tumedebiyatdersnotlari

Transkript

tumedebiyatdersnotlari
1
TÜRK EDEBİYATINDA İLKLER
* İlk alfabemiz: Göktürk Alfabesi
* İlk yazılı eser ve Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin: Orhun
Abideleri
* İlk Türk yazarı: Yolluğ Tigin
* Bilinen ilk Türk şairi : Aprınçur Tigin
* İlk mesnevi, Türkçe yazılan ilk kitap, ilk siyasetnâme, ilk
didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk eserimiz: Kutadgu
Bilig – Yusuf Has Hacip
* İlk Türk dili sözlüğü : Divan-ı Lügati’t Türk – Kaşgarlı
M ahmut
* İlk Türkçe sözlük: Şemsettin Sami - Kamus-ı Türki
* İlk Tezkire (biyografik eser) : M ecalisü’n Nefais – Ali Şir
Nevâi
* İlk hamse yazarı: Ali Şir Nevai
* İlk hatıra kitabı : Babürşah /Babürname
* İlk seyahatname : M İR’ATÜL M EMALİK / SEYDİ ALİ
REİS
* Tasavvuf konulu ilk şiirler ve tekke şiirinin babası : Divan- ı
Hikmet – Hoca Ahmet Yesevi
* Fabl türü ilk eser: Harnâme – Şeyhi
* İlk Türk destanı :Alp Er Tunga Destanı
* Dünyanın bilinen ilk destanı:Sümerlerin Gılgamış Destanı
* Dünyanın halen yaşayan, en büyük ve ilk M üslüman Türk
Destanı: Kırgızların M anas Destanı
* İlk divan şairi: Hoca Dehhani
* Şarkı nazım şeklini oluşturan: NEDİM
* Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim
* Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
* İlk bibliyografya: Keşfü’z Zünun /Katip Çelebi
* İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi: Kamus'ul Âlam
* Dünya Edebiyatında ilk önemli roman örneği Cervantes’in
Don Kişot adlı eseridir.
* İlk ROM AN çevirisi: Yusuf Kamil Paşa / Fenelon’dan Telemak /1859
* Şiire ilk kez müstakil ad koyan şair: ŞİNASİ
* İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
1872
* İlk edebi roman: İntibah / Namık Kemal 1876
* İlk tarihi roman : Namık Kemal / Cezmi , A. M ithat / Yeniçeri
* İlk köy romanı : Nabizade Nazım / Karabibik
* İlk realist roman : Recaizade M ahmut Ekrem / Araba Sevdası
* İlk psikolojik roman: M ehmet Rauf / Eylül
* İlk psikolojik roman denemesi: Zehra - Nabizâde Nazım
* İlk gerçekçi (realist) romancı Romanları ile Halit Ziya Uşaklıgil
* İlk kadın romancımız:Fatma Aliye Hanım – M uhaderat
* En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye
Koğuşu
* Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman :Ateşten Gömlek
* İlk naturalist eserimizin yazarı Nabizâde Nazım / Zehra
* Batılı tekniğe uygun ilk roman : Halit Ziya Uşaklıgil /
Aşk-ı M emnu
* Dünya edebiyatındaki ilk hikayeci ve eseri: Boccaio Decameron Öyküleri
* İlk öykü denemesi, Emin Nihat’ın M üsameretname adlı
eseridir.
* İlk hikâye örneği: Letaif-i Rivayet Ahmet M ithat Efendi(Kıssadan Hisse)
* Batılı anlamda ilk hikayeler ( İlk Realist Hikayeler) : Sami
Paşazade Sezai - Küçük Şeyler
* İlk tiyatro çevirileri: Ahmet Vefik Paşa – M oliere’den
* Batılı anlamda ilk tiyatro eseri : Şinasi – Şair Evlenmesi
1859
* İlk şiir çevirisi: Şinasi Tercüme – i M anzume adlı eseri
* İlk makale: Tercüman-ı Ahval M ukaddimesi Şinasi
* Noktalama işaretlerini ilk kez kullanan, ilk Türk gazeteci:
Şinasi
* Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan Yahut Silistre
* İlk Atasözleri (Folklor) Kitabı :Şinasi /Durub-i Emsal-ı
Osmaniye
* İlk resmi Türkçe gazete : Takvim –i Vakayi 1831
* İlk yarı resmi gazete : Ceride-i Havadis 1840
* İlk özel gazete : Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
1860
* İlk pastoral şiir: A.Hamit Tarhan /Sahra
* İlk antolojisi: Ziya Paşa /Harabat
* Kafiyesiz ilk şiir: Abdulhak Hamid Tahran - Validem
* Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan : A.Hamit / Eşber
veya Sardanapal
* Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri: A.Hamit / Nesteren
* İlk mensur şiir örneklerini veren : Halit Ziya
* Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan :M ehmet Emin
Yurdakul
* İlk eleştiri, (batılı anlamda ilk eleştiri): Tahrib-i Harabat,
Renan M üdafaanamesi Namık Kemal
* İlk özdeyiş örneklerini veren: Ali Bey / Lehçet’ül Hakayık
* İlk mizah dergisi: Diyojen /Teodor Kasap
* İlk fıkra yazarı: Ahmet Rasim
* Batılı anlamda ilk hatıra : Namık Kemal – M agosa Hatıları
* Batılı anlamda ilk gezi yazıları: Ahmet M ithat - Avrupa’da
Bir Cevelan
* İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk:Fecr-i Ati
* İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim M emduh Efendi
* Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
* Türkçe’nin ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman Paşa / Sarf-ı Türki
* Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan:R. M ahmut Ekrem
* Edebiyatımızdaki milli dönemin açılmasına öncülük eden:
M ehmet Emin Yurdakul
* Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin
* İlk köy şiiri: M uallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı
* Bizde epik tiyatro türünün kurucusu: Haldun Taner
* Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan: Şinasi
* Komedi türünün ilk büyük ustası:Aristofanas
* Trajedi türünün ilk büyük ustası:Aisky los
* Deneme türünün kurucusu:M ontaigne
* Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu'yu işleyen: Refik
Halit Karay
* İlk çocuk şiirlerini yazan: Tevfik Fikret / Şermin
* Dilde sadeleşmeyi savunan ilk yayın organı: Genç Kalemler
Ş İİR(NAZIM) TÜRLERİ
Ş iir: Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak,
çekici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır.
Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar
vardır. Nazım (şiir) biçimindeki yazılara "manzum"; nazım
parçalarına da "manzume" denir.
1. Lirik Ş iir: Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları işleyen duygusal şiirlerdir. Duygu, coşku ve akıcılık söz konusudur. Gazel, şarkı, koşma ve semai lirik şiire örnektir.
2. Pastoral Ş iir: Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini,
orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. Şair doğa karşısındaki
duygularını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır.
3. Epik Ş iir: Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, yiğitlik gibi konular işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır.
2
4. Didaktik Ş iir: Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi
öğretici amaç taşıyan şiirlerdir. Ahlakilik hakimdir. Kuru bir
üslubu vardır. M anzum hikayeler ve fabllar hep didaktiktir.
Kafiye: Şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir.
Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve
okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır.
5. S atirik Ş iir: Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları yeren, taşlayan şiirlerdir. Halk edebiyatında "taşlama",
Divan edebiyatında "hiciv" denir.
KAFİYE ÇEŞ İTLERİ
6. Dramatik Ş iir: Tiyatronun manzum şekline denir. Dramatik manzume, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
Ş İİR BİLGİS İ
Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük
oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin
ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
Hece Ölçüsü: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu
yerlere "durak" denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.
Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına
göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa
heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Yarım Kafiye: Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
*............savaş
*............barış
Tam Kafiye: İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*.........yanık
*.........çık
Zengin Kafiye: Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan
kafiye türüdür.
*........... bolluk
*.............soluk
Tunç Kafiye: Dize sonundaki bir sözcüğün diğer dize sonundaki sözcüğün içinde yer almasıyla oluşur.
*………..yaz
*……...beyaz
Cinaslı Kafiye: Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları
aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı
ile oluşan kafiyedir.
*...........vakit çok geç
*...........nasıl geçersen geç
KAFİYE ÖRGÜS Ü
Düz Kafiye:
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
S erbest Ölçü: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu
kısalığı dikkate alınmaz.
Redif: M ısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve
görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının
tekrar edilmesine "redif" denir.
*........uzakta
*........plakta
------a
------a
------a
------b
veya
Çapraz Kafiye:
------a
------b
------a
------b
S arma Kafiye:
------a
------b
------b
------a
------a
------a
------b
------b
DÜZYAZI(NES İR) TÜRLERİ
1.
Roman: İnsanların yaşadıkları ya da yaşayabilecekleri olayları, yere, zamana ve şahsa bağlayarak anlatan eserlere roman denir.
*Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
*Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
*Şahıs kadrosu geniştir. Karakter çözümlemeleri yap ılır.
*Zaman olarak geri dönüşler olur.
Romanlar çeşitli türlere ayrılır:
-Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
-Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzını, geleneklerini,
adetlerini işleyen romandır.
- Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin yapıldığı romanlardır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
- Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi savunan romandır.
- Polisiye Roman: Dedektif hikayelerini anlatan romandır.
2.
Hikaye: Olmuş ya da olması mümkün olayları anlatan kısa sanat eserleridir.
*Tek bir olay vardır. Olaycıklar yoktur.
*Şahıs kadrosu romana göre dardır.
*Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
*İki tür hikaye görülür;
a)Olay Hikayesi: M aupassant tarzı da denir. Olay esastır.
Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettin’dir.
b)Durum Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki durumu anlatılır. Bizdeki
temsilcisi: Sait Faik Abasıyanık’tır.
3.
Masal: Olağanüstü olayların anlatıldığı sözlü bir
edebiyat ürünüdür.
*Olaylar hayal ürünüdür.
*Yer ve zaman belli değildir.
*Kahramanlar insanüstü nitelikler gösterir.
*İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür.
*İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Eğiticilik esastır. Evrensel konular işlenir.
*Olaylar -miş'li geçmiş zaman kullanılarak anlatılır.
4.
Makale: Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve
düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
3
*Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
*Söz oyunlarına başvurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur.
*Her konuda makale yazılabilir.
*Gazete ve dergilerde yayımlanır.
5.
Deneme: Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini,
kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuy ucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
*Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
*Samimi bir dil kullanılır.
*Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
*Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
*Nurullah Ataç "Deneme, ben ülkesidir." der.
*Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
*Türün ünlüleri, Ahmet Haşim, N. Ataç, Suut Kemal Yetkin, A. Hamdi Tanpınar, Selahattin Eyyüboğlu.
6.
Fıkra: Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle,
güzel bir üslupla, kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa,
günübirlik yazılardır.
*Gazete yazısıdır.
*Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
*Dil tabiidir. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer
verilir.
*Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava sezdirilir.
Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Falih Rıfkı, A. Haşim, H. Cahit Yalçın, Peyami Safa.
7.
S ohbet: Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılardır.
*Herkesi ilgilendiren konular seçilir.
*Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir.
*Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.
*İçtenlik, samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir.
*Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Şevket Rado, Atilla İlhan.
8.
Eleştiri: Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz
hem yapı yönünden açıklayan, başarılı-başarısız ya da değerli-değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlayıp belirten yazı türüdür.
*Eleştiri objektif olmalıdır.
*Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
*Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere öznel
eleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
9.
Günlük (Günce): Yaşanan olayların, izlenimlerin,
tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük
denir.
*Kısa yazılardır.
*Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
*Yazarın hayatından izler taşır.
*İçten ve sevecendir.
*Ruzname de denir.
*Türün ünlüleri: Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin,
Seyit Kemal Karaalioğlu.
10.
Hatıra (Anı): Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da
tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
*Geçmişteki olay üzerine yazılır.
*Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
*Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
*Anılarda, yazarın kişisel bakışı söz konusudur.
*Türün ünlüleri: Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Rasim,
Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Falih Rıfkı.
11.
Biyografi: Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı türüdür. Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır. Açık, sade bir dil kullanılır. Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire"
denirdi. Türün ünlüleri: M ithat Cemal Kuntay, Şevket Süreyya Aydemir.
12.
Otobiyografi: Bir kimsenin kendi yaşam olaylarını
anlattığı eserlerdir.
*Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder.
13.
Monografi: Başlı başına bir konuyu incelemek amacıyla yazılan yazı türüdür.
14.
Mektup: Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılardır.
*Türün ünlüleri: Fuzuli, Namık Kemal, Ziya Gökalp, A.
Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı.
15.
Gezi Yazısı: Gezilip görülen yerler hakkında y azılan
yazılardır.
*Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
*Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için,
karşılaştırma yapar. Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
16.
Tiyatro: Hayattaki olayları konu edinen, sahnede
oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir.
*Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
*Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi
gibi türlere ayrılır.
a-Trajedi: Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek,
ahlak, erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
*Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden
alır.
*Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
*Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez,
sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
*Üç birlik kuralına uyulur. (Yer, zaman, olay)
*Oyunda korolara yer verilir.
*Ünlü trajedi yazarları: Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides,
Sophokles / Fransız; Corneille, Racine.
b-Komedi: İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya
koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla
yazılmış tiyatro eseridir.
*Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
*Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Her türlü söze şakaya yer verilir.
*Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*M anzum olarak yazılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.
Türün yazarları: Yunan-Aristophanes, Fransız-M oli-ere.
c-Dram: Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler
hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır.
4
İS LAMİYET ÖNCES İ TÜRK EDEBİYATI
( ? – 11.yy.)
Türklerin İslamiyet'e girmeden önce meydana getirdikleri
edebiyattır. Başlangıçtan 11.yüzyıla kadar sürer. Sözlü ve
yazılı olmak üzere ikiye ayrılır.
1) S özlü Edebiyat Dönemi: Henüz yazıyı kullanmadan önce
oluşturduğumuz eserleri kapsayan dönemdir. Bu ürünler sözlü olarak üretilmiş ve ağızdan ağıza aktarılarak bugünlere
kadar gelmiştir. Eski Türk topluluklarının sığır, şölen ve yuğ
adını verdikleri törenlerden doğan ürünlerdir. Bu törenler
şaman, kam, baksı, oyun ve ozan adını alan kişiler tarafından
yönetilir, bunlar sazlarıyla bu törenlerde bazı destan parçalarını veya koşuk, sagu adı verilen şiirleri söylerlerdi.
Dönemin ürünleri:

Koşuk: Sığır denilen sürek avları sırasında söylenen
şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Bu
tür daha sonra Halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır.

S agu: Yuğ adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir. Halk
edebiyatında ağıt, divan edebiyatında mersiyenin karşılığıdır.
 S av: Dönemin özlü sözleridir. Bugünkü atasözlerinin ilk
biçimi niteliğindedir.
 Destan: M illetlerin zihinlerinde derin etki bırakan savaş,
göç, afet, kıtlık gibi olayların sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun manzum hikayelerdir.
Destanların Özellikleri Şunlardır:

Toplumun ortak görüşlerini yansıtması

Seçkin kişileri konu alması

Oldukça uzun olması

Olayların toplumda derin izler bırakması

Olağanüstü nitelikler göstermesi

M illi dil ve nazım şekilleriyle söylenmesi
Türk Destanları
Destanlarımız yazıya geçirilemediklerinden İran, Çin ve
Arap kaynaklarından ancak destanlarımızın konularını öğrenebiliyoruz.
Saka Türklerinin Destanları
 Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er
Tunga’nın yiğitlikleri anlatılır.
 Şu Destanı: Türkler ile İskender arasındaki savaşlar
ve Türk hakanı Şu’nun destanıdır.
Hun Türklerinin Destanı
 Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı M ete’yi ve
hayatını anlatır.
Göktürk Destanı
 Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi
bir kurt(asena) tarafından kurtarılması, korunması ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğalması anlatılır.
 Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a
çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten
sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.
Uygur Türklerinin Destanı
 Türeyiş Destanı: Uygurların erkek bir kurttan türeyişi
anlatılır.
 Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları ve kuraklığın
başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.
Destanlar oluşumları bakımından ikiye ayrılır:
a) Göktürk(Orhun) Yazıtları(8.yy): Bunlarda Çinlilere
karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden
kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemlileri şunlardır:
 Bilge(vezir) Tonyukuk Yazıtı(720-725) : Dört hakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazdırılmıştır.
Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır. Kitabedeki hatıraların yazarı da vezirin kendisidir.
 Kül Tigin Yazıtı (732) : Göktürk hakanı olan bilge
Kağan kardeşi Kül Tigin’in ölümü üzerine bu abideyi diktirmiştir.
 Bilge Kağan Yazıtı (735) : Göktürk hakanı olan Bilge Kağan’ın ölümünden sonra yazdırılmış bir abidedir. Son
iki yazıt daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge
Kağan’ın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.
Kül Tigin ve Bilge Kağan abidelerindeki hatıraların yazarı
ilk büyük Türk edibi sayılan Yollug Tigin’dir.
Türk adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk
yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki yazılar Prof.
Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.
a- Doğal Destanlar: Halk arasında ortaya çıkan anonim
ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından
derlenip düzenlenmiştir. Bu türün belli başlı örnekleri:
Yunanlılar(Homeros)-İlyada, Odysseia
İran(Firdevsi)-Şehname
Finliler-Kalevala
Alman-Nibelungen
İngilizler-Robin Hood
Hint-Ramayana, M ahabarata
Ruslar-İgor
İspanyol-Cid
Fransız-Chanson de Roland
Sümer-Gılgamış
Kırgız-M anas
b) Uygur dönemi eserleri: Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir.
Daha çok Buddha ve M ani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kağıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikayenin y anında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır.
Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.
b- Yapma(S uni) Destanlar: Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şair tarafından destanlaştırılmasıdır. Örnekler:
Virgilius-Aeneit
Dante-İlahi Komedi
Tasso-Kurtarılmış Kudüs
M ilton-Kaybedilmiş Cennet
KUTADGU BİLİG
2) Yazılı Edebiyat Dönemi: Bu dönemi Göktürk ve Uygur
dönemi olarak iki grupta inceleyebiliriz.
İS LAMİYET ETKİS İNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
(10. – 19.yy)

11. yy.da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından
yazılmıştır.

Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.

Kutadgu Bilig “Saadet Veren Bilgi” demektir.

Didaktik bir eserdir.

Aruzun kullanıldığı ilk eserdir.
5

M esnevi şeklinde 6645 beyit olarak y azılmıştır.

Eserde 173 tane de dörtlük (mani) vardır.

Eserde amaç toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yollar bulmak; bu yolları, devrin
hükümdarına öğütler halinde göstermektir.

Ahlak, dinin önemi, devlet idaresi gibi konulara da
değinilmiştir.

Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır.

Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
DİVAN-I LÜGATİ’T-TÜRK

11.yy.da (1072-1074) Kaşgarlı M ahmut tarafından
yazılmıştır.

Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur.

Türkçe’nin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.

7500 Türkçe kelimenin Arapça karşılığını vermiş,
cümledeki kullanımını göstermiştir.

Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır.
Bu nedenle Arapça olarak kaleme alınmıştır.

Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını vermiş, bunu
halk dilinden derlediği örneklerle delillendirmiştir.

Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.

Devrinin Türk dünyasını gösteren bir haritada vardır.

Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.
ATABET’ÜL-HAKAYIK

12.yy.da “Edip Ahmet Yükneki” tarafından kaleme
alınmıştır.

Eser Sipehsalar M ehmet Bey adlı birine sunulmuştur.

Atabet’ül Hakayık “Hakikatler Eşiği’’ anlamına gelir.

Aruz vezniyle mesnevi tarzında y azılmıştır.

Didaktik bir eserdir.

Cömertlik, doğruluk, ilim gibi erdeme dayalı konular işlenmiştir.

Eser 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir.

Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir.

Eserin dili biraz ağırdır. Arapça ve Farsça kelimelere
rastlanır.

Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
DİVAN-I HİKMET

12.yüzyılda Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.

Hikmet, Ahmet Yesevi’nin kendi şiirlerine verdiği
isimdir.

Eserin dili sadedir.

Eserin yazılma gayesi, halka İslamiyet'i hikmetli bir
şekilde öğretmektir.

Dörtlükler ve hece vezniyle yazılmıştır.

Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.
KİTAB-I DEDE KORKUT

Destandan halk hikâyesine geçiş döneminin ürünüdür.

12 hikaye ve bir önsözden oluşur.

Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç
içedir.

Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar y anında İslam dini ile ilgili özellikler de vardır.

Eserde geçen “Dede Korkut” meçhul bir halk ozanıdır.

Hikayelerde Oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır.

Hikayelerin konuları; aşk, yiğitlik gösterisi, kahramanlık, boylar arasındaki savaştır.

15. yy.da bugün adı bilinmeyen bir yazar tarafından
yazıya geçirilmiştir.

Eserin yazarı belli değildir.

Nazım ile nesir iç içedir.

Azeri Türkçesi de kullanılmıştır.
ANADOLU TÜRK EDEBİYATI
HALK EDEBİYATI
Halk Edebiyatının Genel Özellikleri:
*Sözlü edebiyatın devamı niteliğindedir.
*Dili sade, anlatımı yalındır.
*Halk deyimlerine ve güzel söyleyişlere yer verilir.
*Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde, belli bir ezgiyle doğaçlama(hazırlıksız) söylenir.
*Nazım birimi genelde dörtlüktür.
*Ölçü hecedir(genellikle 7, 8 ve 11’li). Ancak aruzla yazanlar da çıkmıştır.
*Çoğu kez yarım kafiye kullanılır. Rediflerden yararlanılmıştır.
*Somut konular işlenir.
*Yer yer benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz
aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle…)
*Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, toplum, din, zamandan şikayet sık sık işlenen konulardır.
*Şiirlerin başlığı yoktur. Şiirler nazım şekilleri ile adlandırılır.
*Koşma, semai, mani türkü, ilahi, destan gibi değişik nazım
biçimleri kullanılmış; az da olsa nesir türünde de eser verilmiştir.
*Halk şairlerinin şiirleri ve kısa hayat hikay eleri “Cönk” adı
verilen eserlerde toplanır.
Halk Edebiyatı üç grupta incelenir:
1) Anonim Halk Edebiyatı:Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı sayılan sözlü ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.
*Mani, ninni, türkü, destan, ağıt, tekerleme, bilmece gibi nazım; atasözü, ortaoyunu, masal, halk hikayesi, efsane gibi
nesir türlerinde eserler verilmiştir.
Nazım Ş ekilleri
MANİ
*Kafiye örgüsü aaxa’dır. (xaxa olanlar da vardır.)
*Genellikle hecenin 7’li kalıbı ile söylenir.
*Her konu işlenebilir.
*Bir dörtlükten oluşur. Dört dizeden az(kesik) ya da fazla(yedekli) olan maniler de vardır.
*İlk iki dize doldurmadır. Asıl maksat son iki dizede söylenir.
TÜRKÜ
*Kendine özgü bir ezgi ile söylenen bir nazım biçimidir.
*Daha çok hecenin 7, 8 ve 11’li kalıbıyla söylenir.
*İki bölümden oluşur. Birincisi türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. Buna bent denir. İkincisi ise her bendin
sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir. Bunlara da kavuştak(nakarat) denir.
*Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiy elidir.
*Aşk, tabiat, ayrılık, gurbet, hasret, sevgi ve güzellik gibi
konular işlenmiştir.
*Konusu ve şekli devirden devire ve çevreden çevreye değişir.
6
*Ölünün arkasından söylenen ve onun hayattaki başarılarını
anlatan ağıtlar da bir çeşit türküdür.
*M üziğinde ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe
bir hava duyulur. Koçaklama tarzındadır.
*Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir.
NİNNİ
*Annelerin çocuklarını uyutmak için belli bir ezgi ile söylediği sözlü edebiyat ürünüdür.
*Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır.
DES TAN
*Yiğitlik, savaş, deprem, yangın gibi toplumsal açıdan
önemli konuların işlendiği bir türdür.
*Nazım birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı işlenen konuya göre değiştiğinden Halk edebiyatının en uzun nazım biçimi kabul edilir.
*Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır.
*Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır.
*Kayıkçı Kul M ustafa’nın Genç Osman Destanı en ünlüsüdür.
S EYRANİ
*Kayseri’nin Develi kasabasında doğmuştur.
*İstanbul’a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için,
memleketine dönmek zorunda kalmıştır.
*Hicivleriyle tanınır.
*Aruzla yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.
2) Aşık Edebiyatı: Saz eşliğinde söyleyen “aşık” adlı halk
şairleri tarafından oluşturulmuştur.
*Aşıklar genellikle okur yazar değildir.
*Aşıklar; köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir.
Nazım Ş ekilleri
KOŞ MA
*Sevgi, doğa, türlü acılar, insanlık, sevgi ve yiğitlik gibi konular işlenir. 11’li hece ölçüsüyle söylenir. (6+5 ve 4+4+3).
*Nazım birimi dörtlüktür. 3-5 dörtlükten oluşur.
*Son dörtlükte ozanın adı (tapşırma) yer alır.
*Kafiye düzeni abab, cccb, dddb.... şeklindedir. İlk dörtlük
aaab, abcb şeklinde de olabilir.
Koşmalar konuları yönüyle şu adları alır:
a)Güzelleme: Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları işleyen koşmadır.
b)Taşlama: Birini yermek ya da toplumun bozuk yönlerini
eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
c)Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve kahramanlıkları anlatan şiirlerdir.
ç)Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı ifade edilir. Belli
bir ezgi ile söylenir.
S EMAİ
*Hece ölçüsünün 8’li(4+4) kalıbıyla söylenir.
*Kendine özgü bir ezgisi vardır.
*Ölçüsü ve bestesi dışında bütün özellikleri koşma ile aynıdır.
VARS AĞI
*Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Varsak boyundan adını
alır. Hemen bütün yönleriyle semai gibidir. *Semaiden farkı
ilk dörtlükte geçen bre, behey, hey gibi ünlemlere yer verilmesidir.
Aşık Edebiyatının S anatçıları:
KÖROĞLU
*16.yy halk şairlerimizdendir.
*Bolu Bey’i ile yaptığı mücadele ile tanınır.
*Şiirleri arasında yiğitçe, coşkun bir seslenişle söylenmiş
koçaklamaları önemli bir yer tutar.
*Aşk, tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır.
KARACAOĞLAN
*17.yy halk şairidir.
*Halk edebiyatının en tanınmış şairi olan Karacaoğlan gerçek aşk hikayelerini konu almıştır.
*Kendinden sonraki halk şairlerini etkilemiştir.
*Aşk ve tabiat şairidir.
*Dili sade, arı ve duru bir Türkçe’dir.
*Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermez.
*Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır.
AŞ IK ÖMER
*Divan şiirinin etkisinde kalmıştır.
*Halk ve Divan şiirinin nazım şekilleriyle birlikte hece ve
aruzla da şiir söylemiştir.
*18.yy şairidir.
*En çok eser veren saz şairidir.
GEVHERİ
*17.yy sonu ve 18.yy başında yaşamıştır.
*Şiirlerinden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da
Rumeli de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz.
*Şiirlerinde divan edebiyatının etkisi vardır.
*Yer yer aruz ölçüsünü de kullanmıştır.
DADALOĞLU
*Toroslardaki göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan olan
Dadaloğlu’nun hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur.
*Derviş Paşa komutasındaki orduya karşı çıkmış, Türkmenleri ayaklanmaya çağıran şiirler yazmıştır. En meşhur sözü
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.”
*Şiirlerinde yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli söyleyiş de
vardır.
*İçinde bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.
ERZURUMLU EMRAH
*Zamanın ünlü şairlerindendir.
*Divan şiirinin etkisinde kalarak aruzla da şiir yazmıştır.
Asıl kişiliği hece ölçüsü ile yazdığı koşma ve semailerinde
görülür.
AŞ IK VEYS EL S ATIROĞLU
*Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuştur.
*Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı yüzünden gözlerini
kaybetmiştir.
*İçli bir saz şairidir.
*Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir.
*Ankara ve İstanbul radyolarında program yapmıştır.
*Ahmet Kudsi Tecer tarafından edebiyatımıza kazandırılmıştır.
Eserleri: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın.
3)Tekke Ve Tasavvuf Halk Edebiyatı: Dini, tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır.
*Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir.
*Şairleri hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım
şekillerini kullanmıştır.
7
*Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.
*Dili halkın anlayabileceği bir dildir.
Nazım Ş ekilleri
İLAHİ
*Allah’ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir.
*Özel bir ezgiyle okunur.
*Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir.
PİR S ULTAN ABDAL
*16.yy.da yaşamış bir Bektaşi şairidir. Sivas’ın Banaz köyünde doğmuştur. Hızır Paşa tarafından Sivas'ta idam edilmiştir.
*Tasavvuf, tabiat, aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konuları işler.
*Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Dili sadedir.
Ş akaklarıma kar mı yağdı ,ne var?
Kendisine benzetilen :kar
Benzeyen:şakaklardaki kır saçlardır.Ancak söylenmemiştir.Biz
bunu mantıkla buluyoruz.
Benzeyenin ya da benzetilenin kullanılmasına bağlı olarak
iki çeşit istiare vardır.
1-Açık İstiare:Yalnız kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılır.
EDEBİ S ANATLAR
NEFES
*Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir.
*Tasavvuftaki Vahdet-i Vücud düşüncesi anlatılır.
*Hz. M uhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenilir.
NUTUK
Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat
derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.
DEVRİYE
Devir kuramını anlatan şiirlere denir.
Ş ATHİYE
İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi y azılan
şiirlerdir.
Tekke Ve Tasavvuf Edebiyatı S anatçıları:
YUNUS EMRE
*Eskişehir’de yaşadığı söylenir.
*Hayatı efsanelerle örülmüştür.
*Dili sadedir.
*Allah inancını ve insan sevgisini işler.
*Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Lirik bir şairdir.
*Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır.
*İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
Eserleri: Divan, Risalet’ün-Nushiye
HACI BEKTAŞ -I VELİ
13.yy.da yaşamıştır. Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. A.Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir.
Bilinen en önemli eseri “M akalat”tır. Sohbetler, sözler
anlamına gelir. Hz Adem’in yaratılışı, şeytan ve şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır.
1- BENZETME(TEŞ BİH)
Aralarında ortak özellik bulunan iki kavramdan
nitelik yönünden zayıf olanın güçlüye benzetilerek beli rgin hale getirilmesidir.
Güzel Türkçe’miz anamın sütü gibidir.(Bu örnekte Türkçe
;saf,temiz ve katkısız olma bakımından ana sütüne benzetilmiştir.)
Tam bir benzetmede dört öğe bulunur.
1-Benzeyen:Bir birine benzetilen kavramlardan nitelikçe güçsüz olanıdır.
2-Kendisine Benzetilen:Benzetilen kavramlardan nitelikçe
güçlü olanıdır.
3-Benzetme Yönü:Benzeyenle benzetilen arasındaki ortak
özelliktir.
4-Benzetme Yönü:Benzetmeyle benzetilen arasında ilişkiyi
kuran sözcüktür.gibi,kadar,sanki……
CENNET
VATAN
Kendisine
benzeyen
Benzetilen
GİBİ
benzetme
edatı
GÜZEL
benzetme
yönü
NOT:Benzetme yaparken her zaman bu dört ögenin bulunması gerekmez
Semanın kandilleri yanıyor
Benzeyen:yıldızlar(yok)
Kendisine benzetilen:kandil(var)
Her güzelin kalbinde bir aslan yatar
Benzeyen:sevgili(yok)
Kendisine benzetilen:aslan(var)
Her güzelin kalbinde bir aslan yatar
Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
Yüce dağ başında siyah tül var
Havada bir dost eli okşuyor tenimizi
2-Kapalı İstiare: Benzeyenin ve benzetme yönünün kullanılmasıyla yapılan istiaredir.
Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüzm(yok)
O giderken ağlıyordu gökler
Benzeyen:gökler(var)
Kendisine benzetilen:insan(yok)
O giderken ağlıyordu gökler
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyordu
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
Yürüyordum ağlıyordu ırmaklar
2- İS TİARE(İĞRETİLEME )
Her hangi bir varlığa,benzerlik dolayısıyla asıl adının benzediği başka bir varlığın adının verilmesine denir.Bu sanatın özünün teşbih oluşturur.Ancak istiarede
benzeyen ve kendisine benzetilenden sadece biri söylenir.
3. Temsili İstiare
Kendisine benzetilen ve benzetme yönüyle yapılan benzetmelerdir. Bunlarda benzeyenin anlatılmak istenen birçok özelliği
kendisine benzetilenin özelliği olarak sıralanır.
8
Hani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük enli, boylu, vakur
Bir çınar hiç eğilmemiş mağrur
Koca bir gövde belki altı asır
Belki ondan da fazla, dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş
Yukarıdaki dizelerde Osmanlı, bir çınara benzetilmiş ancak
Osmanlı hiç söylenmemiş, çınarın özellikleriyle hissettirilmiştir.
Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa, anlatın
Ram etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri
Son şanlı macerasını tarihe anlatın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at, şaha kalkıyor
Faruk Nafiz ÇAM LIBEL
Benzeyen
Kendisine Benzetilen
Türk ulusu
Hücuma geçme
Kurtuluş Savaşı
Düşman
At
Şaha kalkma
Son şanlı macera
Seyis
3-KİNAYE
Bir sözün gerçek anlamını söyleyip mecaz anlamını
çağrıştırma sanatıdır. Bu sanatta gerçek anlamda söylenmiş olabilir ama kastedilen yan anlamdır.
“Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken”
Son dizede kinaye yapılmıştır.Çünkü:Gerçekten gülün olduğu
yerde dikenler vardır.Ancak burada kastedilen “nerede iyilik
olsa mutlaka etrafında kötülük de olur” anlamındadır.Dizede
söylenen gerçek anlamın ardında bir mecaz anlam vardır.
“Var mı benden yüreklisi birisi bu işi yapacak”
“Ey benim sarı tamburam
-Niçin inilersin
-İçim oyuk derdim büyük onun için inilerim
Bir kelime yada kelime grubunu bir sebebe bağlı olarak
her iki anlama gelecek şekilde kullanma sanatıdır.Bu sanatta sözün gerçek anlamı söylenir ama mecaz anlam çağrıştırılır.
Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerede gül bitse etrafı diken
(Son dizede kinaye sanatı yapılmıştır.Gerçekte gülün açtığı
yerde diken de vardır ama burada her iyinin çevresinde kötülükte vardır denmek istenmiştir.
Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
(Kitabını okuyorum kendisini değil)
Kırmızı beyaz bu sene başarı gösteremedi.
Evin suyu patlamış.
5- TEVRİYE
Birden fazla anlamı olan bir kelimenin iki anlama gelecek
şekilde kullanılmasıyla oluşturulan sanattır.Kelimelerin
yakın anlamları söylenir görünerek uzak anlamları kastedilir.Tevriyede kelimenin her iki anlamı da gerçektir.
Ulusun korkma ,nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
Yukarıdaki dizelerde geçen ulusun kelimesi hem yücesin
anlamı hem de köpek gibi ulumak anlamı taşır. Bu anlamların
ikisi de gerçektir.
Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş
I.anlam:şairin kendisi
II.anlam:ebedi
6- TEŞ HİS -İNTAK (KİŞ İLEŞ TİRMEKONUŞ TURMA)
Var mı benden yüreklisi bu işi yapacak
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir
özellik verme sanatına TEŞ HİS denir.
Ey banim sarı tamburam
Sen niçin inlersin
İçim oyuk derdim büyük
Onun için inlerim
Alama karanfil beni de ağlatma
S il göz yaşlarını
Ağlamak insana özgü bir niteliktir burada karanfilin ağlaması,
göz yaşlarını silmesi kişileştirildiğini gösterir.
4-MECAZ-I MÜRS EL(AD AKTARMAS I):
Bir sözün benzetme amacı güdülmeden gerçek anlamı
dışında kullanılması sanatıdır.Gerçek anlama gelmesi
imkansızdır.
Ankara bu olaya tepki gösterdi.
At ==> Türk M illeti
Burada tepki gösteren şehir değil.Anakara da bulunan hükümettir.M ecaz-ı mürsel yapılmış.Şehir söylenmiş hükümet
kastedilmiştir.
Kanlıca yüzerken uykularda
M ehtabı sürükledik sularda
Aslan postu giymiş eşeğin biri
Canına okuyacaktı dünyanın
İnsafı da yoktu kafir hayvanın
9
İNTAK: İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra
gelir.Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur.Fabllar bu sanata örnektir.
Sordum sarı çiçeğe:
-Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba :
-Annem babam topraktır.
Ağzına yok dediler dediklerince var imiş
10- MÜBALAĞA (ABARTMA )
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan
çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.
Alem sele gitti gözüm yaşından(Göz yaşından sel oluşmaz o
nedenle abartma yapılmıştır)
Uçtuk M ohaç ufkunda görünmek hevesiyle
Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
-Tenimde bir yara işler gibisin
Titrerim rüzgarlar zarar vermesin!
7- ALİTERAS YON
Ş iirde aynı seslerin fazlaca kullanılmasıdır.Amaç ahenk
oluşturmaktır.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
O kadar zayıftı ki
Bir dalın arkasına geçse göremezdi kimse onu
M erkezi hake atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız
11-S ECİ
Düz yazıda kafiyeli sözcüklerin kullanılmasıdır.
İlahi! kabul senden, red senden;şifa senden, dert senden.
İlahi! iman verdin,daim eyle; ihsan verdim, kaim eyle
Eylülde melul oldu gönül soldu da lale
Bir kaküle meyletti gönül geldi bu hale
12- TENAS ÜP
8- TARİZ(İĞNELEME-DOKUNDURMACA )
İğneleme sözün tam karşıtının söylenmesiyle yapılır.Bir
sözün karşıt anlamının anlaşılacak şekilde kullanılmasıdır.Tarizde eleştiri,yergi, alay anlamı vardır.
Yaramaz bir çocuk için “o çok usludur “ denmesi
Geç kalan birisine “Beyefendiler niçin erken teşrif buyurdular” denmesi
9- TEZAT(ZITLIK-KARŞ ITLIK)
Anlamca aralarında ilişki bulunan sözcüklerin bir arada
kullanılması sanatıdır.
Gün bitti ağaçta neşe söndü
Yaprak ateş oldu kuşta yakut
Yaprakla kuşun parıltısından
Havuzun suyu erguvane döndü
13-HÜS N –İ TALİL (GÜZEL S EBEBE BAĞLAMA)
Bilinen bir olayı sebebinin dışında daha güzel bir sebebe
bağlama sanatıdır.
İki karşıt düşüncenin bir arada söylenmesi ile yapılan
sanattır.Bir cümlede iki zıt kelimenin bulunması önemli
değildir. Ö nemli olan bu iki zıt kelimenin bir düşüncede
birleşmesidir.
Güzel şeyler düşünelim diye yemyeşil oluvermiş ağaçlar
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
Gece uyurum,gündüz çalışırım---------(tezat değil)
Üzüm üzüme baka baka kararır
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
14-TECAHÜL-İ ARİF
Bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.
Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış
Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
………………………..
Yılın ilk karı yağdı
İyice kısaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?
…………………………….
Sular mı yandı,neden tunca benziyor mermer?
15-TELMİH (HATIRLATMA)
Herkesçe bilinen tarihi bir olayı,kişiyi ya da bir öyküyü
hatırlatma sanatıdır.
S ultan S üleyman’a kalmayan dünya
S ana da bana da kalmaz
(Bu dizede hayvanlarla konuşabilen Hz. Süleyman peygamber
anımsatılmıştır)
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi(Bedir savaşındaki
askerler)
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında M usa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım M evla’m seni
16- CİNAS
Ş iirde yazılışları aynı anlamları farklı sözlerin bir arada
kullanılması sanatıdır.
Neden içsin kuzu su
Beni inim inim inleten
Bir ananın kuzusu
Kısmetindir yer yer gezdiren seni
Arşa çıksan akıbet yer yer seni
DİVAN EDEBİYAT
10
Divan Edebiyatının Genel Özellikleri:
*Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
*M azmunlar (klişeleşmiş, kalıplaşmış sözler) sıkça kullanılır.
*Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara sıkça yer verilir.
*Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Beyit bütünlüğü esastır.
Her beyit ayrı bir konuyu işler.
*Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemlidir.
*Kafiye göz içindir. Genellikle zengin kafiye kullanılmıştır.
*Şiire başlık konmaz. Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
*İnsanın iç dünyasına dönük, soyut ve kitabi edebiyattır.
*Özgün değildir. Arap ve Fars edebiyatı etkisindedir.
*Nazım birimi olarak Gazel, Kaside, Rubai gibi Arap ve
Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi
Tuyuğ ve Şarkı gibi divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Divan Edebiyatı Nazım Ş ekilleri
Divan edebiyatı nazım türleri
Dörtlük halinde
Rubai
Şarkı
Tuyuğ
M urabba
Bent Halinde
ahenk gazel denir.
*Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse yek avaz gazel denir.
*Beyit sayısı 5-15 arasındadır.
*İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Diğer beyitlerin ikinci
beyitleri birinci beyit ile kafiyelidir. (aa, ba, ca, da, ea)
KAS İDE
*Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar
içinde yazılan uzun şiirlere denir.
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*Şair matla beytini kasidenin herhangi bir yerinde yineley ebilir.
*Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir.
*En güzel beytine beytü’l-kasid denir.
*En az 31(33)en fazla 99 beyit olur.
*Kaside belli bölümler halinde yazılır:
a) Nesib: Bahar mevsimi kış manzaraları betimlenir ya da
kurban ve ramazan bayramı anlatılır.
b) Girizgah: Nesib bölümünden asıl konuya geçiş ifade
eden bir veya birkaç beyittir. Nükteli ince sözlerin söylendiği bölüm.
c) Mehdiye: Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne
denecekse açıklanır. Asıl bölümdür.
ç) Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.
d) Tegazzül: Kasideyle aynı ölçüde ve uyakta gazel y azılır.
e) Dua: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması
ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.
Beyit halinde
kıt’a
müstezat
Şehrengiz
terci-i bent
terkib-i bent
gazel
Kaside
mesnevi
1. Nazım Birimi Beyit Olanlar:
GAZEL
*Aşk, ayrılık, hasret, ölüm gibi lirik konular işlenir.
*Türk edebiyatına İran edebiyatından girmiştir.
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*En güzel beytine beytü’l-gazel denir.
*Son beyitte şairin mahlası yer alır.
*Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-
Kasideler Konularına Göre Değişik Adlar Alır:
Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasideler.
Münacat: Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan
kasideler.
Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.
Mehdiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.
Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.
Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.
Not: Kasideler "nesib" bölümünde işlenen konulara ve rediflerine göre adlandırılır.
MES NEVİ
*M esneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. (savaş, aşk, tarihi olaylar, din ve tasavvuf)
*M esneviler Divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki
roman ve hikayenin yerini tutuyordu.
*Beyit sayısı sınırsızdır.
*Her beyit kendi arasında kafiyelidir.(aa, bb, cc, dd)
*Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
*Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle oluşan esere hamse
denir.
KIT’A
Belli bir uyak düzeniyle yazılmış olan, dizeleri arasında ölçü
birliği bulunan; herhangi bir düşünce ya da duyguyu en az
ikiden başlamak üzere, en çok on altı beyitte anlatan nazım
biçimine denir.
*Gazelden farklı olarak matla beyti yok.
*Kafiyelenişi xa, xa, xa...
*Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler anlatılır.
MÜS TEZAT
*Bir uzun bir kısa dizeden oluşan nazım şeklidir.
*Kısa dizelere ziyade denir.
*Aruzun bir tek kalıbıyla yazılır.
*Kafiyelenişi gazel gibidir.
*M akta beyti yoktur.
2. Nazım Birimi Dörtlük Olanlar:
RUBAİ
*Dört dizeden oluşur.
*Kafiye düzeni aaxa şeklindedir.
*Şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın
anlamı, felsefe ve ölüm gibi konular işlenir.
*Kendine özgü 24 kalıbı vardır. İranlılara aittir.
TUYUĞ
*Dört dizeden oluşur.
*Kafiyelenişi rubai gibidir.
*Aruzun Failatün, Failün kalıbıyla yazılır.
*Konu sınırlaması yoktur.
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
Ş ARKI
*Beyitle okunmak için yazılan, dörder dizelik bentlerden
oluşan nazım biçimidir.
*Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
*Birinci dörtlükte 2. ve 4. diğer dörtlüklerde ise 4. dize tek-
11
rarlanır. Bu dizelere nakarat denir.
*Kafiye örgüsü abab, cccb, dddb
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
*Günlük hayat, aşk, sevgi gibi konular işenir.
MURABBA
*İlk dörtlük kendi arasında kafiyelidir. Diğer dörtlüklerin
son dizeleri 1. dörtlük ile kafiyelidir. (aaaa, bbba, ccca)
*Felsefi konular ve aşk işlenir.
3.
4.
Bentlerle Kurulanlar:
TERKİB-İ BENT
*Bentlerle kurulan bir nazım şeklidir.
*Her bent 7 ila 10 beyitten oluşur.
*Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir.
*Gazeldeki gibi kafiyelenir.
*Her bent arasında vasıta beyti bulunur.
*Talihten, hayattan şikayet, dini, tasavvufi ve felsefi düşünceler anlatır.
*Terkib-i bentlerde her bentten sonra vasıta beyti değişir.
TERCİ-İ BENT
*Biçim ve uyak yönüyle Terkib-i Bende benzer.
*Terkib-i Bentte değişen vasıta beyti Terci-i Bentte de değişmez.
*Vasıta beytinin aynen tekrarlanması bütün bentlerde aynı
konuyu işlemeyi zorunlu kılar.
*Felsefi konular, Allah’ın kudreti kainatın sırları tabiatın zıtlıkları gibi konular işlenir.
DİVAN EDEBİYATINDA NES İR
(DÜZ YAZI)
NES İR TÜRLERİ
Tarih: Resmi niteliği olmayan bir türdür. Vakayiname ise
Osmanlı devletinin resmi tarihidir.
Tezkire: Edebiyat tarihi veya biyografinin divan edebiyatındaki karşılığıdır.
S efaretname: Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait
bilgileri, izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir
türdür.
S eyahatname: Gezi yazısıdır.
Divan edebiyatında nesir, dil ve üslup açısından üç bölümde
ele alınır:
A)S ade Nesir: Halk için sade bir dille konuşulur.
B)Orta Nesir: Halkın konuştuğu dilden ayrılmış yer yer
süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber anlatılmak isteneni anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir.
C)S üslü Nesir: Ustalık göstermek amacıyla yazılmış, y abancı kelimeler, tamlamalarla yüklü şekillerin kullanıldığı
söz ve anlam sanatlarıyla dolu, bağlaçlarla uzayıp giden
cümlelerle örülmüş, güç anlaşılır bir nesirdir.
M ünşeat: Süslü nesir örneklerinden oluşan kitaplara denir.
Nesir Ş eklinde Yazılmış Ünlü Eserler:





Kabusname: M ercümek Ahmet
Tazarruname: Sinan Paşa
S eyahatname: Evliya Çelebi
Keşfü’z-Zünun: Katip Çelebi
Naima Tarihi: Naima
DİVAN EDEBİYATI S ANATÇILARI
13.yy: Anadolu’da dini konularda yazan Sultan Velet, Ahmet Fakih ve Şeyyad Hamza’yı görürüz. Bu yy.da din dışı
konularda şiirler yazan ilk divan şairi olarak Hoca Dehhani
görünür.
HOCA DEHHANİ
*Divan edebiyatının ilk şairi olarak kabul edilir.
*Horasan Türklerindendir.
*İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı.
*Şiirlerinin en önemli teması aşktır.
*Farsça bir Selçuk Şehnamesi yazdığı da söylenir.
14.yy
S EYYİD NES İM
*Tasavvuf alanında şiirler yazmıştır.
*Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır.
*Dili oldukça sadedir.
*Şiirleri son derece liriktir.
*Divanı vardır. Tuyuğları önemlidir.
AHMEDİ
*Din dışı şiirler yazmıştır.
*Şiirleri liriktir.
*İskendername adlı mesnevisi önemlidir.
15.yy
Anadolu dışında Ali Şir Nevai Anadolu’da ise Ahmed Paşa,
Necati Bey önemlidir. Süleyman Çelebi ise Vesilet’ün-Necat
isimli mevlidini bu devirde yazmıştır.
ALİ Ş İR NEVAİ
*Büyük bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır.
*Türkçenin Farsçadan üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır.
*Muhakemet’ül-Lügateyn adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
*Türk Dil Kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirler
yazmıştır.
*Çağatay lehçesini kullanmıştır.
*Hamse sahibidir.
*Düz yazıları da vardır.
*Eserleri: M ahzen’ül-Esrar(Sırlar Hazinesi), Lisan’ütTayr(Kuşların dili), ilk tezkire olan Mecalis’ün-Nefais, M izan’ül-Ezvan (Vezinlerin terazisi)
Ş EYHİ
*Germiyanoğulları ve Osmanlı saraylarında bulunmuş devlet büyüklerine kasideler sunmuştur.
*Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine İkinci M urat’a sunduğu söylenen Harname’yi yazmıştır.
*Harname dışında Hüsrev ile Ş irin adlı mesnevisi vardır.
16.yy
Osmanlı devletinin siyasi ve edebi olarak zirvede bulunduğu
bir dönemdir. Birçok ünlü şair yetişmiştir.
FUZULİ
*Divan edebiyatının en büyük şairidir. Kerbela’da yaşamıştır. Türbedarlık yapmış, iyi bir eğitim görmüştür.
*Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır. Dönemine göre dili
sadedir. Gazel şairi olarak bilinir.
*Şiiri bir ilim işi olarak görür. İlimsiz şiiri temelsiz duvara
benzetir.
*Şiirde tasavvuf önemlidir.
*Diğer önemli konu aşktır.
12
BAKİ
*İyi bir medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.
*Şiirlerinde tasavvufa yer vermemiştir.
*Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca
konulardır.
*Gazel türünün tanınmış şairlerindendir.
*Dili kullanmada başarılıdır.
*Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır.
*Söz sanatlarını başarıyla kullanır.
*Divanı ve nesir türünde Fezail-i M ekke adlı eseri vardır.
*Divandaki Kanuni Mersiyesi önemlidir.
17.yy
NEFİ
*Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.
*Ölçüsüz biridir. Övdüğünü göklere çıkarır, kötülediğini y erin dibine sokar.
*Kasideleriyle tanınır.
*Dili süslü ve sanatlıdır. Dili çok iyi kullanır.
*Hicivlerini S iham-ı Gaza isimli eserinde toplar.
NABİ
*Şiir ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür.
*Şiirlerinde hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir.
*Dili akıcıdır.
*Şiirlerinde toplumun düzensizliklerini, hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır.
*Hayriye, Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisinin yanında
Tuhfet’ül-Haremeyn ve M ünşeat adlı kitapları da vardır.
18.yy
Divan edebiyatının son yy.dır. Bu yy.dan sonra büyük divan
şairleri yetişmemiştir.
*Dini konulara hiç yer vermemiştir.
*Dili açık, yalın, ahenklidir.
*Şarkı türünün önemli bir ismidir.
*Gazelleriyle ünlüdür, divanı vardır.
*Divanında heceyle yazılmış bir de türkü vardır.
Ş EYH GALİP
*Divan edebiyatının son büyük şairidir.
*Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır.
*Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir.
*Düşünce ve tasvirlerle örülü yoğun bir hayal gücü vardır.
*Şiirlerinde musiki önemlidir.
Eserleri: Divan ve Hüsn ü Aşk
Divan Edebiyatının Bazı Terimleri
Nazire : Bir şairin şiirine konu, ölçü ve uyak bakımından
benzer yazılan şiirdir. Nazire, alay etme amacıyla yazılmışsa
"tehzil" adını alır.
Tazmin : Bir şairin şiirine dize eklenerek elde edilen şiirdir.
Tahmis gibi.
S iyer: Hz. M uhammet'in hayatını anlatan nesir yapıtıdır.
Tezkire : Şairlerin yaşamını anlatan, şiirleri hakkında bilgi
veren biyografi türüdür. Osmanlı'da ilk tezkire Sehi Bey'in
"Heşt Behşt" adlı yapıtıdır.
S ur-nâme : Sünnet, düğün gibi törenleri anlatan şiirlerdir.
Gazavat-nâme : Savaşları anlatan nesir yapıtlarıdır.
Lugaz - Muamma : Bilmecedir.
NEDİM
*Lale devrini yaşamış ve şiirlerinde yansıtmıştır.
*Şiirlerinde zevk, sefa, eğlence, nükte, musiki bir aradadır.
*Şiirdeki inceliğe büyük önem verir.
*Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır. Kendine özgü
bir dil oluşturmuştur.
*Edebiyatımızda mahallileşme cereyanı Nedim’le başlamıştır.
*İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir.
*Şiirde İstanbul’un mesire yerlerini anlatır.
Darb-ı Mesel : Atasözüdür.
Mahlas : Şairlerin takma adıdır.
S efaret-nâme : Elçilik notlarından oluşan yapıttır.
ES Kİ(ANTİK) YUNAN ve LATİN EDEBİYATI
(MÖ 9-MÖ 2)
Batı edebiyatına kaynaklık ettiği düşünülen iki edebiyattan(Yunan-Latin) biri olan Yunan edebiyatının temeli Homeros’un yazdığı veya derlediği İlyada ve Odisa destanlarıdır. Eski Yunan edebiyatı:
 Hesiodos: Didaktik şiirin kurucusu sayılır.
 S appho: Lirik türün en büyük sanatçısı sayılır, aşk temalarını çokça işler.
 Aissopos: Fabl türünün kurucusudur.
gibi şairleri yetiştirdikten sonra M Ö 5.yüzyılda altın çağını
yaşamıştır. Bu devrin önemli sanatçıları:
TRAGEDYA’DA
 Aiskhylos: Eserlerinde gelenek ve ahlakı savunur. İlk
büyük trajedi şairidir.
 S ophokles: Kral Oidipus,
 Euripides:
KOMEDYA’DA
 Aristophanes: İlk büyük komedya şairidir.
 Menandros
HİTABET’TE
 Demosthenes
TARİH’TE
 Heredotos: Tarih türünün kurucusu sayılır.
FELS EFE’DE
 Platon(Eflatun): Dünyanın en büyük filozoflarından say ılır. Felsefede idealizmin kurucularındandır.
 S okrates
 Aristoteles
M Ö 2.yüzyıldan sonra Eski Yunan Edebiyatı yerini kendi
kültür ve sanatının etkisinde gelişen Latin Edebiyatına bırakır. Bu devrin önemli sanatçıları:
 Tragedya’da: Ennius
 Komedya’da: Plautus, Terentius
 Ş iir’de: Horatius(Lirik), Ovidius(Lirik), Vergilius (Destan)
 Hitabet’te: Çiçero
 Felsefe’de: Seneca
 Tarih’te: Tacitus
Batı Roma İmparatorluğunun 5.yüzyılda yıkılmasından sonra 11.yüzyıla kadar Batı’da ölü bir dönem y aşanmıştır.
11.yüzyıldan sonra kiliseyi ve kilisenin inançlarını her şeyin
üzerinde tutan sanatı ve insanı sınırlayan orta çağ başlar.
Rönesans’ın da hazırlayıcılarından olan Dante, İlahi Komedya adlı eseriyle bu dönemin en büyük sanatçısıdır.
13
15.yüzyıldan itibaren yeniden doğuş anlamına gelen
Rönesansla birlikte batı edebiyatı yenileşme ve gelişme içine girmiştir. Bu dönemin ünlü sanatçıları:
 Ş iirde: Ronsard
 Romanda: Rabelais, Cervantes(Don Kişot)
 Deneme’de: M ontaigne(Denemeler), Bacon
 Tiyatro’da: Shakespeare(Dram türünde: Hamlet, M acbeth, Othello, Kral Lear, Romeo ve Juliet. Komedi türünde:
Venedik Taciri, Hırçın Kız, Yanlışlıklar Komedyası)
Rönesans 17.yüzyılın ortalarında Klasisizm akımının doğmasına sebep olmuş böylelikle birbirine tepki olarak doğan
şu akımlar ortaya çıkmıştır:
1.
KLAS İS İZM(KURALC ILIK)
17.yy ortalarında Fransa’da ortaya çıkan edebiyat akımıdır.
Boileau bu akımın kurucusu kabul edilir. Akla ve sağduyuya
dayanmak, insan tabiatına, insanların iç dünyasına saygı
göstermek esastır. Konularını eski Yunan ve Latin edebiy atından alır. Her zaman, her yerde ve her toplumda insanların
aynı duygu ve düşüncede oldukları kabul edildiğinden eserlerde değişmez tipler oluşturulur. Fiziksel ve sosyal çevre
değişkenlik gösterdiğinden önemli değildir. Ahlaka uygunluk ilkesine bağlı olunduğundan kahramanlar hep seçkin,
soylu kişilerden seçilir. Bu akımda mükemmeli bulmak temel olduğundan konu değil konunun işleniliş biçimi önemlidir. Onun için anadil en güzel biçimde kullanılmalı ve günlük konuşma dilinin dışında kitabi, düzgün bir dil kullanılmalıdır. Sanat için sanat görüşü savunulur. Sanatçı eserde
kendini gizler. Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur: olay, zaman, mekan. Yapıtların etkileyici olması, hoşa gitmesi, tarih
biliminden ayrılması ve din dışı konulara eğilmesi temel ilke
olarak kabul edilmiştir. Edebiyat türü olarak genellikle tiyatroyu (trajedi ve komedi) benimsemişlerdir. Başlıca temsilcileri:
 Moliere: Komedyayı gerçek hayata dönüştürmüştür. Güldürünün bütün biçimlerini eserlerinde işlemiştir.
Eserleri: Tartuffe, Don Juan, Zoraki Tabip, Cimri, Kibarlık
Budalası, Hastalık Hastası, Kocalar Okulu, Kadınlar Okulu,
Gülünç kibarlar.
 Corneille: Trajedi, komedi yazarıdır. Soylu tipleri işler,
kaderlerini kendisi çizer. Kahramanları; aklı kullanan doğruyu, gerçeği bulan iradeli tiplerdir. Eserlerinde insanları oldukları gibi değil olmaları gerektiği gibi gösterir.
Eserleri: Horace, Polyeucte, Le Cid
 Racine: Trajedi yazarıdır. Trajediyi yozlaşmaktan kurtarır. Eserlerinde tuttukları en doğal dille konuşmuştur son derece ölçülü uyumlu bir şiir yaratmıştır. Eserlerinde kahraman
yoktur, insan tipleri vardır. Çok güçlü tutkuların etkisi ve
baskısı altındadır.
Eserleri: Andromagu, Athaile, Britannicus, Berenice

La Fontaine: Fabl yazarıdır.
 La Bruyere: Soyluların solanlarından ruhsal gözlem ve
gözleyiş merakı edebi portreler türünün doğmasını geliştirmiştir. Çizdiği tipleri yargılar, över ve yerer. Kısa kesintili
canlı bir anlatımı vardır.
Eserleri: Karakterler .
 La Fayette: Roman yazarıdır.
Eserleri: La Princessede Cleves, La Princesse de M ontpensier, Zaide.
 Daniel Defoe:
Eserleri: Robinson Cruse
Klasisizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
La Fontaine’den çevirileri, akla değer vermesi, Şair Evlenmesi adlı komedisiyle Ş inasi; M oliere'den çevirileriyle A.
Vefik Paşa
2.
ROMANTİZM
*Fransa’da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak gelişmiş
bir edebiyat akımıdır.
*Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
*Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan, tarihten ve günlük yaşamdan alınır.
*Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler.
*Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemezler.
*Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir.
*Tabiat önemlidir.
*Gözlem ve tasvire önem verilir.
*Konuları işlerken iyi-kötü, doğru-yanlış gibi karşıtlıklardan
yararlanırlar.
*Üç birlik kuralı terk edilir, dram gelişir.
*Karamsarlık ağır basar.
 J.Jacques ROUS S EAU:
Her şeyi doğada, doğanın saflığında bularak ona bağlanmanın, onu taklit etmenin doğruluğunu savunur. Toplum düzeyi
konusunda eşitlik, özgürlük, halk egemenliğini savunmuştur.
Romantik sözcüğünü ilk kez kullanmıştır.
Eserleri: Emile (çocuk eğitimiyle ilgili düşüncelerini, iç itiraflarını ve hatıralarını topladığı eseridir.), Top lum Sözleşmesinde toplumsal konulardaki görüşlerini belirtir.
VOLTAİRE:
Katolik dinine ve kiliseye savaş açmıştır. İnsan aklına seslenen bir tanrıdan yanadır. Burjuvazinin mülkiyet ve özgürlük
anlayışını savunur. İğneleyici bir üsluba sahiptir.
*Romanları: Sadig Candide
 VİCTOR HUGO:
Cumhuriyetçi düşüncesiyle politikaya atılmıştır. Cromvel
adlı eseri ile romantizm ilkelerini açıklayıp bu akımın en
önemli ismi olmuştur. Drama türünde başarılı olmuştur. Şiir
ve romanlarda toplumsal konularla ilgili düşüncelerini kişisel duygu ve coşkularını birleştirmesini bilmiştir.
*Şiirleri: Sonbahar Yaprakları, Akşam Şarkıları, Işıklar ve
Gölgeler Temaşalar.
*Oyunları: Hernai, Ruy, Balas, Kral Eğleniyor.
*Romanları: Notre Dame de Paris, Sefiller
 GOETHE: Şiir, tiyatro, roman, yaşam öyküsü türlerinde
ürünler verilmiştir.
*Tiyatroları: Faust, Tasso
*Romanları:Genç Werther’in İtirafları, Wilhelm M eister’in
Çıraklık Yılları, Wilhelm M ister’in Gezi Notları
*Şiirleri: Roma M ersiyeleri, Divan
 S CHİLLER: Romantik tiyatronun en önemli dram şairidir. Karakter yaratmada başarılıdır. Tiyatrolarda özgürlük
sevgisi işler.
*Eserleri: Haydutlar, Wilhelm Tell, Jeanne D’Arc, Don Carlos
 CHATEAUBRİAND:
Eserleri: Atal-Rene, Paris’ten Filistin’e Yolculuk, M ezar
Ötesinden Hatıralar
 MADAME De S TAEL:
Eserleri: Edebiyata dair, Almanya’ya dair.
 GEORGE S AND:
Eserleri: M ahrem, Notlar, İndiana, M ektuplar, O Kadın, O
Adam
Romantizmin Edebiyatımızdaki Temsilcileri
Namık Kemal, Abdülhak Hamit ve M ithat Efendi;
Şiirleriyle R. M ahmut Ekrem
3.
REALİZM
*19.yy’ın ikinci yarısında Fransa’da romantizme tepki olarak çıkan bir edebiyat akımıdır.
*Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve y aşayan
kişilerin benzerleridir
*Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini
çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir.
*Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz kahramanın gözüyle yapılır.
14
*His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi
yansıtır.
*Sanat için sanat görüşünü savunur.
*Hikaye ve Romanda uygulanır.
 HONORE DE BALZAC:
Realist romanın kurucusudur. Genç yaşta insanlığın yaşadığı
trajedinin parça ve çevresinde döndüğünü anlamış ve bütün
eserlerini insanlık komedyası adı altında toplamıştır. Eşsiz
bir gözlem gücüne sahiptir. Eserlerinde 2000’e yakın tipi
olanca gerçekliğiyle canlandırmıştır.
Eserleri:Goriot Baba, Eugenie Grandette, İki Yeni Gelinin
Hatıraları,Vadideki Zambak, Köylüler Kibarlar, Fahişeler.
 S TENDHAL: Sağlam bir üslubu vardır. Eserlerinde psikolojik çözümler yapar.
Eserleri: Parma M anastırı, Kırmızı ve Siyah, İtalyan öyküleri (öykü)
 GUS TAVE FLUBERT:
Yalan, düzen, çirkef, dünyaya tek sığınağım tek çarem sanattır, der. Bütün eserleri insanlığın hayalini anlatır. Yorum
yapma sessizdir. Yaratan tanrıyı örnek almalıdır. Yaratmalı
ve susmalıdır.
 TOLS TOY:
Eserleri:Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kazaklar; Hacı M urat, İvan Ilıçı, Ölüm ve Diriliş
 DOS TOYEVS Kİ:
Eserleri: Karamozof Kardeşler, Ezilenler, Suç ve Ceza, Budala, Kumarbaz, Ecinliler, Ölüler Evinde Hatıralar
 ERNES T HEMİNGWAY:
Eserleri: Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İhtiyar Adam ve Deniz
Güneşte Doğar, Silahlara Veda.
 S TEİNBECK:
Eserleri:Bitmeyen Kavga, Gazap Üzümleri, Yukarı M ahalle,
Fareler ve İnsanlar
Realizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
Romanıyla R. M ahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Sami Paşazade Sezai, Yakup Kadri, R. Halit Karay.
4. NATÜRALİZM
Determinizm anlayışını romana getiren bu akım 19. asrın
ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur. Natüralistler, Determinizmi topluma ve insana
uyguladılar. Toplum büyük bir laboratuvar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
*İnsan kişiliğini anlatabilmek için soya çekim yasalarından
ve toplum biliminden yararlandılar.
*Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar verilir.
*Yazar eserde kişiliğini gizler.
*Gözlem ve tasvir önemlidir.
*Tiyatroda kostüm ve dekora önem verilir.
*Eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
*Bedenden ayrı bir ruh yoktur.
*Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur.
*Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler verilmiştir.
 EMİLE ZOLA(1840-1902): Natüralizmin kurucusudur.
*Çağdaş sorunları ustaca yansıtmıştır. Romana bilimsel yöntem onunla girer.
Eserleri: Germinal, Nana, M eyhane, Gerçek Para.
 GONCOURT KARDEŞ LER: Edmont Goncourt ve Jules Goncourt’un amaçları yaşamın gerçek yönlerini bir tarihçinin geçmişi belgelemesi gibi belgelemektedir. Eserlerinde
olay karmaşasından çok, anlatıma öncelik verir. Kahramanları gerçek yaşamdan almışlardır.
Eserleri: Joumal, M anete, Saloman
 GUY DE MAUPAS S ANT (1850-1893): Yalın bir üslupla gözleme dayanan öyküler yazmıştır. Öykülerinde olay
önemli bir yer tutar.
Eserleri: Küçük Hikayeler, Seçilmiş Hikayeler Kadar Acı
Güzel Dost
 ALPHONS E DAUDET (1840-1887):
Eserleri: Değirmenimden M ektuplar, Pazartesi Hikayeleri,
Bir Çocuğun Hayatı, Sapho, Tarasconlu, Tartarin.
Natüralizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
Hüseyin R.Gürpınar, Nabizade Nazım ve Beşir Fuat’tır.
5. PARNAS İZM
*Romantik şiir anlayışına tepki ile Fransa’da ortaya çıkmıştır.
*Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
*Sanat, sanat içindir ilkesini savunmuştur.
*Nesnelerin dış görünüşünü aktarmışlardır.
*Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralanışı ve
ahenk önemlidir.
*Kafiye ve Redife önem verilir.
*Romantizm’de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönüşmüştür.
 TH.GAUTHİER: Güç biçimler üzerinde olgunluk arayan
titiz çalışması örnek alınır.
 THEEODORE DEBANVİLLE: Ölçü ve uyak olanaklarına aşırı önem gösterir.
 LECONTE DE LİS Lİ: Şiirin biçim öğelerini aşırı dikkat
ederek şiirlerini oluşturur.
 FRANCOİS COPPEE: Konularını günlük hayattan alır.
Bu yönüyle Tevfik Fikret’i etkilemiştir.
 JOS İ MARİA DE HEREDİA: Kısa ve yoğun şiirleriyle
döneminde etkili olmuştur.
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal.
6. S EMBOLİZM
*19.yy’ın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.
*Sembolizm (simgecilik), Alman filozofu Schonpenhauer’in “Dünya bir tasavvurdur, bir hayalden ibarettir.” görüşünün yaygınlık kazanmasıyla oluşmaya başlamıştır.
*Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler
değiştirilerek anlatılabilir.
*Sembolistler eşyayı belli bir kitaplıkta görürler.
*Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler
yaşatmaya çalışırlar. Şiirde anlam açıklığından kaçındılar.
*Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
*Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün
batımı gibi belli belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar.
*Şiirde her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
*Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
*Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.
 C.BAUDELAİRE:
Eserleri: Kötülük Çiçekleri, Esrar ve Haşhaş
Diğer Temsilcileri: S.M allerme, P.Verlaine, A.Rimbaud
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
İlk etkileri Cenap Şehabettin’de görülür. Bütün kurallarını uygulayan Ahmet Haşim’dir. Ahmet M uhip Dıranas,
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cahit Sıtkı Tarancı da etkilenmiştir.
7. S ÜRREALİZM
Kelime anlamı "gerçek üstücülük" demek olan bu akım
1924’te Fransa’da çıkmıştır.
*Sürrealistler Sigmund Freud düşüncesi etkisindedir.
*Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar.
*Hipnotize edilmiş insanlara şiir söylettiler. Bunları şaheser
saydılar ve bunlara otomistik şiir dediler.
*Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren içgüdü, bilinç altıdır.
Temsilcileri: Breton, Aragon ve Paul Eluard’dır.
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri: Garipçiler, İkinci Yeni
15
8. FÜTÜRİZM
*Geleceği makineleştiren sanattır.
*20.yy’da başında M arinetti tarafından kurulmuştur.
*Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve anlatım biçimleri
bulmalı.
*M akineleşme çalışmaları kutsallığı savunulmalıdır.
Temsilcileri: Marinetti ve M ayatovski
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri: Nazım Hikmet
9. EGZİS TANS İYALİZM
*Var olmayı her şeyden önde görenlerdir. Bu akıma var
oluşçuluk da denir.
*İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
*İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.
Temsilcileri: J.Paul Sartre, Simon de Beauvoir, A.Camus
10. DADAİZM
*Kelimeleri rastgele kullanmadan doğan şiir.
*Dil ve estetik kurallarını yıkma.
*Şiir gelişimini güzel seçilmiş kağıt üzerine dizilmesiyle y azılır.
Temsilcileri: Tristan Tzara, L.Aragon, Paul Elaud
TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)
Tanzimat ve ondan sonra gelen yeniliklerle edebi ve fikir
hayatımız, Batı ile tanıştı.1860 yılında Tercüman-ı Ahval
gazetesi yayımlanmaya başlanır, ki bu aynı zamanda Tanzimat edebiyatının da başlangıcıdır. Bu dönemde edebiyatımızda birçok yenilik olmuştur.Bunlar :
1)Roman - Hikaye
Türk edebiyatı romanla ilk defa Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemaque (Telemak) tercümesiyle karşılaşır. İlk yerli roman ise 1872 yılında Şemsettin Sami’nin
yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’tır. İlk hikaye ise Ahmet
M ithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet isimli eseridir.
2)Tiyatro
Yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi’dir. İki perdelik bir piyestir. Bu eserde görücü usulüyle
evlenmeyi yerer. Şinasi eseri yazarken meddah geleneğinden
yararlanmıştır.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
A)Karagöz
*Bir kukla oyunudur, eğlendirme amacı taşır.
*Oyunun temeli Karagöz adlı cahil biriyle, Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki diyalogdur.
*Klişeleşmiş bölümleri vardır.
*Kuklayı oynatan kişi, konuşmaları tek başına y apar.
B)Ortaoyunu
*Şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
*Oyunun bel kemiğini şive taklitleri oluşturur.
*M etinsiz, suflörsüz bir oyundur.
C)M eddah
*Tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah,
değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur.
3) Gazete
*İlk gazete 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi’dir. Bu
resmi bir gazetedir.
*Ceride-i Havadis yarı resmi bir gazete olup 1840 'ta İngiliz
William Churchill tarafından çıkarılmıştır.
*İlk özel gazeti 1860’ta Agah efendi ile Şinasi’nin birlikte
çıkardıkları Tercüman-ı Ahval’dir.
*1862’de Şinasi Tasvir-i Efkar gazetesini tek başına çıkarır.
Bir müddet sonra Namık Kemal tarafından yönetilmeye başlanır.
*Bu gazetelerin dışında M uhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871) gibi gazeteler de çıkarılmıştır.
Tanzimat Edebiyatının Birinci Döneminin Özellikleri:
*Sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir ve bu doğrultuda eserler verilmiştir.
*Dilde sadeleşmeyi, ölçüde heceyi savundular; ama uygulamadılar.
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma, hastalıklı
oluş, duygusallık)
*Divan edebiyatını eleştirdiler. Halk edebiyatını savundular;
ama uygulamadılar.
*Şiirde güzellik değil içerik ön plana çıkmıştır.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan, millet, hak, hukuk,
hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duy guları işlemişlerdir.
*Tiyatro, roman, hikaye, makale ve eleştiri gibi yazı türleri
bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
*Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.
Bu Dönem Romanının Özellikleri
*Roman tekniği bakımından zayıftır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi
verilir.
*Romanlarda, cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır, iyiler ödüllendirilir ve kötüler
cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.
BİRİNCİ DÖNEM S ANATÇILARI
Ş İNAS İ (1826-1871)
*Yeniliğin öncüsüdür.
*Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar gazetelerini çıkarmıştır.
*İlk makaleyi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval M ukaddimesi)
*Şiirlerinde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir.
*Kısa cümleli, yeni görüşlere örgülü bir nesir yapısı meydana getirmiştir.
*Düşüncelerini yalın ve açık bir anlatımla söyler.
*Konuşma dilini, yazı dili haline getirmeye çalışmıştır.
*Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanmıştır.
*Noktalama işaretlerini ilk defa kullanmıştır.
Eserleri: La Fonteine’den fablları tercüme etmiştir. Tercümelerini Tercüme-i M anzume isimli eserlerine toplamıştır.
Atasözlerini derlediği Durub-u Emsal-i Osmaniye
Şiirleri: M üntehebat-ı Eş’ar, Divan-ı Şinasi
Batılı anlamda ilk tiyatro: Şair Evlenmesi’dir.
ZİYA PAŞ A (1829-1880)
*Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batıya yönelmiştir.
*Fikirleriyle yenilikçidir, şiirlerini divan şiiri üslubuyla
yazmıştır.
*Edebi yönüyle eskiye bağlıdır.
*Şiir ve İnşa isimli makalesinde halk şiirinin bizim gerçek
şiirimiz olduğunu, yazı dilimizin halkın konuşma dili temel
almasını savunur.
*Sade dil savunur, fakat Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
*Harabat isimli divan şiiri antolojisinde Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerinin tam tersini söyler.
*Terci-i Bent ve Terkib-i Bentleriyle ünlüdür.
*Atasözü haline gelmiş veciz sözleri de vardır.
16
Eserleri: Eş’ar-i Ziya, Külliyat-ı Ziya, Zafername: Hiciv türünde kasideleri var, Ali Paşa’yı yermek için yazmıştır.
Defter-i Amal: Hatıra türü yazılarını toplar.
Rüya: Nesir olarak yazılmıştır.
NAMIK KEMAL (1840-1888)
*Vatan şairi olarak tanınır.
*Vatan, millet, hürriyet ve adalet konularını işlemiştir.
*M ecazlardan, manzumlardan arınmış bir şiir dili vardır.
*Bütün edebiyat türlerinde eser vermiştir.
*Tiyatro ona göre bir eğlence değil edebi bir okuldur
*Tiyatro ile ilgili görüşlerini Celalettin Harzemşah isimli
yapıtının önsözünde açıklamıştır.
Eserleri:
Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Akif Bey, Zavallı Çocuk,
Gülnihal, Kara Bela, Celalettin Harzemşah, Tahrib-i Harabat
ve Takip adlı eleştirilerini Ziya Paşa’nın Harabat isimli divan şiiri antolojisine karşı yazmıştır.
Tarih alanında ve İslam dini ile ilgili eserler olarak: Renan
M üdafaanamesi, Kanije Kalesi ve Osmanlı Tarihi.
Biyografileri de vardır.
İlk edebi romanı yazmıştır: İntibah. Eser “Son Pişmanlık”
adıyla M agosa’da yazılmıştır. Eserin diğer bir adı da Sergüzeşt-i Ali Bey’dir.
İlk tarihi roman yazarıdır. Cezmi tarihi bir olayı anlatır.
II.Selim zamanında İranlılarla yapılan bir savaşın anlatıldığı
romanda roman kahramanı Cezmi vatansever bir askerdir.
Romanda onun başından geçen olaylar anlatılır.
Ş EMS ETTİN S AMİ (1850-1904)
*İlk roman yazarıdır. Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat. Romanda
kölelik ve cariyelik konusunu ele almıştır.
*Kamus-ı Türki isimli sözlük yazarıdır. Bu sözlüklerin y anında Kamus-ı Alem, Kamus-ı Fransevi isimli sözlüklerin de
yazarıdır.
*Victor Hugo’nun Sefiller’ini çevirmiştir.
*Robenson Crusoe’yu da tercüme etmiştir.
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
*Asıl gayesi halkı, yetiştirmek ve bilgilendirmektir.
*Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat ve iktisat alanında otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır.
*Bazı tiyatro denemeleri yapmışsa da pek başarılı olamamıştır.
*Dili sade ve düzgündür.
*Halka okuma zevkini aşılamıştır.
*Romanları teknik yönden kusurludur.
*Romanın akışını keserek uzun uzun açıklamalar yapar, bilgi verir.
Eserleri:
Bazı romanları: Felatun Bey'le Rakım Efendi, Hasan M ellah,
Hüseyin Fellah, Yeniçeriler, Paris'te Bir Türk Kızı
Hikaye: Türünün ilk örneği sayılan Letaif-i Rivayat ve Kıssadan Hisse.
AHMET VEFİK PAŞ A (1823-1891)
*M illiyetçilik ve Türkçülük fikirlerinin savunucusudur.
*Tiyatro alanındaki çalışmaları ile ünlüdür.
*Halkı tiyatroya alıştırmıştır. Bunun için de Bursa’da bir tiyatro yaptırmıştır.
*Tarih ve dil sahasında önemli eseri Lehçe-i Osmani
*Şecere-i Türki adlı eseri Osmanlıcaya çevirmiştir.
*Tarih eserleri: Fezleke-i Tarih-i Osmani, Hikmet-i Tarih
*M oliere’in hemen hemen bütün eserlerini tercüme etmiştir.
II.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1878-1896)
Özellikleri:
1-Sanat sanat içindir görüşü benimsenmiştir.
2-Bu dönem sanatçıları toplum sorunlarından ve siyasetten
uzak kalmış sadece edebiyatla uğraşmışlardır.
3-Bu dönem eserlerin dili ağırdır.Şairler divan edebiy atına
karşı batı edebiyatını savunmuşlardır.
4-Batı edebiyatının örneklerini başarıyla uygulamışlardır.
5-Roman ve hikayelerde realizm,şiirde ise romantizm akımının etkisi görülür.Kölelik cariyelik bu dönem romanlarında da
işlenir.
6-Şiirin konusu genişletilmiş ve hayattaki her güzel şeyin şiirin
konusu olabileceği görüşü esas alınmıştır.Ölüm.yokluk,hiçlik
gibi soyut kavram lar bu dönem şiirlerinin konusu olmuştur..
7-Eserlerin dili gayet ağırdır.Bu özelliklerinden dolayı Servet-i
Fünun
Edebiyatının hazırlayıcısı olmuşlardır.
Bu dönemin başlıca yazar ve şairleri: Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade M ahmut Ekrem,Nabizade Nazım,Sami Paşazade Sezai’dir.
*****M uallim Naci her ne kadar bu dönemde yaşasa da y enicilere karşı divan edebiyatını savunduğu için dışarıda kalır.
TANZİMAT’IN II.DÖNEM S ANATÇILARI
RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Edebiyatımızdaki Batılılaşma hareketinde büyük tesiri vardır. Servet-i Fünun(Edebiyat-ı Cedide) kuşağının temelini
oluşturmuştur. Eski edebiyatı savunanlarla tartışmalara girmiş, bilhassa M uallim Naci ile yaptığı kafiye tartışması ile
ün kazanmıştır.
Şiir, roman, hikaye, tiyatro gibi birçok türde eser vermiştir.
“Her güzel şey şiirdir.” İlkesiyle şiirin konusunu genişletmiştir. Oğlu Nejat’ın ölümü üzerine şiirlerinde hüznü ve
elemi işlemiştir.
“Araba S evdası” adlı romanıyla Türk romanına Realizm’i
getirmiştir.
Eserleri :
Roman : Araba Sevdası(Romanın kahramanı Bihruz
Bey’dir. Bihruz Bey Batılılaşmayı yanlış anlamış züppe tip ini yansıtan bir gençtir. Arabayla gezmek en büyük merakıdır. Perivej adlı ahlaksız kadınla birlikte gezer ve ona devamlı alay konusu olur.)
Hikaye: M uhsin Bey, Şemsa
Tiyatro: Çok Bilen Çok Yanılır, Afife Anjelik, Vuslat, Atala.
Talim-i Edebiyat, edebi bilgilerle ilgili bir eserdir.
Ş iir: Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebab, Tefekkür, Pejmürde,
Zemzeme I-II-III, Nejat Ekrem
S AMİ PAŞ AZADE S EZAİ
Tanzimat edebiyatı içinde Batı tarzındaki küçük hikayeleri
ve Sergüzeşt adlı romanı ile tanınır. Duygulu bir şair olan
sanatçı Romantizm’e uygun şiirler yazmıştır. Romanında ise
Realizm’e yakındır.
Eserleri :
Roman : Sergüzeşt(Kafkasya’dan esir ticaretinde kullanılan
bir gemiyle gelen Dilber adlı küçük esir kızın başına gelen
olaylar anlatılır.)
Hikaye : Küçük Şeyler
Piyes : Şir
Anı : İclal
NABİZADE NAZIM
Roman ve hikayeleriyle tanınan sanatçı Tanzimat edebiyatının Realist ve Naturalist temsilcilerinden biridir.
Yazarın Karabibik adlı eseri edebiyatımızdaki ilk köy romanı olarak tanınır. Romanda anlatılanlar Antalya’nın bir
17
köyünde geçer. Yazar köy hayatını tam bir Realizm’le yansıtır.
Sanatçının asıl başarısı Zehra adlı romanında görülür. Romanda psikolojik unsurlar ağır basar. Karakterlerin tasvir ve
tahlili son derece başarılıdır.
Hikaye : Yadigarlarım, Sevda, Bir Hatıra
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
Tanzimat şiirindeki Batılılaşma hareketinin asıl başlatıcısıdır. Batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine getirmiş
ve bu hareketiyle Divan şiirine son vermiştir.
Şiirde vezin, kafiye ve dile pek önem vermemiştir. Söyleyişteki tezat onun tanıtıcı bir sembolü olmuştur.
Şiirlerinde hayat, tabiat, özellikle ölüm konusunu işlemiştir.
Tiyatrolarında ise tarihi konular önemli bir yer tutar. Hamit’in tiyatro eserleri sahnelenmek için değil, okunmak için
yazılmıştır.
Eserleri :
Ş iir : Sahra, M akber, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Divaneliklerim, Bālādan Bir Ses, Yabancı Dostlar, Ruhlar, Validem,
Garam.
Tiyatro : M acera-i Aşk, Tarık, Finten, İbn-i M usa, Eşber,
İçli Kız, Duhter-i Hindu, Nesteren, Sardanapal, Liberte, Hakan, İlhan…
MUALLİM NACİ
Eski edebiyat ile yeni edebiyat arasındaki mücadelede eski
edebiyat taraftarlarının lideri durumundadır. Eski nazım tekniğini bilen ve ona kuvvetle hakim olan bir şairdir. Fransız
edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda da şiirler yazmıştır.
M uallim Naci ile yeni edebiyatın önderi durumunda olan
Recaizade arasında uzun süren tartışmalar olmuştur. Recaizade’nin Zemzeme’lerine M uallim Naci Demdeme’leri ile
cevap vermiştir.
Eserleri :
Ş iir : Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle.
Ayrıca edebi bilgilerle ilgili “Istılahat-ı Edebiyye” adlı bir
eseri vardır.
DİREKTÖR ALİ BEY
Devletin farklı kademelerinde görev alan Ali Bey’in unvanı
son görevi olan Düyun-ı Umumiye Direktörlüğünden gelir.
Tanzimatın önemli tiyatrocularından biri olan sanatçı Diy ojen dergisindeki mizahi yazılarıyla bilinir.
Eserleri : Kokona Yatıyor, M isafiri İstiskal(komedi), Ayyar
Hamza(M oliere’den uyarlama), Lehçetü’l-Hakayık(mizahi
sözlük), Seyahat Jurnali(günlük).
S ERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI(ED EBİYAT-I CEDİDE)
Servet-i Fünun Edebiyatı, kısa sürmesine rağmen Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı’nın hamle yaptığı bir devirdir.
1896’da Recaizade’nin yönlendirmesiyle Servet-i Fünun
dergisi etrafında toplanan genç sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.
Bu edebiyat, bir eski-yeni çatışmasının ürünüdür. Tanzimat
Edebiyatı’nın yenilikçi sanatçılarıyla eski edebiyatı savunan
sanatçılar arasındaki sürtüşme, yenilikçileri bir araya getirmiş ve ortaya Servet-i Fünun Edebiyatı çıkmıştır. Bunun yanında Batı kültürüyle yetişmiş genç sanatçıların, Tanzimatçıların yaptığı yenilikleri yeterli bulmaması da onları bir araya
getiren önemli sebeplerdendir.
Devrin siyasi özellikleri ve taşıdıkları ruhi özellikler Servet-i
Fünuncuları “Sanat, sanat içindir.” anlayışına yöneltmiştir.
Sanatçılar, Tevfik Fikret’in bazı şiirleri istisna edilirse, sosyal konulara değinmemiş, ferdi konuları işlemiştir. Çağdaş
Fransız edebiyatını kendilerine örnek alan Servet-i Fünuncular toplumsal gerçeklerden ve halktan kopuk bir salon edebiyatı oluşturmuşlardır.
1901’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransız İhtilali’ni konu
alan “Edebiyat ve Hukuk” adlı çevirisinin y ayımlanmasıyla
Servet-i Fünun dergisi kapatılmış, bu olay da Servet-i Fünuncuların sonunu getirmiştir. Dergi bir ay sonra yeniden
çıkmışsa da dağılan grup bir daha toplanamamıştır.
Servet-i Fünun Edebiyatı’nın başlıca temsilcileri şunlardır:
Ş iirde: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin
Nesirde: Halit Ziya Uşaklıgil, M ehmet Rauf, Hüseyin Cahit
Yalçın
Bunların yanı sıra Celal Sahir Erozan, Ahmet Hikmet M üftüoğlu, Süleyman Nazif, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Faik
Ali Ozansoy gibi isimler de bu dönemin sanatçıları arasında
yer alır.
NOT : Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim bu dönemde yaşamalarına karşın bağımsız kalmışlardır.
S ervet-i Fünun Ş iirinin Özellikleri
1. Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmış ve aruz Türkçeye başarıyla uygulanmıştır. (Sadece Tevfik Fikret’in “Şermin” adlı kitabında topladığı çocuk şiirleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.)
2. Şiirde musikiye önem verilmiş, seçilen sözcüklerin
ahenk oluşturmasına dikkat edilmiştir.
3. Kafiyenin kulak için olduğu ilkesi benimsenmiştir.
4. Kişisel konular işlenmiş, en basit duygular, düşünceler,
hayaller bile şiire konu yapılarak şiirin konusu genişletilmiştir.
5. Divan edebiyatı nazım şekilleri terk edilmiş; Batı’dan
alınan sone, terza-rima gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Ayrıca serbest müstezat da kullanılmıştır.
6. Devrin şairleri Sembolizm ve Parnasizm’den etkilenmişlerdir.
7. Anlam beyitle sınırlandırılmayıp şiire yayılmış, parça
güzelliğine değil, bütün güzelliğine önem verilmiştir.
8. Şiir, nesre yaklaştırılmıştır.
9. Ağır bir dil kullanılmış, Arapça-Farsça terkiplere çokça
yer verilmiştir.
10. Sanatçılar “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı
kalmışlardır.
S ervet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri
1. Servet-i Fünun hikaye ve roman yazarları realizm ve
Natüralizm’in etkisindedirler.
2. Sanatçılar, çevre ve siyasi ortamın etkisiyle toplumsal
konulara çok az yer vermiş, daha çok bireysel konuları işlemişlerdir.
3. Roman ve hikayelerdeki olayların geçtiği yer genellikle
İstanbul’dur. Olayların kahramanları aydın kesimden seçilmiştir.
4. Teknik bakımdan sağlam, Batı standartlarına uygun ilk
roman örnekleri bu dönemde verilmiştir. Yazarlar Tanzimat
Edebiyatı’nda görüldüğü gibi olayın akışını kesip okura bilgi
vermez, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar.
5. Yaptıkları betimlemeler gözleme dayanır, nesneldir.
6. Servet-i Fünun romancıları ele aldıkları kahramanların
daha çok ruhsal yönlerini incelemiş, çevre betimlemeleri y aparak çevre ile kahramanların ruhsal durumları arasında ilgi
kurmuşlardır.
7. Romanlardaki dil ağırdır. Arapça-Farsça sözcükler o
güne kadar bilinmeyen tamlamalar çokça kullanılmıştır. Hikayelerdeki dil ise romana nazaran daha sadedir.
8. Anlatım süslüdür.
9. Türk dilinin kurallarına, söz dizimine uyulmamış, yeni
anlatım imkanları aranmıştır. Bu sebeple devrik, eksiltili
cümlelere yer verilmiştir.
10. Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde tiyatro ve gazetecilik sönük kalmıştır. Bu devirde edebi eleştiri ya hiç gelişmemiş ya da pek az gelişmiştir. Fakat gezi yazısı türünde,
18
Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda” adlı eseri Servet-i Fünun’dan sonra gelişen Seyahat Edebiyatı’na güzel bir örnek
olmuştur.
S ERVET-İ FÜNUN S ANATÇILARI
TEVFİK FİKRET(1867-1915)
Şiir türünde eserler vermiş bir sanatçıdır. Servet-i Fünun
Edebiyatı’nın öncülerindendir. Servet-i Fünun şiirinin de en
büyük temsilcisidir. 1901’e kadar yazdığı şiirlerde “Sanat,
sanat içindir.” anlayışı hakimdir. Bu tarihten sonra, bilhassa
ikinci meşrutiyetten sonra, yazdığı şiirlerde “toplum için sanat” görüşünü benimsediği görülür. Bu dönemde yazdığı şiirler, Batılılaşmayı savunan, teknolojinin üstünlüklerinden
faydalanmanın gerekliliğini anlatan ve toplumumuzdaki
sosyal bozuklukları konu alan didaktik(öğretici) şiirlerdir.
Aruzu ustalıkla kullanan şair, şiiri nesre yaklaştırmış, şiirin
konu alanını genişletmiş ve mısraları kırarak serbest müstezadı şiirimize yerleştirmiştir. Şair, Parnasizm’den etkilenmiştir.
Tevfik Fikret’in aruzla yazdığı şiirlerde dil oldukça ağırdır;
fakat hayatının sonuna doğru hece ölçüsüyle yazdığı ve
“Şermin” adlı kitapta topladığı çocuk şiirlerinde kullandığı
dil konuşulan Türkçedir.
Eserleri:
Rubab-ı Ş ikeste:Bu kitapta bulunan şiirler Servet-i Fünun
döneminde sanat için sanat görüşüyle yazdığı şiirler bulunmaktadır.Önceki şiirlerinde Recaizade ve Abdülhak Hamit’in
etkileri görülür ancak daha sonraki şiirlerinde kendi üslubunu
yakalamıştır.
Haluk’un Defteri:Bu kitapta oğlu Haluk’un kişiliğinde
istediği neslin özelliklerini,onlara verdiği öğütleri anlatmıştır.Buradaki şiirler sanat için sanat görüşünden toplum için
sanat görüşüne doğru yönelmektedir. Şiirleri sosyal bir endişe
ile de yazılmış olsa biçimdeki özeni ve mükemmelliği hiçbir
zaman kaybetmemiştir.
Rubabın Cevabı: Bu kitap Tevfik Fikret’in toplumcu ve
vatan şiirlerinin olgun ve güçlü örneklerinin olduğu kitaptır.Vatanın kötü yöneticiler elinde çektiği sıkıntıları eleştirel bir
üslupla anlattığı ve bu durum karşısında şairin umudunu y itirmediği görülüyor.
Ş ermin:Hayatının son dönemlerinde çocuklar için yazdığı
bir kitaptır ve bu kitap hece ölçüsüyle yazılmıştır.
*****Tevfik Fikret hiç roman ve tiyatro yazmamıştır.
İstanbul’u anlattığı S İS şiiri İstanbul’u kötüleyen karamsar
bir şiirdir. Doksan Beşe Doğru ve Tarih-i Kadim önemli
şiirlerindendir.
Toplumcu görüşle yazdığı ve memleketin Batı medeniyeti
seviyesine gelmesini istediği şiirleri ;Haluk’un Vedası(Annesi
ölmüş bir kızı anlatır)Tarih-i Kadim(M .Akif buna karşılık bir
eser yazmıştır)S is , Haluk’un Amentüsü
CENAP Ş AHABETTİN (1870-1934)
Servet-i Fünun şiirinin Fikret’ten sonra ikinci büyük şairidir.
Nesir alanında da eserler vermiştir. Ömrü boyunca “Sanat,
sanat içindir.” İlkesine bağlı kalmış, eserlerinde sosyal konulara yer vermeyip bireysel konuları, duygu ve düşünceleri
işlemiştir.
Sembolizm’in edebiyatımızdaki ilk temsilcisidir. Fakat
Sembolizm’i iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. Dili ağır, anlatımı süslüdür. Soneleri ve aruzla yazdığı serbest müstezatları eski dilbilgisi kaidelerini, dil ve söyleyiş mantığını hiçe sayan sıfatlar ve tamlamalarla doludur. Şiirlerinde o güne kadar duyulmamış teşbih, mecaz ve istiarelere yer vermiştir. En basit olayları ve
varlıkları şiire sokmuş, onlara yeni ifadeler kazandırmak,
onları sembolleştirmek için y eni kelimeler bulma lüzumu
hissetmiş, böylece Arapça, Farsça sözlükleri tarayıp ahenkli
sözcükleri seçmiş; onları şiirlerinde kullanmıştır.
Nesir sahasında da kudretli eserler vermiştir. Fakat Tevfik
fikret’in yaptığı gibi şiiri nesre yaklaştırmamıştır. Nesirlerinde kullandığı dil, şiirlerine göre daha sadedir. Anlatımı ise
akıcı ve güzeldir. Cenap Şahabettin hiçbir yazısını topluma
yol göstermek amacıyla yazmamıştır.
Eserleri :
Şiir : Tamat, Cenap Şahabettin’in Şiirleri
Nesir : Hac Yolunda, Avrupa M ektupları(gezi yazısı), Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh(makale), Tiryaki Sözleri(özdeyişler)
Tiyatro : Yalan, Körebe
HALİT ZİYA UŞ AKLIGİL(1866-1945)
Servet-i Fünun Edebiyatı’nın nesir ustasıdır. Her türde eserler vermesine rağmen romancılığı ve hikayeciliğiyle tanınır.
Edebiyatımızda teknik bakımdan başarıl ıilk roman örneklerini Halit Ziya vermiştir. Bu yönüyle Cumhuriyet öncesi
Türk Edebiyatı’nın en büyük romancısıdır. romanlarındaki
dil, Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır. ArapçaFarsça sıfatlar, tamlamalar çokça kullanılır. Buna karşın hikayelerinde kullandığı dil oldukça sadedir. Yazar sonraları
edebiyatımızda görülen sadeleşme akımına katılmış eserlerini gözden geçirerek sadeleştirmiştir.
Romanlarındaki konuları ve kahramanları aydın çevreden
seçmiş, hikayelerinde ise halka inmiş, halkı anlatmıştır.
Eserlerini Realist ve Natüralist bir tutumla yazmış, edebiy atımızda gerçekçiliğin en önemli öncülerinden sayılmıştır.
Gözleme dayanan tasvirlerini eseri süslemede bir malzeme
değil, olaylar ve kişileri daha iyi anlatmanın bir aracı olarak
görmüştür.
Eserleri :
Şiir : M ezardan Sesler, M ensur Şiirler
Roman : M ai ve Siyah, Aşk-ı M emnu, Nemide, Sefile, Bir
Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Kırık Hayatlar
Hikaye : Aşka Dair, Kadın Pençesi, Bir Yazın Tarihi, Solgun
Demet, Hepsinden Acı…
Hatıra : Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Acı Bir Hikaye
Tiyatro : Füruzan, Kabus, Fare
Aşk-ı M emnu : Genç ve hastalıklı karısını kaybeden Adnan
Bey 50 yaşında olmasına rağmen genç ve güzel Bihter Hanım’la evlenmiştir. Bu hatanın sonucu ortaya acı sonuçlar
çıkmıştır. Bihter ile yeğen Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır. Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur. Bunun üzerine Bihter intihar eder.
M ai ve Siyah : bu eserde şair ruhlu olan ve sonradan şiir
yazmaya başlayan Ahmet Cemil’in yaşadıkları anlatılır.
Ahmet cemil’in hayalleri, ümitleri hiç gerçekleşmez.
MEHMET RAUF( 1875-1931)
Servet-i Fünun romanında Halit Ziya’dan sonra gelen en
önemli kişidir. Eserlerinde insan psikolojisini abartmadan,
doğal akışı içinde incelemeye çalışır. Halit Ziya’nın etkisinden uzun müddet kurtulamayan sanatçı, eserlerinde Halit Ziya’ya göre sade; fakat zayıf bir Türkçe kullanmıştır. Genellikle aşk, kadın ve ihtiras maceralarını konu alan eserler
yazmıştır. Hikaye, roman ve tiyatro türünde eserler veren
M ehmet Rauf’un en başarılı eseri Eylül’dür. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılan Eylül, dil örgüsü bakımından zayıf olmasına rağmen Servet-i Fünun Edebiyatı’nın sayılı eserlerinden biri kabul edilir.
Eserleri :
Roman : Eylül, Böğürtlen, Ferda-i Garam, Genç Kız Kalbi,
Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Halas
Hikaye : İntizar, Aşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Hanımlar Arasında
Tiyatro : Cidal, Pençe, Sansar, Yağmurdan Doluya
M ensur Şiir: Siyah İnciler
19
Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra
Boğaz’da aldıkları bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım eder. Necip, Suat’a ilgi
duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip çıkan yangında ölür.
HÜS EYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)
Eserlerini realist biçimde iç ve dış gözlemlerine day anarak
yazar. Hikaye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışındaki
eserlerinde süs ve yapmacıklıktan kaçınır, sade bir üslup
kullanır. Türkçenin sadeleşmesinde önemli bir role sahip
olan yazar zamanının hemen her tartışmasına katılmıştır.
Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i Fünun
dergisi kapatılmıştır.
Eserleri :
Roman : Nadide, Hayal İçinde
Eleştiri : Kavgalarım
Anı : Edebi Hatıralar, M alta Adasında, M eşrutiyet Hatıraları
Hikaye : Hayat-ı M uhayyel, Niçin Aldatırlarmış
S ÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)
Nesri şiirinden daha kuvvetli olan sanatçı duyguları yönünden Namık Kemal’e benzer. Türklüğe hayran bir toplumcu
olan S.Nazif İstanbul’un işgali üzerine “Kara Bir Gün” adlı
makalesiyle sert bir çıkış yapar.
Eserleri : Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(şiir); Batarya ile Ateş,
M alta Geceleri(şiir-düzyazı); Çal Çoban Çal(makale)
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927)
İlk öykülerini ağır bir dille yazan sanatçı M illi Edebiyat’ın
doğmasıyla o görüşte eserler ortaya koymaya başlamış,
Türkçülük düşüncesini desteklemiştir.
Eserleri : Haristan ve Gülistan, Çağlayan(öykü); Gönül Hanım(roman)
HÜS EYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944)
Çağdaş Türk Edebiyatı’nın büyük romancılarındandır. “Sanat, toplum içindir.” ilkesine bağlı kalarak, yazı masasını
sokakla birleştirmeyi bilmiştir. Eserlerinde İstanbul’u özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini tüm yalınlığı ile sunmayı başarmış bir yazardır. Eserlerinde Anadolu yoktur.
Seçtiği tipleri, kendi dilleriyle konuşturur. Kenar mahallelerdeki kadınları onların duygu ve düşüncelerini kendi ağızlarından vermeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi’de Natüralizm’in izleri görülür.
Eserleri :
Roman : Şık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet,
M etres, M ürebbiye, Şıpsevdi, Gulyabani, Tesadüf, Cadı, Efsuncu Baba.
Hikaye : Kadınlar Vaizi, Gönül Ticareti, Namusla Açıklık
M eselesi.
Oyun : Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar.
Ş ık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya y önelir.
M adam Potiş adınla ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha sonra roman Şöhret Bey’in
Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları anlatır.
Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı
düşük ahlaklı bir kadını eve getirir. Kadın evin içinde Dehri
Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini yoldan çıkarır.
Ş ıpsevdi : Romanın kahramanı olan M eftun kalabalık bir
ailenin oğludur. M addi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri
olan Kasım Efendi’nin damadı olmak ister. M eftun kendine
büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım Efendi, M eftun’u
tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını M eftun’un
üzerine yıkar. M eftun, daha sonra mirasa konabilmek için
Kasım Efendi’nin ölümünü bekler.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley
kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi İstanbul’da
hayatı alt-üst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır. Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir konferansta kadın doğduğuna üzülen
birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip hayalen bu kıza
aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte,
okumuş, kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley
yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir.
AHMET RAS İM (1864-1932)
Anı, fıkra ve makale yazarlığıyla tanınmış bir gazetecidir.
Şiir ve öykülerinde pek başarılı değildir. Eski İstanbul y aşamını ve insanlarını konuşma dili ve İstanbul ağzını ustalıkla kullanarak anı ve fıkralarında işlemiştir.
Eserleri : Gecelerim, Falaka(anı); Şehir M ektupları, Gülüp
Ağladıklarım, Cidd ü M izah, Eşkal-i Zaman(fıkra); M uharrir
Bu Ya, Ramazan Sohbetleri(söyleşi).
FECR-İ ATİ EDEBİYATI ( 1909-1912)
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasından sonra
Servet-i Fünun topluluğu dağıldı. Servet-i Fünun’dan sonra
edebiyatta sessiz bir dönem başladı.
1908’de II. M eşrutiyet’in ilanından sonra edebiyatımızda bir
canlanma görülür. 1909 yılında Faik Ali Ozansoy’un önerisiyle kendilerine Fecr-Ati Topluluğu adını veren bazı genç
sanatçılar bir araya gelirler.
Bu sanatçılar : Ahmet Haşim, Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Fuat Köprülü, Celal Sahir Erozan, Ali Canip Yöntem, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Şahabettin Süleyman, Cemil Süleyman, İzzet M elih ve Faik Ali Ozansoy’dur.
24 Şubat 1909’da “Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi” adıyla
edebiyatımızdaki ilk edebi beyannameyi yayımlayan bu topluluğun sanat anlayışı şudur: “Sanat, şahsi ve muhteremdir.”
Bu ilkeyi farklı farklı yorumlamaları kısa sürede dağılmalarına yol açtı.
Servet-i Fünun’a tepki olarak ortaya çıkmalarına rağmen,
özellikle şiir alanında Servet-i Fünun’un özelliklerini devam
ettirerek, “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kaldılar.
1912 yılında dağılan topluluğun kimi sanatçıları M illi Edebiyat akımında yer almış, kimileri ise sanatını bağımsız olarak sürdürmüştür.
Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri
1-Edebiyatımızda ilk edebi topluluktur.
2-Edebiyatımızda ilk beyannameyi yayınlayan topluluktur.
3-Servet-i Fünun edebiyatına bir tepki olarak doğmuştur.Ama
onun devamı olmaktan kurtulamamışlardır.
4-Sanat şahsi ve muhteremdir görüşünü benimsemişlerdir.Bu
nedenle zaten kısa sürede dağılmışlardır.
5-“Edebiyat ciddi ve önemli iştir bunun halka anlatılması
lazımdır.” Görüşündedirler.
6-Başlıca konuları tabiat ve aşktır.
7-Tabiat tasvirlerini gerçekten uzak bir şekilde yapmışlardır.(subjektif)
8-Dil bakımından Servet-i Fünun edebiyatının devamıdırlar.
Arapça,Farsça kelimelerle dolu konuşma dilinden uzak bir şiir
dili meydana getirmişlerdir.
FECR-İ ATİ S ANATÇILARI
AHMET HAŞ İM(1817-1933)
Türk Edebiyatında, Sembolizm’in en önemli temsilcisidir.
Sadece aruz vezniyle şiirler yazmış, gayet ağır bir dil kullanmıştır. Dış dünyayı olduğu gibi değil, hayallerle süsley erek şiire aktarmıştır. Şiirde ahenk ve musikiye önem verir.
Ona göre: “Şiir; söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın olmalıdır.”
Ahmet Haşim, şiirde anlam kapalılığından yanadır. Ona göre
şiiri herkes nasıl anlıyorsa şiirin anlamı odur.
20
Haşim, edebiyatımızda şiirlerinin yanında nesirleri ile de tanınır. Deneme, fıkra, söyleşi, gezi yazısı türlerinde eserleri
vardır.
Eserleri :
Şiir : Göl Saatleri, Piyale
Nesir : Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Sey ahatnamesi
EMİN BÜLENT S ERDAROĞLU(1866-1942)
Şiirlerini aruzla yazan sanatçı dönemin ikinci büyük şairidir.
Victor Hugo’nun “M avi Gözlü Yunan Çocuğu” şiirine karşı
yazdığı “Kin” şiiri epey ses getirmiş, bu şiir sayesinde Atatürk’ün iltifatına mazhar olmuştur. Emin Bülent’in Şiirleri
adlı kitabı ölümünden sonra çıkmıştır.
1.
2.
3.
4.
5.
MİLLİ EDEBİYAT(1911-1923)
1908 II.M eşrutiyet hareketiyle birlikte Türkçülük düşüncesi
yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu düşüncenin edebiyata da etkisi olmuş, Türkçenin benliğine kavuşturulması, Türk edebiyatının kendi kaynaklarına dayanarak millileşmesi çalışmaları hız kazanmıştır. Edebiyattaki bu millileşme çalışmalarının temelinde Tanzimat dönemi yazar ve şairlerinin topluma
yönelişleri, millet, vatan, özgürlük, adalet gibi kavramların
işlenmesi, dilde az da olsa sadeleşmeye gidilmesi gibi faaliyetler, milli duygu ve düşüncelerin gelişmesini sağladı.
1911’de Selanik’te yayımlanmakta olan “Genç Kalemler”
dergisi çevresinde toplanan şair ve yazarlar bu mücadeleye
öncülük etmişlerdir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, M .Emin
Yurdakul, M .Fuat Köprülü, Refik Halit, Yakup Kadri, Ali
Canip Yöntem ve arkadaşlarının başlattığı bu harekete “M illi Edebiyat” adı verilmiştir.
M illi Edebiyat akımı, başlangıçta bir dil hareketi olarak
doğmuş, daha sonra bir edebiyat anlayışı olarak yerleşmiştir.
M illi Edebiyatçıların başlattıkları dil hareketine “Yeni Lisan” denir.
Bu hareketin temel aldığı ilkeler şunlardır:
Türkçeye girmiş olan yabancı dil kuralları atılmalıdır.
Arapça ve Farsçadan gelen, konuşma diline girerek yaygınlaşmış olan kelimeler “Türkçeleşmiş” sayılmalı ve kullanılmalıdır.
Arapça ve Farsça kelimeler asıl söyleniş biçimleriyle değil,
Türkçede aldıkları yeni biçimlerle kullanılmalıdır.
Yazı dili, İstanbul ağzını temel almalıdır.
Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır.
1.
2.
3.
4.
5.
1.
2.
3.
4.
5.
6.
1.
2.
3.
4.
5.
MİLLİ EDEBİYAT’IN S ANAT ANLAYIŞ I
Edebiyat, halka açılmalı, halkın duygu ve düşüncelerini
anlatmalıdır.
Türk Edebiyatı, Doğu ve Batı taklidinden kurtarılmalı, kendi
öz benliğine kavuşturulmalıdır.
Edebiyatın dili sade Türkçe olmalı, anlatımda yalınlık esas
alınmalıdır.
Türk edebiyatının milli ölçüsü, hece ölçüsüdür. Aruzun
yerine hece ölçüsü getirilmelidir.
Konular yerli hayattan ve milli tarihten alınmalıdır.
MİLLİ EDEBİYAT’IN Ş İİR ÖZELLİKLERİ
Bu dönemin bütün şairleri hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Aynı dönemde yazmalarına rağmen M ehmet Akif ve Yahya
Kemal gibi şairler Divan şiiri geleneğini sürdürmüşlerdir.
Belli nazım şekillerine bağlı kalınmamış, şiirler konularına
göre adlandırılmıştır.
Serbest kafiye kullanılmıştır.
Sanat yapma amacına son verilmiştir.
Şiirde toplumsal konulara yer verilmiştir.
Halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.
MİLLİ EDEBİYATTA HİKAYE ve ROMANIN ÖZELLİKLERİ
Yazarlar, Realizm ve Natüralizm akımının etkisinde
kalmışlardır.
Yurdun her yöresinde yaşanmış olayları ve kişileri ele almış
ve böylece “M emleket Edebiyatı” çığırını açmışlardır.
Gözleme önem verilmiştir.
M illi dil anlayışını benimseyerek, konuşma dilini yazı diline
aktarmışlardır.
Cümleler Türk dil yapısına uygun ve kısa cümlelerdir.
MİLLİ EDEBİYAT TİYATROS U
1908’den sonra yeniden gelişme gösteren Türk tiyatrosu,
M illi Edebiyat döneminde de sürmüş ve özel tiyatroların y anı sıra 1914’te ilk resmi tiyatro olan Dar’ül-Bedayi-i Osmani
kurulmuştur. Dar’ül-Bedayi’nin kuruluşu önemli bir aşama
olmuşsa da şiir ve özellikle roman alanındaki çalışmalar tiyatroyu ikinci plana atmıştır. Tiyatronun en başarılı yönü dil
ve anlatımdaki sadeleşmedir.
MİLLİ EDEBİYATIN BAŞ LICA TEMS İLCİLERİ
ZİYA GÖKALP(1876-1924)
M illi Edebiyat’ın düşünce temellerini kuran şair ve sosy ologdur. M illiyetçi düşüncenin geliştiği Türk Ocakları’nda
çalışmış, İttihat ve Terakki üyeliğinde bulunmuş, İstanbul’un
işgali üzerine M alta’ya sürülmüştür.
Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir. Başlangıçta bütün
dünya Türklerin bir bayrak altında toplamayı planlayan Turancılık görüşüne bağlıdır. Daha sonra bu ütopik düşüncesinden vazgeçerek Türkiye Türkçülüğü düşüncesine yönelmiştir. Şiirlerinde bir sanat kaygısı yoktur. Düşüncelerini
yayabilmek maksadıyla yazmıştır.
Eserleri :
Şiir : Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Nesir : Türkleşmek, İslamlaşmak, M uasırlaşmak(makale)
Türkçülüğün Esasları, Türk M edeniyeti Tarihi(inceleme),
M alta M ektupları(mektup)
ÖMER S EYFETTİN(1884-1920)
Hikayeciliği meslek edinmiş ilk sanatçımızdır. M illi Edebiyat’ın hikaye türünün yetiştirdiği önemli bir yazardır. Hikayede sağlam yazma tekniğiyle tanınır. Tasvir ve ruh çözümlemelerinden ziyade olay anlatımı önemlidir. Bu konuda
M aupassant’ın izinden gitmiştir. Genç Kalemler’in ilk sayısında yayımladığı Yeni Lisan makalesiyle Servet-i Fünun’un
ağır, süslü, yapmacık diline karşı çıkmış halk kaynaklı düz,
sade bir dilin savunuculuğunu yapmıştır.
Eserleri :
Beyaz Lale, İlk Düşen Ak, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Gizli M abet, Kaşağı, Bahar ve Kelebekler, Yalnız Efe.
M.EMİN YURDAKUL(1869-1944)
M illiyetçi ve halkçı bir şairdir. Duygularını büyük bir coşkuyla dile getirir. Şiiri, düşüncelerini açıklamanın bir aracı
sayar. Dili son derece sadedir. Hece ölçüsünü kullanmıştır.
Eserleri :
Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Aydın Kızları, Ey Türk Uyan, M ustafa Kemal,
Ankara.
ALİ CANİP YÖNTEM(1887-1967)
Fecr-i Ati ile başlayıp M illi Edebiyata geçen sanatçı, dilin
sadeleşmesi adına Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’le birlikte
çabalamıştır. Hem hece hem de aruzla şiirler yazan şair, aşk
ve doğa konusunda Batı tipi nazım biçimlerini denemiştir.
Eserleri: Geçtiğimiz Yol(şiir), M illi Edebiyat M eselesi ve
Cenap Bey’le M ünakaşalarım(makale)
M.FUAT KÖPRÜLÜ(1890-1966)
Edebiyat tarihçisi ve araştırmacısıdır. Türk edebiyatı araştırmalarını sistemleştirmiş; Divan edebiy atı, Halk edebiyatı
21
ve İslam Öncesi Türk Edebiyatı üzerinde geniş çalışmalar
yapmıştır. Bugün bilinen birçok şair, onun araştırmaları sonucu ortaya çıkmış, edebiyat tarihine kazandırılmıştır.
Eserleri : Türk Edebiyatında İlk M utasavvıflar, Türk Edebiyat Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar,
Türk Saz Şairleri.
YAKUP KADRİ KARAOS MANOĞLU(1889-1974)
Fecr-i Ati Edebiyatı’nın “Sanat için sanat.” anlayışıyla yazı
hayatına başlamış, Cumhuriyet döneminde Realist eserleriyle ün kazanmıştır. Romanlarında Türk halkının Tanzimat’tan, Cumhuriyete değin geçirdiği evreleri ve değişimleri
başarılı gözlemleriyle aktarmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı
yıllarını anlatan “Yaban” romanı ünlüdür. Bu romanında
Anadolu insanı ile aydınlar arasındaki çatışma dile getirilmiştir.
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve buna dayanan kuvvetli bir Realizm vardır. Titiz bir üslupla karakterleri başarıyla
canlandırmıştır.
Yakup Kadri; roman, hikaye, deneme, makale ve anı türlerinde eserler vermiştir.
Eserleri :
Roman : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom
ve Gomore, Panorama, Yaban, Bir Sürgün, Ankara…
Hikaye : Bir Serencam, M illi Savaş Hikayeleri, Rahmet.
M ensur Şiirleri : Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.
Diğer Eserleri : Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda…
Kiralık Konak : Naim Efendi ile kızı Sekine Hanım ve torunu Seniha ile arasındaki nesil çatışması esas alınarak,
1908-1918 arası aile hayatındaki problemler çevresinde insanımızdaki genel değişmeler anlatılmıştır.
Yaban : M illi M ücadele sonrasında yaşanan halk-aydın çatışması anlatılır. Ahmet Celal’in geldiği köydeki soğuk davranışı bir çatışma doğurur.
Panorama : Komiser Hamdi Bey ve çevresindekilerle ilişkileri anlatılır.
Nur Baba : Nur Baba adlı ihtiraslı ve zevk düşkünü bir tekke şeyhinin aşk oyunları esas alınıp toplumumuzdaki ve dini
müesseselerdeki değerlerin çözülmesi işlenir.
Hüküm Gecesi : İkinci M eşrutiyet sonrası parti çekişmelerini anlatır. Başyazar Ahmet Samim ile gazetedeki Ahmet
Kerim ve Samiye arasındaki ilişki esas alınır. Sonunda düştüğü bunalımdan dolayı Samiye intihar eder.
S odom ve Gomore : M ütareke yılları İstanbul’unda işgal
kuvvetleri ile yerli toplum arasındaki yaşanan nesil çatışması
(sosyal yaşantı) anlatılır. Eski değerlere bağlı Sami Bey ve
çevresi ile Batı hayranı kızı Leyla ve çevresi arasındaki çatışma anlatılır.
REFİK HALİT KARAY(1888-1965)
Yazı hayatına mizah ve politika yazılarıyla atılmıştır. “Kirpi” imzasıyla yazdığı yazılarıyla tanınan bu yazar, M illi M ücadele’ye karşı olduğundan hayatının bir kısmı sürgünde
geçmiştir.
Fecr-i Ati döneminden sonra gözlemlere dayalı Realist bir
anlayışla yazdığı hikayeleri başarılıdır. Sade bir dil ve yalın
bir anlatımla Anadolu hayatını hikayeleştirmiştir.
Eserleri :
Roman : İstanbul’un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Yezid’in Kızı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar…
Hikaye : M emleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri
M izah ve Hiciv Yazıları : Kirpinin Dedikleri, Deli, Tanıdıklarım…
HALİDE EDİP ADIVAR(1884-1964)
M illi Edebiyat Akımı’nın önemli bir kadın yazarıdır. İstanbul’un işgalini protesto için düzenlenen Sultan Ahmet mitinginde halkı coşturmuş, M illi M ücadele’ye bizzat katılmış
ve onbaşı unvanı almış bir sanatçıdır. Vurun Kahpeye ve
Ateşten Gömlek adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır.
Halide Edip’in eserlerinde başarılı bir gözlemcilik vardır. II.
Abdülhamit’in dönemini, dönemin toplumsal, kültürel ve
siyasal olaylarını “Sinekli Bakkal” romanında yansıtmıştır.
Eserleri:
Roman: Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye, Ateşten Gömlek,
Yeni Turan, Tatarcık, Handan, Yol Palas Cinayeti, Seviye
Talib, Raik’in Annesi, Kalp Ağrısı...
Hikaye: Harap M abetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya.
Anı : Türk’ün Ateşle İmtihanı, M or Salkımlı Ev.
Tiyatro: Kenan Çobanları, M aske ve Ruh.
Vurun Kahpeye: Anadolu’ya öğretmenlik için giden Aliye,
Hacı Fettah liderliğindeki köy halkı tarafından eziyete uğramış ve sonunda taşlanmıştır.
Ateşten Gömlek : Kurtuluş Savaşı’nı konu almıştır. Kocası
ve oğlu Yunanlılar tarafından katledilen Ayşe, hayatını M illi
M ücadele’ye vakfeder. En sonunda sevdiği Peyami de ateşten gömleği giyerek şehit olur.
Tatarcık : Cumhuriyet sonrası sosyal değişmeleri konu alır.
Recep ile Lale (Tatarcık), Haşim ile Zehra arasında kültürel
farklılıklar işlenir.
S inekli Bakkal : Karagöz oynatıcısı olan Kız Tevfik ile
Emine’nin istibdat dönemindeki aşkı anlatılır. Olayların geçtiği mekan çeşitli kültürde insanların gittiği Sinekli Bakkal’dır.
Handan : M utsuz bir evlilik yapan Handan, Hüsnü Paşa ile
evlenir ve yine mutsuz olur. Daha sonra Refik’in ihaneti de
eklenince intihardan başka çare kalmaz.
REŞ AT NURİ GÜNTEKİN(1889-1956)
Roman, hikaye ve oyunlarıyla ün kazanmıştır. Eserlerinde
Anadolu halkının duygularını, düşüncelerini, yaşayışını dile
getirir. Adım adım gezdiği Anadolu’yu Realist ve başarılı
gözlemleriyle Türkçenin bütün açıklığıyla yansıtmaya çalışır. “Çalıkuşu” adlı romanıyla tanınır.
Eserleri :
Roman: Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Eski Hastalık, Yaprak
Dökümü, Gizli El, Acımak, M iskinler Tekkesi.
Hikaye : Tanrı M isafiri, Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbap, Boyunduruk.
Tiyatro : Hançer, Eski Rüya, Eski Borç, Gözdağı, Balıkesir
M uhasebecisi.
Gezi : Anadolu Notları.
Çalıkuşu : Aşk konusunda hayal kırıklığına uğrayan Feride’nin rahat ortamını bırakarak Anadolu’ya öğretmen olarak
gitmesi ve başından geçen olaylar anlatılır.
Dudaktan Kalbe : Lamia ve Hüseyin Kenan arasındaki y asak aşk anlatılır.
Acımak: Hayal kırıklığına uğrayan ve ailesi iflas eden M ürşit Efendi’nin kızı Zehra’yı yetiştirmek için yatılı okula verir. Bunu yanlış anlayan ve babasından uzak yaşadığı için
ona öfke duyan ilkokul öğretmeni Zehra gerçekleri babası
ölünce anlar.
BAĞIMS IZ S ANATÇILAR
MEHMET AKİF ERS OY (1873-1936)
“Sanat, toplum içindir.” görüşüyle toplumu aydınlatmak için
şiirler yazan usta bir şairdir. İyi bir din eğitimi görmüş ve
eserlerine bunu tüm çıplaklığıyla yansıtmıştır. Aruzu ustalıkla kullanan ve nazmı nesre yaklaştıran bir şairdir. M illi M ücadele yıllarında Sebil’ür-Reşad dergisinde yazdığı yazılarla
ve Anadolu’yu dolaşarak yaptığı vaazlarla halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. İstiklal Marşı’nın yazarı olan
M .Akif’in şiirleri S afahat adlı kitapta toplanmıştır.
22
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)
Yeni konuları eski nazım biçimleriyle ifade etmeyi bilen
önemli bir sanatçıdır. Divan şiirinin son temsilcisi olarak da
kabul edilir. Aruzu Türkçeye ustalıkla uygulamıştır. “Ok”
şiiri dışındaki bütün şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır. Şiirde kelimelerin seçimi ve yerinde kullanılması onun için
son derece önemlidir. Parnasizm’in bizdeki en önemli temsilcisidir. Şekil mükemmelliği, ahenk ve kafiy eye çok önem
verir.
Şiirde işlediği başlıca temalar; aşk, tabiat, ölüm, sonsuzluktur. Şiirlerinde geçmişe özlem duygusu açıkça sezilir.
Y.Kemal, İstanbul’u şiirde en fazla konu edinen şairlerimizdendir. İstanbul’u çok sever, tek kelimeyle onun hayranıdır.
Eserleri :
Şiir : Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Rubailer.
Nesir : Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair, Hatıralarım.
RIZA TEVFİK(1869-1949)
Servet-i Fünunu görmesine rağmen o topluluğa katılmayan
sanatçı heceyi başarıyla kullanmış, sade dille içten, duygulu
koşmalar nefesler vb. yazmıştır.
Eserleri : Serab-ı Ömrüm(şiir)
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI)
M illi Edebiyat akımındaki “dilde sadeleşme, hece ölçüsünü
kullanma” gibi çabalar, Cumhuriyet döneminde de sürmüştür. Yeni devletin temellerinden biri olan halkçılık ilkesi sanatta halka gitmenin, halkla kaynaşmanın yolunu açmıştır.
Böylece sade bir dille, hece ölçüsüyle, Anadolu’yu, doğa
güzelliklerini, halkın yaşayış ve coşkusuyla ele alıp anlatmak üzere yazılan şiirler çoğalmıştır. Şiirin yanı sıra, hikaye,
roman, tiyatro türlerinde önemli teknik gelişmeler olmuştur.
Bu dönemde ortaya çıkan başlıca edebiyat toplulukları şunlardır:
BEŞ HECECİLER
Şiirde hece ölçüsünün egemen olmasını esas alan Enis Behiç
Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Halit
Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon’dan oluşan şairler topluluğuna Beş Hececiler denmiştir. Bunlar, belirli ilkeler çevresinde toplanıp bütünleşmiş, onları savunmuş kişiler değildir. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını, Anadolu’nun yaşay ışını coşkuyla işlemişlerdir. Ancak halkın hayatını yeterince
tanıyamadıkları için şiirleri Romantik bir halkçılık anlayışından kurtulamamıştır.
kıvraklığını mükemmel işlemiştir. Düz yazılarında üslup ustası kabul edilmiştir.
Eserleri :
Şiir Kitapları : Akından Akına, Cenk Ufukları, Bir Servi
Gölgesi, Kuş Cıvıltıları.
Oyunları : Binnaz, Nikahta Keramet, Name.
Romanları : Göç, Üç Katlı Ev, Sarı Çizmeli M ehmet Ağa,
Beşik, Ocak…
Anıları : Portreler, Bizim Yokuş.
Özellikleri
1-Ferdi duyarlılıkları,eski korsan hikayelerini,yurt köşelerini
ve
Anadolu gerçeklerini şiire aktarmışlardır.
2-Yerli milli bir sanat ve tarih motifleri yaşanan hayat dilimleriyle
örülü bir memleket edebiyatı meydana getirmeyi amaçladılar.
3-Hece ile serbest müstezatlar denemişlerdir.
4-M ısra kümelendirmede dörtlü esasına bağlı kalmayıp yeni
yeni
biçimler aramışlardır.
5-Bir olay ya da hikaye anlatmak için beyit beyit uzun şiirler
yazdılar.
6-Nesir cümlesini şiire aktarmışlardır.
7-Toplumsal konuyla uğraşmamış kişisel konularda şiirler
yazmışlardır.
8-M emleket konularıyla fazla ilgilenmemişlerdir.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Faruk Nafiz, şiire aruzla başlamıştır. Hececi olarak bilindikten sonra da aruz vezniyle şiirler yazmıştır. Son şiirlerini hep
aruzla yazmıştır. Her iki vezni de ustalıkla kullanmıştır.
Duygu ve düşünceyi bir arada işleyen şair, romantik ve realist hayatı anlatmıştır.
Anadolu’yu şiirlerine konu edinmiş, Anadolucu olarak anılmıştır.
Eserleri :
Şiir kitapları : Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Çoban
Çeşmesi, Han Duvarları, Suda Halkalar.
Oyunları : Canavar, Özyurt, Yayla Kartalı.
Romanı : Yıldız Yağmuru.
HALİT FAHRİ OZANS OY
Aruzla şiire başlayan şair, daha sonraları hece veznine yönelmiştir. Şiirlerinde çoğunlukla egzotik sahnelere, hüzün ve
melankoli gibi bireysel duygulara, aşk ve ölüm temalarına
yer vermiştir. Şair ve yazardır.
Eserleri :
Şiir kitapları : Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler, Sulara Dalan Gözler, Gülistanlar, Harabeler.
Romanları : Aşıklar Yolunun Yolcuları, Sulara Giden Köprü.
Oyunları : Sönen Kandiller, Baykuş, Hayalet.
Anıları : Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul.
ENİS BEHİÇ KORYÜREK
Şiire aruzla başlamıştır. Hece ile yazdıklarında aşk duygusuna yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında milli duyguları
ve kahramanlıkları işleyen şiirler yazmıştır. Şiirlerini Miras,
Güneşin Ölümü adlı kitaplarda yayımlamıştır.
YUS UF ZİYA ORTAÇ
Önceleri aruzla yazan şair, Beş Hececiler’den biri olarak
adını duyurdu. Şair ve yazardır. Akıcı, sade ve halkın kullandığı sözcüklerle mizah ve mizah dışı şiirler yazmıştır.
Düz yazıyla yazdığı eserlerinde Türkçenin sağlamlığı ve
ORHAN S EYFİ ORHON
Şiirlerini konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle yazmıştır. Aşk,
tabiat, ayrılık gibi kişisel konuları işlemiştir.
Eserleri : Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler.
1.
2.
3.
4.
YEDİ MEŞ ALECİLER
1928’de Beş Hececiler’in gerçeklere dayanmayan “M emleket Edebiyatı” anlayışına karşı çıkan Yedi M eşaleciler “Yedi
M eşale” adında ortak bir şiir kitabı çıkarmışlardır. İsimleri
bu kitabın adından gelir. Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi
Nayır, M uammer Lütfi, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba ve Vasfi M ahir Kocatürk’ten oluşan
Yedi M eşaleciler şu maksatla yola çıkmıştır:
Edebiyatın öldüğünü savunanların yanıldıklarını ortaya
koymak.
Geçmişin mistik ve kişisel duygularının dar çerçevesini
aşarak, konuları genişletmek.
Anadolu’yu, Türk köyünü ve köylüsünü tanımadan masa
başında uydurulan yapmacık köy edebiyatının karşısına
çıkmak.
Canlı, samimi ve daima yenilikçi olmak.
23
Bu büyük sözlerle yola çıkan genç sanatçılar başarılı olamamış, birçoğu bir süre sonra şiir yazmaktan vazgeçerek
edebiyatın başka alanlarına yönelmişlerdir.
1.
2.
3.
4.
5.
6.
1.
2.
3.
4.
5.
GARİPÇİLER(1.Yeni Ş iir)
1940’larda eski şiir anlayışına karşı güçlü bir tepkiden doğan
yenilikçi şiire “Garip Şiiri” denir. Bu akımın öncüsü Orhan
Veli Kanık’tır. Orhan Veli, M elih Cevdet ve Oktay Rifat’ın
ortaklaşa çıkardıkları Garip adlı şiir kitabından dolayı bu harekete Garip Akımı denilmiştir. 1.Yeni Şiir adıyla da bilinir.
Garip Ş iirinin Temel Özellikleri Ş unlardır :
Şiir, duygu ve düşüncenin anlatılmamsını sınırlayan bütün
bağlardan kurtarılmalıdır. Nazım biçimi, kafiye, vezin, söz
sanatları gibi öğelere gerek yoktur.
Anlatımda “Şairanelik” bırakılmalı, günlük konuşma dilinin
doğallığına dayanılmalıdır.
Şiir hayatın bütün anlarını ve tatlarını değerlendirmeli,
insana yaşama sevinci verebilmelidir.
Şiir her şeyi konu edinmeli, sıradan insanı anlatmalıdır.
Eski şiir geleneğinden uzaklaşılmalıdır.
Garipçiler, şiire politikayı sokmamışlardır.
II. YENİ Ş İİR ANLAYIŞ I
1955’ten sonra ortaya çıkan yenilikçi şiir anlayışına II.Yeni
Şiir denir. Buna “Soyut Şiir” adı da verilmektedir. II.Yeni
Şiir, I.Yeni Şiir’in koru, cansız, hayal gücünden mahrum olduğu görüşünden hareket ederek ona tepki olarak doğmuştur.
II.Yeni Şiir’i benimseyen şairler: İlhan Berk, Turgut Uyar,
Edip Cansever, Cemal Süreyya, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ,
Sezai Karakoç, Kemal Özer, Özdemir İnce, Nihat Ziyalan
vb. sayıları bir hayli kabarık olan bu anlayıştaki şairler
1960’lardan sonra başka anlayışlar doğrultusunda ürünler
vermiştir.
II.Yeni Ş iir’in Genel Özellikleri :
Bu şiir, 1955’lerin politik şartlarında doğmuştur. Sanatçılar
türlü baskılar altında kalmış, bu sebeple toplum meselelerinden kaçmışlardır.
Varoluşçu felsefenin tesirinde kalan şairlerin yalnızlık,
umutsuzluk gibi ruhi durumları şiire yansımıştır.
Şiirde, anlama önem verilmemiş, biçim ön plana çıkarılmıştır. Anlam çoğu zaman anlamsızlığa kadar varmıştır.
Sürrealizm’in tesiri görülür.
Türkçenin cümle yapısını bozarak anlatımda karıştırma
yapmışlardır.
HİS ARCILAR
1940’tan sonra ortaya çıkan fikir ve sanat açısından Batı taklitçisi, duygudan mahrum, kötümser şiir anlayışına karşı çıkan bir topluluktur. Hisarcılar dilimizi fakirleştirdiği gerekçesiyle “Arı Dil” düşüncesine karşı çıkmışlardır.
1950 yılında çıkmaya başlayan “Hisar” dergisi çevresinde
toplanan sanatçılar, “Sanatçı bağımsız olmalıdır, sanatçının
dili yaşayan dildir, sanat milli olmalıdır.” gibi fikirleri savunmuşlardır. M ehmet Çınarlı, Bekir Sıtkı Erdoğan, Feyzi
Halıcı, A.Nihat Asya, M unis Faik Ozansoy, Coşkun Ertepınar, Abdurrahim Karakoç gibi şairler toplulukta yer almıştır.
Prof. M ehmet Kaplan, Tarık Buğra, Cemil M eriç gibi yazarlar derginin fikir cephesini oluşturmuşlardır.
CUMHURİYET DEVRİ S ANATÇILARI
MEMDUH Ş EVKET ES ENDAL(1883-1952)
Öyküleriyle tanınan yazar sade ve içten bir dille doğrudan
hayatı gözler önüne sermiştir. Yazı dilini konuşma diline en
iyi yaklaştıran yazarlardandır. Durum öykücüsü olarak tanınır.
Eserleri : M endil Altında, Ev Ona Yakıştı, Otlakçı(öykü);
Ayaşlı ve Kiracıları, M iras(roman)
ABDÜLHAK Ş İNAS İ HİS AR( 1888-1963)
Yapıtlarının ağırlık noktasını mutluluklarla geçmiş gençliği
ve 20.yy başlarındaki rahat İstanbul yaşamları oluşturur.
Eserleri : Fahim Bey ve Biz, Çamlıcadaki Eniştemiz(roman); Boğaziçi M ehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş
Zaman Köşkleri(anı)
FALİH RIFKI ATAY(1894-1971)
Politik makale ve fıkraları yanında gezi yazıları ve anılarıyla
da tanınır. Türkçeyi en duru ve en yalın bir anlatıma ulaştıran yazarlarımızdan biridir. Atatürk ile ilgili anılarını Çankaya adlı yapıtında toplamıştır.
Eserleri : Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Çankaya, Atatürk’ün
Hatıraları, Babamız Atatürk(anı); Deniz Aşırı, Yeni Rusya,
Bizim Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hind(gezi)
S AİT FAİK ABAS IYANIK(1906-1954)
Bir İstanbul öykücüsüdür. Öykülerinde İstanbul içindeki gizli dramı bulup çıkardığı gibi doğayı, kırları, denizi, balıkçıları ve hayvanlarıyla yaşamı bölünmez bir bütün olarak gördü.
Eserleri:
Romanları: Bir takım İnsanlar, Kayıp Aranıyor.
Şiiri : Şimdi Sevişme Vakti.
Öyküleri: Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar, M ahalle Kahvesi.
AHMET HAMDİ TANPINAR(1901-1962)
Hikaye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türünden eserler yazmıştır. En önemli yanı şairliğidir. Şiirlerinde temel unsurlar: musiki, his ve hayal. Ayrıca zaman da
önemli bir unsurdur. Şiirlerini sade bir dille ve hece vezniyle
yazmıştır. Şiirlerinin yanı sıra psikolojik hikaye, roman ve
edebiyat incelemeleriyle de tanınır. Hikaye ve romanlarında
toplumsal konuları işlemiştir.
Eserleri : Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, M ahur Beste(roman); Abdullah Efendi’nin Rüy aları, Yaz Yağmuru(öykü); Beş Şehir(deneme), Edebiyat
Üzerine M akaleler(inceleme); 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi(araştırma)
Huzur: Kültürlü ve sanat düşkünü olan M ümtaz ile Suat’ın,
Nuran’a olan aşklarını ve toplumsal değerleri yansıtan bir
romandır.
S aatleri Ayarlama Enstitüsü: Hayri İrdal’ın Halit Ayarcı’yla birlikte kurdukları Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü ve
bu enstitünün etrafında cereyan eden olayları konu alır.
PEYAMİ S AFA(1899-1961)
İlk eserlerinde olaylara önem vermiş, daha sonraki eserlerinde ise olayları arka plana iterek psikolojik romanlara yönelmiştir. Kuvvetli bir üslubu vardır. I. Dünya Savaşı yıllarının
toplum düzeni ve insanın ahlakı üzerindeki yıkıcı etkisi eserlerine konu olmuştur.
Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye,
M atmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar,
Şimşek, Sözde Kızlar, Bir Tereddüdün Romanı.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu : Anı şeklinde yazılmış bir
romandır. Yazarın kendi hayatıyla ilgili olduğu için otobiyografik özellik gösterir. On beş yaşında kemik hastalığı geçiren ve babası ölen bir çocuk, Erenköy’deki bir paşanın kızı
Nüzhet’i sevmektedir. Ancak Dr. Ragıp’ın da onu sevmesi,
çocuğun kıskançlık ve hastalığının ilerlemesine yol açar.
Sonuçta başarılı bir psikolojik romandır.
Yalnızız: Yaşanan hayatın bunalımları işlenir. Samim, iflas
eden dünya karşısında ideal bir dünya hayaliyle avunur. Samim’le ilişkisi olan M eral Avrupa’ya kaçarak rezil bir hayat
yaşamak ister; fakat bunu başaramaz. İntiharı planlarken çıkan bir yangında ölür.
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu: Pansiyonlarda yaşadığı
olumsuzluklardan bıkan Ferit, M atmazel Noraliya adlı ölmüş bir kadının (asıl adı Nuriye olan M üslüman bir kadın)
24
evini kiralar ve ruhuyla temasa geçer. Böylece kuruntularından uzaklaşarak arkadaşı Yahya Aziz’in de yardımıyla dini
bir hayat yaşar.
HALİKARNAS BALIKÇIS I(1886-1973)
Gerçek adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Hikaye ve romancılığımızda deniz çığırını açan sanatçı bir hikayesinden dolayı
Bodrum’a sürgüne gönderilmişı, yaşamının sonuna kadar
orada yaşamıştır. Bodrum’un doğal güzelliklerinin, yeşilinin
çoğalmasında emeği geçmiştir. Bütün yapıtlarında konu olarak denizi ve yaşamlarıyla denize bağlı olan insanların mücadelesini ele alır.
Eserleri : Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu, Uluç
Reis, Turgut Reis(roman); M avi Sürgün(anı); M erhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Ege Kıyılarından(öykü)
AHMET KUTS İ TECER(1901-1967)
M illi ve halkçı bir sanat görüşüne bağlı olan sanatçı hece ölçüsünde yeni imkanlar arar. Halk edebiyatımızın eski ve y eni ustalarının tanınmasını sağlayan girişimlerde bulunur.
Özgün, içten ve lirik bir söyleyişi vardır.
Eserleri : Şiirler(şiir); Köylü Temsilleri(inceleme); Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Bir Pazar Günü(oyun)
NECİP FAZIL KIS AKÜREK(1905-1983)
Edebiyatın hemen her dalında eser veren sanatçının asıl ünü
şairliğinden gelir. Sağlam bir dili ve güçlü bir tekniği olan
şair şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştırmış, madde ve
ruh problemlerini, iç alemin gizli duygu ve tutkularını dile
getirmiştir.
Eserleri : Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi(şiir);
Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey(oyun); Çöle İnen
Nur(fıkra); Yılanlı Kuyudan, Babıali(anı)
ÖMER BEDRETTİN UŞ AKLI(1904-1946)
Gezip gördüğü yerleri bir ressam gözüyle şiirleştirerek Anadolu’nun pastoral güzelliklerini anlatmıştır. Sade bir dille ve
hece ölçüsüyle yazan şair deniz özlemini dile getiren şiirleriyle tanınmıştır.
Eserleri : Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız M ermerleri(şiir)
NURULLAH ATAÇ(1898-1957)
Deneme ve eleştiri yazarıdır. Yazılarıyla Cumhuriyet sonrası
edebiyatımızda yol gösterici oldu. Dilimizin arınması yolunda büyük çaba harcayarak, yeni bir düzyazı anlatımının
doğmasına vesile olan örnekler verdi. Düzyazıda yaptığı çevirilerle Batı düşünce ve sanat akımlarının tanınıp yaygınlaşmasını sağladı. Devrik cümleleri yazı diline soktu.
Eserleri : (Deneme, inceleme ve eleştiri türlerinde yazdığı)
Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Okuruma M ektuplar, Günce, Söz Arasında, Dergilerde
S UUT KEMAL YETKİN(1903-1980)
Deneme ve eleştirileriyle tanınır. Sanat, estetik, resim ve felsefe gibi konularda yazar.
Eserleri : Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Şiir Üzerine Düşünceler(deneme)
ZİYA OS MAN S ABA(1910-1957)
Şiirlerinde çocukluk özlemleri, yazgıya boyun eğiş, aile sevgisi, ölüm temalarını işlemiş bir şairimizdir.
Eserleri : Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak(şiir); M esut
İnsanlar Fotoğrafhanesi(öykü)
CAHİT S ITKI TARANCI(1910-1956)
Cumhuriyet dönemi şairlerimizdendir. Biçim kaygısını ön
planda tuttuğu şiirlerinde yaşamanın ve aşkın güzelliğini anlatmıştır. Ölüm teması şiirlerinde ayrı bir yer tutar. Türkçeyi
bütün tatlılık ve anlatım gücüyle şiire geçirmiştir.
Eserleri:
Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası.
AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)
Sembolizm’in etkisindedir. Dili yalın ve etkilidir. Hayal
kurma ve sınırları aşmanın mutluluğunu vererek, güzelliklere ve iyiliklere yönelmeyi amaçlar. Şekil ve ahengi, duyguları uyandırmak için kullanır. Fahriye Abla şiiriyle tanınır.
Eserleri : Şiirler, O Böyle İstemezdi, Gölgeler(oyun)
ORHAN VELİ KANIK(1914-1950)
Garip akımını oluşturan üç şairden biridir. Şiirde ölçü, uyak,
şekil ve konu sınırlamasını kaldıran şairdir. Hayatın her olayını ve hayattaki her şeyi konu olarak seçmiştir. Özentisiz
bir anlatımı vardır. Dili sadedir. Türkçeyi güzel ve ustaca
kullanır. Şiirlerinde gerçek toplumu ve toplumun aksayan
yönlerini de belirtir. Garip adlı kitabında sanat ilkelerini belirtmiş ve uygulamıştır.
Eserleri : Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi,
Karşı(şiir); Nasrettin Hoca Hikayeleri, La Fontaine M asalları(çeviri).
MELİH CEVDET ANDAY(1915-…)
M emurluk, öğretmenlik, gazetecilik gibi meslekler yap an
sanatçı Garip akımının üç öncüsünden biridir. Fıkra, makale,
deneme, çeviri, gezi, roman, tiyatro gibi türlerden yazan ve
Yunan mitolojisini çok iyi bilen sanatçı en çok şiiri önemsemiştir.
Eserleri :
Şiirleri : Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Kolları Bağlı
Odysseus, Teknenin Ölümü.
Denemeleri : Doğu-Batı, Dilimiz Üstüne Konuşmalar, Paris
Yazıları.
Oyunları : İçerdekiler, M ikado’nun Çöpleri.
Romanları : Gizli Emir, İsa’nın Güncesi, Aylaklar.
OKTAY RIFAT HOROZCU(1914-1988)
Garipçi şairlerden olan Oktay Rıfat, şiirlerinde sürekli bir
değişimin, başkalığın peşindedir. Sürrealist akımların etkisiyle dünyaya yaklaşır, sözcüklerle resim çizer. Günlük konuşmalara, halk söyleyişi ve deyimlere bolca yer veren şairin anlatımı mecazlarla yüklüdür.
Eserleri : Yaşayıp Ölmek, Güzelleme, Aşk ve Avarelik
Üzerine Şiirler, Elleri Var Özgürlüğün(şiir); Kadınlar Arasında, Birtakım İnsanlar(oyun)
ATTİLA İLHAN(1925-2007)
Adını 1946’da yapılan bir şiir yarışmasında “Cebbaroğlu
M ehemmed” adlı ikinci olan şiiriyle duyuran Attila İlhan,
toplumsal gerçekçi bir şairimizdir. Şiiri barış, özgürlük, insan sevgisi gibi toplumsal konulardan; yalnızlık, mutsuzluk,
aşk, ölüm gibi bireysele uzanan bir çizgi izler. Şiirlerinin
yanında romanları ve düşünce yazıları da vardır.
Eserleri : Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana
M ecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün(şiir); Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez,
Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Fena Halde Leman, Dersaadet’te Sabah Ezanları(roman)
FAZIL HÜS NÜ DAĞLARCA(1914-….)
Şiire hece ölçüsüyle başladı. Sonraki şiirlerinde serbest şiiri
benimsedi. Hemen her konuya eğilen usta bir şairdir. Sanat
yaşamının iki dönemi vardır. İlk döneminde şiirlerini büyük
bir hayal gücü, zengin bir imge örgüsüyle yazmış, ikinci döneminde ise titiz bir dil ve kendine özgü anlatımıyla karşımıza çıkmıştır. Anadolu’nun sorunları ve tarihsel konuları
işlemiştir.
25
Eserleri : Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Çakırın
Destanı, Üç Şehitler Destanı, Türk Olmak, Yedi M emetler(şiir)
ARİF NİHAT AS YA(1904-1957)
Bayrak şairi olarak bilinir. Heceyi, aruzu ve serbest ölçüyü
kullanan şair din, kahramanlık duygusu ve milli konuları belirgin bir biçimde işlemiştir. Dil estetiğine önem verir, sade
bir dille yazar.
Eserleri : Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, Rubaiyyat-ı Arif,
Kubbe-i Hadra, Kökler ve Dallar, Dualar ve Aminler(şiir)
BEHÇET NECATİGİL(1916-1979)
Kendine özgü bir dünyanın tasarlanmaz derinliklerinde hem
günlük hayattan gelen, hem toplumsal bilinçten doğan acıları, düşünceleri, sevgileri, korkuları dile getirir.
Eserleri : Kapalı Çarşı, Evler, Arada, İki Başına Yürümek,
Çevre, Eski Toprak, Divançe(şiir); Edebiyatımızda İsimler
Sözlüğü, Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü(inceleme).
CAHİT KÜLEBİ(1917-….)
Günümüz şairlerindendir. Anadolu insanının çileli yaşamını,
doğayla ve toplumla olan ilişkilerini konu edinmiştir. Dili
yalındır. Halk şiiri kaynaklarından yararlanmıştır.
Eserleri : Adamın Biri, Rüzgar, Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda, Yeşeren Otlar(şiir)
NECATİ CUMALI(1921-….)
Günümüz şair ve yazarlarındandır. Şiirlerinde yaşama sevinci, aşk, sevgi vb. konuları işleyen sanatçı öykü ve romanlarında Anadolu insanının sorunlarına eğilir.
Eserleri : Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkıları, Güzel
Aydınlık, Tütün Zamanı, Zeliş, Acı Tütün, Yalnız Kadın,
Susuz Yaz, M akedonya(şiir)
TARIK BUĞRA(1918-….)
Son dönem edebiyatımızın önemli isimlerinden biri olan sanatçı öykü, roman, tiyatro, fıkra vb. gibi türlerde eserler
vermiştir. Sanat insanı yüceltmeyi amaçlamalıdır, görüşüyle
yazan sanatçı kişi ve olayları derinlemesine incelemiş, psikolojik öğelere yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı dönemini anlatan Küçük Ağa adlı romanıyla tanınır.
Eserleri : Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun İmanı, Osmancık, Yağmur Beklerken, Gençliğim Eyvah, İbişin
Rüyası, Dönemeçte(roman); Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey
Yoktur, Siyah Kehribar(öykü); Ayakta Durmak İstiy orum(oyun).
HALDUN TANER(1916-1986)
Oyun ve öykü yazarıdır. Başarılı eserleriyle ödüller kazandı.
Doğal, yalın ve duru bir anlatımı vardır. Keşanlı Ali Destanı
adlı eseri Türk tiyatrosunda epik tiyatro türünün ilk örneği
sayılır. Güncel olayları konu alan siyasal ve toplumsal taşlamanın ağır bastığı oyunlar yazdı.
Eserleri : Yaşasın Demokrasi, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Ayışığında, Konçinalar(öykü), Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım(oyun)
KEMAL TAHİR(1910-1973)
Konularını Çankırı, Çorum dolaylarından, cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden alan
romanlarında, köyü ve köylü sorunlarını işleyen sanatçı,
Osmanlı sosyal hayatı ve devlet yapısı üzerinde durmuş, romanlarının çoğunda bu konudaki görüşlerini dile getirmiştir.
Eserleri : Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Sağırdere, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yediçınar
Yaylası, Köyün Kamburu, Esir Şehrin M ahpusu, Kelleci
M emet, Bozkırdaki Çekirdek, Kurt Kanunu(roman)
YAŞ AR KEMAL(1922-….)
Asıl adı Kemal Sadık Göğçeli’dir. Bazı uluslar arası ödüller
alan sanatçı Nobel ödülüne aday gösterildi. Hemen hemen
her romanında Çukurova’yı konu edinerek toplumsal çelişki
ve çatışmaları, bunların insan hayatına yansıyışlarını anlattı.
Doğa-insan ilişkilerini, insanı insan yapan tutkuları, korkuları, düşleri şiirsel bir anlatımla sergiledi. Doğa tutkusunun
yanı sıra anlatımındaki destansılık da romanlarının başlıca
özelliğidir.
Eserleri : Sarı Sıcak(öykü); Teneke, İnce M emed, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf, Yılanı Öldürseler(roman); Bu Diyar Baştan
Başa, Peri Bacaları(röportaj)
ORHAN KEMAL(1914-1970)
Asıl adı M ehmet Raşit Öğütçü’dür. Otobiyografik özellikler
taşıyan romanlarında, Adana’daki işçi çevresini, göçmen
mahallelerinin insanlarını gerçekçi bir tutumla anlattı. Sanayileşen Türkiye’nin toplumsal yapısını, işçi-işveren ilişkilerini, büyük kente gelen gurbetçilerin serüvenini, geçim kavgasını, küçük insanın dünyası çerçevesinde yansıttı.
Eserleri : Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı,
72.Koğuş, Grev(öykü); Baba Evi, Avare Yıllar, M urtaza,
Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları(roman)
TÜRKİYE DIŞ INDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI
AZERBAYCAN:
- Celil Mehemmet Kulizade: Ölüler, Anamın Kitabı, Belke
de Gaytardılar, Deli Yığıncağı…
- Bahtiyar Vahapzade: Menim Dostlarım, Çınar, Gün Var
Bin Aya Değer, İkinci Ses, Yağıştan Sonra…
- Ş ehriyar: Heyder Baba’ya Selam, Türkçe Şiirlerinden
Eserler, Divan…
BULGARİS TAN:
-Recep Küpçü: Ötesi Var, Ötesi Düş Değil…
KAZAK:
-Mağcan Cumabayulı: Mağcan Cumabayulı Sıgarmaları…
KAZAN:
- Ayas İshaki: Takkeci Kız, Zindan, Mulla Bubay, Üyge Taba, İki Aşık, Kıyamet, Anı Defteri…
KIBRIS :
- Osman Türkay: Yedi Telli, Uyurgezer, Seçilmiş Şiirler,
Eliot’tan Seçmeler, Avrupa Şiiri…
- Özker Yaşın: O Alem, Kıbrıs’tan Atatürk’e, Kıbrıs’ta Vuruşanlar, Bütün Kapılar Kapandı, Kıbrıs’ta Bayrak…
BATI TRAKYA:
- Mehmet Hilmi: Yeni Ziya ve Yeni Adım gazetelerini çıkarmıştır.
- Abdurrahim Dede: Rumeli’de Bırakılanlar, Batı Trakya’da Türk Folkloru, İskeçe’deki Türklerin Dramı…
KIRGIZİS TAN:
- Cengiz Aytmatov: Beyaz Gemi, Toprak Ana, Selvi Boylum
Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları…
KIRIM:
- İsmail Gaspıralı: Asya’da Komşularımız, Türkistan Uleması, Kadılar Ülkesi, Arslan Kız, Gündoğdu…
- Cengiz Dağcı: Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam,
Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, Üşüyen Sokak…
ÖZBEKİS TAN:
- Abdülhamit S üleyman Çolpan: Uyanış, Bulaklar, Halil
Felenk, Yarkın Ay, Geçe ve Gündüz, Hamlet…
- Aybek: Tuygular, Kutlug Kan, Nevai, Balık, Ulug Yol…
TÜRKMENİS TAN:
Ata Atacanoğlu: Guşgı Galası, Menin Dövürdeşlerim,
Edime Edim, Üçlerin Siyahatı, Nan Bilen Namus…
UYGUR:
- Ziya S amedi: Kanlı Dağ, Sevecen Ana, Çin Zindanlarında, İli Nehri Boyunda, Boynu Kesik, Bir Tane Sigara…
YUGOS LAVYA TÜRKLERİ:
26
- Nimetullah Hafız: Gün Aydın, Ana Kucağı, Yugoslavya’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi…
IRAK TÜRKLERİ:
- Ata Terzibaşı: Kerkük Hoyrat ve Manileri, Kerkük Şairleri, Kerkük Havaları, Arzı Kamber Masalı…
BAŞ LICA DÜNYA S ANATÇILARI ve ES ERLERİ
ES Kİ YUNAN:
- Homeros: İlyada, Odysseia
- Hesiodos: (Didaktik şiirin kurucusu sayılır.) İşler ve Günler
- S appho: (Lirik şiirin kurucusu sayılır.)
- Aisopos: (Fabl türünün kurucusu sayılır.) Fabllar
- Aiskhylos: (İlk büyük tragedya şairidir.) Yalvaran Kızlar,
Persler, Thbeai’ye Karşı Yediler, Zincire Vurulmuş Prometheus.
- S ophokles: (Tragedya şairidir.) Kral Oidipus, Oidipus Kolonos’ta, Antigone, Trakhisli Kadınla...
- Euripides: (Tragedya şairidir.) Medeia, Hippolytos, Orestes, Andromakhe, Iphigeneia Aulis’te…
- Aristophanes: (İlk büyük komedya şairidir.) Atlılar, Eşekarıları, Kuşlar, Kurbağalar, Bulutlar, Barış…
- S okrates: (Felsefe)
- Platon(Eflatun):(Felsefe)
- Aristoteles: (Felsefe)
- Heredotos:(Tarih)
- Demosthenes:(Söylev)
LATİN:
- Ennius: (Tragedya)
- Terentius: (Komedya)
- Plautus: (Komedya)
- Vergilius: (Şiir)
- Horatius: (Şiir)
- Çiçero: (Söylev)
- Tacitus: (Tarih)
- S eneca: (Felsefe)
İTALYAN:
- Dante: Diviana Commedia(İlahi Komedi)
- Petrerca: Türküler.
- Boccacio: (Küçük hikaye türünün kurucusu sayılmaktadır.)Decameron.
- Ariosto: Çılgın Orlando
- Tasso: Kurtarılmış Kudüs
FRANS IZ:
- Montaigne: (Deneme türünün kurucusudur.)Denemeler
- Corneille: (Fransız tragedyasının kurucusudur.) Le Cid,
Horace, Cinna.
- Racine: Andromaque, Iphigenie, Phedre
- Moliere: Gülünç Kibarlar, Kocalar Mektebi, Kadınlar
Mektebi, Zoraki Evlilik, Zoraki Tabip, Cimri, Kibarlık Budalası, Hastalık Hastası, Tartuffe, Bilgiç Kadınlar, Scapin’in
Dolapları
- La Fontaine: Fabllar
- La Bruyere: Karakterler
- J.J.Rouesseau: Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev, Toplum Sözleşmesi, Emile, İtiraflar
- Lamartine: Şairane Düşünceler, Graziella, Raphael
- Victor Hugo: Sefiller, Notre Dame de Paris, Hernani,
Kral Eğleniyor, Ruy Blas, Cromwell, Yüzyılların Efendisi
- Aleksandre Dumas Pere: Üç Silahşörler, Monte Kristo
Kontu
- H.de Balzac: Goriot Baba, Vadideki Zambak, İnsanlık
Komedyası, Eugenie Grandet
- S tendhal: Kızıl ile Kara, Parma Manastırı
- Gustave Flaubert: (Realizmin kurucusudur.) Madame
Bovary, Salambo
- Emile Zola: (Naturalizmin kurucusudur.) Meyhane, Germinal, Nana, Gerçek
- Alphonse Daudet: Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi
Hikayeleri, Tarasconlu Tartarin, Jack
- Guyde Maupassant: (Olaya dayalı hikayeciliğin kurucusudur.) Tombalak, Ayışığı, Bir Hayat, Güzel Dost
- Jules Vernes: Dünyanın Merkezine Seyahat, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Balonla Beş Hafta Seyahat, Seksen
Günde Devri Alem, Kaptan Grant’ın Çocukları, İki Sene
Mektep Tatili
- Charles Baudelaire: Kötülük Çiçekleri…
- Jean Paul S artre: Duvar, Bulantı, Sinekler…
İS PANYOL:
- Miguel de Cervantes: (M odern romanın kurucusu kabul
edilir.) Don Kişot
İNGİLİZ:
- William S hakespeare: Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth,
Othello, Kral Lear, Venedik Taciri, Yanlışlıklar Komedyası,
Windsorlu Şen Kadınlar
- Francis Bacon: Denemeler
- Daniel Defoe: Robinson Crusoe
- Jonathan S wift: Gulliver’in Gezileri(Maceraları)
- Charles Dickens: Pickwick’in Kağıtları, Oliver Twist, Antikacı Dükkanı, David Copperfield
- George Bernard S haw: Candida, Sezar ve Kleopatra, Kara Kız
- J.Rudyard Kipling: Kim, Sönen Işık, Cengel Kitabı
ALMAN:
- J.Wolfang Goethe: Faust, Genç Werther’in Acıları, Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları
- Friedrich S chiller: Haydutlar, Don Carlos, Wilhelm Tell
- Heinrich Böll: Trenin Tam Saatiydi, Babasız Evler, Ademoğlu Neredeydin
NORVEÇ:
- Henrik İbsen: Peer Gynt, Hortlaklar, Halk Düşmanı
- Knut Hamsun: Dünya Nimeti, Açlık, Pan, Victoria
RUS :
- Aleksandr Puşkin: Çingeneler, Yüzbaşının Kızı, Boris
Gudonov
- N.V.Gogol: Ölü Canlar, Müfettiş, Petersburg Hikayeleri
- Turgenyev: Babalar ve Oğullar, Rudin, Bir Asilzade Yuvası
- Dostoyevski: Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala,
Ölü Bir Evden Anılar
- Tolstoy: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, Sivastopol, Yaşayan Ölü, Hacı Murat, İvan İlyiç’in Ölümü
- Anton Çehov: (Durum öykülerinin kurucusudur.) Vanya
Dayı, Üç Kızkardeş, Hikayeler, Martı, Vişne Bahçesi
AMERİKAN:
- Mark Twain: Tom Sawyer’in Maceraları, Mississipi’de
Hayat, Huckleberry Finn’in Maceraları
- Ernest Hemingway: İhtiyar Adam ve Deniz, Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor
- John S teinbeck: Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri,
Sardalya Sokağı, Kenar Mahalle
- T.S .Eliot: Toplu Şiirler, Katedralde Cinayet, Aile Toplantısı, Eski ve Çağdaş Denemeler…
27
ŞAİR EVLENMESİ
(İbrahim Şinasi)
Türk edebiyatının Batılı anlamda ilk tiyatro örneğidir. Bir
perdelik bu komedide görücü usulüyle evlilik eleştirilmektedir.
Genç Şair Müştak Bey'e sevgilisi Kumru Hanım diye onun
yaşlı ve çirkin ablasını nikahlarlar. Müştak Bey işin farkına
düğün gecesi varır ve imdadına arkadaşı Hikmet Efendi yetişir. Nikahı kıyan mahalle imamına gizlice bir miktar para
vererek durumu düzelttirirler.
TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT
(Şemsettin Sami)
Edebiyatımızın ilk yerli romanı olan bu eserde Talat ve fıtnat
aşkı anlatılmaktadır. Babasını küçük yaşta
kaybeden Talat'ı annesi büyütmüştür. Talat evinin cumbasında
gördüğü Fitnat'ı sever ve onunla görüşebilmek için kadın
kıyafetleri giyerek Fitnat'ın evine girmeye başlar. Fitnat'ın
üvey babası fıtnat zengin bir adamla evlendirir. Bu adam
Fitnat'ın asıl babası Ali Bey'dir. Sevgilisinden ayrılmanın
üzüntüsüyle kendini vuran Fitnat bu gerçeği de o sırada öğrenir. Fitnat'ın ölümü Talat'ın da ölümüne yol açar ve çok geçmeden Ali Bey de bu acıya dayanamayarak ölür.
FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ
(Ahmet Mithat)
Romandaki iki tipten Felatun Bey, alafranga yani rahat yaşama
özentileri olan, çevreye karşı gülünç durumlara düşen bir tipi
temsil eder. Kız kardeşi Mihriban gibi o da çok nazlı büyütülmüştür. Görünüşte memurdur; ancak günlerini gezip tozmak,
eğlenmekle geçirir. Babası Mustafa Merakı Efendi'nin ölümünden sonra payına düşen mirası yabancı bir aktris uğruna
yok eder ve sonra hayatın zorluğunu anlar. Romandaki diğer
tip Rakım Efendi ise Tophane kavaslarından birinin oğludur.
Bir yaşındayken babası ölür ve annesiyle Arap Dadı Fedayi
tarafından büyütülür. Rakım Efendi yeniliklere açık, çalışkan,
gerçekçi bir tiptir. Roman, öğrenim yoluyla kazanç sağlayarak
zenginleşen, Canan adında bir cariyeyle evlenen Rakım Efendi'nin zaferiyle bitmiştir.
İNTİBAH YAHUT SERGÜZEŞT-İ ALİ BEY
(Namık Kemal)
Ali Bey, zengin bir ailenin eğitim görmüş tek evladıdır. Gösterişli yaşamı ve bol para harcamayı sever. Sık sık gittiği Çamlıca'da bir gün Mahpeyker adında güzel bir kadınla tanışır ve
ona aşık olur. Fakat Mahpeyker kötü yola düşmüş bir kadındır.
Ali Bey'in annesi bu durumu öğrenince Mahpeyker'den Ali Bey'i
ayırmak için eve Dilaşup adlı güzel bir cariye satın alır. Çok
geçmeden Ali Bey Mahpeyker'in kötü kadın olduğunu öğrenince
Dilaşup'la evlenir. Durumu öğrenen Mahpeyker çılgına döner
ve onları ayırmak için Dilaşup'un kötü bir kadın olduğunu
yayar. Ali Bey bu iftiraya inanır ve bunun üzerine Dilaşup'u
döverek bir esirciye satar. Ali Bey'in annesi de olanlara dayanamayarak ölür. Mahpeyker Dilaşup'u da kendisi gibi kötü
yola düşürür. Mahpeyker'in kini bitmemiştir. Ali Bey'i öldürmek ister. Durumu öğrenen Dilaşup Ali Bey'i uyarır; fakat Ali
Bey ona inanmaz. Mahpeyker'in tuttuğu kiralık katil Ali Bey
yerine yanlışlıkla Dilaşup'u öldürür, bunun üzerine de Ati Bey
Mah-peyker'i öldürür. Hapse girer. Bir süre sonra orada kahrından ölür.
CEZMİ
(Namık Kemal)
Cezmi çok iyi bir atlı sipahidir. İran seferinde Adil Giray'la
tanışır. Bu sefer sırasında Adil Giray ve Gazi Giray Şehriyar
tarafından esir alınır. İran devletini Şah'ın karısı Şehriyar ve
kardeşi Perihan idare etmektedir. Şehriyar Adil Giray'a aşık
olmuştur; fakat Adil Giray Perihan'ı sevmektedir. Perihan da
onu sevmektedir. Şehriyar bu durumu öğrenince onlardan öc
almak ister. Adil Giray'ı esir alır. Adil Giray'ın esir düştüğünü
öğrenen Cezmi ise onu kurtarmak için plan yapar ve yanına
girmeyi başarır. Bu arada Şehriyar hazırladığı oyunda hayatını
kaybeder. Şehriyar'ın askerleri de Adil Giray'ı ve Perihan'ı
öldürür. Cezmi de her ikisini aynı mezara defneder ve kılık
değiştirerek vatanına döner.
VATAN YAHUT SİLİSTRE
(Namık Kemal)
İslam Bey savaşın çıkmasıyla nişanlısı Zekiye ile veda-laşır.
Cepheye gitmeden önce savaş gönüllülerine dönerek "Beni
seven arkamdan ayrılmaz." der. Bunun üzerine Zekiye kılık
değiştirerek Adem adıyla gönüllülerin arasına katılır. Silistre
kalesi komutanı Sıtkı Bey, Adem'i çelimsiz bulduğu için geri
göndermek ister; fakat Adem kalmakta direnir. İslam Bey yara-
lanmıştır. Bu arada Abdullah Çavuş Adem'le giderek düşman
cephaneliğini havaya uçurur. Bunun üzerine düşman, kalenin
kuşatmasından geri çekilir. Bütün bu olanların ardından
Adem'in kimliği ortaya çıkar, Sıtkı Bey'in Zekiye'nin babası
olduğu anlaşılır. Zafer sevinciyle Zekiye ve İslam Bey evlendirilir.
AKİF BEY
(Namık Kemal)
Deniz subayı otan Akif Bey, Dilruba adında kötü yollu bir
kadınla evlenir. Akif Bey'in Sinop muharebesine gitmesiyle
Dilruba eşinin öldüğünü yalancı şahitlerle kanıtlar. Amacı bir
başkasıyla evlenmektir. Evlenmek üzereyken Akif Bey ve babası
Dilruba'nm bulunduğu Çürüksu'ya gelirler. Durumu öğrenirler. Akif Bey hemen Dülruba'nın evine gider, Dilruba'nın yeni
eşiyle karşılaşır. Kavga sonucu ikisi de ölür. Bunun üzerine
Akif Bey'in babası da Dilruba'yı öldürür.
GÜLNİHAL
(Namık Kemal)
Rumeli'de sancak beyi olan Kaplan Paşa zalim biridir. Memleketindeki sayılır kişileri ortadan kaldırmıştır. Kardeşlerinin
çocukları olan İsmet'le Muhtar birbirlerini çok sevmektedir.
Kaplan Paşa ise halkın çok sevdiği Muh-tar'ı kıskanır ve bazı
hilelere başvurur. Öncelikle iki gencin arasına açmak için
türlü oyunlar yapar; ama bu oyunları anlaşılır. İki gencin
kavuşmasını sağlayan en önemli kişi ise İsmet'in dadısı Gülnihal'dir.
CELALETTİN HARZEMŞAH
(Namık Kemal)
Celalettin Harzemşah, Moğollar'la savaşa girmiştir; fakat
yenilmiştir. Bunun üzerine Hindistan'a kaçmak için yola çıkmıştır. Bu yolculuk sırasında da esir düşmemek için karısını ve
oğlunu Sind nehrine atmıştır. Daha sonra Hindistan'a gelerek
orada bir ordu toplamış ve Tebriz'e kadar gelmiştir. Burada
kalenin hükümdarı Mihrici-han kendisine aşık olur, kaleyi de
ona devrederek evlenirler. Daha sonra Moğollarla tekrar savaşa girdiklerinde Celalettin Harzemşah dağa kaçar ve bir taş
üzerinde otururken komutanlardan biri kendisini öldürür. Komutan, gömleğini kâğıt ve karısının parmağını da kalem yaparak vasiyetini yazdırmıştır. Kocasının öldüğünü gören Mihricihan da kalbine bir hançer saplayarak kendisini orada öldürür.
28
KARABİBİK
(Nabizade Nazım)
Nabizade Nazım'ın yazdığı roman (1890), Türk edebiyatında
realizm akımının başarılı iik örneğidir. Roman köy hayatını ve
köy insanını ilk olarak ele almıştır. Ana-dolu köylüsünün bilgisizliği, yoksulluğu, toprak ve araç sorunları, ağalar ve tefecilerle ilişkileri, duygusal davranışları eserde olayların içinde
eritilerek ustalıkla verilmiştir. Olay, Antalya'nın Beymelik
köyünde geçer. Ka-rabibik babasından kalma tarlasının dört
dönümünü satmış, geri Kalan sekiz dönümünü ele geçirmek
isteyen komşusu Yosturoğlu ile de kavga etmiştir. Elindeki bu
küçük tarlayı sürmek için her yıl Koca İmam'ın öküzlerini kiralamaktadır. Çirkin kızı Nuri'yi imamın kaynı Sarı İsmail'e
verip öküzleri bedava kullanmayı hesaplar. Sarı İsmail'in
başka bir kızla evleneceğini öğrenince tefeci Rum tüccardan
faizle borç alıp iki öküz edinir. Artık öküz sahibi olduğundan
kızma da talip olan birinin çıkacağını düşünmektedir. Bir süre
sonra Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin, Nuri'yi sever, onunla
evlenir. Karabibik hastadır ancak kızının evlendirdiği için
artık mutludur.
ZEHRA
(Nabizade Nazım)
Nabizade Nazım'ın yazdığı (1896) tek romandır. Zehra bir
tücarın kızıdır. Annesini küçük yaşta kaybetmiş kıskanç yaradılışlı bir kızdır. Babasının katibi Suphi ile evlenir. Suphi'nin
annesinin, oğlunun evine hizmetçi olarak Husnicemal adında
güzel bir cariye alması Zehra'nın kıskançlığını artırır. Bu
sırada babası Şevket Efendi ölür, işlerin başına Suphi geçer.
Suphi Hüsnicemal'e aşık olur ve onunla evlenir. Zehra onlardan
öç almak ister. Ürani adında bir Rum kadınını, Suphi'yi baştan
çıkarmak için görevlendirir. Bu kadına kapılan Suphi bu sefer
de Hüsnicemal'i yüzüstü bırakır. Buna dayanamayan Husnicemal kendini öldürür. Bununla yetinmeyen Zehra bir de Suphi'nin katibi Muhsin'le evlenir. Böylece işin başına Muhsin
geçer. Suphi'nin parası bitince Ürani onu terk eder. Suphi
karnını doyurabilmek için tulumbacı olur, kahve köşelerine
düşer sonunda Ürani ve onun yeni dostunu öldürür, ikinci
evliliğinde mutiu olamayan Zehra'nın bu yeni eşi ölür. Zehra
yalnız kalır. Artık kederli bir ömür sürmektedir. Bîr gün sokakta yürürken; yoksul, ihtiyar bir kadının düşüp öldüğünü
görür. Bu kadının Suphi'nin annesi olduğunu an-layınca çok acı
çeker, bu yüzden hastalanır ve ölür.
ARABA SEVDASI
(Recaizade Mahmut Ekrem)
Recaizade Mahmut Ekrem'in (1898) romanıdır. Bir vezirin oğlu
olan Bihruz Bey, yarım yamalak bir öğrenim görmüş, yirmi üç,
yirmi dört yaşlarında bir gençtir. Babası ölünce, annesiyle
kendisine büyük bir servet kalır. Bu paranın bitmeyeceğini
sanarak-yazları Çamlıca'da, kışları Süleymaniye'de oturur.
Bütün merakı gezmek, gösteriş yapmak, Türkçe cümleler arasında Fransızca
sözcükler kullanmaktır. Bir gün Çamlıca'da dolaşırken güzel
bir kıza aşık olur. Bu kızın iyi bir aileden geldiğini zanneder.
Oysa o, Periveş adlı düşkün bir kadındır. Bihruz'un Keşfi Bey
adında yalancılığı ile ünlü bir arkadaşı vardır. Periveş'ten
haber alamadığına üzülen Bih-ruz'a, Periveş'in öldüğünü
söyler. Bihruz hiç değilse onun mezarını bulmak istemektedir.
Bir ramazan akşamı gezinirken Periveş'e benzeyen bir kadınla
karşılaşır, onu Periveş'in kardeşi sanır, kadına Periveş'in mezarını sorar. Sonunda onun Periveş olduğunu, hayalinde
yücelttiği bu kadının basit bir kadın olduğunu anlar.
SERGÜZEŞT
(Samipaşazade Sezai)
Samipaşazade Sezai'nin yazdığı tek romandır (1899). Bu eserde
Türk romancılığının romantizmden realizme geçmesi açıkça
görülür. Eserin kahramanı Dilber İstanbul'a satılmak için getirilmiş dokuz yaşında bir Çerkez kızdır. Mustafa Efendi adında
birinin evine satılır. Bu evin hanımı taş yürekli bir insandır.
Kıza gücünün üstünde iş yaptırıp, onu hırpalar. Bu evdeki
hayata dayanamayan kız evden kaçmış ama bulunup sahibine
teslim edilmiştir.
Valilik görevine atanan Mustafa Efendi Dilber'i esirciye tekrar
satar. Kız esirci tarafından dövülerek eğitilir, kıza çalgı öğretilir.
Dilber bir gün Asaf Paşa'nın konağına satılır. Avrupa evleri gibi
döşenmiş, Batılı bir hayatın sürüldüğü bu evde Dilber rahata
kavuşur. Paşa'nın resim eğitimi görmüş Celâl adlı bir oğlu vardır.
Dilber'in resmini yaparken güzelliğini fark eder. Birbirlerine aşık
olan Dilber ve Celâl Bey'in aşkını fark eden evin hanımı Dilber'i
Celâi'den uzaklaştırmak ister. Çünkü oğullarını iyi bir ailelinin
kızıyla evlendirmek isterler. Dilber gibi bir esirle değil. Bu nedenle
de Dilber'i esirciye gizlice satarlar. Celâl bunu öğrenince Dilber'i
arar, onu bulamaz ve hastalanır.
Dilber Mısır'a götürülmüş zengin bir tüccara satılmıştır. Yeni
efendisine odalık olmayı reddettiği için bir odaya kapıtılır. Bu
evdeki harem ağalarından biri olan Cevher kızı sevmiştir. Onu
kurtarmak için yardım ederken ölür. O güne kadar tek başına hiçbir
yere gitmeyen Dilber İstanbul'a tek gitmekten korkar, yakalanacağını tekrar o İşkenceli hayata döneceğini düşünerek kendini Nil
Nehrine atar.
MAİ VE SİYAH
(Halit Ziya Uşaklığı!)
Servet-i Fünun Edebiyatı'nın en önemli isimlerinden olan Halit
Ziya'nm Mai ve Siyah adlı romanı, onun İstanbul dönemi romanlarının ilkidir. Kent soylu romantik aydın Ahmet Cemil'in düşlerinin
ve düş kırıklıklarının anlatıldığı romanın çıkış noktası karşıtlıklardır. Romanda ma(v)i ve siyah birer simgedir. Mai, romanın kahramanı Ahmet Cemil'in umutlarını ve düşlerini; siyah, bu umutlarının, düşlerinin yok oluşunu simgeler. Roman; mavi ve siyah arasında bocalayan, ikilem içinde kalan, mücadele eden ve bu mücadeleden yenik çıkan Ahmet Cemil'in yaşamından bir bölümü anlatır.
Olaylar Ahmet Cemil'in etrafında oluşur. Genç, yakışıklı, zeki,
tuttuğunu koparan, aklına koyduğunu yapan, yeni edebiyat anlayışını temsil eden bir kişiliktir, romandaki bir diğer isim Raci ise
Ahmet Cemil'in karşısında olan yani eski edebiyat anlayışını temsil
eden, onunla zıt fikirlere sahip, onu çekemeyen ve onun yolunu
kesmeye çalışan birisidir.
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpmar'ın
"Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser." diye tanımladığı Mai ve
Siyah, döneminin (Servet-i Fünun) basın, edebiyat ve şiir hayatına
ilişkin gözlemler ve değerlendirmeler içerir. Mai ve Siyah bu bakımdan Servet-i Fünun edebiyat akımının romanı sayılır. Roman
türünün edebiyatımızdaki en güze! örneklerinden olan Mai ve
Siyah'ta yazar, yaşanılan bir dönemin sos-yo-kültürel durumunu
gözler önüne serer. Yazar romanda okuyucuya dönemin yaşantısını
Ahmet Cemil'in bakış açısından verir.
29
AŞK-I MEMNU
(Halit Ziya Uşaklıgil)
Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil'in İstanbul'da kaleme aldığı
ikinci romanıdır. Roman kısaca şöyle özetlenebilir:
Adnan Bey zengin, elli yaşlarında, dul bir İstanbul efendisidir. Kızı
Nihal ve oğlu Bülent'le yalısında yaşamaktadır. Çocuklarının artık
kendisini anlayabileceklerini düşündüğü bir dönemde Firdevs
Hanım'ın kızı Bihter'le evlenmeye karar verir. Firdevs Hanım gözü
dışarıda hafifmeşrep bir kadındır. Kocasının ölümünden sonra
zengin bir koca arama gayretine girer. Kızlarının yetişip güzelleşmesi onun bu arzusuna engel olur. Bu sebeple kızlarını birer rakip
olarak görür, onların evlenmelerine karşı çıkar ama başarılı olamaz. Bihter annesinin itirazlarına rağmen Adnan Bey'le evlenmeyi
kabul eder. Adnan Bey-Bihter evliliğinden en çok etkilenen Nihal
olur. Nihai, yabancı bir kadının evlerine anne olarak gelmesini ve
babasının elinden alınmasını kabullenemez. Bihter bütün gayreti ve
samimiyeti ile iyi bir anne ve eş olmaya çalışır. Fakat karşısındakiler/den yeterli ilgiyi göremez. Evliliğinin birinci yıldönümünde
Bihter evliliğinin bir yılının muhasebesini yapar. Fark eder ki Adnan
Bey ile evliliği onun kadınlık ruhunun sevme ve sevilme açlığını
tatmin etmemiştir. Daha sonraları Bihter, Adnan Bey'in genç
yeğeni Behlül'ün yasak aşk ağına düşer. Bir kış boyu Behlül'le
birlikte olur. Kış mevsiminin sona ermesiyle birlikte Bihter'den
bıkan Behlül, Be-yoğlu'ndaki metresine gitmeye başlar. Daha da
kötüsü yalıya yerleşen Firdevs Hanım Nihal-Behlül evliliği konusunu ortaya atar. Bu konu Behlül'le Nihal tarafından ciddiye
alınır. Bihter büyük bir kıskançlık içindedir. Bihter daha fazla
dayanamayıp annesine ilişkisini anlatır. Firdevs Hanım bunun
üzerine Nihal'le Adalar'da olan Behlül'ü yalıya çağırır. Çoktan beri
bazı şeylerden şüphelenen Nihal, Behlül'ün ardından yalıya geldiğinde Bihter'le Behlül'ün tartıştıklarını görünce düşüp bayılır.
Adnan Bey durumdan haberdar olur. Bunun üzerine Behlül yalıdan
kaçar. Bihter İse intihar eder. Sonunda Nihal tekrar babasına
kavuşur.
KIRIK HAYATLAR (Halit Ziya Uşaklıgil)
Kırık Hayatlar, Halit Ziya'nın Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde
yazdığı son romandır. Yazar bu romanını olgunluk dönemi romanı
olarak niteler ve diğer romanlarından üstün gördüğünü söyler.
Roman şöyle özetlenebilir:
Ömer Behîç pek çok sıkıntı içinde tıp eğitimini bitirmiş ve doktor
olmuştur. Ablasından (Müveddet) başka kimsesi yoktur. İstanbul'da
doktor olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra Vedide ile
tanışır ve evlenirler.
Selma ve Leyla adını verdikleri iki çocukları olur. Evliliklerinin
sekizinci yılında ise üçüncü çocukları olarak gördükleri ve Ömer
Behiç'in yıllardan beri biricik hayali olan kendilerine ait bir eve
taşınırlar. Ömer Behiç için bu ev, büyük şehrin bütün kurumlarında, sokaklarında gördüğü, yaşadığı çirkinlikler, acılar ve ihanetlerden kurtulup sığınacakları bir masumiyet yuvasıdır. Çünkü
çevrelerinde birçok kırık hayat mevcuttur. Evlerine taşınmalarından kısa bir süre sonra Ömer Behiç okul arkadaşı Bekir
Servet Bey aracılığıyla Veli Beyin hanımı ve kızlarını tanır. On
sekiz yaşındaki Neyyir, bir gün hastalık bahanesiyle evine çağırdığı Ömer Behiç'İ yasak aşka sürükler. Ömer Behiç bütün gayretleri,
nefretleri ve pişmanlıklarına rağmen kendini ondan kurtaramaz.
Neyyir'le olan ilişkileri müddetince evini, karısını ve çocuklarını
ihmal eder. Bu sırada Leyla sık sık hastalanır. Sonunda büsbütün
artan hastalık çocuğu yatağa düşürür. Ömer Behiç çaresizdir ve
sonunda Leyla'yı kaybederler. Çektiği acıya rağmen kahramanın
aklı hala Neyyir'dedir. Sonunda onu redderek evine döner ve karısının ayaklarına kapanır. Kızının ölümünden yıkılan Vedide ise
kendini dine vermiştir. Kırık hayatlar, Halit Ziya'nın romanları
içinde topluma daha çok yöneldiği ve onun iç yüzüne ayna tuttuğu
başarılı bir romandır. İsminde de vurguladığı gibi, yazar tek bir
birey veya aileyi değil birden çok aileyi ele alır. Böylece en azından İstanbul'da yaşayan Türk toplumunun XX. yüzyılın sonlarındaki
iç hayatını gözler önüne sermiş olur.
EYLÜL
(Mehmet Rauf)
Eylül romanının yazarı Servet-i Fünun döneminin önemli isimlerinden olan Mehmet Rauf'tur. Roman, Türk edebiyat tarihinin
önemli eserlerinden biridir. Eser, edebiyatımızda psikolojik roman
türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Eserde kişisel duyguları ile
insanlık düşünceleri arasında çırpınan ve bunun savaşını veren
bir erkek ve bir kadının dramı dile getirilmektedir, eserin kahramanları Suat, Necip ve Suat'ın kocası Süreyya Bey'dir. Roman
kısaca şöyle özetlenebilir: Süreyya ve Suat Hanım birkaç yıldır
evlidir. Süreyya Bey memurdur. Fazla zengin olmadıkları için babasının yardımıyla geçinmektedirler. Yazları genç çift; babasının
çiftlik evinde yaşar. Babasından defalarca başka bir ev almalarını,
kendilerini yalnız bırakmalarını istese de babası, oğlu Süreyya
Bey'in sözlerini dinilemez ve yeni bir ev satın almaz. Süreyya ve
Suat'ın evine, Süreyya'nın akrabası olan ve Süreyya'nın çok sevdiği, güvendiği Necip gelip gitmektedir. Necip'in eve geliş gi-
dişlerinde yine akrabalarından olan Hacer de eve gelir. Hacer,
Necip'le ilgilenir, fakat Necip Hacer'e karşı ilgili değildir. Suat;
yaz aylarında yazlıkta bulunmayı çok ister. Suat, babasından yazlık
kiralamak için para ister. Babası parayı gönderir. Necip ve Suat
bir yalı kiralar, eşyalarını oraya taşırlar. Bununla Süreyya'ya
sürpriz yaparlar. Yalıda herkes hayatından memnundur. Necip, kış
ayını da yalıda geçirmek istese de Süreyya buna izin vermez,
konağa inilir. Artık; Suat ve Necip birbirlerini çok sık görmezler.
Hacer ve diğer komşuların dedikoduları iyiden iyiye yayılır. Bu
konuşma ve dedikodular Suat ve Necip'in görüşmelerinin azalmasına sebep olur. Mutsuz günlerin devam ettiği bir gün Necip konağa ziyarete gider. O gün konakta yangın çıkar, herkes dışarı fırlar.
Suat, bilerek yangında dışarı çıkmaz. Bunun üzerine Süreyya ve
Necip, Suat'ın odasına dalarlar. Süreyya da tam odaya girmek
üzereyken tavan alevlenir, odanın içindeki genç kadın ve genç
erkeğin üstüne tavan çöker. Sonunda olanlar olur ve her ikisi de
bu yangında ölür.
HAYAT-I MUHAYYEL
(Hüseyin Cahit Yalçın)
Hayat-ı Muhayyel, Servet-i Fünun sanatçılarından olan Hüseyin
Cahit Yalçın'ın hikâye kitabıdır. İçinde yirmi bir hikâye vardır.
Bunlardan Görücü ve Köy Düğünü adlı iki hikâyesinde yerli haik
hayatını anlatır. Kitaptaki dokuz hikâyede seçkin kişileri anlatan
yazar on hikâyede ise İstanbul'daki azınlıkları ve tatlı su (renklerini
aniatır. Kitaba adını veren hikâyeyi II. Abdulhamit dönemi baskılarından bulanalan Servet-i Fünun sanatçılarının Yeni Zelenda'ya
göç etmeyi düşünmeleri, sonra da yol parası bulamadıkları için
Hüseyin Kazım'ın Manisa'nın, Sarıçam köyündeki çiftliğine çekilmeye karar vermeleri üzerine yazmıştır. Ancak bu Hayat-ı Muhayyel (Hayaldeki Hayat) gerçekleşmeden, tatlı bir anı olarak kalır.
MÜREBBİYE
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
Mürebbiye Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın eseridir. Romanın baş kişisi
Dehri Efendi, yaşlı ve emekli bir memurdur. Büyük bir konakta kızı,
damadı, kardeşi ve oğullarıyla birlikte yaşar. Melahat, Dehri Efendi'nin ilk karısından olan kızıdır ve Sadri Bey'le evilidir. Melahat'ın
Semi isminde bir oğlu vardır. Ayrıca Dehri Efendi'nin Ne-zahat ve
Vahip isminde iki oğlu daha vardır. Bu iki oğul için eve Matmazel
Anjel isimli bir mürebbiye tutulur. Matmazel Anjel bir süre yalıda
yaşadıktan sonra yalının bütün erkeklerini baştan çıkarır ve onlarla
birlikte olmaya başlar. Evdeki erkeklerin hiçbirinin birbirinden
30
haberi yoktur. Semi, Anjel'in çevirdiği oyunu yalının aşçısı Tosun'dan öğrenir. Durumu öğrenen Semi, saf bir aşkla bağlı olduğu
Anjet'i çok kıskanır. Bir gece yarısı beline bir hançer alıp Anjel'i
Sadri'yle birlikteyken yakala mak için Anjel'in odasına gider.
Odada Sadri yerine dedesi Dehri Efendi'yle karşılaşır. Bu durum
karşısında ne yapacağını şaşırır. Önce Anjel'i Öldürür sonra da intihar eder.
ŞIPSEVDİ
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
Şıpsevdi H. Rahmi Gürpınar'ın bir romanıdır. Romanın baş kahramanı M eftun kalabalık bir ailenin oğludur. Bir köşkte annesi, ninesi, kız kardeşi ve erkek kardeşi ile birlikte yaşamaktadır. Parasızlık
nedeniyle zengin Kasım Efendi'nin kızı Edibe'yle evlenmek ister.
Tek isteği Kasım Efendi'nin servetine konmaktır. Ardakaşı Mc.
Ferhan'la birlikte çevirdikleri çeşitli entrikalar sonucu Kasım'ın kızı
Edibe ile evlenir. Meftun'un kız kardeşi Le-bide ise Kasım'ın oğlu
M ahirle evlenir. M eftun Mahir'i kullanarak Kasım'ın servetini ele
geçirmeye uğraşır. Kasım, oğlu Mahir'in yaptıklarını öğrenince onu
evlatlıktan reddeder. Meftun suçlanacağını anlayınca Paris'e kaçar.
Edibe ve Lebibe kocalarının yaptıklarına dayanamayıp mutluluğu
başkalarında aramaya başlarlar.
KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın
bir eseridir. Eserin baş kahramanları İrfan Galip ve Feriha'dır.
İrfan Galip; batılılaşma meraklısı, kadınlardan nefret eden, utangaç
birisidir. Batılı düşüncelerini çevresindekilere anlatmaya çalışır.
Çevresindeki bütün insanları cahil görür ve kimseyi kendisiyle
evlenmeye layık görmez.
Feriha ise kendisine güvenen, modern, eğitimli, kültürlü bir genç
kızdır.
Eser, Halley Kuyruklu Yıldızı'nın dünyaya çarpma ihtimalinden
yola çıkar. İstanbul'da herkes bu durumu konuşur. Halk, korku ve
panik içindedir. İrfan Galip kendisini bilgili bir kişi olarak gördüğü
için panik içindeki mahalleyi bilgilendirmek amacıyla bir konuşma
yapar. Bu konuşmanın sonunda bir mektup alır. Mektubu okuyunca
yazanın bilgili biri olduğunu anlar. M ektubu yazan Feriha'dır,
Aradığı kızın o olduğuna inanır. Onu evlenmeye layık görür. Halley
Kuyruklu Yıldızı'nın geçtiği gece evlenirler.
ŞEHİR M EKTUPLARI
(Ahmet Rasim)
Ahmet Rasim'in bu eserinde İstanbul esas alınmıştır. İstanbul
hayatının ilgi çekici olayları konu edilmiş. Konaklarıyla, kahvehaneleriyle, mahalle mektepleriyle, mesire yerleriyle bütün
kaybolan İstanbul tasvirlerleeserde canlandırılmıştır. Yazarın
gözlem gücü ve zengin İstanbul Türkçesi eserin dikkat çeken hususlarıdır.
BİZE GÖRE
(Ahmet Haşim)
Bize Göre, Ahmet Haşim'in gazetelerde çıkan her biri deneme
tadmdaki 42 köşe yazısından oluşur. Derli toplu bir konu etrafında
şekillenen yazılarının temel niteliği düşünceyi az sözle anlatması
yeni şaşırtıcı ve güzel bir etki uyandırmasıdır. Bize göre güzel
betimlemelerle örülü, basmakalıp düşüncelere yer vermeyen
önemli eserlerimizdendir.
KİRALIK KONAK
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Kiralık Konak Tanzimat'tan sonra toplumda yaşanan olayların
kuşak çatışması altında işlendiği bir romandır. Yakup Kadri, bu
romanında üç kuşak arasındaki görüş, anlayış ve yaşam farkı üzerinde durur. Naim Efendi, II. AbdDIhamiî döneminin önemli kişilerin-dendir. Naim Efendi, kızı Sakine Hanım, damadı Servet Bey,
torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşarlar. Servet Bey
evin idaresini üstlenir ve kısa süre sonra maddi sıkıntı çekmeye
başlanır. Seniha para düşkünü Faik ile birlikte olur. Naim Efendi
bu duruma çok üzülür. Seniha'yı karşılıksız seven ve romanın tek
olumlu kahramanı Hakkı Celİs'tir. Seniha yanlış batılılaşmayı
simgeler. Seniha hamile kaldığını öğrenince Avrupa'ya gider.
Oradan dönünce düşkün bir kadın modeli olmuştur. Servet Bey bir
apartman dairesine taşır aileyi. Naim Efendi ise konağında tek
basınadır. Seniha'yı seven ve sevgisine karşılık bulamayan Hakkı
Çeliş şehit olur. Romanda karşıtlıklara yer verilir. Sonuç olarak
toplum hayatında görülen çözülmeler ve değerlerin yok olmaya
başladığı anlatılır.
SODOM VE GOMORE
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Sodom ve Gomore Tanrı tarafından ahlaksızlıklarından dolayı yok
edilen günahkâr iki şehirdir İncil'e göre. Yakup Kadri savaş yıllarında İstanbul'da yaşanan soysuz-laşmış çevreyi Sodom ve Gomore
şehirleriyle birleştirerek anlatır.
Roman Sami Beyin ailesini ve bu aileyle İlişkili olan kahramanları anlatır. Sami Bey'in kızı Leyla, dayısının oğlu Necdet'le nişanlıdır. I. Dünya Savaşı'ndan sonra işgal güçleri İstanbul'a yerleşir.
Sami Bey ve ailesi bu dönemde maddi ve manevi değerlerini
kaybeder. Sami Bey ve çevresindekiler işgalci güçlerin gözüne
girmek için Türklere karşı işbirliği yapar. Ülkenin kurtuluşunu mandacılıkta görürler. Leyla böyle bir ortamda ahlaken yozlaşmayı simgeler. Leyla'nı n nişanlısı ve romanı n tek
oiumlu kahramanı Necdet mandacıl ığa ve ahlaksal çöküntüye
karşıdır. O, kurtul uş un bağımsızlı kla olacağına inanır. İstiklal
Savaşı başarıyla kazanılı r, işgalci güçler İstanbul' dan ayrılır.
Leyla Necdet' e dönmek istese de Necdet onu kabul etmez.
YABAN
(Yakup Kadri Karaos m anoğl u ) Yaban, Yakup Kadri'ye
Cumhuriyet Halk Parti'sinin 1942 yılında açtığı roman yarışmasında İkinciliği getiren ve Türk edebiyatı nı n en önemli romanıdır.
Eser Ahmet Celal adlı bir yedek subayın anı türünde yazılan
yazılarından oluşur. Eserde aydın ile köylü tartışması irdelenmiştir. Romanda köylü olumlu yönleriyle anlatılmaz. Ahmet
Celal l. Dünya Savaşı' nda bir kolunu yitirir. İstanbul' u düşman güçleri basınca Emir eri Mehmet'i n köyüne gider. Köye
geldiğinde hayal kırıklığı na uğrar, Çünkü köylü cahil ve devlete karşıdı r. Köye yeni gelen Ahmet Celal'e Yaban adını köylüler verirler. Köy halkı Salih Ağa'ya ve Şeyh Yusuf'a bağlıdır.
Ahmet Celal yakında savaş olacağını ve halkı uyanı k olmaya
çağırır. Ama bütün çabaları boşa gider ve bunalıma girer. Genç
subay, köyün kızı Emine'ye ilgi duyar. Emine bir başkasıyla
evlenir. Köy Yunanl ılar tarafından işgal edilir. İnsanlar öldürülür. Emine ile Ahmet Celal düşman işgalinden kaçarken
Ahmet Celal elindeki anı defteri ni Emine'ye verir ve kayıplara
karışır. Savaş sonrasında defter bulunur. Sonuç olarak yazar
aydın ile köylü tartışması nı tüm gerçekl iği yl e anlatır.
NUR BABA
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
31
Nur Baba Yakup Kadri'ni n bir romanı dı r. Romanı n konus u
Bektaşi Şeyh ile müritleri nden olan genç bir kızla arasındaki
aşkın hikâyesi di r. Yazar bu romanı Euripi -des'i n Bakhal ar'ı ndan esinlenerek ve tekkel erd eki gözlemleri ne dayanarak yazar.
Nur Baba dergâhı n şeyhi di r. Ziba Hanı m İstanbul ' un eski ve
ünlü ailelerini n kızı ve Nur Baba'nı n eski aşkıdır. Nur Baba'ya
şöhreti ni kazandı ran Ziba Hanım' dı r. Dergâh ilahili, neyli,
sazlı âlemleri ne sahne olur. Nur Baba Nigar'ı elde edebilmek
için çeşitli aşk oyunları na ve hilelere başvurur. Dinsel toplantılar insanları elde etmede bir araç gibi kullanılır. Nigar, halası
Ziba Hanım'ın etkisiyl e Macit'l e Bektaşi tarikatı na girer, zamanla Nur Baba'yla Nigar aşk yaşamaya başlar. Nigar Hanım
kocasını ve çocukları nı terk ederek Nur Baba'nı n yanına gelir.
Zamanla Nigar Hanı m eski güzelliği ni ve sesini kaybed er. Nur
Baba' nı n Süheyl a ile evleneceği ni duyunca yıkılır Nigar Hanım. Macit ona eski yaşantısı na geri dönmes i için fırsat verse
de o kabul etmez.
HÜKÜM GECES İ
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Hüküm Gecesi Yakup Kadri' ni n bir romanı dı r. Romanda
2. Meşrutiyet devri parti kavgaları anlatılır. İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasındaki mücadeleden bahsedi li rken devrin toplums al yapısı anlatılır.
Ahmet Kerim, Muhali f gazetesi ni n ve Ahmet Samim'i n
.yakın arkadaşı dı r. Ahmet Samim "Sedâ-yı Millet", Ahmet
Kerim de "Nİda-ys Hakikat" gazetesini n başyazarı dı r. Her
ikisi de dönemi n kaba kuvvete dayanan yönetimi ni eleştirir.
Ahmet Samim öldürülür ve muhalif gazeteler kapatılır.
Ahmet Kerim politikadan nefret eder ve önünden geçtiği
konağın kızı Samiye' ni n aşkına yönelir. Ahmet Kerim Samiye'den aldığı mektupla konağa gider. Samiye' ni n ağabeyisi
ve iki yeğeni ellerinde silahla Ahmet Keri mi n bulunduğu
odaya gider. Samiye araya girerek Ahmet Kerim'i kurtarır. Ahmet Kerim tekrar politikaya döner. Bu olay Ahmet
Kerim'i Samiye'den soğutur. Samiye, Ahmet Kerim' e duygularını anlatan mektuplar yazar. Cevap bulamayan Samiye intihar eder. Romanı n sonunda Ahmet Kerim ruhça
çökmüştür.
BİR S ÜRGÜN
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kibar ve devlet
düşkünü bir ailenin ilgiyle büyütül en oğlu Hikmet, fazla
okuduğu ve yabancılarl a fazla temasta bulunduğu, esasen
ailece Sultan Murat taraftarı olarak bilindikl eri için, genç
yaşta izmir'e sürülür. Orada duramayan doktor Hikmet,
1904 temmuzun da Paris'e kaçar. Öğreni mi ni burada tamamlayacaktı r. Paris'te tanıştığı Ragıp Bey, onun bazı girişimleri n e aracılık eder. Fakat yabancı bir çevrede iş
aramak, dost edinmek, kısaca yaşamak doktor Hikmet' e
pek zor gelir. Sevdiği Arlette' ni n ve ailesinin gösterdi kl eri
yakınlıkta bile bir kazanç amacı vardır. Hikmet giderek
paraca sıkıntıya düşer, hastalanı r, dostu Dr. Pienot' un önleyemedi ği verem altı yedi hafta içinde hızını arttırır. Doktor Hikmet'i n günleri artık sayılıdır.
ANKARA
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Üç ayrı bölümden oluşan eserin ilk bölümün de Millî Mücadele yıllarındaki Ankara' yı buluruz. İstanbul' dan gelmiş Selma Hanım, kocası Nazif Bey'in etkisiyle bir zamanlar yadırgadı ğı Millî Mücadel eye inanmaya başlar, ancak
bu sefer de kocası Sakarya Muharab e-si' n den korkarak
kaçmanı n yollarını aramaktadı r. Selma, Binbaşı Hakkı
Bey'le mücadel eye devma eder ve yaralılara hemşireli k
yapar.
İkinci bölümde, hürriyet yıllarının Ankara'sı anlıtılır. Binbaşı Hakkı Bey'le S elma evlenmiştir. Üçüncü bölümde,
hürriyet ruhu i!e aydın gençler yetişmiştir. Bunlardan biri
de Neşet S abit'tir. S elma üçüncü evliliği bu gençle yapar ve
mutluluğa kavuşur.
MEMLEKET HİKÂYELERİ
(Refik Hafit Karay)
Refik Halit Karay, konularını l. Dünya Savaşı yıllarında
yakından gördüğü Anadolu halkından ve onların hayatından alan hikâyelere yer vermiştir. Anadolu'da yaşayan
yerli tipleri o zamana kadar görülmemiş bir canlılıkla anlatmıştır. Anadolu, bu eserle ilk defa bütün gerçek varlığı ve
iç dünyasıyla okuyucunun karşısına çıkar. Boz Eşek, Ş eftali
Bahçeleri... gibi hikâyeleri içerir.
GURBET HİKÂYELERİ
(Refik Halit Karay)
Memleket Hikâyeleri'nin bir devamı niteliğindedir.
Memleket Hikâyeleri'nde memeleketteki hayatı işleyen
yazar, Gurbet Hikâyeleri'nde memleket hasretini so-
mutlaştırmıştır. Yabancılar arasında yaşarken edinilen
yabancılaşma ve yalnızlık duygusu, ana dili kullanma hasreti bu hikâyelerin temel konusunu oluşturur. Çok sade,
rahat yazılmış hissi veren bu hikâyelerde Maupassant
tekniği kullanılır.
SÜRGÜN
(Refik Halit Karay)
Siyasi inançları yüzünden değil de, vaktiyle kendisini çekemeyen bir komiserin mevki sahibi olduktan sonra taşıdığı kin
yüzünden, emekliye ayrılıp sürgün edilen, alaydan yetişme
yüzbaşı Hilmi Efendi, karısını ve kızı Seher'i öylece bırakarak,
Beyrut'a gelir. Bir süre sıkıntı Çeker, sonra aynı şehre gelen
Osmanlı şeyhzadelerin-den Keramettin Efendi'nin yanında
yaşar. Şeyhzade bir süre sonra M ısır'a gidince Hilmi Efendi zor
durumda kalır, Şam'a gider, orada tanıdığı, gizli teşkilât adamı
Gözlüklü İhsan'dan, karısıyla kızının durumunu öğrenmesini
rica eder. Öğrendiği bilgilere göre, karısı Kara-hisar'a gitmiş,
kızı Seher de gezgin bir tiyatro kumpanyası oyuncusu Kâni'nin
metresi olmuştur. Bu haber Hilmi Efendi'yi sarsar. Seher Halep'te bir kahvede şarkı söylemeye başlar. Hilmi Efendi, Seher'in devlet reisi ile olan ilişkisini öğrenince kalp krizi geçirir
ve ölür.
SİNEKLİ BAKKAL
(Halide Edip Adıvar)
Roman, Halide Edip'in edebiyat anlayışında yeni bir dönemin
başlangıcını temsil eder. II. Abdülhamit dönemini yansıtan
eserin başkahramanları Emine ve Kız Tevfik'tir. Emine, din
yönü ağır basan bir karaktere sahiptir, Kız Tevfik ortaoyununda
kadın rolünü canlandırdığı için mahalleli ona kız lâkabını uygun görmüştür. Kız Tevfik ve Emine itirazlara rağmen evlenir, Emine’'nin babası kendisini evlatlıktan reddeder. Emine
ile Tevfik hayata bakış açısı yönünden çok farklıdır; ancak
Tevfik'in dayısından kalan bakkalı işletmemesi bu durumu açığa
vurur ve boşanırlar. Tevfik, yönetim aleyhtarı yayınlarda aracılık yaptığı gerekçesiyle sürülür. Bu sırada Emine, kızı Rabia'yı
baba evinde büyütür ve Sinekli Bakkal'ı Rabia işletmeye başlar.
1908'de Meşrutiyet ilan edilince Kız Tevfik serbest kalır ve
İstanbul'a döner. Mahallede bir kahraman gibi karşılanır.
32
ATEŞTEN GÖMLEK
(Halide Edip Adıvar)
Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı yıllarını işlediği eseridir. Eserin
başkahramanları Peyami, Ayşe ve İhsan'dır. Eseri oluşturan
olayları, Peyami'nin yazdığı hatıra defterinden alınanlar oluşturmaktadır. Ayşe, Peyami'nin uzak bir akrabasıdır ve birbirleriyle evlendirilmek istenmektedir. Peyami kabul etmeyince Ayşe
evliliğe küser; ancak Peyami daha sonra Ayşe'ye aşık olur.
Peyami, Ayşe ve Ayşe'ye aşık olan İhsan vatan aşığıdır ve bu
yüzden Ayşe hemşirelikle, İhsan ordu komutanlığı ve Peyami
askerlikle vatan savunmasına yardımcı olur. Birçok cephede
savaş verirler, birçok kuvvete karşı mü-cadele ederler. Ayşe ve
İhsan bir cephede şehit düşer. Peyami, Ayşe ve İhsan'ı İzmir'e
gömdürür. Ancak bu olay ve kişilerin gerçek olup olmadığı
bilinmemektedir; Çünkü Peyami'nin kafasında bir kurşun
vardır ve çoğu olayı hatırlamamaktadır. Bu yüzden bu olaylar
ve kişiler bir anı niteliğindedir.
VURUN KAHPEYE
(Halide Edip Adıvar)
Kitap, konusunu Kurtuluş Savaşı yıllarında bir Öğretmenin
yobaz düşünceler tarafından öldürülmesinden alır. Romanın
başkahramanı Aliye, Tahsin Bey ve Hacı Fettah'tır. Aliye, Fransız Lisesi'ni bitirdikten sonra öğretmenlerinin çoğunluğunu
başı örtülü bayanların oluşturduğu bir köy okuluna öğretmen
olur. Köy halkı ve öğretmenler Aliye'ye tepkilidir; ancak Yunan
genarelleri ile anlaşan Hacı Fettah daha da tepkilidir. Aliye,
Tahsin Bey adlı bir subaydan hoşlanır ve bu kişi savaşta yaraİantnca kendisini evinde tedavi etmeye başlar; fakat Aliye'ye
düşman olan Hacı Fettah bu durumu fırsat bilip köylüyü galeyana getirerek Aliye'yi köy meydanında sopalarla döverek
hunharca Öldürürler.
HANDAN
(Halide Edip Adıvar)
Romanın baş kahramanları Handan, Neriman, Refik Cemal ve
Nazım'dır. Refik Cemal, Neriman'ın eşidir. Handan ve Neriman
kardeş çocuklarıdır. II. Abdülhamit döneminde ihtilalci gençlerden
olan Nazım ile evlenmek ister. Handan kabul etmez, Hüsnü Paşa
adlı biriyle evlenir. Bu arada Nazım tutuklanmış, Handan'a iki
mektup bırakarak intihar etmiştir. Handan kocasıyla Londra'da
bulunmaktadır. Bu arada Refik Cemal konsoloslukla Londra'ya
gider, orada Handan ile tanışır ve ona aşık olur. Handan beyin
hummasına tutulur. Refik Cemal onun başından ayrılmaz, Handan
bir çocuk daha dünyaya getirir sonrasında hastalıktan kurtulur. İyileşince Refik Cemal'e sevgisini belli eder; ancak çektiği vicdan
azabından ölür.
DAĞA ÇIKAN KURT
(Halide Edip Adıvar)
Halide Edip'in Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarından Kurtuluş
Savaşı'nın sonlarına kadar yazdığı otuz iki hikâyeden ve gezi notlarından oluşan hikâye kitabıdır. Kitapta, İstanbul'da gazete satarak
dört kişilik ailesine bakan dokuz yaşındaki Rüstem ve Beyrut'ta
annesine bakmak zorunda olan küçük bir Arap kızının konu alındığı Tanıdığım Çocuklardan" ve küçük kızını okutabilmek için
İstanbul'da onurlu bir hayat mücadelesi veren "Kabak Çekirdekçi
Hikâyeleri" kitabın en etkili, en insancıl bölümleridir.
MOR SALKIMLI EV
(Halide Edip Adıvar)
Bu eser Halide Edip'in 36 yaşına kadarki hayatını anlattığı bir anı
kitabıdır, Halide Edip 1882'de Mehmet Edip Bey'in kızı olarak
Mor Salkımlı Ev'de dünyaya gelir. Halide'nin annesi Bedrifem
Hanım, kendisi küçük yaştayken ölür. Bu yüzden Halide'nin hayatında Haminne diye hitap ettiği anneannesi Nakiye Hanım'ın yeri
büyüktür. Çingene olduğu söylenen sütninesi Hatice'yle ve annesinin ilk evliliğinden olan kardeşi Mah-mure ile iyi geçinmektedir.
Halide'nin zihninde babası Mehmet Edip Bey'in önemi büyüktür;
hatta babası görevi gereği sarayda kaldığı gecelerin birinde sinir
krizi geçirmiştir. Babası bir başkasıyla evlenip başka bir eve taşınır;
ancak Halide Mor Salkımlı Ev'den vazgeçemez. Babasının kendisini İngiliz çocukları gibi yetiştirme gayreti sebebiyle içe kapanık
bir çocuktur. Kiria Eleni adlı bir Rum'un işlettiği çocuk yuvasına
verilir; ancak burada bunalım geçirir ve tekrar evine döner. Saraylı Hanım teyzesinin teşvik ve tavsiyesiyle okumaya yönelir iç
dünyasındaki kapalılığı kitaplarla yener. Nilüfer ve Nigar adlı iki
kiz kardeşi daha olur.
ÇALIKUŞU
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanı anı türünde ve sade bir dille
yazılmıştır. Konusunu Anadolu'da öğretmenlik yapan Feride adlı
bir öğretmenden alır. Feride, hareketli, duygusal, gururlu, cesur
bir kızdır. Oldukça iyi bir eğitim almıştır. Feride küçük yaşta
annesini kaybeder. Bu yüzden babası onu teyzesinin yanına bırakır.
Teyzesinin Kâmuran adında bir oğlu vardır. Feride ve Kamu ran
birbirlerine aşık olurlar. Ancak bir süre sonra Feride bir mektup alır.
Kâmuran Avrupa'da bir kıza evlenme vaadinde bulunmuştur. Çok
gururlu olan Feride tayinini isteyip bir Anadolu kasabasında öğretmenlik yapmaya başlar. Feride çok güzel olduğu için burada
başına pek çok şey gelir. Bu dedikodulardan korunmak için orada
babası gibi sevdiği Hayrullah Bey'le evlenir. Hay-rullah Bey Feride'nin günlüğünü bulur ve onun hala Kâ-muran'ı sevdiğini öğrenir.
Kâmuran'ı bulur ve onun da karısının öldüğünü, bu yüzden çocuğuyla yaşadığını öğrenir.
Bundan kısa bir süre sonra Hayrullah Bey ölür. Feri-de'ye de bir
vasiyet bırakır. Buna göre Feride vasiyeti gerçekleştirmek için
teyzesinin evine gider. Burada Kâ-muran'la karşılaşır, çok üzüntülüdür. Kâmuran da onu gördüğü zaman bir daha ayrılmamaya
karar veri
YAPRAK DÖKÜMÜ
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanının baş karakteri Ali Rıza Bey
adında bir memurdur. Annesi ve kızkardeşini kaybettikten sonra
Suriye'ye gider. Dönüşte Hayriye Hanım'la evlenir ve beş çocuğu
olur. Bir şirkette işe başlar ama çeşitli olaylar yüzünden işten
ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada oğlu Şevket bankada iş bulur. Aynı
bankada çalışan bir kızla evlenir. Bundan sonra aile içindeki tartışmalar daha da artar, Kızları olan Necla ve Leyla eğlenceye
düşkün, gösteriş meraklısı tipler olduğu için ailenin maddi durumu
daha da kötüye gider. En büyük kızı olan Fikret bu durumdan çok
rahatsız olur, Kendini kurtarmak için birkaç çocuk sahibi bir
adamla evlenip Adapazarı'na gider. Böylece ağacın yapraklarından biri düşer. Bir süre sonra da gelini evi terk eder. Necla ise
zengin diye gidip biriyle evlenir. Ağacın yaprakları birer birer
düşer. Leyla'nın da kötü yola düşmesiyle Ali Rıza Bey felç geçirir.
İyileştikten sonra da kızı Leyla ile birlikte mutsuz yaşamını sürdürmeye devam eder.
DUDAKTAN KALBE
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanının konusu ise şöyledir:
Kenan mühendistir. Avrupa'da müzik öğrenimi görmüştür. İyi
keman çalmaktadır. Dayısının misafiri olarak İzmir'de bulunduğu sırada Lâmia ile tanışır. Lâmia da annesi ve babası
33
ölünce amcasının yanına gelmiştir. Kenan İzmir'e ikinci gelişinde Lâmia'ya kendisini amcasından isteyeceğini söyler;
ancak bu sırada bir prensesle evlenmek üzeredir. İstikbâlini
mahvettiğini düşünerek bir bunalım geçirir birkaç gün evde
yatar. Bu sırada Lâmia onun mecburi evlenme teklifini reddeder. Üç aylık hamiie olduğu için intihar etmek ister; ancak
kurtarılır ve Kütahya'ya bir akrabasının yanına gönderilir.
Kızını orada doğurur ve yaşlı bir binbaşıyla burada evlenir.
Kenan da prensesle evlenir. Ancak mutlu ola-mayıp ayrılır.
Binbaşı da çıkan dedikodulara dayanamayıp Lâmia'yı boşar.
Lâmia doktor olan Vedat Beyin evlilik teklifini kabul eder
evlenirler. Doktor, Kenan Bey'in arkadaşıdır. Evlendiklerini
duyan Kenan İzmir'e gider ve orada dayısının çiftliğinde intihar
eder. Roman böylece mutsuz bir sonla biter.
ACIMAK
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanında İlkokul öğretmeni olan
Zehra adlı bir kadının yaşadıkları anlatılmaktadır. Zehra annesi ve anneannesiyle büyümüştür. Bu yüzden babasına karşı
onların yönlendirmesiyle kin duymaktadır. Ona karşı hiçbir iyi
duygusu yoktur. Zehra görevine bağlı; ama duygusuz, katı bir
genç kadın olur zamanla. Memur olan babası Mürşit Efendi'nin
çok hasta olduğunu öğrendiğinde bile "Benim babam yok." diye
karşılık vermiştir. Buna rağmen içten içe bir üzüntü duymuştur.
İzin alıp İstanbul'a gelmiştir; ama babası çoktan ölmüştür.
Zehra yaşlı adamın bıraktığı anı defterini sabaha kadar okur
ve gerçeği anlar. Bu deftere göre asıl hatalı olan babası değil
annesidir. Ancak annesi olanları taraflı olarak Zehra'ya anlatmıştır. Annesinin yaptığı yanlışlar yüzünden babası Zehra'yı
öğretmen okuluna vermiştir. Zehra şimdi onu aniar ve babasının açılarıyla kalan hayatını sürdürür. Artık bağışlamayı ve
acımayı Öğrenmiştir.)
YEŞİL GECE
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanındaki, olaylar Cumhuriyet
Döneminde geçmektedir. Şahin, bir köylü çocuğudur. Babası
onun dinin ve islamın gereklerine göre yetişmesini istediği için
onu medreseye gönderir. Bu medresede dört yıl okur; ancak
bu okuldan inançlarını yitirmiş olarak ayrılır. Daha sonra da
bir ilçede öğretmenlik yapmaya başlar. Kasabanın egemen
güçleri dar görüşlü insanlar Şahin Efendi'nin yeni bir okul
yapma çabasını engellemek isteseler de belediye mühendisi
Necip ona destek olur. O sırada Yunanlılar İzmir'e girer. Milli
Mücadele'ye yaptığı katkılar nedeniyle düşman askerleri tarafından bir adaya sürülür. Cumhuriyet'in ilanından sonra kasabaya geri dönen Şahin, düşmanın işbirlikçisi ve hatta gerici
olmakla suçlanır. Ona saldıran kasaba eşrafı şimdi sakallarını
kesip, şapka giyip, ilerici olmaya niyetlenmişlerdir. Şahin
Efendi Cumhuriyet Devrinde derdini anlatabilmek umuduyla
Ankara'ya doğru yola çıkar.
ANADOLU NOTLARI
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu eseri deneme türündedir. Bu türde de
oldukça başarılı bir yazardır. Güntekin bu eserinde denemelerini bir araya getirmiştir. Anadolu Notlarında bir aydının Anadolu gezilerindeki izlenimlerini anlatmıştır. Bu eserdeki şahıslar,
yazarın roman kahramanlarını yaşadığı hadiselerden seçtiğini
gösterir. Yalın ve akıcı bir üslup kullanarak yazdığı bu eserinde
alaycı bir tavır da dikkati çekmektedir.
SAFAHAT
(Mehmet Akif Ersoy)
Mehmet Akif hem şair hem yazar hem de bîr hatip olmasıyla
farklılığını ortaya koyan bir sanatçıdır. Manzum hikâyeciliği
Fikret'ten sonra en iyi ortaya koyan ikinci sanatçıdır. Safahat
böyle bir edebiyat anlayışıyla oluşmuş bir eserdir. Eserde 7
bölüm vardır ve her biri kendi içinde bölümlere ayrılır. Şair
eserinde halka seslenmiş ve yalın bir dil kullanmaya gayret
etmiştir. Safahat, Süleymaniye Kürsüsü'nde, Hakkın Sesleri,
Fatih Kürsüsü'nde, Hatıralar, Asım, Gölgeler kitabın ana başlıklarıdır.
Safahat'ta toplumun acı çeken çeşitli kesimlerinden, siyasal
olaylardan bahsedilir. Süleymaniye Kürsüsü'nde Süleymaniye
Camii'ne giden iki kişinin sohbetini içeren dialog vardır. Hakkın Sesleri, toplumsal sıkıntılardan kurtulmak için İslami mesajları içerir. Fatih Kürsüsü'nde Fatih yolundaki iki arkadaşın
konuşmaları yer alır. Hatıralar, İslamiyet'i gerektiği gibi anlamayanların İslamiyet'e olan zararları anlatılır. Asım, tek parçadan oluşup, eğitim ve öğretim, gençlik gibi konuların yer aldığı
bölümdür. Gölgeler'de ise üçü ayet yorumu olarak oluşturulmuş
manzum parçalardan oluşur.
ÇAĞLAYANLAR
(Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
Mehmet Emin'in açtığı Türkçülük yolundan giderek eserde
Türk destanlarından faydalanarak hikâyeler anlatan yazar;
Çağlayanlar'da yer alan hikayeleri tamamen vatani ve milli
duygularla yazılmıştır. Üzümcü'de Türk insanının mert ve
heybetli yapısı, "Altın Ordu"da ise Türk destanlarındaki kahramanlık öyküleri anlatılır. Eser toplam 18 hikâyeden oluşmuştur. Çağlayanlar halka milli ve vatani şuuru vermek için
kaleme alınmıştır. 1922'de yayımlanan Çağlayanlar 18 farklı
hikâyeden ibarettir. Bu eser milli edebiyatımız İçinde milliyetçilik duygularıyla çok önemli bir yere sahiptir. Bazı hikâyeler
şunlardır: Üzümcü, İnci, Bekir ile Tekir, Alparslan Masalı.
AYAŞLl VE KİRACILARI
(Memduh Şevket Esendal)
Eserde Türk toplumunda yaşanan değerlerin çöküşü, toplumsal
sorunlar anlatılmaktadır. Otobiyografik bir roman olan Ayaşlı
ve Kiracıları; Ayaşlının dokuz odalı dairesindeki hayatı, bu
insanların değer yargıları eleştirel bir şekilde verilir. Eserdeki
kahramanlardan bazılar: şunlardır: Ayaşlı İbrahim Efendi,
Faika, Fuat, Halide... Halide kimsesiz, esmerce, soluk benizli
bir kızdır. Faika 18 yaşında şımarık bir kızdır. Ayaşlı, asıl adı
İbrahim olan evin sahibidir ve Faika' nın üvey babasıdır. Bu
kitapta yazarın yaşam öyküsü akıcı bir dille anlatılmıştır. Türkiye'nin o dönemdeki durumu yansıtılmıştır.
FEHİM BEY VE BİZ
(Abdülhak Şinasi Hisar)
Eser, Fehim Bey'in Ölümüyle başlar. Sonrasında yazar maziye
dönerek Fehim Bey'in hayat hikayesini anlatır. Fehim Bey
kahramanı yazarın babasının arkadaşıdır. Fehim Bey gençlik
yıllarında İstanbul'a, bir devlet işi bulup yeni bir hayat kurmak
için gelir. Ama ilk zamanlar bunu gerçekleştiremez. Yine de
babasına verdiği sözün bir kısmını tutabilmek için büyük bir ev
kiralar. Bu büyük ve boş evde kemanıyla vakit geçirir. Bir
zaman sonra babasının vefatıyla kalan para, borçlarını ödemeye zor yeter. Yazar romanda Fehim Bey'in kişilik özellikleri
ile birlikte yaşamını da aktarmaktadır. Fehim Bey tam bir Beyoğlu meraklısı, ağırbaşlı, ciddi, titiz, son derece dakik bir
insandır. Gazete meraklısı ve lüzumsuz ama çok doğru hesap
yapabilen biridir. Bu da ona bir ukalalık vermiştir. Londra'da
sefaret katibi olarak görev yapar. Tekrar İstanbul'a döndüğün-
34
de Saffet Hanım'la evlenir. Saffet Hanım; sade, basit ve saf bir
kadındır. Onunla mutlu bir hayat yaşamaya başlar. Hariciyedeki işinden ayrıldıktan sonra bir işyeri açar. Orada çok
çalışıyormuş gibi görünse de tek başına bütün gün uyur. Bu iş
yerinin borcunu ödeyemez olunca da orayı kapatıp tuttuğu
dosyalan evine getirir. Bir akrabası dosyalan kurcalarken tüm
yaptıklarının bir hayali iş olduğunu görür ve Fehim Bey'in
aklından zoru olduğunu düşünür. Daha sonraları resmi bir
dairede tercümeler yaparak geçinmeye başlayan Fehim Bey,
giderek yainız-laşır ve sağlığı bozulur. İyice yaşlanır. Kendini
akıp giden zamana bırakır.
ÇANKAYA
(Fallh Rıfkı Atay)
Falih Rıfkı bu eserde Atatürk'ün hayatı ve inkılaplarını anlatmıştır. Atatürk'ü çok iyi bilen bir yazarın elinden çıkan bu eser,
Atatürk ile ilgili başka yerde bulamayacağımız bilgileri de
içermektedir. Falih Rıfkı'nın başlık başlık ayırdığı bu eserin
genel çerçevesi üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölüm çocukluk
ve gençlik yılları, ikinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve üçüncü bölüm Atatürk'ün fikirleri ve kişisel özellikleri ile
ilgili yazıları içeren bölümdür.
ZEYTİNDAĞI
(Falih Rıfkı Atay)
Zeytindağı, Osmanlının son dönemleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve ilk dönemi arasındaki zamanı anlatmaktadır. Eserin ismi Kudüs yakınlarındaki bir dağın isminden
gelmektedir. Burada Cemal Paşa'nın karargahı bulunmaktadır.
Cemal Paşa, İttihat ve Terakki içerisinde Talat ve Enver Paşa'larla birlikte en önemli isimler arasındadır. Talat ve Enver
Paşa'larm muhafazakar tutumuna karşılık, Cemal Paşa yenilikçi
biridir. Falih Rıfkı, Cemal Paşa'nın yanında olayları daha iyi
görür ve yaşanan devri eserine açık bir şekilde yansıtır.
)
DİYORLAR Kİ
(Ruşen Eşref Ünaydın)
Ruşen Eşrefin 1917-1918 yıllarında edebiyat dünyasındaki
Önemli isimlerle yaptığı edebi görüşmeleri içeren eserdir. Bu
görüşmelerin çoğu daha önce çeşitli gazetelerde yayımlanmış
yazılardır. Ruşen Eşrefin bu eserinde Nigar Hanım, Samipaşa zade Sezai, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit, Abdül hak Hamit
Tarhan, Süleyman Nazif, Cenap Şehabettin, Halit Ziya Uşaklı-
giL Mehmet Emin Yurdakul, Refik Halit Karay, Ahmet Ha-şim,
Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Ali Kemal,
Fazıl Ahmet ve Hamdullah Hamdi ile yapılan görüşmeler yer
almaktadır.
FATİH-HARBİYE
(Peyami Safa)
"Hazırlıksız, kulaktan dolma bilgilerle ve başkalarının yönlendirmesiyle ortaya çıkan Batılılaşma arzusunun gerçekleşmesi
mümkün olamaz." ana fikri üzerine kurulmuş olan FatihHarbiye romanında Peyami Safa, "Doğulu muyuz; yoksa
Batılı mı?" çatışmasını, yarattığı "Doğu-Batı Sentezi"yle çözümlemeye çalışır. Safa, romanında kurduğu bu çatışma ortamını dört kişiden oluşan bir modelle ifade eder: "Seçici durumunda bir kadın (Neriman), onun karşısında Doğu'yu (Şinasi) ve Batı'yı (Macit) temsil eden erkekler ve "bilge kişilik"
konumunda olan ve daha çok yazarı temsil eden bir karakter
(Faiz Bey).
Aşk temasının egemen olduğu bu modelde bireyler arası ikili
karşıtlıklarla Doğu-Batı çatışması tartışmaya açılır ve roman,
Doğu'yu temsil eden "Fatih" semti ile Batı uygarlığının göstergesi olan "Harbiye"nin karşılaştırması temelinde gelişir.
Neriman, Doğu'yu simgeleyen Fatih semti ile Batı'yı temsil
eden Harbiye arasında gelgitler yaşar. Bu ikilem Neriman'ın
bir seçim yapmasını gerektirir. Aşkın, bu karşıtlık içerisinde
bağlayıcı bir rolü vardır. Neriman bu iki kutbu temsil eden
erkeklerle birliktelik yaşar ve bu
birlikteliklerin sonunda bağlı olduğu Doğu kültürünün nimetlerinin farkına varır. Fatih semtinde ailesiyle yaşayan ve müzik
eğitimi alan bir kızın Harbiye'de bir gence (Macit) âşık olması
ile gelişen olaylar, Fatih'te gerçek aşkı (Şinasi) bulması ve öz
değerlerine dönüşü ile son bulur. Neriman'ın seçimini Doğu'dan yana kullanmasıyla yazar, maddeciliğe karşı geleneksel
değerlere bağlılığını ve Doğu felsefesiyle şekillenen yaşam
biçiminin haklılığını kanıtlama arzusunu dışa vurur.
MAHŞER
(Peyami Safa)
Peyami Safa'nm l. Dünya Savaşı'mn yol açtığı bireysel ve toplumsal bunalımları konu edindiği romanıdır. Savaş yıllarını
salon köşelerinde, kadınlı erkekli eğlence gecelerinde geçiren
ve ülke çıkarlarını değil de sadece kendi ç/karlarını düşünen;
devleti soymak, savaşları bahane ederek ülke dışından ülkeye
kaçak mal sokmak için uğraşan insanlarla üst düzey ve askeri
rütbeli insanlardan oluşan yüksek sınıfın eleştirildiği roman,
Çanakkale'de gazi olup İstanbul'a büyük ümitlerle dönen bir
gencin (Nihad) karşılaştığı bu durumun ve yaşadığı olayların
etkisiyle hayal kırıklığına uğramasını anlatır. Romanın akışı
içinde Nihad, ihtilalci bir kimliğe bürünür ve bu uğurda hapse
bile düşer. Nihad parasızlık, toplumdaki insanların tutumları
ve Muazzez'le yaşadığı aşkın etkisiyle intihara kalkışır. Ancak
o sırada hayata tekrar sarılır. Nihad, romanın sonunda Muazzez'le barışır, iş bularak para sorununu çözer; ancak ihtilal
fikrini beyninden atamamıştır. Çünkü insanlar, Batı sarhoşluğu
içinde kendilerinden geçmiş, geleneksel değerleri; hatta kendileri uğruna savaşan, gazi olan, şehit olan askerleri bile hiçe
sayar bir hale gelmiştir.
MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU
(Peyami Safa)
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nda yazar, Ferit adlı inançsız
ve maddeci bir gencin, yaşadığı parapsikolo-jik olaylar karşısında Tanrı’ya inanmaya başlamasını, yaşad/ğı kişilik değişimini konu alır. ikinci Dünya Savaşı sırasındaki olayların anlatıldığı Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nda, zamanın "bilimsel"
verileriyle hareket eden, psikolojik problemleri olan, zevk düşkünü ve şüpheci karakter Ferit'in ruhsal arayışları konu edilir.
Ferit'in kendini toplumdan soyutlayarak bir pansiyona çekilmesinin ardından başlayan mistisizme kayış, Matmazel Noraliya'nın konağında son bulur. Gerilimin kararlı bir biçimde
yükseltildiği birinci bölümün ardından arayış ve kendini buluş
basamaklarının yer aldığı ikinci ve "mükemmele ulaşma" aşamasının işlendiği üçüncü bölüm ile olaylar mutlu sona bağlanır. Ferit'in yaşadığı çaresizliklerde ona Peyami Safa'nın kendi
düşüncelerini okuyucuya iletmek için yarattığı Yahya Aziz
karakteri yardım eder. Dünyayı sadece yaşanan bir yer olarak
gören Ferit, çeşitli paranormal ve mistik görüntülere maruz
bırakılır. Ferit, akılcılığın tükendiği noktada devreye giren
mistik anlayışın egemen olduğu görüntülere kendini kaptırır.
Ferit'te yaratılan ruh-madde çatışması; paranormal görüntüler, Yahya Aziz'in açıklamaları ve Matmazel Noraliya'nın
anılarını yazdığı defter yardımıyla ruhun galibiyeti ile son
bulur.
35
YALNIZIZ
(Peyami Safa)
Toplumsal karakterleri ile biyolojik kişilikleri arasındaki çatışmaların kurbanı olan üç genç kızın (Selmin, Meral, Feriha)
öyküsünün anlatıldığı roman, manevî değerlerin zarar görmesi
sonucu bireyin yaşayacağı sıkıntıların maddeci görüşlerle
çözümlenemeyeceği ger-çiğini kabul etmeyenlerin sonunda
yalnızlığa düşüp hüsrana uğrayacağı düşüncesi temelinde
kurulmuştur. Roman kahramanlarından Samim'in, gerçek dünyanın değersizliği karşısında, İdeal dünya olarak hayai ettiği
ve "Simeranya" adını verdiği ütopik dünyaya ait tasarısının
büyük ölçüde işlendiği Yalnızız, esas itibariyle düşünsel yanı
ağır basan bir romandır. Yazar romanını bir düşünce üzerine
kurmuş, figürlerini de o düşüncenin temsilcileri olarak tanıtmıştır. Bu düşünce, Düalizm (İkilik) düşüncesidir.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
(Peyami Safa)
"Dokuzuncu Hariciye Koğuşu", hasta bir gencin psikolojisini,
kötü bir hastalık karşısında insanın çaresizliğini ve karamsarlığını işleyen "otobiyografik bir ro-marTdır. Yazarın, bu
romanı yazmasında gençliğinde geçirdiği rahatsızlıkların payı
olduğu düşünülmektedir. Peyami Safa romanda, psikolojik
çözümlemelere, ruh tahlillerine ağırlık vermiştir. Olaydan çok,
olayların insanlar üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur.
Hasta genç (yazar), annesi İle kenar mahallelerin birinde
virane ahşap bir evde yaşamaktadır. Hastalığı (kemik veremi)
nedeniyle ruhsal bunalımlar yaşayan genç, sürekli olarak,
hastaneye pansumana gitmek zorundadır. Genç, annesiyle
birlikte eski bir evde oturmaktadır. Pansumandan döndüğü bir
gün Erenköy'deki uzaktan akrabalarına gitmeye, orada dinlenmeye karar verir. Erenköy'deki köşk, çok güzel bir yerdir. Gencin akrabası olan Paşa, gence değer veren eski bir emeklidir.
Nüzhet, gencin sevdiği; ancak hiçbir zaman sevdiğini söyleyemeyeceği şımarık bir Paşa kızıdır. Erenköy'de onunla geçirdiği
günler hem çok güzel hem de üzücüdür. Paşa'nın eşi olan
Yenge, Dr. Ragıp'la Nüzhet'in arasında hemen söz kesilmesini istemektedir. Nüzhet ise bu konuda ne düşündüğünü belli
etmemekte, hasta gencin duygularıyla oynamaktadır. Yengesinin Nüzhet'e mikrop geçebileceği uyarısını duyan hasta
genç, evine dönmeye karar verir. Bir yandan yaralarının ve
ağrılarının artması bir yandan manevi üzüntüleri gencin sık
sık doktora gitmesine neden olur. Dr. Mithat bu konuda gencin
en büyük yardımcısıdır. En kötü zamanlarında hep o yanındadır. Nihayet bir gün korktuğu başına gelir ve ayağının kesileceğini öğrenir. Çok üzülmüştür. Bu üzüntüyle hastane odasında bayılır. Gencin bayılmasından etkilenen Operatör kasaplardan farklı olmaları gerektiğini söyleyip gence, üç aylık
bir tedaviyle bacağın kurtarılması için hastanede kalması
gerektiğini söyler. Genç, bunu kabul etmek zorunda kalır ve
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'na yatırılır, Burası ona hapishane
gibi gelir ve çok korkutucudur. Zor geçen günlerin sonunda
ameliyat günü geiir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda
doktor, gence, bacağının kurtulduğunu; ancak yere basamayacağım söyler. Artık o sakat bir insandır. Bunu düşünmek hayatı daha zor hale getirmektedir. Bu arada Nüzhet'in düğün davetiyesi gelmiştir. Nüzhet, Dr. Ragıp Bey'ie evlenip Berlin'e
gidecektir. Gencin de hastaneden taburcu olma günü gelmiştir. Yaşam onu iyice korkutmaktadır. Ancak kuvvetli olması
gerektiğini düşünmektedir. Hastaneden çıkma günü gelir,
yanında annesi, Dr. Mithat Bey ve arkadaşı vardır.
AGANTA BURİNA BURİNATA
(Halikarnas Balıkçısı /
Cevat Şakir Kabaağaçlı)
Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinfenerek deniz
hikâyeleri kaleme alan Cevat Şakir'in "Aganta Burina Burinata" adlı eseri onun eserlerinin genel özel-ilklerini yansıtmaktadır. Cevat Şakir, bu eserinde deniz sevgisini, denizcilerin yaşadığı zorlukları, güzellikleri dile getirmiştir. Anı biçiminde
oluşturulan eserde, deniz bir kahraman gibi işlenmiş; bu yüzden yayınlandığı dönemde bir hayli ilgi görmüştür.
HUZUR
{Ahmet Hamdi Tanpınar)
Huzur; Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının roman, hikâye,
şiir, deneme, makale gibi edebiyatın çeşitli alanlarında eserler
veren Ahmet Hamdi Tanpmar'ın en önemli romanıdır. Eser,
olay ve karakter romanı olmaktan çok karışık ruh hallerini
betimleyen bir yaşantı romanıdır. Dört bölümden oluşan eserin her bölümü bir roman kahramanının adını taşımaktadır:
İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz. Romanın başkahramam Mümtaz'dır. Diğer kahramanlar Mümîaz'm çevresindedirler. Romanın birinci bölümde olaylar bir gün içinde geçer. İkinci ve
üçüncü bölümlerde bir geriye dönüşle Mümtaz, Nuran ve Suat
arasında daha önce geçmiş ve Suat'ın kendini asmasıyla sona
eren aşk maceraları anlatılır. Dördüncü bölümde hastalığı
ağırlaşmış ağabeyi İhsan için bir sabah vakti İlaç bulmaya
koşan Mümtaz, ölü Suat'ın hayaliyle karşılaşır. Ruhsal bunalım
geçiren Mümtaz kötü bir halde eve gelir. Radyo, H. Dünya
Savaşı'nm başladığı haberini verir. Böylece roman biter.
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Ahmet Hamdi Tanpmar'ın önemli eserlerinden biri olan yapıt;
Abdülhamit devrinde İstanbul'da doğan, böylece Tanzimat,
Meşrutiyet, savaş yılları ve Cumhuriyet devrini yaşayan, bütün
bu dönemlerin aksayan yönetimini, manasız bürokrasi çarklarını ve ahlâki ilişkilerini kaybetmiş insanlarını bütün çelişkileriyle, fakat saf ve iyi niyetli bir dille anlatan Hayri irdal'ın
diliyle yazılmıştır. Roman Hayri İrdaPla Halit Ayarcı'nın birlikte kurdukları "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" etrafında işlenir.
Toplumda hiçbir fonksiyonu olmayan bürokratik kurumların
sembolü olan bu enstitü Halit Ayarcı'nın menfaatlerine göre
gelişir; büroları, bankaları, dernekleri olan büyük bir bürokratik çark hâlini alır. Hayri İrdal ise yaptığı işin faydasına ve
büyüsüne öylesine kendini kaptırmıştır ki, Halit Ayarcı'nın
kendini sürekli aldattığının farkında bile değildir.
SAHNENİN DIŞINDAKİLER
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Eserlerinin başlıca konuları, İstanbul, zaman fikir, rüya, Doğu
ve Batı medeniyeti olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Sahnenin
Dışındakiler" adlı romanında Milli Mücadele Dönemi İstanbul'unu romanın başkahramam olan Cemal vasıtasıyla anlatmıştır. Bu yapıt siyasi meselelerin fazlaca yer aldığı bir romandır. Romanda eserin başkahramam Cemal'in gözüyle İstanbul'un işgal yılları anlatılmaktadır. Eserin başlığı, yani sahnenin dışı İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı'nm cereyan ettiği Anadolu'dur. Yapıtta aşk da ihmal edilmemiştir.
Cemal, eserin diğer önemli kahramanı Sabiha'yı sevmektedir.
Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını temsil eder. Tiyatroyla ilgilenir, kadın hakları konusunda mücadele verir.İhsan,
Süleyman Bey, Nasır Paşa, Kudret Bey, Muhlis Bey, Muhtar,
Tevfik Bey eserin diğer kahramanlarıdır.
36
ABDULLAH EFENDİ'NİN RÜYALARI
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Beş hikâyeden oluşan yapıt, Ahmet Hamdi Tanpmar'ın 1943'te
kaleme aldığı hikâye kitabıdır. Yapıtta yer alan beş hikâyede de
yazar, değişik kişiler gibi görünerek kendi iç dünyasının kargaşalarını anlatır. Tanpınar, bu beş hikâyesinde bir şair sezgisi ve fikir adamı dikkatiyle hikayeciden çok özlü bir denemeci
olarak karşımıza çıkar.
BEŞ ŞEHİR
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Ahmet Hamdi Tanpınar deneme tarzında kaleme aldığı "Beş
Şehirln konusu için : "Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından
duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır." der. Türk
edebiyatı İçin önemli bir yere sahip olan bu eserde Tanpınar;
Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul gibi Türk dünyası
için beş önemli şehrin panoramasını çizer.
KAYIP ARANIYOR
(Sait Faik Abasıyamk)
Yazarın iki romanından birisidir. 1953 yılında yayımlanan bu
romanda, yazarın hikayeci kişiliğinin izleri vardır. Romanın
başlıca kahramanları: Nevin, Cemal, özde-rnir, Biletçi Çocuk,
Konsolos Vildan Bey ve Kamarot İrfan'd ı r.
Cemal, bir halk çocuğudur. Nevin ise birkaç dil bilen, yurt
dışında eğitim görmüş bir kadındır. Bir vapur yolculuğunda
aralarındaki uçurumu dikkate almadan sohbet ederler. Nevinle
Cemal evlenmeyi düşünürler. Fakat ailelerinin buna karşı
çıkacağını da bilirler. Konsolos Vildan, Nevin'in babasıdır.
Nevin daha önceleri Özdemir Bey'le evlidir. Özdemir, eşini
aldattığı için Nevin ondan ayrılır. İstanbul'da tiyatro kurma
girişiminde bulunur ama başarılı olamaz. Cemal'ie Nevin bu
arada evlenmeye çalışırlar, ama Nevin'in annesi buna izin
vermez. Nevin, Ankara'ya döner, kocasından ayrı-iır. Anadolu'ya giden bir trene biner ve uzakiaşır. Adını değiştirir. Bunun
üzerine babası her gazeteye "Kayıp Aranıyor" ilanı verir, ama
kayıptan haber yoktur.
KURTLAR SOFRASI
(Attita İlhan)
Attila İlhan'ın romanıdır. Romanın kahramanı Mahmut Ersoy,
Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı "Birlik" gazetesinde yazardır. Atatürk'ün devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun karşısında çıkarcılar, karaborsacılar vardır. Mahmut, bu çıkarcılar tarafından öldürülür. Cinayet, Mahmut'un sevdiği Ümit'in yardımı ile çözülür ve roman
Mahmut'un şu sözü hatırlatılarak biter: "Memleket bir kurtlar
sofrasına döndü mü isyan haktır."
TÜTÜN ZAMANI
(Necati Cumalı
Olay, Kavata göçmenlerinden Recep ailesi içinde geçer. Yazdır ve Urlalılar ilçeden bağlara, tütün tarlalarındaki çardaklara taşınmıştır. Recep Ağa, büyük kızı Ze-liha'yı hemşehrisi ve
bağ bahçe sahibi Bekir'le evlendirmek niyetindedir. Zeliş ise
Cemal'İ sevmektedir. Bunu duyan Bekir, Zeliş'i kaçırmaya
karar verir, ama Zeliha, Cemal'te kaçar. Recep Ağa, önce
Cemal'den davacı olur. Komşuların araya girmesiyle davadan
vazgeçer ve Zeliha ile Cemal evlenip İzmir'e giderler.
KÜÇÜK AĞA (Tarık Buğra
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı ordusunun dağılmasıyla devlet işgal altındadır. İstanbul'dan Akşehir'e gönderilen
Mehmet Reşit Efendi, gittiği yerde "İstanbullu Hoca" adıyla
tanınır. Akşehir'de halkın İstanbul'a bağlı kalmasını sağlayan
Hoca, hutbelerde Hilâ-fet'ten ve padişahtan yana konuşur.
Anadolu illeri birer birer Kuvayi Mİlliye'ye katılırken Akşehir
bunun dışında kalır. Kuvayi Milliye İstanbullu Hoca için Ankara'da vur emri çıkarınca Hoca, karısını bırakarak Çakırsaray
çetesine katılır. Artık İstanbullu Hoca değil, "Küçük Ağa"
olmuştur. Ancak bir süre sonra Kuvayi Milliyeciler yerini öğrenir ve baskın yaparlar. Ama Küçük Ağa yanına aldığı bir grup
adamıyla kayıplara karışır. Salih savaş sonrasında arkadaşı
Niko ile zamanını meyhanede geçirmektedir. Bir gün bu meyhane de Rumların gizli toplantısına şahit olur ve asıl amaçlarını öğrenir. Akşehir'de Hoca'yt, yani Küçük Ağa'yı yakalaması
için Salih görevlendirilir. Salih uzun arayışlardan sonra Küçük Ağa'yı bulur. Onunla konuşarak Küçük Ağa'yı Kuvayi
Milliye safına çeker. Küçük Ağa Salih'le birlikte Kuvayi Milli-
ye için çarpışmaya başlar. Roman Küçük Ağa'nın bir çarpışma
sırasında yaralanmasıyla son bulur.
KÜÇÜK AĞA ANKARA'DA
(Tarık Buğra)
Küçük Ağa romanının devamı oian bu eserde; Küçük Ağa, eşini
ve çocuğunu getirmesi için Akşehir'e Salih'i yollar. Salih burada Küçük Ağa'nın eşinin başka biriyle evlendirildiğini öğrenir.
Bu nedenle tekrar Küçük Ağa'nın yanına dönmek istemez. Bu
sırada Küçük Ağa'nın istanbullu Hoca olduğunu Akşehirliler
Salih'ten öğrenir. Salih Küçük Ağa'nın yanına dönmez ve kayıplara karışır. Küçük Ağa; İsmet Paşa'nın Batı Cephesi kumandanlığından alınmasını isteyerek bütün kuvvetleriyle Ankara'ya
yürüyen Çerkez Ethem'i engellemek ister. Kuvayi Milüyeyi
bilgilendirir. Bu çabaları nedeniyle Mustafa Kemal tarafından
Ankara'ya çağırılır. Fevzi Paşa'nın korumasıyla bir süre sonra
Akşehir'e gider. Karısının başkasıyla evlendiğini, şimdi de ağır
hasta olduğunu görür. Karısına kendi hakkında bilgi vermez.
Ankara'ya döner. Doktor Haydar Bey, oğlu Mehmet'i Küçük
Ağa'ya getireceğine dair söz verir ve roman biter.
İBİŞ'İN RÜYASI
(Tarık Buğra)
Romandaki erkek kahraman Nahit, kantolarıyla ünlenen ve
birçok hayranı olan Hatice adlı oyuncuya aşık olur. Ancak evli
olduğu için bunu gizler. Öte yandan Nahit'in işsizliğine acıyıp
yanında işe aldığı aktör Sadi, Nahifi kıskanıp Hatice'yi ayartmaya kalkar. Nahit de intikam almak için Sadi çok sarhoşken,
onu seyircilerin karşısına çıkarıp rezil eder. Bu olaylar üzerine
Hatice intihar eder ve Nahit yine eski yalnızlığına döner.
KEŞANLI ALİ DESTANI(Haldun Taner)
Keşanlı Ali, gecekonduları koruyan ve onların çeşitli sorunlarına çözüm arayan bir kabadayıdır. Evlendiği gece ona
düşman olan Manyak Cafer'in gecekonduları yakmaya çalışması nedeniyle namını korumak için Cafer'in karşısına çıkar.
Manyak Cafer, silahla Keşanlı Ali'yi yaralasa da onu engelleyemez. Boğuşma sırasında Cafer vurulur. Ali polisler tarafından tutuklanır. Keşanlı Ali yeni evlendiği yavuklusuna doyamadan ayrılmak zorunda kalır.
37
ESİR ŞEHRİN İNSANLARI
(Kemal Tahir)
1914 Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonra Kamil
Bey, karısı Mermin ve kızı Ayşe ile birlikte İspanya'dan İstanbul'a döner ve Bağlarbaşı'nda babasından kalma köşkü onartarak oraya yerleşir. Bu esnada Galatasaray Lisesi'nden arkadaşı
Ahmet, Kamil Bey'den kendilerine yardım etmesini ister. Kamil Bey, Nedime
Hanım'ın çıkardığı Karadayı gazetesinde ülkenin sorunlarıyla
ilgili yazılar yazmaya başlar. Düşman güçlerine ait saldırı
pianını eie geçiren Nedime Hanım ve arkadaşları bunu Anadolu'ya ulaştırmaya çalışır. Bu işi bizzat Kamil Bey üstlenir ve bir
süre sonra yakalanır ve tutuklanır. Sorguya çekilir. Nedime Hanım'ın yaptıklarını anlatması istenir. Kamil Bey sorumlu bir
aydın olduğundan dolayı İstanbul hükümetinden iş verilmesine
rağmen Nedime Hanım'ı ele verecek hiçbir şey anlatmaz.
YORGUN SAVAŞÇI
(Kemal Tahir)
1908 Meşrutiyet ile Mütareke Devri (1918-1922) arasındaki
olaylardan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşla-rı'nın getirdiği
rahatsızlıktan dolayı yorgun savaşçılar toparlanıp mücadeleye
başlar. İşgal altındaki İstanbul'da Yüzbaşı Cemil'in teyze kızı
Neriman'la evlenmesine paralel başlayan olaylardan kurtulmak
isteyen yorgun savaşçıların Anadolu'ya geçmeleriyle gelişir.
Böylelikle Mustafa Kemal saflarına katılarak güç kazanırlar,
bilinçli hale gelirler. Kurtuluş Savaşı'nı kesinlikle müjdeleyen
milli bir güven ortamı yaratırlar.
DEVLET ANA
(Kemal Tahir)
Eser, adını kahramanı Devlet Hatun'dan alır. Dört bölüme
ayrılmış olan eserde Osmanoğullarmın tarih sahnesine çıkışı,
savaşçı dervişler, hilebaz kişiler anlatılmaktadır. Şeyh Edebalİ
ve Yunus Emre gibi tanınmış kişilerle maceranın, aşkın, inancın, tarih ve masal potasında eritilmesiyle oluşan yazılar eseri
oluşturmaktadır.
İNCE MEMED
(Yaşar Kemal)
İnce Memed Dikenlidüzü köyünde bir çocuktur. Abdi Ağa'dan
çok zulüm görür ve köyden kaçar. Dağlara çıkıp eşkiya olur;
ama çok iyi bir ruhu vardır. İyinin yanındadır. Dağlara sevgilisini de çıkarır; ama annesini ve sevgilisini öldürürler. Toroslarda birçok maceraya şahit olur. İnce Memed'i ne jandarmalar
ne de askerler yakalayabilirler. Çok iyi bir nişancı, hızlı ve
çeviktir. Köylüye zulmeden ağlara düşmandır ve köylü de onun
yanındadır ondan güç alır. Gün gelir Abdi Ağa'yı öldürür.
YER DEMİR GÖK BAKIR
(Yaşar Kemal)
Yazar, Yer Demir Gök Bakır'da sadece köylülerin içinde bulunduğu dönemde yaşadıkları çaresizliği anlatmakla kalmamış,
onların bu zorluklar sonucunda bir ermiş yaratıp, ona sığınmalarının öyküsünü de okuyucuya aktarmaya çalışmıştır. Yani o, köylünün bulunduğu zor
durumu, törelerin onların üzerinde oluşturduğu korku dolu
baskıyı köylünün düşleri sayesinde oluşan bir mitos aracılığıyla
hafifletmiş. Böylece o dönemde yaşanılan gerçeklerin keskinliğini hayal gücünün ürünü olan mitoslarla yumuşatmıştır.
EKMEK KAVGASI
(Orhan Kemal)
Adını, Orhan Kemal'in aynı adlı öyküsünden alan Ekmek
Kavgası, Türk ve dünya edebiyatından seçilmiş, konusu emek
olan öyküleri kapsıyor, öykülerin sıralanışında belirti bir devamlılık ilkesinin güdüldüğü kitapta, işçi ve emekçilerin iş sürecindeki sorunlarını, gündelik yaşamdaki sıkıntılarını veya
sevinçlerini ernek ve sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiden
patlayan grev ve direnişleri anlatan Öyküler yer alıyor.
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
(Nazım Hikmet)
Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaralan'nı 1941'de
Bursa Cezaevi'nde yazmaya başlamıştır. II. Meşrutiyeî'ten
II. Dünya Savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin
öyküsünü (1908 -1945} bu kitapta destanlaştırmıştır. Düzyazı,
şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı Memleketimden
İnsan Manzaraları; şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan
olmayan ve hepsini içeren yeni bir türün habercisi olmuştur.
Beş cilt halinde yayımlanan ve yaklaşık yirmi bin mısra olan bu
yapıt, Nazım Hikmet şiirinin doruğunu oluşturmaktadır. Nazım
Hikmet yapıtıyla ilgili ön tasarısını şöyle açıklamaktadır:
1. İstiyorum ki okuyucu on iki bin mısrayı bitirdikten
sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden
geçmiş olsun
2. İstiyorum ki bu insan mahşerinin ifadesi okuyucuy
la muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu
anlatsın
3. İstiyorum ki İkinci planda, Türkiye cemiyetini çevre
leyen dünya, muayyen bir devrede anlaşılsın
4. İstiyorum ki nereden gelip, nerede olduğunu, nere
ye gidildiği sorusuna, sahamın İçinde azami imkan
larla cevap verilsin
KUYUCAKLI YUSUF
(Sabahattin Ali)
1903 senesi sonbaharında Aydın'ın Nazilli ilçesi Kuyu-cak
köyünde eşkıyalar bir evi basar ve evdeki kan-ko-cayı öldürür.
Soruşturmaya gelen kaymakam dokuz yaşındaki Yusuf'u evlat
edinir. Kaymakam, karısı Şahin-de'nin yüzünden kendisini
içkiye ve kumara vermiştir.
Fabrikatör Hilmi Bey'e üç yüz yirmi altın borçlanmıştır. Zamanla Yusuf ve kaymakamın kızı Muazzez büyür. Kasaba
kabadayısı Şakir, Muazzez'i rahatsız edince Yusuf tarafından
dövülür. Daha sonra kaymakam Yusuf ile Muazzez'i evlendirir.
Yusuf'u Edremit'te tahrirat katibi yapar. Bir süre sonra gelen
yeni kaymakam, Şakir'in ve babasının yakın dostudur. İzzet Bey
adındaki bu yeni kaymakam Yusuf'u görevden alır ve süvari
tahsildarı yapar, artık Yusuf sürekli dışarıdadır. Bu arada
Şahinde Hamm'ın evi kaymakam ve ileri geienlerin çaigı çengi
yeri olmuştur. Muazzez de iffetini yitirmek üzeredir. Bir akşam
Yusuf eve gelir, evdeki herkesi öldürür. Karısını gömen Yusuf
atına atlar ve dağlara gider.
BİR BİLİM ADAMININ ROMANI
(Oğuz Atay)
Ülkemizde pek benimsenmemiş bir dalda yani biyografik roman
türünde, Oğuz Atay'ın, kendine özgü üslubu ve kurgusuyta
yazdığı bir romandır. Bu romanda Atay kendi hocası da olan
Mustafa inan'ı anlatmıştır. Fakir bir halk çocuğunun uluslararası ün sahibi bilim adamı olma yolundaki zorlu serüvenini
sergilenirken toplumsal eleştiri kalıplarını da zorlamıştır.
İnan'ın yaşamından kesitler veren bu romana fotoğraf albümleri de eklenmiştir.
38
TUTUNAMAYANLAR
(Oğuz Atay)
Tutunamayanlar'da iki baş karakter vardır. Selim Işık ve
Turgut Özben. Turgut Özben küçük burjuva yaşamının içine
gömülmüş genç bir mühendistir. Arkadaşı Selim Işık'ın intiharını bir gazete haberinden öğrenir ve sarsılır. Turgut, Selim'in
intiharının sebebini araştırmaya girişir. Öncelikle Selim'in
diğer arkadaşlarından Metin ve Esat'la görüşür. Başlangıçta
karanlıkta olan Selim'in karakteri bu görüşmeler sonucunda
aydınlanmaya başlamıştır. Metin ve Esat'ın arkasından Süleyman Kargı'yı bulur. Süleyman, Selim'in yazdığı altı yüz mısraiık
şiiri Turgut'a verir. Bu şiirden ve Süleyman Kargı'nın izlenimlerinden Selim'in duygulu, olumsuz, sabırsız ve yaşantısında
cansız olduğu anlaşılmaktadır. Turgut Özben, Selim ile ilişkisi
olan Günseli isimli bir kızla tanışır. Günseli'nin anlattıklarıyla birlikte Selim'in "Tutunamayan İnsan" kimliği aydınlanmaya devam ediyordur. Derken Selim'in günlüğü ortaya çıkar ve
karanlıkta kalmış ufak noktalar, bu günlük ve Selim'in son
günlerinde yazdığı "Türk Tutunamayaniar Ansiklopedisinde
anlatılan kişiler aracılığıyla sonuca ulaşır. Turgut Özben,
Seüm'in hayatı üzerine yoğunlaştırdığı düşünceler sonucunda
kendi benliğini tanımaya başlar. O da tutu n mayan l ard ar
biridir. Hayatını sıradan alışkanlıkların yönettiğini fark eder.
Evinden ayrılır, bir trene biner ve gözden kaybolur.
BU ÜLKE
(Cemil Meriç)
Cemil Meric'in "Bu Ülke" adlı eseri Meric'in sürekli etrafında
dolaştığı Doğu-Batı sorunu yanında, sağ-sol kutuplaşmasına
ve kalıplaşmasına ilişkin önemli tespit ve karşı çıkışları da
içermektedir. Eserde Cemil Meric'in kullandığı ağır dil göze
çarpar. Bu Ülke Meric'in düşüncelerinden, izlenimlerinden,
duygularından oluşan bir eserdir. Meriç, eserinde kendini
anlamak ve anlatmak için kaleme aldığı yayımlanmış ya da
yayımlanmamış yazılarını da okuyucusuyla paylaşır. Bu Ülke
Meric'in "aynı kaynaktan fışkırdılar" dediği eserler dizisinin
önemli bir halkasıdır. O, Bu Ülke için: "Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki hayat denen mülakata bu
kitabı yazmak için geldim." der.
SESSİZ EV
(Orhan Pamuk)
Selahattin Bey'in karısı Fatma Hanım İttihat ve Terakki idaresi
ile anlaşamadığı için İstanbul'dan ayrılır. Gebze'ye giderek
Cennethisar'da köhne ve büyük bir eve taşınır. Fatma Hanım
yalnız başına yataktan kalkama-yan ve yürüyemeyen bir kadındır. Bundan dolayı yanına Cüce Recep lakaplı bir bakıcı alır.
Fatma Hanım'ın üç torunu bir haftalığına bu büyük eve gelirler.
Torunlarından Faruk tarihçidir. Nilgün üniversitede Metin ise
lisede öğrencidir. Faruk her sabah Gebze Kaymakamlığına
gider orada araştırmalar yaparak vaktini geçirir. Torunlardan
Metin çocukluk arkadaşı Vedat'la birlikte zengin aile çocuklarıyla gezmektedir. Nilgün ise her gün etinde bir kitapla sahile
gider. Dönüşte bir Cumhuriyet Gazetesi alır ve eve geçer. Cüce
Recep'in Hasan adında bir yeğeni vardır. Hasan Nilgün'e
aşıktır, ama Nilgün'ün solcu olduğunu düşünmektedir. Bunu
kendi arkadaşlarına anlatır. Arkadaşları Nilgün'e ilgi duyduğu
için Hasan'a kızarlar. Nilgün'ü cezalandırmak için plan yaparlar. Hasan durumdan Nilgün'ü haberdar etmek ister. Fakat
Nilgün buna inanmaz. Hasan'a "pis faşist" diyerek hakaret eder.
Hasan bunun üzerine Nilgün'ü döver. Cüce Recep ile bir eczacı
hanım Nilgün'ü eve götürürler. Nilgün eczacının hastaneye
gitme fikrini reddeder. Üç kardeş ertesi gün İstanbul'a dönmeye karar verir. Nilgün o sabah yatağa uzanır ve bir daha uzandığı yerden kalkamaz. Beyin kanamasından ölür. Fatma Hanım
olanlardan habersiz torunlarıyla vedalaşmak için üst katîa
beklemektedir. Hasan ise trene binerek Cennethisar'dan ayrılır.
BEYAZ GEMİ
(Cengiz Aytmatov)
Romanda annesi ve babası tarafından terk edilmiş bîr çocuğun
Mümin Dede'siyle geçirdiği günler anlatılmaktadır. Mümin
Dede'nin bir de Nine adında ikinci karısı vardır. Bu, her anı
değişik bazen neşeli bazen sinirli olan bir kadındır. Diğer
kahramanlar Orazkul ve karısı Bekey Hala; Seydahmet ve
karısı Gülcemai'dir. Orazkul içkiye düşkündür ve çocukları
olmadığı için her gün Bekey Hala'yı dövmektedir. Bu üç aile
ıssız San Taş vadisinde yaşamaktadır. Bir gün bu ıssız vadiye
bir satıcı gelir. Kadınlar eşyaların hepsine bakar fakat paraları olmadığı için hiçbir şey alamazlar. Mümin Dede ise torununa bir okul çantası alır. Artık çocuğun dürbününden başka
bir de okul çantası vardır. Çocuk bu duruma çok sevinmiştir.
Çünkü kardeş ve yaşıtı olmadığından bu iki eşyaya hayallerini
anlatacaktır. Eşyalarıyla birlikte Işık Göl'üne hayvanları otlatmaya gider. Dürbünüyle uzaktaki okuluna bakar, sonra gelen
beyaz gemiye. Kendini bu görüntüye kaptırır ve danaları unutur. Ninesinin bağırtısıyla hemen düş dünyasından gerçek hayata döner; ama bu uzun sürmez. Çocuk için beyaz gemiyi ve
uzaktaki okulunu seyretmek en güzel eğlencedir çünkü
GÜN OLUR ASRA BEDEL
(Cengiz Aytmatov)
Ayîmatov'un anlatım gücüyle "İnsanları mankurt olmaktan
kurtaralım." mesajını verdiği romanın başkahramanı Yedigey
Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında
küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada
tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olayiar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Yedigey'in çok eski ve yakın arkadaşı olan Kazangap ölür.
Onun için bir cenaze töreni düzenlerler. Bu törene Kazangap'ın
şehirde oturan oğlu ve kızını da çağırırlar. Kazangap'ın cenazesini mezarına götürürken, Yedigey kendisinin ve milletinin
geçmişini acı-îatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin
önünden geçirir. O gün 'asra bedel bir gün' olur onun için.
Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanlar'ın kutsal mezarlığına
götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar,
uygarlık düzeyi dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen
keşfeder. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak
isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi
kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler.
KORKUNÇ YILLAR
(Cengiz Dağcı)
Yazarın kendi hayat hikâyesine dayanan roman henüz öğrenci
iken, askere alman ve İkinci Dünya Savaşı'na sürülen Kırımlı
bir gencin başından geçenleri konu edinir. Roman, Teğmen
Sadık Turan'm hatıraları olarak anlatılmaktadır. Almanlara
karşı savaşırken, Sadık Turan esir düşer. Alman esaret kamplarında birbirleriyle ilgilenmeye çalışan bir avuç Türk soylu
askerin ayakta kalmak için girdikleri mücadeleler anlatılır.
39
Savaşın ve esaretin bütün acıları, karanlık yüzü bu insanların
çektiklerinde yansıtılır. Otuz bin kişilik esir kampında ayakta kalabilenlerin sayısı sınırlıdır bunların bir kısmı Yahudi sanılarak
Alman askerleri tarafından öldürülmüştür. Derken, bir gün
Almanların esir kamplarındaki Türk soyluları ayırarak bir
birlik kuracakları ve Sovyetlerin işgali altındaki Türk yurtlarını
kurtarmak üzere savaştıracakları duyulur. Şüpheler, endişeler,
tereddütler, büyük bir heyecan ve ümide karışır. Rus üniformaları çıkartılır. Aiman üniformaları giyilir; Türkistan Kurtuluş
Lejyonu kurulmuş olur.
Ancak, ümitlerin hayale dönüşmesi fazla sürmez. Almanların
savaşı kazansalar bile Türk yurtların: kurtarmak gibi bir
meseleleri olmadığını çabuk anlarlar. Teğmen Sadık Turan,
savaş sonunda, yurdunu, bütün İnsanlarıyla birlikte kaybetmiştir. Kırım'ı ancak hayalinde yaşatabilecek olan genç insan,
İtalya'da bir otelde otururken, bütün bu olup bitenlerden sonra
yaşamak isteğini kaybediyor gibidir.
ONLAR DA İNSANDI
(Cengiz Dağcı)
Roman, yazarın kendi köyünde geçmektedir. Bu köy vasıtasıyla Kırım'ın Ruslar tarafından nasıl ele geçirildiği, nasıl Ruslaştırıldığı anlatılır. Eserde pek çok milletin bir arada yaşadığı
topraklarda yaşanan eziyetler ve zulüm konu edilmektedir.
Eserin başkahramanı kırk beş yaşlarında bir Kırım köylüsü
olan Bekir'dir. Bekir'in Esma isimli bir eşi ve Ayşe isimli bir kızı
vardır. Bekir, İvan ve Kala Mata adlı iki Rus'a tarlasında iş
verir. Köylü bu durumu kabullenmez. Köylü, köyde meydana
gelen bazı kötü olayların Rusların uğursuzluk getirmesinden
kaynaklandığını düşünür. Köy zamanla başka Rusların da
gelmesiyle Türkler için yaşamın zorlaştığı bir yer olur. Pek
çok ev, dükkan yağma edilir. Karşı gelenlere işkenceler yapılır.
Pek çok köylü öldürülür. En sonunda köyde bulunan herkes
köyden kovulur ve köye göçmen Ruslar yerleştirilerek köy Rus
köyü haline getirilir.
Yanlış Batılılaşmayı İşleyen Romanlar
Felatun Bey ile Rakım Efendi: A. Mithat Efendi
Araba S evdası: Recaizade M ahmut Ekrem
Ş ıpsevdi: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Mürebbiye: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kiralık Konak: Yakup Kadri Karaosrnanoğlu
Yaprak Dökümü: Resaî Nuri Güntekin
S özde Kızlar: Peyami Safa
Fatih-Harbiye: Peyami Safa
Kurtuluş S avaşını Konu Alan Romanlar
Ateşten Gömlek: Halide Edip Adıvar
Vurun Kahpeye: Halide Edip Adıvar
Yaban: Yakup Kadri Karaosrnanoğlu
Ankara: Yakup Kadri Karaosrnanoğlu
Küçük Ağa: Tarık Buğra
Yorgun S avaşçı: Kemal Tahir
Halas: M ehmet Rauf
Dikmen Yıldızı: Aka Gündüz
40
ESER YAZAR SÖZLÜĞÜ
Abdullah Efendi’nin Rüyaları AHMET HAMDİ TANPINAR
Acı Tütün Necati Cumalı
Acımak REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Açlık Kunt Hamsun
Adamın Biri Cahit Külebi
Ademoğlu Neredeydin Heinrich Böll
Afife Anjelik Recaizade Mahmut Ekrem
Aganta Burina Burinata CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
Aile Toplantısı T. S. Elıot
Akıle Hanım Sokağı HALİDE EDİP ADIVAR
Akın Faruk Nafiz Çamlıbel
Akından Akına Yusuf Ziya Ortaç
Akif Bey NAMIK KEMAL
Akşam Güneşi REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Alemdağında Var Bir Yılan Sait Faikabasıyanık
Ali Nazmi Bey’in Alafrangalığı Ve Şeyhliği Abdülhak
Şinasi Hisar
Altı Işık ZİYA GÖKALP
Anadolu Notları REŞAT NURİ GÜNTEKİN
And ÖMER SEYFETTİN
Andromakhe Euripidies
Andromaque Racıne
Anna Karenina Tolstoy
Antigone Sophokles
Antikacı Dükkanı Charles Dıckens
Araba Sevdası Recaizade Mahmut Ekrem
Arada Behçet Necatigil
Asilzadeler ÖMER SEYFETTİN
Aşıkane MEHMET RAUF
Aşıklar Yolu Yusuf Ziya Ortaç
Aşk Ve Avarelik Üzerine Şiirler Oktay Rıfat Horozcu
Aşka Dair Halit Ziya Uşaklıgil
Aşk-I Memnu Halit Ziya Uşaklıgil
Atala Recaizade Mahmut Ekrem
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda Cahit Külebi
Atatürk’ün Hatıraları Falih Rıfkı Atay
Ateş Ve Güneş Falih Rıfkı Atay
Ateşpare Muallim Naci
Ateşten Gömlek HALİDE EDİP ADIVAR
Atlılar Aristophanes
Avare Yıllar Orhan Kemal
Avrupa’da Bir Cevelan Ahmet Mithat Efendi
Ayakta Durmak İstiyorum Tarık Buğra
Ayaşlı Ve Kiracıları Memduh Şevket Esendal
Ayışığı Guyde Maupassant
Ayışığında Çalış-Kur Haldun Taner
Ayyar Hamza Ali Bey
Az Şekerli SAİT FAİKABASIYANIK
Aziz İstanbul Yahya Kemal Beyatlı
Baba Evi Orhan Kemal
Babalar Ve Oğullar Turganyev
Babamız Atatürk Falih Rıfkı Atay
Babasız Evler Heinrich Böll
Babıali NECİP FAZIL KISAKÜREK
Bahar Ve Kelebekler ÖMER SEYFETTİN
Balıkesir Muhasebecisi REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Balkonda Saatler Halit Fahri Ozansoy
Balonla Beş Hafta Seyehat Jules Vernes
Barış Aristophanes
Başını Vermeyen Şehit ÖMER SEYFETTİN
Batarya İle Ateş Süleyman Nazif
Bela Çiçeği Atilla İlhan
Ben Deli Miyim? Hüseyin Rahmi Gürpınar
Ben Sana Mecburum Atilla İlhan
Ben Ve Ötesi NECİP FAZIL KISAKÜREK
Beng Ü Bade FUZULİ
Bereketli Topraklar Üzerinde Orhan Kemal
Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar
Beşik Yusuf Ziya Ortaç
Beyaz Lale Ömer Seyfettin
Bıçağın Ucu Atilla İlhan
Bilgiç Kadınlar Molıere
Bilimler Ve Sanat Üzerine Söylev J.J. Rouesseau
Billur Kalp Hüseyin Rahmi Gürpınar
Binnaz Yusuf Ziya Ortaç
Bir Acı Hikaye Halit Ziya Uşaklıgil
Bir Adam Yaratmak Necip Fazıl Kısakürek
Bir Akşamdı PEYAMİ SAFA
Bir Asilzade Yuvası Turganyev
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor Arif Nihat Asya
Bir Hayat Guyde Maupassant
Bir Kadın Düşmanı Reşat Nuri Güntekin
Bir Ölünün Defteri Halit Ziya Uşaklıgil
Bir Ömür Böyle Geçti Faruk Nafiz Çamlıbel
Bir Sürgün YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Bir Şi’ri Hayal Halit Ziya Uşaklıgil
Bir Tereddüdün Romanı PEYAMİ SAFA
Bir Yazın Tarihi Halit Ziya Uşaklıgil
Birtakım İnsanlar Oktay Rıfat Horozcu
Biz İnsanlar PEYAMİ SAFA
Bize Göre AHMET HAŞİM
Bizim Akdeniz Falih Rıfkı Atay
Bizim Yokuş Yusuf Ziya Ortaç
Boğaiçi Yalıları Abdülhak Şinasi Hisar
Boğaziçi Mehtapları Abdülhak Şinasi Hisar
Bomba ÖMER SEYFETTİN
Boris Gudonov Gogol
Bozkırdaki Çekirdek KEMAL TAHİR
Bu Diyar Baştanbaşa Yaşar Kemal
Budala Dostoyevski
Budalaname KAYGUSUZ ABDAL
Bugünün Saraylısı REFİK HALİT KARAY
Bulantı Jean Paul Sartre
Bulutlar Aristophanes
Büyük İslam Tarihi NAMIK KEMAL
Cadı Hüseyin Rahmi Gürpınar
Canan PEYAMİ SAFA
Canavar Faruk Nafiz Çamlıbel
Candida Bernard Shaw
Cehennemlik Hüseyin Rahmi Gürpınar
Celalettin Harzemşah NAMIK KEMAL
Cemşid Ü Hurşit Ahmedi
Cengel Kitabı Rudyard Kıplıng
Cenk Duyguları Halit Fahri Ozansoy
Cenk Ufukları Yusuf Ziya Ortaç
Cezmi(İlk Tarihi Romanımız) NAMIK KEMAL
Cidal MEHMET RAUF
Cihannüma Katip Çelebi
Cimri Molıere
Cinna Cornaılle
Cromwell Vıctor Hugo
Çağlayan Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Çal Çoban Çal Süleyman Nazif
Çalıkuşu REŞAT NURİ GÜNTEKİN, , , , ,
Çamaşırcının Kızı Orhan Kemal
Çamlıca’daki Eniştemiz Abdülhak Şinasi Hisar
Çankaya Falih Rıfkı Atay
Çanlar Kimin İçin Çalıyor Ernest Hemıngway
Çete REFİK HALİT KARAY
Çevre Behçet Necatigil
Çılgın Orlando Ariosto
Çingeneler Gogol
Çoban Çeşmesi Faruk Nafiz Çamlıbel
Çocuk Adam Orhan Seyfi Orhon
41
Çocuk Ve Allah Fazıl Hüsnü Dağlarca
Çok Bilen Çok Yanılır Recaizade Mahmut Ekrem
Çöle İnen Nur NECİP FAZIL KISAKÜREK
Dağa Çıkan Kurt Halide Edip Adıvar
Damga REŞAT NURİ GÜNTEKİN
David Copperfield Charles Dıckens
Decameron Boccacio
Değirmen REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Değirmenimden Mektuplar Alphonse Daudet
Değişen İstanbul Ziya Osman Saba
Deli REFİK HALİT KARAY
Demdeme Muallim Naci
Demirciler Çarşısı Cinayeti Yaşar Kemal
Denemeler Bacon
Denemeler Montaıgne
Deniz Aşırı Falih Rıfkı Atay
Denizler Altında Yirmi Bin Fersah Jules Vernes
Dergilerde Nurullah Ataç
Dersaadet’de Sabah Ezanları Atilla İlhan
Destan Gibi ORHAN VELİ KANIK
Devlet Ana KEMAL TAHİR
Dicle Önünde Mehmet Emin Yurdakul
Dinle Neyden Faruk Nafiz Çamlıbel
Diriliş Tolstoy
Dişi Örümcek REFİK HALİT KARAY
Divan Ahmedi
Divan Necati
Divan Nedim
DİVAN NEF İ
Divan Şeyh Galip
Divan Şeyhi
Divan Baki
Divançe Behçet Necatigil
Divan-I Kebir Mevlana Celaleddin Rumi
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa
Don Carlos Schıller
Don Kişot Cervantes
Dostlar Beni Hatırlasın Aşık Veysel
Dönemeçte Tarık Buğra
Dualar Ve Aminler Arif Nihat Asya
Dudaktan Kalbe Reşat Nuri Güntekin
Duhter-İ Hindu Abdülhak Hamit Tarhan
Durub-I Emsal-İ Osmaniye ŞİNASİ
Duvar Atilla İlhan
Duvar Jean Paul Sartre
Düğün Gecesi Orhan Seyfi Orhon
Dünya Nimeti Kunt Hamsun
Dünyanın Merkezine Seyehat Jules Vernes
Dünyaya İkinci Geliş Ahmet Mithat Efendi
Düşten Güzel CAHİT SITKI TARANCI
Edebiyat Konuşmaları Suut Kemal Yetkin
Edebiyat Üstüne Makaleler AHMET HAMDİ TANPINAR
Edebiyat Üzerine Suut Kemal Yetkin
Edebiyatçılar Geçiyor Halit Fahri Ozansoy
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü Behçet Necatigil
Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü Behçet Necatigil
Efruz Bey Ömer Seyfettin
Ege Kıyılarından Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı)
Ege’nin Dibi CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
Eğil Dağlar Yahya Kemal Beyatlı
Ekmek Kavgası Orhan Kemal
Elde Var Hüzün Atilla İlhan
Elektra Euripidies
Elektra Sophokles
Elleri Var Özgürlüğün Oktay Rıfat Horozcu
Ellerim Bomboş Halide Nusret Zorlutuna
Emile J.J. Rouesseau
Erenlerin Bağından Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Esir Şehrin İnsanları KEMAL TAHİR
Esir Şehrin Mahpusu KEMAL TAHİR
Eski Hastalık REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Eski Şiirin Rüzgarıyla Yahya Kemal Beyatlı
Eski Toprak Behçet Necatigil
Eski Ve Çağdaş Denemeler T. S. Elıot
Eş’ar-I Ziya ZİYA PAŞA
Eşber Abdülhak Hamit Tarhan
Eşekarıları Aristophanes
Eşkal-İ Zaman Ahmet Rasim
Eugenie Grandet Balzac
Ev Ona Yakıştı Memduh Şevket Esendal
Evler Behçet Necatigil
Evrak-I Eyyam Cenap Şahabettin
Ey Türk Uyan Mehmet Emin Yurdakul
Eylül(İlk Psikolojik Romanımızdır) MEHMET RAUF
Fabllar Aisopos
Fabllar La Fontaıne
Fahim Bey Ve Biz Abdülhak Şinasi Hisar
Falaka Ahmet Rasim
Falaka ÖMER SEYFETTİN
Fare Halit Ziya Uşaklıgil
Fareler Ve İnsanlar John Steınbeck
Fatih - Harbiye Peyami Safa
Faust Wolfang Goethe
Felatun Bey’le Rakım Efendi Ahmet Mithat Efendi
Fena Halde Leman Atilla İlhan
Ferda-İ Garam MEHMET RAUF
Ferdi Ve Şükerası Halit Ziya Uşaklıgil
Fezleke Katip Çelebi
Fırtına Ve Kar Orhan Seyfi Orhon
Fihi Ma Fih Mevlana Celaleddin Rumi
Firak-I Irak Süleyman Nazif
Firavun İmanı Tarık Buğra
Fitnen Abdülhak Hamit Tarhan
Frankfurt Seyahatnamesi AHMET HAŞİM
Füruzan Halit Ziya Uşaklıgil
Füruzan Muallim Naci
Garibname Aşık Paşa
Garip ORHAN VELİ KANIK
Gazap Üzümleri John Steınbeck
Geceden Taşan Dertler Halide Nusret Zorlutuna
Gecelerim Ahmet Rasim
Geçen Zaman Ziya Osman Saba
Geçtiğimiz Yol Ali Canip Yöntem
Genç Kız Kalibi MEHMET RAUF
Genç Werther’in Acıları Wolfang Goethe
Gençliğim Eyvah Tarık Buğra
Gerçek Emile Zola
Germinal Emile Zola
Gizli Figanlar Süleyman Nazif
Gizli Mabet Ömer Seyfettin
Goriot Baba Balzac Balzac
Göç Yusuf Ziya Ortaç
Göl Saatleri AHMET HAŞİM
Gölgeler Ahmet Muhip Dıranas
Gönül Hanım Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Gönülden Gönüle Faruk Nafiz Çamlıbel
Gönülden Sesler Orhan Seyfi Orhon
Göz Ucuyla Avrupa Yusuf Ziya Ortaç
Gözlerimi Kapatırım Vazifemi Yaparım Haldun Taner
Graziella Lamartıne
Grev… Orhan Kemal
Gulliver’in Gezileri Jonathan Swıft
Gulyabani Hüseyin Rahmi Gürpınar
Gurbet Hikayeleri REFİK HALİT KARAY
Gurbet Kuşları Orhan Kemal
Gurubahane-İ Laklakan AHMET HAŞİM
Gülen Ada CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
42
Gülnihal NAMIK KEMAL
Gülünç Kibarlar Molıere
Günce Nurullah Ataç
Günlerin Getirdiği Nurullah Ataç
Günlerin Götürdüğü Suut Kemal Yetkin
Güzel Aydınlık Necati Cumalı
Güzel Dost Guyde Maupassant
Güzelleme Oktay Rıfat Horozcu
Hac Yolunda Cenap Şahabettin
Hacı Murat Tolstoy
Hadikat-Üs Süeda FUZULİ
Hakka Sığındık Hüseyin Rahmi Gürpınar
Halce Abdülhak Hamit Tarhan
Halk Düşmanı Henrik Ibsen
Haluk’un Defteri Tevfik Fikret
Hamlet Shakespeare
Han Duvarları Faruk Nafiz Çamlıbel
Handan HALİDE EDİP ADIVAR
Hanımın Çiftliği Orhan Kemal
Hanımlar Arasında MEHMET RAUF
Harabat ZİYA PAŞA
Harabelerin Çiçeği REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Harap Mabetler HALİDE EDİP ADIVAR
Harbe Gidenin Şarkıları Necati Cumalı
Harem ÖMER SEYFETTİN
Haristan Ve Gülistan Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Harname Şeyhi
Hasan Mellah Ahmet Mithat Efendi
Hastalık Hastası Molıere
Havaya Çizilen Dünya Fazıl Hüsnü Dağlarca
Havuzbaşı SAİT FAİKABASIYANIK
Hayal İçinde Hüseyin Cahit Yalçın
Hayat-I Hakikiye Sahneleri Hüseyin Cahit Yalçın
Hayat-I Muhayyel Hüseyin Cahit Yalçın
Haydutlar Schıller
Hayrabad NABİ
Hayriyye Nabi
Hazan Bülbülü Hüseyin Rahmi Gürpınar
Henüz On Yedi Yaşında Ahmet Mithat Efendi
Hep O Şarkı YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Hepsinden Acı Halit Ziya Uşaklıgil
Hernani Vıctor Hugo
Hikayeler Çehov
Hind Falih Rıfkı Atay
Hippolytos Euripidies
Horace Cornaılle
Hortlaklar Henrik Ibsen
Huckleberry Finn’in Maceraları Mark Twain
Huzur AHMET HAMDİ TANPINAR
Hüküm Gecesi Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Hüseyin Fellah Ahmet Mithat Efendi
Hüsn Ü Aşk ŞEYH GALİP
Hüsrev Ü Şirin Şeyhi
Iphıgenie Racıne
İbişin Rüyası Tarık Buğra
İbtida-Name Sultan Veled
İçli Kız Abdülhak Hamit Tarhan
İhtiyar Adam Ve Deniz Ernest Hemıngway
İhtizar MEHMET RAUF
İki Başına Yürümek Behçet Necatigil
İki Hödüğün Seyehati Hüseyin Rahmi Gürpınar
İki Sene Mektep Tatili Jules Vernes
İlk Düşen Ak Ömer Seyfettin
İlyada Ve Odysseia Homeros
İnce Memed Yaşar Kemal
İnsanlık Komedyası Balzac
İntibah(İlk Edebi Romanımız) NAMIK KEMAL
İntiha-Name Sultan Veled
İphigenela Aulis’te Euripidies
İskendername Ahmedi
İstanbul’un İçyüzü Refik Halit Karay
İşler Ve Günler Hesiodos
İtiraflar J.J. Rouesseau
İvan İlyiç’in Ölümü Tolstoy
İzmir’den Bursa’ya HALİDE EDİP ADIVAR
Jack Alphonse Daudet
Jön Türk Ahmet Mithat Efendi
Kabus Halit Ziya Uşaklıgil
Kadın Erkekleşince Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kadın Pençesi Halit Ziya Uşaklıgil
Kadınlar Arasında Oktay Rıfat Horozcu
Kadınlar Mektebi Ahmet Vefik Paşa
Kadınlar Mektebi Molıere
Kadınlar Tekkesi REFİK HALİT KARAY
Kadınlar Vaizi Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kahraman Faruk Nafiz Çamlıbel
Kaldırımlar NECİP FAZIL KISAKÜREK
Kalp Ağrısı HALİDE EDİP ADIVAR
Kamus-I Fransevi Şemsettin Sami
Kamus-I Türki Şemsettin Sami
Kamusü’l-A’alam Şemsettin Sami
Kan Davası REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Kanije NAMIK KEMAL
Kapalı Çarşı Behçet Necatigil
Kaptan Grant’ın Çocukları Jules Vernes
Kara Bela NAMIK KEMAL
Kara Kız Bernard Shaw
Karabibik Nabizade Nazım
Karakterler La Bruyere
Karalama Defteri Nurullah Ataç
Karamazov Kardeşler Dostoyevski
Karanfil Ve Yasemin MEHMET RAUF
Karşı ORHAN VELİ KANIK
Kaşağı ÖMER SEYFETTİN
Katedralde Cinayet T. S. Elıot
Katil Buse Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kavak Yelleri REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Kavgalarım Hüseyin Cahit Yalçın
Kayıp Aranıyor Sait Faikabasıyanık
Kelleci Mehmet KEMAL TAHİR
Kenan Çobanları HALİDE EDİP ADIVAR
Kenar Mahalle John Steınbeck
Kendi Gök Kubbemiz Yahya Kemal Beyatlı
Keşanlı Ali Destanı Haldun Taner
Keşfü’z-Zünun Katip Çelebi
Kırık Hayatlar Halit Ziya Uşaklıgil
Kırk Yıl Halit Ziya Uşaklıgil
Kızıl Elma Neresi? ÖMER SEYFETTİN
Kızıl Elma Ziya Gökalp
Kızıl İle Kara Stendhal
Kızılcık Dalları REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Kızılçullu Yolu Necati Cumalı
Kibarlık Budalası Molıere
Kim Rudyard Kıplıng
Kiralık Konak YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Kirpinin Dedikleri REFİK HALİT KARAY
Kocalar Mektebi Ahmet Vefik Paşa
Kocalar Mektebi Molıere
Koçyiğit Köroğlu Ahmet Kutsi Tecer
Kokona Yatıyor Ali Bey
Kokotlar Mektebi Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kolları Bağlı Odysseus Melih Cevdet Anday
Konçinalar Haldun Taner
Kökler Ve Dallar Arif Nihat Asya
Körduman KEMAL TAHİR
Körebe Cenap Şahabettin
Köşebaşı AHMET KUTSİ TECER
Kötülük Çiçekleri Charles Baudelaıre
Köyün Kamburu KEMAL TAHİR
Kral Eğleniyor Vıctor Hugo
Kral Lear Shakespeare
43
Kral Oidipus Sophokles
Kubbe-İ Hadra Arif Nihat Asya
Kulaktan Kulağa Orhan Seyfi Orhon
Kumpanya SAİT FAİKABASIYANIK
Kurbağalar Aristophanes
Kurt Kanunu KEMAL TAHİR
Kurtarılmış Kudüs Tasso
Kurtlar Sofrası Atilla İlhan
Kuşlar Aristophanes
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç Hüseyin Rahmi
Gürpınar
Küçük Ağa Ankara’da Tarık Buğra
Küçük Ağa Tarık Buğra
Küçük Şeyler Samipaşazade Sezai
La Cıd Cornaılle
La Fontaine Masalları ORHAN VELİ KANIK
Lehçe-İ Osmani Ahmet Vefik Paşa
Lehçetü’l Hakayık Ali Bey
Letaif-İ Rivayat Ahmet Mithat Efendi
Leyla İle Mecnun REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Leyla Vü Mecnun Mesnevisi FUZULİ
Lugat-İ Naci Muallim Naci
Lüzumsuz Adam SAİT FAİKABASIYANIK
Macbeth Shakespeare
Macera-Yı Aşk Abdülhak Hamit Tarhan
Madame Bovary Gustave Flaubert
Mahçupluk İmtihanı Ömer Seyfettin
Mahur Beste Ahmet Hamdi Tanpınar
Mai Ve Siyah Halit Ziya Uşaklıgil
Makalat HACI BEKTAŞI VELİ
Makber Abdülhak Hamit Tarhan
Makedonya Necati Cumalı
Malta Mektupları Ziya Gökalp
Malta Geceleri Süleyman Nazif
Martı Çehov
Maske Ve Ruh HALİDE EDİP ADIVAR
Matmazal Norolya’ Nın Koltuğu PEYAMİ SAFA
Mavi Sürgün Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı)
Mecalis-İ Seb’a Mevlana Celaleddin Rumi
Mecalisün Nefais(Türk Edebiyatının İlk Tezkiresidir) ALİ
ŞİR NEVAİ
Medar-I Maişet Motoru SAİT FAİKABASIYANIK
Medela Euripidies
Mektuplar Mevlana Celaleddin Rumi
Memleket Hikayeleri Refik Halit Karay
Mendil Altında Memduh Şevket Esendal
Mensur Şiirler Halit Ziya Uşaklıgil
Merhaba Akdeniz Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı)
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Ziya Osman Saba
Metres Hüseyin Rahmi Gürpınar
Mevlid Süleyman Çelebi
Mevut Hüküm HALİDE EDİP ADIVAR
Meyhane Emile Zola
Mezardan Sesler Halit Ziya Uşaklıgil
Milli Edebiyat Meselesi Ve Cenap Bey’le Münakaşalarım
Ali Canip Yöntem
Milli Savaş Hikayeleri YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Miras Enis Behiç Koryürek
Misafiri İstiskal Ali Bey
Miskinler Teknesi Reşat Nuri Güntekin
Mississipide Hayat Mark Twain
Mizanü’l Hak Fi İhtiyari’l – Ahakk Katip Çelebi
Mizanül Evzan Ali Şir Nevai
Monte Kristo Kontu Alexandre Dumas Pere
Mor Salkımlı Ev HALİDE EDİP ADIVAR
Mugalataname KAYGUSUZ ABDAL
Muhakeme Tul Lügateyn ALİ ŞİR NEVAİ
Muharrir Bu Ya Ahmet Rasim
Mukaddime ŞİNASİ (İlk Makale)
Murtaza Orhan Kemal
Müfettiş Gogol
Müntehebat-I Eş’ar ŞİNASİ
Mürebbiye Hüseyin Rahmi Gürpınar
Nağme-İ Seher Recaizade Mahmut Ekrem
Namuslu Açlık Meselesi Hüseyin Rahmi Gürpınar
Nana Emile Zola
Nasrettin Hoca Hikayeleri ORHAN VELİ KANIK
Nefes Almak Ziya Osman Saba
Nemide Halit Ziya Uşaklıgil
Nesr-İ Harp Cenap Şahabettin
Nesteren Abdülhak Hamit Tarhan
Niçin Aldatırlarmış Hüseyin Cahit Yalçın
Nilgün REFİK HALİT KARAY
Nimetşinas Hüseyin Rahmi Gürpınar
Notre Dame De Paris Vıctor Hugo
Nur Baba Yakup Kadri Karaosmanoğlu
O Böyle İstemezdi Ahmet Muhip Dıranas
Obur Ahmet Mithat Efendi
Oğlumuz Tarık Buğra
Oidipus Kolonosta Sophokles
Okun Ucundan YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Okuruma Mektuplar Nurullah Ataç
Olağan İşler REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Oliver Twist Charles Dıckens
Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi AHMET
HAMDİ TANPINAR
Ordunun Destanı Mehmet Emin Yurdakul
Orestes Euripidies
Ortadirek Yaşar Kemal
Osmancık Tarık Buğra
Osmanlı Tarihi NAMIK KEMAL
Othello Shakespeare
Otlakçı Memduh Şevket Esendal
Otuz Beş Yaş CAHİT SITKI TARANCI
Ölü Abdülhak Hamit Tarhan
Ölü Bir Evden Anılar Dostoyevski
Ölü Canlar Gogol
Ömer’in Çocukluğu Muallim Naci
Ömrümde Sükat CAHİT SITKI TARANCI
Örümcek Ağı Necip Fazıl Kısakürek
Ötelerin Çocuğu CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
Özyurt Faruk Nafiz Çamlıbel
Pan Kunt Hamsun
Panorama Ve Ankara YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Parma Manastırı Stendhal
Pazartesi Hikayeleri Alphonse Daudet
Peer Gynt Henrik Ibsen
Pençe MEHMET RAUF
Peri Bacaları Yaşar Kemal
Peri Kızı İle Çoban Hikayesi Orhan Seyfi Orhon
Persler Aiskhylos
Petersburg Hikayeleri Gogol
Phedre Racıne
Pickwick’in Kağıtları Charles Dıckens
Piyale AHMET HAŞİM
Portreler Yusuf Ziya Ortaç
Rahatı Kaçan Ağaç Melih Cevdet Anday
Rahmet YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Rahmet Yolları Kesti KEMAL TAHİR
Raik’in Annesi HALİDE EDİP ADIVAR
Ramazan Sohbetleri Ahmet Rasim
Raphael Lamartıne
Reis Bey NECİP FAZIL KISAKÜREK
Renan Müdafa-Namesi NAMIK KEMAL
Risalet-Ün Nushiyye YUNUS EMRE
Robinson Crusoe Daniel Defoe
44
Romeo Ve Jüliet Shakespeare
Rubailer Mevlana Celaleddin Rumi
Rudin Turganyev
Rumuzu’l Edep Samipaşazade Sezai
Ruy Blas Vıctor Hugo
Rübab-I Şikeste Tevfik Fikret
Rübab-Name Sultan Veled
Rübailer YAHYA KEMAL BEYATLI
Rübaiyyat-I Arif Arif Nihat Asya
Rüya Halit Fahri Ozansoy
Rüzgar Cahit Külebi
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ahmet Hamdi Tanpınar
Sabr Ü Sebat Abdülhak Hamit Tarhan
Safahat MEHMET AKİF ERSOY
Sağırdere KEMAL TAHİR
Sahnenin Dışındakiler AHMET HAMDİ TANPINAR
Sahra Abdülhak Hamit Tarhan
Salambo Gustave Flaubert
Sanata Dair Halit Ziya Uşaklıgil
Sansar MEHMET RAUF
Saray Ve Ötesi Halit Ziya Uşaklıgil
Sardalya Sokağı John Steınbeck
Sarhoşlar Orhan Kemal
Sarı Sıcak Yaşar Kemal
Sarnıç SAİT FAİKABASIYANIK
Savaş Ve Barış Tolstoy
Scapin’in Dolapları Molıere
Sebil Ve Güvercinler Ziya Osman Saba
Sefiller Vıctor Hugo
Seksen Gündedevri Alem Jules Vernes
Selçuklu Şahnamesi Hoca Dehhani
Semaver SAİT FAİKABASIYANIK
Serab-I Ömrüm Rıza Tevfik
Sergüzeşt Samipaşazade Sezai
Sergüzeştname BAYBURTLU ZİHNİ
Seviye Talib HALİDE EDİP ADIVAR
Seyehat Jurnali Ali Bey
Seyyid Yahya Şemsettin Sami
Sezar Ve Cleopatra Bernard Shaw
Sırtlan Payı Atilla İlhan
Siham-I Kaza NEF İ
Silahlara Veda Ernest Hemıngway
Silistre Muhasarası NAMIK KEMAL
Sinekler Jean Paul Sartre
Sinekli Bakkal Halide Edip Adıvar
Sisler Bulvarı Atilla İlhan
Siyah İnciler MEHMET RAUF
Siyah Kehribar Tarık Buğra
Siyasi Ve Edebi Hatıralar YAHYA KEMAL BEYATLI
Sodom Ve Gomore YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Sokaktaki Adam Atilla İlhan
Solgun Demet Halit Ziya Uşaklıgil
Son Emel MEHMET RAUF
Son Kuşlar SAİT FAİKABASIYANIK
Son Sığınak REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Son Yıldız MEHMET RAUF
Sonrası CAHİT SITKI TARANCI
Sonsuz Panayır HALİDE EDİP ADIVAR
Sonsuzluk Kervanı Necip Fazıl Kısakürek
Sonuncu Kadeh REFİK HALİT KARAY
Sönen Işık Rudyard Kıplıng
Sönen Kandiller Halit Fahri Ozansoy
Sönmüş Yıldızlar REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Söz Arasında Nurullah Ataç
Sözde Kızlar Peyami Safa
Sözden Söze Nurullah Ataç
Su Kasidesi Fuzuli
Suç Ve Ceza Dostoyevski
Suda Halkalar Faruk Nafiz Çamlıbel
Sulara Giden Köprü Halit Fahri Ozansoy
Suriye Mektupları Cenap Şahabettin
Susuz Yaz Necati Cumalı
Sür Name NABİ
Sürgün REFİK HALİT KARAY
Şahmerdan SAİT FAİKABASIYANIK
Şair Evlenmesi( Batı Tekniğinde Yazılmış İlk Tiyatromuz)
ŞİNASİ
Şairane Düşünceler Lamartıne
Şarkın Sultanları Faruk Nafiz Çamlıbel
Şecere-İ Türk Ahmet Vefik Paşa
Şehir Mektupları Ahmet Rasim
Şemsa Recaizade Mahmut Ekrem
Şerare Muallim Naci
Şermin Tevfik Fikret
Şık Hüseyin Rahmi Gürpınar
Şıpsevdi Hüseyin Rahmi Gürpınar
Şiir Üzerine Düşünceler Suut Kemal Yetkin
Şiirler Ahmet Muhip Dıranas
Şiirler Ahmet Kutsi Tecer
Şikayet-Name Fuzuli
Şimşek PEYAMİ SAFA
Şir Samipaşazade Sezai
Şişhaneye Yağmur Yağıyordu Haldun Taner
Taaşşuk-I Talat Ve Fitnat Şemsettin Sami
Tahrib-İ Harabat NAMIK KEMAL
Takdir-İ Elhan Recaizade Mahmut Ekrem
Takip NAMIK KEMAL
Talim-İ Edebiyat Recaizade Mahmut Ekrem
Tamat Cenap Şahabettin
Tan Sesleri Mehmet Emin Yurdakul
Tanrı Misafiri REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Tanrıdağı Ziyafeti REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Tarasconlu Tartarin Alphonse Daudet
Tartuffe Molıere
Tatarcık HALİDE EDİP ADIVAR
Tayflar Geçidi Abdülhak Hamit Tarhan
Taymis Kıyıları Falih Rıfkı Atay
Tehebai’ye Karşı Yediler Aiskhylos
Telgrafhane Melih Cevdet Anday
Temiz Sevgiler Memduh Şevket Esendal
Teneke Yaşar Kemal
Tercüman-I Ahval ŞİNASİ&Agah Efendi (İlk Özel Gazete)
Tercüme-İ Monzume ŞİNASİ
Tesadüf Hüseyin Rahmi Gürpınar
Tezer Abdülhak Hamit Tarhan
Tohum NECİP FAZIL KISAKÜREK
Tom Sawyer’in Maceraları Mark Twain
Tombalak Guyde Maupassant
Toplu Şiirler T. S. Elıot
Toplum Sözleşmesi J.J. Rouesseau
Trakhisli Kadınlar Sophokles
Trenin Tam Saatiydi Heinrich Böll
Tuhfetü’l Harameyn Nabi
Tuhfetü’l Kibar Fi Esfari’l Bihar Katip Çelebi
Tuna Kıyıları Falih Rıfkı Atay
Turan’a Doğru Mehmet Emin Yurdakul
Turgut Reis Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı)
Türk Edebiyatı Tarihi Fuat Köprülü
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Fuat Köprülü
Türk Medeniyeti Tarihi ZİYA GÖKALP
Türk Olmak Fazıl Hüsnü Dağlarca
Türk Saz Şairleri Fuat Köprülü
Türk Sazı Mehmet Emin Yurdakul
Türkçe Şiirler Mehmet Emin Yurdakul
Türkçülüğün Esasları Ziya Gökalp
Türkleşmek-İslalaşmak –Muasırlaşmak Ziya Gökalp
Türkün Ateşle İmtihanı Halide Edip Adıvar
Tütün Zamanı Necati Cumalı
45
Uluç Reis CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
Utanmaz Adam Hüseyin Rahmi Gürpınar
Üç Kızkardeş Çehov
Üç Silahşörler Alexandre Dumas Pere
Üç Şehitler Destanı Fazıl Hüsnü Dağlarca
Vadideki Zambak Balzac
Vanya Dayı Çehov
Varidat-I Süleyman Enis Behiç Koryürek
Vatan Yahut Silistre (Sahnelenen İlk Tiyatromuz) NAMIK KEMAL
Vazgeçemediğim ORHAN VELİ KANIK
Venedik Taciri Yanlışlıklar Komedyası Shakespeare
Vesilet’ün Necat Süleyman Çelebi
Victoria Kunt Hamsun
Vişne Bahçesi Çehov
Vurun Kahpeye Halide Edip Adıvar
Vuslat Recaizade Mahmut Ekrem
Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları Wolfang Goethe
Wilhelm Tell Schıller
Windsorlu Şen Kadınlar Shakespeare
Yaban YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Yadigar-I Şebab Recaizade Mahmut Ekrem
Yağmur Beklerken Tarık Buğra
Yağmur Kaçağı Atilla İlhan
Yalan Cenap Şahabettin
Yalnız Efe Ömer Seyfettin
Yalnız Kadın Necati Cumalı
Yalnızız PEYAMİ SAFA
Yalvaran Kızlar Aiskhylos
Yaprak Dökümü Reşat Nuri Güntekin
Yarın Diye Bir Şey Yoktur Tarık Buğra
Yasak Sevişmek Atilla İlhan
Yaşasın Demokrasi Haldun Taner
Yaşasın Deniz CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
Yaşayan Ölü Tolstoy
Yaşayıp Ölmek Oktay Rıfat Horozcu
Yayla Kartalı Faruk Nafiz Çamlıbel
Yayla Türküsü Halide Nusret Zorlutuna
Yaz Yağmuru AHMET HAMDİ TANPINAR
Yedi Memetler Fazıl Hüsnü Dağlarca
Yediçınar Yaylası KEMAL TAHİR
Yeni Hayat Ziya Gökalp
Yeni Rusya Falih Rıfkı Atay
Yeni Turan HALİDE EDİP ADIVAR
Yeniçeriler Ahmet Mithat Efendi
Yenisi ORHAN VELİ KANIK
Yer Altında Dünya Var REFİK HALİT KARAY
Yer Demir Gök Bakır Yaşar Kemal
Yeşeren Otlar Cahit Külebi
Yeşil Gece Reşat Nuri Güntekin
Yezidin Kızı REFİK HALİT KARAY
Yılanı Öldürseler Yaşar Kemal
Yılanlı Kuyudan NECİP FAZIL KISAKÜREK
Yıldız Yağmuru Faruk Nafiz Çamlıbel
Yol Palas Cinayeti HALİDE EDİP ADIVAR
Yorgun Savaşçı KEMAL TAHİR
Yusufçuk Yusuf Yaşar Kemal
Yüksek Ökçeler Ömer Seyfettin
Yüzbaşının Kızı Puşkin
Yüzyılların Efsanesi Vıctor Hugo
Zafer Yolunda Mehmet Emin Yurdakul
Zafername ZİYA PAŞA
Zavallı Çocuk NAMIK KEMAL
Zehra Nabizade Nazım
Zeliş Necati Cumalı
Zemzeme Recaizade Mahmut Ekrem
Zenciler Birbirine Benzemez Atilla İlhan
Zeyno’nun Oğlu HALİDE EDİP ADIVAR
Zeytindağı Falih Rıfkı Atay
Zincire Vurulmuş Prometheus Aiskhylos
Zor Nikah Ahmet Vefik Paşa
Zoraki Diplomat YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Zoraki Evlilik Molıere
Zoraki Tabip Ahmet Vefik Paşa
Zoraki Tabip Molıere

Benzer belgeler

dosyayı indir - harunardic.net

dosyayı indir - harunardic.net Ş iir: Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır. Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır. Nazım (şiir)...

Detaylı