Banu Şenel SGS Tüketici Ürünleri Bölümü Yeni Projeler Geliştirme
Transkript
Banu Şenel SGS Tüketici Ürünleri Bölümü Yeni Projeler Geliştirme
Banu Şenel SGS Tüketici Ürünleri Bölümü Yeni Projeler Geliştirme Yönetmeni Oyuncak ve Kırtasiye Ürünü Alırken Nelere Dikkat Etmeli? 14.09.2010 Oyuncak ve Kırtasiye Ürünü Alırken Nelere Dikkat Etmeli? Oyuncak ve kırtasiye sektöründe piyasaya kontrolsüz pek çok ürün satışa sunuluyor. Burada çeşitli kimyasallar içeren bu ürünlerle ilgili risklere dikkat çekmek istiyoruz. Oyuncak sektörüne baktığımızda Türkiye’de oyuncak üretimi yapan firmaların çok az olduğunu görüyoruz, zaten bu firmalar kontrollerini düzgün şekilde yapıyorlar. Ama Türkiye’de satışa sunulan oyuncakların yüzde 80 gibi büyük bölümü yurtdışından, özellikle de Çin’den getiriliyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı ithal oyuncaklar ülkemize girmeden önce sıkı denetimler uyguluyor, uygun olmayan ürünleri Türkiye’ye sokmamak için elinden geleni yapıyor. Ancak kaçak yollarla ülkeye giren oyuncakların da olduğunu unutmamak lazım. Kırtasiye ürünlerinde ise durum biraz daha vahim. Türkiye’de bir-iki üretici var; onlar tüm kontrollerini yaptırıyorlar. Bunların dışındaki çoğu ürün Çin’den ithal ediliyor ve maalesef ithal ürünlerde herhangi bir yasal gereklilik yok. Bu nedenle kontroller için farklı uygulama yolları tercih edilebiliyor. Özellikle büyük zincir marketler kalite prosedürleri geliştiriyorlar ve bunlara uygun olmayan ürünleri raflarına koymamayı tercih ediyorlar. Kaçak Ürünlerde Ne Tip Zararlı Kimyasallar Var? Genellikle malzemenin ucuzluğu ve kullanım çeşitliliğinden ötürü, oyuncak ve kırtasiye ürünlerinde plastik çok yoğun olarak kullanılıyor. Plastik içerisinde kullanılabilecek kimyasal maddelerin çokluğu sağlığımızı büyük oranda tehdit ediyor. Oyuncak ve kırtasiye ürünlerinde kullanılan plastiklerin PVC olup olmadığının kontrol edilmesi gerekiyor. Bunun haricinde plastikleri yumaşatmak için fitalat maddesi kullanılabiliyor ve plastikler yoğun miktarda toksik ağır metal ihtiva edebiliyorlar. Renkli plastiklerde kullanılabilecek PAH (Poly Aromatik Hidrokarbon) da son derece toksik bir etkiye sahip. Ayrıca ürünleri renklendirmek için kullanılan boyarmaddeler de, Avrupa Birliği’nce yasaklanmış azo; disperse-kanserojen boyar maddeler gibi kimyasallardan yoksun olmalı. Metal aksamlarda ise vücutta alerjik reaksiyonlara neden olabilecek nikel kullanılabiliyor. Bu Kimyasallar Ne Gibi Rahatsızlıklara Yol Açıyor? Oyuncağın ve kırtasiye ürününün ağızla veya farklı vücut sıvılarıyla temasında vücuda ağır metal geçişi olabiliyor. Vücutta parçalanamayan ağır metaller, ileriki zamanlarda çeşitli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Bunun dışında plastikleri yumuşatmak için kullanılan fitalatların özellikle çocukların böbrek, karaciğer ve testislerine zarar verebileceğine dair bilgiler var. Hamilelik döneminde aşırı miktarda fitalata maruz kalan annelerin çocuklarında sorunlar oluşabilir. Bunun haricinde renklendirici olarak kullanılan azo; disperse-kanserojenik maddeler vücut sıvılarıyla kolayca kana geçerek vücutta parçalanamayan bileşiklere dönüşebilirler. Bir plastik çeşidi olan PVC son derece toksik bir kimyasaldır ve kanserojenik etkileri vardır; doğum kusurlarına, bağışıklık sisteminde zayıflamaya, çocuk gelişiminde sorunlara neden olabilir. Metallerde kullanılabilecek nikel de son derece alerjiktir. Alerjik reaksiyonlar yaşam boyu tekrarlayan kabartılı ve şişkin kırmızı renkli egzamalara dönüşebilir. Oyuncak ve Kırtasiye Ürünleri Alınırken Nelere Dikkat Edilmeli? Çocuklarımızın sağlığı son derece önemli bu nedenle oyuncak ve kırtasiye seçimi sırasında çok dikkatli olmak gerekiyor. Aldığımız ürünler mutlaka CE amblemi taşımalı. Ama asla CE gerekliliklerini sağlayamaz dediğiniz bir ürünün üzerinde de bu amblemi görebiliyorsunuz. Çünkü bazı firmalar kontrolsüz olarak bu amblemi kullanabiliyorlar. Bu nedenle CE ambleminin altında üretici veya ithalatçı firmanın ismi ve iletişim bilgileri aranmalı. Bir de prosedür olarak CE ambleminin belli bir ölçüden küçük olmaması lazım, buna dikkat etmeli. Bunun yanısıra bir oyuncağın her durumda bir yetişkin tarafından kontrol edilmesi ve kaynağı bilinen mağazalardan alınması da diğer dikkat edilmesi gereken konu. Besta Gündüz Diş Hekimi Bebeklik ve Çocukluk Döneminde Diş Bakımı 01.04.2010 Bebeklerde diş temizliği ve bakımı ilk dişlerin sürmesinden itibaren büyük önem taşır. İlk dişler 6-12 aylar arasında sürerler. İlk dişlerin sürmesinden itibaren anne, bebeğinin dişlerinin temizliğinden sorumludur. Çünkü, süt dişleri doğal düşme yaşına kadar ağızda sağlıklı bir şekilde durmalı ve sürekli dişlerin yerini korumalıdır. İlk süt dişinin sürmesini takiben diş temizliği başlar. Tabi’ ki bu yaşta fırça kullanmak mümkün değildir. Temiz bir bezle dişlerin temizlenmesi, süt ve mama tüketiminden sonra su içirilmesi diş temizliğinde önemli rol oynar. 36. aya kadar süt dişlerinin sürme dönemi tamamlanır. Son dönemlerde annelerin kullanabileceği, parmağına geçirilen ‘parmak fırçası’ yardımıyla fırçalama yapılabilir. 2- 2.5 yaşından itibaren anne yardımıyla çocuklara diş fırçalama alışkanlığı kazandırılmaya başlanmalıdır. O yaşlarda çocuklara tükürme becerileri olmadığı için ‘florsuz çocuk macunları’ önerilir. Bezelye tanesi kadar macun fırçaya konulur ve ‘anne yardımıyla’ fırçalama yapılır. Flor, dişler için çok önemli, mine yapısını güçlendiren bir maddedir. Günümüzde kabul edilen görüş flor uygulamasının sistemik yola değil topikal olarak yapılmasıdır. Yani, flor tableti kullanımı yerine direk dişler üzerine flor uygulaması daha etkili bir yöntemdir. Flor uygulaması diş hekimlerinin klinikte uyguladıkları birkaç dakikalık kısa bir işlemdir. 6-7 yaşından itibaren çocuk ‘tükürme’ alışkanlığı edindiği zaman ‘florlu çocuk diş macunlarını’ kullanmaya başlayabilir. Çocuklar için önerilen ilk diş hekimi kontrol yaşı, öncesinde bir sorun görülmediği taktirde 45 yaşlarıdır. Çünkü günümüzde maalesef çürükle karşılaşma yaşı tüketilen gıdalardan ötürü çok düşmüştür. Hekim, çocukla iletişimi rahat kurduğuna inanırsa fissür örtücü uygulaması önerilir. Fissür örtücüler, azı dişlerindeki çiğneme yüzeylerindeki girintileri, çukurları örten, ince dolgu maddeleridir. Uygulama sırasında herhangi bir elektrikli alet kullanılmaz, dolayısıyla çocukların kolay kabul edebildiği ve çok önemli koruyucu tedavi yöntemidir. Süt azı dişleri, 11-12 yaşına kadar ağızda olmak zorundadır, erken kaybı yerine gelecek daimi dişlerin çarpık konumlanmasına yol açabilir. Fissür örtücü önerilen en önemli bir diğer diş ise ‘6 yaş dişleri’dir. Çünkü bu dişer 6 yaşında sürer, genellikle aileler tarafından sürekli diş olduğu fark edilemezler ve gereken önem verilmez. 6 yaş civarında çocuklar etkili fırçalamayı tam olarak kavrayamadığı için bu dönemde çürük oluşumu kaçınılmaz olur. İlk hekim kontrolünü çok geciktirmemenizi, ve rutin diş hekimi kontrollerinize gereken önemi vermenizi hatırlatır, sağlıklı günler dilerim. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Eyvah bit! 09.06.2009 Eyvah bit! Bit insan saç telleri arasında yaşayan ve kafa derisinden emdiği küçük miktarlarda kanla beslenen kanatsız minik bir parazittir. Adının geçmesi bile insanı huylandırsa da aslında çok sık karşılaşılan bir problemdir. En sık 3-12 yaş arası okul çocuklarında görülür, kızlara uzun saçları nedeniyle daha kolay bulaşır. Bit bulaşıcıdır ama hastalık yaymaz ve tehlikeli değildir. Isırık nedeniyle kaşıntıya neden olur ve kaşınma sonucu oluşan tırnak izleri, yaralar ve cilt infeksiyonu dışında bir bulgu vermez. Yani aslında tıbbi açıdan eyvahlık bir durum yoktur. Nasıl tanıyabilirsiniz? Çok minik oldukları halde bitler çıplak gözle görülebilir. Doktorunuz veya siz çocuğunuzun kafasını dikkatlice kontrol ederseniz şunları görebilirsiniz: 1. Bit yumurtası(sirke): Bunlar sarımsı kahverengimsi noktalar gibidir. Yumurtalardan bitler çıktıktan sonra ise beyaz veya şeffaf olarak görülebilirler. Yumurtaların gelişimi için en uygun sıcaklık olan kafa derisine yakın yerde saç tellerine yapışık olarak bulunurlar. Kepekten farkları dokunmakla, silkelemekle veya taramakla dökülmezler saça sıkıca tutunurlar ancak saç teli boyunca sıyrılarak çıkarılabilirler. Bit yumurtaları 1-2 haftada çatlar bu nedenle infeksiyonun başlarında saçta bitten çok sirkeye rastlanır. 2. Bit: Erişkin bir bitin büyüklüğü bile ancak susam tanesi kadardır ve rengi kahverengidir. Önceleri daha küçükken erişkin boyuna 7 gün içinde ulaşır. Bitler kafa derisinden 4-6 saate bir emdikleri kanla beslenirler.Kafa derisi dışında 3 günden fazla yaşayamazlar. 3. Kaşıntı izleri:Bitler ısırdıklarında kaşıntıya neden olurlar fakat kaşıntı infeksiyonun başında görülmeyebilir, haftalar sonra başlayabilir. Cildi hassas olanlarda çok kaşımaya bağlı kızarıklıklar, yaralar, kabuklanmalar hatta iltihaplanma ve lenf bezi büyümeleri bile görülebilir. Bu durumda doktorunuz antibiyotikli pomad veya şurup kullanmanızı önerebilir. Çocuğunuzun saçını kontrol ederken kuvvetli ışık kaynağı hatta bir büyüteç işinizi kolaylaştırabilir. Sayıları başlangıçta az olduğundan ve hızlı hareket ettiklerinden erişkin bitleri görmek zor olabilir ama sirkeleri özellikle kulak arkası ve enseye yakın yerlerde daha rahat görebilirsiniz. Nasıl bulaşır? Bitler uçamaz ve zıplayamaz ama bu minik canlıların saç tellerine sıkıca tutunmalarını ve tırmanmalarını sağlayan çok kuvvetli kıskaçları vardır. En çok kafa kafaya temasla bulaşır ama kıyafet, yatak, tarak-fırça, şapka paylaşmakla da geçebilir.Çocuklar ve gençler daha çok eşya paylaştıkları ve yakın temasa yatkın oldukları için daha sık infekte olurlar. Bit çok bulaşıcıdır ve okul, oyun alanı, kamp, spor kompleksi gibi kalabalık ortamlarda insandan insana hızla yayılır. Evcil hayvanlar bit bulaştırmaz ve insan biti hayvanlarınıza bulaşmaz. Bitin temiz olmamakla veya hijyenle hiç bir alakası yoktur. Bu yaramaz böcekler her yaşta ve her sosyoekonomik seviyedeki çocuklarda görülebilir. Saçlarını ne sıklıkta yıkadıklarının veya yıkamadıklarının önemi yoktur. Nasıl tedavi edilir?: Aslında tıbbi açıdan bitin tedavisi çok basittir, eczanelerde bulabileceğiniz veya doktorunuzun önerdiği şampuan veya losyonları prospektüs bilgilerine göre dikkatlice uygulamak yeterlidir. Doktorunuz 7-10 gün içinde ikinci bir uygulamayı uygun görebilir. Nadiren uygulama hatası veya bitin ilaca direnci nedeniyle veya bit taşıyan kişilerle tekrar temas durumunda tedavi etkisiz kalabilir. O zaman doktorunuzun önerisine göre tekrar tedavi veya ikinci bir ilaç denenebilir. Bit ilaçları çok fazla miktarda veya çok sık kullanıldığında yan etkilerinin görülme ihtimali artar kullanım önerilerine dikkat edilmelidir. Eğer çocuğunuz 2 yaşın altındaysa ilaç kullanmayın bitleri ve sirkeleri tek tek temizlemeye çalışın. İlaç bitleri ve sirkeleri öldürür ama kaşıntı birkaç gün devam edebilir. Sirkeler ölürler ama ince telli tarakla(ilaçların içinden genellikle çıkar) veya elle temizlenmedikçe hala gözle görülebilirler. İnfeksiyonun tekrarından korunmak için 2 hafta boyunca 3-4 günde bir her banyo sonrası( ıslakken bitler hareket edemez) çocuğunuzun saçını ince telli tarakla taramak yararlı olabilir. Etkin bir tedavi için: * Bit ilaçlarını uygulamadan önce saça saç kremi uygulamayın. * İlaç uygulamasından sonraki birkaç gün çocuğunuzun saçını yıkamayın. * Aynı anda birden çok bit ilacı kullanmayın. Evde alınacak önlemler tıbbi tedaviden daha zahmetlidir ama unutmayın ki bitler saçtan düştükten sonra pek uzun canlı kalamazlar (uygun ortamda bile en çok 3 gün) bu nedenle evi temizlemek için gereksiz yorgunluğa ve masrafa girmeye gerek yoktur.Şu önlemleri alabilirsiniz. 1.Yatak çarşaflarını, yastık kılıflarını, örtüleri ve yakın zamanda giyilmiş kıyafetleri sıcak suyla(60 derece) yıkayın ve kurutma makinesinde yüksek sıcaklıkta en az yirmi dakika kurutun. 2.Yıkanmayan giyisileri kuru temizlemeye verin.(yakın zamanda infekte kişilerce giyilmişse) 3.Yıkanamayan battaniye, tüylü oyuncak gibi eşyaları hava almayan torbalarda 2 hafta bekletin. 4.Saç fırçalarını, tarakları, tokaları vb alkolde veya bit ilacında 1 saat bekletin veya daha kolayı atın. 5.Koltukları halıları elektrik süpürgesiyle süpürün. Nasıl korunabilirsiniz?: 1.Çocuğunuza kalabalık ortamlarda eşya paylaşmamasını ve kafa kafaya temastan kaçınmasını öğütleyin. 2.Çevrede bit görüldüyse çocuğunuzun saçını 3-4 günde bir dikkatlice kontrol edin sirke görürseniz tedavi edin ve okulda yetkilileri bilgilendirin. 3.Okula yollarken saçlarının bit geçişini azaltacak şekilde toplu olmasına özen gösterin. Çocuğunuza bitin rahatsızlık verici olduğunu ama herkese bulaşabilecek yaramaz bir böcek olduğundan utanılacak birşey olmadığını söyleyin. Çocukların kötü birşey yapmadıklarını ve bitlenmenin onları kirli veya pis yapmayacağını bilmeleri çok önemlidir. Kaynak: www.kidshealth.com Op. Dr. Birgül Karakoç Özel Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı www.florence.com.tr Normal Doğum mu Sezaryen mi? 17.04.2009 NORMAL DOĞUM Normal doğum 20. gebelik haftasını doldurmuş olan fetus, zarlar ve plasentanın rahim dışına atılmasıdır. İnsanda gebelik 280 gün sürmektedir. Tüm gebeliklerin sadece %5 kadarı beklenen günde sona erer. Düzenli rahim kasılmaları ve sancı ile başlayan sürece travay veya eylem adı verilir. Bir gebeliğin normal yoldan sona ermesi 3 ana faktöre bağlıdır. Güçler (rahim kasılmaları), yol (kemik yapı) ve yolcudur (bebek). Doğumun olabilmesi için rahim ağzının açılması gereklidir. Bunun için rahmin düzenli aralıklarla kasılması gerekir. Rahim ağzı açıldıktan sonra, rahim kasılmaları bebeği rahim dışına iter. Bebeğin geçeceği yol ile bebek arasında bir uymsuzluk olmadan bebek rahatlıkla yolda ilerleyebilmelidir. Doğum eyleminin başlangıcından hemen önce rahim ağzında hafif bir yumuşama ve açılma ile kanlı, sümüksü bir akıntı gelir. Su gelmesi doğumun diğer bir belirtisidir. Doğumu başlatan faktörlerin ne olduğu henüz tam bilinmemektedir. Avantajları ve Dezavantajları; Normal bir doğumdan sonra, anne adayı çok kısa bir sürede normal günlük yaşantısına dönebilmektedir. Bir teoriye göre çekilen doğum sancısı anne adayını olgunlaştırmaktadır. Normal doğum sonrası anne ve bebek arasındaki duygusal temas daha yoğundur, daha kısa sürede başlar. Çok kısa sürede anne adayı bebeğini emzirmeye başlayabilmektedir. Hastanede kalış süresi daha kısadır (1-2 gün). Bebek açısından en önemli avantajı doğum esnasında sıkışan akciğerlerden sıvının tamamen boşalması ve soluk alıp vermeye daha hazırlıklı olmasıdır. Normal doğumun anne açısından en önemli riski genital organların destek dokularında görülen gevşemeye bağlı olarak rahimde sarkma, idrar veya büyük abdest kaçırma olmasıdır. Bu yakınmaların hepsi normal doğuma bağlı olmamakla birlikte, büyük bir kısmı doğumun verdiği hasara bağlıdır. Bu riskin önceden belirlenmesi mümkün değildir. Önemli diğer bir risk ise doğum esnasında oluşabilen yırtıklardır. Annenin barsakları ile vajinası arasında ameliyat gerektiren küçük pencereler oluşabilmektedir. Normal doğumun bebek açısından da bir takım riskleri mevcuttur. Herşey yolunda giderken bebek kalp atışları yavaşlayabilir ve hatta bebek kaybedilebilir. Doğum esnasında travayın uzun sürmesi bebeğin yeterli oksijen almasına engel olabilir. Diğer bir komplikasyon, bebeğin başı çıktıktan sonra, omuzlarının annenin kemik çatısına takılmasıdır. SEZARYEN Anne karın boşluğuna girilerek, rahimin kesilmesi ve bebeğin bu şekilde doğurtulmasıdır. Sezaryen doğumun en önemli avantajı bebek açısından riskleri en aza indirmesidir. Ne zaman sezaryen? Bebeğin yan veya makat durması Plasentanın rahim ağzını kapatması veya rahim ağzına yakın yerleşmesi Bebeğin çok iri (>4500gram) veya çok küçük (<1500gram) olması Baş – pelvis uygunsuzluğu Çoğul gebelikler Bebekteki doğumsal anormalikler Doğum kanalını tıkayan myoma veya kondilom gibi kitlelerin varlığı Anne adayındaki ileri derecede kalp hastalığı, beyin anevrizması gibi hastalıklar Annede herpes, AIDS gibi enfeksiyonlar Geçirilmiş sezaryen, myom ameliyatı, vajinal operasyonlar Vajinismus / doğumdan ileri derecede korkma Bebek kalp atışlarının bozulması ve bebeğin strese girmesi İlerlemeyen eylem Plasentanın erken ayrılması Kordon sarkması Bebeğin kafasının doğum kanalında sıkışması Dezavantajları: Sezaryen major bir ameliyattır. Ameliyat sırasında büyük damar veya organ yaralanmaları (mesane, barsak gibi) olabilmektedir. Genel anestezinin çok düşük olsa da bir riski bulunmaktadır. Ameliyat sonrası annenin kendine gelmesi ve bebeğini emzirmeye başlaması 2-3 saati almakta, ağızdan beslenmeye başlaması 6-8 saat sonra olmaktadır. Ameliyat sonrası 2-3 gün hastanede kalınması gereklidir. Uzun dönemde dikiş yerlerinde ağrılar olabilmekte ve karın içinde yapışıklıklar olabilmektedir. Sezaryen ile doğan bebeklerde solunum sıkıntısı gelişme olasılığı normal doğumla dünyaya gelen bebekler göre 4 kat daha fazladır. Doğum şeklinin ne olacağına karar verirken çok katı olunmamalı, hasta ve doktor karşılıklı konuşarak, avantaj ve dezavantajlar değerlendirilmelidir. Hasta bazında değerlendirmek doğrudur. Dr. Ramazan Kodakoğlu Özel Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Acil Durumlarda Ne Yapmalıyız? 26.03.2009 Çocuk Hastalıklarında Acil Durumlarda Ne Yapmalıyız? Çocuklarımız baştacımız ve göz bebeğimiz varlıklarımızdır. Başlarına birşey geldiğinde bazen ne yapacağımızı şaşırır bazen de yanlışlar yaparız. Bilgili olmak en azından zarar vermemek prensibiyle onlara yaklaşmamız gerekiyor. Bazen gereksiz paniklerle boş yere yapılan tetkiklere yol açmamak ve çocuklarımızı psikolojik travmaya uğratmamak için biraz gözlem yapmamız, bazı durumlarda da de acil olarak doktorlara ulaştırmamız gerekiyor. Doktorlar diyoruz çünkü düşme ve travma ortopediyi ve beyin cerrahisini; apandisit çocuk cerrahisini, ateşli hastalık ve havaleler ise çocuk doktorunu ilgilendirmektedir. Öncelikle acil durumlar nedir bunları sınıflandıralım. Çocuklarda Acil Durumların Sınıflandırılması Yüksek ateşli çocuklar: Çocukların vücut ısısı metabolizma hızına bağlı olmak üzere 36,5 ile 37,5 arasında normal kabul edilir. 37,5 derece üzerine çocuğun genel durumu da göz önüne alınarak müdahale edilir. Paracetamaol ibuprofen gibi antipretiklerle ateşi düşürülür. Üzerindeki kıyafetler çıkarılır. 39 derece ve üzerinde ateşlerde, daha önce ateşli havale geçirme öyküsü olan hastalara ılık duş veya ılık kompres uygulanır. Titremeyle yükselen, el ve ayaklarda morarma olan ateş yükselmelerinde vücut ısısı başlangıçta ölçülen ısılar normaldir. Kısa süre içinde yükselir. Ateş seviyesi 38,5 üstünde ve ilaçlara dirençli tekrarlayan çocukları doktora götürmek gerekir. Sirkeli su ve alkol uygulamaları ve buz tatbiki; ani ateş düşmelerine ve sistemik yan etkilere ve havale oluşmasına sebep olabilir. Küçük bebeklere aspirin verilmemesi gerekir. Ateşi düşük bile olsa genel durumu kötü saptanan çocuklarda da bazen ciddi enfeksiyonlar oluşabilmektedir. Bu tür hastalıklarla çocuk doktorlarıyla kontağa geçmek gerekir. Havale geçiren çocuklar Ateşli veya ateşsiz havale geçiren hastalarda ilk yapılacak şey çocuğun solunum yollarının açık tutulmasıdır. Ağızda kusmuk veya yemek parçaları varsa temizlenmeli, hasta yan yatırılmalı ve başı hafif arkaya doğru tutulmalıdır. Daha önce kullanılmışsa eğer havaleyi durdurucu ilaçlar uygulanmalı ve havale durdurulmalıdır. Hemen acil birime başvurulmalıdır. Bu tür hastalıklarda çocuk doktorlarıyla kontağa geçmek gerekir. Solunum sıkıntısı çeken çocuklar Solunum sıkıntısı yavaş yavaş veya aniden gelişebilir. Ani gelişen bir durum ise, soluk borusuna kusmuk besin maddesi veya oyuncak parçası gibi bir yabancı cisim kaçmış olabilir. Hemen ağız içi temizlik yapılmalıdır. Baş aşağı olarak sırt ve göğüse aşırı olmayarak baskı uygulamak faydalı olabilir. Günler içinde yavaş yavaş gelişen solunum sıkıntısı, üst solunum yolu enfeksiyonu veya çoğunlukla zatürre, bronşit gibi alt solunum yolu enfeksiyonları sonrasında gelişir. Solunum sıkıntısı çeken çocuk bekletilmeden acil olarak hastaneye götürülmelidir. Bu tür hastalıklarda çocuk doktorlarıyla kontağa geçmek gerekir. Travma ve düşmeye maruz kalan çocuklar Özellikle baş bölgesine gelen travmalarda acil müdahale ve tanı hayat kurtarır. Kafa travmaları sonrasında; baş bölgesinde hematom, ödem; bebekte şuur bulanıklığı, uykuya meyil, kusma, göz bebeklerinde büyüklük farkı; vücuda gelen travmalarda kol ve bacaklarda harekette azlık ve kısıtlılık mevcutsa acil birimlere başvurulmalıdır. Bu tür hastalıklarda beyin cerrahisi ve ortopedi doktoruyla kontağa geçmek gerekir. Herhangi bir sebepten dolayı şoka giren, şuur bulanıklığı olan çocuklar Sıvı kaybı, enfeksiyon, ilaç veya besin allerjisi veya travmaya bağlı şoka giren hastalarda özellikle solunum yolları açık tutulur. Kan dolaşımı için ayaklar yükseltilir. Ev ortamında yapılacak başka bir şey olmadığı için acil birime başvurulmalıdır. Bu tür hastalıklarda çocuk doktorlarıyla kontağa geçmek gerekir. Devamlı ağlayan küçük çocuklar Devamlı ağlama ve huzursuzluk bazen hayati hastalıkların göstergesi olabilir. Ciddiye alınmalıdır. Sebepleri şöyle sıralanabilir: Yenidoğan döneminde gaz sancıları (I.kolik) Orta kulak iltihabı İdrar yolu enfeksiyonu, idrarda kristal Yeterince beslenememe, aç kalma Barsak enfeksiyonu Besin zehirlenmesi Ateşli durumlarda sepsis ve menenjit gibi hastalıklar Barsak düğümlenmesi Bu tür hastalıklarla ilgili öncelikle çocuk doktorlarıyla kontağa geçmek gerekir. Herhangi bir sebeple yanan çocuklar Yanık bölgesine herhangi bir ilaç sürmeden, sadece soğuk suya tutarak doktora başvurulmalıdır. Hastanın üzerinde ısıdan etkilenip eriyerek cilde yapışan bir kıyafet varsa suyla soğutulmalı, kıyafet çıkarılmamalıdır. Çocuk cerrahisi uzmanıyla kontağa geçmek gerekir. İlaç içen çocuklar Herhangi bir ilaç içen hasta öncelikle kusturmaya çalışılmalı ve acil olarak hastaneye götürülmelidir. Tuz ruhu, çamaşır suyu gibi maddeler içen çocuklar ise kusturulmamalıdır. Kusmayacaklarsa eğer su, süt verilmelidir. Hastaneye başvurulmalıdır. İlacın durumuna göre mide yıkama ve hastanede müşahade gibi uygulamalar yapılabilmektedir. Şiddetli karın ağrısı olan çocuklar. Çok şiddetli karnı ağrıyan küçük bebeklerde barsak düğümlenmesi tıkanması, idrar yolu enfeksiyonu, batındaki lenf bezlerinin iltihaplanması, büyük çocuklarda apandisit başlıca sebepleridir. Devamlı olan karın ağrıları ciddiye alınmalı hemen doktora başvurulmalıdır. Ara ara karın ağrısı olan, genel durumu bozulmayan hasta biraz gözlemlenmelidir. Bu arada hastalığı maskeleyebileceğinden dolayı ağrı kesici verilmemelidir. Yukarıdaki sebeplerden hangisi olursa olsun acil müdahale hayati önem taşır, kalıcı hasar bırakılmasını önler. Yanlış ve gereksiz evde yapılan müdahalelerde ise kalıcı hasarlar olabilir. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Rotavirus 06.03.2009 Çocuklarda Akut İshallerin Önde Gelen Etkeni: ROTAVİRUS Rotavirus tüm dünyada çocuklarda akut ishallerin en önde gelen etkenidir. Genellikle kış ve ilkbahar aylarında salgınlar yapar. Rotavirus yaz ishallerinin en az % 20'sinden, kış ishallerinin ise %60-65'inden sorumludur. Küçük çocuklarda ishale bağlı ağır sıvı kayıplarının en önemli nedeni rotavirüs gastroenteritidir. Neredeyse tüm çocuklar 5 yaşına kadar bu virüsü alırlar, ama ciddi ishal ve su kaybı 3-36 ay arası görülür. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da rotavirüs, çocukluk çağı ishallerinde en sık görülen etken olarak bulunmuştur. Rotavirüs Enfeksiyonunun Belirti ve Bulguları: Rotavirus sıklıkla çocukların 6-24. aylarında görülür. Yaklaşık 2-4 günlük kuluçka dönemi sonrasında ani olarak ateş ve kusma ardından sayısı günde 10'a ulaşan ishal gelişir. Dışkı kansız ve bol suludur. Rotavirus ishallerinde diğer etkenlere bağlı ishallerden daha fazla sulu ishal, bulantı, kusma, iştah kaybı, karın ağrısı ve dehidratasyon görülmektedir. Rotavirus enfeksiyonu sebebiyle hastaneye yatırılan çocukların çoğunluğunda ateş, kusma ve ishalden oluşan bir klinik tablo görülür. Diğer viral infeksiyonlarda olduğu gibi rotavirus infeksiyonu da bazı kişilerde özellikle erişkinlerde bulgu vermeden veya çok hafif bulgularla seyredebilir. Rotavirüs ishali bazen hızla dehidratasyona neden olacak kadar şiddetli olabilir. Sıvı kaybı bulguları: susuzluk, huzursuzluk, halsizlik, gözlerde çökme, ağız kuruluğu, idrarda azalma görülebilir. Rotavirüs Enfeksiyonunun Teşhis ve Tedavisi: Rotavirus ishalinin özel tanısının konulması, özel tedavi olmadığından tedavi yaklaşımını değiştirmez. Ancak rotavirus tanısını doğrulamak için birkaç laboratuvar yöntemi kullanılabilir. Özel bir antiviral tedavi yoktur. Rotavirüse bağlı ishalin tedavisi destekleyici olup sıvı kayıplarının yerine konulmasını hedefler. Rotavirüs Enfeksiyonu Nasıl Bulaşır? Virüs, hastalığa dair bulgular görülmeden önce ve sonra, hastalanmış kişinin dışkısı ile etrafa yayılır. Birçok kişi ishal olmadan da bu virüsü bulaştırabilir. Virüs ellerde saatlerce, katı yüzeylerde günlerce canlı kalabilir. İnsan dışkısında bir haftaya kadar yaşayabilir. Rotavirüsü insandan insana, hastalık bulaşmış su ve yiyeceklerin içilmesi ve yenmesi, ya da hastalık bulaşmış yüzeylere temas yoluyla bulaşabilir. Rotavirüsün, hastalık bulaşmış eller yoluyla insandan bulaşması, özellikle hastanelerdeki çocuk servisleri, yuva, kreş ve ev gibi kapalı ortamlarda görülmektedir. Rotavirüs Enfeksiyonundan Nasıl Korunulur? Sık el yıkama rotavirüs enfeksiyonunun yayılmasınını önlemenin en etkin yoludur. Enfekte çocuklar hastalığın bulaşmaması için evde tutulmalı; yuva ve kreşlere ishali tamamen düzelene kadar gönderilmemelidir. Rotavirüs aşısının kullanımı henüz sadece 2-6 aylık bebeklerde önerilmektedir. Bu konuda doktorunuzdan bilgi alabilirsiniz. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Bebeklerde ve Çocuklarda Kabızlık 10.02.2009 Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Kabızlık nedir? Kabızlık bebeklerde ve çocuklarda çok sık görülen ve çoğunlukla da endişelenmeyi gerektirmeyen bir problemdir. Eğer bebeğiniz zorlukla ıkınarak, çok sert ve katı, küçük bebeklerde yapışkan ve koyu dışkılıyorsa üzülmeyin ona yardım etmek için deneyebileceğiniz şeyler var.Kabızlık dışkının sayısıyla değil daha çok kıvamıyla ilgilidir;birçok anne-baba çocuğunun her gün bir kez tuvalete gitmesini bekler fakat çocukların normal kıvamda olduğu sürece birkaç günde bir dışkılaması olağandır. Kabızlık neden olur? Yetersiz sıvı alımı kabızlığın en sık görülen nedenidir. Bir diğer neden de lifli besinlerin yeterince tüketilmemesidir. Neler yapabilirsiniz? Küçük bebeklerde: Kabızlık biberonla beslenen bebeklerde formül sütler daha az hazmolduğu için daha sıktır. Eğer bebeğiniz hazır mama ile besleniyorsa mamanın doğru hazırlandığından emin olun, önerilenden fazla mama konarak koyu hazırlanan mamalar kabızlığın nedeni olabilir. Bebeğinize öğün aralarında biberonla vereceğiniz kaynamış ılıtılmış su kabızlığının düzelmesini sağlayabilir. Bebeğinizin kolay ıkınmasını sağlamak için bezini çıkararak dizlerini yavaşça karnına doğru itebilirsiniz. 50 ml kadar kaynatılıp soğutulmuş suya koyacağınız 5ml( bir tatlı kaşığı) kadar taze sıkılmış portakal suyu liften zengin olduğundan yarar sağlayabilir. Çocuklarda: Çocuklarda kabızlık çok sık görülen bir durumdur çünkü liften zengin besinleri yeterince yemeleri genellikle yemek konusunda çok seçici oldukları bu dönemde pek mümkün olmaz. Sıvı alımını günde 4-6 bardak su veya sulandırılmış meyva suyu alacağı şekilde arttırın. Lifli yiyecek alımını arttırmak için kahverengi ekmek, kabuklu patates, elma, erik, üzüm ve mısır gibi yiyeceklerden sıkça verin. Acı nedeniyle tuvalete gitmekten korkuyorsa Eğer kabızlık kronikleştiyse ve çok sert kıvamda dışkılıyorsa bu anüste küçük bir çatlağa neden olabilir. Bu çatlak dışkılama sırasında çok acı verebilir, bir kere canı yanan çocuk tuvalete gitmekten korkacaktır. Tuvaletini tuttukça dışkı sertleşecek, dışkılama daha acılı hale gelecektir. Tuvalet hem sizin için hem de çocuğunuz için büyük bir stres haline gelecektir. Bu kısır döngüyü kırmak için doktorunuz dışkı yumuşatıcı ilaç ve fitillerden önerebilir. Doktor takibinde olmadan bu ilaçları vermek, derece veya sabun gibi uyarıcıları kullanmak çocuğunuz için zararlı olabilir. Diş Hekimi Dr. Nilüfer Bora İstanbulSmile www.istanbulsmile.com Erken Çocukluk Dönemi Çürükleri 09.01.2009 Erken Çocukluk Dönemi Çürüklerinden Korunma Diş Hekimi Dr. Nilüfer Bora Erken Çocukluk Dönemi Çürüklerinden Nasıl Korunuruz? Bebeğinizi beslerken dik tutun. Eğer bebeğinizi emziriyorsanız doyduktan sonra hemen memeden uzaklaştırın. Biberonlar emzirilmeyen bebeklerde veya bardaktan henüz beslenemeyenleri beslemede kullanılır. Biberonu sadece beslenme için kullanın. Biberon oyuncak veya emzik değildir. Biberonla sadece mama veya su verin. Şeker eklenmiş içecekler, meyve suları veya süt vermeyin. Bebek 6 aylık olunca bardakla beslemeye başlayın. Bebeğinize meyve suyu veya süt vermeye başladığınızda bardak kullanın. Bebeğiniz 1 yaşına gelince biberonu bırakın. Bebeğinizin dişleri çıkınca hemen temizlemeye başlayın. Dişler çıkmadan önce dişetlerini silin. Diş doktoruna bebek 1 yaşında iken gidin. Doktorunuzdan florid lakı ve diğer florid kullanımları için bilgi alın. Süt Dişleri Önemlidir! Çocuklar sağlıklı süt dişlerini ihtiyaç duyarlar çünkü: Genel sağlıkları bu durumdan iyi etkilenir. Düzgün yerler. Düzgün konuşmayı öğrenirler. Sürekli dişler için süt dişleri yer tutucudur. Diş ağrısı çekmeden yeni şeyler öğrenirler. Rahat uyurlar. Sürekli dişlerde çürük oluşma riski azalır. Erken Çocukluk Dönemi Çürükleri Hakkında bilmemiz gerekenler: Bu duruma “biberon çürüğü” de denir. Çok hızlı oluşur. Çürük üst çene ön dişlerden başlar,arka dişlere ilerler ve sonra alt arka dişler bu durumdan etkilenir. Alt çene ön dişler en son olarak çürükten etkilenir. Erken Çocukluk Dönemi Çürükleri Neden Olur? Kendi mikroplarınızı bebeklere öpme,aynı bardak veya kaşık kullanımı ile geçirebilirsiniz. Bebeği uykuya biberonla yatırmayın. Emzirerek uyutmayın Biberona alıştırmayın. Biberonu emzik gibi kullanma Emziği şekerli su veya meyve suyuna batırma. Gün boyu biberona süt, soda veya şekerli içecekler koyarak besleme. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Başarılı Bir Emzirme İçin Öneriler 31.10.2008 Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Emzirmeye mutlaka doğumu izleyen ilk saatler içinde başlayın. 1. Emzirme sırasında rahat bir pozisyonda olmalısınız. Özellikle ilk haftalar saatlerce bu pozisyonda oturacağınız için rahat bir koltuk, ayağınız altına destek, kolunuzun altına yastık, rahatınız için ne gerekiyorsa yapın ve bebeğinizle paylaştığınız bu özel zamanın tadını çıkarın. 2. Bebeğinizi sadece başı değil tüm vücudu size dönük olacak şekilde, göbek göbeğe temas ederek yatırın. Uygun pozisyon başarılı emzirmenin sırrıdır. 3. Göğsünüzü alttan dört parmağınızla, başparmağınız üstte kalacak şekilde destekleyin. Parmaklarınız areola kısmına (kahverengi kısım) değmemelidir. 4. Bebeğinizin ağzını açarak aranmasını sağlamak için üst dudağına ve ağız kenarına dokunun. Ağzını iyice açana kadar dudağına göğüs ucunuzla dokunmaya devam edin. 5. Uygun kavrama: Göğüs ucu ve areolanın büyük kısmı bebeğin ağzında olmalıdır. İlk kavrama anında biraz acı olsa bile ritmik emmeye geçtikten sonra kavramayı hissetmeli fakat acı duymamalısınız. Canınız acımaya devam ediyorsa kavrama pozisyonda hata vardır, çatlak oluşmaması için bebeği göğüsten ayırıp tekrar doğru kavramasını sağlamalıyız. 6. Emzirme düzene girene kadar her emzirmede iki göğsünüzü birden vermelisiniz. Bebeklerin çoğu 10-20 dakika boyunca emerler. Emzirme süresini belirleyen bebektir 7. Bebeğin göğüsten ayrılmasını istediğinizde parmağınızı ağzının kenarından damağına doğru sokun ve dudakları gevşettiğinde yavaşça memeden ayırın. 8. Bebeğinizin gazını emzirme sonunda ve göğüs değiştirirken mutlaka çıkarın. Anne sütü alan bebekler ilk günlerde biberonla beslenenler kadar gaz çıkarmayabilir, sütünüz bollaştığında daha çok gaz çıkarmaya başlayacaktır. 9. Emzirmeye her defasında farklı göğüsle başlayıp her iki göğsü de emzirin. Hatırlamak için sütyen askısına takacağınız bir çengelli iğne veya emzirme koltuğunun koluna bırakacağınız bir tülbent size yardımcı olabilir. 10. Bebek her istediğinde emzirin. İlk ayında bebek dört saatten uzun uyursa uyandırıp emzirebilirsiniz. Bebeğin emme araları düzensiz olabilir. Süt bollaştıktan sonra bebekler genellikle 2-3 saat arayla, günde 8-10 kez emerler. 11. İlk dört hafta bebeğinize sadece anne sütü vermeniz yeterli süt salgısının oluşması için çok önemlidir. Süt salgısı 4-6 hafta sonra bollaşacaktır. Bu dönemde hiç biberon veya emzik kullanmamak en uygunudur. 12. Göğüslerinizin bakımı için her gün duş yapın ve göğüslerinizi sabun kullanmadan sadece suyla yıkayın. Gece -gündüz göğüslerinizi destekleyen ve sıkmayan bir sütyen takın. 13. İyi beslenin. Yüksek protein, kalsiyum ve sıvı içeren, besleyici ara öğünleri olan bir diyetiniz olsun. Yağ ve şekeri az alırsanız siz de bebeğinizin sağlığına zarar vermeden eski kilonuza dönebilirsiniz. 14. Dinlenmeyi, kendinize vakit ayırmayı ihmal etmeyin. Gün içinde bebeğiniz uyurken siz de kısa şekerlemeler yapın. 15. Bebeğiniz yeterli beslendiğinin tek güvenilir göstergesi kilo alımıdır, ama ilk 48 saatini geçirmiş iyi beslenen bir bebek genellikle günde 4-6 kez bezini ıslatır, günde en az iki kez bazen her emzirmede kakasını yapar, ikinci haftasından sonra düzenli kilo alır. Anne sütünü siz yokken bebeğinize verilmek üzere sağıp saklamanız gerekiyorsa: 1. Sağma işlemine başlamadan ellerinizin, göğsünüzün ve sağmak için kullandığınız malzemenin temiz olduğundan emin olun. 2. Sağdığınız sütün saklama kabına mutlaka tarih etiketi yapıştırın. 3. Sağdığınız süt oda sıcaklığında 4 saat, buzdolabında 5-7 gün, buzlukta 2 ay, derin dondurucuda 6 aya kadar saklanabilir. 4. Soğutulmuş süt öğünlük porsiyonlar halinde birleştirilebilir ama önceden dondurulmuş süte taze süt eklenmez. Öğünden sonra artan sütler atılır. 5. Soğutulmuş süt ılık suya daldırılarak ısıtılır, mikrodalga kullanılmaz! Süt donunca yağ tabakası üste çıkar, ısıttıktan sonra hafifçe çalkalayarak karışması sağlanır. Anne sütü nasıl artırılır: Büyümenin hızlandığı dönemlerde birkaç gün boyunca sütünüzün bebeğinize yetmediğini, göğüslerinizin boşaldığı halde bebeğinizin emme isteğinin sürdüğünü, bebeğiniz sık sık emerek süt salgınızı arttırmaya çalıştığını fark edebilirsiniz. Göğüsünüz sık aralıklarla boşaltılması, sıvı alımına ve beslenmeye özen göstermek ve yeterince dinlenmek kısa sürede süt salgınızın bebeğin artan gereksinimini karşılayacak seviyeye gelmesine yetecektir. 1. Her iki göğüsü de her emzirmede 10-20 dk. emzirin 2. Günde 9-12 kez, 2-3 saat arayla emzirmeye çalışın 3. Bebeğiniz göğsünüzü tam boşaltmadan emmeyi keserse bebeğin başını vücudunu okşayın veya göğsünüze masaj yaparak salgıyı uyarın 4. 3 gün içinde süt salgınız artmadıysa her bir göğsünüzü her emzirme sonrası 5-10 dk boyunca sağarak uyarın Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Bebeklerde Uyku Vakti 17.10.2008 Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Bebeğinizi melek gibi uyurken izlemek kadar huzur verici ne olabilir ki? Hem bebeğiniz hem de kendiniz için sağlıklı bir uyku düzenini nasıl kurabilirsiniz? Bebeğiniz nerede uyuyacak? İlk aylarda bebeğinizi yakınınızda uyutmak isteyebilirsiniz. Hem sık beslenmesi gerektiğinden hem de gözünüzün önünde olması endişelerinizi azaltacağından bu en akılcı yoldur. Sepet: Her yere taşıyabileceğiniz bir bebek sepeti ilk aylar için tercih edilebilir. Bebek Yatağı:Yada tercihiniz bir bebek yatağı olabilir, ilk aylarda yatağınızın yanına koyabilir daha sonra bebek odasına taşıyabilirsiniz. Önceleri bebeğiniz içinde küçücük kalabilir ama hızla yatağı dolduracaktır. İki-üç yaşına gelip artık sığmayana kadar bu yatağı kullanabilirsiniz. Kendi Yatağınız: Bebeğinizi kendi yatağınızda da yatırabilirsiniz. Özellikle emziren anneler için bu gece beslenmesini kolaylaştıracak, eşinize de bebeğiyle yakınlaşma fırsatı yaratacaktır. Fakat çok yorgunken, alkollüyken veya uyku verici ilaç kullanırken bebeğinizi yatağınıza almak riskli olabilir. Yatak örtüleri ve yastıklarınızın bebeğinizin üzerini örtmemesine de dikkat etmelisiniz. Yatak takımı seçerken: Bebeğinizin döşeğinin yatağa uygun boyda, sert ve kolay temizlenir olması gerekir. Üç- dört tane koton çarşaf ve üç-dört tane koton battaniye bulundurun. Bebeğin uyurken hava almasını engelleyebilecek yorgan, yastık, yatak örtüsü gibi aksesuarları bebek uyurken yatakta bulundurmayın. Ne tarafa yatırmalı? Bebeğinizi sırt üstü ayakları yatağının veya sepetinin ayak ucuna gelecek şekilde yatırın böylece battaniyenin altına doğru kayamayacaktır. Odanın çok sıcak olmamasına dikkat edin, uyurken oda sıcaklığını 18-20 derece dolayında tutmaya çalışın. Battaniyeyi omuz seviyesinde döşeğin altına, bebeğin yüzünü örtemeyecek şekilde sıkıştırın. Nasıl uyutmalı? Bebeğinizin doğru uyku alışkanlıklarını şimdiden edinmesi ileride karşılaşabileceğiniz uyku problemlerinin birçoğunu önleyecektir. İlk aylardan bebekler günün çoğunu uykuda geçirir, uykuya kendi kendine geçmeyi bu dönemde öğretmeye başlayabilirsiniz. Emerken uykuya dalarsa omzunuza alıp sırtını sıvazlayarak yavaşça uyandırın Uykulu halde fakat uykuya dalmadan önce yatağına yatırın Üstünü örtüp kendi kendine uykuya geçmesini bekleyin. Böylece ileride gece uykusu bölündüğünde uykulu halde yatağında olması uykuya geçmesi için yeterli olacak; uyuyabilmek için emmeye veya sallanmaya ihtiyacı olmayacaktır. Ne kadar uyumalı? Bebeğinizin dinlenmek ve büyümek için yeterli süre uyuması gereklidir ama her bebeğin uyku düzeni farklıdır. Bebeğiniz huzurluysa ve büyüyorsa uyku saatlerini diğer bebeklerle karşılaştırıp, endişelenmeniz gereksizdir. Yenidoğan bir bebek genellikle günün 17 saatini uykuda geçirir (gündüz 8 saat, gece 9 saat kadar). İki aylık bir bebekte bu 3-4 saat gündüz, 12 saat gece olmak üzere 15-16 saate iner. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Pnömokok Nedir? 26.09.2008 PNÖMOKOK BAKTERİSİ VE PNÖMOKOK AŞISI HAKKINDA BİLMEMİZ GEREKENLER Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Pnömokok nedir? Pnömokok; zatürre, menenjit, bakteriyemi (kan infeksiyonu), orta kulak iltihabı ve sinüzit gibi hastalıklara neden olan ve özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda kalıcı sakatlıklara ve ölümcül infeksiyonlara yol açabilen bir bakteridir. Pnömokok Hastalıkları Hangileridir? Zatürre: Akciğerde iltihaplanmayla giden, başlıca bulguları yüksek ateş ve öksürük olan bir enfeksiyondur. Pnömokok bakterisi zatürrenin en sık rastlanan etkenidir, genellikle penisilin tedavisine iyi yanıt verir ancak son yıllarda penisiline artmış direnç bildirilmektedir. Pnömokok zatürresi her yaşta görülebilir fakat özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda, yaşlılarda ve bazı kronik hastalıkları olanlarda ağır seyredebilir, hatta ölümcül olabilir. Bebeklik çağında en sık ölüm nedenlerinden biridir. Menenjit: Beyin zarı iltihabıdır. Başlıca bulguları yüksek ateş, kusma, baş-ense ağrısı, bilinç bulanıklığıdır. Pnömokoklar menenjitin dünyada en sık görülen etkenlerindendir. Menenjit ölümle veya kalıcı hasarlarla (öğrenme güçlüğü, zeka geriliği, felç gibi) sonuçlanabilen son derece ciddi bir enfeksiyondur. Bakteriyemi: Kan dolaşımına bakterinin karışmasıyla oluşan ölümcül olabilen bir hastalıktır. Orta kulak iltihabı: Çocuklarda antibiyotik kullanımının ve doktora başvurmanın en sık nedenlerindendir. Pnömokoklar orta kulak iltihabının da en sık rastlanan etkenlerindendir; zamanında ve uygun şekilde tedavi edilmezse sağırlık, menenjit ve beyin absesine kadar giden kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Pnömokoklar ayrıca, osteomiyelit (kemik iltihabı), sepsis (hayatı tehdit eden yaygın enfeksiyon), septik artrit (eklem iltihabı), endokardit, perikardit (kalp zarlarının enfeksiyonu), peritonit (karın zarı enfeksiyonu) ve beyin abselerinde en önemli etkenler arasındadır. Pnömokok Enfeksiyonu Nasıl Bulaşır ve Nasıl Önlenir? Burun ve boğazlarında pnömokok bulunanlar öksürme, yıkanmamış ellerle dokunma veya öpüşme gibi doğrudan temas yoluyla bu bakteriyi diğer insanlara da bulaştırabilir. Bulaşma genellikle çocukların toplu olarak bulunduğu kreş ve anaokulu gibi yerlerde daha hızlı olabilir. Küçük çocuklar bağışıklık sistemleri henüz tam olarak gelişmediği için, pnömokoklara karşı daha savunmasızdır. ÖNEMLİ: Bulaşmayı engellemek için çocuklarınıza düzenli el yıkamayı öğretin, hastalanma olasılığını arttıran toz, sigara dumanı ve hava kirliliğinden kaçının. Pnömokok aşısı pnömokok enfeksiyonlarını engellemenin en etkili yoludur. Dünya Sağlık Örgütü 24 Mart 2007'de yayınladığı bildiride pnömokok aşılamasının gelişmekte olan ülkeler için öncelik olduğunu bildirmiştir. Pnömokok Aşısı: Pnömokok aşısı bu bakterinin yol açacağı hastalıklara karşı vücudumuzda koruma sağlamaktadır. Aşı 5 yaşın altındaki çocuklara ve 65 yaş ve üzerindeki bütün erişkinlere ve 5 yaş üzeri bazı özel sağlık sorunu bulunan gruplara önerilmektedir. İki tip pnömokok aşısı bulunmaktadır Konjuge pnömokok aşısı: İki aylıktan itibaren uygulanabilir ve uzun süreli koruyuculuk sağlar. 2. ayda başlandığında en az 1 ay ara ile 3 doz ve 12.-15. aylar arasında bir doz daha olmak üzere toplam 4 doz uygulanır. Geç başlayan çocuklar ve diğer yaş grupları için farklı aşılama programları bulunmaktadır. Konjuge pnömokok aşıları diğer çocukluk çağı aşılarıyla birlikte uygulanabilmektedir. Aşılama ile en fazla etki elde etmek için aşının altı aydan önce başlanması önerilmektedir. Doktorunuz sizin için en uygun takvimi belirleyecektir. Polisakkarit pnömokok aşısı: İki yaş üzerindekilere uygulanabilir, 5 yıl süre ile koruma sağlar. Tek doz olarak uygulanır. Riskli gruplarda 5 yılda bir tekrarı önerilmektedir. Özetle, çocukluk çağının sık görülen hastalıklarının başlıca etkeni olan, uygun ve zamanında tedavi edilmediğinde özellikle küçük çocuklarda hayatı tehdit eden ciddi enfeksiyonlara yol açan, tüm dünya için olduğu gibi ülkemiz için de önemli bir sağlık sorunu olan pnömokok bakterisine karşı önerilen yaklaşım 5 yaş altındaki çocukların, 65 yaş ve üzerindeki erişkinlerin aşılanarak korunmasıdır. Birçok gelişmiş ülkede aşı şemasına pnömokok aşısı dahil edilmiştir, ülkemizde de ruhsat alan aşı şimdilik sadece özel sağlık kurumlarında uygulanmaktadır. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Sonbahar ve Çocuk Hastalıkları 05.09.2008 Sonbahar ve Çocuk Hastalıkları Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Havaların soğumaya başlamasıyla kapalı, kalabalık ortamlara dönüyoruz. Bununla birlikte çocukların burun akıntıları, öksürükleri, ateşleri, annelerin de endişeleri yine başlayacak. Basit hastalıkları evde nasıl takip etmeli? Ne zaman doktora başvurmalı? İşte size pratik öneriler... Nezle-Grip Belirtiler: Burun akıntısı, hapşırık, gözlerde sulanma-çapaklanma, öksürük, huysuzluk, burun tıkanıklığı, uyku düzensizliği Etken: Virüsler kulak, burun, boğaz ve akciğeri örten mukozaya yerleşerek infamasyona neden olurlar. Nezle ve grip damlacık yoluyla yayılır ve çok bulaşıcıdır. Evde ne yapılabilir: Burnu yumuşak mendiller kullanarak temizleyin. Bol sıvı ve gerekirse uygun dozda parasetamol verin. Sigara dumanından uzak tutun. Doktora ne yapabilir: Çocuğunuzda solunum zorluğu veya yemeğe karşı isteksizlik olursa, ateş 3 günden, öksürük 1 haftadan uzun sürerse veya kulak ağrısı eklenirse komplikasyonlar için çocuk doktorunun değerlendirmesi ve gerekliyse tedavi önermesi gerekebilir. Kulak Ağrısı, Kulak İltihabı Belirtiler: Yüksek ateş, uyku bölünmesi, mızmızlık, huzursuzluk, boyunda büyümüş lenf bezleri, kulaktan sarı akıntı. Yemeği reddetme ve kulakta hassasiyet olabilir. Etken: Orta kulağa yerleşen virüs veya bakteriler. Uzun süren nezle, burun tıkanıklığı, büyük bademcikler veya alerjik rinit varlığı orta kulak iltihabını kolaylaştırır. Küçük çocuklarda orta kulakla boğazı bağlayan östaki borusu kısa ve dar olduğundan ve kolayca tıkanabileceğinden mikropların orta kulak boşluğuna yerleşmesi kolaylaşır. Evde ne yapabilirsiniz: Kulak ağrısını parasetamol veya ibuprofenle kontrol altına almaya çalışın. Yeterli sıvı verin, sigara dumanından uzak tutun. Yatar pozisyonda beslemekten kaçının. Annesütü alanlarda kulak infeksiyonları daha azdır. Doktora ne zaman başvurmalı: Şiddetli kulak ağrısı, kulaktan akıntı, 2 günden uzun süren ateş varsa doktorunuz antibiyotik reçete edebilir. Kronik kulak infeksiyonları işitme kaybına neden olabilir, kontrollere gitmeyi ihmal etmeyin. Krup (Yalancı difteri) Belirtiler: Genellikle nezleyi takip eden, şiddetli, köpek havlar gibi öksürükle karakterizedir. Hızlı ve zorlu soluk alma görülebilir. İştahsızlık gelişebilir, çocuk halsiz görünür. Etken: Virüsler burunla soluk borusu arasındaki hava yolunda inflamasyona yol açar. Nadiren ses tellerinin olduğu bölgede hava yolu tıkanıklığına yol açabilecek bakteriyel tutulum olabilir. Evde ne yapabilirsiniz: Ev tipi soğuk buhar aletlerinin yararı olabilir. Doktora ne yapabilir: Solunum zorluğu varsa çocuğunuzun bir sağlık kuruluşunda takibi gerekebilir. Ödemi azaltmak için steroid içeren ilaç veya buhar tedavisi önerilebilir. Bronşiolit Belirtiler:Sık soluk alma ve hışıltının eşlik ettiği öksürük. Genellikle ateş yüksek değildir. İştahsızlık görülebilir. Etken: Akciğerlerdeki küçük hava yollarını tutan virüsler inflamasyon ve ödeme neden olur. Sıklıkla 1 yaş altı bebeklerde görülür. Evde ne yapılabilir: Solunum sıkıntısında en kısa sürede doktora danışılmalıdır. Solunum sayısı dakikada 50'yi geçerse acile başvurmalıdır. Doktorunuz ne yapabilir: Semptomlar hafifse inhale ilaçlar önerilebilir. Ağır ve beslenme zorluğu olan vakaların yatırılarak takibi gerekebilir. Tonsillit Belirtiler: Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, iştahsızlık, bulantı, huzursuzluk, mızmızlık, ateş, boyunda büyümüş lenf bezleri, nezle bulguları Etken:Virüsler ve bazı bakteriler boğazın gerisindeki lenf dokusuna yerleşerek bademcikler ve adenoidlerde şişlik, kızarık ve iltihaplanmaya neden olurlar. Evde ne yapılabilir:Ateş ve ağrı kontrolu için uygun dozda parasetamol veya ibuprofen kullanılabilir. Doktorunuz ne yapabilir:Eğer bulgular üç günden uzun sürerse veya çocuğunuz beslenmeyi reddediyorsa doktorunuza danışın. Bulguları benzer olduğundan bakteriyel ve viral tonsillitleri ayırt etmek zordur. Doktorunuz bakteriyel tonsillitten şüphelenirse bazı tetkikler isteyip antibiyotik önerebilir. Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Yenidoğanda Kolik ve Ağlama 22.08.2008 Yenidoğan Bebeklerde Kolik ve Ağlama Dr. Selen Göktan Özel Göktürk Florence Nightingale Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Eğer yenidoğan bebeğiniz ağladığında ne istediğini anlamak için çırpınıyor, panik halde her şeyi deniyor hatta bazen çaresizlikten kendinizi bebeğinizle karşılıklı ağlarken buluyorsanız merak etmeyin yalnız değilsiniz. Yenidoğan döneminde bebekler o kadar hızla gelişir ve farklı bir dünyaya uyum sağlamaya çalışır ki ara sıra ağlama krizleri yaşamaları olağandır. Nasıl sakinleşebileceğini hem onun hem de sizin öğrenmeniz biraz vakit alabilir. Öncelikle ağlamaya sebep olabilecek şeyleri kontrol edin: Açlık Uykusuzluk Kirli bez Çok sıcak veya soğuk ortam Giysilerinde rahatsızlık verecek bir şey Eğer görünür bir sebep yoksa büyük olasılıkla bebeğiniz de neden ağladığını bilmiyor, sadece gevşeyip uykuya geçemiyordur. Genellikle anneler içgüdüsel olarak bebeğe anne karnındaki huzurlu ortamı hatırlatan sallamak, sarıp sarmalamak, ninni mırıldanmak gibi hareketlerle bebeklerini sakinleştirebilirler. Ritmik emme de bebekte sakinleştirici etki yapar, birçok bebek annesini emerek, emzikle veya parmak emerek gevşemeyi kısa sürede keşfeder. Her bebek ağlar ve mızıldanır ama kolikli bebekler sağlık problemleri olmadığı halde günde 3 saatten fazla ağlarlar. Kolik, bebeklerin %10-25’inde görülür, genellikle 2-3 haftalıkken başlar ve 3.aya kadar geçer. Nedeni tam bilinmemekle birlikte sindirim sistemi adaptasyonu, gece gündüz uyku düzeni uyumu veya reflüden kaynaklanabileceğini gösteren çalışmalar vardır. Sebebin sanıldığı gibi gaz olmadığı ama kolikli bebeklerin ağlarken hava yutmaları nedeniyle gaz sorunu yaşadıkları düşünülmektedir. Kolik ağlamasını hastalık ağlamasından ayırt etmede başlıca ipuçları şunlardır: Kolikli bebekler kucaklanmayı, sokulmayı severler; hasta bebeklerse ellenince rahatsız olur sakinleştirilemezler Kolikli bebekler emme refleksleri güçlü, iştahlı, sağlıklı büyüyen bebeklerdir Kolik genellikle 3. aydan sonra devam etmez Kolikli bebeklerin dışkısı normaldir, her bebek gibi beslenme sonrası bir miktar kusabilirler. Eğer kilo alımına engel olacak kadar kusma, kabızlık, ishal, kanlısümüklü dışkı görülürse başka problem olasılığı vardır; doktora danışılmalıdır. Kolik ağlamasını iyileştirdiği kanıtlanmış herhangi bir tedavi yoktur; fakat hayatı hem sizin hem de bebeğiniz için kolaylaştıracak yöntemler olabilir. 1. Gazını çıkarın: Beslenme sonrasında olduğu gibi beslenme arasında da gaz çıkarma molası verin. Burun tıkanıklığı varsa beslenme öncesi serum fizyolojikle burnunu açın. Beslenme sırasında gaz yutmasını engellemek için emziriyorsanız bebeğinizin göğüs ucunuzu tamamen kavradığına emin olun; biberonla besliyorsanız biberonun emzik kısmının sütle dolu olmasına dikkat edin. 2. Kucağınızda sallama: Kucağınıza alın,sarın, kalp atışlarınızı duymasını sağlayın, yavaşça sallayın. Bu bebeğinizi sakinleştirebilir ama sizin için oldukça yorucu olacaktır. Sallanarak sakinleşen bebekler için bebek arabasında gezdirmek, hatta arabayla gezmek de rahatlatıcı olabilir. Salıncakta veya battaniyede hafif hafif sallanmak bazıları için tek çözüm olabilir. 3. İlaçlar: Gaz damlalarını önerilen dozlarda kullanmak bazı bebekler için kısmen de olsa rahatlatıcı olabilir. 4. Masaj: Birkaç damla bebe yağı veya saf zeytinyağını elinize damlatıp bebeğinizin göbek çevresinden başlayıp giderek büyüyen daireler halinde saat yönünde yapacağınız yumuşak bir masaj bağırsaklardaki gazın yer değiştirmesine neden olabilir. Bu masajı bebeğinizin sancısı tuttuğu zamandan bir saat kadar önce yapmanız (ama beslenmeden hemen sonra değil) daha yararlı olabilir. 5. Bitki Çayları: Bitki çaylarının sakinleştirici etkisinden yararlanabilirsiniz. Eğer anne sütü veriyorsanız emzirmeden birkaç saat önce bir bardak bitki çayı içebilirsiniz. Eğer biberonla besliyorsanız birkaç çay kaşığı bitki çayını bebeğinize içirebilirsiniz. 6. Sessizlik: Bazı uzmanlar koliğin fazla uyarı sonucu oluştuğunu düşünmektedirler. Oyuncaklardan, müzikten, parlak ışıktan, ziyaretçilerden uzak sessiz loş bir ortam bebeğinizin sakinleşmesine yardımcı olabilir. Onu kucağınıza alın veya battaniyeye sarın hafifçe sallayın fakat onunla oynamaya, konuşmaya çalışmayın. 7. Diyet: Anne sütü veriyorsanız sizin beslenmeniz bebeğinizi etkileyebilir. Çok baharatlı yiyeceklerden, size gaz yapan kuru baklagiller, soğan, acılı yiyecekler gibi besinlerden uzak durmaya çalışın. Eğer süt de size gaz yapıyorsa iki hafta kadar süt ve süt ürünleri içermeyen diyet yapmayı deneyin; bir yararını görmezseniz devam etmeyin. UNUTMAYIN… Kolik geçici bir süre için sizi ve bebeğinizi rahatsız eder. Bu sürede yardım alıp gerginliğinizi biraz hafifletmeyi ihmal etmeyin. Büyük anne ve babalardan, diğer gönüllü tanıdıklardan gelen yardım önerilerini geri çevirmeyin. Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Normal Büyüme ve Gelişme 25.07.2008 Prof. Dr. Zeynep Karakaş Büyüme, vücut organlarının ve vücudun ağırlığında ve boyda artmadır. Çocukluk dönemine özgü bır durumdur. Gelışme ise düşünce ve davranışlarda, vücut işlevlerinde oluşan değişim ve olgunlaşmadır. Tüm yaşam boyunca devam eder. Genetik ve çevresel faktörler büyüme ve gelişmeyi etkiler. Büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu çocukluk döneminde çevresel etkenlerin rolü daha fazladır. Vücut ağırlığı Anne karnında hamileliğin son 3 ay tartı artışının en fazla olduğu dönemdir. Doğumdan sonra da tartı hızla artar. Miadında (zamanında) doğan sağlıklı bebeğin doğum tartısı 2.5-4.4 kg arasında (ortalama 3.3 kg) değişir. Annenin vücut yapısı, bebeğin cinsiyeti, doğum sırası bebeğin kilosunu etkiler. Erkek çocuklar kızlara göre daha kilolu doğarlar. Doğumdan sonraki ilk bir haftada görülen ve fizyolojik (normal) tartı kaybı denilen ve genellikle bebeğin tartısının %3-5’i kadar sıvı kaybından dolayı oluşan bir tartı azalması olur. Genellikle ilk haftanın sonunda bebek doğum tartısına ulaşır. Büyümenin yeterli olup olmadığını değerlendirmek için çocuk düzenli aralıklarla tartılmalıdır. Çocuk doğumda, 2 ve 4 haftalıkta, 2-6 ay arasında aylık, 6 ay-12 yaş arasında 3’er aylık, 12-36 ay arasında 6 aylık, daha sonra yıllık aralarla tartılarak büyümesi izlenir. Kabaca çocuk beşinci ayda doğum tartısının 2 katına, bir yaşında iki katına, iki yaşında üç katına ulaşır. Çocuğun yaşına göre tartısının ve tartı alma hızının değerlendirilmesinde standart büyüme eğrilerinden (persantil eğrileri) yararlanılır. Tartının izlenmesi sütçocuğunun büyümesinin değerlendirilmesinde en önemli yöntemdir. Beslenme yetersizliğinde veya büyümeyi engelleyen ciddi bir hastalığın varlığında ilk etkilenen vücut tartısının artmasının durması veya tartı azalmasıdır. İyileşme durumunda da ilk olarak tartı artışı görülür. Dolayısıyla vücut tartısının izlemi beslenme bozukluğu ve hastalıkların erken tanı ve izlenmesinde çok önemlidir. Boy Zamanında doğan bir bebeğin boyu ortalama 48-52 (ortalama 50) cm arasındadır.İlk 2 yaş boy uzamasının en hızlı olduğu dönemdir. Çocuk ilk 2 üçer aylık dönemde 8’er cm, ikinci 3’er aylık dönemde 4’er cm büyür. Bir yaşında çocuğun boyu doğum boyunun 0.5 katı, 4 yaşında iki katı ve 13 yaşında 3 katıdır. Sağlıklı bir çocuğun boyu genetik yapısına uygun persantil eğrisini izler. Baş çevresi Doğumda baş çevresi 35 cm.dir.Doğumdan sonraki ilk aylarda vücudun en hızlı büyüyen bölümü baştır. Baş çevresi ilk ayda 3-5 cm büyür. Üçüncü ayda 40.5 cm, altıncı ayda 43 cm, bir yaşında 46 cm’e ulaşır. İlk yıl, boy, ağırlık dışında baş çevresi takibi de yapılır ve ağırlık, boy gibi persantil eğrileriyle değerlendirilir. Başta ön fontanel değerlendirilmesi de önemlidir. Genelde 18 aya kadar kapanır. Ön fontanelin büyük ve geç kapanması hipotiroid, raşitizm gibi kemik olgunlaşmasının geri olduğu durumlarda ve beyinde su (hidrosefali) fazlalığında olabilir. Kemikler Kemikler anne karnında gelişmeye başlar ve ergenliğin sonuna kadar devam eder. Kemiklerin gelişmesi belli bir sıra izleyerek olur, bu nedenle insanın gelişme yaşı kemik yaşı tayiniyle yapılır. İlk 6 ayda ayak ve ayak bileği kemikleri, 6. aydan sonra el ve el bileği kemikleri gelişir. Kemik gelişmesini etkileyen etkenlerin başında tiroid hormonu gelir. Bu hormonun doğuştan yetersizliklerinde kemik yaşı geri kalır. Kalsiyum da kemik gelişmesinde etkili bir maddedir. Kalsiyum metabolizmasını etkileyen durumlar (steroid kullanımı gibi) da kemikte olgunlaşma eksikliklerine neden olabilir. Büyüme ve gelişme belli bir sıra izler. Önce baş çevresi ve beyin büyür, daha sonra kol ve bacaklar büyür. Ergenlik döneminde de gövde büyümesi tamamlanır. Önce kol, sonra el daha sonra da parmak hareketleri olacak şekilde önce kaba hareketler daha sonra ince hareketler yapılmaya balanır. Dişler de belli bir sıra ile çıkar ve değişir. DOĞUM ÖNCESİ DÖNEM İnsan hayatı anne karnında başlar. Dolayısıyla bir çocuğun gelişimini tam olarak değerlendirebilmek için anne karnındaki durumunu da bilmek gerekir. Anne karnındaki bebeğe ilk sekiz haftalık dönemde ’embriyo’, bundan sonra doğuma kadar olan dönemde ise ‘fetus’ denilir. Yumurta ve spermin döllenmesi sonucu oluşan embriyo rahim duvarına yapışır, buradan beslenerek bölünerek çoğalır. Üç-dört hafta sonra organlar oluşmaya başlar ve embriyo ultrasonla görülebilecek kadar büyür. Üçüncü haftada akciğerler, dördüncü haftada dolaşım sistemi gelişmeye başlar. Dolaşım sisteminin gelişimi iki aylıkta tamamlanır, akciğerlerin gelişimi ise doğumdan sonra da devam eder. Bu nedenle ewrken doğan bebeklerde solunum problemleri olur. Bir embriyonun boyu 2 aylıkken 4 cm, ağırlığı 20 gr kadardır. Sinir sisteminin gelişimi de ilk aylarda olur. Solunum, dolaşım, sinir sistemi gibi hayati organların gelişimi ilk aylarda olduğundan annenin ilk 3 ayda aldığı ilaçlar ve geçirdiği enfeksiyonlar bebekte ağır gelişimsel anomalilere yol açabilir. Duyu Fetusun çeşitli uyaranlara yanıt verdiği gösterilmiştir. Gebeliğin 4. ayından itibaren anne karnı okşandığında bebek hareketlenmektedir. Fetusun ağız ve burun boşlukları devamlı olarak amniyon sıvısıyla doludur. Ayeıca pek çok kimyasal madde plasentayı geçerek bebeğe ulaşır. Gebelikte yapılan çalışmalar fetusun koku aldığını göstermiştir. Yenidoğan bebekler annelerini kokularından tanırlar. Fetus 16. haftadan itibaren sesleri işitmeye başlar. Gebeliğin son 3 ayında fetus ses ve müzik uyarılarına yanıt olarak hareket eder, tekme atar. Bazı müziklerin bebeği sakinleştirici etkisi olduğu, anne sakin bir ses tonuyla konuştuğunda bebeğin kalp hızının yavaşladığı gösterilmiştir. Fetusun gözleri gebeliğin 26. haftasına kadar kapalı olmakla birlikte ışık fetusa ulaşabilmaktedir. Zamanında doğan bir yenidoğan 25-30 cm uzaktaki bir cismi görür ve takip edebilir. Ancak görmenin gelişimi ilk 2 yılda devam eder. Gebeliğin 6-10. haftalarında bebek hareket etmeye başlar. Önce gerinme hareketleri yapar, sonra kol ve bacaklarını hareket ettirmeye başlar. Onuncu haftada yutkunma, 14. haftada solunum hareketleri başlar. Giderek uyaranlara yanıt verecek şekilde hareket etmeye başlar. 1. Olcay Neyzi, Gülbin Gökçay: Büyüme ve gelişme. Anne ve çocuk sağlığında öncelikler /Eds: Olcay Neyzi(, Nobel Tıp Kitabevi, 129-155, 1994 2. Evde Çocuk Bakımı. Düzenleyenler Olcay Neyzi, Ayen Bulut. Mayıs 2007, İstanbul Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Büyüme ve Gelişme 11.07.2008 Çocukluk dönemini belirleyen en önemli özellik büyüme ve gelişmedir. Büyümenin izlenmesi büyüme ve gelişmenin doğumdan başlayarak belirli aralıklarla değelendirilmesidir. Büyüme beslenme bozukluğu veya çeşitli hastalıklarla önce duraklar, sonra geriler. Büyümenin izlenmesi ile beslenme yetersizlıği veya çeşitli hastalıkların varlığı erkenden saptanabilir ve gerekli incelemeler ile henüz bulgu vermeyen hastalıklar tanımlanabilir. Dolayısıyla büyümenin izlenmesi ile birçok hastalığın erken tanı ve tedavisi yapılır, ilerde telafisi olanaksız durumlar önlenir. Büyüme ve gelişmenin izlenmesinde bazı önemli noktalar şunlardır1 Büyüme ve gelişme tüm çocukluk çağı sırasında devam eden ancak belirli dönemlerde hızlanmalar gösteren bir durumdur. Sütçocukluğu sırasında çok hızlı olan büyüme ve gelişme süreci giderek yavaşlar. 4-10 yaş arasında nisbeten yavaştır. Bu yaşlarda boy büyüme hızı yılda 5-7 cm kadardır. Ergenlik döneminde büyüme hızı yeniden artar. Kalp, karaciğer, böbrek gibi organların büyümesi de bu büyüme temposuna uyar. Beynin gelişmesi ise kendine özgü olup anne karnında ve doğumdan sonraki ilk aylarda çok hızlıdır. Baş çevresi de beyin gelişmesine orantılı olarak artar. Altıncı yaşta beyin gelişimi ve baş çevresi erişkin dönemin %90’ına ulaşır. Büyüme ve gelişmede belirli bir sıra düzeni vardır. Örneğin başlangıçta en hızlı baş büyür. İlk 6 aydan sonra göğüs çevresi hızla artar. 6-12 aydan sonra kol-bacak uzaması ön plana geçer. Bir çocuğun büyüme ve gelişmesinin değerlendirilmesi aynı yaş ve cinsten sağlıklı çocuklarla kıyaslanarak yapılır. Karşılaştırma için sağlıklı çocuklardan elde edilmiş boy ve kilo eğrileri (persantil eğrileri) kullanılır. Normal çocuklar arasında da genetik yapıyla ilgili olarak boy, vücut yapısı, büyüme hızı ve erişeceği son boy açısından büyük farklılıklar vardır. Bu farklılık nedeniyle aynı yaştaki çocukların boy ve kilo değerlerini gösteren persantil eğrileri 3-97. persantiller arsında değişen 7 eğri ile ifade edilir. Bu büyüme eğrileri kız ve erkek çocuklar için ayrıdır. Çocuk normal sınırlardaki bu büyüme eğrilerinin herhangi birinde olabilir. Bir çocuğun izlem sırasında aynı büyüme eğrisinde gitmesi önemlidir. Çocuk daha önce bulunduğu eğriden daha aşağıdaki bir eğriye düşerse büyümesini duraklatan bir durum söz konusu demektir. 0-5 yaş arası Türk çocukları için büyüme eğrileri belirlenmiştir. 2 Çocukluk çağı birçok yönden farklı dönemlere ayrılır: 1. Doğum öncesi Embriyo dönemi (0-10 hafta) Fetus dönemi (10 haftalıktan doğuma kadar) 2. Doğum sonrası Yenidoğandönemi (0-4 hafta) Sütçocukluğu dönemi (1-11 ay) Oyun çocukluğu dönemi (1-3 yaş) Okul öncesi dönemi (4-5 yaş) Okul çoculuğu dönemi (kızlarda 6-10 yaş, erkeklerde 6-12 yaş) Puberte (ergenlik) dönemi (11-20 yaş) Büyüme ve gelişmeyi etkileyen birçok faktör vardır. Bunların bilinmesi büyüme-gelişme geriliği saptanan bir çocuğun değerlendirilmesinde önemlidir; Genetik faktörler: Genetik yapı çocuğun büyüme ve gelişme potansiyelini belirler. Kısa boylu ailelerinin çocuklarının kısa, uzun boylu ailelerin çocuklarının uzun olması beklenir. Anne ve babanın boyuna bakılarak çocuğun erişeceği boy belirlenebilir. Birçok kalıtsal hasalık ve kromozom anomalileri büyüme ve gelişme bozukluklarına yol açmaktadır. Cinsiyet: Kız ve erkek çocuklarda büyüme gelişme farklı bir yol izler. Doğumda erkek çocuklar daha iridirler. Ancak 8 yaşına kadar bu fark çok önemli değildir. 8 yaşında erkek çocuklar kızlardan yaklaşık ortalama 1 cm daha uzundur. Olgunlaşma ise kız çocuklarda erkeklere göre daha erkendir. Ergenlik dönemi de kızlarda 2 yıl önceden gelişir. Hormonal faktörler: Ergenlik öncesinde tiroid hormonu ve büyüme hormonu büyüme ve gelişmeyi etkiler. Ergenlikten sonra ise cinsiyet hormonları ön plana geçer. Anneye ait faktörler: Annenin beslenmesi, gebeliğin ilk 3 ayında geçirilen enfeksiyonlar, plasenta bozuklukları, annenin kronik hastalıkları, annenin sigara ve alkol alımı anne karnında bebeğin gelişimini olumsuz etkiler. Doğum sonrası faktörler: Çocuğun beslenmesi normal büyüme ve gelişmede en önemli faktörlerdendir. Çocuğun genel sağlık durumu da büyüme ve gelişmeyi etkiler. Örneğin, doğumsal kalp ve böbrek hastalıkları büyüme gelişme geriliğine yol açar. Sık enfeksiyon geçirme, ishaller, tekrarlayan idrar yolları enfeksiyonlar büyüme gelişmeyi duraklattır. İlgi, sevgi yoksunluğu gibi psikolojik faktörler de büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkiler. 1. Olcay Neyzi, Gülbin Gökçay: Büyüme ve gelişme. Anne ve çocuk sağlığında öncelikler /Eds: Olcay Neyzi (Nobel Tıp Kitabevi, 129-155, 1994) 2. Gökçay G, Furman A, Neyzi O.: Growth references for Turkısh children aged 0-5 years. Child Care, Health and Development.(2008) Op. Dr. Birgül Karakoç Özel Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı www.florence.com.tr Gebelikte Rutin Sağlık Kontrolleri 27.06.2008 Gebelik Dönemi Rutin Sağlık Kontrolleri Op. Dr. Birgül Karakoç Özel Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Düzenli Doktor Kontrolleri Geleneksel olarak tekiz ve yüksek riskli olmayan gebeliklerde; başlangıçta ayda bir kez, 2830. gebelik haftasından itibaren 2 haftada bir ve son ayda (36.haftadan itibaren) haftalık takip yapılır. Yeni modern yöntemde ise 12-14. haftada, 20., 26. 32., 36., 38., 40. ve 41. haftada kontrollerin yapılması yeterlidir. İkiz gebeliklerde ya da annenin yüksek riskli gebelik sınıfında olması durumunda doktorun kararına göre 2-3 haftada bir, gerekirse haftada bir takipler yapılır. İlk Kontrol İdeal olarak ilk kontrolün zamanı 8.-12. haftalar arasındadır. Bu kontrolde: Anne adayının hastalık öyküsü dinlenir. Aile hikayesi dinlenir. Son normal adetin zamanının doğruluğunun tespiti yapılır. Geçmiş gebelik öyküsü dinlenir. İlaç kullanımı sorgulanır. Allerji öyküsü dinlenir. Sosyal öykü dinlenir. Muayene aşağıdaki basamaklardan oluşur: Anne kalbini dinlemek, tansiyon ve kilosunu ölçmek Solunum sistemi muayenesi Meme muayenesi Kifoz ve skolyoz açısından omurganın değerlendirilmesi Karın muayenesi Varisler açısından bacakların kontrolü Vajinal muayene (son zamanlarda yapılmadıysa pap-smear testi) Aşağıdaki tetkikler yapılır: Tam idrar tetkiki, Tam kan sayımı, Kan grubu, Hemoglobin elektroforez, Hepatit B antijeni, Rubella antikoru, HIV testi, Sifiliz taraması Gebelikte Yapılan Tarama Testleri İkili tarama test, bebekte ense kalınlığı ölçümü: 11.-14. haftada Down Sendromu taraması için yapılır. Ayrıca ense kalınlığı ölçümü başta kalp anormallikleri olmak üzere diğer bazı bebekte olabilecek anormallikler açısından da bilgi vericidir. Üçlü test: 15.-20. gebelik haftasında yapılır. Bu test Down sendromu dışında sinir sisteminin gelişimsel bozuklukları açısından da bilgi verir. Ultrasonla rutin anomali taraması: 18.-20. haftalar arasında yapılır. Şeker yükleme testi: 24.-28. gebelik haftası arasında yapılır. Gebelikte Yapılan Girişimsel Testler KORYON VİLLUS ÖRNEKLEMESİ; Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde plasentayı oluşturacak olan koryondan genetik tanı amacı ile biyopsi alınmasıdır. 11.-13. gebelik haftaları arasında yapılır. AMNİOSENTEZ; Bebeğin içinde bulunduğu sıvıdan iğne yardımı ile bir miktar örnek alınarak incelenmesi işlemidir. Günümüzde genetik anomalilerin tespitinde kullanılan en geçerli testlerden biridir. KORDOSENTEZ; Anne karnında ultrason eşliğinde bir iğne ile girilerek bebek kordonundan kan alınmasıdır. Tanı ve tedavi amacıyla yapılabilir. Genellikle 20. gebelik haftasından sonra yapılır. Bu işlemlere bağlı düşük, enfeksiyon, su kesesinin açılması, plasenta veya kordonun zedelenmesi, erken doğum riski, alınan sıvıdan yeterince hücre üretilememesi, iğnenin bebeğe zarar vermesi gibi riskler vardır. Uzman kişilerin elinde 1/100 den fazla değildir. Sağlık lı Bir Gebeli k İçin Genel Öğütl er oktor ve anne adayı arasında plan belirlemek gerekmektedir. Anneye gebelik ve doğum hakkında bilgi edinebileceği yollar gösterilmelidir. (ilgili kitaplar, anne eğitim sınıfları, rahatlama sınıfları) Sosyal güvence imkanlarını gözden geçirmek gerekmektedir. Uygun ilk zamanda diş muayenesi yapılmalıdır. Beslenme ile ilgili öneriler geliştirilmelidir. Anne karnında bebekte gelişme geriliği ve olgunlaşmayı geciktirdiği için sigaranın bırakılması gerkmektedir. Alkolün bırakılması gerkmektedir. Pastörize edilmemiş ürünler, taze peynir ve beyin tüketiminden kaçınılması gerkmektedir. Toksoplazma riski açısından kedi eşya ve pisliklerinden uzak durulması gerkmektedir. Demir takviyesi alınması gerekmektedir. Vitamin kullanımı (folik asit) önerilmektedir. Cinsel ilişki vajinal kanama olmadıkça serbesttir. Egzersiz olarak yürüyüş ve yüzme tavsiye edilir. Gebe sadece kendisini rahatsız etmeyecek uzaklığa yolculuk etmelidir. D Op. Dr. Birgül Karakoç Özel Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı www.florence.com.tr Gebeliğe Hazırlık 13.06.2008 GEBELİĞE HAZIRLIKTA NELER YAPILMALI? Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanları olarak gebelik ve sonrası dönemde amacımız; “sağlıklı anne, sağlıklı gebelik ve sağlıklı bebek”tir. Gebe kalmaya karar vermiş bir kadının, ilk jinekolog ziyaretinin gebe kalmadan önce olmasında fayda vardır. Bu muayenede gebe adayının: * Öyküsü alınır. * Jinekolojik muayenesi yapılır. * Transvajinal ultrasonografi çekililir. * Pap-smear testi yapılır. * Meme muayenesi gerçekleştirilir. * Boy – kilo – tansiyon ölçümü yapılır. Sağlıklı bir yaşam biçimini gebelik öncesinde benimsemek ve uygulamaya başlamak gerekir. Gebelik öncesi bilinen kronik hastalığı olanlar (kalp hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, epilepsi vb.), mutlaka doktor kontrolünde olmalı, hastalıkları açısından en uygun dönemde gebe kalmalıdır. Sigara içenler sigarayı mutlaka bırakmalıdır. Aşırı kilosu olanlar, ideal kilolarına dönebilmek için diyetisyen kontrolünde kilo vermelidir. Kızamıkçık enfeksiyonu ile hiç karşılaşmamış veya daha önce aşılanmamış olan kadınların aşılanması gerekmektedir. Aşılamadan sonra 3 (üç) ay gebe kalınmaması önerilmektedir. Ailesinde veya kendisinde Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi, kistik fibrosis ve benzeri kalıtsal hastalıklar olanlar genetik danışmanlık almalıdır. Nöral tüp defekti (omurganın tam kapanmaması) anomalilerini engellemek için günde 400 mikrogram folik asit kullanılması önerilmektedir. Daha önceki gebeliklerinde bu şekilde bir öyküsü olan kadınlarda günlük folik asit dozu 4 gram olmalıdır. Alkol, uyuşturucu madde kullanımının bırakılması gerekmektedir. Stresle mücadele etmenin öğrenilmesinde yarar vardır. ( egzersiz, yoga vs.) Gebelik öncesi yapılması önerilen testler: * Kızamıkçık testi, * Toksoplazma ile ilgili testler, * Hepatit B taraması, * Tam kan sayımı, tam idrar tetkiki, * Kan şekeri , anne-baba adaylarının kan grupları, * Tiroid taraması Diş Hekimi Dr. Nilüfer Bora İstanbulSmile www.istanbulsmile.com Bebeklerde Ağız ve Diş Sağlığı 30.05.2008 Yeni Doğan Bebeklerde Ağız Diş Sağlığı Yeni Doğanda Ağzın Durumu Ben size bebeğiniz doğduğunda veya doğduktan hemen sonra ağzında görebileceğiniz olası problemlerden ve yeni doğanların rutin ağız diş gelişiminden söz etmek istiyorum. KANDİDİYAZİS (PAMUKÇUK) Yeni doğan bebeğin ağzında yaygın olarak pamukçuk görülebilir.Bu duruma oldukça sık rastlanır, bebek vajinadan geçerken bunu alır. Pamukçuk doğumdan 2 hafta sonra gözlenir.Yayıldığı alan sanki süt veya peynir artığı kalmış gibidir. Yanakların içinde, dilde, damakta, diş etlerinde ve dudaklarda görülür. Bu beyaz alanlar bir bez yardımı ile silinirse altından pütürlü ve kanamalı alanlar gözlenir. Çoğunlukla 2 hafta içinde bu durum düzelir. Bu bir mantar enfeksiyonudur ama tehlikeli değildir. Çocuğun çoğu zaman beslenmesini etkileyebilir ve bazen ağrılı olabilir. Bu durum 2 haftada iyileşmiyorsa çocuk doktoruna başvurun belki bebeğe bir mantar ilacı önerebilir. HERPES (UÇUK) Bebekler uçuğu kabuk tutmuş veya yeni başlamış kişilerle temas ederlerse virüs bulaşabilir. Bu enfeksiyon sırasında ateş, huzursuzluk, ağız etrafında yaralar gözlenir. Bazı çocuklarda ağız içinde de yaralar olabilir bu çoğu zaman gözden kaçar.Bu virüs yaralar iyileştikten aylar yıllar sonra fiziksel veya duygusal stres sonucunda tekrarlayabilir. KİST Yeni doğanların 3/4’nün ağzında küçük beyaz veya gri renkli şişlikler görülebilir. Bazen bunlar sürecek süt dişi sanılır. Oysa bunlar içi sıvı dolu küçük kistlerdir ve ağzın tavanında veya dişetlerinin üzerinde gözlenir. Doğumdan birkaç hafta sonra kaybolurlar. Dişlerin oluşumu ve gelişimi Doğumda tüm süt dişleri oluşmuştur. Sürekli dişlerde oluşmakta veya mineralizasyon (sertleşme)ları sürmektedir. Hemen hemen bütün süt dişleri bebek doğduğunda oluşmuştur. Ön dişlerin sertleşmesi tamamlanmış ve kökler oluşmaya başlamıştır. Sürekli dişlerinin de tomurcukları doğumdan başlayarak oluşur ve gelişim sürer. Üst dişler Ön kesici dişler Yan kesici dişler Köpek dişleri 1.süt azısı 2. süt azısı Alt dişler Ön kesici dişler Yan kesici dişler Köpek dişleri 1. süt azısı 2. süt azısı Sürme zamanı 8-12 aylık 9-13 aylık 16-22 aylık 13-19 aylık 25-33 aylık Sürme zamanı 23-31 aylık 14-18 aylık 17-23 aylık 10-16 aylık 6-10 aylık Düşme zamanı 6-7 yaş 7-8 yaş 10-12 yaş 9-11 yaş 10-12 yaş Düşme zamanı 10-12 yaş 9-12 yaş 9-12 yaş 7-8 yaş 6-7 yaş Alt çene dişleri önce sürerler ve sonra üst çene dişleri onlara göre yer alır.ağzın iki yanında yer alacak simetrik dişler aynı zamanda sürerler. Sürme sırası sürme zamanından daha önemlidir,önce ön dişler daha sonra diğerleri sürerler. Bir yaşına bastığında bir çok çocuğun 2 dişi vardır.bazı prematüre bebeklerde veya özel bakıma ihtiyaç duyanlarda sürmeler gecikebilir. Süt dişlerinin sürmesinin gecikmesi bazı sorunların habercisi olabilir.Bu nedenle ilk diş hekimi muayenesinde bu durum kontrol edilmelidir. Doğuştan Bebeğin Dişli Olması Veya Hemen Diş Sürmesi Bazen bebekler bir veya daha fazla dişle doğabilirler veya dişler doğumdan hemen birkaç hafta sonra ağızda görülürler.çoğu zaman bunlar alt çenede ve alt kesicilerdir.Bunlar gereksiz fazla dişlerdir ve ancak film çekersek anlarız.Kökleri nasıl, kemiğe nasıl tutunuyorlar önemlidir. SÜRME KİSTİ Birçok yeni doğanda diş sürmesi tükürüğün artışı ile kendini belli eder, bebek parmaklarını veya elini ağzına götürür, huysuz ve huzursuzdur ve iştahı yoktur. Bu süreci biraz rahat geçirmek için dıştan rahatlatıcı krem sürülebilir. Bazı çocuklarda, dişin süreceği alanda mavi-mor bir şişlik oluşur. Sürmeden birkaç hafta önce oluşur ve sıklıkla azı dişinin sürmesi sırasında görülür. Bu lezyonlar çok önemli değildir, içi kan doludur, birkaç gün içinde diş gözükünce geçer. Süt dişlerinin önemi Gülümseme ve öz-güven oluşumu Çiğneme ve yemek yeme Konuşmanın düzgün gelişmesi Düzgün çene ve yüz gelişimi Sürekli dişlerin doğru yerde ve düzgün çıkması. Güzel bir gülüş çocuğun öz güveni için çok önemlidir. Ayrıca sosyal ilişkiler de buna bağlıdır. Elbette süt dişleri bundan daha önemlidir. Sağlıklı süt dişleri çiğneme ve yemek yemek için önemlidir. Böylece bebek büyüme ve gelişimi için gerekli besini alabilir. Dişler konuşmayı öğrenmek içinde önemlidir. Süt dişleri çenelerin gelişimi için rehberdir ve sürekli dişlerin doğru yerde ve düzgün sıralanmasını sağlar. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ ÇÜRÜĞÜ 1 veya daha fazla çürük dişler Çocuklar 6 yaşının altındadır. Bu duruma: Biberon çürüğü Biberon ağzı Emzirme çürüğü Emilen şişe çürüğü 6 yaşın altında çocuklarda görülen bu çürüklere Erken Çocukluk Dönemi Çürüğü denir. Eskiden yeni doğanlarda ve bebeklerde görülen bu çürüklere yukarıda gördüğümüz adlar verilirdi. Çünkü bu çürükler bebekler gece biberonla uykuya yatırıldıkları zaman oluşur. Erken Çocukluk Dönemi Çürüğü ön iki dişin ön yüzeyinde kavite şeklinde başlar ve genellikle üst çenededir çünkü mama veya süt emerken önce bu dişlere değer. ŞİDDETLİ ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ ÇÜRÜĞÜ Hastalık ilerleyince daha fazla diş bu durumdan etkilenir ve arka dişlerde buna katılır. Alt dişler bu çürükten etkilenmez çünkü emme sırasında dil bu dişleri örter ve korur. Erken Çocukluk Dönemi Çürüğü sonuçları: Ağrı ve enfeksiyon Yemede ve uykuda zorluk Beslenme ve büyümeyi etkiler Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Talasemi:Önlenebilir Bir Hastalık 16.05.2008 Merhabalar 8 Mayıs’ın “Dünya Talasemi Günü” olması nedeniyle bu yazımı Talasemi Hastalığı’na ayırmaya karar verdim. Ülkemiz için gerçek bir halk sağlığı sorunu olan Talasemi, aslında nadir olmayan ama halk arasında az tanınan bir hastalıktır. Önlenebilen bir gruba girmesi nedeniyle erken teşhis edilmesi çok önemlidir. Evlenecek gençlerde nikah için yapılacak testler arasında talasemi kan testinin olması taşıyıcı bireylerin saptanmasını sağlar. Her iki tarafın da hastalık taşıyıcısı olması evlenmelerine engel değildir. Sadece bilinçli olmalarını ve hasta çocuk sahibi olma riskini taşıdıklarını bilmelerini sağlar. Bebeğin hasta olup olmadığı anne karnında saptanabilir. Talasemi nedir? Talasemi ailesel geçişi olan bir kan hastalığıdır. Akdeniz anemisi olarak da adlandırılır. Tamamen sağlıklı talasemi taşıyıcılığının yanı sıra 3 haftada bir dışardan kan alması gereken ağır hastalık tipleri de vardır. Ağır hastalık tipinde normalde vücudumuzun ihtiyacı olan oksijeni dokulara taşıyan kırmızı kan hücreleri yapılamaz. Dokulara oksijen kırmızı kan hücrelerimizin %90'ını oluşturan hemoglobine bağlanarak taşınır. İşte bu hemoglobinin yapımında yetersizlik oluşursa (kansızlık) oksijen taşıma işini yeterince yapamaz ve organlarda oksijenin azalması sonucu solukluk, halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı, gelişme geriliği gibi şikayetler gelişir. Talasemi hastalığı nasıl oluşur? Talasemi hemoglobinin yetersiz yapımı veya yapılamaması sonucunda oluşur demiştim. Önce hemoglobin hakkında biraz genel bilgi vermek gerekir: Hemoglobin molekülü Hem (ortasında demir vardır) ve globin (2 alfa ve 2 alfa olmayan) zincirinden oluşmuş bir proteindir. Globin anne karnında ve yetişkinlerde farklı özellikler gösterir. Yetişkin bir insanda bulunan hemoglobinler şunlardır: 1. Hb A (Erişkin hemoglobini): 2 alfa, 2 beta zincirinden oluşur, normal bir erişkinde %96-98 oranındadır. 2. Hb A2: 2 alfa, 2 delta zincirinden oluşur, %3.4'e kadar normaldir. 3. Hb F: 2 alfa, 2 gama zincirinden oluşur. Doğumdan sonra giderek azalır. 1 yaşından sonra % 2'yi geçmez. Anne karnından ilk 3 ayda daha sonra yerini Hb F'e bırakan 3 hemoglobin cinsi daha vardır (Hb Gower 1, Hb Gower 2, Hb Portland). Hemoglobin yapımı vücudumuzdaki bütün proteinler gibi genlerimiz tarafından kontrol edilir ve hücrelerimizin çekirdeklerinde bulunan kromozomları oluşturan DNA tarafından kodlanır. DNA hücrelerimizin beynidir ve genetik olarak ailesel özelliklerimizi nesilden nesile geçirir. DNA üzerinde oluşan mutasyon dediğimiz değişiklikler hastalıklara yol açar. Talasemiden de DNA'nın değişik yerlerinde oluşabilen çeşitli mutasyonlar sorumludur. DNA üzerinde oluşan mutasyonlar sonucu hemoglobini oluşturan globin zincirinde yapım bozuklukları ortaya çıkar. Bu kalıtsal hastalıklara talasemi sendromları adı verilmektedir. Bu grup hastalıklarda alfa ve beta zincirinin eksik sentezi sonucu hemoglobin A (Erişkin Hb) yeterince oluşamaz. Yapımı azalmış bir zincir başka bir zincirin daha fazla yapılması ile düzeltilmeye çalışılır. Alfa zincirinin yapımı az ise alfa talasemi, beta zincirinin yapımı eksik (B-) veya yok (BO) ise beta talasemi oluşur. Beta talasemisinde beta zinciri yeterince yapılmadığından ya Hb F'in gama zincirlerinin, ya da Hb A2'nin delta zincirlerinin sentezi artar ve beta talasemide Hb F ya da Hb A2 artar. Alfa talasemide eksik olan alfa zinciri yerine Beta zinciri (Hb H) yada gama zinciri aşırı yapılır (4 gama zinciri=Hb H Barts). Talaseminin klinik şekilleri nelerdir? İnsanlar biri anneden biri babadan geçen iki DNA genini taşırlar. Anne ve babanın talasemi taşıyıcısı olup olmamasına bağlı olarak; çocukta Talasemi'nin üç tipi görülür: 1.Talasemi taşıyıcılığı (Talasemi Minör): Kişide genetik olarak anne veya babasından geçmiş bir talasemi geni vardır, bu geni çocuğuna geçirir, ancak kendisi diğer, sağlam gen nedeniyle sağlıklıdır. TALASEMİ TAŞIYICILIĞI HASTALIK DEĞİLDİR. Hastalık taşıyıcılığıdır. Kan sayımında hafif bir kansızlık vardır, ancak genellikle vücut bu duruma uyum gösterdiğinden talasemi taşıyıcılarının hiçbir şikayeti yoktur. Bu nedenle kişinin talasemi taşıyıcısı olduğu anlaşılamayabilir veya yapılan testlerle tesadüfen saptanabilir. Çoğu zaman talasemi taşıyıcılığı demir eksikliği anemisi ile karıştırılır. Bunun nedeni Talasemi taşıyıcılığı ve demir eksikliği anemisinin ülkemizde sık görülmesi ve kan sayımında benzer özelliklere sahip kansızlık yapmalarıdır (küçük, hemoglobini az, yaymada soluk görünen kırmızı kan hücreleri). Bu nedenle talasemi taşıyıcıları demir eksikliği anemisi tanısıyla yanlışlıkla uzun süreli demir tedavisi alabilirler ancak talasemi taşıyıcılıklarındaki kansızlık demir tedavisi ile düzelmez ve çocuklarına bu hastalığı geçirebilirler. Talasemi taşıyıcılarında da bebeklik döneminde iyi beslenememe nedeniyle demir eksikliği gelişebilir. Bu nedenle demir eksikliği tanısı konan hastalar tedavi sırasında yakından izlenmeli, birlikte bulunabilecek talasemi taşıyıcılığının atlanmaması için 1-2 aylık demir tedavisinden sonra kontrol edilmelidir. 2.Talasemi hastalığı (Talasemi Majör): Anneden ve babadan geçen 2 talasemi geni taşırlar. Bu nedenle hemoglobin hiç yapılmadığından 3-4 aylıkken başlayan ağır kansızlık oluşur. Dışarıdan kan verilmezse hastalar yaşayamaz. Talasemi hastalarında ağır kansızlık dışında sarılık, dalak büyüklüğü, halsizlik, etrafa ilgisizlik, enfeksiyonlara kolay yakalanma, büyüme problemleri görülür. 3.Talasemi intermedia: Hastalığın ara formudur. Orta derecede kansızlığa yol açar. Beta zinciri yapımı vardır ancak yetersiz olduğundan hemoglobin düşük olur (kansızlık). Talasemi intermediada da major gibi hem anneden hem babadan talasemi geni geçmiştir (homozigot). Kan transfüzyonu ihtiyacı bazı ağır durumlarda gerekebilir. Farklı mutasyonlar farklı klinik tablolara yol açar. Bazı talasemi intermedia hastalarının kliniği daha hafifken bazıları talasemi major gibi kan almak zorunda kalabilir. Şikayetler 2-4 yaşlarında belirgin olur. Sarılık, dalakkaraciğer büyüklüğü, büyüme geriliği olabilir. Düzenli kan gereksinimi olmayanlarda da enfeksiyonlar sırasında kan transfüzyonu ihtiyacı gelişebilir. Hangi bölgelerde Talasemi riski fazladır? Dünyanın bazı bölgelerinde talasemi riski fazladır. Güney ve Güneydoğu Asya, Güney Çin'de alfa talasemi, Ortadoğu, Türkiye, Yunanistan ve İtalya gibi Akdeniz ülkelerinde beta talasemi riski fazladır. Ülkemizde beta talasemi taşıyıcılarının ülke çapında sıklığı %2-3'tür. Bazı bölgelerimizde (Akdeniz, Ege, Trakya) ve göçmen ailelerde (Batı Trakya, Bulgaristan, Yugoslavya) bu sıklık çok artar. En yüksek değer Batı Trakya Türklerinde %10.2 olarak bulunmuştur. Kıbrıs'ta talasemi taşıyıcılığı %15 civarındadır. Neden bazı bölgelerde Talasemi sıklığı daha fazladır? Talasemi geni geçmişte sıtmaya karşı bir koruma sağlamaktaydı. Talaseminin sık görüldüğü bölgeler geçmişte sıtmanın da sık görüldüğü bölgelerdi. Yani talasemi aslında insanların sıtmaya karşı yaşamasını sağlamıştı (Talasemi hastalarının kırmızı kan hücrelerinde sıtma mikrobu yaşayamaz). Talasemi nasıl taşınır? İnsanlarda bir özelliği gösteren genlerden 2 adet bulunur. Bu kişide talasemi oluşturan mutasyon 1 adet ise talasemi taşıyıcısı olur (heterozigot), 2 adet ise talasemi hastası olur. Genetik özelliklerimiz anne-babadan geçtiğine göre, talasemi majorlu çocuğun hem annesinden, hem babasından bu mutasyon var demektir (homozigot). Talasemi bulaşıcı bir hastalık değildir, genetik geçişi olan bir hastalıktır, kuşaktan kuşağa geçer. Talasemi geni otozomal resesif geçiş gösterir yani cinsiyet kromozomlarıyla ilişkisi yoktur, kızlarda ve erkeklerde eşit oranda görülür. Hastalar doğuştan bu geni taşırlar. Çocukta hastalık yoksa hayatın ileri dönemlerinde hastalık oluşmaz. • Talasemik bir hasta sağlıklı bir kişi ile evlenirse çocukları sağlıklı taşıyıcılar olur. • Talasemik bir hasta talasemi taşıyıcısı ile evlenirse çocukları %50 olasılıkla taşıyıcı ve hasta olur. • Bir talasemi taşıyıcısı sağlam kişi ile evlenirse çocukları %50 olasılıkla taşıyıcı ve sağlam olur. • İki talasemi taşıyıcısı evlenirse çocukları %50 olasılıkla taşıyıcı, %25 olasılıkla hasta ve %25 olasılıkla sağlam olur. • İki talasemili hasta evlenirse tüm çocukları hasta olur. • Her çocukta bu olasılıklar aynen geçerlidir, örneğin 2 taşıyıcının evlenmesinde 4 çocuk da hasta olabilir. Talasemi taşıyıcılığı nasıl anlaşılır? Talasemi taşıyıcılığı kuşaktan kuşağa geçebilir, talasemi taşıyıcısı oldukları önceden bilinmeyen ailelerde talasemili çocuk olunca ailede talasemi taşıyıcılığı olduğu anlaşılır. Oysa ki taşıyıcılığın önceden saptanması önemlidir. Kişinin daha önceden talasemi taşıyıcısı olduğu kan sayımı ve hemoglobin elektroforezi yapılarak anlaşılabilir. Talasemi tedavi ve izlemi nasıl olmalıdır? Yukarıda anlatılan, kansızlığın kan transfüzyonları ile düzeltilmesi, vücutta demir birikiminin şelasyon ile önlenmesi dışında: demir birikiminin iç organlarda yarattığı harabiyeten belirlenmesi ve izlenimi, gebelik durumunda genetik danışma ve doğum öncesi tanı, psikososyal destek de çok önemlidir. TALASEMİ MAJOR HASTASI ÖMÜR BOYU DOKTOR KONTROLÜNDE OLMALI VE BU HASTALIKLA BİRLİKTE YAŞAMAYI BİLMELİDİR Çünkü; Talasemi hastası ömür boyu kan desteğine ihtiyaç duyar. Kan transfüzyonları ihtiyaç olan kanın kırmızı kan hücrelerini (eritrositler) içeren eritrosit suspansiyonu şeklinde olmalıdır. Kan trasfüzyonlarının yan etkileri; Transfüzyon sırasında ateş, titreme olabilir. Bu reaksiyonların nedeni lökositlerdir. Eritrosit suspansiyonu hazırlanırken lökositlerden karışma olacağından bu lökositleri süzmek için lökosit filtresi kullanılmalıdır. Lökosit filtresi ateş, titreme gibi tansfüzyon reaksiyonlarının gelişmesini önler. Kan transfüzyonları hepatit B, hepatit C gibi kanla geçen enfeksiyonlar bulaşabilir. Verilen kan ile hastanın kan grupları tam uyuşmazsa (subgrup uyuşmazlığı) bu kana karşı antikor gelişir, verilen kan parçalanır, etkili olmaz. Bu durumun düzeltilmesi için tedavi gerekebilir. Talasemili hastalarda eskiden görülen yüz tipi (çıkık alın ve elmacık kemikleri, burun kökü çöküklüğü, dişlerde bozukluk), gelişme geriliği ağır kansızlığa bağlıdır. Erişkin bir kişide kan yapımı uzun kemiklerin içindeki kemik iliğinde olur. Ancak aşırı kansızlık normalde sadece anne karnında iken kan yapan yassı kemiklerde (kafatası, yüz gibi) kan yapımını uyarır ve bu kemikler aşırı genişleyerek bu yüz görünümünü oluşturur. Düzenli eritrosit transfüzyonu alan hastalarda kansızlık olmayacağından bu bulgular gelişmez. Hastalar normal bir görünüme sahip olurlar. Talasemili hastanın Hb'i 9.5 gr/dl'nin üzerinde tutulmalıdır. Dışarıdan alınan eritrositlerin ömrü 1-4 haftada tükenir. her 3-4 haftada alınan eritrosit suspansiyonu ile vücuda demir girer. Her 1 Ü eritrosit suspansiyonu ile 220 mg demir alınır. Aslında demir vücudumuz için gerekli bir elementtir. Hemoglobinin, kasların ve bazı enzimlerin yapımında kullanılar. Ancak ihtiyaçtan fazlası karaciğerde depo edilir. Karaciğer depo kapasitesini aşınca kalp, tiroid, pankreas, dalak gibi hayati organlar dahil diğer organlarda da demir birikir. Demir bu organlardaki hücrelerin hasarına yol açar. Hastalarda kalp yetmezliği, şeker hastalığı, gelişme geriliği, hormonal yetersizlik gibi ciddi problemlere yol açar. Bu nedenle demirin vücuttan atılması gerekir. Demir en kolay idrarla (bir miktar da dışkı ile) vücuttan atılır. Bunu sağlamak için talasemili hastalar demir şelatörü denilen demir atıcı ilaçlar kullanırlar. Bugün (Kemik iliği nakli) ve ilerde bulunacak (gen tedavileri) yeni tedavi yöntemlerinin başarıyla uygulanabilmesi için organlardaki demirle ilgili hasarın en az olması gerekmektedir. Bu nedenle şelasyon tedavisinin düzenli yapılması hayati öneme sahiptir. Talasemi tam olarak iyileştirebilir mi? Şu anda talaseminin tek düzeltilme olasılığı kemik iliği nakli ile mümkündür. Talasemide kemik iliği naklinin önemi Talasemili bir hastada hayati organlardaki hasar az yani vücut demir yükü iyi kontrol altına alınmışsa ve doku grubu bir kardeşi varsa (sağlam veya talasemi taşıyıcısı) kardeşinden kemik iliği nakli yapılabilir. Hastanın kemik iliğini reddetmemesi için doku gruplarının uygun olması gerekir. Bunun için en uygun verici kardeştir. Uygunluk bazı testlerle anlaşılır. Nakil sonrası sağlam ilik normal hemoglobin içeren eritrositler yapacağından kan transfüzyonu ihtiyacı kalmaz. Kemik iliği nakli çocuklara uygulandığı gibi erişkinlere de uygulanabilir. Ancak bunun için daha önceden iyi bir demir atım programı uygulanmalıdır.Yoksa verilen kemik iliği reddedilir. Bozuk genin düzeltilmesi çalışmaları var mı? Evet. Ancak henüz araştırma safhasında olan gen naklinin kısa süre içinde uygulanabilirliği görünmemektedir. Mutasyon olan DNA bölgelerinin sağlam gen ile değiştirilmesine çalışılmaktadır. Talasemili hasta evlenir ve çocuğu olabilir mi? Evet. Düzenli transfüzyon ve demir atımı tedavisi gören hastada hormonal bozukluklar olmaz ve sağlıklı bir çocuğu olabilir. Talasemili hasta sağlıklı bir kişi ile evlenirse çocuğu taşıyıcı olur. Taşıyıcı ile evlenirse dörtte bir olasılıkla hasta çocuk olabileceğinden genetik danışma ile doğum öncesi tanı yapılmalıdır. TALASEMİLİ HASTA YİNE BİR TALASEMİLİ İLE EVLENDİĞİ ZAMAN, BÜTÜN ÇOCUKLARININ HASTA OLACAĞI UNUTULMAMALIDIR Çocuğunuza Talasemi hastalığı geçişini önleyebilir misiniz? Eğer siz ve eşiniz taşıyıcı ise çocuğunuzda hastalık olma riski her zaman vardır. Diyet ve tedavi ile bu riski yok edemezsiniz. Yapılacak şey prenatal tanı ile çocuğun doğum öncesi hasta olup olmadığı anlamaktır. Talasemili taşıyıcılığını saptamak için test nerede yapılır? İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Hemotoloji Polikliğine başvurursanız size tam kan sayımı ve gerekirse hemoglobin elektrofarezi yapılarak taşıyıcılık durumu belirlenir. Bu testler ayrıca tüm üniversite ve diğer büyük hastanelerde yapılabilir. Eğer hasta veya taşıyıcı iseniz ve doğum öncesi tanı istiyorsanız merkezimizde doğum doktorunuz, hematolog ve prenatal tanı merkezi ile birlikte bebeğinizin anne karnında iken sağlıklı olup olmadığı araştırılacaktır. TALASEMİLİ HASTALIĞININ EN İYİ YOLU EĞİTİMDİR. TAŞIYICILARIN BELİRLENMESİ EN ÖNEMLİ NOKTADIR. RİSKLİ BÖLGELERDE EVLİLİK ÖNCESİ TARAMA (TAŞIYICI OLMADIĞINI ANLAMAK İÇİN HEMOGLOBİN ELEKTROFOREZİ) ÇOK ÖNEMLİDİR Talasemi tedavisinde sık kullanılan deyimler: Anemi: Kansızlık. Kırmızı kan hücrelerinin sayıca yetersiz olması. Dalak: Vücudumuzdaki yabancı ve zehirli maddeleri, mikropları süzerek ve onlara karşı koruyucu maddeler yaparak bizi hastalıklara karşı koruyan karın içi organımız. Doku grubu: Anne ve babadan yarı yarıya alınan ve insanın dokusal özelliklerini belirten işaretler (Kan grubu ile aynı değil, HLA olarak da alınır). Eritrosit: Kırmızı kan hücresi. Hemoglobin adı verilen bölümü ile akciğerden dokulara oksijen taşırlar. Hematokrit: Kanın taşıdığı eritrosit oranını belirleyen bir ölçüdür. Hematolog: Eritrositlerin oksijen taşımasıyla görevli bölümü. Heterozigot: Aynı genden 2 adet taşınması durumu. Hastalık oluşur. Kan grubu: Kan hücreleri insandan insana değişebilen ve özel yöntemlerle gösterilebilen işaretleyiciler taşırlar. Kan naklinin önce alıcı ve vericide aynı olmalıdır. Başlıca kan grubu işaretleyecileri A,B,0 ve RH'dır. Lökosit: Beyaz kan hücreleri. Major: Hastalığın tüm özelliklerini gösteren kişi. Mutasyon: Gende meydana gelen değişiklikler. Kendiliğinden veya çevresel etmenlerle oluşabilir. Hastalık nedeni olabilir. Nesilden nesile geçer. Şelasyon: Vücutta biriken zararlı maddelerin (Demir gibi) vücuttan atılması işlemi Şelatör: Vücutta biriken zararlı maddelerin (Demir gibi) vücuttan atılmasını sağlayan ilaçlar. Taşıyıcı: Kendisi hasta olmayan ancak hastalığı çocuklarına geçirebilen kişi. Hastalığın tedavisinin ne kadar güç ve pahalı, aile ve çocuk için ne kadar sıkıntılı olduğunu düşünürsek, hastalığı önlemenin önemi daha kolay anlaşılır. Hem koruyucu hem de tedavi edici hizmetlerin belirlenmiş standartlarda yürütülmesi için program ve yönetmelik hazırlanmıştır. Talasemili bebek doğumunu engellemek halkımızın duyarlılığı ile mümkün olacaktır. Gençlerin, evlenecek çiftlerin, bebek sahibi olmak isteyen ailelerin kan testlerini yaptırmaları gerekmektedir. AİLENİZ VE ÇEVRENİZİ BU HASTALIK İÇİN UYARIN, HEMOGLOBİN ELEKTROFOREZİ YAPTIRMALARINI ÖNERİN * İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi tarafından talasemili hastaların eğitimi için yapılan ‘Talasemi Hasta Okulu’ için tarafımdan hazırlanmış ve sunulmuştur. Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Süt Çocuklarında Demir Desteği II 02.05.2008 Prof. Dr. Zeynep KARAKAŞ İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Merhabalar, İlk yazımızda sizlere süt çocuklarında demir eksikliği anemisinden bahsetmiş, bebekleri demir eksikliğinden korumak için demir desteği gerektiğini belirtmiştim. Süt çocukluğu dönemi insanın en fazla büyüdüğü dönemdir. Bu dönemde vücudun enerji, vitamin ve mineral gereksinimi artar. Çünkü besinler sadece günlük ihtiyaçlar için değil, aynı zamanda büyüme ve gelişme için de kullanılır. Dolayısıyla bebeklerin günlük besin gereksinimi büyüme ve gelişme de göz önüne alınarak hesaplanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde dengeli ve vitaminlerden zenginleştirilmiş gıdalarla bebeklerin günlük gereksinimleri karşılanır ve ek olarak koruyucu demir gibi destekler gerekmez. Gelişmekte olan ülkelerde ise demir eksikliği hala bebeklerin önemli bir kısmında görülür. Demir bebeklerin zihinsel gelişimi için de gerekli bir elementtir. Tedavi edilmeyen, uzun süren demir eksikliği durumunda bebeklerin zeka düzeyinde ortalama 5 puanlık bir düşüş olduğu gösterilmiştir. Demir ihtiyacını karşılamada ilk 6 ayda sadece anne sütü ile beslenme bebek için yeterlidir. Altı aylıktan sonra anne sütü bebek için gerekli enerji, protein, vitamin ihtiyacını karşılamada yetersiz kalır. Bebeğin doğumdaki demir ve çinko depoları tükenir. 6.-12. aylar arasında bebeklerin demir gereksinimi artar. Bu nedenle altıncı aydan sonra demirden zengin ve demir emilimi yüksek oranda olan ek besinler verilmelidir. Demirden zengin, emilimi yüksek besinler karaciğer (haftada 1 kez 1-2 köfte kadar verilir), kırmızı et, tavuk eti, zenginleştirilmiş tahıllı bebek mamalarıdır. Demirden zengin, emilimi düşük besinler ise; yumurta sarısı, kuru baklagiller olup birlikte C vitamininden zengin domates, turunçgiller, sivri biber, yeşil yapraklı sebzeler verildiğinde demir emilimi artar. Sebze çorbasına 1 yaprak ıspanak ve pazı konabilir, aynı gün tüketilmelidir. İlk 1 yılda demir eksikliği kansızlığına yol açması ve alerji riski nedeniyle inek sütü önerilmez, yoğurt ve muhallebi verilir. Anne sütü ile beslenen bebeklere günde 3 öğün, anne sütü almayan bebeklere günde 5 öğün ek besin verilebilir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne demir eksikliği ile başvuran 4 çocuğun beslenmesinin günlük enerji ve besin oğelerinin karşılama durumunu Doç. Diyetisyen Muazzez Garipağaoğlu ile örnek olarak değerlendirdik ve grafik haline getirdik: Vaka 1: Dokuz aylık erkek bebek, bir günlük beslenmesi şu şekilde: Kahvaltı: 1 tatlı kaşığı pekmez, 10-12 adet bebe bisküvi, 1 çay bardağı süt Öğle: 1 kase şehriye çorbası, (hazır tavuk suyuna) İkindi: 1 kase muhallebi (175 ml) Akşam: Süt (1 çay bardağı), 1 tatlı kaşığı bal Yatarken: Anne sütü Bu beslenmeyle çocuk B1, B2, B6, kalsiyum ve fosforu ihtiyacından fazla alırken, demir, çinko, D vitamini, folik asit gibi önemli vitaminleri yetersiz almakta, enerji ve protein ise yeterince karşılanamamaktadır. Bebeklere 1 yaşından önce inek sütü verilmesini demir eksikliğine yol açması ve alerji riski nedeniyle önerilmemektedir. Bir yaşından sonra da inek sütü miktarı günlük 500 ml’yi geçmemelidir. Vaka 2: 15 Aylık kız bebeğin beslenmesi Kahvaltı Öncesi: 1 su bardağı süt (180) ml, 7-8 adet bebe bisküvi Kahvaltı: 1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı peynir, 1 adet siyah zeytin, Açık çay (Şekerli) Öğle: 2-3 kaşık makarna, 1 çay bardağı yoğurt İkindi: 1-2 yemek kaşığı et sote, 1 çay bardağı yoğurt, Yarım dilim ekmek Akşam: İnek sütü (250 ml) Bu beslenmeyle bir önceki çocuğa göre protein ihtiyacı daha iyi karşılanmakta ancak, demir, folik asit, D vitamini ihtiyacı yeterince karşılanamamaktadır. Çay da demir emilimini azalttığından bebek beslenmesinde önerilmeyen içecektir. Vaka 3: 12 Aylık erkek bebek şu şekilde beslenmiş; Kahvaltı Öncesi: Hazır mama (240 ml), Kahvaltı: 1 kibrit kutusu peynir, 3 siyah zeytin, Adaçayı (şekerli) Öğle: 1 kase mercimek çorbası İkindi I: Hazır mama (180 ml) muhallebisi İkindi II: 1 kase yoğurt (150 ml) Akşam: 2 yemek kaşığı pirinç pilavı, 1 su bardağı ayran Yatarken: Hazır mama (240 ml) Bu beslenmeyle, bebeğin, enerji, protein, vitamin ve mineral ihtiyacı daha iyi karşılanmaktadır. Bu durum mamalardaki vitamin ve mineral katkısından dolayıdır. Ancak bu yaştaki bir çocuğun yarı katı, katı gıdalara alışması gerekmektedir. Sorun sadece günlük ihtiyacı karşılamak değil, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasıdır. Katı besinlere alışmayan çocukta ilerde ciddi beslenme bozuklukları gelişebilir. Vaka 4: 18 Aylık kız bebeğin beslenmesi Kahvaltı Öncesi: Anne sütü Kahvaltı: 1 yumurta sarısı, 3 adet siyah zeytin, 1 su bardağı süt (200 ml), 1 tatlı kaşığı tereyağı, 1 tatlı kaşığı pekmez, 2-3 adet bebe bisküvi Ara: Anne sütü Öğle: 2-3 yemek kaşığı kuru fasulye, 2-3 yemek kaşığı pirinç pilavı, 1 küçük kase yoğurt (150 ml) İkindi: 1 orta boy muz Akşam: 1 adet etli kabak dolması, 2 yemek kaşığı patates yemeği, 2 yemek kaşığı yoğurt Yatarken: Anne sütü Bu beslenmeyle bebeğin protein, enerji ihtiyacı nispeten iyi karşılanırken D vitamini, demir hala yetersizdir. SONUÇ: Bebeklerin demir ve D vitamini ihtiyacının beslenmeyle kolay karşılanmadığı görülmektedir. Bu nedenle D vitamini bebeklere doğumdan itibaren ilaç olarak verilmektedir. Demir desteği de altıncı aydan itibaren önerilmektedir. İki yaşına kadar bu destekler sürdürülmelidir. Sağlıklı ve mutlu günler dileklerimle şimdilik hoşçakalın. Sorularınızı ve isteklerinizi paylaşmak için e-mail adresim: [email protected] Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Yenidoğanda Kansızlık 18.04.2008 Yenidoğanda Kansızlık Solukluk öncelikle kansızlığı akla getirmekle birlikte yenidoğan döneminde görüldüğünde oksijensizlik, şok, soğukluk, kan şekeri düşüklüğü bulgusu olabilir. Kansızlık terimi kırmızı kan hücrelerinde, hemoglobin ve hematokrit değerinde azalma sonucu dokulara yeterince oksijen gidememesi durumunu ifade eder. Çünkü dokulara oksijen kırmızı kan hücrelerinin içindeki hemoglobin aracılığıyla taşınır. Doğumdan sonra ilk 2 gün içinde görülen kansızlık genellikle kanama veya ciddi kan grubu uyuşmazlığına, 2. günden sonra ve sarılıkla birlikte ortaya ç›kan kansızlık ise kan yıkımına bağlıdır. Yenidoğanda normal kan yapımı Kan yapımı anne karnındaki (fetal) hayatın 20. gününde kan adacıkları halinde başlar, gebeliğin ortalarında karaciğer ve dalakta, son 3 ayda ise kemik iliğinde devam eder. Anne karnındaki hayatta erişkin hemoglobininden (Hb A) farklı hemoglobinler (Hb Gower 1, daha sonra Gower 2, Portland ve Hb F: Anne karnındaki bebek (Fetal) hemoglobini) yapılır. Doğumdan hemen önce erişkin hemoglobininin oluşturan beta zinciri yapılmaya başlanır, doğumda hemoglobinin %60-90'ı Fetal hemoglobin (HbF)'tir. Doğumdan sonra ise Hb F azalmaya başlar, 4. ayda %5'in altına iner. Fetal Hemoglobin içeren Fetüs ve yenidoğan kırmızı kan hücreleri erişkin kırmızı kan hücrelerine göre daha kısa ömürlü ve daha büyüktür. Hemoglobin (Hb) gebeliğin 12. haftasında 8-10 g/dl, 40. haftasında 16.5-18 g/dl iken doğumu takiben 6-12. saatte geçici olarak artar. Fetus oksijenlenmesi doğumdaki Hb düzeyini tayin eder. SGA (hamilelik yaşına göre düşük ağırlıklı) doğum, şeker hastalığı olan annelerin bebekleri, sigara içen anne bebeği, yüksek rakımlı yerde doğan bebek gibi bebeğin oksijen ihtiyacının arttığı durumlarda Hb artar. Normalde ise Hb doğumdan sonra fizyolojik olarak azalır, zamanında doğan bebeklerde 3-6. aylarda 11 g/dl, erken doğan bebeklerde ise 1-2. aylarda 7-10 g/dl olur ancak 6.5 g/dl’nin altına düşmediği sürece doku oksijenlenmesi bozulmaz. Yenidoğanda kansızlık nedenleri üç ana grupta toplanabilir: 1. Kan kaybına bağlı kansızlıklar 2. Kırmızı kan hücrelerinin yıkımına bağlı kansızlıklar 3. Kırmızı kan hücrelerinin yapım azlığına bağlı kansızlıklar Kan kaybına bağlı kansızlıklar Hayatın ilk günlerinde görülen kansızlık doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra oluşan kan kaybına bağlı olabilir. Kan kaybına bağlı kansızlık genelde annede vajinal kanama, plasenta ile ilgili bozukluklar sonucu oluşan kanamalar, sezaryen, çoğul gebelik, göbek kordonunun 30 saniyeden önce kesilmesi, kordon basısı olan doğumlar gibi gebelikle ilgili nedenlerle gelişir. Aşırı kanama sonucu hızlı bir şekilde, aniden kansızlık gelişmişse oksijensizlik ve şok tablosu görülür. Hematokriti (Hct) 45’in altında olan mor (oksijensiz kalmış) yenidoğanlarda ciddi bir kırmızı kan hücresi hacmi azalması vardır. Bu durumda hemen hava yolu açılıp damar içi hacim genişletilir. Hızla serum fizyolojik verilir, % 5 albumin ve eritrositle desteklenir. Hematokritin başlangıçta normal hatta yüksek olması bebeğin kan hacminde azalma olmasını dışlamaz. Kan basıncı 30 mm Hg’dan az olan veya başlangıçta normal olmasına rağmen yaşamın ilk 6 saatinde Hematokrit değeri hızla düşen bebeklerde de kırmızı kan hücresi kitlesi azalmıştır ve damar içi hacim genişletilmelidir. Laboratuar incelemeleri için kan alınması Toplam kan hacmi erken doğanlarda 115 ml/kg, normal yenidoğanlarda 80-110 ml/kg’dır. Hastanede 28 gün yatan düşük doğum ağırlıklı bir bebekte ortalama 50 mL/kg kan tetkik için alınmaktadır. Deri yoluyla izlem ile kan gazı için alınan kanı azaltmak, tetkikler için daha az kan alınan tekniklerin geliştirilmesi gerekmektedir. Göbek kordonunun kesilme zamanı Arjantin’de UNICEF tarafından desteklenen bir çalışmada göbek kordonunun doğumdan 15 saniye, 1 dakika ve 3 dakika sonra kesilmesi karşılaştırılmış ve göbek kordonunun doğumdan 1 dakika sonra kesilmesinin yenidoğanda kansızlık gelişmesini azalttığı gösterilmiştir. Bu durumun diğer bir yararı da yenidoğan bebeğe daha fazla kök hücrenin geçmesi ve savunma (immün) sistemine etkisidir. Göbek kordonunun kesilme zamanının süt çocuğunda demir eksikliği anemisi gelişimi üzerine muhtemel etkisi de demir eksiliğinin sütçocuklarında sık olduğu özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemlidir. Şikayetler Kan kaybına bağlı gelişen kansızlıklarda klinik bulgular kanamanın yerine, akut (aniden gelişen) veya kronik olmasına göre değişir. Akut kanamada solukluk, hızlı ve düzensiz solunum, taşikardi (kalp çarpıntısı), nabızlarda zayıflama veya alınamaması, kan basıncında düşme ve karaciğer dalak büyüklüğü görülür. Hemoglobin konsantrasyonu başlangıçta normal olsa bile ilk 24 saatte hızla düşer. Şok gelişir. Acilen şok tedavisi yapılmalı ve kansızlık düzeltilmelidir. Uzun süreli kanamalarda ise solukluk dışında bulgu olmayabilir veya karaciğer büyüklüğü gibi kalp yetersizliği bulguları olabilir. Hemoglobin konsantrasyonu ve demir doğumda düşüktür. Bazen kırmızı kan (eritrosit) transfüzyonu gerekse de genelde demir tedavisi ile düzelir. Yıkıma Bağlı Kansızlıklar Kırmızı kan hücrelerinin erken yıkımı nedeniyle ömrü azalır ve kansızlık oluşur. Birlikte retikülosit sayısında ve bilirubinde (indirekt bilirübinde) artış vardır. Retikülosit sayısı kemik iliğinde eritrosit yapımını (eritropoez) gösteren bir testtir. Retikülosit sayısının artışı kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin yapımının arttığını gösterir. Bu durum kanama yada yıkım sonucu oluşan kansızlığa kemik iliğinin yanıtıdır. Yıkıma bağlı kansızlıklarda yıkılan eritrositlerden açığa çıkan bilirubin nedeniyle retikülosit artışıyla birlikte sarılık görülür. Coombs testi ise eritrositlere karşı antikor varlığını gösterir ve immün yıkıma bağlı kansızlıkların tanısında kullanılır. Coombs pozitifliği yenidoğanda ABO ve Rh uyuşmazlıklarının önemli bir bulgusudur. Ama negatif Coombs testi immun nedenli yıkım bulunmadığını göstermez. Minör (alt grup) kan grubu uyuşmazlıkları bulunabilir. Anne ve bebekte kan grubu tayini ve anne kanında ona yönelik antikor taraması (İndirekt Coombs testi) yapılmalıdır. Sarılıkla birlikte negatif Coombs testi immun nedenli olmayan yıkıma bağlı kansızlıkları düşündürür. Kırmızı kan hücresi zarı bozuklukları Kırmızı kan hücreleri disk şeklinde olup genetik geçişli olarak eritrosit zarı yapısının değişmesi sonucu şeklinin değişmesi ve dolayısıyla daha kolay parçalanabilir olması ve ömrünün azalması ile gelişen kansızlıklardır. Ailesel sferositoz (kırmızı kan hücrelerinin küre şeklinde olması, ailesel eliptositoz (kırmızı kan hücrelerinin elips şeklinde olması), stomatositoz (kırmızı kan hücrelerinin ağız şeklinde olması) en çok görülen kırmızı kan hücresi zar bozuklukları olup yenidoğan döneminde bulgu verebilir. Eritrosit zarı bozuklukları belirgin yenidoğan sarılığına yol açar ancak tipik kırmızı kan hücresi şekli yenidoğanda henüz görülemeyebildiğinden tanı genellikle daha sonra konur. Eritrosit Enzim Eksiklikleri Kırmızı kan hücreleri çekirdeği olmayan hücreler olduklarından yaşamaları için gereken enerjiyi birtakım enzimler aracılığıyla sağlarlar. Bu enzimlerin birinde doğuştan eksiklik olması durumunda hücre bir stres (enfeksiyon, bazı ilaçların alınması, bakla yenmesi gibi durumlar) karşısında yaşamını sürdüremez, erken yıkılır. En sık görülen enzim eksiklikleri Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD) ve piruvatkinaz eksikliğidir. G6PD eksikliği yenidoğanda belirgin sarılık nedeni olabilir ve beyinde hasara yol açabilir. Hemoglobinopatiler Bazı ailesel hemoglobin bozuklukları yenidoğanda görülebilir. Bunların bazıları zamanla kaybolur (γ zincir bozuklukları), bazılarında ise doğumda klinik bulgu yoktur, 6. aydan sonra belirginleşir (β zincir bozuklukları, β- talasemiler). Diğer bazılarında ise klinik bulgular ya çok ağırdır, öldürücü olur veya hafif olup ancak yenidoğan tarama programlarında ortaya çıkar (α zincir bozuklukları, α-talasemiler). Yenidoğanın Hemolitik Hastalığı Antijen negatif anne (Rh) ile antijen pozitif fetus arasında uyumsuzluk sonucu Rh hemolitik hastalığı oluşur. Fetusta eritrosit antijenlerine karşı annenin Ig G antikorları vardır. Genelde 2. veya daha sonraki gebeliklerde hemoliz görülür. Ağır durumlarda fetusta ciddi kansızlık ve kalp yetmezliği gelişir. Hiperbilirübinemi (bilirubin artışı) hızla tedavi edilmezse kernikterusa yol açar. Rh negatif annelere her gebelikten sonra anti Rh D verilerek önlenir. Eritrosit Yapım Bozukluğu Diamond-Blacfand anemisi (saf eritrositer seri aplazisi) sadece kırmızı kan hücre yapımının yetersiz olmasıyla karakterize, bazen doğumsal anomalilerin eşlik ettiği bir hastalıktır. Kansızlık vakaların dörtte birinde yenidoğan döneminde görülür. Parvovirus, sitomegalovirus, rubella, adenovirus gibi anne karnında gelişen enfeksiyonlar da kırmızı kan hücresi yapımını bozarak yenidoğanda kansızlığa yol açabilir. Prematürelik Kansızlığı (Erken doğan bebeklerde görülen Kansızlık) Doğumda kırmızı kan hücresi kitlesi daha az, kırmızı kan hücresi yaşam süresi daha kısa, eritropoietin denilen kırmızı kan hücrelerini uyaran, böbrekte yapılan madde daha az olduğundan kemik iliği uyarısı daha az, demir depolarının daha az olması ve hızlı büyüme nedeniyle erken doğan bebeklerde normal yenidoğanlara göre daha fazla oranda kansızlık görülür. Kansızlık erken doğanlarda nefes durması (apne) ve gelişme geriliği riskini arttırır. Prematüre kansızlığının tedavisinde kırmızı kan hücresi verilmesi veya kırmızı kan hücre yapımını uyaracak eritropoietin tedavisi 6 hafta süreyle demir tedavisi ile birlikte verilir. Eritropoietin tedavisi hayatın 8. gününden sonra verildiğinde trasfüzyon ihtiyacını azaltır. Ancak hernekadar transfüzyon ihtiyacını azaltsa da körlüğe gidebilecek prematürite retinopatisi riskinden dolayı prematüre bebeklerde hayatın sekizinci gününden önce EPO tedavisi önerilmemektedir. Anemik (Kansız) Yenidoğana Tanısal Yaklaşım Yenidoğan kansızlıkları şok tablosuna yolaçabildiğinden hızlı tanı ve tedavi yaklaşımı şarttır. Tanı için; 1. Öykü: Ailede kansızlık, kanama, kan verilmiş kişilerin varlığı, ailenin kökeni (Trakya, Akdeniz bölgesi talasemi, Akdeniz bölgesi orak hücreli anemi açısından daha riskli) 2. Annenin hamilelik ve doğum öyküsü: Hamilelik boyunca travma, vajinal kanama, enfeksiyon geçirip geçirmediği, ilaç kullanıp kullanmadığı, naftalin kullanımı, bakla yenmesi sorulmalıdır. Annenin kan grubunun, geçirdiği enfeksiyonların (hepatit, rubella…) saptanması gerekir. Doğumun süresi, vajinal kanama, plasenta hakkında bilgi (şekli, yırtılması…) ve doğum şekli (forseps, vakum, doğum travması….) öğrenilmelidir. Bebekte gelişimsel anomali ve çoğul gebelik varlığı belirtilmelidir. 3. Aneminin başlama zamanı: Doğumdan önce veya doğum sırasında kanayan bebekler akut kan kaybı nedeniyle aşırı soluk ve hipovolemik olabilir. Bebekten anneye veya ikizden ikize kronik kanamalarda veya kan uyuşmazlığına bağlı anemilerde aneminin görülmesi 24-48. saate kadar uzayabilir, sonra hızla artar. 4. Laboratuar: İlk yapılacak tetkikler; tam kan sayımı (Hb, Hct, eritrosit indeksleri, lökosit ve trombosit sayısı), periferik yayma (eritrosit şekli), retikülosit (eritropoezi değerlendirmek için) ve Direkt Coombs (eritrositlere karşı gelişen antikorların saptanması için) testidir. Anne kanında Kleihauer-Betke yöntemi ile fetal eritrositlerin belirlenmesi yararlı olabilir. Yenidoğanda normal kan değerleri değerlendirme için önemlidir. Bir yenidoğanda sarılık yok ve retikülosit yüksekse akut kanama araştırılmalıdır. Doğum travmasına bağlı iç kanamada (sürrenal, karaciğer, böbrek, dalak içine kanama) 48-72 saat sonra belirtiler ortaya çıkabilir. Annede kanama, sepsis, DİC, sürekli kanayan bebekte kanama diatezi (pıhtılaşma faktör eksiklikleri) araştırılmalıdır. Eritrosit zar bozuklukları ve enzim eksiklikleri yenidoğan döneminde sarılık, yıkıma bağlı kansızlık ile başvurabilirler. Enfeksiyonlar (bakteri: E. Coli, Streptokok sepsisleri, sifiliz, viral: parvovirus ve TORCH (anne karnında kazanılmış toksoplazma, herpes, kızamıkçık ve sitomegalovirus enfeksiyonları), parazit (sıtma) yenidoğan döneminde kemik iliği baskılanmasına veya yıkıma bağlı kansızlığına yol açabilir. Galaktozemi, lizozomal depo hastalıkları gibi metabolik hastalıklar da yıkıma bağlı kansızlığa yol açabilir. Kaynaklar 1. Brugnara C,Platt OS. The neonatal erythrocyte and its disorders. In: Nathan DG, Orkin SH (eds). Hematology of Infancy and Chidhood (Sıxth ed). Philadelphia: Saunders Company; 2003: 19-85. 2. de Alarcon PA, Jonhson MC, Werner EJ: Erythropoiesis, red cells, and the approach to anemia. Neonatal Hematology.eds: de Alarcon, Werner EJ, Cambridge University Pres, New York, 2005, 40-57. 3. Lanzkowsky P: Anemia during the Neonatal Period in Manual of Pediatric Hematology and Oncology, Elsevıer Academic Pres, Fourth Edition. New-York, 2005, 12-20. 4. Blanchette V, Dror Y, Chan A. Hematology. In: Mac Donald M, Mullet M, Seshia MK (eds). Avery's Neonatology, Pathophysiology and Managment of the Newborn. Philadelphia: Lippincott Wilkons and Willkons; 2005: 1169-1190. 5. Judith S. Mercer, Betty R. Vohr, Margaret M et al.: Delayed Cord Clamping in Very Preterm Infants Reduces the Incidence of Intraventricular Hemorrhage and Late-Onset Sepsis: A Randomized, Controlled Trial. Pediatrics 2006; 117: 1235-1242. 6. Carbonell-Estrany X, Figueras-Aloy J, Alvarez E. Erythropoitin and prematurity..Where do we stand? Clin Chim Acta 2005; 355: 113-117. 7. Aber S, Ohlsson A.: Late erythropoietin for preventing red blood cell transfusion in preterm and/or low birth weight infants. Cochrane Database Syst Rev. 2006 Jul 19;3: CD004868. 8. Aher SM, Ohlsson A: Early versus late erythropoietin for preventing red blood cell transfusion in preterm and/or low birth weight infants.. Cochrane Database Syst Rev. 2006 Jul 19;3:CD004865. 9. Ohlsson A, Aher SM: Early erythropoietin for preventing red blood cell transfusion in preterm and/or low birth weight infants (Review) Cochrane Database Syst Rev. 2007 Jul 19;2: Diş Hekimi Dr. Nilüfer Bora İstanbulSmile www.istanbulsmile.com Hamilelik ve Ağız Diş Sağlığı 04.04.2008 Kadın olarak sağlığımızın bir bütün olduğunu ve ergenlik, hamilelik, menapoz öncesi, menapoz ve menapoz sonrası olmak üzere durmadan değişim ve olgunlaşma içinde olduğumuzu da unutmamalıyız. Ağız diş sağlığınızın da genel sağlığınızda olduğu gibi bu dönemlerde değişim içinde olduğunu biliyor musunuz? Kadının genel sağlığını etkileyen hormonal değişimi elbette ağız diş sağlığını da aynı ölçüde etkiler ve bunun belirtileri dişetinde gözlenir. Erişkin ve Yaşlılarda Ağız-Diş Sağlığı Profili Türkiye-2004 çalışmasında ülkemizde hala diş fırçası olmayanların bulunması önemli bir bulgudur. 35–44 yaş grubunda diş ve onu çene kemiğine bağlayan lifler (periodontal dokular) sağlıklı olan bireylerin sayısının çok az olduğu görülmektedir (%15,7). Buna bağlı olarak bu grupta diştaşı fazlalığı dikkat çekicidir. Dişve onu çene kemiğine bağlayan liflerin (periodontal) hastalıkları sessiz ilerledikleri için bunu ancak çok ileri belirtilerde insanlar anlayabilmektedirler. Oysa hiç unutmamamız gereken bir şey vardır, yaşamın her evresinde ağız diş sağlığımız için almamız gereken önlemler ve yapmamız gerekenler vardır. Ağız ve diş dokularına yeterince bakabilmemiz için öncelikle ağzımızı tanımamız gerekir. Dişetleri ağız diş sağlığımızın göstergesidir. Beslenme ile alınan yiyecekler, mikroplarla birleşerek dişlerimizin ve dişetlerimizin üzerine yapışır ve gözle görünmeyen bir tabaka oluşturur. Buna bakteri plağı, diş plağı diyebiliriz. Bunu ancak diş fırçası ve diş macunu ile dişlerimizin üzerinden temizleyebiliriz. Bu plak dişlerimizin birbirine değdiği yüzeylerde yani ara yüzeylerde de vardır ancak bunu diş ipi ile temizleyebiliriz. Boyar madde ile dişler üzerindeki bakteri plağını görmekteyiz. Bu resim bakteri plağının diş fırçası ile temizlenmiş durumu. Bu bakteri plağı düzgün ve düzenli bir şekilde temizlenmezse dişeti iltihabı oluşturan bakterilerde temizlenmemiş demektir bunlar. Diş Dişeti arasında birikir ve dişeti iltihabı (gingivitis) dediğimiz hastalık meydana gelir. Bakteri plağını temizlemezsek kısa bir süre sonra diş taşı oluşur ve bu diş taşını ancak diş hekimi dişlerden uzaklaştırır. Hamile kadınlar hamileliklerinin ikinci veya üçüncü ayında gebelik gingivitisi ile karsılaşırlar ve bu durum sekizinci ayda en şiddetli bir hale bürünür. Bu süreç içinde bazı kadınlar dişetlerinde şişlik, kırmızılık, kanama, hassasiyet hisseder. Hamilelik dönemindeki bu durum eğer ağızda dişetlerini herhangi bir şekilde tahriş eden dolgu veya protezler varsa daha da şiddetli seyreder ve gebelik tümörü dediğimiz selim dişeti büyümeleri görülebilir. Buna pyojenik granüloma da denir. Çok ender görülür.Ağrısız bir oluşumdur.Plağa karşı dişetinin bir reaksiyonudur. Kanser değildir. Doğumdan sonra küçülür. Yeme, konuşma, yutkunmada sorun yoksa herhangi bir müdahale gerekmez. Eğer müdahale gerekiyorsa bu cerrahi olarak tümörün alınmasıdır. Periodontal hastalığa neden olan bakteriler kana karışabilir ve belli başlı organlara gidip enfeksiyon oluştururlar. Kalp krizi ve kalp hastalığı riskini artırırlar. Kadınlar düşük doğum ağırlıklı bebek veya erken doğum riski taşırlar. Diyabet nedeniyle sağlıkları etkilenmiş insanlar için bu durum önemli bir tehdit oluşturur. Premature doğum (36 haftadan az) ve düşük ağırlıklı doğum (2,5 kg’dan az) yeni doğan sağlığı ve yaşamı açısından çok önemlidir. Düşük doğum ağırlığı önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çocuklar bir toplumun bebek ölüm oranını yakından ilgilendiren bir yaşam mücadelesi ile karşı karşıya kalırlar. Düşük doğum ağırlıklı bebekler, solunum problemleri, körlük, felç ve bir çok kalp damar anomalileri ve gelişim bozuklukları gibi tıbbi rahatsızlıklarla da karşılaşırlar. Premature bebeklerin yaşına ulaşamadan ölme oranı diğer bebeklere göre yedi kat daha fazladır. Amerika Birleşik devletlerinde her yıl doğan 250,000 prematüre düşük doğum ağırlıklı bebeklerin %18‘inin enfeksiyöz ağız hastalıklarından dolayı meydana geldiği bilinmektedir. Yapılan çalışmalar düşük ağırlıklı erken doğumların oluşmasında periodontal hastalıkların bir risk faktörü olduğunu ortaya koymaktadır. Prematüre bebeklerin yaşına ulaşamadan ölme oranı diğer bebeklere göre yedi kat daha fazladır. Düşük doğum ağırlıklı bebek doğumlarının nedenleri: Periodontal hastalık, artan biyolojik sıvıları tetikler ve erken doğum sancısına neden olur. Periodontal hastalığı, gebelikte artan anneler daha yüksek risk taşırlar. Eğer hamile kalmaya karar veriyorsak, periodontal açıdan da muayene olmayı ihmal etmeyelim. Gebelikten korunmak için doğum kontrol hapı kullanan hastalarda gebe hastaları etkileyen dişeti rahatsızlıklarının benzeri şikayetleri olabilir. Bu dişeti kanaması, kırmızı ve şiş dişetleri bazı durumlarda bunun için antibiyotik kullanımı uygun olabilir. Ağız diş sağlığını korumanın yolları Doğumdan öncesi Diş hekimi muayenesini ihmal etmeyin. Bu muayenede hem çürük hem de diş eti açısından muayene olun. Floridli bir diş macunu ve uygun bir diş fırçası ile günde en az iki defa dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçalarken fırçanın diş dişeti birleşiminde yer almasına dikkat edin çünkü dişeti hastalıklarının başlangıç noktası bu alanlardır. Her gün diş ipi yapın çünkü diş ipi diş fırçasının ulaşamadığı alanları temizler. Her gün şeker ve pişmiş nişasta öğünlerinizi sınırlandırın. Çünkü her türlü yiyecekler ağzımızda asit oluşumuna neden olur bu nedenle de ara öğün olarak şekerli yiyecekler ve içecekler yerine meyve yemeği seçin. Kadın doğum uzmanının sağlığınız konusundaki uyarılarını dikkate alın çünkü bu bebeğinizi de yakından ilgilendirir. Ne yerseniz bu bebeğin dişlerininin gelişimini etkiler çünkü süt diş dizisi hamileliğin üçüncü ayında sürekli diş dizisi ise doğumdan birkaç ay önce oluşmaya başlar. A vitamini dişin minesinin oluşumuna yardım eder, vitamini dişin iç yapısının oluşumu için gereklidir. D vitamini ise kalsiyum ve fosforun emilimi için gereklidir.Kalsiyum haplarının yeterince emilmeden dışkıda kaldığı gözlemlenmiştir bu nedenle tablet şeklinde almak yerine gıdalar yoluyla alınması daha uygundur. Yeterli kalsiyum alın çünkü bu sizin ve bebeğinizin dişleri ve kemikleri için gereklidir. Kalsiyum peynir, süt, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Konserve balıkta çoktur. Bunun için litrelerce süt içip tonlarca peynir ve balık yememiz gerekmez. 1/3 bardak az yağlı süt yeterlidir. Kalsiyumun çok alınması değil ne kadarının vücut tarafından emildiği önemlidir. Anne adayları sabah 11’den önce öğleden sonra 3’den sonra güneşe 20 dakika çıkmaları kalsiyumun vücut tarafından emilmesini kolaylaştırır. Protein, hamile annenin rahim, kan hücrelerinin yenilenmesi ve bebeğin dokuları için gereklidir. Yetersiz protein alımı normal kiloda daha küçük bebekler doğmasına ve sağlık problemlerine neden olur. Folik asit, proteinin doku oluşturması için gereklidir. Düşük folik asit düzeyi bebekte spinal kord anomalilerine neden olur. Folik asitten zengin besinler koyu yeşil renkli sebzelerdir Düşük çinko düzeyi uzun süren doğum sancısına ve küçük, sağlık problemleri olan bebeklerin doğmasına neden olur. Demir eksikliği hamile kadınlarda görülen ortak bir durumdur.Kan hücrelerinin yenilenmesi için anne ve bebek demire ihtiyaç duyar. Besinlerden yeterli demir almak mümkün değildir bu nedenle doktorlar demir hapı önerirler. Hamile kadınlar beslenmelerinde aşağıdaki noktalara dikkat etmelidirler: Elverişli kilo artışı için yeterli kalori alınmalı. Tüm besin gruplarını içeren geniş ve çeşitli bir beslenme uygulamalılar. Düzenli öğün ve düzenli atıştırma yapmalılar. Her gün 30 gr. lifli besine yer vermeliler. 10 bardak veya daha fazla su içmeliler. Tuzu sadece tatlandırıcı olarak kullanmalılar Diş hekimleri özellikle hamile hastalarını periodontal açıdan değerlendirilmeli çünkü özellikle bu hormonal değişim dönemlerinde ağzındaki değişiklikler daha da önemlidir. Sağlıklı olabilmek için hamile olmasanızda diş ve dişetlerinizde bir değişiklik görürseniz diş hekimine başvurun bu değişiklikler aşağıda sıralıdır. Fırçalama sırasında dişetlerim kanıyor Kırmızı, kanayan veya şiş dişetleri Dişlerden ayrılmış dişetleri Hiç geçmeyen ağız kokusu Dişetine parmakla basınca iltihap gelmesi Sallanan veya bir birinden ayrılmış dişler Çiğneme sırasında eskiye oranla bir farklılık Ayrıca diş hekiminize kullandığınız ilaçlar hakkında bilgi verin. Elbette günde en az iki defa dişlerinizi fırçalayın ve diş ipi kullanın. Erken dönemde fark edilen dişeti hastalığı düzenli diş fırçalama ve di ipi kullanımı ile sağlığına kavuşur. Fakat diş taşları varsa o zaman diş hekimi tarafından diş taşı temizliği yapılmalıdır. Hamilelik süresince Hamilelik döneminde mutlaka biz diş hekimleri olarak ağız diş sağlığı eğitimini gerçekleştirmemiz gerekir. Hamilelik döneminde gerekli önlemler alınınca diş tedavisi yapılabilir. Bu tedavi kadın doğum uzmanı ve diş hekimi ile ortak gerçekleşmelidir. İlk trimesterde teşhis ve tedavi gerekiyorsa önlem alınarak radyografi çekilebilir. Bu var olan durumun daha ilerlemesini engeller. Gerekli tedavi hamilelik süresince de yapılabilir. Ama en uygun zaman dilimi 14. ve 20. haftada uygundur. Doğuma kadar tedaviler açısından biz diş hekimi olarak seçici olmalıyız. Hamilelik döneminde annenin en çekindiği şey diş röntgeni çekimi sırasındaki Xışınlarıdır. Teşhis için çekilen röntgenler hamile kadın için zararsızdır. Tipik bir röntgen cihazından ortalama 0.1mrad ışın çıkar tüm ağız seri röntgen için 24 film çekince bu 2.2mrad olur. Bu durumda hamile kanının karnını ve boynunu korumak için kurşun önlük kullanmak gereklidir. Diş hekimi muayenehanelerinde anestezi altında hamile hanımlar diş tedavisi yaptırabilirler. Epinefrin içeren %2’lik lidokain B tipi bir ilaçtır (yani insanlar üzerinde hiçbir risk taşıyıcı yan etkisi görülmemiştir) ve epinefrin anestezi süresini uzatır çünkü ilaç yavaş yavaş emilir. Diş hekimi tedavisi sırasında ağrı ve enfeksiyonu kontrol etmek için ağrı kesici ve antibiyotik verebilir Hamile kadının kullanabileceği antibiyotik grupları Penisilin Amokxicilin Sefalosporinler Klindamisin Eritromisin (estolat formu olmayan) Hamile kadının asla kullanmayacağı antibiyotik grupları Tetracycline Eritromisin estalat formlu Hamile kadının kullanabileceği ağrı kesiciler Asetaminofen Kodein Meperidin Hamile kadının asla kullanmayacağı ağrı kesici Aspirin Diş tedavisi sırasında özellikle üçüncü trimesterde hasta düz geriye yatırılmaz bulantı ve baş dönmesi olur bunu engellemek için hamile kadının sağ kalçasının altına bir küçük yastık konur böylece bebek sola itilir ve bu şekilde gayet başarılı tedavi yapılabilir Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Sarılık 21.03.2008 Merhabalar, size bu hafta günlük hayatta sık karşılaştığımız bir durumdan ’sarılık’tan bahsedeceğim. 1. Sarılık ne demektir? Sarılık, kanda bilirubin denilen bir maddenin artması ve deri, göz ve mukozalarda birikerek sarı renk alması durumudur. 2. Bilirubin nedir, nasıl oluşur? Bilirubin alyuvarlara rengini veren ve oksijen taşınmasında görevli hemoglobinin parçalanması sonucu ortaya çıkan bir maddedir. Kanda dolaşım ömrü dolan yaşlı eritrositler ölünce parçalanır ve açığa çıkan hemoglobin bilirübine dönüşür. Bilirübin karaciğer enzimleri aracılığıyla çözünür hale getirilir ve safraya atılır. Böylece kanda bilirubin düzeyi düşük tutulur. Alyuvarlardan açığa çıkan bilirubine ‘indirekt bilirubin’, karaciğerde konjuge edilen bilirubine ‘direkt bilirubin’ denir. Kanda bilirubinin artması sonucu deri sarı renk alır. 3. Sarılık bir hastalık mıdır? Bilirübinin deride birikmesi sonucu oluşan sarılık tek bir hastalık değil, bir hastalık bulgusudur. 4. Sarılık neden oluşur? Sarılık çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Alyuvarların aşırı yıkıldığı, dolayısıyla kanda indirekt bilirubinin arttığı alyuvar yıkım anemilerinde, karaciğerde bilirubinin çözünür hale getirilemediği karaciğer bozukluklarında ve bilirubinin safraya atılamadığı safra yolları tıkanmalarında (taş, tumor gibi) kanda bilirubin artışı sonucu sarılık oluşur. 5. Yenidoğan sarılığı nedir? Yenidoğan döneminde bilirubinin karaciğere ulaşması için gerekli taşıyıcı maddeler yetersizdir, bilirübini karaciğerde çözünür hale getiren ‘glukuroniltransferaz’ enziminin aktivitesi düşüktür ve bu enzim ancak yaşamın ikinci haftasında belirli bir düzeye erişir. Ayrıca yenidoğanlarda kırmızı kan hücrelerinin sayısı erişkinlere göre daha fazladır, alyuvarların ortalama ömürleri daha kısadır. Daha fazla kırmızı kan hücresi yıkıldığından daha fazla bilirubin oluşur. Bu nedenle yenidoğanlarda ‘fizyolojik sarılık’ denilen, üçüncü günden sonra görülen, belli bir düzeyi geçmeyen sarılık görülmesi normaldir. Fizyolojik sarılık yaşamın 3. gününde en yüksek düzeye ulaşır ve 1 hafta içinde kalıcı bir etki bırakmadan geçer. Prematüre bebeklerde ise bu yükselme 5-7. günlerde görülür ve normale dönmesi 4 haftaya kadar uzayabilir. Zor doğum sırasında oluşan hematomlardan açığa çıkan bilirubin de sarılığı arttırır. 6. Yenidoğan sarılığı neden önemlidir? Yenidoğan döneminde görülen sarılığın özel bir önemi vardır. Çünkü normal olmayan ‘patolojik’ sarılık dediğimiz durumlarda sarılık hızla artar ve beyin için zararlı düzeylere gelebilir. İndirekt bilirubin dediğimiz karaciğerde zararsız hale getirilememiş bilirubinin ani ve hızlı artışı sonucu bilirubin beyinde birikir ve ‘kernikterus’denilen, hayat boyu süren beyin hasarına yol açar. 7. Yenidoğan ‘patolojik’ sarılığının nedenleri nedendir? Yenidoğan döneminde sarılık nedenlerinin başında kan uyuşmazlığı dediğimiz anne ve bebeğin farklı ABO vr Rh gruplarına sahip olması gelir. Bebeğin kan grubuna karşı anne kanında oluşan ve plasenta yoluyla bebeğe geçen antikorlar bebeğin alyuvarlarının erken ve aşırı yıkımına ve indirekt bilirubinin aşırı artmasına neden olur. Belirli bir düzeyi geçen indirekt bilirubin beyne yerleşir ve hasar verir. Anne Rh (-), bebek Rh (+) olduğunda genellikle ilk çocukta sorun oluşmaz. Doğumdan hemen sonra annede oluşan antikorları bloke etmek için “Rhogam” adıyla bilinen antikor uygulanır. İlk doğumdan sonra “Rhogam” yapılmazsa ikinci çocukta ağır tablolar gelişebilir. Annenin kan grubu O, bebeğin kan grubu ise A, B veya AB olduğunda ABO uyuşmazlığı görülür.Rh uygunsuzluğuna göre daha hafif bir tabloya yol açar. Rh uygunsuzluğunun aksine ilk bebekte de sarılığa yol açabilir. Doğum yapacak olan annelerin kan gruplarının tayin edilmesi, Rh (-) ve O grubu annelerin belirlenmesi ve bebeklerin kan uyuşmazlığı yönünden takip edilmesi gerekir. İlk 3 gün içinde sarılık gelişen veya sarılığı hızla artan bebekler, huzursuz, emmeyen, titremeler olan bebekler hemen doktora götürülmelidir. 8. Uzamış sarılık nedir? Normal yenidoğanda sarılığın 2 haftadan, erken doğanlarda 3 haftadan uzun sürmesi ‘uzamış sarılık’ olarak adlandırılır. Bu durumda bazı hastalıkların araştırılması gerekir. “Hipotiroidi” uzamış sarılığın en önemli nedenlerinden biridir. Tanındığında tedavisi olan bu durum tanı ve tedavide gecikme halinde zihinsel gelişim geriliğine yol açar. Bu nedenle yenidoğan tüm bebeklerde sarılık olsun olmasın hipotiroidi taraması yapılır. Alyuvarların aşırı ve erken yıkımına yol açan eritrosit enzim eksiklikleri ve eritrosit zarı bozuklukları gibi bazı kan hastalıkları da yenidoğan döneminde sarılıkla ilk bulgularını verebilir, ömür boyu süren ‘yıkım anemileri’ ni oluşturur. Safra yollarını doğumsal anomalileri de uzamış sarılık nedeni olabilir. 9. Yenidoğan sarılığının tedavisi nedir? Sarılık yüzde başlar sonra tüm vücuda dağılır. Sarılığın gözle değerlendirilmesi yanılmalara neden olabileceğinden mutlaka kanda bilirubin tayini yapılmalıdır. Nedeni ne olursa olsun indirekt bilirubin artışı olan yenidoğanlarda bilirubin düzeyi düşürülmelidir. Yenidoğan sarılıklarının tedavisinde sadece kan biluribin düzeyi yeterli değildir. Bebeğin doğum tartısı, gestasyon haftası, sağlık durumu, hasta olup olmaması da göz önüne alınmalıdır. Sarılık tedavisi acil tedavi yöntemlerindendir. Biluribinin yüksek olmasının yanısıra bunun uzun sürmesi de beyin hasarı riskini arttırır. Tedavide ‘fototerapi’ denilen ışık tedavisi, gerekirse kan değişimi yapılır. Erken fototerapi ile kan değişimi ihtiyacı eskisi gibi olmamaktadır. Düşük doğum tartılı, erken doğan, emmeyen, kan şekeri düşüklüğü, enfeksiyonu olan ‘riskli bebekler’ daha düşük bilirubin düzeyinde tedavi edilirler. 10. Yenidoğan sarılığında riskli bebekler hangileridir? İlk 24-36 saatte sarılığı olan tüm yenidoğanlar hemen doktora götürülmelidir. Bunlar aksi kanıtlanana kadar patolojik kabul edilir. Anne kan grubu 0 grubu ise bebekte AB0 uyuşmazlığı, anne kan grubu Rh (-) ise de bebekte Rh uyuşmazlığı olabilir. Bu anneler hamilelik sırasında da yakından izlenmeli, bebek doğduğunda kan grubu tayini yapılarak kan uyuşmazlığı açısından değerlendirilmeli ve dikkatle gözlenmelidir. Ailede daha önce sarılık öyküsü varsa yenidoğan bebek sarılık açısından izlenmelidir. Erken doğan (Prematüre) bebeklerde sarılık daha önemle değerlendirilmelidir. Hastaneden erken taburcu olan yenidoğanlar taburcu olduktan 48-72 saat sonra sarılık açısından kontrol edilmelidirler. Sarılıkla birlikte kan şekeri düşüklüğü, enfeksiyon gibi başka sorunları olan bebeklerde sağlıklı yenidoğanlara göre daha düşük düzeyde bilirubin beyne zarar verir. 11. Bulaşıcı sarılık nedir? Sarılığın diğer önemli nedenlerinden biri de hepatitlerdir ve bulaşıcı sarılık denince aklımıza viral hepatitler gelir. Hepatit bir anlamda karaciğerin iltihabıdır. Hepatitlerin çoğu virüslere bağlı olmakla beraber ilaçlar, toksik maddeler, radyasyon, bağışıklık sistemindeki bozukluklar gibi farklı nedenlere de bağlı olabilir. Hepatite yol açan A, B, C, D, E virüsleri yanısıra daha az sıklıkta gçrülen farklı virüsler da vardır. A virusu ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısı, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcıdır. A virusu genellikle, B viirusları da bazen virus taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyvalar) ağızdan alınmasıyla bulaşırlar. Virusla kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virusun yayılmasında çok etkilidir. Bu nedenle virusların bulaşmasını önlemek için el yıkama çok önemlidir. B ve C virusları ise, başlıca, kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerinin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi ile) bulaşırlar. Hastalık, bu virusları taşıyan anneden bebeğe doğum sırasında da geçebilir. En sık rastlanan belirtiler, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşmasıdır. Kısa süren ateş olabilir. Hastaların bazıları enfeksiyonu sarılık plmadan halsizlik eklem ağrıları ve hafif ateş ile gribal enfeksiyon tarzında geçirirler. A hepatiti genellikle iyileşirken, B, C hepatitleri kronikleşebilirler. Hepatit C virusu özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturur. 12. Bulaşıcı sarılıktan nasıl korunulur? El yıkama ve aşılama iki önemli korunma yöntemidir. Şimdilik hepatit A ve B’ye karşı aşı geliştirilmiştir. Hepatit A aşısı 1 yaşından itibaren altı ay arayla 2 kez, Hepatit B aşısı ise 0, 1 ve 6. aylarda 3 kez yapılır. İki doz aşıdan sonra bile koruyucu antikor gelişebilir. Hepatiti A ve B aşıları yapılmamışsa ve hepatit geçirilmemişse herhangi bir yaşta, hayatın her döneminde yapılabilir. Hepatit C’ye karşı henüz aşı yoktur. Sorularınız için e-mail adresim: [email protected] Prof. Dr. Zeynep Karakaş İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast ABD, Hematoloji / Onkoloji B.D. Süt Çocuklarında Demir Desteği 03.03.2008 Merhaba, ben İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji (Kan Hastalıkları) ve Onkoloji (Kanser hastalıkları) Bölümü öğretim üyesiyim. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Kan Hastalıkları uzmanıyım. Burada sizlerle özellikle 0-7 yaş arası ve halk sağlığını yakından ilgilendiren Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Kan Hastalıklarından korunma ve tedavi yaklaşımlarını tartışacak ve sorularınızı yanıtlayacağız. Bugünkü konumuz olan bebeklerin demir eksikliğinden korunması.ile başlıyoruz. Çocuk kan hastalıkları nadir olan ve olmayan, birçok hastalığı içerir. Kanser, ciddi doğumsal anomaliler ve diğer öldürücü hastalıklar kadar trajik görünmese de; süt çocukluğu döneminde demir eksikliği anemisi (demir eksikliğine bağlı kansızlık) dünyada milyonlarca çocukta görülmesi, geriye dönüşümsüz beyin hasarına yol açmasının yanı sıra aslında kolayca önlenebilir olması nedeniyle gerçek bir trajedidir. Son yüzyılda çocuk sağlığında antibiyotikler, doğum şartları, koruyucu hekimlik, eğitim, sosyal şartların düzelmesiyle önemli iyileşmeler sağlanmasına rağmen demir eksikliği anemisi dünyada hala en sık görülen kansızlık çeşididir ve dünya nüfusunun en az 1/3’ünde görülür (Dünya Sağlık Örgütü). Süt çocukları, 11-14 yaş arası erkek çocukları, 15-44 yaş arası kız çocukları ve kadınlarda daha sıktır. On bir Avrupa ülkesinde 12 aylık bebeklerde anemi (kansızlık) sıklığı %9.4, demir eksikliği %7.2, demir eksikliğine bağlı anemi %2.3 olarak bildirilmiştir. Avrupa ülkelerinde demir eksikliği anemisi düşük sosyo-ekonomik durumda %5.1 iken, yüksek sosyo-ekonomik düzeyde görülmemektedir. İnek sütünün erken başlanması demir durumunu en kötü etkileyen etken olarak saptanmıştır. Demir eksikliği anemisi sıklığının sosyo-ekonomik durumdan etkilendiği ve demir eksikliğinin önlenmesi için ilk yılda inek sütünden kaçınmanın anahtar rol oynadığı bildirilmiştir. Türkiye'de ise demir eksikliğinin %58-70, demir eksikliği anemisinin %27-%46.5 oranında görüldüğü ve farklı sosyo-ekonomik gruplarda demir eksikliği ve demir eksikliği anemisi sıklığının farksız olduğu bildirilmiştir. Süt çocuğunda demir ihtiyacı doğumdaki demir deposu, büyüme hızı ve beslenme sorunlarından etkilenir. Demir ihtiyacı ilk 1 yılda: yaklaşık 200 mg, 0.55 mg/gün’dür. Kolostrumda (ilk süt) 0.4-0.9 mg/L, olgun sütte 0.2-0.4 mg/L demir vardır. Anne sütündeki demir meme bezindeki demir tutucu reseptörler nedeniyle annenin demir durumundan veya beslenmesinden etkilenmez.Ayrıca anne sütündeki demir %20-50, inek sütündeki demir %10, mamalardaki demir %5 oranında emilir. Ancak emilim fazlaysa da anne sütündeki demir 6. aydan sonraki ihtiyacı karşılayamaz. Demir eksikliği anemisi gelişiminde anne sütü alımı süresi önemlidir, 2-6 ay arası çocuklar sadece anne sütü aldıklarında demir eksikliği anemisi gelişmesi beklenmez. Bebeklere ilk 6 ayda yalnız başına anne sütü önerilmekle birlikte ülkemizde dört aydan sonra %60’dan fazla bebeğe ek gıda başlanmaktadır. Bu durumda anne sütü ile birlikte ek besin alan bebeklere demir desteği gereklidir. Düşük doğum tartılı bebekler, demirden zengin besin almayanlar, 12. aydan önce inek sütü alanlar, sosyoekonomik durumu düşük olan ailelerin çocuklarında demir eksikliği anemisi olasılığı yüksek olduğundan bu çocuklarda demir eksikliği anemisi için rutin tarama yapılmalıdır. Düşük depo demiriyle doğan bebeklerde de süt çocukluğu döneminde demir eksikliği anemisi gelişmektedir. Diabetik annelerde %65, anne karnında büyüme geriliği olan bebeklerde %50, sorunlu gebeliklerde %5 oranında doğumda depo demiri/kordon kanı ferritini (depo demiri) düşüklüğü bildirilmiştir. Son 20 yılda süt çocukluğu döneminde demir eksikliğinin zihinsel gelişim, motor fonksiyonlar üzerine etkisi açıkça gösterilmiştir. Demir eksikliği anemisi gelişmeden önce demir depolarının az fakat fonksiyonel eksikliğin olmadığı DEMİR AZALMASI döneminin ardından demir depolarının azaldığı, Hb’nin normal olmasına karşılık işlevsel eksikliğin olduğu ANEMİSİZ DEMİR EKSİKLİĞİ dönemi gelişir. Anemi gelişmemiş olan demir eksikliğinde ve Hb <11 gr/d olan hafif anemi olgularında da psikomotor ve kognitif (bilişsel) fonksiyonlar etkilenir. Bu etkilenme en çok beyin gelişiminin en hızlı olduğu, demir eksikliğinin en sık geliştiği 6-24 ay arasında olur. Bu etkide demir eksikliğinin oluşum zamanı ve süresi önemlidir ve aneminin <10 gr/dL olduğu ve 3 aydan uzun sürdüğü durumlarda tedaviyle düzelmediği bildirilmektedir. Düşük demir deposuyla doğan bebeklerin 5. yaştaki zihinsel gelişmesi değerlendirildiğinde; bazı zihinsel ve psikomotor testlerde (dil, dikkat, motor işlevlerinde) performans azalması saptanmıştır. Bu nedenle demir eksikliğinin sık görüldüğü süt çocukluğu döneminde koruyucu demir desteği gereklidir. Demir eksikliği anemisi sıklığının yüksek olduğu toplumlarda demirin koruyucu olarak verilmesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önerilmektedir. Süt çocuklarında demir eksikliğini önleme için ilk 6 ayda sadece anne sütü ile beslenme, 6. aydan sonra demir desteği, ilk bir yıl inek sütünün verilmemesi gerekir. İnek sütü yerine demirden zenginleştirilmiş mamalar ve demirden zenginleştirilmiş tahıllar verilmesi, 9-12. aylar arasında demir eksikliği anemisi için tarama, düşük olanların 18. ayda kontrolü önerilmektedir. 1-3. yaşta ise inek sütü alımını sınırlama, demirden fakir besinlerin kısıtlanması, demirden zenginleştirilmiş besinler, et ve demirden zengin sebze alımı gerekir. Anne sütü hayatın ilk 6 ayında demir eksikliği anemisini önlemede yeterlidir ancak daha sonra demir desteği şarttır. Ülkemizde doğumdan sonraki ilk aylarda genel emzirme oranı %95, ortalama emzirme süresi 12 ay olmakla birlikte; 0-3 ay sadece anne sütü alma oranı %10.4, bebekler 2-3 aylık olduklarında ise ek gıda verilme oranı %55’dir. Yani üç ayın altındaki her beş bebekten birine hazır mama verilmektedir. 4-6 aylar arasında ise her üç bebekten biri mamayla beslenmektedir. 1993 yılından 1998’e 0-6 aylık çocuklarda biberonla beslenme oranında maalesef %20’lik bir artış gözlenmiştir. Ülkemizde süt çocuklarında demir eksikliği önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu nedenle Sağlık bakanlığı tarafından çocuklarda demir yetersizliği görülme oranını %10’a indirmek amaçlı "Emzirmenin Korunması, Özendirilmesi, Desteklenmesi ile Demir Yetersizliği Anemisinin Önlenmesi ve Kontrolü" ya da kısa adıyla “Demir Gibi Türkiye” projesi ile 2003-2004 yılı içersinde 81 ilde 4-12 ay arası tüm bebeklere koruyucu amaçlı demir desteği sağlanmıştır. Sağlık bakanlığına bağlı kuruluşlarda (Ana-Çocuk Sağlığı, Sağlık Ocakları vb.) uygulanan bu projede; • 4-12 ay arası her bebeğe (4. ayda DBT aşısının 3. dozu için geldiğinde) destek amacıyla (10 mg/gün dozla = +3 değerlikli demir için 4 damla/gün, +2 değerlikli demir için 9 damla/gün ve günde bir kez, 5 ay süre ile) demir ilacı kullanılması, • Erken doğan veya 2500 gr.ın altında ağırlıkla doğmuş bebeklere, 2. ayında daha önce başlanmamışsa (2 mg/kg/gün dozla ve günde bir kez, 5 ay süre ile) demir başlanması, 4-24 ay arası, Hb, Htc ölçümü ile anemi tespit edilen her bebeğe 3 mg/kg/gün dozla ve günde bir kez üç ay süre ile demir verilmesi, • Koruyucu demir uygulanan bebeklerin ilaç başlandıktan sonra 9. ayda değerlendirilmesi, anemisi varsa sevk edilmesinin yoksa koruyucu demir verilmesinin devamının sağlanması, • Anemi tedavisi verilen bebeklerin ilaç başlandıktan 1 ay sonra takip edilmesi, anemisi varsa sevk edilmesinin yoksa tedavinin devamının sağlanması, • Hb değeri 7 gr’ dan, Htc değeri %21’den düşük tespit edilen her bebek ve çocuğun hastaneye acil sevkinin sağlanması önerilmiştir. Sonuç: Süt çocuklarında demir eksikliğinden korunmak için zamanında doğmuşlara: 4. ayda (en geç 6. ayda) 1 mg/kg (maksimum: 15mg/gün), düşük doğum tartılı bebeklere 2. ayda 2 mg/kg/gün, < 1000 gr bebeklere 4 mg/kg/gün, 1000-1500 gr bebeklere 3 mg/kg/gün (ilk 1 yaş) demir desteği verilmesi önerilmektedir. Kaynaklar Buchanan GR.: The tragedy of iron deficiency during infancy and early childhood. J Pediatr.. 135(4):413-5., 1999 Elyse Krieger Hurtado, Angelika Hartl Claussen, and Keith G, Scott. Early Childhood Anemia and mild or moderate mental retardation. Am. J. Clin. Nutr. 69:115-9,1999 Friel JK, Aziz K, Andrews WL, Harding SV, Courage ML, Adams RJ. A double-masked, randomized control trial of iron supplementation in early infancy in healthy term breast-fed infants. J Pediatr. 143(5):582-6, 2003 Iannotti LL, Tielsch JM, Black MM, Black RE. Iron supplementation in early childhood: health benefits and risks.Am J Clin Nutr.. Dec 2006;84(6):1261-76 Lozoff B, De Andraca I, Castillo M, Smith JB, Walter T, Pino P. Behavioral and developmental effects. Pediatrics. 112(4):846-54, 2003