ankara çiğdemi - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi

Transkript

ankara çiğdemi - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi
______________ Ankaralı Gezginler Bülteni ______________
ANKARA ÇİĞDEMİ
Sayı: 17, 2013/Yaz “8. YAŞ ÖZEL SAYISI”
İçindekiler
3 - EDĠTÖRDEN “Timur Özkan”
4 - KISA/KISA Ankara’dan ve Grubumuzdan Haberler
7 - OBJEKTĠF “Can Özgün”
8 - ÜYELERĠMĠZ “Feyza Kelly, Belgin Samurkaşoğlu”
10 - GEZ/OKU Gezgin Gözüyle Türkiye 1-2, Trenler Kalkar
Haydarpaşa’dan, 7 Kıtadan
EK – ANKARALI GEZGĠNLER 8 YAġINDA
11 - GEZ/DĠNLE: Geçmişin Ruh İzleri “Belkıs Ceyla Çetinsoy”
KARTPOSTALLARDAN “Necati Kazancı”
< 12 – DÜNYA’DAN; Papua “Halil Ünsal”
14 - TÜRKĠYE’DEN; Kapadokya “Timur Özkan”
16 - ANKARA’DAN; Beypazarı “Haldun Cezayirlioğlu”
17 - TADI DAMAĞIMDA: Samsa “Erdem Engin”
18 - ANKARA KÜTÜPHANESĠ Gezgin Gözüyle Ankara, Suda
Suretimiz Çıkıyor, Bir Kentin Tarihi Serencamı Ankara, Dumankara
19 - ANKARA/ANKARA; Bir BaĢka An…Kara “Nezih Kuleyin”
ANKARA ÇĠĞDEMĠ
ANKARALI GEZGĠNLER BÜLTENĠ
Ankaralı Gezginler Grubu tarafından yayınlanır. Ücretsizdir. Burada yayınlanan yazı, haber, fotoğraf, resim vb
kaynak gösterilerek ve sahiplerinden izin alınarak kullanılabilir.
Editör: Timur Özkan, [email protected]
http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler
[email protected]
◙
Bu sayının basımını üstlenen Cafe del Mundo’ya teşekkür ederiz.
◙
ANKARA ÇĠĞDEMĠ hakkındaki her türlü görüş, eleştiri ve önerilerinizi, bültenimizde yayımlanmasını istediğiniz etkinlik
haberlerinizi ve de Ankara’dan, Türkiye’den, Dünya’dan gezi yazılarınızı [email protected] adresine bekliyoruz.
◙
ANKARA ÇĠĞDEMĠ’nin önceki sayılarını; grubumuzun ana sayfasındaki Files'dan E-dergi "Ankara Çiğdemi" klasörünü veya
http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler/files/%20E-Dergi%20%20%22Ankara%20Cigdemi%22/ adresinden ilgilendiğiniz
sayıyı tıklayarak okuyabilirsiniz. Eğer açılmıyorsa dosya adı üzerinde sağ klikle Yeni Pencerede Aç yapabilir, bilgisayarınıza indirmek
için aynı şekilde sağ klikle Hedefi Farklı Kaydet, yazdırmak için ise Hedefi Yazdır fonksiyonlarını kullanabilirsiniz.
◙
Bültenlerimiz dergi formatında tasarlandığından kitapçık olarak baskı alırsanız, dergi gibi okuyabilirsiniz.
◙
Ankara Çiğdemi’nin tüm sayılarını, medya destekçimiz www.fotogezgin.com sitesinden de takip edebilirsiniz…
2
.
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Editörden ___________________________Timur ÖZKAN
[email protected]
BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’E NE ÇOK ġEY BORÇLUYUZ
Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan
Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan
İran ve St. Petersburg‟dan Moskova‟ya taşıyan Rusya‟dan başka yakın zamanda da Almanya
başkentini Bonn‟dan Berlin‟e, Kazakistan ise Almatı‟dan Astana‟ya taşıdılar. Ayrıca birer taşınma
sayılmasa da dünyada, Pakistan‟ın başkenti İslamabat, Brezilya‟nın başkenti Brasilia, ABD‟nin
başkenti Washington ve Avustralya‟nın başkenti Canberra gibi başkent olarak inşa edilen kentler
de mevcuttur.
Ankara’nın BeĢinci BaĢkentliği
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkentliği, Ankara‟nın tarihindeki ilk başkentlik deneyimi değildir. Sık sık dile
getirilen bir gerçektir; Ankara, Türklerin bu coğrafyada, Konya, Bursa, Edirne ve İstanbul‟dan sonra beşinci
başkentidir. Ancak Ankara‟nın -her nedense dikkatlerden kaçan- bir beşinciliği daha vardır ki o da Ankara‟nın
tarihindeki beşinci başkentliğini yaşamakta olduğudur.
İlk defa Galatların üç kolundan biri olarak Ankara‟ya yerleşen Tektosagların başkenti olan Ankara MÖ 21‟de Roma
İmparatorluğu‟na bağlı Galatya Eyaleti‟nin başkenti olarak tarihindeki ikinci başkentliğine erişir. Ankara‟nın üçüncü
başkentlik deneyimi MS 7. ve 8. yüzyıldaki Bizans‟a (Doğu Roma) bağlı Opsikion ve Bukellarion themalarının
başkentliğidir. Dördüncü olarak, Türk tarihindeki ilk ve tek kent-devlet örneği, Ankara (Ahi) Cumhuriyeti’nin
başkenti olan Ankara, son defa modern Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti olarak bir kez daha tarih sahnesine çıkar.
(Ankara’nın başkentliklerine MÖ 8. yy’da Polatlı yakınlarındaki Gordion’da yaşadığı Frigya başkentliği de eklenebilir…)
Tarih boyunca defalarca başkentlik yapmış böyle bir kenti bir kez daha başkent seçen Türkiye Cumhuriyeti için
“başkentini değiştirdi” demek doğru mudur? O da tartışılır… Öncelikle göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır
ki Türkiye Cumhuriyeti yeni bir ülkedir ve başkentini kendi coğrafyası içinde, en uygun gördüğü yerde oluşturmuştur.
Üstelik bu hiç kolay olmamıştır. Bu büyük kararın nedenleri hakkında görüşler farklı olsa da, hem içerde hem dışarıda
Ankara‟nın başkent olmasına karşı çıkanlar olmuştur. İçlerindeki payitaht özleminden vazgeçemeyen Hilafet taraftarı
yerli karşıtlar gibi İstanbul‟daki görece rahat yaşamlarından vazgeçmek istemeyen Batılı diplomatların öncüğünü yaptığı
yabancı karşıtlar; bu kararın Atatürk‟ün geçici bir hevesi olduğunu, başkentin en kısa zamanda İstanbul‟a taşınacağını
düşündüler. Ve yanıldılar…
Atatürk’ten Bir Diplomasi Manevrası
Hilafet taraftarları, (o dönemde) bu özlemlerini içlerine gömerlerken, başını İngiltere‟nin çektiği bazı ülkeler daha açık
bir tavır aldılar ve büyükelçiliklerini Ankara‟ya taşımadılar. Bunun üzerine çıkarılan bir kanunla, Ankara‟da büyükelçilik
açacak ülkelere bedava arsa verilmesi ve kendi arsasını satın alan ülkelerin de paralarının iade edilmesi kararlaştırıldı.
İlginçtir, ilk tahsisi İngiltere aldı. Aldı ama gene de inşaata başlamayarak direnişini sürdürdü. Atatürk, işte tam da bu
günlerde, Çankaya Köşkü‟nün açılışı nedeniyle vereceği davet için İngiltere‟nin ulusal gününe yakın gelen bir tarihi (1
Haziran 1929) seçerek bu direnişi kırdı.
Bilindiği gibi diplomaside mütekabiliyet (karşılıklılık) diye bir kavram vardır,
örneğin bir ülke diğerinin ulusal gününe hangi düzeyde katılmışsa, muhatap
ülkenin ulusal gününde de aynı düzeyde katılım beklenir. Üstelik o devirde,
böyle ulusal gün ve benzeri davetler çok önemlidir, çünkü sınırlı bir basın ve
radyo dışında ülkelerin birbirleri hakkında tek bilgi alma ortamı bu davetler
olup her türlü istihbarat buralarda yapılmaktadır. Ayrıca genç cumhuriyet ve
Atatürk, Avrupa için henüz kapalı kutu olduğuna göre hiç bir diplomat, bu
daveti kaçırmayacaktır. Dolayısıyla bütün protokol Ankara‟da olacak ve
İngiltere‟nin -her zaman İstanbul‟da verdiği- ulusal gününe katılım alt düzeyde kalacak, bu da İngiltere‟nin prestijini
kötü etkileyecektir. Sonuç olarak 1929‟da İngilizler ilk kez ulusal günlerini İstanbul yerine Ankara‟da kutlamak zorunda
kaldılar ve Atatürk‟ün bu ince planı sayesinde altı yıl süren direnişleri sona ermiş oldu.
Büyük Önder Atatürk’e ne çok Ģey borçluyuz.
BaĢkent oluĢunun 90. yılı tüm Ankaralılara kutlu olsun!
3
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Kısa/Kısa _________________________________________________
Tempo Turizm’in fotoğraf
akĢamları ve ücretsiz müze
gezileri devam ediyor
Bir kültür hizmeti olarak her hafta
salı akşamları Ankaralı gezi ve
fotoğraf dostlarını buluşturan Tempo
Turizm, geçtiğimiz haftalarda iki
turistik ilçemizin belediye başkanını
ağırladı. 15 Şubat‟ta Niksar Belediye
Başkanı Duran Yadigar‟ın, 12
Mart‟ta ise Kemaliye Belediye
Başkanı Mustafa Haznedar‟ın
ilçelerini tanıttıkları sunumlar
izleyenlerden büyük ilgi gördü.
Gezgin Gözüyle Fransa
Fotoğraf Sergisi
Tempo Turizm‟in fotoğraf
akşamlarına daha önce de grubumuz
üyelerinden A. RüĢtü Hatipoğlu (4
Aralık, Anapurna Yolculuğu), Murat
Selam (11 Aralık, Küba ve 15 Ocak,
Gürcistan), Gülcan Acar (25 Aralık,
Japonya), Sultan Sarı (8 Ocak, Fas)
ve Umut Ġlkay Kavlak (5 Şubat,
Sicilya) konuk olmuşlardı.
23-30 Mart tarihleri arasında,
Ankara Galatasaraylılar Evi‟nde,
Galatasaraylılar Birliği ve Türk
Fransız Mühendisler Birliği (AFTİ)
ile ortaklaşa düzenlediğimiz Gezgin
Gözüyle Fransa Fotoğraf Sergisi
60‟dan fazla konuğun katıldığı bir
kokteyl ile açıldı.
Seçici Kurulu‟nda Hatice Özder,
Haluk Sargın ve Vedat Biner‟in
görev aldığı, koordinatörlüğünü ise
Necati Kazancı ve Timur Özkan‟ın
yaptığı sergide, biri AFTİ, 23‟ü
grubumuz üyesi 24 katılımcıya ait
56 fotoğraf sergilendi.
Üç üyemizden üç sergi
Grubumuz üyelerinden Münevver
Karabacak ilk kişisel fotoğraf
sergisini, 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü‟nde, Çankaya Belediyesi
Çağdaş Sanatlar Merkezi‟nde açtı.
“Kadın ve Sahne” temalı 30
fotoğraftan oluşan sergi daha sonra
Ankara Halk Tiyatrosu Kültür
Merkezi‟nde ve DTCF Farabi
Salonu fuayesinde olmak üzere iki
kez tekrarlandı.
Bir diğer üyemiz Engin Ersöz,
kanvas tuval üzerine bastırdığı
fotoğraflarından oluşan üçüncü
kişisel sergisini, 8-19 Nisan günleri
arasında Ankara Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi‟nde açtı.
20 Nisan‟da ilk sergisini açan
üyemiz M. Haluk Saran ise
fotoğraflarını Madalion Sanat
Galerisi‟nde sergiledi.
4
“Mutluluklar Dileriz”
Ankara Çiğdemi
Ġki mutlu haberimiz var…
Grubumuz üyelerinden Zeynep
Eser Deniz Oğuz ve Vedat
Kırca, Ankara Palas‟ın tarihi
ortamında ve 20.12.2012 tarihine
denk gelen özel bir günde
evlendiler.
Sevgili Arya Bebek
Aramıza hoşgeldin
Grubumuz üyelerinde Cem Artun,
14 Mart 2013 tarihinde baba oldu.
Artun ailesini kutluyor, en küçük
Ankaralı gezgine sağlıklı, mutlu ve
bol gezmeli bir ömür diliyoruz.
Tempo Turizm‟de bu sezonun son
etkinliği olarak 9 Mart‟ta, grubumuz
üyelerinden Rasim Selçuk ve Cem
Artun ile birlikte gerçekleştirdiğimiz
Kamçatka gezimizin izlenimlerini
Ankaralı gezginlerle paylaştık.
Tempo Turizm‟in kış aylarının hafta
içi günlerinde yaptığı bir diğer kültür
hizmeti olan ücretsiz müze gezileri de
devam ediyor; MTA, Ulucanlar,
Pembe Köşk gibi nispeten daha çok
tanınan bazı müzelerin yanısıra
Harita, TRT, Vakıf Eserleri, THK,
Meteoroloji, SÖKÜM vb az bilinen
müzelerin gezildiği bu etkinliklere
dileyen üyelerimiz de katılabilirler
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Murat Özsoy Fransa’yı,
Onur Ataoğlu Japonya’yı anlattı
Geçen sezonda Mülkiyeliler
Birliği‟nde başladığımız ve
grubumuz üyelerinden Acar
Şensoy‟un koordine ettiği yemekli
“Bir Ülke” sunumlarına Ankara
Galatasaraylılar Evi‟nde devam
ediyoruz. 11 Ocak‟ta
gerçekleştirilen ilk toplantıda
Murat Özsoy‟un Fransa, 8
Nisan‟daki ikinci buluşmamızda ise
Onur Ataoğlu‟nun Japonya
konulu sunumlarını izledik.
Buket Uzuner LÖSEV’de
2. Ankara ve Turizm Paneli
Romancı ve gezi yazarı Buket
Uzuner, 6 Mart‟ta LÖSEV‟in açtığı
LSV Dükkân‟ın toplantı salonunda
Ankaralı okurlarıyla buluştu.
Ankaralı Gezginlerin de bazı
üyeleriyle izlediği bir konferans
veren Uzuner daha sonra
kitaplarını imzaladı.
Ankara Kulübü tarafından
düzenlenen “Ankara‟nın Turistik
Potansiyeli” temalı ikinci “Ankara
ve Turizm Paneli”, 20 Nisan‟da
Abidinpaşa Köşkü‟nde
gerçekleştirildi. Gazi
Üniversitesi‟nden Doç. Dr.
Muharrem Tuna, Atılım
Üniversitesi‟nden Yrd. Doç. Dr.
Gül GüneĢ, Restorasyon Uzmanı
Y. Mimar Nevin Apaydın ile
Gezgin Timur Özkan’ın katıldığı
paneli Ankara İl Kültür ve Turizm
Müdürü Doğan Acar yönetti.
Gezginler Kulübü Ödülleri
Bir Kar Yağsaydı, Sıcacık…
Grubumuz üyelerinden Prof. Dr.
Mehlika Pulat „ın “Bir Kar
Yağsaydı, Sıcacık” adlı yağlı boya
resim sergisi 18-29 Mart 2013
tarihleri arasında Ankara
Üniversitesi Kültür Evi‟nde açıldı.
Aralarında, grubumuz üyelerinden
Cem Polatoğlu, Mete Darcan,
Rasim Selçuk ve Timur
Özkan‟ın da yer aldığı, 50, 100,
150 ve 200‟den fazla ülke gören
Gezginler Kulübü üyeleri, 10
Nisan‟da, İstanbul‟da tarihi Sait
Halim Paşa Yalısı‟nda düzenlenen
bir törenle plaket aldılar.
27 Kasım 2010 tarihinde Ankara
Kulübü tarafından aynı mekânda
düzenlenen 1. Ankara ve Turizm
Paneli‟nde sektör temsilcilerini
dinleyen Ankara Kulübü üyeleri bu
defa akademisyen ve uzmanların
görüşlerini öğrenme fırsatı
buldular…
Ankara Evi Ekim’de açılacak
Ankara Kent Müzesi Açılıyor
Kartpostal kampanyamız baĢladı
Çağdaş kentlerin olmazsa
olmazlarında kent müzemiz
nihayet açılıyor. Altındağ Belediyesi
tarafından kent müzesi yapılmasına
karar verilen Ulucanlar Cezaevi‟nin
matbaa binasının restorasyonu
tamamlandı. Halen sergilenecek
objeleri temin edilmekte olan
Ankara Kent Müzesi‟nin yakın
zamanda açılması planlanıyor.
5
Grubumu üyelerinden Berrin
Cerrahoğlu‟nun önerisiyle
başladığımız kartpostal
kampanyamız devam ediyor.
Gittiğimiz ülke ve kentlerden P.K.
1341 ANKARA adresine
gönderdiğimiz kartpostalları
yılsonunda bir sergi ve katalogla
değerlendirmeyi planlıyoruz. İlk
kartpostalı yurt içinde Abidin
Lütfi Demir Diyarbakır‟dan, yurt
dışında Belma Akalp Tekin
Avusturya‟dan gönderdi.
Ankara Kulübü Derneği‟nin
Yenimahalle‟de yapımına başladığı
ancak 17 yıldır inşaatı yarım
durumda bekleyen Ankara Evi,
Yenimahalle Belediyesi tarafından
tamamlanıyor.
İnşaatın yeniden başlaması
vesilesiyle 30 Mart günü yapılan
törende konuşan Yenimahalle
Belediye Başkanı Fethi Yaşar;
Ankara Evi‟nin 13 Ekim tarihine
yetiştirileceğini ve Ankara Kulübü
tarafından her yıl bu tarihte yapılan
geleneksel hemşeri gecesinin artık
burada gerçekleştireceğinin sözünü
verdi.
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
“BaĢkent OluĢunun 90. yılında
Ankara” Sempozyumu
Ankara Üniversitesi Ankara
Çalışmaları Araştırma ve Uygulama
Merkezi‟nin (ANKAMER)
düzenlediği ve Ankara‟nın
1923‟den günümüze geçirdiği
değişim ve dönüşümün her
boyutuyla irdeleneceği Başkent
Oluşunun 90. Yılında Ankara;
1923*2013 Sempozyumu 7- 8
Ekim 2013 tarihlerinde DTCF‟nin
Farabi Salonu‟nda
gerçekleştirilecek. Sempozyuma
katılmak için son başvuru tarihi 13
Mayıs 2013.
Gezgin Kafe’de
Quiz Night
Türkiye‟nin ilk ve tek gezgin kafe
zinciri özelliğine sahip Varuna
Gezgin / Cafe del Mundo,
geleneksel olarak pazar geceleri
gerçekleştirdiği ve ilk üç dereceyi
kazananların ikişer kişilik
yemeklerle ödüllendirildiği Quiz
Night‟larına Eskişehir ve İzmir‟den
sonra Ankara‟da da başladı.
6
Yılın gezgini; Varuna
Geçen Sayının Ardından
Gezginler Kulübü Derneği‟nin bu
yıl ilk kez verdiği “Yılın Gezgini”
ödülüne “Varuna Gezgin” layık
görüldü. 2004‟de, Eskişehirli
gezginler Murat Fıçıcı ve Yekta
Özcan‟ın kurdukları “Varuna
Gezgin” zamanla gelişerek
ülkemizde ekonomik gezi
kültürünün yerleşmesine yönelik
etkinlikler yapan ve küçük bütçeli
gezginleri destekleyen özgün bir
modele dönüştü.
www.varunagezgin.com
Basında Ankaralı Gezginler
Her ayın ilk Cuma gününü
okurlarının gezi yazılarına ayıran
Cumhuriyet gazetesinin Ankara
ekinde; grubumuz üyelerinden
Aykut Güzer (Helsinki), Ebru
Yalçın (Moskova, St. Petersburg),
Feyza Kelly (Mısır), Gökçe
Günel (Yemen), Turhan
DemirbaĢ (Memphis), GüneĢ
DemirbaĢ (Vancouver), Emre
Apaydın (Kudüs), Nalan ElguĢ
(Zanzibar) ve A. RüĢtü
Hatipoğlu (Serengeti) yazılarıyla
yer alırken Sevinç ĠĢcan, Mete
Darcan ve Tarık Koçoğulları‟nın
da birer fotoğrafları aynı gazetede
yayımlandı.
Her hafta bir sayfasını okur
fotoğraflarına ayıran Hürriyet
gazetesinin Seyahat ekinde;
üyelerimizden Vedat Biner ve
Zeynep Biner fotoğraflarıyla,
ayrıca Ġsmet Ġnce (Karayipler) ve
Timur Özkan (Kamçatka)
yazılarıyla, Gamze Sarıkoca ise
Phuskar‟ı anlattığı söyleşisiyle yer
aldılar. Öte yandan üyelerimizden
Haluk Sargın, geleneksel Ankara
evleri söyleşisiyle Hürriyet‟in
Ankara ekine konuk oldu.
Kaleminize sağlık, çok güzel
olmuş, iyi ki yayınlamaktan
vazgeçmenizden
vazgeçmişsiniz. “Lakme
Toktaş, İstanbul”
Çok güzel olmuş... Bunu daha
yazıları okumadan, sadece
görseline baktıktan sonra
söylemek istedim. Eline
sağlık. “Can Özgün,
Ankara”
Teşekkürler ve tebrikler
değerli dost Timur Bey, yine
güzel bir çalışma
yapmışsınız... Değer üreten
insan ne güzel insandır...
Bugün Cengiz Bektaş'ı
ziyarete evine gittik eşimle.
Adam 80 yaşında ama hala
pazar dâhil 12 saat çalışıyor.
94. kitabı çıkıyormuş bu
hafta... Bunca işin arasında 94
kitap... “Hüseyin Gökçe,
İstanbul”
Elinize sağlık, içerikli ve
tasarım kalitesi oldukça iyi bir
bülten. Her türlü emeğiniz
için bir Ankaralı olarak içten
teşekkürler. “Prof. Dr.
Seriye Sezen, Ankara”
Ankara Çiğdemi'ni okudum.
Çok zevkli. Çok seçkin. Çok
özenli. Kutlarım. “Aysun
Tokatlıoğlu, İstanbul”
Ankara Çiğdemi yine çok
güzel olmuş, her zamanki
gibi... “Recep Peker
Tanıktan, Ankara”
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Objektif
Can ÖZGÜN [email protected]
La Defense, Paris 2006
Paris 2006
7
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Üyelerimiz
[email protected] [email protected]
Her sayıda bir üyemizi tanıttığımız bu sayfalara bu defa iki üyemizi konuk
ediyoruz. Her ikisi de deneyimli gezginler olan Feyza Kelly ve Ayşe Belgin
Samurkaşoğlu aynı zamanda grubumuzun ilk üyelerinden…
BĠZ ÇOĞU ZAMAN -KENDĠMĠZĠ DE ġAġIRTACAK DERECEDEAYNI ANDA AYNI ġEYLERĠ DÜġÜNÜYORUZ…
Önce Feyza Kelly’i biraz tanıyalım, Feyza kimdir? Ne iş yapar? Gezmeye neden ilgi duyar?
2G (gezme geni) ile doğduğu hayali ile kendisini kandıran bir gezgin. Sürekli keşfetme duygusuyla kendi dünyamın
dışındaki coğrafyaları, onların halkını, müziğini, mutfağını, renklerini merak ederim. O ülkelerin arka sokaklarında
kaybolmaya bayılırım, böyle mutlu olurum, böyle nefes alırım böyle de keşfetmeyi öğrendim diyebilirim. Yeni bir ülke
görmek, kişiliğimi, ufkumu geliştiriyor, bana yeni bir felsefi görüş açısı ve hayata bakış açısı veriyor, o yeni kişilik yeni
bir ülkeye gidiyor yeniden ufku gelişiyor, ufku yenilenen yeni kişi yeni bir ülkede tekrar yenileniyor, bu döngü içersinde
olgunlaşıyor diyebiliriz.
Aynı soruyu Belgin’e de soralım.
Tıp doktoru olarak ki göğüs hastalıkları eğitim görevlisiyim, yoğun ve stresli bir çalışma tempomuz var. Bu ortamdan
uzaklaşmak, kendi adıma yeni yerler keşfetmek yeni coğrafyaları tanımak için uzaklara gitmek zihnimi dinlendiriyor
açıkçası. Yurt içi ya da yurt dışı olsun bunun mümkün olmadığı durumlarda günübirlik Ankara çevresine uzaklaşmalar
da benzer etki sağlıyor bana. Örneğin en son gittiğim Çayırhan'da doğanın eşsiz güzelliklerini fotoğraflamak çok hoştu.
Önde gelen hobilerimden biri fotoğraf çekmek, AFSAD ın atölyelerine katılıyorum, gerek fotoğraf çevrelerinde,
gerekse Ankaralı Gezginler grubunun sergi ve sunumlarında fotoğraf paylaşımından mutlu oluyorum.
8
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Gideceğiniz yerleri nasıl seçiyorsunuz? Nereleri gördünüz ve nereleri görmek istiyorsunuz?
Belgin: Daha önce gitmediğim yerler olmalı öncelikle, ama aradan 8-10 yıl geçmişse
tekrar görmek isterim. Merak ya da hafıza tazelemek.. Artık ne dersen. Finlandiya'da
kızakları çeken Haskileri tekrar kucaklamak isterim örneğin. Artık saymıyorum ama
50‟nin üzerinde oldu gördüğüm ülke… Hindistan'ın insanları inançları kültürü,
Venezüella'da Canaima bölgesinin coğrafyası, Namibya ve Botswana da gördüğümüz
yaban hayatı dışında Endonezya, Mısır, Küba gibi daha pek çok yer görülmesi gereken
yerlerden bence. Sırada ne var'a gelince Ankhor Wat, Machu Pichu, Patagonya derim
ama olur mu, olursa ne zaman olur bilemem, araya diğerlerin gireceği kesin. Çok
önceden plan yapınca galiba gerçekleşmeyebiliyor...
Feyza: Gideceğim ülkelere, gezgin olarak yukarda saydığım nedenlerden dolayı aklımda
bir liste yaparım. Eskiden beri 3P'ye gitmek isterim (Peru, Papua Yeni Gine ve Portekiz).
Hala bu ülkelere gidemedim.... Genelde, yabancı ülkelere gitmeyi mevsime, ekonomik ve
tatil durumuna göre ayarlıyorum. Şu ana kadar 49 ülke gördüm, beni en etkileyen ülkeler
arasında sırasıyla Yemen, Küba, Hindistan, Mısır gelir, ayrıca Namibya'da safari,
İzlanda'da Blue Logoon'da yüzmek de ayrı bir zevkti. Bu sene içinde, Faroe Adaları,
Kamboçya ve Vietnam için planlar yapılmış ve bavullar hazırlanmış durumda, henüz
ülkeleri çalışmadım. Hazır bu konuda konuşurken bir sloganımı tekrar etmek isterim: Bir
gezgin her zaman için yabancı ülkeleri gezdiği kadar kendi ülkesini de gezip görecek ve
tanıyacak kadar ona da vakit ayırmalıdır. Kendi ülkesi ve insanını tanımayan nasıl öbür
ülke ve insanlarını tanıyabilir ve kendisine gezgin diyebilir ki?
Çoğunlukla beraber geziyorsunuz, beraber gezmenin kısaca artıları, eksileri neler?
Belgin: Tek başıma gezmekten zevk aldığım zamanlar da oldu. Örneğin elimde haritayla Prag sokaklarında kaybolmak
keyifliydi. Ama anlaşabildiğim birisiyle paylaşmak daha güzel bence. Biz Feyza ile çoğu zaman - kendimizi de şaşırtacak
derecede - aynı anda aynı şeyleri düşünüyoruz. Bu açıdan kendimi çok şanslı görüyorum.
Feyza: Bir geziye tek başıma gidebilirim, ama birlikte gezdiğimiz zaman daha zevkli oluyor. Gerçekten de Belgin ve
ben gezilerde aynı şeyleri aynı anda düşünürüz. Bazen de aynı yanlışı yaparız! Bir keresinde Trabzon Uzungöl‟de bu
yüzden yaklaşık 2 km fazladan yürümek zorunda kalmıştık, çünkü ikimiz de aynı buluşma yerini gölün öbür ucu olarak
anlamıştık.
Başka elektronik posta gruplarına üye misiniz? Genelde e-posta gruplarının, özelde gezi gruplarını işlevi
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Feyza: Benim üye olduğum başka e-posta grubu yok ama benim ilgi alanımın içinde veya dışında olsun birçok gruba
üyeymişim gibi e-posta geliyor. Çoğunu okuyacak vaktim gerçekten yok, ama gezi grupları söz konusu olunca bunun
çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
Belgin: Gerek hobilerimle ilgili gerekse mesleki e-posta üyeliklerim var, aslında iletişimi artıran kolaylıklar sağlıyorsa da
hayatın hızla akışında bilgi bombardımanı etkisiyle biraz da yoruyor sanırım, tabi ki bu imkânları hayatı kolaylaştırmak
amacıyla kullanmak yine bizlerin elinde.
Grubun ilk üyeleri olarak Ankaralı Gezginler hakkındaki görüşünüz ve gruptan beklentileriniz nelerdir?
Belgin: Ankaralı Gezginler grubu kurulduğundan bu
güne kadar büyüyerek çok yol kat etti. Grup üyelerinin
katkısıyla ortaya çıkarılan başta gezi kitapları olsun,
fotoğraf sergileri, ülke sunumlarına mümkün olduğunca
katılıyorum. Bu aktivitelerin devam etmesini diliyorum.
Feyza: Ankaralı Gezginler bizim göz bebeğimiz. Bu
grupta o kadar gerekli, o kadar güzel bir bilgi akışı oluyor
ki, örneğin, bir gezgin arkadaş genel olarak vizelerle ilgili
en son durumu veya bir ülke ile ilgili vize deneyimini
gruba yazarak bildiriyor. Biz de gerekirse o ülkeye
gitmeden önce tedbir alabiliyoruz. Zaten bizim bu grubumuz "paylaşım" üzerine kurulu. Çoğu gezgin gittiği ülkeden
gözlemlerini yazıyor, biz de okuyarak o ülkeyi tanıyoruz. Son zamanlarda başladığımız ve artık unutulmuş olan gidilen
ülkelerden veya Türkiye'nin herhangi bir bölgesinden "kartpostal" gönderme olayı yapılan diğer etkinlikler gibi, hiç
kağıt harcamadan gezi kitapları serisinin basılması, sergiler, sunumlar ve yemekli toplantılar sanıyorum diğer gezi
grupları arasında 'Ankaralı Gezginler'i farklı bir yere oturtuyor.
9
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Gez/Oku _____________________________ Timur ÖZKAN [email protected]
GEZGĠN GÖZÜYLE TÜRKĠYE 1
Editör: Timur Özkan, 344 Sayfa, Alter Yayınları, 2013
39 gezgin yazarın ortak eseri “Gezgin Gözüyle Türkiye 1”, Türkiye‟nin Marmara, Ege ve
Akdeniz bölgelerinden derlenen 59 gezi yazısından oluşuyor. İstanbul, İzmir, Muğla, Antalya,
Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Denizli, Mersin vb bazı kentlerin öne çıktığı ve bu üç bölgemizin
tüm kentlerinin en az bir yazıyla anlatıldığı kitapta; bu kentlerin gezilecek görülecek yerlerinin
yanı sıra tarihi ve turistik özelliklerine ve yazarlarının başından geçen ilginç anı ve gözlemlere de
yer veriliyor. Kitapta ayrıca Mavi Yolculuk, Likya Yolu ve Aziz Paul Yolu gibi tematik rotalar da
yer alıyor. Aynı adlı serinin ikinci kitabı ise Karadeniz, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerimizi kapsıyor.
GEZGĠN GÖZÜYLE TÜRKĠYE 2
Editör: Timur Özkan, 352 Sayfa, Alter Yayınları, 2013
44 gezgin yazarın ortak eseri “Gezgin Gözüyle Türkiye 2”, Türkiye‟nin Karadeniz, Orta, Doğu
ve Güneydoğu bölgelerinden derlenen 60 gezi yazısından oluşuyor. Eskişehir, Kastamonu,
Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Mardin vb kentlerin öne çıktığı ve bu bölgelerimizin hemen
hemen tüm kentlerinin en az bir yazıyla anlatıldığı kitapta; bu kentlerin gezilecek görülecek
yerlerinin yanı sıra tarihi ve turistik özelliklerine ve yazarlarının başından geçen ilginç anı ve
gözlemlere de yer veriliyor. Kitapta ayrıca Frig Vadisi ve Kaçkarlar gibi popüler tarih ve yürüyüş
rotaları da yer alıyor. Aynı adlı serinin ilk kitabı ise Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerimizi
kapsıyor.
TRENLER KALKAR HAYDARPAġA’DAN, Derleyen Haydar Ergülen
265 Sayfa (14x20) Kırmızı Kedi 2013
Muavin olduk, otobüsü Cümleten İyi Yolculuklar diyerek uğurladık. Şimdi de Hareket Memuru
olduk, gar müdürü, kondüktör, istasyon şefi olacak halimiz yok ya, baktık Trenler Kalkar
Haydarpaşa‟dan geliyor, hemen bir cem kurduk. Almanya‟dan, İtalya‟dan, Suriye‟den,
Hindistan‟dan, Moğolistan‟dan, Erzurum‟dan, Ankara‟dan, Eskişehir‟den, Haydarpaşa‟dan, en
çok da rüyalardan, anılardan, aşklardan, yalnızlıklardan, ayrılıklardan, kavuşmalardan gelir de
geçermiş tren. İçimizdeki gurbete gider orada beklermiş bizim gelmemizi. Biz de nedense
oyalanırmışız, nasılsa tren Türkçenin en uzun kelimesi diye... Oysa tren birazdan
Haydarpaşa‟dan kalkacak, iskeleye bir vapur yanaşacakmış, kim bilir orada bizi hangi vazife
bekliyormuş, miço olmak mı, çımacılık mı, Edip Bey‟in mavi bir suyun duşunu uyutur dediği
bir tayfa olmak mı, yoksa „deniz‟ olmak mı? Uzatmayalım, yol verelim tren kitabına, yolculuk başlasın 21 yazarın tren
yazılarına ve düşlerimizde vardığımız her gar Haydarpaşa olsun diyelim bu sefer de, her seferde.
7 KITADAN, Timur Özkan
272 Sayfa, Alter Yayınları, 2013
Gezgin Gözüyle serisinin editörlüğünü de yapan Timur Özkan‟ın; Gezmek Yaşamaktır,
Gezgince, 4 Kıtadan, 5 Kıtadan ve 6 Kıtadan adıyla yayımladığı kişisel gezi kitaplarının
sonuncusu olan 7 Kıtadan adından da anlaşılacağı gibi dünyanın yedi kıtasından ve bu arada
Türkiye‟den ve Ankara‟dan da çeşitli gezi yazılarından oluşuyor. Toplam 65 yazının yer aldığı
kitapta; Avrupa‟dan İzlanda, İskandinav ve Baltık başkentleri ile Varşova ve Krakov, Afrika‟dan
Madagaskar ve Mauritius, Asya‟dan Abhazya, Erbil, Bahreyn, İran, Kabil, Cakarta, Bali ve Doğu
Timor, Okyanusya‟dan Yeni Zelanda, Kuzey Amerika‟dan Los A, San F, Las Vegas, Büyük
Kanyon, Route 66 ve Roue 1, San D ve Hawaii, Güney Amerika‟dan Sao Paula, Ushuaia ve
Punta Arenas ile Antarktika yazıları okunabilir. 7 Kıtadan‟ın Türkiye sayfalarında; Edirne,
Balıkesir, Taraklı, Söğüt, Sivrihisar, Frig Vadisi, Bolu, Akçakoca, Amasra, Niksar, Erzincan, Kırşehir, Niğde ve Kaş ile
Büyük Atatürk Yolu (Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas, Kayseri, Hacıbektaş ve Beynam), Ankara sayfalarında ise
Haymana, Gölbaşı, Keçiören, Hamamönü ve Ulucanlar ile Ankara‟nın yakın çevresinden 10 hafta sonu seçeneğini
özetleyen yazılara yer verilmiş.
10
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Gez/Dinle
Belkıs Ceyla ÇETİNSOY [email protected]
GEÇMĠġĠN RUH ĠZLERĠ
Bu sayımızda TRT arşiv serisinden 2012 yılında yayınlanmış bir albüm ile
karşınızdayım. TRT arşivlerinden derlenmek suretiyle onlarca albüm bu
şekilde yayınlanmış durumda. Tertemiz kayıtlar, billur sesli sanatçılar
eşliğinde CD‟ler halinde dinleyiciye sunuluyor.
“Geçmişin Ruh İzleri” adlı albüm de, söz konusu bu seriye dahil olup,
seçkin eserleriyle Türk Sanat Müziği‟ni temsil ediyor. İçinde anonim
olanlarından başka Yunus Emre, Zekai Dede, Muallim Ömer Latif Bey ve
İsmail Hakkı Bey gibi ustaların klasik eserlerini TRT sanatçıları icra etmiş.
İlk eser olan peşrev, size ramazan ayını hatırlatacak, mahur ilahi ile
yüreğiniz “Yunus” diye atacak. Tahliye marşında mehteran ezgisi tadında
naif bir marşa ritm tutacak, keman ve kanun taksimleri ise hüzünlü
tınılarıyla gönül telinizi titretecek. Nihavend Tangoyla bir dansa davet
alacak, “Kız kulesi yakut küpe takındı” ve “Gelin kızlar, tiyatroda hora tepelim” şarkılarına siz de eşlik etmek
isteyeceksiniz. Albümün son parçası ise İstanbul Radyosu‟nun değerli sanatçısı Çiğdem Yarkın tarafından
seslendirilen “Fikrimin ince gülü” olup, kesinlikle sizi olduğunuz yerden alıp mazinin derinliklerine götürecek.
Serinin tamamını merak edenler; www.trtmarket.net web sitesinden CD külliyatını inceleyebilirler.
Albümü dinlemek ve satın almak isteyenler için link: http://www.esenshop.com/detail.aspx?id=68407
Kartpostallardan ____________ ___
Necati KAZANCI [email protected]
MASALSI BİR YOLCULUK
Masallarda hep hazine taşıyan deve kervanlarından söz edilir.
Belleğimizde yer etmiş bu motifi gözümüzde pek canlandıramayız.
Develerle insanlar nasıl seyahat ederlerdi?
Yüzyıl öncesine kadar ülkemizde yaygın yolculuk biçimi deve ile
yapılanlardı. Kentler arası uzaklıklar, yolculuk süreleri deve ile kaç gün
olduğu biçiminde bilinir, söylenirdi.
1900‟lü yılların başlarına ait bir kartpostalda yukarıdaki soruların
yanıtını görsel olarak buluyoruz. Deve ile yolcu taşımasının nasıl
yapıldığı, İzmirli kartpostal yapımcısı P.L.Dermond‟un bastığı
kartpostala konu olmuş. Tarihlemek ise biraz güç zira ne kartın
üzerinde ne de posta damgasında tarih var. Ancak Dermond
kartpostalın üzerine „Avusturya Postahanesi‟ ibaresini koyarak bize bir
ipucu bırakmış. Biliyoruz ki Osmanlı Devleti döneminde yabancı posta
hizmetlerine izin verilmektedir. Yabancılara verilen bu imtiyaz 1914
yılında kaldırılmıştır. Yani kartpostal 1914 yılı öncesine denk
düşmektedir.
Görüntü, deve üzerine yolcular için yapılmış tahtırevanı fotoğraflamış.
Tahtırevan yolcuları güneşten, rüzgardan korumak için saray çadırlarını
andıran çadırı, oturma yerleri, yolcuları ve özel giyimi ile devenin
bakıcısını göz önüne seriyor.
11
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Dünya’dan
Halil ÜNSAL [email protected]
WAH! WAH! WAH!
Varuna Gezgin olarak düzenlediğimiz keşif gezilerimizin sonuncusu olan ve İz TV tarafından belgesel çekimleri
yapılan Endonezya ve Malezya keşfinin hiç şüphesiz en etkileyici ve sıradışı anları Papua adasının Endonezya‟ya bağlı
kısmında yer alan Wamena şehrinin yakınlarındaki Baliem Vadisi‟nde yaptığımız iki günlük doğa yürüyüşü ve Dani
Kabilelerinin ziyaretleri oldu.
Yöreye ulaşmak için kat ettiğimiz yol oldukça uzun ve yorucuydu. Mısır havayollarından aldığımız biletle İstanbul,
Kahire ve Bangkok aktarmaları ile Malezya‟nın başkenti Kuala Lumpur‟a ulaştık. Bir gecelik konaklamanın ardından
ertesi sabah Endonezya‟nın Sulawesi adasının başkenti Makassar‟a geçip Papua adasının başkenti olan Jayapura‟ya
ulaşmak için 9 saatlik bir aktarmayı bekledik. Güneşin doğuşuyla eşsiz doğa manzarasında büyülenerek Papua adasına
vardık. Wamena şehri adanın orta kesimlerinde ve kara yoluyla ulaşım mümkün değil. Aynı zamanda Endonezya
hükümeti tarafından yabancılara sıkı denetimlere tabi olan bölgeye giriş için „Surat Jalan‟ adı verilen izin belgelerini
almanız gerekiyor. Surat Jalan için iki fotoğraf, pasaport fotokopisi ve 2-5 dolar arası değişen „bağış‟ yani rüşveti hazır
ettikten sonra Jayapura karakoluna gittik. Öğleden sonra belgelerimizi alıp otelde dinlenmeye çekildik ve ertesi sabah
Wamena‟ya bizi götürecek olan 50 kişilik pırpır uçağımıza binip 35 dakikalık bir yolculuktan sonra bu garip adanın
belki de en garip kasabasına ulaştık.
Ġlk durağımız Wamena
Yakın dönem tarihinin sömürü devletleri tarafından her daim işgal ve
kimliksizleştirme politikalarıyla yoğun bir şekilde baskı altına
alınmasıyla adaya çok karmaşık bir kültürel yapı hâkim olmuş. Gerçek
kimliklerinden uzaklaşmış bir yerli halk ve Endonezya hükümeti
tarafından adaya yerleştirilmiş göçmen Endonezyalılar karşılıyor bizi.
Mücadeleden ve bayrakları „sabahyıldızından‟ vazgeçmeyen adanın
gerçek sahipleri Endonezya hükümetinin baskılarına rağmen
duvarlara “free papua‟‟ yazmaya devam ediyorlar. Gerçek kimliklerini
kaybetmemek adına batıdan gelen bizim gibi turistlere ise tembih
edilen ilk şey fotoğraf çektirdiğimiz yerlilere para yerine çok
sevdikleri karanfilli sigaralardan hediye etmemiz oluyor. Çocuklar
dünyanın her yerinde olduğu gibi yine aynılar; ceplerimizi onlar için
bol bol şekerle dolduruyoruz.
Yolculuğun mimarı ve “Varuna Gezgin”in kurucusu Murat Fıçıcı ile eşi Yekta Fıçıcı‟nın geçen sene bölgeye yaptıkları
yolculukta tanıştıkları rehber Wendy‟nin bize göre mucizevî bir şekilde henüz uçaktan inmişken Murat Fıçıcı‟nın yanına
gelmesi ise bu iletişim teknolojisinin henüz eline geçiremediği topraklarda yaşadığımız ilk sürpriz oluyor.
İlk günümüzü Wamena sokaklarında ve pazarlarında geçirdikten sonra ertesi gün başlayacak olan Baliem Vadisi
yürüyüşü öncesi akşam yemeği için Endonezyalı bir aile tarafından işletilen restorana geçiyoruz. Profesyonel işimiz
olduğundan sanırım yolculuk boyunca tüm restoranlarda rahatça mutfağa girebilmemizin özgüveniyle Yunus Emre ve
ben mutfağa dalıyoruz. Biz mutfakta anne aşçıya yardım ederken Özge içecek siparişlerine Ezgi de servise el atıyor.
Aksi takdirde tek bir garsonun servis yaptığı bu küçük işletme on altı kişinin karnını doyurmakta zorlanacak. Bir çeşit
12
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
sebzeli tavuk çorbası olan “sup ayam‟‟ ve tropikal iklimin mucize meyvelerinden mango, papaya ananas karışımı
muhteşem meyve suları uzun yolculuğun yorgunluğunu alıp hepimize şifa veriyor.
Baliem Vadisi
Sabah tüm ekip bir jiple bir saatten uzun süren yolculuğun ardından yürüyüşün başlayacağı
noktaya varıyoruz. Yakıcı ekvator güneşi altında yürüyüşümüz başlıyor. Tarlalarında çalışan
“kotekalı‟‟ köylüler bizlere el sallıyorlar yanımıza gelenlere karanfilli sigara ikram ediyoruz.
Yol boyunca misyoner dönemlerin hediyesi birçok kilise ve günümüz Endonezya
sömürüsüne ait karakol noktaları görüyoruz. Her karakol geçişlerinde izin belgelerimizi
onaylatıp karakola bağışlarımızı yaptıktan sonra herbiri Endonezya‟nın farklı adalarından
gelen askerlere el sallayıp yolumuza devam ediyoruz. Aslında o coğrafyada yaşayan her birey
durumun farkında. Bir yanda Müslüman Endonezya tarafından yönetilen, isimleri ve dinleri
Protestan olan, yerel kıyafetlerinden, „koteka‟larından ve yaşam ritüellerinden vazgeçmeyen
300‟den fazla yerli dilin ve 100‟den fazla diyalektiğin konuşulduğu yerli bir halk diğer yanda
onlara kotekalarını çıkartmaları için baskı yapan silahlı göçmen Endonezya hükümeti.
Mola verdiğimiz bir köyde ekibimizin abisi ve aynı zamanda bir çocuk doktoru olan Armağan Başlı annesinin
kucağında bir çocuğun sol bacağındaki ilerlemiş enfeksiyonu fark ediyor. Durumun ciddiyetini önce bize aktardıktan
sonra rehberimiz aracılığıyla anneyi ve dedeyi masrafları karşılama sözüyle ikna ediyoruz. Yerli kadınların hemen
hepsinde görüp anlam veremediğim başlarına takıp sırtlarına doğru sallandırdıkları eşarp benzeri file gerçek işlevini
gösteriyor: Anne Noli ufaklığı filenin içine atıyor ve bizimle birlikte aracımızın olduğu yere kadar bir saatlik bir yürüyüş
yapıyor. Şehre ulaştıktan sonra hastane denilen ancak Türkiye‟de sağlık ocağı statüsüne denk gelecek sağlık birimine
ulaşıyoruz. İçerdeki sağlık görevlisi doktorun olmadığını söylüyor biraz ısrar edince telefonla doktor çağırılıyor. Bizi
karşısında görmekten biraz tedirgin olan Endonezyalı doktor iyi niyetimizi anlayınca Armağan Başlı‟nın gözetiminde
tedaviye başlıyor. Çıkarılan faturayı (200 Dolar) ödedikten sonra otelimize dönüyoruz. Durum acıklı çünkü 200 Dolar
gerçekten çok büyük bir para. Bunca toprak kavgasının altında ise dünyanın en büyük altın ve bakır rezervleri yatıyor.
Daniler
Ertesi sabah tüm yolculuğumuzun sebebi olan sevgili Dani
kabilesi üyelerinin yaşadığı Obiah köyüne ziyaret için yola
koyuluyoruz. Bizi geleneksel savaş danslarıyla karşılayan bu
kabile misafirperverlikleriyle gönlümüzü fethediyor. Köyün
avlusunda kadınların katılımıyla devam ediyor danslar ve
şarkılar. Çakmak ya da kibrit kullanmadan, sürtünme kuvvetiyle
avluda yaktıkları ateşi büyük odunlar ve taşlardan oluşturdukları
ocak benzeri kısma götürüyorlar. Fırına tatlı patatesler ıspanak
benzeri sebzeler ve muz yaprağına sarılmış domuz etleri sırayla
koyulup üzerlerine taş ve yaş otlar atılıyor. Etrafı kapatılan fırın
kendi halinde bırakılıyor. Ekipte tüm yemeklere ayrı bir ilgi
gösteren Wilco yaşadığı bu deneyim karşısında şaşkınlığını
gizleyemiyor. Hediye olarak rehberimiz Wendy aracılığıyla
götürdüğümüz domuzu yüzyıllardır değişmeyen ritüelleriyle
öldürdükten sonra köyün reisi “Wah! Wah! Wah!‟‟ diye
bağırarak avluda kısa bir teşekkür koşusu yapıyor.‟
“Wah!” yerli dilinde birçok anlam taşıyor. Tek bir “Wah!‟‟ teşekkür ederim anlamına gelirken birden çok tekrarlarda
memnuniyetin derecesi belirtiliyor. Kimi zaman günaydın ve iyi akşamlar anlamlarında da kullanılan bu kelime tüm
ekibin diline dolanıyor. Onlar ellerini uzatıp Wah! Dedikçe bizde onlara Wah! Wah! Wah! diye bitmeyen bir
seremoniyle eşlik ediyoruz. Sıcakkanlılıkları ve biraz utangaç halleriyle avluda bizim için küçük bir hediyelik eşya pazarı
kuruluyor. Kendi el yapımları olan domuz dişlerinden kolyeler, kadınların file eşarpları, savaş aletleri ve kullanılmamış
kotekalar dolduruyor küçük tezgâhları. Ufak pazarlıklarla herkes bir anı edinebilmenin peşinde. Köyün genç kızlarının
Derya‟ya bir şey anlatmaya çalıştıklarını görüyorum. Yanlarına gittiğimde kızların Derya‟nın saçlarını örmek istediklerini
anlıyorum. Kaç para istediklerini sorduğumda utanarak para istemediklerini anlatmaya çalışıyorlar. Bu sefer utanma
sırası bende. Derya da kendisini kızların ellerine bırakıyor. Sonuç incecik örülmüş saçlar. Normal bir insanın kafasında
olandan daha fazla ve kıvırcık saçı olan bu insanlar için eşsiz bir deneyim. Malay dilinde kıvırcık saç anlamına gelen
“Ilhas dos Popuas” adanın ismini yeniden doğruluyor. Köyün sakinleriyle dört saati aşkın bu güzel tanışıklığımızı
ekvator ikliminin gök gürültüleri ve yağmur damlaları bozuyor. Avludaki herkes saçak altlarına saklanırken köyün reisi
yine avluya çıkıyor ve gökyüzüne doğru bağırmaya başlıyor: “Lütfen şimdi yağma! Misafirlerimiz var. Wah! Wah!
Wah!‟‟
13
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Türkiye’den
Timur ÖZKAN [email protected]
KAPADOKYA HAVADAN DAHA BĠR GÜZEL!
Aksaray ve NevĢehir illerimizin sınırları içinde kalan Kapadokya -moda ifadenin tam anlamıyla- bir
doğa harikası. Doğa yürüyüĢü parkuruyla ve Derinkuyu, Kaymaklı yeraltı Ģehirleriyle ünlü Ihlara
Kanyonu Aksaray sınırları içinde yer alırken, Kapadokya’nın diğer önemli merkezlerinden Uçhisar
Kalesi, Zelve Açık Hava Müzesi, en bozulmamıĢ kiliselerin bulunduğu Göreme, kaya evleriyle dikkat
çeken ÇavuĢin, çömlekçileriyle ünlü Avanos, doğal soğuk hava deposu olarak kullanılan mağaraların
bulunduğu Ortahisar ile birlikte bölgenin merkezi Ürgüp ve köy enstitülerinin yeni bir uygulaması
sayılabilecek Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’na ev sahipliği yapan MustafapaĢa (Sinassos) NevĢehir
sınırları içinde kalıyor.
Kapadokya’yı gezmenin birçok yolu var. Arabayla, yürüyerek veya kısmen araba kısmen yürüme
Ģeklindeki klasik tercihlerin yanı sıra Kapadokya’da cip, motosiklet, bisiklet veya at safari de
yapılabiliyor. Hepsi de karadan gerçekleĢtirilen bu turların havadan alternatifi ise balonlar. Bölgede
uzun zamandır turistleri gezdiren balonların sayısı çok artmıĢ. Her sabah 50 kadar balonun havalandığı
bölgede bazı balonlar iki uçuĢ gerçekleĢtiriyor.
Balon gezisi baĢlı baĢına bir ritüel. Bölgedeki baloncuların pek çoğunun
kullandığı kalkıĢ yeri, Göreme yakınındaki at çiftliklerinin de bulunduğu bir
düzlük alan. Sabahın çok erken saatlerinde otellerinden alınarak balonun yanına
getirilen turistler önce hafif bir kahvaltı ikramı eĢliğinde balonun hazırlanıĢını
izliyorlar. Dev pervanelerin ĢiĢirdiği balonun içindeki hava bir yandan da
ısıtılıyor. “Isınan hava hafifler ve yükselir” prensibiyle çalıĢan balonlar bu
nedenle hava sıcaklığının daha az olduğu sabah saatlerinde havalanıyor. Bölgede
yedi yıldır uçmakta olan pilotumuz Cihangir Cihangiroğlu’nun verdiği bilgilere
göre balonlar 14-28 arası yolcu alabiliyor, propan gazıyla ısıtılan balonların
taĢıdıkları beĢ tüp en çok iki saat yeterli oluyor. UçuĢ bir saat sürüyor.
Pilot sadece alçalıp yükselmeye kumanda edebiliyor, balonların yön değiĢtirmesi tamamen rüzgara
bağlı. Bu nedenle tam bir rota verilemiyor, rüzgârın izin verdiği ölçüde yer değiĢtirirken zaman zaman
alçalıp yükseliyoruz ki gezinin en keyifli anları bu esnada yaĢanıyor. Peri bacalarına çarpacak kadar
yanaĢtığımız veya diğer balonları havadan gördüğümüz gezi esnasında bol bol fotoğraf çekiyoruz.
Balonun yolcu sepetini paylaĢtığımız Ġtalyan grup bir süre sonra kalkıĢtaki tedirginliklerini atıyor.
Böylece hep beraber Kapadokya’nın güzelliklerini izleyerek Güller, AĢk, Kızıl ve Güvercin adlı vadiler
üzerinde uçuyoruz. Avanos ve Uçhisar’ı ancak uzaktan görebiliyoruz. Rüzgara göre Ürgüp’e kadar
uçulduğu da oluyormuĢ ama bu defa iniĢ yeri bulmakta sıkıntı yaĢanıyormuĢ.
14
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Balonun iniĢ yeri de rüzgâra bağlı, nadir de olsa kalkıĢ noktasına iniĢ yapılabiliyormuĢ. Balon alçalırken
yer ekibiyle haberleĢilerek onların da iniĢ yerine intikali sağlanıyor. 6-8 kiĢiden oluĢan ekip öncelikle
balonun güvenli bir Ģekilde iniĢini sağlamakla görevli. Her Ģey yolunda giderse balonun sepeti tam da
onu taĢıyacak römorkun üzerine indirilebiliyor. Daha sonra bir baĢka ritüel baĢlıyor. Önce bir çeĢit
diploma törenini andıran sertifika dağıtımı yapılıyor. Biz uçuĢ sertifikalarımızı alırken balon da
söndürülmeye devam ediyor. Kısmen sönmüĢ balonun oluĢturduğu fon önünde topluca fotoğraf
çektiriyoruz. Bu esnada pilot her baĢarılı uçuĢun sonunda bir gelenek olduğu üzere bir Ģampanya
patlatıyor ve deneyimli yer ekibi bu anı da fotoğraf makinelerimize kaydetmeyi baĢarıyor.
Kapadokya’da balon turu böylesine keyifli ama bir o kadar da pahalı bir gezi. Her ne kadar otel
transferinden yer hizmetlerine kadar çok sayıda kiĢinin görev aldığı, kullanılan gazın pahalı olduğu ve
balonun kendisinin büyük bir yatırım gerektirdiği böyle bir turun ucuz olması beklenemez ama 160
Avro civarındaki uçuĢ bedelinin önemli bir kısmı rezervasyonu yaptıran otellere gidiyor. Bu turu
otelden satın almak yerine doğrudan bu iĢi yapan firmalarla görüĢülerek daha ucuza almak mümkün.
Ne de olsa her gün çok sayıda balon havalanıyor.
Balon turu Kapadokya’nın yeraltı Ģehirlerinin, kaya kiliselerinin, peri bacalarının yarattığı özgün ortamı
tamamlayan bir etkinlik. Doğrusunu söylemek gerekirse uçulmadan pek anlaĢılmıyor ama balon
havalanınca Kapadokya’ya gelip de balon turu yapılmazsa bir Ģeylerin eksik kalacağı çok daha iyi
anlaĢılıyor...
15
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Ankara’dan
Haldun CEZAYİRLİOĞLU [email protected]
http://www.flickr.com/photos/leylagundogan
BEYPAZARI’NI FARK ETMEK
Herkes farklı Beypazar‟ı anlatmaya başladı bana. Yıllar öncesinin anlatılarından bugüne çok şey değişti doğrusu.
Sakindi, sıcaktı, hoştu her şey seneler öncesi. Sonra adeta hiç görmediğimiz, daha da doğrusu görmek
istemediğimiz eski yapılar, evler, konaklar anlatıldı. Onlar sardı her yanımızı. Peşisıra bir Peypazarı Kurusu girdi
hayatımıza. Devam etti gitti Peypazarı serüveni, binbir çeşit yemek adıyla. Tarhanalar, dolmalar, baklavalar.
Bitince yerini elişi örgüler aldı. Gümüşler eklendi en son. Gümüşte takılı kaldı Beypazarı. Beypazarı Gümüş
Yıllarını yaşıyordu adeta.
Çok değil, ilk kez 15-16 yıl önce ziyaret ettiğim Beypazarı‟nı, ziyaretimin her defasında daha değişik görüyorum.
Her defasında da sakinlik, sıcaklık, hoşluk azalıyor farkındayım. O hayran olup, çocuklarımızı içinde büyütmeyi
düşündüğümüz evlerin, konakların kokusu, tadı kayboluyor. Nerede şimdi o mis gibi tereyağı kokusuna bulaşmış
Kuru‟lar? Sokaklar kendi yolunu çizerdi insanlara, kimseden tarif alınmaz, elinle konmuş gibi bulunurdu fırınlar.
Şimdi her yerde yufka kokusu var ağır bir şekilde. Ne kadar da çok
severmişiz bizler gözlemeyi, hamuru? Yıllar öncesinin evlerin
mutfağında hapsolunmuş dolmalar ve baklavalar mı sarmış her
yanı? Konaklar şimdi kimleri ağırlıyor, akşam ziyafetlerinde.
Ve gümüşçüler! Hiç mi fark etmemişiz biz onları yıllar öncesi. Hiç
mi görmedik?
Son ziyaretim bir bahar sabahıydı. Biliyorum alışık olduğum sesler,
renkler ve kokular karşılayacaktı beni. Hani, Beypazarı adına ne
kalmış ise hafızamda onlar karşılayacaktı. Üstelik mahallin de pazarı oluşu, renkleri, sesleri ve kokuları
çoğaltacaktı kuşkusuz. Onların coşacağından emin olmak ne kadar hoş olurdu.
Oysa birden karanlık sarıverdi gökyüzünü. Biz Hıdırlık Tepe yolunda yakalanmış idik, yağmurun bu gri ıslaklığına.
Elimize sıcak bir çay bardağı değdiği anda ise çoktan Beypazarı, karanlıklar ve gök gürültüleri altında kalmıştı.
Koşuşturmacalar, bağırışlar, kaçışlar ve dağılışlar yeni heyecanların odak noktası olmuştu çoktan. Yağmur, o eski
konakların kiremitlerine hızla çarpıp, göğe yeniden yükselmeye çalışıyordu. Hiç tütmeyen bacalardan bir kaçı belli
ki yeniden bir kor görmüştü şimdi. Çocuklarını, yaşlılarını üşütmeyecekti. Simsiyah odun közü, birkaç evde
kapkaranlık tütsüler çiziyordu uzandığı taş bacalardan.
16
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Toprağın kokusu, beklenmedik bir aşinalığı çarpıverdi yüzümüze. İçimize çekmek geldi, yağmurun altında bizim
gibi ıslanmış oksijeni. Nefes nefese.
İlk defa ıslanıyorduk Beypazarı‟nda. İlk defa toprak kokusu sarmıştı
burada her yanımızı. İlk defa yandığını gördük sobaların ve
tüttüğünü bacaların. İlk defa Beypazarı, o güzelim pazarının
beyliğini yaşatmadı bize.
Taş yolları fark ettik ilk kez, özellikli yapılışlarını, yağmur sularını
aşağılara bir nizam içinde taşıyışlarını. Bir estetik içinde akıp
gittiklerini.
O eski konakların, nasıl da muhteşem yapılmış olan teneke
oluklarını gördük. Misafirleri korumaya yarayan merdiven üstlerindeki küçük çatıları fark ettik ilk kez. Ahşabın
ıslanınca hemencecik nasıl da kızıla dönüştüğünü; ilk defa gördük Beypazarı‟nda.
Pencerelerin ne kadar çok sevildiğini gördük hanlarda, konaklarda. Her pencerede, dışarıda ıslananları izleyen,
kalabalıkları seyreden, sessiz, sakin insanları gördük. Beypazarı‟nı bir farklı gördük.
Asıl farkın, aynı şeyleri görmek olmadığına inandık o an. Bir kış günü hiç orada olmadığımıza yandık, bunu fark
etmek için.
Hayallerde Beypazarı kışı yaşadık ayaküstü. Üşüdük. Aklımıza elimizdeki sıcak, demli bir çay gelince; içimizi
ısıttık. Meğerse Beypazarı‟nda çay içmek, hayatı bir başka yudumlamakmış, onu fark ettik.
Tadı Damağımda
Erdem ENGİN [email protected]
YOL ARKADAġLIĞININ TADI
Bu sayının tarifi yol arkadaşımdan, yol arkadaşlığının unutulmaz tatlarından ve aslında “Mavi Vatan”dan… Bilen
bilir; gezmenin, keşfetmenin tadını öylesine artırır ki iyi bir yol arkadaşı, bir daha bir başkasıyla düşmek
istemezsiniz yollara. Uyumla atılan adımların, adım adım gezilen sokakların, beraber yapılan keşiflerin tadı
damağınızda kalır da başka hiçbir şey bu tadı veremez olur; sonsuza kadar yürümek istersiniz beraberce… Büyük
İskender‟in, Hint kapılarına gelip de yol arkadaşlarının artık kendisine eşlik edemeyeceğini fark ettiğinde bir daha
asla gidemeyeceği topraklara bakıp, ufuk çizgisinin ardını bir daha asla göremeyeceğini anlayıp üzüntüden üç gün
çadırından çıkmadığını öğrendiğimde neden bilmem ben de ağlamıştım. Montaigne, “Yol Günlüğü”nde
“bilinmedik ülkeleri gezerken aldığı ve kendisine yaşının ve sağlığının verdiği güçsüzlüğü unutturacak kadar tatlı
hazzı, heyetteki kimseye aşılayamadığından” bahseder. Simone De Beauvoir, Sartre‟la yaptığı gezilerden aldığı
keyfi o kadar güzel dile getirmiştir ki gezi notlarında, hafif kıskançlık duymadan edemezsiniz. Kısacası, yollara
kiminle düştüğümüz çok önemlidir biz gezginler için.
İşte yol arkadaşımın tarifi de aslında tüm yol arkadaşlarıyla birlikte “Mavi Vatan”da beraber yol
aldıkları, beraber büyüdükleri, beraber öğrenip, beraber keşfettikleri günlerden. Bizlere, toplam
alanı kara topraklarımızın neredeyse yarısına eşit Mavi Vatan‟dan bahseden pek olmadı, "Üç
tarafımız denizlerle çevrili", yalnız bunu bildik. Gezginler olarak yüzümüzü rüzgâra dönüp kimi
zaman özgürce yeni rotalara yelken basmayı, kimi zaman ufuk çizgisindeki teknelere uzun uzun
bakıp hayal kurmayı, kimi zaman iyot kokusunu ciğerlerimize çekmeyi sevdik. Mavi suların
sınırlarını ve derinliğini kavrayamasak da bu sulara her baktığımızda özgürlüğü tüm
hücrelerimizde hissettik.
Tarifin denizle ilgisi yok gibi görünse de donanmanın, engin denizlerdeki yol arkadaşlığının izini taşıyor.
Donanma denizcilerinin bugün artık çok gerilerde kalan günlerinin geleneksel ve biraz da buruk tadı: Samsa
Tatlısı. Bunun için 4 adet milföy hamurunu kenarları üst üste gelecek şekilde birleştirin ve hamuru merdaneyle
inceltin. 1 su bardağı dövülmüş fındık içini 1 su bardağı toz şeker ve bir yumurta akıyla karıştırıp iç malzeme
olarak hamurun içine serin. Hamuru iç harcıyla rulo yapıp enine yönde verev keserek üzerine yumurtanın sarısını
sürün ve 175 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin, ılımaya bırakın. Üzerine 2 su bardağı şeker, 2 su bardağı
su ve bir dilim limonla kaynatıp ılıklaştırdığınız şurubu dökün. Servis öncesi hamurun şurubu iyice çekmesini
bekleyin. Tüm denizciler ve tüm gerçek yol arkadaşlarına saygıdan üzerine biraz deniz tuzu serperek servis
yapılması tavsiye olunur. Eğer pişirirseniz sadece bir dakika durup saygıyla “Mavi Vatan”ı düşünmeniz ve bu
sularda daha nice keyifli yolculuklar yapmanız dileğiyle…
17
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Ankara Kütüphanesi
Timur ÖZKAN [email protected]
GEZGĠN GÖZÜYLE ANKARA
Editör: Timur Özkan, 312 Sayfa, Alter Yayınları, 2013
49 gezgin yazarın ortak eseri “Gezgin Gözüyle Ankara”; geçtiğimiz yıllarda yayınlanan
“Ankaralı Gezginler 3 - Ankara‟dan Gezi Yazıları” adlı kitaptan sonra Ankara‟nın gezgin
gözüyle anlatıldığı ikinci kitap olarak raflardaki yerini alıyor. Ankara‟dan ve ilçelerinden
56 gezi ve kent kültürü yazısından oluşan kitapta; Ankara‟nın tarihinden kesitlerden
Ankara adının kökenine, Ankara‟nın sosyal yaşamından türkülerine ve halk oyunlarına,
mutfağından cadde ve sokaklarına, meydanlarına ve bu cadde ve meydanları süsleyen
heykellerine kadar çeşitli başlıklar altında başkentin bilinen ve bilinmeyen tüm özellikleri
toplanmış. Önsözünü Ankara araştırmacısı ve uzman sanat tarihçisi Gökçe Günel‟in
yazdığı ve aynı zamanda Ankara‟nın merkez ve ilçelerinde bulunan tarihi, doğal, turistik
yerlerin de anlatıldığı Gezgin Gözüyle Ankara “Ankara‟nın gezilecek görülecek neresi
var ki” şeklindeki yanlış ezberi değiştirmeye aday.
SUDA SURETĠMĠZ ÇIKIYOR
Ankara Dereleri Üzerine Tarihi ve Güncel Bilgiler
Erman Tamur, 170 Sayfa, Kebikeç Yayınları, 2012
Ankara Araştırmacısı Erman Tamur‟un, “Ankara‟da Topografya, Akarsular ve
Yerleşim” üzerine genel bir bilgiyle başlayan kitabı; ayrı ayrı dört bölüm halinde
incelediği; Hatip Çayı-Bent Deresi, İncesu Deresi, Çubuk Çayı ve Ankara
Çanağındaki diğer küçük derelerden sonra Ankara Çayı başlıklı bölümle sona eriyor.
Bir zamanlar, Ankara‟nın sosyal yaşamında çok önemli bir yeri olan Ankara‟nın
derelerinin doğal ve tarihi çevreleriyle birlikte ele alındığı ve birçoğu ilk defa
yayınlanan tarihi fotoğraflarla da desteklenen kitap “sudaki suretimizi çıkarıyor”.
Yitirilen derelere dikkat çekiyor. Her nasılsa açıkta kalan son dere parçalarına ve
Eymir Gölü‟ne bilimsel ve estetik ölçüler içinde sahip çıkılmaya çağırıyor…
Bir Kentin Tarihi Serencamı ANKARA, Kent ve Siyaset Yazıları
Ali Ulusoy, 140 Sayfa, Ġtalik Yayınları, 2013
Dünyada yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen bizler; mimarlar, meslek adamları ve sivil
toplum örgütleri, kentin gerçek sahipleri olarak, dünyamızın ve kentlerimizin daha
yaşanılır, daha sağlıklı, daha güvenli, kentin olanaklarından herkesin eşit yararlandığı yaşam
alanlarının yaratılması yönünde çabalarımızı artırarak sürdürmek zorundayız. Bu çabalar
aynı zamanda dünya barışına, dostluğa, kardeşliğe, farklı kültürlerin barış içerisinde bir
arada yaşamasına, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, bir yaşam biçimi olarak
yaygınlaşmasına katkı sağlayacaktır. Bu kitap, kent mücadelesine ışık tutması amacıyla
çeşitli zamanlarda ve ortamlarda yapmış olduğum konuşmaları ve düşüncelerimi
içermektedir. (Arka Kapaktan)
DUMANKARA, Levent Cantek
Hayat Bir Yangındı
230 Sayfa, ĠletiĢim Yayınları, 2013
Ankaralı Akademisyen, yazar Levent Cantek‟in kaleme aldığı ve 17 çizerin resimlediği
21 çizgi hikâyeden oluşan kitap, Ankara‟yı konu alan ilk grafik roman özelliği taşıyor.
Sadece bu açıdan bile özel bir ilgiyi hak eden kitabın, ilki 1916 yılına ait hikâyelerinin
edebi değeri kadar bu hikâyeleri yorumlayan usta çizerler de olağanüstü kolektif bir eser
yaratmışlar. “Mazhar ile Galip”in bir karesinde unuttuğumuz troleybüsleri hatırlarken
“Nohut”ta Ankara‟nın tarih olmuş kabadayılarıyla tanışıyoruz. “Boksörün Ömrü”, “Bu
Dünya Yalan Polis Efendi”, “Bilmiyorum Fatma”, “Skor” kitaptaki hepsi de ayrı ayrı
ilginç başlıklardan bazıları. Kaledibi, Altındağ, sabahçı kahveleri, Fidayda‟sız duramayan
Angaralı (moda deyişle) hepsi ve daha fazlası bu kitapta…
18
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
Ankara/Ankara ___________________________________________
BĠR BAġKA AN...KARA…
Nezih Kuleyin
Ankara Magazine dergisinin
Mart 2008 tarihli 73. sayısından
19
ANKARA ÇİĞDEMİ (Sayı: 17, 2013/Yaz)
20

Benzer belgeler

ankara çiğdem - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi

ankara çiğdem - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan İran ve St. P...

Detaylı

ankara çiğdemi

ankara çiğdemi Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan İran ve St. P...

Detaylı

ANKARA ÇİĞDEMİ

ANKARA ÇİĞDEMİ Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan İran ve St. P...

Detaylı

ankara çiğdemi

ankara çiğdemi Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan İran ve St. P...

Detaylı

ankara çiğdem - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi

ankara çiğdem - Atılım Üniversitesi Ankara Digital Kent Arşivi Türkiye Cumhuriyeti dünyada, başkentini değiştiren ilk ülke değildir. Başkentini Upsala‟dan Stockholm‟e taşıyan İsveç, Kyoto‟dan Tokyo‟ya taşıyan Japonya, İsfahan‟dan Tahran‟a taşıyan İran ve St. P...

Detaylı