Haziran - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Transkript
Haziran - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Aylık Yayını KİMSE ÇİFTÇİYİ YOK SAYAMAZ TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’nin seçimden başka bir şey konuşmaz olduğunu bildirerek, “Son yılların en büyük doğal afeti yaşanmasına rağmen tarım sektörü ne siyasetin ne de medyanın gündeminde. 77 milyonu besleyen 5 milyonun üzerindeki çiftçimizi bu ülkede kimse yok sayamaz, sıkıntılarını görmezden gelemez” dedi. >>Sayfa 8 www.tzob.org.tr Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 HASAT BURUK BAŞLADI TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Muhakkak surette çiftçimizi ayakta tutmamız, moralini düzeltmemiz ve önümüzdeki yıl tarlaya girmesini sağlamamız lazım. Bu sene gerçekten çiftçimiz açısından tam bir felaket yılı oldu. >>Sayfa 3 Meram BAHÇELİ’DEN TZOB’A ZİYARET Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tüm siyasi kurumlar, sivil toplum kuruluşları, aydınlar özellikle de halkın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine karşı çok duyarlı olmasında fayda bulunduğunu bildirerek, “Geçmişteki gelişen olaylardan ders çıkararak, Türkiye, bir bunalıma sokulmadan Cumhurbaşkanımızın seçimini gerçekleştirmemizde yarar görüyoruz” dedi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ı Cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde, makamında ziyaret etti. >>Sayfa 2 AYIN KONUSU TOPRAK VE ÇEVRE BAYRAKTAR’DAN RAMAZAN UYARISI Gıda da artış fiyatların iyor beklenm >>Sayfa 4 ZİRAAT ODALARI HİZMET YARIŞINDA ■ TARIM VE ÇEVRE >>Sayfa 14 ■ TOPRAKLARIN KORUNMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER >>Sayfa 15 ■ EROZYON >>Sayfa 15 ■ ÇEVRE AMAÇLI DESTEKLER >>Sayfa 16 ■ TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIMSAL ARAZİ YÖNETİMİ >>Sayfa 17 ■ TARIMSAL FAALİYETLERİN TOPRAK ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ VE TOPRAKLARI KORUMAYA YÖNELİK YASAL DÜZENLEMELER >>Sayfa 18 Ortaköy Ziraat Odası TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Aksaray’ın Ortaköy ilçesi Ziraat Odası’nın hizmet binası açılışında 50 yıllık kanunun 2004 yılında değişmesiyle Ziraat Odaları’nın hizmet açısından önünün açıldığını bildirdi. >>Sayfa 6 Bor Ziraat Odası Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar birtakım açılışlar ve ziyaretler için gittiği Niğde’de Bor Ziraat Odasının yeni binasını hizmete açtı. >>Sayfa 7 Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 2 2007 yılındaki kuraklıktan farklı oldu. Kuraklık, arkasından don, arkasından birçok bölgede dolu, arkasından aşırı yağışlar ve sel felaketi, hortum ve fırtına geldi. Tarım sektörünün bu yıl yaşamadığı afet neredeyse kalmadı. Tabii bunlar Allah’tan, yapabileceğimiz bir şey yok. Ancak, muhakkak surette çiftçimizi ayakta, moralini yüksek tutmamız ve önümüzdeki yıl tarlaya girmesini sağlamamız lazım. [SESLENİŞ] Ziraat Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım, Haziran, yurdumuzun hemen her bölgesinde tarım faaliyetlerinin yoğunlaştığı, hasadın hemen her bölgemizde başladığı, alın terinin, emeğin ürüne dönüştüğü bir ay… Biliyorsunuz, bu üretim sezonunda hemen her türlü tabii afetle karşı karşıya kaldık. Birçok üründe tarlalarımıza, bağlarımıza, bahçelerimize adeta ateş düştü. Yine birçok üründe gelecek sezonları da etkileyecek zararlar yaşadık. Bu süreci çok yakından izliyor; düzenlediğimiz toplantılar, yaptığımız görüşmeler, hazırladığımız raporlarla sorunu ülkemizin gündeminde tutmaya çalışıyor, çözüm için gayret gösteriyoruz. Değerli arkadaşlarım, Mayıs ayında başladığımız ve sahada yaptığımız incelemeleri Haziran ayında da ve daha yoğun şekilde sürdürdük. Her yıl geleneksel olarak düzenlediğimiz Hasat Günü’nü Konya’da yaptık. Bu ziyaret, inceleme ve toplantılarda da dile getirdiğimiz gibi, tarımda bu yıl yaşadıklarımız, Peki, çiftçimizin moralini nasıl yükselteceğiz? Tarım Kredi ve Ziraat Bankası borçlarının birkaç yıl faizsiz olarak ertelenmesini talep ediyoruz. Bu da yetmiyor elbette… Çiftçimizin Sosyal Güvenlik Kurumu’na borçları var. Bunların yapılandırılmasını istiyoruz. Çiftçimizin elektrik borçları müthiş maliyet getiriyor. Sondajla çok derinlerden, yüzlerce metreden su çekiyor. Muazzam bir elektrik maliyeti var. Çiftçilerimiz zaman zaman bu maliyeti karşılayamıyor. Elektrik borçlarının yapılandırılmasını, kapanan sayaçların da açılmasını talep ediyoruz. Çünkü bir doğal afet yaşıyoruz. Özel bankalardan kredi alan çiftçilerimizle alakalı, bankalarla görüşmelerimiz devam ediyor. Onların da borçları yapılandırmasını talep ediyoruz. Birliklerle, kooperatiflere olan borçlarla ilgili de aynı talebimiz söz konusu. Bütün bunları yaptığımızda çiftçimizin moralini yükseltmiş oluruz. Bunları yapamazsak, çiftçimiz borçlarını ödeyebilmek için malını mülkünü satıp göç etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalır. Sözlerimin başında da belirttiğim gibi, önümüzdeki yıl, bu ülkenin gıda güvencesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 ve Türkiye’deki 76 milyonu besleme adına, muhakkak surette çiftçimizin tarlaya dönmesini sağlamamız lazım. 7 yıldır Ramazan öncesi fiyatları tespit edip, başlangıcından sonuna kadar takipçisi oluyoruz. Bu tedbirler alındığında çiftçimiz tarlaya döner ve üretimine devam eder. Aksi takdirde bizler tarım sektöründe çalışacak çiftçiyi zor buluruz. Bu Ramazan öncesi de düzenlediğimiz basın toplantısıyla fiyatları kamuoyumuzla paylaştık. Fiyat artışı görülebilecek ürünleri, alınması gerekli önlemleri belirttik; mevsimsel olarak üretimin artacağı ürünlerde fiyat gerilemeleri beklediğimizi de vurguladık. Kıymetli Çiftçi Dostlarım, Birçoğunuz da şahit olmuşsunuzdur. Gerek merkezi gerekse yerel yöneticilerin olduğu hemen her toplantı ya da görüşmede üzerinde son derece ehemmiyetle durduğumuz bir konu daha var: Verimli tarım arazilerimizin korunması… Her vesileyle Sayın Valilerimize ve Sayın Belediye Başkanlarımıza sesleniyor, “Lütfen verimli tarım arazilerini imara açmayın’ diyoruz. Artık yeter... Cenabı Allah bu toprakları, Türk çiftçisi işlesin, üretsin ve bu ülkeyi beslesin diye bahşetmiş. Bu toprakların üzerine bina, fabrika, başka işletmeler yapın, yapılaşmaya gidin diye bize bahşetmemiş. Günahtır... Zaten biz, bu toprakları açık bir fabrika görüyoruz. Fabrika üzerine fabrika kurulmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Biz fabrika üzerine fabrika istemiyoruz. Değerli arkadaşlarım, TZOB olarak, bildiğiniz gibi Ramazanda spekülasyonları ve haksız kazançları önlemek amacıyla fiyatları takibe alıyoruz. Bu yıl, bazı ürünlerde yaşanacak arz eksikliği nedeniyle gıda fiyatları, önceki yıllardan çok daha büyük bir önem arz ediyor. Biliyosunuz Ramazan ayında gıdaya talep artıyor ve özellikle et, et ürünleri, süt ürünleri, bakliyat ve unlu mamullere talep yoğunlaşıyor. BAHÇELİ'DEN TZOB'A ZİYARET Bahçeli: “Gerilim istemiyoruz” Bahçeli, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ı İmtiyaz Sahibi TZOB Adına M. Nuri Şeyda Sorman Genel Yayın Müdürü Bekir Şinasi Özdemir Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ebru Mine Esen Cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde, makamında ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin 28 Ağustos’ta tamamlanacağını, yasa gereği 60 gün öncesinde yeni seçilecek Cumhurbaşkanı için sürecin başlayacağını bildiren Bahçeli, “Bu süreci değerlendirmek ve görüş alışverişi yapmak amacıyla MHP bir dizi ziyaret sürecini başlatmıştır. Ziyaretlerimizin bir aşaması da Türkiye Ziraat Odaları Birliği olmaktadır. Yayın Kurulu M. Hikmet Yavuzyiğit Metin Türkyılmaz Ömer Kaya Salim Altay Dr. M. Fethi Güven Hasan Hüseyin Coşkun Prof. Dr. Mevhibe Albayrak Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu Prof. Dr. Erdoğan Güneş Dr. Özden Hiçbirol Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak da fırsatçılığa fırsat vermemek için Ramazanın hem öncesinde hem devamında ve hem de bayramda üretici, hal, pazar ve market fiyatlarını mercek altına alıyoruz. Değerli arkadaşlarım, Bütün bunları paylaşırken bir hususun altını özellikle çizmek gerekiyor. Bu çalışmaları yaparken bizim üretici fiyatlarını baskılamak gibi bir hedefimiz asla yok. Hedefimiz aracılar ve satış noktasında bulunanlar, üreticiden ürünü ucuza kapatıp pahalı satanlardır. Mübarek Ramazan ayında da ülkemizin gıda üretimini bu sıcaklara rağmen sürdüren üreticilerimize çalışmalarında kolaylık, kazanç ve ürünlerinde bolluk ve bereket diliyor; bütün İslam âlemi ve ülkemiz için Ramazan ayının hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Bayraktar: Enerjimizi, ülkemizin sorunlarının çözülmesi noktasında harcamak istiyoruz. Enerjimizi öfkeyle sıkıntıyla harcamak istemiyoruz Çok değerli Genel Başkan Şemsi Bayraktar’ın tarımda meydana gelen büyük zayiatla ilgili değerlendirmeleri, değindiği tedbirleri ve bütün siyasi partileri ilgilendirdiği düşüncesini saygıyla karşılıyorum. 52 milletvekilimizle, hükümetimiz ve TBMM tarafından tarım kesimimizin iyileştirilmesi açısından alınacak her türlü tedbire katkı sağlayacağımızı belirtmek istiyorum” dedi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tüm siyasi kurumlar, sivil toplum kuruluşları, aydınlar özellikle de halkın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine karşı çok duyarlı olmasında fayda bulunduğunu bildirerek, “Geçmişteki gelişen olaylardan ders çıkararak, Türkiye, bir bunalıma sokulmadan Cumhurbaşkanımızın seçimini gerçekleştirmemizde yarar görüyoruz” dedi. ‘Ramazan fırsatçılığı yapılmasın’; ‘Halkımızın mağdur edilmemesi için spekülatörlere fırsat verilmesin, piyasaların canlanması için Ramazanı dört gözle bekleyen esnafımız da zan altında bırakılmasın’ istiyoruz. Bu talebimizin yerine gelmesi için, bütün ilgili kurum ve kuruluşları sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Yeni Cumhurbaşkanının seçiminde ortak bir zeminin önemine vurgu yapan Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı seçimini bir tartışma zeminine sürükler, kamplaşma, gerilim stratejileriyle seçimi anlaşılmaz hale getirir isek Türkiye’nin büyük sıkıntıları olur. Ülkemiz kutuplaşma istemiyor. Bütünleştirici, insanlarımızı bütün düşünce ve inançlarıyla kucaklayacak, Anayasa çerçevesinde hareket edecek bir Cumhurbaşkanı ile geleceğe yönelmek istiyor. Biz de bir siyasi parti olarak sorumluluğumuzu getirmeye çalışıyoruz. Bayraktar: “Huzura ihtiyaç var” Genel Başkan Şemsi Bayraktar da Bahçeli’nin TZOB’u ziyaret etmek suretiyle gösterdiği nezakete teşekkür etti. Türkiye’nin bu yıl 12. Cumhurbaşkanını seçeceğini, bu seçimde ilk defa Cumhurbaşkanını halkın seçmesi olduğunu belirten Bayraktar, “Halkımızın huzura ihtiyacı var. Özellikle bugünlerde tarım kesiminin büyük sancıları var. Enerjimizi, ülkemizin sorunlarının çözülmesi, noktasında harcamak istiyoruz. Yine enerjimizi öfkeyle sıkıntıyla harcamak istemiyoruz. Cumhurbaşkanlığı ülkemizin birliğini ve dirliğini temsil eden bir makam. Seçilecek Cumhurbaşkanımızın yurtiçinde ve yurtdışında vatandaşlarımızın tamamını kucaklamasını, bütün sorunlara sahip çıkmasını ve bütün kesimleri kucaklamasını temenni ediyoruz. Başta tarım olmak üzere büyük potansiyeli olan 21. yüzyıl Türkiye’sine ışık tutacak, önderlik edecek bilgi ve tecrübeye sahip olmasını, ülkemizin etkinliğini ve saygınlığını uluslararası platformda temsil edecek kabiliyet ve yeterlilikte olmasını arzu ediyoruz” dedi. Görüşmede, MHP Genel Başkan Yardımcıları Atila Kaya, Edip Semih Yalçın, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, TZOB Yönetim Kurulu Başkan Vekili M. Nuri Şeyda Sorman, Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mustafa Hepokur, Yönetim Kurulu Üyeleri Mehmet Latif Maskan, Ahmet Bahadır Sezgin de hazır bulundu. Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Yapım Ajansı Basım Tarihi 24.07.2014 Yönetim Yeri Türkiye Ziraat Odaları Birliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77 e-mail:[email protected] [email protected] Kurumsal Yayıncılık | Pazarlama İletişimi 312 447 48 25 Dağıtım PTT Kargo Baskı MATTEK Matbaacılık Basım Yayın Tan.Tic.San.Ltd.Şti. Ağaç İş. San.Sit. 1354 Cd. 1362 Sk. No: 35 İvedik / ANKARA Tel: 312 433 23 10 Ziraat Odaları aylık yayını basın ahlak kurallarına uymayı taahhüt eder. Yayımlanan yazıların sorumlulukları sahiplerine ait olup, Birliğimiz görüşlerini yansıtmamaktadır. Dergide yayımlanan yazılar, kaynak gösterilmek koşuluyla, diğer yayın organlarında yayımlanabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 3 HASAT BURUK BAŞLADI Bayraktar, Meram'da ilk arpa hasadını yaptı Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Muhakkak surette çiftçimizi ayakta tutmamız, moralini düzeltmemiz ve önümüzdeki yıl tarlaya girmesini sağlamamız lazım. Bu sene gerçekten çiftçimiz açısından tam bir felaket yılı oldu. Çiftçimizin bağına, bahçesine, tarlasına ateş düştü” dedi. Bayraktar, Konya’nın Meram İlçesi Boyalı Mahallesi’nde arpa hasadı yaptı. Hasat bayramı için düzenlenen törene katılan Bayraktar, burada Konyalı çiftçilere hitap etti. Bayraktar, hasadın, bir yıl boyunca sarf edilen emek, alınteri, gayret ve masrafın karşılığı olduğunu ama bu yıl hasadın çok iyi olmadığını söyledi. Kuraklık, don, şiddetli yağışlar ve sel felaketlerinin çiftçinin ürünlerine büyük zarar verdiğini ifade eden Bayraktar, şöyle konuştu: “Ekim, Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat ayları maalesef mevsim normallerinin altında yağış aldı. Mart ayında nispeten yağış oldu ama üretimimizi kurtaracak seviyede değildi. Nisan ayındaki yağışlar bizi perişan etti. Mayıs, Haziran aylarındaki yağışlar da hasarımızı gidermeye yetmedi. Ocak ve Şubat aylarında havaların fevkalade sıcak gitmesi, yağışların az olması bizi tedirgin etti. Üreticimizi uyarmak zorunda kaldık ve ‘Aman Allah korusun, bu sıcaklardan sonra meyveler çiçek açar, arkasından gelecek olan bir don bizi perişan eder’ dedik. Nitekim korktuğumuz başımıza geldi ve Mart sonunda Nisan başında bir don hadisesiyle karşı karşıya kaldık ve bazı bölgelerde meyvelerimiz yüzde 100’e yakın oranda zarar gördü. Tarım sektörünün bu yıl yaşamadığı afet kalmadı.” Bayraktar, hububat hasadında yaşanan yüzde 3 dane kaybının devam ettiğini ve bunun önlenmesi gerektiğini dile getirdi. Şemsi Bayraktar, Türkiye’de ortalama 20 milyon ton civarındaki buğday hasadından 600 bin tonunun hasat sırasında kaybedildiğine dikkat çekti. “Pankobirlik bir yapılandırma düşünüyor” Hükümetin ve özel bankaların, çiftçilerin borçlarına yönelik gerekli kolaylıkları sağlaması gerektiğini, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne borçların yapılandırılmasının yangını söndürmeye yetmeyeceğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Tarım Kredi ve Ziraat Bankası borçlarının birkaç yıl faizsiz olarak ertelenmesini talep ediyoruz. Bu da yetmez. Çiftçimizin SGK’ya borçları var. Bunların yapılandırılmasını istiyoruz. Çiftçimiz cazibe suya kavuşamadı. Sondajla çok derinlerden, yüzlerce metreden su çekiyor. Müthiş bir elektrik maliyeti var ve çiftçi zaman zaman bu maliyeti karşılayamıyor. Elektrik borçlarının yapılandırılmasını, kapanan sayaçların da açılmasını talep ediyoruz. Özel bankalardan kredi alan çiftçilerimizle alakalı, bankalarla görüşmelerimiz devam ediyor. Pankobirlik Genel Müdürü’nü aradım. Buraya ve kooperatife olan borçlarınız var. Onlara da bir yapılandırma talep ettik. Pankobirlik bir yapılandırma düşünüyor. İnşallah onu da gerçekleştirmiş oluruz.” “Tedbirler moral yükseltecek” Zararları giderici tedbirlerin çiftçilerin moralini yükselteceğine işaret eden Bayraktar, “Bütün bunları yaptığımızda çiftçimizin moralini yükseltmiş oluruz. Bunları yapmazsak, çiftçimiz borçlarını ödeyebilmek için malını mülkünü satıp göç etmek zorunda kalır. Çiftçimiz, ‘Çocuklarımızı tarımda, kırsalda tutmak istiyoruz. Eğer gerekli yardımlar yapılmazsa çocuklarımızı kırsalda tutma şansımız yok. Hiç olmazsa bulunduğumuz bölgede kamuya eleman alırken tarımda zarar gören çiftçilerimizin çocuklarına öncelik sağlansın’ talebinde bulunuyor. Bu da makul bir teklif. Gerekli yardımlar yapılmazsa çocuklarımızı kırsalda tutma şansımız yok. Çocuklarımızı elimizden kaçıracağız. Bu konuyu raporlarımıza intikal ettirerek hükümetimize sunacağız. Çok daha önemlisi, önümüzdeki yıl, bu ülkenin gıda güvencesini sağlama adına ve Türkiye’deki 76 milyonu besleme adına, muhakkak surette çiftçimizin tarlaya dönmesini sağlamamız lazım. Aksi takdirde tarım sektöründe çalışacak çiftçi bulamayız” dedi. “Kız çocuklarına miras bırakmayacağız diye birçok yerde intikal yaptırılmıyor” Çiftçi Kayıt Sistemi’nin önemine değinen Bayraktar, çiftçinin bir kısmının ÇKS’ye kayıtlı olmadığı için Tarım Kredi ve Ziraat Bankası’ndan kredi alamadıklarını bildirdi. Bayraktar, “Geçen gün Sakarya’daydım. Muhtarla bir toplantı yaptım. Orada da ÇKS’ye kayıtlı olmayan çiftçilerimiz var. Kız kardeşlerinize miras bırakmamak için ÇKS’ye kayıt yaptırmadıklarını söyledim. Veraset ilamı elinizde intikali yaptırmıyorsunuz. Bunu yapmayın. İntikal işlemlerinde vergi alınmıyor. İntikali yaptırın. ÇKS’ye kaydınızı yaptırın. Ve devlet desteklerinden yararlanın. Kız çocuklarına miras bırakmayacağız diye birçok yerde intikal yaptırılmıyor. Ve devletten destek alınmıyor. Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatifleri’nden düşük faizli ayni ve nakdi kredi kullanılmıyor. Bunu yapmamız lazım. Bu fevkalade önemli.” “Verimli tarım arazileri imara açılmamalı” Konuşmasında verimli tarım arazilerinin korunması konusuna da yer veren Bayraktar, şunları söyledi: “Sayın valilere ve belediye başkanlarına sesleniyorum; lütfen verimli tarım arazilerini imara açmayın. Artık yeter. Türkiye toprak zengini değil. Birinci sınıf tarım arazileri tüm ülke kara alanının sadece yüzde 6’sı kadar. Bütün sanayi tesisleri, yapılaşmalar, bütün bu işletmeler, hepsi verimli tarım arazileri üzerinde. Bu verimli tarım arazileri çocuklarımızın geleceği. İstikbalimizle oynamaya kimsenin hakkı yok. Bu topraklar açık bir fabrikadır. Fabrika üzerine fabrika kurulmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok” dedi. Devrim niteliğinde kanun Parçalı arazilerde tarım yapmanın zorlaştığına dikkati çeken Bayraktar, “Devrim niteliğinde bir kanun çıktı ve Miras Hukuku değişti. Artık tarım toprakları parçalanamayacak. Toprakları parçalaya parçalaya 59 dekara kadar düşürdük. Bir üreticinin toplu olarak 59 dekarı da yok, orda 10, burada 5, şurada 7 dekar, toplamda 7 parsel. Türkiye’de 30 milyon parsel var. Bu parseller üzerinde verimli üretim yapma, teknoloji kullanma, ekonomik manada üretim yapma şansımız yok. “Çiftçimiz hedeflere ulaşmaya hazır bekliyor” Bizim hedefimiz; bugün var olan 62 milyar dolarlık tarımsal hasılayı 10 yıl içinde 150 milyar dolara çıkarmak. Bugün için 30-35 milyon turisti besliyoruz. 50 milyon turisti beslememiz lazım. 10 yıl sonra 85 milyonu aşan Türkiye nüfusunu beslememiz lazım. Bunu yapmak için de çiftçimiz sorunlarını çözmemiz, önünü açmamız lazım. Bunu yapmadığımız takdirde bu hedefler bir hayaldir. Şimdiden uyarıyoruz. Bu tedbirleri alın. Çiftçimiz hedeflere ulaşmaya hazır, bekliyor. Bu ulvi yolda Cenab-ı Allah yar ve yardımcımız olsun. Bu etkinliğe katıldığınız için hepinize ve tüm sıkıntılara rağmen, üretmeye devam eden çiftçimize teşekkür ediyorum” dedi. Konuşmaların ardından Şemsi Bayraktar, tarlada arpa hasadı yaptı. Meram Ziraat Odası Başkanı Ali Ataiyibiner, törende yaptığı konuşmada, hububatta sıkıntılı günler geçirdiklerini, rekoltenin düşebileceğini söyledi. Ataiyibiner, “Geçtiğimiz günlerde de bazı bölgelerde sel ve dolu felaketleri yaşadık. Her şeye rağmen bugün hasat şenliğimiz başladı” dedi ve önümüzdeki günlerde bir felaket olmadan hayırlı uğurlu bir hasat olmasını temenni etti. Törene TZOB Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mustafa Hepokur, Konya ve çevre il ve ilçelerden Oda başkanları, Konya Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdür Vekili Orhan Tat, Meram Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Serbülent Ünal, Karatay Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Esat Altıntaş, Selçuklu Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Sabri Yağlıca ve çiftçiler katıldı. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 4 BAYRAKTAR’DAN RAMAZAN UYARISI Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 kasaba gider. Sürecin sonunda hem süt hem de et sektörü darbe yer. Ramazana yakın son 20 günlük fiyatlara bakıldığında dana etinde, kuzu etinde, tavuk etinde büyük bir artış yoktur. Hatta son bir yılı değerlendirdiğimizde tavuk eti fiyatları geriye gitmiştir. Ahırlarımız dolu. Et fiyatlarının Ramazan ayında yükselmesi için bir sebep yok. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın da talebimiz doğrultusunda ithalata sıcak bakmamasını memnuniyetle karşılıyor ve kendilerine de teşekkür ediyoruz.” Tarla üretimine geçilmemesi nedeniyle bir miktar fiyat artışı oldu Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaklaşan Ramazan öncesi gıda fiyatlarına ilişkin, “Önümüzdeki günlerde tarla ürünlerine geçilmesiyle; domates, taze fasulye, kabak, patlıcan, patates, karpuz ve kavun gibi ürünlerde üretim artışı olacak ve fiyatlar daha makul seviyeye oturacak. Kuru gıdalarda, tavuk, kuzu ve dana etinde bir fiyat artışı beklemiyoruz” dedi. Bayraktar, TZOB Genel Merkezi’nde Ramazan öncesi gıda fiyatlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çiftçinin bu yıl yaşamadığı bir doğal afet kalmadığını belirten Bayraktar, “Çiftçimizin bağına, bahçesine, tarlasına ateş düştü” diye konuştu. Doğal afet yaşanan bölgelere Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyeleriyle giderek çiftçiye moral vermeye çalıştıklarını anlatan Bayraktar, sorunları dinlediklerini, toplantılara bürokratların da katıldığını söyledi. Çiftçinin, zararlarının tazminini beklediğini belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Bu yıl Ramazan öncesi gıda fiyatlarının önceki yıllardan daha büyük bir önem arz ettiği herkesin malumu. Zira, 20132014 üretim sezonu başlangıcından itibaren, çiftçimizin bağına, bahçesine adeta ateş düşüren doğal afetlerin hemen her türlüsünün yaşandığı bir yıl oldu. Kuraklıkla başlayan, ardından don afetiyle devam eden, dolu, fırtına, aşırı yağış, hortumla, iki bölgemiz dışında daha önceki yıllarda görülmedik şekilde tabii afetler yaşadık. TZOB olarak, yaraların sarılması, ülkemizin gıda güvencesini sağlayan çiftçimizin sorunlarının sahada dinlenmesi ve incelenmesi için yurt genelini kapsayan toplantılar düzenledik. Neticede, iller bazında hazırladığımız zararlar, talepler ve beklentilerle ilgili raporları, başta Başbakanlık olmak üzere, tüm bakanlıklara, muhalefet liderlerine, ilgili birimlere ilettik. Yerinde yaptığımız incelemelerde tespitlerimiz o ki, çiftçimizin sorunları büyüktür, acilen ve farklı tedbirlerle çözülmesi gerekmektedir. Bu sorunları, çiftçimize moral verecek şekilde çözemezsek, gelecek üretim sezonuna hazırlayamaz, çiftçiyi tarlaya sokamayız. Tedbirler; çiftçimize can suyu, onları gelecek sezona hazırlayacak şekilde moral olmalı, tarlasına, bağına, bahçesine girmesi için teşvik etmelidir. Bunu yapamazsak bu yılki sıkıntıların gelecek yıllara taşınması sorunuyla karşı karşıya kalabiliriz. Kısaca özetlemeye çalıştığımız durum nedeniyle, dinen manevi iklimimizin en değerli bölümünü oluşturan Ramazan ayında, artan gıda ihtiyacının, spekülasyona bu yıl çok daha açık olduğu hepimizin malumudur. Bazı ürünlerde yaşanan arz eksikliği, elbette bir miktar fiyat artışlarına yol açacaktır. Ancak, vefakar, cefakar çiftçimizin bin bir emekle ürettiği, sadece rızkını çıkaracak kadar elde ettiği gelirin, hiçbir aracının cebine haksız şekilde bir kuruş olarak yansımasını kabul etmiyoruz. Borç ertelemesi Borç ertelemesinin bir yıl değil birkaç yıl olmasını istiyoruz. Diğer kurumlara olan çiftçi borçlarının, elektrik borçları da dahil olmak üzere erteleme kapsamına girmesini istiyoruz. Çiftçi Kayıt Sistemine girmeyen üreticilerimizin borç ertelemesi yapılmadı. Doğal afetlerden zarar gören ve ÇKS’ye girmeyen çok sayıda üreticimiz var. Bu üreticilerimize de bir yapılandırma bekliyoruz. Bunları yapamazsak, çiftçimizin önümüzdeki yıl üretim için tarlaya girme şansı kalmaz, Allah korusun, Allah, bu ülkeyi açlıkla imtihan etmesin, en büyük korkumuz budur, çiftçimiz tarlaya girmediği takdirde önümüzdeki yılların üretimi de düşecek, ülkemiz gıda güvencesini sağlama noktasında bir tehditle karşı karşıya kalacaktır.” “TZOB olarak bu yıl her zamankinden daha çok önem vereceğiz” Şemsi Bayraktar, “Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, 7 yıldır Ramazan öncesi yaptığımız, ardından ay boyunca takipçisi olduğumuz çalışmalara, bu yıl her zamankinden daha çok önem vereceğiz. Buradaki sorumluluğumuzun farkındayız. Ancak bir talebimiz de gıda fiyatlarının spekülatif yükselmesini önleyecek bütün kurum ve kuruluşlarımıza yöneliktir. Onların da konuya bizim kadar duyarlı yaklaşacağından, takipçisi olacağından emin olduğumuzu önemle vurgulamak isterim” dedi. Tarım arazilerinin korunması Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına dikkat çeken Bayraktar, “Ülkemizin kaybedecek tek karış tarım arazisi yoktur. Sanıldığı kadar toprak zengini bir ülke değiliz. Aksine sahip olduğumuz arazinin sadece yüzde 6’sını birinci sınıf tarım arazileri oluşturmaktadır. Cenabı Allah, kutsal bildiğimiz bu vatanın toprağını bize, çiftçimiz üretsin, insanlarımızı doyursun diye bahşetmiştir. Biz çiftçiler olarak, çiftçilerimizin temsilcisi olarak, artık tarım arazilerimizin imara, sanayiye açılmasını, kirletilmesini istemiyor, aksine her zamankinden daha çok korunmasını ve kollanmasını bekliyoruz” dedi. “İthalat lobileri tedirginlik yaratıyor” Ramazan ayında özellikle et, et ürünleri, süt ürünleri, bakliyat ve unlu mamullerde talebin yoğunlaştığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: “Fiyatlara geçmeden önce, bir kez daha uyarmak istiyorum ki; et fiyatlarında görülebilen en küçük artışta bile harekete geçen ithalat lobileri, üreticimizde büyük tedirginlik yaratmaktadır. Hayvan ithalatının ne üreticiye, ne tüketiciye bir faydası vardır. Tek kazanan yabancı ülkelerin çiftçileri, ithalat lobileri ve aracılar olmuştur. Bu yıl yaşanan doğal afetler, hayvan yemi olarak kullanılan ürünlerde de ciddi üretim kayıplarına neden olacaktır. Hayvancılıkta en fazla kullanılan yemlerden, mısırda, arpada, soyada, fiğde üretim kaybı beklenmektedir. 2012 yılında yaşanan ve ithalatla aşılmaya çalışılan ‘saman krizi’nin bu yıl da yaşanması ihtimali bu hususun ilk sinyallerini vermesi açısından önemlidir. En önemli beklentimiz; yem fiyatlarının yükselmesini önleyici tedbirlerin alınması ve üreticilerin desteklenmesidir. Yem fiyatları makul düzeyde tutulmalı Bu çerçevede, hükümetimizin yem fiyatlarını makul düzeyde tutacak bütün tedbirleri almasını bekliyoruz. Türkiye, orta ve uzun vadede hayvancılıktaki sorunlarını çözmek zorundadır. 77 milyon nüfusa sahip bir ülkenin, temel gıdalardan olan ette ithalata bağlı olması, kaliteli kaba yem açığını kapatamaması kabul edilemez. Mera ıslahı çok önemli. Acilen yapılması gereken, ucuz yem kaynağı olan meraların hızla ıslah edilmesi, ucuz gübre, mazot, tohum temini gibi yem hammadde üretim maliyetlerini düşürecek tedbirlerin alınması gereklidir. Ayrıca süt sektöründe istikrarın sağlanması, ucuz besi materyalinin temin edilmesi bu kapsamda atılacak önemli adımlardan birisi olacaktır. Süt sığırcılığı, erkek danaların et materyali olarak da kullanılması nedeniyle et fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Ana yoksa dana yoktur. Süt fiyatlarında istikrar sağlanamazsa, üretici makul bir gelirle üretimine devam edemezse süt sığırları Sivri biber, kabak ve salatalıkta örtü altı yetiştiriciliğinin sonuna gelinmesi ve tarla üretimine geçilmemesi nedeniyle fiyat artışı olduğunu vurgulayan Bayraktar, kayısı, fındık, kiraz gibi bazı meyve fiyatlarının da afetler nedeniyle arttığını anımsatarak, “Önümüzdeki günlerde tarla ürünlerine geçilmesiyle domates, taze fasulye, kabak, patlıcan, patates, karpuz ve kavun gibi ürünlerde üretim artışı olacak ve fiyatlar makul seviyeye oturacak. Kuru gıdada artış beklemiyoruz. Saydığım ürünlerde fiyatlarda artış görüldüğü takdirde spekülasyona bağlı olduğu kanaatimiz hasıl olacak. Fiyatları Ramazan boyunca takip edecek ve spekülatif artış varsa, kamuoyunu ve ilgili kurum ve kuruluşları bilgilendireceğiz, uyaracağız” ifadelerini kullandı. Market fiyatları Ramazana yakın son 20 günlük fiyatlara bakıldığında, market fiyatlarında 5 üründe fiyat değişimi görülmezken, 13 üründe azalma, 18 üründe ise fiyat artışı olmuştur. Fiyat değişimi görülmeyen ürünler; maydanoz, ayçiçeği yağı, toz şeker, çilek ve kuru kayısıdır. Fiyat düşüşü, yüzde 34,3 ile en fazla karpuzda görülmüştür. Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 12,03 ile kirazda görülmüştür. Kirazı yüzde 11,60 ile marul, yüzde 11,35 ile kuru fasulye, yüzde 11,13 ile limon, yüzde 10,15 ile yeşil soğan izlemiştir. Üretici fiyatları Üretici fiyatlarına baktığımızda ise; 8 üründe fiyatlar bir ay önceki fiyatlara göre değişmezken, 11 üründe azalma, 13 üründe ise fiyat artışları olmuştur. Maydanoz, kuru soğan, kuru fasulye, nohut, yeşil mercimek, pirinç, kuru incir ve zeytinyağı fiyatlarında değişim meydana gelmemiştir. Fiyat düşüşü yüzde 27,78 oran ile en fazla karpuzda görülmüştür. Karpuzu yüzde 26,92 ile havuç, yüzde 23,40 ile patlıcan, yüzde 19,25 ile yeşil fasulye, yüzde 18,67 ile çilek, yüzde 16,67 ile domates, yüzde 16 ile patates, yüzde 14,86 ile Antep fıstığı takip etmiştir. Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 38,78 ile sivri biberde görülmüştür. Sivri biberi yüzde 36,36 ile kabak, yüzde 32,80 ile limon, yüzde 30,06 ile yeşil soğan, Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 5 tahmin ediliyor. Kuru gıdalarda bir fiyat artışı beklemiyoruz. Tavuk etinde yüzde 0,11’lik bir artış olmuştur. Dana ve kuzu etinde yüzde 1,1’lik bir artış meydana gelmiştir. Dana, kuzu ve tavuk etinde üretim yeterli ve bir fiyat artışı beklemiyoruz. Kuru gıdalarda, tavuk, dana ve kuzu etinde fiyat artışı olursa spekülatif olduğu ortaya çıkar. Tespit edip ilgili yerleri uyarırız.” Fiyat artışlarında doğal afetlerin etkisi var yüzde 26,86 ile yumurta, yüzde 22,30 ile kırmızı mercimek, yüzde 17,04 ile elma, yüzde 10,92 ile marul izlemiştir. Fiyatı artan ürünlerin hangi nedenle yükseldiğine baktığımızda, sivri biber, kabak, salatalık gibi ürünlerde örtü altı yetiştiriciliğinin sonuna gelinmesi, tarla ürünlerinin de tam olarak piyasaya çıkmaması etkili olmuştur. Elma ve limonda ise ürün depolardan temin edilmektedir. Arzdaki daralma fiyatları yükseltmiştir. Et, süt ve yumurtada ise fiyatların az da olsa yükselmesinin nedeni, artan üretim maliyetlerdir. Kırmızı mercimek fiyatı yeni sezon ürününe aittir. Geçen sezon ürünü ile kıyaslandığında fiyatlarda bir miktar artış görülmüştür. Patates, domates, çilek, yeşil fasulye, patlıcan, karpuz gibi ürünlerde hasat edilen ürün miktarındaki artışa bağlı olarak fiyatlarda gerileme yaşanmıştır. Havuçta görülen fiyat düşüşünde ise talepteki daralma etkili olmuştur. Kayısı, fındık, kiraz gibi bazı meyvelerde fiyat artışının nedeni doğal afetlerdir. Önümüzdeki günlerde tarla ürünlerinin tam olarak piyasaya çıkmasıyla birlikte domates, taze fasulye, patlıcan, biber, salatalık, kabak, patates, karpuz, kavun gibi ürünlerde üretim artışı olacaktır. Üretim artışının fiyatlara olumlu yansıması beklenmektedir. Son 20 günde, baklagillerde kuru fasulyede yüzde 11,35’lik bir artış olmuştur. Bunun dışında, kırmızı mercimekte yüzde 0,61’lik bir artış, nohutta yüzde 4,35, yeşil mercimekte yüzde 0,3’lük bir fiyat düşüşü görülmektedir. Kuru fasulyede bu yıl üretim artışı olacağı Bildiğiniz gibi Ramazan ayları bir önceki yıla göre on gün önce başlamaktadır. Fiyatlara bu durumun da etki edebildiği gözden kaçırılmamalı, ayrıca bazı ürünlerin fiyatlarındaki artışların doğal afetlerden kaynaklandığı unutulmamalıdır. Geçen yıl Ramazan öncesine göre üretici ve marketlerde fiyatı artan ürünlere baktığımızda, kuru kayısı, Antep fıstığı, fındık yaşanan don nedeniyle rekoltedeki kayba bağlı olarak fiyatlar artış göstermiştir. Kuru fasulyede ise dolar kurundaki yükseliş, önemli üretici ülkelerde fiyat artışları yaşanması ithal fiyatlarını artırmış, bu da iç piyasaya yansımıştır. Bu yıl kuru fasulye üretiminde artış olacağı tahmin edilmektedir. Şu anda üreticinin elinde kuru fasulye bulunmamaktadır. Son yirmi günde yüzde 11,35’lik fiyat artışının sebebi değildir. Üretimdeki artışa paralel olarak fiyatların gerilemesi beklenmektedir.” Tüm taraflar gereken hassasiyeti göstermeli Ramazan ayının başlamasına sayılı günler kala tüm gözlerin gıda fiyatlarına çevrildiğini, tüketicilerin yeterli ve güvenilir gıdaya uygun fiyatla erişebilmesinin herkesin dileği olduğunu belirten Bayraktar, şunları kaydetti: Bayraktar: “Dînen manevi iklimimizin en değerli bölümünü oluşturan Ramazan ayında, artan gıda ihtiyacının, spekülasyona bu yıl çok daha açık olduğu hepimizin malumudur.” “Üreticiden tüketiciye varıncaya kadar tüm taraflar bu hususta gereken hassasiyeti göstermelidir. Üretici, esnaf, halk, Ramazan ayını dört gözle beklemektedir. Tüm taraflar Ramazan ayının anlam ve önemine yakışır şekilde hareket etmeli, halkımız mağdur edilmemelidir. Gıda denetimleri artırılmalı, halkın sağlığıyla oynanmamalıdır. Bu şekilde hareket etmeyenler öncelikle karşılarında bizi bulacaklardır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Ramazan ayı boyunca da piyasaların nabzını tutacağız, tespitlerimizin sonuçlarını da siz değerli basın mensuplarımız aracılığıyla kamuoyunun dikkatine sunacağız. Basınımızın çok değerli temsilcileri, üreticilerimiz, tüketicilerimiz ve her kesim için çok önemsediğimiz konuları ele aldığımız basın toplantısına katıldığınız için en samimi duygularımla teşekkürlerimi sunuyor, Ramazan ayının milletimiz ve tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan diliyorum.” YANGIN ÇOK BÜYÜK Şemsi Bayraktar, Sakarya’da selden zarar gören yerlerde ekili alanlara giderek zararı yerinde inceledi Şemsi Bayraktar son olarak Geyve Ziraat Odası’nda, Oda Başkanı Süleyman Pınar’dan meydana gelen zarar ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldıktan sonra basın mensuplarına demeç veren ve soruları yanıtlayan Bayraktar, “Türk çiftçisini önce aşırı sıcak, sonra don ve dolu daha sonra da aşırı yağışlar vurdu. Çiftçimiz arka arkaya gelen bu felaketler sonucunda eli kolu bağlanmış hale geldi” dedi. Çiftçi borçlanarak üretiyor Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Sakarya’da geçtiğimiz hafta içinde meydana gelen selden olumsuz etkilenen ilçe ve köylerde incelemelerde bulundu, üreticilerle görüştü, muhtar ve kaymakamlardan bilgi aldı. alan Bayraktar, daha sonra Akyazı Belediye Başkanı Hasan Akcan’ı makamında ziyaret ederek, ”Belediye başkanımıza hem hayırlı olsun hem de geçmiş olsun dileklerimizi iletmek için ziyaret ettik. Değerli kardeşimize başarılar diliyorum” dedi. Bayraktar, Ziraat Odaları Sakarya İl Koordinasyon Kurulu ve Akyazı Ziraat Odası Başkanı Ali Şener Bayraktar, Sakarya Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu, Sakarya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Mehmet Erdemir, Akyazı İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Murat Özer ile birlikte selden zarar gören Sakarya merkez, Akyazı ve Gevye’de, Hasanbey, Yağcılar, Yuvalak ve Düzyazı mahallelerinde muhtarlar ve kahvehanelerde toplanan çiftçilerle görüştü, taleplerini dinledi ve ekili alanlara giderek zararı yerinde inceledi. Akyazı’daki incelemelerin ardından Sakarya’nın Hasanbey Mahallesinde çiftçiler ve mahalle muhtarı ile görüşen Bayraktar, selden en çok etkilenen ikinci ilçe olan ve can kaybı veren Geyve İlçesinde inceleme ve görüşmelerine devam etti. Geyve Kaymakamı İdris Akbıyık’ı da ziyaret eden Bayraktar, karşılıklı görüş alışverişinde bulunarak Akbıyık’tan zararla ilgili bilgi aldı. İlk olarak Akyazı Kaymakamı Mustafa Ballı’yı makamında ziyaret ederek aşırı yağışların neden olduğu selden zararı ve sel sonrası yapılan çalışmalar hakkında bilgi Bayraktar, Geyve’de sele kapılarak hayatını kaybeden Taner Yaman’ın ailesine taziye ziyareti yaparak, babası Şaban Yaman’a başsağlığı diledi ve kendilerine yardıma hazır olduğunu ifade etti. Yaman’ın çalıştığı tavuk çiftliğini de ziyaret eden Bayraktar, çiftlik sahibi ve çalışanlara başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Bayraktar, “Ekim alanları yeterli olmadığı için küçük alanlarda fazla maliyetli üretim yapılmakta ve çiftçi ürettiğinin, alın terinin karşılığını alamamakta, sürekli borçlanarak üretim yapmaktadır. Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatiflerinin yanı sıra özel bankalara ve Pancar Kooperatifleri’ne olan borçların 3 yıla yayılmasını ve yüzde 3 faizin kaldırılmasını istiyoruz. Taleplerimizi ilgili bakanlıklara ilettik. Yaraların sarılması için elimizden geleni mutlaka yapacağız. Tarım Sigortası’nın beklenen ilgiyi görmemesinin sebebi bulunmalıdır. Arazilerimiz giderek küçülüyor. Yeni çıkarılan, devrim niteliğindeki Miras Hukuku Kanunu çerçevesinde Sakarya’da da toplulaştırma çalışmaları başlayacak. Yaşanabilecek bazı sıkıntılara el birliğiyle göğüs gerilmeli. Birliğimizin girişimleriyle 20 Haziran’dan itibaren ödenecek bu yılki mısır destek primleri ile çiftçimiz nefes alacaktır” dedi. Çiftçinin talepleri Şemsi Bayraktar’dan çiftçinin talepleri ise şunlar oldu: •Borç ödemeleri daha uzun süreye yayılsın ve faizsiz olsun. •Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatifleri’nin kredileri artırılsın. •Çiftçinin öz kaynaklarının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılsın. •Çiftçi çocuklarına kamu alanlarında öncelikli olarak çalışma hakkı verilsin. •Devlet selden zarar gören çiftçiye hibe gübre ve tohum versin. •Çiftçiye ucuz mazot verilsin. •Ürüne de destek verilsin. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 6 Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 ORTAKÖY ZİRAAT ODASI HİZMET BİNASI AÇILDI Bayraktar: Ziraat odaları hizmette birbirleriyle yarışır hale geldi belirten Bayraktar, “Çiftçilerimizin yaralarının acilen sarılması gerekiyor. Üreticilerimizin borçları 1 yıl ertelendi ama bu yeterli değil. Erteleme faizsiz olarak 3 yıla çıkarılmalıdır. Çiftçinin Sosyal Güvenlik Kurumu'na prim borçları var, elektrik borçları var, bu borçlar yeniden yapılandırılmalı ve üreticiye yeni finansman kaynakları yaratılmalıdır ki yeni üretim sezona sorunsuz hazırlanabilsin” dedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 50 yıldır değişmeyen kanunun 2004 yılında değişmesiyle Ziraat Odaları’nın hizmet açısından önünün açıldığını bildirerek, “Ziraat Odaları hizmette birbirleriyle yarışır hale geldi” dedi. Bayraktar, Aksaray’ın Ortaköy İlçesi Ziraat Odası yeni hizmet binasının açılışını yaptı. Ziraat Odalarının son dönemde büyük gelişmeler gösterdiğini, oda başkanlarının hizmet yarışında olduğunu, başarılı hizmetler ürettiklerini belirtti. Türkiye’de 764 Ziraat Odası olduğunu ve yüzde 70’e yakınının kendi binasına, 75'inin toprak tahlil laboratuvarına, yüzde 44'ünün tarımsal araç ve makina parkına sahip olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Bunlar gurur verici gelişmeler. Ziraat Odalarımızın temel amacı çiftçimize hizmettir. Biz çiftçilerimizden aldığımız parayı, hizmet olarak geri veriyoruz. Çiftçimizin parası, onun alın terinin, el emeğinin karşılığı. Bu nedenle, bir kuruşunu dahi harcarken bunun farkında olmalıyız. Tabii, geldiğimiz bu seviyeyi daha da ileri taşımalı, daha fazla toprak analiz laboratuvarını, daha fazla tarımsal araçmakina parkını çiftçilerimizin hizmetine sunmalıyız. Bu anlayışla daha çok, daha hızlı, daha etkin çalışırsak, çiftçimizin her derdine merhem oluruz. Tarımın sorunları sadece kamuya bırakılamayacak kadar önemlidir” dedi. Kuraklık ve don afetinden Aksaray da önemli ölçüde etkilendi Bu yıl ülke çapında yaşanan kuraklık ve don afetinden Aksaray’ın da önemli ölçüde etkilendiğini bildiren Bayraktar, “Aksaray’ın da içinde bulunduğu İç Anadolu Bölgemizde hububatta rekolte kaybı, diğer bölgelere göre daha yüksek olacak. Yaşanan kuraklık, kuruda ekili ürünlerin gelişimini olumsuz etkilerken, aynı zamanda barajlarda doluluk seviyelerinin azalmasına, yer altı su sevilerinin de gerilemesine yol açtı. Bayraktar, GAP, KOP, DAP, DOKAP gibi projelerin acilen tamamlanması, suyun toprakla buluşturulması gerektiğini bildirerek, “Suyun israf edilmemesi çok önemli. Bunun için, modern sulama sistemlerinin kurulması önemli bir husustur. İlçemizde bazı üreticilerimiz ürün çıkışlarının yetersiz olması nedeniyle yeniden ekim yaptı. Bunun bir maliyeti var” dedi. Üreticinin örgütlenme sorunu var Ortaköy’ün, hayvancılıkla uğraşan bir ilçe olduğunu, yaşanan kuraklığın, başta saman olmak üzere, kaba yem üretimini olumsuz etkileyeceği için hayvancılık yapan üreticilerin de sıkıntı yaşayacağını belirten Bayraktar, “Çiftçimizin bir diğer sorunu da, binbir zorlukla ürettiği ürünü uygun fiyatla satamamasıdır. Bunun yolu örgütlenmeden geçmektedir. Eğitim ve örgütlenme, tarımımız için olmazsa olmaz bir unsurdur” diye konuştu. Ortaköy Kaymakamı Harun Başıbüyük, Ziraat Odalarının çalışmalarına her türlü desteği vereceklerini ve yardıma hazır olduklarını bildirdi. Başıbüyük, “Böyle bir hizmet binasını kazandıran Ziraat Odamıza teşekkür ederiz” dedi. Açılışa, Ortaköy Kaymakamı Harun Başıbüyük, Belediye Başkanı Mahmut Ütük, SGK Aksaray İl Müdürü Saffet Çalışkan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Zeynep Çakmak, Aksaray Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Koçer, Ticaret Borsası Başkanı Hamit Özkök, Ahiler Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu Başkanı Hatice Şahin Eroğlu, TZOB Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mustafa Hepokur, Bölge oda başkanları ve çiftçiler katıldı. Ortaköy Ziraat Odası Başkanı Yıldız Coşkun, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, TZOB Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mustafa Hepokur, Kaymakam Harun Başıbüyük ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Çakmak’a birer plaket verdi. Hububat üretimi yapan üreticilerimiz, yağış yetersizliği nedeniyle zaman zaman mecburen ek sulama yapmak zorunda kaldı. Yapılan zorunlu ek sulamalar çiftçilerimizin üretim maliyetlerini daha da artırdı. Bunun yanı sıra ürün çıkışlarının yetersiz olduğu yerlerde çiftçimiz yeniden ekim yapmak zorunda kaldı. Bu da maliyetleri önemli ölçüde yükseltti” dedi. TZOB olarak, bütün bu sorunları, bölge bölge ve il il tarayarak, ayrıca mahallinde kapalı ve saha toplantıları yaparak bir rapor haline getirdiklerini, bu raporu, başta Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bakanlara, muhalefet partilerine ileterek, çözüm istediklerini BAYRAKTAR NİĞDE’DE İNCELEMELERDE BULUNDU Bayraktar: İthalatın önünü açtırmayacağız et fiyatlarının arttığını söyleyerek ithalatın önünü açmak istiyorlar. Üretici fiyatları ve tüketici fiyatlarıyla ben de onlara gideceğim. Üreticiden 18-19 TL’ye eti alıyorlar. Bizim zaten yem maliyetlerimiz var, bunun altında satamam çünkü yem fiyatları artıyor. Üretici et fiyatlarını artıramıyor, uzun zamandır böyle. Bunun altına da düşemeyiz. İthalat kapısını açtığımızda tüketici fiyatlarını aşağı indirirken, üretici fiyatları yerinde kalacaksa buna itirazımız yok ama her ithalat şunu göstermiştir, tüketici fiyatlarını 1-2 lira aşağı indirirlerken, üretici fiyatlarını 5-6 lira aşağı indirmişlerdir. Olan üreticiye olmuştur. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, birtakım açılış ve ziyaretler için geldiği Niğde’de yaptığı açıklamada, Ramazan öncesi "Et lobisi"nin çalışmalara başladığını belirtti. Bayraktar, Niğde Ziraat Odasında düzenlediği basın toplantısında, "Bu sene de gereken mücadeleyi verecek, ithalatın önünü açtırmayacağız" dedi. “Her Ramazan öncesi et ithalatı lobileri hortluyor” Bayraktar ilk ziyaretini Niğde Ziraat Odası'na yaptı. Niğde Ziraat Odası Başkanı Veli Kenar ve Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından karşılanan Türkiye Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar yaptığı açıklamada, her Ramazan ayı başlangıcında et ithalatı lobilerinin hortladığını söyledi. Geçmiş yıllarda da bu lobi ile mücadele ettiklerini söyleyen Bayraktar, “Bu ülkede zaman zaman özellikle et ithalatı lobileri hortluyor. Bunlar her Ramazan ayı öncesinde, 'Et fiyatları yükseldi, et ithalatının önü açılmalı' diye faaliyete başlıyor, basında açıklamalarda bulunuyorlar ama geçen sene de biz bunlarla mücadele ettik ve geçen yıl ithalatın önünü açtırmadık. “Üreticide et fiyatı artmıyor” Bu sene Ramazan ayında da ithalatı açtırmayacağız. Çok yoğun bir şekilde “Esas olan üretimdir” Bir ithalat bugün üretimi yok eder. Benim yem maliyetlerimi dikkate almayan anlayışa, üretici fiyatlarını yüksek görerek ithalat kapısı açılıp yanlışa düşülürse bu sefer üretimden vazgeçen çiftçimiz eti bir süre sonra tüketiciye pahalı yedirir. Bunun faturası tüketiciye ağır çıkar. Esas olan, üretimi artırmaktır. Türkiye bu gayretin içerisinde, desteklemeler bu yönde. Üreticiye zarar verirsek tüketicide zarar görür. Üreticiden alınan fiyatla, tüketici arasındaki makasa baktığımızda parayı kimin kazandığı ortada, aradaki makas büyük. Et ile alakalı spekülatif faaliyetlere meydan vermemek lazım” dedi. Bu yıl hububat verimlerinin düşük olduğunu belirten Bayraktar, “Hububat rakamları düşecek. Spekülasyona meydan vermemek için rakam vermeyeceğim ama geçen seneki üretim rakamlarının altına ineceğiz, dolayısıyla saman ithalatı yapabiliriz” diye konuştu. Bayraktar daha sonra Sazlıca kasabasındaki elma bahçelerini ziyaret ederek incelemelerde bulundu. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 7 BOR ZİRAAT ODASI YENİ HİZMET BİNASINDA Bayraktar: 764 Ziraat Odamızın, yüzde 75’i kendi hizmet binalarına kavuşmuş durumda parayı çiftçimize hizmet olarak değerlendiremezsek beni de, oda başkanlarını da, çiftçimizden gelen bu para yakar. Bu sene mart ayından itibaren çiftçimiz her türlü afeti gördü. Mayıs ayı yağışlarını beklerken çiftçimiz dolu ve sel felaketiyle karşılaştı. Türk çiftçisinin bu sene yaşamadığı afet yok. “Niğde’de bütün meyveleri don vurmuş” Allah'tan gelene yapacak bir şey yok. Ancak birtakım tedbirleri almak zorundayız. Çiftçimizin bu sıkıntılı halini paylaşmalı ve gidermeliyiz. Niğde'de elma bahçelerini gezdim, bütün meyveleri don vurmuş. Niğde Milletvekili Doğan Şafak, Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Bor Kaymakamı Abdullah Küçük, Bor Belediye Başkanı Sıtkı Erat, TZOB Yönetim Kurulu Muhasip üyesi Mustafa Hepokur, il ve ilçe Ziraat Odası başkanları ve vatandaşlar katıldı. Açılışta Bor Ziraat Odası Başkanlığı tarafından, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar'a plaket ve deri seccade hediye edildi. Niğde elma üretiminde Isparta, Karaman illerimizden sonra geliyor. Saha incelemelerim esnasında Niğde elma bahçelerinde gördüğüm bir eksikliği söylemek istiyorum. Meyve bahçelerinde ağaçlar çok yaşlı. Ağaçları gençleştirmez ve üretimi çeşitlendiremezsek Niğde elma üretiminde zirveye çıkamaz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar birtakım açılışlar ve ziyaretler için gittiği Niğde’de Bor Ziraat Odasının yeni binasını hizmete açtı. Bayraktar, açılışta yaptığı konuşmada, çiftçilerden gelen kaynakları çiftçiye TZOB hizmet olarak geri vermeye gayret ettiklerini ifade etti. Şemsi bayraktar şunları kaydetti: "Türkiye genelinde yaklaşık 764 Ziraat Odamız var. Odalarımızın yüzde 75'i kendi hizmet binalarına kavuşmuş durumda. 5,5 milyon üyesi ile TZOB Türkiye'de en büyük birliktir. Odalara gelen para çiftçimizin alın teridir. Eğer bu Bu hizmet binasının yapımında emeği geçen çiftçilerimize, ilçe ziraat odası başkanıma, ilçe belediye başkanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum." Niğde Ziraat Odası hizmet binasının açılış törenine CHP OTOMASYON PROJESİ DEVREYE GİRDİ Bayraktar:" 20 hafta sürecek eğitim çalışmalarının sonunda sistem, Türkiye genelinde 764 Ziraat Odasında kullanılacak." Sistem, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) ile entegre çalışabilecek.” TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sistemle ülke geneline yayılmış 764 Ziraat Odası’nın idari işlemlerinin sistem üzerinden elektronik ortamda yapılmasının mümkün olduğunu vurguladı. Tarım sektörüyle ilgili politikaların belirlenmesinde rol oynayacak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Bayraktar, TZOB otomasyon projesinin devreye girdiğini bildirerek, “Ocak 2013 tarihinde sözleşmesini imzaladığımız otomasyon projemiz devreye girdi. Eğitim çalışmalarına başladık” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, eğitim ve yaygınlaştırma çalışmaları için TZOB bünyesinde eğitim merkezi kurulduğunu, Ziraat Odalarından gelen personele, uzman eğitimcilerin sistem konusunda eğitim verdiğini belirtti. Eğitim ve yaygınlaştırma çalışmalarının 20 hafta süreceğini vurgulayan Bayraktar, sistemin Türkiye genelindeki 764 Ziraat Odasında kullanılmaya başlanacağını bildirdi. TZOB Genel Başkanı Bayraktar, çalışmalar kapsamında 764 Ziraat Odası’nın elemanlarının eğitimden geçirileceğini kaydetti. Otomasyon sistemi Bayraktar, Türk çiftçisinin refahının artırılması ve tarım sektörünün istenilen seviyeye ulaşabilmesi açısından otomasyon sisteminin önemine vurgu yapan Bayraktar, devreye giren otomasyon yazılım sisteminin uluslararası standartlara uygun veri depolama sistemiyle birlikte çok geniş bir uygulama sahasına sahip olduğunu belirterek, “Çiftçi kütük bilgileri, arazi ve tarımsal bilgiler, üretim deseni ve miktarları, bina ve tesis varlığı, alet ve makine varlığı, hayvan ve su ürünleri varlığı sistemde görülecek. Tek tuşla bütün bilgi ve belgeler... Çiftçilerimizin Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtları çevrimiçi olarak yapılacak. E-Devlet kapsamında kamu ve diğer kuruluşlarla web servisleri üzerinden bilgi paylaşımında bulunulacak. Çiftçi bilgilerinin kontrolü çevrimiçi yapılacak ve gerekli belgeler hazırlanabilecek” dedi. Hatayı en aza indirecek ve hız kazandıracak otomasyon sisteminde, çiftçilerimize ilişkin üye kayıt defterleri başta olmak üzere üyeliklerine dair tüm ayrıntıların yer alacağının altını çizen Bayraktar, “İçişleri Bakanlığı aracılığıyla kimlik ve adres bilgileri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü aracılığıyla tapu kayıtları, Maliye Bakanlığı ile vergi bilgileri, SGK ile sosyal güvenlik bilgileri sorgulanabilecek. Şemsi Bayraktar, otomasyon sisteminin yurt çapında Ziraat Odaları arasında iş ve işlemlerde standart birliğine ve tarımla ilgili verilerin en kısa zamanda Türkiye Ziraat Odaları Birliği bünyesinde tek merkezde toplanmasına olanak vereceğine, sistemin tarım sektörünün içinde bulunduğu durumun izlenmesini sağlayacağına, kısa ve uzun vadeli tarımla ilgili politikaların belirlenmesinde önemli katkılarda bulunacağına dikkati çekti. Bayraktar, otomasyon sistemine geçmek için TZOB bünyesinde uluslararası standartlara uygun bir veri merkezi oluşturduklarını, merkezde otomasyon yazılım çalışmaları için gerekli tüm donanımın eksiksiz yer aldığını belirtti. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 8 DOĞAL AFETLER TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, çiftçinin başının dertten kurtulmadığını; kuraklık, don, dolu, fırtına, aşırı yağış gibi doğal afetlerin tarımı vurmaya devam ettiğini bildirdi. 2013-14 üretim döneminin başından bu yana yağışların yetersizliğinin yanı sıra, Mart ayında gerçekleşen dondan üreticinin büyük zarar gördüğünü hatırlatan Bayraktar, “Yaşanan felaketlerin üzerine bazı bölgelerde meydana gelen dolu yağışı, tuz biber olmuş, büyük sıkıntıdaki çiftçiye yeni bir sorun yaşatmıştır” dedi. Zarar gören yerler Ziraat Odalarından alınan bilgiye göre, özellikle Bursa, Yozgat, Manisa, Mersin, Ankara, Eskişehir, Kırıkkale, Çorum, Kayseri, Samsun ve Amasya’nın bazı ilçelerinde meyve, sebze, zeytin, buğday, arpa, mısır, nohut, pancar, yonca, bağ alanlarında yüzde 20-100 arasında oranlarda zarar yaşandığına dikkati çeken Bayraktar, şu bilgileri verdi: Bursa Gürsu: Meyve üretimi ile seracılık yapılan Bursa Gürsu’da, elma, armut ve şeftalide yüzde 20-90 arasında oranlarda zarar görüldü. 400 dekar alanda bulunan seraların yüzde 50’si zarar gördü. Bursa Mudanya: 6 köy meydana gelen dolu yağışından olumsuz etkilendi. Özellikle 3 köyde yağışlar etkili oldu. Armut, elma ve şeftalide yüzde 40 ile yüzde 50 oranında hasar bekleniyor. Bursa Osmangazi: 2 köyde zarar görüldü. Özellikle çiçeklenme döneminde olan zeytin ağaçlarında zarar meydana geldi. Zeytinde bir sonraki yıl ürünü verecek olan meyve gözlerinde hasarlar oluştu. Bursa Nilüfer: Çaylık köyünde 4 bin dönüm kadar bir alanda, buğday, zeytin ve meyvelerde zarar meydana geldi. Yozgat Boğazlıyan ve Sarıkaya: Her iki ilçede de buğday, arpa, silajlık mısır ve nohutta yüzde 100’e varan oranlarda hasar meydana geldi. Tarlalar biçer döver giremez durumda. Manisa: Merkez ilçede 5-10 bin dönüm alanda başta bağ, mısır, domates olmak üzere ekili tüm ürünlerde yüzde 100’e varan oranlarda dolu zararı görüldü. Manisa Akhisar: Buğday ekili alanlar ile bağlarda, bir miktar da mısır ekili alanlarda zarar meydana geldi. Mersin Silifke: Şeftali, elma, kiraz ve ceviz başta olmak üzere tüm meyveler ve seralar zarar gördü. Gelecek yıl sürgün verecek olan dallar da zarar meydana geldi. Zarar bazı alanlarda yüzde 100’e yaklaştı. Ankara Sincan: Meydana gelen dolu yağışından meyve ve sebze alanları ile arpa ekili alanlar hasar gördü. Hasar tespit çalışmalarına göre, yüzde 30-40’dan yüzde 80’lere varan oranlarda kayıp oldu. Ankara Çubuk: Meyve, sebze ve buğdayda yüzde 70 hasar bekleniyor. Eskişehir: Toplam 400 bin dekar alanda hububat, meyve ve sebze zarar gördü. Çankırı: 2 köyde buğday ve arpada hasar dışında büyük bir kayıp yaşanmadı. Kırıkkale Sulakyurt: Hasar Tespit Komisyonu raporuna göre, buğdayda yüzde 41, ayçiçeğinde yüzde 50, bağlarda ve kavun-karpuzda yüzde 35-40 kayıp var. Kırıkkale Keskin: Buğday ve arpada zarar meydana geldi. Yıldırım düşmesi sonucu 3 hayvan telef oldu. Çorum: Merkezde patates, sebze ve soğanda bir miktar hasar meydana geldi. Aşırı yağışlar yer yer sel baskınlarına yol açtı. Yüksek yerlerde sorun görülmedi. Çorum İskilip: Bağ ve bahçelerde bir miktar hasar meydana geldi. Çorum Bayat: 2 köyde etkili olan dolu yağışı arpa ve buğdaya yüzde 30 ile yüzde 40 arasında zarar verdi. KİMSE ÇİFTÇİYİ YOK SAYAMAZ Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Çorum Osmancık: İşyerlerinde hasar meydana geldi. Sele kapılan bir kişi hayatını kaybetti. Kayseri Kocasinan: 30 bin dönüm tarım alanı doludan büyük zarar gördü. Buğday ve arpada; bağ ve bahçelerde hasar bazı yerlerde yüzde 100’ü buldu. Kayseri Bünyan: 20 bin dönüm ekili alanda dolu zararı oldu. Buğday, arpa ürünlerinde; bağ ve bahçelerde yüzde 100’e yaklaşan hasar meydana geldi. Samsun Canik, Atakum ve İlkadım: Canik, Atakum ve İlkadım ilçelerinde buğday ve meyvede yüzde 20-30 kayıp bekleniyor. Amasya: Merkez ilçede dolu çok zarar vermezken, buğday, pancar, yonca selden tamamen zarar gördü.” TARSİM sigorta eksperleri ve hasar tespit komisyonlarının çalışmalarına devam ettiğini bildiren Bayraktar, “Dolu zararı sigorta kapsamında olsa da üreticinin büyük bölümü çeşitli nedenlerle sigorta yaptıramamıştır. Kuraklık gibi kapsam dışı afetler için 2090 sayılı Kanun ihtiyaca cevap verememektedir” dedi. TZOB Doğal Afetleri Değerlendirme Toplantıları sonuç raporu Yaşanan afetlerin yerinde tespiti ve beklentilerin belirlenmesi amacıyla, Ziraat Odaları temsilcileri, bakanlık, ilgili kurum, kuruluş yetkililerinin katılımıyla “Doğal Afetleri Değerlendirme” toplantıları yaptıklarını, zarar gören tarım alanlarını inceleyip tespitte bulunduklarını hatırlatan Bayraktar, hazırladıkları raporları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Bakanlar Kurulu üyelerine, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkan ve üyelerine, bölge milletvekillerine ilettiklerini belirtti. “Seçimden başka bir şey konuşmaz olduk” Üreticimizin, tarlasına, bahçesine ateş düştü. Çiftçimiz zor durumda. Bunlar önemli sorunlar. Bunu konuşup, çözüm yolları üretmemiz gerekirken, seçimden başka bir şey konuşmaz olduk. 2013 yılı sonundan bu yana sürekli seçimi konuşuyoruz. Seçimler elbette önemli. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru. Ama gelişmiş ülkeler öncelikle seçimi değil, geçimi konuşuyor. Gelişmiş ülkelerde sokakta, çarşıda, tarlada, pazarda seçim konuşulmuyor. Herkes işinde gücünde. Çalışıyor, üretiyor. Sistem normal düzeninde işliyor” dedi. Türkiye’nin gerçek gündemine, işine gücüne dönmesi gerektiğini, ülkenin sorunlarına çözüm araması gerektiğini belirten Bayraktar, şunları söyledi: TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’nin seçimden başka bir şey konuşmaz olduğunu bildirerek, “Son yılların en büyük doğal afeti yaşanmasına rağmen tarım sektörü ne siyasetin ne de medyanın gündeminde. 77 milyonu besleyen 5 milyonun üzerindeki çiftçimizi bu ülkede kimse yok sayamaz, sıkıntılarını görmezden gelemez” dedi. Bayraktar, çiftçinin zor durumda olduğunu, Türkiye’nin bunu da konuşması, çözüm yolları üretmesi, gerçek gündemine dönmesi gerektiğini belirtti. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013-2014 üretim döneminde başlangıcından itibaren, kuraklık, don, dolu, aşırı yağış, fırtına, hortum gibi doğal afetlerin hemen her türlüsünün yaşandığını, 81 ilin büyük çoğunluğunda zarar meydana geldiğini vurgulayan Bayraktar, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin kuraklıktan şiddetli bir şekilde etkilendiğine, tahılların hepsinde rekolte düşüşü beklendiğine dikkati çekti. Bayraktar, en önemli tahıl olan buğdayda geçen yıl 22 milyon 50 bin ton olan rekoltenin, bu yıl 18 milyon tonu bulmasının bile sevindirici bir gelişme olacağını bildirdi. Kuraklık başta olmak üzere doğal afetlerin sadece tahılları ve meyveyi olumsuz etkilemeyeceğini, yem bitkilerinde de rekolte kaybına neden olacağına dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti: “Önemli üretim bölgelerimizde yaşanan kuraklık nedeniyle buğday ve arpada sap boyu yeterince gelişemedi. Bu da saman üretiminin beklenenin çok altında kalacağını gösteriyor. Türkiye, 2012 yılında saman ithal etmek zorunda kalmıştı. Saman ithalatına yönelik düzenlemeler, bu yıl da böyle bir yola gidileceğini bize gösteriyor” dedi. Zaten kaliteli kaba yem açığı yaşadığımızı hatırlatan Bayraktar, bu yıl hayvan yemi olarak da kullanılan buğday, arpa, mısır, çavdar, yulaf ve tritikalenin yanı sıra fiğ gibi yem bitkileri üretiminde de önemli rekolte kaybı beklendiğini, bunun hayvancılığı da olumsuz etkileyeceğini, üreticinin maliyetlerini artıracağını vurguladı. “Tarımın bu yıl yaşamadığı afet kalmadı ama gündemde yer almıyor. Son yılların en büyük doğal afeti yaşanmasına rağmen tarım sektörü ne siyasetin ne medyanın gündeminde. Televizyonlarda seçim, dış politika üzerine oturumlar yapılıyor. Tarımı konuşan yok. Gıda güvencesinden daha önemli bir konu var mı? Bu afetin sonuçlarını Ağustos ayından itibaren göreceğiz. Tedbirler alınmadığı takdirde Türkiye’nin gıda güvencesini sağlayamayız. Tarımın sorunları ve çözüm yolları tartışılmalı. 77 milyonu besleyen 5 milyonun üzerindeki çiftçimizi bu ülkede kimse yok sayamaz. Tarıma niçin medyamız bu kadar uzak? Çiftçimiz, insanlarımızı doyuruyor. Bundan daha önemli bir konu var mı? Bazı kesimlerin bunun farkında olmaması bizi üzüyor.” Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Bayraktar, 13 Haziran 2014 tarihinde yaşanan dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler konusunda ise şunları kaydetti: “Orhaneli, Gürsu, Orhangazi ve Nilüfer ilçelerimizle Yozgat Boğazlıyan ilçesine bağlı 2 belde ve 7 köyde, Gaziantep’te aşırı yağış ve dolu nedeniyle buğday, arpa, nohut gibi ürünlerle; armut, incir, erik, elma, şeftali, kiraz, zeytin, sebze bahçeleri ve seralarda yüzde 90’lara varan oranlarda zarar oluştu. Aşırı yağışlar nedeniyle Sakarya’nın Hendek, İzmir’in Tire, Konya’nın Seydişehir gibi ilçelerinde çeşitli zararlar gerçekleşti. TABİİ AFETLER HAZİRAN AYINDA DA DURMADI TZOB Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ekim 2013’de başlayan üretim sezonunda doğal afetlerin hemen hepsini yaşayan çiftçinin, Haziran ayında da rahat yüzü görmediğini bildirdi. Bayraktar, “Bursa, Yozgat, Muğla, Manisa, Ankara, Eskişehir, Çankırı, Kırıkkale, Çorum, Kayseri, Samsun, Amasya, Denizli, Nevşehir, Manisa, Adana, Mersin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Düzce, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Yalova, Bilecik, Sinop, Ordu, Tokat, Sivas, Gaziantep, İzmir, Konya illerinde 4, 5, 6 ve 13 Haziran tarihlerinde görülen aşırı yağış, bazı illerde de dolu ürüne zarar verdi” dedi. Ekim-Nisan döneminde Mart ayı dışında normalin çok altında kalan yağışların Mayıs ayında normalin üzerine çıktığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Mayıs ayında yağış ortalaması normalin yüzde 21, geçen yılın yüzde 37,2 üzerinde 58,5 milimetre olarak gerçekleşmiştir. Mayıs yağışları normalin üzerinde olsa da kış aylarında yağışların yetersiz kalması nedeniyle 2013 Ekim-2014 Mayıs döneminde, birikimli yağışlar genel olarak normalden ve geçen yılın aynı dönemindeki yağıştan az oldu. Ekim-Mayıs aylarında birikimli olarak normale göre yağış azalması yüzde 32,2 ile en fazla Akdeniz Bölgesinde görüldü. Bu bölgeyi yüzde 30,6 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüzde 30,5 ile Doğu Anadolu Bölgesi, yüzde 26,5 ile İç Anadolu Bölgesi, yüzde 14,1 ile Karadeniz Bölgesi, yüzde 13,1 ile Ege Bölgesi, yüzde 12,8 ile Marmara Bölgesi izledi.” Mayıs ayında kuraklık riskinin oluştuğu İç Anadolu bölgesinde normalinin üzerinde oluşan yağışın, bazı alanlarda faydalı olduğunu belirten Bayraktar, kış yağışlarındaki yağışlar yetersiz olduğu İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinde bahar aylarına kadar yeterli gelişimi tamamlanamayan alanlarda, Mayıs yağışlarının etkisinin beklenenin altında kaldığını, hasadın devam ettiği Akdeniz Bölgesinde gerçekleşen aşırı yağışların buğday hasadını zorlaştırdığını, İç Anadolu Bölgesinde aşırı yağışların sele dönüştüğü alanlar ile dolu yağışının gerçekleştiği buğday alanlarında zarar meydana geldiğini bildirdi. Ekim ayından bu yana yaşanan risklerin tümü değerlendirildiğinde hububatta kış kuraklığının ardından yaşanan don, dolu, aşırı yağışların bu yıl verim kaybına yol açtığını vurgulayan Bayraktar, Haziran ayında yaşanan afetlerle ilgili olarak şu bilgileri verdi: •4 Haziran 2014 tarihinde dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Bursa Gürsu: Meyve üretimi ile seracılığın yoğun olarak yapıldığı Bursa Gürsu’da, elma, armut ve şeftalide yüzde 20’den yüzde 90’lara varan oranlarda zarar meydana geldi. 400 dekar alanda bulunan seraların yüzde 50’si zarar gördü. Bursa Mudanya: 6 köy meydana gelen dolu yağışından olumsuz etkilendi. Özellikle 3 köyde yağışlar etkili oldu. Armut, elma ve şeftalide yüzde 40 ile yüzde 50 oranında hasar bekleniyor. Bursa Osmangazi: 2 köyde zarar görüldü. Özellikle çiçeklenme dönemindeki zeytin ağaçlarında zarar meydana geldi. Zeytinde bir sonraki yıl ürününü verecek olan meyve gözlerinde de hasarlar oluştu. Bursa Nilüfer: Çaylık köyünde 4 bin dönüm kadar bir alanda, buğday, zeytin ve meyvelerde zarar meydana geldi. Yozgat Boğazlıyan ve Sarıkaya: İki ilçemizde de buğday, arpa, silajlık mısır ve nohutta yüzde 100’e varan oranlarda hasar meydana geldi. Tarlalar biçerdöver giremez durumda. Manisa: Merkez ilçede 5-10 bin dönüm alanda başta bağ, mısır, domates olmak üzere ekili tüm ürünlerde yüzde 100’e varan oranlarda dolu zararı görüldü. Manisa Akhisar: Buğday ekili alanlar ile bağlarda, bir miktar da mısır ekili alanlarda zarar meydana geldi. Mersin Silifke: Şeftali, elma, kiraz ve ceviz başta olmak üzere tüm meyveler ve seralar büyük zarar gördü. Gelecek yıl sürgün verecek olan dallar da zarar meydana geldi. Zararın bazı alanlarda yüzde 100’e yaklaştığı görüldü. Ankara Sincan: Dolu yağışından meyve ve sebze alanları ile arpa ekili alanlar hasar gördü. İlçede yapılan hasar tespit çalışmalarına göre, yüzde 30-40’dan yüzde 80’e varan oranlarda kayıp oldu. Ankara Çubuk: Meyve, sebze ve buğday alanlarında yüzde 70 üzerinde hasar bekleniyor. Eskişehir: Toplam 400 bin dekar alanda hububat, meyve ve sebze doludan zarar gördü. Çankırı: 2 köyde buğday ve arpada hasar olmakla birlikte büyük bir kayıp yaşanmadı. Kırıkkale Sulakyurt: Hasar Tespit Komisyonu raporuna göre, buğdayda yüzde 41, ayçiçeğinde yüzde 50, bağlarda yüzde 35-50, kavun-karpuzda yüzde 3540 kayıp meydana geldi. Kırıkkale Keskin: Buğday ve arpada zarar meydana geldi. Yıldırım düşmesi sonucu 3 hayvan telef oldu. Çorum: Merkez ilçede patates, sebze ve soğanda hasar meydana geldi. Aşırı yağışlar yer yer sel baskınlarına yol açtı. Yüksek yerlerde bir sorun görülmedi. Çorum İskilip: Bağ ve bahçelerde bir miktar hasar meydana geldi. Çorum Bayat: 2 köyde etkili olan dolu yağışı arpa ve buğdaya yüzde 30 ile yüzde 40 arasında zarar verdi. Çorum Osmancık: İşyerlerinde hasar meydana geldi. Sele kapılan bir kişi hayatını kaybetti. 9 Kayseri Kocasinan: 30 bin dönüm tarım alanı doludan zarar gördü. Dolu yağışı olana yerlerde ekili olan buğday, arpa, bağ ve bahçelerde hasar bazı yerlerde yüzde 100’ü buldu. Kayseri Bünyan: 20 bin dönüm alanda dolu zararı oldu. Ekili olan buğday, arpa, bağ ve bahçelerde yüzde 100’e yaklaşan hasar meydana geldi. Samsun Canik, Atakum ve İlkadım: Bu ilçelerimizde buğday ve meyvelerde dolu nedeniyle yüzde 20-30 kayıp bekleniyor. Amasya: Merkez ilçede dolu çok zarar vermezken, buğday, pancar, yonca selden tamamen zarar gördü. •5 Haziran 2014 tarihinde dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Denizli Honaz: İlçede şiddetli yağmur gerçekleşti. Dağlık köylerde sel oldu. Nevşehir: İlçenin Yassıca, Küllüce, Karahasanlı, Kanlıca, Karasenir ve Merkeze bağlı mahallelerinde yaşanan aşırı yağış ve dolu büyük zarara neden oldu. Özellikle buğday arazilerinde zarar var. Manisa Merkez, Sarıgöl, Saruhanlı: Dolu yağışı üzüm bağlarına, buğday, mısır, domates ve karpuz ürünlerine zarar verdi. Bağlarda yedek budaklar zarar gördüğü için gelecek senenin ürününün de etkileneceği tespit edildi. İl genelinde yaklaşık 7 bin dekar alanda zarar oluştu.” •6 Haziran 2014 tarihinde dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Bayraktar, 6 Haziran 2014 tarihinde Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre Adana, Osmaniye’yi içine alan Çukurova’nın aşırı yağışların, Çukurova dışında Adana bölgesi, Tarsus, Kahramanmaraş’ın batısı, Düzce, Zonguldak, Bartın, Karabük çok kuvvetli, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Yalova, Bursa’nın doğusu, Bilecik, Eskişehir, Ankara’nın kuzeyi, Kastamonu, Çankırı, Sinop, Samsun, Ordunun Batısı, Çorum, Tokat, Amasya, Sivas’ın güney ve batısı, Kayseri, Nevşehir’in doğusu ve Yozgat’ın kuvvetli yağışların etkisi altında kaldığını belirtti. •2-9 Haziran 2014 tarihinde yaşanan dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Sakarya Akyazı ve Hendek: Akyazı İlçesi’nde bir hafta boyunca düşen aşırı yağışlar özellikle mısır ekili alanlarda zarara yol açtı. Boyca büyük olan mısırlarda yatmalar olurken, çürüme şeklinde zarar da meydana geldi. Hendek İlçesi’nde bir hafta süren aşırı yağışlar sele yol açtı. Mısır ve buğday alanları sele maruz kaldı. Dolu yağışı ise fındıklarda bir miktar zarar meydana getirdi. Tespit çalışmaları devam ediyor. •13 Haziran 2014 tarihinde dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Bursa: Dolu bölgede tahıl, meyvesebze ve zeytinde önemli derecede zarar meydana getirdi. Kirazlarda aşırı yağışlar çatlamaya yol açtı. Meyve (şeftali, üzüm, incir, erik, elma, kiraz), sebze, zeytin ve bağ alanlarında yüzde 20’den yüzde 100’e varan oranlarda zarar meydana geldi. Aşırı yağışların çiçeklenme döneminde meydana gelmesi sonucu zeytinde tutum az, üzümde ise kavrulma olmuştur. Sakarya Hendek: Hendek’te ovada merkeze yakın köylerde meydana gelen aşırı yağışlar, ekilen mısırlarda çürüme görüldü yol açtı. Yeniden ekim yapılma durumu var. Sebzelerin tamamı zarar gördü. İzmir Tire: Aşırı yağışlar ve dolu sebze ekili alanlar ile buğday, mısır ve zeytinliklerde hasara yol açtı. 5-6 bin dekar alan fazla yağış ve doludan etkilendi. Adana Seyhan: Buğday hasadı tamamlandığı bölgede, yağış olan yerlerde sebze ve meyvede kısmi zarar görüldü. Konya Seydişehir: Buğdayda pas hastalığı görülmeye başlandı. Havaların kapalı gitmesi halinde kayıp bekleniyor.” •19-20-21 Haziran 2014 tarihinde dolu ve aşırı yağışlardan etkilenen yerler: Bursa Karacabey: Aşırı yağış ve dolu özellikle domates ve karpuzlarda yüzde 60-70 oranlarında zarara yol açtı. İlçe tarım müdürlüğünce oluşturulan hasar tespit komisyonu çalışmaları devam ediyor. İstanbul Silivri: Aşırı yağış ve dolu ekili alanlarda zarara neden oldu. Özellikle dolu yağışı buğdayda başakların kırılmasına ve yatmasına yol açarak zarar meydana getirdi. Ayçiçeğinde de bir miktar zarar meydana geldi. Kocaeli Kandıra: İlçeye düşen aşırı yağış büyük hasara yol açmamakla birlikte, özellikle yeni ekilen mısırlarda yağışın çıkış dönemine rastlaması zarara neden oldu. Edirne Lalapaşa ve Süloğlu: Haziran ayının 20’sinde özellikle Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinde dolu ayçiçeğinde çiçek tablaları ve yapraklarda zarara neden oldu. Buğdayda ise başakların kırılmasına ve yatmaya yol açtı. Buğday ve ayçiçeğinde meydana gelen zarar TARSİM eksperlerine iletildi. Hasar tespit çalışmaları devam etmekle birlikte ürünlerde yüzde 40 ile yüzde 60 zarar bekleniyor. Sakarya Erenler ve Gevye: Dolu yağışı bir miktar zarara yol açtı. Üreticinin zararları telafi edilmelidir Bayraktar, çiftçinin Haziran ayında bile büyük zarara uğradığını bildirerek, Ziraat Odalarımızdan TZOB’a intikal eden raporlara göre başka illerdeki hasar tespitlerini de takip ettiklerine dikkat çekti. Bayraktar, zarar gören alanlarda TARSİM sigorta eksperleri ve hasar tespit komisyonlarının çalışmalarının devam ettiğini bildirdi. Bayraktar: "Çiftçimiz Haziran ayında bile büyük zarara uğradı. Üreticilerin zararları telafi edilmelidir." Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 10 Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Bayraktar: “Cazibe sulama olmadığı için fazla elektrik kullanılarak metrelerce yer altından çekilen su, maliyeti artırmaktadır.” DESTEKLEMELERDEN BLOKE KALDIRILMALI Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yıl, görülmemiş kuraklık, don, dolu ve sel afetleri yaşayan çiftçinin büyük sıkıntı içerisinde olduğunu, bunun üzerine bir de destekleme ödemelerinin bloke edilmesinin çiftçiyi tamamen mağdur ettiğini bildirerek, “Destekleme ödemeleri üzerindeki bloke kaldırılmalı, ödemeler yapılmalıdır” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere, bu borçları ödeninceye kadar, 2014 yılında yapılması gereken tarımsal destekleme ödemelerinin verilmemesinin çiftçiyi zor durumda bırakacağını belirtti. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde faaliyet gösteren Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş (Dicle EDAŞ) tarafından pamuk ve mısırda 2013 yılı için dekar başına 90 lira olarak belirlenen elektrik bedellerinin yüksek olduğuna dikkati çeken Bayraktar, “Üreticinin önemli maliyet kalemi olan Elektrik bedelleri düşürülmeli, aşağı çekilmelidir” dedi. “Üreticilerimiz hak ettiği destekleme ödemelerini almalılar” Çiftçinin, ülke çapında yaşanan kuraklık, don, dolu, aşırı yağış gibi afetler nedeniyle sıkıntılı bir üretim dönemi geçirdiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “2014 yılı destekleme ödemelerinin, tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borçlarının ödenmesine bağlanması çiftçimizi mağdur eder. Destekleme ödemeleri üzerindeki bloke kaldırılmalı, ödemeler yapılmalıdır. Üreticilerimizin hak ettiği destekleme ödemelerini alabilmeleri gerekir. V R E E Ç G A Y ÜN Ü N Ü D Deniz seviyesini değil, sesinizi yükseltin. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, çevre sorunları ve iklim değişikliğinin tarımı olumsuz etkilediğini, bilimsel raporların, iklimde 1950’lerden beri gözlenen bazı değişikliklerin 1000 yıllık zaman diliminde benzeri görülmemiş düzeyde olduğunu tespit ettiğini bildirerek, “Artık iyice belirgin hale gelen küresel ısınma, iklim rejimini bozuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kuraklık yaşanırken, bazı bölgelerini sel götürüyor” dedi. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, Dünya Çevre Günü’nün çevre sorunlarına dikkat çekmek, doğayı ve dünyayı korumak için küresel farkındalığı artırmak amacıyla her yıl 5 Haziran'da kutlandığını belirtti. Bu yıl Çevre Günü’nün temasının “Küçük Adalar ve İklim Değişikliği” olarak belirlendiğini bildiren Bayraktar, bu yıl kutlamaların “Deniz seviyesini değil, sesinizi yükseltin” sloganıyla yapıldığını vurguladı. Küçük ada devletleri yılı Araştırmaların iklimde meydana gelen değişikliklerin tarih boyunca uygarlıkları derinden etkilediğini gösterdiğini, özellikle sanayideki hızlı gelişim ve insan faaliyetleri sonucu atmosfere verilen sera gazlarındaki artışın iklim değişikliği kavramını önemli kıldığını bildiren Bayraktar, “Birleşmiş Milletler, küçük ada devletlerinin sorunlarının çözülmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yakalanabilmesi amacıyla 2014 yılını Kalkınmakta Olan Küçük Ada Devletleri Yılı olarak ilan etti. Küçük ada devletleri başta doğal afetler olmak üzere dış etkenlere açık durumdalar ve iklim değişikliğinin oluşturduğu yıkıma karşı mücadele ediyor. Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından 1988 yılında kurulan ve insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere çalışmalar yapan ve Türkiye’nin de üyesi bulunduğu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu’na göre, küresel iklimdeki ısınma kesindir. 1950’lerden beri gözlenen değişikliklerin bazıları bin yıllık zaman diliminde benzeri görülmemiş düzeyde. Bu dönemde atmosfer ve okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarları azaldı, deniz seviyesi yükseldi ve sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonları arttı. Yine 19512010 yılları arasında küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artış, çok yüksek olasılıkla insan faaliyetlerinden kaynaklandı. Küresel ortalama deniz seviyesi 1901-2010 yılları arasında 19 santimetre yükseldi. Rapora göre okyanuslar 21. yüzyıl süresince de ısınmaya devam edecek” dedi. “İklim değişikliği sorunu küresel düzeyde çözülmeli” Tüm dünyayı ilgilendiren iklim değişikliği sorununun küresel düzeyde çözülmesi gerektiğine dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti: “İnsanlığın kötü sonla karşılaşmayı beklemeden bilim dünyasının çalışmalarını dikkate alması gerekmektedir. Ülke olarak bizim de küresel çözüm içinde yer almamız, iklim değişikliğine uyum politikalarımızı belirlememiz zorunludur.İklim değişikliğine uyum sürecinin etkin olabilmesi için fosil yakıtlara dayalı enerji yatırımlarının yerine rüzgar, güneş enerjisi, biyogaz ve biyokütle gibi daha temiz ve doğayla dost yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim sağlanmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları ile sürdürülebilir enerji altyapısı oluşturulmalı, emisyonları azaltmak üzere acil eylem planları hazırlanmalı ve bir an önce uygulamaya konulmalıdır. Çevre sorunları ve bu sorunlar içinde yer alan iklim değişikliği, insanlık aleyhine işleyen bir süreçtir. Etkilerini artık somut olarak görmeye başladığımız bu süreci yavaşlatmak, belki de durdurmak elimizde. İklim değişikliğiyle mücadele için sesimizi yükseltirsek geleceğimizi kurtarabiliriz.” Cazibe sulama olmadığı için fazla elektrik kullanılarak metrelerce yer altından su çekilmekte, sulama yapılmaktadır. Bu sulama şekli üretim maliyetlerini artırmaktadır. Çiftçimiz için büyük bir yük oluşturmaktadır. Büyük miktarlara ulaşan elektrik borçları yapılandırılmalıdır. Bunlar yapılandırılmazsa, destekleme ödemeleri yapılmazsa önümüzdeki yılın üretimi tehlikeye girer.” “Çiftçimiz hasattan sonra yeni üretim dönemine hazırlanacak” Çiftçinin hasattan sonra yeni üretim dönemine hazırlanacağını belirten Bayraktar, “Çiftçimiz hasatta ürünü toplamak ve biçmek için para harcayacak. Hasattan sonra da tarlasına kültürel işlemler yapacak, girdi kullanacak, yeni üretim sezonuna hazırlanacak. Bütün bunlar parayla olacak. Çiftçimize yeni finansman olanağı yaratılmalı, destekleme ödemeleri yapılmalı ki gelecek yılın üretim sezonuna hazırlansın” dedi. Son 1400 yılın en sıcak 30 yılı Rapora göre son 30 yılın her on yılının, 1850'den beri gözlenen on yıllık dönemlerden daha sıcak olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Kuzey Yarım Küre’de 19832012 arasındaki dönem, son 1400 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi oldu. Küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 1901-2012 döneminde yaklaşık 0,9°C'lik bir artış gösterdi. Küresel ısınmanın 2100 yılı sonrasında da devam edeceği öngörülüyor” dedi. İklim değişikliği küresel gıda güvenliği için büyük bir risk İklim değişikliğinin; insan sağlığı, küresel gıda güvenliği ve ekonomik kalkınma için büyük bir risk oluşturduğuna dikkati çeken Bayraktar, “İklim değişikliği karşısında en hassas bölgelerden birisi Akdeniz Havzası. Yağışlar azalıyor, kuraklık belirtileri dikkat çekiyor. Ülkemiz küresel ısınma tehdidi altında. Belirgin hale gelen küresel ısınma, iklim rejimini bozuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kuraklık yaşanırken, bazı bölgelerini sel götürüyor. Türk çiftçisi de bu yıl kuraklık, don, dolu, fırtına gibi bütün doğal afetleri yaşadı. İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerimiz kuraklıktan önemli oranda etkilendi. Çiftçimizin bu badireyi atlatabilmesi ve yeni üretim dönemine hazırlanabilmesi için finansman desteği sağlanmalıdır” dedi. Kaynaklarımızı etkin kullanmak ve israfı önlemek zorundayız Suyun, tarımsal sulama, enerji üretimi ve sanayi için öneminin tartışılamayacağını, iklim değişikliği sonucu yağışlardaki azalmanın kuraklık ve çoraklaşmayı getireceğini ve tarımsal üretimin olumsuz etkileneceğini belirten Bayraktar, “Tüm bu olumsuzluklar gıda güvenliğini tehdit eder boyuta ulaşabilecektir. Hepimiz biliyoruz ki tarım, gıda güvenliği ve sürdürülebilir kalkınma için merkezi bir rol oynamaktadır. Bu nedenle kaynaklarımızı etkin kullanmak ve israfı önlemek zorundayız” dedi. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 İ C İ T E R Ü T E K R A M FİYATLARI ARAŞTIRMASI kabak, yüzde 17,47 ile yeşil fasulye, yüzde 16,70 ile kuru soğan, yüzde 10,92 ile yeşil soğan, yüzde 9,57 ile çilek, yüzde 8,15 ile sivri biber, yüzde 7,36 ile kuru fasulye, yüzde 5,98 ile marul, yüzde 2,57 kırmızı mercimek, yüzde 2,52 ile yeşil mercimek, yüzde 2,26 ile ayçiçek yağı ve yüzde 2,17 ile de maydanoz izledi. Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 29,92 ile kuru kayısıda görüldü. Kuru kayısıdaki fiyat artışını yüzde 19,91 ile havuç, yüzde 16,14 ile limon, yüzde 14,77 ile Antep fıstığı, yüzde 11,02 ile lahana, yüzde 5,27 ile kuru üzüm, yüzde 5,18 ile kuru incir, yüzde 4,92 ile nohut, yüzde 3,81 ile patlıcan, yüzde 3,40 ile dana eti, yüzde 2,85 ile kuzu eti, yüzde 2,33 ile elma, yüzde 1,60 ile tavuk eti takip etti.” Üretici fiyatlarındaki değişimler TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Mayıs ayında market fiyatlarına bakıldığında, 7 üründe fiyat değişimi görülmezken, 14 üründe azalma, 15 üründe fiyat artışı olduğunu, üretici fiyatlarında ise 15 üründe fiyatlar bir ay önceki fiyatlara göre değişmezken, 11 üründe azalma, 6 üründe fiyat artışı meydana geldiğini bildirdi. Şemsi Bayraktar, Mayıs ayında en fazla fiyat düşüşünün markette salatalık, üreticide kabakta, en fazla fiyat artışının markette kuru kayısıda, üreticide havuçta görüldüğünü bildirerek, “Market fiyatlarında en fazla fiyat düşüşü 25,33 ile salatalık, en fazla fiyat artışı yüzde 29,92 oran ile kuru kayısıda görüldü. Üretici fiyatlarında ise kabak fiyatı yüzde 35,61 düşerken, havuç fiyatı yüzde 30 arttı” dedi. 11 Bayraktar, açıklamasında, TZOB olarak, üreticiden tüketiciye, halkın tamamını yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki değişimleri, takip etmeye ve tespitlerini kamuoyunu doğru bilgilendirme amacıyla da açıklamalara devam ettiklerini bildirdi. Market fiyatlarındaki değişimler TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Mayıs ayındaki market fiyatlarına bakıldığında, 7 üründe fiyat değişimi görülmezken, 14 üründe azalma, 15 üründe ise fiyat artışı olduğunu belirtti. Mayıs ayında ıspanak, patates, fındık, yumurta, süt, mısırözü yağı, toz şeker fiyatlarında değişim görülmezken, düşüşün yüzde 25,33 ile en fazla salatalıkta olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Salatalıktaki fiyat düşüşünü yüzde 23,31 ile domates, yüzde 18,68 ile Mayıs ayındaki üretici fiyatlarına bakıldığında, 15 üründe fiyatlar bir ay önceki fiyatlara göre değişmezken, 11 üründe azalma, 6 üründe ise fiyat artışı olduğu bilgisini veren Bayraktar, şöyle devam etti: “Mayıs ayında, patlıcan, ıspanak, lahana, marul, kuru soğan, limon, çilek, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru incir, süt ve zeytinyağı fiyatlarında ise değişim meydana gelmedi. Üretici fiyatlarında düşüş yüzde 35,61 ile en fazla kabakta görüldü. Kabaktaki fiyat düşüşünü yüzde 34,15 ile domates, yüzde 25,86 ile yeşil fasulye, yüzde 13,89 ile salatalık, yüzde 13,68 ile fındık, yüzde 12,50 ile yumurta, yüzde 7,14 ile maydanoz, yüzde 5,46 ile yeşil soğan, yüzde 3,79 ile sivri biber ve yüzde 2,09 ile de kuzu eti izledi. Üretici fiyatlarında en fazla fiyat artışı yüzde 30 ile havuçta yaşandı. Havuçtaki fiyat artışını yüzde 20,97 ile patates, yüzde 15,63 ile Antep fıstığı, yüzde 15,38 ile kuru kayısı, yüzde 8 ile elma ve yüzde 3,62 ile dana eti takip etti.” Üretici-market fiyat farkı Bayraktar, Mayıs ayında, seçilmiş ürünlerde üretici ve market fiyatları arasındaki fark incelediğinde, en fazla farkın yüzde 453,85 ile maydanozda görüldüğünü bildirdi. Şemsi Bayraktar, maydanozun ardından lahanada yüzde 432, kabakta yüzde 386,53, ıspanakta yüzde 361,90, sivri biberde yüzde 361,15 fiyat farkı bulunduğunu vurguladı. Fiyat değişimlerinin nedenleri Üreticilerde fiyatı artan ürünlere bakıldığında fiyatı en fazla artışın havuçta olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Havuçta piyasaya arz edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı olarak ürün fiyatları artış gösterdi. Arzın erkenci çeşitlerden sağlandığı patateste ise piyasada bulunan ürünlerin yeni ürün olmasıyla birlikte fiyatlarda yükselme yaşandı. Antep fıstığı ve kayısıda ise rekoltede meydana gelen düşüşe bağlı olarak ürün fiyatlarında artış yaşandı. Fiyatı düşen ürünlere baktığımızda da, kabak, domates, yeşil fasulye, salatalık, sivri biber gibi ürünlerde hava sıcaklıklarıyla birlikte hasat edilen ürün miktarındaki artış ürün fiyatlarının düşüşünde etkili oldu. Genel olarak değerlendirdiğimizde arz ve talepteki değişime bağlı olarak fiyatlarda artış ve azalışların meydana geldiği görüldü.” ÜRETİCİDEN TÜKETİCİYE destek Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu üretim sezonunda yaşanan afetlere rağmen, Mayıs ayında tüketicide en fazla fiyat düşüşünün, gıda ve alkolsüz içeceklerde görüldüğünü bildirerek, “Mayıs ayında yüzde 1,35 gerileyen gıda ve alkolsüz içeceklerdeki fiyatlar, tüketici fiyatlarındaki artışı yüzde 0,4’e çekti. Üretici tüketiciye destek oldu” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, tüketici fiyat endeksinde yüzde 24,45 ile en fazla ağırlığa sahip olan gıda ve alkolsüz içeceklerde Mayıs ayı enflasyonunun yüzde 1,35 gerilediğini, beş aylık enflasyonun yüzde 7,55, Mayıs ayı itibarıyla son bir yıllık enflasyonun yüzde 14,11, oniki aylık ortalamalara göre Mayıs ayı itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 11,12 olduğunu belirtti. Ana harcama gruplarında tüketici fiyatları Gıda ve alkolsüz içeceklerde, Mayıs ayı tüketici enflasyonunun Mart’ta yüzde 2,1, Nisan’da yüzde 1,42 arttığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Tüketicide Mayıs enflasyonu, gıda ve alkolsüz içecekler, ulaştırma, ev eşyası, alkollü içecekler ve tütün ile haberleşmede geriledi. Üretici fiyatlarındaki artış, sürekli tüketici fiyatlarındaki artışın altında kalıyor. Mayıs ayında tüketici fiyatları gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1,35, ulaştırmada yüzde 0,50, ev eşyasında yüzde 0,16, alkollü içecekler ve tütünde yüzde 0,15 ile haberleşmede yüzde 0,11 düştü. Buna karşın giyim ve ayakkabıda Mayıs ayı tüketici fiyatları endeksi yüzde 9,19 arttı. Artış, lokanta ve otellerde yüzde 1,11, eğitimde yüzde 0,99, sağlıkta yüzde 0,98, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 0,49, konutta yüzde 0,36, eğlencede yüzde 0,21 oldu.” Bayraktar, Mayıs ayında yüzde 0,40 artan TÜFE enflasyonunun, Ocak-Mayıs aylarında yüzde 5,38, Mayıs ayı itibarıyla son bir yılık dönemde yüzde 9,66, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 8,23 arttığını belirtti. Şemsi Bayraktar, tarımda üretici enflasyonunun, genelde gıda ve alkolsüz içeceklerdeki tüketici fiyatlarındaki artışın altında kaldığını, üreticide Nisan enflasyonun yüzde 4,25 ile beklentilerin üzerinde arttığını ve Ocak-Mart’ta yüzde 2,5 olan 3 aylık enflasyonu, Ocak-Nisan döneminde yüzde 6,86 düzeyine çektiğini hatırlattı. Meyve fiyatlarında artış, sebze fiyatlarında düşüş Bayraktar, şunları kaydetti: “Mayıs ayı tarım, ormancılık ve balıkçılıkta fiyat artışı 14 Mayıs’ta açıklanacak. O zaman tarım ve gıdada karşılaştırma daha netleşecektir. Ocak-Nisan döneminde gıdada tüketici fiyatlarındaki artış, yüzde 9,02 iken, üreticide yüzde 6,86 düzeyinde olmuştu. Üretici fiyatlarındaki artış, sürekli tüketici fiyatlarındaki artışın altında kalıyor. Tarım ve gıdada fiyat istikrarı şart. Üreticiden tüketiciye ürün uygun fiyatlarla ulaştırılmalı. Üretici kazanmalı, tüketici uygun fiyatla tüketebilmelidir.” Bazı meyvelerde Mayıs ayındaki fiyat artışının don afetinin sonucu olduğunu, buna karşın, sivri biber, taze fasulye, bezelye, domates, patlıcan başta olmak üzere fiyatlarda, ürün artışına bağlı olarak yüksek oranlı düşüşler görüldüğünü bildiren Bayraktar, “Piyasaya sürülen ürün miktarındaki artışla birlikte fiyatlar istikrara kavuşacaktır. Kuru kayısıda yüzde 32,97, fındık içinde yüzde 29,40, limonda yüzde 17,43, çilekte yüzde 14,37, elmada yüzde 11,53, Antep fıstığında yüzde 10,56, pirinçte yüzde 3,12, zeytinyağında yüzde 2, ekmekte yüzde 1,29 arttı. Buna karşın, sivri biber fiyatı yüzde 52,36, taze fasulye fiyatı yüzde 35,21, bezelye fiyatı yüzde 30,35, domates fiyatı yüzde 28,68, patlıcan fiyatı yüzde 25,62, yumurta fiyatı yüzde 6,12, tavuk eti fiyatı yüzde 5,17, süt fiyatı yüzde 1,49, kaşar peyniri fiyatı yüzde 1,19, koyun eti fiyatı yüzde 0,88 geriledi” dedi. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 12 TOPRAK BAYRAMI Toplam karasal alanımızın sadece yüzde 6’sı birinci sınıf arazi konumunda. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bilinenin tersine Türkiye’nin toprak bakımından fakir bir ülke olduğunu, bunun unutulmaması ve toprakların çok iyi korunması gerektiğini bildirdi. Bayraktar, “Toplam karasal alanımızın sadece yüzde 6’sı birinci sınıf arazi konumunda” dedi. TZOB Genel Başkanı Bayraktar, toprak bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada, günümüzde, teknolojinin gelişimi ve nüfus artışı ve tüketici alışkanlıklarının değişmesi gibi sebeplerle, gıda, giyim, enerji ürünlerine insanoğlunun ihtiyacının hiçbir zaman olmadığı kadar arttığını belirtti. Bilinçsiz ve çarpık kentleşmenin arttığına, ihtiyacı karşılayabilmek için daha fazla sanayi bölgesi yapımı yoluna gidildiğine dikkati çekti. Tabiatın dengesinin bozulması ekosistemi etkiliyor Bayraktar, “Kara ve demir yollarının genişletilerek ulaşımı rahatlatma çabası var. Turizmin gelişmesine paralel olarak tesis yatırımları çoğalıyor. Bütün bunlar özellikle kalabalık bölgelerde ve sahil kesimlerinde doğayı son derece olumsuz etkiliyor” dedi. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarım sektörünün, emek yoğun bir sektör olması nedeniyle üretimdeki payının çok üzerinde istihdam sağladığını, yurtiçi gelirin yüzde 7,4’ünü karşılayan tarımın istihdamdaki payının ise yüzde 20’leri aştığını bildirdi. Şemsi Bayraktar, Mart ayında tarımda çalışan sayısının, Şubat ayına göre 260 bin kişi artarak 5 milyon 55 bin kişiden 5 milyon 315 bin kişiye çıktığını belirtti. Tarımın istihdamdaki payı yüzde 20'leri aştı Bayraktar, açıklamasında, 25 milyon 583 bin olan istihdamın; 13 milyon 90 bininin hizmetler, 5 milyon 365 bininin sanayi, 1 milyon 812 bininin inşaat, 5 milyon 315 bininin ise tarımda çalıştığını vurguladı. Yurtiçi gelirin yüzde 7,4’ünü karşılayan tarımın istihdamdaki payının yüzde 20’leri aştığını belirten Bayraktar, “Şubat ayında tarımın istihdamdaki yüzde 20,2 olan payı, Mart ayında yüzde 20,8’e yükseldi. Tarım, emek yoğun bir sektör olması nedeniyle üretimdeki payının çok üzerinde istihdam sağlıyor. 2013 yılında tarım, cari fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıladan, Ocak, Şubat ve Mart aylarını kapsayan ilk çeyrekte yüzde 3,9, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarını kapsayan ikinci çeyrekte yüzde 6,2, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayını kapsayan üçüncü çeyrekte yüzde 12,3, Ekim, Kasım ve Aralık aylarını kapsayan dördüncü çeyrekte ise yüzde 6,6 pay aldı. Bu yılın ilk çeyreğinde tarım, yurtiçi hasıladan yüzde 3,7 pay alırken, istihdamın Şubat ayında yüzde 20,2’sini, Mart ayında yüzde 20,8’sini karşıladı. Şemsi Bayraktar, her şeyin birbiriyle muntazam bir uyum içinde olduğu ekosistemde; bitki, hayvan, su, iklim ya da toprak gibi unsurların herhangi birinin dengesinin bozulmasının bir diğerini etkileyerek, ekosisteme zarar verdiğini vurguladı. Her geçen gün erozyon, çölleşme, toprak kirlenmesi, tuzlanma, toprak içindeki organik madde ve mikroorganizma varlığının azalması gibi sebeplerin, topraklar üzerinde sürekli bozulmalara neden olduğunu bildiren Bayraktar, şu bilgileri verdi: “Bunların yanında tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, aşırı ve bilinçsiz sulama ve gübreleme işlemleri, uygun miktarda kullanılmayan pestisitler, ağır ve sürekli toprak işlemeleri ve aşırı hayvan otlatma gibi tarımsal uygulamalar da topraklarımıza zarar veriyor. Dünyadaki toplam toprak varlığımızın yüzde 25’i çölleşme tehdidi altındadır ve yok olmaya yüz tutmuştur. Çölleşme dolaylı olarak 1 milyar insanı etkiliyor Birleşmiş Milletler’in hazırlamış olduğu bir rapora göre, dünya üzerinde 250 milyon kişi çölleşmeden doğrudan, 1 milyar insan ise dolaylı yönlerden etkilenmektedir. Yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan Türkiye’nin, 24,2 milyon hektar işlenen Sanayinin istihdamdaki payı yüzde 21, inşaatın payı yüzde 7,1, hizmetlerin payı yüzde 51,2 düzeyinde gerçekleşti” dedi. Tarım kadınlarda işsizliği yüzde 15,1’den yüzde 11,2’ye çekti Tarımın bu özelliği nedeniyle ülke ekonomisine yük olmak bir yana, istihdamın tek hanede tutulmasına da yardımcı olduğunu bildiren Bayraktar, “Mart ayında bile tarım, toplamda işsizliği 1,9 puan azaltarak yüzde 9,7 ile tek hanede kalmasını sağladı. Tarım erkeklerde işsizliği yüzde 10,4’den yüzde 9,3’e, kadınlarda ise yüzde 15,1’den 11,2’ye çekti” dedi. Mart ayında tarımın 2 milyon 887 bin erkek, 2 milyon 427 bin kadına iş ve aş yarattığını, erkeklerin yüzde 16,1’inin, kadınların yüzde 31,9’unun tarımda çalıştığını vurgulayarak, tarımın çözüme kavuşturulması gereken en büyük sorunlarından birinin de kayıt dışı çalışma olduğunu, 5 milyon 315 bin istihdamın 62 bininin işveren, 416 bininin ücretli ve yevmiyeli, 2 milyon 219 bininin kendi hesabına çalışan, 2 milyon 617 bininin ise ücretsiz aile işçisi konumunda bulunduğunu bildiren Bayraktar, “62 bin işverenin 30 bini, 416 bin ücretli ve yevmiyelinin 322 bini, 2 milyon 219 bin kendi hesabına çalışanın 1 milyon 557 bini, 2 milyon 617 bin ücretsiz aile işçisinin 2 milyon 368 bininin kayıt dışı istihdam olduğu biliniyor. Buna göre, tarımda istihdam edilen 5 milyon 315 bin nüfusun yüzde 80,5’i, yani 4 milyon 277 bini kayıt dışı” dedi. Bayraktar, tarımda istihdam edilen erkeklerde kayıt dışı istihdam yüzde 70’de Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 tarım arazisi bulunuyor. Toplam karasal alanımızın yüzde 31’i tarım arazisi. Yine toplam karasal alanımızın sadece yüzde 6’sı, hiçbir sorunu bulunmayan ve her türlü tarım yapılabilen, birinci sınıf tarım arazisi konumunda. Toprak bakımından fakir bir ülkeyiz. Bunu unutmamalı ve topraklarımızı çok iyi korumalıyız.” Drenaj koşullarının iyileştirilmesi, basınçlı sulama tekniklerinin artırılması, toprakların organik maddece zenginleştirilmesi, tuzluluk problemlerinin bertaraf edilmesi gibi sorunların acilen çözümü için projelerin hazırlanması ve bunların uygun görülenlerinin uygulanması gerektiğini bildiren Bayraktar şunları söyledi: “Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, bu tür pahalı yatırımların yapılması ülke ekonomilerine kısa vadede ağır bir yük olarak görünse de, uzun vadede getireceği faydaların gözden kaçırılmaması fevkalade önemlidir.” Tarım topraklarının en temel sorunu amaç dışı kullanım Tarım topraklarımız için en temel ve devam etmekte olan sorunun hiç şüphesiz tarım arazilerin amaç dışı kullanımı olduğuna dikkati çeken Bayraktar, açıklamasında şu görüşlere verdi: “Tarım arazilerinin nüfusa bağlı olarak giderek azalması nedeniyle gelecekte yaşanması muhtemel açlık tehlikesi, tarım arazilerinin korunması ve etkin kullanımının sağlanmasının ne kadar gerekli ve önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Tarım topraklarının verimliliğinin artırılması suretiyle, tarımsal üretim belli bir noktaya kadar artırılabilir. Ancak belirli bir miktardan sonra, tarımsal üretimi artırmak, tarım alanlarının artırılmasıyla mümkündür. Toprağın önemini anlayan ülkeler, artan nüfusun ve giderek daha da artan gıda talebinin karşılanmasını, çevre ve tarımın sürdürülebilir olmasını sağlamak için ülkesel tarım politikalarını yeniden şekillendiriyorlar.” Türkiye’de de kentsel yapılaşmanın, iyi nitelikli araziler üzerinde yoğunlaştığını, tarım yapılan alanların daha düşük nitelikli arazilere doğru kaydığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti: Verimli tarım arazilerinin sanayi ve "yerleşim alanı olarak kullanılması bir felakettir" “Hatta ülkemizde sanayi, çoğunlukla iyi nitelikli ve üretken araziler üzerinde kurulmuştur. Endüstriyel kuruluşların çevresindeki şehirleşme olgusu gelişmiş, üstün vasıflı tarım arazileri azalmış ve niteliklerinin bozulmasına neden olmuştur. Birlik olarak birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin imara açılarak, bu alanlarda sanayi ve yerleşim yerleri yapılmasını tam bir felaket olarak nitelendiriyoruz.” Vali ve belediye başkanları tarım arazilerini imara açmamalı Tarım alanlarının imara açılması yerine mevcut yerleşim alanlarında kentsel dönüşüm projeleri yapılarak, insanların bu alanlarda ikamet etmelerinin sağlanması gerektiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Uygulanabilirliği olan tüm il ve ilçelerimiz için bu kentsel dönüşüm projeleri geliştirilmeli, tarım alanlarının mevzuat bakımından imara açılması zorlaştırılmalıdır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak; yayınladığımız genelgeyle Ziraat Odası başkanlarının, arazilerin tarım dışı kullanımın önlenmesi konusunun yakın takipçisi olmaları ve Toprak Koruma Kurullarında etkin bir şekilde faaliyet göstermelerinin sağlanmasının gerektiğini açıkladık. Bazı odalarımız bu konuda başarılı olmuş, önemli adımlar atmışlardır. Valiler ve belediye başkanlarımızın tarım arazilerini, meraları imara açmamaları gerekir. Aksi takdirde hem doğal yaşam, hem bitkisel üretimimiz, hem de hayvancılığımız önemli darbe yer.” TARIMDA İSTİHDAM VE ÜRETİCİ FİYATLARI kalırken, kadınlarda yüzde 92,9’a ulaştığını, kayıt dışılığın önlenmesi ve tarımdaki tüm nüfusun sosyal güvence kapsamında olması için çalışmalar yürütülmesi gerektiğine dikkati çekti. Tarımda üretici fiyatları Bayraktar, Mayıs ayında tarımın genelinde üretici fiyatlarının değişmediğini, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 0,12, ormancılık ürünlerinde yüzde 2,6 arttığını, balıkçılıkta yüzde 7,43 gerilediğini bildirdi. Üretici fiyatlarının, Mayıs ayı itibarıyla son bir yıllık dönemde tarımın genelinde yüzde 11,2, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 6,60 arttığını belirten Bayraktar, “Mayıs ayında, fiyatların, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 11,66, sebze ve kavunkarpuz, kök ve yumrularda yüzde 24,33, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 7,43, canlı kümes hayvanları ve yumurtada yüzde 2,73, diğer çiftlik hayvanları ve hayvansal ürünlerde yüzde 0,08 geriledi. Çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 28,54, diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyvelerde yüzde 11,84 arttı. Lifli bitkilerde yüzde 0,1, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 0,54, canlı sığırlar, mandalar ile bunlardan elde edilen işlenmemiş sütte yüzde 0,96, yağlı meyvelerde yüzde 1,02, pirinç dışındaki tahıllar, baklagiller ve yağlı tohumlarda yüzde 1,03, koyun ve keçiler ile bunların işlenmemiş süt ve yapağılarında yüzde 0,52, çeltikte yüzde 5,50, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 2,60 arttı. İşlenmemiş tütün ile içecek üretiminde kullanılan bitkisel ürünlerde fiyatlar değişmedi” dedi. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Masum Burak Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü Verimliliğin, üretimin en önemli unsuru araştırma ve geliştirme; kısaca AR-GE faaliyetleri… Konu tarım olunca önemi daha belirgin şekilde artıyor elbette. Bu sayımızda, ulusal kalkınma planları doğrultusunda tarımsal araştırma ve geliştirme stratejilerini ve önceliklerini belirleyen; toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinden rasyonel kullanımına, hayvan ve bitki hastalıkları konusunda araştırmalardan, Bakanlığa bağlı araştırma kuruluşlarının hedeflerini belirlemeye kadar geniş bir yelpazede görev alanı bulunan TAGEM’in Sayın Genel Müdürü Masum Burak’ı konuk ediyoruz. Kısa adı TAGEM olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nün çalışmalarını, bu perspektif ışığında ülkemiz tarımını mercek altına almak istiyoruz. Sayın Genel Müdürüm, ülkemizde tarımsal araştırmalara verilen önem nedir? Biliyorsunuz, son yıllarda sağlıklı beslenme ve güvenilir gıda konusunun stratejik bir sektör olarak ön plana çıkması sebebiyle, dünyaya paralel olarak ülkemizde de tarımsal araştırmaya önem verilmektedir. Bu kapsamda tarımsal araştırmaya ayrılan ödenek her geçen gün artmaktadır. Bitkisel üretimde güvenli ve güvenilir ürün elde edilmesi, verimliliğin artması ve çeşitlendirilmesi, tarımsal araştırmaların önem verdiği Ar-Ge konularındandır. Gerek Genel Müdürlüğümüz DPT projeleri gerekse Ar-Ge projeleri kapsamında yapılan birçok projede hem üniversite hem özel sektör hem de diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliğine girilmiş yapılan protokollerle çalışmalara destek verilmiştir. Tarım üretiminin sürdürülebilir bir şekilde arttırılması Ar-Ge yoluyla gerçekleştirilebilir. Ülkemiz geneline yaygın ve en kapsamlı araştırma kuruluşları Bakanlığımız araştırma kuruluşlarıdır. Cumhuriyet tarihine dayanan köklü araştırma enstitülerimizde yılların birikimiyle ve çağı yakalayan yenilikçi yapımızla çok önemli araştırmalara imza atılmaktadır. Yıllar içerisinde kaynak kullanımımızda görülen artışlar Tarımsal Ar-Ge’ye verilen önemin en iyi göstergesidir. Kurulan ileri araştırma merkezlerimiz içinde, dünyanın sayılı yapılar arasında olanlar bulunmaktadır. Kamu, özel sektör ve Bakanlık ve TÜBİTAK işbirliği projeleriyle ilgili başlığı biraz daha açabilir miyiz? Araştırma kuruluşlarımızla özel sektör işbirliği kapsamında projelerin yürütülmesini desteklemekteyiz. Araştırmacılarımız, özel sektör işbirliği kapsamında proje almaları teşvik edilmekte, böylece özel sektörde araştırma kuruluşlarımızın alt yapısından yararlanma imkânı bulmaktadır. Proje çalışmalarından elde edilecek sonuçların özel sektör vasıtasıyla kısa sürede, doğrudan uygulamaya aktarılması mümkün olmakta ve bitkisel üretimde verimliliğin ve kalitenin aktarılması sağlanmış olmaktadır. Bakanlık-TÜBİTAK işbirliği ile yürütülen projeler daha çok Bakanlığımız bütçesini aşan, alt yapı geliştirme, bilgi ve teknoloji üretmeye yönelik projelerdir. Bu projelerden elde edilen sonuçların uygulamada kullanılmasıyla, tarımsal üretimde Tarımın Araştırma Merkezi TAGEM verimliliğin ve kalitenin artmasına katkıda bulunulmaktadır. Bakanlık genel bütçesinin yeterli olmadığı durumlarda gıda, yem ve hayvan sağlığı konularında ülke ihtiyaçlarını dikkate alan büyük bütçeli Ar-Ge çalışmalarını yürütmek üzere, TÜBİTAK, üniversite ve özel sektör ile işbirliğine gidilmektedir. Ar-Ge desteklerine gelirsek… Bu konuda neler söylersiniz? Bakanlığımızın ve tarım sektörünün ihtiyaç duyduğu öncelikli konularda bilgi ve teknolojilerin geliştirilmesi, çiftçiler, tarımsal sanayiciler ile ihracatçılara aktarılması ve tarım sektöründeki örgütlerin ArGe kapasitelerinin geliştirilmesi amacıyla Bakanlığımızca desteklenen projelerdir. Ar-Ge destek programından üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörce hazırlanan projeleri desteklenebilmektedir. Projelere verilecek destek üst limiti 300 bin liradır ve her yıl belirlenen “Öncelikli Ar-Ge Konuları” kapsamında hazırlanmış projeler değerlendirmeye alınmaktadır. Son 10 yılda, Genel Müdürlüğümüz ve bağlı Enstitüler ile FAO, ICARDA, Dünya Bankası, JICA, UNDP, AB gibi uluslararası organizasyonlarla işbirliği halinde 94 proje yürütülmüştür. Toplam proje bütçelerinden kurumumuz 8 milyon 996 bin USD ve 20 milyon 390 bin avro pay almıştır. Biyogüvenlik yasasının ülkemiz açısından önemi nedir? Biyogüvenlik Kanunu’nun amacı; bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması için biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemektir. Programın başladığı 2007 yılından 2013 yılı sonuna kadar 154 proje destekleme kapsamına alınmış ve bu projelerden 50’si sonuçlandırılmıştır. Halen devam eden 104 proje destekleme kapsamındadır. Bu güne kadar verilen destek tutarı 18 milyon liradır. AB’nin yanı sıra uluslararası ölçekte sürdürülen çalışmalarınız hakkında söyleyecekleriniz nelerdir? AB ve uluslararası proje kaynaklarından azami ölçüde yararlanılmaya gayret edilmektedir. Türkiye’nin AB Çerçeve Programına katılımıyla birlikte özellikle gıda konusunda araştırmalar çerçeve programların içerisinde yer almaya başlamıştır. Bu kapsamda 7. Çerçeve Programında, AB bünyesinde gıda üretim ve tüketiminde sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik projeler ile gıda endüstrisi, gıda mevzuatı, sektörel etki analizi ve eğitim konularını içeren projeler içindeki ortaklığımız devam etmektedir. Genel Müdürlüğümüz ve bağlı enstitüler 6. Çerçeve Programında 14 projeye dahil olarak toplam proje bütçelerinden 393 bin 926 Avro pay alırken, 7. ÇP da 16 projeye dahil olmuş ve 1 milyon 221 bin Avro pay almışlardır. Bu kapsamda Biyogüvenlik Kanunu ile modern biyoteknolojinin insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde olabilecek olumsuz etkilerini önlemek ve modern biyoteknolojinin mevcut ve potansiyel faydalarından ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda güvenliği sağlayarak yararlanmak amacıyla hukuki, idari ve teknik tedbirler geliştirilmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu zengin biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla genetiği değiştirilmiş bitki üretimi yasaklanmıştır. Ar-Ge tohumculuk ve hibrid tohum yetiştirilmesi çalışmalarınız ve hedeflerinizi özetlemek gerekirse, neler söylersiniz? Tescil işlemlerinin başlatıldığı 1963 yılından 2013 yılı sonuna kadar Tarla Bitkileri konusunda ülkemizde toplam 2063 çeşit tescil ettirilmiştir. Bunlardan 102 adede (%5) üniversite, 1015 adedi (%49) özel sektör, 897 adedi de (%46) Bakanlık Araştırma Enstitüleri tarafından tescil ettirilmiştir. Özel sektör tarafından tescil ettirilen çeşitlerin tamamına yakını teknoloji transferi yoluyla getirilen yabancı çeşitler iken, Bakanlık araştırma enstitüleri tarafından tescil ettirilen çeşitlerin %99’u yerli imkânlarla geliştirilenlerdir. Diğer yandan, buğday ve arpada üretilen çeşitlerin %95’i, nohut ve mercimekte %100’ü yerli çeşitlerden oluşmaktadır. Domates, mısır ve ayçiçeği tohumluklarında da yerli çeşit oranı artmaya devam etmektedir. Tohumculuk sektörümüzün büyüme ve gelişmesi devam etmektedir. Son 10 yılda tohumluk üretimimiz %345 artarak 2012 yılında 647 bin tona yükselmiştir. Yürütülen çalışmalar ve sektöre 13 TAGEM Genel Müdürü Burak: Tarım üretiminin sürdürülebilir bir şekilde artırılması Ar-Ge yoluyla gerçekleştirilebilir. Son 10 yılda, uluslararası organizasyonlarla 94 proje yürütüldü; toplam proje bütçelerinden 8 milyon 996 bin USD ve 20 milyon 390 bin Avro pay alındı. sağlanan destekler ile üretimin 2015 yılında 800 bin tona, 2023 yılında ise 1 milyon tonun üzerine çıkarılması hedeflenmektedir. Sebzecilikte, 2004 yılında başlatılan, “Türkiye F1 Hibrit Sebze Çeşitlerinin Gelişmesi ve Tohumluk Üretiminde KamuÖzel Sektör İşbirliği Projesi” ile yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranı %50’lere ulaşmıştır. Bu proje sayesinde; ilk ticari tohumluk kayıtları başlatılmış, domates, biber, kavun ve hıyarda ilk yerli çeşitlerin ticari tohumluk kayıtları yapılmış; araştırma enstitülerimizdeki sebze tohumluğu gen havuzu büyüklüğü 10 katına çıkartılmış; 8 sebze türüne ait 15.000 örnek, 5 Araştırma Enstitümüzde muhafaza altına alınmıştır. Sebzecilikte standart domates tohumluğunun %50’si, patlıcanın %55’i, hıyarın %100’e yakını kendi çeşitlerimizdir. Tohumluk üretiminin yanında ihracatında da önemli artışlar yaşanmıştır. 2002-2012 döneminde tohumluk ihracatı miktar olarak %362, parasal değer olarak %597 artmıştır. Türkiye 2012 yılında tohumluk dış ticaretinde yaklaşık 4 bin 300 ton fazla vermiştir. Yerli gen kaynaklarının korunmasına gelince… Ülkemiz 4 bini endemik olmak üzere, 12 binden fazla bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bakanlığımızca genetik kaynaklarımızın sürdürülebilir kullanımı için bu türlerin bulunduğu yaşam alanında veya yaşam alanı dışında korunmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Bu kapsamda 2010 yılında Ankara’da açılışını yaptığımız dünyanın sayılı Gen Bankalarından olan Türkiye Tohum Gen Bankasında 3.390 türde, toplam 86.619 örnek muhafaza edilmektedir. Ayrıca, tohum olarak saklanması mümkün olmayan genetik kaynaklar, Araştırma Enstitülerimize ait 16 Arazi Gen Bankasında muhafaza edilmektedir. Uluslararası Zeytin Konseyi ile yürütülen çalışmalar neticesinde Dünyanın 3. Zeytin Koleksiyonu’nun Türkiye’de kurulması kararlaştırılmıştır. Kuruluş çalışmaları 2012 yılında başlatılmış olup, 2015 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Ilıman iklim kuşağında, barındırdığı tür sayısı bakımından dünyanın en büyük Geofit Bahçesinin temeli bu yıl Ocak ayında Sayın Bakanımızın katılımlarıyla atılmış, bu yılın Haziran ayında açılması planlanmaktadır. Bu kapsamda, ülkemiz florasında bulunan 1000’den fazla tür doğal soğanlı ve yumrulu süs bitkisinden oluşan genetik kaynağımız toplanmış ve kayıt altına alınmıştır. Araştırma Enstitülerimizce yürütülen çalışmalar sonucunda; ilk yerli narenciye çeşitleri geliştirilmiş ve dünyanın ilk çekirdeksiz limonu üretilmiştir. Ayrıca, 5 adet çekirdeksiz üzüm, 5 adet Trabzon hurması, 2 adet Antep fıstığı, 2 adet fındık ve 4 adet nar çeşidi geliştirilerek üreticilerimizin hizmetine sunulmuştur. Meyvecilikte bugüne kadar toplam 892 adet meyve/ asma çeşidi ile 199 adet anaç tescil ettirilmiştir. Sayın Genel Müdürüm, açıklamalarınız için teşekkür ediyor, çiftçimiz ve ülkemiz açısından son derece önemli çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi AYIN KONUSU Bekir Şinasi Özdemir TZOB Yönetim Kurulu Üyesi Her türlü çevresel kirlenme ve doğal kaynakların yanlış kullanımı nedeniyle ekosistemlerde doğal denge bozulmakta ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, çevre sorunları geleceğimiz için büyük tehdit oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar Dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin %50 'sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. 1970’li yıllardan itibaren hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bilinçsizce kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin kullanımının giderek yaygınlaşması çevre kirliliğine neden olmaktadır. AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU TARIM ve ÇEVRE Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme atık su yönetimini zorlaştırıyor Evsel, sanayi ve tarımsal kaynaklı atıksuların arıtılmadan su ortamlarına bırakılması, nüfus artışı, zirai mücadele ilaçlarını kullanımı ve aşırı gübreleme ve toprak erozyonu gibi faktörlerin etkisi sonucunda sularımız kirlenmektedir. Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme atık su yönetimini zorlaştırmakta, artan su kullanımı aynı zamanda su kirliliğini hızlandırmaktadır. Halen evsel atık suların çok az kısmı arıtılmaktadır. Hiç arıtılmamış ya da kısmen arıtılmış kanalizasyonların büyük bir kısmı yüzey sularına boşaltılmaktadır. Gerekli çevresel önlemler alınmadan, arıtma tesisleri kurulmadan, geri dönüşüm alanları hazırlanmadan üretime geçen sanayi tesisleri veya sanayi bölgeleri, ormanların tahribi, yangınlar, arazilerin yanlış kullanımı, erozyon, aşırı otlatma sonucu doğal bitki örtüsünün tahribi, maden, kireç, taş ve kum ocaklarının faaliyetleri sonucu çevreye verilen zararlar çevreyi tehdit eden faktörler arasında sayılmaktadır. Sanayi kirliliği yeterince denetlenememekte, sanayi atıksularının çok az bir bölümü arıtılmaktadır. Çevre sorunlarını ana başlıklar olarak ele alacak olursak; toprak ve su kirliliği öne çıkan konular arasındadır. İşletmelerin arıtım tesislerinin yetersiz olması ve bu tesislerin iyi çalıştırılmaması nedeniyle kirlilik daha da artmaktadır. Kanalizasyonlardan ve açıktaki katı atık depolama alanlarından kaynaklanan sızıntılar yer altı sularına karışarak kirliliğe neden olmakta ve su kalitesini bozmaktadırlar. KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU KONUSUKONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU Kirlenen hava, su ve toprak canlıların yaşamını tehdit ediyor Sanayi kaynaklı arıtılmayan suyun önemli kısmının tarımda kullanılması, zaman zaman tarım uygulamalarında yapılan yanlışlıklar, toprak kirliliğini dolayısıyla su kirliliğini önemli bir sorun olarak ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak kirlenen hava, su ve toprak günümüzde canlıların yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ülkemizin önemli tarım ve endüstri merkezlerini kapsayan akarsu havzalarında yer alan su kaynaklarının kalitesi, II. Sınıf (az kirlenmiş su) ve IV. Sınıf (çok kirlenmiş su) arasında değişmektedir. Ülkemizde çeşitli nedenlerle kirlenmiş bir çok yer üstü sularımız ve göllerimiz bulunmaktadır. Sakarya, Meriç-Ergene, Gediz nehirleri, Nilüfer, Susurluk ve Nif Çayı gibi akarsularımız bunlar arasında yer almaktadır. Ülkemizde tarım alanları yeraltı suları (%37.55), akarsular (%28.64) veya barajdan alınan (%15.87) sularla sulanmaktadır. Su kaynaklarımız korunup gözetilmezse önümüzdeki yıllarda kirlilik nedeniyle tarım alanlarımız sulanamaz hale gelecektir. İçme ve kullanma suyunu sağladığımız, tarımsal alanlarımızı suladığımız, balık üretimi için kullandığımız akarsularımızın kirlenmesi ülkemiz için ekonomik bir kayıptır. Önümüzdeki yıllarda çevre sorunlarının artacağı ve dolayısıyla sularımızın daha fazla kirleneceği göz önünde bulundurulmalı, bir an önce gerekli tedbirler alınmalıdır. AYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYINAYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN VE ÇEVRE AYINTOPRAK AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSUAYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSUAYIN KONUSUAYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 AYIN KONUSU 14 AYIN KONUSU KONUSU Yeterli suya erişim giderek zorlaşacaktır Dünyada bulunan 1,4 milyar km3 toplam su miktarının %97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, sadece %2,5’i nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. İnsanoğlunun yararlanabileceği nitelikte olan tatlı su miktarının bu kadar az olması, tatlı su kaynaklarına verilmesi gereken önemi ortaya koymaktadır. Nüfus artışı, hızlı kentleşme ve sanayileşme faaliyetleri doğal olarak suya olan talebi artırmaktadır. Çevre kirliliği ve iklim değişikliği gibi faktörlerin su kaynakları üzerine etkileri sonucu miktar ve kalite bakımından yeterli suya erişimin zorlaşacağı da bilinen bir gerçektir. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1.519 m3 civarında olduğu, su zengini bir ülke olmadığımız ortadadır. Araştırmalar Türkiye’nin önümüzdeki 25 yıl içinde ihtiyaç duyacağı su miktarının bugünkü ihtiyacı olan su miktarının yaklaşık üç katı olacağını göstermektedir. Tüm bu faktörlerin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde, doğal kaynaklarımızın korunması ve doğru kullanılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Artan nüfusun su ihtiyacının karşılanabilmesi için su havzalarının yerleşim ve sanayi tesisleri tarafından işgali önlenmeli, su kaynakları kirletilmemelidir. Toprak kirliliğinin ulusal düzeyde tespiti gerekmektedir Çevrenin kirletilmesine çeşitli sektörlerin değişen oranlarda olumsuz katkıları olmakla birlikte en büyük payı sanayi ve enerji sektörü almaktadır. Toprak kirliliğinin önlenebilmesi için; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı engellenmeli; ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ağırlık verilmeli, erozyon kontrolü ve çayır/ mera ıslahı için gerekli finansman kaynakları sağlanmalıdır. Toprak kirliliğinin ulusal düzeyde tespiti için gerekli altyapı oluşturulmalıdır. Birçok sanayi kuruluşu gerekli önlemleri almadan üretim faaliyetlerine başlamakta, hava, su ve toprağa verdikleri atıklarla çevreyi yoğun bir şekilde kirletmektedirler. Toprak ve su bütün sektörlerin temel yapı taşlarıdır. Ancak sınırlı olan bu kaynaklarının tüm sektörler tarafından çevre ile uyumlu bir şekilde ve en etkin biçimde kullanılması gerekmektedir. Gerek modern tarıma geçişle gerek 19. yy sonlarına doğru başlayan sanayileşme süreciyle birlikte, toprak ve su kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Artan nüfusun su ihtiyacının yeterince karşılanabilmesi için su havzaları yerleşim ve sanayi tesisleri ile işgal edilmemeli, su kaynakları kirletilmemeli, mera ve ormanlık alanlarımız çoğaltılmalıdır. Toprak ve su kirliliği her geçen gün daha da ciddi boyutlara ulaşan önemli çevre problemleri arasında yer almaktadır. Toprak ve su, çok uzun sürede oluşan ancak kısa sürede kirlenerek, aşınarak kaybolan doğal kaynaklardır. Tarımsal üretim faaliyetlerinin çevreye duyarlı ve doğal kaynakları korumayı hedefleyen bir sistemde sürdürülmesi, iyi tarım uygulamalarına verilen desteklerin devam etmesi, sürdürülebilir doğal kaynak yönetiminin sağlanması, çevreyle dost tarım ve ormancılık faaliyetlerinin benimsenmesi gerekmektedir. Toprak ve su kirliliği Toprak, tarım sektörü için vazgeçilmez bir üretim faktörü olduğu kadar sanayi ve kentleşme için de aynı derecede önem taşımaktadır. Toprak kalitesindeki değişim tarımda verimliliği olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumda çevre bilincinin oluşturulması, insanlarımızın toprak ve su gibi doğal kaynaklarımızın tükenebilir olduğunun fakına varmalarını sağlamalıdır. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 15 Ebru Kuzu TZOB Teknik Müşavir korunga, fiğ gibi) ve buğdaygil (mavi ayrık, yüksek çayır yulafı gibi) yem bitkileri toprak koruyucu özelliği yüksek bitkilerdir. 1.Giriş Erozyon, toprağın çeşitli etkenlerle aşınıp, taşınmasıdır. Meydana geliş sebeplerine göre 5 farklı erozyon tipi vardır. Bunlar “Su Erozyonu”, “Rüzgar Erozyonu”, “Çığ Erozyonu”, “Yerçekimi Erozyonu (kitle hareketleri)” ve “Buzul Erozyonu”dur. Ülkemiz, gerek coğrafi konumu gerekse iklim, toğografya, jeolojik yapı ve toprak şartları sebebiyle erozyona karşı oldukça hassastır. Tüm ülke topraklarımızın yaklaşık yüzde 90’ında su erozyonu, yüzde 1’inde rüzgar erozyonu meydana gelmektedir. Furkan Okumuş TZOB Teknik Müşavir Yardımcısı Erozyon kontrolü için; •Erozyon riski yüksek ve işlenmeye elverişli olmayan arazilerde tarım yapılmaması, mera olarak değerlendirilmesi veya bu alanların ağaçlandırılması, •Yanlış toprak işleme, yanlış ekim ve yanlış sulamanın önlenmesi, •Çayır ve meraların tahribatının önlenmesi, mevcut alanların ıslahı, •Orman tahribatının önüne geçilmesi, ağaçlandırmanın hızlandırılması ve orman yangınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınması, •Su kaynaklarının korunması gerekmektedir. Toprak; “Kayaların ve organik maddelerin, iklim, organizmalar ve topografyanın çok uzun süreli etkileri altında, çeşitli derecelerdeki fiziksel parçalanma, kimyasal ve biyolojik ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı görevi yapan, belli oranda su ve hava içeren, farklı özellikte katmanlardan kurulu, dinamik, üç boyutlu, doğal, canlı bir maddedir” şeklinde tanımlanmaktadır. Doğal ve canlı bir madde olan toprağın üretim faktörü olarak kullanılabilmesi için; 2.Erozyonun Zararları Erozyon, en önemli çevre sorunlarından biri ve toprak kaybının en büyük etkenidir. Yapılan araştırmalara göre; dünyada her yıl yaklaşık olarak ortalama 24 milyar ton toprak erozyonla kaybedilmektedir. •Erozyonla beraber toprakta bulunan organik maddeler ve mikroorganizmalar da taşınmakta, dolayısıyla toprağın verimi azalmaktadır. •Verimsizleşen ve kaybedilen topraklarda üretim yapılamaması kırsaldan kentlere göçü artırmakta, ekonomik ve sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir. •Meraların iklimsel etkiler ve aşırı otlatma nedeniyle tahribi de erozyona neden olmakta, bu durum hayvancılığımızı olumsuz etkilemektedir. •Taşınan topraklar barajlarda birikerek barajların ekonomik ömürlerini kısaltmaktadır. •Toprağın ve yeşil alanların yok olması ekolojik dengenin bozulmasına yol açmakta, biyolojik çeşitlilik azalmakta ve iklim değişikliği süreci hızlanmaktadır. •Bitki örtüsünün yok olması, erozyon ve toprak kayması sonucu sel, taşkın ve çığ felaketleri artmaktadır. •Bitki örtüsü ve toprağın yok olması, kar ve yağmur sularının yeraltı su kaynaklarına erişimini engellemektedir. 3.Tarım Alanlarında Erozyon Erozyon nedeniyle toprak kaybının yoğun olarak yaşandığı alanların başında tarım alanları gelmektedir. Ülkemizde tarım alanlarının yüzde 59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde ve mera alanlarının yüzde 64’ünde aktif erozyon görülmektedir. Tarım alanlarında yaşanan erozyonun sebeplerinin başında arazilerin arazi kabiliyet sınıflarına göre kullanılmaması, hatalı nadas uygulamaları, yanlış sulama, eğimli arazilerin önlem alınmadan işlenmesi, hatalı toprak işleme, tarla tesviyesi ve drenaj gibi tarla içi tedbirlerin alınmamış olması ve anız yakma gibi nedenler gelmektedir. 3.1.Tarım Alanlarında Erozyona Karşı Alınabilecek Önlemler Eğimli tarım alanlarında toprağı erozyona karşı korumak için alınması gereken önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz. ■Ekim nöbeti (münavebe) Münavebe, aynı alanda birbirini izleyen yıllarda farklı ürün yetiştirme şeklinde uygulanabilir. Bir diğer yol da farklı ürünlerin aynı tarım alanında şeritler halinde yetiştirilmesi ve her bir şeritte yetiştirilen ürünün izleyen yılda bir diğeriyle değiştirilmesidir. ■Uygun toprak işleme Eğimli tarım alanlarında toprağın eğime dik olarak sürülmesi gerekir. Bu şekilde yüzey akışı azalmış ve erozyon önlenmiş olur. ■Şerit ekimi Farklı bitki türlerinin toprağı erozyondan koruma etkileri de farklıdır. Örneğin mısır, pamuk ve sebze gibi çapa bitkileri toprağı korumada etkisi en az olan bitki türleridir. Bunun yanında baklagil (yonca, TOPRAKLARIN KORUNMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER fiziksel, kimyasal, biyolojik özelliklerinin tarıma uygun olması yanında, ürün çeşidine göre topografya ve iklim koşullarının da uygun olması gerekmektedir. Çok uzun yıllarda oluşan, üretilemeyen ve sınırlı bir kaynak olan toprağın elden çıkıp gitmesi maalesef çok hızlı olabilmektedir. Bilim çevrelerinde 1 cm toprak katmanının oluşabilmesi için 100 ila 1000 yıllık bir süreden söz edilmektedir. Toprak katmanının tarımda kullanılabilmesi için 25 santimetrelik kısma ihtiyaç duyulduğu düşünüldüğünde sürenin uzunluğu da anlaşılacaktır. Toprak, tarım için vazgeçilmez olsa da, diğer tüm sektörler ve yerleşim yerleri için aynı öneme sahiptir. Bu bakımdan toprağın tarım ve diğer tüm sektörler arasındaki paylaşımı arasında bir dengenin olması tüm çevrelerin çıkarlarına hizmet edecektir. Son yıllarda nüfus artışla beraber orman, mera ve tarım arazileri, nispeten daha fazla gelir getirmesi ve biraz da zorunlu olarak teknoloji, sanayii turizm gibi sektör alanlarına devşirilmiş, şehirleşme, ulaşım gibi zorunlu ihtiyaçların giderilmesi için kullanılmıştır. Ülkemiz ekonomisin temel taşlardan biri tarımdır. Tarımın en büyük girdisinin toprak olması bakımından üzerinde en fazla durulması gereken konulardan birisi de hiç şüphesiz tarım arazilerinin korunması olmalıdır. “Toprağı korumak, geliştirmek, tarım arazilerini sınıflandırmak, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerini belirlemek ve bölünmelerini önlenmek, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlamak” amacıyla 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Toprakların korunmasında kanunların caydırıcılığı olabilir, olmalıdır da. Bu nedenle çapa bitkileri, koruyucu bitkilerle paralel arazi şeritleri üzerinde, birbirlerini takip eden bir sıra içinde yetiştirilmelidir. ■Malçlama Uzun bir süre koruyucu bitki örtüsünden yoksun kalacak eğimli arazilerde toprak yüzeyinin yaprak, sap ve saman gibi organik maddelerle kaplanarak erozyona karşı korunması işlemidir. ■Gübreleme Hayvan gübresi veya bitki gübresi ile yapılan gübreleme toprağı bitki besin maddeleri yönünden zenginleştirir, toprağın suyu emme özelliği artar ve erozyona karşı korunur. ■Teraslama Teraslar yüzeydeki suyu tutup toprağa sızdıran veya suyu erozyona sebep olmayacak şekilde tarım alanı dışına akıtan kanallardır. Ülkemizde yaygın olarak kullanılan teras tipi “seki terası”dır. Bu teraslama tipi eğimi yüzde 20’den yüzde 50’ye kadar değişen eğimli arazilerde uygulanmaktadır. 4.Kaynaklar: 1.Türkiye’de Erozyon Kontrolü Çalışmaları., Orman ve Su İşleri Bakanlığı Çölleşmeyle Mücadele Genel Müdürlüğü. 2.Orman ve Su İşleri Bakanlığı Erozyonla Mücadele Eylem Planı 2013-2017, (Taslak). 3.http://www.cem.gov.tr 4.Erozyona Karşı Alınabilecek Önlemler, Ders Notu, Prof. Dr. Ertuğrul GÖRCELİOĞLU. 5.http://www3.tema.org.tr/Sayfalar/ CevreKutuphanesi Ancak birey düzeyinde toprak, su, hava gibi sınırlı kaynakların optimum düzeyde kullanımını ve korunması gerektiğinin bilincinde olmak gerekmektedir. Tarımdan hayatını kazanan çiftçilerin toprakları korumada daha dikkatli olması gerekmektedir. Ekim döneminde toprağın fiziksel yapısının bozulmaması için, toprağı tavında sürmekle işe başlanabilir. Eğimli arazilerde erozyonun etkilerini en aza indirebilmek içinse eğim dikine sürümler yapılmalıdır. Fazla toprak işleme işlemlerinden kaçınılmalı, toprak işlemesiz doğrudan ekim yapabilen makineler tercih edilmelidir. Zararlılarla mücadelede kullanılan pestisit miktarının, uygulama zamanı ve şeklinin belirlenmesinde uzman yardımı çok önemlidir. Uygulanan pestisitlerin toprakların kimyasal özelliklerini değiştirmemesi, toprak içindeki yararlı mikroorganizmaların da ölümüne yol açmayacak miktar, zaman ve şekilde uygulanması gerekir. Verimi artırmak için kullandığımız gübreleri, toprak analizi yaptırdıktan sonra, sonuçlarına paralel, uygun miktar, zaman ve çeşide göre yapılması kirlenmeyi önleyecektir. Tarımda kullanılan sulama suyunun kalitesi kontrol edildikten sonra sulama yapılmalıdır. Suyun tuz konsantrasyonu, Na oranı, Cl oranı, toksik iyonlar varlığı, askı halinde taşıdığı katı madde miktarı ve suyun sıcaklığının laboratuvarda en az bir kere analizi yaptırıldıktan sonra kullanılması; toprakların çoraklaşmaması için atılmış önemli bir adım olacaktır. Tarımsal üretimde en büyük üretim faktörü konumundaki toprakların erozyonla ya da çoraklaşarak ya da kirlenerek elden çıkması, ilk olarak çiftçilerimizi etkileyecektir. Toprağını kaybeden bir çiftçi geçimini başka sektörlerde aramak zorunda kalacaktır. Ancak toprağına sahip çıkan, kültürel işlemlerde dikkatli olan çiftçiler bildikleri işi yapmaya devam edecektir. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Hüsnü Ege TZOB Teknik Müşavir 16 Çevre, dinamik bir yapıdadır fakat geleceğini korumak için süreklilik gösteren bir dengeye sahiptir. Bu dengeyi doğal afetler ve insan bozmaya çalışmaktadır. Aslında doğal afetleri de üreten insanın kendisidir. Neredeyse de başarıya ulaşmıştır. İnsan, başlangıçta, doğal denge içinde çevrenin ta kendisi iken, tarıma, yani bitkisel ve hayvansal üretime geçtikten sonra bir müddet tarımın bu dengeyi bozmadan onu çeşitlendirmesini sağladı. Fakat tarım dışı, sanayi devrimi, tüm çevreyi bozmaya başladı. Fabrikalar her türlü çevreyi tahrip etti. Yeryüzü ve gökyüzü dengesini bozdu. En verimli tarım toprakları işgal edildi. İklim değişiklikleri felaket oldu. Atıklar topraklara, sulara bırakıldı, tarım tehdit altına girdi. Sanayi devrimi tarımda da kendini gösterdi. Kimyasal girdilerle, makineleşmeyle tarım da doğal dengeyi etkilemeye başladı. Kendine yeterli üretimden, pazara yönelik üretime geçişle doğayla barışık yaşayan çiftçi bir anda kendini devamlı büyümek isteyen değişik çevre içinde buldu. Doğal çiftçi gitti sanayi çiftçisi türedi. Dünyanın elden gittiği gerçeği görüldü, aksi yönde seferber olunsa da, acımasız serbest piyasa ekonomisi, doğal kaynakların gitgide azalması bu süreci durdurmadı. Gelişmiş ülkeler, elden giden çevreyi koruma altına alma, sanayisini çevre boyutuyla ıslah etme gayretlerini artırdı, bu yolda büyük paralar harcadı, tarımı da düşünerek onu doğal dengeye katkı sağlamaya davet etti. Bunun için destekler verdi. Tarıma verilen destekler çevre koruma ile ilişkilendirildi. Bu amaçla örnek olması açısından 2013 yılında ABD hükümeti yaklaşık 3,7 milyar dolar destek verdi. AB aşırı tarımsal üretimden çevreyi bozduğunun farkına 1988 yılında vardı. 10 yıl boyunca çiftçilerine ekilen arazileri azaltmaları karşılığında destekler verdi. AB için 2003 yılından sonra çevreyi ÇEVRE AMAÇLI DESTEKLER korumak bir zorunluluk oldu. 2013 yılında çevre koruma ve biyoçeşitliliği korumak ve artırmak için çiftçilerine yaklaşık 5,7 milyar avro destek verdi. Türkiye, Avrupa Birliğine geçiş sürecinin de verdiği bir zorunlulukla çevre koruma yolunda önemli adımlar attı. Bakanlık kuruldu. Önemli kanunlar çıkarıldı. Çevre Kanunu ve bu kanuna dayanılarak hazırlanan diğer ikincil mevzuat ve 20072023 yıllarını kapsayan AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi uygulamaya konuldu. Çevre ve tarım ilişkisi, Türkiye'de özellikle doğal afetler, aşırı sulamadan toprak tuzlulaşması, erozyon, toprağa kimyasalların bulaşıp yüzey sularıyla nehirlere, akarsulara karışması, vahşi yaşam çevresini etkileme ve doğal kaynakları koruma ve doğal kaynaklar döngüsüne yardım etme boyutunda önem kazanmıştır. Bu ilişkiden ortaya çıkan olumsuzlukları giderme, olumlu yanların sürdürülebilirliğini sağlama yönünde politikaların geliştirilmesi ve uygulanması söz konusu olmaktadır. Tarım çevre ilişkilerinde olumsuzlukları giderme açısından Çevre Kanunu’na dayanılarak Su Kalitesinin Korunması ve Su Kirliliğini Önlemek Amacıyla Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği, Zirai ilaçların kullanımı, Genetik Kaynaklarının ve Biyoçeşitliliğin Korunması mevzuatı, Mera Kanunu, Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelikler, Tohumculuk Kanunu ve Tarım Kanunu Türkiye'de tarım çevre ilişkilerine yön veren en önemli mevzuat olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de Tarım Kanununun, politikalarla ilgili kısmında insan sağlığı ve çevreye duyarlılık vurgulanmaktadır. 5488 sayılı Tarım Kanununun 19'uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulunca mülga Tarım ve Köyişleri Bakanlığının teklifi üzerine 27/10/2008 tarihinde Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması (ÇATAK) Programını Tercih Eden Üreticilerin Desteklenmesine İlişkin Karar yürürlüğe konulmuştur. Bu programa göre; tarımsal arazilerde toprak ve su kalitesinin korunması, yenilenebilir doğal kaynakların sürdürülebilirliği ve yoğun tarımsal faaliyetlerin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik gerekli kültürel tedbirlerin alınması amacıyla; Çanakkale, Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri, Kırşehir, Konya, Nevşehir ve Niğde illerinde programa katılan ve hibe sözleşmesi imzalayan çiftçilere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nca tarımsal destekleme ödemesi yapılmaktadır. Daha sonra bu karar iki defa değiştirilerek program kapsamına yeni iller alınmıştır. Böylece 2006 yılında pilot olarak 4 ilde uygulaması başlatılan ÇATAK 2013 yılı itibariyle 30 ilde yürütülmeye başlanmıştır. Projenin 81 ile yaygınlaştırılması planlanmıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, verilerine göre 2011 yılı itibariyle (ÇATAK) Projesi ile erozyon, toprak ve su kirliliği olan, yoğun tarımsal faaliyetlere maruz kalmış, sulama suyu sıkıntısı bulunan ve doğal dengesi bozulmuş 92 bin 780 dekar alanı tekrar tarıma kazandırılmıştır. Uygulama sonunda 28 bin 693 üreticiye toplam 98 milyon 473 bin lira destekleme ödemesi yaptı. 2006 yılında 469 üreticiyle başlayan bu uygulama 2013 yılı sonu itibariyle tam 61 katına çıkmıştır. Bu program ile 3 alanda destek verilmektedir. Minimum toprak işlemeli tarım kategorisi için dekar başına 30 lira, arazinin boş bırakılması uygulamaları (setleme, canlı veya cansız perdeleme, taş toplama, drenaj, jips uygulaması, malçlama, ahır ya da çiftlik gübresi uygulaması, aşırı otlatmanın engellenmesi ve çok yıllık buğdaygil veya yonca hariç baklagiller ile alanı kaplama) kategorisi için dekar başına 60 lira verilmektedir Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Çevre dostu tarım teknikleri ve kültürel uygulamalar (organik tarım, çevreye duyarlı bir şekilde kontrollü ilaç ve gübre kullanımı) kategorisi için de dekar başına 135 lira ödeme yapılıyor. Bu destekleme kategorileri dışında proje kapsamındaki üreticilere yüzde 70 hibe destekli makine ve ekipman desteği de verilmektedir. Taş toplama makinesi tamburlu sulama sistemi, sulama sistemi, anıza doğrudan ekim makinesi, gübre dağıtma makinesi gibi makine ve ekipmanlar için 2013 yılında 90 çiftçiye 1,7 milyon liralık bir hibe desteği tahsis edilmiştir. Diğer yandan, 2004 yılında çıkarılan iyi tarım uygulamaları (İTU) hakkında yönetmelik ve bu yönetmeliğe göre yayınlanan genelgeler doğrultusunda çiftçiler tarafından insan ve hayvan sağlığına ve çevreye zarar vermeyecek şekilde üretim yapılmaktadır. Bu yönetmelik çerçevesinde üretim yapan çiftçiler desteklenmektedir. 2007 yılında 651 çiftçi ile başlayan İTU 2009 yılında yaklaşık 10 kat artışla 6000 çiftçiye ulaşmıştır. 2009 yılında 0,3 milyon lira olan destek miktarı 2013 yılında 15 milyon liraya yükseldi. Yine organik tarım kanununa dayanarak kimyasal girdiler kullanılmadan yapılan organik üretim çevre dostu olarak uygulaması gittikçe artan bir üretim biçimidir. 2002 yılında 150 ürün için uygulanan organik tarım 2011 yılında yüzde 50 artarak 225 ürüne yükselmiştir. 2002 yılında 89,8 bin dekar olan toplam üretim alanı 2011 yılında 7 kat artarak 614,6 bin dekara ve 2002 yılında 310 bin ton olan üretim 2011 yılında 9 kat artarak 2,9 milyon tona yükselmiştir. 2009 yılında 6,3 milyon lira olan destek miktarı 2013 yılında 90 milyon liraya yükseldi. Bu rakamlar Türk çiftçisinin çevre dostu olduğunu ve bu konularda aldığı desteğin hakkını verdiğini göstermektedir. Bakanlığımızın sorunlu alanların tespiti, uygulama alanlarının genişletilmesi ve çiftçilerin bu konuda eğitimi hususlarında yapacağı çalışmaların önemi yanında verilen destek miktarlarının etkisiyle bu konudaki çiftçi eğilimini ve isteğini ortaya koyan araştırmalar yapması buna göre de destek miktarlarını artırma konusunda çalışma yapması programın geleceği açısından elzemdir. ÇATAK Projesini çiftçilerimize tanıtmak ve benimsetmek için Ziraat Odalarımızın çalışmaları devam etmektedir. Bu konuda odalarımızı çiftçilerimizin yanında, onlara uygulama alanlarının tespitinde yardımcı olmaları ve Bakanlığa projelerini sunmalarını beklemekteyiz. Henüz tüm illerin üçte birinin proje kapsamında olması daha çok yol olduğunun göstergesidir. Gerek tarımdan ve gerekse sanayiden kaynaklanan tüm olumsuz çevre bozulmalarının önüne geçecek önlemlere destek vermeliyiz. Bozulan alanları da ıslah etmek çevre açısından acilen göz önüne alınması gereken bir faaliyet olsa gerektir. Bu konuda sadece Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kısıtlı bütçesi ile projeler yapmak yetmeyecektir. Özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda daha duyarlı olmalıdır. AB'nin de bu konudaki fonlarının devreye sokulması gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde tarımsal desteklerin ve politikaların çevresel boyutuna verdikleri önemi biz erken devrede lehimize çevirmeliyiz. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 1.Giriş Arazi yönetimi toprak, su, bio-çeşitlilik ve çevresel kaynakların insan ihtiyaçları ve ekosistem gereklilikleri düşünülerek, bütünleşmiş yönetimini sağlayan bilgi temelli bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Dünyada artan nüfus daha fazla gıda üretimi, barınma ve enerji ihtiyacı doğurmuştur, bununla beraber iklim değişikliğine bağlı olarak artan doğal afetler ve arazi bozlumu (kuraklaşma) tarımsal arazi kullanımı üzerinde ciddi baskı oluşturmuştur. Bu kapsamda düşünüldüğünde sürdürülebilir tarımsal arazi yönetimi (TAY) sadece tapu-kadastro, mülkiyet hakları acısından değil aynı zamanda toprağa bağlı sosyal eşitliği, ekonomik büyümeyi ve çevre korumasını garanti altına alan politikaların uygulanabilmesi için temel altyapıyı sağlayacak, bu problemlerin çözümüne olanak sağlayacak sistemleri içermelidir. 2.Arazi yönetimi amaç ve politikaları Ülkemizde arazi yönetimi dağınık bir yapı arz etmektedir. Arazi ile ilgili 88 Yasa, KHK ve Tüzük bulunmaktadır. Dolaylı hükümlerin bulunduğu düzenlemeler de dahil edildiğinde bu rakam 300’e ulaşmakta (ÇETE 2008), ve bugün bazı çakışma, uyuşumsuzluk ve boşluklar oluşmuştur. Başbakanlık ve 9 bakanlığa bağlı 55 kurum arazi ile ilgili faaliyet yapmaktadır. Bu kurumlardan her biri etüt ve haritalama, kadastro, arazi değerleme, kamulaştırma, toplulaştırma, ıslah ve geliştirme gibi farklı arazi faaliyetlerinden bir veya birden fazlası ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. 3.Türkiye’de arazi yönetimi ve arazi geliştirme faaliyetleri 3.1 Arazi Kullanımı ve Kalkınma Ülkemizin izdüşüm alanı 77.79 milyon hektar olarak ölçülmüş olup nitelik ve kullanım açısından farklı arazi nevilerinden oluşmaktadır. Tarım arazileri % 35,6 ile en büyük payı alırken bunu % 30,2 ile ormanfundalık araziler ve % 28.0 ile de çayır-mera arazileri izlemektedir. Yerleşim alanları % 0.7 gibi bir oran görülmesine rağmen bugün bu oranın çok daha fazla olduğunu söylemek mümkündür. 3.2 Tarım Parsel Bilgi SistemiMera Bilgi Sistemi Tarım parselleri veri tabanının oluşturulmasında iki temel veri kullanılmıştır. SPOT 5 uydusu 2.5 m çözünürlüklü görüntüleri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) KVK sisteminden temin edilen kadastro parselleridir. Mera Bilgi Sistemi (MERBİS) ile Türkiye genelinde bugüne kadar 2,6 milyon hektarlık alan kayıt altına alınırken, proje ile mera, çayır alanları, hayvan verileri gibi bilgilere ilişkin sayısal veriler sistem üzerinden, arazi yüzeyi de uydu üzerinden görüntülenebilmektedir. 3.3 Kurumsal Yapı Ülkemizdeki arazilerin tespit ve tescilinde Mülkiyet Kadastrosu, Orman Kadastrosu ve Mera Kadastrosu farklı Bakanlıklar tarafından yürütülmektedir. Hazine arazilerinin yönetiminde Maliye Bakanlığı ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Orman arazilerinin yönetiminden Çevre ve Orman Bakanlığı ve ilgili Genel Müdürlükler, Mülk arazilerinin yönetiminde ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, DSİ ve İl Özel İdareleri gibi kurumlar görevler yapmaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin yönetiminde başta Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü olmak üzere çok sayıda Bakanlık ve kurum görev almaktadır. TKGM, kadastro ve tapu hizmetlerini yürütürken, 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 3082 sayılı Sulama alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu ile de Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, kırsal alan düzenlemeleri ve verimlilik çalışmaları yürütmektedir. Benzer hizmetleri yürüten bu iki kurum ve yasanın gözden geçirilerek yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır. Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu 2 genel müdürlük görev yapmaktadır. 500 lt/sn’in üzerindeki su kaynaklarının geliştirilmesinden DSİ Genel Müdürlüğü sorumlu iken 5286 sayılı kanunla da il özel idareleri 500 lt/sn’in altındaki su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumludur. Sulama projeleri, toprak etüt ve haritalama çalışmaları, drenaj ve tarla içi geliştirme hizmetleri gibi verimliliği artırıcı arazi ile ilgili yatırımcı kuruluşlar yetki, görev ve sorumluluk açısından yeniden yapılandırılarak sürdürülebilir bir yapı tesis edilmelidir. 3.4 Mevzuat Ülkemizde arazi yönetimi ile ilgili tek bir kanun yoktur. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Hakkında Kanun, 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun bu konuda önemli kanunlardır. 3083 sayılı “Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu” ile tarım arazilerinin korunması, verimliliğin artırılması, ürünlerin değerlendirilmesi, istihdam imkânlarının artırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanması hedeflenmektedir. Bu amaçla uygulanan Tarım Reformu Kanunu ile uygulama alanı ilan edilen bölgelerde tarım reformu uygulamaları kapsamında verimliliği artırıcı ve kırsal alanın düzenlenmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir. 4.Arazi geliştirme faaliyetleri 4.1 Arazi Kullanım Planlaması Sürdürülebilir arazi yönetimi için arazilerin mevcut kullanımları ile gelecekteki talepler ve ihtiyaçlar doğrultusunda en uygun kullanım şekillerinin belirlenmesi işidir. Arazi Kullanım Planları ile doğal kaynaklarının rasyonel olarak kullanılmasını sağlamak için; tarımsal üretim, sanayi, rekreasyon, şehirsel yerleşim ve turizm gibi araziye yönelik faaliyetler bir ile arada değerlendirilmektedir. Kamu kurumlarından gelen arazi taleplerinin tarım dışı kullanımları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Toprakların arazi kullanım kabiliyet sınıflarına göre kullanılması zorunluluk arz etmektedir. Özellikle I, II, III ve IV. Sınıf sulu tarım arazilerinde kanaletlerin toplanması, imar ve sanayi alanlarına dönüştürülmesi, amacı dışında kullanılması kabul edilmesi zor sorunları da beraberinde getirmektedir. 4.2 Toplulaştırma ve TİGH Arazi toplulaştırması ile tarım alanlarındaki toprağın verimli ve ekonomik olarak işletilmesi, korunması ve geliştirilmesi gibi tarla içi çalışmalar yapıldığından tarımda kullanılan enerji miktarı azaltılabilmekte bununla da yaklaşık % 25 salım azalmaktadır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından; 31.12.2012 tarihi itibariyle 54 ilde 232 ilçede 3932 uygulama alanında çalışmalar yürütülmekte olup, 2010–2015 döneminde DSİ tarafından sulamaya açılacak alanlar başta olmak üzere ülke genelinde yaklaşık 5 milyon hektar alanda arazi toplulaştırma çalışması tamamlanmış olacaktır (Engürülü ve ark, 2011; GTHB, 2012) 4.3 Sulama Yatırımları Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında, tarla içi sulama sistemlerin kapalı ve basınçlı sistemlere dönüştürülmesi için hibe desteği verilmektedir. Ayrıca, az işlemeli veya işlemesiz tarım uygulamalarının geliştirilmesi ve bu tür uygulamalara uygun makinelere devlet desteği verilmektedir. 4.4 Arazi Islah Çalışmaları Tarımda üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisi toprak ve su kaynaklarının korunarak geliştirilmesidir. Aşırı sulama taban suyunun yükselmesine ve tuzlanmaya neden olurken, atıklar toprakların kirlenmesine, erozyon ise toprakların kaybolmasına yol açmaktadır. Toprak muhafazası denilince: arazi kullanımı, arazi ıslahı, erozyona karşı alınan önlemler, drenaj, kontrollü sulama gibi tedbirler anlaşılmaktadır. Bununla beraber, 2006 yılında başlatılan ve tarım alanında yenilikçi uygulamalar kapsamında değerlendirilebilecek olan “Çevre Amaçlı Tarım Arazilerini Koruma Programı” (ÇATAK) kapsamında gerçekleştirilen uygulamalar, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltma yönünde faaliyetleri içermesi yanında, tarımsal faaliyetler nedeniyle insan kaynaklı olumsuz etkilerin giderilmesi ile ilgili faaliyetleri de kapsamaktadır. 5.Arazi yönetimi ve kırsal kalkınma 5.1 Üretim Planlaması Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı etkin bir üretim planlaması yapabilmek, verimlilik ve üretici kârını artırabilmek, arz-talep dengesini sağlayabilmek, kamu finansman yükünü azaltmak, uluslararası rekabette güçlü konuma gelmek gibi hedeflerle “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” geliştirmiştir (Anonim, 2011a). Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli çerçevesinde; uygun tarımsal ürünü, doğru yerde, verimli ve yeterli miktarda yetiştirme amacına yönelik olarak “Havza Bazlı Fark Ödemesi Kapsamında Desteklenen Ürünler” listesi yayımlanmakta ve dinamik bir üretim planlaması yapılmaya çalışılmaktadır (Oguz ve ark, 2012). 5.2 Organik Tarım Organik tarım; Toprak verimliliğini ekolojik koşulları göz önüne alarak doğal yollarla uzun dönem için sağlamak, toprak ve genetik kaynak erozyonunu önlemek, su miktar ve kalitesini korumak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufuna katkı sağlamaktadır. 2011 yılında 42.460 üretici, 614.618 ha arazide organik tarım yaparak toplam 1.659.543 ton organik ürün elde etmiştir (Engürülü ve ark, 2011, GTHB/BUGEM, 2012). Hakkı Emrah Erdoğan GTHB Tarım Reformu Gn. Müdürlüğü Mühendis TARIMSAL ARAZİ YÖNETİMİ 17 Yüksel Şahin GTHB Tarım Reformu Gn. Müdürlüğü Tarım Arazileri Değerlendirme Daire Başkanı TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR Metin Türker GTHB Tarım Reformu Gn. Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 5.3 İyi Tarım Uygulamaları İyi Tarım Uygulamaları “İyi Tarım Uygulamaları Hakkında Yönetmelik” hükümleri ile yürütülmektedir. Çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile güvenilir ürün arzının sağlanması amaçlanmaktadır. 2011 yılında 3,042 üretici, 498.363 ha arazide iyi tarım uygulaması gerçekleştirmiştir (Engürülü ve ark, 2011, GTHB/BUGEM, 2012). 5.4 Karbon tutumu için yutak alanlarının artırılmasına yönelik çalışmalar Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (5403) çıkarılarak toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı arazi kullanımının sağlanması gerekmektedir. Sertifikalı fidana ve meyve tesisine destek verilmesiyle meyve bahçesi tesislerinin artması, ve mera ıslahı çalışmaları karbon tutumu için yutak alanların artırılması konusunda yapılan çalışmalardır (TRGM, 2012). 5.5 Kuraklık Yönetimi Kuraklık, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkiler bırakan, yavaş gelişen bir doğal afettir. Kuraklığın izlenmesi ve yönetimi oldukça önem taşımaktadır. Kuraklığın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Alınacak önlemlerle kuraklığın olumsuz etkileri en aza indirilebilecektir. 6.Sonuç ve öneriler Topraklarımız verimli işletilememekte, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı artmaktadır. Aşırı ilaç ve gübre kullanımı toprağı yormakta çevre sorunlarına yol açmaktadır. Aşırı sulama taban suyunu yükseltmekte tuzlanma ve çoraklaşmalara yol açmaktadır. Toprak kaynaklarının korunması, geliştirilmesi için idari, teknik ve hukuki düzenlemeler ile sürdürülebilir arazi yönetimine ihtiyaç vardır. Tarım Şurası ve Kalkınma planlarında da öncelikler belirlenmiştir. Başarıya ulaşmak için; ülke kadastro işlemleri bitirilmeli, detaylı toprak etütleri, haritalama ve arazilerin yeteneklerine göre sınıflandırılması yapılmalı, arazi Kullanım Planları yapılmalı, uygun değer işletme büyüklükleri havza ve bölgeler bazında tespit edilmeli ve Tarım işletmelerinin daha fazla parçalanması ve küçülmesini önlemek için Medeni Kanunun Mirasla ilgili hükümleri değiştirilmelidir. KAYNAKLAR •GTHB, 2012. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı TRGM faaliyet raporu •GTHB/BUGEM, 2012 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı BUGEM verileri •Oğuz .H., Ögüt. H., Gökdoğan. O. 2012. Iğdır Univ. J. Inst. Sci. & Tech. 2 (2,Ek:A): 77-84, •TRGM 2011, Faaliyet Sonuçları Raporu. •Çete, 2008, Türkiye İçin Bir İdare Sistemi Yaklaşımı, Doktora Tezi, KTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Dr. Yener Ataseven Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 18 1.Giriş Tarım, her ülke için en temel sektörlerden birisidir ve kırsal alanda yaşayanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için çok önemlidir. 1960’tan 1990’lı yıllara kadar tarımsal faaliyetlerdeki değişimler çoğunlukla üretimi artırmaya yönelik olmuştur. Tarım teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler ve yeni tekniklerin bulunması gibi yollarla tarımda verimlilik artmıştır. Ancak, verimliliğin artmasının yanında tarımsal faaliyetlerin çevre üzerine olan olumsuz etkileri de önemli boyutlara ulaşmıştır. Tarımsal faaliyetlerde kimyasal girdilerin aşırı kullanılması, toprağın yoğun kullanımından dolayı verimliliğinin düşmesi, yeraltı ve yüzey sularının kirlenmesi gibi nedenler çevreyle beraber insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etkilerin en önemlilerinden birisi toprakların yapısında meydana gelen bozulmalardır. 2. Tarımsal faaliyetlerin toprak üzerine olan etkileri Çevre sorunlarının büyük kısmı doğal kaynakların yanlış, kötü ve amaç dışı kullanımı ile ilgili olduğundan, doğanın temel unsurlarından biri olan toprağın kirlenmesi önemli çevre sorunları arasında yer almaktadır. Günümüzde artan gereksinimleri karşılamak için insanların toprağa müdahalesi artmış, sanayileşme ile birlikte verimli tarım alanları yok edilmiştir (Olhan 2011). Tarımsal faaliyetlerde bitki hastalıklarıyla mücadelede kullanılan kimyasal ilaçların, verimin artırılması için kullanılan kimyasal gübrelerin, erozyon ve toprağın sürülmesi sonucu oluşan toz, toprak, hayvan gübresi, hayvan ve bitki artığı ve sap-saman dahil olmak üzere her türlü tarımsal faaliyet sonucu meydana gelen katı ve sıvı atıkların sebep olduğu kirlilik “tarımsal kirlilik” olarak tanımlanmaktadır (Şanlısoy 2002). Toprak kirliliği ise genel bir tanımla insan etkinlikleri sonucunda toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasıdır. Toprak kirliliği, toprakta yanlış tarım teknikleri, yanlış ve fazla gübre ile tarımsal mücadele ilaçları kullanma, atık ve artıkları, zehirli ve tehlikeli maddeleri toprağa bırakma sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tarımsal üretimin gerçekleştirildiği doğal kaynak olan toprak açısından önemli konulardan birisi ekim nöbeti uygulamasıdır. Ekim nöbetinin yapılmadığı tarımsal üretimde topraktaki bitki besin maddelerinin tek yönlü tüketilmesi neticesinde toprak verimliliğinin azalması, kalitesinin bozulması, toprakta hastalık ve zararlıların çoğalması ve erozyon gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. TARIMSAL FAALİYETLERİN TOPRAK ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ ve YÖNELİK YASAL DÜZENLEMELER Tarımsal faaliyetler neticesinde toprakta görülebilecek kirlilik unsurlarından birisi kullanılan kimyasal girdilerin toprakta birikmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, gübrelemenin toprağı tanımadan, uygun zamanda ve uygun yöntem ile yapılmamasından ve gübrelemenin aşırı yapılması sonucu toprak reaksiyonunun (pH) ve strüktürünün bozulması, topraktaki canlıların azalması veya yok olması topraktaki toksik madde miktarında artış gibi olumsuz etkiler meydana gelebilir. Bir diğer kimyasal girdi olan tarım ilaçları da hem toprak üstündeki bitkileri hem de toprak içerisindeki canlıları kısacası flora ve faunayı olumsuz etkilemektedir. Kimyasal ilaçların uzun yıllar kullanılması ve toprakta birikmesi toprağın özelliklerini bozmakta, toprak verimliliği için yarayışlı olan mikroorganizmaların kısmen veya tamamen yok olmasına sebep olmaktadır. Kimyasal ilaçlar yeraltı sularına karışabilmekte ve buharlaşma yolu ile atmosfere karışarak zarar verebilmektedir. Kimyasal ilaçların toprak üzerine olan bir diğer etkisi de ilaç kalıntıları ile bulaşmış olan topraklarda yetiştirilen ürünlerin kalıntıları bünyelerine almaları ve bu ürünlerin insanlar ve hayvanlar tarafından tüketilmesi olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tarımsal üretim sürecinde toprağı doğrudan etkileyen bir diğer sorun da hasat sonrası tarlada kalan anızın yakılmasıdır. Anız ve hasat artıklarının yakılması sonucu toprakta yaşayan canlılar yok olmakta ve ayrıca atmosfere karışan çeşitli gazlar hava kalitesini de bozmaktadır. Anız ve hasat artıklarının yakılması yerine toprağa karıştırılması topraktaki canlı yaşamının sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanabilecek toprak sorunlarından birisi de toprak işleme ile ilgilidir. Toprak işlemenin etkileri toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri üzerinde görülmektedir. Toprağın kümeleşmesi, sıcaklığı, suyun infilitrasyonu (yağmur veya sulama sularının toprak katmanları boyunca yer çekiminin etkisi ile yüzeyden aşağıya doğru inmesi) ve tutulması gibi özellikleri toprak işleme ile değişim göstermektedir. Geleneksel tarımda topraktan olabildiğince faydalanma gayreti ve hatalı toprak işleme yöntemleri neticesinde toprak canlılığını yitirmekte, erozyona maruz kalmakta, su kaynakları kirlenmekte ve gereğinden fazla işgücü, zaman ve yakıt tüketimine neden olarak çevre kirlilikleri meydana gelmektedir (Bilen 2009). Kentsel ve endüstriyel atık sular, arıtılmadan su kaynaklarına bırakılmakta ve dere, ırmak, göl gibi yüzeysel sular kirlenebilmektedir. Bu sular tarımsal sulamada kullanılabilmektedir. Topraktaki kirlenme yetiştirilen ürünlere, bitkilerin kirlenmesi ise bu bitkilerle beslenen hayvanlara geçmekte ve sonunda besin zinciri bu kirlilikten etkilenmektedir (Öcal 2009). Sürecin son aşaması ise toprak kirlenmesi neticesinde görülen çoraklaşma ve çölleşme; bunun neticesinde de üreticilerin tarımı bırakmaları ve büyük şehirlere göç etmesi olarak değerlendirilebilir. Nitekim, Trakya Bölgesi’nde Ergene Havzası’nda bu konuda yapılan çalışmalarda bu yönde sonuçlara ulaşılmıştır (Kocaman vd. 2011). 2.1. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanabilecek toprak kirliliğinin önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler Toprakların kirlenmesinin önüne geçilmesi konusunda ilgili kurumlar gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Kirletici unsurların çeşitlerine göre ilgili Bakanlıklar ve Belediyeler gibi kurumlar sorumluluk almaktadırlar. Toprak kirliliğinin önlenmesi ve kontrol edilmesine yönelik olarak 10.12.2001 tarihli ve 24609 sayılı Resmi Gazete’de “Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği” yayınlanmıştır. Daha sonra bu Yönetmelik 31.05.2005 tarihli ve 25831 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan hali ile değişikliğe uğramıştır. Bu Yönetmelik’in amacı alıcı ortam olarak toprak kirlenmesinin önlenmesi ve kirliliğin giderilmesi olarak ifade edilmiştir. Ayrıca bu Yönetmelik’te Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, toprak analizine dayalı olarak söz konusu toprak için en uygun gübre ile en uygun tarım ilacının kullanılmasına ilişkin özendirici faaliyetlerde bulunmakla yükümlü olduğuna dair bir ifade bulunmaktadır (Anonim 2005a). 03.07.2005 tarihli 5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu”nda valiliklerin, tarımsal veya tarım dışı faaliyetlerden kaynaklanan toprağı kirletici ve bozucu olumsuzlukların izlenmesi ve giderilmesi için önlemler almasına ve aldırmasına yönelik bir hüküm yer almıştır. Ayrıca, toprağı kirletenlere 09.08.1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir (Anonim 2005b). Ancak, söz konusu Kanun’da değişiklik yapan 15.05.2014 tarihli ve 29001 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”da toprakların kirlenmesi halinde nasıl bir yol izleneceği konusunda bir hüküm yer almamıştır. Bu konudaki bir diğer düzenleme de 08.06.2010 tarihli ve 27605 sayılı “Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik” ile yapılmıştır. Yönetmeliğin amacı; alıcı ortam olarak toprağın kirlenmesinin önlenmesi, kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel sahaları ve sektörleri tespit etmek, kirlenmiş toprak ve sahaların temizlenmesi ve izlenmesi esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu şekilde belirlemek olarak ifade edilmiştir. Söz konusu Yönetmelik 14.06.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Yönetmelik ile değişikliğe uğramıştır. Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 3. Sonuç ve genel değerlendirme Özellikle, tarımsal faaliyetlerin toprak üzerine olan etkilerinin ve meydana gelebilecek sorunların önlenmesine yönelik yasal düzenlemelerin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışma neticesinde ortaya çıkan sonuçlar ve öneriler aşağıda belirtilmiştir: •Topraklarda görülen kirlilik, günümüzün en önemli sorunlarından bir tanesidir. Bu kirliliğe neden olan kaynaklardan bir tanesi tarımsal faaliyetlerdir. Toprağın tarımsal faaliyetler dışında kirlenmesine neden olan sanayi, turizm, yerleşim alanları gibi diğer etmenlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. •Türkiye’de toprakların kirlilikten korunması ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmıştır ancak uygulama aşamasında hala sıkıntıların olduğu söylenebilir. •Gübrelemede uygun zaman sonbahar ve kış ayları dışında olmalıdır. Yağışlı olabilecek günlerden önce de gübreleme yapılmasından kaçınılmalı, azot içeren gübrelerin kullanımının azaltılması gerekmektedir. •Toprağın analiz edilerek hangi gübrelere ihtiyacı olduğunun belirlenmesi ve analiz sonucuna göre gübre uygulamasının yapılması gerekmektedir. •Gereksiz yere yapılan ilaçlamadan sakınmak gerekmektedir. Gereksiz ve aşırı yapılan ilaçlamanın toprak ve bu toprak üzerinde yetiştirilen bitkiler üzerine olumsuz etkilerinin olduğu unutulmamalıdır. •Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanabilecek toprak kirlenmelerinin önüne geçilmesi için organik tarım yöntemi önerilebilir. Çünkü, organik tarımda herhangi bir kimyasal gübre ve ilaç kullanılması yasaktır. •Yine, topraklarda meydana gelebilecek kirlenmelerin önlenmesi için önerilebilecek yöntemlerden birisi de İyi Tarım Uygulamaları’dır. İyi Tarım Uygulamaları’nda girdi kullanımı kontrollü bir şekilde yapıldığından kirlenmelerin önüne geçilmesi sağlanabilir. •Toprakların korunması için üreticilerin anız yakılması uygulamasından vazgeçmesi gerekmektedir. Çünkü, anız yakılması neticesinde toprağın yüzeyindeki organik madde yok edilmiş olmaktadır. •Toprak kaynaklarının kirlilikten korunması konusunda ilgili kurumların bu konuda yürürlükte olan kanunların yürütülmesinde kontrol ve denetim mekanizmasını çalıştırması gerekmektedir. 4. Kaynaklar Anonim, 2005a. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği. 31.05.2005 tarihli ve 25831 sayılı Resmi Gazete. Anonim, 2005b. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. 03.07.2005 tarihli ve 5403 sayılı Resmi Gazete. Anonim, 2010. Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik. 08.06.2010 tarihli ve 27605 sayılı Resmi Gazete. Bilen, E. 2009. Geleneksel Tarım ve Çevre Kirliliği İlişkisi. Erişim Tarihi: http:// www.eto.org.tr/?p=564 İkincikarakaya, S.Ü., Beyaz, K.B., Rezaei, F. 2013. Doğal Kaynaklar ve Tarım. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 6(1):104-109. Kocaman, H., Koldere, A.Y., Oğuzhan, A. 2011. Trakya’da Ergene Nehri Kirliliğinin Tarım Üretimine Olan Etkisi: Edirne Örneği. Karadeniz Fen Bilimleri Dergisi, 2(5), 89-104. Olhan, E. 2011. Çevreye Yönelik Tarım Politikaları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Ders Notları, Ankara. Şanlısoy, A. 2002. İstanbul’daki Su Toplama Havzalarında Yaşanan Sorunlar, Nedenleri ve Çözüm Önerileri. İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak, Batman, Siirt ve Bitlis il ve ilçe ziraat odası başkanlarından oluşan heyet, Ankara’da, elektrik ve desteklemelerde yaşanan sorunlarla ilgili bir dizi görüşme yaptı. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte yaşanan sorunlara ve bundan kaynaklı destekleme ödemelerinin bloke edilmesine çözüm bulmak amacıyla Ankara’da temaslarda bulunan Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’daki 7 ilden il ve ilçe ziraat odası başkanları, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ile konuyu değerlendirdi. Ankara’da bölge milletvekilleriyle görüşen daha sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’u ziyaret eden heyet üyeleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da konuyu iletti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile bir araya gelen oda başkanları, destekleme öde- melerinin bloke edilmesinin bu yıl kuraklık, don, dolu afetleri yaşayan çiftçiyi mağdur ettiğini, destekleme ödemeleri üzerindeki blokenin kaldırılarak, ödemelerin yapılmasını istedi. Oda başkanları şu konulara dikkat çekti: “Destekleme ödemelerinin bloke edilmesi, bu yıl kuraklık, don, dolu afetleri yaşayan çiftçiyi mağdur etti. Bloke kaldırılmalı, ödemeler yapılmalıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde faaliyet gösteren Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş’nin pamuk ve mısırda 2013 yılı için dekar başına 90 lira olarak belirlediği elektrik bedeli düşürülmelidir. Cazibe sulama olmadığı için fazla elektrik kullanılarak metrelerce yer altından su çekilmekte, ve üretim maliyetleri artmaktadır. Büyük miktarlara ulaşan elektrik borçları yapılandırılmalıdır. Yapılandırma, destekleme ödemeleri ve yeni üretim sezonu için yeni finansman kaynağı sorunları giderilemezse önümüzdeki yılın üretimi tehlikeye girer.” Tatvan Ziraat Odası MEYVEDE BEKLENTİ YÜKSEK Meyveciliğin her geçen gün geliştiği Bitlis’te havaların bu yıl ılıman geçmesi ve çiçeklenme oranının da yüzde 80-90’lara ulaşması dolayısıyla bu yıl yüksek verim bekleniyor. söyledi. Ahlat ve Tatvan genelinde yaklaşık 50 elma bahçesi bulunduğunu ifade eden Ziraat Odası Başkanı Kızılca, meyvecilik sektörünün her geçen gün geliştiği Bitlis’te bölgenin büyük ölçüde meyve ihtiyacının karşılandığını ifade etti. Tatvan ile Ahlat ilçeleri arasındaki elma bahçelerinde incelemelerde bulunan Tatvan Ziraat Odası Başkanı M. Şerif Kızılca, bu yılki elma bahçelerinden yüksek verim beklediklerini Bitlis’te elma ağaçlarından oldukça lezzetli ve kaliteli elmalar elde edildiğini vurgulayan Kızılca, “Meyvecilik sektöründe her geçen gün payımız artıyor. Bu kapsamda özellikle son yıllarda bakanlığın desteklemeleriyle ekilen elma bahçelerinden elde edilen yüksek verimlerle bölgenin büyük ölçüde meyve ihtiyacı karşılanıyor. Bu yılda yaptığımız inceleme neticesinde elma bahçelerindeki çiçeklenme oranının oldukça yüksek olduğunu, buna bağlı olarak veriminde yüksek olacağını düşünüyoruz. Bu sayede de özellikle Ahlat ve Tatvan ilçelerimizde her geçen gün gelişen meyvecilik sektörünün daha da çok gelişeceğini ümit ediyoruz” diye konuştu. 19 KÜTAHYA’YA İNCELEME ZİYARETİ Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu üyesi Nejat Gamzeli, Kütahya’da temas ve incelemelerde bulundu. Çankırı Ziraat Odası ODA BAŞKANLARI ELEKTRİK İÇİN ANKARA’DA Gamzeli, Kütahya Ziraat Odası Başkanı Ömer Demirtaş ve Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte Naşa Belde Belediye Başkanlığına seçilen eski Simav Ziraat Odası Başkanı Kadir Bütüner ile Vali Şerif Yılmaz’ı makamlarında ziyaret etti. Vali Yılmaz, Toprak Bayramı etkinlikleri kapsamında, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve Kütahya Ziraat Mühendisleri Odası İl Temsilciliği’nin İl Özel İdaresi toplantı salonunda ortaklaşa ‘Tarım Arazilerinin Korunması Paneli’ düzenlediğini, bu tür etkinlikleri bilinçlendirme adına desteklemeye devam edeceklerini belirtti. Vali Şerif Yılmaz, 11-17 Haziran tarihlerinin hem ‘Toprak Haftası’ hem de ‘Toprak Bayramı’na denk geldiğini belirterek, Toprak Bayramını kutlayarak; önümüdeki üretim sezonunun bereketli geçmesini diledi. ZARARIN BOYUTU BÜYÜK Bursa’da dolu ve bahar yağmurlarından 1 milyon 840 bin ton tarım ürünü zarar gördüğü bildirildi. Gemlik Ziraat Odası Yıl: 6 | Sayı: 66 | HAZİRAN 2014 Konuya ilişkin düzenlenen toplantıya İl Tarım Müdürü Ömer Çelik, Bursa Çiraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı Ali Çelik, AK Parti Bursa Milletvekili Bedrettin Yıldırım, CHP Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve MHP Bursa Milletvekili Necati Özensoy katıldı. Gecikmeli bahar yağmurları ve dolu yağışının Bursa tarımına verdiği zararı anlatan Başkan Ali Çelik, şunları söyledi: “Buğday ve arpa ekiminden sonra yağışların olmaması nedeniyle çimlenen köklerde boğaz ve pas hastalıkları, mayıs ayında aşırı yağışlar sebebiyle yatmalar meydana geldiğinden yüzde 40’ların üzerinde ürün kaybı olmuştur. Sebzelerde yağış sebebiyle domates, kavun, karpuz ve sebze ekimleri yapılamamıştır. Yapılabilen yerlerde ise kök ve mantar hastalıklarının başında da mildiyö hastalığı sebebiyle tarlalar yeniden sürülmüştür. Ekimi yapabilenler Haziran ayı başında ekilmiş, ekilemeyen sahalara si- lajlık mısır ekmiş, bezelye ve fasulye gibi sebzeler dolu sebebiyle tamamen yok olmuştur.” Aşırı yağışlar ve dolu sebebiyle armut, kiraz, şeftali, elma, çilek ve vişnede bölgenin yüzde 40 ile 75 oranında zarar gördüğünü, zeytinde arazilerin aşırı yağış sebebiyle çamur olması ve çiçekte döllenme olmadığı için etkin zirai mücadelenin yapılamadığını ifade etti. Çelik, “Buğday 231 ton, arpa 25 bin ton, sebze, domates, bezelye ve fasulye 1 milyon 230 bin ton armut 101 bin ton, kiraz 26 bin ton, şeftali 103 bin ton, çilek 28 bin ton ve zeytin 96 bin ton zarar görmüştür. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi bölgemizdeki çiçeklenme döneminde aşırı yağışlar meyve çiçek döllenmesine mani olmuş, sonraki dolu nedeniyle tonaj ve parasal değer olarak üreticimizi zor durumda bırakmıştır. Üreticilerimizin üretimini sürdürebilmesi için mevcut Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine borçları 5 yıldan az olmak kaydıyla ve faizleri silinerek ertelenmelidir. Hükümetimizin bölgemizi afet bölgesi ilan etmesi, bu konuda kanun çıkarılması uzun zaman alacağından Bakanlar Kurulu kararı alıp mağduriyetimizin ortadan kaldırılması gerekmektedir.” TZOB Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Ücretsiz Yaygın Süreli Gazetesidir Odaları Birliği Yıl: 6 HAZİRAN 2014 Sayı: 66 Yönetim Yeri GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77 www.tzob.org.tr - [email protected]