prınkıpo palace

Transkript

prınkıpo palace
TÜRKİYE TURİZM YATIRIMCILARI DERNEĞİ
“BARLAS KÜNTAY TURİZM ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ”
KÜLTÜREL MİRAS VE TURİZM İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA
PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ)
İÇİN UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ
Osman Cenk DEMİROĞLU
İstanbul, Ocak 2006
Babam Candaş Demiroğlu Anısına;
Ada’nda Rahat Uyu…
ÖZ
Kültürel miras varlıkları ve kültürel turizm arasında birbirlerinin sürdürülebilmesini sağlayan
karşılıklı bir etkileşim ve hassas bir denge mevcuttur. Korunmaları için gerekli fonları ve
benimsenmeyi turizm sayesinde elde eden kültürel miras varlıkları, bunun karşılığında
turizmin çeşitlendirilmesi ve nitelendirilebilmesi için gerekli öz kaynağın kendisi rolüne
bürünmektedir. Bu çalışmanın odak noktası, 19. yüzyıl Osmanlı ahşap konut sanatının ve
dünya mimari mirasının eşsiz bir temsilcisi olan Prinkipo Palace (Büyükada Rum
Yetimhanesi binası) ve ikincil olarak, onun ayrılmaz bütünü olan Prens Adaları’dır.
Çalışmada, yapının uluslararası düzeyde pazarlanabilir, uzman bir şirketçe işletilen, kaliteli
kültür turizmi pazarına hitap eden ve yapılış nedenindeki asıl işlevi hayata geçiren bir otel ve
modern sanatlar müzesi olması önerilmiştir. Sonuçta ortaya, varlığının korunması için gerekli
finansmanı kendi içinde sağlayan, yatırımcısına karlılık getiren, ülkede kültür ve sanatın
gelişimini destekleyen ve bölge ekonomisine ve ülke imajına katkıda bulunan bir ürün çıkmış,
ancak hakkındaki mülkiyet sorunu çözülemediği takdirde ne bu projenin ne de acil yardım
bekleyen bu yapının kurtarılmasının gerçekleştirilemeyeceğine dikkat çekilmiştir. İkincil bir
sonuç olarak, kent dokusu – yapı ilişkisi ışığında, Adalar’ın turizm potansiyeli de
değerlendirilmiş, ancak konunun çalışma kapsamını aşması nedeniyle, ilgili öneriler raporun
ekinde verilerek, ileri araştırmalarla geliştirilmesinin gereği vurgulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir Turizm, Kültürel Turizm, Kültürel Miras Yönetimi, Prens
Adaları, Prinkipo Palas, Büyükada Rum Yetimhanesi, Turizm Yatırım Projesi
ABSTRACT
There exist a mutual interaction and a sensitive balance between cultural heritage assets
and cultural tourism for the sake of sustaining each other. Cultural heritage assets, which
acquire the appreciation and funds essential for their preservation, in return; take the role of
the original resource itself required for the diversification and qualification of tourism. The
scope of this study is Prinkipo Palace (Büyükada Greek Orphanage building) that is a unique
representative of the 19th century Ottoman timber housing art and world architectural
heritage and secondarily; Prince’s Islands as its integral surrounding. Throughout the study,
it was suggested that the property be rejuvenated as a hotel and a modern arts museum,
that is internationally marketable, managed by a specialized operator, appealing to qualified
cultural tourism market and realizing the original function of its existence purpose. As a result
there came out a product which auto-generates the required cash flow for its sustainability,
stands profitable for its investor, supports the development of culture and arts within the
country, and contributes to regional economy and national image. However; it has also been
noted that neither this suggestion nor the survival of the structure, who is calling for urgent
backing, could be realized unless the ownership issue is brought to a resolution. As a
complementary conclusion; in the light of urban texture – structure relationship, tourism
potential of the Islands were also assessed, but due to the study limitations, relevant
recommendations were supplied as an appendix and further research on the subject was
encouraged.
Keywords: Sustainable Tourism, Cultural Tourism, Cultural Heritage Management, Princes’
Islands, Prinkipo Palace, Büyükada Greek Orphanage, Tourism Investment Project
ii
ÖNSÖZ
Dünyada ve Türkiye’de kültürel birikime olan ilgi giderek artmaktadır. Bu
durumun bir göstergesi, uluslararası turizm talebinde özgün niteliklerini sürdürülebilir
bir şekilde koruyan destinasyonları ziyaret etme eğilimindeki yükseliştir. Bir
medeniyetler beşiği olan Türkiye, bu küresel çaptaki kültürel uyanışa, tarihin
başlangıcından günümüze kadar edindiği mirasını çağdaş anlamda planlayarak,
uygulayarak ve denetleyerek sunarsa, hem kendi adına sosyokültürel ve
sosyoekonomik avantajlar sağlayacak hem de toplumlar arası anlayışa katkı
sağlayarak uluslararası kültürel arenanın bir öncüsü olabilecektir.
Turizmi on iki aya yayma ve gerek ülkesel gerekse bölgesel temellerde güçlü
imajlar yaratma çabaları, kültürel turizm talebine cevap verme adına kültürel mirası
bir bütün içerisinde işlevlendirerek koruma ve kültür-sanat faaliyetlerine ev sahipliği
yapma odaklı projeler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu projelerden İstanbul’u “2010
Avrupa Kültür Başkenti” yapma girişimi, çekeceği tahmin edilen 10 milyon kültür
turisti ile sosyal ve ekonomik açıdan büyük önem arz etmektedir. İstanbul’u içeren
böylesi bir çalışmada, beşeri ve doğal zenginlikleri ile nihai ürünün oluşmasında
önemli bir görevdeş olacağı şüphesiz olan Adalar destinasyonu es geçilmemelidir.
Takdirinize sunulan bu araştırmada, Adalar’ın en kıymetli tarihi yapıları arasında
gösterilen Rum Yetimhanesi binasını özgün otel işlevi ile yine özgün ismi olan
“Prinkipo Palace” adı altında layığıyla canlandırmanın yanında, genel ülke ve bölge
ekonomisine ve imajına katkı sağlamak ve Adalar’da korunmaya muhtaç diğer
yapıların da gereken ilgiyi görmesine vesile olmak amaçlanmıştır.
Çalışmam esnasında değerli bilgi ve kaynaklarını şahsımla paylaşan
Büyükada Kültür Derneği Başkanı Sn. Özer Kangür’e ve Büyükada Turizm Danışma
Ofisi’nden Sn. Dimitri Mandacıoğlu’na; projenin hayata geçirilmesine katkı sağlama
niyetlerini bildiren Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği İkinci Başkanı
Gülsün Erbil Hanımefendi’ye sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilir, önsözümü son bir
söz ile kapatmak isterim:
“Prinkipo Palace, bir asırdır açılışını bekliyor…”
Osman Cenk Demiroğlu
İstanbul, 2006
iii
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖZ / ABSTRACT ............................................................................................ii
ÖNSÖZ ..........................................................................................................iii
TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ .............................................................v
GİRİŞ ..............................................................................................................1
BİRİNCİ KISIM: TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ ..................... 2-17
1.1..Sürdürülebilir Turizm.................................................................................2
1.2..Kültürel Turizm...........................................................................................6
1.3. Kültürel Miras .............................................................................................9
1.4. Kültürel Mirasın Korunması ve Turizm Amaçlı Kullanımı......................11
1.5. Tarihi Mirasın Korunmasının Makro Etkileri...........................................17
İKİNCİ KISIM: PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ)
HAKKINDA GENEL BİLGİLER ........................................................ 18-32
2.1. Konum ve Adalar İlçesi............................................................................18
2.2. Tarihçe ......................................................................................................21
2.3. Mimari Özellikler ve Önem.......................................................................26
2.4. Güncel Fiziksel Durum ............................................................................27
2.5. Mülkiyet Sorunu .......................................................................................29
ÜÇÜNCÜ KISIM: PRINKIPO PALACE’IN CANLANDIRILMASINA
YÖNELİK UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ ..... 33-52
3.1. Kuruluş Yeri: Adalar Destinasyonu ........................................................34
3.2. Pazar Analizi.............................................................................................42
3.3. İşletmeci Seçimi .......................................................................................44
3.4. Ürün Tanımı ..............................................................................................48
3.5. Ön Fizibilite Çalışması .............................................................................50
SONUÇ.........................................................................................................53
EKLER..........................................................................................................54
KAYNAKÇA .................................................................................................65
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................70
iv
TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa No.
Tablo 1.1 : Kültürel Turizm Tipolojisi ...................................................................2
Tablo 1.2 : İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile
Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel
Öz Kaynaklarının İlişkisi ...................................................................15
Tablo 2.1 : Prinkipo Palace’ın (Büyükada Rum Yetimhanesi) Kronolojisi .......21
Tablo 3.1 : Adalar’daki Başlıca Sivil ve Dini Yapılar..........................................38
Tablo 3.2 : Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından
Seyahat Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri ...............43
Tablo 3.3 : Orient Express İşletmeleri ................................................................46
Tablo 3.4 : Orient Express’in Sahip Olduğu Otellerin 30.09.2005
İtibariyle 9 Aylık Performansı ...........................................................47
Tablo 3.5 : Oda Kapasitesi Varsayımları ............................................................52
Tablo 3.6 : Senaryo Nakit Akışları ......................................................................52
Şekil 1.1 : Kültürel Turist Tipolojisi .....................................................................6
Şekil 1.2 : Mirasın Sınıflandırılması ...................................................................10
Şekil 3.1 : Prinkipo Palace – Bölümler ..............................................................51
v
GİRİŞ
21. yüzyılda dünyanın en büyük endüstrisi olmaya aday olan turizm; terör,
doğal afetler, sağlık tehditleri, petrol fiyatlarındaki artışlar, döviz kuru dalgalanmaları
ve ekonomik ve politik belirsizliklere rağmen, büyümesini sürdürmüştür. 2005
senesinde uluslararası seyahat eden 800 milyon turistin yaklaşık 21 milyonunu
ağırlayarak cari dengesine 18 milyar doları aşkın bir gelir sağlayan Türkiye, Dünya
Turizm Örgütü (World Tourism Organization – WTO) tarafından Akdeniz
Avrupa’sının “performans yıldızı” olarak gösterilmektedir (WTO, 24 Ocak 2006).
Türk turizmindeki cesaret verici bu büyüme, deniz-kum-güneş üçlüsüne dayalı kitle
turizminin yanında kültür, çevre, toplantı, spor gibi diğer alternatif turizm türlerinin de
destinasyon bazlı geliştirilmesi ile bölgelere ve aylara yayılarak sürdürülebilir
kılınmalıdır.
Türkiye’de geliştirilebilir alternatif turizm türleri arasında kültürel turlar, ülkenin
arz ettiği beşeri zenginlikler ve dünya turizm talebindeki eğilimler göze alındığında
gelecek vaat edicidir. Bu fırsatı iyi değerlendirmek için, uluslararası standartlarda
rekabetçi ürünler geliştirmek şarttır. Geliştirilebilir bu ürünlerin hammaddesi olan
somut ve soyut kültürel birikim, tarihin en eski zamanlarına tanıklık etmiş bu
coğrafyada mevcuttur; ancak asıl beceri, bu birikimin içeriğindeki kültürel miras
öğelerinin bir bütünsellik içerisinde işlevlendirilerek korunmasında yatmaktadır.
Turizm ve kültürel miras arasında karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır. Öyle
ki; turizm hareketinin oluşmasına kaynak sağlayan kültürün sürdürülebilirliği, kendi
beslediği turizm tarafından sigortalanmaktadır.
Bu çalışmanın amacı; kültürel miras ve turizm arasındaki etkileşimi açıklamak
ve bu ilişki bağlamında olayın özeline inerek, Türk kültür turizminin ana
destinasyonlarından biri olabilecek Prens Adaları’ndaki dünya mimari mirasının en
değerli örneklerinden biri olan Prinkipo Palace’ı, özgün niteliklerini vurgulayıcı ve üst
düzeyde pazarlanabilir bir otel ve müze projesi altında tekrar canlandırmaktır. Bu
amaç doğrultusunda yapılan geniş kaynak taraması sonucunda, söz konusu yapı
için en uygun ve en faydalı uygulamanın önerilmesine dikkat edilmiştir. Çalışma
esnasında başvurulan yöntemlere ve kısıtlamalara yeri geldikçe değinilecektir.
1
BİRİNCİ KISIM:
TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ
Turizm ve kültürel miras ilişkisine değinmeden önce sürdürülebilir turizm
kavramına değinmekte fayda vardır. Boyutları çok geniş olan bu konu, turizmin
geliştirilmesi ve kültürel mirasın korunmasıyla doğrudan ilgili olduğu gibi, bu iki
olayın birbirleriyle olan ilişkisini de açıklayıcı özelliğe sahiptir.
1.1. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM
Sürdürülebilir turizm kavramının temelinde, “sürdürülebilir kalkınma” olgusu
yatmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, Dünya Çevre ve Kalkınma Konseyi’nin (World
Commission on Environment and Development) Brundtland (ed.) Raporu’nda
(1987); “gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan,
mevcut kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak” (s. 43) olarak tanımlanmıştır.
Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde hayati önemi
bulunan turizm endüstrisi de, kaynakların korunması ve geliştirilmesinin hedef
alındığı sürdürülebilir kalkınma açısından ele alınmıştır. Çeşitli uzmanlar, plansız ve
kontrolsüz turizm gelişiminin doğal ve beşeri kaynakları tehdit edebileceği
görüşünde birleşerek, “sürdürülebilir turizm”, “eko-turizm”, “yeşil turizm”, “yumuşak
turizm” gibi terimler altında yeni bir turizm yaklaşımı öne sürmüşlerdir. Bu
uzmanlardan biri olan Butler (1991), sürdürülebilir kalkınmanın turizm bağlamında
tanımını şu şekilde önermektedir:
Bir alanda (toplum, çevre), diğer süreç ve faaliyetlerin muvaffak gelişim
ve refahını engelleyecek derecede beşeri ve doğal çevreyi değiştirmeyen veya
yozlaştırmayan, uygulanabilirliği sınırsız bir ölçek ve türde geliştirilen ve
muhafaza edilen turizm (s. 203)…
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi de, turizm gelişiminin çevreyle uyumlu
olması gerektiğine dikkat çekmiş ve bu konuda 10 maddelik bir rehber (Holloway,
2
1994, s. 262) sunmuştur. Buna göre, sürdürülebilir bir turizm gelişimi için yapılması
gerekenler şunlardır:
1. Yeni projelere özel önem vererek, ürün ve operasyondan kaynaklanan
çevresel sorunları teşhis etmek ve asgariye indirmek
2. Tasarım, planlama, inşaat ve uygulamada çevresel konulara gereken ilgiyi
göstermek
3. Doğayı mümkün olan en üst değere taşıyarak, tehlike veya koruma
altındaki canlı türleri ve alanlara karşı hassas olmak
4. Enerji tasarrufu yapmak, atıkları azaltmak ve geri dönüştürmek, su
kaynaklarını ve kanalizasyon sistemlerini iyi yönetmek
5. Hava kirliliğini azaltmak
6. Gürültü seviyesini azaltmak, kontrol etmek ve denetlemek
7. Çevreyle dost olmayan ürünlerin kullanımını en aza indirmek
8. Tarihi ve kültürel objeleri yüceltmek ve onlara saygı göstermek
9. Yerel halkların çıkarları, tarihleri, gelenekleri, kültürleri ve gelişimlerine
gereken önemi vermek
10. Yöreleri turizm gelişimine açarken, çevresel konuları en ön planda tutmak
Çakılcıoğlu, bir makalesinde (13 Kasım 2005), turizm gelişiminin sürdürülebilir
olarak yürütülebilmesi için takip edilmesi gereken ilkelerden bahsetmiştir:
Talebe göre değil, arza göre turistik düzenlemelerin yapılması: Yeterli arz
potansiyeli ve altyapısı olmayan etkinliklerin talep dalgalanmalarından etkilenmeleri
çok kolaydır. Uluslararası turizm piyasasında moda olan etkinlikler yeterli arz
araştırması yapılmadan uygulanmak istendiğinden, yarardan çok zarar getirir.
Turizm bölgesinin arz ettiği potansiyel doğrultusunda talep oluşmalı veya
oluşturulmalıdır. Kaynakların zorlanması yerine, bölgenin niteliklerine uyan kitlenin
bölgeye çekilmesi gereklidir.
Önceliklerin yerel halka verilmesi: Turizm emek yoğun bir sektör olduğu için
ve son ürün ancak insan tarafından sağlanabildiğine göre, turizm kararlarında ve
uygulama aşamasında yerel halka öncelik verilmelidir.
3
On iki ay turizm: Tek tip turizm türünün yer aldığı bölgelerde, turizm sezonu
birkaç ayda toplanırken, çok çeşitli etkinliklerin olduğu bölgelerde turizm bütün bir
yıla yayılabilmektedir. Turizm çeşitliliğine gidilerek, turizmin on iki ay gündemde
kalması sağlanmalıdır.
Toplumsal katılım: Girişimciler, işletmeler, arazi ve arsa sahipleri büyüyen bir
turizm pazarı için uğraşırken; yerel yönetimler, yeterli olmayan yetkileri ve sınırlı
bütçeleriyle büyümeye çalışmaktadırlar. Turizme yerel açıdan yaklaşılması çeşitli
evrensel etkilerin uyumlaştırılmasına ve bütünleştirilmesine yol açar. Yerel halk,
ancak kendilerinin sağladıkları potansiyelin kendilerine verilmesi ile ayakta durabilir
ve turizmin gelişmesine katkı sağlayabilir. Yerel toplulukların kendi kendilerini
yenileyen bir kaynak ve ağırlama öğesi olabilmesi için turizm planlama ve geliştirme
sürecine katılmaları gerekmektedir. Katılmama durumunda, yerel halkın direnci
artacak ve hoşgörüsü azalacaktır. Yerel halk, yaşadığı bölgenin doğal ve kültürel
değerleri sayesinde ekonomik bir gelir elde ettiği zaman, kısa sürede bu değerlerin
koruyucusu olacaktır. Kendi kendini geliştiren ve başarısını yaratan bir endüstri
haline getirmek için; turizm, yerel halkın karar vermesine ve yerel kapasitelere dayalı
yenilenebilir ve sürdürülebilir bir kaynak endüstrisi olarak planlanmalı ve
yönetilmelidir.
Temiz enerji kullanımı: Sürdürülebilir turizmin temel ilkelerinden biri de, temiz
enerji kullanımıdır (Güneş, rüzgar, biyomas ve jeotermal enerji ). Türkiye’de mevcut
yeni ve temiz enerji kaynakları arasında, yalnız güneş enerjisi ve biyomas ülkenin
hemen hemen her yerinde bulunan kaynaklar durumundadır. Jeotermal, küçük
akarsu, rüzgar vb. kaynaklar ise nispeten yerel niteliktedir. Yıllardır sürmekte olan
enerji darboğazı içindeki Türkiye’de, bir yandan alışılagelmiş enerji kaynaklarından
tasarruf olanağı yaratacak, diğer yandan odun ve tezek gibi ticari olmayan enerji
kaynaklarının endüstriyel ve tarımsal kullanım alanına kaydırılmasını sağlayacak
güneş enerjisinin en yararlı şekilde değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Eylem durumunda dinlenme: Sürdürülebilir turizmin özünde devingenlik ve
etkinlik vardır. Eylem durumunda dinlenme (aktif tatiller) önerilmektedir. Doğa içine
yayılmış az yoğun yapılardan oluşan mekanların (açık mekan ağırlıklı) oluşturulması
gerekmektedir.
4
Gerçek yaşamın sahnelenmesi: Kitlesel turizm, turistler için ev sahibi ülkede,
gerçek
ülke
yaşamından
çok
yapay
turistik
çekicilikler
sunmaktadır.
“Sahnelendirilmiş otantiklik” (staged authenticity) olarak adlandırılan (Holloway,
1994, ss. 266-267) bu sorun, turistin gittiği yerdeki kültürü, zaman ve mekan
kısıtlamalarından dolayı bir an önce tüketmek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Oysaki sürdürülebilir turizmde "Arka Bölge"de yer alan etkinliklerin, yani "Gerçek
Yaşamın" sahnelenmesi önemlidir. Aksi durum; kültürü ticarileşme ve sıradanlaşma
sürecine sokarak sosyal tehdit yaratabilir.
Toplumsal ve kültürel kimliğin korunması: Turistler gittikleri yerin kültürünü
dışlamamalı, aynı zamanda yerel halk da kendi kültürünü tanıtmada zorlayıcı
olmamalıdır. Yerel halk, turistlerin yaşadıkları ortamın benzerini yaratmaya da
kendilerini zorunlu hissetmemelidir.
Turizm yatırımlarının esnek, gelişmeye açık ve uzun vadeli olması: Turizm
sektöründeki dalgalanmalarda atıl durumda kalmamak ve doğadaki dengenin
bozulmaması amacıyla turistik potansiyel %100 kullanılmamalı, zaman içerisinde
birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan işlevler yaşama geçirilmelidir. Her işlevin
eklenmesini izleyen süreç içerisinde özellikle kaynaklar açısından doyum noktasının,
göreceli de olsa ölçülmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda yeni işlevlerin nitelikleri
daha net bir biçimde ortaya konabilecek ve uygulanıp uygulanmaması konusunda
karar verilebilecektir.
Mevcut yapı stokunun kullanımı: Bir bölgede turizm yatırımı yapılırken,
asgari sağlık, güvenlik ve konfor altyapısının sağlanması gereği yanında yerel
malzemenin kullanıldığı, yöresel mimariyi
yansıtan mevcut yapı stokundan
faydalanılmasına öncelik verilmelidir. Fiziksel yenileme esnasında, yapıların özgün
özelliklerine asgari müdahale ile bakım ve onarım yapılmalı ve verilecek işlevlerin
belirli standartlar doğrultusunda sunulabilmesi için gerekli görülen fiziksel ekleme
veya değiştirmeler de yine yapının özgün özelliklerine göre geliştirilmiş ve
uyarlanmış tasarımlar içermelidir. Ayrıca turistik mekan tasarlanırken gelir getirici
satış noktalarının da en iyi ve en yüksek kullanım doğrultusunda oluşturulması,
fiziksel yenilemenin yanında ekonomik bir yenileme de sağlayacak ve yapının
kendini çeviren bir yatırım olabilmesine katkı sağlayacaktır.
5
Çalışma konusu projeyi de yakından ilgilendiren bu son ilke takip edilirse;
• Bölge turizmi için eksikliği duyumsanan konaklama tesislerine öz kaynak;
• Turistlerin otantik bir atmosferde ağırlanma heyecanı duyması;
• Mevcut çevrenin durağan konumdan çıkarılıp devinim kazanması;
• Toplumsal, kültürel ve ekonomik canlılığın doğması;
• Koruma bilincinin yaygınlaşması;
• Bölgede yaşayan halka, turizm yolu ile yeni kazanç kapıları
• Ve yaşam kalitesinin yükselmesi sağlanır.
1.2. KÜLTÜREL TURİZM
Kültürel mirasın sürdürülebilmesi için girişilen çabaları tetikleyici en önemli
unsur olan kültürel turizm, bir alt kolu bulunduğu turizmin kendisi gibi, tanımlanma
açısından birtakım zorluklar içermektedir. Bu zorluk, sektörün değişik algı kalıplarına
hitap etmesi ve içerdiği ürün ve/veya deneyimlerin çeşitliliğinden ileri gelmektedir.
Kültürel turizme yönelik yapılan bir çalışmada (McKercher ve du Cros, 2002, ss. 36), ilgili tanımlar dört başlık altında incelenmiştir:
Turizm Kökenli Tanımlar: İnsanları seyahat etmeye yönlendiren kaynağın
kültür tarafından biçimlendiği bir özel ilgi turizmi türü; İnsanların, mekanların ve
kültürel mirasın karşılıklı etkileşimde bulunduğu turizm sistemi; Çeşitli alan ve
etkinliklerin turistler için geliştirilmesi ve pazarlanması
Güdüsel Tanımlar: Özellikle sivil toplum kuruluşları, kültürel turizmin
tanımlanmasında seyahat motivasyonunun önemli bir öğe olarak ele alınması
gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bu kuruluşların en önemlilerinden Dünya Turizm
Örgütü, kültürel turizmi; “eğitim, sanat, festival ve etkinliklere katılma, anıt ve sitleri
ziyaret etme, doğa veya folkloru inceleme ve dini ziyaret gibi kültürel motivasyonlarla
kişilerin hareket etmesi” olarak tanımlamaktadır.
Deneyimsel veya Arzusal Tanımlar: Kültürel turizm; sosyal doku, miras ve
mekanların özgün karakteri ile değişen yoğunluklarda teması veya deneyimi içerir ve
derinlemesine bir anlayışı arayan bir serüvendir.
6
Operasyonel Tanımlar: En sık kullanılan tanımlama yaklaşımıdır. Zira, diğer
tüm yaklaşımların içerisinde de operasyonel bir bileşen mevcuttur. Kültürel turizm
tanımlanırken sınırsız sayıdaki faaliyet ve deneyime katılım vurgulanır. Turizm
literatürü kültürel turizm faaliyetlerini; arkeolojik sit alanları, müzeler, kaleler,
saraylar, tarihi binalar, meşhur binalar, harabeler, sanat, elişleri, galeriler, festivaller,
etkinlikler, müzik, dans, folklor, tiyatro, ilkel [sic] kültürler, alt kültürler, etnik
topluluklar ve dini yapılar gibi insanları temsil eden kültürel miras varlıklarının
kullanımı olarak tanımlar.
Açıkça görülmektedir ki, kullanılan kaynaklar ve bunları kullanan turistlere
yönelik kesin parametreler çizilemediği için, kültürel turizmin kavramsal tanımı
bulanık sınırlara sahiptir. Kültürel turizm bir yandan da, tarih turizmi, sanat turizmi ve
etnik turizm gibi çeşitli etkinlikler için bir şemsiye rolüne bürünmüştür. Kültürel
turizmi tanımlama çabasındaki diğer bir çalışma (Smith, 2003, s. 31), sınırların geniş
olduğu gerçeğini kabul etmekle birlikte, içerdiği etkinliklere yönelik bir tipoloji
önermektedir (Tablo 1.1).
Tablo 1.1: Kültürel Turizm Tipolojisi
Tipoloji
Örnekler
Miras alanları
Arkeolojik alanlar, kasabalar, anıtlar, müzeler
Performans sanatları
Tiyatrolar, konser salonları, kültür merkezleri
Görsel sanatlar
Galeriler, heykel parkları, fotoğrafçılık
müzeleri, mimari
Festivaller ve etkinlikler
Müzik festivalleri, spor organizasyonları,
karnavallar
Dini yerler
Katedraller, tapınaklar, hac destinasyonları
Kırsal çevreler
Köyler, çiftlikler, milli parklar, eko-müzeler
Yerel halklar ve gelenekler
Kabileler, etnik gruplar, azınlık kültürleri
Sanat ve elişleri
Tekstil, çanak-çömlek, resim-heykel
Lisan
Öğrenme veya pratik yapma
Sanayi ve ticaret
Fabrika ziyaretleri, madenler
Gastronomi
Şarap tadımı, yerel mutfak, yemek kursları
Özel ilgi faaliyetleri
Resim, fotoğrafçılık, dokuma
Modern popüler kültür
Pop müzik, alışveriş, moda, medya, teknoloji
7
Kültürel turist tiplerini ise, bir destinasyonu ziyaret etme kararında kültürel
turizmin önemi ve arzulanan deneyim derinliğinin derecesini dikkate alan bir
çalışmaya göre, beş türde incelemek mümkündür:
Şekil 1.1: Kültürel Turist Tipolojisi
Derin
Keşfeden kültürel turist
Maksatlı kültürel turist
Aranan
Deneyim
Sığ
Rastlantısal
İlgisiz
kültürel turist
kültürel turist
Az
Gezi turisti
Çok
Bir destinasyonu ziyaret kararı almada kültürel turizmin önemi
Kaynak: McKercher ve du Cros, 2002, s. 140.
Şekil 1.1’de gösterilen kültürel turist tiplerinin özellikleri aşağıdaki gibi
tanımlanabilir (McKercher ve du Cros, 2002, s. 144):
• Maksatlı (purposeful) kültürel turist: kültürel turizm, bir destinasyonu
ziyaret etmedeki birincil motiftir ve bireyin derin bir kültürel tecrübesi vardır.
• Keşfeden (serendipitous) kültürel turist: kültürel turizm nedenleri ile
seyahat etmeyen, ancak katılım sonrası derin bir kültürel turizm deneyimi
edinen turist
• Gezi (sightseeing) turisti: kültürel turizm ziyaretin birincil ve asıl sebebidir
ancak edinilen deneyim nispeten sığdır.
• İlgisiz (casual) kültürel turist: bir destinasyonu ziyaret etmede kültürel
turizm zayıf bir motiftir ve edinilen deneyim sığdır.
• Rastlantısal (incidental) kültürel turist: bu tür turistler kültürel turizm
nedenleriyle seyahat etmez ama bir şekilde bazı etkinliklere katılarak sığ
deneyimler edinirler.
Değişik amaçlardaki insanların çeşitli kaynaklara yönelik ilgisinden doğan
kültürel turizm talebinin faydaları şu şekilde özetlenebilir (Dinçer ve Ertuğral, 2000);
8
• Turist deneyimlerine artı değer kazandırarak kaliteli turist ile kolaylıkla ilişki
kurabilme
• Çağdaş turizm tüketim kalıplarına uyarak daima yüksek tatmine yol açan
yeni ürünleri ve deneyimleri araştırma
• Gelişen ve dilimlendirilmiş turizm pazarının taleplerini karşılayan farklı bir
ürünü oluşturma
• Deniz-kum-güneş kaynaklarının haricinde geriye kalan yeni destinasyonlar
için farklı bir bakış açısı yaratma
• Turizmin mevsimsellik sorununu önleyici çözümler üretme: aktif tatiller,
çevreci etkinlikler, kısa süreli geziler, iş gezisi yapanlara artı değer yaratma
Kültürel turizmin yukarıda sayılan ve turizmde sürdürülebilirliği destekleyen
tüm bu faydalarının yanında, önemli bir özelliği daha vardır: Kültürel mirası korumak
ve sürdürülmesine yardımcı olmak. Turizme yönelik yasal altyapı, onun ürün
oluşturmada en önemli potansiyel kaynaklarından biri olan kültürü; siyasi, ekonomik
ve sosyal açıdan gözaltında tutar. Yoğunlaşan çabalar, kültürel kaynakların turizm
amaçlı kullanılıp kullanılmayacağından ziyade, kaynakların en az müdahale ile nasıl
bir turistik ürün olarak kullanılacağı ve pazarlanmasında hangi stratejilerin izleneceği
konularına odaklanmaktadır (Dinçer ve Ertuğral, 2000, s. 70).
1.3. KÜLTÜREL MİRAS
Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (International Council on Monuments
and Sites – ICOMOS), miras terimini; “doğal ve kültürel çevreyi içeren geniş bir
kavram” olarak yorumlamıştır. Uluslararası Kültürel Turizm Beyannamesi’nde
(International Cultural Tourism Charter) ifade edildiği gibi; çağdaş yaşamın bütünsel
bir parçası olan miras, çok çeşitli ulusal, bölgesel, yerel ve özel kimliklerin bir
esansını oluşturarak tarihi gelişimin uzun süreçlerini dışa vurur. Gelişim ve değişim
için dinamik bir referans noktası ve faydalı bir araç vazifesi görür (ICOMOS, 1999).
Zarar gördüğü zaman yerine konulması mümkün olmayan miras, doğal ve kültürel
kaynaklar başlıkları altında tanımlanmaktadır. Kültürel kaynaklar ise, somut ve soyut
olarak incelenmekte; somut kültürel miras kendi içinde taşınmaz ve taşınır olarak
kategorilendirilmektedir. Şekil 1.2, mirasın genel sınıflandırılmasını göstermektedir.
9
Şekil 1.2: Mirasın Sınıflandırılması
MİRAS
KÜLTÜREL MİRAS
Soyut Miras
Taşınmaz Miras
DOĞAL MİRAS
Somut Miras
Taşınır Miras
Taşınmaz kültürel miras varlıkları denince ilk akla gelen, binalar ve arkeolojik
sitlerdir. Ancak giderek artan çabalar, bu varlıkları bireysel olarak değerlendirmekten
ziyade bir bütün içerisinde ele almaya odaklanmaktadır. Bu bağlamda, tarihi kentler,
yollar ve coğrafyalara yönelik tümleşik planlama ve uygulamalar yapılmaya
başlanmıştır (McKercher ve du Cros, 2002, s. 67). Bektaş’ın da dediği gibi; “bütün
çevresi yok edilmiş tek evin korunması neyi anlatır ki?” (2001, s. 317).
Taşınır kültürel miras varlıkları, taşınmazlara kıyasla çok daha kırılgandır.
İnsan eliyle yapılmış kültürel değer taşıyan her türlü nesneyi içeren bu varlıklar,
kolayca fiziksel zarar görebilir, çalınabilir veya asıl mekanları, içerikleri, yaşları ve
yaratıcıları kaydedilmediği takdirde soyut değerlerini ve anlamlarını yitirebilir
(McKercher ve du Cros, 2002, ss. 70-71). Bu sebeple; müzeler, galeriler ve
kütüphanelerin varlığı ve doğru işletilmesi son derece önemlidir.
Taşınmaz veya taşınır olsun, somut kültürel miras, bir toplumun, mekanların
ve objelerin dokunulabilir kültürüdür. Soyut kültürel miras ise, kültürün elle
tutulamayan ama etkileşimle öğrenilebilir varlıklarını temsil eder. Lisan, edebiyat,
müzik, dans, oyunlar, mitoloji, gelenekler, mimari ve sanat gibi öğeleri içeren soyut
miras, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından “bir
toplumun kültürel ve sosyal kimliğini yansıtacak şekilde fark edilen, bir grup veya
bireylerce ifade edilen geleneksel yaratımların bütünselliği” olarak tanımlanmaktadır.
Soyut mirasın otantik olabilmesi, onun temsil ettiği geleneksel kültürün, folklorun ve
popüler kültürün kendi mekanında, kullanıcıları tarafından asgari teknolojik
etkileşimle sergilenmesini gerektirir. (McKercher ve du Cros, 2002, s. 83).
10
1.4. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI VE TURİZM AMAÇLI
KULLANIMI
Bir toplumun çevreye olan saygısı ve onu koruyarak yüceltme bilinci, o
toplumun gelişmişlik seviyesini gösteren en önemli kanıtlardan biridir. Artan çevre
bilincinden doğan koruma isteği, sadece doğal kaynaklara değil kültürel varlıklara da
yönelik olmalıdır. Kültürel koruma, toplumların tarihte kat ettikleri yolun birer kanıtı
olan varlıkları bir sonraki kuşaklara aktarabilme güdüsü ile oluşan önlemci
eylemlerdir (Bektaş, 2001, s. 9). Bir ülkedeki koruma eylemleri, sadece barındırdığı
toplumun değerleri ile değil evrensel bir zihniyet ile, korunanın sırf o ülkenin değil
dünyanın mirası olduğu kavranarak gerçekleştirilmelidir. Sonuçta bu varlıklar tüm
insanlığa miras kalmıştır.
Ekonomik ve sosyal refahın ve toplumlar arası anlayışın artmasında kuvvetli
bir rolü olan turizm, doğru planlama, uygulama ve denetimlerle geliştirildiği vakit,
doğal ve kültürel kaynakların muhafazası açısından da olumlu bir kuvvet
olabilmektedir. Turizm sayesinde kültürel varlıkların ekonomik fayda yaratması ve
kendilerini finansal açıdan beslemeleri sağlanabilir. Fakat yanlış politikalar da
kültürel kaynakların zarar görmesi veya yitimine sebep olabilir. Bu konuda başarılı
bir sonuç elde edilebilmesi için, birbirlerinden bağımsız doğmuş turizm ve kültürel
miras yönetiminin, hem karşılıklı hem de bağımsız çıkarlarını dikkate alan
uygulamalara gidilmesi gereklidir. Bu amaçla, toplum eğitilmeli ve devlet politikaları
gözden geçirilmelidir (Holloway, 1994, s. 253; McKercher ve du Cross, 2002, ss. 910; ICOMOS, 1999).
Türkiye’de kültürel korumanın devlet politikası olması, 19. yüzyıl Osmanlı
dönemine rastlamaktadır. 1869’da “Asar-ı Atika Nizamnamesi” ile başlayan, Sanayi-i
Nefise Mektebi’nin kurucusu Osman Hamdi Bey’in müzecilik ve restorasyon
girişimleri ile devam eden bu süreç, 1982 yılında Türkiye’nin UNESCO tarafından
yürürlüğe alınan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme”yi
benimsemesi ile ayrı bir önem kazanmış ve günümüze dek çıkarılan bir dizi yasal
düzenleme ile ciddi bir devlet politikası haline gelmiştir (Dinçer ve Ertuğral, 2000, s.
74).
11
Türkiye’nin turizm politikası 2003 senesi ile önemli bir yeniden yapılanmaya
gitmiştir. İlk olarak Kültür ve Turizm Bakanlıkları tek bir çatı altına sokulmuş ve
böylece, küresel turizm rekabetinde özgün değerlerle farklılaştırılmış ürünler
oluşturulmasında ve kültürel mirasın korunmasının garanti altına alınmasında ilgili
yönetimi yapabilecek bir kurum oluşturulmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, bir konuşmasında (2 Mayıs 2005), bu birleşik
yapının getirdiği pratiklik sayesinde değiştirilen, kültürel mirasın korunmasına yönelik
yasal düzenlemelere değinmiştir. Kültürel miras yönetiminin yerel yönetimler
aracılığıyla sivil alandan yönlendirilmesini, kültür varlıklarının korunmasını ve kültürel
yatırımların teşvik edilmesini, bölgesel koruma kurullarının işleyişine sürat ve
esneklik kazandırılmasını ve turizm alanı tahsislerinden sağlanacak kaynakların
kültür yatırımlarında da kullanılmasını içeren tüm bu düzenlemeler ile, kültürel
mirasın korunmasında engel olarak görülen bürokrasi ve kaynak yetersizliği gibi
temel sorunların ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.
Bu yapılanma ile kültürel mirasın korunması ve turizmin geliştirilmesini bir
sistem bütünlüğünde toplayan Türkiye, turizm politikasının yönünü kültürel turizm ve
inanç turizmi gibi farklı stratejilere de çevirerek, yüzyıllar boyunca farklı inanış ve
kültürlerin bir arada barış içinde yaşayabildiği bir ülke olduğunu ispatlama
niyetindedir (İsen, 2005). Bu strateji, ana turizm ürünü olan Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliği yolundaki genel imajına katkı sağlayacağı gibi, halkın sosyoekonomik ve
sosyokültürel durumuna da olumlu etki edecektir. Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi
için 2010 senesini hedef alan iki süreç dikkat çekmektedir: “Türkiye’nin 2010 Turizm
Vizyonu” ve “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti”.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 11 Ocak
2004’te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen “Türkiye’nin 2010 Turizm
Vizyonu ve II. Hamle Dönemi” konulu basın toplantısında, vizyonun içerdiği program
ve projelere değinmişlerdir. Bu konuşmada paylaşılan bilgilerin çalışma konusu ile
yakından alakalı olanları aşağıda özetlenmiştir:
• Kültürel mirasın korunması, Türkiye’nin kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin
öne çıkarılması, 2010 turizm vizyonunun bir numaralı önceliğidir.
• Vizyonunun temel taşları verimlilik, rekabet ve sürdürülebilirlik ilkeleridir.
12
• Ana ürünler, dünyadaki yeni eğilimler doğrultusunda geliştirilecektir.
• 2010 yılında toplam yabancı ziyaretçi sayısı 30 milyon turiste ulaşacaktır.
• Artan ziyaretçi sayılarına paralel olarak uygulanacak ürün çeşitlendirme ve
zenginleştirme projeleri ile toplam gelir 30 milyar dolar olacaktır.
• Nitelikli yatak kapasitesi 1 milyonun üzerine taşınacaktır.
• En önemli ve öncelikli proje, İstanbul projeleridir:
o
Tarihi yarımada ve Haliç çevresi
o
Beyoğlu ve Galata
o
Kilyos
• İstanbul’un
turizm
potansiyelinin
doğru
şekilde
değerlendirilmesini
amaçlayan bu projeler, Türk turizminin 2010 için hedeflediği rakamların
yarısının yakalanmasına yetebilecektir.
2010 Turizm Vizyonu’nda ifade edilen bu anlayış, tohumları 2000 senesinde
ekilen “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” girişiminin de ciddiyete binmesine
sebep olmuştur. İstanbul’a yönelik bu çalışmaya, Avrupa Birliği’ne üye olmayan
Avrupa ülkelerinin Avrupa Kültür Başkenti olabilmesine izin veren, AB Konseyi ve
Parlamentosu’nun 25 Mayıs 1999 tarihli 1419/1999/EC sayılı kararının 4. maddesine
dayanılarak 2000 yılında, 13 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla, İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı’nın koordinatörlüğünde başlanmıştır. 2003 yılından itibaren Dışişleri
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi ve yüze yakın sivil toplum kuruluşunun desteğini alan bu girişim için
hazırlanan dosyanın, 13 Aralık 2005 tarihinde Avrupa Birliği Eğitim ve Kültür Müdürü
Van der Pas’a teslim edilmesi ile, İstanbul resmen, Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliğiyle ilgili kararın verileceği 2010 yılı için aday olmuştur. 2006 Mart ayında jüri
karşısına çıkacak ve Mayıs ayında hakkında kesin karar verilecek bu girişim ile,
Türkiye’nin İstanbul aracılığıyla tanıtılması ve pazarlanması ve aynı zamanda
İstanbul şehrinin geri kazanılması amaçlanmaktadır. Dosyada yer alan 76 proje için
gerekli 95 milyon dolarlık bütçe İstanbul halkının katkılarıyla, seçilme durumunda bir
yıl boyunca gerçekleştirilmesi planlanan 800’e yakın kültürel, sanatsal ve sosyal
etkinlik ise Avrupa Komisyonu’nun "Culture 2000" programıyla finanse edilecektir.
Bu
girişim
ile
ilgili
dikkat
çeken
diğer
noktalar
ise
şöyle
özetlenebilir
(Turizmdebusabah.com, 1 Aralık 2005, 13 Aralık 2005, 26 Aralık 2005, 2 Ocak
2005, 16 Ocak 2005, 26 Ocak 2005):
13
• Türkiye’de ilk defa, kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum
tarafından ortaklaşa bir proje gerçekleştirilmiştir.
• Genel tema olarak, Aristo’dan esinlenilerek “evrenin 4 temel unsuru”
işlenmiştir. Buna göre; “toprak”, İstanbul’un kültürel zenginliğini yansıtan
tarihi eserleri; “su”, İstanbul Boğazı ve Haliç’i; “hava”, minare ve çan
kuleleri ile dini zenginlik ve hoşgörüyü ve “ateş” ise; gençlik, teknoloji ve
modern sanatları sembolize etmektedir. Ayrıca bu dört unsur, dört mevsimi
de içermektedir.
• Adaylığın onaylanması ile İstanbul’un 2010 yılında turist sayısını üçe
katlayarak 10 milyon ziyaretçi çekmesi beklenmektedir∗.
• İstanbul'un bütün metropoliten ulaşım sisteminin tek bir merkeze
bağlanması böylece şehir içi ulaşımın kolaylaştırılması planlanmaktadır
• Projelerin bir kısmı kentsel dönüşümleri içermektedir. Örneğin, ilk olarak
2006
senesi
içerisinde
Tarlabaşı'nın
belirli
bir
bölümünün
modernleştirilmesi ve günün yaşama koşullarına uygun hale getirilmesi
düşünülmektedir.
• Şüphesiz ki, bu yapılanmadan en fazla faydayı alacaklar arasında
İstanbul’un tarihi kültürel mirası bulunmaktadır. İlgi bekleyen varlıklar,
işlevlendirilerek sürdürülebilir bir koruma altına alınacaktır. Örneğin; Aya
İrini'nin arkasındaki boş alan yeniden düzenlenecek, Aya Sofya Müzesi'nin
bodrum katında yer alan, ikonaların sergileneceği büyük bir müze açılacak
ve Tekfur Sarayı klasik müzik inceleme merkezi haline getirilecektir.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu ve İstanbul Kültür Sanat
Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu, İstanbul’u barındırdığı azınlık kültürü
sayesinde, diğer kültür başkenti olmuş kentlerden farklılaştıracak projelerin de
planlandığını belirtmiştir. Azınlıkların İstanbul kültür mirasının bir parçası olarak bu
oluşumun içine girmeleri gerektiğini vurgulayan Çolakoğlu, örneğin, Ermeni Vakfı ve
uluslararası kuruluşlar ile işbirliği yapılarak Şan Tiyatrosu'nun yeniden inşa edilip
İstanbul'a kazandırılmasından söz etmektedir. Bu konuda bir başka proje ise, bu
çalışmanın da proje konusu olan Büyükada Rum Yetimhanesi (Prinkipo Palace)
∗
2005 Avrupa Kültür Başkenti Cork şehrinin (İrlanda - 120.000 nüfus) yaklaşık 2 milyon turist
çektiği belirtilmektedir.
14
binasının, Fener Rum Patrikhanesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün uzlaştırılması
ile "Avrupa Yazarlar Evi"ne dönüştürülmesidir. (2010'da İstanbul Resmen Avrupa
Kültür Başkenti, 14 Haziran 2005). Ancak, bu nadir yapının kurtarılmasına ve
korunmasına araç olacak bu fikir, Avrupa Komisyonu’na sunulan nihai dosyadaki 76
proje arasında yer almamıştır∗ (Bkz. Ek 1).
Türk turizm politikasının gidişatına ışık tutan 2010 Turizm Vizyonu ve 2010
İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi, küresel rekabetin yaşandığı turizm
piyasasında kitle turizminden farklı ürünler yaratabilmek ve ana ve alt destinasyon
odaklı fikirlerle markalaşmaya gidebilmek adına çok önemli atılımlardır. Ancak, ne
vizyonun programında ne de kültür başkenti dosyasında, kapsam dışına alınan
Büyükada Rum Yetimhanesi’ne yönelik proje hariç, Adalar destinasyonuna
değinilmemektedir. Oysaki Adalar’ın arz ettiği doğal ve kültürel potansiyel, kültür
başkenti projesinin ana temasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Tablo 1.2’de bu ilişki
gösterilmeye çalışılmıştır.
Tablo 1.2: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile
Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel
Öz Kaynaklarının İlişkisi
“Evrenin Dört Temel Unsuru”
“Unsur”a karşılık gelen öz kaynak(lar)
“Toprak”
Çok çeşitli mimari akımları ve üç büyük
İstanbul’un kültürel zenginliğini
dini temsil eden 899 adet tescilli eski eser
yansıtan tarihi eserler
(her 12 dönüme 1 yapı), Türk konut
sanatının ve dünya ahşap mirasının en
önemli örneklerinden Rum Yetimhanesi
“Su”
“Ada” denince akla “etrafı suyla çevrili
İstanbul Boğazı ve Haliç
kara parçası” gelir. Adalar da, doğal
olarak, “su” unsurunu İstanbul Boğazı ve
Haliç’e nazaran daha çok çağrıştırmaktır.
Bu özellik ile proje temasının bu
unsurundaki sinerjiyi arttıracaktır.
∗
Bu durumun muhtemel sebebi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Fener Rum Patrikhanesi’nin
uzlaştırılmasının içerdiği çeşitli zorluklar olmalıdır. Konu ile ayrıntılı açıklama, çalışmanın ikinci
kısmının beşinci bölümünde, “Mülkiyet Sorunu” başlığı altında verilecektir.
15
Tablo 1.2: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile
Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel
Öz Kaynaklarının İlişkisi (devamı)
“Evrenin Dört Temel Unsuru”
“Unsur”a karşılık gelen öz kaynak(lar)
“Hava”
- Müslümanların, Hıristiyanlığın çeşitli
Minare ve çan kuleleri ile
mezheplerine mensup toplulukların ve
dini zenginlik ve hoşgörü
Musevilerin karşılıklı hoşgörü ve uyum
içerisinde yaşadıkları gerçek ortam;
- 2005 senesinde gündeme gelen ve
bünyesinde cami, kilise ve sinagog da
bulundurarak Mevlana’nın “Kim olursan
gel” sözünü hatırlatan, hoşgörüyü temsil
eden “Sivriada Semazen Heykeli” projesi
“Ateş”
Tarih boyunca birçok sanatçı ve
Gençlik, Teknoloji ve
edebiyatçıya ev sahipliği ve ilham
Modern Sanatlar
kaynaklığı; Uluslararası İstanbul Adalar
Kültür ve Sanat Festivali, Modern-ist
Modern Sanatlar Müzesi Derneği
Tabloda da açıkça görüldüğü üzere, Adalar, İstanbul’un Avrupa Kültür
Başkenti olma gayretine ciddi katkı sağlayacak durumdadır. Özellikle, “su” ve “hava”
unsurlarında İstanbul’un diğer bölgelerine rekabetçi üstünlük kurduğu gözlemlenen
Adalar’ın esaslı bir turizm politikasının parçası olması gerekmektedir. Adalar’ın bu
potansiyelini değerlendirmek, onun bölgesel ekonomik yapısını sağlamlaştıracak ve
İstanbul’un kültür ve turizm ürününde katma değer yaratacaktır. Dolayısıyla,
Adalar’ın potansiyelinin İstanbul’la bütünleşik bir şekilde harekete geçirilmesi
gerekmektedir.
Bu çalışmada, proje konusu yapının İstanbul’la beraber tamamlayıcı dış
çevresi olması nedeniyle, Adalar’a da genel ve turizme yönelik özellikleri açısından
yeri geldikçe değinilecektir. Ancak, Adalar’da turizmin geliştirilmesine yönelik
fikirlerin çalışma sınırları dışında olması nedeniyle, ikincil bir çalışmaya da gidilmiş
ve Ek 2’de sunulmuştur. Ekte sunulan öneriler, ana çalışma içerisinde Adalar
hakkında verilen bilgilere dayanmaktadır.
16
1.5. TARİHİ MİRASIN KORUNMASININ MAKRO ETKİLERİ
Tarihi mirası korumak, bir bölgenin estetik yapısını düzeltmenin yanında,
bölge ekonomisi ve imajına da ciddi katkılar sağlamaktadır. Florida’da tarihi mirasın
korunmasının ekonomik etkisini ölçmeye yönelik yapılan bir araştırma (Center for
Governmental Responsibility, University of Florida College of Law ve the Center for
Urban Policy Research, Rutgers University, 2002), bu etkinin senelik 4,2 milyar
dolar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gelirin içeriğindeki başlıca unsurlar ise, miras
turizmi (heritage tourism), iyileştirme çalışmaları ve gayrimenkul değerleridir. Etkiye
en fazla katkıyı sağlayan miras turizmi, 3,72 milyar dolarlık turistik harcama yaratmış
ve 107.607 kişiye istihdam sağlamıştır. Tarihi mirası iyileştirmeye yönelik inşaat
çalışmaları ise, 350 milyon dolarlık bir iş hacmi yaratmış ve bu rakamın 200 – 250
milyon doları yerel istihdama ücret olarak harcanmıştır. Yine bu çalışmada, tarihi
mirasın korunduğu bölgeler ile civar bölgelerde bulunan 28.000 gayrimenkulü içeren
karşılaştırma analizleri göstermiştir ki, korunmuş bölgelerdeki mülklerin değeri diğer
bölgelere kıyasla daha yüksek olmaktadır.
Florida için yapılan bu çalışmanın bir benzeri de İstanbul için uygulanmıştır.
Dinçer ve Ertuğral’ın (2003) gerçekleştirdiği bu araştırma, konunun özeline inerek
zaten otel olan veya otele dönüştürülmüş tarihi yapıların Türk ekonomisine sağladığı
katkıyı incelemiştir. 26’sı özel, 18’i belediye belgeli ve çoğunluğu 19. yüzyıl Türk
konutu özelliğine sahip 44 işletme üzerinde yapılan bu araştırmaya göre; konuk
profillerini eğitimli ve üst-gelir grubu Avrupalı ve Amerikalı turistlerin oluşturduğu bu
oteller, mimari özellikleri ve ziyaretçileri üzerinde yarattıkları yüksek memnuniyet
seviyeleri ile Türk kültürünün tanınması, turizmde ziyaretleri tekrar eden müşteriler
oluşması ve ekonomiye döviz girdisi gibi ciddi katkılar sağlamaktadır.
Görüldüğü üzere, tarihi yapıların otel işlevi ile kullanımı, hem hitap edilen
kaliteli müşteri kitlesi sayesinde yapıların korunması için gerekli fonların içsel
oluşumunu sağlamakta, hem de genel imaj ve ekonomiye olumlu katkı
sağlamaktadır. Bu oteller, işletme konusunda uzmanlaşmış, geniş dağıtım
olanaklarına sahip uluslararası zincirlerce yönetildiğinde ise; bu katkı, Conde Nast
Traveler dergisinin 385 bin oyla “Avrupa’nın en iyi oteli” seçtiği “Four Seasons Hotel
İstanbul” örneğinde olduğu gibi daha da artmaktadır. Bu tarz ödüllerin genel tanıtıma
katkısı oldukça yüksektir (Turizmdebusabah.com, 4 Aralık 2005).
17
İKİNCİ KISIM:
PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ)
HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Çalışma konusu mekâna yönelik bir proje önerisi oluşturmadan önce yapı
hakkında birtakım genel bilgileri belirtmekte fayda vardır. Zira bu bilgiler, projeyle
ilgili teknik, ekonomik ve yasal değerlendirmeler ile pazar ve ürün araştırmalarına
kaynak oluşturacaktır. Dolayısıyla, bu kısımda Prinkipo Palace (Büyükada Rum
Yetimhanesi)’nin konumu, tarihçesi ve mimarisi ile fiziksel ve mülkiyetine ilişkin yasal
durumunu içeren bilgilere yer verilmiştir.
2.1. KONUM: ADALAR İLÇESİ
Prinkipo Palace (Büyükada Rum Yetimhanesi), İstanbul’un Anadolu yakası
güney sahillerinin karşısında kalan Prens Adaları’ndan, 5,4 km2 ile en büyüğü
Büyükada’nın iki zirvesinden biri İsa Tepe’nin üzerinde Hristos Manastırı’nın biraz
ilerisindedir (Ek 3).
Yapının konumundan bahsederken, ona ev sahipliği yapan ve kendine öz
birtakım özellikler barındıran Adalar’dan da söz etmek gerekir∗. Adalar, büyükten
küçüğe; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası, Yassıada,
Sivriada, Tavşan Adası ve Kaşık Adası olmak üzere dokuz parçadan oluşur (Ek 4).
Ayrıca bu dokuz adaya yaklaşık 1000 sene önceki bir depremde üzerindeki manastır
ile sulara gömülmüş olan ve izleri Bostancı açıklarında bulunan (Yıldız Kayalığı)
Vordonos (Vordonisi) adacıklarını da eklemek gerekir (Vordoni Kayalıkları ya da
“keşfedilen 10. ada”, 2005).
Adalar’ın bilinen tarihi, Bizans dönemi ile başlar. Batı kaynaklarında Adalara
verilen “Prens Adaları” adı, Doğu Roma İmparatorluğu devrinde, imparator
ailesinden birçok şahsın buraya sürgün edilerek, Bizans tarihçilerinin 8. yüzyıldan
∗
Buradaki ve Bölüm 3.1’deki bilgiler, Adalar Kaymakamlığı’ndan derlenmiş (2005), yeri geldikçe
başka kaynaklarla desteklenmiş veya zenginleştirilmiştir.
18
itibaren haklarında söz etmeye başladığı manastırlarda hapsedilmiş olmalarından
gelmektedir. Adaların tarihte bilinen münferit isimleri ise; Prinkipo (Büyükada), Halki
(Heybeliada), Antigoni (Burgazada), Proti (Kınalıada), Pita (Kaşıkadası), Terebintos
(Sedefadası), Neandros (Tavşanadası), Plati (Yassıada) ve Oxis (Sivriada)’dır.
Adaların Türk hâkimiyetine geçişi, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in
1453’teki İstanbul kuşatması sırasında Baltaoğlu Süleyman Bey’in Adaları ele
geçirmesi (17 Nisan 1453) ile gerçekleşmiştir. İstanbul’un fethinden sonra,
Adalar’daki manastırlar boşaltılmış, halkın çoğu İstanbul civarındaki yerleşimlere göç
etmiş, Adalar da 19. Yüzyıl ortalarına kadar kendi haline terk edilmiştir.
Adalar, 1839 Tanzimat Fermanı ile yabancılara mülk edinme olanağı tanıyan
yasal düzenleme sonunda hızla gelişme sürecine girmiştir. İlk kez Fransızlar Adaları
sayfiye yeri olarak seçmişlerdir. Adalar’ın giderek önem kazanmasına neden olan bir
diğer gelişme, Adalar’la İstanbul ve Kadıköy arasında 1846’dan itibaren düzenli
vapur seferlerinin başlatılması olmuştur. İstanbul’un zenginleri, azınlıklar ve yabancı
uyruklular bu gelişme sürecinde Adaları bir sayfiye yeri haline getirmişlerdir. 1840
yılında Adalar nüfusu 1.816 iken 1865 yılında 6.000’e ulaşmıştır. Bu gelişme
sonunda İstanbul’da kurulan ilk üç belediye dairesinden biri, 1861’de Yedinci Daire
diye anılan Adalar Belediyesi olmuştur. 1867 tarihli Vilayet Nizamnamesi’yle ilk kez
özel yönetimli bir vilayet durumuna gelen ve Zaptiye Nezareti’nce yönetilen
İstanbul’un bir ilçesi olmuştur. Adalar’ın, yönetim durumu 1867’den günümüze kadar
değişmemiş, her dönemde İstanbul’un bir ilçesi olarak kalmıştır. Kaymakamlık
kurumunun yanında, 1984 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde
İlçe Belediyesi kurulmuş olup, halen aynı statüde devam edilmektedir. Yönetim
merkezi Büyükada olan Adalar İlçesi’nin mevcut belediye yönetimi Türkiye
Cumhuriyeti’nin de iktidarında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’ndedir.
2000 Sayımına göre 17.738 olan Adalar nüfusu, evlerin daha çok yazlık olarak
kullanılmasından dolayı Nisan ve Mayıs’tan itibaren artarak, Temmuz-Ağustos
aylarında
Büyükada’da
65.000
(Sedefadası
dahil),
Heybeliada’da
45.000,
Burgazada’da 15.000 ve Kınalıada’da 25.000 olmak üzere, toplam 150.000 civarına
ulaşmakta; bu nüfusa hafta içi günlerde 20–30 bin, hafta sonları ve tatil günlerinde
ise 70–100 bin civarında günübirlik ziyaretçi eklenmektedir. Adalardan Büyükada,
19
Heybeliada, Kınalıada, Burgazada ve Sedefadası’nda yerleşim bulunmakta iken,
Kaşıkadası özel mülkiyete, bugün için meskûn olmayan Yassıada, Sivriada ve
Tavşanadası ise Hazine’ye aittir.
Adalar halkı, devamlı ikamet eden ve sadece yaz aylarında ikamet edenler
olarak iki gruba ayrılabilir. Devamlı ikamet eden nüfus ile yaz aylarında ikamet eden
nüfusun arasındaki sosyoekonomik ve kültürel farklılık açık bir şekilde kendini belli
etmektedir. Günümüzde de birçok ünlü politikacı, bilim adamı, gazeteci, yazar,
televizyoncu, sanatçı Adalar’da mesken sahibidir. Bunun yanında, Adalar’ın
nüfusundaki etnik farklılık ve bunun yarattığı kültürel mozaik de göze çarpmaktadır.
Adalar İlçesi; başta İstanbullular için bir sayfiye, dinlenme ve eğlence yeri
olarak kendini göstermeye devam etmektedir. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesine
kadar Adalar halkının geçiminde ve bölgenin sosyokültürel canlılığında bir lokomotif
olan turizm endüstrisinin bugünkü durumu, mevsimsellik ve kaybolan yabancı dış
talep sebebiyle eski görünümünden uzaktır (Türker, 2004, s. 16). Sanayi alanında
da herhangi bir kuruluş yoktur. 1820’li yıllara kadar Büyükada’da demir madeni,
Heybeliada’da ise bakır ile karışık demir madenlerini işleyen tesisler kapatılmıştır.
Aynı akıbetle, Değirmen Plajı mevkiinde işletilen un fabrikası ile 1894 yılında kurulan
konserve sebze fabrikası da karşılaşmıştır. Günümüzde, yerleşik nüfusun bir
bölümü İstanbul’da çalışmakta ve vapurla günübirliğine kente gidip gelmekte, geri
kalanı ise genellikle; faytonculuk, esnaflık, bahçıvanlık, balıkçılık, inşaat işçiliği,
lokantacılık, demircilik, marangozluk, çiçekçilik, kır gazinosu işletmeciliği ve hamallık
gibi alanlarda uğraş vermektedir. Adalar İlçesinde, yerleşik halk yaz mevsiminde
yoğun bir şekilde çalışmakta, kış mevsiminde ise çalışma hayatı oldukça durgun
geçmektedir.
Adalar İlçesi sayfiye yeri olarak önem taşıdığından, tarım yapmak için
topraktan
yararlanılmamaktadır.
Çok
küçük
çapta
sebzecilik
ve
çiçekçilik
yapılmaktadır. Sığ olmasına karşın toprak verimlidir; zeytinlik, bağ ve bahçelik için
elverişlidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli miktarda şarap üretimi yapılmakta
iken, 20. yüzyıl başından itibaren bağların terk edilip boş bir arazi halini alması ve
yoğunlaşan yapılaşma ile ağaçlandırma bu üretimi sona erdirmiştir.
20
Adalar’da, doğal zenginliklerle beraber, çoğu dini yapılar ve sivil mimari
örneklerinden oluşan 899 adet tescilli eski eser mevcuttur. Her biri kültürel hazine
olan bu eserlerin en önemlilerinden biri de dünyanın en büyük ahşap yapılarından
biri olan Prinkipo Palace / Büyükada Rum Yetimhanesi’dir.
2.2. YAPININ TARİHÇESİ
Bu bölümde, yapının bir otel olarak doğuşundan günümüzdeki harabe haline
gelişine kadar geçirdiği bir asrı aşkın süre, detaylı bir anlatımla sunulacaktır. Tablo
2.1, yapının geçmişini kronolojik olarak özetlemektedir.
Tablo 2.1: Prinkipo Palace / Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Kronolojisi
1898 – 1899 Binanın “Prinkipo Palace” adlı bir otel olmak üzere inşası
1899 – 1902 Otelin açılamaması ve binanın atıl kalması
1902 – 1903 Binanın Rumlar tarafından alınışı ve yetimhaneye çevrilmesi
1903 – 1915 Yetimhane işlevi
1915 – 1918 Kuleli Askeri Lisesi ve müttefik kuvvetlerin binaya yerleşmesi
1919 – 1920 İşgal Güçlerinin Rus göçmenleri binaya yerleştirmesi
1920 – 1964 Yetimhane işlevi (1942’den sonra karma)
1963 – 1964 Binanın can güvenliği olmaması sebebiyle boşaltılması
1991 – 1996 Binanın otel yapılmak üzere kiralanması
1997 – 2006 Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Fener Rum Patrikhanesi
(güncel)
arasındaki binanın mülkiyetine ilişkin davalar silsilesi
19. yüzyılın ortalarında, Osmanlı’da Tanzimat (1839) ve Islahat (1856)
Fermanları ile başlayan Batılılaşma süreci, Avrupalılar başta olmak üzere
yabancıların İstanbul’a yoğun bir ilgi göstermesine sebep olmuştur. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak dış turizm hareketleri de canlanmış, oluşan talebe cevap
vermek adına çağın modern ve konforlu otelleri, başta Pera (Beyoğlu), Adalar ve
Boğaziçi olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde bir bir belirmeye başlamıştır.
1841’de Hotel d’Angleterre’nin açılışıyla başlayan bu trendi, Grand Hotel d’Orient
(1849 – Beyoğlu), Hotel de Londres (1855 – Beyoğlu), Ambassadeurs (1855 –
Beyoğlu), Calypso (1858 – Büyükada), Giacomo (1860 - Büyükada), Halki Palas
21
(1862 – Heybeliada), Bosphorus Summer Palace (1894 – Tarabya), Pera Palas
(1895 – Beyoğlu) ve Tokatlıyan (1897 – Beyoğlu) gibi oteller takip etmiştir (Zat,
2005).
1883 yılından itibaren İstanbul’a yönelik yabancı turist akışında önemli bir yeri
olan “Compagnie Internationale des Wagon-Lits et des Grand Express Europeens”,
kısaca Wagon-Lits (Yataklı Vagonlar) Şirketi, Paris-İstanbul arasında işleyen “Şark
Ekspresi (Orient Express)” adlı dünyaca ünlü tren seferlerinin yolcularına kaliteli
konaklama sağlamak adına, “Büyük Avrupa Otelleri (Compagnie Internationale des
Grand Hotels)” isimli bir yan firma kurarak Bosphorus Summer Palace’ı inşa etmiş,
Pera Palas’ı ise maliklerinden satın alarak hizmete sokmuştur (Zat, 2005, ss. 65-66).
Yine bu şirket, 19. yüzyılın sonlarına doğru bu çalışmanın da konusu olan Prinkipo
Palace’ı, devrin önemli mimarlarından Alexandre Vallaury’ye yaptırmıştır.
Yönetiminde Kont Maurice de Bochard’ın bulunduğu Büyük Avrupa Otelleri
Şirketi, Prinkipo Palace’ı, “Monte Carlo” tipi lüks bir yazlık kumarhane oteli∗ tarzında
1898-1899 senelerinde 50.000 altın maliyetle yaptırmıştır. Ancak, Padişah II.
Abdülhamit
kumarhanenin
açılışına
izin
vermeyince,
yeterli
karlılığı
sağlayamayacağını düşünen şirket, oteli işletmekten vazgeçmiş ve böylece merkeze
uzaklığı ve aşırı büyüklüğü nedeniyle 1902 yılına kadar alıcı bulamayan yapı
kullanılamamıştır (Gülersoy, 2001, s. 6).
∗
Gülersoy, kitabında (2001, s. 7) Akilas Millas’ın verilerine tam olarak katılmayarak, binanın Büyük
Avrupa Otelleri şirketi tarafından yaptırılmış lüks bir otel olmayabileceğini savunmuştur. Bu tezini üç
bulgu ile desteklemektedir: (1) Pera Palace bu yapıdan çok daha lükstür. Bu yapının hiç oda banyosu
yoktur ve kat banyoları da yetersizdir. (2) Tavanlarında ve duvarlarında süsleme olmaması sebebi ile
bu büyük ama tiyatrosu hariç basit bir yapıdır. (3) 1902’deki satış işleminde tapu belgelerinde adı
geçen şahıs Londra’da oturan bir İtalyan Kontu’dur. Merkezi Paris ve Brüksel olan Wagon Lits ile bu
şahsın bir ilgisi görülememektedir. Araştırmacı, Gülersoy’un sunduğu bu antitezi destekleyen bulgu
ve yorumları yetersiz ve eksik görmektedir: (1) 19. yüzyılda otelciliğin hızla geliştiği ABD’de dahi
bazı odalarına banyo ekleyen ilk otel The New York Hotel (1844), tüm odalarında banyo olan ilk otel
ise 1908’de açılan Buffalo Statler’dır (Rushmore ve Baum, 2001, s.3). Ayrıca, burayı satın alan Zarifi
ailesinin yapıyı yetimhaneye çevirmek üzere fiziksel müdahale de bulunduğu da dikkate alındığında,
lüks görülen banyo mekanlarının iptal edildiği düşünülebilir. (2) İç mekanlarda süslemeden kaçınmak,
mimarın estetiği sadelikle yakalama çabasından kaynaklanabilir. Vallaury, dış cephede de bezeme
yoluna gitmemiş, gereken görkemi kademeli kat planları ile düşey görsel etki yaratarak yakalamıştır
(Tanyeli vd, 1998, s. 101). Ayrıca işletme izni alamayacağını anlayan şirketin inşaatın son
dönemlerinde yatırımı kesmesi ile son işçiliğin gerçekleşememiş olması ihtimali de göz önünde
bulundurulmalıdır. (3) Bahsedilen belgelerin Türkçe çevirilerinden 1902 tarihli tapu senedinde “Kont
Mavriçova Bozaridi”, 1926 tarihli bir belgede “Kont Mavriçova Bozdari” ve 1902 tarihli satış
vekaletnamesinde “Kont Mavriço Bozdari” olarak geçen isimlerin (Gülersoy, 2001, ss. 18-20) Büyük
Avrupa Otelleri Şirketi Başkanı Kont Maurice de Bochard’ın isminin İtalyanca yazılış veya okunuşları
olabileceği ihtimalini Gülersoy’un kendisi de belirtmektedir.
22
II. Abdülhamit’in açılışa izin vermeyişinin ardında kumarhane karşıtlığından
daha derin sebepler olduğu da söylenebilir. İstibdat döneminde istihbaratçılık
(jurnalcilik) ve tedbirciliğe ne kadar önem verildiği genel kabul görmüş tarihsel bir
gerçektir. Bu durumdan o dönemin otelcilik sektörü de kimi zaman etkilenmiştir.
Örneğin, padişah birbiri ardına açılan Bosphorus Summer Palace ve Pera Palace’ın
isimlerinden dahi rahatsız olmuş ve 15 Şubat 1895 tarihli bir “Hususi İradesi”nde,
“Palace” kelimesinin “saray” manasına gelmesinin ileride birtakım sakıncalar
doğuracağı gerekçesi ile otellerin isimlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir
(Zat, 2005, s. 77). Padişahın, Prinkipo Palace’ın açılmasına izin vermeyişinin
ardında da, Ada halkının genel inanışına göre; “Jön Türkler”in burada toplantılar
yapmak üzere konumlandıkları istihbaratı yatmaktadır. Gülersoy (2001, s. 8), bu
bilginin Adalar’da o dönem ciddi rekabet içinde olan diğer otellerce verilmiş
olabileceğini öne sürmektedir.
Sonuç olarak, yapı şirketin elinde kalmış ve yaklaşık iki yıl boyunca alıcı
bulamamıştır. Boş duran mekanın yetimhaneye çevrilmesi fikri ise; Rıfat Behar’ın,
Focus Dergisi 1996 Aralık sayısında yayınlanan “Bir Zamanlar Prinkipo Palas” adlı
makalesinde yer alan bilgilere göre, yazar Ahmet Rasim’den gelmiştir (Gülersoy,
2005, s. 8’den). Bu öneriye ilk cevap veren de, 1894 depreminde Yedikule’deki
hastanelerinin bahçesindeki yetimhane (Ethniko Orfanotrofio – Milli Yetimhane) ağır
zarar gördüğü için zaten bir yer aramakta olan ve 19. yüzyılda Adalar’da hakim
nüfus olan Rumlar olmuştur. 1901 yılında ikinci defa Patrik seçilen III. Yoakim,
konuyla ilgilenmesi için Büyükada Belediye Başkanı İoannis Hocapulos’a haber
göndermiş, Arap İzzet Paşa, Padişah ve Patrikhane arasında aracılık yapmış ve
karşılığında kendisine “Blaque Bey” Köşkü hediye edilmiş (Gülersoy, 2001, s. 9;
Türker, 2000, 2004, s. 75); ve II. Abdülhamit’in padişah olmadan önce yaşadığı mali
sıkıntıların giderilmesinde önemli bir rolü olan, Düyun-u Umumiye’nin kurucusu
banker Yorgo Zarifi’nin (Zarifi, 2005, s. 58) dul eşi bayan Eleni adına oğlu Leonida
Zarifi 3.700 altın lira ödeyerek mülkü satın almış ve Patrikhaneye yetimhane olması
kaydıyla bağışlamıştır. Bu olayların birincil kaynağı olan, Leonida Zarifi’nin dedesiyle
aynı adı taşıyan oğlu, Yorgo Zarifi, hatıralarını anlattığı kitabında (2005) konudan
şöyle bahseder (s. 259):
23
Daha sonra, büyük vurgunların gerçekleştirildiği bir dönemde, tüm bu
ormanlık alan (Hıristos Tepesi; a.n.) yabancı işadamları tarafından satın alındı.
Buraya çok büyük bir “Palace” inşa edildi. Ancak, şirket işe başlayamadan iflas
etti.
Babaannem Zarifi (Eleni; a.n.), tüm şirketi tasfiye memurlarından satın
aldı. Babam oteli yetimhaneye dönüştürdü... Patrik Yoakim yetimhanenin
açılışında bulundu. Fakat açılışı takriben yirmi sene sonra gerçekleşti, bu
nedenle de konudan vakti geldiği zaman bahsetmek istiyorum.∗
Bu kaynaktaki bilgilere dayanılarak, Padişahın otelin açılışına izin vermeyişinin
arkasında adanın o tarihteki yerlisi olan Rumların bir tür direncinin olduğu da
söylenebilir. Zarifi Ailesi – II. Abdülhamit ilişkisi dikkate alındığında bu ihtimal daha
da kuvvetlenmektedir.
Binanın satış işlemi 22 Temmuz 1902 günü tamamlanmış, bunu takiben Rum
Yetimhanesi olarak kullanılmasına izin veren padişah fermanı alınmış ve mülk Rum
Patrikhanesi adına tescil edilmiştir (Ek 5). Açılış töreni Eleni Zarifi’nin isim günü olan
21 mayıs 1903 tarihine denk getirilmiş ve Patriğin de hazır bulunduğu kalabalık bir
davete sahne olmuştur. Patrik tarafından padişaha yollanan ve yetimlerin şükran ve
minnetlerini belirten telgrafa karşılık, II. Abdülhamit, yetimlere 146 altın göndermiş,
binanın 1800 liralık emlak vergisi ve kuruluşun tabi olduğu her türlü vergiyi muaf
kılmış, ayrıca her gün 7,5 okka et ile gerekli ekmeğin saray tarafından
karşılanmasını buyurmuştur (Tuğlacı, 1994; Türker, 2000).
1905 yılında 250 çocuk için başvuru yapılan yetimhaneye kurayla 150 çocuk
kabul edilebilmiş, ancak patlak veren I. Dünya Savaşı ile 1915 – 1918 yılları
arasında Kuleli Askeri Lisesi binaya el koymuş ve yetimler Heybeliada Rum Ticaret
Okulu’na, buraya da Bahriye tarafından el konulmasıyla Heybeliada Ruhban
Okulu’na, oraya sığmayınca da Kınalıada Siniosoğlu Yetimhanesi’ne taşınmışlardır.
El konulan yetimhane 1919’da İşgal Kuvvetleri tarafından zapt edilinceye kadar
müttefik Alman askerlerine tahsis edilmiş, 1919’da ise Çarlık Rusya’sından kaçan
eski Rus soylularına ev sahipliği yapmıştır (Gülersoy, 2001; Türker, 2000).
∗
Yazar kitabın devamını getirememiş, zaten bu kaynak da ancak 2002 senesinde torunu Yorgo
Bonanos tarafından bastırılmıştır.
24
Rusların Adalar’ı bırakıp para kazanma adına Beyoğlu’na gitmeleri ile
(Gülersoy, 2001, s. 11) İşgal Kuvvetleri yönetimi, 1920 yılında tekrar Rum yetimleri
binaya yerleştirmiştir. Ancak savaş ve göçler sebebi ile yetimlerin sayıları hızla
artmış ve 1905’te 150 çocuğu anca barındıran yetimhane 1922 yılında 1290 yetime
bakmak zorunda kalmıştır. Atatürk döneminde fazla sorun yaşamayan yetimhane,
1942’de Rum kızlarının barındığı Heybeliada Rum Ticaret Okulu’nun Deniz
Kuvvetlerine devredilmesi sonucu buradaki çocukların binaya taşınmasıyla karma
bir yapıya sahip olmuştur. Yetimhane, 1903-1956 yılları arasında toplam 5744
çocuğu barındırmış, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türk-Yunan ilişkilerinin gerildiği 1964
yılında ise, bir teftiş sonrası can güvenliği olmadığı gerekçesiyle 21 Mayıs günü
kapatılmış ve buradaki kızlar Hıristos Manastırına, erkekler ise Aya Nikola
manastırına yerleştirilmişlerdir (Türker, 2000).
Kapatıldığından beri ilgi görmeyen bina, 1990’lı yıllarda “Prinkipo Palace” adı
altında bir otel projesi ile gündeme gelmiştir. Projeyi geliştiren ve Patrikhane’den
kiralanması sürecini başlatan bir kişi, 1991 yılında yapının incelenmesi ve
belgelenmesi için bir mimarlık grubunu görevlendirmiştir. Çalışmalar sonucunda
sadece kitleyi ve içindeki fonksiyonu içeren bir avam proje yapılmış ve yapıyı
koruma biçimi belli olmamasına karşın 20 Mayıs 1992 tarihinde onaylanmıştır.
Aradan geçen dört yılda pek bir gelişme olmamış, ancak Four Seasons
Sultanahmet gibi tarihi mirasın üzerine kurulan turizm projelerine yönelik yatırım
eğilimi artınca, Turizm Yatırımcıları Derneği’nin üyelerinden oluşan bir grup projeyi
gerçekleştirmek adına bir anonim şirket kurmuştur (Tanyeli vd, 1998). Ancak şirketin
yaptığı yazılı bir açıklamada; “yapının, yapılan araştırmalar neticesinde, yıkılmadan
halka açık bir otel işletmesine dönüştürülmesinin birçok sakıncaları olacağı sebebi
ile projelerden görüleceği gibi mevcut binanın tüm röleveleri alınarak bugünün
anlayışı ile eskiye sadık kalınarak çağdaş ve nostaljik bir turistik tesis olarak
gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır” (Ekinci, 10 Ekim 1996) diye beyanatta bulunması,
Ada Dostları Derneği gibi çeşitli sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmiştir. Bu
sırada Türk-Yunan ilişkilerinde oluşan gerginliğe paralel olarak (Ural, 1998) Dışişleri
Bakanlığı Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili bir maddesini öne sürerek, yapının
özgün işlevi dışında kullanılamayacağını belirtmiştir. Buna karşılık, konuyla ilgili
proje grubu, yapının özgün işlevinin otel olduğunu ispatlar bir raporu bakanlığa
25
sunmuştur. Ancak bu sefer de Vakıflar Genel Müdürlüğü, Büyükada Rum Erkek ve
Kız Yetimhanesi Vakfı’nı mazbut statüye almış ve konuyla ilgili karşılıklı davalar
süregelmiştir (Tanyeli vd, 1998). Davaların güncelliğini koruması sebebiyle, bu konu
tarihçe kapsamından çıkmaktadır ve 2.5. bölümde, “Mülkiyet Sorunu” başlığı altında
incelenecektir.
2.3. MİMARİ ÖZELLİKLER VE ÖNEM
Dünyanın en büyük ahşap yapıları arasında gösterilen Prinkipo Palace’ın arz
ettiği kültürel önem hem mimari açıdan hem de mimarı açısındandır. 1850-İstanbul
doğumlu Levanten bir Osmanlı vatandaşı olan mimar Alexandre Vallaury, Sanayi-i
Nefise Mektebi’nin kurucusu bulunduğu mimarlık bölümünde kesintisiz olarak 25 yıl
hocalık yapmıştır. 19. yüzyılın en iyi mimarlık okulu kabul edilen Paris Ecole
Nationale des Beaux-Arts’da öğrenim gören Vallaury, geleneksel Türk mimarlığını
Beaux-Arts ilkeleri çerçevesinde yorumlamıştır. Osmanlı devrinin kültürel mirasın
korumasındaki öncülerinden Osman Hamdi Bey tarafından "Mimar-ı Şehir" olarak
anılan Vallaury, 1896 yılında Fransız hükümeti tarafından Légion d’Honneur’e layık
görülmüştür (Mimarlık Müzesi, 9 Aralık 2005). Başlıca eserleri; Paris Fuarı Türk
Pavyonu, Cercle d’Orient, Karaköy Osmanlı Bankası Binası, Arkeoloji Müzesi, Yeni
Karaköy Hanı, Union Française, Düyun-ı Umumiye Binası, Afif Paşa Yalısı,
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası, Pera Palas (Akpolat, 1994) ve bu
çalışmanın da konusu olan Prinkipo Palace’tır (Genel görünüm için bkz. Ek 6).
Ekinci (10 Ekim 1996), Alexandre Vallaury’nin yapıyı ahşaptan yapmasının
nedenleri arasında, yapının içinde bulunduğu ormanla bütünleşebilmesine ve
ahşabın kâgir malzemelere nazaran kolay taşınırlığına dikkat çekmiştir. Bu
nedenlere, yapının 1894’teki İstanbul depreminden hemen sonra 1898-1899’da
yapılması sebebiyle, güvenlik kaygısı da eklenebilir.
B. Alper, yapıyı “Türk ahşap konut şeması ve teknolojisinin farklı boyutta ve
farklı işlevde bir yapıya uygulanmasının görkemli bir örneği” olarak tanımlarken
(Tanyeli vd, 1998, s. 101); Ekinci de, “sadece mimari kimliğiyle değil 100 yıldır
ayakta duran ahşap statiği ile de Avrupa’da ve hatta dünyada eşine az rastlanır bir
kültür varlığı olarak” tanımlamaktadır.
26
26 dönümlük bir bahçe içerisinde, 206 odalı lüks bir otel olarak inşa edilen,
101m uzunluğunda, 18m ila 38m genişliğinde ve bodrum katıyla beraber 24m
yüksekliğindeki 5-6 katlı bu yapının, o dönemin son teknolojisi ile donatılmış Fransız
mutfakları, süslemeleriyle estetiğe hitap eden 7,5m yüksekliğinde bir tiyatro salonu,
restoranı ve 13 odalı yaklaşık 400m2 büyüklüğünde otel idaresi için yapılmış ancak
sonraları hastane ve okul olarak kullanılmış bir binası daha vardır. Deleon (2003, s.
69), Panayia Kamariotissa Şapeli’nin de buranın ibadethanesi olduğu bilgisini verir.
Otelin yetimhaneye çevrilmesi sırasında birtakım fiziksel müdahalelere
uğradığı bilinir. Örneğin sonradan merdiven olarak eklenen kagir bloklar bunlara
örnek gösterilebilir (Tanyeli vd, 1998, s. 100). Bunun yanında, Alper’in 1994’te
yayınladığı röleve çizimlerine bakılırsa, giriş üstü katlarda, koridora bağımsız kapısı
ve dışarıya bakan (bina içinde ışıklık da vardır) en az bir penceresi olan, yeterli
büyüklükteki otel odası olabilir mekanların sayısının 117 olduğu göze çarpmaktadır.
Özgün projesinde bu rakamın 206 olduğu göze alınırsa, yapının uğratıldığı iç
tasarım değişikliğinin boyutu daha rahat anlaşılabilir. Örneğin, ikinci ve üçüncü
katların güney kanatlarında bulunan 28’er metrekarelik yedi sıra odanın arasındaki
duvarlar da geçişler açılmış ve ortaya 210 metrekarelik bir alan çıkarılmıştır.
Gülersoy, 2001, s. 25‘te yetimhane geçmişini gösteren bir fotoğraf da, bu
uygulamanın yatakhane düzenini gerçekleştirmek için yapıldığının bir kanıtıdır.
Yapının halk arasında “al ya da kırmızı palas” olarak bilinen bu isminin onun
özgün rengi nedeniyle söylendiği düşünülür. 1923 tarihli bir kartpostal, bu
düşüncenin doğruluk payını ortaya koymaktadır (Pars, 1994a). Ancak yapı,
günümüzde rengini çoktan unutmuş bir şekilde, bir var oluş savaşı vermekle
meşguldür.
2.4. GÜNCEL FİZİKSEL DURUM
Yapıldığı günden beri, layığıyla bir koruma ve bakım göremeyen yapı, ilk ciddi
fiziksel darbeyi I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında almıştır. Bu dönemde,
sırasıyla yaklaşık 15.000 Alman Askeri, yüzlerce Rus göçmen ve 1290 yetim
barındırmak zorunda kalan mekan, özellikle ısınma zorluğu çeken Rusların ahşabı
koparıp yakmaları gibi eylemlerle, o zamanın değerine göre 50.000 liralık hasar
27
görmüştür. 1958 yılında, Patrik Athinagoras ve yetimhane müdürü Hristo
Mavrofridis’in ilgi ve çabaları ile bir nebze tadilat görmüşse de (Gülersoy, 2001;
Tuğlacı, 1994; Türker, 2000), ısınma ve bakım masrafları her zaman sorun olmuş ve
1964’ten bu yana hiçbir onarım ve bakım görmemiş ve bir iddiaya göre; tamir
taleplerine de izin verilmemiştir (Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı çürüdü, 16
Aralık 2004).
Ahşap konusunda uzman bir mühendis olan Yeomans, 1997 yaz aylarında
binanın onarılabilirliğini incelemiştir. Tarih Vakfı Bilgi-Belge Merkezi’nin 23 Şubat
1998’de düzenlediği, “İstanbul’da Ahşap” konulu panelde konuşan Yeomans,
durumu şöyle izah etmiştir (Tanyeli vd., 1998, s. 102):
Bugün binanın etrafında dolaştığınızda güney ve doğu cephelerinin en
kötü durumda olduğunu görürsünüz. Buralarda birçok kaplama tahtalarının
yok olduğu, pencerelerin üzerindeki lentoların ve denizliklerin yok olduğu,
pencerelerin birçoğunun açık durumda olduğu ve taşıyıcı sistemin de büyük
bölümünün çürümüş olduğu görülüyor. Buna karşılık batı cephesine
bakıldığında, batı cephesi diğer cephelere göre çok daha sağlam görülüyor.
Bunun sebebi de sanırım bu yönün iklim koşullarından ve hakim rüzgardan
korunan cephe olması (ısıtma sisteminin önemi; a.n.). Bunun ötesinde asıl
döşemeleri taşıyan strüktürel sistemin durumuna bakmak gerekiyor ve onlara
bakıldığında, cephelerde ilk bakışta görülen elemanların taşıyıcı sistem
olmadığı anlaşılıyor. Binanın plan tipi merkezi koridorlar etrafında sıralanmış
odalardan oluşuyor ve taşıyıcı sistemde de esas taşıyıcı kirişler bu odaları
bölen duvarlar üzerine oturtuluyor. Bu nedenle dış duvarlar o kadar önemli
değil. Yalnız en problemli olan noktalar koridorun ucundaki süitlerin yer aldığı
bölümler, çünkü burada taşıyıcı sistem diğer bölümler kadar düzenli
olmadığından, yer yer dış duvarlara da yükler bindirilmiş. Ve maalesef şu anda
doğu duvarındaki birçok pencere açık olduğundan binanın içine yağmur
girmekte ve döşemeleri çürütmekte; ancak burada bu şekilde ıslanan döşeme
tahtalarının altındaki taşıyıcı, döşeme elemanları kadar kötü durumda değil.
Şu anda binanın en zayıf noktası çatısı. Çatının bir bölümü tamamıyla yıkılmış
olduğundan kar ve yağmur içeri giriyor, ikinci zayıf nokta ise biraz önce sözü
edilen katlar boyunca devam eden ışıklık. Çatısı da kötü durumda ve oradan
28
da yağmur ve kar binanın içine giriyor. Eğer bina bir ahşap strüktür olarak
korunacaksa, yapılması gereken ilk iş, çatının bu zayıf noktaları üzerinde
geçici çatı sistemlerinin oluşturulması ve binanın iklim koşullarından
korunması. Bu yapıldıktan sonra önemli onarım işi bu dış duvardaki onarımlar;
ve burada yapılacak olan onarımlar taşıyıcı yüklere destek vermeden
yapılacak onarım. Esas olarak bu bir dülgerlik işidir; kolay bir iş olduğunu
söylemiyorum ama basit onarım işidir.
Ahşap bina orman içinde ve adanın ulaşımı güç bir noktasında olması
sebebiyle, hem bir yangında yok olma tehlikesi hem de yandığı vakit tüm adayı
yakabilme potansiyeli göstermektedir. Bu durumu önlemek adına 2004 senesinde
yapının bahçesine çepeçevre su boruları döşenmiş ve binlerce tonluk sarnıçlar
yapılmıştır (Yetimhane’ye yangın tertibatı, 2004). Ancak 3 Temmuz 2005’te
Büyükada’nın
Lunapark
mevkiinde
çıkan
yangın,
önlemlerin
yetemediğini
göstermiştir. (Yetimhane kıl payı kurtuldu, 2005).
Bina hakkında çektiği “Ada’nın Ağlayan Yüzü” isimli kısa filmiyle ödüller
kazanmış olan Burcu Olgunlu, kendisiye yapılan bir röportajda, binanın onarımı için
8 milyon avro gerektiği bilgisini vermiştir (Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı
çürüdü, 16 Aralık 2004).
Ek 7’de, yapının 2005 itibariyle büründüğü çürüme görüntüleri, kıyaslamalı
fotoğraflarla anlatılmaya çalışılmıştır.
2.5. MÜLKİYET SORUNU
Yapının bulunduğu arsanın tasarrufu 1898 tarihinde Şehzade Sultan Mehmet
Han Vakfı’ndan otel ve müştemilat yapılmak üzere Kont Maurice de Bochard’a
geçmiş, 1899’da tamamlanan yapı üç sene boş kalmış ve arsasıyla beraber 6 Kasım
1902 günü padişah tezkeresi ile Rum Patrikhanesi'nin mülkiyetine geçmiştir. Birinci
Dünya Savaşı’nda Kuleli Askeri Lisesi, Kurtuluş Savaşı yıllarında ise işgal kuvvetleri
tarafından kullanılan yapı, 1920 yılında yetimlerin yerleştirilmesi ile 1964 yılına kadar
kesintisiz şekilde yetimhane olarak işlev görmüştür. O yıldan günümüze değin boş
duran yapı çürümeye terk edilmiş, tamirine yönelik girişimlere de izin verilmemiştir.
29
Yapı, 1997 yılında başlayan mülkiyet hakkına ilişkin davalarla tekrar gündeme
gelmiştir.
1997 yılında hizmeti kalmayan tüm vakıfların yönetimine el koyan Vakıflar
Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi, 22 Ocak tarihinde aldığı kararla Büyükada Rum
Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı'nı da "kanunen ve fiilen hayri bir hizmeti kalmadığı"
gerekçesiyle mazbut vakıflar∗ arasına almıştır.
Bunun üzerine, Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı, hayır hizmeti
verebilecek durumda olduğunu ve cemaat vakfı olarak Lozan Antlaşması’nın 42.
maddesindeki koruyucu hükümlerden yararlanması gerektiğini savunarak, Ankara
10. İdare Mahkemesi’nde bu kararın iptali için dava açmıştır. Ancak mahkeme, 2762
sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1/D maddesinin emredici hükmünün bütün vakıflar için
uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı, yine hayri hizmetlerinin
devam ettiğini belirterek mahkemenin kararının bozulması talebiyle Danıştay’a
temyiz başvurusunda bulunmuştur. Danıştay 10. Dairesi, temel amacı yetimhane
işletmek olan vakfın yetimhane kapalı olduğu için mazbut vakıf olduğu gerekçesi ile
temyiz istemini reddetmiş ve 19 Kasım 2003’te Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin
kararını yasaya ve usule uygun bularak onamıştır. Bunun üzerine, davacı vakıf,
karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Bir yandan vakfı mazbut statüye alan Vakıflar Genel Müdürlüğü, bir yandan da
1999 yılının Mart ayında Rum Patrikhanesi adına kayıtlı bulunan Rum Yetimhanesi
binasının tapu kaydının iptali ve mazbut Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi
Vakfı adına tescili için Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır.
Mahkeme, 1936 yılında verilen beyannameye göre yetimhanenin mülkiyetinin
mazbut vakıf üzerine kayıtlı olduğuna dayanarak, Patrikhane’nin mülkiyetinin iptaline
karar vermiştir ve böylece yetimhane Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün varlıkları
∗
“Mazbut vakıflar, vakfı idare edenin soyu tükenip, 10 yıl idarecisiz kalması, kanunen veya fiilen
hayri hizmeti kalmaması üzerine, idaresi doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlanan vakıflardır.
Bu vakıfların tüm iş ve işlemleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür ve bu vakıfları, her
alanda Vakıflar Genel Müdürlüğü temsil eder. 2762 sayılı vakıflar kanunun 1. maddesine göre mazbut
vakıflar: (1) Bu kanundan önce zapt edilmiş vakıflar (2) Bu kanundan önce İdareleri zapt edilmiş
vakıflar (3) Mütevelliliği bir makama şart edilmiş vakıflar (4) Mütevelliliği vakfedenlerin ferilerinden
başkalarına şart edilmiş vakıflar (5) Kanunen veya fiilen hayrı bir hizmeti kalmamış vakıflardır”
(Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2005b).
30
arasına girmiştir. Doğrudan sahip olduğu tek mülk olan yetimhaneyi kaybeden
Patrikhane’nin alınan karara ilişkin Yargıtay’a yaptığı her iki temyiz başvurusunda da
Yerel Mahkeme hükmü, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nce esas yönünden yasaya ve
usule uygun bulunmakla birlikte, avukat ücretindeki yanlışlık nedeniyle usul
yönünden bozulmuştur. Son olarak karar düzeltme istemleri de reddedilen
Patrikhane yetkilileri 2005 Mart ayında iç hukuk yollarının tükendiğini belirtmiş, bu
açıklamayı takiben Mayıs ayı içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
başvurmuştur (Gilson, 18 Kasım 2005; Meliton, 24 Mayıs 2004; Patrikhane ile
‘yetimhane’ sorunu, 5 Aralık 2004; Döndaş, 31 Mart 2005). Dava halen sürmektedir.
30
Temmuz
2005
günü,
Danıştay
10'uncu
Dairesi,
Vakıflar
Genel
Müdürlüğü’nce mazbut statüye alınmış Kınalıada Hristos Manastırı Vakfı’na ait
mekanda, her yıl Fakir ve Hasta Çocuklara Yardım için Veliler Derneği tarafından
düzenlenen yaz kampının gerçekleştirilememesi üzerine çıkan gerginlikle ilgili
harekete geçerek, Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı’nın karar
düzeltme talebine yönelik görüşünü değiştirmiş ve vakfın karar düzeltme talebini
yerinde bulmuştur. Danıştay, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin kararını bozmuş ve
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kesintisiz olarak faaliyetine devam eden gayrimüslim
cemaat vakıflarının yönetimine el koyamayacağına karar∗ vermiştir ('Azınlık
vakıflarının yönetimine el konamaz', 30 Temmuz 2005; Danıştay, azınlık vakıflarını
kurtardı, 31 Temmuz 2005; Danıştay: 'Azınlık vakıflarına el konulamaz', 30 Temmuz
2005; Vakıf uyumuna yargı desteği, 31 Temmuz 2005). Buna karşın halen vakfın
kontrolünü elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü Eylül ayında temyiz talebinde
bulunmuştur.
Danıştay’ın azınlık vakıflarının hukuki statüsünü ve yönetimlerine devlet
tarafından el koyulması konusunu irdeleyen bu kararı, azınlık vakıflarıyla ilgili önemli
∗
Kararda: “Bu itibarla 2762 sayılı Yasa’nın Medeni Kanun öncesi mevcut vakıflardan hangilerinin
mazbut vakıf sayılıp, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce idare edileceğine ilişkin 1. maddesinin birinci
fıkrasının, 5404 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 1949’dan sonra ayrı vakıf türü olarak tanımlanıp,
yönetim şekli belirlenen cemaat vakıfları hakkında uygulanmasına olanak bulunamamaktadır. Esasen
2762 sayılı Yasa’nın 1. maddesi, Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, o tarihteki durumları
itibarıyla tasnifini ve beş bentte belirtilen haller saptandığında mazbut vakıf sayılıp, Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nce yönetilmesini öngörmekte; Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, 2762 sayılı
Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki durumlarının değerlendirmesine olanak vermemektedir.
Dolayısıyla, Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, 2762 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten
sonraki durumlarının, anılan yasanın birinci maddesine göre değil, diğer maddelerine göre
değerlendirilmesi gerekmektedir.” denilmiştir (Azınlık Vakıflarının Yönetimine el konulamaz, 29
Ocak 2006).
31
bir emsal karar niteliği taşımaktadır ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin
seyri bakımından da kritik öneme sahiptir. Zira Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu’na
hazırlattığı ve 9 Kasım’da yayınlanan “Türkiye 2005 İlerleme Raporu”nda Vakıflar
Yasası taslağını yetersiz bulurken, Danıştay’ın aldığı bu kararı din ve vicdan
özgürlüğüne yönelik olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiştir (European
Commission, 2005, s. 30).
Mülkiyet sorunun altında sıradan bir hukuki anlaşmazlık değil, dış politika
parametreleriyle doğrudan paralel bir olgu yattığı açıkça görülmektedir. Araştırmacı,
konunun içerdiği hassasiyetin farkındadır. Bu husus, Türkiye’nin Yunanistan ve
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde pazarlık gücünü arttırıcı bir koz olarak
kullanılmaktadır. Elbette, Türkiye’nin kendini sağlama almak için bazı fedakarlıklara
gitmesi gerekebilmektedir. Ancak, bu sefer de olan, yapıya ve dolayısıyla ulusal
kültürel mirasa olmaktadır.
Bu konuda, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, mülkiyetinin kaybedilmesi riski olan
bir yapıya yatırım yapması beklenmemektedir. Ancak, bu kurum, kuruluş
amaçlarından “mimari ve tarihi değere sahip eski eserleri muhafaza ve imar etmek”
(Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2005a) ifadesine uyum göstererek, çatının tamiri gibi en
azından yapının yok olmasını yavaşlatıcı, geçici önlemlere yönelik eylemde
bulunmalıdır.
Mülkiyete ilişkin sorunun çözümü, çalışmanın kapsamını ve araştırmacının
uzmanlık alanını aşmaktadır. Dolayısıyla, sıradaki kısımda önerilecek projenin
“uygulanabilir” olması için, mülkiyet sorunun çözüldüğü varsayılmıştır.
32
ÜÇÜNCÜ KISIM:
PRINKIPO PALACE’IN CANLANDIRILMASINA YÖNELİK
UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ
Çalışma konusu yapının bir işlevle canlandırılmasına yönelik çeşitli öneriler
olmuştur. Bunlardan ikisi mekanın yetimler için bir merkez olmasıdır. Ayangil, (21
Şubat 2000; Tanıl, Eylül 2004) buranın UNICEF’in inisiyatifinde, Türkiye ve
Yunanistan’ın “el ele verdiği” bir “Dünya Savaş Yetimleri Merkezi” olmasını;
Gülersoy ise (2001, ss. 14-15), Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği gibi
çevrelerin para bulmakta aracılık etmesi ile mekanın depremde yetim kalan
çocuklara açılmasını önermişlerdir. Buna karşın Çelik Gülersoy Vakfı, zatın rahmetli
olmasından sonra, kitapları ve makalelerini gözden geçirerek hazırladıklarını
belirttikleri
vasiyette,
yapının
acilen
restore
edilerek
kongre
sarayına
dönüştürülmesinin gerektiğini belirtmiştir (Demirci, 15 Ağustos 2003). Son olarak da,
binanın “İstanbul Avrupa 2010 Kültür Başkenti” çerçevesinde “Avrupa Yazarlar Evi”
olması fikri öne sürülmüş, ancak bu fikir şimdilik bir projeye dönüştürülmemiştir.
Yapılan bu önerilerden ilk ikisi son derece iyi niyetli ve insancıl olmakla birlikte,
yapının kendi kendini koruyabilme kabiliyetini dikkate almamaktadır. Bir kumarhane
oteli olarak yüksek gelir getireceği ve böylece ağır bakım masraflarını karşılayacağı
varsayılarak inşa edilen bu yapı, yetimhane olarak kullanıldığında, maddi olarak dış
kaynaklara
bağlı
olması
sebebiyle,
ısınma
tesisatının
yeterli
düzeye
çıkarılmamasında olduğu gibi bazı düzenlemelerden mahrum kalmış ve zamanla
fiziksel zarar görmüştür.
Diğer iki öneriye gelince: “Avrupa Yazarlar Evi” ile ne kastedildiği, zaman
darlığı nedeniyle tam olarak öğrenilememiştir, dolayısıyla bu konuda yorum
yapılmayacaktır. “Kongre sarayı” önerisi ise, yapının sürdürülebilirliğini maddi
yönden sigortalaması adına olumludur ancak yetersiz bir içerikte gözükmektedir.
Zira yapının, tasarımı dolayısıyla sadece bir kongre merkezi olabilmesi mümkün
değildir. Araştırmacının fikri, Ekinci’nin de belirttiği gibi (10 Ekim 1996), yapının
eşsizliği korunarak, kültürel saygınlık yaratan bir “evrensel turizm değeri” haline
getirilmesi yönündedir. Bu fikri uygulanabilir bir projeye dönüştürmek adına;
33
işletmenin kuruluş yeri olan Adalar’ın arz ettiği turizm potansiyeli irdelenmiş, bu
potansiyelle birlikte yapının bölgeden bağımsız çekim gücü ve aynı zamanda
İstanbul’a yönelik turistik talepler de göz önüne alınarak bir hedef kitle belirlenmiş ve
yapının amaçlanan müşteri profiline uygun bir ürün haline gelebilmesi için gerekli
işletmeciye yönelik tarama yapılmıştır. Son olarak, içereceği konfor, hizmetler,
tesisler ve sosyal sorumluluk misyonu açısından tanımlanan ürünün yatırıma yönelik
kriterleri bir ön fizibilite çalışması ile değerlendirilmiştir.
3.1. KURULUŞ YERİ: ADALAR DESTİNASYONU
Araştırmanın bu kısmında, Adalar destinasyonunun turizm potansiyeline ilişkin
kaynakları oluşturan faktörlere yer verilecektir. Bu faktörlerden Adalar’ın turizme
yönelik öz kaynakları hakkında fikir veren her türlü doğal ve beşeri unsur,
“Destinasyon Cazibe Potansiyeli”ni; Adalar turizminin bağımlı olduğu kaynakları
nitelendiren altyapı, üstyapı ve ulaşım faktörleri ise, “Destinasyon Konfor ve Elde
Edilebilirlik Potansiyeli”ni belirleyecektir. Araştırmanın içinde bulunduğu bütçe ve
zaman kısıtlamasından dolayı, faktörleri somutlaştıran öğelerin noksan olabilmesi
ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Cazibe kaynakları, bir destinasyonun çekim gücünü etkileyebilecek her türlü
doğal ve beşeri faktörlerden oluşmaktadır. Bu faktörler dört ayrı sınıf altında
toplanabilir (İstanbullu, 1991, s. 7): (1) “Hidrom”, suya dayalı kaynakların tümü; (2)
“Fitom”, karanın coğrafi oluşumu ile ortaya çıkış şekillerinin tümü; (3) “Antropom”,
tüm yönleriyle insan, insanlar için merak konusu olan şeyler, tüm yönleriyle
uygarlıklar; (4) “Litom”, insanın yaptığı, düzenlediği ve çizdiği tüm eski ve modern
artistik değerlerdir. Bu sınıflandırmadaki ilk iki terim doğal kaynakları, son iki terim
ise beşeri kültürel kaynakları nitelemektedir.
Hidrom
Adalar’da “ada” olmanın doğal bir sonucu olarak belirgin bir deniz kaynağı ve
buna bağlı oluşumlar bulunmaktadır. Adalar’ı çevreleyen Marmara Denizi’nin
kuzeydoğu kısmı, Türkiye’nin iki büyük sanayi şehri İstanbul ve İzmit’e yakınlığı
dolayısıyla kirlilik göstermektedir. Ancak yine de Adalar çevresi, İstanbul’un kolibasili
34
oranı en düşük ve denize girilebilir yerleri arasındadır. Deniz sıcaklığı mevsimlere,
dalgalılık durumu poyraz (KD), lodos (GB) ve nadiren esen ancak Adalar için en
tehlikeli rüzgar olan karayele (KB) göre değişiklik gösteren Adalar denizindeki
biyoçeşitlilik, son 20 senedeki kirlenme ile eski canlılığını kaybetmiş, yakın tarihte
127 olan ekonomik değere sahip canlı türü sayısı yirmilere inmiştir. Bununla
beraber, Adalar’da değişik türlerde çok sayıda martı bulunmakta ve Tavşanadası
hala balıkçıların en çok rağbet ettikleri yer olmaktadır.
Fitom
Zeytinlik, bağ ve bahçelik için toprak elverişlidir. Çok küçük çapta sebzecilik ve
çiçekçilik yapılmaktadır. Adalarda çiçekçilik alanında,
özellikle mimoza, gül,
petunya, iberi, şebboy, sardunya, yasemin ve karanfil en çok üretilen çeşitlerdir.
1820’li yıllardan önce, Büyükada’da günümüzde “Maden” denilen yerde, demir
madeni, Heybeliada’da da Çam Limanı olarak bilinen yerde ise bakır ile karışık
demir madenleri işletilmiştir. Günümüzde herhangi bir işletme kalmamıştır.
Adalar, birinci derece deprem kuşağında yer almakta ve Marmara fay hattının
Çınarcık Havzası’nın yaklaşık 10km açığındadır. 1999 depremin de ciddi bir zarara
rastlanmasa da, bir önceki yüzyıldaki 1894 depreminde ağır hasar yaşandığı
bilinmektedir (Türker, 2004, ss. 28-29). Adalar’ın bu özelliği, deprem konusuyla ilgili
kesimlerin oluşturduğu niş bir pazar için cazibe yaratsa da, genel turist pazarı için
çekiciden ziyade son derece itici bir faktör olmaktadır.
Adalar, uzaktan bakıldığında, muhtelif tepelerinden dolayı denizden çıkan
sıradağlar gibi görünür. Adalar’ın en yüksek tepesi, Büyükada’nın güneyinde 202m
ile yükselen Yücetepe’dir.
Adalar’ın kuşbakışı görünümleri sadedir. Kıyılar, genellikle girintisi çıkıntısı
fazla olmayan eğriler çizer. Koylar fazla içerlek değildir. Büyükada, düztaban bir
ayak izini andırır. Heybeliada, geriye doğru bakan bir serçenin profiline benzer.
Burgazada ve Kınalıada dairesel görünümlüdür. Kaşıkadası ise, adından da
anlaşılacağı gibi kaşık görünümündedir.
35
Adalar’ın iklimi, genel olarak İstanbul İklimine benzer. Akdeniz ve Karadeniz
İklimleri arasında bir geçiş niteliği gösterir. Akdeniz iklimi, Adalar’da da etkisini
açıkça gösterir. Bu iklime özgü yaz kuraklığı, Adalar İkliminin önemli bir özelliğidir.
Bu nedenle de sıcaklık, İstanbul ortalamalarına göre yüksektir. Yazları kurak, kışları
ve baharları yağışlı geçer.
Adaların rüzgarlar rejimi de İstanbul’la benzerlik gösterir. Durgun bir havanın
ardından önce güney rüzgarları başlar, onu kuzey rüzgarları izler. Kışları
Balkanlardan esen karayel, Adaları etkisi altına alır. Arada da doğu rüzgarları
hakimdir. Mayıs ayından itibaren Karadeniz üstünden esmeye başlayan meltem ile
Adalar’da yaz geceleri serinlik içinde geçer. Sonbahar, kış ve ilkbaharın ilk aylarında
da ılık lodos eser. Adalar İkliminin bir diğer özelliği de sağlığa elverişli ve temiz
oluşudur. Bu nedenle Adalar, çeşitli sanatoryumlara da ev sahipliği yapmıştır.
Adaların doğal bitki örtüsü, Akdeniz iklim kuşağının tipik bitki özelliğini gösterir.
Makiler ve özellikle kızılçamlar bitki örtüsünün esasını oluştururlar. Bununla birlikte,
yerleşim yerlerinde kullanılan çeşitli egzotik bitkiler de adaptasyon göstererek Ada
peyzajına katılmıştır.
Adalar’da, şehir hayatının bir parçası olan kedi ve köpekler dışında da değişik
hayvan türleri mevcuttur. Bunların arasında, faytonlar için gereken atlar,
Büyükada’nın Lunapark bölgesinde turistleri gezdiren eşekler, Tavşanadası’na adını
veren tavşanlar, bal üretimi için yetiştirilen arılar ve Büyükada’nın güney kısmında
rastlanan türü korunmaya alınmış ibibik kuşları dahil gözlemlenmeye müsait çeşitli
kuş türleri vardır.
Antropom ve Litom
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun 30.03.1984 gün ve 234
sayılı kararı ile “Birinci derece Doğal, Kentsel, Arkeolojik ve Tarihi Sit” alanı olarak
ilan edilen Adalar’da çoğunu sivil mimari örnekleri ve dini yapıların oluşturduğu 899
adet tescilli eski eser bulunmaktadır. Bunların bir kısım Tablo 3.1’de listelenmiştir.
36
Adalar’da döneminin sivil mimari örneği olan ev, konak ve köşklerin çoğu, 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren yerleşenlerce
yaptırılmıştır. 19. yüzyılda
batılılaşma sürecinin hızlanması, mimariyi de yoğun biçimde etkilemiştir. Bu
etkilenme sivil mimariyi de kapsayarak ahşap ev, köşk ve konaklara da yansımıştır.
Batı eğilimli üslupların kimisi yalın, kimileri de birbiriyle karışmış olarak Ada
evlerinde görülmektedir. Adalar’da o dönemde tüm dünyaya egemen olan seçmeci
(eklektik), Neobarok, Neogotik, Neo-grek, Ampir ve Neo-klasik üsluplar yanında
Anglo-Sakson karakteri yansıtan ahşap, sütunlu (koloniyal) konak ve köşkler de
yapılmıştır.
Osmanlı’nın son döneminde, İstanbul’da olduğu gibi Adalar’da da çoğunluğu
yabancı (özellikle Levanten kökenli) mimarlar ile Rum ve Ermeni kökenli mimar ve
kalfalar çalışmıştır. Ada evleri, o dönem Türk konut sanatının genel ve ortak üslup
özelliklerini yansıtır. Kimi köşkler de yaptıranın özel beğenilerine göre biçimlenmiştir.
Böylece, o dönemin yaygın üsluplarına, İngiliz mimarisinden esinlenmiş, Büyükada
Çankaya Caddesi’ndeki kırmızı tuğlalı ve kuleli Mizzi Evi ile Nizam Köprüsü
mevkiindeki kırmızı tuğlalı İngiliz Johns’un evi gibi konak ve köşkler de katılmıştır.
İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Troçki gibi devlet adamları ile Hüseyin Rahmi
Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Rasim ve Reşat Nuri Güntekin gibi birçok
edebiyatçıya evsahipliği yapmış olan Adalar sayısız müzisyene de ilham kaynağı
olmuştur: Yesari Asım Arsoy, Osman Nihat, Tamburi Mustafa Çavuş, Teoman
Alpay, Kanuni Necdet Varol, Arif Sami Toker, Ahmet Refik Altınay, Dramalı Hasan
Güler, Artaki Candan, Şükrü Tunar, Şükrü Tunar, Şerif İçliKadri Şençalar, Necmi
Rıza Ahıskan, Mustafa Nafis Irmak, Şükrü Tuna, Dikran Çuhacıyan Efendi,
Constantin Sarafopulo ve Prof. Edgar Manas (Ayangil, 2005; Tuğlacı, 1995b).
Adalar’da 2005
senesinde ikincisi düzenlenen ve geniş kültür-sanat
etkinliklerine yer veren Uluslararası İstanbul Adalar Festivali’nin yanında, birçok
sanat ve edebiyat faaliyeti düzenlenmekte ve ayrıca çok dinli yapı sonucu çeşitli
bayramlar ve günler kutlanmaktadır. Bunlardan 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde
gerçekleşen Aya Yorgi yortusu çeşitli dinlere mensup binlerce ziyaretçiyi
çekmektedir.
37
Tablo 3.1: Adalar’daki Başlıca Sivil ve Dini Yapılar
Büyükada (dini eski eserler):
Büyükada (tarihi binalar):
Aya Yorgi Manastırı ve Kilisesi
Prinkipo Palace (Rum Yetimhanesi)
Hristos Manastırı ve Kilisesi
Hacapulos Köşkü
Aya Nikola Manastırı ve Kilisesi
(Hükümet Konağı, eski Emperyal Oteli)
Kadınlar Manastırı (yok olmuştur)
Sabuncakis Köşkü
Aya Dimitri Kilisesi
Agopyan Köşkü
Panayia Kilisesi
(eski Hotel des Princes ve Çankaya Oteli)
San Pacificio Latin Kilisesi
Sonranios Köşkü
Aya Todori Şapeli
Mizzi Köşkü (Al Palas)
Surp Asdvadzade Kilisesi
Vatikan Konutu
Hased le Avraam Sinagogu
Kırmızı Köşk
Hamidiye Cami
Arap İzzet Paşa Köşkü (Ünlü Rus devlet
Aya Fotini Ayazması
adamı Troçki burada 4 sene yaşamıştır)
Aya Paraskevi Ayazması
Farra Köşkü
Aya Konstantin Ayazması
Seferoğlu Malikanesi (iki yıl önce yanmıştır)
Con Paşa Köşkü
Heybeliada:
Yalman Yalısı
Ruhban Okulu
Hamson Evi
Terki Dünya Manastırı
Kuyumcuyan Yalısı
Heybeliada Sanatoryumu
Fabiato Köşkü (Turing Büyükada Kültür Evi)
Aya Triada Manastırı
Ayios Spiridon Manastırı
Burgazada:
Panaia Kamarariyotisa Kilisesi
Ayios Manastırı
Hristos (Makarios) Manastır Kilisesi
Ayios loanis Kilisesi ve Ayazması
Ayia Effemia Ayazması
Ayios Yeorios Manastırı ve Kilisesi
Ayia Paraskevi Ayazması
Sankt Georges Katolik Manastırı
Deniz Lisesi (ilk yapımı 1773’e dayanır)
Kınalıada:
Vordonisi (batık ada, derinlik 5-6m):
Metamorfosis Manastırı
Patrik Fotios manastırı (9. yy)
Vartanios Manastırı Kilisesi
İkiz Sirakyan Evleri
Sivriada:
Nedüryan Evi
Baş Melek Mikail manastırı kalıntıları
Yassıada:
Tavşanadası:
Eski Bizans Zindanları (4 yeraltı odası)
Hagios Ioannes Manastırı kalıntıları
Sir Henry Bulwer Şatosu (19. yy)
38
Çok kültürlü bir yapı teşkil eden Adalar, bunun doğal bir sonucu olarak, zengin
bir mutfak kültürü ile birlikte önemli bir sosyalleşme aracı olarak güçlü bir sofra
kültürü de arz etmektedir (Kutucular, 2005).
Buraya kadar, Adalar’ın turizme yönelik öz kaynaklarını oluşturan cazibe
faktörleri irdelenmiştir. Bir destinasyonda turizm hareketinin oluşabilmesi için bağımlı
olunan diğer birtakım faktörler de vardır (İstanbullu, 1991, s.6). Bu faktörlerden
“konfor” kaynağını sağlayan altyapı ve üstyapının Adalar’daki mevcut durumu,
aşağıda özetlenmiştir:
Elektrik: Adalar’ın elektrik ihtiyacı, Bostancı’dan Kınalıada’ya, Küçükyalı’dan
Burgazada’ya, Dragos’tan Heybeliada ve Büyükada’ya, Kartal’dan Büyükada’ya
olmak üzere beş ayrı deniz kablosu ile karşılanmaktadır. TEDAŞ’ın sorumluluğunda
olan ilçede, Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası’nda
elektrik mevcuttur. Caddeler ve sokaklarda fotosel ile aydınlatma sisteminden
yararlanılmaktadır.
Su: Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası, karada
4305m, denizde ise 13900m olmak üzere toplam 18205m boyunca döşenmiş
borularla, İSKİ’nin Asya yakasındaki isale şebeke sistemine bağlıdır. Yıllık 17,5
milyon m3 su verilen Adalar’ın şehir şebekesi oldukça eskimiştir.
Kanalizasyon: Kanalizasyon akıntıları, arıtma istasyonlarından geçirildikten
sonra, borularla açık alanlarda denizin dibine akıtılmakta, kirlenme önlenmektedir.
Ulaşım: Adalar arası ulaşım onları anakaraya bağlayan vapur ve deniz
otobüsleri ile yapılırken, her adanın kendi içindeki ulaşım, özel motorlu taşıt yasağı
olduğundan, faytonlar ile yapılmaktadır. Sedefadası ve Kınalıada’daki yerleşim tek
merkeze sıkıştığından buralarda fayton veya herhangi bir iç ulaşım aracına gerek
duyulmamıştır. Adalar Belediyesi; faytoncu, seyis ve atların kaçak ve sağlıksız
yapılarda barınmasını ve at pisliğinin Adalar genelinde koku ve görüntü kirliliği
yaratmasını önlemek adına, Büyükada ve Heybeliada’da prefabrik yeni ahırlar,
seyis barınma yerleri ile çöp ve hayvan pisliği toplama merkezleri oluşturmaya
yönelik bir proje hazırlamaktadır.
39
Sağlık Hizmetleri: Büyükada’da sağlık ocağı, devlet hastanesi, belediye
sağlık işleri bölümü, SSK polikliniği; Heybeliada’da Sanatoryum; Burgazada ve
Kınalıada’da ise birer sağlık ocağı bulunmaktadır. Acil durumlarda ve gerektiğinde
diğer hastanelere hasta sevki yapmak için kara ve deniz ambulansları da bulunan
Adalar’da toplam eczane sayısı 14’tür.
Çöp Toplama ve İmha: Önceleri ciddi boyutlarda yangın tehlikesi ve kirlilik
sorunu
yaratan
Adalar’daki
çöp
döküm
sahaları,
İstanbul
Büyükşehir
Belediyesi’nden Tuzla transfer istasyonuna çöplerin nakli yönünde alınan izin
sonrası kapatılmış ve rehabilite edilmiştir.
İtfaiye Birimleri: Olası yangınlara, Orman İşletme Şefliği, Adalar İtfaiye
Müdürlüğü ve askeri birlikler müdahale etmektedir. Önceleri son derece yetersiz
olan itfaiye altyapısı, 2003’teki Burgazada yangını sonrası iyileştirilmiştir. Ayrıca,
2004 senesi içerisinde, Adalar’ın en değerli tarihi eseri olarak kabul edilen ve
tamamıyla ahşap olduğu için olası bir yangında kül olması an meselesi olan eski
Rum Yetimhanesi için gerekli yangın tertibatının da düzenlenmesine çalışılmıştır.
Isınma: Adalar’da ısınma sobalarla sağlanmaktadır. Adalar Belediyesi, kirliliği
önlemek ve halka daha iyi hizmet verebilmek için, gerekli doğalgaz altyapısını
oluşturmaya yönelik çabalarını hızlandırmıştır.
Güvenlik Birimleri: Güvenliğin İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı Büyükada,
Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada Polis Merkezi Amirlikleri (Büyükada Polis
Merkez Amirliğine bağlı Sedefadası Polis Noktası) ile Sahil Güvenlik Komutanlığınca
sağlandığı Adalar’da hırsızlık hariç diğer asayiş olaylarında azalma görülmekte ve
terör, kaçakçılık ve siyasi olaylar meydana gelmemektedir.
Konaklama ve Yeme-içme: Adalar’da tatilcilere sunulan konaklama arzı
önceleri yıl boyunca açık ev pansiyonları ve çeşitli oteller ile sağlanırken,
günümüzde bu yapı şekil değiştirmiştir. Kaymakamlık istatistiklerine göre; Adalar’da
bulunan 20.000 civarında konutun % 90’a yakın kısmı yazlık olarak kullanılmaktadır.
İkinci konutlar dışında, geceleme yapmak isteyen tatilcilerin konaklama ihtiyacını
karşılayan bazı tesisler ise şunlardır: Büyükada; Hotel Splendid Palace, Hotel
Prenses, Saydam Planet Hotel, Yıldızlar Oteli, Büyükada Resort, Club Mavi, Villa
40
Rıfat, İdeal Pansiyon, Al Palas; Heybeliada; Merit Halki Palas, Halki Prenset
Pansiyon; Burgazada; Mehtap 45, Öğretmen evi. Bu tesislerin yanında, Adalar’da
mönüleri deniz mahsulleri ağırlıklı birçok birinci sınıf lokantayla beraber açık havada
hizmet veren kır gazinoları mevcuttur.
Sportif ve Kültürel Tesisler: Adalar’da 6 adet su sporları kulübü ve bunların
bünyesinde 4 olimpik açık, 3 yarı olimpik açık ve 2 yarı olimpik kapalı havuz
bulunmaktadır. Adalar’da havuzlar dışındaki diğer spor tesisleri; 1 çim futbol sahası,
3 toprak futbol sahası, 3 halı saha, 1 kapalı spor salonu, 6 basketbol sahası, 8 tenis
kortu ve bisiklet parkurlarıdır. Bisiklet sporuna son derece müsait olan Adalar’da,
birkaç bisiklet kiralama dükkânı da bulunmaktadır.
Özellikle yazları birçok kültür ve sanat etkinliğine sahne olan Adalar’da, biri
kapalı ikisi yazlık olmak üzere üç adet sinema vardır. Bunun yanında; Büyükada
Kültürevi, Cafe Turing, Büyükada Kültür Derneği, Modern-ist Modern Sanatlar
Müzesi, İnönü Müze-Evi, Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze-Evi ve Sait Faik Müzesi ile
tüm adalarda bulunan Su Sporları Kulüplerinin tesisleri; müzik, güzel sanatlar ve
edebiyat ile ilgili etkinlik ve çalışmaların yapıldığı yerlerdir.
Konfor kaynaklarından başka, Adalar’da turizm hareketinin oluşabilmesi için
bağımlı olunan bir diğer unsur da, “elde edilebilirlik”, diğer bir deyişle; destinasyona
yönelik ulaşım imkan ve şartlarıdır.
İstanbul anakarasına yakınlığı 2,3km ile 25km arasında değişen Adalar’a
ulaşım, coğrafi konumu nedeniyle, vapur ve deniz otobüsleri ile denizyolundan ve
özel durumlarda nadiren helikopter ile yapılmaktadır. Adalar’a sefer yapan İstanbul
Deniz Otobüsleri İşletmesi (İDO), “yaz” ve “kış” olmak üzere yılda iki kez tarife
düzenlemektedirler. Bu düzenli vapur ve deniz otobüsü seferlerinden başka, özel
sektöre ait deniz taşıtları da, özellikle yoğun yaz mevsiminde, Adalar ve İstanbul
arası ulaşım hizmeti vermektedir. Adalar’a ulaşımın büyük bir kısmını sağlayan
vapur ve deniz otobüslerini, konfor açısından karşılaştırmak gerekirse, daha hızlı ve
modern olmalarından ötürü deniz otobüslerinin ağır bastığı görülür. Ancak, vapurlar,
yabancı turistlere daha otantik görünmektedir.
41
3.2. PAZAR ETÜDÜ
Bir yandan dünya turizm talebindeki eğilimler hızla değişirken, bir yandan da
İstanbul’daki otel yatırımları artmaktadır. Talepte farklılaşan eğilimlere bakıldığında,
özellikle Avrupa’da kültürel turizme yönelik ilginin arttığı gözlemlenmektedir. Bu
durumu, aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (Yenen, 30 Ekim 2003):
1. Kıdemli vatandaş (senior citizen) sayısı giderek artan Avrupa’da, boş
zaman ve harcanabilir geliri yüksek olan “Üçüncü Yaş” gruplarının
gündemlerinde kültürel amaçlı turlar bulunmaktadır.
2. Kültürel özgünlüğünü koruyan destinasyonlar, otantik deneyimler arayan
turistlere son derece cazip gelmektedir.
3. Avrupalı turistlerin %30’u seyahat kararı alırken kültürel miras sitelerini
seçmekte, bu oran önemli kültürel etkinliklerde %45-50’ye çıkmaktadır.
4. Kültürel
turizmi
hedefleyen
bölgeler
turizm
ürünlerinin
kalitesini
yükseltmektedir.
5. Kültürel amaçla seyahat eden turistlerin yüksek gelir düzeyleri ekonomik
açıdan ciddi faydalar sağlamaktadır.
6. Kültürel turizm, uzun dönemde kitle turizmine oranla sürdürülebilir turizm
amacına çok daha fazla hizmet etmektedir.
Talepte bu değişim yaşanırken, İstanbul turizm piyasası da bir gelişim
göstermektedir. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Oktay Varlıer’in
verdiği bilgilere göre (Gemici, 2 Ağustos 2005); 2005’de ev sahipliği yapılan UEFA
Şampiyonlar Ligi Finali ve Formula 1 Turkish Grand Prix gibi uluslararası
organizasyonlarla önemli tanıtımı yapılan ve sene içerisinde 4,5 milyon turist aldığı
tahmin edilen İstanbul’da, toplam 25 bin yatak kapasiteli 60 yeni otel yapılmaktadır.
Bu rakamın, İstanbul’un yaklaşık 90 bin olan yatak kapasitesine eklendiğinde,
2010 senesi için hedeflenen 10 milyon turiste yetemeyebileceği görülmektedir. Zira
toplam 115 bine çıkacak olan yatak arzı, ortalama 5 günlük kalış süresinden
hesaplandığında∗, senede yaklaşık 8,4 milyon turisti ağırlayacak kapasitededir.
Hedeflenen kaliteli kültür turistlerinin 4 ve 5 yıldızlı niteliklerde ve hatta otantik
∗
115.000 yatak x 365 gün = 41.975.000 toplam geceleme kapasitesi / ortalama 5 günlük kalış süresi =
senelik 8.395.000 turist ağırlama kapasitesi
42
özelliğe sahip otelleri tercih edeceği de düşünülürse, bu açığı kapatmaya yönelik
yatırımların gerekliliği daha da ortaya çıkmaktadır.
Istanbul’da yapılmakta olan otel yatırımlarına ilişkin bir başka gözlem de,
işletme hakları için Four Seasons, Kempinski, Marriott, Radison SAS, Accor,
Ramada ve Sungate gibi uluslararası otel zincirlerinin rekabet ettiğidir. 1980’li
yıllardan itibaren risklerini azaltma ve genişlemelerini hızlandırma adına işletme
anlaşması ve franchising gibi stratejileri izleyen bu şirketlerin yatırımcısına sağladığı
avantajlar ise aşağıdaki gibidir (Önkal, 2003):
• Marka tanınırlığı; hazır müşteri kitlesi
• İşletme uzmanlığı; yüksek ciro ve yatırım karlılığı
• Dış finansman sağlanmasında oluşan kolaylık
• Dünya çapında yaygın dağıtım kanalları ve pazarlama programları
Yukarıda sayılan arz ve talep eğilimleri, yabancı zincirlerce yönetilen ve tarihi
miras değeri taşıyan otellerin yakaladıkları finansal ve imaja yönelik başarılar ve
Adalar’ın turizm potansiyeli dikkate alınarak; Prinkipo Palace’ın, özgün öğeleri ön
plana çıkarılan, kültür ve sanat faaliyetlerini ön planda tutan, lüks seyahat pazarında
konumlandırılmış, konunun uzmanı bir zincir tarafından yönetilen bir otel olarak
tanımlanması uygun görülmüştür.
Uygun işletmecinin seçimine geçilmeden önce, İstanbul hariç sadece Adalar’ın
sağladığı
turizm
potansiyeli
açısından,
otelin
seyahat
amaçlarına
göre
hedefleyebileceği pazar dilimleri gösterilecektir (Tablo 3.2).
Tablo 3.2: Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından Seyahat
Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri
Pazar Dilimi
Potansiyel Kaynak Faktörleri
Kültür
Farklı kültürleri yansıtan tarihi yapılar ve yaşam;
Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi; Büyükada Kültür
Derneği; Uluslararası İstanbul Adalar Festivali; Sanatsal
yaratıcılığı besleyen adasal ilham; Çeşitli din ve
mezheplerine yönelik tarihi mekanlar; Ada mutfağı ve
sofra kültürü
43
Tablo 3.2: Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından Seyahat
Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri (devamı)
Kongre – Teşvik
Mülkün kapalı gruplara uygunluğu, adanın yüksek
güvenlik gerektiren toplantılara elverişliliği
Düğün – Balayı
Hıristiyan ve Musevi düğünleri için gerekli ibadethaneler;
Destinasyon
ve
Mülkün
düğün
gruplarına,
balayı
çiftlerine ve romantik kaçışlara uygunluğu
Rekreasyon
Spa (mümkünse), deniz kenarı tesis (mümkünse)
Ekoturizm
Adalar’ın geleneksel ürünlerinin canlandırılması: Şarap,
zeytin, meyve-sebze, çiçek, bal; Orman turizmi; Kuş
gözlemciliği
Spor
Futbol Kamp turizmi (yakın mesafe futbol sahası), At
binme, Her türlü su sporu
3.3. İŞLETMECİ SEÇİMİ
Yapılan yoğun tarama sonucu, Orient Express Hotels şirketinin, önerilen otelin
işletmecisi olması uygun görülmüştür. Şirket profili ve uygunluk etkenleri verilmeden
önce, günümüzde “Orient Express” markasını kullanan iki kurum olması sebebiyle,
konuya açıklık getirmek gereklidir.
ABD’de yatakları ve lokantaları ile lüks trenler işleten George Pullman’dan
esinlenen Belçikalı Georges Nagelmackers, 1876 yılında aynı uygulamayı
Avrupa’da gerçekleştirmek üzere “La Compagnie Internationale des Wagons-Lits”
(kısaca, Wagon Lits) şirketini kurmuştur. Çeşitli milli demiryolu şirketlerinin sağladığı
vagonların işletmesini yaparak hızla büyüyen şirket, 1883’te kendi treni “Express
d'Orient”i işletmeye başlamış ve bu tren, Paris’ten kalkıp Avrupa’nın çeşitli
şehirlerinde mola vererek, Varna üzerinden buharlı bir gemi ile ve 14 saatlik
yolculukla İstanbul’a ulaşmıştır. Demiryolunun 1889’da tamamlanması ile İstanbul’a
doğrudan seferler yapmaya başlayan “Express d'Orient”in adı, 1891 yılında resmen
“Orient Express” olarak değiştirilmiştir. 1919’da ise, şirket, Güney Avrupa Rotasını
izleyerek Paris – İstanbul seferleri yapan “Simplon Orient Express” trenini devreye
sokmuştur. O tarihten itibaren 58 yıl boyunca kesinitli de olsa İstanbul’a yönelik
seferlerini sürdüren Wagons-Lits şirketi, 1971’de yaşadığı finansal kriz nedeniyle
44
trenlerini satmaya veya kiralamaya başlamış, 1977 yılında ise İstanbul’a yönelik son
seferini gerçekleştirmiştir. Günümüzde, sadece Avusturya Devlet Demiryolları’nın
sahip olduğu tarifeli bir Paris-Viyana trenin işletmesini yapan Wagon-Lits şirketi,
“Orient Express” markasının isim hakkını elinde tutmaktadır (Smith, 8 Ocak 2006).
Bu arada, 1976 yılında Venedik’teki Cipriani Oteli’ni satın alarak turizm
piyasasına giren Sea Containers şirketinin başkanı James Sherwood, 1977 yılında
Monte Carlo’da katıldığı bir açık artırmada, Wagon Lits’nin iki trenini satın almış ve
4,5 senelik bir restorasyon ve planlama çalışmasından sonra, bu trenleri “Venice
Simplon Orient Express” (kısaca VSOE) adı altında işletmeye başlamıştır
(Sherwood, 1990). Daha sonra bu oluşum, Sea Containers Ltd’nin bir departmanı
olmaktan çıkmış ve “Orient-Express Hotels Ltd” adı altında, Londra merkezli ve
Bermuda sicilli bir şirket olmuştur.
Sonuç olarak; 19. yüzyılda İstanbul’a sefer yapan Orient Express trenlerinin
sahibi ve Pera Palace, Bosphorus Summer Palace ve Prinkipo Palace’ı iştiraki
Büyük Avrupa Otelleri şirketi ile inşa eden kurum, Wagon Lits; 1997’den beri
İstanbul’a aralıklarla sefer yapan Venice-Simplon Orient Express trenlerinin sahibi
ve 21. yüzyılda Prinkipo Palace’ın canlandırılmasında rol oynaması uygun görülen
kurum ise, Orient Express Hotels Ltd’dir.
2000 senesi ile New York Borsası’nda (NYSE) hisseleri işlem görmeye
başlayan Orient-Express Hotels, günümüz itibariyle 25 ülkede sahibi veya ortağı
bulunduğu 49 iştirakini (Tablo 3.3; resimler için bkz. Ek 8) işletmektedir.
Lüks seyahat piyasasında bir stratejik pazarlama ortaklığı olan “Luxury
Alliance”ın 6∗ üyesinden biri olan şirket, Tatler Travel tarafından “2005’in En İyi Otel
Grubu Ödülü”nü almış, 2004 senesinde ise, 19 oteli US Conde Nast Traveler’ın
“Altın Listesi”nde yer almıştır. Orient Express, Şubat 2005’te St. Petersburg’daki
1824 yapımı Grand Hotel Europe’un çoğunluk hissesini ve tam işletme kontrolünü
aldıktan sonra, Haziran ayında, 1999 senesinde satın aldığı ve 30 milyon dolarlık
restorasyona tabi tuttuğu 36’sı süit 54 odalı Hotel Caruso’nun (İtalya) açılışını
yapmıştır (Orient Express Hotels Ltd, 7 Ocak 2006).
∗
Diğer üyeler: Relais & Chateaux, The Leading Hotels of the World, Crystal Cruises, Silversea,
Adventure Collection.
45
Tablo 3.3: Orient Express İşletmeleri
Avrupa – Oteller
Güney Afrika – Oteller
Hotel Caruso, Ravello, İtalya
The Mount Nelson Hotel, Cape Town
Hotel Cipriani, Venedik
The Westcliff, Johannesburg
Hotel Splendido, Portofino, İtalya
Orient-Express Safaris, Okavango Delta
Villa San Michele, Floransa
Hotel La Residencia, Mallorca
Asya – Oteller
Hotel Ritz, Madrid
Jimbaran Puri Bali
Grand Hotel Europe, St Petersburg
La Résidence d'Angkor
Hôtel de la Cité, Carcassonne, Fransa
Napasai
Lapa Palace, Lizbon
La Résidence Phou Vao
Le Manoir aux Quat'Saisons, İngiltere
The Governor's Residence
Reid's Palace, Madeira, Portekiz
Ubud Hanging Gardens
Kuzey Amerika - Oteller
Restoranlar
Bora Bora Lagoon Resort, Fransız
‘21’ Club, New York
Polinezyası
Harry’s Bar (özel kulüp), Londra
Charleston Place, SC
La Samanna, French West Indies
Trenler
Keswick Hall, Charlottesville, Virginia
Venice Simplon-Orient-Express
Maroma Resort & Spa, Riviera Maya,
Eastern & Oriental Express
Meksika
British Pullman
The Inn at Perry Cabin, Chesapeake Bay
Northern Belle
Windsor Court Hotel, New Orleans
The Royal Scotsman
PeruRail
Güney Amerika – Oteller
Copacabana Palace, Rio de Janeiro
Kurvaziyer ve Kanal Botları
Hotel Monasterio, Cusco, Peru
Afloat in France
La Cabaña, Buenos Aires, Argjantin
Road To Mandalay
Machu Picchu Sanctuary Lodge, Peru
Bora Bora Cruises
Miraflores Park Hotel, Lima, Peru
Gayrimenkul Geliştirme
Avusturalya – Oteller
Cupecoy Yacht Club, St Martin
The Observatory Hotel, The Rocks, Sydney
Keswick, Virginia
Lilianfels Blue Mountains, Katoomba
Riviera Maya, Meksika
St Michaels, Chesapeake Bay
46
2004 yılı sonunda, 369 milyon dolar ciro ve 28,2 milyon dolar net kar açıklayan
Orient-Express Hotels, nadir mülkler söz konusu olduğunda genişlemeye gideceğini
belirtmektedir. Şirket, iştiraklerinin sahibi veya ortağı olmasını, öz sermaye
gelirlerinin, sırf işletme ücretlerinden kaynaklan gelirlerden daha yüksek olmasına;
mülk değerlerindeki artışların, şirketin bu varlıklara karşılık fon kaldırabilmesi ve
dolayısıyla genişlemesini sağlamasına; ayrıca nadir mülklerin rekabeti asgariye
indirmesine bağlamaktadır (Orient Express Hotels Ltd, 7 Ocak 2006).
2005 3. çeyrek raporuna göre, 1 milyar doları mülklerinin net defter değeri
olmak üzere 1,4 milyar dolar bilanço değeri olan şirketin, Eylül ayı sonu itibariyle
sahip olduğu otellerinin gösterdiği performans Tablo 3.4’te gösterilmiştir (Orient
Express Hotels Ltd, 2 Kasım 2005).
Tablo 3.4: Orient Express’in Sahip Olduğu
Otellerin 30.09.2005 İtibariyle 9 Aylık Performansı
Ortalama Günlük Oda Fiyatı $ (ADR)
Avrupa
Kuzey Amerika
Diğer
Tümü
565
330
270
392
Satılan odalar (x 1000)
Avrupa
Kuzey Amerika
Diğer
Tümü
140
112
142
394
Mevcut Oda başına Gelir $ (RevPAR)
Avrupa
Kuzey Amerika
Diğer
Tümü
343
224
155
240
Doluluk Oranı* (%)
Avrupa
61
Kuzey Amerika
68
Diğer
57
Tümü
61
* Doluluk Oranı = RevPAR / ADR
47
Orient Express Hotels hakkında verilen bilgilere dayanılarak, önerilen projenin
işletmecisi olarak seçilmesindeki kriterler aşağıda maddelenmiştir:
• Dünya genelinde, tarihi ve kültürel miras değeri taşıyan nadide yapıları
restore ederek işlevlendirmede gösterdiği performans
• Lüks seyahat pazarındaki marka gücü
• Geniş ve butik dağıtım kanalları
• Operasyonel uzmanlık
• Kredibilite
• Birçok otel zincirinin aksine, işletmenin yanında yatırımı da üstlenebilme;
ulusal ekonomiye yabancı sermaye girdisi
• “Orient Express mirası”na olan özel ilgisi nedeniyle; özgün bir Wagon Lits
oteli olan Prinkipo Palace’a göstereceği muhtemel yakınlık
• “Orient Express” ve “Prinkipo Palace” markalarının tarihsel özgünlük
açısından uyumu
3.4. ÜRÜN TANIMI
Bu bölümde, yapının mimarisine en az müdahale mantığı çerçevesinde; hitap
edilen pazar, işletmecinin standartları ve “Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve
Niteliklerine İlişkin Yönetmelik”te yer alan “Özel Tesisler”in (42. madde) niteliklerine
uygun olarak; Prinkipo Palace’ın ürün tanımı yapılacaktır.
İsim
Tesisin özgün ismi olan “Prinkipo Palace” aynen kalmalıdır. “Prinkipo”
sözcüğü, Yunanca kökenlidir ve Büyükada’nın eski ismi olarak, “Prens” anlamına
gelmektedir. Fransızca kökenli “Palace” sözcüğü ise, Türkçe’ye de “Palas” olarak
geçmiş ve Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlük’ünde (2005), “Lüks otel veya
gösterişli yapı” olarak yer almaktadır. Tesisin ismi verildiği zamanlarda, “Palas”
sözcüğünün henüz Latin harfleriyle yazılmış olması mümkün olmadığı için, orijinal
olarak “Palace” halinde korunması önerilmektedir.
Tesis
isminde,
diğer
zincirlerin
aksine
“Orient
Express”
ibaresi
kullanılmayacaktır. Bu, şirketin her tesis için izlediği genel politikadır ve internet
48
sitelerinde bunun sebebini şöyle belirtmektedirler: “vizyon sahibi turistler, bilinen özel
bir tesisi, bir zincir markasına tercih edecektir” (2005).
Başlıca Konfor Unsurları, Tesisler ve Hizmetler
• Yangın, ısınma ve banyo gibi tesisatlar, yapıya müdahale içermelerine
rağmen düzenlenmelidir. Bu türden düzenlemeler lüks değil standarttır.
• Ana merdivenin çevrelediği boşluğa, Pera Palace’ınkine benzer bir asansör
yerleştirilmelidir ve çatı içerisinden en üst katın uçlarına koridor geçilmelidir.
• Adalar, Türk ve Dünya mutfaklarının sunulduğu bir restoran ve gastronomi
kursları; düğün ve davetlerde uzman ziyafet ekibi
• Şarap Kültürü: Adalar’da ağaçlık olmayan nadir arazilerden birine sahip bu
tesisin bahçesinde bağcılık potansiyeli araştırılmalı, üretim mümkünse butik
üretime başlanmalı ve markalandırılarak pazarlanmalıdır. Ayrıca bu konuda
Bozcaada için uygulanan teşviklerin bir benzerinin çıkarılması için kamuoyu
oluşturulmalıdır (Oğhan, 13 Aralık 2005).
• Bağcılık gibi, zeytincilik, sebze-meyve üretimi, çiçekçilik ve balcılık
potansiyeli de araştırılmalı ve bunlar ekoturistik ürünler haline getirilmelidir.
Ayrıca arazinin çeşitli mekanlarına kuş evleri yapılarak, gözlemcilere ve
genel ambiyansa bir katkı sağlanabilir.
• Yapının hemen yakınındaki futbol sahası kiralanmalı ve başta Türk ve Yunan
kulüplerine olmak üzere kamp turizmi açısından pazarlanmalıdır.
• Adalar’ın en önemli eksiği olan ulaşım faktörlerinden zarar görmemek için
özel faytonlar ve tekne(ler) bulundurulmalı, gerektiği takdirde hizmet
verebilecek bir helikopter firmasıyla anlaşma sağlanmalıdır.
• Yapının giriş katının güney ucunda bulunan mutfak bölümünün bir spaya
çevrilip çevrilemeyeceği araştırılmalıdır.
• Halı, sanat ürünleri, antika, kitap, mücevher vb eşyalar satan butik dükkanlar
bulunmalıdır.
• Ana girişin sağında kalan salona bir okuma ve dinlenme lounge’ı
yapılmalıdır.
• Bahçeye estetiğe zarar vermeyen ısıtılabilir bir havuz yapılmalıdır.
• Tenis,
voleybol
ve
basketbol
oynanabilecek
çok
amaçlı
bir
saha
bulundurulmalıdır.
• Orman içinde at binme parkurları oluşturulmalıdır.
49
Marina ve deniz kenarı tesis
Bu konuyla ilgili, tesise en müsait yerde bulunan Aya Nikola mevkiindeki sahil
şeridi incelenmelidir. Ancak buraya daha önce böyle bir yatırımın yapılmak istendiği
fakat bürokratik engellere takıldığı da bilinmektedir (Benmayor, 16 Aralık 2004).
Gerçekleşemeyen bu projenin, 1991-1996 arasındaki Prinkipo Palace projesinin bir
uzantısı olması da muhtemeldir.
Sosyal Sorumluluk Misyonu
İşletme, yarattığı fonların bir bölümünü (örneğin vergi öncesi karın %6’sı gibi),
Türk ve Yunan Çocuk Esirgeme Kurumlarına bağışlayacaktır. Böylece, hem tarihte
en uzun hizmeti verdiği işleve bir gönderme yapılacak, hem de uluslararası ilişkilere
katkı sağlanacaktır.
Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi
Büyükada’daki Taş Mektep binasında (Ek 9), öncü Türk sanatını dünyaya
tanıtma, dünya çağdaş sanatına ev sahipliği yapma ve doğa ile insani öze katkıda
bulunma amaçlarıyla faaliyet gösteren Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği
bu projenin kapsamına alınmalı ve “Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik
Kanunu”ndan yararlanılarak, gerçek bir müzeye dönüştürülmelidir. İlk etapta Taş
Mektep binasının 650.000 Avroluk bütçesine sponsor olunmalı (Modern-ist, 2005) ve
daha sonra, arazide bulunan ikincil yapı da müze için kullanılmalıdır. Bunun
karşılığında Modern-ist, tesiste 12 ay boyunca kültür-sanat faaliyetleri düzenlemeli
ve özellikle tiyatro salonunun atıl kalmaması adına sahne sanatlarına yönelik
projelere önem vermelidir. Sanatsal faaliyetlerin Adalar’ın imajına yapacağı katkı da
bu şekilde desteklenmiş olacaktır (Smith, 2003, s. 138).
3.5. ÖN FİZİBİLİTE ÇALIŞMASI
Çalışmada önerilen projenin doğuracağı finansal sonuçları ölçmek (Kahraman,
1997, ss. 145-173) adına; projeden kaynaklanan nakit akışlarının yaratacağı yatırım
karlılığı (ROI), net bugünkü değer (NPV), geri ödeme süresi ve iç karlılık oranını
(IRR) saptamaya yönelik öncü nitellikte bir fizibilite çalışması yapılmıştır. Zaman
50
darlığı, veri yetersizliği ve maddi kısıtlamalar nedeniyle, bu çalışma bir takım
varsayımlar ve az kaynaklı verilerle sınırlandırılmıştır:
• Amortisman, faiz, teşvik ve vergi kalemleri dikkate alınmamaktadır.
• Amortisman, faiz ve vergi öncesi karın (EBITDA), toplam gelirlere oranı,
uluslararası standartlara dayandırılarak, %20 olarak belirlenmiştir.
• Yatırım süresi 2 senedir ve yatırım maliyeti 1996’daki projenin 1,25 katıdır:
20 milyon dolar (Tanyeli vd, 1998, s. 102).
• Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 25 sene için restore et-işlet-devret
modeli ile veya Fener Rum Patrikhanesi’nden 49+49 yıllık kira sözleşmesi ile
alındığı varsayılmıştır.
• Yatırımın ekonomik ömrü 25 senedir.
• İşletmenin ulaşacağı maksimum doluluk oranı, mevsimsellik faktörü göz
önünde bulundurularak, Orient Express’in genel ortalamasının altında
kalacaktır ve her sene sabit %50’dir.
• Ortalama günlük oda fiyatları (ADR) bulunurken, oda kapasitesi 117 yerine,
mevcut plandaki ara bağlantılar kullanılarak 46 küçük oda (24m2 – 33m2); 15
büyük oda (37m2 – 57m2) ve 26 süit (81m2 – 210m2) olarak belirlenmiştir. Bu
kapasite hesabı, Alper’in (1994) makalesinde yer alan rölevelerden
yararlanılarak oluşturulmuştur. Yapının iç tasarımına hiçbir müdahalede
bulunulmamıştır. Şekil 3.1, Tablo 3.5’in anlaşılması için yaratılmıştır.
Şekil 3.1: Prinkipo Palace - Bölümler
51
Tablo 3.5: Oda Kapasitesi Varsayımları
Bölüm / Kat
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
TOPLAM
1. Kat
2. Kat ve 3. Katlar
Çatı Katı
140m2 süit, 2
2 51m2 oda, 4 42m2 oda, 2 115m2 160m2 süit,
30m2 oda,
süit
45m2 oda, 40m2
2
2
33m oda
oda, 32m oda
2
2
2
2
11 28m oda,
22 28m oda, 2 24m oda, 2 25m
YOK
2
2
25m , 24m
oda
2
2
2
2
4 57m oda,
2 210m süit, 2 84m süit, 2 81m
53m2 oda, 3
süit
YOK
28m2 oda
2 100m2 süit, 2
2 140m2 süit, 2 126m2 süit
125m2 süit,
2
2
37m oda
120m süit
2
2
2
2
100m süit,
125m süit,
2 140m süit, 2 126m süit
2
2
130m süit
120m süit
2
2
2
2
2
2
24m – 33m odalar: 46 oda; 37m – 57m odalar: 15 oda; 81m – 210m
süitler: 26 süit
• Orient Express otelleri üzerinde yapılan tarama sonucu, ortalama günlük oda
fiyatları; küçük odalar için 250 dolar, büyük odalar için 400 dolar ve süitler
için 1500 dolar olarak belirlenmiştir. Buna göre, toplam oda sayısı 87,
ağırlıklı ortalamalı günlük oda fiyatı; (46 x 250 + 15 x 400 + 26 x 1500) / (46
+ 15 + 26) = 650 dolardır ve Avrupa ortalamasının üstündedir
• Diğer gelirler, oda gelirinin %50’si kadar öngörülmüştür.
• İskonto oranı; piyasa cari dolar faizi + LIBOR’dur; 0,0325 + 0,0475 = 0,08
Bu varsayımlar ışında projenin oluşturduğu nakit akışları şöyledir:
Tablo 3.6: Senaryo Nakit Akışları
Seneler
Nakit Akışları
İndirgenmiş
NPV
ROI
IRR
Geri Ödeme
1
-$10.000.000
-$9.259.259
$10.502.665
0,59
0,14
11 yıl
2
3
-$10.000.000 $3.096.113
-$8.573.388 $2.457.794
4
$3.096.113
$2.275.735
5
$3.096.113
$2.107.162
6 ila 27
$68.114.475
$21.494.621
Tablo 3.6’da görüldüğü üzere, proje, iki seneye yayılmış 20 milyon dolarlık bir
yatırıma %8’lik bir fırsat maliyeti karşılığında 10,5 milyon dolar miktarında ve %59
oranında bir kar sağlamakta, yarattığı fonlarla kendini 11 senede çevirebilmekte ve
tamamı 25 sene vadeli, senelik %14 faizli dolar kredisi ile finanse edilse dahi, başa
baş çıkabilmektedir. Ancak bunun global bir hesap olduğu unutulmamalı ve ileri
fizibilite çalışmaları ile test edilmelidir.
52
SONUÇ
Çalışmada önerilen projenin uygulanması, yatırımcısına getireceği karlılık ve
prestijin yanında; acil yardım bekleyen kıymetli bir kültürel miras varlığının layık
olduğu özgün işleviyle kurtarılmasını, Adalar’ın uluslararası nitelikte pazarlanabilir bir
destinasyon olması için ilk adımın atılmasını, İstanbul ve Türkiye imajının
güçlenmesini, kültür ve sanata yönelik ilginin artmasını ve demografik yapısı
mevsimsellik gösteren Adalar’da bölgesel ekonominin güçlenmesini sağlayacaktır.
Ancak Gülersoy’un deyimiyle (2001, s. 9) 1900’lerin başında da “damgalı /
şaibeli” hale gelen bu nadir yapı için çalışmada önerilen proje, mülkiyet sorunu
çözülmediği sürece bir ütopyadan öteye gidemeyecektir. Çünkü ilk zamanlarda
olduğu gibi hiçbir yatırımcı haklı olarak bu projenin altına girmek istemeyecektir.
Görülen olan odur ki, yapının ömrünün ilk yıllarında Devlet-Patrikhane-Yatırımcı
üçgeninde yaşadığı olaylar, kendini bu kez farklı bir boyutla ironik bir şekilde
yinelemektedir. Ancak burada üzerinde düşünülmesi gereken soru; tekerrür edenin
“tarih mi, yoksa hatalar mı” olduğudur.
Bu proje bir yana dursun; yapılması gereken ilk iş, ilgili organların, kurumlar
üstü bir oluşum başlatması ve yapının gördüğü hasarların hızlanmasını önleyici iyi
niyetli uygulamalar yapılmasını sağlaması olmalıdır. Bu konuda Dışişleri Bakanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, Adalar Kaymakamlığı ve Adalar Belediyesi’ne önemli bir
görev düşmektedir. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği ve Türkiye Mimarlar Odası
ile konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları da, Türk otelciliği ve mimarisinin İstanbul
Adaları’ndaki eşsiz bir temsilcisi olan bu yapının akıbetiyle ilgili takipte bulunmalıdır.
Çalışmadan elde edilen ikincil bir sonuç da Adalar’la ilgilidir. Zengin doğal ve
kültürel kaynaklarını yaz aylarında yazlıkçı ve günübirlikçilere cömertçe sunan
Adalar, turizme yönelik gerçek potansiyelini tam olarak kullanamamakta ve
İstanbul’a gelen yabancı ziyaretçilerden yeterli payı alamamaktadır. Oysaki Adalar
akılcı planlama, uygulama ve denetimler ile İstanbul’dan ayrı bir marka olabilecek
kapasitedir. Çalışma ekinde, konuyla ilgili bir takım öneriler verilmiştir, ancak
akademik, resmi ve profesyonel çevrelerin ileri araştırmalar yapması da gereklidir.
53
EKLER
Sayfa No.
EK 1: 30 Ocak 2006 günü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’ndan gelen e-posta ......55
EK 2: Adalar Turizm Potansiyelinin Harekete Geçirilmesine Yönelik Öneriler.56
EK 3: Yapının Konumu .........................................................................................59
EK 4: Prens Adaları Uydu Görüntüsü..................................................................59
EK 5: 1902 tarihli tapu senedinin Türkçe çevirisi ...............................................60
FOTOĞRAFLAR
EK 6: Yapının Genel Görünümü...........................................................................61
EK 7: Çürüme Fotoğrafları ...................................................................................62
EK 8: Bazı Orient Express Otelleri.......................................................................63
EK 9: Modern-ist İstanbul Modern Sanatlar Müzesi ...........................................64
54
EK 1: 30 Ocak 2006 günü İKSV’den gelen e-posta
Sevgili Osman Cenk Demiroğlu,
Büyükada Yetimhanesi'nin Avrupa Yazarlar Evi yapılmasına
yönelik proje İstanbul 2010 kitabında şimdilik yer almamıştır.
İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olduğunda AB Eğitim ve
Kültür Müdürlüğü'ne sunulan kitapta yer alan projeler
çoğalacak ve belki bu projenin de gerçekleştirilmesi mümkün
olacaktır.
İyi çalışmalar,
Emine Çaykara
İstanbul 2010
YK Koordinasyon
55
EK 2: ADALAR TURİZM POTANSİYELİNİN HAREKETE GEÇİRİLMESİNE
YÖNELİK ÖNERİLER
1.
2.
Altyapı ve Ulaşımın İyileştirilmesine Yönelik Öneriler:
1.1.
Anakara ile bağlantıyı sağlayan deniz otobüsü ve vapurların konfor düzeyleri
ve sefer sayıları artırılmalıdır. İstanbul’un tarihi yarımadasında hizmet
vermekte olan “Bus Turistik” benzeri bir uygulamaya gidilerek sadece
turistlere hizmet veren vapur ve deniz otobüsleri tahsis edilebilir ve hatta
nostaljik bir hava katması bakımından “yandan çarklı” vapurların (süratinin
artması için gerekli teknolojik düzenleme yapılmış olarak) hizmet vermesi
sağlanabilir.
1.2.
Otellerde olduğu gibi destinasyonlarda da “ilk izlenim”, turistlerin belleğinde
yarattığı yadsınamaz etki bakımından çok önemlidir. Dolayısıyla, her adanın
“kapısı” sayılabilecek vapur iskeleleri ile “lobisi” konumundaki çevre yapılar
estetik açıdan en iyi görünüme kavuşturulmalıdır. Bu konuda belediyenin
yaptığı çalışmalar cesaret vericidir.
1.3.
Adalar’da iç ulaşım hizmetini veren faytoncular, “tur lideri” rolüne
bürünmektedir. Bu olaya ya bir son verilmeli ya da mümkünse, faytoncular
eğitime alınarak yabancı dil ve kültür düzeyleri artırılmalıdır. Ayrıca, faytonlara
estetik açıdan çekidüzen verilmelidir.
1.4.
Münferit gezi yapmak isteyen ziyaretçilerin ihtiyaçları dikkate alınmalı ve yön
levhaları
artırılarak
ziyaretçi
profiline
uygun
yabancı
dillerle
zenginleştirilmelidir.
1.5.
Temiz enerji kullanımını sağlama adına, doğalgaz projesinin bir an önce
hayata geçirilmesiyle beraber, rüzgar tribünleriyle üretilen hidrojen enerjisi
seçeneği de adaların rüzgar potansiyeli açısından değerlendirilmelidir.
Talebi Yönlendirmeye İlişkin Öneriler:
2.1.
Adalar’da özellikle yaz aylarının hafta sonlarında aşırı yoğun bir günübirlikçi
akını olmaktadır ve bu günübirlikçilerin çoğunda sosyoçevresel bir bilinç
gelişmemiştir. Bu durum, Adalar’ın taşıma kapasitesini zorladığı için geri
dönülemez zararlara yol açabilir. İnsanların böylesi bir bilinci geliştirmeleri,
toplumsal
yapının
düzelmesine
paralel
olarak
uzun
vadede
gerçekleşeceğinden, gelişmiş ülkelerin bu gibi durumlarda uyguladığı kısa
vadeli çözüm yöntemleri kullanılabilir. Bu yöntemlerden bazıları; kaynağa
erişimi dönemsel olarak veya tamamen durdurmak, kaynağın tanıtımını
yapmamak (yön levhalarını kaldırma, rehberlerde referans vermeme), sınırlı
gezi izni vermek ve fiyatlandırma mekanizmasını kullanarak belli satın alma
gücü seviyesinin altındaki pazar dilimlerini kaynağa gelmekten caydırmaktır.
2.2.
İstanbul’a yabancı turist getiren seyahat işletmeleri (özellikle de düşük ve ara
sezonlarda gezmeyi tercih eden üçüncü yaş gruplarına hitap edenler),
günlük tur programlarına Adalar’ı da katmalıdır. Böylece, hem bu işletmelerin
ürünleri hem de turistlerin deneyimleri zenginleşecek ve Adalar’da turizmin 12
aya yayılması açısından önemli bir yol kat edilecektir. TÜRSAB’ın konuyla ilgili
olarak üyelerini bilinçlendirmesi ve teşvik etmesi gerekmektedir.
56
2.3.
3.
4.
Adalar’ın uluslararası turizm pazarında gerek turistler gerekse tur operatörleri
tarafından daha iyi tanınması için, kamu-özel sektör ortaklıklı bir destinasyon
yönetim şirketi kurulmalı ve bu şirket Adalar’ı uluslararası turizm fuarlarında
temsil ederek ilgili taraflarla müzakerelerde bulunmalıdır. Ayrıca, Adalar
destinasyonunu tüm turistik ürünleriyle beraber tanıtan ve çevrimiçi
rezervasyon ile satın alma imkanları veren bir internet sitesi kurulmalıdır.
Kültürel Turizmin Geliştirilmesine Yönelik Öneriler:
3.1.
Başta Rum Yetimhanesi olmak üzere, Adalar’da bulunan tarihi ve kültürel
anıtlar ile ünlü kişilere ev sahipliği yapmış mekanlar restore edilmeli ve bir
işlevsellik kazandırılarak kültür turizminin hizmetine sunulmalıdır. Ayrıca, batık
ada Vordonisi’de tespit edilen manastır ile Sedefadası açığındaki Bizans
batığı da, bir sualtı sergisine dönüştürülerek, konuya meraklı “özel ilgi”
turistlerine sunulmalıdır.
3.2.
Etnik turizm, insanların, atalarının ya da kökenlerinin bulunduğu ülkeleri
ziyaret etme amacıyla gerçekleştirdiği bir turizm türüdür (İçöz, 2003, s. 9).
Kültürlerini muhafaza eden çeşitli toplulukları barındıran Adalar’ın etnik
turizme yönelik bu potansiyeli, orijin ülkelerdeki “outgoing” acentalarıyla
temasa geçilerek değerlendirilmelidir.
3.3.
Yıllarca sanat ve edebiyata ilham kaynağı olmuş Adalar’da, “sanat
turizmi”nin layığıyla gelişebilmesi için; Büyükada Kültür Derneği, Modern-ist
Modern Sanatlar Müzesi Derneği ve Turing gibi kurumlar desteklenmeli,
ayrıca bu yolda çok önemli bir araç olan “Uluslararası Adalar Festivali”nin
içeriğinin daha da zenginleşebilmesi ve yurtdışında yoğun olarak
pazarlanabilmesi için gerekli stratejiler oluşturulmalıdır.
3.4.
Adalar’daki, birçoğu yüksek tarihi değer de ihtiva eden, dini yapıların fiziki
durumları elden geçirilmeli ve özellikle ilgili bayram ve festival dönemlerinde
pazarlanmalıdır. Ancak, tam manasıyla bir “inanç turizmi” düzenlemesi
yapılabilmesi için Heybeliada Ruhban Okulu hakkındaki siyasi sorunun
çözülmesi beklenmelidir. Aksi takdirde, Ruhban Okulu kapalı tutulur iken,
Ortodokslara yönelik bir pazarlama çabasına girmek tutarsızlık yaratır.
3.5.
Yukarıda sıralanmış turizm türlerine oluşacak talebin konaklama ihtiyacının
bir kısmı hâlihazırdaki oteller ile mevcut yapı stokundan (“S” sınıfı) otellere
dönüştürülebilir tesislerle karşılanabilir. Bunun yanında, Adalar’ın geleneksel
ancak günümüzde seyrekleşmiş olan ev pansiyonculuğu da teşvik edilerek
tekrar canlandırılmalıdır. Böylece, Adalar halkı için ek bir gelir kaynağı
yaratılabilir
ve
sosyokültürel
etkileşimin
sahnelenmiş
otantikliğe
başvurulmadan oluşması sağlanabilir.
Ekoturizmin Geliştirilmesine Yönelik Öneriler:
Uluslararası turizm pazarında yükselen bir eğilim olan “ekoturizm” için, Adalar’da
doğayla bütünleşmeyi ve onu yüceltmeyi sağlayacak alanlar oluşturulabilir. Turistler bu
alanlarda, Adalar’ın turizmle bağdaşabilir ziraat ürünlerine uygun olarak, balıkçılık,
bağcılık, çiçekçilik, bostancılık ve zeytincilik faaliyetlerine katılabilir. Böylece, ilgili
ürünlerin hem üretiminin hem de tüketiminin hızlanması sağlanarak, yerel halkın
geçim kaynaklarına ciddi bir katkıda bulunulabilir ve Adalar ile özdeşleşen,
markalaşmış şarap ve zeytinyağı gibi ürünlerin ortaya çıkmasına önayak olabilir.
Ayrıca, bu turistlere “at binme”, “kuş gözlemleme” ve “botanik turları” gibi çeşitli
doğa odaklı hizmetler de verilebilir. Bu tarz alanların düzenlenmesinde dikkat edilmesi
gereken iki husus ise; üstyapı ve altyapı tesislerinin çevreye zarar vermeyip yarar
57
getiren bir sistem bütünlüğünde oluşturulması ve ziraatı yapılacak ürünlerin
fiyatlarının, turizmin enflasyonist etkisini hissettirmeyecek şekilde ayarlanmasıdır.
5.
6.
Yeni Üstyapı Gelişimine Bağlı Turizm Düzenlemeleri:
5.1.
Özellikle yüksek güvenlik gerektiren toplantılar için son derece uygun olan
Adalar’da, kongre faaliyetleri, turizmi 12 aya yayma adına faydalı bir araç
olabilir. Bu turizm türünün gerçekleşebilmesi için bir “kongre ve sergi
sarayı”na ihtiyaç olacaktır. Bu tarz bir üstyapı, modern donanımlı geniş bir
kapalı alan gerektirecektir. Büyükada’daki yarım kalmış bir otel inşaatı olan
“Lido”, konumu ve fiziki büyüklüğü itibariyle bu iş için uygun olup, projenin
hayata geçirilmesiyle mevcut görüntü kirliliği de ortadan kaldırılacaktır.
5.2.
Yatları ağırlayan oteller olarak tanımlanabilen marina yatırımları, Adalar’da
turizmin 12 aya yayılabilmesi ve yüksek gelir grubuna dahil kaliteli yabancı
turistlerin destinasyona çekilebilmesi açısından son derece önemlidir.
Günümüzde, Akdeniz havzasında gezen yüz binlerce yat bulunmaktadır. Bu
yatların oluşturduğu kışlama pazarından pay alabilmek için, anakaraya fiziksel
yakınlığı ama psikolojik uzaklığı ile yatçılara çekici gelebilecek Adalar’da
çevreyle dost, birkaç butik marina yatırımı gerçekleştirilebilir.
5.3.
Sivriada Semazen Heykeli Projesi: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş’ın ortaya attığı bu proje, Adalar’daki turizm hareketini
hızlandırmanın da ötesine geçip İstanbul ve Türkiye’nin imajına ciddi oranda
katkı sağlayacak bir litom olabilecekse de, kamunun değişik kesimlerinden
kişilerin tepkisini çekmiştir. Bu tepkilerin başında ise, “semazen figürünün
İstanbul’u değil, Konya’yı temsil ettiği” ve “böylesi bir projenin Sivriada’daki
tarihi kalıntılara zarar vereceği” yönündeki savlar gelmektedir. Araştırmacı, her
iki görüşe de karşıdır. Semazen figürü, İstanbul’u simgelediği için değil,
“hoşgörü”yü simgelediği için seçilmiştir ve dolayısıyla da bu proje ilk önce üç
dinin birlikte uyum içinde yaşadığı Adalar’ın halkı tarafından desteklenmelidir.
Ayrıca bu projenin getirisinin ne denli büyük olacağı, New York’taki Özgürlük
Heykeli’nin∗ istatistikleri incelendiğinde anlaşılabilir. Projenin adadaki tarihi
kalıntılara zarar vermesi meselesi ise pek söz konusu değildir. Zira adadaki az
kalıntıdan en önemlisi olan yaklaşık 1000 yıllık, Baş Melek Mikail’e adanmış
manastır, Haydarpaşa mendireğinin yapımı için adadan taş koparılması
sırasında ağır tahrip görmüştür. Bu proje de muhtemelen manastırın restore
edilmesine vesile olacaktır. Sivriada ile birlikte atıl bir şekilde kaderine terk
edilmiş olan Yassıada için ise, bir temalı park projesi düşünülebilir. Eğlence
trenleri gibi unsurlarla birlikte yerel ve evrensel temaları eğitici bir şekilde
barındırabilecek bu eğitim-eğlence (“edutainment”) tesisi de, bir litom olarak
ciddi bir çekim yaratacaktır.
5.4.
Kınalıada’daki antenlerin sökülüp ortaya boş arazi çıkarılması durumunda,
turizmi 12 aya yayacak ve “karlı dağ” manzarasıyla bir litom faktörü olacak,
örnekleri dünyadaki birçok modern şehirde bulunan, ufak ya da orta ölçekli bir
“kuru kayak pisti (dry ski slope)” uygulamasına gidilmesi önerilmektedir.
Son olarak iki diğer alternatif turizm çeşidine değinilecektir: Balon gezileri ve Golf
turizmi. Balon gezilerinin geliştirilmesi, Adalar’ın jeomorfolojik yapısının kuşbakışı
görünümünün ilgi çekebilme potansiyelinden dolayı önerilir iken; uygun eğim ve
ölçekte arazi bulunmadığı ve bulunsa dahi, düzenlenmesi için ağaç kesimi, işletilmesi
için aşırı su tüketimi gerektiren golf turizminin geliştirilmesi önerilmemektedir.
∗
Bu heykel, New York ile alakası olmayan, aslında Süveyş Kanalı’nın girişine konmak için parası
Osmanlı tarafından ödenmiş ve Fransızlarca inşa edilmiş bir yapıdır.
58
EK 3 : Yapının Konumu
Kaynak: Google Earth, 2005.
EK 4: Prens Adaları Uydu Görüntüsü
Kaynak: Google Earth, 2005.
59
EK 5: 1902 tarihli tapu senedinin Türkçe çevirisi
LİVASI: Şehremenati
KAZASI: Adalar
KARYESİ: Büyükada
MEVKİİ: Hıristos Manastırı
KAPI NO.: 13, 15
CİNSİ: Mukaddem arsa üzerine mebnibir bab otel ve müştemilatı olan bir bab hane,
Elveym, ba irade-i senniye Rum Eytemhanesi ittihaz olunan, maa müştemilat bir
bab Eytemhanenin mülk ebniyesi.
HUDUDU: Canibi Yumni Hıristos Manastırı Çamlığı, yesarı Manastırı, mezkur
Çamlığı, arkası, bazen Hıristos ve bazen Aya Nikola Manastırı Çamlıkları, cephesi
yeni küşat olunan müceddet tarik ile mahdut.
MİKTARI: 26355 Atik zira-ı. 370.000 pul (y. n.; 3.700 altın lira)
CİHET-İ İTA-İ SENET: Balada muharrer hudud zemini Şehzade Sultan Mehmet
Han Hazretleri Vakfına senevi mukataalı ve Ağustos 311 tarihli ve 28 numaralı
sened-i hakani mucibince 26355 zira arsa üzerine mebni bir bab kebir otel ve
müştemilatı olan bir bab hane, İtalya devleti tabasından Kont Mavriçova Bozdari
[sic], veled-i Anayali mutasarrıf iken, ebniye-i mezkurenin Rum Eytemhanesi ittihaz
olunmasına müsaade-i senniye-i canib-i Padişah-i erzan ve şayan buyurulmasına
binaen, takdir eden 3700 adet Osmanlı Lirası bedel mukabilinde Rum milleti
namına muameleyi ferağiyesinin icrasına mumaileyh Kont Mavriçova Bozaridi [sic]
tarafından Londra Sefareti .... Şehbenderliğinden ita ve Hariciye Nezaret-i
Celilesinden tasidiki icra kılınan bir kıta vekaletname mucibince, tebaa-i Devlet-i
Yunaniye’den Mösyö Leonida Zarifi tarafından vekalet-i mezkure iktizası ile,
bilvekale millet-i müşarunileyha namına kattiyen ferağ edeceğinden, olvecihle
muamele-i ferağiyesinin fası zımmında işbu ilmuhaber, bittanzim ita kılındı. K.Evvel
1318. İki adet mühür ile 1 adet resim pul
Kaynak: Gülersoy, 2001, s. 18.
60
EK 6: Yapının Genel Görünümü
Kaynak: Büyükada Kültür Derneği Internet Sitesi, 2005.
http://www.buyukada.org/resimler/yetimhane1.jpg
Kaynak: T.C. Adalar Kaymakamlığı Resmi Internet Sitesi, 2005.
http://www.adalar.gov.tr/resimler60.htm
61
EK 7: Çürüme Fotoğrafları
Giriş Cephesi
1990
Fotoğraf: Oğuz Ceylan
2005
Fotoğraf: Alp Sunalp
İdare Binası
1990
Fotoğraf: Oğuz Ceylan
2005
Fotoğraf: Alp Sunalp
Kaynak: Mimarlık Müzesi, (2005). Alexandre Vallaury. Galeri.
http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri_resimler.asp?sayfa=5&id=12&exid=3#18
62
EK 8: Bazı Orient Express Otelleri
Lapa Palace, Lizbon
Reid’s Palace, Madeira, Portekiz
Grand Hotel Europe, St. Petersburg
Ritz, Madrid
Copacabana Palace, Rio de Janeiro
Villa San Michele, Floransa
(Mikelanjelo yapıtı)
Kaynak: Orient Express Hotels. (2005). Image Library.
http://www.orient-expressimages.com
63
EK 9: Modern-ist İstanbul Modern Sanatlar Müzesi
Büyükada Taş Mektep Binası (Kadıyoran yokuşu)
Modern-ist’in ilk etkinliği (Eylül, 2005) “X-trem-ist”ten bir görüntü
64
KAYNAKÇA
2010'da İstanbul Resmen Avrupa Kültür Başkenti. (14 Haziran 2005). Dünya
Gazetesi. http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=222 799
Adalar Kaymakamlığı. (7 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Adalara Genel Bakış;
Tarihçe; Coğrafi Durum; Nüfus; Yönetim; Sağlık Hizmetleri; Eğitim; Gençlik ve
Spor; Kültür; Sosyal Yapı; Ekonomi; Alt Yapı; Adalar Mimarisi. Ana Menü.
http://www.adalar.gov.tr
Akpolat, M. S. (1994). Vallaury, Alexandre. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
Cilt 7. İstanbul: Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı ortak yayını.
Alper, B. (1994). Büyükada’nın kırmızı sarayı da yok oluyor. Arkitekt, 64(415), 44-53
Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı, çürüdü. (16 Aralık 2004). Akşam Gazetesi –
Kültür Sanat. http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/12/16/kultursanat/kultur
sanat1.html
Ayangil, R. (2005). Ada Şarkıları Faslı. P Dünya Sanatı Dergisi, no: 38-39, 120-137.
Ayangil, R. (21 Şubat 2000). Öneri – dünya savaş yetimleri merkezi kurulsun!.
http://ayangil.org/php/modules.php?name=News&file=article&sid=8
Azınlık vakıflarının yönetimine el konamaz. (30 Temmuz 2005). CNN TÜRK.com.
http://www.cnnturk.com/HABER/haber_detay.asp?PID=318&HID=1&haberID=
114352
Azınlık Vakıflarının Yönetimine el konulamaz. (29 Ocak 2006; son ziyaret tarihi).
Hukuklife. http://www.hukuklife.com/news_detail.asp?newsid=220
Bektaş, C. (2001). Koruma ve Onarım, gözden geçirilip genişletilmiş yeni basım.
Cengiz Bektaş Tüm Yapıtları: 2. İstanbul: Literatür Yayınları No: 57.
Benmayor, G. (16 Aralık 2004). KKTC'de 83 milyon dolarlık yatırımla turizme
dönüyorum. Hürriyetim - Ekonomi. http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~
4@ tarih~2004-12-16-m@nvid~510930,00.asp
Bruntland, G. (ed.) (1987). Our common future: The World Commission on
Environment and Development. Oxford: Oxford University Press.
Butler, R. W. (1991). Tourism, environment and sustainable development.
Environmental Conservation, 18(3), 201-209.
Center for Governmental Responsibility, University of Florida College of Law ve The
Center for Urban Policy Research, Rutgers University. (2002). Economic
65
Impacts of Historic Preservation in Florida. Florida Department of State,
Division
of
Historical
Resources.
(Available
online
at)
www.law.ufl.edu/cgr/pdf/historic_report.pdf
Çakılcıoğlu, M. (13 Kasım 2005; son ziyaret tarihi). Sürdürülebilir Turizm. Kentsel
Araştırma Gönüllüleri. http://www.kentli.org/makale/meh_sur.htm
Danıştay, azınlık vakıflarını kurtardı. (31 Temmuz 2005). Milliyet İnternet – Siyaset.
http://www.milliyet.com.tr/2005/07/31/siyaset/siy03.html
Danıştay: 'Azınlık vakıflarına el konulamaz'. (30 Temmuz 2005). HaberX.
http://www.haberx.com/n/203016/danistay-azinlik-vakiflarina-el-konulamaz.htm
Deleon, J. (2003). Büyükada Anıtlar Rehberi / A Guide to the Monuments. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Demirci, Ş. (15 Ağustos 2003). ‘İstanbul’a sahip çıkın’. Milliyet Internet – Güncel.
http://www.milliyet.com.tr/2003/08/15/guncel/gun09.html
Dinçer, F. İ. ve S. M. Ertuğral. (2000). Kültürel Mirasın Korunması ve İstanbul
İlindeki Tarihi Yapıların Turizm Amaçlı Kullanımı Üzerine Bir Deneme.
Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 11 (Eylül-Aralık), 69-78.
Dinçer, F. İ. ve S. M. Ertuğral. (2003). Economic Impact of Heritage Tourism Hotels
in Istanbul. The Journal of Tourism Studies, 14(2), 23-34.
Döndaş,
İ.
(31
Mart
2005).
Bartholomeos
AİHM'ye
gidiyor.
Sabah.
http://www.sabah.com.tr/2005/03/31/gnd104.html
Ekinci, O. (10 Ekim 1996). Prinkipo Palas’ta mimari sorumluluklar. Cumhuriyet, s. 14
European Commission. (9 Kasım 2005). Turkey 2005 Progress Report. Brussels.
europa.eu.int/comm/enlargement/report_2005/pdf/package/sec_1426_final_en
_progress_report_tr.pdf
Gemici, H. (2 Ağustos 2005). Şimdi İstanbul’da Otel Açmak Moda. Turizm Gazetesi.
http://www.turizmgazetesi.com/news/news.aspx?id=23698
Gilson, G. (18 Kasım 2005). Turkey violates religious rights. Athens News, Article
code: C13157A051, page: A05. http://www.athensnews.gr/athweb/nathens.
print_unique?e=C&f=13157&m=A05&aa=1&eidos=S
Gülersoy, Ç. (2001). Büyükada Yetimhanesi. Büyükada Monografileri 1. İstanbul:
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu.
Holloway, J. C. (1994). The Business of Tourism, 4th ed. London: Pitman Publishing
ICOMOS (1999). International Cultural Tourism Charter. 12th General Assembly,
Mexico. http://www.international.icomos.org/charters/tourism_e.htm
66
İçöz, O. (2003). Seyahat Acentları ve Tur Operatörlüğü Yönetimi, 4. b. Ankara:
Turhan Kitabevi.
İsen, M. (2 Mayıs 2005). Asya Kalkınma Bankası Toplantısı – Türk Günü’nde
yapılan
konuşma.
http://www.adbistanbul.org/onsite/konusma_MUSTAFA_
ISEN.pdf
İstanbullu, F. (1991). Yabancı Tur Operatörleri ve Türk Turizmi. TÜRSAB Turizm
Araştırmaları Dizisi. İstanbul: Çiftay Matbaacılık.
Kahraman, N. (1997). Turizm Yatırım Projeleri Analizi. Ankara: Siyasal Kitabevi.
Kutucular, S. (2005). Dedemin Sofrası: Büyükada Yemekleri, 3. baskı. İstanbul: İki A
Yayın Dağıtım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı. (11 Ocak 2004). Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
konuşması. Türkiye’nin 2010 Turizm Vizyonu ve II. Hamle Dönemi Konulu
Basın
Toplantısı.
http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?
F6E10F8892433CFF1A9547B61DAFFE2AE1D77730CC5A4452
Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu. Kanun No.: 5225. Resmi Gazete.
21 Temmuz 2004
McKercher, B. ve H. du Cross. (2002). Cultural Tourism: The Partnership Between
Tourism and Cultural Heritage Management. Binghamton NY: Haworth Press.
Meliton (Philadelphia Rum Ortodoks Metropoliti). (24 Mayıs 2004). Lozandan
Bugüne Rum Vakıfları. “Cemaatler ve Cemaatlerin Hukuki Sorunları” konulu
toplantıda yapılan konuşma. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı.
http://www.tesev.org.tr/etkinlik/cemaat_meliton_sunum.php
Mimarlık Müzesi. (9 Aralık 2005; son ziyaret tarihi). Alexandre Vallaury. Koleksiyon.
http://www.mimarlikmuzesi.org/biyografi.asp?id=59
Modern-ist.
(2005).
İstanbul
Modern
Sanatlar
Müzesi.
http://www.modern-
ist.org/modernist.html
Oğhan, Ş. (13 Aralık 2005). Bozcaada ‘organik şarap adası' olacak. Hürriyet.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3640374&tarih=2005-12-13
Orient Express Hotels Ltd. (2 Kasım 2005). News Release. Hamilton, Bermuda.
http://media.corporate-ir.net/media_files/nys/oeh.a/OEHq320051.pdf
Orient Express Hotels Ltd. (7 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Corporate Overview.
Investor Relations Site. http://www.orient-expressinvestorinfo.com/
Önkal, M. (2003). Accommodation II Ders Notları. Boğaziçi Üniversitesi, Uygulamalı
Bilimler Yüksek Okulu, Turizm İşletmeciliği Lisans Programı.
67
Patrikhane ile ‘yetimhane’ sorunu. (5 Aralık 2004). NTVMSNBC. http://ntv
msnbc.com/news/299100.asp
Rushmore, S ve E. Baum. (2001). Hotels & Motels: Valuations and Market Studies.
Illinois: The Appraisal Institute.
Sherwood, J. B. (1990). Venice Simplon Orient-Express: The World’s Most
Celebrated Train, 3rd ed.’a Önsöz. London: Weidenfeld & Nicholson.
Smith, M. (8 Ocak 2006; son güncellenme tarihi). The truth behind the legend: The
Orient Express. A history of the Orient Express. http://www.seat61.com/
OrientExpress.htm#Chronology
Smith, M. K. (2003). Issues in Cultural Tourism Studies. London: Routledge.
Tanıl, E. (Eylül, 2004). Genlerimizdeki Vurdumduymazlık. Internet Penceresinden.
http://www.atlas.net.tr/index.asp?page=ipencere&id=2
Tanyeli, U., B. Alper, D. Yeomans, M. Alper, E. Erdoğmuş, O. Ekinci, Z. Ahunbay, F.
Çiçekoğlu, N. Sakaoğlu ve C. Binan. (1998). Tarih Vakfı Bilgi-Belge
Merkezi’nde düzenlenen “İstanbul’da Ahşap” konulu panel notları. İstanbul, no:
25 (Nisan-Haziran), 98-108.
Tuğlacı, P. (1995a). Rum Yetimhanesi. Tarih Boyunca İstanbul Adaları, 2.b. Cilt 1.
İstanbul: Say Yayınları.
Tuğlacı, P. (1995b). Türk Musikisinde Adalar. Tarih Boyunca İstanbul Adaları, 2.b.
Cilt 1. İstanbul: Say Yayınları.
Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik. Karar
sayısı: 2005/8948. Resmi Gazete. 21 Haziran 2005.
Turizmdebusabah.com. (1 Aralık 2005). İstanbul’da ‘kültür başkenti’ heyecanı.
Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/
devam_popup.asp?ID=24320
Turizmdebusabah.com. (13 Aralık 2005). İstanbul, Avrupa'nın kültür başkenti
olmaya aday. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmde
busabah.com/devam_popup.asp?ID=24157
Turizmdebusabah.com. (2 Ocak 2006). Proje için kim, ne dedi? Turizmde Bu Sabah.
Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_popup.asp?
ID=24594
Turizmdebusabah.com. (26 Aralık 2005) Çolakoğlu “Kültür Başkenti İstanbul”u
anlattı. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebu
sabah.com/devam_popup.asp?ID=24455
68
Turizmdebusabah.com. (26 Ocak 2006). Türkiye'den kültür başkenti atağı. Turizmde
Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_
popup.asp?ID=25015
Turizmdebusabah.com. (4 Aralık 2005). ‘Four Seasons bomba gibi geliyor’.
Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/
devam_popup.asp?ID=23901
Turizmdebusabah.com. (16 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul
2010.
Turizmde
Bu
Sabah.
Boyut
Yayın
Grubu.
http://
www.turizmdebusabah.com/extras/istanbul2006.asp
Türk Dil Kurumu. (29 Aralık 2005; son ziyaret tarihi). Palas. Güncel Türkçe Sözlük.
http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=palas&submit1=Ara
Türker, O. (2000). Büyükada Rum Yetimhanesi. Tarih ve Toplum, 34(200), 38-40.
Türker, O. (2004). Prinkipo’dan Büyükada’ya. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Ural, M. (1998). Rum Yetimhanesi’nin Kaderi. İstanbul, no: 25, 94-97.
Vakıf uyumuna yargı desteği. (31 Temmuz 2005). Radikal-çevrimiçi. http://www.
radikal.com.tr/haber.php?haberno=160158
Vakıflar Genel Müdürlüğü. (2005a). Cemaat ve Esnafa Mahsus Vakıflar. Cemaat
Vakıfları. http://www.vgm.gov.tr/vakiflarhk/cemaat.asp
Vakıflar Genel Müdürlüğü. (2005b). Mazbut Vakıflar. Anasayfa. http://www.vgm.gov
.tr/vakiflarhk/mazbut.cfm
Vordoni Kayalıkları ya da “keşfedilen 10. ada”. (2005). Adalı Dergisi, (Ocak), 8.
World Tourism Organization. (24 Ocak 2006). International Tourism Up By 5.5% To
808
Million
Arrivals
In
2005.
Newsroom,
News
Releases.
Madrid.
http://www.world-tourism.org/newsroom/Releases/2006/january/06_01_24.htm
Yenen, Ş. (30 Ekim 2003). Yeniden kültür turizmi. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın
Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_popup.asp?ID=12488
Yetimhane kıl payı kurtuldu. (2005). Ada Gazetesi, sayı: 2 (1-15 Temmuz), 1 ve 4.
Yetimhane’ye yangın tertibatı. (2004). Adalı Dergisi, (Ağustos), 4.
Zarifi, Y. L. (2005). Hatırlarım: Kaybolan Bir Dünya İstanbul 1800-1920. (Çev. K.
Skotiniyadis). İstanbul: Literatür Yayınları No: 57. (orijinal baskı tarihi 2002).
Zat, V. (der.). (2005). Eski İstanbul Otelleri. İstanbul: Bilge Karınca.
69
ÖZGEÇMİŞ
1 Ocak 1980 günü, İstanbul’da doğan Osman Cenk Demiroğlu, 1998
senesinde Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Boğaziçi
Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nun Turizm İşletmeciliği lisans
programında eğitimine devam etmiştir. “Türkiye’deki 3, 4 ve 5 Yıldızlı Otellerin
Internet Sitelerinin İçerikleri” konulu bitirme ödevi ile 2004 senesinin Mart ayında
mezun olan Demiroğlu, eğitimi esnasında profesyonel hayatta da birtakım
çalışmalarda bulunmuştur.
2000 ila 2004 senelerini kapsayan bu dönemde, İstanbul Levent’te önerdiği bir
iş otelinin pazar ve fizibilite etütlerini yapan ve ilgili otel zincirinin yetkilileriyle irtibat
içerisinde projenin geliştirilmesini sağlayan Demiroğlu, 2002 senesinde ise bir
anonim ortaklık altında kendi işini kurmuş ve Bodrum’da 5 yıldızlı bir tatil köyünün
yatırımına ilişkin çeşitli üst düzey görevler üstlenmiştir. 2004 senesi ile şirketten
ayrılan Demiroğlu, turizm eğitimine devam etmek üzere İstanbul Üniversitesi Turizm
İşletmeciliği Bilim Dalı’nda yüksek lisans programına başlamıştır. Bölümü adına
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği 2. İpek Yolu Çalıştayı’na katılarak
bölümün diğer üç öğrencisiyle birlikte hazırladığı “Sürdürülebilir Turizm Kavramı
Açısından Taraklı, Göynük ve Mudurnu’daki Yerel Halkın Turizme Bakış Açısının
İncelenmesine Yönelik Bir Anket Çalışması” adlı raporunu yazılı haliyle sunmuştur.
2005 yılı Aralık ayında, otel değerlemesi alanındaki teknik
bilgisini
zenginleştirmek adına, Bilgi Üniversitesi Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı sertifika
programını başarıyla tamamlayan Demiroğlu, halen “Dockominium Modelinin
Türkiye’deki Marinalara Uygulanabilirliği” konulu yüksek lisans tezi üzerinde
çalışmakta ve kariyerine turizm alanında faaliyet gösteren bir akademisyen olarak
devam etmek arzusundadır. İlgilendiği başlıca araştırma konuları arasında; yatırım
yönetimi, kültürel miras yönetimi, destinasyon geliştirme ve turizm sosyolojisi yer
almaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği üyesi olan Demiroğlu, çok iyi
derecede İngilizce ve orta derecede Almanca bilmektedir.
70

Benzer belgeler