayımlarına ek olarak başka varsayımlar da ortaya atılmıştır
(Nobelprize.org, 1979). Ekonomik kalkınma konusu, şüphesiz Lewis’in ekonomi bilimine
yaptığı büyük katkılarının başında gelmektedir.
a. “Dual Ekonomi Modeli” ve “Sınırsız Đşgücü Arzı”
Lewis’in ekonomik kalkınma ile ilgili birinci modeli, gelişmekte olan ülkelerdeki
ekonominin dual (ikili) yapısıyla ilgilidir. “Dual ekonomi” (dual economy) ve “sınırsız
işgücü arzı” (unlimited supply of labour) kavramları, günümüzde Arthur Lewis’in ismiyle
özdeşleşen ve onun adıyla anılan kavramlardır. Bu kavramlar, kısaca, yüksek gizli
10 Bazı ekonomistler, birinci model (“kapitalist” sektörün görece genişlemesini kalkınmanın yolu olarak
vurgulayan model) ile ikinci modelin (“geleneksel” sektörde verimlilik düzeyinin artışının önemini
vurgulayan model) birbiriyle çeliştiğini, aralarında uyuşmazlık söz konusu olduğunu ifade
etmektedirler. Bu makale içinde, iki model arasında herhangi bir çelişkinin olup olmadığı, eğer varsa
hangi çelişkilerin bulunduğu vb. konular üzerinde durulmayacaktır. Lewis üzerine çalışmaları bulunan
bir araştırmacı, bu uyuşmazlığı makalesine konu olarak seçmiş ve daha makalenin başlığında bu
çelişkiye dikkatleri çekmiştir. Başlıkta, kalkınmanın tarım yoluyla mı yoksa sanayi yoluyla mı olacağını
sormaktadır. Konu ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler bu makaleye bakabilir (Figueroa, 2004:
743–744).
11 | S a y f a
işsizliğin ve düşük ücretlerin söz konusu olduğu tarım sektöründen modern sanayi
sektörüne doğru gerçekleşen işgücü transferi dolayısıyla ortaya çıkacak ekonomik bir
büyümeye işaret etmektedir11 (Levitt, 2008: 45).
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, bir yandan nüfusun büyük bir
bölümünün istihdam edildiği ve geleneksel tarzda üretimin gerçekleştiği geniş bir
geleneksel (kırsal, tarım) sektör bulunmakta, bir yandan da sanayi üretimi gerçekleştiren
piyasa merkezli modern (kentsel, endüstriyel) bir sektör bulunmaktadır. Lewis, dual
ekonomi modelinde, ülke ekonomilerinin asıl gücünün, sanayi sektöründen
kaynaklandığını ileri sürmektedir (Lundberg, 1979; Findlay, 1980: 65; Nobelprize.org,
1979).
Birinci sektör, sınırsız işgücü kaynağı ile ikinci sektöre sabit bir reel ücret
üzerinden işgücü arzı sağlamakta, ikinci sektör, tarım sektöründe bulunan sınırsız işgücü
arzının bu sektöre göçü nedeniyle giderek genişlemektedir. Tarım sektöründen sanayi
sektörüne geçen işçiler, geri kalmış tarım sektöründeki kötü koşullar ve yaşam
standartlarından kaynaklanan bir nedenle düşük ücretle çalışmayı kabul etmekte, bu da
düşük işçilik maliyetlerine yol açmaktadır. Modern sektörde elde edilen karlar, tasarrufları
giderek büyütmekte ve bu da kapitalist sektörün büyümesine, dolayısıyla da kalkınmaya
yol açmaktadır (Nobelprize.org, 1979; Lundberg, 1979).
Lewis’in ekonomik kalkınma ile ilgili düşüncelerini ve yazdıklarını daha iyi
anlayabilmek için konu aşağıda biraz daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır:
Lewis, ekonomik kalkınmada dual (ikili) ekonomi yaklaşımını, ilk kez “Economic
Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı makalesinde ortaya koymuştur.
Lewis, makalesinde “sınırsız işgücü arzı”nın ne zaman ortaya çıkacağını şu şekilde tarif
etmiştir: “Đşgücünün marjinal verimliliğinin önemsiz, sıfır, hatta eksi olduğu durumlarda
işgücünün sınırsız arzı söz konusudur”. Lewis, Đngiltere’de, Kuzeybatı Avrupa ve bazı
Afrika ülkelerinde sınırsız işgücü arzı bulunmazken12, Hindistan, Mısır, Jamaika, Gana
gibi birçok gelişmekte olan ülkede, sınırsız işgücü varlığının söz konusu olduğunu
gözlemlemiştir. Bu ülkelerde, fazla olan işgücü sektörden çekildiğinde, toplam hâsılada
herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Lewis’in bu öngörüsü, Asya ve Latin Amerika
ülkelerinde özellikle tarım sektöründe geçerlidir. Bu insanlar, geçimlik bir ücret için
çalışmaktadırlar. Ne zaman ki bu ülkelerde sanayi sektörü gibi modern bir sektör (imalat,
madencilik vb.) ortaya çıkarsa, ihtiyaç fazlası durumunda olan çiftçiler, küçük tüccarlar,
uşaklar, eşler ve çocuklardan oluşan geniş bir grup, bu yeni sektörde çalışmaya hazır ucuz
bir işgücü havuzu oluşturacaktır13 (Tignor, 2006: 93–94; Gersovitz, 2003; Findlay, 1980:
68).
11 Lewis’in dual ekonomi ile ilgili görüşleri ve ekonomi literatüründeki yansımaları ile ilgili daha detaylı
bilgi için bkz: (Becker & Craigie, 2007: 195–200).
12 Bu ülkeler de, tarihin akışı içinde benzer bir süreçten geçmişlerdir. Đktisat tarihçileri, Đngiltere’deki
Sanayi Devrimi’ni ve Japonya’daki erken sanayileşmeyi açıklarken, sabit reel ücretler ve artan tasarruf
oranları varsayımına dayalı olan Lewis’in modelini kullanmışlardır. Yine bu model, kalkınma
ekonomistlerinin yararlandığı standart bir yöntem olmuştur (Gersovitz, 2003).
13 Lewis, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nasıl kalkınabilecekleri sorusuna cevap ararken, bu
sorunun çözüm yolunun 1952 yılının Ağustos ayında bir gün Bangkok’ta caddede yürürken aklına
geldiğini söyler. Neoklasik teorinin “işgücü sayısının sabit olduğu varsayımı” bir kenara konulduğunda,
çözüm yolunun gözüktüğünü ifade eder. “Sınırsız işgücü arzı” olarak ifade edilecek bu yaklaşıma göre,
12 | S a y f a
Bir diğer deyişle, modern bir sektörün doğmasıyla birlikte, dual bir ekonomi ortaya
çıkacak ve bu dual ekonominin modern kısmında çalışmaya başlayanlar, geleneksel
sektörde çalışan işçi ücretlerinin yalnızca yüzde 30 daha fazlası bir ücretle çalışmaya razı
olacaklardır. Bu süreç, bu ülkelerde ekonomik modernizasyonun başlamasına yol
açacaktır. Bu süreçte iki aşama söz konusudur. Birincisi, işçilerin geleneksel sektörden
modern sektöre geçişi, ikincisi ise, modern sektörde ortaya çıkan girişimcilerin, elde
ettikleri karları kapital olarak biriktirmesi ve bunları tekrar ekonomide yatırımlara
dönüştürmesidir. Modern sektörde yaratılan yatırımlar, ekonomiyi büyütecek, geleneksel
sektördeki bütün fazla ve ucuz işgücünü içerecek şekilde genişlemeye devam edecektir.
Bu noktada artık daha fazla işgücü fazlası söz konusu olmayacak, zaman içerisinde
emeğin fazla olan kısmı azaldıkça, dual ekonomi sona yaklaşacak, çalışanlar geçimlik
ücretin üzerinde ücret talep edecek, işgücü kıtlığı ortaya çıkabilecek, işgücü verimliliği
daha önemli hale gelecek, kısaca Neoklasik ve Keynezyen görüşün öne sürdüğü koşullar
geçerli olacaktır (Gersovitz, 2003; Tignor, 2006: 94; Levitt, 2008: 45; Vane & Mulhearn,
2005: 110).
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler, modern sektördeki yeni girişimci
gurubun etkisiyle, temel ürünler yanında imalat ürünleri de üretmeye muvaffak olabilecek
ve gelişmiş ülkelerden ithal ettikleri imalat ürünlerini zaman içerisinde kendileri üretir
hale gelebilecek, hatta bu ürünlerin ihracatçısı olabileceklerdir (Becker & Craigie, 2007:
189).
Bu modele göre, ekonomik büyümenin arkasındaki itici güç modern sektördeki
girişimci sınıfıdır. Az gelişmiş ülkelerin bu durumda olmalarının temel nedeni, yoksul
olmaları değil, kapitalist sektörün ve girişimci sınıfının küçük olmasıdır. Bu nedenle,
Lewis az gelişmiş ülkeleri, kapitalist sektörün geliştirilmesi yönünde teşvik etmiştir.
Kapitalist sınıf geliştikçe, karlar büyüdükçe, elde edilen artı değer yeniden yatırıma
dönüşecek ve böylece kalkınma sağlanabilecektir. Bunun için de, geleneksel sektörden
ziyade modern sektörün geliştirilmesine ihtiyaç vardır (Dixon, 1999: 662).
Ancak, 1960 ve 70’li yıllara gelindiğinde, Lewis, bunu gerçekleştirmenin, bu
değişimi sağlamanın çok da kolay olmadığını görmüştür. Anlamıştır ki, dinamik bir
kapitalist sınıfın yaratılması kolay değildir ve ülkeler bu konuda başarısız olmuştur.
Lewis, yoksul ülkelerdeki liderlerin ve girişimcilerin geleneksel değerlerden ve
mantaliteden kurtulamadıklarını, elde ettikleri karları/tasarrufları yeniden modern
sektörlerde yatırıma yönlendirecekleri yerde, arazi satın alma ve tüketim gibi farklı
harcama türlerine yöneldiklerini gözlemlemiştir (Tignor, 2006: 95).
Lewis’in iki sektör yaklaşımı bilim dünyasında genel kabul görmüştür. Lewis,
özellikle ekonomik büyüme ve kalkınma ile ilgili tahminlerinde gerçekten çok başarılı
olmuş, birçok ekonomiste nazaran ekonominin gelişim trendini ve gidişatını onlarca yıl
öncesinden görebilmiştir. Günümüzdeki rakamlara bakıldığında, Lewis’in o yıllarda öne
sürdüğü varsayımlarının bugün fazlasıyla gerçekleştiği görülmektedir. Geçmişin
gelişmekte olan ülkelerinin bazıları bugün gelişmiş ülke haline gelmiş, bir kısmı da
sınırsız işgücü miktarı ücretleri düşürecek, böylece düşük ücretler hem tarım sektöründe ucuz gıda
(kahve) üretilmesine, hem de modern sektörde yüksek karların elde edilmesine yarayacaktır. Sonuç,
dual bir ekonomidir, yani ekonominin bir parçası, diğer parçası için ucuz işgücü sağlayan bir
rezervuardır (Lewis, 1979/a).
13 | S a y f a
özellikle imalat malı ihracatında kat edilemeyecek mesafeler almışlardır14 (Becker &
Craigie, 2007: 189; Encyclopedia of World Biography, 2010).
Bu yaklaşımın bugün için de geçerli olduğu söylenebilir. Örneğin, Bangladeş gibi
çok fakir ülkelerde ekonomik büyüme düşüktür, çünkü bu ülkelerde imalat sanayi ya çok
küçüktür ya da yok denecek kadar azdır. Çin, Kore, Tayvan, hatta Türkiye gibi ülkelerde
büyüme oranı yüksektir, çünkü bu ülkelerde imalat sanayi giderek genişlemekte ve tarım
sektöründen çok sayıda işgücü sanayi sektörüne transfer olmaktadır. ABD, Đngiltere gibi
ülkelerde ise ekonomik büyüme daha yavaş seyretmektedir, çünkü tarım sektöründen
düşük ücret koşullarında imalat sektörüne geçecek ve orada çalışacak işgücü neredeyse
sona ermiştir (The Concise Encyclopedia of Economics, 2010).
Öte yandan, Lewis’in ekonomik kalkınma modeli her ne kadar bu alandaki
araştırmalara öncülük yapsa da, bazı eleştirilere de maruz kalmıştır. Lewis’in teorisinde
bazı eksik yönlerin bulunduğu düşüncesine sahip birçok kişi vardır. Ancak, bu tür
eksikliklerin varlığı, onun teorisine değerinden bir şey kaybettirmemiş, bu alanda çalışan
çok sayıda kişiye ufuk çizmiş, yol haritası olmuş ve hala da olmaya devam etmektedir15
(Houseman, 1992: 62).
b. “Dış Ticaret Hadleri” Modeli ve “Kahve – Çelik” Ticareti
Lewis’in ileri sürdüğü modellerinden ikincisi, gelişmekte olan ile sanayileşmiş
ülkeler arasındaki dış ticaret hadlerinin16 (terms of trade) belirlenmesiyle ilgilidir. Lewis,
modelde ticaret ile kalkınma arasında bir ilişkinin olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır
(Findlay, 1980: 70). Lewis, uluslararası ticarette, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
hammadde ve tropik ürünler, gelişmiş olan ülkelerin ise sanayi ürünleri ihraç ettiklerini
ifade etmektedir.
14 Büyüme süreci, ülkeler ve rakamlarla ilgili daha detaylı bilgi için bkz: (Becker & Craigie, 2007: 189–
194).
15 Bazı yazarlar, Lewis’in modelinde öngörülen bazı varsayımlarının birçok Üçüncü Dünya ülkesinde
realiteye uymadığını ileri sürmektedir. Bunlar kısaca özetlenecek olursa;
Đlk olarak, modelde geleneksel sektörden modern sektöre işgücü transferinin, sermaye birikim oranına
paralel bir şekilde gerçekleşeceği öngörülmektedir. Halbuki, işgücünden tasarruf eden yeni gelişmeler
dikkate alınmamıştır. Gerçekten de, birçok üçüncü dünya ülkesinde, sanayi sektörünün sahip olduğu
işgücü emiş kapasitesi giderek küçülmüştür.
Đkinci eleştiriye göre, modelde kırsal alanlarda işgücü fazlasından bahsedilirken, gizli bir şekilde kentsel
alanlarda tam istihdamın var olduğu farz edilmektedir. Araştırmalar göstermektedir ki, birçok üçüncü
dünya ülkesinde, bu varsayımın tam tersi bir durum söz konusudur.
Üçüncü eleştiri, geleneksel sektörden modern sektöre geçen işgücünün ücretlerinin sabit olacağı
varsayımıdır. Halbuki, birçok üçüncü dünya ülkesinde modern sektördeki nominal ve reel ücretler,
yüksek işsizliğin olduğu durumlarda dahi hızlı bir şekilde yükselme temayülüne sahiptir.
Dördüncü eleştiri ise, sayıları giderek artan girişimcilerin, modelde belirtildiği şekilde davranış
sergileyeceklerinin, yani kazançlarını yatırama yönlendireceklerinin varsayılmasıdır. Bu da her zaman
için bu şekilde gerçekleşmemekte, girişimci sınıf gelirini başka şekilde de kullanabilmektedir (Dixon,
1999: 663; Findlay, 1980: 68).
16 Bir ülkenin dış ticaretinde ihraç malları fiyatlarının ithal malları fiyatlarına oranı.
14 | S a y f a
Dış ticaret hadleri modelinin özünde iki grup ülke mevcuttur (Kuzey ve Güney ya
da zengin ve yoksul) ve bu ülkelerin her biri iki tür ürün üretmektedir. Bu ürünlerden bir
tanesi (Gıda), her iki grubun da ortak üretimidir. Bu yüzden bir bölge (Kuzey) Çelik ve
Gıda üretirken, diğer bölge (Güney) Kahve ve Gıda üretmektedir17. Bu ürünler karşılıklı
olarak mübadele edilmekte ve her üç ürün iki bölgede de tüketilmektedir.
Lewis bu modelinde, bazı koşullar altında, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde
tarım sektöründeki emek verimliliğinin dış ticaret hadlerini nasıl belirlediğini
göstermektedir. Lewis’in analizine göre, her iki grup ülke arasında dış ticaret hadlerini
gerçekte belirleyen şey, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünün çok düşük verimliliği
ile zengin ülkelerdeki tarım sektörünün verimliğidir18 (Lundberg, 1979; Nobelprize.org,
1979).
Lewis’in bu son derece basitleştirilmiş model analizi, gelişmekte olan ülkelerin
yoksulluk ve kalkınma sorunlarının temel nedenlerini ilginç bir şekilde ortaya
koymaktadır. Lewis’e göre, yoksul ülkelerde sanayi ürünleri üretiminde sağlanan
teknolojik gelişmeler ve bu ürünlerin artan ihracatı, bu ülkelerin dış ticaret hadlerinde
bozulmalara yol açmaktadır. Halbuki, bu ülkelerde geliri artırmanın temel yolu, gıda
üretimindeki verimliliği artırmaktır (Gersovitz, 2003). Bu nedenle, Lewis, sanayileşmeye
çalışan birçok gelişmekte olan ülkeyi bu çabalarından dolayı eleştirmekte, halkının
ihtiyaçlarını en hızlı şekilde karşılayabilmeleri için tarımda bazı yeni metodlar
geliştirmeye davet etmekte, sanayi üretimine odaklanılırken, tarımsal üretimin ihmal
edilmemesi gereği üzerinde durmaktadır (Pearson, 1991).
Yoksulluğu azaltmak ve dış ticaret hadlerini az gelişmiş ülkelerin lehine olacak
şekilde değiştirmek için Lewis’in az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere bazı tavsiyeleri
bulunmaktadır. Bunlar; fiziki sermayeye ve insan sermayesine yatırım, teknolojik değişim
ve hükümet yardımı yoluyla Gıda’da verimliliğin yükseltilmesi, olarak sıralanabilir (Vane
& Mulhearn, 2005: 110; Findlay, 1980: 72).
17 Lewis, üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren, “Kahve” ve “Çelik”in görece fiyatlarını neyin/nelerin
belirlediği sorusuna cevap bulmaya çalışmıştır. “Marjinal fayda” teorisinin ve diğer birçok teorinin bu
soruyu cevaplandırmada kendisini tatmin etmediğinden, kendi cevabını kendisi bulmaya uğraşmıştır.
Yine, Neoklasik teorinin öne sürdüğü, yatırımlarda gerçekleşecek bir artışın, ücretleri artıracağı ve
sermaye geri dönüş oranını azaltacağı varsayımı Lewis’i tatmin etmemiştir. Çünkü, O’na göre,
Đngiltere’de sanayi devriminden sonraki elli–altmış yıl boyunca (1780–1940) hem karlar hem de
yatırımlar hızla arttığı halde, reel ücretler sabit kalmıştır (Lewis, 1979/a). Ancak, günümüzün gelişen
ülkelerinde, reel ücret oranlarının genellikle yükselmekte olduğu gözlenmektedir.
18 Lewis’e göre, her iki bölge arasındaki ticaret hadleri, talep koşullarından bağımsız olarak, Gıda
üretiminde bulunan emeğin verimliliği tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle, şayet Güney’de çalışan
bir kişi 1 birim Gıda ya da 1 birim Kahve üretirken, Kuzey’de çalışan bir kişi 5 birim Gıda ya da 1 birim
Çelik üretirse, emtia ticaret haddi 1 Çelik’e karşılık 5 Kahve olacak ve faktörel ticaret haddi ise 1 birim
Kuzey çalışanına karşılık 5 birim Güney çalışanı olacaktır. Faktörel ticaret haddinde ortaya çıkan bu
farklılık, Lewis tarafından Gıda’da işgücü verimliliğindeki eşitsizlik şeklinde açıklanmıştır (Findlay,
1980: 71).
15 | S a y f a
c. Ekonomik Büyümenin Motoru Olan “Merkez”in “Periferi”
Üzerindeki Etkileri
Lewis’in ekonomi bilimine burada zikredilmesi gereken katkılarından bir tanesi
de, dünya ekonomisi ile ilgili yazdığı Growth and Fluctuations 1870–1913 (1978) adlı son
kitabında geniş bir şekilde ele alınmaktadır.
Lewis’e göre, gelişmiş ülkeler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme
oranları üzerinde bir etkiye, hatta kontrol gücüne sahiptir. Bunu ticaret yoluyla
gerçekleştirirler. Gelişmiş ülkeler hızlı büyüdükçe, bu büyümeyi sağlayan motordan
yayılan “titreşim” dünyanın geri kalan ülkelerine de ulaşmakta ve her birini ekonomik
gelişme düzeylerine uygun olarak pozitif bir şekilde etkilemektedir.
Özlü bir şekilde ifade edilecek olunursa, imalat üretiminin artması sonucunda
ekonomik olarak büyüyen gelişmiş ülkeler, artan ihracatları yanında daha fazla oranda
ithalat da gerçekleştirirler. Hızlanan ithalatın artış oranına paralel bir şekilde az gelişmiş
ülkeler de daha fazla ihracatta bulunurlar. Böylece, ortaya çıkan ekonomik büyümeden,
uluslararası ticaret yoluyla gelişmiş ülkeler yanında az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
de istifade ederler (Vane & Mulhearn, 2005: 111).
Lewis, “büyümenin motoru19” olarak dört “merkez” ülkeye (Đngiltere, Fransa,
Almanya ve ABD) işaret etmektedir. O’na göre, bu ülkelerde sağlanacak ekonomik
büyüme (ya da ekonomik durgunluk), “periferi” ülkelerini de etkisi altına alacaktır.
Ancak, Lewis, bu etkinin, periferinin iki farklı gurup ülkesinde farklı bir şekilde ortaya
çıkacağını öngörmektedir (Findlay, 1980: 73).
Lewis, periferi içinde yer alacak bölgelerden bir tanesini “tropikal bölgeler”
olarak, bir diğerini ise “yeni yerleşim bölgeleri” olarak adlandırmaktadır. Tropikal alan,
bugünün az gelişmiş ülkelerinin birçoğunu içine almaktadır. Yeni yerleşim gurubunda yer
alanlar ise, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Arjantin gibi ılıman alanda yer alan
ülkelerdir. Her iki bölgede yer alan ülkelerin tümü, Merkez’in ürettiği sanayi ürünleri ile
mübadele etmek üzere bu ülkelere temel ürünler ihraç etmektedir.
Ancak, bu iki bölge arasında temel bir farklılık bulunmaktadır. Periferi’nin ılıman
bölgesi, daha çok Avrupa’dan göç eden insanlardan oluşmaktadır ve bu ülkelerdeki ücret
düzeyleri, vasıfsız işgücüne Avrupa düzeyinde bir yaşama standardı sağlayacak kadar
yüksektir. Öte yandan, Periferi’nin tropik bölgesinde bulunan ülkelerde (bugün Hindistan
ve Çin’de olduğu gibi) vasıfsız işgücünün “sınırsız arzı” nedeniyle, ücretler ancak
geçimlik düzeyde elde edilmektedir (Vane & Mulhearn, 2005: 111).
1880’li yıllarda iki bölgedeki vasıfsız işgücünün ücret düzeyleri arasındaki fark
bire dokuz (1/9) şeklinde gerçekleşmiştir. Bu oran, Gıda üretiminde Avrupalı ve Asyalı
işgücü arasındaki işgücü verimliliğinin farkını yansıtmaktadır. Üretilen ürünlere bakarak,
bu durumu şu şekilde de ifade etmek mümkündür: Yün, buğday, et ve süt ürünleri ihraç
eden ülkeler çok tatminkar emtia ve faktör ticaret hadlerine sahip olurken, kahve, çay,
şeker, kauçuk ve hint keneviri ihracatında bulunan ülkeler ise, çok yetersiz hadlerle karşı
19 Arthur Lewis’in en son yazdığı kitabının temel konularından bir tanesi olan “büyümenin motoru”
(engine of growth) ile ilgili daha kapsamlı bilgiye Lewis’in Nobel Konuşması’nda da rastlamak
mümkündür. Nobel Konuşması için bkz.: (Lewis, 1979/b; Lewis, 1992; Özdemir, 2010).
16 | S a y f a
karşıya kalmıştır. Elbette ki bu durum, “periferi”nin bu iki bölgesinde, iç piyasanın hacmi
ile sanayileşmenin ve ithal ikamesinin görünümü üzerinde vahim sonuçlar doğurmuştur
(Findlay, 1980: 74).
SONUÇ
1979 yılının Nobel Ekonomi Ödülü, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler,
yoksulluk, ekonomik gelişme ve kalkınma konularında yaptıkları çalışmalardan dolayı Sir
Arthur Lewis ve Theodere W. Schultz’a verilmiştir.
Siyah renginden dolayı insanların dışlandığı bir dönemde, zekasıyla,
çalışkanlığıyla, azmiyle, kararlılığıyla öne çıkan ve yüzüne kapalı olan kapıları zorlayarak
bugünkü ününe kavuşan Lewis, dünya ekonomi literatüründe, gelişmekte olan ülkeler ve
kalkınma ekonomisi konularında önde gelen bir kişi olarak tanınmaktadır. Dünyanın
saygın ekonomistlerinden biri olan Lewis’in çalışma alanı sadece bunlarla sınırlı değildir.
Lewis, sanayi ekonomisi, iktisat tarihi, ekonomik kalkınma, ekonomik planlama ve
uluslararası ticaret konularında da çok sayıda eser vermiştir.
Ancak, şöhretini esas olarak iki eseriyle yakalamıştır (1950 tarihli “Economic
Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı makalesi ve 1955 tarihli The
Theory of Economic Growth adlı kitabı). Bu iki temel eserinde, az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin ekonomik kalkınmalarını nasıl sağlayabileceğine işaret eden iki farklı
kalkınma modeli açıklamaktadır. Bunlar, “dual ekonomi modeli” ile “dış ticaret hadleri
modeli”dir. Her iki model de, ekonomik gücü ve performansı düşük az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin zaman içerisinde bilinçli ve akıllıca politikalarla
kalkınabileceğini öngörmektedir.
Birinci model, geleneksel sektördeki sınırsız işgücü arzının modern sektöre
transferi ve bu yolla modern kapitalist sektörde yaratılacak üretim artış (aynı zamanda
girişimci sınıfının genişlemesi) ile birlikte kalkınmanın gerçekleşeceğini vurgulamaktadır.
Đkinci model ise, ekonomik büyümenin yolunun gıda üretiminde işgücü verimliliğinin
artırılmasından geçtiğine işaret etmektedir.
Lewis, ekonomik büyüme ve kalkınma ile ilgili tahminlerinde gerçekten çok
başarılı olmuş, birçok ekonomiste nazaran ekonominin gelişim trendini ve gidişatını
onlarca yıl öncesinden görebilmiştir. Malezya, Tayland, Tayvan, Kore gibi birçok
gelişmekte olan ülke, O’nun öngördüğü gibi ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirerek
yeni sanayileşen ülkeler sınıfına katılmışlardır. Lewis’in tahminleri bugün dahi
geçerliliğini korumaktadır. Örneğin, Çin, Hindistan gibi ülkeler de az gelişmişlikten
gelişmişlik düzeyine doğru yol almaktadır ve özellikle Çin çok yüksek ekonomik büyüme
oranlarına sahiptir. Bu büyümenin kaynağını Lewis’in ortaya koyduğu kalkınma
modelinde aramak gerekir. Lewis’in bahsettiği sınırsız işgücü arzı dolayısıyla bu ülkelerde
ücretlerin genel düzeyi çok düşüktür. Bu ülkelerin işgücü piyasalarındaki çok geniş işgücü
havuzu, hem bu ülkelerde hem de yeni sanayileşmiş komşu ülkelerde (Malezya, Tayland,
Tayvan, Kore) ücretlerin düşük kalmasına yol açmaktadır. Şayet bu ülkeler, Lewis’in
öngördüğü gibi düşük ücretleri avantaja çevirebilir ve kendi sanayi sektörünü ve girişimci
sınıfını daha da genişletebilirlerse, o takdirde ekonomik kalkınmalarını
gerçekleştirebileceklerdir. Bazı eksikliklerine ve aldığı eleştirilere rağmen, Lewis’in
17 | S a y f a
ekonomik kalkınma modelleri onlarca yıldır geçerliliğini kanıtlamışlardır. Bu teorilerin
bugün dahi geçerli olduğunu görmek heyecan verici olmaktadır.
18 | S a y f a
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Baumol, William J. (1994), “Sir William Arthur Lewis”, Proceedings of American Philosophical Society,
Vol. 138, No. 2, June 1994, pp. 336–340.
Becker, Charles M. & Terry–Ann Craigie (2007), “W. Arthur Lewis in Restrospect”, Review of Black
Political Economy, Issue: 34, pp. 187–216.
Bhagwati, Jagdish N. (1982), “W. Arthur Lewis: An Appreciation”, The Theory and Experience of
Economic Development: Essays in Honor of Sir W. Arthur Lewis, Editor: M.
Gersovitz & C. F. Diaz–Alejandro & G. Ranis & M. R. Rosenzweig, London: George
Allen & Unwin Publ., pp.15–28.
Breit, William & Barry T. Hirsch (Editors) (2009), “W. Arthur Lewis”, Lives of the Laureates: Twenty–
Three Nobel Economists, Fifth Edition, Cambridge, Massachusetts: The MIT Press,
pp. 1–16.
Dixon, Robert (1999), “Lewis’s The Theory of Economic Growth and Development”, Encyclopedia of
Political Economy, Editor: Phillip Anthony O’hara, Volume 2: L–Z, New York:
Routledge Publ., pp. 661–663.
Encyclopedia
of
World
Biography
(2009),
"William
Arthur
Lewis",
(Çevrimiçi):
http://www.notablebiographies.com/supp/Supplement–Ka–M/Lewis–William–
Arthur.html, 17/11/2009.
Fields, Garry S. (2004), “Dualism in the Labour Market: A Perspective on the Lewis Model After Half A
Century”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 724–735.
Figueroa, Mark (2004), “W. Arthur Lewis Versus the Lewis Model: Agricultural or Industrial
Development?”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 736–750.
Findlay, Ronald (1980) “On W. Arthur Lewis’ Contributions to Economics”, The Scandinavian Journal of
Economics, Vol. 82, No. 1, pp. 62–79.
Findlay, Ronald (1982), “On W. Arthur Lewis's Contributions to Economics”, The Theory and Experience
of Economic Development: Essays in Honor of Sir W. Arthur Lewis, Editor: M.
Gersovitz & C. F. Diaz–Alejandro & G. Ranis & M. R. Rosenzweig, London: George
Allen & Unwin Publ., pp. 1–14.
Findlay, Ronald (1984), “On Lewis”, Contemporary Economists in Perspective, Editor: H. W. Spiegel &
W. J. Samuels, Greenwich, CT: JAI Press.
Gersovitz, Mark (2003), “W. Arthur Lewis”, The Oxford Encylopedia of Economic History, Editor: Joel
Mokyr, Oxford University Press, (Çevrimiçi): http://www.oxfordreference.com/
views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t168.e0440, 24/10/2008.
Gersovitz, Mark (Editor) (1983), Selected Economic Writings of W. Arthur Lewis, New York: New York
University Press.
Girvan, Norman (2008), “Sir Arthur Lewis: A Man of His Time; and Ahead of His Time”, 20 February
2008,
(Çevrimiçi):
http://www.normangirvan.info/wp–content/uploads/2008/02/sir–
arthur–lewis–a–man–of–his–time.pdf, 25/01/2010.
Houseman, Gerald L. (1992), “Understanding World Economic Development: The Work of W. Arthur
Lewis”, Challenge, Nov.–Dec. 1992, pp. 61–62.
Kirkpatrick, Colin & Armando Barrientos (2004), “The Lewis Model After 50 Years”, The Manchester
School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 679–690.
Levitt, Kari Polanyi (2008), “W. Arthur Lewis: Pioneer of Development Economics”, UN Chronicle, Vol.
45, Issue: 1, pp. 45–46.
Lewis,
Arthur
(1979/a),
“Autobiography”,
(Çevrimiçi):
http://nobelprize.org/nobel_prizes/
economics/laureates/1979/lewis–autobio.html, 10/01/2010.
19 | S a y f a
Lewis,
Arthur (1979/b), “Prize Lecture: The Slowing Down of the Engine of Growth”,
8 Ekim 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/
1979/lewis–lecture.html, 10/01/2010.
Lewis, Arthur (1992), “Nobel Lectures”, Economics 1969–1980, Editor: Assar Lindbeck, Singapore: World
Scientific Publishing Co.
Lundberg, Erik (1979), “Presentation Speech”, The Sveriges Riksbank Prize in Economic Sciences in
Memory of Alfred Nobel 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/
economics/laureates/1979/presentation–speech.html, 02/10/2009.
Nobelprize.org, “Press Release”, The Sveriges Riksbank Prize in Economic Sciences in Memory of Alfreid
Nobel 1979, 16 October 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/
economics/laureates/1979/press.html, 19/11/2009.
Özateşler, Mustafa & M. Faysal Gökalp & Sadık Ö. Başer (1998), “Nobel Ekonomi Ödülü Alan
Ekonomistler ve Az Gelişmiş Ülkeler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Đ.Đ.B.F. Dergisi, Cilt:
13, Sayı: 1, 1998, ss. 145–162.
Özdemir, Süleyman (2010), “Ödül Töreni Konuşması: Büyümenin Motorunun Yavaşlaması”, (Prize
Lecture: The Slowing Down of the Engine of Growth), (Çeviri), 8 Ekim 1979,
(Çevrimiçi):
http://makale.suleymanozdemir.com/ArthurLewisCeviri1–OdulToreni
Konusmasi.pdf, 05/02/2010.
Özdemir, Süleyman (2010), “W. Arthur Lewis’in Ekonomi Bilimine Katkısı Üzerine”, (On W. Arthur
Lewis’
Contributions
to
Economics),
(Çeviri),
(Çevrimiçi):
http://makale.suleymanozdemir.com/ArthurLewisCeviri2–RonaldFindlayMakale.pdf,
05/02/2010.
Pearson, Richard (1991), “Sir W. Arthur Lewis, Laureate, Dies”, The Washington Post, 17/06/1991,
(Çevrimiçi): http://proquest.umi.com/pqdweb?did=74701748&sid=1&Fmt=3&clientId=
46175&RQT=309&VName=PQD, 24/11/2009.
Ranis, Gustav (2004), “Arthur Lewis’s Contributions to Development Thinking and Policy”, The
Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 712–723.
Sir Arthur Lewis Institute of Social and Economic Studies – SALISES (2010), (Çevrimiçi):
http://sta.uwi.edu/salises/default.html, 01/02/2010.
Stewart, James B. (2007), “Book Review”, The Journal of African American History, Vol. 92, Issue: 2,
pp. 320–323.
Streeten, Paul (1992), “Arthur Lewis Distinguished Lecture What’s Left of What’s Left? Or: What Does It
Mean to Be a Socialist Today?”, Review of Black Political Economy, Vol. 21, Issue: 1,
Summer 92.
The
Concise
Encyclopedia
of
Economics,
“W.
Arthur
Lewis”,
http://www.econlib.org/library/Enc/bios/Lewis.html, 02/01/2009.
(Çevrimiçi):
Tignor, Robert L. (2006), Arthur Lewis and the Birth of Development Economics, New Jersey: Princeton
University Press.
Vane, Howard R. & Chris Mulhearn (2005), "W. Arthur Lewis (1915–91)", The Nobel Memorial
Laureates in Economics: An Introduction to Their Careers and Main Published
Works, Massachusetts: Edward Elgar Publ., pp. 108–112.
Vikipedia,
“Arthur
Lewis”,
(Çevrimiçi):
http://tr.wikipedia.org/wiki/Arthur_Lewis,
http://en.wikipedia.org/wiki/Arthur_Lewis_(economist), 13/01/2010.
20 | S a y f a
SIR ARTHUR LEWIS’ĐN YAYINLANMIŞ ESERLERĐ*
KĐTAPLAR:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
Economic Problems of Today. London, 1940.
Economic Survey, 1919–39. London and New York, 1949.
Overhead Costs. London and New York, 1949.
The Principles of Economic Planning. London, 1950.
The Theory of Economic Growth. London and Homewood, 1955.
Politics in West Africa. (The Whidden Lectures). London and New York, 1965.
Development Planning. London and New York, 1966.
Some Aspects of Economic Development. (The Aggrey Memorial Lectures) Accra, 1969.
Aspects of Tropical Trade, 1883–1965. (The Wicksell Lectures) Stockholm, 1969.
(Editor) Tropical Development 1883–1913. London, 1971.
Growth and Fluctuations 1870–1913. George Allen and Unwin, London, 1978.
RESMĐ RAPORLAR:
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
Industrial Development in the Caribbean. Caribbean Commission, 1949.
Land Settlement Policy. Caribbean Commission, 1950.
(Ortak) Measures for the Economic Development of Under–Developed Countries. United Nations,
1951.
(Ortak) Report on National Fuel Policy. U.K. Government, 1952.
Industrialization and the Gold Coast. Gold Coast Government, 1953.
Eastern Caribbean Federation. West Indian Federal Government, No. 45, 1962.
Proposals for an Eastern Caribbean Federation of Eight Territories. West Indies Federal
Government, No. 51, 1962.
(Ortak) Partners in Progress. "Pearson Commission", Report to the World Bank, Washington, 1969.
Presidential Address on Unemployment to the Board of Governors, Caribbean Development Bank,
Barbados, 1972.
Some Constraints on International Banking. Caribbean Development Bank, Barbados, 1972.
Presidential Address on the Shortage of Entrepreneurship to the Board of Governors, Caribbean
Development Bank, Barbados, 1973.
MONOGRAFĐ VE BROŞÜRLER:
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
*
Labour in the West Indies. Fabian Society, London, 1939.
Monopoly in British Industry. Fabian Scoiety, London, 1945.
Aspects of Industrialization. National Bank of Egypt, Cairo, 1953.
Economic Problems of Jamaica. Daily Gleaner, Kingston, 1964.
The Agony of the Eight. Barbados Advocate, Bridgetown, 1965.
Reflections on Nigeria's Economic Growth. O.E.C.D., Paris, 1967.
Socialism and Economic Growth. (The Annual Oration). L.S.E., London, 1971.
The Evolution of Foreign Aid. (The David Owen Memorial Lecture) Uni– versity of Wales, Cardiff,
1972.
Bu bibliyografya, bizzat Prof. Dr. Arthur Lewis’in kendisi tarafından oluşturulmuştur. Kitap
incelemeleri, gazete yazıları ve diğer küçük hacimli çalışmalar bibliyografyanın dışında bırakılmıştır.
Bibliyografyanın alıntı yapıldığı kaynak: (Findlay, 1980).
21 | S a y f a
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
57.
58.
59.
Development Economics: An Outline. General Learning Corporation Modules, Morristown, N.J.,
1973.
Dynamic Factors in Economic Growth. Tata Memorial Lectures, Orient Longman, New Delhi, 1974.
The University in Less Developed Countries. International Council for Educa– tional Development,
New York, 1974.
The Evolution of the International Economic Order. Janeway Lectures, Prince– ton University Press,
Princeton, N.J. 1978.
LDCs and Exchange Stability. Per Jacobsson Lecture. IMF, Washington, D.C. 1978. Chapters in
books
"Nationalization as an Alternative to Monopoly Control: the British Experi– ence", in Monopoly and
Competition and their Regulation, ed. E. H. Chamber– lin, London, 1954.
"The Economic Development of Africa", in Africa in the Modern World, ed. Calvin W. Stillman,
Chicago, 1955.
"The Economic and Social Council", in The United Nations, ed., E. A. Wortley, Manchester, 1957.
"The Shifting Fortunes of Agriculture", in Report of the Tenth International Conference of
Agricultural Economics, London, 1959.
"Sponsored Growth: Challenge to Democracy", in Problems of Economic Growth, ed. M. K. Haldar
and E. Ghosh, Delhi, 1959.
"Economic Conditions for Greater Agricultural Output", Report of the Annual Meeting of the British
Association for the Advancement of Science, 1960.
"Depreciation and Obsolescence as Factors in Costing", in Depreciation and Replacement Policy, ed.
J. L. Meij, Amsterdam, 1961.
"The Emergence of West Africa", in The Promise of World Tensions, ed. Harland Cleveland, New
York, 1961.
"Science, Man and Money", in Science and the New Nations, ed. Ruth Gruber, New York, 1961.
"Competition and Regulation in the West Indies", in Economic Systems of the Commonwealth, ed.
Calvin B. Hoover, Durham, N.C., 1962.
"Tensions in Economic Development", in Restless Nations, ed. Lester B. Pearson, New York, 1962.
"Industrialisation and Social Peace", in Conference Across a Nation, Report of H. R. H. The Duke of
Edinburgh's Study Conference, Macmillan's of Canada, 1963.
"Social Services in Development Planning", in Planning for Economic Development in the
Caribbean. Report of a Caribbean Organization Conference, Puerto Rico, 1963.
"Closing Remarks", in Inflation and Growth in Latin America, ed. W. Baer and I. Kerstenetzky,
New Haven, 1964.
"Economic Development and World Trade", in Problems in Economic Development. ed. E. A. G.
Robinson, London, 1965.
"African Economic Development", in Africa: Progress Through Co–operation, ed. J. Karefa–Smart,
New York, 1966.
"Planning Public Expenditure", in National Economic Planning, ed. M. F. Millikan, New York,
1967.
"Unemployment in Developing Areas", in A Reappraisal of Econonic Develop– ment, ed. A. M.
Whiteford, Chicago, 1967.
"International Trade and Economic Growth", in Fiscal and Monetary Prob– lems in Developing
States, ed. D. Krivine, New York, 1967.
"Development Planning", in International Encyclopedia of the Social Sciences, 1968.
"Economic Aspects of Quality in Education", in Qualitative Apects of Edu– cational Planning, ed. C.
E. Beeby, Paris, 1969.
"On Being Different", in Speeches made at the 1971 Graduation Ceremonies of the University of the
West Indies. Kingston, 1971.
"Objectives and Prognostications", in The Gap Between Rich and Poor Nations, ed. G. Ranis,
London, 1972.
"Reflections on Unlimited Labour", in International Economics and Develop– ment. (Essays in
Honour of Raoul Prebisch), ed. V. di Marco, New York, 1973.
22 | S a y f a
60.
61.
62.
"The Development Process", in The Case for Development: Six Studies. United Nations, New York,
1973.
"Development and Distribution", in Employment, Income Distribution and Development Strategy,
Edited by Alec Cairncross and Mohinder Puri, Mac– millan Press, London, 1976.
"The Diffusion of Development", in The Market and the State, Edited by Thomas Wilson, Oxford
University Press, Oxford, 1976.
MAKALELER:
63.
64.
65.
66.
67.
68.
69.
70.
71.
72.
73.
74.
75.
76.
77.
78.
79.
80.
81.
82.
83.
84.
85.
86.
87.
88.
89.
90.
91.
92.
93.
94.
95.
96.
97.
98.
"The Inter–relations of Shipping Freights." Economica, 1941.
"The Two–Part Tariff." Economica, 1941.
"The Economics of Loyalty." Economica, 1942.
"Monopoly and the Law." Modern Law Review, 1943.
"An Economic Plan for Jamaica." Agenda, 1944.
"Competition in Retailing." Economica, 1945.
"Spare Time Activities of Employees." Modern Law Review, 1946.
"Fixed Costs." Economica, 1946.
"The Prospect Before Us." The Manchester School, 1948.
"Colonial Development." Transaction of the Manchester Statistical Society, 1949.
"Whither Prices?" District Bank Review, 1949.
"The British Monopolies Act." The Manchester School, 1949.
(With F. V. Meyer) "The Effects of an Overseas Slump on the British Economy." The Manchester
School, 1949.
"Developing Colonial Agriculture." The Three Banks Review, 1949. (Also published in Attitude to
Africa, London, 1954).
"Sur Quelques Tendances Seculaires." Economie Appliquee, 1949.
"The Price Policy of Public Corporations." The Political Quarterly, 1950.
"Food and Raw Materials." District Bank Review, 1951.
"The Future of World Trade." Scope, 1952.
"World Production, Prices and Trade, 1870–1960." The Manchester School, 1952.
"Reflections on South East Asia." District Bank Review, 1952.
"United Nations Primer for Development: A Comment." Quarterly Journal of Economics, May
1953.
"Thoughts on Land Settlement." Journal of Agricultural Economics, 1954.
"Economic Development with Unlimited Supplies of Labour." The Man– chester School, 1954.
"Trade Drives." District Bank Review, 1954.
(P. J. O'Leary ile ortak) "Secular Swings in Production and Trade, 1870–1913." The Manchester
School, 1955.
"Investment Policy." Bulletin of the Oxford Institute of Statistics, 1955.
(A. Martin ile ortak) "Patterns of Public Revenue and Expenditure." The Manchester School, 1956.
"International Competition in Manufactures." American Economic Review, May 1957.
"Recent Controversies over Economic Policy in the British Labour Party." World Politics, 1958.
"Unlimited Labour: Further Notes." Manchester School, 1958.
"Employment Policy in an Underdeveloped Area." Social and Economic Studies, 1958.
"On Assessing a Development Plan." Ghana Economic Bulletin, 1959.
"Education and Economic Development." Social and Economic Studies, 1961.
"Education for Scientific Professions." Daedalus, 1962.
"Secondary Education and Economic Structure." Social and Economic Studies, 1964.
"A Review of Economic Development." (Richard T. Ely Lecture) American Economic Review, May
1965.
23 | S a y f a
99.
100.
101.
102.
103.
"Unemployment in Developing Countries." (Stephenson Memorial Lecture), World Today, January
1967.
"Word Trade since the War." Proceedings of the American Philosophical Society, 1968.
"Black Power and the American University." University: A Princeton Maga– zine, 1969.
"The Economic Profile of the American Black." Journal of Religion and Health, October 1970.
"Summary: The Causes of Unemployment in Less Developed Countries." International Labour
Review, May 1970.
24 | S a y f a
SIR WILLIAM ARTHUR LEWIS’ĐN
NOBEL ÖDÜL TÖRENĐ’NDEKĐ KONUŞMASI 20
(8 Aralık 1979)
BÜYÜMENĐN MOTORUNUN YAVAŞLAMASI
Kafamdaki bir sorunu ifade ederek konuşmama başlamama izin veriniz.
Yüzyıllardır gelişmekte olan dünyada üretim artış oranı, gelişmiş dünyadaki üretim artış
oranına bağlı kalmıştır. Ne zaman gelişmiş ülkeler hızlı büyürse, gelişmekte olan ülkeler
de hızlı büyümekte, gelişmiş ülkelerin büyümesi yavaşladığında ise, gelişmekte olan
ülkelerde de yavaşlama başlamaktadır. Bu bağ kaçınılmaz mıdır? Daha spesifik olarak
belirtmek gerekirse, dünya 20 yıldır eşi görülmemiş bir büyüme yaşamakta, dünya ticareti
daha önce görülmemiş bir hızda iki katı büyümektedir (büyüme, yıllık bazda reel olarak
yaklaşık yüzde 8 olmuştur. Halbuki, 1913 ile 1939 arasındaki büyüme hızı sadece binde
9’dur, 1873 ile 1913 arasındaki büyüme hızı ise yıllık yüzde 4’ten daha azdır). Bu refah
dolu onlu yıllar boyunca, az gelişmiş ülkeler de toplam üretimlerini yıllık yüzde 6
artırarak kapasitelerini ortaya koymuşlardır ve hatta bütün az gelişmiş ülkeler yüzde 6
oranını minimum ortalama hedef olarak benimsemişlerdir. Eğer gelişmiş ülkeler daha
önceki büyüme oranlarına geri dönerlerse ve sadece yıllık olarak yüzde 4’lük bir büyüme
gerçekleştirirlerse ne olacaktır? Bu durum, az gelişmiş ülkelerdeki büyümenin de
kaçınılmaz olarak tespit ettikleri hedefin önemli ölçüde altına düşeceği anlamına mı
gelmektedir? Benim amacım, ne olacağına dönük öngörüde bulunmak değil, mevcut
ilişkiyi ortaya koymak ve nasıl değişebileceğini açıklamaktır.
1973 yılından önceki 20 yılın olağanüstü büyüme oranları herkesi şaşırtmıştır.
Biliyoruz ki, dünyada ekonomik faaliyetler açısından uzun salınımlar yaşanmaktadır.
Örneğin, 1830–1873 arasındaki dünya ticareti 1873–1913 arasındakinden daha hızlı
büyümüştür. 1973 yılından önceki büyüme yüzde 4 ile 5 arasında iken, 1973 yılından
sonraki büyüme yüzde 3 ile 4 arasındadır. Ancak, yüzde 8’e varan bir sıçrama
inanılmazdır.
Bazı kişiler, az gelişmiş ülkelerin gösterdiği performansı çok daha şaşırtıcı
bulmuşlardır. Bu kişiler, az gelişmiş ülkelerin 1950’li yıllarda sahip oldukları yetersiz
kurumlar ya da koşullar nedeniyle, bu ülkelerin hızlı büyüme kapasiteleri
sergileyebileceklerini düşünmemişlerdir. Bunlara göre, sıkı çalışma için güneş çok sıcak,
insanlar çok müsrif, hükümet çok yozlaşmış, doğum oranları çok yüksek, din çok öteki
dünyayla ilgili vs.’dir. Bu tür analizler günümüzde neredeyse tamamıyla literatürden
çıkmıştır. 1940’ların sonlarındaki tartışmalarda ABD’de kişi başına düşen milli gelirin
uzun dönemde yılda yüzde 2, az gelişmiş ülkelerde ise yaklaşık olarak yüzde 1 büyüdüğü
20 Arthur Lewis, “Nobel Lectures”, Economics 1969–1980, Editor: Assar Lindbeck, World Scientific
Publishing Co., Singapore, 1992.
Arthur Lewis, “Prize Lecture. The Slowing Down of the Engine of Growth”, 8 Ekim 1979, (Çevrimiçi):
http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/1979/lewis–lecture.html, 10.01.2010.
25 | S a y f a
kaydedilmekte, Birleşmiş Milletler camiasındaki ekonomistler cesaretle az gelişmiş
ülkelerin büyüme oranlarının yüzde 3 olabilme olasılığını tartışmaktaydı. 1950’lerin
sonunda Birleşmiş Milletler, 60’lı yıllar için hedefini yüzde 5 olarak düzeltmiştir.
Birleşmiş Milletler’in yüzde 5’lik tahmini, 60’ların ortalarına gelindiğinde ortalama olarak
gerçekleştiğinde herkes şaşırmıştır. Daha sonra, 70’li yıllar için hedef yüzde 6’ya
yükseltilmiştir. Fakat, gösterge 70’li yılların daha başlarında yüzde 6 olmuş, Birleşmiş
Milletler, 1974 yılındaki resesyondan hemen önce, 80’li yıllar için tahminini yüzde 7
olarak düzeltmiştir. Bu performans göstergelerinin hiçbirisinin doğruluğuna kefil olamam,
ancak kanımca az gelişmiş ülkeler fiziki ve insan kaynaklarını verimli bir şekilde
kullanma kapasitelerini şüphe götürmez bir şekilde kanıtlamış oldular.
Diğer yandan, dünya ticaretindeki hızlı gelişme, kalkınma teorisini de yıpratmıştır.
1930’larda uluslararası ticaretin çöküşü geri dönülemez bir durum olarak görülmüş, hatta
o kadar ki Keynes “ona artık ihtiyacımız olmayacak” şeklinde bir beyanda bulunmuştu.
Böylece, 1940’lar ve 50’lerde, dünya ticaretinin durgun (dengeli büyüme, bölgesel
entegrasyon, iki açıklı model, yapısal enflasyon) olduğu zamanlarda anlam ifade edecek,
ticaretin yıllık bazda yüzde 8 oranında büyüdüğü teoriler seti yaratıldı. Ayrıca,
politikalarını aynı öngörüye dayandıran birçok ülke, ithal ikameci bir yaklaşımla içe doğru
yöneldiler. Ticaretin hızlı bir şekilde büyüdüğü gerçeği, 60’lı yılların ikinci yarısına kadar
evrensel olarak kabul edilmedi. Daha sonra, neredeyse her ülke ihracat yapmanın
üstünlüklerini keşfetti. Bugünlerde biz yine benzer bir yanılgıya düşme tehlikesi içindeyiz.
1973 yılından beri dünya büyüme oranı yarıya indi ve hiç kimse bunun kalıcı mı yoksa
geçici mi olduğu konusunda bir fikre sahip değil. Ne var ki, ekonomi yazınımızın büyük
bir kısmı, açık bir şekilde yüzde 8’lik büyümeye geri dönüşün hemen köşesinde
olduğumuzu öngörmeye devam ediyor.
–I–
Çok Gelişmiş Ülkeler ile Az Gelişmiş Ülkeler arasındaki ilişkiye geri dönmek
istiyorum. Gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerin büyüme oranları üzerinde sahip olduğu
kontrol gücündeki temel bağ, ticarettir. Gelişmiş ülkeler hızlı büyüdükçe,
gerçekleştirdikleri ithalatın artış oranı hızlanır ve az gelişmiş ülkeler daha fazla ihracat
yapar. Bu ilişkiyi ölçümleyebiliriz. 1873 ile 1913 dönemleri arasında, gelişmiş ülkelerde
temel ürünlerin dünya ticaretindeki büyüme oranı, endüstriyel ürünlerin büyüme oranının
yüzde 87’sine denk gelmektedir. Yüzde 87’lik benzer bir ilişki, 1973 yılına kadar da aynı
şekilde devam etmiştir. Temel ürünler tarzında gerçekleşen dünya ticareti, gelişmekte olan
ülkelerin gerçekleştirdiği ihracatlardan daha geniş bir kavramdır, ancak böyle olmasına
rağmen bu iki kavram yeterli derecede yakın bir ilişkiye de sahiptir. Bizim sanayi
ülkelerinde ticaretin refaha bağlı olduğuna dair ayrıntılı istatistiksel kanıta ihtiyacımız
yok. Daha ilginç olan, yüzyılı aşkın bir süredir bu ilişkinin kantitatif olarak aynı olduğunu
ortaya koyan bulgudur, böylece az gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği temel ürün
ihracatındaki büyüme oranının üçte iki oranında artmasının, gelişmiş ülkelerin büyüme
oranındaki artıştan ne fazla ne de az olacağı tahmin edilebilmektedir.
Daha ilginç olanı, katsayının 1’den daha az olmasıdır, yani binde 87 olmasıdır.
Bunun anlamı şudur: Eğer büyümenin motoru gelişmiş ülkelerdeki endüstriyel ürünler ve
az gelişmiş ülkelerdeki temel ürünler ihracatı ise, o takdirde gelişmiş ülkelerdeki motorun
az gelişmiş ülkelerdeki motordan bir miktar daha hızlı çalıştığı söylenebilir. Motorun bu
ülkelerde eşit düzeyde çalışıyor olması, tam anlamıyla benzer etkilere sahip
26 | S a y f a
olmayabilecektir. Ve bu ilişkiyi kuvvetlendirecek yan etkiler de vardır. Motor daha hızlı
çalıştıkça, dış ticaret hadlerinin daha çok az gelişmiş ülkelerin lehine işleyebileceği
beklenmektedir (bu durum bugün için geçerli değildir). Đç piyasalarda işler yolunda
gittiğinde, az gelişmiş ülkelerde iç piyasalarda endüstrileşme hızlanır ve bu şekilde
olmuştur. Gelişmiş ülkeler, sınırlarını üreticilerin ithalatlarına karşı gevşetir, böylece bu
durum da ticareti hızlandırır. Madenlere, ürünlere ve altyapı tesislerine doğru yabancı
sermaye akışı olur. Ve yabancı ülkeler daha fazla göçmen kabul eder, bu tür zamanlarda
göç edenlerce az gelişmiş ülkelere para akışı gerçekleşir.
Hepsini bir arada düşünecek olursak, sanayi üretiminin az gelişmiş ülkelerde
gelişmiş ülkelerden daha hızlı bir şekilde büyüdüğü gerçeğine rağmen, gayri safi yurt içi
hâsılada gerçekleşen büyüme oranlarının hem az gelişmiş ülkelerde ve hem de gelişmiş
ülkelerde, 1973’e kadar süren çeyrek yüzyıllık süre boyunca, neredeyse aynı olması (yıllık
yüzde 5 civarında) hiç de sürpriz verici bir durum değildir. Azgelişmiş ülkelerdeki nüfus
gelişmiş ülkelerdeki nüfustan daha hızlı büyüdüğü için, kişi başına düşen milli gelirdeki
büyüme oranlarında büyük bir açık vardır. Bu oran gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 4
iken, az gelişmiş ülkelerde yüzde 2,5’dir. Az gelişmiş ülkelerin göstermiş olduğu
performans gerçekten olağanüstü olmuştur, ancak kişi başına düşen gelir bakımından
gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki açık hızlı bir şekilde genişlemesini
sürdürmüştür.
Bu durum üzerinde durmak istediğim ikilemi ortaya koymaktadır. Bu konularla
ilgili birçok kişinin amacı, az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen açığı
daraltmaktır. Eğer bu ülkeler toplam kapasite bakımından eşit büyüme oranlarıyla
birbirine bağlıysa, bu nasıl gerçekleştirilecektir? Bazıları belki gelişmiş ülkelerdeki
büyüme oranlarını daha da düşük olarak tasarlayabilir. Gelişmiş ülkelerde birçok kişi bunu
seslendirmektedir (çevreciler, tükenebilir kaynakların tükeneceğinden endişe duyan
kişiler, daha fazla boş vakit ve eğlence isteyenler, vb.). Fakat, eğer gelişmiş ülkelerin
büyüme oranları düşerse, az gelişmiş ülkelerdeki büyüme oranları da düşecektir ve az
gelişmiş ülkeler bundan daha kötü şekilde etkileneceklerdir, çünkü dış ticaret hadleri
onlara karşı işlemeye başlayacaktır. Đki gurup ülkenin aralarındaki bağa göre, gelişmiş
ülkelerin en hızlı şekilde büyümeleri, az gelişmiş ülkelerin lehine olacaktır.
Bu argüman, dünya ticaretindeki büyümeye bağlı olarak ortaya çıkacak ekonomik
büyümenin, az gelişmiş ülkelere zarardan çok yarar getireceğini öngörmektedir.
Literatürün çok büyük bir kısmı, bu ilişkinin yararlı olabileceğini reddetmektedir. Bu
konuyu burada detaylı bir şekilde tartışmak, bizi alanın çok dışına itecektir, ancak bu
konunun bir yönüyle ilgili olarak bazı şeyler söylenmelidir. Bu kişiler, ticaretin büyümeye
yol açmayacağını veya büyümeye yol açsa bile, bu büyümenin kendi kendini sürdürebilir
hale gelemeyeceğini ifade etmektedirler.
Đddialarına göre, ticaret büyümeyi teşvik etmez, çünkü ticaretin gerçekleşmesi ile
birlikte fabrika kaynaklı bir ithalat akımı, az gelişmiş ülkelerdeki el imalatını tahrip eder.
19. yüzyılın ilk yarısında, Đngiliz tekstil ve demir ihracatının Hindistan ve Şili üzerindeki
etkileri buna örnek olarak gösterilmektedir. Muhakkak ki, ihracat söz konusu olsa bile, bir
süre sonra ihracat ve ithalat eşit düzeye gelecektir. Ancak, ödemeler dengesi ithalat ile
kaybedilenin ihracat ile kazanıldığını göstermediğinden, bu denge herhangi bir düzeyde
işsizliğe karşılık gelmektedir. Bu nedenle ticaretin söz konusu yararları, işsizlik olarak
değerlendirilebilmektedir. Đhracat tarımsal kaynaklı ise, faktörel dış ticaret hadleri tropik
ülkelerin aleyhine olduğundan, sanayileşme için bir temel sağlayan satın alma gücü yeterli
düzeyde yaratılamamaktadır. Madenler söz konusu olduğunda, bunların bolluğu maliyetler
27 | S a y f a
yönünden eşit düzeyde zarar verici olabilmektedir. Çünkü bu sektörde, yüksek düzeyde
ücret ve gelir belirlenirse, bu durum diğer sanayilerin yaşamasını önler ve dış ödemeler
dengesinde sağlanan yararları işsizlik olarak karşımıza çıkartabilir. Bu iddia çoğunlukla
maden zengini az gelişmiş ülkelerin neden çok fazla işsizliğe sahip olduğunu açıklamada
kullanılmaktadır. Fakat bu açıklama, diğer ihracat türlerine de genelleştirilebilir.
Ticaret, ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında büyümeye yol açmamış olabilir, ama
şu anda kesinlikle büyümeye yardımcı olmaktadır. Regresyon analizleri, ihracattaki
büyüme oranını, az gelişmiş ülke hâsılasının büyüme oranı içinde en etkili unsurlardan bir
tanesi olarak göstermektedir. Bu tür bir büyümenin kendi kendini sürdürebilir hale gelip
gelemeyeceği sorusu farklı bir konudur. Kendi kendini sürdürebilir büyümenin iki koşulu
vardır; bunlardan birincisi, bir ülkenin zaman içerisinde çekirdek bir girişimci ve yönetici
sınıfı oluşturması; ikincisi ise yeterli düzeyde tasarruf ve vergi kapasitesine ulaşmasıdır.
Bu noktada, muhaliflere göre, ticari yaşamda gerçekleşen ithalat ve ihracat, ulusal
girişimciliğin doğuşunu önleyen birkaç büyük yabancı şirketin (bankacılık, sigorta ve
taşımacılık vb.) ellerinde yoğunlaşmış gözükmektedir. Tasarruflar, önemli oranda
karlardan sağlanmaktadır ve eğer elde edilen karlar yabancı ellerde olursa o takdirde
tasarruf kapasitesi sınırlanmış olacaktır. Bu yabancı ticaret ve finans erbabı, politik olarak
sanayileşmenin genişlemesinin karşısında olan, pazarlarını ve ucuz işgücü kaynaklarını
kaybetmek istemeyen çiftçilerle de birleşmektedir. Ekonomi hızlı bir şekilde büyüyebilir,
ancak ulusal girişimcilik ve ulusal tasarrufun gelişmesi engellenirse, bu büyüme kendi
kendini sürdürebilir olmayacaktır.
Bu önermelerin bir miktar geçerliliği olabilir, ancak bu kişilerin tanımladıkları
şartlar evrensel ve kaçınılmaz değildir ve 1929 yılındaki büyük depresyonun
başlangıcından beri ortaya çıkan politik iklimdeki değişiklikler nedeniyle bunların önemi
son derece azaltılmıştır. Diğer yandan, eleştirenlerin vurguladığı alternatif dengeli büyüme
politikası da her zaman için uygulanabilir değildir. Büyüme, özellikle amacı yalnızca
temel ürün ihracı olduğunda, fiziksel altyapı ve eğitimli insan gücü gerektirir. Okullara ve
üniversitelere paralar harcanır ve ülkede eğitimli insanlardan oluşan çekirdek bir grup inşa
edilir. Bu açıdan bakıldığında, yüksek (ya da aynı) ihracat oranlarına sahip ülkeler ile
düşük ihracat oranlarına sahip ülkeler arasındaki açık önemli düzeydedir. Bazen bu
çekirdek grup yönetimi devralır ve ulusalcı politikalar takip eder (yabancı firmaların
faaliyetlerinin frenlenmesi, bu firmaların ulusal yöneticilerle çalışmaları ve onların
eğitilmesi konusunda zorlanması ve elde ettikleri karların vergiye tabi tutulması gibi).
1929 yılından önce Latin Amerikan hükümetlerinin sanayileşmeyi gerçekleştirememekteki
başarısızlıkları, serbest ticaret ve düzenlenmemiş piyasa öğretilerinin entellektüel
üstünlüğü ile arazi sahiplerinin gücü nedeniyledir. Bu üstünlük bugün dünyanın her
yerinde sona ermiştir. Böylece, ülkeler ister ticarete dayalı büyüme, isterse dengeli
büyüme yoluyla olsun insan sermayelerini yaratmaktadırlar. Dengeli büyüme fırsatı
yalnızca büyük ülkelere verilmiştir. Birçok gelişmiş ülke küçüktür ve ihracata dayalı
büyüme dışında başka bir seçenekleri yoktur. Alternatif dengeli büyümenin destekçileri,
aynı zamanda daima siyasi federasyonu ya da devletlerin birlikteliklerini de
desteklemektedirler. Bu tür bir siyasi çerçeve olmadığında, ihracat yoluyla büyümeye
yönelik yaptıkları eleştiriler, söylenmemiş ve yok hükmünde olacaktır.
28 | S a y f a
– II –
Takip eden bölümde, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin 1973’deki
büyümesinden daha yavaş bir şekilde büyüdüğünü ve bu ülkelerin gerçekleştirdiği
ithalatın, önümüzdeki 20 yıl boyunca yılda yalnızca yüzde 4 büyüyeceğini ileri öne
süreceğim. Bu bir kehanet değildir, yalnızca sonuçlarını analiz etmekte olduğumuz bir
varsayımdır.
Ayrıca bu bölümde, az gelişmiş ülkelerin, GSMH’larını yıllık bazda yüzde 6
olarak artırmayı istediklerini öngörmekteyim ve bu da bu ülkelerin ithalatlarının yüzde 6
büyümesini gerekli kılmaktadır. Tek başına az gelişmiş bir ülke, büyük olasılıkla çok
küçük olduğundan dolayı, kendi başına yeterli olamayacaktır; halbuki azgelişmiş ülkeler
bir grup olarak kendilerine daha çok yeterli hale geleceklerdir. Đthalatın durumunun
büyüyen GSMH’nın durumuyla aynı olup olmaması önemli değildir; önemli olan şey az
gelişmiş ülkelerin yapacağı ihracattaki artış oranının, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş
ülkelerden yapacağı ithalat oranından önemli düzeyde daha fazla olmasıdır. Az gelişmiş
ülkeler yüzde 6 oranında ihracatta büyüme oranına gereksinim duyarken, gelişmiş
ülkelerin az gelişmiş ülkelerden gerçekleştirdiği ithalat oranının yalnızca yüzde 4
düzeyinde kalacağı öngörülmektedir. Buradaki sorun, bu iki büyüme oranının ne şekilde
uzlaştırılacağıdır.
Bunun teorik olarak basit bir yolu vardır; az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin
ithalatında daha fazla paya sahip olabilirler. Ancak, bu yöntemi devre dışı bırakıyorum.
Az gelişmiş ve gelişmiş ekonomiler arasındaki temel bağlantı, gelişmiş ülkelerin az
gelişmiş ülke temel ürünlerine olan taleptir. Bu bağlantı, fiziksel hacim anlamında
önemlidir ve fiyatlardan çok fazla etkilenmemektedir. Az gelişmiş ülkeler, fiyatları
düşürerek daha fazla satış yapamazlar, tam tersine dış ticaret hadleri bozulursa satın alma
gücü bakımından önemli oranda kayıp yaşarlar. Bu eylemlerin direkt etkisi hâsılayı
azaltmak şeklinde ortaya çıkardı, ancak bu da fazladan yatırımla denkleştirilebilirdi. Ne
var ki, bu seçeneklerin hiç birisi uygun gözükmemektedir. Dolayısıyla, bu problemin
gelişmiş ülkelere ihraç edilen temel ürünlerin üretimini artırarak ya da azaltarak
çözülebileceğini düşünemeyiz.
Đmalat malları açısından durum nedir? Bu ürünler, OPEC üyesi olmayan az
gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği ihracatın yüzde 40’ını oluşturmaktadır ve hala en hızlı
büyüyen ihraç mallarıdır. Temel üretime ek olarak, gelişmiş ülkelere yönelik imalat
malları ihracatını artırarak tüm sorunu basit bir şekilde çözmek mümkün müdür? Bunun
olamayacağını öngörüyorum, zira bunun olması mümkün olsaydı, benim bu çalışmam
birdenbire sona ererdi. Gelişmiş ülkeler, refah düzeyleri yüksek olan ülkelerdir ve işler
yolunda gittiğinde imalat sanayi ithalatına izin vermeyi isterler: Çünkü, çok sayıda gelişen
endüstrilere sahip olduklarından dolayı ithalat nedeniyle işinden olacak insanlara yeniden
iş sağlayacak durumdadırlar. Gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarının düşük olduğu
varsayımını dikkate alırsak, bu olasılığı diskalifiye etmemiz gerekiyor. Bu nedenle,
gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerden daha fazla imalat malı satın almak yerine daha az
alacağı varsayımı daha uygun gözükmektedir.
Bu nedenle, ben temel varsayımlarımı şu şekilde özetleyebilirim: Az gelişmiş
ülkeler, ihracat artışını yıllık yüzde 6 oranında gerçekleştirmek durumundadırlar; ancak
gelişmiş ülkeler az gelişmiş ülkelerden gerçekleştirdikleri ithalatı ancak yıllık yüzde 4
29 | S a y f a
olarak artırabileceklerdir. Bu durumda, az gelişmiş ülkelerin üretim artışı ne durumda
olacaktır?
Tek bir az gelişmiş ülke açısından bakacak ve yukarıdaki varsayımdan farklı
olarak düşünecek olursak, gelişmiş ülke büyüme oranları ne olursa olsun, durum yine fark
etmeyecektir. Şöyle ki, tek bir az gelişmiş ülke ne kadar çok kaynağa ve esnekliğe sahip
olursa, gelişmiş ülkelere daha fazla satış yapabilir. Ne var ki, bu durum diğer az gelişmiş
ülkelerin gelişmiş ülkelere yönelik toplam ticaretlerini azaltacaktır. Bir ülkenin yaptığını,
hiç bir zaman tüm ülkeler birlikte yapamayacaklardır.
Böylece, bu problemin çözümü için tek bir yol bulunmaktadır. Eğer, gelişmiş
ülkelerden yıllık yüzde 4 ithalat artışına karşın, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere
yönelik toplam satışları yılda yüzde 6 artarsa, dünyanın geri kalan ülkelerine olan
ihracatlarının en az yüzde 11 düzeyinde artması gerekmektedir. Sosyalist ülkeleri göz ardı
edersek (ki bu ülkeler az gelişmiş ülkelerden daha çok mal satın alarak onlara yardım
edebilirlerdi, fakat bunu yapmayacaklardır), az gelişmiş ülkeler bu sorunlarını ancak kendi
aralarında gerçekleştirecekleri ticareti çok keskin bir şekilde artırarak çözebilirler.
Az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret hala oldukça küçüktür (OPEC üyesi olmayan
az gelişmiş ülkelerin ihracatlarının yaklaşık yüzde 19’u). Bölgesel ticari organizasyonların
oluşturulması çabalarına rağmen, bu oran son yirmi yıl boyunca önemli bir değişiklik
göstermemiştir. Gelişmekte olan ülkeler yavaşladıkça, bu durgunluk/ihmal giderilebilecek
midir?
Buna olumlu bir şekilde cevap verebiliriz. Şu an için az gelişmiş ülkeler,
gelişmekte olan ülkelere yiyecek, gübre, çimento, çelik ve makine vb. bakımdan
bağımlıdır. Az gelişmiş ülkeler bir grup olarak hızlı bir şekilde ilk dört ürüne olan
gereksinimini/bağımlılığını sona erdirebilir ve makine bağımlılığından da zaman içinde
kurtulabilir. Bu ülkeler hiç bağımlı olmadıkları halde önemli oranda hafif imalat sanayi
ürünü ithal etmektedir. Kendilerini hızlıca bunlardan kurtarabilirler ve tedricen de makine
bağımlılığını azaltabilirler.
Az gelişmiş ülkeler günümüzde tarımsal ürünler bakımından yeterli hale geldiler,
kendilerini besleyebiliyorlar. Eğer uygun tarım politikaları oluşturulabilir ve sahip
olduğumuz 11 uluslararası tropik tarım araştırma enstitülerimiz daha iyi kalitede ve çeşitte
teknoloji sağlayabilirlerse, tarımsal hâsıla nüfus artışından daha fazla olabilir. Önemli
olan, doğum oranlarının inatla yüksek olduğu dönemleri geçerek, doğum oranlarının binde
20’ye düşeceği daha elverişli zamanlara ulaşmaktır. Bu çok yakın zamanda gerçekleşecek
bir şey değildir, ancak bunu gerçekleştirmek zorundayız.
Gübre, çimento ve çeliğe gelince, bunlar standart teknolojinin ham materyallere
uygulanmasıyla üretilmekte ve gelişmiş ülkelerin dışında bol miktarda mevcut
bulunmaktadır. Makine üretimi biraz daha can sıkıcıdır, çünkü bu ticaretin önemli
kısımları ölçek ekonomileri, sürekli gelişen teknoloji ve patentli ya da gizli bilgi
gerektirmektedir. Ne var ki, bazı az gelişmiş ülkeler bu alana doğru kaymaya başlamış
olup, en azından 8 ülkedeki (Hindistan, Brezilya, Singapur, Şili, Kore, Arjantin, Meksika
ve Đsrail) imalat üretiminin yüzde 15’i ya da daha fazlasını makine üretimi
oluşturmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin ihraç ettiği mühendislik ürünleri de yine hızlı bir
şekilde artmaktadır ve yaygın kanaatin aksine halihazırda değer olarak tekstil ve giyim
ihracatını aşmış bulunmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin bir grup olarak standart teçhizat
türleri bakımından neredeyse kendi kendilerine yeterli hale gelmemeleri için bir neden
yoktur.
30 | S a y f a
Bütün bunların az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret bakımından gerekliliğini
düşünecek olursak, acaba bölgesel gümrük birliklerinin neden daha başarılı olamadıklarını
nasıl açıklarız? Bunun üç nedeni vardır:
Birincisi, bir bölge homojen bir alan değildir. Bazı ülkeler, endüstriyel rekabet
bakımından diğerlerinden daha ileri durumdadır. Bu gelişmiş ülkeler, az gelişmiş
olanlarına göre daha fazla oranda yeni sanayileri kendilerine çekerler, az gelişmişler
kendilerinin gümrük birliği tarafından sömürüldüğünü hissederler. Birlik, ancak az
gelişmiş ülkelerin de gönlünü alacak yüksek maliyetli tedbirlerle yaşamını sürdürebilir ve
bu tedbirlerin neler olacağının karşılıklı olarak müzakeresi oldukça zordur.
Đkinci olarak, birliğin faydası, bütün bölgesel pazarı kapsayan büyük ölçek
ekonomilerine sahip endüstrilerin paylaşılmasına yaramaktadır. Her ülke bu endüstrileri
kendisinde tutabilmenin çabasını vermekte, böylece ölçek ekonomilerine ulusal pazar
içerisinde sahip olabilmenin yollarına bakmaktadır. Diğer birlik üyesinden kaynaklanan
bir rekabet neticesinde bu endüstrilerden herhangi bir tanesinin kaybedilmesi, politik bir
karmaşaya yol açmaktadır. Bu nedenle, bütün mallarda serbest iç ticaret gerekli
olmadıkça, birlik güvenli bir yer olmaktadır. Ancak birlik bunun yerine, bütün bölgesel
piyasanın gereksinim duyduğu ve “entegre” endüstriler olarak ifade edilen birkaç endüstri
üzerine konsantre olmaktadır. Eğer her bir üye ülke bu entegrasyon endüstrilerinden adil
bir pay almak isterse, bu mütevazı görevin tartışılması bile zorlaşmaktadır.
Gümrük birliklerinin neden daha iyi olmadıklarına dair üçüncü neden ise, çok
düşük ulaşım maliyetlerinden dolayı şu günlerde bu birliklerin temel varsayımlarının (bir
ülkenin en yakın komşularıyla daha fazla ticaret yapması gerektiği varsayımı) artık doğru
olmadığıdır. Đklim, coğrafya ve de tarih benzerlikleri nedeniyle, kapı komşusu ülkeler
büyük bir olasılıkla aynı işi yapmaktadırlar ve bu nedenle ne potansiyel bir müşteridirler
ne de satıcı. Eşit derecede yoksuldurlar ve bu nedenle eşit derecede sınırlı bir piyasaya
sahiptirler. Yeni endüstriyel ürünler geliştiren az gelişmiş ülkeler, komşu ülkelerden
ziyade büyük zengin gelişmiş ülkelere yönelmektedirler. Dürüstçe söylemek gerekirse,
1950 ve 1960’larda gelişen endüstri ürünleri üretiminde bulunan ülkeler gümrük
birliklerinin çok fazla yardımına gereksinim duymadılar. Gümrük birlikleri, dünya
ticaretinin patladığı zamanlardan ziyade, durgunluğun olduğu zamanlarda üyelerine daha
fazla yardımda bulunmaktadırlar.
Böylece, analiz etmekte olduğumuz duruma devam edecek olursak, dünya
ticaretinin yavaşladığı zamanlarda gümrük birlikleri daha fazla takdir edilmekte ve
özellikle bölge çapında ölçek ekonomileri haline gelen büyük ölçekli endüstriler
bağlamında daha etkili olmaktadırlar. Fakat, buna rağmen bugün az gelişmiş ülkelerin
kendileri için daha büyük miktarda üretmek zorunda oldukları temel emtialar/eşyalar,
komşu ülkeler arasında politik bir temele dayalı olarak paylaşılamıyor olabilir. Gıda,
gübre, çimento ve yakıt üretimi, daha çok ham maddenin varlığına göre kendisine yer
seçmekte, makine ise ilk önce büyük bir sanayi altyapısına sahip olan az gelişmiş
ülkelerden gelmektedir. Az gelişmiş ülkelerin bu yeni ticareti, Avrupa ve Amerika
ticaretinin dünya çapındaki ticaretinde olduğu gibi, küresel çapta olabilecektir.
31 | S a y f a
– III –
Böylece, iddia ediyorum ki, gelişmiş ülkeler farklı bir şekilde karar vermiş olsalar
dahi, az gelişmiş ülkelerin yüksek bir büyüme hızı gerçekleştirmeleri fiziksel olarak
olasıdır. Bu fiziksel olasılık etkin bir ekonomik sisteme nasıl dönüştürülecektir?
Bunun bir yolu, başka az gelişmiş ülkelerden ithalat yapacak az gelişmiş ülkelere
ayrıcalık tanıyan gümrük birliği yolunu takip etmek olabilir. Bunun çekirdeği, GATT’ın
katkılarıyla 1973 yılında uygulamaya konulan “Protocol Relating to Trade Negotiations”
(Ticari Anlaşmalarla Đlgili Protokol)’da mevcuttur. Bu protokol, en büyük ve en gelişmiş
16 az gelişmiş ülke arasında anlaşmalı imtiyaz düzenlemeleri getirmektedir. Böylesi bir
düzenlemenin felsefesi, Bretton Woods’un ruhuna uygundur. Bretton Woods, sürekli
olarak ödemeler dengesi fazlası veren ülkelerin, diğer ülkelere yönelik sınırlamalar
getirmesini bir hak olarak kabul etmektedir. Az gelişmiş ülkeler de gelişmiş ülkelerden
daha fazla büyüdüğü için bu duruma uygun düşmektedir. Bununla birlikte, bazıları bu
kadar farklı ülkelerin söz konusu ayrıcalıklı imtiyaz düzenlemelerinin dışında kalıp
kalmayacağı konusunda şüphe içinde olabilir. Eğer bu ülkeler birbirlerinin mallarını tercih
edeceklerse, bunun nedeni bu ülkelerinin gelişmiş ülkelerle fiyat bakımından rekabet
edebilir durumda olmaları nedeniyledir.
Ekonomistlerin modelinde, rekabet yeteneğinin otomatik olarak kendiliğinden
sağlanacağı düşünülmektedir. Az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin yaşayacağı
yavaşlama nedeniyle, kendileri büyüme hızını koruyabilseler bile ödemeler dengesi
açığıyla karşı karşıya kalacaklardır. Bunu gidermeye yönelik düzeltme iki şekilde
gerçekleştirilecektir. Birincisi, eski altın standardının uygulanmasıdır, yani bu ülkelerin
fiyat düzeylerini düşüren bir altın akışının ortaya çıkmasıdır. Đkincisi ise, modern yöntem
olan devalüasyondur ve birincisi ile aynı etkiye sahiptir. Gerçek dünya daha komplikedir.
Enflasyon evrenseldir, ancak agresif imalat üreticileri fiyatlarını düşük tutmak zorundadır,
bu nedenle bu türdeki az gelişmiş ülkeler enflasyon kontrolüne özel önem vermek
zorundadır. Fiyatlar rekabetçi olmamaya başladığında devalüasyon yapmak kaçınılmaz
olmaktadır. Ancak, iç maliyetlerin giderek artmaya başladığı durumlarda, bu tedbir
iyileştirici olmaktan ziyade palyatif hale gelmektedir. Az gelişmiş ülkeler, gelişmiş
ülkelerle benzer sorunlara sahiptir ve iç fiyat düzeyini yalnızca faiz oranları veya para arzı
veya döviz kuru gibi genel kontrol mekanizmaları ile daha fazla kontrol edemezler. Bu
ülkeler de şimdi fiyatların belirlenmesinde maliyet yükselmesi unsurunu tecrübe etmekte,
bunun tek çözümü olarak da benzer türde gelirler politikası gözükmektedir. Biz,
ondokuzuncu yüzyılda büyükbabalarımızın yaptığından daha fazlasını ekonomik
sistemden beklemekte, tam istihdam ve daha hızlı büyüme istemekteyiz. Bunun karşılığı
olarak ekonomik sistem de sahip olduğu kurumların desteklenmesi yoluyla bizden daha
fazla katkı beklemektedir.
Birbirine ve diğer az gelişmiş ülkelere makine ihracatı yapan agresif az gelişmiş
ülkeler, gerçekleştirdikleri ticaretlerinde de finansal problemler yaşıyor olabilir.
Neredeyse her az gelişmiş ülkenin kendi ayrı para birimi vardır. Nijerya rupi karşılığında
Hindistan’a hububat satmakta, bununla da Brezilya’dan makine satın almaktadır. Bir tür
takas anlaşması zorunlu hale gelebilir, aksi takdirde az gelişmiş ülkelerdeki tüccarlar
birbirleriyle gerçekleştirdikleri ticarette bir ya da birden fazla gelişmiş ülke dövizi
kullanma eğilimine gireceklerdir ve bu dövizlerin görece kıtlığı nedeniyle bağlanmış
olacaklardır. Muhtemelen IMF bunu düzeltecektir. Daha ciddi bir sorun, satıcının alıcıyı
32 | S a y f a
finanse etmesi beklenildiği durumlarda, bir az gelişmiş ülkeden diğerine sermaye malı
ihracatını finanse etme konusunda yaşanacaktır. Az gelişmiş ülke ihracatçılarının, bunu
kendi başlarına yapabilecekleri pek olası gözükmemektedir. Bu ülkelerin, gelişmiş ülke
finansal piyasalarından belirli bir amaca yönelik olmayan kredi kullanmalarına izin
verileceğini varsaymalıyız. Şimdiki durumda olduğu gibi, muhtemelen bölgesel kalkınma
bankalarını büyük oranda aracı olarak kullanacaklardır.
Ancak, gerçek sorun az gelişmiş ülkelerin rekabetçi hale gelip gelmemeleri ve
kendilerini diğer ülkelerin piyasalarında tutup tutmamaları değildir. Fiyat ve döviz kuru
sorunları dünya piyasasında çözüme kavuşabilir. Gerçek sorun, gelişmiş ülkeler
yavaşlarken, az gelişmiş ülkelerin hızlı büyümelerini sürdürüp sürdüremeyecekleridir.
Eğer ekonomi hala bağımlıysa, ödemeler dengesi ekonomiyi kötüleştirecektir. Fakat,
ekonomi kendi kendini sürdürebilir büyüme niteliğini elde edebilmişse, döviz kurundaki
zayıflık yalnızca ihracatı diğer az gelişmiş ülkelere doğru kaydıracak ve böylece ödemeler
dengesindeki zayıflık da sadece geçici olacaktır.
Eğer yeterli miktarda az gelişmiş ülke kendi kendini sürdürebilir büyüme düzeyine
erişirse, yeni bir dünya ile karşı karşıyayız demektir. Bunun anlamı şudur: Az gelişmiş
ülke ürünlerindeki artış oranını ticaretin belirlemesi yerine, az gelişmiş ülke ticaretini
belirleyen şeyin az gelişmiş ülkelerdeki üretim artışı olması ve üretim artış oranını da iç
güçlerin belirlemesidir. Birçok ülke bu geçişi yapmaya hazır değildir. 1973’deki Protokolü
imzalayan Hindistan, diğer bazı imzacı ülkelerle birlikte, bu olasılığa en yakın ülkedir.
Bütün az gelişmiş ülkelerin bu geçişi yapmaları mümkün değildir ve gerekli de değildir.
Eğer az gelişmiş ülkeler hızlı büyümeye ve çok fazla oranda ithalatta bulunmaya
yönlendirilirlerse, bu ülkeler bir şekilde gelişmiş ülkelerin eski hızlı büyüme oranlarının
yerini alacaklardır. “Merkez” ve “periferi” kavramlarını kullananlar için bunun anlamı, bir
miktar ülkenin periferiden ayrılıp merkeze katılmasıdır. Ya da tercihli ticaret ve kur
düzenlemeleri yoluyla birbirleriyle özel olarak ilişkide olan ülkeler varsa, o takdirde yeni
bir merkezin yaratılmasından bile bahsedilebilir. Bu yeni merkez, eski periferi ülkelerden
oluşmakta ve hep birlikte yeni bir kalkınma motoru inşa etmektedirler.
Bu resmi gölgeleyen şey, en iyi seçeneği gelişmiş ülkelere ham madde ihraç etmek
olan az gelişmiş ülkelere ne olacağıdır. Araştırmamıza gelişmiş ülke talebindeki artış
hızının düşmesi varsayımı ile başlarsak, ortaya çıkacak olan şey, bu ülkelerin ticaret
bilançosu fazlalıklarıyla ve olumsuz dış ticaret hadleriyle karşılaşacak olmalarıdır.
Eserlerimizde ve konuşmalarımızda az gelişmiş ülkeler için bir kaçış öngördük, bu
ülkelerin yiyecek ya da imalat malları ihracatına dönebileceklerini varsaydık, ancak yeni
az gelişmiş ülkelerin daha fazla kahve ve çay içerek ya da daha fazla plastik ve hint
keneviri kullanarak gelişmiş ülkelerin yerini alabileceklerini varsaymadık. Bu çözüm,
iklim ya da piyasalarının küçük ölçeği nedeniyle kısıtlı durumda olan az gelişmiş ülkelerin
yeni duruma daha az adapte olarak bazı zorluklar yaşayacaklarını içermektedir. Bu
ülkelere yardım etmeye yönelik bir sistem halihazırda IMF’in telafi edici finansman
yönteminde ve EEC’nin STABEX desteğinde mevuttur. Lakin bunlar geçici akımlar
olarak anlaşılmalıdır. Daha büyük ve daha dayanıklı destek gerekli olacaktır.
Transnasyonel işletmeler büyük bir olasılıkla az gelişmiş ülkeler arasındaki bu
yeni ticari ağın kurulmasında bir miktar rol oynamaktadır. Yerli girişimciler kadrosu,
endüstriyel açıdan daha fazla gelişmiş olan az gelişmiş ülkelerdeki hafif tüketim malları
ve hafif makine ürünlerinin yönetiminde eşit düzeydedirler. Bununla birlikte, bizim temel
endişemiz, ağır makineler ve benzeri ürünler konusunda gelişmiş ülkelere olan güveni
azaltmaktır. Bu ürünler, az gelişmişlerin deneyiminin sınırlı olduğu alanları içermektedir.
33 | S a y f a
Piyasanın, az gelişmiş ülke üretimini öne çıkaran fiyat sinyalleri yayacağını
varsayacağımız için, ister tarifler ya da kur düzeltmeleri yoluyla olsun, transnasyonel
işletmeler, korumacı bariyerler arkasında yan pazarlar oluşturarak piyasalarını korumaya
çalışacaklardır. Bu tür işletmelere karşı düşmanlık evrenseldir ve bu kuruluşların özellikle
madencilik, kamu hizmetleri, dağıtım ve finans gibi birçok sektördeki etkisi (imalat
sektörü hariç) azalmaktadır. Az gelişmiş ülke hükümetleri, transnasyonel işletmeleri
ülkelerine davet etme konusunda son derece isteklidirler. Bol miktarda sınırlamalar söz
konusudur (yabancı eleman istihdamında, yabancıların gerçekleştirdikleri ortaklıklardaki
yüzdelik dağılımlarda, yabancılara yerel piyasalarda kredi açmada, teknolojide vs.).
Ayrıca, birçok durumda yerel sermayedarlarla ya da hükümet kuruluşlarıyla ortak
mülkiyet de tavsiye edilmektedir. Hükümetler sanayileşmenin desteklenmesini arzu
etmekte, işletmeler de daha fazla tüketiciye ulaşmak için piyasalarını korumak ya da
genişletmeyi arzulamaktadırlar.
Bu uygulamanın en zor tarafı, gelişmiş ülke ticaretine olan bağımlılıktan az
gelişmiş ülke piyasalarına olan bağımlığa geçişte yüzde 6’lık büyüme momentinin
sürdürülebilmesidir. Bu geçiş sürecinde, önde gelen endüstriyel az gelişmiş ülkeler, diğer
endüstriyel az gelişmiş ülkelerin ve aynı zamanda öteki az gelişmiş ülkelerin piyasalarında
ayaklarını yere çok sağlam basmalıdırlar. Bu süreçte, tarımsal bir değişim de ortaya
çıkmalı, az gelişmiş ülkeler hem kırsal nüfusunu besleyebilmeli hem de üretilen mal ve
hizmetler için büyüyen bir pazar sağlamalıdır. Bazı önde giden az gelişmiş ülkelerin bu
değişimi adım adım gerçekleştirmeleri mümkündür, aynen Alman sanayicilerinin ticari
atılımlarını 1880’lerde, ABD’nin 1895’lerde, Japonların 1930’larda ve Brezilya’nın da
daha yakın bir tarihte gerçekleştirdikleri gibi. Az gelişmiş ülkelerin bu değişimi
gerçekleştirmeleri için başlangıçta makine üretimi zorunlu değildir, zaten az gelişmiş
ülkeler gelişmiş ülkelerden hala çok miktarda hafif imalat ürünü ithal etmektedirler. Bu
noktadan başlayabilir ve tedrici bir şekilde makine üretimine doğru ilerleyebilirler.
Yelpazenin diğer ucuna bakıldığında, önde gelen az gelişmiş ülkelerde destekleyici
bir sistem olmaksızın bu değişimi gerçekleştirmeye yeter miktarda girişimcinin olmadığı
da muhakkaktır. Biz daha önceden böylesi bir sistemin uluslararası unsurlarından
bahsetmiştik. Bunlar, tercihli tarife ve kur düzenlemeleridir. Đçe yönelik düzenleme, dünya
ticaretinin durgun olduğu zamanlarda temel ürünlere yönelik ulusal talebi
koruyabilmektir. Böylece, ekonomi çökeceği yerde ileriye doğru gitmeye devam
edebilecektir. Momentumu devam ettirmede ve özel sektörü düzenleme ya da
desteklemede sorumluluğun büyük kısmı hükümete düşmektedir. Hükümet, insani ve
fiziki sermayeye yönelik geniş bir (özel ya da kamu) yatırım programının sorumluluğunu
da taşımak zorundadır. Bu sorumluluk, dış yardım olmaksızın gerçekleştirilemez.
Gelişmiş ülkeler bu nedenle şu cümleyi söyleyebilecek modda olmalıdır: Sizinle daha
fazla ticaret yapmayacağız; bunun yerine bir süreliğine daha fazla yardım yapacağız.
Elbette ki, bu tebliğde ele alınan sorunlar, eğer gelişmiş ülkeler az gelişmiş
ülkelere kendi piyasalarında daha fazla oranda pay vermeye istekli olurlarsa, hiç ortaya
çıkmayacaktır. Böylesi bir şey, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden daha hızlı
büyüdükleri bir durumun mantıksal açılımı olurdu. Az gelişmiş ülkelerle yapılan ticaret,
gelişmiş ülke ticaretinin sürekli artan bir boyutu olmalıdır. Garip bir dünyada
yaşamaktayız. 1960 ve 70’lerde gelişmiş ülkeler kendi aralarındaki ticari bariyerleri
kaldırırken, az gelişmiş ülkelerle yaptıkları ticaretteki bariyerleri artırmışlardır. Gelişen
ülkelerden yapılan imalat malı ithalatı, OECD ülkelerinin imalat malı tüketiminin yalnızca
yüzde 2’si olduğundan, bu durum küçük değişim için istisnai duyarlılık gerektirmektedir.
Diğer yandan, duyarlılık eksikliği, gelişmiş ülkelerin, bağımlılığın ortak olduğunu kabul
34 | S a y f a
etmedeki başarısızlığını karakterize etmektedir. OPEC üyesi olmayan az gelişmiş ülkeler,
OECD ihracatının yüzde 20’sini gerçekleştirmektedir ve bu nedenle de OECD’nin
refahının sağlanmasına bir miktar yardımcı olmaktadır.
Eğer, gelişmiş ülkeler 1950’li ve 60’lı yıllarda başarılı bir şekilde uyguladığı ve
şimdilerde terk ettiği yoksulluğa karşı savaşına geri dönerse, bu tür problemlerin hiçbirisi
ortaya çıkmayacaktır. Çünkü, bugün hepimizin ihtiyacı olan şey, dünya ticaretinin yılda
yüzde 8’lik büyümesine yeniden geri dönebilmesidir. Ancak, bu da farklı bir hikayedir.
35 | S a y f a