Bahçe mobilyası - İstoç Ticaret Merkezi

Transkript

Bahçe mobilyası - İstoç Ticaret Merkezi
İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR.
NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2013 SAYI: 35
Yetişkin seyirci kuklalı ve
gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor
Ayşe Selen
Şehsuvar Aktaş
Tarih ve kültür şehri
Gaziantep
Hayatım boyunca
hedef odaklı bir insan oldum
Nasuh Mahruki
Fonksiyonel, mevsimlik
ve dekoratif bir ihtiyaç
Bahçe mobilyası
1 l İSTOÇHayat
başyazı
Nerede kalmıştık…
Önümüze bakıp yeniden
başlayalım…
Ülkemizin ekonomi platformunda saygın ve çok önemli yeri olan, dünya
ekonomisinde örneği olmayan İSTOÇ Ticaret Merkezimizde, ekmekten
otomobile kadar her şeyin kaynağından, birinci elden tüketiciye sunulduğu
bir ticari faaliyeti sürdürmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu Genel Kurul da, sizlerden aldığımız yetki ve destekleriniz
doğrultusunda, huzurlu bir şekilde ve İSTOÇ’a yakışan olgunlukta
tamamlandı. Hep beraber daha güzel günlere gideceğimize, İSTOÇ’un
toptan ve perakendecinin uğrak yeri olacağına inanıyorum.
Değerli dostlar bildiğiniz üzere Metro istasyonumuz Sayın Başbakanımızın
katıldığı tören ile açılmış bulunmaktadır. Metro istasyonumuzun açılmış
olması sitemize bir ayrıcalık ve hareket getireceğine inanıyorum.
Uzun bir bekleyişten sonra bu güzelliğe kavuşmamız bütün üyelerimizi
çok memnun etmiştir.
İSTOÇ metro durağının tamamlanması sürecinde bizlere destek veren başta
Başbakanımız olmak üzere, Hükümet Yetkililerine, Büyükşehir Belediye
Başkanımıza, Bağcılar Belediye Başkanımıza, Ulaşımdan Sorumlu Genel
Sekreter Yardımcımıza, Ulaşım Daire Başkanı ve Başkanlık Yetkililerine
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal olayların maalesef bizleri de
etkilediği bu süreçte herkesin bu olayları aklıselim analiz etmesini, barış
ve huzur için asgari müşterekte birleşip, kaynağı nereden olursa olsun
ekonomimizi de etkileyen bu olumsuzlukların bir an önce son bulmasını
diliyorum.
Genel Kurulumuza katılan bütün üyelerimize, katılımlarından dolayı bizlere
verdikleri güvene, Yönetim Kurulu arkadaşlarım ve kendi adıma sonsuz
teşekkür ederim.
Bu vesileyle yaklaşan mübarek Ramazan ayının tüm İslam alemine,
ülkemize ve dünyaya, barış ve huzur getirmesini diliyorum. Saygılarımı
sunuyorum.
NAHİT KEMALBAY
İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı
İSTOÇHayat l 2
24
12
S - HAZ
İRAN 2
013
4
NİSAN
- MAYI
içindekiler
28
34
47
3 l İSTOÇHayat
29
30
İmtiyaz Sahibi
İSTOÇ Ticaret Merkezi Adına
Nahit Kemalbay
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Cumhur Savaşkan
Yayın Kurulu
Mehmet Duyulmuş
Salih Türkay
M. Mustafa Gönül
Mehmet Özcan
Necati Yaşar
4 Haberler 12 Ekonomi “Melek yatırımcı” Joachim Behrendt ile
Türk girişimcilerinin ortak özellikleri, eksiklikleri ve iş yapma biçimlerinin
yanı sıra daha birçok konuda sohbet ettik. 16 Sektör İnceleme Bahçe
mobilyaları ve kozmetik sektörlerini ele aldığımız bu bölümde, Mobilya Sanayi
İşadamları Derneği (MOBSAD) Genel Sekreteri Barış Görgüç, bahçe
mobilyaları sektörüne ilişkin sorularımızı; Kozmetik ve Temizlik Sanayicileri
Derneği (KTSD) Başkanı Ahmet Pura ise kozmetik sektörüne yönelik
sorularımızı yanıtladı. 20 Üyelerimizi Tanıyalım 24 Gezi Tarih ve kültür
şehri: Gaziantep 28 Hobi Herkes cam üfleyebilir 29 Lüks Nereyi
istersem evim orası 30 Ünlü Söyleşisi Ayşe Selen&Şehsuvar
Aktaş: “Yetişkin seyirci kuklalı ve gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor”
34 Spor Nasuh Mahruki: “Hayatım boyunca hedef odaklı bir insan
oldum” 38 Kültür Sanat 40 Bunları biliyor musunuz? Hayatınızı
kolaylaştıracak pratik bilgiler bu sayfalarda… 42 Ağız Tadı Ramazan
ayında iftar ve sahurda nasıl beslenmeli? Sizin için araştırdık.
44 Sağlık KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven
Caner, mitral kapak prolapsusu hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Liv
HOSPITAL Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ise, kalp krizi
ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı.
47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi
Adres
İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217
Bağcılar / İstanbul
Tel: (0212) 659 45 00
www.istoc.com.tr
[email protected]
Reklam için
Nilüfer Güler
0212 659 45 00 (4 Hat)
İSTOÇ Hayat Dergisi
3 ayda bir yayımlanan
bedelsiz süreli yayın organıdır.
Yayına Hazırlık
Genel Yönetmen
Gürhan Demirbaş
Genel Yönetmen Yardımcısı
Eser Soygüder Yıldız
Görsel Yönetmen
Yavuz Karakaş
Editör
Betül Topaklı
Grafik&Tasarım
Tijen Kızıler
Düzeltmen Editör
Ersel Ergüz
Fotoğraflar
Murat Güney, Damla Salor
İletişim
Yazı işleri: (0212) 440 27 83
Pazarlama: (0212) 440 27 65
[email protected]
Baskı
Dünya Yayıncılık AŞ
Globus Dünya Basınevi
100. Yıl Mahallesi 34204 Bağcılar /
İstanbul
Tel: 0212 440 24 24
38
44
İSTOÇHayat l 4
İSTOÇ 2012 Yılı Olağan
Genel Kurulu
22 Haziran’da yapıldı
5 l İSTOÇHayat
İSTOÇ 2012 hesap yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı, 22 Haziran 2013 tarihinde Wow Hotel&Convention
Center, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi Yeşilköy’de yapıldı. Genel kurula katılarak kooperatifimize olan ilgi ve
desteğini esirgemeyen Sayın Bağcılar Belediye Başkanımız Lokman Çağırıcı, genel kurula katılan üyelerimize,
bölgenin geleceği ve yapılacak hizmetlerle ilgili bilgilendirme konuşması yaptı. Yine teşrifleriyle genel kurulumuzu
onurlandıran Sayın Milletvekilimiz Feyzullah Kıyıklık, bugüne kadar yapılan hizmetler ve yapılacak projeler hakkında
bilgi ve temennilerini paylaştı.
haberler
İSTOÇ 2012 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı, 22 Haziran 2013 tarihinde
Yeşilköy’de bulunan İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’nde gerçekleştirildi.
İSTOÇHayat l 6
Genel kurul toplantısında alınan kararlar şöyle:
2012 yılı Yönetim Kurulu yıllık çalışma raporu, Denetim Kurulu raporu, gelir-gider farkı hesapları, genel kurula okunarak,
müzakeresine sunuldu. Müzakerelerin tamamlanmasından sonra, kooperatifin 2012 yılı bilançosu ve gelir-gider farkı
hesapları oylandı ve oy birliğiyle kabul edildi. Yönetim kurulu, 2012 yılı faaliyetlerinden dolayı ibraya sunuldu ve yönetim
kurulu oy birliğiyle ibra edildi. Denetim kurulu, 2012 yılı faaliyetlerinden dolayı ibraya sunuldu ve oy birliğiyle ibra edildi.
Üç yıl için yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimine geçildi. Yönetim kurulu asil ve yedek üyeler için mevcut yönetim ve
denetim kurulu üyeleri dışında aday ya da aday listesi çıkmadı. Bu sebeple liste halinde gizli oy, açık tasnif suretiyle oylama
yapıldı. Aşağıda isim ve görevleri yazılı olan kişiler:
Yönetim Kurulu Asil Üyeliklerine; Nahit KEMALBAY, Öner YÜKSEL, Mehmet DUYULMUŞ, Salih TÜRKAY, Mustafa UZUN,
Nurettin TARİ, Ahmet KOÇ, Aydın DELİ, Mehmet ÖZCAN, Mehmet Mustafa GÖNÜL, Fettah SARI; Yönetim Kurulu Yedek
Üyeliklerine: Necati YAŞAR, Muğdat KARGUN, Kısmet ŞENER, Ekrem DEMİRBAŞ, Cevat AY, Osman ERUYGUN, Şenay
ARAÇ, Osman ÜNVER, Lutan SARIKAYA, Ahmet ACAR, Mehmet Mesut ACAR; Denetim Kurulu Asil Üyeliklerine: Yaşar
haberler
7 l İSTOÇHayat
GÖNENÇ, Mustafa AKYÜZ, Ayhan BEYAZ; Denetim Kurulu Yedek Üyeliklerine; Fuat ÇİFTÇİ, İsmail KEKLİK, Ali
KARAAĞIL seçildi.
a) Genel giderlere katılım payı (aidat) olarak yapılacak ödemelerin miktar, zaman ve ödeme esaslarının
belirlenmesine geçildi. Aidatlara zam yapılmadan eskiden olduğu gibi alınması oylandı. Aidatların eski
rakamlardan alınmasına üyelerden ortalama vadeyle ödemek isteyenlere kolaylık sağlanması, yeni faaliyete geçen
İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi A Blok’un 1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren aidat ödemeye başlaması oylandı ve oy
birliğiyle kabul edildi.
b) Gecikmeli ödemelere uygulanacak vade farkı oranının aylık yüzde 1,5 olarak uygulanması, ortak ödemelerinde
üyelere kolaylık olması açısından ortalama vadeyle tahsilatı oy birliğiyle kabul edildi.
c) Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin aylık ücretlerinin belirlenmesi oylandı. Mehmet DUYULMUŞ, yönetim kurulu
ve denetim kurulu ücretlerinin eskisi gibi ödenmesini önerdi. Bu durum oylandı ve oy birliğiyle kabul edildi.
İSTOÇHayat l 8
d) Yönetim kuruluna bütçede fasıllar arası aktarma yapma yetkisinin verilmesi oylandı. Yönetim kuruluna bütçede fasıllar
arası aktarma yapma yetkisi oy birliğiyle kabul edildi.
e) İSTOÇ Ticaret Merkezimizde ihtiyaç duyulan asfalt çalışması görüşüldü ve oylandı. Asfalt çalışması yapılmasının
yönetimin önerdiği şekilde belediyeyle varılacak mutabakat doğrultusunda veya en fazla 4.000.000 TL’ye (4 milyon TL)
kadar bedelle yaptırılması hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesi oy birliğiyle kabul edildi.
f) 2013 yılı çalışma programı ve tahmini bütçesi oylandı. Tahmini bütçe bütün kalemleriyle birlikte 81.187.000 TL (81
milyon 187 bin TL) olarak oy birliğiyle kabul edildi.
• Kooperatifin maliki bulunduğu 2134 ada 1 parselde kayıtlı İSTOÇ SARAY’ın ( AVM-OTEL) kiralama ve işletme
anlaşmalarının yapılmasına, bu antlaşmaların tapuya şerh konulması hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesine,
bu yetki doğrultusunda tapu sicil müdürlüklerindeki tüm iş ve işlemleri yapmaya takibe ve neticelendirmeye yönetim
kurulunun, tam yetkili kılınmasına oy birliğiyle karar verildi.
• Bankalardan teminat mektubu almak üzere rehin sözleşmelerini imzalamak için yönetim kuruluna yetki verilmesine, 10
ret oyuna karşılık 1020 kabul oyuyla karar verildi.
• İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi iş yeri önlerine oluk yerine ızgara yapılması görüşüldü. İlgili dükkânların üyelerince katılım
payı ödemeleri görüşüldü ve çıkan görüşler oylandı. Oylama sonucuna göre, Oto Ticaret Merkezi iş yeri önlerine oluk
9 l İSTOÇHayat
yerine ızgara yapılması oy birliğiyle reddedildi.
• Ortakların iş yeri tapularının şerhsiz olarak verilebilmesi için, TOKİ ile şerhlerin kaldırılması için yapılan 9 Ekim 2012
tarihli protokol gereği, 2.000.000 TL (2 milyon TL) teminat mektubu verilmiştir. Gelecekte bu tarzda kamu kurumlarınca
talep halinde verilmek üzere yönetim kuruluna verilmiş 2.000.000 TL dahil, toplamda 5.000.000 TL’ye (5 milyon TL)
kadar teminat mektubu verme yetkisini yönetim kurulu istemiştir. TOKİ ile yapılan uzlaşma protokolündeki değişikliğin
onaylanması ve yönetim kuruluna kamu kurumlarına 5.000.000 TL’ye kadar teminat mektubu verilmek üzere yetki
verilmesi hususunda Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet DUYULMUŞ, genel kurula bilgi verdi. Başka söz alan olmadı.
Maddenin oylamasına geçildi. Oy birliğiyle yönetim kuruluna 5.000.000 TL’ye kadar teminat mektubu almak ve resmi
kurumlara vermek üzere yetki verildi.
• Kooperatife yeni üye kayıtları için üye olacaklardan asgari metrekare bedelinin 1.250.-TL’den az olmamasına ve en
fazla 72 aya kadar vade yapılarak üye kaydedilmesi hususu oylandı, oy birliğiyle kabul edildi.
• Dilekler ve temennide, tüm bu konuşmalardan dolayı ve genel kurula katılım ve seçimle gösterilen güvenden dolayı
teşekkür etmek üzere Sayın İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanımız Nahit KEMALBAY, söz alarak, bu güç ve güvenle
bütün çalışmaları kısa sürede sonuçlandırarak, İSTOÇ’u hak ettiği yerlere taşıyacağımızı, tüm çalışma ve faaliyetlerimize
ilgi ve alakanızın önemli olduğunu vurgulayarak, genel kurula teşekkür etti.
İSTOÇHayat
OÇ
l1
10
haberler
İSTOÇ metro istasyonu
Otogar-Bağcılar-Başakşehir-Olimpiyatköy metro hattı, 14 Haziran 2013 Cuma günü
yolcu taşımaya başladı. Metro hattı; Metrokent, Başak Konutları, Siteler, Turgut Özal,
İkitelli Sanayi, Olimpiyat, Ziya Gökalp Mahallesi, İSTOÇ, Mahmutbey, Yeni Mahalle,
Kirazlı, Bağcılar, Üçyüzlü, Menderes, Esenler ve Otogar istasyonlarından oluşuyor.
İSTOÇ metro istasyonumuzun, İSTOÇ’lulara ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyoruz.
11 l İSTOÇHayat
Külsan Home
İSTOÇ’ta
İSTOÇ’ta mağaza açan Külsan
Home, İSTOÇ 7. Ada No: 19’da
hizmet veriyor.
TAZİYE TEŞEKKÜRÜ
Babamız ZENUN AY’ın
vefatı üzerine cenazemize katılan,
başsağlığı ziyaretinde bulunan telefon
ve internet yoluyla
mesaj bırakan, çelenk gönderen,
acımızı paylaşan tüm dost ve
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
İPEK ZÜCCACİYE İTHALAT
İHRACAT SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Ay Ailesi
ACI KAYIPLARIMIZ
İSTOÇ üyelerimizden;
i olarak
İSTOÇ Yönetim
İslam âleminin
tüm üyelerimizin ve
’nı kutlar,
şan Ramazan Bayramı
Ramazan Ayı ve yakla
ını temenni ederiz.
hayırlara vesile olmas
Hikmet Şahin
2 Temmuz 2013’te,
Sadık Oğuz
5 Temmuz 2013’te
Hakkı’n rahmetine kavuşmuşlardır.
Kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine
ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
İSTOÇ YÖNETİM KURULU
İSTOÇHayat l 12
13 l İSTOÇHayat
Girişimciler yeni
kuracakları şirket
için banka kredisine
bel bağlamamalı
Türkiye’de 2000’li yılların
başında kurduğu yazılım
şirketi Nexum ile önemli
başarılara imza atan
BIC Angel Investments
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Joachim Behrendt,
yılların birikiminden
gençlerin de yararlanması
için 2013 yılının başında
“melek yatırımcı” oldu.
Sadece Türk girişimcilerin
değil, dünyadaki tüm
girişimcilerin geliştirilmesi
gereken yönlerinin
bulunduğunu söyleyen
Behrendt’e göre girişimciler,
yeni kuracakları şirket
için banka kredisine bel
bağlamamalı.
Melek yatırımcı olarak e-ticaret, mobil çözümler ve sosyal medya gibi alanlarda yatırım
yapacaklara finansman ve danışmanlık desteği sağlayacaklarını belirten BIC Angel
Investments Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Joachim Behrendt, uluslararası marka haline
gelmenin zaman, sabır ve ciddi finansal yatırım gerektirdiğini dile getirdi. KOBİ’lerin
yapması gerekenin pazardaki talepleri iyi takip edip, kendileri için uygun olabilecek niş
fırsatları yakalamak olduğunu aktaran Behrendt, ana pazara odaklandıkları takdirde
büyük perakendecilerle rekabet etmelerinin mümkün olamayacağını ifade etti. Türkiye’de
bir mağaza başarılı olduğunda hemen yanına aynı ürünleri satan bir başka mağazanın
daha açıldığını ve bunun çok yanlış bir yaklaşım olduğunu söyleyen “melek yatırımcı”
Joachim Behrendt ile Türk girişimcilerinin ortak özellikleri, eksiklikleri ve iş yapma
biçimlerinin yanı sıra daha birçok konuda sohbet ettik.
Türkiye’nin melek yatırımcılar açısından potansiyeli nedir? Sizce girişimcilerin
ihtiyacı sadece para mı?
20 yıldan fazla yönetim danışmanlığı yaptım. Türkiye, büyüyen ve gelişen bir pazar… Yeni
gelişmeye başlayan alanlar var. Orta ve küçük ölçekli işletmeler bunların başında geliyor.
Ve biz, bu işletmeler arasında, en cazip ve potansiyeli yüksek olanları tespit ederek,
uluslararası oyuncular haline getirmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de çok cazip sektörler
olmakla beraber, uzmanlık alanımız teknoloji odaklı olduğu için, sadece belli bir kısmına
destek verebiliyoruz. Bunlar daha çok e-ticaret, sosyal ağlar ve mobil uygulamalar.
Aslında bizim de bu konuda bir başarı hikâyemiz var. Nexum, benim kurduğum bir
İSTOÇHayat l 14
firma. 100’e yakın çalışanı bulunuyor
ve uluslararası müşterisi mevcut.
Türkiye’deki yazılım şirketleri arasında,
yazılım ihracatı üreten en büyük 10 şirket
arasında yer alıyor. Son dört yıldır bu
böyle. Deloitte’e göre de, en hızlı büyüyen
teknoloji şirketi. Böyle bir know-how’ı var.
Biz de tecrübelerimizi yeni girişimcilerle
paylaşmak istiyoruz. Başvuru sayısına
gelecek olursak da haftada beş ile 10
başvuru alıyoruz ve en az dört tanesiyle
bir araya geliyoruz. Girişimcilerin ihtiyacı
sadece para değil. Akıllı para olarak
tabir edilen, aynı zamanda yatırımcının
tecrübesini ve network’ünü içeren pakete
de ihtiyaçları var.
Türk girişimcilerinin ortak özellikleri,
eksiklikleri ya da iş yapma biçimleri
için neler söylemek istersiniz?
Start up’lar öncelikle fikre odaklanıyorlar
fakat pazar araştırmasını yeterince
yapmıyorlar. Müşterilere gidip
onlardan feedback (geri bildirim)
toplamıyorlar. Güzel bir teknoloji olsa
da proje geliştiğinde pazarda talep
göremeyebiliyor. O yüzden mümkün
olduğunca erken aşamada pazardan
feedback toplamalarını öneriyoruz.
Bir de sadece yurt içindeki pazara
odaklanıyorlar. Ama günümüzde
teknolojinin de ilerlemesiyle, tüm
dünyaya hitap eden ürünler geliştirmek
hem kolaylaştı hem de çok daha
mantıklı hale geldi. Bunlar sadece
Türk girişimcilerinin değil, dünyadaki
tüm girişimcilerin geliştirmesi gereken
yönler. Heyecanları var ama altyapıları
yok. İstekliler fakat tecrübeleri olmadığı
için uygulama eksikleri söz konusu.
Biz tam bu noktada devreye giriyoruz
ve teknoloji, pazarlama, finansman,
muhasebe ve yönetim danışmanlığı gibi
alanlarda gerekli altyapıyı sağlıyoruz.
Diğer önemli nokta da, günümüzde
işletmelerin finansal yapılarının güçlü
olması şart. Yeni kurulacak bir şirketin
sermayesinin, bankadan alınacak krediye
bağlanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Finansal yönünü güçlendirmek için melek
yatırımcı, girişim sermayesi ya da kuluçka
merkezi gibi organizasyonları hayata
geçiriyor zaten. Çünkü istatistiklere
baktığımız zaman firmalar ilk iki sene
zarar ediyor, ikinci iki yıllık periyotta da
başa baş seviyede gidiyor. Dördüncü
seneden sonra gerçek anlamda kâra
geçmeye başlıyorlar. Şirketin finansal
yapısı, kuruluş aşamasında bu durum göz
önüne alınarak hazırlanmalı.
KOBİ’ler girişimcilik, kaliteli
üretim, yeni pazarlar bulma
konusunda, şartlar göz önüne
alındığında oldukça başarılı. Ancak
marka yaratma konusunda aynı
başarıyı gösteremiyor. Bunu neye
bağlıyorsunuz?
Uluslararası marka haline gelmek zaman,
sabır ve ciddi finansal yatırım gerektiriyor.
Start up’lar açısından baktığımızda,
baştan söylemek gerekirse hedeflerimiz
arasında markalaşma yok. Çünkü bu
multi milyon dolarlık yatırım gerektiriyor.
Kendi alanımızdan örnek verirsek,
Türkiye’de büyük online girişimler var.
Markafoni, Yemeksepeti ve Gittigidiyor
gibi… Ama henüz onlar bile yurt dışında
tanınan başarılı marka olamadılar. Çünkü
çok büyük yatırım gerektiriyor. Almanya
kökenli olduğum için bu ülkeden örnekler
verebilirim. Siemens, VW, Mercedes ve
Porche gibi markalara baktığımızda hem
yılların getirdiği birikimi hem de yaptıkları
yatırımları görüyoruz. Ama yine de
Türkiye başarıyla devam ediyor. Bunun
için zamana ve paraya ihtiyacı var. Şu
anda bile bazı başarılı örneklerin çıktığını
görüyoruz. Mavi Jeans ve Pegasus gibi…
Dünya artık küçük bir köy haline
geldi. İletişim kanallarının da etkisiyle
KOBİ’ler her türlü olumlu ya da
olumsuz ekonomik, siyasal durumdan
etkileniyor. KOBİ’ler konjonktürden
etkilenmemek için ne yapmalılar?
Aslında ben hayatın KOBİ’ler için
bazı alanlarda daha kolaylaştığını
düşünüyorum. Şöyle örnek verebiliriz.
Birçok şey değişiyor ama eskiden kapalı
ekonomi döneminde sistem daha az
değişkene bağlıydı. Hükümetin verdiği
bir karar ya da kurdaki değişikliklerden
doğrudan etkilenme söz konusuydu.
Dünyaya gelirsek, buradaki değişimler ve
gelişmeler yeni fırsatları da beraberinde
getiriyor. KOBİ’ler daha hızlı hareket
ettikleri için bu fırsatları kullanmada
avantaj elde ediyorlar. Stratejilerine
odaklanmaları gerekiyor. Etraflarında
meydana gelen kısa vadeli değişiklikler
onları yolundan saptırmamalı. Pazarı
ne, müşterisi kimler, hangi ürünleri
üretiyor? Bu konulara çok iyi çalışmalı ve
kendilerini geliştirerek stratejilerini hayata
geçirmeliler. Odaklanmalı, odaklanmalı,
odaklanmalılar…
15 l İSTOÇHayat
TÜRKİYE
SINIRLARINI
AŞTI, DÜNYA İLE
ENTEGRE OLDU
Onun yerine pazarın beklentilerini takip
edip niş alanlarda odaklanmak en iyisi.
Peki, Türkiye genel olarak kendini
nasıl konumlandırmalı?
Dünyada Global Girişimcilik
Monitörü adında bir kurum var.
Bu araştırma kurumu ülkeleri üç
gruba ayırıyor. Gelişmemiş ülkeleri;
kaynaklara, gelişmekte olan ülkeleri;
operasyonlara, iş süreçlerine ve
bunların gelişmesine, gelişmiş ülkeleri
de yenilikçiliğe odaklanması gereken
ülkeler olarak sınıflandırıyor. Türkiye’yi
şöyle sınıflandırabiliriz; bir taraftan
süreçlerinin geliştirilmesine bir taraftan
da inovasyona odaklanması gerekiyor.
Arada bir noktada yer alıyor. Türkiye’nin
süreçlerinin geliştirilmesinden elde
edebileceği çok fırsat var. Örneğin,
otomotiv sektörü. Bununla ilgili bir örnek
vermek istiyorum. Bizim ilgi alanımızdan
bahsetmek gerekirse uluslararası girişim
sermayesinin Türkiye’ye özel ilgisi söz
konusu. Bu hafta sonu Antalya’da
“Start Up Turkey” isimli büyük bir zirve
gerçekleştirildi. Bu zirveye 800 girişimci
ve yatırımcı katıldı. Bunların 100’ü yurt
dışından gelen uluslararası girişim
sermayesini temsil eden kişiler. Bu
yatırımcılar, Türkiye’ye geldikleri zaman
kısa vadeli burada kalmıyorlar. En az dört
beş sene yatırım yapıyorlar. Ondan sonra
yatırımın dönüşünü alıyorlar. Aslında bu
tip yatırımların artmış olmasının en somut
göstergelerinden biri bu organizasyon.
Bu da Türkiye’nin uluslararası sermayeyi
daha uzun vadede içine çeken bir ülke
haline geldiğinin göstergesidir.
Almanya’dan Türkiye’ye 23 yıl önce
geldiğinizi biliyorum. O zamanki
Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında
nasıl bir fark var?
Almanya’dan Türkiye’ye 23 yıl önce
arabayla geldim. İstanbul ve Ankara gibi
büyük şehirlerin yanı sıra Gaziantep,
Diyarbakır, Van hatta tüm sınır bölgesini
görme şansım oldu. Üç yıl sonra da
Marmara Üniversitesi Almanca İşletme
Bölümü’nde yardımcı doçent olarak
görev yapmaya başladım. O zamanlar
Türkiye kapalı bir ekonomiydi. Turgut
Özal döneminde ekonomik açılım
gerçekleşmişti ama kapalı ekonominin
etkileri hâlâ devam ediyordu. Hayatımda
ilk defa, kısmen Avrupa’ya benzemesine
rağmen kendimi farklı bir yerde hissettim.
Genel olarak baktığınızda Türkiye’nin
çok ciddi bir potansiyelinin olduğunu fark
ettim. Ancak kapalı ekonomi nedeniyle
hayata geçirilemiyordu. Eğer yeterli
birikimim olsaydı o zaman Türkiye’ye
yatırım yapardım. Çünkü uzun vadede
bunun çok iyi sonuçlarının alınabileceğini
hissetmiştim. Ama yeni mezun doktora
öğrencisiydim ve yeterli birikimim yoktu.
20 yıl sonra baktığımda, olabilecek en
güzel şeyin meydana geldiğini görüyorum.
Türkiye sınırlarını aştı, dünya ile entegre
oldu. Bugün Türkiye’de, diğer ülkelerde
bulabildiğiniz bütün ürünlere ulaşma
şansınız var. Diğer taraftan baktığımda
da, özünü koruyan bir ülke görüyorum.
Kendimi kimi zaman Amerika’da, kimi
zaman Avrupa’nın ortasında, kimi zaman
da Orta Doğu’nun bir parçası gibi
hissedebiliyorum. Bu önemli bir avantajdır.
Türkiye, Avrupa ile Asya arasında bir
köprü olarak kendini konumlandırabilir.
söyleşi
Bugünün büyük firmasının temeli
küçük bir esnaf dükkanında atıldı.
Ancak bugün alışveriş merkezlerinin
etkisiyle esnaf yeni yatırımları
düşünmek yerine günü kurtarabilme
derdinde. Esnafın yaşamını
sürdürmesi için nasıl bir yöntem
geliştirmesi gerekir?
İnsanların alışveriş davranışlarına
baktığımızda artık daha çok satın
aldıklarını değil, farklı ürün aradıklarını
görüyoruz. Zevklerinin geliştiğini,
yeni tatlar, yeni tecrübeler edinmek
istediklerini fark ediyoruz. Restorana
gittiğinizde insanlar Türk yemeklerinin
yanı sıra İtalyan, Çin yemekleri ya da
farklı kültürlere ait tatları denemek
istiyorlar. Aynı şey mobilya için de geçerli,
geleneksel ürünlerimizi değil İtalyan ya da
İsveç tarzı ürünleri de görmek istiyorlar.
Buradan hareketle aslında KOBİ’lerin de
yapması gereken, pazardaki talepleri iyi
takip edip, kendileri için uygun olabilecek
niş fırsatlar yakalamaları. Ana pazara
odaklanırlarsa büyük perakendecilerle
rekabet etmeleri söz konusu olamaz.
Çevremden örnek vereyim: Oturduğum
yerin yakınında Şütte diye bir market
vardı. İsmini değiştirdi ve Gurme Garaj
olarak kendini konumlandırdı. Daha
gurme, daha yöresel ürünler getiriyor.
Ben buraya sık sık gidiyorum. Sadece
bana yakın olduğundan dolayı değil, çok
farklı ürünler sunmayı başarabildiğinden
dolayı bunu yapıyorum. Türkiye’de
maalesef şöyle bir uygulama var: Bir
mağaza başarılı olduğunda hemen yanına
aynı ürünleri satan bir başka mağaza
daha açılıyor. Bu çok yanlış bir yaklaşım...
İSTOÇHayat l 16
“Çin, Türk bahçe mobilyası sektörünü, pek çok sektörü
etkilediğinden daha çok etkiledi. Bu etkileri yok etmek için
izlenmesi gereken bazı yollar bulunuyor. Ancak bu yollardan
önce, genel anlamda bahçe mobilyası üreten firmaların,
tasarım, AR-GE ve katma değerli ürün imalatına ağırlık verip,
markalaşmaya yatırım yapması gerekiyor.”
“Sektör;
AR-GE ve katma değerli ürün imalatına ağırlık vermeli”
Bahçe mobilyalarının dünyada ve
Türkiye’de dış mekân (outdoor) mobilyaları
kategorisinde önde gelen alt katmanlardan
biri konumunda bulunduğunu söyleyen
Mobilya Sanayi İşadamları Derneği
(MOBSAD) Genel Sekreteri Barış Görgüç,
buna karşılık ülkemizde, haksız rekabetin
baskısı altında ezildiğini dile getirdi.
Türkiye’de beş altı yıl öncesine kadar
masif ahşap da dâhil olmak üzere, metal
ve plastikten mamul bahçe mobilyalarında
ciddi bir üretim yapıldığını belirten Görgüç,
ancak bugün sektörün, özellikle Çin ile
kategorize edilen Uzak Doğu menşeli
ithalata karşı koymakta güçlük çektiğine
değindi. Türk mobilya sektörünün
ihracatının, ithalatından fazla olduğu
bilgisini veren Görgüç, “Dış ticaret açığı
verdirmeyen sektör, en az yabancı girdi
kullanan sektör konumunda bulunuyor.
Ancak bahçe mobilyası, karşı karşıya
kaldığı ithalat kaynaklı haksız rekabet
baskısı nedeniyle mobilya sektörünün
yumuşak karnı haline geldi” dedi.
Barış Görgüç’e Çin’in, bahçe mobilyası
üretimi yapan firmaları nasıl etkilediğini
ve bu etkileri yok etmek için yapılması
gerekenleri sorduk.
Derneğiniz hakkında kısaca bilgi
verip, yürüttüğü faaliyetlerden
bahseder misiniz?
Mobilya Sanayi İşadamları Derneği
(MOBSAD), sektörün sorunlarını
yakından biliyor ve bu sorunların
çözümünü mobilyacıların birlik ve
beraberliğinde arıyor. Bu amaçla, sivil
toplum oluşumumuz, 18 mobilyacı
tarafından, Haziran 2006’da kuruldu.
Ülkemizin en önemli sektörü olma
potansiyelini barındıran mobilya
sektörünün gücünü ortaya çıkarmayı ve
Türk mobilya sektörünün önünde bakir
bir alan olarak duran dünya mobilya
pazarının kapılarını sonuna kadar Türk
mobilyacılarına açmayı hedefliyoruz.
Bugüne kadar tekstil ve otomotiv gibi
sektörlerin gerisinde kalan mobilya
sektörünü, Türk ekonomisinin parlayan
yıldızına dönüştürmeyi, küçük ve orta
ölçekli işletmeleri bir araya getirerek
ihracat, pazarlama, tasarım ve AR-GE
çalışmaları konusunda önemli bir güç
birliği oluşturmayı amaçlıyoruz. Türk
mobilya sektörünü, artık uluslararası
pazarlarda gerçek bir “marka” haline
getirmek için yola çıktık.
Türkiye’de bahçe mobilyaları
sektörünün gelişimini nasıl
görüyorsunuz? Sektöre yapılan
yatırımlardan bahseder misiniz?
Bahçe mobilyaları, dünyada ve
Türkiye’de dış mekân (outdoor)
mobilyaları kategorisinde önde gelen alt
katmanlardan biri konumunda bulunuyor.
Buna karşılık ülkemizde, haksız rekabetin
baskısı altında eziliyor. Türkiye’de beş altı
yıl öncesine kadar masif ahşap da dâhil
olmak üzere, metal ve plastikten mamul
bahçe mobilyalarında ciddi bir üretim
yapılıyordu. Ancak bugün sektör, özellikle
Çin ile kategorize edilen Uzak Doğu
menşeli ithalata karşı koymakta güçlük
çekiyor. Çin’den önce bahçe mobilyası
üretimi iç piyasaya yetmiyor, söz konusu
açık ise, genelde katma değeri yüksek
olan Almanya, İtalya ve İspanya’dan
kapatılıyordu. Sektör, rekabet koşullarını
buna göre belirleyerek, başarılı bir fiyat
kalite dengesi oluşturmuştu. Hızla artan
otel ve tatil köyü yatırımlarının etkisiyle
de yerli üretim kısa sürede daha da
çok artmıştı. Kalite olarak da Avrupalı
rakipleriyle başa baş mücadele eder
hale gelmişti. Ülkemizde kimya ve
demir-çelik sektörleri büyük başarılara
imza atıyor. Bu başarılar, bahçe
mobilyalarında, yerli ağaçlardan mamul
masif ahşabın dışında, metal ve plastik
ağırlıklı bahçe mobilyasında da önemli
üretim hacimlerine ulaşıp, katma değer
oluşturulmasını sağladı.
Çin, Türk bahçe mobilyası üretimi
yapan firmaları nasıl etkiledi?
Çin faktörü, bahçe mobilyası sektörünü,
pek çok sektörü etkilediğinden daha
çok etkiledi. Bahçe mobilyası üretimi
17 l İSTOÇHayat
sektör inceleme
yapan firmaların, fiyat, kalite, maliyet ve
pazar dengelerini altüst etti. Bir anda
Türkiye’de üretilen bahçe mobilyasının
önemli bir kısmı, “çok pahalı” hale geldi.
Oysa yerli firmaların üretim maliyetleri
artarken, fiyatları aynı kalıp, ciroları hızla
düşmüştür. Bu süreçte, belli başlı bazı
bahçe mobilyası üreticileri sektörden
çekilmek zorunda kalırken, devam
edenler de kârlılıklarını önemli oranda
kaybetmeye razı oldu. Fakat bilhassa
Uzak Doğu ve Güney Asya’ya has
bazı egzotik ağaç, çalı ve otları bahçe
mobilyalarında kullanımının dünyada ve
ülkemizde kabul görmesi, yerli üreticinin
bu alandaki rekabet şansının tamamıyla
yok olmasına neden oldu.
Peki, bahçe mobilyası üreticileri, Çin
faktörüne karşı nasıl bir yol izlemeli?
Bu durum birkaç özel koşula bağlı.
İlk olarak, mukayeseli üstünlük
kurulan alanlardaki üretime ağırlık
verilmeli. Bunu, asla maliyet avantajı
yakalanamayacak bir kısım ithal ham
maddeye dayalı alanların terk edilmesi
takip etmeli. Son olarak, inşaat ve proje
firmaları ile eş güdümlü çalışmanın
yanı sıra, toplu konut ve otel-tatil köyü
projelerine konsantre olunmalı. Ancak
bunların da öncesinde genel anlamda
mobilya sektörünün, tasarım, AR-GE ve
katma değerli ürün imalatına ağırlık verip,
markalaşmaya yatırım yapması gerekiyor.
Aksi takdirde bahçe mobilyaları sektörü
için yerli üretim yapan az sayıdaki
firmanın Çin faktörüne dayanması
mümkün değildir. Türk mobilya
sektörünün ihracatı, ithalatından fazla…
Dış ticaret açığı verdirmeyen sektör,
en az yabancı girdi kullanan sektör
konumunda bulunuyor. Ancak bahçe
mobilyası, karşı karşıya kaldığı ithalat
kaynaklı haksız rekabet baskısı nedeniyle
mobilya sektörünün yumuşak karnı
haline geldi. Bahçe mobilyası, Türkiye’nin
dış ticaretine ihracat katkısı yapamıyor.
Tam aksine, ithalatın fazlalığıyla cari
açığa neden oluyor. Bu nedenle bahçe
mobilyasında radikal bir vizyon değişikliği
gerekiyor.
Türkiye’de bahçe mobilyası
“ertelenebilir” bir ihtiyaç olarak
görülüyor. Sektöre olan ilgiyi
artırmak için neler yapılması
gerekiyor?
Bahçe mobilyası, fonksiyonel ve
mevsimlik bir ihtiyaç olarak algılanıyor.
Aslında ülkemiz, güneş ısı ve ışığından
yılın büyük bölümünde yararlanıyor.
Bunu bir fırsat olarak görüyor ve
değerlendiremediğimizi düşünüyorum.
Televizyon dizileri, mobilyada, bölgesi
için trend belirleyici hale geldi. Dizilerin
bu rolünü asla ihmal etmemek gerektiğini
düşünüyor ve sevindirici buluyorum.
Bahçe mobilyalarının artık sadece
fonksiyonel ve mevsimlik ihtiyaç olarak
görülmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Aynı zamanda dekoratif bir kimliği
de bünyesinde taşıdığının tespitinin
yapılması gerekiyor. Mevcut pazar
büyütülüp, niteliği farklı yeni bir pazar
açılmalı. Bunu yaparken temel belirleyici
algı değiştirilmelidir. Yani, artık bahçe
mobilyasının yılın sadece birkaç ayında
yazlıklarda, büyük bahçeli evlerde ya
da otellerde kullanılabilen “ertelenebilir”
bir ihtiyaç olmadığı, aksine yılın
tamamında kişilerin hayatında yeri olan
“vazgeçilmez” bir dekoratif kombinasyon
olduğu vurgulanmalıdır.
Türk mobilya sektörünün son 10
yıldır dünya standartlarında üretim
yaptığını söyleyebilir miyiz?
Türkiye’nin 1980 ve 1990 yıllarındaki
dinamizminden gereğince pay alamayan
mobilya sektörü, yeni binyılla birlikte yeni
bir evreye girdi. Özellikle 2005’ten sonra
güçlenen ihracat hacmi sektörü adeta
evrimleştirdi. Bu döneme kadar istisnai
örnekleri kenara bırakırsak, yabancı ve
eleştirel gözden mahrum firmalar, kendi
ölçeğinde en kaliteliyi tek başına üretme
gayretindeydi. Ancak artık firmalar
standartlaşma, seri üretim, çevreye
duyarlılık, insan sağlığı, ergonomi, estetik,
kalite ve nihayetinde tasarımı birlikte
isteyen bir pazarla karşı karşıya kaldı.
İnanılmaz bir dönüşüm gösteren mobilya
sektörü, artık dünyanın her yerinde
kabul gören; kalite, estetik ve maliyet
süzgecinden, tasarımdaki başarıyla, daha
kolay geçiyor.
Son 10 yılda sürekli büyüyüp güçlenen
mobilya sektörü, hem firmaları hem
de çalışanlarını dünya standartlarına
taşımaya başladı. Başta İstanbul olmak
üzere İnegöl, Kayseri, İzmir ve Ankara
gibi bölgelerde başarı ile üretilen mobilya,
yavaş yavaş kimlik kazanıyor. Uzun yıllar
boyu özellikle İtalyan tarzı ile Alman,
İngiliz ve Fransız ekollerini takip eden
Türk mobilyacısı, bir süredir kendi
AR-GE süreçlerine yoğunlaştı.
Neticesinde ise tasarım anlamında
dünyada kendine yer bulmaya
başlayan, bu sayede trend belirleyen
ülkelerden biri durumuna geldi.
İSTOÇHayat l 18
sektör inceleme
Bu yıl 1 milyar dolarlık ihracat
hedefliyoruz
“Tüketicinin beklentisine uygun çözümler sunarak, pazardaki rakiplerinin bir adım önüne geçen
Türk firmaları, komşu ülkelere ve Rusya’ya ihracat yapıyor. Kozmetik, deterjan ve hijyenik kâğıt
sektörleri olarak bu yıl, Rusya, Irak, İran, Ukrayna, Bulgaristan, Cezayir, Libya ve Orta Doğu
ülkeleri gibi yakın çevredeki ülkelere, toplam 1 milyar dolar tutarında kozmetik ve kişisel bakım
ürünleri ihraç etmeyi planlıyoruz.”
Bireysel ihtiyaçların artmasıyla birlikte
kozmetik ve temizlik ürünleri sektörünün
her geçen gün büyüdüğünü söyleyen
Kozmetik ve Temizlik Sanayicileri
Derneği (KTSD) Başkanı Ahmet
Pura, bugün Türkiye’de kozmetik
sektöründe, yaklaşık olarak 1700 üretici
ve 1500 ithalatçı olmak üzere 3 binden
fazla, deterjan ve temizlik ürünleri
sektöründe ise 750 civarında firmanın
faaliyet gösterdiğini açıkladı. Sektörde
büyümenin sürmesi için piyasa gözetim
ve denetim mekanizmasının (PGD)
sorunsuz ve tam işler hale getirilmesi
gerektiğine değinen Pura, kayıt dışı ve
denetimsiz çalışan iş yerlerinin kayıt içine
ve denetim altına alınması gerektiğine
vurgu yaptı. Ahmet Pura ile kozmetik ve
temizlik ürünleri pazarlarındaki büyüme
potansiyelini konuştuk.
Derneğiniz hakkında kısaca bilgi
verip, yürüttüğü faaliyetlerden
bahseder misiniz?
Kozmetik ve Temizlik Ürünleri
Sanayicileri Derneği (KTSD) olarak,
toplamda 7 milyar dolarlık bir pazarı
oluşturan kozmetik, temizlik ve kişisel
bakım sektörlerindeki üretici ve ithalatçı
firmaları temsil ediyoruz. KTSD’nin
faaliyetlerini şu ana başlıklar altında
özetleyebiliriz:
• Kozmetik ve temizlik sektörüyle
düzenleyici ve denetleyici kurumlar
arasında, karşılıklı iletişim ve görüş
alışverişi platformlarının oluşturulması,
• Sektörümüzle ilgili düzenleme
süreçlerine katkı sağlanması,
• Tüketicilerin ve diğer tüm paydaşların
sektör ürünleriyle ilgili doğru ve
bilimsel olarak bilgilendirilmesi,
• Sektörel konularda toplantı ve
seminerler düzenlenmesi,
• Tüketici ve kamu yararı temelinde
sosyal sorumluluk projeleri
yürütülmesi.
Türk kozmetik ve temizlik ürünleri
sektörünün gelişimini nasıl
görüyorsunuz?
Sektör, gelişen teknoloji ve yaşam
standartlarının yükselmesine bağlı olarak,
bireysel ihtiyaçların artması ve bireylerin
sektör ürünlerine yönelik tercihlerinin
çeşitlenmesiyle ivme kazandı. Bugün
Türkiye’de kozmetik sektöründe, yaklaşık
olarak 1700 üretici ve 1500 ithalatçı (200
firma hem üretici hem ithalatçı) olmak
üzere 3 binden fazla, deterjan ve temizlik
ürünleri sektöründe ise tahminen,
750 civarında firma faaliyet gösteriyor.
Sektörlerimizde kurulu kapasite oldukça
yüksek olup, sipariş ve üretimlerde, hızlı
ve esnek yaklaşımlara imkân sağlıyor.
Sektörün ihracat potansiyeli için
neler söylemek istersiniz? İhracatta
hangi ülkeler ön plana çıkıyor?
Kozmetik, deterjan ve hijyenik kâğıt
sektörleri olarak bu yıl, Rusya, Irak,
İran, Ukrayna, Bulgaristan, Cezayir,
Libya ve Orta Doğu ülkeleri gibi yakın
çevremizdeki ülkelere toplam 1 milyar
dolar tutarında kozmetik ve kişisel
bakım ürünleri ihraç etmeyi planlıyoruz.
Tüketicinin beklentisine uygun çözümler
sunarak, pazarda bulunan rakiplerinin bir
adım önüne geçen Türk firmaları, komşu
ülkelere ve Rusya’ya ihracat yapıyor. Orta
Doğu’nun en büyük kozmetik fuarlarında,
Türk markaları, âdeta gövde gösterisi
yapıyor. Türk dizilerine olan ilgiyi de
unutmamak gerekiyor. Bu kadar çok
sayıda bileşenin bir araya gelmesiyle
Türk firmaları bu bölgedeki kozmetik
sektörünün önemli oyuncuları haline
geldi.
19 l İSTOÇHayat
Büyüme adına hangi adımlar
atılmalı?
Sektörün geleceğine yönelik yapılacak
çalışmaların başında, piyasa gözetim
ve denetim mekanizmasının (PGD)
sorunsuz ve tam işler hale getirilmesi yer
alıyor. Kayıt dışı ve denetimsiz çalışan
iş yerlerinin kayıt içine ve denetim altına
alınması gerekiyor. Kozmetik üretimi
için aktif olarak kullanılan madde ve
ham maddelerin yerli üretiminin teşvik
edilmesi, sektörün büyümesi adına
önemli katkılar sağlayacak. Ayrıca ülke
nüfusunun genç olması da sektörde
büyüme potansiyelini artırıyor. Eğitim
düzeyinin artmasıyla bilinçlenen
tüketiciler, taklit ve kalitesiz ürünlerden
uzaklaşarak, ürün kalitesinin artmasına
ve pazarın büyümesine yardımcı oluyor.
2012, sektör için nasıl bir yıl oldu?
2012 yılı, temizlik ve kozmetik
ürünleri pazarlarındaki büyüme
potansiyelinin sürdüğü ve bu potansiyele
paralel yeni düzenlemelerin, konuların
ve fırsatların gündeme geldiği bir
dönem oldu. Son dönemde sektörde
birçok konu öne çıktı. Sağlık Bakanlığı
tarafından ön izin sisteminden bildirim ve
pazar içi kontrol sistemine geçiş amacıyla
değişiklikler yapıldı. Biyosidal Ürünler
Yönetmeliği yayımlandı. Deterjan
Tebliği ve Kozmetik Ürünler Yönetmeliği
üzerinde yapılan değişikliklerle, yerli
mevzuatın AB mevzuatı ile uyumlaştırma
çalışmaları gerçekleştirildi. Ülkemizdeki
mevzuatın AB ile uyumlaştırılması ve
piyasadaki gelişmeler doğrultusunda
yenilikler yapılmasına yönelik tüm
bu çalışmaları olumlu buluyoruz.
Öte yandan, bu uyumlaştırma ve
geliştirmelerin, yetkili merciler tarafından
yorumlanması sürecinde, kimi sınırlayıcı
yaklaşımlar gündeme gelebiliyor.
Örneğin, ürünlerin yetkili merciye
bildirimi sonrasında PGD mekanizmasına
yönelik mevzuat halen yürürlükte
olmasına karşılık, bu konuda çalışacak,
eğitilmiş ve bilgi sahibi eleman sayısı
yetersiz. Bu nedenle, piyasada hakkıyla
yapılamayan gözetim ve denetimin
masa başında yapılmaya çalışılmasından
doğan sorunlar yaşanabiliyor. KTSD
olarak, bu ve benzeri engellerin, karar
vericilerle sektör arasında giderek
güçlenen bir diyalog süreci ile ortadan
kaldırılabileceğine inanıyoruz.
AR-GE için verilen teşviklerin
sektöre yansıması nasıl oldu?
Sektörde 2 bin 400 civarında firma
faaliyet gösteriyor. Bu firmaların da
büyük çoğunluğu KOBİ niteliğinde.
AR-GE faaliyetlerine verilen teşvikten
yararlanabilmek için, bir firmanın
AR-GE merkezinde, en az 50 kişinin
tam zamanlı olarak çalışıyor olması
isteniyor. Bu rakamın sektör için çok
yüksek olmasından dolayı ancak çok
büyük firmalar söz konusu teşvikten
yararlanabiliyor. Küçük ölçekli bazı
firmaların AR-GE yatırımları, firmanın
toplam cirosuna oranla çok yüksek
seviyelerde olmasına rağmen, teşvike
layık görülmüyor. Bu konuda, bir
“iyileştirme” yapılmalı. Tam zamanlı
çalışan sayısına dayalı teşvikin yanı sıra,
toplam cironun belli bir yüzdesini aşan
firmaların AR-GE yatırımları da ayrıca
teşvike değer görülmeli.
Sektörün en önemli gündem
maddesi nedir? Sorunlar ve çözümü
yolunda önerileriniz neler?
Sektörün en temel sorunlarından
birini, Sağlık Bakanlığı denetimine
tabi kozmetik, sabun ve deterjan gibi
tüketim ürünleri denetiminin, uluslararası
standartlarda gerçekleştirilebilmesi
noktasında yaşanan sıkıntılar oluşturuyor.
Uluslararası düzlemde, piyasa gözetim
ve denetimi, söz konusu ürünlerin yoğun
olarak bulunduğu satış noktalarında,
gözetim amacıyla veya şikâyete bağlı
olarak üretim tesislerinde yapılıyor.
Bu amaçla çalışan kişi sayısı, örneğin
Hollanda’da 3 bin civarında bulunuyor.
Hem daha kalabalık hem de yüzey
alanı olarak çok daha geniş olan
ülkemizde sadece bu iş için çalışanların
sayısı, Hollanda’nın ancak yüzde biri
oranında. Bakanlığımızın, kendisine
gönderilen etiket üzerinden iddiaları
incelemek yerine, PGD kapsamında
satış noktalarında denetim yaparak
veya şikâyet durumunda ilgili firmanın
tesislerine giderek inceleme yapması
daha uygun olacaktır.
Bir diğer sorun, sahte ve taklit ürünlerle
mücadelenin yasal boşluklar ve eleman
yetersizliği sebebiyle yeterince güçlü
yapılamamasıdır. Sahte ve taklit ürünler,
ülke ekonomisini olumsuz etkilemekle
kalmıyor, tüketici sağlığı açısından
da kritik önem taşıyor. Türkiye’de
uygulamacı kurumların istatistiklerinin
hepsinden çıkan ortak saptama, sahte
ve kaçak ticari mallarla ilgili faaliyet
hacminin artış eğiliminde olduğu
yönünde. Özellikle de talebin çok ve
dolaylı vergi paylarının yüksek olduğu
mallarda yoğunlaştığı şeklinde.
İSTOÇHayat l 20
Akyüz Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Akyüz
Akyüz Plastik, 30’dan fazla
ülkeye ihracat yapıyor
üye tanıtımı
“Ürettiğimiz ürünlerin bir bölümünü Anadolu’daki toptancı
esnafına, diğer bölümünü marketlere satıyoruz. Yarıya yakınını
ise, 30’dan fazla ülkeye ihraç ediyoruz. Hem çeşit hem de
kalite bakımından, aranan bir firma konumundayız.”
Plas mutfak eşyası,
Plastik
bahçe mobilyası,
bah
çiç
çiçek saksısı ve
saklama kabı üretimi
sa
ya
yaptıklarını söyleyen
Akyüz Plastik
Ak
Sanayi ve Ticaret
Sa
A
AŞ Yönetim Kurulu
Başkanı Mustafa
B
A
Akyüz, yurt
dışında yapılan
d
ffuarlara katılarak,
Türkiye’yi en iyi
T
şekilde temsil ettiklerini dile getirdi.
Faaliyet gösterdikleri sektörün kendisini
sürekli yenileyerek, son teknolojiye
ayak uydurduğunu belirten Akyüz,
Türkiye’deki firmaların yurt dışındaki
firmalarla rekabet edebilir hale geldiğini
ifade etti. Mustafa Akyüz ile firmanın
faaliyetleri ve İSTOÇ hakkında konuştuk.
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1946 yılında Ankara’da doğdum.
Ticarete 1964 yılında başladım. Akyüz
Plastik’in ikinci kuşak temsilcisiyim.
Firmanız ne zaman kuruldu, bugün
geldiğiniz nokta nedir?
Akyüz Plastik, ticari faaliyetlerine 1950’li
yıllarda toptan züccaciyeyle giriş yaptı.
Firma daha sonra, plastik mutfak eşyası,
bahçe mobilyası grubu, çiçek saksısı
ve saklama kabı imalatına başladı.
Ürettiğimiz ürünlerin bir bölümünü
Anadolu’daki toptancı esnafına, diğer
bölümünü marketlere satıyoruz.
Yarıya yakınını ise, 30’dan fazla ülkeye
ihraç ediyoruz. Hem çeşit hem de
kalite bakımından, aranan bir firma
konumunda bulunuyoruz. Yurt dışında
yapılan fuarlara katılıyor ve ülkemizi
gururla temsil ediyoruz. Firmamızdan
Murat Akyüz, İstanbul Kimyevi Maddeler
ve Mamulleri İhracatçıları Birliği
Başkanlığı görevini yürütüyor. Ben ise,
İstanbul Sanayi Odası’nın 45. Meslek
Grubu Meclis Üyesi’yim.
Sektörünüz hakkında neler
söylemek istersiniz?
Kendisini sürekli yenileyen ve teknolojiye
ayak uyduran sektörümüz, şu anda yurt
dışındaki firmalarla rekabet edebilir hale
geldi. Sektöre yapılan yatırımlar, daha
çok katma değeri yüksek olan ürünlere
yönelik olarak gerçekleşiyor. Böylece
pazardaki payı daha çok artıyor. Son
dönemde sektörde ihracatı artırmaya
yönelik yapılan çalışmalar da bir hayli hız
kazandı. Nitekim bağlı bulunduğumuz
kimya sektörünün Türkiye ihracatındaki
yeri, otomobil ihracatından sonra ikinci
sırada bulunuyor.
İSTOÇ hakkındaki düşüncelerinizi
bizimle paylaşır mısınız?
İSTOÇ Ticaret Merkezi’nin sektörümüz
içindeki pazar payı ve yeri oldukça
büyüktür. Merkezde toplu ticaret
yapılıyor. Konumu itibarıyla firmalar,
mallarını teşhir ediyor. Firmalar birbirine
yakın halde bulunuyor. Bu bakımdan
İSTOÇ, bir nevi fuar görevi üstleniyor.
Yurt dışından gelen firmalar, sektörün
tüm firmalarına kolay ulaşabilmenin
yanı sıra çeşit zenginliğini de bir arada
görebiliyor.
Türkiye ekonomisinde yaşananlarla
ilgili genel görüşleriniz neler?
Türkiye ekonomisi, önceki yıllara göre
daha dinamik ve güçlü bir yapıya sahip.
Türk girişimcilerini, çok gayretli ve
azimli buluyorum. Binlerce kilometre
uzaktaki memleketleri ziyaret ederek
pazar paylarını her geçen gün artırıyorlar.
Türkiye’de, önceki yıllara göre daha
kaliteli ürün yapılıyor. Gittiğimiz ülkelerde
Türk mallarını gururla tanıtıyoruz.
Yabancı ülkelerde Türk malları aranır
hale geldi. Gayret ve azimlerimiz
sayesinde Türk ekonomisi hak ettiği
yerde ve daha üst sıralarda olacak.
21 l İSTOÇHayat
üye tanıtımı
Mete Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Dış Ticaret Sorumlusu Pelin Karadeniz
“İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak
için önemli fırsatlar yaratıyor”
Bahçe mobilyası deyince akla ilk olarak plastik malzemenin
geldiğini belirten Mete Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Dış Ticaret
Sorumlusu Pelin Karadeniz, plastiğin, hava koşullarına karşı
yüksek dirence sahip olmasının yanı sıra, sunduğu renk alternatifi
ve hafifliği dolayısıyla da bahçe mobilyalarında tercih sebebi
olduğunu dile getirdi. Plastikten üretilen bahçe mobilyalarının
uzun ömürlü olduğuna da dikkat çeken Pelin Karadeniz ile bahçe
mobilyasında plastiğin tercih edilme sebeplerini konuştuk.
Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Mete Plastik olarak, Prima markasıyla 1982’den bu yana plastik
bahçe mobilyaları, stadyum koltukları, gıda kapları ve endüstriyel
ürünler alanında hizmet veriyoruz. Ürün yelpazemizle birlikte
hizmet verdiğimiz alanı da genişletiyoruz. Üretim faaliyetlerimize
ev gereçleriyle başladık. Gelişen teknoloji ve müşteri talepleri
doğrultusunda ürün gamımızı her geçen gün genişlettik.
Bugün, ev gereçlerinden plastik bahçe mobilyasına, stadyum
koltuklarından gıda kaplarına kadar birçok endüstriyel ürünü üretir
hale geldik. Büyümenin düzenle geleceğini bilen firmamız, her
geçen gün kurumsallaşma adına önemli kararlar alıyor ve bunları
uyguluyor.
Bahçe mobilyasında birçok çeşit bulunuyor. Bu çeşitler
arasında en çok plastiğin tercih edilme sebebi nedir?
Bahçe mobilyası deyince akla gelen ilk malzemelerden biri
plastiktir. Hava koşullarına karşı yüksek dirence sahip olan
plastik, gerek renk alternatifi, gerekse hafifliği nedeniyle bahçe
mobilyalarında tercih sebebi oldu.
Plastikten üretilen bahçe mobilyaları,
uzun ömürlüdür. Bakımı ve temizliği de
kolaydır. Plastik bahçe mobilyalarının
tercih edilmesindeki en önemli etken,
kullanılan ham maddenin kalitesi yani
orijinalliğidir. Orijinal ve uygun ham
maddeden üretilen bahçe mobilyaları
dayanıklılık açısında da oldukça
sağlamdır. Bahçe mobilyalarının
üretiminde kullanılan gerekli katkı
maddeleri ve ham maddenin kaliteli
olması dolayısıyla ürünler, güneşin
zararlı ışınları karşısında solmaz. Hiçbir
“Faaliyetlerimizi uzun yıllar Tahtakale’deki
satış mağazamızda yürüttük. Daha sonra
İSTOÇ’taki potansiyelin farkına vardık ve
burada da bir satış mağazası açtık.
İSTOÇ’a her yerden ulaşım kolay sağlanıyor.
Park problemi de bulunmuyor. Bunlar bizler
için çok önemli faktörler. Bunların yanı sıra
İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak için bizlere
önemli fırsatlar yaratıyor.”
şekilde ısıdan etkilenmez ve deforme olmaz.
Bahçe mobilyasında birçok çeşit bulunmasına rağmen, daha
çok plastiğin tercih edilmesinin birden fazla sebebi bulunuyor.
Bunların başında, plastik malzemede renk alternatifinin fazlalığı
geliyor. Bunun yanı sıra dayanıklı, hafif ve kolay temizleniyor. Fiyat
avantajına da sahip olan plastik bahçe mobilyaları, her bütçeye
hitap edecek ürün ve model çeşitliğiyle bütün ilgiyi üzerine
çekiyor. Uzun ömre sahip olması dolayısıyla da kaynak tasarrufu
sağlıyor.
İSTOÇ’un gelişim süreci için neler söylemek istersiniz?
Uzun yıllardır Tahtekale’de satış mağazası bulunan firmamız,
İSTOÇ’taki potansiyelin farkına vardıktan sonra burada da bir
satış mağazası açtı. Tahtekale’de dükkanlar çok büyük değildi.
Herkes ortak bir kullanım alanını kullanıyordu. İSTOÇ’a geçişle
birlikte bu ortak kullanım alanları kadar her firma kendi ürünlerini
sergileyeceği bir alana sahip oldu. İSTOÇ’a her
yerden ulaşım kolay sağlanıyor. Bunun yanı sıra
ürünlerimizi çok kolay sevk edebiliyoruz. Ürün
teşhir sorunu yok. Park problemi de bulunmuyor.
Bunlar firmamız için çok önemli faktörler. Ayrıca
İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak için önemli
fırsatlar yaratıyor. Birçok sektörden firmanın
bulunduğu İSTOÇ, gerek yurt içi gerekse yurt dışı
müşterilerin uğramadan geçemediği bir ticaret
merkezi oldu. Yeni yapılacak projelerle, İSTOÇ’un
kendi içinde bir şehir haline geleceğine inanıyoruz.
İSTOÇ Yönetim Kurulu Nahit Kemalbay’a
çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve
çalışmalarının devamını diliyoruz.
İSTOÇHayat l 22
üye tanıtımı
Aykan Kozmetik Firma Sahibi İlhami Yatci
“Bu yıl, Türkiye genelinde altı
şubemizi faaliyete geçirdik”
“2013 yılında, ArmoniPark
alışveriş merkezinde,
İstanbul’un Çapa,
Yenibosna, Gaziosmanpaşa
ilçelerinin yanı sıra, Yalova
ve Muş illerinde açtığımız
mağazalarla hizmet
vermeye devam ediyoruz.
Ayrıca sanal mağazacılıkta
da sektöre farklı bir soluk
kazandırdık. Piyasaya
yenilikçi ürünler sunmayı
sürdürüyoruz.”
Açtıkları yeni mağazalarla sektörde
öncü ve yenilikçi olduklarını aktaran
Aykan Kozmetik’in sahibi İlhami
Yatci, İSTOÇ’taki mağazalarını 2009
yılında faaliyete geçirdiklerini dile
getirdi. İSTOÇ’un sadece İstanbul’un
değil, Türkiye’nin ticaret merkezi
konumunda bulunduğunu söyleyen
İlhami Yatci, metro hattının hizmete
açılmasıyla, merkezin hacminin daha da
genişleyeceğine vurgu yaptı. İlhami Yatci
ile, firma faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye
ekonomisi üzerine keyifli bir sohbet
gerçekleştirdik.
Firma faaliyetlerinizle ilgili olarak
neler söylemek istersiniz?
Kozmetik sektöründeki faaliyetlerimize
2008 yılında perakende satışla
başladık. Kısa zamanda şube sayımızı
artırarak, sektörde öncü ve yenilikçi
olduk. 2009 yılında İSTOÇ’ta toptan
kozmetik mağazamızı açarak,
sektördeki liderliğimizi pekiştirdik. Bu
yıl, ArmoniPark alışveriş merkezinde,
İstanbul’un Çapa, Yenibosna,
Gaziosmanpaşa ilçelerinin yanı sıra,
Yalova ve Muş illerinde açtığımız
mağazalarla hizmet vermeye devam
ediyoruz. Ayrıca sanal mağazacılıkta
da sektöre farklı bir soluk kazandırdık.
Piyasaya yenilikçi ürünler sunmayı
sürdürüyoruz.
Sektörünüz hakkındaki görüşlerinizi
bizimle paylaşır mısınız?
Kozmetik sektörü, büyümede hız
kesmiyor. Ülkemizde de kozmetik
ürünü kullanma alışkanlığı gün
geçtikçe artıyor. Bu artışın başlıca
sebepleri arasında, eğitim seviyesinin
her geçen gün yükselmesi geliyor.
Bunu, iş yaşamında kadın çalışan
sayısının artması takip ediyor. Çalışma
hayatıyla beraber özgürlüğünü kısmen
de olsa elinde bulunduran kadınların
kozmetik harcamalarına ayırdığı bütçe
de artıyor. Halkın ekonomik manada
refah düzeyinin artması da kozmetiğe
olan ilgiyi yükseltiyor. Kozmetik ürünler,
önceleri lüks olarak görülürdü. Bugün
söz konusu ürünlerden, temel ihtiyaç
olarak bahsediliyor.
İSTOÇ ile ilgili görüşlerinizi
öğrenebilir miyiz?
İSTOÇ sadece İstanbul’un değil,
Türkiye’nin ticaret merkezi konumunda
bulunuyor. Metro hattının hizmete
açılmasıyla, merkezin hacmi daha da
genişleyecek.
Türkiye ekonomisi hakkındaki
düşüncelerinizi bizimle paylaşır
mısınız?
Türkiye ekonomisi son 10 yıldır önemli
mesafe katetti. Dünya ekonomileri bu
durumu, imrenerek izliyor. Enflasyon
ve faizlerin düşmesiyle birlikte
yatırımlar ihtiyaçlar doğrultusunda arttı.
Bu durumun doğal sonucu olarak
istikrar ortamı sağlandı. Gelişmiş ülke
ekonomilerinin kriz yaşadığı bir dönemde
Türkiye ekonomisi, yaşananlardan
etkilenmedi. Söz konusu durumun ne
kadar süreceği, gelişmiş ekonomilerin
durumuyla yakından ilgili. Şimdilerde
yapılan tahminler, Avrupa’nın krizden
çıkmasının zor olduğu ve bu durumun
ister istemez daha yaygın bir küresel krize
yol açacağı yolunda. Böyle bir gelişmenin
Türkiye’yi de etkilemesi doğaldır.
23 l İSTOÇHayat
üye tanıtımı
Kozmotek Trade Firma Sahibi Ahmet Aşiroğlu
“Ürün yelpazemizi her
geçen gün genişletiyoruz”
“Yola, evsel tüketim ve kişisel bakım ürün gruplarıyla
çıktık. Bugün ise yolumuza, her geçen gün
genişlettiğimiz ürün yelpazemizle devam ediyoruz.
Hedefimiz, tüketicinin, en üst kalitedeki ürünü, en
ucuz fiyata almasını sağlamak.”
Kozmetik sektöründeki ithal ürün
ithalatına karşı yerli üretimi ön plana
çıkardıklarını söyleyen Kozmotek Trade
firmasının sahibi Ahmet Aşiroğlu, bunu
yaparken kaliteden taviz vermediklerini
dile getirdi. Tüketici memnuniyetine
büyük önem verdiklerini belirten
Aşiroğlu, ileriki dönemde yapacakları
yatırımlarla firmalarını daha da
büyütmeyi planladıklarını ifade etti.
Aşiroğlu ile firma faaliyetleri ve kozmetik
sektörü hakkında konuştuk.
Firmanız ne zaman kuruldu, bugün
geldiğiniz nokta nedir?
Faaliyetlerimize 2004 yılında
başladık. Yola, evsel tüketim ve
kişisel bakım ürün gruplarıyla çıktık.
Bugün ise yolumuza, her geçen gün
genişlettiğimiz ürün yelpazemizle
devam ediyoruz. Hedefimiz, tüketicinin,
en üst kalitedeki ürünü, en ucuz
fiyata almasını sağlamak. Bu amaçla
Kozmotek Trade olarak stratejilerimizi
oluşturduk. Globalleşen dünya
ekonomisine paralel olarak duruşumuzu
net bir şekilde ortaya koyduk. Kozmetik
sektöründeki ithal ürüne karşı yerli
üretimi ön plana çıkarıyoruz. Kaliteden
taviz vermiyoruz. Önceliklerimiz
arasında ilk sırada tüketici memnuniyeti
geliyor. İleriki dönemde yapacağımız
yatırımlarla firmamızı daha da büyütmeyi
planlıyoruz.
Sektörünüz hakkındaki görüşlerinizi
bizimle paylaşır mısınız?
Kozmetik sektörü, büyümeye çok müsait
bir pazar. Sektörde uzun soluklu var
olmak için inovatif ürünler geliştirmek
büyük önem taşıyor. Yapılacak AR-GE
çalışmaları ve süreklilik arz eden kalite
anlayışıyla sektör olarak büyüme adına
önemli adımlar atabiliriz.
İSTOÇ’un gelişim süreci için neler
söylemek istersiniz?
Türkiye’nin dünya pazarlarında her
geçen gün yükselen ekonomik trendine
paralel olarak, kendi içinde de ticaret
hacmi büyüyor. Söz konusu büyümede
dinamik ticari yapı büyük önem taşıyor.
Bu dinamik yapıyı canlı tutabilmek için,
ticaret merkezlerine büyük görev düşüyor.
İSTOÇ’un da işlevsel bir pozisyon alıp,
ekonomik hayata pozitif yönde katkıda
bulunması gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye ekonomisi ile ilgili
görüşleriniz neler?
Ülke ekonomimizde şu anda kırılgan bir
yapı hüküm sürüyor. Kısa sürede bu yapı
aşılmalı ve daha güçlü bir ekonomiye
geçilmeli. Söz konusu durum sağlandığı
takdirde yapılan yatırımlarla beraber
Türkiye’nin farklı bir ticari yapıya doğru
gideceğini düşünüyorum.
İSTOÇHayat l 24
Gaziantep, halk arasındaki eski adıyla Ayıntap, Türkiye’nin hatta
dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri. Tarihi, kültürü ve gelişen
ekonomisiyle Doğu’nun Paris’i diye anılan kent, camileri, kaleleri, antik
kentleri, Bakırcılar Çarşısı, Tahmis Kahvesi, Zeugma Mozaik Müzesi, hanları ve
hamamlarının yanı sıra leziz yemekleri, adını verdiği baklavası ve fıstığıyla da
mutlaka görülmesi gereken önemli şehirlerden biri…
Tarih ve kültür şeh
ri
25 l İSTOÇHayat
gezi
MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya
ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanan Gaziantep,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en eski kültür merkezlerinden biri
konumunda bulunuyor. Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından biri
olan, Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik, Hitit, Mitani, Asur ve Pers’in yanı sıra
Büyük İskender, Selevkoslar, Roma, Bizans, İslam, Türk-İslam, Osmanlı
dönemlerini yaşayan Gaziantep, bu dönemlere ait eserleri de günümüze
kadar getirip, buram buram tarih kokan bir şehir olma özelliğini hakkıyla
taşıyor. Gaziantep, halk arasındaki eski adıyla Ayıntap, Güneydoğu’nun
en kalabalık şehri. Nüfus bakımından Türkiye’nin altıncı büyük kenti olan
il, sanayi ve gelişmişlik bakımından da birinci sırada yer alıyor. Gaziantep,
Türkiye’nin hatta dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri. Bunların
yanında kent, Türkiye sanayisi ve ticaretinde de çok önemli bir yer tutuyor.
Bunun sebepleri arasında, Gaziantep’in Anadolu ile Orta Doğu arasında
yer alması ve liman kentlerine yakınlığı sayılabilir. Kentin simgelerinin
başında ise, Gaziantep Kalesi, baklava, Antep fıstığı, Zeugma Mozaik
Müzesi ve bakırcılık geliyor. Gaziantep, kültür ve tarih zenginliği kadar
doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkânlarıyla da tam
bir turizm cenneti. İl, Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer alıyor.
Kentin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber, genel
olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlı geçiyor. İlde yağış, en
çok kış ve ilkbahar aylarında görülüyor. Kentte, Helenistik, Roma ve Bizans
dönemlerinden Zeugma gibi birçok antik yerleşim alanlarının kalıntılarının
da günümüze kadar ulaştığını görebiliyoruz. Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı
dönemlerinde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılırken, kent
aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiş. Bu han
ve hamamlar günümüzde dahi işlevselliğini korurken, ticaretin ve özellikle
de eşine rastlanmayan zengin el sanatlarının yaşatıldığı yerler olarak
faaliyetini sürdürüyor. Bu dönemin mabetleri ise bütün ihtişamıyla varlığını
korumanın yanı sıra halkın ibadet ihtiyacını karşılıyor.
1921 YILINDA “GAZİ” UNVANINI ALDI
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal
edilen Gaziantep ve yöresi, akıllara durgunluk veren savunması ve eşsiz
kahramanlığıyla bütün dünyada hayranlık uyandırdı. TBMM, Antep’e
bu başarısından dolayı 8 Şubat 1921 tarihinde “Gazi”lik unvanı verdi.
Gaziantep’te bu dönemin izlerini görmek hâlâ mümkün.
Coğrafi yönden GAP’ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile GAP’ın
merkezi olan Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki birçok ili etkisi
altında tutuyor. Dörtte biri tarıma elverişli ovalardan oluşan ve bir bölümü
Fırat Nehri’nin sularıyla sulanan Gaziantep; Antep fıstığı, zeytin, pamuk,
üzüm, kırmızıbiber ve keten gibi ekonomik değeri yüksek sanayi bitkileri;
mercimek, buğday ve arpa gibi hububat ürünleriyle zengin bir tarım yöresi
olma özelliğini koruyor. Hatta ilde gezerken yolda dalından koparılmış
zeytinleri satan kişileri görürseniz hiç şaşırmayın. Satılanın ilk başta
zeytin olduğunu anlamayabilirsiniz. Ama satıcının başında gördüğünüz
kalabalıktan birine satılan ürünün ne olduğunu sorarsanız hemen cevabı
öğrenebilirsiniz. Tüm dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip
olan, seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel özel damak lezzetinin
zenginliğini koruyan Gaziantep mutfağı da, Gaziantep turizminde önemli bir
yere sahip.
gezi
İSTOÇHayat l 26
Gaziantep, Kurtuluş Savaşı hatıraları,
zengin tarihi ve kültürel çevresi,
hizmete giren otoyolu, bölgenin ihtiyacı
olan uluslararası havaalanı, GAP’ın
kapısı durumundaki konumu ve hâlâ
önemini yitirmeyen tren garıyla önemli
merkezlerden biri konumunda bulunuyor.
Ayrıca, leziz yemekleri, zengin el sanatları,
mozaikleri, camileri, kaleleri, antik kentleri,
ören yerleri, hanları, hamamları, kastelleri,
türbeleriyle çeşitli zenginliklere sahip olan
kent, kiliseleri, yaylaları, ovaları, gezi ve
mesire yerleri, adını verdiği baklavası ve
fıstığı, sanayi tesisleri, ticari canlılığı ve
diğer yönleri ile turizm bakımından da son
yıllarda adından çokça söz ettiriyor. İl, bu
zenginliği görmeniz için âdeta sizi çağırıyor.
GAZİANTEP, YEMEK ÇEŞİDİ
BAKIMINDAN TÜRKİYE’DE
1. SIRADA YER ALIYOR
Çok zengin bir mutfağa sahip olan
Gaziantep, 300’e yakın tarifiyle yemek
çeşidi bakımından Türkiye’de birinci
sırada yer alıyor. Kentin mutfağı
seneler boyunca çeşitli geleneklerin
harmanlanmasıyla zenginleşirken, Antep
mutfağı özellikle kebap ve et yemekleri ile
meşhur. Alaca çorba, altı ezmeli kebap,
Arap köftesi, baklava, beyti, börk aşı,
çağla aşı, cağırtlak kebap, doğrama,
ekşili taraklı kebap, erik tavası, firik pilavı,
kavurma, kuşbaşı kebap, küşleme,
lahmacun, patlıcan kebabı, sarımsak
kebabı, simit kebabı, soğan kebabı,
şiveydiz, yuvarlama ve yeni dünya kebabı,
Gaziantep mutfağına özgü yemeklerin
sadece bir kısmını oluşturuyor.
Gaziantep’e giderseniz “küşlemesi” ile
ün yapan Halil Kör’ün, namı diğer Halil
Usta’nın dükkânına uğramadan dönmeyin.
Bu meşhur dükkân, Gaziantep’in
Karşıyaka semtinde. Halil Usta, beyaz
önlüğüyle dükkanda kasanın başında.
Halil Usta’nın yetiştirdiği kendi ustaları
ise ateşin başında. Dükkân görünümlü
lokanta, dışarıdan pek algılanmasa da
epey bir yatay derinliğe sahip. Derinlik
demişken, Halil Usta kebaplarını bakır
ve çukur kaplarda servis ediyor. Burada
sebzeli kebap, simit kebabı ve küşleme
gibi çeşitli kebap çeşitlerini bulmanız
mümkün. Gaziantep’te kebabın her
çeşidini yiyebileceğiniz diğer bir adres:
İmam Çağdaş. Kebabın yanı sıra burada
baklava da var. Aslında Gaziantep’te çok
sayıda kebapçı, baklavacı bulunuyor.
İmam Çağdaş bunların en eskilerinden
ve en tanınmışlarından biri. Kuruluşu
1887 yılına uzanıyor. Ali nazik, soğan
kebabı, patlıcan kebabı, küşleme kebabı
çeşitlerinin hepsinde erkek koyun eti
kullanılıyor ve de et “zırh” denilen büyük
bıçaklarla kıyılıyor. Koyunun kaburgası
civarındaki yağ da kebaplarda kullanılıyor.
Lahmacunlarında ise, soğan yerine
sarımsak var. Baklava olarak istediğiniz
çeşidi bulmanız mümkün. “Ben, bu leziz
baklavanın tadına baktım, sevdiklerime
de alayım” derseniz, lokantadan çıkarken
kapının yanında tatlıların satıldığı tezgâhın
önündeki kuyruğa girmeniz şart.
MENENGİÇ KAHVESİ,
YÖREYE AİT BİR İÇECEK
Gaziantep’te yemek yediniz ama bunun
üzerine bir de kahve içeyim derseniz, size
önerebileceğim adres: Tahmis Kahvesi.
Çayların nargile eşliğinde içildiği Tahmis
Kahvesi’nin en büyük özelliği, kenti
ziyaret edenlerin büyük çoğunluğunun
burada oturup, bir yorgunluk kahvesi
içmesi. Sabahın ilk ışıklarıyla kapısını
açan Tahmis Kahvesi, nargile sevenlere
ev sahipliği yapıyor. Kahveyi Bahattin
Dedekurt işletiyor. Rivayetlere göre,
1640 yılında yapılmış, 1903 yılındaki bir
yangında harap olmuş. Mevlevi Şeyhi
Mehmet Münif tarafından restore edilerek,
yeniden faaliyete geçmiş. Kahvenin en yeni
müşterisi 30 yıllık. Yöreye ait bir içecek
olan Menengiç kahvesi ise oldukça lezzetli.
TARİHİ YERLERİ
SAYMAKLA BİTMİYOR
GAZİANTEP KALESİ,
BİR TEPEYE KURULU
Kentin tam merkezinde tarihi Gaziantep
Kalesi yer alıyor. Gaziantep Kalesi,
Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en
güzel örneklerinden biri… Gerek ihtişamı ve
heybeti gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle
şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin
güney kenarında, yaklaşık 25-30 metre
yükseklikte ve hemen herkesin dikkatini
çeken bir tepe üzerinde bulunuyor.
Gaziantep Kalesi’nin ne zaman ve kimler
tarafından yapıldığına ilişkin kesin bir bilgi
yok. Ancak tarihi günümüzden 6 bin yıl
27 l İSTOÇHayat
öncesine, Kalkolitik döneme kadar giden
bir höyük üzerinde kurulduğu, MS 2-3.
yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “Theban”
isimli küçük bir kentin olduğu biliniyor.
ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ’NİN
DÜNYADA EŞİ YOK
Gaziantep ili ve çevresinde bulunan
arkeolojik eserler Gaziantep Arkeoloji
Müzesi’nde bulunuyor. Gaziantep
Arkeoloji Müzesi’nin yanı başındaki
Zeugma Mozaik Müzesi, Temmuz
2005’te açıldı. Türkiye’nin en büyük
mozaik müzesi, özgün teşhiriyle dünyanın
yegâne müzesi haline geldi. Eski ve
yeni müze binaları bir galeriyle birbirine
bağlanırken, Eski Müze, Gaziantep ve
çevresindeki taşınabilir kültür varlıklarının
kronolojik sırayla sergilendiği, “kronolojik
müze” olarak düzenlendi. Zeugma
Mozaik Müzesi iki katlı olup, 16 adet
teşhir salonunu barındırıyor. Zeugma
antik kentinden çıkarılan “Çingene Kızı”
mozaiği, halen Gaziantep Arkeoloji
Müzesi’nde sergileniyor. Gaziantep
Arkeoloji Müzesi 2011 yılında,
1700 metrekarelik mozaik ile
dünyanın en büyük mozaik müzesi
olma özelliğini taşıyan Zeugma Mozaik
Müzesi’ne taşındı.
BAKIRCILAR ÇARŞISI’NDA
YÜZLERCE ÇEŞİT BAKIR EŞYA
BULMAK MÜMKÜN
Bakırcılar Çarşısı, Gaziantep’in eski
yerleşim bölgesinde bulunuyor.
Çevresinde eski hanlar ve diğer
mesleklerle ilgili çarşılar sıralanıyor. Çarşı,
sıra sıra küçük dükkânlardan oluşuyor.
Çarşıya girince, bu dükkanlardan taşan
kepenklere asılı yüzlerce bakır eşyayı
görünce insan kendini kaybediyor.
Gündelik kullanım için, turistik ve süs
eşyası olarak bütün bakır eşyalar ustaların
el emeği, göz nuru adeta. Gaziantep
bakırcılığının özelliği ise, alışılmışın aksine
lehim kullanılmaksızın tek parça olarak
yapılması. Genellikle babadan çocuğa
geçen bu el sanatı Gaziantep için önemli
bir gelir kaynağı.
CAMİLER, KENTİN VAZGEÇİLMEZİ
Tarihi Gaziantep camileri, kentin silüetine
sağladığı görsel ve sosyal katkının yanı
sıra kent içindeki konumları ve yapım
tarihleriyle kentin vazgeçilmez mimari
değerleri arasında yer alıyor. Hemen
hemen hepsinin yapımında kesme taş
kullanılan tarihi Gaziantep camileri, plan
ve süsleme bakımından birbirinden farklı.
Ancak camilerin plan oluşumlarında
ve minarelerinde Arap mimarisinin
etkisi görülüyor. Bu tip yapıların en eski
örneği Ahmet Çelebi Camisi. Hacı Nasır
Camisi’nin burmalı minaresi, Handaniye,
Eyüpoğlu ve Esenbek camilerinin
portal süslemeleri hayranlık uyandırıyor.
Handaniye Camisi minaresinin şerefesi
altında 16. yüzyıl İznik çinileri bulunuyor.
Boyacı Camisi ise, minberindeki ahşap
işçiliğinin, Gaziantep’in en eski örneği
olması bakımından önem arz ediyor.
Gaziantep’te son yıllarda inşa edilen
modern camilerde süsleme sanatı çok
zengin. Bu camiler, çini işlemeleri ve hat
sanatıyla dikkat çekiyor.
HANLAR VE BEDESTENLER
Gaziantep, günümüzde olduğu gibi
eskiden de ekonomi ve ticaret şehriydi.
Günümüze kadar ulaşabilen hanlar,
ilin nasıl bir ticaret merkezi ve ticaret
kafilelerinin uğradığı bir kent olduğunu
gösteriyor. Hanlar iki kısımdan oluşuyor.
Menzil adı verilen yapılar, ulaşım yolları
üzerinde inşa edilenler. Bir de şehir
hanları var. Şehir hanları, tamamen ticari
amaçla kullanılıyor. Gaziantep’te vaktiyle
31 han vardı. Bunlardan bir kısmı yıkılarak
yok oldu, bir kısmı ise mimari yönden
değişikliğe uğrayarak varlıklarını devam
ettiriyor. Eskiden alışveriş hayatının
nabzının attığı, üstü kapalı, içinde alışveriş
yapılan, ince uzun, üstü kapalı çarşı
alanlarının bulunduğu yerlere bedesten
adı veriliyor. Gaziantep’te bedestenden
alışveriş yapmak ayrı bir keyif… Bir nevi
buraları İstanbul’un Kapalıçarşı’sı gibi
düşünebilirsiniz. Gaziantep’te eskiden
bedestenlerin sayısı beş iken, günümüzde
sağlam olarak ayakta kalıp ticari
fonksiyonlarını devam ettiren üç bedesten
bulunuyor.
İSTOÇHayat l 28
cam
hobi
Herkes
üfleyebilir
Çok sabırlı ve dikkatliyseniz ya da bir hobi edinmek için olurum diyorsanız siz de cam
üfleyebilirsiniz. Cam üfleme sanatını merak ediyor ve bu sanata ilk adımı atmak istiyorsanız,
hemen bir kursa gidebilir ve kendiniz ya da sevdikleriniz için vazolar, aydınlatma araçları,
biblolar ya da hediyelik cam eşyalar yapabilirsiniz.
Hayatın neredeyse her bölümünde yer
alan bir madde olan cam, doğa dostu
ve zararsız olması, geri dönüşümünün
kolaylıkla sağlanması bakımından tercih
sebebidir. İnsanoğlu volkanik cam
veya obsidyen diye anılan doğal camı
çok eski zamanlarda keşfetmiş ve bu
doğal madeni işleyerek, bıçak, ok ucu,
silah süsleme aracı ve mücevher olarak
kullanmış. Ancak cam sanatındaki en
önemli ilerlemeyi, üfleme yönteminin
bulunması oluşturur. Bu tekniğin MÖ
1. yüzyıl ortalarına doğru Fenikeliler
tarafından bulunduğu söyleniyor. Fakat
bu teknikten tam olarak yararlanılması
ancak pipo adı verilen ortası boş metal
bir üfleme çubuğunun kullanılmaya
başlamasıyla gerçekleşti. Cam yapımında
kullanılan aletlerde de, cam üfleme
tekniğinin bulunmasından bu yana
önemli bir değişiklik olmadı.
Tarihi çok eskilere dayanan cam üfleme,
10 yıl öncesine kadar unutulma tehlikesi
yaşayan bir el sanatıyken, 1990’ların
başında açılan modern eğitim merkezleri
sayesinde yeniden gündeme geldi.
Uzaktan bakıldığında zor gibi görünse
de aslında herkes cam üfleyebilir. Ancak
üflemeye geçene kadar öğrenilmesi,
dikkat edilmesi gereken pek çok aşama
bulunuyor. Bu yüzden, diğer hobilerden
farklı olarak haftada en az üç saatlik
derslerle yoğun çalışmak gerekiyor.
Çünkü eliniz bu işe ne kadar çabuk
alışır, kıvraklığı ne kadar iyi gelişirse
yapacağınız objeler o kadar güzel
olur. Dikkat ve sabır isteyen bir sanat
dalı olan cam üfleme, el alışkanlığı ile
buluştuğunda güzel sonuçlar ortaya
çıkar. Geleneksel bir halde yapılan cam
üfleme sanatıyla cama farklı şekil, motif
ve desenler vererek, eşsiz güzellikteki
eserlerin ortaya çıkmasını sağlayabilirsiniz.
Cam üflemeden önce, yapılacak olan
bazı teknikler bulunuyor. El kıvraklığının
iyi olmasının da öneminin olduğu
bu sanatta kendini geliştiren bir usta
binbir çeşit ürünü ortaya çıkarabilecek
kapasiteye erişir. Cam üflemeye yeni
başlayacaklar için en önemli aşama
ise, sap çekmenin nasıl yapılacağını
öğrenmek. Normal nefes alıp
vermişçesine üç kez üflenilmesi ısıtılmış
cama şekil vermek için yeterli olur. Ancak
burada uygulanması gereken çok önemli
detaylar bulunuyor. Bunlardan bir tanesi
kesinlikle çok çalışmak. Çok çalışmaktan
kastımız bu sanattan hem yılmamanız
hem de alışkanlığınızın gelişmesi
anlamında... Diğer bir detay ise, ince
işçilikli bir sanatı yaptığınızı bilmeniz.
Cam ile uğraşırken en ufak dikkatsizlik
tüm emeklerinizin boşa gitmesine
yol açar. Cam hiçbir zaman alevden
uzaklaşmamalı. Ufak bir uzaklaşma dahi
olursa, ani ısı kayıpları nedeniyle tüm
emekleriniz boşa gidebilir. Ve tabii ki her
noktaya aynı değerde ısının gelmesi için
sürekli hareket ettirilmesi şart.
Camcılıkta esas alınan başka bir konu ise
yaratıcılığınızdır. Eğer kafanızda sürekli
bir şeylerin hayalini kurup tasarlıyorsanız,
ortaya çıkaracağınız eserler hem farklı
farklı olacak hem ilgi çekecek hem de
satışının daha iyi olması ile size maddi
getirilerde bulunacak ve emeğinizin
karşılığını almış olacaksınız. Cam üfleme
sanatını merak ediyor ve bu sanata ilk
adımı atmak istiyorsanız, hemen bir kursa
gidebilir ve ustaların tecrübelerinden
faydalanabilirsiniz.
29 l İSTOÇHayat
evim
lüks
Nereyi istersem
orası
Her gün değişik manzaraya bakarak
yemek yemeyi, kahve yudumlamayı ya
da uyanmayı ister misiniz? Hem de ev
ortamında… İşte bunun yolu karavandan
geçiyor. Kaplumbağa misali alın sırtınıza
evinizi nerede olmak istiyorsanız orada
durdurun karavanınızı… Türkiye’de
sayıları giderek artan karavan
meraklılarında başı özellikle büyükşehir
stresi yaşayanlar çekiyor. Çünkü karavan
onlara alternatif yaşam kapıları açıyor.
Sirklerde çalışanların yaşaması için
hayata geçirilen karavan, artık bir yaşam
biçimi. Öyle ki hayatlarının önemli bir
bölümünü bu karavanlarda sürdürenler
için ev konforunu aratmayacak
çözümler üretiliyor. Her bütçeye göre
üretilen karavanlar, şehir yaşantısından
sıkılanlara hızlı çözüm sunuyor.
En ucuzu 5 bin TL
Karavan sahibi olmak isteyen ancak
pahalıdır endişesi taşıyanlar çoğunlukta
bulunuyor. Ancak öğrendik ki çekme
karavanlar 5 bin TL, motor karavanlar
ise 40 bin TL’den başlıyor. Tabii
konfor ve lüks denildiğinde ise fiyatta
sınır yok. Karavan sahibi olmak için
öncelikle karavan üretimi gerçekleştiren
bir firmayla irtibata geçerek ilk
adımı atabilirsiniz. Karavanda kaç
kişinin kalacağından ve ne amaçla
kullanılacağından yola çıkarak
ihtiyaçlarınız göz önüne alınarak size bir
proje çıkaracaklar. Örneğin, dört kişilik
bir aile için hazırlanan bir karavanda
yatak sayısı, kullanılacak buzdolabının
ve su deposunun büyüklüğünün
belirlenmesi için bu şart. Ayrıca “olmazsa
olmaz” dediğiniz, evinizdeki konforu
sağlayacak ayrıntıları da unutmayın.
Mimarlar tarafından hazırlanan
projelerde bütün bu ayrıntılar dizayn
ediliyor. Gündüz oturma alanı olarak
kullandığınız alan gece yatak odasına
dönüşebiliyor.
Hangi karavanı seçmeliyim?
Yeni başlayanlar, karavan hayatını
sevip sevmeyeceğini bilemeyen ama
özenenler için bu işten anlayanların
tavsiyesi çekme karavan. Çekme
karavanın en büyük avantajlarından
biri de aracınızı hem günlük hayatta
kullanabilmeniz hem de çekme karavanı
arkasına taktığınızda özlediğiniz özgür
tatil keyfini yaşayabilmeniz. Üstelik
motor karavana göre oldukça ucuz olan
çekme karavanı, tatile gittiğinizde kamp
alanında bırakarak, aracınızla şehir
içinde de rahatça dolaşma imkânına
sahip olabiliyorsunuz.
Eğer ciddi uzun yol karavancısı olacağım
diyorsanız genelde şase üstünden
tasarlanan motorlu karavan seçmeniz
yine karavan tutkunları tarafından
öneriliyor. Tabii ki bu işlemin pahalı
olacağını belirtelim. Bu tip motorlu
karavanlar daha çok Amerikan
tipi tekerlekli hayat tarzını yansıtan
tercihlerdir. Ancak bu seçiminizde de
nasıl bir tatil düşündüğünüz önemli.
Örneğin, kaliteli kamp alanlarını
tercih edeceğiniz karavan tatilini
tercih ediyorsanız, fazla lüks ya da
büyük olmayan motor karavanı tercih
edebilirsiniz. Ancak ben daha çok
tenha ve kırsal bölgelerde dolaşmak,
keşfetmek için karavan alacağım
diyenler içinse her türlü konforun
sağlandığı karavanları tercih etmeleri
yine karavan tutkunları tarafından
yapılan öneriler arasında. Su, atık,
elektrik sorunları ile karşılaşmamanız
için tasarlanmış bir karavanı tercih
etmelisiniz.
Para önemli değil, rahatım öncelikli
Karavan sahibi olmak için harcayacağım
paranın önemi yok diyenlerdenseniz,
o zaman istekleriniz doğrultusunda
yaratılacak karavanda saray ihtişamını,
otel konforunu, evinizin rahatlığını
yaratmanız mümkün. Öyle ki otobüs
büyüklüğündeki karavanlara binek
aracınızı koyabileceğiniz yerler bile
yapılabiliyor. Banyo, mutfak, yatak
odası, oturma odası ve misafir odası
seçenekleri bile sunabilen karavanlar,
özellikle çok seyahat eden sanatçılar
tarafından tercih ediliyor. Tabii ki en
lüksleri de Hollywood yıldızlarının
karavanları… Milyon dolarla ifade edilen
bu karavanlarda yok yok.
İSTOÇHayat l 30
“Yetişkinlere de seslenen kuklalı ve gölgeli oyunlar, seyircinin pek alışık olmadığı türden oyunlar
gibi geliyor. Niye öyle? Bunun cevabını kimse bilmiyor. Yetişkin seyirci önce şaşırsa da, bu tür
oyunları kendine yakın buluyor. Ve kendini seyir zevkine bırakırsa haz duyuyor.”
31 l İSTOÇHayat
Yetişkin seyirci kuklalı
ve gölgeli oyunlara
kendini yakın buluyor
ir arkadaşlarının çocuğunun anekdotundan yola çıkarak kaleme aldıkları metinle,
kukla ve gölge oyunları sunmaya başlayan Şehsuvar Aktaş ve Ayşe Selen,
2001 yılında kurdukları Tiyatrotem’de bugüne kadar birçok oyun
sahneledi ve sahnelemeye de devam ediyor. Şehsuvar Aktaş, bu
tarz gösterimler yapmaya ilk olarak Tiyatro Oyunevi’nde çalışırken
başladıklarını söylerken; Ayşe Selen, sahne ile seyir yeri ilişkisinin,
seyirci dramaturjisinin yeniden gözden geçirilmesi üzerine
araştırma yapabilecekleri bir tiyatro yapma arzusunun sürekli
içlerinde olduğunu dile getirdi. Dizi oyunculuğu da yapan ancak
tiyatro ile anılmak isteyen Şehsuvar Aktaş ve Ayşe Selen çifti ile
tiyatronun yanı sıra 24 yıllık evliliklerini konuştuk. Keyifli okumalar…
Kukla ve gölge oyunları sunmaya ne zaman başladınız? Nasıl bir fikirle yola
çıktınız?
Ş.A.: İsterseniz kukla ve gölge oyunu sunmak değil de, içinde kukla ve gölge oyunu
gibi türlerin kullanıldığı oyunlar diye tarif edelim. Bu tarz gösterimler yapmaya ilk olarak
Tiyatro Oyunevi’nde çalışırken başladık. Bunun için özel bir eğitim almadık.
A.S.: Teknik olarak kolay taşınabilir, kolay kurulup kaldırılabilir, iki kişilik oyunlar yapmak
istiyorduk. Bunun ötesinde sahne ile seyir yeri ilişkisinin, seyirci dramaturjisinin yeniden
gözden geçirilmesi üzerine araştırma yapabileceğimiz bir tiyatro yapmayı arzuluyorduk.
Bu amaca giden yolda, içinde gölge oyunu ve anlatı da olan bir oyun yapma çabasına
giriştik. Bunun için bir arkadaşımızın çocuğunun anekdotundan yola çıkarak, bir metin
kaleme aldım. 1996 yılında da onun üzerine çalışmaya başladık. Söz konusu oyun, gölge
oyununu da içeriyordu. Bu çalışmayı geliştirerek, Tiyatro Oyunevi’nde Bir Avuç Hayvan
Mayvan adlı oyunla seyirci karşısına çıktık. Bu oyunun bir çeşitlemesini Bir Avuç İnsan
Minsan başlığıyla 2000 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda dışarıdan bir proje olarak
gerçekleştirdik. Ardından da Tiyatrotem ve ilk oyunumuz olan Lahana Sarma geldi.
Gölge oyunu denilince akla hemen Hacivat ile Karagöz geliyor. Siz de bu tarz
oyunlar hazırlıyor musunuz?
Ş.A.: Affınıza sığınarak bir düzeltme yapayım çünkü bu sıklıkla öyle dile geliyor. Türk
gölge oyununun adı Karagöz’dür. Hacivat ve Karagöz ise, bu türün iki başat figürü.
Biz, Karagöz oyunları yapmıyoruz ya da daha doğru bir deyişle Karagöz oynatmıyoruz.
ünlü söyleşisi
İSTOÇHayat l 32
ünlü söyleşisi
Ancak Karagöz oyunları birçok açıdan
bizim ilham kaynağımızı oluşturuyor.
Kukla oyunlarının daha çok
çocuklara yönelik olduğu
düşünülüyor. Bu tür oyunlara
büyüklerin ilgisi nasıl?
Ş.A.: Kukla oyununa büyüklerin ilgisi az.
Zaten yetişkinlere yönelik kukla oyunu
da pek yapılmıyor. Tıpkı gölge oyununda
olduğu gibi, daha çok çocuklara yönelik
olduğu düşünülüyor.
A.S.: Yetişkinlere de seslenen kuklalı
ve gölgeli oyunlar, seyircinin pek alışık
olmadığı türden oyunlar gibi geliyor. Niye
öyle? Bunun cevabını kimse bilmiyor.
Yetişkin seyirci önce şaşırsa da, bu tür
oyunları kendine yakın buluyor. Kendini
seyir zevkine bırakırsa haz duyuyor. Biz,
seyircinin yalancısıyız (gülüyor).
Tiyatrotem’de bu yıl son olarak
Gündüz Niyetine adlı oyunu
sahnelediniz. Peki, yeni sezonda
seyircileri neler bekliyor?
Ş.A.: Gündüz Niyetine, iki “hayalbazın”,
sözüm ona topluca kötü bir rüya görmüş
olan seyircilerine, Alfred Jarry’nin Zincire
Vurulmuş Übü oyunundan sahneler
aktararak, bu rüyayı hayra yorma gayreti
üzerine kurulmuş. Alfred Jarry’nin Zincire
Vurulmuş Übü’süne gelince, Polonya
tahtını ele geçirip kanlı bir iktidar sürmüş
olan Übü Baba ve Übü Ana, sonunda
tahttan indirilmiş ve bu ülkeden kovulup
ülkeleri Fransa’ya geri dönmüştür.
Oyun, bundan böyle efendi değil de,
köle olmaya karar veren Übü Baba ile
bu yolda kocasına destek veren Übü
Ana’nın hikâyesini konu alıyor. Keskin,
ayrıksı bir mizah anlayışını ortaya koyan
oyun, insanlığın en grotesk, en kıyıcı
yanını bugün için bile alışılmadık bir
biçimde gözler önüne seriyor. Alfred
Jarry, bu metninde, zalimlik, tiranlık,
özgürlük ve kölelik gibi kavramların nasıl
iç içe geçtiğini, bu kavramların içlerinin
nasıl farklı doldurulabileceğini ve sonuçta
nasıl saçma olana indirgenebileceğini
ortaya koyuyor. Ekim ayında açacağımız
yeni sezonda ya yeni bir oyun
sergileyeceğiz ya da Gündüz Niyetine
adlı oyunu tekrar sahneye koyacağız.
Henüz belli değil.
Tiyatrotem’i ne zaman kurdunuz?
Ş.A.: Tiyatrotem’i Ayşe Selen ile birlikte
2000 yılında İstanbul’da kurduk. İlk
oyun olan Lahana Sarma 18 Ekim
2001 tarihinde, 7. Uluslararası Eskişehir
Festivali kapsamında dünya prömiyerini
yaptığı için Tiyatrotem’in doğum
günü olarak bu tarihi kabul ediyoruz.
Tiyatrotem çatısı altında; 2001 yılında
Lahana Sarma, 2002 yılında Böyle
Devam Edemeyiz, 2004 yılında Alem
Buysa Kral Übü, 2006 yılında III. Riçırd
Faciası, 2007 yılında Nasıl Anlatsak
Şunu, 2009 yılında Hakiki Gala, 2010
yılında Beraber ve Solo Şarkılar, bu yıl ise
Gündüz Niyetine adlı oyunu sergiledik.
Sergilediğimiz tüm oyunlarda izleyiciyle
paylaşılan bir oyunculuğun egemen
olması, oyunsu olandan alınan hazzın
yakalanması amaçlanıyor.
Tiyatrotem, çağdaş ve geleneksel
gösterim sanatları tekniklerini dramatik
tiyatro ile Türkiye kültürel ortamında
kaynaştırma esasına dayanan araştırmacı
bir tiyatro anlayışına sahip. Ayrıca bir
anlamda tiyatronun tiyatrosunu yapmayı
arzulayan, bunu araştıran bir “Anlatı
tiyatrosu” olduğu söylenebilir.
Şehsuvar Bey, televizyon dizilerinde
oynamaya 1989 yılında İstasyondaki
Pastane ile başladınız. Peki, bunu
hangi diziler takip etti?
İstasyondaki Pastane’den sonra 1995
yılına kadar birçok yapımda yer aldım. Bir
süre ara verdim. 2003 yılından bu yana
oynadığım diziler ise, Arap Saçı, Haziran
Gecesi, İlk Aşkım, En Son Babalar Duyar,
33 l İSTOÇHayat
çalışıyoruz ve çok heyecan duyuyoruz.
Onların gelip bizim işlerimizi izlemeleri
bizi kıvançlandırıyor.
Ayşe Hanım, siz de ilk olarak Kavak
Yelleri dizisinde rol aldınız. Dizi adı
sanılanın aksine yeni değil, eski.
Dizinin çıkış zamanını ve hikâyesini
sizden öğrenebilir miyiz?
Sizin de söylediğiniz gibi Kavak Yelleri,
dizi adı olarak sanılanın aksine yeni
değil, oldukça eskidir. 1988’de Kavak
Yelleri diye kısa bölümlerden oluşan
bir gençlik dizisiyle başladık. Kendimiz
yazıp, oynuyorduk. 1989’da başlayan
İstasyondaki Pastane de öyleydi, biz
yazıyor ve oynuyorduk. Türkiye’nin
ilk sitcom dizisi olmasının yanı sıra ilk
gençlik dizisidir. A’dan Z’ye bize
ait bir üretimdir. Ondan sonra,
şimdi sayamayacağım birçok dizide
oynadım. En son Leyla ile Mecnun’da
oynuyordum, kendi isteğimle
ayrıldım.
A.S.: Hem çok yorucu hem de
vazgeçilmez. Yerine başka bir şey
konamaz bir durum benim için. Oyun
seçimi, çevirisi, sahne tasarımı, kostüm
tasarımı, oyunculuk, kukla ve tasvir
yapımı gibi her şey size ait olunca,
bütünlüklü bir tatmin duygusu oluşuyor.
Hem her şeye sahip çıkabiliyorsun
hem de her şeyin hesabını vermek
durumunda kalıyorsun. İyi oluyor
kısacası (gülüyor).
Genelde tiyatro oyuncuları dizi
oyunculuğuna maddi nedenlerden
dolayı geçiş yapıyor. Sizin gerekçeniz
de aynı nedenlerden mi kaynaklandı?
Ş.A.: Evet, öncelikle maddi nedenlerle
oldu.
A.S.: Öyle kesin tarihlerle ya da sınırlarla
belirlenmiş bir geçişten çok, doğal
bir akış olduğunu söyleyebilirim. Dizi
oyunculuğu, mesleğimizi icra ederek
para kazandığımız bir mecra.
24 yılı geçkin bir süredir
berabersiniz. Bunca yıl sizi bir arada
tutan unsur ne oldu?
Ş.A.: Bizi tiyatro bir arada tuttu.
Tiyatrotem’den önce de birçok işte
birlikte çalıştık. Ayşe’nin bana karşı olan
sabrını ve tahammülünü de hiç yabana
atmamak gerekiyor.
A.S.: Şehsuvar çok şefkatli bir insan.
Şefkati her şeye yetiyor, her şeyi sarıp
sarmalıyor. Evet, tiyatro, tutkalımız oldu
sanırım.
Tiyatronun her alanında
(oyunculuk, çeviri ve uyarlama)
yer aldınız. Bu durum büyük bir
sorumluluk değil mi?
Ş.A: Yaptığımız işi sahiplenmek adına
çok güzel bir duygu ama söylediğiniz
gibi sorumluluğu ağır oluyor.
Kendinizi Türk tiyatrosunda nerede
görüyorsunuz?
Ş.A.: İçinde olmaya çalışıyoruz. Bir
kenarından tutmaya çalışıyoruz.
A.S.: Akıp giden bir nehrin bir
kıyısında, biz de yüzmeye çalışıyoruz.
Genç insanların yaptığı işleri izlemeye
Bıçak Sırtı, Benim Annem Bir Melek ve
Avrupa Avrupa.
Hayat ortaklığına dönüşen
dostluğunuz, ilk ne zaman filizlendi?
A.S.: Üniversitede tanıştık. Hayat
ortaklığına dönüşen dostluğumuz, 1986
yılında filizlendi. Bir arkadaşımızın yüksek
lisans projesi kapsamında ilk kez 1987
yılında bir oyunda birlikte oynadık.
İSTOÇHayat l 34
Nasuh Mahruki, Kar Leoparı, Everest’e
tırmanan ilk Türk ve yedi kıtanın en yüksek
dağına tırmanan yedi zirvenin en genci
gibi unvanların Türkiye’deki ilk sahibi.
Üniversitede okurken panoda gördüğü bir
ilan sayesinde dağcılık sporuyla tanışan
Mahruki, bir daha zirvelere olan yolculuğu
çıkaramamış hayatından. “Dağda olmayı,
tırmanmayı, dağdaki zorluklarla başa
çıkmayı, hem fiziksel hem zihinsel hem de
teknik olarak bütün zorlukları yaşamayı,
kendimi geliştirmeyi ve aşmayı seviyorum”
diyen Nasuh Mahruki, dağcılığın yanı sıra
mağaracılık, aletli dalış, yamaç paraşütü,
motor sporları, bisiklet ve yelken sporuyla
da ilgileniyor. Biz de aynı zamanda Arama
Kurtarma Derneği’nin (AKUT) kurucu
üyesi ve yönetim kurulu başkanı olan,
yazar ve fotoğrafçı Nasuh Mahruki ile
Türkiye’de imza attığı ilkleri ve
başarıları üzerine keyifli bir sohbet
gerçekleştirdik.
Nasuh Mahruki’nin dağcılık macerası
nasıl başladı?
20 yaşımdayken yani üniversitede
okurken, panoda dağcılık grubu kuruluyor
diye bir ilan gördüm. Ondan önce öyle
bir niyetim yoktu. İlanı görünce çok ilgimi
çekti. İlk toplantıya adımı yazdırıp katıldım.
Dağcılık maceram panoda gördüğüm bir
ilan sayesinde başladı.
Kar Leoparı, Everest’e tırmanan ilk
Türk ve yedi kıtanın en yüksek dağına
tırmanan yedi zirvenin en genci gibi
birçok unvana sahipsiniz. Kar Leoparı
ile başlarsak, bu unvanı size kim
verdi? Kariyerinize ne gibi katkıları
oldu?
Kariyerim açısından önemli bir aşama
oldu. Kar Leoparı, Sovyet Asya’da bulunan
Pamir ve Tiyenşan dağlarındaki 7 bin
metreden yüksek beş dağın tırmanışını
başaran dağcılara verilen resmi bir unvan.
Rusya Dağcılık Federasyonu veriyor. Ben,
1994 yılında yani 26 yaşımdayken aldım.
Türkiye’den daha tekrarı yapılmadı. O
unvan benim öz güvenimi, öz saygımı, bu
35 l İSTOÇHayat
“Benim hep hedeflerim, yapmak istediklerim ve amacım vardır. O amaç ve eylem bütünlüğü
insana bir şeyler yaptırıyor. Eğer bir de siz bunu diğerlerinden daha akılcı ve önce görüyorsanız
ve o ilk adımı atacak cesareti gösterebiliyorsanız zaten birçok şeyi yapmış oluyorsunuz. ”
spor
İSTOÇHayat l 36
spor
sporda yapabileceklerimi ve kapasitemi
çok açık bir şekilde gösterdi. Ona
güvenerek Everest Dağı’na gitmeye
cesaret edebildim. Çünkü Türkiye’de
benden önce 8 binlik bir tırmanışı
hedefleyen hiç kimse olmadı. 8 bin üstü
tırmanışlar Türk dağcılar için hep çok
uzak bir hedefti. Dolayısıyla ben bu hedefi
önüme koyduğumda akıl danışacağım
hiç kimse yoktu. Ne götürülür, ne getirilir,
nelere dikkat etmek lazım ve nasıl
hazırlanılır gibi soruları sorabileceğim
kimse yoktu. Rus dağcılarla yaptığım
tırmanışlar ve 7 binliklerdeki deneyimlerle
kendi yeteneklerimi geliştirme imkânım
oldu. Kar Leoparı unvanını almak için beş
dağa tırmanmak gerekiyor. Bu seriden
sonuncusu olan Pobeda çok zordu.
Dünyanın en kuzeyindeki Pobeda’nın
yüksekliği tam 7439 metreydi. Koşullarının
çok sert olmasının yanı sıra riski de
oldukça fazla… Zirvesine ulaşan her altı
dağcı için bir dağcının öldüğü bir dağ.
Böyle bir dağa ben tek başıma tırmandım.
O dönemde Türkiye’nin en yüksek,
Pobeda’nın da dünyadaki sekizinci solo
tırmanışı oldu. Son tırmanıştan sonra Kar
Leoparı unvanını da elde ettim. Rusların
çok etkilendiği ve takdir ettiği bir süreç
oldu. Hatta benden para bile almadılar.
Sonuç olarak Kar Leoparı unvanı, benim
kendimle ilgili farkındalığı çok besledi.
Ona güvenerek Everest’e gitmeye cesaret
ettim. Everest’te de her şey iyi gitti.
Everest’e tırmanan ilk Türk’sünüz.
Tırmanmak için neden Everest’i
seçtiniz?
Hedefim, 8 bin metreden yüksek bir
dağa tırmanan ilk Türk dağcı olmaktı.
Dünyada 14 tane 8 bin metreden yüksek
dağ var. Herhangi birine tırmanmaya
razıydım. Çünkü Türkiye’den hiç kimse
bunu yapmamıştı. Karşıma Everest’e
gitme fırsatı çıktı. Yine Ruslarla yaptığım
tırmanışlardan birinde İngiliz ekiple
denk geldim. Onların seneye Everest’e
gideceğini öğrendim. Ben de acaba
katılabilir miyim diye kendimi yokladım.
Tabii bu uç bir hedef. Sonra şuna karar
verdim. “Eğer bu sene Kar Leoparı
unvanını alabilirsem önümüzdeki sene
Everest’e gideceğim” dedim. Pobeda’ya
tırmanamazsam gitmeyecektim. Kararımı
öyle vermiştim. Seri, beş tırmanışı
gerektiriyor. Ben dördünü tamamlamıştım.
Bir tek sonuncusu yani en zoru kalmıştı.
“En zorunu tamamlayabilirsem, seneye
Everest’e gidiyorum” dedim. Kendi içimde
bu kararı aldım. Söz konusu tırmanışı tek
başıma ve çok hızlı yaptım. O yüzden para
da almadılar benden. Sonra, “Tamam,
ben bu Everest’i deneyecek hale geldim”
dedim. Daha sonra sıra sponsor bulmaya
geldi. Sponsor bulmak daha zor bir süreç
oldu. Çünkü Türkiye’de bahsettiğim tarih
1994, yani 19 yıl öncesi... Türkiye’de o
zamanlar böyle bir kavram yok. Futbol,
basketbol belki biraz da voleybol ilgi
görüyor. Ama onun dışında böyle
alternatif, marjinal ve doğa sporlarında
sponsorluk örneği yok. İşletme eğitimi
almam kaynak yaratma kısmında çok
işime yaradı. Bir dosya hazırladım.
Hazırladığım dosyayı birçok yere, hatta o
dönemde başbakan olan Tansu Çiller’e
bile gönderdim. Hiç ilgilenmedi. Ama Yapı
Kredi Bankası sponsor oldu.
Kariyerinizde çok önemli tırmanışlar
var. Peki, bu tırmanışlar arasında sizi
en çok heyecanlandıran ve en riskli
olanı hangisi?
K2 en zor olanıydı.
37 l İSTOÇHayat
spor
Bir daha çıkmayı düşünür müsünüz?
Bir daha K2 ölçüsünde riske
girmeyeceğim diye karar vermiştim. O çok
uç bir risk. Bir de ben oksijen desteksiz
tırmandım. O hayatımda yaptığım en
zor işti. Bir daha bu kadar yüksek riske
girmem.
Zirveye tırmanmak hem güç hem de
motivasyon ister. Peki, sizi zirveye
taşıyan yetenekleriniz neler?
Dağda olmayı, tırmanmayı, dağdaki
zorluklarla başa çıkmayı, hem fiziksel
hem zihinsel hem de teknik olarak bütün
zorlukları yaşamayı, kendimi geliştirmeyi
ve aşmayı seviyorum.
Kaptan-ı Derya Ali Paşa,
büyükbabanızın büyükbabasının
babası. Sınır tanımayan karakterinizin
atalarınızdan geldiğini söyleyebilir
miyiz?
Evet, Nasuhzade Kaptan-ı Derya Ali
Paşa büyükbabamın büyükbabasının
babası. Her birey genetik olarak atalarının
genlerine sahip olur. Ben sadece
annemin babamın değil, geçmişteki
büyükbabalarımın, büyükannelerimin de
genlerini taşıyorum.
Türkiye’de ilk defa 8 bin metrenin
üzerine çıkarak, açtığınız kulvarda
önder oldunuz. Bu konuda neler
söylemek istersiniz?
Türkiye’de şu anda Everest’e tırmanan
15 dağcı var. Dört tane de kadın dağcı
bulunuyor. Türkiye’de birçok konuda
ilkler bana nasip oldu. Bu çok güzel bir
duygu. Ben, hayatla çok yakından ilgiliyim.
Hayatın fırsatları, seçenekleri, zorlukları,
tehditleri ve tehlikelerinin çok farkında
olmalıyız ki onlardan sakınabilelim. Tabii
bir tarafta da fırsatlar var. Bu fırsatları
da yakalayabilelim ve bunları hayata
yansıtabilelim. Ama bunun için hayatla
dinamik bir ilişki kurmak gerekiyor. Çünkü
hayat dinamik bir süreç. Etki-tepki, sebepsonuç ilişkisine dayalı. Hayat, sebepler ve
sonuçlar dünyası. Bir şey olduysa onu var
eden kök bir sorun, olay ya da sebep var.
Biz de bir şey yapmak istiyorsak o sonuca
ulaşmak için sebeplerini yaratmalıyız.
Tabii bu hedeflerle alakalı bir şey. Bunu
başarabilmek için somut hedeflere
ihtiyacımız var. Ben, hayatım boyunca
hedef odaklı bir insan oldum. Benim hep
hedeflerim, yapmak istediğim bir şeyler
ve amacım vardır. O amaç ve eylem
bütünlüğü insana bir şeyler yaptırıyor.
Eğer bir de siz bunu diğerlerinden daha
akılcı ve önce görüyorsanız ve o ilk adımı
atacak cesareti gösterebiliyorsanız zaten
birçok şeyi yapmış oluyorsunuz.
Dağlar her dağcıyı kabul eder mi?
Dağlar, kendi zirvesine ulaşabilecek
kapasitede olanları yani oraya layık
olanları kabul eder. O yüzden iyi hazırlık
yapmak gerekiyor. Dağdaki koşulları da
çok iyi gözlemlemek lazım. Çünkü bu
riskli ve tehlikeli bir spor. Yanlış bir karar
almak çok maliyetli sonuçlar doğurabilir.
CNN Türk’te “AKUT Var Hayat Var”
adında Nasuh Mahruki ve AKUT
ekibinin hazırladığı bir program
başladı. Programın içeriği hakkında
bilgi verir misiniz?
AKUT’un Türkiye’de 17-18 yıllık bir
birikimi var. Ben, 45 yaşındayım.
AKUT’u kurmaya karar verdiğimde 26
yaşındaydım. Burada büyüdüm ben de...
Hepimiz burada büyüdük ve olgunlaştık.
İhtiyarlayacağız da, öyle gözüküyor.
Dolayısıyla burada büyük bir birikim
var. Bunu kamuoyuyla paylaşmak
istiyoruz. Türkiye, insan hayatının çok
değersiz olduğu bir ülke. Türkiye’de
insanlar önlenebilir sebeplerle hâlâ
ölmeye devam ediyor. Bunları önlemek
ve güvenli yaşam kültürü yaratabilmek
için, programda izleyicilerle doğru
bilgileri paylaşıyoruz. Afet bilinçlendirme
konusunda ilk yardım bilgisi veriyoruz.
AKUT’un operasyonları konusunda
paylaşımlarda bulunuyor ve toplumda bir
farkındalık yaratmak, Türkiye’yi afetlere
dayanıklı hale dönüştürmek adına
birtakım çalışma içinde bulunuyoruz.
Aslında kurulduğumuz günden bu
yana bunu yapıyoruz. Ancak televizyon
çok etkili bir araç. Kendimize ait bir
program olduğu için vermek istediğimiz
mesajları doğru, net, açık ve hiçbir yanlış
anlaşılmaya müsaade etmeyecek şekilde,
kendi estetik görüşümüzle paylaşıyoruz.
Program çok iyi gidiyor, insanlardan
olumlu geri dönüşler alıyoruz.
Evlilik de bir Everest demişsiniz. Peki
çocuk?
Bence her erkeğin ve kadının bu yaşamda
deneyimlemesi gereken bir süreç. Benim
babamla aram 25 yaş, kendi çocuğumla
45 yaş olacak. Çünkü ben böyle bir hayat
tarzı yaşadım. Bu hayat tarzında da evliliği
ve çocuğu hep erteledim. “40 yaşından
sonra ve yurt dışında evleneceğim”
dedim. 41 yaşımda, Bhutan Krallığı’nda
bir motosiklet seyahatiyle evlendim. Sıra
şimdi de çocuğa geldi. Çocuğumun bana
katacaklarını, benim ona öğreteceklerimi
heyecanla bekliyorum.
İSTOÇHayat l 38
SERTAB ERENER,
EN BEĞENİLEN
ŞARKILARIYLA
15 AĞUSTOS’TA
HARBİYE AÇIKHAVA
TİYATROSU’NDA
Tarih: 15 Ağustos 2013
Yer: Harbiye Açıkhava Tiyatrosu
Müzik kariyerinin 20. yılında
“Sade” albümüyle büyük beğeni
toplayan Sertab Erener, 15
Ağustos Perşembe günü Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu’nda konser
verecek. Sertab Erener, aynı
zamanda prodüktörlüğünü de
yaptığı ve piyasaya çıktığı ilk
hafta zirveye çıkan son albümü
“Sade”nin yanı sıra en beğenilen
şarkılarını konserinde hayranları
için seslendirecek. BKM
organizasyonu ile düzenlenecek
olan konser, saat 21:00’de
başlayacak.
İSTANBUL CAZ
FESTİVALİ BU YIL 20’NCİ
YAŞINI KUTLUYOR
KADİR CAN’IN
OBJEKTİFİNDEN “BALIK
AĞ(A)LARA
TAKILDI” SERGİSİ
ADALAR MÜZESİ’NDE
Tarih: 2-18 Temmuz 2013
Yer: 14 farklı mekânda
gerçekleşecek
Tarih: 26 Mayıs-30 Ekim 2013
Yer: Adalar Müzesi Heybeliada
İskele Açık Sergi Alanı
Bu yıl 20’nci yaşını kutlayacak
olan İstanbul Caz Festivali,
cazdan dünya müziğine, soul ve
R&B’ye uzanan geniş yelpazedeki
konserleri kapsıyor. Cazın yenilikçi
örneklerini alışılmadık mekânlarda
sunan “Caz İçin Tuhaf Bir Yer”,
festival içinde festival Tünel
Şenliği, Avrupa ve Türkiye’den
caz ustalarını buluşturan Avrupa
Caz Kulübü gibi serilerle festival,
müzikseverlere dopdolu bir
program sunuyor. İstanbul Caz
Festivali, 14 farklı mekânda 400’ü
aşkın yerli ve yabancı sanatçının
katılımıyla gerçekleştirilecek
40’ı aşkın konserle, 2-18
Temmuz 2013 tarihleri arasında
cazın yıldızlarını 20’nci defa
müzikseverlerle buluşturmaya
hazırlanıyor.
Marmara Denizi ve Karadeniz’de
kontrolsüz avcılığın canlı yaşamı
üzerinde yarattığı tahribat,
foto muhabiri Kadir Can’ın
objektifinden ve kaleminden
sunuluyor. Balık yaşamının
nasıl yavaş yavaş yok olduğunu
gösteren “Balık Ağ(a)lara Takıldı”
sergisi, 26 Mayıs saat 15.00’te
Heybeliada’da açılıyor. Sergi, 30
Ekim tarihine kadar Heybeliada
İskele Açık Sergi Alanı’nda
ücretsiz ziyaret edilebilecek.
Marmara Denizi ve Karadeniz’de
deniz canlı yaşamının yok olma
süreci “Balık Ağ(a)lara Takıldı”
sergisinde tüm dünyaya yansıyor.
Doğal yaşamın eski dengesine
kavuşmasına dair bilinç
oluşturmayı amaçlayan sergi,
Adalar Müzesi Heybeliada İskele
Açık Sergi Alanı’nda ziyaretçilerini
bekliyor.
MUSTAFA CECELİ,
SEVENLERİNİ
AÇIKHAVA’DA MÜZİĞE
DOYURACAK
Tarih: 12 Temmuz 2013
Yer: Harbiye Açıkhava Tiyatrosu
Bu yıl düzenlenen Türkiye Müzik
Ödülleri’nde “En İyi Albüm”,
“En İyi Erkek Sanatçı” ve “Dijital
Ortamda En Çok Dinlenen Şarkı”
ödüllerine layık görülen Mustafa
Ceceli, 12 Temmuz Cuma
akşamı İstanbul’un en görkemli
sahnelerinden Harbiye Açıkhava
Tiyatrosu›nda sevenleriyle
buluşacak. Söylediği her şarkıyla
müzik listelerinin zirvesinde
kalmayı başaran ve konserlerinde
sevenleri tarafından büyük ilgi
gören Mustafa Ceceli, muhteşem
orkestrasıyla sevenlerini müziğe
doyuracak.
k it
39 l İSTOÇHayat
ap
BİR KÜÇÜK
BURJUVANIN
GENÇLİK YILLARI
BİR UZUN
SONBAHAR
BİR YAZ MEVSİMİ
ROMANSI
Yazar:
Demir Özlü
Yayınevi:
Yapı Kredi Yayınları
Bir Küçük Burjuvanın
Gençlik Yılları, Bir Uzun
Sonbahar, Bir Yaz
Mevsimi Romansı ve bu
üç romana birden yayılan
nihilistik bir yangın. Demir
Özlü, kitabında gittikçe
derinleşen bir yalnızlıkla,
varoluşun dehlizlerinde
ne yapacağını bilemeyen
küçük burjuvanın
açmazlarını anlatıyor. Eski
İstanbul’un, kaybolmakta
olan o büyülü kentin
içinde ruhsal ve tensel
çöküşü derinlemesine
yaşayan yazarlar,
sanatçılar, küçük bir aydın
kesimi... Aradıkları sığınak
neydi? Çağın yavanlığı ile
karşı karşıya kalmış bir
yazar nereye sürüklenirdi?
Döneminin siyasi tablosu
içinde sıkıyönetimlerden,
darbelerden, kültürel
bunalımlardan hiçliğe
sürüklenen, sonunda
kendini kuzeyin donuk
kentlerine sürgün eden
bir usta yazarın, hüznün
diliyle oluşturduğu üç
romans... Buruk, ama bir
o kadar da yaşam dolu.
RÜYA BEKLEYEN
ADAM
MAJESTELERİ
KRAL
Yazar:
Thomas Mann
Yayınevi:
Can Yayınları
Thomas Mann’ın
ikinci romanı olan
Majesteleri Kral, XX.
yüzyılın başlarında
Alman topraklarında
bir yerlerde kendi
içine kapanmış, hayali
bir grandükalığın
hızla değişmekte
olan dış dünyaya
ayak uyduramayışını
neredeyse Orta Çağ’a
özgü bir masal diliyle
betimliyor. Yerleştiği
arka plan açısından
ele alındığında,
açıkça Wilhelm
Almanyası’ndan (18901918) izler taşıdığı
görülen Majesteleri
Kral, Thomas Mann
okurlarının 1924
tarihli Büyülü Dağ’da
karşılaşacağı düşünsel
eğilimlerin mikrokozmik
habercisi olarak da
yorumlanabilir.
Yazar: Filiz Özdem
Yayınevi: Yapı Kredi
Yayınları
Yalanlar ve sırlar, umutlar
ve hayal kırıklıkları, korku
ve güven duygularının
gölgesinde birbirine geçen
ilmekler halinde işlenen bir
geçmiş kazısı ve yalnızlık
hikâyesi… Rüya Bekleyen
Adam, vicdan, şefkat, namus
ve kader üzerine yürek
burkan bir roman.
“İnsanın evrene kazık gibi
kakıldığına dair o masum,
çocukça ve kırılgan inanç. Ah
yavrum! İnsan kâinata atılmış
bir çöp sadece. Kuzum
benim! Ninem konuşuyor.
Sus! Kader, karılma ve
kırılma. Bir konuşma çizgisi
ya da üç noktalı bir susma
boşluğu. Benden çıkıp
bana dönen kasvet. Hiçbiri.
Hepsini görmezden geldiğim
her şey. Hangisi? Ne? Ne
var? Yaralarını yalaya yalaya
yaşayanın dili bıçak gibi
mi olur? Minnet de bıçakla
oyulur ancak, makas kesmez
onu. Gece, kelimelerin
rengini yutmadan önce, bir
ses duyarsın belki. Uzak
mahallelerden yükselip
tepedeki ıssız barakanın
çevresinde yankılanan
köpek havlamalarını, ışıklı
bir pencereden yere düşen
karanlık bir gövdenin çarpma
sesini, ardından telaşla
ve umutsuzca bağıran
birinin çığlığını… Hepsi
yürek burkan bir parçalanış
aslında. Sonra yapay ışıkların
saltanatı başlar. Her yeri
ıslatan bir ışık. Her yeri. Ama
sen kupkuru, donuk gözlerle
bakarsın. Bizi inciten aşk
değil, teslimiyet.”
SON İNSAN
Yazar: Mary Shelley
Yayınevi: Can Yayınları
HAZLAR VE GÜNLER
Yazar: Marcel Proust
Yayınevi: Yapı Kredi
Yayınları
Marcel Proust’un 20’li
yaşlarında kaleme aldığı,
kısa anlatılardan ve
şiirlerden oluşan Hazlar ve
Günler, bir bakıma Kayıp
Zamanın İzinde romanının
habercisidir.
“Honoré’nin yakışıklı
sofra arkadaşı gençliğin
ihtiyatsızlığıyla Heredia’nın
eserlerinde genelde
söylendiğinden daha fazla
düşünce bulunabileceğini
ima etmeye kalkışınca,
zihinsel alışkanlıkları
sarsılan konuklar surat
astılar. Ama Mme Fremer
derhal, “Aksine, onlar
takdire şayan oymalı
akikler, görkemli mineler,
kusursuz kuyumculuk
örnekleri” diye haykırınca
bütün çehrelerde yeniden
keyifli ve doyumlu ifadeler
belirdi. Anarşistlere ilişkin
tartışma daha vahimdi.
Ama Mme Fremer bir doğa
yasasının kaçınılmazlığı
karşısında boyun
eğercesine, teslimiyetle,
“Bütün bunların ne yararı
var? Zenginler ve yoksullar
daima var olacak” dedi
yavaşça. Ve en yoksulu en
azından yüz bin frank ranta
sahip olan bütün davetliler
bu gerçekle yüz yüze
gelince vicdan azaplarından
kurtulup yürekten bir
neşeyle son şampanya
kadehlerini de devirdiler.”
Son İnsan, bugün
sıradan sayılacak kadar
yaygınlaşmış bir konuyu,
insanlığın yok oluşunu ele
alan ilk büyük romandır.
Shelley, bir salgının Batı
dünyasındaki etkilerini
Romantik dönemin akıcı
biçemiyle dramatize
eder ve gerçek kişilerin
yansıması olan zıt
karakterler eksenindeki
bir kurguyla aktarır.
Romandaki başlıca
karakterler kısmen ya
da tamamen Shelley’in
çevresindeki kişilerden
esinlenmiştir. Örneğin,
doğal bir cennet arayışı
içinde tanıdıklarını
peşinden sürükleyen
Adrian, yazarın eşi
Percy Bysshe Shelley’in
kurgulanmış portresidir.
Yunanlılarla savaşmak
için İngiltere’den yola
çıkan ve İstanbul’da ölen
Lord Raymond ise Lord
Byron’un yaşamından
esinlenmiştir. Roman,
yazarın kendi deyimiyle
“seçkinler” diye adlandırdığı
çevresini kaybetmekten
duyduğu acıyı ve dünyanın
anlamsızlığını, bireyin tarihi
yönlendirme gücünden
yoksun oluşunu da dile
getirir. Shelley günlüğünde,
“son insan”dan “alter
egom, ikinci benliğim,
yoldaşlarımın benden önce
ölmesiyle sevgili bir gruptan
geri kalan son yadigar”
olarak söz eder…
İSTOÇHayat l 40
enginar
Mucize besin
Enginar için mucize bir besin dersek abartmış sayılmayız.
Son yyıllard
yıllarda yapılan
l birçok ççalışmada
sayısız
s faydası o
olduğu anlaşılan
aş
enginar,
a
l
e tarafından
n çocuk
n
özellikle
anneler
çocuklarına
mu
utl
ut
u
il
k
s
mutlaka
yedirilmesi
gereken,
olmazsa
m bir seb
bze olarak al
b
olmaz
sebze
algılanıyor. H
Hatta
yı
e 40 günlük
lük
k eng
ü
yılda bir kere
enginar kürü
yyapanlara he
her geçen gü
gün daha çok
ok
o
tlanıyo . 40 gün üst
st üste enginar
n
rastlanıyor.
ap
engin
na kürünün
n
n amacı,
yiyerek yapılan
enginar
r güçlendirmek.
rm Çünk
kü enginar,
karaciğeri
Çünkü
yapı
d bulunan aantioksidanların
n
yapısında
yardımıyla
ıyla vücu
vücuttaki
k birçok toksin
k
e uzaklaştırıp
tı karac
ğe
ğ
maddeyi
karaciğeri
en
ok
a ştırmak
güçlendiriyor.
Toksinleri
uzaklaştırmak
i 4
40 gü
a yemek ne
e
için
gün üst ü
üste enginar
a etkili bilinmez
lin
nmez ama, e
e
kadar
en son The
Univercity
of R
Reading’de yyapılan
iv
apılan bir
ara
aaş
ççıkan sonuçlar
ç enginarın
rı
araştırmada
a
güçle
nd
n
tahtını
güçlendiriyor.
Yapılan
Yap
pıla çalışmada,
p
m
-Enginarın
n
yüksek
yük
kse miktarda
k
r
n
iç
doğ
ğrulan y
ğ
antioksidan
içerdiği
doğrulanıyor.
E
ç
u
Enginarın
içeriğinde
bulunan
setin ve
v rutin isimli
ml
quersetin
a
kanserre karşı
antioksidanlar
kansere
vücudu koruduğu
gibi,
ko
ib aynı
zam
a da kalbi güçlendiren
g
n
zamanda
gösteriyo
özellik gösteriyor.
a
a cyanic
yanic as
-Enginarda
bulunan
asit
m
k
ü
adlı madde
kötü kolesterolü
düşürüyor
şü
ürüyo ve iyi kolesterolün
ü
gı
aartırıyo Bu
u da kalp
salgılanmasını
artırıyor.
m sağlığı için
iç ilaç niteliğinde
eliğinde
damar
fay demek.
m
birr fayda
E
da bulunan
bulu
bu
b
k
-Enginarda
yüksek
oranda
lif yapısı
kan şe
şekerinin
o
a
ek
keri
d
m
ki Şeker ha
aastalar
dengelenmesinde
etkili.
hastaları
e
e etli yapılmış
pı
için zeytinyağlı
veya
ginar yye
es
enginar
yemeği, beslenme
a
i çok
k
kalitesini
güçlendirir.
i Şekerr
kontrolünde
n
pozitif etki
gösteriyor.
gösteriyo
-Enginarın
n karaciğeri
ciğerii güçlendirdiği
g
d savı,
da doğrulanıyor.
a
bir kez daha
-Eng ar yüksek tansiyona
n
rş da
-Enginar
karşı
umuzu güçlendiriyor.
güçle
E
vücudumuzu
Enginarın
n bulunan
an potasyum
otasyum
m minerali
yapısında
vücutta
tt bulunan sodyum-potasyum
o
um
dengesinde
ng
gesin etkili
g
k olup, tansiyonun
ns
normal
rm seviyelere
le
ere gelmesini
ge
i sağlıyor.
Enginarı
mevsiminde
En
ng
n
e
yemek
önem
ye
öne
em
e
m arz ediyor
y
Enginardan
E
n en büyük
ük faydayı
ffayd sağlamak
ğl
için, mevsiminde
öğlen
im
e veya akşam
kşaaam
yemeğinde
meğind tüketmek
k gerekiyor..
Zeytinyağlı
ğ enginara
ginaraa ilave edilen,
n havuç,
patates ve
v bezelye içeren garnitür
garn
nit besin
n
değerini
Ayrıca
değ n ve lezzetini
n artırıyor. A
kuşbaşı
hazırlayıp,
aş etli bir garnitür
ga
rl
ana yemek
olarak
ye
a da tüketebilirsiniz.
tüke e
Enginarın
kabuğunu
soymadan
yapılan
in
ğ
a
yapılaa
enginar
ng
giinar dolması
as da Türk mutfağının
m
klasiklerinden
as
n biri
biri.. Enginar,
E
a salata olarak
la
daa tüketilebiliyor.
iy
41 l İS
İSTOÇHayat
TOÇHa
ay
a
Kuru meyveler
sandığınız kadar masum
değil!
Her acıktığınızda çikolata veya tatlı yiyeceğinize birkaç
tane kuru meyve atıştırmanız mı söylendi? Siz yine de
aşırıya kaçmamaya özen gösterin.
Kuru meyveler, zamanında ve ürün çok iken toplanan meyvelerin
suyunun uçurulmasıyla hazırlandığı için, tadı tazesine göre daha
yoğun ve sağlık için oldukça faydalı. Kurutulmuş meyveler iyi
enerji kaynağı olsa da içlerinde bulunan şeker miktarı dişlere
zarar verir. Dişlerdeki plaklara yapışarak diş minesini kaplar.
Bu nedenle dişler şekere maruz kalır ve bakterilerin üremesi
için uygun ortam oluşur. Eğer kurutulmuş meyve yemeyi
seviyorsanız, sonrasında peynir gibi alkalin bir yiyecek tüketin.
Bu sayede asit seviyesini nötrlemiş olursunuz.
Meyveler kurutulurken hacmini kaybederken
içindeki kaloriler, şeker ve besin değerleri daha
konsantre bir hal alır. Bir avuç taze kayısı ile
kurutulmuş kayısının arasındaki farklar şöyle:
Besin Değeri
Taze Kayısı
Kuru Kayısı
Kalori
74 (1 kâse)
313 (1 kâse)
Lif (g/kalori)
0.05
0.03
A Vitamini (IU/kalori)
40.1
15.0
C Vitamini
2.0
0.0
Potasyum (mg/kalori)
5.4
4.8
Önemli bir başka konu ise, meyvelerin kurutulma sürecinde
eklenen tatlandırıcılarıdır. Kuru meyve alırken mısır şurubu veya
rafine şekerle değil, elma suyu gibi tatlandırıcı eklenmiş ürünleri
tercih edin.
Eski buzdolabı ve bilgisayarlarınızı sakın
atmayın!
Elektronik ve elektrikli ürünlerde atıkların
geri dönüşümü uygulamasını bu yıl
başlatan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
firmalara, sattıkları ürünlerin yarısına
kadar piyasadaki eski ürünleri toplama
zorunluluğu getiriyor. Uygulama, ev
ve işyerlerindeki eski ve kullanılmayan
ürünlerin parayla satın alınmasına imkân
sağlayacak.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2005
yılından bu yana ambalaj, lastik ve akaryakıt
sektörlerine yönelik başlattığı atıkların geri
dönüşümü uygulamasına, 2013 yılından
itibaren elektrikli ve elektronik ürünler
de dahil edildi. Haziran ayında yürürlüğe
girecek olan Atık Elektrikli ve Elektronik
Eşyaların (AEEE) Kontrolü Yönetmeliği ile
birlikte firmalar en az sattıkları ürün kadar
piyasadaki eski ürünleri toplamak zorunda
kalacaklar. Yönetmelik sayesinde evlerde
ve iş yerlerinde bulunan buzdolabı,
televizyon, çamaşır makinesi, cep telefonu
ve bilgisayar gibi eski ve kullanılmayan
elektrikli ve elektronik aletler de para
edecek. Bu sayede insanlar evlerindeki
eski eşyalarından para karşılığı kurtulmuş
olacak, firmalar ise yönetmeliğin zorunlu
kıldığı geri alım kotasını tamamlayarak
ceza almaktan kurtulacak.
İSTOÇHayat
H
l4
42
Sahurda bol su tüketin, iftarda hafif
yiyin
Ramazan ayının bu yıl temmuz ayına denk gelmesi nedeniyle, iftar ve sahurda yediklerimize çok
daha dikkat etmemiz gerekiyor. Uzmanlar, sahur için “Ağır yemeklerden kaçının ve bol bol sıvı
tüketin” uyarısını yaparken, iftarda menüyü hafif yiyeceklerden oluşturmak da önem taşıyor.
Ramazan ayının altın öğünü sahur…
Bireyler için kahvaltı nasıl altın değerinde bir öğünse,
ramazan ayının da altın öğünü sahur... Sahura kalkmamak
için, yatarken bir şeyler yemek veya gece kalkıp su içip
yatmak doğru bir davranış şekli oluşturmuyor. “Sahurda
ağır yemeklerden kaçının ve bol bol sıvı tüketin” uyarısını
yapan uzmanlar, tok tutucu özelliğinden dolayı yumurtanın
tüketilmesini öneriyor. Yumurtanın yanı sıra, peynir, yağlı
tohumlardan ceviz, ekmek ve bol yeşillik gibi ürünlerle
çeşitlilik artırılabilir. Kahvaltılık gevrekler, müsli ve yulaf
ezmesi de sütle beraber tüketilerek, daha pratik ve doyurucu
bir tercih olabilir. Evde yapılmış peynirli bir gözleme
veya börek, miktarı kişiye uygun olarak yanında ayran
veya açık çayla beraber sıklığı az olacak şekilde sahur
öğününde yenilebilir. Önemli olan, sıklığı ve miktarını doğru
ayarlamaktan geçiyor. Susama hissini azaltmak için de
tuz miktarı düşük besinleri tercih etmek, günü daha rahat
geçirmeye yardımcı oluyor.
ağız tadı
43 l İSTOÇHayat
ST
TOÇHa y
Ramazanda doğru beslenmeyle ilgili
aşağıdaki önerileri dikkate alın!
• Oruç açıldıktan sonraki beslenme, üç ya da tercihen dört
öğüne dağıtılmalı. Hafif bir iftar açılışı, iftar, gece ara öğün
ve sahur şeklinde planlı olarak sıvı ve gıda alınmalı. Yemek
sırasında kesinlikle acele edilmemeli, gıdalar iyice çiğnenmeli.
• Günde üç kere alınacak ilaçlar iftar, gece ve sahur şeklinde
alınmalı. Ana öğün yatmadan yaklaşık iki saat önce yenmeli.
• Ramazan ayında yağlı yiyecek tüketimi reflü, hazımsızlık,
kabızlık şikâyetlerini artırır. Lifli gıdalar özellikle gece ve
sahurda tüketilmeli.
• Uyku bölünecek endişesiyle sahur atlanmamalı ya da sadece
su içip yatılmamalı. Bu durum enerji yetersizliği, konsantrasyon
kaybı, uyuklama, verim düşmesi hatta kazalara neden olabilir.
• Tatlı olarak, kan şekerini fazla yükselten ve daha sonra
hipoglisemiye yol açan ağır tatlılar yerine sütlü ya da meyveli
hafif tatlılar tercih edilmeli.
• İftarda yeterli sıvı tüketilmeli. Gün boyu yaşanan magnezyum
ve potasyum eksikliği için çay içilebilir.
• Reflü sorunu olanlar, özellikle yağlı hamur işi gıdalardan ve
mideyi fazla doldurmaktan kaçınmalı.
• İftarda hazmı kolay gıdalar tercih edilmeli. Kabızlık sorunu
olanlar çorbalarına kepek unu ilave edebilir. Kabızlığı önlemek
için ara vakitte günde üç dört adet kuru kayısı, incir ya da erik
yenmeli ya da komposto şeklinde alınmalı.
• Yağlı, karbonhidratlı gıdalar yerine et, peynir ve yumurta gibi
proteinli gıdalara ağırlık verilmeli.
• Gün içinde susuzluğa, sıvı kaybına neden olmamak için fazla
tuzlu ya da ağır tatlı gıdalar kesinlikle alınmamalı.
• Reflü ve gaz sıkıntısına yol açmamak için sahurdan sonra
yarım saatten önce yatılmamalı.
ağız tadı
İftar, küçük bir başlangıçla açılmalı
İftarda bütün besin gruplarından, kararınca almak gerekiyor.
Örneğin; salata, sebze, yoğurt, ayran ya da cacık; et, tavuk, balık
ve tam tahıllı karbonhidratlardan oluşan
bir sofra, iftar için sağlıklı bir menüyü
oluşturur. Tatlı tercihini de güllaç
gibi sütlü ve hafif tatlılardan yana
yapmakta fayda var.
İftar, küçük bir başlangıçla açılmalı.
Bunlar; zeytin, hurma, kuru meyve,
ceviz, badem veya küçük bir parça
cevizli sucuk olabilir. Tabii bunun
yanında, bol suyu da ihmal etmemek
gerekiyor. Aslında ılık bir çorba iftar sofralarının vazgeçilmezidir.
Havalar sıcak olduğu için ılık çorba size cazip gelmeyebilir.
Bunun yerine vitamin değeri yüksek soğuk çorba, iyi bir alternatif
olabilir. Çorbanın hem sıvı ihtiyacını karşılaması hem içeriğindeki
besin ögeleri hem de doygunluk verici özellikleri yadsınamaz
derecede yüksektir. Ayrıca sindirime de iyi gelir. Yavaş bir şekilde
tüketilmelidir. 15-20 dakika sonra ana yemeğe geçmek en
doğrusu... Ana yemeği; etli veya etsiz sebze yemeği veya kızartma
dışında pişirilme yöntemi uygulanarak hazırlanan et yemekleriyle
yapabilirsiniz. Yemeğin yanında mutlaka bir iki dilim tam tahıllı
ekmek tüketilmelidir. Pilav veya makarnayı haftada 2-3 kez tüketip,
kepekli tercih etmekte de fayda var. Yemeklerle beraber mutlaka
az zeytinyağı konulmuş bol limonlu ve az tuzlu salata tüketilmelidir.
Ramazanda gün boyu aç kalınacağı için yavaş sindirilen, mide
bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen lifli ve kana geçiş hızı
düşük olan esmer tahıl ürünleri, sebzeler, kuru baklagiller, salata
gibi gıdaları iftarda tercih etmek, iftar sonrası yaşanabilecek
rahatsızlıkları ve aşırı tatlı isteğini engeller.
İSTOÇHayat l 44
Doktora başvurma nedenleri genellikle çarpıntı ya da göğüste
atipik ağrılar olan mitral kapak prolapsusu hastalarının
yaşamlarında herhangi bir kısıtlama yapmaları gerekmez. Yani
bu hastalar; spor yapabilir, hamile kalabilir ve gerektiğinde
ameliyat olabilir. Sadece doktorun uygun gördüğü belirli
aralıklarla kontrolü gerekir.
Prolapsusu hastaları rutin hayatına devam edebilir
45 l İSTOÇHayat
Kardiyoloji Uzmanı
Dr. Güven Caner
Son yıllarda çok sık duyulan bir kalp
sorunu da mitral kapak prolapsusudur.
Hekimler tarafından hastaya kalp
kapağında çökme ya da sarkma diye
tarif edildiği için hastalık halk arasında
kalp kapağının sarkması ya da çökmesi
olarak bilinir. Mitral kapak prolapsusunun
sık görülen bir durum olduğunu belirten
Kadıköy Şifa Ataşehir Hastanesi
Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven Caner,
hastaların bu durumu fazla abartmaması,
günlük yaşantılarını değiştirmemesi
ve kalp hastalığı psikozuna girmemesi
gerektiğini dile getirdi. Ayrıca sadece
doktor gerekli gördüyse ilaç kullanılması
ve yine doktorun öngördüğü aralıklarla
kontrole gidilmesinin uygun olacağını
söyleyen Dr. Güven Caner’e, mitral kapak
prolapsusu hakkında en çok merak
edilen soruları sorduk.
Mitral kapak prolapsusu nedir?
Kalpte dört tane kapakçık vardır.
Bunlardan sol kulakçık ile sol karıncık
arasındaki kapak mitral kapaktır. Mitral
kapağın iki kapakçığı vardır. Kalp
kasıldığında kanın sol kulakçığa geri
dönmesini engellemek için mitral kapak
kapanır. Kalp gevşediğinde ise temiz
kanın sol kulakçıktan sol karıncığa
geçmesi için kapak açılır. Mitral kapağın
bir ya da iki kapakçığının da kalbin
kasılması sırasında sol kulakçığa doğru
bombeleşmesi, gubbeleşmesi ya da
çökmesine mitral kapak prolapsusu denir.
Hastalığın sebebi nedir?
Mitral kapak prolapsusunun nedeni,
kapakçıkların düz durmasını ya da düz
olarak kapanmasını sağlayan bağlantı
yapılarının genellikle doğuştan bazen
de sonradan oluşan doku hastalıkları
nedeniyle zayıflamış olmasıdır.
Son yıllarda çok sık rastlanan bu kalp
sorununun belirtileri nelerdir?
Mitral kapak prolapsusu olan hastaların
doktora başvurma nedenleri genellikle
çarpıntı ya da göğüste atipik ağrılardır.
Ancak bu hastalığın tanısı büyük sıklıkla
rutin muayenede konur. Mitral kapak
prolapsusuna bağlı aşırı çarpıntısı olan
hastalarda, aşırı çay, kahve ve sigara
içilmesine engel olmanın yanında beta
bloker dediğimiz ilaçların verilmesi
hastayı rahatlatır. Göğüs ağrısı nedeniyle
doktora müracaat eden hastalarda ise
sorun, bunun koroner arter hastalığından
ayrılmasıdır. Bunun içinde efor testi,
miyokard perfüzyon sintigrafisi gibi ileri
tetkikler gerekebilir.
Peki, tanısı nasıl konulur?
Ekokardiyografinin kullanıma girmesinden
önce pek fazla bilinmeyen, tanı konması
son derece zor olan bu durum, ekonun
kullanıma girmesinden sonra çok kolay
tanınabilir hale geldi. Bir ara her dört
kadından birinde olduğu söylenirken,
son zamanlarda tanı kriterlerinde
düzenlemelerin yapılmasıyla görülme
oranı yüzde 5’lere geriledi.
Mitral kalp prolapsusu tedavisi nasıl
yapılır?
Mitral kapak prolapsusunda bazen
kalp kapağının yapısı da bozulur.
Bozulan kapak yapısı nedeniyle kapak
tam kapanamaz ve bir miktar kan, sol
kulakçığa geri döner. Yani tıp diliyle mitral
yetmezliği oluşur. Bu mitral yetmezliği
bazen çok hafif derecede olabileceği
gibi nadiren de ileri derecede olabilir.
Mitral prolapsusuna bağlı ileri derecede
mitral yetmezliği olan hastalarda
bazen mitral kapağın ameliyatla
değiştirilmesi gerekmekte ise de bu,
çok çok nadir görülen bir durumdur.
Mitral kapakçıklarında yapı bozukluğu
olmayıp sadece çökme olan durumlarda
hiçbir zaman kalp kapağını değiştirmek
gerekmez.
Mitral kapak prolapsusu olan hastaların
(ileri derecede mitral yetmezliği olanlar
dışında) yaşamlarında herhangi bir
kısıtlama yapmaları gerekmez. Yani bu
hastalar; spor yapabilir, hamile kalabilir
ve gerektiğinde ameliyat olabilir. Önceleri
bu hastalara diş çekimi veya herhangi bir
operasyon öncesi koruyucu antibiyotik
tedavisi önerilirken bugün buna da gerek
görülmemektedir. Bu hastaların sadece
doktorun uygun gördüğü belirli aralıklarla
kontrolü gerekir.
Sonuç olarak, mitral kapak prolapsusu
oldukça sık görülen bir durumdur. Ancak
hastaların bu durumu fazla abartmaması,
günlük yaşantılarını değiştirmemesi,
kalp hastalığı psikozuna girmemesi
gerekir. Ayrıca sadece doktor gerekli
gördüyse ilaç kullanması ve yine doktorun
öngördüğü aralıklarla kontrole gitmesi
uygun olacaktır.
İSTOÇHayat l 46
Hipertansiyon ve
yüksek kolesterol
kalp krizi riskini artırıyor
Tatile çıkmadan
önce sağlık kontrolünden
geçilmesinde fayda var
Kan basıncı ölçümü, kalp grafisi (EKG),
karaciğer fonksiyon testleri, açlık kan
şekeri ve kan yağları (LDL Kolestrol,
VLDL Kolestrol, HDL Kolestrol) testlerine
sadece iki saat ayırmak yeterli. Kalp
hastalığının en büyük riskleri; şeker
hastalığı, kolestrol yüksekliği, tansiyon
hastalığı, sigara ve ailede kalp hastalığı
veya sebepsiz erken yaşta ani ölüm
öyküsüdür. Tatil öncesi çok aktif iken
tatilde hareketsiz kalkmak ya da tam
tersi inaktif haldeyken çok hareketli
hale gelmek dolaşım sistemini negatif
yönde etkiler. Yapılan son çalışmalarda
kalp krizinin genelde sabah erken
saatlerde olduğu görüyor. Bu durum,
vücudumuzun biyoritmi ile alakalı olsa
da ağır yenen akşam yemekleri, fazla
alınan alkol, o günkü yoğun aktivite de
etkili oluyor. Yüksek rakımda yaşayan
hipertansiyon hastaları deniz seviyesine
indiklerinde sersemlik, halsizlik, bayılma
atakları gibi semptomlar yaşayabilir.
Bu, kullandıkları antihipertansif ilaç
veya ilaçların deniz seviyesinde fazla
gelmesinden olabilir. Hipotansiyon
dediğimiz bu durum, kalbin
beslenmesini bozacağından kalp krizi
riskini de artırıyor.
Kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler,
tüm dünyadaki ölümler arasında birinci
sırada yer alıyor. Bu nedenle kalp damar
hastalığı riskinin belirlenmesinde sigara,
yüksek kolesterol düzeyleri, hipertansiyon
ve diyabet gibi risk faktörlerinin taranması
ve bu risk faktörlerinin önlenmeye
çalışılması büyük önem taşıyor. Yaz
mevsiminin yaklaşmasıyla baş gösteren
sıcak havalar da kalbe iyi gelmiyor.
Bu nedenle tatile çıkmadan önce söz
konusu riskler konusunda kalbi, sağlık
kontrolünden geçirmek gerekiyor.
Liv Hospital Kardiyoloji Uzmanı Doç.
Dr. Yelda Tayyareci, kalp krizi ile ilgili
bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ
Hayat dergisi okurları için açıkladı.
Kalp krizi gelişimi ile ilgili bilinmesi
gereken gerçekler nelerdir?
Kalp damar hastalığına sahip kişilerin
yüzde 50’sinde ilk başvuru kalp krizi
veya ani kalp ölümüyle olmaktadır.
Hipertansiyon, diyabet, obezite ve yüksek
kolesterol düzeyleri gibi kalp damar
hastalıklarına ait risk faktörleri, kalp
krizinin önceden tahmin edilmesinde
yeterli değildir. Normal kolesterol
düzeyi, sağlıklı bir yaşam için oldukça
önemlidir. Ancak yine de normal
kolesterol düzeylerine sahip olmak
kalp krizi geçirmeyeceğiniz anlamına
gelmez. Yapılan çalışmalarda, kalp
krizi geçiren hastalarda, kalp krizi
sırasında ölçülen kolesterol düzeyleri
incelendiğinde hastaların yüzde 77’sinin
normal kolesterol düzeyine sahip olduğu
görülmüştür.
Damar sertliği nedir?
Damar sertliği, kalp krizi, inme ve
periferik damar hastalığına yol açabilen
başlıca nedendir. Vücudumuzdaki damar
sistemi, organ ve dokularımızı beslemek
ve onlara oksijen sağlamakla görevli
gelişmiş bir atardamar sistemine sahiptir.
Atardamarlar bunun yanı sıra, kan
akımının ve basıncının düzenlenmesi,
enfeksiyon ve yaralanma durumlarında
bölgesel tamir mekanizmalarının
gerçekleştiği yapılardır. Atardamarlar
bu görevlerini duvar yapıları ince ve
elastik olduğu sürece layıkıyla yerine
getirirken, birtakım genetik ve çevresel
faktörlerin etkisi ile oluşan inflamasyon
sonucu damar duvarında meydana gelen
kalınlaşma, sertleşme ve hassasiyet
sonucu “damar sertliği” denilen hastalık
süreci ortaya çıkar.
Kimler kalp krizi riski taşıyor?
Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği,
diyabet ve sigara bilinen en temel risk
faktörleridir. Ancak kalp krizi geçiren
hastaların yüzde 50-70’i kalp krizi
geçirmeden önce risklerinin farkında
değildir. Bu nedenle kalp krizi riskinin
güvenilir yöntemlerle değerlendirilmesi
çok önemlidir.
47 l İSTOÇHayat
Sony’nin
kişiselleştirilebilir
yeni akıllı telefonu:
Xperia™ SP
Lenovo’nun “mobil hayat
savaşçısı” artık dokunmatik!
Lenovo’nun dünyanın en ince ve en hafif 14 inç ultrabook’u olarak
pazara sunduğu ThinkPad X1 Carbon, artık dokunmatik. ThinkPad
serisinin dönüm noktalarından biri olarak adlandırılan X1 Carbon
Touch, Windows 8 işletim sistemi ve X1 Carbon’un ileri teknolojisiyle
üstün performansına ek olarak, 14 inç büyüklüğünde 10 parmağa
kadar çoklu dokunmatik destekli Premium HD+ (1600 x 900
piksel) çözünürlüklü bir ekranı bünyesinde barındırıyor. Otomotiv
sektöründe de tercih edilen karbon fiber malzeme kullanılarak
üretilen ThinkPad X1 Carbon Touch, böylece pazarın en taşınabilir
dokunmatik dizüstü bilgisayarı olmayı başarıyor. 1.55 kilogram
ağırlığı ve 20.8 milimetre inceliğiyle yine incelik ve hafiflikte sınır
tanımayan Touch, 235 gram ağırlığındaki adaptörüyle de profesyonel
kullanıcıların ofis dışı yaşamına eşlik etmeyi sürdürüyor. Tüm bunlara
ek olarak, sekiz saati aşkın pil ömrüyle mobil deneyimi üst seviyelere
taşıyan X1 Carbon Touch, Lenovo’nun “Rapid Charge” teknolojisi
sayesinde sadece 30 dakikada yüzde 80 şarj doluluğuna da ulaşıyor.
Pentax WG–10, 10 metreye
kadar su geçirmiyor
Dayanıklı Pentax WG serisinin yeni modeli
WG-10, dış mekân ve su altı çekimlerini
herkes için kolay ve keyifli hale getiriyor.
Küçük ve hafif gövdesine rağmen zorlu
dış mekân koşullarında güvenilir ve üstün
performans gösteren WG-10, 10 metreye
kadar suya, 1.5 metreden düşmelere, 2 saate kadar
kesintisiz çekime ve -10 dereceye kadar soğuğa karşı
dayanıklılık gösteriyor. Objeyi büyütüp çıplak gözle çoğunlukla
görülemeyen mikroskobik bir dünyanın büyütülmüş görüntüsünü
yakalayan WG-10, kullanıcının zahmetsizce göz alıcı fotoğraflar
çekebilmesine imkân veren orijinal Pentax Dijital Mikroskop modu
gibi gelişmiş ve yaratıcı özelliklere de sahip. WG-10, dış mekân
çekimlerinden günlük çekimlere ve iş amaçlı kullanımlara uygun
geniş bir özellik yelpazesi ile donatılmış olarak sunuluyor.
Sony Mobile Communications, Xperia™
akıllı telefon ailesini üstün Sony
teknolojisine sahip Xperia™ SP ile
genişletiyor. Sony Xperia SP, premium
tasarımın yanı sıra üst düzey görüntüleme
deneyimi sağlayan yüksek kaliteli ekran,
8 MP’lik hızlı çekim özelliğine sahip
kamera, tek dokunuşla bağlantı sağlayan
NFC teknolojisi ve batarya Stamina modu
özelliklerine sahip. 4.6 inçlik HD Reality
Display ekranı ile kullanıcılarına keskin
görüntü ve olağanüstü parlaklık sunan
Xperia SP, aynı zamanda görüntülenen
içeriğin türünü analiz ederek görüntüyü
otomatik olarak ayarlayan en yeni Mobile
Bravia Engine 2 teknolojisini barındırıyor.
Mobile Bravia Engine 2 teknolojisi ile
Xperia SP, kullanıcılarına yüksek kaliteli
renk yönetimi ve gürültü azaltmaya yönelik
gerçek zamanlı kontrast optimizasyonu
da sunuyor. Xperia™ SP, kullanıcılarına
gelen arama ve kısa mesaj uyarıları için
kişiselleştirilebilir renkli aydınlatma
seçeneği özelliğini de bünyesinde
barındırıyor. Xperia™ SP kullanıcıları, bu
aydınlatmayı en sevdiği müziğin temposuna
uygun bir şekilde de ayarlayabiliyor.
İSTOÇHayat l 48
2013 YILI YURT İÇİ FUARLARI
Organizatör
Fuar Adı
Konu
Tarih
Yer
Akort Tanıtım
Gapshoes
Ayakkabı, terlik, saraciye
4-7 Temmuz
Gaziantap
Vakıf Fuarcılık
32.Kitap ve Kültür Fuarı
Basılı, sesli, görüntülü yayınlar
15 Temmuz-3 Ağustos İstanbul
Malatya Belediyesi
24.Dini Yayınlar ve Kitap Fuarı
Kitap, süreli yayınlar
9-18 Temmuz
Malatya
Renkli Fuarcılık
6.Çorlu Tarımtech 2013
Tarım, hayvancılık, tohum, meyvecilik
14-18 Ağustos
Tekirdağ
Tüyap Konya Fuarcılık
Konya Tohum 2013
Tohumculuk, fidancılık, bahçe bitkileri
22-24 Ağustos
Konya
İZFAŞ
İzmir Enternasyonal Fuarı
Genel ticaret
29 Ağustos-8 Eylül
İzmir
Boyut Fuarcılık
Mobil İletişim, Kart ve Ödeme 2013
Mobil iletişim, kart ve ödeme sistemleri
3-4 Eylül
İstanbul
CNR Ekspo ve Sine
Helal Expo İstanbul 2013
Helal usül ile üretilen ürünler
5-8 Eylül
İstanbul
CNR Uluslararası Fuarcılık
Private Label İstanbul 2013
Özel markalı ürünler
5-8 Eylül
İstanbul
Marka Fuarcılık
Ortadoğu Halı Fuarı
Halı, yan sanayi ürünleri
5-8 Eylül
Gaziantep
E Uluslararası Fuar
Gıda 2013
Gıda ürünleri ve teknolojileri
5-8 Eylül
İstanbul
E Uluslararası Fuar
IPACK 2013
Ambalaj, paketleme ve gıda işleme
5-8 Eylül
İstanbul
Forza Fuarcılık
Mersin Av ve Doğa Sporları Fuarı
Av ve doğa sporları
5-8 Eylül
Mersin
AFT Fuarcılık
Antalya Auto Show 2013
Otomobil, motosiklet, yan sanayi
10-15 Eylül
Antalya
Artkim Fuarcılık
5.Uluslararası Coatings Fuarı
Boya, mürekkep, yapıştırıcı
12-14 Eylül
İstanbul
Medya Fors Fuarcılık
Markalı Bayilik Fuarı 2013
Bayilik ve franchise veren firmalar
12-15 Eylül
İstanbul
Reed Tüyap Fuarcılık
Avrasya Ambalaj 2013
Ambalaj makineleri, üretim-geri dönüşüm
12-15 Eylül
İstanbul
Reed Tüyap Fuarcılık
İstanbul Gıda-Tek 2013
Gıda ve içecek üretim makine ve teknolojileri 12-15 Eylül
İstanbul
Sine Fuarcılık
Transport Lojistik 2013
Uluslararası transport araçları, ekipmanları
12-15 Eylül
İstanbul
Pozitif Fuarcılık
Aysaf
Ayakkabı yan sanayi ürünleri
18-21 Eylül
İstanbul
Life Media Fuarcılık
24.Uluslararası Züchex Fuarı
Züccaciye, hediyelik eşya, dekoratif
19-22 Eylül
İstanbul
Forza Fuarcılık
4.Yöresel Ürünler Fuarı
Gıda, gıda işleme, içecek, teknoloji
19-22 Eylül
Antalya
E Uluslararası
Promotürk 2013
Promosyon ürünleri
19-22 Eylül
İstanbul
Forza Fuarcılık
MEÇEF 2013
Halı, mobilya, ev tekstili
21-29 Eylül
Mersin
Marmara Tanıtım Fuarcılık
9.Uluslararası LED Aydınlatma Fuarı
LED sistemleri, teknolojileri ekipmanları
26-29 Eylül
İstanbul
Tüyap Tüm Fuarcılık
Yatak, Banyo, Mutfak Tekstili
Yatak odası, uyku, banyo, mutfak
26-29 Eylül
İstanbul
Tüyap Tüm Fuarcılık
İstanbul Döşemelik Kumaş Fuarı
Döşemelik kumaşlar, deri ve suni deri
26-29 Eylül
İstanbul
2013 YURT DIŞI FUARLARI
Organizatör
Fuar Adı
Konu
Tarih
UİB
Paace Automechanika Mexico
Otomotiv ve yan sanayii
10-12 Temmuz
Meksika
Yer
UİB
Premiere Brasil Fuarı
Tekstil
10-11 Temmuz
Brezilya
Tuskon
Uluslararası Luanda Fuarı
Genel ticaret
16-21 Temmuz
Angola
OAİB
Wofex 2013
Gıda, gıda teknolojileri, otel ekipmanları
31 Temmuz- 3 Ağustos Filipinler
UİB
Intertextile Shanghai Home Textiles
Ev tekstili
27-29 Ağustos
Çin
İTKİB
Collection Premiere Moscow 2013
Hazır giyim, iç giyim, deri konfeksiyon
4-7 Eylül
Moskova
İTKİB
Micam Shoevent-II
Ayakkabı
15-18 Eylül
İtalya
Expotim
41.Textillegprom
Tekstil, giyim ve giyim aksesuarları
24-27 Eylül
Moskova
Pyramids
4.Basra Uluslararası Genel Ticaret
Genel ticaret
18-21 Eylül
Irak
İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR.
NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2013 SAYI: 35
Yetişkin seyirci kuklalı ve
gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor
Ayşe Selen
Şehsuvar Aktaş
Tarih ve kültür şehri
Gaziantep
Hayatım boyunca
hedef odaklı bir insan oldum
Nasuh Mahruki
Fonksiyonel, mevsimlik
ve dekoratif bir ihtiyaç
Bahçe mobilyası

Benzer belgeler

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı. 47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi

Detaylı

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı. 47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi

Detaylı

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi Caner, mitral kapak prolapsusu hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Liv HOSPITAL Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ise, kalp krizi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergis...

Detaylı

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi Adres İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217 Bağcılar / İstanbul Tel: (0212) 659 45 00 www.istoc.com.tr [email protected] Reklam için Nilüfer Güler 0212 659 45 00 (4 Hat) İSTOÇ Hayat Dergisi 3 ayda bir yay...

Detaylı