menemen olayı

Transkript

menemen olayı
MENEMEN OLAYI
BAKİ SARISAKAL
MENEMEN OLAYI
Birinci Mektup
Menemen’de İrtica Hadisesi’nin cereyan sahasını gösteren plan. Facia, planda
görüldüğü veçhile Hükümet devairinin merkezinde ve halkın gözü önünde cereyan
etmiştir.
17 Ocak 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi
“ Başı İstanbul’da; muharrik ve müdürü, erkanı harbiyesi beklide hariçte olan geniş fesat
şebekesi tarafından hazırlanan büyük irtica hareketinin Manisa Tekkeleri’nde vaktinden evvel
başlayarak Menemen’de kapanan safhasını bir sinema şeridi halinde tespit ettim. “
Maznunlar şu gördüğünüz binada mevkufturlar. Bu bina şehir haricinde İzmir Şosesi
ve demiryolu üzerindeki kışlaların müstakil bir parçasıdır.
( Cumhuriyet bütün nazarların Menemen’e tevcih edildiği şu günlerde, irtica hareketini
mahallinde tetkik etmek ve muhakeme safahatını takip ederek alınacak neticeleri muntazaman
yazmak üzere – İzmir’de bulunan daimi muhabirimize ilaveten – değerli bir rüknünü
Menemen’e izam etti. Arkadaşımızın muntazaman göndereceği mektup ve telgrafların hususi
bir alaka ile karşılanacağına ve takip edileceğine eminiz. )
Mürtecilerin 23 Kânunuevvel sabahı, sabah namazında önünde harekete başladıkları
Köseköy (Müftü) Mescidi
Menemen 12 Kânunusani 1931
Hakikati aramak kolay, fakat bulmak, meydana çıkarmak imkansız demeyeyim, çok zor. Kaç
gündür menemen’in taşında toprağında, havasında, suyunda Menemenlilerin önünde,
gözünde, sözünde tavrında pırlantayı arayıp duruyorum. Bulduğumu iddia etmeyeceğim.
Parça parça görür gibi oldum. Bunları şu yazılarımla bir araya getirmeğe çalışırken araya
yalancı taşlar karışması da çok muhtemeldir. Muzlim noktalar, cevapsız kalan sualler o kadar
çoktur.
Hariçteki tahkikat ve teşkilatımla maznunların ifadelerini karşılaştırmak mümkün olsaydı
hakikate belki çok yaklaşmış olacaktım. Resmi tahkikat maznunların ifadeleri gizli tutuluyor.
Bunu yazmak kabil değil. Şimdi karanlıkta kalan noktalar ancak muhakeme neticesinde
aydınlanabilecektir.
Vereceğim malumatın şimdi gazete okuyucularını şimdi içinde bulundukları koyu
karanlıktan çıkaracağıma ve menemen İrtica hadisesi dediğimiz vakanın umumi manzarasını
ve cereyanını hakikate en yakın bir suretle tenvir edeceğine eminim.
Ben Menemen’e gelirken hadise hakkında parça parça edinilmiş hayli malumat sahibi
idim. Bütün bu malumatıma rağmen birisi çıkıp ta bana “ şu işi başlından sonuna kadar
mantıki bir silsile içinde anlat! Deseydi bunu yapmağa muktedir olamayacaktım.
Bildiklerimin belli başlı düğüm noktalarından birini Menemen’e, Menemen ismine,
Menemen muhitine karşı sonsuz bir kin ve iğbirar teşkil ediyordu.
İzmir’den başlayan ilk temas ve tahkiklerim bu hissimi kuvvetlendirdi. Mesele ile
alakadar olmuş bir zat:
“ Menemen,hadiseyi çıkaranlarla – aynı maksat ve istikamette olmasa bile – ruhen
müşterektir. Hatta şimdi bile Kubilay ihtifaline iştirak eden Menemenliler ekalli kalil idi
denilebilir. “ Dedi.
Bir diğeri:
“ Menemen gençliği alkışçıları tespit edip hükümete bildireceklerdi. Bazı isimler
verdiler. Fakat hepsi bu kadar değildi. Verilen malumatın tahkikat ile meşgul olanları yanlış
yola sokmasından bile şüphe ederim. “ Sözlerini söyledi.
Kubilay ihtifaline iştirak etmek üzere Menemen’e gitmiş hiçbir fırkaya intisabı
olmayan, işinden gücünden başka bir şeyle iştigali bulunmayan çok bitaraf bir arkadaşım:
“ Ben Menemen halkını bu ihtifali yapmak üzere oraya giden bizlerle hissen ve ruhen
müşterek görmedim. “ Dedi. Aramızda şöyle kısa bir muhavere geçti:
“ Orada kimse ile, görüşüp konuştun mu? “
“ Hayır. “
“ O haleti ruhiyeyi nasıl anladın? “
“ Gözlerden, bakışlardan, duruşlardan bana öyle geldi. “
“ Fakat onlar da ihtifale iştirak etmişler, şimdi de hadiseden çok müteessir,
muzdaripmişler. “
“ Vallahi bilmem, ben oranın havasında bile bana ızdırap veren bir şeyler sezdim
vesselam. “
Aldığım telkinler hiç iyi değildi. Bilakis elemimi artırıyor, bende kin ve iğbirardan
daha kuvvetli kelimelerle ifade etmek lazım gelen hisler uyandırıyordu.
Fakat hakikate erişebilmek, hiç olmazsa yaklaşabilmek için bütün bildiklerimden,
işittiklerimden, hislerimden mümkün mertebe tecerrüt edecektim.
Kat’i karar vermiştim. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi hep dinleyecek, hep görecek, her
gördüğümü bir fotoğraf makinesi gibi, her işittiğimi gramofon plağı gibi zapt edecektim.
DİVANI HARPTE NELER GÖRDÜM
Menemen Divan-ı Harbi Örfisi, Menemen irtica hareketinin âmil ve muhriki olmakla
maznun bulunanlardan 120 kişilik bir kısmının muhakemesini, 9 gün soran sorgu ve faaliyet
neticesi olarak dün bitirdi. Dünkü celseler, Türk İnkılâp Tarihi’nde hususi bir mevki işgal
edecek fevkalade ehemmiyete haizdir.
Kubilay’ın kesik başı, dün, gelmişle geleceği karşı karşıya getirerek konuşturdu. Tekke
ve Medrese ile inkılâp, dün yüz yüze geldiler. Söyleyeceklerini birbirine vuzuhla, sarahatle
söylediler. Tekke ve Medrese varlığı, kendisini bütün şuur ve idrakiyle adım adım müdafaa
etti. Laz Hoca İbrahim Efendi, bu varlığın yaman bir hatibi, avukatı idi. Hoca, mutlak bir
müdafaa ile kalmadı, ara sıra taarruza da geçti:
“ Hocalar, Hükümete suikast yapmazlar ve hiçbir zaman yapmamışlardır. Suikastçılar,
paşalar, mebuslar, münevverler arasından çıkar. “ Dedi.
Hoca dikkati calip bir heyecanla ulemanın dini telkinat yapmakla muvazzaf olduğunu,
kendisinin bu vazifesini durup dinlenmeksizin yaptığını anlattı. Sözlerini tevsik için birbiri
ardına ayetler okurken, bu vazifesini o anda bile yapmaktan derin bir haz duyduğu yüzünden
belli oluyordu.
İbrahim Efendi, yaptığı dini telkinatın tarikat
gayretkeşliği suretinde telakki edildiğini bunun ise
doğru olmayacağı iddiasında idi.
Hocanın, şeyhine olan hürmet ve merbutiyeti
şayanı hayret bir derecededir. Fırsat buldukça,
kendisini unuttu. Şeyhini müdafaa etti. Gözleri
önünde geniş bir koltuğa oturtulan şeyhinden
nadiren ayrılıyordu. Şeyhinin bir suale verdiği
cevabı beğenmedi, hemen ayağa kalkarak:
“ Şeyh Efendi Hazretlerinin kulakları ağır
işitir, iyice anlayamadı. “ diyerek izahat verdi.
Laz Hoca İbrahim Efendi
Reis Paşa her zamandan daha sabırlı idi.
Maznunların sadet haricinde olsa bile, istedikleri kadar uzun söylemelerine de ses
çıkarmıyor, tahammül ediyordu.
İbrahim Hoca, İnkılâp Mahkemesi’nin kendileri için tanıdığı geniş serbestiye şaşmıştı.
Kaç kere: “ Hiç böyle zannetmiyorduk, çok teşekkürler ederiz. “ diye hayretini izhar etti.
Şeyh Esat Efendi’nin isticvabı, kayda değer bir manzara teşkil etti. Bir elinde enfiye kutusu,
öteki elinde bir tutam enfiye, yoruldukça çekiyor, Reis Paşa ile bir ahbap gibi hasbıhal
ediyordu.
Bir müdafaaname yazmıştı. Reisin kolay cevap verilmeyecek sualleri karşısında
kaldıkça: “ Okunsun, orada anlattım.” Diyordu. Nihayet o da okundu. Fakat birçok sualler
cevapsız kalmıştı. Mısır’la, Irak’la, Bulgaristan’la olan muhabere ve münasebetlerin mahiyeti
sarahatle anlaşılmadı. Reis Paşa, müphem kalan her noktayı tenvire çalışıyordu. Tekke ve
Medreseye karşı inkılâp, vakar ve emniyetle dile gelmişti.
Reis Paşa safdil vatandaşların din perdesi altında ifsat edilmesine müsaade
edilmeyeceğini, tarikat telkinleriyle halkın uyutulmasına artık hiçbir suretle meydan
verilmeyeceğini birkaç defa katiyetle söyledi ve inkılâbın şaşmaz bir adaletle hükmünü
vereceğini yüksek sesle bir kere daha ilan etti.
Havada, insana hayret veren bir ağırlık hasıl oldu. Bazı maznunlar başları önlerinde,
mendil yüzlerinde ağlıyorlardı.
Ve böyle yaptım. Her safta, her tabakada, her kanatta insanlarla görüştüm, konuştum,
sordum, dinledim; bunların her biri, üç saat içine sığan tüyler ürpertici kanlı ve korkunç
hailenin birer parçasını ayrı ayrı yerlerden, başka başka hislerden ve heyecanlar altında
görmüş, hadisenin o tarihten on beş yirmi gün evveline varan mukaddemeleri hakkında çok
kere biri birini tutmayan malumat edinmiş, rivayetler işitmiş kimselerdi.
Kendilerinden aldığım ifadelerle hakikate çok yakın olduğuna kani olduğum diğer
hususi malumatımı birleştirdim, başı İstanbul’da, muharrik ve müdebbiri, erkanı harbiyesi
belki de hariçte olan geniş fesat şebekesi tarafından hazırlanan büyük irtica hareketinin
Manisa tekkelerinde vaktinden evvel başlıyarak Menemen’de kapanan safhasını bir sinema
şeridi halinde tespit ettim.
Ben yalnız nakil ve hikaye edeceğim, bir kanaat izhar etmemeğe çalışacağım. Asıl
hüküm ve karar fesat ve irtica şebekesini kökünden koparıp atacak olan Divan-ı Harbin,
büyük mücrimlerin cezalarını tayin edecek olan Cumhuriyet mahkemesi’nindir.
Kanunuevvelin yedisi, onu.. İstanbul’daki merkezlerinden aldıkları, şifahi tahriri talimat
dahilinde aylardan beri hazırlanan, faaliyette bulunan Manisa Nakşibendi tekkeleri
mensuplarından birkaç kişi Manisa ile Menemen arasında dağ köylerinden Paşaköy’e
geliyorlar. Rukiye kadının evine gidiyorlar, bazı şeyler konuşuyorlar. Dört silah bırakıp
ortadan kayboluyorlar. Manisa’ya mı döndüler, köylerde mi dolaşıyorlar malum değil. Bu
sırada hadise günü Mehdi Mehmet’in maiyeti efradından olarak Menemen’de görülen Küçük
Hasan ismindeki genç şeririn babası Manisa hükümetine müracaat ediyor, oğlunun
kaybolduğunu söylüyor. Manisa hükümeti dervişlerin faaliyetinden şüphelenmiş imiş. Fakat
bu müracaat üzerine ne yapıldığını bilene ben henüz rast gelmedim.
Silahlarını Rukiye kadına emanet eden esrarengiz adamlar iki-üç gün sonra altı kişi
olarak tekrar geliyorlar, emanetlerini alıyorlar Menemen’e beş-altı saat mesafede Gediz’in
öte tarafında bulunan diğer bir dağ köyüne iniyorlar. Derviş Mehmet’in burada kardeşi var.
Misafirler muhtarın ve bir çok köylülerin malumatı altında olarak bir haftalarını evde telkin
ile, ifsat ile, tekbir ve tehlil ile geçiriyorlar.
Bazı köylerde şüphe uyanıyor: Ya hükümet haber alırsa?
İki köylü kadının da Menemen Çarşısı’nda mütereddidane dolaştıkları bugünlerden bir
gün görülüyor. Bu iki kadın Manifaturacı Akif Bey’in Mağazası önünde duraklıyorlar.
Tereddütle mağaza sahibine yaklaşıyorlar, alışveriş edecek gibi görünürken:
“ Buralarda ne var, ne yok ? “ Diye soruyorlar. Akif Bey, mütehayyir:
“ Ne olacak, hiç ! “ diyor.
İki kadın:
“ Ortalık karışıyormuş, bir şeyler olacakmış. Manisa’dan şeyhleri, dervişleri
kovmuşlar!“ Diye söyleniyorlar.
Muhatapları o zaman bir şey anlamıyor. Kadınlar gidiyorlar, başka yere uğruyorlar mı,
başka kimselerle görüşüyorlar mı ? Kadınlar meydanda yok ki anlamak kabil olsun. Yalnız
bilinen, sonradan öğrenilen bir hakikat var.
Bozalan köylülerinin şüpheleri, korkuları artmış olacak ki bir haftalık misafirlikten
sonra Mehdi Mehmet’le arkadaşlarını köyden uzak çamlık içinde yaptıkları kulübeye
naklediyorlar.
Mürteciler bir haftada orada kalıyorlar. Bu zamanları nasıl geçmiştir, kimlerle görüşüp
görmüşlerdir. Menemen’le muhaberede bulunmuşlar mıdır? Bulunmuşlarsa kiminle, kimlerle?
Karanlık. Yalnız biliyoruz ki Bozalan köyü Menemen’e uzak değildir. Bu köy halkı
Menemen’le de daima münasebet halindedirler. Bu bir hafta içinde kimler köyden kasabaya
gelip gitmiştir, kimlerle temas etmişlerdir? Bu noktaları da belki ve ancak muhakeme
aydınlatacaktır.
22-23 Kanunuevvel Mehdi Mehmet ve beş mahiyeti silahları omuzda, usturaları,
kamaları diğer derviş Mehmet’in çantasında Çamlık’taki karargahlarından ayrılıyorlar. Gerce
köyünden geçiyorlar. Köyün mezarlığında rast geldikleri iki-üç köylü ile hasbıhal ediyorlar:
“ Menemen’e gidiyoruz. Kasabayı teslim alacağız. Saffet Hoca’yı kaymakam
yapacağız.”
Diyerek yollarına devam ediyorlar. Nehir kenarına geliyorlar, sala biniyorlar, salcıya da
aynı sözleri söyledikten, kendisini de Menemen’de iyi bir memuriyete tayin ettirecekleri
vaadinde bulunduktan sonra şafakla beraber Hükümet Meydanı’na veriyorlar. Müfti
Mescidi’nin önünde duruyorlar.
Son Mahkeme Günü Maznunlardan bir grup (sağdan sola doğru: Derviş Mehmet,
Nalıncı Hasan, Küçük Hasan)
Günlerden Pazartesi’dir. 23 Kânunuevvel 1930.
Hükümet Meydanı, kasabanın orta yerindedir. Genişliği 20-30 metre arasındadır.
Uzunluğu 130–140 metre kadar vardır. Geniş cephelerinin bir tarafında bir avlu içinde olarak
Hükümet Dairesi ve arkasında tevfikhane bulunur. Ancak ir duvar ve parmaklıkla ayrılan ve
cephesi gene meydanlıkta olan bir avlu içinde Kazaz Camisi vardır. Bu Cami avlusunun
meydan üzerindeki iki köşesinden birini (altında kahvehane bulunan) Evkaf Dairesi, diğerini
Ziraat Bankası’nın küçük binası işgal eder. Ziraat Bankası’nın arkasında Hükümet ve Cami
avlularını yek diğerinden ayıran parmaklığın iki avluyu birleştiren bir kapısı vardır. Bu kapı
ile Cami arasında üstüvani bir taş dikilmiştir ki zavallı Kubilay’ın bu şuurlu Cumhuriyet
fedaisi aziz ve ateşli gencin kesik ve kanlı başını bir an için bu taşın üzerinde göreceğiz.
Mürtecilerin şimdi önünde durdukları –mescit- hükümetle, Cami avlusunun, Evkaf
Dairesi’nin, Postanın biraz daha ilerisinde, elli altmış adım ötesinde, meydanın darlaştığı
yerde, köşenin üzerinde, halk Fırkası mahfiline giden yolun üzerindedir.
Mescitte on-onbeş kişilik bir cemaat vardır. Ortalık ağarmağa başlıyor, cemaat çıkıyor.
Mehdi ve habis arkadaşları işe girişiyor.
Alt tarafı malum. İrtica, hükümetin şakın ve mahdut seyircilerin gözü önünde harekete
geçmiştir.
SANIKLARIN YARGILANMALARI
Menemen Divan-ı Harbi’nde dün isticvap edilen Derviş Mehmet’in arkadaşlarından
Mehmet Emin ifadesine şöyle devam etti:
“ Tekke’de hocalardan öyle ilhamlar aldık ki, emirleri ile kendimizi ateşe atacak hale
geldik. Hocalar Şeyh Esat’ın Kutbulaktap olduğunu, yağmur yağdıracağını, dünyada ondan
büyük insan olmadığını söylüyorlardı. Hacı İbrahim Farabi, Anadolu’nun Halifesi idi. Paşa
köyüne geldik. Mehdi bize eshabı kehfin isimlerini verdi. Yanımızda ki köpeğe de “ Kıtmir “
diyordu. Bozalan’a geldik. Ellerimizdeki kitaplardan hadisler okuyarak cahil köylüleri
aldatıyorduk. Emiralan Jandarma Karakolunu basmayı, oradan silah almayı düşündük. Sonra
korktuk.
Köylüler Çamlık’ta kulübe yaptılar. On gün orada mütemadiyen zikrettik. Bir gün oruç
tuttuk, sonra Menemen’e geldik. Menemen’den, Manisa’ya, Şam’a gidecek tekkeleri
açtıracaktık. Şam’da Mehdi Mehmet, İsa ile görüşecekti. “
Divan-ı Harp Heyeti Toplantı Halinde
Bundan sonra dinlenen Sarı Hasan ifadesinde dedi ki:
“ Dükkanıma Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Kolatan Mehmet, Sütçü Mehmet
geldiler. Mehdi Mehmet bana dini ihya edeceğini, Abdülhamit’in oğullarından birini tahta
geçireceklerini söyledi. Herkesi kandırıyordu.
Ben İstanbul’a dayımı görmek için gittim. Bulamayınca Şeyh Esat’ın Erenköy’ündeki
köşküne gittim. Beni oraya Hoca Laz İsmail Efendi göndermişti. Birde mektup vermişti. Onu
götürdüm. Fakat Şeyh ile görüşmedim. On bir gün köşkte kaldım. “
Mevkuf Şeyhler Nasıl Vakit Geçiriyor
Mevkuf şeyhler düşünceli bir haldedir. Bir kısmı oruç tutuyor. Şeyh Esat mütemadiyen
enfiye çekmek ve şiir yazmakla meşguldür. İhtilâttan memnundur. Kapısında dört süngülü
asker var. Yazdığı şiirleri bulunduğu askeri revirin doktoru Necati Bey’e okuyor. Kubilay’ı
şehit edenlerden Mehmet Emin, tevkifhanede çok düşüncelidir. Yemek yemiyor ve idamdan
korkuyor. Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan yaşları küçük olduğu için idam edilmeyeceklerini
düşünerek seviniyorlar. Mevkuflardan Mehmet Emin ise mütemadiyen ağlamaktadır.
İkinci Mektup
İrtica Sahasında Neler Gördüm
Menemen’de Sabah Namazı Başlayan İrtca Hareketi:
Menemen 12 Kânunusani 1931
Mehdi Mehmet ve arkadaşları Müftü mescidi önünde tekbir tehili getirir, okuyup etrafa
üflerken cemaat namazı bitirip dışarı çıkıyor. Ne olduğunu tayinde mütehayyirdirler.
Mürteciler müezzini etrafına alıyorlar, sancak istiyorlar. Bir rivayete göre müezzin korkuyor,
bir yolunu bulup kaçıyor, minareye çıkıyor. Orada yakalanıyor, sancak mescitten çıkarılıyor.
İrtica kafilesi önde sancak sokaklarda dolaşmağa başlıyor. Kafile yalnız (Bozalan ) dan
gelen altı dervişten mi ibarettir, arkalarına daha başkaları da takılmış mıdır, kaç kişi
olmuşlardır ? Bu noktaları henüz katiyetle tespit etmek mümkün olmadı. Bunlar her kaç kişi
iseler büyük bir daire çizerek, Saffet Hocanın evi önünden geçerek gene Hükümet
Meydanı’na geliyorlar ve sancağı meydanın ortasına dikiyorlar.
Bunların bir aralık Saffet Hoca’nın evi önünde durduklarını, kapıyı çaldıklarını, kapıya
gelen validesinin Saffet Hoca’yı uyandırdığını, fakat bunun dışarı çıkmadığını söyleyenler var
ise de bunların ne derece doğru olduğunu ancak tahkikat hakimleri bilir. Onlar da gayet ketum
davranmaktadırlar.
Arkadaşları sancağın etrafında tekbir ile zikir ile meşgul iken Mehdi Mehmet dolaşıyor,
okuyup üflüyor, yerden avuç avuç toprak alarak nefesledikten sonra birer ikişer toplayarak
duvar kenarlarında yer almaya başlayan seyircilerin üzerine atıyor ve kendilerini sancak
altından geçmeğe davet ederek:
“ Ben Mehdi’yim. Öğleye kadar bu sancak altından hep geçeceksiniz. Geçmiyenlerin
akıbeti fena olacaktır. Biz hükümeti teslim alacağız. Menemen’in etrafı sarılmıştır. Arkamızda
72.000 kişi vardır. Evlerinize haber veriniz, kadınlarda oldukları yerde zikir ile meşgul
olsunlar. “ Diyor.
İki-üç kişi davete icabet ediyor, sancağın altına gidiyorlar. Mehdi Mehmet’in
adamlarına katılıyorlar. Elli-altmış adımlık bir mesafede olan Hükümet Dairesi’nde hiçbir
hareket yoktur. Henüz erkendir. Beş-altı jandarmanın bir ikisi tevkifhaneyi muhafaza etmekte,
diğerleri de henüz uykuda bulunmaktadır.
Manzarayı görenlerden iki-üç kişi ayrı ayrı hükümete koşuyorlar, alt katta olan
jandarma dairesine giriyorlar, uykuda olan jandarmaları uyandırıyorlar. Bu sırada jandarma
kumandanı da geliyor, yanına bir nefer alarak meydana çıkıyor… Saat yediyi geçmiş,
meydanda da 150–200 kişilik bir kalabalık toplanmıştır. Bunlar etraftan meydanın orta
yerinde geçen hadiseleri seyretmektedirler.
Jandarma Kumandanı sancağın olduğu tarafa doğru ilerliyor. Mehdi’ye yaklaşıyor ve
soruyor:
“ Ne istiyorsunuz. Sizin başınızda kim var. Kiminle konuşayım ?”
“ İşte başlarında ben varım ! Derviş Mehmet. Ben Mehdi’yim. Hükümeti teslim
alacağız. Etraf sarılmıştır. Yollar kesilmiştir. Arkamızda 72.000 kişi var. Evvela hepiniz
imana geliniz. Sancağın altından geçiniz. Öğleye kadar her iş bitecek… “
“ Peki, içeri gelinde konuşalım. “
“ Hayır, sende sancağın altından geç, bizim tarafa geç. “
“ Durunuz öyleyse, ben gidip halkı toplayayım. “
Jandarma Kumandanı hükümete girmek üzere ayrılırken, Mehdi:
“ Seni de 12 İmam’a iman ettireceğiz. Demiş, bu sırada kısa bir alkış olmuştur.
Mehdi buna itiraz etmiş: “ Alkış yapmayın, zikredin! “ İhtarında bulunmuştur.
Jandarma Kumandanı hükümet dairesine girmiş, telefon santraline giderek
Kaymakam’a, Alay’a vaziyeti bildirmiş, bir daha da dışarı çıkmamıştır.
Alkışın Jandarma Kumandanı’nın maneviyatını bozduğu anlaşılıyor. Hatta hükümete
döndüğü zaman jandarmaları uyandırmak üzere oraya gelmiş olan yerlilerden bir zata:
“ Galiba halkta onlarla beraber! “ Demiş.
“ Hayır, imkânı yok. “ Cevabını almış.
Jandarma Kumandanı askeri yardım bekler. Kalabalıkta şaşkın şaşkın hadisenin
cereyanını seyrederken Yüzbaşı Mehmet Ali Bey, Meydan’dan geçecek olur, mürteciler zikir,
tekbir ve tehlil arasında onu da çağırırlar. Mehmet Ali Bey yoluna devam etmek ister, nihayet
etrafını alırlar. Ona da telkinatta bulunurlar, maksatlarını söylerler. Mehmet Ali Bey’de
mütehayyir, hakikati anlamak ve haber vermek üzere hükümete girer. Jandarma Kumandanını
telefon başında bulur.
Dışarıda Mehdi, vaiz ve telkine, sancak altındakilerde zikre devam etmektedirler.
Kasabanın muhtelif semtlerinden meydana gelen sokaklarda türlü türlü rivayetler
dolaşmakta, kimisi evine dönmekte, kimisi dükkanını kapamakta, bazıları meydana doğru
gitmektedir.
Bu arada jandarma Kumandanı’nın kısa müdahalesinden bihaber bir zat malumat
vermek üzere kaymakamın evine koşar. Kaymakam Beyin çıktığını, Alay’a gittiğini öğrenir
ve o tarafa doğru gider, kaymakamı görür:
“ Kaymakam Bey, yapılacak bir iş varsa hep hazırız. Silahlanalım. Ne lazımsa
yapalım.” Teklifinde bulunur.
Mürtecilerin bazı sokaklarda dolaştıktan sonra geldikleri, sancağı diktikleri (X)
Meydan. Hadise burada cereyan etmiş. Kubilay burada yaralanmıştır. Sağda bir
köşesi görünen Belediye karşısındaki Maarif Kahvehanesi, solda önünde bayrak direği
görünen bina Ziraat Bankası’dır. Banka, biraz gerisinde olan Hükümet Binası’nın bu
meydan kadar gelen bahçesinin bir köşesindedir. Müftü Mescidi Maarif
Kahvehanesinin karşısında Meydan’ın diğer tarafındadır.
Bu zat Menemenli bir ihtiyat zabitidir. Kaymakam Bey kendisine, askerin işe müdahale
ettiğini, şimdilik yapılacak bir şey olmadığını söyler ve orada kalır. Bu sırada Jandarma
Kumandanı’nın ihbarı üzerine, Alay’da hadise mahalline bir müfreze göndermiş bulunuyordu.
Müfreze Kubilay’ın kumandasındadır.
Kubilay Müfrezesi hadise mahalline, bu kışladan gitmiştir. Kışla kasabaya on dakika
mesafededir.
Kubilay nefes nefese Hükümet Meydanı’na gelmiş, Evkaf Dairesi’nin altındaki
kahvenin önüne yerleştirdiği müfrezesine süngü taktırdıktan sonra Mehdi’nin üzerine gitmiş
ve kendisine doğru gelen Methi Mehmet’le diğer Mehmet’i yakarlından yakalayarak
hükümete doğru sürüklemek istemiştir. İkisi birden silahlarına sarılınca, kahraman Kubilay
bir eli ile birinin, sol eli ile Mehdi Mehmet’in tüfeklerinin namlularına yapışmış, arada bir
mücadele olmuştur.
Mehdi silahını kurtarır kurtarmaz Kubilay’a sol tarafından ateş etmiş ve zavallıyı yere
sermiş, o melunda Kubilay’dan yediği sert bir yumrukla öte tarafa yıkılmıştır.
Bu manzara karşısında müfreze efradı yerlerini terk ederek savuşmuş. Kubilay’ın
yardımına koşmak orada bulunanlardan kimsenin aklına gelmemiştir.
Tenvire çok muhtaç bir nokta….Hâile bitmemiştir. Bütün fecaat ile ancak başlamıştır.
Kubilay, sol tarafı kanlar içinde olarak kalkıyor, hükümet avlusuna giriyor. Maksadı ne idi,
hükümet binasına girmek mi, Hükümet avlusundan Kazez Cami avlusuna geçmek, bu avlunun
arkasından Evkaf Dairesi’nin altında bıraktığı ve halen orada zannettiği müfrezesinin başına
geçmek mi? Bu hiçbir zaman bilinemeyecek. Hükümetin demir kapısı sımsıkı kapalıdır.
Onunda bir tarafa gidecek, hareket edecek hali, mecali ve dermanı kalmamıştır. Hükümet ve
Kazez Cami avlularını birbirinden ayıran duvarla hükümetin kapısı arasında bir daha yere
düşüyor.
Mehdi, Kubilay’ın arkasından gidiyor, tekrar dışarı çıkıyor, diğer Mehmet’in
çantasından bir şeyler alıyor. (Bu aldığı bir usturadır.) Gene hükümet avlusuna giriyor.
Yanında mel’anet arkadaşlarından biri daha vardır.
Şimdi, en feci vahşet sahnesinin kaç kişi oldukları bilinmeyen şahitlerinden Evkaf
Memuru Beyin ifadesini dinleyelim:
İDDİANAME
Menemen Divan-ı Harbi bugün saat ikide muhakemeye başladı. Mudde-i Umumi üç
buçuk saat süren iddianamesini serdetti. 105 maznun hakkında ceza talep olundu. Maznunlar
süngülü asker muhafazasında getirilmişlerdi. Esat Hoca, otomobille getirildi. Ön sıraya
oturtuldu.
İddianameden sonra 35 kadar maznun müdafaalarını
yaptı. Masum olduklarını ve bu hadise ile hiçbir alakaları
olmadıklarını söylediler.
Mahkeme Heyeti Son Duruşmada
Mudde-i Umumi Hidayet Bey
Reis Paşa yarın müdafaaya devam edileceğini söyleyerek: “ Karar tefhim edilecek
Muhakeme artık uzamayacak. “ Dedi ve celseyi tatil etti.
Mahkeme esnasında Şeyh Esat’ın oturduğu sandalye küçük geldiğinden düştü ve
kaldırılarak bir koltuğa oturtuldu. Divan-ı Harpte yarın müdafaalara devam edilecek.
Örfi Divan-ı Harp Mahkemesi bugün saat 15’te Mustafa Paşa’nın riyasetinde toplanarak
muhakemeye devam etmiştir. İddia mevkiini Mudde-i Umumi Muavini Fuat Bey işgal
ediyordu. Salona 105 maznun getirildi. Bunların arasında Şeyh Esat’ta bulunuyordu.
Fuat Bey, maznunların suçlarını teşrih eden
iddianamesini
serdetti.
İddianamenin
okunmasına
başlanmadan evvel, reis maznunlara hitaben:
“ Bu okunacak olan şey sizin hakkınızda heyetçe
verilmiş bir karar değildir. Heyet, hepinizin müdafaalarını
dinledikten sonra kararaını verecektir. “ Demiştir.
Mudde-i Umumi Muavini Fuat Bey, münhasıran
Menemen Hadisesi’ni ika eden maznunların Manisa’dan
hareket ettikleri günden itibaren, Tatlıcı Hüseyin’in evindeki
içtimalardan başlamış ve sırasıyla Paşaköy ve Bozalan’da ki
vaziyetleri ve bu vaziyetlerinin köylerdeki şekli tezahürünü
tasvir ederek gösterdikten sonra buralarda kendilerine zahir
olan maznunların hadisedeki rollerini birer birer teşrih
etmişlerdir.
Mahkeme Reisi
Mudde-i Umumi’nin iddianemesinden sonra maznunlar
Muğlalı Mustafa Bey
müdafaalarını yapmağa başlamışlardır. Makamı iddianın
iddiasından evvel Reis Mustafa Paşa, maznunlara hitaben:
“ Bugün buraya hepinizi toplamaktan maksadım şimdiye kadar geçen mahkeme
safahatı ve neticesinde mudde-i umuminin hasıl ettiği kanata tevfikan hazırladığı
iddianemeyi dinlemeniz içindir.
Bu Divan-ı Harp kararı değildir. Divan-ı Harp kararını sizin müdafaanızı dinledikten
sonra verecektir. Dikkatle dinleyiniz.” Dedi.
İddia makamını işgal eden Mudde-i Umumi Muavini Fuat Bey ayağa kalkarak iddiasını
okudu: “ Reis Paşa Hazretleri
Türk Cumhuriyetine ve onun tarihine lekeli bir sahife ilave eden irticai hadisenin en
mühim muhakeme devresi bugün hitam safhasına dahil olmuştur. Mütalaamı serd ederken
evvelâ münhasıran Menemen hadisesini ika eden maznunların Manisa’dan hareket ettikleri
günde Tatlıcı Hüseyin’in evindeki içtimalarından başlıyacağım; sırası ile Paşaköy,
Bozalan’dakl vaziyetlerini ve bu vaziyetlerinin köylerdeki şekli tezahürünü gösterdikten
sonra buralarda kendilerine zahir olan maznunların hadisedeki rollerini teşrih edeceğim,
ondan sonra fecaat arz eden Menemen hadisesinin şekli cereyanını göstereceğim ve
psikolojik noktadan basitten mürekkebe doğru yürüyerek Menemen Vakası’nın menşei
hakikisine intikal ve bundan Tatlıcı Hüseyin’in evindeki lçtimaa takaddüm eden zamanlarda
muhtelif mahallerde yapılan içtimalara ve bunda Erenköy kâşaneslnin oynadığı rollere
geçerek hadisenin mahalli olmayıp şümullü ve vâsi saha üzerinde cereyan ettiğini göstererek
maznunlar şebekesini çıkaracağım ve bunların Devlet hayatiyeti üzerindeki maksatlarının
tecelliyatını ve delâili ile ve anasırı cürmiyesi ile tetkik ve tahlil ederek vasfi cürmilerini
ortaya koyacağım, ondan sonra cezai mes’uliyetlerinin temas ettiği mevaddı kanuniyeyi
göstereceğim. Şöylece; tahkikat safahatı hakkında takip edeceğim mütalaamın seyredeceği
ana hatları üzerlerinden yürüyerek iddianamemin bir krokisini çizmiş oldum. Şimdi evvela
maznunların Manisa’dan Menemen’e kadar olan safhasını dört noktada tetkik ve mütalaa
edeceğim.
1. Maznunların Manisa’da ve Manisa’dan hareket ve Paşa Köyü’nde ikametleri:
Maznunların Manisa’da dört günden beri içtima ettikleri Tatlıcı Hüseyin’in evinde son olarak
6 Kânunuevvel 1930 Cumartesi akşamı (kendisi de dahil olduğu halde, Şamdan Mehmet,
Sütçü Mehmet; Emrullah oğlu Mehmet, Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu
Ramazan, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin; Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüsyinoğlu Ali)
huzur ile bir içtima yapılmıştır. Bu içtimada vak’a hakkında müzakere cereyan etmiş ve bu
müzakerede hadisenin sureti cereyanı ve silahların sureti tedariki kararlaştırıldıktan sonra
Giritli Mehmet evvelâ sabahleyin kendisi Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet’le Paşa Köyü’ne
hareket edeceğini ve bir gün sonra da Paşa Köyü’nde Emrullah oğlu Mehmet, Ali oğlu
Hasan, Nalıncı Hasan, Çakır oğlu Ramazan’ın kendilerine iltihak edeceğini söyledikten ve
talimat verdikten sonra orada hazır bulunan Topçu Hüseyin, Çırak Mustafa, Tatlıcı Hüseyin,
Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüseyin oğlu Ali de bilahare arkalarından silahlanarak
geleceklerini vaat etmişlerdir. Sabahleyin kararın tatbikatına geçen Giritli Mehmet yanına
Sütçü Mehmet’le, Şamdan Mehmet’i ve Manisa’da Giritli İsmail ve Bıçakçı Mustafa’nın
çuval içinde verdikleri iki silâhı alarak ve kendi bacanağı posta sürücüsü Kâhya İsmail’in
arabası ile Paşa Köyü’ne hareket eylemiştir ve muvasalette analığı Rukiye’nin evine misafir
olmuştur. Rukiye keyfiyeti köyden Giritli Mehmet’in bacanağı Sımavlı Osman ve bakkal
Mehmet oğlu Abdurrahman’a anlatmıştır.
Talimat veçhile bir gün sonra hareket edecek olan Emrullah oğlu Mehmet Emin,
validesi Hasibe, karısı Emine, kız kardeşi Halide’nin malûmatı altında ve hatta bu meyanda
maznunlardan Hafız oğlu Simsar Mustafa’ya da alacağı olan paranın karısına ve anasına
verilmesini tenbih ettikten sonra Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakır oğlu, Ramazan’la
birlikte araba ile Paşa Köyü’ne gitmiş arabacı bunları Giritli Mehmet’in bacanağı Ahmet’in
evine götürmüştür. Burada Ahmet bunlara yiyecek çıkarıp yedirdikten ve çantalarına yemek
koyduktan ve tam muvaseletlerinden yarım saat sonra Rukiye’nin evinden aldıkları silahlarla
ve yanlarına aldıkları Kıtmir dedikleri köpekleriyle beraber hep birlikte gece yarısı Paşa
Köyü’nden çıkıyorlar. Bozalan’a hareket ediyorlar.
2. Bozalan yolunda Maznunlar on bir saat yürüdükten sonra Sünbüller Köyü yolunda
bir çamlıkta su kenarında geceyi geçiriyorlar, burada Çakır oğlu Ramazan, vaziyetin
vahametini anlayarak kendilerinden ayrılıp habersiz kaçıyor ve Manisa’ya avdet ediyor.
Bozalan’a girerken: Su kenarında uykudan kalkan maznunlar, arkadaşlarının birisini
kaybettikten sonra yürüyerek Bozalan Köyü’nün kenarına geliyorlar. (Bu köy Sütçü
Mehmet’in köyüdür) Sütçü Mehmet, köye girip akrabasına haber veriyor, Sütçü Mehmet’in
damadı Koca Mustafa bunları köy kenarında istikbal ederek evvelden hazırladığı bir boş
odaya alıyor.
3. Maznunlar Bozalan’da: Bu eve her gün Hoca Mustafa da dahil olduğu halde Sütçü
Mehmet’in kardeşi Hacı İsmail ve oğlu Hüseyin ve diğer oğlu Hasan, her üçü beraberce girip
çıkıyorlar, yemek getiriyorlar. Burada Giritli Mehmet mehdiliğini ilân ediyor. Köyde
işitmedik kimse kalmıyor, bu meyanda köy hey’eti ihtiyariyesi (Muhtar Molla Ahmet oğlu
Mustafa, âza Hacı Mustafa oğullarından Mustafa oğlu Mustafa, âza Mehmet oğlu İsmail, âza
Mehmet oğlu Ibrahim. âza Halil oğlu Hasan, bekçi Ahmet oğlu Hüseyin) bile haberdar
oluyor ve köyden Osman oğlu Hasan ve Mehmet oğlu Ahmet maznunlara hitaben Emiralem
Karakolu’na uğrayıp orada bulunan iki jandarmayı öldürüp silâhlarını almalarını ve kendileri
de arkalarından Menemen’e gelip yardım edeceklerini söylüyorlar. Bir heyet: Bir hafta kadar
Bozalan’da kalıp orada mehdiliğini ilân eden Giritli Mehmet, vaziyetten hükümetin haberdar
olup olmadığım anlamak üzere Hacı İsmail’in hemşiresinin kızı Fatma ve Hacı Ali oğlu
Mustafa’yı güya cihaz tedariki bahanesi ile Manisa’ya gönderiyor bunlar Manisa’dan Sütçü
Mehmet’in karısı Keziban’dan vaziyeti anlayıp avdet ediyorlar. Bir kulübe: Hükûmetin
haberdar olduğu havadisi getirilince Giritli Mehmet’in emri ile köy civarında çamlıkta Hacı
İsmail ile Hoca Mustafa tarafından bir kulübe inşa ediliyor burada bir hafta esrar içmek sureti
ile zikre devam eden maznunlar 23 Kânunuevvel 1930 Salı günü Menemen’e girmeği
kararlaştırıyorlar, nihayet; Menemen yolunda: Salı gecesi Kıtmir’leriyle beraber yola
çıkıyorlar, evvelden haberdar edildiği için Görece karyesinin berisinde kömür ocağında Hacı
İsmail oğlu Hüseyin tarafından yakılan ateşte ısındıktan ve oraya yine evvelden haberdar
olan Göreceli Abdülkerim’in getirdiği yemek yendikten sonra bunların rehberliği ile
yollarına revan oluyorlar. Geçit: Hasanlar Geçidi’ne geldikten sonra orada Kayıkçı
Mehmet’in kayığı ile beri tarafa geçiyorlar ve Menemen’e yollanıyorlar.
4. Menemen’e girerken ve Menemen’de fecaat: Maznunlar Menemen kenarına
geldiklerinde zeytinliklerde bir az tavakkuf ettikten ve burada Giritli Mehmet maznunların
hepsine çifte çifte esrarlı cıgara verdikten sonra hepsi sarhoş kafalarla Menemen’e dahil
oluyorlar. Saat altıyı yirmi geçe Müftü Camiine geliyorlar, bu camiden maznunlardan Nalıncı
Hasan (İnna fetahnaleke) suresi yazılı bayrağı alıyor, hep birlikte Cami içinde bekliyorlar ve
Camiye girenleri Mehdi dine davet ediyor ve mehdi olduğuna dair nişanesi olan Kıtmiri
kendilerine gösteriyor. Namazdan sonra cemaati bayrak altına davet ve buna icabet eden
isimleri meçhul bazı eşhas bunlarla belediye meydanlığına geliyorlar, oradan ayrılıyorlar.
İçlerinden Abdullah oğlu Müezzin Hafız Ahmet maznunların Camiye geldiğini görmüş,
Hükûmete haber vermeği hatırına getirmeyerek maznunlar gittikten sonra minareye çıkmış
ve kendi ifadesine göre etraftan gelecek yetmiş bin kişiye bakmıştır.
Belediye Meydanlığı’nda ve Mahallâtta: Belediye Meydanlığı’nda maznunlar bir az
kaldıktan sonra bayraklarını omuzlayarak hep birlikte tekbir getirerek şehri dolaşmağa
başlıyorlar ve rast geldiklerine Müslüman mısınız? Mehdi’ye itikadınız var mı ? Diye
soruyorlar ve kendilerine bayrak altına girmelerini. aksi takdirde hepsi kılıçtan geçeceğini
ortada hükümet olmadığını, herkesin dükkanlarını kapayarak kendilerine iltihak etmelerini ve
arkalarından yetmiş bin kişinin gelmekte olduğunu, top, tüfek, bütün kuvvetin mehdi
huzurunda duracağını bağırarak bütün mahallâtı dolaşıyorlar.
Hoca Saffet Efendinin Evi önünde: Hoca Saffet Efendinin evi önüne geldiklerinde
tavakkuf ediyorlar maznunlar arkalarından gelen Mehdi Mehmet’in burada anide tegayyüp
ettiğini ve biraz sonra Hoca Saffet Efendi ile temaslarını, birbirine bakıştıklarını görüyorlar
ve hocanın tam evine gireceği anda Mehdi Mehmet’in bir işareti ile maznunlar Saffet
Hoca’ya resmi selâm ifa ediyorlar ve önlerinde Menemen’den iltihak eden maznun Abbas
tabanca atmak sureti ile icrayi şadümani ederek ve diğer Menemen halkından Ramiz,
Harputlu Mehmet, Şımbıllı Mehmet’te bunlara iltihak ve tekbir alarak belediye önüne avdet
ediyorlar.
Belediye Önünde: Bayrak burada Menemenlilerden Arabacı Hüseyin tarafından
meydanlığa açılan bir çukura rekzediliyor. Yine burada maznunlar tekbirler ve yukarıda arz
ettiğim şekilde nidalara başlıyorlar ve ellerinde silah olduğu halde sancak etrafını
dolaşıyorlar. Bir kısım da yerden aldığı toprağı etrafa serpiyor.
Jandarma Yazıcısı Ali Efendi: Bu sırada Jandarma Yazıcısı Ali Efendi haberdar
edildiğinden arkadaşları dört nefer jandarmaya silahlarını almalarını tenbih edip kendilerini
beklemeden doğruca Mehdi’nin yanına giderek ne istediklerini sormuş, Mehdi Giritli
Mehmet, buna hitaben, git kumandanına haber ver. O gelsin, bana top kurşun işlemez,
demiştir. Bunun üzerine geri dönen Ali Efendi keyfiyetten bölük kumandanı Fahri Beyi
haberdar etmiştir.
Fahri Bey: Evinde haber alan Fahri Bey doğruca asilerin yanına geliyor tam bir asker
tavrıyla ve Hükûmetin şerefine yakışacak surette Mehdi’ye hitaben: Ne istiyorsunuz,
buradan dağılınız diyor. O da; ben Mehdi’yim, Şeriati ilan ediyorum, bana kimse mukavemet
edemez, çekil diyor. Bu söz üzerine asiler orada toplanan seyirci Menemen halkının bazıları
tarafından el çırpmak sureti ile alkışlanıyor. Vaziyetin vehametini anlayan kumandan, tedbir
almak üzere oradan çekiliyor ve Hükûmete gelip bu gibi ahvalde kanunun icabatına
tevessülle alaydan asker ve kuvvet istiyor ve telefon başında buna intizar eden Fahri Bey,
askerle gelen Kubilay Beyden bi haber.
Kubilay Bey: İhtiyat Zabit Vekili Kubilay Bey süngülü askerini Belediye
Meydanlığı’ndaki kahve önüne bıraktıktan sonra kendisi öne atılarak asilere dağılmasını
söylüyor ve Mehdi Giritli Mehmet’i kolundan tutup çekiyor ve askere süngü tak emrini
veriyor. Buna Mehdi silah atmak sureti ile mukabele ediyor ve ağır bir surette yaralıyor.
Yaralanan Kubilay Bey tam bir metin asker tavrıyla oradan ayrılıyor, arkasından ikinci defa
atılan kurşun isabet etmeden Hükûmetin arkasındaki avluya kendini atıyor, fakat aldığı
birinci kurşun yarasından kaçamıyarak oraya düşüyor.
Maznunların Hunharane Hareketi ve Kubilay Beyle İki Bekçinin Şahadeti: Kubilay
Beyin, orayı gören, her nasılsa haber alan Mehdi Giritli Mehmet, askerin kaçmasından ve
halkın el çırpmak sureti ile kendisine müzaheretinden ve sigara ikramından cür’et alarak
ortalığa bir dehşet salmak için bu anda cinaî bir rol yapmak istiyor, derhal maznunlardan Ali
oğlu Hasan’ın torbası içindeki bıçağı aldıktan sonra Şamdan Mehmet’le beraber Kubilay’ın
yanına gidiyor, bıçağı ile boynundan keserek kellesini alıyor, bu suretle ordunun bir zabiti ve
asil Türk evladı Kubilay, tanı bir canavarca hisle şehit ediliyor. Bununla kanmayan Mehdi,
kafayı saçlarından tutarak orada bulunan üstüvane şeklindeki taşa vuruyor ve etrafını biraz
gezdikten sonra getirip bayrağın üzerine takıyor. Bu fecaat karşısında seyir ve Menemen
halkından bazıları tarafından ikinci bir alkış tufanı başlıyor, bayrak eyi dikilmemiş olacaktır
ki düşüyor. Bittabi kafa da düşüyor Mehdi Mehmet, bayrağı elektrik direğine bağlamak için
ip istiyor; bir ip halk arasından Yusuf oğlu Kâmil tarafından koşarak getiriliyor ve sancak
direğe bağlanıyor. Bu sıralarda alaydan yetişen diğer müfrezeler ve aynı zamanda namuslu
iki bekçi ile asiler arasında cereyan eden müsademede Mehdi Mehmet ve Şamdan Mehmet
ve Sütçü Mehmet maktul ve Emrullah oğlu Mehmet Emin mecruh, bu meyanda iki bekçi de
şehit düşüyor, âsilerden Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçıyor ve
Manisa’da yakayı ele veriyor. Bu hadisede vasfî cürüm ne olacaktır. Vak’anın sureti
cereyanına ve maznunların halka hitaben vaki hezeyanlarına ve halkı bayrak altına davet
etmelerine ve maksatlarının husulü için vaki müdahaleye silahla mukabele ederek Hükûmet
kuvvetlerine karşı gelmelerine, en nihayet canlı bir kuvvet olarak hükümet yoktur demelerine
ve aşağıda arz edeceğim veçhile tarikatı teşkildeki gayenin Hükümetin tebdili ve saltanatın
iadesi gibi hususattan ibaret olduğunun her türlü içtimalarında mevzubahis ve müridana bu
suretle telkin eylemelerine nazaran muhtevası itibariyle bu suç tam anasırı tekâmül etmiş ve
Türk Ceza Kanununun 146’ncı maddesindeki suçtan ibarettir. Manisa’da başlayarak
Menemen’de hitam bulan ve bir irticai hareketi tam manasile ifade eden şu safhada
arzettiğim şu hadise sureti cereyanını ve uğradıkları yerlerdeki maznunların rollerini
saraheten bize anlatan maznun Emrullah oğlu Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Ali oğlu Hasan
kendi ikrarları ve bütün maznunları teşhisen birer birer göstermiş olmaları ve diğer bütün
maznunların kendi hareketleri hakkında kısmen sarih ve kısmen müevvel ikrarları ve bu
meyanda asi Mehmet Eminin eniştesi maznun Keçeci Süleyman’ın Manisa’da silahların
sureti tedarikine ve hareketlerinden akrabasının ve bu meyanda maznunlardan Hafız oğlu
Simsar Katibi Mustafa’nın haberdar olduğuna dair çok açık ikrarı ve aynı halden maznun
bulunan Bozalan heyeti ihtiyariyesinden inkârları hilâfında köyde bulunduklarına ve
maznunların geçtiklerinden haberdar olduklarına dair içlerinden Haliloğlu Hasanın ikrarı ve
bütün köylünün işitmiş olmalarından dolayı kendilerinin haberdar olmadıkları iddiasının
gayri varit görülmesi ve keza Bozalan’dan Manisa’ya gönderilen iki kişilik hey’etin ifadeleri
ve Kayıkçı Mehmet’in şehadeti ve maznun Müezzin Abdullah oğlu Hafız Ahmet’in yetmiş
bin kişiye bakmak için minareye çıktım yolundaki kısmen müevvel ikrarı, zikretmek, silah
atmak, ip vermek, çukur kazmak, sigara vermek, halkı bayrak altına davet etmek gibi
harekâta içtisar edenler hakkındaki kuvvetli şehadet en nihayet Menemen hadisesini ifade
eden asil maznunların ikrarları ve buna munzam kuvvetli şehadet, doktor raporu,
maznunların ikrarları arasındaki vasfı müşterek noktasından bulunan esaslı mutabakatlar ve
bunların sari olduğu diğer maznunların ikrarlariyla mavakaa mutabakati tasdik edilmiş
olması gibi yekdiğerini demirleyen, zincirleyen delillerle anlaşılmaktadır. Bu safhadaki
maznunlar sırasında Hoca Saffet Efendi üzerindeki delillerde bir az tevekkuf edeceğim: Her
ne kadar Saffet Efendi Menemen vak’ası failleri ile alakası olmadığını ve Cumhuriyetçi bir
fert ruh ile yaşadığını bize ifade etmekte ise de aleyhindeki delillerimiz:
a. Manisa’da Çamlık’ta bir saat kadar Giritli Mehdi Mehmet’le temasını söyleyen
Nalıncı Hasan’ın ifadesi;
b.Yine Menemen’de istasyon tarafında zeytinliklerde Saffet Hoca’ya tesadüf ettiğinde
Giritli Mehdi Mehmet’e verilmek üzere Farisice yazılmış bir mektup verdiğini ve bu
mektubu muhatap Giritli Mehmet’e, Manisa’da verdiğini söyleyen keza Nalıncı Hasan’ın
ifadesi;
c. Bozalan yolunda gelirken Giritli Mehmet’in bütün maznunlara Menemen’e
girdiğimizde bize Hoca Saffet Efendi müzaheret edecektir yolundaki hltabının maznunlar
tarafından müttefikan beyan edilmesi.
d- Menemen’de başka yol takip edilmeden maznunların doğruca Hoca Saffet
Efendi’nin evi tarafına tevcih etmeleri ve evi önüne muvasalatlarında maznunların
arkasından Giritli Mehmet’in anide gaybubet ve biraz sonra meydana çıkan Giritli Mehmet
ile Hoca Saffet Efendi’nin bir birine baka baka araları mesafeli geldiğini söyleyen Küçük
Hasan’ın ifadesi.
e. Hoca Saffet’in eve gireceği anda Mehdinin emri ile Hoca Saffet’e karşı asi avenenin
resmi selâm ifa eylemesi.
f. Nihayet Hoca Saffet Efendi’nin Mehdi ile temasını ifade eden şehadet bize aksini
ifade etmekte ve kendisinin şeriki cürm olduğunu meydana çıkarmaktadır.
Bilhassa Nalıncı Hasan’la muvacehelerinde verdiği ifade Manisa’da, Çamlık tarafı
yokuş olduğundan kalp hastalığı dolayısı ile bu yolu takip etmediğini ve Giritli Mehmet’i
kativen tanımadığını söylemiş bu meyanda şayanı kayıt olan bir nokta varsa o da evi önünde
maznunların bayrakla durdukları ve geçtikleri ve dükkân önünde kendisine Mehdi’nin
mülâki olduğu şehadetle teeyyüt etmişken istintakta bunları da kabul etmeyerek görmediğini
ve tanımadığını söylemek sureti ile inkâr vadisine sapması ve muhakemede mehdiye rast
geldiğini ve konuşmaksızın geçtiğini söylemek sureti ile müevvel ikrarı ve muvacehedeki
bütün deliller psikolojik tesirler bize bu hocanın hadisede methaldar bulunduğunu ve
Menemen’de bu faaliyeti idare edecek yegane elemanlardan olduğunu sarahatan meydana
koymuştur.
Maznunların Suçtaki Vaziyetlerine Temas Ettiği Madde-i Kanuniyeye Gelince:
Hadisede teşrih ettiğim rolleri itibarı ile Şamdan Mehmet ve Giritli Mehdi Mehmet ve Sütçü
Mehmet ve Emrullah oğlu Mehmet Emin ve Ali oğlu Hasan ve Nalıncı Hasan filin esas
unsurunda iştirak ettiklerinden ve fiili doğrudan doğruya işlemiş olduklarından hadisede hem
fiildirler. İçtimade hazır bulunan Tatlıcı Hüseyin, Çırak Mustafa, Topcu Hüseyin, Keçili
Süleyman Çavuş, Pabuççu Hüseyin oğlu Ali bir taraftan azim olmak itibarı ile hemfiil diğer
taraftan 65’inci maddenin birinci ve ikinci bentlerinde mevzubahis cürmün işleneceğine dair
talimat vermelerine ve arkalarından silâhlanıp geleceklerini vaat etmelerine nazaran fer’an
zimethal bulunmaktadırlar. Maznunları araba ile getiren Giritli Mehmet’in bacanağı posta
sürücüsü Kâhya İsmail ve Paşa Köyü’nde evinde misafir eden Giritli Mehmet’in bacanağı
Ahmet ve Giritli Mehmet’in analığı Rukiye ve yemek veren ve kulübe tesis eden Bozalan’da
Sütçü Mehmet’in damadı Koca Mustafa ve kardaşı Hacı İsmail ve Hacı İsmailoğulları
Hüseyin ve Hasan ve maznunlar Bozalan’da bulundukları sıradaki hareketleriyle müzaheret
vadinde bulunan yine ayni köyden Osman oğlu Hasan, Mehmet oğlu Ahmet, Bozalan’dan
Manisa’ya giden iki kişilik heyetten rolleri itibarı ile maznunlarla iştirakleri olan Hacı
İsmail’in hemşiresinin kızı Fatma, Hacı Ali oğlu Mustafa ve Görece Köyünden Abdülkerim
ve Menemen’den müezzin Abdulah oğlu Hafız Ahmet ve Menemen’den asiler içine katıldığı
ve mahallâtı dolaştığı anlaşılan Ramiz ve keza asilere karışıp zikrederek sancak altına giren
Harputlu Mehmet ve Şımbıllı Mehmet ve tabanca atmak sureti ile icrayı şadumani eden
Abbas, halkı bayrak altına davet eden Rasim, bayrak için çukur kazan Arabacı Hüseyin, şehit
zabitin kellesini bayrak üzerinde durdurmak için sancak direğini elektrik direğine bağlamak
için ip getirmek sureti ile maddeten iştirak ettiği anlaşılan Yusuf oğlu Kamil, asilerin bütün
efalini tasvipkâr bir surette el çırparak alkışlamak suret ile suçlarına iştirak ettikleri anlaşılan
Menemen halkından İbrahim oğlu İsmail, Çıtaklı Süleyman ve Çingene Ali ve bakkal Ali
Mazlumaki ve Musevi Jozef ve Gözlüklü Ali ve Tütüncü Haydar ve Hacı Kerim oğlu
İbrahim fiilde fena zimethaldirler. Diğer maznun hadisenin elemanlarından olan Hoca Saffet
Efendi oynadığı rolle fiilde azim olmak dolayısı ile faiili aslidir. Bu saydığım otuz altı
maznundan hemfiil olanların hareketi Türk Ceza Kanunu’nun 146’ncı maddesinin birinci
fıkrasına, feran zimethal olanlar da yine mezkûr maddenin ikinci fıkrasına ve şehit Kublay
Bey’le iki bekçinin öldürülmesinden dolayı da içtimaı ceraim ahkâmı nazara alınarak
449’uncu maddenin ikinci bendine ve diğer maznunlardan olup asıl maznunlarla fiilde
iştirakleri tespit edilemeyen ve yalnız silah verdikleri anlaşılan Manisa’da Giritli Mazlumaki,
İbrahim, İsmail, ve Bıçakçı Mustafa’nın 150’inci ve evvelce maznunlara iştirak ederek giden
maznun Çakır oğlu Ramazan yoldan kaçarak kast eylediği fiilin ef’ali icraiyesinden ihtiyarile
vaz geçtiğinden 61’ inci maddenin son fıkrası delâleti ile kendisine tamam olan kısım için
ceza verileceğinden bunun hareketi sui niyetle fesat heyetini haber vermemekten ibaret
kalmaktadır. (Çünki 146’ıncı maddedeki teşebbüs tabiri gerek nakıs olsun ve gerek tam olsun
müsavidir. Vazii kanun bu teşebbüsü icra-i ve fiili teşebbüs manasında almıştır. Binaenaleyh;
kendi ihtiyarile vaz geçtiğinden nakıs teşebbüs halinin de husule gelmemiş olmasına göre
ortada mezkûr maddede mevzuu bahis teşebbüs hali yoktur olsa olsa müstakil bir suç
mevcuttur ki o da vaki hareketine göre kanunun 151’inci maddesinde mevzuu bahis olan
suçtan ibaret kalmaktadır) ve bunun da 151’inci maddeye maznunların köylerine geldiğini ve
uzun müddet kaldıklarını ve kulübe tesis ettiklerini bildikleri ve maksatlarını tabiati ile
öğrendikleri halde hükümete haber vermemeleri fiildeki sui niyetlerine bir delil teşkil eden
Bozalan Heyeti Ihtiyariyesi’nden Muhtar Ahmet oğlu Mustafa, âzadan Mustafa oğlu
Mustafa, Mehmet oğlu İsmail, Mehmet oğlu İbrahim, Halil oğlu Hasanla Bekçi Ahmet oğlu
Hüseyin kanunun 279’ uncu maddesi delâleti ile memur olduklarından 251’inci madde
nazara alınarak yine 151’inci maddenin birinci fıkrasına ve maznunları sui niyetle haber
vermeyen Bozalan’dan Hüseyin oğlu İbrahim, Ahmet oğlu Mehmet, Manisa’dan Keçeci
Süleyman, Hafız oğlu Simsar Kâtibi Mustafa ve Paşa Köyü’nden Simavlı Osman, Bakkal
Mehmet oğlu Abdurrahman ve Arabacı Bekir, Ahmet oğlu Eyyup ve Koca Hasan oğlu
Hüseyin ve Menemen’den vak’adan iki gün evvel haberdar olduğu şehadetle anlaşılan Raşit
oğlu İbrahim Çavuş’un da keza 151’inci maddenin birinci fıkrasına uygundur.
Bu maddelere göre ve yaşları nazarı itibara alınmak şartı ile cezalarının tayinini
istiyorum ve fiilde ittifak ettikleri ve hükûmeti sui niyetle haberdar etmedikleri
anlaşılamayan maznun Mehmet Emin’in validesi Hasibe ve karısı Emine ve kız kardeşi
Halide Fatma’nın beraatını istiyorum.
Paşa Hazretleri.
Bu safhaya hitam verdikten sonra asıl bu safhanın menşeine, evveliyatına doğru
çıkacağım. Bu safhayı hazırlayan yani Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi
arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve Nakşibendi tarikatı namı ile ortaya sürdükleri
bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhen
onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlayan
hadisenin elâmanları maznunları şebekesine ve bunların tarzı faaliyetine intikal ediyorum:
Aşağıda delâilini birer birer serd edeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî
Hastanesi imamlığından mütekait İmam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyü’nde
Şevki Paşa Köşkü’nde oturan Şeyh Esat’a merbuttur. Birde bunun oğlu Mehmet Ali Efendi
vardır. Bunlardan Şeyh Esat Efendi köşkünde oturur, tarikat mensubini arasında
(Kutbülaktap) veya (Kutbuazam) namiyle yad edilir. Ve bütün mensubininin perestişkârı
olan bir şeyhtir. Oğlu Memet Ali Efendi’de şeyhzadedir ve babasının müşaviridir. Laz
İbrahim de halifeler halifesi olarak tanınmaktadır. Bu Laz İbrahim, Kutbülaktap tarafından
ortaya sürülen mahiyeti malum Nakşibendi tarikatının tamim ve teksirine memurdur,
tarikatın vasfı mümeyyizi gizli kalmak ve şekli haricisi itibariyle salikini sakallı olmaktan ve
Şeyh Esat’a iman etmekten ibarettir. Bu tarikat mensubininden İstanbul haricinde bulunanlar
Şeyh Esat tarafından Nakşibendi mührile basılmış fermanlarla nasbedilen ve silsile-i tarikata
ve tertibi zikri Nakşlbendi tarikatı namındaki talimatla mücehhez Şeyh ve halifelere
mensupturlar. Bu halifelerin Şeyh Esat’la rabitasını tesis eden halifeler halifesi unvanını
taşıyan imam Ibrahim’dir. Laz İbrahim evvela Manisa’da hastane imamı iken bu teşkilâta
başlamış, orada muhitini hazırlamış ve muhitin temin ettiği mümaşatkâr vaziyetlerden
istifade ederek merkezi faaliyetini Manisa’ya hasretmiş ve hemen hemen bütün faaliyetini
oraya teksif etmiş. Burada kendisine haylice taraftar kazanmış ve muhiti faaliyetini tevsie
çalışarak Horoz Köyü’ne kadar gitmiş, bu köyün hemen yüzde seksenini de tarikata
koymuştur. Orada bu uğurda bir Cami bile yaptırmıştır. Fikri fesadını bu Cami’de akıtan Laz
İbrahim bir aralık haleti ruhiyesinin bir ifadesi olmak üzere inkılâp aleyhinde bulunmuştur ve
bütün vaazlarını da bu vadide yürütmüş ve inkılâbın hakiki düşmanı olduğunu göstermiş ve
burada halkı mürteci fikirle yetiştirmeğe çalışmıştır. Horoz Köyü’nde ve avdette Manisa’da
muayyen eşhasla içtimalar yaparak bu tarikatın Türkiye dahilinde neşrü tamimine
uğraşmıştır.
Laz İbrahim Efendi Manisa’da tabur İmamlığından tekaüde sevk edildikten sonra serbest
hayata atılmasından istifade ederek Anadolu’nun hemen her tarafını dolaşarak ezcümle;
Karadeniz sahili, Kayseri, Bursa, Balıkesir, Bergama ve Manisa havalisini dolaşarak bu
tarikatın kök salmasına ve teşkilâtını demirlemeğe çalışmıştır. Türkiye’nin her tarafından
gelen Nakşibendi şeyhleri ve bunların evlerinde çıkan vesaik ve Laz İbrahim’in bütün
icraatını ifade eden ve Bursa seyahatindeki faaliyetini gösteren şeyhe yazdığı mektup ve
Şeyh Esat’ın halen hakkında tahkikat yapılmakta olan Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali
Efendiye yazdığı (Hadimülfakir Esseyyidi Mehmet Esat) imzalı mektup keza buna yegane
bir delildir.
Şeyh Esat’ın evinde çıkan ve dosya meyanında bulunan evrakı arasındaki bütün
mektuplar, vesaik meselâ bunlardan, Evradı Esadiye, Mektubat nam eseri, Nakşibendiye ait
mühür ve Laz İbrahim’in evinde çıkan şeyhliğe ait defter ve yine Laz İbrahim’in bu sahada
faaliyetini gösteren uzun ve mufassal Bursa seyahatinden bahis yazdığı mektup, Nakşibendi
tarikatına ait sualler ve bu vadide tevabiinden olan şeyhlerin evlerinde çıkan mektuplar, en
nihayet bu defa oğluna hitaben yazdığı vasiyetnamesinde hizmeti şeriat ve tarikatı size ve sizi
de Allah’a tevdi ediyorum, yolundaki ifadesi bütün bunları inkar eden ve şeyh olmadığım
iddia eden Şeyh Esat’ın bu tarikat yolunda takip ettiği siyasetin mahiyetini bize pek güzel
ifade etmektedir. Laz İbrahim propagandasını yaparken Erenköy kâşanesinin kutsiyetinden
ve kuş tüyleri içinde oturan şahsın ilminden, fazlından bahsederek ona ilahi bir kudret hissini
veriyor ve buna kanan bir sürü insanlar da tarikatına girdikleri şeyhlerini görmek üzere
aldıkları müsaade-i mahsusa ile İstanbul’a kadar gidip kâşanede züvvar için sureti mahsusa
da yaptırılmış misafirhanede günlerce kalarak kuş tüyleri içinde şeyhlerinin elini öpmek
sureti ile arzı ubudiyet etmektedirler. Nitekim, yine Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali
Efendinin 1930 tarihli Şeyh Esat’a yazdığı mektup bunu ifade eder.
Şöylece: Tarzı faaliyetini ve muhiti faaliyetini ve mahiyetini muhtasaran gösterdiğim
bu tarikatın siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surette arz ettikten sonra son hadisenin bu
teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim. Tarikatın Halifesi Laz İbrahim son
Manisa’ya gelişinde bundan iki üç ay evvel İzmir’den bugün maznunlar arasında bulunan
Laz Mehmet Ali hocayı da yanına alarak Manisa’ya gitmiş, orada Askerî Tabur İmamı İlyas,
Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde toplantılar yapmıştır. Bu
toplantılarda bugün Menemen failleri arasında bulunan Nalıncı Hasan da hazır bulunmuştur.
Yine geçen sene Kutbuazamı görmek üzere bu Nalıncı Hasan, Manifaturacı Osman’la
beraber İstanbul’a gitmiş Laz Ibrahim’de beraber olduğu halde köşkte kalmıştır.
A - İmam İlyas’ın, Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde
içtimalarda ev sahibi Mutaf Süleyman, İmam ilyas, Çırak Mustafa, Hatip Cemal, Papuççu
Hüseyin oğlu Ali, Laz İbrahim, Keçili Süleyman Çavuş, Laz Hoca Mehmet Ali, Manifaturacı
Osman, bacanağı Murat Mustafa, Topçu Hüseyin, Ragıp Bey, Nalıncı Hasan, Hoca Hakkı,
Hafız Ahmet Efendiler bulunmuşlardır. Bu içtimaların vuku bulduğu Mutaf Süleymanın çok
sarih ikrarı ve bu ikrarında bilhassa İmam İlyas’ın evindeki içtimada Nalıncı Hasan’ın
bulunduğu ve evvelce de Nalıncının buraya gelip gitmekte olduğunu söylemesi ve bunu
müeyyit Nalıncı Hasan’ın (bir defa değil defaatla, hatta Horoz köylülerin Laz İbrahim’i
İmam İlyas’ın evinde ziyarete geldikleri günlerde hazır bulunduğunu söylemek sureti ile)
vaki ikrarı ve İzmir’de ikamet eden Laz Hoca Mehmet Ali Efendi’nin, Laz İbrahim’le
beraber Manisa’ya gittiklerini, İmam İlyas’a misafir olduklarını ve orada mezkûr eşhasla
beraber görüştüklerini ve Manifaturacı Osman, Ragıp, Hatip Cemal Efendilerin evlerinde
toplantılar yapıldığını, fakat bu toplantılarda tarikatın dinî mahiyetinden bahsedildiğini ve
başka bir şey konuşulmadığını, yalnız Laz İbrahim’in cemaate hitaben zikirleri gizli
yapmalarını Şeyh Esat’ın irade buyurduklarını sarahaten söylemesi ve Manifaturacı
Osman’ın bacanağı Murat’ın aynı mahiyetteki ikrarı ve İmam İlyas’ın bu içtimaların
olduğuna, tarikata mensup bulunduğuna, ve Şeyh Esat’ı İstanbul’da ziyaret ettiğine dair
ikrarı ve Papuççu Hüseyin oğlu Alinin, Hoca Hakkı Efendi’nin Ragıp ve Çırak Mustafa
Efendilerin vaki ifadeleri ve Manifaturacı Osman’ın istintaktaki çok sarih ikrarı en nihayet
Laz İbrahim’in şeriat yolunda şayanı dikkat açık ikrarı ve diğerlerinin müevvel ifadeleri ile
anlaşılmıştır.
B – Manisa’da yine içtima mahallerinden birisi olan Tevfikiye mahallesinden
Katmerci Hasan Hüseyin oğlu Mehmet’in evinde yapılan bir içtimada da aynı eşhas
bulunmakla beraber Lütfi Dede’nin Halil ile yine Nalıncı Hasan da burada hazır
bulunmuştur. Bu içtima kendi ifadeleri ve şehadetle anlaşılmıştır.
C- Hadiseden dört beş ay evvel maznunlardan Hafız Ahmet Efendi’nin Giritli maktul
Mehmet Mehdi olup olmadığını anlamak için imtihan yapmak üzere kendi dervişleri
maznunlardan Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakcı Hüseyin oğlu Etem, Çulha Mehmet
Çavuş ve Kurabiyeci Ahmet oğlu Hacı Hasan ile Kısık Camiine davet ederek dervişleri
huzurunda Giritli Mehmet’i imtihan etmiştir. Bunu maznun Mehmet Emin ve Ali oğlu Hasan
ifadelerinde söylemektedirler. Şayanı dikkat olan bu toplantıların ve Mehmet Emin, Küçük
Hasan, Nalıncı Hasan’ın tarzı ikrarlarının ve imtihanın ve bütün toplantıları ifade eden diğer
maznunların bize verdiği neticeye göre:
1. Bu toplantılarda bulunan maznunlar arasında Menemen vak’asını hazırlayan faillerin
son içtimagâhı olan Tatlıcı Hüseyin’in evinde hazır bulunan Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin,
Keçili Süleyman Çavuş ve bilhassa Nalıncı Hasan’ın bulunması.
2. Ve bunlardan Hafız Cemal Efendinin Manisa’da Laz İbrahim’in vekili olduğunu
Nalıncı Hasan’ın söylemesi.
3. İçtimalarda bulunan Şeyh Hakkı Efendi’nin hadisede teşviki olduğunun
maznunlardan Mehmet Emin tarafından ifade edilmesi.
4. Nalıncı Hasan’ın, Basmacı Osman’la on gün kadar köşkte kaldıklarının anlaşılması,
ve bu suretle bunu inkar eden Basmacı Osman’ın, Nalıncı Hasan’ı köşke götürdüğünün
tahakkuk etmesi ve bunu ifade eden Düzceli Saatçi Mehmet’in dinlenen ifadesi.
5. Bütün Menemen vak’ası faillerinin bilistisna bu hadisede maznun hocaların alâkadar
bulunduklarını müttefikan beyan etmeleri.
6. İçtimalardan sonra Laz İbrahim’in, Laz Hoca Mehmet’e, İmam İlyas ve Ragıp
Efendilerle Horoz Köyü’ne ve Muradiye’ye kadar gitmeleri.
7. Her toplantıda da muayyen eşhasın hazır bulunması.
8. Hepsinin ayni tarikata mensubiyetleri ve zikri beraber ve gizli yapmaları.
9. Maznun Hoca Hafız Ahmet Efendi tarafından Giritli Mehmet’in Mehdilik
imtihanının yapılması ve bu suretle hadisenin hocalarla alakası olduğunun anlaşılması.
10. Maznunlardan bilhassa Basmacı Osman’ın sık sık İstanbul’a giderek Şeyh Esat’la
temas etmesi.
11. Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak. eskisi gibi tekkeleri açık alenî zikir yapmaktan
ve sultanları getirmekten ibaret olduğunun maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi.
12. Nalıncı Hasan köşkte iken bir gün Şeyh Esat’ın oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim’in
yanlarına bir Meb’us gelerek bir aralık kendisini dışarı çıkardıklarını ve kapı aralığından
dinlediğinde sultanların avdetini konuştuklarını işitmiş olduğunun merkum tarafından ifade
edilmesi.
13. Yine Laz İbrahim, Horoz Köyü’nde inşa ettiği camide tarikat mensubinine yaptığı
bir vaazında teceddüdün, asriliğin aleyhinde bulunması.
14. Ve yine Laz İbrahim’in, Horoz Köyü’nde tarikata intisap ettirmek istediği şahit
Recep Halil oğlu Bekir Çavuşa gel, bu tarikata gir, kendini kurtarırsın, aksi taktirde eyi
olmaz suretindeki şayanı dikkat ve tehditkâr ifadesi.
15. Horoz Köyü’nde bu tarikata intisap edenler arasında daimi surette Araplarla
sultanlar gelecek, fes giyeceğiz suretinde çıkan sözlerin şehadetle sıhhat kesbetımesi ve
hassatan bu sözlerin tarikat mensubini arasında konuşulması.
16. Şeyh Esat Efendi’nin, İmam İbrahim’in, Anadolu dahilindeki hararetli faaliyetinden
kuşkulanarak sen ilanı istiklal ettin, yolundaki Şeyh Esat’ın oğlu Mehmet Ali Efendi’nin bir
hitabına cevaben yazdığı İmam İbrahim’in Bursa faaliyetinden bahis mektubunda ben ilânı
istiklâl etmedim. Bütün faaliyetimde sizin nam ve hesabınıza hareket ediyorum iradeniz
veçhile vazifemi yapıyorum bütün faaliyetimde bir dakika olsun Efendimizden ayrılmış
değilim, halkın aşk ve muhabbetini size tevcihe çalışıyorum. Tarikata alacağım eşhasa evvela
beni görüp görüştükten sonra efendimizi görmeğe mezun bulunduklarını söylüyorum yalnız
vazifemin sahhar ve cazip tesirleri altında bazen kendimi unutuyorum.
Efendimizin kapısın kölesiyim, ilânı lstiklâl etmek aklımdan bile geçmez, mealindeki
mektup. Burada maznun İbrahim Efendi zikrettiğimden dolayı Şeyh Esat Efendi bana
kızmıştır. Onun için af yolunda ben bu mektubu yazdım iddiasında bulunuyor. Halbuki bu
iddiasında hiçte samimi değildir, mektup münderecatı bu iddiasını sarahaten reddeder. Çünkü
iddia ettiği gibi Şeyh Esat Efendi kendisine zikrettiğinden dolayı kızmış olsaydı hiç şüphesiz
mektubunda tarikat faaliyetinden bahsetmez ve edemezdi. Halbuki mektubunda bütün
harareti ile tarikattan bahsetmiştir.
17. İmam İbrahim Efendi tarafından gönderilen diğer bir mektupta Hafız Ali Osman ve
emsali harekâtımızı tasvip ediyorlar, size bu cesaret nereden geldi, yolundaki Şeyh Hafız
Ahmet Efendi’ye yazdığı mektup münderecatı.
18. Siirt’te Fırka 2’nci Alay 1’inci Tabur 2’nci Kumandan Vekili Kıdemli Yüzbaşı
Nihat imzalı Hafız Ahmet Efendi’ye gönderilen mektupta şark isyanından bahsediliyor,
bunun sebebi bir kaç eşkıyanın derebeylik sevdasına düşmelerinden ibarettir, denildikten
sonra bu isyan şeriat yolunda falan değildir, yolunda şayanı dikkat yazılış.
19. Akhisar Şeyhi Celil Efendi zade Hüseyin Fehmi imzalı maznunlardan Hacı Hilmi
Efendiye yazılan mektupta, tarikatın tamim ve tevsii tavsiye edilmekte ve hassaten zarar iras
etmemek kaydının bulunması.
20. Anadolu’nun bir tarafında bulunan bir şeyhin diğer bir tarafta şayanı itimat bulduğu
bir şahsa tarikat yolunda faaliyette bulunması için mektuplar göndermesi.
21. En nihayet Şeyh Esat’ın oğlu Mehmet Ali Efendi’nin mahkeme huzurundaki
ifadesinde İmam İbrahim’e karşı bu adam serkeştir, ne yaptığını bilmez, ben bunun tuttuğu
yolun vehametini takdir ettim. Babama bu adamla temas etme bile demiştim, yolundaki çok
sarih ikrarı gibi deliller bize Menemen faciasını doğuran esas faillerin başında Kutbülazam
olduğu halde oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim ve Laz Ibrahim’in muhiti faaliyetine aldığı
aynı tarikata mensup yukarda isimlerini arz ettiğim maznunlardan mürekkep bir şebeke
tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır. Binaenaleyh bu şebeke bu delâille
asileri bünyesinden çıkarmış ve ortaya atmıştır ve tarikatta takip ettikleri siyasi maksatlarını
bu ortaya attıkları zümrenin mürteciane hareketler ile bize pek güzel ifade etmiştir.
Bu şebekenin başında halife olmak sevdasına düşen ve bu yolda akıttığı zehirli
tohumundan yetiştirdiği ağacına dal budak veren Şeyh Esat, bu ağacının zehirli meyvesini
huzuru adaletinizde nasıl yemelidir ve etrafına topladığı şu maznunlara olan borcunu nasıl
ödemelidir. Bugün bile birisine maaş tahsis etmek, vaizlik, imamlık, hatiplik, tevcih etmek ve
her birisine ilmî bir paye vermek sureti ile bünyesinde yaşatan ve mazinin mülevvesatını
atarak millete eyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükûmetine karşı şu hocaların
hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade edemeyeceğim. Fiilde azim olmaktan
ibaret olan maznunlardan Şeyh Esat ve oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim ve imam İlyas ve
Rıfat oğlu Mutaf Süleyman ve Hatip Cemal ve Hoca Laz Mehmet Ali ve Manifaturacı
Osman ve Bacanağı Murat Mustafa ve Ragıp Bey ve Hoca Hakkı ve Hafız Ahmet ve
Katmerci Hasan Hüseyin oğlu Mehmet Lütfi Dede’nin Halil ve Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet,
Tarakçı Hüseyin oğlu İbrahim Etem ve Çulha Mehmet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmet oğlu
Hacı Hasan, Hoca Esat ve Laz İbrahim’le sıkı teması olduğu ve Manisa ile köşk arasında
muhabereyi temin ettiği ve Nalıncı Hasan’ın üzerinde çıkan ve Talât imzasını taşıyan
mektuptan Nalıncı Hasanla teması olduğu anlaşılan Terzi Talât ve Saatçi Hüseyin ve Nalıncı
Hasan tarafından Giritli Mehmet’in şeyhi olduğu söylenen ve maktul GiritIi Mehmet’in
üzerinde Ahmet Muhtar imzalı muskası çıkan ve Alaşehir’den Manisa’ya geldiğinde uzun
müddet Mehdinin evinde misafir kaldığı anlaşılan Alaşehir Şeyhi Ahmet Muhtar ve yine
Şeyh Esat ve Laz İbrahim’le teması olduğu ve bunların siyasi maksatlarının husulüne
çalıştığı Laz İbrahim’in Menemen’e gelirken kendisine yazdığı şayanı dikkat mektupla ve
şehadetle anlaşılan Manisa’nın Rahmanlı Köyü’nden Hacı Hafız Ali Osman dahil olduğu
anlaşılan Şeyh Hacı Hilmi’nin hareketleri Türk Ceza Kanununun 146’ncı maddesine ve diğer
maznunlar olup yalnız tarikatlara mensubiyetleri anlaşılan Manisa’dan Hasan oğlu Ayan
Mehmet, Kara Ahmet oğlu Ali, Mehmet oğlu Ali, Ak Mehmet oğlu Mehmet, Ahmet oğlu
Halil, Kırlı oğullarından Mustafa oğlu Mehmet, Bektaşi Bekir Mahallesinden Hatuniye
Camii Müezzini Hasan oğlu Hasan, Muradiye Köyü’nden Aslan oğlu Şaban, Çerkes
Köyü’nden Ömer oğlu Ahmet ve Horoz Köyü’nden Sadettin oğlu Nurettin, Muslih oğlu
Halit, Horoz Köyü’nden İbrahim oğlu Mustafa ve Horoz Köyü’nden Mustafa oğlu Sadi ve
ayni köyden ağabeydin oğlu Tahsin ve aynı köyden Yasin oğlu Küçük Osman ve aynı
köyden Zen oğlu Hasan ve ayni köyden Ahmet oğlu İbrahim ve ayni köyden Necip oğlu
Mevlut ve Ragıp oğlu Osman ve Muhtar oğlu Haşim ve Muhittin oğlu Ali Koç ve Midillili
Hasan oğlu Ahmet ve Yakup oğlu Ali ve Salâhattin oğlu Naşit’in tekâya ve zevayanın
seddine dair olan kanuna muhalefetle tarikata intisap ederek şeyhlik, müritlik, halifelik
yaptıkları şehadet, evlerinde zuhur eden vesaik ve ikrarlan ve zabıt varakaları münderecatı ile
anlaşılmış olduğundan bunların hareketi de mezkûr kanunun birinci maddesinin ikinci
fıkrasına uygundur. Hepsinin yaşları nazara alınarak mezkûr maddelere tevfikan cezalarının
tayinini talep ederim efendim.
24 Ocak1931
Divanı Harb-i Örfî Müddeiumumî Muavini
A. Fuat
İddianame bittikten sonra Reis, maznunlara dönerek:
“ İddianameyi sükûnetle dinlediniz. Bu iddianame Müddeiumumîliğin mahkemede
aldığı neticeye nazaran iddiasıdır. Hepinizde bir hüzün ve elem görüyorum. Hepiniz o hüznü
ortadan kaldıracaksınız. Yalnız şunu bilmelidir ki her karış toprağı Türk’ün kanıyla sulanmış
olan bu toprağa ihanet edenler cezasını göreceklerdir. “ Dedi.
Reis badehu bazı izahattan sonra: “ Şimdi ve hatta yarın hepinizin iddianameye karşı
müdafaalarınızı dinleyeceğiz. Müdafaalarınızı şifahen veya tahriren yapabilirsiniz. “
Evvela Saffet Hoca söz istedi ve müdafaasını şifahen yapacağını söyledi. “
Menemen’de irtica hareketi günü bayrağın çıkarıldığı cami’nin yanından geçmediğini
söyleyerek, eğer ben oradan geçti isem bunun cezasına razıyım.” Dedi. “ Yalnız bana meçhul
bir şahıs dur deyince durdum. “
Reis. “ Saffet Efendi, bunları daha evvel söylemiştiniz. Başka söyleyeceğiniz varsa
onları söyleyiniz. “ Dedi.
Maznun: “ Ben Mehdi Mehmet’i ve bunları tanımam. Gerek Manisa’da, gerek
Menemen’de bunlarla görüşmedim. Mehdi Mehmet’e mektup göndermedim. Camide
görüştüğüm tebeyyün ederse kanunun her cezasına razıyım. Mukaddesatımı, Cumhuriyetin
kıymetli adaletine tevdi ediyorum. “Dedi.
Reis: “ Müsterih olun, her hareketimiz adalete uygun olacaktır. Rehberimiz adalet
olacaktır. “
Saffet Hoca, Mehdi Mehmet’in elini sıktığının yalan olduğunu söyledi.
Reis: “ Biliyorsunuz ki geçen günde sizi çağırtı ve bu şüpheli nokta üzerinde sizi
isticvap ettim.”
Saffet Hoca gene masumiyetinden ve iftiraya uğradığından bahsetti.
Bundan sonra Bozalan Köyü Muhtarı Molla Mehmet oğlu Mustafa söz alarak
müdafaasına başladı ve Menemen’e hayatında bir kere geldiğini, hiçbir şeyden haberi
olmadığını söyleyerek beraatını istedi.
Bundan sonra Harputlu Mehmet söz alarak, mürtecileri alkışlamadığını Manisalı Ali
Çavuş ve Hafız Ahmet hiç alakaları olmadığını söylediler. Mehmet Ali, menemen Fırka
azasından olduğunu ve mürtecileri alkışlamadığını söyledi.
Bundan sonra Şeyh Esat’ın oğlu Hafız Ali kalktı, babasıyla öteden beri ayrı
bulunduğunu, kendisinin bir münasebeti olmadığını, Laz Hoca İbrahim’in kendi sözlerini
dinlemediğini söyleyerek dedi ki:
“ Ben defa Manisa’ya giderken bağa gideceğini söyledi. Dedim ki orada birkaç adam
toplanırsınız, zikredersiniz, iyi olmaz. Başka bir şeyden haberim yoktur.”
Reis, Nalıncı Hasan’a sordu: “ Hafız Ali Efendi’yi tanır mısınız ? “
Maznun: “ Tanırım, bir defa evine gittim. İki üç defada Erenköy’de ki geldiğini
sordum. “
Reis, Hafız Ali Efendi’ye: “ Müsterih olunuz. Adalet tecelli edecektir.” Dedi.
Berber Hafız Ahmet: “ Kubilay Beyin, önünde şehit edildiği Caminin İmamı değilim.
Münferiden namazımı kılmağa gitmiştim. Dört beş silahlı geldi, tanıdıklardan birisi,
Minareye çık bak. Menemen etrafını 70.000 kişi sarmış doğrumu, dedi. Minareye çıktım,
fakat başımı dışarı çıkarmadan kaçtım. Çünkü kurşunlar etraftan geliyordu. Beraatımı
isterim” Dedi.
Bozalanlı Mehmet oğlu İbrahim; Mehdi ve arkadaşlarının köye geldiklerini
görmediğini, Terzi Haydar, hiç birini tanımadığını, Manisalı Mustafa oğlu Ahmet,
içtimalarda bulunmadığını, Hacı Hüsnü, Josef, Paşa Köylü Abdurrahman, İsmail, Hacı Ali
masum olduklarını söylediler.
Laz İbrahim ayağa kalktı., kulağının ağır işittiğini söyleyerek iddianamenin kendisine
temas eden kısmının yazılarak verilmesini istedi. Buna müteakip, Şeyh Esat’ın oğlu Hafız
Ali’de aynı şeyi talep etti.
Hafız Cemal, Hafız Osman, Hakkı Efendiler aynı talepte bulundular. Reis Paşa
bunların yazılarak kendilerine verileceğini söyledi.
Bozalan köyünden Fatma Hanım, bunlarla hiç alakası olmadığını söyledi. Terzi Hüsnü
ve Çulha oğlu Mehmet Çavuş ve Müezzin Hüsnü dinlendiler. Masum olduklarını söylediler.
Mehmet Emin’in hemşiresi kalktı. Kardeşinin dervişliğe başladıktan sonra kendisinin onunla
görüşmediğini, üç çocukla sefil bir halde kaldığını ve tahliyesini istedi.
Bundan sonra Mehmet Emin kalktı, kendisinin o sırada deli gibi olduğunu, ne
yaptığını bilmediğini söyledi.
Reis Paşa: “ Her Müslüman Allah’ın emrettiğini yapacaktır. Fakat başkalarına zararı
dokunmamak şarttır. İşte böyle etrafına herkesi toplar zehirlerse kendisini de, etrafını da
zehirler. “ Dedi.
Topçu Hüseyin, Hükümetten maaşı olduğunu, Hasan namaz bile kılmadığını,
dervişlikten haberi olmadığını söyledi.
Bunun üzerine reis:
“ Ben namaz kılmayın demiyorum. Her Müslüman Allah’ın emrettiği şeyi yapacaktır.
Yazık, yazık namaz kılmamak bir müdafaa olamaz. “ Dedi.
Bir kısım maznunlarda müdafaalarını yaptıktan sonra, sıra
Arif Efendi’ye gelmişti. Bu mehdi’nin boğazında asılı duran
muskayı yazan şahıs idi. Dedi ki: “ Ben güzel Sülüs yazı
yazarım. Fakat bu muskayı ben yazmadım. Ben aklımı zayi
etmedim. Tımarhaneye gönderildim, perişan çıktım. “
Menemen’de Şehit Edilen
Mustafa Fehmi Kubilay
Sanıklar Mahkeme Salonu’na Getiriliyor
Bundan sonra Derviş Mehmet Emin’in eniştesi Süleyman dinlendi. Kendisinin Derviş
Mehmet’le görüşmediğini söyledi.
Reis Paşa:
“ Vaziyet böyle icap ettiriyor. Sizi buraya toplamak lazım gelmiştir. İşte bu kafilenin
arasında zalimi, mazlumu ayıracağız. Türkiye’deki 14 milyon halk yanacağına buraya birkaç
yüz kişi toplarız. Bunun içinde maznunlarda bulunabilir. Masumlar yakında
kurtulacaklardır.” Dedi.
“ Ben dairede yatarım. Alkış sesi ile uyandım. Meydan tarafındaki pencereye koştum.
Oradaki vaziyeti gördüm. Heyecan içinde idim. Bir cami avlusuna bakan pencereye, bir
ötekine gidiyordum. Silah patladıktan az sonra iki kişinin Hükümet avlusuna girip çıktığını ve
Mehdi Mehmet olduğunu sonradan anladığım mel’unun bir adamın sırtında bulunan çantadan
bir şeyler alarak içeri girdiğini, Kazez Camii köşesi ile Hükümetin avlu duvarı arasındaki
aralıkta yere eğilerek bazı hareketler yaptıklarını gördüm. Yerde ne vardı göremiyordum,
kalktıkları zaman Mehdi’nin elinde saçından tutulmuş, henüz kanlar akmakta olan bir başl
gördüm…. “
Akan bu bitmez kan, Kubilay’ın, Cumhuriyet aşk ve imanı ile yanıp tutuşan
damarlarından akıyordu. Bu kesik baş, Türk Cumhuriyet ve inkılâbı uğrunda kendini feda
etmekte bir an, bir lahza bir tereddüde düşmiyen Kubilay’ın, mefkûreli Türk zabit ve
mualliminin başı idi.
İrticaın cani, mel’un eli bu başı sonra din sancağının üstüne takmış, teşhir etmiştir.
Manzara akla durgunluk verecek kadar fecidir. Tasavvur ve tahayyülü bile yürekler acısıdır.
Bu başın önünde minnetle, hürmetle eğilelim ve biraz duralım.
Son mahkeme günü maznunlardan bir başka gurup ( X Laz Hoca İbrahim- XX Hoca
İlyas- XXX Hoca Saffet Efendiler
Üçüncü Mektup
Kazaz Cami avlusunda, meydanın bir kısmından da görünen bir metre yüksekliğinde
üstüvani bir ……. Vardır. Kanlı başı Mehmet bunun üstüne koymuş ve tekrar gitmiş,
dönüşünde yüzünün de elleri gibi kana boyandığı görünmüştür. Hunhar cani, aşağı doğru
sızan kan izlerini hala üzerinde taşıyan başı, taşın üzerinden almış ve bu vaziyette meydana
çıkmıştır.
Bu manzara karşısında ortalığı bir dehşet kaplamış, kimisi kaçmış, kimisi olduğu yerde
dona kalmıştır. Bir takımları da Mehdi’nin yanında kalmışlardır.
Mehdi başı sancağın tepesine takmak için ip istemiş, hemen teayyün edemeyen bir hain
kuşak vermiş, bu olmamış gene ip istemiş, meydanın hükümete karşı cephesinde tütüncülük
eden bir mahluk urgan getirmiş, Cumhuriyetin irticaya kurban verdiği baş, bununla sancağın
üst kısmındaki hilâle bağlanmıştır. Kubilay’ın yaralanması ile bu vahşet manzarası arasında
onbeş-yirmi dakikalık bir zaman geçmiştir.
Saat sekiz-sekiz buçuktur. Bekçi Mehmet bu sıralarda gelmiş ya bu manzarayı, ya
bundan az evvelki fecaati görmüş, hemen ters yüzüne evine koşarak silahını almış, hükümet
avlusuna dönerek oradan Mehdi Mehmet!in üzerine ateş etmiş, bu şeriri bir kurşunla yere
sermiştir.
Buna Mehdi’nin yanındaki hainlerden biri ateşle mukabele etmiş, tıpkı Kubilay gibi
Cumhuriyeti, İnkılâbı, milletinin şeref ve haysiyetini tek başına müdafaa cesaretini kendinde
bulan arslan yürekli, fedai Mehmet’i vurmuştur.
Cumhuriyet ve İnkılap Menemen Hükümet meydanı’nda ikinci şehidini vermiş
oluyordu.
Bazı rivayet ve iddialara göre bu arada bir-iki el silah dahi atılıyor. Kimin tarafından,
kime, kimlere karşı ? Anlaşılamıyor.
Fakat bir kargaşalık hasıl olduğu meydanda kalanlardan bir çoklarının daha kaçtığını,
bazılarının içinde kasap dükkanları bulunan hale sığındıkları, ancak altında pek az kimse
kaldığı muhakkaktır.
İkinci asker müfrezesi de yetişmiştir. Bu müfreze kumandanına da arzi hizmet edenler
olduğu söyleniyor. Muhakemede belki bunlarda taayyün eder.
Müfreze kumandanı makineli tüfeği bir çavuşla beraber Halk Fırkası mahfiline
bırakıyor, kendisi müfrezesinin efradı ile meydana giden sokakları tutuyor.
Halk Fırkası mahfeli, düz bir istikamette meydana gelen bir sokağın 150–200 metre
mesafededir. İki katlı bir binanın üst katındadır. Pencereleri meydana hakim bir vaziyettedir.
Makineli tüfek bu pencerelerden birine yerleştiriliyor, ateşe başlıyor.
Yerde pis kanı içinde sürünen Mehdi Mehmet yattığı yerde kafasından çenesine doğru
birkaç kurşun daha yiyor., Derviş Mehmet Emin’de yaralanıyor.
Mehdi’nin mahiyetinden hasan bir aralık kaçmıştır. Nalıncı Küçük Hasan’da
reislerinin vurulup yere düşmesi üzerine kaçmağa başlamıştır. Askerler arkasından ateş
ediyorlar. Pazvant Şevki’de bu sıralarda bir yerlerden çıkıp gelmiş, elinde tapanca kaçanları
takibe koyulmuştur. Kaçanların arkasından atılan kurşunlardan biri, etrafında dolaşan
tehlikeleri hesaba katmayarak, bu tehlikeleri göze alarak bir vazife arkasında koşan bu
zavallıya rast geliyor ve kendisini yaralıyor.
Biraz sonra Şevki ‘de ölmüş, Cumhuriyet’in Manisa’da başını kaldıran irtica yılanına
Menemen’de verdiği şehitler bu suretle üçe baliğ olmuştur.
23 Kânunuevvel 1931 sabahı saat dokuzda, Cumhuriyet’in verdiği üç şehide mukabil
mürtecilerden bir maktul, bir yaralı, iki silahlı yakalanmıştı.
İkide kaçan vardı. Halktan da 28–30 yaşlarında Mehmet namında birisi yaralanmıştı.
Türk Cumhuriyet ve inkılabı tarihinin “ Menemen İrtica Hadisesi” diye kaydedeceği bu kanlı,
çirkin, fakat ibret dolu macera işte böyle başlamış, böyle bitmiştir.
Fakat biten bir safhadır, ikinci safhayı ve sonunu Örfi Divan-ı Harp muhakemeleri
gösterecektir.
Macerasının ilk safhasını tezahürleri, tecellileri, ikinci muhakeme safhasının neticeleri
ne olursa olsun Türk Milleti’nin, Türk Cumhuriyet ve İnkılabının şerefi kurtulmuştur.
Milletin, Cumhuriyet için, inkılabının şerefi için ne gibi şerait içinde olursa olsun
düşünmeksizin, bir an tereddüde düşmeksizin her zaman, her yerde ölmeğe hazır evlatları
olduğu görülmüştür.
Kubilay’ın başının kesildiği mevki (X) işaretle gösterilmiştir. Kesik başın konulduğu
taş resimde görülüyor. Solda Kazaz Camisi’nin bir kısmı görülüyor. Sağda görülen
Hükümet Binası’nın arka tarafıdır. Arada parmaklık bir de kapı vardır.
İşte zabit ve muallim Kubila, işte Bekçi Mehmet, İşte Pazvant Şevki… Onların temiz
kanı, onları takibe hazır daha sayısız Cumhuriyet gencinin aşk ve heyecanı bize en yüksek
sesimizle, göğsümüzü gere gere bağırmak hakkını veriyor:
Düşmanlar ümide düşmeyiniz. Türk İnkılabı, bayrağı yüksekte yürüyor.
Birkaç Not:
Görüp işittiklerimi, görüp işittiğim gibi aynen kayda çalışarak pek bitarafane tasvire
çok gayret ettiğim tabloyu gene aynı tarzda tamamlamak için burada öğrendiklerimden,
duyduklarımdan bu hadise ile uzaktan yakından münesebettar gördüklerimi kısaca
nakledeyim.
1. Son Belediye İntihabatı’nda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Menemen’de mukayyet
azası 12 kişiye inmişti. Serbest Fırka’nın kazandığı dokuz bine mütecaviz reye karşı, Halk
Fırkası namzetleri 300 kadar rey alabilmişlerdi.
Bu neticenin mürtecileri Manisa’dan Menemen’e celbetmek hususunda kuvvetli bir amil
olduğunu söyleyenler çoktur. Niçin ? Bilmiyorum.
2. Bir yerde bir rivayet işittim. Münfesih Serbest Fırka lideri bu taraflara geldiği zaman
istasyona yine bu camiden alınmış bir sancak götürülmüş. Tahkik ettim. Rivayetin doğru
kısmı da, yalan kısmı da var.
Fethi Bey gelirken, adamın biri bir camiye koşmuş, yeşil bir sancak almış, yola
koyulacağı sırada yaşlı bir zat gelmiş:
Oğlum bu dini bir sancaktır. Böyle işlere karıştırılmaz. Eğer mutlaka bayrak taşımak
istiyorsan bizim kendi bayrağımızı, bir Türk bayrağı al. “ Demiş.
Camiden çıkarılan sancak katlanmış ve tekrara yerine konmuştur. Şimdi Menemen
Divan-ı Harbi’ne birçok irtica maznunları göndermekte olan Akhisar‘da da o vakit böyle bir
şey olmuştu. Tuhaf tesadüfler. Tahlile değse gerek!
3. Mazur olduğuna kanaat getirdiğim için ismini, vazifesini söyleyemeyeceğim bir zat
hadise kapanmak üzere iken, lüzum hasıl olur, çağırırlar. Hasta olduğunu bildirir. Hakikaten
de rahatsızmış. İhtimal ki vaziyetin ehemmiyetini de birden bire anlayamamış ve tekrar haber
gönderirler, kalkar gelir. Fakat aynı işi yapabilecek olan, ancak resmi bir mevkide
bulunmayan diğer bir zat çağrılmadan koşar gelir ve işe bakmağa başlar.
İkinci zat Halk Fırkası’nda mukayyet kalan on iki kişiden biridir. Diğerini iyi
bilmiyorum, ama galiba Serbest Cumhuriyet Fırkası’na intisap etmiş imiş.
4. Görüştüğüm bütün Menemenlileri derin ve çok samimi bir teessür, hicap ile karışık
büyük bir elem ve ızdırap içinde buldum. Halk Fırkası’nın, Fırkaya sonuna kadar sadık kalan
azasıyla bi taraf görünenler de, Serbest Fırka’ya intisap etmiş olanlarda bu teessür ve
ızdıraplarını aynı şekilde, hemen hemen aynı kelimelerle ifade etmektedirler. Bu noktada
sımsıkı birleşmişlerdir:
Menemen Olayı Sanıklarından Bir Grup
“ Menemen’de Kubilay’la, Bekçi Mehmet’le, Pazvant Şevki ile beraber Cumhuriyet ve
İnkılap uğrunda can verecek daha pek çok fedai vatanperverler vardır. Menemen bunun
delillerini göstermiştir. Fakat bir şaşkınlık oldu. Mahcup vaziyette kaldık. Zamanı gelince
bunu anlatmağa çalışacağız. “ Demektedirler.
5. Başvekilin Büyük Millet Meclisi’nde hadiseye dair irad ettiği nutuk, Menemenlilerin
kalbinde minnettarane hisler uyandırmıştır.:
“ İsmet Paşa Hazretleri’ne müteşekkiriz. Çok doğru gördüklerini biz de ispat edeceğiz.“
Demektedirler.
6. Her iki fırkaya mensup zevattan bazılarının söylediklerine göre Menemen’de, fırka
mücadelesi siyasi kanaatlerden, hükümete muhalefetten ziyade, mahalli işlerden, şahsi
meselelerden doğmuştur. Umumiyet, Laik, Cumhuriyetçi ve İnkılâpçıdır. Benim birkaç
günlük müşahedelerim bu hususta esaslı bir tahlilde bulunmağa, bir hüküm vermeğe müsait
değildir. H. N. 1
1
1931 Yılı Cumhuriyet Gazetesi Koleksiyonu
KUBİLAY OLAYI İLE İLGİLİ OLARAK DİVAN-I HARP KARARNAMESİ
T.C.
Menemen
Divanı Harbi Örfi Riyaseti
Umumi 4
Divan-ı Harp Kararnamesi
Müdde-i Umumiliğin iddianamesi ve evrakı dava serapa okunduktan sonra icabı
tezekkür olundukta:
Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs ettikleri ve
bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmet’in Mehdiliği için harekete geçtiğini
bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini
tarikat icra ettikleri iddiası ile maznunu aleyhim (Erbillli olup İstanbul’da Erenköy’ünde
mukim 1259 doğumlu Sait Oğlu Esat ve aslen Erbilli olup İstanbul’da Erenköyü’nde mukim
1291 doğumlu Esat oğlu Mehmet Ali; aslen Rize’nin Karadere Nahiyesi’nden olup
İstanbul’da Beykoz’da Mektep sokağında 7 numaralı hanede mukim mütekait tabur imamı
300 doğumlu Salih oğlu Laz İbrahim Hoca; ve Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim
38 yaşında Refet oğlu Süleyman (Matuf); Manisa’nın Çarşı mahallesinde mukim 298
doğumlu Hüseyin oğlu Manifaturacı Osman; Manisa’nın Ebe Kuyu mahallesinden 329
doğumlu Ali oğlu Hasan; Manisa’nın Aktar Hoca mahallesinden bekâr 326 doğumlu Mustafa
oğlu Nalıncı Hasan; ve Manisa’nın Narlıca mahallesinden 318 doğumlu Emrullah oğlu
Mehmet Emin; Manisa’nın Keçili köyünden olup halen Manisa’nın Aktar Hoca mahallesinde
mukim çobanlıkla müşteğil 325 doğumlu Çakır oğullarından Mustafa oğlu Ramazan;
Manisa’nın Lalapaşa mahallesinde mukim 305 doğumlu çırak Mustafa oğlu Mustafa;
Manisa’nın Karakuyu mahallesinde mukim 26 yaşında Hacı Ahmet oğlu Terzi Talat;
Manisa’nın Lalapaşa mahallesinde mukim 314 doğumlu Hafız Memet oğlu su yolcusu Topçu
Hüseyin; Manisa’nın Lalapaşa mahallesinden 311 doğumlu İbrahim oğlu Tatlıcı Mutaf
Hüseyin; Manisa’nın Arabalan mahallesinden 307 doğumlu Hüseyin oğlu Eskici Hüseyin
Ali; Manisa’nın Lalapaşa mahallesinden 292 doğumlu Himmet oğlu Süleyman; Manisa’nın
Hacı Yahya mahallesinden 276 doğumlu Hacı Ömer oğlu Şeyh Hakkı; Manisa’dan 290
doğumlu Hüseyin oğlu Hafız Cemal; Manisa’nın Karakuyu mahallesinde mukim 287
doğumlu tabur imamı Ali oğlu Hoca İlyas; ve aslan Giritli olup Manisa’da mukim 287
doğumlu Hüseyin oğlu Hoca Hilmi; Manisa’nın İbrahim Çelebi mahallesinden 297 doğumlu
Hacı Ali Paşa zade Ragıp: İzmir’de Selimiye mahallesinde mukim aslen Rizeli 1280
doğumlu Hüseyin oğlu Mehmet Ali Hoca; Manisa’nın Molla Şaban mahallesinden 300
doğumlu Halil oğlu Şeyh Hafız Ahmet; aslen Alaşehirli olup 60 yaşında Mehmet Sadık oğlu
Şeyh Ahmet Muhtar; Manisa’nın Paşa köyü’nden 317 doğumlu Kahya Ahmet oğlu İsmail;
Menemen’in Bozalan karyesinden 35 yaşında Çakır oğlu Koca Mustafa; Menemen’in
Bozalan karyesinden 286 doğumlu Hasan oğlu Hacı İsmail; Menemenin Bozalan
karyesinden 323 doğumlu Hacı İsmail oğlu Hüseyin; Manisa’nın Görece karyesinden 305
doğumlu Mustafa oğlu Abdülkerim; Rumeli muhacirlerinden Menemen’de mukim 298
doğumlu Veli oğlu Ramiz; aslen Çıtak köyünden olup Menemen’de mukim 294 doğumlu
Hacı Mustafa oğlu Molla Süleyman; Menemen’de mukim belediye arabacısı 310 doğumlu
Yahya oğlu Hüseyin; Menemen’de mukim 48 yaşında Ali oğlu Acem Haydar; aslen Selânikli
olup Menemen’in Camii Kebir mahallesinde mukim 300 doğumlu Mehmet oğlu Çingene
Ali; Aslen Harputlu olup Menemen’in Pazarbaşı mahallesinde mukim 279 doğumlu Ömer
oğlu Mehmet; Menemen’in Gaybi mahallesinde mukim 313 doğumlu Hayim oğlu Jozef;
Menemen’de mukim 47 yaşında Ali Osman oğlu Şımbıllı Mehmet; Menemen’in Ağa Hızır
Laz Mustafa ve Diğer Mürteciler Yargılanırken
Mahallesinden 302 doğumlu Ali Mazlum oğlu Gözlüklü Mehmet Ali; Rumeli
muhacirlerinden Menemen’de mukim 23 yaşında Yusuf oğlu Arnavut Kamil; Aslen Yanyalı
olup Menemen’in Ulu Cami Civarı’nda mukim Manisa Vilayet vaizi 295 doğumlu Mehmet
Ali oğlu Hoca Saffet; Menemen’ın Hamidiye mahallesinden 307 doğumlu Hüseyin oğlu
Rasim; Menemen’in Kasımpaşa Mahallesinden Boşnak muhacirlerinden 314 doğumlu Selim
oğlu Abbas; Manisa’nın Lala Paşa mahallesinde mukim 299 doğumlu İbrahim oğlu İsmail;
Manisa’nın Hamidiye mahallesinde mukim 287 doğumlu İdris oğlu Bıçakçı Mustafa;
Manisa’nın Çarşı mahallesinden 314 doğumlu Süleyman oğlu Murat Mustafa; Manisa’nın
Paşa Köyü’nde mukim 319 doğumlu Memet oğlu Abdurrahman; Manisa’nın İlyas Kebir
mahallesinden 310 doğumlu Ak Memet oğlu Mehmet; Manisa’nın Hacı Yahya mahallesinden
312 doğumlu Mustafa oğlu Furuncu Ahmet; Manisa’nın Narlıca mahallesinden Asi Mehmet
Emin’in anası 55 yaşında Emrullah Hoca karısı Hasibe; Manisa’da mukim Ası Mehmet
Eminin kız kardeşi Keçeci Süleyman karısı 314 doğumlu Emrullah kızı Halide namı diğeri
Fatma; Manisa’nın Narlıca mahallesinden Ası Mehmet Eminin Karısı 322 doğumlu Ramazan
kızı Emine; Manisa’nın Aktar Hoca mahallesinde Simsar Kâtibi 315 doğumlu Hafız Ali oğlu
Mustafa; Manisa’nın Paşa Köyü’nden posta sürücüsü Asi maktul Mehdi’nin bacanağı 516
doğumlu Mehmet oğlu Ahmet; Manisa’nın Paşa Köyü’nden Ası ve maktul Mehdinin
kayınvalidesi 60 yaşında Osman karısı Rukiye; Manisa’nın Lala Paşa mahallesinden 304
doğumlu Çoban Kara Ahmet oğlu Ali; Manisa’nın Lala Paşa mahallesinde 297 doğumlu lüle
Mehmet oğlu Ali; Bozalan’da mukim muhtar 301 doğumlu Ahmet oğlu Mustafa; Bozalan
Heyeti ihtiyariyesi âzasından 309 doğumlu Mustafa oğlu Mustafa; Bozalan Heyeti ihtiyariye
âzasından 320 doğumlu Mehmet oğlu İsmail Bozalan Heyeti ihtiyariyesinde 315 doğumlu
Mehmet oğlu İbrahim; Manisa’nın Nalıca mahallesinden keçeci Hüseyin oğlu Süleyman
(305); Bozalan Heyeti ihtiyariyesinden 309 doğumlu Halil oğlu Hasan; Bozalanlı 309
doğumlu Kır Bekçisi Ahmet oğlu Hüseyin; Bozalanlı 306 doğumlu Hacı İsmail oğlu Hasan;
Manisa’nın Lala mahallesinden 311 doğumlu Tarakçı Hüseyin oğlu İbrahim Etem;
Manisa’nın Paşa Köyü’nden aslen Üsküplü 315 doğumlu Koca Hasan oğlu Hüseyin;
Manisa’nın Paşa Köyü’nden 317 doğumlu Ramazan oğlu Arabacı Bekir; Manisa’nın Paşa
Köyü’nden 320 doğumlu Şerif Ahmet oğlu Eyyup; Bozalan kariyesinden 30 yaşında Osman
oğlu Hasan; Bozalan kariyesinden 317 doğumlu Memet oğlu Ahmet; Bozalan kariyesinden
51 yaşında Hüseyin oğlu İbrahim; Manisa’nın Lala paşa mahallesinde 301 doğumlu Ahmet
oğlu Hacı Hasan (Kurabiyeci); Manisa’nın Lala paşa mahallesinden 313 doğumlu Hüseyin
oğlu Ayan Mehmet; Bozalan karyesinden 297 doğumlu Hacı Ali oğlu Mustafa; Manisa’nın
Tevfikiye mahallesinde 317 doğumlu Lütfullah oğlu Halil; Manisa’nın Tevfikiye
mahallesinden 305 doğumlu Hasan oğlu Katmerci Mehmet; Manisa’nın Horoz Köyü’nden 50
yaşında Ahmet oğlu İbrahim; Manisa’nın Horoz köyünden 305 doğumlu Mustafa oğlu Sadi;
Manisa’nın Horoz köyünden 313 doğumlu Abidin oğlu Tahsin; Manisa’nın Horoz köyünden
66 yaşında Zenne oğlu Hasan; Manisa’nın Lala Paşa mahallesinden 304 doğumlu Çulhacı
Ahmet oğlu Mehmet Çavuş; Manisa’nın Horoz Köyü’nden 36 yaşında Sadettin oğlu Nurettin;
Manisa’nın Horoz köyünden 282 doğumlu Aslan oğlu Şaban; Manisa’nın Horoz köyünden
299 doğumlu Ömer oğlu Ahmet; Manisa’nın Horoz Köyü’nden 294 doğumlu Muslih oğlu
Halit; Horoz Köyü’nden 313 doğumlu Necib oğlu Mevlüt; Horoz Köyü’nden 287 doğumlu
Ragıb oğlu Osman; Horoz Köyü’nden 80 yaşında Muhtar oğlu Haşim; Horoz Köyü’nden 55
yaşında Muhittin oğlu Ali Koç; Horoz Köyü’nden 298 doğumlu Hasan oğlu Ahmet; Horoz
Köyü’nden 58 yaşında Yakup oğlu Ali; Horoz Köyü’nden 313 doğumlu Selâhattin oğlu
Naşit; Manisa’nın Rahmanlı köyünden 293 doğumlu Abdullah oğlu Hacı Hafız Ali Osman;
Horoz Köyü’nden 52 yaşında İbrahim oğlu Mustafa; Horoz Köyü’nden 315 doğumlu Yasin
oğlu Osman; Manisa’nın Kasımpaşa mahallesinden 305 doğumlu Raşit oğlu İbrahim;
Bozalan köyünden 35 yaşında Hasan karısı Halil kızı Fatma; Manisa’nın Paşa Köyü’nden
Mürtecilerden Küçük Hasan ve Mantarcı Hasan
Simavlı 292 doğumlu Salih oğlu Osman; Menemende mukim 300 doğumlu Mazlumaki oğlu
Giritli Ali; aslen Bozköylü olup Menemen’de mukim 35 yaşında Kerim oğlu İbrahim;
Menemen’de mukim 313 doğumlu İbrahim oğlu İsmail; Menemen’de mukim Cami müezzini
299 doğumlu Abdullah oğlu Hafız Berber Ahmet; Manisa’nın Lala Paşa mahallesinden 306
doğumlu Ahmet oğlu Halil; Manisalı 317 doğumlu Ahmet oğlu Saatçi Hüseyin Mazlum;
Manisa’nın Gülhane mahallesinden 298 doğumlu Mustafa oğlu Mehmet; Manisa’da mukim
308 doğumlu Hasan oğlu Hasan) Haklarında alenen icra kılınan muhakeme neticesinde
maznunlardan Nalıncı Hasan; Emrullah oğlu Mehmet; Giritli Küçük Hasan; Çoban Ramazan;
Kahveci Çırağı Mustafa; Terzi Talat; Topçu Hüseyin; Tatlıcı Mutaf Hüseyin; Eskici Hüseyin
Ali; Keçeli köylü Himmet oğlu Süleyman nam şahısların Menemen hadisesinin tarih vukuu
olan 23.12.1930 tarihine tekaddüm eden günlerde çırak Mustafa’nın Kahvehanesi’nde ve
Tatlıcı Hüseyin’in hanesinde müteaddit içtimalar yaparak mehdilik ilânı sureti ile Türkiye
Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs için müzakereler icra ve
kararlar ittihaz eyledikleri ve bunlardan Ali oğlu Hasan; Nalıncı Hasan; Mehmet Emin, Çakır
Ramazanın diğer maktul üç arkadaşları ile birlikte harekete geçerek Menemen Hadisesi’ni
meydana getirdikleri, bunlardan Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Mehmet Eminin vak’anın
sureti ceryanını hikâye sadedindeki ihbaratı ve diğer maznunların bu ihbarata kısmen
müeyyet ifadatı delaleterile sabit olmasına;
2. Ve Paşa Köyü’nden Kâhya Ahmet oğlu İsmail’in mehdilik iddiası ile harekete geçen
isimleri malum yedi kişiyi evine kabul ve bunları iki gün iaşe ve ibate ederek ve fikirlerine,
müzakerelerine ve kararlarına iltihak ve bu suretle merkumunun teşkilâtı esasiye kanununun
tagyire cebren teşebbüs filme iştirak eylediği maznunlardan Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan,
Mehmet Emin, Çoban Ramazanın, mavaka’a mutabakatına kanaati kâmille hasıl olan mazbut
beyanatı ile tezahür eylemesine;
3. Bezalan’dan Koca Mustafa, Hacı İsmail, Hacı İsmail oğlu Hüseyin Göriceli
Abdülkerim’in Mehdilik davası ile meydana çıkan Derviş Mehmet ve rüfekasını köylerine
vürutlarında istikbal ve ikametlerine müstakil bir ev tahsis ettikleri ve köyde kaldıkları on beş
gün müddet içinde kendilerini iaşe eyledikleri ve mehdinin emri üzerine sakin ve asude bir
yer olmak üzere intihap olunan kır mahallinde kulübe inşa eyledikleri ve burada da
merkumunu iaşe ettikleri ve şu suretle merkumunun mehdilik bahanesi ile teşkilâtı esasiye
kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine iltihak ve iştirak ettikleri ismi yukarıda geçen
üç asinin ihbaratı ve kendilerinin bu ihbaratı müeyyit ve müevvel ikrarları ve diğer fiillerden
maznun Bozalan köylülerinin sureti beyanatile nümayan bulunmasına;
4. Ve Cuma’i BaIâlı Ramizin asilerin Menemen’e girişini müteakip kendilerine rehberlik
ederek mahallatı birlikte dolaştığı ve şu suretle altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu ilgaya
cebren teşebbüs etmek fikrine iştirak eylediği kendisinin ikrarı ve şahitlerin şehadetile
anlaşılmış ve her ne kadar merkum asilerin arkasından hareketlerini kontrol edip neticeyi
Hükûmete haber vermek üzere dolaştığını müdafaaten ityan eylemekte ise de merkumun altı
asi ile birlikte dolaştığı esnada hareketı isyaniye esasen Hükümetçe haber alınarak tenkil
tedbirlerine tevessül edilmiş ve bu cihette merkum Ramiz’in malûmu bulunmuş olması
itibarile müdafaatı vakıa şayanı kabul görülmemiş olmasına;
5. Ve Çıtaklı Molla Süleyman’ın altı asinin Menemen’de icrayı faaliyet ettikleri sırada
daima yanlarında bulunmak ve hatta bir aralık asilerden biri ile reis Mehdi Memede sigara
ikram eylemek ve arabacı Hüseyin’in isimleri malûm asileri Belediye Meydanı’na
bayraklarını dikmek için lâzım gelen çukuru kazmak ve hazırlamak ve Çingene Mehmet oğlu
Ali, Harputlu Ömer oğlu Mehmet, Hayim oğlu Jozef, Şımpıllı Ali Osman oğlu Mehmet’in
Mehdi ve arkadaşları Belediye Meydanı’nda zikir ve tekbirlerle meşgul oldukları sırada
yanlarına gelen Jandarma Yüzbaşı Fahri Efendi’nin asilerin reisi ile konuşup ayrılmasını
zabıta amirinin asilerin kuvveti karşısında ricata mecbur kaldığı şeklinde kabul ederek bu
hareketi alkışlayarak asilerin hareketi isyaniyelerini idameye teşvik eylemek ve Arnavut
Yusuf oğlu Kâmilin, Kubilay Beyin şehadetini müteakip başını direğe bağlamak için asiler
Reisi Mehdiye kendi arzusu ile ip vermek ve hareketi isyaniyenin müddeti devamınca asilerin
yanında emirlerine âmade bir halde ahzı mevki etmek ve Kerim oğlu İbrahim’in, asilerin
tedibi için mahalli vak’aya asker geldiği sırada kaçışmak isteyen halka hitaben (kaçmayınız
bunlar evliyadır kurşun işlemiyor) demek; ve Selim oğlu Boşnak Abbasın altı asinin belediye
meydanında icrayı habaset ettikleri sırada bunlardan Mehdi Mehmet’in silâh atmasını
müteakip mahallat arasında silâh atarak halkı bu harekatı isyaniyeye teşvik etmek suretleri ile
altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs filme iltihak ve iştirak
eyledikleri dinlenen şahitlerin ifadatı mesbukası ve kendilerinin bu şehadatı müeyyet ve
müevvel ikrarları delaletleri ile tahakkuk eylemesine;
6. Erbilli Şeyh Esat, oğlu Mehmet Ali, Laz İbrahim Hoca, Mutaf Süleyman,
Manifaturacı Osman’ın Nakşilik tarikatını neşir ve tamim için faaliyete geçerek ve muhtelif
yerlerde halifelik müritlik namı altında hafi bir teşkilât yaparak bir çok kimseleri bu teşkilâta
idhal ederek faaliyetlerinin hududunu tevsi ve bu meyanda Mehdinin arkadaşlarından nalıncı
Hasan’ı tarikatlarına intisap ettirdikleri ve merkumu Menemen Hadisesi’nden 15–20 gün
evvel Erenköyü’nde Şeyh Esat’ın evine celp ve orada 13 gün alıkoydukları ve bu müddet
zarfında merkuma dervişlik ve mehdilik hakkında zabıtnamede bertafsil yazılı olduğu veçhile
telkinatta bulundukları ve şu suretle Mehdi ve arkadaşlarını Nalıncı Hasan vasıtası ile
teşkilâtı esasiye kanununu tagyire cebren teşebbüs etmek fiiline azmettirdikleri nalıncı
Hasanın ifadatı ve Şeyh Esat’ın ve oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim’in bu ifadatı müeyyit
ikrar ve itirafları ve Şeyh Esat’ın evini aranmasında zuhur eden mektuplar münderecatı
delaletleri ile tebeyyün eylemesine;
7. Hafız Cemal, İlyas Hoca, Ali Paşa zade Ragıp, Laz Mehmet Ali Hoca’nın Laz
İbrahim vasıtasile Şeyh Esat’tan telâkki ettikleri emirler ve talimat dairesinde muhtelif
zamanlarda ve muhtelif yerlerde Nakşilik tarikatının intişar ve tamimi için vaazları ile ve
propagandaları ile Mehdi ve arkadaşlarında Nakşilik ve mehdilik fikirlerinin ve binnetice
cürüm ika-ı kararının uyanmasına ve canlanmasına sebebiyet verdikleri ve şu suretle asilerin
teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek fi’line azmettirdikleri Mehmet
Emin’in ifadatı sarihası ve Laz İbrahim’le diğer asilerin bu ifadatı müeyyit beyanatın
delaletlerile teayyün eylemiş olmasına;
8. Manisa’dan şeyh Hafız Ahmet’in Mehdi Mehmet ve Mehmet Emin’i mehdiliğe
teşvik ve hatta derviş Mehmet’e mehdilik hareketinde muavenetini de esirgemeyeceğini
beyan etmek sureti ile merkumu mehdilik ilânı zımnında teşkilâtı esasiye kanununu tağyire
cebren teşebbüs etmek filine azmettirdiği Mehmet Emin’in ifadatı mazbutası ile sabit
idüğüne;
9. Şeyh Ahmet Muhtar’ın Nakşi tarikatına intisap ettirdiği ve eline kendi imzasını
muhtevi muska vermek ve mehdilik hakkında merkuma telkinatı mütemadiyede bulunmak
sureti ile Mehdi Mehmet’i keza teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek
filine azmettirdiği Mehmet Emin’in beyanatı ve Mehdi’nin üzerinde Ahmet Muhtar imzalı
muskanın zuhuru (ve Ahmet Muhtar’ın vak’aya takaddüm eden tarihlerde mehdinin evinde
üç ay misafireten kaldığının subut bulması) delâetleri ile anlaşılmış bulunmasına;
10. Manisa’da mukim Giritli İbrahim oğlu İsmail’in asilere silah ve mühimmat tedarik
ve ita eylediği ve kendileri ile beraber gitmeğe talip ve azim olduğu kezalik asilerin ifadatı
mazbuta ve kendisinin müevvel ikrarı ile teayyün eylemesine binaen bunlardan Nalıncı
Hasan; Giritli Ali oğlu Hasan; Manisalı Emrullah oğlu Mehmet Emin; Çoban Ramazan;
Tatlıcı Hüseyin; Kahveci Mustafa; Terzi Talat; Topçu Hüseyin; Eskici Hüseyin Ali; Keçeli
Himmet oğlu Süleyman Çavuş; Kâhya Ahmet oğlu İsmail; Koca Mustafa Hacı İsmail; Hacı
İsmail oğlu Hüseyin Abdülkerim; Veli oğlu Ramiz; Çıtaklı Molla Süleyman; Yahya oğlu
Hüseyin; Çingene Mehmet oğlu Ali; Harputlu Ömer oğlu Mehmet; Hayım oğlu Jozef;
Şımbıllı Mehmet; Arnavut Kâmil; Boşnak Abbas Kerim oğlu İbrahim; Manisa’dan Giritli
İbrahim oğlu İsmail; Türk Ceza Kanunu’nun 64’üncü maddesi delaleti ile 146’ncı maddesinin
birinci fıkrasına ve Laz İbrahim Mustafa Süleyman Hüseyin oğlu Osman; Hüseyin oğlu Hafız
Cemal; Tabur İmamı İlyas; Hacı Ali; Hacı Ali Paşa zade Ragıp; Şeyh Hafız Ahmet; Şeyh
Ahmet Muhtar; Mehmet Ali Hoca; Şeyh Esat; ve Oğlu Mehmet; Ali’nin 64‘üncü maddenin
2’nci fıkrası delaleti ile 146’ncı maddenin birinci fıkrasına tevfikan idamlarına; ancak
bunlardan Ali oğlu Hasan’ın hini ikai fiilde 15 yaşını bitirerek 18 ini ikmal eylemediği evrak
meyanındaki hüviyet cüzdanın tetkikinden nümayan olmasına mebni 55’inci maddenin 1’inci
fıkrasına tevfikan hakkındaki idam cezasına mukabil 15 sene ağır hapis cezası ile icrayi
mücazatına ve Nalıncı Hasan’ın cürüm işlediği sırada 18 yaşını bitirip 21 yaşını ikmal
etmediği keza evrak meyanındaki hüviyet cüzdanının tetkikinden anlaşılmasına binaen 56’ncı
maddenin fıkra-i mahsusasına tevfikan hakkındaki idam cezasına bedel 24 sene ağır hapis
cezası ile tecziyesine ve çakır Ramazan’ın kezalik hini ika-i fiilde 21 yaşını ikmal eylemediği
anlaşılmakla hakkındaki idam cezasına bedel merkumunda 56’ncı maddenin fıkra-i
mahsusasına tevfikan 24 sene ağır hapis cezası ile icrayi mahkûmiyetine ve Harputlu Mehmet
ve İzmir’de mukim Rizeli Hoca Mehmet Ali ve Şeyh Esat’ın cürmün vukuu ve hüküm
zamanında 65 yaşını bitirmiş oldukları evrak meyanında mevcut hüviyet cüzdanı ve
müzekkerei cevabiyeler münderecatı ile anlaşıldığında haklarındaki idam cezasına bedel
56’ncı maddenin fıkra-i mahsusası hükmünce 24’der sene ağır hapis cezası ile tecziyelerine;
Mürtecilerden Kerimoğlu İsmail ve Küçük Süleyman idam Sehpasında
11. Süleyman oğlu Murat Mustafa, Kara Ahmet oğlu Ali, Hasan oğlu Ayan Mehmet,
Paşa Köyü’nden Mehmet oğlu Abdurrahman; Hoca Hasan oğlu Hüseyin, Ramazan oğlu
Bekir, Şerif Ahmet oğlu Eyyup; Bozalan’da Hacı İsmail oğlu Hasan, Muhtar Ahmet oğlu
Mustafa, aza Memet oğlu İsmail; aza Memet oğlu İbrahim; aza Halil oğlu Hasan; Bekçi
Ahmet Hüseyin’in Mehdi ve arkadaşlarından mehdilik zımnında teşkilâtı esasiye kanununun
tağyire cebren teşebbüslerini bildikleri halde zamanında sui niyetle Hükümete haber
vermedikleri tahkikatı cariye ile tehakkuk eylemiş bulunmasına binaen merkumunun
cümlesinin Türk ceza kanununun 151’inci maddesinin birinci fıkrasına tevfikan üçer sene; ve
Paşa Köyü’nden Mehmet oğlu Ahmet, Sirnavlı Salih oğlu Osman, Bozalan’dan Ahmet oğlu
Mehmet, Osman oğlu Hasan, Hüseyin oğlu İbrahim, Ak Mehmet oğlu Mehmet, Simsar
Kâtibi Mustafa, Lüle Mehmet oğlu Ali, Tarakçı Hüseyin oğlu İbrahim Ethem, Kurabiyeci
Hacı Hasan’ın Mehdi ve arkadaşlarının hareketi isyankârilerine muttali oldukları halde sui
niyetle Hükümete ihbarı madde eylemedikleri tahkikatı mevcude ile anlaşıldığından
cümlesinin Türk ceza kanununun 151’inci maddesinin birinci fıkrasına tevfikan birer sene
müddetle hapislerine;
Mürtecilerden Muhittin Hoca
Mürtecilerden Şeyh Hüsnü ve Nuh
12. Horoz Köyü’nden Selâhattin oğlu Naşit, Yakup oğlu Ali, Muhittin oğlu Ali Koç, Hasan
oğlu Ahmet, Necib oğlu Mevlut, Ragıb oğlu Osman, Mümtaz oğlu Haşim’in dini alet ittihaz
ederek halkı devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete teşvik eyledikleri sureti cereyanı
muhakeme ve vak’aya takaddüm eden zamanlarda Şeyh Esat’ı müçtemian ziyaret ederek
nezdinde kalmış bulunmaları ekseri zamanlar Horoz Köyü’nde Laz İbrahim’le toplanarak
zikrile meşgul olarak Hükümet aleyhinde gizli içtimalar yaptığı anlaşıldığından hareketlerine
muvafık olan Türk Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesinin birinci fıkrasına tevfikan ve
takdiren on beşer sene ağır hapis cezası ile icrayı mücazatlarına ve bunlardan Mümtaz oğlu
Haşim’in hihi ika-ı fiilde ve hüküm zamanında 65 yaşını ikmal ettiği anlaşıldığından 56’ncı
maddenin fıkra-i mahsusası veçhile altıda birinin bittenzil on iki sene altı ay ağır hapsine;
13. Manisa’dan Şeyh Hacı Hilmi, Horoz Köyü’nden Ömer oğlu Ahmet, Ahmet oğlu
İbrahim, Mustafa oğlu Sadi, Zeno oğlu Hasan, Aslan oğlu Şaban, Muslih oğlu Halit, İbrahim
oğlu Mustafa, Abdin oğlu Tahsin, Yasim oğlu Osman, tekkelerin seddine dair olan kanunun
meriyetinden sonra ayini tarikat icra ve Nakşi tarikatına alt hizmetleri ifa eyledikleri cari
muhakematla anlaşıldığından 677 numaralı kanunun birinci maddesine tevfikan birer sene
hapislerine ve Rahmanlı Köyü’nden Hacı Hafız Ali Osman’ın ayni ef’ali irtlkâpla fazla
olarak daha faal bulunması sabebi şiddet addile ayni madde ahkâmına tevfikan üç sene
hapsine;
14. Hoca Saffet, Menemenli Rasim, Bozalan’dan Mustafa oğlu Mustafa; Bozalan’dan
Hacı Ali oğlu Mustafa; Tütüncü Haydar, Gözlüklü Mehmet Ali, Naşit oğlu İbrahim,
Mazlumaki oğlu Ali, İbrahim oğlu İsmail; Berber Hafız Ahmet, Manisalı Hüseyin oğlu
Süleyman; Firıncı Mustafa oğlu Ahmet, Lutfullah oğlu Halil; Ahmet oğlu Hüseyin Mazlum;
Hasan oğlu Katmercl Mehmet; Tütüncü Hasan oğlu Hasan; Manisa’dan Ahmet oğlu Halil;
Mustafa oğlu Mehmet; bıçakçı İdris oğlu Mustafa; Çulha Ahmet oğlu Mehmet Çavuş; Horoz
Köylü Nurettin; Hacı Ömer oğlu Hoca Hakkı, Mehmet Emin’in anası Hasibe; Rukiye; kız
Kardeşi Halide Fatma; karısı Emine; Bozalanlı; Fatma’nın mabehüzahrı olan ef’ali işledikleri
hakkında temini kanaate kafi delil mevcut olmadığından bunların da beraatlarına ve ağır
hapisle tecziye edilenlerin mahkûmiyetleri müddetince mahcuriyet halinde kalmalarına ve
hapis ile ağır hapse mahkûm edilenlerin müddeti mahkûmiyetlerinin Hükümetçe tensip
edilecek hapishanelerde ikmaline ve mahkûm edilen maznunların suçları işlemediklerine dair
olan müdafaaları ile Müdde-i Umumi’nin karara muhalif iddiası tahkikatın sureti cereyanına
ve muhakemeye nazaran gayrı varit görüldüğünden redlerine ittifakla karar verilerek tefhim
kılındı.
25.1.931
Örfi Divan-ı Harp Reisi
Aza
Aza
Aza
Aza
Mirliva
Miralay
Miralay
Kaymakam
Kaymakam
Mustafa
Ata
Demir
Ziya
Baha
Menemen Divanı Harbiye Reisi Mustafa Paşa (Beyaz Kaputlu) Sağında Cavit,
Solunda Muzaffer Paşalar ve Maiyeti Erkanı
Menemen Olayı İle İlgili Anadolu Ajansı Haberi
(3 Şubat 1931) İDAM HÜKÜMLERİ BU SABAH İNFAZ EDİLDİ
Mehmet Emin, Şehit Kubilay’ın Başının Kesildiği Yerde Kurulan Sehpada İdam Edildi
Menemen 3 (AA.) (Sabaha karşı) - İdama mahkûm olanların haklarındaki hüküm
bugün sabaha karşı saat iki buçukta merasimi kanuniye badelifa infaz edilmiştir. Bu 28
mahkûmdan Mehdi’nin arkadaşı Mehmet Emin, Menemen’li Jozef, Manisalı Hacıpaşa zade
Ragıp, Manisalı Şeyh Hafız Ahmet, Alâşehirli Şeyh Ahmet Muhtar, Manisalı tatlıcı Hüseyin,
Şeyh Esat’ın oğlu Mehmet Ali, Hükûmet Meydanı’nda, Menemenli Ramiz, Menemenli
Yahya oğlu Hüseyin, Menemenli Manifaturacı Osman, Manisalı İbrahim oğlu İsmail, Lâz
İbrahim Hoca da İstasyon’da, Bozalanlı İbrahim oğlu Koca Mustafa, Bozalanlı Hacı İsmail
oğlu Hüseyin, ŞimbiIli Mehmet, Menemenli Kerim oğlu İbrahim, Tabur İmamı Hoca İlyas.
Manisalı Topçu Hüseyin, Manisalı Süleyman Çavuş, Bozalan’dan Hasan oğlu Hacı İsmail,
Menemenli Çıtaklı Molla Süleyman, Menemen’den Boşnak Abbas, Manisa’dan Süleyman,
Manisa’dan Hafız Cemal, Manisa’dan Kahveci Mustafa, Manisa’dan Eskici Hüseyin, oğlu
Hüseyin Ali’den ibaret yedişer kişilik iki grup ta Tuz Pazarı’nda ve Bedesten ve Sinema
Önü’nde asılmışlardır. Bu 4 gruptan üçünün saat 9,5 ta, İstasyon Grubu’nun da saat 12 de
cesetleri kaldırılacaktır. Mehmet Emin’in sehpası şehit Kubilay’ın başının kesildiği yerde
konulmuştur.
Şehit Kubilay’ın Kesik Başının Konduğu Cami Avlusundaki Taş
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, Menemen Olayı İle İlgili Olarak Orduya
Yayınladığı Mesaj
28 Aralık 1930
Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay
Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim.
Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden
bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için
utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın
haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki
yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.
Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın
acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin
bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre
takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını
hassasiyetle ve hakkı ile yerine getirmeğe matuftur.
Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin
kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve
kuvvetlendirmiş olacaktır.
Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal

Benzer belgeler