Çaylık Mart 2016
Transkript
Çaylık Mart 2016
ÇAYKUR’UN AYLIK YAYINIDIR. Mart 2016 • Sayı 34 TÜRKIYE’YI VE DÜNYAYI ‘YACAĞIZ [sunuş] ÇAYEVI ZINCIRIMIZI AÇIYORUZ Bildiğiniz gibi son yıllarda Türk çayını markalaştırma yönünde çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Bu çabamız hem üretim hem de pazarlama cephesinde sürüyor. Çayımızın kalitesini artırmak hedefiyle üretim sürecinde üreticilerimizle işbirliği yaparak önlemler alıyoruz. Buna ilaveten bir yandan fabrikalarımızdaki teknolojiyi yeniliyor, diğer yandan en sağlıklı çay olan Türk çayının dünyada hak ettiği değeri kazanması için yeni yatırımları destekliyoruz. Her ay karşınıza yeni ürünlerin, yeni atılımların müjdesiyle çıkıyoruz. Bu sayımızda da geleneğimizi bozmayacağız ve üreticisiyle, çalışanıyla tüm Çaykur ailesini gururlandıracak, heyecanlandıracak bir haberi paylaşacağız. Çay, ülkemizde kısa sayılabilecek tarihine karşın, her yaştan, her kesimden insanın hayatının bir parçası haline gelmiştir. Bunun aksi düşünülemez. Çayın adresi konumundaki markamıza düşen sorumluluk, çayı çok seven milletimiz açısından her an ulaşılabilir olmak, hizmet verebilmek için yenilikler yapmaktı. Biz de, gençlerimizi şık mekânlarda çayla buluşturmak, dünya ülkelerine Çaykur lezzetini tattırmak hedefiyle yola çıktık, gelenekseli modernle buluşturduğumuz, Türk damak tadını yeni tatlarla zenginleştirdiğimiz bir çayevi zinciriyle karşınıza çıktık. “Çayla” adını verdiğimiz bu çayevi zincirinin her bir halkası, siz üreticilerimizi ve çalışanlarımızı olduğu kadar, değerlerine sahip çıkan her vatandaşımızı gururlandıracak, titiz bir çalışmanın ürünüdür. Çayımızı markalaştıracak her türlü adımı attığımız son birkaç yılda, “Çayla” çayevi zinciri de bunların en önemlilerinden biri oldu. Fikrin doğuşundan mekân tasarımına, satılacak ürünlerden personelinin özelliklerine kadar her ayrıntıyı ilerleyen sayfalarda bulabileceğiniz bu zincir, çayımızın da, emeğimizin de değerini artıracak. Herhalde bu gerçeği en iyi özetleyecek cümle, geçtiğimiz ay şehrimizi ziyaret eden Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Faruk Çelik’in Pazar’daki fabrikamızın temel atma töreninde ifade ettiği şu sözler olacaktır: “Çaykur güçleniyorsa, anlayın ki çay üreticisi de güçleniyor.” “Çayla”nın, Çaykur’a, çay üreticilerine ve ülkemiz ekonomisine hayırlı, çay severlere keyifli olmasını dileriz. Saygılarımla… İmdat Sütlüoğlu Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü MART 2016 [3] [busayıda] içindekiler 6 KAPAK KONUSU 14 ÇAY DÜNYASI KAPAK KONUSU S. 6 GEZİ GÜNLÜĞÜ 22 BAYİLERİMİZ 24 ÇAYIN KAYNAĞI TEDARİKÇİLERİMİZ 30 HOBİ POZİTİF GEZİ GÜNLÜĞÜ S. 20 EMEK VERENLER 38 ÇAY DURAKLARI 40 GÜNCEL Kahramanmaraş Şiirin başkenti: [4] ŞUBAT 2016 ÖNCE ÇAY, SONRA YOĞURT Süleyman İspirli: “Çaykur evimiz, biz bir aileyiz” 36 Boğaz’ın güzeli Kanlıca’da PAYDOS 34 YAYIN KURULU Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Hamdi Kutlu, Erdinç Hatinoğlu, Aycan Totkanlı, Necla Yeşildağ, Belgin Demirer, İkbal Erdoğan Karçe, Mehmet Kaptan Erbaş, Gökçe Cokar YAYINLAYAN Yusuf Öztürk: “Çaykur baba mesleğimdi” Boğaz’ın güzeli Kanlıca’da önce çay, sonra yoğurt Belgin Demirer (Editör) Çanakkale geçilmez 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Yaşlılar Haftası kutlu olsun 46 KARADENİZ’DEN 48 SAĞLIK 50 SERBEST KÜRSÜ 38 Nihat Çolak: “Çaykur Konukevi bir okul gibidir” Volkan Karan: “Rize süzgeç sevmez, bardakta Çaykur tomurcuğu ister” S. Haber Koordinasyonu Aycan Totkanlı, İkbal Erdoğan Karçe, Mehmet Kaptan Erbaş ÇAY DURAKLARI Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Necla Yeşildağ (Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü) Gündoğdu Çay Fabrikası Yusuf Koçal: “Hediyelik ürünler satışımızı artırdı” Sahibi ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına İmdat Sütlüoğlu (Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür) Yayın Yönetmeni Süleyman Pınarbaş (Genel Müdür Yardımcısı) Metin Keçebir: “Çaykur Nurhak’ta bir gelenek oldu 32 Çaykur’da çay zirvesi Şiirin başkenti: Kahramanmaraş 28 ÇAY DÜNYASI Çaykur’da çay zirvesi “Yaş Çay Bizim İşimiz” Çaykur güçleniyorsa, çay üreticisi de güçleniyor demektir Çaykurlu çocuklar için resim yarışmasına başvurular başladı 20 TÜRKIYE’YI VE DÜNYAYI ’YACAĞIZ S. 14 Türkiye’yi ve dünyayı “Çayla”yacağız Metin Özkan (Sanat Yönetmeni) Ahmet Akgül (Grafik Tasarım) Hem lezzet hem sağlık: Mısır unu Seyit Göktepe (Redaksiyon) Dikkat! Glokom, sinsi ve tehlikelidir Mehmet Kaptan Erbaş (Fotoğraflar) Mısır unu KARADENİZ’DEN S. 46 Gravital Dijital İletişim Danışmanlığı A.Ş. Gülbahar Mah. 5. Yıl Sk. Profilo Plaza D Blok No: 4 Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul Tel: (0212) 337 51 99 BASKI VE RENK AYRIM Elma Bilgisayar ve Basım 0 212 697 30 30 MART 2016 [5] [kapakkonusu] TÜRKIYE’YI VE DÜNYAYI ’YACAĞIZ Çaykur, yepyeni bir proje ile içilen çayın kalitesinin ve kaynağının bilindiği, çay severleri mükemmel bir hizmet anlayışı ve ürün çeşitliliğiyle karşılayan sıcacık bir mekâna imza atıyor. “ÇAYKUR olarak yeni ve önemli bir projemiz var. Türkiye’nin ve dünyanın önemli kentlerinde çayevleri açacağız. İçinde çok kaliteli çayın içildiği, hafif ve lezzetli yiyecek mönüsü olan, yöresel mimarimizden izler taşıyan, farklı bir konseptte çayevleri zinciri oluşturacağız. Bu da inşallah Çaykur’un ve Türkiye’nin yeni ve güçlü bir uluslararası zincir markası olacak. Bu mekânlarda halkımıza hep taze demlenmiş çayımızı sunacağız ve çaya dair özgün ürünlerimizin satışını yapacağız. Hem de kültürümüzü tanıtacağız. Özellikle dış ülkelerde Türk çayını bulamayanlar, bu çayevlerindeki satış reyonlarımızdan çayımızı temin edebilecek. Başarıyı yakalamak tesadüf değildir. Çok uzun araştırma, geliştirme hazırlığı ve pazarlama stratejileri gerektirir. Biz de çayevleriyle ilgili uzun süredir ciddi bir emekle, titizlikle çalışıyoruz.” Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, bir süre önce müjdeyi bu sözlerle vermişti. İşte İmdat Sütlüoğlu’nun anlattığı o çayevlerinin zorlu çalışması tamamlandı. Artık hayatımızda “Çayla” var. Peki “Çayla” nasıl bir ihtiyacın ürünüdür? Bu fikir nasıl doğdu ve gelişti? [6] MART 2016 NEDEN “ÇAYLA” YOLCULUĞUNA ÇIKTIK? Doğu Karadeniz’in altın değerindeki ürünü çay; dünyada üzerine kar yağan tek çay, doğallığıyla da dünyanın en nadide çayı... Bölge ekonomisinin can damarı olan çayımız, Türk halkının vazgeçilmez parçasıdır. Dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecek olan çayın yine dünyanın yarısında hemen hemen aynı isimle anılması tesadüf değil. Ama çay, Türkiye’de bir başka anlam kazanır. Kişi başı çay tüketiminde tüm dünyayı geride bırakan ülkemizde, çayın gönülden gönüle bağ kuran bir sıcaklığı var. Ve ağız tadıyla içilen bir bardak çayın üstüne yoktur. Evimizde, kendi yöntemlerimiz, kendi harmanlarımızla özenle demlediğimiz, misafirlere ikram ettiğimiz çayı dışarıda içtiğimizde de aynı sevgi ve titizlikle hazırlanmasını isteriz. İşte, okulda, yolculukta, toplumsal her alanda sohbetlerimize eşlik eden, manzaramızı daha da güzelleştiren, içimizi ısıtan çayı baş tacı ederiz. Çaysız bir kahvaltı düşünemeyiz. İşte bu özellikleriyle herkesin içeceği olan çay, paylaşılır, birleştirir, buluşturur. Türkiye’de adı çayla özdeşleşmiş, sektörün lideri Çaykur da çayın eşlik ve tanıklık ettiği her ana tat katmak için çıktı “Çayla” yolculuğuna. Çayla, Karadeniz Bölgesi’nin kendine özgü motif ve yöresel lezzetlerini çağdaş tasarım, mağazacılık ve hizmet anlayışıyla yorumlayan ve Çaykur’un bir asıra yaklaşan uzmanlığıyla hayat bulan bir çayevi projesi. “Çayla”, benzersiz özellikteki çayımızı ve çay kültürümüzü dünyaya tanıtma sorumluluğuyla yola çıktığımız, önemli bir hamle. Böyle bir sorumluluğu ancak, hayatımıza doğallığıyla sağlık, tadıyla keyif katan Türkiye’nin devi, dünyanın önde gelen çay üreticilerinden biri, geleneksel çay kültürümüzü dünyaya açarken çayımıza değer katan, üreticilerimizin yüzünü güldüren Çaykur üstlenebilirdi. Çayımızı markalaştıracak her türlü adımı attığımız son birkaç yılda, “Çayla” çayevi zinciri de bunların en önemlilerinden biri oldu. Şimdi gelin, geleneksel çay kültürümüzü evrensel mağazacılık anlayışıyla birleştiren, yepyeni bir çayevi konseptiyle çay keyfini Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına taşıyacak, çayımızın sağlık ve bereketi ve zengin bitki kültürümüz üzerine kurulmuş bu özgün ve öncü girişimi yakından tanıyalım. MART 2016 [7] [kapakkonusu] NASIL BAŞLADIK? Dünyanın en çok çay içilen ülkesinde çok sayıda kahve zinciri varken hiç çay zinciri olmaması herkesin hissettiği bir eksiklikti. Çay severlerden de çayevi zinciri açılması yönünde talep geliyordu. Biz de bu talebi değerlendirdik ve yaklaşık iki buçuk yıl önce harekete geçtik. Bu büyük sorumluluğu ancak Çaykur gibi bir kuruluş üstlenebilirdi. Bu bilinçten hareketle Türk çayını ve çay kültürünü dünyaya tanıtmak için adımımızı attık. Çaykur olarak hedefimiz, Türk çayevini dünyaya yaymaktı. Örneği olmayan bir şeyi yapacaktık. Bu zorlu bir süreçti. Logo tasarımları, bütün markalaşma süreci, mekân ve sunum tasarımları iki buçuk yıl zarfında hummalı bir şekilde sürdü. En ince detaya kadar üzerinde uzun uzun düşünüldü. Hangi çayların ikram edileceğinden hangi karışımların yapılacağına, menüde sunulacak yemeklerden çalışanların giysilerine kadar her konu işin uzmanları tarafından detaylı araştırılarak düzenlendi. Mağaza içinde satılacak hediyeliklerden tutun da ürünlere kadar her şey tek tek Amerikalı ünlü illüstratör Michael Halbert tarafından tasarlandı. Michael Halbert, gerek iç dekorasyonda gerekse malzemelerde ustalığını ortaya koydu. MEKÂNDA DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDEN İZLER… “Çayla”nın mekân tasarımında Doğu ile Batı’nın sentezi yapıldı. Karadeniz’deki taş konakların dış cephe mimarisini anımsatan mekâna girer girmez, çayın dünyasını hissetmek mümkün. Envai çeşit çaylardan oluşan çay duvarımız, üzerinde dumanı tüten demliklerimiz, mis gibi taze çay kokusu misafirlerimizi adeta Karadeniz’e götürecek. AMAÇ HER ZEVKE HİTAP ETMEK Her şeyi özel ve özenli olan “Çayla”da hedef kitlemiz için bir sınırlama koymadık. “Çayla”, herkese seslenecek bir tasarımla ve herkesi kapsayacak bir hizmet anlayışıyla hizmet verecek. Gelenleri ne bekliyor? Güleryüzle karşılanacağı, bol bol sohbet edebileceği, gerçek çay içebileceği, aynı zamanda çayla birlikte akla gelen birçok yöresel tadı bulabileceği bir mekân... NASIL BÜYÜYECEK? “Çayla”, franchise sistemiyle büyüyerek önce Türkiye, sonrasında Suudi Arabistan ve Türk çayı özlemi çeken Avrupa’daki vatandaşlarımızla buluşacak. İlk üç “Çayla”, Çaykur tarafından açılacak. “Çayla”nın yayılması, franchising yöntemiyle olacak. Mağazanın açılacağı yer, mağazanın dizaynı, hizmet sunum şekli gibi önemli kararları biz vereceğiz, franchising hakkını almak isteyen girişimciler de gerekli finansmanı sağlamak ve bu kararlara uymak koşuluyla “Çayla” açabilecek. Böylece Çaykur kalitesi, güveni, gücü ve özgün konseptiyle kısa zamanda franchising sistemiyle yüzlerce şube sayısına ulaşılacak. İŞBİRLİĞİMİZDE NELERE DİKKAT EDECEĞİZ? “Çayla”nın rolü net, dürüst, yetkin ve vizyon sahibi bir liderlik sergilemek ve marka değerimizi korumaktır. Markamız adına bu liderliği sergilerken, girişimcilerimizin de aynı yaklaşımı sergilemeleri gerekiyor. Mağazalarımızda yüksek performans ortamları sağlayan, dinamik marka temsilcileri olmalarını isteyeceğiz. Bu nedenle de öncelikle kazan-kazan mantığını benimsemiş, gelişime açık, işinin başında duracak, girişimci ruhla “Çayla” işini sürekli geliştirerek sisteme katkı sağlayacak kişilerle çalışmayı tercih edeceğiz. [8] MART 2016 MART 2016 [9] [kapakkonusu] ÇAYIN YANINDA NE İKRAM EDECEĞİZ? “Çayla”da, kahvaltıyla başlayan çay keyfi tüm gün sürecek. Zengin çay çeşitlerinin yanına muhlama, kaygana gibi yöresel lezzetleri içeren kahvaltı menüsü, çayın saati olmayan ülkemizde “boş gitmez şimdi” diyenlere açma, poğaça, Rize simidi, börek gibi geleneksel hamur işleri, lezzetli sandviç, tost ve pide çeşitleri, yaş pastalar sunan “Çayla”da aynı zamanda ilk defa tadacağınız siyah ve yeşil çaylı dondurma, çikolata, pasta ve sütlaç çeşitleri, taze demlenmiş soğuk çay gibi farklı ürünler de bulunacak. Mağazalarımızda ağırladığımız çay tutkunları, hediyelik eşyalar arasından da mutlaka kendi zevklerine hitap eden bir şeyler bulacaklar. Çayın yanında leziz bir şeyler yemek isteyenleri şu başlıklar bekleyecek: • Kahvaltı • Hamur işleri & Pide • Sandviç & Tost & Dürüm • Tatlılar & Pastalar • Dondurmalar • İçecekler DÜNYAYA ÇAYI, KÜLTÜRÜYLE PAZARLAYACAĞIZ Yurtdışında açılan “Çayla” sayısı arttıkça, dünyayı şu özelliklerimizle tanıştıracağız: • Türk çayının geleneksel sunumu, • Zengin çay çeşitleri, • Enfes Türk kahvaltısı, • Yüksek oturma kapasitesi, • Sohbet, çalışma ve dinlenme yeri, • Evinizdeki sıcak ortamı aratmayacak konfor, • Özgün hediyelikler. ÇALIŞANLAR ŞIK VE BİLGİLİ “Çayla” misafirlerini, çaya dair merak ettiklerini öğrenebilecekleri, güleryüzlü çalışanlar karşılayacak. “Çayla” çalışanlarının kıyafetleri hem doğal hem şık olması hedefiyle tasarlandı. Bütün çalışanlara önceden eğitimler verildi ve bu uygulama “Çayla”lar arttıkça sürecek. [10] MART 2016 GÜNE GÜZEL BIR DEMLE BAŞLAMAK IÇIN… Sabahları evlerinden alelacele çıkmak zorunda kalan çay severler, işlerine giderken “Çayla”ya uğrayabilecek; mis gibi demlenmiş Çaykur çaylarını özel ambalajlarında alarak güne enerjik bir “merhaba” diyebilecek. MART 2016 [11] [kapakkonusu] ÖZEL HARMANLAR, TAZE ÇAYLAR Fokur fokur kaynayan demliklerimizin her birinde ziyaretçilerimiz için kekikli, bergamotlu ve siyah çaylarımız taptaze demlenecek. Bütün çaylarımız, Çaykur tarafından “Çayla” için özel olarak hazırlanacak ve Rize’den gelecek. Misafirlerimiz “Çayla”da, paketli çaylarda bulamayacakları çayları deneme imkanına kavuşacak. Çaylar daima taze olacak. Her 15 dakikada bir taze çay sunulacak. “Çayla” zinciri için tasarlanan meyve ve bitki çayları da içerdikleri meyve ve bitkilerin en doğal şekli korunarak hazırlandı. BIBLO GIBI ÇAY KUTULARI Organik çaylarımızın tadından vazgeçmek istemeyen misafirlerimiz, “Çayla”dan organik çay satın alabilecekler. Üstelik bu çaylarımızın metal kutuları adeta birer ev aksesuarı zarafetinde… ÖZEL LEZZET, ÖZEL SUNUM Amerikalı ünlü illüstratör Michael Halbert, muhlamasından kuzinesine, simidinden peynirine kadar Doğu Karadeniz’de hayatı gözlemleyip, zarif çizimlere döktü. Bu çizimler de, misafirlerimizi “Çayla”ya bağlayacak tatları sunacağımız menülerimize ve servis takımlarımıza yansıdı. Çaykur tarafından üretilen yeşil çay pudrası ile hazırlanmış kek, kurabiye, sütlaç gibi ürünler de “Çayla”larda tadılabilecek. HEM ŞİFA HEM KEYİF Hem sağlığınıza iyi gelecek hem de size günün her anında eşlik edecek bitki ve meyve çaylarımızın özel tariflerinde neler yok ki! Ülkemiz ve özellikle de Doğu Karadeniz, bitki örtüsü çeşitliliği açısından dünyanın en önemli bölgeleri arasında… Tarih boyunca bu bitki örtüsü hem yemeklerde ve çaylarda tat olarak hem de geleneksel tedavilerde ilaç olarak kullanıldı. Geleneklerine bağlı bir kurum olarak, modern tıbbın da insan sağlığına yararlarını kanıtladığı bitki ve meyvelerimizi çay harmanlarımıza kattık: Yeşil çay, ardıç, ebegümeci, ekinezya, ıhlamur, karanfil, meyankökü, nane, okaliptüs, papatya, zencefil, anason, kantaron, lavanta, melisa, rezene, yenibahar, çuha çiçeği, kediotu, şerbetçi otu, sinameki, kiraz sapı, barut ağacı, ısırgan otu, kuşburnu, sarı kantaron, civan perçemi, fasulye kabuğu, adaçayı, biberiye, kakule, kekik, funda, mate, dereotu, havlıcan, kimyon… Bunu yaparken, Türk damak tadını titizlikle inceledik. Hangi tada hangi tadın yakıştığını uzun süre analiz ettik. Ve çay tutkunlarına bir kaşif keyfi yaşatacak yeni çayları tadıma hazırladık. [12] MART 2016 MEYVE PARÇACIKLI SOĞUK ÇAYLAR “Çayla” zincirinde soğuk çaylar, özel olarak demlenip soğutularak yapılacak. Taze demlenmiş gerçek meyvelerle servis edilecek soğuk çaylarımızın içinde meyve parçacıkları olacak. “Çayla”, yazın bunaltan sıcaklarında, elma, böğürtlen, ananas, portakal, mandalina, yaban mersini, salatalık gibi lezzetlerin Çaykur çayıyla buluştuğu soğuk çaylarla serinlemek isteyenlerin durağı olacak. MART 2016 [13] [çaydünyası] Çaykur’da çay zirvesi ÇAYKUR Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz ay önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Konu, tüketiminde dünya birincisi, üretiminde de dünya beşincisi olduğumuz Türk çay sektörüydü. Türk çay sektörünün sorunları nelerdir, bu sorunları nasıl çözebilir, çayımızı nasıl daha kaliteli ve bilinir hale getirebiliriz?.. Tüm bu sorular, üç saat boyunca masaya yatırıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik başkanlığında, Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nun ev sahipliğinde bir araya gelen sektör temsilcileri, görüş ve önerilerini ortaya koydu. Bu sırada toplantı salonu dışında da heyecanlı bir bekleyiş vardı. Basın mensupları, çayın ve dolayısıyla Doğu Karadeniz’in geleceğini belirleyecek toplantının sonuçlarını almak için Çaykur Genel Müdürlüğü’nden bir an bile ayrılmadı. Toplantının ardından, beklenen açıklama Bakan Faruk Çelik’ten geldi. Çaykur’un başarısını öven ve tüm sektör temsilcilerinin organik çay tarımında görüş birliğinde olduğunu bildiren Bakan Faruk Çelik, yaklaşık üç saat süren “Çay Sektörü Değerlendirme Toplantısı”nı gazetecilere şöyle özetledi: “Tüm çay sektörü temsilcileriyle bir araya gelerek, üretici sorunlarını, arazi durumunu, özel sektörün yaşadıklarını, Çaykur bünyesinde olup bitenleri ve yaşadığı sorunları konuştuk. Sektör temsilcilerinin karşı karşıya bulunduğu tüm sorunları ayrıntılı bir şekilde, kendilerinin görüşlerini alarak değerlendirdiğimiz verimli bir toplantı oldu.” ÇAYKUR SON DERECE BAŞARILI “Çaykur son derece başarılı ve üreticiyle iç içe, üretilen çayın neredeyse yüzde 50’sini alan, son derece güzel diyaloğu olan, üretici dostu bir kurumdur. Çaykur ile ilgili sorun alanları oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak böyle bir sorun olmadığını vurgulamamız gerekiyor.” KAÇAK ÇAYLA YASAL MÜCADELE “Çayda yaşanan sorunların çözümü için 1984 yılında çıkmış olan bir yasa bulunuyor. Bu yasanın üzerinde, özellikle kaçak çayı engellemeye dönük, kayıt dışı şekilde ülkeye giren çayla ilgili yapılan çalışmalar var. Bu konuda ne yapılabileceğine ilişkin son derece verimli ve tecrübelere dayanan bir toplantı gerçekleştirdik. Kayıt dışı girişlerin minimize edilmesi için Bakanlık olarak almamız gereken önlemleri arkadaşlarımızla ayrıntılı şekilde paylaştık. Yasanın yanında yeni teklifler var. Hangilerinin ana mevzuata, hangilerinin ikinci mevzuata gireceğini tekrar bir toplantıyla teyit edeceğiz.” BÖLÜNMÜŞ ARAZIYLE VERIM ALINMAZ “Karadeniz toprağı az olan bir coğrafya. Burada var olan arazilerimiz bölünmüş, parçalanmış. Nasıl birlikte bir yönetim anlayışını sürdürebiliriz? Çünkü yüzde 95’i 10 bin metrekarenin altında. Bu şekilde bir verimden bahsetmek çok zor. Gönüllülük esasına göre işçilerimizle, üreticilerimizle konuşarak sektörü birlikte nasıl daha verimli bir yönetime dönüştürebileceğimizi değerlendirdik.” GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELIK: ÇAYKUR SON DERECE BAŞARILI BIR KURUM “Çaykur son derece başarılı ve üreticiyle iç içe, üretilen çayın neredeyse yüzde 50’sini alan, son derece güzel diyaloğu olan, üretici dostu bir kurumdur. Çaykur ile ilgili sorun alanları oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak böyle bir sorun olmadığını vurgulamamız gerekiyor.” [14] MART 2016 ORGANIK ÇAYDA ITTIFAK VAR “Bölgede organik tarım ve organik çay konusunda ittifak var. Bu bölgenin iklimi de, coğrafyası da organik tarıma son derece uygun. Tüm sivil toplum üreticilerinin ve tüketicilerin kanaatleri bu doğrultuda. O halde organik tarımla kaliteyi istediğimiz noktaya taşımak, daha sonra da pazarda göğsümüzü gere gere yer almak için çalışma gerçekleştirmek hedefindeyiz. Türk çayı dediğimizde, bahçeden bardağa geldiği ana kadar berrak ve net bir şekilde bilindiği, dünya piyasalarında yer alan bir çaya dönüşüm için verimli bir toplantı oldu.” ÇAY VE FINDIK DAIRESI OLUŞTURACAĞIZ Ankara’da Bakanlığımız bünyesinde çay ve fındıkla ilgili bir daire başkanlığı oluşturacağız, bunun kararını aldık. Bu dairenin görevi, işi bu bölgenin sorunlarının hızlı bir şekilde çözümü noktasında olacaktır.” MART 2016 [15] [çaydünyası] “Çaykur’un geleceği bütün bölgeyi ilgilendiriyor” ÇAYKUR GÜÇLENIYORSA, ÇAY ÜRETICISI DE GÜÇLENIYOR DEMEKTİR Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik ile Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, Pazar ilçesinde yapılacak olan 400 ton kapasiteli çay fabrikasının temelini atarken, yatırımın bölge halkı ve çayın geleceği için önemini vurguladı. TEMELİ ATILAN FABRIKANIN, “bir fabrika”dan çok daha fazla anlam taşıdığını belirten Bakan Faruk Çelik, çay üreticisinin ancak Çaykur ile güçlendiğini belirttiği konuşmasında şunları söyledi: “Siz değerli hemşerilerimle olmaktan son derece duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Burada bir çay fabrikasının temelini atmak için bir aradayız. Öncelikle bu tesisin, bu fabrikanın çay üreticisine hayırlı olmasını diliyorum. Çaykur güçleniyorsa, anlayın ki çay üreticisi de güçleniyor. Bugün bu temel atma töreninin amacı Çaykur’un gücüne güç katmaktır. Dolayısıyla çay üreticimize de ciddi şekilde imkân sağlayacak bir temel atma töreni vesilesiyle birlikteyiz. Çay, fındıkla beraber bu bölgenin en önemli iki stratejik ürünü. Çayda rekabet çok önemli. Çaya artık yalnızca geçim kaynağı olarak bakmamalıyız. Türk çayı bu bölgeyle anılacak. Dünyanın neresine giderseniz gidin ‘Türk Çayı’ tercih edilmeli.” Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İm- [16] MART 2016 dat Sütlüoğlu da Pazar’da temeli atılan 400 ton kapasiteli fabrika ve Fındıklı, Çamlıhemşin, İkizdere’de yapılması planlanan fabrikalarla birlikte çay üreticisinin mağduriyetini gidermeyi amaçladıklarını müjdelediği konuşmasında şu bilgileri verdi: “Beş yıl önce dönemin sayın milletvekilleri Hasan Karal, Nusret Bayrak, Bakanımız Hayati Yazıcı ve dönemin il başkanı Hikmet Ayar beyler ile birlikte Çaykur’un çay işleme kapasitesini artırmak konusunda karar vermiştik. Çünkü mübayaada yetersiz kapasite bir kaosa neden oluyordu, paniğe yol açıyor ve dolayısıyla panikleyen üreticimiz kötü niyetli özel sektör firmalarına ürününü satmak zorunda kalarak mağdur oluyordu. Bu mağduriyeti gidermek için günlük yaş çay işleme kapasitemizi artırma konusunda mutabakata varmıştık. O günden bu güne kapasite artırma çalışmalarımızı hızlı bir şekilde yürütüyoruz. Bugün temelini attığımız fabrika, Çaykur’un aynı zamanda 400 ton/gün ile en kapasiteli fabrikası olacak.” Çocuklarımız ülke, çay ve Çaykur sevgisinde buluşacak ÇAYKURLU ÇOCUKLAR IÇIN RESIM YARIŞMASINA BAŞVURULAR BAŞLADI ÇAYKUR ailesinin çocuk yetenekleri, geleneksel Çaykur resim yarışmasında bir araya gelecek. Bu yıl da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı resim yarışmasıyla kutlayacağız. Çaykur; çalışanıyla, üreticisiyle büyük bir aile. Bugün çalışanlarımız arasında aynı aileden üçüncü kuşak Çaykurlular var. Bizleri birbirimize bağlayan, işte bu köklü sevgi ve güvendir. Bu duyguları çocuklarımıza da aşılamak amacıyla 2014 yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle bir resim yarışması düzenledik. Bu yıl da üçüncüsünü yapacağımız resim yarışmasıyla, çocuklarımıza ülke, çay ve Çaykur sevgisini kazandırmak, yeteneklerini keşfetmelerini sağlamak hedefindeyiz. ÜÇ KATEGORIDE DEĞERLENDIRECEK Ödüllü yarışmamızda, 6-12 yaş arası çocuklarımızın yaptığı Çaykur ve çay temalı resimleri değerlendireceğiz. Resimler, 6-7 yaş, 8-9-10 yaş ve 11-12 yaş gruplarında sınıflandırılacak. Bu kategorilerde birinci seçilecek çocuklarımıza tablet armağan edilecek. Yarışmaya katılan tüm çocuklarımızı da sürpriz hediyeler bekliyor. Yarışmaya katılmak isteyen çocuklarımızın, çalışmalarını 22 Nisan 2016 tarihine kadar Çaykur Genel Müdürlüğü, Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Necla Yeşildağ adına iletmesi gerekiyor. Çaykur ailesinin çocuklarının resimlerini bekliyor ve kendilerine başarılar diliyoruz. MART 2016 [17] [çaydünyası] “YAŞ ÇAY BIZIM İŞIMIZ” Hedef: Yaş çay üretimi için gerekli olan iş gücü ihtiyacının yaş çay üretimi ile ilgili bilgiye sahip olmayan ve kayıt dışı çalıştırılan yabancı işçiler yerine, eğitimden geçmiş, geçerli bir belgeye sahip bölge halkından karşılanmasını sağlamak GIDA TARIM ve Hayvancılık Bakanlığı ile Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, toplanan çayın kalitesini artırmak amacıyla proje geliştirdi: “Yaş Çay Bizim İşimiz”. Çaykur olarak desteklediğimiz proje, bu yıl, pilot bölge seçilen Trabzon’un Of ilçesinden başlayacak. Çay Sanayicisi İşadamları Derneği tarafından yürütülecek beş yıllık proje, yerli iş gücünün iş sahasına çekilerek eğitimden geçirilmesini, sektörün makineleştirilmesini kapsıyor. ÇAYKUR’UN DESTEĞIYLE YÜRÜMESI PLANLANIYOR Eğitimlerin düzenleneceği Rize, Artvin, Giresun, Trabzon’da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il ve ilçe müdürlükleri ile Çaykur’un ilgili birimlerinin ve çay fabrikalarının, Halk Eğitim Merkezleri ile işbirliği yaparak eğitimlerin gerçekleşmesine katkı sağlamasının planlandığı belirtiliyor. verim ve kalite düşüklüğünün önüne geçmek. s Yaş çay üretimi yapılan Doğu Karadeniz illerinde yaş çay elemanlığını cazip bir meslek haline getirmek.” Projenin hedefleri şu maddelerle özetleniyor: “1-Yaş çay elemanlığı mesleğini cazip bir meslek haline getirmek, yaş çay üretimi yapılan Doğu Karadeniz Bölgesi’nde vasıflı ve kayıtlı bir istihdam ortamı oluşturmak, 2-Yaş çay üretimi için gerekli olan iş gücü ihtiyacının yaş çay üretimi ile ilgili bilgiye sahip olmayan ve kayıt dışı çalıştırılan yabancı işçiler yerine, eğitimden geçmiş, geçerli bir belgeye sahip bölge halkından karşılanmasını sağlamak, 3-Çay bahçelerinde bilinçsiz gübre seçimi ve tekniğine uygun gübreleme yapılmaması nedeniyle, toprağın yapısının bozulmasına bağlı olarak uzun vadede yaş çay veriminde ve kalitesinde meydana gelecek düşüşün ve üretim maliyetindeki artışın önüne geçmek, 4-Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından budama tazminatı ödemesi yapılan çay budama işleminin, tekniğine ve amacına uygun olarak yapılmasını sağlayarak, kaliteli yaş çay üretimini artırmak, 5-Ekonomik ömrünü tamamlamış çay bahçelerinin yenilenmesi çalışmalarının bilinçli ve eğitimli kişiler tarafından yapılmasını sağlayarak başarıya ulaşmasına katkıda bulunmak ve diğer çay bahçesi sahiplerine örnek teşkil etmek, 6-Bilinçsiz çay hasadı ve çay muhafazasından kaynaklanan yaş çayda kalite düşüklüğünün ve üretim kayıplarının önüne geçmek, 7-Üretilecek kuru çay ürününe (Beyaz çay, Yeşil çay, Oolong çayı vb. ) yönelik yaş çay üretimi ve hasadını sağlayarak, ürün çeşitliliğinin artmasına katkıda bulunmak, 8-Bölgede organik çay üretimini, organik gübre kullanımını artırmak ve çay tarımında yeni teknolojilerin uygulanmasını teşvik etmek.” PEKI BU PROJENIN AMACI VE HEDEFLERI NELER? Uygulanacak projenin genel amacı, uygulama yönetmeliğinde şöyle açıklanıyor: s “Yaş çay üretiminin her aşamasında çalışan ve çalışmaya aday kişilere çay tarımı, çay hasadı, hasat edilen çayın muhafazası ve çay toplama merkezlerine nakledilmesi konularında beceri ve yeterlik kazandırmak. s Yaş çay üretiminin her aşamasında çalışan ve çalışmaya aday kişilerin yaş çay üretimine ilişkin faaliyetlerini Milli Eğitim Bakanlığı modüler eğitim programı çerçevesinde kazandıkları bilgi ve beceriler ile daha bilinçli bir şekilde yürütmelerini sağlamak. s Yaş çay üretiminde eğitimsizlikten kaynaklanan [18] MART 2016 YENI ÇAY BAHÇELERİNE HAZIRLIK “Ülkemizde 1938 yılından bu yana çay tarımı yapılmakta olup çaylıkların yaklaşık yüzde 65‘i ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Çay sektörünün sürdürülebilirliğinin sağlanması, yaş çay kalitesi ve verimin artırılması, ürün çeşitliliğinin artırılması, kültürel tedbirlerin uygulanmasının kolaylaştırılması, makineli hasada geçilerek üretim maliyetinin azaltılması için ekonomik ömrünü tamamlamış, verim ve ürün kalitesi düşmüş, homojen olmayan ve sürgün verme kabiliyeti gittikçe azalan çay bahçelerinin yenilenerek klonal çay bahçelerine dönüştürülmesi gerekmektedir. Çay bahçelerinin yenilenmesi çalışmalarında çeşit seçimi, dikim, toprak hazırlığı, gübreleme, bakım, şekil budaması gibi işlemlerin bu konularda eğitim almış yaş çay uzmanlarınca yapılması istenilen amaca ulaşılmasını ve diğer bahçe sahiplerine örnek olunmasını sağlayacaktır.” MART 2016 [19] Kahramanmaraş [gezigünlüğü] Şiirin başkenti: “Çocukluk günlerimden beri, masalını dinlediğim, bir rüya âlemini yeryüzüne kabul ve tasdik ettirecek şehir...” NECIP FAZIL KISAKÜREK, memleketi Kahramanmaraş’ı bu sözlerle anlatır. Her şehrin bir ruhu vardır. Kahramanmaraş’ın ruhu şiirdir, edebiyattır. Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek, Alâeddin Özdenören, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Sezai Karakoç, Âşık Mahsuni Şerif, Tahsin Yücel, Bejan Matur, Arif Eren... Onlar ve adını sayamadığımız daha birçok şair ve yazarın Kahramanmaraşlı olması tesadüf değil. Yüzyıllar boyunca edebiyatımıza birçok isim yetiştirmiş Kahramanmaraş. Bu yüzden “şiirin başkenti” olarak adlandırılıyor. Sakin, düzenli, rahat, yeşil bir şehir… Güneydoğu, hatta Doğu Anadolu ili sanıldığı olur. Ancak o bir Akdenizlidir. Doğu Akdeniz; Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu ile sınır komşusudur. Malatya, Adana, Kayseri, Osmaniye, Sivas, Adıyaman ve Gaziantep de Kahramanmaraş’ın komşularıdır. Dört bölgenin kesişim noktasında bulunması nedeniyle sahip olduğu değişik iklim özellikleri doğasını da benzersiz kılmış. TEKSTILDE GÜÇLÜ Kahramanmaraş’ta önemli özel sektör yatırımları 1984’te başlamış. Sanayileşme, esas olarak tekstil sektöründe yaşanmış. Ancak geleneksel küçük el sanatlarından bakırcılık ve alüminyumculuğun uzantısı olarak çelik mutfak eşyaları sektörü de çok gelişmiş. Şehir ekonomisinin en gelişmiş sektörü olan tekstil sanayii, dünya tekstil pazarlarında teknoloji ve kalite açısından rekabet edebilecek yetkinlikte. Tekstil, sadece şehre değil, yüksek döviz girdisiyle ülke ekonomisine de katkıda bulunuyor. İkinci sırada çelik eşya sanayii geliyor. Kentin en eski sektörlerinden toz ve pul bibercilik ile elbette dondurma sektörü en hızlı gelişen alanlardan… İnşaat sektörü de Kahramanmaraş ekonomisinin temel dinamikleri arasında. Kahramanmaraşlılar evlerinde zaman geçirmeyi çok seviyor. Dolayısıyla evler, 200 metrekarenin altına pek düşmüyor. Yeni yeni gündeme gelen küçük evler de yaşamak için değil yatırım için alınıyor. Hedef, bu küçük evleri, şehre hareket kazandırdığı, gündelik yaşama renk kattığı söylenen üniversite öğrencilerine ve memurlara kiralamak… ORKIDEDEN KÜLAHA… Kahramanmaraş’ın tarihi, Taş Devri’ne kadar uzanıyor; bu, 7 bin yıllık bir tarih demek... Hititler tarafından kurulduğu bilinen şehir zamanın akışı içinde Asurlar, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar ve Selçuklular’ı da ağırlamış. [20] MART 2016 Maraş dondurması nasıl bulundu? Maraş dondurması, Osmanlı döneminde saraylarda “karsambaç” adı verilen bir yiyecek türünden yola çıkılarak bulunmuş. Maraşlı Osman Ağa, Osmanlı saraylarına ve konaklara yabani orkide (salep) satarmış. Bir gün satış bittikten sonra artan salebi şeker ve süt karışımı olarak kara gömmüş. Ertesi gün baktığında, salebin kıvamındaki değişiklik dikkatini çekmiş. Sakız gibi uzayan bu yiyeceğin farklı bir lezzet olduğunu fark etmiş. Tadına bakan herkes beğenince “karsambaç” diye bilinen bu yiyecek düzenli olarak yapılmaya başlanmış. Üç kuşak sonra “Maraş dondurması” olarak tanınmaya başlamış. Maraş dondurması denilince akla gelen ilk markalardan Mado’nun ilk dükkânı hâlâ dondurma ve tatlı severleri ağırlıyor. MART 2016 [21] [bayilerimiz] Çaykur Nurhak’ta bir gelenek oldu: Nikahlarda şeker yerine çay veriliyor Kahramanmaraş bayii Metin Keçebir, Çaykur ürünlerini pazarlamaya başladıkları 1995 yılında bölge için öngörülen hedefin 3 bin 500 kg iken, bugün gerçekleşen miktarın 25 bin kg olduğunu söylüyor. Keçebir’e göre bu başarının arkasında Çaykur’un yenilikçi yaklaşımı ve yetkin pazarlama stratejileri var ÇAYKUR’UN Kahramanmaraş bayii Keçebir Gıda Ticaret ve Sanayi Şirketi’nin ortaklarından Metin Keçebir, 20 yıldır işbirliği içinde oldukları Çaykur’un ürünleri hakkında tüketicilerden çok olumlu, çok güzel yorumlar aldıklarını söylüyor. “Nurhak ilçesinde yaşayan Kahramanmaraşlılar, nikah davetiyesi paketlerinde GAP Çay ürünümüzü kullanıyorlar. İnsanların hayatındaki en önemli ve hatırası silinmeyecek bir anında bu ürünü özeline taşıması, Çaykur’u ve özellikle Çaykur GAP Çay’ı ne kadar sevdiğini özetliyor sanırım” sözleriyle müşteri memnuniyetine örnek gösteren Metin Keçebir, bölgedeki başarıyı ve başarıya giden yolu anlattı. Çaykur ile çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? Çaykur ile yollarımız 1995 yılında kesişti. Türkiye’de her tüketicinin güvenerek tükettiği güçlü bir markayla işbirliği yaparak bu sorumluluğu üstlenmek ve yatırım yapmak niyetiyle Çaykur bayiliğine başladık. Aile şirketi misiniz? Aile fertleriyle birlikte çalışmanın getirdiği avantajlar nelerdir? Aile büyüğümüz merhum Cuma Keçebir, 1930 yılında bakkaliye işiyle ticarethanemizin temellerini atmış. Firmamızın bugünlere gel- [22] MART 2016 Hizmet alanınız Kahramanmaraş ile mi sınırlı? Elbistan, Afşin, Göksun, Ekinözü ve Nurhak ilçelerinde 200 bin nüfuslu bir bölgeye hizmet veriyoruz. Faaliyetleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz? İki alanda faaliyet göstermekteyiz; dayanıklı tüketim ve gıda. Dayanıklı tüketim sektöründe uluslararası bir firmanın temsilciliğini (bayiliğini) yapmaktayız. Gıda şirketimizde de Çaykur haricinde üç firmanın bayiliği var. Kahramanmaraş’ta Çaykur’un konumu hakkında neler söylemek istersiniz? Çaykur ürünleri bölgemizde çok istikrarlı ve sürekli büyüyen bir pazara sahip. Özellikle 1998 yılında lansmanı yapılan GAP Çayı ürünü, o günden beri pazar payımızı ciddi bir şekilde büyüterek bir sinerji ortaya çıkardı. Tarihi kökenleri itibarıyla önemli şehirlerimizden biri olan Kahramanmaraş’ta tüketici tercihleri hakkında neler söylemek istersiniz? Tüketicilerimiz her alanda seçicidir. Çaykur bu konuda kendi kategorisinde öncü ve lider markadır. Bir bilgiyi paylaşmadan geçemeyeceğim. Nurhak ilçesinde yaşayan Kahramanmaraşlılar, bir ilke imza attı. Bildiğiniz gibi ülkemizin genelinde nikahlarda nikah şekeri dağıtılır. Nurhak’ta ise bu törenlere katılanları şeker değil, çay bekliyor. Çünkü nikah şekeri yerine Gap Çayı konuluyor. İnsanların hayatındaki en önemli ve hatırası silinmeyecek bir anında bu ürünü özeline taşıması, Çaykur’u ve özellikle Çaykur GAP Çay’ı ne kadar sevdiğini kanıtlıyor sanırım. Çaykur bu sayede bir geleneğin öncüsü de olmuş durumda. mesinde önemli bir paya sahip olan babamız Celal Keçebir tarafından da yeni bir kimlik kazanarak 1995 yılında “Keçebir Ticaret” adıyla hizmete başladı. Bugün ise Şıh Hamit-Metin ve Cuma Keçebir olarak firmamızın üçüncü kuşak temsilcileri sıfatıyla faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Aile şirketlerinde, hele de Anadolu’da bir ilçede faaliyet gösteriyorsanız, hızlı büyümekten çok ilkeli bir ticareti sürdürmek çok daha büyük önem taşır. Bizler ailemizin ticaret hayatındaki üçüncü kuşak temsilcileri olarak bu ilke ve prensipleri sürdürmek, istikrarlı bir şekilde müessesemizi büyütmek, kurumsal bir kimliğe ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Halkın bu ilgisini, sevgisini daha da artırmak için ne tür faaliyetler yürütüyorsunuz? Çaykur sadece üretimde değil, sahada yani marketlerin raflarında da ürünlerini titizlikle sunuyor. Tat panellerle çok güvendiğimiz ürünlerimizi müşterilerimize tattırıyoruz. Sahada görevli elemanlarımız, tüketicilerimizin fikirlerini, eleştirilerini ve önerilerini titizlikle kaydedip, bizimle ve merkezimizle paylaşıyorlar. Böylece beklentileri hızla cevaplayarak müşteri memnuniyetini sağlamaya çalışıyoruz. Biz Çaykur ürünleri hakkında her zaman çok olumlu, çok güzel yorumlar alıyoruz. Çaykur ürünleri arasında en çok hangileri beğeniliyor? Hizmet verdiğimiz bölge halkının en çok talep ettikleri, sırasıyla Çaykur GAP, Çaykur Tiryaki, Çaykur Filiz ve Altınbaş ürünleridir. Firmanızın kısa ve uzun vadede hedefleri hakkında neler söylemek istersiniz? Hedef olmadan başarı da yakalanmıyor. Hiçbir firma hedef koymadan bir işe başlamaz elbette. 1995 yılında Çaykur ürünlerini pazarlamaya başladığımızda bölgemize öngörülen hedef 3 bin 500 kg idi. Şu an 25 bin kg gibi bir miktarı gerçekleştiriyoruz. Yani Çaykur pazarı 20 yılda 17 kat büyüdü. Bu gelişmede Çaykur’un son yıllarda üzerine çok ciddiyetle eğildiği, önem verdiği organizasyonel ve pazarlama inovasyonlarının büyük etkisi var. Çaykur’u bir takım gibi düşünürsek, başarının asıl kahramanları yenilikçi fikirleriyle Çaykur’u bugünlere taşıyan değerli Çaykur yöneticileridir. 2016 yılında kendimize koyduğumuz hedef 50 bin kg’dir. Ekibiniz kaç kişiden oluşuyor, görev alanları nelerdir? Ekibimiz; iki plasiyer, bir depo, bir dağıtım, bir muhasebe ve bir şirket görevlisi olmak üzere altı kişiden oluşuyor. Çalışan motivasyonunu nasıl sağlıyorsunuz? Öncelikle temsilciliğini yaptığımız firmanın Türkiye’nin en büyük firmalarından biri, pazarladığımız ürünlerin de Türkiye’de pazar lideri olması, ekibimizin sorumluluğunu bir kat daha artırıyor. Bu sorumluluk motivasyonu beraberinde getiriyor. Yani şirketimizin bütün çalışanları, sattığımız her Çaykur ürününde yüz binlerce insanın alın teri olduğunun, satılan her Çaykur ürünüyle ülkemize katma değer sağlandığının bilincinde. Tabii ki tatlı bir rekabet de devam ediyor. Tüm çalışanlarımız biliyor ki, Çaykur’un raf payını eksiltmeden sürekli büyütmek gibi bir amacımız var. Çaykur ailesinin birer ferdi olmak sizlere neler hissettiriyor? Tek kelimeyle yanıtlamak istiyorum: Sorumluluk. MART 2016 [23] [çayınkaynağı] GÜNDOĞDU FABRIKASI BEYAZ ÇAY DA ÜRETIYOR [24] MART 2016 GÜNDOĞDU FABRIKASI 1958 yılında 150 ton/gün kapasiteyle kuruldu. Fabrikanın üretim kapasitesi, doğalgaza geçilmesi ve iki tane büyük fırın ilave edilmesiyle önce 200 ton/güne, 2014 yılında da büyük bir rotervanın sisteme dâhil edilmesiyle birlikte 205 ton/güne çıktı. Fabrika faaliyetini 18 bin dönüm içinde 13 bin dönüm kapalı alanda, 34 kadrolu, 167 mevsimlik personel ve 24 memurla sürdürüyor. 2 bin 800 üreticisine 30 alım yerinde hizmet veren Gündoğdu Fabrikası’nda iki türlü çay üretimi yapılıyor. Geçtiğimiz yıl, siyah çay üretimine beyaz çay da eklendi ve yaklaşık 63 kilo beyaz çay üretildi. İmalata verilen yaş çay 17 bin 687 ton, siyah çay üretimi ise 3 bin 520 ton oldu. Fabrika, kapasite artırımından önceki randımanını, Genel Müdürlük’ün koyduğu hedefler doğrultusunda yükseltmiş. Gerek makine parkının ıslahı, gerek çay alım politikalarının titizlikle takibi sonucunda randıman her yıl yükselen bir seyir izlemiş. Gündoğdu sahil fabrikası olmasına rağmen, bugün randıman sıralamasında Çaykur fabrikaları içinde ilk 10 sırada yer alıyor. Bu başarının arkasında uzun bir çaba yatıyor. İmalatta önlemler alındı, makine parkındaki uyumsuzluklar saptandı. Düzeltici, önleyici faaliyet prosedürü çalıştırıldı ve fabrika çalışanlarından gelen öneriler dikkate alındı. Tasnif kısmı, iş güvenliği açısından iyileştirmeler yapmak amacıyla yıkılıp yeniden tasarlandı. Bu bölüm yeni tasarımıyla kurumun en geniş tasnif mekânlarından biri haline geldi. Şu anda tasnif bölümü örnek gösterilecek nitelikte. Üretimdeki akışı engelleyen bütün olumsuzluklar giderildi. Bir kilo çay başına en az enerji sarf eden fabrika olan Gündoğdu Fabrikası’nda enerji tasarrufu önlemleri sürecek. Fabrika yönetiminin yeni hedefi, enerji sistemini yeniden revize ederek, sarfiyatı yüzde 35-40 azaltmak. Gündoğdu Fabrikası’nda filtre sistemi kurularak çevre uyum belgesi alındı. Kapasite artırımı yapıldıktan sonra boşaltma sisteminin yeterli olmadığını gözlemleyen fabrika yönetimi, önümüzdeki hasat döneminde boşaltma robotuna iki arabanın aynı anda yanaşmasını sağlamak için düzenleme yapacak. MART 2016 [25] [çayınkaynağı] ÇALIŞANLARIMIZIN GÖZÜNDEN GÜNDOĞDU FABRIKASI YAPTIĞIMIZ IŞ HATA KALDIRMAZ, SORUN ÇIKMADAN ÇÖZMELIYIZ UFUK ŞEN FABRIKAMIZI HASADA HAZIRLIYORUZ 15 yıldır Çaykur’dayım. Hem sanat okulu mezunuyum hem de uzun zamandır bakım işi yapıyorum. Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesi için hayati önem taşıyan Çaykur’un bakım işlerinde çalışmak, bu üretimin devam etmesine katkıda bulunmak bizleri de motive ediyor. Kendimizi daha da geliştirmek istiyoruz. Çünkü sezonda vatandaşı mağdur etmemek için hata yapmamalıyız. Bizim işimiz sadece hasatta değil, hasat dışındaki aylarda da fabrikalarımızı hasada hazırlıyoruz. Yeni teknoloji, bakım bölümü olarak bizlerin işini artırdı ama genel olarak üretimi kolaylaştırdı. Çay ve Çaykur bizim hayatımız. Onlar olmasaydı Rize’de pek kimse kalmazdı. Çay üretiminin bu kadar yaygın olmadığı dönemde şehirde az insan vardı ve olanlar da balıkçılığa giderdi. Geri kalanlarsa sürekli gurbetteydi. Rizelilerin emekli olacakları bir kurum yoktu. Şimdi her evde iki-üç Çaykur emeklisi var. Çaykur’a 1998 yılında, bu fabrikada başladım. Önce üretimde çalışıyordum. Sonra yaklaşık yedi yıl bekçilik yaptım. Fakat sanat okulu mezunu olduğum için daha sonra bakım bölümüne alındım. Yaptığımız iş hata kaldırmaz. Çünkü modernize edilen makinelerde bir cm değil, 1 mm’lik hata yapsanız, üretim durma noktasına geliyor. İşimizi düzgün yapmalıyız ki, 1 mm’lik bile hata olmasın. Üretim aksamadan, üretimi aksatma ihtimali olan noktaları önceden görebilmek lazım. Yani sorunu çıkmadan çözmek lazım. Çaykur, Rize ekonomisinin kaynağı, Rize’nin velinimeti, olmazsa olmazıdır. YENI SISTEMLER DAHA FAZLA ÜRETIM GETIRECEK TURAN BAŞLAN TI YENI HER MAKINE KALITEMIZI BİRAZ DAHA ARTIRIYOR Gündoğdu Fabrikası’na 1992 yılında girdim ve o tarihten beri buradayım. Ben kaynak ustasıyım. Yani işimiz hep makinelerle… Hizmetimiz sonsuz. Uzun yıllardır hem ekip olarak, hem teknikte, hem imalatta şimdiye kadar hiçbir sıkıntı yaşamadık. Fabrikamız sürekli olarak yenileniyor. Yeni makinelerle tanıştıkça eskileri aramıyoruz. Hiç sıkıntımız olmadığı gibi, yeni her makine yaptığımız işin kalitesini biraz daha artırıyor. Çaykur, çayın daha kaliteli üretilmesi için atılacak bütün adımları atıyor. Makinelerin modernizasyonu da bu kapsamda… Çay, el değmeden hazırlandığı için daha hijyenik oluyor. Sağlık bakımından eskiye göre çok büyük yol katettik. Bu adımlar çayın tadına da çok yansıdı. Yani 1992’den bu yana hem insan kalitesi, tecrübesi arttı, hem makinelerin kalitesi arttı. Çaykur büyük işler başardı. 1998 yılından beri, 17 yıldır hep buradaydım. İlk olarak imalat işçisiydim. Bir yıl imalatta çalıştıktan sonra teknik eleman olarak devam ettim. İlk yıllarımızla bugün arasında büyük farklar var. O yıllarda bu tür makinelerde, imalatta eksikler büyüktü. Bugünkü durumumuz hem insan sağlığı açısından hem makineler açısından çok daha iyi. Bu durum ürüne de yansıyor. İnsan eli çaya olabildiğince az değiyor. Makinelerdeki otomasyon, fabrikaya gelen çayların aynı kalitede üretilmesini sağlıyor. Bütün hasat dönemi boyunca gelen çay aynı şekilde işleniyor; bir standardı oluyor, kaliteden de ödün verilmiyor. Şimdi makinelerin bakımını yapıyoruz. Mekanik aksamlarını elden geçiriyoruz, yeni sistemleri kuruyoruz. Yeni sistemler daha fazla üretim getirecek. Eski sistem imalatı yavaşlatıyordu. Bu hasat döneminde daha hızlı üretim yapacağız. 2016 yılında çayımızın kalitesi daha da iyi olacak. MUSTAFA ÇOLA K KADIR UZUNSA KAL ÇAY VARSA RİZE VAR ÇAYIMIZIN TEMEL DIREĞI ÇAYKUR’DUR 1998 yılından beri Gündoğdu Fabrikası’nda çalışıyorum. Bakım bölümündeyim. Hem son yıllardaki modernizasyon, hem de buradaki teknik kadronun çok yetkin olması vesilesiyle teknik olarak çok iyi bir fabrikayız. Hasat arasında revizyonlarımızı yapıyoruz. Bu sene ek işlerimiz var. Mesela şu anda proje dâhilinde yeni eleklerimizin montajlarını yapıyoruz. Yeni makinelerimiz hem daha hijyenik hem de kapasiteyi artıracak. Çaykur her şeyin iyisini yapıyor. Zaten tartışılmaz bir gerçek ki, Çaykur Rize’nin olmazsa olmazı. Çayımızın temel direği Çaykur’dur. HIZIR DURMUŞ Rizeliyim. Daha önce inşaatta çalışıyordum. 1998 yılında Çaykur’a katıldım. O tarihten beri de bu fabrikada çalışmaktayım. Bu 17 yılın ilk iki yılında imalat bölümünde çalıştım. Sonraki yılların tamamında ise bakım bölümündeydim. Burada tesisatçı olarak çalışıyorum. Son yıllarda fabrikamız hızla değişti. Teknoloji geliştikçe fabrikanın çay işleme miktarı da, çayın kalitesi de arttı. Sadece fabrikalarımız yenilenmedi. Çaykur yeni ürünler de çıkardı. Siyah çay içmeyen insanlar, yine Çaykur’dan çıkan farklı ürünler bulabiliyor. Üstelik çok da tutuldu. Ben de “didi” içiyorum. Çaykur olmasaydı, çay olmasaydı, Rize diye bir şey kalmazdı. Çay olmayınca insanları buraya bağlayacak bir gelir kapısı kalmaz. Çay Rize’nin gözüdür. Çay varsa Rize var. MUHAMMET TEPE [26] MART 2016 MART 2016 [27] [tedarikçilerimiz] Koçallar Gıda’nın ortaklarından Yusuf Koçal: HEDIYELIK ÜRÜNLER SATIŞIMIZI ARTIRDI Yeni ürünler satışlarınıza nasıl yansıyor? Yeni ürünler satışlarımıza yüzde 15 civarında ek satış kazandırdı. Bantlama ürünler tüketiciye çok cazip geliyor. “Kendi değerimiz olarak gördüğümüz Çaykur’u büyütmek istedik. Rize’ye gidip gelirken alınan hediyelik ürünleri görünce, çeşitleri almak için bayi ile temas kurduk. Bu girişimimiz, daha doğrusu Çaykur’un hediyelik ürünleri satışlarımızı çok artırdı” ÇAYKUR’UN tedarikçi şirketlerinden Koçallar Gıda’nın üçüncü kuşak temsilcisi olan Yusuf Koçal, bir Rizeli olarak Çaykur’u bağlılıkla sahipleniyor. Çaykur kalitesinin Türkiye ile birlikte tüm dünyada tanınmasını arzu eden Yusuf Koçal, “Çaykur’un dünyada da daha fazla bilinmesini ve konuşulmasını istiyorum,” diyor. Sizi ve şirketinizi kısaca tanıyabilir miyiz? Rizeliyim. Bir aile şirketi olan Koçallar Gıda’nın üçüncü kuşak temsilcisiyim. Koçallar Gıda 1965 yılında İstanbul’da, Perşembe Pazarı’nda toptan gıda şirketi olarak kuruldu. Büyümemiz, 1969 yılında Unkapanı’nda toptan gıda, 1973 yılında Çengelköy’de gıda toptan ve perakende gıda yatırımları şeklinde devam etti. 2000 yılında, bugün de kullandığımız dükkânımızda züccaciye ve temel gıda perakende işimizi açtık. 2012 yılında mekânımızı büyüttük. Şimdi 1000 m2’lik dükkânımızda, tüm gıda çeşitleriyle hizmet veriyoruz. Çaykur ile yollarınız ne zaman buluştu? Bugüne kadar Çaykur ile yaptığınız işbirliğini anlatır mısınız? Şirketimiz yola çıktığından beri Çaykur ürünleri satıyorduk. [28] MART 2016 pazarın çok büyük bir ihtiyacını karşıladığını düşünüyorum. Altınbaş’ın yeni ambalajı çok güzel, rafta premium duruyor. Diğerlerinin de bu ambalaja dönmesini bekliyoruz. “didi” hem içerik hem zamanlama açısından, her açıdan çok iyi bir karardı. Yerli olarak pazardan pay almasına çok sevindim. Bu alanda bir rekabeti başlattı. Yerli ve geleneksel reklam politikası çok başarılı yürütülüyor. “didi” pazardan aldığı payı artırmıyor, kendi başına pazarı büyütüyor. Bu çok önemli bir başarı. En çok hangi Çaykur ürünü talep ediliyor? Turist 1000 gr. ve Tiryaki en fazla talep edilen ürünler. Hediyelikte de 42 Tirebolu büyük ilgi görüyor. Müşterilerinizin Çaykur ürünleri, özellikle de “didi” hakkındaki düşünceleri nelerdir? Müşterilerimiz Çaykur’a çok büyük bir güven duyuyor. Aynı tadın, aynı lezzetin standart olması tercih sebebi. “didi” alternatif bir içecek olarak geldi fakat bizde asıl içecek kategorisi olarak yerini aldı. Çaykur ile işbirliğimizde ana ürün Turist 1000 gr idi. Rizeli olmamız marka aidiyetimizi artırdı. Kendi değerimiz olarak gördüğümüz Çaykur’u büyütmek istedik. Rize’ye gidip gelirken alınan hediyelik ürünleri görünce, çeşitleri almak için bayi ile temas kurduk. Bu girişimimiz, daha doğrusu Çaykur’un hediyelik ürünleri satışlarımızı çok artırdı. Bu ürünler, özellikle Karadeniz kökenli olup İstanbul’da yaşayan insanları çok mutlu etti ve iş büyüdü. Tüm hediyelik ürünlerin bulunmasına dikkat ediyoruz. Çünkü Çaykur’un bazı çeşitlerini satarken talep büyüyünce tüm çeşitler de çok satmaya başladı. Çaykur’u bir marka olarak değerlendirir misiniz ? Çaykur’un, Türkiye’nin ilk 10 markasından biri olduğunu düşünüyorum. Ayrıca dünyadaki prestijinin de giderek yükselmesinden büyük mutluluk duyuyorum. Çay ve Çaykur hakkındaki düşüncelerinizi, duygularınızı öğrenebilir miyiz? Ben Rizeliyim. Hemen her Rizeli aile gibi ailemizin de çaylığı var. Bu itibarla devletin bizden ürün alımındaki fiyat ve hizmet politikasından çok memnunum. Çay günlük ihtiyacımızı bir içecek olarak çok iyi karşılıyor. Bu nedenle çayı ve Çaykur’u alternatifsiz bir içecek olarak görüyorum. “didi”yi gazlı segmentinde olmadığı için alternatifsiz bir içecek olarak görüyorum. Türkiye’de sektörü bir bütün olarak değerlendirme imkânınız var... Çaykur’u bir marka olarak değerlendirir misiniz? Raf payımızın yüzde 80 civarında olduğunu görüyoruz. Bu kadar ilgi gören Çaykur markasının Türkiye veya dünya üzerinden pay alması ve yer edinmesi gerektiğini düşünüyorum. Tüketicilerin Çaykur ürünlerine yaklaşımı nasıl? Tüketicilerin lezzet-sağlık açısından Çaykur’a güveni tam. Bünyenizde yer alan markaların arasında Çaykur nerede duruyor? Çaykur, yüzde 80 oranla bütün rakiplerinin önünde... Çaykur’un yeni ürün ve ambalajlarını nasıl buldunuz? Ramazan çayının hem dönemsel olarak, hem fiyat açısından Çaykur ürünlerinin marketinizdeki satışları hakkında bilgi alabilir miyiz? Satışların yıllar itibarıyla seyri hakkında neler söylemek istersiniz? Geçmiş yıllara göre üstüne koyarak devam ediyor. Her sene hedefimizin üstünde seyrediyor. Çaykur müşterilerini tarif edebilir misiniz? Müşterilerinizin Çaykur ürünleri hakkındaki düşünceleri nelerdir? Çaykur’un sabit müşterilerini değiştirmek imkânsız. Rakipleri fiyat, promosyon gibi pazarlama taktikleri uygulasalar da, Çaykur müşterilerini almaları mümkün değil. MART 2016 [29] [hobi] Çaykur Konukevi bir okul gibidir Terzilikte her çeşit işle, hatta o ana kadar hiç karşılaşmadığınız işlerle de karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla sorun çözmeyi öğreniyorsunuz. Sorun çözme yeteneğiniz gelişince de, her şeyde başarıyı yakalama ihtimaliniz artıyor. RIZE’YE dışarıdan gelenler, Çaykur Genel Müdürlüğü’nde sade bir şıklıkla donanmış, kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlayacak konukevinde konaklar. Bu “evlerinde gibi” hissinin ilk kaynağı Çaykur’un kanatları altında olmanın verdiği güven, ikinci kaynağı da güleryüzlü ve sıcakkanlı konukevi personelidir. Misafirlerin gözünde Çaykur’un hizmet anlayışının yansıması olan konukevi ekibinden Nihat Çolak ile, hem hobisi olan terziliği hem de konukevindeki hizmetin inceliklerini konuştuk. Sizi tanıyabilir miyiz? 1964 Rize doğumluyum. 12 yaşımdayken gittiğim İstanbul’da konfeksiyon sektöründe çalıştım. Askerliğimi yaptıktan sonra 1989’da Rize’ye gezmeye geldim. Niyetim tekrar İstanbul’a işe [30] MART 2016 dönmekti ama o sırada Çaykur’a işçi alımı vardı. Ben de başvurdum ve Çaykur’a girdim. Çaykur vesile oldu, o gün bugündür Rize’deyim. Çaykur’da ilk nerede başladınız? İlk defa Azaklı Çay Fabrikası’nda terzi olarak başladım. Azaklı’dan sonra 2005 yılında Genel Müdürlük’e geldim. Orada da terzi olarak görev yaptım. Aynı zamanda konukevinde çalışıyorum. Fabrikada ne terziliği yapıyordunuz? Fabrikada o dönemde bekçi elbisesi dikiyorduk. Sonra bu elbiseleri değiştirdiler. Farklı bir sisteme geçtiler. Çuval dikmeye başladık. O zaman çaylar çuvallara konuluyordu. Şimdi poşetlere, kartonlara konuluyor. 2005’e kadar çuval dikimine devam ettik. Sonra Genel Müdürlük’e terzi gerektiği için transfer oldum. Genel Müdürlük’teki göreviniz nedir? İşimi çok seviyorum. Yaptığımız işin bizlere büyük katkıları oluyor. Genel Müdürümüze ve genel müdürlüğümüzü ziyarete gelen misafirlerimize hizmet veriyoruz. Hem onların birikimlerinden yararlanıyoruz hem biz çevre ediniyoruz. Bunun haricinde, çocuklukta başladığım terzilikten de kopamadığım için, hobi mahiyetinde sürdürüyorum. Terziliğinizi hobi olarak sürdürdüğünüz mekânda, Çaykur Konukevi’ndeki işinize katkıda bulunacak deneyimler elde ediyor musunuz? Aslında edindiğiniz bütün bilgiler başka işlerde işinize yarıyor. Bu, terziliğin konukevindeki işe yansıması için de geçerli. Terzilikte her çeşit işle, hatta o ana kadar hiç karşılaşmadığınız işlerle de karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla sorun çözmeyi öğreniyorsunuz. Sorun çözme yeteneğiniz gelişince de, her şeyde başarıyı yakalama ihtimaliniz artıyor. Terzilik aslında çok meziyet isteyen bir iştir. Paça yaparım, düz dikiş atarım diyerek işe girişemezsiniz. Terzilik böyle bir şey değildir. Bu kadar bilgiyle ancak yarı yolda kalırsınız. Terzilikte her şey beyinde bitiyor, çalışmada bitiyor, aldığınız eğitimde bitiyor. İşte bu birikim, doğal olarak Çaykur’daki işime de yansıyor. Birikimi yansıttığınız zaman da üstleriniz bunu görüp beğeniyor. Şükürler olsun bugüne kadar da her işin üstesinden geldim, yaptım, yapmaya da devam ediyorum. Çaykur’un konukevinde çalışan personel özel bir eğitimden geçiyor mu? Her şeyin başı eğitim. Biz de elbette eğitim alıyoruz. Üstelik senede iki kere eğitimden geçiyoruz. Görerek pratik eğitim alabilmek için, başarısı kanıtlanmış, ünlü otellere gidiyoruz. Bu eğitimlerde sizlere mutlaka uymanız gereken kurallar olarak neler söyleniyor? Misafirlerimize en iyi hizmeti vermenin kuralları anlatılıyor. En önemli kural, güleryüz. Misafirimiz geldiği zaman onu güleryüzle karşılamak gerekiyor. Hele ki Rize’ye ilk kez gelenler için ilk izlenim anlamında görevimiz daha da önemli. Bir başka kural da misafirlerimizi rahat ettirmek. Onlara ne ikram edilebileceğini bilmemiz gerekiyor. Zaten zamanla insanları daha iyi tanıyor ve böyle bir alışkanlık kazanıyoruz. Bakışlarından, tavırlarından konukevinde kalmaktan memnun olup olmadıklarını, neye ihtiyaç duyduklarını anlayabiliyorsunuz. Siz orada Çaykur’un yüzünü de temsil ediyorsunuz… Tabii. Zaten konukevi personeli olarak bizler de Çaykur’u temsil etmenin büyük sorumluluğuyla davranıyoruz. Çaykur gibi ülkemizin en köklü ve en önemli kurumlarından birinin saygınlığını zedelememek için görevimize çok özen gösteriyoruz. Diğer ekip arkadaşlarım da aynı sorumluluk duygusuyla hareket ediyor. Birbirimizi tamamlayan bir ekip anlayışıyla çalışıyoruz. Bir aile gibiyiz. Bir aile gibi mutlu ve huzurlu olmalıyız ki, gelen misafirlerimiz de kendilerini evlerinde gibi hissetsinler, huzur duysunlar. Mutlulukla söyleyebilirim ki, işimizde başarılıyız. Konukevimize gelen misafirlerimiz, oradan memnun ayrılırlar. Müşterilerle kurduğunuz iyi ilişkiler, düzen, sizin normal hayatınızı, insan ilişkilerinizi de etkiledi mi? Tabii mutlaka etkiliyor. Orası bir okul gibidir. Nasıl okula gidip eğitim alıyorsanız, konukevinde de her bir müşteriyle sohbet, ayrı bir eğitim demektir. Her biri ayrı bir konuda bilgi sahibi oluyor. Kendilerine iyi bir ev sahipliği yaptığımız için sohbetlerde bizler de bu bilgilerden yararlanıyoruz. Hem de bizden beklenen güleryüzü ve ilgiyi göstermiş oluyoruz. ÇAYKUR ILE ILGILI DÜŞÜNCELERINIZ NEDIR? ÇAYKUR’UN BÖLGEYE KATKISI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? Çaykur Rize’nin ana merkezi, ana damarıdır. Çaykur olmasa Rize olmaz. Çay bizim için, Rize için bulunmaz bir nimettir. Onun için bizim de çayı kurallarına uygun toplayıp getirmemiz lazım. Her şeyi Çaykur’dan beklememeliyiz. Üretici olarak işimizi iyi yaparak kuruma katkıda bulunmalıyız. Çaykur, Türkiye’nin en iyi markalarındandır. Hem markamızın değeri hem de çay üretiminde sürekli güzel haberler açıklanıyor. Üstelik kurumumuz günden güne daha iyiye gidiyor. Çaykur’a dair her şeye gönülden bağlıyız. MART 2016 [31] [paydos] Rize süzgeç sevmez, bardakta Çaykur tomurcuğu ister Çaykur son yıllarda teknolojiyi iyi kullanıyor. Devamlı bir yükselişteyiz. Yine de bu bize yetmez, daha da iyi olabiliriz, nitekim kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. GÜNDOĞDU FABRİKAMIZDA mevsimlik personel olan Volkan Karan, yılın kalan zamanında ortağıyla birlikte bir çay ocağı işletiyor. Kendisini “hem kullanıcı, hem tüketici, hem üretici, hem de çalışan” olarak tanımlayan Karan’ın çay ocağındaki tercihi ise, Tiryaki. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 2007’den bu yana Gündoğdu Fabrikamızdayım. Meslek lisesi elektrik bölümü mezunu olduğum için 2009’dan beri teknikteyim. Fabrikamdan, çalışma ortamından, burada çalışmaktan çok memnunum. 2007’den bu yana fabrikada neler değişti? Teknikte olduğum için yenilikleri birebir yaşıyorum. Önceki yıllarda daha çok bedenen çalışıyorduk. Mesela soldurma ekibinde altı-yedi personel çalışıyordu, ama şimdi otomasyona geçildi. İnsan gücünün azalması durumu tasnif için de, kıvırma için de geçerli. Çaykur son yıllarda teknolojiyi iyi kullanıyor. Devamlı bir yükselişteyiz. Yine de bu bize yetmez, daha da iyi olabiliriz, nitekim kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. [32] MART 2016 Bu gelişmeler sizlere ve ürünlere nasıl yansıdı? Teknolojinin kullanımı hem işgücü ihtiyacımızı azalttı, hem de ürettiğimiz çayın kalitesini daha da yükseltti. Ayrıca iş potansiyelini de artırdı. Şöyle ki; bir kısımda dört-beş arkadaş çalışırken iki-üç arkadaş çalışmaya başladı ve diğer arkadaşlar diğer açık bölümlere takviye oldular. İhtiyaç olduğunda tasniften kıvırmaya ya da kıvırmadan tasnife geçtiler, böylece birbirlerini tamamladılar. Bu durum çayın kalitesini nasıl yükseltti? Mesela çayla daha çok işçi haşır neşir oluyordu. Elini sürüyordu, inceliyordu. Şimdi böyle bir duruma gerek kalmıyor. Çünkü banttan geliyor ve direkt makinelere giriyor. Hiç kimse çaya el sürmüyor. Ayrıca bir sıkıntı görüldüğünde daha çabuk müdahale edilebiliyor. Tasnifler yenilendikçe, tasniften gelen çayın kalitesi daha da arttı. O yüzden kalite daha fazla yükseliyor diye düşünüyorum. Bir çay ocağı işletiyorsunuz. Yani Çaykur dışındaki işiniz de çay… Ocakta hangi çayı tercih ediyorsunuz? Evet çay ile çok iç içeyim. Çay ocağında hem kullanıcı olarak, hem tüketici olarak, hem üretici olarak, hem de çalışan olarak Tiryaki’yi tercih ediyorum. Sadece burada değil, evde de Tiryaki çay kullanıyorum. Zaten genel olarak Tiryaki çay daha çok tutulduğu için, daha iyi dem verdiği için, biraz daha bekleyebildiği için tercihim o yönde. Müşteri bundan memnun. Tabii müşteri memnun olunca, biz de memnun oluyoruz. Dolayısıyla kaliteyi daima yüksek tutmak için Tiryaki’den vazgeçmedik. Çaykur dışında başka hiçbir çayı zaten prensip meselesi olarak denemiyoruz. Özel bir demleme yönteminiz var mı? Var aslında...Köpüklü yapmayacaksınız. Çayı üstten demleyeceksiniz. İlk önce suyunu dolduracaksınız, sonra çayını koyacaksınız ki, kendi demini yavaş yavaş aşağıya kadar versin. Tamamen üstüne bastırınca, çay açılmaz. Su alttan çayı çekince daha iyi demlenir. Rize çayın başkenti. Buradaki çay kültürü diğer şehirlerden farklı mı? Çay bizim bütün hayatımız. Kesintisiz çay içiyor olmamızın yanı sıra, diğer şehirlerden farklı olarak biz çayı süzgeçsiz içeriz. Batıda çay süzgeçli içiliyor. O şehirlerden buraya gezmeye gelen müşteriye çayı götürünce, “Niye çayı böyle verdin, süzgeçli verseydin,” diyor. Müşteri zannediyor ki her çay süzgeçlidir. Ama öyle değil. Müşteri burada süzgeç isterse söylemelidir çayın süzüleceğini. Çay burada yüzde 95 süzgeçsiz içilir. Süzgeçsiz içmenin çayın tadına nasıl bir katkısı var? Bunun hoşluğu, çay tanesinin tomurcuklarını görmektir. Mesela Tiryaki çayın tomurcukları kalındır. Özel sektör firmalarının tomurcukları böyle kalın olmaz. Müşteri hem kendini tatmin etmek için, hem de çayın kalitesini anlamak için tomurcuğu görmek istiyor içinde. Tomurcuğun kalın olması iyidir. Daha iyi dem verir, çünkü daha iyi demlenir, daha güzel olur. Bizim çay ocağının çayını da herkes beğenir. Bizim süzgecimiz sembolik olarak tezgâhta. Ben de süzgeçli içmem, tavsiye de etmem. Çünkü ne içtiğimi, içinde ne olduğunu görmek isterim. Toz mu içiyorum, çay mı içiyorum, birebir görmem lazım. Çay ocağınız ile Çaykur arasında nasıl bir etkileşim var? Biz iki ortak çalışıyoruz. Ben yazın dört ay fabrikaya gittiğimde ortağımı yalnız bırakıyorum, vardiyadan çıkınca buraya geliyorum. O sürede burada eksiklik oluyor aslında. Ama yapacak bir şey yok. Çaykur olmadan olmuyor. Rize’de Çaykur dışında iş yok. Burada Çaykur’un 45 tane fabrikası var. İnsanlarımızın ekmek kapısı Çaykur. Çaykur’da çalışanların yüzde 80’inin ayrıca kendi çayları, çay bahçeleri de var. Benim çayım da yok. Dolayısıyla Çaykur kurasında ismim çıkınca, koşa koşa, sevinerek gittim. Mevsimlik çalışmanın zorlukları var elbette ama ben çok memnunum. Allah’a şükürler olsun bir işimiz var. İşleriniz dışında ne yapıyorsunuz? Bir hobiniz var mı? Tabii ki var. Benim hobim ailem. Haftalık iznimi pazar günü yapıyorum. İki çocuğum var; biri sekiz, biri dört yaşında. Pazar tatilimde eşimi, çocuklarımı alıp dışarıya çıkmak, birlikte yemek yemek, parka gitmek, onlarla vakit geçirmek, onların istediklerini yapmak benim için vazgeçilmez. Veya kızımın ödevleriyle ilgilenmek, eşimle sinemaya gitmek… Pazar gününü iple çekiyorum. MART 2016 [33] [pozitif] Kaç çocuğunuz var? Üç çocuğum var. Sergiye bakan kızım 18 yaşında. Açıktan okuyor. İlla dışarıdan okumak istedi, ben de “Kızım oku da, nasıl okursan oku,” dedim. Diğer çocuklarım 2001 ve 2006 doğumlu. Hepsi de okuyor. “ÇAYKUR EVIMIZ, BIZ BIR AILEYIZ” Tezgâhla ilgileniyor mu onlar da?.. Hayır, genellikle büyük kızım bakıyor. Çünkü o dışarıdan okuduğu için daha rahat oluyor. Sadece cumartesi günü okulu var. O gün de açmıyorum. Diğerlerinin okulu olduğu için bakamıyorlar. Açamayacağım zaman da açmıyorum. Çünkü Çaykur benim için daha önemli. Çaykur’un yeni ürünleri çok ilgi çekti. Diğer çay markaları reklamlarla kendilerini Çaykur’dan üstün gibi gösteriyorlar ama Çaykur bir numara. Erzurum’un köylerine gittiğimde orada birkaç muhtarla görüştüm. “Özel sektörün çayını almıyoruz. Çaykur’un çayını alıyoruz,” dediler. YÜZDE 90 görme engeli olan Süleyman İspirli, Gündoğdu Fabrikamızın en sevilen çalışanlarından. 10 yaşından beri seyyar satıcı sergisi de olan İspirli, ailesi gibi bağlı olduğu Çaykur’a ve çalışmaya duyduğu aşkı anlattı. Sizi tanıyabilir miyiz? Erzurum’da doğdum ama 1980 yılından, yani beş yaşımdan beri Rize’de yaşıyorum. Burada okudum. Cumhuriyet Çay Fabrikası’nda çalışıyordum. Çaykur’a 1998’de katıldım. Şimdi Gündoğdu Fabrikamızdayım. Üç sene oluyor buraya geleli. Orada da engelli kadrosunda pek çok arkadaşımız vardı. Bana çok az sıra geliyordu. Gündoğdu Fabrikası’nda daha az engelli kadrosu olduğu için buraya geldim. Fabrikamdan çok memnunum. Başta müdürlerim olmak üzere, birlikte çalıştığımız kardeşlerime, ağabeylerime çok teşekkür ederim. Fabrikadaki göreviniz nedir? Aslında temizlik personeliyim ve işimi çok seviyorum. Meydan ve lavaboların temizliği bana ait. Ama diğer alanlara da elimden geldiği kadar gidiyorum. Müdürlerim bana “Süleyman şuraya git, buraya git,” demiyor. Ben içimden geldiği için öyle çalışıyorum. Çünkü buradan ekmek yiyorum; elimden geleni yapmak, bunun karşılığını vermek zorundayım. Ambara gidip araba da yüklüyorum, tasnifte eksik olursa tasnife de gidiyorum. Çaykur’u da, çalışmayı da, iş arkadaşlarımı da çok seviyorum. Çok güzel, uyumlu bir ortamımız var. Burada bir aile gibiyiz. Sonuç olarak sekiz saat buradayız. Günde sekiz saat ailemizle bile yan yana olamıyoruz... [34] MART 2016 Bütün Rize için Çaykur çok önemli... Sizce bunun nedeni nedir? Her evde ya bir Çaykur çalışanı ya da bir Çaykur emeklisi var. Düşünün ki Rize bölgesinde Çaykur olmasa burada bütün ekonomi, sosyal hayat sıkıntıya düşer. Hiçbir iş alanı yok burada. Bizim bütün ekonomik gücümüz Çaykur’dan geliyor. Özellikle de son dönemde çay daha fazla ilgi çekiyor, çünkü düzenli bir ödeme var. Maaşlar da düzenli ödeniyor...Emekli olunca da ödemelerdeki düzen şaşmıyor. Bu da otomatikman ekonomiye yansıyor. Eskiden böyle değildi. Mesela 1998’de Çaykur’a girdiğimiz zamanlar, çay parası kışın ödenirdi. Üreticinin mayısta çayını verip, parasını gelen yılın mart ayında aldığını bilirim. Ki hasat döneminde buradaki birlikteliğimizin süresi daha da uzuyor. O nedenle ben işimi de, Çaykur’u da çok seviyorum. Ekmek yiyorum buradan. Çalışma arkadaşlarınızla aranızda nasıl bir iletişim var? İşim gereği, işe ilk ben başlıyorum. Gelen herkes bana “Günaydın,” diyor, “Kolay gelsin Süleyman,” diyor. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Bazen yoruluyorum da müdürüm “Yoruldun Süleyman. Biraz dinlen sonra devam et,” diyor. Kurduğunuz bu samimi iletişimin sırrı nedir? Ölçüm vardır benim; ne çok yakın olurum, ne çok uzak. Ben işimden evime, evimden işime gidip geliyorum. Yalnızca işime bakıyorum. O şekilde daha iyi uyum sağlıyorum. Ölçü biraz şaşsa, uzaklık-yakınlık ayarı biraz bulansa iletişimin de seyri değişir, bağlar gevşeyebilir. Ortasını bulmak en iyisi. Böyle bir ortam kurulunca, ilişkiler daha iyi, daha güzel gidiyor. Dolayısıyla işinizi de daha büyük bir sevgiyle yapıyorsunuz… Evet. İş böyledir. Kendinden kaynaklanır. Benim ahlakım ne kadar güzel, düzgün olursa, çevrem de beni o kadar sever. Bir insan, kendini örnek almalı ilişkilerde. Ben bozuk olduktan sonra karşımdaki de aynı olur. Ben de elimden geldiği kadar dosdoğru yaşamaya çalışıyorum. İşinizi yaparken nelere dikkat ediyorsunuz? Bana verilen işi doğru yapmaya çok dikkat ediyorum. Sözgelimi, bana “Masaları sil” denildiyse ben o masaları bir bezle üstünkörü silip çıkmıyorum. Layıkıyla temizlemiş miyim diye iki-üç kez kontrol ediyorum. İş dışında neler yapıyorsunuz? Seyyar satıcılık yapıyorum. Kuyumcular Sokağı’nda oyuncak sergim var. Üstelik bu işi 10 yaşımdan beri aynı yerde yapıyorum. Kışın çorap, yazın ve genelde daha ziyade oyuncak satıyorum. Yazın ben burada çalışırken sergiyi büyük kızıma bırakıyorum. Çaykur’un yeni atılımları hakkında ne düşünüyorsunuz? Çaykur’un yeni ürünleri çok ilgi çekti. Diğer çay markaları reklamlarla kendilerini Çaykur’dan üstün gibi gösteriyorlar ama Çaykur bir numara. Erzurum’un köylerine gittiğimde orada birkaç muhtarla görüştüm. “Özel sektörün çayını almıyoruz. Çaykur’un çayını alıyoruz,” dediler. Sonra da şöyle anlattılar: “Bize bir araba çay getirdiler. Paket gösterdiler, sevdik, uygun fiyatlı bulduk, aldık. Gittik öbür paketlere baktık, çayla alakası yoktu. Çaykur’un en ucuz çayının bile onlarla alakası yok.” Onlara şunu anlattım: Çaykur çayı, nasıl bahçeden çıkmışsa, nasıl üretilmesi gerekiyorsa öyle üretilmiştir. Renk alsın diye herhangi bir katkı yoktur. Bu bilgi yayıldıkça daha çok Çaykur çayı tüketecekler. Bölgesel yayınları çok izleyip dinledikleri için, ucuz bir maliyetle bu bilgiyi onlara aktarabiliriz. MART 2016 [35] [emekverenler] ÇAYKUR BABA MESLEĞIMDI 26 yıl çalıştım. 2004 yılında kadroyu hak ediyordum ama beş-altı güne takılmıştım. Böylece yaklaşık 14 yıl yazları Çaykur’da, kışları Çanakkale’de çalıştım. Çanakkale’de ne iş yapıyordunuz? Çanakkale’de kahvecilik yapıyordum. 2001 yılında İstanbul’a gittim, orada da kahvecilik yaptım. Rize’ye döndükten sonra da aynı şekilde devam ettim. Çaykur ve kahvecilik 43 yıllık baba mesleğimdi, ben de onun izinden gittim. 2005 yılında Kalkandere’ye döndüm. Bir yıl sonra da babamı kaybettim. Emekli olup buraya yerleştim. Çaykur’u uzun yıllar öncesinden biliyorsunuz. Bugünkü Çaykur’u nasıl buluyorsunuz? Ben 1989 yılında Çaykur’da çalışmaya başladığımda, kazan dairesinde 13 kişiydik. Emekliye ayrılırken ise sayımız dörde düşmüştü. O yıllarda mesela kıvırmada 27 kişi, tasnifte 22-23 kişi vardı. Buna rağmen eleman yetersizliğinden yakınıyorlardı. Çaykur son yıllarda çalışma alanını genişletmek konusunda başarılı. Özellikle “didi” çok beğenildi, tutuldu. Tabii eski yıllarla karşılaştırdığımız zaman bugün en çok memnun olduğumuz uygulama, çay parasının zamanında ödenmesidir. Eski yıllarda çay parasını alabilmek için aylarca beklediğimiz olurdu. Şöyle örnek vereyim; ben Gelibolu’ya gidiyordum, arkamdan üç maaş geliyordu. Yazlık parayı kışın alıyordum, düşünün! Şimdi düzenli olarak ödenmesi çok memnuniyet verici. “BEN SABIRSIZ bir insanım, boş duramam” diyen Yusuf Öztürk, Çaykur’un eski bir çalışanı. Taşçılar Fabrikası’ndan emekliliğe hak kazandıktan sonra, gerçekten de boş duramamış ve çalışmaya devam etmiş. Kalkandere’nin en iyi çayının demlendiği konusunda iddialı olduğu Mümtaz Çayevi’nin sahibi ve işletmecisi. Yusuf Öztürk, baba mesleği olan Çaykur’u da, kahveciliği de aynı heyecanla kendisi sürdürüyor bugün. Sizi tanıyabilir miyiz? Çaykur’da 1989 yılında çalışmaya başladım. Mevsimlik personel olarak çalışıyordum. O yıllarda ateş- [36] MART 2016 çilik yapıyordum. Kazanları yakardık. Ateşçilik fabrikanın en zor görevlerinden biriydi. O zamanlar işimizi tamamen beden gücüyle yapıyorduk, kürek kullanıyorduk. Bir dönem bölüm değiştirdim. Çaykur’da çalıştığım 26 yılın 11 yılında puantörlük yaptım. Ancak sonra tekrar kazan dairesini tercih ettim. Zaten oradan da emekli oldum. Çaykur ile yollarınız nasıl kesişti? Çaykur’a girmemin asıl nedeni babamdır. Babam da Çaykur’dan emekliydi. Benim de Çaykur’da çalışmam konusunda çok ısrarcı oldu. 1989 yılında kuraya katıldım, adım çıkınca da kuruma girdim ve Çayı ve Çaykur’u yakından tanıyan bir çayevi sahibi olarak hangi çayı kullanıyorsunuz? Kalkandere kahvelerinin yüzde 99’u Çaykur çayını tercih eder. Ben de hâlen Çaykur’un iki markasını kullanıyorum: Altınbaş ve Tirebolu. Harman yapmam. Ya tek başına Altınbaş ya da tek başına Tirebolu demlerim. Kurumun en iyi çayı olduğunu düşünerek, işyerimizde 40 senedir Altınbaş kullanıyorduk. Sadece işyerinde değil, evde de Altınbaş’ı tercih ederim. Ancak yavaş yavaş Tirebolu’ya geçiyorum. Tirebolu’yu, tek elekten geçtiği ve toz oranı çok düşük olduğu için kullanıyorum. Çay dışındaki ürünleri nasıl buluyorsunuz? Çok harika. Özellikle de “didi”... Kahvehanedeki dolabım “didi” doludur. Teneke kutuları tercih ediyorum. “didi” nasıl bu kadar çok tuttu sizce? Soğuk içeceklerin hepsinde asit var ama “didi”de asit yok. En önemli avantajı da bu. Kimseye dokunmuyor. İstediğin kadar iç… Zaman zaman Çanakkale’ye gidiyorum. Orada bir akrabamın kahvehanesi var. O da “didi” kullanıyor ve çok da tercih ediliyor. O kadar çok tutuldu ki… Farklı markaların da soğuk çayı var ama anlaşıldığı kadarıyla “didi” Türk damak tadına uygun hazırlanmış. Çaykur, mevcut ürünlerin kalitesi bozulmadan yeni ürünler çıkardıkça, kurumun imajı daha da güçlenecek. İnsanlar sizin kahvenizi neden tercih ediyor? Burası Mümtaz Çayevi. Rize’den gelirken, Kalkandere’nin girişinde “En güzel çayı nerede içerim?” diye sorarsanız, burayı tarif ederler. Farklı bir çay demleme tekniğiniz mi var? Mümtaz Çayevi’ni diğer kahvehanelerin çaylarından ayrı kılan özellik şudur: Daha çok özen gösteririz. Özen gösterdiğin müddetçe, daima damak tadını bulursun. Babam çayın ustasıydı, ben de ondan ders aldım. Çay çabuk tükenmemişse, işyerinin çay kalitesinin düşmemesi için o çayı dökerim. İsterse demlik dolu olsun. Bu aslında işyeri için bir zarardır ama aynı zamanda bizim ilkemizdir. Demlenen çayın 15 dakika sonra dökülmesi, babamın uyguladığı kuraldı. Bu ilkeyi babamdan devraldım. Demlenmiş çayı demlikte en çok 20 dakika tutarım. Çaykur sadakatinin kaynağında ne var? Babam... Ayrıca hem üreticiyim, hem Çaykur çalışanıydım… Bunların hepsinin Çaykur sadakatimde etkisi var. Babam da Çaykur’da 25 sene çalışıp 1981’de emekli oldu. Ben Çaykur’da çalıştım. Kardeşim de hâlen Çaykur’da memur olarak çalışıyor. Yani bir evden üç Çaykurlu çıktı. KALKANDERE SPOR’UN ESKI FUTBOLCUSU Yusuf Öztürk’ün tek hobisi işi. Ama eskiden bir hobisi varmış. Futbol oynuyormuş. 14 yıl amatör ligde top koşturmuş. Hem Rize’de hem de bir zamanlar yaşadığı Çanakkale’de… Rize’deki futbol yıllarında Kalkandere Spor’un formasını giymiş. MART 2016 [37] [çaydurakları] Kanlıca’nın neden şiir, edebiyat ve Türk Sanat Müziği’nin gözdesi olduğunu hissedersiniz. Ve şairin mısralarına hak verirsiniz: Bir geceye bir ömür verilir Kanlıca’da İstanbul’un sırrına erilir Kanlıca’da Mehtap oynar su ile ışıklar gelir dile Geçmiş sevdalar bile dirilir Kanlıca’da İstanbul’un sırrına erilir Kanlıca’da... Boğaz’ın güzeli Kanlıca’da ÖNCE ÇAY, SONRA YOĞURT Yolunuz İstanbul’a düşerse, mis gibi çayınızı yudumlayabileceğiniz mekânlardan uzun bir liste hazırlayabilirsiniz. Ve tabii ki listedeki en güzel duraklardan birkaçı eşsiz İstanbul Boğazı’nda olur ÇAY ÜSTÜ YOĞURT Dün ile bugünü birleştiren bu kafe ismini, iskelenin hemen önündeki küçük meydanı paylaştığı camiden alıyor: Mimar Sinan’ın eserlerinden İskender Paşa Camii. “Magos Fatihi” olarak da anılan, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinde devletin ileri gelenlerinden olan İskender Paşa’nın yaptırdığı cami, Kanlıca Camii olarak da biliniyor. Büyük üstadın Mihrimah Sultan Camii, Selimiye Camii, Şehzade Camii gibi, hem iç hem dış mimarisi açısından etkileyici olan bu eserini gezmeniz şart. Ama çayınızı doyasıya içtikten, ardından da dillere destan bir Kanlıca yoğurdu yedikten sonra... Geleneksel biçimi pudra şekerli olan, ancak son yıllarda reçelli seçenekleri de bulunan Kanlıca yoğurdu, Sakkaf ailesiyle İstanbul’a, Kanlıca’ya gelmiş. Sakkaf ailesi, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda maruz kaldıkları zulüm sonucu Bulgaristan’dan anavatana göç etmiş. Bulgar yoğurdu ünlüdür. İlk Kanlıca yoğurdunu da, 1893 yılında, Bulgaristan göçmeni bu aileden Poyraz İbrahim Ağa yapmış. Kanlıca yoğurdu geleneği, doğal yemlerle ve bölgeye özgü bitkilerle otlayan sığır ve koyunların sütünden üretilen yoğurt mayalarıyla sürdürülüyor. Yoğurdunuz bittikten sonra, önce İsmailağa Camii, ardından da Kanlıca’nın hareketli sokakları sizi bekliyor. Belki gezinizi Mihrabat Korusu’nda tamamlayabilirsiniz. Biraz önce kokusunu duyduğunuz Boğaz’ı, güzel bir çay eşliğinde bir kez de kuşbakışı seyredersiniz. Sosyal medyadan Kanlıca’da çay sevgisi... HIZLA değişen İstanbul’da hem mimari açıdan kendini koruyan, hem de insan dokusuyla eski mahalle kültürünü bugün de yaşatan Boğaz’ın en güzel duraklarından biri de Kanlıca’dır. Kanlıca’ya gitmenin en keyifli yöntemi, hiç kuşkusuz, Boğaz’ın inci gibi yalılarını izleyerek, köpüklü dalgaları ardınızda bırakarak deniz yolunu kullanmaktır. [38] MART 2016 Boğaziçi’nin kendine has kültürünü ve geçmiş zamanların hatırasını yansıtan ve Şirket-i Hayriye döneminde de önemli iskelelerden olan Kanlıca iskelesine adım atarak Kanlıca’ya çıkmak, güzel bir başlangıç olacak. Kanlıca’nın sıcak estetiğini tamamlayan simgelerinden biri olan iskelenin inşa tarihi kesin olarak bilinmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescilli olduğundan, alınan restorasyon izni ile 1989 yılında bugünkü hali kazandırılmış. Denize en yakın banklardan birine oturarak manzaranın keyfini çıkarmaya başlayabilirsiniz. Ama size tavsiyemiz, iskelenin hemen yanındaki İsmailağa Cafe’nin, mümkünse deniz kenarındaki bir masasına yerleşmeniz. Burada demli çaylar eşliğinde saatler geçirebilirsiniz. Zaman ilerledikçe, “Kıraathanelerinde öğrencilerden çay parası alınmayan, sıcak ve güleryüzlü insanların yaşadığı semt.” “İstanbul’daki en şirin sahil semtlerinden biri. İskeledeki çay bahçesinde demleme çayı, demlik eşliğinde içmek yanında da pudra şekerli mis gibi yoğurdu yemek gibisi yoktur. Hele bir de sevdicekleriniz yanı başınızdaysa, sizden daha mutlusu yoktur.” MART 2016 [39] [güncel] “Sebebi hayatım, feyz ü refikim, Sevgili babacığım, valideciğim, Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti, hamdolsun kurtuldum. Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağımdan ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum…” Kolağası (Ön Yüzbaşı) Bölük Komutanı İstanbullu Mehmet Tevfik, 2 Haziran 1915 günü yaralanıp Çanakkale Askeri Hastanesi’nde hayatını kaybederek şehit düşmeden önce kaleme aldığı mektupta, annesi, babası ve eşine böyle seslenmiş. İstanbullu Mehmet Tevfik ile birlikte askeri rakamlara göre 250 bini aşkın gencin şehit düştüğü Çanakkale’de, tarihimizin en şerefli ve aynı zamanda en hüzünlü hikâyeleri yaşandı. İşte Çanakkale’yi bizler için farklı kılan da bu gerçek hikâyeler... İtilaf Devletleri, bir ayda İstanbul’u ele geçirmeyi planlayarak Çanakkale önlerine gelmişti. 3 Kasım 1914-18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda deniz savaşları ve 25 Nisan 1915-8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası’nda kara savaşları verildi. İtilaf Devletleri, dönemin en güçlü donanma ordularına sahip olmalarına karşın, Türk askerinin kararlı ÇANAKKALE GEÇILMEZ! Çanakkale, deniziyle, doğasıyla, tarihiyle en güzel illerimizden biri… Ama onu bizler için asıl önemli kılan, binlerce can pahasına İtilaf Devletleri’ni Boğaz’da durduran inanılmaz Çanakkale zaferi… Bize bu zaferi armağan eden şehitlerimizi zaferin 101’inci yılında, 18 Mart’ta, bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz [40] MART 2016 SAVAŞIN IZLERI HER YERDE direnişi karşısında Boğaz’ı geçemeyerek yarımadayı terk etmek zorunda kaldı. Çok sayıda kayıp verdiler ve amaçlarına ulaşamadılar. Ancak ilginçtir, bunca can kaybına karşın Çanakkale Savaşı taraflar arasında nefret değil dostluk doğurdu. Yüzyılın son ‘centilmen savaşları’ olarak değerlendirildi. Teknolojik üstünlüğün henüz hüküm sürmediği, yakın menzilde süren bir savaştı. Taraflar düşmanın yaralılarını kaldırmasına izin veriyor, esirlere iyi muamele ediyordu. Bu durum kazanılan büyük zaferin ardından da sürdü. Mustafa Kemal, ülkesini işgale gelen düşman askerlerinin ailelerine şöyle seslendi: “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Çanakkale’yi gezerken o müthiş savaşın izlerini görür, seslerini duyarsınız. Kanıtlar her yerdedir. Metrekareye 6 bin merminin düştüğü bir savaşın ardından toprağa saçılıveren binlerce kalıntı… Yüz binlerce insan bu topraklarda birbirleriyle savaşarak ölmüştür. Aralarında bir savaşta olamayacak türden insani ilişkiler geliştirmiş, siperler arasında sürekli yardımlaşmışlardır. İnsanın savaşarak yazdığı en güzel destanlardan biridir. Ve pek çoğu hâlen bu topraklarda yatmaktadır. Yurdunu savunmaktan başka gayesi olmayan ve pek çok şeyden mahrum olan insanımızın canı pahasına savaştığı yerdir. Burası bizim tarihimizi ve geleceğimizi belirleyen 18 Mart 1915 zaferinin kazanıldığı Çanakkale’dir. MART 2016 [41] [güncel] 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ Dünyanın yarısını oluşturan kadınlar, her yıl 8 Mart günü, Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorlar. Peki neden? Neden Kadınlar Günü ve neden Mart’ın 8’inde?.. Bu soruya cevap vermek için iki yüzyıl öncesine doğru tarihsel bir yolculuğa çıkmamız gerekecek DÜNDEN BUGÜNE 8 MART 8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle greve başladı. Grevin başka yerlere sıçramasını istemeyen polis, işçileri fabrikaya kilitledi. Ancak beklenmeyen bir şey oldu ve yangın çıktı. Kapıları açamayan işçiler yangından kaçamadılar ve 129 kadın işçi yangında hayatını kaybetti. Aynı yıl ABD’de pek çok kadın seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin kısaltılması, çalışma koşulları gibi konularda seslerini duyurmaya başladılar. Yangınla gelen faciadan 53 yıl sonra, 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda ABD’de ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasına karar verildi. Ancak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, esas olarak 1960’lı yıllardan sonra yaygın olarak benimsendi. Birleşmiş Milletler tarafından da resmi olarak kabul edilen Dünya Kadınlar Günü, tüm kadınların insan haklarına sahip olmasını amaçlıyor. Gerek hukuki gerekse toplumsal açıdan kadınlar, tüm haklarını erkeklerden çok daha sonra ve çeşitli zorlukları göze alarak elde ettikleri için, 8 Mart kadınların eşit haklar talebini ve bunun için verdiği mücadeleyi temsil ediyor. Bugün hâlâ dünyanın pek çok yerinde, hatta “çağdaş” olarak tanımlanan ülkelerde bile kadınlar, erkeklerle aynı haklara sahip değiller. Ayrıca yasalardaki eşitlik, çoğu kez uygulamada karşılığını bulmuyor. Kadınlar hem birey ve yurttaş, hem de anne ve eş olma rolleri arasında büyük zorluklar yaşıyor. Bu yüzden yılda bir gün kadınlar, tüm dünyaya sorunlarını ve haklarını hatırlatıyorlar. TÜRKIYE’DE 8 MART Türkiye’de Dünya Kadınlar Günü ilk kez 8 Mart 1921’de kutlandı. Cumhuriyet ile birlikte çeşitli yasal hakların tanınmasına rağmen, bu hakları uygulamaya koyup kullanabilen kadın sayısı oldukça azdı. Ancak büyük kentlerde okuma imkânı elde eden kadınlar, kanundaki bu ilerlemeden yararlanabildiği için kadınların bu durumu uzun yıllar sürdü. Kadınların toplumsal hakları için seslerini yükseltmeleri ancak 1950’lerden sonra oldu. Bu anlamda Dünya Kadınlar Günü de bu yıllarda gündeme gelmeye başladı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı Programı”, pek çok ülkeyi olduğu gibi Türkiye’yi de etkiledi. Ülkemizde “Türkiye 1975 Kadın Yılı Kongresi” yapıldı. 8 Mart’ın yaygın ve kitlesel olarak kutlanması da 1975’ten sonra oldu. 1980-84 arasında kutlanmayan 8 Mart, 1984’ten itibaren çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başladı. 1990’larda kadın dernek ve kuruluşlarının artmasıyla birlikte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çok geniş bir katılımla kutlanılır oldu. Bugün de pek çok şehrimizde Dünya Kadınlar Günü nedeniyle çok sayıda kutlama ve organizasyon düzenleniyor, kadınlar her yıl çeşitli sorunlarını dile getiriyorlar. [42] MART 2016 MART 2016 [43] [güncel] BAZI ŞEHIRLER YAŞLI DOSTU Büyüklerimiz başımızın tacı YAŞLILAR HAFTASI KUTLU OLSUN DÜNYADA “YAŞLI DOSTU ŞEHIR” AĞINA KAYITLI 145 ŞEHIRDEKI BAZI ÖLÇÜTLER ŞÖYLE: Yıllar nasıl bir hızla geçiyor değil mi? Daha dün çocuktunuz, şimdi yolun yarısını geçtiniz… Yolculuğun bu yarısında da keyifli ve sağlıklı olamaz mıyız? DOĞUMLA BAŞLAYAN ömür, biyolojik olarak her an yenilenen, çatışan, uyumlanan süreçler bütünü anlamına geliyor. Yani doğduğumuz andan itibaren, kendi yaşlılığımızı da üretmeye başlıyoruz. Yeni oluşan hücrelerle ömrünü tamamlayan hücreler arasındaki sürekli ilişki, yaşamın ta kendisi demek. Ancak çocukluk yıllarında yenilenme süreci baskın iken, yaşlanma döneminde yenilenme hızı azalıyor. İnsan 20’li yaşlara kadar büyüyor; yani bir anlamda sürecin zirvesine tırmanıyor. Bu yaşlardan sonra ise yavaş yavaş bu yenilenmenin hızı azalıyor. 60-65 yaş sonrasında ise “yaşlılık” adı verilen dönem başlıyor. Yaşlılıkta, vücudumuzda geriye dönüşü mümkün olmayan kayıplar yaşanıyor, aslında keyfimizi kaçıran şey, tam da bu. Ama artık uzmanlar yaşlanmanın hiç de keyif kaçırmaya gerek olmadan yaşanabilecek bir süreç olduğunu söylüyorlar. Öncelikle “yaş alma” ile “yaşlanma”yı birbirinden ayırmak gerekiyor. Yaş almak kaçınılmaz ama yaşlanmayla ilgili ya- [44] MART 2016 pabileceklerimiz var. Yaşam koşulları, beslenme alışkanlıkları tamamen kişiye bağlı etkenler. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşlılık için gençlik yıllarından itibaren dengeli beslenmeye, egzersiz yapmaya, stresten uzak durmaya özen göstermek gerekiyor. Tabii, yaş aldıkça sağlık taramalarını da düzenli olarak yaptırmak, olası bir hastalıktan korunmayı sağlıyor. ÖNYARGILARDAN KURTULUN Ülkemizde yaşlılara, bir köşeye çekilip oturması gereken insanlar olarak bakılıyor. Son yıllarda bu algı değişmeye başladı ama bu toplumsal önyargı hâlâ çok güçlü. Oysa ömrümüzü doğum ile ölüm arasındaki bir yolculuk olarak düşünürsek, yolun yarısından sonra yapılacakların da kendine özgü renkleri olduğunu, oturup beklemenin kimseye bir faydası olmadığını görmek zorundayız. Üstelik yaşlılık, gençlerin anlayamadıklarını anlamış, yaşayamadıklarını yaşamış, bilemediklerini bilmiş olmak anlamına gelir. Bu bütünlük, insanın yaşamını huzurlu ve doyumlu kılar. Emeklilik, hayattan değil, yalnızca çalışma hayatından emekliliktir; yani bir anlamda şimdiye kadar yapamadıklarınızı artık yapabileceğinizi gösterir. Çocuklarınız büyümüş, kendi yollarını çizmişlerdir; sorumluluklarınız azalmıştır; torunlar görevi değil neşeyi temsil eder. Dolayısıyla bahçeyle uğraşmak, seyahat etmek, yürüyüş yapmak, kitap okumak ve hatta anılarınızı yazmak için en uygun zamandır. Tek başınıza gençlerin arasında kalmak yerine bu meşgaleleri yaşıtlarla birlikte planlamak ise, paylaşımı, sosyal canlılığı ve benlik saygısını sağladığı için iyi organize edilmiş bakımevleri bu konuda iyi bir seçenek sunuyor. Ülkemizde yeni yeni başvurulan bu tercih, yaşlıların hayatını renklendiriyor. İster çocuklarınız ve torunlarınızla, ister evinizde, isterse bakımevinde; “yaş aldığınızı” kabullenin ama yaşlandığınızı asla… • Yeşil alanlar ve dış mekânlardaki oturma elemanlarının sayısı artırılmalı, • Kaldırımlar iyi durumda ve kaymaz olmalı, engeller olmamalı ve tamamen yayalar için ayrılmalı, • Sürücüler yaya geçitlerinde yayalara yol vermeli, • Dış mekânlardaki güvenlik, yeterli sokak aydınlatması toplumsal eğitimle birlikte desteklenmeli, • Kamusal hizmetler erişilebilir düzeyde olmalı, • Yaşlı insanlar için düzenlenmiş müşteri hizmetleri düzenlemeleri olmalı, • Kamu binalarındaki kısımlar açıkça işaretlenmiş olmalı, yeterli sayıda oturma yeri ve tuvalet, erişilebilir ve güvenli asansörler, rampalar, korkuluklar, merdivenler ve kaymaz koridor kaplamaları bulunmalı, • Toplu taşıma yaşlılar için ücretsiz, kolay ve güvenilir olmalı, • Duraklar ve istasyonlar erişilebilir, güvenli, temiz olmalı, • Evde bakım hizmetleri yeterli ve ücretsiz olmalı, • İç mekânlar ve bina yüzeyleri hareket için kısıtlayıcı olmamalı, • Konut garantisi sağlanmalı, • Çeşitli etkinlikler için buluşma mekânları erişilebilir olmalı, • Yaşlı insanlar da içinde olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin okullar, kütüphaneler, toplum merkezleri gibi yerlerde bir araya getirilmesi sağlanmalı, • Kamu, gönüllü kuruluşlar ve ticari kuruluşlar sürekli olarak yaşlı insanlara hizmet kalitesini artırmak için çalışmalı, • Hali vakti yerinde olmayan yaşlı insanlar, kamusal, gönüllü ve özel hizmetlere kolayca erişebilmeli, • Yaşlı insanların kendi başlarına yapabilecekleri işler teşvik edilmeli ve desteklenmeli, • Televizyon ve görsel medyada kullanılan yazılar dâhil olmak üzere tüm basılı bilgi büyük harflerle, okunaklı yazılmalı, • Telefon cevaplama hizmetleri bilgileri yavaşça vermeli, karşıdakinin anlayıp anlamadığını kontrol eden mekanizmalar oluşturulmalı, • Devlet daireleri, toplum merkezleri, kütüphaneler gibi kamuya açık alanlarda bilgisayara veya internete erişim bedava veya düşük fiyatlı olmalı, • Evde bakım hizmetleri sağlık olduğu kadar kişisel bakım ve ev işlerini de kapsamalı, • Tüm yaşlardan gönüllü hizmetler teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. MART 2016 [45] [Karadeniz’den] Mısır unu HEM LEZZET HEM SAĞLIK Mısır unlu cevizli kek MALZEMELER: 3 yumurta, 1 su bardağı toz şeker, 1 su bardağı sıvı yağ, 1 su bardağı süt, 1 su bardağı mısır unu, 1 su bardağı ceviz, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya, 2 su bardağı un HAZIRLANIŞI: Yumurtaları karıştırma kabına kırın. Toz şekeri de üzerine ekleyerek mikserle çırpın. Daha sonra üzerine süt, sıvı yağ ve 1 su bardağı cevizi ilave edin. 1 su bardağı mısır unu, 2 su bardağı un, 1 paket vanilya ve 1 paket kabartma tozu da ekleyerek çırpma teliyle karıştırın. Kek kalıbına kek harcını dökün. Önceden ısıtılmış olan 170 derecelik fırında pişirin. Karadeniz halkının sağlığının bir sırrının da mısır unu olduğunu biliyor muydunuz? Sofralarımızın bu şifa kaynağı, lezzetiyle de Karadeniz’in sembolü gıdalar arasında... NEDEN MISIR? UZMANLARA göre mısır unu insan sağlığına çok yararlı. Karadeniz insanlarının mısırı çok fazla tüketmesi nedeniyle sağlıklı olduklarını, özellikle de halk arasında “ala hastalığı” olarak bilinen vitiligoya yakalanmadıklarını söylüyorlar. Elbette mısır ununun bütün nimetlerinden yararlanmak için geleneksel öğütme yöntemimizi kullanmak gerekiyor. Değirmenlerimizde öğüttüğümüz mısır ununda, mısır meyvesi taneciklerinin tamamını kullanıyoruz. Dolayısıyla vitaminleri, mineralleri ve posasını kaybetmeden üretiyoruz. Lifli bir besin olduğu için kabızlığı önlüyor ve posa miktarı yüksek olduğu için koroner kalp hastalığı riskini azaltıyor. Mısır ununun yararı bunlarla da bitmiyor. Yağ asitleri, mineraller, A vitamini, protein, kalsiyum, demir, fosfor, B2 vitaminleri içeren bu sağlıklı gıda, besleyici değeri yanında karbonhidrat zengini de olduğu için enerji veriyor. İçerdiği doymamış yağ sayesinde kandaki kolesterol düzeyinin dengelenmesinde etken oluyor. Dolayısıyla kalp ve damar sağlığımız için yararlı. A vitaminiyle de göz, kemik, diş ve böbrek sağlığımıza destek sağlıyor. Mısır ununun bir mucizesi de insan güzelliğine katkısı... Cildi güzelleştiriyor, sıkılaştırıyor. [46] MART 2016 Mısırın anayurdu Güney Amerika, Meksika ve Peru. Aztek ve İnka imparatorluklarında halkın en önemli besin kaynağı mısırdı. Bu önemli bitkinin M.Ö. 4000 yıllarında Peru’da And sıradağları yöresinde yetiştirildiği biliniyor. Kristof Kolomb, Amerika’nın keşfinden sonra 1494 yılında, yeni dünyadan İspanya’ya dönerken mısırı da Avrupa’ya getirmiş. Mısır, daha sonra 15’inci yüzyılda Asya’ya ve Akdeniz’in kuzeyindeki ülkelere, 16’ncı yüzyılda da Batı Afrika, Hindistan ve Çin’e götürülmüş. Türkiye’ye gelişi 1600’lü yıllarda Suriye yoluyla Mısır’dan İstanbul’a olmuş. Geldiği ülke Mısır olduğu için önceleri “Mısır buğdayı”, “Mısır darısı” şeklinde anılırken giderek sadece mısır olarak adlandırılmış. Buradan da Orta Avrupa ülkelerine yayıldığı biliniyor. Bu nedenle Fransa’da da bu bitkiye İspanya buğdayı, Hintdarısı veya Türk buğdayı adı verilmiş. SOSYAL MEDYADAN ÖVGÜLER… “Babamın anlattığı bir hikâyeye göre, yıllardan birinde çok kıtlık olmuş. Karadenizli perişan. Dillerindeki tek serzeniş ise şu: Vay başımıza gelenler, buğday ununa muhtaç kalacağız!” “Düğümlenmiş ayakkabı bağlarını ya da ipleri çözemediğinizde düğümün üzerine bir parça mısır unu serpiştirirseniz, düğümün kolaylıkla çözüldüğünü görürsünüz.” “Bir yerinizi sakatladığınızda, bir miktar mısır ununu sıcak su ve azıcık zeytinyağıyla karıştırıp, elde ettiğiniz bulamacı sakatlanan yere bağlayın. Süper iyileştirebilen bir malzeme. Kas spazmını gevşetiyor, incinen yerin acısını alıyor, morluğu azaltıyor, acayip de dinlendiriyor. Tecrübeyle sabit.” MISIR UNUNUN UZUN SÜRE KORUNMASI IÇIN CAM VEYA PLASTIK BIR KAPTA BULUNMASI GEREKIYOR. BEKLEDIĞI YER KAPALI, KURU VE SERIN OLMALI. ASLINDA BUZDOLAPLARI MISIR UNUNU SAKLAMAK IÇIN SON DERECE ELVERIŞLI. ANCAK MISIR UNUNUN BIR ÖZELLIĞI VAR KI, DIĞER YIYECEKLERIN KOKULARINI HIZLA EMEBILIYOR. BU NEDENLE MISIR UNUNUN HAVA GEÇIRMEYEN BIR KAPLA VEYA POŞETLE BUZDOLABINA KONULMASI ÖNERILIYOR. BIR BAŞKA IPUCU ISE HAŞERELERDEN KURTULMAK KONUSUNDA… MISIR UNUNUN ÜZERINE KOYACAĞINIZ DEFNE YAPRAĞI, HAŞERELERI UZAK TUTUYOR. MART 2016 [47] [sağlık] DIKKAT! BELIRTILERE DIKKAT! Glokomun belirtilerle ortaya çıkmasına “şans” demiştik. Hangi belirtileri dikkate almalıyız, buna da bir göz atalım: • Özellikle sabahları ortaya çıkan baş ağrıları, • Zaman zaman bulanık görme, • Geceleri ışıkların etrafında parlak halkalar görülmesi, • Televizyon izlerken göz etrafında ağrı, • Göz çevresinde ağrı, • Gözde kızarıklık, • Bulantı ve kusma. Ancak bu belirtilerin sadece bazı glokom tiplerinde ortaya çıktığını ve “Bunlar bende yok, demek ki glokom değilim,” diyemeyeceğimizi akılda tutmak gerekiyor. GLOKOM, SINSI VE TEHLIKELIDIR FG K A H Y D Aniden şiddetli göz veya baş ağrınız başladıysa, görüşünüz bulanıksa, gözünüz kızarıyorsa, ışığa karşı hassasiyet, bulantı ve kusmanız varsa, şanslısınız! “Bu nasıl şans?” demeyin. Görme kaybına, hatta körlüğe yol açan glokom, bu belirtileri nadiren veriyor. Yaygın olan türüyse sinsi sinsi ilerliyor SPOTTA okuduğunuz bu gerçek, sizi korkutmak değil, uyarmak için. Bedenimizin sinyallerine karşı uyanık olmak ve gereken önlemleri almak, birçok hastalıkta olduğu gibi, gözlerimizde ortaya çıkabilecek bir rahatsızlığı da vaktinde anlamamızı, erken teşhis ve tedaviyle ondan kurtulmamızı sağlıyor. Gözlerimizin ne kadar değerli olduğunu bir düşünelim. Basit bir göz kusuru bile hayatımızı zorlaştırmaya yetiyorken, görme yeteneğimizi kısmen ya da tamamen kaybetmek, pek çoğumuzun düşünmek dahi istemediği bir felakettir, değil mi? O halde gelin, orta yaş eşiğini geçmiş olanlar başta olmak üzere birçok insanı tehdit eden bu rahatsızlığa daha yakından bakalım. GLOKOM NEDIR? Halk arasında ‘göz tansiyonu’ olarak bilinen glokom, göz içi basıncının yükselmesiyle görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına yol açan ciddi bir sorun. Hastalığı, göz içinde bulunan sıvının dışarı çıkamaması nedeniyle, göz içi basıncının artması olarak tarif edebiliriz. Göz içi sıvısının dışarı atılmasını sağlayan kanallarda yapısal olarak tıkanıklık oluşması veya bazı hastalıklar bu sıvının göz içinde kalıp basınç oluşturmasına yol açıyor. Bu basınç da göz sinirlerine zarar veriyor ve hastalık belirti göstermeden ilerlerse, körlüğe dahi neden oluyor. ‘Sinsi hastalık’ olarak nitelendirilmesinin nedeni de uzun zaman belirti göstermeden ilerleyebilmesi ve görme kaybının başladığı aşamaya kadar fark edilememesi. İşte bu yüzden, belirti vermesi, hastanın ‘şansı’ olarak değerlendiriliyor. Her yaş grubunda, hatta yeni doğan bebeklerde görülebilse de, glokoma en sık orta yaş grubunda rastlanıyor. Ondan kaçınmanın en iyi yolu, düzenli göz muayenesi olmayı alışkanlık haline getirmek. Yılda sadece bir veya iki kez zaman ayırmayı, bu çok değerli duyu organımız sizce de hak etmiyor mu? yor. Eğer düzenli göz muayenesi yaptırmayan biriyseniz, hastalığın teşhisi ancak ilerlemiş dönemlerde mümkün olabilir. Ama düzenli göz muayenesini alışkanlık edindiyseniz, kural olarak zaten göz tansiyonunuz kontrol edilecek ve olası bir anormallik hemen tespit edilecektir. Glokom teşhisi koymak için göz doktoru bir arada görülen üç bulguyu arar: Birincisi göz içi basıncının yüksek olması. Glokom teşhisi koymak için gereken ikinci bulgu, göz dibi muayenesinde görülen göz siniri tahribatı. Üçüncü bulgu da, görme alanındaki bozulma, yani görme kaybı. Bu üç bulgunun bir arada olması, glokom teşhisini mümkün kılıyor. Bulguların düzeyi birlikte değerlendirilerek de ilaç tedavisine veya ameliyata karar veriliyor. Glokom, teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün olan bir hastalık… Yeter ki zamanında teşhis edilsin. Hastalık göz sinirinde tahribat yaptıktan ve kısmi görme kaybına yol açtıktan sonra teşhis edilirse, tedavi ancak mevcut görmeyi korumaya yardımcı oluyor ama kayıpları geriye getiremiyor. Glokomun düzeyi tespit edildikten sonra, uygulanacak tedaviye karar veriliyor. Üç tedavi seçeneği bulunuyor: İlaç tedavisi, lazer uygulaması ve cerrahi tedavi. Elbette en iyisi bütün bunlara gerek kalmaması için düzenli kontrol yaptırmak. NASIL TEŞHIS EDILIR? Özellikle açık açılı glokom tipinde, daha önce de belirttiğimiz gibi belirti ortaya çıkmı- [48] MART 2016 MART 2016 [49] [serbestkürsü] Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için iletişim adresimiz: [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Doğu Karadeniz bölgesinde yetiştirilen çaylar, 10 11 ekolojik iklim şartları nedeniyle, kış aylarında kar Yüreğime Dol Dedi SOLDAN SAĞA: 1) Matematik, aritmetik-İridyumun sembolü 2) İyiden iyiye-Ödemekten emir 3) Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş ya da dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde; eskiden topları ve şimdi lağımları ateşlemekte kullanılan kaytan biçiminde tutuşucu madde-Tüm, bütün, bitmiş 4) Bir sayı-Yüksekokul 5) Kötü, pis-Öküz yemliği 6) Nazi subaylarının simgesi-Bir çoğul eki-Hollanda’nın plaka işareti 7) Gayrımenkul, taşınmaz mallar-Bir haber ajansının kısa yazılışı 8) Olmayan bir şeyi var etmek-Beyaz 9) Ameliyat sonrası vücut içinde kalan doku artıklarını ve sıvıları dışarı atmak ya da yara üzerindeki yangıyı akıtmakta kullanılan bükülgen tüpDemokrasi 10) Bir insanı hunharca öldürmek 11) Molibdenin sembolü-Güney Kore menşeli bir araba markası-Halk dilinde amca YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1) 1881-1942 yılları arasında yaşamış, Türkiye Cumhuriyeti’nin 4. Başbakanı ve aynı zamanda hekim olan siyasetçi 2) Piyasada etki ya da tepki-Utanma duygusu 3) Kayıp, zayi-Gaye, amaç 4) Yapma, etme (Tersi)-Türlü konularda bilgi veren bir tür yıllık 5) Nana, Germinal gibi eserleri olan Emile önadlı Fransız yazar-Üst karşıtı-Boru sesi 6) Mağara-Eritilmiş ve birazı yakılmış şekerle yapılan şekerleme 7) Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk-Takımla oynanan bazı top oyunlarında topun sokulmasına çalışılan yer 8) Güney Yemen’in başkenti-Yağlı, mayalı ya da mayasız hamurdan yapılan, külde pişirilen çörek 9) İstanbul’un su ihtiyacını sağlayan barajın adı-Mali’nin plaka işareti 10) Sürdürme, devam ettirme-Yarışma ve karşılaşmalarda kuralların uygulanışını denetleyen yetkili, yargıcı 11) Bir iskambil oyunu-Gerçek, sahici. altında kaldığından çay İçimi dökmek için dilim bağladım söze, Yıllarımı sayarken ahu ceylan gel dedi. Yeşilinde kayboldum bakarken ela göze, Notalar benden olsun, sen sazını çal dedi. Mahzun durma söyledi dertlerini aç bana, Var her derdin çaresi, hislerinle kaç bana, Ben yanında dururken sen tebessüm saç bana, Sevdamız yeşerirken aşkımıza gül dedi. Gir gönül bahçesine karanfil ele gelsin, Dokun lalelerime, nazarın güle gelsin, Saçlarımı okşarken yüreğim dile gelsin, Sensiz hayat zül bana, bu sırrımı bil dedi. Dolaş ovalarımı, neşe topla dağımdan, Vuslat arzularını dile gönül bağımdan, Soluma yerleşirsen çıkamazsın ağımdan, Açtım aşk kapısını, yüreğime dol dedi. Bırakma şu elimi, kenetlensin eline, Kaçamak bakışlarım aksın tutku seline, Al götür cennetine, düştüm sevda yeline, Doldurdun yüreğimi, hep içinde kal dedi. Bu aşk nelere kadir, yakarken de güldürür! Dağ gibi nefret olsa deryasında öldürür, Kalpten kalbe yol olup engelleri kaldırır, Şaraba ne gerek var, benle sarhoş ol dedi. tarımında zirai ilaç kullanılmaz. Bu durum ülkemizi sağlıklı çay üretimi için ideal ülke konumuna getirmektedir. Bu nedenle tarımında zirai ilaçlama, üretiminde katkı maddesi kullanılmayan tüm ürünlerimizi gönül rahatlığı ile tüketebilirsiniz. MUSTAFA HOŞOĞLU Hazırlayan: Mithat BAYRAKOĞLU - Muhasebe Şefi / Işıklı Çay Fabrikası [50] MART 2016 TR-BIO-653 Agriculture of Turkey TABİATIN KIYMETLİ VE NADİDE HAZİNESİ ÇAYKUR Beyaz İksir Beyaz Çayı ÇAYKUR e-ticaret sitesinden satın alabilirsiniz. http://www.caykursatis.com/beyaz-iksir