Okul Sütü Martta Başlayacak - Köy-Koop
Transkript
Okul Sütü Martta Başlayacak - Köy-Koop
keçisütüdamızlıkprojedanısmanlık SAANEN KEÇİSİ ÜRETİM ÇİFTLİĞİ www.e-ciftlik.net T 0544 469 47 78 Haymana Yolu 14. Km Yavrucuk Gölbaşı-Ankara T 0544 469 47 78 Geleceğimizin Güvencesi “keçi bizim işimiz” demirkoç EYLÜL 2012 Yıl:1 Sayı:11 Okul Sütü Martta Başlayacak »»Bütçenin oluşturulması ve programın belirlenmesi için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanıp; Maliye, Milli Eğitim ve Sağlık bakanlıklarına gönderilen proje, ancak okulların ikinci dönemine yetişecek. Çocukların sağlıklı beslenmesi ve üreticinin desteklenmesi amacıyla geçen yıl başlatılan “Okul Sütü Projesi”, bu yıl sütün az olduğu bu dönemde ihale sürecine bir türlü gelemedi. Bundan dolayı; çocuklar sütsüz, üretici ise mart ayına kadar desteksiz kalacak. İhale Süreci 2-3 ay sürebilir Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, yaptığı açıklamada; “Okul Sütü Projesi”nde ihale sürecinin olacağını, ilana çıkılacağını, projenin başlamasının 2-3 ay sürebileceğini ve başladığı noktadan, eğitim yılının sonuna kadar da devam edeceğini belirtti. Okul Sütü Projesi’nde geçen yıl yaklaşık 75 milyon lira ayrıldığını anlatan Bakan Eker, “Bu sene, bunun 120-130 milyon civarında olabileceği hesaplanıyor” dedi. Üretici Memnun Kalmadı Bu yıl özel okulları da kapsayacağı ve geçen eğitim-öğretim yılında sütün ancak 25 gün dağıtıldığı göz önüne alındığında, bu yıl ayrılacak bütçeyle ancak 2 ay süt dağıtılabilir. Bu durumda ya proje öngörülenden daha sonra yani; nisan ayında başlayacak ya da haftanın beş günü dağıtılmayacak. Bu da öğrencilerin; ne geçen yıla göre daha sağlıklı beslenmesine yarayacak, ne de arz fazlası dönemde üreticiye destek olacak. Gerçek sorun yüksek girdi maliyetleridir Önceki dönemde 80 kuruş olan sütün litresi bu yıl ihalede 90 kuruşa yükseldiğini söyleyen Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, “Bu sene ilkbahar yağışlarının yetersiz olması sonucu bitki gelişimi arzu edilen ölçüde gerçekleşmedi. Piyasada yeterli ürünün olmaması yanında, fiyatların daha da yükseleceği beklentisiyle, stok yapılması fiyat artışlarına yol açtı. Bu artış üreticinin belini büktü. Süt fiyatının 90 krş olması, bu girdi maliyetleriyle çok yetersiz kaldı” dedi. Silajlık mısır ve yonca üretiminin yeterli olmadığına da değinen Yıldız, “2011 Ağustos ayıyıla, 2012 Ağustos ayını karşılaştırırsak; gübre 55 liradan 70 liraya yükselmiş, yani %27 artmış, mazot 3.08’den 4.02’ye yükselerek %30.47 artış gerçek- “Yumurta Fiyatının Artışının Sorumlusu Üreticiler Değil” »»Yumurta Üreticileri Merkez Birliği, basında çıkan haksız eleştirilere açıklık getirdi. “Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2 haftalık fiyatlara bakarak yumurta fiyatını değerlendirmek ve üreticileri fırsatçılıkla suçlamak doğru değildir. Dünya Yumurta üretiminde ve yumurta ticaretinde, Türk Yumurta sektörü onuncu sırada yer almaktadır. » Syf 8’de Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) Genel Başkanı Ramazan Özkaya, gündemdeki soru ve sorunları Köy-Koop Haber’e değerlendirdi. “Halkımız bu kış, ucuz fiyatlara bol bol balık tüketecek” Röportaj » Syf 12’de leşmiş. Elektrik birim kwh saati artmış. Bu konular hep maliyetlerimize intikal eden unsurlar. Yemde %22.88’lik bir artış var. Et kesim fiyatları geçen yıl ortalaması 14.8 lira, bu gün 14.3 TL. Geçen yıla göre 50 krş düşüş var. Sulamada kullanılan elektrik ucuz olsa üreticiler daha fazla yonca ve mısır üretimi yaparlar. Akaryakıt her kalemde zaten çiftçinin üretimine etki eden bir olay. Gerçek sorun yüksek girdi maliyetleridir. Yapılan ithalatlar kısa süreli çözüm olarak gözükebilir, burada yapılması gereken ithalatı değil üretimi teşvik etmektir.” diye konuştu. Maliyet artışlarına mutlaka önlem alınmalı Maliyetlerinin bu şekilde artmasının önüne geçilmediği takdirde, süt hayvancılığının geleceğinin tehlikede olduğunu belirten Yıldız, “Aksi takdirde 100 baş hayvanı olan, 40 baş hayvandan süt üretcek. Ya da 5 kilo yem kullanıyorsa bunu yarıya düşürüp 2,5 kilo yem verecek. Bu da sütte verimin düşmesi demek. Sütün fiyatı; 1 TL’den aşağı olmaması gerekirdi. Esnek destekleme politikası geliştirilerek, kooperatiflerin ortaklarına hizmet için alınan faturalı yemlere, mazot ve gübrede olduğu gibi teşvik uygulanması yapılmalıdır. Üreticinin maliyetleri bu şekilde düşürülebilir. ” dedi. Zeytin Ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözümü Masaya Yatırıldı »»Balıkesir'in Havran ilçesinde "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı" düzenlendi. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) tarafından organize edilen çalıştay üreticiler ve vatandaşlar tarafından beklenen ilgiyi görmedi. » Syf 13’de “Bu Toprağın Sesi” Sustu! »»4 Nisan 1991 tarihinde başlayan serüven son buluyor. TRT’de yayınlanan “Bu Toprağın Sesi” Programı ekranlara veda etti. Yeni yayın dönemi ile birlikte, çeyrek asra yaklaşan tarımsal televizyonculuk deneyimi olan “Bu Toprağın Sesi” programının ekranlara veda edeceği, sektörün ve konu ile ilgili basının gündeminde. Konu ile ilgili yaptığımız araştırma sonucunda 3 Eylül’den itibaren TRT kanallarının yayın akışlarında, Bu Toprağın Sesi programının yer almadığını gördük. » Syf 7’de “Üreten Çiftçi-Köylü Egemenliğin Teminatıdır” »»İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu (ÇİFÇİPLAT) Türk tarımın içinde bulunduğu sorunları yerine tespit ederek hazırladığı raporları, yönetenlere ve kamuoyuyla İzmir Konak ilçesinde düzenlediği bir basın toplantısıyla paylaştı. Toplantıya İzmir’deki tüm basın kuruluşlarının, görsel ve yazılı temsilcilerinin muhabirleriyle birlikte KÖYKOOP’ların birim kooperatif başkanları ve KÖY-KOOP İzmir Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri, Köylü, çiftçi ve üreticiler katıldı. İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu (ÇİFTÇİPLAT) dönem sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Bir yandan gelir dağılımı bozulmuş ve halkın büyük bir çoğunuluğu geçim sıkıntısı içinde. Bu durumdan, çalışan kesimin önemli bir bölümünü oluşturan çiftçilerimiz de olumsuz etkileniyor. Çiftçilerimiz borç içerisinde. Topraklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Çiftçimizin toprağını terk etmek zorunda kalması, gıda egemenliğimizin kaybolmasına neden oluyor. Türkiye, kırmızı et, canlı hayvan ithal ederken şimdi de ot ithal ediyor” dedi. » Syf 10’da Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Tevfik Fikret CENGİZ Dünden Bugüne Kooperatifçilik -11» Syf 2’de Geleceğin İş Modeli Kooperatif Geleneğinde Saklı » Syf 15’de Girişimcilik ve Kırsal Kalkınma » Syf 20’de Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI Mehmet VAROL Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarar? -2- Dr. Erhan EKMEN Sözün Bittiği Yer Neresi? AB’den Vazgeçmek? » Syf 4’de » Syf 5’de » Syf 6’da Erol AKAR Şakir ADA Ünal ÖRNEK Üye Ortak İlişkisi ve Merkez Birliği Düzeyinde Örgütlenmiş olmak » Syf 13’de Ne Kadar Çok Arı O Kadar Çok Tarımsal Üretim » Syf 7’de Dünyada Kooperatif Bankaları Büyüyor » Syf 18’de KOOPERATİFÇİLİK M LA AÇLI KOO PE R A F V E D İ Ğ E R TA R Tİ SA BİR IN RK MA LİKLERİ M E KÖY-KOOP OTEL EĞİTİM VE DİNLENME TESİSLERİ Z Bİ RLİ Ğİ • KÖY KA LK KUŞADA SI Güzelçamlı REZERVASYON 0312 419 63 95 Kuşadası-Güzelçamlı mevkiinde, Milli Parka 1 km mesafede yer alan tesisimiz, 60 yatak kapasitesine sahiptir. Türkiye’deki Tüm Ortak Kooperatiflerimize ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı mensuplarına %20 İndirim Uygulanmaktadır. KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI • Dr. Bediha DEMİRÖZÜ • Dr. Caner KOÇ • Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Hilal TUNCA • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Alper Serdar ANLI • Dr. Umut TOPRAK SA M LA AÇLI KOO PE R BİR V E D İ Ğ E R TA F RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. İ AT E Z K RK IN MA LİKLERİ M E Bİ RLİ Ğİ • KÖY KA L Kooperatifin kuruluşu tamamdı. Yönetim sorunu Bir de kefil göstermek zorundaydınız. Öyle ya, her yoktu. Başından aşkı toprağı vardı. Hatta toprağın şeye razı olup yurt dışına kapağı atıyorsunuz. üstünde kümesleri de vardı. Ancak, tarımsal bir işYa, sonra sizi nerede bulacaktık? letme için can damarı demek olan su yoktu. İyi de, bunca sıkı önleme karşın, ortaklarla kooperatif arasında hiç mi sürtüşme çıkmadı? Yıllar geçiyor, tavukçuluğa başlayamıyorlardı. UzVerilen sözler yüzde yüz tutuldu mu? Ne gezer. manlar 500 tavukluk kümesin karlı olamayacağı Biz bize benzemez miyiz? Akşamdan söz verip görüşündeydiler. Oysa, bunu Bademler’e öneren de sabaha dönmekten söz eden türküler bizMehmet Hadi İLBAŞ kendileriydi. Neye dayanarak o zaman “Olur,” deden başka kimin dilinde var? mişlerdi. Şimdi ne için “Bu işletme para getirmez” Köy-Koop Eski Genel Başkanı diyorlardı? Bilinmezdi ki. Çoğu ortak beklenenin üstünde para gönderdi. “Ben kurtuluyorum, bari kooperatifim de kurtulsun” diye Bu kez “Niye inekçilik yapmıyorsunuz?” diyorlardı. Aslına düşünen bu ortaklar; bugün Bademler’de elli aileye ekmek bakılacak olursa, ortakların çoğu da zaten inekçiliğe hevesveren kuruluşun temelinde harcı bulunan adsız kahraman- liydi. Hele, bunu tavukçuluk için kurdukları tesislerde yapalardır. Ama, kimileri de kooperatife gönderecekleri her kuru- bileceklerini öğrendiklerinden sonra, insanları tutabilene aşk şun yakın gelecekte domatese, çiçeğe ve ekmeğe dönüşeceğini olsundu. hesap edemediler. Umuyoruz ki, onlar da şimdi kooperatiften Ancak, ne inekçiliğe başlayabilecekler, ne de bankanın veryanadırlar. mek istediği yirmi dört bin lira krediyi alabileceklerdi. Banka TOPRAĞIMIZ, SUYUMUZ insanları yok yere umutlandıracak, sonra da ipe un serecekti. Bademler’de kooperatif denilince hala bir çelik masa, bir Bu arada, İzmir’den Toprak- Su elemanları çağırılmıştı. Koocamlı dolap ve dört sandalye akla geliyordu. Bunları da Hacı peratif topraklarının analizi yaptırılmıştı. Arazinin topoğrafik Bektaş Derneği’nden edinmişlerdi. haritası çıkarılmıştı. İşi sıkı tutuyorlardı. Şimdi biraz paraları vardı. Artık kıpırdayabilirlerdi. Burun- Türkmenoğlu, Almanya’daki ortaklarla görüşmek ve ne yasuz Çiftliği henüz satılmamıştı. Fiyatının ikiyüz otuz bin lira pabileceklerine karar vermek üzere, bu ülkeye gitti. 26 Nisan olduğu söyleniyordu. Yetmiş bini peşin isteniyormuş. Geri 197 günü bir kısım ortaklar “Suttgart Marguard Str.35 – 7000” kalanı altı ay beklenirmiş. Kooperatif olarak çiftliği satın ala- adresinde Mustafa Or’un evinde Türkmenoğlu’nun başkanlıbilme yolunda girişim başlattılar. ğında toplandılar. Toplantıda ortaklardan Halil Yazıcıoğlu, Köyde insanlar evlere sığamaz olmuştu. İşleyebilecekleri ka- Mehmet Necati Tutal, Kasım Gönül, Doğan Karabacak vardı. dar toprağa kavuşuyorlardı ya . Bu toplantıda, köyün hemen yanı başında bulunan ve Kavalalı Düğün bayram ediyorlardı. Hatta şimdiden hafif hafif “topra- Tarlası diye bilinen yirmi iki yirmi iki dönüm den ibaret yerin satın alınması gündeme geldi. Bu tarlanın ortasında kuyu varğı aramızda pay mı etsek, yoksa, kooperatif eliyle mi işletsek” dı. Bu kuyunun suyu kooperatif için gerekiyordu. Tarla sahitartışmasını bile başlatmışlardı. binin kırksekiz bin lira istediği söyleniyordu. “İyi ama, su beri Peşin istenen yetmiş bin lirayı hemen ödeyebilirlerdi ama, geyakada, toprağımız öte yakada. Suyu o yakaya geçirebiliriz” risi için pek umutlu değillerdi. Ziraat Bankasından kredi isteSuyun karşı yakaya geçmesine olanak varsa, bu fırsat kaçırıldiler. Mevzuat hazretleri karşılarına dikildi. mazdı. Türkmenoğlu yıllardır bunun çok kolay olduğunu söyMeğer, ancak tapulu arazisini gösteren çiftçiye kredi verilirlüyordu, ama insanlar ancak kabulleniyorlardı. miş. Böyle seksen-yüz kişi gelir de, seksen, yüzbin, ya da ikiParayı bastırıp tarlayı aldılar. Aldılar ya, köyde bir çok kimseyüz bin lira para isterse mevzuat buna müsait değilmiş. “ İyi nin ağzına da sakızı verdiler. Beri dağın yamacındaki suyun ama, bizim tapulu arazimiz yok.” “ Yoksa, kredi de yok.” karşı dağın yamacına geçeceğine inanmıyorlardı. TürkmeOlayı hemen basına yansıttılar. Yazıldı, uğraşıldı, ama Nuh dinoğlu bir çift sözle hepsini susturdu. “El alem aya adam gönyen banka peygamber demedi. Burunsuz çiftliği bu yöreyle ilderiyor. Biz şuncacık suyu mu karşıya geçiremiyeceğiz, yarın gisi olmayan boya fabrikası sahibi Durmuş Yaşar satın aldı.Bautanmayacak mısınız?” dedi. demler köyü halkı hançerlenmiş gibi oldu. İş adamı Durmuş Toprak üzerinde yapılan bilimsel araştırmanın benzeri su için Yaşar, biraz Bademler Köyü ile iyi komşuluk ilişkilerinden yarar umduğundan, biraz da toprağın tarıma elverişli olma- de yaptırıldı. Suyun kalitesi ve debisi ölçtürüldü. Şimdi ayaklarını artık yere sağlam basabilirlerdi. “Kavalalı tarlasında budığını bildiğinden Seferhisar yolunu solundaki niteliksiz alanı Bademler Köyü Sandığına sattı. Çok geniş bir alan bu topra- lunan kuyuda yapılan deneyler sonuçlandı ve ortalama 10/sn (3) su debisi olduğu ve suyun gheliş kodunun kuyu ağzından ğın 150 dönümüne kooperatif müşteri oldu. Durmuş Yaşar 2.70 m. aşağıda bulunduğu anlaşıldı.” aynı yerden kooperatife de 500 dönüm yer satmaya yanaşınca Bademler Köyü Kooperatifi beklemediği bir anda hiç hesapta İşe öncelikle kuyunu çevresini betonlamakla başladılar. İçine yokken, 650 dönüm arazinin sahibi oluverdi. Yıl 1966 idi. doğru demirden bir merdiven yaptırdılar. Kuyunun tepesine de bir kulübecik kondurdular. Şimdi suyun gözü güvence alKooperatif, Köyişleri Bakanlığından 19 bin 600 lira kredi aldı. Üstüne biraz para daha koydular .plan 30 bin 301 lira 68 ku- tındaydı. Kooperatifin geleceği aydınlanıvermişti. Türkmenoğlu Alruş harcayarak arazilerinin alt ucuna 500 tavukluk bir kümes manya’daki ortaklarına mektup yazdı. “Bademler Türk yaptırdılar. Kümesin yanı başına iki odalı bir lojmanla bir de kooperatifçilik ve iktisat tarihine geçecektir.” dediği yem deposu kondurmayı ihmal etmediler. mektubunu şöyle bağladı: Mahmut Türkmenoğlu gelecekte uğraşacağı aşan kooperatifçiliği çoktan seçmişti. Ülkemizse yeni yeni gelişmeye başlayan “İzmir’de geniş işlerim olduğu halde, başımı kaşıyacak vakdemokratik halk kooperatifçiliği liderini bekliyordu. Bunlar- tim olmadığı halde, bir makine yüksek mühendisi müteahhit olarak kendim için çalışsam bugünün Türkiye’sinde mildan birisi niye kendisi olmasındı? yonları kazanacağım bile mümkün olduğu halde, sırf yalnız Türkmenoğlu bir taraftan hedefini genişletirken, öte yandan Mahmut Türkmenoğlu olarak değil, doğup büyüdüğüm ve da Bademler modelini geliştirebilmenin yolunu arıyordu. O her ferdini ayrı ayrı sevip bağrıma bastığım, övündüğüm günlerde Süleyman Genç de kooperatifin hem hem muhaBademler Köyünün bütün fertleri ile birlikte mutlu yarınsebesini yürütmek, hem de çalışmalarda kendisine yardımcı lara ulaşabilmek amacı ile çalışmakta ve bu duygunun sıtolmak üzere kooperatifte işe başlamıştı. Çevre köylerde de masına tutulmuşçasına on yıldan beri olduğundan çok daha pek çok ilerici gencin de kooperatif kurma hazırlığı içinde busıkı bir şekilde kooperatife ve kooperatifin başarısını sağlalunduğu yolunda sevindirici haberler alıyordu. Ancak güçlükyarak onu amacına ulaştırmaya emek, bilgi ve güç katma ler sürüp gidiyordu. Kooperatif kurmada güçlükler, kurmayı kararı ve azmindeyim.” becerebilseniz bile çekip çevirmede güçlükler. Sonra para koŞimdi sıra suyu karşı yakaya geçirmeye gelmişti. Birkaç hafta nusunda güçlükler. 1969 yılına gelindiğinde Bademler artık bir dönemece ulaş- içinde bitirilen ön çalışmalar sonunda Türkmenoğlu kendi el yazısı ile hazırladığı ilanı köyde herkesin görebileceği yerlere mıştı. Bu arada, uzun süredir “çıktı çıkacak” diye beklenen Kooperatifler Kanunu sonunda mecliste sadece 17 milletve- astırdı. Suyun izlediği yol ile ayrıntıları içeren bu ilanı birlikte okuyalım mı? kilinin hazır bulunduğu bir oturumda yasalaşmıştı. Yeni yasa İLAN kooperatiflere üst örgütlenme yolunu açıyordu. Bunun yanı sıra, kooperatifleri sosyal ve ekonomik yönde faaliyet göste- Kooperatifimize ait Kavalalı tarlasındaki su kaynağından Han recek kurumlar diye niteliyordu ki, bu tanımın o gün için an- yıkığı mevkiindeki arazimiz içindeki kuyunun üstündeki koca lamı ve önemi büyüktü. delicenin yanına kadar 3 bin 300 metre ve ayrıca, Hacı Beyin incirlerin yanından tepe üstü gelinerek abideye kadar 1300 metre Köylerde kurulu tarımsal amaçlı kooperatiflerin tamamı için de tek anasözleşme öngörüyordu. Adlarını da Kalkınma Ko- olmak üzere 4 bin 600 metre su yolu kazısı yaptırılacaktır. operatifi haline getiriyordu. Sonraları Tarımsal sözcüğü de Su yolunun derinliği 70 cm. olacaktır. Her iki kısım da su yolu eklenecek ve böylece, bugünkü Bademler Köyü Tarımsal Ko- geçecek yerler 20 metrede ve 40 metrede bir kazık çakılarak operatifi adı oluşacaktı. işaretlenmiştir. Bu su yolunun Kazı işi önce birkaç gün yevBundan böyle tüzel kişiler de kooperatiflere ortak olabilecek- miye ile çalıştırılarak sonra da götürü verilerek yaptırılacaktır. lerdi. Bademler Köyü tüzel kişiliğini hemen ortaklar arasına Yevmiye 25 liradır askerliğini yapmamış zayıf bünyeli gençler kattılar. Böylece, köyün elektriği, suyu, tiyatrosu… için koo- ile gene yaşı ilerlemiş zayıf bünyeli kimselere 20 lira yevmiye peratifçe bir takım harcamalar yapılabilecekti. verilecektir. Götürü iş teklif almak suretiyle verilecektir. Su Köyde önceki yıllardan beri kurulu bulunan tüketim koope- yolu boyunca tetkik yaparak kazı yapılacak yeri ve metre fiyatını belirtir tekliflerin kooperatif başkanlığına verilmesi, ratifinin yöneticileri baktılar ki, aynı çatı altında bulunmakta yarar var, kalkınma kooperatifine katılma kararı aldılar. İn- yevmiye ile çalışacakların isimlerini kooperatife yazdırmaları ilan olunur. -süreceksanlar “Birlikten kuvvet doğar,” özlü sözünü biliyorlardı. IM DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -11- E 2 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet VAROL Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Ekim 2012 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği BİRLİKLERDEN HABER Köy-Koop İzmir Birliği 81. İzmir Enternasyonal Fuarındaydı »»31 Ağustos-9 Eylül tarihlerinde İzmir Kültürpark’ta ‘’Yaşamın Her Alanında Tasarım’’ temasıyla 67 ülkeyi ve binlerce ziyaretçiyi ağırlayan 81. İzmir Enternasyonal Fuarı düzenlendi. Fuara katılan İzmir Köy-Koop Birliği bu yıl ki katılımcı konuğu Mersin Köy-Koop Birliğimiz idi. Mersin Birliğimizi temsilen Birlik Başkanı İlhami Hançer ve Birlik Müdürü Cemil Durmaz katıldılar. Binlerce ziyaretçinin katıldığı fuarda kooperatiflerimiz S.S.İğdeli ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin peynirleri, S.S. Peşrefli Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin Karadut reçelleri ve şurupları, ev salçaları, çeşitli konserveleri ile S.S. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin rengarenk çiçekleri, S.S.Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin zeytinyağları ve konuk Mersin birliğinin ballarıyla standa renk kattılar. 10 günlük fuar süresi boyunca Köy-Koop İzmir Birliği standana ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gösterildi. Fuar ziyaretçilerinin ortak isteği; kooperatiflerimizin ürünlerinin güvenilir ve sağlıklı olduğu fakat her zaman ulaşabilecekleri bir yerde satışa sunulması talebi oldu. 81’nci İzmir Enternasyonal Fuarı’nın sona ermesi nedeniyle bir açıklama yapan Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, “Fuarımıza katılan, standımızı ziyaret eden ve destek veren tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz. Tabi en büyük teşekkürümüz de Köy-Koop standına yoğun ilgi göstererek sahip çıkan İzmirli hemşehrilerimizedir.” diye konuştu. Köy-Koop Muğla Birliği -Yerli Ürün Pazarı Açıldı Ankara’da Burdur Günleri »»Teke Yöresi’nin başkenti Burdur’un ‘’Bir İnci Burdur Tanıtım Günleri” 20-23 Eylül 2012 tarihleri arasında Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. “Bir İnci Burdur Tanıtım Günleri”nde Burdur’un doğal güzellikleri, Teke Yöresi Kültürü, tarihi değerleri, folkloru, mutfağı ile yöresel ürünlerine kadar bütün özellikleri sergilenen organizasyonda, açılış törenine, Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Ekonomi Bakan Yardımcısı Mustafa Sarı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Seyfullah Hacımüftüoğlu, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Belçika Büyükelçisi Pol De Witte, Devlet eski Bakanı Mustafa Çiloğlu, Burdur eski Milletvekili Yusuf Ekinci, milletvekilleri ile vatandaşlar katıldı. Gıda güvenliğimizin sağlanması, yerli tohumların korunması için başlattığımız bu çalışma, meyvelerini vermeye başladı. Kent Konseyi Kadın Meclisi Yerel Tohumları Geliştirme Grup Başkanı Jale EREN konuşmasında “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2006 yılında çıkardığı tohumculuk kanunu ile yerel tohumların satılmasını yasaklamıştır. Yerel tohumlar için daha az su ve gübre kullanılır. Besin değeri yüksektir, sağlıklıdır. Oysa her yıl yenisi alınarak ekilen hibrit tohumlardan üretilen ürünlerde bulunan kimyasallar yüzünden topraklarımız çoraklaşmaktadır. Bu kimyasallar, besinlerle insanlara geçmekte, kanser dahil birçok hastalığa neden olmaktadır. Gıda güvenliğimizin sağlanması, yerli tohumların korunması için başlattığımız bu çalışma, meyvelerini vermeye başladı. Destek olan herkese çok teşekkür ediyoruz” diyerek bu konuda köylerde yapılan çalışmalar hakkında geniş bilgi verdi. Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman GÜRÜN ise konuşmasında “Yerli tohumlara sahip çıkma adına oluşturulan inisiyatif grubuna çok teşekkür ediyorum. Bizim de Belediye olarak geçtiğimiz yıllarda açtığımız üretici pazarına ilgi her geçen gün artıyor. Gelişmiş ülkelerde tohum tekeli oluşuyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bunun arkasında ekonomik çıkarlar var. Hibrit tohumlar, artık yabancı tekellerin elinde. Ancak buna karşı çıkmamız, yerli tohumları korumamız gerekiyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık il Müdürlüğümüzün de desteği ile yerli tohumlarımızı koruyup geliştirmek, gelecek nesillere ulaştırma hepimizin en önemli görevidir” dedi. Burdur’a olan sevgisini belirten Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel Eroğlu, “Burdur’u yerinde görmek lazım, o kadar güzel bir il ki, ilk defa isim verirken ‘Burada da dur’ denilmiş, Burdur’un fahri hemşerisi olmaktan gurur duyuyorum. Herşeyi ile muhteşem bir il, gölüyle, ormanıyla, suyuyla çok güzel bir ildir” dedi. Açılış kurdelesinin kesilmesinin ardından Bakanlar Veysel Eroğlu ve Mehdi Eker ile protokol üyeleri stantları gezdi. Açılış töreninde Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, ilin doğal zenginliklerini, kültürel mekanlarını, eğitim kalitesini anlattı. Başkan Akkaya, “Batı Akdeniz Bölgesi’nin binlerce yıllık tarihi ve kültürel zenginliğini bağrında taşıyan Burdur, bu cennet topraklarda doğa ve tarihin eşsiz uyumu ile güzellikler sergilemektedir. Tadına doyum olmaz sebzeleri, meyveleri, ölümsüz kara sevdalara söylenen türkülerin nakşedildiği kilimleri, masal diyarı Burdur’un her bir köşesi keşfedilmeyi bekleyen bir cennettir. Bir ilim ve irfan kenti olan Burdur’un eğitim kalitesi Burdur Milletvekilimiz ve Milli şairimiz Mehmet Köy-Koop Burdur Birliği Etkinlikte Yerini Aldı Köy-Koop Burdur Birliği kurmuş olduğu standta Burdur’un yöresel ürünlerini tanıttı. Köy-Koop Burdur Birliği Genel Başkanı Yakup Yıldız yaptığı açıklamada; “Ankara’da ilk defa ‘’Bir İnci Burdur Tanıtım Günleri” adıyla düzenlenen bu etkinlikte yer almaktan çok mutluyuz. Köy-Koop olarak Burdur’umuzu tanıtmak için kooperatiflerimizin üretmiş oldukları ürünleriyle buradaydık. Köy-Koop standına gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı Ankara halkına ve Ankara’ra yaşayan Burdurlulara çok teşekkür ederim” dedi. »»Muğla Kent Konseyi Kadın Meclisi ve Köy-Koop Muğla Birliği tarafından ortaklaşa yürütülen “Yerel Tohumların Geliştirilmesi” çalışması kapsamında Muğla Açık Pazar yerinde ‘Yerli Ürün Pazarı’ açıldı. Muğla’nın ilk yerli ürün pazarı Muğla açık Pazar yerinde açıldı. Açılış törenine, Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman GÜRÜN, Köy-Koop Birlik Başkanı Eray ÇİÇEK, Muğla Kent Konseyi Başkanı Opr. Dr. Naki BULUT, Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Özlem ŞAHİN GÜNGÖR, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Nazif EKİNCİ, Muğla Çevre Koruma Derneği Başkanı Nihal YILMAZ, Muğla Akdeniz Yeşilleri Derneği Başkanı Mustafa TURGUT, Muğla Sanat Severler Derneği Başkanı Sadettin ÖZBEK ve vatandaşlar katıldı. 3 Akif Ersoy’un isminin verildiği bir üniversite ile taçlandırılmıştır” dedi. Burdur Valisi Nurettin Yılmaz da, “Tanıtım günleri Burdur’un ihtiyacı olan bir gündür. Ankara’ya Burdur’u getirdik. Teke Yöresi’nden güller, göler, gönüller yöresinden sevgi ve muhabbetimizi getirdik. İnşallah burada gördüklerinizin çok daha fazlası Burdur’da var. Katılımınız için teşekkür ediyorum.” diye konuştu. 37 kamu kurum ve kuruluşu ile firmadan 350 kişilik tanıtım ekibinin görev aldığı Ankara’daki tanıtım günlerinin; Burdur’a önemli katkılar sağlanması bekleniyor. Burdur Tanıtım Günleri’nde halk oyunları ekibi Teke yöresinin müziklerinin değerlendiği sergi, sipsi cura kabak kemanı, boğaz havası, gelin alma ve kına gecesi gibi etkinlikler düzenlendi. El sanatları alanında ahşap yakma, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin İstiklal Marşı tabloları, Burdur Doğa Sporları Derneği ile Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nün fotoğraflarından oluşan sergiler yer aldı. 4 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Türkiye’nin İlk Organik Tarım Müzesi Açıldı Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarıyor? -2“Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarıyor?-1” adlı yazımda, sırasıyla şu konulara değinmiştim; “Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetimindedir. Türkiye’de de gıda sanayisi ve dev Alış Veriş Merkezleri (AVM)’ler, şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşıyor ve tekelleşiyor. AVM’lerin ürünlerin kalitesi, fiyatları, dağıtımı ve ödeme koşulları ile raf alanı gibi konularda belirleyici olması ise hem üreticinin, hem de tüketicinin aşırı sömürülmesine ortaya çıkartıyor.” Bu yazımda “Gıda fiyatlarında yükselişinin çiftçilerin işine yarıyor mu?” konusu ile “Gıda şirketleri tarımsal yapıyı nasıl dönüştürmek istiyor?” konusu tartışmaya açılacaktır. Gıda Fiyatlarında Yükseliş Küçük Çiftçilerin İşine Yarıyor Mu? Dünyada, kent emekçilerinin yanında küçük çiftçilerde de açlık yaygınlaşıyor. Gıda fiyatlarında yükseliş çiftçilerin işine yaramıyor. Dünyada, 500 milyon çiftçi açlık çekiyor. Fakirleşen çiftçilerde intiharlar artıyor. Örneğin, son 15-20 yıl içinde onbinlerce Hintli çiftçi intihar etmiştir. İngiltere’de en yüksek intihar çiftçilerde gözlemleniyor. Türkiye’de de intihar eden çiftçilerinin sayısı giderek yükseliyor. Çiftçilikten kaçma başlamıştır. Genç nüfus çiftçilik yapmak istemiyor. Ortalama çiftçi yaşı, ABD’de 58, Japonya’da 60 olmuştur. Türkiye’de genç nüfus, çiftçilikten uzak kalmaktadır. Egemen kapitalist sistem nedeniyle; • Dünyada her yıl 40 milyon hektar tarım toprağı kayboluyor. • Gıda şirketlerinin egemenliğindeki piyasalar, büyük ölçekli üretim yapan tarım işletmelerinden yana işliyor, bu durum ise kırsal gelişmeye, yoksullukla mücadeleye katkı yapan ve ekosistemi korumaya yardımcı olan küçük çiftçilerin zararına oluyor. • Üçüncü dünya ülkelerinde işbirlikçi hükümetler ve onları denetleyen yabancı yatırımcılar, küçük çiftçilerin topraklarına zorla el koyuyorlar. Zorla el koyma, Afrika’da yaygın. Küçük Çiftçilik Yok Mu Edilmek İsteniyor? Dünyada iki tarım sistemi var. Bir yanda, aile işgücünün egemen olduğu küçük çiftçilik, bir yanda ise endüstriyel tarıma yönelmiş dev tarım işletmeciliği. Ancak dev tarım işletmeciliği, işsizlik ve açlık yaratıyor. Samir Amin adlı namuslu bir bilimci bunu şöyle açıklıyor;”…Dünya nüfusunun yarısı kırsal kesimde küçük çiftçilikle geçiniyor. Sistem, bunların ürettiği tarımsal üretimi 30 milyon dev tarımsal işletmelerle karşılayarak köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak, elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin (dev kapitalist işletmeler) doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla insandır.” Durum, Samir Amin’in olumsuz öngörüsü doğrultusunda şekilleniyor. Bununla birlikte endüstriyel tarımı denetleyen tarım ve gıda şirketleri, insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmiyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak üçüncü dünya ülkeleri insanlarını denetim altına almak. Gıda krizini ise kuraklığa bağlıyorlar. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. İşlerine geldikleri zaman, ellerindeki gıda stoklarını döküyorlar, örneğin sütlerle tarlalarını suluyorlar, fazla tereyağlarını hayvan yemi şeklinde bile kullanıyorlar. Temel sorun paylaşım. ABD’nin ünlü Dışişleri Bakanı Kissinger “Petrolu denetlerseniz ülkeleri, gıdayı denetlerseniz, insanları denetlerseniz.” dememiş miydi? Bu bağlamda, sistem ellerinde biriken gıda ve tarımsal girdi stoklarını eritmek için üçüncü dünya ülkelerinin tarımını da damping uygulamalarıyla çökertiyorlar. Kısaca, üçüncü dünya ülkelerinde de gözlemlenen yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının yaşadığı krizi, endüstriyel tarım yaratıyor. (Ed.,:M.Kaymakçı, Açlık ve Emperyalizm. İlkim Ozan Yayınları) Türkiye’de de durum iç açıcı değil. Tarımda çağdaşlaşmanın ve verimliliğin en iyi olduğu Ege Bölgesi’nde bile tarımsal üretim geriliyor, çiftçiler giderek yoksullaşıyor. İşte size birkaç tespit; •Çiftçilerin büyük bir kesimini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu icralık durumda. •Borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçiler sırayla cezaevine girmeye başlamışlar.•Tarım toprakları dolaylı yollarla yabancılaşıyor, özellikle dev süt sığırcılığı işletmeleri yaygınlaşıyor. •Köylüler çay parası yerine yumurta veriyorlar. •Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların topraklı kölesi olmuş. •Köylüler, hastalarını doktora götüremiyorlar. •Ve iflas eden, para kazanamayan köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere kaçıyorlar. Her iki yazı sonunda temel tespitleri şöyle yapabiliriz; 1- Gıda krizini tarım ve gıda şirketleri çıkartıyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak üçüncü dünya ülkeleri insanlarını denetim altına almak. 2- Gıda krizininin nedeni kuraklık değil. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. Temel sorun paylaşım. 3- Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetiminde. Türkiye’de de gıda sanayisinde şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşma ve tekelleşme egemen bir durum aldı. 4- Sistem, köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak köylü tarımının tasfiyesi, Dünya’yı kaosa sürüklüyor. Kapitalizmi savunanlar bunu görmüyor. »»Türkiye’nin İlk Organik Tarım Müzesi, Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde düzenlenen törenle açıldı. Türkiye’nin ilk Tarım Müzesi olan Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz Organik Tarım Müzesi’nin açılışı, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz tarafından gerçekleştirildi. Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz’in oğlu Oğuz Engiz tarafından yapılan açılış konuşmasında, “Farklı olacaksınız, yenilikçi olacaksınız dünyayı takip edeceksiniz yaratıcı olacaksınız organik tarım biraz da bunları simgeliyor. Bunun daha çok vurgulanması, daha bilimsel bir şekilde takip edilmesi ve daha çok merak edilip daha çok yenilendirilmesi amaçlayan bir faaliyet planlıyoruz. Babam burada çeşitli vesilelerle toplantılar, konferanslar düzenleyecek. Yabancı misafirler gelecek. Bölge halkımızın , bölgede ki çiftçi, tarım emekçisi köylü bu fikirlerden faydalanmış olacak” dedi. İlçeye bağlı 21 köyün 19’unda organik tarım yapıldığını ifade eden Kaymakam Kadir Ekinci, yaklaşık 400 kişinin organik tarımla uğraştığını söyledi. Ekinci, “19 Mayıs ilçesi başta olmak üzere tüm Samsun’dan bu organik tarım güneşi Samsun’dan doğacak diyen büyüklerimizin sözlerini gerçekleştirilecek kurum olacaktır. Çünkü buna ihtiyacımız var. Organik tarım gönüllü yapılması gereken , özveriyle fedakarlıkla yapılması gereken olmazsa olmaz bir üretim biçimi. Bu tarz bir üretimin devlet eliyle, kamu kuruluşlarıyla yapılması mümkün değildir. Kamu kuruluşları devlet buna öncülük yapabilir olması gerekliliğini söyleyebilir. Ama filen alanda bu tarz gönüllü insanların var olmasıyla mümkün olacaktır diye düşünüyorum“ diye konuştu. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ise, “Türkiye’de ilk olduğuna inandığım kentimize de yakıştığına inandığım bu projede katkısı olan herkese tebrik ediyorum. Yalçın abinin de bir kez daha ellerinden öpüyorum“ şeklinde konuştu. Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz, ”Ondokuz Mayıs Üniversitesi’yle iş birliği yapacağız. Yabancı uzmanlar, yerli uzmanlar iştirakiyle burada seminerler düzenleyeceğiz. Topraktan para kazanmak isteyenlere rehberlik edeceğiz. Bedava edeceğiz” dedi. Konuşmaların ardından konuklara ikramda bulunuldu. Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz, kendi yazdığı “Tuğrul Bey’in Veziri Kunduru” kitabını imzalayarak konuklara dağıttı. Açılışa Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, 19 Mayıs İlçe kaymakamı Kadir Ekinci ve çok sayıda davetli katıldı. DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri »»Köy-Koop Merkez Birliği’nin de katılım sağladığı, DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri 2012, 30 Ağustos-2Eylül tarihleri arasında Tekirdağ Karaevli köyünde ziyaretçilerine kapılarını açtı. Türkiye'nin ilk açık alan uygulamalı tarım fuarı DLG (Alman Tarım Birliği)-ÖÇP (Önder Çiftçi Projesi) Tarla Günleri’nin ardından yepyeni bir konsept olacak olan DLG - ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri, 30 Ağustos - 2 Eylül 2012 tarihleri arasında Tekirdağ Karaevli köyünde ziyaretçileriyle buluştu. 190 bin metrekarelik açık alanda çok sayıda yerli ve yabancı firma ile açılacak fuara; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tekirdağ Valiliği, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği, Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tekirdağ Ticaret Borsası’nın destekleyici kuruluş olarak yer aldılar. Fuarda traktör, makine-ekipman firmalarının ürünlerini canlı olarak işler halde izleme ve mukayese imkanı sağlandı. Toprak işleme ekipmanları ekim ve dikim makineleri traktörler kombine ekim makineleri ilaçlama ve gübreleme makineleri, tamburlu sulama sistemleri, silaj makineleri, römork, taşıma ve depolama ürünleri işler halde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Türkiye'de ilk kez tarım makine ve ekipmanları tarlada canlı ve çalışır halde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Uzmanlar tarafından verilen bilgiler eşliğinde ziyaretçiler hem yeni makineler hakkında bilgi edindiler, hem de karşılaştırmalı olarak makine ve ekipmanları değerlendirdiler. Yazlık ürün deneme alanları, küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık bölümü ile kampüs çim alanda tarıma hizmet götüren kuruluşlar, yeni gelişmeler hakkında bilgi aktardılar. Önder Çiftçi Projesi, 1987 yılında Alman ve Türk Tarım Bakanlıklarının ortak projesi olarak çalışmalara başlamış ve 1992 yılından beri danışmanlık dernekleri olarak faaliyetlerine devam ediyor. Fuar etkinleri kapsamında KöyKoop Merkez Birliğinin düzenlediği “2012 Uluslararası Kooperatifçilik Yılı’nda Tarım Nereye?” konulu bir panel düzenlendi. Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Panelde; Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, Köy-Koop Genel Başkan Vekili, Denizli Birlik Başkanı Mehmet Varol, Köy-Koop Merkez BirErdoğan Yıldız liği Yönetim Kurulu Üyesi, Köy-Koop Bursa Birlik Bşk. Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut ve Üretici Gazetesi imtiyaz sahibi Tuncer Beybağ sunumlarında 2012 Uluslararası kooperatifçilik Yılı’da tarımda örgütlenmenin düzeyi, dünü, bugünü ve yarını konusunda görüş Mehmet Varol Köy-Koop Denizli Birlik Bşk. bildirdiler. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNDEM İzmir'de, 'Süt Kuzuları'na Sütler Ulaşıyor Sözün bittiği yer neresi? »»İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, 0-5 yaş grubundaki çocukların yararlanması amacıyla başlattığı 'Süt Kuzusu' ismini taşıyan yeni süt dağıtım kampanyası evlere ulaştı. Lanet olsun ki, bu kadar soruna rağmen, çok şeyleri düşünüyorum, ama bir şeyleri yazmak için elim gitmiyor kalemime. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, 0-5 yaş grubundaki çocukların yararlanması amacıyla başlattığı ‘Süt Kuzusu’ ismini taşıyan yeni süt dağıtım kampanyası evlere ulaştı. İzmir’de 32 dağıtım aracı, kentin dört bir yanına dağıldı. Sütler, tespit edilen dar gelirli vatandaşların evlerine görevli personel tarafından tutanakla birlikte teslim edildi. 0-5 yaş arasındaki çocukların her biri için 4’er litre süt verildi. Anneler, çocuklarının bol süt içerek daha iyi beslenmesini sağlayacak proje nedeniyle başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu olmak üzere tüm yetkililere teşekkürler etti. Muhtarlar aracılığıyla 0-5 yaş grubunda çocuğu bulunan belirlenen gelir düzeyi düşük aileleri tespit eden proje yetkilileri, 46 bin haneye ulaşacak. Projeyle her çocuk, haftada 2 litre UHT süt içecek. Büyükşehir Belediyesi’nin, Tire Süt Kooperatifi işbirliğiyle gerçekleştirdiği projeyle, 21 Aralık 2012 tarihine kadar toplam 1 milyon 288 bin adet 1’er litrelik UHT süt dağıtılması planlanıyor. Proje kapsamında, Büyükşehir Belediyesi’nin personeli eşliğindeki 32 araç Balçova, Bayraklı, Bornova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karşıyaka, Konak, Menderes, Narlıdere, Torbalı ve Urla ilçelerindeki toplam 166 mahalledeki çocuklara süt dağıtacak. Dağıtım, 15 günde bir 4’er litre olarak planlandı. Geçtiğimiz yıla kadar uygulanan ‘Okul Sütü’ projesi kapsamında her çocuğa haftalık 1.2 litre süt dağıtan İzmir Büyükşehir Belediyesi, yeni kampanya ile bu miktarı haftada iki litreye çıkarmış oldu. Görevlilerin süt paketlerini teslim etmek üzere gittiği evlerde kimsenin bulunmaması durumunda ise üzerinde irtibat numaralarının bulunduğu bilgi notları bırakılıyor. Ev sahibinin bırakılan numarayı arayarak evde bulunacağı gün ve saati bildirmesi durumunda ekipler tekrar giderek, sütleri hak sahiplerine teslim ediyor. Daha önce okullarda öğrencilere süt dağıtan İzmir Büyükşehir Belediyesi Hükümet’in geçen öğretim yılının sonunda süt dağıtmaya başlamasıyla bundan vazgeçip, 0-5 yaş çocuklar için proje geliştirmişti. İçme Sütü Üretimi Yüzde 6.6 Azaldı »»Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre % 4.5 oranında azalışla 694 bin 737 ton oldu. Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 4 Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 4.5 oranında azalışla 694 bin 737 ton oldu. Temmuz'da içme sütü üretimi yüzde 6.6 oranında azalışla 80 bin 927 tona, peynir üretimi yüzde 0.3 oranında azalışla 51 bin 974 ton oldu. Türkiye İstatistik Kurumu, Temmuz 2012 Süt Ürünleri Üretim İstatistiklerini yayımladı. Aylık olarak yayımlanan süt ve süt ürünleri üretim istatistikleri, toplanan süt ve üretilen süt ürünlerini tespit etmek üzere çiğ sütü girdi olarak kullanan sanayinin NACE Rev.2'ye göre 10.51 başlığı altında faaliyet gösteren entegre süt işletmelerinden derleniyor. 2012 yılının Temmuz ayında, toplanan inek sütü miktarı bir önceki aya göre yüzde 4.5 oranında azalışla 694 bin 737 ton oldu. Toplanan inek sütü miktarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17.4 oranında arttı. İçme Sütü Üretimi 80.927 Ton 2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam içme sütü üretimi bir ön- Ulusal Süt Konseyi Ekim-Mart 2012 Çiğ Süt Fiyatını Açıkladı 25 Eylül 2012 tarihinde Ulusal Süt Konseyi çatısı altında, çiğ süt üretici ve endüstriyel süt sektörü (ESS) temsilcileri bir araya geldiler. Yapılan Ulusal Süt Konseyi Toplantısında; çiğ süt fiyatları 1 Ekim-31 Mart 2012 tarihleri arasında 90 kuruş, artı primler şeklinde karar çıktı. ceki aya göre yüzde 6.6 oranında azalışla 69 bin 306 tondan 80 bin 927 ton düzeyinde gerçekleşti. İçme sütü üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16.8 oranında artış gösterdi. Peynir Üretimi 51.974 Ton 2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam peynir üretimi bir önceki aya göre yüzde 0.3 oranında azalışla 45 bin 598 tondan 51 bin 974 ton düzeyinde gerçekleşti. Peynir üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 14 oranında arttı. Yoğurt Üretimi 101.914 Ton 2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam yoğurt üretimi bir önceki aya göre yüzde 7.3 artarak 96 bin 171 tondan 101 bin 914 tona yükseldi. Yoğurt üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 6 oranında artış gösterdi. Ayran Üretimi 42.989 Ton 2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam ayran üretimi bir önceki aya göre yüzde 8.8 azalışla 44 bin 176 tondan 42 bin 989 tona çıktı. Ayran üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2.7 azaldı. 5 Gazilerimiz üzerinden, nemalanmaya çalışıyor. Ölenler, dövüşerek ölüyor, güneşe gömülüyorlar. Onların nasibi bu. Tarlada, tapanda, savaşta onlar ölüyorlar. Kalemi alıyorum, yazmakta zorlaOnlar kim? Bu ülkenin fakir insanları. nıyorum. Fakir insanların fakir çocukları. Bir tarafta “TERÖR” , kaybettiğiMehmet VAROL Her nedense, o hamasi nutuk atanların miz canlarımız, vatan toprağında Köy-Koop Genel Başkan Vekili çocuklarını orada hiç görmedim. Hani toprağa düşen şehitlerimiz, gazisöylüyorlar ya birileri “Şehit olmakta, lerimiz ve toplumsal travmalar. Gazi olmak ta, nasip işidir”. Demek ki, onların çoBölge de yaşanan anlamsız savaşlar, yıkılıp yakılan cukları “nasipsiz” vatan savunmasında. Ama naköyler, kasabalar, evlere düşen ateş. sipleri çok açıktır mal edinmede. Lanetliyorum terörü! Rahmet diliyorum şehitleriBizim nasibimiz açık, vatan toprağına düşenler mize. Acılı ailelerine başsağlığı. Biz’iz. Uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık poliDiğer tarafa bakıyorum, tarım ve hayvancılıkta tikalarından dolayı iflas edenler, Biz’iz. yaşanılan sorunlar, örgütlenmedeki sorunlar. Bir Hiç ilgimiz yokken, Suriye’deki iç savaşın içinde tarafta ‘can’ derdi, bir tarafta ‘mal’ derdi. bulduk kendimizi. Hani derler ya, “iki cami arasında kalmış beynaBir başka savaş var ki, daha da şiddetli. Tarım ve maz”. Gerçekten, neyi düşünüp, neyi yazacağımı Hayvancılık yapanların savaşı bu. Her iki, üç yılda bilemiyorum. bir yaşanan bu savaşta, nasiplerinde Gazi olmak Demokrasi var bu Ülkede! Sınırsız düşünce hürvardır. Kolları kırılır, kafaları kırılır, bacakları koriyeti. Düşünmek serbest kumru kuşu gibi! Ama par, bankalara yeniden borçlanır ama iman ile deyazarsan düşüncelerini kalemin kırılır, söylersen vam ederler yollarına. birilerine, dilin kesilir. Dahası, doğru söyleyeni Birileri güzel nutuklar atar, “dün şöyle idi, bugün dokuz köyden kovarlar. O yüzden yazmaya korkar buraya geldik”. oldum. Doğru söylüyorsunuz. Bugün sözün bittiği yerdeGüzelim ülkem, kan gölüne dönmüş. Her gün onyiz. 1kg saman 0,70 TL. , 1kg. yonca 1 TL. , 1kg. yem larca can düşüyor toprağa. Birileri çıkıyor, hamasi 0,95-TL. 1lt. süt 0,80 TL. , 1kg. dana eti 14 TL. ise, nutuklar atıyor. Birileri çıkıyor, “çok büyük insansütte Devlet desteği 0,04TL. ise, dünyada en pahalar”, zirveler yapıyor. Zirvenin arkasından keskin lı mazot ile, en pahalı gübre ile, en pahalı tohum söylemler, ve elektrik ile üretmeye çalışılıyor ise, vergi ve faiz Sonuç? Sonuç sıfır... yükü altında ezilerek, icra memurları ile kapı bir Ertesi gün sabah uyandığımızda yine aynı acı hakomşu oldu ise, hala birileri çözüm üretme yerine, söylem üretiyor ise; berler alıyoruz. İşte sözün bittiği yer burasıdır! Herkes bir şekilde terör üzerinden, Şehirlerimiz, “Okul Sütü Projesi” özel okulları da kapsayacak »»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker: “Okul Sütü Projesi devam ediyor. 2012-13 öğretim yılı içinde yine aynı şekilde 200 mililitrelik kutu sütler sağlanacak. Özel okulları da bu sene kapsayacağız” dedi. Öncelikle çocukların sağlıklı ve dengeli beslenmesi ve süt içme alışkanlığı kazanmasını amaçladıklarını dile getiren Eker, “Tabii burada uygulamayla ilgili şöyle bir şey var. Malum Türkiye, ihale vs. süreci... Geçen sene bir defalığına, çok acil olarak, ihale kanununun verdiği imkanla, bir usul ile yapıldı, ama bu sene o imkana sahip değiliz. Şu anda karar verildi. Onun ilanı, ihalesi vs. yapılacak. Okul sütü, bu tamamlandığında başlar” diye konuştu. Okul sütünün haftada kaç gün verileceğiyle ilgili bir anket çalışması yapıldığını, “Uygulama pratiği açısından, sevk idare açısından, haftanın 5 günü, haftanın 3 günü mü, gün aşırı vs. olmak kaydıyla, daha uygun bir dönemde yapılabilmesiyle ilgili, şu anda bunun çalışması yapılıyor. Ama Okul Sütü HAL VE GİDİŞ Projesi devam ediyor. Bu öğretim yılında uygulanacak. 2012-13 öğretim yılı içinde yine aynı şekilde 200 mililitrelik kutu sütler sağlanacak. Özel okulları da bu sene kapsayacağız” dedi. Eker, “Önce çocuklarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi önemli. Tabii bu tek amaçlı değil, diğer amaçlara da hizmet ediyor. Diğer amaçlar neler? Birisi, üreticilerimizin ürettiği sütün bir şekilde tüketilmesine yardımcı olmak. Bir başka boyutu da endüstri ve sanayiyle ilgili. Sonuçta milyonlarca, yüz milyonlarca kutu süt imalatı yapılacak, süt sanayine de gıda sanayine de onun yan sanayisine, hatta lojistiğe de birçok paralel sektörü de harekete getirecek yararlı bir proje’’ diye konuştu. Sait MUNZUR 6 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği AB - KOOPERATİFÇİLİK Köy-Koop Denizli Birliği, ‘’2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı ‘’ Kapsamında 2. Eğitimini Gerçekleştirdi KOOPERATİF »»10-15 Eylül 2012 tarihleri arasında Kuşadası-Güzelçamlı da bulunan Köy-Koop Otel ve Eğitim Tesislerinde gerçekleştirilen toplantıda; 129 Kooperatif Başkanının yanı sıra, Tarım Kooperatifleri Birlik Başkanı Ali Akkaya, Denizli Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici‘de konuk olarak katıldı. »»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Geçen yazımızda; niçin örgütlenmemiz gerektiğini bildiğimizden ama nasıl örgütlenmemiz gerektiğini henüz bulamadığımızdan bahsetmiştik. Bundan sonraki yazılarımda nasıl örgütlenmeliyiz sorusuna hep birlikte cevap arayacağız. 10-11, 12-13, 14-15 Eylül 2012 tarihlerinde 3 gurup halinde yapılan Eğitim programında, Örgütlenmede yaşanan sorunlar, Üretimde yaşanan sorunlar, Girdi maliyetleri, Kalite ve istikrarın konuşulup tartışıldığı eğitim toplantılarını ulusal ve yerel basın yakından takip etti. 3 ayrı grup ile 6 gün süren eğitim programının sonunda hazırlanan “Sonuç Bildirgesi” KöyKoop Otel Eğitim ve Dinlenme tesisinde düzenlenen toplantı basın mensupları ile paylaşıldı. Sonuç bildirgesinde ortaya çıkan talepler ve görüşler; • Tarımsal örgütlenmede örgüt kargaşası vardır. Tarımsal örgütler Kooperatifçilik strateji belgesinde yer bulduğu gibi yapılandırılmalı ve örgütlerin kuruluş kanunlarına uygun görev tanımlamaları yapılmalıdır. • Bakanlığımızın süt tozun politikasını, kaba yem ithalat politikasını destekliyoruz. Aynı kararlılığı kesif yemde de bekliyoruz. • Canlı hayvan ithalatı durdurulmalı, yerli ve yerinde üretim teşvik edilmelidir. • Tarımsal üretimde kullanılan girdiler çok pahalı ve vergi yükü ağırdır. Üretim zor şartlarda sürdürülmektedir. Tarımsal ve Hayvansal üretim maliyetleri düşürüleli maliyete etki eden vergiler kaldırılmalıdır. • Piyasalara hükümetimiz müdahale etmeli, kriz dönemlerinde müdahale alımları yaparak yerli üretici söylemle değil eylemle desteklenmelidir. • Okul sütü programı hemen başlatılmalı süt ve et destekleme miktarları yükseltilmelidir. • Kaba yem ve kesif yeme hemen ekstra destek verilmelidir. • Kooperatiflere uzun vadeli ve faizsiz işletme kredileri verilmelidir. Sanırım örgütlenme için yeni bir yapı oluşturmak gerektiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu yapının oluşturulması için de bir model arayışı içindeyiz. Bu modelin hazırlanmasında yardımcı olması ve fikir vermesi açısından Avrupa Birliği’ndeki mevcut yapılardan örnekler vermeye çalışacağım. Yalnız Avrupa’dan örneklere geçmeden önce şu soruya cevap vermeliyiz. Sorunumuza çözüm için, başlangıç noktası olarak her geçen gün toplumda sempatisini kaybeden Avrupa Birliği’ni seçmek doğru mu? Eğitimlerin yanı sıra dinlence ve eğlencenin de hakim olduğu program ile bir yılın yorgunluğunu atan kooperatif başkanları yeni bir enerji ve motivasyon ile köylerine döndüler. Eğitim programının sonunda düzenlenen Güzelçamlı Belediye Başkanı Özkal YÜKSEL ‘inde katıldığı final yemeğine misafir olarak katılan Köy-Koop İzmir Birliği ortağı Bademler Kooperatif başkanı Mehmet SEVER şiirleri ile ve Kooperatif ortağı Yolcu BİLGİNÇ sazı ve sözü ile kooperatifçilere duygulu anlar yaşattılar. “Bir Türk yılda 7 kilo, Amerikalı ise 70 kilo et tüketiyor” »»Prof. Dr. Özder: “Türkiye’de kişi başına düşen yıllık et tüketimi 7 kilogram” dedi. 12. Tarım Aletleri ve Hayvancılık Festivali kapsamında Havsa Atatürkçü Düşünce Derneği’nde düzenlenen “Türkiye ve Trakya Hayvancılığının Bugünü ve Süt Piyasası” konulu panelde Namik Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Özder, dünyada ve ülkemizdeki et tüketimi ile ilgili bilgiler verdi. Özder, Gelişmiş ülkelerde kişi başına tüketilen hayvansal protein miktarının yüksek olduğunu; “Bize ‘et yemeyin’, ‘süt içmeyin’, ‘ette kolestrol var’, ‘sütte zehir var’ diyen ülkelere bakıyoruz, onlar bizim tükettiğimiz etin on katını tüketiyor. Türkiye’de kişi başına düşen et tüketimi 7, Amerika’da ise 70 kilogram. Öte yandan, süt, yoğurt, peynir ve dondurma kremasını kişi başına 70-80 litre civarında tüketi- AB’den Vazgeçmek? Son zamanlarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ ne üyeliğine kamuoyunun desteğinin giderek azalmakta olduğu rahatça görülebilir. Tam üyeliğimiz ile ilgili Almanya ve Fransa gibi AB’nin başta gelen ülkelerinin basına yansıyan olumsuz demeçleri bu durumda etkili olmuştur. Fakat bu demeçlerden daha ziyade, AB’ye karşı bu menfi yaklaşımın artmasında, ülkemizdeki hızlı gelişmelerin yarattığı güven hissi daha etkili olmuştur. Yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa, Dünya’yı sarsan ekonomik kriz sonucu güç kaybederken, Türkiye’nin büyümeye devam etmesi toplumda ciddi bir moral etki yaratmıştır. Artık AB’ye girmeden de güçlü olunabileceği hatta ülkemizin, Rusya, Çin, Brezilya, Arap ülkeleri gibi ülkeler ile işbirliği yaparak AB’den vazgeçebileceğine dair görüşler toplumda hızla yayılmaktadır. Bu durumda, Türkiye’nin 1959 yılından beri bir “medeniyet projesi” olarak baktığı AB’den vaz geçtiği şeklinde bir durum ortaya çıkmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu ülkeleri ile dış ticaretini sürdürmeye devam etmelidir. Jeo-politik konumu göz önüne alındığında ticaret rotaları üzerinde pazar yapısı, üretim potansiyelimize ve rekabet gücümüze uygun olan bütün dünya ülkeleri ile de ticaretimizi geliştirmelidir. Bu nedenle ticari ilişkiler içinde olduğumuz ülkelerin hiçbiri, bir diğerinin alternatifi olmamalıdır. AB içinde günlük siyasi hesap kaygılarıyla verilen beyanatlar, ekonomik krizler ile çalkalanan ülkeler ya da dış ticaret potansiyeli olan diğer ülkeler. Bunların hiç biri ülkemizin AB yolundan vazgeçmesi için yeterli bahaneler değildir. Karşılıklı menfaatler çerçevesinde, Türkiye bazen hızlı, bazen ağır ve emin adımlar ile yolunda yürümeye devam etmektedir. Mevcut üye ülkelerin neredeyse yarıya yakınından daha büyük bir ekonomik kapasiteye, büyüme hızına ve refah düzeyine sahip olan ülkemizin, muhtemel bir tam üyelik sonrasında, Birlik içinde Almanya gibi lider bir ülke olacağını istatistik veriler şimdiden göstermektedir. Belki de AB’ye üyeliğimizin geciktirilmesinin arkasında yatan nedenlerin temelinde bizden başka herkesin farkında olduğu bu gerçek bulunmaktadır. O zaman AB’ye uyum ile ilgili, AB’den vazgeçmek yerine uyum sonunda elde edilecek faydalar konusunun tartışılması daha akıllıca olacaktır. Yıllar süren bütün bu beklemenin ve son yıllarda yaşanan gelişmelerin sonunda, AB’ye tam üye oluruz ya da olmayız. Bu önemli değil. Burada mühim olan ülkemizdeki hayat standartlarının yüksek refah seviyesine ulaşmasıdır. AB’ye üyelik yolunda yapılan çalışmaların temelinde işte bu hedef bulunmaktadır. Bu nedenle AB yolu bizim için önemlidir. Basında çöken bir AB portresi gözümüzün önüne sürülse de, Dünya ticaretinde AB’nin halen tartışılmaz bir büyüklüğü bulunmaktadır. yoruz. Gelişmiş ülkelerde ise bu 330-350 litre civarındadır. Fazla hayvansal protein tüketen toplumlar daha zekidirler, bu nedenle protein değeri çok yüksek olan süt stratejik bir üründür. Ne kadar çok hayvansal protein tüketirseniz o kadar sağlıklı, o kadar zeki bir toplum yetiştirirsiniz.” belirtti. Dr. Erhan EKMEN En kötü durumda olduğu söylenen AB ülkeleri bile, birçok ülkeden çok daha iyi bir hayat standardına sahiptir. Tabii ki; bütün AB ülkelerinin aynı anda kalkınması beklenemez. Zaten bu nedenle “çok vitesli Avrupa” diye bir terim üretilmiştir. Gümrük Birliği haklarına sahip ülkemiz, karşılaştırmalı üstünlük açısından rekabet avantajlarının olduğu ürünlerde, çeşitli viteslerde giden bütün AB Genellikle Aday ülkeler için AB’ye uyum yolunda en zorlu konuların başında hep tarım gelmektedir. Bizim için aynı durum sözkonusudur. Tarım ve kırsal kalkınma, Gıda, bitki ve hayvan sağlığı ile Balıkçılık başlıklarının ele alındığı 11, 12 ve 13 nolu fasıllarda geçtiğimiz yıllar içinde önemli çalışmalar yapılmıştır. Alınması gereken önlemler, çıkartılması gereken mevzuat, teknik uyum, standartlar, alt yapı gibi birçok tedbir yerine getirilmiştir. Artık sıra AB’deki sistemin ülkemizde işletilebilmesine kalmıştır. İşte bu noktada kooperatiflere büyük görev düşmektedir. Çünkü AB’de sistemin çalıştırılmasında birçok üründe, ülkede ve uygulamada kooperatifler, işleri kolaylaştırıcı görevler üstlenmektedirler. O zaman ülkemizde de kooperatifler, AB’deki emsalleri gibi görevleri üstlenebilme potansiyeline sahip olacak şekilde örgütlenebilmeli ve girişimci olabilmelidirler. İşte biz kooperatifçilerin hedefi de bu olmalıdır. AB’de hatta Dünya’da emsallerimiz ile rekabet edebilecek potansiyele sahip olmak… ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Ne Kadar Çok Arı O Kadar Çok Tarımsal Üretim »»Trakya denilince ilk akla gelen ülkemizin en bereketli toprakları. Tekirdağ denilince de ayçiçeği ve ayçiçeği balı akla gelir. Ayçiçeklerinin çiçek açmaya başlamasıyla beraber, binlerce kovanı ayçiçek tarlalarının yanında görürsünüz. Yaklaşık 40.000 arı kolonisi varlığına sahip Tekirdağ’a bu rakamın 4-5 katı arı da gezginci arıcılar ile dışarıdan gelmektedir.Gelmelidir de. Nedeni de çok basit. Tekirdağ’da polinasyon için gerekli arı varlığının ancak yedide biri mevcuttur. Ayçiçeği balı bal paketleme tesislerinin en çok kullandığı ballardan biridir. Diğer bir tabirle olmazsa olmaz baldır. Bu kadar önem taşımasına karşın birçok tüketici nezdinde kristalize olduğundan dolayı ‘şekerli baldır’ adı. Tüketici nezdinde bu yanlış algılamanın mimarı da sahte balcılardır. Onların merdiven altlarında mışır şurubundan içine aroma katarak ürettiği ballar, istenilse de kristalize olmaz. Önümüzdeki yıllarda kristalize balların değeri yutdışında olduğu gibi ülkemizde de daha iyi anlaşılacaktır. Şakir ADA Tekirdağ Arı Yetiştiricileri Birlik Bşk. GMO Tekirdağ İl Temsilisi de daha iyi anlaşılacaktır. Bazı firmaların, krem ballarının son zamanlarda market raflarında yer alması, bu süreci daha da hızlandıracak ve donan ya da kristalize bal-şeker baldır şeklindeki yanlış algılamanın ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Tekirdağ’lı Arı Yetiştiricileri Birliği olarak biz, ilk kez Tekirdağ’daki uluslararası tarım ve teknoloji günleri fuarında, ayçiçeği balındaki -dolayısıyla da çiçek ballarındaki bu yanlış algılamayı ortadan kaldırmak için- stand açtık. Kristalize ballar ile işlem görmüş balları yanyana koyduk ve her ikisinin de aslında aynı bal olduğunu, standımızı ziyaret edenlere anlattık. Birkaç ulusal kanal da bu konu ile ilgili olarak bizimle röpörtaj yaptı. Konu ile hazırladığımız broşürleri de standımızı gezenlere verdik. Konu ile ilgili pankartlarımız da vardı. “Ne Kadar Çok Arı O Kadar Çok Tarımsal Üretim” vurgusuyla; arının ve arıcılığın önemini anlattık. En fazla polen içeriğine sahip ballardan biri olan ayçiçek balı kanola ve pamuk balından sonra çok çabuk kristalize olan bir baldır. Balın kristalize olması çiçek ballarının bal olduğunun en önemli kanıtıdır da. Ayrıca balın kristalize olmuş haliyle satılması sahte balla mücadele yöntemlerinden birisidir. Önümüzdeki yıllarda kristalize balların değeri yutdışında olduğu gibi ülkemizde ‘Tekirdağ ile sadece üretmiş olduğu ayçiçeği ile değil, üretmiş olduğu kaliteli ayçiçek bal ile de ünlüdür’ diyerek; ayçiçek balının tanıtımını amaçladık. Önümüzdeki yıllarda bu tür faaliyetlerimize devam edeceğiz. Bu gibi etkinliklerin ulusal ve yarel tv kanalların da yer alması, halkımızdaki kristalize bal ‘şeker baldır’ şeklindeki yanlış algılamanın ortadan kaldırılmasında büyük katkı sağlayacaktır. Tarım Araçlarının Güvenli Kullanımı' Çalıştayı Yapıldı »»27-28 Eylül 2012 tarihinde, Ankara Hilton Otel’de Emniyet Genel Müdürlüğü, 'Trafik Güvenliği Eylem Planı' dahilinde 'Tarım Araçlarının Güvenli Kullanımı' konulu bir çalıştay yaptı. Çalıştaya, ilgili kurum, kuruluş, üniversite, sivil toplum kuruluşu ve özel sektör temsilcileri katıldı. Dünya Sağlık Örgütü rakamlarına göre her yıl dünyada 1 milyon 250 binin üzerinde insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor; 50 milyondan fazla insan da yaralanıyor veya sakat kalıyor. Emniyetten yapılan açıklamada, "31 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 'Trafik Güvenliği Eylem Planı'nda 'Tarımsal faaliyetlerin arttığı dönemlerin öncesinde ve dönem içerisinde gerekli tedbirler alınacak, denetimler arttırılacak, bilişim teknolojisi araçları ve diğer du- yuru ve bilgilendirme yöntemleriyle toplum bilgilendirilecek, kaza oranlarındaki değişim dikkatle takip edilecektir' denilmektedir. Tarımsal faaliyetlerin arttığı dönemlerde tarım araçlarının trafikteki yoğunluğu artmakta ve bu bölgelerde özel önlemler alınması gerekmektedir." denildi. 10 yıllık 'Trafik Güvenliği Eylem Planı'nı hayata geçirmek amacıyla bir dizi çalışmalar başlatıldığının belirtildiği açıklamada, bu çalışmalardan birisinin de traktör ve karayolunu kullanan tarım araçlarının güvenli kullanımı ve teknik eksikliklerinin giderilmesi konusu olduğu ifade edildi. 7 “Bu Toprağın Sesi” Sustu! »»4 Nisan 1991 tarihinde başlayan serüven son buldu. TRT’de yayınlanan “Bu Toprağın Sesi” Programı ekranlara veda etti. Yeni yayın dönemi ile birlikte, çeyrek asra yaklaşan tarımsal televizyonculuk deneyimi olan “Bu Toprağın Sesi ” programının ekranlara veda edeceği, sektörün ve konu ile ilgili basının gündeminde. Konu ile ilgili yaptığımız araştırma sonucunda 3 Eylül’den itibaren TRT kanallarının yayın akışlarında, Bu Toprağın Sesi programının yer almadığını gördük. Tarım ve gıdanın önemi her geçen gün artarken, sektör ulusal medyada her zamankinden daha fazla yer bulurken, TRT yönetiminin böyle bir karar almasına anlam veremeyenler çoğunlukta. Başta ‘kırsal kesim’de yaşayanlar olmak üzere, tarım sektöründen geçimini sağlayan bütün paydaşların beğenerek izlediği program, konukları ve işlediği konular itibariyle de öne çıkıyordu. Üreticilerin, üretici temsilcilerinin, siyasileri, bürokratların, sanayicilerin, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin ve tüketicilerin konuk profilini oluşturduğu Bu Toprağın Sesi, pek çok konuda ‘ilk’ leri de bünyesinde barındırıyordu. Türkiye’de Kooperatifleşme ve örgütlenme, kırsal kalkınma ve AB projelerinin özendirilerek yaygınlaşması, avcılık etiği, yer kirazı, Sanen keçisi, kivi, ipek böceği, yem bitkileri, sakız ağacı, silaj üretimlerinin yaygınlaştırılması, cevizin kültüre alınması, manda yetiştiriciliğinin yeniden canlanması, açık besi, bodur meyvecilik, meyvecilikte aşının yaygınlaştırılması, damla sulama, jeotermal seracılık, kapama meyve bahçeleri, topraksız tarım, seracılık, sağım teknikleri, organik tarım, iyi tarım uygulamaları, arıcılık ve arı ürünlerinin tanıtılması gibi konularda kat edilen mesafe de programın çok büyük bir rolü vardı. Ayrıca, tarımsal danışmanlık hizmetleri, solucan gübresi gibi alternatif tarımsal girdi kullanımı, tarım sigortalarının yaygınlaşması; tarımsal üretimde ilaç ve hormon kullanımı gibi konularda tüketicinin aydınlatılması, üreticinin pazar arayışında hedefe ulaşması, yerli ürün ve üretimin desteklenmesi, soyu tükenmek üzere olan çiftlik hayvanlarının tanıtılıp, sayılarının artmasının sağlanması, et ve süt üretiminde ürün kalitesinin AB standartlarına ulaştırılması programın başlıca konularını oluşturuyordu. Dünya’da ve Türkiye’de televizyon ekranlarında 22 yıldır devam eden tek tarım kuşağı olan Bu Toprağın Sesi, gıda ve tarım konularında medyadaki bilgi kirliliğinin önüne geçmeye çalıştı. 22 yıl, 5 bin bölüm ve 15 bin’i aşan konukla, televizyon yayıncılığı açısından dünya rekorunu elinde bulunduran Bu Toprağın Sesi’nin desteklenmesi önemlidir. 8 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM GDO’lu Mısırda Büyük Tehlike Süne İle Mücadele Buğdayda Kaliteyi Artırdı »»Genetiği oynanmış mısır yiyen farelerde kanser tümörleri oluştu »»Süne ile mücadele ekonomiye 1.2 milyar lira kazandırdı Fransız biliminsanları, iki yıl boyunca genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde tümör oluşumu ve bazı organlarda hasar gibi sağlık sorunları gözledi. GDO’lu mısır yiyen farelerde kanserli hücrelerin de daha hızlı yayıldığı saptandı. Genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili tartışmalar sürerken Fransa’da yapılan bir araştırmanın sonuçları, riskin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. 13 Ayın Sonunda Farelerde Büyük Sağlık Sorunları Çıktı Caen Üniversitesi’nde iki yıl boyunca genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen fareler gözlendi. 13 ayın sonunda deney farelerinde sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Dişilerde oldukça büyük meme urları oluştu. Erkeklerde de, urların yanı sıra karaciğer ve böbreklerde anormallikler belirlendi. Dişilerin Yüzde 70’i Erkeklerin Yarısı Erken Öldü Mısırla beslenme sürdürülünce dişi farelerin yüzde 70’i erkeklerin de yarısı erken öldü. Daha önce genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldığı ve bu tür sonuçlar görülmediği yönünde açıklamalar bulunuyordu. Bu araştırma, bu açıklamaları yalanlar nitelikte. Araştırma Büyük Şirketlerden Gizlendi Zaten Fransız ekip, şirketlerin baskısına maruz kalmamak için, araştırmayı büyük bir gizlilik içinde yürütmüş. Genetik yapılarındaki değişiklik sayesinde parazit ve hastalıklardan etkilenmeyip yüksek verim ve dayanıklılığa sahip olduğu belirtilen GDO esaslı tohumlar, mısırdan soya ve pamuğa, giderek daha fazla üründe kullanılıyor. “Yumurta Fiyatının Artışının Sorumlusu Üreticiler Değil” »»Basın yayın organlarında haksız eleştirilere neden olduğu öne sürülen yumurta fiyatlarının artması üreticilerin tepkisine neden oldu. Bu konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Yumurta Üreticileri Merkez Birliği şu noktalara açıklık getirdi: “Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2 haftalık fiyatlara bakarak yumurta fiyatını değerlendirmek ve üreticileri fırsatçılıkla suçlamak doğru değildir. Dünya Yumurta üretiminde ve yumurta ticaretinde, Türk Yumurta sektörü onuncu sırada yer almaktadır.Gelişimini istikrar içinde sürdüren yumurta sektörü bir taraftan modernizasyonu sürdürürken,öte yandan sektörde düşünce ve hareket birlikteliğini Yum-Bir arcılığı ile sağlamaya çalışmaktadır. Yumurta sektörü son 5 yılda yaklaşık %52 büyümüş, üretim, tüketim ve ihracat artmıştır. Yumurta sektörü, 65 milyon civarındaki yumurtacı tavuk varlığı ve yıllık 15 milyar âdeti aşan yumurta üretimi ile yaklaşık 3 milyar ciroya sahiptir. Hali hazırda 100 bin civarında kişiye direkt ve dolaylı olarak istihdam sağlamaktadır. Öte yandan çok önemli bir hayvansal protein kaynağı olan yumurtayı üreterek, 74 milyon Türk insanının sağlıklı beslenmesine katkı vermekte ve ihracatını her yıl artırmaktadır. 2011 yılında 14 milyar adet olan Yumurta üretimi 2012 yılının ilk 8 ayında %12 büyüyerek 9,5 milyar adet olmuş, yıl sonunda bu rakamın 15 milyar adedi aşması beklenmektedir. İhracat ise ilk 8 ayında 210 milyon dolara ulaşmış yılsonunda 300 milyon doları aşması beklenmektedir. Bu miktar toplam yumurta üretimimizin yaklaşık %25’ine tekabül etmektedir. Yumurta üreticileri güçlü bir pazarlama ağı- na sahip olmadıkları ve yumurtanın raf ömrünün kısa olması nedeniyle ürünlerini günlük olarak pazarlamaya çalışırlar. Üreticilerin maliyete göre fiyat belirleme şansı yoktur. Fiyatlar arz ve talebe göre oluşmakta ve daha çok yumurta toptancıları belirleyici olmaktadır. Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2 haftalık fiyatlara bakarak yumurta fiyatını değerlendirmek ve üreticileri fırsatçılıkla suçlamak doğru değildir. Üretim ve ihracatta bu artışlar yaşanırken yem fiyatları da artmaya devam etmiştir. Amerika’da yaşanan kuraklığın da tetiklemesi ile dünyada tarımsal emtia fiyatlarını rekor seviyelere ulaştı. 2012 yılının ocak ayında tonu 780 TL olan yumurta yeminin fiyatı Eylül ayında 880 TL’ye yükselmiştir. Aynı dönemde yumurta maliyeti ortalama 17 krş olurken, büyük boy yumurtanın satış ortalaması ortalama 18 krş civarında seyretmiştir. Şu an yumurtanın tüketiciden satış fiyatı 22-23 krş’tur.2011 yılının eylül,ekim aylarındaki fiyatlar ise 20-21 kuruştur.Bu aylarda fiyatların bir miktar yükselmiş olması mevsimsel olup uzun sürmeyecektir.Öte yandan ortalama maliyetler ve satışlar incelendiğinde yumurta sektörünün aşırı kar etmediği görülecektir. Aşırı fiyatlar artışları tüketimi de olumsuz etkileyeceği için üreticilerin istediği bir durum değildir. Yumurta maliyetinin %70 oluşturan yem fiyatlarındaki yükselişler, kaçınılmaz olarak fiyatlara yansımıştır.” Bakanlık Çiğ Ete Su Katan Firmaları Kamuoyu ile Paylaşacak »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bazı basın yayın organlarında yer alan ‘çiğ ete su katıldığı’ iddialarıyla ilgili açıklama yaptı. Konuya dair yapılan yazılı açıklamada; bazı basın yayın organları ve internet medyasında çiğ etlerin içerisine su enjekte edilerek ağırlığının artırıldığı şeklinde iddialara yer verildiği vurgulanarak; “Bakanlığımız programlı veya ihbar ve şikayete dayalı olarak gıda maddelerinin üretim, satış ve toplu tüketim yerlerinde denetimlerini yapmaktadır. Çiğ ete ağırlığını artırmak amaçlı su enjekte edilmesi mevzuata göre yasal değildir. Ancak Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği- ne göre mevzuatta izin verilen maddelerle et marine (terbiye) edilebilmekte olup, lezzet artırmak amacıyla marine edilmiş ürün ise ambalajlanmalı ve etiketinde bu bilgilerin belirtilmesi zorunludur. Sonuç olarak, bugüne kadar yapılan denetimlerde çiğ ete su katıldığı yönünde bir tespit olmayıp, bundan sonraki denetimlerde bu yönde bir olumsuzluğa rastlanılması durumunda gerekli yasal işlemler yapılarak ‘tağşiş’ kapsamında firmalar kamuoyuyla paylaşılacaktır.” denildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, buğdayda kalite ve verim kaybına yol açan süneye karşı 2012 yılında 10 milyon dekar alanda mücadele yürüttü. Bakanlık bu sayede 1 milyon 800 bin ton buğdayı süne zararından kurtararak milli ekonomiye 1.2 milyar lira kazandırdı. Buğday üretiminde süne zararlısının yol açtığı yüzde 70’e varan verim ve kalite kaybının önüne geçmek için Bakanlık, 52 ilde süne ile mücadele çalışması yürüttü. Bu yıl iklim şartlarının olumsuz etkisiyle geçen yıla oranla artış gösteren süneye karşı çalışma alanını genişleten Bakanlık, 40 milyon dekar alanda arazi kontrol ve takip çalışması yaptı. 569 ekip ve bin 903 teknik personel, 7 bin 294 köyde süneye karşı kışlak, kıymetlendirme, yumurta parazitlenme ve nimf sürveyleri üzerinde çalıştı. Sürvey çalışmaları sonucunda 14 milyon dekar alanda mücadele kararı alındı. Mücadele kapsamında 25 ilde 10 milyon dekar alanda süneye karşı ilaçlama yapıldı. Süneye karşı ilaçlamanın yanı sıra biyolojik mücadele yöntemi de kullanıldı. Biyolojik mücadeleye destek amacıyla toplam 5 milyon 400 bin faydalı böcek salındı. Çiftçi eğitimini de program kapsamında değerlendiren Bakanlık, 65 bin çiftçiye süne ile mücadele eğitimi verdi. Mücadele için 5 milyon lira harcanan alandan 2 milyon 500 bin ton dolayında buğday hasad edildi. Bu miktarın 1 milyon 800 bin tonu süne mücadelesi sonucunda kurtarıldı. Buğdayın taban fiyatı göz önüne alındığında süneye karşı mücadele sayesinde 1.2 milyar lira milli ekonomiye katkı sağlandı. Süne buğday taneleri sertleşmeden içeriğinin büyük bir kısmını emerek bitkiye zarar veriyor. Bunun sonucunda buğdayın içi büyük ölçüde boşalarak hafifliyor ve buruşuk bir görünüm kazanıyor. Buğday tanesi sertleşince ise süne vücudundan salgıladığı sindirim salgısı ile bazı enzimlerle olgunlaşmış taneleri yumuşatıp glutende yumuşamaya neden oluyor. Sünenin tarlada başaktaki daneleri emerek yaptığı zarar, buğdayı işleme sırasında özellikle de ekmekçilikte kaliteyi doğrudan etkiliyor. Gluten yapısı bozulduğundan ekmekte istenilen kabarma sağlanamıyor. Bu kapsamda buğdayın kalitesi de belirli sayıdaki veya miktardaki buğdayın içinden tespit edilen emgili (zarar görmüş) danelerin sağlam danelere oranı ile ölçülüyor. Emgi oranı düştükçe buğdayın kalitesi artıyor. Bakanlığın son yıllarda yürüttüğü çalışmalar sonucu 2003 yılında yüzde 1,2 olan emgi oranı, yüzde 0,69’a kadar düşürüldü. Bu sayede buğdaydaki kalite oranı artırıldı. TMO, Bu Yıl Buğday Alımları Arttı »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) proteine dayalı yeni alım sistemi, buğdayda hem kaliteyi artırdı, hem de buğday alımları 2011 yılına göre yüzde 97 artarak 1 milyon 623 bin tona yükseldi. TMO, buğdayda proteine dayalı alım sistemini 2011 yılında başlattı. Yeni sistem, 2012 yılında sertifikalı tohumluk kullanımını artırdı. Toprak analizi, ilaçlama ve gübrelemenin de zamanında yapılmasıyla 2012 yılı ürünü buğdayın kalitesi yükseldi. 2011 yılında alınan ekmeklik buğdayın protein oranı yüzde 11,7 iken, 2012 yılında yüzde 12,9'a; makarnalık buğdayda ise yüzde 11 olan protein oranı yüzde 14'e yükseldi. Yeni alım sistemi, kalitenin yanında birim başına satış fiyatlarına da olumlu yansıdı. Anadolu Kırmızı buğday fiyatı ton başına 665 lira açıklanmasına rağmen süne oranı düşük, proteini yüzde 13'ün üzerinde olan bu gruptaki buğdayların fiyatı, ton başına 685 liraya kadar çıktı. TMO'nun yeni alım sisteminde; buğdayın protein kalitesini olumsuz etkileyen süne tahribatı oranı da fiyatlandırmada göz önünde bulunduruldu. Süne tahribatı yüzde 2'nin altında, proteini yüzde 12'den fazla olan ekmeklik buğdaylar yüzde 1-3 arasında ilave fiyatla alındı. 2011 yılında 'Kaliteli üret, daha fazla kazanç elde et' sloganıyla başlayan yeni alım sistemi ile sertifikalı tohumluk kullanımı arttı. Sertifikalı tohumluk buğday üretimi 2010 yılında 315 bin 676 tonken yüzde 30'luk bir artışla 2011 yılında 410 bin 766 tona; sertifikalı tohumluk arpa üretimi 2010 yılında 34 bin 416 tonken yüzde 41'lik bir artışla 48 bin 401 tona ulaştı. Sertifikalı tohumluk üretimindeki artışa paralel olarak sertifikalı tohumluk kullanımı büyük artış gösterdi. Buna göre 2010 yılında 262 bin 764 ton olan sertifikalı buğday tohumluk kullanımı yüzde 36'lık bir artışla 2011 yılında 356 bin 328 tona, 2010 yılında 31bin 822 ton olan sertifikalı arpa tohumluk kullanımı 2011 yılında yüzde 30'luk bir artışla 41bin 265 tona yükseldi. Geçen yılki alım döneminde 824 bin ton buğday alan TMO, bu yıl yüzde 97'lik bir artışla 1 milyon 623 bin tonluk alım gerçekleştirdi. 1 milyon 623 bin ton buğday için 933 milyon lira ödeyecek olan TMO bu tutarın 600 milyon lirasını ödedi. Yeni Doğacak Küçükbaş Hayvanlara Çipli Kulak Küpesi »»Bakanlık, hayvan hareketlerini takip etmek amacıyla yeni doğacak küçükbaş hayvanlara çipli kulak küpesi takacak. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, ”Koyun ve Keçilerin Elektronik Kimliklendirilmesi ve Kaydı Projesi” kapsamında, güvenilir verilen bulunduğu elektronik bir kayıt sistemi oluşturulacak. 28 milyon 900 bin avrosu Avrupa Birliği tarafından karşılanacak projenin toplam maliyeti 34 milyon 100 bin avro olacak. Proje için 24 milyon 200 bin elektronik kulak küpesi ile 5 bin el terminali (okuyucu) alınacak. Proje kapsamında, iki yıl içinde 24 milyon 200 bin koyun ve keçinin elektronik ortamda kimliklendirilmesi ve kaydı yapılacak. Ayrıca, tedarik edilecek el terminallerinin yazılımı mevcut koyun ve keçi ulusal kayıt sisteminin yazılımı ile uyumlu hale getirilecek. Projeyle, hayvancılık işletmelerinde küpelenen, aşılanan, sağlık muayenesi yapılan veya sevk edilen hayvanların kayıtları hatasız şekilde yerinde yapılabilecek. Sistemin devreye girmesiyle, hayvan hastalıklarıyla etkin mücadelenin yanı sıra hayvancılık desteklemelerinin dağıtımında da kolaylıklar sağlanacak. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Nevşehir Patates Üreticileri Eylem Yaptı Nevşehirli patates üreticileri, 30 kuruşa mal ettikleri ürünlerini 10 kuruşa bile satamadıklarını belirterek, patatesleri yola dökerek eylem yaptı. Merkeze bağlı Alacaşar köyü yakınlarında bir araya gelen üreticiler, traktörler ve otomobilleri ile konvoy yaparak yaklaşık 5 kilometre boyunca korna çalarak ilerledi. Üreticiler, Hükümet Konağı karşısında yer alan Türk Telekom Meydanı'na kadar geldi. Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin geniş güvenlik önlemleri aldığı eylemde, üreticiler adına konuşan merkez ilçeye bağlı Çiftlik köyü patates üreticilerinden Muhammet Avcı, 30 kuruşa mal ettikleri ürünlerini 10 kuruşa bile satamadıklarını, elektrik borçlarını nedeniyle trafolarının söküldüğünü belirterek, çok zor durumda bulunan çiftçilere hükümetin yardım elini uzatmasını istedi. 'Sertifikalı Tohum, Kaliteli Gübre' Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı'nın isteği doğrultusunda kaliteli ürün yetiştirilmesi adına sertifikalı tohum, kaliteli gübre, zararsız ilaçlar kullandıklarını ifade eden Avcı, mazotun litre fiyatının 4 lirayı aştığı, sertifikalı tohumun bir liraya alınıp ekim yapıldığı bir yılda, yemeklik patatesin on kuruşa satılmasının kendilerini batırdığını ifade etti. Avcı, geçtiğimiz yıla göre elektrikte yüzde 40'lık bir artış meydana geldi- ğini, icralık dosyalar nedeniyle indirilen trafolar sonucu yaş mahsulün susuzluktan yandığını belirterek, Çiftçiler bu koşullarda kooperatiflere, bankalara nasıl para ödeyecekler diye sordu. Avcı'nın konuşmasının sonrasında, hiç bir yetkilinin kendilerine sahip çıkmadığını belirten Nevşehirli çiftçiler patatesleri yola döktü. Üreticiler, patateslerin maliyetinin yüksek olması nedeniyle zarar ettiklerini dile getirerek, kendilerine sahip çıkılmasını istedi. Çiftçilerin eylemin ardından araçlarına binerek köylerine döndü. Elma hasadı başladı, 610 bin tonun üzerinde üretim bekleniyor »»Türkiye'deki elma üretiminin yüzde 22'sini karşılayan Isparta'da elma hasadı başladı. Isparta ve ilçelerinde 210 bin dekarlık alanda üretilen elmalardan iri olanları pazara sunulurken, küçük olanları meyve suyu fabrikalarına satılıyor. Kent ekonomisine büyük katkı sağlayan elmalar ağaçlardan toplanmaya başlandı. Isparta ve ilçelerinde 610 bin tonun üzerinde elma rekoltesi bekleniyor. Türkiye'nin elma üretiminde Çin ve Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra üçüncü sırada yer aldığını söyleyen İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sıddık İpek, Isparta'nın Türkiye'deki elma üretiminin yüzde 22'sine sahip olduğunu belirtti. Isparta'da yetişen elmaların yüzde 65'inin Eğirdir ve Gelendost ilçelerinde üretildiğini belirten İpek, toplamda 210 bin dekarlık alanda elma yetiştirildiğini söyledi. Elmanın geçen yıl Isparta ekonomisine 400 milyon TL kazandırdığının altını çizen İpek, "Elma, Isparta ekonomisi açısından oldukça önemli. 15 bin kişi geçimini elmadan sağlıyor." dedi. Isparta'da geçen yıl 610 bin ton elma üretildiğini belirten İpek, bu yıl bu rakamın üzerine çıkacağını tahmin ettiklerini ifade etti. Elmanın bu yıl 80 kuruş ile 1.20 lira arasında alıcı bulduğunu söyleyen İpek, fiyatların üreticiler açısından sevindirici olduğunu kaydetti. Üretilen elmaların genelde iç pazarda tüketildiği bilgisini veren İpek, geçen yıl bin 314 ton elmanın yurt dışına ihraç edildiğini, geri kalanın ise iç pazarda tüketildiğini kaydetti. İpek, üretilen elmanın yüzde 30'unun ise meyve suyu olarak satıldığını aktardı. Elmaların soğuk hava depoları sayesinde 12 ay boyunca muhafaza edilebildiğini dile getiren İpek, "Isparta'da üretilen elmanın yüzde 60'ını muhafaza edecek ‘Yerel Tohumlar Gelenek ve Geleceğimizdir’ »»1. Muğla Yerel Tohum Takas Şenliği “Yerel Tohumlar ve Gelenek ve Geleceğimizdir” sloganıyla 30 Eylül pazar günü Köy-Koop Muğla Birliği’nin de katkılarıyla il merkezinde yapıldı. Konakaltı İskender Alper Kültür Merkezinde gerçekleşen tohum takas şenliği; Muğla Belediyesi, Köy-Koop Muğla Birliği, Muğla Kent Konseyi, Kadın Meclisi, Muğla İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, ZMO Muğla Şubesi, CKD Muğla Şubesi, Muğla Çevre Geliştirme Derneği ve Akdeniz Yeşilleri Derneği tarafından düzenlendi. Şenlikte Merkeze bağlı Yeşilyurt ve Kafaca Beldesi, Denizova, Kıran, Sarnıç, Yaraş, Özlüce, Dokuzçam, Şenyayla, Avcılar, Fadıl ve Yemişendere köylerinden çiftçiler katılarak tohum takası yaptılar. Şenlikle, “Yerel/atalık tohumların korunması, paylaşılması ve üretilmesi” amaçlanıyor. Şenlikte tohum takası için üretici standartları, fotoğraf sergisi, el emeği standları ve özel tohum sergisi açıldı. Yöresel yemekler sergilendi ve halk oyunları gösterisi düzenlendi. Prof.Dr. Tayfun Özkaya’nın başkanlığında bir panel gerçekleştirildi. Panele Ziraat Mühendisi Prof. Dr. Gürol Ergin, Buğday Derneği Başkanı Güneşin Oya Aydemir, Böcek Bilimi Uzmanı Dr.Füsün Tezcan ve Muğla Meyve Mirası Projesinden Damla Kaptan katıldı. yerel tohumlar konusunda duyarlı olmalıyız. Sağlıklı nesiller için, yerel tohumlarımıza sahip çıkmak, gelenek ve geleceğimize yapılan en büyük katkı olacaktır. Aynı zamanda çok uluslu tohum şirketlerinin hakimiyetinden de kurtulmak durumdayız.” dedi. Yerel Tohum Takas Şenlikleri birkaç yıldan beri Seferihisar, Torbalı başta olmak üzere İzmir’in bazı ilçelerinde düzenleniyor. Köy-Koop Muğla Birliği’de Şenlikteydi Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray Çiçek, Yaptığımız 1. Muğla Tohum Takas Şenliği ile yerli tohumlarımıza sahip çıkmamızın, geleceğimiz açısından önemli olduğunu vurgulayarak, “Gıda güvenliğimizin sağlanması için, yerel tohumların çiftçi elinde yaşatılması, korunması ve çoğaltılmasına katkıda bulunmak zorundayız. Üretici ve tüketiciler olarak Bursa 5. Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı Yapıldı »»TÜYAP tarafından hazırlanan BURTARIM 2012 ile Bursa 5. Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı'nı 218 Bin Kişi Ziyaret Etti. depoya sahibiz. Bu sebeple üreticilerimiz 12 ay süresince elmayı pazarlayabiliyor." dedi. Bu yıl Eğirdir'de üretilen elmaların kalite açısından iyi olduğunu vurgulayan Eğirdir Tepeli Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ali Kaya, elmada kara leke hastalığı görülmediğini, çok az miktarda bazı bölgelerde pas olduğunu belirtti. Pazarlama konusunda sıkıntı yaşamadıklarını kaydeden Ali Kaya, Eğirdir'de elma fiyatlarının 80 kuruş ile 1 TL arasında değiştiğini söyledi. Kaya, meyve suyu için satılan elmaların ise 22 kuruştan alıcı bulduğunu aktardı. Üreticiye 119 Milyon Liralık Süt Desteği »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 yılı tarımsal destek ödemeleri kapsamında, 351 bin 559 üreticiye 119 milyon liralık çiğ süt destekleme ödemesi yapıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 yılı tarımsal destek ödemeleri kapsamında, 351 bin 559 üreticiye 119 milyon liralık çiğ süt destekleme ödemesi yapıldı. Bakanlık, 2012 yılı ikinci üç aylık döneme ait (Nisan-Mayıs-Haziran) çiğ süt destekleme ödemesi kapsamında 351 bin 559 üreticiye, 2 milyon 103 bin ton çiğ süt için, 119 milyon lira ödedi. Ödemeler yarın çiftçilerin bankadaki hesaplarına yatırılacak. 28 Eylül’de yapılan ödemelerle birlikte 2012 yılı içinde çiftçilere 303 milyon liralık süt primi ödenmiş oldu. 9 Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde 26 - 30 Eylül tarihleri arasında düzenlenen fuar sona erdi. 43 ülkeden 603 firma ve firma temsilciliğinin katıldığı fuar 8 ayrı salon, toplam 70 bin metrekare alanda gerçekleştirildi. Fuar 5 gün ziyarete açık kaldı Tarım ve hayvancılık sektöründeki son gelişmeleri ve yenilikleri ilgililere topluca sunan fuarda, dünyanın önemli üretici ve ithalatçı firmaları yer aldı. Geniş katılım ve rekor ziyaretçi sayesinde oluşturulan sinerji ile ülkeler arasında ikili iş bağlantılarının kurulmasına imkan sağlandı. Fuarda, Makedonya Tarım Bakanı Yardımcısı Zoran Konjanoski, Makedonya Tarım Federasyonu (FERM) Başkanı Anedreja Sekulovski ve Üsküp Tarımsal Araştırma Enstitüsü yetkilisi Klime Beleski de fuara katılarak firmalarla görüşmeler yaptı. Fuarı, yurtiçi ve yurt dışından 43 ülkeden toplam 218 bin 567 kişinin ziyaret ettiği bildirildi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer kongrenin açılışında yaptığı konuşmada; Bursa'nın, tarım ve sanayi alanında ciddi atılımlar gerçekleştirdiğini, domates salçası, dondurulmuş gıda, meyve, sebze, meyve suyu, yaş meyve ve sebze üretiminde önemli bir merkez haline geldiğini belirtti. Tuncer, iklim koşulları nedeniyle birçok üründe düşüş beklediklerini belirterek, hayvancılıkta yaşanan krizin ithalat politikalarıyla aşılmaya çalışıldığını, ancak ithalatın bir çözüm olmadığını dile getirdi. 'Bursa Tarım Kongresi' düzenledi 27-29 Eylül tarihleri arasında fuarla eş zamanlı yapılan kongrede, tarım ve tarımsal üretim konusunda çalışan bilim insanları konuk edildi. Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Bursa Tarım Kongresi"nin açılış törenine, Bursa Vali Yardımcısı Eyüp Sabri Kartal, ZMO Bursa Şubesi Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy, Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Filya da katıldı. Tuncer, "Bu orana göre, tarımın bir küçülme sürecine girdiği görülmektedir. Tarım sektörünün içinde bulunduğu olumsuz koşulları iyi anlatan tablo, önümüzde bulunmaktadır. 2012, Ocak-Temmuz döneminde 2,9 milyar dolar tarımsal ihracata karşılık, 4,6 milyar dolar ithalat yapılmıştır. Yılın yarısında dış ticaret açığımız 1,6 milyara ulaşmıştır." dedi. Kongre 29 Eylül’de sona erdi. 10 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFÇİLİK Üreten çiftçi-köylü egemenliğin teminatıdır »»İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu (ÇİFÇİPLAT) Türk tarımın içinde bulunduğu sorunları yerine tespit ederek hazırladığı raporları, yönetenlere ve kamuoyuyla İzmir Konak ilçesinde düzenledi bir basın toplantısıyla paylaştı. Toplantıya İzmir’deki tüm basın kuruluşlarının, görsel ve yazılı temsilcilerinin muhabirleriyle birlikte KÖY-KOOP’ların birim kooperatif başkanları ve KÖY-KOOP İzmir Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri, Köylü, çiftçi ve üreticiler katıldı. Ülkemizde terörün hergün can yaktığını söyleyen İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Bir yandan gelir dağılımı bozulmuş ve halkın büyük bir çoğunuluğu geçim sıkıntısı içinde. Bu durumdan, çalışan kesimin önemli bir bölümünü oluşturan çiftçilerimiz de olumsuz etkileniyor. Çiftçilerimiz borç içerisinde. Topraklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Çiftçimizin toprağını terk etmek zorunda kalması, gıda egemenliğimizin kaybolmasına neden oluyor. Türkiye, kırmızı et, canlı hayvan ithal ederken şimdi de ot ithal ediyor” dedi. İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu olarak, tarım ve çiftçi sorunlarının çözümü için Toprak Reformu yapılmasını, tarımsal desteklemelerin kooperatifleşme ile birlikte, küçük ve orta ölçekli işletmelere verilmesini, gıda egemenliğinin korunmasını talep ettiklerini belirten Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Tarımın yeniden yapılandırılması için “Tarım ve Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu’nun kurulması ile ‘Tarım Yasalarının Yeniden Düzenlenmesini’ öneriyor. TBMM, yeni dönem çalışmalarına Ekim 2012 tarihinde başladı. TBMM’nin tarım ve çiftçi sorunlarının çözümü konusunda yapacağı çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla aşağıda belirtilen talepleri, İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu olarak kamuoyu aracılığı ile aktarıyoruz dedi.” Ne Yapmalı? Toprak reformunun mutlaka yapılmasını beliten İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü “Türkiye’de, özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere çiftçilik yapmak isteyen, topraksız ya da az topraklı çiftçilerin toprak reformu aracılığı ile yeterince topraklandırılması zorunludur. Örneğin, Diyarbakır’da topraklarının yüzde 41’inden fazlası ailelerinin yüzde 3’ünün denetiminde. Şanlıurfa’da on milyon dekara yakın arazinin yüzde 30’una yakını ailelerin yüzde 1.5’ine ait. Bölgenin mayınlı topraklarıda topraksız köylülere dağıtılmalı. Toprak reformu, değişik etmenlere (toprağın kalitesi, ürün çeşidi, pazarın yapısı gibi) bağlı olarak, aile temelinden, kollektif mülkiyete dek uzanan farklı yapılar altında örgütlenebilir. Tarımsal Desteklemeler Kooperatifleşmeyle birlikte küçük ve orta ölçekli işletmelere verilsin. Türkiye’de, küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal işletmelerin hâlâ büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Aslında bu durum yurdumuz için şanstır. Çünkü dev işletmelerde yapılan endüstriyel tarımda ortaya çıkan olumsuzluklara karşı en uygun model, genellikle küçük ve orta ölçekli çiftçi-köylü modelidir. Bu işletmelerde toplam etmen verimliliğin, büyük işletmelerden daha yüksek olduğu bilinmektedir. Tarımsal nüfusu istihdam ettikleri için, toplumsal yanı olan bu işletmeler, tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek zorunda. Tarımsal kooperatifler, üretim için girdi ve ara malları sağlama ile ürünlerin işlenmesi (ortak makina parkları, kaba ve yoğun yem üretimi, ortak sağımhane, soğuk zincirin sağlanması) ve pazarlanması yanında kollektif üretim yapan kooperatifler şeklinde olabilir” dedi. Gıda egemenliği korunması ve tarım ürünleri ithalatı engellenmelidir diyen İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Türkiye’nin gıda egemenliği, ulusal gıda pazarının adil olmayan dış ticarete karşı, gümrük vergilerinin düzeyini yükseltme ve çiftçilerin genetik, toprak ve su gibi kaynaklar üzerinde haklarının tekelci şirketlere karşı korunması gibi önlemlerle sağlanabilir. Bunun sağlanması da, ekonominin diğer dallarında olduğu gibi kamunun denetimiyle olasıdır. Bu bağlamda uluslararası fi- Liberal politikalar salt çiftçilerimizi fakirleştirmiyor, tüketicilerimizin de tarım ürünlerini daha pahalıya edinmelerine neden oluyor. “Tarım ve Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu” kurulmalıdır. Tarım kesiminde çok sayıda ancak güçsüz örgütler vardır. Bilinen örgütlerin bir araya gelerek ortak mücadelede de yetersizlikleri söz konusudur. Tarım politikalarına katkı koyamıyorlar ve politikayı yönlendiremiyorlar. Bu nedenle emek temelinde bütün bileşenleri bir araya getirecek “Tarım ve Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu” kurulmalıdır. “Tarım Yasaları” yeniden düzenlenmelidir. Tarımla ilgili yasaların tekrar ele alınması zorunludur. Tam bir karmaşa vardır. Örneğin köylülerin örgütlendirilmesi ile bağlantılı yasa ve yönetmeliklerde görev alanlar çalıştırılmış ve sık sık değiştirilmiştir. Bu da çiftçilerin güçlenerek tarım politikalarını yönlendirmesini olumsuz etkilemektedir.” Köy-Koop’lar Hançerleniyor nans kuruluşlarının müdahalesi önlenmeli, iç pazara sermaye giriş ve çıkışları denetlenmelidir. Türkiye’de tarım piyasası ve politikaları, Dünya Bankası, İMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi finans örgütleri aracılığıyla ABD-AB gibi merkez ülkelerin denetimindedir. Bu ülkelerin denetimine karşı önlemler geliştirilme yaşamsal bir zorunluluktur. Diğer yandan, işlenmemiş ya da işlenmiş tarım ürünlerine konacak gümrük fonlarının iç pazarı koruyacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir” dedi. Türkiye meraları, elli yıl önce 41 milyon hektarken, şimdi 13 milyon hektar. Yönetmelik değişikliği buna önlem getirmediği gibi, elde kalan alanları da yok edecek. Mera yönetmeliğinin değişmesinin gerekliliğinden bahseden Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “25 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Mera Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik’ çıktı. Yeni düzenleme, aslında yetersiz olan meralarımızı amaç dışı kullanmaya açacak ve meralarımız tamamen betonlaşacak. Durum, sadece hayvan yetiştiricilerimiz için değil, tüm ulus için yaşamsaldır. 1998’den bu yana yürürlükte olan yönetmelikte, tam da seçim öncesi neden “darbe” yapıldı. Meralar hayvanlar için en ucuz ve en sağlıklı ot kaynağıdır. Türkiye meraları, elli yıl önce 41 milyon hektarken, şimdi 13 milyon hektar. Yönetmelik değişikliği buna önlem getirmediği gibi, elde kalan alanları da yok edecek. Bu nedenle yapılan bu değişikliğin derhal iptal edilmesi gerekiyor. Hayvancılıkta emperyal oyunlara karşı ne yapılmalı? 2009 yılında hayvancılıkta emperyal güçlerin oynadığı oyunla, bu kez ot krizi çıkartılarak değişik şekilde sahneye konuluyor. Ne olmuştu 2009 krizinde? Batı (ABD-AB ülkeleri) doğayı, iç ve dış emeği aşırı bir şekilde sömürerek, gereksinmesinden daha çok tarımsal ürün ve girdi stokları oluşturmuştu. Bunlara pazar bulmak için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertemesi, bu bağlamda ellerinde aşırı stok durumuna gelmiş sığırlarına da pazar gerekiyordu. Bunun için Türkiye’de de çiftçilerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler para kazanamaz duruma getirildi. Hayvan sayısı hızla düştü. Hayvan kalmayınca ithalat kapısı ardına kadar açıldı. Hayvancılık ithalat ile kalkınır fikri, herkese aşılanmaya çalışıldı. Bu bağlamda, hayvancılığın kalkındırılması için sığırcılık önce çıkartıldı. Dünya Bankası aracılığıya sığırlar ithal edildi. Örneğin 2008’in ikinci yarısında Avrupa’dan ucuza getirilen süt tozu nedeniyle çiğ süt fiyatları, 35 kuruşa düşürüldü. Bu nedenle çiftçiler 1 milyona yakın hayvanlarını kasaplara göndermek zorunda kaldılar. Kısaca, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle sektör, 2009 yılında ağır bedel- ler ödemişti. Kırmızı et ve süt üretimi azalınca refarandum öncesi ani bir kararla, 1 Ağustos 2010 günü bir kararnameyle sıfır faizli krediler devreye sokulmuştu. Ancak bu kredilerden de gerçek çiftçiler yararlanamadı. İç piyasada hayvan bulamayan yeni çiftçiler ise dış piyasadan hayvan toplamaya yönelmişlerdir. Kısaca, hayvan ithalatı sürekli bir duruma getirildi. Özetle hayvancılıkta, doldur-boşalt politikası egemen oldu. Günümüzde de benzer bir oyun, bu kez ot fiyatları gerekçe gösterilerek yeniden sahneye konuluyor. Örneğin, yurdumuz süt sığırcılığının en önemli merkezlerinden biri olan İzmir-Ödemiş’in hayvan pazarında bu oyun yaşanıyor. Ödemiş’te de son aylarda kaba yem fiyatları yüzde 100’ün üzerinde artış göstermiştir. Üretici çiğ sütün litresini 80 kuruş olarak pazarlarken, otun kilosu 65, samanın ise 55 kuruşa yükselmiştir. Yem karaborsası ortaya çıkmıştır. Ot ve samanda spekülatif hareketlerin olması, ot ticareti ile uğraşan kişilerin bu ticaretten çok büyük rant sağlamasına neden olmuştur. Girdi fiyatlarının aşırı yükselmesiyle para kazanamayan üreticiler, ellerindeki hayvanları satmaktadırlar. Geçen yıl kredi ile 7000 TL alınan inekler, pazarda 3000-3500 TL’ye zor satılır duruma gelmiştir. Çözüm için, ot stokçularına karşı önlem alınmalı. Bu bağlamda, “Yem Ofisi” kurulmalı. Oluşturulmakta olan Hayvansal Ürünler Piyasa Denetleme Kurulu (HÜPDK) çiftçiye hizmet etsin. HÜPDK, çiftçilerin çıkarlarını ve tüketicilerin hayvansal ürünlere ucuza ulaşmasını sağlayacak bir yapılanma içinde olmalıdır.” dedi. Liberal politikalar salt çiftçilerimizi fakirleştirmiyor, tüketicilerimizin de tarım ürünlerini daha pahalıya edinmelerine neden oluyor. Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı sözlerin şöyle tamamladı, “Desteklemeler, bu bağlamda, sıfır faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmeler verilmeli. Kooperatifleşme özendirilmeli. Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı. Kooperatifler aracılığı ile üreticileri sanayici yapmalı. Katma değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir. Aksi durumda üretcililerin takım tekeli duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası olamaz. Kooperatiflerin işledikleri malların KDV’leri de düşürülmeli. Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için satış yerleri sağlanmalı. Özelleştirilen tarımsal KİT’ler yeniden kamulaştırılmalı. Bu amaç için siyaset yapanlar ve iktidar yönlendirilmeli. Kaba yem fiyatlarındaki spekülatif artışlara karşı Yem Ofisi kurulmalı. Kayıt dışı ekonomi ile etkin mücadele yapılmalı. Hayvan dahil her türlü tarımsal ürünlerin ithalatı engellenmeli. Ortaya çıkan bu görünüm, çiftçiler aleyhine uygulanan liberal politikaların bir sonucudur. Toplantıda söz alan Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, “Ülke tarımındaki örgüt fazlalığından yönetenler de yönetilenler de hep şikayetçi ama ne hikmetse habire yeni yeni örgütler kurulmaya devam ediliyor. Türkiye ekonomisinde tarımın kalkınmasında, köylü ve çiftçinin kırsaldaki üretimine ihracattan-ithalata kadar örnek model olan ve memleket ziraatçısına para kazandıran, yurdumuzu tarımsal üretimlerde dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri yapan Köy-Koop’lar, Birleşmiş Milletlerce ‘2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı’nda içinden hançerlenerek, Köy-Koop Merkez Birliği seçimini kaybedenlere koltuk tahsis etmek için ‘Tarım Koop’ kuruluşu düzenlemesiyle, 1971’in Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin başarılı örgütlenmesi parçalanmaya çalışılıyor” dedi. Başkan Akbulut, “Köy-Koop’lar bu toprağın üretken insanlarının ülke ekonomisinden hakları olan alınteri ve emeğinin karşılığını en demokratik şekilde paylaştıkları, en adil ve hakça sistemin adıdır” dedi. Köy-Koop Kürsel Krizin Tarımdaki Reçetesidir Üretici Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Köy-Koop İzmir Birliği Basın Danışmanı Tuncer Beybağ’da basın toplantısında yaptığı konuşmada, “Bu vatanın toprağı, bu ülkenin bağımsızlığının adı olan köylü ve çiftçimizin yüreği de her şehit olan Mehmet’le birlikte Anadolu toprağına akıp gitmektedir. KöyKoop İzmir Birliği olarak tüm şehitlerimize rahmet dilerken, aziz hatıraları önünde üretenler olarak bir kez daha saygıyla eğiliyoruz” dedi. Beybağ, “Bu yıl köylü ve çiftçilerimiz tarım havzalarımızda ne ürettiyse mahsulü hep tarlada, bağda bahçede bıraktırıldı, para ettirilmedi. Hepimizin bildiği gibi patates toprakta kaldı. 10 kuruşa alıcı bulamadı. Domates ise birlikte ürünüyle tarlada çürüyor. Limon pazarda zam şampiyonu olurken, narenciye üreticisi sefaleti yaşıyor. Kayısı Malatya’da, erik Bursa’da, dalında bıraktırılırken marketlerde enflasyonu azdıran ürün ilan ediliyor. Tüm bu olanlar uluslararası Tarım ve Gıda spekülatörleri olan ve insanların boğazını, mutfağını kontrol altında tutmak isteyen endüstriyel tarımın, kapitalist düzencilerin oyunudur. Böylece bu vatan dağını, tepesini, bağını-bahçesini ekerek, dikerek sahiplenen köylü, çiftçimizi topraktan koparıp, ülke üretimlerini yok ederek, Türk milletinin gıda egemenliğini ele geçirmek istemesinden kaynaklanmaktadır. 21. Yüzyıldaki topsuz tüfeksiz ülke istilalarındaki yeni savaşın adı da işte budur” dedi. Beybağ “Köy-Koop yapılanması bu sinsi planı ters yüz eden, kırsalı yerinde yaşatıp, yerinde ürettirerek, yerinde kazandıran, küresel oyunları bozan bizim insanımızın yarattığı tarımsal hareketin adıdır” dedi. Kaynak:Üretici Gazetesi ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Çeltiğin Tonu 1.165 Lira »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, 2012 yılı TMO çeltik müdahale alım fiyatını ton başına geçen yıla yüzde 10 artışla bin 165 lira olarak belirlendiğini açıkladı. Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Çeltik Tarla Günü'ne katılan Bakan Eker, 2012 yılı TMO'nun çeltik müdahale fiyatını açıkladı. Geçen yılki ton başına bin 60 lira olan fiyatın bu yıl bin 165 lira olarak belirlendiği ifade eden Bakan Eker, ''2011 yılında bin 60 liraydı, 2012 yılı TMO çeltik müdahale alım fiyatı ton başına geçen yıla yüzde 10 ilave yapılarak bin 165 lira olarak belirlendi. Bunda üretici enflasyonunu ve diğer enflasyonları da dikkate aldık. Tabi bu fiyat TMO'nun 60 randımanlı Osmancık çeşidiyle ilgili açıkladığı fiyattır, biz üreticiyi bununla bırakmıyoruz. İlave ödeyeceklerimiz, desteklerimiz var. Ton başına 100 lira ayrıca prim veriyoruz. Ton başına bin 265 lira etti, ayrıca ilave olarak mazot, sertifikalı tohum desteği, gübre, toprak analiz destekleriyle birlikte bin 287 liraya ton başına çeltikten devletten alabilecek. Bereketli olsun.'' şeklinde konuştu. Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı çiftçilerin kayıtlı çeltiğinin tamamının TMO tarafından alınacağını da ifade eden Bakan Eker, şöyle devam etti: ''Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı çiftçilerin kayıtlı çeltiğin tamamı TMO tarafından alınacak. Bir sınırlama getirmiyoruz, Çiftçi Kayıt Sistemi belgesi olmayan üreticilerde ürünlerini emanete bırakabilecek bu sene ilk defa tam randevulu alım sistemini devreye sokacağız. Yani üretici ofisin kapısında beklemesin diye, randevusunu alan üretici saati, günü geldiği zaman ürününü teslim edebilecek. Pazar günleri hariç her gün alım yapacağız. Ürünlerini TMO'ya emanete bırakanlar makbuz senediyle yüzde otuz avans alabilecek. Anlaşmalı bankalarda bunun karşılığında kredi kullanabilecek. Bu sene yeni bir uygulamamız daha var. tüccar ve şirketlerden de çeltik alımı yapılabilecek ancak onun vadesi dönemi sınırlı olacak. Anlaşmalı bankalardan alınacak ürün kartıyla ürününü teslim eden üreticiye 30 gün yerine 10 gün içinde ödeme yapılacak. '” dedi. Çeltik yanık hastalığı tarihe karışacak Geçmişte çeltik tohumunu ithal eden Türkiye'nin bugün geliştirdiği yerli çeltik tohumunu ihraç eder duruma geldiğine de vurgu yapan Bakan Eker, "Çeltik üretiminde son yıllarda Türkiye büyük mesafe katetti. 360 bin ton çeltik üretimi bugün 900 bin tona geldi. Yani Türkiye mevcut çeltik üretimine 540 bin ton ilave üretim yapıyor. Yeni tohum çeşitleri geliştirdi, Türkiye eskiden kendi tohumunu dışarıdan alıyordu, ithal ediyordu. Bugün tohumu içerde üretiyor, geliştiriyor, bununla üretimini 2 kat artırıyor ve geliştirdiği tohumu, artık çeltik tohumunu ihraç ediyor" diye konuştu. Çeltik üretimine 2004 yılında çıkarılan Bitki Islahçı Hakları Kanunu'nun büyük katkısı olduğunu anlatan Eker, şunları kaydetti; Türkiye çeltikteki bu gelişmeyi nasıl sağladı- 2004 yılında Türkiye 490 bin ton civarında. 2002'de 360 bin ton çeltik üretiyordu. Biz 2004 yılında Bitki Islahçı Hakları Kanunu çıkardık. Bu Türkiye'deki yerli tohum geliştirme çalışmalarının anahtarı oldu, kapıyı açtı. Bugün geliştirilen yeni çeşitlerin 15'i bu kanun yürürlüğe girdikten sonra tescil edildi. Demek ki bu kanunla, bir çığır açıldı. Bunların verimi çok yüksek, bugün dünyada çeltik verimliliğinde dekar başına Mısır bir ton alıyor. Avustralya 900 kilogram, Türkiye de 900 kilogram alıyor. Bu kadar yüksek verimlilik sağlayan tohum Türkiye'de de geliştirildi." dedi. Araştırma enstitülerinde çeltik yanığına (mantar hastalığına) dayanıklı çeltik tohumu üretme noktasında son aşamaya gelindiğini vurgulayan Bakan Eker, bir kaç yıl içerisinde çeltik yanığı hastalığına dayanıklı tohumların çiftçilerin hizmetine sunulacağını belirtti. Edirne Valisi Hasan Duruer ise, Türkiye'deki çeltik üretiminin yüzde 50'sinin Edirne'de yapıldığını bunun da gurur verici olduğunu kaydetti. Konuşmaların ardından, Bakan Eker'e, Bulgaristan Çeltik Üreticileri Birliği ve Uzunköprü Çeltik Üreticileri Birliği çeşitli hediye ve plaketlerini sundu. Daha sonra Trakya Tarımsal Araştırma Merkezi'ndeki deneme tarlalarındaki çeltik üretimlerini inceleyen Bakan Eker. deneme tarlalarında üretilen çeltiklerden elde edilen pirinçlerle yapılan pilavlardan tattı. 11 Tarım ve Hayvancılık Ürünlerine Gümrük Kolaylığı Geliyor »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı arasında bitkisel ürünler, gıda maddeleri ve hayvancılık ürünlerinin ülkeye giriş çıkışlarıyla ilgili yeni düzenlemeleri içeren bir protokol imzalandı. Protokol ile tarımsal ve hayvansal ürünlerin ülkeye giriş ve çıkış noktaları ortak belirlenecek, ithalat ve ihracatta resmi kontroller risk esaslı, basitleştirilmiş, daha güvenli ve bürokratik işlemleri en aza indirecek şekilde yapılacak. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nda düzenlenen protokol imza törenine Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyıldız katıldı. Törende konuşan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız, "Bir ülkede ticaret ne kadar kolay ve hızlı gerçekleşirse o ülkenin büyümesi, kalkınması, ihracatı, zenginliği, refahı ve tabii ki rekabet gücü o ölçüde artmaktadır" dedi. Altunyaldız, "iki bakanlığın birlikte gerçekleştirecekleri incelemeler ve tespitler sonrasında, danışma mekanizması ile ihtisas gümrüğü olarak seçilecek kapılar. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nca ilan edilecektir" diye konuştu. Altunyaldız, söz konusu gümrük kapılarının ortak olarak belirlenmesiyle ihtisas gümrüğü uygulamasının daha etkin ve zaman kaybını azaltan bir noktaya getirileceğini belirtti. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın tek duraktan kontrol uygulamasına da değinen Altunyaldız, uygulama ile farklı kurum ve kuruluşları ilgilendiren gümrük işlemlerinin aynı zamanda ve mekanda gerçekleştirileceğini dile getirerek, "Antalya'dan, Mersin'den, Konya'dan, ülkemizin değişik bölgelerinden çıkan tarım ürünleri daha hızlı bir sürede ve daha rekabetçi bir şekilde nihai destinasyonuna ulaşacak" dedi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları da biyoçeşitlilik açısından dünyanın önemli ülkelerinden biri olan Türkiye'nin, ciddi bir üretim ve ihracat potansiyeli bulunduğunu, Türkiye'nin 2023 yılı ihracat hedefinin 500 milyar dolar, bu ihracat rakamına ulaşmak adına Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın üzerine düşenleri yerine getirmek için kendilerine hedefler koyduklarını ifade etti. Mirmahmutoğulları, gıda ürünlerinin gümrükte bekledikleri her günün söz konusu ürünlerin kalitesini ve fiyatını düşürdüğünü, her iki bakanlığın ayrı işleyişe ve bürokrasiye sahip olmalarının zaman kaybına neden olduğunu, sorunu çözmek adına iki bakanlık olarak bir araya geldiklerini, "Fevkalade hayırlı bir iş yaptık. Bundan ilgili bakanlıklar, ülkemiz, bu işin ticaretini yapanlar, yurt dışındaki tüketiciler yararlı çıkacak" dedi. Konuşmaların ardından protokol, Altunyaldız ve Mirmahmutoğulları tarafından imzalandı. Birikim ve deneyimden doğan büyük güç. Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş. Gürün elması koruma altına alındı »»Sivas'ın Gürün elmasının korunması, çoğaltılması ve yaygınlaştırılması amacıyla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ile Birlik Fidancılık arasında protokol imzalandı. Mikro Havza Bazlı Meyveciliği Geliştirme Projesinin alt başlıklarından olan “Gürün elmasının korunması, çoğaltılması ve yaygınlaştırılması” projesinin imza töreninde konuşan İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü İhsan Aslan, il için önemli bir gelir kaynağı olan Gürün Elması'nın özellikleri ve çeşitleri hakkında bilgi verdi. Gürün elmasının “Hünkar, Ayvaniya, Şah ve Sarısultan” olmak üzere 4 çeşidi olduğunu ve bunların zamanında Osmanlı saray mutfağına girdiğini anımsatan Aslan “Bunların korunması, geliştirilmesi, çoğaltılması ve yaygınlaştırılmasını amaçlıyoruz. Bir fidancımızla anlaştık. Onunla kontroller ve düzenlemeler hakkında bir protokolümüz olacak. Araç olarak da standart olarak meyve fidanlarında kullanılan MM106 yarı bodur klon araçlarımızı kullanacağız. Ve bu çeşitleri de aşılayarak üreteceğiz” şeklinde konuştu. Birlik Fidancılık Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Kılınç ise Gürün elmasının il için faydalarına ve önemine değinerek, “Gürün çevresinde özellikle Ayvaniye, Sarısultan, Şah ve Hünkar çeşitlerinde yaptığı çalışmalarından dolayı İl Müdürlüğüne teşekkür ederim. Çünkü bu artık nesli tükenen bir üründür ve biz de şuanda huzurunuzda bu protokolü imzalıyoruz” diye konuştu. 322 4591212 www.serinler.com 12 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ “Halkımız bu kış, ucuz fiyatlara bol bol balık tüketecek” »»“Denizlerimizde su ürünleri kaynaklarının korunmasında ve sürdürülebilir balıkçılığın sağlanmasında, balıkçılar olarak biz de üzerimize düşen görevleri yapmak zorundayız.” diyen; Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) Genel Başkanı Ramazan Özkaya, gündemdeki soru ve sorunları Köy-Koop Haber’e değerlendirdi. Balıkçı barınaklarının geliri, balıkçı barınağına tekne bağlama sayısı kadardır. Ancak, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, gelirin %10’u sadece tekne bağlamalarından alınan paradan değil, kooperatifin tüm gelirlerinden -balık satışlarından üyenin ihtiyacı olan malların üyeye temininden kooperatiflerin altığı her kuruşun %10’unualmaktadır. Çalışanların sigortası, vergisi ve ödenen balıkçı barınak kirası dikkate alınmamaktadır. Köy-Koop Haber - Ülkemiz balıkçılığının potansiyeli nedir acaba? Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, irili-ufaklı 17.000 tekne ile balıkçılık yapılmaktadır. Bu tekneler yılda 450-500 bin ton balık avlıyor, ülke ekonomisine 5 milyar lira katkı, 200 bin kişiye yakın da iş istihdamı sağlıyor. Ülkemizde avlanan balığın yaklaşık yüzde 65-70’ini hamsi oluşturuyor. K.K. - Hamsi demişken, bu yıl özellikle Marmara Denizi’nde hamsinin bol olması fiyatları düşürdü. Bu geçici bir durum mu? Bu yıl ucuza, bol balık yiyebilecek miyiz? - Balık sezonunun açılması ile yaklaşık 17 bin tekne denizlere açıldı. İlk günde Türkiye çapında 7 bin ton hamsi tüketildi. Hamsinin bol olması herkesi mutlu etti. ‘Denizlerin incisi’ hamsinin tezgah fiyatı, Türkiye’nin farklı bölgelerinde 2 lira ile 5 lira arasında değişen fiyatlarla satılıyor. İnsanlar tezgahta satılan donmuş balığı değil, tabiki taze balığı tüketmeyi seviyor. Halkımızın hamsiye olan sevgisi tezgahlara da yansıdı. Balıkçı da, satıcı da, tüketici de durumdan memnun. Şu anda balık satışları bütün illerimizde çok iyi durumda. Bu yıl deniz bizlere iyi davranarak geçen yıllara göre çok daha bol balık verdi. Palamut ve istavrit de ucuzlayacak. Halkımız bu kış, ucuz fiyatlara bol bol balık tüketecek. K.K - Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın yayınladığı ve gelecek 4 yılı kapsayacak olan ‘Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’ ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Dünya genelinde balıkçılık kaynaklarının yüzde 60’ı aşırı kullanılmakta, yüzde 25’i de tükenmiş durumda. 2012 -2013 yılı balık avcılık sezonu 1 Eylül 2012 de avlama usulleri ve esasları belirleyen korumacı yanı ağır basan, stokları koruyan, sürdürülebilirlik ilkesine uygun AB müktesebatınla örtüşen yeni tebliğ ile başladı. Protesto kargaşası yaşandı ama 24 metre sınırı ve diğer bazı kısıtlamalar bizce de gerekiyordu. Birlik olarak destekliyoruz. K.K. - Balıkçıkçılığın ve balıkçılarımızın son durumu ile ilgili bilgi verir misiniz? Balıkçılarımızın tek bir amacı vardır, bol su ürünlerinin olduğu denizlerde balıkçılık yapmak. Onun içindir ki balıkçılar, stoklara baskı uygulayacak avcılıktan kaçınmak ister, sürdürülebilirlik ilkesine uymaya gayret gösterirler. Ancak son zamanlarda balıkçıların, son model balık bulucu cihazları kullanmaları, motor güçlerini artırmaları nedeniyle gider maliyetleri yükselmiştir. 2004 yılında kullanılan ÖTV’siz akaryakıt devletin sağladığı teşvik dahil, 110 milyon civarlarında iken, 2011 yılında ise 275 milyona çıkmıştır. Buna mukabil yakalanan balık miktarı son on yıldır hemen hemen aynı miktarda ve balık satış fiyatları da 2003 yılı fiyatları ile aynı olması, balıkçıları zaman zaman stoklara zarar verecek şekilde avlanmaya mecbur bırakmıştır. K.K. - Ülkemizdeki balık avcılığı ve avlanma konusunda ne gibi tedbirler var? - Ülkemizde balık avlama miktarı en üst seviyeye çıkmış durumda. Bundan sonra fazla miktarda balık yakalamak mümkün görünmemektedir. Onun içindir ki balıkçıların gider artırıcı yatırımlardan kaçınmaları, hatta gider tasarrufu sağlayacak şekilde yatırımlara dönmeleri gerekmektedir. Sadece balık miktarlarında ve stoklara baskı uygulaması ülkemiz balıkçısı tarafından yapılmamaktadır. Biraz önce söylediğim gibi, dünyada balık stoklarının %65 i aşırı avcılık baskısı altında olup, %25 de yok olmuştur. Bunun için dünya mirası olarak kabul edilen ve yenilenebilir kaynak olan su ürünleri avcılığında, stoklara zarar vermeyecek şekilde avcılık yapılması için bir dizi tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler yer zaman ve boy yasakları olarak uygulanmaktadır. K.K. - Son dönemde balıkçılığımızda ne gibi değişimler oluyor? Özellikle ülkemizde balıkçılık sektörü AB ye giriş için müracaat sonrası her sektörde olduğu gibi balıkçılıkta da değişim ve dönüşümler olmaya başladı. Bunlardan bazıları uzaktan algılama sistemi, ortak balıkçılık politikası kapsamında Su Ürünleri Bilgi Sistemi (SÜBİS) gibi uygulamalar yapılmaya başlamıştır. Tekne reisleri bu değişim ve dönüşümlere uymak için yoğun çaba içerisindedirler. K.K. - Kooperatiflerinizin sorunları nelerdir? Bu sorunlarınızdan biraz bahseder misiniz? - Balıkçılık Sorunlarımıza bakıldığında; Denize açılırken ilk kullandığımız yer balıkçı barınaklarıdır. Tarım ödeneklerinden kesilen paralar ile Ulaştırma Bakanlığınca yapılan balıkçı barınakları, Su Ürünleri Kooperatiflerine kiralanmak üzere; Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne kira bedeli yazı ile bildirilir. Ancak, bundan sonra Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kira için bildirdiği miktarı dikkate almaz, zaman zaman dört beş katı bir ücretten kiralamalar yapılır. Bazı balıkçı barınakları ne yazık ki hâlâ kiralanamamakta. Yapılan balıkçı barınaklarla yasa ile Su Ürünleri Kooperatiflerine kiralanması gerekirken, değişik kuruluşlar talip olmakta, kiralamaları geciktirmekte, bu durum yıllarca sürebilmektedirler. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın belirlediği tekne bağlama ücreti aynı kalmasına rağmen, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, bu hesaplamayı dikkate almayarak, ücreti birkaç kat artırabilmekte. Ayrıca, brüt gelirin yüzde 10’unu hazineye yatırılması hükmünü koymaktadır. Dayanak olarak da; Balıkçı Barınaklar Yönetmeliğinin 14. maddesi, 6237 Sayılı Limanlar İnşaatı Hakkındaki Kanunu’nun 5’inci maddesine göre ‘her yıl brüt gelirin yüzde 10’u barınak işletmecisi tarafından hazineye intikal ettirilir’ gösterilmektedir. Balıkçı barınaklarının geliri, balıkçı barınağına tekne bağlama sayısı kadardır. Ancak, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, gelirin %10’u sadece tekne bağlamalarından alınan paradan değil, kooperatifin tüm gelirlerinden -balık satışlarından üyenin ihtiyacı olan malların üyeye temininden kooperatiflerin altığı her kuruşun %10’unu- almakta. Çalışanların sigortası, vergisi ve ödenen balıkçı barınak kirası dikkate alınmamaktadır. Kooperatif, balıkçının ihtiyacı olan bir teneke motor yağını; üyesine %1 kar ile verdiğinde, buna da fatura kesildiğinden, yağ parası brüt kabul edilip, bunun üzerinden %10 alınmakta. Bu da kooperatifleri zor duruma sokmaktadır. Bu nedenle istemeyerek de olsa kooperatifler, kayıt dışı işlemlere zorlanmaktadır. Bu haksızlığın acilen giderilmesi gerekmektedir. K.K. - Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) olarak ortaklarınızın hangi temel sorunları hakkında çalışmalar yapıyorsunuz?Başlıklar halinde sıralayabilir misiniz? • Arz-talep dengesinin kurulamaması sonucu, yakalanan balıkların reel fiyattan satılamaması. • Balıkçılarımız giderleri karşılamamakta bunun sonucu olarak stoklara baskı olacak şekilde avcılık başlamaktadır. • Tekne sayısının sabitlenmesine rağmen kullanılan son model balık bulucu cihazların kullanılması, makine güçlerinin yükselmesi, avlanma araç gereçlerinin büyümesi, avlanma gücünün artması. • Motor güçlerinin büyümesi ve balık bulucu cihazların kullanılması sonucu teknelerin giderlerinin yükselmesi. • Bir anda piyasaya bol miktarda balık sürülmesi. • Balıkçılarımızın sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmaması. • Balıkçılarımızın borçlarının her yıl artması. • Koruma alanlarının hayata geçirilememesi. • Stok tespitlerinin yapılmaması. • Balık satışlarında su ürünleri kooperatiflerinin aktif olmaması. K.K. - Klasik bir soru soralım. Peki bu sorunlarınıza rağmen ‘hiç mi güzel şeyler olmuyor bu memlekette?’ Ekim ayı içerisinde sayın başbakanımızın katılacağı toplantıda, “Kooperatifçilik Strateji Belgesi”nin kabul edilmesini açıklayacak olması kooperatifçilik açısından çok olumlu bir gelişme olacağını düşünüyorum. Ayrıca; • Balıkçılıkta, kamu örgütlenmesinde, güçlü balıkçılık filomuzu sevk, idare ve kontrol edebilmek, denizlerde sürdürebilirliliği sağlamak. Halkın hijyenlik şartlarda balık yemelerini temin etmek ve balıkçılık sorunlarına çözüm bulmak için Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuş, Genel Müdür olarakta; balıkçılık sektörünü tanıyan, balıkçıların sorunlarını bilen, Sayın Duralı Koçak’ın atanması balıkçılar için bir şanstır. • 50 kg üzerinde yakalanan balığın nakli sırasında nakil belgesini düzenlemede kooperatiflerin yetkilendirilmesi. • Balıkçı teknelerine 2002 yılından itibaren yeni ruhsat verilmemekte. Ancak tekne sayısı sabitlenmiş olsa bile, ne yazık ki motor güçleri artmakta. Son model balık bulucu cihazlar kullanılmakta, ağ boyları uzamakta, bunun sonucu olarak avlama gücü artmaktadır. Bakanlık, bu yıl denizlerimiz için çok fazla olan tekne sayısını azaltmak ve avlanma gücünü düşürmek için; 12 metrenin üzerindeki teknelerin bedelini ödeyerek, gönüllülük esasına uygun olarak, avcılıktan çekilmesi için bir proje başlatmıştır. Bu proje balıkçılık için tarihi bir adım olmuştur. Sayın Bakanımıza teşekkür ediyor, bu projenin ileriki yıllarda da devam etmesini istiyoruz. K.K. - Son olarak ne söylemek istersiniz? - Denizlerimizde balık avlamak için yapılan yatırımın karşılığı, yenilenebilir kaynak olan su ürünleridir. Şayet biz dünyanın ortak mirası olarak da kabul edilen balıkların, FAO’nunda kabul ettiği şekilde en az bir defa yumurtlama yapabilmesine müsaade edilecek şekilde, avcılık yapılması sağlanabilir koruma alanları yaratabilir, yer zaman ve boy yasağına uyabilir, giderleri azaltabilir veya en az sabit tutabilir. Ayrıca arz-talebi dengeleyip piyasaya talep kadar balık sürüp, balığın reel fiyattan satılmasını sağlar isek, denize yapılan yatırımların karşılığını uzun seneler alabiliriz . ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM 13 Üye Ortak ilişkisi ve Merkez Birliği Düzeyine Örgütlenmiş Olmak Zeytin Ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözümü Masaya Yatırıldı »»Bakanlığımızın son yıllarda bazı hizmetleri üretici örgütlerine aktarması son derece önemli bir gelişmedir. »»Balıkesir'in Havran ilçesinde "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı" düzenlendi. Ancak görev ve sorumluluk riği ve ifade ettiği anlamlar itiverilmesi sürecinde her kubariyle farklı yorumlamalara ruluşun görev alanlarının neden olmaktadır. ve misyonunun iyi belirlenHer üretici kuruluşu kendi yamesi ve karmaşaya neden sası ile öngörülen hiyerarşik olacak uygulamalara ve yapısı içerisinde örgütlenmek yorumlara meydan vermedurumundadır. Nitekim tebliğyecek düzenlemelerin de de üretici örgütleri tanımında Erol AKAR yapılması gerekmektedir. bu husus çok açık ve net bir şeKöy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Bir üretici örgütünün herkilde belirlenmiştir. hangi bir derneğe üye olMerkez Birliği düzeyinde örgütlenmiş olmak masında veya herhangi bir şirkete ortak olmaifadesi ile üretici örgütlerinin bir bütünlük sında yasal bir engel bulunmamaktadır. Bir içerisinde yapılarını güçlendirmeleri, çalışakooperatif herhangi bir derneğe veya şirkete cakları hizmet alanında örgütlere tebliğ ile bir Üye veya ortak olabilir. misyon yüklenmesi söz konusudur. Ancak o örgütün her hangi bir derneğe üye veya Zaten görevlerin iç içe geçtiği bir örgütsel yaşirkete ortak olması, o örgütün merkez birliği pılanmada sorunlar giderek ağırlaşmakta ve İl düzeyinde örgütlenmiş olduğunu ifade etmez. Müdürlüklerinde farklı yorumlara neden olÜyelik veya ortaklık ile Merkez birliği düzemakta dolayısıyla örgütler arası ortak çalışma yinde örgütlenmiş olmak kavramlarının bu ve dayanışma ortamı da giderek azalmaktadır. anlamda önemsenerek yorumlanması gerekDiğer taraftan hizmette bir bütünlük sağlanamektedir. mamaktadır. Bakanlığımızca yayınlanan 2012/49 nolu HayDolayısıyla uygulamada bu hususa dikkat edilvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama mesi ve örgüt yapılarının bozulmamasına özen Esasları Tebliği’nde belirtilen kavramlar, içegösterilmesi gerekmektedir. Zeytinyağcı Karasu Sorununa Kalıcı Çözüm Bulmak İstiyor »»Karasu nedeniyle çok sayıda zeytinyağı firması kapatma ve para cezasıyla karşı karşıya kalırken, sektör bu soruna Ankara’da çözüm arayacak. Zeytinyağı üretimi sonucunda meydana gelen karasuyun ve prinanın bertarafı ile ilgili çözüm önerileri Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nda masaya yatırılacak. Çevre ve Orman Bakanlığı zamanında zeytin karasuyunun bertarafı konusunda çıkarılan 2010 genelgenin ve yapılan çalışmaların devamının getirilmesi ve konuyla ilgili koordinasyonun sağlanarak 3 fazlı sistemlerden 2 fazlı sürekli sistemlere geçişin desteklenmesi için ilgili kurum ve kuruluşların bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapılacak ve buna göre eylem planı belirlenecek. Toplantıya Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü-Zeytincilik Araştırma İstasyonu Müdürlüğü, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi, Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği, Marmarabirlik, Zeytindostu Derneği, Ege Bölgesi Sanayi Odası kurumları davet edildi. Toplantıya davet edilen Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Tan, tüm sektörün mutabık kaldığı zeytin karasu sorunu çözüm raporunu toplantıda tekrar gündeme getireceklerini söyledi. Sektöre 5 yıl geçiş süresi verilmeli Hazırladıkları bu raporu 2010 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetim Genel Müdürlüğü'ne sunduklarını ancak bugüne kadar uygulamaya dönük adımlar atılmadığını anlatan Tan, "Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından zeytin karasuyunun bertarafı konusunda genelge yayınlandı, ancak uygulama konusunda bir gelişme olmadı. Sektörün 3 fazlı sistemden 2 fazlı sisteme geçiş için sektöre 5 yıl süre verilmesi, yapılacak yatırımlara devlet desteği verilmesini talep ediyoruz. Konsey olarak tepeden inme cezalara karşıyız. Bunlar bir günde kurulmadı ki bir günde kapatılsın. Bugün birçok zeytinyağı işletmesi kapatma ve para cezalarıyla karşı karşıya. Oysa sektöre bir geçiş süreci tanınmalı" dedi. Bio enerji ve gübre olabilir Zeytinyağı üretiminde ortaya çıkan karasuyun sanıldığı gibi zararlı olmadığını savunan Tan, içerisinde bulunan antioksidan madde nedeniyle bio enerji olarak kullanılabileceğini, ilaç sektöründe değerlendirilebileceğini, hatta bir Avrupa ülkesi olan İtalya'da olduğu gibi tarımsal üretimde gübre olarak kullanılabileceğine dikkat çekti. Tan, bugün çevre kirlettiği için karasuyu cezalandıranların ekonomiye kazandırıldığında pişmanlık duyacağını ifade etti. Karasu probleminin çözümünde alternatif olarak özellikle merkezi arıtma ve buharlaştırma lagünlerinin oluşturulmasında belediyelerin rolünün büyük olacağını anlatan Tan, "Uygun arazi ve altyapı imkanlarına sahip belediyelerin oluşturacağı bu tür sistemler hem belediyeler için bir gelir kaynağı hem de bölgedeki zeytinyağı tesisleri için bir çözüm teşkil edebilecektir. Diğer yandan iki faz tekniğine geçiş sürecinde teknik konularda üniversiteler ile işbirliği gerçekleştirilebilir" dedi. Makinelerin dönüşüm maliyeti 50-100 bin euro arasında Ülkemizde faaliyet gösteren yaklaşık 2 bin zeytinyağı tesisinin yüzde 90'ının üç faz üretim tekniğini kullandığına dikkat çeken Tan, "Son yıllarda Tarım Bakanlığı tarafından sağlanan Kırsal Kalkınma Destekleri kapsamında bu tesislerin bir çoğu teknolojilerini yenilemekle birlikte, makine üreticilerinin bir kısmı 1990 sonrası önemli bir kısmı da 2005 yılından sonraki imalatlarının çoğunluğunda iki faz çalışma için gerekli revizyonla dönüştürmenin yapılabileceği teknolojili makineler kullandı. Ülkemizde iki faz çalışmaya uygun makineleri bulunan zeytinyağı tesisi sayısı tam olarak bilinmemekle beraber uygun olmayan tesislerin dönüşüm maliyetlerinin makine başına yaklaşık 50 -100 bin euro olacağı belirtilmektedir. İşletmelerin yapacakları revizyonlar için tespit edilecek maliyet tutarının yüzde 50'si ilgili bakanlıklarca hibe olarak verilmelidir" dedi. Tan, iki faz üretim tekniğinde tesislerde ortaya çıkabilecek diğer bir ihtiyacın da prinanın depolanması olduğunu dile getirdi. Bunun için tabanı sızdırmaz havuzlar ya da özel imal edilmiş bunkerler kullanıldığını hatırlatan Tan, kullanım, temizlik ve nakliye kolaylıkları nedeniyle bu iş için bunkerlerin tercih edildiğini kaydetti. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) tarafından organize edilen çalıştay üreticiler ve vatandaşlar tarafından beklenen ilgiyi görmedi. "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı"nda sektör temsilcilerinin aralarındaki kırgınlığın ortadan katlığını kaydeden Balıkesir zeytin ve Zeytinyağı Tanıtımı Gurubu Başkanı Mehmet Semerci, sektör temsilcilerinin bu çalıştayda barış içinde bir araya geldiklerini bildirdi. Semerciç "Sektörün her yönünden temsilcileri bu çalıştayda bir barış ortamında bir araya geldi. Zeytinyağı sektörünün son yıllardaki sıkıntılarını giderecek en önemli hadise barışmak ve birlikte hareket etmektir. Bu gün burada bu sağlandı. O noktadan hareketle bu çalıştayın yapılanlar içinde en önemlisi diye addediyoruz. Bu gün zeytin tümüyle masaya yatırıldı. Ürünler, tarım üreticilerinin sorunları, sanayicisi, ihracatçısı, tüketicisi bütün yönleriyle zeytin ve zeytinyağının sorunları bu gün irdelendi. Bu çalıştay sonuç bildirgesi yayımlandığında bir öneri çalıştayından çıkıp bir çözüm çalıştayı haline gelecek. Buradan çıkacak sonuçlarla sektör çok daha önemli bir ivme kazanacaktır." UZZK Başkanı Mustafa Tan, "Son dönemde üreticilerin ve sektörün zaman zaman dile getirdiği bazen de yüksek sesle dile getirdiği sorunları var. Bunları yok sayamayız. Bunlar primden başlıyor piyasa fiyatları, ihracat, iç piyasada veya zeytin üretimiyle ilgili kara su problemi, işletmelerde gıda mühendisi çalıştırma sorunu gibi daha birçok sorun. Bunları en yetkili ağızlardan bütün sektörün bileşenlerinin taraflarının katılımıyla bu çalıştayda bu masaya yatırmayı amaçladık. Türkiye zeytinciliğine yön veren özel sektör kuruluşlarının ve büyük alıcıların özellikle piyasadan zeytin ve yağ alıcılarının tamamı buradaydı. Bunun karşısında da çözüm merci olan bakanlıklar. UUZK olarak en yetkin temsilcileri bir araya getirmeyi başardık. Sanıyorum buradan çok somut sonuçlar çıkacaktır. Burada sorunları tartışmanın ötesinde çözüm odaklı bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantının gerçekten birçok konuyu halledeceğini düşünüyoruz." Tan, "Bu yıl zeytin ve zeytinyağı açısından önemli. İspanya'da geçen sene bir buçuk milyon ton zeytinyağı vardı, bu yıl kuraklık nedeniyle rekoltesi yarı yarıya düştü. Tabi öyle bir ülkenin üretiminin düşmesi bizim gibi ülkeler açısından bazen şans oluyor. Dolayısıyla bu yıl çok kaliteli ve daha dikkatli bir şekilde üretim yapıp hem iç piyasada hem de ihracatta şanslı olabiliriz." dedi. Bu yıl zeytinyağı priminin yerine 1 kilo zeytinde dane başına prim istediklerini de bildiren UZZK Başkanı Tan, "Üreticiler açısından 50 kuruş olan zeytinyağı primini bu yıl bir kilo zeytin için istiyoruz. Bunu 5 ile çarptığınızda 2 lira 50 kuruş yapar. Bunu talep edeceğiz. Ciddi olarak ta takip edeceğiz. Tahdit tahşiş ile ilgili de önümüzdeki günlerde bu işi yapanların depolarına bir takım kontroller yapılacaktır. Yoldaki tankerlere, kıyıda köşede üretici kisvesi altında karışık yağ satanlara, aynı zamanda Türkiye'de zeytinyağı konusunda bir kamu spotu yok Zeytin ve zeytinyağı konusunda. Bu konuda da önemli bir karar alınmış durumda. UZZK, Tarım Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği gibi bütün kurum ve kuruluşların katılımıyla bir tanıtım platformu oluşturmayı hedefliyoruz. Zeytincinin sorununu bir bir çözeceğiz" dedi. Bütün dünyada olduğu gibi zeytinyağının Türkiye'de de önem kazandığını aktaran TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birlik Başkanı Cahit Çetin, Türkiye'nin zeytinyağında çok ciddi bir yüksek çıta koyduğunu söyledi. Çetin, "Tarım Bakanının koyduğu 700 bin tonluk hedef doğrudur. B.en bu hedefin doğruluğunu başından beri savunurum. Ancak aksaklıklar var. Bu hedefi koyarken, bunun karşılığında nasıl tüketileceğinin de belirlenmesi gerekir. Tüm dünyada kişi başına tüketim 5 litreleri bulurken zeytinyağında Türkiye'de bu rakam 1 buçuk, 2 litrelerde. Bu dramatik bir durumdur. Karşı komşumuz Yunanistan'ın Midilli Adasında kişi başı zeytinyağı tüketimi 25 kiloları bulurken bizde bu rakam en fazla 2 litrelerde. Ege bölgesinde belki Midilli'den daha fazla kişi başı yağ tüketimi vardır. Ancak bunu Türkiye geneline vurduğunuzda rakam bir hayli düşüyor" diye konuştu. Çetin, burada gerçekleştirilen "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı"nda konuşulanların burada kalmaması gerektiğini ve uygulamaya konulması gerektiğini de sözlerine ekledi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir milletvekili Ahmet Edip Uğur şu sözlerle "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı"ı değerlendirerek, "Bu bölge körfez bölgemiz Havran'la, Edremit'le, Ayvalık'ıyla, Burhaniye'siyle zeytin ve zeytinyağıyla özdeşleşmiş çok önemli bir bölge. Bu gün Havran, Ayvalık, Edremit deyince zeytinyağı akla geliyor. Fakat zeytinyağı ürettiğimiz ancak tüketemediğimiz bir ünümüz. Çok değerli bir ürünümüz insanların sağlığı açısından önemli. Türkiye dışarıdan yağ ithal ederken yağ açığı varken kendi yağımızı tüketmememiz zeytinyağımızı çok üzücü. Arzu ediyoruz ki bu zeytinyağımızı iyice tanıtalım. Türkiye'de şimdilerde kişi başına iki litre zeytinyağı tüketilirken biz bunu 3 litre tüketsek Türkiye'nin bütün zeytinyağını tüketmiş olacağız. Tabi ihracatta önemli. Son zamanlarda bitkisel yağ fiyatlarında artışlar var. Bu yıl Avrupa'da, İspanya'(da olsun, Kuzey Afrika'da olsun kuraklık dolayısıyla zeytin rekoltelerinde düşüş var. Avrupa'da da zeytinyağı fiyatlarında bir yükselme oluyor. Bu inşallah ülkemize de intikal edecek ve Türkiye'de de bizim üreticimizin arzu ettiği fiyatlar olacak. Bu yıl kilogramda 50 kuruş bir destek var. Arzu ediyoruz ki daha çok olsun. Ama işte devletin imkanları dahilinde ancak bu kadar olabiliyor. Ama zeytinyağı için gereken tanıtım çalışmaları yapılıyor. İşte bu çalıştaylarda buna bir örnek. Ulusal Zeytin Zeytinyağı Konseyi bu çalışmaları yapıyor." www.marking.com.tr teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger 14 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM BAĞ YETİŞTİRİCİLİĞİ »»Bağcılıkta öncelikle bağ kurulacak yerin özelliklerinin tespit edilerek bağcılığa uygunluğunun belirlenmesi, hemen sonra da belirlenen bu özelliklere göre anaç ve çeşit seçiminin yapılması gerekmektedir. Bağ yeri seçilirken öncelikli olarak, İklim ( Sıcaklık, Güneşlenme, Yağış ve Rüzgâr ), Toprak Yapısı, Yer ve Yön gibi faktörlerin incelenmesi gerekir. EKOLOJİK İSTEKLER İklim Tüm tarımsal üretimde olduğu gibi iklim koşulları bağcılıkta da yetiştirme koşullarını etkileyen ve sınırlayan en önemli faktördür. Sıcaklık İsteği: Asma, gelişme devresi uzun bir bitkidir. Günlük sıcaklık ortalaması +10 °C ye ulaştığında gelişme başlar. Sonbaharda da bu derecenin altına düşünceye kadar devam eder. Erkenci çeşitlerde 1600-2000, geççi çeşitlerde 3000 veya daha fazla sıcaklık toplamı olgunlaşma için yeterlidir. Güneşlenme İsteği: Güneş ışınlarının daha dik geldiği güney veya güney batı yönlerine meyilli yerlerde kurulan bağlar güneşten daha fazla yararlanırlar. Genel olarak asmanın bir büyüme döneminde 1300 saatlik güneşlenmeye ihtiyacı vardır. Su İsteği: Genellikle asma bazı yüzlek köklü anaçlar dışında kökleri derine giden bitkidir, bu nedenle yağışı az olan yerlerde de yetişir. Yıllık yağış ortalaması 400-600 mm olan bölgelerde sulama olmaksızın bağcılık yapılabilir. Toplam yağış miktarı kadar bunun yıl içindeki dağılımı da çok önemlidir. Kışın ve ilkbahar başı gelişme devresindeki yağış çok yararlıdır. Toprak Filokseranın bağ bölgelerine yayılmasından sonra aşılı asma fidanı kullanıldığı modern bağcılığa geçilmiştir. Kullanılan Amerikan Asma Anaçları da toprak yönü ile oldukça seçicidirler. Toprak tahlilinin yapılması, yeni bir bağ tesisi için ilk ve temel kuraldır. Yer ve Yön Yetiştirilecek üzüm çeşidi ile ilişkili olarak yer ve yöne de dikkat edilmelidir. Güneye meyilli az yamaç yerler sofralık üzüm yetiştiriciliği için uygun alanlardır. Çeşitlerin farklı yüksekliklerde yetiştirilmesi olgunlaştırma süresini ve ürün kalitesini önemli oranda değiştirir. BAĞ TESİSİ Bağcılıkta Amerikan Asma Anacı Kullanımının Önemi Filoksera zararlısının topraklarımıza bulaşmasından sonra yerli bağcılık denilen kendi kökleri üstünde üzüm çeşitlerinin yetiştirilmesi bağcılık açısından büyük bir risk oluşturmuştur. Günümüzde bunun tek çaresi ve pratik yolu bu zararlıya dayanıklı olduğu bilinen Amerikan Asma Anaçlarını kullanmaktır. Çeşit Seçimi Çeşit seçimi de çok önemli olup uygun olmayan seçim, daha sonraki yıllarda çeşidin de- ğiştirilmesine, tesisin yenilenmesine neden olmakta, bu da para ve zaman kaybı anlamına gelmektedir. Ülkemizde pek çok çeşit vardır. Seçimde bölgeye iyi uymuş veya uyabilecek ekonomik değeri olan çeşitler üzerinde durulmalıdır. Çeşit öncelikle yöre iklimine iyi uymalıdır. Örneğin sıcaklık toplamı düşük yerlerde geççi çeşitlerle çalışılırsa, üzümler olgunlaşmaz, sonbaharın ilk donlarından zarar görebilir. Bu konuda toprak yapısı da belirleyicidir. Sıcak yörelerde, taban topraklarda kurutmalık çeşitler, serin yörelerde kıraç ve fakir topraklarda kalitenin önemli olduğu şıralık ve şaraplık çeşitler daha öne çıkar. Arazinin Hazırlanması Yer seçiminden sonra toprak hazırlığı ve gerekiyorsa; arazi temizliği, tesviye ve drenaj çalışmaları yapılmalıdır. Bir bağ uzun yıllar dikildiği alanları işgal ettiğinden bu gibi alt yapı çalışmaları baştan iyi tespit edilip planlanmalıdır. Eğimi fazla olan yerlerde teraslama, engebeli yerlerde de tesviye gereklidir. Özellikle sulama gerekliliği ve eğim ilişkisi göz önüne alınmalıdır. Bağ tesis edilecek araziden 01 Mayıs – 31 Eylül tarihleri arasında numune alınarak uygun laboratuarlarda analizi yaptırılmalıdır. Yine analiz sonuçlarına göre anaç seçimi yapıldıktan sonra yetiştiricilik amacına yönelik çeşit belirlenmelidir. Aşılı ve Aşısız Amerikan Asma Fidanı Bağlar iki tip fidan ile tesis edilebilir. Fidan üretici kuruluş tarafından belirlenen anaç ile üretimi yapılan çeşidin aşılanarak elde edilen fidanı aşılı asma fidanı olarak isimlendirilir. Bağ Parseli, bu tip fidanlarla tesis edilebileceği gibi, aşısız olarak dikilip parselin kuvvetine göre 1 ila 3 yıl sonunda aşılanabilecek kalınlığa ulaşan yabani fidanlara istenen üzüm çeşidine ait kalemler arazide yarma yada göz aşısı yapılarak kurulabilir. Ancak ikinci üretim şekli uzman aşıcı ve aşılanacak çeşidin kalemini bulma gibi sıkıntılar doğurabilmektedir. Aşılı yada aşısız fidanlar tüplü olarak ta üretilebilmektedir. Tüplü olarak seralarda yetiştirilen bu fidanların dikimi Mayıs-Haziran ayları arasında yeşil olarak yapılabilir. Ancak tüplü fidanlar daha sıcak dönemlerde dikildiğinden daha çok sulama imkanının olduğu yerlere önerilir. Aşılı yada aşısız açık köklü fidanlar için iklimi çok sert geçen yerlerde İlkbahar dikimi uygundur. İlkbahar dikimi erken yapılırsa asma yağışlardan en fazla yararlanır. Dikime toprak tavına gelip ısındığında başlanabilir. Tüplü fidan dikimi ise ilkbahar ve yaz başında yapılır. Tüplü fidanın erken dikimde geç donlardan, geç dikimde aşırı sıcak ve kuraktan etkilenmemesine dikkat edilmelidir. Yön ve Dikim Sıklığının Belirlenmesi Yön, arazinin şekli ile ilgili bir problem yoksa en iyi güneşlenmenin sağlandığı kuzey-güney doğrultusunda olmalıdır. Sürekli ve şiddetli esen rüzgârların olduğu yerlerde telli terbiye sistemleri hâkim rüzgâr yönüne paralel yapılmalıdır, böylece iyi havalanma sağlanarak bağın rüzgârdan daha az zarar görmesi sağlanır. Küçük arazilerde sıraların parselin uzun kenarına paralel oluşturulması önerilir. Çok meyilli yerlerde erozyonu azaltmak ve işlemeyi kolaylaştırmak için tesviye eğrilerine paralel sıralar oluşturulmalı hatta gerekiyorsa teraslama yapılmalıdır. Arazi İşaretlenmesi ve Dikim Hazırlığı İşaretleme; omcaların geleceği yerleri düzgün olarak saptamak, sıraları muntazam olarak oluşturmak amacı ile yapılır. İşaretleme özenle yapılmalıdır. Sıralar düzgün olmazsa sıradan kaçan omcalar oluşur, bunlarda ilerde tüm kültürel işlemlerde engel oluşturur özellikle toprak işleme sırasında zarar görülebilir. Ağır bünyeli topraklarda dikim çukurların sonbaharda açılması daha uygundur. Kurak bölgelerde ise toprağın kurumaması için, çukurları çok önceden açmak uygun değildir. Çukurlar kürek, bel, traktör burguları, motorlu veya motorsuz el burguları veya dikim küsküsü diye adlandırılan 3-5 cm çapında demirden yapılmış el aletleri ile açılabilir. Hangi şekilde olursa olsun tavın- da olmayan toprakta çukur açılırsa, çukur kenarlarında bir sıkışma olmakta ve sonuçta anormal, zayıf kök gelişimi oluşabilmektedir. Fidanlar dikim öncesinde kaybettikleri suyu almaları için belli bir süre su içerisinde bırakılırlar. Bu tutum randımanı arttırır. Fidanlar üzerinde budama makası ile gövdeden çıkan yan ve boğaz kökleri dipten kesilir, dipten çıkan köklerin 6-10 cm’si bırakılarak çepeçevre kesilir, kırılan ve zayıf kökler ayıklanır, sürgünlerin en kuvvetlisi ve dik büyüyeni bırakılır ve 1-2 göz üzerinden budanır ve diğerleri dipten kesilerek dikim budaması yapılır. Tüplü fidanda herhangi budama işlemi uygulanmaz. Fidanların Dikilmesi Çukurlara toprak tahlili sonuçlarına göre depo gübreleme yapılmalıdır. Potasyum+Fosfordan oluşan bu gübreleme fidanların 2-3 sene bu besin maddelerine olan ihtiyacını karşılar. Çukurun en dibine köklerin direk temasını engellemek için kimyevi gübreler, üzerine yanmış çiftlik gübresi ve toprak karışımı atılarak uygulanır. Aşı yeri toprak seviyesinin üzerinde kalacak şekilde dikim yapılmalıdır. Toprak fazla sıkıştırılmamalı, dikim sırasında çukur yarıya kadar toprak doldurulup, sıkıştırma can suyu verilerek sağlanmalıdır. Fazla sıkıştırma can suyunun kök bölgesine ulaşmasını ve genç köklerin gelişmesini engeller. Tüplü fidanlar harcı dağılmadan ambalajları çıkartılır ve çukur tamamen toprakla doldurulup, su ile hafifçe sıkıştırılır. Karton saksılı veya fileli fidanlar viyollerinden çıkartılarak harcı çevreleyen malzeme ile birlikte dikilmelidir. Dip köklerin gelişmesini sağlamak ve doldurma sırasında kalabilecek toprak boşluklarının ortadan kaldırılması amacı ile can suyu vermek gerekir. Su toprak tarafından emildikten sonra fidanların üzeri kuru, ince ve yumuşak toprak ile örtülüp kümbet yapılır. Tüplü fidanlarda buna gerek yoktur. Fidanların yerinin belli olması ve gelişecek sürgünün bağlanması için herek çakılır. İlkbaharda havaların ısınması ile gözler patlar. Sürgün çıkışını kolaylaştırmak için kaymak tabakası varsa kırılır. Dikimden 1,5-2 ay sonra fidan boğazları açılıp aşı noktası temizlendikten sonra tekrar toprakla kapatılır. Sürgünler bir karış kadar olduğu zaman kümbetler açılarak büyüyen sürgünler hereğe bağlanır. Yabancı ot temizliği ve kaymak tabakasının kırılması için 2-3 defa çapa yapılır. İlk yıl sulama özellikle tüplü fidanlarda eksiksiz gerçekleştirilmelidir. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Kurbanlık Hayvan Sevkiyatında ‘Veteriner Sağlık Raporu’ Mecburiyeti Geleceğin İş Modeli Kooperatif Geleneğinde Saklı »»İl merkezi ve ilçelerden başka il ve ilçelere yapılacak her türlü hayvan ve hayvansal madde sevkiyatında, 'Veteriner sağlık raporu' alınması mecburi. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve ilgili yönetmelikler gereğince, aynı ilçe içinde, köyden köye, hayvan pazarına, mezbahaya yapılacak hayvan nakillerinde ise sığırlarda pasaport, kimlik, koyun ve keçilerde nakil belgesinin bulundurulması gerekiyor. Sevk edilecek sığır cinsi hayvanların ise sevklerinden en fazla 6 ay önce şap aşısı ile aşılanmış olmaları gerekiyor. Aşı tatbik tarihinden sonraki 15. günden itibaren sevklerine izin verilecek. Küçükbaş hayvanların ise hayatları boyunca en az bir kez koyun-keçi vebası aşısı yapılmış olmalı. Sevk edilecek bütün hayvanların Kulak Küpesi bulunması gerekiyor. Trakya bölgesindeki iller ile İstanbul’un Avrupa yakasına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2010/7 ve 2010/13 sayılı ‘Trakya’ya yapılacak canlı hayvan sevkleri genelgeleri’ kapsamında uygun şartları taşıyan kurbanlık hayvanların sevklerine 10 Ekim’den itibaren başlanacak, bu tarihten önce kesinlikle sevk işlemi yapılamayacak. İl ve ilçe müdürlüklerinde Kurban Bayramı öncesi sevkler için nöbetçi veteriner hekim ve bayram süresince görevli veteriner hekimler uygulaması yapılacak. Kurbanlık Hayvan Alırken Nelere Dikkat Edilmeli Hayvanların sağlıklı, besili olması, veteriner sağlık raporunun bulunması, aşı kaydı olması, kulaklarının küpeli olması, büyükbaş hayvanların yanlarında pasaportlarının bulunması, küçükbaş hayvanların yanında nakil belgelerinin olması, gebe olmaması, kurbanlık hayvanların erkek olanlarının tercih edilmesi, damızlık değeri yüksek dişi hayvan tercih edilmemesi, sığırların iki yaşını doldurmuş olması göz önünüde tutulmalı. Silajlık Mısır Üretimine İlgi Artıyor »»Konya Ereğli'de son yıllarda süt sığırcılığının artması yem bitkilerinin ekiliş oranını da hızla artırdı. İlçede her geçen yıl silajlık mısır üretimi artarken, bakanlık silajlık mısır üretimi yapan çiftçiye, dekar başına 55 TL destekleme veriyor. Silajlık mısır hasadının başlamasıyla birlikte Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Özkan Özgüven ve ziraat mühendisi Ersin Kantaş, arazide hasat çalışmalarını yerinde incelemek için Alhan köyünde silajlık mısır üretimi yapan Şammaz Kardeş'in tarlasında çiftçilerle bir araya geldi. Yoğun artış gösteren silajlık mısır üretimi ile birlikte süt sığırcılığının ihtiyaç duyduğu kaliteli kaba yem ihtiyacının karşılandığını belirten İlçe Müdürü Özkan Özgüven, "Alhan köyü çiftçilerimizden Şammaz Kardeş'in mısır tarlasında hasat esnasında beraberiz. Görüldüğü üzere çiftçimiz gerek damla sulama ile sulama yapması gerek ilçe müdürlüğü teknik personelimizin tavsiyeleri ile birlikte üretim yapması neticesinde yüksek verim elde etmiş durumda. Mısırın zamanında ve doğru makine ile biçilmesinin gerekliliğini de görüyoruz." dedi. Doğru tarım tekniklerini uygulandığı için dekara ortalama verimin 8 ila 9 ton arasında olduğunu söyleyen Özgüven, "Bu miktar diğer üreticilerimizin veriminin üzerinde bir rakamdır. İlçe müdürlüğümüz teknik personelinin tavsiyeleri ile doğru teknikleri uygulayarak üretim yaptığı için çiftçimize teşekkür ediyorum." diye konuştu. Özgüven, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın da silajlık mısır üretimi yapan çiftçiye, dekarına 55 TL olmak üzere destekleme verdiğini vurguladı. İlçe Müdürlüğü teknik personelince silajlık mısır ölçümlerinin devam ettiğini hatırlatan İlçe Müdürü Özkan Özgüven, desteklemeye başvuruda bulunan vatandaşların verilen randevu tarihlerine uyarak ölçümlerini yaptırmaları gerektiğini belirtti. Özgüven, ayrıca, ilçe müdürlüğü ziraat mühendislerinden Erdal Gönülal'a da halen çiftçilere yardımcı olmasından dolayı teşekkür etti. Zambak, Gül Yağına Rakip Olacak »»Isparta'da Zambak bahçeleri oluşturularak elde edilen yağlar kozmetik ve parfüm sektöründe kullanılmak üzere ihraç edilecek. ''Türkiye'nin Gül Bahçesi'' sloganıyla dünyada gül yağı üretiminin yüzde 65'ini tek başına karşılayan Isparta'da zambak ihraç edilecek. Robertet Gülyağı Genel Müdürü Nihat Yılmaz, zambak yağının Türkiye'de ve dünyada fazla bilinmediğini, fakat gül yağı kadar değerli bir ürün olduğunu söyledi. Yılmaz, gül üreticilerine Isparta'da iyi gelir getiren alternatif bir ürün oluşturmak istediklerini belirterek, ''Zambak yağı ağırlıklı olarak parfümeride kullanılıyor. Çok keskin bir kokusu olduğu için vazgeçilmez kokulardan birisidir. 4 yıl önce Fransa'dan zambak köklerini ithal ettik. Bugüne kadar 200 dekar alanda ekim yaptık, bu yıl ilk hasadı yapıyoruz'' dedi. Bu yıl ekili alanlardan 15 ton civarında işlemeye hazır zambak elde edeceklerini vurgulayan Yılmaz, pilot bölge olarak belirledikleri Keçiborlu ilçesindeki 3 köye zambak tohumları dağıttıklarını, önümüzdeki yıllarda daha çok alanda zambak üretimi yapmayı planladıklarını kaydetti. ''Zambak yağının pahalı olmasının en önemli sebeplerinden birisi, tarımının uzun sürmesi. Zambak, tarlaya ekildikten 3 yıl sonra ürün vermeye başlıyor. Soğanları gelişiyor ve ticari olarak büyüyor. 3 yıldan sonra artık ürün almaya başlıyorsunuz. Hasat edildiği zaman sanayide kullanılacakları ayırıyoruz, geriye kalan küçük soğanları tekrar tarlaya ekiyoruz. Zambak hasadında bir dönümlük alandan yaklaşık 300 kilogram yaş ürün elde ediyoruz. Yani üreticiler yaptıkları işin parasını 3 yıl sonra almış olacaklar. Zambak yağının kilogramı bugün 4 bin ile 5 bin avro arasında değişiyor.'' 15 Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] “Bu yazı, David Judson’un, ‘Küreselleşen dünyanın iş modeli kooperatif/birlik geleneğinde saklı’ yazısı üzerine kurulmuştur. Judson’nun yazısının özüne dokunulmamış, ancak kooperatif teorisi açısından yetersiz kalan yerlerine küçük ilaveler ve yorumlar katılmıştır. Umarım David Judson bunu hoşgörü ile karşılar.” T. A. Ç. Çağdaş yönetim söz konusu olunca tartışılan başlıca kavramlardan biri “Yönetişim/ Gouvernance” kavramıdır. “Yönetişim/Gouvernance” daha geniş biçimde şöyle açıklanabilir: ticari hedefleriyle birlikte toplumsal sorumluluk, saydamlık ve topluma yönelik destek içeren bir işletme yönetme kültürü. Yeni olduğu söylenen “yönetişim modeli”nin kökleri oldukça eskiye dayandığı bilinmektedir. 1800’ler İskoçya’sına kadar gidiyor. Belki Osmanlı döneminin lonca ve ahilik düzeni incelense “Yönetişim”in köklerini Anadolu’da da rastlamak mümkündür. Aslında bu modelin asıl adı “kooperatifçilik”tir. Küreselleşen ekonomiye ve 21 yüzyıla çok uygun bir model. Rekabetçiliği de içinde taşıyan, genişletilmesi ve boyutlandırılması gereken bir iş/işletme modeli. Artık ciddi danışmanlık firmaları, bilim insanları “kooperatifçilik” modeli üzerinde ciddi araştırmalar/ tartışmalar yapıyorlar, raporlar hazırlıyorlar. Örneğin dünyanın en büyük danışmanlık firmalarından biri olan “Booz Allen Hamilton”ın yayınladığı "A Cooperative Solution" (Kooperatif Çözüm) raporu, “Kooperatifçilik” konusunda önemli ip uçları taşımaktadır. 1980’lerde “kooperatiflerin sonu geldiğini” iddia edenler vardı: özellikle SSCB’nin misyonundan vazgeçmesi, azgelişmiş ülkelerdeki başarısız deneyler, kooperatifçiliğin yeniden gözden geçirilmesi konusunda pek çok kişi ve/veya kuruluşu harekete geçirdi . Burada dört örnek anmakla yetinilecektir: 1. Avrupa Birliği Parlamentosu, 13 Nisan 1983 tarihinde kooperatifçilik ve benzeri kuruluşlar adına çok önemli bir karar aldı: Mihr Raporu olarak anılan ve AB ülkelerindeki kooperatif ve benzeri kuruluşları ayrıntılı bir şekilde inceleyen belgeyi resmen kabul ederek kooperatif girişimlerin AB için vazgeçilemeyecek ekonomik aktörler olduğunu kabul etti[1]. 2. Uluslararası Kooperatifler Birliği, uzun çalışmaları sonucunda, 1995’de “Kooperatif kimliğini” yeniden saptadığını ilan etti [2]. 3. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 2001 yılındaki düzenlediği kooperatifçiliği geliştirme konferansı ve 2003’de yayınladığı “193 sayılı Tavsiye Kararı[3]; 4. Birleşmiş Milletler Örgütü(ONU)’nün 18 Aralık 2009 yılında aldığı bir kararla “Kooperatif işletmeler daha güzel bir dünya kurar” ana temalı olarak 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı (UKY)” ilan etti[4]. 20. yüzyılın son onlu yıllarında, pek çok ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, “Kooperatifler/Birlikler Nereye Gidiyor”, vb. başlıklar altında pek çok yazı yazıldı ve raporlar hazırlandı. Özellikle 2000 yılında Türkiye’de “Tarım Satış Kooperatifleri”nin yeniden yapılandırılması ile bu kooperatiflerin özellikleri üzerinde önemli değişiklikler yapıldı. Bazı eksiklerine karşın “kendi kendini yöneten işletme modeli, küreselleşen dünyada başarının ve toplulukları korumanın önemli bir aracı olma savı” giderek güncellik kazanıyor. Son yıllarda büyük şirketlerin pek çoğu halka açılma süreci içine girmişlerdir : bu şirketler genellikle bilançolarına odaklanarak çok kısa vadeli düşünmekteler ve ona göre hareket etmektedirler. Bir çok iktisatçıya göre bu olgu “kooperatif modeli daha önemli kılıyor”[5]. Kooperatiflerin dünyada önemli başarılara imza attığı bir gerçektir: Türkiye’de Şekerbankı satın alan Rabobank (Hollanda), dünyanın en büyük 25 bankası arasında yer alan bir “kooperatif bankası”dır. Dünyanın en büyük 300 kooperatifinin yıllık iş hacmi, dünya ekonomisinin 10. büyük ekonomisine eşdeğerdedir. Kooperatifler tarım piyasasının Hollanda’da % 83’üne, Finlandiya’da % 79’una; kredi piyasasının Fransa’da % 50’sine, Finlandiya’da % 35’ine; tüketim malları piyasasının Finlandiya’da % 35’ine, Norveç’te % 25’ine sahiptirler. İtalya’nın en başarılı süpermarket zinciri COOP, İspanya’nın Bask Bölgesinin en büyük şirketi Mondragon, … birer kooperatiftirler. Kooperatif işletmelerden elde edilen “fazlalar”ın paylaşımı sermaye şirketlerinden farklıdır: Kooperatif işletmelerde fazlaların dağıtımını iki ana kalemde toplamak mümkündür: Fazlaların bir bölümü kooperatif yatırımlarına, sosyal fonlara ayrılır. Diğer bölümü de ortaklara kooperatifle yaptığı işlem oranına göre dağıtılır (risturn ilkesi). O nedenle kooperatiflerde oluşan fazlalar yoluyla yatırıma dönüşen sermaye stokları ortaklar arasında paylaştırılmaz. Gelecek kuşaklara aktarılarak, “kuşaklararası yardımlaşma” yaratılır. Kooperatif işletmelerde, sermaye işletmelerinden farklı olan bir başka özellikte onların yönetim şeklidir. Kararlar, demokratik esaslara göre alınır. Yönetim, yasalara göre üyelere karşı sorumlu olmakla beraber aslında sorumluluk dağıtılmaktadır. Kooperatif işletmelerde kararlar, üyelerin/paydaşların katkısı ve onayı olmadan verilemez. Kooperatif işletmelerdeki bu karar mekanizması esnek davranmayı kısıtlaması ve zaman kaybına neden olması bakımından eleştirilse de, ortaklar arasında “sahiplenme ve aidiyet” duygusunu geliştirdiği de bir gerçektir. Örneğin Rabobank Başkanı Bert Heemskerk şöyle diyor: “Bir kooperatif olarak, gereken zamanı alabilirsiniz. Elbette iyi finansal performans göstermemiz lazım ama ille yüzde 20 gibi bir kâr oranı gerekmiyor. Eğer yüzde 10 ve 12 yaparsak bu kâfi. Ve biz sürekli yatırım, yatırım, yatırım düşünüyoruz." Ayrıca kooperatifler eğitime ve öğretime daha açık. Tüm üyeler, şu veya bu şekilde piyasa ekonomisi ile tanışma fırsatına sahiptirler. Kooperatifler, normal konumda söz sahibi olamayan insanlar için bir çeşit işletmecilik ve yönetim okulu gibi bir rol üstlenmektedirler. Kooperatif kültürü, daha çok bölgesel bir kültürdür. Bölge halkı ile daha yakın temasta olduklarından yerel kalkınmada önemli rol oynarlar. Ayrıca engelliler,vb.. toplum dışı kalan insanları topluma ve ekonomiye sokan ortamları geliştirirler. Kooperatif işletmelerin ekonomiye, dolayısıyla kalkınmaya katkısını önemsememek mümkün değildir . Bu katkıları şöylece özetlemek mümkündür[6]: Gücün/iktidarın paylaşılması, varlığın/gelirin paylaşılması, bilginin paylaşılması, çevreye/bölgeye saygı, bölgenin/ülkenin kalkınması. Uluslararası Kooperatif Birliği Genel Sekreteri Karl-Johan Fogelstrom’un söylemiyle “kooperatifler, ticarete odaklı bir toplumun geliştirilmesini ve sürdürülmesini sağlarlar”. [1] CES-CE, Les organisations coopératives, mutualistes et associatives dans la Communauté européenne, Editions Delta, Bruxelles - Luxembourg, 1986. [2] Alliance coopérative internationale, Déclaration sur l'identité coopérative, 1995 [3] ILO, Promotion des Coopératives, Conférance Internationale du Travail : 89. Session, Juin 2001, ISBN 92-2-211957-6: SSN 0251-3218, [4] United Nations,Resolution adopted by the General Assembly [on the report of the Third Committee (A/64/432)], 64/136. Cooperatives in social development, http://www.un.org/ga/search/view_doc. asp?symbol=A/RES/64/136 [5]Akt. David Judson, Küreselleşen dünyanın iş modeli kooperatif/birlik geleneğinde saklı 20.07.2006 ; Referans Gazetesi [6]Emmanuel BOUHIER, « Les coopératives peuventelles être un outil de développement des territoires » 16 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği HAYVAN SAĞLIĞI DELİ DANA HASTALIĞI »»Bovine Spongiform Encephalopathy -BSE- (Sığırların süngerimsi beyin hastalığı), sığırların merkezi sinir sistemini etkiyen, yavaş ilerleyen, dejeneratif ve ölümle sonuçlanan bir hastalığıdır. Hastalık yaygın olarak “Deli inek hastalığı” (mad cow disease) olarakta isimlendirilmektedir. Hastalık ilk defa, Kasım 1986’da İngiltere’de teşhis edilmiştir. Daha sonra Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Liechtenstein, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsviçre’de ki hayvanlarda da görülmüştür. Kanada, Falkland Adaları, Kuveyt ve Umman’da ise hastalığın ithal edilen hayvanlarda görüldüğü bildirilmiştir. Epidemiyoloji Epidemiyolojik veriler, BSE’nin asıl kaynağının kontamine yemlerin tüketilmesi olduğunu göstermiştir. Fakat yemlerdeki BSE’nin asıl kaynağı henüz tam açıklık kazanmamıştır. Bu konuda başlıca 4 görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden epidemiyolojik verilerle en çok destekleneni; hastalığın kaynağının koyunlardaki scrapie hastalığı olduğudur. Scrapie en az iki yüzyıldır İngiltere’deki koyunlarda görülmektedir. 1980’lere doğru İngiltere’deki koyun popoulasyonunda önemli bir artış olmuş ve muhtemelen koyunlardaki scrapie hastalığıda artmıştır. Diğer bir görüş; İngiltere’deki sığırlarda BSE’ nin nadirende olsa mevcut olduğu ve rendering işlemleri sırasında etkenin imha olmayarak sığır yemleri ile hastalığa neden olduğudur. Scrapie’nin sığırlar için enfeksiyöz olan yeni bir suşunun ortaya çıktığı, et-kemik unu ile sığır yemlerine karıştığı ve ithal edilen Afrika kemik unlarından kaynaklandığı yönünde görüşlerde bulunmaktadır. Görüşlerin ortak noktası 1970/1980’lerdeki rendering işletmelerindeki işlem değişikliğine dayanmaktadır. İngiltere’de yem sanayiinde yapılan teknolojik değişiklik, özelliklede ısı seviyelerindeki düşüklük neticesinde etken et kemik unlarında yaşamını sürdürerek sığırlara verilen yemler ile hastalığa neden olmuştur. BSE erkek ve dişi yetişkin sığırlarda ve genellikle de 4-5 yaşındaki hayvanlarda görülmektedir. Yapılan deneysel çalışmalar hastalıklı beyin dokusunun, ağız yolu ile veya beyin içine enjekte edilerek buzağı, koyun, keçi, domuz, maymun, fare ve kobaylara verildiğinde hastalığın oluştuğunu göstermiştir. Etken BSE ile doğal olarak enfekte hayvanların beyin dokusunda, omuriliğinde ve retinasında (gözde) tespit edilmiştir. Bu nedenle bu kısımlar riskli organlar olarak tanımlanmış ve Avrupa Birliği ülkelerinde insan tüketiminde kullanılması yasaklanmıştır. Son olarak, Avrupa Birliği 12 ayın üzerindeki yaştaki sığırların omurilikleri, tonsilleri, gözleri ve beyinlerini içeren kafası ile her yaştaki sığırların doudenumdan rektuma kadar ki bağırsaklarını Nak- ledilebilir spongiform encephalopathy (Transmissible spongiform encephalopathy)- TSE grubu hastalıklar için spesifik risk materyali olarak belirlemiştir. BSE etkeni hayvanda saptanabilir bir immun yanıt veya yangısal bir reaksiyon oluşturmamaktır. Hastalığın tedavisi olmadığı gibi koruyucu aşısıda bulunmamaktadır. Hastalığın Etkeni BSE, grubunda yer alan bir hastalık olarak sınıflandırılmaktadır. BSE’ye neden olan etkenin insanlar ve hayvanlardaki benzer hastalıkların etkenleri ile çok fazla yakınlığı bulunmaktadır. İnsan ve hayvanlarda görülen Nakledilebilir Spongiform Encephalopathy’ler aşağıda belirtilmektedir. Hayvanlarda Görülenler Bovine Spongiform Encephalopathy : Sığırlarda Scrapie : Koyun ve keçilerde Transmissible Mink Encephalopathy: Minklerde Feline Spongiform Encephalopathy: Kedilerde Kronik Wasting Disease : Geyiklerde Exotic Ruminantlardaki BSE : Nyala, kudu vb. İnsanlarda Görülenler Kuru Creutzfeldt-Jakob disease (CJD), The new variant Creutzfeldt-Jakob disease (vCJD), Gerstmann-Straüussler-Scheinker syndrome (GSSS), Familial fatal insomnia (FFI) BSE ve diğer TSE’lere sebep olan etken hakkındaki bilgiler bilimsel olarak henüz tam kesinleşmemiş olup bu konudaki tartışmalar halen devam etmektedir. Etkenin bu güne kadar bilinen özelliklerin dışında özelliklere sahip bir virus, bir prion veya bir virino olduğu konusunda 3 temel teori bulunmaktır. Günümüzde BSE’ye neden olan etkenin prion (nükleik asit içermeyen) olarak adlandırılan bir protein partikülü (PrP) olduğu yönündeki görüş yaygın olarak kabul görmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda insanlarda görülen yeni variant Creutzfeldt-Jakob (vCJD) hastalığı etkeni ile BSE etkeninin birbiri ile özdeş, aynı özelliklere sahip olduğu bildirilmektedir. Etken pek çok fiziksel ve kimyasal işlemlere oldukça dayanıklıdır. Tavsiye edilen fiziksel inaktivasyon derecesi otoklavda 134-138 ° C’de 18 dakikadır. Ancak bu ısı aralığınında tamamen inaktivasyonu sağlayamayabileceği belirtilmektedir. Etken alkol, formol, ultra viyole gibi işlemlere oldukça dayanıklıdır. Hastalığın Geçişi BSE enfekte et kemik unlarını içeren yemlerin alınması sonucunda ortaya çıkmaktadır. İatrojenik (hatalı uygulama, hatalı enjeksiyon vb.) yolla bulaşmaya bağlı bir BSE vakası bildirilmemiş olmakla birlikte bu yolun potansiyel bir vasıta olabileceği belirtilmektedir. BSE’nin normal şartlarda sığırdan-sığıra veya sığırdan diğer hayvan türlerine geçtiğine dair bir bulgu bulunmamaktadır. Sınırlı sayıdaki araştırmada, çok düşük seviyede maternal veya vertikal geçişin meydana gelebileceği ileri sürülmüştür ve bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. Creutzfeldt-Jakob hastalığının yeni bir varyantının ortaya çıkışı oral (ağız) yolla geçiş ihtimalini de ortaya koymaktadır. Klinik Bulgular BSE’den etkilenen sığırların sinir sisteminde ilerleyen (şiddeti artan) bir dejenerasyon şekillenir ve hastalık ölümle sonuçlanır. Hastalığın inkubasyon periyodu (bir hayvanın enfekte hale geldiğinden ilk hastalık belirtilerini gösterdiği ana kadar geçen zaman) 2-8 yıl arasında değişebilir. BSE’nin klinik belirtileri çok değişiklik gösterir. BSE’li sığırların pek çoğunda belirtilerin gelişimi birkaç hafta hatta ay ( 2 hafta-6 ay) alır iken nadiren çok kısa da sürebilir. Şüpheli hayvanların büyük bir kısmı dikkatli takip edildiğinde aşağıda belirtilen semptomların çoğunu gösterirler. • Korku, endişe • Sinirlilik, asabiyet • Beton zeminlerde yürümeye, köşeleri dönmeye, kapalı alanlara girmeye, kapılardan geçmeye ve süt sağdırmaya karşı isteksizlik • İnsanlara ve diğer sığırlara karşı saldırganlık • Sağımda tekme atma • Başı aşağıda tutma, baş ve boyun kısmına dokunmaya aşırı tepki • Ses ve ışığa aşırı hassasiyet • Özellikle arka ayaklarla, yüksek adımlarla yürüme • Kalkma zorlukları • Deri titremeleri Kondüsyon, ağırlık ve süt veriminde düşüşler Şiddetli burun kaşıntısı Hastalığın Teşhisi Günümüzde, canlı hayvanda hastalığı saptayabilecek bir test bulunmamaktadır. Canlı hayvanda klinik belirtiler kısmında yer yer alan semptomlar izlenerek şüpheli hayvanlar tesbit edilebilmektedir. Ancak BSE’li hayvanlarda görülen belirtilerin bir kısmı aşağıda belirtilen hastalıklarda da görülebilmektedir. • Hypomagnesaemia • Nervous ketosis • Encephalic listeriosis and other encephalitides • Polioencephalomalacia or cerebro-cortical necrosis • Intra-cranial tumours Bu hastalıklara özgü diğer belirtileri göstermeyen sadece sinir sinir sistemi hastalıklarına ilişkin belirtileri gösteren 20 ayın üzerindeki bir hayvan BSE şüpheli olarak değerlendirilmelidir. Hastalığın teşhisi, histopatolojik inceleme (beyin dokusunun ve omuriliğin ölüm sonrası mikroskopik muayenesinde karekteristik bulguların tesbiti), immunohistolojik boyamalarda etkenin tesbiti, elektron mikroskopik muayenelerde BSE fibrillerinin görülmesi ile yapılabilmektedir. Hastalığın varlığının tesbitine yönelik geniş kapsamlı taramalarda kullanılan Avrupa Birliği tarafından onaylanmış 3 hızlı test (Biorad, Prionic check, Enfer test sistem) bulunmaktadır. 5 adet hızlı test ise inceleme safhasındadır. Bakanlıkça Alınan Önlemler BSE hastalığının ortaya çıkışından itibaren konu Bakanlıkça izlenmektedir. Ülkemiz insan ve hayvan sağlığının korunması amacıyla hastalık görülen ülkelerden çift tırnaklı canlı hayvan, hayvan maddeleri, hayvansal orijinli yem katkı maddeleri ve bu maddeleri ihtiva eden yemlerin ithal edilmesi 25.05.1990 tarihinde yasaklanmıştır. Halen Avrupa Birliği ülkelerinden canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin ülkemize ithalatı yapılmamaktadır. Ülkemizde Bakanlığımıza bağlı Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüleri bünyesindeki laboratuvarlarda, sığırlarda sinirsel bulgularla seyreden çeşitli hastalıkların teshisi maksadıyla incelenen merkezi sinir sistemi dokularında BSE’nin tanıtıcı bulguları tespit edilmemiştir. Mevcut diğer bilimsel kurumlarda da hastalığın tespit edildiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Bakanlığımız devam etmekte olan teşhis çalışmalarına ek olarak, mezbahalarda kesime alınan hayvanlarda hastalık taramasını başlatmak için hazırlıklarını sürdürmekte, yine konu ile ilgili eğitici çalışmalara ağırlık vermektedir. Korunma ve Önlemler Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE)’nce sağlığın korunması amacı ile alınması gereken önlemlere yönelik tavsiyeleri aşağıda belirtilmektedir. Hastalıktan ari ülkelerde Sinirsel hastalıkların belirtisini gösteren hayvanların patolojik teşhisinin yapılması, İthalatta canlı ruminantlar ve onların ürünlerine karşı önlem alınması, Embriyo ithalatı için strateji ve politika belirlenmesi önerilmektedir. Hastalığın görüldüğü ülkelerde Belirlenen vakalarda hayvanların kesimi ve tazminat ödenmesi, Memeli hayvanların işlemden geçirerek yeniden kullanıma sunulacak proteinlerinin kontrolü, Sığırların takibi ve tanımlanmasının etkin bir şekilde sağlanması önerilmektedir. Tıbbi Olarak Alınması Gereken Önlemler BSE’den şüpheli hayvan dokuları ile temas halindeki laboratuvar çalışanları uygun koruyucu giysiler giymeli ve fiziksel ve kimyasal muamelelerin büyük bir kısmına karşı oldukça dirençli olan etkene maruz kalmamak için çok titiz çalışmalıdır. Creutzfeldt-Jakob hastalığının yeni bir varyantının son zamanlarda ortaya çıkışı, BSE etkeninin insanlar için enfektif olabileceğini göstermiştir. BSE bulaşıcı bir hastalık değildir. Bu nedenle laboratuvarda alınması gerekli tedbirler kaza ile meydana gelebilecek iatrojenik, gözle veya ağız burun yolu ile maruz kalmaları önleyecek niteliktedir. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM MAKİNALARI TARİHİ 17 Traktörün Tarihi Gelişimi Traktör Nedir? Traktör kelime karşılığıyla ‘‘çeken’’ anlamına gelmektedir. İlk zamanlar sadece çeki işlerinde kullanılmak üzere tasarlanmıştır. İlk tarım traktörleri, buhar makinasıyla çekilen kablolu çeki makinaları olarak tasarlanmış ve lokomobil adını almıştır. İlk Yerli Traktör HSG Dr. Caner KOÇ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü • 1937 yılında basınçlı soğutma sistemi ve 3 nokta askı düzenin tanıtımı yapılmıştır. • 1892 yılında ise kendi halinde bir çiftçi olan John Fröhlich, Ven Duzen benzinli motorunu bir şasi üzerine oturtarak, kayış ve kasnak düzeniyle başarılı bir şekilde hasat makinasını bu düzeneğe bağlamıştır. Tam olarak traktör olmayan bu araç bir çok traktör üreticisine ilham kaynağı olmuştur. Lokomobil, tekerlekler üzerine konulmuş, bir aracı istenilen yere çekebilecek biçimde yapılmış petrol türevleri ile çalışan modelleri bulunmasına karşın genel olarak buharla çalışırdı. Lokomobiller tarımda, harman makinelerini, sabanları, sulama araçlarını yürütülmesinde kullanıldı. Lokomobiller Traktörlerin atasıydı. Günümüzde artık lokomobiller kullanılmamaktadır. lında Amerikan Minneapolis Moline şirketi ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ortaklığında Minneapolis – Moline Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A.Ş. adıyla kurulmuştur • II. Dünya Savaşı sırasında traktörler kullanılmış fakat tırtıllı traktörler yerine değişik özellikte tekerlekli traktörler tercih edilmiştir. • 1894 yılında Paterson J. I. Case ilk gazyağı ile çalışan motoru bulunan traktör denemelerini California’da yapmış. Fakat makina beklendiği kadar iyi olmadığı için bu konu üzerinde durulmamış ve geliştirilmemiştir. • 1968 yılında Türk Traktör ve Ziraat Makinaları olarak isim değiştiren Minneapolis – Moline Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A.Ş. 1978 yılında monte ettiği 100.000. Türk – Fiat marka traktörü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesine armağan etmiştir. Lokomobiller zamanla yerini buharla çalışan ve görünümleri lokomotife benzeyen kendiyürür çeki makinalarına bıraktı ve bu traktöre doğru atılan en önemli adımlardan biri oldu. • 1905 yılında Hornsby firması traktör gelişiminde yeni bir çığır açarak tırtıl tekerleği traktöre entegre etmiş ve bunu dünyaya tanıtmıştır. • İlk olarak 1868 yılında ortaya çıkan bu makinalar daha çok kereste ticaretinde karayolu taşımacılığında kullanılmaktaydı. Ağırlıkları 5 tondan az olanları tek bir operatör tarafından idare edilebilen bu buharlı makinaların en ünlüsü Garrett 4 CD’dir. • Henry Ford benzinle çalışan ilk deneysel traktörünü 1907 yılında üretmiş ve bu makinaya traktör değil, araba pulluğu adını vermiştir. Zamanla gerçek ismine kavuşan bu makinalar 1910 yılından sonra tarım alanında yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır • İlk traktör, 1889 yılında Chicago’da üretilmiştir. Charter motor şirketi tarafından üretilen bu traktör, bir buhar makinası şasisine monte edilmiş,tek silindirli ve benzinle çalışan motora sahip bir araç olarak geliştirilmiştir. • Türkiye tarımda makine gücüyle 1900’lü yılların başında tanışmıştır. 1908 yılında Almanya ve İngiltere’den ithal edilen lokomobiller Çukurova ve Trakya bölgesinde kullanılmıştır. • I. Dünya savaşı sırasında ise Tarım Bakanlığı tarafından Almanya’dan ithal edilen 60 adet motorlu pulluk ve buhar makinasıyla toprak işleme gerçekleştirilmiştir. • Ülkemizde 1936 yılına kadar ithal edilen değişik tip ve modeldeki traktör sayısı 1308 olarak belirlenmiştir. • Cumhuriyetin ilanından sonra (29 Ekim 1923 ) M. Kemal Atatürk tarafından 100 adet Fordson marka traktör ithal edilmiştir. • 1998 yılında New Holland firmasıyla ortak olan Türk Traktör, New Holland marka traktörlerin üretimine başladı ve 2007 yılında Türk Traktör kuruluşundan itibaren ürettiği traktörlerin 500.000.sini kutlayarak, bu traktörü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesine armağan etmiştir. • Traktörler tarımla uğraşan insanların isteklerine ve ihtiyaçlarına göre şekillenmeye devam etmektedir. Traktörlerin yapısı: • Traktördeki büyük gelişmelerden biri de 1915 yılında kuyruk mili kullanımı olmuştur. • İlk yerli traktör Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü profesörleri Süleyman Kadayıfçılar, Hamit Demirtaş ve Gazanfer Harzadin tarafından tasarlanan HSG adlı traktördür • Türkiye, ilk traktör fabrikasını yine Marshall Planı kapsamında, Atatürk’ün traktör sürdüğü Atatürk Orman Çiftliği arazisinde, 1954 yı- Günümüzün traktörlerinde aşağıyukarı yalnızca Dizel Motoru kullanılmaktadır. İyi bir moment karakteristiği olan bu motorlar çok ekonomiktir. Motorlar genellikle 1-8 silindirlidir. Motor gücünü yükseltmek için türboşarjörler de kullanılabilir. Pek çok araçta dört zamanlı motor kullanılır. Marş motoruyla çalıştırma, artık dünyanın her yanında uygulanan temel yöntemdir. Motor genellikle regülatörlüdür ve çalışma hızı 800-2 800 devir/ dakika arasında değişir. Traktörlerde hava soğutmalı motorların da kullanılabilmesine karşılık, su soğutmalılar daha yaygındır. Çalıştırıldıkları ağır koşullardan ötürü, traktörlerin etkili hava ve yağ filtrele-riyle donatılması gerekir. Traktörlere çok güçlü Debriyaj’lar takılır. İki aşamalı çalışan bu debriyajlar, vantilatörle soğutulur. İlk aşamada makinanın Ön hareketi durdurulur, ikinci aşamada da çıktş mili ve hidrolik pompa durur. Pek çoğu belirli hızlar gerektiren çeşitli çalışma koşulları nedeniyle traktörlerde çok sayıda ileri vites bulunur. Bu yüzden, ikinci bir dişli takımıyla birlikte, üç ya da dört hızlı Dişli Kutusu kullanılır. Viteslerin sayısını iki katına çıkarmak için Planet Dişli Mekanizmaları’ndan da yararlanılır. Vites değiştirmeyi kolaylaştırmak için, bazen senkromeş kullanılır. Değişken hız oranlan elde etmek için de, hidrolik transmisyon gereklidir. Traktör transmisyonu, çeşitli zorlamaların etkisinde kaldığından, aynı beygirgücündeki bir yol aracına göre çok daha sağlam yapılır. Çıkış mili, taşman ya da çekilen araçlarla bağlantı sağlar ve genellikle traktörün arkasında yeralır. Ancak, son yıllarda, aracın yanına ve önüne bağlanan ek çıkış milleri de kullanılmaktadır. Bunlar, orta ya da ön tarafa monte edilmiş donanım için kullanılır. 1947 yılında bağımsız çıkış millerinin yapımı, önemli bir gelişme olmuş, böylece çıkış mili, traktörün ön hareketinden bağımsız olarak kullanılabilecek hale gelmiştir. Balyalama gibi işlemlerin yürütülmesinde bu düzenek büyük yarar sağlar. Bazı tarım işlerinde de. hızı. aracın yo! alma hızıyla orantılı olan tekerlek hızlı çıkış milleri kullanılır. Traktörlerin çok yönlü araçlar haline getirilmesinde, hidrolik gücün kullanılmasının da katkısı büyük olmuştur. Eskiden traktörle çekilen donanımın ya da aracın alçaltılması ve yükseltilmesi için, dış hidrolik pistonların kullanılması zorunlu olmaktaydı. Ama üçlü nokta bağlantı sisteminin geliştirilmesiyle traktör, bir çekici olmaktan çıkmış, çeşitli işlerde kullanılabilen yararlı bir araç haline gelmiştir. Genellikle bir ayak pedalıyla çalıştırılan Diferensiyel kilidi, diferansiyelin normal biçimde çalışmasını engelleyen bir mekanizmadır. Zor çalışma koşulları altında bu mekanizma, motor gücünün bütünüyle iki arka tekerleğe geçirilmesini sağlar. Böylece, tekerleğin dönmesi yavaşlar ve traktörün yumuşak arazide yol alması kolaylaşır. Traktörde Fren’ler de büyük önem taşır: Frenler, yalnızca aracı durdurmak için değil, tarlada sert dönüşlere yardımcı olmak için de kullanılır. Genellikle disk frenler kullanılır. 18 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFÇİLİK Dünyada Kooperatif Bankaları Büyüyor »»Belki çoğunuza ilginç gelmeyebilir ama geçtiğimiz günlerde internet haberlerinde şöyle bir haber geçiyordu. İngiliz Kooperatifleri ülkenin en eski bankalarından biri olan Llyod’un 632 şubesini aldığını ve ülkenin en büyük sokak bankalarında biri haline geldiğini belirtiyordu. İngiltere’deki bankacılık piyasasındaki payını artırdığını açıklıyordu. Artık caddelerde kooperatif bankası levhalarının görüleceği ifade ediliyordu. Yazının başlığı okuyuculara “Hesaplarınızı kooperatif bankasına alma zamanı değil mi?” şeklinde sunuluyordu. Çünkü batıda en güven duyulan bankalar kooperatif bankaları olmaya başlamıştı. Diğer bankaların akıbeti henüz belli değildi. Geçtiğimiz yıl ülkemizde yapılan bir toplantıya katılan Alman Kooperatif Bankalarının yöneticileri de benzer sözleri dile getiriyorlar. Diğer bankalar şube kapatırken biz şube açıyoruz. Bankacılık olarak en iyi dönemi yaşıyoruz. O toplantıda bu sözlerin gelen temsilcinin kendi kooperatiflerinin ve bankasının reklamını yapıyor pek önemsememiştim. Ancak bu konuda diğer ülkelerden gelen haberlere ve son İngiltere’deki bu gelişmeyi okuyunca bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çünkü kooperatifçilik hareketinin gelişmesi ve güven içinde olması için kooperatif bankasının kurulmasının şart olduğunu düşünenlerden ve savunanlardan biri olarak geçmişi ve bugünü değerlendirmek istedim. Kooperatif Bankaları kooperatifçilikte gelişmiş ülkelerde kooperatif hareketinin en büyük finans gücü ve güvencesidir. Kuruluşları kooperatiflerin kuruluşları kadar eskidir. Ülkede finans kaynağı oluşturulmasında başvurulan en eski uygulamadır. Şöyle bir bakın bugün bile ülkeye en büyük hizmetleri veren elimizde kalan tekten yerli bankalardan biri olan ziraat bankası bir kooperatif bankası mantığından doğmuştur. Halkın ve kamunun en güvendiği banka olarak yıllardan beri de bu görevi sürdürmektedir. Kooperatif bankası nasıl kurulmakta ve ne yapmaktadır derseniz. Kooperatif bankası mevcut kooperatiflerin üst örgütleri ile finansman güçlerini birleştirdikleri ve gerek kooperatiflere gerekse ortaklarına hizmet veren bankalardır. Yabancı sermayeye ihtiyacı yoktur. Gücünü ortaklarından alır. Bu bankalar ortaklarının her türlü bankacılık hizmetlerini karşıladıkları gibi kooperatiflerinde sermayelerini en iyi şekilde kullanılmasını ve yönetilmesini sağlarlar. Kooperatif bankalarının hizmet politikaları içinde ortakların menfaatleri ve beklentileri ön plandadır. Kooperatif bankaları ülkede en küçük yerleşim birimine bankacılık hizmetleri götürürler. Bu yönüyle kamu menfaatleri çerçevesinde ülkedeki finans yönetiminin de en büyük güvencesi ve destekçisidirler. Çünkü kooperatif bankalarını gücünü kooperatif yatırımlarından ve onlara güç katan ortaklarından almaktadırlar. Kooperatif bankalarının hizmet politikaları içinde ortakların menfaatleri ve beklentileri ön plandadır. Zaten karar mekanizmalarında onların yer almaları aksi bir duruma müsaade etmeyecek konumdadır. Tabii diğer özel bankalara göre işleri zordur. Yerelin gücüyle yerele hizmet veren bankalardır. Kolay kolay kapanamazlar ve başkalarına satılamazlar. Bölgelerini terk edemezler. Zaten böylesi bir uygulama ile Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi de ayakta kalamazlar. Bugün başta İngiltere ve Almanya olmak üzere birçok ülkede kooperatif bankaları bankacılık sisteminin en önemli oyuncuları arasındadır. Ülkenin en ücra yerlerine kadar yayılmışlardır. Hatta bulundukları ülkelerin en başta gelen bankaları arasındadır. Bazen mevcut yapıları ile diğer ülkelerdeki kooperatif hareketi ile de bütünleşip o ülkelerde de hizmet vermektedirler. Aslında bugüne kadar ülkemizde bir kooperatif bankası kurulması işten bile değildi. Halende kurulması mümkündür. Tarım Kredi Kooperatifleri ve Türkiye Esnaf Sanatkârlar Kooperatifi bu görevi rahatlıkla yapacak konumda ve hükümet nezdinde güvene yasal imkanlara sahiptir. Bu kooperatiflerimiz dünyada kooperatif bankası sahibi olan birçok kooperatif ile de güçlü ilişkilere sahiptir. TZOB’de görev yaptığım yıllarda iktisatçı, çiftçi ve deneyimli bir idareci olan Genel Başkan Osman Özbek, kendiside Floransa Ziraat Fakültesi mezunu, Trakya Birliğin kurucusu, çiftçi ve deneyimli bir kooperatifçi olan Erol Baraz döneminde kooperatif bankası kurulması defalarca hükümetlere sunulmuştur. Başta o dönemin en güçlü kooperatifleri olan Tarım Satış Kooperatifleri olmak üzere tüm kooperatiflerin sorunlarının çözümü bakımından bunun gerekli olduğu anlatılmıştır. Ama malum bankacılık çevreleri buna karşı çıkmışlar ve baskıları sonucu engellemişler idi. İşin üzücü tarafı o günlerde kooperatif bankalarına karşı çıkanların çoğu bankalarını yabancılara satmakta mahsur görmemişler, bazıları yurt dışında banka açmanın peşine düşmüşler, en ufak kriz anında çalışanlar işten çıkarılmış, banka şubeleri kapatılmış, halka göre değil haklı olarak kendi menfaatlerine ve kazançlarına göre politika izlemişler ve de bugün izlemektedirler. En ufak bir kredi kartı parasında bile mahkeme kararlarına rağmen bankaların önemli bir kısmı çeşitli oyunlara başvurmaktan çekinmemektedirler. Bu işin sadece görünün tarafıdır. Çoğu kez kooperatiflerin ve bankalarının serbest rekabet oluşumunu engellediği öne sürülmüş ve de sürülmektedir. O dönemlerde de asıl korku bundan kaynaklanıyordu. Ama sonuçta ne oldu. En ufak bir krizde ve zorlukta bankaların el değiştirmesinde ve bulundukları yerden ayrılmalarında mahsur görülmedi. Bazı ilçeler adeta bankasız kaldı. Allahtan imdadımıza elden çıkarılmak istenen kamu bankaları ve PTT’nin bankacılık sistemi yetişti. Şimdi o insanlara sormak istiyorum. Nerede o serbest rekabet yaygaraları? Neden o bankaları yabancı sermayeye satıp gittiniz? Niçin halkı düşünmediniz? Nerede sizin sosyal sorumluluk anlayışınız? Tabii bu soruları kızgınlıkla sormuyorum. Bu davranışlar sizden beklenen davranışlardır. Haklı olarak halktan önce kendi menfaatlerinize göre hareket etmek zorundasınız. Bu da sizin mevcut sistemde en büyük hakkınız. Ama lütfen bizlere bir daha serbest rekabet gerekçesini sunmayın. Gerçek serbest rekabet toplumun menfaatlerini koruyan ve bu görevi taşıyan kuruluşların pazara girmesi ile olur. Bugün dünyanın en büyük kapitalist ülkelerinde de bu sistem böyle işler. Ama ülkemizde her nasılsa Özal’dan Kemal Derviş’e kadar uzanan siyasi yelpazede tek taraflı bir piyasa oluşumu bizlere serbest rekabet diye sunulmuştur. Sonuçlar ortadadır. Bu görüntü karşısında hala Ziraat bankasının ve halk bankasının kooperatiflere değil de özelleştirme adı altında satılmak istenmesi yapılacak en büyük ve vahim hata olacaktır. Çünkü bugüne kadar yapılan uygulamalar ile bankacılık ve sigortacılık kesiminde geldiğimiz nokta ortadadır. Bu alan neredeyse tümüyle yabancı oyuncuların elindedir. Tamam biz yabancı sermayeye karşı olmayalım. Ama o yabancı bankaların geldikleri ülkelerdeki uygulamalar bizim ülkemizde olsun. O ülkelerde uygulanan yabancı sermaye oranı bizim ülkemizde de dikkate alınsın. Bugün kooperatiflerimizin yaşadıkları finans kriz içinde ileriye gitmesi kolay değildir. Özel bankalardan alınacak krediler ile sosyal amaçlı bir kooperatifçilik yapmak mümkün değildir. İnsanı ve ortağını dikkate almayan bir kooperatifinde özel bankadan alacağı krediler ile gerçek anlamda kooperatifçilik faaliyeti sürdürmesi mümkün değildir. Nasıl yardım kuruluşları arasında rekabet olamaz ise, kooperatiflerden acımasız rekabet koşulları içinde piyasada yer alması beklenmemelidir. Kooperatiflerin sosyal görevleri vardır. Gereğinde tüm varlıklarını ortaklarına yönelik harcayabilirler ve kullanabilirler. Bulundukları bölgeye hizmet mecburiyetleri ve öncelikleri vardır. Bu konuda dünya kooperatifçilerinin deneyimlerini paylaşmasının önünde hiçbir engel yoktur. Dünya Kooperatiflerinin hedefi insana ve çevreye saygılı bir kooperatifçilik hareketinin geliştirilmesi konusunda dünya çapında birlik, işbirliği ve dayanışma ruhunu etkin kılmaktır. 2012 yılının Birleşmiş Milletlerce Uluslararası Kooperatifler Yılı İlan edilmesi dikkate alınarak yetkililerimizce dünyadaki kooperatif bankacılığı hiç kimsenin etkisi altında kalmadan ve bugüne kadar Türk bankacılık sisteminin yaşadığı ve geldiği nokta dikkate alınarak. Dünyadaki Kooperatif bankacılığı uygulamaları izlensin, yerinde görülsün. Bir an önce kooperatif bankası kurulması için çalışmalara başlansın. Kooperatiflerimizin, ortaklarının ve tüm ülkemizin menfaatine olacak bir karar alınarak tarihe geçecek bir adım atılsın. Dünyada kooperatif bankaları büyürken, biz özelleştirdiğimiz bankaları ve sigorta şirketlerini yabancılara satmaktayız. Bu gidişten sadece kooperatifçiler değil tüm insanlar rahatsızdır. Sigorta kooperatiflerinin kurulmasına imkân verilmesi bir ölçüde sevindirici bir gelişme olmuştur. Ancak bu özel yılda en güzel haber Kooperatif Bankası kurulması haberi olacaktır. •http://www.bankingtimes.co.uk/bank/ co-op/http://www.eacb.eu/en/news. html?cat=3 • http://www.ibtimes.co.uk/companies-videos/885/co-op-bank-to-buy-632lloyds-tsb-and-c-amp-g-branches.html •http://www.guardian.co.uk/business/2010/mar/18/coop-profits-ukbankshttp://www.guardian.co.uk/ business/2010/mar/18/coop-profitsuk-banks •http://indiancooperative.com/tag/ urban-cooperative-bank/ • http://www.ncb.coop/ http://www.dgrvtr.org/docs/gig/lehnhoff.pdf •http://sablon.sdu.edu.tr/fakulteler/ iibf/dergi/files/2003-3-13.pdf 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Konya’da Yapıldı »»‘Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma’ konusunun ele alındığı kongrede; ekonomik, siyasi, sosyal ve çevresel olayların tarım üzerindeki etkileri ve geleceğe yönelik hazırlanan tarım politikaları ele alındı. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Tarım Ekonomisi Derneği tarafından “Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma” temalı 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi 05-07 Eylül 2012 tarihleri arasında Konya Dedeman Otel’de düzenlendi.Kongreye kamu kurum ve kuruluşları, çeşitli üniversiteler, STK’lar ve özel sektör temsilcileri katıldı. “Tarımsal Yoksulluğa Kalıcı Çözümler Getirilmeli” Kongre’nin açılış konuşmasını yapan Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölüm Başkanı ve Kongre Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Dr. Cennet Oğuz, “Düzenlenen kongre ile ülkemizde tarım ekonomisini etkileyen ekonomik, siyasi, sosyal ve çevresel nedenler bilimsel alanda değerlendirilecek. Tarımsal anlamda yaşanan yoksulluğa kalıcı çözüm önerileri sunulmaya çalışılacak.” dedi. Prof. Dr. Oğuz, geçici yardımların tarımda yoksulluğun önüne geçemeyeceğini de savunarak, “Tüm dünyanın ortak sorunu olan yoksulluğun çözümü için yardımlar, insanla- rı bağımlı hale getiriyor. Bunun için tarımsal yoksulluğa kalıcı çözümler getirilmeli.” dedi. “Gelişmiş Ülkeler Gücünü Üniversite-Sanayi İşbirliğinden Alıyor” Konuşmasında üniversite-sanayi işbirliğinin önemine değinen Rektör Prof. Dr. Hakkı Gökbel, “Tarım alanında önemli bilimsel atılımların yapılması bizi çok memnun ediyor. Dünyanın gelişmiş ülkeleri güçlerini üniversite-sanayi işbirliğine verdikleri önemden alıyorlar. Bu işbirliğinin önemini çok iyi kavrıyorlar. Bu birliktelik aynı zamanda ülkeler açısında güç farkını belirleyen önemli bir faktör.” dedi. Düzenlenen kongreye ev sahipliği yapmanın gururunu yaşadıklarını da belirten Rektör Prof. Dr. Gökbel, “Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden gelen katılımcı akademisyenlerle organizasyonda emek veren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederim.” dedi. TAGEM ve bağlı araştırma kuruluşları 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresine sözlü–poster toplam 41 araştırıcı ve 19 bildiriyle katılarak katkıda bulundu. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KIRSAL KALKINMA Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ Yayımlandı »»Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca 2006 yılından beri uygulanan Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ 04.09.2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi. Doğal kaynaklar ve çevrenin korunmasını da dikkate alarak, kırsal alanda gelir düzeyinin arttırılması, tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayi entegrasyonunu sağlamak amaçlı Tebliğde; Destekleme kapsamında Tarımsal ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik yeni yatırım tesislerinin yapımı, Tarımsal ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik mevcut faal olan veya olmayan tesislerin kapasite artırımı ve teknoloji yenilenmesine yönelik yatırımlar, Tarımsal ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik kısmen yapılmış yatırımların tamamlanmasına yönelik yatırımlar, Alternatif enerji kaynakları kullanan yeni seraların yapımına yöne- lik yatırımlar, Tebliğ kapsamında bulunan konularla ilgili tarımsal faaliyetlere yönelik yapılmış veya yapılacak tesislerde kullanılmak üzere, alternatif enerji kaynaklarından jeotermal, biyogaz, güneş ve rüzgar enerjisi üretim tesisleri, ve Koyun, keçi ve manda konularında sabit yatırım projeleri gibi bir çok projeye %50 hibe desteği verilecek. Yatırım yapmak isteyen gerçek kişilere 300.000 TL. yatırım karşılığında 150.000 TL.’ye tüzel kişilere ise 600.000 TL. yatırım karşılığında 300.000 TL.’ye kadar destek verilecek. Başvuruların 60 gün içerisinde tamamlanması gerekiyor. Özellikle kooperatifler de bu destekleme için başvuru yapabilecekler. Yemde Gümrük Vergisi Kalktı »»Bazı ürünlerin gümrük vergisi yeniden belirlendi. Bakanlar Kurulu’nun “İthalat Rejimi Kararına Ek Karar”ı Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Buna göre, gümrük vergisi oranları, işlenmemiş Hububat sapları ve kapçıkları, yonca kaba unu ve paletleri, hayvan pancarı, İsveç şalgamı ve diğer kök yemler için yüzde 0 olarak değiştirildi. Bunun yanı sıra, Soya fasulyesi yağı ekstraksiyonundan arta kalan küspe ve diğer katı artıklar için de gümrük vergisi oranları Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Bosna Hersek için yüzde 0, EFTA ülkeleri, Gürcistan ve diğer ülkeler için yüzde 5 olarak belirlendi. 2 Aylıktan İtibaren Tüm Büyükbaş Hayvanlara Şap Aşısı Yapılacak »»Gıda Tarım ve Hayvancılık. Bakanlığı 2012 yılı programı kapsamında ilerdeki köy, mahalle ve beldelerde 2 aylıktan itibaren tüm büyükbaş hayvanlara şap aşılaması yapacak. Aşılamalar ülke geneline paralel olarak kampanya tarzında yapılacak. Hastalığın yayılmasının engellenmesi ve mevcut hastalık mihraklarının söndürülmesi amacıyla Sonbahar Şap Aşılama Kampanyası 17 Eylül'de başlayarak 17 Kasım tarihinde son bulacak. Kurban öncesinde satışa çıkacak hayvanların sevkinin yapılabilmesi için; hayvanların bir defa şap aşısı ile aşılanmış olması gerekmekte. Aşılama zorunlu olup aşısını yaptırmayan ve gelen sağlık personeline zorluk çıkaran hayvan sahiplerine 5996 sayılı kanuna göre 5 bin 937 lira idari para cezası uygulanacak. Ayrıca Bakanlıkca yürütülen hayvancılık desteklemelerinde programlı aşılamalarda hayvanlarını aşılatma şartı istendiğinden, aşısız hayvanlar bu desteklemelerden faydalandırılmayacak. Şap aşısı yapılmayan ve kulak küpesi olmayan hayvanların hiçbir surette nakilleri yapılmayacak. Üreticilerin kampanya döneminde aşı yaptırmaları ve daha ayrıntılı bilgi almak için İl ve İlçe Gıda, Tarım Hayvancılık Müdürlüklerine başvurmaları gerekiyor. Organik hayvancılık, destekleme kapsamına alındı »»Bakanlığın, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen organik hayvancılığın geliştirilmesi, doğal kaynakların korunması, hayvan refahının, gıda güvenliğinin ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik organik hayvancılık yapan yetiştiricileri destekleme kapsamına alındı. Hayvancılık desteklemeleri kapsamında belirtilen şartları taşıyan ve aynı zamanda organik hayvan yetiştiriciliği faaliyetinde bulunan yetiştiricilere anaç sığır, manda, buzağı yetiştiriciliği, hastalıktan ari işletme, anaç koyun, keçi yetiştiriciliği ile arılı kovan destekleme ödemelerine ilave olarak ayrıca organik hayvancılık destekleme ödemesi yapılacak. İşletmelerin, organik hayvancılık ilave desteklemesi kapsamında değerlendirilebilmesi için yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarına müracaat etmesi ve Organik Tarım Bilgi Sistemine (OTBİS) kayıt ettirilmesi gerekiyor. İzleme sürecine alınan işletmede, hayvanların kesinlikle organik yemlerle beslenmesi, organik olmayan hiçbir ilaç ve aşının kullanılmaması gerekiyor. 19 Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] GİRİŞİMCİLİK ve KIRSAL KALKINMA »»Geçen Tarım Bakanlığı 2005 yılından beri her yıl uygulanan, kırsal kesim girişimcilerinin bekledikleri “Kırsal kalkınma Yatırımlarını Destekleme Programını” Eylül ayı başında yayınladı. Proje sahiplerinin iki ay içinde hazırlayacakları proje tekliflerini İl Gıda Tarım ve Hayvancılık müdürlüklerine teslim etmelerini bildirdi. Teklif çağrısı ile ilgili detaylara Bakanlığın web sayfasından ulaşılabileceği gibi, Köy-Koop Merkez Birliğinden de bilgi alınabilir. Uygulamaya başladığından beri kırsal yatırımcının yoğun ilgi duyduğu bu proğramın başlangıç döneminde (2005 yılı ARIP projesi kapsamında), o zamanki adıyla “Köy Bazlı Kırsal Kalkınma Yatırım Programı” ında “ teknik uzman” olarak görev almış bir kişi olarak projenin başarılı olmasından mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim. Kırsal kesimin geleneksel üretiminin endüstriyel üretime dönüştürülmesinde bu uygulamanın önemli katkıları olmuştur. KKYDP’na genel olarak baktığımızda, Girişimciler açısından; Kırsal kesim girişimcilerinin en temel sorunları organizasyon, finansman sıkıntısı ve pazarlama konusudur. Öncelikle bir yatırımın organizasyonu; yer seçimi, hammadde temini, teknoloji seçimi, personel vs. gibi bir çok bileşeni içinde barındıran bir konudur. Bütün bunlar işletmenin gelecekteki konumunu doğrudan etkiliyecektir. Örneğin yer seçimi konusunda yatırım konusuna göre bu yıla kadar yönlendirme yapılmamıştı. İsteyen istediği yatırım projesini her ilden teklif edebiliyordu. Bu yılın teklif çağrısında sınırlamalar getirilmiş olması doğru bir karardır. Yine de kırsal kesim girişimcilerine önerimiz yöreniz için en uygun yatırım konusunda çok dikkatli olmanız. Sizin düşündüğünüz yatırım konusuna ilinizde İzin verilmiş olsa bile bir başka ilde aynı yatırım daha rantabl ise bir kez daha düşünün. Çevre illerin üretimini engeller dahası fiyat belirleyen konumda olmazsınız. Finansman açısından baktığımızda ise; hiçbir yatırım küçük veya büyük olsun finansman zorlukları yaşamadan gerçekleşmez. Zaten yatırım yapmak risk almaktır şeklinde klişeleşen ifade de sanırım bu nedenledir. Benim düşüncem Türkiye’de temel sorun finansman değil finansal yönetimin bilinmemesidir. Firmalar doğru dürüst fizibilite yapmadan, sadece bir yerlerden istendiği için yapılan bir çalışma olarak algılandığı için özsermaye, dış kaynak, nakit akışı vs. yi bir bütün olarak görme ve analiz etmeden yatırım kararları verilmektedir. Kredi konusunda seçici olabilecek bilgi gerekmektedir. Hangi oranda kredi (özsermaye/kredi) alınacak, vade ne olmalı vs. bütün bunlar bir fizibilite çalışması ve duyarlık analizi yaparak görülebilir. Kırsal Kalkınma kapsamında yapılacak yatırımlarda bize göre en önemli konu pazarlama olmalıdır. Ülkemizde temel sorun pazarlama ve rekabet edebilir bir yatırımın yapılması konusunda ön çalışma, fizibilite her neyse yapılmayışıdır. Aslında her projede bunlar vardır ama gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Sorun yukarda da değindiğim gibi finans sıkıntısı değil üretilen ürünlerin pazarlaması konusunun genellikle şansa bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yatırımcılara önerim, ürünlerinin pazarlanması, muhtemel pazarları, rekabet stratejilerini ve dağıtım ağlarını gerçekçi ve çok net olarak projelerinde açıklamalarıdır. Yatırımların Gelecekteki Başarısı; Bu uygulamanın başarılı bir şekilde devam etmesi için ağırlıklı olarak yerel üretimin desteklenmesi çok önemlidir. Bundan kastımız küçük çaplı klasik peynir üreten bir işletme değil yerel peynir üreten bir işletmenin kurulmasıdır. Çünkü büyük firmalarla rekabet etme şansı bu kapasitelerde mümkün olmayacaktır. Ama yerel bir ürünü öne çıkartarak marka olunabilir. Yine bu kapsamdaki yatırımların büyük firma veya organizasyonlarla bağlantılı olması yani onların alt üreticisi gibi olması/üretim yapması kümelenme mantığı içinde oluşumlar tercih edilmelidir. Bu şekilde bir yaklaşım işletme verimliliğini artırır, girdi sağlamada kolaylık sağlar, firmalar arasında koordinasyonu ve rakipleri tanıma imkanı yaratır, pazara ulaşmak kolaylaşır. Bu yazımızda KKYDP hakkında kısa yorumlar yaptık. Amacımız bu ve bunun gibi uygulamaların başarılı olması ve kalkınmanın yerelden başlayacağına olan inancımız nedeniyle bir parça katkıda bulunmak. Sağlıcakla kalın. Çiftçiye İkinci Kredi Kolaylığı »»Tabii afetlerden zarar gören ve kredi limiti dolu olan çiftçiler borçlarının yüzde 60’ını ödemeleri halinde yeniden kredi kullanabilecek. Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri tabii afetler nedeniyle zarar gören çiftçilere yeni kredi açmak için ikinci kolaylık getirdi. Tabii afetlerden zarar gören ve kredi limiti dolu olan çiftçiler borçlarının yüzde 60’ını ödemeleri halinde yeniden kredi kullanabilecek. Tarım Kredi Kooperatifleri’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Genel Müdür Abdullah Kutlu, tabii afetler nedeniyle ürünü zarar gören Tarım Kredi Kooperatifleri ortağı üreticilerden kredi limiti dolu olanların borçlarının yüzde 60’ını ödedikleri taktirde yeniden kredi kullanabileceklerini açıkladı. Kutlu, “Çiftçilerimiz tefeciye gidip zarar görmesin istiyoruz. Daha önce borçlarının yüzde 75’ini ödediklerinde yeniden kredi kullanabileceklerini açıklamıştık. Şimdi ise yeni bir kolaylık daha sağladık. Bu oranı yüzde 75’ten, yüzde 60’a çektik. Yani Tarım Kredi Kooperatifleri’nden kredi kullanıp tabii afetlerden zarar gören çiftçilerimiz kredi borçla- rının yüzde 60’nı ödedikleri taktirde yeniden kredi kullanabilecekler” dedi. Bakanlar Kurulu kararı ile tabii afetler nedeniyle ürünü zarar gören ve borçları bir yıllığına yüzde 5 faizle ertelenen Türkiye Tarım Kredi kooperatifleri ortağı çiftçilerin yeniden kredi kullanıp zararlarını daha kolay telafi edebilmeleri için çalıştıklarını vurgulayan Genel Müdür Abdullah Kutlu şunları kaydetti: “Gelsinler borçlarının yüzde 60’ını ödesinler, yeniden kredi kullandıralım. Tarımsal faaliyetlerine devam etsinler.” 20 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği SAĞLIK Okulla birlikte hastalıklar da başlıyor Nurgül KARAGÜL Fizyoterapist [email protected] Lenfödem Merhabalar... Birçoğumuzun ismini bile bilmediği lenfödem hastalığı bizi sinsice bekliyor olabilir. Lenfödem özellikle mastektomi ameliyatları sonrasında koldaki lenf nodlarının alınması sonucu kolda, jinekolojik kanserler sonrası kasıktaki lenf nodlarının alınması sebebiyle bu bölgelerdeki lenf sisteminin kesintiye uğraması sonucunda kol veya bacaktaki şişmeye deniyor. Fakat her ameliyat sonrası olacak diyede bir kural yok. Bizler lenfödem fizyoterapistleri olarak lenfödemden korunmak ve lenfödem geliştikten sonra nasıl başedeceğimizi öğretmeyi hedefliyoruz. »»Okullar açıldığında çocukların kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla vakit geçirmesi nedeniyle bulaşıcı hastalıklar da hızla yayılıyor. Ev kadar temiz ve mikroplardan arınmış olmayan okul ortamı, çocukları virüs ve bakterilerle karşı karşıya bırakıyor. Ailelerin özellikle solunum yolu rahatsızlıklarına karşı dikkatli olması gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Ercan Tutak, okul döneminde sık görülen hastalıklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Lenfödem Tedavisi Nasıldır? Neler Yapılır? Sizi Neler Bekliyor? Lenfödem teşhisiniz konulduysa şanslısınız çünkü birçok hasta bu hastalık nedir hangi doktora gitmesi gerekiyor ne yapması gerekiyor bilmemekte ve çaresiz kalmaktadır..malesef bu hastalığı hiç bir medikal uzmanlık alanı kendisine dahil etmemiştir. Teşhis konulduktan sonrada bu tedaviyi doğru uygulayacak kişiyi bulmak gerekmektedir..Türkiyede ve dünya da bu tedavi lenfödem üzerine eğitim almış fizyoterapistler tarafından yapılmaktadır..tedavi göreceğiniz merkezde mutlaka bu işi yapacak kişinin eğitim alıp almadığını sertifikası olup olmadığını sorgulayınız.. Nasıl bir tedavi sizi bekliyor? Tedaviye başlamadan önce ayrıntılı bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Çünkü bu değerlendirmeler tedavi planımızı çizmede çok önemlidir. Ve ayrıntılı bir çevre ölçümü ve fotoğraflama yapılmalıdır. Sonrasında manuel lenf drenajı dediğimiz elle yapılan ritmik yavaş bir masaj uygulanıyor. Karın bölgenizi, boyun bölgenizi sırt bölgenizi dahi içine alan lenf anatomisine uygun olarak yapılan bir uygulamadır. Manuel lenf drenajı ortalama 45 dk sürmekte sonrasında cilt bakımı gelmektedir. Ödemden dolayı deri elastikiyeti azaldığı için ph nötr olan uygun bir losyonla cilt nemlendirilir. Açık yara çatlak varsa bu bölgelerin bakımı mutlaka yapılmalıdır. Daha sonra bandajlama işlemine geçilir. Bu bandajlar lenfödem için özel üretilmiş kısa çekişli bandajlardır. Bandajlama çok önemlidir, basıncın aşağıdan yukarıya azaltarak uygulamak gerekir. Bandaj kolunuzu ya da bacağınızı olduğundan daha büyük yapacağı için uygun giysiler getirmenizi tavsiye ederim. Fizyoterapistiniz tarafından size uygun olan egzersizler gösterilecektir. Tedavi süreniz ödeminizin evresine ve tedaviye verdiği cevaba göre şekillenecektir. Grip hastalıklarda başı çekiyor Çocuklar kreşe veya okula başlayana kadar ev ortamında çok sık hastalanmazlar. Okul ve kreşlerin açılması ile birlikte durum tersine döner. Hastalıklar hem onların hem de ailelerin yaşamının bir parçası halini alır. Sonbaharla birlikte damlacık yolu ile yayılan ve solunum yollarına yerleşen virüslerin yol açtığı enfeksiyonlarda artış görülür. Okulda yaygın olarak görülen rahatsızlıkların başında soğuk algınlığına neden olan gribal enfeksiyonlar gelir. Grip, özellikle Eylül ile Mart ayları arasında sonbahar-kış dönemini kapsayan mevsimsel özellik gösteren bir hastalıktır. Ateş, baş ağrısı halsizlik, kırgınlık ile başlar. Öksürük, burun akıntısı ya da tıkanıklığının ardından akciğer enfeksiyonu, sinüzit ve orta kulak enfeksiyonu gibi hastalıklarla birlikte görülebilir. Kış aylarında 2 yaşın altındaki çocuklarda gözlenen solunum yolu hastalıklarının %80’i bu virüslerden kaynaklanır. Çocuğunuz bademciğinden mi, solunum yollarından mı rahatsız? Bakteriler aracılığı ile oluşan bademcik enfeksiyonu ile virüslerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonunu birbirinden ayırt etmek tedavi seçiminde çok önemlidir. Bademcik enfeksiyonunda öksürük ve burun akıntısı genellikle görülmemektedir. Ateş, yutkunmada güçlük, iştahsızlık ve karın ağrısı ön planda iken; virüslerin neden olduğu gribal enfeksiyonlarda öksürük, burun akıntısı, halsizlik, yaygın kas ağrıları daha belirgin şikayet olarak Öksürük ilaçlarının bilinçsiz kullanımından kaçının Grip mi nezle mi? Aileler çoğu kez ateş, öksürük ve burun akıntısı şikayeti olan çocuklarına gereksiz yere antibiyotik ve şurup verir. Oysa yapılan çalışmalar virüs enfeksiyonlarında bu ilaçların etkili olmadığını ortaya koymaktadır. Ateş düşürücülerin gereksiz yere kullanımı çocukların doğal bağışıklık sisteminin güçlenmesine engel olmaktadır. Solunum yolu enfeksiyonlarında gözlenen öksürük şikayeti aslında oluşan salgıların solunum yollarından temizlenmesi için vücudun bir savunma mekanizması olarak işlev görür. Öksürük kesici özelliği olan ilaçların kullanımı, vücudun bu doğal savunmasını bloke ettiği için kullanılması önerilmez. Bazen bademcik enfeksiyonu ile gribal enfeksiyon ayırımı, Nezle, grip ile çok sık karıştırılan bir rahatsızlıktır. Ancak nezlede genel durum daha iyidir. Ateş yüksek olmaz. Daha çok hapşırık, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı ile kendisini gösterir. Nezle ve grip gibi hastalıkların uzun sürmesi hastalığın sinüzit ve orta kulak enfeksiyonu ile komplike olmasına yol açabilir. Bu nedenle sinüslerin ve östaki kanalının ağzının açılmasını sağlayacak steril tuzlu su içeren burun damlalarının kullanımı yarar sağlayacaktır. Eğer bir çocukta yılda 5 defadan fazla tekrarlayan, sinüzit, orta kulak enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu ile komplike olan solunum yolu enfeksiyonu şikayeti varsa mutlaka uzman bir doktor tarafından muayene edilmesi gereklidir. Yoğurt yüksek tansıyonu düşürüyor »»Yoğurdun, yüksek tansiyonu düşürdüğü belirlendi. Jinekolojik kanserler sonrası bacakta lenfödem gelişmemesi için dikkat edilmesi gereken kurallar: • Uzun süre hareketsiz oturmayınız. • Araba ve uçak yolculuklarında fizyoterapistinizinverdiği basınç giysinizi giymelisiniz. • Yüksek topuklu ayakkabılar ödemli hastalar için uygun değildir. • Ayakkabınız rahat ve tabanlığı yer-zemin reaksiyonu için uygun olmalı. • Banyodan sonra özellikle parmak araları ve tüm bacak iyi kurulanmalı ve tüm bacak uygun kremler (ph 5.5) ile nemlendirilmelidir. • Lenfanjit ve ödemi tanımalı bedeninizi iyi gözlemlemelisiniz. • Ayak parmaklarında kolayca oluşan mantar enfeksiyonları için dikkatli olunuz. • Eğer radyoterapi uygulanıyorsa, doktorunuzdan mutlaka uygun krem için bilgi alınız. • Cildinizi tahriş eden sabun, krem gibi şeyleri kullanmayınız. keseleme, sert havlu ve selülit kremleri cildiniz için uygun olmayabilir. • Ayda bir kez mutlaka fizyoterapistinize gidin ve çevre ölçümü yaptırın. muayene sonucunda da yapılamaz. Bu durumda boğaz kültürü alınması, bazı kan testlerinin yapılması ve sadece ateş düşürücü verilerek hastanın gözlenmesi gerekir. Özellikle alerjik bünyesi olan çocuklarda astım atağını başlatması veya küçük bronşların salgılarla tıkanması neticesinde “bronşiolit” adı verilen rahatsızlığa neden olabilmesi açısından gribal enfeksiyonlara karşı tedbir almak bu aylarda özellikle önemlidir. Amerikan Kalp Vakfı’nın bir araştırması, kaloriyi artırmadan öğünlere yoğurt eklenmesinin yüksek tansiyonu düşürebileceğini gösterdi. Araştırmaya, başlangıçta yüksek tansiyonu olmayan 2 binden fazla kişi katıldı. 15 yıl süren araştırma boyunca 3 farklı dönemde katılımcıların yoğurt yeme alışkanlıkları değerlendirildi. Yoğurt yeme alışkanlığına sahip kişilerde yüksek tansiyon riskinin az ve büyük tansiyonunun normal olduğu görüldü. Araştırmacılar, üç günde bir yaklaşık bir kâse yağsız yoğurt tüketenlerde yüksek tansiyon riskinin yüzde 31 düşük olduğunu vurguladı. Yeşil çay hafızayı güçlendiriyor »»Kilo kaybına yardımcı olduğu, kolesterolü düşürdüğü, kanser riskini azalttığı gibi birçok faydalı etkisi ortaya çıkan yeşil çayın yeni bir yararı daha öğrenildi. Kilo kaybına yardımcı olduğu, kolesterolü düşürdüğü, kanser riskini azalttığı gibi birçok faydalı etkisi ortaya çıkan yeşil çayın yeni bir yararı daha öğrenildi. Çin'de Üçüncü Askeri Medikal Üniversitesi doktorlarından Yun Bai, yeşil çayın, beyin fonksiyonlarına da iyi geldiğini açıkladı. Çalışmalarda, yeşil çay içindeki maddelerin, hafızayı güçlendirdiği ve bilgilerin uzun süre hafızada kalmasına yardımcı olduğu belirtildi. Şimdilik fareler üzerinde uygulanan testlerden olumlu sonuçlar aldıklarını bildiren Bai ve ekibi, çalışmalarının Alzheimer için büyük önem taşıdığını söylediler. Grip aşısı yaptırdınız mı? »»Eylül-Ekim ayları grip aşısı için en uygun zaman, risk grubundakilerin fazla gecikmeden aşı yaptırması gerekiyor. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, grip aşısının her yıl yapılması gerektiğini, aşısının ekonomik kayıpları da engellediğini belirtti. ‘’Çok cüzi bir fiyata bir doz aşı yaptırabiliyorsunuz. Eğer bu aşıyı yaptırmazsanız o hastalık kişide bazen 10-20 bin liraya mal olan bir tedavi yüküne yol açıyor’’ dedi. üzerindekiler, kronik hastalığı bulunanlar, diyabet, böbrek, kalp ve akciğer rahatsızlığı olanlar mutlaka aşı yaptırmalı. İsteyen herkese de grip aşısı yapılabilir’’ diye konuştu. Dökmetaş, ‘’Özellikle risk gruplarında yer alanlara mutlaka grip aşısı yaptırmalarını öneriyoruz. 65 yaşın Prof.Dr. Dökmetaş, risk grubundakiler ücretsiz aşı yapıldığını; “Tam aşı olma mevsimi. Çünkü aşıdan 10-15 gün sonra koruyuculuk başlıyo. Ancak kişi aralık ayında aşı yaptırmak isterse ‘aşı olmaz’ diye birşey yok. O güne kadar bir salgın olmamışsa, kişi sonraki salgınlardan kendini koruyabilir. Grip aşısının 6 ay kadar koruyuculuğu var. Bu aylarda yapılan aşı nisan, mayısa kadar koruyor.” Her aşıda olduğu gibi grip aşısının ardından da vücutta hafif ateş, kırgınlık olabilceğini belirten Dökmetaş, aşının bunun dışında bilinen bir yan etkisi olmadığını ifade etti. ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği ETKİNLİKLER EKİM 2012 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 04 Ekim - 07 Ekim 2012 Sam Tarım Samsun Tarım-Hayvancılık Zirai Donatım ve Gıda Fuarı - Samsun Traktör ve Ekipmanları, Tohum, Gübre, Çiçek, Organik Tarım, Sera, Sulama, İlaçlama, Su Ürünleri, Hayvancılık Eko Fuarcılık. Kobi Fuarcılık. EKİM AYI TARIM TAKVİMİ TARLA BİTKİLERİ Buğday Toprak Hazırlığı ve Ekimi Yapılır: Buğday ekilecek alanlarda, erozyonu engelleyecek bir toprak işleme yapılmalıdır. Bu tip toprak işleme kurak bölgelerde toprağı alttan yüzeysel işleyen kırlangıçkuyruğu aletlerle yapılmalıdır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda yüzeysel (derinlik az olarak) işlenen topraklarda erozyonun en az olduğu buna, karşılık su tutma gücünün arttığı, ayrıca hem enerji hem de zaman tüketiminin daha az olduğu belirlenmiştir. Kışlık buğdayların ekim derinliği 4-6 cm. Olmalı en uygun ekim zamanı 1-30/ Ekim tarihleri arasıdır. Şeker Pancarında Hasada Devam Edilir: Şeker pancarı hasadına genel olarak Eylül ayında başlanır. Bu devrede alt yapraklar biraz sararmış aşağıya doğru sarkmış, fakat kurumamıştır. Hasat işlemi bel veya pullukla hasat makinesi ile hasat edilir. 10 Ekim - 14 Ekim 2012 Adana 6.Tarım Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi Fuari Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi Tüyap - Adana ise güneş ışığı geçirmeyecek şekilde kum, toprak v.s gibi materyaller den biri ile kapatılır. Siloya su, hava ve güneş ışığı girmesi önemlidir. Üzeri kapatılan tarihten itibaren 6 hafta sonra hayvanlara yedirilmek üzere bir kenarından açılır. Günlük ihtiyaç kadar alındıktan sonra silonun açılan kısmı tekrar kapatılmalıdır. BAĞ-BAHÇE ÇALIŞMALARI SEBZECİLİK: Tarla sebzeciliği: · Tarlada yetiştirilen domates, biber, patlıcan hasadına devam edilir. · Güzlük hıyar ve kabak hasadına devam edilir. Örtü altı Sebzeciliği: Kışlık marul, yeşil soğan ekimi ve fide yetiştirilmesi yapılır. MEYVECİLİK: · Üzüm hasadına devam edilir. · Ceviz hasadı başladı. · Elma, Armut hasadı devam ediyor, · Yeni kurulacak meyve bahçesi tesisine ait arazilerde toprak işleme ve teraslanacak yerlerin teraslanması çalışmaları yapılır. · Fidan hendekleme çukurları hazırlanır. 11 Ekim - 14 Ekim 2012 11 Ekim - 14 Ekim 2012 1.Citrotech Narenciye Fuarı -Mersin Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç, Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve MSK Fuarcılık 11 Ekim - 14 Ekim 2012 1.Frutech Meyvecilik Fuarı -Mersin Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç, Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve, Meyvecilik, Üretim Girdileri, Mekanizasyon, Hasat, Muhafaza, Paketleme, Lojistik ve Pazarlama MSK Fuarcılık 11 Ekim - 14 Ekim 2012 1.Frutech Meyvecilik Fuarı -Mersin Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç, Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve, Meyvecilik, Üretim Girdileri, Mekanizasyon, Hasat, Muhafaza, Paketleme, Lojistik ve Pazarlama MSK Fuarcılık 17 Ekim - 21 Ekim 2012 II. Ürün Silajlık Mısır Hasadı Yapılır: Genel olarak hububat hasadından sonra ekilen 2.ürün mısır sert hemen olan döneminde silaj maksadıyla hasat edilir. Hasat özel olarak imal edilen silaj hasat makin asıyla yapılır. 70 x 30 cm. mesafelerle ekilen mısırlar silaj makineleri ile hasat edilerek silo yerine taşınır. Siloya getirilen silaj materyali traktör ile çiğnenerek sıkıştırılır. Silo yüksekliği 1,5 metre olunca naylonla, naylonun üzeri » Samsun İlinde 3-6 Kasım 2012 Tarihlerinde Uluslararası "New Approaches for Grassland Research in a Context of Climatic and socia Economic Changes" adlı sempozyum düzenlenecektir. Sempzoyum CIHEAM, FAO, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından düzenlenecektir. » Türkiye 11. Gıda Kongresi, Tarih: 10-12 Ekim 2012 - Gıda Teknolojisi Derneği Mustafa Kemal Üniversitesi - Hatay "2012 Uluslararası Kooperatifler Zirvesi" 8-11 Ekim 2012 Quebec City Kanada Sponsor / Organizatör: Desjardins Group, ICA ve Saint Mary Üniversitesi İletişim: [email protected] Web Sitesi: www.2012intlsummit.coop Ortadoğu Gıda Gıda-Tek Fuarı - Diyarbakır Gıda ve İçecek Ürünleri, Gıda İşleme Teknolojileri, Unlu Mamuller, Soğutucular, Depolama, Paketleme ve Mağaza Market Ekipmanları Tüyap Fuarcılık ▶▶ 17 Kasım - 21 Kasım 2012 Manisa 6.Tarım Gıda ve Hayvancılık Fuarı Tarımsal Mekanizasyon, Zirai İlaçlar, Gübre, Tohum, Fide, Fidan, Seracılık, Gıda, Hayvancılık, Yem SNS Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... TARIMSAL MEKANİZASYON · Ekim makinelerinin eksik kalan bakımlarının tamamlanarak ekime hazır hale getirilmesi, KİTAP Uluslararası Kooperatifler Birliği Fuarı ICA-EXPO COOP - 2012 Tarih: 31 Ekim - 2 Kasım Yer: Manchester - İngiltere · Arıların sonbahar bakımı. · Anasız arılara ana arı verilmesi, · Sonbahar şuruplamasının yapılması, · Varova zararlısına karşı ilaçlamasının yapılması, · Kovanların kışlaklara getirilmesi işlemi yapılır. · Ahırların sonbahar bakım badana ve dezenfeksiyon işlemleri yapılır. · Kışlık silaj yemlerinin yapılması işlemine devam edilir. · Mera ve otlaklarda ki yaylım yetmeyeceğinden takviye yemleme yapılmalı, HAYVAN SAĞLIĞI · İsteğe bağlı talep olması halinde sığır vebası ve şap aşılaması, · Kuduzla mücadele aşı ve taramaları, · İsteğe bağlı entorotoksemi aşılaması, · Ruam taraması, · Suni tohumlama çalışmalarına devam edilir. GIDA MUHAFAZA · Domates suyu ve salça yapımı, · Çeşitli turşuların yapılması, · Yoğur ve un tarhanası yapılması, · Diğer kışlık gıdaların hazırlanması. · Soğutucularda muhafaza edilecek sebze ve meyvelerin soğutmaya hazırlanması yapılır. ▶▶2 Eylül 2012 Tarihli ve 28399 Sayılı Resmî Gazete. 2012/3590 Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce Kullanılmak Üzere Buğday, Arpa ve Mısır İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar ▶▶4 Eylül 2012 Tarihli ve 28401 Sayılı Resmî Gazete. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2012/64) ▶▶8 Eylül 2012 Tarihli ve 28405 Sayılı Resmî Gazete, Bitkisel Üretimde Kullanılan Bitki Koruma Ürünlerinin Kayıtlarının Tutulması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶9 Eylül 2012 Tarihli ve 28406 Sayılı Resmî Gazete, 2012/3544 Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı ▶▶21 Eylül 2012 Tarihli ve 28418 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası İnspektör Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶21 Eylül 2012 Tarihli ve 28418 Sayılı Resmî Gazete, Yerli Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarının Kullanılması ve Yurt Dışına Çıkarılması Hakkında Yönetmelik Prof.Dr. Erhan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com · İşi biten hasat makinelerinin kışlık bakımlarının yapılarak hangara çekilmesi, · Toprak işleme aletlerinin eksik bakımlarının tamamlanarak işe hazır hale getirilmesi. HAYVANCILIK Mevzuat 12 EKİM 2012 Samsun Gıda ve Teknolojileri Fuarı Traktör ve Ekipmanları, Tohum, Gıda Ürünleri, Gıda Teknolojileri, Gıda İşleme ve Paketleme Ekipmanları, İçecek Teknolojileri ve Endüstrisi Eko Fuarcılık. 21 ̇ ̇ Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği 22 SPOR - TARIM BULMACA Engel... Sizsiniz...! »»109 kilo… 40 kilo… Bakıldığında hiçbir anlam ifade etmeyen rakamlar, kilogram değerler… Ancak bunlar tüm dünyanın gözü önünde alınan bir olimpiyat madalyasının şifreleri. 2012 Londra Olimpiyatlarının hemen ardından yapılan Paralimpik Olimpiyatlarında (Engelli Olimpiyatları) halterde kadınlar 40 kiloda yarışan sporcumuz Nazmiye MUSLU, 109 kilo kaldırarak hem altın madalyayı kazandı, hem de dünya ve paralimpik rekorlarını kırdı. Madalya kazanmadan önce “Madalyada gözüm yok, amacım Türk Bayrağını en yükseğe çekmek…” diyen bir şampiyona şapka çıkarmaktan başka ne yapılabilir? Hele de o şampiyon bir engelliyse ve hele de onunla beraber engelli sporcularımız olimpiyatlarda tam 10 madalyayı ülkemize kazandırdıysa… Adlarının yanında engelli sıfatlarıyla anılan bu muhteşem insanların varlığından ne kadar haberdarız? Tartışılır… Öncelikle bu konuyla ilgili bazı rakamların bilinmesinde fayda var. Devletin resmi rakamlarına göre, ülkemizde 10 milyona yakın değişik nedenlerle engelli vatandaşımız yaşamaktadır. Erkek engellilerin toplam nüfusa oranı % 11,1 kadın engellilerin toplam nüfusa oranı ise % 13,4 dür. Engellilere sağlanan imkanlar konusunda ise durumumuzun pek de Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] parlak olduğu söylenemez. Çünkü, çoğumuz onları anlamıyoruz, fark etmiyoruz. Onları anlamak için öncelikle kendimize şunları sormalıyız hatta denemeliyiz: • Hayatınızda bir kez olsun tekerlikle sandalyeye oturup cadde, sokaklarda bir yerden bir yere gitmeyi denediniz mi? • Kollarınızı arkada birleştirin ve en basit olayı gerçekleştirin bakalım. Su içmeyi deneyin, ama yardımsız. • Gözlerinizi kapatın ve kendi evinizde odalarda bir dolaşın. Tüm bunları yaptığınızı aklınıza bile getirmenin insanı nasıl bir gerilime soktuğunu hissetmemek elde değil. Ancak tüm bunlar gerçek ve bu gerçeği tüm hayatı boyunca yaşamak TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 zorunda olan milyonlarca engelli vatandaşımız var. Değişik kanunlarla, engellilere kamu ve özel sektörün birçok imkan sağlaması yasal bir zorunluluk haline gelmesine rağmen, başka ülkelerden çok gerideyiz. Bu konuda son yıllarda gözle görülür bir çaba olması yine de yeterli gelmemektedir. Ülkemizde engelli vatandaşlarımız hala otobüse dolmuşa binemiyorlar, kaldırım kenarlarında çaresizce yardım bekliyorlar. Devlet dairelerine, okullara rahatlıkla giremiyorlar. Kapıların, merdivenlerin yanlarına yapılan göstermelik rampalarla sorunu çözdüğümüzü zannediyoruz. Ya bu insan bir üst kata çıkmak istediğinde ya da tuvalet ihtiyacı olduğunda ne yapacak? Vicdanımızı rahatlatmak için milletçe kapak toplama kampanyaları yapmakla; engelli vatandaşlarımızın her derdini çözebildiğimizi zannediyoruz. Dünyanın 17.büyük ekonomisi sayılan bir ülkenin engelli vatanda- şının, tekerlekli ya da akülü arabayla kavuşması, çoluk çocuk topladığımız kapaklar sayesinde, tantanalı törenlerle oluyor… Şunu bilin ki, engelliler için en büyük engel… SİZSİNİZ… BİZİZ… Eğer gerekli önlemler alınır ve yardımcı olunursa engelliler de normal insanların katıldığı bütün etkinliklere katılabilir. Spor da bunların en başında gelenlerdendir. Son yıllarda engelliler için farklı federasyonların kurulması konuya ilgi duyanların sayısını ve duyarlılığı artırmıştır. Yüzme, basketbol, okçuluk, halter ve futbol gibi spor dallarının engellilere uyarlanmış şekilleri, engelli vatandaşlarımızı günlük yaşamın içine daha fazla çekmesinin yanında,rehabilite özelliği ile de faydalı olmaktadır. Engelliler için düzenlenen spor dalları şu şekilde sınıflandırılır: 1- Az değiştirilmiş ya da hiç değiştirilme olmadan eşit olarak katılımın sağlandığı spor dalları (Bowling, Dart, Okçuluk, Yüzme, Binicilik, Masa tenisi vb.) 2- Değiştirilmiş spor dalları (Tekerlekli sandalye basketbolu, Cirit atma, Halter vb.) 3- Engelli kişiler için geliştirilmiş spor dalları (Görme engelliler için futbol vb.) Spor, engelli vatandaşlarımızın, sağlam vatandaşlarımızla bir araya gelmelerine olanak sağlayarak, özel eğitimde ulaşılması hedeflenen “entegrasyon” (Bütünleşme-uyum) için son derece önemli bir araçtır. Dünyada engelliler için sayıları 10’u bulan önemli spor organizasyonu varken ülkemizdeki faaliyetler hala yeterli değildir. Bize düşen görev, engelli vatandaşlarımızı spor aracılığıyla hayatın ve sosyal yaşantının içine daha çok çekmektir. Böylece onların da kendilerini engelli bir birey olarak değil,daha çok sporcu olarak algılamalarına yardımcı olduğumuzu göreceğiz. Ama bunun için ilk yapılması gereken kafalarımızdaki engelleri yıkmaktır. Gerisi ardından gelir. Spor dolu günler sizinle olsun... Y. İzzettin BAŞER 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 10 11 12 Soldan Sağa 1- Yakın zamanda kaybettiğimiz, ‘bozkırın tezenezi’ lakaplı halk ozanımız. 2- Kıta... İki ucu keskin bıçak 3- Nazım Hikmet’in soyadı... Çayı ile meşhur ilimiz... Davarların sağıldığı yer, ağıl 4- İlaç... Mevki, kat... İspanya’da kurulmuş bir örgüt 5- Tibet sığırı... K harfinin kalın okunuşu... Kırmızı renkli bir çeşit taş 6- Din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan... Saç ve el boyamakta kullanılan toz madde... 7- Tekrar... Kuzey Irak’da bir şehir 8- Bir organımız... Giysi biçip diken kimse... 9- Van’ın bir ilçesi.. İşaret, iz 10- Üzüntü, hastalık... Bir nota... Eski bir uygarlık 11- Ukrayna’nın başkenti... Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... 12- Akıl... Nauru ülke kodu... Bir meyve. Yukarıdan Aşağıya 1- Turunçgiller 2- Başlıca içeceğimiz... Kuran’da bir sure adı... Radon’un simgesi 3- Nam, şöhret... Yenmeye elverişli olan her şey 4- İlave... Geçmiş... Cerahat, akıntı 5- Tarla ekildikten sonra tohumu örtmeye yarayan dişli araç.... Cerrah bıçağı... 6- Bir meyve... Olmamış, ham meyve... 7- Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm... Gelincik denilen hayvan 8- Korunmak için birine veya bir yere bırakılan şey... Olağandan daha büyük olan 9- Beyaz... Mitolojide savaş tanrısı... Tümör 10- Küçük kilise... Brom’un simgesi... Kör 11- Doğa ötesi... 12- Ceylan... Gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınak. Evvelim Sen Oldun Cahildim dünyanın rengine kandım Hayale aldandım boşuna yandım Seni ilelebet benimsin sandım Ölürüm sevdiğim zehirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin Sözüm yok şu benden kırıldığına Gidip başka dala sarıldığıma Gönülüm inanmıyor ayrıldığına Gözyaşım sen oldun kahirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin Garip’im can yıkıp gönül kırmadım Senden ayrı ben bir mekan kurmadım Daha bir gönüle ikrar vermedim Batınım sen oldun zahirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin Neşet Ertaş Neşet Ertaş: Bir Saz Söz ve Ses Ustası... Neşet Ertaş türkü demek; binlerce yıldır söyleyen ve söylenecek olan... Neşet Ertaş bağlama demek; binlerce yıldır çalınan ve çalınacak olan... Kırk yıldır ismi türkü ve bağlama ile özdeşleşmiş Neşet Ertaş’ın yoksulluk, gurbet ve ayrılıklarla dolu hayat hikayesi 1938’de Kırtıllar Köyünde başlar. Anası Keskin’in Hacelobası köyünden Döne, babası Yağmurlu Büyükoba’dan Muharrem Ertaş... Baba Ertaş, Orta Anadolu Türkmen/Abdal Müziği geleneğinin bilinen en güçlü temsilcilerinden biri ve gelmiş geçmiş en büyük bozlak ustası. “Yağmurlu Büyükoba, Hacelobası, Kırtıllar, İkibikli, Tezrek, Barak, Kırıksoku, Keskin, Kırıkkale, Yerköy ve Çiçekdağı...” Buralar, asırlar öncesinin gezginci ozanlık geleneğini sürdürürcesine köy köy gezen Baba Ertaş’ın çocukluk ve ilk gençlik yılları, başta Kırşehir ve Yozgat’a ait bu köyler olmak üzere çevre il ve ilçelerde babası ile düğünlerde bağlama çalarak geçer. Hayatının anlattığı bir şiirinde şöyle der: “Dizinde sızıydı anamın derdi Tokacı saz yaptı elime verdi Yeni bitirmiştim üç ile dördü Baban gibi sazcı oldun dediler” Derken bir gün elinde sazı, cebinde iki buçuk lirayla ver elini Ankara diyerek, Kırşehir’den ayrılır. Ankara, İstanbul, kısa bir süre için tekrar Kırşehir ve nihayet hiç bitmeyecek bir gurbet hayatına başlamak üzere tekrar Ankara... Gazinolar, pavyonlar, eğlence yerleri, düğünler ve konserler... Ve turneler; Anadolu turneleri, Sarısözen’in tabiri ile “Kırşehirli mahalli sanatçısı” Neşet Ertaş, 1960’ların sonlarına doğru artık yurdun dört bir tarafında zevkle dinlenen ve herkesin sevdiği bir sanatçı olmuştur. O’nun türküleri ortanadolu bozkırlarının bin yıllık hüznünü anlatır Lisan-1 hal ile. İşte bunun için, “türkü” denince O’nun o gür, parlak ve bir o kadar da içli ve duygulu sesiyle söylediği yürek burkan ezgiler gelir aklımıza. Bağlama denince de O’nun elinde adeta sihirli bir alet haline gelen bin yıllık sazımız akla gelir hemen. 1976 yılında geçirdi ani bir rahatsızlığın tedavisi için Almanya’ya gider ve iyileştikten sonra sanatçı olarak oturma izni alıp orada kalır. Yirmi üç yıldır “Alaman gurbetinde”, ülkesine insanlarına duyduğu aşkla çalıp söylememektedir. Bir sanatçıyı tanımanın en iyi yolu, hele de bu Neşet Ertaş gibi Türküler de hep kendini anlatan, kendi ruh ve gönül macerasını saza, söze döken bir usta ise, en güzeli sanatçının kendisini dinlemek. Neşet Ertaş, sazı türkü’ye; türkü’yü saza o kadar yakıştırır ve yakınlaştırır ki, dinleyenlere derin iç çekmek ya da göğüs geçirmek kalır. 10 TMO 31.5 x 46.5 cm.pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 18.07.2012 18:13