Enerji Verimliliği - UNIDO Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Programı

Transkript

Enerji Verimliliği - UNIDO Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Programı
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf YAZAR
ile Röportaj
Tüketim ve Enerji Verimliliği
Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
OCAK 2012 YIL: 24 SAYI: 277
Enerji
Verimliliği
Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör
Verimliliği” Yaklaşımı
“Verimlilik ve Kalite Yönetimi” Kitabı Yayımlandı
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) orijinal adı “Productivity and Quality Management: A Modular Programme”
olan “Verimlilik ve Kalite Yönetimi: Modüler Program” isimli iki ciltlik yayını Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından
çevirisi yapılarak okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Uluslararası yetkinliğe sahip uzmanlar tarafından ele alınan ve işletmeler için temel kavramlarından olan verimlilik
ve kaliteyi bir arada ve modüler bir program çerçevesinde anlatan bu iki ciltlik yayında aşağıdaki konu başlıkları
yer almaktadır:
Cilt I: Verimlilik ve Kalitenin Artırılması: Kavramlar, Süreç ve Teknikler
Modül 1: Örgütsel Mükemmellik ve Verimlilik Kültürü
Modül 2: Verimlilik ve Kalite Faktörleri
Modül 3: Verimlilik ve Kalite Sorunlarının Teşhisi
Modül 4: Verimlilik Ölçümü ve Analizi
Modül 5: Bir Şirket Verimlilik İyileştirme Programı’nın (VIP) Tasarlanması
Modül 6: Bir Şirket Verimlilik İyileştirme Programı’nın Uygulanması
Modül 7: Bir Şirket Verimlilik ve Kalite Hareketinin Düzenlenmesi
Modül 8: Örgütsel Değişimin Gerçekleştirilmesi
Modül 9: Toplam Kalite Yönetimi
Modül 10: Endüstri Mühendisliği Teknikleri
Modül 11: Mali Analiz ve Maliyet Analizi
Modül 12: Sermaye Verimliliği Yönetimi
Cilt II: Yüksek Potansiyelli Verimlilik ve Kalite Arttırma Alanları
Modül 13: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi
Modül 14: Verimlilik Motivasyonu ve Verimlilikteki Artışın Sonuçlarının
Paylaşılması
Modül 15: Endüstri İlişkileri ve Verimliliğin Artırılması İçin Katılım
Modül 16: Yenilik Yönetimi ve Yeni Teknolojiler
Modül 17: Çalışma Organizasyonu ve Tasarımı
Modül 18: Üretim Yönetimi
Modül 19: Malzeme Yönetimi
Modül 20: Enerjinin Verimli Kullanılması
Modül 21: Bakım Yoluyla Verimlilik
Modül 22: Bilgi Yönetimi
Modül 23: Ofiste Verimlilik ve Kalite
Hızlı bir gelişme sürecinde olan ülkemizde
tüm boyutlarıyla verimlilik, tartışılamayacak
bir öneme sahiptir. Nitekim kalkınma
planlarında yüksek bir ekonomik büyüme
hızına ulaşılması ve bu hızın sürdürülmesi
hedeflenirken, en büyük önem, verimlilik
kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bir başka
değişle verimlilik ile ilgili hedefler, ekonomik
büyümenin ve gelişmenin niteliksel
hedeflerinin başında gelir. Ekonomik büyüme
ve gelişmenin sürdürülmesi için hem üretim
faktörlerine hem de faktör verimliliklerine
sürekli artan bir nitelik kazandırmak
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Enerjinin günlük yaşamdaki artan önemi,
yaşamın sürdürülebilmesi için ihtiyaç
duyulan enerjinin teminini de ciddi bir
sorun haline getirmiştir. Özellikle, birincil
enerji kaynaklarının teminin ithalata bağlı
olması ve bu ithalatın da ülke ekonomisi için
önemli bir maliyet oluşturması reel enerji
politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasını
gerekli kılmaktadır. Üretimin ana girdilerinden
olan enerjinin etkin ve verimli kullanımı ile
ülkemiz gelişme hedeflerine daha kolay
ulaşabilecektir. Enerjide dışa bağımlılığı
oldukça yüksek olan Japonya’nın birim
hâsıla başına enerji tüketiminde dünyanın
en başarılı ülkesi olması, dışa bağımlılıkta
Japonya’dan daha iyi konumda olan ülkemiz
için enerji verimliliği alanında kat etmemiz
gereken uzun bir yol olduğuna işaret
etmektedir. Öte yandan enerjinin tüketiminde
sağlanacak tasarruf kadar üretiminde
sağlanacak verim artışı da son derece
önemlidir.
İçerisinde bulunduğumuz Ocak ayında
31’incisi kutlanan Enerji Verimliliği Haftası,
ülkemizde enerji verimliliği bilincinin
toplumun tüm kesimlerinde pekiştirilmesi
için faydalı bir araçtır. Ülkemizin 2023 yılı
hedeflerine ulaşmak amacıyla tüm kamu
kurum ve kuruluşlarının işbirliği ile toplumun
tüm kesimlerinin sürdürülebilir kalkınma,
verimlilik ve temiz üretim konularında
bilinçlendirilmesi yolunda yapılan çalışmalar
Bakanlığımız tarafından da öncelikli olarak ele
alınmakta ve desteklenmektedir.
Bu aydan itibaren yeni tasarım ve boyutları ile
beğeninize sunduğumuz Anahtar Dergisi’nin
“Enerji verimliliği” temalı bu sayısına verdikleri
röportajla destek sağlayan Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel
Müdürü Sayın Yusuf Yazar’a ve ilgili konularda
hazırladıkları makaleleriyle katkıda bulunan
tüm uzmanlara teşekkür ediyoruz.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür V.
İçindekiler
8
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
OCAK 2012 YIL: 24 SAYI: 277
Bu dergi 6.000 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR V.
Anıl YILMAZ
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Cangül TOSUN - Bahadır AVŞAR
Ferdi GÜREL - Sevgin DEMİRCİ FETTAHOĞLU
GRAFİK TASARIM ve UYGULAMA
Nurettin SÖKMEN
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Fatma ÇİL
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ
Cüneyt OLGAÇ
ABONE
Ferdi GÜREL
(312) 467 55 90 / 303
[email protected]
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No: 5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
internet: http://vgm.sanayi.gov.tr
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95 / 1 İskitler - Ankara
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
www.korzabasim.com.tr - korza@ korzabasim.com.tr
BASILDIĞI TARİH:
Anahtar Dergisi’nin Ocak 2012 sayısı
20.01.2012 tarihinde basılmıştır.
4
İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik Projesi (HESAPRO)
Açılış Toplantısı Gerçekleştirildi
5
31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji
Verimliliği Forumu İstanbul’da Gerçekleştirildi
6
Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri
2011 Yılı Üçüncü Çeyreği Sonuçları Açıklandı
8
Yerli Marka Asansör Atağı…
“Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları
ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Düzenlendi
“Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında
Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” Ankara’da
Gerçekleştirildi
9 Girişimcilik Konseyi Kuruldu
10 Sürdürülebilir Yarınlar
İçin; “Sürdürülebilir Tüketim
ve Enerji Verimliliği”
Ferda HEKİMCİ
16
Enerji ve Verimlilik
Serdal ERGÜN - Yücel ÖZKARA
20 Enerji Verimliliği
ve Temiz Üretim
Ferda ULUTAŞ
16
Sayı 277 - Ocak 2012
28
39
25
Enerji verimliliğinde başarı; toplumun tüm
kesimlerinin duyarlı, kararlı ve ortak hareketleri ile
sağlanabilir Erdal ÇALIKOĞLU
26
RÖPORTAJ: Yusuf YAZAR
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü
28
KOBİ’lerde Rekabet Gücü Artırma Stratejileri
Serkan ULU
34
10
33 Faydalı Bilgiler: Enerjiyi Niçin Verimli Kullanmalıyız?
34 Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği”
Yaklaşımı ve Bunun Türkiye’de Uygulanabilirliği
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL
40 Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO )
2
Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı İhsan GÖCEN
47 NEWS: The Kick-Off Meeting of The HESAPRO Project
Was Held
Productivity Statistics Related to The Third Quarter of 2011
Have Been Published
48
Uluslararası Verimlilik İstatistikleri
/ International Productivity Statistics
46
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
/ National Productivity Statistics
OCAK 2012
3
İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik Projesi (HESAPRO)
Açılış Toplantısı Gerçekleştirildi
yönelik olarak çeşitli örneklerin ve işletmeler tarafından kullanılabilecek araçların söz konusu Uygulama Kiti ile yaygınlaştırılması amaçlanıyor.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM)
koordinatörlüğünde yürütülecek olan
“Health and Safety at Work in Relation
with Productivity” – “İş Sağlığı - Güvenliği ve Verimlilik” (HESAPRO) adlı uluslararası projenin açılış toplantısı 19 Aralık
2011 tarihinde Verimlilik Genel Müdürlüğü Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış konuşmasını Verimlilik Genel Müdür
Vekili Anıl Yılmaz’ın yaptığı toplantıya;
proje ortaklarının yöneticileri ve yetkilileri katıldılar.
Verimlilik Uzmanı İlknur Frolet tarafından yapılan sunumda HESAPRO Projesi tanıtıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde yürütülecek olan
projenin ortakları, amaçları ve stratejilerinin de anlatıldığı sunumun devamında, Türkiye’deki işçi sağlığı ve güvenliği
konusunda yapılanlar ve VGM tarafından işçi sağlığı ve güvenliği konusunda
gerçekleştirilen çalışmalar anlatıldı.
Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Ziya Burhanettin Güvenç ise böyle önemli bir projeyi hayata geçirecek
olan tüm proje ortaklarını tebrik ede4
OCAK 2012
rek, başarılı bir çalışma süreci temennisinde bulundu.
Toplantının devamında proje ortakları
temsilcileri kurumlarını tanıtan sunumlarını gerçekleştirdiler. Bu kapsamda;
Çankaya Üniversitesi’nden Dr. Benhür
Satır, Çalışma Koşullarının İyileştirilmesi Fransız Ulusal Ajansı’ndan (ANACT)
Julien Pelletier, Belçika İş Sağlığı ve
Güvenliği Enstitüsü’nden (PREVENT)
Veronique De Broeck, Finlandiya İş
Verimliliği Enstitüsü’nden (TTS) VeliMatti Tuure ve Aila-Peippo Pasuri ve
Slovak Verimlilik Merkezi’nden (SLCP)
Ľuboslav Dulina ile Zuzana Ságová
kurumlarını ve iş sağlığı ve güvenliği
hakkında yürüttükleri çalışmaları anlatan birer sunum yaptılar.
Toplantının öğleden sonraki ikinci bölümünde projenin web ortamında da
paylaşılacak olan çıktıları üzerinde de
ilk çalışmanın gerçekleştirildiği oturumda, ortak kuruluşlar, proje çıktılarının bir
Uygulama Kiti formunda ele alınmasının uygun olacağını değerlendirdiler.
Proje ile ortak ülkelerdeki işçi hakları ve
işverenin görevlerinin mevzuat ile belirlenen esaslarının yanı sıra, uygulamaya
Toplantının ikinci gününde ise Proje
kapsamında daha önce planlanan saha
ziyaretleri kapsamında İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi Müdürlüğü (İSGÜM) ve
TERMİKEL A.Ş.’de ziyaretler gerçekleştirildi. İSGÜM’de gerçekleşen ziyarette İSGÜM Merkezi Müdürü Çiğdem Ünal’ın
açış konuşmasının ardından, Verimlilik
Genel Müdürlüğü Uzmanı Fatma Çil
tarafından HESAPRO Projesi hakkında
kısa bilgi verildi. Ardından İSGÜM Uzmanlarından Nurdan Kılıç İSGÜM çalışmaları ve hizmetleri hakkında bir sunum yaptı ve daha sonra ise İSGÜM Hijyen Laboratuarları gezilerek ölçüm yapan cihazlar hakkında bilgi verildi. İSGÜM ziyaretinin ardından, Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve solo ve ankastre model elektrik, LPG ve doğalgaz ile çalışan her türlü
fırın, ocak ve aspirator üreticisi TERMİKEL A.Ş. ziyaret edilerek, fabrikanın üretim yapılan bölümleri gezilerek, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları hakkında
bilgi edinildi.
Avrupa ve Türkiye’den alanında uzman
kuruluşlardan oluşan bir ortaklık yapısına sahip olan Projenin ortakları hakkındaki özet bilgiler ise şöyle:
ANACT – Çalışma Koşullarının İyileştirilmesi Fransız Ulusal Ajansı:
ANACT 1973 yılında, çalışma koşulları ve işletme etkinliğinin iyileştirilmesi, değişim metotlarının benimsetilmesi ve çalışanlarla ilgili alanlarda yenilikçi projelerin hayata geçirilmesi misyonu ile kurulmuştur. Mevcut durumda
300 çalışan ve 26 bölgesel birim ile yılda bin 500 işletmeye ulaşmakta ve yılda
yaklaşık 300 faaliyet organize etmekte
ve yayın çalışmalarını sürdürmektedir.
ANACT, işveren örgütleri, işçi örgütleri
ve devlet temsilcilerinden oluşan 3 taraflı bir yönetim yapısına sahiptir.
SLCP – Slovak Verimlilik Merkezi:
SLCP, 1998 yılında, Slovakya’da rekabet
edebilirlik, verimlilik, kalite ve yenilikçilik konularında araştırma ve uygulama çalışmalarının yürütülmesi amacıyla ulusal bir merkez olarak kurulmuştur. SLCP’nin misyonu; verimlilik ve rekabet edebilirlik alanlarında Slovak endüstrisi ve gündelik yaşamında ileri düzeyde bilgi ve yeterliklerin yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi olarak ortaya
konulmuştur.
PREVENT – Belçika İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü: Kâr amacı gütmeyen
bir enstitü olarak, 5 milyon Avro bütçe,
35 kişilik personel ve üniversiteler, işletmeler ve hükümet uzmanlarından oluşan 150 dış uzman ile faaliyet göstermektedir. PREVENT, bağımsız bir araş-
tırma kuruluşu kimliğinde olup politika yapıcılar, araştırmacılar ve uygulayıcılar ile yakın ilişki içinde çalışan Prevent
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü, araştırma ve uygulama arasında bir köprü görevi yapan ve ulusal ve uluslararası eğitim programları ile İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanları yetiştiren Prevent Çalışma
Yaşamı Akademisi ve kuruluşun Luxemburg ayaığını oluşturan Prevent Lux’ten
meydana gelen üçlü bir yapıdır.
TTS – Finlandiya İş Verimliliği Enstitüsü: TTS, bir araştırma, geliştirme ve
eğitim enstitüsü olarak faaliyet göstermekte olup işletmeler ve kuruluşlarla
rekabet edebilirlik, verimlilik ve çalışma yaşamının kalitesi konularında çözüm üretmek üzere ortak çalışmalar yürütmektedir. Kuruluş, yılda yaklaşık ola-
rak 8 bin kişiye çeşitli alanlarda gelişim
olanağı sunmakta olup yılda 100 kadar
ulusal ve uluslararası araştırma, geliştirme ve eğitim projesinde koordinatör,
ortak ya da uzman desteği vererek görev almaktadır.
Çankaya Üniversitesi: 1997-1998 akademik yılında Sıtkı Alp Eğitim Vakfı tarafından kurulan Üniversite, 4 fakülte,
19 bölüm, 2 enstitü altında 12 yüksek lisans programı, bir mesleki eğitim okulu
ve İngilizce hazırlık sınıfı altında yaklaşık 4 bin 500 öğrenciye eğitim vermektedir. Üniversite pek çok uluslararası ve
ulusal fonlu proje yürütmekte, ayrıca İş
ve İnşaat Makineleri Kümesi ve 2010 yılında kurulan Anadolu Kümeleri İşbirliği Platformu’nda (AKİP) aktif olarak faaliyet göstermektedir.
31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji Verimliliği
Forumu İstanbul’da Gerçekleştirildi
Toplumdaki enerji verimliliği kültürü ve bilincinin artırılmasına yönelik olarak 1981 yılından bu yana her yıl Ocak ayının ikinci haftasında kutlanmakta olan Enerji Verimliliği Haftası etkinlikleri kapsamında bu yıl 31. Enerji Verimliliği Haftası ve 3. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu 12-13 Ocak 2012 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Etkinliklere Verimlilik Genel Müdürlüğü’nü
temsilen Verimlilik Uzmanları Serdal Ergün ve Yücel Özkara katıldılar.
Oldukça geniş katılımlı olarak gerçekleşen ve pek çok paralel oturumlar ile gerçekleştirilen etkinliklerde ülkemizin her kesiminden enerji ve enerji verimliliği ile ilgilenen akademisyenler, kamu ve özel kesimden temsilciler, sivil toplum kuruluşları ve firmalar yer aldı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın açılışını yaptığı etkinliğe; TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilim ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mahmut Mücahit Fındıklı ve Komisyon Üyeleri; TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Dr. Kıvanç Dinçer, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf Yazar, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ile pek çok bürokrat ve özel kesimden temsilciler
katıldılar. Forumun bu yılki temel konusunun “Enerji Verimliliği Strateji Belgesi” olarak ele alınan etkinliklerde, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nden Genel Müdür Yardımcısı Vekili Erdal Çalıkoğlu Belge ile ilgili olarak ülkemizde 2023 yılına kadar planlanan enerji verimliliğine ilişkin hedefleri; yasal yükümlülükler ve yaptırımlar, teşvik ve destek sistemleri ile
tanıtım, eğitim ve farkındalık yaratma olarak üç temel üzerinde belirlediklerini ve topyekûn bir gayret ile ülkemizin enerji
verimliliği konusunda ileriye gidebileceğini ifade etti.
Etkinliklerin ikinci gününde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile düzenlenen ödül töreninde beyaz eşya
sektöründe faaliyet gösteren firmalara ödülleri verildi. Başbakan Erdoğan törende yaptığı konuşmada, bir ülkenin refah
seviyesini belirten önemli bir göstergenin enerji tüketimi olduğunu; bunun yanında enerji tasarrufunun ise bir ülkenin gelişmişlik seviyesini ortaya koyan en önemli gösterge olduğunu ifade ederek, ülke olarak yüzde 20 oranında tasarruf hedefine ulaşabileceğimizi vurguladı.
OCAK 2012
5
ÜÇ AYLIK ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
2011 YILI ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİ SONUÇLARI AÇIKLANDI
Dursun BALKAN - Faik Yücel GÜNAYDIN Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Yücel ÖZKARA
Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
2011 yılı III. Döneminde;
İmalat sanayi genelinde çalışan kişi başına üretim endeksi önceki yılın aynı dönemine göre %3,3 artış, bir önceki döneme göre ise %4,9 azalış göstermiştir.
Bölümler itibarıyla çalışan kişi başına üretim endeksinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre en büyük azalış %11,06 ile “bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı”, en büyük artış ise %23,64 ile “ağaç, ağaç
ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç)” bölümlerinde gerçekleşmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü, Resmi İstatistik Programı kapsamında hesapladığı ve yayınladığı Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin 2011 yılı III. dönemini 2 Ocak 2012 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu dönemde de EFİS Rev.2’ye (Avrupa Birliğinde Ekonomik Faaliyetlerin İstatistikî Sınıflandırılması) göre sanayinin
“B-Madencilik Taşocakçılığı”, “C-İmalat Sanayi” ve “D-Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme Üretimi ve Dağıtımı” kısımları,
Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin kapsamını oluşturmuştur. Ana Sanayi Grupları Sınıflaması (MIGs) çerçevesine uygun şekilde 5 sanayi grubunda da istatistikler yayımlanmıştır.
Şekil 1. İmalat Sanayinde Üç Aylık
Çalışılan Saat Başına Üretim Endeksi
ve Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
Şekil 1’de imalat sanayi genelinde çalışan kişi başına üretim endeksi ve çalışılan saat başına üretim endeksi değerleri verilmiştir. Çalışan kişi başına üretim endeksi, 2011 yılı üçüncü döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010 yılı
III. dönemine göre) %3,3 artarak 113,5 değerine ulaşmıştır. Çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki döneme göre
(2011 yılı II. Dönemine göre) ise %4,9 azalmıştır. 2011 yılı ilk döneminde, çalışılan saat başına üretim endeksi, bir önceki
yılın aynı dönemine göre %3,9 artarak 118 değerine ulaşmıştır. Çalışılan saat başına üretim endeksinde, bir önceki döneme göre ise %2,6 azalış gözlenmiştir.
Şekil 2. İmalat Sanayi Çalışan Kişi
Başına Üretim Endeksi Değişimlerinin
Yapısı
6
OCAK 2012
İmalat sanayi genelinde verimliliğin belirleyicileri olan üretim ve istihdam endeksleri incelendiğinde, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010 III. çeyrek) istihdam endeksinin %4,9 ve üretim endeksinin de
%8,3 artması ile verimliliğin %3,28 arttığı gözlenmiştir. 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, 2011 yılının ikinci çeyreğine göre
istihdam endeksi %1,5 artarken üretim endeksi %3,4 azalmıştır. Bu etkilerle birlikte imalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksi bahsedilen dönemler karşılaştırıldığında %4,9 azalmıştır. Bu tarz dönemlik değişimler mevsimsel etkiler içerdiğinden yıllık değişimlerin izlenmesi daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda, imalat sanayi
çalışan kişi başına üretim endeksi ve mevsimsel etkilerden arındırılmış endeks Şekil 3’te birlikte ele alınmıştır.
Şekil 3. İmalat Sanayi Çalışan Kişi
Başına Üretim Endeksi ve Mevsimsel
Etkilerden Arındırılmış Endeks
İmalat sanayi için mevsimsel etkilerden arındırılmış çalışan kişi başına üretim endeksi incelendiğinde yukarıdaki değişimler gözlenmiştir (bkz: Şekil 3). Bu serinin; 2011 yılı III. döneminde, 2010 yılı III. dönemine göre yıllık bazda %3,24 artış
gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bir önceki dönem olan 2011 II. Çeyrek ile kıyaslandığında ise 2011 III. dönemine ait bu serinin %1,43 azaldığı ortaya çıkmıştır.
Şekil 4’te toplam sanayi ile madencilik, imalat sanayi ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları için bir önceki döneme göre değişimleri orijinal seri ve mevsimsel etki içermeyen seriler gösterilmektedir. Şekil incelendiğinde özellikle madencilik ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları için bulunan orijinal serilerin büyük dalgalanmalar gösterdiği, buna karşın reel değişimlerin çok daha küçük olduğu görülmektedir. Bu iki
sektörde mevsimsel etkilerden arındırılmış serilerin orijinal serilere göre daha az dalgalanmalar göstermesi sektörlerin
karakteristik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. İmalat sanayi ve toplam sanayide ise madencilik ve elektrik, gaz, buhar
ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı kısımları ile karşılaştırıldığında mevsimsel etkilerden arındırılmış seri ile orijinal seri
arasındaki farkların daha az olduğu ortaya çıkmaktadır.
Şekil 4. Mevsimsel
Etkilerden Arındırılmış ve
Orijinal Serilere Göre Bir
Önceki Döneme Göre
Çalışan Kişi Başına Üretim
Endeksindeki Değişim
2011 IV. Dönemi kapsayan Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin bir sonraki yayım tarihi 2 Nisan 2012’dir. Ulusal Verimlilik
İstatistikleri’ne http://vi.sanayi.gov.tr adresinden ulaşılabilmektedir.
OCAK 2012
7
Yerli Marka Asansör Atağı…
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Çırağan Sarayı’nda
düzenlenen “Türk Asansör Sektörü ile İnşaat Sektörü Buluşması”nda
yaptığı konuşmada dışa açık bir ekonomi modeliyle hareket eden
Türkiye’nin, ihracat ve ithalat arasında bir denge kurması gerektiğini kaydetti. Bu dengenin kaybolmasının, özellikle cari açığın finansmanında sıkıntılar yaşanmasına ve ülke tasarruflarının azalmasına
neden olduğuna işaret eden Bakan Ergün, özellikle içinde bulunulan hızlı büyüme süreçlerinde, toplumun ihtiyaçlarının yerli ürünlerle karşılanmasının, dış ticaret dengesinin korunmasında büyük
önem taşıdığını anlattı.
2023 yılına kadar, Türkiye’nin hemen her yerinde çok önemli kentsel
dönüşüm projelerinin hayata geçirileceğine değinen Ergün, yeni
asansör ihtiyacının yanında, eski asansörlerin yenilenmesi de icap
edeceğini, tahminen eskimiş, miadını doldurmuş, güvenlik sorunu
olan ve kazalara sebep olabilecek olan 200 bin civarında asansörün yenilenmesi gerektiğini bildirdi. Asansör sektörünün hem iç pazarda hem
de dış pazarda büyük bir potansiyel taşıdığını ifade eden Ergün, önemli bir değişim geçiren asansör sektörünün de bu pazardan önemli pay
alması gerektiğini ve alacağını düşündüğünü aktardı. Ergün, birçok sektörde olduğu gibi asansör firmalarının da, ne yazık ki sürekli bölündüğüne ve küçüldüğüne değinerek, oysa bu firmaların şirket evlilikleri yaparak büyümelerinin, ölçek ekonomisinden yararlanmalarının ve böylece markalaşarak dünyaya açılmalarının gerektiğini söyledi. Bakanlığının, KOSGEB ve TÜBİTAK gibi kurumların, Ar-Ge ve işbirliği konularında önemli destekleri bulunduğuna değinen Ergün, “Mesela birkaç asansör firmamız bir araya gelerek, KOSGEB’in işbirliği-güçbirliği programından yararlanarak ortak Ar-Ge ve tasarım merkezi kurabilirler. Bu çerçevede bütün asansör firmalarımızı bu tür desteklerden yararlanmaya davet ediyorum” dedi.
“Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları
ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Düzenlendi
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Tıbbi Cihaz Üreticileri Derneği’nin (TÜDER) işbirliği ile
düzenlenen “Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Yatırım Fırsatları ve Kamu Destekleri Çalıştayı” Bilkent
Otel’de gerçekleştirildi.
Çalıştay’da konuşma yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, önümüzdeki yıllarda büyük sağlık projelerinin de hayata geçmesiyle Türkiye’nin sağlık turizminde de büyük bir
atılım yapacağı düşünüldüğünde tıbbi cihazlar sektörünün büyük öneme sahip olduğunu ifade etti. Ergün, her alanda olduğu gibi tıbbi cihazlar sektöründe de ürünlere değer katılmasının
önemli olduğunu vurguladı. Ergün, cari açıkla ilgili sorunun da orta ve uzun vadede yerli üreticilerinin ürünlerine katacağı değerle çözülebileceğini belirterek, “Ürettiğimiz ürünler yüksek
katma değerli olmazsa ve ileri teknoloji içermezse o zaman bu alandaki açığımızı kapatamayız. Üretim ve teknoloji kapasitemizi artırarak hem dışarıya daha fazla ürün ihraç edebilir, hem
de ithalatta karşıladığımız ihtiyaçları yerli üretimle ikame edebiliriz. Şu an üzerinde çalıştığımız ve yakında açıklayacağımız teşvik paketini de
cari açık sorununu çözen bir perspektifle hazırlıyoruz. Hükümet olarak geride kalan sürede kamunun büyük alım gücünü fiyatları düşürmek
için ciddi manada kullandık. Bu konuda başarılı da olduk, ama aynı gücü savunma sanayinde ofset uygulamalarla kullandığımız gibi ilaç sanayi gibi diğer sektörlerde de kullanmamız gerekiyor” diye konuştu.
“Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında
Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” Ankara’da Gerçekleştirildi
Avrupa Rehberlik Merkezi (Euroguidance) 2011 yılı faaliyetleri kapsamında “Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Alanında
Ulusal Forum Oluşturulması Çalıştayı” 14-15 Aralık 2011 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. Çalıştay’a Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü uzmanları da katıldı.
2009 yılında Kapadokya’da düzenlenen “3. Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Konferansı” çıktılarından olan Ulusal Forum ve
“Mesleki Bilgi, Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetlerinde İşbirliği Mutabakat Belgesi”nden yola çıkılarak gerçekleştirilen etkinlikte Ulusal Forum’un “statüsü”, “temel görevleri” ve “kalite-iletişim” konularında 3 ayrı grup çalışması yürütülerek bu alanlarda öneriler hazırlandı. Mutabakat Belgesi’ne taraf olan kuruluşlardan 60’a yakın temsilcinin katıldığı Çalıştay sonucunda, ulusal forumun İŞKUR ve MEB
koordinasyonunda “Ulusal Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Kurulu” olarak faaliyet gösterecek şekilde tasarlanması önerildi.
8
OCAK 2012
Girişimcilik Konseyi Kuruldu
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün’ün yanı sıra Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu,
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON)
Başkanı Rızanur Meral’in de aralarında bulunduğu Konsey çatısı altındaki 32 kurum ve
kuruluşun temsilcisi, Girişimcilik Manifestosuna imza attı.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün, 4 Ocak 2012 tarihinde kurulan Girişimcilik Konseyi’nin, girişimcilerin finansmanını çözmek için, yerli ve yabancı finans
kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırmaya, risk
sermayesi fonları ve iş melekleri gibi alternatif finansal araçları geliştirmeye yönelik eylemler hazırlayacağını bildirdi. Ergün,
Türkiye Girişimcilik Konseyi’nin kuruluş töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin, son yıllarda gerçekten çok önemli değişimler yaşadığını, yıllardır birikmiş birçok sorununa çözüm üretirken, geleceğin güçlü Türkiye’sini inşa edecek adımları da atmaya başladığını kaydetti. Bakan Ergün konuşmasında, Türkiye’nin, bugün birçok açıdan dünyada ekonomi çevrelerinin en çok takdir ettiği ülkelerin başında geldiğini söyledi. 2010 yılında yüzde 9 oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin, 2011 yılında da yüzde 8 civarında büyüyeceğini dile
getiren Ergün, Türkiye’nin TİM verilerine göre, 2011 yılında 135 milyar Dolar civarında ihracat gerçekleştirdiğini anımsattı. Türkiye’nin,
her açıdan girişimciler için çok daha cazip bir merkez olma özelliği kazandığını söyleyen Ergün, Türkiye’de girişimciliğin daha ileri seviyelere taşınması gerektiğini de belirtti.
Girişimcilik Manifestosu
Manifesto’da şunlar kaydedildi: “Ülkemizin çalışkan ve dürüst girişimcileri için, 32 kuruluş, aynı çatı altında toplanarak güçlerimizi birleştirdik. Bu güç birliği ile ülkemiz girişimcilerine daha hızlı bir işleyiş, daha etkin bir iş ortamı yaratmayı amaçladık. Türkiye’yi sadece
kendi coğrafyasının değil, dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri yapmak idealiyle bir araya geldik. Girişimci dostu bir ekosistem için yeni stratejilerin belirlenmesini sağlayacağız. Girişimcilik kültürünü yaygınlaştıracağız. Girişimci adaylarının bilgi ve finans kaynaklarına erişimini kolaylaştırmak için çalışacağız. Girişimcilere yönelik iletişim ağlarının geliştirilmesini destekleyeceğiz. Eko girişimcilik, sosyal girişimcilik, inovatif girişimcilik, genç girişimcilik ve kadın girişimciliği gibi tematik alanlarda girişimciliği destekleyeceğiz. Girişimcilerin ihracata yönlendirilmesi ve dünya pazarlarında uluslararası rakipleriyle yarışacak rekabet gücünü kazanmaları için çalışacağız. Girişimcilik konusunda iletişim bilgilendirme, araştırma ve veri toplama ortamlarının ileri standartlara eriştirilmesi için çalışacağız. İş
hayatına atılacak girişimci adaylarını destekleyeceğiz. Bu manifestoda imzası bulunan kurumlar olarak, bir vizyon etrafında ortak hareket etmek için buluştuğumuz Girişimcilik Konseyi çatısı altında girişimcilerimize gereken her türlü desteği vereceğimize söz veriyoruz.”
Konsey’in Başkanlığını Bakan Nihat Ergün yürütecek
Girişimcilik Konseyinin Başkanlığını, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün yürütecek. Konseyin, sekretarya hizmetlerini ise
KOSGEB İdaresi Başkanlığı yerine getirecek.
Konsey’deki kuruluşlar
Girişimcilik Konseyi altında yer alan 32 kuruluş şöyle: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, KOSGEB, İŞKUR, TÜBİTAK, YÖK, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TOBB Kadın Girişimciler Kurulu, TOBB
Genç Girişimciler Kurulu, TOBB Türkiye Girişim Sermayesi Meclisi, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON), ENDEAVOR Derneği, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD), Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), Teknogirişim İşletmeleri Araştırma Geliştirme (TEKNOGİRİŞİM) Derneği, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Derneği (TGBD), Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD), Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK), Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD), Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD), Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD).
OCAK 2012
9
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
SÜRDÜRÜLEBİLİR YARINLAR İÇİN;
“SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM ve ENERJİ VERİMLİLİĞİ”
Ferda HEKİMCİ / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
… Dünya Beyaz Adam’ın düşmanıdır
ve Beyaz Adam onu fethetti mi ilerlemeye devam eder (…) Annesi dünyaya ve kardeşi göğe, satın alınan,
yağma edilen, koyunlara ya da parlak boncuklara değişilen birer malmış gibi davranır; iştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl
bırakacaktır (…) Bu son, bize bir sır…
Çünkü son Bufalo katledildiğinde,
vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri insan kokusuyla dolduğunda ve diri tepeler konuşan tellerle lekelendiğinde… Anlamamız
mümkün değil ki; çalılık nerede?…
Gitmiş!… Ve kıvrak taylara, av hayvanlarına elveda demek nedir? (işte)
Yaşamın sonu ve yaşamaya çalışmanın başlangıcı…” (1)
Seattle, 1854
İnsanoğlu önceleri sadece doğadan aldığını tüketiyordu. Sonra üretim ve ticari etkinliklere yöneldi. Sanayi devrimi ve arkasından küreselleşme pazarın
olağanüstü büyümesine neden oldu.
Ancak, bu ekonomik etkinlikler sırasında iyice tahrip olan doğa, artık alarm
vermeye başladı .
Bugün ise bu durum artık yarınları, yaşamın sürdürülebilirliğini tehdit eder
hale gelmiştir. Çünkü insanoğlu, sanayileşme sürecinde kendi yaşam ortamını oluşturan; toprağı, su ve havayı
yani doğayı da acımasızca tüketmiştir.
Sonuç, dünyamıza küresel ısınma, iklim değişiklikleri, ekosistemlerin tah1
1854 yılında, Duwarmish Kızılderililerinin
Reisi Seattle, kendisinden topraklarını
satmasını isteyen ABD Başkanı Franklin
Pierce yazdığı mektuptan alınmıştır. Bu
mektup Birleşmiş Milletler Çevre Koruma
Teşkilatınca, çevre üzerine şimdiye dek bilinen
en güzel ve en içten anlatım olarak yayınlanıp
simgeleşmiştir.
10
OCAK 2012
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
rip olması vb. çevresel sorunlar olarak
geri dönmüştür. Nitekim Birleşmiş Milletler raporları bu tükeniş ve tahribatın
en önemli sonucu olan “Küresel ısınmanın son elli yılda insan eliyle yaratıldığını ve yüzyıllarca süreceğini”
ortaya koymakta.
Oysa, insanoğlu; kendi eliyle yarattığı
bu duruma karşı da bir şeyler yapabilmelidir...
Bu yolda yapılabilecek en akılcı şey ise
“Sınırlı kaynakların verimli, bilinçli ve duyarlı kullanılmasıdır”. Bu çerçevede “Sürdürülebilir Tüketim ve
Üretimi” sağlayabilmektir. Sürdürülebilir yarınlar için sürdürülebilir kalkınmayı başarabilmektir.
Enerji ve Küresel Isınma
İnsanlar yeme, içme, ısınma, ulaşım
vb. yaşam etkinliklerini (tüketimlerini) karşılayabilmek için enerji harcarlar. İnsanların bu tüketimlerini karşılayabilmeleri, yaşamlarını sürdürebilmeleri için ise çeşitli mal ve hizmetlerin
üretilmesi gerekir. Böylece hem tüketim hem de üretim için enerji harcanır.
Bu ekonomik etkinlikleri gerçekleştirebilmek için ortaya çıkan enerji gereksinimi ise çok büyük ölçüde fosil yakıtlar
denilen kömür, petrol ve doğalgaz gibi
enerji kaynaklarından karşılanmakta;
bunun sonucu olarak atmosfere başta karbondioksit olmak sera gazları salınmaktadır. Bilim adamlarınca küresel
ısınmanın en önemli nedeni olarak ilk
sırada tüketim ve üretim etkinlikleri sırasında atmosfere salınan sera gazları
gösterilmektedir.
İnsanların çeşitli faaliyetleri (tüketimleri) için enerji kullanımının % 49, endüstrileşmenin % 24, ormansızlaşmanın %
14, tarımın % 13 oranında küresel ısınmaya katkısı olmaktadır (http://www.
cevreorman.gov.tr/hava_02.htm).
Sanayi devrimiyle başlayan ve küreselleşmeyle olağanüstü gelişerek yaygınlaşan olağanüstü tüketim ve üretim
süreci sonucu karbon salınımı %31’lik
bir artış göstermiştir (Atalık, 2005).
Küresel Isınma, Verimlilik?
Sürdürülebilir Yarınlar İçin…
Bugün küresel ısınma nedeniyle dünyamızın içinde bulunduğu geri dönülmesi bir hayli zor olan durum dikkate
alındığında; artık iyice sınırlı olan kaynakların üretim ve tüketimde daha etkin ve yararlı kullanılması bir tercih olmaktan öteye adeta bir zorunluluk olarak algılanmalıdır. Günümüzde tüketimin ve buna koşut olarak üretimin hızla artması sonucu ortaya çıkan küresel
ısınma, iklim değişiklikleri vb. çevresel
sorunlar, “sürdürülebilirlik” ve “verimlilik” kavramlarını gündeme getirmektedir. Buna göre, “verimlilik”
kavramının artık sadece çıktılarla girdiler arasında oransal bir kavram olmaktan çok; “çevreye saygı ve sürdürülebilirlik” esaslarını da içermesi gerekmektedir. Bu çerçevede, gelinen noktada kural, koşul, sınır tanımadan bilinçsizce yapılan tüketimi karşılayabilmek için yapılacak olan üretimin eko
sistemin yeniden üretme ve özümseme kapasiteleri dahilinde olması, yani
sürdürülebilir olması gerekmektedir.
Bu anlamda verimlilik ve sürdürülebilir gelişme arasında yakın pozitif bağlantılar olduğu açıktır (Prokopenko,
2006:13).
Eko-Verimlilik (Temiz Üretim), Enerji
Verimliliği, Su Verimliliği gibi yaklaşımlarla sağlanacak olan kaynak tasarrufu
ile bir yandan aşırı enerji kullanımı, aşırı tüketim ve aşırı atık oluşumu kaynağında önlenerek azaltılabilecek; diğer
yandan ise zarar gören çevrenin kendini yenileyebilmesine, küresel ısınmanın hızının azaltılmasına ve doğal çevreden gelecek nesillerin de faydalanmasına olanak sağlanacaktır (MPM,
2011). Bu bağlamda “verimlilik kavramının günümüzde, yalnızca üretimde kullanılan etmenler ile üretilen mal
ve hizmetlerin nitelik ve niceliği arasında bir oran” olarak açıklanması, çeşitli
yönlerden yeterli görülmemekte; “tüketim” alanının da “verimlilik alanı”
olarak algılanması zorunlu olmaktadır
(MPM, 2006).
1970’lere kadar yalnızca bireylerin yaşam düzeylerinin artırılmasını hedefleyen ekonomik gelişmeye odaklanan
insanoğlu, 1970’li yılların başında çevre konusunda da bilinçlenmeye başlamış ve 1972 yılında Roma Kulübü’nün
“Büyümenin Sınırları” adlı raporunun yayınlanması ile başlayan süreç,
1987 yılında “Sürdürülebilirlik” düşüncesinin yazına girmesi ile hız kazanmıştır (ODTÜ, 2008). Süreç içerisinde gelişen çok çeşitli tanımlar arasında Dünya Çevre Komisyonu sürdürülebilirlik kavramını; “insanların mevcut
ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynakların miktarını ve şeklini etkilemeden karşılayabilmesi” olarak tanımlamıştır (WCED, 1991:6). Günümüzde
insanlığın yarınları da yaşayabilmesinin olmazsa olmazı tüketimde ve
üretimde sürdürülebilirliğin sağlamasına bağlıdır. Oysa insanlık, doğaya hakim olabilmek düşüncesiyle yeni
teknolojiler geliştirip, bu teknolojiyi
yönetme gücünü kullanarak, doğada
kurulu dengelerin bozulmasına yol açmaktadır. Bu bozulma, doğal kaynakların üretim sürecine sokulması ve bu süreç içerisinde yer alan üretim-tüketim
faaliyetleri sonucu oluşan atık ve artıkların çevrenin sınırlı özümseme kapasitesi dikkate alınmadan doğaya verilmesi ile meydana gelmektedir. İnsanların sınırsız ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılan doğal kaynakların sınırlı olması çevre ile ekonominin uyumlaştırılmasını gerekli kılmaktadır (Hertvvich, 2005:1-6 ve
Jackson, 2005: 19-36).
Sürdürülebilir Kalkınma;
Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim
2002 yılında Johannesburg’ta gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde sürdürülebilir tüketim ve üretim sürdürülebilir kalkınmanın ön koşulu olarak kabul edilmiştir.
Bu çerçevede sürdürülebilir tüketim ve
üretim, çevre alanındaki küresel politikaların iş dünyasına ve tüketiciye yansıOCAK 2012
11
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
yan uygulamalarının önemli bir parçası
olarak değerlendirilmeye başlanmıştır
(http://www.rec.org.tr/sayfa.asp?id=l).
Haziran 2003’de Fas’ın Marakeş kentinde yapılan Sürdürülebilir Tüketim ve
Üretim Uluslararası Uzmanlar Toplantısı ile başlatılan ve “Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim için 10 Yıllık Çerçeve Programı”nın oluşturulması ile sonuçlanan Marakeş Süreci’nde Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Süreci (STÜ)
konusunda öncelikler belirlenerek, ulusal ve bölgesel girişimlerin gerçekleştirilmesine karar verilmiş ve “toplumsal ve ekonomik gelişmenin ekosistemin taşıma kapasitesi içerisinde
gerçekleştirilmesi gerektiği” vurgulanmıştır. Günümüzde STÜ konusunda bölgesel stratejilerin belirlenmesi ile konu üzerinde ulusal plan hazırlamak isteyen ülkelere gerekli danışmanlığın sağlanması amacıyla uluslararası ve bölgesel uzman toplantılarıyla Marakeş Süreci devam ettirilmektedir (UNEPa,2005). Gelinen noktada, aşırı baskı altındaki bir ekosistemden kaynaklanan ciddi çevresel etkiler nedeniyle, kaynakların etkin kullanımı (yani
verimlilik), sürdürülebilir gelişmenin
sağlanması açısından temel bir strateji
haline gelmiştir (Prokopenko, 2006:13).
Diğer yandan tüketim ve üretimin salt
azaltılması anlamına gelmeyen STÜ
kavramı yüksek verime sahip üretim
teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha
az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve
daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır (TTGV, 2011:8).
Sürdürülebilir tüketim ve üretim kavramı çevresel kaygıların yanısıra; doğal kaynakların korunması, yoksullukla
mücadele, endüstriyel verimlilik, ekonomik kalkınma, sağlık, eğitim ve yaşam kalitesi gibi pek çok farklı alana
hitap etmektedir (UNEP b, 2005). Bu
bağlamda sürdürülebilirlik, toplumdaki tüm öğelerin işbirliğini özellikle
de üretici ve tüketicilerin ortak hareket
etmelerini gerektirmektedir. Bireylerin bilinçli bir şekilde kaynakları yönetebilmeleri ve sürdürülebilirliği sağla12
OCAK 2012
maları için “3-R” den söz edilmektedir.
Bunlar; Azaltmak (Reducing), Yeniden Kullanma (Reusing), Geri dönüşüm (Recycling) olarak açıklanmaktadır (Gönen, Özmete, 2006:50-55).
Bu yaklaşım ile “kaynakların bir yaşam
döngüsünün olduğu” kabul edilmektedir. Bu yaklaşım üretimde Eko Verimliliğin olduğu kadar; tüketimde ise “bilinçli”, “etik ve yeşil” tüketimin kodlarını
da oluşturmaktadır.
Sürdürülebilir Tüketim
Sürdürülebilir tüketim, sürdürülebilir
kalkınma paradigmasına bağlı olarak
geliştirilmiştir. Sürdürülebilir gelişme
paradigması hem sürdürülebilir tüketimi hem de sürdürülebilir üretimi içermektedir. Çoğu kez de sürdürülebilir üretim ve tüketim (STÜ) faaliyetleri, sürdürülebilir tüketim kavramı
altında birleştirilmektedir (McLaren,
2007).
Sürdürülebilir tüketim kavramı, 1992
yılında Rio’da düzenlenen Dünya
Zirvesi’nin sürdürülebilir gelişme eylem
planı çerçevesinde yer alan Gündem
21 Belgesi 4. bölümde “küresel ekolojik çevrede sürekli artan bozulmanın
başlıca nedeni, özellikle gelişmiş ülkelerde sürdürülemez üretim ve tüketim kalıplarının sergilenmesidir”
saptamasıyla yer alarak yazına girmiştir. Bu zirve sonucunda, “sürdürülebilir
gelişmeyi sağlamak ve insan eylemlerinin ekolojik çevreye karşı olumsuz etkilerini en aza indirmek için tüketim kalıplarını değiştirmek, insanoğlunun en büyük mücadelelerinden biridir” denilmiştir (UN, 1992).
Norveç Çevre Bakanlığı tarafından
1994 yılında geliştirilen ve OECD’nin
2002 raporunda yayınlanan tanımlamaya göre sürdürülebilir tüketim;
“gelecek kuşakların gereksinimlerini dikkate alarak, yaşam döngüsü bakışıyla doğal kaynakların,
toksik maddelerin, atık salınımlarının ve çevreyi kirletici maddelerin kullanımını en aza indirgerken
temel gereksinimleri karşılayan ve
daha iyi bir yaşam kalitesi sunan
mal ve hizmetlerin kullanımıdır”
(Seyfang, 2004:324).
Sürdürülebilir tüketim, “satın alma
karar sürecinde sosyal ve çevresel
kaygıları güden ve pazarı dönüştürebilecek etkiye sahip yeşil ve etik
tüketiciler tarafından, öbürlerine
göre daha verimli bir biçimde üretilmiş malların tüketilmesidir” (Seyfang, 2005:294). Bir yönüyle sürdürülebilir tüketim, “hem tüketicileri hem
de politik karar organlarında yer
alanları güçlü araçlarla ikna etmeye dayanan bir olgudur” (Veenhoven, 2004:1-2). Sürdürülebilir tüketim,
“endüstriyel üretimin neden olduğu
ekolojik sorunlara bir çözüm oluşturma arayışında olan bir söylemdir” (Dolan, 2002:170).
Aslında, dünyada var olan tüketimle ilgili birbirine zıt iki temel sorun bulunmaktadır. Bunlar; aşırı tüketim ve yetersiz tüketimdir (Clark, 2007:492). Bu
yüzden, sürdürülebilir tüketim kavramı “gelişmiş” ve “gelişmekte-az gelişmiş” ülkeler için farklı anlama gelmektedir (Cohen, 2010:3). Örneğin, dünyanın en zengin çeyreği, tüm tüketimin % 86’sını; en yoksul çeyreği ise %
1.3’ünü gerçekleştirmektedir. Bu şekilde dünyanın bir bölümü tüm kaynakları kayıtsızca tüketirken, bir başka bölümü ise temel gereksinimlerini bile
karşılayamamaktadır.
İşte sürdürülebilir tüketim, dünya
üzerindeki bu eşitsizliği gidermeyi
amaçlamaktadır.
Sürdürülebilir üretim alanında kaynakların etkin kullanımı ve temiz üretim
vb. gibi başarılı uygulamalara rastlansa da, sürdürülebilir tüketim alanında
henüz çok az başarı sağlanmış görünmektedir (Veenhoven, 2004:1).
Ürün boyutuna göre ise sürdürülebilir
tüketim; “geliştirilen ürünlerin, daha
az doğal kaynak ve enerji kullanılarak, daha az atık oluşturacak, büyük ölçüde geri dönüşebilecek veya
geri dönüşmese de atıkları çevreye zararlı olmayacak, kullanımında en az doğal kaynak tüketimi ge-
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
rektirecek, dayanıklı ve onarılabilecek biçimde üretilen ürünlerin tüketimidir. Sürdürülebilir yaşam biçimi
ise, çevreyi öbür yaşam biçimlerine
oranla daha az incitecek davranışları sergileyen ve toplumsal eşitsizliklere daha az bağlı olacak biçimde
tüketim davranışlarının sergilenmesi sonucu oluşmaktadır” (Hertwich,
2002:2).
Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı
gibi; sürdürülebilir tüketim düşüncesi, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmayı amaçladığı için
“uzun erimli”; ayrıca, tüm insanlığın katılımını gerektirdiği için de “bütüncül” bir yaklaşımdır. Üzerinde yaşadığımız
dünyayı insan bedenine benzetirsek, bizlerin de bu bedenin
farklı organlarında ya da dokularında yaşayan mikroorganizmalar olduğumuz söylenebilir. İnsan bedeninin herhangi
bir organı, dokusu ya da hücresinde yaşanan işleyiş bozukluğu tüm sistemin işleyişini bozmakta ve sorun giderilemezse
sonuç ölüm olmaktadır. Bu yüzden dünya üzerindeki tüm ülkelerin, işletmelerin ve halkların (tüketicilerin) sürdürülebilir tüketim çabalarına girişmesi gerekmektedir (SCR,2006:4).
Etik Tüketicilik, Ekolojik Yurttaşlık,
Temiz (Sürdürülebilir) Tüketicilik
İngiltere ve ABD’de de 1990’lı yılların
başlarında başlayıp tüm batıya yayılan
Etik Tüketicilik (Ethical Consumerism)
bilinciyle “etik tüketiciler” küresel şirketlerce az gelişmiş ülkelerin hammadde kaynaklarının, küçük çiftçi ve imalatçılarının ürünlerinin çok düşük fiyatlarla
sömürülmesine de karşı çıkmış, ayrıca
tüketim tercihlerinde çevre ve ekolojik
değerleri öne çıkarmışlardır. Kısaca, etik
tüketiciler artık “kalite” ve “tüketici
odaklılığın” yanına “sosyal sorumluluk” bilincini ve “etik değerleri”
de koyuyor. İşte; “pazarı kendi istemi
doğrultusunda oluşturup, yönünü
çizebilmenin kendi elinde olduğunun” bilincinde olan batılı tüketici, artık bilinçli tüketicilik ilkelerine “etik tüketiciliğin insancıl ve çevreci naifliğini” de ekliyor ve böylece ekonomik eylem yeni bir trend kazanıyor (Hekimci,
2007a:14-15). Akdeniz Üniversitesi’nde
gerçekleştirilen Yerel Gündem 21 çalışmalarından yola çıkarak Etik Tüketiciliği; “tüketicinin evrensel haklarından olan ‘seçme hakkının’ etik olarak üretilen veya topluma, çevreye zararlı olmayan mal ve hizmet-
lerden yana kullanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Bu seçimin; “tüketicinin söz konusu üretim ürünlerini satın alması yönünde olduğu gibi, tüketicinin aksine bir üretimi almama
hakkını kullanarak boykot etmesi”
şeklinde de olabileceğini söyleyebiliriz (Hekimci, 2010: 106-109). Bu yaklaşımından hareketle, “etik tüketici olmak demek; bir yumurta satın almak kadar kolay veya çocuk işçilerce üretilen ürünlerin boykot edilmesi ya da çevreye en az zararlı ürünün
seçilmesi kadar da karmaşık” olabilecektir. Etik sınıfa giren ürünler ise; organik tarım ürünleri, tasarruflu ampuller,
yenilenebilir kaynaklardan enerji temini, geri dönüşümlü kağıt ve onaylan-
mış ormanlardan üretilmiş ağaç ürünleri olarak sıralanabilir (Akdeniz, 2007).
Diğer yandan, tüketicilerin satın alma
karar sürecinde “ekolojik yurttaş” gibi
davranmalarıyla sürdürülebilir tüketime ulaşmak olasıdır. Ekolojik yurttaşlık
ise, “günlük yaşantımızda yaptığımız
davranışların (seçimlerin) öbürleri
üzerindeki ekolojik etkilerini azaltmayı hesap ederek, gerektiğinde tüketim kalıplarını değiştiren ve nasıl
yaşamamız gerektiğini sorgulayan”
bir kavramdır (Seyfang, 2005:291). Bu
çerçevede tüketicilerin çevre
dostu tüketime yönelik tutum
ve davranışları gündeme gelmektedir. Çevre dostu tüketim, “tüketim eyleminin her
safhasında çevreye verilecek
zararı en aza indirerek çevresel faydayı düşünmek” olarak tanımlanabilir. Çevre dostu
tüketim; ekolojik, geri dönüştürülebilir ve ihtiyacımız kadar
ürünleri tüketerek sergilenebileceği gibi doğayı kirletmeyen,
çevre projelerini destekleyen
ve çevre dostu ürünler üreten
firmaların ürünlerini satın alarak da gösterilebilir (Yılmaz ve
Arslan, 2011:1-10).
Yukarıdakilerin hep birlikte değerlendirilmesi sonucu temiz
(sürdürülebilir) tüketicilik ise
“tüketicilerin, sosyal sorumlu, etik ve
bilinçli tüketicilik ilkeleri kapsamında, çevresel davranışları benimseyerek, çevre dostu ürünleri tercih edip,
özel tüketim davranışlarında ekolojik yurttaşlık temellerinde yapacakları politik ve çevreci seçimlerle, tüketimlerinin ekolojik etkilerini azaltmayı ilke edinerek, doğal kaynakların, toksik maddelerin, atık salınımlarının, çevreyi kirletici maddeler ile
ürünlerin kullanımını en aza indirgeyen ve dünya üzerindeki yetersiz tüketimi ve gelecek kuşakların gereksinimlerini dikkate alan tüketim anlayışıdır” şeklinde ortaya konulabilir. Bu
bağlamda sosyal sorumlu, etik, bilinçli tüketiciler temiz (sürdürülebilir) tükeOCAK 2012
13
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
ticilik gereklerinden hareketle “doğal
kaynakları koruyan, daha az kaynak kullanıp daha az atık oluşturan, üretimde
verimliliği artırarak sürdürülebilir kalkınmaya olanak sağlayan temiz (sürdürülebilir) üretime talep yaratacaklardır.
Enerji Verimliliği
Enerji verimliliği de STÜ gibi sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir argümanını oluşturmaktadır. Enerji verimliliği; enerjide arz güvenliğinin sağlanması, dışa bağımlılıktan kaynaklanan
risklerin azaltılması, enerji maliyetlerinin sürdürülebilir kılınması, iklim değişikliği ile mücadelenin etkinliğinin artırılması ve çevrenin korunması gibi ulusal stratejik hedefleri tamamlayan ve
bunları yatay kesen bir kavramdır. Sürdürülebilir kalkınmanın öneminin gittikçe daha çok anlaşıldığı günümüzde, enerji verimliliğine yönelik çabaların değeri de aynı oranda artmaktadır (http://www.eie.gov.tr/duyurular/
EV/EV-Strateji_Belgesi/ENVER_Strateji_Belgesi-Taslak_20110730.pdf).
Enerji verimliliği; yaşam standardımızı, üretim kalitesini ve miktarını düşürmeden, daha az enerji kullanarak aynı
miktardaki işi yapabilmektir. Gaz, buhar, ısı, hava ve elektrikteki enerji kayıpları enerji verimliliğiyle önlenir, atıklar değerlendirilir ya da gelişmiş teknolojiler kullanılarak, üretimi düşürmeden enerji talebi azaltılır. Enerji verimliliği; daha verimli enerji kaynaklarının
kullanımının yanı sıra gelişmiş endüstriyel süreçler ve enerji geri kazanımları
gibi etkinliği artırıcı önlemlerle de gerçekleştirilebilir (http://www.wwf.org.tr/
pdf/enerjiverimliligi.pd).
Bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçek ise en ucuz enerjinin,
verimli kullanım sonucu tasarruf edilen enerji olduğudur. Sonuçta enerji
tasarrufuyla ek kaynak kullanılmadığından çevre de korunmuş olacaktır.
Enerji Verimliliği ve İnsana Özgü
Yaklaşımlar
İnsanlığın çevresel sorunlarla ve bu sorunlarla başa çıkmasında yine “insan”
14
OCAK 2012
ve “insana özgü davranışların önemi” ortaya çıkmaktadır. Çevresel sorunların çözümünde en önemli etkenlerden olan “enerji verimliliği”ni sağlayabilmek için asgaride birer insan olarak hepimizin ortak noktalarından hareket etmek ise en akılcı ve etkin yol
olacaktır. Bunlardan en önemlisi; “evrensel anlamda ortak tüketici kimliğimizdir”. Bu ortak noktalardan bir diğeri ise “yaşadığımız ülke bazında
ortak yurttaş kimliğimiz” olacaktır.
Küresel pazarının en önemli gücü haline gelmiş olan “tüketici”; bu kimliğini
yaşadığı ülkenin “yurttaşı” olmakla da
“seçmen kimliğiyle” birleştirmektedir. Tüketici olarak nedeni olduğumuz
ekonomik etkinlikleri (üretim, tüketim
vb. etkinlikleri) yerine göre tüketiciyurttaş kimliğimizle yönlendirebilir, yerine göre de iş, aile ve özel yaşamımızda yapabileceğimiz bilinçli tercihlerle
“Çözümün Bir Parçası” olabiliriz. Zaten “talebin çevreci ürünlere yönelişi”,
üreticileri de çevre konusunda daha
hassas olmaya zorlayacaktır. Bu gerçek
karşısında “tüketicilerin davranışlarını gözden geçirmesi” gerekir. Bu doğrultuda, sosyal ve çevresel duyarlılıkları ön plana alarak farklılık yaratıp, rekabette ön tutmak isteyen sosyal sorumluluk sahibi firmaların ürünleri ile
“Sürdürülebilir-Temiz Üretim / EkoYeşil Verimlilik” yöntemleriyle teknolojilerini geliştiren firmaların ürünleri
tercih edilerek, pazarın çevre dostu mal
ve hizmetlerden oluşmasını, bu doğrultuda da işletmelerin sosyal sorumluluk
almaları sağlanmalıdır. Nitekim, sosyal
sorumlu, etik, bilinçli tüketicilerce yaratılan talep son yılarda “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, “SA Sosyal Sorumluluk Standartları”, “Kurumsal Vatandaşlık”, “Etik Ticaret” kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu alandaki gelişmeler; Yeşil Pazarlama Stratejileri ile
desteklenmektedir. Başta “enerji kullanımı” olmak üzere üretimde çevresel
etkileri de içeren “Eko-Yeşil Verimlilik” ya da “Sürdürülebilir-Temiz Üretim” yaklaşımı hızla gelişmektedir. Ta-
rımda ise “Ekolojik Tarım” uygulamaları ile kimyasal gübre, ilaçların toprağı ve suyu kirletmesinin önüne geçilebilmek olasıdır (Hekimci, 2007 b:52-60).
Diğer yandan insanlar “yurttaş” kimlikleriyle devletten çeşitli hizmetler alırlar.
Bu bağlamda “devletin hizmet üretici
kimliği” ile “yurttaşın tüketici kimliği” gündeme gelir. Devletin görevi bu
hizmetleri en etken ve etkili bir biçimde
sunarak “Yurttaş Mutluluğu”nu sağlamaktır. Sağlık, Güvenlik ve Sağlıklı Bir
Çevrede Yaşama Hakkı evrensel kabul
edilmiş tüketici hakları olarak tüm yönetimleri bağlar. Öte yandan demokrasi, sosyoekonomik açıdan tüm etkinliklerin yurttaş-tüketici ve kamuoyu ile
uyum içerisinde karşılanmasını gerekli
kılar (Hekimci, 2003:72-79). Dolayısıyla,
“tüketici-yurttaş-seçmen” kimliğinin
ortaya koyularak bu doğrultuda, çevreyi koruyucu mevzuat ve uygulamaları
yaşama geçirmesi ısrarla talep edilmelidir . Bu durum son dönem çağdaş tüketici hareketinde tüketicilerin “Ekolojik Yurttaşlık” yaklaşımı doğrultusunda
yapacakları politik ve çevreci tercihleri
öne çıkacaktır. Bu çerçevede ülkelerin;
sanayi, ulaşım, tarım ve ticaret politikalarında, çevreyi koruyucu önlemlerin,
mevzuat ve uygulamaların vakit geçirilmeden yaşama geçirilmesi; bu bağlamda tüketicilerin temiz tüketim yolunda bilinçlendirilerek, temiz üretime
yönelik talep baskısını oluşturması gerekmektedir. İşte bu noktada demokratik rejimlerde yönetim üzerinde baskı
oluşturabilecek olan en etkili demokratik gücün, üzerinde seçmen kimliğini
de barındıran tüketiciler, bilinçli, ekolojik yurttaşlar olacağı unutulmamalıdır.
Uzmanlar ülkemizdeki binalarda sadece çatı yalıtımı, pencerelerde çift
cam kullanımı, sızma kayıplarının azaltılmasıyla; soba ve kalorifer gibi ısıtma sistemlerinde iyi işletme ve verimli ısıtma sistemlerinin kullanılmasıyla önemli boyutta enerji tasarruf edilebileceğini belirtmektedirler. TMMOB
Enerji Komisyonunun verdiği bilgilere göre verimli elektrikli cihazlarının
Makale Sürdürülebilir Yarınlar İçin; “Sürdürülebilir Tüketim ve Enerji Verimliliği”
ve aydınlatma sistemlerinin de kullanılmasıyla ülkemizdeki binalarda yapılabilecek enerji tasarrufu potansiyeli ortalama 4.7 Milyon Ton Eşdeğer
Petrol’ü bulmaktadır (http://www.
emo.org.tr/ekler/045c59a90d7587d_
ek.pdf?tipi=3&turu=X&sube=14).
Bu durum, her birimizin kişisel etkinliklerimiz nedeniyle kullandığımız enerjiden tasarruf etmemizi zorunlu kılmaktadır. Günlük yaşamımızda yapacağımız küçük değişiklikler ve enerji verimli cihazları tercih edip kullanarak enerjinin daha etkin ve verimli kullanılmasına katkı sağlayabiliriz.(2)
Sonuç olarak; sürdürülebilir yarınlar
ancak yaşamını bilinçle sürdüren duyarlı insanlara bağlı olarak şekillenebilecektir. Bu süreçte STÜ, enerjinin verimli kullanımı başlıca yaşamsal bir
gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunun motor gücünün ise tüm sosyoekonomik süreçlerde “sosyal sorumlu,
etik” davran ve temiz-sürdürülebilir tüketime yönelen bilinçli tüketiciler olacağı şüphesizdir.
Yine bu yazı kısıtlarında değinilmese de, yeri gelmişken temiz bir tüketime yönelecek olan “tüketici”nin; “bilgilendirilme” ve “eğitilme” hakları doğrultusunda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi Evrensel Tüketici Hakları yönüyle
ekonomik etkinliklerin içerisindeki ilgili çevrelere ve özellikle de bu etkinlikleri
düzenleme durumunda olan devlete,
önemli, kaçınılmaz, ödev ve görevler
yüklemekte olduğunu vurgulamadan
geçmek bir eksiklik olacaktır. Zira, sürdürülebilir tüketim, ancak hepimiz birlikte çalışırsak başarılabilecektir. “Bundan böyle, sürdürülebilir yaşam ve
gelişim süreci büyük ölçüde bilinçli
tüketici davranışlarına odaklanmaktadır” (Babaoğul ve Altıok, 2008:304402).
2
Konuyla ilgili kapsamlı bilgi için bakınız
(Hekimci, 2007: 52-60). Küresel İklim
Değişikliği (İzmir Panel Konuşmaları), II.
Oturum/“Küresel İklim Değişikliği’ne Karşı
Ne Yapabiliriz ?”, Milli Prodüktivite Merkezi
Yayını, 52-60, İzmir.
KAYNAKÇA
•• Akdeniz Ü. (2007). Yerel Gündem 21,
“Sürdürülebilir Turizm-Sözlük”, www.akdeniz.
edu.tr/muhfak/cevre/coastlearn.../glossary.
htm. Erş.Tarihi:12.7.2008.
•• Atalık A.T. (2005). “Küresel Isınma, Su
Kaynakları ve Tarım Üzerine Etkileri”, www.
zmo.org.tr , 11. 4.2007.
•• Babaoğu,M. ve Altınok, N. (2008).
“Sürdürülebilir Tüketim ve Tüketici Eğitimi”, 13.
Uluslararası Pazarlama Kongresi Bildiri Kitabı,
394-402, Çukurova Ü., Adana.
•• Clark, G. (2007). “Evolution of the Global
Sustainable Consumption and Production
Policy and the United Nations Environment
Programme’s (UNEP) Supporting Activities”,
Journal of Cleaner Production, No.15.
•• Cohen, B. (2010). “A Guidance Framework
for Mainstreaming Resource Efficiency and
Sustainable Consumption and Production in
a Developing Country Context”, Environment,
Development and Sustainability.
•• Dolan, P. (2002). “The Sustainability of
Sustainable Consumption”, Journal of
Macromarketing, Vol.22, No.2.
•• Gönen,E. Özmete, E. (2006).”Aile ve Tüketici
Bilimlerinin Sürdürülebilirlik Perspektifi” I.
Uluslar arası Ev Ekonomisi Kongresi, (50-55).
•• Hekimci, F. (2003). “Yurttaş Mutluluğu”, 3. Kalite
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, TMMOB Makine
Mühendisleri Odası Yayını,72-79, Bursa.
•• Hekimci, F. (2007a) “Etik Tüketicilik ve Etik
Ticaret I”, MPM Anahtar Dergisi, 226, 14-15,
Ankara.
•• Hekimci,F. (2007b). Küresel İklim Değişikliği
(İzmir Panel Konuşmaları), II. Oturum,“Küresel
İklim Değişikliği’ne Karşı Ne Yapabiliriz ?”, Milli
Prodüktivite Merkezi Yayını, 52-60, İzmir.
•• Hekimci, F. (2010). “Yeni ekonominin Yükselen
Değerleri: Etik Tüketicilik ve Etik Ticaret”, Türkiş
Dergisi, Sayı 397, s.106,109, Ankara.
•• Hekimci, F. (2011). “Bir Yaşam Biçimi Olarak
Enerjinin Verimli Kullanımı” , IPA, BEEAMSAday ve Üye Ülkelerde Enerji Veriminin
Arttırılması Çalıştayı Sunumu, Istanbul.
•• Hertwich, E. (2002). “Life-Cycle Approaches
to Sustainable Consumption”, Workshop
Proceedings Interim Report, International
Institute for Applied Systems Analysis,
Laxenburg, Austria.
•• Hertwich, E.G. (2005). “Consumption and
Industrial Ecology” Journal of Industrial
Ecology, 9, 1-6.
•• Jackson,T. (2005). “Live Better By Consuming
Less?” Journal of Industrial Ecology,9 (l-2),
19-36.
•• Mc Laren, S.J. (2007), Defining a Role for
Sustainable Consumption Initiatives In New
Zealand, 2nd International, Conference on
Sustainability Engineering and Science,
Auckland, New Zealand.
•• MPM, (2006). MPM-Amaç Alanları, Stratejik
Amaçlar, Amaçlar ve Hedeflerin Oluşturulması
Altyapı Çalışmaları Raporu, Ankara.
•• MPM, (2011). 100 Soruda Verimlilik-Genel,
Yayına Hazırlanmış Kitapçık.
•• ODTÜ, (2008). ODTÜ Çevre Topluluğu,
“Çevresel Duyarlık Bağlamında Davranış
Biçimi Olarak sürdürülebilirlik”www.cevre.
metu.edu.tr/node/24 , Erişim Tr. 2012.
•• Prokopenko, J. (2006). “Verimliliği Teşvik
Kuruluşları:Evrim ve Deneyim’’, MPM Yayınları,
No: 675, Ankara.
•• Seyfang, G. (2004). “Consuming Values and
Contested Cultures: A Critical Analysis of the
UK Strategy for
•• Sustainable Consumption and Production”,
Review of Social Economy, Vol.62, No.3.
•• Seyfang, G. (2005). “Shopping for
Sustainability: Can Sustainable Consumption
Promote Ecological
•• Citizenship?”, Environmental Politics, Vol.14,
No.2.
•• TTGV. (2011). Sanayide Eko Verimlilik (Temiz
Üretim) Kılavuzu: Yöntem ve Uygulamalar, s.8.
Ankara.
•• UNEP. (2005:a). Making the Marrakech Process
Work, Discussion Paper, 2nd Expert Meeting
on The 10-Year Framework of Programmes
on Sustainable Consumption and Production,
San José, Costa Rica, 5-8 September 2005.
•• UNEP,(2005:b). “Advancing Sustainable
Consumption in Asia”, A Guidance Manual,
Unep, Europeaıd, Asıa Proeco.
•• United Nations Conference on Environment
& Development Rio de Janerio, Brazil, 3 to 14
June 1992 AGENDA 21, http://www.un.org/
esa/sustdev/documents/agenda21/english/
Agenda21.pdf, Erişim Tr. 9.1.2012.
•• Veenhoven, R. (2004). “Sustainable
Consumption and Happiness, Driving Forces
and Barriers to Sustainable
•• Consumption”, International Workshop,
University of Leeds.
•• WCED. (1991). Ortak Geleceğimiz, (Çev: Belkıs
Çorakçı), (6) TÇSV Yayınları, Ankara.
•• Yılmaz V. Arslan T. (2011). “Üniversite
Öğrencilerinin Çevre Koruma Vaatleri ve Çevre
Dostu Tüketim Davranışlarının İncelenmesi”,
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
,Cilt/Vol.: 11 - Sayı/No: 3 : s. 1–10 .
•• _____, (2006). I Will If You Will, SCR
(Sustainable Consumption Roundtable),
England,www.sd-commission.org.uk/
publications/downloads/I_Will_If_You_Will.
pdf (20.07.2007).
•• http://www.eie.gov.tr/duyurular/EV/EVStrateji_Belgesi/ENVER_Strateji_BelgesiTaslak_20110730.pdf , Erişim Tr. 4.1.2012.
•• http://www.emo.org.tr/
ekler/045c59a90d7587d_
ek.pdf?tipi=3&turu=X&sube=14, Erişim Tr.
3.10.2010.
•• http://www.wwf.org.tr/pdf/enerjiverimliligi.
pdf, Erişim Tr. 8.1.2012.
•• www.cevreorman.gov.tr/hava_02.
htm,1.11.2007
•• http://www.rec.org.tr/sayfa.asp?id=l, Erişim
Tr.2010.
OCAK 2012
15
Makale Enerji ve Verimlilik
ENERJİ ve
VERİMLİLİK
Serdal ERGÜN - Yücel ÖZKARA
Verimlilik Uzmanları
(Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Bir ekonominin performansını belirleyen pek çok faktör bulunmaktadır.
Sanayi yapısı, mevcut teknoloji, sermaye birikimi, işgücü, hammadde
gibi etmenlerin yanı sıra iş ilişkileri,
işgücünün niteliği, entelektüel sermaye, teknolojinin bilgi boyutu gibi
pek çok somut ve soyut faktör; üretimi, verimliliği, gelişmeyi, kalkınmayı, gelir dağılımını ve pek çok iktisadi göstergeyi etkilemektedir. Ülkelerin ana hedeflerinden biri olan ekonomik gelişme ve bu bağlamda şekillenen kalkınma kavramları ekonominin yönetimi açısından ön planda
olmuştur. Refah artışının ve bu artışın dengeli dağılımı toplumsal ve
sosyal gelişme için gereklidir.
Üretimin bahsi geçen hammadde
kaynakları arasında enerji bütün sektörlerin ana girdisi olduğundan her
zaman ayrı bir konumda yer almıştır. Enerjinin rolü her zaman önemli olduğu gibi, günümüzde dünyanın içinde bulunduğu sosyal ve siyasal dönüşümler paralelinde gelişen
teknoloji ve ekonomiler ile daha da
artmaktadır. Ekonomik gelişmeler
enerji tüketimlerinde artışı beraberinde getirdiği gibi artan ekonomik
büyüme ve enerji tüketimi ile birlikte özellikle fosil yakıt kullanımından
kaynaklanan sera gazı salımlarında
tedirgin edici artışlar ortaya çıkmaktadır. Sera gazı emisyonlarının küresel iklim değişikliği ile dünyamızın
geleceğini tehdit etmesi ve beraberinde getirdiği sürdürülebilir kalkın16
OCAK 2012
Makale Enerji ve Verimlilik
ma sorunları dünya gündeminin ön
sıralarında yer almaktadır.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde
ortaya çıkan, dünya genelinde enerji taleplerindeki hızlı artışlar ve bunun yol açtığı çevresel etkiler ülkeleri daha çevreci enerji politikalarına
yönlendirmektedir. Küresel düzeyde emisyon oranlarını düzenlemeye
yönelik ilk önemli adım 1997 yılında
başlayan Kyoto Protokolü sürecidir.
Günümüzde de bu protokolün devamı niteliğinde benzer çalışmalar
ülkeler arasında devam etmekte ve
dünyanın geleceğine dair hedefler
ve buna yönelik programlar oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Küresel iklim değişikliğinin önlenmesi sürecinde petrol, doğalgaz ve
kömür gibi fosil yakıtların giderek
daha tehditkâr bir durum arz etmesi ve fosil yakıtların tükenebilir nitelikte olması gerçeği ile artık ülkeler enerji üretim ve tüketim kompozisyonlarında yeni arayışlara yönelmektedirler. Bu arayışları iki ana
eksende yürütüldüğü söylenebilir:
Kaynak çeşitliliğinin artırılması ve
enerji verimliliği. Kaynak çeşitliliğinin artırılması konusunda ülkelerin
hem uluslararası boyutta stratejik
hem de tükenmeyen enerji kaynakları olan yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde teknolojik yönelimleri
ortaya çıkmaktadır. Enerji verimliliği konusunda ise özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli bir potansiyel mevcuttur. Özellikle, enerjinin
yoğun olarak kullanıldığı sanayi kolları ile binalar ve ulaşımda yapılacak
iyileştirmeler yoluyla enerji tüketimlerini düşürmek ve enerji taleplerinin ekonomik gelişmeyi engellemeden yönetilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye için duruma bakacak olursak, ülkemiz enerjide dışa bağımlılığı yüksek bir ülkedir. Ekonomik gelişme çabası ve beraberinde getirdiği artan enerji talebi ile bunun
yol açtığı çevresel etkiler göz önüne alındığında enerji verimliliğinin
ve kaynak çeşitliliğinin artırılması ülkemiz için kritik bir öneme sahip olmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YENİLENEBİLİR
ENERJİ POLİTİKALARI
Enerji tüketiminde yenilenebilir
enerji kaynaklarının toplam enerji kaynakları arasındaki payını artırmaya yönelik çalışmalar gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin gündemlerinde yer almaktadır. Avrupa Birliği’nin 2000’li yıllar ile birlikte bu konularda bazı düzenlemeleri olmuştur. Avrupa Birliği’nin yenilenebilir enerji politikalarının üzerinde
yoğun biçimde durmasının ardında
üç temel sebep vardır. Bunlar, AB’nin
enerji kaynakları konusunda büyük
oranda dışa bağımlı olması sebebiyle enerjide kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi zorunluluğu ve son olarak AB’nin karbondioksit salımında
dünya sıralamasında Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’den sonra üçüncü sırada yer almasıdır [1].
Avrupa Komisyonu 1997 yılında hazırladığı “Gelecek için enerji: Yenilenebilir Enerji Kaynakları-Topluluk
Stratejisi ve Eylem Planı” başlıklı Beyaz Kitap’ta yenilenebilir enerjilerin toplam enerji tüketimindeki payını 2010 yılı itibarıyla AB genelinde %12’ye çıkarmayı hedeflemiştir.
Ancak 2010 yılında bu hedefin tutturulamadığı ancak %10’lar seviyesinde kaldığı görülmektedir. 2001
yılında ise Avrupa Birliği, “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Üretilen
Elektrik Enerjisini Teşvik Hakkında
Direktif”i uygulamaya koymuş ve bu
direktif ile birlikte, AB çapında elektrik üretiminde kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarının payının 2010
yılıyla birlikte %21 oranına çıkarılması hedeflenmiştir. Ancak bu oran
2010 yılında %19 olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılına gelindiğinde ise
Komisyon, “Yenilenebilir Enerji Yol
Haritası”nı sunarak enerji tüketimindeki yenilenebilir enerjilerin payının 2020 itibarıyla %20’ye çıkarılma-
sının zorunlu hale getirilmesi teklif edilmiştir. Biyoyakıtlar için ise asgari %10’luk bir hedef öngörülmüştür [2].
2007 yılındaki Avrupa Komisyonu,
Avrupa’nın enerji politikası ile ilgili 2020 yılına dört adet temel hedef
koymuştur [3]. Bu hedefler:
••2020 yılında sera gazı
emisyonlarının 1990 yılı
seviyelerine göre en az % 20
azaltılması,
••Enerji verimliliğinin 2020 yılına
kadar % 20 iyileştirilmesi,
••Yenilenebilir enerjini payının
% 20’ye çıkarılması,
••Ulaşımda kullanılan yakıtlarda
biyoyakıtların payının %10’a
çıkarılmasıdır.
Bu hedefler ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde güneş
enerjisinin daha ön planda olduğu
görülmektedir. Ülkemiz ise 2023 yılında elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjilerin payının en az
%30 olmasını hedeflemektedir.
ENERJİ VERİMLİLİĞİ ve TÜRKİYE
Ülkemizde, bina sektöründe %30,
sanayi sektöründe %20 ve ulaşım
sektöründe %15 olmak üzere önemli düzeyde enerji tasarruf potansiyeli olduğu tespit edilmiştir. Enerji verimliliği için nereden başlanmalı diye sorusuna enerjinin en çok nerelerde kullanıldığına bakarak yanıt
aranmalıdır. Sanayi kesimi Türkiye’de
birincil enerjinin %24’ünü, elektriğin
ise %47’sini kullanmaktadır. Elektriğin yaklaşık dörtte biri de meskenlerde tüketilmektedir. Bu veriler
enerji verimliliğinde hangi alanlara odaklanılması gerektiğini göstermektedir. Sanayi kesimi en çok enerji tüketen kesim olmakla birlikte, binalar ve ulaşım da üzerinde titizlikle
durulması gereken alanlardır.
Ayrıca ülkemiz ekonomik büyüme
sürecinde enerji tüketimi hızla artan bir konumdadır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, ekonomik
OCAK 2012
17
Makale Enerji ve Verimlilik
büyüme hızı 1 birim olan bir ülkenin enerji talebi 1 birimden fazla artmaktadır. Ülkemizin yıllık enerji tüketimi %4-5, yıllık elektrik enerjisi ihtiyacı da
%7-8 civarında artmaktadır. Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10
yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke konumundadır. Aynı şekilde ülkemiz, dünyada 2000 yılından bu yana elektrik ve doğalgazda Çin’den sonra en fazla talep artışına sahip ikinci büyük ekonomi konumundadır. Bu gerçek, ekonomik gelişme hızımız ile birlikte ülkemizin enerji ihtiyacının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı konusunda öngörüleri
güçlendirmektedir. Artan enerji ihtiyacı ile birlikte enerji yatırımları da artacak, bu da ekonomik ve finansal gereksinimleri ve çeşitli sektörel güçlükleri
ile beraber ortaya çıkacaktır. Oysa enerji verimliliği, yatırım ihtiyacını azaltan,
atıl kapasitelerin kullanılmasını ve etkin kaynak kullanımını gerektiren bir olgudur. Bu sayede daha rasyonel yatırımlar ve daha dengeli bir enerji piyasası gündeme gelecektir.
Enerji yoğunluğu, ülkeler arası karşılaştırma yapmak amacıyla sıkça kullanılan göstergelerden biridir. Enerji yoğunluğu, Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla başına
tüketilen Ton Eşdeğer Petrol cinsinden enerji miktarıdır. Ülkelerin rekabetçiliğini etkileyen, ekonomik gelişmelerini enerji verimliliği anlamında ifade
eden bu gösterge, enerji yoğunluğu düşük olan ülkelerin birim hâsıla üretmek için daha az miktarda enerji harcadıklarını göstermektedir. Enerji yoğunluğu incelendiğinde ülkeler arası ciddi farklılıklar olduğu gözlenmektedir. Bu durum gerek teknolojik farklılıklardan, gerekse ülke sanayilerinin yapısal farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki Şekil 1’de bazı seçilmiş
ülkeler ile Türkiye’nin enerji yoğunlukları verilmiştir.
Şekil 1. Türkiye ve bazı seçilmiş ülkelerde yıllara göre enerji
yoğunlukları
(Kaynak: Eurostat)
Şekil 1’de verilen ülkelerin enerji yoğunluklarına yıllar içinde bakıldığında Türkiye’nin (2009 yılında) dünyanın enerji yoğunluğu en az ülkesi olan
Japonya’ya kıyasla yaklaşık olarak üç kat daha enerji yoğun bir ekonomiye
sahip olduğu görülmektedir. Oysa Japonya, enerjide dışa bağımlılığı oldukça yüksek bir ülke olmakla beraber, enerji yoğunluğunda dünyadaki en ba18
OCAK 2012
şarılı ülke konumundadır. Gelişmiş
ülkeler olan ABD, Japonya, Almanya
ve Fransa’da 2000 yılından bu yana
bir düşüş eğilimi göze çarpmaktadır.
Bu durum ülke olarak enerji verimliliği konusunda kat edeceğimiz uzun
bir yol olduğunu göstermektedir.
Enerji yoğunluğunda kısa ve orta
vadede bir azalma yaşanması, enerji
verimliliği ile mümkün olacaktır. Sanayide enerji yoğunluğunun azalması rekabet gücünü doğrudan etkileyen bir faktör olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Elektrik enerjisinin yoğun kullanıldığı bir diğer kesim meskenlerdir.
Meskenler ile birlikte tüm binaları
düşündüğümüzde enerji verimliliğinin artırılabileceği pek çok alan ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki yalıtımdır. Isıtma-soğutma sistemleri
daha etkin çalışan ve iyi bir şekilde
yalıtılmış binalar ile enerji verimliliği büyük ölçüde sağlanabilir. Elektrik tüketen ev aletlerinde çevreye
duyarlı ve enerji verimliliği yüksek
ürünlerin tasarım ve üretimi ile ilgili
yapılan ve gelecekte yapılacak olan
düzenlemeler ile meskenlerde enerji verimliliğinde önemli ilerlemelerin
olacağı beklenmektedir. Meskenlerde enerji verimliliğini sağlayacak bir
başka teknoloji de kojenerasyon uygulamalarıdır.
Kojenerasyon, bir sistemde kayıp
olarak dışarı atılan enerjiyi kullanarak başka amaçlar için kullanma
amacını esas alır. Geleneksel elektrik
üretiminde verim ortalama %30-40
civarındadır. Termik kaynaklı santrallerde elektrik üretiminde ciddi miktarda ısı açığa çıkmakta ve üretim
için kullanılan ısıdan arta kalan bu ısı
enerjisi kojenarasyon sistemleri ile
değerlendirilebilmektedir. Geleneksel sistemlerde ısıtma ve soğutma
için gereken buhar, sıcak su, soğuk
su ayrı sistemlerde üretildiğinde fazladan enerji ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Ancak atık ısının geri zamanımı ile kojenerasyon sistemlerinde
Makale Enerji ve Verimlilik
çevrim verimi %60-70’lere çıkabilmektedir. İklimlendirme maliyetlerinin düşürülmesi ve verimliliğin arttırılması kojenerasyon sistemlerinin
kullanımı ile sağlanabilir. Kojenarasyon sistemlerinin uygulama alanları enerji üretim tesislerinin yanı sıra
demir-çelik, çimento, cam gibi diğer sanayi tesisleri ve okul, hastane, alış veriş merkezi, oteller gibi binalar olabilir. Kojenerasyon, ayrıca
kendi sistemi dışında yer alan mesken gruplarının ihtiyaç duyduğu ek
enerji tüketimini kendi ürettiği ısı ile
azalttığı için fazladan emisyon oluşumunu da önlemekte ve binalardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını düşürmektedir.
Ulaşımda ise karayolu taşımacılığını yoğun olarak kullanan ülkemizin enerji verimliliği anlamında yapabileceği pek çok şey bulunmaktadır. Bunların başında toplu taşımanın özendirilmesi ve artırılması
yer almaktadır. Rakamlara bakacak
olursak ülkemizde yolcu taşımacılığının %95’i, yük taşımacılığının da
%91’i karayolunda gerçekleşmektedir. Toplu taşımanın artırılması ile
başlayacak önlemler, şehir içi trafik yoğunluğunu azaltmaya yönelik
önlemler, farklı ulaşım türlerinin entegrasyonu ve yönetimi gibi pek çok
önlem ile devam ettirilebilir. Ayrıca yakıt ekonomisi iyi olan araçların
teşvik edilmesi, yeni hibrit ve elektrikli araçların kullanımının yaygınlaştırılması gibi motorlu taşıtlara yönelik enerji verimliliği önlemleri uygulanmalıdır.
Enerji verimliliğinin bir başka boyutu da daha önce bahsi geçtiği üzere
çevre boyutudur. Genel olarak enerji verimli sistemler daha çevreci sistemlerdir. Daha az enerji ile daha
çok üretim yapan sistemler, daha
az enerji tüketmeleri ile paralel olarak başta karbondioksit olmak üzere daha az sera gazı salımına sebep
olacaklardır. Dünyanın önemli gündem başlıklarından biri olan küresel
iklim değişikliği ve sera gazlarının
azaltılması konuları, enerji verimliliği
ile birlikte düşünülmektedir. Özellikle enerji üretiminin artık sadece ekonomik maliyetleri olmadığı, bunun
yanında çevresel etkilerinin ve hatta bazı durumlarda sosyal etkilerinin
de olduğu durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu ve benzeri tartışmalar, fosil
yakıtların giderek azalması ve çevresel etkilerinden dolayı ülkemizde de
yenilenebilir enerji kaynakları gündemde ön plana çıkmaktadır. Ülkemiz, 2009 yılında yayımlanan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde 2023’e kadar
elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir kaynakların payını %30’a çıkarmayı hedef olarak ortaya koymuştur. Böylece yerli, yenilenebilir
ve temiz enerji, hem ekonomik hem
de çevresel anlamda olumlu etkiler
yapacaktır.
Enerji talebi hızlı bir şekilde artan,
enerji yatırımların yoğunlaştığı ve
enerji piyasasının hızla yükseldiği ülkemizde, enerji sektörünün verimlilik düzeylerinin izlenmesi önem
kazanmaktadır. Verimlilik Genel
Müdürlüğü’nün internet sitesinde
yer alan göstergelerde, enerji sektörü ile ilgili iktisadi faaliyet kollarında
verimlilik istatistikleri üç aylık ve yıllık olarak yer almakta, sektörler ya da
yıllara göre, farklı sorgulamalar yapılabilmektedir.
Enerji verimliliğinde esas olan, tüm
kesimlerde bilinç ve farkındalık yaratmaktır. Gerçek başarı ise toplumun tüm kesimlerinin ortak bir akıl
ve kararlılıkla enerji verimliliği kavramını sahiplenmesinden geçmektedir. Çünkü enerji verimliliği, enerjide
dışa bağımlı olan ülkemiz için ekonomik bir zorunluluktur. Kaynaklarımızı verimli bir şekilde kullanmamız gerekliliğinden dolayı sosyal bir
sorumluluk; dünyamızı korumak ve
gelecekte bizleri bekleyen iklim değişikliği, küresel ısınma gibi tehlikelerden uzak tutmak, etkilerinin ola-
bildiğince azaltmak için çevresel bir
sorumluluk ile hareket etmemiz gerekmektedir.
ULUSAL ENERJİ AR-GE ve YENİLİK
STRATEJİSİ BELGESİ
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
2010 yılındaki 21. toplantısında karara bağlanan enerji, su ve gıda alanlarında ulusal Ar-Ge ve yenilik stratejilerinin hazırlanmasına yönelik karar kapsamındaki çalışmalar tamamlanarak sonuçlandırılmış ve 2011 yılı
Aralık ayında “Ulusal Enerji Ar-Ge ve
Yenilik Stratejisi” TÜBİTAK tarafından
açıklanmıştır. Bu strateji belgesi kapsamında enerji alanı; enerji verimliliği, fosil yakıtlar, yenilenebilir enerji, nükleer enerji, hidrojen ve yakıt
pilleri, güç ve depolama teknolojileri ile diğer yatay araştırmalar ismiyle yedi adet başlıktan oluşmaktadır.
Ülkemizde enerji alanında yapılacak
olan Ar-Ge ve yenilik çalışmalarının
düzenlendiği bu belgede dört stratejik amaç belirlenmiştir. Bu amaçlar,
••Ülke İhtiyaçları Doğrultusunda
Enerji Alanında Ar-Ge ve Yenilik
Projelerinin Desteklenmesi,
••Enerji Alanında Ar-Ge ve Yenilik
Kapasitesinin Geliştirilmesi,
••Enerji Alanında Yapılan Ar-Ge
Faaliyetlerinin Sonuçlarının
Yaygınlaştırılması ve Etkin
Kullanımı,
••Yönetişim Faaliyetlerinin
Etkinleştirilmesi olarak
belirlenmiştir [4].
KAYNAKÇA
•• http://www.yesilekonomi.com/yorum/
abnin-yenilenebilir-enerji-politikasi-vegunes-enerjisi (Erişim: 21.12.2011).
•• http://www.euractiv.com.tr/enerji/linkdossier/ab-yenilenebilir-enerji-politikasi
(Erişim: 02.01.2012).
•• http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/
page/portal/energy/introduction (Erişim:
31.12.2011).
•• Ulusal Enerji Ar-Ge ve Yenilik Stratejisi,
www.tubitak.gov.tr (Erişim: 03.01.2012).
OCAK 2012
19
Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
ENERJİ VERİMLİLİĞİ ve TEMİZ ÜRETİM
Ferda ULUTAŞ / Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı - Çevre Projeleri Koordinatörü
1. TÜRKİYE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME
VAKFI ve TEMİZ ÜRETİM
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
(TTGV), 1991 yılında Türk Sanayii’nin
uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü artırmak amacıyla, kamu-özel
sektör işbirliği olarak kurulmuştur.
Kuruluşundan bu yana özel sektörün
Ar-Ge projelerine finansman desteği sağlamış olan TTGV, uluslararası
eğilimler ve ülke ihtiyaçları doğrultusunda “çevre koruma” faaliyetlerini de her zaman gündeminde tutmuş, özellikle son yıllarda temiz üretim, enerji verimliliği ve yenilenebilir
enerji alanındaki uygulamaları öncelikli alanları arasında görmüştür. Çevresel faktörlerin sanayicinin rekabet
gücü açısından giderek önem kazanmakta olduğu üzerinde özellikle durulmakta, eko-inovasyon ve temiz üretim (eko-verimlilik) kavramları her fırsatta gündeme getirilmektedir. Bu çerçevede TTGV, kuruluşundan itibaren bu alanlarda çok sayıda
program ve proje yürütmüştür. 1994
- 2007 yılları arasında gerçekleştirilen
Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin Giderilmesi Projesi ve 2006 yılından bu yana sürdürülen “Çevre Destekleri Programı” bunların başında
gelmektedir. Halen Çevre Destekleri Programı kapsamında sanayicinin
temiz üretim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarındaki projelerine “geri dönüşlü finansal destek”
sağlanmaktadır. Bugüne kadar sanayicimizin çoğunluğu enerji verimliliği ve çevre teknolojileri alanında olmak üzere, bu alanlardaki toplam 17
“uygulama projesi” için, 7,5 milyon
ABD Doları bağıtlanmış, bugüne kadar yaklaşık 7 milyon ABD Doları kullandırım gerçekleşmiştir.
20
OCAK 2012
2. TEMİZ ÜRETİM KAVRAMI
ve BU KAVRAMIN GELİŞİMİ
2.1. Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)
Nedir?
Günümüzde atıkların oluştuktan
sonra bertarafını ve arıtılmasını ifade eden “kirlilik kontrolu” yaklaşımı
yerini, çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın alma tercihleri ve üretim
süreçlerini kapsayan geniş bir çerçevede yönetilmesini öngören daha
bütünleyici ve proaktif bir yaklaşıma
yani temiz üretim yaklaşımına bırakmaktadır.
Temiz üretim, bütüncül bir çevre
stratejisinin proseslere, ürünlere ve
hizmetlere sürekli olarak uygulanarak verimliliğin artırılması ve insan
ve çevre üzerindeki risklerin azaltılması anlamına gelmektedir. Temiz üretim, belli bir sistem içindeki madde (su, hammadde, kimyasal,
vb.) ve enerji akımının analiz edilerek atıkların ve emisyonların minimize edilmesi ve çıktının (ürün) maksimize edilmesini amaçlar. Kullanılan teknolojide sağlanacak iyileştirmeler ile, madde ve enerji kullanımının azaltılması / etkinleştirilmesi
ve katı atık, atıksu ve gaz emisyonlarının yanı sıra ısının atık olarak kaybının da önlenmesi mümkün olabilecektir.
Diğer bir ifadeyle temiz üretim, yüksek verime sahip üretim teknoloji
ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı
miktarda üretim için daha az doğal
kaynak ve enerji kullanımı ve daha
az atık üretimi prensibine dayanmaktadır. Bu niteliği ile, sadece çevresel kaygılara değil, “doğal kaynakların korunması”, “endüstriyel verimlilik” ve “ekonomik kalkınma” gibi
pek çok farklı alana da hitap etmektedir. Kısacası temiz üretim, üretimde verimliliği artırarak hem çevresel
hem de ekonomik fayda sağlanması
anlamına gelen “eko-verimlilik” yaklaşımı ile örtüşmektedir.
2.2. Temiz Üretim Araç ve Metotları
İşletmelerde temiz üretim uygulamalarının gerçekleştirilebilmesi için
öncelikle hammadde ve enerjinin
verimsiz kullanımına neden olan,
kirliliğe yol açan süreç ve teknolojilerin belirlenmesi gerekir. Bu çerçevede, işletmelerin prosesleri incelenerek, firmanın geneli ve üretim süreçleri için enerji, su, hammadde tüketimleri, emisyonlar ve atıkların çeşit ve miktarları belirlenir. Firmanın
tesis ya da proses bazında girdi ve
çıktı denklikleri (madde akım analizi) oluşturulur. Kayıplar ve kaynak
yoğun prosesler belirlenir.
Birim ürün / hizmet başına tüketilen
enerji, su ve hammaddenin yanı sıra
atıksu kirlilik yükü, baca gazı emisyonları, vb. literatürde verilen değerler ve “en iyi uygulama” yöntemleri ile karşılaştırılır. Bir diğer deyişle
ilgili sektör ve üretim süreci için olması gereken değerler ile kıyaslama
(benchmarking) yapılır. Bu sayede
firmada temiz üretim uygulamaları ile iyileştirmeye açık olan süreç ve
teknolojiler belirlenir. Bu sistematik
bütününe “Temiz Üretim Olanak Değerlendirmesi” (Cleaner Production
Opportunity Assessment) adı verilir.
Temiz Üretim Olanak Değerlendirmesi neticesinde var olan kaynakların hangi üretim sürecine ve teknolojiye, ne şekilde yönlendirilmesi gerektiğine karar verilir.
Atık denetleme, enerji denetleme
Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
(enerji etüdü), kimyasal madde denetleme gibi yöntemler ise üretim
süreçlerinin girdi ve çıktı denkliklerinin belli bir madde ya da kaynak bazında yapılmasına yönelik olup, temiz üretim olanak değerlendirmesinin alt bileşenleri olarak kabul edilebilir.
Bunun yanısıra, çevre yönetimi ve
yönetim sistemleri, eko-tasarım,
yaşam döngüsü analizi, yeşil satın
alma, endüstriyel simbiyoz gibi uygulamalar da işletme içinde temiz
üretim uygulamalarına olanak sağlayan ve temiz üretimi destekleyen
yöntemler arasındadır.
2.3. Dünyada ve Türkiye’de Temiz
Üretim Kavramının Gelişimi
Avrupa Birliği ülkelerinin sanayi kirliliği üzerine oluşturduğu ilk yasal düzenlemeler 80’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 1989’da Temiz Üretim
Programı’nı başlatarak konu üzerinde bir bilinç yaratılması, kurumsal
yapının oluşturulması ve faydalarının gösterilerek, sürdürülebilir kalkınma çabalarının yaygınlaştırılmasına yönelik ilk önemli adımı atmıştır. “Ulusal Temiz Üretim Merkezleri”,
bu sürecin etkin olarak sürdürülmesinde kritik öneme sahiptir. (UNEP)/
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma
Örgütü (UNIDO) öncülüğünde yürütülen çalışmalar ve destek programları ile 47 ülkede kurulmuş olan temiz üretim merkezlerinin yanı sıra,
özellikle gelişmiş ülkelerde, ülkelerin
kendi inisiyatifi ve ulusal kaynakları
ile kurulmuş olan temiz üretim merkezleri de bulunmaktadır.
Temiz üretim, 20 yılı aşkın süredir
pek çok ülkede kirlilik önleme”, “atık
minimizasyonu”, “temiz teknoloji”,
“çevre yönetimi”, “verimlilik”, “doğal
kaynak korunumu” gibi başlıklar altında ele alınmaktadır. Ancak tüm
bu kavramlar temiz üretimin farklı bir yönüne vurgu yapmakta, aslında sürdürülebilir kalkınmanın üç temel hedefine (çevre, ekonomi, top-
lum) işaret etmektedir.1
Temiz üretim kavramının bir ülkedeki gelişimi genellikle konu üzerinde
bir bilinç oluşturulması ile başlamış,
üretim ve hizmet sektörlerindeki örnek uygulamaları da içeren kapasite
oluşturma çalışmaları ile devam etmiştir. Ortaklıklar ve bilgi paylaşım
ağları ile temiz üretim uygulamalarının yayılmasına çalışılmış, bunları
finansal mekanizmaların oluşturulması ve gerekli politika reformlarının yapılması izlemiştir. Ancak Şekil
1’de verilen bu tipik “tabandan tavana” gelişim süreci yerel, kültürel, vb.
nedenlerle kimi zaman “tavandan
tabana” ya da belli bir sıra izlemeden
de gerçekleşebilmiştir.2
Ülkemizde ise, “temiz üretim” kavramı ilk kez 1999’da, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) ve TTGV tarafından,
Bilim-Teknoloji - Sanayi Tartışmaları Platformu, Temiz Üretim-Temiz
Ürün Çevre Dostu Teknolojiler Çalışma Grubu Sanayi Sektörü Raporu ile
gündeme gelmiştir. Bu kapsamda,
bir temiz üretim merkezi kurulması
önerilmiş, ancak söz konusu merkez
ulusal ölçekte halen kurulmamıştır.
Aradan geçen sürede ise, hem konunun stratejik önemi hem de ülkemiz
sanayinin temiz üretim danışmanlık hizmetleri ve Ar-Ge çalışmalarına
duyduğu gereksinim hızla artmıştır.3
“Temiz üretim” kavramı ülkemizde
enerji verimliliği boyutu dışında henüz dikkatleri çekmeye başlamıştır.
Bunun en önemli nedeni konu üzerinde yeterli kapasitenin mevcut olmamasıdır. Bugüne kadar bu konu1
Internatıonal Workshop On Cleaner
Productıon & Energy Conservation, Kochi
(India), 24-26 June 2008.
2
Çevre ve Orman Bakanlığı, Türkiye Teknoloji
Geliştirme Vakfı, Türkiye’de Temiz Üretim
Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için
Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının
Belirlenmesi Projesi, Sonuç Raporu, Mart 2010.
3
Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve
Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi Sonuç
Raporu, Mart 2010.
da atılmış ve TTGV’nin görev aldığı
“ulusal” nitelikli en somut iki adım;
••2008 yılı sonunda yürürlüğe
giren, UNIDO sorumluluğunda
TTGV tarafından yürütülen UNIDO
Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
Programı4 ve
••Çevre ve Orman Bakanlığı adına
TTGV tarafından yürütülen ve
2010 yılı başlarında tamamlanan
“Türkiye’de Temiz Üretim
Uygulamalarının Yaygınlaştırılması
için Çerçeve Koşulların ve
Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi”
Projesi’dir.5
Her iki proje de bu alanda uzun süredir kapsamlı çalışmalar yürütmüş
olan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksel Demirer
danışmanlığında yürütülmüştür.
Politika Reformları
Finansal
Mekanizmaların
Yaratılması
Tavandan
tabana
etkileşim
Bilgi Paylaşım Ağları
Ortaklıklar Kurma
Kapasite Oluşturma
Bilinç Yaratma
Tabandan tavana etkileşim
Şekil 1. Bir Ülkede Temiz Üretim
Kavramının Gelişiminin Tipik
Süreci6
Söz konusu program / projelerin tetiklemesiyle yeni projeler de hayata geçmeye başlamıştır. Bunların başında;
••2011 yılı itibarıyla başlayan, Bakü
Tiflis Ceyhan Boru Hattı Şirketi
http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim
UNEP, 2002. Sustainable Consumption
and Cleaner Production Global Status 2002,
United Nations Environment Programme
Division of Technology, Industry and
Economics, ISBN: 92-807-2073-2, Cedex,
France.
6
www.endustriyelsimbiyoz.org
4
5
OCAK 2012
21
Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
sponsorluğunda TTGV tarafından
yürütülen “İskenderun Körfezi’nde
Endüstriyel Simbiyoz Projesi”7 ve
••Ekim 2011’de başlayıp Ekim
2014’te tamamlanacak, İzmir
Kalkınma Ajansı finansmanı
ve Ege Bölgesi Sanayi Odası
işbirliğiyle TTGV tarafından
yürütülen “İzmir’de Eko-verimlilik
(Temiz Üretim) Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması Projesi’dir.8
3. TEMİZ ÜRETİM ve ENERJİ
VERİMLİLİĞİNİN KESİŞİM EKSENLERİ
Sürdürülebilir kalkınma kapsamına giren, dolayısıyla temiz üretim ile
ilişkili olan pek çok sistem, yaklaşım,
prensip ve metot enerji ile ilgili konuları da kapsamaktadır. Buna göre
enerji, sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir tüketim, endüstriyel simbiyoz9, entegre kirlilik önleme ve kontrol, yaşam döngüsü değerlendirme,
eko-verimlilik, geri kazanım, kaynak
kullanımının minimizasyonu ve yenilebilir kaynakların kullanımı ile ilgili konularla kesişmektedir. 10
3.1. Temiz Üretim Olanak
Değerlendirmesi ve Enerji Etütleri
İşletmelerde uygulanan temiz üretim olanak değerlendirmesi yöntemi en geniş haliyle enerji girdi ve çıktılarını da içermekte, bu bağlamda
enerji etüdü uygulamasını da içer7
http://www.ttgv.org.tr/tr/izmirdeekoverimlilik-temiz-uretim
8
Endüstriyel ekoloji / simbiyoz ise, birbirine
fiziksel olarak yakın olup normalde
birbirlerinden bağımsız çalışan iki veya
daha fazla işletmenin bir araya gelerek
hem çevresel performansı hem de rekabet
gücünü artıracak uzun süreçli ortaklıklar
kurması ve dayanışma içinde çalışmasını
temsil eder. Bu yönüyle Organize Sanayi
Bölgesi (OSB) benzeri sanayi bölgeleri için
tasarlanabilen çevre yönetim sistemleri ile
bir işletmenin ürettiği yan ürün, artık, atık
veya atık ısı bir diğer işletme için girdi olarak
kullanılabilmektedir.
9
Glavic P. ve Lukman R., 2007. “Review of
sustainability terms and their definitions”,
Journal of Cleaner Production, 15, 1875-1885.
10
http://www.ekoverimlilik.org/?page_
id=1401&preview=true
22
OCAK 2012
mektedir. Gerek temiz üretim olanak
değerlendirmesi gerekse enerji etüdü, benzer metodolojiler üzerine kurulmuş olup, sisteme girdi ve çıktıların kütle/ enerji denklikleriyle değerlendirilmesini içermektedir. Ayrıca,
her iki uygulama sonrasında da getirilen öneriler hem enerji verimliliği hem de temiz üretim bakış açılarını içeren entegre çözümler olabilmektedir. Dolayısıyla, ilgili uzmanlardan oluşan bir ekip ile, tesislerde
enerji etüdüyle entegre olarak temiz
üretim olanak değerlendirmesinin
de yapılması, işletme için daha kapsamlı ve yararlı bulguların elde edilmesini sağlayacaktır.
Uluslararası uygulamalara da bakıldığında, UNEP ve UNIDO’nun “kaynak verimliliği ve temiz üretim” yaklaşımında enerji verimliliğine vurgu
yapıldığı, temiz üretim ve enerji verimliliği metodolojilerinin entegrasyonuna ilişkin kılavuz ve el kitaplarının yayınlandığı görülmektedir. Bazı
ülkelerde temiz üretim alanında hizmet veren merkezler “temiz üretim
ve enerji verimliliği merkezi” ünvanı ile faaliyet göstermektedir (Rusya,
Moldova, Azerbeycan, vb.).
3.2. Temiz Üretim Projeleri ile
Sağlanan Enerji Tasarrufu
Yukarıda da belirtildiği üzere, genel
ve entegre bir yaklaşım olarak “kaynak verimliliği” konusu üzerinde
özellikle durulmalıdır. Burada enerji çok önemli bir bileşen olmakla birlikte, pek çok sektör ve bölge açısından ortak bir konu olarak “su tüketimi” bileşenine de dikkat edilmelidir. Ülkemizde, endüstriyel su yönetiminin de yeterince başarılı olmadığı, suyun sanayide verimli bir şekilde
kullanılmadığı bir gerçektir. Bunun
en önemli nedenlerinden biri suyun birçok bölgede -özellikle kuyu
suyu kullanan işletmelerde- “henüz”
önemli bir maliyet kalemi olarak görülmemesidir. Ancak, bilimsel çalışmalar ve fiili gelişmeler (yeraltı suyu
seviyesindeki ciddi düşüşler), ülkemizde kullanılabilir su miktarının
azalacağının ve su gerilimi yaşanacağının sinyallerini vermektedir.
Buradaki kritik hususlardan biri de
“su ile enerji bağlantısı”nın gözden
kaçırılmamasıdır. Pek çok su tasarrufu uygulaması beraberinde enerji
tasarrufu da getirmektedir. Bu kapsamda, işletmeler tarafından su tasarrufuna yönelik olarak kolaylıkla
hayata geçirilebilecek örnek uygulamalar şunlardır:
••Yağmur suyunun toplanması ve
kullanılması,
••Atıksu geri kazanımı,
••Kuru proseslerin tercih edilmesi,
••Kimyasal kullanımının azaltılması,
••Yıkama, durulama işlemlerinin
optimizasyonu,
••Kaplama banyolarının
optimizasyonu, otomasyonu,
••Soğutmada, kapalı çevrim
sistemlerin ve soğutma
kulelerinin kullanılması, kule
blöflerinin minimize edilmesi ve
geri kazanılması,
••Isıtmada, buhar sistemlerinin
iyileştirilmesi, buhar geri
kazanımı, ısı eşanjörlerinin
tercih edilmesi, kazan blöflerinin
minimize edilmesi.
Üretimde, başta su olmak üzere,
kaynak ve hammadde tüketimlerinde sağlanan tasarruflar ve atık, atıksu ve emisyon azaltılmasına yönelik
gerçekleştirilecek iyileştirmeler ile,
••Sistemde daha az maddenin
(su, hammadde, vd.) hareketi
sağlanacak, dolayısıyla her türlü
aktarma, pompalama, depolama,
ısıtma, soğutma amaçlı kullanılan
enerjide azaltım sağlanacaktır.
••Daha az atıksuyun arıtılması
gerekeceğinden, arıtmada
kullanılan enerji tüketimi
azalacaktır.
••Atıklar kaynağında azalacağından
atıkların tesis içinde ve tesis dışına
Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
transferi için tüketilen enerji
miktarı azalacaktır.
••Özellikle ergitme işlemine dayalı
üretim proseslerinde, çıkan atığın
tekrar üretime döndürülmesi
ile, hammaddenin ürüne
dönüştürülmesi için gereken
enerjide tasarruf sağlanabilecektir.
Bu çerçevede en ilgi çekici uygulamalardan biri de tekstil sektöründe
ıslak işlem uygulamalarıdır. Yoğun
olarak “sıcak suyun” kullanıldığı proseslerde su tüketiminde sağlanan
tasarruflar, daha az suyun ısıtılması ve pompalanması sonucunu doğurmakta ve doğrudan ciddi boyutlarda enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Bunun en iyi örneklerinden biri, UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
Programı kapsamında gerçekleştirilen pilot projelerden biridir:
Proje tekstil sektöründe faaliyet gösteren, bünyesinde boyama ve apreleme proseslerini barındıran bir firmada gerçekleştirilmiştir. Firmanın
toplam su kullanımının %80-85’i
boya ve apreleme proseslerinde gerçekleşmektedir. Bu kapsamda boyama ve apreleme proseslerinde su
tüketimini azaltma yönünde uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bunun
yanı sıra ilgili proseslerde kullanılmak üzere yumuşak su üreten iyon
değiştirici reçine sisteminde de teknoloji değişikliğine gidilmiştir. Gerçekleştirilen uygulamalar ile %54
oranında (162.000 m3/yıl) su tasarrufu sağlanmıştır. Buna karşılık gelen
enerji tasarrufu ise 4.681.000 kWh/
yıl doğalgaz (%21,5) ve 98.800 kWh/
yıl elektrik (%0,5) olmuştur. CO2 salımında yaklaşık 880 ton/yıl’lık azalmanın sağlandığı proje kendini “bir
ay”lık bir sürede geri ödemiştir. 11
3.3. Enerji Verimliliği Projeleri ile
Sağlanan Diğer Kazanımlar
İşin diğer bir boyutu da “enerji verimliliği” bakış açısı ile gerçekleştirilen pek çok projede, enerji tasarru11
http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim
funun yanı sıra, su tasarrufu, ürün
ve üretim kalitesinin iyileştirilmesi, firenin azaltılması, vb. temiz üretim (eko-verimlilik) yaklaşımını da
destekleyen çıktıların elde edilmesidir. Bu kapsamda TTGV tarafından
“enerji verimliliği” destek programından yararlanmış projelerden bu
tür uygulamalara örnek olabilecekler aşağıda özetlenmektedir:
••Bir aluminyum ergitme fırınının,
kayıp ve tasarım problemlerinin
ortadan kaldırıldığı yeni ve
güncel teknolojiye sahip bir
ergitme sistemine geçişi ile
enerji tasarrufu ve daha kaliteli
ve verimli bir üretim süreci
sağlanmıştır. Projenin geri dönüş
süresi 1,1 yıldır.
••Oluklu mukavva sektöründe
faaliyet gösteren bir şirketin
tesislerinde buhar hatları kapalı
kondens geri kazanımı, kazan
sistemlerinde ekonomizer
uygulaması, kırpıntı (fire)
taşıma sistemleri revizyonu ile
enerjinin yanı sıra su tasarrufu da
sağlanmıştır. Projenin geri dönüş
süresi 1,2 yıldır.
••Seramik sektöründe faaliyet
gösteren bir firmada enerji etüdü
ve enerji yönetimi de dahil olmak
üzere, enerji izleme ve otomasyon
sistemi, ısı geri kazanım
sistemi, basınçlı hava sistemleri
verimliliği ile ilgili uygulamalar
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu
enerji verimliliği projesinde
aynı zamanda ürün kalitesinde
iyileşme sağlanmıştır. Projenin
geri dönüş süresi yaklaşık 2 yıldır.
••Otomotiv yan sanayiine hizmet
veren bir çelik dövme tesisinde;
metal dövmesi öncesinde
malzemeyi hazırlayan tavlama
(ısıtma) işleminde doğal gazlı
fırınlardan indüksiyon ısıtma
teknolojisine geçilerek enerji
tasarrufu sağlanmıştır. Aynı
zamanda fire miktarında
azalma ve ürün kalitesinde artış
sağlanmıştır. Projenin geri dönüş
süresi 2,2 yıldır.
••Ayçiçeği yağı sektöründe faaliyet
gösteren bir firmada, mevcut
kömür yakma sistemi ve buhar
kazanı yerine, “Yüksek Verimli
Dumansız Kömür Yakıcısı” isimli
yerli bir teknolojinin uygulanması
ile enerji tasarrufu ve emisyon
azaltımı sağlanmış; distilasyon
kondens ünitesinde ısı ve su geri
kazanımı ile sıcak suyun ısısından
yararlanılarak, bir eşanjör
vasıtasıyla kazan besi suyunun
ısıtılması sağlanmıştır. Projenin
geri dönüş süresi yaklaşık 3 yıldır.
Sonuç olarak, “verimlilik” konusu
“kaynak verimliliği” çerçevesinde
bütün olarak değerlendirildiğinde,
hem daha başarılı projelerin üretilmesi, hem de daha olumlu fizibilite
sonuçlarının elde edilmesi mümkün
olabilecektir. Böylece, gerek enerji
verimliliği gerekse temiz üretim projelerinin albenisi yükselecek, yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
3.4. Enerji ile İlgili Ürünlerin
Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin
Yönetmelik (07/10/2010)
Enerji verimliliği ile temiz üretim arasındaki en önemli kesişim noktalarından biri de 2009/125/EC sayılı AB
direktifinin adaptasyonu ile ülkemizde de 2010 yılında yayınlanmış olan
Enerji ile İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin Yönetmeliktir.
Söz konusu yönetmelik ile “enerji ile
ilgili” ürünlerin tasarımı aşamasında
çevrenin korunmasına katkıda bulunacak belirli kriterler dikkate alınmaktadır. Yönetmelik’te enerji ile ilgili ürünlerin tasarımında dikkate
alınan ve bu ürünlerin piyasaya arz
edilebilmesi ve/veya hizmete sunulabilmesi için uyulması gereken çevresel gereklerin çerçevesi belirlenmektedir.
Adı geçen Yönetmelik’te, ilgili ürünün çevreye duyarlı tasarımında dikOCAK 2012
23
Makale Enerji Verimliliği ve Temiz Üretim
kate alınması gereken yaşam döngüsü evreleri ve bu evrelerin hangi
çevre boyutları kapsamında değerlendirileceği belirlenmekte ve ilgili
tasarım parametreleri tanımlanmaktadır. Dikkate alınan yaşam döngüsü
evreleri; “hammadde seçimi ve kullanımı”, “imalat”, “ambalajlama, taşıma ve dağıtım”, “kurulum ve bakım”,
“kullanım” ve “nihai bertaraf” olup
bu evrelerde değerlendirilen çevre
boyutları ise şunlardır: Kaynak tüketimi; hava, su ve toprak emisyonları;
gürültü, titreşim, radyasyon, elektromanyetik alanlar gibi fiziksel etkenler nedeniyle oluşacağı tahmin
edilen kirlilik; oluşması beklenen
atık miktarı; yeniden kullanım, geri
dönüşüm ve malzemenin ve/veya
enerjinin geri kazanımı olanakları.
Dikkate alınan tasarım parametreleri arasında ise,
••Ürünün ağırlığı ve hacmi,
••Geri dönüşüm faaliyetleri sonucu
ortaya çıkan malzemelerin
kullanımı,
••Enerji kullanan ürünün yaşam
döngüsü süresince tükettiği
enerji, su ve diğer kaynaklar,
••İlgili mevzuata göre, sağlığa ve/
veya çevreye tehlikeli olarak
sınıflandırılmış maddelerin
kullanımı,
••Enerji kullanan ürünün uygun
kullanımı ve bakımı için gerekli
olan sarf malzemelerinin miktarı
ve içeriği,
••Yeniden kullanım ve geri
dönüşüm kolaylığı,
••Garanti edilen asgari ömür,
••Üretilen atık ve tehlikeli atık
miktarı yer almaktadır.
Söz konusu Yönetmeliğin çevreye
duyarlı tasarım ve yaşam döngüsü yaklaşımının altını çizen, aynı zamanda ürünlerin kullanımı sırasındaki enerji verimliliğini de dikkate
alan önemli bir düzenleme olduğu
düşünülmektedir.
4. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
2.3. Bölüm’de değinilen, Çevre ve
Orman Bakanlığı (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) adına TTGV tarafından
yürütülmüş olan “Türkiye’de Temiz
Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve
Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” Projesi 2010 yılı başlarında tamamlanmıştır. Proje kapsamında, ülkemizdeki “temiz üretim” konusu ile ilgili mevcut durum, “kapasite, kaynak,
yasal düzenleme, teşvik mekanizmaları ve yapılan çalışmalar” bağlamında değerlendirilerek, uluslararası uygulamalar ile karşılaştırılmış ve
ülkemiz ihtiyaç ve koşulları doğrultusunda öneriler oluşturulmuştur.12
Proje’de imalat sektörü esas alınmış,
enerji boyutu ise, imalat sektöründeki enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması öncelikli olmak üzere, daha genel
çerçevede ele alınmıştır.
Proje Sonuç Raporu kapsamında
da belirtildiği üzere, temiz üretim
kapsamında yer alan enerji verimliliği konusu son yıllarda ülkemizde
önemli bir aşama kaydetmiştir. 2007
yılında yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ile yasal,
kurumsal açılardan ve kapasite geliştirmeye yönelik önemli bir altyapı
oluşturulmuştur. Kanun ve ilgili yönetmelik kapsamındaki faaliyetler
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmekte ve yönlendirilmektedir.
Öte yandan, son dönemde temiz
üretim ile ilgili çok önemli adımlar atılmış olsa da ulusal bazda yeterli kapasitenin henüz oluşmadığı, diğer bir ifade ile Şekil 1’de şematik olarak belirtilen aşamaların yeterince gerçekleştirilmemiş olduğu da
açıktır.
Bu kapsamda, enerji verimliliği ile
oluşturulan mevcut yapının temiz
üretim için de bir örnek olabileceği, enerji etütleri ve enerji verimliliği
12
24
OCAK 2012
http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim
uygulama projeleri ile aralanan kapının temiz üretim açısından da iyi
bir fırsat olacağı düşünülmektedir.
Söz konusu Rapor kapsamında Şekil 1’de verilen aşamalar bazında, ilgili paydaşların da katılımıyla çeşitli
öneriler getirilmiş olup, bu önerilerden enerji/ enerji verimliliği ile bağlantılı olanlarından bazıları aşağıda
verilmektedir:
••Enerji Verimliliği Kanunu örneğine
benzer şekilde temiz üretim
konusunda da çerçeve niteliğinde
bir yasal düzenlemenin
oluşturulması,
••Rapor çıktılarının uygulamaya
yansıtılması için ilgili bakanlıklar
arasında işbirliği protokolü
yapılması konusunun
değerlendirilmesi,
••Temiz (sürdürülebilir) üretim
alanında kullanılan finansman
modellerinin ayrıntılı olarak
incelenmesi ve ülkemiz
şartlarına uygun alternatiflerin
geliştirilmesi ve uygulanması; bu
kapsamda, halen Ar-Ge, Çevre,
Enerji Verimliliği alanlarında
çeşitli destekler sağlamakta
olan kurumlar arasında uygun
işbirliklerinin ve ortaklıkların
oluşturularak hedefe yönelik fon
programlarının oluşturulması,
••Atıklardan ürün ve enerji
eldesine ve biyo-ürünlere yönelik
araştırmaların yapılması.
Ülkemizde temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması ve ilgili kapasitenin geliştirilmesi mevcut enerji verimliliği uygulamalarını da destekleyecek, karşılıklı etkileşimi güçlendirecektir. Bu çerçevede TTGV,
bilgi birikimi ve deneyimi, mevcut
işbirliği ve ağyapı olanakları ve hem
temiz üretim hem de enerji verimliliği alanında sağladığı finansman
desteği ile bu sürece katkı koyabilmek için çalışmalarını sürdürecektir.
Enerji verimliliğinde başarı; toplumun tüm kesimlerinin duyarlı,
kararlı ve ortak hareketleri ile sağlanabilir...
Erdal ÇALIKOĞLU
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı V.
Enerji, insanoğlunun önemli medeni ihtiyaçlarının başında
gelmektedir. Her bireyin enerjiye olan ihtiyacı, enerjiye küresel boyutta önem kazandırmıştır. Nüfus artışı, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte, küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak, doğal kaynaklara
ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Enerji sektöründeki küresel fiyat dalgalanmaları, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlanan enerji talebi artışı ve küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiklikleri dünya genelinde enerji güvenliği riskleri oluşturmaktadır. Bu durum, bütün ülkelerin
enerji talebini azaltmaya yönelik kararlı ve acil biçimde harekete geçmelerine yol açmıştır.
Enerjinin üretiminden nihai tüketimine kadar her aşamada
verimliliğin artırılması amacıyla dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun çabalar sarfedilmektedir. Enerji üretiminde
ve tüketiminde çevre dostu yöntemleri uygulamak, israftan
kaçınarak verimliliği ve etkinliği gözetmek üzerinde hassasiyetle durduğumuz politikalar arasındadır. Sürdürülebilir
kalkınma hamlelerini yetersiz enerji kaynakları ile beslemek
durumunda olan ülkemiz için enerji verimliliğinin önemi ne
yazıkki henüz yeterince anlaşılabilmiş değildir. Enerji verimliliğinin iyileştirilmesiyle tasarruf edebileceğimiz enerji, bedeli diğerlerinden daha ucuz olan ve öncelikle başvurmamız gereken yerli ve en temiz enerji kaynağıdır. Ülke olarak
enerji verimliliğinin iyileştirilmesiyle önemli düzeyde ekonomik değer oluşturabilecek bir potansiyele sahibiz. Bu potansiyeli geri kazandığımızdaki enerji değeri, yenilenebilir
enerji kaynaklarımızdan üretebileceğimiz enerjiden daha
fazladır.
Henüz kalkınmasını sürdürmekte olan ülkemizde, bir yandan kişi başına enerji tüketimi artarken, aynı zamanda birim milli gelir başına tüketilen enerji anlamına gelen enerji
yoğunluğunu düşürmeyi başarabilirsek; aynı enerji ile daha
fazla üretimin önü açmış, ülkenin enerji yatırım ihtiyaçlarını
ve ithalat bağımlılığını azaltmış, enerji kullanımından kaynaklanan olumsuz çevresel etkilerden uzaklaşmış oluruz.
Enerji verimliliği konusunda 2007 yılından itibaren ülkemizde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Kamu tarafı olarak geriye dönüp katedebildiğimiz yola baktığımızda şunları görüyoruz: 2007 yılında yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu; 2008 yılında yayımlanan Başbakanlık Genelgesi ile
başlatılan “Ulusal Enerji Verimliliği Hareketi”; ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlüğe konulan ikincil
mevzuat; verimlilik artırıcı projeler için başlatılan mali destekler; toplumdaki farkındalığı artırmak ve alışkanlıkları iyileştirmek için kamu, özel ve sivil toplum kesimlerinin katkıları ile yürütülen etkinlikler; sanayide ve binalarda sertifikalı enerji yöneticileri ve yetkilendirilmiş kurumların ve enerji
verimliliği danışmanlık şirketlerinin sayılarındaki hızlı gelişme, finans sektöründe enerji verimliliği projelerine ayrılan
uygun koşullu kredi imkanları...
Tüm bu gelişmelere rağmen enerji verimliliğinde henüz yolun başında olduğumuzun da farkındayız. Şimdiye kadar
yapılanları ilk adım çerçevesinde yapılmış olanlar olarak değerlendirmek gerekir. Şimdi bu yaklaşım ve girişimlere bir
derinlik kazandırma zamanıdır.
Somut hedeflerle desteklenmiş bir politika setinin belirlenmesi ve kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanması amacıyla Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Taslağı hazırlanmış ve Yüksek Planlama
Kurulu’na sunulmuştur. 2023 yılına kadar Türkiye’nin enerji yoğunluğunun %20 azaltılması temel hedeftir. Stratejik
amaçlarımız;
••Sanayi ve hizmetler sektöründe enerji yoğunluğunu ve
enerji kayıplarını azaltmak,
••Binaların enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını
azaltmak; yenilenebilir enerji kaynakları kullanan
sürdürülebilir çevre dostu binaları yaygınlaştırmak,
••Enerji verimli ürünlerin piyasa dönüşümünü sağlamak,
••Elektrik üretim, iletim ve dağıtımında verimliliği artırmak;
enerji kayıplarını ve zararlı çevre emisyonlarını azaltmak,
••Motorlu taşıtların birim fosil yakıt tüketimini azaltmak;
yük ve yolcu taşımacılığında demiryollarının ve şehir
içinde toplu taşımanın payını artırmak; şehiriçi ulaşımda
gereksiz yakıt sarfiyatını önlemek ve çevreye zararlı
emisyonlarını düşürmek,
••Kamu kuruluşlarında enerjiyi etkin ve verimli kullanmak,
••Kurumsal yapıları, kapasiteleri ve işbirliklerini
güçlendirmek; ileri teknoloji kullanımını ve
bilinçlendirme etkinliklerini artırmak; devlet teşvikleri
dışında sürdürülebilir finansman ortamları oluşturmaktır.
Enerji verimliliğinde başarı, toplumun tüm kesimlerinin duyarlı, kararlı ve ortak hareketleri ile sağlanabilir. Bunun için
kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarının sosyal sorumluluk
anlayışı ile birlikte adımlar atması şart. 2012 ve sonraki yılların enerji verimliliğinde başarılarla taçlanacağına olan inancımızla, ülke kaynaklarının etkin ve rasyonel kullanılması,
çevrenin korunması ve iklim değişikliği ile mücadele yolunda birlikte adım atan herkese ortak geleceğimiz adına teşekkür ederiz.
OCAK 2012
25
RÖPORTAJ
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Yusuf YAZAR
2012 ve sonraki yıllarda hem yenilenebilir enerji kaynak ve
teknolojileri ve hem de enerji verimliliği konuları sıkça ve
çokça gündemde olacak
Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Türkiye’nin enerji
verimliliği açısından kabul edilebilir bir yere gelmesi için
bir yol haritası çiziyor
Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda Genel Müdürlüğünüzün görev ve faaliyetleri ile önümüzdeki dönemde planladığı çalışmalar nelerdir?
Bu soruya Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün
(YEGM) hayat bulmasının sebebi 662 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’den bir alıntıyla cevap vermek yerinde
olur sanıyorum. Orada YEGM’nin görevleri şöyle tanımlanıyor:
a) Ülkenin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları öncelikli olmak üzere
tüm enerji kaynaklarının tespiti ve değerlendirilmesine yönelik ölçümler yapmak, fizibilite ve örnek uygulama projeleri hazırlamak; araştırma kurumları, yerel yönetimler ve
sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparak pilot sistemler
geliştirmek, tanıtım ve danışmanlık faaliyetleri yürütmek,
26
OCAK 2012
b) Sanayide ve binalarda enerjinin verimli kullanımı ile ilgili olarak farkındalık oluşturmak ve bu amaçla çalışmalar
yürütmek,
c) Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulu tarafından onaylanan enerji verimliliği uygulama projelerini ve araştırma ve
geliştirme projelerini izlemek ve denetlemek,
d) Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanlarındaki çalışmaları ve gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek, ülkenin
ihtiyaç ve şartlarına uygun olarak araştırma ve geliştirme hedef ve önceliklerini belirlemek, bu doğrultuda araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmak, yaptırmak, çalışma sonuçlarını ekonomik analizleri ile birlikte kamuoyuna sunmak,
e) Yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ve
enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik projeksiyonlar
ve öneriler geliştirmek.
Tabii, bu görevler bir kısmı diğer bazı görevlerle birlikte
şimdi mülga durumda olan Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından yürütülmüştü. Şimdi belli fonksiyonları DSİ’ye devredilmiş ve yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojilerine
ve enerji verimliliğine ve ilgili konulara odaklanması beklenen ve yeniden yapılanmakta olan bir genel müdürlü-
ğümüz var. Ayrıca bu yeni genel müdürlüğün bu görevleri
beklentilere cevap verebilecek şekilde yerine getirebilmesi için bir kısmı diğer bazı kurum ve kuruluşları da ilgilendirebilecek birtakım yasal düzenlemeler gerekecek gibi görünüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bu yeniden yapılanma süreci içerisinde (YEGM de bir merkez birimi olarak Bakanlığımızın bir parçasıdır) Genel Müdürlüğümüzün yeterli kapasiteye sahip olabilmesi için sayın Bakanımızın ve Müsteşarımızın da bize gerekli desteği sağlayacağına inanıyorum.
2012 ve sonraki yıllar hem yenilenebilir enerji kaynak ve
teknolojileri ve hem de hayatın hemen her yanını ve durumunu ilgilendiren enerji verimliliği konularının sıkça ve
çokça gündemde olacak olduğu yıllar olacak.
Yenilenebilir enerjiye neden ihtiyaç duyulmaktadır, ülkemizin yenilenebilir enerji potansiyeli hakkında bize
bilgi verebilir misiniz?
Yenilenebilir enerjiye neden gerek olduğu sorusuna birkaç ayrı perspektiften bakarak cevap verebiliriz.
Birincisi; ‘enerji arz güvenliğimiz’ açısından. Bilindiği gibi
yerli enerji kaynaklarımız –özellikle hidrokarbon kaynaklarımız- bugün duyduğumuz ihtiyacı karşılamaktan oldukça
uzak. Yıllık toplam enerji tüketimimizin yaklaşık %73’ünü
ithalatla karşılıyoruz. Yani enerjide çok büyük ölçüde dışa
bağımlıyız. Yenilenebilir enerjiyse aynı zamanda ‘yerli’ olan
enerjidir. Dolayısıyla, ne kadar yenilenebilir enerji kaynağı kullanırsak enerji (hammaddesini; petrol, doğal gaz, kömür) ithalini o ölçüde daha az yapma imkanına sahip oluruz. Tabii bunun ekonomi planında da bir karşılığı var.
İkincisi; çevre ve iklim değişikliği açısından. Yine bilindiği
gibi, çevreye olan olumsuz etkiler ve iklim değişikliği bağlamında ‘fosil yakıtlar’ın (petrol ürünleri, doğal gaz, kömür)
özel bir şöhretleri var. Enerji üretiminde, binalarda (ısınma ve ısıtma amaçlı) ve sanayide olduğu kadar ulaşımda
kullanılan fosil yakıtların kullanılan teknolojiye bağlı olarak daha az ya da daha çok da olsa şu ya da bu derecede bir kirleticiliği ve olumsuz etkisi olduğu biliniyor. İklim
değişikliği bağlamında bütün sınırların aşılmakta olduğu
değerlendirmelerinin yapıldığı günümüzde yenilenebilir
enerji kaynakları bir temiz enerji kaynağı olarak kendisini
çözümün bir parçası olma imkan ve fırsatını sunmaktadır.
Bir üçüncü perspektifse; yeni ve temiz teknolojilere aşinalık kazanma ve bu genellikle yüksek teknoloji olarak geliştirilmiş olan teknolojileri kullanabilir duruma gelme ve
bir ölçüde ve belli bir süreç içerisinde bu teknolojileri geliştirebilecek birikime ulaşabilmeyi hedefleyen perspektiftir ve Türkiye’de bu yetişmiş insan potansiyeli belli ölçüde
vardır.
Yenilenebilir enerji potansiyelimiz konusunda belli tahminler yapılabilmektedir. Doğrusu, bu tahminler nihayet
bir tahmindir ve belli varsayımlara dayandığı için teknolojideki gelişmeye bağlı olarak değişebilmektedir. Yine de
bir fikir vermesi açısından örneğin geçtiğimiz yıllarda sorulduğunda verdiğimiz cevapları burada zikredebilir ve
Türkiye’nin yıllık elektrik üretimi olarak 135 milyar kilowatsaatlik bir hidroelektrik potansiyeline, 8 bin megawatlık çok verimli ve 40 bin megawatlık orta verimli bir rüzgar enerjisi kurulu güç potansiyeline, 650 megawatlık bir
elektrik üretimi için uygun jeotermal potansiyeline, yaklaşık 8 milyon ton petrol eşdeğeri karşılığı bir biyokütle potansiyeline ve yine oldukça yüksek (yıllık 33 milyon ton
petrol eşdeğeri karşılığı) bir güneş enerjisi potansiyeline
sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu değerlerin yenilenebilir
enerji teknolojilerindeki gelişmelere ve yerinde (hem mekan ve hem de zaman açısından) daha sık ve hassas yapılan ölçümler sonucunda yeniden yeniden değerlendirilip revize edilebilecek olduğunu vurgulamak yerinde olur.
Önümüzdeki dönemde uygulamaya girmesi beklenen
Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nin içeriği ve kapsamı
nedir? Bu belge ile birlikte uzun vadede ülkemizde enerji verimliliği konusunda ne gibi çalışmalar hedeflenmektedir?
Enerji Verimliliği Strateji Belgesi Türkiye’nin enerji verimliliği açısından kabul edilebilir bir yere gelmesi için bir yol
haritası çiziyor diyebiliriz. Belge’de oldukça geniş bir alanı kapsam içine alan 7 stratejik hedef tanımlanıyor. Bunlar,
imza süreci devam eden taslaktaki şekliyle şöyle:
1. Sanayi ve hizmetler sektöründe enerji yoğunluğunu ve
enerji kayıplarını azaltmak,
2.Binaların enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını
azaltmak; yenilenebilir enerji kaynakları kullanan sürdürülebilir çevre dostu binaları yaygınlaştırmak,
3.Enerji verimli ürünlerin piyasa dönüşümünü sağlamak,
4.Elektrik üretim, iletim ve dağıtımında verimliliği artırmak, enerji kayıplarını ve zararlı çevre emisyonlarını
azaltmak,
5.Motorlu taşıtların birim fosil yakıt tüketimini azaltmak,
kara, deniz ve demir yollarında toplu taşıma payını artırmak ve şehir içi ulaşımda gereksiz yakıt sarfiyatını önlemek,
6.Kamu kesiminde enerjiyi etkin ve verimli kullanmak,
7.Kurumsal yapıları, kapasiteleri ve işbirliklerini güçlendirmek, ileri teknoloji kullanımını ve bilinçlendirme etkinliklerini artırmak, kamu dışında finansman ortamları
oluşturmak. Belge’de yalnızca hedefler tanımlanmıyor;
bu hedeflerin gerçekleşmesinde rolü olması gereken
paydaşlar ve gerekli eylemler de tanımlanıyor. Yani, Belge’nin yayınlanmasıyla her şey bitmiş olmayacak ama
önemli bir kilometre taşı geçilmiş olacak. Dolayısıyla
Belge, yayımlandığı tarihten sonraki dönemde gerçekleştirilmesini murat ettiğimiz büyük ve kapsamlı verimlilik girişimi açısından son derece önem taşımaktadır.
OCAK 2012
27
UZMANLIK TEZİ
KOBİ’LERDE REKABET GÜCÜ ARTIRMA STRATEJİLERİ*
Serkan ULU / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Ekonomi politikalarının liberalleştiği,
teknolojik seviyenin hızla arttığı, tüketici istek ve ihtiyaçlarının farklılaştığı, iletişim ve lojistik altyapısının güçlendiği dünyamızda firmalar için rekabet ortamı, ulusal pazarlardan uluslararası pazarlara taşınmış ve rekabet
şartları daha da zorlaşmıştır.
Küresel rekabet şartlarının, sermaye
ve bilgi birikimiyle kurumsallaşma sürecini tamamlamış büyük firmalardan
çok, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomilerin belkemiği konumunda olan küçük ve orta ölçekli firmalar üzerindeki etkilerinin daha yıkıcı olması, kalkınmada ve gelir dağılımında kilit rol oynayan küçük ve orta
ölçekli firmaların rekabet gücünü artıracak stratejilerin günümüzde daha
da önemli hale gelmesine neden olmuştur.
28
OCAK 2012
Bu çalışmada küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ), rekabet stratejileri ile rekabet gücü ilişkisi Michael
Porter’ın ortaya koyduğu model çerçevesinde incelenmiştir.
nurlarken, aynı zamanda, coğrafi açıdan ülkenin bütün bölgelerine dağılmış olmaları nedeniyle bölgesel kalkınmada son derece önemli görevler
üstlenmektedirler (Yılmaz, 2004: 58).
KOBİ’lerin Sosyal ve Ekonomik Önemi
KOBİ’ler, diğer ülkelerin ekonomilerinde olduğu gibi, Türkiye ekonomisine de dinamizm katan ve ekonomiyi sürükleyen unsurlarından biridir. Türkiye’de KOBİ’ler, toplam işletmelerin %99,89’unu, toplam işgücünün %76,7’sini çalıştırmakta ve toplam katma değerin %38’lik kısmını
yaratmaktadır. Ayrıca KOBİ’ler toplam
ihracatın %8-10’unu gerçekleştirmekte, toplam kredi hacminden %25,2 ve
toplam yatırımlardan %26,5 pay almaktadır (DPT, 2007: 24).
KOBİ’ler, ülkelerin sosyal ve ekonomik
yapısı içinde, endüstrileşme, sağlıklı kentleşme, optimum dağıtım ve ticaret uygulamaları alanlarında önemli yerleri bulunmaktadır. Bölgeler arası dengesizliğin giderilmesinden, üretim kaynaklarının etkin olarak kullanılmasına kadar, ekonomi için vazgeçilmez unsurlara sahip oldukları için ülkelerin ekonomik politika ve
stratejilerinin oluşturulmasında etkin
rol oynamaktadırlar. KOBİ’ler yatırım,
üretim, istihdam ve ödedikleri vergi
açısından ekonomiye katkıda bulu-
*
2010 yılında hazırlanan uzmanlık tezinden
derlenmiştir.
Türkiye’deki KOBİ’lerin Sorunları
Rekabet Gücü ve Ölçeği
Ülkemizdeki KOBİ’lerin küresel rekabette yaşadığı temel sorunları finansman, nitelikli işgücü, bilgi ve iletişim
teknolojileri, Ar-Ge ve yenilikçilik ile
pazarlama ve ihracat olmak üzere beş
grup altında incelemek mümkündür
(http://www.kosgeb.gov.tr).
Finansman: KOBİ’ler teminat sorunları nedeniyle, kredilerden düşük pay
almaktadır. Kredi kullanımı ve AB fonları konularındaki bilgi eksikliği ile
sermaye piyasalarında yeterince yer
alamaması finansal açıdan yaşanılan
başlıca sorunlar arasındadır.
Nitelikli işgücü yetersizliği: Yüksek
nitelikli işgücünü istihdam edecek
mali imkânların olmaması ve ülkemizin ara eleman yetiştirme konusunda
yetersiz kalması KOBİ’lerin nitelikli işgücünden mahrum kalmasına neden
olmaktadır. Üniversite-sanayi işbirliğinin zayıf olması işgücünün nitelik kazanmasını olumsuz etkileyen diğer
bir faktördür.
Bilgi ve iletişim teknolojileri: KOBİ’ler
bilgi eksikliği başta olmak üzere, donanım, yazılım ve altyapı yatırımlarının yüksek maliyetli oluşu nedeniyle,
bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı imkânlardan gerektiği kadar faydalanamamaktadır.
Ar-Ge ve yenilikçilik: Ülkemiz teknoloji üretiminde henüz yeterli seviyeye ulaşmadığından, sanayinin ihtiyacı olan teknoloji dışarıdan transfer
edilmektedir. Bunun sonucunda, yüksek bakım-onarım maliyetlerine katlanmak durumunda kalmaktadır. Ayrıca yenilik konusundaki bilgi ve vizyon eksikliği de işletmelerin rekabet
gücünü olumsuz etkilemektedir.
Pazarlama ve ihracat: Markalaşma
bilincinin eksik olması, e-ticaret uygulamaların, reklam ve tanıtım faaliyetlerinin etkin kullanılmaması, ortak pazarlama ve ihracat yöntemlerinin olmayışı ve dış pazarlar hakkındaki bilgi eksikliği KOBİ’lerin pazarlama ve ihracat açısından yaşadığı sorunların temel nedenlerini oluşturmaktadır.
Rekabet; “kıt bir şeyi paylaşmak veya
bir ödül elde etmek amacıyla belli kural ve kısıtlamalar çerçevesinde temel
özgürlüklerin ve insan haklarının garanti altına alındığı ve hiçbir ayrıcalığın ve ayrımcılığın olmadığı bir ortamda birden fazla oyuncu arasında
oynanan bir oyun veya bir yarış” olarak ifade edilmektedir (http://rekabetdernegi.org).
Rekabet gücü ise; “bir firmanın diğer
firmalar karşısında sunmuş olduğu
mal ve hizmetler sayesinde rakiplerin, potansiyel müşterilerin, firmanın
sahip ve ortaklarının gözünde eriştiği
maddi ve manevi üstünlükler” olarak
tanımlanmaktadır (Çevik, 2003: 40).
Çok boyutlu bir kavram olan rekabet gücü, literatürde ulusal, endüstriyel ve firma düzeylerinde olmak üzere üç ölçekte ele alınmakta ve tanımlanmaya çalışılmaktadır. Her düzeyde
rekabetin farklı ölçütlerinin veya göstergelerinin olmasına paralel olarak,
uygulanma şekilleri ülkenin, endüstrinin ve firmanın durumuna göre değişmektedir.
Bütün bu faktörler göz önünde tutulursa ulusal ve uluslararası düzeyde
rekabet gücü, “bir ülkenin, serbest ve
adil piyasa koşulları altında, bir yandan uzun vadede halkının reel gelirini artırırken, öte yandan, uluslararası piyasaların koşullarına ve standartlarına uygun mal ve hizmetleri üretebilme yeteneğidir.” Uluslararası rekabet gücünün artırılması, üstün bir verimlilik performansına ve yüksek reel
ücretlere sahip olan iktisadi faaliyetlere, ülke kaynaklarının yönlendirilmesi yeteneğine bağlıdır. Rekabet gücü,
sadece dışarıya mal satma ve dış ticaret dengesini sağlama yeteneği değildir. Bunun yanı sıra bir ülkenin gelir ve istihdam düzeyini artırabilme ve
yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve
sürekli artışlar sağlayabilme ve uluslararası pazarlardaki payını artırabilme
yeteneğidir (Aktan, 2004: 16-18).
Başka bir ifadeyle, “endüstri düzeyinde rekabet gücü, bir sanayinin rakip-
lerine eşit ya da daha üst düzeyde bir
verimlilik düzeyinde uluslararası piyasanın gereklerine uygun mal ve hizmet üretebilme ve daha düşük maliyetlerle uluslararası piyasaların standart ve taleplerine uygun mal ve hizmetleri üretebilmesini sağlayan icat
ve yenilikleri gerçekleştirme yeteneğidir” (Aktan, 2004: 36).
Firma düzeyinde rekabet gücü, “herhangi bir firmanın ulusal ya da uluslararası piyasalarda rakiplerine kıyasla düşük maliyette üretimde bulunabilme (fiyat ve maliyet rekabet gücü),
ürünün kalitesi, sunulan hizmet ve
ürünün çekiciliği (kalite rekabet
gücü) gibi unsurlar açısından rakiplerine denk veya daha üstün bir durumda olma, ayrıca yenilik ve icat yapabilme yeteneğidir” (Aktan, 2003: 36).
Rekabet gücünün ulusal, endüstriyel
ve firma düzeyleri arasındaki ilişkisini daha iyi anlamak açısından Şekil 1’i
incelemek faydalı olacaktır. Şekil 1’de
firmaların toplam rekabet gücünün,
endüstri rekabet gücünü, endüstrilerin toplam rekabet gücünün da bir ülkenin ulusal rekabet gücünü oluşturduğu vurgulanmaktadır.
Firma
Endüstri
Ülke
Şekil 1. Ulusal, endüstriyel ve
firma düzeyleri arasındaki rekabet
gücü ilişkisi
Rekabet Gücünün Temel
Belirleyenleri
Rekabet gücü, sadece doğal kaynak, işgücü veya sermaye üstünlükleri ile açıklanamayacak kadar karmaOCAK 2012
29
şık bir kavram olması nedeniyle rekabet gücüne etki eden tüm faktörlerin ve söz konusu faktörlerin karşılıklı etkileşimlerinin dikkate alınması gerekir. Amerikalı bilim adamı, Michael Porter’ın geliştirdiği “Elmas Modeli” rekabet gücünü kapsamlı bir biçimde inceleyen en önemli çalışmadır. Porter’a göre, bir ülkenin belirli bir
endüstride uluslararası başarı elde etmesi; yerel firmaların rekabet ettiği
ortamı biçimlendiren, rekabetçi üstünlük yaratılmasını etkileyen ve başarının sürdürülebilir kılınması için ilgili tüm alanlarda gelişme sağlanması gereken dört genel hususa bağlıdır
(Porter, 1990a: 4-14, Porter, 2004: 22).
Faktör koşulları: Belirli bir endüstride rekabet edebilmek için gerekli
olan, nitelikli işgücü veya altyapı gibi
üretim faktörlerinin durumu.
Talep koşulları: Bir endüstride üretilen ürünler veya hizmet için yurtiçi talep yapısı.
İlgili veya destekleyici endüstriler:
Uluslararası düzeyde rekabet gücü
olan tedarikçi ve ilgili endüstrilerin
mevcudiyeti.
Firma stratejisi, yapısı ve rekabet
düzeyi: Bir ülkede firmaların oluşumunu, organize yapısını ve yönetimini etkileyen ülke koşulları ve yurtiçi
rekabet durumu.
Porter’e göre, bir ülkenin yukarıda bir
sistem halinde verilen ve “ulusal elmas” olarak tanımlanan söz konusu
ulusal rekabet gücü belirleyicilerinin
en elverişli olduğu endüstrilerde veya
daha alt endüstri kategorilerinde başarılı olma ihtimali en yüksek olacaktır. İktisadi gelişme süreci, firmaların
sürekli daha yüksek başarı ve verimlik elde edebilecek şekilde bu elmasın
iyileştirilmesinden ibarettir (Snowdon ve Stonehouse, 2006: 166).
30
OCAK 2012
Şans
Firma stratejisi, yapısı
ve rekabet düzeyi
Faktör
Koşulları
Talep
Koşulları
İlgili ve destekleyici
endüstriler
Hükümet
Şekil 2. Ulusal rekabetçi üstünlüğün belirleyicileri (Porter, 1990b :5)
Şekil 2’de görüldüğü üzere, iki değişken bu sistemi önemli derecede etkilemektedir ve teorinin tamamlanabilmesi bakımından gerekli görülmektedir. Bunlar, şans faktörü (rastlantısal
olaylar) ve hükümetin rolüdür.
Şans faktörü bağlamında, rekabet gücünü etkileyen bazı gelişmeler (olaylar) hususunda; temel icatlar ve ana
teknolojik dönüşümler (örneğin; biyoteknoloji, mikroelektronik), petrol
şokları gibi girdi maliyetlerindeki değişimler, dünya mali piyasalarında ve
döviz kurlarındaki önemli dalgalanmalar, dış kaynaklı politik gelişmeler
ve savaşlar örnek olarak verilmektedir. Bunlar, firmaların ve genellikle hükümetlerin kontrolleri dışında olup,
bir ara dönem niteliğinde, ülkenin
mevcut sanayi yapısının yeniden şekillenmesine yol açmakta ve diğerlerine baskın gelecek şekilde bazı ülke
firmalarına fırsatlar veya tehditler
sunmakta ve böylece birçok endüstride rekabet gücünün değişmesinde
önemli rol oynamaktadır.
Elmas Modeli’ni tamamlayan son unsur hükümetin rolüdür. Uluslararası
rekabet gücü bakımından hükümetlerin gerçek rolü, rekabet gücünün
dört genel belirleyicisini etkilemek
suretiyle görülmektedir. Örneğin,
devlet yardımları (teşvikler) ve eğitim
politikalarıyla faktör koşulları, vergi
politikaları ve ürün standartları veya
düzenlemelerle talep koşulları, antitröst politikalarıyla, yurtiçi rekabet etkilenmektedir. Ayrıca, hükümetler savunma sanayi, uçak, demiryolu taşıtları vb. ulaşım araçları, inşaat malzemeleri gibi bazı endüstrilerde önemli bir alıcı konumunda bulunmaktadır
(Porter, 1990a: 108).
Rekabet Stratejisi
Rekabet stratejisi; “benzersiz bir değer karması oluşturmak için, bilinçli
olarak farklı faaliyetlerin seçimi” olarak tanımlanmaktadır (Porter, 1996:
64). Diğer bir ifadeyle; “firmayı, rakiplerinden ayıran yeteneklerin maksimum edilmesi amacıyla pozisyon almasına” rekabet stratejisi adı verilmektedir (Munive- Hernandez ve diğerleri, 2004: 691).
Bir rekabet stratejisi geliştirmek, temelde bir firmanın nasıl hareket edeceği, hedeflerinin neler olması gerektiği ve bu hedefleri gerçekleştirmek
için hangi politikaların gerektiği konularında genel bir formül geliştirmek demektir.
Porter, rekabet stratejilerinin geliştirilmesinde dört temel faktörün dikkate
alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Firmanın güçlü ve zayıf yanları (finansal, teknolojik durum v.b.), organizasyonun kişisel değerleri (uygulayıcı konumda olan yönetici ve diğer personelin motivasyon ve ihtiyaçları) rekabet stratejisindeki firma içi sınırlamaları
belirlerken, rekabet ortamı (sektördeki
fırsat ve tehditler) ile sosyal beklentiler
(devlet politikaları, sosyal olaylar, örf ve
adetler, v.b.) firma dışı sınırlamaları ortaya koymaktadır (Bkz: Şekil 3).
nı endüstri güçlerine karşı savunabilmesi için, genel olarak, izleyebileceği
üç temel strateji bulunmaktadır. Şekil
4’te görüldüğü gibi firmalar rakiplerine kâr veya performans farkı yaratmak için maliyet avantajı, farklılaştırma avantajı veya odaklanma avantajı yönünde kendilerini konumlandırarak beş gücün etkisinden (endüstri
içi rekabet, alıcıların gücü, arz edicilerin gücü, ikame mallar ve girişler) kendisini korumaya çalışmaktadır (Barca,
2002: 34).
Sektördeki
Ekonomik ve Teknik
Fırsatlar
Firmanın Güçlü
ve Zayıf Yönleri
Firma İçi
Faktörler
Rekabet
Stratejisi
Kilit Konumundaki
Uygulayıcının
Değerleri
Firma Dışı
Faktörler
Daha Genel
Toplumsal
Beklentiler
Şekil 3. Porter’a göre rekabet stratejisinin oluşumunu etkileyen
faktörler (Porter, 2003: 29)
Rekabet stratejisi oluşturulurken, öncelikle firmanın varsa mevcut stratejisi ortaya konmalıdır. Durum analizi yapılarak firmanın iç ve dış SWOT
analizi yapılmalıdır. Firmanın güçlü ve
zayıf yanları ortaya konularak iç durum analizi yapılmalıdır. Aynı şekilde
rakiplerin güçlü ve zayıf yönleri tespit
edilerek dış durum analizi yapılmalı ve sektörün durumu analiz edilmelidir. Organizasyon dışındaki siyasal
ve toplumsal faktörler analiz edilmeli, olası beklentiler, değişiklikler tespit
edilmeye çalışılmalıdır (Aktan ve Vural, 2004: 107-108).
Porter’ın Rekabet Stratejisi Modeli
Porter’a göre, firmaların pozisyonları-
Maliyet liderliği, rekabet edilecek pazarda rakipler arasında üretimi ve dağıtımı en düşük maliyetle başarmayı amaçlayan bir stratejidir. Firma, bu
stratejiyi seçerse rakip ürünlerle kıyaslandığında, kendi ürününe daha
düşük fiyat verebilecek ve pazarda
yeterli bir paya sahip olabilecektir. Bunun için firmalar satın alma, üretim,
mühendislik ve dağıtım ağında etkili olmaya çalışmaktadır. Bu stratejide
firmanın en önemli konusu; maliyetleri kontrol ederek düşürmeye çalışmak ve maliyet liderliğini azaltabilecek her eylemden kaçınmaktır.
Farklılaştırma stratejisini benimseyen
firmalar, eşsiz bir ürün veya hizmet
oluşturarak rekabet avantajı elde etmeye çalışmaktadır. Bu tür firmaların
bazı ortak özellikleri, güçlü pazarlama
yeteneğine sahip olmaları, ürün mühendisliğine ve Ar-Ge’ye çok önem
vermeleri, kaliteli ürünlerinden dolayı kurumsal itibara sahip olmaları ve
yüksek kalifiyeli işgöreni firmaya rahatlıkla çekebilmeleridir. Farklılaştırma stratejisi, marka bilinci ve sadakati oluşturmasından dolayı firmaya, rekabet avantajı sağlamaktadır. Marka
bilinci ve sadakatine sahip olan tüketiciler, ürünün fiyatındaki değişimlere
karşı daha az duyarlı olması farklılaştırma stratejisi izleyen firmaların kâr
marjını yükseltmesini ve yeni alanlara
rahatlıkla yatırım yapabilmesini sağlamaktadır.
Odaklanma stratejisinde firma, tüm
pazara hitap etmek yerine, belirli bir
pazar bölümüne odaklanmayı benimsemektedir. Bir ya da daha fazla
küçük pazara yoğunlaşıp daha etkin
rekabet edileceği düşünülür. Kaynakları sınırlı ve iş hayatına yeni atılacak
bir firma için, daha düşük maliyetlerle
çalışma ve küçük bir pazarın ihtiyaçlarına etkin biçimde hizmet verebilme olanağı, bu strateji ile sağlanmaktadır. Bu strateji firmanın pazar boşluklarını görebilme yeteneğine bağlıdır. Firma maliyet liderliği ve farklılaştırma stratejilerini kullanarak pazarın
istediğine odaklanabilmelidir. Ayrıca
pazarın büyüklüğü konusunda da ısrarcı davranmaktansa odaklanabileceği bir pazarda faaliyet göstermelidir (Odabaşı, 2001: 34).
Rekabet Stratejilerinin Gereklilikleri
Firmalar maliyet, farklılaştırma ve
odaklanma kavramlarını stratejilerinin öznesi yapabilmek için öncelikle
her kademede kalifiye elemanlara yer
vermelidir. Kalifiye elemanların sahip
olacağı araştırma yeteneği ve yaratıcılık, firmaların stratejilerini daha özgün kılacaktır. Ayrıca işgörenleri teşvik edebilecek sistemlerin kurulmasına önem verilmelidir.
OCAK 2012
31
Tablo 1. Stratejilerin gereklilikleri (Porter, 2003: 51)
Düşük
Maliyetli
Konum
TOPLAM
MALİYET
LİDERLİĞİ
FARKLILAŞMA
Sektör
Çapında
Strateji
ODAKLANMA
Şekil 4. Üç genel strateji
(Porter, 2003: 49)
Organizasyon yapısı genel stratejinin uygulanabilirliğini etkilemektedir. Dolayısıyla iletişim kanallarındaki akışkanlık firmanın performansını
etkileyecektir. Performans değerlendirme sistemleri ve kontrol sistemleri sağlıklı bir şekilde kurulmalıdır. Ayrıca bu stratejik kavramların örgüt kültürüne entegrasyonu sağlanmalıdır.
Eğer kültürde bu kavramlar oluşmamışsa firmanın rotasında sürekli bir
sapma olması muhtemeldir.
Teknoloji, üretimden pazarlamaya kadar geçen süreçte etkin bir role sahiptir. Eğer teknolojik olarak değişime uyum sağlayamazsa genel stratejilerde bir üstünlük kuramaz. Örneğin
maliyetleri düşürmek için üretim süreçlerindeki hızı ve kaliteyi etkileyen
teknolojiyi sürekli yenilemesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, stratejiler işletmelerin bütün fonksiyonlarında en üst düzeyde organize edilmesi gerekmektedir. Bahsedilen stratejilerin uygulanabilmesi için işletmelerin sahip olması
gereken özellikler Tablo 1’de gösterilmiştir.
32
Toplam
Maliyet
Liderliği
Farklılaştırma
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Yalnızca Belirli
Bir Kesim
STRATEJİK HEDEF
Alıcının
Algıladığı
Benzersizlik
STRATEJİK AVANTAJ
OCAK 2012
Odaklanma
•
•
Gerekli Olan Beceriler ve Kaynaklar
Sürekli sermaye yatırımı ve sermayeye erişim
İşlem mühendisliği becerileri
İşgücünün yoğun olarak gözlenmesi
Üretim kolaylığı için tasarlanmış ürünler
Düşük maliyetli dağıtım sistemi
Organizasyonel Gereklilikler
• Sıkı maliyet kontrolü
• Sık, ayrıntılı kontrol raporları
• Yapılandırılmış organizasyon
ve sorumluluklar
• Kesin sayısal hedeflere ulaşılmasına
bağlı teşvikler
Güçlü pazarlama becerileri
• Ar-Ge, ürün geliştirme ve
pazarlama fonksiyonları arasında
Ürün mühendisliği
güçlü koordinasyon
Yaratıcı yetenek
• Sayısal ölçüler yerine öznel ölçüler
Güçlü temel araştırma yetenekleri
ve teşvikler
Kalite veya teknolojik liderlikte kazanılmış
• Üstün nitelikli işçileri, bilim
kurumsal ün
Sektöre uzun bir geçmiş veya diğer işlerden elde edil- adamlarını veya yaratıcı kişileri
çekecek rahat ve hoş bir ortam
miş benzersiz beceriler kombinasyonu
Kanallarla güçlü işbirliği
Yukarıdaki politikaların belirli bir stratejik
• Yukarıdaki politikaların belirli bir
hedefe yöneltilmiş kombinasyonu
stratejik hedefe yöneltilmiş
kombinasyonu
Sonuç olarak; Porter, firmaların çevrelerine karşı oluşturdukları stratejik davranışların rekabet avantajlarını belirlediğini ifade etmektedir. Porter’ın rekabet
stratejisi modeli başlığı altında detaylandırılan maliyet, farklılaştırma ve odaklanma stratejileri doğrultusunda rekabet avantajı elde edebilirler. Yapılan araştırmalarda da, önem düzeyleri değişmekle birlikte, rekabet stratejileri ile firmaların rekabet gücü arasında olumlu ilişkinin olduğu tespit edilmiştir (Kim ve
Lim, 1988: 813). Bu bağlamda rekabet stratejilerinin, firma performansı açısından önemli bir belirleyici olduğu düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
•• AKTAN, C. C., “Avrupa Birliğinin Rekabet Gücü,”
MESS Mercek, Sayı: 32, Yıl: 8, 2003.
•• AKTAN, C. ve VURAL, Y., Rekabet Dizisi: 2, Rekabet
Gücü ve Rekabet Stratejileri, Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonları, Yayın No: 254,
Ankara, 2004.
•• BARCA, M., Editörler: İsmail DALAY, Recai
ÇOSKUN, Remzi ALTUNIŞIK, Stratejik Yönetim
Yaklaşımları: Rekabet Avantajı Yaratmada
Sinerjik Etki, Stratejik Boyutuyla Modern Yönetim
Yaklaşımları, 1. Baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım,
İstanbul, 2002.
•• ÇEVİK, E, Türk Hazır Giyim Sektöründe Rekabet
Avantajı Oluşturmada İnsan Kaynaklarının
Değişen Rolü, Sakarya, 2003.
•• DPT, “KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (2007-2009)”
•• KIM, Y. and LIM, K., “Environment, generic
strategies, and performance in a rapidly
developing country: A taxonomic approach,”
Academy of Management Journal, Vol.31, No:4,
1988.
•• MUNIVE-HERNANDEZ E. J., DEWHURST F. W.,
PRITCHARD M. C., BARBER K. D., “Modelling
The Strategy Management Process An Initial
BPM Approach”, Business Process Management
Journal, Vol. 10 No. 6, 2004.
•• ODABAŞI, Y., Pazarlama Planı Rehberi, KOSGEB
Girişimciliği Geliştirme Merkezi, Seçkin Matbaası,
Ankara, 2001.
•• PORTER, M., (1990a), The Competitive
Advantages of Nations, The Macmillian Press
Ltd., London and Basingstoke, 1990.
•• PORTER, M., (1990b), “New Global Strategies for
Competitive Advantage”, Planning Review, May/
June, 1990.
•• PORTER, M., “Building the Microeconomic
Foundations of Prosperity: Findings from
the Business Competitiveness Index”, Global
Competitiveness Report 2003-2004, World
Economic Forum, 2004.
•• PORTER, M., “What is Strategy?”, Harvard
Business Rewiew, Nowember-December, 1996
•• PORTER, M., Rekabet Stratejisi Sektör ve Rakip
Analiz Teknikleri, 2. Baskı, Çev., Gülen Ulubilgen,
Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2003.
•• SNOWDON, B. and STONEHOUSE, G.,
“Competitiveness in a globalised world: Michael
Porter on the microeconomic foundations of the
competitiveness of nations, regions, and firms”,
interview with Professor Michael Porter, Journal
of International Business Studies, Vol. 37, 2006.
•• YILMAZ, B., “Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletmelerin Toplumda Üstlendikleri Roller
Bakımından Analizi”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl 9,
Sayı 30, 2004.
•• http://www.kosgeb.gov.tr
•• http://rekabetdernegi.org
Faydalı Bilgiler
Enerjiyi Niçin Verimli Kullanmalıyız?*
En önemli enerji kaynağı olan petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar hızla tükeniyor. Enerji üretim ve tüketim süreçlerinde ortaya çıkan sera gazı emisyonları küresel ısınma ve
iklim değişikliğinin en önemli nedenleri arasındadır. Evimizde ve ulaşımda tükettiğimiz enerjinin faturası aile bütçemizin en önemli kalemlerindendir. Enerji faturalarımızı düşürmek ve aile ekonomisi katkıda bulunmak, ülkemizin enerjide dışa bağımlılığı
azaltmak ve gelecek nesillere yaşanılabilir bir çevre bırakmak için enerjiyi verimli kullanalım.
Tüketim İçin Pratik Çözümler
Buzdolabı:
••Enerji verim sınıfı yüksek yani enerji tüketimi düşük buzdolaplarını tercih edelim.
“A+++” sınıfı en yüksek, “G” sınıfı ise en düşük verimliliktedir.
••Yeni bir buzdolabının 8-10 yaşındakilerden daha az enerji tükettiğini unutmayalım.
••Buzdolaplarımızı; fırın, radyatör gibi ısı kaynaklarından en az 30 cm uzak bir yere
yerleştirelim, güneş ışınlarından uzak tutalım.
••Duvarla arasında 10 cm, yanlardan ise 15 cm mesafe bırakalım.
••Buzdolabı kapısını uzun süre açık tutmaktan kaçınalım.
Çamaşır Makinesi:
••Çamaşır makinesini tam kapasiteyle çalıştırmalıyız.
••Fazla miktarda ve aşırı köpüren deterjanlar yıkamayı güçleştirir ve tekrar durulama
gerektirebilir.
••Az kirli çamaşırlarda ekonomik programı uygulamalıyız.
••Kurutma makinesi yerine, çamaşırları asarak kurutma yapabiliriz.
Bulaşık makinesi:
••Bulaşık makineleri elde yıkamaya oranla daha az su ve elektrik tüketimi sağlar.
••Bulaşık makinesini tam kapasiteyle çalıştırmalıyız. Dolmayan makineyi
çalıştırmamalıyız. Her durumda makinenin aynı su ve enerjiyi harcadığını
unutmamalıyız.
••Az kirli bulaşıklar için kısa veya ekonomik devirli, düşük sıcaklıklı program
kullanmalıyız.
••Bulaşıkların yıkanması için 60 derece sıcaklık istenir ancak 50 derecede de
bulaşıkların yıkanması mümkündür. Bu sayede yüzde 10 daha az enerji tüketmiş
oluruz.
Elektrik Süpürgesi:
••Torbalı süpürgeler yerine su hazneli süpürgeleri tercih etmeliyiz.
••Elektrik süpürgesinin torbasını sık sık boşaltmalı ve dolan torbaları değiştirmeliyiz.
Bu şekilde emiş gücünü arttırıp süpürgeyi daha verimli kullanabiliriz.
Televizyon, VCD/DVD Gösterici ve Müzik Seti:
••Cihazlar kumandadan kapatılması halinde, “Stand-by” konumunda enerji tüketmeye
devam ederler. Harcanan bu enerji yaklaşık olarak cihazın kendi enerjisinin % 5’i
kadardır.
Ütü:
••Çamaşırları nemli olarak ütüleyelim. Bu durumda buhar ayarını kapatalım.
••Ütüleme işi bitmeden birkaç dakika önce ütüyü fişinden çekersek son parçayı
ütünün kalan ısısıyla ütüleyebiliriz.
662 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü ismini alan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü
tarafından 2008 yılında hazırlanan “ENERJİ VERİMLİLİĞİ” adlı broşürden derlenmiştir.
*
OCAK 2012
33
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE “TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİ”
YAKLAŞIMI ve BUNUN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
1. Giriş
Enerji verimliliği kavramı; enerjinin
üretilmesinden kullanılmasına değin tanımlanan bütün süreçlerde verimliliğin sağlanmasını ifade etmektedir. Dünyada enerjiye olan talep,
kentleşmenin hızla artması nedeni
ile her yıl önemli artışlar göstermektedir. 2030 yılında dünyada kentleşme oranının % 75 olacağı varsayıldığında enerji talebinin büyüklüğü
çok daha iyi anlaşılabilmektedir.
Bu nedenle enerjinin ucuz üretilmesinin yanı sıra enerjinin sunumunda güvenlik ve sürdürülebilirlik de
önem kazanmıştır. Yapılan hesaplara göre 2030’da verimlilik artışları
sağlanmış olsa dahi enerji ihtiyacı 2
katına çıkacaktır. Mevcut enerji üretim ve kullanım yöntemleri değiştirilmediği sürece küresel iklim değişikliği tüm dünya için büyük bir sorun olacaktır. OECD tarafından yapılan 21. yüzyılın genel konsepti çalışması 5 eksen üzerine inşa edilmiştir.
Bunlar;
••Dünya çapında enerji verimliliğini
artırmak,
••Temiz enerji kaynaklarını artırmak,
••Yenilikçi çevre dostu teknolojileri
geliştirmek,
••Sera gazları salınışını azaltmak,
••Yeni nesil enerji teknolojileri
geliştirmektir.
Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve bunun
bize maliyetine bakıldığında tablonun oldukça maliyetli olduğu görülmektedir. Ülkemizin ihracatının
1/3’ü enerji ithalatına gitmektedir.
Türkiye’nin muhtelif büyüme senaryolarına göre yapılan hesaplarda her
yıl en az 12 milyar kWh ek enerjiye
ve yılık 4-5 milyar Dolar yatırıma ihti34
OCAK 2012
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
yacı olduğu öngörülmektedir[2].
Ülkemizde enerjinin kullanımı sonucunda elde edilen hâsılaya bakıldığında; 1000 ABD Dolar’lık milli hâsılayı üretmek için, yaklaşık 400
litre petrol eşdeğeri enerji harcamakta olduğumuz görülmektedir.
Bu değerin, OECD ülkelerinin ortalamasında 200 litre, Japonya ve
Danimarka’da 100 litre olduğu ifade
edilmektedir[2].
Enerji verimliliği denilince daha çok
enerjinin ucuza mal edilmesi anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra son yıllarda gelişen çevre bilinci ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları da enerji verimliliği içinde ele alınmaktadır.
Bu yazı içinde, enerji verimliliği ele
alınırken neden kısmi verimlilik yaklaşımı yerine toplam faktör verimliliği yaklaşımının alınması gereği açıklanmaya çalışılacaktır. Genel anlamda verimliliğin temel etkenlerinden
birisi insan faktörüdür. Toplam faktör verimliliğine girdi ve çıktı teşkil
eden diğer faktörlerin oluşumunda
da insan faktörünün etkisi büyüktür.
Çalışma içinde, toplam faktör verimliliğine ilişkin matematik modellemelere çok fazla girilmeden kavramsal olarak toplam faktör verimliliğinin enerji verimliliğinin açıklanma-
sında nasıl kullanıcılığına ilişkin yaklaşımda bulunulacaktır.
2. Enerji Verimliliğini Nasıl
Tanımlamalıyız?
Enerji verimliliği; Türkiye Enerji ve
Enerji Verimliliği Çalışmaları Raporu (2010) içinde şu anlatımla tanımlanmaktadır: “Enerji verimliliği, tüketilen enerji miktarının, üretimdeki
miktar ve kaliteyi düşürmeden, ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı
engellemeden en aza indirilmesidir.
Daha geniş bir biçimde enerji verimliliği; gaz, buhar, ısı, hava ve elektrikteki enerji kayıplarını önlemek, çeşitli atıkların geri kazanımı ve değerlendirilmesi veya ileri teknoloji ile
üretimi düşürmeden enerji talebini azaltması, daha verimli enerji kaynakları, gelişmiş endüstriyel süreçler, enerji geri kazanımları gibi etkinliği artırıcı önlemlerin bütünüdür”[2].
Bir üretim konusunun verimliliği,
üretim konusunu doğrudan hatta
dolaylı ilgilendiren değerler/etkileşimler zincirinin bütünü ile anlamlıdır. Bu yaklaşımla; enerji sektörünün
genel değer zinciri incelendiğinde,
zincirin birinci halkasını kaynakların,
ikinci halkasını üretim sistemlerinin,
üçüncü halkasını iletim ve dağıtım
sistemlerinin; son halkasını ise müş-
terilerin oluşturduğu görülür[6].
Enerji verimliliğinde bu değer zincirinin bütününün göz önüne alınmasının gereği açıktır. Ancak, enerji kaynaklarının kullanımı daha çok
bir sarf etme olarak görüldüğü için
enerji kullanımında tasarruf kavramı
verimlilik kavramından daha yaygın
biçimde öne çıkmaktadır. Hâlbuki
tasarruf enerji kullanımının güvenliği ve sürdürülebilirliği için yeterli bir
şart değildir. Enerjinin üretilmesinden kullanılmasına değin bütün süreçlerde verimliliğin sağlanması ise
enerjinin tasarruf edilmesini de içine
alan bir zorunluluktur. Verimlilik genel tanımlamada olduğu gibi enerjinin kullanımında da günümüzde elzem olan bir uygulama ve yaşama
biçimidir.
Ülkemizde enerjinin tasarruf edilmesine ilişkin tahmin yaklaşımından
birisi şu şekilde öngörülmektedir;
Türkiye’nin 2023 yılına ait talep tahminleri dikkate alındığında en az 30
milyon orta büyüklükte konutun yıllık ihtiyacına yetecek kadar enerjiyi
tasarruf edebiliriz. 2023 yılında ulaşabileceğimiz böyle bir tasarruf ayrıca, 2007 yılındaki tüketimimizin yarısına yakındır[2].
Burada öngörülen tahmini enerji taOCAK 2012
35
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
sarrufu rakamları ne kadar cazip görünse de 2023 yılına kadar enerji
sektöründe yapılabilecek verimlilik
uygulamalarının, ülkemiz ekonomisinin kalkınmasının sürdürülebilirliğine katkısı çok daha fazla olabilecektir.
3. Enerji Tasarrufunda Türkiye İçin
Öngörülen Potansiyel
Yapılan tasarruf hesaplama yaklaşımlarına göre; Türkiye, binalarda
%30, sanayide %20, ulaşımda %10
tasarruf potansiyeline sahiptir. Ülkemizde son 10 yıl boyunca her yıl ortalama %10 tasarruf edilebilmiş olsaydı ülkemizin zenginliğine ilave 25
milyar ABD Dolar’ı katılmış olacaktı. Bununla birlikte enerji alanındaki verimlilik yatırımları ise 25 milyar
ABD Dolar’lık iş hacmi oluşturabilecek ve çevrenin korunmasına katkı
olarak atmosfere 50 milyon ton CO2
daha az salınacaktı.
Şekil 1. Enerji Verimliliği Yatırım
ve Kazanç Senaryosu[2]
(Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı - IEA 2010)
Sürdürülebilir bir atmosfer temizliği için öngörülen 450 PPM (partikül
sınırını aşmamak) senaryosuna göre
ulaşım, binalar ve sanayide 20102030 arası 8,3 trilyon ABD Doları verimlilik ve yeni teknolojilere geçiş
yatırımlarının yapılması durumunda
aynı dönemde 8,6 trilyon ABD Doları tasarruf edilebilecektir.
4. Enerji Verimliliğine Geçişi
Zorlayan Nedenler
Enerji verimliliği, enerjide dışa bağımlı ülkelerin son 50 yıldan bu yana
36
OCAK 2012
üzerinde önemle durdukları konulardan biridir. Dünya ölçeğinde atmosfere salınan karbon miktarının
artmasına bağlı olarak gelişen küresel ısınma sorunu; bütün ülkelerde
çevre sorunları içinde öncelikli hale
gelmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu Kyoto Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi; öncelikle atmosfere salınım yapan karbon
gazlarının azaltılmasını amaçlarken,
diğer yandan da temiz enerji üretiminin artırılması yönünde, taraf ülkeler üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Enerji verimliliği denilince öncelikle
bireysel tüketiciler, bunun ardından
kamu kuruluşları ve kamuya açık yerlerdeki kullanımlar, son olarak da sanayide enerjinin kullanımı akla gelmektedir. Bu kesimlerin enerji kullanımında verimlilik denildiğinde ise;
elektrik tüketiminde sarfiyatı azaltan
ampullerin, az elektrik tüketen beyaz
eşyaların kullanımı başta olmak üzere, atmosfere karbon salımı yapan fosil yakıtlardan, havayı kirleten enerjilerden vazgeçilerek yenilenebilir
enerji kaynaklarına geçilmesi öncelikle tanımlanabilmektedir.
Bununla birlikte enerjinin özenle
kullanılması gereği de bireysel kullanıcılara önemle hatırlatılan bir konudur. Her kuşakta söylenen modası geçmeyen deyimle; enerjiyi bilinç-
li kullan, israf etme!
Bütün bunlara rağmen, enerjinin bireysel tüketiminde israfı önlemedeki birincil neden maliyetinin yüksek
oluşudur. Bireyler evde kullandıkları elektrik ve ısınma kaynakları (fosil yakıtlar v.b.) ile araçlarında kullandıkları yakıtları, maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle itinayla kullanmakta, israf etmemeye özen göstermektedirler. Özellikle ülkemizde,
enerji kullanımı konusunda tüketici alışkanlıkları içinde atmosferin ve
çevrenin korunması -yeterince dikkat çeken- bir öncelik haline henüz
gelmemiştir. Bunun görünen nedeni
bireylerin bilgi eksikliği değildir. Başta birlikte yaşamanın gerektirdiği,
sorumlu birey olma kültürüne yeterince uyumlu olmamak olmak üzere
birçok toplumsal yetersizlikler enerjinin verimli kullanılmasında engel
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu gerçekler ışığında şunu söylemek mümkündür; Türkiye’de kamunun enerji verimliliğine ihtiyaç duymasındaki birincil önceliği nasıl ki
enerji maliyetlerinin yüksek olması
ise işletmelerin ve bireylerin önceliği de maliyetlerdir. Çevreye duyarlı olmayan enerjilerin kullanılması ile
çevrenin kirlenmesi sorunu ise ikincil olarak ülkemizin gündeminde yer
almaktadır.
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
Şekil 2. Türkiye’nin Bazı OECD Ülkeleri İle Enerji Yoğunluğu
Karşılaştırması[2]
(Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı - IEA 2010)
* Enerji Yoğunluğu: Gayri Safi Milli Hâsıla başına tüketilen birincil enerji miktarı için tüm dünyada kullanılan bir göstergedir.
5. Enerji Verimliliği Uygulamalarında
Neden Toplam Faktör Verimliliği
Yaklaşımı?
Verimlilik; girdi başına çıktı olarak ölçülür ancak üretim sürecinde birden
çok üretim faktörünün kullanılması durumunda ki genel olarak üretim sermaye ve işgücü gibi iki temel
girdi kullanılarak gerçekleştirilir, her
bir girdinin üretim sürecinin performansına olan katkısının ölçülmesi
gerekecektir. Her bir girdi için ölçülen verimliliğe “kısmi verimlilik” adı
verilmektedir.
Toplam Faktör Verimliliği (TFV) ise
bir üretim faaliyeti sonucu elde edilen çıktının bu üretim faaliyetinde
kullanılan girdilere bölünmesiyle
hesaplanan verimlilik türüdür. Toplam faktör verimliliği üretimde kullanılan tüm kaynakların etkinlik derecelerini ölçmektedir[1].
TFV üretim faktörlerinde meydana
gelecek fiziki artışlarla birlikte ekonomik büyümenin bir diğer kaynağı
sayılmaktadır ve önemine her geçen
gün daha fazla vurgu yapılmaktadır.
OECD’nin TFV tanımı; “teknik gelişmenin tam bir ölçüsü değil ancak
verimli şekilde bir araya getirilen işgücü ve sermayenin katma değer
yaratımına ne kadar katkı sağladığının göstergesi” şeklindedir.
Pratikte TFV; içerilmemiş teknik değişimin, ölçek ekonomisi etkisinin,
etkinlik değişiminin, kapasite kullanımında gerçekleşen dalgalanmaların ve ölçüm hatalarının bir kombinasyonunun ölçüsüdür. TFV ölçümünün amaçları, yaşam standartlarının gelişmesine ve ekonomi genelinde gerçekleşecek TFV büyümesine sektörel katkının hesaplanması
ve yapısal değişikliklerin analizi olarak sayılmaktadır[7].
Herhangi bir girdinin kısmi verimlilik
değeri, bir diğer girdinin daha fazla kullanılması sonucu artabilmekte;
bu nedenle birçok kez yanlış bir gösterge olabilmektedir. Örneğin tarım
sektöründe katma değerin daha fazla emek veya daha kaliteli gübre kullanımı ile arttırılması sonucu toprak
faktörünün kısmi verimliliği artacaktır ancak bu toprağın daha verimli kullanıldığı anlamına gelmeyecektir[5].
Felipe (1997)’de verimlilik; çıktıların
girdilere oranı ve “etkinlik” ölçüsü
olarak tanımlanmış ve TFV aritmetik olarak Denklem (1), geometrik
olarak ise Denklem (2) şeklinde ifade edilmiştir. Bu sonucun ve üretim
faktörlerinin kullanım ağırlıklarını, Q
elde edilen çıktıyı; K kullanılan fiziki
sermaye miktarını; L kullanılan işgücü miktarını; t zamanı ve teknolojik
ilerleme ile verimlilikteki gelişmelerin ikincil etkilerini göstermek üzere;
Qt = F (Kt, Lt, t) şeklinde oluşturulan
bir üretim fonksiyonunun kullanılması ile elde edileceği belirtilmiştir.
Burada A; kullanılan tüm üretim faktörlerinin etkinliklerinin endeksi olarak tanımlanmıştır.
Ancak üretim fonksiyonunun Qt = At
F (Kt, Lt) şeklinde tanımlanması ile At
= Qt / F (Kt, Lt) olacak, At bu kez dışsal
/ içerilmemiş / Hicks – neutral teknik
ilerleme olarak karşımıza çıkacak ve
girdi bileşimi sabit tutulmakla birlikte çıktı miktarının zamanla değişiminin ölçüsü olacaktır. Bu şekilde TFV;
sermaye ve işgücü gibi açıkça hesaba katılmayan ancak çıktı yaratılmasına katkıda bulunan tüm faktörlerin (yönetimsel ve örgütsel yeteneklilik, araştırma ve geliştirme çalışmaları, kaynakların sektörler arası transferi ve teknolojinin yayılması) oluşturduğu bir endeks olarak tanımlanacaktır[3].
Enerji verimliliğinin sayısal açıklanmasında toplam faktör verimliliği
yaklaşımının kullanılmasının diğer
bir yararı da toplam faktör verimliliği
yaklaşımı ile elde edilen sayısal değerlerin, büyüme hızı ile katma değer artışı hızı arasında gözle görülür
pozitif bir ilişki mevcut olması nedeniyledir.
Kısmi enerji verimliliğinin ifade edilmesini aşağıda yer alan denklem
sağlayabilmektedir. Buradaki yaklaşım, tıpkı başka mal ve hizmetlerin
üretilmesinde olduğu gibi temel girdiler olan enerji kaynaklarını elde etOCAK 2012
37
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
mek ve işlemek için gerekli sermaye,
işgücü ve kayıpların kullanıma sunulan (üretilen) enerji miktarına bölünmesidir.
Kısmi Enerji Verimliliğinin Değişkenleri;
Kullanıma Sunulan
(Üretilen) Enerji Miktarı
ÇIKTILAR
= Verimlilik %
GİRDİLER
Sermaye (enerji kaynakları;
elde edilmesi,
işlenmesi) + İşgücü +
Kayıplar (iletim vs.)
Halbuki üretimde verimlilik salt sermaye ve işgücünün girdi olmasından da öte, çevre faktörleri, kamu
harcamaları v.b. bir çok girdinin etkileşimi ile sağlanabilmektedir. Nitekim Asya Prodüktivite Merkezi’nin
çalışmalarında ele alınış biçimiyle
üretim sürecinde verimlilik; teknolojide ve etkinlikteki gelişmeler, daha
iyi eğitilmiş ve işbaşında öğrenmeye devam ederek kalitesini yükselten işgücü kullanımı gibi uygun koşullar altında sürekli iyileşmektedir.
Bu tip değişimler farklı girdiler üzerinde farklı etkiler yaratır ve çıktıdaki değişim herhangi bir girdideki değişim ile açıklanamaz, bu tip etkiler
toplu bir şekilde TFV’deki değişim ile
ortaya çıkacaktır[4].
Bu çerçevede, toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile enerji verimliliğinin ifade edilmesinde girdiler olarak;
enerji kaynaklarını elde etmek ve işlemek için gerekli sermaye, iş gücü
ve kayıplarla birlikte, yerli hammaddenin varlığı, yenilikçi kullanıcı ürünleri, akıllı iletim ağları, çevre, doğa
v.b. değişkenler de ele alınmaktadır.
Buna göre toplam faktör verimliliği
yaklaşımı ile enerji verimliliğinin değişkenleri şu şekilde ifade edilebilir;
38
OCAK 2012
Çevresel Etkiler
Toplumsal Kültürel Etkiler
Hizmetin Kalitesi
Ürün / Hizmet
Hizmetin Kalitesi
Enerji
Düşük Karbon Ekonomisi
Yeşil Enerji ÇIKTILAR
Yaşam Kalitesi
GİRDİLER
Yenilenebilir Kaynaklar
Düşük Karbon Ekonomisi
(Yenilikçi) Kullanıcı
Doğa
Yenilikçi Sanayici
Yerli
Hammadde
Enerji Güvenliği Çevresel (ülkesel, bölgesel, küresel)
İşgücü
Finansman/Kamusal Harcamalar
Akıllı İletim Ağları
Enerji verimliliği kavramının tanımı oldukça yalın söyleyişle; enerjinin doğru kullanılması olarak verilebilir. Enerjinin doğru kullanılmasında şüphesiz birincil görev bireylere
düşmektedir.
Enerjinin üretilmesinden-tüketilmesi
süreci boyunca, kamu yönetiminden
başlayarak son kullanıcılara değin
enerji kullanımında verimliliğin sağlanması; verimliliğin doğru biçimde
bireysel algılanması, içselleştirilmesi
ve uygulanması ile mümkün olabilmektedir.
Enerji üretimi ve kullanımının doğru ve uygun verilerle ayrıntılı planlanmasından başlayarak, tüketicilerin alternatif enerji kaynaklarını kullanmaları konusunda bilinçlendirilmeleri, üretim yöntemlerinin iyileştirilmesinden, mekanların enerji verimliliği sağlayacak biçimde planlanması ve verimlilik sağlayıcı malzemelerle yapılmasına değin birçok
alanda birbirini tamamlayan tümleşik uygulamalar ile enerji verimliliğine ulaşabilmek, toplam faktör verimliliği kavramı ile açıklanabilecek
bir yaklaşımdır.
Bir organizasyonda toplam kalite yönetiminin ilkeleri; Kalite yönetiminde sistem kurulumu; Çalışanların katılımı; Müşteri odaklılık; Karşılıklı fayda; Liderlik; İşlerin süreçlerle tanımlı
olması; Sürekli iyileştirme; Karar ver-
= Toplam Verimlilik %
me için geri bildirim başlıkları ile tanımlanmaktadır. Toplam kalite yönetiminin temel bileşenleri ise; İnsanlar, sürekli gelişim (Kaizen olarak
da tanımlanan) tam katılım, müşteri olarak belirtilmektedir[8].
Toplam kalite yaklaşımında olduğu
gibi enerji verimliliğinin sayısal ifade edilmesinde de sürekli iyileştirme, çevrenin korunması, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş maliyetleri v.b. etkenler değişkenler olarak
ele alınmalıdır.
6. Enerjide “Toplam Faktör
Verimliliği” Yaklaşımı İçinde:
Niçin ve Nasıllar?
Üretim boyutu, neleri ne kadar üretmeliyiz?
Ekonominin temel dengesini bilindiği gibi arz-talep etkileşimi oluşturmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi
yaklaşımı ise bir ürünün (ve hizmetin) gerçek fiyatının alıcılar tarafından belirleneceği biçimindedir. Bu
çerçevede neleri ne kadar üretmeliyiz? sorusuna aranılacak cevap; bir
ürüne olan talebin ne kadar doğal
biçimde tüketiciler tarafından oluşturulabildiğidir. Örneğin; insanların
cep telefonuna olan ihtiyaçları temel
olarak zorunlu bir ihtiyaç olarak görülebilir, hatta cep telefonu üzerinde
mesaj yazma, fotoğraf çekme gibi
özelliklerin yer alması da yine tüketici beklentileri ile açıklanabilir. Ancak
Makale Enerji Verimliliğinde “Toplam Faktör Verimliliği” Yaklaşımı ve ....
cep telefonu üreten firmaların bir yıl
içinde onlarca yeni model üretmesini, tek başına üreticilerden gelen doğal talep ile açıklamak gerçekçi değildir. Burada artık üretici firmaların
kendi rekabet ortamını oluşturabilmek için tüketicileri, dolayısı ile pazarı yönlendirmesinden bahsetmek
daha açıklayıcı olmaktadır.
Burada neleri, ne kadar üretmeliyiz? sorusunu; üretim çeşitliliğinde bir kısıtlama olmalı mı? Biçiminde sormak amaçlanmamaktadır. Sadece enerji verimliliği sağlamaya yönelik olarak, toplumsal tüketimi büyük hacimlerde olan ve üretilmesinde önemli miktarda enerji kullanılan
kimi tüketim mallarından neleri ne
kadar üretmeliyiz? sorusunu açıklamak doğru yaklaşım olacaktır.
Tüketim boyutu
Ülke ölçeğinde gereksiz tüketimin
azaltılmasının bir yolu, ülke düzeyinde düzenlenebilecek israfı önleme teşviklerinin, özendirme çabalarının sürdürülmesidir. Fakat burada asıl olan hangi tüketim mallarının
kullanılmasında tasarrufun sağlanacağının doğru tespit edilmesidir. Aslında israf ile tasarruf kavramları birbirine yakın görünse de farklı etkileri
olan kavramlardır. Enerji kullanımında verimliliğin en çok sağlanabileceği düzenlemeler ve çalışmalar, tüketimde israfın azaltılmasına yönelik
olanlar olarak görülmektedir. Burada tasarruf, gerekliliklerden vazgeçmek olarak değil, gerekliliklerden
sonraki fazla olanı elde edebilmek
olarak görülmelidir.
Dönüşüm, değişim ve yenilikçilik
boyutu
Enerjiyi kullanan bireylerin ve işletmelerin kullandıkları gereçleri yenilikçi ürünlerden seçmelerinin enerjinin toplam faktör verimliliğine
önemli katkıları olabilecektir. Ürünler ve bunların kullanım alışkanlıklarındaki iyileşmeler enerji kullanımındaki verimliğin artışında önemli bir
alınarak değerlendirilmesi ülkemizin genel verimliliğinin artışı için de
önemli kazanımlar sağlayabilecektir.
KAYNAKÇA
1.Milli Prodüktivite Yayınları – Verimlilik
Ölçümü; Verimlilik Tanımı ve Yönetimi
konuları http://vgm.sanayi.gov.tr/
havza oluşumu sağlayacaktır.
7. Enerji Alanında Toplam
Faktör Verimliliğinin Türkiye’de
Uygulanabilirliği
Türkiye’de enerji verimliliği ölçümünde toplam faktör verimliliğinin
kullanılmasından daha önemli olarak, ülkemiz genelinde enerji kullanımında verimlilik sağlayıcı çalışmalar bir bütün olarak toplam faktör verimliliği yaklaşımıyla ele alınmalıdır.
Nitekim beyaz eşya üretiminde çok
az enerji kullanan ürünlere geçişin
teşvik edilmesi, evlerde kullanılan
ampullerin az elektrik kullanan ampullerle değişimi amaçlı bilinçlendirme çalışmalarının yapılması önemli
adımlar olarak görülmektedir.
Bununla birlikte, enerji kullanımında önemli kazanımlar sağlayacağı
bilinen binalarda ısı yalıtımının ivedi
olarak yapılmasının sağlanması, yeni
yapılacak binalarda güneş enerjisinin kullanımının özendirilmesi, ülkemizin birçok bölgesinde bulunan jeotermal enerjinin ısınmada ve elektrik üretmede kullanılmasının yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Diğer
yandan; toplu taşım araçlarının kullanılmasının özendirilmesi, sanayide
fazla güç kullanmadan üretim yapılabilecek yöntemlere geçişin sağlanması Türkiye’de uygulaması güç olmayan verimlilik çalışmaları olarak
görülmektedir.
Sonuç olarak; enerji verimliliği kavramı ele alınırken toplam faktör verimliliği yaklaşımı ile konuların ele
2.Türkiye Enerji ve Enerji Verimliliği
Çalışmaları Raporu “Yeşil Ekonomiye
Geçiş” Temmuz – 2010 (Copyrights : ENVER
Enerji Verimliliği Derneği, Iconomy Vezir
Consultancy - Haziran 2010) http://www.
enver.org.tr/modules/mastop_publish/
files/files_4caeccbad1161.pdf (Erişim Tarihi:
10.01.2012)
3.Felipe J., “Total Factor Productivity
Growth In East Asia: A Critical Survey”,
Asian Development Bank Economics
and Development Resource Center
(EDRC) Report Serees NO. 65, September
1997, http://www.adb.org/Documents/
EDRC/Reports/ER065.pdf (Erişim Tarihi:
10.01.2012)
4.Pallikara R, “Report of the APO Survey
on Total Factor Productivity 2001/2002”
(APO 2004, ISBN: 92-833-7016-3) http://
www.apo-tokyo.org/00e-books/IS-04_
TFPGrowth/IS-04_TFPGrowth.pdf (Erişim
Tarihi: 10.01.2012)
5.Rao D.S. Prasada, Coelli J.T. and Alauddin
M.,“Agricultural Productivity Growth,
Employment and Poverty In Developing
Countries, 1970 – 2000”, Employment
Strategy 46/46 Papers, 2004/9, http://
www.ilo.org/public/english/employment/
strat/download/esp9.pdf (Erişim Tarihi:
10.01.2012)
6.Dünyada ve Türkiye’de Enerji Verimliliği Oda
Raporu – TMMOB Makina Mühendisleri
Odası Nisan 2008 http://www.mmo.org.tr/
resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_
ek.pdf (Erişim Tarihi: 10.01.2012)
7.OECD, Measuring Productivity OECD
Manual, Measurement of Aggregate
and IndustryLevel Productıvıty
Growth, 2001; http://www.oecd.org/
dataoecd/59/29/2352458.pdf (Erişim Tarihi:
10.01.2012)
8.Toplam Kalite Yönetimi Kavramları,
Felsefesi ve Çatısı – Prof. Dr. Ömer
Saatçioğlu, http://stekin.etu.edu.tr/data/
end471_02%20(web).pdf (Erişim Tarihi:
10.01.2012)
OCAK 2012
39
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
KARA ULAŞIM ARAÇLARININ KARBONDİOKSİT (CO2)
EMİSYONLARINA EKO-VERİMLİLİK YAKLAŞIMI
İhsan GÖCEN / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
İklim değişikliğinin ana kaynağı olan
sera etkisi -küresel ısınma- yapan
gazların emisyon miktarlarını azaltmak üzere uluslararası düzeyde ortak çalışma ve değerlendirmeler
gerçekleştirilmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)
doğrultusunda alınan kararlar, ülkelerin atmosfere saldıkları sera gazlarının, sera etkilerinin ve küresel ısınmaya olan reel katkıların tespit edilmesi ve doğal dengenin korunması
için gerekli çabayı göstermeleri yönündedir.
Genel olarak bir ülkedeki emisyonların düzeyi, ekonomik etkinliklerin
ve hayat standardındaki değişmelerin bir sonucudur. Hava kirliliği modern yaşamın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Havayı kirleten
en önemli etken yanma reaksiyonudur. Bu nedenle sosyo–ekonomik
40
OCAK 2012
göstergelerin seçiminde tek bir göstergeye bağlı kalmayıp, birkaç parametreyle birlikte değerlendirilmelidir.
Yerleşim birimlerinde ulaşım, ısınma
ve aydınlanma için gerekli enerji, her
geçen gün artıp çeşitlenen tüketim
gereksinmemizi karşılamaya yönelik
toplu üretimin artıkları, havayı yoğun gaz ve toz kalıntılarıyla doldurmaktadır.
Hava kirliliğine neden olan yapay
kaynakları, üç başlık altında toplamak mümkündür:
••Isınmaya dayalı hava kirliliği,
••Sanayiye bağlı hava kirliliği,
••Motorlu taşıtlardan kaynaklanan
hava kirliliği.
Her üç kaynakta özellikle fosil yakıtların (petrol ve petrol ürünleri, kömür ve doğalgaz) kullanılması sonu-
cunda oluşan gazlar atmosfere karışmaktadır. Atmosfere karışan karbondioksitin %80–85’i fosil yakıtlardan, %15-20’si de canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların
organik maddeleri ayrıştırmasından
kaynaklanmaktadır. Bir yandan fosil yakıt kullanımının hızla artışı, öte
yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve
bitkisel planktonların tahrip edilmesi, atmosferdeki karbondioksit miktarını son 160 bin yılın en yüksek düzeyine ulaştırmıştır. Yapılan ölçmeler, bu artışın devam ettiğini göstermektedir.
Bilimsel açıklamalarda da belirtildiği
gibi sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada % 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün
50–100 yıl gibi çok uzun olmasıdır.
O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması konusu
ile ilgili olarak uluslararası düzeyde
olağanüstü çabalar harcanmaktadır.
Görülebileceği üzere bu sonuç, karbondioksitin küresel ısınmadaki etki
derecesinin ne kadar yüksek olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Söz konusu olan insan hayatı ve
tüm canlıların nefes aldığı atmosferimizin geleceği dikkate alındığında, hem birey hem de toplum olarak
herkes üzerine düşeni yapmalı, gerekli duyarlılığı göstermelidir. Şayet
bu konuda geç kalınırsa, atmosferin
küresel ısınma eğiliminin durdurulamaması ihtimalinde, geri dönüşü olmayan iklim değişikliklerinin doğal
sarsıntılara ve felaketlere yol açabileceği göz önüne alınmalıdır.
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
Hava Kalitesi İndeksine Göre Hava
Kirleticiler
Hava kalitesi, solunan havanın temiz
veya kirli olduğunun bir ifadesidir. 5
temel kirleticinin -PM, CO2, CO, SO2
ve NO2- havadaki miktarlarının belirlenmesine dayalıdır. İnsan sağlığını etkileyen havadaki kirletici maddeler içinde yer alan ve hava kirliliği ölçümlerinde değerlendirilen bu
gazların/maddelerin etkileri, ayrı
ayrı gözden geçirilmelidir. Tüm kirleticilerde, sorunun ciddiyeti iki temel
soruya bağlıdır. Bu maddeler teneffüs edilen havada ne miktarda olmalıdır? Şimdiki oran, olması gerekenden ne kadar fazladır?
“Dünya atmosferindeki karbondioksit, metan ve diazotmonoksit oranları 1750 yılından itibaren insan faaliyetleri sonucunda, belirgin bir şekilde
artmış ve günümüzde bu oranlar binlerce yıllık geçmişi olan buz çekirdeklerinden anlaşıldığı üzere sanayi öncesi değerleri fazlasıyla aşmıştır. Karbondioksit yoğunluğunun dünyadaki artışı, temel olarak fosil yakıtların
kullanılması ve yeryüzü kullanım değişikliklerinden kaynaklanırken, metan ve diazotmonoksitteki artışlar temel olarak tarımdan kaynaklanmaktadır. Karbondioksit, en önemli antropojenik sera gazıdır. Karbondioksitin dünya atmosferinde yoğunluğu,
sanayileşme devri öncesindeki değeri
280 ppm’den 2005 yılında 379 ppm’e
yükselmiştir” (Kaynak: IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporu).
Birleşmiş Milletler Ozon Tabakasının Korunması (1987) Sözleşmesi;
Montreal Protokolü ile kontrol altına alınamayan bütün sera gazları-
nı içermektedir. Buna karşılık Kyoto
Protokolü’nde altı sera gazından söz
edilmektedir. Karbondioksit (CO2),
Metan (CH4), Diazotmonoksit (N2O),
Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perflorokarbonlar (PFCs) ve Kükürt heksaflorid (SF6). Sözü edilen ilk üç sera
gazının emisyonları, insan etkinlikleri sonucu ortaya çıkan küresel ısınma etkisi içindeki paylarının sırasıyla %50, %18 ve %6 olduğu tahmin
edilmektedir. (a.g.e, bkz. sayfa 18)
Söz konusu olan üç kaynaktan (ısınma, sanayi ve ulaşım) kaynaklı hava
kirleticilerinin yoğunluğuna göre
hava kalitesi değişmektedir. Hava kirliliğinin, canlıların sağlığı üzerinde çok
ciddi sağlık problemlerine neden olduğu bilinmektedir. Hava kirliliği insan sağlığını etkileyerek yaşam kalitesini düşürmektedir. Tabii ki unutulmaması gereken en önemli noktalardan
birisi de, bir bölgede meydana gelen
hava kirliliğinin sadece o bölgede görülmeyip meteorolojik olaylara bağlı
olarak yayılım göstermesidir.
CO2 Emisyonları Açısından Kara
Taşıtları
Ulaşım araçları, yerleşim bölgelerindeki zararlı taşıt egzoz emisyonlarının başlıca ve en büyük üreticisidir.
Egzoz emisyonları benzin ya da dizel, güçlü içten yanmalı motorlarda yanan hava-yakıt karışımı tarafından üretilir. Taşıt emisyonları, arabalarda (benzin, LPG, CNG ya da dizel)
ve kamyonlarda (dizel) yakıt tipine
ve çalışma karakterlerine göre çeşitlilik gösterir. Taşıt emisyonlarının bileşenleri su buharı, karbondioksit,
nitrojen ve oksijendir. Aynı zamanda
başka kirleticiler de mevcuttur; bun-
lar karbon monoksit, nitrojen oksitler, yanmamış yakıt ve küçük toz
parçalarıdır. Bu içeriklerden bazıları taşıt bazlı hava kirliliğinde neden
olduğu gibi, iklim değişimlerinde de
çok büyük rol oynamaktadır.
Otomobil egzozlarından çıkan zehirli gazlar havada bir tabaka oluşturur. Kaba bir hesapla, her bin otomobil, günde 3000 kg karbondioksit, 200-400 kg hidrokarbon buharı, 50-150 kg azot oksitlerini atmosfere yayar. Motorlu taşıtlardan çıkan
gazlar, atmosfere salınan karbondioksitin %31’ini, karbon monoksitin
%82’ini oluşturur. Bu gazların %60’ı,
motorun ilk çalıştırıldığı birkaç dakika içerisinde salınır.
Motorlu taşıtlardan kaynaklanan
emisyonlar, sadece küresel ısınmayı tetiklediği için değil, aynı zamanda ozon tabakasını deforme ettiği ve birçok canlı organizmaya zarar verdiği için çevrecilerin ve toksikologların dikkatini çekmeye devam
etmektedir. Dünya genelinde kullanımda olan taşıt sayısı arttığından,
motorlu taşıt emisyonlarının çevre
ve ekosistem üzerindeki etkilerini
azaltmak amacıyla, motorların yeniden dizaynı dâhil birçok düzenleme
yapılması planlanmaktadır.
Ülkemizde İller Düzeyinde Kara
Taşıtları ve Taşıtların Emisyon
Oranları[1]
Ülkemizde 2010 yılı trafiğe kayıtlı
araç sayılarının, araç türlerine göre
sayısal dağılımı Tablo 1’deki gibidir.
Tablo-1’den Tablo-4’e kadar tüm tablolarda
yer alan veriler, TÜİK resmi olmayan istatistiki
verileridir, hesaplamalar tarafımızdan
yapılmıştır.
[1]
OCAK 2012
41
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
Tablo 1: Türkiye geneli araç
türlerine göre araç sayıları
dağılımı
Araç Türleri
Toplam KAMYON
Toplam KAMYONET
Toplam MİNİBÜS
Toplam MOTOSİKLET
Toplam OTOBÜS
Toplam OTOMOBİL
Toplam ÖZEL AMAÇLI
Toplam TRAKTÖR
Genel Toplam
Toplam
743.264
2.399.038
386.973
2.389.488
208.510
7.544.871
35.492
1.404.872
15.112.508
2010 yılı verileri 2009 verilerine
oranlandığında, toplam araç sayısındaki yüzde değişim itibariyle ilk
10 il sırasıyla; Kırıkkale (%16,9), Hakkari (%16,2), Tunceli (%15,1), Ardahan (%14,1), Çankırı (%13,3), Iğdır(%13,0), Batman (%13,0), Siirt
(%12,8), Mardin (%12,1) ve Diyarbakır (%11,3) illeri olmuştur. Son 10 il
ise Bursa (%4,9), Antalya (%4,9), Tokat (%4,8), Karabük (%4,7), Isparta
(%4,7), İzmir (%4,7), Ankara (%4,1),
Zonguldak (%4,0), İstanbul (%2,7)
ve Şırnak (%-0,1) illeri görülmektedir. 2009 sayısal verilerine göre 2010
yılında trafiğe kayıtlı araç sayısında
Türkiye geneli yüzde değişim oranı
ise %5,6 olarak tespit edilmiştir.
Türkiye genelinde iller düzeyinde
araç türlerine göre ilk 10 ilin motorlu
taşıt bilgileri yandaki tablolarda gösterilmiştir.
42
OCAK 2012
Tablo 2-A: Kamyon-Kamyonet
bilgileri
İller
ANTALYA
İSTANBUL
İZMİR
MANİSA
HATAY
İÇEL
ADANA
MUĞLA
GAZİANTEP
KONYA
Araç Türü % Dağılım
MOTOSİKLET
9,16
MOTOSİKLET
7,33
MOTOSİKLET
7,23
MOTOSİKLET
5,90
MOTOSİKLET
5,27
MOTOSİKLET
5,12
MOTOSİKLET
4,70
MOTOSİKLET
4,52
MOTOSİKLET
4,04
MOTOSİKLET
3,88
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
KONYA
İÇEL
BURSA
ANTALYA
KOCAELİ
ADANA
DÜZCE
Araç Türü
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
KAMYON
% Dağılım
16,84
8,35
4,82
4,37
3,08
3,01
2,58
2,33
2,27
2,27
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
ANTALYA
BURSA
KONYA
ADANA
İÇEL
KOCAELİ
GAZİANTEP
Araç Türü
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
KAMYONET
% Dağılım
22,10
7,47
7,20
4,71
4,60
2,88
2,85
2,72
1,95
1,94
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
BURSA
ANTALYA
KOCAELİ
MANİSA
İÇEL
ADANA
KONYA
Araç Türü
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
OTOBÜS
% Dağılım
25,63
8,14
7,57
5,05
4,03
3,54
2,47
2,46
2,20
1,99
Tablo 2-B:Minibüs-Motosiklet
bilgileri
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
ANTALYA
BURSA
KONYA
ADANA
İÇEL
KAYSERİ
KOCAELİ
Araç Türü
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
OTOMOBİL
% Dağılım
24,14
12,25
6,75
3,86
3,59
2,85
2,60
2,02
1,95
1,72
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
ANTALYA
GAZİANTEP
SAMSUN
MUĞLA
KONYA
HATAY
ORDU
Araç Türü
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
MİNİBÜS
% Dağılım
15,24
6,39
3,65
3,10
2,87
2,86
2,50
2,48
2,43
2,40
Tablo 2-C: Otobüs-Otomobil
bilgileri
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
Tablo 2-D: Özel Amaçlı-Traktör
bilgileri
İller
İSTANBUL
ANKARA
İZMİR
ANTALYA
KONYA
BURSA
ADANA
İÇEL
MUĞLA
BALIKESİR
İller
MANİSA
KONYA
BURSA
BALIKESİR
İZMİR
SAMSUN
ANKARA
ADANA
ANTALYA
DENİZLİ
Araç Türü % Dağılım
ÖZEL AMAÇLI
18,05
ÖZEL AMAÇLI
9,92
ÖZEL AMAÇLI
5,05
ÖZEL AMAÇLI
3,06
ÖZEL AMAÇLI
2,90
ÖZEL AMAÇLI
2,74
ÖZEL AMAÇLI
2,27
ÖZEL AMAÇLI
2,12
ÖZEL AMAÇLI
1,93
ÖZEL AMAÇLI
1,81
Araç Türü
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
TRAKTÖR
% Dağılım
4,90
4,60
3,63
3,60
3,51
3,10
2,99
2,90
2,69
2,64
Tablo 1’de yer alan otobüs, minibüs,
kamyon, kamyonet gibi ulaşım araçlarının CO2 emisyon oranları hakkında yeterli veriye ulaşılamaması, Türkiye genelindeki araçların %49,9’u
nun otomobillerden oluşması nedeniyle, CO2 emisyon oranları açısından değerlendirme, otomobiller
üzerinde yapılmıştır.
Ülkemiz genelinde kullanılan binek
araçların yakıt türüne göre dağılımına bakıldığında; %39.3’ü benzinli,
%41’i dizel ve %19.7’si ise LPG’li olarak görülmektedir.
Otomobil yakıt türlerine göre Benzinli, Dizel ve LPG dağılımında ilk 10 il aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablo 3: Benzinli-Dizel-LPG’li araç dağılımında ilk 10 il sıralaması
Benzinli Otomobil
İller
% Dağılım
İSTANBUL
31,23
ANKARA
10,95
İZMİR
6,69
BURSA
4,24
ANTALYA
3,68
ADANA
2,54
KONYA
1,99
KOCAELİ
1,94
GAZİANTEP
1,90
BALIKESİR
1,75
Dizel Otomobil
İller
% Dağılım
İSTANBUL
39,74
ANKARA
11,74
İZMİR
6,23
ANTALYA
4,38
BURSA
3,62
ADANA
2,57
KONYA
1,99
İÇEL
1,96
HATAY
1,65
KOCAELİ
1,63
LPG Otomobil
İller
ANKARA
İSTANBUL
İZMİR
KONYA
ANTALYA
KAYSERİ
BURSA
ADANA
MANİSA
İÇEL
% Dağılım
13,96
8,74
7,06
4,22
3,81
2,86
2,85
2,68
2,47
2,36
Tablo-3 verileri ile Tablo 2-C’de yer alan otomobil verileri karşılaştırıldığında,
araç yakıt türüne göre sıralamada farklılıklar görülmektedir. Benzinli otomobil sayısında İstanbul birinci sırada yer alırken, LPG’li otomobil sayısında Ankara ilk sırada yer almaktadır.
Yakıt türüne göre Türkiye genelinde en çok tercih edilen araçların markalara
göre dağılımı ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablo 4: Benzinli-Dizel-LPG’li araç dağılımında
ilk 10 marka sıralaması[2]
Benzinli Araç Sayıları
Araç Marka
Sayı
RENAULT
702715
MURAT(TOFAS)
330656
OPEL
273682
VOLKSWAGEN
246072
FIAT
226894
TOYOTA
197306
FORD
196024
HYUNDAI
177645
HONDA
161074
PEUGEOT
98943
Dizel Araç Sayıları
Araç Marka
Sayı
RENAULT
305763
FORD
167496
FIAT
150125
HYUNDAI
105992
OPEL
94027
PEUGEOT
88933
VOLKSWAGEN
71892
TOYOTA
70497
CITROEN
50267
KIA
43604
LPG Araç Sayıları
Araç Marka
Sayı
RENAULT
888444
MURAT(TOFAS)
879292
FIAT
217418
OPEL
152540
FORD
123204
TOYOTA
115213
HYUNDAI
99059
VOLKSWAGEN
69475
LADA
46190
MERCEDES
43472
[2]
Çok fazla sayıda olmamakla beraber, yakıt türünde “bilinmiyor” olarak karşılık bulmuş veriler,
benzinli araçlar olarak kabul edilerek değerlendirme yapılmıştır.
OCAK 2012
43
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
Ülkemiz karayollarında görülen, yakıt türüne bağlı olarak (benzin-dizel) 37 farklı markadaki araçların, farklı modelleri
dikkate alınarak, CO2 emisyonları ortalamalarına göre araç markaları aşağıda tabloda yer almaktadır.
Tablo 5:Yakıt türü ve CO2 emisyonlarına göre araç markaları[3]
Yakıt Türü
BENZİN
DİZEL
Alt
Üst
Ortalama (CO2) (gr/km)
Alt
Üst
Ortalama (CO2) (gr/km)
ALFA ROMEO
179
211
195,0
153
157
155,0
AUDI
154
351
252,5
119
294
206,5
BMV
139
352
245,5
118
220
169,0
CHEVROLET
119
234
176,5
169
225
197,0
CHRYSLER JEEP
185
381
283,0
164
284
224,0
CITROEN
106
266
186,0
109
230
169,5
DAIHATSU
118
201
159,5
DODGE
177
486
331,5
159
250
204,5
FIAT
110
204
157,0
110
199
154,5
FORD
119
244
181,5
98
215
156,5
HONDA
125
237
181,0
134
173
153,5
HYUNDAI
119
245
182,0
116
225
170,5
JAGUAR
234
330
282,0
149
209
179,0
KIA
117
258
187,5
128
228
LADA (*)
196
297
233,0
LAND ROVER
255
376
315,5
179
294
236,5
MAZDA
125
299
212,0
107
173
140,0
MERCEDES
139
392
265,5
116
313
214,5
MINI
128
170
149,0
104
136
120,0
MITSUBISHI
114
240
177,0
121
280
200,5
NISSAN
139
295
217,0
119
313
216,0
OPEL (1*)
143
376
259,5
84
174
129,0
PEUGEOT
106
229
167,5
112
225
168,5
PORSCHE
214
361
287,5
244
244
244,0
Araç Marka
Üretimi yok
178,0
Üretimi yok
PROTON
134
177
155,5
RENAULT
130
289
209,5
115
250
182,5
SAAB
178
279
228,5
147
204
175,5
SEAT
139
223
181,0
98
196
147,0
SKODA
140
253
196,5
109
206
157,5
SMART
103
124
113,5
88
88
88,0
191
250
220,5
SUBARU
118
290
204,0
148
170
159,0
SUZUKI
103
245
174,0
119
191
155,0
TOYOTA
99
224
161,5
109
270
189,5
VAUXHALL
120
278
199,0
VOLKSWAGEN
138
348
243,0
99
315
207,0
VOLVO
174
322
248,0
115
224
169,5
SSANGYONG
Üretimi yok
Üretimi yok
Üretimi yok
Kaynak:http://carfueldata.dft.gov.uk/
Tabloda yer alan markaların toplamda 3496 farklı modelinin CO2 emisyon oranları dikkate alınarak hesaplama yapılmıştır.
* Kendi WEB sayfalarından alınmıştır.
[3]
44
OCAK 2012
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
Tablo verileri dikkate alındığında listede yer alan markaların yakıt türü
“benzin” olanlarda CO2 oranı ortalamasının en düşük olan 5 marka;
Smart, Mini, Proton, Fiat, Daihatsu iken, ortalaması en yüksek olan
5 marka ise; Jaguar, Chrysler Jeep,
Porsche, Land Rover ve Dodge olarak sıralanmaktadır.
Yakıt türü “dizel” olanlarda ise CO2
oranı en düşük 5 marka; Smart, Mini,
Porsche, Mazda ve Seat görülmektedir. Ortalaması en yüksek 5 marka ise Mercedes, Nissan, Ssangyong,
Chrysler Jeep ve Land Rover olarak
tespit edilmiştir.
Türkiye genelinde iller düzeyinde
sayısal olarak en fazla tercih edilen
araçlardan, her bir aracın ortalama
yıllık 15.000 km[4] kullanımı varsayımı altında, oluşacak CO2 emisyon
miktarları gr cinsinden aşağıda verilmiştir.
2010 yılında toplam otomotiv
yakıtları (benzinler, motorinler ve LPG)
tüketimi yaklaşık 18,4 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir (Petder, 2010 sektör raporu).
Hesaplamalara göre, her bir araç tarafından
kat edilen ortalama yol 15.615 km. gibi bir
rakama tekabül etmektedir.)
[4]
Tablo 6: Yakıt türüne göre CO2
emisyon miktarları
Benzin-LPG
RENAULT
OPEL
VOLKSWAGEN
FIAT
TOYOTA
FORD
HYUNDAI
HONDA
PEUGEOT
gr/15000km
3142500
3892500
3645000
2355000
2422500
2722500
2730000
2715000
2512500
Dizel
RENAULT
FORD
FIAT
HYUNDAI
OPEL
PEUGEOT
VOLKSWAGEN
TOYOTA
CITROEN
gr/15000km
2737500
2347500
2317500
2557500
1935000
2527500
3105000
2842500
2542500
Havadaki CO2 dengesinin korunabilmesi için bilinen iki yöntem vardır.
Birisi fotosentez, diğeri okyanuslar
tarafından karbondioksitin absorbe edilmesi. Okyanuslar tarafından
CO2’in absorbe edilmesinin yanın-
da, CO2’nin depolanarak okyanuslara enjekte edilmesi konusu üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Diğer konu ise fotosentez olayını artırıcı faaliyetlerin yapılmasıdır ki, bu da
yeşil alanların artırılmasına bağlıdır.
Atmosferde %21 oranında oksijen
bulunmaktadır. Oksijenin kaynağını, fotosentez sonucunda ortaya çıkan serbest oksijen oluşturur. Fotosentez, klorofil (kromozomlarda) taşıyan canlılarda ışık enerjisi kullanılarak organik bileşiklerin üretilmesi
olayıdır. Bu yolla besin üreten canlıların tümüne fotosentetik organizmalar denir ve bunların büyük çoğunluğunu bitkiler oluşturur. Bitkilerin fotosentezi ve okyanusların
CO2 depolama yetenekleri sayesinde yüzyıllardır dengede kalmayı başarmıştır.
Bir insanın 24 saat boyunca gereksinimi olan oksijenin üretilmesi için
15-30 m2 yaprak alanı gerekmektedir. Yetişkin normal bir ağaç bir saatte ortalama 2-3 kg karbondioksiti bünyesine alır, fotosentezle 1,7 kg
oksijen üretir. Yapılan hesaplar, ortalama bir iklim kuşağında bir büyük
ağacın yetişkin bir insanın bir yılda
tükettiği oksijeni ancak sağlayabildiğini göstermektedir.
Buradan hareketle Tablo 7’de yer
alan Türkiye genelinde en fazla kullanılan binek araçları kullananların, CO2 salınımlarında atmosferdeki dengenin sağlanabilmesi için,
araçlarını ilk kullanıma başladıkları
gün itibariyle geniş yapraklı, kışın da
yapraklarını dökmeyecek türde (örneğin arbutus unedo gibi), kaç ağaç
dikmesi gerektiği Tablo 7’de verilmiştir.
OCAK 2012
45
Makale Kara Ulaşım Araçlarının Karbondioksit (CO2) Emisyonlarına Eko-Verimlilik Yaklaşımı
(252gr/km) 4 ağaç dikmesi gerekecektir. Başka bir örnek ise dizel araçta
tercihi VOLKSWAGEN-Touareg-R505.0-V10-TDI(350PS)–DPF-A6-4921
olan kişinin, (315gr/km) emisyon
değerine göre 4.5 5 ağaç dikmesi gerekmektedir[5].
Sonuç ve Öneriler
Tablo 7: En çok kullanılan
markaların, ortalama C02
emisyonlarına bağlı dikilmesi
gereken ağaç sayıları
BENZİN-LPG kg/15.000km
RENAULT
OPEL
VOLKSWAGEN
FIAT
TOYOTA
FORD
HYUNDAI
HONDA
PEUGEOT
3.142,5
3.892,5
3.645,0
2.355,0
2.422,5
2.722,5
2.730,0
2.715,0
2.512,5
Gereken
ağaç sayısı
3
4
3
2
2
2
2
2
2
Gereken
ağaç sayısı
RENAULT
2.737,5
3
FORD
2.347,5
2
FIAT
2.317,5
2
HYUNDAI
2.557,5
2
OPEL
1.935,0
2
PEUGEOT
2.527,5
2
VOLKSWAGEN
3.105,0
3
TOYOTA
2.842,5
3
CITROEN
2.542,5
2
Örneğin araç tercihini, AUDI-A4Avant-3.2-V6- Quattro -256PS Tiptronic-QA6-3123- benzinli araç
kullanma yönünde yapan bir kişi,
aracın CO2 emisyon değerine göre
DİZEL
46
kg/15.000km
OCAK 2012
CO2 emisyon miktarları, taşıtların
motor silindir hacmi ile doğru orantılı olarak artmaktadır, dolayısıyla
yüksek silindir hacmine sahip araçların, çevreye daha fazla zarar verdiği aşikardır. Ülkemizde her ne kadar motor silindir hacmine göre vergilendirme yapılarak, yüksek CO2
emisyona sahip araçların azaltılması hedeflenmişse de, bununla beraber tüm taşıtlar için, CO2 emisyonlarına göre ağaç dikme zorunluluğunun da getirilmesi, çevresel etkilerin azaltılması yönünde katkı sağlayacaktır. Buradan hareketle;
••Tüm motorlu taşıtları kapsayacak
sabit bir CO2 değerinin
belirlenmesi (hesaplamalar
sonucu ortaya çıkan değer 70 gr/
km),
••Trafik tescili yapılacak araçtaki
emisyon değerinin 70 ve 70’in
katları şeklinde hesaplanarak,
dikilmesi gereken ağaç sayısının
belirlenmesi,
••Ağaçların, aracın yoğunlukla
kullanılacağı bölgede, yerel
yönetimler tarafından belirlenen
yeşil alan sahalarına dikilmesi,
••Eko-dengenin sağlanmasına
yardımcı olacaktır.
Bununla beraber sürücülerin kişisel sürüş alışkanlıklarının değiştirilmesine yönelik eğitici uygulamaların görsel ve yazılı basında yer alması etkili olacaktır. Örneğin;
••Motorun ısıtılmadan hareket
ettirilmemesi (Yüksek miktarda
yakıt emilmesine yol açmaktadır).
5
Her ne kadar 2010 yılında araç başına düşen
yıllık katedilen yol 15.615 km gibi görünsede,
2010 yılında araç sayıları itibariyle 2009
yılına göre artış görülmekte olup, toplam
yakıt türünde azalma görülmektedir. Aradaki
farkın, biyodizel ile on numara yağ kullanımı
veya kaçak yakıtlardan karşılanıldığı
düşünülmektedir.
••Şehiriçi dur-kalk noktalarının
asgari düzeye indirilmesi
(Şehir trafiğinde vites değişimi,
yüksek miktarda yakıt emerek
çevre kirliliğine neden olan
durumlardır).
••Yüksek hızlarda sürüşten
kaçınılması (%10 daha hızlı sürüş,
hava direncinin artmasından
dolayı, aracın %10 - %20 arasında
daha fazla yakıt yakmasına neden
olmaktadır).
••Araç lastiklerinin uygun hava
basıncında kullanılması (Tavsiye
edilen basınç miktarlarının
uygulanması, her zaman iyi
derecede direksiyon hâkimiyeti ve
yakıt tasarrufu sağlayacaktır. Geniş
tabanlı ve az havaya sahip lastikler
sürtünmeyi artıracağı için motor
yakıt tüketimini artıracaktır).
••Yaşlı araçlar hem fazla yakıt
tüketmekte hem de egzozdan
olması gerekenden fazla
karbondioksit salınımına neden
olmaktadır (Belli bir yaş sınırına
ulaşmış araçların trafikten
çekilmesi yönünde teşvik
uygulamasına yönelik politika
geliştirilmelidir).
KAYNAKÇA
•• http://carfueldata.direct.gov.uk/
downloads/download.aspx?rg=may2010
•• http://dergiler.ankara.edu.tr/
dergiler/33/830/10495.pdf
•• http://tr.wikipedia.org/wiki/Oksijen
•• http://w3.gazi.edu.tr/web/kersan/
kapalialemis.pdf
•• http://www.carboncalculator.org
•• http://www.cevreonline.com/kuresel/
sera%20gazlari.htm
•• http://www.chooseclimate.org/flying
•• http://www.ekoloji.biz/asit-yagmurlari/
•• http://www.fenokulu.net/
•• http://www.ipcc.ch/pdf/reports-nonUNtranslations/turkish/capture-dioxidestorage-tr/c1-introduction-tr.pdf
•• http://www.obitet.gazi.edu.tr/obitet/yakit_
ekonomisi/Yakit_tasarrufu.htm
•• http://www.petder.org.tr/default.
asp?path=editor&id=7&menu_id3=7&sira_
id=3&menu_id=3 (PETDER Sektör Raporu
2010)
•• http://www.sahakk.sakarya.edu.tr/.../
havakirliligivemodellemesi0I.Pdf
•• http://www.ttb.org.tr/
The Kick-Off Meeting of The HESAPRO Project Was Held
The Kick-Off Meeting of HESAPRO Project - Health and Safety at Work in Relation with Productivity - which has been coordinated by Ministry of Science, Industry and Technology, Directorate General for Productivity was held on 19 December 2011.
The participants were the experts of Directorate General for Productivity and representatives from the Project partners;
Çankaya University from, Work Efficiency Institute from Finland (TTS), Slovak Productivity Centre (SLCP), National Agency
for the Improvement of Working Conditions (ANACT) from France, and Institute for Occupational Safety and Health
(PREVENT) from Belgium. The Project which is planned to be completed with six partners from five countries is going to
last two years.
After the opening speech of Director General for Productivity Anıl Yılmaz, Productivity Expert İlknur Frolet made a presentation about HESAPRO Project; giving information on the project; also the studies continuing about health and safety
issues in Turkey. In addition, she talked about the structure, functions and goals of Directorate General for Productivity. After her presentation, the Rector of Çankaya University Ziya Burhanettin Güvenç also made a brief speech expressing his
good wishes for the success of the Project Partners. Subsequently the representatives of the project partners also made
presentations about their organizations and studies.
On the following day, two field visits were made by the project team; firstly İSGÜM (Occupational Health and Safety Center), secondly TERMİKEL A.Ş. was visited. After sharing information about the organizations and the projects, İSGÜM Hygene Laboratories were visited and the machines and the equipments used for measuring and analysing the chemicals. Following İSGÜM visit, TERMİKEL A.Ş. producer of ovens, chimney hoods and aspirators located in Sincan Organized Industrial Zone was also visited and the project team was informed about health and safety issues.
Productivity Statistics Related to The Third Quarter of 2011
Have Been Published
Productivity statistics related to the third quarter of 2011 have been published on 2nd of January 2012 by
Ministry of Science, Industry and Technology Directorate General for Productivity
In manufacturing industry, production per person employed has increased by 3.3% compared to the same quarter of the
previous year. Compared to the previous quarter, index decreased by 4.9%. In manufacturing industry, production per
hour worked has increased by 3.9% compared to the same quarter of the previous year and decreased by 2.6% compared to the previous quarter.
In the Diagram 1, it is shown that the structure of changes in the index of production per employment. The determinants
of productivity are employment and production indexes. It has seen that; for the third quarter of 2011 compared to the
third quarter of 2010, the index of employment has increased by 4.9% and the index of production has increased by 8.3%.
With these effects the productivity index has increased by 3.28%.
Diagram 1 Structure of Changes
in the Index of Production Per
Employment
Productivity statistics are available at http://vi.sanayi.gov.tr/productivityindicators/
JANUARY 2012
47
ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
Seçilmiş AB Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected EU Countries
Kaynak: Ulusal Verimlilik İstatistikleri, EUROSTAT.
Source: National Productivity Statistics of Turkey, EUROSTAT.
İşgücü Verimliliği Artışı - Labour Productivity Growth
Çalışılan Saat Başına GSYİH - Growth in GDP Per Hour Worked
Ortalama Yıllık Yüzde Artış - Average Annual Growth In Percentage
Kaynak: OECD Factbook 2011: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal İstatistikler
Source: OECD Factbook 2011: Economic, Environmental and Social Statistics
48
OCAK 2012
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 Ort.=100) / Index of Production Per Person Employed (2005 Ave.=100)
2011
2011
2011
1. Çeyrek
2. Çeyrek
3. Çeyrek
1st Quarter 2ndQuarter 3rdQuarter
104,5 107,7 107,4 107,0 115,8
116,2
120,0
117,1
97,0 95,0 101,3 105,7 102,5
93,8
97,3
111,7
104,5 107,6 106,3 104,6 114,1
114,1
119,5
113,6
2006 2007 2008 2009 2010
Toplam Sanayi / Total Industry
Madencilik ve Taşocakçılığı / Mining and Quarrying
Sanayinin Kısımları/
İmalat / Manufacturing
Sections of Industry
Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme …/
Electricity, Gas, Steam And Air Conditioning Supply
ARM - Aramalı / IG - Intermediate Goods
DLT - Dayanıklı Tüketim / DCG - Durable Consumer Goods
Ana Sanayi Grupları
/ Main Industrial Groups DZT - Dayanıksız Tüketim / UCG - Non-Durable Consumer Goods
(MIGs)
ENJ – Enerji / E- Energy
SEM - Sermaye Malı / CG - Capital Goods
Gıda ürünlerinin imalatı / Manufacture of food products
İçeceklerin imalatı / Manufacture of beverages
Tütün ürünleri imalatı / Manufacture of tobacco products
Tekstil ürünlerinin imalatı / Manufacture of textiles
Giyim eşyalarının imalatı / Manufacture of wearing apparel
Deri ve ilgili ürünlerin imalatı / Manufacture of leather and related products
Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı … / Manufacture of wood and of products of wood and cork…
Kağıt ve kağıt ürünlerinin imalatı / Manufacture of paper and paper products
Kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması / Printing and reproduction of recorded media
Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı / Manufacture of coke and refined petroleum products
Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı / Manufacture of chemicals and chemical products
Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı /
Manufacture of basic pharmaceutical products and pharmaceutical preparations
Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı / Manufacture of rubber and plastic products
Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı / Manufacture of other non-metallic mineral products
Ana metal sanayi / Manufacture of basic metals
Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) /
Manufacture of fabricated metal products, except machinery and equipment
Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı / Manufacture of computer, electronic and optical products
Elektrikli teçhizat imalatı / Manufacture of electrical equipment
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı / Manufacture of machinery and equipment n.e.c.
Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı /
Manufacture of motor vehicles, trailers and semi-trailers
Diğer ulaşım araçlarının imalatı / Manufacture of other transport equipment
Mobilya imalatı / Manufacture of furniture
Diğer imalatlar / Other manufacturing
Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı / Repair and installation of machinery and equipment
119,0 128,4 136,5 136,5 148,2
160,6
148,5
136,8
104,6
101,4
104,9
102,9
102,1
101,0
102,0
117,4
103,9
101,3
109,3
115,6
105,7
107,2
107,4
112,6
113,9
124,9
113,8
122,6
110,2
97,5
103,1
146,2
102,9
111,9
104,7
212,7
117,2
126,8
85,9
122,9
113,5
124,9
108,5
133,0
115,3
91,1
83,2
126,0
99,6
106,8
97,6
207,9
122,0
133,5
89,8
127,6
119,0
134,2
112,8
127,5
120,8
88,4
116,1
134,2
100,3
112,6
119,5
254,0
123,9
143,4
99,5
126,0
116,9
132,2
108,2
142,8
105,6
90,9
114,6
149,1
93,6
108,8
100,7
254,3
119,1
133,9
105,0
123,0
109,3 119,4 123,5 129,1 127,9
129,7
134,9
110,7
98,4 100,6 95,6 94,8 104,0
103,1 102,2 103,0 104,0 113,4
109,8 113,5 107,3 100,1 105,7
108,2
108,9
102,1
113,4
123,1
105,8
107,0
118,3
101,8
102,4 108,5 100,5 91,9 103,7
105,8
112,3
113,4
80,1 74,3 69,9 64,7 84,7
107,2 107,2 100,0 102,9 119,9
104,8 105,2 95,6 85,4 107,2
87,9
123,8
113,1
71,0
128,3
123,8
73,6
132,0
106,5
102,4 103,7 102,8 90,4 113,3
122,2
124,9
105,7
110,1
92,4
126,6
91,4
80,5
145,0
176,5
91,5
99,9
174,8
170,6
92,7
120,6
159,8
160,1
83,68
106,2
106,0
106,7
107,0
108,5
98,5
109,2
127,2
98,8
107,1
95,1
131,2
106,7
114,3
106,2
116,6
188,5
116,0
119,4
128,8
104,3
110,7
105,7
112,7
106,2
97,5
117,1
155,9
94,5
99,0
92,7
153,7
105,6
116,0
99,4
109,3
197,7
133,6
141,8
95,0
104,8
116,1
111,0
112,9
90,6
95,1
116,1
137,3
97,1
105,4
95,8
184,7
114,7
127,4
82,3
112,9
122,5
137,0
149,2
91,8
126,1
136,4
171,1
99,1
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) - Faks: (312) 427 30 22 - Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected] - internet: http://vgm.sanayi.gov.tr

Benzer belgeler

ENERJİ HANI M GAZİANTEP VE SİVAS EĞİTİMLERİNİ

ENERJİ HANI M GAZİANTEP VE SİVAS EĞİTİMLERİNİ Taner Yıldız’ın açılışını yaptığı etkinliğe; TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilim ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mahmut Mücahit Fındıklı ve Komi...

Detaylı