iKi feoDalizm

Transkript

iKi feoDalizm
E T KİNLİK
3
İKİ FEODALİZM
U Y G A R L I K L A R
T A R İ H İ - I I
D İ L A R A
K A H Y A O Ğ L U
K a yn a k 1 :
74
Avrasya Tipi Feodalizm
Erken devlet ve imparatorlukların asıl sorunları fetih aşamasının ardından ortaya çıkıyordu...
İlk hükümdarın birbiriyle bağlantılı üç sorunu
çözmesi gerekiyordu: adamlarını nasıl ödüllendireceği, yeni fethedilen toprakları nasıl kontrol edeceği ve orduyu nasıl besleyeceği. Çözümler temel
bir zorlamaya dayanmak zorundaydı; toprak tek
zenginlik aracı ve göstergesiydi. Benimsenen çözümler neredeyse hep aynıydı: fethedilen topraklar hükümdar istediği zaman veriliyor, belli sayıda
askeri beslemek üzere kullanılabilmeleri amacıyla
elit tabakadan kişilere bağışlanıyordu. (Bu sisteme
Avrupa tarihinde “feodalizm” deniyor, ama bu sadece, Avrasya’nın tamamında binlerce yıl boyunca
alışılmış olan bir olgunun bir görüntüsüydü.) İlk
başta bu bağışlar genellikle asker sağlama koşuluna bağlıydı, hükümdar tarafından geri alınabiliyor
ve mirasla aktarılamıyordu. İlk hükümdarlar, bağışlanan kişi öldüğünde toprakları başkalarına verebilecek kadar güçlü olabiliyorlardı. Bununla birlikte, genel eğilim bu toprak sahipliğinin çok hızlı
bir şekilde soydan soya geçmeye başlamasıydı. Bu
bir kez gerçekleştikten sonra hükümdarlar, kendi
güç merkezlerini oluşturmuş ve kendi askerlerini
kontrol edebilen yerel elitler üzerinden çok daha
az kontrol sahibi olmaya başladılar. Bu durum onları destek sağlamak üzere pazarlık yapmak durumunda bırakıyordu. Hükümdarın bu yerel elitleri
denetlemek üzere kendi otoritesini temsil eden
yerel ve taşralı valileri tayin etmesi gerekiyordu.
Sorun, eğitimli bir bürokrasi söz konuşu olmadığı
için hükümdarın bu görevi verebileceği (ve güvenebileceği) az sayıda kişi olmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle imparatorluklar genellikle
birkaç büyük valiliğe ayrılıyordu; bu valilikler aile
hükmünün sürdürülmesi amacıyla hükümdar ailesinden, işbirliğine biraz ilgi göstermeleri beklenen
kişilere emanet ediliyordu. Güçlü bir hükümdar
söz konusu olduğunda bu sistem işleyebiliyordu.
Bunun olumsuz yönü, taht verasetine karşı çıkıldığı durumlarda kraliyet ailesi üyelerinin yararlanabileceği büyük güç merkezlerinin oluşmasına yol
açmasıydı.
DKIH II-uygarliklar tarihi.indd 74
Şayet taht veraseti sorunlarından kaçınılabilirse, erken imparatorluklar bir süre için görece istikrarlı olabiliyordu. Ama yine de, genellikle iç sorunlar birikmeye başlıyordu. Elit tabaka soydan soya
geçen mülklerine iyice yerleşiyor ve topraklarını,
ya yoksullaşmış köylülerden satın almak veya doğrudan el koymak yoluyla büyüterek daha da fazla
güç kazanıyorlardı. İmparatorluklar kurulduğunda
yürürlüğe konulan vergi sistemleri, giderek varsıllığın gerçek dağılım sınırlarının dışına çıktıkça yavaş yavaş verimliliklerini de kaybediyorlardı. Elit
tabaka giderek vergi vermekten kaçındıkça ve vergi
ödemeyen kurumlara, özellikle dini gruplara daha
fazla toprak bağışlandıkça bu sorun şiddetleniyordu. Hükümdarın elde edebileceği varsıllık, yetersiz
ulaşım koşulları nedeniyle denetlenmeleri zor olan
güçlü taşra elitlerinin yükselişine paralel olarak
azalma eğilimindeydi. Her iki eğilim de bir orduyu
beslemenin giderek zorlaşması anlamına geliyordu. Vergileri artırmaya çalışmanın genellikle bir
yararı olmuyordu ve sadece taşra isyanlarına veya
köylü ayaklanmalarına ya da her ikisine birden yol
açıyordu. Genellikle bir kısır döngü ortaya çıkıyordu: iç zayıflıkların artması, taşra ayaklanmaları ve
taht veraseti kavgaları bir araya geldiğinde, dış baskılara karşı koyma kabiliyetinde azalmaya, toprak
kaybına ve bu nedenle gelir kaybına, daha fazla zayıflığa ve sonuç olarak çöküşe yol açıyordu.
Bu çöküşün gerçek doğası imparatorluktan imparatorluğa değişiyordu... Genellikle, çok güçsüz
ve dayanıksız olan devlet yapısı, yeni hükümdarlar
tarafından yerine yeni bir grup getirilerek ortadan
kaldırılıyordu. Halkın büyük çoğunluğu -köylüleriçin genellikle çok az şey değişiyordu. Mülk sahibi
yeni elitlerin gelmesi, hükümdarlarıyla çoğu zaman az temasları olduğu için temelde pek bir şeyi
değiştirmiyordu. Yeni hükümdarlar bir iç savaş ve
fetih döneminin ardından bir miktar istikrar sağlayabilirlerdi, ama bu aynı zamanda etkili bir vergilendirme ve az miktardaki yiyecek fazlasına el
konulması anlamına geliyordu.
(Ponting, Clive, Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya Tarihi, Alfa
Yayıncılık, 2011, s. 129, 130-131)
03.11.2014 13:05:32
Feodalitenin, fiefler kalıtımsal hale geldiğinde ve vassallikle uyumlu bir bütünlük oluş-
DKIH II-uygarliklar tarihi.indd 75
Yazar, Kavimler Göçü sonrası ortaya çıkan “Barbar” Krallıklar
arası savaşları, taht kavgalarını, diğer kavimlerin akınlarını,
Macar ve Berberi Müslümanların saldırılarını, Normanların
güneye inişini ve daha başka birçok şeyi kastediyor.
L İ
A
D
O
E
F
:
I
S
A
P
U
R
A V
Ğ
Yaşamları konusunda duydukları güçsüzlük
hissinin, ortaçağ insanlarının dinle bu kadar dolu
olmalarına ve özellikle ölümden sonra yaşam
inancının ve marazi ölüm kültlerinin bu kadar
güçlü olmasına da yol açtığını düşündürmektedir.
A
Tımar ilke olarak bölünemez ve devredilemezdi. Sözleşme iki taraftan birinin ölümü halinde
kendiliğinden geçersiz oluyordu. Uygulamada
vassaller akrabalarının haklarını devralmaları ve
toprağı bölmek veya devredebilmek hakkını elde
edebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Lordlar
da kendi adlarına, kadınların, küçüklerin veya kısıtlıların hakkı devralışını kısıtlamaya çalıştılar.
Neredeyse herkes toplumsal düzen içindeki
yeri tarafından koşullanmış biçimde hukuki veya
duygusal bağımlılık baskısını hissediyordu. Bu
bağlar onlara güvenlik hissi ve sorgulanamaz bir
kimlik çerçevesi veriyordu. Ama aynı zamanda bireyler sömürü, baskı ve irade dışı unutuluşa açık
hale geliyordu. “Ortaçağın modern topluma göre
karakteristik olan zıt tarafı bireysel özgürlüğün olmamasıydı.”
A Ç
Feodalite adının türediği feodum veya fief (tımar) eski beneficum, yani bir efendinin gelecekte
talep edeceği hizmetler karşılığında bir arazi parçasını armağan olarak vermesi uygulamasından
gelir. Zamanla feodal ödeme tarifesi gelişti ve genişletildi. Aslında şövalye hizmeti verilen bir arazi, karşılığında kaç şövalye hazırlanacağına bağlı
olarak hesaplanıyordu. Ama şato bekçiliği ve refakat görevleri, lordun sarayındaki adli hizmet, lordun meclisindeki danışmanlık ve çeşitli “yardım”
görevleri de zamanla buna eklendi.
Feodal toplum, krallıktaki en üst mertebeden
kişiyle en alttakini birbirine bağlayan yoğun bir
sözleşme ilişkileri şebekesi halindedir. En yüksek
düzeyde tımar vermek demek, hükümdar ile onun
“başta gelen kiracıları” yani krallığın önemli eyaletlerini ellerinde tutan baronlar arasındaki sözleşme anlamındadır. Ama başta gelen kiracılar da
daha aşağıdakilere tımar verme haklarını kullanırlar ve böylece en alt statüye kadar inilir. “Üst”lerine göre vassal konumunda bulunan birçok kişi
“alt”larına göre lord konumundadır.
R T
Anahtar öğeler ağır süvari, vassallik, tımar,
bağışıklık, özel kaleler ve şövalyeliktir.
turduğunda ortaya çıktığı genellikle kabul
edilmektedir. Feodalite, “vassalin konumuyla
feodal sistemi oluşturan tımar tasarrufu arasındaki ayrılmaz birliktir.” Ama son haliyle vassallik
ve tımar verme bağdaşmaz olmuştur. Vassaller,
şövalye ailesinden gelen kişiler olarak lordlarının çıkarlarını korumaya yemin etmişlerdi. Tımar sahibi olarak da kendi çıkarlarını kollamak
durumundaydılar. Feodal toplumun karakteristik
özelliği olan çekişmeler, ihanetler buradan ortaya çıkıyordu.
O
Qu’est-ce que la féodalité?
(Feodalite nedir?)
Batılı tarihçiler 9. yüzyılın son yıllarını genellikle Karanlık Çağlar’ın “en karanlık saati” olarak
tanımlar. Batı ülkelerindeki bu kargaşa feodaliteyi
doğurdu. Nedenlerle sonuçları ayırt etmek kolay
değil, fakat siyasal otoritenin parçalanması ve yerel birimlerin savunmasızlığı bir dizi siyasal, hukuki, toplumsal, ekonomik ve askeri gelişmede etkili
oldu ve bunlar bir arada, daha sonra kuramcıların
“feodal rejim” adını verdikleri biçimi oluşturdu.
Gerçekte feodalizm tek biçimli bir sistem değildir.
Birçok tanım ve farklılık sorunu vardır. Konunun
en etkili modern özetlerinden birine Qu’est-ce que
la féodalité? (Feodalite nedir?) adını vermek zorunlu olmuştur: “Feodalite, teknik anlamıyla,...
birtakım hür insanlara (lordlar) karşı öteki hür
insanların (vassaller)... itaat ve hizmet düzenlenmeleri ve zorunluluklarını... ve lordun vassaline
karşı koruma ve himaye zorunluluklarını yaratan
kurumlar toplamı olarak görülebilir.”
Z M
K a yn a k 2 :
(Davies, Norman, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi, 2011; s. 339344’ten kısaltılarak alınmıştır)
75
03.11.2014 13:05:32
ÇALIŞMA SORULARI
U Y G A R L I K L A R
T A R İ H İ - I I
D İ L A R A
K A H Y A O Ğ L U
1. Kaynak 1’in zihin haritasıyla analizi: Yukarıdaki metni okuyarak aşağıdaki zihin
haritasında yer alan boşluklara uygun cümleleri yazıp sarı kutucuklarda yer alan
iki soruyu yanıtlayınız. Daha fazla ana ok ekleyebilir (1,2, 3, 4 vb.) ya da bir
oku başka oklarla bağlayarak; neden-sonuç ilişkisini zincirleme uzatabilirsiniz
(B2’de olduğu gibi); veya buradaki zihin haritasını unutup kendiniz yepyeni bir harita
hazırlayabilirsiniz.
2. Kaynak 2’yi (arkada) okuyarak benzer bir zihin haritasını da siz hazırlayınız. Bunun için öncelikle
metinde yer alan fikir ve bilgileri sınıflandırmanız gerekecektir. Ana fikirleri (ana başlıkları) ve
onlara bağlı alt başlıkları bularak işe başlayabilirseniz.
3. Birinci kaynakta Ponting, Avrasya’nın “erken” devletlerinde ortaya çıkan, adına
feodalizm dediği bir sistemi anlatıyor. İkinci kaynakta Davies, Avrupa’da ortaya çıkmış olan
feodalizmle ilgili ayrıntılı bilgi veriyor. İkisini karşılaştırarak benzerlik ve farklılıklar listesi
hazırlayınız.
76
KAYNAKLAR
Davies, Norman, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi, 2011
Ponting, Clive, Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya Tarihi, Alfa Yayıncılık, 2011
DKIH II-uygarliklar tarihi.indd 76
03.11.2014 13:05:33

Benzer belgeler

Kent Yurttaşlığı

Kent Yurttaşlığı toplumu bu nedenle ilk dönemde ezici bir biçimde kırsal yapıda kalmıştır ve yaşam feodal malikâneler ve Lord’la serfin değişmeyen ilişkileri çerçevesinde örgütlenmiştir. Ancak bunların ötesinde, çi...

Detaylı