Okul Sütü Martta Başlayacak - Köy-Koop

Transkript

Okul Sütü Martta Başlayacak - Köy-Koop
keçisütüdamızlıkprojedanısmanlık
SAANEN
KEÇİSİ
ÜRETİM ÇİFTLİĞİ
www.e-ciftlik.net
T 0544 469 47 78
Haymana Yolu 14. Km Yavrucuk Gölbaşı-Ankara
T 0544 469 47 78
Geleceğimizin Güvencesi
“keçi bizim işimiz”
demirkoç
EYLÜL 2012
Yıl:1 Sayı:11
Okul Sütü Martta Başlayacak
»»Bütçenin oluşturulması ve programın belirlenmesi için Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nca hazırlanıp; Maliye, Milli Eğitim ve Sağlık bakanlıklarına gönderilen proje, ancak
okulların ikinci dönemine yetişecek.
Çocukların sağlıklı beslenmesi ve üreticinin desteklenmesi amacıyla geçen yıl
başlatılan “Okul Sütü Projesi”, bu yıl
sütün az olduğu bu dönemde ihale sürecine bir türlü gelemedi. Bundan dolayı;
çocuklar sütsüz, üretici ise mart ayına
kadar desteksiz kalacak.
İhale Süreci 2-3 ay sürebilir
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, yaptığı açıklamada; “Okul Sütü
Projesi”nde ihale sürecinin olacağını,
ilana çıkılacağını, projenin başlamasının 2-3 ay sürebileceğini ve başladığı
noktadan, eğitim yılının sonuna kadar
da devam edeceğini belirtti. Okul Sütü
Projesi’nde geçen yıl yaklaşık 75 milyon
lira ayrıldığını anlatan Bakan Eker, “Bu
sene, bunun 120-130 milyon civarında
olabileceği hesaplanıyor” dedi.
Üretici Memnun Kalmadı
Bu yıl özel okulları da kapsayacağı ve geçen eğitim-öğretim yılında sütün ancak
25 gün dağıtıldığı göz önüne alındığında,
bu yıl ayrılacak bütçeyle ancak 2 ay süt
dağıtılabilir. Bu durumda ya proje öngörülenden daha sonra yani; nisan ayında
başlayacak ya da haftanın beş günü dağıtılmayacak. Bu da öğrencilerin; ne geçen
yıla göre daha sağlıklı beslenmesine yarayacak, ne de arz fazlası dönemde üreticiye destek olacak.
Gerçek sorun yüksek girdi
maliyetleridir
Önceki dönemde 80 kuruş olan sütün litresi bu yıl ihalede 90 kuruşa yükseldiğini
söyleyen Köy-Koop Genel Başkanı Yakup
Yıldız, “Bu sene ilkbahar yağışlarının yetersiz olması sonucu bitki gelişimi arzu
edilen ölçüde gerçekleşmedi. Piyasada
yeterli ürünün olmaması yanında, fiyatların daha da yükseleceği beklentisiyle,
stok yapılması fiyat artışlarına yol açtı.
Bu artış üreticinin belini büktü. Süt fiyatının 90 krş olması, bu girdi maliyetleriyle çok yetersiz kaldı” dedi.
Silajlık mısır ve yonca üretiminin yeterli olmadığına da değinen Yıldız, “2011
Ağustos ayıyıla, 2012 Ağustos ayını karşılaştırırsak; gübre 55 liradan 70 liraya yükselmiş, yani %27 artmış, mazot 3.08’den
4.02’ye yükselerek %30.47 artış gerçek-
“Yumurta Fiyatının Artışının
Sorumlusu Üreticiler Değil”
»»Yumurta Üreticileri Merkez Birliği, basında
çıkan haksız eleştirilere açıklık getirdi.
“Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte
olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2
haftalık fiyatlara bakarak yumurta fiyatını
değerlendirmek ve üreticileri fırsatçılıkla suçlamak doğru değildir. Dünya Yumurta üretiminde ve yumurta ticaretinde, Türk Yumurta
sektörü onuncu sırada yer almaktadır. » Syf 8’de
Türkiye Su Ürünleri
Kooperatifleri Merkez
Birliği (SÜR-KOOP) Genel
Başkanı Ramazan Özkaya,
gündemdeki soru ve
sorunları Köy-Koop Haber’e
değerlendirdi.
“Halkımız bu kış, ucuz
fiyatlara bol bol
balık tüketecek”
Röportaj
» Syf 12’de
leşmiş. Elektrik birim kwh saati artmış.
Bu konular hep maliyetlerimize intikal
eden unsurlar. Yemde %22.88’lik bir artış var. Et kesim fiyatları geçen yıl ortalaması 14.8 lira, bu gün 14.3 TL. Geçen yıla
göre 50 krş düşüş var. Sulamada kullanılan elektrik ucuz olsa üreticiler daha fazla
yonca ve mısır üretimi yaparlar. Akaryakıt her kalemde zaten çiftçinin üretimine
etki eden bir olay. Gerçek sorun yüksek
girdi maliyetleridir. Yapılan ithalatlar kısa
süreli çözüm olarak gözükebilir, burada
yapılması gereken ithalatı değil üretimi
teşvik etmektir.” diye konuştu.
Maliyet artışlarına mutlaka
önlem alınmalı
Maliyetlerinin bu şekilde artmasının
önüne geçilmediği takdirde, süt hayvancılığının geleceğinin tehlikede olduğunu
belirten Yıldız, “Aksi takdirde 100 baş
hayvanı olan, 40 baş hayvandan süt üretcek. Ya da 5 kilo yem kullanıyorsa bunu
yarıya düşürüp 2,5 kilo yem verecek. Bu
da sütte verimin düşmesi demek. Sütün
fiyatı; 1 TL’den aşağı olmaması gerekirdi. Esnek destekleme politikası geliştirilerek, kooperatiflerin ortaklarına hizmet
için alınan faturalı yemlere, mazot ve
gübrede olduğu gibi teşvik uygulanması
yapılmalıdır. Üreticinin maliyetleri bu
şekilde düşürülebilir. ” dedi.
Zeytin Ve Zeytinyağı
Sektörünün Sorunları ve
Çözümü Masaya Yatırıldı
»»Balıkesir'in Havran ilçesinde
"Zeytin ve Zeytinyağı
Sektörünün Sorunları ve Çözüm
Yolları Çalıştayı" düzenlendi.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK)
tarafından organize edilen çalıştay üreticiler ve vatandaşlar
tarafından beklenen ilgiyi görmedi. » Syf 13’de
“Bu Toprağın Sesi” Sustu!
»»4 Nisan 1991 tarihinde başlayan serüven
son buluyor. TRT’de yayınlanan “Bu
Toprağın Sesi” Programı ekranlara veda
etti.
Yeni yayın dönemi ile birlikte, çeyrek
asra yaklaşan tarımsal televizyonculuk deneyimi olan “Bu Toprağın Sesi” programının ekranlara veda edeceği, sektörün ve
konu ile ilgili basının gündeminde.
Konu ile ilgili yaptığımız araştırma sonucunda 3 Eylül’den
itibaren TRT kanallarının yayın akışlarında, Bu Toprağın
Sesi programının yer almadığını gördük. » Syf 7’de
“Üreten Çiftçi-Köylü
Egemenliğin Teminatıdır”
»»İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği
Platformu (ÇİFÇİPLAT) Türk tarımın
içinde bulunduğu sorunları yerine tespit
ederek hazırladığı raporları, yönetenlere
ve kamuoyuyla İzmir Konak ilçesinde
düzenlediği bir basın toplantısıyla paylaştı.
Toplantıya
İzmir’deki
tüm basın kuruluşlarının, görsel ve yazılı
temsilcilerinin muhabirleriyle birlikte KÖYKOOP’ların birim kooperatif başkanları ve
KÖY-KOOP İzmir Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri, Köylü, çiftçi ve üreticiler katıldı.
İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu (ÇİFTÇİPLAT) dönem sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Bir yandan gelir dağılımı bozulmuş ve halkın büyük bir çoğunuluğu geçim sıkıntısı içinde. Bu durumdan, çalışan kesimin
önemli bir bölümünü oluşturan çiftçilerimiz de olumsuz
etkileniyor. Çiftçilerimiz borç içerisinde. Topraklarını terk
etmek zorunda kalıyorlar. Çiftçimizin toprağını terk etmek
zorunda kalması, gıda egemenliğimizin kaybolmasına neden oluyor. Türkiye, kırmızı et, canlı hayvan ithal ederken
şimdi de ot ithal ediyor” dedi. » Syf 10’da
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Tevfik Fikret CENGİZ
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -11» Syf 2’de
Geleceğin İş Modeli
Kooperatif Geleneğinde Saklı
» Syf 15’de
Girişimcilik ve Kırsal
Kalkınma
» Syf 20’de
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Mehmet VAROL
Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarar? -2-
Dr. Erhan EKMEN
Sözün Bittiği Yer Neresi?
AB’den Vazgeçmek?
» Syf 4’de
» Syf 5’de
» Syf 6’da
Erol AKAR
Şakir ADA
Ünal ÖRNEK
Üye Ortak İlişkisi ve
Merkez Birliği Düzeyinde
Örgütlenmiş olmak » Syf 13’de
Ne Kadar Çok Arı O Kadar
Çok Tarımsal Üretim
» Syf 7’de
Dünyada Kooperatif
Bankaları Büyüyor
» Syf 18’de
KOOPERATİFÇİLİK
M
LA
AÇLI KOO
PE
R
A
F
V E D İ Ğ E R TA
R
Tİ
SA
BİR
IN
RK
MA
LİKLERİ M
E
KÖY-KOOP
OTEL
EĞİTİM VE DİNLENME TESİSLERİ
Z
Bİ
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
LK
KUŞADA
SI
Güzelçamlı
REZERVASYON
0312 419 63 95
Kuşadası-Güzelçamlı mevkiinde, Milli
Parka 1 km mesafede yer alan tesisimiz,
60 yatak kapasitesine sahiptir.
Türkiye’deki Tüm Ortak
Kooperatiflerimize ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı mensuplarına
%20 İndirim Uygulanmaktadır.
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait
farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve
işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik,
fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Alper Serdar ANLI
• Dr. Umut TOPRAK
SA
M
LA
AÇLI KOO
PE
R
BİR
V E D İ Ğ E R TA
F
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
İ
AT
E
Z
K
RK
IN
MA
LİKLERİ M
E
Bİ
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
Kooperatifin kuruluşu tamamdı. Yönetim sorunu
Bir de kefil göstermek zorundaydınız. Öyle ya, her
yoktu. Başından aşkı toprağı vardı. Hatta toprağın
şeye razı olup yurt dışına kapağı atıyorsunuz.
üstünde kümesleri de vardı. Ancak, tarımsal bir işYa, sonra sizi nerede bulacaktık?
letme için can damarı demek olan su yoktu.
İyi de, bunca sıkı önleme karşın, ortaklarla
kooperatif arasında hiç mi sürtüşme çıkmadı?
Yıllar geçiyor, tavukçuluğa başlayamıyorlardı. UzVerilen sözler yüzde yüz tutuldu mu? Ne gezer.
manlar 500 tavukluk kümesin karlı olamayacağı
Biz bize benzemez miyiz? Akşamdan söz verip
görüşündeydiler. Oysa, bunu Bademler’e öneren
de sabaha dönmekten söz eden türküler bizMehmet Hadi İLBAŞ kendileriydi. Neye dayanarak o zaman “Olur,” deden başka kimin dilinde var?
mişlerdi. Şimdi ne için “Bu işletme para getirmez”
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
diyorlardı? Bilinmezdi ki.
Çoğu ortak beklenenin üstünde para gönderdi. “Ben kurtuluyorum, bari kooperatifim de kurtulsun” diye
Bu kez “Niye inekçilik yapmıyorsunuz?” diyorlardı. Aslına
düşünen bu ortaklar; bugün Bademler’de elli aileye ekmek
bakılacak olursa, ortakların çoğu da zaten inekçiliğe hevesveren kuruluşun temelinde harcı bulunan adsız kahraman- liydi. Hele, bunu tavukçuluk için kurdukları tesislerde yapalardır. Ama, kimileri de kooperatife gönderecekleri her kuru- bileceklerini öğrendiklerinden sonra, insanları tutabilene aşk
şun yakın gelecekte domatese, çiçeğe ve ekmeğe dönüşeceğini
olsundu.
hesap edemediler. Umuyoruz ki, onlar da şimdi kooperatiften
Ancak, ne inekçiliğe başlayabilecekler, ne de bankanın veryanadırlar.
mek istediği yirmi dört bin lira krediyi alabileceklerdi. Banka
TOPRAĞIMIZ, SUYUMUZ
insanları yok yere umutlandıracak, sonra da ipe un serecekti.
Bademler’de kooperatif denilince hala bir çelik masa, bir
Bu arada, İzmir’den Toprak- Su elemanları çağırılmıştı. Koocamlı dolap ve dört sandalye akla geliyordu. Bunları da Hacı
peratif topraklarının analizi yaptırılmıştı. Arazinin topoğrafik
Bektaş Derneği’nden edinmişlerdi.
haritası çıkarılmıştı. İşi sıkı tutuyorlardı.
Şimdi biraz paraları vardı. Artık kıpırdayabilirlerdi. Burun- Türkmenoğlu, Almanya’daki ortaklarla görüşmek ve ne yasuz Çiftliği henüz satılmamıştı. Fiyatının ikiyüz otuz bin lira
pabileceklerine karar vermek üzere, bu ülkeye gitti. 26 Nisan
olduğu söyleniyordu. Yetmiş bini peşin isteniyormuş. Geri
197 günü bir kısım ortaklar “Suttgart Marguard Str.35 – 7000”
kalanı altı ay beklenirmiş. Kooperatif olarak çiftliği satın ala- adresinde Mustafa Or’un evinde Türkmenoğlu’nun başkanlıbilme yolunda girişim başlattılar.
ğında toplandılar. Toplantıda ortaklardan Halil Yazıcıoğlu,
Köyde insanlar evlere sığamaz olmuştu. İşleyebilecekleri ka- Mehmet Necati Tutal, Kasım Gönül, Doğan Karabacak vardı.
dar toprağa kavuşuyorlardı ya .
Bu toplantıda, köyün hemen yanı başında bulunan ve Kavalalı
Düğün bayram ediyorlardı. Hatta şimdiden hafif hafif “topra- Tarlası diye bilinen yirmi iki yirmi iki dönüm den ibaret yerin
satın alınması gündeme geldi. Bu tarlanın ortasında kuyu varğı aramızda pay mı etsek, yoksa, kooperatif eliyle mi işletsek”
dı.
Bu kuyunun suyu kooperatif için gerekiyordu. Tarla sahitartışmasını bile başlatmışlardı.
binin kırksekiz bin lira istediği söyleniyordu. “İyi ama, su beri
Peşin istenen yetmiş bin lirayı hemen ödeyebilirlerdi ama, geyakada, toprağımız öte yakada. Suyu o yakaya geçirebiliriz”
risi için pek umutlu değillerdi. Ziraat Bankasından kredi isteSuyun karşı yakaya geçmesine olanak varsa, bu fırsat kaçırıldiler. Mevzuat hazretleri karşılarına dikildi.
mazdı. Türkmenoğlu yıllardır bunun çok kolay olduğunu söyMeğer, ancak tapulu arazisini gösteren çiftçiye kredi verilirlüyordu, ama insanlar ancak kabulleniyorlardı.
miş. Böyle seksen-yüz kişi gelir de, seksen, yüzbin, ya da ikiParayı bastırıp tarlayı aldılar. Aldılar ya, köyde bir çok kimseyüz bin lira para isterse mevzuat buna müsait değilmiş. “ İyi
nin ağzına da sakızı verdiler. Beri dağın yamacındaki suyun
ama, bizim tapulu arazimiz yok.” “ Yoksa, kredi de yok.”
karşı dağın yamacına geçeceğine inanmıyorlardı. TürkmeOlayı hemen basına yansıttılar. Yazıldı, uğraşıldı, ama Nuh dinoğlu bir çift sözle hepsini susturdu. “El alem aya adam gönyen banka peygamber demedi. Burunsuz çiftliği bu yöreyle ilderiyor. Biz şuncacık suyu mu karşıya geçiremiyeceğiz, yarın
gisi olmayan boya fabrikası sahibi Durmuş Yaşar satın aldı.Bautanmayacak mısınız?” dedi.
demler köyü halkı hançerlenmiş gibi oldu. İş adamı Durmuş
Toprak üzerinde yapılan bilimsel araştırmanın benzeri su için
Yaşar, biraz Bademler Köyü ile iyi komşuluk ilişkilerinden
yarar umduğundan, biraz da toprağın tarıma elverişli olma- de yaptırıldı. Suyun kalitesi ve debisi ölçtürüldü. Şimdi ayaklarını artık yere sağlam basabilirlerdi. “Kavalalı tarlasında budığını bildiğinden Seferhisar yolunu solundaki niteliksiz alanı
Bademler Köyü Sandığına sattı. Çok geniş bir alan bu topra- lunan kuyuda yapılan deneyler sonuçlandı ve ortalama 10/sn
(3) su debisi olduğu ve suyun gheliş kodunun kuyu ağzından
ğın 150 dönümüne kooperatif müşteri oldu. Durmuş Yaşar
2.70
m. aşağıda bulunduğu anlaşıldı.”
aynı yerden kooperatife de 500 dönüm yer satmaya yanaşınca
Bademler Köyü Kooperatifi beklemediği bir anda hiç hesapta
İşe öncelikle kuyunu çevresini betonlamakla başladılar. İçine
yokken, 650 dönüm arazinin sahibi oluverdi. Yıl 1966 idi.
doğru demirden bir merdiven yaptırdılar. Kuyunun tepesine
de bir kulübecik kondurdular. Şimdi suyun gözü güvence alKooperatif, Köyişleri Bakanlığından 19 bin 600 lira kredi aldı.
Üstüne biraz para daha koydular .plan 30 bin 301 lira 68 ku- tındaydı.
Kooperatifin geleceği aydınlanıvermişti. Türkmenoğlu Alruş harcayarak arazilerinin alt ucuna 500 tavukluk bir kümes
manya’daki ortaklarına mektup yazdı. “Bademler Türk
yaptırdılar. Kümesin yanı başına iki odalı bir lojmanla bir de
kooperatifçilik ve iktisat tarihine geçecektir.” dediği
yem deposu kondurmayı ihmal etmediler.
mektubunu
şöyle bağladı:
Mahmut Türkmenoğlu gelecekte uğraşacağı aşan kooperatifçiliği çoktan seçmişti. Ülkemizse yeni yeni gelişmeye başlayan “İzmir’de geniş işlerim olduğu halde, başımı kaşıyacak vakdemokratik halk kooperatifçiliği liderini bekliyordu. Bunlar- tim olmadığı halde, bir makine yüksek mühendisi müteahhit olarak kendim için çalışsam bugünün Türkiye’sinde mildan birisi niye kendisi olmasındı?
yonları
kazanacağım bile mümkün olduğu halde, sırf yalnız
Türkmenoğlu bir taraftan hedefini genişletirken, öte yandan
Mahmut
Türkmenoğlu olarak değil, doğup büyüdüğüm ve
da Bademler modelini geliştirebilmenin yolunu arıyordu. O
her
ferdini
ayrı ayrı sevip bağrıma bastığım, övündüğüm
günlerde Süleyman Genç de kooperatifin hem hem muhaBademler
Köyünün
bütün fertleri ile birlikte mutlu yarınsebesini yürütmek, hem de çalışmalarda kendisine yardımcı
lara
ulaşabilmek
amacı
ile çalışmakta ve bu duygunun sıtolmak üzere kooperatifte işe başlamıştı. Çevre köylerde de
masına
tutulmuşçasına
on
yıldan beri olduğundan çok daha
pek çok ilerici gencin de kooperatif kurma hazırlığı içinde busıkı
bir
şekilde
kooperatife
ve kooperatifin başarısını sağlalunduğu yolunda sevindirici haberler alıyordu. Ancak güçlükyarak
onu
amacına
ulaştırmaya
emek, bilgi ve güç katma
ler sürüp gidiyordu. Kooperatif kurmada güçlükler, kurmayı
kararı
ve
azmindeyim.”
becerebilseniz bile çekip çevirmede güçlükler. Sonra para koŞimdi sıra suyu karşı yakaya geçirmeye gelmişti. Birkaç hafta
nusunda güçlükler.
1969 yılına gelindiğinde Bademler artık bir dönemece ulaş- içinde bitirilen ön çalışmalar sonunda Türkmenoğlu kendi el
yazısı ile hazırladığı ilanı köyde herkesin görebileceği yerlere
mıştı. Bu arada, uzun süredir “çıktı çıkacak” diye beklenen
Kooperatifler Kanunu sonunda mecliste sadece 17 milletve- astırdı. Suyun izlediği yol ile ayrıntıları içeren bu ilanı birlikte
okuyalım mı?
kilinin hazır bulunduğu bir oturumda yasalaşmıştı. Yeni yasa
İLAN
kooperatiflere üst örgütlenme yolunu açıyordu. Bunun yanı
sıra, kooperatifleri sosyal ve ekonomik yönde faaliyet göste- Kooperatifimize ait Kavalalı tarlasındaki su kaynağından Han
recek kurumlar diye niteliyordu ki, bu tanımın o gün için an- yıkığı mevkiindeki arazimiz içindeki kuyunun üstündeki koca
lamı ve önemi büyüktü.
delicenin yanına kadar 3 bin 300 metre ve ayrıca, Hacı Beyin incirlerin yanından tepe üstü gelinerek abideye kadar 1300 metre
Köylerde kurulu tarımsal amaçlı kooperatiflerin tamamı için
de tek anasözleşme öngörüyordu. Adlarını da Kalkınma Ko- olmak üzere 4 bin 600 metre su yolu kazısı yaptırılacaktır.
operatifi haline getiriyordu. Sonraları Tarımsal sözcüğü de
Su yolunun derinliği 70 cm. olacaktır. Her iki kısım da su yolu
eklenecek ve böylece, bugünkü Bademler Köyü Tarımsal Ko- geçecek yerler 20 metrede ve 40 metrede bir kazık çakılarak
operatifi adı oluşacaktı.
işaretlenmiştir. Bu su yolunun Kazı işi önce birkaç gün yevBundan böyle tüzel kişiler de kooperatiflere ortak olabilecek- miye ile çalıştırılarak sonra da götürü verilerek yaptırılacaktır.
lerdi. Bademler Köyü tüzel kişiliğini hemen ortaklar arasına
Yevmiye 25 liradır askerliğini yapmamış zayıf bünyeli gençler
kattılar. Böylece, köyün elektriği, suyu, tiyatrosu… için koo- ile gene yaşı ilerlemiş zayıf bünyeli kimselere 20 lira yevmiye
peratifçe bir takım harcamalar yapılabilecekti.
verilecektir. Götürü iş teklif almak suretiyle verilecektir. Su
Köyde önceki yıllardan beri kurulu bulunan tüketim koope- yolu boyunca tetkik yaparak kazı yapılacak yeri ve metre fiyatını belirtir tekliflerin kooperatif başkanlığına verilmesi,
ratifinin yöneticileri baktılar ki, aynı çatı altında bulunmakta
yarar var, kalkınma kooperatifine katılma kararı aldılar. İn- yevmiye ile çalışacakların isimlerini kooperatife yazdırmaları
ilan olunur. -süreceksanlar “Birlikten kuvvet doğar,” özlü sözünü biliyorlardı.
IM
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -11-
E
2
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Ekim 2012 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
BİRLİKLERDEN HABER
Köy-Koop İzmir Birliği
81. İzmir Enternasyonal Fuarındaydı
»»31 Ağustos-9 Eylül tarihlerinde İzmir Kültürpark’ta ‘’Yaşamın
Her Alanında Tasarım’’ temasıyla 67 ülkeyi ve binlerce ziyaretçiyi
ağırlayan 81. İzmir Enternasyonal Fuarı düzenlendi.
Fuara katılan İzmir Köy-Koop Birliği bu yıl ki
katılımcı konuğu Mersin Köy-Koop Birliğimiz
idi. Mersin Birliğimizi temsilen Birlik Başkanı
İlhami Hançer ve Birlik Müdürü Cemil Durmaz katıldılar.
Binlerce ziyaretçinin katıldığı fuarda kooperatiflerimiz S.S.İğdeli ve Çevre Köyleri
Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin peynirleri, S.S. Peşrefli Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin Karadut reçelleri ve
şurupları, ev salçaları, çeşitli konserveleri ile
S.S. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin rengarenk çiçekleri,
S.S.Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin zeytinyağları ve konuk Mersin
birliğinin ballarıyla standa renk kattılar. 10
günlük fuar süresi boyunca Köy-Koop İzmir
Birliği standana ziyaretçiler tarafından büyük
ilgi gösterildi. Fuar ziyaretçilerinin ortak isteği; kooperatiflerimizin ürünlerinin güvenilir ve
sağlıklı olduğu fakat her zaman ulaşabilecekleri bir yerde satışa sunulması talebi oldu.
81’nci İzmir Enternasyonal Fuarı’nın sona ermesi nedeniyle bir açıklama yapan Köy-Koop
İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, “Fuarımıza katılan, standımızı ziyaret eden ve destek
veren tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz. Tabi en büyük teşekkürümüz de Köy-Koop
standına yoğun ilgi göstererek sahip çıkan İzmirli hemşehrilerimizedir.” diye konuştu.
Köy-Koop Muğla Birliği -Yerli Ürün Pazarı Açıldı
Ankara’da Burdur Günleri
»»Teke Yöresi’nin başkenti Burdur’un ‘’Bir İnci Burdur Tanıtım
Günleri” 20-23 Eylül 2012 tarihleri arasında Ankara Atatürk Kültür
Merkezi’nde gerçekleşti.
“Bir İnci Burdur Tanıtım Günleri”nde Burdur’un
doğal güzellikleri, Teke Yöresi Kültürü, tarihi
değerleri, folkloru, mutfağı ile yöresel ürünlerine kadar bütün özellikleri sergilenen organizasyonda, açılış törenine, Orman ve Su
İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
Ekonomi Bakan Yardımcısı Mustafa Sarı,
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Seyfullah Hacımüftüoğlu, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Belçika Büyükelçisi Pol De Witte,
Devlet eski Bakanı Mustafa Çiloğlu, Burdur
eski Milletvekili Yusuf Ekinci, milletvekilleri
ile vatandaşlar katıldı.
Gıda güvenliğimizin sağlanması, yerli
tohumların korunması için başlattığımız bu çalışma, meyvelerini vermeye
başladı.
Kent Konseyi Kadın Meclisi Yerel Tohumları
Geliştirme Grup Başkanı Jale EREN konuşmasında “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2006 yılında çıkardığı tohumculuk kanunu
ile yerel tohumların satılmasını yasaklamıştır.
Yerel tohumlar için daha az su ve gübre kullanılır. Besin değeri yüksektir, sağlıklıdır. Oysa
her yıl yenisi alınarak ekilen hibrit tohumlardan üretilen ürünlerde bulunan kimyasallar
yüzünden topraklarımız çoraklaşmaktadır. Bu
kimyasallar, besinlerle insanlara geçmekte,
kanser dahil birçok hastalığa neden olmaktadır. Gıda güvenliğimizin sağlanması, yerli
tohumların korunması için başlattığımız bu
çalışma, meyvelerini vermeye başladı. Destek
olan herkese çok teşekkür ediyoruz” diyerek
bu konuda köylerde yapılan çalışmalar hakkında geniş bilgi verdi.
Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman GÜRÜN
ise konuşmasında “Yerli tohumlara sahip çıkma adına oluşturulan inisiyatif grubuna çok
teşekkür ediyorum. Bizim de Belediye olarak
geçtiğimiz yıllarda açtığımız üretici pazarına
ilgi her geçen gün artıyor. Gelişmiş ülkelerde
tohum tekeli oluşuyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bunun arkasında ekonomik çıkarlar
var. Hibrit tohumlar, artık yabancı tekellerin
elinde. Ancak buna karşı çıkmamız, yerli tohumları korumamız gerekiyor. Gıda Tarım ve
Hayvancılık il Müdürlüğümüzün de desteği ile
yerli tohumlarımızı koruyup geliştirmek, gelecek nesillere ulaştırma hepimizin en önemli
görevidir” dedi.
Burdur’a olan sevgisini belirten Orman ve
Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel Eroğlu,
“Burdur’u yerinde görmek lazım, o kadar güzel bir il ki, ilk defa isim verirken ‘Burada da
dur’ denilmiş, Burdur’un fahri hemşerisi olmaktan gurur duyuyorum. Herşeyi ile muhteşem bir il, gölüyle, ormanıyla, suyuyla çok
güzel bir ildir” dedi.
Açılış kurdelesinin kesilmesinin ardından
Bakanlar Veysel Eroğlu ve Mehdi Eker ile
protokol üyeleri stantları gezdi.
Açılış töreninde Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, ilin doğal zenginliklerini,
kültürel mekanlarını, eğitim kalitesini anlattı. Başkan Akkaya, “Batı Akdeniz Bölgesi’nin
binlerce yıllık tarihi ve kültürel zenginliğini
bağrında taşıyan Burdur, bu cennet topraklarda doğa ve tarihin eşsiz uyumu ile güzellikler sergilemektedir. Tadına doyum olmaz
sebzeleri, meyveleri, ölümsüz kara sevdalara
söylenen türkülerin nakşedildiği kilimleri,
masal diyarı Burdur’un her bir köşesi keşfedilmeyi bekleyen bir cennettir. Bir ilim ve irfan kenti olan Burdur’un eğitim kalitesi Burdur Milletvekilimiz ve Milli şairimiz Mehmet
Köy-Koop Burdur Birliği Etkinlikte
Yerini Aldı
Köy-Koop Burdur Birliği kurmuş olduğu
standta Burdur’un yöresel ürünlerini tanıttı.
Köy-Koop Burdur Birliği Genel Başkanı Yakup Yıldız yaptığı açıklamada; “Ankara’da ilk
defa ‘’Bir İnci Burdur Tanıtım Günleri” adıyla düzenlenen bu etkinlikte yer almaktan çok
mutluyuz. Köy-Koop olarak Burdur’umuzu
tanıtmak için kooperatiflerimizin üretmiş
oldukları ürünleriyle buradaydık. Köy-Koop
standına gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı
Ankara halkına ve Ankara’ra yaşayan Burdurlulara çok teşekkür ederim” dedi.
»»Muğla Kent Konseyi Kadın Meclisi ve Köy-Koop Muğla Birliği tarafından
ortaklaşa yürütülen “Yerel Tohumların Geliştirilmesi” çalışması
kapsamında Muğla Açık Pazar yerinde ‘Yerli Ürün Pazarı’ açıldı.
Muğla’nın ilk yerli ürün pazarı Muğla açık Pazar
yerinde açıldı. Açılış törenine, Muğla Belediye
Başkanı Dr. Osman GÜRÜN, Köy-Koop Birlik Başkanı Eray ÇİÇEK, Muğla Kent Konseyi
Başkanı Opr. Dr. Naki BULUT, Kent Konseyi
Kadın Meclisi Başkanı Özlem ŞAHİN GÜNGÖR, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
Nazif EKİNCİ, Muğla Çevre Koruma Derneği
Başkanı Nihal YILMAZ, Muğla Akdeniz Yeşilleri Derneği Başkanı Mustafa TURGUT, Muğla
Sanat Severler Derneği Başkanı Sadettin ÖZBEK ve vatandaşlar katıldı.
3
Akif Ersoy’un isminin verildiği bir üniversite
ile taçlandırılmıştır” dedi.
Burdur Valisi Nurettin Yılmaz da, “Tanıtım günleri Burdur’un ihtiyacı olan bir
gündür. Ankara’ya Burdur’u getirdik. Teke
Yöresi’nden güller, göler, gönüller yöresinden sevgi ve muhabbetimizi getirdik. İnşallah burada gördüklerinizin çok daha fazlası
Burdur’da var. Katılımınız için teşekkür ediyorum.” diye konuştu.
37 kamu kurum ve kuruluşu ile firmadan
350 kişilik tanıtım ekibinin görev aldığı
Ankara’daki tanıtım günlerinin; Burdur’a
önemli katkılar sağlanması bekleniyor. Burdur Tanıtım Günleri’nde halk oyunları ekibi
Teke yöresinin müziklerinin değerlendiği
sergi, sipsi cura kabak kemanı, boğaz havası,
gelin alma ve kına gecesi gibi etkinlikler düzenlendi. El sanatları alanında ahşap yakma,
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin İstiklal
Marşı tabloları, Burdur Doğa Sporları Derneği ile Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nün
fotoğraflarından oluşan sergiler yer aldı.
4
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Türkiye’nin İlk Organik Tarım Müzesi Açıldı
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
Gıda Fiyatlarında Spekülasyon
Kimin İşine Yarıyor? -2“Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin
İşine Yarıyor?-1” adlı yazımda, sırasıyla şu konulara değinmiştim;
“Kapitalist ülkelerde gıda piyasası
çok az sayıda gıda tekellerinin denetimindedir. Türkiye’de de gıda
sanayisi ve dev Alış Veriş Merkezleri
(AVM)’ler, şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşıyor
ve tekelleşiyor. AVM’lerin ürünlerin
kalitesi, fiyatları, dağıtımı ve ödeme
koşulları ile raf alanı gibi konularda
belirleyici olması ise hem üreticinin,
hem de tüketicinin aşırı sömürülmesine ortaya çıkartıyor.” Bu yazımda
“Gıda fiyatlarında yükselişinin çiftçilerin işine yarıyor mu?” konusu ile
“Gıda şirketleri tarımsal yapıyı nasıl
dönüştürmek istiyor?” konusu tartışmaya açılacaktır.
Gıda Fiyatlarında Yükseliş
Küçük Çiftçilerin İşine Yarıyor
Mu?
Dünyada, kent emekçilerinin yanında küçük çiftçilerde de açlık yaygınlaşıyor. Gıda fiyatlarında yükseliş
çiftçilerin işine yaramıyor. Dünyada, 500 milyon çiftçi açlık çekiyor.
Fakirleşen çiftçilerde intiharlar artıyor. Örneğin, son 15-20 yıl içinde
onbinlerce Hintli çiftçi intihar etmiştir. İngiltere’de en yüksek intihar
çiftçilerde gözlemleniyor. Türkiye’de
de intihar eden çiftçilerinin sayısı
giderek yükseliyor. Çiftçilikten kaçma başlamıştır. Genç nüfus çiftçilik
yapmak istemiyor. Ortalama çiftçi
yaşı, ABD’de 58, Japonya’da 60 olmuştur. Türkiye’de genç nüfus, çiftçilikten uzak kalmaktadır. Egemen
kapitalist sistem nedeniyle;
• Dünyada her yıl 40 milyon hektar
tarım toprağı kayboluyor.
• Gıda şirketlerinin egemenliğindeki
piyasalar, büyük ölçekli üretim yapan
tarım işletmelerinden yana işliyor,
bu durum ise kırsal gelişmeye, yoksullukla mücadeleye katkı yapan ve
ekosistemi korumaya yardımcı olan
küçük çiftçilerin zararına oluyor.
• Üçüncü dünya ülkelerinde işbirlikçi hükümetler ve onları denetleyen
yabancı yatırımcılar, küçük çiftçilerin topraklarına zorla el koyuyorlar.
Zorla el koyma, Afrika’da yaygın.
Küçük Çiftçilik Yok Mu
Edilmek İsteniyor?
Dünyada iki tarım sistemi var. Bir
yanda, aile işgücünün egemen olduğu küçük çiftçilik, bir yanda ise endüstriyel tarıma yönelmiş dev tarım
işletmeciliği. Ancak dev tarım işletmeciliği, işsizlik ve açlık yaratıyor.
Samir Amin adlı namuslu bir bilimci
bunu şöyle açıklıyor;”…Dünya nüfusunun yarısı kırsal kesimde küçük
çiftçilikle geçiniyor. Sistem, bunların ürettiği tarımsal üretimi 30 milyon dev tarımsal işletmelerle karşılayarak köylü tarımını tasfiye etmek
istiyor. Ancak, elli yıllık bir zaman
dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde
7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu
rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi
beceremez. Yani kapitalizmin (dev
kapitalist işletmeler) doğası gereği,
köylü sorununu çözemez ve ortaya
koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla
insandır.” Durum, Samir Amin’in
olumsuz öngörüsü doğrultusunda
şekilleniyor.
Bununla birlikte endüstriyel tarımı
denetleyen tarım ve gıda şirketleri,
insanlığı doyurmaya ve istihdamı
sağlamaya yetmiyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde
sağlamak ve gıda krizi çıkartarak
üçüncü dünya ülkeleri insanlarını
denetim altına almak. Gıda krizini
ise kuraklığa bağlıyorlar. Elbette,
kimi dönemler, iklim değişikliğinin
körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var.
İşlerine geldikleri zaman, ellerindeki
gıda stoklarını döküyorlar, örneğin
sütlerle tarlalarını suluyorlar, fazla
tereyağlarını hayvan yemi şeklinde
bile kullanıyorlar. Temel sorun paylaşım. ABD’nin ünlü Dışişleri Bakanı Kissinger “Petrolu denetlerseniz
ülkeleri, gıdayı denetlerseniz, insanları denetlerseniz.” dememiş miydi?
Bu bağlamda, sistem ellerinde biriken gıda ve tarımsal girdi stoklarını
eritmek için üçüncü dünya ülkelerinin tarımını da damping uygulamalarıyla çökertiyorlar. Kısaca, üçüncü
dünya ülkelerinde de gözlemlenen
yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının
yaşadığı krizi, endüstriyel tarım yaratıyor. (Ed.,:M.Kaymakçı, Açlık ve
Emperyalizm. İlkim Ozan Yayınları)
Türkiye’de de durum iç açıcı değil.
Tarımda çağdaşlaşmanın ve verimliliğin en iyi olduğu Ege Bölgesi’nde
bile tarımsal üretim geriliyor, çiftçiler giderek yoksullaşıyor. İşte size
birkaç tespit;
•Çiftçilerin büyük bir kesimini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu icralık durumda.
•Borçlarını zamanında ödeyemeyen
çiftçiler sırayla cezaevine girmeye
başlamışlar.•Tarım toprakları dolaylı yollarla yabancılaşıyor, özellikle
dev süt sığırcılığı işletmeleri yaygınlaşıyor.
•Köylüler çay parası yerine yumurta
veriyorlar.
•Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların topraklı kölesi olmuş.
•Köylüler, hastalarını doktora götüremiyorlar.
•Ve iflas eden, para kazanamayan
köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere
kaçıyorlar.
Her iki yazı sonunda temel tespitleri
şöyle yapabiliriz;
1- Gıda krizini tarım ve gıda şirketleri çıkartıyor. Onların tek istemleri,
karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak üçüncü
dünya ülkeleri insanlarını denetim
altına almak.
2- Gıda krizininin nedeni kuraklık
değil. Elbette, kimi dönemler, iklim
değişikliğinin körüklediği üretim
yetersizliği olabilir. Ancak dünyada
yeterli üretim var. Temel sorun paylaşım.
3- Kapitalist ülkelerde gıda piyasası
çok az sayıda gıda tekellerinin denetiminde. Türkiye’de de gıda sanayisinde şirket birleşmeleri ve satın
almalarla birlikte yabancılaşma ve
tekelleşme egemen bir durum aldı.
4- Sistem, köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak köylü tarımının
tasfiyesi, Dünya’yı kaosa sürüklüyor. Kapitalizmi savunanlar bunu
görmüyor.
»»Türkiye’nin İlk Organik Tarım Müzesi, Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde düzenlenen
törenle açıldı.
Türkiye’nin ilk Tarım Müzesi olan Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz Organik Tarım Müzesi’nin açılışı,
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz tarafından gerçekleştirildi.
Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz’in oğlu Oğuz
Engiz tarafından yapılan açılış konuşmasında, “Farklı
olacaksınız, yenilikçi olacaksınız dünyayı takip edeceksiniz yaratıcı olacaksınız organik tarım biraz da bunları
simgeliyor. Bunun daha çok vurgulanması, daha bilimsel bir şekilde takip edilmesi ve daha çok merak edilip
daha çok yenilendirilmesi amaçlayan bir faaliyet planlıyoruz. Babam burada çeşitli vesilelerle toplantılar,
konferanslar düzenleyecek. Yabancı misafirler gelecek.
Bölge halkımızın , bölgede ki çiftçi, tarım emekçisi köylü bu fikirlerden faydalanmış olacak” dedi.
İlçeye bağlı 21 köyün 19’unda organik tarım yapıldığını ifade eden Kaymakam Kadir Ekinci, yaklaşık 400
kişinin organik tarımla uğraştığını söyledi. Ekinci, “19
Mayıs ilçesi başta olmak üzere tüm Samsun’dan bu organik tarım güneşi Samsun’dan doğacak diyen büyüklerimizin sözlerini gerçekleştirilecek kurum olacaktır.
Çünkü buna ihtiyacımız var. Organik tarım gönüllü
yapılması gereken , özveriyle fedakarlıkla yapılması
gereken olmazsa olmaz bir üretim biçimi. Bu tarz bir
üretimin devlet eliyle, kamu kuruluşlarıyla yapılması
mümkün değildir. Kamu kuruluşları devlet buna öncülük yapabilir olması gerekliliğini söyleyebilir. Ama
filen alanda bu tarz gönüllü insanların var olmasıyla
mümkün olacaktır diye düşünüyorum“ diye konuştu.
Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ise,
“Türkiye’de ilk olduğuna inandığım kentimize de yakıştığına inandığım bu projede katkısı olan herkese
tebrik ediyorum. Yalçın abinin de bir kez daha ellerinden öpüyorum“ şeklinde konuştu.
Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz, ”Ondokuz Mayıs Üniversitesi’yle iş birliği yapacağız. Yabancı uzmanlar, yerli uzmanlar iştirakiyle burada seminerler
düzenleyeceğiz. Topraktan para kazanmak isteyenlere
rehberlik edeceğiz. Bedava edeceğiz” dedi.
Konuşmaların ardından konuklara ikramda bulunuldu. Ziraat Yüksek Mühendisi Yalçın Engiz, kendi yazdığı “Tuğrul Bey’in Veziri Kunduru” kitabını imzalayarak konuklara dağıttı.
Açılışa Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf
Ziya Yılmaz, 19 Mayıs İlçe kaymakamı Kadir Ekinci ve
çok sayıda davetli katıldı.
DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri
»»Köy-Koop Merkez Birliği’nin de katılım sağladığı, DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji
Günleri 2012, 30 Ağustos-2Eylül tarihleri arasında Tekirdağ Karaevli köyünde
ziyaretçilerine kapılarını açtı.
Türkiye'nin ilk açık alan uygulamalı tarım fuarı DLG
(Alman Tarım Birliği)-ÖÇP (Önder Çiftçi Projesi) Tarla Günleri’nin ardından yepyeni bir konsept olacak
olan DLG - ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri, 30 Ağustos - 2 Eylül 2012 tarihleri arasında Tekirdağ Karaevli
köyünde ziyaretçileriyle buluştu.
190 bin metrekarelik açık alanda çok sayıda yerli ve
yabancı firma ile açılacak fuara; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tekirdağ Valiliği, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği, Namık Kemal Üniversitesi Ziraat
Fakültesi, Tekirdağ Ticaret Borsası’nın destekleyici
kuruluş olarak yer aldılar.
Fuarda traktör, makine-ekipman firmalarının ürünlerini canlı olarak işler halde izleme ve mukayese imkanı sağlandı. Toprak işleme ekipmanları ekim ve
dikim makineleri traktörler kombine ekim makineleri
ilaçlama ve gübreleme makineleri, tamburlu sulama
sistemleri, silaj makineleri,
römork, taşıma ve depolama
ürünleri işler halde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.
Türkiye'de ilk kez tarım makine ve ekipmanları tarlada canlı ve çalışır halde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Uzmanlar tarafından verilen bilgiler eşliğinde
ziyaretçiler hem yeni makineler hakkında bilgi edindiler, hem de karşılaştırmalı olarak makine ve ekipmanları değerlendirdiler. Yazlık ürün deneme alanları, küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık bölümü ile
kampüs çim alanda tarıma hizmet götüren kuruluşlar,
yeni gelişmeler hakkında bilgi aktardılar.
Önder Çiftçi Projesi, 1987 yılında Alman ve Türk Tarım Bakanlıklarının ortak projesi olarak çalışmalara
başlamış ve 1992 yılından beri danışmanlık dernekleri
olarak faaliyetlerine devam ediyor.
Fuar etkinleri
kapsamında KöyKoop Merkez
Birliğinin düzenlediği
“2012 Uluslararası
Kooperatifçilik
Yılı’nda Tarım
Nereye?” konulu bir
panel düzenlendi.
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Panelde; Prof.Dr. Mustafa
Kaymakçı, Köy-Koop Genel Başkan Vekili, Denizli
Birlik Başkanı Mehmet Varol, Köy-Koop Merkez BirErdoğan Yıldız
liği Yönetim Kurulu Üyesi, Köy-Koop Bursa Birlik Bşk.
Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, Köy-Koop İzmir
Birlik Başkanı Muhittin
Akbulut ve Üretici Gazetesi imtiyaz sahibi Tuncer
Beybağ sunumlarında 2012
Uluslararası kooperatifçilik
Yılı’da tarımda örgütlenmenin düzeyi, dünü, bugünü
ve yarını konusunda görüş
Mehmet Varol
Köy-Koop Denizli Birlik Bşk.
bildirdiler.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
İzmir'de, 'Süt Kuzuları'na Sütler Ulaşıyor
Sözün bittiği yer neresi?
»»İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, 0-5 yaş grubundaki
çocukların yararlanması amacıyla başlattığı 'Süt Kuzusu'
ismini taşıyan yeni süt dağıtım kampanyası evlere ulaştı.
Lanet olsun ki, bu kadar soruna
rağmen, çok şeyleri düşünüyorum, ama bir şeyleri yazmak için
elim gitmiyor kalemime.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, 0-5 yaş
grubundaki çocukların yararlanması
amacıyla başlattığı ‘Süt Kuzusu’ ismini
taşıyan yeni süt dağıtım kampanyası evlere ulaştı.
İzmir’de 32 dağıtım aracı, kentin dört
bir yanına dağıldı. Sütler, tespit edilen
dar gelirli vatandaşların evlerine görevli personel tarafından tutanakla birlikte
teslim edildi. 0-5 yaş arasındaki çocukların her biri için 4’er litre süt verildi.
Anneler, çocuklarının bol süt içerek
daha iyi beslenmesini sağlayacak proje
nedeniyle başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu olmak üzere
tüm yetkililere teşekkürler etti.
Muhtarlar aracılığıyla 0-5 yaş grubunda
çocuğu bulunan belirlenen gelir düzeyi
düşük aileleri tespit eden proje yetkilileri, 46 bin haneye ulaşacak.
Projeyle her çocuk, haftada 2 litre UHT
süt içecek. Büyükşehir Belediyesi’nin,
Tire Süt Kooperatifi işbirliğiyle gerçekleştirdiği projeyle, 21 Aralık 2012 tarihine kadar toplam 1 milyon 288 bin adet
1’er litrelik UHT süt dağıtılması planlanıyor. Proje kapsamında, Büyükşehir
Belediyesi’nin personeli eşliğindeki 32
araç Balçova, Bayraklı, Bornova, Buca,
Çiğli, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar,
Karşıyaka, Konak, Menderes, Narlıdere,
Torbalı ve Urla ilçelerindeki toplam 166
mahalledeki çocuklara süt dağıtacak.
Dağıtım, 15 günde bir 4’er litre olarak
planlandı. Geçtiğimiz yıla kadar uygulanan ‘Okul Sütü’ projesi kapsamında
her çocuğa haftalık 1.2 litre süt dağıtan
İzmir Büyükşehir Belediyesi, yeni kampanya ile bu miktarı haftada iki litreye
çıkarmış oldu.
Görevlilerin süt paketlerini teslim etmek
üzere gittiği evlerde kimsenin bulunmaması durumunda ise üzerinde irtibat
numaralarının bulunduğu bilgi notları
bırakılıyor. Ev sahibinin bırakılan numarayı arayarak evde bulunacağı gün
ve saati bildirmesi durumunda ekipler
tekrar giderek, sütleri hak sahiplerine
teslim ediyor.
Daha önce okullarda öğrencilere süt
dağıtan İzmir Büyükşehir Belediyesi
Hükümet’in geçen öğretim yılının sonunda süt dağıtmaya başlamasıyla bundan vazgeçip, 0-5 yaş çocuklar için proje
geliştirmişti.
İçme Sütü Üretimi Yüzde 6.6 Azaldı
»»Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz ayında bir
önceki aya göre % 4.5 oranında azalışla 694 bin 737 ton oldu.
Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz
ayında bir önceki aya
göre yüzde 4 Toplanan inek sütü miktarı 2012 yılı Temmuz
ayında bir önceki aya
göre yüzde 4.5 oranında azalışla 694 bin
737 ton oldu. Temmuz'da içme sütü üretimi yüzde 6.6 oranında azalışla 80 bin
927 tona, peynir üretimi yüzde 0.3 oranında azalışla 51 bin 974 ton oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu, Temmuz
2012 Süt Ürünleri Üretim İstatistiklerini yayımladı. Aylık olarak yayımlanan
süt ve süt ürünleri üretim istatistikleri,
toplanan süt ve üretilen süt ürünlerini
tespit etmek üzere çiğ sütü girdi olarak
kullanan sanayinin NACE Rev.2'ye göre
10.51 başlığı altında faaliyet gösteren
entegre süt işletmelerinden derleniyor.
2012 yılının Temmuz ayında, toplanan
inek sütü miktarı bir önceki aya göre
yüzde 4.5 oranında azalışla 694 bin 737
ton oldu. Toplanan inek sütü miktarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17.4 oranında arttı.
İçme Sütü Üretimi 80.927 Ton
2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam içme sütü üretimi bir ön-
Ulusal Süt Konseyi
Ekim-Mart 2012 Çiğ
Süt Fiyatını Açıkladı
25 Eylül 2012 tarihinde Ulusal Süt Konseyi
çatısı altında, çiğ süt üretici ve endüstriyel süt sektörü (ESS) temsilcileri bir araya geldiler. Yapılan Ulusal Süt Konseyi
Toplantısında; çiğ süt fiyatları 1 Ekim-31
Mart 2012 tarihleri arasında 90 kuruş,
artı primler şeklinde karar çıktı.
ceki aya göre yüzde 6.6
oranında azalışla 69 bin
306 tondan 80 bin 927
ton düzeyinde gerçekleşti. İçme sütü üretimi geçen yılın aynı ayına göre
yüzde 16.8 oranında artış
gösterdi.
Peynir Üretimi 51.974 Ton
2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam peynir üretimi bir önceki aya
göre yüzde 0.3 oranında azalışla 45 bin
598 tondan 51 bin 974 ton düzeyinde
gerçekleşti. Peynir üretimi geçen yılın
aynı ayına göre yüzde 14 oranında arttı.
Yoğurt Üretimi 101.914 Ton
2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen toplam yoğurt üretimi bir önceki aya
göre yüzde 7.3 artarak 96 bin 171 tondan
101 bin 914 tona yükseldi. Yoğurt üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 6
oranında artış gösterdi.
Ayran Üretimi 42.989 Ton
2012 yılının Temmuz ayında gerçekleşen
toplam ayran üretimi bir önceki aya göre
yüzde 8.8 azalışla 44 bin 176 tondan 42
bin 989 tona çıktı. Ayran üretimi geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 2.7 azaldı.
5
Gazilerimiz üzerinden, nemalanmaya
çalışıyor.
Ölenler, dövüşerek ölüyor, güneşe gömülüyorlar. Onların nasibi bu. Tarlada, tapanda, savaşta onlar ölüyorlar.
Kalemi alıyorum, yazmakta zorlaOnlar kim? Bu ülkenin fakir insanları.
nıyorum.
Fakir insanların fakir çocukları.
Bir tarafta “TERÖR” , kaybettiğiMehmet
VAROL
Her nedense, o hamasi nutuk atanların
miz canlarımız, vatan toprağında
Köy-Koop
Genel
Başkan
Vekili
çocuklarını orada hiç görmedim. Hani
toprağa düşen şehitlerimiz, gazisöylüyorlar ya birileri “Şehit olmakta,
lerimiz ve toplumsal travmalar.
Gazi
olmak
ta, nasip işidir”. Demek ki, onların çoBölge de yaşanan anlamsız savaşlar, yıkılıp yakılan
cukları
“nasipsiz”
vatan savunmasında. Ama naköyler, kasabalar, evlere düşen ateş.
sipleri çok açıktır mal edinmede.
Lanetliyorum terörü! Rahmet diliyorum şehitleriBizim nasibimiz açık, vatan toprağına düşenler
mize. Acılı ailelerine başsağlığı.
Biz’iz. Uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık poliDiğer tarafa bakıyorum, tarım ve hayvancılıkta
tikalarından dolayı iflas edenler, Biz’iz.
yaşanılan sorunlar, örgütlenmedeki sorunlar. Bir
Hiç ilgimiz yokken, Suriye’deki iç savaşın içinde
tarafta ‘can’ derdi, bir tarafta ‘mal’ derdi.
bulduk kendimizi.
Hani derler ya, “iki cami arasında kalmış beynaBir başka savaş var ki, daha da şiddetli. Tarım ve
maz”. Gerçekten, neyi düşünüp, neyi yazacağımı
Hayvancılık yapanların savaşı bu. Her iki, üç yılda
bilemiyorum.
bir yaşanan bu savaşta, nasiplerinde Gazi olmak
Demokrasi var bu Ülkede! Sınırsız düşünce hürvardır. Kolları kırılır, kafaları kırılır, bacakları koriyeti. Düşünmek serbest kumru kuşu gibi! Ama
par, bankalara yeniden borçlanır ama iman ile deyazarsan düşüncelerini kalemin kırılır, söylersen
vam ederler yollarına.
birilerine, dilin kesilir. Dahası, doğru söyleyeni
Birileri güzel nutuklar atar, “dün şöyle idi, bugün
dokuz köyden kovarlar. O yüzden yazmaya korkar
buraya geldik”.
oldum.
Doğru söylüyorsunuz. Bugün sözün bittiği yerdeGüzelim ülkem, kan gölüne dönmüş. Her gün onyiz. 1kg saman 0,70 TL. , 1kg. yonca 1 TL. , 1kg. yem
larca can düşüyor toprağa. Birileri çıkıyor, hamasi
0,95-TL. 1lt. süt 0,80 TL. , 1kg. dana eti 14 TL. ise,
nutuklar atıyor. Birileri çıkıyor, “çok büyük insansütte Devlet desteği 0,04TL. ise, dünyada en pahalar”, zirveler yapıyor. Zirvenin arkasından keskin
lı mazot ile, en pahalı gübre ile, en pahalı tohum
söylemler,
ve elektrik ile üretmeye çalışılıyor ise, vergi ve faiz
Sonuç? Sonuç sıfır...
yükü altında ezilerek, icra memurları ile kapı bir
Ertesi gün sabah uyandığımızda yine aynı acı hakomşu oldu ise, hala birileri çözüm üretme yerine,
söylem üretiyor ise;
berler alıyoruz.
İşte sözün bittiği yer burasıdır!
Herkes bir şekilde terör üzerinden, Şehirlerimiz,
“Okul Sütü Projesi” özel okulları da kapsayacak
»»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker: “Okul Sütü Projesi devam ediyor.
2012-13 öğretim yılı içinde yine aynı şekilde 200 mililitrelik kutu sütler
sağlanacak. Özel okulları da bu sene kapsayacağız” dedi.
Öncelikle çocukların sağlıklı ve dengeli beslenmesi ve
süt içme alışkanlığı kazanmasını amaçladıklarını
dile getiren Eker, “Tabii burada uygulamayla ilgili
şöyle bir şey var. Malum Türkiye, ihale vs. süreci...
Geçen sene bir defalığına, çok acil olarak, ihale kanununun verdiği imkanla, bir usul ile yapıldı, ama
bu sene o imkana sahip değiliz. Şu anda karar verildi. Onun ilanı, ihalesi vs. yapılacak. Okul sütü,
bu tamamlandığında başlar” diye konuştu.
Okul sütünün haftada kaç gün verileceğiyle ilgili
bir anket çalışması yapıldığını, “Uygulama pratiği
açısından, sevk idare açısından, haftanın 5 günü,
haftanın 3 günü mü, gün aşırı vs. olmak kaydıyla,
daha uygun bir dönemde yapılabilmesiyle ilgili, şu
anda bunun çalışması yapılıyor. Ama Okul Sütü
HAL VE GİDİŞ
Projesi devam ediyor. Bu öğretim yılında uygulanacak. 2012-13 öğretim yılı içinde yine aynı şekilde
200 mililitrelik kutu sütler sağlanacak. Özel okulları da bu sene kapsayacağız” dedi.
Eker, “Önce çocuklarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi önemli. Tabii bu tek amaçlı değil, diğer
amaçlara da hizmet ediyor. Diğer amaçlar neler?
Birisi, üreticilerimizin ürettiği sütün bir şekilde
tüketilmesine yardımcı olmak. Bir başka boyutu
da endüstri ve sanayiyle ilgili. Sonuçta milyonlarca, yüz milyonlarca kutu süt imalatı yapılacak, süt
sanayine de gıda sanayine de onun yan sanayisine,
hatta lojistiğe de birçok paralel sektörü de harekete getirecek yararlı bir proje’’ diye konuştu.
Sait MUNZUR
6
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
AB - KOOPERATİFÇİLİK
Köy-Koop Denizli Birliği, ‘’2012
Uluslararası Kooperatifler Yılı ‘’
Kapsamında 2. Eğitimini Gerçekleştirdi
KOOPERATİF
»»10-15 Eylül 2012 tarihleri arasında Kuşadası-Güzelçamlı da bulunan
Köy-Koop Otel ve Eğitim Tesislerinde gerçekleştirilen toplantıda; 129
Kooperatif Başkanının yanı sıra, Tarım Kooperatifleri Birlik Başkanı
Ali Akkaya, Denizli Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici‘de konuk
olarak katıldı.
»»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Geçen yazımızda; niçin
örgütlenmemiz gerektiğini bildiğimizden ama nasıl örgütlenmemiz
gerektiğini henüz bulamadığımızdan bahsetmiştik. Bundan sonraki
yazılarımda nasıl örgütlenmeliyiz sorusuna hep birlikte cevap
arayacağız.
10-11, 12-13, 14-15 Eylül 2012 tarihlerinde 3 gurup
halinde yapılan Eğitim programında, Örgütlenmede yaşanan sorunlar, Üretimde yaşanan
sorunlar, Girdi maliyetleri, Kalite ve istikrarın konuşulup tartışıldığı eğitim toplantılarını
ulusal ve yerel basın yakından takip etti.
3 ayrı grup ile 6 gün süren eğitim programının
sonunda hazırlanan “Sonuç Bildirgesi” KöyKoop Otel Eğitim ve Dinlenme tesisinde düzenlenen toplantı basın mensupları ile paylaşıldı. Sonuç bildirgesinde ortaya çıkan talepler
ve görüşler;
• Tarımsal örgütlenmede örgüt kargaşası vardır. Tarımsal örgütler Kooperatifçilik strateji
belgesinde yer bulduğu gibi yapılandırılmalı
ve örgütlerin kuruluş kanunlarına uygun görev
tanımlamaları yapılmalıdır.
• Bakanlığımızın süt tozun politikasını, kaba
yem ithalat politikasını destekliyoruz. Aynı kararlılığı kesif yemde de bekliyoruz.
• Canlı hayvan ithalatı durdurulmalı, yerli ve
yerinde üretim teşvik edilmelidir.
• Tarımsal üretimde kullanılan girdiler çok
pahalı ve vergi yükü ağırdır. Üretim zor şartlarda sürdürülmektedir. Tarımsal ve Hayvansal üretim maliyetleri düşürüleli maliyete etki
eden vergiler kaldırılmalıdır.
• Piyasalara hükümetimiz müdahale etmeli,
kriz dönemlerinde müdahale alımları yaparak
yerli üretici söylemle değil eylemle desteklenmelidir.
• Okul sütü programı hemen başlatılmalı süt
ve et destekleme miktarları yükseltilmelidir.
• Kaba yem ve kesif yeme hemen ekstra destek
verilmelidir.
• Kooperatiflere uzun vadeli ve faizsiz işletme
kredileri verilmelidir.
Sanırım örgütlenme için yeni bir yapı oluşturmak gerektiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu yapının oluşturulması için de
bir model arayışı içindeyiz. Bu modelin hazırlanmasında yardımcı olması ve fikir vermesi açısından Avrupa Birliği’ndeki mevcut
yapılardan örnekler vermeye çalışacağım.
Yalnız Avrupa’dan örneklere geçmeden önce
şu soruya cevap vermeliyiz. Sorunumuza çözüm için, başlangıç noktası olarak her geçen
gün toplumda sempatisini kaybeden Avrupa
Birliği’ni seçmek doğru mu?
Eğitimlerin yanı sıra dinlence ve eğlencenin de
hakim olduğu program ile bir yılın yorgunluğunu atan kooperatif başkanları yeni bir enerji
ve motivasyon ile köylerine döndüler.
Eğitim programının sonunda düzenlenen Güzelçamlı Belediye Başkanı Özkal YÜKSEL ‘inde
katıldığı final yemeğine misafir olarak katılan
Köy-Koop İzmir Birliği ortağı Bademler Kooperatif başkanı Mehmet SEVER şiirleri ile ve
Kooperatif ortağı Yolcu BİLGİNÇ sazı ve sözü
ile kooperatifçilere duygulu anlar yaşattılar.
“Bir Türk yılda 7 kilo,
Amerikalı ise 70 kilo et tüketiyor”
»»Prof. Dr. Özder: “Türkiye’de kişi başına düşen yıllık et tüketimi 7
kilogram” dedi.
12. Tarım Aletleri ve Hayvancılık Festivali kapsamında Havsa Atatürkçü Düşünce Derneği’nde
düzenlenen “Türkiye ve Trakya Hayvancılığının Bugünü ve Süt Piyasası” konulu panelde
Namik Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Özder, dünyada ve ülkemizdeki et tüketimi ile ilgili bilgiler
verdi.
Özder, Gelişmiş ülkelerde kişi başına tüketilen hayvansal protein miktarının yüksek olduğunu; “Bize ‘et yemeyin’, ‘süt içmeyin’, ‘ette
kolestrol var’, ‘sütte zehir var’ diyen ülkelere
bakıyoruz, onlar bizim tükettiğimiz etin on
katını tüketiyor. Türkiye’de kişi başına düşen
et tüketimi 7, Amerika’da ise 70 kilogram. Öte
yandan, süt, yoğurt, peynir ve dondurma kremasını kişi başına 70-80 litre civarında tüketi-
AB’den Vazgeçmek?
Son zamanlarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’
ne üyeliğine kamuoyunun desteğinin giderek
azalmakta olduğu rahatça görülebilir. Tam
üyeliğimiz ile ilgili Almanya ve Fransa gibi
AB’nin başta gelen ülkelerinin basına yansıyan olumsuz demeçleri bu durumda etkili
olmuştur. Fakat bu demeçlerden daha ziyade, AB’ye karşı bu menfi yaklaşımın artmasında, ülkemizdeki hızlı gelişmelerin yarattığı güven hissi daha etkili olmuştur. Yıllardır
kapısında beklediğimiz Avrupa, Dünya’yı
sarsan ekonomik kriz sonucu güç kaybederken, Türkiye’nin büyümeye devam etmesi
toplumda ciddi bir moral etki yaratmıştır.
Artık AB’ye girmeden de güçlü olunabileceği hatta ülkemizin, Rusya, Çin, Brezilya,
Arap ülkeleri gibi ülkeler ile işbirliği yaparak AB’den vazgeçebileceğine dair görüşler
toplumda hızla yayılmaktadır. Bu durumda,
Türkiye’nin 1959 yılından beri bir “medeniyet projesi” olarak baktığı AB’den vaz geçtiği
şeklinde bir durum ortaya çıkmaktadır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu
Sorumlusu
ülkeleri ile dış ticaretini sürdürmeye devam
etmelidir. Jeo-politik konumu göz önüne
alındığında ticaret rotaları üzerinde pazar
yapısı, üretim potansiyelimize ve rekabet
gücümüze uygun olan bütün dünya ülkeleri
ile de ticaretimizi geliştirmelidir. Bu nedenle ticari ilişkiler içinde olduğumuz ülkelerin
hiçbiri, bir diğerinin alternatifi olmamalıdır.
AB içinde günlük siyasi hesap
kaygılarıyla verilen beyanatlar,
ekonomik krizler ile çalkalanan
ülkeler ya da dış ticaret potansiyeli
olan diğer ülkeler. Bunların
hiç biri ülkemizin AB yolundan
vazgeçmesi için yeterli bahaneler
değildir.
Karşılıklı menfaatler çerçevesinde, Türkiye
bazen hızlı, bazen ağır ve emin adımlar ile
yolunda yürümeye devam etmektedir. Mevcut üye ülkelerin neredeyse yarıya yakınından daha büyük bir ekonomik kapasiteye,
büyüme hızına ve refah düzeyine sahip olan
ülkemizin, muhtemel bir tam üyelik sonrasında, Birlik içinde Almanya gibi lider bir
ülke olacağını istatistik veriler şimdiden göstermektedir. Belki de AB’ye üyeliğimizin geciktirilmesinin arkasında yatan nedenlerin
temelinde bizden başka herkesin farkında
olduğu bu gerçek bulunmaktadır.
O zaman AB’ye uyum ile ilgili,
AB’den vazgeçmek yerine uyum
sonunda elde edilecek faydalar
konusunun tartışılması daha
akıllıca olacaktır.
Yıllar süren bütün bu beklemenin ve son yıllarda yaşanan gelişmelerin sonunda, AB’ye
tam üye oluruz ya da olmayız. Bu önemli
değil. Burada mühim olan ülkemizdeki hayat standartlarının yüksek refah seviyesine
ulaşmasıdır. AB’ye üyelik yolunda yapılan
çalışmaların temelinde işte bu hedef bulunmaktadır. Bu nedenle AB yolu bizim için
önemlidir.
Basında çöken bir AB portresi
gözümüzün önüne sürülse
de, Dünya ticaretinde AB’nin
halen tartışılmaz bir büyüklüğü
bulunmaktadır.
yoruz. Gelişmiş ülkelerde ise bu 330-350 litre
civarındadır. Fazla hayvansal protein tüketen
toplumlar daha zekidirler, bu nedenle protein
değeri çok yüksek olan süt stratejik bir üründür. Ne kadar çok hayvansal protein tüketirseniz o kadar sağlıklı, o kadar zeki bir toplum
yetiştirirsiniz.” belirtti.
Dr. Erhan EKMEN
En kötü durumda olduğu söylenen AB ülkeleri bile, birçok ülkeden çok daha iyi bir hayat
standardına sahiptir. Tabii ki; bütün AB ülkelerinin aynı anda kalkınması beklenemez.
Zaten bu nedenle “çok vitesli Avrupa” diye
bir terim üretilmiştir. Gümrük Birliği haklarına sahip ülkemiz, karşılaştırmalı üstünlük açısından rekabet avantajlarının olduğu
ürünlerde, çeşitli viteslerde giden bütün AB
Genellikle Aday ülkeler için AB’ye uyum yolunda en zorlu konuların başında hep tarım
gelmektedir. Bizim için aynı durum sözkonusudur. Tarım ve kırsal kalkınma, Gıda,
bitki ve hayvan sağlığı ile Balıkçılık başlıklarının ele alındığı 11, 12 ve 13 nolu fasıllarda
geçtiğimiz yıllar içinde önemli çalışmalar
yapılmıştır. Alınması gereken önlemler, çıkartılması gereken mevzuat, teknik uyum,
standartlar, alt yapı gibi birçok tedbir yerine
getirilmiştir. Artık sıra AB’deki sistemin ülkemizde işletilebilmesine kalmıştır. İşte bu
noktada kooperatiflere büyük görev düşmektedir. Çünkü AB’de sistemin çalıştırılmasında birçok üründe, ülkede ve uygulamada
kooperatifler, işleri kolaylaştırıcı görevler
üstlenmektedirler. O zaman ülkemizde de
kooperatifler, AB’deki emsalleri gibi görevleri üstlenebilme potansiyeline sahip olacak
şekilde örgütlenebilmeli ve girişimci olabilmelidirler.
İşte biz kooperatifçilerin hedefi de bu olmalıdır. AB’de hatta Dünya’da emsallerimiz
ile rekabet edebilecek potansiyele sahip olmak…
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Ne Kadar Çok Arı
O Kadar Çok Tarımsal Üretim
»»Trakya denilince ilk akla gelen ülkemizin en bereketli toprakları.
Tekirdağ denilince de ayçiçeği ve ayçiçeği balı akla gelir.
Ayçiçeklerinin çiçek açmaya başlamasıyla
beraber, binlerce kovanı ayçiçek tarlalarının yanında görürsünüz. Yaklaşık 40.000
arı kolonisi varlığına sahip Tekirdağ’a bu
rakamın 4-5 katı arı da gezginci arıcılar ile
dışarıdan gelmektedir.Gelmelidir de. Nedeni de çok basit. Tekirdağ’da polinasyon
için gerekli arı varlığının ancak yedide biri
mevcuttur.
Ayçiçeği balı bal paketleme tesislerinin en
çok kullandığı ballardan biridir. Diğer bir
tabirle olmazsa olmaz baldır. Bu kadar
önem taşımasına karşın birçok tüketici
nezdinde kristalize olduğundan dolayı
‘şekerli baldır’ adı. Tüketici nezdinde bu
yanlış algılamanın mimarı da sahte balcılardır. Onların merdiven altlarında mışır
şurubundan içine aroma katarak ürettiği
ballar, istenilse de kristalize olmaz.
Önümüzdeki yıllarda kristalize
balların değeri yutdışında olduğu
gibi ülkemizde de daha iyi
anlaşılacaktır.
Şakir ADA
Tekirdağ Arı Yetiştiricileri Birlik Bşk.
GMO Tekirdağ İl Temsilisi
de daha iyi anlaşılacaktır. Bazı firmaların,
krem ballarının son zamanlarda market raflarında yer alması, bu süreci daha da hızlandıracak ve donan ya da kristalize bal-şeker
baldır şeklindeki yanlış algılamanın ortadan
kalkmasını sağlayacaktır.
Tekirdağ’lı Arı Yetiştiricileri Birliği olarak
biz, ilk kez Tekirdağ’daki uluslararası tarım ve teknoloji günleri fuarında, ayçiçeği
balındaki -dolayısıyla da çiçek ballarındaki bu yanlış algılamayı ortadan kaldırmak
için- stand açtık. Kristalize ballar ile işlem
görmüş balları yanyana koyduk ve her ikisinin de aslında aynı bal olduğunu, standımızı ziyaret edenlere anlattık. Birkaç ulusal kanal da bu konu ile ilgili olarak bizimle
röpörtaj yaptı. Konu ile hazırladığımız broşürleri de standımızı gezenlere verdik.
Konu ile ilgili pankartlarımız
da vardı. “Ne Kadar Çok Arı O
Kadar Çok Tarımsal Üretim”
vurgusuyla; arının ve arıcılığın
önemini anlattık.
En fazla polen içeriğine sahip ballardan biri
olan ayçiçek balı kanola ve pamuk balından
sonra çok çabuk kristalize olan bir baldır.
Balın kristalize olması çiçek ballarının bal
olduğunun en önemli kanıtıdır da. Ayrıca balın kristalize olmuş haliyle satılması
sahte balla mücadele yöntemlerinden birisidir. Önümüzdeki yıllarda kristalize balların değeri yutdışında olduğu gibi ülkemizde
‘Tekirdağ ile sadece üretmiş olduğu ayçiçeği ile değil, üretmiş olduğu kaliteli ayçiçek
bal ile de ünlüdür’ diyerek; ayçiçek balının
tanıtımını amaçladık.
Önümüzdeki yıllarda bu tür faaliyetlerimize devam edeceğiz. Bu gibi etkinliklerin
ulusal ve yarel tv kanalların da yer alması,
halkımızdaki kristalize bal ‘şeker baldır’
şeklindeki yanlış algılamanın ortadan kaldırılmasında büyük katkı sağlayacaktır.
Tarım Araçlarının Güvenli Kullanımı'
Çalıştayı Yapıldı
»»27-28 Eylül 2012 tarihinde, Ankara Hilton Otel’de Emniyet
Genel Müdürlüğü, 'Trafik Güvenliği Eylem Planı' dahilinde 'Tarım
Araçlarının Güvenli Kullanımı' konulu bir çalıştay yaptı.
Çalıştaya, ilgili kurum, kuruluş, üniversite,
sivil toplum kuruluşu ve özel sektör temsilcileri katıldı.
Dünya Sağlık Örgütü rakamlarına göre her
yıl dünyada 1 milyon 250 binin üzerinde
insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor; 50 milyondan fazla insan da yaralanıyor veya sakat kalıyor. Emniyetten yapılan
açıklamada, "31 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 'Trafik Güvenliği
Eylem Planı'nda 'Tarımsal faaliyetlerin arttığı dönemlerin öncesinde ve
dönem içerisinde gerekli tedbirler
alınacak, denetimler arttırılacak, bilişim teknolojisi araçları ve diğer du-
yuru ve bilgilendirme yöntemleriyle
toplum bilgilendirilecek, kaza oranlarındaki değişim dikkatle takip edilecektir' denilmektedir. Tarımsal faaliyetlerin arttığı dönemlerde tarım
araçlarının trafikteki yoğunluğu artmakta ve bu bölgelerde özel önlemler alınması gerekmektedir." denildi.
10 yıllık 'Trafik Güvenliği Eylem Planı'nı
hayata geçirmek amacıyla bir dizi çalışmalar başlatıldığının belirtildiği açıklamada,
bu çalışmalardan birisinin de traktör ve
karayolunu kullanan tarım araçlarının güvenli kullanımı ve teknik eksikliklerinin giderilmesi konusu olduğu ifade edildi.
7
“Bu Toprağın Sesi” Sustu!
»»4 Nisan 1991 tarihinde başlayan serüven son buldu. TRT’de
yayınlanan “Bu Toprağın Sesi” Programı ekranlara veda etti.
Yeni yayın dönemi ile birlikte, çeyrek asra yaklaşan
tarımsal televizyonculuk deneyimi olan “Bu Toprağın Sesi ” programının ekranlara veda edeceği,
sektörün ve konu ile ilgili basının gündeminde.
Konu ile ilgili yaptığımız araştırma sonucunda 3 Eylül’den itibaren TRT kanallarının yayın
akışlarında, Bu Toprağın Sesi programının yer
almadığını gördük.
Tarım ve gıdanın önemi her geçen gün artarken,
sektör ulusal medyada her zamankinden daha
fazla yer bulurken, TRT yönetiminin böyle bir
karar almasına anlam veremeyenler çoğunlukta.
Başta ‘kırsal kesim’de yaşayanlar olmak üzere,
tarım sektöründen geçimini sağlayan bütün paydaşların beğenerek izlediği program, konukları
ve işlediği konular itibariyle de öne çıkıyordu.
Üreticilerin, üretici temsilcilerinin, siyasileri,
bürokratların, sanayicilerin, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin ve tüketicilerin konuk
profilini oluşturduğu Bu Toprağın Sesi, pek çok
konuda ‘ilk’ leri de bünyesinde barındırıyordu.
Türkiye’de Kooperatifleşme ve örgütlenme, kırsal
kalkınma ve AB projelerinin özendirilerek yaygınlaşması, avcılık etiği, yer kirazı, Sanen keçisi,
kivi, ipek böceği, yem bitkileri, sakız ağacı, silaj
üretimlerinin yaygınlaştırılması, cevizin kültüre
alınması, manda yetiştiriciliğinin yeniden canlanması, açık besi, bodur meyvecilik, meyvecilikte aşının yaygınlaştırılması, damla sulama,
jeotermal seracılık, kapama meyve bahçeleri,
topraksız tarım, seracılık, sağım teknikleri, organik tarım, iyi tarım uygulamaları, arıcılık ve arı
ürünlerinin tanıtılması gibi konularda kat edilen
mesafe de programın çok büyük bir rolü vardı.
Ayrıca, tarımsal danışmanlık hizmetleri, solucan gübresi gibi alternatif tarımsal girdi kullanımı, tarım sigortalarının yaygınlaşması; tarımsal üretimde ilaç ve hormon kullanımı gibi
konularda tüketicinin aydınlatılması, üreticinin
pazar arayışında hedefe ulaşması, yerli ürün ve
üretimin desteklenmesi, soyu tükenmek üzere
olan çiftlik hayvanlarının tanıtılıp, sayılarının
artmasının sağlanması, et ve süt üretiminde
ürün kalitesinin AB standartlarına ulaştırılması
programın başlıca konularını oluşturuyordu.
Dünya’da ve Türkiye’de televizyon ekranlarında
22 yıldır devam eden tek tarım kuşağı olan Bu
Toprağın Sesi, gıda ve tarım konularında medyadaki bilgi kirliliğinin önüne geçmeye çalıştı.
22 yıl, 5 bin bölüm ve 15 bin’i aşan konukla, televizyon yayıncılığı açısından dünya rekorunu
elinde bulunduran Bu Toprağın Sesi’nin desteklenmesi önemlidir.
8
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
GDO’lu Mısırda Büyük Tehlike
Süne İle Mücadele Buğdayda Kaliteyi Artırdı
»»Genetiği oynanmış mısır yiyen farelerde kanser tümörleri oluştu
»»Süne ile mücadele ekonomiye 1.2 milyar lira kazandırdı
Fransız biliminsanları, iki yıl boyunca genetiği
değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde tümör
oluşumu ve bazı organlarda hasar gibi sağlık
sorunları gözledi. GDO’lu mısır yiyen farelerde
kanserli hücrelerin de daha hızlı yayıldığı saptandı. Genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili tartışmalar sürerken Fransa’da yapılan bir
araştırmanın sonuçları, riskin boyutlarını bir
kez daha gözler önüne serdi.
13 Ayın Sonunda Farelerde Büyük Sağlık Sorunları Çıktı
Caen Üniversitesi’nde iki yıl boyunca genetiği
değiştirilmiş mısırla beslenen fareler gözlendi.
13 ayın sonunda deney farelerinde sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Dişilerde oldukça büyük meme urları oluştu.
Erkeklerde de, urların yanı sıra karaciğer ve
böbreklerde anormallikler belirlendi.
Dişilerin Yüzde 70’i Erkeklerin Yarısı
Erken Öldü
Mısırla beslenme sürdürülünce dişi farelerin
yüzde 70’i erkeklerin de yarısı erken öldü.
Daha önce genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldığı ve bu
tür sonuçlar görülmediği yönünde açıklamalar
bulunuyordu. Bu araştırma, bu açıklamaları
yalanlar nitelikte.
Araştırma Büyük Şirketlerden Gizlendi
Zaten Fransız ekip, şirketlerin baskısına maruz kalmamak için, araştırmayı büyük bir gizlilik içinde yürütmüş.
Genetik yapılarındaki değişiklik sayesinde parazit ve hastalıklardan etkilenmeyip yüksek
verim ve dayanıklılığa sahip olduğu belirtilen
GDO esaslı tohumlar, mısırdan soya ve pamuğa, giderek daha fazla üründe kullanılıyor.
“Yumurta Fiyatının Artışının Sorumlusu
Üreticiler Değil”
»»Basın yayın organlarında haksız eleştirilere neden olduğu öne sürülen
yumurta fiyatlarının artması üreticilerin tepkisine neden oldu.
Bu konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Yumurta Üreticileri Merkez Birliği şu noktalara
açıklık getirdi:
“Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte
olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2 haftalık fiyatlara bakarak yumurta fiyatını değerlendirmek ve üreticileri fırsatçılıkla suçlamak
doğru değildir. Dünya Yumurta üretiminde ve
yumurta ticaretinde, Türk Yumurta sektörü
onuncu sırada yer almaktadır.Gelişimini istikrar içinde sürdüren yumurta sektörü bir taraftan modernizasyonu sürdürürken,öte yandan sektörde düşünce ve hareket birlikteliğini
Yum-Bir arcılığı ile sağlamaya çalışmaktadır.
Yumurta sektörü son 5 yılda yaklaşık %52 büyümüş, üretim, tüketim ve ihracat artmıştır.
Yumurta sektörü, 65 milyon civarındaki yumurtacı tavuk varlığı ve yıllık 15 milyar âdeti aşan
yumurta üretimi ile yaklaşık 3 milyar ciroya
sahiptir. Hali hazırda 100 bin civarında kişiye
direkt ve dolaylı olarak istihdam sağlamaktadır.
Öte yandan çok önemli bir hayvansal protein
kaynağı olan yumurtayı üreterek, 74 milyon
Türk insanının sağlıklı beslenmesine katkı vermekte ve ihracatını her yıl artırmaktadır. 2011
yılında 14 milyar adet olan Yumurta üretimi
2012 yılının ilk 8 ayında %12 büyüyerek 9,5
milyar adet olmuş, yıl sonunda bu rakamın 15
milyar adedi aşması beklenmektedir. İhracat
ise ilk 8 ayında 210 milyon dolara ulaşmış yılsonunda 300 milyon doları aşması beklenmektedir. Bu miktar toplam yumurta üretimimizin
yaklaşık %25’ine tekabül etmektedir.
Yumurta üreticileri güçlü bir pazarlama ağı-
na sahip olmadıkları
ve yumurtanın raf
ömrünün kısa olması
nedeniyle
ürünlerini
günlük
olarak pazarlamaya
çalışırlar. Üreticilerin maliyete göre fiyat belirleme şansı yoktur. Fiyatlar arz ve talebe göre
oluşmakta ve daha çok yumurta toptancıları
belirleyici olmaktadır. Yumurta fiyatları haftalık olarak değişmekte olup, inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1-2 haftalık fiyatlara bakarak
yumurta fiyatını değerlendirmek ve üreticileri
fırsatçılıkla suçlamak doğru değildir.
Üretim ve ihracatta bu artışlar yaşanırken yem
fiyatları da artmaya devam etmiştir. Amerika’da
yaşanan kuraklığın da tetiklemesi ile dünyada
tarımsal emtia fiyatlarını rekor seviyelere ulaştı. 2012 yılının ocak ayında tonu 780 TL olan
yumurta yeminin fiyatı Eylül ayında 880 TL’ye
yükselmiştir. Aynı dönemde yumurta maliyeti
ortalama 17 krş olurken, büyük boy yumurtanın satış ortalaması ortalama 18 krş civarında
seyretmiştir. Şu an yumurtanın tüketiciden satış fiyatı 22-23 krş’tur.2011 yılının eylül,ekim
aylarındaki fiyatlar ise 20-21 kuruştur.Bu aylarda fiyatların bir miktar yükselmiş olması
mevsimsel olup uzun sürmeyecektir.Öte yandan ortalama maliyetler ve satışlar incelendiğinde yumurta sektörünün aşırı kar etmediği
görülecektir. Aşırı fiyatlar artışları tüketimi de
olumsuz etkileyeceği için üreticilerin istediği
bir durum değildir. Yumurta maliyetinin %70
oluşturan yem fiyatlarındaki yükselişler, kaçınılmaz olarak fiyatlara yansımıştır.”
Bakanlık Çiğ Ete Su Katan Firmaları
Kamuoyu ile Paylaşacak
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bazı basın yayın organlarında
yer alan ‘çiğ ete su katıldığı’ iddialarıyla ilgili açıklama yaptı.
Konuya dair yapılan yazılı açıklamada; bazı basın yayın organları ve internet medyasında çiğ
etlerin içerisine su enjekte edilerek ağırlığının artırıldığı şeklinde iddialara yer verildiği
vurgulanarak; “Bakanlığımız programlı veya
ihbar ve şikayete dayalı olarak gıda maddelerinin üretim, satış ve toplu tüketim yerlerinde
denetimlerini yapmaktadır.
Çiğ ete ağırlığını artırmak amaçlı su enjekte
edilmesi mevzuata göre yasal değildir. Ancak
Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği-
ne göre mevzuatta izin verilen maddelerle et
marine (terbiye) edilebilmekte olup, lezzet
artırmak amacıyla marine edilmiş ürün ise
ambalajlanmalı ve etiketinde bu bilgilerin belirtilmesi zorunludur. Sonuç olarak, bugüne
kadar yapılan denetimlerde çiğ ete su katıldığı
yönünde bir tespit olmayıp, bundan sonraki
denetimlerde bu yönde bir olumsuzluğa rastlanılması durumunda gerekli yasal işlemler
yapılarak ‘tağşiş’ kapsamında firmalar kamuoyuyla paylaşılacaktır.” denildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, buğdayda
kalite ve verim kaybına yol açan süneye karşı
2012 yılında 10 milyon dekar alanda mücadele yürüttü. Bakanlık bu sayede 1 milyon 800
bin ton buğdayı süne zararından kurtararak
milli ekonomiye 1.2 milyar lira kazandırdı.
Buğday üretiminde süne zararlısının yol
açtığı yüzde 70’e varan verim ve kalite kaybının önüne geçmek için Bakanlık, 52 ilde
süne ile mücadele çalışması yürüttü. Bu yıl
iklim şartlarının olumsuz etkisiyle geçen yıla
oranla artış gösteren süneye karşı çalışma
alanını genişleten Bakanlık, 40 milyon dekar
alanda arazi kontrol ve takip çalışması yaptı.
569 ekip ve bin 903 teknik personel, 7 bin
294 köyde süneye karşı kışlak, kıymetlendirme, yumurta parazitlenme ve nimf sürveyleri üzerinde çalıştı. Sürvey çalışmaları sonucunda 14 milyon dekar alanda mücadele
kararı alındı. Mücadele kapsamında 25 ilde
10 milyon dekar alanda süneye karşı ilaçlama yapıldı.
Süneye karşı ilaçlamanın yanı sıra biyolojik mücadele yöntemi de kullanıldı. Biyolojik mücadeleye destek amacıyla toplam 5
milyon 400 bin faydalı böcek salındı. Çiftçi
eğitimini de program kapsamında değerlendiren Bakanlık, 65 bin çiftçiye süne ile mücadele eğitimi verdi.
Mücadele için 5 milyon lira harcanan alandan 2 milyon 500 bin ton dolayında buğday
hasad edildi. Bu miktarın 1 milyon 800 bin
tonu süne mücadelesi sonucunda kurtarıldı.
Buğdayın taban fiyatı göz önüne alındığında
süneye karşı mücadele sayesinde 1.2 milyar
lira milli ekonomiye katkı sağlandı.
Süne buğday taneleri sertleşmeden içeriğinin büyük bir kısmını emerek bitkiye zarar
veriyor. Bunun sonucunda buğdayın içi büyük ölçüde boşalarak hafifliyor ve buruşuk
bir görünüm kazanıyor. Buğday tanesi sertleşince ise süne vücudundan salgıladığı sindirim salgısı ile bazı enzimlerle olgunlaşmış
taneleri yumuşatıp glutende yumuşamaya
neden oluyor.
Sünenin tarlada başaktaki daneleri emerek yaptığı zarar, buğdayı işleme sırasında
özellikle de ekmekçilikte kaliteyi doğrudan
etkiliyor. Gluten yapısı bozulduğundan ekmekte istenilen kabarma sağlanamıyor. Bu
kapsamda buğdayın kalitesi de belirli sayıdaki veya miktardaki buğdayın içinden tespit edilen emgili (zarar görmüş) danelerin
sağlam danelere oranı ile ölçülüyor. Emgi
oranı düştükçe buğdayın kalitesi artıyor.
Bakanlığın son yıllarda yürüttüğü çalışmalar sonucu 2003 yılında yüzde 1,2 olan emgi
oranı, yüzde 0,69’a kadar düşürüldü. Bu sayede buğdaydaki kalite oranı artırıldı.
TMO, Bu Yıl Buğday Alımları Arttı
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Toprak Mahsulleri Ofisi'nin
(TMO) proteine dayalı yeni alım sistemi, buğdayda hem kaliteyi
artırdı, hem de buğday alımları 2011 yılına göre yüzde 97 artarak 1
milyon 623 bin tona yükseldi.
TMO, buğdayda proteine dayalı alım sistemini
2011 yılında başlattı. Yeni sistem, 2012 yılında sertifikalı tohumluk kullanımını artırdı.
Toprak analizi, ilaçlama ve gübrelemenin
de zamanında yapılmasıyla 2012 yılı ürünü
buğdayın kalitesi yükseldi. 2011 yılında alınan ekmeklik buğdayın protein oranı yüzde
11,7 iken, 2012 yılında yüzde 12,9'a; makarnalık buğdayda ise yüzde 11 olan protein oranı yüzde 14'e yükseldi. Yeni alım sistemi, kalitenin yanında birim başına satış fiyatlarına
da olumlu yansıdı. Anadolu Kırmızı buğday
fiyatı ton başına 665 lira açıklanmasına rağmen süne oranı düşük, proteini yüzde 13'ün
üzerinde olan bu gruptaki buğdayların fiyatı,
ton başına 685 liraya kadar çıktı. TMO'nun
yeni alım sisteminde; buğdayın protein kalitesini olumsuz etkileyen süne tahribatı oranı
da fiyatlandırmada göz önünde bulunduruldu. Süne tahribatı yüzde 2'nin altında, proteini yüzde 12'den fazla olan ekmeklik buğdaylar yüzde 1-3 arasında ilave fiyatla alındı.
2011 yılında 'Kaliteli üret, daha fazla kazanç
elde et' sloganıyla başlayan yeni alım sistemi
ile sertifikalı tohumluk kullanımı arttı. Sertifikalı tohumluk buğday üretimi 2010 yılında
315 bin 676 tonken yüzde 30'luk bir artışla 2011 yılında 410 bin 766 tona; sertifikalı
tohumluk arpa üretimi 2010 yılında 34 bin
416 tonken yüzde 41'lik bir artışla 48 bin 401
tona ulaştı. Sertifikalı tohumluk üretimindeki artışa paralel olarak sertifikalı tohumluk
kullanımı büyük artış gösterdi. Buna göre
2010 yılında 262 bin 764 ton olan sertifikalı
buğday tohumluk kullanımı yüzde 36'lık bir
artışla 2011 yılında 356 bin 328 tona, 2010
yılında 31bin 822 ton olan sertifikalı arpa tohumluk kullanımı 2011 yılında yüzde 30'luk
bir artışla 41bin 265 tona yükseldi. Geçen
yılki alım döneminde 824 bin ton buğday
alan TMO, bu yıl yüzde 97'lik bir artışla 1
milyon 623 bin tonluk alım gerçekleştirdi. 1
milyon 623 bin ton buğday için 933 milyon
lira ödeyecek olan TMO bu tutarın 600 milyon lirasını ödedi.
Yeni Doğacak Küçükbaş Hayvanlara Çipli
Kulak Küpesi
»»Bakanlık, hayvan hareketlerini takip etmek amacıyla yeni doğacak
küçükbaş hayvanlara çipli kulak küpesi takacak.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, ”Koyun
ve Keçilerin Elektronik Kimliklendirilmesi ve Kaydı Projesi” kapsamında, güvenilir
verilen bulunduğu elektronik bir kayıt sistemi oluşturulacak. 28 milyon 900 bin avrosu Avrupa Birliği tarafından karşılanacak
projenin toplam maliyeti 34 milyon 100 bin
avro olacak. Proje için 24 milyon 200 bin
elektronik kulak küpesi ile 5 bin el terminali
(okuyucu) alınacak. Proje kapsamında, iki
yıl içinde 24 milyon 200 bin koyun ve keçinin elektronik ortamda kimliklendirilmesi
ve kaydı yapılacak. Ayrıca, tedarik edilecek
el terminallerinin yazılımı mevcut koyun
ve keçi ulusal kayıt sisteminin yazılımı ile
uyumlu hale getirilecek. Projeyle, hayvancılık işletmelerinde küpelenen, aşılanan,
sağlık muayenesi yapılan veya sevk edilen
hayvanların kayıtları hatasız şekilde yerinde
yapılabilecek.
Sistemin devreye girmesiyle, hayvan hastalıklarıyla etkin mücadelenin yanı sıra hayvancılık desteklemelerinin dağıtımında da
kolaylıklar sağlanacak.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Nevşehir Patates Üreticileri Eylem Yaptı
Nevşehirli patates üreticileri, 30 kuruşa mal ettikleri ürünlerini 10
kuruşa bile satamadıklarını belirterek, patatesleri yola dökerek eylem
yaptı.
Merkeze bağlı Alacaşar köyü yakınlarında bir
araya gelen üreticiler, traktörler ve otomobilleri ile konvoy yaparak yaklaşık 5 kilometre boyunca korna çalarak ilerledi. Üreticiler, Hükümet Konağı karşısında yer alan Türk Telekom
Meydanı'na kadar geldi. Emniyet Müdürlüğü
ekiplerinin geniş güvenlik önlemleri aldığı eylemde, üreticiler adına konuşan merkez ilçeye
bağlı Çiftlik köyü patates üreticilerinden Muhammet Avcı, 30 kuruşa mal ettikleri ürünlerini 10 kuruşa bile satamadıklarını, elektrik
borçlarını nedeniyle trafolarının söküldüğünü
belirterek, çok zor durumda bulunan çiftçilere
hükümetin yardım elini uzatmasını istedi.
'Sertifikalı Tohum, Kaliteli Gübre'
Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı'nın isteği
doğrultusunda kaliteli ürün yetiştirilmesi adına
sertifikalı tohum, kaliteli gübre, zararsız ilaçlar
kullandıklarını ifade eden Avcı, mazotun litre
fiyatının 4 lirayı aştığı, sertifikalı tohumun bir
liraya alınıp ekim yapıldığı bir yılda, yemeklik
patatesin on kuruşa satılmasının kendilerini
batırdığını ifade etti. Avcı, geçtiğimiz yıla göre
elektrikte yüzde 40'lık bir artış meydana geldi-
ğini, icralık dosyalar nedeniyle indirilen trafolar
sonucu yaş mahsulün susuzluktan yandığını belirterek, Çiftçiler bu koşullarda kooperatiflere,
bankalara nasıl para ödeyecekler diye sordu.
Avcı'nın konuşmasının sonrasında, hiç bir yetkilinin kendilerine sahip çıkmadığını belirten
Nevşehirli çiftçiler patatesleri yola döktü. Üreticiler, patateslerin maliyetinin yüksek olması
nedeniyle zarar ettiklerini dile getirerek, kendilerine sahip çıkılmasını istedi.
Çiftçilerin eylemin ardından araçlarına binerek köylerine döndü.
Elma hasadı başladı,
610 bin tonun üzerinde üretim bekleniyor
»»Türkiye'deki elma üretiminin yüzde 22'sini karşılayan Isparta'da
elma hasadı başladı.
Isparta ve ilçelerinde 210 bin dekarlık alanda
üretilen elmalardan iri olanları pazara sunulurken, küçük olanları meyve suyu fabrikalarına satılıyor. Kent ekonomisine büyük katkı
sağlayan elmalar ağaçlardan toplanmaya başlandı. Isparta ve ilçelerinde 610 bin tonun üzerinde elma rekoltesi bekleniyor.
Türkiye'nin elma üretiminde Çin ve Amerika
Birleşik Devletleri'nden sonra üçüncü sırada
yer aldığını söyleyen İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sıddık İpek, Isparta'nın Türkiye'deki elma üretiminin yüzde 22'sine sahip olduğunu belirtti. Isparta'da yetişen elmaların yüzde
65'inin Eğirdir ve Gelendost ilçelerinde üretildiğini belirten İpek, toplamda 210 bin dekarlık
alanda elma yetiştirildiğini söyledi. Elmanın
geçen yıl Isparta ekonomisine 400 milyon TL
kazandırdığının altını çizen İpek, "Elma, Isparta ekonomisi açısından oldukça önemli. 15 bin
kişi geçimini elmadan sağlıyor." dedi.
Isparta'da geçen yıl 610 bin ton elma üretildiğini belirten İpek, bu yıl bu rakamın üzerine
çıkacağını tahmin ettiklerini ifade etti. Elmanın bu yıl 80 kuruş ile 1.20 lira arasında alıcı
bulduğunu söyleyen İpek, fiyatların üreticiler
açısından sevindirici olduğunu kaydetti. Üretilen elmaların genelde iç pazarda tüketildiği
bilgisini veren İpek, geçen yıl bin 314 ton elmanın yurt dışına ihraç edildiğini, geri kalanın ise
iç pazarda tüketildiğini kaydetti. İpek, üretilen
elmanın yüzde 30'unun ise meyve suyu olarak
satıldığını aktardı. Elmaların soğuk hava depoları sayesinde 12 ay boyunca muhafaza edilebildiğini dile getiren İpek, "Isparta'da üretilen elmanın yüzde 60'ını muhafaza edecek
‘Yerel Tohumlar Gelenek ve
Geleceğimizdir’
»»1. Muğla Yerel Tohum Takas Şenliği “Yerel Tohumlar ve Gelenek
ve Geleceğimizdir” sloganıyla 30 Eylül pazar günü Köy-Koop Muğla
Birliği’nin de katkılarıyla il merkezinde yapıldı.
Konakaltı İskender Alper Kültür Merkezinde gerçekleşen tohum takas şenliği; Muğla
Belediyesi, Köy-Koop Muğla Birliği, Muğla
Kent Konseyi, Kadın Meclisi, Muğla İl Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, ZMO
Muğla Şubesi, CKD Muğla Şubesi, Muğla
Çevre Geliştirme Derneği ve Akdeniz Yeşilleri Derneği tarafından düzenlendi.
Şenlikte Merkeze bağlı Yeşilyurt ve Kafaca
Beldesi, Denizova, Kıran, Sarnıç, Yaraş, Özlüce, Dokuzçam, Şenyayla, Avcılar, Fadıl ve
Yemişendere köylerinden çiftçiler katılarak
tohum takası yaptılar.
Şenlikle, “Yerel/atalık tohumların korunması, paylaşılması ve üretilmesi” amaçlanıyor.
Şenlikte tohum takası için üretici standartları, fotoğraf sergisi, el emeği standları ve özel
tohum sergisi açıldı. Yöresel yemekler sergilendi ve halk oyunları gösterisi düzenlendi.
Prof.Dr. Tayfun Özkaya’nın başkanlığında
bir panel gerçekleştirildi. Panele Ziraat Mühendisi Prof. Dr. Gürol Ergin, Buğday Derneği Başkanı Güneşin Oya Aydemir, Böcek
Bilimi Uzmanı Dr.Füsün Tezcan ve Muğla
Meyve Mirası Projesinden Damla Kaptan
katıldı.
yerel tohumlar konusunda duyarlı olmalıyız.
Sağlıklı nesiller için, yerel tohumlarımıza sahip çıkmak, gelenek ve geleceğimize yapılan
en büyük katkı olacaktır. Aynı zamanda çok
uluslu tohum şirketlerinin hakimiyetinden
de kurtulmak durumdayız.” dedi.
Yerel Tohum Takas Şenlikleri birkaç yıldan
beri Seferihisar, Torbalı başta olmak üzere
İzmir’in bazı ilçelerinde düzenleniyor.
Köy-Koop Muğla Birliği’de
Şenlikteydi
Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray Çiçek,
Yaptığımız 1. Muğla Tohum Takas Şenliği ile
yerli tohumlarımıza sahip çıkmamızın, geleceğimiz açısından önemli olduğunu vurgulayarak, “Gıda güvenliğimizin sağlanması için,
yerel tohumların çiftçi elinde yaşatılması,
korunması ve çoğaltılmasına katkıda bulunmak zorundayız. Üretici ve tüketiciler olarak
Bursa 5. Uluslararası Hayvancılık ve
Ekipmanları Fuarı Yapıldı
»»TÜYAP tarafından hazırlanan BURTARIM 2012 ile Bursa 5.
Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı'nı 218 Bin Kişi
Ziyaret Etti.
depoya sahibiz. Bu sebeple üreticilerimiz 12 ay
süresince elmayı pazarlayabiliyor." dedi.
Bu yıl Eğirdir'de üretilen elmaların kalite açısından iyi olduğunu vurgulayan Eğirdir Tepeli
Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı
Ali Kaya, elmada kara leke hastalığı görülmediğini, çok az miktarda bazı bölgelerde pas olduğunu belirtti. Pazarlama konusunda sıkıntı
yaşamadıklarını kaydeden Ali Kaya, Eğirdir'de
elma fiyatlarının 80 kuruş ile 1 TL arasında değiştiğini söyledi. Kaya, meyve suyu için satılan
elmaların ise 22 kuruştan alıcı bulduğunu aktardı.
Üreticiye 119 Milyon Liralık Süt Desteği
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 yılı tarımsal destek
ödemeleri kapsamında, 351 bin 559 üreticiye 119 milyon liralık çiğ süt
destekleme ödemesi yapıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 yılı tarımsal destek ödemeleri kapsamında, 351 bin
559 üreticiye 119 milyon liralık çiğ süt destekleme ödemesi yapıldı.
Bakanlık, 2012 yılı ikinci üç aylık döneme ait
(Nisan-Mayıs-Haziran) çiğ süt destekleme
ödemesi kapsamında 351 bin 559 üreticiye,
2 milyon 103 bin ton çiğ süt için, 119 milyon
lira ödedi. Ödemeler yarın çiftçilerin bankadaki hesaplarına yatırılacak. 28 Eylül’de yapılan
ödemelerle birlikte 2012 yılı içinde çiftçilere
303 milyon liralık süt primi ödenmiş oldu.
9
Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde
26 - 30 Eylül tarihleri arasında düzenlenen
fuar sona erdi. 43 ülkeden 603 firma ve firma
temsilciliğinin katıldığı fuar 8 ayrı salon, toplam 70 bin metrekare alanda gerçekleştirildi.
Fuar 5 gün ziyarete açık kaldı
Tarım ve hayvancılık sektöründeki son gelişmeleri ve yenilikleri ilgililere topluca sunan
fuarda, dünyanın önemli üretici ve ithalatçı
firmaları yer aldı. Geniş katılım ve rekor ziyaretçi sayesinde oluşturulan sinerji ile ülkeler arasında ikili iş bağlantılarının kurulmasına imkan sağlandı.
Fuarda, Makedonya Tarım Bakanı Yardımcısı Zoran Konjanoski, Makedonya Tarım
Federasyonu (FERM) Başkanı Anedreja
Sekulovski ve Üsküp Tarımsal Araştırma
Enstitüsü yetkilisi Klime Beleski de fuara
katılarak firmalarla görüşmeler yaptı. Fuarı,
yurtiçi ve yurt dışından 43 ülkeden toplam
218 bin 567 kişinin ziyaret ettiği bildirildi.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO)
Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer kongrenin
açılışında yaptığı konuşmada; Bursa'nın, tarım ve sanayi alanında ciddi atılımlar gerçekleştirdiğini, domates salçası, dondurulmuş
gıda, meyve, sebze, meyve suyu, yaş meyve
ve sebze üretiminde önemli bir merkez haline geldiğini belirtti.
Tuncer, iklim koşulları nedeniyle birçok
üründe düşüş beklediklerini belirterek, hayvancılıkta yaşanan krizin ithalat politikalarıyla aşılmaya çalışıldığını, ancak ithalatın
bir çözüm olmadığını dile getirdi.
'Bursa Tarım Kongresi' düzenledi
27-29 Eylül tarihleri arasında fuarla eş zamanlı yapılan kongrede, tarım ve tarımsal
üretim konusunda çalışan bilim insanları konuk edildi. Bursa Uluslararası Fuar ve
Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Bursa Tarım Kongresi"nin açılış törenine, Bursa Vali
Yardımcısı Eyüp Sabri Kartal, ZMO Bursa
Şubesi Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy,
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. İsmail Filya da katıldı.
Tuncer, "Bu orana göre, tarımın bir küçülme
sürecine girdiği görülmektedir. Tarım sektörünün içinde bulunduğu olumsuz koşulları
iyi anlatan tablo, önümüzde bulunmaktadır.
2012, Ocak-Temmuz döneminde 2,9 milyar
dolar tarımsal ihracata karşılık, 4,6 milyar
dolar ithalat yapılmıştır. Yılın yarısında dış
ticaret açığımız 1,6 milyara ulaşmıştır." dedi.
Kongre 29 Eylül’de sona erdi.
10
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK
Üreten çiftçi-köylü egemenliğin teminatıdır
»»İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu (ÇİFÇİPLAT) Türk tarımın içinde bulunduğu sorunları yerine tespit ederek hazırladığı raporları,
yönetenlere ve kamuoyuyla İzmir Konak ilçesinde düzenledi bir basın toplantısıyla paylaştı.
Toplantıya İzmir’deki tüm basın kuruluşlarının,
görsel ve yazılı temsilcilerinin muhabirleriyle
birlikte KÖY-KOOP’ların birim kooperatif başkanları ve KÖY-KOOP İzmir Birliği Yönetim
Kurulu Üyeleri, Köylü, çiftçi ve üreticiler katıldı.
Ülkemizde terörün hergün can yaktığını söyleyen İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Bir yandan gelir dağılımı bozulmuş ve
halkın büyük bir çoğunuluğu geçim sıkıntısı
içinde. Bu durumdan, çalışan kesimin önemli
bir bölümünü oluşturan çiftçilerimiz de olumsuz etkileniyor. Çiftçilerimiz borç içerisinde.
Topraklarını terk etmek zorunda kalıyorlar.
Çiftçimizin toprağını terk etmek zorunda kalması, gıda egemenliğimizin kaybolmasına neden oluyor. Türkiye, kırmızı et, canlı hayvan
ithal ederken şimdi de ot ithal ediyor” dedi.
İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu
olarak, tarım ve çiftçi sorunlarının çözümü için
Toprak Reformu yapılmasını, tarımsal desteklemelerin kooperatifleşme ile birlikte, küçük
ve orta ölçekli işletmelere verilmesini, gıda
egemenliğinin korunmasını talep ettiklerini
belirten Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Tarımın
yeniden yapılandırılması için “Tarım ve Çiftçi
Örgütleri Güç Birliği Platformu’nun kurulması
ile ‘Tarım Yasalarının Yeniden Düzenlenmesini’ öneriyor. TBMM, yeni dönem çalışmalarına
Ekim 2012 tarihinde başladı. TBMM’nin tarım
ve çiftçi sorunlarının çözümü konusunda yapacağı çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla
aşağıda belirtilen talepleri, İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu olarak kamuoyu
aracılığı ile aktarıyoruz dedi.”
Ne Yapmalı?
Toprak reformunun mutlaka yapılmasını beliten İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü “Türkiye’de, özellikle
Güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere çiftçilik yapmak isteyen, topraksız ya da az
topraklı çiftçilerin toprak reformu aracılığı
ile yeterince topraklandırılması zorunludur.
Örneğin, Diyarbakır’da topraklarının yüzde
41’inden fazlası ailelerinin yüzde 3’ünün denetiminde. Şanlıurfa’da on milyon dekara yakın
arazinin yüzde 30’una yakını ailelerin yüzde
1.5’ine ait. Bölgenin mayınlı topraklarıda topraksız köylülere dağıtılmalı. Toprak reformu,
değişik etmenlere (toprağın kalitesi, ürün çeşidi, pazarın yapısı gibi) bağlı olarak, aile temelinden, kollektif mülkiyete dek uzanan farklı
yapılar altında örgütlenebilir. Tarımsal Desteklemeler Kooperatifleşmeyle birlikte küçük
ve orta ölçekli işletmelere verilsin. Türkiye’de,
küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal işletmelerin hâlâ büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Aslında bu durum yurdumuz için şanstır. Çünkü dev işletmelerde yapılan endüstriyel
tarımda ortaya çıkan olumsuzluklara karşı en
uygun model, genellikle küçük ve orta ölçekli
çiftçi-köylü modelidir. Bu işletmelerde toplam
etmen verimliliğin, büyük işletmelerden daha
yüksek olduğu bilinmektedir. Tarımsal nüfusu
istihdam ettikleri için, toplumsal yanı olan bu
işletmeler, tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek zorunda. Tarımsal kooperatifler, üretim
için girdi ve ara malları sağlama ile ürünlerin işlenmesi (ortak makina parkları, kaba ve
yoğun yem üretimi, ortak sağımhane, soğuk
zincirin sağlanması) ve pazarlanması yanında
kollektif üretim yapan kooperatifler şeklinde
olabilir” dedi.
Gıda egemenliği korunması ve tarım ürünleri
ithalatı engellenmelidir diyen İzmir İli Çiftçi
Örgütleri Güç Birliği Platformu dönem sözcüsü
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, “Türkiye’nin gıda
egemenliği, ulusal gıda pazarının adil olmayan
dış ticarete karşı, gümrük vergilerinin düzeyini yükseltme ve çiftçilerin genetik, toprak ve
su gibi kaynaklar üzerinde haklarının tekelci
şirketlere karşı korunması gibi önlemlerle sağlanabilir. Bunun sağlanması da, ekonominin
diğer dallarında olduğu gibi kamunun denetimiyle olasıdır. Bu bağlamda uluslararası fi-
Liberal politikalar salt çiftçilerimizi fakirleştirmiyor, tüketicilerimizin de tarım ürünlerini
daha pahalıya edinmelerine neden oluyor. “Tarım ve Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu”
kurulmalıdır. Tarım kesiminde çok sayıda ancak güçsüz örgütler vardır. Bilinen örgütlerin
bir araya gelerek ortak mücadelede de yetersizlikleri söz konusudur. Tarım politikalarına
katkı koyamıyorlar ve politikayı yönlendiremiyorlar. Bu nedenle emek temelinde bütün
bileşenleri bir araya getirecek “Tarım ve Çiftçi
Örgütleri Güç Birliği Platformu” kurulmalıdır. “Tarım Yasaları” yeniden düzenlenmelidir. Tarımla ilgili yasaların tekrar ele alınması
zorunludur. Tam bir karmaşa vardır. Örneğin
köylülerin örgütlendirilmesi ile bağlantılı yasa
ve yönetmeliklerde görev alanlar çalıştırılmış
ve sık sık değiştirilmiştir. Bu da çiftçilerin güçlenerek tarım politikalarını yönlendirmesini
olumsuz etkilemektedir.”
Köy-Koop’lar Hançerleniyor
nans kuruluşlarının müdahalesi önlenmeli, iç
pazara sermaye giriş ve çıkışları denetlenmelidir. Türkiye’de tarım piyasası ve politikaları,
Dünya Bankası, İMF, Dünya Ticaret Örgütü
gibi finans örgütleri aracılığıyla ABD-AB gibi
merkez ülkelerin denetimindedir. Bu ülkelerin
denetimine karşı önlemler geliştirilme yaşamsal bir zorunluluktur. Diğer yandan, işlenmemiş ya da işlenmiş tarım ürünlerine konacak
gümrük fonlarının iç pazarı koruyacak şekilde
düzenlenmesi gerekmektedir” dedi.
Türkiye meraları, elli yıl önce 41
milyon hektarken, şimdi 13 milyon
hektar. Yönetmelik değişikliği buna
önlem getirmediği gibi, elde kalan
alanları da yok edecek.
Mera yönetmeliğinin değişmesinin gerekliliğinden bahseden Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı,
“25 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Mera Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Yönetmelik’ çıktı. Yeni
düzenleme, aslında yetersiz olan meralarımızı amaç dışı kullanmaya açacak ve meralarımız tamamen betonlaşacak. Durum, sadece
hayvan yetiştiricilerimiz için değil, tüm ulus
için yaşamsaldır. 1998’den bu yana yürürlükte olan yönetmelikte, tam da seçim öncesi neden “darbe” yapıldı. Meralar hayvanlar için en
ucuz ve en sağlıklı ot kaynağıdır. Türkiye meraları, elli yıl önce 41 milyon hektarken, şimdi
13 milyon hektar. Yönetmelik değişikliği buna
önlem getirmediği gibi, elde kalan alanları da
yok edecek. Bu nedenle yapılan bu değişikliğin
derhal iptal edilmesi gerekiyor. Hayvancılıkta
emperyal oyunlara karşı ne yapılmalı? 2009
yılında hayvancılıkta emperyal güçlerin oynadığı oyunla, bu kez ot krizi çıkartılarak değişik
şekilde sahneye konuluyor. Ne olmuştu 2009
krizinde? Batı (ABD-AB ülkeleri) doğayı, iç ve
dış emeği aşırı bir şekilde sömürerek, gereksinmesinden daha çok tarımsal ürün ve girdi
stokları oluşturmuştu. Bunlara pazar bulmak
için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertemesi,
bu bağlamda ellerinde aşırı stok durumuna
gelmiş sığırlarına da pazar gerekiyordu. Bunun
için Türkiye’de de çiftçilerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler para kazanamaz duruma getirildi. Hayvan
sayısı hızla düştü. Hayvan kalmayınca ithalat
kapısı ardına kadar açıldı. Hayvancılık ithalat
ile kalkınır fikri, herkese aşılanmaya çalışıldı.
Bu bağlamda, hayvancılığın kalkındırılması
için sığırcılık önce çıkartıldı. Dünya Bankası
aracılığıya sığırlar ithal edildi. Örneğin 2008’in
ikinci yarısında Avrupa’dan ucuza getirilen süt
tozu nedeniyle çiğ süt fiyatları, 35 kuruşa düşürüldü. Bu nedenle çiftçiler 1 milyona yakın
hayvanlarını kasaplara göndermek zorunda
kaldılar. Kısaca, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle sektör, 2009 yılında ağır bedel-
ler ödemişti. Kırmızı et ve süt üretimi azalınca
refarandum öncesi ani bir kararla, 1 Ağustos
2010 günü bir kararnameyle sıfır faizli krediler devreye sokulmuştu. Ancak bu kredilerden
de gerçek çiftçiler yararlanamadı. İç piyasada
hayvan bulamayan yeni çiftçiler ise dış piyasadan hayvan toplamaya yönelmişlerdir. Kısaca,
hayvan ithalatı sürekli bir duruma getirildi.
Özetle hayvancılıkta, doldur-boşalt politikası
egemen oldu. Günümüzde de benzer bir oyun,
bu kez ot fiyatları gerekçe gösterilerek yeniden
sahneye konuluyor. Örneğin, yurdumuz süt sığırcılığının en önemli merkezlerinden biri olan
İzmir-Ödemiş’in hayvan pazarında bu oyun
yaşanıyor. Ödemiş’te de son aylarda kaba yem
fiyatları yüzde 100’ün üzerinde artış göstermiştir. Üretici çiğ sütün litresini 80 kuruş olarak pazarlarken, otun kilosu 65, samanın ise 55
kuruşa yükselmiştir. Yem karaborsası ortaya
çıkmıştır. Ot ve samanda spekülatif hareketlerin olması, ot ticareti ile uğraşan kişilerin bu
ticaretten çok büyük rant sağlamasına neden
olmuştur. Girdi fiyatlarının aşırı yükselmesiyle para kazanamayan üreticiler, ellerindeki
hayvanları satmaktadırlar. Geçen yıl kredi ile
7000 TL alınan inekler, pazarda 3000-3500
TL’ye zor satılır duruma gelmiştir. Çözüm için,
ot stokçularına karşı önlem alınmalı. Bu bağlamda, “Yem Ofisi” kurulmalı. Oluşturulmakta
olan Hayvansal Ürünler Piyasa Denetleme Kurulu (HÜPDK) çiftçiye hizmet etsin. HÜPDK,
çiftçilerin çıkarlarını ve tüketicilerin hayvansal
ürünlere ucuza ulaşmasını sağlayacak bir yapılanma içinde olmalıdır.” dedi.
Liberal politikalar salt çiftçilerimizi
fakirleştirmiyor, tüketicilerimizin
de tarım ürünlerini daha pahalıya
edinmelerine neden oluyor.
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı sözlerin şöyle tamamladı, “Desteklemeler, bu bağlamda, sıfır
faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmeler verilmeli. Kooperatifleşme özendirilmeli. Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı. Kooperatifler
aracılığı ile üreticileri sanayici yapmalı. Katma
değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir.
Aksi durumda üretcililerin takım tekeli duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası
olamaz. Kooperatiflerin işledikleri malların
KDV’leri de düşürülmeli. Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için
satış yerleri sağlanmalı. Özelleştirilen tarımsal KİT’ler yeniden kamulaştırılmalı. Bu amaç
için siyaset yapanlar ve iktidar yönlendirilmeli. Kaba yem fiyatlarındaki spekülatif artışlara
karşı Yem Ofisi kurulmalı. Kayıt dışı ekonomi
ile etkin mücadele yapılmalı. Hayvan dahil her
türlü tarımsal ürünlerin ithalatı engellenmeli.
Ortaya çıkan bu görünüm, çiftçiler aleyhine
uygulanan liberal politikaların bir sonucudur.
Toplantıda söz alan Köy-Koop İzmir Birlik
Başkanı Muhittin Akbulut, “Ülke tarımındaki
örgüt fazlalığından yönetenler de yönetilenler
de hep şikayetçi ama ne hikmetse habire yeni
yeni örgütler kurulmaya devam ediliyor. Türkiye ekonomisinde tarımın kalkınmasında, köylü
ve çiftçinin kırsaldaki üretimine ihracattan-ithalata kadar örnek model olan ve memleket ziraatçısına para kazandıran, yurdumuzu tarımsal üretimlerde dünyada kendi kendine yeten
7 ülkeden biri yapan Köy-Koop’lar, Birleşmiş
Milletlerce ‘2012 Uluslararası Kooperatifler
Yılı’nda içinden hançerlenerek, Köy-Koop Merkez Birliği seçimini kaybedenlere koltuk tahsis
etmek için ‘Tarım Koop’ kuruluşu düzenlemesiyle, 1971’in Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin başarılı örgütlenmesi parçalanmaya çalışılıyor” dedi. Başkan Akbulut, “Köy-Koop’lar
bu toprağın üretken insanlarının ülke
ekonomisinden hakları olan alınteri ve
emeğinin karşılığını en demokratik şekilde paylaştıkları, en adil ve hakça sistemin adıdır” dedi.
Köy-Koop Kürsel Krizin Tarımdaki
Reçetesidir
Üretici Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı
ve Köy-Koop İzmir Birliği Basın Danışmanı
Tuncer Beybağ’da basın toplantısında yaptığı
konuşmada, “Bu vatanın toprağı, bu ülkenin
bağımsızlığının adı olan köylü ve çiftçimizin
yüreği de her şehit olan Mehmet’le birlikte
Anadolu toprağına akıp gitmektedir. KöyKoop İzmir Birliği olarak tüm şehitlerimize
rahmet dilerken, aziz hatıraları önünde üretenler olarak bir kez daha saygıyla eğiliyoruz”
dedi.
Beybağ, “Bu yıl köylü ve çiftçilerimiz tarım havzalarımızda ne ürettiyse mahsulü hep tarlada,
bağda bahçede bıraktırıldı, para ettirilmedi.
Hepimizin bildiği gibi patates toprakta kaldı.
10 kuruşa alıcı bulamadı. Domates ise birlikte
ürünüyle tarlada çürüyor. Limon pazarda zam
şampiyonu olurken, narenciye üreticisi sefaleti yaşıyor. Kayısı Malatya’da, erik Bursa’da,
dalında bıraktırılırken marketlerde enflasyonu azdıran ürün ilan ediliyor. Tüm bu olanlar
uluslararası Tarım ve Gıda spekülatörleri olan
ve insanların boğazını, mutfağını kontrol altında tutmak isteyen endüstriyel tarımın, kapitalist düzencilerin oyunudur. Böylece bu vatan dağını, tepesini, bağını-bahçesini ekerek,
dikerek sahiplenen köylü, çiftçimizi topraktan
koparıp, ülke üretimlerini yok ederek, Türk
milletinin gıda egemenliğini ele geçirmek istemesinden kaynaklanmaktadır. 21. Yüzyıldaki
topsuz tüfeksiz ülke istilalarındaki yeni savaşın adı da işte budur” dedi. Beybağ “Köy-Koop
yapılanması bu sinsi planı ters yüz eden, kırsalı yerinde yaşatıp, yerinde ürettirerek, yerinde
kazandıran, küresel oyunları bozan bizim insanımızın yarattığı tarımsal hareketin adıdır”
dedi. Kaynak:Üretici Gazetesi
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Çeltiğin Tonu 1.165 Lira
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, 2012 yılı TMO çeltik
müdahale alım fiyatını ton başına geçen yıla yüzde 10 artışla
bin 165 lira olarak belirlendiğini açıkladı.
Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Çeltik
Tarla Günü'ne katılan Bakan Eker, 2012
yılı TMO'nun çeltik müdahale fiyatını
açıkladı. Geçen yılki ton başına bin 60
lira olan fiyatın bu yıl bin 165 lira olarak belirlendiği ifade eden Bakan Eker,
''2011 yılında bin 60 liraydı, 2012 yılı
TMO çeltik müdahale alım fiyatı ton başına geçen yıla yüzde 10 ilave yapılarak
bin 165 lira olarak belirlendi. Bunda üretici enflasyonunu ve diğer enflasyonları
da dikkate aldık. Tabi bu fiyat TMO'nun
60 randımanlı Osmancık çeşidiyle ilgili
açıkladığı fiyattır, biz üreticiyi bununla bırakmıyoruz. İlave ödeyeceklerimiz,
desteklerimiz var. Ton başına 100 lira ayrıca prim veriyoruz. Ton başına bin 265
lira etti, ayrıca ilave olarak mazot, sertifikalı tohum desteği, gübre, toprak analiz
destekleriyle birlikte bin 287 liraya ton
başına çeltikten devletten alabilecek. Bereketli olsun.'' şeklinde konuştu. Çiftçi
Kayıt Sistemi'ne kayıtlı çiftçilerin kayıtlı
çeltiğinin tamamının TMO tarafından
alınacağını da ifade eden Bakan Eker,
şöyle devam etti: ''Çiftçi Kayıt Sistemi'ne
kayıtlı çiftçilerin kayıtlı çeltiğin tamamı
TMO tarafından alınacak. Bir sınırlama
getirmiyoruz, Çiftçi Kayıt Sistemi belgesi
olmayan üreticilerde ürünlerini emanete
bırakabilecek bu sene ilk defa tam randevulu alım sistemini devreye sokacağız.
Yani üretici ofisin kapısında beklemesin diye, randevusunu alan üretici saati,
günü geldiği zaman ürününü teslim edebilecek. Pazar günleri hariç her gün alım
yapacağız. Ürünlerini TMO'ya emanete
bırakanlar makbuz senediyle yüzde otuz
avans alabilecek. Anlaşmalı bankalarda
bunun karşılığında kredi kullanabilecek.
Bu sene yeni bir uygulamamız daha var.
tüccar ve şirketlerden de çeltik alımı yapılabilecek ancak onun vadesi dönemi
sınırlı olacak. Anlaşmalı bankalardan
alınacak ürün kartıyla ürününü teslim
eden üreticiye 30 gün yerine 10 gün içinde ödeme yapılacak. '” dedi.
Çeltik yanık hastalığı tarihe
karışacak
Geçmişte çeltik tohumunu ithal eden
Türkiye'nin bugün geliştirdiği yerli çeltik tohumunu ihraç eder duruma geldiğine de vurgu yapan Bakan Eker, "Çeltik
üretiminde son yıllarda Türkiye büyük
mesafe katetti. 360 bin ton çeltik üretimi
bugün 900 bin tona geldi. Yani Türkiye
mevcut çeltik üretimine 540 bin ton ilave
üretim yapıyor. Yeni tohum çeşitleri geliştirdi, Türkiye eskiden kendi tohumunu
dışarıdan alıyordu, ithal ediyordu. Bugün tohumu içerde üretiyor, geliştiriyor,
bununla üretimini 2 kat artırıyor ve geliştirdiği tohumu, artık çeltik tohumunu
ihraç ediyor" diye konuştu.
Çeltik üretimine 2004 yılında çıkarılan
Bitki Islahçı Hakları Kanunu'nun büyük
katkısı olduğunu anlatan Eker, şunları
kaydetti; Türkiye çeltikteki bu gelişmeyi
nasıl sağladı- 2004 yılında Türkiye 490
bin ton civarında. 2002'de 360 bin ton
çeltik üretiyordu. Biz 2004 yılında Bitki
Islahçı Hakları Kanunu çıkardık. Bu Türkiye'deki yerli tohum geliştirme çalışmalarının anahtarı oldu, kapıyı açtı. Bugün
geliştirilen yeni çeşitlerin 15'i bu kanun
yürürlüğe girdikten sonra tescil edildi.
Demek ki bu kanunla, bir çığır açıldı.
Bunların verimi çok yüksek, bugün dünyada çeltik verimliliğinde dekar başına
Mısır bir ton alıyor. Avustralya 900 kilogram, Türkiye de 900 kilogram alıyor.
Bu kadar yüksek verimlilik sağlayan tohum Türkiye'de de geliştirildi." dedi.
Araştırma enstitülerinde çeltik yanığına
(mantar hastalığına) dayanıklı çeltik tohumu üretme noktasında son aşamaya
gelindiğini vurgulayan Bakan Eker, bir
kaç yıl içerisinde çeltik yanığı hastalığına
dayanıklı tohumların çiftçilerin hizmetine sunulacağını belirtti.
Edirne Valisi Hasan Duruer ise, Türkiye'deki çeltik üretiminin yüzde 50'sinin
Edirne'de yapıldığını bunun da gurur
verici olduğunu kaydetti. Konuşmaların ardından, Bakan Eker'e, Bulgaristan
Çeltik Üreticileri Birliği ve Uzunköprü
Çeltik Üreticileri Birliği çeşitli hediye ve
plaketlerini sundu. Daha sonra Trakya
Tarımsal Araştırma Merkezi'ndeki deneme tarlalarındaki çeltik üretimlerini inceleyen Bakan Eker. deneme tarlalarında
üretilen çeltiklerden elde edilen pirinçlerle yapılan pilavlardan tattı.
11
Tarım ve Hayvancılık Ürünlerine Gümrük
Kolaylığı Geliyor
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
arasında bitkisel ürünler, gıda maddeleri ve hayvancılık ürünlerinin ülkeye
giriş çıkışlarıyla ilgili yeni düzenlemeleri içeren bir protokol imzalandı.
Protokol ile tarımsal ve hayvansal ürünlerin ülkeye
giriş ve çıkış noktaları ortak belirlenecek, ithalat
ve ihracatta resmi kontroller risk esaslı, basitleştirilmiş, daha güvenli ve bürokratik işlemleri en aza
indirecek şekilde yapılacak.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nda düzenlenen protokol imza törenine Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları ile
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyıldız katıldı.
Törende konuşan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Müsteşarı Ziya Altunyaldız, "Bir ülkede ticaret ne
kadar kolay ve hızlı gerçekleşirse o ülkenin büyümesi, kalkınması, ihracatı, zenginliği, refahı ve
tabii ki rekabet gücü o ölçüde artmaktadır" dedi.
Altunyaldız, "iki bakanlığın birlikte gerçekleştirecekleri incelemeler ve tespitler sonrasında, danışma mekanizması ile ihtisas gümrüğü olarak seçilecek kapılar. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nca
ilan edilecektir" diye konuştu.
Altunyaldız, söz konusu gümrük kapılarının ortak
olarak belirlenmesiyle ihtisas gümrüğü uygulamasının daha etkin ve zaman kaybını azaltan bir
noktaya getirileceğini belirtti.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın tek duraktan
kontrol uygulamasına da değinen Altunyaldız, uygulama ile farklı kurum ve kuruluşları ilgilendiren
gümrük işlemlerinin aynı zamanda ve mekanda
gerçekleştirileceğini dile getirerek, "Antalya'dan,
Mersin'den, Konya'dan, ülkemizin değişik bölgelerinden çıkan tarım ürünleri daha hızlı bir sürede
ve daha rekabetçi bir şekilde nihai destinasyonuna ulaşacak" dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı
Vedat Mirmahmutoğulları da biyoçeşitlilik açısından dünyanın önemli ülkelerinden biri olan
Türkiye'nin, ciddi bir üretim ve ihracat potansiyeli bulunduğunu, Türkiye'nin 2023 yılı ihracat hedefinin 500 milyar dolar, bu ihracat rakamına ulaşmak adına Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'nın üzerine düşenleri yerine getirmek
için kendilerine hedefler koyduklarını ifade etti.
Mirmahmutoğulları, gıda ürünlerinin gümrükte
bekledikleri her günün söz konusu ürünlerin kalitesini ve fiyatını düşürdüğünü, her iki bakanlığın ayrı işleyişe ve bürokrasiye sahip olmalarının
zaman kaybına neden olduğunu, sorunu çözmek
adına iki bakanlık olarak bir araya geldiklerini,
"Fevkalade hayırlı bir iş yaptık. Bundan ilgili bakanlıklar, ülkemiz, bu işin ticaretini yapanlar, yurt
dışındaki tüketiciler yararlı çıkacak" dedi.
Konuşmaların ardından protokol, Altunyaldız ve
Mirmahmutoğulları tarafından imzalandı.
Birikim ve deneyimden doğan
büyük güç.
Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş.
Gürün elması koruma altına alındı
»»Sivas'ın Gürün elmasının korunması, çoğaltılması ve
yaygınlaştırılması amacıyla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ile Birlik Fidancılık arasında protokol imzalandı.
Mikro Havza Bazlı Meyveciliği Geliştirme Projesinin alt başlıklarından olan
“Gürün elmasının korunması, çoğaltılması ve yaygınlaştırılması” projesinin
imza töreninde konuşan İl Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Müdürü İhsan Aslan, il
için önemli bir gelir kaynağı olan Gürün
Elması'nın özellikleri ve çeşitleri hakkında bilgi verdi.
Gürün elmasının “Hünkar, Ayvaniya, Şah
ve Sarısultan” olmak üzere 4 çeşidi olduğunu ve bunların zamanında Osmanlı saray mutfağına girdiğini anımsatan Aslan
“Bunların korunması, geliştirilmesi, çoğaltılması ve yaygınlaştırılmasını amaçlıyoruz. Bir fidancımızla anlaştık. Onunla kontroller ve düzenlemeler hakkında
bir protokolümüz olacak. Araç olarak
da standart olarak meyve fidanlarında
kullanılan MM106 yarı bodur klon araçlarımızı kullanacağız. Ve bu çeşitleri de
aşılayarak üreteceğiz” şeklinde konuştu.
Birlik Fidancılık Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Kılınç ise Gürün elmasının il
için faydalarına ve önemine değinerek,
“Gürün çevresinde özellikle Ayvaniye,
Sarısultan, Şah ve Hünkar çeşitlerinde
yaptığı çalışmalarından dolayı İl Müdürlüğüne teşekkür ederim. Çünkü bu artık
nesli tükenen bir üründür ve biz de şuanda huzurunuzda bu protokolü imzalıyoruz” diye konuştu.
322 4591212
www.serinler.com
12
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
“Halkımız bu kış, ucuz fiyatlara bol bol
balık tüketecek”
»»“Denizlerimizde su ürünleri kaynaklarının korunmasında ve sürdürülebilir balıkçılığın sağlanmasında, balıkçılar
olarak biz de üzerimize düşen görevleri yapmak zorundayız.” diyen; Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği
(SÜR-KOOP) Genel Başkanı Ramazan Özkaya, gündemdeki soru ve sorunları Köy-Koop Haber’e değerlendirdi.
Balıkçı
barınaklarının
geliri, balıkçı
barınağına tekne
bağlama sayısı
kadardır. Ancak,
Milli Emlak Genel
Müdürlüğü,
gelirin %10’u
sadece tekne
bağlamalarından
alınan
paradan değil,
kooperatifin tüm
gelirlerinden
-balık
satışlarından
üyenin
ihtiyacı olan
malların üyeye
temininden
kooperatiflerin
altığı her kuruşun
%10’unualmaktadır.
Çalışanların
sigortası, vergisi
ve ödenen
balıkçı barınak
kirası dikkate
alınmamaktadır.
Köy-Koop Haber - Ülkemiz balıkçılığının potansiyeli nedir acaba?
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, irili-ufaklı
17.000 tekne ile balıkçılık yapılmaktadır. Bu tekneler yılda 450-500 bin ton balık avlıyor, ülke ekonomisine 5 milyar lira katkı, 200 bin kişiye yakın da
iş istihdamı sağlıyor. Ülkemizde avlanan balığın
yaklaşık yüzde 65-70’ini hamsi oluşturuyor.
K.K. - Hamsi demişken, bu yıl özellikle Marmara Denizi’nde hamsinin bol olması fiyatları düşürdü. Bu geçici bir durum mu? Bu
yıl ucuza, bol balık yiyebilecek miyiz?
- Balık sezonunun açılması ile yaklaşık 17 bin tekne denizlere açıldı. İlk günde Türkiye çapında 7 bin
ton hamsi tüketildi. Hamsinin bol olması herkesi
mutlu etti. ‘Denizlerin incisi’ hamsinin tezgah fiyatı, Türkiye’nin farklı bölgelerinde 2 lira ile 5 lira
arasında değişen fiyatlarla satılıyor. İnsanlar tezgahta satılan donmuş balığı değil, tabiki taze balığı
tüketmeyi seviyor. Halkımızın hamsiye olan sevgisi
tezgahlara da yansıdı. Balıkçı da, satıcı da, tüketici
de durumdan memnun. Şu anda balık satışları bütün illerimizde çok iyi durumda. Bu yıl deniz bizlere iyi davranarak geçen yıllara göre çok daha bol
balık verdi.
Palamut ve istavrit de ucuzlayacak.
Halkımız bu kış, ucuz fiyatlara bol bol
balık tüketecek.
K.K - Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’
nın yayınladığı ve gelecek 4 yılı kapsayacak
olan ‘Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını
Düzenleyen Tebliğ’ ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Dünya genelinde balıkçılık kaynaklarının yüzde
60’ı aşırı kullanılmakta, yüzde 25’i de tükenmiş
durumda. 2012 -2013 yılı balık avcılık sezonu 1 Eylül 2012 de avlama usulleri ve esasları belirleyen
korumacı yanı ağır basan, stokları koruyan, sürdürülebilirlik ilkesine uygun AB müktesebatınla örtüşen yeni tebliğ ile başladı. Protesto kargaşası yaşandı ama 24 metre sınırı ve diğer bazı kısıtlamalar
bizce de gerekiyordu. Birlik olarak destekliyoruz.
K.K. - Balıkçıkçılığın ve balıkçılarımızın son
durumu ile ilgili bilgi verir misiniz?
Balıkçılarımızın tek bir amacı vardır, bol su ürünlerinin olduğu denizlerde balıkçılık yapmak. Onun
içindir ki balıkçılar, stoklara baskı uygulayacak avcılıktan kaçınmak ister, sürdürülebilirlik ilkesine
uymaya gayret gösterirler.
Ancak son zamanlarda balıkçıların, son model balık bulucu cihazları kullanmaları, motor güçlerini
artırmaları nedeniyle gider maliyetleri yükselmiştir. 2004 yılında kullanılan ÖTV’siz akaryakıt devletin sağladığı teşvik dahil, 110 milyon civarlarında
iken, 2011 yılında ise 275 milyona çıkmıştır. Buna
mukabil yakalanan balık miktarı son on yıldır hemen hemen aynı miktarda ve balık satış fiyatları da
2003 yılı fiyatları ile aynı olması, balıkçıları zaman
zaman stoklara zarar verecek şekilde avlanmaya
mecbur bırakmıştır.
K.K. - Ülkemizdeki balık avcılığı ve avlanma konusunda ne gibi tedbirler var?
- Ülkemizde balık avlama miktarı en üst seviyeye
çıkmış durumda. Bundan sonra fazla miktarda balık yakalamak mümkün görünmemektedir. Onun
içindir ki balıkçıların gider artırıcı yatırımlardan
kaçınmaları, hatta gider tasarrufu sağlayacak şekilde yatırımlara dönmeleri gerekmektedir.
Sadece balık miktarlarında ve stoklara baskı uygulaması ülkemiz balıkçısı tarafından yapılmamaktadır. Biraz önce söylediğim gibi, dünyada balık
stoklarının %65 i aşırı avcılık baskısı altında olup,
%25 de yok olmuştur. Bunun için dünya mirası
olarak kabul edilen ve yenilenebilir kaynak olan
su ürünleri avcılığında, stoklara zarar vermeyecek
şekilde avcılık yapılması için bir dizi tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler yer zaman ve boy yasakları
olarak uygulanmaktadır.
K.K. - Son dönemde balıkçılığımızda ne gibi
değişimler oluyor?
Özellikle ülkemizde balıkçılık sektörü AB ye giriş
için müracaat sonrası her sektörde olduğu gibi balıkçılıkta da değişim ve dönüşümler olmaya başladı. Bunlardan bazıları uzaktan algılama sistemi,
ortak balıkçılık politikası kapsamında Su Ürünleri
Bilgi Sistemi (SÜBİS) gibi uygulamalar yapılmaya
başlamıştır. Tekne reisleri bu değişim ve dönüşümlere uymak için yoğun çaba içerisindedirler.
K.K. - Kooperatiflerinizin sorunları nelerdir? Bu sorunlarınızdan biraz bahseder misiniz?
- Balıkçılık Sorunlarımıza bakıldığında; Denize açılırken ilk kullandığımız yer balıkçı barınaklarıdır.
Tarım ödeneklerinden kesilen paralar ile Ulaştırma
Bakanlığınca yapılan balıkçı barınakları, Su Ürünleri Kooperatiflerine kiralanmak üzere; Tarım Gıda
ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, Milli Emlak
Genel Müdürlüğü’ne kira bedeli yazı ile bildirilir.
Ancak, bundan sonra Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kira
için bildirdiği miktarı dikkate almaz, zaman zaman
dört beş katı bir ücretten kiralamalar yapılır.
Bazı balıkçı barınakları ne yazık ki hâlâ kiralanamamakta. Yapılan balıkçı barınaklarla yasa ile Su
Ürünleri Kooperatiflerine kiralanması gerekirken,
değişik kuruluşlar talip olmakta, kiralamaları geciktirmekte, bu durum yıllarca sürebilmektedirler.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın belirlediği
tekne bağlama ücreti aynı kalmasına rağmen, Milli
Emlak Genel Müdürlüğü, bu hesaplamayı dikkate
almayarak, ücreti birkaç kat artırabilmekte. Ayrıca, brüt gelirin yüzde 10’unu hazineye yatırılması
hükmünü koymaktadır. Dayanak olarak da; Balıkçı
Barınaklar Yönetmeliğinin 14. maddesi, 6237 Sayılı Limanlar İnşaatı Hakkındaki Kanunu’nun 5’inci
maddesine göre ‘her yıl brüt gelirin yüzde 10’u barınak işletmecisi tarafından hazineye intikal ettirilir’
gösterilmektedir.
Balıkçı barınaklarının geliri, balıkçı barınağına
tekne bağlama sayısı kadardır. Ancak, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, gelirin %10’u sadece tekne
bağlamalarından alınan paradan değil, kooperatifin tüm gelirlerinden -balık satışlarından üyenin
ihtiyacı olan malların üyeye temininden kooperatiflerin altığı her kuruşun %10’unu- almakta. Çalışanların sigortası, vergisi ve ödenen balıkçı barınak
kirası dikkate alınmamaktadır.
Kooperatif, balıkçının ihtiyacı olan
bir teneke motor yağını; üyesine %1
kar ile verdiğinde, buna da fatura
kesildiğinden, yağ parası brüt
kabul edilip, bunun üzerinden %10
alınmakta. Bu da kooperatifleri zor
duruma sokmaktadır. Bu nedenle
istemeyerek de olsa kooperatifler,
kayıt dışı işlemlere zorlanmaktadır.
Bu haksızlığın acilen giderilmesi
gerekmektedir.
K.K. - Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri
Merkez Birliği (SÜR-KOOP) olarak ortaklarınızın hangi temel sorunları hakkında
çalışmalar yapıyorsunuz?Başlıklar halinde
sıralayabilir misiniz?
• Arz-talep dengesinin kurulamaması sonucu, yakalanan balıkların reel fiyattan satılamaması.
• Balıkçılarımız giderleri karşılamamakta bunun
sonucu olarak stoklara baskı olacak şekilde avcılık
başlamaktadır.
• Tekne sayısının sabitlenmesine rağmen kullanılan son model balık bulucu cihazların kullanılması,
makine güçlerinin yükselmesi, avlanma araç gereçlerinin büyümesi, avlanma gücünün artması.
• Motor güçlerinin büyümesi ve balık bulucu cihazların kullanılması sonucu teknelerin giderlerinin
yükselmesi.
• Bir anda piyasaya bol miktarda balık sürülmesi.
• Balıkçılarımızın sosyal güvenlik şemsiyesi altına
alınmaması.
• Balıkçılarımızın borçlarının her yıl artması.
• Koruma alanlarının hayata geçirilememesi.
• Stok tespitlerinin yapılmaması.
• Balık satışlarında su ürünleri kooperatiflerinin
aktif olmaması.
K.K. - Klasik bir soru soralım. Peki bu sorunlarınıza rağmen ‘hiç mi güzel şeyler olmuyor bu memlekette?’
Ekim ayı içerisinde sayın başbakanımızın katılacağı toplantıda, “Kooperatifçilik Strateji Belgesi”nin
kabul edilmesini açıklayacak olması kooperatifçilik
açısından çok olumlu bir gelişme olacağını düşünüyorum. Ayrıca;
• Balıkçılıkta, kamu örgütlenmesinde, güçlü balıkçılık filomuzu sevk, idare ve kontrol edebilmek,
denizlerde sürdürebilirliliği sağlamak. Halkın hijyenlik şartlarda balık yemelerini temin etmek ve
balıkçılık sorunlarına çözüm bulmak için Balıkçılık
ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuş, Genel
Müdür olarakta; balıkçılık sektörünü tanıyan, balıkçıların sorunlarını bilen, Sayın Duralı Koçak’ın
atanması balıkçılar için bir şanstır.
• 50 kg üzerinde yakalanan balığın nakli sırasında
nakil belgesini düzenlemede kooperatiflerin yetkilendirilmesi.
• Balıkçı teknelerine 2002 yılından itibaren yeni
ruhsat verilmemekte. Ancak tekne sayısı sabitlenmiş olsa bile, ne yazık ki motor güçleri artmakta.
Son model balık bulucu cihazlar kullanılmakta, ağ
boyları uzamakta, bunun sonucu olarak avlama
gücü artmaktadır. Bakanlık, bu yıl denizlerimiz
için çok fazla olan tekne sayısını azaltmak ve avlanma gücünü düşürmek için; 12 metrenin üzerindeki teknelerin bedelini ödeyerek, gönüllülük
esasına uygun olarak, avcılıktan çekilmesi için bir
proje başlatmıştır. Bu proje balıkçılık için tarihi bir
adım olmuştur. Sayın Bakanımıza teşekkür ediyor,
bu projenin ileriki yıllarda da devam etmesini istiyoruz.
K.K. - Son olarak ne söylemek istersiniz?
- Denizlerimizde balık avlamak için yapılan yatırımın karşılığı, yenilenebilir kaynak olan su ürünleridir. Şayet biz dünyanın ortak mirası olarak da
kabul edilen balıkların, FAO’nunda kabul ettiği
şekilde en az bir defa yumurtlama yapabilmesine
müsaade edilecek şekilde, avcılık yapılması sağlanabilir koruma alanları yaratabilir, yer zaman ve
boy yasağına uyabilir, giderleri azaltabilir veya en
az sabit tutabilir. Ayrıca arz-talebi dengeleyip piyasaya talep kadar balık sürüp, balığın reel fiyattan
satılmasını sağlar isek, denize yapılan yatırımların
karşılığını uzun seneler alabiliriz .
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
13
Üye Ortak ilişkisi ve Merkez Birliği
Düzeyine Örgütlenmiş Olmak
Zeytin Ve Zeytinyağı Sektörünün
Sorunları ve Çözümü Masaya Yatırıldı
»»Bakanlığımızın son yıllarda bazı hizmetleri üretici örgütlerine
aktarması son derece önemli bir gelişmedir.
»»Balıkesir'in Havran ilçesinde "Zeytin ve Zeytinyağı Sektörünün
Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı" düzenlendi.
Ancak görev ve sorumluluk
riği ve ifade ettiği anlamlar itiverilmesi sürecinde her kubariyle farklı yorumlamalara
ruluşun görev alanlarının
neden olmaktadır.
ve misyonunun iyi belirlenHer üretici kuruluşu kendi yamesi ve karmaşaya neden
sası ile öngörülen hiyerarşik
olacak uygulamalara ve
yapısı içerisinde örgütlenmek
yorumlara meydan vermedurumundadır. Nitekim tebliğyecek düzenlemelerin de
de üretici örgütleri tanımında
Erol AKAR
yapılması gerekmektedir.
bu husus çok açık ve net bir şeKöy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
Bir üretici örgütünün herkilde belirlenmiştir.
hangi bir derneğe üye olMerkez Birliği düzeyinde örgütlenmiş olmak
masında veya herhangi bir şirkete ortak olmaifadesi ile üretici örgütlerinin bir bütünlük
sında yasal bir engel bulunmamaktadır. Bir
içerisinde yapılarını güçlendirmeleri, çalışakooperatif herhangi bir derneğe veya şirkete
cakları hizmet alanında örgütlere tebliğ ile bir
Üye veya ortak olabilir.
misyon yüklenmesi söz konusudur.
Ancak o örgütün her hangi bir derneğe üye veya
Zaten görevlerin iç içe geçtiği bir örgütsel yaşirkete ortak olması, o örgütün merkez birliği
pılanmada sorunlar giderek ağırlaşmakta ve İl
düzeyinde örgütlenmiş olduğunu ifade etmez.
Müdürlüklerinde farklı yorumlara neden olÜyelik veya ortaklık ile Merkez birliği düzemakta dolayısıyla örgütler arası ortak çalışma
yinde örgütlenmiş olmak kavramlarının bu
ve dayanışma ortamı da giderek azalmaktadır.
anlamda önemsenerek yorumlanması gerekDiğer taraftan hizmette bir bütünlük sağlanamektedir.
mamaktadır.
Bakanlığımızca yayınlanan 2012/49 nolu HayDolayısıyla uygulamada bu hususa dikkat edilvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama
mesi ve örgüt yapılarının bozulmamasına özen
Esasları Tebliği’nde belirtilen kavramlar, içegösterilmesi gerekmektedir.
Zeytinyağcı Karasu Sorununa Kalıcı
Çözüm Bulmak İstiyor
»»Karasu nedeniyle çok sayıda zeytinyağı firması kapatma ve para
cezasıyla karşı karşıya kalırken, sektör bu soruna Ankara’da çözüm
arayacak.
Zeytinyağı üretimi sonucunda meydana gelen
karasuyun ve prinanın bertarafı ile ilgili çözüm
önerileri Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nda masaya yatırılacak.
Çevre ve Orman Bakanlığı zamanında zeytin
karasuyunun bertarafı konusunda çıkarılan
2010 genelgenin ve yapılan çalışmaların devamının getirilmesi ve konuyla ilgili koordinasyonun sağlanarak 3 fazlı sistemlerden 2 fazlı
sürekli sistemlere geçişin desteklenmesi için
ilgili kurum ve kuruluşların bir araya gelerek
durum değerlendirmesi yapılacak ve buna
göre eylem planı belirlenecek.
Toplantıya Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü,
ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü-Zeytincilik Araştırma İstasyonu
Müdürlüğü, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi, Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu,
Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği, Marmarabirlik, Zeytindostu Derneği, Ege Bölgesi Sanayi
Odası kurumları davet edildi. Toplantıya davet edilen Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Tan, tüm
sektörün mutabık kaldığı zeytin karasu sorunu
çözüm raporunu toplantıda tekrar gündeme
getireceklerini söyledi.
Sektöre 5 yıl geçiş süresi verilmeli
Hazırladıkları bu raporu 2010 yılında Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman
Bakanlığı Çevre Yönetim Genel Müdürlüğü'ne
sunduklarını ancak bugüne kadar uygulamaya dönük adımlar atılmadığını anlatan Tan,
"Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından zeytin
karasuyunun bertarafı konusunda genelge yayınlandı, ancak uygulama konusunda bir gelişme olmadı. Sektörün 3 fazlı sistemden 2 fazlı
sisteme geçiş için sektöre 5 yıl süre verilmesi,
yapılacak yatırımlara devlet desteği verilmesini talep ediyoruz. Konsey olarak tepeden inme
cezalara karşıyız. Bunlar bir günde kurulmadı
ki bir günde kapatılsın. Bugün birçok zeytinyağı işletmesi kapatma ve para cezalarıyla karşı
karşıya. Oysa sektöre bir geçiş süreci tanınmalı" dedi.
Bio enerji ve gübre olabilir
Zeytinyağı üretiminde ortaya çıkan karasuyun
sanıldığı gibi zararlı olmadığını savunan Tan,
içerisinde bulunan antioksidan madde nedeniyle bio enerji olarak kullanılabileceğini, ilaç
sektöründe değerlendirilebileceğini, hatta bir
Avrupa ülkesi olan İtalya'da olduğu gibi tarımsal üretimde gübre olarak kullanılabileceğine
dikkat çekti.
Tan, bugün çevre kirlettiği için karasuyu cezalandıranların ekonomiye kazandırıldığında
pişmanlık duyacağını ifade etti. Karasu probleminin çözümünde alternatif olarak özellikle
merkezi arıtma ve buharlaştırma lagünlerinin
oluşturulmasında belediyelerin rolünün büyük
olacağını anlatan Tan, "Uygun arazi ve altyapı
imkanlarına sahip belediyelerin oluşturacağı
bu tür sistemler hem belediyeler için bir gelir
kaynağı hem de bölgedeki zeytinyağı tesisleri
için bir çözüm teşkil edebilecektir. Diğer yandan iki faz tekniğine geçiş sürecinde teknik
konularda üniversiteler ile işbirliği gerçekleştirilebilir" dedi.
Makinelerin dönüşüm maliyeti
50-100 bin euro arasında
Ülkemizde faaliyet gösteren yaklaşık 2 bin zeytinyağı tesisinin yüzde 90'ının üç faz üretim
tekniğini kullandığına dikkat çeken Tan, "Son
yıllarda Tarım Bakanlığı tarafından sağlanan
Kırsal Kalkınma Destekleri kapsamında bu
tesislerin bir çoğu teknolojilerini yenilemekle
birlikte, makine üreticilerinin bir kısmı 1990
sonrası önemli bir kısmı da 2005 yılından
sonraki imalatlarının çoğunluğunda iki faz çalışma için gerekli revizyonla dönüştürmenin
yapılabileceği teknolojili makineler kullandı.
Ülkemizde iki faz çalışmaya uygun makineleri
bulunan zeytinyağı tesisi sayısı tam olarak bilinmemekle beraber uygun olmayan tesislerin
dönüşüm maliyetlerinin makine başına yaklaşık 50 -100 bin euro olacağı belirtilmektedir.
İşletmelerin yapacakları revizyonlar için tespit
edilecek maliyet tutarının yüzde 50'si ilgili bakanlıklarca hibe olarak verilmelidir" dedi.
Tan, iki faz üretim tekniğinde tesislerde ortaya çıkabilecek diğer bir ihtiyacın da prinanın
depolanması olduğunu dile getirdi. Bunun için
tabanı sızdırmaz havuzlar ya da özel imal edilmiş bunkerler kullanıldığını hatırlatan Tan,
kullanım, temizlik ve nakliye kolaylıkları nedeniyle bu iş için bunkerlerin tercih edildiğini
kaydetti.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi
(UZZK) tarafından organize edilen çalıştay üreticiler ve vatandaşlar tarafından beklenen ilgiyi
görmedi. "Zeytin ve Zeytinyağı
Sektörünün Sorunları ve Çözüm
Yolları Çalıştayı"nda sektör temsilcilerinin aralarındaki kırgınlığın ortadan katlığını kaydeden
Balıkesir zeytin ve Zeytinyağı Tanıtımı Gurubu Başkanı Mehmet
Semerci, sektör temsilcilerinin
bu çalıştayda barış içinde bir araya geldiklerini bildirdi. Semerciç
"Sektörün her yönünden temsilcileri bu çalıştayda bir barış ortamında bir araya geldi.
Zeytinyağı sektörünün son yıllardaki sıkıntılarını giderecek en önemli hadise barışmak
ve birlikte hareket etmektir. Bu gün burada
bu sağlandı. O noktadan hareketle bu çalıştayın yapılanlar içinde en önemlisi diye addediyoruz. Bu gün zeytin tümüyle masaya
yatırıldı. Ürünler, tarım üreticilerinin sorunları, sanayicisi, ihracatçısı, tüketicisi bütün
yönleriyle zeytin ve zeytinyağının sorunları
bu gün irdelendi. Bu çalıştay sonuç bildirgesi yayımlandığında bir öneri çalıştayından çıkıp bir çözüm çalıştayı haline gelecek.
Buradan çıkacak sonuçlarla sektör çok daha
önemli bir ivme kazanacaktır."
UZZK Başkanı Mustafa Tan, "Son dönemde
üreticilerin ve sektörün zaman zaman dile
getirdiği bazen de yüksek sesle dile getirdiği
sorunları var. Bunları yok sayamayız. Bunlar
primden başlıyor piyasa fiyatları, ihracat, iç
piyasada veya zeytin üretimiyle ilgili kara su
problemi, işletmelerde gıda mühendisi çalıştırma sorunu gibi daha birçok sorun. Bunları
en yetkili ağızlardan bütün sektörün bileşenlerinin taraflarının katılımıyla bu çalıştayda
bu masaya yatırmayı amaçladık. Türkiye zeytinciliğine yön veren özel sektör kuruluşlarının ve büyük alıcıların özellikle piyasadan
zeytin ve yağ alıcılarının tamamı buradaydı.
Bunun karşısında da çözüm merci olan bakanlıklar. UUZK olarak en yetkin temsilcileri
bir araya getirmeyi başardık. Sanıyorum buradan çok somut sonuçlar çıkacaktır. Burada
sorunları tartışmanın ötesinde çözüm odaklı
bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantının
gerçekten birçok konuyu halledeceğini düşünüyoruz."
Tan, "Bu yıl zeytin ve zeytinyağı açısından
önemli. İspanya'da geçen sene bir buçuk
milyon ton zeytinyağı vardı, bu yıl kuraklık
nedeniyle rekoltesi yarı yarıya düştü. Tabi
öyle bir ülkenin üretiminin düşmesi bizim
gibi ülkeler açısından bazen şans oluyor.
Dolayısıyla bu yıl çok kaliteli ve daha dikkatli bir şekilde üretim yapıp hem iç piyasada
hem de ihracatta şanslı olabiliriz." dedi.
Bu yıl zeytinyağı priminin yerine 1 kilo zeytinde dane başına prim istediklerini de bildiren UZZK Başkanı Tan, "Üreticiler açısından
50 kuruş olan zeytinyağı primini bu yıl bir
kilo zeytin için istiyoruz. Bunu 5 ile çarptığınızda 2 lira 50 kuruş yapar. Bunu talep edeceğiz. Ciddi olarak ta takip edeceğiz. Tahdit
tahşiş ile ilgili de önümüzdeki günlerde bu
işi yapanların depolarına bir takım kontroller yapılacaktır. Yoldaki tankerlere, kıyıda
köşede üretici kisvesi altında karışık yağ satanlara, aynı zamanda Türkiye'de zeytinyağı konusunda bir kamu spotu yok Zeytin ve
zeytinyağı konusunda. Bu konuda da önemli bir karar alınmış durumda. UZZK, Tarım
Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği gibi bütün kurum ve kuruluşların katılımıyla bir tanıtım platformu
oluşturmayı hedefliyoruz. Zeytincinin sorununu bir bir çözeceğiz" dedi.
Bütün dünyada olduğu gibi zeytinyağının
Türkiye'de de önem kazandığını aktaran
TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birlik Başkanı
Cahit Çetin, Türkiye'nin zeytinyağında çok
ciddi bir yüksek çıta koyduğunu söyledi.
Çetin, "Tarım Bakanının koyduğu 700 bin
tonluk hedef doğrudur. B.en bu hedefin doğruluğunu başından beri savunurum. Ancak
aksaklıklar var. Bu hedefi koyarken, bunun
karşılığında nasıl tüketileceğinin de belirlenmesi gerekir. Tüm dünyada kişi başına
tüketim 5 litreleri bulurken zeytinyağında
Türkiye'de bu rakam 1 buçuk, 2 litrelerde.
Bu dramatik bir durumdur. Karşı komşumuz
Yunanistan'ın Midilli Adasında kişi başı zeytinyağı tüketimi 25 kiloları bulurken bizde
bu rakam en fazla 2 litrelerde. Ege bölgesinde belki Midilli'den daha fazla kişi başı yağ
tüketimi vardır. Ancak bunu Türkiye geneline vurduğunuzda rakam bir hayli düşüyor"
diye konuştu.
Çetin, burada gerçekleştirilen "Zeytin ve
Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm
Yolları Çalıştayı"nda konuşulanların burada
kalmaması gerektiğini ve uygulamaya konulması gerektiğini de sözlerine ekledi. AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir milletvekili Ahmet Edip Uğur şu sözlerle "Zeytin
ve Zeytinyağı Sektörünün Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı"ı değerlendirerek, "Bu
bölge körfez bölgemiz Havran'la, Edremit'le,
Ayvalık'ıyla, Burhaniye'siyle zeytin ve zeytinyağıyla özdeşleşmiş çok önemli bir bölge.
Bu gün Havran, Ayvalık, Edremit deyince
zeytinyağı akla geliyor. Fakat zeytinyağı ürettiğimiz ancak tüketemediğimiz bir ünümüz.
Çok değerli bir ürünümüz insanların sağlığı
açısından önemli. Türkiye dışarıdan yağ ithal ederken yağ açığı varken kendi yağımızı
tüketmememiz zeytinyağımızı çok üzücü.
Arzu ediyoruz ki bu zeytinyağımızı iyice tanıtalım. Türkiye'de şimdilerde kişi başına iki
litre zeytinyağı tüketilirken biz bunu 3 litre
tüketsek Türkiye'nin bütün zeytinyağını tüketmiş olacağız. Tabi ihracatta önemli. Son
zamanlarda bitkisel yağ fiyatlarında artışlar var. Bu yıl Avrupa'da, İspanya'(da olsun,
Kuzey Afrika'da olsun kuraklık dolayısıyla
zeytin rekoltelerinde düşüş var. Avrupa'da
da zeytinyağı fiyatlarında bir yükselme oluyor. Bu inşallah ülkemize de intikal edecek ve
Türkiye'de de bizim üreticimizin arzu ettiği
fiyatlar olacak. Bu yıl kilogramda 50 kuruş bir
destek var. Arzu ediyoruz ki daha çok olsun.
Ama işte devletin imkanları dahilinde ancak
bu kadar olabiliyor. Ama zeytinyağı için gereken tanıtım çalışmaları yapılıyor. İşte bu
çalıştaylarda buna bir örnek. Ulusal Zeytin
Zeytinyağı Konseyi bu çalışmaları yapıyor."
www.marking.com.tr
teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger
14
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
BAĞ YETİŞTİRİCİLİĞİ
»»Bağcılıkta öncelikle bağ kurulacak yerin özelliklerinin tespit edilerek bağcılığa uygunluğunun belirlenmesi, hemen sonra da belirlenen bu
özelliklere göre anaç ve çeşit seçiminin yapılması gerekmektedir.
Bağ yeri seçilirken öncelikli olarak, İklim ( Sıcaklık, Güneşlenme, Yağış ve Rüzgâr ), Toprak
Yapısı, Yer ve Yön gibi faktörlerin incelenmesi
gerekir.
EKOLOJİK İSTEKLER
İklim
Tüm tarımsal üretimde olduğu gibi iklim koşulları bağcılıkta da yetiştirme koşullarını etkileyen ve sınırlayan en önemli faktördür.
Sıcaklık İsteği: Asma, gelişme devresi uzun
bir bitkidir. Günlük sıcaklık ortalaması +10 °C
ye ulaştığında gelişme başlar. Sonbaharda da
bu derecenin altına düşünceye kadar devam
eder. Erkenci çeşitlerde 1600-2000, geççi çeşitlerde 3000 veya daha fazla sıcaklık toplamı
olgunlaşma için yeterlidir.
Güneşlenme İsteği: Güneş ışınlarının daha
dik geldiği güney veya güney batı yönlerine
meyilli yerlerde kurulan bağlar güneşten daha
fazla yararlanırlar. Genel olarak asmanın bir
büyüme döneminde 1300 saatlik güneşlenmeye ihtiyacı vardır.
Su İsteği: Genellikle asma bazı yüzlek köklü
anaçlar dışında kökleri derine giden bitkidir,
bu nedenle yağışı az olan yerlerde de yetişir.
Yıllık yağış ortalaması 400-600 mm olan bölgelerde sulama olmaksızın bağcılık yapılabilir.
Toplam yağış miktarı kadar bunun yıl içindeki dağılımı da çok önemlidir. Kışın ve ilkbahar
başı gelişme devresindeki yağış çok yararlıdır.
Toprak
Filokseranın bağ bölgelerine yayılmasından
sonra aşılı asma fidanı kullanıldığı modern
bağcılığa geçilmiştir. Kullanılan Amerikan
Asma Anaçları da toprak yönü ile oldukça seçicidirler. Toprak tahlilinin yapılması, yeni bir
bağ tesisi için ilk ve temel kuraldır.
Yer ve Yön
Yetiştirilecek üzüm çeşidi ile ilişkili olarak yer
ve yöne de dikkat edilmelidir. Güneye meyilli az yamaç yerler sofralık üzüm yetiştiriciliği
için uygun alanlardır. Çeşitlerin farklı yüksekliklerde yetiştirilmesi olgunlaştırma süresini
ve ürün kalitesini önemli oranda değiştirir.
BAĞ TESİSİ
Bağcılıkta Amerikan Asma Anacı Kullanımının Önemi
Filoksera zararlısının topraklarımıza bulaşmasından sonra yerli bağcılık denilen kendi
kökleri üstünde üzüm çeşitlerinin yetiştirilmesi bağcılık açısından büyük bir risk oluşturmuştur. Günümüzde bunun tek çaresi ve pratik yolu bu zararlıya dayanıklı olduğu bilinen
Amerikan Asma Anaçlarını kullanmaktır.
Çeşit Seçimi
Çeşit seçimi de çok önemli olup uygun olmayan seçim, daha sonraki yıllarda çeşidin de-
ğiştirilmesine, tesisin yenilenmesine neden
olmakta, bu da para ve zaman kaybı anlamına
gelmektedir. Ülkemizde pek çok çeşit vardır.
Seçimde bölgeye iyi uymuş veya uyabilecek
ekonomik değeri olan çeşitler üzerinde durulmalıdır. Çeşit öncelikle yöre iklimine iyi uymalıdır. Örneğin sıcaklık toplamı düşük yerlerde
geççi çeşitlerle çalışılırsa, üzümler olgunlaşmaz, sonbaharın ilk donlarından zarar görebilir. Bu konuda toprak yapısı da belirleyicidir.
Sıcak yörelerde, taban topraklarda kurutmalık
çeşitler, serin yörelerde kıraç ve fakir topraklarda kalitenin önemli olduğu şıralık ve şaraplık çeşitler daha öne çıkar.
Arazinin Hazırlanması
Yer seçiminden sonra toprak hazırlığı ve gerekiyorsa; arazi temizliği, tesviye ve drenaj
çalışmaları yapılmalıdır. Bir bağ uzun yıllar dikildiği alanları işgal ettiğinden bu gibi alt yapı
çalışmaları baştan iyi tespit edilip planlanmalıdır. Eğimi fazla olan yerlerde teraslama, engebeli yerlerde de tesviye gereklidir. Özellikle
sulama gerekliliği ve eğim ilişkisi göz önüne
alınmalıdır.
Bağ tesis edilecek araziden 01 Mayıs – 31 Eylül tarihleri arasında numune alınarak uygun
laboratuarlarda analizi yaptırılmalıdır. Yine
analiz sonuçlarına göre anaç seçimi yapıldıktan sonra yetiştiricilik amacına yönelik çeşit
belirlenmelidir.
Aşılı ve Aşısız Amerikan Asma Fidanı
Bağlar iki tip fidan ile tesis edilebilir. Fidan
üretici kuruluş tarafından belirlenen anaç ile
üretimi yapılan çeşidin aşılanarak elde edilen
fidanı aşılı asma fidanı olarak isimlendirilir.
Bağ Parseli, bu tip fidanlarla tesis edilebileceği gibi, aşısız olarak dikilip parselin kuvvetine
göre 1 ila 3 yıl sonunda aşılanabilecek kalınlığa
ulaşan yabani fidanlara istenen üzüm çeşidine
ait kalemler arazide yarma yada göz aşısı yapılarak kurulabilir. Ancak ikinci üretim şekli uzman aşıcı ve aşılanacak çeşidin kalemini
bulma gibi sıkıntılar doğurabilmektedir.
Aşılı yada aşısız fidanlar tüplü olarak ta üretilebilmektedir. Tüplü olarak seralarda yetiştirilen bu fidanların dikimi Mayıs-Haziran ayları
arasında yeşil olarak yapılabilir. Ancak tüplü
fidanlar daha sıcak dönemlerde dikildiğinden
daha çok sulama imkanının olduğu yerlere
önerilir. Aşılı yada aşısız açık köklü fidanlar
için iklimi çok sert geçen yerlerde İlkbahar
dikimi uygundur. İlkbahar dikimi erken yapılırsa asma yağışlardan en fazla yararlanır.
Dikime toprak tavına gelip ısındığında başlanabilir. Tüplü fidan dikimi ise ilkbahar ve yaz
başında yapılır. Tüplü fidanın erken dikimde
geç donlardan, geç dikimde aşırı sıcak ve kuraktan etkilenmemesine dikkat edilmelidir.
Yön ve Dikim Sıklığının Belirlenmesi
Yön, arazinin şekli ile ilgili bir problem yoksa
en iyi güneşlenmenin sağlandığı kuzey-güney
doğrultusunda olmalıdır. Sürekli ve şiddetli
esen rüzgârların olduğu yerlerde telli terbiye
sistemleri hâkim rüzgâr yönüne paralel yapılmalıdır, böylece iyi havalanma sağlanarak bağın rüzgârdan daha az zarar görmesi sağlanır.
Küçük arazilerde sıraların parselin uzun kenarına paralel oluşturulması önerilir. Çok meyilli
yerlerde erozyonu azaltmak ve işlemeyi kolaylaştırmak için tesviye eğrilerine paralel sıralar
oluşturulmalı hatta gerekiyorsa teraslama yapılmalıdır.
Arazi İşaretlenmesi ve Dikim Hazırlığı
İşaretleme; omcaların geleceği yerleri düzgün
olarak saptamak, sıraları muntazam olarak
oluşturmak amacı ile yapılır. İşaretleme özenle yapılmalıdır. Sıralar düzgün olmazsa sıradan
kaçan omcalar oluşur, bunlarda ilerde tüm kültürel işlemlerde engel oluşturur özellikle toprak
işleme sırasında zarar görülebilir. Ağır bünyeli topraklarda dikim çukurların sonbaharda
açılması daha uygundur. Kurak bölgelerde ise
toprağın kurumaması için, çukurları çok önceden açmak uygun değildir. Çukurlar kürek,
bel, traktör burguları, motorlu veya motorsuz el
burguları veya dikim küsküsü diye adlandırılan
3-5 cm çapında demirden yapılmış el aletleri
ile açılabilir. Hangi şekilde olursa olsun tavın-
da olmayan toprakta çukur açılırsa, çukur kenarlarında bir sıkışma
olmakta ve sonuçta anormal, zayıf
kök gelişimi oluşabilmektedir.
Fidanlar dikim öncesinde kaybettikleri suyu almaları için belli bir
süre su içerisinde bırakılırlar. Bu
tutum randımanı arttırır. Fidanlar
üzerinde budama makası ile gövdeden çıkan yan ve boğaz kökleri
dipten kesilir, dipten çıkan köklerin
6-10 cm’si bırakılarak çepeçevre kesilir, kırılan ve zayıf kökler ayıklanır, sürgünlerin en kuvvetlisi ve dik
büyüyeni bırakılır ve 1-2 göz üzerinden budanır ve diğerleri dipten kesilerek dikim budaması yapılır. Tüplü fidanda
herhangi budama işlemi uygulanmaz.
Fidanların Dikilmesi
Çukurlara toprak tahlili sonuçlarına göre depo
gübreleme yapılmalıdır. Potasyum+Fosfordan
oluşan bu gübreleme fidanların 2-3 sene bu
besin maddelerine olan ihtiyacını karşılar.
Çukurun en dibine köklerin direk temasını
engellemek için kimyevi gübreler, üzerine yanmış çiftlik gübresi ve toprak karışımı atılarak
uygulanır. Aşı yeri toprak seviyesinin üzerinde kalacak şekilde dikim yapılmalıdır. Toprak
fazla sıkıştırılmamalı, dikim sırasında çukur
yarıya kadar toprak doldurulup, sıkıştırma can
suyu verilerek sağlanmalıdır. Fazla sıkıştırma
can suyunun kök bölgesine ulaşmasını ve genç
köklerin gelişmesini engeller. Tüplü fidanlar
harcı dağılmadan ambalajları çıkartılır ve çukur tamamen toprakla doldurulup, su ile hafifçe sıkıştırılır. Karton saksılı veya fileli fidanlar viyollerinden çıkartılarak harcı çevreleyen
malzeme ile birlikte dikilmelidir.
Dip köklerin gelişmesini sağlamak ve doldurma sırasında kalabilecek toprak boşluklarının
ortadan kaldırılması amacı ile can suyu vermek gerekir. Su toprak tarafından emildikten
sonra fidanların üzeri kuru, ince ve yumuşak
toprak ile örtülüp kümbet yapılır. Tüplü fidanlarda buna gerek yoktur. Fidanların yerinin
belli olması ve gelişecek sürgünün bağlanması
için herek çakılır.
İlkbaharda havaların ısınması ile gözler patlar.
Sürgün çıkışını kolaylaştırmak için kaymak tabakası varsa kırılır. Dikimden 1,5-2 ay sonra fidan boğazları açılıp aşı noktası temizlendikten
sonra tekrar toprakla kapatılır. Sürgünler bir
karış kadar olduğu zaman kümbetler açılarak
büyüyen sürgünler hereğe bağlanır. Yabancı ot
temizliği ve kaymak tabakasının kırılması için
2-3 defa çapa yapılır. İlk yıl sulama özellikle
tüplü fidanlarda eksiksiz gerçekleştirilmelidir.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Kurbanlık Hayvan Sevkiyatında ‘Veteriner
Sağlık Raporu’ Mecburiyeti
Geleceğin İş Modeli
Kooperatif Geleneğinde Saklı
»»İl merkezi ve ilçelerden başka il ve ilçelere yapılacak her türlü hayvan
ve hayvansal madde sevkiyatında, 'Veteriner sağlık raporu' alınması
mecburi.
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu ve ilgili yönetmelikler gereğince, aynı ilçe içinde, köyden köye, hayvan
pazarına, mezbahaya yapılacak hayvan nakillerinde ise sığırlarda pasaport, kimlik, koyun
ve keçilerde nakil belgesinin bulundurulması
gerekiyor.
Sevk edilecek sığır cinsi hayvanların ise sevklerinden en fazla 6 ay önce şap aşısı ile aşılanmış olmaları gerekiyor. Aşı tatbik tarihinden
sonraki 15. günden itibaren sevklerine izin
verilecek. Küçükbaş hayvanların ise hayatları
boyunca en az bir kez koyun-keçi vebası aşısı
yapılmış olmalı. Sevk edilecek bütün hayvanların Kulak Küpesi bulunması gerekiyor.
Trakya bölgesindeki iller ile İstanbul’un Avrupa yakasına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2010/7 ve 2010/13 sayılı ‘Trakya’ya
yapılacak canlı hayvan sevkleri genelgeleri’
kapsamında uygun şartları taşıyan kurbanlık
hayvanların sevklerine 10 Ekim’den itibaren
başlanacak, bu tarihten önce kesinlikle sevk
işlemi yapılamayacak.
İl ve ilçe müdürlüklerinde Kurban Bayramı
öncesi sevkler için nöbetçi veteriner hekim ve
bayram süresince görevli veteriner hekimler
uygulaması yapılacak.
Kurbanlık Hayvan Alırken Nelere Dikkat Edilmeli
Hayvanların sağlıklı, besili olması, veteriner
sağlık raporunun bulunması, aşı kaydı olması,
kulaklarının küpeli olması, büyükbaş hayvanların yanlarında pasaportlarının bulunması,
küçükbaş hayvanların yanında nakil belgelerinin olması, gebe olmaması, kurbanlık hayvanların erkek olanlarının tercih edilmesi,
damızlık değeri yüksek dişi hayvan tercih edilmemesi, sığırların iki yaşını doldurmuş olması
göz önünüde tutulmalı.
Silajlık Mısır Üretimine İlgi Artıyor
»»Konya Ereğli'de son yıllarda süt sığırcılığının artması yem bitkilerinin
ekiliş oranını da hızla artırdı.
İlçede her geçen yıl silajlık mısır üretimi artarken,
bakanlık silajlık mısır üretimi yapan çiftçiye,
dekar başına 55 TL destekleme veriyor.
Silajlık mısır hasadının başlamasıyla birlikte
Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Özkan Özgüven ve ziraat mühendisi Ersin Kantaş,
arazide hasat çalışmalarını yerinde incelemek
için Alhan köyünde silajlık mısır üretimi yapan Şammaz Kardeş'in tarlasında çiftçilerle bir
araya geldi. Yoğun artış gösteren silajlık mısır
üretimi ile birlikte süt sığırcılığının ihtiyaç duyduğu kaliteli kaba yem ihtiyacının karşılandığını belirten İlçe Müdürü Özkan Özgüven, "Alhan
köyü çiftçilerimizden Şammaz Kardeş'in mısır
tarlasında hasat esnasında beraberiz. Görüldüğü üzere çiftçimiz gerek damla sulama ile sulama yapması gerek ilçe müdürlüğü teknik personelimizin tavsiyeleri ile birlikte üretim yapması
neticesinde yüksek verim elde etmiş durumda.
Mısırın zamanında ve doğru makine ile biçilmesinin gerekliliğini de görüyoruz." dedi.
Doğru tarım tekniklerini uygulandığı için dekara ortalama verimin 8 ila 9 ton arasında olduğunu söyleyen Özgüven, "Bu miktar diğer üreticilerimizin veriminin üzerinde bir rakamdır.
İlçe müdürlüğümüz teknik personelinin tavsiyeleri ile doğru teknikleri uygulayarak üretim
yaptığı için çiftçimize teşekkür ediyorum." diye
konuştu. Özgüven, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'nın da silajlık mısır üretimi yapan
çiftçiye, dekarına 55 TL olmak üzere destekleme verdiğini vurguladı.
İlçe Müdürlüğü teknik personelince silajlık
mısır ölçümlerinin devam ettiğini hatırlatan
İlçe Müdürü Özkan Özgüven, desteklemeye başvuruda bulunan vatandaşların verilen
randevu tarihlerine uyarak ölçümlerini yaptırmaları gerektiğini belirtti. Özgüven, ayrıca,
ilçe müdürlüğü ziraat mühendislerinden Erdal
Gönülal'a da halen çiftçilere yardımcı olmasından dolayı teşekkür etti.
Zambak, Gül Yağına Rakip Olacak
»»Isparta'da Zambak bahçeleri oluşturularak elde edilen yağlar
kozmetik ve parfüm sektöründe kullanılmak üzere ihraç edilecek.
''Türkiye'nin Gül Bahçesi'' sloganıyla dünyada
gül yağı üretiminin yüzde 65'ini tek başına karşılayan Isparta'da zambak ihraç edilecek.
Robertet Gülyağı Genel Müdürü Nihat Yılmaz,
zambak yağının Türkiye'de ve dünyada fazla
bilinmediğini, fakat gül yağı kadar değerli bir
ürün olduğunu söyledi.
Yılmaz, gül üreticilerine Isparta'da iyi gelir
getiren alternatif bir ürün oluşturmak istediklerini belirterek, ''Zambak yağı ağırlıklı olarak
parfümeride kullanılıyor. Çok keskin bir kokusu olduğu için vazgeçilmez kokulardan birisidir. 4 yıl önce Fransa'dan zambak köklerini ithal ettik. Bugüne kadar 200 dekar alanda ekim
yaptık, bu yıl ilk hasadı yapıyoruz'' dedi.
Bu yıl ekili alanlardan 15 ton civarında işlemeye hazır zambak elde edeceklerini vurgulayan
Yılmaz, pilot bölge olarak belirledikleri Keçiborlu ilçesindeki 3 köye zambak tohumları
dağıttıklarını, önümüzdeki yıllarda daha çok
alanda zambak üretimi yapmayı planladıklarını kaydetti.
''Zambak yağının pahalı olmasının en önemli
sebeplerinden birisi, tarımının uzun sürmesi.
Zambak, tarlaya ekildikten 3 yıl sonra ürün
vermeye başlıyor. Soğanları gelişiyor ve ticari
olarak büyüyor. 3 yıldan sonra artık ürün almaya başlıyorsunuz. Hasat edildiği zaman sanayide kullanılacakları ayırıyoruz, geriye kalan
küçük soğanları tekrar tarlaya ekiyoruz. Zambak hasadında bir dönümlük alandan yaklaşık
300 kilogram yaş ürün elde ediyoruz. Yani üreticiler yaptıkları işin parasını 3 yıl sonra almış
olacaklar. Zambak yağının kilogramı bugün 4
bin ile 5 bin avro arasında değişiyor.''
15
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
“Bu yazı, David Judson’un, ‘Küreselleşen dünyanın iş modeli kooperatif/birlik geleneğinde saklı’ yazısı üzerine kurulmuştur.
Judson’nun yazısının özüne dokunulmamış,
ancak kooperatif teorisi açısından yetersiz
kalan yerlerine küçük ilaveler ve yorumlar
katılmıştır. Umarım David Judson bunu
hoşgörü ile karşılar.” T. A. Ç.
Çağdaş yönetim söz konusu olunca tartışılan başlıca kavramlardan biri “Yönetişim/
Gouvernance” kavramıdır. “Yönetişim/Gouvernance” daha geniş biçimde şöyle açıklanabilir: ticari hedefleriyle birlikte toplumsal
sorumluluk, saydamlık ve topluma yönelik
destek içeren bir işletme yönetme kültürü.
Yeni olduğu söylenen “yönetişim modeli”nin
kökleri oldukça eskiye dayandığı bilinmektedir. 1800’ler İskoçya’sına kadar gidiyor.
Belki Osmanlı döneminin lonca ve ahilik
düzeni incelense “Yönetişim”in köklerini
Anadolu’da da rastlamak mümkündür. Aslında bu modelin asıl adı “kooperatifçilik”tir.
Küreselleşen ekonomiye ve 21 yüzyıla çok
uygun bir model. Rekabetçiliği de içinde
taşıyan, genişletilmesi ve boyutlandırılması
gereken bir iş/işletme modeli. Artık ciddi
danışmanlık firmaları, bilim insanları “kooperatifçilik” modeli üzerinde ciddi araştırmalar/ tartışmalar yapıyorlar, raporlar
hazırlıyorlar. Örneğin dünyanın en büyük
danışmanlık firmalarından biri olan “Booz
Allen Hamilton”ın yayınladığı "A Cooperative Solution" (Kooperatif Çözüm) raporu,
“Kooperatifçilik” konusunda önemli ip uçları
taşımaktadır.
1980’lerde “kooperatiflerin sonu geldiğini” iddia edenler vardı: özellikle SSCB’nin
misyonundan vazgeçmesi, azgelişmiş ülkelerdeki başarısız deneyler, kooperatifçiliğin
yeniden gözden geçirilmesi konusunda pek
çok kişi ve/veya kuruluşu harekete geçirdi .
Burada dört örnek anmakla yetinilecektir:
1. Avrupa Birliği Parlamentosu, 13 Nisan
1983 tarihinde kooperatifçilik ve benzeri
kuruluşlar adına çok önemli bir karar aldı:
Mihr Raporu olarak anılan ve AB ülkelerindeki kooperatif ve benzeri kuruluşları ayrıntılı bir şekilde inceleyen belgeyi resmen
kabul ederek kooperatif girişimlerin AB için
vazgeçilemeyecek ekonomik aktörler olduğunu kabul etti[1].
2. Uluslararası Kooperatifler Birliği, uzun
çalışmaları sonucunda, 1995’de “Kooperatif
kimliğini” yeniden saptadığını ilan etti [2].
3. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün
2001 yılındaki düzenlediği kooperatifçiliği
geliştirme konferansı ve 2003’de yayınladığı
“193 sayılı Tavsiye Kararı[3];
4. Birleşmiş Milletler Örgütü(ONU)’nün 18
Aralık 2009 yılında aldığı bir kararla “Kooperatif işletmeler daha güzel bir dünya kurar” ana temalı olarak 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı (UKY)” ilan etti[4].
20. yüzyılın son onlu yıllarında, pek çok ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, “Kooperatifler/Birlikler Nereye Gidiyor”, vb. başlıklar
altında pek çok yazı yazıldı ve raporlar hazırlandı. Özellikle 2000 yılında Türkiye’de “Tarım Satış Kooperatifleri”nin yeniden yapılandırılması ile bu kooperatiflerin özellikleri
üzerinde önemli değişiklikler yapıldı. Bazı
eksiklerine karşın “kendi kendini yöneten
işletme modeli, küreselleşen dünyada başarının ve toplulukları korumanın önemli bir
aracı olma savı” giderek güncellik kazanıyor.
Son yıllarda büyük şirketlerin pek çoğu halka açılma süreci içine girmişlerdir : bu şirketler genellikle bilançolarına odaklanarak
çok kısa vadeli düşünmekteler ve ona göre
hareket etmektedirler. Bir çok iktisatçıya
göre bu olgu “kooperatif modeli daha önemli
kılıyor”[5].
Kooperatiflerin dünyada önemli başarılara imza attığı bir gerçektir: Türkiye’de Şekerbankı satın alan Rabobank (Hollanda),
dünyanın en büyük 25 bankası arasında yer
alan bir “kooperatif bankası”dır. Dünyanın
en büyük 300 kooperatifinin yıllık iş hacmi,
dünya ekonomisinin 10. büyük ekonomisine eşdeğerdedir. Kooperatifler tarım piyasasının Hollanda’da % 83’üne, Finlandiya’da
% 79’una; kredi piyasasının Fransa’da %
50’sine, Finlandiya’da % 35’ine; tüketim
malları piyasasının Finlandiya’da % 35’ine,
Norveç’te % 25’ine sahiptirler. İtalya’nın
en başarılı süpermarket zinciri COOP,
İspanya’nın Bask Bölgesinin en büyük şirketi
Mondragon, … birer kooperatiftirler.
Kooperatif işletmelerden elde edilen
“fazlalar”ın paylaşımı sermaye şirketlerinden farklıdır: Kooperatif işletmelerde fazlaların dağıtımını iki ana kalemde toplamak
mümkündür: Fazlaların bir bölümü kooperatif yatırımlarına, sosyal fonlara ayrılır. Diğer bölümü de ortaklara kooperatifle yaptığı
işlem oranına göre dağıtılır (risturn ilkesi).
O nedenle kooperatiflerde oluşan fazlalar
yoluyla yatırıma dönüşen sermaye stokları ortaklar arasında paylaştırılmaz. Gelecek
kuşaklara aktarılarak, “kuşaklararası yardımlaşma” yaratılır. Kooperatif işletmelerde, sermaye işletmelerinden farklı olan bir
başka özellikte onların yönetim şeklidir. Kararlar, demokratik esaslara göre alınır. Yönetim, yasalara göre üyelere karşı sorumlu
olmakla beraber aslında sorumluluk dağıtılmaktadır. Kooperatif işletmelerde kararlar,
üyelerin/paydaşların katkısı ve onayı olmadan verilemez. Kooperatif işletmelerdeki
bu karar mekanizması esnek davranmayı
kısıtlaması ve zaman kaybına neden olması
bakımından eleştirilse de, ortaklar arasında
“sahiplenme ve aidiyet” duygusunu geliştirdiği de bir gerçektir.
Örneğin Rabobank Başkanı Bert Heemskerk
şöyle diyor: “Bir kooperatif olarak, gereken
zamanı alabilirsiniz. Elbette iyi finansal performans göstermemiz lazım ama ille yüzde
20 gibi bir kâr oranı gerekmiyor. Eğer yüzde
10 ve 12 yaparsak bu kâfi. Ve biz sürekli yatırım, yatırım, yatırım düşünüyoruz."
Ayrıca kooperatifler eğitime ve öğretime
daha açık. Tüm üyeler, şu veya bu şekilde
piyasa ekonomisi ile tanışma fırsatına sahiptirler. Kooperatifler, normal konumda söz
sahibi olamayan insanlar için bir çeşit işletmecilik ve yönetim okulu gibi bir rol üstlenmektedirler.
Kooperatif kültürü, daha çok bölgesel bir
kültürdür. Bölge halkı ile daha yakın temasta olduklarından yerel kalkınmada önemli
rol oynarlar. Ayrıca engelliler,vb.. toplum
dışı kalan insanları topluma ve ekonomiye
sokan ortamları geliştirirler.
Kooperatif işletmelerin ekonomiye, dolayısıyla kalkınmaya katkısını önemsememek mümkün değildir . Bu katkıları şöylece
özetlemek mümkündür[6]: Gücün/iktidarın
paylaşılması, varlığın/gelirin paylaşılması,
bilginin paylaşılması, çevreye/bölgeye saygı,
bölgenin/ülkenin kalkınması.
Uluslararası Kooperatif Birliği Genel Sekreteri Karl-Johan Fogelstrom’un söylemiyle
“kooperatifler, ticarete odaklı bir toplumun
geliştirilmesini ve sürdürülmesini sağlarlar”.
[1] CES-CE, Les organisations coopératives, mutualistes
et associatives dans la Communauté européenne, Editions Delta, Bruxelles - Luxembourg, 1986.
[2] Alliance coopérative internationale, Déclaration sur
l'identité coopérative, 1995
[3] ILO, Promotion des Coopératives, Conférance Internationale du Travail : 89. Session, Juin 2001, ISBN
92-2-211957-6: SSN 0251-3218,
[4] United Nations,Resolution adopted by the General Assembly [on the report of the Third Committee
(A/64/432)], 64/136. Cooperatives in social development,
http://www.un.org/ga/search/view_doc.
asp?symbol=A/RES/64/136
[5]Akt. David Judson, Küreselleşen dünyanın iş modeli
kooperatif/birlik geleneğinde saklı 20.07.2006 ; Referans Gazetesi
[6]Emmanuel BOUHIER, « Les coopératives peuventelles être un outil de développement des territoires »
16
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
HAYVAN SAĞLIĞI
DELİ DANA HASTALIĞI
»»Bovine Spongiform Encephalopathy -BSE- (Sığırların süngerimsi beyin hastalığı), sığırların merkezi sinir sistemini etkiyen, yavaş ilerleyen,
dejeneratif ve ölümle sonuçlanan bir hastalığıdır. Hastalık yaygın olarak “Deli inek hastalığı” (mad cow disease) olarakta isimlendirilmektedir.
Hastalık ilk defa, Kasım 1986’da İngiltere’de teşhis edilmiştir. Daha sonra Belçika, Danimarka,
Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Liechtenstein, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya,
İsviçre’de ki hayvanlarda da görülmüştür. Kanada, Falkland Adaları, Kuveyt ve Umman’da
ise hastalığın ithal edilen hayvanlarda görüldüğü bildirilmiştir.
Epidemiyoloji
Epidemiyolojik veriler, BSE’nin asıl kaynağının kontamine yemlerin tüketilmesi olduğunu
göstermiştir. Fakat yemlerdeki BSE’nin asıl
kaynağı henüz tam açıklık kazanmamıştır. Bu
konuda başlıca 4 görüş bulunmaktadır.
Bu görüşlerden epidemiyolojik verilerle en çok
destekleneni; hastalığın kaynağının koyunlardaki scrapie hastalığı olduğudur. Scrapie en az
iki yüzyıldır İngiltere’deki koyunlarda görülmektedir. 1980’lere doğru İngiltere’deki koyun
popoulasyonunda önemli bir artış olmuş ve
muhtemelen koyunlardaki scrapie hastalığıda
artmıştır.
Diğer bir görüş; İngiltere’deki sığırlarda BSE’
nin nadirende olsa mevcut olduğu ve rendering
işlemleri sırasında etkenin imha olmayarak sığır yemleri ile hastalığa neden olduğudur.
Scrapie’nin sığırlar için enfeksiyöz olan yeni
bir suşunun ortaya çıktığı, et-kemik unu ile
sığır yemlerine karıştığı ve ithal edilen Afrika
kemik unlarından kaynaklandığı yönünde görüşlerde bulunmaktadır.
Görüşlerin ortak noktası 1970/1980’lerdeki
rendering işletmelerindeki işlem değişikliğine
dayanmaktadır. İngiltere’de yem sanayiinde
yapılan teknolojik değişiklik, özelliklede ısı
seviyelerindeki düşüklük neticesinde etken et
kemik unlarında yaşamını sürdürerek sığırlara
verilen yemler ile hastalığa neden olmuştur.
BSE erkek ve dişi yetişkin sığırlarda ve genellikle de 4-5 yaşındaki hayvanlarda görülmektedir.
Yapılan deneysel çalışmalar hastalıklı beyin
dokusunun, ağız yolu ile veya beyin içine enjekte edilerek buzağı, koyun, keçi, domuz,
maymun, fare ve kobaylara verildiğinde hastalığın oluştuğunu göstermiştir.
Etken BSE ile doğal olarak enfekte hayvanların beyin dokusunda, omuriliğinde ve retinasında (gözde) tespit edilmiştir. Bu nedenle bu
kısımlar riskli organlar olarak tanımlanmış ve
Avrupa Birliği ülkelerinde insan tüketiminde
kullanılması yasaklanmıştır. Son olarak, Avrupa Birliği 12 ayın üzerindeki yaştaki sığırların
omurilikleri, tonsilleri, gözleri ve beyinlerini
içeren kafası ile her yaştaki sığırların doudenumdan rektuma kadar ki bağırsaklarını Nak-
ledilebilir spongiform encephalopathy (Transmissible spongiform encephalopathy)- TSE
grubu hastalıklar için spesifik risk materyali
olarak belirlemiştir.
BSE etkeni hayvanda saptanabilir bir immun
yanıt veya yangısal bir reaksiyon oluşturmamaktır. Hastalığın tedavisi olmadığı gibi koruyucu aşısıda bulunmamaktadır.
Hastalığın Etkeni
BSE, grubunda yer alan bir hastalık olarak
sınıflandırılmaktadır. BSE’ye neden olan etkenin insanlar ve hayvanlardaki benzer hastalıkların etkenleri ile çok fazla yakınlığı bulunmaktadır.
İnsan ve hayvanlarda görülen Nakledilebilir
Spongiform Encephalopathy’ler aşağıda belirtilmektedir.
Hayvanlarda Görülenler
Bovine Spongiform Encephalopathy : Sığırlarda
Scrapie : Koyun ve keçilerde
Transmissible Mink Encephalopathy: Minklerde
Feline Spongiform Encephalopathy: Kedilerde
Kronik Wasting Disease : Geyiklerde
Exotic Ruminantlardaki BSE : Nyala, kudu vb.
İnsanlarda Görülenler
Kuru
Creutzfeldt-Jakob disease (CJD), The new
variant Creutzfeldt-Jakob disease (vCJD),
Gerstmann-Straüussler-Scheinker syndrome
(GSSS), Familial fatal insomnia (FFI)
BSE ve diğer TSE’lere sebep olan etken hakkındaki bilgiler bilimsel olarak henüz tam kesinleşmemiş olup bu konudaki tartışmalar halen devam etmektedir.
Etkenin bu güne kadar bilinen özelliklerin dışında özelliklere sahip bir virus, bir prion veya
bir virino olduğu konusunda 3 temel teori
bulunmaktır. Günümüzde BSE’ye neden olan
etkenin prion (nükleik asit içermeyen) olarak
adlandırılan bir protein partikülü
(PrP) olduğu yönündeki görüş yaygın
olarak kabul görmektedir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda insanlarda görülen yeni variant Creutzfeldt-Jakob (vCJD) hastalığı etkeni ile BSE etkeninin birbiri ile
özdeş, aynı özelliklere sahip olduğu
bildirilmektedir.
Etken pek çok fiziksel ve kimyasal
işlemlere oldukça dayanıklıdır. Tavsiye edilen fiziksel inaktivasyon derecesi otoklavda 134-138 ° C’de 18
dakikadır. Ancak bu ısı aralığınında
tamamen inaktivasyonu sağlayamayabileceği belirtilmektedir. Etken alkol, formol, ultra viyole gibi işlemlere oldukça
dayanıklıdır.
Hastalığın Geçişi
BSE enfekte et kemik unlarını içeren yemlerin
alınması sonucunda ortaya çıkmaktadır.
İatrojenik (hatalı uygulama, hatalı enjeksiyon
vb.) yolla bulaşmaya bağlı bir BSE vakası bildirilmemiş olmakla birlikte bu yolun potansiyel
bir vasıta olabileceği belirtilmektedir.
BSE’nin normal şartlarda sığırdan-sığıra veya
sığırdan diğer hayvan türlerine geçtiğine dair
bir bulgu bulunmamaktadır.
Sınırlı sayıdaki araştırmada, çok düşük seviyede maternal veya vertikal geçişin meydana
gelebileceği ileri sürülmüştür ve
bu konudaki çalışmalar devam
etmektedir.
Creutzfeldt-Jakob hastalığının
yeni bir varyantının ortaya çıkışı
oral (ağız) yolla geçiş ihtimalini
de ortaya koymaktadır.
Klinik Bulgular
BSE’den etkilenen sığırların sinir
sisteminde ilerleyen (şiddeti artan) bir dejenerasyon şekillenir
ve hastalık ölümle sonuçlanır.
Hastalığın inkubasyon periyodu
(bir hayvanın enfekte hale geldiğinden ilk hastalık belirtilerini
gösterdiği ana kadar geçen zaman) 2-8 yıl arasında değişebilir.
BSE’nin klinik belirtileri çok değişiklik gösterir. BSE’li sığırların pek çoğunda belirtilerin
gelişimi birkaç hafta hatta ay ( 2 hafta-6 ay)
alır iken nadiren çok kısa da sürebilir.
Şüpheli hayvanların büyük bir kısmı dikkatli
takip edildiğinde aşağıda belirtilen semptomların çoğunu gösterirler.
• Korku, endişe
• Sinirlilik, asabiyet
• Beton zeminlerde yürümeye, köşeleri dönmeye, kapalı alanlara girmeye, kapılardan geçmeye ve süt sağdırmaya karşı isteksizlik
• İnsanlara ve diğer sığırlara karşı saldırganlık
• Sağımda tekme atma
• Başı aşağıda tutma, baş ve boyun kısmına dokunmaya aşırı tepki
• Ses ve ışığa aşırı hassasiyet
• Özellikle arka ayaklarla, yüksek adımlarla yürüme
• Kalkma zorlukları
• Deri titremeleri
Kondüsyon, ağırlık ve süt veriminde düşüşler
Şiddetli burun kaşıntısı
Hastalığın Teşhisi
Günümüzde, canlı hayvanda hastalığı saptayabilecek bir test bulunmamaktadır. Canlı hayvanda klinik belirtiler kısmında yer yer alan
semptomlar izlenerek şüpheli hayvanlar tesbit
edilebilmektedir.
Ancak BSE’li hayvanlarda görülen belirtilerin
bir kısmı aşağıda belirtilen hastalıklarda da
görülebilmektedir.
• Hypomagnesaemia
• Nervous ketosis
• Encephalic listeriosis and other encephalitides
• Polioencephalomalacia or cerebro-cortical
necrosis
• Intra-cranial tumours
Bu hastalıklara özgü diğer belirtileri göstermeyen sadece sinir sinir sistemi hastalıklarına
ilişkin belirtileri gösteren 20 ayın üzerindeki
bir hayvan BSE şüpheli olarak değerlendirilmelidir.
Hastalığın teşhisi, histopatolojik inceleme
(beyin dokusunun ve omuriliğin ölüm sonrası mikroskopik muayenesinde karekteristik
bulguların tesbiti), immunohistolojik boyamalarda etkenin tesbiti, elektron mikroskopik
muayenelerde BSE fibrillerinin görülmesi ile
yapılabilmektedir.
Hastalığın varlığının tesbitine yönelik geniş
kapsamlı taramalarda kullanılan Avrupa Birliği tarafından onaylanmış 3 hızlı test (Biorad,
Prionic check, Enfer test sistem) bulunmaktadır. 5 adet hızlı test ise inceleme safhasındadır.
Bakanlıkça Alınan Önlemler
BSE hastalığının ortaya çıkışından itibaren
konu Bakanlıkça izlenmektedir. Ülkemiz insan
ve hayvan sağlığının korunması amacıyla hastalık görülen ülkelerden çift tırnaklı canlı hayvan, hayvan maddeleri, hayvansal orijinli yem
katkı maddeleri ve bu maddeleri ihtiva eden
yemlerin ithal edilmesi 25.05.1990 tarihinde
yasaklanmıştır. Halen Avrupa Birliği ülkelerinden canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin
ülkemize ithalatı yapılmamaktadır.
Ülkemizde Bakanlığımıza bağlı Veteriner
Kontrol ve Araştırma Enstitüleri bünyesindeki
laboratuvarlarda, sığırlarda sinirsel bulgularla
seyreden çeşitli hastalıkların teshisi maksadıyla incelenen merkezi sinir sistemi dokularında
BSE’nin tanıtıcı bulguları tespit edilmemiştir.
Mevcut diğer bilimsel kurumlarda da hastalığın tespit edildiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır.
Bakanlığımız devam etmekte olan teşhis çalışmalarına ek olarak, mezbahalarda kesime
alınan hayvanlarda hastalık taramasını başlatmak için hazırlıklarını sürdürmekte, yine konu
ile ilgili eğitici çalışmalara ağırlık vermektedir.
Korunma ve Önlemler
Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE)’nce
sağlığın korunması amacı ile alınması gereken
önlemlere yönelik tavsiyeleri aşağıda belirtilmektedir.
Hastalıktan ari ülkelerde
Sinirsel hastalıkların belirtisini gösteren hayvanların patolojik teşhisinin yapılması,
İthalatta canlı ruminantlar ve onların ürünlerine karşı önlem alınması,
Embriyo ithalatı için strateji ve politika belirlenmesi önerilmektedir.
Hastalığın görüldüğü ülkelerde
Belirlenen vakalarda hayvanların kesimi ve
tazminat ödenmesi,
Memeli hayvanların işlemden geçirerek yeniden kullanıma sunulacak proteinlerinin kontrolü,
Sığırların takibi ve tanımlanmasının etkin bir
şekilde sağlanması önerilmektedir.
Tıbbi Olarak Alınması Gereken Önlemler
BSE’den şüpheli hayvan dokuları ile temas
halindeki laboratuvar çalışanları uygun koruyucu giysiler giymeli ve fiziksel ve kimyasal
muamelelerin büyük bir kısmına karşı oldukça
dirençli olan etkene maruz kalmamak için çok
titiz çalışmalıdır.
Creutzfeldt-Jakob hastalığının yeni bir varyantının son zamanlarda ortaya çıkışı, BSE etkeninin insanlar için enfektif olabileceğini göstermiştir. BSE bulaşıcı bir hastalık değildir. Bu
nedenle laboratuvarda alınması gerekli tedbirler kaza ile meydana gelebilecek iatrojenik,
gözle veya ağız burun yolu ile maruz kalmaları
önleyecek niteliktedir.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM MAKİNALARI TARİHİ
17
Traktörün Tarihi Gelişimi
Traktör Nedir?
Traktör kelime karşılığıyla ‘‘çeken’’
anlamına gelmektedir. İlk zamanlar sadece çeki işlerinde kullanılmak
üzere tasarlanmıştır. İlk tarım traktörleri, buhar makinasıyla çekilen
kablolu çeki makinaları olarak tasarlanmış ve lokomobil adını almıştır.
İlk Yerli Traktör HSG
Dr. Caner KOÇ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Makinaları Bölümü
• 1937 yılında basınçlı soğutma sistemi ve 3 nokta askı düzenin tanıtımı yapılmıştır.
• 1892 yılında ise kendi halinde bir
çiftçi olan John Fröhlich, Ven Duzen
benzinli motorunu bir şasi üzerine
oturtarak, kayış ve kasnak düzeniyle
başarılı bir şekilde hasat makinasını
bu düzeneğe bağlamıştır. Tam olarak traktör olmayan bu araç bir çok
traktör üreticisine ilham kaynağı olmuştur.
Lokomobil, tekerlekler üzerine konulmuş, bir aracı istenilen yere çekebilecek biçimde yapılmış petrol
türevleri ile çalışan modelleri bulunmasına karşın genel olarak buharla
çalışırdı.
Lokomobiller tarımda, harman makinelerini, sabanları, sulama araçlarını yürütülmesinde kullanıldı.
Lokomobiller Traktörlerin atasıydı.
Günümüzde artık lokomobiller kullanılmamaktadır.
lında Amerikan Minneapolis Moline
şirketi ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ortaklığında Minneapolis – Moline Türk Traktör ve Ziraat
Makineleri A.Ş. adıyla kurulmuştur
• II. Dünya Savaşı sırasında traktörler kullanılmış fakat tırtıllı traktörler yerine değişik özellikte tekerlekli
traktörler tercih edilmiştir.
• 1894 yılında Paterson J. I. Case ilk
gazyağı ile çalışan motoru bulunan
traktör denemelerini California’da
yapmış. Fakat makina beklendiği
kadar iyi olmadığı için bu konu üzerinde durulmamış ve geliştirilmemiştir.
• 1968 yılında Türk Traktör ve Ziraat Makinaları olarak isim değiştiren
Minneapolis – Moline Türk Traktör
ve Ziraat Makineleri A.Ş. 1978 yılında monte ettiği 100.000. Türk – Fiat
marka traktörü Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesine armağan etmiştir.
Lokomobiller zamanla yerini buharla çalışan ve görünümleri lokomotife
benzeyen kendiyürür çeki makinalarına bıraktı ve bu traktöre doğru atılan en önemli adımlardan biri oldu.
• 1905 yılında Hornsby firması traktör gelişiminde yeni bir çığır açarak
tırtıl tekerleği traktöre entegre etmiş
ve bunu dünyaya tanıtmıştır.
• İlk olarak 1868 yılında ortaya çıkan bu makinalar daha çok kereste
ticaretinde karayolu taşımacılığında kullanılmaktaydı. Ağırlıkları 5
tondan az olanları tek bir operatör
tarafından idare edilebilen bu buharlı makinaların en ünlüsü Garrett
4 CD’dir.
• Henry Ford benzinle çalışan ilk
deneysel traktörünü 1907 yılında
üretmiş ve bu makinaya traktör değil, araba pulluğu adını vermiştir.
Zamanla gerçek ismine kavuşan bu
makinalar 1910 yılından sonra tarım
alanında yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır
• İlk traktör, 1889 yılında Chicago’da
üretilmiştir. Charter motor şirketi tarafından üretilen bu traktör,
bir buhar makinası şasisine monte
edilmiş,tek silindirli ve benzinle çalışan motora sahip bir araç olarak
geliştirilmiştir.
• Türkiye tarımda makine gücüyle 1900’lü yılların başında tanışmıştır. 1908 yılında Almanya ve
İngiltere’den ithal edilen lokomobiller Çukurova ve Trakya bölgesinde
kullanılmıştır.
• I. Dünya savaşı sırasında ise Tarım
Bakanlığı tarafından Almanya’dan
ithal edilen 60 adet motorlu pulluk
ve buhar makinasıyla toprak işleme
gerçekleştirilmiştir.
• Ülkemizde 1936 yılına kadar ithal
edilen değişik tip ve modeldeki traktör sayısı 1308 olarak belirlenmiştir.
• Cumhuriyetin ilanından sonra (29
Ekim 1923 ) M. Kemal Atatürk tarafından 100 adet Fordson marka
traktör ithal edilmiştir.
• 1998 yılında New Holland firmasıyla ortak olan Türk Traktör, New Holland marka traktörlerin üretimine
başladı ve 2007 yılında Türk Traktör
kuruluşundan itibaren ürettiği traktörlerin 500.000.sini kutlayarak, bu
traktörü Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesine armağan etmiştir.
• Traktörler tarımla uğraşan insanların isteklerine ve ihtiyaçlarına göre
şekillenmeye devam etmektedir.
Traktörlerin yapısı:
• Traktördeki büyük gelişmelerden
biri de 1915 yılında kuyruk mili kullanımı olmuştur.
• İlk yerli traktör Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü profesörleri Süleyman
Kadayıfçılar, Hamit Demirtaş ve
Gazanfer Harzadin tarafından tasarlanan HSG adlı traktördür
• Türkiye, ilk traktör fabrikasını
yine Marshall Planı kapsamında,
Atatürk’ün traktör sürdüğü Atatürk
Orman Çiftliği arazisinde, 1954 yı-
Günümüzün traktörlerinde aşağıyukarı yalnızca Dizel Motoru kullanılmaktadır. İyi bir moment karakteristiği olan bu motorlar çok
ekonomiktir. Motorlar genellikle 1-8
silindirlidir. Motor gücünü yükseltmek için türboşarjörler de kullanılabilir. Pek çok araçta dört zamanlı
motor kullanılır. Marş motoruyla
çalıştırma, artık dünyanın her yanında uygulanan temel yöntemdir.
Motor genellikle regülatörlüdür ve
çalışma hızı 800-2 800 devir/ dakika arasında değişir. Traktörlerde
hava soğutmalı motorların da kullanılabilmesine karşılık, su soğutmalılar daha yaygındır. Çalıştırıldıkları
ağır koşullardan ötürü, traktörlerin
etkili hava ve yağ filtrele-riyle donatılması gerekir.
Traktörlere çok güçlü Debriyaj’lar
takılır. İki aşamalı çalışan bu debriyajlar, vantilatörle soğutulur. İlk
aşamada makinanın Ön hareketi
durdurulur, ikinci aşamada da çıktş
mili ve hidrolik pompa durur.
Pek çoğu belirli hızlar gerektiren
çeşitli çalışma koşulları nedeniyle
traktörlerde çok sayıda ileri vites bulunur. Bu yüzden, ikinci bir dişli takımıyla birlikte, üç ya da dört hızlı Dişli
Kutusu kullanılır. Viteslerin sayısını
iki katına çıkarmak için Planet Dişli
Mekanizmaları’ndan da yararlanılır.
Vites değiştirmeyi kolaylaştırmak
için, bazen senkromeş kullanılır. Değişken hız oranlan elde etmek için
de, hidrolik transmisyon gereklidir.
Traktör transmisyonu, çeşitli zorlamaların etkisinde kaldığından, aynı
beygirgücündeki bir yol aracına göre
çok daha sağlam yapılır. Çıkış mili,
taşman ya da çekilen araçlarla bağlantı sağlar ve genellikle traktörün
arkasında yeralır. Ancak, son yıllarda, aracın yanına ve önüne bağlanan
ek çıkış milleri de kullanılmaktadır.
Bunlar, orta ya da ön tarafa monte
edilmiş donanım için kullanılır.
1947 yılında bağımsız çıkış millerinin yapımı, önemli bir gelişme olmuş, böylece çıkış mili, traktörün ön
hareketinden bağımsız olarak kullanılabilecek hale gelmiştir. Balyalama gibi işlemlerin yürütülmesinde
bu düzenek büyük yarar sağlar. Bazı
tarım işlerinde de. hızı. aracın yo!
alma hızıyla orantılı olan tekerlek
hızlı çıkış milleri kullanılır.
Traktörlerin çok yönlü araçlar haline getirilmesinde, hidrolik gücün
kullanılmasının da katkısı büyük
olmuştur. Eskiden traktörle çekilen
donanımın ya da aracın alçaltılması ve yükseltilmesi için, dış hidrolik
pistonların kullanılması zorunlu olmaktaydı. Ama üçlü nokta bağlantı
sisteminin geliştirilmesiyle traktör,
bir çekici olmaktan çıkmış, çeşitli
işlerde kullanılabilen yararlı bir araç
haline gelmiştir.
Genellikle bir ayak pedalıyla çalıştırılan Diferensiyel kilidi, diferansiyelin normal biçimde çalışmasını
engelleyen bir mekanizmadır. Zor
çalışma koşulları altında bu mekanizma, motor gücünün bütünüyle iki
arka tekerleğe geçirilmesini sağlar.
Böylece, tekerleğin dönmesi yavaşlar ve traktörün yumuşak arazide yol
alması kolaylaşır.
Traktörde Fren’ler de büyük önem
taşır: Frenler, yalnızca aracı durdurmak için değil, tarlada sert dönüşlere yardımcı olmak için de kullanılır.
Genellikle disk frenler kullanılır.
18
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyada Kooperatif Bankaları Büyüyor
»»Belki çoğunuza ilginç gelmeyebilir ama geçtiğimiz günlerde internet haberlerinde şöyle bir haber geçiyordu. İngiliz Kooperatifleri ülkenin en eski
bankalarından biri olan Llyod’un 632 şubesini aldığını ve ülkenin en büyük sokak bankalarında biri haline geldiğini belirtiyordu. İngiltere’deki
bankacılık piyasasındaki payını artırdığını açıklıyordu.
Artık caddelerde kooperatif bankası
levhalarının görüleceği ifade ediliyordu. Yazının başlığı okuyuculara
“Hesaplarınızı kooperatif bankasına
alma zamanı değil mi?” şeklinde sunuluyordu. Çünkü batıda en güven
duyulan bankalar kooperatif bankaları olmaya başlamıştı. Diğer bankaların akıbeti henüz belli değildi.
Geçtiğimiz yıl ülkemizde yapılan bir
toplantıya katılan Alman Kooperatif
Bankalarının yöneticileri de benzer sözleri dile getiriyorlar. Diğer
bankalar şube kapatırken biz şube
açıyoruz. Bankacılık olarak en iyi
dönemi yaşıyoruz. O toplantıda bu
sözlerin gelen temsilcinin kendi kooperatiflerinin ve bankasının reklamını yapıyor pek önemsememiştim.
Ancak bu konuda diğer ülkelerden
gelen haberlere ve son İngiltere’deki bu gelişmeyi okuyunca bu yazıyı
yazmaya karar verdim. Çünkü kooperatifçilik hareketinin gelişmesi ve
güven içinde olması için kooperatif
bankasının kurulmasının şart olduğunu düşünenlerden ve savunanlardan biri olarak geçmişi ve bugünü
değerlendirmek istedim.
Kooperatif Bankaları
kooperatifçilikte gelişmiş
ülkelerde kooperatif
hareketinin en büyük finans
gücü ve güvencesidir.
Kuruluşları kooperatiflerin kuruluşları kadar eskidir. Ülkede finans kaynağı oluşturulmasında başvurulan
en eski uygulamadır. Şöyle bir bakın
bugün bile ülkeye en büyük hizmetleri veren elimizde kalan tekten yerli
bankalardan biri olan ziraat bankası
bir kooperatif bankası mantığından
doğmuştur. Halkın ve kamunun en
güvendiği banka olarak yıllardan
beri de bu görevi sürdürmektedir.
Kooperatif bankası nasıl kurulmakta
ve ne yapmaktadır derseniz. Kooperatif bankası mevcut kooperatiflerin
üst örgütleri ile finansman güçlerini
birleştirdikleri ve gerek kooperatiflere gerekse ortaklarına hizmet veren bankalardır. Yabancı sermayeye
ihtiyacı yoktur. Gücünü ortaklarından alır. Bu bankalar ortaklarının
her türlü bankacılık hizmetlerini
karşıladıkları gibi kooperatiflerinde
sermayelerini en iyi şekilde kullanılmasını ve yönetilmesini sağlarlar.
Kooperatif bankalarının
hizmet politikaları içinde
ortakların menfaatleri ve
beklentileri ön plandadır.
Kooperatif bankaları ülkede en küçük yerleşim birimine bankacılık
hizmetleri götürürler. Bu yönüyle kamu menfaatleri çerçevesinde
ülkedeki finans yönetiminin de en
büyük güvencesi ve destekçisidirler. Çünkü kooperatif bankalarını
gücünü kooperatif yatırımlarından
ve onlara güç katan ortaklarından
almaktadırlar. Kooperatif bankalarının hizmet politikaları içinde ortakların menfaatleri ve beklentileri
ön plandadır. Zaten karar mekanizmalarında onların yer almaları aksi
bir duruma müsaade etmeyecek konumdadır.
Tabii diğer özel bankalara göre işleri
zordur. Yerelin gücüyle yerele hizmet veren bankalardır. Kolay kolay
kapanamazlar ve başkalarına satılamazlar. Bölgelerini terk edemezler. Zaten böylesi bir uygulama ile
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
de ayakta kalamazlar. Bugün başta
İngiltere ve Almanya olmak üzere
birçok ülkede kooperatif bankaları bankacılık sisteminin en önemli
oyuncuları arasındadır. Ülkenin en
ücra yerlerine kadar yayılmışlardır.
Hatta bulundukları ülkelerin en
başta gelen bankaları arasındadır.
Bazen mevcut yapıları ile diğer ülkelerdeki kooperatif hareketi ile de
bütünleşip o ülkelerde de hizmet
vermektedirler.
Aslında bugüne kadar ülkemizde
bir kooperatif bankası kurulması işten bile değildi. Halende kurulması
mümkündür. Tarım Kredi Kooperatifleri ve Türkiye Esnaf Sanatkârlar
Kooperatifi bu görevi rahatlıkla yapacak konumda ve hükümet nezdinde
güvene yasal imkanlara sahiptir. Bu
kooperatiflerimiz dünyada kooperatif bankası sahibi olan birçok kooperatif ile de güçlü ilişkilere sahiptir.
TZOB’de görev yaptığım yıllarda iktisatçı, çiftçi ve deneyimli bir idareci
olan Genel Başkan Osman Özbek,
kendiside Floransa Ziraat Fakültesi
mezunu, Trakya Birliğin kurucusu,
çiftçi ve deneyimli bir kooperatifçi
olan Erol Baraz döneminde kooperatif bankası kurulması defalarca
hükümetlere sunulmuştur. Başta
o dönemin en güçlü kooperatifleri olan Tarım Satış Kooperatifleri
olmak üzere tüm kooperatiflerin
sorunlarının çözümü bakımından
bunun gerekli olduğu anlatılmıştır.
Ama malum bankacılık çevreleri
buna karşı çıkmışlar ve baskıları sonucu engellemişler idi.
İşin üzücü tarafı o günlerde kooperatif bankalarına karşı çıkanların
çoğu bankalarını yabancılara satmakta mahsur görmemişler, bazıları
yurt dışında banka açmanın peşine
düşmüşler, en ufak kriz anında çalışanlar işten çıkarılmış, banka şubeleri kapatılmış, halka göre değil
haklı olarak kendi menfaatlerine ve
kazançlarına göre politika izlemişler
ve de bugün izlemektedirler. En ufak
bir kredi kartı parasında bile mahkeme kararlarına rağmen bankaların önemli bir kısmı çeşitli oyunlara
başvurmaktan çekinmemektedirler.
Bu işin sadece görünün tarafıdır.
Çoğu kez kooperatiflerin ve bankalarının serbest rekabet oluşumunu engellediği öne sürülmüş ve de
sürülmektedir. O dönemlerde de
asıl korku bundan kaynaklanıyordu. Ama sonuçta ne oldu. En ufak
bir krizde ve zorlukta bankaların
el değiştirmesinde ve bulundukları
yerden ayrılmalarında mahsur görülmedi. Bazı ilçeler adeta bankasız
kaldı. Allahtan imdadımıza elden
çıkarılmak istenen kamu bankaları
ve PTT’nin bankacılık sistemi yetişti.
Şimdi o insanlara sormak istiyorum.
Nerede o serbest rekabet yaygaraları? Neden o bankaları yabancı sermayeye satıp gittiniz? Niçin halkı
düşünmediniz? Nerede sizin sosyal
sorumluluk anlayışınız? Tabii bu
soruları kızgınlıkla sormuyorum. Bu
davranışlar sizden beklenen davranışlardır. Haklı olarak halktan önce
kendi menfaatlerinize göre hareket
etmek zorundasınız. Bu da sizin
mevcut sistemde en büyük hakkınız.
Ama lütfen bizlere bir daha serbest
rekabet gerekçesini sunmayın.
Gerçek serbest rekabet toplumun
menfaatlerini koruyan ve bu görevi
taşıyan kuruluşların pazara girmesi
ile olur. Bugün dünyanın en büyük
kapitalist ülkelerinde de bu sistem
böyle işler. Ama ülkemizde her nasılsa Özal’dan Kemal Derviş’e kadar
uzanan siyasi yelpazede tek taraflı bir
piyasa oluşumu bizlere serbest rekabet diye sunulmuştur. Sonuçlar ortadadır. Bu görüntü karşısında hala
Ziraat bankasının ve halk bankasının
kooperatiflere değil de özelleştirme
adı altında satılmak istenmesi yapılacak en büyük ve vahim hata olacaktır.
Çünkü bugüne kadar yapılan uygulamalar ile bankacılık ve sigortacılık kesiminde geldiğimiz nokta ortadadır.
Bu alan neredeyse tümüyle yabancı
oyuncuların elindedir. Tamam biz
yabancı sermayeye karşı olmayalım.
Ama o yabancı bankaların geldikleri
ülkelerdeki uygulamalar bizim ülkemizde olsun. O ülkelerde uygulanan
yabancı sermaye oranı bizim ülkemizde de dikkate alınsın.
Bugün kooperatiflerimizin yaşadıkları finans kriz içinde ileriye gitmesi kolay değildir. Özel bankalardan
alınacak krediler ile sosyal amaçlı
bir kooperatifçilik yapmak mümkün
değildir. İnsanı ve ortağını dikkate almayan bir kooperatifinde özel
bankadan alacağı krediler ile gerçek anlamda kooperatifçilik faaliyeti
sürdürmesi mümkün değildir. Nasıl
yardım kuruluşları arasında rekabet
olamaz ise, kooperatiflerden acımasız rekabet koşulları içinde piyasada
yer alması beklenmemelidir. Kooperatiflerin sosyal görevleri vardır. Gereğinde tüm varlıklarını ortaklarına
yönelik harcayabilirler ve kullanabilirler. Bulundukları bölgeye hizmet
mecburiyetleri ve öncelikleri vardır.
Bu konuda dünya kooperatifçilerinin deneyimlerini paylaşmasının
önünde hiçbir engel yoktur. Dünya
Kooperatiflerinin hedefi insana ve
çevreye saygılı bir kooperatifçilik
hareketinin geliştirilmesi konusunda dünya çapında birlik, işbirliği ve
dayanışma ruhunu etkin kılmaktır.
2012 yılının Birleşmiş Milletlerce
Uluslararası Kooperatifler Yılı İlan
edilmesi dikkate alınarak yetkililerimizce dünyadaki kooperatif bankacılığı hiç kimsenin etkisi altında
kalmadan ve bugüne kadar Türk
bankacılık sisteminin yaşadığı ve
geldiği nokta dikkate alınarak. Dünyadaki Kooperatif bankacılığı uygulamaları izlensin, yerinde görülsün.
Bir an önce kooperatif bankası kurulması için çalışmalara başlansın.
Kooperatiflerimizin, ortaklarının ve
tüm ülkemizin menfaatine olacak
bir karar alınarak tarihe geçecek bir
adım atılsın.
Dünyada kooperatif
bankaları büyürken, biz
özelleştirdiğimiz bankaları
ve sigorta şirketlerini
yabancılara satmaktayız.
Bu gidişten sadece kooperatifçiler değil tüm insanlar rahatsızdır. Sigorta kooperatiflerinin kurulmasına imkân
verilmesi bir ölçüde sevindirici
bir gelişme olmuştur. Ancak bu
özel yılda en güzel haber Kooperatif Bankası kurulması haberi olacaktır.
•http://www.bankingtimes.co.uk/bank/
co-op/http://www.eacb.eu/en/news.
html?cat=3
• http://www.ibtimes.co.uk/companies-videos/885/co-op-bank-to-buy-632lloyds-tsb-and-c-amp-g-branches.html
•http://www.guardian.co.uk/business/2010/mar/18/coop-profits-ukbankshttp://www.guardian.co.uk/
business/2010/mar/18/coop-profitsuk-banks
•http://indiancooperative.com/tag/
urban-cooperative-bank/
• http://www.ncb.coop/
http://www.dgrvtr.org/docs/gig/lehnhoff.pdf
•http://sablon.sdu.edu.tr/fakulteler/
iibf/dergi/files/2003-3-13.pdf
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Konya’da Yapıldı
»»‘Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma’ konusunun ele alındığı kongrede; ekonomik, siyasi, sosyal ve çevresel olayların tarım üzerindeki etkileri ve
geleceğe yönelik hazırlanan tarım politikaları ele alındı.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Tarım Ekonomisi Derneği tarafından “Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma”
temalı 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi
05-07 Eylül 2012 tarihleri arasında Konya
Dedeman Otel’de düzenlendi.Kongreye kamu
kurum ve kuruluşları, çeşitli üniversiteler,
STK’lar ve özel sektör temsilcileri katıldı.
“Tarımsal Yoksulluğa Kalıcı
Çözümler Getirilmeli”
Kongre’nin açılış konuşmasını yapan Selçuk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi
Bölüm Başkanı ve Kongre Düzenleme Komitesi
Başkanı Prof. Dr. Cennet
Oğuz, “Düzenlenen kongre ile ülkemizde tarım
ekonomisini etkileyen ekonomik, siyasi, sosyal
ve çevresel nedenler bilimsel alanda değerlendirilecek. Tarımsal anlamda yaşanan yoksulluğa kalıcı çözüm önerileri sunulmaya çalışılacak.” dedi. Prof. Dr. Oğuz, geçici yardımların
tarımda yoksulluğun önüne geçemeyeceğini de
savunarak, “Tüm dünyanın ortak sorunu olan
yoksulluğun çözümü için yardımlar, insanla-
rı bağımlı hale getiriyor. Bunun için tarımsal
yoksulluğa kalıcı çözümler getirilmeli.” dedi.
“Gelişmiş Ülkeler Gücünü
Üniversite-Sanayi İşbirliğinden
Alıyor”
Konuşmasında üniversite-sanayi işbirliğinin önemine değinen Rektör Prof. Dr. Hakkı
Gökbel, “Tarım alanında önemli bilimsel atılımların yapılması bizi çok memnun ediyor.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri güçlerini üniversite-sanayi işbirliğine verdikleri önemden alıyorlar. Bu işbirliğinin önemini çok iyi kavrıyorlar.
Bu birliktelik aynı zamanda ülkeler açısında
güç farkını belirleyen önemli bir
faktör.” dedi. Düzenlenen kongreye
ev sahipliği yapmanın gururunu
yaşadıklarını da
belirten Rektör Prof. Dr. Gökbel, “Türkiye’nin
çeşitli üniversitelerinden gelen katılımcı akademisyenlerle organizasyonda emek veren
tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederim.” dedi.
TAGEM ve bağlı araştırma kuruluşları 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresine sözlü–poster
toplam 41 araştırıcı ve 19 bildiriyle katılarak
katkıda bulundu.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
KIRSAL KALKINMA
Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
Yayımlandı
»»Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Kapsamında; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca 2006
yılından beri uygulanan Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi
Hakkında Tebliğ 04.09.2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Doğal kaynaklar ve çevrenin korunmasını da
dikkate alarak, kırsal alanda gelir düzeyinin
arttırılması, tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayi entegrasyonunu sağlamak amaçlı
Tebliğde; Destekleme kapsamında Tarımsal
ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik yeni yatırım tesislerinin
yapımı, Tarımsal ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik mevcut
faal olan veya olmayan tesislerin kapasite
artırımı ve teknoloji yenilenmesine yönelik
yatırımlar, Tarımsal ürünlerin işlenmesi,
depolanması ve paketlenmesine yönelik kısmen yapılmış yatırımların tamamlanmasına
yönelik yatırımlar, Alternatif enerji kaynakları kullanan yeni seraların yapımına yöne-
lik yatırımlar, Tebliğ kapsamında bulunan
konularla ilgili tarımsal faaliyetlere yönelik
yapılmış veya yapılacak tesislerde kullanılmak üzere, alternatif enerji kaynaklarından
jeotermal, biyogaz, güneş ve rüzgar enerjisi
üretim tesisleri, ve Koyun, keçi ve manda konularında sabit yatırım projeleri gibi bir çok
projeye %50 hibe desteği verilecek.
Yatırım yapmak isteyen gerçek kişilere
300.000 TL. yatırım karşılığında 150.000
TL.’ye tüzel kişilere ise 600.000 TL. yatırım
karşılığında 300.000 TL.’ye kadar destek verilecek. Başvuruların 60 gün içerisinde tamamlanması gerekiyor. Özellikle kooperatifler de
bu destekleme için başvuru yapabilecekler.
Yemde Gümrük Vergisi Kalktı
»»Bazı ürünlerin gümrük vergisi yeniden belirlendi.
Bakanlar Kurulu’nun “İthalat Rejimi Kararına
Ek Karar”ı Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Buna göre,
gümrük vergisi oranları, işlenmemiş Hububat
sapları ve kapçıkları, yonca kaba unu ve paletleri, hayvan pancarı, İsveç şalgamı ve diğer
kök yemler için yüzde 0 olarak değiştirildi.
Bunun yanı sıra, Soya fasulyesi yağı ekstraksiyonundan arta kalan küspe ve diğer katı artıklar için de gümrük vergisi oranları Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Bosna Hersek için yüzde 0,
EFTA ülkeleri, Gürcistan ve diğer ülkeler için
yüzde 5 olarak belirlendi.
2 Aylıktan İtibaren Tüm Büyükbaş
Hayvanlara Şap Aşısı Yapılacak
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık. Bakanlığı 2012 yılı programı
kapsamında ilerdeki köy, mahalle ve beldelerde 2 aylıktan itibaren
tüm büyükbaş hayvanlara şap aşılaması yapacak.
Aşılamalar ülke geneline paralel olarak kampanya tarzında yapılacak. Hastalığın yayılmasının engellenmesi ve mevcut hastalık
mihraklarının söndürülmesi amacıyla Sonbahar Şap Aşılama Kampanyası 17 Eylül'de
başlayarak 17 Kasım tarihinde son bulacak.
Kurban öncesinde satışa çıkacak hayvanların
sevkinin yapılabilmesi için; hayvanların bir
defa şap aşısı ile aşılanmış olması gerekmekte.
Aşılama zorunlu olup aşısını yaptırmayan
ve gelen sağlık personeline zorluk çıkaran
hayvan sahiplerine 5996 sayılı kanuna göre
5 bin 937 lira idari para cezası uygulanacak.
Ayrıca Bakanlıkca yürütülen hayvancılık
desteklemelerinde programlı aşılamalarda
hayvanlarını aşılatma şartı istendiğinden,
aşısız hayvanlar bu desteklemelerden faydalandırılmayacak. Şap aşısı yapılmayan ve
kulak küpesi olmayan hayvanların hiçbir
surette nakilleri yapılmayacak. Üreticilerin
kampanya döneminde aşı yaptırmaları ve
daha ayrıntılı bilgi almak için İl ve İlçe Gıda,
Tarım Hayvancılık Müdürlüklerine başvurmaları gerekiyor.
Organik hayvancılık, destekleme
kapsamına alındı
»»Bakanlığın, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen organik
hayvancılığın geliştirilmesi, doğal kaynakların korunması, hayvan
refahının, gıda güvenliğinin ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına
yönelik organik hayvancılık yapan yetiştiricileri destekleme
kapsamına alındı.
Hayvancılık desteklemeleri kapsamında belirtilen şartları taşıyan ve aynı zamanda organik hayvan yetiştiriciliği faaliyetinde bulunan yetiştiricilere anaç sığır, manda, buzağı yetiştiriciliği,
hastalıktan ari işletme, anaç koyun, keçi yetiştiriciliği ile arılı kovan destekleme ödemelerine
ilave olarak ayrıca organik hayvancılık destekleme ödemesi yapılacak.
İşletmelerin, organik hayvancılık ilave desteklemesi kapsamında değerlendirilebilmesi için
yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarına müracaat etmesi ve Organik Tarım
Bilgi Sistemine (OTBİS) kayıt ettirilmesi gerekiyor. İzleme sürecine alınan işletmede, hayvanların kesinlikle organik yemlerle beslenmesi, organik olmayan hiçbir ilaç ve aşının kullanılmaması gerekiyor.
19
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
GİRİŞİMCİLİK ve KIRSAL KALKINMA
»»Geçen Tarım Bakanlığı 2005 yılından beri her yıl uygulanan, kırsal
kesim girişimcilerinin bekledikleri “Kırsal kalkınma Yatırımlarını
Destekleme Programını” Eylül ayı başında yayınladı.
Proje sahiplerinin iki ay içinde hazırlayacakları
proje tekliflerini İl Gıda Tarım ve Hayvancılık müdürlüklerine teslim etmelerini bildirdi.
Teklif çağrısı ile ilgili detaylara Bakanlığın
web sayfasından ulaşılabileceği gibi, Köy-Koop
Merkez Birliğinden de bilgi alınabilir.
Uygulamaya başladığından beri kırsal yatırımcının yoğun ilgi duyduğu bu proğramın başlangıç döneminde (2005 yılı ARIP projesi kapsamında), o zamanki adıyla “Köy Bazlı Kırsal
Kalkınma Yatırım Programı” ında “ teknik uzman” olarak görev almış bir kişi olarak projenin başarılı olmasından mutluluk duyduğumu
ifade etmek isterim. Kırsal kesimin geleneksel
üretiminin endüstriyel üretime dönüştürülmesinde bu uygulamanın önemli katkıları olmuştur. KKYDP’na genel olarak baktığımızda,
Girişimciler açısından;
Kırsal kesim girişimcilerinin en temel sorunları organizasyon, finansman sıkıntısı ve
pazarlama konusudur.
Öncelikle bir yatırımın organizasyonu; yer
seçimi, hammadde temini, teknoloji seçimi,
personel vs. gibi bir çok bileşeni içinde barındıran bir konudur. Bütün bunlar işletmenin
gelecekteki konumunu doğrudan etkiliyecektir. Örneğin yer seçimi konusunda yatırım
konusuna göre bu yıla kadar yönlendirme
yapılmamıştı. İsteyen istediği yatırım projesini her ilden teklif edebiliyordu. Bu yılın teklif
çağrısında sınırlamalar getirilmiş olması doğru bir karardır. Yine de kırsal kesim girişimcilerine önerimiz yöreniz için en uygun yatırım
konusunda çok dikkatli olmanız. Sizin düşündüğünüz yatırım konusuna ilinizde İzin verilmiş olsa bile bir başka ilde aynı yatırım daha
rantabl ise bir kez daha düşünün. Çevre illerin
üretimini engeller dahası fiyat belirleyen konumda olmazsınız.
Finansman açısından baktığımızda ise; hiçbir
yatırım küçük veya büyük olsun finansman
zorlukları yaşamadan gerçekleşmez. Zaten yatırım yapmak risk almaktır şeklinde klişeleşen
ifade de sanırım bu nedenledir. Benim düşüncem Türkiye’de temel sorun finansman değil
finansal yönetimin bilinmemesidir. Firmalar
doğru dürüst fizibilite yapmadan, sadece bir
yerlerden istendiği için yapılan bir çalışma olarak algılandığı için özsermaye, dış kaynak, nakit akışı vs. yi bir bütün olarak görme ve analiz
etmeden yatırım kararları verilmektedir. Kredi
konusunda seçici olabilecek bilgi gerekmektedir. Hangi oranda kredi (özsermaye/kredi)
alınacak, vade ne olmalı vs. bütün bunlar bir
fizibilite çalışması ve duyarlık analizi yaparak
görülebilir.
Kırsal Kalkınma kapsamında yapılacak yatırımlarda bize göre en önemli konu pazarlama
olmalıdır. Ülkemizde temel sorun pazarlama
ve rekabet edebilir bir yatırımın yapılması konusunda ön çalışma, fizibilite her neyse yapılmayışıdır. Aslında her projede bunlar vardır
ama gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Sorun
yukarda da değindiğim gibi finans sıkıntısı değil üretilen ürünlerin pazarlaması konusunun
genellikle şansa bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yatırımcılara önerim,
ürünlerinin pazarlanması, muhtemel pazarları, rekabet stratejilerini ve dağıtım ağlarını
gerçekçi ve çok net olarak projelerinde açıklamalarıdır.
Yatırımların Gelecekteki Başarısı;
Bu uygulamanın başarılı bir şekilde devam etmesi için ağırlıklı olarak yerel üretimin desteklenmesi çok önemlidir. Bundan kastımız küçük
çaplı klasik peynir üreten bir işletme değil yerel peynir üreten bir işletmenin kurulmasıdır.
Çünkü büyük firmalarla rekabet etme şansı bu
kapasitelerde mümkün olmayacaktır. Ama yerel bir ürünü öne çıkartarak marka olunabilir.
Yine bu kapsamdaki yatırımların büyük firma
veya organizasyonlarla bağlantılı olması yani
onların alt üreticisi gibi olması/üretim yapması kümelenme mantığı içinde oluşumlar tercih
edilmelidir. Bu şekilde bir yaklaşım işletme
verimliliğini artırır, girdi sağlamada kolaylık
sağlar, firmalar arasında koordinasyonu ve rakipleri tanıma imkanı yaratır, pazara ulaşmak
kolaylaşır.
Bu yazımızda KKYDP hakkında kısa yorumlar
yaptık. Amacımız bu ve bunun gibi uygulamaların başarılı olması ve kalkınmanın yerelden
başlayacağına olan inancımız nedeniyle bir
parça katkıda bulunmak. Sağlıcakla kalın.
Çiftçiye İkinci Kredi Kolaylığı
»»Tabii afetlerden zarar gören ve kredi limiti dolu olan çiftçiler
borçlarının yüzde 60’ını ödemeleri halinde yeniden kredi
kullanabilecek.
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri tabii afetler
nedeniyle zarar gören çiftçilere yeni kredi açmak için ikinci kolaylık getirdi. Tabii afetlerden zarar gören ve kredi limiti dolu olan çiftçiler borçlarının yüzde 60’ını ödemeleri halinde
yeniden kredi kullanabilecek.
Tarım Kredi Kooperatifleri’nden yapılan yazılı
açıklamaya göre, Genel Müdür Abdullah Kutlu, tabii afetler nedeniyle ürünü zarar gören
Tarım Kredi Kooperatifleri ortağı üreticilerden
kredi limiti dolu olanların borçlarının yüzde
60’ını ödedikleri taktirde yeniden kredi kullanabileceklerini açıkladı.
Kutlu, “Çiftçilerimiz tefeciye gidip zarar görmesin istiyoruz. Daha önce borçlarının yüzde 75’ini ödediklerinde yeniden kredi kullanabileceklerini açıklamıştık. Şimdi ise yeni
bir kolaylık daha sağladık. Bu oranı yüzde
75’ten, yüzde 60’a çektik. Yani Tarım Kredi
Kooperatifleri’nden kredi kullanıp tabii afetlerden zarar gören çiftçilerimiz kredi borçla-
rının yüzde 60’nı ödedikleri taktirde yeniden
kredi kullanabilecekler” dedi.
Bakanlar Kurulu kararı ile tabii afetler nedeniyle ürünü zarar gören ve borçları bir yıllığına
yüzde 5 faizle ertelenen Türkiye Tarım Kredi
kooperatifleri ortağı çiftçilerin yeniden kredi
kullanıp zararlarını daha kolay telafi edebilmeleri için çalıştıklarını vurgulayan Genel Müdür
Abdullah Kutlu şunları kaydetti:
“Gelsinler borçlarının yüzde 60’ını ödesinler,
yeniden kredi kullandıralım. Tarımsal faaliyetlerine devam etsinler.”
20
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
SAĞLIK
Okulla birlikte hastalıklar da başlıyor
Nurgül KARAGÜL
Fizyoterapist
[email protected]
Lenfödem
Merhabalar...
Birçoğumuzun ismini bile bilmediği lenfödem hastalığı bizi sinsice bekliyor olabilir. Lenfödem özellikle mastektomi ameliyatları sonrasında koldaki lenf nodlarının alınması sonucu kolda,
jinekolojik kanserler sonrası kasıktaki lenf nodlarının alınması
sebebiyle bu bölgelerdeki lenf sisteminin kesintiye uğraması
sonucunda kol veya bacaktaki şişmeye deniyor. Fakat her ameliyat sonrası olacak diyede bir kural yok. Bizler lenfödem fizyoterapistleri olarak lenfödemden korunmak ve lenfödem geliştikten sonra nasıl başedeceğimizi öğretmeyi hedefliyoruz.
»»Okullar açıldığında çocukların kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla vakit geçirmesi
nedeniyle bulaşıcı hastalıklar da hızla yayılıyor.
Ev kadar temiz ve mikroplardan arınmış
olmayan okul ortamı, çocukları virüs ve
bakterilerle karşı karşıya bırakıyor.
Ailelerin özellikle solunum yolu rahatsızlıklarına karşı dikkatli olması gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz.
Dr. Ercan Tutak, okul döneminde sık
görülen hastalıklar ve tedavi yöntemleri
hakkında bilgi verdi.
Lenfödem Tedavisi Nasıldır? Neler Yapılır? Sizi Neler
Bekliyor?
Lenfödem teşhisiniz konulduysa şanslısınız çünkü birçok hasta
bu hastalık nedir hangi doktora gitmesi gerekiyor ne yapması
gerekiyor bilmemekte ve çaresiz kalmaktadır..malesef bu hastalığı hiç bir medikal uzmanlık alanı kendisine dahil etmemiştir. Teşhis konulduktan sonrada bu tedaviyi doğru uygulayacak
kişiyi bulmak gerekmektedir..Türkiyede ve dünya da bu tedavi
lenfödem üzerine eğitim almış fizyoterapistler tarafından yapılmaktadır..tedavi göreceğiniz merkezde mutlaka bu işi yapacak
kişinin eğitim alıp almadığını sertifikası olup olmadığını sorgulayınız..
Nasıl bir tedavi sizi bekliyor?
Tedaviye başlamadan önce ayrıntılı bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Çünkü bu değerlendirmeler tedavi planımızı
çizmede çok önemlidir. Ve ayrıntılı bir çevre ölçümü ve fotoğraflama yapılmalıdır. Sonrasında manuel lenf drenajı dediğimiz
elle yapılan ritmik yavaş bir masaj uygulanıyor. Karın bölgenizi,
boyun bölgenizi sırt bölgenizi dahi içine alan lenf anatomisine uygun olarak yapılan bir uygulamadır. Manuel lenf drenajı
ortalama 45 dk sürmekte sonrasında cilt bakımı gelmektedir.
Ödemden dolayı deri elastikiyeti azaldığı için ph nötr olan uygun bir losyonla cilt nemlendirilir. Açık yara çatlak varsa bu bölgelerin bakımı mutlaka yapılmalıdır. Daha sonra bandajlama
işlemine geçilir. Bu bandajlar lenfödem için özel üretilmiş kısa
çekişli bandajlardır. Bandajlama çok önemlidir, basıncın aşağıdan yukarıya azaltarak uygulamak gerekir. Bandaj kolunuzu ya
da bacağınızı olduğundan daha büyük yapacağı için uygun giysiler getirmenizi tavsiye ederim. Fizyoterapistiniz tarafından size
uygun olan egzersizler gösterilecektir. Tedavi süreniz ödeminizin evresine ve tedaviye verdiği cevaba göre şekillenecektir.
Grip hastalıklarda başı çekiyor
Çocuklar kreşe veya okula başlayana
kadar ev ortamında çok sık hastalanmazlar. Okul ve kreşlerin açılması ile
birlikte durum tersine döner. Hastalıklar hem onların hem de ailelerin yaşamının bir parçası halini alır. Sonbaharla birlikte damlacık yolu ile yayılan ve
solunum yollarına yerleşen virüslerin
yol açtığı enfeksiyonlarda artış görülür.
Okulda yaygın olarak görülen rahatsızlıkların başında soğuk algınlığına
neden olan gribal enfeksiyonlar gelir.
Grip, özellikle Eylül ile Mart ayları arasında sonbahar-kış dönemini kapsayan
mevsimsel özellik gösteren bir hastalıktır. Ateş, baş ağrısı halsizlik, kırgınlık ile
başlar. Öksürük, burun akıntısı ya da
tıkanıklığının ardından akciğer enfeksiyonu, sinüzit ve orta kulak enfeksiyonu
gibi hastalıklarla birlikte görülebilir. Kış
aylarında 2 yaşın altındaki çocuklarda
gözlenen solunum yolu hastalıklarının
%80’i bu virüslerden kaynaklanır.
Çocuğunuz bademciğinden
mi, solunum yollarından mı
rahatsız?
Bakteriler aracılığı ile oluşan bademcik
enfeksiyonu ile virüslerin neden olduğu
solunum yolu enfeksiyonunu birbirinden ayırt etmek tedavi seçiminde çok
önemlidir. Bademcik enfeksiyonunda
öksürük ve burun akıntısı genellikle görülmemektedir. Ateş, yutkunmada güçlük, iştahsızlık ve karın ağrısı ön planda
iken; virüslerin neden olduğu gribal enfeksiyonlarda öksürük, burun akıntısı,
halsizlik, yaygın kas ağrıları daha belirgin şikayet olarak
Öksürük ilaçlarının bilinçsiz
kullanımından kaçının
Grip mi nezle mi?
Aileler çoğu kez ateş, öksürük ve burun
akıntısı şikayeti olan çocuklarına gereksiz yere antibiyotik ve şurup verir. Oysa
yapılan çalışmalar virüs enfeksiyonlarında bu ilaçların etkili olmadığını ortaya koymaktadır. Ateş düşürücülerin
gereksiz yere kullanımı çocukların doğal bağışıklık sisteminin güçlenmesine
engel olmaktadır. Solunum yolu enfeksiyonlarında gözlenen öksürük şikayeti aslında oluşan salgıların solunum
yollarından temizlenmesi için vücudun
bir savunma mekanizması olarak işlev görür. Öksürük kesici özelliği olan
ilaçların kullanımı, vücudun bu doğal
savunmasını bloke ettiği için kullanılması önerilmez. Bazen bademcik enfeksiyonu ile gribal enfeksiyon ayırımı,
Nezle, grip ile çok sık karıştırılan bir rahatsızlıktır. Ancak nezlede genel durum
daha iyidir. Ateş yüksek olmaz. Daha
çok hapşırık, burun akıntısı ve burun
tıkanıklığı ile kendisini gösterir. Nezle
ve grip gibi hastalıkların uzun sürmesi
hastalığın sinüzit ve orta kulak enfeksiyonu ile komplike olmasına yol açabilir.
Bu nedenle sinüslerin ve östaki kanalının ağzının açılmasını sağlayacak steril
tuzlu su içeren burun damlalarının kullanımı yarar sağlayacaktır. Eğer bir çocukta yılda 5 defadan fazla tekrarlayan,
sinüzit, orta kulak enfeksiyonu, akciğer
enfeksiyonu ile komplike olan solunum
yolu enfeksiyonu şikayeti varsa mutlaka
uzman bir doktor tarafından muayene
edilmesi gereklidir.
Yoğurt yüksek tansıyonu
düşürüyor
»»Yoğurdun, yüksek tansiyonu düşürdüğü
belirlendi.
Jinekolojik kanserler sonrası bacakta lenfödem gelişmemesi için dikkat edilmesi gereken kurallar:
• Uzun süre hareketsiz oturmayınız.
• Araba ve uçak yolculuklarında fizyoterapistinizinverdiği basınç giysinizi giymelisiniz.
• Yüksek topuklu ayakkabılar ödemli hastalar için uygun değildir.
• Ayakkabınız rahat ve tabanlığı yer-zemin reaksiyonu için uygun olmalı.
• Banyodan sonra özellikle parmak araları ve tüm bacak iyi kurulanmalı ve tüm bacak uygun kremler (ph 5.5) ile nemlendirilmelidir.
• Lenfanjit ve ödemi tanımalı bedeninizi iyi gözlemlemelisiniz.
• Ayak parmaklarında kolayca oluşan mantar enfeksiyonları
için dikkatli olunuz.
• Eğer radyoterapi uygulanıyorsa, doktorunuzdan mutlaka uygun krem için bilgi alınız.
• Cildinizi tahriş eden sabun, krem gibi şeyleri kullanmayınız.
keseleme, sert havlu ve selülit kremleri cildiniz için uygun olmayabilir.
• Ayda bir kez mutlaka fizyoterapistinize gidin ve çevre ölçümü
yaptırın.
muayene sonucunda da yapılamaz. Bu
durumda boğaz kültürü alınması, bazı
kan testlerinin yapılması ve sadece ateş
düşürücü verilerek hastanın gözlenmesi gerekir. Özellikle alerjik bünyesi olan
çocuklarda astım atağını başlatması
veya küçük bronşların salgılarla tıkanması neticesinde “bronşiolit” adı verilen
rahatsızlığa neden olabilmesi açısından
gribal enfeksiyonlara karşı tedbir almak
bu aylarda özellikle önemlidir.
Amerikan Kalp Vakfı’nın
bir araştırması, kaloriyi artırmadan öğünlere
yoğurt eklenmesinin
yüksek tansiyonu düşürebileceğini gösterdi.
Araştırmaya, başlangıçta yüksek tansiyonu
olmayan 2 binden fazla
kişi katıldı. 15 yıl süren araştırma boyunca 3 farklı dönemde katılımcıların yoğurt yeme alışkanlıkları değerlendirildi.
Yoğurt yeme alışkanlığına sahip kişilerde yüksek tansiyon
riskinin az ve büyük tansiyonunun normal olduğu görüldü.
Araştırmacılar, üç günde bir yaklaşık bir kâse yağsız yoğurt
tüketenlerde yüksek tansiyon riskinin yüzde 31 düşük olduğunu vurguladı.
Yeşil çay hafızayı güçlendiriyor
»»Kilo kaybına yardımcı olduğu, kolesterolü
düşürdüğü, kanser riskini azalttığı gibi
birçok faydalı etkisi ortaya çıkan yeşil
çayın yeni bir yararı daha öğrenildi.
Kilo kaybına yardımcı olduğu, kolesterolü düşürdüğü,
kanser riskini azalttığı gibi
birçok faydalı etkisi ortaya
çıkan yeşil çayın yeni bir yararı daha öğrenildi.
Çin'de Üçüncü Askeri Medikal Üniversitesi doktorlarından Yun Bai, yeşil çayın,
beyin fonksiyonlarına da iyi geldiğini açıkladı. Çalışmalarda, yeşil çay içindeki maddelerin, hafızayı güçlendirdiği ve
bilgilerin uzun süre hafızada kalmasına yardımcı olduğu
belirtildi. Şimdilik fareler üzerinde uygulanan testlerden
olumlu sonuçlar aldıklarını bildiren Bai ve ekibi, çalışmalarının Alzheimer için büyük önem taşıdığını söylediler.
Grip aşısı yaptırdınız mı?
»»Eylül-Ekim ayları grip aşısı için en uygun zaman, risk grubundakilerin fazla gecikmeden aşı
yaptırması gerekiyor.
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas
Dökmetaş, grip aşısının her
yıl yapılması gerektiğini, aşısının ekonomik kayıpları da
engellediğini belirtti. ‘’Çok
cüzi bir fiyata bir doz aşı
yaptırabiliyorsunuz. Eğer bu
aşıyı yaptırmazsanız o hastalık kişide bazen 10-20 bin
liraya mal olan bir tedavi yüküne yol açıyor’’ dedi.
üzerindekiler, kronik hastalığı bulunanlar, diyabet,
böbrek, kalp ve akciğer rahatsızlığı olanlar mutlaka aşı
yaptırmalı. İsteyen herkese
de grip aşısı yapılabilir’’ diye
konuştu.
Dökmetaş, ‘’Özellikle risk
gruplarında yer alanlara
mutlaka grip aşısı yaptırmalarını öneriyoruz. 65 yaşın
Prof.Dr. Dökmetaş, risk grubundakiler ücretsiz aşı yapıldığını; “Tam aşı olma mevsimi. Çünkü aşıdan 10-15 gün
sonra koruyuculuk başlıyo.
Ancak kişi aralık ayında aşı
yaptırmak isterse ‘aşı olmaz’
diye birşey yok. O güne kadar bir salgın olmamışsa,
kişi sonraki salgınlardan
kendini koruyabilir. Grip
aşısının 6 ay kadar koruyuculuğu var. Bu aylarda yapılan aşı nisan, mayısa kadar
koruyor.” Her aşıda olduğu
gibi grip aşısının ardından
da vücutta hafif ateş, kırgınlık olabilceğini belirten Dökmetaş, aşının bunun dışında
bilinen bir yan etkisi olmadığını ifade etti.
̇
̇ Eylül 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
ETKİNLİKLER
EKİM 2012
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
04 Ekim - 07 Ekim 2012
Sam Tarım Samsun Tarım-Hayvancılık Zirai
Donatım ve Gıda Fuarı - Samsun
Traktör ve Ekipmanları, Tohum, Gübre, Çiçek,
Organik Tarım, Sera, Sulama, İlaçlama, Su
Ürünleri, Hayvancılık
Eko Fuarcılık.
Kobi Fuarcılık.
EKİM AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA BİTKİLERİ
Buğday Toprak Hazırlığı ve Ekimi Yapılır:
Buğday ekilecek alanlarda, erozyonu engelleyecek bir toprak işleme yapılmalıdır. Bu
tip toprak işleme kurak bölgelerde toprağı alttan yüzeysel işleyen kırlangıçkuyruğu
aletlerle yapılmalıdır.
Ülkemizde yapılan araştırmalarda yüzeysel (derinlik az olarak) işlenen topraklarda
erozyonun en az olduğu buna, karşılık su tutma gücünün arttığı, ayrıca hem enerji hem
de zaman tüketiminin daha az olduğu belirlenmiştir.
Kışlık buğdayların ekim derinliği 4-6 cm. Olmalı en uygun ekim zamanı 1-30/ Ekim tarihleri arasıdır.
Şeker Pancarında Hasada Devam Edilir:
Şeker pancarı hasadına genel olarak Eylül
ayında başlanır. Bu devrede alt yapraklar
biraz sararmış aşağıya doğru sarkmış, fakat
kurumamıştır. Hasat işlemi bel veya pullukla
hasat makinesi ile hasat edilir.
10 Ekim - 14 Ekim 2012
Adana 6.Tarım Tarım, Hayvancılık,
Tavukçuluk, Süt Endüstrisi Fuari
Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi
Tüyap - Adana
ise güneş ışığı geçirmeyecek şekilde kum,
toprak v.s gibi materyaller den biri ile kapatılır. Siloya su, hava ve güneş ışığı girmesi
önemlidir. Üzeri kapatılan tarihten itibaren
6 hafta sonra hayvanlara yedirilmek üzere
bir kenarından açılır. Günlük ihtiyaç kadar
alındıktan sonra silonun açılan kısmı tekrar
kapatılmalıdır.
BAĞ-BAHÇE ÇALIŞMALARI
SEBZECİLİK:
Tarla sebzeciliği:
· Tarlada yetiştirilen domates, biber, patlıcan hasadına devam edilir.
· Güzlük hıyar ve kabak hasadına devam edilir.
Örtü altı Sebzeciliği:
Kışlık marul, yeşil soğan ekimi ve fide yetiştirilmesi yapılır.
MEYVECİLİK:
· Üzüm hasadına devam edilir.
· Ceviz hasadı başladı.
· Elma, Armut hasadı devam ediyor,
· Yeni kurulacak meyve bahçesi tesisine ait
arazilerde toprak işleme ve teraslanacak yerlerin teraslanması çalışmaları yapılır.
· Fidan hendekleme çukurları hazırlanır.
11 Ekim - 14 Ekim 2012
11 Ekim - 14 Ekim 2012
1.Citrotech Narenciye Fuarı -Mersin
Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç,
Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve
MSK Fuarcılık
11 Ekim - 14 Ekim 2012
1.Frutech Meyvecilik Fuarı -Mersin
Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç,
Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve,
Meyvecilik, Üretim Girdileri, Mekanizasyon,
Hasat, Muhafaza, Paketleme, Lojistik ve
Pazarlama
MSK Fuarcılık
11 Ekim - 14 Ekim 2012
1.Frutech Meyvecilik Fuarı -Mersin
Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç,
Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve,
Meyvecilik, Üretim Girdileri, Mekanizasyon,
Hasat, Muhafaza, Paketleme, Lojistik ve
Pazarlama
MSK Fuarcılık
17 Ekim - 21 Ekim 2012
II. Ürün Silajlık Mısır Hasadı Yapılır: Genel olarak hububat hasadından sonra ekilen
2.ürün mısır sert hemen olan döneminde silaj maksadıyla hasat edilir. Hasat özel olarak
imal edilen silaj hasat makin asıyla yapılır.
70 x 30 cm. mesafelerle ekilen mısırlar silaj makineleri ile hasat edilerek silo yerine
taşınır. Siloya getirilen silaj materyali traktör ile çiğnenerek sıkıştırılır. Silo yüksekliği
1,5 metre olunca naylonla, naylonun üzeri
» Samsun İlinde 3-6 Kasım 2012 Tarihlerinde Uluslararası "New Approaches for Grassland Research in a
Context of Climatic and socia Economic Changes" adlı
sempozyum düzenlenecektir. Sempzoyum CIHEAM, FAO,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından düzenlenecektir.
» Türkiye 11. Gıda Kongresi,
Tarih: 10-12 Ekim 2012 - Gıda Teknolojisi Derneği Mustafa Kemal Üniversitesi - Hatay
"2012 Uluslararası Kooperatifler Zirvesi"
8-11 Ekim 2012 Quebec City
Kanada
Sponsor / Organizatör:
Desjardins Group, ICA ve Saint Mary Üniversitesi
İletişim:
[email protected]
Web Sitesi: www.2012intlsummit.coop
Ortadoğu Gıda Gıda-Tek Fuarı - Diyarbakır
Gıda ve İçecek Ürünleri, Gıda İşleme Teknolojileri, Unlu Mamuller, Soğutucular, Depolama,
Paketleme ve Mağaza Market Ekipmanları
Tüyap Fuarcılık
▶▶
17 Kasım - 21 Kasım 2012
Manisa 6.Tarım Gıda ve Hayvancılık
Fuarı
Tarımsal Mekanizasyon, Zirai İlaçlar, Gübre,
Tohum, Fide, Fidan, Seracılık, Gıda, Hayvancılık, Yem
SNS Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
TARIMSAL MEKANİZASYON
· Ekim makinelerinin eksik kalan bakımlarının tamamlanarak ekime hazır hale getirilmesi,
KİTAP
Uluslararası Kooperatifler Birliği Fuarı
ICA-EXPO COOP - 2012
Tarih: 31 Ekim - 2 Kasım
Yer: Manchester - İngiltere
· Arıların sonbahar bakımı.
· Anasız arılara ana arı verilmesi,
· Sonbahar şuruplamasının yapılması,
· Varova zararlısına karşı ilaçlamasının yapılması,
· Kovanların kışlaklara getirilmesi işlemi yapılır.
· Ahırların sonbahar bakım badana ve dezenfeksiyon işlemleri yapılır.
· Kışlık silaj yemlerinin yapılması işlemine
devam edilir.
· Mera ve otlaklarda ki yaylım yetmeyeceğinden takviye yemleme yapılmalı,
HAYVAN SAĞLIĞI
· İsteğe bağlı talep olması halinde sığır vebası
ve şap aşılaması,
· Kuduzla mücadele aşı ve taramaları,
· İsteğe bağlı entorotoksemi aşılaması,
· Ruam taraması,
· Suni tohumlama çalışmalarına devam edilir.
GIDA MUHAFAZA
· Domates suyu ve salça yapımı,
· Çeşitli turşuların yapılması,
· Yoğur ve un tarhanası yapılması,
· Diğer kışlık gıdaların hazırlanması.
· Soğutucularda muhafaza edilecek sebze ve
meyvelerin soğutmaya hazırlanması yapılır.
▶▶2 Eylül 2012 Tarihli ve 28399 Sayılı Resmî Gazete. 2012/3590
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce Kullanılmak Üzere
Buğday, Arpa ve Mısır İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması
Hakkında Karar
▶▶4 Eylül 2012 Tarihli ve 28401 Sayılı Resmî Gazete. Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2012/64)
▶▶8 Eylül 2012 Tarihli ve 28405 Sayılı Resmî Gazete, Bitkisel
Üretimde Kullanılan Bitki Koruma Ürünlerinin Kayıtlarının Tutulması
ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶9 Eylül 2012 Tarihli ve 28406 Sayılı Resmî Gazete, 2012/3544
Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar
Kurulu Kararı
▶▶21 Eylül 2012 Tarihli ve 28418 Sayılı Resmî Gazete, Bitki
Karantinası İnspektör Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶21 Eylül 2012 Tarihli ve 28418 Sayılı Resmî Gazete, Yerli
Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarının Kullanılması ve Yurt Dışına
Çıkarılması Hakkında Yönetmelik
Prof.Dr. Erhan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
· İşi biten hasat makinelerinin kışlık bakımlarının yapılarak hangara çekilmesi,
· Toprak işleme aletlerinin eksik bakımlarının tamamlanarak işe hazır hale getirilmesi.
HAYVANCILIK
Mevzuat
12 EKİM 2012
Samsun Gıda ve Teknolojileri Fuarı
Traktör ve Ekipmanları, Tohum, Gıda Ürünleri,
Gıda Teknolojileri, Gıda İşleme ve Paketleme
Ekipmanları, İçecek Teknolojileri ve Endüstrisi
Eko Fuarcılık.
21
̇
̇
Eylül 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
22
SPOR - TARIM BULMACA
Engel... Sizsiniz...!
»»109 kilo… 40 kilo… Bakıldığında hiçbir anlam ifade etmeyen rakamlar, kilogram değerler… Ancak bunlar tüm dünyanın gözü önünde alınan bir
olimpiyat madalyasının şifreleri.
2012 Londra Olimpiyatlarının hemen
ardından yapılan Paralimpik Olimpiyatlarında (Engelli Olimpiyatları)
halterde kadınlar 40 kiloda yarışan
sporcumuz Nazmiye MUSLU, 109
kilo kaldırarak hem altın madalyayı
kazandı, hem de dünya ve paralimpik rekorlarını kırdı. Madalya kazanmadan önce “Madalyada gözüm yok,
amacım Türk Bayrağını en yükseğe
çekmek…” diyen bir şampiyona şapka çıkarmaktan başka ne yapılabilir?
Hele de o şampiyon bir engelliyse ve
hele de onunla beraber engelli sporcularımız olimpiyatlarda tam 10 madalyayı ülkemize kazandırdıysa…
Adlarının yanında engelli sıfatlarıyla anılan bu muhteşem insanların
varlığından ne kadar haberdarız?
Tartışılır… Öncelikle bu konuyla ilgili bazı rakamların bilinmesinde
fayda var. Devletin resmi rakamlarına göre, ülkemizde 10 milyona yakın
değişik nedenlerle engelli vatandaşımız yaşamaktadır. Erkek engellilerin toplam nüfusa oranı % 11,1 kadın
engellilerin toplam nüfusa oranı ise
% 13,4 dür.
Engellilere sağlanan imkanlar konusunda ise durumumuzun pek de
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
parlak olduğu söylenemez. Çünkü,
çoğumuz onları anlamıyoruz, fark
etmiyoruz. Onları anlamak için öncelikle kendimize şunları sormalıyız
hatta denemeliyiz:
• Hayatınızda bir kez olsun tekerlikle sandalyeye oturup cadde, sokaklarda bir yerden bir yere gitmeyi
denediniz mi?
• Kollarınızı arkada birleştirin ve en
basit olayı gerçekleştirin bakalım. Su
içmeyi deneyin, ama yardımsız.
• Gözlerinizi kapatın ve kendi evinizde odalarda bir dolaşın.
Tüm bunları yaptığınızı aklınıza bile
getirmenin insanı nasıl bir gerilime
soktuğunu hissetmemek elde değil.
Ancak tüm bunlar gerçek ve bu gerçeği tüm hayatı boyunca yaşamak
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
zorunda olan milyonlarca engelli vatandaşımız var. Değişik kanunlarla,
engellilere kamu ve özel sektörün
birçok imkan sağlaması yasal bir zorunluluk haline gelmesine rağmen,
başka ülkelerden çok gerideyiz.
Bu konuda son yıllarda gözle görülür
bir çaba olması yine de yeterli gelmemektedir. Ülkemizde engelli vatandaşlarımız hala otobüse dolmuşa
binemiyorlar, kaldırım kenarlarında
çaresizce yardım bekliyorlar. Devlet
dairelerine, okullara rahatlıkla giremiyorlar. Kapıların, merdivenlerin
yanlarına yapılan göstermelik rampalarla sorunu çözdüğümüzü zannediyoruz. Ya bu insan bir üst kata
çıkmak istediğinde ya da tuvalet ihtiyacı olduğunda ne yapacak?
Vicdanımızı rahatlatmak için milletçe kapak toplama kampanyaları yapmakla; engelli vatandaşlarımızın her
derdini çözebildiğimizi zannediyoruz. Dünyanın 17.büyük ekonomisi
sayılan bir ülkenin engelli vatanda-
şının, tekerlekli ya da akülü arabayla
kavuşması, çoluk çocuk topladığımız
kapaklar sayesinde, tantanalı törenlerle oluyor…
Şunu bilin ki, engelliler için en büyük engel… SİZSİNİZ… BİZİZ…
Eğer gerekli önlemler alınır ve yardımcı olunursa engelliler de normal
insanların katıldığı bütün etkinliklere katılabilir. Spor da bunların en
başında gelenlerdendir. Son yıllarda
engelliler için farklı federasyonların
kurulması konuya ilgi duyanların
sayısını ve duyarlılığı artırmıştır.
Yüzme, basketbol, okçuluk, halter
ve futbol gibi spor dallarının engellilere uyarlanmış şekilleri, engelli vatandaşlarımızı günlük yaşamın içine daha fazla çekmesinin
yanında,rehabilite özelliği ile de faydalı olmaktadır.
Engelliler için düzenlenen spor
dalları şu şekilde sınıflandırılır:
1- Az değiştirilmiş ya da hiç değiştirilme olmadan eşit olarak katılımın
sağlandığı spor dalları (Bowling,
Dart, Okçuluk, Yüzme, Binicilik,
Masa tenisi vb.)
2- Değiştirilmiş spor dalları (Tekerlekli sandalye basketbolu, Cirit
atma, Halter vb.)
3- Engelli kişiler için geliştirilmiş
spor dalları (Görme engelliler için
futbol vb.)
Spor, engelli vatandaşlarımızın,
sağlam vatandaşlarımızla bir araya gelmelerine olanak sağlayarak,
özel eğitimde ulaşılması hedeflenen
“entegrasyon” (Bütünleşme-uyum)
için son derece önemli bir araçtır.
Dünyada engelliler için sayıları 10’u
bulan önemli spor organizasyonu
varken ülkemizdeki faaliyetler hala
yeterli değildir.
Bize düşen görev, engelli vatandaşlarımızı spor aracılığıyla hayatın ve sosyal yaşantının içine daha
çok çekmektir. Böylece onların da
kendilerini engelli bir birey olarak
değil,daha çok sporcu olarak algılamalarına yardımcı olduğumuzu göreceğiz. Ama bunun için ilk yapılması gereken kafalarımızdaki engelleri
yıkmaktır. Gerisi ardından gelir.
Spor dolu günler sizinle olsun...
Y. İzzettin BAŞER
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
10
11
12
Soldan Sağa
1- Yakın zamanda kaybettiğimiz, ‘bozkırın tezenezi’ lakaplı halk
ozanımız. 2- Kıta... İki ucu keskin bıçak 3- Nazım Hikmet’in soyadı...
Çayı ile meşhur ilimiz... Davarların sağıldığı yer, ağıl 4- İlaç... Mevki,
kat... İspanya’da kurulmuş bir örgüt 5- Tibet sığırı... K harfinin kalın
okunuşu... Kırmızı renkli bir çeşit taş 6- Din, yasa, töre vb. bakımdan
işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan... Saç ve el boyamakta kullanılan toz madde... 7- Tekrar... Kuzey Irak’da bir şehir 8- Bir
organımız... Giysi biçip diken kimse... 9- Van’ın bir ilçesi.. İşaret, iz
10- Üzüntü, hastalık... Bir nota... Eski bir uygarlık 11- Ukrayna’nın
başkenti... Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... 12- Akıl...
Nauru ülke kodu... Bir meyve.
Yukarıdan Aşağıya
1- Turunçgiller 2- Başlıca içeceğimiz... Kuran’da bir sure adı...
Radon’un simgesi 3- Nam, şöhret... Yenmeye elverişli olan her şey
4- İlave... Geçmiş... Cerahat, akıntı 5- Tarla ekildikten sonra tohumu örtmeye yarayan dişli araç.... Cerrah bıçağı... 6- Bir meyve... Olmamış, ham meyve... 7- Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri
çok bir tür üzüm... Gelincik denilen hayvan 8- Korunmak için birine
veya bir yere bırakılan şey... Olağandan daha büyük olan 9- Beyaz...
Mitolojide savaş tanrısı... Tümör 10- Küçük kilise... Brom’un simgesi... Kör 11- Doğa ötesi... 12- Ceylan... Gemilerin barınmalarına,
yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal
veya yapay sığınak.
Evvelim Sen Oldun
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garip’im can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Neşet Ertaş
Neşet Ertaş: Bir Saz Söz ve Ses Ustası...
Neşet Ertaş türkü demek; binlerce yıldır söyleyen ve söylenecek olan... Neşet Ertaş bağlama
demek; binlerce yıldır çalınan ve çalınacak
olan... Kırk yıldır ismi türkü ve bağlama ile
özdeşleşmiş Neşet Ertaş’ın yoksulluk, gurbet
ve ayrılıklarla dolu hayat hikayesi 1938’de
Kırtıllar Köyünde başlar. Anası Keskin’in Hacelobası köyünden Döne, babası Yağmurlu
Büyükoba’dan Muharrem Ertaş... Baba Ertaş,
Orta Anadolu Türkmen/Abdal Müziği geleneğinin bilinen en güçlü temsilcilerinden biri ve
gelmiş geçmiş en büyük bozlak ustası.
“Yağmurlu Büyükoba, Hacelobası, Kırtıllar,
İkibikli, Tezrek, Barak, Kırıksoku, Keskin, Kırıkkale, Yerköy ve Çiçekdağı...”
Buralar, asırlar öncesinin gezginci ozanlık geleneğini sürdürürcesine köy köy gezen Baba
Ertaş’ın çocukluk ve ilk gençlik yılları, başta
Kırşehir ve Yozgat’a ait bu köyler olmak üzere
çevre il ve ilçelerde babası ile düğünlerde bağlama çalarak geçer.
Hayatının anlattığı bir şiirinde şöyle der:
“Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler”
Derken bir gün elinde sazı, cebinde iki buçuk
lirayla ver elini Ankara diyerek, Kırşehir’den
ayrılır. Ankara, İstanbul, kısa bir süre için tekrar Kırşehir ve nihayet hiç bitmeyecek bir gurbet hayatına başlamak üzere tekrar Ankara...
Gazinolar, pavyonlar, eğlence yerleri, düğünler
ve konserler... Ve turneler; Anadolu turneleri,
Sarısözen’in tabiri ile “Kırşehirli mahalli sanatçısı” Neşet Ertaş, 1960’ların sonlarına doğru
artık yurdun dört bir tarafında zevkle dinlenen
ve herkesin sevdiği bir sanatçı olmuştur. O’nun
türküleri ortanadolu bozkırlarının bin yıllık
hüznünü anlatır Lisan-1 hal ile. İşte bunun için,
“türkü” denince O’nun o gür, parlak ve bir o
kadar da içli ve duygulu sesiyle söylediği yürek
burkan ezgiler gelir aklımıza. Bağlama denince de O’nun elinde adeta sihirli bir alet haline
gelen bin yıllık sazımız akla gelir hemen. 1976
yılında geçirdi ani bir rahatsızlığın tedavisi için
Almanya’ya gider ve iyileştikten sonra sanatçı
olarak oturma izni alıp orada kalır. Yirmi üç yıldır “Alaman gurbetinde”, ülkesine insanlarına
duyduğu aşkla çalıp söylememektedir.
Bir sanatçıyı tanımanın en iyi yolu, hele de
bu Neşet Ertaş gibi Türküler de hep kendini
anlatan, kendi ruh ve gönül macerasını saza,
söze döken bir usta ise, en güzeli sanatçının
kendisini dinlemek. Neşet Ertaş, sazı türkü’ye;
türkü’yü saza o kadar yakıştırır ve yakınlaştırır
ki, dinleyenlere derin iç çekmek ya da göğüs
geçirmek kalır.
10 TMO 31.5 x 46.5 cm.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
18.07.2012
18:13

Benzer belgeler