metin - Angelfire

Transkript

metin - Angelfire
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ)
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN
KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE
SİYASAL SEÇKİN-AYDIN SEÇKİN İLİŞKİSİ
(AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TEZ DANIŞMANI: Prof.Dr.MEHMET ALİ AĞAOĞULLARI
SÜLEYMAN GÜNGÖR
ANKARA
1995
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ)
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN
KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE
SİYASAL ELİT-AYDIN ELİT İLİŞKİSİ
(AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
SÜLEYMAN GÜNGÖR
ANKARA
2
1995
3
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR
GİRİŞ ..................................................................................................................... 1
1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ....................... 1
A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR ........................ 1
B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ ............................................ 10
2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ................................................ 19
3-TÜRKİYE'DE SİYASAL SEÇKİNLER VE AYDIN................................. 28
I. SİYASAL SEÇKİNİN YANINDAKİ AYDIN OLARAK
AHMET AĞAOĞLU.............................................................................................. 34
1. YENİ REJİM İÇİN İDEOLOJİ ÖNERİSİ................................................. 34
2- AYDINLARLA İLİŞKİSİ......................................................................... 48
3- SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ....................................................... 53
II. SİYASAL SEÇKİNİN KARŞISINDAKİ AYDIN OLARAK
AHMET AĞAOĞLU.............................................................................................. 57
1. REJİME İÇERİK YÖNÜNDEN ELEŞTİRİSİ .......................................... 57
A. 1926 RAPORU ............................................................................. 57
B. SERBEST FIRKA DÖNEMİ......................................................... 63
C. "1930 SENESİNİN BİLANÇOSU" ............................................... 71
2. AYDINLARLA İLİŞKİSİ......................................................................... 73
3. SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ ....................................................... 78
III. MUHALİF AYDININ SONU............................................................................ 82
1. AHMET AĞAOĞLU'NUN TASFİYESİ .................................................. 82
2. AYDIN TASFİYESİNE İKİ ÖRNEK ....................................................... 90
A. AHMET HAMDİ BAŞAR ............................................................ 92
B. KADROCULAR ........................................................................... 96
SONUÇ .................................................................................................................. 102
KAYNAKLAR ....................................................................................................... 109
ZUSAMMENFASSUNG ........................................................................................ 116
4
KISALTMALAR
AİTİA
bkz.
B.
BYYO
C.
CDTA
CHF
Der.
FEF
GÜ
KB
KTB
MEB
MÜ
ODTÜ
s.
S.
SBF
SBFD
SCF
TDV
TODAİE
TSİD
TTK
Ya.
Ankara İktisadi İlimler Akademisi
Bakõnõz
Baskõ
Basõn-Yayõn Yüksekokulu
Cilt
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi
Cumhuriyet Halk Fõrkasõ
Derleyen
Fen Edebiyet Fakültesi
Gazi Üniversitesi
Kültür Bakanlõğõ
Kültür ve Turizm Bakanlõğõ
Milli Eğitim Bakanlõğõ
Marmara Üniversitesi
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Sayfa
Sayõ
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi
Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ
Türk Demokrasi Vakfõ
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
Türkiye Siyasi İlimler Derneği
Türk Tarih Kurumu
Yayõnõ-Yayõnevi
5
GİRİŞ
1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ
A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR
Toplumlar, tarih boyunca farklõ şekillerde düzenlenmiş siyasal
rejimler altõnda yaşamõşlardõr. Bunlarõn adõ ve niteliği ne olursa olsun,
yöneticilik ya da son kararõ verme yetkisi, sürekli olarak toplumun
bütününe oranla azõnlõğõn elinde olmuştur. Yani insanoğlu sürekli
olarak bir azõnlõk tarafõndan yönetilmiştir.1
Bu azõnlõğõn nitelik ve adõnõn belirlenmesi konusu devamlõ olarak
tartõşõlmõştõr. "Seçkin" (Elit) kavramõ, bu süreç içinde liberal düşünürler
tarafõndan Marksist "sõnõf" kavramõna karşõ üretilmiştir.2 Seçkin, "seçkin
dolaşõmõ"
kavramõyla
birlikte
telaffuz
edilegelmiştir.
Bununla
toplumlarda girip çõkmasõ kolay, ama bireysel nitelik ve yeteneklerle
çok yakõndan ilgili katmanlarõn varlõğõ dile getirilir. Diğer yandan miras
alõnan ve bõrakõlan sõnõflarõn bulunmadõğõ ortaya konmuş olur. Seçkin
teorilerinin bu boyutuna ileride değinilecektir.
Siyaset felsefesi içinde sürekli olarak seçkinlere değinilmiştir. Bir
kõsõm düşünürler, devlet yönetiminin gerçekten seçkinler tarafõndan
yürütülmesini gerekli görmektedir. Platon'un bilge-kral tiplemesi3 bunun
en bilinen örneğidir. Platon, yönetimi seçkinlere verebilmek için,
toplumu "kastlara" ayõrma yolunu kullanõr. Diğer yandan, tam tersine
1
2
3
Raymond ARON, Sýnýf Mücadelesi, B.2, Dergah Ya., Ýstanbul, 1992, s.172.
Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi,Varlýk Ya., Ýstanbul,Tarihsiz, s.160.
Eflatun, Devlet, B.4., Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1980, s.163.
6
siyasal iktidarõn ortadan kaldõrõlmasõ için "iyi doğmuş" bireylere görev
verenler de vardõr. Her türlü iktidarõ zorbalõk olarak niteleyen La
Boétie'ye göre, entellektüel ağõrlõklõ seçkinler, iktidar ilişkisini ortadan
kaldõrabilecek biricik odaktõr.4
Seçkin kavramõnõ sosyoloji literatürüne Vilfredo PARETO
kazandõrmõştõr. Pareto'nun bu terimi iki farklõ biçimde tanõmlamaktadõr.
İnsanõn her türlü etkinliği puanla değerlendirildiğinde, en yüksek notu
alanlarõ, birinci anlamda "seçkin" olarak tanõmlar. İkinci tanõmõnda ise,
seçkinleri hükümete etkileri açõsõndan değerlendirir ve bunlarõ ikiye
ayõrõr: "Yönetici Seçkin" ve "Yönetici-Olmayan Seçkin".5
Pareto, ilk seçkin tanõmõnõ toplumsal alanda bireysel nitelik ve
yeteneklerin eşitsizliğini gösterebilmek için kullanõr. Asõl kaygõsõ,
yönetici
seçkinlerin
varlõğõnõ açõklayabilmektir.
Yönetici seçkini
belirleyen faktör, kişilerin toplumsal rolleridir. Yaptõğõ tanõmlamalarla
Pareto üç toplumsal kategori belirler: Yönetici seçkinler, yönetici
olmayan seçkinler ve seçkinler dõşõndaki bütün halk. Yönetici seçkinler,
toplumsal hareketlilik sayesinde yeni üyelerin katõlõmõna sürekli açõk ve
bireysel yeteneği yetersiz olan herkesin aşağõ katmanlara düşmesine
eğilimlidir. Eğer bu süreçte bir tõkanma yaşanõrsa, yönetici seçkinler
arasõnda yorulmuş, yõpranmõş öğeler artacak; alt katlarda yetenekli
insanlar birikecektir. O zaman seçkinlerin bir devrimle topluca
değişmesi ve düzenin yeniden kurulmasõ gündeme gelecektir.
4
M.Ali AÐAOÐULLARI ve Levent KÖKER, Tanrý Devletinden Kral-Devlete, Ankara,
Ýmge Ya., s.282.
5 DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi, s.161; Raymond ARON, Sosyolojik Düþüncenin Evreleri,
B.2, Bilgi Ya.,Ankara, 1989, s.319-320.
7
Pareto'dan başka seçkin sorunuyla ilgilenen diğer bir düşünür
Gaetano MOSCA'dõr.6 Mosca'ya göre, "uygarlõğõn doğuşundan beri, en
ilkelinden en ilerisine kadar bütün toplumlarda birisi iktidarda ve
egemen, diğeri de bunun dõşõnda olan iki sõnõf vardõr."7 Mosca'nõn
seçkin tanõmõnda vurgulanan ilk özellik, bunun örgütlü oluşudur.
"Azõnlõk, örgütlü ve birleşmiş bir aktör olarak örgütsüz çoğunluk
üzerinde kaçõnõlmaz şekilde egemendir. Azõnlõk iktidarõ, çoğunluğun
herbir üyesi için karşõ konulmaz niteliktedir. Çünkü örgütlü azõnlõk
karşõsõnda hepsi ayrõlmõş durumdadõr. Diğer yandan azõnlõk, sõrf azõnlõk
olmasõ nedeniyle örgütlüdür. Ortak bir planla hareket eden yüz kişi,
uzlaşamamõş bin kişiyi yener. Bin kişi değil de yalnõzca yüz kişiden
oluşan birinci grup (azõnlõk), sõrf bu nedenle daha kolay ortak hareket
etmektedir. Bunun sonucu olarak, siyasal birlik ne kadar büyük ise,
yönetilen çoğunluğa oranla yönetici azõnlõk daha küçüktür, çoğunluğun
örgütlü azõnlõğa karşõ koyabilmesi de o kadar zordur."8 Mosca,
iktidardaki örgütlü azõnlõğa "siyasal sõnõf" adõnõ verir.
Hem Pareto, hem Mosca "yönetici seçkinler" veya "siyasal
sõnõf"õn
farklõ
etmektedir.9
toplumsal
İkisinin
kümelerden
ayrõldõğõ
açõlarõndadõr. Pareto'ya göre,
meydana
nokta
ise,
geldiğini
kabul
demokrasiye
bakõş
yöneten-yönetilen ayrõmõnõn varlõğõ,
demokrasiyi diğer rejimlerle aynõ konuma yerleştirir. Oysa Mosca,
demokrasilerde diğer rejimlerden farklõ olarak seçkinlerle kitle arasõnda
karşõlõklõ bir etkileşim olduğundan bahseder.
6
Mosca, seçkin kuramýný ilk ortaya koyduðu kitabýný, Pareto'nun kitabýndan 17 yýl önce
yayýnlamakla birlikte, önceliðini yeterince kabul ettirememiþtir. ARON, Sosyolojik
Düþüncenin.., s.341, 9.dipnot. Fakat bu önceliði kabul edenler de vardýr. "Seçkin teorisi, etkili
ve kesin temelini Gaetano Mosca ile kazanmýþtýr" diyen Urs JAEGGÝ bunlardan birisidir. Urs
JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, Verlag Paul Haupt, Bern-Stuttgart, 1960, s.26.
7 Gaetano MOSCA, Die Herschende Klasse, Verlag A.Francke, A.G.Bern, 1950, s.53.
8 MOSCA, Die Herschende Klasse, s.55.
9 BOTTOMORE, Seçkinler ve Toplum, Gündoðan Ya., Ankara, s.11.
8
Seçkinlerin varlõğõnõn demokrasi açõsõndan değerlendirilmesinde
Pareto'ya önemli itirazlar vardõr. Herşeyden önce demokrasilerde
"seçkinlerin özgürce oluşmasõna dayalõ ve seçkinler arasõnda iktidar
konumlarõ için kurallara bağlanmõş bir rekabet" bulunuyor olmasõ
gerçeği gözardõ edilemez.10
Seçkinci yazarlara karşõ demokrasinin savunmasõnõ Giovanni
SARTORİ yapar. Demokrasiyi bir hükümet sistemi olarak algõlayan
Sartori, başsõzlõk veya lidersizliğin bir çözüm olmadõğõnõ belirtmektedir.
"Hiç şüphe etmeyelim ki, iyiyi seçmeye değer vermemekle kötüyü
seçeriz; liyakatte eşitliğe değer vermemekle de liyakatsizlikte eşitlik
sağlarõz" diyen yazara göre, "seçkin"le "eşitlik" birleştirilerek somut bir
değerler
yükselmesi
gerçekleştirilecektir.11
Seçkinlerin
varlõğõyla
uzlaştõrdõğõ demokrasiyi de şöyle tanõmlamaktadõr: "Demokrasi, a)
seçim pazarõndaki yarõşmacõ niteliği açõk bir poliarşi yaratan, b) halka
iktidar veren ve c) özellikle yönetenlerin yönetilenlere karşõ duyarlõğõnõ
güçlendiren usul ve/veya bir düzenektir."12
İnsanlar arasõnda yetenek farklarõnõn olduğunu düşünen Joseph A.
SCHUMPETER, her sõnõfõn toplumsal bağlamda bir görevi bulunduğunu
ileri sürer. Bu yetenek doğal olabileceği gibi, sonradan da kazanõlmõş
olabilir. Bir sõnõf, toplumda üstlendiği görevin gerektirdiği yetenekleri
yitirince, içindeki yetenekli unsurlarõn da katõlõmõyla güçlenen bir başka
sõnõf o görevi üstlenir. Yöneticilik için de aynõ süreç söz konusudur.
Demokrasi, önderlerin yarõşma sonucunda
belirlendiği bir sistem
olduğundan, önderlik mutlak değildir. Kaldõ ki, Schumpeter'in çizdiği
süreç
10
11
12
işlediği
takdirde,
hiçbir
siyasal
yapõda
mutlak
önderlik
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.119.
Giovanni SARTORÝ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüþ, TDV Ya., Ankara, 1993, s.186.
SARTORÝ, Demokrasi ..., s.170.
9
kurumlaşamaz. Demokrasilerdeki yarõşmacõlõk ise mutlakçõlõğõn önünü
hemen hemen tümüyle keser. İktidarõ kullanacak kişileri seçmenlerin
belirlediği siyasal yapõnõn adõ olan demokraside yönetim bir araçtõr.
Demokrasinin anlamõ da, "halkça benimsenen yönetim"dir.13
Demokrasiyi Raymond ARON ise şöyle tanõmlamaktadõr: "Her
türlü konu üzerinde münakaşa mümkün olduğu takdirde bir cemiyete
demokratik diyoruz, ama bizzat devletin dayandõğõ prensiplerin herkesçe
kabul edilmesi veya kabul edilmiş gibi olmasõ sayesinde iktidar bir
istikrara kavuşabilmektedir."14 İktidarõn seçime dayalõ olmasõ
Aron'a
göre aynõ zamanda meşruiyetin de temelidir. Demokratik süreç,
ideolojik yarõşõn ölümcül bir savaşa dönüşmesini de engellemektedir.
Toplumda güç odaklarõnõn çokluğunu ve bu çokluğun temel ilkelerde
uzlaşmasõnõ öngören Aron, iktidarõn da bu ilkeler ve yaşamõn gerçekliği
tarafõndan sõnõrlandõğõnõ dile getirmektedir.15 Seçkinler bu çoğulcu
birlik çerçevesinde yarõşmaktadõr.
"Seçkin kavramõnõ genel bir tartõşma kategorisi olarak yerleştiren"
LASSWEL'in tanõmõ şudur: Siyasal seçkin tepedeki iktidar sõnõfõdõr.16
LASSWEL'in "yüksek iktidar sõnõfõ" halkõn desteğine ihtiyaç duymakla
birlikte kendi üstünlüklerine de inanmõş, az çok türdeş bir azõnlõktõr.
Bunlar iktidarõ ellerinde tutmakla beraber, yõğõnlarõn denetimine
açõktõrlar. Böylece yazar, demokrasiyi sorumluluk temeline dayalõ
olarak tanõmlamaya çalõşmaktadõr.17
13
Sami SELÇUK, "Seçkinler ve Az Geliþmiþ Ülkelerde Konum ve Ýþlevleri", Seha L.Meray'a
Armaðan, C.2, SBF Ya., Ankara, 1982, s.574-575.
14 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.184-185.
15 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.178-184.
16 SARTORÝ, Demokrasi ..., s.157.
17 SELÇUK,"Seçkinler...", s.575; Mehmet TURHAN, Siyasal Elitler, Gündoðan Ya., Ankara,
1991, s.33;
10
Karl MANNHEIM, bireysel yurttaşõn en azõndan belli aralõklarla
arzularõnõ duyurabilmesini demokrasi için yeterli sayar. Demokrasinin
özelliği seçkin katmanõn yokluğu değil, seçkinlerin seçilme tarzõ ve
kendilerini yorumlamalarõnda yatar.18
Siyasal
partilerin
üst
yönetimlerinde
oligarşik
bir
yapõ
kurulduğunu savunan Robert MICHELS'in "oligarşinin tunç yasasõ",
demokratik
ortamlarda
bile,
seçkinlerin
örgüt
içerisinde
kendi
iktidarlarõnõ pekiştirmeye çalõştõklarõnõ dile getirir.19 Michels'e göre,
demokratik örgütlerde bile oligarşik yönelimin varlõğõ, insan doğasõnõn,
siyasal mücadelenin ve örgütlenmenin gereği olarak anlaşõlmasõnõ
gerektirir.20
Görüldüğü gibi demokratik seçkin kuramcõlarõnõn düşüncelerine
göre, demokrasinin tanõmõ, halk yõğõnlarõnõn yönetime katõlõmõdõr. Halk
tarafõndan, doğrudan yönetimin olabileceği iddiasõ reddedilmektedir.
İşte demokrasi, seçkinlerle bu noktada barõştõrõlmaktadõr.
Yukarõda
da
değinildiği
gibi
seçkin
teorileri,
iktidar
mücadelesinin sõnõflar mücadelesi olmadõğõnõ ortaya koymak için ileri
sürülmüştür. Temelde demokrasi ile bir dertleri yoktur. Amaçlarõ
sosyalistlerin, özellikle MARX'õn sõnõf anlayõşõnõ yanlõşlamaktõr.
Marksist düşüncede de bir "seçkin" anlayõşõ vardõr. Bu anlayõş şöyle
ifade edilebilir, devlet otoritesini kullanarak siyasal iktidarõ elinde tutan
üretim araçlarõna sahip sõnõftõr.21 Kitlelerin öncülüğünü yapan devrimci
aydõnlar grubu ve/veya parti Marx'taki seçkin anlayõşõnõn bir başka
yönünü oluşturmaktadõr.22 Sartori'ye göre, bir parti önderi olan Lenin'de
18
19
20
21
22
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.120.
DUVERGER,Siyaset Sosyolojisi, s.176-177.
JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, s.39-40.
TURHAN,Siyasal Elitler, s.35.
SARTORÝ, Demokrasi ..., s.526/dipnot 29.
11
örgütlü seçkincilik açõkça ortaya çõkmaktadõr.23
Marx ve takipçileri
sõnõflar-arasõ mücadelede işçi sõnõfõnõn iktidarõndan yana olmuşlardõr.
İşçi sõnõfõnõn içinde toplumsal konumunun bilincine varmõş kişilerin
öncülüğünde,
işçi
sõnõfõnõn
devrimi
gerçekleştireceği,
Komünist
Manifesto'da dile getirilmiştir.24 Seçkin kuramcõlarõ Marksizme iki temel
eleştiri getirirler:25 Birincisi, değişmez ve kapalõ bir egemen sõnõf
oluşmasõnõ önleyen seçkinlerin sürekli olarak dolaşõmõnõ ortaya koyarak,
Marksist bir egemen sõnõf kavramõnõn yanlõş olduğunu göstermek.
İkincisi de, toplumlarõn her türlüsünde yönetimin bir azõnlõğõn elinde
olduğunu göstererek, sõnõfsõz toplumun olanaksõzlõğõnõ ortaya koymak.
Yugoslavya'da Başbakan Yardõmcõlõğõ'na kadar yükselmiş olan
Milovan Djilas, "Yeni Sõnõf" adlõ kitabõnda uygulamadaki komünizmin
yeni bir sõnõfsal yapõ oluşturduğunu yazmõştõr. "Yeni bir ekonomik şekli
ikmal etmek için değil, kendisi yeni bir ekonomik şekil kurmak için,
yani cemiyet üzerinde hakimiyet tesisi gayesiyle iktidara gelmiş" olan
bu sõnõfõn iktidarõ, Djilas'a göre "tarihin daha önceki sõnõflarõndan
birinin iktidarõndan daha kuvvetli(dir)."26 Bu sõnõfõn proleteryadan
kaynak bulmasõna karşõn, şimdiki görüntüsü kitleye egemen olacak
şekilde örgütlenmiş bürokrasidir. Yeni sõnõf, kollektif mülkiyet üzerinde
mutlak yetkilere sahip, gelmiş geçmiş bütün sõnõflardan daha örgütlü ve
sõnõf bilinci daha güçlü oluşu nedeniyle sağlam bir yapõ oluşturmuştur.
Yazar, bu oluşumun en önemli aktörü olarak Stalin'i göstermekte ve
içinde bulunduklarõ durumu Marx'õn da endişe ettiği olasõ bir sonuç
olarak açõklamaktadõr.27
23
24
25
26
27
SARTORÝ, Demokrasi ..., s.501ve s.527/dipnot 38.
SELÇUK,"Seçkinler...", s.577.
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.21.
Milovan DJILAS, Yeni Sýnýf, Doðuþ Matbaasý, Ankara, 1959, s.50-51.
DJILAS, Yeni Sýnýf, s.50-83.
12
"İktidar Seçkinleri" adlõ kitabõnda ABD'deki seçkinleri ele alan
Wright MILLS, kavram seçimi yaparken "egemen sõnõf" deyimine karşõ
çõkar. Çünkü "sõnõf, ekonomik bir terim, yönetim ise siyasal bir terimdir.
Bu nedenle yönetici sõnõf deyince, ekonomik bir sõnõfõn siyaseten de
ülkeyi yönettiği söylenmiş oluyor. Mills, böylesine yalõn bir ekonomik
belirlenimciliğe dayalõ tekbirimli (monolitik) yaklaşõmõn, siyasal düzene
ve etkenlere özerklik alanõ bõrakmadõğõnõ ileri sürmektedir. Bu görüşün,
"siyasal belirlenimcilik" ve "askeri belirlenimcilik" ile geliştirilmesi
gerektiğini savunur. İktidarõ kullanma alanõnda ekonomik, siyasal ve
askeri çevrelerin arasõnda dengeli bir ilişki bulunduğunu düşünür.28
Bottomore, Mills'in iktidar seçkinlerini; ekonomik, siyasal ve askeri
seçkinlerin sõkõntõlõ birlikteliği şeklinde tanõmlamasõnõ, Marksist egemen
sõnõf kapsamõndan çõkmaya çalõşmak şeklinde değerlendirmektedir.29
Buradaki iktidar seçkinleri bir egemen sõnõf değildir, ama bu üç kümenin
çõkarlar, toplumsal köken, tutum ve beklentiler bakõmõndan benzerliği
söz konusudur. Seçkinlerin de bu benzerliklerin farkõnda olduğunu
belirten Mills, bu bilinci "sõnõf"a değil "statü grubu" olgusuna
bağlamaktadõr.30
Seçkinler konusunda yaşanan kavram kargaşasõna çözüm arayan
Tom BOTTOMORE,
Pareto ve Mosca'nõn ortaya attõklarõ deyimleri
yeniden tanõmlama yoluna gitmektedir. Mosca'nõn "siyasal sõnõf"
kavramõna, siyasal erk ve nüfuz kullananlarla siyasal önderlik
savaşõmlarõna katõlan tüm kümeleri kapsayõcõ bir anlam yükleyen
Bottomore, Pareto'nun "siyasal seçkinler"ini siyasal sõnõf içinde belli bir
zamanda, belli bir toplumdaki siyasal erki gerçekten kullanan
28
29
30
Wright MILLS, Ýktidar Seçkinleri, Bilgi Ya., Ankara, 1974, s.386-387.
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.35-37.
MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.11-18 ve dipnot 4.
13
bireylerden oluşan küme olarak tanõmlar.31 Bu çalõşmada Bottomore'un
yaptõğõ tanõmlarla hareket edilecektir.
SELÇUK şöyle bir dizi genelleme ve uzlaşma noktalarõ sõralar:32
a- Rejimin adõ ne olursa olsun, seçkinler bir toplumsal olgu
olarak vardõr. Her toplumda yönetenler yönetilenlere oranla küçük bir
azõnlõktõr. Bu saptamadan sonra seçkinler lehinde veya aleyhinde ileri
sürülen görüşler kişisel tercihten ibarettir.
b- İktidar azõnlõk durumundaki seçkinler tarafõndan kullanõlsa da,
rejimler arasõ bir özdeşliği doğurmaz. Rejimlerle birlikte halk
yõğõnlarõnõn bilgi ve bilinç düzeyi, seçkinlerin iktidarõnõn şekil ve
sõnõrlarõnõ belirler.
c- Seçkinler, yönetici olmalarõ nedeniyle, kararlarõnõ yönetilen
yõğõnlardan bağõmsõz oluşturamazlar. Çünkü tarih boyunca diktatörler
bile halkõn desteğini yanõna alma zorunluluğunu
duymuşlardõr. Bu
zorunluluk, seçkinlerin toplumsal eğilimi dikkate almasõnõ gerektirirken,
onlarõ toplumsal eğilimi kendi arzularõ yönünde oluşturma gayretinden
alõkoyamaz. Bu noktada, seçkinlerin halka yönelik ideolojik eğitim ve
propaganda çalõşmalarõ gündeme gelir.
d- Seçkinler homojen bir yapõda olmadõklarõ gibi, bir toplumsal
sõnõf
bütünlüğü
de
göstermezler.
Farklõ
sõnõfsal
kökenlerden
gelebilmekte, çeşitli sõnõflarla kesişmekte ve içiçe girmektedirler. Ancak
bir sõnõf bütünlüğü oluşturmadõğõndan bahsettiğimiz seçkinler, iktidarõ
kullanõrken yakõnlarõnõ ve çevrelerini kendisinin çõkar, saygõnlõk ve
olanaklardan daha fazla yararlandõrarak halktan biraz daha farklõlaşõrlar.
Bu bağlamda seçkinler içindeki aydõn kesimin durumu daha farklõdõr.
31
32
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.17.
SELÇUK, "Seçkinler...", s.580-583.
14
İleride ele alõnacağõ için, aydõnõn, sõnõflar üstü niteliği gereği, hiçbir
kesimle tam barõşõk kalamadõğõnõ belirtmekle yetiniyorum.
B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ
Azgelişmiş ülke kavramõ, genel olarak modern sanayi toplumu
aşamasõna gelememiş, fakat bu yönde çaba gösteren toplumlar için
kullanõlmaktadõr. Bu toplumlar için ortak olan bir yön, modernleşme
sürecinde, eski yapõlarõn çözülmesi ve yerini modern toplumsal ilişki ve
yapõlarõn almasõdõr.33
Azgelişmişlik, gelişmişliğe bağlõ olarak şöyle tanõmlanabilir:
Çağdaş sanayi toplumlarõnõn yapõsõna ve düzeyine ulaşamamõş bir
sosyal ve ekonomik yapõlanõşõn adõdõr. Azgelişmiş, gelişmekte olan ya
da geri kalmõş olarak adlandõrõlan bu toplumlarõn büyük bir kesimi eski
sömürgelerden ibarettir. Bir bölümü de, Batõ'nõn yaşadõğõ teknolojik
gelişme ölçüt olarak alõndõğõnda, onun gerisine düşmüş olanlardõr.
Siyasal gelişme açõsõndan "geçiş toplumlarõ" olarak adlandõrõlarak
azgelişmiş ülkelerin şöyle kümelendirilmesi de mümkündür: Birinci
grup, bağõmsõzlõk kazanmõş eski sömürge olsalar da, geleneksel
hükümdarlarõn varlõğõnõ sürdürdüğü (Laos, Ürdün, Fas gibi) ülkelerdir.
İkinci grupta, sanayileşmiş ülkelerin eski sömürgeleri olup Batõ tipi
siyasal kurumlarõn sağlam biçimde kurulabildiği ülkeler vardõr. Az
sayõdaki bu ülkelere Hindistan ve Filipinler örnek gösterilmektedir. Son
olarak üçüncü grup, tam sömürge olmamõş fakat bir dönemde yarõ
sömürge durumuna düşmüş ülkeleri kapsamaktadõr. Bu ülkelerde
33 Gencay ÞAYLAN, Türkiye'de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal Ýdeoloji, TODAÝE Ya.,
Ankara, 1974, s.39.
15
monarşiler yõkõlmõş, siyasal partiler ve seçimlere dayalõ parlamenter
rejimler kurulmuştur. Ancak bu grup ülkelerde karizmatik liderlerin
egemenliğinde diktatörlükler oluşmuştur. Bu gruba Çin, Mõsõr, Irak,
Türkiye gibi ülkeler örnek verilmiştir.34
Sömürge deneyimi yaşamõş olsalar da bazõ toplumlarda kabile ve
kabile reisliği gibi varlõğõnõ sürdüren geleneksel kurumlar, çağdaş ulusal
ve uluslararasõ siyasetin gereklerini yerine getiremeyecek durumdadõr.
"Bir ülkenin sömürge olarak kalmasõ, aydõnlarõn siyasal eylemlerine
karşõ koyabilecek eski toplumsal-siyasal yapõnõn gücünü yitirmesine
neden oldu. ... Aydõnlar; çağdaş örgütleri yaratabilecek, yabancõlara
karşõ mücadele verebilecek uluslaşma sorunlarõ ile baş edebilecek tek
grup olarak ortaya çõkõyordu." Sömürgeciler kendi verdikleri eğitimle
kendi siyasal temellerini sarsacak devrimcileri yetiştirdiler.35 Azgelişmiş
ülkeler üzerindeki çalõşmamõzõ sömürge olmuş olmamõş ayrõmõna ağõrlõk
vermeden genel olarak bakarak sürdüreceğiz.
Azgelişmiş ülke seçkini için Kõşlalõ'nõn önerdiği bürokrat ve
aydõn
ikili
ayrõmõna36,
geleneksel
seçkinleri
de
ekleyerek
bir
sõnõflandõrma yapõlabilir. Çünkü bu toplumlarda geleneksel nitelikli
toprak
seçkini
oldukça
önemli
bir
kontrol
gücüne
sahiptir.37
Bottomore'un yaptõğõ sõnõflandõrma ise şöyledir: 1-Hanedan seçkinleri,
2-Orta sõnõf, 3-Devrimci aydõnlar, 4-Sömürge yöneticileri, 5-Ulusçu
önderler.38 Yaşanan devrimler ve Batõ siyasal denetiminin gönüllü veya
zorla geri çekilmesi gibi etkenler, Batõlõ olmayan toplumlarda yeni tip
34
Fred M.RIGGS, "Bürokratlar ve Siyasal Geliþme: Çeliþmeli Bir Görüþ", Amme Ýdaresi Dergisi,
C.4, S.2, (Özet-çeviri: Selçuk Yalçýndað), s.90-91.
35 Türker ALKAN, Geliþen Ülkelerde Aydýnlar ve Siyaset, ODTÜ Ya., Ankara, 1977, s.17.
36 Ahmet Taner KIÞLALI, Siyaset Bilimi, Ýmge Ya.,Ankara, 1992, s.282.
37 Bülent DAVER, "Az Geliþmiþ Ülkelerde Siyasi Elit (Seçkinler)", SBFD, C.XX, S.2, 1965,
s.526.
38 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102.
16
siyasal seçkinlerin güçlenmesini sağlamõştõr.39 Azgelişmiş ülkelerde
diğer seçkin gruplarõnõn yetersizliği nedeniyle aydõnlarõn daha çok
ağõrlõk kazandõğõ da bir gerçektir.40 Bu durum azgelişmiş ülke
aydõnlarõnõn üstlendikleri fonksiyonlar ele alõnõrken daha açõklõk
kazanacaktõr.
Azgelişmiş ülke seçkinleri, geleneksel seçkin yapõsõnõn devamõ
olan toprak seçkini ve din adamlarõnõn yanõ sõra; büyük ölçüde içiçe
girmiş nitelikteki yeni tip bürokrat ve aydõn seçkinlerden oluşur. Son
ikisi yetişme tarzõ ve amaç bakõmõndan hemen hemen aynõdõr. Batõ'da ya
da Batõ tipi okullarda eğitim görmüşler ve toplumlarõnõ batõlõlaştõrma
misyonunu
yüklenmişlerdir.41
Azgelişmiş
ülkelerde
bürokratlarõn
zayõflõğõ, aydõnlarõ bir siyasal güç olarak daha net biçimde ortaya
koymaktadõr. Ancak okuyucu kitlesinin az, basõnõn cõlõz olmasõ,
aydõnlara
siyasal
ağõrlõklarõnõ
yeterince
hissettirme
fõrsatõnõ
kaçõrtmaktadõr.42 İlk ikisi ise, toplum tarafõndan öteden beri kabul
edilmiş otoritelerini sürdürmek için mücadele ederler. Bu mücadeleyi ya
diğerlerine ayak direyerek mevzilerini savunma şeklinde ya da onlarõn
yanõnda yer alõp kişisel iktidarõnõ devam ettirme şeklinde yaparlar.
(Türkiye'de din adamlarõnõn laikleşme sürecindeki tutumlarõ, her iki
hareket biçimine de örnek oluşturmaktadõr.43) Zaman içinde bu yapõya,
yeni çõkar kümelerinin temsilcileri de katõlacaktõr.
39 Harry J. BENDA, "Non-Western Ýntelligentsias as Political Elites", Political Change in
Underdeveloped Countries, (Der. John H. Kautsky), Seventh Printing, John Wiley and Sons
Inc., New York, 1967, s. 235.
40 Ýttihat ve Terakki'nin Türk burjuvazisinin yokluðunda, onu ikame ediþi hakkýnda, Sina
AKÞÝN, Ýttihat ve Terakki ve Jön Türkler, Remzi Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1987, s.80-81;
Hindistan örneði için BOTTOMORE, Seçkinler..., s.104.
41 Baskýn ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði -Kara Afrika Modeli-, B.2, Iþýk
Ya.,Ankara, 1980, s.15; Rupert EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, TSÝD Ya., Ankara,
1965, s.230; BENDA, "Non-Western...", s.236-237.
42 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.72.
43 Mete TUNÇAY, TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulmasý, B.3, Cem Ya., Ýstanbul, 1992,
s.64-67'deki "Bir Risale Savaþý" baþlýklý parça bu konuda çarpýcý bir örnek vermektedir.
17
Bürokratlar
ve
aydõnlar ideolojik olarak milliyetçiliği ve
toplumsal reformculuğu benimserler. Yaşanan değişimler ve siyasal
kurumlarõn zayõflamasõyla bürokratlar otoritelerini kuvvetlendirirler.
Siyasal seçkin ise, sõrtõnõ yasladõğõ parti kanalõyla bürokrasinin gücünü
kõrmaya çalõşõr. Bu çatõşmanõn şiddetlenmesi durumunda, "silahlõ siyasal
parti" olan asker bürokrat, sivil bürokratõn da desteğiyle iktidarõnõ ilan
eder. Ordunun zaman zaman yaptõğõ bu çõkõşlar demokrasiye sekte
vurmakla birlikte, muhalefetin suskun olduğu ortamlar oluşturup
toplumu batõlõlaştõrõcõ yönde eylemlerin yapõlmasõna fõrsat tanõr.44
Bürokratlarõn yenilenmesi gerektiği durumlarda dinç kuvvetler olarak
aydõnlar devreye sokulur. Böylelikle aydõnlarõn köktenci eylem arzularõ
törpülenmiş olmaktadõr. Zaten aydõnla bürokratõn ayrõm noktasõ,
bürokratlarõn yaptõklarõ iş gereği uzmanlaşmõş olmalarõndan başka
birşey değildir.
Azgelişmiş ülkelerde, ekonomik istikrarsõzlõk kadar, siyasal
istikrarsõzlõk da egemendir. Çok partili rejimi seçmiş olan ülkelerde
bürokrasi, asker kanadõn darbe dönemleri dõşõnda siyasal seçkinden
sonraki sõralarda yer alõr. Bu tip rejimlerde ordu, "parlamenter gelenek
ve kamuoyu yokluğunun doğurduğu boşluğu dolduran"45 ve batõlõlaşma
idealini en ciddi savunan bir örgüttür. Bu yönüyle toplumda siyasal
iktidarõ sõnõrlayõp denetleyen bir unsur olarak çalõşõr. Çok partili siyasal
rejimi seçmemiş toplumlarda ise, siyasal katõlõmõn en yoğun olduğu
kesim, asker ve sivil bürokratlardõr.46
Siyasal seçkin, bürokratlar karşõsõnda kendisini bilgisiz ve acemi
bulduğu için eziklik duygusuyla hareket eder. Onlarla gizli veya açõk bir
44
EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.254-255.
SELÇUK, "Seçkinler...", s.591.
46 Tom B. BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, Ankara, 1987, Teori Ya., s.27.
45
18
savaşa tutuşur. Buna karşõn "azgelişmiş ülkelerde gelişme yolunun
kararlaştõrõlmasõnda başõ çekenler" de siyasal seçkinlerdir.47
Bottomore, yukarõda söz ettiğimiz beşli sõnõflandõrmasõndaki iki
grubun (sömürge yöneticileri ve hanedan mensuplarõ) etkisinin zaman
içinde azaldõğõndan söz eder. Aydõn ve bürokratlarõ orta sõnõf olarak
tanõmlar. Çünkü bu toplumlarda orta sõnõfõ oluşturacak ticaret sõnõfõ
yoktur. Siyasal bağõmsõzlõk sonrasõnda ekonomik girişimler genellikle
kamu eliyle yapõldõğõndan işadamlarõ henüz ortaya çõkmamõştõr. Orta
sõnõf üyesi saymakla birlikte bürokratlarõ, siyasal pratikteki daha
belirgin rolleri nedeniyle ayrõ bir grup olarak alõr. Yeni uluslarõn
kalkõnmasõ açõsõndan bürokratlar 18. ve 19. yüzyõl Batõ toplumlarõnda
kapitalistin rolünü üstlenmişlerdir.48
İdeolojik seçim açõsõndan azgelişmiş ülke aydõnõ için Marksizm
çekicidir. Çünkü devrimci aydõn seçkinlerin "görevleri için yetersiz
kaldõklarõ yerlerde komünizm ilerici bir güç" olarak yardõmlarõna
koşmuştur.49 Batõ'ya ve kapitalizme karşõ olmak noktasõnda uzlaşmõş
aydõnlar için sosyalizm, bir başvuru kaynağõ rolü oynamaktadõr.50
"Komünizmin cazibesi, komünist partilerin Marksizm'deki etkili bir
siyasal formüle -yani peşinde koşulacak amaçlarõ açõkça ifade eden ve
yönetici seçkinlerin ve eylemlerinin ahlaki bir haklõlanmasõnõ sağlayan
bir akideye- sahip olmasõyla artmaktadõr."51 Ancak komünist partiler,
Marksizmin entellektüel şema olarak doğurduğu kuşku ve itirazlar
yanõnda SSCB örneğinden kaynaklanan kaygõlar nedeniyle, her yerde
egemen olamamõştõr. Öte yandan pek çok azgelişmiş ülkede Marksizme
47
48
49
50
51
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.105.
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102-105.
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.107.
BENDA, "Non-Western...", s.242.
BOTTOMORE,Seçkinler..., s.108.
19
karşõ geleneksel-dinsel seçkinlerden ve batõlõ liberal fikirlere inanmõş
kesimlerden itirazlar gelmiştir.
Azgelişmiş ülke aydõn ve siyasal seçkininin yayõlmacõlõk ve
sömürgecilik karşõtõ mücadelede Marksizm dõşõnda kullandõğõ bir siyasal
formül de milliyetçilik olmuştur.52 Milliyetçilik, yabancõlara karşõ
verilmiş savaşõn galibi olarak önderlerini iktidara taşõmõştõr. Ama
milliyetçi önderler, kendi yanlarõndaki gelenekçiler ve modernistler
arasõndaki
çatõşmalar
nedeniyle
ciddi
sõkõntõlar
yaşamaktadõrlar.
Milliyetçi önderler de, her zaman olmamakla birlikte pek çok kere
"okumuş orta sõnõf"tan kaynak bulmaktadõr.53
Aydõn, bürokrat veya politikacõ kümelerinden hangisi ağõrlõğõnõ
koyarsa koysun, azgelişmiş toplumlardaki siyasal seçkinler, diğer
toplumlardakine göre daha fazla halktan kopuktur. Halkõ bir yöne
kanalize etmek istediği için de çok defa otoriter bir eğilim sergiler.54 Bu
kopukluk, tutucu tavõr içindeki toprak seçkininin yeni siyasal seçkin
kümeleri karşõsõndaki gücünü artõrõcõ bir rol oynar.55
Azgelişmiş ülkelerde seçkinlerin temel arzularõ ve iddialarõ
ekonomik ve sosyal kalkõnmayõ sağlamaktõr. Yukarõda da, yer yer
değinilen
seçkin
içi
mücadele bu arzu ile yakõndan ilgilidir.
Seçkinlerin bir bölümü tutucudur. Diğer bölümü oluşturan reformcular
ise, kalkõnmanõn nasõl olacağõ konusunda birbirlerinden farklõ tutumlar
içindedir.56
52
53
54
55
56
DAVER,"Az Geliþmiþ..", s.531.
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.106-107.
DAVER, "Az Geliþmiþ...", s.527.
SELÇUK,"Seçkinler...", s.601.
BOTTOMORE,Seçkinler..., s.99-102.
20
Bu ülkelerde seçkinler arasõ iktidar mücadelesi, seçkin gruplarõ
halkçõlõğa yöneltmiştir.57 Bu yöneliş "halkla beraber, halk için"58
şeklinde formüle edilirken; iktidarõnõ sağlamlaştõran seçkin grup,
kendisini halk adõna düşünüp hareket etmeye yetkili bularak "halka
rağmen, halk için"59 sloganõnõ kullanacaktõr. Bu hareket biçimi yukarõda
da değinilen otoriter tutumu doğurur.60
Halkçõlõğõn, yeni bağõmsõzlõk kazanan genç ülkeler için genel bir
eğilim olduğunu belirten Crawford MacPherson'a göre, bir inanç, bir de
hareket yönü vardõr. İnanç yönü; "fazilet(in) basit, olağan halkta ve
onun ortak geleneklerinde yaşadõğõ" kabulüne dayanõr. MacPherson
hareket olarak halkçõlõğõ ise şöyle tanõmlanõr: "Hõzlõ ekonomik,
toplumsal, kültürel ve siyasal değişikliğin baskõsõna, varolan siyasal
yapõdan
yabancõlaşmõş
entellektüeller
başta
olmak
üzere,
başkaldõranlarõn ya da tepki duyanlarõn tüm halkõn çõkarlarõ için iktidarõ
hedefledikleri hareketlerdir."61
Halkçõlõk düşüncesinin Türkiye'ye Rusya ve Balkanlar üzerinden
geldiğini Gevgilili şu cümlesiyle belirtmektedir: "Köycülük, halkçõlõk ve
ulusçuluk akõmlarõ, özellikle Rusya ve Balkanlar'da narodnik, populist,
sosyalist ve giderek Marksist akõmlarõn gelişimine oldukça eş bir çizgi
içinde Kõrõm, Kafkasya ve Balkan (kökenli) Türk düşünür ve yazarlar
57
BOTTOMORE, Seçkinler..., s.117.
Aðaoðlu'nun Ankara hükümetini meþru göstermek için çalýþýrken kullandýðý en önemli
söylemin, halkýn Ankara'daki Meclis'i ve Kuva-i Milliye'yi desteklemesi olduðu ileride
görülecektir.
59 Þevket Süreyya AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi , Ýstanbul, 1986,
s.71.
60 Burada sözü edilen sürecin Türkiye'de yaþanan örneði için bkz. ALKAN, Geliþen Ülkelerde
.., s.59 ve Levent KÖKER, Modernleþme, Kemalizm ve Demokrasi, B.2, Ýletiþim Ya.,
Ýstanbul, 1993, s.137-149.
61 Zafer TOPRAK, "Popülizm ve Türkiye'deki Boyutlarý", TARÝH VE DEMOKRASÝ Tarýk
Zafer Tunaya'ya Armaðan, Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.46.
58
21
arasõnda yankõlar yaratõr."62 Sõradan halkõn, özellikle de köylünün
yüceltilmesi
temeline
dayalõ
milliyetçilik,
İttihat
ve
Terakki
Türkçülüğünün ayõrõcõ özelliği olmuştur. Ancak köye karşõ sõcak
duygularõna
karşõn
halkçõ
aydõn
genellikle
kentli,
en
azõndan
kentlileşmiştir. Gerçek köyü bilmiyor ya da yüzeysel olarak biliyor,
hatta bilmek bile istemiyor. Köylülüğü, köy cemaatini, köy halkõnõ
sadece ideolojik bir sembol olarak görüyor. Bu şekilde seçkinin
zihnindeki halk imajõ ile yaşayan halk gerçeği arasõndaki farklõlõklar,
bazõ sorunlarõn da kaynağõ olacaktõr.63
Azgelişmiş ülkelerde (özellikle sömürgelerde) Batõ'nõn, kendisini
uygarlõk çizgisinin ulaşõlabilecek son noktasõ olarak sunmasõ ile
karşõlaşõlõr. Bir anlamda Batõ, uygarlaştõrõcõlõk rolü üstlenerek kendisini
bir yük altõna sokmuştur.64 Buna karşõ "uluslarõn ilk gösterdiği tepki,
mevcut düzeni savunan, yabancõ düşmanõ bir direniş65 (olurken); ikinci
safhada,
meseleyi
iyice
incelemeden
kendini
horgörmeye
ve
yabancõlarõn üstünlüğünü kabullenmeye doğru bir eğilim beliriyordu.
Üçüncü safhada ise, Hegel'in diyalektiğine uygun bir şekilde milliyetçi
bir sentez meydana geliyordu. Bu sentezde toplumun kendisine ve
geçmişine olan övünçlü inancõ yeniden beliriyor, aynõ zamanda
batõlõlaşmaya ve modernleşmeye doğru bir yöneliş -hiç değilse toplumun
liderleri arasõnda- devam ediyordu."66 Milliyetçi grubun iktidara
62
Ali GEVGÝLÝLÝ, Türkiye'de Yenileþme Düþüncesi, Sivil Toplum, Basýn ve
Atatürk, Baðlam Ya., B.2, Ýstanbul, 1990, s.75.
63 TOPRAK, "Popülizm ...", s.50.
64 Barrington MOORE Jr, Diktatörlüðün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, B.2, Verso Ya.,
Ýstanbul, 1992, s.274'te "Ýngilizlerin Hindistan'da fatihler ve yeni uygarlýðýn baþlýca taþýyýcýlarý
olarak bulunduklarý düþünülürse..." diyerek sömürgecinin uygarlaþtýrýcýlýðýný belirtmektedir.
s.275'te "Hukuk ve düzene ek olarak, Ýngilizler Hint toplumuna, ondokuzuncu yüzyýlda demiryollarý
getirdiler ve azýmsanamayacak miktarda sulama sistemi kurdular." derken de uygarlaþtýrýcý rolün
uygulamalarýna örnekler vermektedir.
65 Türkiye örneðine iliþkin olarak bkz. Taner TÝMUR, Türk Devrimi ve Sonrasý, Ýmge Ya.,
Ankara, 1993, s.24.
66 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.11.
22
geldiğinde yaşadõklarõ gelenekçi-modernist tartõşmasõ da tam bu noktada
ortaya çõkmaktadõr. Şehirlerde oturan seçkinler son derece batõlõlaşmõş
olarak ulusal harekete önderlik etmişler ve bağõmsõzlõk sonrasõnda
hükümeti oluşturmuşlardõr. Gerek kendileri, gerekse halk için Batõ tipi
eğitimi öngören seçkinler, yine de emperyalist yöneticilerin varisi
durumundadõrlar. Aynõ zamanda halk yõğõnlarõndan oldukça uzaktõrlar.
Çünkü bu azõnlõk batõlõlar gibi eğitilmiş ve onlar gibi yaşõyorken, kitle
yeniliklerden yer yer etkilenmiş olmakla birlikte hâlâ eski düzenden
kopamamõştõr.67 Geçiş toplumlarõnda başat durumuna gelmeye başlamõş
sosyo-ekonomik düzenin değerleri ile yer yer güçlü olan eski düzenin
değerleri yanyana ve savaşõm halindedir.68
Son olarak azgelişmiş ülkelerdeki sosyal, siyasal ve ekonomik
istikrarsõzlõk kendisini seçkinler üzerinde de hissettirir. Çünkü seçkin
grubun batõcõ kanadõ, Batõ'ya karşõ yürüttüğü bir savaşõn sonrasõnda
kazanõlan zaferle kendisini kanõtlamõştõr. Diğer taraftan, topluma eski
düşmanõ
bir
model
olarak
sunmaktadõr.
Bu
durumu
kitleye
açõklayabilmenin zorluğunu oldukça yoğun biçimde hissederken,
geleneksel seçkinlere karşõ yürüttüğü siyasal ve ideolojik savaşta da,
güçlüklerle karşõlaşmaktadõr. Seçkinler, işte bu kargaşa ortamõnda
üstlendikleri modernleştiricilik rolünü oynamaya çalõşõrlar.
67
68
EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.18-19.
ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.14.
23
2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ
"Aydõn ne demektir?" veya "kim aydõndõr?" sorularõ tek ve
tartõşmasõz bir yanõt bulamadõğõ gibi, hiç de yanõtsõz kalmamõştõr. Aydõn
tanõmlarõ, bu konuda tanõmlama yapan kişiler kadar çoktur, denilebilir.
Türkçe'de aydõn deyimiyle anlatõlan kavram, "akõl, zekâ ile ilgili"
anlamõndaki entellektüel'in karşõlõğõdõr. Entelijansiya terimi de 19.
yüzyõl Rusyasõ'nõn ürünü olup aydõnlar için kullanõlõr.69 Buradan aydõnõn
varlõk nedeninin bilgi ve düşünce ile ilgili olduğu ortaya konabilir.70 Bu
anlamõyla aydõn tarihin çok eski dönemlerine kadar kökenleri
aranabilecek niteliktedir. Cemil Meriç'in yaptõğõ da budur. Çağdaş
aydõnõn ilk atasõnõn İ.Ö. 5.yüzyõldaki sofistler olduğunu belirttikten
sonra, filozoflarõn 19.yüzyõldaki takipçilerinin kendilerini "entellektüel"
diye adlandõrdõklarõnõ vurgular.71 Meriç yapõlmõş tanõmlamalarla ilgili
bir derleme sunar. Schumpeter'e göre her diplomalõ entellektüel değildir,
ama bir aday durumundadõr. Belirgin özelliği kendisinin yaşamadõğõ
69
SELÇUK,"Seçkinler...", s.605.
Murat BELGE, "Geliþim Süreci Ýçinde Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., Ýstanbul,
s.122.
71 Cemil MERÝÇ, "Batý'da ve Bizde Aydýnýn Serüveni", CDTA, C.1, s.130-131.
70
24
olaylar hakkõnda eleştiriciliğidir. Robert Michels'te ise entellektüel,
hükümlerini düşünceye ve ilme dayamõş kişidir. Shills için diğer
insanlara göre genel sembollere ve soyut referanslara daha sõk
başvuranlar aydõndõr.72
Ancak azgelişmiş ülkelerde, ileri düzeyde
eğitim almõş olmak kişiyi aydõn kõlar.73 Gramsci'ye göre organik parçasõ
olduğu toplumsal çevrenin tutarlõlõğõnõ sağlama görevini üstlenen aydõn,
iktidarõ oluşturan bloğun ideolojik hegemonyasõnõ kurar. Eğer aydõn,
iktidar dõşõndaki sõnõfõn içinde ise, bu sõnõfõ iktidara taşõyacak toplumsal
ittifakõn ideolojik-politik hegemonya mücadelesinde galip gelmesine
çalõşõr.74
Meriç, tanõmlar gezintisinden sonra şu genellemeyi yapar:
"Aydõn, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede bağõmsõz bir sõnõf olmamõştõr."
Üyesi olduğu toplumun vicdanõ olmasõ dolayõsõyla "namuslu aydõn,
kucağõnda yaşadõğõ çevreye uymayan" bir kişilik sergiler. İktidara
yükselen burjuvazinin öncülüğünü yapan batõlõ aydõn, bu sõnõfõn düşüşe
yönelmesinden sonra kendisine yeni dostlar aradõ. Artõk ona düşen
görev, işçi sõnõfõ için stratejiler çizmekti. Bu konuda da üstüne düşeni
yaptõ ama, dördüncü sõnõf üçüncü sõnõf kadar da ayakta duramadõ ve
iktidara gelemeden donup kaldõ.75 Diğer yandan işçi sõnõfõnõn yanõnda
yer alan aydõn, bir yabancõ olduğundan ötürü, bu sõnõfõn üyelerine
yeterince güven duygusu verememişti. Bu şüpheyi yenebilmek için
aydõn, bu sõnõfõn ideolojisiyle abartõlõ bir özdeşlik kurmaya yönelir.76
19.yüzyõlõn sonlarõndan itibaren batõlõ aydõn burjuvazi ve proleterya
arasõnda seçim yapmak zorunda kaldõ. Bu ayrõm toplumun -öyle veya
böyle- değişmesinden yana olanlar ve olmayanlar şeklinde anlam
72
73
74
75
76
MERÝÇ, "Batý'da...", s.132.
ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309.
"Gramsci'ye Göre Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., s.125.
MERÝÇ,"Batý'da ...", s.132.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.52.
25
kazandõ. 18. ve 19.yüzyõlda güçlenen ideolojiler ile birlikte, ideoloji
dünyasõnõn baş aktörü durumundaki aydõnlar da prestij kazandõ. 20.
yüzyõlda bilginin üretilmesi ve uygulanmasõ her alanda önemli bir sorun
haline gelince; aydõn kategorisi önem kazanmaya devam etti.
Lipset'in aydõn tanõmõ şöyledir: Kültürü yani sanat, bilim ve din
dahil olmak üzere insanõn sembolik dünyasõnõ yaratan, yayan ve
uygulayan kişiler aydõndõr.77 Bu tanõmda ortaya koyduğu yaratõcõ, yayõcõ
ve
uygulayõcõ
şeklindeki
üçlü
sõnõflandõrmadaki
uygulayõcõlarõn
Avrupa'da aydõn kapsamõnda görülmesine karşõn Amerika'da aydõn
sayõlmadõklarõndan söz etmektedir. Kültür yaratõcõsõ aydõnlar, eylemleri,
çõkarlarõ, olaylarõ ve başka düşünceleri de tartarak ideolojileri
formülleştirirler. Yaratõcõ aydõn tipinin fonksiyonu, halkõn siyasal
eğitiminde kullanõlacak olan materyalleri üretmektir. Çeşitli sanat
dallarõndaki uygulayõcõlarõn, öğretmenler ve gazetecilerin çoğunluğunu
yayõcõ aydõnlar olarak sõnõflandõran yazar, işinin bir parçasõ olarak
kültürü uygulayan serbest meslek sahiplerini (doktor, hukukçu vb.) de
uygulayõcõ aydõnlar kategorisine yerleştirir.78
Eğitimin zenginliğe bağlõ olduğu dönemde yetişmiş olan
Montesquieu ve Tocqueville, yönetimin zengin ve aydõn kesim elinde
bulunduğunu düşünmektedir.79 Wright Mills, aydõnlarõn da geçinmek
için işe gereksinim duyduklarõnõ ve iş ilişkileri içinde aydõnõn özgür
çalõşma olanağõnõ yitirdiğini belirtmektedir. Eğitimin zenginliğe bağlõ
olduğu dönemde, iktidar sahibinin aynõ zamanda "bilgi"ye de sahip
olduklarõnõ belirterek, bu açõdan 1950'li yõllarda 18. yüzyõla göre
gerileme yaşandõğõnõ savunmaktadõr.80 Her ne kadar, aydõnõn siyasal
77
78
79
80
S. Martin LIPSET, Siyasal Ýnsan, Teori Ya., Ankara, 1986, s.304.
LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.305.
ARON, Sosyolojik Düþüncenin..., s.178.
MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.496-497.
26
alanda bulunmamasõ gerektiğini düşünenler varsa da (Charles Péguy,
Julien Benda, Eric Hoffer vs.), aydõnõn siyasal rolü reddedilemez bir
önem taşõr. Aron, aydõnlarõn düşünceye hizmetten uzaklaşmalarõnõ doğru
bulmaz.81 Karl Mannheim, Paul Baran, Wright Mills, Edward Shils gibi
yazarlar, aydõnlarõn siyasetle uğraşmasõnõ yararlõ bulurlar. Jean-Paul
Sartre,
insanõn
dünyaya
ve
kendisine
karşõ
varoluştan
doğan
sorumluluklarõ olduğunu düşünmektedir. Kendisi de, "işçilerden oluşan
ideal tipte bir devrimci" yaratmaya çalõşõrken, iktidarõn meşruiyetini
sarsmaya yönelir.82 Buradan hareketle, siyasette aydõnlara rol verenler
arasõnda Sartre'õn da sayõlmasõ gerektiğini söyleyebiliriz. Lipset, "siyasal
aydõn"
diye
adlandõrdõğõ
fikir
adamlarõnõn
hiçbir
tutarsõzlõğõ
savunamayacaklarõnõ belirtir. Her statüko tutarsõzlõklar, katõlõklar ve
dogmatizmlerle bezenmiş olduğu için aydõnlar, içinde yaşadõklarõ
düzenin sõnõrlõlõklarõna saldõrarak yaratõcõ bir rol oynayacaklardõr.83
Aydõnlar bu saldõrõyõ, geleneksel değerler veya gerçekleşmesi arzulanan
eşitlikçi ülkünün değerleri açõsõndan olmak üzere, iki ayrõ yönden
yapabilirler. Lipset bu noktayõ, aydõnlarõn düzene yönelttikleri saldõrõlarõ
hem vazgeçilmez bir hakkõn kullanõlmasõ, hem de çatõşmaya dayalõ
demokrasinin güç kaynağõ diye düşünmektedir.84 Aydõnõn seçtiği saldõrõ
yönü, ideolojik yönelimiyle doğrudan bağlantõlõdõr.85
Batõ toplumlarõnda aydõn, içinden çõktõğõ sõnõfla da pek çok kere
kavgalõ oluşu nedeniyle, hemen hemen hiçbir sõğõnağa sahip değildir. Bu
konumundan kaynaklanan bir tutumla o da bütün topluma karşõ amansõz
bir eleştirmen olarak yaklaşõr. Üstelik ürettiği ideoloji, ütopya veya
81
82
83
84
85
SELÇUK,"Seçkinler...", s.609-610; ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87-92.
LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.315-316.
LIPSET,Siyasal Ýnsan, s.340.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.56.
27
bilimsel teoriyi bütün toplum adõna düşündüğü ve hareket ettiği
önyargõsõyla imzalar.86
Azgelişmiş ülke
aydõnlarõ,
gelişmiş ülkelerdeki aydõnlarõn
sõkõntõsõnõ da daha yoğun olarak yaşarlar. Azgelişmiş ülke aydõnõ,
modern bir devleti kurma görevini de üstlenmek zorunda kalõr. Çünkü
azgelişmiş toplumlarda, Batõ toplumlarõnda bu işi yapan sõnõflarõn
işlevini yüklenecek başka hiçbir unsur yoktur. Giriştiği savaşta aydõn,
kurulu düzenin iktidar sahipleriyle (aristokrasi ve din adamlarõ) rekabet
ederken;
destek
bulmayõ
umduğu
halk
yõğõnlarõna
alabildiğine
yabancõlaşmõştõr. Böylesi bir ortamda aydõn, toprak ve din seçkinlerini
zayõflatmaya çalõşõrken, "bir takõm sorunlarla karşõlaşõr. Birincisi,
Batõya nasõl bir tavõr takõnacaktõr? İkincisi, arkaizm ve fütürizm arasõnda
bocalar. Üçüncüsü, cahil kitlelerle ilişkisini düzenleme konusunda ne
yapacağõnõ pek bilemez."87
Batõya karşõ tavrõndaki zorluğu; asõl
mücadeleyi batõnõn siyasal ve ekonomik hegemonyasõna karşõ vermiş
olmasõna
rağmen,
toplumu
batõlõ
bir
sosyo-ekonomik
düzene
kavuşturmak istemesi ikileminden kaynaklanõr. İkinci sorun ise,
toplumun özündeki güçleri yücelterek batõya karşõ savaşmõş olmasõndan
kaynaklanõr. Çünkü bu güçler, çağdaş toplumun kurulmasõnda destekten
çok engel olacaktõr. Üçüncü sorun, aydõnõn cahilliği yenebilmek için
halka inmesi gerektiğini bilmesine rağmen, ona ulaşamamasõ, halka
onun diliyle seslenememesinden kaynaklanõr. Kaldõ ki, aydõnõn halkõ
algõlayõşõ, sömürgecininkinden o kadar da farklõ değildir. Bu noktada,
aydõnõn özellikle azgelişmiş toplumlarda halkõ temsil yeteneğinden ne
derece mahrum olduğu ortaya çõkmaktadõr. Azgelişmiş ülke aydõnõnõn
temel çelişkisi, "toplumun belli bir kesimiyle ve genel olarak düzenle
86
87
BELGE,"Geliþim Süreci...", s.123.
ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.93.
28
birleşmeleri (niteliği gereği) zor"88 iken, toplumun düzenini kurmak
zorunda oluşlarõdõr.
Azgelişmiş ülkelerde aydõnlar ve bürokratlarõn içiçe girmiş
durumu önceki bölümde belirtilmişti. İçiçelik durumu, aydõnlarõn ve
bürokratlarõn
yetişmeleri
ve
amaçlarõ
bakõmõndan
özdeşliğinden
kaynaklanõr. Pek çok kere siyasal iktidarõ kullanan seçkin zümre de
(Türkiye örneğinde yaşandõğõ gibi) aydõn ve bürokrat kesimlerden taze
kan bulmaktadõr. Bu noktada meslekten politikacõ ve meslekten bürokrat
kesimler arasõnda bir etkinlik savaşõ patlak verebilmektedir. Pratik
politikanõn doğrudan içinde yer almõş olmalarõnõn da etkisiyle, zaten
batõyõ (düşünce ve yaşantõda) takip etmek için uğraşan azgelişmiş ülke
aydõnõ, Lipset'in sõnõflandõrmasõndaki ikinci kategoride yani kültür
yayõcõsõ aydõn olarak kalõr.89
Azgelişmiş ülke aydõnõnõn uygulayõcõ kategoride kalmasõnõn ayrõk
bir yanõ daha vardõr. Aydõn içinden çõktõğõ azgelişmiş toplumu,
kurguladõğõ kusursuz topluma ulaştõrmak amacõyla uğraşõrken genellikle
bir batõlõ kültürü kendisine "model" olarak seçer. Çağdaşlaşma ya da
çağdaşlaştõrma sürecine girerken, seçtiği model kültürün bir anlamda
tüketicisi olur. İşte bu tüketim sõrasõnda, azgelişmiş ülkenin gelenekleri
ve Batõ'nõn yaratõlmõş yüksek kültürü aydõnlar elinde bir sentez
oluşturur.90 Sentez, zaman zaman bir bileşik bütünlüğü gösterirken;
zaman zaman bir karõşõm görüntüsünde eklektizm örneği sergiler.
Aydõnlarõn pratik siyaset içindeki konumlarõna gelince; ikisi
arasõnda ne tür ilişkiler kurulabileceği üzerinde de durulmalõdõr.
88
89
90
KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283.
KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283; LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.304.
SELÇUK, "Seçkinler...", s.606-607.
29
Bottomore bu açõdan üç ilişki çeşidi saptar.91 Birincisi, yeni bir siyasal
kuramõn ilkelerini formüle eden düşünür veya düşünürler kümesinin,
toplumsal hareket ve siyasal partileri etkilemesi şeklindedir. İkincisinde
aydõnlar, mevcut bir kuramõ somut şartlar için yeniden yorumlarlar. Bu
grup aydõnlardan doğrudan siyasete katõlanlar da olmakla birlikte,
siyasal örgütlerle açõktan yakõnlõğõ daha az olanlarõn etki çevreleri daha
geniştir. Üçüncü tür ilişkide, aydõnlarõn daha çok uzmanlõk alanlarõyla
bağlantõlõ olarak resmi kurumlar veya siyasal partilerde danõşmanlõk
yapmalarõ tanõmlanõr. Son ilişki, "yeni bir teknik-bürokratik sõnõfõn ya
da seçkinlerin iktidara yükselmelerinin" yan ürünüdür.
Aydõnlarõn bürokrasiye veya siyasete doğrudan katõlmalarõ
olgusu, ayrõ bir ilişki türü olarak alõnabilir. Bu ilişkide yaşanan; aydõnõn
aynõ zamanda bürokrat veya politikacõ kimliği de kazanmasõdõr. Ancak
aydõnõn bürokratlaşmasõ ya da politikacõ olmasõ aydõn niteliğini yok
ederse, kurumlarda gelenekselliği, tutuculuğu güçlendirir ve gelişmeyi
durdurur.92 Çünkü politikacõ kendisini iktidara getiren siyasal düzenin
savunucusu olmalõdõr. Bürokrat ise, siyasal alanda egemen seçkinlerin
buyruğuna tabi bir işgörendir. Zaten, o da siyasal ortamõn bir
üyesi/öğesidir. Kendisinden beklenen tutucu bir tavõr içinde olmasõdõr.
(Devrim ortamõnda da en ileri devrimcilik buradaki anlamõyla tutucu bir
davranõştõr. Çünkü kişi devrim süreciyle birlikte iktidara yükselmiş veya
bu dönemde de iktidarõnõ korumak istemektedir.) Oysa aydõn, kendisini
nasõl toplumsal sõnõflarõn üstünde görürse, kurum ve kurallarõn da
üstünde görür. Dolayõsõyla bürokrat ve politikacõ sõfatõyla düzenin
ajanlõğõnõ üstlenmesi, kurumlarõn tutuculuğu nedeniyle onu sõnõrlayan ve
körelten bir işlev görecektir. Aydõn niteliği, "eleştiri silahõnõ ödünsüz
kullanan" bir dile ve kaleme bağlõdõr.
91
92
BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, s.71.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.71.
30
Azgelişmiş ülke aydõnõnõn siyasal konumunda şu gelişme
gözlenmektedir:
"Ülke
geliştikçe,
işlevsel
ayrõm
artacağõndan,
aydõnlarõn girişimleri azalabilir. Aydõnlar, kültürel uğraşlarõ kendi ana
işlevleri olarak benimsemeye başlarlar. Siyasal çabalarõnõn kendi siyasal
etkinliklerini azaltmaya yönelmiş olduğu düşünülebilir. Kalkõnma
idealleri
gerçekleştiği
azalacaktõr.
zaman,
Aydõnlarõn
aydõnlarõn
siyasetteki
siyasetteki
başarõlarõ,
etkinlikleri
siyasetteki
başarõsõzlõklarõnõ doğurmaktadõr."93
Azgelişmiş
ülkelerin
içinde
yaşadõklarõ
geleneksellik
ile
modernlik arasõndaki kültürel ikilem, toplumda bir değerler anarşisi ve
anomi doğurur. Bu ortamda her toplumsal birim kendi içine çekilmekte
ve süreç "toplumsal atomlaşma" ile sonuçlanmaktadõr. Yerli ve Batõlõ
kültürleri
üzerinde
gerçekleştiremezlerse,
taşõyan
toplum
aydõnlar,
çok
zor
olan
«kültürel
melezleşme»
uyumu
bunalõmõna
düşer.94 Çözülme halindeki bu toplumda, üzerinde uzlaşõlmõş kültürü
yaratma görevi de, kendiliğinden aydõnõn omuzlarõna yüklenecektir.
Aydõnlar, bu görevi yerine getirirlerken daha çok evrimci ve tek partili
sistemleri seçmekte; sahip olduklarõ saygõnlõk sayesinde içlerinden
"karizmatik önderler" çõkarmaktadõrlar. Milliyetçilik kavramõnõ aydõn,
batõdan ödünç alõr ve bununla toplumda birleştirici rol oynamaya
çalõşõr.95
Tek parti, toplumsal öncü rolü ile yõğõnlarõn dinamik ve hareketli
bir hal almalarõnõ, bulunduklarõ konum hakkõnda bilinçlenmelerini ve
93
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.31.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.49.
95 SELÇUK, "Seçkinler...", s.608-613. Bernard LEWIS, milliyetçiliðin Türk devriminde de
önemli bir kuvvet olduðunu vurguladýktan sonra, diðer milliyetçi hareketlerden farklýlýk
gösteren iki noktayý açýklar: Türk liderlerin, uzun devlet deneyimine dayanan gerçekçi ve
soðukkanlý tutumlarý ile "Batý'ya sýrt çevirdikten sonra bile Batý'da ve Batý hayat tarzýnda
geleceðin en iyi umudunu" görmeleri. Modern Türkiye'nin Doðuþu, B.4, TTK Ya., Ankara,
1991, s.476-477.
94
31
çağdaşlaşmayõ istemelerini sağlayacaktõr. En azõndan bu iddiadadõr.
Ancak şunu kabul etmek gerekir ki, azgelişmiş ülkelerde "modernleşme,
demokratikleşmeyi ihmal eder."96
Özetlersek, karşõmõzda birbirinden farklõ iki aydõn tipi vardõr.
İlki, temel görevi mevcut durumu eleştirerek halkõn ve yöneticilerin
önünde yeni ufuklar açõlmasõnõ sağlamak olan gelişmiş ülkelerdeki
aydõnlar. Diğeri, genel olarak yüksek öğrenim görmüş kişilerden ibaret
olduğu kabul edilen, gelişmekte olan ülke aydõnlarõdõr.97 Bunlardan
baskõn nitelikte olanõ, yeni bir düzen kurmak zorunda kalan ve kuruluşu
tamamladõktan sonra iktidarõ bürokrat ve politikacõlara ya da kendi
içinden bu katmanlara geçenlere devreden aydõn tipidir. Bu aydõn tipi,
yeniden kültür ve bilim alanõna döndüğünde, yeni toplumsal/siyasal
düzenin gerektirdiği simgeleri üretmeye yönelecektir. Bunlardan ayrõca,
ya geleneksel yapõdan kaynaklanan eleştirilerle ya da daha değişik bir
devrimsel yönelimden yola çõkarak
yeni kurulan düzene karşõ çõkan
aydõnlar da belirmektedir. Bu aydõn tipinin Türkiye örneğinde iki tür
davranõş gözlenmektedir. Kendi amaçlarõna yönelik, yasal olsa da
olmasa da yürütülecek yayõnlar ve örgütlü etkinlikler içine girebileceği
gibi, kovuşturulma ve cezalandõrõlma kaygõsõyla ya da dilediği yaşamõ
kurma umuduyla ülke dõşõna çõkabilmektedir.98
96
Mehmet ALTAN, "Kemalizm Bir Ordu Ýdeolojisidir", Dünya KÝTAP, Mart 1994, S. 29,
s.9;
Muharrem TOROS, "Türkiye'de
Bürokrasi Egemenliði", TEZKÝRE Dergisi, S. 4, s.73.
97 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309.
98 Mehmet Akif, yeni Türkiye`de kendisinin arzuladýðý siyasal yapýnýn gerçekleþmeyeceðini
anladýðýnda yurt dýþýna çýkmýþtýr.(Emin ERÝÞÝRGÝL, Ýslamcý Bir Þairin Romaný,
Türkiye Ýþ Bankasý Ya., Ankara, 1986 s.379-380) 1925 yýlýnda komünistler üzerinde
uygulanan baskýlar sonucu Dr.Þefik Hüsnü, Nazým Hikmet gibileri de yurt dýþýna çýkarak
etkinliklerini orada sürdürmeyi seçmiþlerdir. (Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yýlý, Mars
Matbaasý, Ankara, 1968, s.185.)
32
3-TÜRKİYE'DE SİYASAL SEÇKİNLER VE AYDIN
Türkiye'de seçkin gruplar, genelde bütün toplumsal kurumlar için
söylenebileceği gibi, Osmanlõ'dan miras kalmõştõr. Çünkü yeni devleti
kuran önderler, Osmanlõ Devleti'nin askerleri, memurlarõ ve genel olarak
yurttaşlarõdõr.
Osmanlõ'da
siyasal
seçkin,
klasik
dönem
için
şöyle
sõnõflandõrõlabilir: Askerler, ulema ve idareciler.99 Tanzimat sonrasõnda
bu üç gruptan idarecilerin (bürokrasi) baskõn nitelik kazandõğõ
gözlenmektedir. Yabancõ dil bilen, Batõ'yõ tanõmõş kalem efendilerinin
oluşturduğu bu yeni memurlarõn güçlenmesi, batõlõlaşmayla doğrudan
bağlantõlõdõr. Devlet işlerini eline geçiren bürokrasi, devlet yönetimine
yalnõz kendilerini layõk görmektedir. Önceleri padişahõn otoritesini
sõnõrlayan ilmiye sõnõfõnõn (ulema) nüfuzu bile, yeni bürokratlarõn
karşõsõnda yetersiz kalõr ve zayõflamaya başlar. Bu gelişmeyi sağlayan
değişim,
memurlarõn
"padişahõn
kulu"
olmaktan
kurtulmalarõdõr.
Batõlõlaşma hareketleriyle birlikte, ulemanõn dõşõnda ve yeni memurlarla
benzer nitelikte, yeni tip aydõnlar da ortaya çõkmaya başlamõştõr.100
Tanzimat döneminde merkezi iktidarõ kullanan seçkin gruplar,
önceden olduğu gibi, taşradan kopuk niteliktedir. Taşradan kopukluk
olgusu, Kurtuluş Savaşõ sõrasõnda ve zaferi izleyen tek parti döneminde
de devam etmektedir. I. TBMM'de II. Grup adõyla örgütlenen taşra,
Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ ve Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ'nda
99
Þerif MARDÝN, "Tanzimat ve Ýlmiye", Türkiye'de Toplum ve Siyaset, Ýletiþim Ya.,
Ýstanbul, 1992, s.266
100 MARDÝN, "Yeni Osmalýlarýn Hakiki Hüviyeti", Türkiye'de Toplum..., s.275-287.
33
kendisini gösterecektir. Taşranõn siyasal alanda, dinsel gericilik ve
bölücülük suçlamalarõyla bastõrõlmasõ da, merkezin tipik davranõşõnõ
oluşturmaktadõr.
Belkemiğini asker ve sivil bürokratlarõn oluşturduğu Cumhuriyet
Halk Fõrkasõ (CHF), eşrafõ (yerel seçkin) ve uyumlu ulemayõ (dinsel
seçkin) bünyesinde barõndõrõr. Bunlar aracõlõğõyla taşra, merkezin
denetiminde
tutulmaktadõr.
Halk
ise,
CHF'nõn
uzağõna
düşmüş
durumdadõr.101
İktidar odağõndan uzak tutulan halkla özdeşleşmek, aydõnlarõn
üstlendiği bir görev haline gelecektir. Osmanlõ döneminde başlayan ve
devam edegelen halkçõlõk düşüncesi, bu görevin yerine getirilmesinin bir
ürünü gibidir. Erdemin sõradan halkta bulunduğu, egemenliğin sahibinin
de halk olduğu yolundaki söylemle çok sõk karşõlaşõlmaktadõr. Gelecek
bölümde ele alacağõmõz "Köylü Türk'ün efendisidir" sloganõ, halkçõlõğõn
bir siyasal araç olarak kullanõmõnõn en belirgin örneğidir.
Türk aydõnõ, yalnõzca halkõ "mutmain kõlma" misyonunu
taşõmakla
kalmaz, aynõ zamanda yeni kurulan devletin düşünce
temellerini hazõrlamakla uğraşõr. Türk aydõnõnõn bu rolünü anlatmadan
önce ideolojik gelişiminin klişeleşmiş Osmanlõcõlõk, İslamcõlõk ve
Türkçülük akõmlarõndan geçen kronolojik çizgisini belirtmek gerekir.
Çünkü Milli Mücadele, Türkçü akõmõn öne geçmesini izleyen bir
dönemde yapõlmõştõr.
Bu ortamda yeni devletin düşünsel sisteminin oluşturulmasõ
görevini yüklenen aydõn iki yönlü rol oynamaktadõr. Birinci rol, eski
rejimin değer yargõlarõnõ ve meşruiyetini ortadan kaldõrmaktõr. İkincisi
101 MARDÝN, "Türk Siyasasýný Açýklayabilecek Bir Anahtar: Merkez - Çevre Ýliþkileri",
Türkiye'de Toplum..., s.34-76; ve "Türkiye'de Muhalefet ve Kontrol", Türk Modernleþmesi,
B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1992, s.177-194.
34
ise, yeni değer yargõlarõnõ ve meşruiyet temellerini oluşturmaktõr.102 Bu
iki rol, niteliği gereği eşzamanlõ olarak oynanmaktadõr. Ahmet
Ağaoğlu'nun "İhtilal mi, İnkõlap mõ?" derlemesi bunun güzel bir
örneğini oluşturmaktadõr.
Kuruluş ve kurumsallaşma sürecinde siyasal seçkin, aydõnlarõn
kendisinin
denetiminde
olmasõnõ
ister.
İş,
muhaliflerin
bile
denetlenmesini isteyecek dereceye varõr. Bunun için bütün toplumu
temsil eden tek partili siyasal yapõ öngörülür. Bu yapõ, muhalefeti
bastõrõrken, daha da hazõrlõklõ olmaya iter.103 Siyasal seçkin, aydõnlarõ
siyasal yaşamõn içine çekerek denetlemeyi tercih eder. Eğitimci,
hukukçu, doktor, gazeteci ve bankacõ meslek gruplarõnõ aydõn olarak
nitelersek, TBMM'de aydõnlarõn payõ şöyle görülmektedir:104
1920
1923
1927
1931
%25
%33
%36
%39
1923-1931 dönemi, tek parti yönetiminin kuruluş dönemi olarak
nitelenirse, bu rakamlardan tek parti rejiminin uzmanlõk sahibi kişilere
verdiği önemi de gösterir. Yukarõdaki oranlarõ, egemen grup içinde
aydõnlarõn etkinliğinin göstergesi olarak da yorumlamak mümkündür.105
1931 yõlõnda Türk Ocağõ'nõn partiye katõlmasõ kararõ da siyasal seçkinin,
102
ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.94.
Nükhet TURGUT, "Türkiye'de Siyasal Muhalefet Olgusu ve Anlayýþý", Türk Siyasal
Hayatýnýn Geliþimi, (Der. Ersin KALAYCIOÐLU ve Yaþar SARIBAY), Beta Ya., Ýstanbul,
1986, s.436.
104 TURHAN, Siyasal Elitler, s.109.
105 Fikret BAÞKAYA, Paradigmanýn Ýflasý, Doz Ya., Ýstanbul, 1991, s.21.
103
35
aydõnõ denetlemeye yönelik önemli bir girişimidir.106 İktidarõn Türk
Ocaklarõ çevresindeki aydõnlarõ denetleme gereğini Oktay'la birlikte
şöyle açõklamak mümkündür: "II. Meşrutiyet Türkçülerinin oluşturduğu
Türk Ocaklarõ'nõn genişlemesi ve Hamdullah Suphi önderliğinde giderek
siyasal bir güç haline gelmesi, yeni rejimi tedirgin" etmiştir.107
İncelememiz, Mardin'in bir söyleşide kullandõğõ ifadesiyle, "suyu
arayanlar kuşağõ"na ilişkindir. Aydõn suyu arayan kuyu kazõcõsõ ise,
politikacõ suyu çõkaran ve kullanan kişidir. Aydõnõn dramõ da, tam
burada ortaya çõkmaktadõr. Çünkü aydõn, sõradan bir kuyunun suyunu
kullanmaya
razõ
olmaz.
Bu
noktada
politikacõnõn
dayatmasõna
aldõrmayan aydõn, sürekli olarak kuyu kazmaktan yorgun düşer. Yorulan
aydõnõ saf dõşõ bõrakmak, politikacõnõn sõradan işlerinden birisidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşõk ilk on yõlõnõ ele aldõğõmõz bu
çalõşmada, aydõnõn tasfiyesi diye adlandõrdõğõmõz olgu, kuyu kazõcõsõnõn
saf dõşõ bõrakõlmasõdõr.
Siyasal seçkinle aydõn seçkin arasõndaki bu ilişkide bürokrat,
siyasal seçkinin önünde veya arkasõnda ama her zaman beraberindedir.
Aydõnlar arasõndan siyasal seçkin veya bürokrasi içinde yer alanlar, yeni
rollerini benimsemişlerdir. Organik olarak siyasal iktidara bağõmlõ bu
aydõnlar, siyasal yapõnõn meşrulaştõrõlmasõ sürecinin aktörleridir. Siyasal
seçkinle
uzlaşamayan
aydõnlar
ise,
eski
rejimin
meşruiyetinin
yõkõlmasõnda, zaten üzerine düşeni yapmõştõr.
106
TUNÇAY, TC'de Tek Parti..., s.295-299.
Ahmet OKTAY, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatý 1923-1950, KB Ya., Ankara, 1993, s.20.
Nisan 1931'deki kurultayýnda kapanma kararý alan Türk Ocaklarý, mal varlýðýný CHF'na
devreder. Þubat 1932'de de partiye baðlý olarak Halkevleri kurulur. Yeni örgüt, yeni rejimin
tabana yayýlmýþ güçlü bir halk eðitimi kurumu olarak çalýþmýþtýr. LEWIS, Modern ..., s.379;
Ahmet Temir, Yusuf Akçura, KTB Ya., Ankara, 1987, s.47. Karpat, Halkevleri'ni,
siyasal,toplumsal ve kültürel halkçýlýðý yerleþtirmeye yönelik çalýþmalarý ve halký çaðdaþ
kültürle tanýþtýrma gayretleriyle ele alýr. Kemal KARPAT, Çaðdaþ Türk Edebiyatýnda
Sosyal Konular, Varlýk Ya., Ýstanbul, 1962, s.29-30.
107
36
Siyasal seçkinle aydõnlar arasõnda bu tarz bir ilişkinin ortaya
çõkmasõnda Milli Mücadele'yi yürüten koalisyonun ideolojik yapõsõ
önemli bir etkendir. Milli Mücadele, "öznel niyetlerin değil, nesnel
koşullarõn" gereği iki amaç için yapõlmaktaydõ: Hilafet ve saltanatõn
makamlarõnõn kurtarõlmasõ ve hakimiyet-i milliye düşüncesinin hayata
geçirilmesi.108 Birbirinden farklõ katmanlarõ birleştiren bu iki amaç,
dinin bir ideoloji olarak kullanõlmasõnõ gerektiriyordu.109 Ancak
koalisyon üyelerinin ideolojik yönelimleri, toplumsal kaynaklarõ kadar
farklõdõr. Önder kadroyu oluşturan yeni orta sõnõf diyebileceğimiz batõcõ
ideolojiye bağlõ asker-sivil bürokratlar ve serbest meslek sahipleri110,
zafer sonrasõ iktidar savaşõna avantajlõ başlayacaktõr. Bu önderler grubu,
iktidarõ kazandõktan sonra da, Kemalist düşünceyi oluşturup uygulamaya
koyacak kadrodur. Taşrada eşrafa dayalõ niteliğiyle, Osmanlõ'nõn
geleneğini sürdüren Ankara'daki bürokrat ve aydõn ittifakõ, bürokrat
egemenliğinde iktidarõ paylaşacaktõr.111
Bürokrat-aydõn ittifakõ, islamcõ, milliyetçi, bağõmsõzlõk yanlõsõ ve
sosyalist renkler taşõyan ideolojisinin eklektik niteliği112 gereği,
sarsõntõlar geçirecektir. Zaferin peşi sõra aydõnlar ve onlarõ yönlendiren
bürokratlar, toplumu değiştirme hareketlerine girişirler.113 Bu girişim,
düşüncedeki ayrõlõklarõn su yüzüne çõkmasõna yol açtõğõndan, ittifakta
çatlamalar doğuracaktõr. I. ve II. dönemlerde TBMM içinde, sõrasõyla II.
Grup
ve
Terakkiperver
Cumhuriyet
Fõrkasõ
örgütlenmeleri,
bu
ayrõlõklarõn ürünüdür.
108 Ömür SEZGÝN, Türk Kurtuluþ Savaþý ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve Toplum Ya.,
Ankara, 1984, s.18.
109 SEZGÝN, Türk Kurtuluþ..., s.136.
110 Doðu ERGÝL, Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara, 1981, s.47.
111 TURHAN, Siyasal Elitler, s.108.
112 TÝMUR, Türk Devrimi...,s.97.
113 Þükrü KARATEPE, Tek Parti Dönemi, s.53.
37
İktidarda yine bir bürokrat-aydõn ittifakõ bulunmakta ve iktidarõnõ
sağlamlaştõrana kadar muhalefeti sert bir tutumla karşõlamaktadõr.
Kendisini
güvende
hissedince,
denetimi
altõnda
bir
muhalefet
örgütlemeye girişir. Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ, bu noktada siyaset
sahnesine çõkar. Ama halkõn yoğun ilgisi ve taşrada görevli bir kõsõm
memurlarõn işgüzarlõğõ nedeniyle, iktidar grubu bu güdümlü muhalefeti
bile hazmedemez. Girişim başarõsõzlõkla sonuçlanõr.114 Bu deneyimin
ideolojik boyutunu, tek parti iktidarõnõn devletçi anlayõş ve uygulamalarõ
karşõsõnda liberallerin tepkisi oluşturmaktadõr.
Kemalist uygulamalar, Kurtuluş Savaşõ'nõn önderleri arasõnda yer
alan eşrafõn tutuculuğu ve halka ulaşma bakõmõndan yaşanan zorluklar
nedeniyle otoriter nitelik kazanmak zorunda kalõr.115 Bu zorunluluk,
daha önce belirttiğimiz gibi azgelişmiş ülkelerde modernleştirici
seçkinlerin
çok
otoriterleşmenin
kez
karşõlaştõklarõ
önemli
özdeşleşmesidir.116
Partinin
bir
durumdur.
bir
belirtisi,
devletin
ve
dolayõsõyla
devletin
Türkiye'de
parti
ile
ideolojisinin
formülasyonu da bu aşamada yapõlmaktadõr. "Altõ Ok" adõ verilen
ilkeler, 1931 yõlõndaki CHF Kurultayõ'nda benimsenir ve Kemalizm'in
ilkeleri olarak kabul edilir. Bu ilkeler, 1937 yõlõnda Anayasa'ya da
yerleştirilerek, partinin ideolojisi doğrudan devlete mal edilir.
Resmi ideolojiden farklõ bir düşünceyi benimseyen, hatta onu
benimseyip de parti yönetiminden bağõmsõz olarak tanõmlamaya çalõşan
aydõn, iktidardaki bürokrat-aydõn ittifakõ tarafõndan ya iktidar bloğu
dõşõna itilir, ya da pasifize edilir. Ahmet Ağaoğlu ve Ahmet Hamdi
Başar
114
115
116
iktidar
bloğundan
çõkartõlmõş,
Kadro
Dergisi
ekibi
ise
TURHAN, Siyasal Elitler, s.131.
TURHAN, Siyasal Elitler, s.133.
TUNÇAY, TC'de Tek Parti..., s.322.
38
susturularak pasifleştirilmiştir. Bu tezde, tasfiye diye nitelediğimiz bu
olayõ, daha çok tasfiye edilen açõsõndan ele almaya çalõşacağõz.
39
I. SİYASAL SEÇKİNİN YANINDAKİ AYDIN OLARAK
AHMET AĞAOĞLU
1. YENİ REJİM İÇİN İDEOLOJİ ÖNERİSİ
Ahmet Ağaoğlu'nun Ankara'daki aydõn ve politikacõlarla ilişkisine
eğilecek olan çalõşmamõzõn bu aşamasõnda yaşamõnõn daha önceki
dönemini kõsaca belirtmek yararlõ olacaktõr. 1869 yõlõnda Azerbaycan'õn
Suşa kentinde doğan Ağaoğlu, burada Rus Ortaokulunu ve Tiflis
Lisesi'ni bitirdi. Bu dönemde Arapça, Farsça ve Rusça öğrendi. Daha
sonra Fransa'ya giderek hukuk, tarih ve filoloji öğrenimi yaptõ. Fransa'da
başta Ahmet Rõza olmak üzere Jön Türklerden ileri gelenleri ile tanõşma
olanağõ buldu. 1894 yõlõnda Azerbaycan'a dönerek Hüseyinzade Ali gibi
belli başlõ Türkçülerle birlikte hareket etti. Bir taraftan öğretmenlik
yaparken, bir taraftan da gazete ve dergilerde yazõlar yazdõ. Hayat,
İrşat ve Terakki bu gazetelerden bazõlarõdõr. 1908'de Osmanlõ
Devleti'nde meşrutiyet ikinci kez ilan edilince Çarlõk Rusyasõ'nõn
baskõlarõndandolayõ İstanbul'a taşõnõr. Çeşitli devlet memurluklarõnda
bulunur ve İttihat ve Terakki Merkez Heyeti'nde görev alõr. Burada da
Türkçü aydõnlarla birliktedir. Türk Yurdu dergisinin ve Türk Ocağõ'nõn
kurucularõ arasõndadõr. Darülfünun'a Rusça ve Türk-Moğol tarihi
müderrisi olarak atanan Ağaoğlu, bütün bunlarla birlikte gazete ve
dergilerde yazmaya devam etmektedir. 1912 yõlõnda Afyon mebusu
olarak Meclis-i Mebusan'a girmekle birlikte 1917 yõlõnda Kafkas Ordusu
siyasi
müşavirliği
göreviyle
Azerbaycan'a
gönderilir.
Mütareke
sonrasõnda İstanbul'a dönüşüyle birlikte tutuklanarak önce Bekirağa
Bölüğü'ne hapsedilir, ardõndan Malta'ya sürülür.
40
Ahmet Ağaoğlu, 1921 yõlõnda Malta'dan kurtulunca Ankara'ya
gidecek ve Milli Mücadele'ye katõlacaktõr. Çünkü Türklüğün geleceğini
ancak Türkiye Türkleri kurtaracaktõr. Ayrõca sürgünden kurtulmalarõnõ
sağlayan Ankara Hükümeti'ne minnetle bağlõdõr.117 Sürgünden önce
İstanbul'daki Ankara yandaşlarõnõn örgütü olan Müdafaa-i Milliye içinde
Asõl bu niteliği dolayõsõyla Ankara'nõn, Ağaoğlu'nu
çalõşmõştõr.118
benimsemesi zor olmamõştõr. 1923 yõlõnda II. dönem Kars Milletvekili
olarak TBMM'ye girer ve 1927 seçimleri sonrasõnda da bu görevi
sürdürür.
1931
seçimlerinde
aday
değildir
ve
etkin siyasetten
uzaklaşmõştõr.
Ağaoğlu, Anadolu'ya katõlmasõ ile birlikte, "Ulusal Hareketin yarõ
sözcüsü durumunda olan ve Mustafa Kemal'in denetiminde çõkarõlan
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi"nin119 başyazarõ olur. Hakimiyet-i
Milliye'deki yazõlarõndan bir kõsmõ, 1942 yõlõnda "İhtilal mi, İnkõlap
mõ?"120 adõyla bir kitapta toplanõr. Bu yazõlarõn gazetede yayõnlandõğõ
1922 yõlõnda henüz Kurtuluş Savaşõ devam etmektedir.
Ağaoğlu, daha Milli Mücadele'nin devam ettiği bir dönemde şu
sorulara yanõt arar: "Biz neyiz? Nereye doğru yürüyoruz? Ufkun öte
tarafõnda bizi ne bekliyor? Memleketimiz ve milletimiz için ne gibi
müstakbel bir hayat tasavvur ediyoruz? Hülasa hangi mefkurenin
tahakkukuna doğru yürüyoruz?"121 Yazõlarõn yayõnlandõğõ tarih dikkate
alõndõğõnda
erken
sayõlabilecek
bu
sorular,
oldukça
anlamlõdõr.
117
Samet AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, B.3, Baha Matbaasý, Ýstanbul, 1969, s.8.
Nazým H.POLAT, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlýðý Ya., Ankara, 1991,
s.27.
119 Ýhsan GÜNEÞ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Düþünsel Yapýsý (1920-1923),
Anadolu Üni. Ya., Eskiþehir, 1985, s.57. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nin resmi niteliði için
ayrýca bkz. Nurettin GÜZ, Türkiye'de Basýn-Ýktidar Ýliþkileri (1920-1927), GÜ BYYO Ya.,
Ankara, 1991, s.198 ve M.Nuri ÝNUÐUR, Basýn ve Yayýn Tarihi, 2.B., Çaðlayan Kitabevi
Ya., Ýstanbul, 1982, s.353.
120 Ahmet AÐAOÐLU, Ýhtilal mi, Ýnkýlap mý?, Alaeddin Kýral Basýmevi, Ankara, 1942.
121 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.7.
118
41
Öncelikle Milli Mücadele'nin geçmişten kopuşun başlangõcõ olduğunun
ifadesidir.122 Bir "yürüyüş" durumu dile getirilerek geleceğe ilişkin
sorunlar gündeme getiriliyor. Dünden ve bugünden farklõ bir gelecek
umudu ima edilmektedir. "Hangi mefkurenin tahakkukuna doğru
yürüyoruz?" sorusu ile Milli Mücadele'nin dayandõğõ düşünce sistemi,
ideolojisi
araştõrõlõyor.
"yeni"nin,
Bu
da,
yöneldiği
"mefkure"
araştõrõlan
"eski"den kopuşu gerektirdiği önkabulüne dayanõyor.
Herşeyin başõnda, "biz neyiz?" soruluyor ki, sonraki yanõtlara zemin
oluşturulsun.
Ağaoğlu,
Milli
Mücadele'yi
bir
ittifakõn
ürünü
olarak
tanõmlõyor.123 Bu tanõm, dönemin tarihine ilişkin çeşitli açõlardan
yapõlmõş çalõşmalarda da paylaşõlmaktadõr.124
İttifakõn kurulmasõnõ
sağlayan ortak amaç, Ağaoğlu'nun diliyle söylersek şudur: "Haki paki
vatanõ istihlas ve mevcudiyeti milliye ve istiklali millimizi temin."125
"Vatanõ ve milleti kurtarmak", dile getirilen öncelikli amaçtõr.126 Zaten
daha sonra yapõlacaklar konusunda konuşmaktan özellikle kaçõnõlõyordu.
İşte Ağaoğlu'nun yaptõğõ şey, bunu belirlemeye çalõşmak ve kendi
önerisini sunmaktõr.
Ağaoğlu, Milli Mücadele'nin ideolojik eğilimini belirlemeye
çalõşõrken, şu kaynaklara dayanõyordu:127 1921 ve 1922 yõllarõnda,
Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'ndeki konuşmalarõ, Misak-õ
Milli ve Teşkilat-õ Esasiye Kanunu. Kaynak olarak kullandõğõ bu
metinlerin, teorik nitelik taşõmadõğõnõ doğrudan olaylarõn sonucu olduğu
122 Edebiyatý da etkilediði için "kopuþ"a iliþkin bir deðerlendirme için bkz. Ahmet OKTAY,
Cumhuriyet ..., s.5-76.
123 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.8.
124 TÝMUR, Türk Devrimi.., s.31; KARATEPE, Tek Parti.., s.53; ERGÝL, Milli
Mücadelenin ..., s.47-48, Falih Rýfký ATAY, Çankaya, Bateþ Ya., Ýstanbul, 1984, s.360-362.
125 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.8.
126 ATAY, Çankaya, s.206.
127 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.7.
42
saptar. Zaten "Harekat-õ Milliye ne bir nazariyenin, ne bir felsefe
cereyanõnõn,
ne
de
muayyen bir siyasi ve içtimai temayülün
mahsulüdür."128 Ağaoğlu, yaşanan olaylarõn özündeki düşünce çizgisini
ortaya koymaya çalõşmaktadõr.
Milli Mücadele, somut sorunlar karşõsõnda kendiliğinden başlamõş
ve bir merkezin yönetimine zamanla girmiştir. Ankara Hükümeti, bu
merkezin adõdõr. Ankara Hükümeti'nin halkõn içinden çõkmõş olmasõ,
ahlaki ve dolayõsõyla hukuki meşruluğunun kanõtõdõr. Bu durum dince de
doğrulanmaktadõr. "Ahlakiyat noktai nazarõndan bizce yalnõz vicdanõ
umuminin tasvibine mazhar olan herhangi bir hükümet meşrudur."129
diye yazarken Ağaoğlu, Ankara Hükümeti'ni tarif etmektedir. Ahlak
açõsõndan doğrulanan yeni hükümet, hukuken de doğrulanmaktadõr.
Yazarõn aynõ yerdeki şu cümleleri bunun içindir:130
"Bu nazariye bazen resmi hukukla tesadüm eder. Fakat bu tesadüm sõrf
zahiri ve resmidir. Hakikatte ahlakla hukukun menşei müştereken aynõ
vicdanõ umumi olduğundan aralarõnda tesadüm gayri tabiidir. Ahlak
umdeleri vicdanõ umumice kabul ve tasvib olunan kõymetlerden
olduğundan tabiatõyle her ahlaki fiil aynõ zamanda da meşrudur."
Milli Mücadele, Anadolu'da kamusal vicdanõn patlamasõdõr. Bu
nedenle doğuştan beri varlõğõ ve oluşturduğu kurumlarõ meşrudur. Fakat
biçimsel hukuk belgelerine göre, yasadõşõ bir durum söz konusudur.
Oysa kamusal destekten yoksun ve bir avuç "levanten"e dayanan
İstanbul Hükümeti, ahlak açõsõndan "gayri meşrudur ve binaenaleyh
128
129
130
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.22.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11.
43
gasõp ve cebbardõr, işlediği her fiil gayri meşrudur. Böyle bir hükümete
tâbiiyet günah olduğu gibi, aleyhine kõyam da bir vecibe ve sevaptõr."131
Ağaoğlu'nun bu tezine dini kavramlardan destek aramasõ dikkat
çekicidir. Bu yazõda açõkça, İstanbul Hükümeti'nin buyruklarõna
uymanõn günah, karşõ çõkmanõn sevap ve bir din görevi olduğu ileri
sürülmektedir. Dinin, bu düzeyde kullanõlmasõnõn çeşitli nedenleri
vardõr. Bana kalõrsa,
başta gelen neden, Anadolu halkõna etki
edebilecek en önemli söylemin, din adõna ortaya konulanlar olduğu
düşüncesidir. Bir başkasõ da, dinin İstanbul Hükümeti elinde bir silah
gibi kullanõlmasõna karşõlõk, savunma kaygõsõdõr. Dinin siyasal alanda
karşõlõklõ kullanõmõnõ TİMUR şöyle yorumluyor: "Nasõl emperyalizm ve
işbirlikçi İstanbul Hükümeti İslam'õ karşõ devrimci bir araç olarak
kullanõyorsa, Mustafa Kemal de Milli Mücadele'de aynõ silahõ devrimci
bir biçimde kullanarak mukabele etmektedir."132
Ağaoğlu, Ankara Hükümeti'nin meşruluğunu gösterebilmek için,
dinden yalnõzca "sevap" ve "günah" kavramlarõnõ almakla yetinmez.
Halkõ iktidar kaynağõ olarak kabul eden "hakimiyet-i milliye"
düşüncesine, islami temel arar. Bu temeli de, "icmai ümmet"
kavramõnda bulur. Ağaoğlu'nun bu konudaki düşüncesi şudur: "Tarihte
ilk evvel... İslamiyet, ... halkõ hükümet ve hukukun esasõ ve menbaõ
olarak
kabul etti. İcmai ümmet bugünkü tabir ile ifade olunan
Hakimiyeti Milliye'den başka bir şey değildir."133
Ağaoğlu'nda karşõlaştõğõmõz bu yöntem, ona özgü değildir.
"İstibdat"a karşõ mücadele eden Namõk Kemal, meşrutiyeti benimsetmek
131
132
133
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11.
TÝMUR, Türk Devrimi, s.27.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.14.
44
için İslamiyet'in orjinalinden dayanak arar. Meşrutiyetin, dine aykõrõ
olmadõğõnõ, tersine dinin gereği olduğunu şu sözlerle iddia edecektir:
"Meşruta rejiminin kabulü, Batõ rejimlerini taklit etmek değildir. Bu,
İslamlõğõn şeriat hükümlerinin, ümmetin icmaõ zamanõn koşullarõna göre
değişebilir
oluşundan
ötürü
mümkündür.
İslamlõkta,
dünyanõn
neresinden gelirse gelsin (isterse Çin'den gelsin) nerede bir ilerleme
varsa
onu
almak
bize
emredildiğinden
geriye
dönme
ya
da
bulunduğumuz durumda kalma zorunluluğu yoktur. Sõrf Batõ'da
denendiği ve tutulduğu için meşruta rejiminin bir yenisini icada lüzum
yoktur; o bizim geçmişimizde zaten vardõ."134
Bernard Lewis, başka bir örnek vererek, 14 kasõm 1909'da
Osmanlõ meclisinin açõlõşõ dolayõsõyla padişahõn konuşmasõndaki
"şeriatta emredilen parlamenter hükümet" ifadesini yaygõn bir eğilime
bağlamaktadõr. Bu eğilim, ortaya çõkan yenilikleri bilinen ve tanõnan
şeylere bağlayarak daha kabul edilebilir duruma getirme gayretidir.135
Namõk Kemal'in ve Ağaoğlu'nun dayanak olarak dini almalarõnõn
arkasõnda yatan güdüler araştõrõlmadan da, yöntemdeki benzerlik
gözlenebilmektedir.
Ağaoğlu,
bu
yöntemi
kullanarak,
İslam'a
uygunluğunu gösterdiği "hakimiyet-i milliye" anlayõşõnõ güçlendirmeye
çalõşmaktadõr.136 Diğer yandan İstanbul Hükümeti'nin, Ankara karşõtõ
propagandasõnõn önemli bir aracõnõ etkisizleştirmeye yönelmiştir. Bunu
da, açõkça söylemekte ve İstanbul'daki iktidar sahiplerini, aynõ şekilde
suçlamaktadõr.
134
Niyazi BERKES, Türkiye'de Çaðdaþlaþma, Doðu-Batý Ya., Ýstanbul, Tarihsiz, s.289.
Bernard LEWIS, "Geliþen Ülkelerde Deðiþen Toplumsal Geðerler Meseleleri", Az Geliþmiþ
Ülkeler, B.2, Milliyet Kültür Kulübü, Ýstanbul, 1966, s.107.
136 Bu yaklaþým, Alkan'ýn "benzeyiþ grubu" adýný verdiði olgu ile açýklanabilir. Kitleye
verilmek istenen yeni biçim, tarihsel ve/veya dinsel temellere baðlanarak sunulmaktadýr.
ALKAN, Geliþen Ülkelerde ..., s.38-41.
135
45
"İstanbul'un siyasi mahafili, ... Ankara'yõ asi ilan etti. Halbuki isyan bir
camianõn ittihaz etmiş olduğu istikamete karşõ hareket etmeğe denilirse,
hakikatte asi Saray ve Babõali idi. Zira Ankara'daki icmai ümmete karşõ
muhalefet eden onlar idi."137
Ankara'da yaşanan gelişmelerin niteliğini sorgulayan Ağaoğlu,
olanlarõ "ihtilal" ya da "inkõlap" kalõplarõna sõğdõramaz. "Fakat ikisini de
şamil gayet vasi ve derin bir hadisedir ki, ... yalnõz bizim değil, bütün
Garbi ve Orta Asya'nõn da tarih ve mukadderatõna yeni bir istikamet
tayin etmeğe namzettir."138 Anadolu'daki Kurtuluş Savaşõ'nõ "Harekat-õ
Milliye" diye adlandõrmayõ yeğlemesi, bu iki kavramõn yeterince
kapsayõcõ olmayõşõndandõr.
Milli Mücadele'nin bu denli geniş çapta etkisi olmasõ beklenirken,
teorik zeminden yoksun olmasõ bir çelişki gibi görünmektedir.
Ağaoğlu'nun da dediği gibi, Milli Mücadele, bir düşünsel modelin
uygulanmasõ kaygõsõyla başlamamõş ve belirli ideolojik sõnõrlarla
kendisini bağlamamõş bir bağõmsõzlõk savaşõdõr. İşte başka toplumlara
örnek olacak yanõ da, burasõdõr. Anadolu'da "istiklal-i tamme" yani, tam
ve bütün yönleriyle bağõmsõzlõk için yapõlan topyekün savaş ve yaklaşan
başarõ, aynõ durumdaki diğer toplumlar için de bir umut õşõğõ olacaktõr.
Milli Mücadele'nin önderlerinin anti-emperyalist tutumu, bağõmsõzlõk
isteğiyle
paraleldir
ve
sömürgeler
için
örnek olma
konumunu
güçlendirir.
Ağaoğlu, Milli Mücadele'nin ideolojik temelini milliyetçi, halkçõ
ve köylücü anlayõş olarak vurgular. Milli Mücadele, yöneticilerin
zihnindeki Anadolu halkõyla ilgili imajõ değiştirmiştir. Önceden
Anadolu, "şuursuz, idraksiz, istenildiği zaman, istenildiği surette
137
138
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.16-17.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.18.
46
kullanõlabilecek, muti, münkat, muayyen kuvveti haiz bir yõğõn" insanõn
yaşadõğõ bir yer olarak algõlanõrdõ. Ağaoğlu, bu anlayõş değişikliğinin
"en beliğ ve veciz
ifadesini Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin"
dilinden aktarõyor: "Memleketin efendisi köylüdür."139 Mustafa Kemal'in
bu sözleri, bunalõm döneminde Babõali'nin ve halkõn sergilediği
tutumdan doğar. Çünkü Dünya Savaşõ sonrasõnda, "herkes için zahir ve
bahir oldu ki, birisi [Babõali] manevi ve maddi esaret, ölüm ve tefessüh
menbaõdõr. Diğeri [halk] ise şan, şeref, haysiyet, ulviyet, istiklal, varlõk
ve hayat serçeşmesidir."140
Milli Mücadele'nin önderinin sözleriyle, köylünün efendi olduğu
tescil edilmiştir. Peki "efendi" ne demektir? Ağaoğlu, bunu da açõklõyor:
"Efendi Türkçe kelime değildir. Efendi mefhumunu Türkler bey
kelimesi ile ifade ederler. Bey kelimesi ise bekçiden gelir. Bekçi olan
beydir. Yani kendisine teslim edilen vediayõ muhafaza eden, ona ait
vazifelerini sadakat ve merbutiyetle ifa eyleyendir ki, kendisine efendilik
ve beylik ünvanõnõ verdirir. Zaten Türk'ün zihniyetinde asalet kanla
değil, vazifeye sadakatle müterafiktir.
"Hadisat ispat etti ki, bekçilik hassasõ, vazifeye sadakat seciyesi köylüde
mahfuzdur. Binaenaleyh efendi de odur. Bekçi ve vazifeşinas
olduğundan tabiatõyle mülk ve devletin sahibi de odur. Zaten ef'al ve
harekatõ ile de bunu ispat etmiştir."141
Görüldüğü gibi, Ağaoğlu, köylüyü göreve bağlõlõğõ nedeniyle
efendi diye niteler. Yine aynõ nedenle, devletin ve ülkenin sahibi olarak
görür. Bu düşünce, Milli Mücadele'nin yoksulluk ortamõnda
139
140
141
doğal
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.37.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.34-37.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.37.
47
karşõlanacak gibi görünse de, bir değişimin ifadesidir. Diğer yandan
Türk aydõnõ, halkçõ-köylücü düşünceye hazõrdõ. Anadolu'daki kurtuluş
savaşçõlarõ, milliyetçilikle birlikte "halka doğru" hareketi ile de
tanõşmõşlardõ.142 Halkçõlõğõ dönemin siyasal liderlerinin tanõmlayõşõndaki
vurgu, İstanbul Hükümeti'ne karşõ bir siyasal silah olarak kullanõldõğõnõ
düşündürmektedir.
hakimiyetin,
Bu
idarenin
tanõmda
doğrudan
halkçõlõk,
doğruya
"kudretin,
halka
kuvvetin,
verilmesi"143
anlamõndadõr.
Halkçõ ve köylücü söyleme dayanarak Ankara Hükümeti'nin
meşruluğunu gösteren Ağaoğlu'nun, konuyla bağlantõlõ olan demokrasi
konusundaki düşüncelerine eğilmek gerekir.
Ağaoğlu, demokrasi
hakkõnda yazarken, halka verdiği yeri de açõkça belirtir:
"Biz köylünün, çiftçinin doğrudan doğruya icrayi hükümet etmesi
taraftarõ olmadõğõmõzõ açõk ve sarih bir lisanla beyan ettik. Zaten bunun
imkan haricinde olduğunu da izaha çalõştõk. Lakin taraftarõ olduğumuz
münevver zümrenin de bütün emsal ve harekatõnda, bütün amal ve
efkarõnda yalnõz ve yalnõz bu köylü ve çiftçiden mülhem olmasõnõ, onun
iradesinin, ihtiyacatõnõn, maddi ve manevi amal ve efkarõnõn mütercimi
olmasõnõ da kat'i ve layetezelzel bir esas olarak kabul ediyoruz.
Münevver zümre yalnõz onun namõna ve yalnõz onun iradesinin
hakimiyetinin tercümanõ olarak hareket edebilir."144
142
GEVGÝLÝLÝ, Türkiye'de ..., s.75'de Kýrým, Kafkas ve Balkan kökenli yazarlar eliyle
Türkiye'ye taþýndýðýndan söz edilen köycülük, halkçýlýk ve milliyetçilik düþüncelerinin ayný
kiþilere dayanmasý ile ilgili TEMÝR þöyle yazýyor: "Türk Yurdu dergisi etrafýnda toplanan
Türkçü aydýnlar arasýnda 1912'den itibaren halkçýlýk fikrinin araþtýrma ve inceleme konusu
olarak ele alýndýðýný görüyoruz. Türk Yurdu'nun bir kolu olarak 1329 (1913)'te Halka Doðru
dergisinin yayýnlanmasý, bunun zirvesini teþkil eder. Türk Yurdu'nun yazarlarý olan Celal
Sahir, Halide Edip, Ahmet Aðaoðlu, Ali Hüseyinzade, Akil Muhtar, Mehmet Fuat (Köprülü),
Ziya Gökalp, Mehmet Emin, Yusuf Akçura vb. ayný zamanda halkçýlýk hareketinin de öncüleri
idiler. Bundan maksat, halk aðzýna yakýn bir dille pratik meselelerin ele alýnmasý ve halkýn
yetiþtirilmesi ve tenviri idi." TEMÝR, Yusuf Akçura, s.66.
143 GÜNEÞ, Birinci Türkiye..., s.172.
144 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.58.
48
Görüldüğü gibi, halkõn arzularõ "aydõn" dediği bir seçkin grubu
tarafõnda dile getirilecektir. Halkõn doğrudan iktidarõnõ mümkün
olmadõğõnõ ileri sürer ve seçkinlerin her rejim için bir zorunluluk
olduğunu savunur. Halkõn, iktidarõn ve ülkenin sahibi olduğu düşüncesi
ise, iktidarõ kullanan seçkinlerin halkõn düşünce ve emellerine tercüman
olmalarõ ile gerçekleşecektir. Zaten bu uyum sağlanamazsa, azõnlõktaki
yöneticilerle çoğunluğu oluşturan halk arasõnda büyük bir çatõşma
doğacaktõr. Bu da bir toplum için en büyük tehlikedir.145 Bu bağlamda
demokrasiye şöyle bir tanõm getirir:
"Benim anlayõşõma göre, demokrasi demek, ekseriyetin hakimiyeti,
ekseriyetin taşõdõğõ zihniyetin, tarzõ telakkinin revacõ, ekseriyet
ihtiyacõnõn tatmini, ekseriyet temayülatõnõn ve arzularõnõn hayatõ milliye
üzerine tesiri demektir."146
Ağaoğlu'nun bu düşüncesine itiraz edebilmek o kadar da kolay
değildir. Ancak bir çekince koymak gerekirse, çoğunluğun egemen
oluşunun güvencesinin ne olacağõ sorusu açõkta kalmaktadõr. Şayet
çoğunluk, arzularõnõn uygulamaya yansõmadõğõ kanõsõnda ise, yaşanacak
çatõşma ne gibi bir sonuç doğurur, halk ne yapabilir? Milli Mücadele'nin
İstanbul Hükümeti'nce yasadõşõ ilan edilmesine karşõn, halkõn TBMM ile
birlikte oluşu bu soruya uygulamalõ bir karşõlõktõr, diye düşünebiliriz.
Ağaoğlu, tarih boyunca Doğu'da çoğunluk azõnlõğõn elinde
ezilmiştir derken, hala Doğu'lu olan Türkler için de aynõ durumun
geçerli olduğunu belirtir. Bütün Doğu'da ve doğal olarak Türkler'de de
demokrasinin yokluğu, tarih boyunca süren bir eksikliktir. Milli
Mücadele, en azõndan Türkler için, bu eksikliği giderecek bir çõkõştõr.
145
146
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.39-40.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.42.
49
Daha doğru deyişle, Ağaoğlu'na göre Milli Mücadele, demokrasinin
kurulmasõnõ da sağlamalõdõr.
Azõnlõğõn
kim
adõna
hükümet
edeceği
sorusuna,
1921
Anayasasõ'nõn 5. maddesinde "Büyük Millet Meclisi azasõnõn herbiri
kendisini intihap eden vilayetin ayrõca vekili olmayõp umum millletin
vekilidir"147 diye yanõtlanmaktadõr. Burada benimsenen genel temsil
ilkesi, Osmanlõ Mebusan Meclisi'nde de uygulanmõş olan sistemdir.148
Ağaoğlu'nun temsil konusundaki düşünceleri de şöyledir:
"İslami noktai nazardan serbestçe tezahür eden iradei milliye hükümetin
yegane binasõdõr. Fakat bir kerre
tezahür ederek filan yahut filanõn
şahsõnda maddileşmiş olan iradei milliye bununla inkõtaa uğramõş ad
edilemez. Tabiriaherle, kendini temsil etmek için intihap ettiği zat
veyahut zevat bir vekili mutlak sõfatõnõ haiz ad olunamazlar. Bilakis
iradei milliye her zaman faal, müteharrik ve münteşirdir. Yani hakkõ
murakabesini muhafaza etmektedir, kendini temsil edenlerin ef'al ve
harekatõnõ daima teftiş eylemek selahiyetini haizdir."149
Ağaoğlu, İslam hukukunun mantõğõyla hareket ederek ulusal irade
ile icmai ümmeti özdeşleştirir. Yukarõda aktardõğõmõz cümlelerinde,
"emredici vekalet"e yakõn görünmekle birlikte, önerdiği "temsili
vekalet"tir. Ulusal iradeye, temsilcisini sürekli denetleme yetkisi
tanõmaktadõr. Ancak temsilciden, temsil yetkisini geri alma sorununu
gündeme getirmez. Ayrõca ulusal iradenin belli kişi veya kişilerde
somutlaşabileceğini belirterek, siyasal seçkinleri doğal olarak sunmakta
147
Ergun ÖZBUDUN, 1921 Anayasasý, Atatürk Araþtýrma Merkezi Ya., Ankara, 1992, s.21.
1876 Kanun-u Esasisi 7. madde: "Heyet-i Mebusan azasýnýn herbiri kendini intihap eden
dairenin ayrýca vekili olmayýp umum Osmanlýlar'ýn vekili hükmündedir." Erdoðan TEZÝÇ,
Anayasa Hukuku, Beta Ya., Ýstanbul, 1991, s. 98, dipnot 3.
149 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.14.
148
50
ve bu arada TBMM'yi de ulusal iradenin somutlaşmõş hali olarak
meşrulaştõrmaktadõr.
Ağaoğlu, yönetici azõnlõğõn belirlenmesi sürecinde örgütlenme ve
yarõşma özgürlüğü yani
çok partili siyasal yapõ öngörmektedir. Ona
göre, Türk toplumunun geri kalmasõnõn temelinde de yarõşma ortamõnõn
yokluğu yatmaktadõr. Ağaoğlu, Türk toplumunun geri kalmõşlõğõnõ yeri
geldikçe ifade etmektedir. Çoğulcu siyasal yapõyõ, çağdaşlõğõn bir gereği
olarak
önerirken,
çağdaşlõk
çizgisi
olarak
Batõ
medeniyetini
göstermektedir. Çoğulcu demokrasi hakkõndaki düşüncelerini şöyle
ortaya koymaktadõr:
"Bizim müdiranõ umur da hakikaten mümtaz, zübde, müntehap olmalõdõr
ve bunun için de iki şartõn mevcudiyeti elzemdir: Serbest taazzuv ve
tenevvü, serbest rekabet. Asrõmõz içtimai tecemmüler ve taazzuvlar
asrõdõr... Teşkilat ve müesseseler ne kadar tenevvü ve tekessür ederse, o
nispette o memleketin hayatõ inkişaf eder ve o nispette de erbabõ liyakat
ve istidat yetiştirir."150
Sivil toplum örgütlerinin yaygõnlaşmasõ ve çoğalmasõ, daha
yeterli ve yetenekli kişilerin yönetici olmasõnõ sağlayacaktõr. Ağaoğlu'na
göre yöneticiler, "mümtaz" ve "müntehap" yani, seçkin ve seçilmiş
olmalõdõr.
Bu
özelliği
taşõyan
yöneticilerin
ortaya
çõkabilmesi,
örgütlenme ve yarõşma serbestliği ortamõna bağlõdõr.
Ağaoğlu, seçkin ve seçilmiş azõnlõğõn yönetiminde, çoğunluğun
isteklerine göre çalõşan bir hükümet yapõsõ önerir. Önerdiği yapõnõn
içinde aydõnlara da, rehberlik görevi yüklemektedir. Bu çerçevede
aydõna düşen iş, "milletin amakõ derununda asõrlardan beri meknuz
150
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.53.
51
kalan amal ve arzularõ"151 açõğa çõkarmaktõr. Ayrõca teorik temelden
yoksun olarak gelişmiş Milli Mücadele'nin ilkelerini ve hedeflerini
belirlemek de aydõnlarõn görevidir.152
Yukarõda da değindiğimiz gibi, Ağaoğlu, Türk toplumunun Batõ
medeniyetine ulaşmasõnõ istemektedir. Bunu, Malta sürgünü sõrasõnda
yazdõğõ "Üç Medeniyet" adlõ kitabõnda ortaya koymuştur. Ağaoğlu'nun
batõcõlõğõ,
medeniyet
yarõşõnda
Batõ'nõn
önde
oluşundan
kaynaklanmaktadõr. Ancak Türk toplumunu batõlõlaştõrõrken, Ziya
Gökalp'le
güçlenen
"Türkleşmek,
İslamlaşmak,
Muasõrlaşmak"
eklektizminden yana tavõr almõştõr. Ağaoğlu, bu tavrõnõ benzer şekilde
"Hars itibariyle Türk-İslam kalmak ve medeniyet itibariyle de Avrupalõ
olmak isterim!"153 sözüyle açõklõyor.
Ağaoğlu'na göre Batõ medeniyetine girmek, Milli Mücadele'nin
temel amacõ olan bağõmsõzlõk için de gereklidir. Doğulu kalmak
isteyenlere karşõ çõkmak için yazdõğõ bir makalesinde bu gerekliliği
vurgular:
"Hakimiyet-i Milliye, Garp'tan geldi. Şark medeniyetini bõrakmadan,
Garp'tan gelen bu usulü yerleştirmek mümkün değildir.
"Hakimiyet-i Milliye zihniyeti bize münhasõran Garp'tan gelmiştir ve
bütün Şark'õn bütün medeniyetine,
bütün ananelerine tamamen
muhaliftir. O halde siz nasõl hem Hakimiyet-i Milliye taraftarõ
oluyorsunuz ve hem de Şark medeniyeti bize kifayet eder, Garp
medeniyetine ihtiyacõmõz yoktur, diyorsunuz?"154
151
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.21.
AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.62.
153 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.65.
154 AÐAOÐLU, "Garp ve Þark", VATAN Gazetesi, 5 Eylül 1923. Bu makalenin muhatabý,
Tevhid-i Efkar Gazetesi baþyazarý Velit Ebuzziya Bey'dir.
152
52
Batõlõlaşma
sorununa
Ağaoğlu, toplumsal bir olay olarak
bakmaktadõr. Siyasal kurumlarõn batõlõlaşmasõ da, toplumsal alanõn bir
yansõmasõdõr. Buradaki bütün yönleriyle batõlõlaşma isteği, eklektik
nitelikli batõcõlõkla çelişki doğurmaktadõr. Ziya Gökalp ile ilişkisini ele
alõrken, bu çelişki karşõmõza yeniden çõkacağõndan çözümlemeyi de
oraya erteliyorum.
53
2- AYDINLARLA İLİŞKİSİ
Ahmet Ağaoğlu İstanbul aydõnlarõ ile Paris'teki öğrenciliği
döneminde ilişki kurmaya başlar. Ahmet Rõza ile tanõşmasõ bunun
başlangõcõdõr. Azerbaycan'dan İstanbul'a taşõndõktan sonra, İttihat ve
Terakki'li aydõnlarla birlikte çalõşmaya başlar. Aynõ zamanda İstanbul
siyasetine de girmiştir. Afyon temsilcisi olarak Meclis-i Mebusan'da yer
alõr. İttihat ve Terakki'nin yan kuruluşu niteliğindeki Müdafa-i Milliye
Cemiyeti'nde de çalõşmõştõr. Kuvayi Milliye ve Müdafa-i Hukuk
örgütlenmelerinin zeminini hazõrlayan bu dernekte "Tenvir-i Efkar"
kurulunda görev yapmõştõr. Bu kurul, derneğin üyesi aydõnlardan oluşan
fakat gazetecilerin çokluğu dikkati çeken birimidir.155 Bu dönemde
aydõn niteliği ile yaptõğõ etkinlikler daha çok bilinmektedir. Türk Yurdu,
Türk Ocağõ ve Türk Bilgi derneklerinin kurucularõndandõr.156 Yazõlarõnõ
çeşitli dergi ve gazetelerde yayõnlarken, kimi yayõn organlarõnõn
yönetimini üstlenir. Türkçülük düşüncesinin önemli isimlerinden birisi
durumundadõr.157
Ağaoğlu, pek çok İttihatçõ ve Türkçü ile Malta'ya sürülür.
Sürgünden Ankara hükümetinin İngiltere ile yaptõğõ anlaşma sayesinde
kurtularak Anadolu'ya geçer.158 Ankara'da hemen göreve başlayan
Ağaoğlu öncelikle kalemiyle hizmet eden bir aydõndõr. Matbuat ve
İstihbarat Umum
Müdürlüğü ve Hakimiyet-i Milliye gazetesi
başyazarlõğõ görevlerini yürütür.
155
POLAT, Müdafaa-i ..., s. 27 ve s.172.
TEMÝR, Yusuf Akçura, s. 40-46.
157 David KUSHNER, Türk Milliyetçiliðinin Doðuþu ( 1876-1908 ), Kervan Ya.,Ýstanbul,
1979, s.18-24.
158 Bilal ÞÝMÞÝR, Malta Sürgünleri, B.2, Bilgi Ya., Ankara, 1985, s. 348-356.
156
54
Osmanlõ Devleti'nin Türk olmayan unsurlarõnõn ayrõlmasõ ve
Kurtuluş Savaşõ'nõn Batõ emperyalizmine karşõ yapõlmasõ nedenleri ile
Türkçülük vurgulu şekilde dile getirilmektedir. Ağaoğlu da bir
Türkçüdür,
ama
Türk
düşünce
yelpazesi
içinde
Batõcõ
olarak
adlandõrõlacak niteliktedir. Batõcõlõk ve Türkçülüğün birleşebilmesinde,
Batõ'ya karşõ kazanõlmõş zaferin verdiği özgüven önemli bir etken
olmalõdõr.159 "Üç Medeniyet" adlõ kitabõnõ Malta'da yazan Ağaoğlu, Batõ
medeniyetinin, İslam ve Buda-Brahma medeniyetleri karşõsõndaki
üstünlüğünü dile getirir. Medeniyeti hayat tarzõ olarak tanõmlarken şöyle
demektedir:
"Hayatõn bütün tecellilerini, maddi ve manevi bütün olaylarõnõ o kavram
içine koymalõdõr. O halde medeniyet, düşünce ve tecessüs tarzõndan
başlayarak, giyiniş şekline kadar hayatõn bütün olaylarõnõ içine alõr.' 160
Buradaki yaklaşõmõn ilk önemli noktasõ, Ziya Gökalp'in temsil
ettiği kültür ve medeniyet ayrõmõnõ161 kaldõrmasõdõr. Ağaoğlu, Batõ
medeniyetinin üstünlüğünden bahsederken, bütüncü düşünmektedir.
Daha sonra "gardrop devrimciliği" diye adlandõrõlacak girişimlerin
habercisi gibi görünmektedir. Çünkü Ağaoğlu, Türk toplumunu,
batõlõlarõn düzeyine kavuşturmak istiyordu. (Milli Mücadele döneminde
İslam'õ
birinci
kaynaklandõğõ
dayanak
böylece
olarak
daha
kullanõşõnõn
açõk
olarak
siyasal
ortaya
nedenlerden
çõkmaktadõr.)
Medeniyetteki bütüncü yaklaşõmõnõn yansõmalarõ çoktur. Örnek vermek
gerekirse, 1924 Anayasasõ TBMM'de görüşülürken sergilediği tutum
ilginçtir.
159
LEWIS, Modern ..., s.477.
Ahmet AÐAOÐLU, Üç Medeniyet, M.E.B. Ya.,Ýstanbul , 1972 , s. 3-4.
161 Selahattin HÝLAV, "Düþünce Tarihi 1908-1980", Türkiye Tarihi C.4 - Çaðdaþ Türkiye
1908-1980, (Der. Sina AKÞÝN), Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.367.
160
55
"(Komisyonun hazõrladõğõ Anayasa Taslağõ'nda) muayyen bir sistem,
muayyen bir usul, muayyen bir yol kabul edilmemiştir. Muhtelif usuller,
muhtelif sistemler tertip edilmek istenilmiş ve meydana muhtelif bir şey
çõkmõştõr
ve
bundan
dolayõ
biz,
mütemadi
tezatlar
içerisinde
yuvarlanõyoruz...
Efendiler! Emin olalõm ki, hayat, tarih, vekayi bizi mevcut olan
sistemlerin, usullerin birisinin içine ithal edecektir."162
Ağaoğlu bu sözleriyle, hukuk sisteminin, "hayat tarzõ" bütününden
ayrõlamayacağõnõ
ortaya
koymuştur.
Şapka
Kanunu'nun
Teşkilat-õ
Esasiye'ye aykõrõ olduğunu ileri süren Bursa milletvekili Nuretin Paşa'nõn
önerisi görüşülürken söyledikleri de, hukuk ile giyiniş arasõnda ilişki
kuracaktõr. Bu ilişkiye uygun olduğu için Şapka Kanunu'nu destekler.
"Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nu kabul eden bir muhit, o teşkilat-õ esasiyeyi
doğurmuş olan muhitin ruhunu da almalõdõr. Ruhunu almadõkça, Teşkilat-õ
Esasiye Kanunu'nu almõş olanlar boş kalõr.
Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nun ruhunun, ledünniyatõnõn doğmuş olduğu
medeni milletlerin muhitlerini, zevahirini almõş olmak icap eder.
Alõnmadõkça Teşkilat-õ Esasiye ile onu taşõyan insanlar arasõnda daima tezat
ve ihtilaf mevcuttur. O tezat ve ihtilafõ bertaraf etmek için Teşkilat-õ
Esasiye Kanunu'nu doğurmuş olan medeni muhitlerin, medeni ihtiyaçlarõnõ
da tespit ve kabul etmek mecburiyetindeyiz ve el'an Teşkilat-õ Esasiye
Kanunu eski zihniyetlerle yani, kalpak ile fotin ile alakadar olduğunu
zanneden milletlerde bu kanun tekevvün etmemiştir."163
Bütün bunlarõ sergiledikten sonra, çelişkiye düştüğünü daha önce
belirttiğimiz konuyu şöyle açõklayabiliriz. Kurtuluş Savaşõ başlamadan
162
163
TBMM Zabýt Ceridesi, C.8/1, Devre II, Ýçt.Sn.II, Ankara, 1975, s.621-623.
TBMM Zabýt Ceridesi, C.19, Devre II, Ýçt.Sn.III, s.225.
56
önce Malta'da yazdõğõ Üç Medeniyet'te ve zafer sonrasõnda ortaya koyduğu
düşüncelerinde Ağaoğlu, tam anlamõyla ve bütün yönleriyle batõlõlaşma
taraftarõdõr. Savaş sõrasõndaki yazõlarõnda ise, Türk-İslam kültürü ve Batõ
medeniyetinin birleştirilmesini istemektedir. Bu isteği, dönemin koşullarõ
gereği İslamlõk ve Türklük duygularõndan beklediği güdüleme yeteneğine
bağlayabiliriz. Çünkü Batõ, kendisiyle cephede savaşõlan düşmandõ.
Öyleyse, karşõsõnda direnişi sağlayacak bir öğeye dayanõlmalõydõ. Türkİslam kültürü diye, işte bu öğeyi adlandõrõyordu. Zaferden sonra, Türk
toplumunun batõlõlaşmasõna ilişkin düşüncelerini yeniden dile getirmesinin
bir sakõncasõ kalmamõştõ. Burada Ağaoğlu'nun çelişkisi, kendisine özenilen
ve kendisiyle savaşõlan iki Batõ arasõnda kalõşõn doğurduğu şaşkõnlõkla da
açõklanabilir. Oran, azgelişmiş ülke aydõnõnõn bu durumunu "Batõ'ya
hayranlõk-Batõ'ya kõrgõnlõk ikilemi" olarak adlandõrõyor.164
Ağaoğlu'nun
Batõyla
ilgili
düşüncelerine
değinirken,
Ziya
Gökalp'in eklemeci anlayõşõna karşõ çõktõğõnõ belirtmiştik. Ziya Gökalp'la
Ağaoğlu, Türkçü dergi ve derneklerle, İttihat ve Terakki'de birlikte
çalõştõlar. Sürgünde de beraberlikleri devam etti. Sürgünden kurtulunca
Ağaoğlu'na Ankara'da görev verilirken, Gökalp Diyarbakõr'da dergi
çõkarmaya başlar. Gökalp, barõştan sonra Ankara'ya çağrõlõr. 1924
Anayasasõ'nõ
hazõrlamakla
görevli
komisyonda
Ağaoğlu'yla
yine
beraberdir. Her ikisi de Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yazmaktadõr.
Bu iki eski dost, birbirinden farklõ düşünceleri savunan rakip
durumundadõr.
Ziya Gökalp, "hak yok vazife var" sloganõ ile devletçiliği
önerirken, Ağaoğlu bireyin ve devletin birlikte varlõğõnõ savunmaktadõr.
Bu tartõşmadan Ağaoğlu yenik çõkacaktõr. Gökalp, İttihat ve Terakki'de
olduğu gibi, şimdi de CHF'nda "mürşit" rolündedir. Bu rol gereği sahip
164
ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.190.
57
olduğu etki, 1924 Anayasasõ'nda kendisini göstermektedir.165 Fakat
Ağaoğlu, bireyciliği "tutarlõ ve dürüst bir liberal"166 diye anõlmasõnõ
sağlayacak şekilde savunmaya devam etmektedir.
Bir aydõn örgütü olan Türk Ocağõ'nõn kurucu üyelerinden olan
Ağaoğlu, bu dernekteki diğer Türkçü aydõnlarla birliktedir. Bunlarõn
önde gelenleri, Yusuf Akçura ve Hamdullah Suphi Tanrõöver'dir.
Hamdullah Suphi, Türk Ocağõ başkanõ olmasõ nedeniyle Ağaoğlu'nun
yakõn çalõşma arkadaşlarõndandõr. Yusuf Akçura da, aynõ dergi ve
derneklerde etkinlik göstermenin yanõ sõra, Ağaoğlu gibi Rusya
kökenlidir.
Bu
dönemde
Ağaoğlu,
resmi
otoritenin
uygulamalarõnõ
doğrulamaya çalõşan aydõn grup içindedir. Hilafet tartõşmalarõnõn devam
ettiği dönemde "Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye" adlõ ortak kitaba yedi
bölüm yazar. Bu kitap, halifenin varlõğõnõ savunanlarõn tezlerini
çürütmek için, özellikle Hoca Şükrü'nün "Hilafet-i İslamiye ve BMM"
adlõ broşürüne karşõ hazõrlanmõştõr.167
Ağaoğlu'nun bu dönemde iktidara organik olarak bağlõ, "resmi
aydõn" olduğunu söyleyebiliriz.
165
166
167
S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.8-10.
TÝMUR, Türk Devrimi..., s.162.
TUNÇAY, Tek Parti..., s.64-67.
58
3- SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ
Ağaoğlu, siyasetin doğrudan içinde yer almõştõr. Mebusan
Meclisi'nde Afyon temsilcisi, İttihat ve Terakki genel merkez yöneticisi
olarak görevler yapmõştõr. "Asayişi bozmak ve Ermeniler'e zorbalõk
yapmak"168 suçlamalarõyla Malta'ya sürülmesinde bu görevlerinin de
payõ vardõr.
Malta
sürgününden
sonra
kendilerini
kurtaran
Ankara
Hükümeti'nin bürokratik kademelerinde görev alõr. 1923 yõlõnda yapõlan
seçimlerle TBMM II. döneminden itibaren Kars milletvekilliği yapar.
Bu dönemde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'na karşõ CHF
içinde kalmaya devam eder. İleride yine üzerinde duracağõmõz Serbest
Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn kurucularõ arasõnda yer alõr. Milletvekilliği, bu
partinin başarõsõzlõkla sonuçlanmasõna kadar sürer. Yukarõda da
belirtildiği gibi, 1924 Anayasasõ'nõ hazõrlayacak kurulda üyelik
yapmõştõr.
Ankara'da Matbuat Umum Müdürü olarak bir bürokrat, II. ve III.
dönem TBMM'de bulunan bir politikacõ ve resmi yayõn organõnda
başyazar olarak aydõn rolleri üstlenen Ağaoğlu, Hukuk Fakültesi'nde de
ders vermiştir. Ağaoğlu'nun çok yönlü çalõşmasõnõn bir nedeni ideolojik
ise, bir başka nedeni kişiseldir. Çünkü sürgünden kurtulmasõnõ sağlayan
güç Ankara Hükümeti'nin diplomasisidir. Bu yardõm, Ağaoğlu'nu
Ankara'ya karşõ minnetle borçlandõrmõştõr. Bu borçluluğu yaşamõ
boyunca taşõyacak olan Ağaoğlu, düşünce olarak zaten desteklediği
Milli Mücadele'ye bütün varlõğõyla katõlmõştõr. Hakimiyet-i Milliye
gazetesinin
168
yönetiminin
kendisine
verilmesi,
Milli
Mücadele
ÞÝMÞÝR, Malta..., s.264.
59
önderlerinin eski İttihatçõlara karşõ dikkatli davrandõklarõ bir dönemde
Ağaoğlu'na duyduklarõ güveni göstermektedir.169
TBMM'nin özellikle I. döneminde yoğun bir şekilde yaşanan
tutucularla yenilikçiler arasõndaki mücadeleye, Ağaoğlu Hakimiyet-i
Milliye'deki
yazõlarõyla
katõlõr.
Doğal
olarak
yenilikçi
kanadõn
yanõndadõr. Hatta zaman zaman hükümetin alttan alma politikasõyla
çelişme pahasõna yazmaktadõr. Samet Ağaoğlu'ndan bir alõntõ ile buna
bir örnek vermek istiyorum:170
"Birinci Meclisin içinde muhafazakarlõk-yenilik mücadelesinin tarihi
hadiseleri vardõr:
Bir gün Edirne Mebusu merhum Şeref bir vesile bularak kürsüye çõktõ.
Ağõr,eski kelimelerle dolu, yapmacõklõ, yüzünün mimikleri, ellerinin,
kollarõnõn hareketleriyle garip bir nümune teşkil eden meşhur hitabetiyle
Osmanlõ İmparatorluğu'nun ta Mütareke yõllarõna kadar çökme
sebeplerini Devlet idaresinin din kaidelerinden uzaklaşmõş olmasõna
bağladõ. Genç Osman, Birinci Mahmut gibi inkõlapçõ hükümdarlarõ,
bütün Tanzimat adamlarõnõ, İttihat ve Terakki'nin bütün içtimai
hamlelerini yerin dibine batõrdõ, sonunda da bu söylediği fikirlerin
aleyhinde olanlarõ toptan küfürle, dinsizlikle suçladõ.
Meclis
muhafazakarlarõn
çõlgõnca
alkõşlarõyla
çõnlõyor,
yenilik
taraftarlarõndan hiç kimse bu heyecan karşõsõnda söz alõp konuşamağa
cesaret edemiyordu.
169
Milli Mücadele'nin kadrolarý aðýrlýklý olarak Ýttihat ve Terakki'nin eski üyeleri veya en
azýndan taraftarýdýr. Fakat bir kýsým Ýttihatçýlar, Ankara'daki Mustafa Kemal'in önderliðini
hazmedemezler. Bu önderliðe karþý çeþitli uðraþlara girenler, 1926'da Ýzmir Süikasti'ni
düzenlemek suçlamasýyla Ýstiklal Mahkemeleri'nde yargýlanacaklar ve içlerinden idam
edilenler de olacaktýr. Bkz. AKÞÝN, Ýttihat ve Terakki ve Jön Türkler, s.308; TUNÇAY,
Tek Parti, s.161-167.
170 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.94-95.
60
Edirne Mebusu'nun arkasõndan zamanõn Şer'iye Vekili (Din İşleri
Bakanõ) de kürsüye çõkarak onu destekleyen bir konuşma yaptõ. Bu
telkinlerin tesiri öylesine ağõr bastõ ki, dayanamayarak yerinden kalkan
Hamdullah Suphi Tanrõöver'e reis söz vermedi.
Ertesi günü Hakimiyet-i Milliye gazetesinde o sõrada Matbuat ve
İstihbarat Umum Müdürü olan merhum Ahmet Ağaoğlu'nun "Nereye
Gidiyoruz?!" isimli bir başmakalesi çõktõ. Babam bu yazõsõnda Meclis'in
o toplantõsõndaki manzarayõ, söylenen fikirleri, yapõlan iddialarõ tahlil
ederek "Derviş Vahdetilerin ruhu hortluyor, bu ruh memleketi nereye
götürecek?" diye soruyordu. O gün öğleye doğru Başvekil (Rauf
Orbay), babamõ çağõrdõ:
<< Sen ne yaptõn Hocam, diye başladõ, bu sõrada böyle yazõ yazõlõr mõ?
Hocalar toptan yanõma geldiler, ateş püskürüyorlar. Bu vaziyette hem
onlarõ teskin, hem de seni korumak için istifa etmeni istiyorum!>>"
Ağaoğlu, Ankara dõşõnda olan Gazi'yi beklemek bahanesiyle istifa
etmese de, hükümetin geri çekilici tutumu açõkça ortaya çõkmaktadõr.
Ağaoğlu, bu dönemde siyasal önderler karşõsõnda dostlarõnõn
adõna ricacõlõk ve onlarõn dertlerini aktarma işlevi de üstlenmiştir. Yusuf
Akçura, bu durumu Ağaoğlu'nun cesaretine bağlamaktadõr.171 Bu konuda
kendisini zor durumda bõrakacak kadar ileri de gittiği olmuştur.
Üniversite reformu sõrasõnda Milli Eğitim Bakanõ olarak Ağaoğlu'nun
kadro dõşõ bõrakõlmasõnda etkin olan Reşit Galip ile Keçiören'den
komşudur. Reşit Galip eski İttihatçõlar'dan Dr. Nazõm'õn idamõna karar
veren İstiklal Mahkemesi'nde üyedir. Ağaoğlu, komşusundan eski
171
S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, Ankara, 1940, s.32.
61
arkadaşõnõn
haksõzlõğa
uğramamasõnõ
istemekle
kendisinin
de
ittihatçõlõğõnõ hatõrlatmõştõr.172
Bu dönemde Ağaoğlu, aydõn olarak inandõğõ bir mücadelenin
ideolojisini üretmek için etkinlik gösterirken, politikacõ kimliğiyle
Meclis'te iktidarõn savunmasõnõ yapmaktadõr. Politikacõ Ağaoğlu, aydõn
Ağaoğlu'nun Meclis'teki temsilcisi gibidir. Bu durum, Milli Mücadele
nedeniyle oluşmuş toplumsal uzlaşmanõn içinde egemen konumda
bulunan grupla Ağaoğlu'nun ideolojik tutumlarõ arasõnda paralellikle de
bağlantõlõdõr. CHF söz konusu koalisyonun büyük bölümünü içine
almõştõr. Mustafa Kemal'in şahsõnda CHF ile uyum içinde olan Ağaoğlu,
partili muhalefet yapan Terakkiperver Fõrka'ya yakõnlõk göstermez.
172
S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.144.
62
II. SİYASAL SEÇKİNİN KARŞISINDAKİ AYDIN OLARAK
AHMET AĞAOĞLU
1. REJİME İÇERİK YÖNÜNDEN ELEŞTİRİSİ
A. 1926 RAPORU173
Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar'a verilmiş olan ve hazõrlandõğõ
tarihten adõnõ alan bir rapordur. Ağaoğlu, "Müncimiz Büyük Gazi
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine" şeklinde hitapla başlattõğõ raporu,
"bendeleri" diye imzalayarak bitirir.
Rapor,
yazarõn
bağlõlõğõnõn
uzun
uzun
anlatõlmasõyla
başlamaktadõr. Zaten hitap sözleri de bağlõlõğõn düzeyini göstermektedir.
Diğer taraftan Ağaoğlu'nun Gazi'ye bağlõlõğõnõn, raporda da dile
getirilen, kişisel gerekçeleri vardõr. Bir göçmen olarak geldiği Türkiye'yi
yurt edinmiştir. Ağaoğlu, yeni yurdunun yaşanan gelişmelerden zarar
göreceği düşüncesiyle, bu raporu yazmõştõr.
Ağaoğlu, Türk İnkõlabõ'yla çürümüş, asõrlõk ilkelerin yõkõldõğõnõ,
fakat
yeni
ilkelerin
henüz
yerleşmemiş,
netleşmemiş
olduğunu
vurgulamaktadõr. Devletin yabancõ sermaye tarafõndan boykot edildiğini
belirterek, vergi konulmasõnda halkõn yükünü dikkate almak gereğini
173 Hasan Rýza SOYAK, Atatürk'ten Hatýralar, C.2, Yapý Kredi Bankasý Ya., Ýstanbul,
1973, s.493-499.
63
vurgular. Rapora göre, burada gösterilecek özen, yeni ilkelerin
benimsenmesinde çabukluk ve kolaylõk sağlayacaktõr.
Ağaoğlu, raporunda Türk İnkõlabõ'nõn çap ve sürat bakõmõndan
dünyada bir benzerinin daha olmadõğõnõ dile getirir. Bunda da "Türk
inkõlapçõlarõnõn başõndaki dahinin" rolünün altõnõ çizer. "Gazi Paşa'nõn
icra etmiş olduğu ... mucizevi ve efsanevi" inkõlap hareketlerinin
başarõsõnõn dayanağõ manevi prestijdir. İşte rapor, bu prestijin korunmasõ
ve güçlendirilmesi gerekirken darbelere maruz kalõşõndan ötürü
yazõlmõştõr. Raporda bu darbeler "1-Feragati nefs kifayetsizliği, 2Fõrkanõn ataleti, 3-Mütekabil murakabenin eksikliği" diye üç maddede
sõralanmaktadõr.
Raporda ilk olarak, Cumhuriyet Halk Fõrkasõ (CHF) üyelerinin
"halka karşõ mütehakkim ve mütekebbir vaziyetler" almalarõ, özel iş
takipleri, israf ve eğlenceye yönelmiş görüntüleri eleştirmektedir. Kaldõ
ki, bu kişiler "paraya, ticarete ve menfaate dalmakla" partilerinin
haysiyet ve şerefine yönelik ithamlara malzeme hazõrlamaktadõrlar.
Oysa üyesi bulunduklarõ partinin konumunu güçlendirmek her birisinin
ilk görevi olmalõdõr.174
"Fõrkanõn ataleti" konusunda, parti yönetiminin çalõşmadõğõndan
bahsederek özellikle "divan"õn cansõz ve durgun durumunu eleştirir.
Dünyanõn her yerinde olduğu gibi bizde de parti, hükümetinin işlerini
kolaylaştõrmak; yükünü azaltmak yoluyla içinden çõkardõğõ hükümeti
kuvvetlendirmelidir.
Kõsaca
parti
çalõştõrõlmalõ
ve
bu
herkese
gösterilmelidir.
174
Ýleri gazetesi yazarý Suphi Nuri, Cumhuriyet'in ilanýndan önceki tartýþmalar sýrasýnda
Mustafa Kemal'in Mussolini ve Lenin gibi bir diktatör olmasýný önerir. Buna gerekçe olarak da,
Halk Fýrkasý'nýn görevini yapmadýðý gibi, bir fikir partisinden çok menfaatperestlerin
toplandýðý bir yer durumuna geldiðini yazar. Buradan da, en azýndan bir kaç yýldan beri,
Aðaoðlu'nun partinin yapýsýný eleþtirirken yaptýðý saptamalarýn yaþanan olumsuzluklar
olduðunu çýkartabiliriz. GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.79.
64
Eleştirisinin üçüncü maddesinde (yanlõş anlaşõlma endişesiyle
olsa gerek) demokratlõğõ demagoglukla bir tutar ve bunu savunmadõğõnõ
söyler. Zaten "binbir başlõ kütlelerin herhangi bir işi" başaramayacağõna
inanmaktadõr. "Siyasi ve içtimai tecrübeden" yoksun ve geri kalmõş
yerlerde "kuvvetli hükümetlerin ve mütebariz şahsiyetlerin" önemi çok
büyüktür. Türkiye için de, kuvvetli hükümeti gerekli görür. İyi niyetli ve
õlõmlõ kontrol, kuvvetli hükümet için ilk şarttõr. Bu kontrolün
kurulamadõğõ durumlarda ortaya çõkacak olan şahsi iktidarlarda, iktidar
sahipleri ne kadar faziletli ve başarõlõ olursa olsunlar suistimal
önlenemez. Böylelikle hükümet, halkõn güvenini yitirmektedir.
Ağaoğlu, iyi niyetli denetim için muhalefet partisi öngörmez.
Kuvvetli hükümeti kuracak olan parti, "hayõrhahane murakabe usulünü"
temin etmelidir. Bu görev de yine "Fõrka Divanõ"na yüklenmektedir.
Yapõlmasõ gerekeni şöyle tarif eder: "Fõrka divanõ reislerin bilakaydüşart
itimat ettiği zevattan teşekkül etmelidir. Bu suretle teşekkül ettikten
sonra artõk bu divan hükümete ve fõrkaya ait bütün meseleleri, bir
hürriyet ve serbestii tam içinde müzakere etmek, duyduğu ve müşahade
ettiği hatalarõ, idaresizlikleri, yolsuzluklarõ bilaperva divan içtimalarõnda
tetkik eylemek ve bunlar hakkõnda kararlar ittihaz etmek salahiyetleriyle
mücehhez olmalõdõr. Bu suretle idare eden fõrka, aynõ zamanda
murakabe vazifesini de üzerine almõş olur."
Kuvvetli hükümeti oluşturmaya katkõsõyla birlikte, denetim
metodu, Ağaoğlu'na göre başka iki nedenle daha gereklidir. İlki,
Cumhuriyet rejimi için bir destek görevi üstlenecektir. Ayrõca halk,
denetimin uygulandõğõnõ göreceğinden yönetime daha çok güven
besleyecek ve gönül rahatlõğõ içinde olacaktõr. Sonuçtaki ümidi de,
partililer, basõn ve meclisin buna alõşmasõ ve normal bir hürriyet
ortamõnõn oluşmasõdõr.
65
Ağaoğlu, 1926 yõlõnda tek partili siyasal yapõ ile barõşõktõr. Çok
önem verdiği ve özgürlük ortamõnõ hazõrlayacağõnõ düşündüğü siyasal
denetimi bile tek parti düzeninde gerçekleştirmeye yönelir. Demagoji
olarak gördüğü demokrasinin, biçimsel ve tanõmlayõcõ öğelerinden olan
çok partililiği175 şimdilik düşünmez bile. Ağaoğlu, parti içindeki denetim
mekanizmasõnõn
işleyişiyle
birlikte,
çok
partili
siyasal
yapõnõn
kurulmasõnõ geleceğe bõrakmaktadõr. Geleceğe ilişkin umudu, toplumun
denetim ve özgürlük ortamõna bütün kurumlarõyla hazõrlanmasõ
noktasõnda yoğunlaşmaktadõr. Gerçi Falih Rõfkõ Atay'a göre, bu
dönemde partinin yapõsõna bakõlõnca, tek-parti nitelemesi haksõzlõktõr.
Çünkü parti, en koyu gericilerden en öndeki ilericilere kadar her türlü
eğilimi kendi içinde barõndõrmaktadõr. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisi karma parti diye nitelenmelidir.176 Siyasal sõnõf içindeki konumu
dikkate alõnõrsa, Falih Rõfkõ'nõn mantõk zinciri, o dönemin genel
anlayõşõnõn ifadesi olarak kabul edilebilir. Bu durumda Ağaoğlu'nun,
denetim organõ biçiminde çalõşmasõnõ öngördüğü muhalefeti parti örgütü
içine yerleştirmesini, fazla yadõrgamamalõdõr.
Bu raporda parti yönetimi ataletle, tembellikle ve halktan
uzaklaşmakla itham edilmektedir. İhtikar, gayri meşru ticaret ve
israfçõlõk noktalarõndan da İttihat ve Terakki'nin kötü şöhretiyle
benzerlikler kurulmaktadõr. Eleştirilerden uzakta tutulan yalnõzca
Gazi'nin kendisiydi. Çünkü Gazi, çevresindekilerce yanõltõlmakta ve her
şeyin toz pembe olduğuna inandõrõlmaktadõr.177 Bu anlayõşõn sonucu
olarak yanlõşlarõn ve hatalarõn sorumluluğu en yakõn çevresindeki
kişilere
175
176
177
yüklenmektedir.
İsmet
Paşa'dan
da
övgüyle
söz
eder.
G. Bingham POWEL, Çaðdaþ Demokrasiler, S Yayýnlarý, Ankara, 1990, s.4.
ATAY, Çankaya, s.448.
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.37.
66
Eleştirilerinin kaynağõ, kendisini de katarak "bizler" diye bahsettiği
kişilerdir.
"Büyük Gazi! Bu millet ve Devlet ne sizin gibi ibdakar bir dehayõ ve ne
de İsmet Paşa Hazretleri gibi yapõcõ, kudretli bir zekayõ ne bundan evvel
görmüştür ve ne de bundan sonra kolay kolay bulabilecektir. Fakat
sizin etrafõnõzõ almõş olan bizler, maatteesüf vaziyetin ehemmiyetini
takdir edemiyoruz. Üzerimize düşen maddi ve manevi vazifeleri
bihakkõn ifa ederek sizin himmet ve gayretlerinizi müsmir kõlmak için
çalõşmak zevkini duymuyoruz!"178
Ağaoğu, bu raporunda da sõk sõk kullandõğõ gibi, Mustafa Kemal'e
yüceltici sõfatlarla hitap eder. "Büyük dahimiz", "büyük rehberimiz",
"büyük müncimiz" gibi. Ağaoğlu'nun bu üslubunda belirleyici olan
güdü,
siyasal
iktidardan
çõkar
sağlama
felsefesinde «fert»e verdiği yer"dir.179
kaygõsõ değil,
"toplum
Ağaoğlu'nun iktidarla ters
düştüğü dönemde aynõ üslubu sürdürmesi, çõkar kaygõsõ gütmediği
yargõsõnõ destekleyen başka bir olgudur.
Ağaoğlu,
bu
raporuyla
Mustafa
Kemal'i
uyararak
içinin
rahatladõğõnõ itiraf etmektedir. Ayrõca CHF yönetimiyle ilk ayrõlõk
adõmõnõ attõğõnõn da farkõndadõr.180 Bu ayrõlõk şu açõdan önem
kazanacaktõr: İlerideki sayfalarda konu edineceğimiz SCF deneyiminde
alacağõ yeri, bu raporla birlikte başladõğõ CHF eleştirileri ile
belirlemiştir. SCF'nin yeni kurulduğu sõralarda, bu partiye girmesi
Ağaoğlu'na yöneltilen eleştirilere konu olunca, son yõllarda CHF içinde
178
SOYAK, Atatürk'ten ..., s.498. Cümlelerin altýndaki çizgiler Atatürk'e aittir.
Murat YILMAZ, Ahmet Aðaoðlu -Milliyetçilik ve Liberalizm-, Basýlmamýþ Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 1991, s.30-33.
180 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.45.
179
67
gelişmelerden zaten rahatsõz olduğunu bu raporu kendisine kanõt
göstererek dile getirmiştir.181
Samet Ağaoğlu, bu rapordan sonra İsmet İnönü'nün babasõna
karşõ
tavõr
aldõğõnõ
yazmaktadõr.
Kendi
cümleleriyle
aktaralõm:
"Hükümet partiyi atõl bõrakarak onun yapmasõ gereken murakabeden
kendisini sõyõrmõş, inkõlaplarõn asõl mana ve hedefini ihmal ederek
sadece şekil üzerinde kalmõştõr. İnönü raporda hakkõnda kullanõlan
cümlelerin nezaketi altõnda yatan gerçeğin bu olduğunu anlamõştõ elbet.
Bunun için de o günden sonra babama hep şüphe ile bakmõş, onun
kendisini iyi bir Başbakan saymadõğõnõ söylemekten geri durmamõştõ."182
SCF kapandõktan sonra Ağaoğlu'nun siyasetin dõşõna itilmesini,
üniversite reformu sõrasõnda da kadro dõşõ bõrakõlmasõnõ ve Akõn
gazetesinin
kapatõlmasõnõ
İnönü'nün
öc
alma
hareketleri
olarak
değerlendirmektedir.183
181
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.121.
Samet AÐAOÐLU, Demokrat Partinin Doðuþ ve Yükseliþ Sebepleri Bir Soru, Baha
Matbaasý, Ýstanbul, 1972, s.97.
183 S. AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.98.
182
68
B. SERBEST FIRKA DÖNEMİ
Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn Takrir-i Sükûn'la biten
macerasõnõ takiben yaşanan tek partili şeflik dönemi içindeki ikinci ve
sonuncu muhalefet partisi girişimi Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn (SCF)
kurulmasõyla başlar.
Kuruluş, Ali Fethi Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasõnda teati
edilen mektuplarla kamuoyuna duyuruldu. Bu mektuplarda Fethi Bey
eleştirilerini
ortaya
koyarken;
Mustafa
Kemal
Paşa
bundan
memnuniyetini ve aralarõndaki benzerlikleri (ki, rejimin temel taşlarõdõr)
dile getiriyor. Mustafa Kemal'in mektubundaki şu ifade bunu açõkça
ortaya koyar: "Memnuniyetle tekrar görüyorum ki, laik cumhuriyet
esasõnda beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta tek taraflõ olarak daima
aradõğõm ve arayacağõm temel budur."184 Laikliğin en önemli unsur
olarak vurgulanmasõ, çağdaşlaşma atõlõmlarõnõ genel anlamõyla temsil
ediyor olmasõndandõr. Ayrõca Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn
Şeyh Sait ayaklanmasõyla özdeşleştirilmesinden dolayõ dinciliğin önemli
bir siyasal muhalefet aracõ olduğunun farkõna varõlmasõ da rol oynamõş
olmalõdõr.
Yeni parti ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir nokta da,
kuruluş isteğinin Fethi Bey'den değil; Mustafa Kemal Paşa'dan
geldiğidir. Mektuplaşma ile bütün dünyanõn gözü önünde Mustafa
Kemal'den güvence alõnmõş oluyordu.185 Güdümlü niteliği gereği
184
185
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.23.
CUMHURÝYET Gazetesi, 19 Aðustos 1930.
69
partinin kurucularõ ve mebuslarõ da genel başkanõ gibi tayinle
belirleniyordu.186
Ahmet Ağaoğlu, öteden beri aykõrõ ve muhalif tavrõyla bu partinin
kurucularõ arasõna ilk tayin edilenlerden birisidir.187 Anõlarõnda, yine de
kendisinin ikna edilmesi için uğraşõldõğõnõ anlatõyor.188 Serbest Fõrka,
adõyla beraber savunacağõ görüşler belirlenmiş bir partidir. Serbestlik
yanlõsõ bir yazar ve darülfünun hocasõ olan Ağaoğlu da, özel
niteliklerinden ötürü partinin ideoloğu konumundadõr.189
Ağaoğlu bu parti ile ilgili 1934 yõlõnda yazdõğõ anõlarõnda çizdiği
tabloyu şöyle değerlendirebiliriz190: Senarist ve yönetmeni Mustafa
Kemal ve oyuncularõ bütün parti ve basõn ileri gelenleri olan, zaman
zaman da doğaçlamaya fõrsat tanõnan bir piyes. Çünkü Mustafa Kemal,
iktidar partisinin genel başkanõ olmasõna rağmen, kurulan yeni partinin
genel başkanõnõ, sekreterini ve milletvekillerini tayin ediyor, adõnõ
koyuyor ve fikir yapõsõnõ belirliyor.191 Bu nedenle Ağaoğlu, yeni
partinin kuruluş gerekçesini de Gazi'nin iç dünyasõnda arõyor: "Gazi her
sene bir yenilik çõkarõr, kimsenin aklõna ve hayaline gelmeyen yeni bir
meseleyi ortaya atar... Nihayeti gelmeyen bütün bu yenilikler Gazi'nin
psikolojisine has olan bir ihtiyacõn mahsulüdür. Sükun ve istikrar Gazi
için yabancõ bir alemdir."192 Oysa Ağaoğlu, 1926 yõlõnda vermiş olduğu
raporda "Gazi'nin icra etmiş olduğu tahavvüller sürat ve vüsat itibariyle
adeta mucizevî ve efsanevîdir" diyordu. Bu iki yorum arasõndaki fark,
186
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.27. Lewis, SCF'nýn kuruluþunda Mustafa Kemal'in rolünü
muhalefete izin vermek ve "ima"ya indirgemektedir. Yine de bu partinin baðýmlý niteliðini
vurgulamaktadýr. LEWIS, Modern ..., s.278-279.
187 AKÞAM Gazetesi, 22 Aðustos 1930, S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin ..., s.28.
188 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka s.23-29.
189 TUNÇAY, Tek Parti, s.261.
190 Buradakine yakýn bir benzetme için bkz. S. AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.28.
191 TUNÇAY, Tek Parti, s.36.
192 TUNÇAY, Tek Parti, s.34.
70
geçen
zaman
içinde
kendisinin
maruz
kaldõğõ
uygulamalardan
kaynaklanõyor olmalõ. Hatõralarõnõ yazdõğõ dönemde öyle bir küskünlük
ve yalnõzlaştõrõlmõşlõk içindedir ki, partisinin lideri Fethi Bey'le ilgili acõ
acõ sitemler sõralar.193
Mustafa Kemal'in himayesinde başlayan iki partili siyasetin tadõ
çok çabuk kaçar. CHF genel merkez ve taşra yöneticileri, SCF
faaliyetlerini engellemekte, en azõndan zorlaştõrmaktadõrlar.194 İzmir
olaylarõ bunun en uç örneği ve iplerin kopma noktasõdõr.195 Bir de
alelacele girilen mahalli seçimlerde yaşananlar katõlõnca, yeni partinin
başladõğõ gibi gitmeyeceği ortaya çõkar. Basõnõn ve CHF yöneticilerinin
etkisiyle Mustafa Kemal ile karşõ karşõya gelmek durumunda bõrakõlan
SCF önderleri 17 Kasõm 1930 günü partiyi kapatma kararõ alõrlar.196
SCF ideolojik tavrõnõ yayõnladõğõ programõnda ve yasa diye
adlandõrdõklarõ tüzüğünde açõkça dile getirir.197 Kendisini cumhuriyetçi,
milliyetçi ve laik olarak niteleyen parti, bu ilkeleri ebedileştirmeyi
amaçlar. Devlet ancak fertlerin gücünün yetmediği durumlarda doğrudan
iktisadi teşebbüse yönelmelidir. Vergiler, fertlerin iktisadi teşebbüs
kabiliyetlerini
sarsmayacak
dereceye
indirilmelidir.
Bürokrasinin
azaltõlmasõnõ, rüşvet ve suistimallerin önlenmesini ister. Milli hakimiyet
ilkesinden hareketle özgürlükleri önemle vurgular. SCF Yasasõ,
193
Örnek için, AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.58.
Ýhsan KESER, Türkiye'de Siyaset ve Devletçilik, Gündoðan Ya., Ankara, 1993, s.90;
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.47-64.
195 Ýzmir'deki olaylarda ölüm ve yaralanmalarla birlikte halkýn, CHF ve Anadolu gazetesinin
binalarýna karþý hareketleri söz konusudur. Aðaoðlu'nun CHF ve özellikle Ýzmir Valisi'nin
tutumundan kaynaklandýðýný ileri sürdüðü olaylarýn, resmi yayýnlarda deðerlendirilmesi "bazý
müfsitlerle ve komünist temayülatýnda bulunan birkaç kiþi"nin sorumlu olduðu yolundadýr.
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.54-58; Hariciye Vekaleti, Ayýn Tarihi, C.22-23, S.75-78,
Haziran-Eylül 1930, s.6585.
196 TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.630-631; KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi,
Ýstanbul Matbaasý, Ýstanbul, 1967, s.63; AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.106.
197 Program metni: TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.633-634; TUNÇAY, Tek Parti,
s.404-405.
Yasa metni: TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.398-404.
194
71
4.maddedeki "Vicdan hürriyeti, mesai serbestisi, fikir, kelam ve içtima
hürriyetleri, icra kuvvetini murakabe ve kontrol salahiyeti ve halk
kütlelerinin belediye ve vilayet idarelerinde kendi işlerini kendileri
görmeleri esasõ fõrkanõn hassaten benimsediği umdelerdir" cümlesi,
özgürlük vurgusuna iyi bir örnektir.
Ağaoğlu, SCF'nõn bakõş açõsõnõ politikacõ olarak da, aydõn olarak
da demeçlerinde ve yazõlarõnda açõklamak için çalõşmõştõr. Bu dönemde
günlük siyasetten başka, özellikle devletçilik üzerinde durmuştur.
Cumhuriyet Gazetesi'nin 19 Ağustos 1930 günlü sayõsõnda çõkan
demecinde "İsmet Paşa Hükümeti devletçiliği başka bir şekilde anlõyor.
Halbuki bizce devletçilik menafii umumiyeye müteallik işlerde halk
lehine bizzat devletin müteşebbis mevkiinde bulunmasõdõr" der. Yeni
partinin adõnõ Serbest Cumhuriyet olarak koyanlarõn aynõ zamanda CHF
için devletçi niteliği seçtiklerini düşünmektedir.198 Daha sonra gerek
anõlarõnda,
gerek
Kadrocularla
tutuştuğu
tartõşmalarda
CHF'nõn
devletçiliğini kendisininkinden pek farklõ görmediğini yazacaktõr. "Ben
Serbest Fõrka kurulduğu zamana kadar Cumhuriyet Halk Fõrkasõ'nõn
tamamen liberal, demokrat ve benim kadar devletçi bir fõrka olduğu
kanaatinde idim. Binaenaleyh bende değişen hiçbir şey yoktur. ..."199
İsmet Paşa'nõn 30 ağustos 1930 Sivas200 Nutku bu konuda önemli
bir dönüm noktasõdõr. Burada hükümetin "mutedil devletçiliği" muhalif
fõrkanõn itirazlarõna rağmen resmen dile getirilmektedir.201 İsmet Paşa,
bu konuşmasõnda, "bizim politikamõzõn anahatlarõ, Türk tarihinin seyri,
õzdõraplarõ ve ihtiyaçlarõ göz önünde bulundurulmaksõzõn anlaşõlamaz.
198
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.30.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.102.
200 Aðaoðlu, hatalý bir biçimde, bu nutkun yerini Samsun diye yazar, Serbest Fýrka .., s.30.
Nutkun tam metni için bkz. Ayýn Tarihi, s.6528-6547.
201 KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.89.
199
72
Biz lazõm gördüklerimizi yalnõz okuyarak ve düşünerek çõkarmadõk"
derken,
teorik
liberalizme
dayalõ
muhalefete
karşõ
kendisini
savunmaktadõr. Devletçiliği, liberalizme tercih ettiklerini açõkça da
söylemektedir. "Liberalizm nazariyatõ bütün memleketin güç anlayacağõ
bir şeydir. Biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz. Bizi bu
istikamete sevk eden bu memleketin ihtiyacõ ve bu milletin fikri
temayülleridir."202
Ağaoğlu'nun bildiği CHF ideolojisinin değişmesi, rejime yeni bir
yön verilmesinin de göstergesidir. Bu değişim yaşanõrken, Ağaoğlu SCF
içinde yer alõr ve liberal-demokrat çizgide õsrar eder. İktidar odağõnõn
isteğine direnmesi, onu "siyasal sõnõf" içinde yalnõzlõğa, "siyasal
seçkin"in dõşõna itecektir. 1931 yõlõnda yenilenen seçimlerle TBMM ve
bir anlamda da siyasal sõnõf dõşõnda kalacaktõr.
Devletçilik
konusu
Cumhuriyet
Gazetesinin
sütunlarõnda
başlayõp daha sonra kitaplaşacak bir polemiğin de odak noktasõnda yer
alõr. İki tur süren bu tartõşma, Şevket Süreyya'nõn "İnkõlap ve Kadro"
kitabõnõn Ağaoğlu tarafõndan eleştirilmesiyle, 13 Teşrinisani 1932 günü
başlar. Şevket Süreyya'nõn ikinci turdaki son yazõsõ 27 Kanunusani 1933
tarihinde yayõnlanacaktõr. Bu diziyi, 5 Şubat 1933'te, kendilerini böyle
kimselerle meşgul ettiği için okuyucudan özür dileyen yazõsõ ile
Ağaoğlu bitirir. Bu tartõşma sõrasõnda Ağaoğlu, başkentten ve pratik
siyasetten uzaklaşmõş bir darülfünun hocasõdõr. Bu polemikteki görüşleri
özetle şöyledir:203
Kendilerini Kemalist, inkõlapçõ ve devletçi olarak niteleyen, Türk
İnkõlabõnõn sürekliliğini göstermek ve ideolojik sistemini kurmak için
202
MÝLLÝYET Gazetesi, 31 Aðustos 1930.
Kadrocularýn dünya görüþü ile ilgili noktalar, Aðaoðlu'nun aydýnlarla iliþkisi incelenirken
ve Kadrocularla ilgili bölümde ele alýnacaktýr.
203
73
çõkan Kadro dergisi ekibinin karşõsõna bir liberal, milliyetçi ve
demokrat olarak çõkar. Ancak Kemalizmi, inkõlapçõlõğõ ve devletçiliği de
elden bõrakmaz. Kendisi bu durumu şöyle ifade eder: "Benim gibi bir
çok Türk vatandaşlarõ da hem Kemalist, hem inkõlapçõ ve hem de
devletçi
olduklarõ
halde
bu
mefhumlarõ
anlamak
hususunda
Kadroculardan ayrõlõyoruz."204
Ağaoğlu'na göre, bütün devletler niteliği gereği devletçidir. Sorun
devlet
müdahalesine
sõnõr
çizilmesinde
çõkar.205
Kadrocularõn
devletçiliğine eleştirisi de tam bu noktadadõr. Devlet müdahalesinin
sõnõrõ olarak önerdiği ölçü, SCF'nõn görüşlerinin tekrarõ gibidir: "Bizde
devlet yalnõz ferdin yapamadõklarõnõ üzerine almalõ ve mütebakisini
ferdi mesaiye bõrakmalõdõr."206 Zaten kadrocularõn anladõğõ biçimiyle
devletçilik, "Türk cemaatinin kültür seviyesini, iktisadi ve içtimai
vaziyetlerini" göz önüne getirince, uygulanabilir değildir.207
Bu tartõşmada Ağaoğlu da düşüncelerini Kemalizm adõna ortaya
koymaktadõr. Ona göre, "Kemalist devletin birinci hedefi ferdi himaye
ve teşvik ve ferdin inkişaf ve yükselmesini temin etmektir."208 Çünkü
bütün Doğu toplumlarõna olduğu gibi Türkiye'de de fert sürekli
ezilmiştir. Doğunun Batõ karşõsõnda gerilemesinin altõnda yatan neden
de budur.209 Türkiye'nin gelişmesi, çağdaşlaşmasõ da ferdi hürriyetlerin
genişletilmesine bağlõdõr. Hürriyet ortamõnda her türlü kabiliyet gelişme
alanõ bulabilecektir. Sanõlanõn tersine; "hürriyetten anarşi değil, nizam
ve intizam doğar. Anarşiden kaçõnmak bahanesiyle hürriyeti inkar eden
204
205
206
207
208
209
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.56-57.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.30-31.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.105.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.117.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.75.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.27.
74
istibdattõr ki, anarşi için daima zemin, imkan ve ihtimal hazõrlar."210
Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nun ferdi ve onun aracõlõğõyla toplumu
kurtarmaya yönelik olarak kurduğu demokrasi de,211 ferdi hürriyet
temeli üzerine kurulur.212
Hürriyet ve demokrasi, bu dönemde Ağaoğlu'nun gündeminin
önemli bir maddesidir. Anõlarõnda ortaya koyduğu vurgu ile yaşadõğõ
ortamda özgürlüğün olmadõğõnõ dile getirir. Mustafa Kemal'in sofrasõnda
ona hitaben "serbesti öyle birşeydir ki, sizi kuşatan havadõr"213
diyecektir. Yine aynõ kitabõnda, geriye baktõğõnda şu sonuca varacaktõr:
"Bizde Cumhuriyetten en uzak bir alamet bile yoktur. Bizdeki rejim tam
manasõyla ve en şiddetli bir diktatörlüktür ve bunu hepsi, herkes
biliyor!"214 Rejimin bu niteliği almasõnda sorumlusu Ağaoğlu'na göre
aydõnlardõr. Türk toplumunun yirminci yüzyõlda Menemen'deki gibi bir
faciayõ yaratacak kadar geri kalmasõnda aydõnlarõn payõ büyüktür.
Ağaoğlu, Türk aydõnlarõnõn Cumhuriyet'in yerleşmesi için halkõ
aydõnlatmak için çalõşmadõklarõnõ, tersine kişisel çõkarlar peşinde
Cumhuriyet'i bile istismar ettiklerini söylemektedir.215
Bir ütopya şeklinde yazdõğõ "Serbest İnsanlar Ülkesinde" ile
insanõ saran özgürlük atmosferi tasvir edilmektedir. "Cumhuriyet'in
manevi cepheden ideolojisini" kurmak için, kitapta Kemalist bir
210
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.87.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.30.
212 Hatýrlanmasý gereken bir nokta: 1926 raporunda demokrasiyi demagoji ile denk sayarken,
burada, Teþkilat-ý Esasiye Kanunu'nun "tam ve þamil demokrasi sistemi" kurduðunu ileri
sürmektedir. SCF varlýðýný sürdürürken yazýlmýþ olan "Serbest Ýnsanlar Ülkesinde" adlý
kitabýnda çizilen Kemalist düzende, siyasal yapý çok partilidir. Kemalist rejimin ilk belirmeye
baþladýðý dönemin resmi yayýn organý durumundaki "Hakimiyet-i Milliye"de (7 Haziran
1922) milli tarihimizde demokrasinin yokluðundan hayýflanýr. ( Ýhtilal mi, Ýnkýlap mý?
s.42)
213 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.26.
214 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.106.
215 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.112.
211
75
uygulama önerilir.216 Bu düzende; bilgiye, tecrübe ve ihtisasa büyük
önem verilmektedir. Ancak her vatandaşõn kamusal işleri ve yetkilileri
denetleme hakkõ vardõr.217 Çok partili bir siyasal yapõ sergileyen
Ağaoğlu'nun ütopyasõ, sözde, fikirde ve işte temizliğin; özel ve
toplumsal alanlarda sadeliğin yüceltildiği bir ülkedir. "Fikir ayrõlõklarõ
ve bunlarõn ifadesi hürriyetin gereğidir"218 diye düşünen Ağaoğlu, bu
ülkede tenkit ve serbest düşüncenin hükümeti yanlõş ve hatalardan
koruduğunu gözler.219 Şahit olduğu birşey de, birbirine karşõ fikirler dile
getirilirken; konudan sapmalar, şahsiyete saldõrmalar ve bütün demogoji
eğilimlerinden uzak durulduğudur.220 Bu ülkede siyasal ve toplumsal
yapõnõn ilkelerinin temelinde yatan insandõr.221 Meşruiyet, insanõn
iradesinde kaynak bulur. O nedenle bir kültür meselesi olarak görülen
hürriyetin yurttaşlarca özümsenmesi için eğitim çalõşmalarõ yaygõndõr.
Siyasal ahlakla ilgili düşüncelerini de sergilediği bu kitabõnda
Ağaoğlu'nun,
1926
yõlõna
göre,
siyasal
yapõlanõş
konusunda
görüşlerindeki değişimi de gözlemekteyiz. Eskiden geleceğe bõraktõğõ
çok partililiği, şimdi kesin bir şekilde gerekli görmektedir.
Yazõlõp yayõnlandõğõ dönem ve yüklendiği anlam açõsõndan bu
kitabõ Ahmet Ağaoğlu'nun düşünce dünyasõnõ ortaya koyar. Aynõ
zamanda içinde yer aldõğõ siyasal tutumun doğrulanmasõ işlevini görür.
Bu ütopik ülke, Kemalist bir rejim uygular. Burada yaşanan Kemalizm,
Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Kemalizm'den çok farklõdõr. Farklõlõklarõn
ortaya
konulmasõ,
yaşanan
Kemalizm'e
yönelik
bir
eleştiridir.
Kendisinin yaptõklarõ, eleştiri ve önerileri de, olmasõnõ istediği biçimiyle
216
217
218
219
220
221
AÐAOÐLU,
AÐAOÐLU,
AÐAOÐLU,
AÐAOÐLU,
AÐAOÐLU,
AÐAOÐLU,
Serbest Ýnsanlar, s.6.
Serbest Ýnsanlar, s.8.
Serbest Ýnsanlar, s.76-77.
Serbest Ýnsanlar, s.88.
Serbest Ýnsanlar, s.83.
Serbest Ýnsanlar, s.13-14.
76
Kemalizm'de büyük değer taşõyan muhalefettir. O da Kemalist bir
muhalif olarak aynõ ilkelere bağlõ olduğu iktidarõ uygulamalardaki
yanlõşlarõ nedeniyle uyarmaktadõr.
77
C. "1930 SENESİNİN BİLANÇOSU"
"1930 Senesinin Bilançosu" Ağaoğlu'nun, Son Posta Gazetesinin
1931 yõlbaşõ eki için yazdõğõ bir makaledir. Sergilediği muhalefetin
SCF'nõn kapanmasõndan sonraki örneği olarak anlamlõdõr. Adõndan da
anlaşõldõğõ gibi SCF'nõn kurulup feshedildiği 1930 yõlõna ilişkin genel bir
değerlendirmedir.
Makalede mali konulara (paranõn değeri, bütçe), 1929 ekonomik
krizinin etkilerine ilişkin
görüşleriyle birlikte, siyasal konulara da
değinir. Bunlarõ "Şark Hadisesi"222, "Harici Siyasetimiz", "İkinci Fõrka
Meselesi" ve "Fõrka Niçin Dağõldõ?" başlõklarõyla ele alõr.
Konumuzla doğrudan ilgili olan son iki başlõk altõnda ileri
sürdüğü düşünceler şunlardõr: SCF, "cumhuriyetin bir tek fõrka ile idare
edilememesi
faraziyesi"ne
dayanõlarak
kurulmuştur.
Parti;
cumhuriyetçi, laik ve milliyetçi olmasõna ve kuruluş hikayesinin
herkesçe bilinmesine rağmen, kõsa sürede düşmanlõk ve ithamla
karşõlaştõ. Anarşi ve irticayõ barõndõrmakla suçlandõ. Bütün bunlara parti
neden olmasa da, bu anlayõş devam ederse anarşinin gerçekten
doğabileceği endişesi duyulur. Bunun üzerine memleket için sağlõklõ yol
olarak görülen siyasetten çekilme kararõ verilir. Serbest cumhuriyete
inandõklarõ için hüsrana uğramõşlardõr. Çünkü ona göre "müminlerine
hüsran ve münkirlerine saadet temin eden" tek iman serbest cumhuriyet
imanõdõr. Bundan sonrasõ için Ağaoğlu'nun dileği, Halk Fõrkasõ'nõn
olaylardan ibret alarak ciddi çalõşmasõdõr.
222 Ýncelediðim konuyla baðlantýlý olmasa da, sorunun güncelliði bakýmýndan "Þark Hadisesi"
hakkýndaki düþüncelerini özetlemek istiyorum: Doðu'daki olaylar artýk müzminleþmiþtir ve
zaman zaman yeniden gündeme geleceði kesindir. Þimdilik askeri önlemlerle olay
bastýrýlmýþsa da, toplumsal ve siyasal temelden doðan bu sorun, yalnýzca askeri yöntemlerle
tedavi edilemez. Tedavi için siyasal ve toplumsal mahiyette, devamlý, etkili tedbirlere ihtiyaç
vardýr. "Asýl mesele hariçteki tahrikatla dahildeki (tahrike) müsait zemini bertaraf edecek
tedbirleri ittihaz etmektir."
78
Güdümlü ve başarõsõz da olsa, çok partili siyasal hayat
denemesinin sonrasõnda Ağaoğlu bu yorumu yapõyor. İktidar çevresinin
düşünce biçimini yansõttõğõnõ söyleyebileceğimiz Recep Peker'in,
muhalefeti değerlendirmesine göz atmak ilginç olacaktõr. Baştan
belirtilmesi gereken bir nokta, bu değerlendirmenin 1937 yõlõnda
yapõlmõş olduğudur. 1937 yõlõ, tek parti yönetiminin tüm kurumlarõnõn
oluşturulmuş bulunduğu bir dönemdir. Peker'in muhalefeti ve muhalif
parti kurulmasõnõ yorumlayõşõ şöyledir:
"Muhalefet etmek, tenkit etmek maksatlarõ bir fõrka teşkili için esas
olamaz. Muhalif fõrka mefhumu bizde yanlõş anlaşõlmõş ve yanlõş tatbik
edilmiştir....
Bir fõrka teşkil etmek, mevcut bir fõrkaya veya fõrkalara muhalif yollarõ
takip eylemek gibi sabit bir fikre esir olmak demek değildir. Böyle
hareket edenler, ileri gidişi tutan, yoldan alõkoyan menfi insanlardõr.
Bunlar kendilerini beğendirmek için başkalarõna fena demeği tek vasõta
olarak kullanan insanlara benzerler.
Yeni fõrkalara «şu işleri bu tarzlarda ve şu yollarõ takip ederek
göreceğim» diyerek emek, gayret ve dikkat mahsulü olan esaslar ve
prensiplerle meydana çõkmalõdõr."223
Recep Peker'in iktidara alternatif siyasal partilerin varlõğõna karşõ
hoşgörülü düşüncelerini anlattõğõ bu ders notlarõ, Kadro Dergisi'nin
yayõnlanmasõ dönemindeki tutumu ile çelişki doğurmaktadõr. Gelecek
bölümde değinilecek olan, siyasetin her alanõndaki tekelci tutumu,
herhalde 1937 yõlõndaki somut şartlarõn verdiği bir özgüvenle terk
edilmiş olmalõdõr.
223 Recep PEKER, Vatandaþ Ýçin Medeni Bilgiler, II. Kitap, Devlet Basýmevi, Ýstanbul,
1937, s.76-77.
79
2. AYDINLARLA İLİŞKİSİ
Ağaoğlu, muhalif tutum içine girdikten sonra da SCF kuruluşuna
kadar iktidar tarafõndan dõşlanmamõştõr. Gazi'nin sofrasõnda yeri
olmuştur. Bunun etkisi ile aydõnlar arasõnda yerini ve Ankara Hukuk
Fakültesi'nde hocalõğõnõ korumuştur.
Ta ki SCF kurulmuş ve CHF ile ilişkisi gerginleşmiştir. O zaman
Ağaoğlu'nun, karşõsõndaki CHF aydõnlarõyla iyi ilişkisi de bozulmuştur.
Bunlar daha çok gazete sütunlarõnda görüş açõklayan politikanõn
içindeki ve iktidara bağlõlõk taşõyan aydõnlardõr: Yunus Nadi, Siirt
Mebusu Mahmut (Soydan), Falih Rõfkõ (Atay) gibi.
Ölçülü, soğukkanlõ diye tanõmladõğõ Mahmut Bey, yazõlarõyla
Ağaoğlu hakkõnda imalar ve ithamlarda bulunacaktõr. Yunus Nadi,
Ağaoğlu'na
sütunlarõnõ
açmakta
olan
Cumhuriyet
gazetesinin
başyazarõdõr. SCF'nõn kuruluşunu umut ve iyiniyetle yorumlamõş;
Ağaoğlu'nu hep dost olarak göreceğini yazmõştõr. Daha sonra parti
mücadelesinin rengi değişince "sabõk dost" diye niteleyecektir.224 Gerçi
Ağaoğlu SCF feshedildikten sonra tekrar Cumhuriyet'te yazacaktõr, ama
parti
mücadelesi
sõrasõnda
yazõlarõnõ
sadece
Son
Posta'da
yayõnlayacaktõr. Diğer gazetelerde verdiği demeçlerine haber-yorum
niteliğindeki yazõlar içinde yer verilecektir.
Hakimiyet-i Milliye başyazarõ Falih Rõfkõ'yla ise, daha çok Akõn
gazetesini çõkarõrken karşõ karşõyadõr. Ona karşõ CHF programõndaki
224
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.65.
80
õlõmlõ devletçilik anlayõşõnõ savunur.225 Bu tartõşma, Kadrocularla yaptõğõ
"Devlet ve Fert" başlõklõ polemiğin yansõmasõdõr.
Ağaoğlu, SCF'nõn yandaşõ ve resmi organõ görünümlü Yarõn
gazetesinin başyazarõ Arif Oruç'a hiç iyi gözle bakmaz. Onun başõna
buyruk, ama SCF'na mal edilen yazõlarõ iki parti arasõnda ilişkinin
bozulmasõnda etkili olduğunu düşünmektedir.226 Kendisi de Yarõn'a yazõ
vermemekle baştan tepkisini koymuştur. Fakat bu gazetenin yayõna
başlamasõ ve yayõn politikasõ SCF deneyimi ile bağlantõlõdõr.227
Ağaoğlu, aydõn çevreden en çok Kadrocularla ilgilenmiştir.
İdeolojisi ne olursa olsun Kadro Dergisini önemli ve yararlõ
bulmaktadõr. Ancak düşünceleri nedeniyle Kadrocularõ ve sözcüleri
Şevket Süreyya'yõ eleştirmektedir. Bu eleştiri, "İnkõlap ve Kadro"
kitabõ dolayõsõyla başlayan ve "Devlet ve Fert" adõyla kitaplaşan
yazõlarõ yaratmõştõr.
Öncelikle Şevket Süreyya'nõn şahsi düşüncelerini inkõlabõn
ideolojisi şeklinde sunmasõna karşõ çõkar. "İnkõlabõn prensipleri ve
istinat ettiği esaslarõ inkõlabõn kendi seyrinden çõkarmalõdõr" demesine
225
Korkmaz ALEMDAR, "Basýnda Kadro Dergisi ve Kadro Hareketi Ýle Ýlgili Bazý
Görüþler", KADRO Dergisi, C.1, Týpkýbasým, A.Ý.T.Ý.A. Ya., Ankara, 1978 s.29.
226 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.32.
227 4 Mart 1929'da Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükten kalkmasýndan sonra basýnda
muhalif sesler yükselmeye baþlamýþtýr. Aralýk 1929'da çýkmaya baþlayan Arif Oruç'un
Yarýn'ý da bu çerçevede önemli bir yer tutmaktadýr. Gazetenin eleþtirilerinin odaðý,
hükümet ve özellikle Ýsmet Paþa ve iktisadi politikasýdýr. Hatta Arif Oruç, "tahrik edici
makaleler yazmak" suçundan Mayýs 1930'da mahkum olur, ama gazetesini yeniden
yayýnlamasýna izin verilir. Daha önceki uygulamalardan yumuþak kalan bu tutum, Lewis
tarafýndan Mustafa Kemal'in muhalefete kapýyý açmasýnýn ilk örneði olarak
deðerlendirilir. Arif Oruç, SCF'nýn kapatýlmasýný izleyen günlerde yayýnlarý nedeniyle birkaç
kere daha yargýlanacaktýr. Yarýn gazetesi son olarak 19 Aðustos 1931 günü 597. sayýsýný
çýkaracaktýr. Tunçay, gazetenin kapanýþýný sorumlu müdür Süleyman Tevfik Bey'in
tutuklanmasýna baðlamaktadýr. Goloðlu, muhalif durumdaki basýn organý olarak Yarýn'ýn
dýþýnda yazý iþleri müdürlüðünü Zekeriya Sertel'in yaptýðý Son Posta gazetesinden de söz
eder. Yukarýda da belirtildiði gibi Aðaoðlu, SCF döneminde genellikle bu gazetede yazmýþtýr.
LEWIS, Modern ..., s.278; TUNÇAY, Tek Parti ..., s.278-280; Mahmut GOLOÐLU,
Devrimler ve Tepkiler (1924-1930), Baþnur Matbaasý, Ankara, 1972, s.282.
81
rağmen, inkõlabõn ideolojisi dediği sistemi kendi düşünce zincirinde
üretiyor ve inkõlaba atfediyor.228 Ağaoğlu da inkõlabõn ideolojisini,
önderlerin
sözlerinden
ve
düşünmektedir. Vardõğõ nokta
yaşananlardan
çõkarmak
gerektiğini
çok farklõdõr. Ama her iki taraf da,
"Kemalist inkõlabõn fikir manzumesini tedvin" ettikleri iddiasõndadõr.
Kadrocular, "sosyalist değildir. Çünkü zahiren mülkiyet usulünü
benimsiyorlar. Fakat aynõ zamanda Marksist olduklarõndan sosyalist
metodun taraftarõdõrlar." Kadrocular, dünyayõ sömüren ve sömürülen
çelişkisi üzerine bina ederler ve Türk inkõlabõnõ yabancõ ekonomik
baskõya karşõ koymak olarak algõlarlar. Ağaoğlu, inkõlabõn bu niteliğini
kabul eder, ama bundan ibaret olmadõğõnõ vurgular.229
Her iki taraf da Doğu ile Batõ arasõndaki farkõ kabul ederler.
Kadro bu farkõ sömürüye dayandõrõrken, Ağaoğlu bireysel özgürlük
açõsõndan değerlendirme yapar:
"Garbõn yükselmesinde başlõca sebep ferdi hürriyetlerin genişlemesi ve
bu sayede ferdin tedricen açõlmasõ olmuştur... Boğulmuş ve kendi kõnõ
içine girmiş zayõf ve cõlõz fertlerden mürekkep şark cemaatleri de
boğulmuşlar, zayõflamõşlardõr. Aksi de olarak mütemadiyen kuvvetleşen
fertlerden mürekkep garp cemaatleri kuvvetleşmişlerdi. Ve nihayet iki
alem arasõnda kadrocularõn şikayet ettikleri fark hasõl olmuştur". 230
Ağaoğlu, Kadrocularõn henüz ortaya çõkmamõş sõnõflaşmayõ
önlemek için önerdikleri "planlõ sosyal devlet" anlayõşõna da karşõdõr.
228
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.12.
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.13. Aðaoðlu, burada sosyalizmle Marksizm arasýnda ayrým
yapmakta ve Marksizm'i sosyalizmin ötesinde bir metot olarak tanýmlamaktadýr. Sosyalizmi,
özel mülkiyeti benimsemiþ olduklarý için Kadrocularýn uzaðýna yerleþtiren Aðaoðlu,
kullandýklarý diyalektik metot nedeniyle onlarý Marksist olarak nitelendirir. Doðal olarak bu
nitelemede Kadrocularýn Marksist geçmiþlerinin de payý olmalýdýr.
230 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.27.
229
82
Ona göre bu anlayõş, bireyin ezilmesini devam ettirecektir. Halbuki
"demokrasi devrinin açõlmasõnõ görmeden ve bu açõlmanõn doğurduğu
tezatlar çõkmadan görülmüş ve çõkmõş gibi davranmak devleti felce
uğratmaktan başka netice vermez".231
Ağaoğlu bir mektubunda bu tartõşmayõ "fert ve hürriyet için
mücadele ediyorum" diye takdim eder.232 Tartõşmadaki ilk muhatabõ
olan Şevket Süreyya'nõn, Ağaoğlu'nun ölümü üzerine Ulus'ta yayõnladõğõ
yazõsõndaki şu cümle bir ölünün ardõndan yazõlmõş olmanõn da ötesinde
anlam taşõyor: "Hadiselerin çoğu da onun görüşlerini müstesna bir
isabetle teyit etmiştir".233
Ağaoğlu için aydõn çevreden önemli bir dost da Peyami Safa'dõr.
Samet Ağaoğlu, babasõnõn onunla ilgili duygularõnõ şöyle anlatõr:
"Peyami'den bahsederken, ona senin kadar muhabbetim var diyordu.
Daha bu halka toplanmadan evvel, bütün ahbaplarõn etrafõmdan
dağõldõklarõ, beni yalnõz bõraktõklarõ zaman bu Peyami beni aradõ.
Yalnõzlõğõmõ benimle paylaştõ. Tek meşgalem oldu".234 Aynõ zamanda
Peyami Safa, Ağaoğlu'nun yanõnda yer alarak Kadrocularõ eleştirmiş bir
yazardõr. Kadrocularõ, "Karl Marks iktisadiyatõnõ milli bir kadro içine
sokmağa çalõşan telifçiler" diye niteleyen Peyami Safa, bir de ad verir:
Türk Faşizmi. Ona göre, "Türk Faşistleri tezlerine isim koymaktan
çekinerek herkesi önünde eğilmeğe mecbur edecek bir tabir bulmuşlardõ:
Kemalizm."235
Ne var ki, Samet Ağaoğlu, "Babamõn Arkadaşlarõ" kitabõnda
Peyami Safa'ya yer vermez. Peyami Safa, 14 Şubat 1958 tarihli
231
232
233
234
235
AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.66.
S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.38.
Þevket Süreyya AYDEMÝR, "Bir Üstün Adamýn Ölümü", ULUS Gazetesi, 21.5.1939
S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.48.
ALEMDAR, "Basýnda ...", s.27.
83
Milliyet'teki "Objektif" köşesinde, bu kitapta eksiklikler bulunduğunu
yazar. Örnek olarak da kendisini gösterir. "Ahmet Ağaoğlu'nun aile
mesafesinde yakõn dostlarõndan biri de bendim" şeklinde sitem eder.236
Bu siteme rağmen, Samet Ağaoğlu 1969 tarihli "ilavelerle 3.baskõ"
notunu taşõyan "Babamõn Arkadaşlarõ"nda Peyami Safa'dan yine
bahsetmez. Üstelik önsözünde, "böylece babamõn arkadaşlarõ defteri de
kapanmõş oldu" der. Samet Ağaoğlu'nun Peyami Safa'yõ õsrarla bu
defterin dõşõnda tutmasõnda, kendisinin de etkin olarak yer almõş olduğu
çok partili dönemdeki bazõ olaylar etkili olmalõdõr. 1950 yõlõnda
Demokrat Parti iktidara gelince Ulus'ta yazan Peyami Safa, Falih Rõfkõ
Atay gibi başka yazarlarla birlikte Ağaoğlu ailesine ve onlarõn Kafkasya
kökenli oluşlarõna ilişkin yazõlar yazmõştõr. Bu saldõrõlar, CHP Kars
milletvekili olan Ahmet Ağaoğlu'nun kõzõ Tezer Taşkõran'õn 1950 yõlõ
sonunda partisinden istifa etmesine neden olacak kadar yoğunlaşmõştõ.237
Samet Ağaoğlu, Peyami Safa'nõn yaptõklarõnõ eski dostluğa yakõşmayan
vefasõzlõk olarak değerlendirmiş ve "babasõnõn arkadaşlarõ defterinden"
silmiş olabilir.
Ağaoğlu, "Devlet ve Fert" polemiği sõrasõnda Kooperatif
Dergisinde, Kadrocularõn yanõnda devletçiliği savunan Ahmet Hamdi
Başar'dan "Limancõ Hamdi" diye söz eder. "Bu adam bana karşõ
nihayetsiz bir samimiyettir"238 dediği Başar, Ağaoğlu'nun yaşlõlõk
dönemindeki düzenli ziyaretçilerinden birisidir. Zaten bu dönemde onun
yalnõzlõğõ, birkaç sürekli misafiri ile dağõlõr.239
Ağaoğlu, aydõnlardan beklediğini bulamamõştõr. Ona göre, "Cumhuriyet başlõ başõna bir
dindir, bir imandõr. Fakat bu dinin henüz kitabõ yazõlmadõ. Nefislerini unutarak, bütün varlõklarõnõ
236
Peyami SAFA, "Ahmet Aðaoðlu'nun Ýki Hikayesi", MÝLLÝYET Gazetesi, 14 Þubat
1958.
237 S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.163-168.
238 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.49.
239 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.45.
84
cumhuriyet dininin kitabõnõ yazacak
olanlar, aydõnlardõ. Ağaoğlu'na göre, bu görev yerine getirilmemiştir.
Cumhuriyete hasretmiş havarileri çõkmadõ".240 İşte
240
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.112.
85
3. SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ
Ağaoğlu, "hükümet uzun müddetten beri mürakabesiz kalmõştõr.
Dünyanõn hiçbir yerinde böyle bir tarzõ idare mevcut değildir. Fõrkasõz
murakabe, murakabesiz cumhuriyet olmaz"241 demecini verirken;
SCF'nõn program taslağõ ve Fethi Bey'in, "Türkiye Reisicumhuru Gazi
Mustafa Kemal Hazretlerine" hitaplõ mektubu basõna yeni yansõmõştõ.
Böylece Ağaoğlu, bir siyasal parti çatõsõnda muhalefete başlamõş oldu.
Serbestlik ortamõ, farklõ fikirlerin varlõğõ ve ifade edilebilmesi, tenkidin
fazileti ve yararlarõ üzerine yazarken; Ağaoğlu kendi durumunu da
doğrulama gayreti içindedir. Artõk iktidardaki grubun karşõsõnda, onun
felsefesini ve uygulamalarõnõ eleştiren, iktidara alternatif grubun
içindedir.
Ağaoğlu, kendisinin yeni partiye birden bire giriverdiği yolundaki
eleştirilere verdiği yanõtta şöyle demektedir:
"... o zamanlar fõrka teşkilatõ esasiyeye, nizamnameye, kanuna muhalif
harekette bulunmuyordu, fakat bir müddetten beri fõrkanõn bu doğru
yoldan inhiraf ettiğini gördük. Gerek hususi ve şahsi olarak fõrka
riyasetine takdim ettiğim raporlarla ve gerek Meclis'e sevk edilen,
prensiplerle alakadar addettiğim kanunlar hakkõnda aldõğõm vaziyetle
fõrkanõn almõş olduğu bu yeni yola karşõ itirazdan geri durmadõm"242
Bu sözlerle Ağaoğlu, CHF ile ilgili rahatsõzlõklarõnõn geçmişe
dayandõğõnõ ortaya koymaktadõr. 1926 yõlõnda yazdõğõ raporu da bunun
241
242
CUMHURÝYET Gazetesi, 11 Aðustos 1930.
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.120.
86
somut örneği olarak sunmaktadõr.243 Diğer yandan 1933'te yayõnladõğõ
bir yazõsõnda CHF'yi ideolojik açõdan demokrat ve liberal olarak
nitelemeye devam eden Ağaoğlu bu düşüncesini "fõrkanõn meydana
koyduğu eserlerden, yaptõğõ kanunlardan, fõrkanõn rehberi olan yüksek
şahsiyetlerin nutuklarõndan" aldõğõnõ yazmaktadõr.244
SCF olarak iktidara gelmeyi düşündüklerini dile getirdiklerinde,
CHF önderlerinin tutumu sertleşti. Bu ortamda bir süre Gazi'nin
korumasõnda
kaldõlar.
Daha
sonra
basõnõn
etkisiyle
Gazi,
cumhurbaşkanlõğõ görevi bitince partisinin başõnda siyasal mücadeleye
devam edeceğini açõklar. Ağaoğlu'nun Serbest Fõrka Hatõralarõ'nda
anlattõğõ bu gelişmeler sonucu SCF, Mustafa Kemal'e karşõ olmamak
için fesih yolunu seçecektir. Çünkü yaşanõlan ortamda, Mustafa Kemal'e
rağmen hareket mümkün değildir. Öyle ki, birbirinden çok farklõ
düşünceler bile Kemalizm adõyla gündeme getirilmektedir.245 Bunda
Kemalizm için öneri olma niteliği kadar, bu adõn dokunulmazlõk
sağlamasõ da etken olmuştur. İleri sürülen görüşleri doğrulamak için
Gazi'nin sözleri en önemli malzemedir ve önemini belirten vurgu ile
kullanõlõr.246
Ağaoğlu, muhalif niteliği ile iyice belirdiği zaman siyasal
ilişkilerinin merkezi İstanbul'dur. Çünkü SCF, Gazi Yalova'da iken
243
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.121.
AÐAOÐLU, "Bir Ýzah", Kooperatif -Seçme Yazýlar-, (Der.Bülent Varlýk), GÜ BYYO,
Ankara, 1982, s.137
245 Ele aldýðýmýz devletçilik tartýþmasýnda olduðu gibi bir liberal de, bir devletçi de kendisini
ve düþüncelerini Kemalizm'e mal etmektedir. Bu davranýþýn arkasýnda yatan kaygý,
dokunulmazlýk ve güvence bulabilmek umudu olabilir.
246 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.88'de bunun güzel bir örneði bulunmaktadýr: "Bakýnýz Türk
inkýlabýnýn en yüksek ve en selahiyattar þahsiyeti bu mesele hakkýnda ne diyor. 'Hürriyete
karþý konulabilecek yegane silah gene hürriyettir.' Türk inkýlabýnýn yüksek rehberinin bu
vecizesi tam bir devlet, bir ahlak ve bir vatandaþlýk felsefesinin hülasasýdýr"
244
87
kurulur ve ilk çalõşmalarõna İstanbul'da başlar.247 Ancak buradaki
aktörler, yine de Ankara'nõn siyasal sõnõfõnõn üyeleridir.248
Ağaoğlu'nun siyasal önderlerle ilişkisi, aydõnlarla olduğu gibi
komşulukla bağlantõlõdõr. Samet Ağaoğlu'nun dediğine göre, Ankara
siyasetinin önemli birçok ismi Çankaya'da yerleşmiştir.249 Başkent
oluşla birlikte Keçiören bağlarõ, yeni Ankaralõlar'õn topluca oturduklarõ
ikinci merkezdir. Ağaoğlu, Keçiören'de oturanlardandõr. Yine aynõ
yazarõn anlattõklarõna bakõlõrsa, "yüzde yüz siyasetçi"lerle kalõcõ
dostluğu olmamõştõr.
SCF, yaşadõğõ üç aylõk dönem içinde bir yerel seçime katõlõr. Bu
seçimde polis ve jandarmanõn, yöneticilerin halka yönelik baskõlarõna
rağmen Samsun'da yeni partinin adayõ kazanõr. Ağaoğlu, yerel
seçimlerde devlet görevlilerinin tutumlarõndan ötürü, İçişleri Bakanõ
olan Şükrü Kaya ile Gazi'nin sofrasõnda tartõşõr.250 SCF'nõn feshedildiği
günle ilgili anõlarõnõ yazarken İsmet Paşa ve beraberindekiler hakkõnda
şu yorumu yapar: "Geliniz de bundan sonra dostluktan, açõklõktan,
doğruluktan bahsediniz! Geliniz de işlerimizin emin ellerde olduğunu
sokak başlarõnda bağõrõnõz! Geliniz de idare edenlere itimat ediniz ve
onlarõn sözlerine güvenerek bir işe giriniz!"251
Ağaoğlu,
Serbest
Fõrka
Hatõralarõ'nõ
yazarken,
Mustafa
Kemal'le ilgili olarak, onun kendilerini yanõlttõğõnõ düşünmektedir.
Ayrõca basõnõn aleyhlerinde başlattõğõ kampanyanõn
arkasõnda da
Gazi'nin otoritesinin varlõğõnõ iddia eder.252 "Bizdeki rejim tam
247
CUMHURÝYET Gazetesi ve YARIN Gazetesi, 19 Aðustos 1930.
TUNÇAY, Tek Parti, s.257-262'de SCF kurucusu ve üyesi milletvekilleri hakkýnda bilgiler
verilmektedir.
249 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.180.
250 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.79-80.
251 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.105.
252 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.68.
248
88
manasõyla ve en şiddetli diktatörlüktür"253 derken, diktatör olarak Gazi
ve onun emrindeki CHF ileri gelenlerinden başkasõnõ kastetmiyordu.
Fakat Mustafa Kemal, onun için vazgeçilmezliğini korumaya devam
edecektir. Öyle ki, SCF macerasõndan sonra da kendisini Kemalist,
düşüncelerini ise Kemalizm olarak nitelemeyi sürdürecektir. Gazi'nin
ona "sõğõntõ" demesi dünyasõnõ karartacaktõr.254 Yine de Atatürk'ün
ölümü, Ağaoğlu'na ihtiyarlõğõ hatõrlatacak kadar etkili olmuştur.255
253
254
255
AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.106.
S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.211-212.
S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.50-51.
89
III. MUHALİF AYDININ SONU
1. AHMET AĞAOĞLU'NUN TASFİYESİ
Ağaoğlu, SCF olayõnõn peşinden İstanbul'a taşõnõr. "Ankara,
hükümet merkezi oldu olalõ siyaset adamlarõnõn gözden düştükleri
zaman İstanbul'a taşõnmalarõ bir an'anedir".256 Her ne kadar eşinin
rahatsõzlõğõ taşõnmasõnda etkili olmuşsa da, geleneğe uymaktadõr.
İstanbul'da
Darülfünun
hocalõğõnõ
sürdürür.
Bu
dönemi,
Cumhuriyet'te Şevket Süreyya ile tartõşmasõna değin sessizdir. 1933
yõlõnda
Akõn
gazetesini257
çõkartmasõyla
konuşmasõnõ
sürdürür.
Gazetenin genel olarak aşõrõ bir tutumunu göremediğimizi belirterek
kimi yazõlarõnõ gözden geçirelim:
Ağaoğlu, "Nizamlõ Hürriyet" adlõ 5 Haziran 1933 günü 8.
sayõdaki başyazõda Recep (Peker) Bey'in Ülkü dergisinde yayõnlanan
"Disiplinli Hürriyet" makalesini ele alõyor. Halkevleri'nin etkinliklerini,
Ülkü ve Yeni Türk dergilerini övdüğü bu yazõda uzlaştõklarõ sonucuna
ulaşõyor. Bu şekildeki iyi sözlerle birlikte eleştiriden de geri
durmamõştõr. Örneğin 1 Haziran tarihli 4. sayõda "Herşeyden Evvel
Muallim" başlõklõ yazõda öğretmenin önemini vurguladõktan sonra
maaşlarõnõn aylardõr ödenememesini gündeme getirmektedir. Ağaoğlu'na
göre eğitim politikasõnda "Türk ferdine içinden vazifeye sarõlmak hissi
256
S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.53.
Akýn gazetesinin ilk sayýsýný 29 Mayýs 1933'te yayýnlanmýþtýr. 8 sayfa ve 5 Kuruþ fiyatla
çýkan gazetenin logosunda Aðaoðlu Ahmet baþyazar olarak bildirilir. TBMM Kütüphanesi'nde
aralýksýz 117 sayýnýn mikrofilmi bulunmaktadýr. 25 Aðustos 1933 tarihli 89. sayýdan itibaren
baþyazarý belirtilmemektedir. 20 Eylül 1933 tarihli 115. sayýdan itibaren sayfa sayýsý dörde,
ücreti ise 3 Kuruþa düþmüþtür. Gazetenin görülen son sayýsý 22 Eylül 1933 tarihlidir.
257
90
telkin edilmelidir."258 Buradan Ağaoğlu'nun eğitimden beklediği şeylerin
o tarihte henüz gerçekleşmediğini düşündüğünü çõkarabiliriz.
Çeşitli ekonomik konularda da yazmõş olan Ağaoğlu, zaman
zaman hükümeti eleştirmiştir. Bazõ tarõm ürünlerinin fiyat düşüklüğünü
ortadan kaldõrmak için yönetimin aldõğõ önlemleri yavaş ve yetersiz
bulur.259 Tarõm ve sanayiden hangisine ağõrlõk verilmesi gerektiği
konusunda, iki alan arasõnda dengenin kurulmasõ ve birinin diğeri ihmal
edilmesi
pahasõna
büyütülmemesi
gerektiğini
düşünmektedir.260
Tekellerle ilgili düşüncelerini dile getirirken, konuya devletçilik
anlayõşõnõn gerektirdiği şekilde yaklaşmaktadõr. Ona göre, "inhisarlardan
azami faide temin olunmalõdõr. İş tiçari zihniyet yerine kõrtasi
zihniyetle" yürütüldüğü için tekellere karşõ çõkmaktadõr.261 "Suiistimal
İle Mücadele" başlõklõ 11 Haziran tarihli yazõsõnda yöneticilerin
ellerindeki gücü kötüye kullanmalarõnõ konu edinmekte ve bunu
önlemeyi cumhuriyet yönetiminin görevi olarak ortaya koymaktadõr.
Kayõrmacõlõğa 17 Haziran tarihindeki "Nepotizm" adlõ yazõsõnda da
değinir. Kayõrmacõlõğõ engelleyeceğini düşündüğü cumhuriyetin özünün
ve erdemlerinin yerleştirilmesinde aydõnlardan önemli beklentileri
olduğunu daha önce de belirtmiştik. Ancak Türk aydõnõ bir takõm
zaaflarõ nedeniyle üzerine düşeni yapamamaktadõr. Ağaoğlu'na göre
temel zaaf, aydõnlar arasõnda uyuşma ve dayanõşmanõn olmayõşõdõr. Bu
durum ortak çalõşma ve dolayõsõyla gelişme yolunda ortak önerilerin
oluşumunu olanaksõz kõlõyor.262
258
Ahmet AÐAOÐLU, "Vazife", AKIN Gazetesi, 31 Mayýs 1933, S.3.
Ahmet AÐAOÐLU, "Fazla Ucuzluk Ýyi Bir Alamet Midir?", AKIN Gazetesi, 12 Haziran 1933,
S.15.
260 Ahmet AÐAOÐLU, "Ziraat Mi, Sanayi Mi?", AKIN Gazetesi, 3 Haziran 1933, S.6.
261 Ahmet AÐAOÐLU, " Ýnhisarlardan Azami Faide Temin Olunmalýdýr", AKIN Gazetesi, 31
Temmuz 1933, S.64.
262 Ahmet AÐAOÐLU, "Türk Entellektüellerinin Zaaflarý", AKIN Gazetesi, 7 Haziran 1933, S.10.
259
91
Tatil dönemi başlayacak olmasõ nedeniyle yazdõğõ "Büyük Millet
Meclisi" adlõ başyazõda, meclis tutanaklarõnõn yayõnlanmasõnõn gerekli
ve yararlõ olduğunu savunan Ağaoğlu, ortaya atõlmõş olan bağõmsõz
milletvekilliği düşüncesini desteklemektedir. "Bizde tecrübe ile anlaşõldõ
ki muhalif fõrkalar teşikkül edemiyor veyahut yaşayamõyor." geçmişteki
başarõsõzlõklarõ andõktan sonra partinin, parti dõşõ denetime gereksinim
duymasõnõ önemli bir gelişme olarak değerlendirmektedir. Çünkü
iktidarõ kullanan partinin denetlenmesi zorunludur. Yoksa suistimaller
sürekli yaşanacaktõr. Diğer yandan yönetimin yanlõşlõğa düşmesi de
azaltõlmõş olacaktõr.263 27 Haziran'da "Ana Kanunlar ve Nazõm
Kanunlar" başlõklõ yazõda düşünce ve ifade özgürlüğünün yasa
metinlerine girmesini savunmaktadõr.
Akõn gazetesinde toplumsal değişimin yönü üzerine de yazan
Ağaoğlu, "Özcülük ve Özgecilik (Egoizm ve Altörizm)" adlõ 30 Mayõs
tarihli yazõsõnda dile getirdiği gibi bencilliğin Türk toplumunda tarihsel
bir karakter olduğu kanõsõndadõr. Kurtuluş Savaşõ'ndan beri bu özellik
yõkõlmaya başlamõştõr. Ona göre, bu yolda atõlmõş en önemli adõmlar,
padişahõn
istibdadõnõn
ve
kandõnlarda
örtünme
zorunluluğunun
kaldõrõlmasõdõr. 25 Haziran'da yazdõğõ "Serbest Kadõn"da olduğu gibi
kadõnõn özgürleşmesi üzerinde önemle durmaktadõr. Kadõnõn topluma
karõşmasõ gerektiğini düşünmektedir.
Ağaoğlu, kendisini kadro dõşõ bõrakan üniversite reformu ile ilgili
haberlere geniş yer verdiği264 gazetesinde konuyu başyazõlarõnda da
işler. Örneğin 6 Ağustos'ta "Üniversite Kadrosuna Alõnmõş Eska
Arkadaşlara" başlõklõ yazõsõnda kendisi gibi kadro dõşõ bõrakõlanlar
belirlenirken hangi ölçütlerin kullanõldõğõnõ sorar.
263
264
Ahmet AÐAOÐLU, "Müstakil Mebusluklar", AKIN Gazetesi, 15 Haziran 1933, S.18.
AKIN Gazetesi, 29 Temmuz 1933, S.65 ve devam eden sayýlar.
92
Akõn gazetesi, 12 Haziran'da adõnõ ve tarihini belirtmediği bir
başyazõ dolayõsõyla kendisi hakkõnda dava açõldõğõ haberini vermektedir.
20 Ağustos tarihli 90.sayõsõnda "Akõn Kanuna Hürmet ve Yalnõz Halka
Hizmet Edecektir" sloganõnõ büyük harflerle yazarak üzerindeki
baskõlarõn ağõrlõğõnõ dile getirirken, belki de aynõ zamanda direnme
kararõnõ açõklamaktadõr. Bunu izleyen dönemde sayfa sayõsõnõn
eksiltilmesi, yaşanmasõ olasõ baskõlarõn ürünü olabilir. Akõn gazetesi
kõsa sürede kapatõlacaktõr. Kapatõlõşõn öyküsünü Samet Ağaoğlu şöyle
anlatõr:265
"Bir gece o sõrada İstanbul'da bulunan Atatürk babamõ Dolmabahçe'ye
sofrasõna davet etti. Uzun zamandanberi karşõlaşmamõşlardõ. Serbest
Fõrka macerasõndan sonra bu Fõrkanõn başõnda olanlardan tekrar Halk
Partisi'ne, veya Devlet hizmetine dönmiyen hemen hemen yalnõz babam
kalmõştõ. Akõn gazetesi iktidar çevresinin bir kõsmõ için muhalefetin sesi
addediliyordu. Bu sebeple babam Atatürk'le tekrar karşõlaşmasõnõn nasõl
bir hava içinde olacağõnõ endişe ile düşünüyordu. Gece yarõsõndan biraz
sonra eve döndüğü zaman doğru haftalardanberi yatakta olan annemin
yanõna gitti. Annem, evlendikleri gündenberi kocasõnõn yüzünü bu
akşamki kadar meyus ve õzdõraplõ pek az görmüştü.
Daha babam
başlamadan «iyi geçmedi değil mi?» diye sordu. Babam, evet dedi, iyi
olmadõ. Paşa önce çok iltifat etti, yanõna oturttu, sofrada ... beylerle ...
hanõmlar vardõ. Bir aralõk Akõn gazetelerini çõkarõn diye emir verdi.
Gelen gazetelerden makalelerimi birer birer okuttu, her makalede ne
demek istediğimi sordu. Bütün bu yazõlarõn içtimai tenkitler olduğunu,
cemiyetimizin
kusurlu
ve
iyi
taraflarõnõ
göstermekten
ibaret
bulunduğunu anlattõm. O zaman Atatürk, ...'na işaret ederek,
«Beyefendi, bir zat hem Darülfünun'da hocalõk eder, hem de iktidarõ
265
S.AÐAOÐLU,Babamýn Arkadaþlarý, s.210-212.
93
tenkit ederse bunun neticeleri iyi olur mu?» diye sordu. Muhatabõ
«elbette doğru değil» cevabõnõ verdi. Bu suali diğer bazõlarõna da tekrar
etti. Hemen hepsi aynõ sözleri söylediler. Yalnõz .... Bey, «şayet rejim ve
iktidar kuvvetli ise bir kimsenin hem Darülfünun'da hocalõk etmesi, hem
de muhalif olmasõ hiç bir zarar doğurmaz. Şayet rejim ve iktidar zaif ise
bunun tehlikeleri vardõr» dedi. Atatürk bana dönerek sordu: «Bak ne
diyorlar?». «Paşam, herkes başka türlü düşünebilir. Ben ne yapayõm?»
cevabõnõ verdim. Atatürk birdenbire, «anlaşõlõyor, diye bağõrdõ, onlara
cevap vermeğe tenezzül etmiyorsun, pekiyi, işte ben söylüyorum, hem
Darülfünun'da hocalõk, hem muhaliflik olmaz.» Sonra ilave etti: «Söyle
bakalõm, sen bu gazeteyi çõkartmak için parayõ nereden buldun?»
O zaman ne kadar korkunç bir entrikanõn döndüğünü anladõm. «Paşam,
dedim, Akõn nüshalarõ meydana çõkarak makalelerim okunmağa
başladõğõ zaman gazeteyi kapatmağa karar vermiştim. Fakat madem ki
böyle bir şüphe var, müfettişlerinizi göndererek parayõ nereden, nasõl
bulduğumu tahkikle ilan etmedikçe gazeteyi kapatmayacağõm.» Bunun
üzerine Gazi, «Demek kafa tutuyorsun» diye bağõrdõ. «Hem sen
unutuyorsun ki bir sõğõntõsõn!»
Mustafa Kemal'in Ağaoğlu'nu "sõğõntõ" diye nitelemesi oldukça
ağõr bir azardõr. Çünkü Ağaoğlu, daha önce belirtildiği gibi, Azerbaycan
kökenlidir. İçinde bulunduğu milliyetçi hareketler nedeniyle uğradõğõ
Çarlõk yönetiminin baskõlarõndan kurtulabilmek için II. Meşrutiyet
döneminde İstanbul'a göç eder. İstanbul'da çeşitli basõn organlarõnda ve
ittihat ve Terakki üst yönetiminde görevler alõr. İngilizler tarafõndan
Malta'ya sürülür ve Ankara Hükümeti'nin girişimleri sayesinde diğer
sürgünlerle birlikte kurtarõlõr. Malta'dan sonra Ankara'ya yerleşen
Ağaoğlu, buradaki yeni oluşumda yer alõr. Bu yaşam çizgisini izlemiş
bir kimseye, son yerleştiği devletin "tek adam"õ aşağõlar biçimde
94
durumunu dile getirirse, elbette acõ olacaktõr. Oysa ağaoğlu, yeni
yurdunu benimsemişti. En güçlü silahõ olan kalemiyle bildiği doğrularõ
ortaya
koyarak
ülke
hizmetine
girmişti.
"Sõğõntõ"
olduğunun
hatõrlatõlmasõ ise, kendisinin inandõğõ doğrularõ inatla yazmasõndan
kaynaklanmaktadõr.
"Birkaç hafta sonra Akõn gazetesi kapandõ. Bir müddet daha geçince
Darülfünun reformu sõrasõnda babamõn kürsüsünü de elinden aldõlar. O
zaman Atatürk'e çok yakõn bir dostu babama ortaklarõndan birisinin
bütün hususi konuşmalarõ, gazetenin içinde olup bitenleri hergün jurnal
ettiğini haber verdi."266
Milli Mücadele Ankarasõ'na geldiği gün "resmi aydõn" niteliği
kazanmasõna rağmen, Ağaoğlu artõk bir "sõğõntõ" idi. Çünkü iktidarõn
katlanõlamayacağõ kadar aykõrõ duruma gelmişti. Ağaoğlu'nun yaşadõğõ
bu tatsõz sonu Samet Ağaoğlu'nun değerlendirmesi, 1926 yõlõnda yazdõğõ
rapordan beri İsmet Paşa'nõn babasõ hakkõnda kin beslemesine
dayanmaktadõr.267 1934 yõlõnda yazdõğõ anõlarõnda, SCF'nõn kapanmasõ
üzerine yaptõğõ şu yorumda Akõn gazetesi deneyiminin etkisi de olmalõ:
"Ondan evvel gerek Meclis'te ve gerek Fõrka'nõn içinde ve dõşõnda az çok
söz söylemek, yazõ yazmak ve kontrol yapmak imkanõ vardõ. Şimdi
bunlar da kalktõ."268
Ağaoğlu, 1933 yõlõnda Üniversite Reformu ile emekli edilerek,
kadro dõşõna çõkarõlõr. Gerçi kendisi 1925 yõlõnda Meclis'te "Darülfünun"
konusu tartõşõlõrken; "Heyeti Aliyenizi temin ederim ki, bir darülfünunda
muallimlik ünvanõnõ dahi ihraz etmek liyakatini haiz değilim"269 demişti.
266
S.AÐAOÐLU,Babamýn Arkadaþlarý, s.213.
S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin ..., s.98.
268 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka Hatýralarý, B.2, Ýstanbul, 1969, s.94'ten aktaran, TÝMUR,
Türk Devrimi, s.162.
269 TBMM Zabýt Ceridesi, Devre II, Ýçtima Senesi II, C.18, s.310.
267
95
Ama emekliliğine, kendisinin yõllar önce söylediği yetersizlik değil,
siyasal tutumu neden olacaktõr. Çünkü iktidar çevrelerince
hocalõk,
muhalifliği engelleyen bir nedendir. Burada görüyoruz ki, siyasal iktidar
kendisinden farklõ düşünen ve bunu dile getiren kişileri, üniversiteye
layõk görmemektedir. Yani resmi aydõn olmadan, aydõnõn
faaliyet
gösterebilmesi oldukça güçtür. Elinden kürsüsü alõnõr, öğrencisi alõnõr,
gazetesi alõnõr. Yazmakta õsrar ederse, onaylanmõş yayõn organlarõnda
yazmasõna fõrsat verilmektedir. Çünkü o platformda "zararlõ" şeyler
yazamayacaktõr.
Ağaoğlu, 1926 yõlõnda hazõrladõğõ ve yukarõda incelediğimiz
raporunda, Mustafa Kemal'in etrafõndaki herkesi õslah veya tasfiye
edebileceğini dile getirmişti.270 Ağaoğlu'na göre, bunun için Gazi'nin
tutumundaki küçük bir değişiklik yetecektir. 1933'te kendisinin yaşadõğõ
durum da, Ağaoğlu hakkõnda Gazi'deki tutum değişikliğinden ibarettir.
Bu tasfiye edilmek demektir. Kurtuluş yolu, kendisine dikkat etmesi ve
õslah olduğunu göstermesidir.
Matbuat
Kanunu'nun
Bakanlar
Kurulu'na
verdiği
yetkiyle
gazetesi kapatõlmõş, yeni düzenleme sõrasõnda üniversiteden atõlmõş bir
yazar olarak kalakalõr. Bundan sonra Cumhuriyet'te aralõklarla "İçtimai
Musahabe" başlõklõ yazõlar yazacaktõr. Zaman zaman da kimi dergilere
yazõlar yazar, fakat gazete veya dergi çõkartmaya bir daha yeltenmez.
Yunus Nadi'nin Cumhuriyet'inde yazõ yazmasõ, Ağaoğlu'nun tasfiye
edilmesine rağmen, yine de gözden çõkartõlmadõğõ anlamõ taşõr. Çünkü
Cumhuriyet, Ulus gazetesi gibi resmi organ değilse de, Gazi'nin
onayõnõ almõş durumdadõr. Yunus Nadi, İstanbul'da yayõnlamaya
başladõğõ Yeni Gün gazetesini Anadolu'ya taşõyarak Anadolu'da Yeni
Gün adõyla devam ettirir. Bu gazete, Yunus Nadi'nin milletvekili ve
270
SOYAK, Atatürk'ten..., s.499.
96
Mustafa Kemal'in yakõn çevresinde oluşu nedeniyle daha cesur yazõlar
yayõnlayabilmiştir. Yunus Nadi, 1924 yõlõ başlarõnda kapattõğõ bu
gazetenin yerine 7 Mayõs 1924'ten başlayarak Cumhuriyet gazetesini
çõkarõr. Yayõn politikasõ Yeni Gün'de olduğu gibi Ankara Hükümeti'nin
doğrultusundadõr.271 1925'ten başlayarak 1952 yõlõna kadar "La
Respublique" adõyla Fransõzca olarak da yayõnlanan272 gazete, çizgisini
Mustafa Kemal'e göre belirmektedir. Bu gazetede Ağaoğlu'nun sürekli
bir sütun sahibi olmasõ, yukarõda değinildiği gibi, Gazi için hala değer
taşõdõğõnõ göstermektedir. Zaten bu dönemde yazdõklarõ ile Ağaoğlu, çok
da katlanõlmaz değildir.
271
272
GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.37-38 ve s.340-341.
Orhan KOLOÐLU, Türk Basýný, KB Ya., Ankara, 1993, s.71.
97
2. AYDIN TASFİYESİNE İKİ ÖRNEK
Ahmet Ağaoğlu'nun tasfiye edilişi sürecini sunduktan sonra şu
sorularõn yanõtlanmasõ gerkiyor: Tasfiye edilmek, kişisel olarak
Ağaoğlu'na özgü bir sonuç mudur? Aydõnlar arasõnda, siyasal iktidarõn
bu uygulamasõyla karşõlaşan başkalarõ da var mõdõr? Bana göre aşağõda
ele alacağõm Ahmet Hamdi Başar ve "Kadrocular" diye anõlan grup da
tasfiyeye uğramõştõr. Bu örneklere geçmeden önce belirtilmesinde yarar
gördüğüm bir kaç noktayõ vurgulamak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu için gerekli ortamõ hazõrlayan
Kurtuluş Savaşõ, işgal ve işgal tehditleri karşõsõnda birleşmiş ama
hedefleri birbirinden çok farklõ insanlarõn oluşturduklarõ bir kadro
tarafõndan yönetilmiştir. Bunu I.TBMM'nin anlatõmlarõnda, şu örnekte
olduğu gibi sõkça görüyoruz: "Birinci BMM bambaşka bir alemdi. Orada
entarisinin üstüne ceketini çekmiş, başõna fesini giymiş bir kõsõm
mutaassõp kişilerden tutun da Kürt, Çerkez yerli kõyafetlerine bürünmüş
kişiler, başlarõ kalpaklõ milliciler, doktor, eczacõ, kumandan, ulema,
hakim, derviş, şeyh, avukat, telgraf memuru vb. her çeşitten, her
meslekten paşa, bey, efendi, ağa, hacõ, hoca, cemiyetin her çeşitinden
kişileri bulabilirdiniz. ... Bu meclisin tek kusuru kendisini tertip eden
üyelerin, ülkenin muhtaç olduğu siyasal ve toplumsal devrim konusunda
görüş ve kanõ bakõmõndan birbirinden çok farklõ kişiler olmasõydõ."273
Kurtuluşu izleyen dönemde, farklõlõk gösteren kişilerin kendi
aralarõndaki mücadele açõğa çõkar. Bu kadro içinde bir etkinlik
kavgasõdõr. Bununla birlikte, olaylarõn gelişiminde kendi arzularõnõ
273 Ali KILIÇ, Hatýralar, Ýstanbul, 1955, s.67'den aktaran BERKES, Türkiye'de
Çaðdaþlaþma, s.491-492.
98
bulamayanlardan, (Mehmet Akif gibi) ülkeyi terk etmeyi yeğleyenler de
olacaktõr.274
Terakkiperver
Cumhuriyet
Fõrkasõ'nõn
kurucularõnõn,
1919'da Mustafa kemal'in ilk silah arkadaşlarõ olmasõ etkinlik/önderlik
yarõşõnõn ulaştõğõ noktanõn göstergesidir.
Şeyh Sait ayaklanmasõnõ bastõrmak için çõkartõlan Takrir-i Sükun
Kanunu, muhalif partinin ve basõnõn susturulmasõnõ da sağlayacaktõr. Bu
yasa 4 Mart 1925'te kabul edilir edilmez, basõnõn üzerine gidilir. Hemen
6 Mart'ta Tevhid-i Efkar, İstiklal, Son Telgraf, Sebilürreşat, Aydõnlõk
ve Orak Çekiç gazete ve dergileri hükümet tarafõndan kapatõlõr. Bunlara
12 Mart'ta İkaz gazetesi, 14 Nisan'da Resimli Ay ve bir gün sonra
Tanin eklenir.
Bu
arada
bazõ gazeteciler
tutuklanarak İstiklal
Mahkemesi'nde yargõlanõrlar.275 Yine aynõ dönemde özellikle sol yayõn
organlarõnõn ve bunlarõn yazarlarõnõn üzerine de gidilir. Dr.Şefik Hüsnü
ve şair Nazõm Hikmet gibi yurtdõşõna çõkanlar hariç, Aydõnlõk ve Orak
Çekiç üyesi 38 kişi tutuklanõrlar. Bunlar, 1926 Cumhuriyet Bayramõ
dolayõsõyla hükümet tarafõndan affedilirler.276 Terakkiperver Cumhuriyet
Fõrkasõ da aynõ yasaya dayanõlarak 3 Haziran 1925 tarihinde Bakanlar
kurulu kararõ ile kapatõlacaktõr.
274
BERKES, Türkiye'de Çaðdaþlaþma, s.538. Mehmet Kaplan, "Atatürk Milliyetçiliði
Açýsýndan Mehmet Akif Ersoy", Ölümünün 50. Yýlýnda Mehmet Akif Ersoy, MÜ FEF Ya.,
Ýstanbul, 1986, s.1-2'de Akif'in Mýsýr'a gidiþinin iki açýklamasýnýn olduðunu yazýyor: "1.
Atatürk'ün yaptýðý inkýlaplarý içine sindirememesi; 2. Türkiye'de iþ bulamamasý ve Mýsýr'dan
hocalýk için teklif almasý" Yazarýn konuyu bu þekilde sunmasýnýn amacý, Atatürk ile Akif
arasýnda ayrýlýkla ilgili yorumlarý yumuþatabilmek olabilir.
275 TUNÇAY, Tek Parti..., s.142-143; GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.274-275.
276 GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.195-196; Þevket Süreyya AYDEMÝR, Suyu Arayan Adam, B.8,
Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1987, s.367 ve s.406.
99
A. AHMET HAMDİ BAŞAR
Ahmet Hamdi Başar (1897-1971), siyaset sahnesine 1930 yõlõnõn
sonunda Mustafa Kemal'in yurt gezisine katõlmasõyla girer. Bu seyahatte
Gazi'nin iktisat danõşmanõdõr.277
Başar'õn
bu
göreve
getirilmesi,
gençliğinden beri yaptõğõ
çalõşmalarõnõn ürünüdür. İttihat ve Terakki'nin milli iktisat anlayõşõnõ,
uygulamaya yönelir. Türk burjuvazisinin oluşmasõ ve güçlenmesi için
uğraşõr. Yerli müteşebbisleri dõşarõda tanõtmak için 1922 yõlõnda Milli
Türk Ticaret Birliği adõyla bir dernek kurar. 1923 İzmir İktisat
Kongresi'ne bu örgütün İstanbul delegesi olarak katõlõr. Bütün bu dönem
içinde çeşitli dergiler yayõnlar. İstanbul Müdafaa-i Milli Cemiyeti içinde
etkinlikler göstermiştir. İstanbul Ticaret Odasõ'nõn yabancõ ve azõnlõk
unsurlarõn tekelinden kurtulmasõnda önemli roller üstlenir. 1925 yõlõnda
kurduğu
İstanbul
oynamõştõr.278
Liman Şirketi,
SCF'nõn
limanlarõn
kaldõrõlmasõnõ
millileşmesinde
istediği
liman
rol
tekelinin,
İstanbul'daki organõ bu şirkettir. Başar, buradaki genel müdürlüğü
nedeniyle «Limancõ Hamdi» lakabõyla anõlacaktõr.279
Başar, SCF'nõ Batõ taklitçiliği ile suçlar. Fakat kişisel düşünceleri,
ana çizgisini (Genel Sekreter olduğu için) Recep Peker'in belirlediği
CHF ile de uyumlu değildir. Partiyi bir çok bakõmdan eleştirmektedir.
SCF'nõn güç bulmasõnõ bu noktalarla ilişkilendirir.280 İktisat politikasõ
açõsõndan da CHF'dan ayrõ düşer. Uygulanan devletçiliği «hükümetçilik»
277
TUNÇAY, Tek Parti..., s.284, dipnot 4.
Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye'de Çaðdaþ Düþüncenin Tarihi, Ülken Ya., Ýstanbul, s.472.
279 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.284. Bülent VARLIK, "Kooperatif Dergisi ve Ahmet Hamdi
Baþar", Kooperatif -Seçme Yazýlar-, (Der.B.Varlýk), Ankara, 1981, s.22.
280 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.286.
278
100
diye adlandõrõr. Ona göre devletçilik şu rolü üstlenmelidir: "Türkiye'de
devletçilik ileri bir halk demokrasisine geçmek ve milli kalkõnmamõzõn
başlõca davalarõnõ devlet eliyle ve inkõlap metotlarõyla halletmek
içindir."281 Bu çerçevede plana önem verir. Devletin ilk işi planlamadõr.
O kadar ki, devletin karõşmayacağõ alanlar da planlanmalõdõr. Ahmet
Hamdi, parti çizgisinin dõşõnda olduğunun ortaya çõkmasõyla birlikte,
lidere ulaşamaz duruma düşer. Hazõrladõğõ raporu bile ulaştõramadan
mişavirlik görevinden alõnõr. Bunun üzerine raporundaki düşüncelerini
kitaplaştõrarak dizi biçiminde yayõnlar.282
Başar,
1932
Haziran'õndan
itibaren
Kooperatif
dergisini
yayõnlamaya başladõ. Bu dergi, liman şirketi çalõşanlarõnõn kurduğu
tüketim kooperatifinin bir organõ olarak kooperatifçilik düşüncesini
yaymak amacõyla çõkartõlmaktadõr. Fakat Başar'õn 14 Mayõs 192 tarihli
raporunu izleyen günlerde yayõna başlamasõ ve "iktisadi devletçilik"
anlayõşõnõ dile getirmesi ile Başar tarafõndan kitaplarla başlatõlan yayõn
zincirinin bir halkasõ olduğunu düşündürmektedir.283 Küçük, Başar'õn
yayõn faaliyetlerini şöyle değerlendirmektedir: "Gazi, Ahmet Hamdi ile
ciddi ciddi konuşmadõkşa Ahmet Hamdi ciddi kitaplar yazõyor."284
Dergi, Mayõs 1934 tarihli 24. sayõsõyla yayõn dünyasõndan çekiliyor.
Kapitalist ve sosyalist sistemlerin dõşõnda bir ekonomik yapõlanõş,
Türkiye gibi geri kalmõş ülkeler ve hatta bunalõm içindeki kapitalist
ülkeler için kurtuluş yolu olacaktõr. Bu yolu uygulayabilecek ilk ülke
281
Ahmet Hamdi BAÞAR, Atatürk'le Üç Ay ve 1930 Sonrasý Türkiye, B.2, AÝTÝA Ya.,
Ankara, 1981, s.55.
282 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.283-286.
283 BAÞAR, Atatürk'le ..., s.148; VARLIK, "Kooperatif ...", s.24.
284 Yalçýn KÜÇÜK, "Bilmeyi Bilmek veya Limancý Ahmet Hamdi", Kooperatif -Seçme
Yazýlar-, s.8.
101
olarak Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye gösterilmektedir. Başar'a göre,
bunu yapabilmek için inkõlapçõ bir kadronun başta olmasõ gereklidir.285
Başar, yayõnlarõnda dile getirdiği düşünceleri dikkate alõndõğõnda,
yurt gezisinden bir yõl sonra yayõnlanmaya başlayan Kadro dergisi'nin
çizgisine
çok
yakõn
görülür.
Türk
İnkõlabõ,
Batõ'nõn
yaşadõğõ
«müstemleke tezadõ»nõn sonucudur. İnkõlap rejimi, bütün ulusu
şekillendirecek bir «iktisadi devletçilik» uygulamalõdõr.286 Kadro ile
pek çok düşünceyi paylaştõklarõnõ Başar da dile getirir. Bu arada bazõ
ayrõlõklarõn bulunduğunu belirtirken şunlarõ yazar:
Kadro sanayileşmek davasõnõ müdafa ediyor; Avrupa memleketlerinin
sanayi kanalõ ile açõk pazar gibi bizi istismar etmesini önlemek lazõmdõr,
diyordu. Kadro bir otarşi istiyordu. Ben ise davayõ böyle ortaya
atmanõn aleyhindeydim. Bir sanayii değil, fakat bazõ sanayii de içine alan
ve esasõ ziraata dayanan bir istihsal planõ yapõlmasõna taraftardõm.
Sanayiin himayelerle kurulmasõndan dolayõ köylü, işçi ve memur
aleyhine doğacak fiyat makasõnõn çok tehlikeli olacağõnõ iddia ediyor ve
ancakmahdut sanayi için iç pazar istismarõna müsade etmemiz lazõm
geldiğini söylüyordum. Otarşiye ise şiddetle aleyhtardõm.
Kadro ile aramõzda demokrasi fikri üzerinde de hafif bir ayrõlõk vardõ.
Ben beynelmilel mübadeleyi ve demokrasiyi insanlõğõn bir tekamülü
olarak görüyordum. Bunlarõn reddedilemeyeceğini, fakat yeni şekiller
alabileceğini söylüyordum.
Kadro, beynelmilel mübadele yerine
otarşiyi, demokrasi yerine de inkõlap disiplinini ele alõyordu."287
285
286
287
ÜLKEN, Türkiye'de ..., s.475-476.
KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.145-147.
BAÞAR, Atatürk'le ..., s.148.
102
Başar tarafõndan, Kadro dergisindeki bazõ makalelere karşõ çeşitli
yazõlarõn yayõnlandõğõ Kooperatif'te, Kadroculardan Şevket Süreyya
(Aydemir) ve Burhan Asaf (Belge)'nin de yazõlarõna yer verilir. Ayrõca
Başar, Kooperatif'teki iki yazõsõyla Ağaoğlu ile Şevket Süreyya
arasõndaki tartõşmaya Şevket Süreyya'nõn yanõnda katõlacaktõr. Bu
katõlõm dolayõsõyla Ağaoğlu'nun bir yazõsõ da aynõ dergide yayõnlanõr.288
Ahmet Hamdi Başar'õn Gazi'ye danõşmanlõğõ noktasõna dönersek,
yaşadõklarõnõ nasõl değerlendirmeliyiz? Başar, Cumhurbaşkanõ'nõn iktisat
danõşmanõ olarak atanmasõna ve yurt gezisinde ona eşlik eden grupta yer
almasõna rağmen görevinin gereğini yerine getirememiştir. Çünkü
hazõrlamõş olduğu raporu sunup savunmaya fõrsat bulamamõştõr. Bunun
nedeni de, Gazi'nin yakõn çevresini ve partinin üst yönetimini oluşturan
kişilere aykõrõ gelen görüşlerini, raporun hazõrlanmasõndan önce yapõlan
çalõşma toplantõlarõnda dile getirmesidir. Doğal olarak rahatsõzlõk
yaratan bu durum, Gazi ile Başar arasõnda aşõlmasõ güç bir duvar
örmüştür. Bence bu gelişmeler siyasal seçkinin kendisinden farklõ olanõ
saf dõşõ etme eğiliminin ürünleridir. Başar açõsõndan Ağaoğlu'nda
gözlediğimiz gibi bir tasfiyeden söz etmenin zorluğu açõktõr. Fakat
lidere ulaşmasõnõn engellenmesi yoluyla onun etkisizleştirildiği sonucu
ortadan kalkmamaktadõr. Önceden de belirtildiği gibi, Başar'õn kitaplar
ve dergiler aracõlõğõyla görüşlerini dile getirmesi Gazi'nin etrafõndaki
duvarõ aşabilmek içindir.
288 Bülent VARLIK, "Kooperatif'te Yayýnlanan Makaleler Dizini", Kooperatif -Seçme Yazýlar, s.41-50.
103
B. KADROCULAR
Yayõnladõklarõ derginin adõyla
anõlan bir aydõn
grubudur.
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin,
Burhan Asaf Belge, Şevki Yazman ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dan
oluşan dar bir ekiptir.289
Kadro dergisi, çõkõş gerekçesini
Türk inkõlabõnõn dayandõğõ
teorik unsurlarõ bir "fikriyat sistemi içinde terkip ve tedvin" etmek
şeklinde açõklõyor:290
Kadro'nun yayõna başladõğõ dönemde bütün dünyada ideolojiler
yarõşõ egemendir. Türk inkõlabõnõn ideolojisi ise, hala yazõlmamõştõr.
İnkõlabõn ideolojisi, hareketlerin içinden çõkarõlacaktõr. Kadrocular,
inkõlabõn düşünce sistemini kurarken, işte buradan yola çõktõklarõnõ
söylerler.
Birinci sayõsõ İkincikanun 1932'de yayõnlanan Kadro dergisinin
çõkõş
döneminde
ülke
içinde
SCF'nõn
kapatõlmasõndan
doğan
huzursuzluk ve 1929 bunalõmõnõn etkileri yaşanmaktadõr. Dünyayõ
algõlayõş noktasõnda Kadro, sömüren-sömürülen çelişkisini odağa
yerleştirir. Türk inkõlabõ sömürüye, dõş ekonomik baskõlara karşõ çõkõşõn
önderi oluşu bakõmõndan sömürge ülkelere örnektir. Örneklik olgusu,
faşist ve komünist ideolojilere karşõ, "İnkõlap" kendine özgü ideolojisini
kurarak da sergilenmelidir.291
Kadro'ya göre, Türkiye'nin savaşõ özgürlük ve bununla birlikte
kalkõnma yolundadõr. Kapitalizm ve komünizm karşõtõ nitelikteki Türk
289
AYDEMÝR, Suyu ..., s.443.
"Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.1, s.3.
291 Þevket Süreyya AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1986,
s.79-84.
290
104
inkõlabõ, gelişmiş ülkelerin yaşadõğõ tezattan milleti korumalõdõr.
Kemalizm, bu nedenle devletçidir.
"Siyaseten hür ve iktisaden cüzü tam bir bünyeye istihalesini yaparken
garp milletlerini birer tezatlar mecmuasõ haline getiren sõnõf davalarõnõ,
sõnõflarõn teşekkülünü peşinen önlemekle, reddeden Türk milleti, bu
hareketi ile ileri bir sosyal nizamõn temellerini attõ."292
"Türkiye o memleketlerden bir tanesi ve öyle bir hareketin ele başõsõdõr
ki, orada ileri tekniğe ve hakiki 'makina medeniyeti'ne kavuşmak,
ammenin yani siyasi istiklalini iktisadi istiklali ile tamamlamak kararõnda
olan milletin bir arzusu ve ammenin yani böyle bir milletin milletçe
masruf olacak gayretiyle yani Devlet eliyle ve Devlet elinden tahakkuk
edecek bir davadõr."293
"Müstemlekeciliğe karşõ bir aksülamali bütün şuur ile temsil ettiği
içindir ki, Kemalizm, samimi olarak, iç iktisatta da, dõş iktisatta da
devletçidir. Ve bu itibarla, hem içeriye, hem dõşarõya doğru, yani hem
sõnõflar, hem de milletler bakõmõndan tezadõ reddeylemektedir.
"Türk inkõlabõ, bütün diğerleri (komünizm ve faşizm) gibi, bir harp
sonrasõ hareketi olmak ve ancak bu itibarla ve pek tabii olarak
diğerlerile bazõ benzeme noktalarõ ihtiva etmekle beraber, harp
sonrasõnõn milli ve beynelmilel manada en adaletli ve en ileri hareketini
teşkil etmek iddiasõndadõr. Onun böyle olduğunun şimdiye kadar meçhul
kalmasõ, Türk milletinin cibilli bir vasfõndan, şamata ve tefahürden
hoşlanmamasõndan başka bir şeye atfedilemez."294
292
293
294
"Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.7, s.3-4.
B. Asaf, "Makina Medeniyeti", Kadro, C.1, S.7, s.30.
B. Asaf, "Faþizm ve Türk Milli Kurtuluþ Hareketi", Kadro, C.1, S. 8, s.39.
105
Kadro'nun önerdiği devletçilik yalnõz ekonomik planlamayõ değil,
toplumsal ve bireysel alanda da plancõlõğõ gerektirmektedir. Ancak bu
şekilde bir planlama ile mutlu toplum yaratõlabilecektir.
"... Planlõ cemiyet mefhumu, bir milli kurtuluş hareketi yaşayan Türk
cemiyetinde tezatsõz ve mücadelesiz bir cemiyetin doğuşunun, mesut bir
kurtuluşun ifadesidir."295
"İnkõlabõn menfaatõ, kendi dairesine aldõğõ beşer kütlelerinin fiil ve
hareketleri gibi, bu kütleleri teşkil eden fertlerin ruh ve fikir temayülleri
üstünde de kendi kontrolünü tesis etmesindedir."296
"Sõnõfsõz ve tezatsõz bir Türk milleti"297 kurma ümidiyle Kadro,
tek parti yönetiminin varlõğõnõ doğru bulur. Onlara göre egemen tek
parti, devrimin yeni ve genç kadrolarõnõ yetiştirmekle de görevlidir.
Bunun için bir "Fõrka Mektebi" kurulmasõ önerilir. Bu okulda, devrimin
dünya görüşü kazandõrõlmõş, nitelikli elemanlar yetiştirilecektir.298
İsmet Paşa, 10.yõl dolayõsõyla Kadro'ya yazdõğõ makalede,
devletçilik üzerinde durur. Burada belirtildiği biçimiyle ortaya konan
devletçilik, Kadro'nun devletçiliğinden farklõdõr. İsmet Paşa, artõk
"mutedil"
sõfatõnõ
kullanmõyorsa
da,
õlõmlõ
devletçi
bir
tutum
sergiliyordu. "Devlet, ancak ferdin yapamayacağõ şeyleri yapmağa
çalõşmalõdõr".
Bu yazõdaki biçimiyle Türk devletçiliği, "iktisadiyatta
devletçilik anlayõşõ"nõn bir örneğidir.299 Yani İsmet Paşa'nõn devletçiliği,
Kadro'nunki gibi totaliter bir öneri değildir.
295
296
297
298
299
Þ. Süreyya, "Plan Mefhumu Hakkýnda", Kadro, C.1, S.5, s.12.
Þ. Süreyya, "Bir Ruh Fantazisi", Kadro, C.1, S.1, s.31.
V. Nedim, "Sýnýflaþmamak ve Ýktisat Siyaseti", Kadro, C.1, S.11, s.17.
B. Asaf, "Fýrka Mektebi", Kadro, C.1, S. 9, s.30-33.
Baþvekil Ýsmet, "Fýrkamýzýn Devletçilik Vasfý", Kadro, C.2, S. 22, s.6.
106
İdeolojilerin yarõştõğõ bir dönemde ortaya çõkmõş olan Kadro
hareketi, ideolojik eğitimin önemini vurgular. Faşist İtalya'da ideolojinin
bütün topluma öğretildiğini, ama Türkiye'de bu konuda bir belirsizlik ve
dağõnõklõk olduğunu söyleyip içinde bulunduklarõ ortamdan yakõnõr.300
Kadro hareketi, adõndan da anlaşõldõğõ gibi seçkinci bir anlayõşa
sahiptir. İnkõlabõn ideolojisini kurabilecek olan seçkin grubu, yani
aydõnlar, Kadrocularõn ilk muhatabõdõr. Eğer Türk inkõlabõ düşünce
sistemine ulaşamamõşsa, sorumluluk aydõnlardadõr. Bu yalnõzca ulusal
bir sorumluluk değildir. Türk aydõnõ, bütün sömürge milletlerin
kurtuluşunu ellerinde tutmaktadõr. Ancak Kadro'nun aydõn anlayõşõ
kendine özgüdür. Kadro'dan farklõ düşünenler, gerçek aydõn kategorisine
giremezler,
onlar
münevverleri"dir.301
yalnõzca
Bu
yarõ-aydõn
yaklaşõmõ,
veya
Şevket
"inkõlap
öncesi
Süreyya'nõn
birkaç
cümlesinde daha açõk görebiliriz:
"Kadronun mevzuu Türk inkõlabõnõn ideolojisi ve muhatabõ, inkõlap
münevverliğidir."302
"Şarklõ ve karõşõk bir cemaatin Millet; bir milli mücadelenin iktisadi ve
siyasi bir sistem haline getirilmesi ve bu sistemin, çağõn büyük bir
çelişkisini, yani hakim ve mahkum ülkeler, hakim ve mahkum sõnõflar
tezadõnõ çözümlemeye yürüyen bir ülkü haline gelmesi demek olan Türk
inkõlabõ, yalnõz çağõmõz ve yalnõz memleketimiz için değil, bütün
insanlõğõn geleceği hesabõna da, dikkatle incelenmeye değer bir davadõr.
Eğer bu dava işlenemez ve inkõlap soysuzlaştõrõlõrsa, bundan zarar
300
Þ. Süreyya, "Gençnesil Meselesi", Kadro, C.1, S. 4, s.5-9.
Naci BOSTANCI, Kadrocular ve Sosyo-ekonomik Görüþleri, Kültür Bakanlýðý Ya.,
Ankara, 1990, s.31.
302 Þ. Süreyya, "Yarý Münevverler Kulübü", Kadro, C.1, S. 8, s.42.
301
107
görecek olan yalnõz Türk milleti değildir. Bu netice, bütün insanlõk için
bir kayõp olacak ve bu neticeden Türk aydõnõ suçlu sayõlacaktõr. ..."303
"Kadro; kendisine karşõ çõkõşlarõ, inkõlap öncesi aydõnlarõn
inkõlap münevverliği (Kadrocular) ile olan fikir ve telakki ayrõlõğõnõ
gösteren bir delil" olarak sunar.304 Bunlar daha çok üniversitedeki
liberallerdir ve en önemli temsilcisi de Ahmet Ağaoğlu'dur.305
Kadro dergisi, ileri, disiplinli, öncü kadroya verdikleri görevi, bu
azõnlõğõn
bir
üyesi
olarak
yerine
getirmeye
yönelir.
İnkõlap
yöneticilerine ideolojik bir çerçeve sunar. Kadrocular, ideolojisini
oluşturduklarõ inkõlabõ şöyle tanõmlarlar: "İnkõlap; halkõn hayrõna
olanlarõ halka rağmen, fakat halk için, halka getirmektir."306
Kadro dergisi çõkõşõndan itibaren aydõn çevrede önemle izlendi.
Bu çevreden Ahmet Hamdi Başar, Kooperatif dergisinde pek çok
konuda Kadro'ya destek verirken, Ahmet Ağaoğlu ve Peyami Safa
Cumhuriyet'te, Hüseyin Cahit (Yalçõn) Fikir Hareketleri dergisinde,
Siirt Mebusu Mahmut (Soydan) Milliyet'te Kadrocularõn karşõsõnda yer
aldõlar.307 En ciddi eleştiri CHF yöneticilerinden ve İş Bankasõ
çevresinden geldi. Özellikle İş Bankasõ çevresinin saldõrõsõ, Kadro'nun
kapanõşõnda önemli rol oynar. Diğer taraftan Kadro grubu (Yakup Kadri
hariç) Marksist kökenli olduklarõ için komünistlikle suçlanõrken, soldan
da döneklik ithamõyla karşõlaştõlar.308 Kadro hareketinin bunlarla birlikte
303
AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, s.82-83.
Þ. Süreyya, "Milli Kurtuluþ Hareketleri Hakkýnda Bizim Tezimiz", Kadro, C.1, S. 12, s.39.
305 AYDEMÝR, Suyu..., s.444.
306 AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, s.71.
307 ALEMDAR, "Basýnda ...", s.29; KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.135; Halil Ýbrahim
GÖKTÜRK, Bilinmeyen Yönleriyle Þevket Süreyya Aydemir, Arý Matbaasý, Ankara, 1977,
s.149
308 Ömür SEZGÝN, "Kadro Hareketi", Kadro, Týpkýbasým, C.1, s.20; KESER, Siyaset ve
Devletçilik, s.135. Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yýlý (1871- 1965), Mars Matbaasý, Ankara,
1968, s.269'da Kadro hareketini, Türkiye Komünist Partisi ile devrin iktidarýný birleþtirmeye
giriþmiþ "cepheleþme faaliyeti" olarak niteler. KARPAT ise, saðdan ve soldan eleþtirileri
304
108
CHF bürokratlarõnca da dikkatle takip edildiği biliniyor. Çünkü başta
Recep Peker olmak üzere bunlara göre, parti felsefesini formüle etmek
sorumluluğu bireylere değil, partiye düşen bir iştir.309 Ülkü dergisinin
yayõnlanmasõna (1933) neden olan bu bakõş açõsõ, Kadro'nun varlõğõnõ
hazmedemiyordu. Kemalizm adõna konuşulacaksa, bunu parti yetkilileri
yapmalõdõr.310 Bütün bunlara rağmen derginin devamõ Mustafa Kemal'in
korumasõnda mümkün olabildi.311 Bir müddet iki dergi
de çõkmaya
devam etti. Fakat sonunda Kadro geçici olarak yayõnõna ara verdi.
Çünkü sahibi Yakup Kadri, Tiran'a "zoraki diplomat" yapõlmõştõ.
Kõsacasõ Kadrocular, tek parti rejimi içinde, Gökalp'in İttihat ve
Terakki'de oynadõğõ role benzer bir konuma ulaşmak istiyorlardõ. Bu
konumu,
"inkõlap
münevverliği"
tanõmlamasõyla
ve
"destancõ"
nitelemesiyle kendi kendilerine almaya kalkmõşlardõr. Fakat zamanõn
siyasal seçkini bu konuma ve role izin vermeyecektir. Serbest Fõrka
deneyinin etkileri kaybolup devletçilik uygulamasõ yoluna girince, bu
eleştirilere karşõ Kadro'yu korumaya gerek kalmamõştõ. Himayenin
kalkmõş
olmasõ
da
Gazi'nin
artõk
onlarõn
yanõnda
olmadõğõnõ
gösteriyordu. Yakup Kadri'ye yurt dõşõnda görev verilmesi ise bu
durumun nazik ifadesi oldu.
birleþtirerek þu deðerlendirmeyi yapar: "Kadro'nun felsefesi Marksizmin, milliyetçilik ve
korporatizmin sathi derlenmiþ bir karmasý idi." Türk Demokrasi Tarihi, s.66. Ayný yazar,
daha önce yayýnlanan bir kitapçýðýnda kadro dergisinin kapanýþýyla ilgili olarak þöyle
yazmýþtý: "Kapanma sebebi, sanayileþme ilerledikçe ve sosyal farklýlaþma hýzlandýkça ortaya
çýkan bazý toplumsal ve ekonomik çatýþmalara halkýn dikkatini çekmesidir. Bu düþünceler
belki doðru ama zamansýzdý; üstelik parti hiyerarþisinde hoþnutsuzluk yaratýyordu." Çaðdaþ
..., s.67/dipnot 21.
309 KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, s.68/dipnot 122.
310 Recep Peker'in Yakup Kadri'ye «bu selahiyeti nereden alýyorsunuz? Böyle bir organý
çýkarýrsak ancak biz çýkarabiliriz.» demesi, bu tavrýn derecesini göstermektedir. Yakup kadri
KARAOSMANOÐLU, Politikada 45 Yýl, B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1984, s.108. 15 Haziran
1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Recep Peker'in "Rusya'da Stalin'in yaptýðý gibi" partinin
kontrolünü eline geçirmek istediði için Atatürk tarafýndan azledildiðini yazmaktadýr. Bkz.
KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, s.68/dipnot 124.
311 GÖKTÜRK, Bilinmeyen..., s.149.
109
SONUÇ
Bu çalõşmada düşüncelerini ve ilişkilerini ele aldõğõmõz Ahmet
Ağaoğlu hem Osmanlõ, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin "siyasal sõnõf"õ
içindedir. Zaman zaman "siyasal seçkin" içine girse de, sürekli olarak
aydõn kimliğini korumuştur.
Çalõşmaya başlarken amacõm, bir azgelişmiş ülke aydõnõnõn
siyasal süreç içinde üstlenebileceği rolleri gözleyebilmekti. Türkiye
Cumhuriyeti, gerikalmõş ama açõkça sömürge olmamõş bir ülkede, yeni
kurulmuş bir devlet olarak ilginç özellikler taşõmaktadõr. Bu devletin
kuruluş ve kurumsallaşma sürecinin içinde yaşamõş bir aydõn olan
Ağaoğlu, kişisel özellikleri dolayõsõyla örnek olarak seçildi.
Ağaoğlu, Kemalist düşüncenin de temellerini oluşturan İttihat ve
Terakki'de etkinlik gösterdi. Milli Mücadele'nin yapõldõğõ, cumhuriyetin
ilan edildiği ve yeni düzenin gerektirdiği atõlõmlarõn başladõğõ 1920'li
yõllarda "resmi aydõn" olarak görev aldõ. Milli Mücadele'nin ve yeni
rejimin değerlerinin oluşup önceki rejimin değerlerin yerine geçerken,
bunlarõn meşrulaştõrõlmasõnda rol oynadõ. Bu dönemde, 1923'ten itibaren
milletvekilliği de yaptõ. Ancak Ağaoğlu, düşünce dünyasõnda sistemli
bir doğrular bütünü bulunan aydõn olarak, benimsemediği uygulamalar
karşõsõnda itiraz ve eleştirilerden geri durmadõ. Bu niteliği gereği,
"muvazaalõ" muhalif SCF'nõn kurucularõ arasõna tayin edildi. Partinin
kendisini feshetmesiyle, sadece üniversitedeki ve yayõn dünyasõndaki
işleriyle uğraşmaya başladõ. Çõkardõğõ Akõn Gazetesi iktidarõ eleştirdiği
için kapatõldõ. Aynõ yõl üniversite reformuyla da kadro dõşõ bõrakõlarak
emekli edildi.
110
Siyasal yaşamõnõ kõsaca özetlediğimiz Ağaoğlu'nu, siyasal ve
bürokratik görevlerde bulunmuş, tipik bir azgelişmiş ülke aydõnõ olarak
niteleyebiliriz.
Bu tez çalõşmasõna konu olan dönemde Ağaoğlu iki farklõ
konumda karşõmõza çõkar: İktidarõn yanõnda ve karşõsõnda. Her iki
konumda da aydõn niteliğini yitirmeden bulunmaktadõr. Öncelikle
gerçekleşmesine katkõda bulunduğu iş, İstanbul Hükümeti'nin meşruluk
dayanaklarõnõ yõkõlmasõdõr. Bununla eş zamanlõ olarak, yeni iktidar
odağõ adõna yeni semboller üretmekte ve mevcut sembollerle birlikte
bunlarõ Ankara Hükümeti'nin meşrulaştõrõlmasõnda kullanmaktadõr. Bu
dönemde, Ağaoğlu'nun kişisel görüşlerini, rejimin ideolojisi diye
sunduğu gözlenmektedir. Dönemin düşünce ortamõnõn kargaşasõ göz
önünde tutulduğunda, bunu doğal karşõlamak gerekir. Ankara'daki
iktidar odağõ ile uyum içinde olduğu sõrada, bir süre resmi yayõn
organõnõn yönetimini üstlenen Ağaoğlu'nun siyasal seçkin içinde önemli
bir yeri vardõr. Liderin sofrasõna da sõk sõk davet edilmektedir.
İktidarõn uygulamalarõndan, memnun olmadõklarõnõ eleştiren
Ağaoğlu, kendisinin yanlõş olarak nitelediği gelişmeleri, lidere bir
raporla bildirebilecek kadar cüretkardõr. 1926 yõlõnda hazõrladõğõ bu
raporda, milletvekili bulunduğu tek partiyi eleştirmektedir. Ancak
öndeki iki kişinin dokunulmazlõğõnõ gözeterek, Gazi'ye ve ismet Paşa'ya
güven ve bağlõlõk bildirmektedir. Rapor, bu özelliğine rağmen, partiyle
Ağaoğlu'nun yollarõnõn ayrõlmasõnõn ilk işaretidir. Fakat parti içinde
kalmayõ sürdürür. Zaten ikinci bir parti yoktur.
Ağaoğlu, ikinci parti kurulurken, kurucular arasõndadõr. CHF
içinde bulunduğu ve muhalefete başladõğõ dönemin gereğidir, yeni
partide yer alõşõ. Burada da benzer eleştirilerini sürdürür. Denetim
altõndaki bu muhalif parti, iktidar partisince tehlikeli bulununca,
kendisini feshetme yoluna gidecektir. SCF'nõn milletvekillerinden, eski
111
partisine dönmeyen Ağaoğlu, bu yanõyla "dürüst aydõn" nitelemesini hak
ettiğini düşündürüyor.
Muhalefete
geçtikten
sonra
Ağaoğlu,
rejimden
daha
çok
uygulamalara karşõ çõkmaktadõr. Ama rejimin içeriğinin belirlenmesi
için yaptõğõ önerilere sadõk kalmayõ sürdürmektedir. Uygulamaya
yönelik itirazlarõ, içeriğe ilişkin önerilerinin yansõmalarõdõr, denilebilir.
Örneğin devletçilik uygulamasõna karşõ çõkõşõ, liberal önerilerinin
ürünüdür. Kõsacasõ Ağaoğlu, rejimin adõnda (Kemalizm) uzlaşmakla
birlikte, içeriğine hala karşõdõr.
Olaylarõ bugün değerlendirirken, Ağaoğlu'nun karşõ çõkõşlarõnõ,
gelişmeleri kavramada gecikmesine bağlayabiliriz. Çünkü kendisinin
ifade ettiği gibi, Serbest Fõrka kurulurken CHF'nõ ancak kendisi kadar
devletçi sanmaktadõr. Oysa CHF ve rejim, onun benimseyemeyeceği bir
yöne akmaya 1924 Anayasasõ ile başlamõştõ. Ağaoğlu, gecikmesinin
bedelini "siyasal sõnõf" dõşõna itilerek alacaktõr. Zaten tek partinin
otoritesine bağõmlõ siyasal yapõ312, içinde Ağaoğlu tipinde bir aydõnõn
312
Tek partili ve üzerinde çalýþtýðýmýz Atatürk'lü dönemde, rejimin nasýl nitelenmesi
gerektiði konusunda tartýþma vardýr. Siyasal düzenin otoriter (yetkeci) olduðu noktasýnda
uzlaþýlmakla birlikte, totaliter (bütüncül) olarak adlandýrýlabileceðini rahatlýkla
söyleyemiyoruz. Çalýþmamýzýn doðrudan konusunu oluþturmadýðý için yalnýzca bazý
yazarlarýn düþüncelerini bir notla kýsaca belirtmeyi yararlý buluyorum. Tek parti Türkiyesi'ni
totaliter olarak nitelendiren yazarlara örnek olarak Paul DUMONT'a bakacak olursak, mantýk
zincirini "diktatörlük" terimi üzerine kurduðunu görüyoruz. Yazar, Mustafa Kemal, KB Ya.,
Ankara, 1993, s.125'te þunlarý yazýyor: "Diktatörlük. Kelime, iki harp arasýnda Türk rejiminin
vasfýný tayine çalýþan müþahitleri korkutmamaktadýr. Bir kiþinin diktatörlüðü. Mustafa Kemal
Atatürk çok güçlüdür, Meclis'e ve Hükümet'e, alýnacak kararlarý tavsiye ederek Türkiye'yi kendi
tarzýnda yönetmektedir. Bir de tek parti diktatoryasý. 1923'te Gazi tarafýndan kurulmuþ olan
Cumhuriyet Halk Partisi, totaliter bir teþekkülün bütün belirgin vasýflarýný taþýmaktadýr ve
hatta, devrin diðer totaliter partilerinin iþleyiþ ve yapýsýndan az farkla ayýrd edilmektedir.
Ebedi Þef'in -1930'lardan sonra Mustafa Kemal böyle anýlacaktýr- uysal hizmetkarý bu parti,
hiçbir muhalefeti hoþgörmemekte, toplumun bütün tabakalarýný sadece kendisi temsil ettiðini
iddia etmekte ve deðiþik kültürel teþekkülleri aracýlýðý ile milletin ideolojik ve siyasi
þekilllendirilmesinin üzerinde hemen hemen tam denetim icra etmektedir."
Siyasal yapýyý otoriter olarak görseler de, totaliterliðin gerçekleþmediðini savunan yazarlar
(Bahri Savcý, Fahir Giritlioðlu, Sina Akþin, Bülent Tanör, Taner Timur gibi) dönem içinde
diðer ülkelerdeki siyasal düzenlerle karþýlaþtýrma yaparlar. Bu karþýlaþtýrmadaki soru, rejimin
ne derece demokratik olduðunu ortaya koymaya yöneliktir. "yetkeci tek parti yönetimi niteliðini"
vurgulamakla birlikte bütüncüllüðe varmadýðýný belirten AKÞÝN'e göre ("Atatürk Döneminde
Demokrasi", SBFD, C.47, S.1-2, Ocak-Haziran 1992, SBF Ya., Ankara, 1992, s.246-249'da),
Atatürk dönemi için diktatörlük denilebilirse de, dönemindeki "öbür diktatörlüklerin çoðundan,
belki hepsinden, daha ehven bir niteliði vardý." Yazar, egemen partinin durumunu da, devletin
112
barõnmasõna fõrsat vermezdi. Olayõn garip yanõ, yapõnõn oluşumunda
bizzat Ağaoğlu'nun da pay sahibi olmasõdõr. Serbestlik isterken ve birey
özgürlüğünü savunurken, bunlarõ tek partili siyasal yaşamda olabilecek
şeyler, diye sunmaktadõr. 1926 raporunda (ki, Hasan Rõza Soyak'õn
aktardõğõ metne göre Gazi tarafõndan dikkatle incelenmiştir), iktidar
tekeline sahip partinin kendi içinde hükümeti denetleyebileceğini ileri
sürmektedir.
Milli Mücadele'nin çoğulcu yapõsõndaki bir kanadõn, iktidar
yarõşõndaki aracõ durumunda olan Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn
karşõsõnda iktidar bloğu içinde bulunmuştur. Bu seçimini doğal
bulmakla beraber, bu partinin varlõğõnõ sürdürmesi yolunda görüş
bildirmesi beklenirdi. Bu yönde herhangi bir beyanõna rastlanmadõ.
Daha sonraki SCF'nõn kendini feshetmesi, Terakkiperver Fõrka'nõn
kapatõlmasõyla benzer anlamdadõr. Aralarõndaki fark, partilerin ve
kurucularõnõn niteliğinden ibarettir. Terakkiperver Fõrka gerçek rakipler
tarafõndan kurulurken, Serbest Fõrka Gazi'nin güvendiği dostlarõnca
kurulmuştur. Ama aynõ sonu paylaşõrlar.
Ağaoğlu, partisinin kapanõşõnõ takiben muhalefetten vazgeçmez
ve iktidardaki seçkinler tarafõndan tasfiye edilir. Ağaoğlu'nun tasfiyesini
anlatõrken değinildiği gibi, sadece siyasal dõşlamayla değil, hem de
partiyi yutmasý olarak deðerlendirmektedir. TANÖR, Osmanlý-Türk Anayasal Geliþmeleri,
Der Ya., Ýstanbul, 1992, s.261-264'te rejimin otoriterliði nedeniyle muhalefete karþý
hoþgörüsüz olduðunu, ama kendisini demokratik bir toplum ve devlet düzenine geçiþte bir ara
dönem olarak algýladýðýný savunur. Yazara göre, "Demokratikleþ(tir)me eðilimi, otoriter rejim
koþullarýna karþýn, dikkatten kaçýrýlmamasý gereken bir sualtý akýntýsýdýr." TÝMUR da
(Türk Devrimi ...), s.264 ve 288-289. Atatürk döneminin diktatörlük olduðunda uzlaþmýþtýr,
ama bu "demokratik diktatörlük"tür. Timur, "her devrim egemen ve ayrýcalýklý sýnýfý tasfiye
ettiði ölçüde bir demokratik devrimdir" derken, devrimler "jakoben yöntemler de kullansalar"
demokratik yönler taþýyabilir savýný açýklamaktadýr. Türk devrimini de bu baðlamda
deðerlendirerek "demokratik diktatörlük" diye tanýmlar. Halkevlerinin kuruluþu gibi,
totalitarizme kanýt olarak gösterilen olaylarý da, "Cumhuriyet yönetiminin giderek
merkezileþmesi, otoriterleþmesi, onun demokratik diktatörlüðünün pekiþmesidir" þeklinde
yorumlar. SAVCI da, Kemalizm'in "komünizm ve faþizm totalitarizmine düþmeden" kendine
özgü bir yol çizdiðini savunmaktadýr. Demokrasimiz Üzerine Düþünceler, SBF Ya., Ankara,
1963, s.32.
113
toplumsal yalnõzlaştõrmayla karşõ karşõya kalõr.313 Bunun nedeni, siyasal
seçkinlerin katlanamayacağõ kadar aşõrõ muhalefette õsrar etmesidir.
Çünkü iktidar grubuna göre, "hem muhalif hem müderris olunmaz" idi.
Akõn
Gazetesinin
kapatõlmasõ
ve
üniversitedeki
görevinden
çõkarõlmasõyla Ağaoğlu, artõk ne muhalif, ne de hocadõr. Bunu tasfiye
diye nitelemek doğru olsa gerektir.
Ağaoğlu, tasfiyesini izleyen dönemde Cumhuriyet gazetesinde
yazmaya başlayacaktõr. Bu konuya da daha önce değinildiği için kõsaca
şu denilebilir: Ağaoğlu, iktidara yönelttiği amansõz eleştirileri nedeniyle
tasfiye edilmiş, fakat lidere olan bağlõlõğõnõn sürmesi nedeniyle de tam
anlamõyla ortadan silinmemiştir.
Tasfiye olarak nitelediğimiz bu olay, Ağaoğlu'na özgü bir
rastlantõ mõdõr? Bu soruya yanõt ararken, ilk göze çarpan olay, üniversite
hocasõ ve SCF İstanbul il başkanõ İsmail Hakkõ Baltacõoğlu'nun yine
üniversite reformu ile kadro dõşõ bõrakõlmasõdõr. Oysa Baltacõoğlu,
"Darülfünun Emini" yani rektör olarak da görev yapmõş bir kişiydi.314
"Aydõn Tasfiyesine İki Örnek" başlõğõ altõnda ele almaya
çalõştõğõmõz Ahmet Hamdi Başar ve Kadrocular da, bu zincirin önemli
halkalarõdõr. Bunlar da, siyasal iktidarõn tahammül sõnõrõnõ aşõp tasfiyeye
uğramõşlardõr. Şekli farklõ da olsa, tasfiye edilmiş olmak bakõmõndan
benzerdir.
Ahmet Hamdi Başar, Mustafa Kemal'in 1931 yõlõndaki yurt
gezisine iktisat danõşmanõ olarak katõlõr, ama hazõrladõğõ raporu bile
sunabilme fõrsatõ bulamaz. Çareyi, eleştiri ve önerilerini kitaplaştõrarak
yayõnlamakta bulur.
313
AÐAOÐLU, "Yeni Nesil Arasýnda", CUMHURÝYET Gazetesi, 4 mart 1935'te Ýstanbul
gibi büyük bir kentte gidecek bir yer bulamadýðýndan ve avarelikten yakýnmakta olan yazar,
bunu her ne kadar çeþitli toplumsal gruplarýn örgütlenmeyiþine baðlýyorsa da, kiþisel
iliþkilerinin daralmasý da etkili olmalýdýr.
314 TUNÇAY, Tek Parti, s.85-86.
114
Kadro dergisi ekibi, siyasal seçkinin tutumundan payõna düşeni,
daha nazik bir biçimde alõr. Bu nezaket, Yakup Kadri'nin gerek Gazi,
gerekse İsmet Paşa başta olmak üzere diğer üst yöneticilerin yanõnda
değerli bir yerinin bulunmasõndan dolayõdõr.315 Derginin sahibi olarak
görünen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir görevle yurtdõşõna tayin
edilir. Bu tayin, Türk İnkõlabõ'nõn "destancõsõ" derginin kapanmasõ (daha
doğrusu kapatõlmasõ) anlamõna gelir.
İncelediğimiz
tasfiye
örneklerinin
en
dramatiği
Ahmet
Ağaoğlu'nun yaşadõğõdõr. Çünkü ömrü boyunca bağlõ kaldõğõ Mustafa
Kemal, onu sõğõntõ olarak gördüğünü sinirli bir anõnda söyleyivermiştir.
Ağaoğlu, bir zamanlarõn "resmi aydõn"õ iken, böylece "sokak aydõnõ"
olarak kalakalõr.316
Gözlediğimiz olaylara dayanarak diyebiliriz ki, yeni oluşan siyasal
seçkinler, yararlanabildiği sürece aydõnlara katlanõr. Başka bir deyişle
"yönetici seçkin" aydõnlarõ kullanabildiği sürece, onlara "siyasal sõnõf"
içinde
yer verir. Ama iktidar, kendisine karşõ çõkmaya kalkõşan aydõnõ
sõrtõnda taşõmayacaktõr. Bu tip aydõnlarõ bir kenarda ve yalnõzlõğa terk
edecektir. İktidarõnõn kökleşmesi, yeni kurum ve kurallarõn yerleşmesi,
gerektiği zaman iktidar tarafõndan dikbaşlõ aydõnõn saf dõşõ bõrakõlmasõnõ
kolaylaştõrõr. Bu gelişim, "azgelişmiş ülkede kurulmuş yeni devlet" niteliği
taşõyan Türkiye Cumhuriyeti'nde de yaşanmõştõr.
Toplumsal ve siyasal devrim niteliğindeki dönüşüm sürecinde aydõn,
kuruluşunda rol oynadõğõ sistemin kurbanõ olur. Yeni kurulmuş olmasõ
dolayõsõyla savunma mekanizmalarõ tetikte ve güçlü olan rejim, karşõtlarõnõ
kolayca düşman ilan edecek ve ortadan (en azõndan siyasal alandan)
kaldõracaktõr. Yeni iktidar odağõna karşõ koymaya kalkõşan kişi ya da grup,
partinin, rejimin ve devrimlerin düşmanõ, komünist veya gerici olmakla
315
BOSTANCI, Kadrocular..., s.148.
Vedat Nedim, "Devletçilik Karþýsýnda Zümre Menfaati ve Münevver Mukavemeti", Kadro,
C.2, S. 21,s.19.
316
115
suçlanacaktõr. Bu suçlamalar o kadar soyuttur ki, yalnõzca iktidar sahipleri
ve resmi aydõnlar tarafõndan tanõmlanabilir. Çünkü bu kişiler, devrimin ve
rejimin somutlaşmõş şekli, hatta sahibidirler. Rejimin sahibinin kararõna
uymayan her kim olursa olsun suçludur. Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Hamdi
Başar, Kadro Dergisi çevresi gibi.
Son not olarak, kendisine bu kadar kolayca düşmanlar türeten ve
otoriter nitelikteki böylesi bir siyasal yapõ, gerçek düşmanlarõnõ yer altõna
itmektedir. Türkiye'de bugün karşõlaşõlan laiklik ve Kemalizm düşmanõ
oluşumlar, tek parti yönetiminde sõkça kullanõlan otoriter uygulamalarõn
ürünüdür. Çok partili siyasal hayat denemelerinin yaşandõğõ dönemlerde,
tek partinin yer altõna ittiği öğelerin su yüzüne çõktõğõ ve legal ortamlarõ
kullanmaya çalõştõğõ görülmektedir. Siyasal kaygõyla bunlarõn kollanmasõ,
güçlenmelerini doğurmaktadõr.317 Bu gelişmeler, ( bugün Türkiye'de olduğu
gibi) yõllar sonra bile rejim sorununun devam etmesine yol açmaktadõr.
Bugün yaşadõklarõmõz, doğal sonuçtan başka birşey değildir.
Sistem dõşõna itilen veya kendisini sistem dõşõ addeden unsurlarõn,
çoğulcu demokratik yapõlanõş aracõlõğõ ile sisteme uyumlu duruma
getirilmeleri, kaybedilen zamana rağmen mümkün olabilir.
317
Demokrat Parti ile ilgili yorum için, Bülent DAVER, "Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem
Görüþü", Çaðdaþ Düþünce Iþýðýnda Atatürk, Eczacýbaþý Vakfý Ya., Ýstanbul, 1983, s.274275.
116
KAYNAKLAR
Ahmet AĞAOĞLU, Devlet ve Fert, Sanayiinefise Matbaasõ, İstanbul,
1933.
"Garp ve Şark", VATAN Gazetesi, 5 Eylül 1923.
İhtilal mi, İnkõlap mõ?, Alaeddin Kõral Basõmevi, Ankara,
1942.
Serbest Fõrka Hatõralarõ, B.I, Nebioğlu Ya., İstanbul,
Tarihsiz.
Serbest İnsanlar Ülkesinde, Sanayiinefise Matbaasõ,
İstanbul, 1930.
Üç Medeniyet, M.E.B. Ya.,İstanbul , 1972.
Samet AĞAOĞLU,
Babamõn Arkadaşlarõ, B.3, Baha Matbaasõ, İstanbul,
1969.
Babamdan Hatõralar, Ankara, 1940.
Demokrat Partinin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri Bir
Soru, Baha Matbaasõ, İstanbul, 1972.
M.Ali AĞAOĞULLARI ve Levent KÖKER, Tanrõ Devletinden Kral-Devlete,
İmge Ya., Ankara,1991.
Sina AKŞİN,
Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitabevi,
İstanbul,1987.
"Atatürk Döneminde Demokrasi", SBFD, C.47, S.1-2,
Ocak- Haziran 1992.
Korkmaz ALEMDAR, "Basõnda Kadro Dergisi ve Kadro Hareketi İle İlgili Bazõ
Görüşler", KADRO Dergisi, C.1.,Tõpkõbasõm, 1978.
Türker ALKAN,
Gelişen Ülkelerde Aydõnlar ve Siyaset, ODTÜ Ya.,
Ankara, 1977.
Mehmet ALTAN,
"Kemalizm Bir Ordu İdeolojisidir", Dünya KİTAP, Mart
1994, S. 29.
Raymond ARON,
Sõnõf Mücadelesi, B.2, Dergah ya., İstanbul, 1992.
117
Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, B.2, Bilgi Ya.,Ankara,
1989.
Falih Rõfkõ ATAY,
Çankaya, Bateş Ya., İstanbul, 1984.
Şevket Süreyya AYDEMİR, "Bir Üstün Adamõn Ölümü", ULUS Gazetesi,
21.5.1939.
İnkõlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi Ya.,İstanbul,
1986.
"Plan Mefhumu Hakkõnda", Kadro, C.1, S.5.
"Bir Ruh Fantazisi", Kadro, C.1, S.1.
"Gençnesil Meselesi", Kadro, C.1, S.4.
"Milli Kurtuluş Hareketleri Hakkõnda Bizim Tezimiz",
Kadro, C.1, S.12.
Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.
"Yarõ Münevverler Kulübü", Kadro, C.1, S.8.
Ahmet Hamdi BAŞAR, Atatürk'le Üç Ay ve 1930 Sonrasõ Türkiye, B.2, AİTİA
Ya, Ankara,1981.
Fikret BAŞKAYA,
Paradigmanõn İflasõ, Doz Ya., İstanbul, 1991.
Harry J. BENDA,
"Non-Western İntelligentsias as Political Elites", Political
Change in Underdeveloped Countries, (Der. John H.
Kautsky), Seveth Printing, John Wiley and Sons Inc., New
York, 1967.
Burhan Asaf BELGE, "Faşizm ve Türk Milli Kurtuluş Hareketi", Kadro, C.1, S.8.
"Fõrka Mektebi", Kadro, C.1, S.9.
"Makina Medeniyeti", Kadro, C.1, S.7.
Murat BELGE,
"Gelişim Süreci İçinde Aydõnlar", C.D.T.A., c.1, İletişim
Ya., İstanbul.
Niyazi BERKES,
Türkiye'de Çağdaşlaşma, Doğu-Batõ Yayõnlarõ, İstanbul,
Tarihsiz.
Naci BOSTANCI,
Kadrocular ve Sosyo-ekonomik Görüşleri, KB Ya.,
Ankara, 1990.
Tom B. BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, Teori Ya, Ankara, 1987.
Seçkinler ve Toplum, Gündoğan Ya., Ankara.
118
Bülent DAVER,
"Az Gelişmiş Ülkelerde Siyasi Elit (Seçkinler)", SBFD,
C.XX, S.2, 1965.
"Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem Görüşü", Çağdaş
Düşünce Işõğõnda Atatürk, Eczacõbaşõ Vakfõ Ya.,
İstanbul,1983.
Milovan DJİLAS,
Yeni Sõnõf, Doğuş Matbaasõ, Ankara,1959.
Paul DUMONT,
Mustafa Kemal, KB Ya., Ankara, 1993.
Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi,Varlõk Ya., İstanbul,Tarihsiz.
EFLATUN,
Devlet, B.4, Remzi Kitabevi, İstanbul,1980.
Rupert EMERSON, Sömürgelerin Uluslaşmasõ, Türk Siyasi İlimler Derneği
Ya., Ankara, 1965.
Doğu ERGİL,
Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi,
Ankara, 1981.
Emin ERİŞİRGİL,
İslamcõ Bir Şairin Romanõ, Türkiye İş Bankasõ Ya.,
Ankara, 1986.
Ali GEVGİLİLİ,
Türkiye`de Yenileşme Düşüncesi, Sivil Toplum, Basõn
ve Atatürk, B.2, Bağlam Ya., İstanbul, 1990.
Mahmut GOLOĞLU, Devrimler ve Tepkiler (1924-1930), Başnur Matbaasõ,
Ankara, 1972.
İbrahim GÖKTÜRK, Bilinmeyen Yönleriyle Şevket Süreyya Aydemir, Arõ
Matbaasõ, Ankara, 1977.
"Gramsci'ye Göre Aydõnlar", CDT Ans.,İletişim Ya. C.1.
Halil İhsan GÜNEŞ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Düşünsel
Yapõsõ (1920-1923), Anadolu Üni. Ya., Eskişehir, 1985.
Nurettin GÜZ,
Türkiye`de Basõn-İktidar İlişkileri (1920-1927), GÜ
BYYO Ya., Ankara,1991.
Selahattin HİLAV,
"Düşünce Tarihi 1908-1980", Çağdaş Türkiye 1908-1980,
(Der. Sina AKŞİN), Cem Ya., İstanbul,1982.
İsmet İNÖNÜ,
"Fõrkamõzõn Devletçilik Vasfõ", Kadro, C.2, S.22.
M.Nuri İNUĞUR,
Basõn ve Yayõn Tarihi, B.2, Çağlayan Kitabevi,
İstanbul,1982.
119
Urs JAEGGİ,
Die Gesellschaftliche Elite, Verlag Paul Haupt, BernStuttgart, 1960.
"Kadro", Kadro Dergisi, C.1,S.1.
"Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.7.
Mehmet KAPLAN,
"Atatürk Milliyetçiliği Açõsõndan Mehmet Akif Ersoy",
Ölümünün 50. Yõlõnda Mehmet Akif Ersoy, MÜ FEF
Ya., İstanbul, 1986.
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Politikada 45 Yõl, B.2, İletişim Ya.,
İstanbul,
1984.
Şükrü KARATEPE, Tek Parti Dönemi, Ağaç Ya., İstanbul.
Kemal KARPAT,
Çağdaş Türk Edebiyatõnda Sosyal Konular, Varlõk Ya.,
İstanbul,1962.
Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul Matbaasõ, İstanbul, 1967.
İhsan KESER,
Türkiye'de Siyaset ve Devletçilik, Gündoğan Ya., Ankara,
1993.
Ahmet Taner KIŞLALI, Siyaset Bilimi, İmge Ya.,Ankara, 1992.
Orhan KOLOĞLU,
Türk Basõnõ, KB Ya., Ankara, 1993.
Levent KÖKER,
Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Ya.,
İstanbul, 1993, II.Baskõ,
David KUSHNER,
Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ( 1876-1908 ), KervanYa.,
İstanbul, 1979.
Yalçõn KÜÇÜK,
"Bilmeyi Bilmek veya Limancõ Ahmet Hamdi", Kooperatif
(Seçme Yazõlar), (Der.Bülent Varlõk), GÜ BYYO, Ankara,
1982.
Bernard LEWIS,
"Gelişen Ülkelerde Değişen Toplumsal Değerler
Meseleleri", Az Gelişmiş Ülkeler, B.2, Milliyet Kültür
Kulübü Ya., İstanbul, 1966.
Modern Türkiye`nin Doğuşu, B.4, TTK Ya., Ankara,
1991.
Seymour M. LIPSET, Siyasal İnsan,Teori Ya., Ankara, 1986.
Şerif MARDİN,
"Tanzimat ve İlmiye", Türkiye'de Toplum ve Siyaset,
İletişim Ya., İstanbul, 1992.
"Yeni Osmalõlarõn Hakiki Hüviyeti", Türkiye'de Toplum...
120
"Türk Siyasasõnõ Açõklayabilecek Bir Anahtar: MerkezÇevre İlişkileri", Türkiye'de Toplum...;
"Türkiye'de Muhalefet ve Kontrol", Türk Modernleşmesi,
B.2, İletişim Ya., İstanbul, 1992,
Cemil MERİÇ,
"Batõ'da ve Bizde Aydõnõn Serüveni", C.D.T.A., C.1.
Wright MILLS,
İktidar Seçkinleri, Bilgi Ya., Ankara, 1974.
Barrington MOORE Jr, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri,
B.2, Verso Ya., İstanbul, 1992.
Gaetano MOSCA,
Die Herschende Klasse, Verlag A.Francke, A.G.Bern,
1950.
Ahmet OKTAY,
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatõ 1923-1950, KB Ya.,
Ankara,1993.
Baskõn ORAN,
Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği -Kara Afrika Modeli-,B.2,
Işõk Ya., Ankara, 1980.
Ergun ÖZBUDUN, 1921 Anayasasõ, Atatürk Araştõrma Merkezi Ya., Ankara,
1992.
Recep PEKER,
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, II. Kitap, Devlet Basõmevi,
İstanbul, 1937.
Nazõm H. POLAT,
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlõğõ Ya.,
Ankara, 1991.
G. Bingham POWEL, Çağdaş Demokrasiler, S Ya., Ankara, 1990.
Fred M. RIGGS,
"Bürokratlar ve Siyasal Gelişme: Çelişmeli Bir Görüş",
Amme İdaresi Dergisi, C.4, S.2, (Özet-çeviri: S.Yalçõndağ)
Peyami SAFA,
"Ahmet Ağaoğlu'nun İki Hikayesi", Milliyet Gazetesi,
14 Şubat 1958.
Giovanni SARTORİ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, TDV Ya., Ankara,
1993.
Aclan SAYILGAN,
Solun 94 Yõlõ (1871-1965), Mars Matbaasõ, Ankara, 1968.
Bahri SAVCI,
Demokrasimiz Üzerine Düşünceler, SBF Ya., Ankara,
1963.
Sami SELÇUK,
"Seçkinler ve Az Gelişmiş Ülkelerde Konum ve İşlevleri",
Seha L.Meray'a Armağan, C.2, SBF Ya., Ankara, 1982.
121
Ömür SEZGİN,
Türk Kurtuluş Savaşõ ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve
Toplum Ya., Ankara, 1984.
"Kadro Hareketi", Kadro, Tõpkõbasõm, c.1
Hasan Rõza SOYAK, Atatürk'ten Hatõralar, C.2, Yapõ ve Kredi Bankasõ Ya.,
İstanbul, 1973.
Gencay ŞAYLAN,
Türkiye'de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal İdeoloji,
TODAİE Ya., Ankara, 1974.
Bilal ŞİMŞİR,
Malta Sürgünleri, B.2,Bilgi Ya.,Ankara, 1985.
Bülent TANÖR,
Türk-Osmanlõ Anayasal Gelişmeleri, Der Ya., İstanbul,
1992.
Ahmet TEMİR,
Yusuf Akçura, Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Ya., Ankara,
1987.
Erdoğan TEZİÇ,
Anayasa Hukuku, İstanbul, 1991, Beta Yayõnlarõ.
Taner TİMUR,
Türk Devrimi ve Sonrasõ, İmge Ya., Ankara, 1993.
Zafer TOPRAK,
"Popülizm ve Türkiye'deki Boyutlarõ", TARİH VE
DEMOKRASİ Tarõk Zafer Tunaya'ya Armağan, Cem
Ya., İstanbul, 1992.
Muharrem TOROS,
"Türkiye'de Bürokrasi Egemenliği", TEZKİRE Dergisi, S.4
Vedat Nedim TÖR,
"Sõnõflaşmamak ve İktisat Siyaseti", Kadro, c.1, sayõ 11.
"Devletçilik Karşõsõnda Zümre Menfaati ve Münevver
Mukavemeti", Kadro, c.2, S.21.
Tarõk Zafer TUNAYA, Türkiye'de Siyasi Partiler, Doğan Kardeş Ya., İstanbul,
1952
Mete TUNÇAY,
TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulmasõ, B.3, Cem Ya.,
İstanbul, 1992.
Nükhet TURGUT,
"Türkiye'de Siyasal Muhalefet Olgusu ve Anlayõşõ", Türk
Siyasal Hayatõnõn Gelişimi, (Der. Ersin KALAYCIOĞLU
ve Yaşar SARIBAY), Beta Ya., İstanbul, 1986.
Mehmet TURHAN,
Siyasal Elitler, Gündoğan Ya., Ankara, 1991.
Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye'de Çağdaş Düşüncenin Tarihi, Ülken Ya.,
İstanbul.
122
Bülent VARLIK,
"Kooperatif Dergisi ve Ahmet Hamdi Başar", Kooperatif Seçme Yazõlar-, (Der.B.Varlõk), GÜ BYYO Ya., Ankara,
1981
Murat YILMAZ,
Ahmet Ağaoğlu -Milliyetçilik ve Liberalizm- , Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 1991.
AKIN GAZETESİ
AKŞAM GAZETESİ
AYIN TARİHİ
CUMHURİYET GAZETESİ
HAKİMİYET-İ MİLLİYE GAZETESİ
MİLLİYET GAZETESİ
TBMM Zabõt Ceridesi
ULUS GAZETESİ
YARIN GAZETESİ
123
ZUSAMMENFASSUNG
Die Beziehung von politische und gebildete Elite Waehrend der Zeit
die Grundung und die Anmassung der Türkischen Republik ( Muster: Ahmet
Ağaoğlu)
Soviel wir von den Namen verstehen, dass mit diesem Thema Ahmet
Ağaoğlu als Beispiel genommen und gebildete und politische Elite werden
untersucht. Wenn Elite und ebildete Elite sich diskotiert werden, dann sagt
man, dass dies in dieser Beziehung wurden die Situatinonnen in der Türkei
und die wenig entwickelte Laender festgestellt.
Die Türkei wegen gebildete und der machtkraft sehr wenig entwickelt
war. Der Charakterzug den gebildete Personen ist immer kritisierend.
Politische Elite akzeptiert sehr wenig die Kritik. Wenn diese überwunden
wird, dann wird durch politische elite Oppositionpartei geschwiegen. Ahmet
Ağaoğlu hat diese Arbeitsfach festgestellt. Er war zu erst bei dem Macht, dann
war er dagegen. In der ersten Zeit war er gebildet Person, in der zweiten Zeit
war kritisierte person. Waehrend er in der Opposition war, wurde er von der
politischen Klasse ausgeworfen. Bei diesem Thema wurde es als Beseitigung
genannt. Sind die anderen gebildete Personen beseitigt? Es ist festgestellt,
dass Ahmet Hamdi Başar und "Kadro Dergisi" alle beseitigt und diese Frage
ist als positif beantwortet worden. Bei diesem Thema wurde es festgestellt: In
der Regierung von wenig entwickelte Land, d.h. in der Türkei, die nue
gegründet wurde, wenn gebildete Personen, die sich in Opposition befinden
und über die politik behaupten, dann werden sie durch Regierung beseitigt.
124

Benzer belgeler