İthalatın ardından yeniden YERLİ ETE DÖNÜŞ Yerli çiftlik

Transkript

İthalatın ardından yeniden YERLİ ETE DÖNÜŞ Yerli çiftlik
kırmızı
ETBİR I
Et Üreticileri Birliği, Kırmızı Et Sektör Yayını 2011 / Yaz
İthalatın ardından yeniden
YERLİ ETE DÖNÜŞ
DOSYA:
Yerli çiftlik ırkları
yok oluyor!
2011
DESTEKLEMELERİ
Araştırma:
En çok protein
içeren gıda
bilinmiyor!
Kırmızı et sektörü
ETBİR’in davetinde buluştu!
Uzman Gözüyle:
Görünmeyen
tehlike
BRUCELLA
Teknoloji:
Nano teknoloji
‘akıllı’ gıdalar
yaratıyor
Türkiye’yi frigorifik
kasayla tanıştırdık…
Türkiye’de modern et taşımacılığının öncüsü
DEMİRER ile etiniz de işiniz de güvende...
E-5 Showroom:
E-5 Yanyol Üzeri Topselvi Mah. No: 4 Kartal İstanbul
Tel: 0216 473 75 45 - 353 26 70
Fabrika:
Yakacık Cad. Atölyeler Sok. No: 4/A Kartal İstanbul
E-mail: [email protected]
www.demirerotomotiv.com
ETBİR I
kırmızı
Et Üreticileri Birliği,
Kırmızı Et Sektör Yayını
Yıl: 6 Sayı: 20 Yaz 2011
Para ile satılmaz.
BU SAYIDA NELER VAR?
22
İmtiyaz Sahibi
Et Üreticileri Birliği adına
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Ahmet YÜCESAN
Yayın Koordinatörü
Ayla TORUN
Yönetim Yeri
Atlantis İş Merkezi C Blok
No: 14 Osmanlı Bulvarı
Kurtköy İSTANBUL
Tel: 0216 478 62 79 - 685 11 40
Fax: 0216 478 62 76 - 685 11 39
e-mail: [email protected]
www.etbir.org
Yapım
Afiş İletişim
Tel: 0216. 317 63 11
@: [email protected]
www.afisiletisim.com
Sorumlu Yazi İşleri Müdürü
Ergün GÖÇER
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU
Prof. Dr. Mustafa TAYAR
Vet. Dr. Ahmet YÜCESAN
Vet. Dr. Can DEMİR
Mustafa ALBAYRAK
Katkıda Bulunanlar
Doç. Dr. Sezen ARAT
Prof. Dr. M. İhsan SOYSAL
Reklam Rezervasyon
Tel: 0216 478 62 79-685 11 40
Fax: 0216 478 62 76-685 11 39
e-mail:[email protected]
Baskı
Armoni Nuans Görsel Sanatlar,
İletişim Hiz. San. ve Tic. A.Ş.
Tel: 0216 540 36 11 pbx
Fax: 216 540 42 72
KAPAK KONUSU
İthalatın Ardından
Yeniden Yerli Ete
Dönüş
SAĞLIK
42
TEKNOLOJİ
06
10
16
38
40
20
46
ETBİR’DEN HABERLER
SEKTÖRDEN
ETKİNLİK
Kırmızı Et Sektörü ETBİR’in
davetinde buluştu!
EĞİTİM
Tuzla Belediyesi ve ETBİR
Ortak Eğitim Programı
Yapıldı
KAPAK KONUSU
İthalatın Ardından
Yeniden Yerli Ete Dönüş
04 ETBİR I KIRMIZI
52
Nano teknoloji
‘akıllı’ gıdalar
yaratıyor
22
ETBİR Kırmızı dergisinde yayınlanan
yazı ve fotoğraflar yazılı izin alınmadan
kullanılamaz, alıntı yapılamaz.
Besinlerden
polenlere
alerjilere
dikkat!
30
DOSYA
Yerli çiftlik hayvan ırkları
yok oluyor!
DESTEKLEMELER
2011 yılı desteklemeleri
UZMAN GÖZÜYLE
Görünmeyen Tehlike
BRUCELLA
42
TEKNOLOJİ
Nano teknoloji ‘akıllı’
gıdalar yaratıyor
ARAŞTIRMA
Çarpıcı Araştırma:
Halk en çok protein içeren
gıdayı bilmiyor!
48
İŞ DÜNYASI
Başarılı
KOBİ’lerin sırları
51
KİTAP
BAŞKANDAN
çiftlik
30 Yerli
hayvan
DOSYA
Yeniden yerli ete dönüş...
ırklarımız
Kırmızı et sektörü ve hayvancılık alanında önemli bir misyon üstlenen
birliğimiz, 13. yılına ulaştı.
Son yıllarda sektörü etkileyen ekonomik sorunlar, hayvan varlığındaki
azalma ve et fiyatlarındaki yükselişle birlikte, 2010 yılı ortasından itibaren
gümrük vergileri indirilerek ithalata izin verild. Ülkemize uzun yıllar sonra
ithal canlı hayvan ve karkas et girmeye başladı.
48
İŞ DÜNYASI
Başarılı
KOBİ’lerin
sırları
52
SAĞLIK
Besinlerden polenlere
alerjilere dikkat!
56
LEZZET
Lezzete Uzanan Yol Eti
Tanımaktan Geçer
60
YAŞAM / ÖNERİ
Silva Metodu ile iş
yaşamınızı yeniden
düzenleyin
62
64
OTOMOTIV
Ford Connect
GEZİ
Türkiye’ye en uzak ülke:
YENİ ZELANDA
Besicilik alanında ise 2010 yılında uzun yıllardır
ilk kez verilen yüklü miktarlarda yatırım teşviki,
hibeler ve düşük faizli veya faizsiz kredilerle
yeni bir sürece girildi. Bu yatırımların gelecek
dönemde hayvan varlığımızı yeterli seviye
ulaştırmasını umuyor ve sektörü geliştirecek
asıl unsurun besicilik ayağının güçlü tutulması
olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Bu
gelişmelerle altı ay kadar % 30 gümrük vergisi
ile devam eden karkas et ithalatı vergisi,
Mart ayından itibaren % 45’e çıkarıldı. Bu
uygulama “yeniden yerli ete dönüş” demektir.
İç piyasadaki besilik materyalin yeterli
hale geldiğinde elbette gümrük vergisinin
arttırılmalı. Ancak piyasadaki fiyat istikrarının
sağlamasına da özen gösterilmesi gerekiyor.
kırmızı
ETBİR I
Öte yandan, hazırlıkları bir süredir devam eden Ulusal Kırmızı Et Konseyi
kuruldu. Birliğimizin kurucular arasında yer aldığı Konsey, üstlendiği
işlev ve fonksiyonlarıyla besicilikten et mamulleri madde üretimine kadar
kırmızı et sektörünün tüm yelpazesinde şimdiye kadar eksikliği hissedilen
toparlayıcı bir organizasyon olacağına inanıyoruz. Bu beklenti sonucunda,
22 üye firmalarımızla katılım sağladık. Ancak Konsey tüm sektörü temsil
etmesi ve orta fayda sağlayacağına dair inancımızın devamlılığı zaman
içinde belli olacaktır.
Bu etkilerle 2011 yılına yoğun bir gündemle girildi. Üstlendiğimiz görevin
sorumluluğuyla et sektörünün sorunlarının çözümü için siz üyelerimizin
desteği ve işbirliğiyle önemli yollar kat edeceğimize inanıyorum.
Birliğimiz için yapılacak her türlü faaliyeti sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu paylaşma araçlarımızdan biri de, yeniden yayınına başladığımız Etbir
Kırmızı dergimiz. Her üç ayda bir yayınlanacak bu dergi
ile iletişimimizi güçlendireceğiz. Ayrıca üyelerimizin
gerek haber gerekse ilan yoluyla kendilerini daha iyi
ifade etmesi için bir mecra olacak. İçeriğiyle kırmızı et
sektöründeki gelişmeleri yansıttığı gibi, yorumlarıyla
okuyanların ufkunu açan bir platform oluşturmaya
çalışıyoruz. İçerdiği konuları bu nedenle dikkatle ve
özenle seçiyoruz. Sizlerden de öneriler bekliyoruz.
Sektörümüz için yararlı bir dönem olması
temennisiyle, saygılar sunarım.
Vet. Dr. Ahmet YÜCESAN
ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı
ETBİR I KIRMIZI 05
ETBİR’DEN HABERLER
ETBİR’den önemli ziyaretler
Yönetim Kurulu Mehdi Eker ve Bakanlık
yetkililerini ziyaret etti
OCAK 2011 Olağan Genel Kurul’unda göreve gelen Yönetim Kurulu Başkan
ve Üyeleri Tarım ve Köyişleri Bakanı ve Bakanlık birimlerini ziyaret etti. Tarım
ve Köyişleri Bakanı M. Mehdi Eker’e makamında yapılan ziyarete, ETBİR
Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Yücesan, Başkan Vekili Mustafa Albayrak,
üyeler Osman Uluçay, Şerif Coşkun, Ergün Göçer, Ertuğrul Bılıkçı ve Genel
Sekreter Ayla Torun katıldı.
Görüşmede ETBİR’in yeni dönemde kamudan beklentilerine dair görüş dosyası
sunuldu. Bakan M. Mehdi Eker de 2010 yılından itibaren hayvancılığa verilen
teşvikler hakkında bilgi verdi ve sivil
toplum kuruluşlarıyla işbirliğine verdikleri
önemi hatırlattı. Eker, ETBİR’i kırmızı et
sektöründe önemli bir örgütlenme olarak
gördüğünü ve sektörü ilgilendiren tüm
konular ve kamuoyunu bilgilendirmede
ortak çalışmaları sürdürme arzusunda
olduklarını belirtti.
ETBİR Yönetim Kurulu, Bakan’ın ardından
Koruma ve Kontrol Genel Müdürü Doç. Dr.
Muzaffer Aydemir’i makamında ziyaret
etti. Karkas et ve canlı hayvan ithalatında
Doç. Dr. Muzaffer Aydemir
gelinen durum hakkında değerlendirmenin
Koruma ve Kontrol Genel Müdürü
yapıldığı görüşmede, kırmızı et
sektöründe fiyat istikrarının oluşmaya
başladığı ve istikrarın kalıcı olması için,
sürdürülebilirliğin sağlanmasının önemine
değinildi.
Yönetim Kurulu’nun, İstanbul Tarım
İl Müdürü Ahmet Kavak’ı ziyaretinde
ise gümrüklerde yaşanan beklemelerin
doğurduğu gecikmeler değerlendirildi.
Kavak, kırmızı et sektörünün bir çatı
altında dayanışma içinde sorunlarını takip
etmelerinden memnuniyet duyduğunu ve
Ahmet Kavak
işbirliğini olumlu etkilediğini ifade etti.
İstanbul Tarım İl Müdürü
06 ETBİR I KIRMIZI
www.etbir.org
yenilendi
2007 yılından beri faaliyette
olan www.etbir.org web sitesi
yenilenerek, tasarım ve içerik olarak
daha dinamik bir sayfa haline
getirildi.
Ana sayfadan birçok konuya
ulaşmanın mümkün olduğu
sitede haberler, sektör, mevzuat
üst başlıkları altında, sektörü
ilgilendirien her türlü bilgiye ulaşmak
mümkün.
Yeni düzenleme ana sayfa,
hakkımızda, üyelerimiz, haberler,
gıda kanunları, tebliğler,
yönetmelikler ve AB gıda mevzuatı,
kütüphane, sektör, basın, güncel
duyurular, etkinlikler ve iletişim ana
sayfalarından oluşuyor.
Etbir yeni adresinde
ETBİR artık Kurköy’de Atlantis İş
Merkezindeki yeni ofisinde hizmet
vermeye başladı.
Yeni adresimiz şöyle:
Atlantis İş Merkezi C Blok Kat 5
No: 14 Osmanlı Bulvarı Kurtköy
İSTANBUL
Tel: 0216 478 62 79-685 11 40
Fax: 0216 478 62 76-685 11 39
e-mail: [email protected]
ETBİR I KIRMIZI 02
ETBİR’DEN HABERLER
Zoonoz hastalıklar ve
kesimhaneler anlatıldı
İTO’dan “Ülkemizde
Hayvancılık” Paneli
İSTANBUL Ticaret Borsası’nın düzenlediği
“Ülkemizde Hayvancılık” panelinde hayvancılığın
sorunları bir kez daha masaya yatırıldı. Borsa
Başkanı Atilla Sümer’in evsahipliğinde düzenlenen
panelin açılışında Sümer, gündemde üst
sıralara yükselen hayvancılık konusunun, sektör
temsilcilerince birinci ağızdan değerlendirilmesi
için böyle bir çalışma düzenlediklerini ifade etti.
Et Üretimi, Süt Üretimi, İstanbul’da Et Tedarik
Sistemi ve Ham Deri Üretimi” başlıkları altında
düzenlenen birinci oturumda ETBİR Yönetim
Kurulu Başkanı Vet. Dr. Ahmet Yücesan
“Hayvancılık ve Et Üretimi” sorunlarının
değerlendirmesini yaptı. Yücesan, hayvancılığın
bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artan
nüfusun yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli
bir yer tuttuğunu belirtti. Hayvancılık sektörünün,
diğer sektörlerden farklı olarak içinde birçok alt
sektörü barındırması sebebiyle, ülke ekonomisine
olduğu kadar ülkenin sosyal sorunlarına da çözüm
getirmekte olduğunu söyledi. Besi hayvancılığının
toplam maliyetinin % 73’ünü yem girdilerinin
oluşturduğunu, ülkemizdeki yem üretiminin
sıkıntıları göz önüne alındığında kırmızı et
maliyetinin yükselişi kaçınılmaz olduğunu belirtti.
Panelin devamında İBB Sağlık Sosyal İşler Daire
Başkanı Vet. Dr. Muhsin Öztürk “Hayvancılık
ve Kırmızı Ette Gelecek Projeksiyonu”, TÜGEM
Hayvancılık Daire Başkanı Muhttin Eyimaya
“Tarım Bakanlığı’nın Hayvancılık Konusuna
Bakışı ve Alınan Tedbirler”, İstanbul İl Tarım
Müdürü Ahmet Kavak “Et Üretim Tesisleri ve Ürün
Denetimi” konulu sunumlar yaptı.
İTB Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Sümer ve Meclis Başkanı İslam Ali
Kopuz, Dr. Ahmet Yücesan’a panelin sonunda teşekkür belgesi verdi.
08 ETBİR I KIRMIZI
TÜRKIYE’nin her yerinden 800 Veteriner Fakültesi
öğrencisinin katıldığı VESBA’11 “Veteriner Hekimliğe Sektörel
Bakış Sempozyumu”, Bursa’da yapıldı. Sempozyumun
ikinci gününde ‘Geleceğin Gıda Vizyonu ve Gıda Güvenliği’
tartışıldı. Oturum Başkanlığını ETBİR üyesi Vet. Dr. Can
Demir’in yürüttüğü panele ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı
Vet. Dr. Ahmet Yücesan, Banvit Yönetim Kurulu Başkanı
Ömer Görener ve Bursa İli Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği
Başkanı A. Yıldırım Oran konuşmacı olarak katıldı.
Dr. Ahmet Yücesan panel sunumunda zoonoz hastalıklar ile
ülkemizdeki kesimhane ve kombinaların yapısal durumunu
ele aldı. Yaygın 903 adet mezbahanın kapasite kullanım
oranlarının düşük ve tesislerin altyapılarının yetersiz olduğunu
belirtti.
2023 Dünya Şehri Van
Vizyonu Çalışmaları
VAN Valiliği’nin öncülüğünde “2023 Dünya Şehri Van
Vizyonu” bünyesinde oluşturulan Tarım ve Gıda Çalışma
Grubu faaliyetlerine devam ediyor. Bu çerçevede geçtiğimiz
günlerde yapılan Arama Konferansı’na tarım ve gıda sektörü
ile ilgili yerel ve ulusal paydaşlar tarafından büyük ilgi
gösterilerek katılım sağlandı. Başbakanlık tarafından bölge
için bir kalkınma projesi olarak ilan edilen ve hedef olarak
Cumhuriyetin 100. yılı seçilen 2023 Vizyon çalışması, Van
Valiliği tarafından yürütülüyor.
Çalışma Stratejik Plan Geliştirme Kurulu’na bağlı 8 çalışma
grubu aracılığıyla yürütülüyor. Organizasyonun çalışma
gruplarından Tarım ve Gıda Çalışma Grubunun çalışmaları
İl Tarım Müdürlüğü tarafından koordine ediliyor. Tarım ve
Gıda Grubu’nun düzenlediği Arama Konferansı’na tarım ve
gıda sektörünün yerel ve ulusal paydaşları, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı yetkilileri, yerel örgütler, üretici birlikleri, meslek
odaları ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ETBİR temsilcisi
katıldı.
İki gün devam eden Arama Konferansı’nda Van Tarım ve Gıda
Sektörünün Stratejik Planı’nı oluşturmaya yönelik, Stratejik
Alanlar, Stratejik Amaçlar, Stratejik Hedefler ve Faaliyetler
konusunda grup çalışmaları yapıldı.
ETBİR I KIRMIZI 02
SEKTÖRDEN
Dişi hayvan kesimleri
durdurulmalı!
BAŞBAKANLIK, Yüksek Denetleme Kurulu’nun
hazırladığı rapor ışığında Et ve Balık Kurumu’nu
(EBK) masaya yatırdı. Raporda, “Türkiye’nin et
sorunu ithalatla çözülemez” görüşünden yola
çıkılarak EBK’ya “dişi hayvan kesilmesin” uyarısı
yapıldı. Türkiye’de hayvancılık politikalarının
kısa, orta ve uzun vadede köklü değişiklikler
yapılması gerektiği vurgulanan raporda, kısa
vadede dişi hayvan kesilmemesi uyarısının
nedeni de şöyle açıklandı: “Dişi hayvan ana
demektir. Yapılan hesaplamalara göre bir
dişi hayvanın kesilmesi 9 erkek hayvanın
kesilmesine bedel bulunmuştur”. Raporda yer
alan diğer öneriler şunlar:
EKB, kırmızı et piyasasını kontrol etmede
yetersiz: EKB’nin 2009 yılında Türkiye’nin
kırmızı et piyasasının yüzde 1.3’ünü kontrol
edebildiğini, bu oranın piyasadaki fiyat
regülasyonunu sağlamak bakımından çok
düşük olduğu belirtildi. Bu nedenle 2009-2010
döneminde kırmızı etteki aşırı fiyat artışına
EKB’nin müdahalesi yetersiz kaldı. Ayrıca bu
dönemde kurum, imkanlarının azlığı nedeniyle
bayilik sistemine geçme çalışmalarını erteledi.
TAR-ET projesi gözden geçirilmeli:
Destekleme kapsamında izlenen TAR-ET
projesinin beklenen faydayı sağlamadığına
dikkat çekildi. Bunun nedeni olarak Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da besicilerin kayıt altına
girmekten kaçınması ve kredi temin edilmesinde
bürokratik zorluklar olduğu ileri sürüldü. Bu
bilgiler ışığından projenin
uygulamasına devam
edilmesi kararının
yeniden gözden
geçirilmesi
gerektiği
vurgulandı.
Karkas ette gümrük
vergisi yüzde 45’e çıktı
KARKAS et ithalatında gümrük vergisi oranı 19 Mart 2011’de
Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle % 45 ‘e çıkarıldı.
Gümrük Vergisi 19 Eylül 2010’dan bu yana % 30 olarak
uygulanıyordu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın verilerine göre
son bir yılda 224 bin 380 baş kasaplık sığır, 168 bin 939 baş
besilik sığır, 378 bin 165 baş kasaplık koyun, 19 bin 987 baş
kurbanlık sığır ve 305 bin 559 baş kurbanlık koyun ithalatının
gerçekleştirildi. Geçen yıl karkas et fiyatlarının 18 liraya
yaklaşmasıyla Nisan ayından itibaren önce kasaplık canlı
sığır, ardından da karkas et ithalatı başlamıştı. İthalat kararın
ardından geçen bir yılda, 26 Nisan tarihinden bugüne kadar
160 bin ton et ithalatı yapıldı. Kasaplık ve besilik canlı sığır,
kasaplık koyun ile sığır eti ithalatı halen devam ediyor.
‘Cinsiyet Tayini Projesi’
et ve süt üretimini artıracak
ARTAN et fiyatlarının önüne geçilmesi yönünde son
günlerde dişi hayvan kesimine yasak getirilmesiyle birlikte
embriyolardan besicilerin istediği doğrultuda hayvanların
cinsiyetleri belirlenebilecek.
Yaklaşık iki yıldır sürdürülen ‘Cinsiyet Tayini’ projesinin olumlu
sonuçları vermeye başladığı belirtildi. Bu konuda uzun süredir
çalışmalarını sürdüren Ankara’nın Elmadağ’da bulunan Lalahan
Hayvancılık Araştırma Enstitüsü veteriner hekimlerinden Tahir
Karaşahin ve Muharrem Satılmış’ın gerçekleştirdiği proje ile süt
ve et üretiminin artacağı ifade edildi. Proje hakkında bilgi veren
Veteriner Hekim Tahir Karaşahin, cinsiyeti belirlenmiş embriyolarla
yapılan transferlerden yüzde 30 oranında başarılı gebelikle iki yıl
içerisinde 23 transferden 7 gebelikle buzağı elde edildiğini bildirdi.
Bu projede hayvanlara transfer yolu ile elde edilen gebelik
sonucunda isteyen hayvan üreticisine isterlerse dişi ve erkek
buzağı elde etme imkanı sağlanmış olunacak. Veteriner Hekim
Tahir Karaşahin “Yetiştiricinin isteğine göre dişi veya erkek buzağı
elde etmesi durumunda et ve süt üretimi artacak ve fiyatlar da
istenen düzeye düşecektir. Türkiye’de hayvan besiciliği yapan
üreticilerin tercihine göre yetişecek hayvanların sayısında da artış
sağlanacaktır” dedi.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin ilk Genel Kurulu yapıldı
GEÇEN yıl Temmuz ayında Resmi Gazete’de yayınlanarak kuruluşu gerçekleşen Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin ilk
genel kurulu Mart ayında yapıldı. Geçici yönetim kurulu tarafından kuruluş prosedürleri ve üyelik işlemleri devam
ettirilen konseyde yapılan seçimle, önce dört alt grubun genel kurul delegeleri, ardından da yönetim ve denetim
kurullarının seçimi yapıldı. Görevi devralan asıl yönetim kurulunun başkanlığına Namet A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
ve SETBİR Başkan Vekili Faruk Kayar getirildi.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi; üretici, sanayici, kamu ve araştırma kurumları, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları alt
grubu olmak üzere dört alt gruptan oluşuyor.
Et sektöründe besicilikten mamul üretimine kadar tüm yapıyı bir çatı altında toplaması ve temsil etmesi beklenen
Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nde kısıtlı sayıda üretici birliği yer alırken, kamu alt grubu ile araştırma kurumları, meslek
odaları, sivil toplum kuruluşları alt grubu temsilcileri atamayla geliyor. Sanayici ayağında ise üç grup temsil ediliyor.
22 üye firması ile sanayici alt gurubu üyesi olan ETBİR, Konsey’de temsil edilemedi.
10 ETBİR I KIRMIZI
ETBİR I KIRMIZI 02
SEKTÖRDEN
Fotoğraf Yarışması:
Tarim ve İnsan
TARIM ve Köyişleri Bakanlığı Yayın
Dairesi Başkanlığı; toplam 15 bin
TL ödüllü “Tarım ve İnsan” temalı
bir fotoğraf yarışması düzenliyor.
Genel, Çiftçi-Üretici, Öğrenci, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı ve Denizbank
çalışanları olmak üzere 5 ayrı
kategoride düzenlenen yarışmaya
başvurular 22 Temmuz 2011
tarihine kadar yapılabilecek. Bu yıl
üçüncüsünü düzenlenen yarışma;
toprağın ve tarımın önemi konusunda sosyal ve bireysel duyarlılığı
geliştirmeyi amaçlıyor. Yarışmanın
temaları şunlar: Her türlü tarımsal
faaliyetler ile hayvancılık, toprak, su
ürünleri, gıda ve muhafazası, tarım
ürünlerinin işlenmesi, çiftçi, köy
ve köylü. Denizbank’ın katkılarıyla
toplamda 15 bin TL’lik ödül
dağıtılacak.
Üç yıl aradan sonra
yine süt krizi...
HAYVANCILIKTA geçtiğimiz yıl başlayan ithalat sürüyor. Uzun yıllardan
beri kapılarını büyük ölçüde ithalata kapatan Türkiye, 2010’da kasaplık canlı
hayvan, besilik hayvan ve karkas et ithalatına başladı. Yaşanan bu sürecin
temelinde 2008’de yaşanan süt krizi bulunuyor. O dönemde çiğ sütün litresi 80
kuruştan 40 kuruşa düşünce üretici süt parasıyla yem alamaz duruma gelmiş
ve süt hayvanını kesime götürmüştü. Yaklaşık 1 milyon süt hayvanı kesildiği
tahmin edilen bu süreç hayvan varlığının azalması ve et fiyatının artmasıyla
sonuçlandı. Çözüm olarak canlı hayvan ve karkas et ithalatı uygulamaya
konuldu.
Üç yıl aradan sonra bu yıl, çiğ sütte ikinci bir kriz yaşanıyor. Geçen sefer
olduğu gibi süt sanayicileri arz fazlası sütü olduğu gerekçesiyle çiğ süt alım
miktarını düşürdü. Çiğ süt fiyatı 73.5 kuruştan Şubat ayı için 65 kuruşa, Mart
ayı için 60 kuruşa düştü. Şu sıralar piyasada çiğ sütün litre fiyatı 50 kuruş
seviyelerinde. Üreticiye litre başına 6 kuruş destekleme verilirken, sanayiciye
süt tozu için çiğ sütün litresine 24.5 kuruş destek veriliyor. Ancak üreticiden
ucuza alınan çiğ süt işlendikten sonra tüketiciye ulaşan kutu sütün fiyatları
düşmüyor.
Bu durum bize 3 yıl öncesini hatırlatıyor; 2008-2009’da yaşananlar
düşünüldüğünde çiğ süt fiyatının tekrar düşürülmesi henüz
toparlanamamış olan sektöre yeniden darbe vuracağı yönündeki
kuşkuları arttırıyor. Ancak bu olumsuz gelişme yaşanırken
sektörde sıfır faizli kredilerle yeni yatırımlar da destekleniyor.
Kanaatimizce, birbirine bağlı olan tüm bu süreçler gözardı
edilmeden yönetilmelidir. İhtiyaca yetmeyen et üretiminin
besilik ırklar geliştirerek arttırılmasının yanı sıra
tüketimden fazla üretilen sütün tüketiminin
arttırılmasına yönelik destek verilmesi gerekiyor.
Ülkede yaşanan kırmızı et sıkıntısını gidermek
için, süt ırklarına bağımlılığı keserek etçi besi
ırkları yaygınlaştırılması da çok önemli. Besicilik
etçi ırklarla yapılmadığı sürece sütle olan etkileşim
devam edecek ve et verimliliği sağlanamayacaktır.
Besi ırklarının süt ırklarına göre et verimi ve kalite
farkı ithalat sürecinde net biçimde tecrübe edilmiştir.
Hayvancılığın niteliğinin arttırılması ve bu sürecin
çözüme kavuşturması için, bu ırkların ithal edilerek
besilik kültür ırklarına dönüşümün sağlanması
zorunludur.
Etçii’ye İYSAD’dan
teşekkür plaketi
İSTANBUL Yemek Sanayicileri Derneği (İYSAD), et ithalatının
açılmasındaki katkılarından dolayı ETBİR üyesi Emin
Hayvancılık ve Et Ltd. Şti.’ne teşekkür plaketi verdi. Firma
sahibi Memet Emin Arslan’ı ziyaret eden İYSAD Yönetim
Kurulu Başkanı Engin Güner ve dernek yetkilileri bir anı
plaketi takdim etti. Yetkililer, ithalatın açılarak yemek
sanayinin ana girdisi olan kırmızı et maliyetinin düşmesine
olan katkılarından dolayı teşekkür ettiler.
12 ETBİR I KIRMIZI
HABER&YORUM
ETBİR I KIRMIZI 02
SEKTÖRDEN
Danet yeni ambalajıyla
pratik kullanım sunuyor
Paketlemede hızlı
ve güvenli teknoloji
PAKETLEME artık daha hızlı ve daha
güvenli olacak. TOPlid küçük ve orta
ölçekli işletmeler için tam otomatik
MAP çözümleriyle dikkat çekiyor. Üçge
Elektronik tarafından tanıtılan ürün;
ağır sermaye yatırımları, pahalı format
değişikliği, kalifiye personel ve yeterli
çalışma alanı bulmadaki zorluklara
karşı yeni TOPlid önemli olanaklar
sunuyor. Teknoloji ve kompaktlığı bir
araya getiren TOPlid, kullanım kolaylığı
ve optimum verim sağlıyor. Toplid 26
paket/dakika hızı ile dünyanın en küçük
ve en hızlı tabak kapama makinesi
olmaya aday. Birbirinden bağımsız
hareket eden bıçakları sayesinde
farklı derinlikteki tabakları aynı anda
paketlemeyi mümkün kılıyor. Etiketleme
ve tartım cihazlarıyla birlikte çalışmaya
da uyumlu olan TOPlid, pahalı bir
yatırım gerektirmeden kalıp değiştirme
imkânı sunuyor.
Eski nesil çekmeceli sistemli tabak
kapama makinelerine göre enerji
verimliliğini maksimuma çıkaran
otomatik bant sistemi büyük üstünlük
sağlıyor. Ürünlerin raf ömrü uzarken,
müşterilere hoş bir sunumla sevk etme
olanağı sağlıyor. Eski nesil thermoform
makinelerine yapacağınız yüksek
miktardaki ilk yatırım maliyetlerinden
kurtarıyor.
14 ETBİR I KIRMIZI
DANET ürünleri, yenilenen ambalajlarıyla
raflardaki yerini alıyor. Çifte Paketli Mini
Dana Sosis, Etli ve Fıstıklı, iki lezzeti
bir arada sunan salam paketleri pratik
kullanımıyla fark oluşturuyor. Geleneksel ve
modern çizgilerin harmanlanarak sunulduğu
yeni ambalajlar; renklerin canlılığı ve
özgünlüğüyle de dikkat çekiyor. Canlı hayvan
yetiştiriciliğinden et ve et ürünleri üretimine
kadar entegre bir yapıya sahip olan Danet;
Afyonkarahisar’daki yüksek kalite ve gıda
güvenliği standartlarına sahip tesislerinde
geleneksel lezzetleri modern teknoloji ile
buluşturuyor. ‘Değişmeden Gelişmek’
anlayışını yeni ambalajlarına da uyarlayan
Danet; lezzet yolculuğuna ürün çeşitlerini
zenginleştirerek devam ediyor. Danet
ürünleri www.danetevimde.com adresinden
de e-sipariş yöntemiyle temin edilebilecek.
Özlem Et; Kırmızı et ürünlerinde
izlenebilirlik sisteminin altyapısını oluşturdu
ÖZLEM Et Mamülleri; üretimlerinin tüm aşamalarını ‘Çiftlikten
Sofraya İzlenebilirlik Sistemi’ ile kayıt altına almak üzere gerekli
altyapıyı kurdu. Bilgi sistemlerinde etin temin edildiği hayvanın
orijini, kesiminin ve parçalamanın yapıldığı yer gibi bilgileri kayıt
altına alan firma, böylelikle herhangi bir istenmeyen durumda geriye
dönerek sorunun kaynağının saptanması, ileriye
doğru izleyerek kriz yönetim mekanizmalarının
çalıştırılması için gerekli bilgi sistemini
kurarak, gıda güvenliğinde önemli bir adımı
gerçekleştiriyor. 2010 yılında ‘ileri işlem et
ürünleri’nde izlenebilirliği sağlayan Özlem
Et, 2011 yılında ise tüm şarküteri ürünleri
yani ‘ısıl işlem görmüş et ürünleri’nde bu
sistemi tamamlamayı hedefliyor.
ETBİR I KIRMIZI 15
ETKİNLİK
Kırmızı Et Sektörü
ETBİR’in davetinde buluştu!
Kırmızı et sektörünün temsilcileri, ETBİR Yönetim Kurulu
tarafından düzenlenen yemekte bir araya geldi. ETBİR üyelerinin
yanı sıra kırmızı et sektöründe faaliyet gösteren tüm firmaların
davetli olduğu geceye yaklaşık 150 firma temsilcisi katıldı.
ETBİR Yönetim Kurulu, kırmızı et sektörüne yönelik
2 Mart 2011’de, bir yemek daveti düzenledi. Byotell’de
gerçekleştirilen yemeğe ETBİR üyelerinin yanı sıra kırmızı
et sektöründe faaliyet gösteren firmalar da katıldı. Yaklaşık
150 firmanın katıldığı gece, sektörün tüm taraflarını biraraya
getirdi.
Kimler katıldı?
ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Yücesan
Sektör paydaşları ve sivil toplum kuruluşlarının da ilgi
gösterdiği geceye; İstanbul Tarım İl Müdürü Ahmet Kavak,
Kayseri Ticaret Borsası Başkanı Şaban Ünlü, İstanbul Sanayi
Odası Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan, İstanbul Ticaret
Borsası Meclis Başkanı İ. Ali Kopuz, Türkiye Gıda İşverenleri
Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş, İstanbul Yemek
Sanayicileri Derneği Başkanı Engin Güner, Kasaplar Odası
Başkanı Bilgin Şahin, Setbir Başkan Yardımcısı Faruk Kayar
ile sektöre tedarik sağlayan çok sayıda firmanın yetkilileri
katıldılar.
Üyeler aktif katılıma davet edildi!
İstanbul Tarım İl Müdürü Ahmet Kavak
ETBİR Başkan Vekili Mustafa Albayrak
16 ETBİR I KIRMIZI
ETBİR Yönetim Kurulu üyelerinin ev sahipliğini yaptığı
organizasyonun açılış konuşmasını yapan, Yönetim Kurulu
Başkanı Dr. Ahmet Yücesan “ETBİR Yönetim Kurulu olarak
15 Ocak 2011’den itibaren devraldığı görevi bir bayrak
yarışı olarak kabul ediyoruz. Sektörün çatı örgütü olmanın
verdiği sorumlulukla, üyelerimizden ve sektörden aldığımız
destekle faaliyetlerimizi kaldığı yerden devam ettirerek,
sektöre faydalı çalışmalar yapma ilkemizi sürdüreceğiz”
dedi. Kurulduğu 1998 yılından bu yana ETBİR’e başkanlık
yapanlara teşekkür eden Yücesan, son yıllarda yaşanan
sektörel ve global krizlerin ardından ithalatın açılmasıyla,
2011 yılına yoğun bir gündemle girildiğini belirtti.
“Üstlendiğimiz görevin sorumluluğuyla et sektörünün
sorunlarının çözümü için üyelerimizin de desteği ve
işbirliği ile önemli yollar kat edeceğimize inanıyorum”
diyen Dr. Ahmet Yücesan, bu dönemde çalışma gruplarının
tecrübesinden ve önerilerinden yararlanabileceğimiz tüm
üyelere açık olacağını ve birlik için yapılacak her türlü
faaliyeti tüm sektörle paylaşmak istediğini ifade etti.
ETBİR I KIRMIZI 17
ETKİNLİK
Sektörün sorunlarından bahsedildi
Sektördeki son iki yıla dair gelişmeler ve dernek faaliyetleri
hakkında sunumu ise ETBİR Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Mustafa Albayrak yaptı. Yaklaşık 2007 yılından itibaren
iç yapısal sorunlarından kaynaklı krizlerle mücadele eden
kırmızı et ve hayvancılık sektörünün, 2009’daki global krizin
de etkisiyle bir dönüşüm geçirdiğini ifade eden Albayrak, bu
süreçte pek çok firma sektörden çıkarken, 2010 yılı itibariyle
tüketici fiyatlarına zirve yaptıran bir materyal sıkıntısı ve
fiyat istikrarsızlığı süreci yaşandığını hatırlattı. Mustafa
Albayrak, 2010 yılının ikinci yarısından itibaren açılan
kasaplık canlı hayvan ve ardından taze karkas et ithalatıyla,
geçici olarak ithalatın başladığını ifade ederek, kısa sürede
besiciliğin normale dönmesi ve aynı maliyetlerle bir an önce
kendi üretimimizi yapar hale gelmemiz gerektiğini belirtti.
Albayrak, son dört yıla bakıldığında sektörde ancak şimdi
kurulmaya başlayan istikrarın kalıcı olacağını düşündüğünü ve
beklediğini sözlerine ekleyerek şunları söyledi:
“Yapılan yatırımlarla gelecek sezonda ülkedeki besi
hayvanımızın yeterliliğinde sürdürülebilirlik sağlanacağına,
bu materyalin piyasaya sürülmesiyle sektörde istikrarın
devam edeceğine inanıyoruz” Albayrak bunun için halihazırda
yatırım yapılan besilik materyaller piyasaya sürülene dek
fiyat dengesinin korunmasına özen gösterilmesi gerektiğini
hatırlattı ve “Besilik canlı hayvan ithalatı iç piyasa kendine
yeter hale gelene dek sıfır gümrük vergisiyle devam etmelidir”
dedi. Albayrak, sektörün gerçek sahiplerinin güç birliği içinde,
ülkeye yeter, sürdürülebilir üretimi sağlayacağı inancıyla
katılımcılara teşekkür etti.
İşbirliği sektörü güçlendirir!
İstanbul Tarım İl Müdürü Ahmet Kavak da konuklara hitaben
yaptığı konuşmasında kırmızı et sektörünün mensuplarıyla
birarada olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, aynı
sektörün paydaşlarının birbirlerini tanıyarak, işbirliği halinde
çalışmalarının sektörü güçlendirdiğini belirtti.
Konuklar arasında yer alan İstanbul Sanayi Odası Meclis
Başkanı Erdal Bahçıvan da sektörün çatı örgütleri olarak
işbirliğini sürdürmekten mutluluk duyacağını ifade ederken,
gıda üretiminin üretim ve tüketimdeki önemine dikkat çekti.
18 ETBİR I KIRMIZI
Kırmızı et ürünlerinde
“Çiftlikten Sofranıza”
izlenebilirlik…
Özlem Et Mamülleri bilgi sistemlerinde etin temin edildiği hayvanın orijini, kesiminin ve
parçalamanın yapıldığı yer gibi bilgileri kayıt altına almak üzere altyapıyı kurdu.
Bu bilgi sistemiyle, herhangi bir istenmeyen durumda geriye dönerek sorunun kaynağının saptanması,
ileriye doğru izleyerek kriz yönetim mekanizmalarının çalıştırılması sağlanarak,
gıda güvenliğinde önemli bir adım gerçekleştirilecek.
Kaliteyi Güvenle Tüketin!
Özlem Et ve Et Mamülleri San. Tic. Ltd. Şti.
Tepeören Mah. 34959 Akfırat - Tuzla / İSTANBUL
Tel: (0216) 304 23 00 Faks: (0216) 304 23 06 e-posta: [email protected]
www.ozlemet.com.tr
Alo Özlem: (0216) 304 23 00
ETBİR I KIRMIZI 02
Özlenen Kalite... Özlenen Lezzet...
www.afisiletisim.com
Özlem Et Mamülleri; üretimlerinin tüm aşamalarını kayıt altına almak üzere
‘Çitflikten Sofranıza İzlenebilirlik Sistemi’nin altyapısını oluşturuyor.
EĞİTİM
Et ve Et Ürünlerinde Sağlık
ve Hijyen Semineri Yapıldı
Tuzla Belediyesi ve ETBİR tarafından gerçekleştirilen Et ve et
mamulleri üretim ve satışı yapılan işyerlerine yönelik sağlık ve
hijyen semineri ve mesleki eğitim programı, İdris Güllüce Kültür
Merkezi’nde yapıldı.
T
uzla Belediyesi ve Et Üreticileri
Birliği ETBİR işbirliği ile
gerçekleştirilen programın
konuşmacıları; İ.Ü. Veteriner
Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi
AnaBilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Bülent Nazlı, Gıda Güvenliği ve
Hijyen Akademisi Yönetim Kurulu
Başkanı, Vet. Dr. Can Demir, ETBİR
Yönetim Kurulu Başkanı Vet. Dr.
Ahmet Yücesan ve ETBİR Yönetim
Kurulu Başkan Vekili Mustafa
Albayrak oldu.
Seminerin oturum başkanlığını Tuzla
Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü
Veteriner Hekim Ali Kemal Durgun
yaptı. Eğitime bölge esnafının
yanısıra, İstanbul genelindeki
entegre et tesislerinin çalışanları
katıldı.
20 ETBİR I KIRMIZI
Prof. Dr. Bülent Nazlı,
mezbahanelerde “Kesim Hijyeni ve
Zoonoz Hastalıklar ile Kırmızı Et
Üretim Tesislerinde Hijyen Kuralları”
konulu sunumunda; kesimhanelerde
ve et işleme tesislerinde hijyen
kurallarının önemini anlattı. Bir
tesiste olması gereken uygulamaları
sıralayarak, personelin sebep
olabileceği ve önleyebileceği
olumsuzlukları örnekledi.
Vet. Dr. Can Demir, tesislerde
mikrobiyolojik kontaminasyon ve
kırmızı et ürünlerinin muhafaza
şartlarından söz ettiği konuşmasında;
virüs ve bakteriler hakkında
bilgi verirken, işyerlerinde en
çok görülen bakterinin küf
olduğunu belirtti. Son yıllarda
özellikle çocuklarda ve yaşlılarda
böbrek rahatsızlıklarının arttığını
ifade eden Demir, çalışanlara
sorumluluklarını bir kez daha
hatırlattı. Çiğ ve az pişmiş gıdalarda
çapraz bulaşmanın enfeksiyonların
başlıca nedeni olduğunu belirterek;
işletmelerin personel eğitimlerini
sık sık yenilerken duyarlılıklarını ve
sorumluluklarını da güncellemeleri
gerektiğine dikkat çekti.
“Türk üreticiler
ithalat sürecinde
Avrupa ülkelerindeki
uygulamaları
kıyaslama imkanı
buldular.”
Vet. Dr. Ahmet Yücesan,
“Kırmızı Et Sanayiinde Veteriner
Hekimlerin Etkinliği ve AB
Mevzuatına göre Veteriner Hekimlik”
konulu sunumunda kombinaların
durumu hakkında sayısal veriler
verdi. Özellikle etin saklama
koşullarına değinen Yücesan,
kesimden sonra soğutmanın önemine
değinerek, ülkemizde soğutma
konusunun en önemli eksiklik
olduğunu belirtti. 3. sınıf kesimhane
yani belediye mezbahalarının
koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini
hatırlattı.
Mustafa Albayrak ise sanayici
olarak Türkiye’de kırmızı et
sanayinin kapasite durumu ve et
temin koşullarına değindi. İthalat
sürecinde Avrupa ülkelerindeki
uygulamaları kıyaslama imkanı
bulduklarını belirten Albayrak; halkın
ithal etin sağlık koşullarıyla ilgili
önyargılarının yersiz olduğunu ifade
etti. Personel içi iş bölümü, soğutma
ve yükleme konularında çok hassas
davranıldığını belirterek “Teknik
koşullarda olmasa da işi yapma
biçimlerinde bizden daha dikkatli ve
özenliler” dedi.
Programın sonunda Tuzla Belediyesi
Başkan Yardımcısı Funda Oktay
konuşmacılara çiçek vererek belediye
adına teşekkür etti. Organizasyonu
düzenleyen Tuzla Belediyesi ve
ETBİR de kurumları adına karşılıklı
birer teşekkür plaketi sundu.
Tuzla Belediyesi’nin çeşitli
işkollarında düzenlediği sağlık ve
hijyen seminerleri kapsamında daha
önce fırın ve pastanelerde sağlık ve
hijyen eğitimi, berber ve kuaförlerde
hijyen eğitimi düzenlemişti. Belediye
ayrıca ilköğretim öğrencilerine
yönelik “Sağlıklı Gıda Mutlu İnsan”
isimli eğitim CD’si hazırlayarak,
tüm ilköğretim okullarında veteriner
hekimler nezaretinde gösterimler
düzenleyerek hijyen eğitimini
yaygınlaştırıyor.
“Halkın ithal etin
sağlık koşullarıyla
ilgili önyargıları
yersiz.”
tara
“Et v
Sağ
Et ve Et Mamülleri Üretimi / Satışı Yapılan
İşyerlerinde Sağlık, Hijyen Eğitimi ve
Bu İşyerlerinde Çalışanlara Yönelik
MESLEKİ EĞİTİM PROGRAMI
PROGRAM
Oturum B
Mezbaha
Kırmızı e
Prof. Dr. B
Tesislerd
Kırmızı e
Tarih: 26 Nisan 2011, Salı Saat: 13:00-17:00 arası
Yer: Tuzla Belediyesi İdris Güllüce Kültür Merkezi
İçmeler Mahallesi Aydınlı Yolu Caddesi No:18 Tuzla - İstanbul
Tel: (216) 494 26 56 - (216) 494 26 21
Vet. Dr. Ca
Türkiye’d
Kırmızı E
Vet. Dr. Ah
Türkiye’d
Mustafa A
ETBİR I KIRMIZI 21
KAPAK KONUSU
İthalatın ardından yeniden
YERLİ ETE DÖNÜŞ
Son bir yıldır ülke gündemindeki en önemli konuların başında
et fiyatları ve ithalatı yer aldı. Ne olmuştu ve nasıl önlem
alınacaktı? Bu iki sorunun yanıtları taraflarca tartışıldı. Hükümetin
et ithalatının önünü açmasıyla tüketiciye ulaşan et fiyatları
biraz daha düşse de, krizin aşılması için alınan önlemler hala
tartışılıyor…
G
eçen yıl, kırmızı et fiyatının aniden
fırlamasıyla gözler birden kırmızı
et sektörüne çevrildi. Ne olmuştu
da et fiyatları böylesine artmıştı?
Tüketicinin gündemine giren bu soru, aslında
kırmızı et sektöründe uzun zamandır sinyallerini
veren krizin gündeme gelmesine de neden oldu.
Konunun tarafları; tüketiciler, üreticiler, bakanlık ve
sanayiciler kendi açılarından krizin nedenlerini ve
çözüm yollarını tartıştılar. Tartışmalar sürerken bir
yandan da çözüm yolları konuşuldu ama bir yandan
da fiyatlar inip çıkmaya devam etti…
Hükümetin ithalat izniyle birlikte Türkiye’ye
ithal et girmeye ve fiyatlar düşmeye başladı…
Peki herkesi derinden etkileyen kriz
aşıldı mı? İşte bu sorunun yanıtının arandığı
haberimizde, gelin önce bu krizin nedenlerine
bir göz atalım…
Süt hayvanı kesime giderse…
Aslında et krizine yol açan nedenler, bir zincirin
halkaları gibiydi. 2010 yılında patlak veren et krizinin
temel nedenleri arasında bir başka kriz yatıyordu:
2008 yılında yaşanan süt krizi. Süt krizini tetikleyen
ise, süt tozu ithalatının önünün açılmasıydı. Süt
tozunu ithal eden sanayicinin çiğ süte olan ihtiyacı
azaldı. Bu nedenle çiğ sütün litresi beklenmedik
bir şekilde düştü, litresi yarı yarıya yani 80 kuruştan
40 kuruşa indi. Bu düşüş üreticiyi, kazandığı süt
parasıyla yem alamaz duruma getirdi. Bunun
doğal sonucu, süt üretmesi için yetiştirilen hayvanı
beslemesi olanaksız hale geldi. Sattığı süt ile yem
alamaz duruma gelen üretici, çözümü hayvanlarını
kesime götürmekte buldu.
Bu dönemde yaklaşık 1 milyon süt hayvanın
kesildiği tahmin ediliyor. Bu durumun beklenen
sonucu, hayvan varlığının azalması oldu.
22 ETBİR I KIRMIZI
Büyükbaşların yanı sıra küçükbaş hayvancılıkta da aynı
süreç yaşandı; süt kuzuları o dönemde iyi para ettiği için
zamanından önce kesime gönderilince, koyun sayısı
da azaldı. Bu yeni bir kriz demekti. Çünkü hayvanların
kesilmesiyle birlikte bir sonraki döneme yetişecek besi
hayvanı potansiyelini de zayıflamıştı. Bu, yeni besi
hayvanlarının doğmaması anlamına geliyordu… Kısacası,
süt tozu ithali nedeniyle çiğ süte olan ihtiyacın azalması,
buna bağlı olarak süt fiyatlarının düşmesi, süt fiyatlarının
düşmesiyle beraber üreticinin hayvanlarını kesime
götürmesi sonucunda besi hayvanı sayısının istenilenin
çok altında kalması et krizini Türkiye’nin gündemine taşıdı.
İşte krizin ayak sesleri bu süreçte duyuldu ve et fiyatı
birden bire yükselmeye başladı. Ancak krize
zemin hazırlayan başka etkenler de vardı.
Et krizinin nedenleri üzerine sorular
yönelttiğimiz Türkiye Kasaplar
Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ,
ülkemizdeki etçi sığır ırklarının
yaygınlaştırılmaması nedeniyle besi
sektörünün sütçü ırkların yavrularına
emanet edildiğini vurgulayarak
Türkiye’deki et sektörünün durumunu şu
cümlelerle özetliyor:
Hükümet ithalat kararı verince
Et fiyatlarının hızla tırmanışa geçmesi,
Ocak 2010 – Nisan 2010 tarihleri aralığında
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın bir dizi
tedbir almasına da neden oldu. Kısa vadeli
tedbirlerin başında ithal etin önündeki
engelleri kaldırmaktı. Nisan 2010’a kadar
ithal ette yüzde 135 olan vergi oranı bir
kararname ile yüzde 30’a düşürüldü.
Et krizine karşı hükümetin ithalat kararı,
“Süt para etmezse inek olmaz, inek
piyasadaki taşları yerinden oynattı. Ancak
olmazsa dana olmaz, dana olmazsa
büyük bir hızla ithal etle piyasa doyurulmaya
et olmaz!”
Fazlı Yalçındağ
başlanmıştı.
İthalat kararı verilen 26 Nisan 2010
tarihinden bu yana 224 bin 380 baş
Arap ülkelerinin küçükbaş
kasaplık sığır, 168 bin 939 baş besilik sığır, 378 bin 165
talebi…
baş kasaplık koyun, 19 bin 987 baş kurbanlık sığır, 305
2008 yılında dünya genelinde oluşan ekonomik
bin 559 baş kurbanlık koyun ithalatı gerçekleştirildi. 26
krizin etkileri nedeniyle kırmızı et fiyat dengeleri değişti.
Nisan 2010’dan itibaren toplam 160 bin ton et ithalatı
Dolayısıyla Ortadoğu ülkeleri (İran, Irak, Suriye, Suudi
yapıldı. Peki ithalat gerçekten kısa vadeli bir çözüm
Arabistan…) ithal et aldıkları ülkelerdeki fiyatların
müydü?
yükselmesiyle gözlerini Türkiye’ye çevirdiler. Bu ülkeler
için küçükbaş hayvanların fiyatı cazip hale geldi ve
Taraflar ithalatı tartışıyor
aynı dönemde 85 bin adet koyun ihraç edildi. Bu da
ülkemizde yetersiz olan küçükbaş hayvan sayısını daha
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol
da azaltarak piyasadaki art-talep dengesini bozdu.
Genel Müdürü Doç. Dr. Muzaffer Aydemir, vergi
Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı
oranı yeniden düzenlenerek 19 Mart 2011’den
Yalçındağ, ülkemiz şartları için et ihtiyacının
itibaren yüzde 30’dan yüzde 45’e çıkarılan et ithalatı
sigortası olan koyunculuğun yıllarca ihmal
sürecini şöyle özetliyor: “Ülkemiz et piyasasında
edilmesinin yanlış olduğunu vurguluyor
özellikle 2010 yılı içerisinde meydana gelen aşırı
ve sözlerine şöyle devam ediyor:
fiyat artışlarının önüne geçilerek halkımızın
“Koyunculuğun ihmali ve buna paralel
beslenmesine katkı sağlanması ve besilik
olarak Ankara ve İstanbul’daki canlı
materyal ihtiyacının karşılanması amacıyla,
hayvan borsalarının ortadan kaldırılması
piyasalara ithalat yoluyla müdahale edilmesi
krizde etkili noktalardan biri. Ayrıca son
zorunlu hale gelmiş, bu kapsamda kasaplık
yıllardaki iklim şartları nedeniyle artan
ve besilik canlı hayvan ile karkas et ithalatına
besleme maliyetleri koyunculuğu bitme
izin verilmiştir. Yapılan ithalatlar, piyasalarda
noktasına getirdi. Bu durum büyükbaş
olumlu etkiye sebep olmuş ve perakende et
karkas fiyatlarının olağanüstü artmasını
fiyatlarında düşüş gerçekleşmiştir. Piyasalarda
tetikledi” diyor.
oluşan istikrarın devamı, et maliyetleri
içerisinde en büyük paya sahip besicilik
Krizin koyun sayısını azaltması
yapan yetiştiricilerimizin korunması ve haksız
dolayısıyla sığır etine olan talep de
rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan
krizi tetikleyen unsurlar arasında
değerlendirmeler sonucunda, 19 Mart 2011
sayılıyor. Ayrıca kuraklık nedeniyle
tarihinde, sığır eti ithalatında gümrük vergisi
yem fiyatlarının yükselmesi de bir
oranı yüzde 30’dan yüzde 45’e yükseltilmiştir.”
başka önemli etken.
ETBİR I KIRMIZI 23
KAPAK KONUSU
Ancak et ithalatına mesafeli yaklaşan Türkiye Kasaplar
Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ, et ithalatının yerli
besi hayvanları için olumsuzluklara yol açtığını belirtiyor.
Verilen ilave besi nedeniyle hayvanlarda yağ oranının arttığını
ve sadece sanayide kullanılabilecek tüketicilerin tercihte
zorlanacağı karkasın ortaya çıktığını söylüyor. Yalçındağ, “Et
ithalatını hastanın koluna bağlanan serum olarak görüyoruz.
Rahatlatıcı fakat tedavi özelliği yok. Kalıcı ve uzun dönemlere
yönelik tedbirlere ihtiyacımız var” diyor.
Et ithalatında düşürülen gümrük vergisinin yükseltilme
kararının ani alınmaması gerektiği konusunda yetkilileri
uyardıklarını söyleyen Yalçındağ, sözlerine şöyle devam
ediyor: “Yerli hayvan besiciliğini desteklemek açısından
gümrük vergisin artırılması beklentisi vardı. Bu nedenle
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığına
yazı göndererek gümrük vergisi artışının daha yumuşak
tarzda yapılması, ani yükseltme yerine kademeli olarak
artış yapılması önerisinde bulunduk. Maalesef bizim
görüşümüz kabul görmedi! Her şeye rağmen yerli
üreticinin önünü açmaya yönelik bir uygulama olduğu
için destekliyoruz.” İthalatta gümrük vergilerinin yeniden
düzenlenmesi konusunda fikrini aldığımız Yalçındağ,
karar verici mekanizmaların piyasayı bozmamaya özen
göstereceğine inanmak istediklerini vurguluyor. “Nüfusumuz
artıyor. Gelir seviyesi artan insanlar daha çok hayvansal
protein tüketmek isterler. Bu yüzden mutlak surette üretimi
artırmak zorundayız. AB ile entegrasyonu bahane ederek
iç mevzuatımızı da iyileştirmeliyiz. İthalat nedeniyle AB
ülkelerinde de fiyatlar arttı. Esasında kaliteli ve değerli etler
dışarıda da pahalı. Yeterli besi materyali olduğu sürece
ithalata gerek duyulmamalı” diyor.
ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Dr. Ahmet YÜCESAN;
“İstikrarın kalıcı olduğunu düşünüyor ve istiyoruz!”
Et sektörü geçtiğimiz yılı nasıl geçirdi?
2010 yılı, hayvancılığın yaşadığı sorunlara kısa ve
orta vadeli çözümler arama ve bulma yılı oldu diyebiliriz.
Malum et fiyatlarında inanılmaz bir çıkış yaşandı. Fiyat
artınca tüketici kırmızı etten uzaklaştı. Bu duruma çözüm
olarak bakanlığın ithalat izni verdiği günlerde karkas
etin kg. fiyatı 16,5-18 TL aralığına çıkmıştı. Yurtdışından
ithalatın özel sektöre de açılmasıyla, yurtiçi karkas fiyatı
yaklaşık 13 TL bandına oturmuş durumda. Böylece
tüketici kırmızı eti alabilir hale geldi. Yılbaşı itibariyle de
karkas et ithalatı süresiz uzatıldı. Bu da fiyatların bir süre
daha korunacağı anlamına geliyor.
Peki hayvan yetiştiricileri açısından bu
süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşanan gelişmeleri hem üretici hem yetiştirici hem
de tüketici perspektifinden değerlendirmek gerekir. Evet,
fiyatlarda hızlı olmasa da düşüş sağlandı, dolayısıyla
tüketicinin ürüne ulaşması kolaylaştı. Tüketiciler açısından
olumlu gelişmeler sürerken bir yandan da, özellikle küçük
ölçekli yerli besiciler bir miktar zarar gördüler. Ellerindeki
hayvanı maliyetlerinin altına satmak durumunda kalanlar
24 ETBİR I KIRMIZI
oldu. Ama iyi gelişmeler de de yaşandı: Bakanlığın
besicilik teşvikleri bu yıl artarken, bankalardan hiç bir
dönem olmadığı kadar hayvancılığa faizsiz krediler
kullandırıldı. Bu anlamda orta ölçekli besiciliğe yatırımın
yapıldığı bir yıl yaşanmış oldu.
Olumlu bir başka gelişme ise küçükbaş hayvancılıkta
kesim tarihine bir standart getirilmesi. Küçükbaş hayvan
varlığını artırmak için süt kuzusu kesimine bir standart
getirildi. Artık kesim ağırlığı 15 kg.’ın altında olanlar
kesilemiyor. Ayrıca anaç koyunlarında korunması için bazı
düzenlemeler yapıldı. Bunlar orta vadede sektörümüz ve
üreticiler açısından yararlı gelişmeler…
Canlı hayvan ve et ithalatı yaklaşık bir yıldır
devam ediyor. Bundan sonrası için neler
bekliyorsunuz?
Kasaplık hayvan ve karkas et tedarikinde bu yıl için
artık bir sorun yaşanacağını düşünmüyoruz. Hem karkas
hem besilik canlı hayvan ithalatı devam ediyor. Öte
yandan yıl içinde yapılan besilik hayvan yatırımlarıyla,
gelecek sezonda ülkemizdeki besi hayvanımız yeterli
hale gelecek ve bu materyalin piyasaya sürülmesiyle
İthalata sıcak bakanlar da var
etlerinin geldiğine dikkat çekiyor. “Ülkemizdeki kasaplık
hayvanların standardı olmadığı gibi sütçü ırklardan et
İthal etteki gümrük vergisinin yükseltilmesine karşı
üretmeye çalıştık” diyerek ülkemizdeki hayvancılığın
çıkanlar da var. Emin Et Yönetim Kurulu
temel sorunlarından birine dikkat çeken
Başkanı Emin Arslan bu görüşü
Arslan, “İlk defa ithalat yoluyla bize etçi ırk
savunanlardan.
hayvanlar geldi” diyor ve ithal eti bir tabu
“Yüksek gümrük duvarları çekip
olmadığını vurguluyor.
ülkeyi izole edemezsiniz. Şeffaf
Aslan, ülkemiz kısa vadede ve uzun
bir yönetim ve üretimle dünya ile
vadede Avrupa Birliği’ne girecek ise
entegrasyon ancak gerçekleşebilir.
mutlaka Avrupa ile rekabet eder duruma
İthalat ve serbest piyasa koşulları
hazırlanması gerektiğini belirterek yüksek
her zaman kalite ve ucuzluğu
gümrük duvarları ile bir yerlere varmanın
mümkün olmadığını söylüyor. Hiçbir Arap
getirir” görüşünü savunuyor. Ülkemiz
ülkesinde canlı hayvan yetiştirilmemesine
insanının sağlıklı ete kavuşması için bu
rağmen halkın 5 dolara kıyma 6 dolara et
oranın yüzde 20’ye inmesi gerektiğini,
tükettiğine dikkat çeken Arslan sözlerine
ancak halkın bu durumda kırmızı eti
şöyle devam ediyor: “Bu durum karşısında
uygun fiyatta alabileceğini belirten Arslan
M. Emin Aslan
yüzde 45’e yükseltilen gümrük vergisini çok
sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu oranın
yanlış buluyorum, halkımız uygun fiyattan
artırılmasındaki temel sebep daha önce
et tüketmesi için mutlak fonları aşağı çekmemiz gerekir.
yüksek fiyatlardan besilik dana ve yem almış olan
AB ve dünya ile entegrasyonu sağlayıp tüm sektörlerde
üreticilere bir nebze de olsa can simidi şeklindeki bir
olduğu gibi, canlı hayvan ve kırmızı ette de ithalatla
yardımdır. Yetiştirilmiş oldukları danaları kestirmeleri için
verilmiş bir primdir. İthalat devam etmeli, çünkü ülkemizde beraber ihracat da yapabiliriz.”
74 milyon insana yetecek et üretimi yok!”
Hızla globalleşen dünyamızda, dışa kapalı bir sistemle
kırmızı et sektörünü dış dünyaya kapatmanın yanlış bir
düşünce olduğunu tüm sektörlerde olduğu gibi kırmızı
et sektörünün de dışa açık, şeffaf, sürdürülebilir ve
yeniliğe açık olması gerektiğini belirten Emin Arslan
ithal et fikrine sıcak bakıyor. Arslan, canlı hayvan ve et
ithalatın önünün açılmasıyla birlikte ülkemize ilk defa süt
danası eti ve mermerimsi yağ dokusuna sahip angus
sektördeki istikrar devam edecek. Bu
süreçten sonra yerli üretimimizin kalitesinin
artacağını ve yeterli hale geleceğini tahmin
ediyoruz.
Bundan sonraki süreçte daha çok besilik
dana ithalatına ağırlık verilmesinin ve iç
piyasanın kendine yeter hale getirilmesinin
daha yararlı olacağını düşünüyoruz.
Uygun ve istikrarlı fiyat politikası ile piyasa
koşullarının oturduğu ve halkın sağlıklı,
kaliteli ve tüketebileceği miktarda ete
ulaşabileceği bir yıl olmasını bekliyoruz.
Son yıllarda yaşanan sorunların çözümü
için çeşitli adımların atılıyor olması önemli.
Son dört yıla baktığımızda sektörde ancak
şimdi kurulmaya başlayan istikrarın kalıcı
olacağını düşünüyor ve istiyoruz.
“Ülkede
yaşanan kırmızı
et sıkıntısını
gidermek için,
süt ırklarına
bağımlılığı keserek
etçi besi ırkları
yaygınlaştırılmalı”
sonra fiyatların keyfi tesit edilemeyeceği
mesajı verilmektedir. Bu artışla fiyat istikrarı
muhafaza edilmiştir.
Ancak şöyle bir bilgi vermeliyim; AB’de
değerli et ile kıyma arasında fiyat farkı
yüksektir. Ama karkas et fiyatları ise en
yakın AB ülkesinde dahi, halen Türkiye’nin
yarısı kadar. Bu nedenle karkas et fiyatında
Avrupa ile Türkiye kıyaslanırsa, gümrük
vergisinin daha fazla arttırılmaması ve
bu oranın stabil hale gelmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Sizce kalıcı çözüm ne olmalı?
Ülkede yaşanan kırmızı et sıkıntısını
gidermek için, süt ırklarına bağımlılığı
keserek etçi besi ırkları yaygınlaştırılmalı.
Karkas et ithalinde
Burada hepimizin söylediğini bir kez
gümrük vergisi bir miktar
daha tekrar etmek isterim; besicilik etçi
ırklarla yapılmadığı sürece sütle olan
daha yükselmesini nasıl
etkileşim devam edecek ve et verimliliği
değerlendiriyorsunuz?
sağlanamayacak. Besi ırklarının süt
Vet.
Dr.
Ahmet
Yücesan
Gümrük vergisinin yüzde 45’te kalacağı,
ırklarına göre et verimi ve kalite farkı,
daha fazla artmayacağı düşüncesindeyiz.
ithalat sürecinde net biçimde ortaya çıktı.
Bu oranla çiftçiye, üretim maliyetlerini
Bu nedenle besi ırkları ithal edilmeli ve kültür ırklarıyla
gerçekçi rakamlarla belirlemeleri, yani ithalat sürecinden
hayvancılığın niteliği arttırılmalıdır.
ETBİR I KIRMIZI 25
KAPAK KONUSU
İthal et sağlık kontrollerini de
gündeme getirdi!
tarafından et ithalatı için düzenlenecek olan ‘Evcil
Büyükbaş Hayvanların Taze, Soğutulmuş, Dondurulmuş
Etleri (Karkas) için Veteriner Sağlık Sertifikası’ AB
İthal etle birlikte kamuoyunda ülkemize gelen etlerin
direktiflerine, ulusal mevzuatımıza ve Dünya Hayvan
sağlıklı olup olmadığı da tartışılmaya başlandı. Bu konuda Sağlığı Teşkilatı’nın (OIE) tavsiyelerine uygun olarak
yapılan spekülasyonların önüne bakanlığın yaptığı
hazırlandı. Bu sertifikada istenen kriterleri karşılayan
açıklamalar geçti. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma taze soğutulmuş ve dondurulmuş etlerin ithalatına
ve Kontrol Genel Müdürü Doç. Dr. Muzaffer Aydemir
izin veriliyor. Ayrıca söz konusu sağlık sertifikasında;
ithal etlerde yapılan sağlık denetimleri
ihracatçı ülke, AB mevzuatına uygun
ile ilgili şu bilgileri verdi: “Ülkemize
olarak kalıntı planlarının canlı hayvan ve
ithal edilecek etler için, ihracatçı
bunların ürünlerini kapsayan garantileri
karşıladığını, taze et ve gıda maddelerinde
ülkede kesilecek hayvanların
mikrobiyolojik kriterlere ilişkin gereklilikleri
kesim öncesi ve sonrası resmi
yerine getirdiğini, HACCP prensiplerinin
kontrolleri, ülkenin resmi görevli
uygulandığı tesislerden geldiğini, kesim
veteriner hekimleri tarafından
öncesi ve sonrası yapılan denetimler
yapılmaktadır. Ayrıca, bu
sonucunda insan tüketimi için uygun
kontrole ilaveten bakanlığımızca
bulunduğunu, kesimhanede, kesim
görevlendirilen ve ihracatçı ülkeye
öncesinde hayvanların 24 saat içinde
gönderilen veteriner hekimler
sağlık muayenesinden geçirilmiş
tarafından kesim yapılacak
olduğunu resmi olarak taahhüt ediyorlar.”
mezbahanın kontrolü ve kesilecek
Ayrıca hem ulusal hem de uluslararası
hayvanların kesim öncesi, kesim
mevzuatlar gereğince, BSE (Deli dana
sırası ve kesim sonrasında
Doç. Dr. Muzaffer Aydemir
hastalığı) açısından gerekli kontrol
muayeneleri yapılmaktadır.”
tedbirlerinin alındığı ülkelerden ithalata izin
verildiğini
belirten
Doç. Dr. Aydemir, “Sığır etlerinin ithalatı
Söz konusu etlerin, veteriner hekimlerimizin gözetimi
gerçekleştirilirken, ülkemiz sınırlarında da resmi veteriner
altında, hayvanların örf ve adetlerimize uygun olarak
hekimler tarafından sevkiyatla birlikte gelen veteriner
kesildiğinden emin olunarak temin edildiğini ifade eden
sağlık sertifikası ve BSE test sonuçları kontrol edildikten
Aydemir ithalat izinlerinin ise titizlikle verildiğini belirtti.
sonra, ülkemiz mevzuatlarına göre gerekli sağlık
Hangi etlerin ülkeye girişine izin verildiği hakkında ise
kontrolleri ve muayeneleri yapılarak sağlık kriterlerine göre
şunları söyledi: “Bakanlığımız tarafından hazırlanmış
uygun olan etlerin ülkemize girmesine izin veriliyor” dedi.
ve ihracatçı ülkelerdeki resmi veteriner hekimler
Türkiye’de yıllık et üretimi
ve tüketimi 1 milyon ton
n Türkiye’de 10 milyon 811 bin 165 büyükbaş, 26
milyon 877 bin 793 küçükbaş hayvan bulunuyor.
n 1984 yılın yapılan ilk hayvan sayımına göre
Türkiye’de sığır sayısı 14 milyon. 2002 yılında bu
sayı 9,8 milyona düştü. 2002-2010 arasında yüzde
10’luk artışla 11 milyona ulaştı.
n 1984’te toplam sayının yüzde 3’ü kültür ırkından
oluşuyordu. 2010 verileriyle kültür ırkının toplam
içindeki payı yüzde 38’e çıktı.
n Hayvan varlığında sayısal düşüş olsada et veriminde
artış kaydedildi. Yerli etin verimi 90-110 kilo iken,
kültür ırkı sayesinde yıllık ortalama 275 kiloya
ulaşıldı.
n 2002’de 50 ve üzerinde büyükbaş hayvan bulunduran
çiftlik sayısı 4 bin 500 iken, bugün söz konusu rakam
20 bin.
n Ülkemizde yıllık 2 milyon adet büyük baş, 6 milyon
adet de küçükbaş hayvan kesimi yapılıyor.
26 ETBİR I KIRMIZI
TBMM Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi
Kırmızı ette ‘normalleşme’ süreci başladı
İthalatta gümrük vergilerinin yükselmesini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Süt hayvancılığının ete etkisine nasıl
bakmak gerekir?
Kısa bir süre önce kurulan Ulusal Süt Konseyi’nin
Gümrük vergisinin yükselmesini et fiyatlarının anormal
tarafları bir masa etrafında buluşturup ortak akıl ile
yükselişinin, canlı hayvan ve karkas et ithalatı yoluyla belli
çözümleri üreteceğine inanıyorum.
bir seviyeye getirildikten sonra atılan yeni
Zira hayvancılık denildiğinde bunun
bir adım olarak değerlendirilmeli. İthalat
temel direğini süt hayvancılığı oluşturur.
süresince yerli hayvancı sıkıntı yaşadı
Büyükbaş için de küçükbaş için de
ama o noktaya nasıl gelindiğini de göz
böyledir. Çünkü yavru veren hayvancılık,
önünde bulundurmak gerekiyor. 400
süt hayvancılığıdır. Türkiye’de büyükbaş
- 500 TL olması gereken bir buzağının
hayvancılıkta genellikle sütçü hayvan
2 bin TL’ye kadar yükseldiğine veya
ırklarından elde edilen erkek hayvanlar
bir düvenin 3 bin - 4 bin TL olması
besi için materyal olarak kullanılır.
gerekirken 8 bin TL’ye kadar yükseldiğine
Hâlbuki dünyada besi ırkları farklıdır, süt
tanık olduk bu süreçte. Neticede canlı
veren sütçü ırklar farklıdır. Dolayısıyla
materyalin kendisinin o işletmeye olan
bu konuda ülkemizde ciddi anlamda
maliyetleri anormal derece arttı ve
yanlış bir uygulama olduğunu rahatlıkla
bundan dolayı da et fiyatları satış noktaları
söyleyebiliriz.
kaynaklı, aracı kaynaklı, üretici kaynaklı
gibi nedenlerle kontrol edilemedi. Şu
Prof. Dr. Vahit Kirişçi
anda gümrük vergisinin 30’dan yüzde
Koyunculukta durum nasıl?
45’e çıkarılmasıyla içerdeki üreticinin
Ülkemizde koyunculuk uzun zamandır
yeniden nefes alması ve 1,5 yıl öncesine geri dönüşünün
ihmal
edildi.
Koyun
popülasyonumuz yeterli ise bu kırmızı
sağlanması amaçlanıyor.
et sektörüne olumlu katkı sağlar, ortaya çıkacak bir
yetersizlik ise kırmızı et sektöründe sıkıntılar yaşamamıza
neden olur. Son yıllarda koyunculuk, bilhassa da çobanlık,
cazip bir iş olmaktan çıktı. Bizim de bu noktada birtakım
eksikliklerimiz olmadı değil. Türkiye coğrafyası ve ekolojisi
koyunculuk açısından daha uygun bir coğrafyaydı. Ziraat
Bankası’nın hem merkezdeki hem taşradaki yetkililerine,
bu kredileri kullandıranlara diyorum ki; “Büyükbaş
besi, süt, damızlık işletmesi kurmak isteyenlere, ‘Koyun
yetiştiriciliğini niye düşünmüyorsunuz?’ diye mutlaka
sorun!” Koyun popülasyonundaki artış, kırmızı et fiyatlarını
da belli bir seviyeye çekecek, böylelikle Türkiye’de daha
fazla et tüketilebilecektir.
Son bir yılda rakamlarla
et ithalatı
n 224 bin 380 baş kasaplık sığır
n 168 bin 939 baş besilik sığır
n 378 bin 165 baş kasaplık koyun
n 19 bin 987 baş kurbanlık sığır
n 305 bin 559 baş kurbanlık koyun
n 160 bin ton karkas et
ETBİR I KIRMIZI 27
Güvenilir gıda, güvenilir kasalarda yol alır.
Daha iyi hizmet,
Daha kaliteli üretim,
Daha fazla müşteri memnuniyeti
ve daha fazlası için!
Merkez:
Oto Sanayi Sitesi Donanma Sokak No: 8 4. Levent İstanbul
Tel: 0212. 284 80 80 - 282 55 67 (pbx Fax: 0212 279 72 51
e-mail: [email protected] www.modernkaroseri.com.tr
Doğru teknolojiyi doğru uyguluyoruz.
“Hadımköy Kıraç’ta 3000 m2’lik
fabrkamızda hizmetinizdeyiz”.
Fabrika:
Çakmaklı Sanbir Bulvarı 4. Bölge 9. Cad. Haliç Yapı Koop İçi Büyükçekmece / İstanbul
Tel: 0212. 886 40 50 (pbx) Fax: 0212 886 40 51
e-mail: [email protected] www.modernkaroseri.com.tr
DOSYA
Prof. Dr. Mehmet İhsan Soysal:
“Yerli çiftlik hayvan
ırklarımız yok oluyor!”
Hayvancılıkta en yüksek verim alınan hayvanlara yönelirken
yerli ırklar kaybolma riskiyle karşı karşıya. 23 sığır ırkından 6’sı
tehlikede. Son 50 yılda 2 koyun ırkının yok olduğu biliniyor. Peki,
bu yokoluşun önemi var mı? Bu soruyu temel alarak ülkemizde
ve dünyada yerli ırkların korunması hakkında Namık Kemal
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Biyometri Genetik
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Soysal’a sorular yönelttik.
Çiftlik hayvan ırkları yok olma
tehdidiyle mi karşı karşıya?
Maalesef öyle. Üstelik büyük bir
hızla yok oluyor. Şöyle düşünün,
binlerce çiftlik hayvan ırkı, tarihsel
süreçte yine binlerce yılda oluştu.
Ancak günümüzde bakıyoruz ki, bu
ırklar hızla kayboluyor, yok oluyor.
Dolayısıyla bu ırkların oluşturduğu
genetik kaynaklar da yok olmak
üzere.
Peki bu yokoluşu başlatan
asıl nedenler hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
Asıl nedenlerin başında,
küresel ticari ortamdaki bilgi ve
öngörü eksikliğidir. Bunu şöyle
açıklamak mümkün; bir yandan
yüksek kazanç arayışı, öte yandan
gelişmiş üretme teknolojilerinin
sağladığı ivmenin ortak sonucu
olarak en kazançlı ırka yöneltiyor
bu işle uğraşanları. Yani en yüksek
et ya da süt verimi olan ırklara
öncelik veriliyor. Yerli ırkların kar
oranları düşükse, yavaş yavaş
yetiştirilme oranı düşüyor ki, şimdi
böyle bir süreç yaşanıyor.
30 ETBİR I KIRMIZI
“Dünyada 62 ırk
kayboldu!”
Bu güne kadar çiftlik hayvan
ırklarının ne kadarının
kaybolduğunu söylemek
mümkün?
Size bu konuda yapılmış
bilimsel araştırmaların sonuçlarını
kısaca özetlemek isterim;
Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü (FAO) tarafından
oluşturulan Küresel Veri Bankası
kayıtlarında dünyada 7616 çiftlik
hayvanı ırkı kaydedildi. İşte bu
kaydedilen ırkların yüzde 20’si yok
olma riski altında. Bu çalışmaların
sürdürüldüğü son 7 yılda, üzere 62
ırkın yok olduğu biliniyor. Ancak
dişiler oranının yüzde 80 az olduğu
belirtilen ırkların yüzde 36’sına
herhangi bir koruma çalışmasının
ait populasyon sayı bilgileri yok.
olmadığı, bir hayvan topluluğunu
Çok daha vahim olan bir durum;
anlatır.
hakkında bir bilgi olmayan, resmi
•“Devam ettirilebilir kritik”
olarak tanımlanmamış diğer birçok
terimi ise; kritik popülasyonlardan
ırkın bilinmeden yok
bir koruma programına
olması söz konusu.
maruz kalan ırkları
Bu yok oluş süreci
tanımlar.
hakkında biraz daha
•“Tehlikede”
ayrıntı verebilir
terimi, toplam dişi
misiniz?
sayısı 100 ile 1000
Elbette. Size
arasında erkek sayısı
biraz daha istatiksel
ise 5 ile 20 arasında
bilgiler vereyim
olanlardır. Başka
ki, konunun önemi
bir şekilde şöyle
ayrıntılarıyla
açıklayabiliriz; tüm
anlaşılsın.
popülasyon sayısı
Prof.
Dr.
Mehmet
80
ile 100 arasında
Bu güne kadar
olan
sayıca artma
İhsan Soysal
bildiğimiz şu; genel
eğiliminde
ve aynı
NKÜ
Ziraat
F.
Zootekni
Böl.
olarak dünyada
Biyometri Genetik AD Bşk.
ırktan
erkeklere
verilen
1311 sığır ırkından
dişi
sayısının
yüzde
209 ırk yok olmuş,
80’in üzerinde veya toplam fert
49’u kritik yok olma sınırında,
sayısının 1000 ile 1200 arasında
60’ı devam ettirilebilir tehlikeli,
olduğu ve azalma eğilimindeki aynı
75’i tehlikeli kritik, 26’sı devam
ırk erkeklere verilen dişi sayısının
ettirilebilir kritik, 499’unda ise bir
yüzde 80’in altında olduğu ırkları
risk söz konusu değil. Anlaşılacağı
tanımlar.
üzere ırkın yok olma tehlikesi
bakımından 4 çeşit riskten söz
etmek mümkün. Bunları kısaca
“Yerli ırklar gelecekte
şöyle açıklayabiliriz:
karlı hale gelebilir”
•“Kritik” terimi dişi sayısı 100
Bu yok oluş sürecini durdurmak
veya 100’den az, erkek sayısı da 5
için neler yapılmalı? Bu çabaların
ya da 5’ten az kalan ya da toplam
bilimsel çalışmalar dışında
hayvan sayısı 120’den az olup
topluma ve üreticiye ne tip
sayıca azalma temayülünde olan
yararları olabilir?
ve aynı ırktan erkeklere verilen
“Asya, Avrupa,
Afrika göç yolları
üzerinde ve dünyanın
önemli evcilleştirme
merkezlerinden biri
olmamıza karşın
ülkemizde henüz
ırklarımızın popülasyon
bilgilerine sahip değiliz.
Bu süreci durdurmak
konusunda öncelikle yapılması
gereken ‘neden bu çeşitliliği
korumak gerektiği’ konusunda
genel kamuoyu farkındalığı
yaratmaktır. Kamuoyuna,
yetiştiricilere yani ilgili kim varsa,
bu çeşitliliğin önemini anlatmak ve
bilinçlendirmek gerekliliği şarttır.
Tabii bir de işin bilimsel
kısmı var. Zooteknik bilimi
açısında değişen koşullar altında
yetiştiricilerin hayvanlarını
bu koşulların gerektirdiği
karakteristiklere sahip kılmak için
bu karakterlere sahip ırklardan
oluşan geniş gen havuzuna
sahip olmaları gerekir. Yerel
koşullara uymuş yerel ırkların
o yöre dışında geliştirilmiş
“Eksotik” ırklar adı verilen ırklara
göre kuraklık, çevresel yetersiz
koşullara dayanıklılık bakımından
aşikar üstünlük göstermeleri bu
ırkları özellikle daha düşük gelirli
yetiştiricileri açlığa karşı savaşta
daha güçlü kılar.
ETBİR I KIRMIZI 31
DOSYA
Başka bir açıdan bakarsak,
şimdi bu hayvanların korunması,
ticari olarak kar getirmeyecek gibi
görünse de ileride bu durumun
değişeceğinin belirtileri görülüyor.
Ekonomik anlamda gelişmiş dünya
ülkeleri tüketicileri gelişmekte
olanlara kıyasla daha çok olmak
üzere kullandıkları gıdaların üretim
koşulları ve ürün orijinleri ile
daha çok ilgileniyorlar. Bu durum
geleneksel yollarla üretilen yerli
ırkları da içermek üzere yüksek
kaliteli ekolojik yaşam alanı
ürünlerine talep yaratmaktadır.
Yani önümüzdeki yıllarda artık
yerel koşullarda yetişmiş, etinde
veya sütünde yerel tatlar olan
ürünlere ilgi olacağını söylemek
mümkün.
Irkların kaybolmaması için neler
yapılıyor ve bu çalışmalardan
nasıl bir yarar bekleniyor?
Dünya çapında ciddi ve önemli
çalışmalar yapıldığını söylemek
isterim. Bu çalışmalardaki ana
fikir; dünyadaki tarımı yapılan
bitki ve hayvan ırklarının çeşitliliği
anlamına gelen genetik çeşitlilik,
dünyanın değişik, birbirine zıt
iklimlerinde insanın binlerce yıllık
çabası ile elde edilmiş ona gıda
sağlayan ırkları oluşturmaktadır.
Bu bakımdan özellikle bitkisel
üretimin yapılamadığı belli
yetersiz sert koşullara adapte
olmuş çiftlik hayvan ırkları,
tarımsal üretim sisteminin önemli
elemanlarıdır. Daha açıkçası
çok farklı iklim ve coğrafyalarda
genetik bakımdan çeşitlenmiş
(ırklara ayrılmış) hayvansal üretim
olanakları insanlara, gelecekteki
olası yetersizliklere karşı daha
garanti edilmiş üretim seçenekleri
sunar. Bu düşünce en basitinden
bütün yumurtaları aynı sepete
koymama şeklinde gıda kaynağı
emniyeti sağlamayı öngörür.
Burada esas sorun şu; küçülen
dünyada herkes bilinçli bilinçsiz
aynı hayvan ırkına yönelmekte
bu maksatla melezlemeler
yapmakta ve elindeki yerli ırkın
o çevreye uygun niteliklerini
bilmeden heba etmektedir. Burada
bazı verimler yetersiz olsa bile
hastalıklara dayanıklılık yetersiz
çevre koşullarına uyum gibi
verim özelliklerinde üstünlük söz
konusudur. O nedenle bir kez daha
vurgulamak isterim ki; üretimde
“şimdilik” kullanılmayan ırkların
genotiplerin “ak akçe kara gün
içindir” mantığı ile korunması
gerekmektedir.
“6 sığır ırkımız yok olma
riski altında”
Peki bu yok oluş süreci ülkemizde
de yaşanıyor mu? Yani dünyada
olduğu gibi bizde de, hayvan
çeşitliliği azalıyor mu?
Ne yazık ki, bu sorunuza hayır
diyemiyorum. Maalesef bizde de
azalıyor. Asya, Avrupa, Afrika göç
yolları üzerinde ve dünyanın önemli
“Gelişmiş dünya ülkeleri
tüketicileri, gelişmekte
olanlara kıyasla
kullandıkları gıdaların
üretim koşulları ve ürün
orijinleri ile daha çok
ilgileniyorlar. Bu durum
geleneksel yollarla
üretilen yerli ırkları da
içermek üzere yüksek
kaliteli ekolojik yaşam
alanı ürünlerine talep
yaratmaktadır.
32 ETBİR I KIRMIZI
evcilleştirme merkezlerinden
biri olmamıza karşın ülkemizde
henüz ırklarımızın popülasyon
bilgilerine sahip değiliz. Gene ne
yazık ki Osmanlı dönemi devlet
arşivlerinde yüzlerce yıl öncesine
ait ‘hangi ırktan, hangi köyde, ne
kadar hangi hayvan’ bulunduğu
bilgisi mevcutken şimdi ırk bilgileri
mevcut değil. Yani doğru bir
verimiz yok. Sadece AB ülkeleri
EAAP ağındaki ülkelerden yerli
ırklara ilişkin hayvan sayısı
olmayan bu ırklara ilişkin ulusal
veri tabanı bulunmayan tek ülke
olduğumuzu hatırlamak yeter.
Türkiye’de bugüne kadar
yazılı kaynaklar bakımından 23
yerli sığır ırkının söz konusu
olduğunu bunlarının 6’sının yok
olma riski altında olduğunu bu
ırklardan sadece 2’sinin yaygın
kullanıldığını göstermektedir.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde Doğu
Anadolu Kırmızısı adı verilen sığır
ırkı, İç Anadolu Bölgesi’nde Yerli
Kara adı verilen sığır ırkı halen
yaygındır. Son 50 yılda ülkemizde
15 yerli ırk ya da grubun yok
olduğu ifade edilmektedir. ‘Nesli
tehlikede olmak’ deyimi en az 1000
dişi ve 20 erkek bireyden oluşan
sayıda sürüyü ifade etmektedir.
Benzer şekilde toplam 1 Anadolu
Mandası ırkı, 24 koyun, 6 keçi, 7 at
ırkının bulunduğuna ilişkin yazılı
kaynak olmakla beraber yaygın
olarak 9 koyun ırkı, 2 keçi ırkından
söz edilmektedir. Son 50 yılda
2 koyun ırkının yok olduğundan
bahsediliyor.
Ülkemizde bu hayvan çeşitliliğini
korumak için neler yapılıyor?
Ayrıntıya girmeden ana
hatlarıyla belirtmek isterim. Çünkü
pek çok kararname, düzenleme
yapıldı bakanlık tarafından.
Ancak 1995 yılında başlayan
çalışmalarla Tarım Bakanlığı
Tarımsal Araştırma Genel
Müdürlüğü vasıtası ile Türkiye’de
bazı ırklar korunmaya alındı. Şöyle
ki; Erzurum’da Doğu Anadolu
Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde
Doğu Anadolu Kırmızısı Sığır ırkı,
Mor Karaman Koyun ırkı; Adana
Çukurova Tarımsal Araştırma
Enstitüsü’nde, Güney Doğu
Anadolu Kırmızısı Sığır ırkı; Ankara
Lalahan Hayvancılık Merkezi
Araştırma Enstitüsü’nde Yerli Kara
Sığır ırkı; Bandırma (Balıkesir)
Marmara Hayvancılık Araştırma
Enstitüsü’nde Boz Step Sığır ırkı ve
son olarak da önce Afyon’da sonra
Bandırma Tarımsal Araştırma
Enstitüsü’nde Anadolu Mandası
koruma altına alındı.
Önemli çiftlik hayvan genetik
kaynaklarımızda; Kıvırcık, Sakız,
Gökçeada Koyun ırkı Bandırma,
Akkaraman Koyun ırkı ise Konya
Hayvancılık Merkez Araştırma
Enstitüsü’nde koruma altındadır.
2005 yılında ise Bakanlar
Kurulu’nca düzenlenen
Hayvancılığı Geliştirme içerikli
kararname çerçevesinde halk
elindeki yerli ırkları koruma amaçlı
ve yerli ırkları ıslah amaçlı iki çeşit
destekleme programına gidildi.
Buna göre; Kıvırcık Koyun
ırkı Kırklareli’de, Sakız Koyun
ırkı İzmir’de, Gökçeada Koyun
ırkı Gökçeada’da, Tuj Koyun
ırkı Kars’da, Dağlıç koyun ırkı
Afyon’da, Norduz koyun ırkı
Van’da, Kangal Akkaraman Koyun
ırkı Sivas’da, Çine Çaparı koyun
ırkı Aydın’da, Ankara Keçisi
ırkı Ankara’da, Kilis keçisi ırkı
Doğu Akdeniz ve Güneydoğu
Anadolu’da, Honamlı Keçi ırkı
iç Anadolu Bölgesi’nde koruma
destek programına alınması
öngörülmüştür. Buna göre
koyun için ortalama 200 baş
büyüklüğünde, sığır ırkı için 100150 başlık sadece bir sürü için
her yıl Bakanlar Kurulu Kararı ile
miktarı değişen koyunlarda yılda
25 YTL, sığırlar için yılda 300 YTL
destek ödeniyor.
Bu projelerden ıslah amaçlı
olanlar da var tabii. Konya’da
Akkaraman, Erzurum’da Mor
Karaman, Urfa ve Diyarbakır’da
İvesi, Eskişehir’de Anadolu
Merinosu, Balıkesir’de Karacabey,
Tokat’ta Karayaka, Aydın’da
Karya koyun ırkı için düzenlendi.
Islah amaçlı programda her ırk
için farklı sayıda yetiştiriciler
örgütlenerek ortalama 6 bin başlık
sürülerde ıslah süreci uygulanıyor.
Aynı şekilde halk elindeki yerli
sığır ırkları destek programının
bir uygulaması da Enez, Çandır,
Hisarlı, Işıklı köylerinde Gala Gölü
kenarında Boz Step Sığır ırkı için
uygulanıyor.
ETBİR I KIRMIZI 33
DOSYA
“Boz step sığırı yüksek
risk taşıyor”
Ülkemizde en çok yok olma riski
olan ırk hangisidir?
Boz step sığırı olduğunu
söyleyelim. Ancak Türkiye deki
yerli sığır ırkları içinde en yakın
zamanda yok olma tehlikesi olan
bu ırk için zaten sadece 1000
tane kaldığından (150) başlık
bir sürü değil de iki, üç ayrı
köyde riski dağıtmak anlamında
bu ırkın hayatta kalan tüm
diğer bireylerinin yok olmadan
koruma programına alınması
talep ediliyor. Uzmanlar burada
esas olanın yetiştiricilerin kendi
gelirlerini en fazla kılmak için
verimli kültür ırklarını elbette ki
kullanmaları gerektiğini; ancak
yerli ırklarımızın da elde küçük
sürüler halinde bulundurulması
gerektiğini bildiriyorlar. Buna göre
Anadolu tabiat koşullarına daha
dayanıklı bu ırklar şayet üretim
için kullanılan ırklar bir nedenle
yok olma sürecine girerse korunan
bu sürülerin elde rezerv olarak
kalması gerektiğini belirtiyorlar.
Üstelik dünyada böyle ırkların
ürünlerinin diğer ırkların 2-3 misli
pahalı düzeyde pazarlanabildiğini,
geleneksel ürünlere talebin her
geçen gün arttığına bakarak
genetik kaynakları koruma
sürecini daha da önem kazanacağı
anlaşılıyor.
“Kıvırcık koyunu
korunmalı”
Peki üniversitenizin kurulu
bulunduğu Trakya bölgesinde
de, kıvırcık koyunla ilgili
çalışmalarınız olduğunu
biliyoruz. Bu çalışmalardan
bahsedebilir misiniz?
Memnuniyetle. Kıvırcık,
ülkemizin önemli yerli hayvan
genetik kaynağından biri.
Yayılma alanı içinde en önemli
bölge Trakya. Son yıllarda diğer
bölgelerden yoğun kıvırcık
koyun talebiyle karşı karşıyayız.
Bölgemiz, özellikle et kalitesi
nedeniyle İstanbul’un önemli
bir tedarikçisi konumuna geldi.
Ancak bu iyi gelişmeye karşın, son
yıllarda özellikle verimi yükseltmek
için yapılanlar, ırkın melezlenme
baskısı sorununu ortaya çıkardı.
Bilimsel araştırmalar gösteriyor
ki eğer kıvırcık ırkı sarf bir
içerikle ıslah edilirse, yetiştiriciler
yeterince damızlık bulabilirler. Biz
istiyoruz ki, Türkiye’de diğer saf
ırklar için Tarımsal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü
“Halk Elinde Islah” projesi
uygulansın. Ama umutluyuz
çünkü yakın zamandaki
gelişmelere bakarak
TAGEM’in bun uda proje
içine alacağı ifade ediliyor.
Üniversitemizin zootekni
bölümü olarak bu
konuda çeşitli girişimlerde
bulunduk da. Umarız bu proje
gerçekleşir. Böylece saf ırkımızı
melezleme baskısından kurtararak,
koruyabiliriz.
Ülkemizde hayvan ırkları
üzerine projede hangi kurum ve
kuruluşlar aktif olarak çalışıyor?
Bu konu ile ilgili 100’ü
aşkın 6 ayrı üniversite, 7 ayrı
kamu biriminden iştirakçilerin
bulunduğu Gebze TÜBİTAK-MAM
(Marmara Araştırma Merkezi)
Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji
Araştırma Enstitüsü’nce bir
çalışma yürütülmektedir. TAGEM’e
ait “Türkiye Yerli Hayvan Genetik
Kaynaklarından bazılarının in
vitro korunması ve ön moleküler
tanımlanması” isimli proje
çerçevesinde, Türkiye’deki bütün
yerli hayvan genetik kaynaklarını
temsil eden ırklardan DNA, doku,
embriyo, spermden oluşan örnekler
alınıyor. Bu örnekler birisi Gebze
TÜBİTAK-MAM’da diğeri Lalahan
Hayvancılık Merkez Araştırma
Enstitüsü’nde Gen Bankası
biçiminde saklanarak, ırklarımızın
DNA çok şekilliğine ilişkin tipleri
bakımından benzerlik ya da
farklılıklarında ortaya konulması
amaçlanıyor.
Ülkemizde yasal anlamda yerli
çiftlik hayvanları yeterince
korunuyor mu?
Bu konuda bakanlar kurulu
hayvancılığı destekleme
kararnamelerinde yerli çiftlik
hayvanlarını destekleyen
hükümler olduğu gibi buna aykırı
ya da henüz başka ülkelerde
ele alındığı gibi konuyu ele
almayan hükümler de bulunuyor.
Örneğin özellikle kültür ırklarını
Dünyadaki çiftlik hayvanlarında
risk sınıflaması
• 1311 sığır ırkından 209 ırk yok oldu.
• 49 ırk kritik yok olma sınırında
• 60 türde devam ettirilebilir / tehlikeli
• 75’i tehlikeli / kritik
• 26 ırk devam ettirilebilir / kritik
• 499 ırk için bir risk bulunmuyor.
34 ETBİR I KIRMIZI
ele alan ‘kültür ırkı hayvanları
yetiştirenlere suni tohumlama
destekleri’nden söz edilirken,
yerli ırkları kültür ırkları ile suni
tohumlama yoluyla melezlemeyi
teşvik eden hükümler bulunuyor.
Bu konu ile ilgili gerekçe olarak
da yerli ırklar ile ilgili tohumlama
materyali bulunmayışı ileri
sürülüyor. Zaten sorun da burada!
Ülkemizin şimdi yerini Dörtlü Paket
adı verilen uygulama esaslarına
ilişkin yönetmeliklerinin henüz
belirlenmediği hayvan ıslahına
ilişkin çoğu yasal hükümler, yerli
hayvan genetik kaynaklarını
korumayı öngörürken yerli hayvan
ırklarına ilişkin suni tohumlama
materyali sperm üretiminden
sorumlu birimler bulunduğu
halde bunların üretimi için irade
beyanının sözden öte eylemle
ifadesi edilmesi yani üretilmesi
gerekiyor.
Peki bu anlamda çiftçi pratikte
neler yaşıyor?
Yetiştiriciye bu konuda
‘yerli ırklarımız önemli. Bunları
koruyalım, geliştirelim’ deyince
bizzat çiftçi “Hocam sen öyle
diyorsun ama bak desteklere
ilişkin kararname hükümleri öyle
demiyor. Bu hükümler kültür
ırkları ile melezlersen destek var,
melezlemesen yok diyor.” Burada
çoğu kez yanlış anlaşılan bir husus
düzeltilmeli: ‘Kimse bütün kültür
ırklarından vazgeçelim yerini yerli
ırklara bırakalım’ demiyor. Tabi
ki entansif üretim süreçleri içinde
bu üretim sistemlerinin üretim
materyali gerek duyulan nitelikte
olacak. Ancak marjinal alanlar
dediğimiz kesimlerde diğer birçok
üstün adaptasyon nitelikleri ile
başka ırklarca değerlendirilemeyen
nitelikte kaba yem, çayır mera
alanlarını değerlendirebilen
ırkların da korunması gerekiyor.
Üstelik yerli ırklarımız verim
kapasitesi bakımından genetik
kapasitelerinin sınırına ulaşacak
ıslah çalışmalarına maruz
kalmadılar. Bu ırklar desteklenir,
ıslah çalışmalarına alınırsa onların
verimleri de geliştirilebilir. Bir
örnek vermek gerekirse hali vakti
yerinde olan insanlara değil,
desteğe ihtiyaç duyana sağlık
güvencesi anlamında yeşil kart
vermek gibi. Zaten üretim miktarı
karlılığı sağlayan ırklara değil
de yetiştiriciyi kültür ırklarla
melezlemeye teşvik eden koşulların
giderilmesini sağlayacak destek,
bu kaybı telafi için söz konusudur.
Uygulamalardan kaynaklanan
sorunlar yaşanıyor mu?
Evet, tam burada enteresan bir
uygulama söz konusu. Damızlık
Sığır Yetiştirme Birliği üyesi sığır
yetiştiricileri kültür ırkı hayvanlar
için miktarı ve yeterliliği tartışılır
olmakla birlikte çeşitli destekler
alırken yerli ırk hayvan sahipleri
alamıyor! Adeta kelimesi uygun
düşer mi bilmiyorum ama yerli
ırkları kültür ırkları ile melezleme
teşvik ediliyor.
Sanırım bakanlığın bu konudaki
çalışmaları sürüyor.
Evet, bu konuya çözüm
olmak üzere illerde Tarımsal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nce
uygulamanan bir proje
sürdürülüyor. Bu uygulamanın
birinci beş yılı doldu. Projede daha
çok hayvanı, ili ve ırkı içerecek
şekilde genişleme kararı alındı.
Ama buna ilişkin mesela sığır
ırkları için yerli ırkları, kültür ırkı
spermlerle suni tohumlamayı
teşvik edici hükümler gibi
enteresan bir durumda söz konusu.
Bu konuda en önemli uygulama;
sayıları azalan ırklarımızın başında
gelen Anadolu Mandası ile ilgili.
Çok az sayıda mandayı kapsayan
koruma çalışmaları Anadolu
tarihinde ilk kez “Halk elindeki
manda sürülerinin ıslahı” adında
bir proje ile ıslah çalışmasına konu
oluyor. Çok önemli bir farkındalık
olan bu çalışmayla, sayıları
milyondan 84 bine inen bu düşüş
eğilimi düzelecek ve bu ırka katma
değer katılarak verimlilik artışı
ile birlikte koruma çalışmaları
yapılmış olacak. Ancak sözü edilen
destek programlarında diğer
koyun, keçi ve sığır gibi türler hem
TUGEM desteği hem de TAGEM
ıslah desteği adı verilen iki meblağ
kaynağı da alıyor almalarına karşın
manda için bu destek, sadece
ikisinden birini tercihe dönüşmüş
durumda. Bu durum, yetiştiricilerin
bu çalışmaların gerektirdiği mali
külfeti karşılayamamaktan dolayı
katılma isteğini engelliyor. Bunun
düzeltilmesine ihtiyaç vardır.
Hayvancılık kredilerinin kullanım
şekli, bu konuyu etkiliyor mu?
Ülkemizde son zamanlarda daha
da hissedilen hayvansal üretimdeki
sıkıntılara çözüm olmak üzere
‘sıfır faizli hayvancılık kredileri’
adı verilen banka kredilendirme
uygulama teşvikleri yoluna gidildi.
Bu çok önemli ve yerinde bir
uygulama. Ama gelin görün ki
uygulamada bu sadece kültür ırkı
hayvan yetiştiricileri için bir destek
gibi algılanıyor. Söz gelimi manda
üreticileri üretim potansiyelini
geliştirmek üzere işletme
kredileri vs için başvurduklarında
“Sizin hayvanlarınız kültür
ırkı değil” diyerek kredilerden
yararlandırmıyorlar. Bu durumun
da düzeltilmesi gerekiyor.
ETBİR I KIRMIZI 35
DOSYA
Doç. Dr. Sezen Arat:
“Yerli ırkların genleri,
Gen Bankası’nda bekleyecek!”
Türkhaygen-1 projesi, yerli evcil hayvanların genetik
kaynaklarının korunmasına yönelik önemli bir
çalışma. Bu proje, TÜBİTAK-MAM Gen Mühendisliği
ve Biyoteknoloji Enstitüsü tarafından yürütülüyor.
Enstitü’deki proje sorumlusu daha önce de hayvan
klonlamayla ilgili çalışmaları nedeniyle kamuoyunun
da tanıdığı Doç. Dr. Sezen Arat’a proje ile ilgili sorular
yönelttik.
Türkhaygen-1 projesinin amacı
nedir?
Türkhaygen-1 projesini “Türkiye
Yerli Evcil Hayvan Genetik
Kaynaklarından Bazılarının In
Vitro Korunması ve Ön Moleküler
Tanımlanması’’ şeklinde açabiliriz.
Projenin amacı; öncelikle koyun,
keçi, sığır, manda ve at ırkları
olmak üzere büyükbaş ve küçükbaş
hayvanları koruma altına almaktır.
Bu proje hedeflere ulaşılabildiği
takdirde, ülkemizin sürdürülebilir
hayvancılığını garanti altına
alabilecek bir potansiyele de
sahiptir.
Proje kaç yılında başladı ve ne
zaman bitecek?
Projemiz 2007 yılında başladı.
Bitiş süresi için 4.5 yıllık bir süre
öngörmüştük. 2011’de yani bu yıl
tamamlayacağız.
Proje kapsamında hangi
kurum ve kuruluşlarla işbirliği
yapıyorsunuz?
Koordinatörlüğü bizim tarafımızdan
yani Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)
Marmara Araştırma Merkezi
(MAM) Gen Mühendisliği ve
Biyoteknoloji Enstitüsü tarafından
yürütülüyor. Ancak 10 üniversite
ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın
5 enstitüsü ile birlikte çalışmaları
sürdürüyoruz. Ayrıca Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı projenin sahibi.
Şunu söyleyebilirim ki, proje
kapmasında 106 kişi aktif olarak
çalışıyor.
Bu süre içinde kaç yerli hayvanın
genleri saklanacak?
Proje kapsamında 13 koyun ırkı,
6 sığır ırkı, 5 keçi ırkı, Anadolu
mandası, 5 at ırkının genleri
saklanabilecek.
Bu hayvan ırkları hakkında
ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?
Elbette. Sığır ırklarını şöyle
sıralayabiliriz: Yerli Kara Sığır
ırkı, Doğu Anadolu Kırmızısı
sığır ırkı, Boz sığır ırkı, Güney
Anadolu Kırmızısı sığır ırkı, Yerli
Güney Sarısı sığır ırkı, Zavot sığır,
Anadolu mandası.
Nilüfer ve Kiraz
Efe, 18 aylık
36 ETBİR I KIRMIZI
Doç. Dr. Sezen Arat
TÜBİTAK-MAM Gen Mühendisliği ve
Biyoteknoloji Enstitüsü Müdürü
Genleri toplanan koyun ırkları ise
şunlar: Sakız koyunu, Çine Çaparı,
Kıvırcık koyunu, Gökçeada koyunu,
Hemşin koyunu, Dağlıç koyunu,
İvesi koyunu, Herik koyunu,
Karayaka koyunu, Morkaraman
koyunu, Akkaraman koyunu,
Karagül, Norduz koyunu.
Keçi ırkları arasında; Ankara Keçisi,
Kilis keçisi, Kıl keçisi, Norduz
keçisi, Honamlı keçisi olmak üzere
5 ırk var. Tabii bir de at ırkları var.
Canik, Hınıs, Çukurova, Malakan
atı ve Ayvacık midillisi bulunuyor.
Projenin yararlarından
bahsedebilir misiniz?
Tabii… Bu projenin en önemli
çıktısı kurulan hayvan gen bankası
olacak. Bu banka, yerli hayvan
gen kaynaklarının büyük bir
kısmını muhafaza eden ilk banka
statüsünü kazanacak. FAO (Dünya
Tarım ve Gıda Organizasyonu)
tarafından önerildiği şekilde her
Ece ve Ecem, 1 yaşında
örnek, biri Lalahan Hayvancılık
Merkez Araştırma Enstitüsü,
diğeri TÜBİTAK Gen Mühendisliği
ve Biyoteknoloji Enstitüsü olmak
üzere, birbirine bağlı en az iki
bankada korunacak. Projenin
kapsadığı tür ve ırklardan bu
bankalarda stoklanan doku/
hücreler (vücut, embriyo, sperma
vb.) ve çalışılan DNA örnekleri yine
hem ülkemizde, hem de dünyada
tek kaynak olarak bankada
duracak. İlk defa bu kadar geniş ve
kapsamlı olarak birçok ırk genetik
olarak karakterize edilecek,
elde edilecek bilgiler tek bir veri
bankasında toplanacak ırkların
tescillenmesine katkı sağlayacak.
Bu temel yararının yanısıra,
birçok türde çok farklı saklama
koşulları (DNA, vücut hücresi,
üreme hücresi, embriyo) aynı anda
kullanılacak. Bu proje ülkemizde bu
alanda yapılmış en geniş kapsamlı
ve en geniş katılımlı projedir.
Proje aynı zamanda Avrupa
Birliği’nin Çerçeve Programları
ile birçok ülkenin katılımını şart
koşarak kurmaya çalıştığı ülkeler
arası ağların ulusal bir modelini
oluşturuyor. Bu bağlamda proje on
üniversite ve iki kamu kurumunun
ortaklığında yürütülen ülkemizdeki
en büyük hayvancılık projesidir.
Bu proje uluslar arası bir çabanın
sonucu mu?
Bir yönüyle evet. Son yıllarda
sadece ülkemizde değil tüm
dünyada genetik kaynakların
kayboluş sürecinin hızlanması
endişeyle izlenmektedir. Bu
nedenle FAO bu dönüşümsüz
yok oluş sürecini yavaşlatmak ve
Proje aynı zamanda Avrupa
Birliği’nin Çerçeve Programları
ile birçok ülkenin katılımını
şart koşarak kurmaya çalıştığı,
ülkeler arası ağların ulusal
bir modelini oluşturuyor. Bu
bağlamda proje on üniversite
ve iki kamu kurumunun
ortaklığında yürütülen
ülkemizdeki en büyük
hayvancılık projesidir.
gen kaynaklarını koruma altına
almak için bir eylem planı ve
yol haritası hazırlamış ve tüm
bağlı ülkelerden kendi ülkesel
eylem planlarını hazırlamalarını
istemiştir. Kurulması planlanan
gen bankaları bu eylem planının
önemli adımlarından biridir. Eylem
planının bir başka hedefi yerli
kaynaklarımızı mümkün olduğu
kadar ayrıntılı tanımlamak, genetik
ve fenotipik tüm özelliklerini
belirlemek. Bu bağlamda proje
hemen hemen tüm yerli çiftlik
hayvanlarının çeşitli özellikleri
(filogenetk ilişkileri, döl verimi,
hastalık dirençliliği, adaptasyon
yeteneği vb) konusunda ön
bilgiler sağlanmış, bu konularda
elemanlar yetişmiş, alt yapılar
güçlendirilmiştir. Proje, mevcut
dondurma teknolojilerinin
iyileştirilmesi ve gelecekte
gen kaynakların korunmasında
kullanılabilecek alternatif
teknolojilerin ülkeye transferini
hedefleyen güçlü bir AR-GE
faaliyetiyle destekleniyor.
Bu projeden elde edilen tüm
sonuçların sonraki çalışmalar için
güçlü bir zemin oluşturacağına
inanıyoruz.
Proje hangi aşamada?
Proje son yılına girdi. Her
iki bankanın da alt yapısı
tamamlanmış ve materyallerin
(DNA, hücre, sperma ve embriyo)
büyük kısmı bu bankalarda
depolandı. Yaklaşık bin 500 bireye
ait çeşitli materyal bankalardadır.
FAO hayvan gen kaynaklarının
korunması için gen bankalarını
öneriyor. Her yıl yapılan
çalıştaylarda, toplantılarda tüm
ülke temsilcileri ekonomik ve etkin
koruma yöntemlerini belirlemek
Proje açılış toplantısı
için bir araya geliyor. Son yıllarda
klonlama teknolojisi ile birçok
türün başarı ile klonlanması
gelecekte bu teknolojinin
kaybolmuş türlerin geri
getirilmesinde kullanılabileceğini
düşündürüyor. Bu gelişmeler
ışığında artık hücre bankalarının
kurulması ön plana çıkıyor. Yapılan
bu uluslar arası toplantılarda hücre
bankalarının kurulması öneriliyor.
Bu bağlamda ülkemiz, kurduğu
hücre bankasıyla da öncü rol
oynanıyor.
Bu projeyle saklanan hücreler,
ilerde bu ırkların yeniden
kazandırılmasında etkin bir rol
oynayabilir mi?
Elbette! Hemen söylemek isterim
ki daha tamamlanmadan bankada
saklanan hücreler kullanılarak
Marmara Bölgesi’nde yetiştirilen
yerli bir ırkımız olan “Boz Sığırı”
klonlandı ve dünyada ilk kez
bankada saklanan hücrelerden
klon hayvanlar üretildi. Dört
yaşında bir Boz Boğanın klonu olan
ve “Efe” adı verilen klon buzağı,
bugün 20 aylık olmuş ve sağlıklı
olarak gelişimini sürdürüyor.
Beş yaşında bir Boz ineğin klonu
olan ve “Ece, Ecem, Nilüfer ve
Kiraz” adları verilen dört dişi klon
buzağı da bugün 13 ve 15 aylık
oldular. Bu sonuç, kurulan gen
bankalarında saklanan hücreler
kullanılarak kaybolan ırkların
tekrar doğaya kazandırılmasının
mümkün olacağının en önemli
kanıtı oldu.
Konuyla ilgilenenler ayrıntılı
bilgiyi nereden elde edebilirler?
www.turkhaygen.gov.tr adresinde
bu projeyle ilgili ayrıntılı bilgi
veriliyor. Buradan takip edebilirler
ya da merkezimize 262 6773351
numaralı telefondan ulaşabilirler.
ETBİR I KIRMIZI 37
DESTEKLEMELER
DESTEKLEMELER
2011 yılında da devam ediyor
Ekonomik yatırımlar ve makine ekipman alımlarıyla ilgili
yüzde 50 hibe destekli, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı 2011 yılında da devam edecek.
İşte devam eden programlar…
T
arım ve Köyişleri Bakanlığı,
2006 yılından beri “Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı” ile
üreticilere yüzde 50 hibe desteği
veriyor. 2011 yılında da devam
edecek programla ilgili, 10-11 Mart
2011 tarihlerinde Resmi Gazete’de
iki ayrı tebliğ yayınlandı. Tebliğlerde,
ekonomik yatırımlar ve makine
ekipman alımlarıyla ilgili başvuru
şartları, destekleme konuları ve
miktarlarına ilişkin ayrıntılar yer
alıyor.
Bakanlık, Kırsal Kalkınma
Destekleri Programı kapsamında;
2006-2010 yılları arasında, 3005 adet
tarımsal sanayi tesisine, 78 bin de
makine ekipmana toplam 914 milyon
lira hibe desteği verdi.
2011 yılında hayvancılık
nasıl desteklenecek?
2011’de öngörülen toplam
tarımsal destekleme 6 milyar
TL. Bunun 1,7 milyarlık bölümü
hayvancılık sektörüne ayrıldı.
Kaynak 440 milyon TL arttırılarak, 1
milyar 700 milyon TL’ye çıkartıldı.
Bu kaynağın et ithalatından alınan
vergilerden elde edilecek 390 milyon
lirası besicilik sektörüne, 50 milyon
lirası süt tozu ihracatına gidecek.
Devam eden bu program sayesinde
hayvancılık desteklerinin payı
2002’de yüzde 4’ken, 2011’de yüzde
26’ya yükselmiş olacak.
38 ETBİR I KIRMIZI
Yerli besicinin desteklenmesi için
uygulanan faizsiz kredi uygulaması
2011 yılında da devam edecek.
Organik besicilikte bu destekler
yüzde 50 fazlası ile uygulanacak.
2010 yılının Ağustos ayında
başlatılan faizsiz kredi uygulaması
kapsamında bugüne kadar 1,5 milyar
lira kredi kullandırıldı.
Yatırım ve ekipman
desteğine devam
Bakanlık, kalkınma destekleri
kapsamında koyun, keçi ve manda
yetiştiriciliği yapanlar için yatırım
ve ekipman desteği sağlıyor.
Geçtiğimiz Mart ayında Resmi
Gazete’de yayınlanan tebliğe göre
koyun, keçi ve manda konularında
sabit yatırımlar destekleniyor.
Ayrıca tarımsal ürünlerin işlenmesi,
depolanması ve paketlenmesine
yönelik yeni yatırım tesislerinin
yapımı, mevcut faal olan veya
olmayan tesislerin kapasite
artırımı ve teknoloji yenilenmesi
ve kısmen yapılmış yatırımların
tamamlanmasına yönelik yatırımlar
destekleme kapsamına alınıyor.
Tarımsal faaliyetlere yönelik
yapılmış veya yapılacak tesislerde
kullanılmak üzere, alternatif enerji
kaynaklarından jeotermal, biyogaz,
güneş ve rüzgar enerjisi üretim
tesisleri de hibe desteği kapsamında
değerlendirilecek. Yatırım projeleri,
Temmuz ayı sonuna kadar
tamamlanması gerekiyor.
Hibe desteği oranı
Ekonomik yatırım konularında
yatırım tutarı ve destekleme oranı;
gerçek kişi başvurularında 150.000
tüzel kişi başvuruları için ise 600.000
TL olacak ve yatırımın % 50’si hibe
verilecek.
Düşük Faizli Kredi
Uygulaması
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca
üreticilerin finansman ihtiyaçlarının
uygun koşullarda karşılanması
amacıyla 2004 yılından itibaren
kullandırılan, düşük faizli kredi
uygulamasına 2011 yılında da
devam edilecek. T.C. Ziraat Bankası
A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri
aracılığıyla, gerçekleştirilecek ve
toplam 9 kalemde bir çok tarımsal
faaliyet alanını kapsayan bu
uygulama ile tarımsal maliyetlerin
azaltılarak, üreticinin gelir seviyesini
yükseltilmesini hedefleniyor.
Hayvancılık ve tarımsal sulama
konularında %100 diğer konularda
% 50 faiz indirimi sağlayan ve 12
Mart 2011 tarihinde yayınlanan
2011/17 sayılı uygulama tebliğinde
belirtilen teknik kriterler kapsamında
kullanılabilecek olan, düşük faizli
kredilerinden işletme kredileri için
2 yıl, yatırım kredileri için ise 7 yıla
kadar vade ile faydalanma imkanı
sağlanacak. Hayvancılık, arıcılık ve
su ürünlerinden kontrollü örtü altı
tarım, sulama, iyi tarım, organik
tarıma kadar bir çok tarımsal
faaliyeti içine alan düşük faizli
kredi uygulamasında; hayvancılık
konusunda üst limit 7.5 milyon TL,
mekanizasyon ve diğer konularda
500.000 TL olarak belirlendi. Yeni
yatırım yapmak veya mevcut
uygulamalarını büyütmek isteyen
üreticiler açısından önemli bir katkı
sağlayacak hayvansal üretim yatırım
ve işletme kredileri şunlar:
n 10 baş ve üzerinde damızlık
sütçü ve damızlık etçi sığır
yetiştiriciliği işletmesi,
n 50 baş ve üzerinde damızlık düve
yetiştiriciliği işletmesi,
n Büyükbaş hayvan
yetiştiriciliğinde inek/dişi manda
için 10 baş ve üzeri,
n Küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinde koyun için en az
50 baş,
n Keçi (saanen, Kilis, Ankara
keçisi yetiştiriciliği ve kıl keçisi ırk
ıslahı amacıyla belirtilen ırklarla
melezleme suretiyle yapılan
yetiştiricilik) için en az 25 baş
kapasiteye sahip işletme,
n 10 baş ve üzerinde besi
sığırcılığı işletmesi kurmak veya
mevcut işletmesinin kapasitesini
belirtilen baş adetleri üzerine
çıkarmak isteyen yetiştiricilere
kullandırılacak.
Erkek besi sığırları da
sigortalı oluyor!
Erkek besi sığırlarının da sigorta
kapsamına alındığı “Tarım Sigortaları
Havuzu Tarafından Kapsama
Alınacak Riskler, Ürünler, Bölgeler
ve Prim Desteği Oranlarına İlişkin
Karar” geçtiğimiz Ocak ayı itibariyle
yürürlüğe girdi. Bu kararla; çiftçilere
zor durumlarında destek olmak,
üretimlerini devam ettirmelerini
sağlamak ve sürdürülebilir üretim
için, 2011 yılında ise ilk defa süt
sığırlarına ilave olarak, erkek besi
sığırları da sigorta kapsamına
alındı. Erkek besi sığırlarının sigorta
kapsamından yaklaşık 100 bin
besi işletmesinin faydalanması
bekleniyor. Üreticilerin sigorta
süresinin kısıtlı olmasını da dikkate
alarak, en kısa zamanda hayvanlarını
sigortalatmaları ve Çiftçi Kayıt
Sistemi’ndeki (ÇKS) bilgilerini
güncellemeleri gerekiyor.
2011 yılında uygulanacak hayvancılık destekleri ve artış oranları
Hayvancılık Destekleri
Süt prim desteği
Brucella aşı desteği
Manda desteği
Suni tohumlamadan doğan buzağı desteği
Eski
Yeni
Artış Oranı (%)
4 KRŞ/LT
20 TL/BAŞ
250 TL/BAŞ
60 TL/BAŞ
6 KRŞ/LT
25 TL/BAŞ
300 TL/BAŞ
75 TL/BAŞ
50
25
20
25
10 TL/BAŞ
10 KRŞ/LT
15 TL/BAŞ
15 KRŞ/LT
50
50
50 TL/DA
80 TL/DA
125 TL/DA
55 TL/DA
90 TL/DA
130 TL/DA
10
3
4
Koyun ve Keçi Destekleri
Koyun ve keçi desteği
Koyun sütü desteği
Yem Bitkileri Destekleri
Silajlık Mısır
Korunga
Yonca
ETBİR I KIRMIZI 39
UZMAN GÖZÜYLE
İnsanlarda etkisi yüksek olan ve çiftliklerde yetiştiricilik
anlamında maddi kayıplara sebebiyet veren hayvanlardan
ve hayvan kökenli ürünlerden bulaşabilen zoonoz
hastalıklar içinde en önemlilerinden biri brucella.
Görünmeyen Tehlike
Vet. Dr. Can DEMİR
Gıda Güvenliği ve Hijyen Akademisi
Yönetim Kurulu Başkanı
BRUCELLA
B
u sayımızda insanlarla
hayvanların ortak hastalığı
olan ve gıda ile bulaşabilen
bu önemli hastalığı ‘görünmeyen
tehlike’ olarak adlandırdık ve sizlerle
bu bilgimizi paylaşmanın doğru
olacağını düşündük.
İnsanlarda etkisi yüksek olan ve
çiftliklerde yetiştiricilik anlamında
maddi kayıplara sebebiyet veren
hayvanlardan ve hayvan kökenli
ürünlerden bulaşabilen zoonoz
hastalıklar içinde en önemlilerinden
birinin brucella olduğunu
Uzun ömürlü bir bakteri!
Brucella enfeksiyonlarının en önemli kaynağının özellikle brucella
bulaşmış hayvanlardan elde edilen sütün pastörize edilmeden tüketilmesi
ve üretimde kullanılması olduğu biliniyor.
Peki pek çok bölgemizde görülen bu sorunun kaynağı olan brucella,
bulaştıktan sonra ne kadar süre ile canlılığını koruyabiliyor?
Brucella’nın, 8 C’ de muhafaza edilen sütte 20-25 gün, 4-7 C’ de
muhafaza edilen sütte ise haftalarca canlı kaldığı, 30-32 C’ de muhafaza
edilen yoğurtta 14-16 gün sonra hala canlılığını koruduğu ve -40 C’de
muhafaza edilen çiğ sütte ise en az 800 gün canlı kaldığı literatürlerde
bildiriliyor. Brucella bulaşmış beyaz peynirlerde etkenlerin 8 C’ de
20 hafta canlı kaldığı saptandı. Brucella’lar çiğ keçi sütünde yapılmış
peynirlerde 180 güne kadar, pastörize edilmemiş diğer süt ürünlerinde
de uzun süre canlılığını koruyabiliyor.
Brucella’lar özellikle protein içeren kuru ortamlarda canlılığını
korumakla birlikte, toz ve toprakta da 10 haftaya kadar canlı
kalabiliyorlar.
40 ETBİR I KIRMIZI
söyleyebiliriz.
Literatürler göre hastalık, ilk
kez 1887 yılında İngiliz askerinde
görüldü. Sığır, koyun ve keçi gibi
çiftlik hayvanlarında kısırlık ya da
gebelik döneminde görülen yavru
atma, meme hastalıkları başta olmak
üzere çeşitli hastalıkların etkeni.
İnsanlara bulaştığında ise Malta ve
Akdeniz Humma’sı ile Dalgalı Ateş
olarak kendini belli ediyor.
Brucella ,Türkiye’nin birçok
bölgesinde sığır, koyun ve keçilerde
görülüyor.
Nasıl bulaşıyor?
Brucella temelde gıdalar
ve solunum yolu ile kolayca
bulaşabiliyor. Gıdalarla Brucella’nın
ilişkisini incelediğimizde Brucella
bulaşmış ürünlere doğrudan temas
edenlere geçtiğini görüyoruz. Ayrıca
Brucella’lı çiğ sütten veya bu tür çiğ
sütten imal edilen süt ürünlerinin
yanı sıra yine Brucella’lı çiğ et ve
bu etten yapılan çiğ ürünlerden de
bulaşabiliyor. Hava yolu ile Brucella’lı
damlacıklarıyla temas ve/veya
soluma da aynı sonucu doğuruyor.
Doğrudan bulaşma, Brucella’nın
özellikle yaralardan veya küçük
yaracıklardan deri yoluyla vücuda
girmesiyle oluşuyor. Brucella
bulaşmış hayvanlara müdahale
esnasında eldiven, plastik önlük
ve çizme gibi koruyucu önlemler
alınmaksızın yapılan her türlü
çalışma da bulaşma nedenlerinin
arasında geliyor. Kesim işlemi
sırasında Brucella bulaşmış
hayvanların karkas veya iç organlar
ile temas yoluyla da insanlara
geçebiliyor.
Brucella bulaşmış hayvanların
kasaplık etlerinde Brucella bulunsa
da yeterli ısıl işlemi görmesi önemli.
Çünkü yeterli ısıl işlem gören et
ve et ürünleri tüketildiğinde bile,
hastalığın bulaşma riskinin oldukça
zayıf bir ihtimal olduğu literatürlerde
belirtiliyor. Ancak hastalıklı
hayvanların lenf yumrusu, kemik iliği
gibi organları çiğ olarak yenildiğinde
bulaşma kaçınılmaz hale gelebiliyor.
Ayrıca, Brucella enfeksiyonlarının
diğer gıdalardan insanlara bulaşma
şekli ise başta Brucella bulaşmış
hayvanların çiğ sütü ile çiğ sütten
yapılmış taze keçi ve koyun peyniri
olmak üzere, krema ve tereyağı
gibi süt ürünlerinin tüketimiyle de
olmakta.
Brucella’dan korunmak için
nelere dikkat edilmeli?
Üretim sırasında: Hastalıktan
korunmayı değerlendirdiğimizde
hastalığın öncelikle hayvanlarda
kontrol altına alınabilmesinin ve
düzenli olarak yürütülecek bir
koruyucu aşılamanın yanısıra
sağlıklı hayvanların sürekli kontrol
ve takip edilmesiyle sağlanabilir.
Bu amaçla öncelikle hayvanlarda
sürü testi yapılarak hastalığın
tanımlanması ve hastalık bulamış
olanların sürüden ayrılması ile genç
hayvanların aşılanması sağlanmalı.
Sütün kesinlikle Brucella’dan
arındırılmış hayvanlarından elde
edilmesi, pastörizasyonun mutlaka
yapılması, küçük işletmelerde
Brucella hangi yiyecekte ne kadar yaşıyor?
• 8 C’ de muhafaza edilen sütte 20-25 gün
• 4-7 C’ de muhafaza edilen sütte haftalarca
• 30-32 C’ de muhafaza edilen yoğurtta 14-16 gün
• -40 C’de muhafaza edilen çiğ sütte en az 800 gün
• 8 C’deki beyaz peynirlerde 140 gün
• Çiğ keçi sütünden yapılmış peynirlerde 180 güne kadar
veya evlerde kontamine çiğ sütten
yapılan krema, taze peynir ve diğer
süt ürünleri tüketimi de önlenmeli.
Pastörizasyon işleminin kontrolünün
sağlanması için de, enzimatik testler
ile bakteriyolojik muayenelerin
yapılması gerekiyor.
Brucella’nın takibi için örnekleme
metoduna uygun olarak en az
aylık periyotlarda üretimin her
safhasından süt ve ürünleri ile,
kırmızı et ve ürünlerinden numune
alınıp Tarım Bakanlığı’dan yetkili
laboratuarlarda analiz yaptırılarak
tarama/doğrulaması sağlanmalı,
olumsuz sonuçlar görüldüğünde
genel hijyen tedbirleri tekrar detaylı
olarak gözden geçirilmeli.
İşlem sırasında: Üretim
alanında soğutma, paketlendiği,
nakil edildiği odalarda ortak alan
bulunmamalı. Kullanılan alet, masa,
taşıma kapları, taşıyıcı bantların
yani etle temas eden tüm materyalin
ete zarar vermeyecek, kolayca
temizlenip dezenfekte edilebilecek
nitelikte ve paslanmaz materyalden
yapılmış olması gerekiyor. Doğrama
plastiği dahil, bütün bıçak sapı vb.
ekipmanların plastik, kaynak ve
birleşme yerleri dahil düzgün yapıda
olmasına özen gösterilmeli. Alet
ve ekipmanlar kullanıldıktan sonra
temizliğinin yapılması ve dezenfekte
edilmesi için uygun bir yerin yanı sıra
yeterli imkanlar da sağlanmalı.
Mezbahane çalışanları ve
kasaplar için: Bir başka önlem
olarak mezbahanelerde çalışanların
ve kasapların uygulayacağı
kuralları gösterebiliriz. Bu kişilerin
öncelikle kendi sağlıklarını
korumak için kesim öncesi ve
kesim sonrası besi hayvanlarının
veteriner hekim muayenelerinin
sonuçlanmasını beklemeden
uygulamaya geçmemeleri ve eldiven,
plastik önlük, çizme gibi koruyucu
kıyafetlerini mutlaka kullanmaları
gerekiyor.
Personel için: Personelin
mutlaka portör muayeneleri
yaptırılmalı ve çalışan personelin
sayısına bağlı olarak bu personelin
kullanımına mahsus, düzgün, su
geçirmez, yıkanabilir duvar ve
zemine sahip yeterli büyüklükte ve
sayıda oda veya odalar ile lavabo,
duş ve tuvalet ve her işçi için
elbiselerini koyabileceği iki bölümlü
bir dolap bulundurulmalı.
ETBİR I KIRMIZI 41
TEKNOLOJİ
Nano teknoloji
‘akıllı’ gıdalar yaratıyor
Yepyeni, ‘akıllı’ ya
da ‘süper’ gıdaların
günlük hayatımızda
sıradan hale
gelmesine az kaldı.
Artık ısıtıldıkça tat
değiştiren pizzalar,
sıcakta erimeyen
çikolatalar, az yağ
emen patatesler
soframızdaki yerini
alacak…
M
arkete gittiğinizde raflardaki
yiyecekleri görüp de
kendinizi ‘Uzay Yolu’nda
gibi hissedeceğiniz günler yakın.
Yiyeceklerle ilgili hayal kurduğunuz
pek çok şeyi gerçekleştirecek
araştırmalar hayalleri gerçeğe
dönüştürmeye başladı bile.
Gelecekte ilk ürünleriyle tanıştığımız
fonksiyonel gıdalar, hayatımızın
bir parçası haline gelecek. Örnek
mi? Aldığınız suyunun kolaya ya
da şaraba dönüşmesini hayal
etmeyeceksiniz, çünkü dönüşecek!
Market raflarında ‘aman tarihi geçmiş
olmasın’ endişesiyle her aldığınız
ürünü tek tek kontrol etmeyeceksiniz
çünkü yeni ambalajlar, ürünlerin
yıllarca tazeliğini korumasını
sağlayacak. Yüksek tansiyon hastası
olarak tuzun yasak olduğu bir diyet
uyguluyorsanız, üzülmeyeceksiniz.
Aldığınız ürün tuz tadı verecek ama
42 ETBİR I KIRMIZI
tuz içermeyecek… Bu cümlelerin
yalnızca tatlı bir hayal, yazanın da bir
hayalperest olduğunu düşünmeyin.
Zira bunlar, bilim insanlarının düşü
olsa da, gerçeğe dönüşmesine çok
az kaldı.
Nano teknolojiye
yatırım yapılıyor.
Konu yiyecek olunca sahneye
dünyanın dev şirketleri sahneye
çıkıyor ve bu konudaki araştırmalar
Nano teknoloji nedir?
1 milimetrenin milyonda birine nanometre deniliyor. Nano teknoloji ise,
maddelerin milimetrenin milyonda biri olarak kabul edilen boyutuna
kadar inerek yeni yapılar ve nitelikler oluşturulmasına deniyor. Bu teknoloji
öncelikle bilgisayar, kimya, tekstil ve gıda gibi birbirinden farklı sektörlerde
kullanılabiliyor. Gıda dışında nano teknolojiyle geliştirilen ürünler arasında
toz tutmayan boyalar, çizilmeyen camlar ve eskimeyen kumaşlar da
gösteriliyor. Gıda alanında ise, örneğin ambalajların içine yerleştirilen
nanosensörler ile raf ömrü süresince gıdanın niteliği kontrol edilebiliyor.
Gelecekte nano parçacıklara; renk, lezzet ve kıvam açısından çeşitli
nitelikler yükleyebileceği ve sonrasında ısı ya da harekete duyarlı olarak
programlanabileceği öngörülüyor. Şu an hayal olsa da gelecekteki nano
teknoloji sayesinde belirli ısı ve hareketle yiyeceklerin tat, kıvam ve rengi
değişebilecek.
için yatırım oranı artıyor. ABD’de nano
teknolojinin 2012 yılına kadar payının
5,8 milyar dolara ulaşacağı tahmin
ediliyor. ABD ve Japonya’nın gıda
pazarında yeni yeni boy gösteren
nano-gıdanın toplam 200 şirket ve
yıllık 2.6 milyar dolarlık ciroya dikkat
çekmesine rağmen, bu sonucun
henüz başlangıç olduğu düşünülüyor.
Nano teknolojiyle üretilen akıllı
gıdalar için Ulever, Kraft, Cadbury,
Glaxo gibi dünyanın dev firmaları
ciddi bir yarış içinde. Peki bu yarışın
temel nedeni ne? Dünya nüfusu hızla
artıyor ama besin üretim alanları
giderek azalıyor. Dolayısıyla yeni
kaynakların bulunması gerekiyor. İşte
yeni kaynakların başında ise nano
teknolojinin sağladığı ürünler geliyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu
“Nano teknoloji süper
gıdaların yol haritası olacak!”
Nano teknolojiyi, süper gıdaların
oluşmasına yol açan önemli bir
teknoloji olarak nitelendirebilir
miyiz?
Elbette. Nanoteknoloji 1-100 nm
çapındaki biyolojik ve biyolojik
olmayan yapıların görüntüsünün
alınması, modellenmesi, kontrol
edilmesi ve değiştirilmesi üzerine
odaklanıyor. Nano bilimi, yalnızca
gıda alanında kullanılmıyor. Uzaybilimi, mikro-elektronik ve farmasötik
sanayi alanlarında ticari ürünleri
ortaya çıkmasına neden oldu.
Ancak nano bilimi ve nano
teknolojinin gıda disiplini içindeki
gelişmeler dikkat çekici. Özellikle
gıda güvenliğini artırma, hem
teknolojik hem de biyolojik açıdan
gıda fonksiyonelliğini geliştirme,
gıda kalitesi ve raf ömrünü
geliştirme, gıda ambalajlama ve gıda
izlenebilirliği konularında büyük
gelişmeler beklemekteyim. Aslında
bir anlamda bu gelişmeler, süper
gıdalara doğru yol haritası olarak da
kabul edilebilir.
Nano teknolojinin gelecekte,
gıda üretimindeki yerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bu teknolojinin gıda üretimine
uygulanması diğer alanlardaki
gelişmeler gibi hızlı değil. Bunun
temel nedeni; gıda üretiminin çok
sıkı bir şekilde ulusal ve uluslar arası
mevzuat ile kontrol edilmesidir. Bu
nedenle, nano-gıdaların gelişimini
temel olarak gıda mevzuatının bu
konuda ne kadar esneme yapacağına
ve bu teknolojinin önünü açacak
şekilde düzenlenmesine bağlı
olduğunu düşünmekteyim. Örneğin
ABD’de temelde yeni bir teknoloji
ürününün geleneksel olan tipinden
farklı olmadığı kabul edilmekte
ve son ürün niteliklerinin mevcut
mevzuata uygunluğu kontrol ediliyor.
Buna karşın AB’de ise yeni teknoloji
ürünleri ayrı mevzuat başlıklarında
ele alınıyor. Elbette AB’de henüz
nanogıdalar için bir mevzuat yok
ama çalışmalar sürüyor. Bu mevzuat
ortaya çıkmadan yeni ürünler
beklenmemeli.
Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu
Nano teknolojinin insan sağlığına
zararlı etkileri hakkında neler
biliniyor?
İşte bu hususta bilimsel olarak
halen bir belirsizlik söz konusu. Son
ürünlerin kontrolünün geleneksel
metotlarla değerlendirilmesinin
ne derece uygun olduğunun da
irdelenmesi önemli. Bazı endişeler
var; nano-tanecik boyutunda olan
taneciklerin yüzey alanı arttığı için
hücre ile etkileşime geçtiklerinde
ne olacağıdır? Sağlık açısından
bir sorun yaratır mı?... Henüz bu
sorunun yüzde yüz net bir yanıtı yok!
Nano teknolojinin sağlığa etkileri
detaylı bir şeklide araştırmalı, bu
araştırmalar da desteklenmelidir.
ETBİR I KIRMIZI 43
TEKNOLOJİ
Neler yapılabilir?
Bir şişe su düşünün, şişenin üstünde
tuşlar var. Bir tuşa basıyorsunuz,
içinde binlerce nano parçacık
harekete geçiyor ve bu su, portakal
veya vişne suyuna, sodaya,
kolaya, viskiye dönüşebiliyor. Eğer
elinizde bir kırmızı şarap varsa ve
beyaz şarap içmek istiyorsanız,
yine aynı işlemle bu isteğinizi
gerçekleştirebiliyorsunuz. Eğer
suyun ya da sütün temizliği sizi
kaygılandırıyorsa, nano teknoloji
sayesinde kaynatmasanız bile,
içeceğin temiz olacak. Çünkü nano
filtreler işbaşında! Bu teknolojinin
başka bir yararı ise, ürünlerin ambalaj
ömrünü uzatması. Bakteri oluşumunu
tamamen ortadan kaldırması, raf
ömrünün uzaması anlamına geliyor
ki, bu süre aylara değil, yıllara
denk gelecek. Alerjiniz var ve bazı
ürünler size yasak ya da zevkinize
göre bir ürün almak istiyorsunuz. O
zaman daha önceden nano koku
cihazınıza bu ürünlerle ilgili kokuları
yüklenecek siz, alışveriş sırasında
bu cihaz yardımıyla ürünlerin
kokusunu test edebileceksiniz.
Kokusuna göre alerjik ürünlerden
uzak duracak ya da zevkine göre
ürün alabileceksiniz. Sakızın içinde
konulan nano parçacıklar ise, sizi diş
fırçalama zahmetinden uzak tutacak.
Çiğnedikçe dişleriniz aynı parçalar
tarafından temizlenecek.
Nano teknoloji yiyeceklerin sağlıklı
olup olmadığı hakkında yeterli bilgi
verdiği gibi, zararlı maddelerin
44 ETBİR I KIRMIZI
yiyeceklerden uzaklaştırılması ya da
tam aksi, başka yararlı maddelerin
o yiyeceğe ek olarak konmasını
da sağlayabilecek. İstanbul Teknik
Üniversitesi Gıda Mühendisliği
Anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr.
Dilek Boyacıoğlu’na göre gıdalarda
Salmonella, E Coli gibi patojen
mikroorganizmaların ve toksinlerinin,
pestisit, ağır metal, mikotoksin,
allerjen gibi bulaşanların tespitinde
nanosensörlerin kullanımı çok önemli
gelişmeler. Ayrıca bu taneciklerin,
yiyecekte oluşan bazı zararlı
mikroorganizmalara bağlanarak
uzaklaşmasını da sağlayacağının
altını çiziyor. Özellikle teknolojik
anlamda gıda fonksiyonelliğini
artırmanın, umut verici başka bir
alan olduğunu vurguluyor. Bu
yöntemle örneğin; tuz, şeker, yağ ve
koruyucu katkı maddeleri gibi gıda
bileşenlerinin daha düşük miktarlarda
kullanımı sağlanabilecek. Böylece bu
gıdalardan uzak durması gerekenler,
lezzetten ödün vermeden sağlığını da
koruma şansı bulacaklar.
Gıda içindeki nano tanecikler dağıtım
sistemine girerek akıllı taşınım ve
salınımı da sağlayabilecekler. Ayrıca
vitaminler gibi hassas bileşenlerin
kapsülün içine hapsedilmesi ile
dayanma sürelerinin arttırılması,
gıdanın besin değerinin artmasını
ve vücudun ihtiyacı olan besin
maddelerinin hedeflenen
hücrelerde açılmasını sağlayacak
şekilde taşınmasını da mümkün
kılacak. Nano teknoloji kişiye
özel beslenme uygulamalarını da
gerçeğe dönüştürebilecek. Özellikle
kilo kontrolünde kullanılabilecek
bu yönteme göre, yağ alımını
azaltan ve doygunluk hissi veren
biyoaktif bileşenler tek bir taşıyıcıda
birleştirilecek. Böylece kişiye özel
bir yöntemle beslenmiş olacak,
kendini tok hissederek daha az yağla
beslenmiş olacak. .
Prof. Dr. Boyacıoğlu’na göre nano
teknolojiyle gıdanın kalitesi ve raf
ömrünün geliştirmek ayrıca nano
tanecikli dağıtım sistemlerinin
geliştirilmesi sayesinde gıdalara arzu
edilen çeşitli özellikler kazandırıldığı
gibi her türlü bozulmadan korunacak.
Ayrıca lezzetin iyileştirilmesi; yeni
tatların veya duyuların geliştirilmesi,
antioksidan özellikteki bileşenlerin
daha uzun süre dayanması,
bakteri sayısının sabit tutulması,
antimikrobiyal özellikteki bileşenlerin
korunması, aktif fonksiyonel
bileşenlerin korunumu için yenilebilir
film ve kaplamalar - nem, lipid ve
gaz bariyeri sağlaması mümkün hale
getirecek.
erimeye karşı koruyor.
Patates kızartmasını severken
patatesin emdiği yağ nedeniyle
fazla kalori alacağınızı düşünerek
endişeleniyorsanız, size özel bir
çözüm de var. Artık kızartma yağının
içinde de nano parçacıkları bulunuyor.
Bu parçacıklar, sıcakla birlikte
harekete geçiyor. Kızartacağınız
besinin üstüne yapışıyor. Parçacıklar
adeta koruyucu bir kılıf şeklini alıyor
ve fazla miktarda yağ emilmesini
engelliyor.
Gıda güvenliği için
kullanılabilecek
Günümüzde neler
yapılıyor?
Hayal gücüne hitap eden nano
teknolojiyle yaratılan gıdalar, gerçeğe
de dönüştü. İşte bazı örnekler. İlki;
nano-pizza. Bu ürünün özelliği, ısıya
göre hem lezzetinin hem kıvamının
değişmesi. Şöyle ki, pizza 100
derece ısıtılırsa rengi kırmızı oluyor ve
lezzeti de domatesi andırıyor. Ancak
aynı pizza 200 derece ısıtılırsa bu kez
rengi kırmızı değil, yeşil oluyor ve tadı
ıspanağa benziyor.
Bir başka örnek ise çikolata sevenleri
ilgilendiriyor. Çikolatanın sıcakta
erimesinden şikayet ediyorsanız,
üzülmeyin, artık erimeyen çikolatalar
var. Güneşin en sıcak olduğu
yaz günlerinde, derece 40’ı bile
gösterse çikolata üzerindeki
titanyum sayesinde erimiyor.
Peki çikolatanın erimemesi nasıl
sağlanıyor? Çikolatanın içindeki nano
parçacıklarının içine titandioksid adlı
madde yerleştiriliyor. Çikolata yüksek
ısıya maruz kalınca, bu madde
harekete geçerek çikolatanın üstünde
koruyucu bir kılıf haline geliyor ve
Nano teknolojinin yalnızca yeni
gıdaların üretilmesinde değil,
gıda güvenliği için de kullanılması
mümkün. 2009 yılında yayınlanan
bir araştırma, Kore’de düzenlenen
6. Milletlerarası Nanotech
Sempozyumunda prestijli Nano
Araştırma Ödülleri’nde birinciliği
kaptı. Araştırmada, Agricultural
Research Service (ARS) bilimadamları
ve üniversite çalışanları laboratuar
testlerinde salmonella bakterisini
ortaya çıkarabilecek bir mikroskobik
biyolojik sensör geliştirdi. Sensör
gelişen bir bilim olan ve molekül,
hatta atomik düzeydeki materyallerin
manipülasyonu konusunda çalışan
nano teknolojinin bir ürünü.
Doğada bu şekilde biyosensör
örneklerinin olduğu biliniyor.
Böceklerin küçük miktarlardaki
cinsiyet feromonları sayesinde
eşlerini bulmaları, balıkların doğal
biyosensörler vasıtasıyla sudaki
zorlukla anlaşılabilen küçük titreşimleri
bile farketmesi aynı yöntemle
gerçekleşiyor.
ARS’nin Atina’daki Kalite ve Güvenlik
Değerlendirme Araştırma ünitesinde
görevli ARS Mühendisi Bosoon
Park ve Georgia Üniversitesinden iş
arkadaşları nanoteknoloji kullanarak
geliştirilen saptama metodu, gıda
güvenliğinde büyük bir potansiyele
sahip.
Geliştirilen biyosensör salmonella
antikorları ile birleştirilmiş ışıkta
parlama özelliğine sahip organik
boya parçacıkları içeriyor. Antikorlar
salmonella bakterisine tutunuyor
ve boya parçacıkları parlayarak
bakterinin kolayca farkedilmesini
sağlıyor.
Ambalajlar da akıllanacak!
Prof. Dr. Boyacıoğlu’na göre, ileride
tüketiciler nano-gıda ambalajlarla
karşılaşacaklar. Ambalaj en
büyük gelişmelerin beklendiği
alan. Bu ambalajlar ise esneklik,
gaz geçişini engelleme, sıcaklık/
nem gibi çevresel koşullardaki
değişiklikler karşısında dayanıklılığını
koruyabilme, antimikrobiyal veya
oksijen uzaklaştırıcı özellikte aktif gıda
paketleme sistemlerinin oluşturulması,
mekanik, termal, kimyasal ve
mikrobiyal koruyucu özelliklerin
artırılması mümkün olacak. Ambalaja
nanosensörler yerleştirilmesi ile
gıdanın durumunu gözlemleyen ve
herhangi bir bozulma durumunda
uyarı veren akıllı gıda ambalajlarının
geliştirilmesi de olası. Ayrıca gıdanın
içine, ambalajına ya da bileşenine
nanosensörler yerleştirilebilecek.
Böylece tüketici coğrafik orijini ve
geçirdiği bütün aşamaların geriye
dönük olarak izleyerek, daha güvenilir
gıdaya ulaşabilecek.
Yeni Teknolojiler
Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu’na göre nano teknolojiyle gerçekleşebilecek yeni
gelişmeler şunlar:
• Vitaminler, esansiyel yağ asitleri gibi gıda bileşenler, çeşitli gıdalara
eklenebilecek ama o gıdaların rengini ve lezzetini olumsuz yönde etkilemeyecek. Örneğin o yiyeceğe balık yağı ilave edeceksiniz. Ama yiyeceğin
tadı ve görüntüsü değişmeyecek.
• Çeşitli içeceklere esansiyel yağ asitleri, likopen, antioksidanlar gibi
vücuda yararlı ekler konulabilecek.
• Protein yapısındaki gıda bileşenlerinin dış ortam koşullarından etkilenmeden fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri mümkün olacak.
• Dondurma gibi yağı azaltılmış gıda ürünleri geliştirilebilecek.
ETBİR I KIRMIZI 45
ARAŞTIRMA
Çarpıcı araştırma:
Halk en çok protein
içeren gıdayı bilmiyor!
Türkiye’nin protein
haritasını ortaya koyan
araştırmaya göre,
halkın yüzde 30’u
protein konusunda
bilgi sahibi değil.
‘En çok protein
içeren gıda maddesi’
sorulduğunda kırmızı
etten önce ilk akla
gelen besin, süt!
En yoğun proteinin bulunduğu besin maddesi, et. Aşağıda et türlerinin ve bazı
besin maddelerinin içerdiği protein miktarlarını karşılaştırmalı olarak veriyoruz.
46 ETBİR I KIRMIZI
BESİN MADDESİ
MİKTARI
Buğday Ekmeği
Kızarmış yağsız et
Koyun Beyni
Haşlanmış tavuk
Izgara piliç
Yumurta
Ciğer tava
Haşlanmış kuzu-koyun eti
Kuzu pirzola
Tavada kızarmış balık eti
Fasulye, mercimek, ...
Beyaz peynir
İnek sütü
PROTEİN
MİKTARI(gr)
1 dilim (40gr.)
1 dilim (100gr.)
1 adet (100gr.)
1 porsiyon (100gr.)
100gr.
1 orta boy
1 porsiyon (50gr.)
100gr.
100gr.
100gr.
1 tabak (200gr.)
1 porsiyon (30gr.)
1 bardak (200gr.)
3
27-30
12
12
17
6
15
14-15
20-22
22-25
7-8
5
7
P
rotein, sağlıklı gelişim ve
büyüme için gerekli bir
besin öğesi. En çok da ette,
özellikle de kırmızı etin içinde
bulunuyor. Ancak yapılan bir
araştırma, ülkemizde protein
konusunda pek çok yanlış kanının
hala ‘doğru’ sanıldığını ortaya
çıkardı.
Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu
(STBP) tarafından yaptırılan
“Türkiye’de Protein Bilgi Düzeyi
ve Tüketimi Araştırması”nın
sonuçları, hala pek çok yanlışın
doğru sanılması açısından
ilginç sonuçlarıyla dikkat
çekiyor. Türkiye’de protein
konusundaki bilinç düzeyini ve
protein tüketimine ilişkin mevcut
durumu ortaya koyan araştırma,
toplam 22 ilde 3 bin 692 hane
ile görüşülerek gerçekleştirildi.
Araştırma kapsamında, 1-16 yaş
arası çocukların yaşadığı hanelerde
yemek alışverişini yapan veya
ne alınacağına karar veren aile
fertleriyle yüz
yüze ve
telefonla görüşme yapıldı. İşte
araştırmanın ilginç sonuçlarından
bazıları:
• Araştırma, görüşülen kişilerin %
30’unun protein konusunda bilgi
sahibi olmadığını veya yanlış bilgi
sahibi olduğunu ortaya koyuyor.
• En çok protein içeren 3 gıda
maddesi sorusuna en fazla verilen
yanıtlar sırasıyla süt (% 21,5),
kırmızı et (% 17,7) ve yumurta (%
16,3). Beyaz et/tavuk, % 1,3 ile son
sırada.
• Hayvansal protein denince halkın
aklına ilk olarak kırmızı et (% 53,7),
süt (% 46,5) ve yumurta (% 37,4)
geliyor. Beyaz et/tavuk yanıtını
verenler % 17,8 ile altıncı sırada.
• Protein içermeyen tereyağı ve
zeytinyağını hayvansal protein
kaynağı zannedenlerin oranı ise
%8.
• “Bitkisel protein denince ilk
aklınıza gelen gıdalar hangileri?”
sorusuna yanlış cevap verenlerin
oranı % 80,1. “Bitkisel protein”
denince akla ilk gelen
gıdalar sırasıyla
sebzeler (%
55,8),
ıspanak (% 35,9), kuru baklagiller
(% 19,9) ve meyveler (% 10,9). Oysa
sadece kuru baklagiller protein
içeriyor.
• Et, tavuk ve balığı haftada bir ve
daha sık tüketen çocukların oranı
Marmara’da % 88 ile ilk sırada, %
69,8 ile de Doğu Anadolu’da son
sırada.
• Tavuk ve kırmızı et haftada 1-2
kez tüketilirken, balık haftada l’den
seyrek tüketiliyor.
• Eğitim durumu düştükçe
hayvansal protein konusunda fikri
olmayanların oranı artıyor.
• Tavuk, bölgeler bazında
en çok Marmara’da, en az
Güneydoğu Anadolu’da,
kırmızı et en çok
Marmara’da, en az
Güneydoğu Anadolu’da,
balık en çok Ege’de, en az
Güneydoğu Anadolu’da,
kuru baklagiller ise en
çok Doğu Anadolu’da, en
az Marmara Bölgesi’nde
tüketiliyor.
• Kuru baklagiller en çok
akşam yemeklerinde tercih
edilirken, öğle yemeklerinde
en çok patates tüketiliyor.
• Özellikle yağlar ve şekerli
gıdaların tüketimi, sabah
kahvaltısında oldukça yüksek.
Patatesi sabah kahvaltısında
tüketenler arasında çoğunluğu
Marmara, Orta Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
yaşayanlar oluşturuyor.
ETBİR I KIRMIZI 47
İŞ DÜNYASI
Başarılı
KOBİ’lerin
sırları
‘Bazı KOBİ’ler neden başarılı?’ sorusundan
yola çıkılarak yapılan bir araştırma, birçok
önemli konunun gün ışığına çıkmasına neden
oldu. KOBİ yöneticileri için önemli ipuçlarıyla
dolu olan bu araştırmayı sizlere aktarmak istedik.
İşte, başarılı bir KOBİ olmak için girişimcisinden,
geliştirdiği stratejilere kadar nelere dikkat edilmesi
gerektiğine dair bilgiler…
B
u kez KOBİ’ler neden başarısız sorusu değil, başarılı
olanların nedenleri araştırıldı. Türkiye Girişim ve İş Dünyası
Federasyonu’nun (TÜRKONFED) Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Taymaz tarafından yönetilen
“KOBİ’lerde dönüşüm-Küçük Firmaların Büyük Başarılı” isimli
bir raporla kamuoyuyla paylaşılan araştırma, pek çok KOBİ
yöneticisi için dikkat çekici.
Araştırmada; Türkiye’de KOBİ‘lere yönelik pek çok
bu çalışmada genellikle KOBİ’lerin başarısızlıklarına
yoğunlaşılarak karşılaştıkları sorunlar ve çözüm yolları
vurgulanıyor. Bu tartışmalarda genellikle KOBİ’ler
aşamayacakları sorunlarla uğraşan, ilkel üretim teknolojileri
kullanan, niteliksiz işçi çalıştıran ve kayıt-dışı faaliyet
gösteren türdeş kuruluşlar olarak nitelendirildiğini belirten
araştırmacılar, bu değerlendirmelerin doğru olmadığına
dikkat çekiyorlar. Başarılı KOBİ’ler çok farklı alanlarda
faaliyet yürütse de, ortak özelliklerinden biri, başarılı
girişimciler bulunması. Ancak başarılı girişimcilerinin de
6 noktada toplanan ortak nitelikleri var.
48 ETBİR I KIRMIZI
Başarılı girişimcilerin ortak
özelliklerior
1. Başarı süreci çok uzun bir süreç.
Başarılar tesadüfen değil, uzun
uğraş ve çabalar sonucu elde
ediliyor.
2. Girişimcilerin büyük çoğunluğu,
işyerlerini, kendi ya da aileden
elde ettikleri birikimleri ile finanse
ediyorlar. Yani riski azaltmak için
küçük ölçekte işe başlamayı tercih
ediyorlar.
3. Girişimciler faaliyet gösterdikleri
piyasayı çok iyi biliyor,
tüketicilerin/müşterilerin istek
ve taleplerini, piyasadaki diğer
rakip firmaların ürünlerini ve
faaliyetlerini yakından izliyorlar.
4. Girişimcilerin büyük çoğunluğu,
ya üniversitede aldıkları eğitim
ile ya da meslekten yetiştikleri
için teknik bilgiye sahipler.
Bu girişimciler, hem kendi
ürünlerini nasıl daha kaliteli
üretebileceklerine karar verebiliyor,
hem de üretim sürecinde gerekli
değişiklikleri yapabiliyorlar.
5. Girişimcilerin önemli bir kısmı,
teknik bilgi ve pazarlama becerisi
arasındaki
farkı görerek, bu iki işlevi
birbirinden ayırıyor; genellikle
ortaklardan biri teknik konularla
ilgilenirken, diğeri pazarlama
faaliyetleri ile ilgileniyor.
6. Girişimcilerin en önemli ortak
yanları ise, yenilikçi (inovativ)
olmaları. Başarılı KOBİ’lerin
bir bölümünde teknolojide
yenilikçilik ön plana çıkıyor.
Yenilikçi girişimciler kendi
teknolojik birikimi ile yeni ürün
veya prosesler geliştiriyor. Bazı
girişimciler ise, özellikle geleneksel
sektörlerde, farklı organizasyon ve
pazarlama yöntemleri geliştirerek
diğer firmalara karşı bir avantaj
yakalıyorlar.
Başarılı girişimcilerin
stratejileri
Girişimcilerin nitelikleri arasındaki
farklar; başarılı olmak için sadece
bir yol olmadığını,
girişimcilerin kaynakları ve
kabiliyetlerine, piyasadaki fırsat ve
gelişmelere göre farklı
stratejilerin izlenebileceğinin
görüldüğü araştırmada, 4 ayrı
strateji saptanmış.
• Mevcut yerel piyasalarda rekabet
üstünlüğü elde edilmesi,
• Büyük firmalara güvenilir
tedarikçi olunması,
• “Niş” piyasalarda ithal ikamesi,
• Yeni niş piyasalar yaratılması.
Verilerle KOBİ’lerin
başarısı
• Türkiye imalat sanayine ait verilere göre, 1981-1991 döneminde
çoğu KOBİ olarak tanımlanan 6 bin
yeni işyeri kuruldu.
• Yeni işyerlerinde kuruluş yılında
çalışan kişi sayısı 330 bin. Bu
işyerlerinin ancak
yarısı 10 yıl yaşayabildi, yarısı 10
yıllık dönemde kapandı. İşyerlerinin
yarısının kapanmasına karşın,
ayakta kalan işyerlerinde 10 yıl
sonra çalışan sayısı yaklaşık 300
bin kişi. Bu dönemde büyüyen
işyerleri, kapanan işyerlerindeki
istihdam kaybını büyük ölçüde
telafi ettiler.
• Ayakta kalan yaklaşık 3 bin
işyerinin en hızlı büyüyen %10’u
seçilmiş ve bu 295 işyerinin istihdama katkısı saptandı. Hızlı büyüyen 295 işyeri 10 yılda yaklaşık 120
bin kişiye istihdam sağlandı.
• 1980-2001 döneminde imalat sanayinde yılda çalışan
ortalamasının yaklaşık 1 milyon kişi
ve yıllık istihdam artış oranının %
1 olduğu göz önüne alındığında,
hızlı büyüyen 295 işyerinin toplam istihdam artışının yarısını
gerçekleştirildi.
• İmalat sanayinde hızlı büyüyen
işyerlerinde yıllık ortalama istihdam
artışı %14 düzeyinde. Bu çalışma
kapsamında “başarılı KOBİ” olarak
seçilen 24 işyerlerindeki 2004-2008
dönemi istihdam artışı yaklaşık
bu düzeyde gerçekleştirildi. Bu
durum, seçilen işyerlerinin Türkiye
ortalamasına göre oldukça başarılı
olduklarını gösterdi.
ETBİR I KIRMIZI 49
İŞ DÜNYASI
Araştırmada; başarılı
girişimcilerin farklı sektörlerde ve
bölgelerde görülebilmesine karşın,
bölgesel ve sektörel etkenlerin
girişimcilerin başarı koşullarını
etkileyebildiğini ve bu nedenle
stratejilerinde etkili olabildiğine
dikkat çekiliyor. Başarılı
girişimcilerin işyeri seçiminde talep
koşulları da önemli. Tüketicilerin
belirli bir bölgede yoğunlaştığı
durumda, pazarlama, stok ve
iletişim maliyetlerini azaltmak için
girişimcilerin tüketicileri ile aynı
bölgede faaliyet göstermesi önemli
hale gelebiliyor.
Yenilikçi girişimciler açısından
daha da önemli ölçüt, uzmanlaşmış
tedarikçilere ve bilgi kaynaklarına
yakın olabilmek. Özellikle özel
amaçlı makine-teçhizat kullanan
ve üniversiteler ile belirli düzeyde
ilişki kuran girişimciler, bu
kaynaklara yakın olabilmek için
büyük kentlerde olmayı tercih
ediyorlar. Bir başka deyişle, kent ve
yoğunlaşma ekonomileri, teknolojik
açıdan başarılı girişimcilerin belirli
kentlerde toplanmasına yol açıyor.
Bu toplanmanın sağlanmadığı
kentlerin ve bölgelerin teknolojik
açıdan yenilikçi girişimcileri
çekmesi oldukça zor.
Sektörel farklılıklar da strateji
seçiminde kısmen etkili. Niş
piyasalarda ithal ikamesi ve
yeni niş piyasalar yaratılması
gibi teknolojik yenilikçiliğin ön
plana çıktığı stratejiler; makine,
elektronik, kimya gibi teknoloji ve
bilgi-yoğun sektörlerde gözleniyor.
Geleneksel olarak nitelenebilecek
gıda, tekstil, hazır giyim, metal
parça imalatı gibi sektörlerde
faaliyet gösteren girişimciler,
daha çok maliyet avantajı veya
farklı pazarlama stratejileri
temelinde başarılı olabiliyorlar.
Fakat tekstil ve hazır giyim gibi
Ar-Ge harcamalarının ve teknolojik
yenilik oranının düşük olduğu
sektörlerde de farklı veya daha
nitelikli ürünlerin geliştirilmesi ve
üretilmesi, başarılı olunmasında
önemli bir etken haline geliyor..
Başarıyı engelleyen 8 neden
Bu araştırma kapsamında
başarılı girişimcilerin “daha
başarılı” olmalarını engelleyen
çeşitli sorun ve engeller de kaleme
alınmış:
• Yeni girişimcilerin ve KOBİ’lerin
önündeki en önemli engellerden
biri, özellikle kuruluş aşamasındaki
finansman sorunu. Başarılı
girişimcilerin bir kısmı, belirsizlik
ve yüksek faizlerden dolayı kredi
kullanmamayı tercih ettiğini
belirtmekle birlikte, uygun
50 ETBİR I KIRMIZI
koşullarda finansman bulsalardı,
kuruluş aşamasında daha büyük
ölçeği tercih edeceklerini de
vurguluyorlar.
• Kuruluş aşamasında karşılaşılan
finansman kısıtlarının yol açtığı en
ciddi sorunlardan biri ölçek sorunu.
Başarılı girişimcilerin önemli bir
kısmı, daha büyük ölçekte yatırım
ve üretim yapsalardı, üretim
maliyetlerinde önemli bir düşüş
olabileceğini belirtiyorlar.
• Başarılı girişimcilerin işyerlerini
kurma ve büyüme aşamalarında
karşılaştıkları bir başka sorun da
nitelikli personel bulunamaması.
Bu nedenle ya eğitimli personel
alınıyor ya da personele eğitiliyor.
Ancak eğitilen nitelikli personelin
başka işyerlerine gitmesi de önemli
bir soruna dönüşüyor.
• Nitelikli ve kaliteli ürün
üreten girişimcilerin başarılarını
engelleyen etkenlerden biri,
kullanıcıların/tüketicilerin
kalite konusunda yeteri kadar
bilinçli olmaması, kendi
ürünlerini diğer ürünlerden
ayırt etmelerini sağlayacak
kalite standardizasyonu ve
sertifikasyonunun gelişmemiş
olması ve kayıt dışı üretimin
olumsuz etkileri.
• Özellikle teknik konularda
uzmanlaşmış tedarikçilerin
bulunmaması, başarılı KOBİ’lerin
kurulmasını ve büyümesini
engelliyor. Başarılı girişimciler
adeta tüm teknik sorunlarını
kendi başlarına çözmek zorunda
kalıyorlar.
• Uzmanlaşmış tedarikçi eksikliği
ile benzer bir başka sorun da,
firmalar arasındaki ağ yapılarının
ve kümeleşmenin gelişmemiş
olması. KOBİ’lerin önemli bir
bölümünün organize sanayi
bölgelerinde faaliyet göstermesine
karşın, yapılan görüşmelerde
ağ yapıları ve kümeleşmeden
yararlanan girişimcinin neredeyse
olmadığını ortaya çıkmış.
• Büyümek ve yatırım yapmak
isteyen girişimciler için özellikle
makroekonomik koşullar da
önemli sorunlara yol açıyor.
Makroekonomik belirsizlikler,
hammadde fiyatlarındaki aşırı
oynaklık, Çin başta olmak üzere
Güney Asya ülkelerinden ucuz
ithalat, banka kredilerinin kısa
dönemli olması ve faizlerin
yüksekliği, çeşitli girişimciler
tarafından belirtilen sorunlar
arasında sayılıyor.
• Devlet yardımları konusunda aşırı
bürokratik uygulamalar en önemli
engeller arasında kabul ediliyor.
KİTAP
“Deccal Tabakta”
Yazar: Kemal Özer
Hayykitap
Teknoloji ve Sağlık
296 Sayfa
Kitabın arka kapağında şu
ifadeler yer alıyor; “Şeytan fısıldadı, Adem ile Havva yasaklanan ağacın meyvesinden yedi.
Ve “cennet”ten çıkarıldılar
Günümüzde şeytanın rolünü,
gıdayı silah olarak kullanan dev tröstler üstleniyor.
Cennet için yaratılmış ruh ve bedenimizi kirletmek,
fıtratımızla, genlerimizle oynamak istiyorlar. Amaçları, minicik bebekleri, insan denen o güzel halifeyi
‘organizma’dan ‘mekanizma’ya dönüştürmek. Onlar
acımasız, para da çok umurlarında değil. Sahip
olmak, her şeye sahip olmak, kıyametten sonra
da yaşamak arzusundalar. Yaratılışın sırrına vakıf
olamadıkları için, yaşam kaynağı tohumları ele geçirmek ve kirletmek istiyorlar.
Rockefeller, Rothschild, Monsanto, Cargill, IMF,
Dünya Ticaret Örgütü, CFR, Bush ya da Obama
fark etmiyor. Hepsi ‘organik’ olarak birbirine bağlı.
‘Dünyanın kurtuluşu’ olarak sundukları ise hibrit,
transgenik, ebter ve genetiğiyle oynanmış tekno-gıdalar. Kadınları kısırlaştıran, çocukları hasta eden,
çiftçileri köleleştiren, doğayı mahfeden kirli, ucube,
haram gıdalar…
Okuyun! “Bu şeytani gıdaları yemektense şerefli
bir şekilde ölmeyi tercih ederim” diyorsanız okuyun.
Çünkü bu kitap sizi vicdanınızla baş başa bırakıyor.
Global Devlerin Oyunu’nu nasıl bozacağınızı, sofranıza habersiz oturan Deccalî güçlerle nasıl savaşacağınızı, nasıl insan kalacağınızı anlatıyor.”
Birleşik Avrupa’nın
Türk Öncüleri
Yazar: Kayhan Karaca
NTV Yayınları
Tarih ve Siyaset
196 Sayfa
Türkiye, Avrupa Birliği’ne
girmeye çalışıyor. AB’yi oluşturan ilkeleri ne kadar hazmettiği
ölçülüyor. AB’nin kimi ülkeleri
Türkiye’nin katılmasına itiraz
ediyor. Türkiye’de de kimi çevreler ve partiler, AB’ye girmeye
büyük bir endişeyle bakıyor. Halbuki, Türkiye, AB’nin
ilkelerini ve temelini oluşturan kurumun, Avrupa
Konseyi’nin kuruluşunda birinci derecede rol oynadı. Türk parlamenterler, daha 1949’da, şimdi bile
kimilerine “uçuk” gelen önerilerde bulundular. Hatta
bunlarının bazılarının uygulamaya geçirilmesini
sağlayanların başında geliyorlardı. Bu kitap, birleşik
Avrupa’yı kuran öncülerin arasındaki Türklerin katkısını anlatıyor. Aynı zamanda, birleşik Avrupa’nın
oluşum öyküsünü de. Tabii, bu oluşumun dışına
nasıl düştüğümüzü de gösteriyor
Patronlar Değil Liderler
Yazar: John Adair, Patrick Reedy
Babıali Kültür Yayıncılık
Ekonomi
195 Sayfa
John Adair, dünyanın ilk ‘Liderlik Eğitimi’ profesörü olup
alanında en dikkat çekici şahsiyettir.” The Sunday Times
“John Adair hiç şüphesiz dünyada liderlik felsefesinin önde
gelen isimlerindendir.” Sir John Harvey-Jones “Liderliğe
giden yolda bilge ve yetkin bir rehber, iş başındaki her lider
bu akıcı kitaptan yararlanabilir.” VVarren Bennis Liderlik uzmanı John Adair’in gerçekten klasik değer taşıyan bu eseri,
liderliğin ne olduğu, nasıl yürüdüğü, iş hayatındaki sıradan yöneticilerin nasıl lidere dönüşebileceği konularındaki tüm görüşlerinizi değiştirecek. Lider
olmak isteyen herkesin ihtiyaç duyacağı rehber bilgiler içeren bu eksiksiz
başvuru kaynağı, yakında stratejik liderlik sorumluluğu üstlenecek genç
bir yöneticiyle Adair arasında geçen diyaloglar biçiminde oluşturulmuştur.
Liderliğe ait her temel özellik, gayet sade ve berrak bir üslupla açıklanmıştır. “Patronlar Değil Liderler” sizi de kendi liderlik becerilerinizi daha iyiye
vardırmanız için harekete geçirecektir. Bu kitap, tarihsel örneklerden değil
daha çok günümüzde birebir yaşanan canlı deneyimlerden yola çıkılarak
hazırlanmıştır. Günümüz liderinin yapması gerekenleri anlatmaktadır.
İknanın Anahtarı
Yazar: Mark Goulston
Çeviri: Aslı Kalem Bakkal
MediaCat Kitapları
Ekonomi-Pazarlama
318 Sayfa
İstisnasız Herkese Ulaşmanın Sırrına Kulak Verin!
Diyelim ki işyerinde düşmanca davranan bir meslektaşınız,
öfkeden deliye dönmüş bir müşteriniz, son derece alaycı
bir çalışanınız var. Böylesi zor durumlarda insanlara istediğinizi nasıl yaptırırsınız? İknanın Anahtarı’nda tecrübeli
psikiyatrist, danışman ve iş koçu Mark Goulston, verimli
bir iletişimin imkansız göründüğü zamanlarda bile herkese ulaşmanın
sırrını açıklıyor. İknanın Anahtarı bir işin, satışın veya ilişkinin sürüncemede
olduğu her durumda kullanabileceğiniz son derece etkili araçlar ve teknikler sunuyor. Mark Goulston bu tekniklerin geçerliliğini GE, IBM, Goldman
Sachs, Kodak, Federal Express, Hyatt ve Disney gibi şirketlerde iş koçu olarak hizmet verdiği 30 yıllık kariyerinde kanıtlamış, FBI ajanlarına ve rehine
görüşmesi yapanlara bile ölüm-kalım meselelerinde yardım eden önemli bir
yol gösterici. Bu kitapta bir yandan Goulston’ın eğlenceli ve deneyimli kaleminin tadına varırken, diğer yandan da kendinizi yazarın son derece güçlü
ikna stratejilerini uygularken bulacaksınız. İknanın Anahtarı ile önünüzde
açılmadık kapı bırakmayacaksınız.
Dikkat, Satıcı Giremez!
Yazar: Serdar Salepcioğlu
Crea Yayıncılık
Ekonomi
145 Sayfa
Dikkat Satıcı Giremez; başarılı bir kariyer arayışındaki
satıcılar için, bir satıcı tarafından hazırlanmış bir çalışmadır.
Yazar, popüler olma, beğenilme(me), sanat ve yazım dili kaygılarından arınmış olarak -iş hayatında kullandığımız günlük
konuşma diliyle aktardığı- satış ve yönetim rutini içindeki
gerçek tecrübelerden çıkardığı dersleri aktarıyor. Dikkat
Satıcı Giremez, iki ana düşünce üzerinde şekillendi: - Satışın;
eğitmenler ve danışmanlar tarafından değil de gerçek bir satıcı tarafından
anlatılması. - Satışın temel dinamikleri küresel olsa da, ülkemize özgü
farklılıkların da aktarılması. Kitabın bu özellikleriyle, ülkemizin İş kültüründe
satışın genel kurallarının nasıl eğilip büküldüğünü yaşayarak öğrenmiş bir
satıcının tecrübelerinden yararlanacaksınız. Tamamıyla yaşanmış deneyimlerin ve çözüm yollarının aktarıldığı Dikkat Satıcı Giremez, aktif satış yapan
profesyoneller için mükemmel bir başvuru kaynağı.
ETBİR I KIRMIZI 51
SAĞLIK
Besinlerden polenlere
ALERJİLERE DİKKAT!
Özellikle bahar aylarında artan alerjik rahatsızlıklar birçoğumuzun
korkulu rüyası. Havaların ısındığı, bahara merhaba dediğimiz şu
günlerde kimilerini bol hapşırıklı ve burun akıntılı günler bekliyor.
Peki neden? Alerji ile ilgili merak edilenleri Göğüs Hastalıkları Uzmanı
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’dan öğrendik.
A
lerji normalde vücuda
zararı dokunmayacak
maddelere bağışıklık
sisteminin aşırı tepki vermesi
olarak tanımlanıyor. Bağışıklık
sistemimizin bizi parazitlere
karşı korumak için ürettiği vücut
savunmacıları (antikorlar) kimi
zaman zararlı olmayan bir takım
maddelere de aşırı reaksiyon
gösteriyor. Özellikle gelişmiş
ülkelerde ortaya çıkan koruyucu
tedavi yöntemleriyle, parazitlerin
insan sağlığı için bir tehlike
olmamaya başlaması ve mücadele
edecek parazit bulamayan
bağışıklık sisteminin bir takım
maddelere parazitmiş gibi tepki
vermesi alerjik hastalıkların ortaya
çıkışındaki etkili nedenlerden biri.
Neler alerjiye sebep oluyor?
Her gün yediğimiz, içtiğimiz,
temas ettiğimiz birçok madde
alerjiye sebep olabiliyor. Yumurta,
süt, fındık, kedi, köpek, bilezikler,
tozlar, küfler alerjiye sebep olan
maddelerden sadece bazıları.
52 ETBİR I KIRMIZI
Alerjenler olarak tanımladığımız
bu maddeler solunum yoluyla,
yemekle, ilaç ya da böcek
yoluyla kana karışarak, ya da
deriye temas yoluyla vücuda etki
ediyor. Böylece, bize kimi zaman
hayatı zehir eden burun akıntısı,
burun tıkanıklığı, hapşırma,
sık sık boğazı temizleme, ağız
ve boğazda kaşıntı, öksürme,
solunum zorluğu, karın ağrısı ve
açıklanamayan bağırsak sorunları
gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Stres,
yiyecek ve içeceklerde bulunan
katkı maddeleri, işyerlerindeki
sağlıksız koşullar da günümüzde
alerjik hastalıkların artışındaki
başlıca etkenlerden. Bu hastalıklar;
havaların ısınması, atmosfer
basıncındaki değişiklikler, nem
miktarındaki farklılıklar ve polenler
gibi sebeplerden dolayı özellikle
bahar aylarında ortaya çıkıyor.
Bazıları doğuştan alerjik!
Anne ve babadan birinin
alerjisinin olması bebeğin de alerji
olma riskini yüzde 40 oranında
arttırıyor. Eğer ebeveynlerden
her ikisinde de solunum sistemi
ile ilgili bir alerji söz konusu ise
bu oran yüzde 70’lere çıkıyor.
Risk faktörleri arasında kalıtımın
yanı sıra çevresel ve psikolojik
etkenler de yer alıyor. Ayrıca
yapılan araştırmalara göre çok sık
antibiyotik verilen çocuklar yeteri
kadar mikropla karşılaşmadıkları
için alerjik hastalıklara daha yatkın
oluyorlar. Alerjik hastalıkların
başlıcaları; saman nezlesi, göz
nezlesi, astım, ürtiker ve egzama
olarak sıralanıyor.
-Evde “akar”lar, dışarıda
“polen”ler!
Astıma ve alerjik nezleye,
solunum yoluyla vücuda giren
alerjenler yol açıyor. Dünyada
ve ülkemizde solunum yolu
alerjilerinin en önemli nedeni ev
tozu alerjenleri. Ev tozu; içinde
akarların, küf mantarlarının,
polenlerin, bakterilerin, evcil
hayvanlara, hamamböceklerine ait
alerjenlerin bulunduğu bir karışım
olarak tanımlanıyor. Halk arasında
“ev tozu böcekleri”, “astım
böcekleri” olarak da anılan akarlar,
insan derisi ve kepekle besleniyor.
Herhangi bir hastalık mikrobu
taşımayan akarlar çoğunlukla
nemli ortamlarda ürüyor. Akar
duyarlılığı olan insanların nemi
az, aydınlık ve iyi havalanan bir
evde yaşamaları gerekiyor. Eski
binalarda, mutfakta, rutubetli
ve güneş görmeyen yerlerde
yaşayan hamamböceklerinde
yer alan alerjenler hayvanın
vücut parçalarında, dışkısında,
tükürüğünde ve diğer salgılarında
bulunuyor.
Bitkilerin erkek tohumu olan
polenler ise özellikle baharla
birlikte ortaya çıkan en yaygın
alerjenlerden biri. Havadaki
polenleri akarlar gibi kontrol
etmek mümkün olmadığı için
polenlerden korunmak daha
büyük bir çaba gerektiriyor.
Polenlerin atmosferde yoğun
olarak bulundukları saatlerde
(sabahın erken saatleri, sıcak,
kuru ve fırtınalı havalar) dışarıya
çıkmamaya özen göstermek, polen
mevsiminde açık havada spor ve
egzersizden kaçınmak ve günlük
kıyafetlerimizi eve gelir gelmez
yatak odası dışında bir yerde
değiştirmek polen alerjenlerinden
etkilenmemek için uygulanabilecek
yöntemlerden bazıları.
Hem ev içinde hem ev
dışında bulunabilen bir diğer
alerjen küf mantarları, özellikle
havanın sıcak ve nemli olduğu
dönemlerde artıyor. Mantarların
üredikleri alanların ortadan
kaldırılması, banyo küveti, lavabo,
duş ve tuvaletlerin ıslak ve kirli
bırakılmaması, çöplerin dışarıda
plastik bir torbada kapalı olarak
tutulması küf mantarlarına karşı
alınabilecek önlemler arasında yer
alıyor.
alerjik nezle, gelişmiş ülkelerde
erişkin nüfusun yüzde 1520’sinde görülüyor. Solunum
yolu alerjenlerinin sebep olduğu
hastalıklardan biri olan alerjik
nezleden korunmak için yediğimiz,
içtiğimiz maddelere dikkat
etmemiz gerekiyor. Sigara ve hava
kirliliği de hastalığı körükleyen
etkenler arasında.
Ürtiker ve egzama: Deride
kaşıntı ve kabartı şeklinde ortaya
çıkan egzama ve ürtiker gibi
hastalıklarda, alerjiye sebep olan
maddeden uzak durmak gerekiyor.
Özellikle egzama durumlarında,
nedeni kesin olarak saptanıncaya
kadar deniz ürünleri, çerezler,
yumurta, katkılı yiyecekler
En sık görülen alerjik
hastalıklar
Astım: Akciğerlerimiz içindeki
hava yollarının yani bronşlarımızın
çeşitli uyaranların etkisiyle
daralması olarak tanımlanan
astım, yüzyıllardır bilinen ve
üstüne en çok araştırma yapılan
hastalıklardan biri. Genellikle ilk
belirtilerini çocukluk döneminde
gösteren alerjik astımın temel
özelliği hastanın ev akarları,
polenler, evcil hayvanlar gibi
alerjenlere duyarlı olması. Astımın
ortaya çıkmasında genetik ve
çevresel faktörler de etkili. Genetik
olarak astıma yatkın olan kişilerde
annenin gebelik döneminde sigara
içmesi, çocuğun yoğun olarak
alerjenlere maruz kalması, hava
kirliliği, stres gibi çevresel faktörler
de bir araya geldiğinde astımın
gelişme riski artıyor. Yapılan
araştırmalara göre astımın görülme
sıklığı çocuklarda yüzde 10’ken,
erişkinlerde yüzde 5.
Alerjik nezle: Daha çok
gençlerde görülen alerjik nezlenin
hapşırma, burun akıntısı, burun
kaşıntısı, burun tıkanıklığı gibi
belirtileri var. Endüstrileşmeye
bağlı olarak arttığı gözlenen
Evde hayvan beslemek
hem zararlı, hem yararlı!
Bugüne kadar kedi köpek gibi
hayvanların evde beslenmesinin
astım ve alerjik hastalık riskini
arttırdığı biliniyordu. Fakat son
yıllarda yapılan bazı araştırmalar,
yaşamının ilk yıllarında evlerinde
kedi köpek gibi evcil hayvan
besleyen çocuklarda alerjenlere
duyarlılığın, alerjik nezlenin ve
astımın daha az görüldüğünü
ortaya koyuyor. Bunun sebebi ise
kedi ve köpekte bulunan bakterilerdeki endotoksin. Endotoksinin ev
tozundaki düzeyi ise evde hayvan
beslendiğinde artıyor. Biyolojik
aktif bir madde olan endotoksin
bağışıklık sistemini daha çok
infeksiyonla savaşacak şekilde
uyarıyor. Ve böylece bağışıklık
sistemi alerjenlere karşı daha
duyarsız hale geliyor.
ETBİR I KIRMIZI 53
SAĞLIK
(konserve, şekerlemeler), sucuk,
çikolata, baharat, kola, hazır
meyve suları, sakatat gibi besinleri
tüketmemek gerekiyor.
Besin alerjisi: Kusma, diare,
döküntü, egzama, hırıltılı solunum
gibi belirtileri olan besin alerjisine
sıklıkla fıstık, yumurta, süt,
fındık, soya, buğday, bezelye
türü besinler; balık ve karides
gibi deniz hayvanları neden
oluyor. Çocuklarda erişkinlere
göre daha çok rastlanılan besin
alerjisi yaşanılan ülkeye ve
beslenme özelliklerine göre
Alerjik şok: Anaflaksi
Alerjik şok ismiyle de bilinen
anaflaksi, alerjinin en ağır ve tehlikeli şekli. Fazlasıyla ölümcül
sonuçlar doğurabilen anaflaksinin,
tarihte bilinen ilk kurbanı ise İ.Ö
2641’de arı sokması sonucu
yaşamını yitiren Mısır Firavunu
Menses.
Anaflaksi, kişinin daha önce
duyarlı hale geldiği bir alerjenle
ikinci kez karşılaşmasıyla oluşuyor.
İlaçlar, serumlar, aşılar, yiyecekler,
katkı maddeleri, egzersiz,
soğuk anaflaksiye neden olan
etkenlerden bazıları. İç sıkıntısı,
huzursuzluk ve fenalık hissi ile
beraber sıcak basması, çarpıntı ve
kaşıntı gibi öncü belirtileri de olan
anaflaksi; deri, alt ve üst solunum
yolları, dolaşım ve sindirim sistemi
olmak üzere pek çok bölgeyi
etkiliyor. Deri belirtileri vücudun
çeşitli bölgelerindeki kaşıntı, soluk
pembe renkte, üzerine bastırılınca
solan kabarıklıklar, dil, dudak ve
göz kapaklarındaki şişlikler olarak
sıralanabilir. Dolaşım sisteminde
çarpıntı, düzensiz ve hızlı kalp
atışları, göğüs ağrısı, baş dönmesi; solunum sisteminde ise
öksürük, hırıltı, morarma ve nefes
darlığı gibi belirtilerle ortaya çıkan
anaflaksinin kusma, bulantı, ishal,
idrar kaçırma, baş ağrısı, halüsinasyon gibi belirtileri de var. Anaflakside ölüm nedenleri ise gırtlak
ödemi, inatçı tansiyon düşüklüğü
ve kalp krizi.
54 ETBİR I KIRMIZI
farklılık gösteriyor. Besin alerjisinin
belirtileri ise oldukça değişken.
Deri, sindirim veya solunum
sistemindeki rahatsızlıklarla
kendini gösterebiliyor. İshal, karın
ağrısı, gözde kaşınma, kızarma,
egzama bu belirtiler arasında.
Kesin tedavisi var mı?
Alerjik hastalıklarda tanı
konulabilmesi için uygulanan farklı
yöntemler var. Alerjik deri testleri,
kanda immunglobülin E-IgE
(bağışıklık sisteminin ürettiği
özel bir antikor) ölçümü, akciğer
röntgeni ve solunum fonksiyon
testleri alerjiniz olup olmadığını
anlamak için kullanılabilecek
yöntemler. Alerjik deri testleri
basit, güvenilir, çabuk sonuç
veren, maliyeti düşük bir tanı
yöntemi. Bu testlerin sonucunu
hastanın yaşı, test yapılan deri
bölgesi, test zamanı, derinin ısısı
ve rengi gibi faktörler etkiliyor.
Alerjik hastalıkların tanısında
kullanılan bir diğer yöntem de
kandaki IgE oranının ölçülmesi.
Bu yöntemin alerjik deri testine
göre yan etki ve anaflaksi (alerjik
şok) riskinin olmaması, derideki
hastalıkların sonuca etki etmemesi
gibi avantajlarının yanı sıra;
pahalı olması ve duyarlılığının
daha az olması gibi olumsuz
yanları da söz konusu. Akciğer
röntgeni ise özellikle astım krizi
ile ilgili komplikasyonlarda veya
hastanın astımla karışabilecek bir
hastalığının olmasından şüphe
duyulduğu durumlarda kullanılan
bir yöntem. Solunum fonksiyon
testleri astım, kronik bronşit
ve amfizem gibi hastalıkların
tanısında kullanılıyor. Bu testlerin,
hastaların kendi kendilerine
evlerinde yapabilecekleri
kadar kolayları olduğu gibi;
üniversitelerde ve büyük göğüs
hastalıkları kliniklerinde araştırma
amacıyla kullanılan ve çok pahalı
aletleri gerektiren çeşitleri de var.
Alerjinin tedavisinde ilk dikkat
edilecek nokta alerjiye sebep
olan maddeyle karşılaşmanın
engellenmesi. İlaç tedavisi
ve halk arasında aşı tedavisi
olarak bilinen immunoterapi ise
daha sonra gelen yöntemler.
Günümüzde alerjik hastalıkların
tam anlamıyla tedavisi mümkün
değil. İlaç kullanımı da, kesin
tedavi sağlamasa da hastalığın
yol açtığı rahatsızlıkları azaltıyor.
Alerjinin ve astımın tedavisinde
antihistaminikler, kortizon
ve dekonjestan gibi ilaçlar
kullanılıyor. Bu ilaçların bir bölümü
uzun süreli kontrolü sağlarken
bazıları hastalığın belirtilerini
hafifletiyor. Alerjinin ve astımın
tedavisinde kullanılan bir diğer
yöntemde immunoterapi yani
aşı tedavisi. Hastaya duyarlı
olduğu alerjenlerin giderek artan
dozlarda verilmesiyle uygulanan
immunoterapi, üzerinde çok fazla
tartışılan ve en yaygın tedavi
yöntemlerinden biri. Bu tedavi
beş yaşın altındaki çocuklara,
bağışıklık sistemi hastalığı, ağır
psikolojik rahatsızlığı ve kalp
rahatsızlığı olanlara uygulanmıyor.
ETBİR I KIRMIZI 55
LEZZET
LEZZETE UZANAN YOL
ETİ TANIMAKTAN GEÇER
Et, sofralarımızın baş tacı. Besin değeri açısından vazgeçilmez olan
etin, lezzetini yakalamak için etin özelliklerini bilmek gerekiyor.
Biz de bu yazımızda sığırdan kuzuya kadar çeşitli hayvanların
etlerinin özelliklerini tanıtarak daha lezzetli yemeklere ulaşmanın püf
noktalarını aktaralım istedik.
E
Et, gerçek bir protein
kaynağı. Başta kırmızı
et olmak üzere bütün
etlerden protein
kaynağı olarak
yararlanıyoruz. Üstelik
bu bir tercih değil, neredeyse
zorunluluk. Çünkü proteinler
hücrelerin ana maddesi. Vücuttaki
enzimlerin, hormonların ve kan
yapımı için gerekli ana maddeler,
proteinden sağlanıyor. Vücudun
enerji kaynağı olduğu gibi, kanda
ilaçların, hormonların ve lipidlerin
taşınması ve belirli oranlarda
dokularla teması yine protein
56 ETBİR I KIRMIZI
sağlıyor. Kısacası sayısız işlevi
yerine getiriyor. Yani büyüme ve
gelişimin yanı sıra sağlıklı yaşamın
sürdürülmesi için mutlaka protein
alınması gerekiyor. Bu gereklilik,
soframızda vazgeçilmez bir lezzete
de dönüyor. Etle yapılan yemeklerin
zengin çeşitliliği, her damak tadına
hitap edebiliyor. Ancak etlerden
lezzetli yemekler yapmak için
hayvanların çeşitli bölümlerinin
özellikleri ve etlerin niteliklerinin
tanınmasında yarar var. Biz de
bu sayfalarda, ülkemizde en sık
tüketilen et türlerinin özelliklerini
tanıtıyoruz.
SIĞIR ETI
Sığır, yalnızca ülkemizde değil,
tüm dünyada etinden en fazla
yararlanılan hayvan türü. Bunda,
sığırın soğuk-sıcak, kurak-yağışlı,
yani her coğrafyada yaşamaya
uygun türlerinin olması, etinden
daha sık yararlanılmasının temel
nedenlerinden biri. Ülkemizde de et
tüketiminin yaklaşık yarısına yakın
bir kısmı, yine sığır eti.
Sığırlar, evcil ve boynuzlu
büyük hayvanlardır. Sığırlar,
yaşına ve cinsiyetine göre farklı
adlandırılıyorlar. Dişisi inek, 1 yaşını
geçen erkeğine öküz, burulmamış
erkeğine boğa, genç dişisine düve,
genç erkeğine tosun ve 1 yaşından
küçük yavrusuna dana deniliyor.
Sığırların besin değeri yaşına,
cinsiyetine, ırkına, vücut yapısına ve
beslenme durumuna bağlı olarak
değişiyor.
Ülkemizde kemiksiz olarak satılan ve
bonfile dışında herhangi bir kalite
ayrımı yapılmayan sığır eti, canlı
kırmızı renkte, iyi kokan, ince ve sık
dokulu, biraz kalın ve beyazımsı
renkte yağ tabakaları olan bir özellik
taşır. Yağlanmış sığır eti sarı kırmızı
bir görünümdedir. Boğa eti ise siyah
kırmızı renkli, sert ve iyi kokmayan
özelliktedir. Sığırın en değerli et, but
ve omurga bölümündedir. Boyun,
bacaklar, gövde ve karnının aşağı
bölümleri o kadar değerli değildir.
Sığır eti pişirilmeden önce yeterince
dinlendirilmelidir. Etin dinlendirilme
süresi yaz aylarında daha az, kış
aylarında daha fazladır. Sığır etine,
hayvanın çeşitli bölümlerine göre,
çeşitli pişirme yöntemleri uygulanır.
Sığırın kalçasının ön kısmından,
sondan bir önceki kaburga kemiğine
kadar uzanan bel bölgesine sağrı
denilir. Bu bölgeden üç önemli parça
elde edilmektedir: Kontrfile, fileto,
sağrı.
Kontrfile sağrının kasından son
kaburgaya kadar uzanan parçadır.
Orta kısmı daha iyidir. Arka kısımları
sinirli olduğundan kullanılmadan
önce sinirlerin temizlenmesi uygun
olur. Pişirme yöntemleri içinde şiş,
fırınlama, haşlama ve kızartma
uygulanır. “Biftek”, kontrfileden elde
edilir. En iyi “bonfile” bu bölümden
150’şer gramlık parçalar halinde
hazırlanır. Bonfile bölümü bir bütün
olarak alınırsa, üç, dört kişilik bir
miktar oluşturur. Bu takdirde,
bu miktar, “şatobriyan” olarak
adlandırılır.
Küçük
bonfile parçaları
ise “fileminyon” adı altında
bilinmektedir. Büyükçe bonfile
parçaları da “turnedo” adını taşır.
Turnedo, biftekten daha yuvarlakça
dilimler halindedir.
Sığırın ilk üç sırt omur bölgesi
ile 4-7 sırt omuru ve 8’den son
omura kadar olan bölümü omuz
ve sırt bölümünü oluşturur. Omuz
bölümü etlerine yahni ve haşlama
uygulanır. Sırt bölümünün arkası
daha değerlidir. Bu bölümden sığır
pirzolası, “antrikot” elde edilir. 1-1,5
cm kalınlığında bir kişilik bir parça
olarak ızgara edilir. Daha kalın
antrikot dilimler iki kişiye servis
yapılabilir. Ayrıca antrikot, şatobriyan
gibi tek parça olarak 3-5 kişi içinde
hazırlanabilir. Omuz ve sırtın diğer
bölümleri ile yahni ve haşlama
yapılır.
Sığırın arka bacaklarının üst bölümü
ile karın bölgesinin bir bölümü
sığırın butudur.
Kuyruk dibine yakın kalça bölgesi,
tencere kebapları, kapamalar,
haşlama ve kızartma olarak
kullanılır. Butun ön ve orta kısmı
tranş olarak adlandırılır, arka dış
kısmı ise nuar olarak bilinmektedir.
Nuar, fileto çıkarılmış “eskolp”
olarak pane, kızartma ve birçok
biçimlerde yemeğe hazırlanabilir.
Sığır bacaklarının baldır ve
incikleri üçüncü sınıf kalitede
etlerdir, haşlama, çorba, et suyu
çıkarılmasında kullanılır. Yelpazeye
benzeyen yassı ve kemiksiz böğür
eti ise birinci sınıf kalitede et verir
ve biftek olarak pişirilir. Oysa karnın
yan tarafları ve son iki kaburgayı
içeren böğür eti ile haşlama
yapılmalıdır. Kalça eti “rumstek”
olarak uygulanmaktadır.
DANA ETI
Sığırların 2-3 aylık henüz süt emen
yavrularına “süt danası” denir. Eti,
açık pembe renkli yağsız, sindirimi
kolay, çok lezzetli ve besleyicidir.
Daha yaşlı dana etlerinin rengi
pembe-kırmızı olur. Dana etinin
değeri, rengi ve semizliğinden
anlaşılır. Üstün kaliteli danalarda,
gövdenin ve böbreklerin üstü
beyaz bir yağ tabakası ile kaplıdır.
Dana etinin de, kesildikten sonra
yenilmeye elverişli olması için
beklenmelidir. Dana etinin iyi olduğu
zamanlar, iyi beslendiği Haziran ve
Eylül ayları arasıdır.
Dananın bölümleri de sığırın
bölümlerine benzer. Ancak dananın
hemen bütün parçaları kızartmaya
elverişlidir. Dana fileminyondan
kuşbaşı yapılabilir ve şiş kebabı
olarak pişirilebilir. Kol kemiği
çıkarıldıktan sonra yuvarlanıp
sarılarak rosto gibi fırınlanabilir.
Dananın bonfile bölümü de sığırın
bonfile bölümü gibidir. Ancak dana
bonfilesi, sığırınki gibi damarlı
olmamalıdır. İki parçası bir porsiyon
olarak kabul edilen dana bonfilesi ile
sote ve ızgara yapılır. Dana pirzolası
ise, kol altındaki 2-3’üncü kemikten,
son kaburga kemiğine kadar
ETBİR I KIRMIZI 57
LEZZET
kapsayan bölümü “baaren” olarak
adlandırılır. Şiş yapılabildiği gibi,
fırında da kızartılabilir. Koyun kol
ve butları, sığır kol ve butlarına
göre daha lezzetli ve yumuşaktır.
Haşlanabileceği gibi fırında da
kızartılabilir. Koyunun but tarafına
yakın kaburga altı bölümüne
“pançeta” adı verilir.
KUZU ETİ
devam eder. Dana fileminyonun
her iki yanının üçer dakika ızgarada
pişirilmesi yeterlidir. Dana biftek
dibi kalın bir tencerede, az tereyağı
ile sote edilirse lezzetli olur. Ayrıca
dana başı fırında kızartılabilir.
KOYUN ETİ
Ülkemizde et tüketiminin yaklaşık
%30’unu koyun eti oluşturmaktadır.
Erkeğine koç, yaşlı dişisine
marya, 1 yaşında olana toklu, 2
yaşında olana şişek ve 1 yaşından
küçüklere kuzu adı verilir. 1 ile 3
yaş arasındaki koyunların etleri
58 ETBİR I KIRMIZI
yağlı, lezzetli ve besleyicidir. Yağ,
kaslarının çevresinde olduğu gibi,
kas liflerinin içinde de bulunur.
Görünen yağları çıkarılmış olan
koyun etinde % 2-4 oranında yağ
vardır. Koyun etinin rengi pembe ve
yağı beyazdır. Ülkemizdeki koyun
cinsleri, karaman, dağlıç, kıvırcık
olmak üzere üç grupta toplanır. Bu
cinsler arasında, dağlıç ve kıvırcık
koyunların etleri daha iyidir. Dişi
koyun etleri sert, erkek koyun etleri
ise daha lezzetlidir. Koyun etleri
Haziran ve Kasım ayları arasında
daha lezzetli ve besleyici olur. 2-3
yaşından fazla olan koyun etleri de
sertleşir.
Koyun bölümleri bütün pişirme
teknikleri için uygundur. Koyun
başından kızartma, çorba, söğüş ve
terbiyeli yemekler yapılır. Gerdan,
söğüş, haşlama, çorba ve et suyu
için uygundur. Filetolar dilimler
halinde kesilirse pirzolalar elde
edilir ve ızgarada ya da pane olarak
kızartılır. Koyunun iki budu ve sırtını
Bir yaşına gelmemiş koyun olan
kuzular, süt kuzuları ve kasaplık
kuzular olmak üzere iki grupta ele
alınırlar. Ne var ki ülkemizde süt
kuzuları da kesilebilmektedir. Ağırlığı
10 kg civarında olan süt kuzuları
5-7 haftalık iken kesilmektedir.
Oysa kasaplık kuzular, 3 aylık ve 1
yaş arasında kesilirler. Bu kuzular
iyi beslendikleri takdirde ağırlıkları
20-25 kg kadar olur. Erken kuzu
kesimi, ülkemizin et kaybetmesine
neden olmaktadır. Zira üç aylık
beslenme, bir kuzuya 15 kg et
kazandırmaktadır. Bu durum
göz önünde bulundurularak,
bütün dünyada koyun soyunun
geliştirilmesine, insan sağlığı ve
beslenmesi bakımından büyük
önem verilmektedir.
Kuzu eti, şubat ve mayıs ayları
arasında lezzetli olur. Eti açık
kırmızı renkli ve gevşek dokuludur.
Sindirimi kolay olur. Bununla birlikte
eti yağlanmamış ve gelişmemiştir.
Bu nedenle besleyici özellikleri
koyun etine oranla çok azdır. Bir
kuzu etinin doğumdan üç ay sonra
kesilmiş olsa bile 100 gr.da 16
gr protein bulunmaktadır. Ayrıca
madensel maddeler yönünden de
fakir bulunmaktadır.
Kuzu eti körpeliği ve kolay
pişirilmesi nedeniyle bütün pişirme
yöntemlerinin uygulanabileceği bir
ettirt. Kuzu etinin her bölümü fırında
kızartma, ızgara, haşlama, söğüş
tencere kebapları, tava gibi farklı
pişirme yöntemlerine uygundur.
Boynun ikinci kemiğinden, böbrek
yatağına kadar olan bölümden
pirzola elde edilir. Kuzu pirzola
7-8 cm uzunluğunda kemiklidir ve
doğrudan doğruya ızgara edilir.
Kalite ve hijyen kurallarını ön planda tutarak tüketicilere
sağlıklı, güvenilir, lezzetli et ve et ürünleri sunuyoruz...
DRY AGED BEEF (Kuru Dinlendirme Sığır Eti)
Mükemmel bir steak için; ideal büyüklükteki sığırın kesilmesiyle birlikte elde edilen etin, merkezi kısımlarında haritaya
benzer mermerimsi yapıyı andıran (marble) bol miktarda ince yağların etin içerisine işlenmesiyle, özel şartlar altında
%80 - %86 arasında nem ve +2°C sıcaklıkta 28 gün kemikli olarak dinlendirilerek etin bir miktar su kaybedip
hafiflemesine dry aged beef denir. Mermer şeklindeki ince yağlar insan vücuduna enerji verici olması ve
protein ihtiyacını karşılama açısından çok faydalıdır. Kolesterol ise çok düşük miktardadır.
Lezzeti ise tartışılamaz.
EMİN HAYVANCILIK ET VE GIDA SAN. TİC. İTH. İHR. LTD. ŞTİ.
“Sadece Et”
Aydınlı Mah. Patlayıcılar Cad. No:11/9 TUZLA İSTANBUL
Tel: 216 393 34 42 Fax: 216 393 67 66 e.mail: [email protected]
www.eminet.com.tr
ETBİR I KIRMIZI 59
YAŞAM / ÖNERİ
Silva Metodu ile iş yaşamınızı yeniden düzenleyin:
Daha verimli olun,
daha çok kazanın!
Kişinin kendi potansiyelini
keşfetmesini sağlayan Silva
metodu ile iş dünyasındaki
pek çok soruna karşı
hazırlanmanız mümtün.
Metodu uygulayanlarda
yaratıcılık ve verimlilik artıyor.
Hal böyle olunca kazanç oranları
da yükseliyor. Üstelik çalışanlarla
iletişimleri de güçleniyor.
İ
ş adamlarının en büyük stres
nedenlerinin başında yoğun işler
ve çözüm bekleyen yeni sorunlar
geliyor. Verimliliği arttırma, hedeflere
daha kolay ulaşma, çalışanları hedefe
motive etme, gibi birçok konuda
etkin ve rakiplerden daha iyi olmak
gerekiyor. Ama bu sorunlarla baş
etmenin yazıldığı kadar olmadığı bir
gerçek. Peki durumu kabullenme
dışında neler yapabilirsiniz! Silva
Zihin Kontrol Metodu, içinizdeki
gücü keşfetmenizi sağlayarak,
size sorunlar karşısında güçlenme
yollarını öğretiyor.
Ülkemizde yıllardır bu metodun
eğitmenliğini yapan Ayşen Edis,
Silva Metodu’nun kişiye canlı,
enerjik, güçlü bir düşünme biçimi
geliştirme konusunda yardımcı
olduğunu böylece kişinin kendisini
kısıtlayan ve tüm potansiyelini ortaya
koymasını engelleyen inançlarından
kurtulduğunu belirtiyor. Ayşen
Edis’ten metotla ilgili edindiğimiz
bilgiler şunlar:
60 ETBİR I KIRMIZI
Metot nereden çıktı?
Bir elektrik devresinin daha az
enerji kullandığında daha fazla
enerjiyi açığa çıkardığını tespit eden
Silva, insan beyninin de -tıpkı bir
elektrik devresi gibi- daha az enerji
kullanması için rahatlamasının
sağlanması durumunda daha
fazla enerjiyi açığa çıkartacağı ve
dolayısıyla bir düşünce patlaması
yaratacağı varsayımında bulundu
Beyninizin sağ
yarımküresini kullanın
Metodun başlıca özelliği
beyni etkin olarak kullanabilmeyi
öğrenmek. Beyinde etkin olarak
kullanılan 4 bilinç seviyesi
bulunuyor: Beta, Alfa, Teta ve
Delta. Silva Metodu teknikleriyle,
sorunlara çözüm bulmaya en
uygun seviye olan Alfa seviyesi
bilinçli bir şekilde kullanılarak,
Dünyada bilinen ilk ve tek garantili metot
SİILVA METODU NEDİR?
Kişinin kendisi için yapabileceği
en büyük buluş, zihninin
potansiyelini keşfetmek, Silva
Zihin Kontrol Metodu, beyninize
hükmederek daha üst bir zeka
seviyesine çıkmayı ve orada
kendi duyumlarınızı tasarlama,
geliştirme ve kontrol etmeyi
öğretiyor. Bu anlamda dünyada
bilinen ilk ve tek garantili metot.
Stresi yenmede en büyük
yardımcı metotlardan biri olduğu
biliniyor. Yöntemin ayrıcalıklarını
öğrenenler, yaşamlarını kontrol etme
konusunda çok büyük başarılara
imza atıyor, stresle başa çıkabiliyor
ve günlük sorunları kolayca
çözümleyebiliyorlar.
beynin sağ yarımküresinin işlevsel
olması sağlanıyor. Beynin Beta
seviyesi fiziksel aktiviteler, problem
çözme ve endişe gibi aktivitelerle
özdeşleştirilirken, Alfa daha çok
meditasyon, rahatlama ve yaratıcı
düşüncenin ortaya çıktığı seviye
olarak kabul ediliyor. Ancak
insanların yüzde 95’i Alfa seviyesinde
uyuduğu için beyinlerinin sağ
yarımküresini harekete geçiremiyor.
Bu nedenle sorunlara çözüm bulmaya
en uygun seviye olan Alfa’da beynin
bu işlevselliğinden yararlanılamıyor.
Silva Metodu eğitimlerine
katılanlar ilk olarak beyin dalgalarını
yavaşlatıp Alfa seviyesine girebilmeyi
ve bu seviyede bilinçli kalarak beynin
sağ yarımküresinin işlevsel olmasını
sağlamayı öğreniyor.
Zihin kontrolü nasıl
uygulanıyor?
Bir zihin kontrol metodu olan
Silva Metodu’nda katılımcılar otohipnozu öğreniyor. Silva Metodu
ile hipnoz arasındaki en belirgin
fark şu: Hipnozda kişinin mutlaka
bir başkasına ihtiyaç duyması ve
algıladığı gerçeğin objektif mi,
sübjektif mi olduğunu bilemiyor.
Silva Metodu’nda ise Zihin
Kontrolünü uygulayan kişi bilinçli
olarak zihinsel egzersizler yapıyor ve
bunu kendi kendine başarırken bir
başkasına ihtiyaç duymuyor.
Silva Metodu,16 zihin egzersizi
Hangi alanlarda
etkili?
n Aşırı yemek, içki, sigara gibi
bağımlılıklardan kurtulmak
n Ağrılar, uykusuzluk gibi stres
kaynaklı sağlık sorunlarından
kurtulmak
n Kaygılardan kurtularak özgüven
geliştirmek,
n Hedeflere ulaşmak,
n Motivasyonu artırmak,
n Yaşama daha olumlu bakmak,
n Sporda daha iyi verim almak,
n Yıkıcı duygu ve davranış
kalıplarından kurtulmak.
olmak üzere 22 saatlik bir eğitim
ile öğretiliyor. Eğitimi alan kişi,
beynin yaydığı elektrik dalgalarını
veya frekanslarını yavaşlatmayı
öğreniyor. Böylece daha yüksek
frekansta beta dalgaları yayan sol
beynin etkinliği yavaşlatılarak,
sakinleştirici alfa dalgaları devreye
giriyor. Eğitimin sonunda stresle başa
çıkılabilir, günlük sorunları kolayca
çözümleyebilir hale gelen kişinin
sezgileri de gelişiyor. Eğitimin üç
aşaması ve her aşamanın nitelikleri
var.
İlk dört egzersiz: Katılımcılar ilk
olarak, beyin dalgalarını yavaşlatarak
alfa seviyesine girmeyi ve bu
seviyede uyumadan, bilinçli kalarak
beynin sağ yarımküresinde işlevsel
olmayı öğreniyorlar. Böylece beden
ve zihin rahatlıyor ve stres kontrolü
sağlanıyor.
İkinci dört egzersiz: Hayal gücü
devreye geçiriliyor. Geçmişte olup
bitenler bize bilgi sağlıyor. Mantık,
elde edilen bilginin çözümlemesini
yapıyor. Ancak yapılması gerekenler
ile hayal gücü ilgileniyor. Kararlar,
sorunlara çözüm bulmaya en uygun
seviye olan alfa seviyesinde beynin
bu işlevselliğinden yararlanılarak
veriliyor.
Üçüncü dört egzersiz: Seçilen
çözümlerle beyin programlanıyor ve
yaratıcılık geliştiriliyor.
Silva Metodu, insanın gerçek
potansiyelini ve gücünü ortaya
çıkarmasına yardımcı olurken,
metodu oluşturan 16 zihin yönetim
egzersizinin her biri, düşünme
biçimlerini güçlendirip, genişletme,
yaşamda karşımıza çıkan farklı
kriz durumlarını kontrol edebilme
becerisini geliştirmek amacıyla
yapılandırılıyor. Her bireyin Silva
Metodu tekniklerini öğrenerek bu
mükemmelliğe ulaşabilme şansı
bulunuyor.
Metodu öğrenenlerin
avantajları
Metodu öğrenenler; sigarayı
bırakmayı, kilo vermeyi, istemedikleri
alışkanlıklarından kurtulmayı, uyku
ilacı almaksızın uyumayı, saatin
alarmını kurmadan istedikleri
saatte uyanmayı, sorunlara gerçek
ve yenilikçi çözümler getirmeyi,
zamanlarını doğru kullanmayı,
fiziksel yeteneklerini, zihinsel
kapasitelerini ve sezgilerini
geliştirmeyi, kısıtlayıcı inançlarını
tanımayı ve bunları değiştirmeyi
öğreniyor. En önemli kazanımları
ise bu yöntemi hayatları boyunca
istedikleri anda uygulayarak
yaşamlarını kolaylaştırmaları.
Silva metodunu öğrenmek için
Metodu anlatan, Jose Silva ve
Philip Miele tarafından hazırlanan
ve bir süre önce ülkemizde de
yayınlanan “Silva Zihin Kontrol
Metodu” adlı bir kitap bulunuyor.
Ayrıca çeşitli dönemlerde “Silva
Metodu ile Odaklı Düşünme”
Semineri’nin tanıtım konferansları
gerçekleştiriliyor.
Eğitim programları hakkında
bilgiler www.edisdanismanlik.com
sitesinden takip edilebiliyor.
ETBİR I KIRMIZI 61
OTOMOTİV
Ticaretin Zorlu Yolları
Böyle Konfor Görmedi!
Taşımanız gereken yük sıradan bir araç için fazlaysa ve binek araç
konforu arıyorsanız Transit Connect Kombi tam size göre.
2
002 yılından bu yana Ford
Otosan Gölcük fabrikasında
üretilen Transit Connect,
2009 Mayıs ayında Amerika’ya
da ihraç edilmeye başlanarak
Türkiye’nin haklı gururu olmuştu.
Güçlü, dayanıklı, fonksiyonel
yapısı ve düşük yakıt tüketimi
ile Amerikalı tüketicilerin büyük
beğenisi kazanan Transit Connect
2010 yılı içerisinde Amerika’da üç
ödül birden alarak kalitesini bir kez
daha kanıtladı.
Bu şık araç, ticari araçlarımızın
yüksek standartlarından ödün
verilmeyerek üretilmiş. Bu nedenle
güçlü ve dayanıklı olduğu kadar
da çevik. Aynı zamanda üstün
iç tasarım özellikleri sayesinde
üst düzey bir binek arabadan
bekleyeceğiniz tüm konforu
sunuyor.
Üç farklı dizel motor
seçeneğiyle sunulan Transit
Connect Kombi’nin ideal bir güç ve
yakıt ekonomisi dengesi sunuyor..
Dış Tasarım: Modern stili ve
etkileyici özellikleriyle Transit
62 ETBİR I KIRMIZI
Connect Kombi hemen göze
çarpıyor.
Dayanıklılık: Sürüş konforu ve
yol tutuşunu, dayanıklılık ve
sağlamlılığı ile mükemmel bir
şekilde birleştiren Transit Connect,
yurtiçi ve yurtdışında aldığı pek
çok ödülle bunu kanıtlarken,
Türkiye’de hafif ticari araç
segmentinin en çok tercih edilen
modeli olmaya devam ediyor.
Üstün Yol Tutuş: Transit Connect
Kombi etkileyici bir yol tutuşa
sahip olmasını sağlayan çok sayıda
sürüş özelliklerine sahiptir.
Kolay Erişim: Sürgülü yan kapılar
ve geniş arka kapılar, araç içine
mükemmel bir şekilde erişime
imkan sağlar.
İç Tasarım: Yeniden tasarlanmış
ön konsol ve birçok yeni özellik,
araç ve müzik sistemi kontrollerini
parmaklarınızın ucuna kadar
getirirken, yolcular da geniş iç
hacmin verdiği ferahlığın keyfini
çıkarabilirler.
Ürün Gamı: Sürücüler, yolcu ve
yük alanı arasında kendileri için
ideal dengeyi bulabilecekleri pek
çok seçeneği değerlendirebilirler.
Esnek Koltuk Düzeni:
Ön koltuklar ileri ve geri
kaydırılabilmektedir. Arka
koltuklar ise öne doğru katlanıp
devrilerek sabitlenebilmektedir.
Bu sayede çok yönlü kullanım
sağlanmaktadır.
Pratik Saklama Bölmeleri: Sürüş
sırasında ihtiyaç duyabileceğiniz
eşyalarınızı elinizin altında
tutmak için çok çeşitli saklama
bölmelerinin yanı sıra geniş bir
bagaja da sahiptir.
Pratik Saklama Bölmeleri
Kullanışlı saklama alanları
arasında ön yolcu koltuğu altındaki
çekmece ile kalemler, bozuk
paralar ve diğer küçük öğeler
için kullanılabilecek orta konsol
çekmecesi gösterilebilir. İkinci
sıra koltuklar, 2/3 parçalı olarak
ayrılabilmektedir ve tamamen
ileri katlanarak ya da dik konuma
getirilerek daha fazla alan elde
edilebilmektedir. Tavanda
bulunan yük bölmesi lambası
sayesinde karanlık ortamlarda
daha rahat görüş sağlayabilirsiniz.
Ayrıca taşıdıklarınızın dışarıdan
görülmemesi için bagaj
bölmesinde kullanabileceğiniz
bir sürgülü bagaj örtüsü
ayarlanabilir file sistemi ile birlikte
bulunmaktadır.
Esnek Koltuk Düzeni
Tüm koltuklarda, daha fazla
konfor ve güvenlik için kafalıklar
bulunurken, ikinci sıra koltuklarda,
çocuk koltuklarının takılmasını
sağlayan ISOFIX sabitleme
noktaları yer almaktadır. İkinci
sıra koltuklar 2/3 ayrılabilmekte ve
ileriye doğru katlanabilmekte ya
da dik konuma getirilebilmektedir.
Bu sayede tüm araç modelleri,
yolcuları ve bagajlarını rahatça
taşımanız için gereken esnekliği
sağlamaktadır.
Yenilikler
Yeni tasarımıyla Transit
Connect Kombi’yi, ister iş, ister
kişisel gereksinimleriniz için
kullanın, gücü, genişliği ve çok
yönlü özellikleri ile ihtiyaçlarınızı
karşılayacak. Belirgin dış stili
ve yeni dış tasarım detaylarıyla
Transit Connect Kombi yolda
hemen fark edilir.
Elektronik Denge Programı
(ESP) seçeneğiyle Transit Connect
Kombi’nin yol tutuşu daha üstün
bir hale gelmektedir. Bu sistem,
gücü ve frenlemeyi otomatik olarak
ayarlayarak aracı yolda tutar.
ESP’li araçlarda standart olarak
Yokuş Kalkış Destek Sistemi de
(HLA) bulunmaktadır. Bu özellik
sayesinde yokuşta aracınızı el
freni kullanmadan daha rahat
kaldırabilirsiniz.
Otomatik İç Dikiz Aynası ve
Otomatik Yanan Ön Farlar
Otomatik kararan iç dikiz
aynası seçeneğiyle geceleri daha
güvenli yolculuklar yapacaksınız.
Ayrıca otomatik yanan ön farlar, far
kontrol ayarı ‘Auto’ yapıldığında
devreye girer ve dış aydınlık
seviyesi önceden belirlenmiş
bir seviyenin altına düştüğünde
otomatik olarak yanar.
Yağmur Sensörlü Silecekler
Opsiyonel olarak sunulan
silecek kolu ‘Auto’ konumuna
getirildiğindeön camın ortasına
yerleştirilmiş bir algılayıcı
yağmurun yağdığını tespit edip ön
silecekleri otomatik olarak devreye
sokuyor
Ödüller
2010 Yılında Türkiye’de Hafif
Ticari Araç Segmentinin En Çok
Satılan Modeli
2010 Kuzey Amerika Yılın Ticari
Aracı
ETBİR I KIRMIZI 63
GEZİ
Türkiye’ye en uzak ülke:
YENİ ZELANDA
Bakmayın siz öyle çok uzak ülke olduğuna. Uzağı yakın eden ortak
anılarımız var. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Çanakkale’de savaştığımız
Anzaklar’ın torunları orada yaşıyor. Üstelik Atatürk’ü ‘kahraman’ olarak
değerlendiriyor ve her yıl şehitlerini anmak için ülkemize geliyorlar. Biz de
onlar bizi ziyaret ederken Anzakların ülkesine uzanalım istedik.
H
ani ‘dünyanın bir ucu’ denir ya,
işte Türkiye’den bakınca Yeni
Zelanda ile aramızdaki mesafe
ancak böyle anlatılabilir. Bize göre,
okyanusların ardındaki ülke.
80 milyon yıl önce Avusturalya’dan
kopmuş bir kara parçası. O günden
bu güne ada olarak yaşamını
devam ettiriyor. Adanın ilk yerlileri
olan Maorilerin Yeni Zelanda’yı
keşfetmesi bile Anadolu tarihine
göre yeni sayılır. Bin yıl önce ayak
basmışlar bu adaya. 1642 yılında ise
ilk kez bir beyaz adamla tanışmışlar.
Ancak bir yüzyıl sonra İngilizlerin
yerleşmeye başlamasıyla adanın,
beyaz egemenliğine girmesiyle
sonuçlanmış. 1852 yılında kendi
hükümetlerini kursalar da, bu küçük
ülkeyle dünyanın bir ucundaki
64 ETBİR I KIRMIZI
ülkemizin ortak ve hazin anıları,
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki
Çanakkale Savaşı’na denk geliyor.
İngilizlere destek vermek amacıyla
daha önce adını hiç duymadıkları,
asla görmedikleri Anadolu
topraklarını işgal etmek üzere
Avusturalyalılarla kurdukları Anzak
Birlikleri ismini alarak Çanakkale
Boğazı’nda boy gösterseler de, onlar
açısından sonuç; tam bir hüsran. O
günlerde bir asker olarak gelenlerin
pek çoğu şimdi Çanakkale’de ‘ölü’
bir isim olarak geçiyor. Ancak
torunları bilinçli. Bu savaşın
anlamsızlığını hatırlatmak için her
yıl, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini
Anma Günü’nde büyük dedelerini
ziyarete geliyorlar. Üstelik Atatürk’ü
bir kahraman olarak değerlendiklerini
de ekleyelim.
Dünyanın en uzun
isimli gölü
Yeni Zelanda’yı hiç görmedik
diyorsanız yanılıyorsunuz, Yüzüklerin
Efendisi filminde gördüğünüz
nefis çayırlar, dağlar, denizler,
tam da oraya ait. Yönetmen Peter
Jackson’un ülkesi olan Yeni Zelanda,
Oskar tarihine geçen filmlerini
burada çekti. Bu filmi izleyenlerin
de hayranlıkla hatırladıkları ülke,
gerçektende yeşil, ılıman ve doğa
harikası gölleri, dağları ve kıyılarıyla
meşhur. Tabii bulutlarıyla da. Yerli
dilinde bu ülkeye verilen ismin
anlamı ‘uzun beyaz bulutun ülkesi’.
Dünyanın en uzun isimli gölünün
bulunduğu ülkenin de burası
olduğunu hemen söyleyelim. Maori
dilindeki gölün ismi, 57 harften
oluşuyor:
“Taumatawhakatangihangakoauau
otamateapokaiwhenuakitanatahu”.
Ne rahatlıkla yazabileceğiniz ne de
telaffuz edebileceğiniz bu ismin
anlamı ise şu:
“Cennetin yüce kocası Tane’in,
sevgilisinin yanına çıkmak için
flütüyle hüzünlü bir şarkı çaldığı
tepe”.
Yeni Zelanda ile ilgili
kısa notlar
Yüzölçümü: 270,990 km2
Nüfusu: 4,070,000
Başkent: Wellington
Para birimi: 1 Yeni Zelanda doları
= 100 sent
Dil: İngilizce, Maori
Din: Hıristiyanlık
Çiftlikler ülkesi
Yeni Zelanda bize uzak bir ülke
ama nüfus olarak da bizden epeyce
küçük. 4 milyon 70 bin kişi yaşıyor.
Adanın yerli halkı Maoriler azınlıkta
olsa da, gerçekten kocaman bir
adaya göre nüfusu düşük. Ancak
onlar, bu kocaman adayı, devasa
çiftliklerde koyun ve inek yetiştirerek
dolduruyorlar. Yaklaşık yalnızca 60
milyonun üstünde koyun olduğu
sanılıyor. İnekleri de sayarsak
kocaman bir çiftlik ülkesi olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Tarım ve
gıda alanında dünya pazarlarındaki
payını gittikçe arttıran bu ülkenin
ürünlerinin başında kırmızı et ve süt
ürünleri geliyor.
2005 yılı verilerine göre; dünya
süt ürünleri üretiminin yüzde 2’sini
gerçekleştiriyor. Dünya süt ürünleri
yüzde 35’i bu ülkeye ait. İhracatında
2. sırada yer alan kırmızı et, Yılda
750 bin ton et ürünü ihraç ediyor.
150 lisanslı et işleme faal olduğu
Yeni Zelanda’da 49 milyon koyun,
9.6 milyon sığır, 3.5 milyon inek, 1.7
milyon geyik, 150 bin keçi bulunuyor.
Hayvan sayısının bu denli yüksek
olmasındaki temel etkenlerden biri,
geniş otlakların bulunmasının yanı
sıra hayvanların neredeyse 12 ay
açık havada otlayabilmesine olanak
sağlayan iklimin hakim olması.
İnekler için ‘gaz’ vergisi alınan ilk ülke
Yeni Zelanda hükümeti, geğiren koyun ve ineklerin peşine düştü. Koyun
ve ineklerin küresel ısınmaya yol açan salımlarına karşılık çiftçilerden
vergi alan ilk ülke olarak tarihe geçti. Hükümete göre geviş getiren bu
hayvanlar yemlerini midelerinin odacıklarında tekrar tekrar sindirirken
metan üretiyor ve bunu sonra ‘gaz’ olarak dışarı salıyorlar. Bu gazın
salınımının, Yeni Zelanda’nın küresel ısınmaya yol açan en büyük etkeni
olarak değerlendiriliyor. Dünyaya sera gazı düzeyini 1990’lı yıllar düzeyine
çekme sözü veren hükümetin vergi almasının nedeni de salınımı düşürmek.
Hükümetin bu uygulamasına karşılık mücadele eden çiftçiler, etkili de
oldular. Vergilerin bir kısmı önemli bir araştırmaya aktarılıyor. Hayvanlardan
çıkan metan gazının yüzde 95’inin hayvanın geviş sırasında ağzından
çıkmasından esinlenerek, hayvanların geğirmesini ve yellenmesini
engelleyecek bir aşı üzerinde çalışılmasını sağlıyorlar.
ETBİR I KIRMIZI 65
SEKTÖRÜN ETKİNLİK TAKVİMİ
2011 GIDA ETKİNLİKLERİ
3 – 5 Mayıs 2011
Victam International, Hayvan&Su Ürünleri Yem, Evcil
Hayvan Yemi Ve Biyokütle Teknolojisi Etkinliği. Köln,
Almanya.
E-mail: [email protected]
Web: www.alpreyal.com.tr
9 – 10 Mayıs 2011
Grains are Functional, 18. International
Conference at IGV GmbH
Bergholz-Rehbrücke, Almanya.
E-mail: [email protected],
Web:www.igv-gmbh.de
11 – 15 Mayıs 2011
Konya Gıda / Gıda Tek 2011
9. Gıda ve İçecek, Gıda İşleme, İçecek ve Unlu Mamuller
Teknolojileri, Mağaza Market Ekipmanları
KTO Tüyap Konya Uluslararası Fuar Merkezi
Bilgi için: Tüyap Fuarcılık A.Ş.
www.tuyap.com.tr
11 – 15 Mayıs 2011
I. Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Silence Beach Resort Hotel. Manavgat, Antalya.
E-mail: [email protected],
Web: www.besd-bir.org, www.beyazetkongresi.com
18 – 20 Mayıs 2011
Uluslararası Gıda Güvenliği Derneği,
Avrupa Gıda Güvenliği Sempozyumu.
E-mail: [email protected],
Web: www.foodprotection.org/events/european-symposia/
26 – 29 Mayıs 2011
Uluslararası Gıda Kongresi:
Gıda Sanayiinde Yenilikçi Yaklaşımlar.
Altınyunus Resort Hotel. Çeşme, Izmir, Turkey.
E-mail: [email protected], [email protected],
Web: www.nafi2011.com,
http://food.ege.edu.tr
2-5 Haziran 2011
Expo Gateway to Middle East
4. Uluslararası Komşu Ülkeler Gıda ve Tüketim Malzemeleri
Fuarı
OFM Ortadoğu Fuar Merkezi - Gaziantep
Bilgi için: Forum Fuarcılık ve Geliştirme A.Ş.
14-18 Eylül 2011
Bursa 4.Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı
Bursa Uluslararası Fuar Merkezi - Bursa
Bilgi için: Tüyap Fuarcılık A.Ş.
66 ETBİR I KIRMIZI
15-18 Eylül 2011
İstanbul Gıda-Tek 2011
Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi - Beylikdüzü - İstanbul
Bilgi için: Tüyap Fuarcılık A.Ş.
22 – 25 Eylül 2011
GIDA 2011 / 19.Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri
Fuarı Yeşilköy - İstanbul
Bilgi için: E Uluslararası Fuar
Email: [email protected]
www.ite-turkey.com
27 – 29 Eylül2011
3. “MoniQA” AB projesi Uluslararası Konferansı: Gıda
Güvenliği ve Tüketicinin Korunması.
Varna, Bulgaristan.
E-mail: [email protected],
Web: www.icc.or.at/events/df09/index.php,
28 Eylül - 2 Ekim 2011
Ortadoğu Gıda Gıda-Tek Fuarı 2011
Tüyap Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi - Diyarbakır
Bilgi için: Tüyap Fuarcılık A.Ş.
www.tuyap.com.tr
2-4 Ekim 2011
Hayvan Popülasyonlarında Bireyler Arasındaki Genetik
İlişkiler ve Damızlık Değer Tahmin Yöntemleri Çalıştayı,
Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tekirdağ
E-mail: [email protected]
[email protected]
4-8 Ekim 2011
8. Dünya Hayvan Genetik Kaynakları Koruma Konferansı,
Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tekirdag
http://rbiglobalconf2011.nku.edu.tr
E-mail: [email protected],
13-16 Ekim 2011
Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı 2011
İstanbul Fuar Merkezi Yeşilköy - İstanbul
CNR Expo Fuarcılık A.Ş. ve
Sine Fuarcılık A.Ş.
24 – 26 Kasım 2011
7. Gida Mühendisliği Kongresi.
Başkent Öğretmenevi. Ankara.
E-mail: [email protected],
Web: www.gidamuhendisligikongresi.org,
www.gidamo.org.tr

Benzer belgeler