Süleyman Demirel Üniversitesi

Transkript

Süleyman Demirel Üniversitesi
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Blimi ve Teknolojisi
Doğduğum köyde (Acıkuyu Köyü-Şereflikoçhisar) geleneksel olarak tıbbi ve aromatik
bitkilerden sıkça faydalanıldığını hatırlarım. Tulum peynirlerine konulmak üzere çörek
otu (Nigella sativa), turşu ve tarhanaya katılmak üzere çörtük otu (Echinophora tenuifolia), baharat olarak kullanılmak üzere karabaş kekik (Thymbra spicata) ve
bahçe nanesi (Mentha spicata), herbal çay olarak içilmek üzere dağ çayı (Sideritis ve
Stachys türleri) bulundurulur, bunlardan yayılan aromatik kokular bazen dışarıdan bile
fark edilirdi. Bahar aylarının gelmesiyle birlikte tepelere ve dağlara çiğdem (Crocus sp.)
kazılmaya, meralara ve ovalara kuzukulağı (Rumex tuberosus), evelik (Rumex crispus
), hindiba (Taraxacum officinale), tekesakalı (Tragopogon sp.), yemlik (Scorzonera
sp.) ve ebegümeci (Malva sylvestris) toplamaya ve yol kenarlarına ışgın (Rheum ribes)
soymaya gidilirdi. Bazen de hiçbir yere gidilmez, çobanlarının heybelerinde kenger (
Gundelia tournefortii) kökleriyle dönmesi beklenirdi. Kengerin taze yapraklarından nefis
yemekler yapılır, köklerinden çıkartılan lateks ile kenger sakızı (Gummi Gundeliae)
üretilir ve bu sert yapılı sakızı çiğnemekten çene kaslarımız dermansız düşerdi.
Sonbahar ayları geldiğinde, harman yerlerinden toplanan üzerlik otu (Peganum
harmala) meyveleri boncuk gibi dizilerek nazarlıklar yapılır; bunlar kerpiç duvarlı, kireç
badanalı ve toprak damlı köy evlerinin kapı üstlerine veya kirişlerine asılırlar, bir
bakıma kem gözlerden korunmaya çalışılırdı. Kökboya (Rubia tinctorum) gibi değişik
bitki kökleri ile boyanan koyun yünleri tarandıktan ve kirmende eğrildikten sonra
dokunarak kilime dönüştürülürdü. Halen kırsal bölgelerde yaşayan halkımızın yabani bitkileri toplayarak, onları ilaç, koku,
baharat, nazarlık, doğal boya ve yenilebilir ot olarak kullandıklarını duyuyor ve
görüyoruz. Bir zamanlar “koca karı ilacı” olarak uygulanmış, ancak zamanla unutulmuş
veya unutulmaya yüz tutmuş olan bitkisel droglarla tedavi yöntemleri günümüzde
yeniden popüler olmaya başlamıştır. Sentetik ilaçların hastalıklara karşı zamanla
etkisiz kalması, her derde deva olmaması ve belki de en önemlisi pek çok yan ve
toksik etkilerinin bulunması, doğal olan bitkisel orijinli ilaçlara yönelişi hızlandırmıştır.
Artık ecza dolaplarımızın protokolünü ‘Aloe vera’, ‘Chamomile’, ‘Digitalis’,
‘Echinacea’, ‘Efedra’ (Ma Huang), ‘Ginger’, ‘Ginkgo’, ‘Ginseng’, ‘Goldenseal’, ‘Gotu
Kola’, ‘Kava Kava’, ‘Milk Thistle’, ‘Muira Puama’, ‘Passiflora’, ‘Rauwolfia’, ‘Saw
Palmetto’, ‘St. John’s Wort’, ‘Taxus’ ve ‘Valerian’ gibi bitkisel ilaçlar süslemektedir. WHO tarafından yayınlanan raporlarda 90'dan fazla ülkenin farmakopelerinde
20.000'den fazla tıbbi bitkinin tedavi amacıyla kullanıldığı bildirilmektedir. ‘Alternatif
Tıp’, ‘Tamamlayıcı Tıp’, ‘Destekleyici Tıp’ ve ‘Geleneksel Tıp’ gibi farklı anlatımlarla
ifade edilen tıbbi bitkiler ve bitkisel ilaçlarla tedavi (fitoterapi) uygulamalarına olan ilgi
sürekli artmaktadır. Örneğin geleneksel Doğu tıbbının en önemli iki büyük temsilcisi
olan Çin tıbbı (Wu-Hsing) ve Hint tıbbı (Ayurveda) yeniden insanların ilgi odağı olmayı
başarmıştır. Son yıllarda özellikle kanser tedavisinde öne çıkan sekonder metabolitlerin
endüstriyel değerinde büyük artışlar olmuş, örneğin Taxus brevifolia, Camptotheca
accuminate ve Catharantus roseus gibi bitkilerden elde edilen alkaloitler kanser
tedavisinde yaygın şekilde kullanılmaya başlamıştır. Bir başka anlatımla, eskinin “koca
karı" ilaçları günümüzün "modern" ilaçlarına ilham olmaya başlamıştır. Bilhassa
aromaterapiye karşı yoğun merak uyanmış, saf esans yağlarının (uçucu yağların)
üretimi artmış ve kullanım alanlarını genişlemiştir. Aromaterapi dışında, parfüm ve
kozmetik endüstrisinin de temel hammaddesi olan esans yağları, güzel ve hoş kokuları
ile özel hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Sağlıklı beslenmenin gittikçe
önem kazandığı dünyamızda, tuz ve yağ yerine artık baharatlar; sentetik
renklendiriciler ve koruyucular yerine artık doğal boyalar ve antioksidanlar; siyah çay,
kahve, kola ve gazlı içecekler yerine artık kuşburnu, adaçayı, ıhlamur, papatya,
ekinezya, melisa, nane, kekik gibi kafeinsiz herbal çaylar tercih edilir olmuştur.
Çağımızda pek çok hastalığın nedenini doğal olmayan ürünlerle beslenmede gören
insanlar yeniden doğayı keşfetmeye koyulmuş, bir bakıma eski bir hekimin dediği gibi
"yedikleriniz ve içtikleriniz ilaçlarınız olsun" yaklaşımını kendilerine rehber edinmeye
başlamıştır. Türkiye, tıbbi ve aromatik bitkiler bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir.
Türkiye florasında doğal olarak yetişen yaklaşık 12 bin kadar bitki taksonundan üçte
biri endemiktir. Endemikler başta olmak üzere Türkiye’de doğal olarak yetişen yüzlerce
bitki türünün tıbbi ve aromatik değeri çok yüksektir. Türkiye’de yaklaşık 500-1000 kadar
bitki türünden halk hekimliğinde faydalanılmakta, 350 kadar türün de ticareti
yapılmaktadır. Haşhaş, çay, kimyon, anason, rezene, keten, kişniş, dereotu, nane,
fesleğen, çörekotu, çemen, kırmızıbiber, safran, şerbetçi otu ve yağ gülü geleneksel
olarak kültürünü yaptığımız tıbbi ve aromatik bitkilerdir. Rize'de çay, Safranbolu'da
safran, Bilecik'te şerbetçi otu, Afyonkarahisar'da haşhaş, Denizli'de kekik ve adaçayı,
Isparta'da yağ gülü ve lavanta, Burdur'da anason ve rezene, Ankara ve Konya'da
kimyon ve çörekotu, Güneydoğu illerinde ise kırmızı biber tarlaları görülmeye değerdir. Yüzyıllardır doğadan yabani olarak topladığımız adaçayı, biberiye, defne, ısırgan otu,
kantaron, kapari, kekik, kuşburnu, lavanta, oğulotu, papatya, şevketi bostan ve zambak
gibi bitkiler de artık tarlalarda üretilmeye başlamıştır. Üstelik ekinezya, karabuğday,
kinoa, kudret narı ve stevya gibi yeni kültür bitkileri ile de karşılaşır olduk. Ancak
nesilleri tehlikede olan centiyan, çöven, kardelen, kökboya ve salep gibi bazı rizomlu,
soğanlı ve yumrulu bitkilerin de bir an önce kültüre alınarak üretilmeleri gerekiyor. Şu an elinizde tuttuğunuz kitabın ilk baskısı 2005 yılında, ikinci baskısı 2007 yılında,
üçüncü baskısı 2009 yılında ve dördüncü baskısı 2013 yılında basılmış, sadece
Süleyman Demirel Üniversitesi’nde değil diğer üniversitelerde de akademisyenler ve öğrenciler tarafından büyük ilgi
görmüştür. Kitabın genişletilmiş 5. baskısında, daha önceki baskılarda dikkatleri çeken
yazım hataları ve anlatım bozuklukları düzeltilmeye çalışılmış, ayrıca alanındaki
gelişmelere ve yeniliklere bağlı olarak güncelleme, araştırma ağırlıklı literatürlerle
destekleme, yeni bölümler eklenerek iyileştirme de yapılmıştır. Bilimsel içeriğinin
araştırıcılar için doyurucu ve yön gösterici, öğrenciler için faydalı ve anlaşılır düzeyde
olmasına gayret edilmiştir. Eserlerinden, bilgilerinden ve teşviklerinden yararlandığım
değerli bilim insanlarına minnet ve şükranlarımı sunuyorum.