Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik
Transkript
Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik
TEENs 1 ENGLISH Dictionary Resimli İNGİLİZCE -TÜRKÇE TÜRKÇE - İNGİLİZCE SÖZLÜK İlköğretim 6-7-8 ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ ’A 2 Guide to the dictionary headword sandwich /ˈsæn(d)wɪdʒ/ n [C] sandviç pronunciation acrobat /ˈækrəˌbæt/ n [C] akrobat, cambaz meaning boyfriend /ˈbɔɪˌfrend/ n [C,U] erkek arkadaş, sevgili oxygen /ˈɒksɪdʒ(ə)n/ n [U] oksijen [O] oxygen mask oksijen maskesi example different spelling mandolin, mandoline /ˌmændəˈlɪn/ n [C] mandolin British and American spelling irregular verb forms irregular plurals English definitions phrasal verbs more than one meaning metre, meter AmE /ˈmiːtə(r)/ n [C,U] 1.metre 2.sayaç, saat awake2 /əˈweɪk/ v [I,T] formal pt awoke, pp awoken child /[tʃaɪld]/ n [C] 1.çocuk [youngster, kid] 2.deneyimsiz, toy, çaylak [young person] (pl children) charisma /kəˈrɪzmə/ n [U] karizma, çekicilik [charm, allure] find /faɪnd/ v [T] pt, pp found bulmak [discover, locate] find out öğrenmek, fark etmek aid /eıd/ n [U] 1.yardım [help, assistance] 2.yardım amaçlı [benefit] 3.yardımcı olan araç [service, support] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ Guide to the dictionary countable and uncountable nouns transitive and intransitive verbs idioms pictures 3 A football /ˈfʊtˌbɔːl/ n [C,U] 1.ayaktopu, futbol [footie, soccer AmE] 2.futbol topu [ball] hang /hæŋ/ v [I,T] pt, pp hung 1.asmak, asılı olmak, sarkmak, sallanmak [hang up, fasten, attach] 2.asmak, asarak idam etmek [execute] shake /ʃeɪk/ v pt shook, pp shaken 1.sallamak, sarsmak [vibrate, quake, shudder] 2.sallanmak, titremek [tremble, shiver] 3.sarsmak, allak bullak etmek [shock, trouble] 4.(el) sıkışmak shake one’s head kafasını hayır anlamında sallamak crab /kræb/ n [C] yengeç [type of shellfish] crab degree of formality acid /ˈæsɪd/ n [C,U] 1.asit 2.informal LSD, uyuşturucu [powerful illegal drug] words with the same spelling but different air1 /eə(r)/ n [C,U] 1.(soluduğumuz) hava 2.gökyüzü, hava 3.hava yoluyla meanings into thin air tümüyle gözden uzak on/off air radyoda yayınlanmakta/ yayınlanmamakta olan air2 /eə(r)/ v [I,T] 1.radyoda yayınlanmak [broadcast] 2.havalandırmak [freshen] 3.açıklamak, açıkça söylemek [reveal, explain] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 4 English Turkish ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 5 abstract Aa abortion /əˈbɔrʃən/ n [C,U] kürtaj A about1 /əˈbaʊt/ prep hakkında [regarding, concerning] What/How about ... -e ne dersin? -den ne haber? ya ...? about2 /əˈbaʊt/ adv 1.etrafta, etrafında, çevresinde [around] 2.yaklaşık, neredeyse [nearly, almost] above1 /əˈbʌv/ prep üzerinde [on top of] A,a /ei/ İngiliz alfabesinin 1. harfi above2 /əˈbʌv/adj yukarıda, üstte, bir önceki a /ei/ det [C,U] bir [earlier part] abacus /ˈæbəkəs/ n [C] abaküs abridge /əˈbrɪdʒ/ v [T] (yazı ya da konuşmayı) kısaltmak, özetlemek [shorten, abbreviate] abroad /əˈbrɔd/ adv yurtdışında, yurtdışına abacus [overseas,in foreign lands] abrupt /əˈbrʌpt/ adj ani abruptly /əˈbrʌpt .li/ adv aniden abscess /ˈæbsɛs/ n [C] apse, çıban, irin abandon /əˈbændən/ v [T] 1.terk etmek, [boil, ulcer] bırakmak[leave, desert] 2.bırakmak, absence /ˈæbsəns/ n [C,U] 1.uzakta olma, vazgeçmek [give up] bulunmama, yokluk, bulunmayış [not being abbey /ˈæbi/ n [C] manastır somewhere] 2.bulunmayış süresi, abbreviation /əˌbriviˈeɪʃən/ n devamsızlık [non attendance, absenteeism] [C] kısaltma [shortening, abridgment] absent /ˈæb.sənt/ adj yok [missing, away] abdomen /ˈæbdəmən, æbˈdoʊ-/ n [C] karın absent-minded /ˈæbsəntˈmaɪndɪd/ adj dalgın [belly, stomach] [not paying attention] absolute /ˈæbsəluːt/ adj 1.mutlak, tam, sınırsız [total, complete] 2.informal tam, kayıtsız şartsız [complete, perfect] 3.kesin abdomen [certain, not likely to change] absolutely /ˈæbsəluːtli/ adv 1.tümüyle, tamamıyla [chiefly, lerally] 2.kesinlikle, abduct /æbˈdʌkt/ v [T] kaçırmak (birini) tamamen [completely] ability /əˈbɪlɪti/ n [C,U] yetenek [skill, aptitude, absorb /əbˈzɔː(r)b/ v [T] 1.emmek, içine capability, competence] çekmek, soğurmak [soak up, consume] able /ˈeɪbəl/ adj 1.be able to -ebilmek, 2.(zihni) meşgul etmek, dalmak [captivate] - abilmek [capable of doing] 2.güçlü, absorption /əbˈzɔː(r)pʃ(ə)n/ n [U] 1.emme, yetenekli, muktedir [skilled, talented] içine çekme, soğurma [soaking up assimilation] abnormal /æbˈnɔrməl/ adj anormal [unusual, 2.dikkatini verme, dikkat [concentration] atypical] abstract1 /ˈæbstrækt/ adj 1.soyut, genel, abolish /əˈbɒlɪʃ/ v [T] feshetmek belirsiz [theoretical, abstruse] 2.soyut abolition /ˌæbəˈlɪʃən/ n [U] yürürlükten [expressing thought or ideas] kaldırma abstract2 /ˈæbstrækt/ n [C] özet, kısaltma aboard /əˈbɔːd/ adv (gemi, otobüs, tren, uçak, vb.) içinde, içine [on board] [synopsis, outline, summary, abridgment] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ abstract 6 abstract3 /absˈtraekt/ v [T] 1.özetlemek, kısaltmak [summarize, abbreviate] 2.koparmak, ayırmak [remove, detach] absurd /əbˈsɜː(r)d/ adj anlamsız, saçma, [ridiculous, crazy] abundance /əˈbʌndəns/ n [U] bolluk, çokluk [plenty, affluence] abundant /əˈbʌndənt/ adj 1.bol, çok [ample, plenty] 2. bereketli [well-off, bountiful] academic /ˌækəˈdemɪk/ adj 1.akademik [scholastic, educational] 2.pratiğe dayanmayan, soyut, kuramsal [hypothetical, abstract] 3.eğitime düşkün [scholarly, bookish] academy /əˈkædəmi/ n [C] 1.(fen, edebiyat ve güzel sanatlar dalında) bilim adamları topluluğu [school, institution] 2.akademi, yüksekokul [college] accelerate /əkˈseləreɪt/ v 1.hızlandırmak, hızlanmak [advance] 2.hızlanmak [speed up] accent /ˈæks(ə)nt/ n [C] 1.aksan [pronunciation, articulation] 2.vurgu accept /əkˈsept/ v [T] 1.almak [take, acquire] 2.onaylamak, kabullenmek, razı olmak, inanmak [believe a statement/fact/idea to be true] 3.girmesine müsaade etmek, kabul etme [receive] acceptable /əkˈseptəb(ə)l/ adj 1.kabul edilebilir, makbul [satisfactory] 2.uygun, razı olunabilir [agreeable] acceptance /akˈseptans/ n [U] 1.kabul etme, kabul edilme, kabul [admission] 3.uygunluk, uygun bulunma [approval] access /ˈækses/ n [U] 1.giriş, yol, geçit [way in, entrance] 2.kullanma, ulaşma hakkı [permission to see] accessible /əkˈsesəb(ə)l/ adj 1.yanına varılabilir, ulaşılabilir [available] 2.kolay bulunur, elde edilebilir [reachable] 3.kolay anlaşılır [easy to understand] accident /ˈæksɪd(ə)nt/ n [C,U] 1.kaza [misfortune, calamity] 2. tesadüf, rastlantı [chance, fortune, luck] accident accidental /ˌæksɪˈdent(ə)l/ adj kazara, rastlantısal, tesadüfi [unintentional, casual] acclaim /əˈkleɪm/ v [T] övmek, coşku ile karşılamak [praise, applaud] acclaim /əˈkleɪm/ n [U] övgü, taktir [praise, honour] accommodate /əˈkɒmədeɪt/ v [T] 1.(yer) sağlamak, vermek, yerleştirmek, barındırmak, içine almak [house, cater for] 2.destek olmak, yardım etmek [help, provide for] 3.(yeni koşullara uymak için alışkanlıklarını, yaşam biçimini, vb.) değiştirmek, alışmak [adapt, adjust] accommodation /əˌkɒməˈdeɪʃ(ə)n/ n [U] 1.yatacak yer, kalacak yer [housing, board] 2.formal uzlaşma, halletme, çözüm [agreement, conformity, compromise] accompany /əˈkʌmp(ə)ni/ v [T] 1.eşlik etmek,beraber gitmek [go with, attend] 2.(müziksel anlamda) eşlik etmek [play a musical instrument with] 3.aynı zamanda/birlikte olagelmek, refakat etmek [occur with, belong to] accomplishment /əˈkʌmplɪʃmənt/ n [C,U] 1.başarı [achievement act, coup] 2.başarı ile bitirme, tamamlama, icraat [completion, finish, fulfilment] accord /əˈkɔː(r)d/ n [C] formal uzlaşma, anlaşma [agreement] accordance /əˈkɔː(r)d(ə)ns/ n [C,U] anlaşma, uzlaşma, uyum [agreement, conformity] in accordance with -e göre, gereğince, -in ayarınca [in line with] accordingly /əˈkɔː(r)dɪŋli/ adv 1.ona göre, o doğrulukta, öyle [appropriately, correspondingly] 2.bundan dolayı, onun için, bu yüzden [consequently, as a result] according to /əˈkɔː(r)dɪŋ ˌtuː/ prep -e göre, -e uygun olarak [as stated by] accordion /əˈkɔː(r)diən/ n [C] akordeon [concertina] account1 /əˈkaʊnt/ n [C] 1.anlatım, tanım, rapor [description, explanation, narrative] 2.banka hesabı [statement, balance] take sth into account (bir şeyi) hesaba katmak on account of nedeniyle, yüzünden accounts hesaplar, hesap işleri ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ action 7 account2 /əˈkaʊnt/ v [T] hesap vermek, nedenini açıklamak, izahat vermek [explain, answer for] accountable /əˈkaʊntəb(ə)l/ adj -den sorumlu [responsible, answerable] accountant /əˈkaʊntənt/ n [C] sayman, muhasip, muhasebeci [bursar, bookkeeper] accountant accredited /əˈkredɪtɪd/ adj herkesçe tanınan, onaylanmış, resmen tanınmış [authorized, appointed, certified] accumulate /əˈkjuːmjʊleɪt/ v [I,T] 1.toplamak, biriktirmek, edinmek [pile, collect] 2.artmak, çoğalmak, yığılmak [grow, accrue] accuracy /ˈækjʊrəsi/ n [U] doğruluk, kesinlik, tamlık [correctness, precision] accurate /ˈækjʊrət/ adj kesin, doğru, yanlışsız, tam [exact, precise] accuse /əˈkjuːz/ v [T] suçlamak [charge, blame] accustomed /əˈkʌstəmd/ adj 1.formal alışkın [used to, acclimatized] 2.formal alışılmış, her zamanki [usual, o conventional] ache /eɪk/ n [C] ağrı [pain] achieve /əˈtʃiːv/ v [I, T] başarmak, yapabilmek [accomplish, complete] achievement /əˈtʃiːvmənt/ n [C,U] 1.başarma, yapma [accomplishment, act] 2.eser, başarı [production, realization] acid /ˈæsɪd/ n [C,U] 1.asit 2.informal LSD, uyuşturucu [powerful illegal drug] acknowledge /əkˈnɒlɪdʒ/ v [T] 1.doğruluğunu kabul etmek, tanımak [accept, admit] 2.gördüğünü belli etmek, selâmlamak [greet, recognise] 3.aldığını bildirmek [reply to answer, return] acknowledgement or acknowledgment /əkˈnɒlɪdʒmənt/ n [C,U] 1.onay, kabul etme [recognition] 2.teşekkür yazısı [thanks] acne /ˈækni/ n [U] medical sivilce [pimples] A acoustics /əˈkuːstɪks/ n pl akustik, yankıbilim, ses dağılım biçimi [sound, resonance] acquaintance /əˈkweɪntəns/ n [C,U] 1.tanıdık, bildik [associate, colleague] 2.formal tanışıklık, bilgi [knowledge, awareness] acquire /əˈkwaɪə(r)/ v [T] formal elde etmek, edinmek, kazanmak acquisition /ˌækwɪˈzɪʃ(ə)n/ n [U,C] 1.kazanma, edinme [acquiring, attainment] 2.formal kazanç, edinilen nesne [possession] acrobat /ˈækrəˌbæt/ n [C] akrobat, cambaz [gymnast, tumbler] acrobat across /əˈkrɒs/ prep 1.karşıdan karşıya [to the other side, over] 2.bir yandan bir yana, bir baştan diğer başa, ortasından, çaprazlama, çapraz [in width] act1 /ækt/ n [C] 1.iş, hareket, davranış [deed] 2.sahne in the act suç üstü act2 /ækt/ v [I,T] 1.hareket etmek, davranmak [move] 2.rol yapmak, numara yapmak [perform] acting1 /ˈæktɪŋ/ adj geçici [temporary, interim] acting2 /ˈæktɪŋ/ n [U] oyunculuk (sanatı) [performance, characterization] acting action /ˈækʃ(ə)n/ n [C,U] 1.hareket, faaliyet, iş, davranış [deed, accomplishment] 2.harekete geçmek, önlem almak [do sth, act] 3.etki, kuvvet [effect] 4.askeri harekât, çarpışma, çatışma [battle, fighting] out of action çalışmıyor, bozuk [not working] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ activate 8 activate /ˈæktɪveɪt/ v [T] technical harekete geçirmek, etkili hale getirmek, çalıştırmak [start, stimulate] active /ˈæktɪv/ adj 1.aktif, hareketli, canlı [energetic, busy, hard-working] 2.belli etkileri olan, etken, aktif [in operation, working] active volcano aktif yanardağ activity /ækˈtɪvəti/ n [C, U] 1.hareket, faaliyet 2.yapılan işler, etkinlik, faaliyet [pursuit, hobby] actor /ˈæktə(r)/ n [C] erkek oyuncu, aktör [performer, player] actor adaptation /ˌædæpˈteɪʃ(ə)n/ n [C,U] uyarlama, uyarlanma, uyarlanmış şey, adaptasyon [reworking] adaptor, adapter /əˈdæptə(r)/ n [C] adaptör, uyarlaç [connector] add /æd/ v [T] 1.eklemek, ilave etmek [increase, enlarge, extend] 2.toplamak, toplamını almak, eklemek [total, reckon, sum up, tot up] 3.ayrıca söylemek, eklemek, belirtmek [note, say] 4.bir anlamı olmak, akla yatkın olmak [make sense] addict /ˈædɪkt/ n [C] (özellikle uyuşturucuya) düşkün kimse, müptela kimse, tiryaki, bağımlı [junkie, user] a drug/heroin/nicotine addict bir uyuşturucu /eroin/nikotin bağımlısı addicted /əˈdɪktɪd/ adj (uyuşturucuya) bağımlı, düşkün [dependent] actress /ˈæktrəs/ n [C] kadın oyuncu, aktris [performer, player] addicted actress addictive /əˈdɪktɪv/ adj (uyuşturucu, sigara, içki, vb.) alışkanlık oluşturan, bağımlılık actual /ˈæktʃuəl/ adj gerçek, hakiki, asıl, yapan [habit forming] asli [real] addition /əˈdɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.ekleme, katma in actual fact aslında, gerçekte [inclusion, addition] 2.ekleme, toplama actually /ˈæktʃuəli/ adv aslında, esasen, [counting up, adding up] 3.ek, ilave [increase] doğrusunu isterseniz [really, as a matter of fact] in addition (to) ek olarak, ilaveten [as well acupuncture /ˈækjʊˌpʌŋktʃə(r)/ n [U] (as), additionally] akupunktur [Chinese medicine using needles] additional /əˈdɪʃ(ə)nəl/ adj ek, ilave, ekstra AD, A.D AmE /æd/ Milattan Sonra [Anno [extra] Domini] additive /ˈædətɪv/ n [C] katkı maddesi ad /æd/ n [C] informal gazete ilanı [added Chemical substance] [advertisement] address /əˈdres/ n [C] adres [residence, abode] adapt /əˈdæpt/ v [I,T] 1.uyum sağlamak adequate /ˈædɪkwət/ adj yeterli, gereksinimi [adjust, acclimatize] 2.değişiklik yapmak, karşılayacak kadar [sufficient, enough] uyarlamak, düzenlemek [change, alter] adjective /ˈædʒɪktɪv/ n [C] sıfat adaptable /əˈdæptəb(ə)l/ adj 1.kolayca adjust /əˈdʒʌst/ v [I,T] 1.ayarlamak [alter, uyum sağlayan [flexible, easygoing] modify] 2.uyum göstermek, uymak 2.değiştirilebilen, uyarlanabilen [adjustable, [acclimatize, adapt] convertible] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 9 advertising adopted /əˈdɒptɪd/ adj 1.yaşamayı seçtiği [chosen] 2.evlat edinilmiş [legally made part A of another person’s family] adrenalin /əˈdrenəlɪn/ n [U] adrenalin ADSL /ˌeɪ diː es ˈel/ n [U] asimetrik sayısal abone hattı, internet bağlantısını sağlayan bant, ADSL [Asymmetric Digital Subscriber Line, broadband internet connection] adult /ˈædʌlt/ n [C] yetişkin kimse [grown-up, fully grown person or animal] advance1 /ədˈvɑːns/ n [C,U] 1.ilerleme [approach] 2.ilerleme, gelişme [breakthrough] 3.avans [deposit, down payment] 4.peşin olarak, önceden [before, ahead, up front] advance2 /ədˈvɑːns/ v [I, T] 1.ilerlemek [move forward] 2.formal zaman/tarihi değiştirerek daha öne alma [bring forward] administrator 3.yükseltmek, ileriye götürmek [promote] 4.geliştirmek, gelişmek [progress] 5.ödünç vermek, avans vermek [lend] 6.artış [increase] advanced /ədˈvɑːnst/ adj 1.ileri, modern, gelişmiş [state-of-the-art] 2.ileri düzeyde admiral /ˈædm(ə)rəl/ n [C] amiral [higher level] admiration /ˌædməˈreɪʃ(ə)n/ n [U] takdir, advanced manufacturing technology hayranlık [respect, regard, amazement] ileri üretim teknolojisi admire /ədˈmaɪə(r)/ v [T] 1.hayranlıkla advantage /ədˈvɑːntɪdʒ/ n [C,U] 1.avantaj, izlemek [appreciate, enjoy] 2.hayran olmak, üstünlük [upper hand] 2.yarar, çıkar, hayranlık duymak, takdir etmek [marvel at, menfaat, avantaj [benefit] adore, respect] admission /ədˈmɪʃ(ə)n/ n [U] 1.(kulübe, okula) take advantage of -dan faydalanmak, yararlanmak, kazanç sağlamak kabul edilme [entrance, acceptance, access] 2.[C] itiraf etme [confession, acknowledgment] advantageous /ˌædvənˈteɪdʒəs/ adj üstün, avantajlı [superior, beneficial] admit /ədˈmɪt/ v [I,T] 1.itiraf etmek, izin adventure /ədˈventʃə(r)/ n [C,U] macera, vermek [confess, acknowledge, allow] serüven [escapade, enterprise] 2.içeriye bırakmak, girmesine izin vermek adventurous /ədˈventʃ(ə)rəs/ adj [let in, accept] 3.(hasta olarak) kabul etmek 1.maceraperest, serüven seven [daring, [accommodated for eatment] bold] 2.maceralı, serüven dolu [risky] admittance /ədˈmɪt(ə)ns/ n [U] formal giriş adverb /ˈædvɜː(r)b/ n [C] zarf, belirteç [entrance, entry] adolescence /ˌædəˈles(ə)ns/ n [U] ergenlik, advertise /ˈædvə(r)taɪz/ v [I, T] 1.bildirmek, duyurmak, ilan etmek [announce, inform] gençlik [youth, teens] 2.tanıtmak, reklamını yapmak; satılığa adolescent /ˌædəˈles(ə)nt/ n [C] genç kişi çıkarmak [publicize] [teenager, young person] adopt /əˈdɒpt/ v [I,T] 1.(başkasının çocuğunu) advertisement /ədˈvɜː(r)tɪsmənt/ n [C,U] ilan, reklam [advert, notice] evlat edinmek [to permanently and legally advertising /ˈædvə(r)ˌtaɪzɪŋ/ n reklam, raise another person’s child as your own] 2.kabul etmek; edinmek, benimsemek reklamcılık adjustment /əˈdʒʌs(t)mənt/ n [C,U] 1.ayar, düzenleme [change, modification, regulation] 2.uyum, alışma, intibak [adaptation] administer /ədˈmɪnɪstə(r)/ v 1.idare etmek, yönetmek [manage, conduct] 2.vermek, sağlamak [give, dispense] administration /ədˌmɪnɪˈstreɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.idare, yönetim [management, operation] 2.hükümet [government] administrative /ədˈmɪnɪstrətɪv/ adj yönetsel, yönetimsel, idari [managerial, rectorial] administrator /ədˈmɪnɪˌstreɪtə(r)/ n [C] idareci, yönetici [manager, supervisor] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ advice 10 advice /ədˈvaɪs/ n [U] tavsiye, öğüt [recommendation, guidance] advise /ədˈvaɪz/ v [I, T] 1.tavsiye etmek, salık vermek; öğütlemek [recommend] 2.bildirmek, haber vermek [notify, acquaint] ill-advised akılsız, önlemsiz, tedbirsiz well-advised akıllı, tedbirli adviser, advisor /ədˈvaɪzə(r)/ n [C] danışman, müşavir [guide, aide, counsellor] advocate /ˈædvəkeɪt/ v [T] savunmak, desteklemek [support, uphold] aerial /ˈeəriəl/ n [C] anten [antenna] television aerial televizyon anteni afraid /əˈfreɪd/ adj korkmuş, -den korkan [scared, frightened] I’m afraid... üzgünüm, maalesef He’s afraid of snakes. after /ˈɑːftə(r)/ prep 1.-den sonra 2. ...nin arkasından, peşinden [to catch up with, to find, following] after all her şeye rağmen, bütün olanlardan sonra [despite] aftercare /ˈɑːftə(r)ˌkeə(r)/ n [U] hastane/ cezaevi sonrası bakım [postoperative care] television afternoon /ˌɑːftə(r)ˈnuːn/ n [C,U] öğleden aerial sonra aftershave /ˈɑːftə(r)ˌʃeɪv/ n [C,U] tıraş losyonu [cologne] aerobics /eəˈrəʊbɪks/ n [U] aerobik afterwards, afterward /ˈɑːftə(r)wə(r)dz/ adv [excercise to music] sonradan, sonra, daha sonra [later on] aeroplane, airplane AmE /ˈeərəˌpleɪn/ n [C] again /əˈɡen/ adv bir daha, tekrar, yine, uçak [aircraft, plane] yeniden, gene [once more, anew] then again ancak, ayrıca, ek olarak [on the other hand] aeroplane again and again sık sık, ikide bir, tekrar tekrar, defalarca [frequently, over and over] now and again bazen, ara sıra aesthetic, esthetic AmE /iːsˈθetɪk/ adj [occasionally, frequently] estetik [elegant] against /əˈɡenst/ prep 1. -e karşı [in the affair /əˈfeə(r)/ n [C] 1.konu, husus [matter] opposite direction to] 2. -e doğru [at] 3.-e 2.olay, faaliyet [incident] aykırı, karşı [opposed to, resistant to] affect /əˈfekt/ v [T] 1.etkilemek [influence] 4.-e değecek şekilde, dayalı [beside] 2.üzmek, etkilemek [touch, disturb] 3.formal age /eɪdʒ/ n [C,U] 1.yaş [length of life] 2.çağ numara yapmak [fake, put on] [era] 3.yaş, yaşlılık [elderliness, oldness] affection /əˈfekʃ(ə)n/ n [U] sevgi, düşkünlük; for ages çok uzun zaman [a long period of şefkat [fondness, attachment, care] time] affirm /əˈfɜː(r)m/ v [T] formal beyan etmek, be/come of age reşit olmak, rüştünü ispat onaylamak, desteklemek [declare, support] etmek afford /əˈfɔː(r)d/ v [T] 1.(bir şeyi yapmaya, aged /eɪdʒd/ adj ... yaşında [years old] karşılamaya, vermeye) gücü yetmek, agency /ˈeɪdʒ(ə)nsi/ n [C] acenta [business, durumu el vermek [pay for] 2.sağlamak, company] vermek [give] 3.formal (hoş ya da gerekli bir şey) agenda /əˈdʒendə/ n [C] yapılacak işler, gündem [schedule, programme] sağlamak [provide] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 11 airmail agent /ˈeɪdʒ(ə)nt/ n [C] 1.temsilci [representative] ahead /əˈhed/ adv 1.ileri doğru, ileriye 2.vasıta, aracı, etmen [envoy, go-between] [forward] 2.ileride, önde [further on, in advance] A 3.ajan [spy] 3.gelecek, ileride, ileriki [later on] secret agent gizli ajan get ahead başarmak, önde olmak [to be in the front, at an advantage] Go ahead! İlerle! aid1 /eıd/ n [U] 1.yardım [help, assistance] 2.yardım amaçlı [benefit] 3.yardımcı olan araç [service, support] secret agent aid2 /eıd/ v [T] el uzatmak, yardım etmek [help, assist] aide /eɪd/ n [C] yardımcı, yaver, emir subayı [assistant] AIDS /eɪdz/ n [U] Aids [Acquired Immune aggression /əˈɡreʃ(ə)n/ n [U] 1.saldırganlık Deficiency Syndrome] [belligerence, hostility] 2.saldırı, nedensiz ailment /ˈeɪlmənt/ n [C] (ciddi olmayan) kavga, çatışma [attack, assault] hastalık, rahatsızlık [illness] aggressive /əˈɡresɪv/ adj 1.saldırgan, aim1 /eɪm/ n [C] amaç. hedef [ambition, kavgacı [hostile, belligerent] 2.girişken, purpose, goal] atılgan, gözü pek [forceful, assertive] aim2 /eɪm/ v [I,T] 1.amaçlamak, hedef agile /ˈædʒaɪl/ adj atik, çevik, hareketli almak [target] 2.nişan almak [point] [acute, alert, active] ain’t /eınt/ informal ‛am not’ ,‛is not’ ‛are an agile athlete çevik bir atlet not’, ‛has not’, ‛have not’ sözcüklerinin ago /əˈɡəʊ/ adv önce [before, earlier] yerine kullanılır agony /ˈæɡəni/ n [C,U] şiddetli acı, aşırı air1 /eə(r)/ n [C,U] 1.(soluduğumuz) hava ıstırap, sancı [physical or mental suffering, 2.gökyüzü, hava 3.hava yoluyla anguish] into thin air tümüyle gözden uzak agree /əˈɡriː/ v [I, T] 1.anlaşmak, mutabık on/off air radyoda yayınlanmakta/ kalmak [have the same opinion] 2.(düşünce, yayınlanmamakta olan görüş, vb. için) kabul etmek, razı olmak 2 air /eə(r)/ v [I,T] 1.radyoda yayınlanmak [consent, assent] 3.uyuşmak, birbirini [broadcast] 2.havalandırmak [freshen] doğrulamak [get on, coincide] 3.açıklamak, açıkça söylemek [reveal, explain] agreeable /əˈɡriːəb(ə)l/ adj 1.hoşa giden, hoş [pleasant, delightful] 2.formal anlaşmaya air conditioner / eə(r) kənˈdɪʃ(ə)nə(r)/ n [C] havalandırma cihazı, klima [climate control] hazır, uygun, razı [consenting, amenable] agreement /əˈɡriːmənt/ n [C,U] 1.fikir birliği, airconditioned /ˈeə(r)kənˌdɪʃ(ə)nd/ adj klima ile havalandırılmış, klimalı [climate anlaşma [consent, harmony] 2.anlaşma, controlled] ittifak [pact, deal] air conditioning / ˈeə(r) kənˈdɪʃ(ə)nɪŋ/ n [U] agriculture /ˈæɡrɪˌkʌltʃə(r)/ n [U] tarım havalandırma tesisatı [climate control] [farming, cultivation] ah /aː/ interj tonlamaya göre acı, şaşkınlık, aircraft /ˈeə(r)ˌkrɑːft/ n [C] uçak [plane, fighter, jet] acıma, şikâyet, beğenme, beğenmeme airfare /ˈeə(r)ˌfeə(r)/ n [C] uçak bileti ücreti vb belirten ifade [the price of a plane ticket] aha /ɑːˈhɑː/ interj söylenen şeyin anlaşıldığını ya da hoşa gittiğini gösteren airline /ˈeə(r)ˌlaɪn/ n [C] havayolu ünlem, a!, işte!, gördün mü? airmail /ˈeə(r)ˌmeɪl/ n [U] havayolu ile ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ airport 12 airport /ˈeə(r)ˌpɔː(r)t/ n [C] havaalanı, havalimanı [non-military airbase] airport aisle /aɪl/ n [C] (sinema, tiyatro vb) iki sıra koltuk arasında uzanan yol, ara yol; koridor [passageway, gangway] alarm1 /əˈlɑː(r)m/ n [C,U] tehlike işareti, alarm [siren, warning bell] alarm2 /əˈlɑː(r)m/ v [T] korkuya kapılmak, panik olmak, dehşete düşmek [panic, frighten] album /ˈælbəm/ n [C] 1.fotoğraf albümü 2.uzunçalar, albüm alcohol /ˈælkəˌhɒl/ n [C,U] alkol [liquor, booze] alcoholic /ˌælkəˈhɒlɪk/ adj alkol içeren an alcoholic drink alkollü içecek alert /əˈlɜː(r)t/ adj tetikte bekleyen, dikkatli, atik, çevik [vigilant, watchful] algebra /ˈældʒɪbrə/ n [U] cebir [maths using letters and symbols] alien /ˈeɪliən/ n [C] 1.AmE yabancı [foreigner] 2.başka dünyalardan gelen yaratık [from another planet, extraterrestrial] Allah /ˈælə/ n sng Allah allege /əˈledʒ/ v [T] iddia etmek [claim, declare] allergic /əˈlɜː(r)dʒɪk/ adj alerjik [hypersensitive, susceptible] alliance /əˈlaɪəns/ n [C,U] güç birliği, ittifak, pakt [pact, bond, affiliation] alligator /ˈælɪˌɡeɪtə(r)/ n [C] timsah [amphibious reptile from the US and China] alligator allow /əˈlaʊ/ v [T] 1.izin vermek, ayırmak [let, permit] 2.hesaba katmak [consider, bear in mind] allowance /əˈlaʊəns/ n [C] harçlık [amount of money aid regularly to sb] all right1 /ɔːl raɪt/ adv 1.güvende [safe] 2.yolunda [fine, okay] all right2 /ɔːl raɪt/ interj 1.tamam, peki, olur [fine, okay] 2.pekala [very well] 3.evet [yes] 4.tamam, anlaşıldı [checking / showing understanding] ally /ˈælaɪ/ n [C] müttefik [friend, partner] almond /ˈɑːmənd/ n [C] badem almond alien alike /əˈlaɪk/ adj benzer, aynı [similar, the same] alive /əˈlaɪv/ adj 1.canlı, yaşayan [living] 2.yaşam dolu, canlı [vivacious, energetic] 3.taze, canlı [fresh] all1 /ɔːl/ det tüm [the whole] all night long tüm gece boyunca all over / around (sth) heryerde all2 /ɔːl/ pron tüm, hepsi, her [every] all3 /ɔːl/ predet bütün, tamamı [every single bit] all4 /ɔːl/ adv 1.tamamen, bütünüyle [completely, totally] all- /ɔːl/ prefix tüm [the whole, entirely, totally, fully] almost /ˈɔːlməʊst/ adv hemen hemen, yaklaşık, az kalsın, neredeyse [nearly, approaching] alone1 /əˈləʊn/ adj tek başına [by oneself] alone2 /əˈləʊn/ adv yalnızca, sadece [only] along1 /əˈlɒŋ/ adv 1.beraber, ileri doğru [forward, on] along with biri veya bir şey ile birlikte along2 prep 1. ... boyunca [from one part to another] 2. ... kenarında/kıyı boyunca [alongside, beside] aloud /aˈlaud/ adv yüksek sesle [out loud, audibly] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 13 alphabet /ˈælfəˌbet/ n [C] alfabe alphabet alphabetical /ˌælfəˈbetɪk(ə)l/ adj alfabetik olarak an alphabetical list of names alfabetik bir isim listesi already /ɔːlˈredi/ adv zaten, evvelce, şimdiden [before now, at present] also /ˈɔːlsəʊ/ adv da, dahi, hem, hem de, yine, ayrıca, aynı zamanda, yanı sıra [too, additionally] alter /ˈɔːltə(r)/ v 1.değişmek, başka türlü olmak [change, be changed] 2.değiştirmek [remodel, fit, adjust] alternate /ˈɔːltə(r)neɪt/ v [I,T] birbiri ardına gelmek, bir sıra takip etmek [take rotate] alternative /ɔːlˈtɜː(r)nətɪv/ n [C] seçenek, iki şıktan biri, alternatif [choice, option] although /ɔːlˈðəʊ/ conj -e karşın, ise de, -dığı halde, olmakla beraber, olmasına rağmen [though, albeit, despite the fact that] altitude /ˈæltɪˌtjuːd/ n [C,U] yükseklik [height, elevation] altogether /ˌɔːltəˈɡeðə(r)/ adv 1.tamamen, tümüyle [totally, completely] 2.her şeye rağmen, neticede, yine de [in sum, generally, all in all] aluminium, aluminum AmE /ˌæləˈmɪniəm/ n [U] alüminyum always /ˈɔːlweɪz/ adv 1.her defa, hep, sürekli [all the time, constantly] 2.sonuna dek, daima, her zaman [for ever] 3.sürekli, durmadan, hep [continually, consistently] am1 /æm/ v 1. ... -im [to be] 2.birinci tekil şahıs ‛I’ ın fiili am2, a.m. AmE /æm/ abbr gece yarısından sonra öğleden önceki zaman/saat belirtilmesinde kullanılır, [between midnight and noon, in the morning] amphitheatre amateur /ˈæmətə(r)/ n [C] deneyimsiz kimse, meraklı, amatör sporcu, hevesli A kimse [non-professional, inexperienced person] amaze /əˈmeɪz/ v [I,T] şaşırtmak, hayrete düşürmek [astonish, surprise] amazing /əˈmeɪzɪŋ/ adj şaşırtıcı, hayrete düşürücü [astonishing, astounding] ambassador /æmˈbæsədə(r)/ n [C] büyükelçi, sefir, temsilci, diplomat [representative, envoy] ambiguity /ˌæmbɪˈɡjuːəti/ n [C,U] 1.belirsizlik, karışıklık, anlam belirsizliği [vagueness] 2.birden fazla anlama gelme [double meaning] ambition /æmˈbɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.istek, hedef, arzu, şiddetle istenen şey [desire, aim] 2.hırs, tutku [determination to be successful] ambulance /ˈæmbjʊləns/ n [C] ambulans ambulance amend /əˈmend/ v [T] formal düzeltmek, değiştirmek [change, alter] American /əˈmerɪkən/ adj Amerikalı amid(st) /əˈmɪdst/ prep written 1.ortasında, arasında [in the middle of] 2.arasında [with, surrounded by] amnesia /æmˈniːziə/ n [U] amnezi, hafıza kaybı among, amongst /əˈmʌŋ(st)/ prep 1.ortasında, arasında [in the middle of, between] 2. -den biri, içinde, arasında [in, with] 3.aralarında, arasında [with, in the middle of] 4.- den biri [one of, with] amount /əˈmaʊnt/ n [C] miktar; tutar [quantity, sum] amphibian /æmˈfɪbiən/ n [C] hem suda hem karada yaşayabilen hayvan, amfibi amphitheatre, amphitheater AmE /ˈæmfɪˌθɪətə(r)/ n [C] amfitiyatro [open air theatre] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ amuse 14 amuse /əˈmjuːz/ v [I,T] eğlendirmek [entertain, charm] amusement /əˈmjuːzmənt/ n [C,U] eğlence, zevk, hobi [entertainment, recreation] amusing /əˈmjuːzɪŋ/ adj komik, eğlenceli [funny, comical] anaconda /ˌænəˈkɒndə/ n [C] anakonda yılanı [South American snake] anaemia, anemia AmE /əˈniːmiə/ n [U] kansızlık, anemi anaesthetic, anesthetic AmE /ˌænəsˈθetɪk/ n [C,U] anestetik, uyuşturucu [gas, analgesic, sedative] analyse, analyze AmE /ˈænəlaɪz/ v [T] analiz etmek, çözümlemek [examine, evaluate] analysis /əˈnæləsɪs/ n [C,U] pl analyses çözümleme, analiz etme, analiz, tahlil [examination, breakdown] analyst /ˈænəlɪst/ n [C] 1.(özellikle kimyasal) analiz yapan kimse, analist [analysing expert] 2.psikanalist, ruhçözümcü [psychoanalyst] analytic, analytical /ˌænəˈlɪtɪk(ə)l/ adj çözümsel, analitik [investigative, inquiring] an analytic process çözümsel bir süreç anarchy /ˈænə(r)ki/ n [U] anarşi, kargaşa [lawlessness, chaos] anatomy /əˈnætəmi/ n [C,U] anatomi, yapıbilim [structure, composition] the anatomy of a plant bir bitkinin anatomisi ancestor /ˈænsestə(r)/ n [C] ata [forefather, forebear] ancient /ˈeɪnʃ(ə)nt/ adj 1.çok eski [very old, early] 2.Romalılar ve Yunanlılar zamanına ait, eski [long ago] an ancient civilization Çok eski bir uygarlık and /ænd/ conj 1.ve, ile [together with] 2.ve sonra, daha sonra [then] 3.ve bu yüzden, bundan dolayı [so] 4.ile [plus, add] anecdote /ˈænɪkˌdəʊt/ n [C] anekdot, fıkra [story, reminiscence] angel /ˈeɪndʒ(ə)l/ n [C] 1.melek [divine messenger, seraph] 2.melek gibi insan [beauty] angel anger /ˈæŋɡə(r)/ n [U] öfke, kızgınlık, hiddet [rage, annoyance] angle /ˈæŋɡ(ə)l/ n [C] 1.açı [corner] 2.bakış açısı [viewpoint, position, direction] 3.eğimli [inclination] angry /ˈæŋɡri/ adj kızgın, öfkeli, dargın [hot-headed, annoyed, furious] angry animal /ˈænɪm(ə)l/ n [C] 1.hayvan [creature] 2.canavar, hayvanca davranış [beast, brute] animate /ˈænɪmeɪt/ v [T] canlandırmak, heyecan katmak [enliven, energize] animated /ˈænɪˌmeɪtɪd/ adj canlı, hayat dolu, hareketli [lively, active] ankle /ˈæŋk(ə)l/ n [C] ayak bileği ankle anniversary /ˌænɪˈvɜː(r)s(ə)ri/ n [C] yıldönümü [yearly commemorative date] announce /əˈnaʊns/ v [T] 1.yüksek sesle bildirmek, anons etmek, duyurmak [make known, broadcast, declare] 2.haber vermek, habercisi olmak [indicate, signal] announcement /əˈnaʊnsmənt/ n [C] ilan, anons, bildiri, duyuru [declaration, statement, advertisement] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ anyway 15 announcer /əˈnaʊnsə(r)/ n [C] spiker [broadcaster, talker] annoy /əˈnɔɪ/ v [T] sinirlendirmek, can sıkmak, rahatsız olmak, kızdırmak, baş ağrıtmak [irritate, anger] annoying /əˈnɔɪɪŋ/ adj sinir bozucu, can sıkıcı, rahatsız edici [irritating, aggravating] annoying situation sinir bozucu durum annual /ˈænjuəl/ adj yıllık, yılda bir kez, her yıl [yearly, once a year] anonymous /əˈnɒnɪməs/ adj anonim, adsız, adı bilinmeyen, yazarı bilinmeyen [unnamed, unidentified] another1 /əˈnʌðə(r)/ det bir başkası, başka bir tane [one more, an additional] another2 /əˈnʌðə(r)/ pron ayrı, başka [a different one, more] answer1 /ˈɑːnsə(r)/ n [C,U] 1.cevap [reply, acknowledgment] 2.cevaben [reply, reaction] 3.sorunun vb. cevabı [result, conclusion] answer2 /ˈɑːnsə(r)/ v 1.yanıtlamak, cevap vermek, karşılık vermek [acknowledge, reply, respond] 2.yeterli olmak, tatmin edici olmak [be enough] answerable /ˈɑːns(ə)rəb(ə)l/ adj hesap vermek [accountable, responsible] ant /ænt/ n [C] karınca antibiotic /ˌæntibaɪˈɒtɪk/ n [C] antibiyotik A anticipate /ænˈtɪsɪpeɪt/ v [T] öngörmek, beklemek [expect, forecast, await, prepare for] antique /ænˈtiːk/ n [C] antik, antika eşya [antiquity, artefakt] antonym /ˈæntənɪm/ n [C] zıt anlam [opposite] anxiety /æŋˈzaɪəti/ n [C,U] 1.korku, endişe, tasa, kaygı [distress, doubt, concern] 2.endişe kaynağı/nedeni [fear, apprehension, worry] anxious /ˈæŋkʃəs/ adj 1.korkulu, tedirgin, meraklı [afraid, concerned, worried, fearful, nervous] 2.çok istekli, çok arzulu, hevesli, sabırsızlanma [eager, impatient] anxious any1 /ˈeni/ det 1.hiç, hiç biri 2.herhangi bir [whichever] any2 /ˈeni/ pron birisi, biri, kimse [one or two] any3 /ˈeni/ adv biraz daha, en azından, hiç değilse [at all, a bit] anybody /ˈeniˌbɒdi/ pron 1.herkes, kim olursa; herhangi birisi [any person, anyone] ant 2.birisi, kimse, hiç kimse [no one] anyhow /ˈeniˌhaʊ/ adv 1.gelişigüzel bir biçimde, rasgele [at random, haphazardly] Antarctic /ænˈtɑː(r)ktɪk/ adj Güney Kutbuyla 2.her şeye rağmen, yine de [anyway] ilgili [southern polar region] anyone /ˈeniˌwʌn/ pron [anybody] Antarctic, the n Güney Kutbu ve çevresi, anything /ˈeniˌθɪŋ/ pron 1.(herhangi) bir şey; Antarktika [the South Pole] hiçbir şey [nothing] 2.her şey, ne olsa antelope /ˈæntɪˌləʊp/ n [C] antilop [deer-like [whatever] animal] anyway, anyways AmE /ˈeniˌweɪ/ adv 1.her antenna, antennae pl /ænˈtenə/ n [C] durumda, ne olursa olsun, yine de 1.duyarga, anten [feeler] 2.anten [despite this, nevertheless] 2.neyse, her neyse anthropology /ˌænθrəˈpɒlədʒi/ n [U] [by the way] 3.her halükarda [whatever] insanbilim [The study of human societies, 4.zaten [anyhow] customs and beliefs] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ apart 16 apart1 /əˈpɑː(r)t/ adv 1.ayrılmış, ayrı, uzakta appendix /əˈpendɪks/ n [C] pl appendices 1.(yazı, kitap, vb, sonundaki) ek, ek bölüm [at a distance, separately, aside] 2.parçalara 2.kör bağırsak [part of the body] ayırma [to pieces, to bits] 3.ayrı [seperate, at a appetite /ˈæpətaɪt/ n [C,U] 1.iştah [hunger] distance] 4.ayırmak [away] 2.istek, tutku, arzu [desire, craving] apart2 /əˈpɑː(r)t/ prep dışında, haricinde applaud /əˈplɔːd/ v [I,T] 1.alkışlamak [clap] [despite] 2.formal beğenmek, onaylamak, övmek apartheid /əˈpɑː(r)tˌheɪt/ n [U] ırk ayrımı [praise] [racial segregation] apartment /əˈpɑː(r)tmənt/ n [C] apartman dairesi ape /eɪp/ n [C] (kuyruksuz) maymun [monkey] apologise, apologize AmE /əˈpɒlədʒaɪz/ v applaud [I] özür dilemek [say sorry, ask forgiveness] apple /ˈæp(ə)l/ n [C,U] elma apologise apple apology /əˈpɒlədʒi/ n [C] özür; mazeret [defence, acknowledgment] apostrophe /əˈpɒstrəfi/ n [C] kesme işareti, apostrof apparatus /ˌæpəˈreɪtəs/ n [C,U] alet, cihaz, aygıt [equipment, appliances] apparently /əˈpærəntli/ adv görünüşe göre, anlaşılan [it appears that, it seems that] appeal /əˈpiːl/ n [C,U] 1.rica, yalvarma, başvuru, talep, çağrı [request] 2.çekim, cazibe, çekicilik [attraction, allure] 3.temyiz [a formal request to change a legal decision] appear /əˈpɪə(r)/ v [I] 1.gözükmek, görünmek, ortaya çıkmak [become noticeable, be present] 2.gibi görünmek, izlenimini vermek [look, seem] 3.bulunmak, var olmak [be, be present, becomes available] 4.oynamak, görünmek [perform, take part] appearance /əˈpɪərəns/ n [C,U] 1.geliş [arrival, coming] 2.görünüş [look, image] 3.toplum içinde bir faaliyette görünmek/rol almak [occurance, presence] appendicitis /əˌpendɪˈsaɪtɪs/ n [U] apandisit appliance /əˈplaɪəns/ n [C] alet, gereç, araç [device, apparatus] applicant /ˈæplɪkənt/ n [C] başvuran kişi, aday, istekli [candidate, claimant] application /ˌæplɪˈkeɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.talepte bulunma, talep, başvuru [request, claim] 2.dikkat, özen [dedication, commitment] 3.(merhem, vb.) sürme [use, employment] 4.uygulama [purpose, function] apply /əˈplaɪ/ v [I,T] 1.uygulamak, uygulamaya koymak, kullanmak [make use of] 2.başvuruda bulunmak, başvurmak [request, ask to] 3.(üstüne) sürmek, koymak, yaymak [administer, employ] 4.çaba göstermek, özen göstermek, (kendini) vermek, uğraşmak [dedicate, devote] 5.ile ilgili olmak [be relevant] appoint /əˈpɔɪnt/ v [T] atamak, tayin etmek [assign, elect] appointment /əˈpɔɪntmənt/ n [C,U] 1.atama, tayin [nomination, engagement] 2.randevu [meeting] 3.iş, görev [job, position] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ area 17 appreciate /əˈpriːʃiˌeɪt/ v [I,T] 1.takdir etmek, değerini bilmek [value, think highly of, respect] 2.anlamak; farkında olmak [value, respect, rate highly] 3.technical değerlenmek, değeri artmak [increase, go up in value] apprentice /əˈprentɪs/ n [C] çırak [trainee, beginner] approach /əˈprəʊtʃ/ v [I,T] 1.yaklaşmak, yakınlaşmak [move towards, come close] 2.üzerinde durmaya ilgilenmeye başlamak [set about, begin work on] 3.konuyu açmak [broach] appropriate /əˈprəʊpriət/ adj uygun [suitable] approval /əˈpruːv(ə)l/ n [U] 1.onama, onaylama [support] 2.formal resmî izin, onay [consent, agreement] approve /əˈpruːv/ v [I,T] 1.onaylamak, onamak [agree to, allow] 2.uygun bulmak, tasvip etmek [favour, admire] aquarium /əˈkweəriəm/ n [C] akvaryum [fish tank] Aquarius /əˈkweəriəs/ n [C,U] 1.Kova burcu 2.Kova takımyıldızı aqueduct /ˈækwɪˌdʌkt/ n [C] su kemeri [bridge carrying water] A aqueduct arc /ɑː(r)k/ n [C] kavis, yay, eğmeç [curve, arch] arch /ɑː(r)tʃ/ n [C] 1.kemer [span, bridge] 2.kavisli şey, ayak kemeri, taban çukuru archaeology, archeology AmE /ˌɑː(r) kiˈɒlədʒi/ n [U] arkeoloji, kazıbilim [the study of ancient societies] architect /ˈɑː(r)kɪˌtekt/ n [C] mimar [designer, master builder, creator] approve architect approximate /əˈprɒksɪmət/ adj hemen hemen doğru ama tam değil, yaklaşık [close, near, rough, estimated] *approximately apricot /ˈeɪprɪˌkɒt/ n [C,U] kayısı apricot April /ˈeɪprəl/ n [C,U] Nisan ayı April fool kendisine Nisan 1 şakası yapılan kimse apt /æpt/ adj 1.uygun, yerinde, münasip [appropriate, fitting] 2.eğilimli, yatkın, meyilli [inclined, disposed] 3.zeki, çabuk kavrayan [gifted, clever] architecture /ˈɑː(r)kɪˌtektʃə(r)/ n [U] mimari, mimarlık [design, building, structure] archive /ˈɑː(r)kaɪv/ n [C] 1.arşiv [records, documents, annals] 2.arşiv odası, arşiv binası, arşiv [records office] Arctic, the /ˈɑː(r)ktɪk/ n [C,U] kuzey kutbu [the North Pole] arctic /ˈɑː(r)ktɪk/ adj buz gibi, dondurucu [freezing, chilly] are /ɑː(r)/ v bkz. be -sin, -iz, -siniz, -derler Are you ready? Hazır mısın? area /ˈeəriə/ n [C] 1.alan, saha [zone] 2.belirli bir alan, bölge [region, district] 3.yüzölçümü, alan [space, size] 4.(bilimsel açıdan, vb.) alan, saha [breadth, extent] 5.parça, bölüm [part, portion] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ arena 18 armpit /ˈɑː(r)mˌpɪt/ n [C] koltuk altı [underarm] army /ˈɑː(r)mi/ n [C] ordu, kara ordusu [soldiers, armed force] aroma /əˈrəʊmə/ n [C] güzel koku, aroma [scent, bouquet, fragrance] around1 /əˈraʊnd/ prep 1.çevrede, ortalıkta, etrafında [surrounding, encircling] 2.aşağı yukarı, yaklaşık [approximately, roughly] 3.her yanına; çevresine, çevrede solunda, sağına soluna [everywhere, in all directions] 4.yakınlarda, civarda, buralarda, argue dolayında [near, close by] around2 /əˈraʊnd/ adv 1.ötede beride, öteye beriye [here and there, about, nearby] 2.arkaya, geriye [about, back] argument /ˈɑː(r)ɡjʊmənt/ n [C,U] 1.tartışma, arrange /əˈreɪndʒ/ v 1.dizmek, düzeltmek, münakaşa, anlaşmazlık [quarrel, clash] düzenli bir şekilde yerleştirmek [put in order, 2.üzerinde konuşma, düşünme, tartışma classify] 2.kararlaştırmak, planlamak; [discussion] 3.tez, düşünce, karşısındakileri saptamak [plan, decide] 3.ayarlamak, ikna etmek için ileri sürülen kanıt ya da düzenlemek [organise] 4.düzenlemek, konu [defense, reason] 4.bir kitabın ayarlamak [adapt, orchestrate] savunduğu düşüncelerin özeti, ana fikir arrangement /əˈreɪndʒmənt/ n [C,U] [subject matter, gist] 1.hazırlık [plan, preparations] 2.aranjman, Aries /ˈeəriːz/ n [C,U] Koç burcu düzen [order, array, pattern] 3.anlaşma, aristocracy /ˌærɪˈstɒkrəsi/ n [C] aristokrasi, uzlaşma [agreement, understanding] 4.plan, soylular yönetimi, elit tabaka, asiller organizasyon, ayarlama [often plural plans, [nobility, upper class, elite] organization, provision] aristocrat /ˈærɪstəˌkræt/ n [C] 1.soylu, arrest /əˈrest/ v [I] 1.tutuklamak [catch, aristokrat [noble, peer] 2.informal bir şeyin detain] 2.formal durdurmak, kesmek, en iyi örneği/çeşidi, en kaliteli örnek [lord] bitirmek, önünü almak, önlemek [stop, block] arithmetic /əˈrɪθmətɪk/ n [U] aritmetik, matematik [mathematics] arm1 /ɑː(r)m/ n [C] 1.kol [limb] 2.giysi kolu 3.koltuk kolu 4.dal, şube, kol, bölüm [branch] arrest arm2 /ɑː(r)m/ v [T] silah sağlamak, silahlandırmak [provide with weapons, equip] armchair /ˈɑː(r)mˌtʃeə(r)/ n [C] koltuk [comfy chair] arena /əˈriːnə/ n [C] 1.arena, oyun alanı [ring, amphitheatre] 2.alan, saha, arena, faaliyet alanı [sphere, area] aren’t /ɑː(r)nt/ v are not veya am not yardımcı fiillerinin kısaltılmış hali [are not] argue /ˈɑː(r)ɡju/ v 1.tartışmak, atışmak [quarrel, bicker] 2.kanıtlamaya çalışmak, iddia etmek [discuss, assert] armchair armed /ɑː(r)md/ adj silahlı, silahlanmış [carrying weapons, equipped] arrival /əˈraɪv(ə)l/ n [C,U] 1.geliş, varış [coming, appearance] 2.gelen kimse, varan kimse [newcomer, caller] arrive /əˈraɪv/ v [I] 1.gelmek, varmak, dönmek, ulaşmak [show up, appear] 2.ulaşmak, varmak, yetişmek [reach] 3.başarı kazanmak, başarmak, üstesinden gelmek [succeed, become famous] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 19 assassin arrogant /ˈærəɡənt/ adj kibirli, gururlu, artistic /ɑː(r)ˈtɪstɪk/ adj sanatsal nitelik, A kendini beğenmiş, küstah, ukala [conceited, yetenek, beceri [creative, aesthetic] disdainful] as1 /æz/ adv 1.as ... as ... kadar 2.such arrow /ˈærəʊ/ n [C] 1.ok [dart, bolt] 2.yön ... as ... gibi [like] 3.şu ana kadar, şimdiye belirtmekte kullanılan ok işareti [pointer] dek, şimdilik [at present] as2 /æz/ conj 1.için, amacıyla [since, because] 2.-dığı sırada, -ken [when, at the time that] 3.-dığı için, -den dolayı [because] arrow as3 /æz/ prep 1.[in the role of, acting as] 2.gerçekte, hakikatte [in reality] 4.bir yerde, bir bakıma art /ɑː(r)t/ n [C,U] 1.sanat [beautiful, creative, as is/was olduğu gibi, hiçbir değişiklik inspired] 2.sanat ürünü, sanat yapıtı yapmadan [in its present condition] [creative ability, artistic items] 3.deneyim, ash /æʃ/ n [C,U] 1.kül [cinders] 2.dişbudak çalışma ya da gözlemle kazanılmış ağacı herhangi bir beceri, ustalık, yetenek [skill, ashamed /əˈʃeɪmd/ adj utanmış, mahcup, craft] üzülmüş [embarrassed, distressed] the arts sanat, müzik, tiyatro, film ve dans gibi güzel sanatlar fine arts güzel sanatlar ashamed liberal arts toplumsal bilimler Master of Arts dil, tarih, edebiyat gibi konularda yüksek lisans eğitimi artefact, artifact AmE /ˈɑː(r)tɪˌfækt/ n [C] eski el yapımı eşyalar [ancient object, relic] ashore /əˈʃɔː(r)/ adv kıyıda, kıyıya, karada, artery /ˈɑː(r)təri/ n [C] 1.atardamar, arter karaya [on land, aground, to the shore] [blood vessel] 2.ana yol, merkez yol [road, aside /əˈsaɪd/ adv kenara, yana, yan tarafa, railway] (bir) yana [to one side, apart] article /ˈɑː(r)tɪk(ə)l/ n [C] 1.makale, yazı ask /ɑːsk/ v 1.sormak [inquire, interrogate, [composition, report] 2.formal eşya, query] 2.istemek, rica etmek, talep etmek parça [object, thing, commodity] 3.madde, fıkra [request, appeal] 3.çağırmak, davet etmek [clause, item] 4.gramer tanımlık, artikel [invite] artificial /ˌɑː(r)tɪˈfɪʃ(ə)l/ adj 1.yapay, suni asleep /əˈsliːp/ adj 1.uykuda [sleeping] [synthetic, man-made] 2.yapmacık, yalancı 2.uyuşmuş [numb] [fake, bogus, insincere] aspect /ˈaespekt/ n [C,U] 1.çok yönlü artificial insemination suni döllenme herhangi bir şeyin bir yüzü, açısı, bir yanı, artificial respiration suni solunum tek yanı, tek tarafı [side, slant, angle, feature] artist /ˈɑː(r)tɪst/ n [C] 1.(şarkıcı, dansçı, oyuncu gibi) sanatçı 2.ressam [painter, sculptor, 2.(ev, oda, pencere, vb. ‚nin) yönü, cephesi, baktığı yön [direction in which it faces] 3.written designer] görünüş; yüz ifadesi [appearance, air] asphalt /ˈæsfælt/ n [U] asfalt [tar] aspirin /ˈæsprɪn/ n [C,U] aspirin artist ass /æs/ n [C] 1.not polite enayi [fool, blockhead] 2.AmE not polite kalça, popo [behind, bottom, backside] 3.old-fashioned eşek [donkey] assassin /əˈsæsɪn/ n [C] suikastçı, katil [murderer, executioner] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ assassinate 20 assassinate /əˈsæsɪneɪt/ v [I] suikast yapmak, öldürmek [murder, eliminate (slang)] assemble /əˈsemb(ə)l/ v [I,T] 1.bir araya toplamak [meet, gather] 2.toplanmak, birleşmek [bring together, rally] 3.monte etmek [put together, erect] assembly /əˈsembli/ n [C,U] 1.özel bir amaçla bir araya toplanmış insanlar, topluluk, meclis, kongre [group] 2.toplantı [gathering of all the teachers and pupils at a regular time] 3.montaj hattı assess /əˈses/ v [T] değer biçmek, değerlendirmek, belirlemek [evaluate, estimate] assessment /əˈsesmənt/ n [C,U] değerlendirme [judgment, appraisal, estimate] assign /əˈsaɪn/ v [T] 1.(pay olarak) vermek, ayırmak, tahsis etmek [give, allocate] 2.(önem) vermek, atfetmek [attribute, accredit] 3.bir işe koymak, görevlendirmek, iş vermek [appoint] 4.saptamak, belirlemek [set, appoint] assignment /əˈsaɪnmənt/ n [C,U] 1.kişiye verilmiş ya da kişinin gönderileceği/ verileceği iş, görev, ödev [task] 2.atama, tayin etme [appointment] assist /əˈsɪst/ v [I,T] formal yardım etmek, desteklemek [help] assistance /əˈsɪst(ə)ns/ n [U] yardım, destek [help, aid] assistant /əˈsɪst(ə)nt/ n [C] yardımcı, asistan [helper, deputy] associate /əˈsəʊsiˌeɪt/ v [T] 1.ilişkilendirmek, birleştirmek [connect, ally] 2.birleşmek [affiliate] 3.arkadaşlık etmek [mix, socialize] association /əˌsəʊsiˈeɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.kurum, birlik, dernek [group, organisation] 2.ortaklık, işbirliği [partnership] 3.ilişki, düşünsel olarak bir araya getirme, çağrışım, [connection, relationship] assume /əˈsjuːm/ v [T] 1.gerçek saymak, varsaymak, farz etmek [take for granted, believe] 2.ele geçirmek, üstlenmek, yerine getirmek [take on, accept] 3.almak, takınmak [put on, adopt] assumption /əˈsʌmpʃ(ə)n/ n [C,U] 1.farz, zan [presumption, belief] 2.formal üzerine alma, kabullenme [taking on, acceptance, acquisition] asterisk /ˈæst(ə)rɪsk/ n [C] asterisk, yıldız imi, yıldız [star] asthma /ˈæsmə/ n [U] astım astonish /əˈstɒnɪʃ/ v [T] şaşırtmak, hayrete düşürmek [amaze, astound] *astonishing astrologer /əˈstrɒlədʒə(r)/ n [C] astrolog, müneccim, yıldız falcısı astrology /əˈstrɒlədʒi/ n [U] astroloji, müneccimlik, yıldız falcılığı astronaut /ˈæstrəˌnɔːt/ n [C] astronot [cosmonaut] astronaut astronomer /əˈstrɒnəmə(r)/ n [C] astronom, gökbilimci astronomy /əˈstrɒnəmi/ n [U] astronomi, gökbilim at /æt/ prep -de, -da 1.pozisyon/yer belirten -de, -da at the bottom of the page sayfanın en altında at the party partide at the end of the street caddenin sonunda 2.yön belirten -e, -a What are you looking at? Neye bakıyorsun? 3.zaman belirten -de, -da 4.belirli bir durumu ifadede -de, -da, -den, -dan ate bkz eat atheism /ˈeɪθiˌɪz(ə)m/ n [U] tanrıtanımazlık [nonbelief, disbelief] atheist /ˈeɪθiɪst/ n [C] ateist, tanrıtanımaz [nonbeliever, disbeliever] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ 21 auditorium athlete /ˈæθliːt/ n [C] atlet,sporcu [sportsperson, competitor] attend /əˈtend/ v [I,T] formal 1.dikkatini A vermek, dinlemek, ilgilenmek [look after, car for] 2.bulunmak, -e gitmek, katılmak, hazır bulunmak [be present, go to] attendance /əˈtendəns/ n [C,U] hazır bulunma, katılma, devam etme, düzenli athlete olarak gitme [presence] attention /əˈtenʃ(ə)n/ n [U] 1.dikkat, ilgi [concentration, alertness] 2.bakım, ilgi [care, concern] 3.farkına varmak [notice, awareness] 4.esas duruşa geçmek [stand straight] athletic /æθˈletɪk/ adj 1.atletik, atletizm ile 5.dikkat, özen, dikkat etmek [listen carefully, ilgili [sport] 2.bedence güçlü, atletik [fit, concentrate] active] attitude /ˈætɪˌtjuːd/ n [C,U] 1.görüş, athletics /æθˈletɪks/ n [U] atletizm [sports] düşünce, yargı, fikir [opinion, viewpoint] atlas /ˈætləs/ n [C] atlas 2.tavır, davranış, tutum [negativity, bad ATM AmE /ˌeɪ tiː ˈem/ n [C] ATM, behaviour] 3.informal duruş, poz [position, bankamatik [automated teller machine, pose] cashpoint BrE] attorney /əˈtɜː(r)ni/ n [C] avukat [lawyer, atmosphere /ˈætməsˌfɪə(r)/ n [C] solicitor] 1.atmosfer, havaküre, gazyuvarı [air, attract /əˈtrækt/ v [T] çekmek, cezbetmek aerosphere] 2.hava [air] 3.çevre, ortam, hava, [appeal to, allure, pull] atmosfer [ambience] attraction /əˈtrækʃ(ə)n/ n [C,U] 1.çekici şey atom /ˈætəm/ n [C] 1.atom 2.birazcık, nokta [appeal, draw] 2.cazip, ilgi çekici yer [famous building, place of interest / entertainment] kadar [partide, bit] attractive /əˈtræktɪv/ adj çekici, cazip, atom bomb atom bombası güzel, hoş, ilginç [appealing, alluring] attach /əˈtætʃ/ v 1.bağlamak, iliştirmek, aubergine /ˈəʊbə(r)ˌʒiːn/ n [C,U] patlıcan bitiştirmek, takmak [connect, fasten] [eggplant AmE] attached /əˈtætʃt/ adj bağlı [fond, close] attachment /əˈtætʃmənt/ n [C,U] 1.düşkünlük, tutkunluk, arkadaşlık, aubergine dostluk [fondness, affection, friendship] 2.(bir şeye takılabilen) parça, aksesuar [accessory, extension] 3.technical katma, audible /ˈɔːdəb(ə)l/ adj duyulabilir, işitilir ek [addition, inclusion] [clear, distinct, discernible] 1 attack /əˈtæk/ n [C,U] 1.başlama, başlangıç, audience /ˈɔːdiəns/ n [C] 1.dinleyiciler, girişim [criticism, censure] 2.[invasion, offensive, izleyiciler, seyirciler [spectators, assembly] assault] 3.kriz, nöbet [fit, bout, spell] 2.resmî görüşme, huzura kabul [formal attack2 /əˈtæk/ v 1.saldırıya uğramak meeting] [assault, assail] 2.aleyhte yazı ya da sözler audio /ˈɔːdiəʊ/ n [U] ses [sound] söylemek [criticize, abuse] auditor /ˈɔːdɪtə(r)/ n [C] murakıp, denetçi attempt1 /əˈtempt/ n [C] 1.deneme, girişim, [inspector, examiner] teşebbüs [try, effort] 2.suikast girişimi/ auditorium /ˌɔːdɪˈtɔːriəm/ n [C] 1.sinema, denemesi [endeavour, undertaking] tiyatro vb. yerlerde koltuk [seating area in a attempt2 /əˈtempt/ v [T] kalkışmak, theatre/cinema/concert hail] 2.AmE dinleme/ izleme/konferans salonu [conference hall] teşebbüste bulunmak [try, endeavour] ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ August 22 August /ɔːˈɡʌst/ n [C,U] Ağustos aunt /ɑːnt/ n [C] teyze, hala, yenge [aunty, auntie] au pair /ˌəʊ ˈpeə(r)/ n [C] yaptığı ev işlerine karşılık bir aile yanında kalan kız veya erkek çocuk bakıcısı [babysitter, housekeeper] authentic /ɔːˈθentɪk/ adj 1.gerçek, hakiki, doğru; orijinal [real] 2.dili içten, dili yalın [genuine, actual] authenticate /ɔːˈθentɪkeɪt/ v [T] belgelemek [verify, prove] author /ˈɔːθə(r)/ n [C] yazar [writer, novelist, poet, playwrite] authorise, authorize AmE /ˈɔːθəraɪz/ v [T] 1.izin vermek [permit] 2.yetki vermek, yetkilendirmek [empower] authority /ɔːˈθɒrəti/ n [C,U] 1.yetki [power, jurisdiction] 2.otorite, yetki 3.bilirkişi, uzman, otorite [expert, connoisseur] auto AmE /ˈɔːtəʊ/ n [C] otomobil, araba, otomotiv [automobile, car] autobiography /ˌɔːtəʊbaɪˈɒɡrəfi/ n [C] özyaşam öyküsü, özgeçmiş [life story, memoirs] autograph /ˈɔːtəˌɡrɑːf/ n [C] (ünlü birinin) imzası [signature] automate /ˈɔːtəmeɪt/ v [T] otomatikleştirmek, makineleştirmek, otomasyona geçmek [mechanize] automatic /ˌɔːtəˈmætɪk/ adj 1.otomatik, özdevinimli [mechanical, automated] 2.kendiliğinden, kendi kendine [involuntary, instinctive, spontaneous] 3.olması kesin, muhtemel [certain, inevitable, unavoidable] *automatically automobile AmE /ˈɔːtəməˌbiːl/ n [C] otomobil, araba [auto, car] autonomy /ɔːˈtɒnəmi/ n [U] özerklik [independence, freedom] *autonomous autopsy /ˈɔːtɒpsi/ n [C] otopsi [postmortem] autumn /ˈɔːtəm/ n [C,U] sonbahar, güz [fall AmE] auxiliary /ɔːɡˈzɪliəri/ adj yardımcı [supplementary, ancillary, supporting, back-up] available /əˈveɪləb(ə)l/ adj 1.elde edilebilir, bulunabilir, mevcut, elde [obtainable] 2.kullanılabilir [unoccupied, convenient] 3.görüşmeye uygun, meşgul değil, müsait [contactable, free] avalanche /ˈævəˌlɑːntʃ/ n [C] 1.çığ [landslide (usually of snow)] 2.yoğunluk [cascade, deluge] avenue /ˈævəˌnjuː/ n [C] 1.iki yanı ağaçlı yol, bulvar, geniş cadde [boulevard, street] 2.yol, metod [access, way, route] average /ˈæv(ə)rɪdʒ/ adj 1.ortalama [intermediate] 2.vasat [mediocre] 3.normal, sıradan [normal, usual] average /ˈæv(ə)rɪdʒ/ n [C,U] ortalama [mean] aviation /ˌeɪviˈeɪʃ(ə)n/ n [U] havacılık [flight, aeronautics] avocado /ˌævəˈkɑːdəʊ/ n [C,U] avokado [avocado pear] avoid /əˈvɔɪd/ v [T] 1.kaçmak, kurtulmak [refrain from, dodge] 2.kaçınmak, uzak durmak, sakınmak, yanaşmamak [escape] await /əˈweɪt/ v [T] formal beklemek [wait for] awake1 /əˈweɪk/ adj 1.uyanık, uyanmış [not sleeping, astir] 2.bilinçli, bilincinde, farkında [alert, aware, alive] awake2 /əˈweɪk/ v [I,T] formal pt awoke, pp awoken uyanmak, uyandırmak [to wake up] awaken /əˈweɪkən/ v formal 1.uyandırmak [awake, wake up] 2.dikkatini, ilgisini çekmek [arouse, kindle] award1 /əˈwɔː(r)d/ n [C] ödül, ödüllendirme [prize, medal, grant] award2 /əˈwɔː(r)d/ v [T] ödül vermek, kazanmak [give, bestow] award aware /əˈweə(r)/ adj farkında, haberdar [conscious of, sensitive to, knowledgeable] *awareness ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ back 23 Bb away /əˈweɪ/ adv 1.dışarıda [absent, not at home, on holiday] 2.uzakta [at a distance, apart] 3.kenara [aside, out of the way] 4.sürekli [continuously, incessantly] awful /ˈɔːf(ə)l/ adj müthiş, korkunç, berbat [terrible, abysmal, ghastly] *awfully awhile /əˈwaɪl/ adv written kısa bir süre için, biraz [briefly, momentarily] awkward /ˈɔːkwə(r)d/ adj 1.beceriksiz. B, b /biː/ n İngiliz alfabesinin 2. harfi sakar, hantal [clumsy, gauche] 2.baş etmesi B and B /ˈbi ən ‚bi/ n [C] kahvaltı veren zor, idaresi zor, aksi, dik başlı pansiyon [bed and breakfast] [unmanageable, difficult] 3.sıkıntı verici, güç baby /ˈbeɪbi/ n [C] 1.bebek [babe, infant] durumda bırakan, müşkül [embarrassing, 2.(hayvan) yavru [a newborn animal] 3.bir delicate] grubun en genç üyesi [youngest] *awkwardness a newborn baby yeni doğmuş bir bebek awoke, awoken bkz awake a baby tiger yavru kaplan axe, ax AmE /æks/ n [C] balta [hatchet, chopper] baby axe babysat bkz babysit babysit /ˈbeɪbiˌsɪt/ v pt, pp babysat [I,T] çocuk bakıcılığı yapmak [look after] axis /ˈæksɪs/ n [C] pl axes eksen [pivot, hinge] babysitter /ˈbeɪbiˌsɪtə(r)/ n [C] bebek bakıcısı [person babysitting] bachelor /ˈbætʃələ(r)/ n [C] 1.bekar erkek [single] 2.üniversite mezunu, lisans [BA, BSc, first degree] back1 /bæk/ n [C] 1.sırt [part of the body on the opposite side to the stomach and chest] 2.arka, sırt [not the front, furthest from the front] 3.arka taraf, bahçe [backyard, back garden] 4.bir şeyin arkasında [reverse] 5.(futbol) bek turn one’s back on sırtını çevirmek have one’s back to/against the wall sıkışıp kalmak behind sb’s back arkasından back to front ters the back of beyond ta anasının gözünde on sb’s back (birinin) tepesinde olmak, rahat bırakmamak put sb’s back up sinirlendirmek, gıcık etmek ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ A B 257 Picture Dictionary ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ F 258 ADJECTIVES 1 cheap big small expensive clean dirty shallow slow deep fast skinny fat hard good bad happy sad boring high low soft hot cold interesting far late early lose win near ADJECTIVES 2 259 new on old pull off push quiet open loud close poor rich right left right wrong short long down strong wide weak narrow tall young up short old short 288 Turkish English ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ 289 açlık Aa açgözlü adj greedy A açı n angle bakış açısı n aspect dik açı n rightangle açığa çıkarmak v bare açık adj (hava) clear, (kapı, pencere) open, (kavram) obvious, (renk) light (not dark); AB abbr EU adv on; n (finans) deficit abajur n lampshade açık arttırma n auction abartı n exaggeration açık çek n blankcheque abartmak v exaggerate açık büfe n buffet ABD n USA açık fikirli adj broad-minded lampshade abonelik n subscription açık görüşlü adj liberal açık hava adj outdoor abonman n abonman açık havada adv out-of-doors, outdoors abonman kartı n season ticket açık iş n vacancy tren abonmanı n railcard açık renk (ten/saç) adj fair (light colour) Abu Dabi n Abu Dhabi açık saçık adj obscene acaip adj odd, weird açık sözlü adj outspoken, straightforward acele n hurry açıkça fikrini söylemek v speak up acele etmek v hurry, hurry up açıklık kazandırmak v clarify acelem var Iʼm in a hurry mali açıklık n shortfall acemi adj green (inexperienced) rüzgara açık adj bleak acemice adj poorly rekabete açık adj competitive acenta n seyahat acentası n travel Açık mısınız? Are you open? agency, travelagentʼs, (kişi) travel agent Banka bugün açık mı? Is the bank open acı 1.adj (tat) bitter 2.n pain, (biber) chilli today? acı çekmek v suffer Bugün açık mı? Is it open today? sıla acısı çeken adj homesick Müze ne zaman açık? When is the Burası acıyor I have a pain here museum open? acık n acıklı bir şekilde adv sadly Saray ne zaman açık? When is the acılı adj painful, spicy palace open? acıma n (duygu) pity Tapınak ne zaman açık? When is the acımak v pity temple open? acımasız adj ruthless Yarın açık mı? Is it open tomorrow? acınası adj pathetic açıkça adv apparently, clearly acil adj immediate açıkçası adv obviously acil çıkış kapısı n emergency exit açıklama n (beyan) statement, (izah) acil durum n emergency explanation acil iniş n emergency landing açıklamak vi explain kaza & acil servis n accident&emergency kamuoyuna açıklamak v issue department açıklık n (aralık) aperture aç adj (karın) hungry açılır adj üstü açılır araba n convertible Açım I’m hungry açılış n açılış saatleri npl opening hours Aç değilim I’m not hungry açılış sayfası n homepage açacak n kalem açacağı n pencil sharpener açlık n hunger kutu açacağı n can-opener, tin-opener açlık çekmek v starve Açım. Iʼm hungry. şişe açacağı n bottle-opener ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ açmak 290 açmak 1.v turn on, (paket) unwrap, (paket, fermuar) undo, (rulo/sargı) unroll 2.vt (kapı) open, (sargı) unwind çiçek açmak v blossom, flower fermuarı açmak v unzip şalter açmak v switch on oturum açmak v log in, logon yol açmak v cause ad n (gramer) noun, (kişi) name adın baş harfleri n initials adının ön harflerini yazmak v initial ön ad n first name ön adı n Christian name diğer adıyla prep alias takma ad n alias, nickname, pseudonym ... adına yer ayırtmıştım. I booked a room in the name of... Adınız ne? Whatʼs your name? Benim adım... My name is... ada n island ıssız ada n desert island Mauritius Adası n Mauritius Bahama Adaları n Bahamas Batı Hint Adaları npl West Indian, West Indies Faroe Adaları npl Faroe Islands Kanarya Adaları n Canaries adalet n justice adaletsizlik n injustice adam n guy bilim adamı n scientist iş adamı n businessman kardan adam n snowman snowman adanmış adj dedicated adaptör n adaptor aday n candidate aday göstermek v nominate adaylık n nomination adet n (gelenek) custom adım n footstep, pace, step adım adım adv gradually uygun adım yürümek v march uygun adım yürümek v keep up with adımlamak v tread adil adj fair (reasonable) adres n address (location) adres defteri n address book adres listesi n mailing list e-posta adresi n email address ev adresi n home address internet adresi n web address Adresi yazar mısınız lütfen? Will you write down the address, please? İnternet adresi... The website address is... Mektuplarımı şu adrese gönderin lütfen Please send my mail on to this address. Adriyatik adj Adriatic Adriyatik Denizi n Adriatic Sea adsız adj anonymous aerobik npl aerobics aerosol n aerosol aferin excl well done! affedersiniz excuse me, sorry aerobics Afgan 1.adj Afghan 2.n Afghan Afganistan n Afghanistan afiyet n appetite Afiyet olsun! Enjoy your meal! afiyette adj well Afrika n Africa Güney Afrika adj South Africa, South African Kuzey Afrika adj North Africa, North African Orta Afrika Cumhuriyeti n Central African Republic Afrikanca n Afrikaans Afrikalı 1.adj African 2.n African Güney Afrikalı n South African Kuzey Afrikalı n North African ağ n web, (bilişim) network örümcek ağı n cobweb ağaç 1.n tree 2.adj wooden ağaç üflemeli (çalgı) n woodwind ağaç gövdesi n trunk ağaç işleri n woodwork huş ağacı n birch kayın ağacı n beech (tree) Noel ağacı n Christmas tree tree porsuk ağacı n yew zeytin ağacı n olive tree ağartıcı n bleach ağartılmış adj bleached ağır adj heavy ağır bir şekilde adv heavily ağır yük taşıma aracı n HCV Bu çok ağır. This is too heavy. ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ 291 ağırlık n weight ağırlık kaldırma n weightlifting kağıt ağırlığı n paperweight ağız n mouth, (çaydanlık) rim ağız dalaşı v squabble dört yol ağzı n crossroads kol ağzı n sleeve ağlamak 1.n cry 2.v cry, weep hıçkırarak ağlamak v sob ağrı n ache ağrı kesici n painkiller baş ağrısı n headache diş ağrısı n toothache kulak ağrısı n earache backache mide ağrısı n stomachache sırt ağrısı n back pain, backache Ağrıyor. It’s sore. ağrılı adj sore ağrımak v ache Ağustos n August ahbap n mate ahçı n cook cook ahır n stable ahlak n ahlak dışı adj immoral ahlak kuralları npl morals ahlaki adj ethical, moral ahmak n fool ahtapot n octopus ahududu n raspberry AIDS n AIDS octopus aile n family aile oyunları n board game eşinin ailesi npl in-laws koruyucu aile bakımındaki çocuk n foster child koruyucu aile olmak v foster Aile odası ayırtmak istiyorum. I want to reserve a family room. Aile odası istiyorum. Iʼd like to book a family room. Ailemle geldim. I’m here with my family. ait n ait olmak v belong, belong to ajans n agency ak n yumurta akı n egg white akademi n academy akademik yıl n academic year akademik adj academic akbaba n vulture akustik akciğer n lung A akçaağaç n maple Akdeniz n Mediterranean akdiken n hawthorn akıcı adj fluent akıl adj mental akıl hastanesi n mental hospital akıllı dokunuş n touch pad akıllı telefon n smart phone akıllıca olmayan adj unwise akıllı adj brainy, wise akıllıca adj advisable, rational akım n current (electricity) moda akımı n trend akın n akın etmek v invade akıntı n (nezle) catarrh akış n current (flow) akmak 1.v flow 2.vt pour akne n spot (blemish) akordiyon n accordion akraba adj related en yakın akraba n next-of-kin akrep n scorpion Akrep burcu n Scorpio akrobat n acrobat scorpion aksesuar n accessory aksi prep saatin aksi yönünde adv anticlockwise ya da aksine adv vice versa akşam n evening, in the evening akşam okulu n evening class akşam yemeği n dinner akşamdan kalma n hangover hafif akşam yemeği n supper İyi akşamlar. Good evening. Bu akşam ne yapıyorsunuz? What are you doing this evening? Burada akşamları yapılabilecek ne var? What is there to do in the evenings? Masa bu akşam saat dokuz için rezerve edildi. The table is booked for nine o’clock this evening. aktarım n (doku/organ) transplant kan aktarımı n transfusion aktif adj active aktör n actor akupunktur n acupuncture actor akustik adj acoustic ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ akü 292 akü n battery, car battery Akü çalışmıyor. The battery is flat. Yeni bir akü gerekiyor. I need a new battery. akvaryum n aquarium alabalık n trout alabora olmak v (gemi) capsize alacakaranlık n dusk alakasız adj irrelevant alan n (ölçü birimi) area, (yer) site alan kodu n postcode çalışma alanı n workspace çöp döküm alanı n rubbish dump çim alan n lawn fuar alanı n fairground inşaat alanı n building site kapalı alan adj indoor konaklama alanı n service area koruma alanı n reserve (land) oyun alanı n playground playing field paten alanı n rink, skating rink alarm n alarm duman alarmı n smoke alarm hırsız alarmı n burglar alarm yangın alarmı n fire alarm yanlış alarm n false alarm alay n (askeri) regiment, (tören/gelin) procession alay etmek v mock alay etmek v scoff ince alay n irony tören alayı n parade alaycı adj ironic, sarcastic albay n colonel albüm n (müzik, fotoğraf) album fotoğraf albümü n photo album alçak adj lousy alçak gönüllü adj humble, modest aldırmak vi mind alerji n allergy alerjik adj allergic alet n instrument kayıt aleti n recorder (scribe) alphabet şarj aleti n charger müzik aleti n musical instrument alev n flame parlak alev n blaze alfabe n alphabet alıcı n buyer, receiver (electronic), (kişi) recipient alım n 1.a single act of taking 2.purchase, buying 3.attractiveness bagaj alım n baggage reclaim alın n forehead alınmış adj satın alınmış adj bought alıntı 1.n quotation, quote 2.alıntı yapmak v quote alışılagelmiş adj usual alışılmadık adj unusual alışkanlık n habit shopping alışveriş n shopping alışveriş çantası n shopping bag alışveriş merkezi n shopping centre alışveriş torbası n carrier bag alkış n applause alkışlamak v applaud alkışlanmak vi clap alkol n alcohol alkollü içki npl spirits düşük alkollü adj low-alcohol Bunda alkol var mı? Does that contain alcohol? alkolik n alcoholic alkollü adj alcoholic alkolsüz adj alcohol-free Allah n Allah allık n blusher almak 1.v get, get (to a place), receive 2.vt take, take (time) askıya alma n suspension askıya almak v suspend ödünç almak v borrow garantiye almak v ensure gözaltına alma n detention geri almak v take back hafife almak v underestimate içeri almak v admit (allow in) içeriye almak v let in ileriye almak v put forward işe alma n employment işe almak v employ jot down miras almak v inherit nefes alma n breathing nefes almak v breathe, breathe in not almak v jot down, note down risk almak v risk satın alma (şirket) n buyout ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ 293 satın almak v buy, purchase sıkı tedbirler almak v crack down on toz almak vt dust yönetimi ele almak v take over yeniden ele almak vt reconsider yerden almak v pick up yerini alma n replacement yerini almak v replace Alman 1.adj German 2.n German (person) Almanca n (dil) German (language) Almanya n Germany Alpler npl Alps alt n bottom alt geçit n underpass alt kat adj downstairs alt katta adv downstairs altını çizmek v underline el altında adj handy en alt adj bottom yerin altında adv underground alternatif adj alternative altgeçit n subway altı number six altın 1.adj (metal) golden 2.n (metal) gold altın kaplama n gold-plated altıncı adj sixth altında 1.adv below, underneath 2.prep below, beneath, under, underneath altmış number sixty altyapı n infrastructure altyazı npl subtitles altyazılı adj subtitled alüminyum n aluminium Alzheimer hastalığı n Alzheimerʼs disease amaç n cause (ideals), objective amaçsız adj senseless amatör n amateur ambulans n ambulance ambulance amca n uncle ameliyat n surgery (operation), (tıp) operation (surgery) ameliyat etmek v operate (to perform surgery) ameliyat odası n operating theatre Amerika n America Güney Amerika adj South America, Kuzey Amerika adj North America Latin Amerika adj LatinAmerica Orta Amerika n Central America anakara Amerikalı n American A Güney Amerikalı n South American Kuzey Amerikalı n North American Amerikan adj American Amerikan futbolu n American football amir n (iş) supervisor amper n amp ampul n light bulb, (elektrik) bulb (electricity) an n moment aynı anda adv simultaneously aynı anda olan adj simultaneous bir anlık adj momentary şu an n present (time being) şu anda adv currently, presently ana n base, lead (position) ana okulu n infant school ana yemek n main course deniz anası n jellyfish anadil n mother tongue anadilini konuşan n native speaker anafikir n basis anahtar n (kilit) key (for lock) araba anahtarları npl car keys İngiliz anahtarı n spanner Anahtar lütfen. The key, please. Anahtar uymuyor. The key doesn’t work. Anahtarı nereden alacağız? Where do we get the key...? Anahtarım çalışmıyor. My key doesn’t work. Anahtarımı unuttum. I’ve forgotten the key. Anahtarları arabada bıraktım. I left the keys in the car. Ayrılırken anahtarı nereye bırakacağız? Where do we hand in the key when we’re leaving? Bu anahtar nerenin? What’s this key for? Bu kapının anahtarı hangisi? Which is the key for this door? Hangisi ön kapının anahtarı? Which is the key for the front door? Hangisi garaj anahtarı? Which is the key for the garage? Yedek bir anahtar istiyoruz. We need a second key. anahtarlık n keyring anakara n mainland ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ analiz 294 analiz n analysis analiz etmek v analyse, analyze sistem analizcisi n systems analyst ananas n pineapple anason n aniseed anavatan n homeland anayol n main road ancak adv however ançuez n anchovy And Dağları npl Andes pineapple Andora n Andorra anestetik n anaesthetic anestezi n anaesthesia genel anestezi n general anaesthetic lokal anestezi n local anaesthetic anında adv immediately anıt n memorial, monument ani adj abrupt, sudden ani rüzgar n gust ani yükselme n surge aniden adv abruptly, suddenly anjin n angina ankesör ankesörlü telefon n payphone anket n questionnaire anlam n meaning anlamına gelmek v stand for anlama n comprehension anlamak v understand halden anlama n sympathy halden anlamak vsympathize yanlış anlama n misunderstanding yanlış anlamak v misunderstand Anladım. I understand. anlamsız adj nonsense anlaşılır adj understandable anlaşma n agreement, deal, (tarih) treaty anlaşmazlık n disagreement anlatıcı n teller anlatım n expression anlatmak vt tell anlayış adj understanding mother anlayışlı adj sympathetic anlık adj bir anlığına adv momentarily anma töreni n memorial anne n mother, mum üvey anne n stepmother isim annesi n godmother ninenin annesi n great-grandmother taşıyıcı anne n surrogate mother anne ve baba parents annecim n mummy (mother) annelik n maternal anons n anons etmek v page anorak n anorak anoreksi n anorexia anoreksik adj anorexic anormal adj abnormal anorak ansiklopedi n encyclopedia Antarktik n Antarctic anten n aerial antibiyotik n antibiotic antidepresan n antidepressant antifriz n antifreeze antika n antique antikacı dükkanı n antique shop antilop n antelope antivirus n antivirus antre n hallway antrenman n training, exercise antreman giysisi n tracksuit antrenör n trainer apaçık adj blatant apandisit n appendicitis apartman dairesi n flat apse n abscess Burası apse yaptı. I have an abscess. aptal adj stupid, foolish aptalca adj silly ara n (konser, tiyatro) interval bir ara adv sometime bu arada adv meantime car devre arası n half-time reklam arası n commercial break tavan arası n loft araba n car araba anahtarları npl car keys araba kazası n crash, car accident araba kiralama n car hire araba sigortası n car insurance araba tutması n travel sickness arabalı feribot n car-ferry arabayı çekmek v tow away at arabası n buggy, cart üstü açılır araba n convertible bebek arabası n pram ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ 295 birini arabayla evine bırakma n lift (free ride) devriye arabası n patrol car el arabası n wheelbarrow içkili araba kullanma n drink-driving kiralık araba n hire car, hired car, rental car şirket arabası n company car market arabası n shopping trolley sedan araba n saloon car yarış arabası n racing car yük arabası n lorry Araba kiralamak istiyorum. I want to hire a car Araba ne zaman hazır olur? When will the car be ready? Arabada stereo var mı? Is there a stereo in the car? Arabam bozuldu. My car has broken down. Arabamı çarptım I’ve crashed my car. Arabamı nereye park edebilirim? Where can I park the car? Arabamı soydular. My car has been broken into. Arabanın garantisi var. The car is still under warranty. Arabanızı çeker misiniz lütfen? Could you move your car, please? Arabayı buraya mı geri getirmem gerekiyor? Do I have to return the car here? Arabayı yıkamak istiyorum I would like to wash the car Beş günlüğüne bir araba kiralamak istiyorum. I want to hire a car for five days. Beni arabayla alabilir misiniz? Can you take me by car? Birisine araba çarptı. Someone has been knocked down by a car Hafta sonu için bir araba kiralamak istiyorum. I want to hire a car for the weekend aracılık n mediation, intervention araç n device, (mekanik) tool, (otomobil) vehicle araç kullanma v drive üstü kapalı yük aracı n van kar temizleme aracı n snow plough karşılıklı sefer yapan araç n shuttle kurtarma aracı n breakdown van uzay aracı n spacecraft arkadaş Aralık n (ay) December A arama n search arama ekibi n search party arama motoru n search engine aramak 1.v ask for, look for, look up, search, seek 2.vt call geri aramak v call back, phone back, ring back telefonla aramak v ring up ...ʼ ı arıyoruz. We’re looking for... Arap 1.adj Arab, Arabic 2.n Arab Birleşik Arap Emirlikleri npl United Arab Emirates Arapça n Arabic (language) arasında prep among, between arasıra adj occasional araştırma n enquiry, research pazar araştırması n market research araştırmak v enquire, explore arazi n piece of land, land arazide n cross-country ardıç kuşu n thrush argo n slang arı n bee hezen arısı n bumblebee arındırmak v purify bee arıza n breakdown arıza yapmak v break down, go out of order arife n eve Noel arifesi n Christmas Eve Arjantin 1.adj Argentinian 2.n Argentina Arjantinli n (kişi) Argentinian (person) arka 1.adj back, rear 2.n behind, rear arka ayna n rear-view mirror arka plan n background arkaya dönmek v turn round, turn around Hangisi arka kapının anahtarı? Which is the key for the backdoor? arkada 1.adv back 2.prep behind arkadaş n friend erkek arkadaş n boyfriend iş arkadaşı n associate kalem arkadaşı n penfriend kız arkadaş n girlfriend oda arkadaşı n roommate ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ arkasında 296 arkasında adv behind arkeolog n archaeologist arkeoloji n archaeology armağan n gift, present (gift) birine ufak bir armağan alma n treat Bir çocuk için armağan almak istiyordum. I’m looking for present for a child. Bu armağan sizin için. This is a gift for you. Eşime bir armağan almak istiyordum. I’m looking for a present for my husband, I’m looking fora present for my wife. armonika n mouth organ armut n pear Arnavut 1.adj Albanian 2.n (kişi) Albanian (person) Arnavutça n (dil) Albanian (language) Arnavutluk n Albania aromaterapi n aromatherapy arpa n barley arsa n plot (piece of land) arsız adj cheeky arşiv n archive art arda adj ardı ardına adj consecutive artık adv yet (interrogative) artık yıl n leap year artık yemek npl leftovers artış n increase artmak v increase gitgide artarak adv increasingly arttırmak v açık arttırma n auction arzu n desire arzu etmek v desire as n ace assolist n lead singer asansör n lift, elevator Asansör nerede? Where is the lift? Asansör var mı? Is there a lift? Binada asansör var mı? Is there a lift in the building? Tekerlekli sandalyeler için asansör var mı? Do you have a lift for wheelchairs? asfalt n tarmac asık adj suratı asık adj sulky asılmak vi hang asi adj disobedient asistan n assistant kişisel asistan n personal assistant, PA asit n acid asit yağmuru n acid rain asker n soldier asker traşı n crew cut askeri öğrenci n cadet askeri adj military askı n hanger askıya alma n suspension askıya almak v suspend elbise askısı n coathanger kol askısı (sağlık) n sling pantolon askıları npl braces askılık n rack asla adv never aslan n lion, (dişi) lioness Aslan burcu n Leo aslında adv actually, basically asma n (bitki) vine asma köprü n suspension bridge asma kilit n padlock asmak vt hang suratını asmak v sulk aspirin n aspirin Aspirin alamıyorum. I canʼt take aspirin. Aspirin rica ediyorum. I’d like some aspirin. ast n inferior astar n (kumaş) lining astım n asthma Astımım var. l suffer from asthma. astroloji n astrology astronomi n astronomy astronot n astronaut Asya 1.adj Asian 2.n Asia Asyalı 1.adj Asiatic 2.n Asian aşağı 1.adj (durum) inferior, (konum) low 2.adv (konum) low aşağıya inmek v come down; baş aşağı adv upside down; daha aşağı adj lower aşağıda adv down aşçı n cook aşçıbaşı n chef aşçılık n cookery aşı n (tıp) jab, (tıp) vaccination Aşı yaptırmam gerek I need a vaccination ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ