Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik

Transkript

Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik
TEENs
1
ENGLISH Dictionary
Resimli
İNGİLİZCE -TÜRKÇE
TÜRKÇE - İNGİLİZCE
SÖZLÜK
İlköğretim 6-7-8
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
’A
2
Guide to the dictionary
headword
sandwich /ˈsæn(d)wɪdʒ/ n [C] sandviç
pronunciation
acrobat /ˈækrəˌbæt/ n [C] akrobat, cambaz
meaning
boyfriend /ˈbɔɪˌfrend/ n [C,U] erkek arkadaş, sevgili
oxygen /ˈɒksɪdʒ(ə)n/ n [U] oksijen [O]
oxygen mask oksijen maskesi
example
different spelling
mandolin, mandoline /ˌmændəˈlɪn/ n [C] mandolin
British and American
spelling
irregular verb forms
irregular plurals
English definitions
phrasal verbs
more than one
meaning
metre, meter AmE /ˈmiːtə(r)/ n [C,U] 1.metre 2.sayaç, saat
awake2 /əˈweɪk/ v [I,T] formal pt awoke, pp awoken
child /[tʃaɪld]/ n [C] 1.çocuk [youngster, kid] 2.deneyimsiz, toy,
çaylak [young person] (pl children)
charisma /kəˈrɪzmə/ n [U] karizma, çekicilik [charm, allure]
find /faɪnd/ v [T] pt, pp found bulmak [discover, locate]
find out öğrenmek, fark etmek
aid /eıd/ n [U] 1.yardım [help, assistance]
2.yardım amaçlı [benefit] 3.yardımcı olan
araç [service, support]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
Guide to the dictionary
countable and
uncountable nouns
transitive and
intransitive verbs
idioms
pictures
3
A
football /ˈfʊtˌbɔːl/ n [C,U] 1.ayaktopu, futbol
[footie, soccer AmE] 2.futbol topu [ball]
hang /hæŋ/ v [I,T] pt, pp hung 1.asmak,
asılı olmak, sarkmak, sallanmak [hang up, fasten, attach]
2.asmak, asarak idam etmek [execute]
shake /ʃeɪk/ v pt shook, pp shaken 1.sallamak, sarsmak
[vibrate, quake, shudder] 2.sallanmak, titremek [tremble, shiver]
3.sarsmak, allak bullak etmek [shock, trouble] 4.(el) sıkışmak
shake one’s head kafasını hayır anlamında sallamak
crab /kræb/ n [C] yengeç [type of shellfish]
crab
degree of formality
acid /ˈæsɪd/ n [C,U] 1.asit 2.informal LSD,
uyuşturucu [powerful illegal drug]
words with the same
spelling but different air1 /eə(r)/ n [C,U] 1.(soluduğumuz) hava
2.gökyüzü, hava 3.hava yoluyla
meanings
into thin air tümüyle gözden uzak
on/off air radyoda yayınlanmakta/ yayınlanmamakta olan
air2 /eə(r)/ v [I,T] 1.radyoda yayınlanmak [broadcast]
2.havalandırmak [freshen] 3.açıklamak, açıkça söylemek
[reveal, explain]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
4
English
Turkish
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
5
abstract
Aa
abortion /əˈbɔrʃən/ n [C,U] kürtaj
A
about1 /əˈbaʊt/ prep hakkında [regarding,
concerning]
What/How about ... -e ne dersin? -den ne
haber? ya ...?
about2 /əˈbaʊt/ adv 1.etrafta, etrafında,
çevresinde [around] 2.yaklaşık, neredeyse
[nearly, almost]
above1 /əˈbʌv/ prep üzerinde [on top of]
A,a /ei/ İngiliz alfabesinin 1. harfi
above2 /əˈbʌv/adj yukarıda, üstte, bir önceki
a /ei/ det [C,U] bir
[earlier part]
abacus /ˈæbəkəs/ n [C] abaküs
abridge /əˈbrɪdʒ/ v [T] (yazı ya da konuşmayı)
kısaltmak, özetlemek [shorten, abbreviate]
abroad /əˈbrɔd/ adv yurtdışında, yurtdışına
abacus
[overseas,in foreign lands]
abrupt /əˈbrʌpt/ adj ani
abruptly /əˈbrʌpt .li/ adv aniden
abscess /ˈæbsɛs/ n [C] apse, çıban, irin
abandon /əˈbændən/ v [T] 1.terk etmek,
[boil, ulcer]
bırakmak[leave, desert] 2.bırakmak,
absence /ˈæbsəns/ n [C,U] 1.uzakta olma,
vazgeçmek [give up]
bulunmama, yokluk, bulunmayış [not being
abbey /ˈæbi/ n [C] manastır
somewhere]
2.bulunmayış süresi,
abbreviation /əˌbriviˈeɪʃən/ n
devamsızlık
[non attendance, absenteeism]
[C] kısaltma [shortening, abridgment]
absent /ˈæb.sənt/ adj yok [missing, away]
abdomen /ˈæbdəmən, æbˈdoʊ-/ n [C] karın
absent-minded /ˈæbsəntˈmaɪndɪd/ adj dalgın
[belly, stomach]
[not paying attention]
absolute /ˈæbsəluːt/ adj 1.mutlak, tam,
sınırsız [total, complete] 2.informal tam,
kayıtsız şartsız [complete, perfect] 3.kesin
abdomen
[certain, not likely to change]
absolutely /ˈæbsəluːtli/ adv 1.tümüyle,
tamamıyla [chiefly, lerally] 2.kesinlikle,
abduct /æbˈdʌkt/ v [T] kaçırmak (birini)
tamamen [completely]
ability /əˈbɪlɪti/ n [C,U] yetenek [skill, aptitude, absorb /əbˈzɔː(r)b/ v [T] 1.emmek, içine
capability, competence]
çekmek, soğurmak [soak up, consume]
able /ˈeɪbəl/ adj 1.be able to -ebilmek,
2.(zihni) meşgul etmek, dalmak [captivate]
- abilmek [capable of doing] 2.güçlü,
absorption /əbˈzɔː(r)pʃ(ə)n/ n [U] 1.emme,
yetenekli, muktedir [skilled, talented]
içine çekme, soğurma [soaking up assimilation]
abnormal /æbˈnɔrməl/ adj anormal [unusual,
2.dikkatini verme, dikkat [concentration]
atypical]
abstract1 /ˈæbstrækt/ adj 1.soyut, genel,
abolish /əˈbɒlɪʃ/ v [T] feshetmek
belirsiz [theoretical, abstruse] 2.soyut
abolition /ˌæbəˈlɪʃən/ n [U] yürürlükten
[expressing thought or ideas]
kaldırma
abstract2 /ˈæbstrækt/ n [C] özet, kısaltma
aboard /əˈbɔːd/ adv (gemi, otobüs, tren, uçak,
vb.) içinde, içine [on board]
[synopsis, outline, summary, abridgment]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
abstract
6
abstract3 /absˈtraekt/ v [T] 1.özetlemek,
kısaltmak [summarize, abbreviate] 2.koparmak,
ayırmak [remove, detach]
absurd /əbˈsɜː(r)d/ adj anlamsız, saçma,
[ridiculous, crazy]
abundance /əˈbʌndəns/ n [U] bolluk, çokluk
[plenty, affluence]
abundant /əˈbʌndənt/ adj 1.bol, çok [ample,
plenty] 2. bereketli [well-off, bountiful]
academic /ˌækəˈdemɪk/ adj 1.akademik
[scholastic, educational] 2.pratiğe
dayanmayan, soyut, kuramsal [hypothetical,
abstract] 3.eğitime düşkün [scholarly, bookish]
academy /əˈkædəmi/ n [C] 1.(fen, edebiyat ve
güzel sanatlar dalında) bilim adamları topluluğu
[school, institution] 2.akademi, yüksekokul
[college]
accelerate /əkˈseləreɪt/ v 1.hızlandırmak,
hızlanmak [advance] 2.hızlanmak [speed up]
accent /ˈæks(ə)nt/ n [C] 1.aksan [pronunciation,
articulation] 2.vurgu
accept /əkˈsept/ v [T] 1.almak [take, acquire]
2.onaylamak, kabullenmek, razı olmak,
inanmak [believe a statement/fact/idea to be true]
3.girmesine müsaade etmek, kabul etme
[receive]
acceptable /əkˈseptəb(ə)l/ adj 1.kabul
edilebilir, makbul [satisfactory] 2.uygun, razı
olunabilir [agreeable]
acceptance /akˈseptans/ n [U] 1.kabul etme,
kabul edilme, kabul [admission] 3.uygunluk,
uygun bulunma [approval]
access /ˈækses/ n [U] 1.giriş, yol, geçit
[way in, entrance] 2.kullanma, ulaşma hakkı
[permission to see]
accessible /əkˈsesəb(ə)l/ adj 1.yanına
varılabilir, ulaşılabilir [available] 2.kolay
bulunur, elde edilebilir [reachable]
3.kolay anlaşılır [easy to understand]
accident /ˈæksɪd(ə)nt/ n [C,U] 1.kaza
[misfortune, calamity] 2. tesadüf, rastlantı
[chance, fortune, luck]
accident
accidental /ˌæksɪˈdent(ə)l/ adj kazara,
rastlantısal, tesadüfi [unintentional, casual]
acclaim /əˈkleɪm/ v [T] övmek, coşku ile
karşılamak [praise, applaud]
acclaim /əˈkleɪm/ n [U] övgü, taktir [praise,
honour]
accommodate /əˈkɒmədeɪt/ v [T] 1.(yer)
sağlamak, vermek, yerleştirmek,
barındırmak, içine almak [house, cater for]
2.destek olmak, yardım etmek [help, provide
for] 3.(yeni koşullara uymak için alışkanlıklarını,
yaşam biçimini, vb.) değiştirmek, alışmak
[adapt, adjust]
accommodation /əˌkɒməˈdeɪʃ(ə)n/ n [U]
1.yatacak yer, kalacak yer [housing, board]
2.formal uzlaşma, halletme, çözüm
[agreement, conformity, compromise]
accompany /əˈkʌmp(ə)ni/ v [T] 1.eşlik
etmek,beraber gitmek [go with, attend]
2.(müziksel anlamda) eşlik etmek [play a musical
instrument with] 3.aynı zamanda/birlikte
olagelmek, refakat etmek [occur with, belong to]
accomplishment /əˈkʌmplɪʃmənt/ n [C,U]
1.başarı [achievement act, coup] 2.başarı
ile bitirme, tamamlama, icraat [completion,
finish, fulfilment]
accord /əˈkɔː(r)d/ n [C] formal uzlaşma,
anlaşma [agreement]
accordance /əˈkɔː(r)d(ə)ns/ n [C,U] anlaşma,
uzlaşma, uyum [agreement, conformity]
in accordance with -e göre, gereğince, -in
ayarınca [in line with]
accordingly /əˈkɔː(r)dɪŋli/ adv 1.ona göre, o
doğrulukta, öyle [appropriately, correspondingly]
2.bundan dolayı, onun için, bu yüzden
[consequently, as a result]
according to /əˈkɔː(r)dɪŋ ˌtuː/ prep -e göre,
-e uygun olarak [as stated by]
accordion /əˈkɔː(r)diən/ n [C] akordeon
[concertina]
account1 /əˈkaʊnt/ n [C] 1.anlatım, tanım,
rapor [description, explanation, narrative]
2.banka hesabı [statement, balance]
take sth into account (bir şeyi) hesaba
katmak
on account of nedeniyle, yüzünden
accounts hesaplar, hesap işleri
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
action
7
account2 /əˈkaʊnt/ v [T] hesap vermek,
nedenini açıklamak, izahat vermek [explain,
answer for]
accountable /əˈkaʊntəb(ə)l/ adj -den
sorumlu [responsible, answerable]
accountant /əˈkaʊntənt/ n [C] sayman,
muhasip, muhasebeci [bursar, bookkeeper]
accountant
accredited /əˈkredɪtɪd/ adj herkesçe
tanınan, onaylanmış, resmen tanınmış
[authorized, appointed, certified]
accumulate /əˈkjuːmjʊleɪt/ v [I,T]
1.toplamak, biriktirmek, edinmek [pile, collect]
2.artmak, çoğalmak, yığılmak [grow, accrue]
accuracy /ˈækjʊrəsi/ n [U] doğruluk,
kesinlik, tamlık [correctness, precision]
accurate /ˈækjʊrət/ adj kesin, doğru,
yanlışsız, tam [exact, precise]
accuse /əˈkjuːz/ v [T] suçlamak [charge, blame]
accustomed /əˈkʌstəmd/ adj 1.formal
alışkın [used to, acclimatized] 2.formal
alışılmış, her zamanki [usual, o conventional]
ache /eɪk/ n [C] ağrı [pain]
achieve /əˈtʃiːv/ v [I, T] başarmak,
yapabilmek [accomplish, complete]
achievement /əˈtʃiːvmənt/ n [C,U]
1.başarma, yapma [accomplishment, act]
2.eser, başarı [production, realization]
acid /ˈæsɪd/ n [C,U] 1.asit 2.informal LSD,
uyuşturucu [powerful illegal drug]
acknowledge /əkˈnɒlɪdʒ/ v [T]
1.doğruluğunu kabul etmek, tanımak
[accept, admit] 2.gördüğünü belli etmek,
selâmlamak [greet, recognise] 3.aldığını
bildirmek [reply to answer, return]
acknowledgement or acknowledgment
/əkˈnɒlɪdʒmənt/ n [C,U] 1.onay, kabul etme
[recognition] 2.teşekkür yazısı [thanks]
acne /ˈækni/ n [U] medical sivilce [pimples]
A
acoustics /əˈkuːstɪks/ n pl akustik,
yankıbilim, ses dağılım biçimi [sound,
resonance]
acquaintance /əˈkweɪntəns/ n [C,U]
1.tanıdık, bildik [associate, colleague]
2.formal tanışıklık, bilgi [knowledge,
awareness]
acquire /əˈkwaɪə(r)/ v [T] formal elde
etmek, edinmek, kazanmak
acquisition /ˌækwɪˈzɪʃ(ə)n/ n [U,C]
1.kazanma, edinme [acquiring, attainment]
2.formal kazanç, edinilen nesne [possession]
acrobat /ˈækrəˌbæt/ n [C] akrobat, cambaz
[gymnast, tumbler]
acrobat
across /əˈkrɒs/ prep 1.karşıdan karşıya
[to the other side, over] 2.bir yandan bir
yana, bir baştan diğer başa, ortasından,
çaprazlama, çapraz [in width]
act1 /ækt/ n [C] 1.iş, hareket, davranış [deed]
2.sahne
in the act suç üstü
act2 /ækt/ v [I,T] 1.hareket etmek,
davranmak [move] 2.rol yapmak, numara
yapmak [perform]
acting1 /ˈæktɪŋ/ adj geçici [temporary, interim]
acting2 /ˈæktɪŋ/ n [U] oyunculuk (sanatı)
[performance, characterization]
acting
action /ˈækʃ(ə)n/ n [C,U] 1.hareket, faaliyet,
iş, davranış [deed, accomplishment]
2.harekete geçmek, önlem almak [do sth, act]
3.etki, kuvvet [effect] 4.askeri harekât,
çarpışma, çatışma [battle, fighting]
out of action çalışmıyor, bozuk [not working]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
activate
8
activate /ˈæktɪveɪt/ v [T] technical harekete
geçirmek, etkili hale getirmek, çalıştırmak
[start, stimulate]
active /ˈæktɪv/ adj 1.aktif, hareketli, canlı
[energetic, busy, hard-working] 2.belli etkileri
olan, etken, aktif [in operation, working]
active volcano aktif yanardağ
activity /ækˈtɪvəti/ n [C, U] 1.hareket,
faaliyet 2.yapılan işler, etkinlik, faaliyet
[pursuit, hobby]
actor /ˈæktə(r)/ n [C] erkek oyuncu, aktör
[performer, player]
actor
adaptation /ˌædæpˈteɪʃ(ə)n/ n [C,U]
uyarlama, uyarlanma, uyarlanmış şey,
adaptasyon [reworking]
adaptor, adapter /əˈdæptə(r)/ n [C] adaptör,
uyarlaç [connector]
add /æd/ v [T] 1.eklemek, ilave etmek
[increase, enlarge, extend] 2.toplamak,
toplamını almak, eklemek [total, reckon, sum
up, tot up] 3.ayrıca söylemek, eklemek,
belirtmek [note, say] 4.bir anlamı olmak,
akla yatkın olmak [make sense]
addict /ˈædɪkt/ n [C] (özellikle uyuşturucuya)
düşkün kimse, müptela kimse, tiryaki,
bağımlı [junkie, user]
a drug/heroin/nicotine addict bir
uyuşturucu /eroin/nikotin bağımlısı
addicted /əˈdɪktɪd/ adj (uyuşturucuya) bağımlı,
düşkün [dependent]
actress /ˈæktrəs/ n [C] kadın oyuncu, aktris
[performer, player]
addicted
actress
addictive /əˈdɪktɪv/ adj (uyuşturucu, sigara,
içki, vb.) alışkanlık oluşturan, bağımlılık
actual /ˈæktʃuəl/ adj gerçek, hakiki, asıl,
yapan [habit forming]
asli [real]
addition /əˈdɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.ekleme, katma
in actual fact aslında, gerçekte
[inclusion, addition] 2.ekleme, toplama
actually /ˈæktʃuəli/ adv aslında, esasen,
[counting up, adding up] 3.ek, ilave [increase]
doğrusunu isterseniz [really, as a matter of fact]
in addition (to) ek olarak, ilaveten [as well
acupuncture /ˈækjʊˌpʌŋktʃə(r)/ n [U]
(as), additionally]
akupunktur [Chinese medicine using needles]
additional /əˈdɪʃ(ə)nəl/ adj ek, ilave, ekstra
AD, A.D AmE /æd/ Milattan Sonra [Anno
[extra]
Domini]
additive /ˈædətɪv/ n [C] katkı maddesi
ad /æd/ n [C] informal gazete ilanı
[added Chemical substance]
[advertisement]
address /əˈdres/ n [C] adres [residence, abode]
adapt /əˈdæpt/ v [I,T] 1.uyum sağlamak
adequate /ˈædɪkwət/ adj yeterli, gereksinimi
[adjust, acclimatize] 2.değişiklik yapmak,
karşılayacak kadar [sufficient, enough]
uyarlamak, düzenlemek [change, alter]
adjective /ˈædʒɪktɪv/ n [C] sıfat
adaptable /əˈdæptəb(ə)l/ adj 1.kolayca
adjust /əˈdʒʌst/ v [I,T] 1.ayarlamak [alter,
uyum sağlayan [flexible, easygoing]
modify] 2.uyum göstermek, uymak
2.değiştirilebilen, uyarlanabilen [adjustable,
[acclimatize, adapt]
convertible]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
9
advertising
adopted /əˈdɒptɪd/ adj 1.yaşamayı seçtiği
[chosen] 2.evlat edinilmiş [legally made part A
of another person’s family]
adrenalin /əˈdrenəlɪn/ n [U] adrenalin
ADSL /ˌeɪ diː es ˈel/ n [U] asimetrik sayısal
abone hattı, internet bağlantısını sağlayan
bant, ADSL [Asymmetric Digital Subscriber Line,
broadband internet connection]
adult /ˈædʌlt/ n [C] yetişkin kimse [grown-up,
fully grown person or animal]
advance1 /ədˈvɑːns/ n [C,U] 1.ilerleme
[approach] 2.ilerleme, gelişme [breakthrough]
3.avans [deposit, down payment] 4.peşin
olarak, önceden [before, ahead, up front]
advance2 /ədˈvɑːns/ v [I, T] 1.ilerlemek
[move forward] 2.formal zaman/tarihi
değiştirerek daha öne alma [bring forward]
administrator
3.yükseltmek, ileriye götürmek [promote]
4.geliştirmek, gelişmek [progress] 5.ödünç
vermek, avans vermek [lend] 6.artış [increase]
advanced /ədˈvɑːnst/ adj 1.ileri, modern,
gelişmiş [state-of-the-art] 2.ileri düzeyde
admiral /ˈædm(ə)rəl/ n [C] amiral
[higher level]
admiration /ˌædməˈreɪʃ(ə)n/ n [U] takdir,
advanced manufacturing technology
hayranlık [respect, regard, amazement]
ileri üretim teknolojisi
admire /ədˈmaɪə(r)/ v [T] 1.hayranlıkla
advantage /ədˈvɑːntɪdʒ/ n [C,U] 1.avantaj,
izlemek [appreciate, enjoy] 2.hayran olmak,
üstünlük [upper hand] 2.yarar, çıkar,
hayranlık duymak, takdir etmek [marvel at,
menfaat, avantaj [benefit]
adore, respect]
admission /ədˈmɪʃ(ə)n/ n [U] 1.(kulübe, okula) take advantage of -dan faydalanmak,
yararlanmak, kazanç sağlamak
kabul edilme [entrance, acceptance, access]
2.[C] itiraf etme [confession, acknowledgment] advantageous /ˌædvənˈteɪdʒəs/ adj
üstün, avantajlı [superior, beneficial]
admit /ədˈmɪt/ v [I,T] 1.itiraf etmek, izin
adventure /ədˈventʃə(r)/ n [C,U] macera,
vermek [confess, acknowledge, allow]
serüven [escapade, enterprise]
2.içeriye bırakmak, girmesine izin vermek
adventurous /ədˈventʃ(ə)rəs/ adj
[let in, accept] 3.(hasta olarak) kabul etmek
1.maceraperest, serüven seven [daring,
[accommodated for eatment]
bold] 2.maceralı, serüven dolu [risky]
admittance /ədˈmɪt(ə)ns/ n [U] formal giriş
adverb /ˈædvɜː(r)b/ n [C] zarf, belirteç
[entrance, entry]
adolescence /ˌædəˈles(ə)ns/ n [U] ergenlik, advertise /ˈædvə(r)taɪz/ v [I, T] 1.bildirmek,
duyurmak, ilan etmek [announce, inform]
gençlik [youth, teens]
2.tanıtmak, reklamını yapmak; satılığa
adolescent /ˌædəˈles(ə)nt/ n [C] genç kişi
çıkarmak [publicize]
[teenager, young person]
adopt /əˈdɒpt/ v [I,T] 1.(başkasının çocuğunu) advertisement /ədˈvɜː(r)tɪsmənt/ n [C,U]
ilan, reklam [advert, notice]
evlat edinmek [to permanently and legally
advertising /ˈædvə(r)ˌtaɪzɪŋ/ n reklam,
raise another person’s child as your own]
2.kabul etmek; edinmek, benimsemek
reklamcılık
adjustment /əˈdʒʌs(t)mənt/ n [C,U] 1.ayar,
düzenleme [change, modification, regulation]
2.uyum, alışma, intibak [adaptation]
administer /ədˈmɪnɪstə(r)/ v 1.idare etmek,
yönetmek [manage, conduct] 2.vermek,
sağlamak [give, dispense]
administration /ədˌmɪnɪˈstreɪʃ(ə)n/ n [C,U]
1.idare, yönetim [management, operation]
2.hükümet [government]
administrative /ədˈmɪnɪstrətɪv/ adj yönetsel,
yönetimsel, idari [managerial, rectorial]
administrator /ədˈmɪnɪˌstreɪtə(r)/ n [C]
idareci, yönetici [manager, supervisor]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
advice
10
advice /ədˈvaɪs/ n [U] tavsiye, öğüt
[recommendation, guidance]
advise /ədˈvaɪz/ v [I, T] 1.tavsiye etmek,
salık vermek; öğütlemek [recommend]
2.bildirmek, haber vermek [notify, acquaint]
ill-advised akılsız, önlemsiz, tedbirsiz
well-advised akıllı, tedbirli
adviser, advisor /ədˈvaɪzə(r)/ n [C]
danışman, müşavir [guide, aide, counsellor]
advocate /ˈædvəkeɪt/ v [T] savunmak,
desteklemek [support, uphold]
aerial /ˈeəriəl/ n [C] anten [antenna]
television aerial televizyon anteni
afraid /əˈfreɪd/ adj korkmuş, -den korkan
[scared, frightened]
I’m afraid... üzgünüm, maalesef
He’s afraid of
snakes.
after /ˈɑːftə(r)/ prep 1.-den sonra 2. ...nin
arkasından, peşinden [to catch up with,
to find, following]
after all her şeye rağmen, bütün
olanlardan sonra [despite]
aftercare /ˈɑːftə(r)ˌkeə(r)/ n [U] hastane/
cezaevi sonrası bakım [postoperative care]
television
afternoon
/ˌɑːftə(r)ˈnuːn/ n [C,U] öğleden
aerial
sonra
aftershave /ˈɑːftə(r)ˌʃeɪv/ n [C,U] tıraş
losyonu [cologne]
aerobics /eəˈrəʊbɪks/ n [U] aerobik
afterwards, afterward /ˈɑːftə(r)wə(r)dz/ adv
[excercise to music]
sonradan, sonra, daha sonra [later on]
aeroplane, airplane AmE /ˈeərəˌpleɪn/ n [C]
again /əˈɡen/ adv bir daha, tekrar, yine,
uçak [aircraft, plane]
yeniden, gene [once more, anew]
then again ancak, ayrıca, ek olarak [on
the other hand]
aeroplane
again and again sık sık, ikide bir, tekrar
tekrar, defalarca [frequently, over and over]
now and again bazen, ara sıra
aesthetic, esthetic AmE /iːsˈθetɪk/ adj
[occasionally, frequently]
estetik [elegant]
against /əˈɡenst/ prep 1. -e karşı [in the
affair /əˈfeə(r)/ n [C] 1.konu, husus [matter]
opposite direction to] 2. -e doğru [at] 3.-e
2.olay, faaliyet [incident]
aykırı, karşı [opposed to, resistant to]
affect /əˈfekt/ v [T] 1.etkilemek [influence]
4.-e değecek şekilde, dayalı [beside]
2.üzmek, etkilemek [touch, disturb] 3.formal age /eɪdʒ/ n [C,U] 1.yaş [length of life] 2.çağ
numara yapmak [fake, put on]
[era] 3.yaş, yaşlılık [elderliness, oldness]
affection /əˈfekʃ(ə)n/ n [U] sevgi, düşkünlük; for ages çok uzun zaman [a long period of
şefkat [fondness, attachment, care]
time]
affirm /əˈfɜː(r)m/ v [T] formal beyan etmek,
be/come of age reşit olmak, rüştünü ispat
onaylamak, desteklemek [declare, support]
etmek
afford /əˈfɔː(r)d/ v [T] 1.(bir şeyi yapmaya, aged /eɪdʒd/ adj ... yaşında [years old]
karşılamaya, vermeye) gücü yetmek,
agency /ˈeɪdʒ(ə)nsi/ n [C] acenta [business,
durumu el vermek [pay for] 2.sağlamak,
company]
vermek [give] 3.formal (hoş ya da gerekli bir şey) agenda /əˈdʒendə/ n [C] yapılacak işler,
gündem [schedule, programme]
sağlamak [provide]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
11
airmail
agent /ˈeɪdʒ(ə)nt/ n [C] 1.temsilci [representative] ahead /əˈhed/ adv 1.ileri doğru, ileriye
2.vasıta, aracı, etmen [envoy, go-between]
[forward] 2.ileride, önde [further on, in advance] A
3.ajan [spy]
3.gelecek, ileride, ileriki [later on]
secret agent gizli ajan
get ahead başarmak, önde olmak [to be
in the front, at an advantage]
Go ahead! İlerle!
aid1 /eıd/ n [U] 1.yardım [help, assistance]
2.yardım amaçlı [benefit] 3.yardımcı olan
araç [service, support]
secret agent
aid2 /eıd/ v [T] el uzatmak, yardım etmek
[help, assist]
aide /eɪd/ n [C] yardımcı, yaver, emir
subayı [assistant]
AIDS /eɪdz/ n [U] Aids [Acquired Immune
aggression /əˈɡreʃ(ə)n/ n [U] 1.saldırganlık Deficiency Syndrome]
[belligerence, hostility] 2.saldırı, nedensiz
ailment /ˈeɪlmənt/ n [C] (ciddi olmayan)
kavga, çatışma [attack, assault]
hastalık, rahatsızlık [illness]
aggressive /əˈɡresɪv/ adj 1.saldırgan,
aim1 /eɪm/ n [C] amaç. hedef [ambition,
kavgacı [hostile, belligerent] 2.girişken,
purpose, goal]
atılgan, gözü pek [forceful, assertive]
aim2 /eɪm/ v [I,T] 1.amaçlamak, hedef
agile /ˈædʒaɪl/ adj atik, çevik, hareketli
almak [target] 2.nişan almak [point]
[acute, alert, active]
ain’t /eınt/ informal ‛am not’ ,‛is not’ ‛are
an agile athlete çevik bir atlet
not’, ‛has not’, ‛have not’ sözcüklerinin
ago /əˈɡəʊ/ adv önce [before, earlier]
yerine kullanılır
agony /ˈæɡəni/ n [C,U] şiddetli acı, aşırı
air1 /eə(r)/ n [C,U] 1.(soluduğumuz) hava
ıstırap, sancı [physical or mental suffering,
2.gökyüzü, hava 3.hava yoluyla
anguish]
into thin air tümüyle gözden uzak
agree /əˈɡriː/ v [I, T] 1.anlaşmak, mutabık
on/off air radyoda yayınlanmakta/
kalmak [have the same opinion] 2.(düşünce,
yayınlanmamakta olan
görüş, vb. için) kabul etmek, razı olmak
2
air
/eə(r)/ v [I,T] 1.radyoda yayınlanmak
[consent, assent] 3.uyuşmak, birbirini
[broadcast]
2.havalandırmak [freshen]
doğrulamak [get on, coincide]
3.açıklamak,
açıkça söylemek [reveal, explain]
agreeable /əˈɡriːəb(ə)l/ adj 1.hoşa giden,
hoş [pleasant, delightful] 2.formal anlaşmaya air conditioner / eə(r) kənˈdɪʃ(ə)nə(r)/ n [C]
havalandırma cihazı, klima [climate control]
hazır, uygun, razı [consenting, amenable]
agreement /əˈɡriːmənt/ n [C,U] 1.fikir birliği, airconditioned /ˈeə(r)kənˌdɪʃ(ə)nd/ adj
klima ile havalandırılmış, klimalı [climate
anlaşma [consent, harmony] 2.anlaşma,
controlled]
ittifak [pact, deal]
air conditioning / ˈeə(r) kənˈdɪʃ(ə)nɪŋ/ n [U]
agriculture /ˈæɡrɪˌkʌltʃə(r)/ n [U] tarım
havalandırma tesisatı [climate control]
[farming, cultivation]
ah /aː/ interj tonlamaya göre acı, şaşkınlık, aircraft /ˈeə(r)ˌkrɑːft/ n [C] uçak [plane, fighter,
jet]
acıma, şikâyet, beğenme, beğenmeme
airfare /ˈeə(r)ˌfeə(r)/ n [C] uçak bileti ücreti
vb belirten ifade
[the price of a plane ticket]
aha /ɑːˈhɑː/ interj söylenen şeyin
anlaşıldığını ya da hoşa gittiğini gösteren airline /ˈeə(r)ˌlaɪn/ n [C] havayolu
ünlem, a!, işte!, gördün mü?
airmail /ˈeə(r)ˌmeɪl/ n [U] havayolu ile
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
airport
12
airport /ˈeə(r)ˌpɔː(r)t/ n [C] havaalanı,
havalimanı [non-military airbase]
airport
aisle /aɪl/ n [C] (sinema, tiyatro vb) iki sıra
koltuk arasında uzanan yol, ara yol;
koridor [passageway, gangway]
alarm1 /əˈlɑː(r)m/ n [C,U] tehlike işareti,
alarm [siren, warning bell]
alarm2 /əˈlɑː(r)m/ v [T] korkuya kapılmak,
panik olmak, dehşete düşmek [panic,
frighten]
album /ˈælbəm/ n [C] 1.fotoğraf albümü
2.uzunçalar, albüm
alcohol /ˈælkəˌhɒl/ n [C,U] alkol [liquor, booze]
alcoholic /ˌælkəˈhɒlɪk/ adj alkol içeren
an alcoholic drink alkollü içecek
alert /əˈlɜː(r)t/ adj tetikte bekleyen, dikkatli,
atik, çevik [vigilant, watchful]
algebra /ˈældʒɪbrə/ n [U] cebir [maths using
letters and symbols]
alien /ˈeɪliən/ n [C] 1.AmE yabancı
[foreigner] 2.başka dünyalardan gelen
yaratık [from another planet, extraterrestrial]
Allah /ˈælə/ n sng Allah
allege /əˈledʒ/ v [T] iddia etmek [claim, declare]
allergic /əˈlɜː(r)dʒɪk/ adj alerjik [hypersensitive,
susceptible]
alliance /əˈlaɪəns/ n [C,U] güç birliği,
ittifak, pakt [pact, bond, affiliation]
alligator /ˈælɪˌɡeɪtə(r)/ n [C] timsah
[amphibious reptile from the US and China]
alligator
allow /əˈlaʊ/ v [T] 1.izin vermek, ayırmak
[let, permit] 2.hesaba katmak [consider,
bear in mind]
allowance /əˈlaʊəns/ n [C] harçlık [amount of
money aid regularly to sb]
all right1 /ɔːl raɪt/ adv 1.güvende [safe]
2.yolunda [fine, okay]
all right2 /ɔːl raɪt/ interj 1.tamam, peki, olur
[fine, okay] 2.pekala [very well] 3.evet
[yes] 4.tamam, anlaşıldı [checking /
showing understanding]
ally /ˈælaɪ/ n [C] müttefik [friend, partner]
almond /ˈɑːmənd/ n [C] badem
almond
alien
alike /əˈlaɪk/ adj benzer, aynı [similar, the same]
alive /əˈlaɪv/ adj 1.canlı, yaşayan [living]
2.yaşam dolu, canlı [vivacious, energetic]
3.taze, canlı [fresh]
all1 /ɔːl/ det tüm [the whole]
all night long tüm gece boyunca
all over / around (sth) heryerde
all2 /ɔːl/ pron tüm, hepsi, her [every]
all3 /ɔːl/ predet bütün, tamamı [every single bit]
all4 /ɔːl/ adv 1.tamamen, bütünüyle
[completely, totally]
all- /ɔːl/ prefix tüm [the whole, entirely, totally, fully]
almost /ˈɔːlməʊst/ adv hemen hemen,
yaklaşık, az kalsın, neredeyse [nearly,
approaching]
alone1 /əˈləʊn/ adj tek başına [by oneself]
alone2 /əˈləʊn/ adv yalnızca, sadece [only]
along1 /əˈlɒŋ/ adv 1.beraber, ileri doğru
[forward, on]
along with biri veya bir şey ile birlikte
along2 prep 1. ... boyunca [from one part to
another] 2. ... kenarında/kıyı boyunca
[alongside, beside]
aloud /aˈlaud/ adv yüksek sesle [out loud,
audibly]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
13
alphabet /ˈælfəˌbet/ n [C] alfabe
alphabet
alphabetical /ˌælfəˈbetɪk(ə)l/ adj alfabetik
olarak
an alphabetical list of names alfabetik
bir isim listesi
already /ɔːlˈredi/ adv zaten, evvelce,
şimdiden [before now, at present]
also /ˈɔːlsəʊ/ adv da, dahi, hem, hem de,
yine, ayrıca, aynı zamanda, yanı sıra [too,
additionally]
alter /ˈɔːltə(r)/ v 1.değişmek, başka türlü
olmak [change, be changed] 2.değiştirmek
[remodel, fit, adjust]
alternate /ˈɔːltə(r)neɪt/ v [I,T] birbiri ardına
gelmek, bir sıra takip etmek [take rotate]
alternative /ɔːlˈtɜː(r)nətɪv/ n [C] seçenek, iki
şıktan biri, alternatif [choice, option]
although /ɔːlˈðəʊ/ conj -e karşın, ise de,
-dığı halde, olmakla beraber, olmasına
rağmen [though, albeit, despite the fact that]
altitude /ˈæltɪˌtjuːd/ n [C,U] yükseklik [height,
elevation]
altogether /ˌɔːltəˈɡeðə(r)/ adv 1.tamamen,
tümüyle [totally, completely] 2.her şeye
rağmen, neticede, yine de [in sum, generally,
all in all]
aluminium, aluminum AmE /ˌæləˈmɪniəm/
n [U] alüminyum
always /ˈɔːlweɪz/ adv 1.her defa, hep,
sürekli [all the time, constantly] 2.sonuna
dek, daima, her zaman [for ever] 3.sürekli,
durmadan, hep [continually, consistently]
am1 /æm/ v 1. ... -im [to be] 2.birinci tekil
şahıs ‛I’ ın fiili
am2, a.m. AmE /æm/ abbr gece yarısından
sonra öğleden önceki zaman/saat
belirtilmesinde kullanılır, [between midnight
and noon, in the morning]
amphitheatre
amateur /ˈæmətə(r)/ n [C] deneyimsiz
kimse, meraklı, amatör sporcu, hevesli A
kimse [non-professional, inexperienced person]
amaze /əˈmeɪz/ v [I,T] şaşırtmak, hayrete
düşürmek [astonish, surprise]
amazing /əˈmeɪzɪŋ/ adj şaşırtıcı, hayrete
düşürücü [astonishing, astounding]
ambassador /æmˈbæsədə(r)/ n [C]
büyükelçi, sefir, temsilci, diplomat
[representative, envoy]
ambiguity /ˌæmbɪˈɡjuːəti/ n [C,U]
1.belirsizlik, karışıklık, anlam belirsizliği
[vagueness] 2.birden fazla anlama gelme
[double meaning]
ambition /æmˈbɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.istek, hedef,
arzu, şiddetle istenen şey [desire, aim]
2.hırs, tutku [determination to be successful]
ambulance /ˈæmbjʊləns/ n [C] ambulans
ambulance
amend /əˈmend/ v [T] formal düzeltmek,
değiştirmek [change, alter]
American /əˈmerɪkən/ adj Amerikalı
amid(st) /əˈmɪdst/ prep written 1.ortasında,
arasında [in the middle of] 2.arasında
[with, surrounded by]
amnesia /æmˈniːziə/ n [U] amnezi, hafıza
kaybı
among, amongst /əˈmʌŋ(st)/ prep
1.ortasında, arasında [in the middle of, between]
2. -den biri, içinde, arasında [in, with]
3.aralarında, arasında [with, in the middle of]
4.- den biri [one of, with]
amount /əˈmaʊnt/ n [C] miktar; tutar
[quantity, sum]
amphibian /æmˈfɪbiən/ n [C] hem suda hem
karada yaşayabilen hayvan, amfibi
amphitheatre, amphitheater AmE
/ˈæmfɪˌθɪətə(r)/ n [C] amfitiyatro [open air
theatre]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
amuse
14
amuse /əˈmjuːz/ v [I,T] eğlendirmek
[entertain, charm]
amusement /əˈmjuːzmənt/ n [C,U] eğlence,
zevk, hobi [entertainment, recreation]
amusing /əˈmjuːzɪŋ/ adj komik, eğlenceli
[funny, comical]
anaconda /ˌænəˈkɒndə/ n [C] anakonda
yılanı [South American snake]
anaemia, anemia AmE /əˈniːmiə/ n [U]
kansızlık, anemi
anaesthetic, anesthetic AmE /ˌænəsˈθetɪk/
n [C,U] anestetik, uyuşturucu [gas, analgesic,
sedative]
analyse, analyze AmE /ˈænəlaɪz/ v [T]
analiz etmek, çözümlemek [examine, evaluate]
analysis /əˈnæləsɪs/ n [C,U] pl analyses
çözümleme, analiz etme, analiz, tahlil
[examination, breakdown]
analyst /ˈænəlɪst/ n [C] 1.(özellikle kimyasal)
analiz yapan kimse, analist [analysing expert]
2.psikanalist, ruhçözümcü [psychoanalyst]
analytic, analytical /ˌænəˈlɪtɪk(ə)l/ adj
çözümsel, analitik [investigative, inquiring]
an analytic process çözümsel bir süreç
anarchy /ˈænə(r)ki/ n [U] anarşi, kargaşa
[lawlessness, chaos]
anatomy /əˈnætəmi/ n [C,U] anatomi,
yapıbilim [structure, composition]
the anatomy of a plant bir bitkinin
anatomisi
ancestor /ˈænsestə(r)/ n [C] ata [forefather,
forebear]
ancient /ˈeɪnʃ(ə)nt/ adj 1.çok eski [very old,
early] 2.Romalılar ve Yunanlılar zamanına
ait, eski [long ago]
an ancient civilization Çok eski bir
uygarlık
and /ænd/ conj 1.ve, ile [together with] 2.ve
sonra, daha sonra [then] 3.ve bu yüzden,
bundan dolayı [so] 4.ile [plus, add]
anecdote /ˈænɪkˌdəʊt/ n [C] anekdot, fıkra
[story, reminiscence]
angel /ˈeɪndʒ(ə)l/ n [C] 1.melek [divine
messenger, seraph] 2.melek gibi insan [beauty]
angel
anger /ˈæŋɡə(r)/ n [U] öfke, kızgınlık,
hiddet [rage, annoyance]
angle /ˈæŋɡ(ə)l/ n [C] 1.açı [corner] 2.bakış
açısı [viewpoint, position, direction] 3.eğimli
[inclination]
angry /ˈæŋɡri/ adj kızgın, öfkeli, dargın
[hot-headed, annoyed, furious]
angry
animal /ˈænɪm(ə)l/ n [C] 1.hayvan [creature]
2.canavar, hayvanca davranış [beast, brute]
animate /ˈænɪmeɪt/ v [T] canlandırmak,
heyecan katmak [enliven, energize]
animated /ˈænɪˌmeɪtɪd/ adj canlı, hayat
dolu, hareketli [lively, active]
ankle /ˈæŋk(ə)l/ n [C] ayak bileği
ankle
anniversary /ˌænɪˈvɜː(r)s(ə)ri/ n [C]
yıldönümü [yearly commemorative date]
announce /əˈnaʊns/ v [T] 1.yüksek sesle
bildirmek, anons etmek, duyurmak [make
known, broadcast, declare] 2.haber vermek,
habercisi olmak [indicate, signal]
announcement /əˈnaʊnsmənt/ n [C] ilan,
anons, bildiri, duyuru [declaration, statement,
advertisement]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
anyway
15
announcer /əˈnaʊnsə(r)/ n [C] spiker
[broadcaster, talker]
annoy /əˈnɔɪ/ v [T] sinirlendirmek, can
sıkmak, rahatsız olmak, kızdırmak, baş
ağrıtmak [irritate, anger]
annoying /əˈnɔɪɪŋ/ adj sinir bozucu, can
sıkıcı, rahatsız edici [irritating, aggravating]
annoying situation sinir bozucu durum
annual /ˈænjuəl/ adj yıllık, yılda bir kez,
her yıl [yearly, once a year]
anonymous /əˈnɒnɪməs/ adj anonim, adsız,
adı bilinmeyen, yazarı bilinmeyen
[unnamed, unidentified]
another1 /əˈnʌðə(r)/ det bir başkası, başka
bir tane [one more, an additional]
another2 /əˈnʌðə(r)/ pron ayrı, başka
[a different one, more]
answer1 /ˈɑːnsə(r)/ n [C,U] 1.cevap [reply,
acknowledgment] 2.cevaben [reply, reaction]
3.sorunun vb. cevabı [result, conclusion]
answer2 /ˈɑːnsə(r)/ v 1.yanıtlamak, cevap
vermek, karşılık vermek [acknowledge, reply,
respond] 2.yeterli olmak, tatmin edici olmak
[be enough]
answerable /ˈɑːns(ə)rəb(ə)l/ adj hesap
vermek [accountable, responsible]
ant /ænt/ n [C] karınca
antibiotic /ˌæntibaɪˈɒtɪk/ n [C] antibiyotik
A
anticipate /ænˈtɪsɪpeɪt/ v [T] öngörmek,
beklemek [expect, forecast, await, prepare for]
antique /ænˈtiːk/ n [C] antik, antika eşya
[antiquity, artefakt]
antonym /ˈæntənɪm/ n [C] zıt anlam [opposite]
anxiety /æŋˈzaɪəti/ n [C,U] 1.korku, endişe,
tasa, kaygı [distress, doubt, concern]
2.endişe kaynağı/nedeni [fear, apprehension,
worry]
anxious /ˈæŋkʃəs/ adj 1.korkulu, tedirgin,
meraklı [afraid, concerned, worried, fearful,
nervous] 2.çok istekli, çok arzulu, hevesli,
sabırsızlanma [eager, impatient]
anxious
any1 /ˈeni/ det 1.hiç, hiç biri 2.herhangi bir
[whichever]
any2 /ˈeni/ pron birisi, biri, kimse [one or two]
any3 /ˈeni/ adv biraz daha, en azından, hiç
değilse [at all, a bit]
anybody /ˈeniˌbɒdi/ pron 1.herkes, kim
olursa; herhangi birisi [any person, anyone]
ant
2.birisi, kimse, hiç kimse [no one]
anyhow /ˈeniˌhaʊ/ adv 1.gelişigüzel bir
biçimde, rasgele [at random, haphazardly]
Antarctic /ænˈtɑː(r)ktɪk/ adj Güney Kutbuyla 2.her şeye rağmen, yine de [anyway]
ilgili [southern polar region]
anyone /ˈeniˌwʌn/ pron [anybody]
Antarctic, the n Güney Kutbu ve çevresi,
anything /ˈeniˌθɪŋ/ pron 1.(herhangi) bir şey;
Antarktika [the South Pole]
hiçbir şey [nothing] 2.her şey, ne olsa
antelope /ˈæntɪˌləʊp/ n [C] antilop [deer-like
[whatever]
animal]
anyway,
anyways AmE /ˈeniˌweɪ/ adv 1.her
antenna, antennae pl /ænˈtenə/ n [C]
durumda, ne olursa olsun, yine de
1.duyarga, anten [feeler] 2.anten
[despite this, nevertheless] 2.neyse, her neyse
anthropology /ˌænθrəˈpɒlədʒi/ n [U]
[by the way] 3.her halükarda [whatever]
insanbilim [The study of human societies,
4.zaten [anyhow]
customs and beliefs]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
apart
16
apart1 /əˈpɑː(r)t/ adv 1.ayrılmış, ayrı, uzakta appendix /əˈpendɪks/ n [C] pl appendices
1.(yazı, kitap, vb, sonundaki) ek, ek bölüm
[at a distance, separately, aside] 2.parçalara
2.kör bağırsak [part of the body]
ayırma [to pieces, to bits] 3.ayrı [seperate, at a
appetite /ˈæpətaɪt/ n [C,U] 1.iştah [hunger]
distance] 4.ayırmak [away]
2.istek, tutku, arzu [desire, craving]
apart2 /əˈpɑː(r)t/ prep dışında, haricinde
applaud /əˈplɔːd/ v [I,T] 1.alkışlamak [clap]
[despite]
2.formal beğenmek, onaylamak, övmek
apartheid /əˈpɑː(r)tˌheɪt/ n [U] ırk ayrımı
[praise]
[racial segregation]
apartment /əˈpɑː(r)tmənt/ n [C] apartman
dairesi
ape /eɪp/ n [C] (kuyruksuz) maymun [monkey]
apologise, apologize AmE /əˈpɒlədʒaɪz/ v
applaud
[I] özür dilemek [say sorry, ask forgiveness]
apple /ˈæp(ə)l/ n [C,U] elma
apologise
apple
apology /əˈpɒlədʒi/ n [C] özür; mazeret
[defence, acknowledgment]
apostrophe /əˈpɒstrəfi/ n [C] kesme işareti,
apostrof
apparatus /ˌæpəˈreɪtəs/ n [C,U] alet,
cihaz, aygıt [equipment, appliances]
apparently /əˈpærəntli/ adv görünüşe göre,
anlaşılan [it appears that, it seems that]
appeal /əˈpiːl/ n [C,U] 1.rica, yalvarma,
başvuru, talep, çağrı [request] 2.çekim,
cazibe, çekicilik [attraction, allure] 3.temyiz
[a formal request to change a legal decision]
appear /əˈpɪə(r)/ v [I] 1.gözükmek,
görünmek, ortaya çıkmak [become
noticeable, be present] 2.gibi görünmek,
izlenimini vermek [look, seem] 3.bulunmak,
var olmak [be, be present, becomes available]
4.oynamak, görünmek [perform, take part]
appearance /əˈpɪərəns/ n [C,U] 1.geliş
[arrival, coming] 2.görünüş [look, image]
3.toplum içinde bir faaliyette görünmek/rol
almak [occurance, presence]
appendicitis /əˌpendɪˈsaɪtɪs/ n [U] apandisit
appliance /əˈplaɪəns/ n [C] alet, gereç,
araç [device, apparatus]
applicant /ˈæplɪkənt/ n [C] başvuran kişi,
aday, istekli [candidate, claimant]
application /ˌæplɪˈkeɪʃ(ə)n/ n [C,U] 1.talepte
bulunma, talep, başvuru [request, claim]
2.dikkat, özen [dedication, commitment]
3.(merhem, vb.) sürme [use, employment]
4.uygulama [purpose, function]
apply /əˈplaɪ/ v [I,T] 1.uygulamak,
uygulamaya koymak, kullanmak [make use
of] 2.başvuruda bulunmak, başvurmak
[request, ask to] 3.(üstüne) sürmek, koymak,
yaymak [administer, employ] 4.çaba
göstermek, özen göstermek, (kendini)
vermek, uğraşmak [dedicate, devote]
5.ile ilgili olmak [be relevant]
appoint /əˈpɔɪnt/ v [T] atamak, tayin etmek
[assign, elect]
appointment /əˈpɔɪntmənt/ n [C,U] 1.atama,
tayin [nomination, engagement] 2.randevu
[meeting] 3.iş, görev [job, position]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
area
17
appreciate /əˈpriːʃiˌeɪt/ v [I,T] 1.takdir
etmek, değerini bilmek [value, think highly
of, respect] 2.anlamak; farkında olmak [value,
respect, rate highly] 3.technical değerlenmek,
değeri artmak [increase, go up in value]
apprentice /əˈprentɪs/ n [C] çırak [trainee,
beginner]
approach /əˈprəʊtʃ/ v [I,T] 1.yaklaşmak,
yakınlaşmak [move towards, come close]
2.üzerinde durmaya ilgilenmeye
başlamak [set about, begin work on] 3.konuyu
açmak [broach]
appropriate /əˈprəʊpriət/ adj uygun [suitable]
approval /əˈpruːv(ə)l/ n [U] 1.onama,
onaylama [support] 2.formal resmî izin,
onay [consent, agreement]
approve /əˈpruːv/ v [I,T] 1.onaylamak,
onamak [agree to, allow] 2.uygun bulmak,
tasvip etmek [favour, admire]
aquarium /əˈkweəriəm/ n [C] akvaryum
[fish tank]
Aquarius /əˈkweəriəs/ n [C,U] 1.Kova
burcu 2.Kova takımyıldızı
aqueduct /ˈækwɪˌdʌkt/ n [C] su kemeri
[bridge carrying water]
A
aqueduct
arc /ɑː(r)k/ n [C] kavis, yay, eğmeç [curve, arch]
arch /ɑː(r)tʃ/ n [C] 1.kemer [span, bridge]
2.kavisli şey, ayak kemeri, taban çukuru
archaeology, archeology AmE
/ˌɑː(r) kiˈɒlədʒi/ n [U] arkeoloji, kazıbilim
[the study of ancient societies]
architect /ˈɑː(r)kɪˌtekt/ n [C] mimar
[designer, master builder, creator]
approve
architect
approximate /əˈprɒksɪmət/ adj hemen
hemen doğru ama tam değil, yaklaşık
[close, near, rough, estimated]
*approximately
apricot /ˈeɪprɪˌkɒt/ n [C,U] kayısı
apricot
April /ˈeɪprəl/ n [C,U] Nisan ayı
April fool kendisine Nisan 1 şakası
yapılan kimse
apt /æpt/ adj 1.uygun, yerinde, münasip
[appropriate, fitting] 2.eğilimli, yatkın,
meyilli [inclined, disposed] 3.zeki, çabuk
kavrayan [gifted, clever]
architecture /ˈɑː(r)kɪˌtektʃə(r)/ n [U] mimari,
mimarlık [design, building, structure]
archive /ˈɑː(r)kaɪv/ n [C] 1.arşiv [records,
documents, annals] 2.arşiv odası, arşiv
binası, arşiv [records office]
Arctic, the /ˈɑː(r)ktɪk/ n [C,U] kuzey kutbu
[the North Pole]
arctic /ˈɑː(r)ktɪk/ adj buz gibi, dondurucu
[freezing, chilly]
are /ɑː(r)/ v bkz. be -sin, -iz, -siniz, -derler
Are you ready? Hazır mısın?
area /ˈeəriə/ n [C] 1.alan, saha [zone]
2.belirli bir alan, bölge [region, district]
3.yüzölçümü, alan [space, size] 4.(bilimsel
açıdan, vb.) alan, saha [breadth, extent]
5.parça, bölüm [part, portion]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
arena
18
armpit /ˈɑː(r)mˌpɪt/ n [C] koltuk altı [underarm]
army /ˈɑː(r)mi/ n [C] ordu, kara ordusu
[soldiers, armed force]
aroma /əˈrəʊmə/ n [C] güzel koku, aroma
[scent, bouquet, fragrance]
around1 /əˈraʊnd/ prep 1.çevrede, ortalıkta,
etrafında [surrounding, encircling] 2.aşağı
yukarı, yaklaşık [approximately, roughly]
3.her yanına; çevresine, çevrede solunda,
sağına soluna [everywhere, in all directions]
4.yakınlarda, civarda, buralarda,
argue
dolayında [near, close by]
around2 /əˈraʊnd/ adv 1.ötede beride, öteye
beriye [here and there, about, nearby] 2.arkaya,
geriye [about, back]
argument /ˈɑː(r)ɡjʊmənt/ n [C,U] 1.tartışma, arrange /əˈreɪndʒ/ v 1.dizmek, düzeltmek,
münakaşa, anlaşmazlık [quarrel, clash]
düzenli bir şekilde yerleştirmek [put in order,
2.üzerinde konuşma, düşünme, tartışma
classify] 2.kararlaştırmak, planlamak;
[discussion] 3.tez, düşünce, karşısındakileri
saptamak [plan, decide] 3.ayarlamak,
ikna etmek için ileri sürülen kanıt ya da
düzenlemek [organise] 4.düzenlemek,
konu [defense, reason] 4.bir kitabın
ayarlamak [adapt, orchestrate]
savunduğu düşüncelerin özeti, ana fikir
arrangement /əˈreɪndʒmənt/ n [C,U]
[subject matter, gist]
1.hazırlık [plan, preparations] 2.aranjman,
Aries /ˈeəriːz/ n [C,U] Koç burcu
düzen [order, array, pattern] 3.anlaşma,
aristocracy /ˌærɪˈstɒkrəsi/ n [C] aristokrasi,
uzlaşma [agreement, understanding] 4.plan,
soylular yönetimi, elit tabaka, asiller
organizasyon, ayarlama [often plural plans,
[nobility, upper class, elite]
organization, provision]
aristocrat /ˈærɪstəˌkræt/ n [C] 1.soylu,
arrest /əˈrest/ v [I] 1.tutuklamak [catch,
aristokrat [noble, peer] 2.informal bir şeyin
detain] 2.formal durdurmak, kesmek,
en iyi örneği/çeşidi, en kaliteli örnek [lord]
bitirmek, önünü almak, önlemek [stop, block]
arithmetic /əˈrɪθmətɪk/ n [U] aritmetik,
matematik [mathematics]
arm1 /ɑː(r)m/ n [C] 1.kol [limb] 2.giysi kolu
3.koltuk kolu 4.dal, şube, kol, bölüm [branch]
arrest
arm2 /ɑː(r)m/ v [T] silah sağlamak,
silahlandırmak [provide with weapons, equip]
armchair /ˈɑː(r)mˌtʃeə(r)/ n [C] koltuk
[comfy chair]
arena /əˈriːnə/ n [C] 1.arena, oyun alanı
[ring, amphitheatre] 2.alan, saha, arena,
faaliyet alanı [sphere, area]
aren’t /ɑː(r)nt/ v are not veya am not
yardımcı fiillerinin kısaltılmış hali [are not]
argue /ˈɑː(r)ɡju/ v 1.tartışmak, atışmak
[quarrel, bicker] 2.kanıtlamaya çalışmak,
iddia etmek [discuss, assert]
armchair
armed /ɑː(r)md/ adj silahlı, silahlanmış
[carrying weapons, equipped]
arrival /əˈraɪv(ə)l/ n [C,U] 1.geliş, varış
[coming, appearance] 2.gelen kimse,
varan kimse [newcomer, caller]
arrive /əˈraɪv/ v [I] 1.gelmek, varmak,
dönmek, ulaşmak [show up, appear]
2.ulaşmak, varmak, yetişmek [reach]
3.başarı kazanmak, başarmak, üstesinden
gelmek [succeed, become famous]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
19
assassin
arrogant /ˈærəɡənt/ adj kibirli, gururlu,
artistic /ɑː(r)ˈtɪstɪk/ adj sanatsal nitelik,
A
kendini beğenmiş, küstah, ukala [conceited, yetenek, beceri [creative, aesthetic]
disdainful]
as1 /æz/ adv 1.as ... as ... kadar 2.such
arrow /ˈærəʊ/ n [C] 1.ok [dart, bolt] 2.yön
... as ... gibi [like] 3.şu ana kadar, şimdiye
belirtmekte kullanılan ok işareti [pointer]
dek, şimdilik [at present]
as2 /æz/ conj 1.için, amacıyla [since, because]
2.-dığı sırada, -ken [when, at the time that]
3.-dığı için, -den dolayı [because]
arrow
as3 /æz/ prep 1.[in the role of, acting as]
2.gerçekte, hakikatte [in reality] 4.bir
yerde, bir bakıma
art /ɑː(r)t/ n [C,U] 1.sanat [beautiful, creative,
as is/was olduğu gibi, hiçbir değişiklik
inspired] 2.sanat ürünü, sanat yapıtı
yapmadan [in its present condition]
[creative ability, artistic items] 3.deneyim,
ash /æʃ/ n [C,U] 1.kül [cinders] 2.dişbudak
çalışma ya da gözlemle kazanılmış
ağacı
herhangi bir beceri, ustalık, yetenek [skill, ashamed /əˈʃeɪmd/ adj utanmış, mahcup,
craft]
üzülmüş [embarrassed, distressed]
the arts sanat, müzik, tiyatro, film ve dans
gibi güzel sanatlar
fine arts güzel sanatlar
ashamed
liberal arts toplumsal bilimler
Master of Arts dil, tarih, edebiyat gibi
konularda yüksek lisans eğitimi
artefact, artifact AmE /ˈɑː(r)tɪˌfækt/ n [C]
eski el yapımı eşyalar [ancient object, relic]
ashore /əˈʃɔː(r)/ adv kıyıda, kıyıya, karada,
artery /ˈɑː(r)təri/ n [C] 1.atardamar, arter
karaya [on land, aground, to the shore]
[blood vessel] 2.ana yol, merkez yol [road,
aside /əˈsaɪd/ adv kenara, yana, yan tarafa,
railway]
(bir) yana [to one side, apart]
article /ˈɑː(r)tɪk(ə)l/ n [C] 1.makale, yazı
ask /ɑːsk/ v 1.sormak [inquire, interrogate,
[composition, report] 2.formal eşya,
query] 2.istemek, rica etmek, talep etmek
parça [object, thing, commodity] 3.madde, fıkra
[request, appeal] 3.çağırmak, davet etmek
[clause, item] 4.gramer tanımlık, artikel
[invite]
artificial /ˌɑː(r)tɪˈfɪʃ(ə)l/ adj 1.yapay, suni
asleep /əˈsliːp/ adj 1.uykuda [sleeping]
[synthetic, man-made] 2.yapmacık, yalancı
2.uyuşmuş [numb]
[fake, bogus, insincere]
aspect /ˈaespekt/ n [C,U] 1.çok yönlü
artificial insemination suni döllenme
herhangi bir şeyin bir yüzü, açısı, bir yanı,
artificial respiration suni solunum
tek yanı, tek tarafı [side, slant, angle, feature]
artist /ˈɑː(r)tɪst/ n [C] 1.(şarkıcı, dansçı,
oyuncu gibi) sanatçı 2.ressam [painter, sculptor, 2.(ev, oda, pencere, vb. ‚nin) yönü, cephesi,
baktığı yön [direction in which it faces] 3.written
designer]
görünüş; yüz ifadesi [appearance, air]
asphalt /ˈæsfælt/ n [U] asfalt [tar]
aspirin /ˈæsprɪn/ n [C,U] aspirin
artist
ass /æs/ n [C] 1.not polite enayi [fool, blockhead]
2.AmE not polite kalça, popo [behind,
bottom, backside] 3.old-fashioned eşek
[donkey]
assassin /əˈsæsɪn/ n [C] suikastçı, katil
[murderer, executioner]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
assassinate
20
assassinate /əˈsæsɪneɪt/ v [I] suikast
yapmak, öldürmek [murder, eliminate
(slang)]
assemble /əˈsemb(ə)l/ v [I,T] 1.bir araya
toplamak [meet, gather] 2.toplanmak,
birleşmek [bring together, rally] 3.monte
etmek [put together, erect]
assembly /əˈsembli/ n [C,U] 1.özel bir
amaçla bir araya toplanmış insanlar,
topluluk, meclis, kongre [group]
2.toplantı [gathering of all the teachers and
pupils at a regular time] 3.montaj hattı
assess /əˈses/ v [T] değer biçmek,
değerlendirmek, belirlemek [evaluate,
estimate]
assessment /əˈsesmənt/ n [C,U]
değerlendirme [judgment, appraisal, estimate]
assign /əˈsaɪn/ v [T] 1.(pay olarak) vermek,
ayırmak, tahsis etmek [give, allocate]
2.(önem) vermek, atfetmek [attribute, accredit]
3.bir işe koymak, görevlendirmek, iş
vermek [appoint] 4.saptamak, belirlemek
[set, appoint]
assignment /əˈsaɪnmənt/ n [C,U] 1.kişiye
verilmiş ya da kişinin gönderileceği/
verileceği iş, görev, ödev [task] 2.atama,
tayin etme [appointment]
assist /əˈsɪst/ v [I,T] formal yardım etmek,
desteklemek [help]
assistance /əˈsɪst(ə)ns/ n [U] yardım,
destek [help, aid]
assistant /əˈsɪst(ə)nt/ n [C] yardımcı,
asistan [helper, deputy]
associate /əˈsəʊsiˌeɪt/ v [T]
1.ilişkilendirmek, birleştirmek [connect, ally]
2.birleşmek [affiliate] 3.arkadaşlık etmek
[mix, socialize]
association /əˌsəʊsiˈeɪʃ(ə)n/ n [C,U]
1.kurum, birlik, dernek [group, organisation]
2.ortaklık, işbirliği [partnership] 3.ilişki,
düşünsel olarak bir araya getirme,
çağrışım, [connection, relationship]
assume /əˈsjuːm/ v [T] 1.gerçek saymak,
varsaymak, farz etmek [take for granted,
believe] 2.ele geçirmek, üstlenmek, yerine
getirmek [take on, accept] 3.almak, takınmak
[put on, adopt]
assumption /əˈsʌmpʃ(ə)n/ n [C,U] 1.farz,
zan [presumption, belief] 2.formal üzerine
alma, kabullenme [taking on, acceptance,
acquisition]
asterisk /ˈæst(ə)rɪsk/ n [C] asterisk, yıldız
imi, yıldız [star]
asthma /ˈæsmə/ n [U] astım
astonish /əˈstɒnɪʃ/ v [T] şaşırtmak, hayrete
düşürmek [amaze, astound]
*astonishing
astrologer /əˈstrɒlədʒə(r)/ n [C] astrolog,
müneccim, yıldız falcısı
astrology /əˈstrɒlədʒi/ n [U] astroloji,
müneccimlik, yıldız falcılığı
astronaut /ˈæstrəˌnɔːt/ n [C] astronot
[cosmonaut]
astronaut
astronomer /əˈstrɒnəmə(r)/ n [C] astronom,
gökbilimci
astronomy /əˈstrɒnəmi/ n [U] astronomi,
gökbilim
at /æt/ prep -de, -da
1.pozisyon/yer belirten -de, -da
at the bottom of the page sayfanın en
altında
at the party partide
at the end of the street caddenin
sonunda
2.yön belirten -e, -a
What are you looking at? Neye
bakıyorsun?
3.zaman belirten -de, -da
4.belirli bir durumu ifadede -de, -da, -den,
-dan
ate bkz eat
atheism /ˈeɪθiˌɪz(ə)m/ n [U] tanrıtanımazlık
[nonbelief, disbelief]
atheist /ˈeɪθiɪst/ n [C] ateist, tanrıtanımaz
[nonbeliever, disbeliever]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
21
auditorium
athlete /ˈæθliːt/ n [C] atlet,sporcu
[sportsperson, competitor]
attend /əˈtend/ v [I,T] formal 1.dikkatini
A
vermek, dinlemek, ilgilenmek [look after,
car for] 2.bulunmak, -e gitmek, katılmak,
hazır bulunmak [be present, go to]
attendance /əˈtendəns/ n [C,U] hazır
bulunma, katılma, devam etme, düzenli
athlete
olarak gitme [presence]
attention /əˈtenʃ(ə)n/ n [U] 1.dikkat, ilgi
[concentration, alertness] 2.bakım, ilgi [care,
concern] 3.farkına varmak [notice, awareness]
4.esas duruşa geçmek [stand straight]
athletic /æθˈletɪk/ adj 1.atletik, atletizm ile
5.dikkat, özen, dikkat etmek [listen carefully,
ilgili [sport] 2.bedence güçlü, atletik [fit,
concentrate]
active]
attitude /ˈætɪˌtjuːd/ n [C,U] 1.görüş,
athletics /æθˈletɪks/ n [U] atletizm [sports]
düşünce, yargı, fikir [opinion, viewpoint]
atlas /ˈætləs/ n [C] atlas
2.tavır, davranış, tutum [negativity, bad
ATM AmE /ˌeɪ tiː ˈem/ n [C] ATM,
behaviour] 3.informal duruş, poz [position,
bankamatik [automated teller machine,
pose]
cashpoint BrE]
attorney /əˈtɜː(r)ni/ n [C] avukat [lawyer,
atmosphere /ˈætməsˌfɪə(r)/ n [C]
solicitor]
1.atmosfer, havaküre, gazyuvarı [air,
attract /əˈtrækt/ v [T] çekmek, cezbetmek
aerosphere] 2.hava [air] 3.çevre, ortam, hava, [appeal to, allure, pull]
atmosfer [ambience]
attraction /əˈtrækʃ(ə)n/ n [C,U] 1.çekici şey
atom /ˈætəm/ n [C] 1.atom 2.birazcık, nokta [appeal, draw] 2.cazip, ilgi çekici yer
[famous building, place of interest / entertainment]
kadar [partide, bit]
attractive /əˈtræktɪv/ adj çekici, cazip,
atom bomb atom bombası
güzel, hoş, ilginç [appealing, alluring]
attach /əˈtætʃ/ v 1.bağlamak, iliştirmek,
aubergine /ˈəʊbə(r)ˌʒiːn/ n [C,U] patlıcan
bitiştirmek, takmak [connect, fasten]
[eggplant AmE]
attached /əˈtætʃt/ adj bağlı [fond, close]
attachment /əˈtætʃmənt/ n [C,U]
1.düşkünlük, tutkunluk, arkadaşlık,
aubergine
dostluk [fondness, affection, friendship]
2.(bir şeye takılabilen) parça, aksesuar
[accessory, extension] 3.technical katma,
audible /ˈɔːdəb(ə)l/ adj duyulabilir, işitilir
ek [addition, inclusion]
[clear, distinct, discernible]
1
attack /əˈtæk/ n [C,U] 1.başlama, başlangıç,
audience /ˈɔːdiəns/ n [C] 1.dinleyiciler,
girişim [criticism, censure] 2.[invasion, offensive,
izleyiciler, seyirciler [spectators, assembly]
assault] 3.kriz, nöbet [fit, bout, spell]
2.resmî görüşme, huzura kabul [formal
attack2 /əˈtæk/ v 1.saldırıya uğramak
meeting]
[assault, assail] 2.aleyhte yazı ya da sözler audio /ˈɔːdiəʊ/ n [U] ses [sound]
söylemek [criticize, abuse]
auditor /ˈɔːdɪtə(r)/ n [C] murakıp, denetçi
attempt1 /əˈtempt/ n [C] 1.deneme, girişim,
[inspector, examiner]
teşebbüs [try, effort] 2.suikast girişimi/
auditorium /ˌɔːdɪˈtɔːriəm/ n [C] 1.sinema,
denemesi [endeavour, undertaking]
tiyatro vb. yerlerde koltuk [seating area in a
attempt2 /əˈtempt/ v [T] kalkışmak,
theatre/cinema/concert hail] 2.AmE dinleme/
izleme/konferans salonu [conference hall]
teşebbüste bulunmak [try, endeavour]
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
August
22
August /ɔːˈɡʌst/ n [C,U] Ağustos
aunt /ɑːnt/ n [C] teyze, hala, yenge [aunty,
auntie]
au pair /ˌəʊ ˈpeə(r)/ n [C] yaptığı ev işlerine
karşılık bir aile yanında kalan kız veya
erkek çocuk bakıcısı [babysitter, housekeeper]
authentic /ɔːˈθentɪk/ adj 1.gerçek, hakiki,
doğru; orijinal [real] 2.dili içten, dili yalın
[genuine, actual]
authenticate /ɔːˈθentɪkeɪt/ v [T] belgelemek
[verify, prove]
author /ˈɔːθə(r)/ n [C] yazar [writer, novelist,
poet, playwrite]
authorise, authorize AmE /ˈɔːθəraɪz/ v [T]
1.izin vermek [permit] 2.yetki vermek,
yetkilendirmek [empower]
authority /ɔːˈθɒrəti/ n [C,U] 1.yetki [power,
jurisdiction] 2.otorite, yetki 3.bilirkişi, uzman,
otorite [expert, connoisseur]
auto AmE /ˈɔːtəʊ/ n [C] otomobil, araba,
otomotiv [automobile, car]
autobiography /ˌɔːtəʊbaɪˈɒɡrəfi/ n [C]
özyaşam öyküsü, özgeçmiş [life story,
memoirs]
autograph /ˈɔːtəˌɡrɑːf/ n [C] (ünlü birinin)
imzası [signature]
automate /ˈɔːtəmeɪt/ v [T] otomatikleştirmek,
makineleştirmek, otomasyona geçmek
[mechanize]
automatic /ˌɔːtəˈmætɪk/ adj 1.otomatik,
özdevinimli [mechanical, automated]
2.kendiliğinden, kendi kendine [involuntary,
instinctive, spontaneous] 3.olması kesin,
muhtemel [certain, inevitable, unavoidable]
*automatically
automobile AmE /ˈɔːtəməˌbiːl/ n [C]
otomobil, araba [auto, car]
autonomy /ɔːˈtɒnəmi/ n [U] özerklik
[independence, freedom]
*autonomous
autopsy /ˈɔːtɒpsi/ n [C] otopsi [postmortem]
autumn /ˈɔːtəm/ n [C,U] sonbahar, güz [fall
AmE]
auxiliary /ɔːɡˈzɪliəri/ adj yardımcı
[supplementary, ancillary, supporting, back-up]
available /əˈveɪləb(ə)l/ adj 1.elde edilebilir,
bulunabilir, mevcut, elde [obtainable]
2.kullanılabilir [unoccupied, convenient]
3.görüşmeye uygun, meşgul değil,
müsait [contactable, free]
avalanche /ˈævəˌlɑːntʃ/ n [C] 1.çığ [landslide
(usually of snow)] 2.yoğunluk [cascade, deluge]
avenue /ˈævəˌnjuː/ n [C] 1.iki yanı ağaçlı
yol, bulvar, geniş cadde [boulevard, street]
2.yol, metod [access, way, route]
average /ˈæv(ə)rɪdʒ/ adj 1.ortalama
[intermediate] 2.vasat [mediocre] 3.normal,
sıradan [normal, usual]
average /ˈæv(ə)rɪdʒ/ n [C,U] ortalama [mean]
aviation /ˌeɪviˈeɪʃ(ə)n/ n [U] havacılık [flight,
aeronautics]
avocado /ˌævəˈkɑːdəʊ/ n [C,U] avokado
[avocado pear]
avoid /əˈvɔɪd/ v [T] 1.kaçmak, kurtulmak
[refrain from, dodge] 2.kaçınmak, uzak
durmak, sakınmak, yanaşmamak [escape]
await /əˈweɪt/ v [T] formal beklemek [wait for]
awake1 /əˈweɪk/ adj 1.uyanık, uyanmış
[not sleeping, astir] 2.bilinçli, bilincinde,
farkında [alert, aware, alive]
awake2 /əˈweɪk/ v [I,T] formal pt awoke,
pp awoken uyanmak, uyandırmak [to
wake up]
awaken /əˈweɪkən/ v formal 1.uyandırmak
[awake, wake up] 2.dikkatini, ilgisini
çekmek [arouse, kindle]
award1 /əˈwɔː(r)d/ n [C] ödül, ödüllendirme
[prize, medal, grant]
award2 /əˈwɔː(r)d/ v [T] ödül vermek,
kazanmak [give, bestow]
award
aware /əˈweə(r)/ adj farkında, haberdar
[conscious of, sensitive to, knowledgeable]
*awareness
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
back
23
Bb
away /əˈweɪ/ adv 1.dışarıda [absent, not at
home, on holiday] 2.uzakta [at a distance, apart]
3.kenara [aside, out of the way] 4.sürekli
[continuously, incessantly]
awful /ˈɔːf(ə)l/ adj müthiş, korkunç, berbat
[terrible, abysmal, ghastly]
*awfully
awhile /əˈwaɪl/ adv written kısa bir süre için,
biraz [briefly, momentarily]
awkward /ˈɔːkwə(r)d/ adj 1.beceriksiz.
B, b /biː/ n İngiliz alfabesinin 2. harfi
sakar, hantal [clumsy, gauche] 2.baş etmesi B and B /ˈbi ən ‚bi/ n [C] kahvaltı veren
zor, idaresi zor, aksi, dik başlı
pansiyon [bed and breakfast]
[unmanageable, difficult] 3.sıkıntı verici, güç
baby /ˈbeɪbi/ n [C] 1.bebek [babe, infant]
durumda bırakan, müşkül [embarrassing,
2.(hayvan) yavru [a newborn animal] 3.bir
delicate]
grubun en genç üyesi [youngest]
*awkwardness
a newborn baby yeni doğmuş bir bebek
awoke, awoken bkz awake
a baby tiger yavru kaplan
axe, ax AmE /æks/ n [C] balta [hatchet, chopper]
baby
axe
babysat bkz babysit
babysit /ˈbeɪbiˌsɪt/ v pt, pp babysat [I,T]
çocuk bakıcılığı yapmak [look after]
axis /ˈæksɪs/ n [C] pl axes eksen [pivot, hinge]
babysitter /ˈbeɪbiˌsɪtə(r)/ n [C] bebek
bakıcısı [person babysitting]
bachelor /ˈbætʃələ(r)/ n [C] 1.bekar erkek
[single] 2.üniversite mezunu, lisans [BA,
BSc, first degree]
back1 /bæk/ n [C] 1.sırt [part of the body
on the opposite side to the stomach and chest]
2.arka, sırt [not the front, furthest from the front]
3.arka taraf, bahçe [backyard, back garden]
4.bir şeyin arkasında [reverse] 5.(futbol) bek
turn one’s back on sırtını çevirmek
have one’s back to/against the wall
sıkışıp kalmak
behind sb’s back arkasından
back to front ters
the back of beyond ta anasının gözünde
on sb’s back (birinin) tepesinde olmak,
rahat bırakmamak
put sb’s back up sinirlendirmek, gıcık
etmek
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
A
B
257
Picture
Dictionary
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
F
258
ADJECTIVES 1
cheap
big
small
expensive
clean
dirty
shallow
slow
deep
fast
skinny
fat
hard
good
bad
happy
sad
boring
high
low
soft
hot
cold
interesting
far
late
early
lose
win
near
ADJECTIVES 2
259
new
on
old
pull
off
push
quiet
open
loud
close
poor
rich
right
left
right
wrong
short
long
down
strong
wide
weak
narrow
tall
young
up
short
old
short
288
Turkish
English
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
289
açlık
Aa
açgözlü adj greedy
A
açı n angle
bakış açısı n aspect
dik açı n rightangle
açığa çıkarmak v bare
açık adj (hava) clear, (kapı, pencere) open,
(kavram) obvious, (renk) light (not dark);
AB abbr EU
adv on; n (finans) deficit
abajur n lampshade
açık arttırma n auction
abartı n exaggeration
açık çek n blankcheque
abartmak v exaggerate
açık büfe n buffet
ABD n USA
açık fikirli adj broad-minded
lampshade
abonelik n subscription
açık görüşlü adj liberal
açık hava adj outdoor
abonman n abonman
açık havada adv out-of-doors, outdoors
abonman kartı n season ticket
açık iş n vacancy
tren abonmanı n railcard
açık renk (ten/saç) adj fair (light colour)
Abu Dabi n Abu Dhabi
açık saçık adj obscene
acaip adj odd, weird
açık sözlü adj outspoken, straightforward
acele n hurry
açıkça fikrini söylemek v speak up
acele etmek v hurry, hurry up
açıklık kazandırmak v clarify
acelem var Iʼm in a hurry
mali açıklık n shortfall
acemi adj green (inexperienced)
rüzgara açık adj bleak
acemice adj poorly
rekabete açık adj competitive
acenta n seyahat acentası n travel
Açık mısınız? Are you open?
agency, travelagentʼs, (kişi) travel agent
Banka bugün açık mı? Is the bank open
acı 1.adj (tat) bitter 2.n pain, (biber) chilli
today?
acı çekmek v suffer
Bugün açık mı? Is it open today?
sıla acısı çeken adj homesick
Müze ne zaman açık? When is the
Burası acıyor I have a pain here
museum open?
acık n acıklı bir şekilde adv sadly
Saray ne zaman açık? When is the
acılı adj painful, spicy
palace open?
acıma n (duygu) pity
Tapınak ne zaman açık? When is the
acımak v pity
temple open?
acımasız adj ruthless
Yarın açık mı? Is it open tomorrow?
acınası adj pathetic
açıkça adv apparently, clearly
acil adj immediate
açıkçası adv obviously
acil çıkış kapısı n emergency exit
açıklama n (beyan) statement, (izah)
acil durum n emergency
explanation
acil iniş n emergency landing
açıklamak vi explain
kaza & acil servis n accident&emergency kamuoyuna açıklamak v issue
department
açıklık n (aralık) aperture
aç adj (karın) hungry
açılır adj üstü açılır araba n convertible
Açım I’m hungry
açılış n açılış saatleri npl opening hours
Aç değilim I’m not hungry
açılış sayfası n homepage
açacak n kalem açacağı n pencil sharpener açlık n hunger
kutu açacağı n can-opener, tin-opener
açlık çekmek v starve
Açım. Iʼm hungry.
şişe açacağı n bottle-opener
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
açmak
290
açmak 1.v turn on, (paket) unwrap,
(paket, fermuar) undo, (rulo/sargı) unroll
2.vt (kapı) open, (sargı) unwind
çiçek açmak v blossom, flower
fermuarı açmak v unzip
şalter açmak v switch on
oturum açmak v log in, logon
yol açmak v cause
ad n (gramer) noun, (kişi) name
adın baş harfleri n initials
adının ön harflerini yazmak v initial
ön ad n first name
ön adı n Christian name
diğer adıyla prep alias
takma ad n alias, nickname, pseudonym
... adına yer ayırtmıştım. I booked a room
in the name of...
Adınız ne? Whatʼs your name?
Benim adım... My name is...
ada n island
ıssız ada n desert island
Mauritius Adası n Mauritius
Bahama Adaları n Bahamas
Batı Hint Adaları npl West Indian, West
Indies
Faroe Adaları npl Faroe Islands
Kanarya Adaları n Canaries
adalet n justice
adaletsizlik n injustice
adam n guy
bilim adamı n scientist
iş adamı n businessman
kardan adam n snowman
snowman
adanmış adj dedicated
adaptör n adaptor
aday n candidate
aday göstermek v nominate
adaylık n nomination
adet n (gelenek) custom
adım n footstep, pace, step
adım adım adv gradually
uygun adım yürümek v march
uygun adım yürümek v keep up with
adımlamak v tread
adil adj fair (reasonable)
adres n address (location)
adres defteri n address book
adres listesi n mailing list
e-posta adresi n email address
ev adresi n home address
internet adresi n web address
Adresi yazar mısınız lütfen? Will you
write down the address, please?
İnternet adresi... The website address is...
Mektuplarımı şu adrese gönderin lütfen
Please send my mail on to this address.
Adriyatik adj Adriatic
Adriyatik Denizi n Adriatic Sea
adsız adj anonymous
aerobik npl aerobics
aerosol n aerosol
aferin excl well done!
affedersiniz excuse me, sorry
aerobics
Afgan 1.adj Afghan 2.n Afghan
Afganistan n Afghanistan
afiyet n appetite
Afiyet olsun! Enjoy your meal!
afiyette adj well
Afrika n Africa
Güney Afrika adj South Africa, South
African
Kuzey Afrika adj North Africa, North
African
Orta Afrika Cumhuriyeti n Central
African Republic
Afrikanca n Afrikaans
Afrikalı 1.adj African 2.n African
Güney Afrikalı n South African
Kuzey Afrikalı n North African
ağ n web, (bilişim) network
örümcek ağı n cobweb
ağaç 1.n tree 2.adj wooden
ağaç üflemeli (çalgı) n woodwind
ağaç gövdesi n trunk
ağaç işleri n woodwork
huş ağacı n birch
kayın ağacı n beech (tree)
Noel ağacı n Christmas tree
tree
porsuk ağacı n yew
zeytin ağacı n olive tree
ağartıcı n bleach
ağartılmış adj bleached
ağır adj heavy
ağır bir şekilde adv heavily
ağır yük taşıma aracı n HCV
Bu çok ağır. This is too heavy.
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
291
ağırlık n weight
ağırlık kaldırma n weightlifting
kağıt ağırlığı n paperweight
ağız n mouth, (çaydanlık) rim
ağız dalaşı v squabble
dört yol ağzı n crossroads
kol ağzı n sleeve
ağlamak 1.n cry 2.v cry, weep
hıçkırarak ağlamak v sob
ağrı n ache
ağrı kesici n painkiller
baş ağrısı n headache
diş ağrısı n toothache
kulak ağrısı n earache
backache
mide ağrısı n stomachache
sırt ağrısı n back pain, backache
Ağrıyor. It’s sore.
ağrılı adj sore
ağrımak v ache
Ağustos n August
ahbap n mate
ahçı n cook
cook
ahır n stable
ahlak n ahlak dışı adj immoral
ahlak kuralları npl morals
ahlaki adj ethical, moral
ahmak n fool
ahtapot n octopus
ahududu n raspberry
AIDS n AIDS
octopus
aile n family
aile oyunları n board game
eşinin ailesi npl in-laws
koruyucu aile bakımındaki çocuk n
foster child
koruyucu aile olmak v foster
Aile odası ayırtmak istiyorum. I want to
reserve a family room.
Aile odası istiyorum. Iʼd like to book a
family room.
Ailemle geldim. I’m here with my family.
ait n ait olmak v belong, belong to
ajans n agency
ak n yumurta akı n egg white
akademi n academy
akademik yıl n academic year
akademik adj academic
akbaba n vulture
akustik
akciğer n lung
A
akçaağaç n maple
Akdeniz n Mediterranean
akdiken n hawthorn
akıcı adj fluent
akıl adj mental
akıl hastanesi n mental hospital
akıllı dokunuş n touch pad
akıllı telefon n smart phone
akıllıca olmayan adj unwise
akıllı adj brainy, wise
akıllıca adj advisable, rational
akım n current (electricity)
moda akımı n trend
akın n akın etmek v invade
akıntı n (nezle) catarrh
akış n current (flow)
akmak 1.v flow 2.vt pour
akne n spot (blemish)
akordiyon n accordion
akraba adj related
en yakın akraba n next-of-kin
akrep n scorpion
Akrep burcu n Scorpio
akrobat n acrobat
scorpion
aksesuar n accessory
aksi prep saatin aksi yönünde adv
anticlockwise
ya da aksine adv vice versa
akşam n evening, in the evening
akşam okulu n evening class
akşam yemeği n dinner
akşamdan kalma n hangover
hafif akşam yemeği n supper
İyi akşamlar. Good evening.
Bu akşam ne yapıyorsunuz? What are
you doing this evening?
Burada akşamları yapılabilecek ne var?
What is there to do in the evenings?
Masa bu akşam saat dokuz için rezerve
edildi. The table is booked for nine o’clock
this evening.
aktarım n (doku/organ) transplant
kan aktarımı n transfusion
aktif adj active
aktör n actor
akupunktur n acupuncture
actor
akustik adj acoustic
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
akü
292
akü n battery, car battery
Akü çalışmıyor. The battery is flat.
Yeni bir akü gerekiyor. I need a new
battery.
akvaryum n aquarium
alabalık n trout
alabora olmak v (gemi) capsize
alacakaranlık n dusk
alakasız adj irrelevant
alan n (ölçü birimi) area, (yer) site
alan kodu n postcode
çalışma alanı n workspace
çöp döküm alanı n rubbish dump
çim alan n lawn
fuar alanı n fairground
inşaat alanı n building site
kapalı alan adj indoor
konaklama alanı n service area
koruma alanı n reserve (land)
oyun alanı n playground playing field
paten alanı n rink, skating rink
alarm n alarm
duman alarmı n smoke alarm
hırsız alarmı n burglar alarm
yangın alarmı n fire alarm
yanlış alarm n false alarm
alay n (askeri) regiment, (tören/gelin)
procession
alay etmek v mock
alay etmek v scoff
ince alay n irony
tören alayı n parade
alaycı adj ironic, sarcastic
albay n colonel
albüm n (müzik, fotoğraf) album
fotoğraf albümü n photo album
alçak adj lousy
alçak gönüllü adj humble, modest
aldırmak vi mind
alerji n allergy
alerjik adj allergic
alet n instrument
kayıt aleti n recorder (scribe)
alphabet
şarj aleti n charger
müzik aleti n musical instrument
alev n flame
parlak alev n blaze
alfabe n alphabet
alıcı n buyer, receiver (electronic), (kişi) recipient
alım n 1.a single act of taking 2.purchase,
buying 3.attractiveness
bagaj alım n baggage reclaim
alın n forehead
alınmış adj satın alınmış adj bought
alıntı 1.n quotation, quote
2.alıntı yapmak v quote
alışılagelmiş adj usual
alışılmadık adj unusual
alışkanlık n habit
shopping
alışveriş n shopping
alışveriş çantası n shopping bag
alışveriş merkezi n shopping centre
alışveriş torbası n carrier bag
alkış n applause
alkışlamak v applaud
alkışlanmak vi clap
alkol n alcohol
alkollü içki npl spirits
düşük alkollü adj low-alcohol
Bunda alkol var mı? Does that contain
alcohol?
alkolik n alcoholic
alkollü adj alcoholic
alkolsüz adj alcohol-free
Allah n Allah
allık n blusher
almak 1.v get, get (to a place), receive
2.vt take, take (time)
askıya alma n suspension
askıya almak v suspend
ödünç almak v borrow
garantiye almak v ensure
gözaltına alma n detention
geri almak v take back
hafife almak v underestimate
içeri almak v admit (allow in)
içeriye almak v let in
ileriye almak v put forward
işe alma n employment
işe almak v employ
jot down
miras almak v inherit
nefes alma n breathing
nefes almak v breathe, breathe in
not almak v jot down, note down
risk almak v risk
satın alma (şirket) n buyout
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
293
satın almak v buy, purchase
sıkı tedbirler almak v crack down on
toz almak vt dust
yönetimi ele almak v take over
yeniden ele almak vt reconsider
yerden almak v pick up
yerini alma n replacement
yerini almak v replace
Alman 1.adj German 2.n German (person)
Almanca n (dil) German (language)
Almanya n Germany
Alpler npl Alps
alt n bottom
alt geçit n underpass
alt kat adj downstairs
alt katta adv downstairs
altını çizmek v underline
el altında adj handy
en alt adj bottom
yerin altında adv underground
alternatif adj alternative
altgeçit n subway
altı number six
altın 1.adj (metal) golden 2.n (metal) gold
altın kaplama n gold-plated
altıncı adj sixth
altında 1.adv below, underneath 2.prep
below, beneath, under, underneath
altmış number sixty
altyapı n infrastructure
altyazı npl subtitles
altyazılı adj subtitled
alüminyum n aluminium
Alzheimer hastalığı n Alzheimerʼs disease
amaç n cause (ideals), objective
amaçsız adj senseless
amatör n amateur
ambulans n ambulance
ambulance
amca n uncle
ameliyat n surgery (operation), (tıp) operation
(surgery)
ameliyat etmek v operate (to perform surgery)
ameliyat odası n operating theatre
Amerika n America
Güney Amerika adj South America,
Kuzey Amerika adj North America
Latin Amerika adj LatinAmerica
Orta Amerika n Central America
anakara
Amerikalı n American
A
Güney Amerikalı n South American
Kuzey Amerikalı n North American
Amerikan adj American
Amerikan futbolu n American football
amir n (iş) supervisor
amper n amp
ampul n light bulb, (elektrik) bulb (electricity)
an n moment
aynı anda adv simultaneously
aynı anda olan adj simultaneous
bir anlık adj momentary
şu an n present (time being)
şu anda adv currently, presently
ana n base, lead (position)
ana okulu n infant school
ana yemek n main course
deniz anası n jellyfish
anadil n mother tongue
anadilini konuşan n native speaker
anafikir n basis
anahtar n (kilit) key (for lock)
araba anahtarları npl car keys
İngiliz anahtarı n spanner
Anahtar lütfen. The key, please.
Anahtar uymuyor. The key doesn’t work.
Anahtarı nereden alacağız? Where do we
get the key...?
Anahtarım çalışmıyor. My key doesn’t
work.
Anahtarımı unuttum. I’ve forgotten the
key.
Anahtarları arabada bıraktım. I left the
keys in the car.
Ayrılırken anahtarı nereye bırakacağız?
Where do we hand in the key when we’re
leaving?
Bu anahtar nerenin? What’s this key for?
Bu kapının anahtarı hangisi? Which is
the key for this door?
Hangisi ön kapının anahtarı? Which is
the key for the front door?
Hangisi garaj anahtarı? Which is the key
for the garage?
Yedek bir anahtar istiyoruz. We need a
second key.
anahtarlık n keyring
anakara n mainland
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
analiz
294
analiz n analysis
analiz etmek v analyse, analyze
sistem analizcisi n systems analyst
ananas n pineapple
anason n aniseed
anavatan n homeland
anayol n main road
ancak adv however
ançuez n anchovy
And Dağları npl Andes
pineapple
Andora n Andorra
anestetik n anaesthetic
anestezi n anaesthesia
genel anestezi n general anaesthetic
lokal anestezi n local anaesthetic
anında adv immediately
anıt n memorial, monument
ani adj abrupt, sudden
ani rüzgar n gust
ani yükselme n surge
aniden adv abruptly, suddenly
anjin n angina
ankesör ankesörlü telefon n payphone
anket n questionnaire
anlam n meaning
anlamına gelmek v stand for
anlama n comprehension
anlamak v understand
halden anlama n sympathy
halden anlamak vsympathize
yanlış anlama n misunderstanding
yanlış anlamak v misunderstand
Anladım. I understand.
anlamsız adj nonsense
anlaşılır adj understandable
anlaşma n agreement, deal, (tarih) treaty
anlaşmazlık n disagreement
anlatıcı n teller
anlatım n expression
anlatmak vt tell
anlayış adj understanding
mother
anlayışlı adj sympathetic
anlık adj bir anlığına adv momentarily
anma töreni n memorial
anne n mother, mum
üvey anne n stepmother
isim annesi n godmother
ninenin annesi n great-grandmother
taşıyıcı anne n surrogate mother
anne ve baba parents
annecim n mummy (mother)
annelik n maternal
anons n anons etmek v page
anorak n anorak
anoreksi n anorexia
anoreksik adj anorexic
anormal adj abnormal
anorak
ansiklopedi n encyclopedia
Antarktik n Antarctic
anten n aerial
antibiyotik n antibiotic
antidepresan n antidepressant
antifriz n antifreeze
antika n antique
antikacı dükkanı n antique shop
antilop n antelope
antivirus n antivirus
antre n hallway
antrenman n training, exercise
antreman giysisi n tracksuit
antrenör n trainer
apaçık adj blatant
apandisit n appendicitis
apartman dairesi n flat
apse n abscess
Burası apse yaptı. I have an abscess.
aptal adj stupid, foolish
aptalca adj silly
ara n (konser, tiyatro) interval
bir ara adv sometime
bu arada adv meantime
car
devre arası n half-time
reklam arası n commercial break
tavan arası n loft
araba n car
araba anahtarları npl car keys
araba kazası n crash, car accident
araba kiralama n car hire
araba sigortası n car insurance
araba tutması n travel sickness
arabalı feribot n car-ferry
arabayı çekmek v tow away
at arabası n buggy, cart
üstü açılır araba n convertible
bebek arabası n pram
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
295
birini arabayla evine bırakma n lift
(free ride)
devriye arabası n patrol car
el arabası n wheelbarrow
içkili araba kullanma n drink-driving
kiralık araba n hire car, hired car, rental car
şirket arabası n company car
market arabası n shopping trolley
sedan araba n saloon car
yarış arabası n racing car
yük arabası n lorry
Araba kiralamak istiyorum. I want to
hire a car
Araba ne zaman hazır olur? When will
the car be ready?
Arabada stereo var mı? Is there a stereo
in the car?
Arabam bozuldu. My car has broken down.
Arabamı çarptım I’ve crashed my car.
Arabamı nereye park edebilirim? Where
can I park the car?
Arabamı soydular. My car has been
broken into.
Arabanın garantisi var. The car is still
under warranty.
Arabanızı çeker misiniz lütfen? Could
you move your car, please?
Arabayı buraya mı geri getirmem
gerekiyor? Do I have to return the car here?
Arabayı yıkamak istiyorum I would like
to wash the car
Beş günlüğüne bir araba kiralamak
istiyorum. I want to hire a car for five days.
Beni arabayla alabilir misiniz? Can you
take me by car?
Birisine araba çarptı. Someone has been
knocked down by a car
Hafta sonu için bir araba kiralamak
istiyorum. I want to hire a car for the
weekend
aracılık n mediation, intervention
araç n device, (mekanik) tool, (otomobil) vehicle
araç kullanma v drive
üstü kapalı yük aracı n van
kar temizleme aracı n snow plough
karşılıklı sefer yapan araç n shuttle
kurtarma aracı n breakdown van
uzay aracı n spacecraft
arkadaş
Aralık n (ay) December
A
arama n search
arama ekibi n search party
arama motoru n search engine
aramak 1.v ask for, look for, look up, search,
seek 2.vt call
geri aramak v call back, phone back, ring
back
telefonla aramak v ring up
...ʼ ı arıyoruz. We’re looking for...
Arap 1.adj Arab, Arabic 2.n Arab
Birleşik Arap Emirlikleri npl United Arab
Emirates
Arapça n Arabic (language)
arasında prep among, between
arasıra adj occasional
araştırma n enquiry, research
pazar araştırması n market research
araştırmak v enquire, explore
arazi n piece of land, land
arazide n cross-country
ardıç kuşu n thrush
argo n slang
arı n bee
hezen arısı n bumblebee
arındırmak v purify
bee
arıza n breakdown
arıza yapmak v break down, go out of
order
arife n eve
Noel arifesi n Christmas Eve
Arjantin 1.adj Argentinian 2.n Argentina
Arjantinli n (kişi) Argentinian (person)
arka 1.adj back, rear 2.n behind, rear
arka ayna n rear-view mirror
arka plan n background
arkaya dönmek v turn round, turn around
Hangisi arka kapının anahtarı? Which is
the key for the backdoor?
arkada 1.adv back 2.prep behind
arkadaş n friend
erkek arkadaş n boyfriend
iş arkadaşı n associate
kalem arkadaşı n penfriend
kız arkadaş n girlfriend
oda arkadaşı n roommate
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ
arkasında
296
arkasında adv behind
arkeolog n archaeologist
arkeoloji n archaeology
armağan n gift, present (gift)
birine ufak bir armağan alma n treat
Bir çocuk için armağan almak
istiyordum. I’m looking for present for a
child.
Bu armağan sizin için. This is a gift for
you.
Eşime bir armağan almak istiyordum.
I’m looking for a present for my husband,
I’m looking fora present for my wife.
armonika n mouth organ
armut n pear
Arnavut 1.adj Albanian
2.n (kişi) Albanian (person)
Arnavutça n (dil) Albanian (language)
Arnavutluk n Albania
aromaterapi n aromatherapy
arpa n barley
arsa n plot (piece of land)
arsız adj cheeky
arşiv n archive
art arda adj ardı ardına adj consecutive
artık adv yet (interrogative)
artık yıl n leap year
artık yemek npl leftovers
artış n increase
artmak v increase
gitgide artarak adv increasingly
arttırmak v açık arttırma n auction
arzu n desire
arzu etmek v desire
as n ace
assolist n lead singer
asansör n lift, elevator
Asansör nerede? Where is the lift?
Asansör var mı? Is there a lift?
Binada asansör var mı? Is there a lift in
the building?
Tekerlekli sandalyeler için asansör var
mı? Do you have a lift for wheelchairs?
asfalt n tarmac
asık adj suratı asık adj sulky
asılmak vi hang
asi adj disobedient
asistan n assistant
kişisel asistan n personal assistant, PA
asit n acid
asit yağmuru n acid rain
asker n soldier
asker traşı n crew cut
askeri öğrenci n cadet
askeri adj military
askı n hanger
askıya alma n suspension
askıya almak v suspend
elbise askısı n coathanger
kol askısı (sağlık) n sling
pantolon askıları npl braces
askılık n rack
asla adv never
aslan n lion, (dişi) lioness
Aslan burcu n Leo
aslında adv actually, basically
asma n (bitki) vine
asma köprü n suspension bridge
asma kilit n padlock
asmak vt hang
suratını asmak v sulk
aspirin n aspirin
Aspirin alamıyorum. I canʼt take aspirin.
Aspirin rica ediyorum. I’d like some
aspirin.
ast n inferior
astar n (kumaş) lining
astım n asthma
Astımım var. l suffer from asthma.
astroloji n astrology
astronomi n astronomy
astronot n astronaut
Asya 1.adj Asian 2.n Asia
Asyalı 1.adj Asiatic 2.n Asian
aşağı 1.adj (durum) inferior, (konum) low
2.adv (konum) low
aşağıya inmek v come down; baş
aşağı adv upside down; daha
aşağı adj lower
aşağıda adv down
aşçı n cook
aşçıbaşı n chef
aşçılık n cookery
aşı n (tıp) jab, (tıp) vaccination
Aşı yaptırmam gerek I need a vaccination
ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

Benzer belgeler