ilkSAYIMIZ - Hacettepe Üniversitesi

Transkript

ilkSAYIMIZ - Hacettepe Üniversitesi
HÜDİL
İlgi Duyan Herkese Dil Kursları
Sayfa: 8
Türkçenin Gücü
Sayfa: 11
Hacettepe’nin ‘A’sı
Sayfa: 15
Orhon Yazıtları
Sayfa: 16
Türkçeye Bayram Hediyesi
Sayfa: 23
Tepük Futbolun Atası mı?
Sayfa: 27
ilkSAYIMIZ
1
Kış 2009
Merhaba,
HÜDİL
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi
Uygulama ve Araştırma Merkezi Adına
Prof. Dr. Ülkü ÇELİK ŞAVK
Yayın Kurulu
Elif AYAN
Dr. Hiclal DEMİR
Faik Utkan DENİZER
Canan ÖKTEMGİL TURGUT
Dergi ve Kapak Tasarımı
Emre ALKAÇ
www.emrealkac.com
HÜDİL üç ayda bir yayımlanan
yerel süreli dergidir.
Heyecanlı, yoğun, biraz tedirgin, fazlaca dağınık ama son derece kısa bir hazırlık dönemine sahip HÜDİL’in ilk sayısı elinizde.
İsminde hem Hacettepe Üniversitesi hem DİL bulunan bir yayının
sorumluluğu bizi, tahmin edileceği gibi, çok daha titiz davranmaya mecbur kıldı. Buna rağmen gözden kaçan bazı hususlar varsa lütfen bunu
ilk sayının telaşına verin, sonraki sayılar için mazeretimiz olmayacaktır.
Haber mi olsa bülten mi, derken, dilin kültür taşıyıcısı olma
özelliğini de düşünerek dil-kültür içerikli bir dergi olmasına karar
verdik. Ancak, yazılar veya görsellerle yalnızca kültür dünyamıza
çeşitli kapılar açmayı hedefliyoruz. Bu kapılardan ne kadar ileriye
gireceğinize siz değerli okuyucularımız, kendiniz karar vereceksiniz.
HÜDİL, Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama
ve Araştırma Merkezinin yayın organıdır ve varlığı da böyle bir
merkezin kurulmuş olması ile mümkün olmuştur. Bu vesile ile buradan Merkezimizin kuruluş çalışmalarında katkıları bulunan başta
Rektörümüz Prof.Dr. Uğur Erdener olmak üzere Rektör Yardımcılarımız
Prof.Dr. Hasan Kazdağlı ve Prof.Dr. Selçuk Geçim’e; şu an yönetim
kurulunda yer alan Üniversitemizin çok değerli öğretim üyelerine;
oluşumu fikren ve kalben desteklediklerini bildiğim öğretim elemanı
arkadaşlarımıza ve öğrencilerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
HÜDİL’in hazırlanmasına yardımcı olan Merkezimiz elemanları
ile derginin kapak ve sayfa tasarımını yapan Güzel Sanatlar Fakültesi
Seramik Bölümü Öğrencisi Emre Alkaç’a da çok teşekkür ediyorum.
Çizgisini hep daha ileriye çekme ve varlığını da en iyiye ulaşma gayreti
ile sürdüreceğimiz HÜDİL’in ikinci sayısında görüşmeyi diliyorum.
Saygılarımla,
Basım Evi
ÖNCÜ BASIMEVİ
Kazım Karabekir Cad. 85/2
İskitler / ANKARA
Tel. 0312 384 31 20
Basım Tarihi
02 Aralık 2009
Yazışma Adresi
Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi
Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL)
06800 Beytepe/ANKARA
Genel Ağ Sayfası
www.hudil.hacettepe.edu.tr
E-Posta
[email protected]
Ülkü Çelik Şavk
İçindekiler
Merkezimiz Hakkında
2
Yönetim Kurulu-Elemanlarımız
Elemanlarımız
6
Derslerimiz
7
Kurslar
8
Arapça - Osmanlıca - Rusça - Japonca
Teşekkür
10
Etkinlikler
11
Projeler
Hacettepe’nin ‘A’sı
Türkçenin Tarihinden
13
A
Orhon Yazıtları
Edebiyat Dünyamızdan
Deyimler
Batıl İnançlar
15
16
18
20
22
23
25
27
29
31
Dergide kullanılan görsellerin bir kısmı genel erişime açık web
sitelerinden alınmıştır, yaratıcılarına teşekkür ederiz. Diğer görsel ve içeriklerin izinsiz kullanımı yasaktır.
Önerdiklerimiz
Deneme
Kültürümüzü Tanıyalım
Şarkılara Söz Veren Şiirler
Öğrencilerimizden
1
Yönetim Kurulu
Merkezimiz
Yönetim Kurulu
YÖNETİM
Prof. Dr. Ülkü ÇELİK ŞAVK
(Müdür)
Doç. Dr. Fatma S. KUTLAR OĞUZ (Müdür Yardımcısı)
Dr. Bülent GÜL
(Müdür Yardımcısı)
YÖNETİM KURULU ÜYELERİ
Prof. Dr. Bilge ERCİLASUN
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
Prof. Dr. Musa Yaşar SAĞLAM
Prof. Dr. Nalân BÜYÜKKANTARCIOĞLU
Prof. Dr. Âbide DOĞAN
Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU
Yönetim Kurulu Üyelerimizden
E
vet, üniversite kelimesi “universal”den, evrenselden gelir. Ancak,
bir üniversite evrensel olduğu kadar yerel ve en önemlisi de ulusal
kültürün bütün boyut ve buutlarıyla doğrudan ilgilenmek zorundadır.
Dilse ulusal kültürün olmazsa olmazıdır. HÜDİL’le birlikte Hacettepe
bu alandaki ilgisini de “Daha ileriye… En iyiye…” ölçüsüne çıkarmıştır.
Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU
2
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk
Bilimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Y
eni oluşumu kutlar, başarılar dilerim.
Prof. Dr. Bilge Ercilasun
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı
T
ürk dilinin çağdaş ve tarihsel özelliklerinin araştırılması, öğretimi,
ilgili kaynakların geliştirilmesi ve benzeri konuları bir Merkez
yapısında birleştirerek Üniversitemiz, dilimiz ve kültürümüz adına
önemli bir misyon üstlenen Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL), kuruluşundan bu yana kısa bir zaman geçmiş olmasına karşın, çok yönlü amaçlarını gerçekleştirme yolunda başarıyla ilerliyor. Bu süreci, dil- bilimlerine ve Türkçeye gönül veren
herkes gibi, ben de sevinçle izlemekteyim. Tüm bu çalışmaların içinde büyük
önem taşıdığına inandığım iki konu var: Bunlardan birincisi, Türkçenin
yabancı dil olarak öğretimi; diğeri ise, bu süreci destekleyecek özgün Türkçe
dil öğretim materyalinin hazırlanması girişimi. Yabancı dillerin, özellikle
de İngilizce’nin öğretimi konusunda geliştirilen yöntemler, basılan kitaplar
ve alınan yol ortadayken, uzun yıllardır üzerinde çok durulmuş olmasına
karşın, Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi konusundaki kuramsal
ve uygulamalı bilimsel çalışmaların ülkemizde bugün tatmin edici bir
düzleme geldiğini söyleyebilmek ne yazık ki zor. İşte bu noktada, HÜDİL’in
kuruluşundaki önemin ve misyonundaki sorumluluğun bir kez daha
vurgulanması gerekiyor. HÜDİL’in, Türkçe üzerine sosyal ve beşeri bilimlerin disiplinlerarası etkileşimini göz ardı etmeden çalışmasını ise, bu süreçlere
katkısı açısından özellikle önemli buluyorum. HÜDİL, diğer çalışmalarının
yanı sıra, bir yandan Üniversitemizin yabancı uyruklu öğrencilerine yönelik Türkçe Hazırlık programını başarıyla yürütürken, öte yandan, ilgi duyan diğer yabancılara kültürümüzün tanıtılması, anadilimizin öğretilmesi,
böylece yabancı dil olarak Türkçenin kullanım yaygınlığının arttırılması
konusunda da anlamlı bir amaca hizmet etmeyi hedefliyor. İçtenlikle
inanıyorum ki, değerli Müdürü, idari sorumluları ve öğretim elemanları
ile Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi,
planladığı tüm çalışmaları, Üniversitemizin genel akademik hedeflerine
koşut biçimde, giderek artan bir başarı ve verimlilikle gerçekleştirecektir.
Bu yolda HÜDİL’e üstün başarılar diliyorum.
Prof. Dr. S. Nalan
BÜYÜKKANTARCIOĞLU
H.Ü. Yabancı Diller Yüksekokulu
Müdürü Edebiyat Fakültesi, İngiliz
Dilbilimi Bölümü Öğretim Üyesi
3
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve
Türk Dil Kurumu Başkanı
T
ürkçenin yabancılara öğretimi ve bu alandaki bilimsel çalışmalar ve uygulamalar,
Türkçenin evrensel dil olarak yaygınlaşmasına çok büyük katkılar sağlamaktadır. Doğal
konuşur alanı bugün on iki milyon kilometre karelik bir coğrafyayı kapsayan Türk
yazı dilleri ve lehçeleri içerisinde Türkiye Türkçesi en fazla konuşucuya sahip kollardan biridir.
Türkiye Türkçesi yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında değil bu sınırlara komşu ülkelerde; iş
bulmak, çalışmak amacıyla Avrupa’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya ve dünyanın diğer bölgelerine
giden vatandaşlarımız sayesinde kullanılmaktadır. Türkçenin bu yaygınlığının yanısıra kültürümüzün dünyada tanınmaya başlaması, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkışı ve giderek
etkinliğini güçlendirmesi Türkçeye olan ilgiyi de artırmıştır. Bu ilgi sayesinde Türkçe bugün artık
dünyanın pek çok ülkesinde yabancı dil olarak öğrenilen diller konumuna ulaşmıştır. İşte Hacettepe
Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Türkçenin bu konumunu daha da güçlendirecek, geliştirecek çalışmaları yapmak; Türkçeyi yabancılara öğreterek yaygınlığını sağlamak
amacıyla kuruldu. Dergimiz HÜDİL de bu çalışmaları duyuracak önemli bir yayın olarak ilk sayısı
ile okurlarla buluşuyor. Türkçe, HÜDİL ile daha geniş kitlelere ulaştırılacak ve böylece gittikçe
yaygınlaşacak, gelişecek... Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin
ve dergimiz HÜDİL’in uzun ömürlü olmasını diliyorum. Merkezimize ve dergimize hizmet edenler,
Türkçemize de hizmet ediyorlar. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Sonsuz başarı dileklerimle…
4
H
ÜDİL Hacettepe Üniversitesinin yıllardan beri ihtiyacı olan bir
oluşum. Neyse ki bu ihtiyacın farkına varıldı. Gerek Yabancılara
Türkçe Öğretiminin, gerekse üniversiteler için verilen Türk
Dili derslerinin bir çatı altında toplanması, işlerin düzenli, planlı ve
disiplinli bir şekilde yürütülmesi bir zorunluluktu. İşte HÜDİL bunu
amaçlıyor ve gerçekleştirmek üzere kurulmuş bulunuyor. Zamanla daha
gelişeceğini, başarılı işler göreceğini bekliyor ve bunu temenni ediyorum.
Prof. Dr. Âbide DOĞAN
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı Başkanı
U
“Daha İleriye… En İyiye…” doğru bir adım daha attık.
lus olabilmenin temel koşulları arasında yer alan
dil birliğinin tesisi konusunda bir dönüm noktası
olarak nitelendirebileceğimiz ve Cumhuriyet’in temel kazanımlarından biri olan Dil Devrimi’nin ayrılmaz bir
parçası Harf Devrimi’nden bu yana 80 yılı aşkın bir süre geçti.
Bugün, içinde bulunduğumuz koşullarda dilimize, Türkçemize
sahip çıkmak konusunda hepimize, özellikle Türk aydınlarına
büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu bağlamda, Hacettepe
Üniversitesinde kısa adı HÜDİL olan Hacettepe Üniversitesi Dil
Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin kurulmuş olması
Prof. Dr. Musa Yaşar SAĞLAM
hepimizi mutlu kılmıştır. Bu çerçevede, sadece Üniversitemiz
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerine değil, yabancılara ve yabancı öğrencilere, hatta topluDekanı
mun farklı kesimlerinden ihtiyaç duyanlara yönelik Türkçe öğretimi,
etkili ve düzgün Türkçe kullanımı, yaratıcı yazarlık, hızlı okuma vb.
kurslar düzenlenecektir. HÜDİL’in kuruluşuna katkıda bulunmuş
meslektaşlarımı kutlar, bu konuda yapacakları tüm etkinliklere
her türlü desteği vereceğimizi vurgulamak isterim.
5
Elemanlarımız
Elemanlarımız
H. Canan
AKKOYUNLU
Elif
AYAN
Asuman
BAYRAM
Gülnaz
ÇETİNKAYA
Dr. Hiclal
DEMİR
Faik Utkan
DENİZER
Adnan
DERİN
Dr.Yasemin Dinç
KURT
Kemal
GÜLER
Reşide
GÜRSU
Yard. Doç. Dr.
Mahir KALFA
Yasemin
KOCABAŞ
Hülya
SEYHAN
Emine
UĞURLU
6
Aydan
ERYİĞİT
UMUNÇ
Hafize
ŞAHİN
Nilay
YAVUZ
Canan
ÖTKEMGİL
TURGUT
Dr. Hüseyin
YENİÇERİ
Türk Dili Dersleri Birimi
Derslerimiz
Derslerimiz
Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin bir birimi olan Türk Dili
Dersleri Birimi, üniversitemiz fakülte ve yüksek okullarında 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun
51. maddesi gereğince zorunlu olarak okutulan Türk Dili dersleri ile ilgili işleyişten sorumludur.
Türk Dili derslerinin hedefi, Yüksek Öğretim Kanunu’nda şu şekilde ifade edilmiştir:
“Ana dilinin işleyiş ve yapı özelliklerini gereğince kavratabilmek; dil-düşünce bağlantısı açısından,
yazılı ve sözlü anlatım aracı olarak Türkçeyi doğru ve güzel kullanabilme yeteneği kazandırabilmek;
öğretimde birleştirici ve bütünleştirici bir dili hâkim kılmak ve ana dili bilincini pekiştirmek.”
Belirtilen hedefler doğrultusunda Güz Döneminde Türk Dili I, Bahar Döneminde Türk Dili II adıyla
verilen bu dersler, üniversitemiz genelinde birinci sınıf öğrencilerine haftada iki saat olmak üzere bir yıl
okutulmaktadır. Türk Dili dersleri dışında, Eğitim Fakültesinin birçok bölümünde zorunlu dersler kapsamında
okutulan Türkçe I Yazılı Anlatım ve Türkçe II Sözlü Anlatım dersleri de birimimiz tarafından verilmektedir.
Yabancılara Türkçe Öğretimi Birimi
Birimimiz
1982
yılından
beri,
eğitim için Üniversitemizi seçen yabancı
öğrencilere,
derslerini
izleyebilmeleri
amacıyla Türkçe Hazırlık eğitimi vermektedir.
Başlangıç ve ileri düzey olarak iki
kurda
verdiğimiz
öğretim
sistemimiz,
1 Şubat 2010’dan itibaren değişiyor.
Günün gereklerine uygun yeni kur sistemimiz ve
dinamik eğitim kadromuzla, yeni eğitim öğretim
dönemimizi büyük bir heyecanla bekliyoruz.
!
Hacettepe Üniversitesi HÜDİL’de
Yabancılara Türkçe Öğretimi Kurslarımız
Yeni Kur Sistemimizle 1 Şubat 2010’da başlıyor.
Ülkemizde çeşitli amaçlarla bulunan yabancılara, hem günlük yaşamlarını
devam ettirebilecekleri hem de akademik olarak kullanabilecekleri düzeyde Türkçe
öğretiyoruz.
Alanında uzman, tamamı yüksek lisans ya da doktora eğitimini tamamlamış,
yabancı dil öğretim teknikleri konusunda deneyimli kadromuzla yabancı misafirlerimizi
kurslarımıza bekliyoruz.
7
İlgi Duyan Herkese Dil Kursları
Yönetmeliğinde de ifade edildiği
gibi Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi
ve Araştırma Merkezinin amacı; Türk dilinin
tarihte
ve
bugün
konuşulduğu
ve
yazıldığı bütün eski ve yeni kollarını
araştırmak, dil öğrenme ve öğretme yöntem
ve tekniklerini geliştirerek bunları uygulamak;
Türk topluluklarının, farklı coğrafyalarda
oluşturdukları dil, tarih ve edebiyat
eserleri gibi kültür eserlerini ve Türk kültürünün çevre kültürlerle olan dil münasebetlerini araştırmak ve bu alanda gerçekleştirilecek her türlü faaliyette bulunmaktır.
Bu amaçlar doğrultusunda Merkezimizin akademik kadrosu ve alanında uzman kişilerce
yürütülecek olan aşağıdaki kurslar açılmıştır:
Seminer Odası
Yaratıcı Yazarlık
Duygu ve düşüncelerimizi yazarak anlatmak, eğitim sürecinde aldığımız kompozisyon
derslerine ait bir etkinlikmiş gibi düşünülür. Oysa yaşamın içinde çoğu kez kendimizi yazarak ifade
etmek ihtiyacı duyarız da nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Yaratıcı Yazarlık kursları, her yaştan ve
her meslekten insanı yazmaya, kendini yazarak ifade etmeye çağıran keyifli bir etkinliktir. Yazmaktan zevk alıyorsanız, yazarların dünyasından mutluluk duyuyorsanız, yazdıklarınızı paylaşmak
ve bu konuda
kendinizi geliştirmek istiyorsanız YaratıcıYazarlık kurslarından yararlanabilirsiniz.
Düzgün ve Etkili Türkçe Kullanımı (DİKSİYON)
Düzgün ve etkili dil kullanma becerisi, eski tabirle hitabet sanatı, eskiden bir yetenek ve
sanat olarak görülürken, bugün artık kuralları belirlenmiş ve yöntemi oluşturulmuş bir eğitimle kazanılan ve
geliştirilen bir beceri olarak değerlendirilmektedir. Dilin etkili ve düzgün kullanımı ile elde edilen kazanımlar,
artık herkesçe kabul edildiği için bu nitelikte eğitim programlarına talep gün geçtikçe artmaktadır. Bu kursun
amacı, Türkçe ile ilgili yapısal hataları düzeltmek ve topluluk önünde konuşma ile ilgili sıkıntıları gidermektir.
Yabancılar İçin Türkçe
Türkçeyi günlük ihtiyaçları karşılayacak derecede kullanma becerisi edindirmek üzere düzenlenen yoğunlaştırılmış kurs programıdır. Kısa sürede Türkçenin temel yapısal özelliklerinin de
öğretileceği tek kurluk bu özel uygulama daha sonra açılacak diğer kurlarımız ile zenginleştirilecektir.
8
Osmanlıca
Osmanlıca ya da Osmanlı
Türkçesi, Türk dilinin tarihi dönemlerinden biridir.
Zengin bir edebiyatın ve yüksek bir medeniyetin dilidir.
6 yüzyıldan fazla çok geniş bir coğrafyada kullanılmış
olan Osmanlı Türkçesiyle yalnızca edebî ürünler değil,
bilimin ve sanatın hemen her dalında kütüphaneler
dolusu eser ve arşivler dolusu vesika yazılmıştır. Fakat,
Arap alfabesiyle oluşturulmuş bu metinleri okuyabilecek nitelikte ve sayıda yeterince araştırmacı yoktur.
Biz HÜDİL bünyesinde sunduğumuz Osmanlı Türkçesi
kursuyla her sahadan araştırmacıya ve ilgi duyan
herkese, dilimizin bu döneminde yazılmış olan
kaynakların doldurduğu kütüphane ve arşivlerin
kapılarını aralıyoruz.
Kazakça
Türkçenin Kıpçak
kolundan olan Kazakça, 1991 yılında
bağımsızlığına
kavuştuktan sonra her alanda yoğun ilişkiler
kurduğumuz kardeş Kazakistan’ın dilidir. Özellikle Kazakistan’la çalışan Türk firmaları için,
eleman alırken önemli bir tercih sebebi olan
Kazakçanın, yakın bir gelecekte turizm sektöründe de aranan bir dil olacağı tahmin edilmektedir. Kazakça, Kiril alfabesiyle yazılmasından
dolayı zor gibi görünse de, Türkçe bilen herkes
için, bir Türk dili olan Kazakçanın öğrenilmesi
oldukça zevkli ve kolaydır.
Arapça
Daha çok akademisyenlere yönelik
düzenlenen bu programda, Türk Dili ve
Edebiyatı,Tarih, Dinler Tarihi, Arkeoloji,
Sanat Tarihi, Doğu Bilimleri vb alanlarında
çalışma yapanlara yardımcı olacak dilbilgisi yapılarının incelenmesi hedeflenmektedir. Alfabe ve temel sesletim sisteminin
kazandırılması yanında günlük konuşmaya
yönelik temel bilgilere de değinilecektir.
Rusça
1990’lı yılların başında Doğu bloğunun çökmesi sonucunda,
başta Rusya olmak üzere bu bloğu oluşturan ülkelerin dış
dünyaya daha açık bir hale gelmesiyle birlikte, Rusça yabancı
dil olarak ülkemizde de önemini ve ağırlığını artırmıştır.
Rusça öğrenmek isteyen herkese, yeni başlayanlara yönelik,
alfabe, temel telaffuz ve dil bilgisinin verileceği bu kursumuzla
başlayarak, bunu takip edecek olan kurslarla etkin bir öğrenme
olanağı sunuyoruz.
Derslik
Japonca
Son yıllarda ileri teknolojik başarıları ve egzotik
kültürü ile Japonya diğer
toplumlar arasında farklı
ve önemli bir yere sahiptir. Japoncaya ilgi de her geçen gün
artmaktadır. Değişik ve zengin alfabesi
ve özgün sesletim sistemi ile dikkat
çeken bu dil, Türkçe ile akrabalık
ilişkisi nedeni ile, bizim için daha da
önemli bir yere sahiptir.
Başlangıç niteliğinde tasarladığımız
bu kurs, orta ve ileri seviye kurları ile
sürecektir.
9
Teşekkür
Prof. Dr. Ziyat AKKOYUNLU
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk
Bilimi ve Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
M
erkezimiz bünyesinde açılan Osmanlıca ve Arapça
kurslarının sorumluluğunu üstlenen Prof.Dr. Ziyat
Akkoyunlu, 1946 yılında Kerkük’te doğmuştur. 1976’da
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra, 1978’de yüksek lisans ve
1982’de doktora öğrenimini Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünde tamamlamıştır. İngilizce ve Arapça bilen
Akkoyunlu, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında 1985 yılında
doçent, 1992 yılında profesör unvanını almıştır. 1984-1986 yılları
arasında Gazi Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü Arap Dili
Anabilim Dalı Kurucusu ve Başkanı, 1994-2000 yılları arasında
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanı,
Ortak Zorunlu Dersler Birim Başkanı, Yüksekokul Birim Başkanı,
Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölüm Başkanı, Pamukkale
Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve 1995-2000 Üniversiteler
Arası Kurul Üyesi olarak görev yapmıştır. 2001 yılından beri
Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türk
Halk Bilimi Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan
Akkoyunlu, halen aynı üniversitede görevine devam etmektedir.
Türk kültürü üzerine pek çok makalesi bulunan Akkoyunlu’nun
bu alandaki çalışmaları ise şunlardır: “Binbir Gece Masallarının
Türk Masallarına Tesiri” (1982, Basılmamış Doktora Tezi), Irak
Muasır Türk Şairleri Antolojisi (Ankara, 1991). Yayın aşamasında
olan çalışmaları ise şunlardır: Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun’la
Kitâbu
Dîvâni
Lugâti’t-Türk
(Tercümesi
yapılmıştır,
üzerinde
çalışılmaktadır.),
Kolay
Osmanlıca
(Baskıda).
M
erkezimiz bünyesinde açılan Yaratıcı Yazarlık kursunun
sorumluluğunu üstlenen Doç. Dr. G. Gonca GÖKALP ALPASLAN,
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü’nde Yeni Türk Edebiyatı alanında çalışmaktadır.
“Behçet Necatigil’in Şiirlerinde Aile” (1992) konulu teziyle yüksek
lisansını ve “Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Gelenekten Gelen
Unsurlar (Sözlü Kültür Etkileri Doğrultusunda XIX.Yüzyıl Yazılı Anlatılarında
Yapı: Konu, Kurgu, Öykü, Kişi)” konulu teziyle doktorasını Hacettepe
Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora ve doktora sonrası çalışmalarıyla
ARIT-Türk Amerikan İlmî Araştırmalar Derneği burslarına hak kazandı (1997
ve 2004). XIX. yüzyıl yazılı anlatıları, göstergebilim ve metinlerarası ilişkiler
ışığında metin çözümlemeleri, modern Türk şiiri alanlarında yayınları vardır. HÜ
TürkiyatAraştırmaları Enstitüsü TürkiyatAraştırmalarıAnabilim Dalı başkanıdır.
Yayımlanmış kitapları:
XIX. Yüzyıl Yazılı Anlatılarında Sözlü Kültür Etkileri, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 2002.
Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanı’nın Çağdaş
Yorumları, Multilingual, İstanbul, 2007.
Tercüme-i Telemak, Yusuf Kâmil Paşa,
Doç. Dr. G. Gonca GÖKALP ALPARSLAN
(Hazırlayan: G.Gonca Gökalp Alpaslan),
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
Öncü Yayınları, Ankara, 2007.
10
[email protected]
Etkinliklerimiz
Bilimsel Etkinliklerimiz
Etkinliklerimiz
11
Kültürel Etkinliklerimiz
Merkezimizde Türkçe öğrenen yabancı uyruklu öğrenciler Anıtkabir’i ziyaret ettiler.
Anıtkabir ziyaretinden sonra Ankara Kalesini gezdiler.
Ankara Gezileri
Eğitim Fakültesinin OKL, FBÖ, İMÖ, ADÖ, FDÖ, İDÖ, BTÖ, SBÖ bölümlerinde öğrencilerimiz
her hafta yazı yazma çalışması yapmaktadır. Bu yazıların bir kısmının malzemesini Ankara ve
çevresindeki müzeler ve tarihi yerler oluşturmaktadır. Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri Müzesi,
Kurtuluş Savaşı Müzesi, Cumhuriyet Müzesi, Etnografya Müzesi, Resim Heykel Müzesi, Ankara Kalesi, Koç Müzesi, Mehmet Akif Ersoy Müzesi, Tren Garı Direksiyon Binası Atatürk Müzesi, Ankara Vakıf
Eserleri Müzesi, Gazi Üniversitesi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, öğrencilerimizin bu dönem
ziyaret edeceği yerler arasındadır. Bu güne kadar Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kurtuluş Savaşı
Müzesi, Cumhuriyet Müzesi ziyaret edilmiştir. Öğrencilerimiz bu gezilerini fotoğraflarla da belgelemişlerdir.
Dr. Yasemin Dinç Kurt
12
Projelerimiz
Projelerimiz
Türkçe Yeterlilik Eğitimi Projesi
Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Projeler ve AR-GE Koordinatörlüğü
tarafından çeşitli projeler geliştirilerek üniversitemizde ve toplumun daha geniş kitlelerinde dil konusunda
farkındalık yaratmak amaçlanmaktadır.
Merkezimizin ilk projesi, üniversitemiz personeline yönelik kapsamlı bir hizmet içi dil eğitimidir.
Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından da uygun bulunan “Türkçe Yeterlilik Eğitimi” başlıklı
projenin ilk bölümü, Bilim İnsanı Yetiştirme Programı (BİYP) çerçevesinde üniversitemize yetiştirilmek
üzere gönderilen lisansüstü öğrencilerini kapsamaktadır. Bu bağlamda, Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri ve
Fen Bilimleri Enstitülerinde BİYP kapsamında eğitim gören lisansüstü öğrencilerinin dil yeterlilikleri ölçülecektir. Projenin ikinci bölümü, üniversitemizdeki idari personelin bu konuda değerlendirilmesi olacaktır.
Öğrenci Projeleri
Türkçe Yazılı Giysiler Projesi
Türk Dili I, Türk Dili II, Yazılı ve Sözlü
Anlatım derslerinde öğrencilerimizle, üzerinde
yabancı yazılar bulunan kıyafetler giymeme kararı
aldık ve bu kararı ödün vermeden uyguladık.
Öğrencilerimiz, yıl sonu sınavına bizzat kendi
hazırladıkları Türkçe yazılı kıyafetler giyerek girdiler. Türkçenin inceliği ve zenginliği konusundaki duyarlılıklarını bu şekilde göstermeye çalıştılar.
13
Kitap Okuma Projesi
Öğrencilerimiz, Üniversitemiz Onkoloji
Hastanesinde tedavi görmekte olan çocuklarla
ilgili bir proje geliştirmişlerdir. Bu kapsamda
çocuklar için çeşitli hediyeler üretilmekte, kitaplar
seçilmekte, uygun görüldüğü takdirde bu çocuklarla paylaşılmaktadır. Fransız Dili Öğretmenliği
öğrencilerinden Ezgi Başçoban, Sevtap Yılmaz ve
Gülden Çanakcı’nın sorumluluğunda yürütülen bu
projede öğrencilerimiz çocuklara ve velilere kısa
süreli de olsa destek olmaya çalışmaktadırlar. Çocuklar için seçtikleri kitaplarla onlara farklı dünyaların
kapılarını aralama amacı da taşımaktadırlar.
Öğrenci Projesi
Öğrencilerimiz, “üretken” olabilmek adına Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki çocuklar için
çeşitli eşyalar tasarladılar. Kıyafet, oyuncak, kitap, vb. tamamen kendi ürettikleri bu malzemeleri
çocuklarla paylaştılar.
Dr. Yasemin DİNÇ KURT
14
B
A’ S I
H A C E T T E P E’ N İ N ‘
iz Türkçecilere göre Hacettepeliler ikiye ayrılır: Hacettepe’nin
a’sını
kısa
söyleyenler
ve
Hacettepe’nin a’sını uzun söyleyenler.
olmuş. Başlamış ağlamaya… Derken, Hızır
yine görünmüş. “Niye ağlıyorsun?” demiş.
Sultan: “Neye dokunsam altın oluyor.
Açlıktan öleceğim... Beni kurtar.” diye
yalvarmış. Hızır: “Bu sana ders olsun. Git,
Şaka bir yana, gerçekten Hacettepe adının hacette bulunduğun tepede yıkan, abdest al,
sesletiminde iki farklı tercih söz konusu. İlk iki rekât namaz kıl, eski haline dönersin.”
hecedeki a sesinin kısa veya uzun söyleyişi der. Bunu yapar ve altın belâsından kurtulur.
yönündeki bu tercihlerden acaba hangisi
doğru? Bunu matematikte çok başvurulan Tepeye de “ Hacet Tepesi” derler.
sağlama yöntemi ile cevaplamaya
“Hacettepe, hastalıklarına derçalışalım. Hacettepe sözcüğü
man arayan, dileklerini
aslında Hacet Tepesi söz
gerçekleştirmek isteyen
öbeğinin kısaltılmış biçimidir.
Ankaralıların
ziyaret
Şimdi bir deneyelim bakalım,
ettiği bir yermiş. ‘Hacet
Hacettepe
(kısa a ile)
kapısı’ olarak anılan
dediğimiz kadar kolaylıkla
tepenin adı zamanla
Hacet Tepesi diyebiliyor
‘Hacettepe’
olmuş.
muyuz, diyemiyor muyuz?
18’inci yüzyılın ikinci yarısından günüBu işin dilbilimsel boyutu.
müze kadar gelen
Bir de Hacettepe adının
Hacettepe, o yıllarda
efsane yönü var. Aşağıda
Ankaralılar için hacet
ikisine kısaca değinelim:
kapısıymış. Sıkıntıda
olan
herkesin
“Hacettepe, Ankara’nın
yardımına koşan Yağlı
ortasında yüksekçe bir teDede adındaki bir
pedir. Bir zamanlar, severmiş, öldüğü zaman
gililerin
buluştukları,
bu tepeye gömülmüş.
kavuşmaları,
evlenmeleri
Ankaralılar
Yağlı
için el açıp dua ettikleri, haDede’yi bu tepedeki
cette bulundukları bir yerdir.
mezarında sık sık ziyaret
Ankaralı
ninelerin
eder, ondan yine yardım
anlattıkları
efsane
şöyle:
dilerlermiş. Dişi ağrıyan
Bir zamanlar Ankara’nın çok tamahdiş ağrısı için, karnı ağrıyan
kâr, gözünü dünya malı bürümüş bir sultanı karın ağrısı için Hacettepe’ye gelir, sağlık
varmış. Her sabah tepeye çıkar, Tanrı’ya dilermiş. O zamandan bu zamana değişmeyen
el açar, hacetini söyler: “Neyi tutsam altın tek şey, Hacettepe’nin hâlâ hastalara şifa
olsun.” diye yalvarırmış… Bir sabah, te- dağıtan bir hacet kapısı olduğu… Çünkü bu
pede Hızır’ı karşısında buluvermiş. Hızır: tepede artık Hacettepe Hastanesi bulunuyor.”
“Peki” demiş. “Git sarayına, neye dokunursan altın olacak…” Sultan sevinerek
gitmiş. Neye elini sürse altın oluyormuş.
Sofraya oturmuş, ekmeğe el atmış, altın
Reşide GÜRSU
Efsaneler Mehmet Önder ve Gözde Aloğlu’na aittir.
15
Türkçenin Tarihinde
Türkçenin Tarihinden
“Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih.
Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk
nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının,
Türk askerlik san’atının esasları. Türk gururunun İlâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği.
Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri.
Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin
temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk
dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını
milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün
en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları…”
Prof. Dr. Muharrem Ergin
Orhon Yazıtları, (Orhun Yazıtları, Köktürk/Göktürk Kitabeleri)
Orhon Anıtları, (Orhun Anıtları, Köktürk/Göktürk Abideleri)
Orhon Yazıtları, Doğu Göktürkler dönemine ait ilk kez Türk adının
açık biçimde geçtiği dikilitaşlardır. Ünlü hükümdar Bilge Kağan devrinde
vezir Bilge Tunyukuk (Tonyukuk-726), Kültigin (Köl Tigin-732)
ve Bilge Kağan (735) adına dikilmiştir. Yazıtlar Türk dili, tarihi,
edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca
bu metinlerde Kağan’ın milletine, milletin de kağanına ve devletine
karşı sorumluluklarından bahsedilir. Kağan ve halk Çin tehlikesine
karşı uyarılır. Dikilitaşların yanında yüzlerce heykel, balbal, şehir
harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa
heykelleri, sunak taşları bulunmuştur.
Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün güneyinde yer
almaktadır. Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları, Kocho
Tsaydam bölgesindeki Orhon Irmağı civarında; Bilge
Tonyukuk yazıtları ise yaklaşık 360 km. uzakta, Tola
Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn Tsokto (Bayn Çokto)
bölgesindedir.
den
Orhon Yazıtlarını Rus bilim adamı Yadrintsev 1889 yılında bulmuştur.
Fin
F
in (1891) ve Rus (1891) heyetleri incelemişler ancak ne yazıldığını
çözememişlerdir. 1893 yılında V. Thomsen, 38 harfli alfabeyi çözmeyi
başarmış ve Yazıtları okuyarak yayımlamıştır. Alfabe Runik kökenli olup harfler bitiştirilmez ve sözcükler de iki nokta ile ayrılarak sağdan
sola
veya
yukarıdan
aşağıya
doğru
yazılır.
Yazıtların bir tarafı Göktürkçe diğer tarafı Çince yazılmıştır.
Bu
özelliği
çözümlenmesinde
önemli
rol
oynamıştır.
Bazı
sözcüklerin Çince imlaları ile Türkçe metinde yer alan karşılıkları
arasındaki
denklikler
büyük
ölçüde
yol
gösterici
olmuştur.
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü ve Türk Dil Kurumu işbirliği ile 2629 Mayıs 2010 tarihlerinde “Orhon Yazıtlarının Bulunuşundan 120 Yıl Sonra Türklük Bilimi”
konulu 3. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu düzenlenecektir.
Sempozyumda ele alınacak temel konu başlıkları; Geçmiş: Orhon: Yazıtları Üzerine Tespitler,
Bugün: Günümüzde Türklük Bilimi, Gelecek: Türklük Bilimi ve 21. Yüzyıl şeklindedir. Sempozyum Türklük Bilimini geçmişten günümüze değerlendirmenin yanı sıra gelecekte Türklük
Biliminden beklentilerin neler olabileceğinin tespitini hedeflemektedir.
Sempozyum ile ilgili tüm ayrıntılar www.orhondan21yuzyila.hacettepe.edu.tr ağ erişim
adresinde yer almaktadır.
17
Edebiyat Dünyam
Edebiyat Dünyamızdan
TÜRKÇE KATINDA YAŞAMAK
Seslenir seni bana “sonsuz”
Der ki çoğal,
Der ki uzun mutluluğuna
Usun iyiliğin doğruluğun,
Bir bilinmeyenden bir bilinene dek
Türkçe, varolduğumuz.
Türkçe, nice desem seni,
Onca güzelim.
Görünmek derinleşmek,
Dolmak;
Seni düşünürük düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım onca.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Bir bölü beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü bin üç!
Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta doğudaki balık,
Duyar kokusunu
Ta batıdaki yoncanın.
Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak uluslar var ya geceler boyu
Onlar için
Yitik özgürlükler için,
Türkçe, haykırmak
O süre yaradılış dar iken
Düz iken, yassı iken,
Daha’lar
Daha’lar
Daha’lar daha’lara karışmış,
Sınırlığın getirmiş yarınları.
Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez iken,
Artısı eksisi almış götürmüş
Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını
Sıcak uzun,
Bir kişiler geleceğine.
Seslenir seni bana bir duru su
İçinde masallar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
yankılanır
Alandan alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden akınlarının uğultusu.
18
Ama bağışla beni unutmuş;um,
Yıldızı güneşini ayını, utanmadan.
Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarından çırılçıplak,
Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüştüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni.
İşte and içiyorum,
Bütün ölüler adına
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı’ya dek,
Soluğumda soluğun
Seslenir seni bana “Ova”m, “Dağ”ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak... ki yüce atalar, bir al... ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım
mızdan
Türk Dili İçin
Ben Türkçenin ezelî bir âşıkıyım. Hepimiz öyle değil miyiz? Türkçeyi muhtelif devirlerinde, muhtelif
libaslarla, muhtelif şekillerde gördüm ve sevgilimi o şekiller, o libaslar altında kendi cevherinde sevdim.
Ben eski Bâbıâlî kâtiplerinden işittiğim süslü dili sevdiğim gibi, Aksaray’da karpuz sergisinde müşteri
ayartmak için çığırtkanlık eden Türk delikanlısının türlü zarafetlerle dolu olan Türkçesini de sevdim.
Ben Dîvan edebiyatının gazelleriyle mest oldum, fakat sevgili İzmir’imin ismini yâdettikçe ciğerimi
sızlatan sevgili İzmir’in İki Çeşmelik kızının incir işlediği esnâda okuduğu Türkçe şarkıya da mest
oldum. Ben, o sevgiliyi, atlas şalvarıyle, başının üzerinde altın işlenmiş takkesi ile gördüm. Ben onu
(perişan gönüllü şâirin):
O gül endam bir al şâle bürünsün yürüsün / Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
beytinde olduğu gibi, bir şala sarılıp yürüdüğünü görerek de sevdim. Sonra üç peşli entarisiyle, canfes
terlikleriyle salınırken yine gördüm, yine sevdim(…)
Halid Ziya UŞAKLIGİL
19
Deyimler
Deyimler
Deyimler ve Öyküleri
Size “çizmeyi artık iyice aşmaya”
başladığınızı söyleyen birine tepkiniz ne olurdu? Büyük olasılıkla siz de o şahsa aynı üslupla karşılık vermek isterdiniz. Ya “Aba altından
sopa göstermeyi bırak, derdin neyse açık açık anlat!” ya da “Biz senin cemaziyelevvelini biliriz!” tarzındaki bir cevap hem ukala bir tavırla gözünüzü korkutmaya çalışan kişiye
iyi bir karşılık hem de kırılan gururunuza sürebileceğiniz etkili bir söz merhemi olurdu.
Tabiri
caizse
-deyim
yerindeyse“taşı
gediğine
koymuş”
olurdunuz.
Hiç şüphesiz
deyimler, duruma uygun kullanıldıkları takdirde,
yerlerini başka
sözlerin alamayacağı kadar etkili söz gruplarıdır. Hem üzerlerinde taşıdıkları
dil mirasının
hediyesi olan zengin çağrışım yükleri hem deyimi oluşturan sözler arasındaki ses
uyumu hem de taşıdıkları mizah gücüyle deyimler dilimizin en renkli ve canlı söz varlıklarıdır.
Anlatıma
leri de oldukça
İki Dirhem Bir
rilen iki yüz on
canlılık, renk ve güç katan bu kalıplaşmış söz gruplarının doğuş öykürenkli ve esprili olaylara dayanıyor.
İskender Pala tarafından yayımlanmış
Çekirdek, deyimlerin doğuş öykülerinin anlatıldığı bir eser. Kitapta yer vebir deyim öyküsü içinden birkaçını dergimiz okurlarıyla da paylaşmak istedik.
ÇİZMEYİ AŞMAK:
M.Ö. III. Yüzyılda Efes’te Apel adlı bir ressam yaşarmış. Özellikle, Büyük İskender’in
resimlerini yapmakla ünlenen bu ressam zaman zaman resimlerini halka da açar, kendisi
de sergisini gezenlerin eleştirilerini gizli bir perdenin arkasından dinlermiş.
Üzerindeki çizmeleri kunduracılık tekniği bakımından değerlendirmeye ve eleştirilerini
sıralamaya başlamış. Apel, adamın söylediklerini ileride yapacağı resimlerinde kullanmak üzere not etmiş; fakat kunduracı daha sonra resmin çizmeden yukarıda kalan
kısmı hakkında da “Orası olmamış, bu renk buraya gitmemiş, gölgelendirme böyle
yapılmamalıydı.” gibi ileri geri konuşmaya başlamış. Perdenin arkasında gizlenen Apel,
adamın bilir bilmez konuşmalarına sinirlenmiş ve kendisini tutamayıp şöyle bağırmış:
“Efendi, haddini bil! Çizmeden yukarı çıkma!”
20
İPE UN SERMEK: Nasrettin Hoca’nın bir
komşusu vardır. Sürekli Hoca’dan bir şeyleri
ödünç ister; ama aldıklarının hiçbirini de
sağlam olarak getirmez. Komşusunun iade
ettiği kap kacağın ve türlü eşyanın sağındaki
solundaki arızayı gören Hoca sinirlenir; ama
adama haddini bildirmek için de uygun zamanı
beklemeye karar verir.
Komşusu bir sabah yine Hoca’nın kapısına
gelir ve aynı arsız tavrıyla: “Komşum bize
bir parça urgan lazım oldu, sende vardır. Hele
bir versen; işim bitince derhal getiririm.” der.
Komşusunun hiçbir eşyayı eksiksiz teslim
etmediğini hatırlayan Hoca’nın aklına o sırada
karısının un elemekte olduğu gelir ve adama
hemen: “ Komşu, urgan bizim hanım’a lazım,
ipe un serecek.” der. Hoca’nın cevabına bir
anlam veremeyen pişkin komşu: “Yahu Hoca!
Hiç ipe un mu serilir, bu da nereden çıktı?”
diye sorduğunda da “Serilir komşu serilir, vermeye gönlün yoksa ipe un da serilir.” diyerek
cevabı yapıştırır.
AĞZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK: Küfürbazlığıyla meşhur bir adam, bir gün bu
alışkanlığından kurtulmaya ve kendini Hak yoluna adamaya niyetlenir. Bunun için de
bir tekkeye sığınır. Şeyhe derdini anlatan küfürbaz dervişe şeyhi oldukça makul bir
çözüm bulur. Bir avuç baklayı okuyup üfledikten sonra dervişe verir ve “Bak derviş
efendi, bu baklayı dilinin altına koy. Küfretmek istediğinde dilinin altındaki bu bakla
seni rahatsız edecek ve sana küfretmemen gerektiğini hatırlatacak, sen de küfretmekten
vazgeçeceksin. Bu bakla erimeye başlayınca da diğer bir bakla tanesini dilinin altına
koyarsın.” der. Derviş, söyleneni yapar ve namaza gitmek için dışarı çıkarlar.
Derviş ve şeyhi, camiye doğru yürürken bir genç kız, evlerinin sundurmasından “Şeyh
Efendi! Şeyh Efendi!” diye seslenir. Kızı gören şeyh ve derviş dururlar. Kız: “Biraz
bekler misiniz?” der. Şeyh ve derviş bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında
beklemeye başlarlar. Bir süre sonra kız tekrar görünür. “Şeyh Efendi! Biraz daha bekler
misiniz?” diyerek tekrar kaybolur. Ne olduğunu anlamayan şeyh ve derviş beklemeye
devam ederler; ama bu arada yağmurun altında sırılsıklam olmuşlardır. Genç kız, bir
süre sonra tekrar görünür ve “Çok sağ olun artık gidebilirsiniz.” der. Durumu anlamayan ve kendisine şaşkın şaşkın bakan şeyhle dervişe de açıklama babında şunları söyler:
“Annem, tavukları kuluçkaya yatırıyordu da yumurtalar tavukların altına koyulurken
eğer bir kavukluya bakıp konursa yumurtadan çıkan civcivler tepeli çıkar ve horoz
olurmuş. Siz beklerken annem de yumurtaları kuluçkaya yatırdı. Çok sağ olun.” Bu
münasebetsizliğe sinirlenen şeyh yanındaki dervişe şöyle bağırır: “ Derviş! Çıkar
ağzındaki şu baklayı!”
21
Batıl İnançlar
İNANIYORUZ AMA NEYE?
Pek çoğumuz merdiven altından geçmemeye özen gösteririz. Çünkü bu
yüzden başımıza kötü şeyler gelmesinden korkarız. Peki, sadece merdiven
altından geçmek mi başımızı belaya sokar acaba? Batıl inançlarımızın sesine birkaç dakika kulak vermek pek çok başka uğursuzluk alametinden de
sakınmamız gerektiğini hatırlamak için yeterlidir. Ne dersiniz?
Batıl inançlarımızın listesi böyle kabarık; zihinlerimizde işgal ettikleri yer de
bir o kadar geniş olunca bunların birkaçına değinmeden geçmeyelim istedik.
Merdiven altından geçmek: Aslında bu
batılın temeli Hıristiyanlık inancına dayanıyor.
Merdiven, dayandığı yüzeyle ya da tabanla
bir üçgen oluşturur ki bu da Hıristiyanlıktaki
“teslis” yani “kutsal ruhun üçlemesi”ni simgeler. İnanışa göre bu kutsal alana
girmek günahtır ve uğursuzluk
getirir. İşte merdiven altından geçmenin uğursuzluğunun aslı astarı
böyle!
Kara kedi mi gördünüz?: Derhal
oradan uzaklaşın. “Niye?” diye
soranlara da elbette ikna edici bir
açıklamamız var (!). Eski Mısır’da
kedi kutsal bir hayvandır. O kadar
ki bir kedi öldürmeniz hayatınıza
bile mal olabilir. Ortaçağda ise
kedilerin eski Mısır’dakine oranla
epey prestij kaybına uğradıklarını
görmekteyiz. Ortaçağ zihniyetine
hâkim olan engizisyon özellikle kara kediyi
büyücülük ve satanizmle ilişkilendiriyor;
ruhunu şeytana satmış
kişilerin ruhunun bir
kara kediye geçtiğine
ve kara kedinin o andan sonra kötülükleri
sıralamaya başladığına
inanılıyordu. Görüldüğü
gibi bu batılın kökeni
de Hristiyan kültürüne
ait.
22
Hapşırana neden
“Çok yaşa!” deriz?:
Sadece bizim kültürümüzde değil; batı kültürlerinde de hapşırana
“Çok yaşa!” deme geleneği vardır. Bu
geleneğin de batıl bir kaynağı var. Kaynakların
belirttiğine göre, eski insanlar Tanrı’nın insanı
yaratırken kendi ruhundan üflediğine ve
insana hayat verenin asıl bu soluk olduğuna,
bu soluk bedende bulundukça yaşamın devam
edeceğine inanırlardı. Hapşırınca meydana
gelen kasılma hareketiyle soluğun durması sonucu bedene hayat veren o soluğun bedenden
kaçıp gideceğinden korkulurdu.
Bazı Roma kaynaklarında ise
konu ile ilgili olarak: Hapşırınca
beyinde meydana gelen vakumun
bazı kötü ruhların içeri girmesine
fırsat vermesinden korkulduğu
bilgisine rastlanıyor.
Ayna kırılırsa: Batıl inanç
literatürüne göre ayna kırılması,
ya yedi yıl uğursuzluk ya
da yakınlarınızdan birini
kaybedeceğiniz anlamına geliyor. Bu nedenle de kırık aynanın
parçaları ya bir an önce gömülmeli ya da evden derhal
uzaklaştırılmalı. Peki, acaba bu batılın kaynağı
ne?
Henüz aynanın icat edilmediği dönemlerde
insanlar, parlak yüzeylerde havuzlarda,
göllerde görüntülerinin yansımasını seyreder;
eğer görüntü dalgalanırsa bunun bir felaket
işareti olduğunu düşünürlermiş. Eski Mısır
ve Yunan’da sırf bu inanış yüzünden kırılmaz
metal aynalar yapılmış. Bunları kullananlar da böylelikle görüntülerini garanti altına
almayı başarmış. Camcılığın daha ileri olduğu
Roma’da ise ayna
kırılma vakalarında
tabii olarak görülen
artış, kırılan aynanın
kötü talih işareti
olduğu inancını da
kuvvetlendirmiş.
Asuman BAYRAM
TÜRKÇEYE BAYRAM HEDİYESİ
Dr. Hüseyin Yeniçeri
Dil Bayramımızın yetmiş yedinci yıl
dönümünde Türk Dil Kurumu, Türk
Dili dergisini, söyleşi özel sayısı olarak
çıkardı.* Dergi, içeriği, Türkçenin
sorunlarına eğilişi ve kamuoyuna
sunulan uyarı ve önerileriyle tam bir
bayram hediyesi olmuş. TDK Başkanı
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, derginin “Sunuş” bölümünde, “Türkçe
üzerinde düşünenlere, Türkçe için bir
şeyler yapılması gerektiğine inananlara, yüreğinde Türkçe sevdasını
yaşatanlara, eserlerinde Türkçe
konusuna yer verenlere, dilimizin
çeşitli dönemlerini araştıranlara,
Türkçenin en güzel örneklerini
eserlerinde kullananlara sözü bırakalım
istedik…” diyerek özel söyleşi
sayısında kendileriyle konuşulan
kişilerin niteliğini açıklıyor. Akalın,
söyleşilerin konusunu birkaç soru
belirleyerek sınırlandırdıklarını da
sözlerine ekliyor.
Kendileriyle söyleşi yapılan kişilere
sorulan sorulardan ilki “Türkçenin
bugünkü durumu, geleceği
hakkında görüşleriniz nelerdir?”
olmuş. Bu soruya eski Millî Eğitim
Bakanlarımızdan Hasan Celal Güzel’in
verdiği karşılığı son derece anlamlı
buldum. Güzel, “Türkçenin kesinlikle dünyanın en zengin ve güzel dili
olduğunu düşünüyorum.” (203)
dedikten sonra dilimizi önce
Arapçayla, sonra Batı dilleriyle
karşılaştırıyor. Arapçayı da “zengin” ve
“güzel” sıfatlarıyla niteliyor ve bu dilin
kutsallığına değiniyor. Batı
dilleriyle karşılaştırıldığında yazı dili
olarak Türkçenin eskiliğine dikkat çekiyor: “(…) bundan bin yıl önce Divan
ü Lügati’t Türk yazıldığında Avrupa’da
doğru dürüst bir dil konuşulmamakta.”
diyor. Türkçenin sözlüğü yazılma
aşamasına geldiğinde şu anda dünyanın
en yaygın dili olan İngilizcenin daha
oluşmadığını belirtiyor.
Hasan Celal Güzel’in üzerinde durduğu
bir nokta da Türkçenin dünyanın en
yaygın dilleri arasında ikinci sırada
olduğudur. Bilindiği gibi konuşan
insan sayısına bakılarak birçok
yayında dilimiz beşinci sırada gösterilmektedir. Güzel, Türkçenin “Lingua
Franca” özelliğini göz önüne alarak
Çince ve Hintçenin yalnızca doğduğu
Önerdiklerimiz
bölgede konuşulduğu için yaygın dil
olmadıklarını, İspanyolca konuşanların
sayıca Türkçe konuşanlardan yirmi
milyon az olduğunu, bu nedenle
Türkçenin İngilizceden sonra doğduğu
toprakların dışında konuşulan ikinci
yaygın dil olduğunu söylüyor. Aynı
soruya verdiği cevapta Prof. Dr. Bilal
Yücel, Türkçenin yayılma alanının
kuzeyden güneye 3000, doğudan batıya
7000 km. olduğunu belirtiyor (337).
Bu durumda Türkçenin yüz ölçümü 21
milyon km² olmaktadır.
Güzel, Türkçenin bugünkü durumu üzerinde dururken Genel
Ağ sözlükçülüğünün başlamasının
Türkçeyi yaşayan bir dil durumuna
yükselttiğini, şu anda hazırlanmakta
olan Büyük
Türkçe
Sözlük’ün
heyecan
verici boyutta
olduğunu
da belirtiyor: “Bana
söylendiğine
göre beş yüz
bin kelimelik
bir
sözlük
olacak.” (206).
Talat Sait Halman ise Akalın’dan aldığı
bilgiye göre, “İnternette 600.000 kelimelik bir büyük Türkçe
sözlük hazırladık.” demiş.
Öğrendiğimize göre 580.000 sözcük
kapsayacak bu sözlük baskıya
hazırlanmaktadır.
Kendileriyle söyleşi yapılan bilim
adamlarına yöneltilen ikinci soru
şöyle: “Türkçenin bilim dili olması
için neler yapılması gerekir? Bunun
için TDK ve üniversitelerin rolü ne
olabilir?” Bu soruya en çarpıcı cevabı
Prof. Dr. Bilal Yücel veriyor: “Türkçe
zaten bilim dili; üstelik başka pek
çok dile nasip olmayan üstünlükle,
dünyadaki en eski bilim dillerinden biri. Elimizdeki hacimli en eski
metinlerimiz olan Köktürk Yazıtları’na
bakalım. Onlar, okullarında eğitimöğretim veren bir milletin edebiyat
ve tarih bilimi alanlarına özgü edebî
ve bilimsel anıtlarıdır.” (343) Bilim
dilimizin genel sorununun terim
birliğini sağlayamamak olduğunu
ifade eden Yücel, TDK’nin ürettiği
250.000’in üzerindeki terimle üstüne
düşeni yaptığını, sorunun, üretilen
Türkçe terimleri yeterli bulmayarak
kullanmayan öğretim üyelerinden
kaynaklandığını vurguluyor.
Söyleşilerde yöneltilen üçüncü
soru ise “Yabancı dille öğretimin
yapılması Türkçeyi nasıl etkiliyor
ve yabancı sözcüklerin dilimizde
artan bir şekilde yer almasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?” şeklindedir.
Hasan Pulur, “Yabancı dille eğitim,
bence Türkçeyi öldürür.” diyor. Hasan
Celal Güzel, “Yabancı dille eğitim son
derece büyük
zararlara sebep oluyor.” demektedir.
Nurettin Demir, “Eğitim gibi çok
önemli bir alanda Türkiye’nin kendi
ana dilini geri plana itmesi gariptir.”
değerlendirmesini yapıyor. En isabetli
değerlendirme ise Sümer Ezgü’den:
“Yabancı terimlerin günlük yaşamda
kullanımı tabii ki artıyor. Bunun için
farkındalığı artırmak lazım. Gençliğin
eğitildikleri dille, konuştukları dilin
farkındalığını artırmak. Çünkü zamanla
yabancı terimlere kulağımız alışıyor.
Ve günlük yaşamda yerini alıyor. Dil
sevgisini hissetmek öz Türkçe terimlerin tınısını, titreşimini hissetmek ve
bunun mutluluğunu yaşamak öz dili de
yaşatır.”
Yabancı sözcüklerin dilimizde artan bir
şekilde kullanılmasını ise Ezgü şöyle
değerlendiriyor:
“Dünyayla iletişim için yabancı dilin
gereğine inanıyorum. Ancak doğum
gününü “İyi ki doğdun!” yerine
“Happy birth day!” diye kutlamayı da
anlamıyorum. “Arabada bebek var!”
uyarısını, “Baby on board!” olarak
yazmayı algılayamıyorum. Türkiye’de
yaşayan sıradan bir vatandaşın, “Ben
arabada bebek olduğunu nereden
bileyim? İngilizce yazmış.” diye
savunma hakkı doğmaz mı? Çünkü bu
önemli uyarının İngiltere’de Türkçe
yazılması gibi komik bir durum!
Galiba kendimizi değersiz görüyoruz
ve yabancı terimlerle bilinçaltımızı
tamir ediyoruz. Bu aşağılık duygusundan sıyrılmalıyız.” (376)
Türkçeye hizmet böyle olur! Türkçenin
sorunlarını ortaya koymak böyle olur!
Bir söyleşi demeti olan Türk Dili
dergisinin Eylül sayısı, can damarımız
Türkçeye can suyu katacak yetkinlikte.
Dil Bayramı yıldönümünde en güzel
hediye! TDK’yi kutluyorum!
23
“OFF”LATAN YANLIŞLAR
Feyza Hepçilingirler, Türkçe kullanımında yaygın olarak yapılan yanlışlara
dikkat çektiği Türkçe “Off” serisinin üçüncüsü ve sonuncusu olan Dilim Dilim
Anadilim’de, dayatılan bir yaşam biçimine karşı mücadelesini Türkçeden yola
çıkarak sürdürüyor.
Dili kana benzeten yazar, “Eğer dilde bir kirlenme varsa vücudun öteki
organlarında da bu kirlilik kendini gösterecektir.” diyor. Türkçeyi kirleten/
hasta eden başlıca etkenin özellikle görsel medya olduğu gerçeğini bir kez
daha vurguluyor. Hepçilingirler bu kitabında, sokaklardaki tabelalarda Türkçe
kullanılmazken sokak dilinin olduğu gibi televizyonlarda kullanılması; yazım
yanlışları ve Yazım Kılavuzu sorunu; popüler şarkılarda kullanılan Türkçe ve bu
şarkılara yansıyan yaşam biçimi; dildeki kirlenme ve Türkçenin sözdiziminin
bozulması; dil-düşünce ilişkisi; dil-edebiyat ilişkisi ve yabancı dilde eğitim gibi
konular etrafında yaşayan Türkçenin sorunlarını dile getiriyor.
“Türkçenin elimizden kayıp gitmekte olduğunu” belirten yazar, okurlarının dikkatini dildeki sorunlara çekerken akıcı ve güçlü anlatımıyla da Türkçe okuma
zevkini yaşatıyor.
Dilim Dilim Anadilim: Türkçe Off 3
Feyza Hepçilingirler;
Everest Yayınları;
İstanbul, 2008, 2. baskı, 14 x 20 cm., 280 sayfa
!
Canan Öktemgil Turgut
Prof. Dr. Günay Karaağaç’ın Türkçe Verintiler Sözlüğü çalışmasına göre,
Türkçeden diğer dillere geçen sözcük sayıları yaklaşık olarak aşağıdaki gibi:
Çince
Farsça
Urduca
Arapça
Rusça
Ermenice
Ukraynaca
Macarca
Rumence
24
300
3000
227
2000
2500
4260
800
2000
3000
Bulgarca
Sırpça
Çekçe
İtalyanca
Arnavutça
Yunanca
İngilizce
Almanca
3500
9000
248
146
3000
3000
470
166
ANA DİLİYLE DÜŞÜNMEK
Deneme
Asuman BAYRAM
Dil ile düşünce arasındaki bağlantı Antik Yunan’dan
bu yana felsefenin temel sorularından biri olagelmiş;
Aristo’dan bu yana “dil - düşünce ilişkisi” üzerine farklı
yorumlar yapılmış ve değişik kuramlar üretilmiştir.
Dil- düşünce ilişkisi etrafında yapılan yorumların
geneli, düşüncenin ancak dil ile gerçekleştirilebilecek bir
zihinsel edim olduğu yönündedir. Buradan düşünceyi dilden
ayırarak anlamlandırmanın olanaksız olduğu anlaşılıyor.
İnsan, bir dil donanımıyla dünyaya gelir ve -nörolojik ya da fizyolojik bir rahatsızlığı yoksa- farklı basamaklardan geçerek ana dilini edinir. Görüldüğü gibi ana dilinin
kazanılmasından bahsederken özel bir kavram kullandık:
“edinim”. “Edinim” dil bilim literatürü içinde sadece ana
dilinin kazanımı için kullanabileceğimiz özel bir terim. Bireyler, yetenekleri ve arzuları doğrultusunda değişik dilleri
bir dereceye kadar kullanma becerisini kazanabilirler; ancak
burada artık “edinim”den farklı bir durum “öğrenim” devreye girer. Bu durumu şu basit örnekle açıklamak mümkün:
Kimse yenidoğana belli bir dil eğitimi vermek için özel
bir çaba harcamıyor; ama bir de bakıyorsunuz bir bebek,
elinde mama şişesiyle kendisine gülümseyen kadına “anne”
diyor. Bu süreçte aktif yapı öncelikle bilinçaltı. Kimse bu
bebeğe düzenli planlı olarak “anne” sözcüğü üzerinde
alıştırma yaptırmadı; ama bebek belli bir dil olgunluğuna
erişince “anne” sözcüğünü kullanabildi. Demek ki dünyaya
gelen her birey ana dili ne olursa olsun o dili ediniyor. Dil
edinim süresi, bireylerin sahip olduğu bilişsel zeka düzeylerindeki farklılıklar ve edinilecek ana dilin özellikleri sebebiyle değişiklikler gösteriyorsa da sonuçta her birey belli
bir yaşta ana dilini edinmiş oluyor. Sonrasında ise edinilen
ana dilin öğretimine geçiliyor.
Ülkemizde ana dili ile ilgili olarak farklı öğretim
basamaklarında verilen eğitim, üniversite birinci sınıf
öğrencilerine iki dönem verilen zorunlu Türk Dili dersleri
ile sona eriyor.
Ana dilinin öğretim kurumlarında ders olarak
okutulması, yukarıda bahsettiğimiz gibi üniversite düzeyinde verilen bu iki dönemlik Türkçe dersleriyle bitiyor;
ama bireyin ana diliyle olan ilişkisi son nefesine kadar
devam ediyor. Hatta bireyin, hayatının bir döneminde ana
dilinden başka bir dilin hüküm sürdüğü bir coğrafyaya göç
etmiş olması ya da ikinci bir dili, uzun yıllar kullanmış
olması da durumu değiştirmiyor: Birey, ömrünün sonuna
dek ana diliyle düşünce üretiyor ve hayata dair her ayrıntıyı
ana diliyle algılayıp anlamlandırıyor.
Görüldüğü gibi dil-düşünce ilişkisi bizi
oldukça çarpıcı bir sonuca götürdü: Birey yaşadıkça ana
diliyle düşünce üretiyor, hayatı ve hayata dair her ayrıntıyı
ana diliyle algılayıp anlamlandırıyor.
Ana dili ile ilgili olarak yinelediğimiz bu tespitten
hareketle bireyin yaşadığı hayatı algılaması,
değerlendirmesi, iç dünyasını ve çevresini ayrıntılarına
inerek analiz etmesi ancak ve ancak ana diline hâkimiyetiyle doğru orantılı olarak gerçekleşebilecektir, yargısına
ulaşmak da pekala mümkün.
Ana dili-düşünce ilişkisi ile ilgili olarak yukarıda
sıraladıklarımızın arkasından ana dili Türkçe olan bireyler
olarak bizim dilimizi nasıl kullandığımıza gelmek ve
dil-düşünce ilişkisini bir de bu yönüyle irdelemek istiyorum.
Bilindiği gibi bireyin dilini zenginleştiren etkinliklerin başında “okuma” eylemi gelmektedir. Çünkü yazı
dilinin kullanıldığı edebî metinler aynı zamanda dilin
zenginliklerinin ve güzellliklerinin satır satır işlendiği
eserlerdir. Seçkin eserleri okuyup dilinizin sözcük sözcük
söz işçileri tarafından bir kuyumcu titizliğiyle nasıl
işlendiğini gördükçe dilinizin, dilinizin özelliklerinin ve
güzelliklerinin farkına varırsınız. Okudukça dilinize ait
zenginlikleri hem gözlemleyecek hem de bunları adeta
yudum yudum içerek dilinizin tadına varacaksınız. Sonuç
olarak da dil yetiniz, onu kullanma ve anlama yeteneğiniz
artacak; sözcüklerin taşıdığı anlam inceliklerini fark ettikçe
nasıl bir hazine ile karşı karşıya olduğunuza hem şaşıracak
hem de bu hazineden nasiplenmeye, dil denizini kulaç
kulaç katetmeye başladıkça bambaşka bir güven duygusu
tarifi zor bir haz hissiyle dimağınızı ağır ağır kaplayacak. Aynı dili kullanan bireylerin sahip oldukları değişik
düzeylerdeki dil yetkinlikleri de sizi epeyce düşünmeye
zorlayacak. En başta belirttiğimiz gibi dili kullanma biçimi
aslında bireyin hayatı nasıl algılayıp anlamlandırdığının da
göstergesi. Dil terazisiyle, ayırmanız çok kolay olacaktır
görüntüleri süslü ama iç dünyaları bir o kadar sığ ve basit
olan fakir insanları ya da görünüşleri pejmürde ama zihni
ve gönlü tertemiz asıl zenginleri...
Ne yazık ki konuştukça sözleriyle, yazdıkça kalemleriyle dillerini özgün ve zengin kullanan insanlara
rastlamak gittikçe zorlaşmakta. Öte taraftan dil heybesine
doldurduğu üç yüz-dört yüz sözcükle günü kurtarmaya
çalışan ve yaşadıkları bambaşka olsa da hep aynı sözlerle
aynılıklarını gözümüzün içine sokan dil yoksunları günden
güne artmakta...
Oysaki diliniz, onu kullanma şekliniz, aynanızdır
sizin; siz dilinizsiniz, farklılığınız, özgünlüğünüz,
yaşamınızı zenginleştirme gücünüz ancak ve ancak
dilinizi incelik, özellik ve güzelliklerine hâkim olarak
kullanabildiğiniz oranda gerçekleşir.
Öyleyse haydi bir kez daha bu köklü,
sistematiğiyle düşünürleri dahi hayran ve şaşkın
bırakmış,yüzyıllarcakendisine yapılan vefasızlıklardan, hor
görmelerden, hainliklerden, mücadelelerden dimdik ve
sapasağlam çıkabilmiş Türkçemize yeniden; ama bu defa
bilinçle en çok da ana dili sevgisiyle sahip çıkalım.
Sevmek önce değer vermektir. Saygı duymak,
sevileni yüceltmek; yüceltebilmek için de hizmet etmektir, sevdiğiniz için çalışmaktır. Unutmayalım: Türkçemize
yapacağımız her hizmet önce birey olarak kendimize;
etraflıca düşündüğümüzde de her birimiz aynı bayrağın,
aynı dil bayrağının altında yaşayan bireyler olduğumuz için
ulusal kimliğimize yapacağımız hizmettir.
25
Söz gümüşse sükut altındır.
Kıpçak Türkçesi:
Oğuz Türkçesi:
Osmanlı Türkçesi:
Makedonya-Kosava Türkçesi
Başkurt Türkçesi:
Sükut yahşırak sözlemekden.
Bulgaristan Türkçesi:
Çuvaş Türkçesi:
Deliorman Türkçesi:
Gagauz Türkçesi:
Hakas Türkçesi:
Kazak Türkçesi:
Kuzey Azerbaycan Türkçesi:
Kıbrıs Türkçesi:
Kırım Türkçesi:
Karakalpak Türkçesi:
Karaçay Türkçesi:
Kırgız Türkçesi:
Kaşkay Türkçesi:
Kumuk Türkçesi:
Söz gümüş ise, sükût altındır.
Kalana samah kemel, kalaman ıltan.
Konuşmak gümüşse sükut altındıı.
Söz gümüşse, susmak altındır.
Sös kümüs, çe hıyga sös altın poladır.
Az söz altın, köp sös kümis.
Nogay Türkçesi:
Özbek Türkçesi:
Tatar Türkçesi:
Türkmen Türkçesi:
Uygur Türkçesi:
Yakut Türkçesi:
Az söz altın, köp söz kümis.
Gapni kam sözla, işini köp közla.
Süziñ kömiş bulsa, tik toruvıñ altın
Geplemezlik-altın, altın sözüñi yaşırma.
Köp söz kümüç bolsa, az söz altun.
Üle ükse, tılağıyağa üçügey.
altın.
altın.
Söylemek gümüş ise, söylememek altundur.
Söz gümüş ise sükut altındır.
Söz gümüş ise, süküt altındır.
Äytkän huziñ kömöş bulha, tik torovoñ
Danışmak gümüş olsa, danışmamak gızıldır.
Söz gümüşse sükut altındır.
Söz kümüş, sükünet altındır.
Söz gümis, ündemev altın.
Söz kümüş, çır altın.
Köp söz kömir; az söz, altın.
Sakıt olan sagın olur.
Söylemek gümüş busa, söylemey turmak
Özkul ÇOBANOĞLU (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
BERGAMUT
Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Büyük Türkçe Sözlük’te kökeni Fransızca bergamote, anlamı ise “Turunçgillerden olan bu adlı ağacın kabuklarından esans çıkarılan ve reçel
yapılan meyvesi” biçiminde yer alan bugün ise yaygın olarak çaya farklı bir lezzet katmak üzere
kullanılan bergamut sözcüğünün ilginç bir öyküsü vardır. Prof.Dr. Doğan Aksan, bu öyküyü
diller arası sözcük alışverişi açısından dikkat çekici bulmakta ve şöyle anlatmaktadır: “Türkçe
bey armudu tamlaması İtalyanlarca, İtalyan kent adı Bergama’ya yaklaştırılarak bergamotta biçimine döndürülmüş, bu sözcük Fransızcaya bergamotte olarak geçtikten sonra yeniden Türkçeye
dönmüştür. Aynı sözcük İngilizceye bergamot, Almancaya bergamotte biçiminde geçmiş bulunuyor.”
26
Kültürümüzü Tanıyalım
HÜDİL öğrencilerinin halı saha futbol karşılaşmasından.
Tepük Futbolun Atası mı?
Kâşgarlı Mahmud’un, Divanü Lugati’t-Türk’te tepük sözünü açıklarken verdiği bilgiler çok ilgi
çekicidir. Kurşunun eritilip ağırşak biçiminde dökülmesinden sonra yuvarlak biçimdeki bu nesnenin
üzeri keçi kılı veya benzeri yumuşak bir şeyle sarılmaktadır. Kâşgarlı Mahmud’a göre oğlan çocukları
bu yuvarlak nesneyi ayaklarıyla vurarak, tekmeleyerek bir oyun oynamaktadır. Tepmek “dövmek,
vurmak, tekmeleyerek vurmak” anlamındaki fiilden geldiği açık bir biçimde görülen tepük sözünün
adı olduğu oyun hakkında Kâşgarlı Mahmud ne yazık ki daha fazla bilgi vermemektedir. Çocukların
ayaklarıyla vurarak oynadığı bu oyun hakkında ayrıntılı bilgimiz bulunmasa da Kâşgarlı Mahmud’un
verdiği bu kısa bilgiden tepük adlı oyunun futbolun ilk biçimi olduğu ileri sürülebilir.
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
http://www.tdkterim.gov.tr/dlt/?kategori=kultur
27
Ütülenmiş Giysilerle Dolaşan, İpek Mendil ve
Eldiven Kullanan Türkler
Divanü Lugati’t-Türk’ün söz varlığındaki ilgi
çekici verilerden biri de Türklerin bin yıl önce giysilerini ütüledikleri, ütülü giysilerle dolaştıkları bilgisidir.
Türklerde giyim kültürünün ne kadar köklü olduğunu,
Türklerin bin yıl önce kırışmış giysilerini ütüleyerek
giydiklerini belgeleyen bu bilgiler, Türklerin uygar bir
toplum olduğunun göstergesidir.
Bugün Türkçede ütü biçiminde kullandığımız
söz Divanü Lugati’t-Türk’te ütüg biçimindedir.
Türklük bilgisi araştırmalarında Türk yazı dilinin
ilk döneminde ve daha sonra da bazı lehçelerde sözlerin sonundaki veya hece başındaki /g/ sesi Türkiye
Türkçesinin de yer aldığı birtakım lehçelerde eriyerek düşmüştür. Böylece o dönemdeki kapıg sözü,
/g/ düşmesiyle önce kapu biçimini almış sonra da ses
uyumunun sağlanmasıyla kapı biçimine dönüşmüştür.
Ütüg sözünün sonundaki /g/ sesi de düşünce sonraki
dönemlerde bu söz ütü biçiminde kullanılır olmuştur.
Kâşgarlı Mahmud bu sözü şöyle tanımlıyor:
ütüg mala biçiminde olan, ısıtıldıktan sonra giysilerin kırışıklıklarına bastırılarak sıcaklığın etkisiyle bu
kırışıklıkların düzleşmesini sağlayan demir parçası.
28
Fiiller bölümünde de ütidi ‘ütüledi’ sözü dikkati çekmektedir: Ol tonug ütidi ‘O, giysiyi ütüledi, o giysinin
kırışıklıklarını ütüledi ve düzeltti.’
Sözlük bölümünde yer alan suvluk sözünü
Kâşgarlı Mahmud ‘havlu’, eliglik sözünü ise ‘eldiven’
diye tanımlamaktadır. Su sözünün bin yıl önceki
biçimi olan suv’a getirilen yapım eki ile türetilmiş olan
suvluk’un el, yüz ve vücuttaki suyu kurutmak amacıyla
kullanılan ‘havlu’ olduğu anlaşılıyor.
Suvluk sözünün yanı sıra Divanü Lugati’tTürk’te kullanılan ületü ‘ipek mendil’ de ilgi çekici bir
veridir. Kâşgarlı Mahmud bu sözü şöyle tanımlıyor:
Erkeğin gerektiğinde burnunu silmek için cebinde
taşıdığı ipek mendil.
Bu veriler, Türklerin giyimlerine ve
temizliklerine ne kadar dikkat ettiğini, ütülenmiş
giysilerle, ipek mendillerle dolaştıklarını gösterdiği
gibi zaman zaman “göçebe” diye küçümsenerek
tanımlanan Türklerin ne kadar uygar olduğunu ve Türk
uygarlığının boyutlarını göstermesi bakımından da ilgi
çekicidir.
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
http://www.tdkterim.gov.tr/dlt/?kategori=kultur
Şarkılara Söz Veren Şiirler
Dillerde dolaşan öyle şarkılar var ki kimlerin bu şarkıların sözlerini yazdığını bilmiyoruz, daha doğrusu bu
şarkılara söz verenlerin hangi şairler olduğunun pek farkında değiliz. Dilin nasıl kullanıldığı her alanda olduğu gibi
şarkılarda da önemlidir. Popüler kültür ortamında üretilen şarkıların sözlerinin özensiz, tüketim kültürüne uygun
olması da kullan-at kültürünün bir parçasıdır. Oysa hâlâ dinlediğimiz birçok şarkıda dil daha özenli kullanılmıştır.
Şiir dilinin kendine ait bir anlatım dili olduğunu, şairlerin kelimeleri günlük kullanım değerlerinin
üstünde çağrışıma açık zengin bir hayal dünyasının kapılarını aralayarak kullandığını söyleyebiliriz. Kişi, şiir dili hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmasa da şiirleri okuduğu zaman zihninde canlananlar, hayal dünyasını besleyen zengin ifadeler, kelimelerin yarattığı sihirli bir dünya insanı bir anda sarar.
Şiirlerin
olarak değil de
kelimelerin etkisi
limelerin besteyle
bestelenmesi zor olsa da bazı şiirler bestelerle öyle bütünleşiyor ki onları şiir
şarkı olarak söylemek, hatırlamak kaçınılmaz oluyor. Bunda dilin ve şiirlerde seçilen
olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle kelimelerin anlamlı bir bütünlük içinde yansıtılması, kebütünleşmesi, bu şiirlerin şiirden ziyade şarkı olarak benimsenmesini sağlamıştır, diyebiliriz.
Şiir
dilinin
bir
parçası
olan
şarkı
sözleri,
bestelenmek
üzere
yazılır;
ancak bu durum dilin kullanımının özensizleşmesine neden olmamalıdır. Belirttiğimiz başlıktan
hareketle şarkılara söz veren şiirleri ve şairleri bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere tanıtmak isteriz.
28
Ağustos
2008’de
kaybettiğimiz
İlhan
Berk’in
bir
şiiriyle
başlamak
istiyoruz:
Ne Böyle Sevdalar Gördüm
Ne Böyle Ayrılıklar
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
İlhan Berk
İlhan Berk’in şiirini okuduğumuzda bizi saran, yüzümüze yayılan tebessümün nedeni kelimelerin bize çizdiği görüntü, yani gözlerimizin önüne gelen olası manzaradır. Şiirdeki manzaranın
gözler önüne gelebilmesi, kelimelerin bütünlüklü olarak şiirde kullanılmasıyla sağlanır. “Mavi, deniz, sen…”
kelimeleri ve “Gül dikiyorum.” bir cümle olarak söylenildiği anda, akla gelen ilk anlamından farklı
bir anlam taşımazken; şiirde kelimelerin birbirine tutunma biçimi, şiirdeki kelimeleri ilk anlamından
farklı bir anlama taşır.
Bu bakımdan şairler zaten dil işçisi, kelime kuyumcusu olarak görülür.
29
Seviyorum Seni
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!” der gibi.
Nâzım Hikmet Ran
Bir şiirde kelimelerin hangi anlamlarıyla ve nasıl kullanıldığı, aslında şiiri okuduğumuzda
hissettiğimiz duyguları yaratan şiir dilinin bir parçasıdır. Örneğin, Seviyorum seni, ifadesinin, ekmeği tuza
banıp yer gibi/ geceleyin ateşler içinde uyanarak/ ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi dizelerindeki benzetmelerle somutlaştırıldığını görüyoruz.
Yukarıda metin şeklinde yer verdiğimiz İlhan Berk’in ve Nâzım Hikmet’in şiiri, Onur Akın tarafından
aşağıdaki şekilde birleştirilmiş ve bestelenmiştir. Şarkı olarak bazı dizeler yeniden düzenlenmiş ve şiirlerdeki
bazı dizelere şarkıda yer verilmemiştir.
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp
Banıp yer gibi
Geceleri ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa
Su içer gibi
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner çayırları
Büyürken büyürken görürüm gülüm
Her sabah her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz alır beni
Seni düşündükçe gül dikiyorum
Ellerimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları gülüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz alır beni
Onur Akın
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim.
Sen de bilme, Lavinia.
Özdemir Asaf
Özdemir Asaf’ın şiirindeki “ben” ise Sana gitme demeyeceğim derken aslında kal der karşısındaki kişiye. Birinci
tekil kişi ağzından yazılan bu şiirde, ayrılık konu edinilmiştir.
Şiir türünün içinde değerlendirebileceğimiz şarkılarda dilin kullanımı, toplumu etkilemesi bakımından önemlidir. Dil
bilinci her alanda kişiyi iyiye, güzele taşıyacaktır. Bir şarkı bile olsa…
30
KAYNAKÇA
AKSAN, Doğan (2004), Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle
Şiir Çözümlemeleri, Ankara: Bilgi Yayınevi.
EYÜBOĞLU, Cansever (Hazırlayan) (2005),
Unutulmayan Şiirler Antolojisi, Antalya: Simge Yayınları.
http://www.bodrumlife.com/events/resim/sair-ilhan-berk.jpg
http://www.kesankutuphanesi.gov.tr/kesan_tanitim/orhan_veli_kanik.jpg
http://www1.edebyahu.com/foto/media/16/ozdemir_asaf.jpg
http://tr.wikipedia.org/wiki/Feridun_D%C3%BCza%C4%9Fa%C3%A7
http://trhttp://www.hepsiklip.com/onur-akin/onur-akin-seviyorumhttp://www.parcoletterario.it/imcom/autori/lajolo/scrittori/hikmet_nazim.jpg
Öğrencilerimizden
SANAT SEN MİSİN?
mı?
Öğrencilerimizden
Sanat mı insanı insan yapan, yoksa insanın hayatı, yaşadıkları
Ya da insanı insan yapan onun düşünceleri, aklındakiler mi?
“Fırça
darbelerinde
duyguyu
hissetmemek
elde
değil.
Renklerde kendinizi bulu-yorsunuz, boş tuvallere bir şeyler karalamak geliyor içinizden...” demiştim, Gazi Üniversitesi Resim Bölümü Atölyelerini gezerken ve şimdi o dediğimi yapıyor, sanat üzerine eğitim alıyorum.
“Bizim toplumumuz sanattan anlamaz” derler ya, oysa ben tam tersini düşünüyorum.
Bu konularla uzaktan yakından alakası olmayan insanlarımızın bile akıllarında,
hayatlarının bir köşesinde bu var. Aslında hepimizin gözleri önünde ancak fark edemiyoruz.
Neden dolmuşçularımız aracın içini festival yeri gibi yapar? Neden taksicilerimiz araçlarını dört tekerlekli tavernaya çevirir, hiç düşündünüz mü? Neden
“Şahin”ler, “Murat 131”ler yeniden tasarlanır? Asansörün içinde sıkıldığımızda
ayağımızla ritim tutmamız nedendir acaba? El örgüleri, hani şu televizyon sehpasının
üzerindekiler, ya onlar? Bayanların yaptığı makyaj? Şarkı türkü tutturmamız durup dururken? Peki, bir orkestrayı dinlerken kendimizi bir an orkestra şefi gibi görmemiz? Sanat tuvalette bile var. Fayansların tasarımı ve daha sayamadığım onca şey…
Emre ALKAÇ
Hacettepe Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
Seramik Bölümü
“Yüksek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihî bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.” diyor Atatürk. Etrafında sanata dair hiçbir şey olmadığını düşünenler, biraz bekleyin, az sonra kapı çalacak:
“Kim o?”
“Sanat sen misin?”
Tirkiş
Mammetşeripov
HÜDİL Öğrencisi
31
Serdar Çerkezov
HÜDİL Öğrencisi
Yoon Seo Han
HÜDİL Öğrencisi
32
HÜDİL GENEL AĞ SAYFASI
HÜDİL ve HÜDİL Kursları hakkında genel ağ sayfamızdan detaylı bilgi edinebilir, duyuruları takip edebilir ve internet ortamında kaydınızı yapabilirsiniz:
www.hudil.hacettepe.edu.tr
HÜDİL
Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi
Edebiyat Fakültesi D Kapısı 06530 Beytepe/Ankara
Tel: (312) 297 83 50 - 51
Belgeç: (312) 297 83 51
E-Posta: [email protected]
www.hudil.hacettepe.edu.tr

Benzer belgeler

hüdil - Hacettepe Üniversitesi

hüdil - Hacettepe Üniversitesi Genel Ağ Sayfası www.hudil.hacettepe.edu.tr E-Posta [email protected]

Detaylı

Dergimizin yeni sayısı. - Hacettepe Üniversitesi

Dergimizin yeni sayısı. - Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Ülkü Çelik Şavk, kullanıcıları dile ne kadar gönül verir ve onu ne kadar yetkin kullanırlarsa dilin o oranda güçleneceğini söyledi ve forumda konuşmacıların çeşitli alanlarda Türkçenin gü...

Detaylı