75.Sayı (2008/4) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

Transkript

75.Sayı (2008/4) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Karataş Gölü
Fotoğraf: Ersan Berberoğlu
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Adına Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA
(Müsteşar)
Yayın Koordinatörü
Enver KURGUN
(EYD Başkanı)
Yazı İşleri Müdürü
Aycan SARGIN
Haber Müdürü
Sinan DELİDUMAN
Redaksiyon
Semih ŞEYDA
İ. Ethem AVŞAR
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığınca Hazırlatılmıştır.
Grafik Tasarım - Baskı
Başak Matbaacılık
Kazım Karabekir Cad. Tuna İşhanı
No:101/2-G İskitler / ANKARA
Tel: (0312) 384 27 61
www.basakmatbaa.com
Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığı
Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3
Beştepe - ANKARA
Tel: (0312) 207 51 91-92
Faks: (0312) 207 51 09
www.cevreorman.gov.tr
Baskı Tarihi:
19.12.2008
Dergide yer alan yazılardan
doğacak her türlü sorumluluk
yazı sahiplerine aittir.
Değerli Çevre ve İnsan Dergisi Okuyucuları…
2008 yılının son sayısında tekrar birlikte olmanın mutluluğu içerisindeyim.
Acısıyla tatlısıyla koca bir yılı daha geride bıraktığımız
bu günlerde Bakanlığımız “Genç Bakanlık” kimliği ile
daha güzel bir Türkiye adına tüm gücüyle çalışarak hedeflerine emin adımlarla ilerliyor…
Bu çerçevede; hava kirliliğinin önlenmesi, katı atıkların
bertarafı, uzun vadede ülkemizin içme suyu ihtiyacının
karşılanması, erozyonun önlenmesi ve doğal değerlerin
korunması gibi konularda çok önemli mesafeler aldık.
Ayrıca, çevre ile ilgili mevzuatın AB Standartlarına
uyumlaştırma çalışmalarımızın da %70’i tamamlanmış,
2012 yılı sonuna kadar mevzuatta tam bir uyum sağlanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte Sera Gazı
Emisyonlarını Kontrol altına almayı hedefleyen ” Kyoto
Protokolü”’ne Ülkemizin taraf olması ile ilgili kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmiştir.
2009 yılında da zor bir süreç bizleri bekliyor. Ancak bu
zorlukları el birliği ile aşacağımıza inanıyorum.
Unutmayalım ki kirlenen çevre değil geleceğimizdir.
Bu vesile ile yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyorum
Prof. Dr. Hasan Zuhuri SARIKAYA
Müsteşar
04
İçindekiler
07
08
BM Çölleşmeyle
Mücadele Sözleşmesi
Toplantısı...
10
Türkiye ile Suriye
Arasında “Ormancılık”
Protokolü imzalandı...
12
Hava Kalitesi
Değerlendirme ve
Yönetimi Yönetmeliği
DSİ’den
92 Tesis Daha...
13
14
Bakan Eroğlu,
Afyonkarahisar’da...
16
Kelaynakların Umudu
Türkiye;
Birecik’ten Ürdün’e Göç
22
Avrupa Komisyonu
Çevre, Halk Sağlığı ve
Tüketicisi Komisyonu Üyesi
Parlamenterler Bakan
Eroğlu’nu Ziyaret etti...
21
Türkiye’deki Ornitolojik
Araştırmaların Tarihi
Gelişimi
23
İl Çevre ve Orman
Müdürlüklerinden
Seçilen 25 RTP
Uzmanı AB ve Türkiye
Temsilcileri Bir Arada...
Bafa Gölü Tabiat Parkı
26
Türkiye Çevre Sorunları
ve Öncelikleri Envanteri
Değerlendirme Raporu
(2005-2006)
30.Tabiat Parkımız
“Kapıçam” Oldu...
27
28
30
“Ulusal ve Bölgesel
Acil Müdahale Planları
Projesi”
Ulusal Sulak Alan
Komisyonu Ankara’da
Toplandı...
Burdur Gölü Sulak Alan
Yönetim Planı
38
42
Kuraklık ve Türkiye
Açısından Genel Bir
Değerlendirme
44
46
Türkiye Rüzgar Atlası
Deniz Kaplumbağaları
Bilim Komisyonu Toplantısı
Antalya’da Gerçekleştirildi
48
Ankara Katı Atık Yönetim
Projesi Ekim 2008
50
Uygulamalı Çevre Eğtimi
Projesi bütün hızıyla
devam ediyor...
İklim Değişikliği Çevre
Sözleşmesi
64
1
2
55
Sivil Toplum Köşesi:
Kuş Araştırmaları
Derneği
Ömer BAùKAN
E÷it.ve Yay. Dairesi Búk.l÷
K.STK.Halk øliú.ùube Müdürü
3
4
5
6
7
8
9
10
19
1
24
2
20
2
13
1
3
17
4
18
3
5
14
6
8
7
4
8
9
11
7
21
10
ANAHTAR SÖZCÜK
1
Çevreden...
23
6
5
9
16
15
2
3
4
5
6
7
8
9
10 11
12
Ü
C
13 14 15 16
17 18 19
20 21
22 23 24
D
SOLDAN SAöA:
1. Kuúlarn yemek borusu üzerinde bulunan yiyeceklerin topland÷ torba biçiminde organ. –Topra÷n kaymasn ve
suyun yaylmasn önlemek için yaplan kaln duvar. 2.Zar kanatl bir böcek –Erozyon önleyici etkisi olan tbbi ve
aromatik bitki. 3.Yapraklar salata gibi yenen, kokulu bir bitki. –Çok yumuúak ve ince tüylü hayvan. 4.Yumurtann
saydam ksm. -Co÷rafik haritalar derlemesi. 5.Da÷n herhangi bir yüzü. 6.(tersi)Bir taúnmazn üstündeki mülkiyet
hakkn gösteren belge. –(tersi)Bir beze sarlarak dü÷ümlenmiú yemek bohças. 7.(tersi)Yumuúak ve tuzsuz beyaz
peynir. –Atn aya÷nda genellikle bile÷e yada dize kadar çkan beyazlk. 8.(tersi).Seçkin, seçilmiú, güzel. –
Mikroskopta incelenecek maddelerin üzerine konuldu÷u dar uzun cam parças. 9.(tersi)Oturulan, barnlan yer. –
Dolayl anlatm. 10.(tersi)Orman zararls bir böcek.
Bulmaca
YUKARIDAN AùAöIYA:
1.Orman içi su ürünü saylan bir balk. 2.(tersi)Bakml küçük orman. –Çiçektozu. 3.(tersi)Kent ve kasabalarn
dúnda kalan, ço÷u boú ve geniú yer. -Hayvanlarn su içtikleri taú yada a÷açtan oyma kap. 4.Bir binek hayvan. –Bir
kamu kurumu. 5.Gümüúün simgesi. –(tersi) Eski dilde su.-Notada duraklama zamann gösteren iúaret. 6.Meyveli bir
orman a÷ac. -(tersi)ølaç, deva, çare. 7.øçinde kil oran yüksek, su geçirmez koyu toprak. 8.Gökyüzü. –Döúeme,
divan gibi yerlere serilen kl yada yün dokuma. 9.Kuran’n bölümlerine verilen ad. –Lakin, ancak. 10.Derinin
gözeneklerinden szan, renksiz tuzlu sv -Kabuklu seze ve meyvelerde kabuklarn arasndaki bölüm. - (tersi)Her
mevsim yeúil kalabilen bir a÷aç türü.
51
BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Toplantısı…
B
nın sağlanması için çölleşmeyle mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini
hafifletmek olduğunu vurguladı.
irleşmiş Milletler Çölleşmeyle
Mücadele
Sözleşmesi
7.gözden geçirme (CRIC7)
ve Bilim Teknoloji Komiteleri (CST)
toplantıları 3-14 Kasım 2008 tarihleri
arasında İstanbul’da gerçekleştirildi.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, çölleşmeden muzdarip ülkelerden biri olan Türkiye’nin, dünya
ülkeleriyle birlikte mücadele etmesini
gerektiren bu konuda her türlü çabayı
desteklediğini ve aktif olarak iştirak
ettiğini söyledi.
Türkiye’nin, toplantının ev sahipliğini üstlenmesinin de bu mücadeleye
inancının en önemli ispatı olduğunu
ifade eden Bakan Eroğlu, çölleşmenin, dünyanın birçok bölgesinde ekonomik, sosyal ve çevresel bakımdan
önemli bir mesele olarak kendini hissettirdiğini kaydetti.
Bakan Eroğlu, başta insan olmak
üzere bütün canlıların hayatının devamının toprağa bağlı olduğunu,
sadece 1 santimetre karelik toprağın
oluşumu için takriben 600 yıla ihtiyaç
olduğunu hatırlatarak, şöyle devam
etti:
‘’Ortalama 60-70 yıllık insan ömrünün neredeyse 10 katı kadar bir
zaman gerekmektedir. Bu sebeple
topraklarımızın özenle korunması bir
mecburiyettir. Çölleşme, dünya genelinde 4 milyar hektardan fazla alan,
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 2008/4
2008/4 Sayı:75
Sayı:75
44 Çevre
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, çölleşme ile mücadelenin insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir tabii kaynak yönetiminin
tesis edilmesiyle mümkün olduğunu
ifade ederek, şunları kaydetti:
110 ülke ve 1 milyardan fazla nüfusu
tehdit etmektedir. Çölleşme ve kuraklık, insan hayatının yanı sıra kalkınmayı da olumsuz etkilemektedir.
BM Çevre Programı UNEP’in verdiği
rakamlara göre, çölleşmenin genel
maliyeti yıllık 42 milyar dolardır.’’
İnsanların refahı ve geleceğini tehdit
eden bu meseleye karşı, BM tarafından 1972 yılındaki ilk çevre konferansıyla başlatılan sürecin, 17 Haziran 1994 tarihinde Çölleşmeyle
Mücadele Sözleşmesi’nin imzaya
açılmasıyla devam edildiğini anlatan Prof. Dr. Eroğlu, bugün 193 ülkenin kabul ettiği sözleşmenin temel
maksadının, sürdürülebilir kalkınma-
‘’Hava, toprak, su ve bitki örtüsü,
birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir zincirin
halkalarına benzer. Halkalardan birinin kopması, diğerine de zarar verir.
Bu sebeple bütün tabii kaynakların
sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde korunması ve kullanılması büyük
önem taşımaktadır. Yoksulluk, göç,
işsizlik, gıda ve güvenlik sıkıntıları gibi
olumsuz neticelere yol açan çölleşme müşterek bir risktir. Dolayısıyla
bu hususta bütün insanlığın müşterek
tedbir alması gerekmektedir.’’
Eroğlu, bu yolda atılmış ilk adım
olan
Çölleşmeyle
Mücadele
Sözleşmesi’nin iki karar organının
toplantılarını ilk defa İstanbul’da bir
arada yapacağına işaret ederek, bunun, toplantının önemini daha da artırdığını söyledi.
İnsanın, aydınlık geleceğinin resminin burada çizilmeye başlanacağını
kaydeden Eroğlu, ‘’Komite toplantıları esnasında sunulacak olan 10 yıllık
strateji planı ile yoksulluğu azaltmak
için küresel bir ortaklık oluşturulması hedeflenmektedir. Türkiye, coğrafi
konum itibariyle gerek erozyon, gerekse iklim değişikliği açısından hassas bir bölgede bulunmaktadır. Bugün
topraklarımızın yaklaşık yüzde 60’ında
şiddetli çölleşme ve erozyon riski bulunmaktadır. Bu sebeple çölleşme ve
erozyonla mücadele bizim için özel
bir önem taşıyor’’ dedi.
Bakan Eroğlu, çölleşmeyi yerel bir
mesele olarak görmeyen Türkiye’nin,
Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
hedeflerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda taraf ülkelere düşen büyük
mesuliyetin farkında olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
‘’Hem ulusal, hem de uluslararası ölçekte çölleşmeyle mücadelede etkin
bir rol oynayan ülkemiz, sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmek
için de yoğun çaba sarfetmektedir.
Çölleşmeyle mücadele konusunda
küresel işbirliği kadar bölgesel ve yerel işbirliği de önemlidir. Türkiye, bu
noktadan hareketle Kuzey Akdeniz
ülkelerinde çölleşmeyi izlemek maksadıyla yürütülen, Çölleşmeyi İzleme
Projesi’ne destek vermektedir.’’
Yerel düzeyde ise sözleşme hükümleri çerçevesinde ulusal eylem planının
yürürlüğe konduğunu, bu plan çerçevesinde toprak koruma ve arazi kullanımı kanununun uygulamaya girdiğini
anlatan Eroğlu, ekolojik ve ekonomik
kararları entegre edebilmek için çevrenin sürdürülebilir bir şekilde planlanması gerektiğine dikkati çekti.
Bakan Eroğlu, çölleşmeyle mücadele
için yapılan diğer çalışmalar hakkında
da bilgi vererek, Türkiye’nin, UNEP’in
dünya çapında başlattığı kampanyaya
400 milyon fidan dikerek destek verdiğini, FAO raporlarına göre orman
varlığını artıran ender ülkelerden biri
olduğunu ifade etti.
Önümüzdeki 5 yılda, ülke genelinde
2,3 milyon hektar alanda 2,5 milyar
fidan dikilerek ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışması yapılacağını
anlatan Eroğlu, ‘’Gelecek nesillere
çölleşme endişesi olmayan bir dünya bırakmak hepimizin mesuliyetidir.
Hayat kaynağımız olan toprağı ve
suyu bütün zenginlikleriyle korumak
için hep birlikte mücadele etmemiz
gerektiğini bir kez daha hatırlatmak
istiyorum’’ diye konuştu.
Bakan Eroğlu, konuşmasının ardından
BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Genel Sekreteri Luc Gnacadja ile
basın toplantısı düzenledi.
Eroğlu, toplantıya dünyanın bütün ülkelerinden 1000’in üzerinde katılım
gerçekleştiğini, her ülkenin sunum yapacağı toplantıda çölleşmeyle mücadele konusunda can alıcı bazı fikirlerin
ortaya çıkmasını beklediklerini ifade
ederek, Türkiye olarak bu konuda her
türlü gayretin gösterileceğini, toplantıların İstanbul’da yapılıyor olmasının
bu mücadeleye verilen desteğin açık
bir göstergesi olduğunu söyledi.Toplantı kapsamında her ülke için birer,
her katılımcı için de 10’ar ağaç dikmek suretiyle bugünün daha anlamlı
hale getirileceğini de kaydetti.
Basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Çevre ve Orman Bakanı
Eroğlu, ‘’Türkiye çölleşmede dünyanın
neresinde?’’ şeklindeki soruya, ‘’Bu
konuda net bir sıralama yapmanın
mümkün olmadığı ve böyle bir çalışmanın yapılmadığı’’ cevabını verdi.
Türkiye’nin çölleşmemesi için ellerinden gelen her türlü gayreti harcadıklarını belirten Eroğlu, ağaçlandırma
çalışmalarının yanı sıra erozyon kontrolü sulak alanların artırılması ve toprakların korunması için yoğun çalışma
içinde olduklarını aktardı.
2002 yılına kadar ülke genelinde
1/100.000’lik çevre düzeni planlarının yüzde 5’inin yapıldığını, şu anda
bunun yüzde 57’sinin tamamlandığını
ifade eden Eroğlu, hazırladıkları eylem
planı çerçevesinde bu planların bütününün gerçekleştirileceğini bildirdi.
Prof. Dr. Eroğlu, Türkiye’nin çölleşme
açısından riskli bölge olduğunu, küresel iklim değişiminde, Akdeniz ve
Güneydoğu Anadolu kuşağında sıcaklıkların artmasıyla çölleşme riski ola2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 5
konuyla alakalı çalışma yapan uluslararası kuruluşların temsilcilerinin
iştirak ettiği toplantılar neticesinde
ortaya konulan önemli tespitler:
• Sera gazının artışı ile iklimde meydana gelen değişiklikler çölleşme
riskinin artmasına sebebiyet vermektedir. BM kaynaklarına göre, çölleşme ve kuraklık dünyadaki 4 milyar
hektardan fazla alanı ve 110 ülkede
yaşayan 1,2 milyar nüfusun hayatını
doğrudan tehdit etmektedir.
bileceğine işaret ederek, buna karşı gerekli tedbirleri aldıklarını, gıda
güvenliği açısından Türkiye’nin bu
fırsatları değerlendirerek, dünyaya
gıda ürünlerini ihraç eden bir merkez haline geleceğini ümit ettiğini
söyledi.
Eroğlu, ‘’Çölleşmeyle mücadele
için gereken finansmanın nereden
sağlandığı’’ konusundaki bir soru
üzerine de böyle bir maddi kaynağın istenilen ölçüde olmadığını, ancak Türkiye olarak bütçeden ciddi
kaynaklar ayrıldığını, bu çerçevede
ağaçlandırmanın yanı sıra dere ve
mera ıslahları ile sulak alanların artırılması çalışmalarının da sürdürüldüğünü kaydetti.
Türkiye’de daha önce sulanamayan
bazı alanlar bulunduğunu, özellikle
Güneydoğu Anadolu’daki bu toprakların tekrar üretime kazandırılması için çalışmalar yapıldığını anlatan
Prof. Dr. Eroğlu, özellikle Atatürk
Barajı’nın suladığı alanlarda geçmişe
göre büyük bir üretim artışı gözlendiğini ve arazinin yeşillendiğini belirterek, Türkiye’de kısaca GAP, DAP,
DOP adlarıyla bilinen projelerle büyük bir yatırım desteği bulunduğunu, sadece 2008 yılında bu projeler
için yaklaşık 2,3 milyar YTL ayrıldığını bildirdi.
Bakan Eroğlu, Türkiye’nin çölleşmeyle mücadelede elinden gelen
her türlü katkıyı yapacağını belirte6
Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
rek, ‘’Türkiye orman varlığını artıran
nadir ülkelerden birisidir. Islah edilen mera alanları ve sulak alanlarımız artıyor’’ diye konuştu.
Türkiye’nin çölleşmeyle mücadelede büyük bilgi birikimi bulunduğunu
dile getiren Eroğlu, önümüzdeki
dönemde 20 ülkenin uzmanlarının
Türkiye’de eğitimi için hazırlık yaptıklarını belirtti.
Sözleşmeye taraf 193 ülke, gözlemci ülkeler, sivil toplum kuruluşları ile
başta BM kuruluşları olmak üzere
Bakan Eroğlu;
Türkiye’de daha önce
sulanamayan bazı
alanlar bulunduğunu,
özellikle Güneydoğu
Anadolu’daki bu
toprakların tekrar
üretime kazandırılması
için çalışmalar
yapıldığını anlatarak
bilhassa Atatürk
Barajı’nın suladığı
alanlarda geçmişe göre
büyük bir üretim artışı
gözlendiğini ve arazinin
yeşillendiğini söyledi.
• Dünyamızın geleceği için bütün
insanlığın ortaklaşa mücadele etmesini ve tedbirler almasını zorunlu
kılan çölleşme ve kuraklık, toprağın
verimliliğini azaltmakta, toprak bozulmasına bağlı olarak su rejimi ve
bitki örtüsünün bozulmasına yol açmakta, gıda üretimini azaltarak kıtlığa ve gıda fiyatlarında artışa sebep
olmakta, göçlere, anlaşmazlıklara ve
savaşlara ortam hazırlamakta, iklim
değişikliğine karşı arazinin dayanıklılığını azaltmakta, ekonomik kaynakların azalmasına ve daha birçok
olumsuzluklarla insanlığı yüz yüze
bırakmaktadır.
• Yeryüzündeki insanların 1,2 milyarın, karaların %25’inin, kurak alanların %75’inin ve %90’ı gelişmekte
olan 110 ülkenin çölleşme tehdidi
altında olması, bu konuda ciddi
önlemler alınması gerektiği yolunda
sinyaller veriyor.
• BM Çevre Programı (UNEP), çölleşmenin genel maliyetinin yılda 42
milyar dolar olduğunu değerlendiriyor. Maddi kayıpların yanı sıra, manevi kayıplarda insanoğlunu tehdit
etmektedir. Bu yüzden sorunlara
olduğu kadar açlık, yoksulluk, göç
ve eğitimsizlik konularına da eğilmek gerekmektedir. Son 20 yılda
ABD’deki bütün ekili alanı kaplayacak kadar toprak kaybolmuştur. Çölleşme, toplam kara alanının %30’una
zarar vermektedir.
Türkiye İle Suriye Arasında ‘’Ormancılık’’
Protokolü İmzalandı…
Ç
evre ve Orman Bakanlığı ile Suriye Tarım ve Tarım Reformu
Bakanlığı arasında, ‘’Ormancılık ve
Orman Araştırmaları Alanında Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşması’’
merasimle imzalandı.
Bakanlık binasında düzenlenen imza
merasiminde konuşan Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu,
iki ülke arasında son yıllarda büyük
bir işbirliği yaşandığını ve bundan
memnuniyet duyduklarını belirtti.
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, ayrıca iki ülkenin tecrübelerini karşılıklı
aktaracağını ifade etti.
Türkiye’nin Suriye’de de böyle bir
sistem kurmasını istediklerini söyledi.
Suriye Tarım ve Tarım Reformu Bakanı Adel Safar ise iki ülkenin tarihe
dayanan köklü ilişkileri olduğunu ve
son yıllarda lider kadroların direktifleriyle üst düzeye ulaştığını kaydetti.
Safar, ayrıca su kullanımı konusunda
işbirliği yapıldığını da dile getirerek,
Türkiye’nin yardımlarına teşekkür
etti.
İmza merasiminden sonra bir gazetecinin, ‘’Görüşmelerde, geçmişte
iki ülke arasında zaman zaman gerginliğe yol açan su paylaşımı konusu
gündeme geldi mi?’’ sorusu üzerine
Bakan Eroğlu şunları söyledi:
Bakanlık olarak bu işbirliğinin daha
da gelişmesini gönülden dilediklerini
ifade eden Eroğlu, imzalanacak anlaşmanın bu konuda önemli bir adım
olduğunu kaydetti.
Bakan Eroğlu, anlaşmayla; orman
yangınlarında karşılıklı yardım, fidan
ve aşı değişimi, pazarlama ve ağaç
işleme sanayi, biyolojik çeşitlilik
ve tabii kaynak yönetimi, erozyon
kontrolü ve çölleşmeyle mücadele,
sürdürülebilir orman yönetimi ve iki
ülkedeki uzmanların mübadelesi konularında ciddi bir karşılıklı işbirliğine
başlandığını ve hızla devam edeceğini söyledi.
Konuşmaların ardından, Bakan Eroğlu ve Suriyeli Bakan Safar, anlaşma
metnini imzaladı.
İki ülke arasındaki işbirliğinden büyük memnuniyet duyduklarını belirten Safar, anlaşmanın işbirliğini daha
ileriye taşıyacağını ve ilişkileri teknik
düzeye götüreceğini ifade etti.
Yangın konusundaki işbirliğine de
değinen Safar, Türkiye’nin gelişmiş
bir erken uyarı sistemi olduğunu ve
‘’Şu ana kadar böyle bir kavga yaşamadık. Komşularımıza yeterli
miktarda su verdiğimize inanıyoruz. Özellikle barajların yapılması
su debilerindeki değişimi dengeledi.
O yüzden faydası oldu. Bu seneki
kuraklığı dikkate alırsak, eğer barajlar olmasaydı Fırat nehrinden 4050 metreküp/saniye su verilecekti.
Ancak 500 metreküp/saniye, hatta
daha fazla su verdik. Şu ana kadar
herhangi bir problem yok.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 7
…
a
h
a
D
s
i
s
e
T
2
9
DSİ’den
Ç
evre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, DSİ tarafından
yaptırılan 92 tesisin açılışı merasimine iştirak etti.
Burada yaptığı konuşmada, açılışı
yapılacak tesisler dışında daha büyük çalışmaların hizmete girmeyi
beklediğini belirten Eroğlu; Topçam,
Torul, Gördes, Alparslan-1 barajlarının açılışının da yapılacağını kaydetti.
Ülke genelinde, şehirlerin geleceğe
dönük içme suyu problemlerini çözmek için eylem planı hazırladıklarını,
Mardin ve Kızıltepe ilçesine büyük
uğraşlar sonucunda su getirdiklerini
anlatan Eroğlu, Afyonkarahisar’da
yaptırılan arıtma tesisinin hizmete
sunulduğunu hatırlattı.
Bakan Eroğlu, 2003 yılından bu
yana 549 tesisin açılışını yaptıklarına dikkati çekerek, bunların arasında baraj-gölet ve hidroelektrik santrali bulunduğunu belirtti.
8
Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
DSİ Genel Müdürü olduğu dönemde, daha önce bazı yatırımların
keşifleri düşük gösterilerek ihale
edildiğini ve bin 500’e yakın bu tür
yatırımın bitiş süresi olarak 41 yılın
öngörüldüğünü ifade eden Eroğlu,
‘’Bu kabul edilemez bir durumdu.
Enflasyonun temel sebeplerinden
biri de bu değil mi? Yani yarım bırakılmış yatırımlar’’ dedi.
Başbakan Erdoğan’ın, ‘’Ben temel
atmaya değil açılışa giderim’’ sözlerini hatırlatan Eroğlu, bundan yola
çıkarak ilk etapta fiziki gerçekleşme
oranı yüksek yatırımları tamamladıklarını söyledi.
DSİ’nin bu çalışmaları sırasında 3,3
katrilyon lira tasarruf ettiğini belirten
Eroğlu, ilk defa kendi dönemlerinde
toplu açılışlar yapılmaya başlandığını vurguladı.
Büyük düşünmeyen kurumların
ayakta kalamayacağını ifade eden
Eroğlu, şöyle devam etti:
‘’Biz de Bakanlık olarak büyük düşünüyoruz. Hedefimiz, ülkemizin 2023
yılına kadar dünyanın en büyük ilk
10 ekonomisi arasına girmesini sağlamak. Biz bakanlık olarak bu hedefe
kilitlendik. 81 ilin 2040 yılına kadar
içme suyu temini ile alakalı eylem
planını hazırladık. 2 yıllık kuraklığa
rağmen suyu çok iyi yönettik. Hiçbir şehrimiz su sıkıntısı yaşamadı.
Ne Ankara, Bursa, İzmir, İstanbul,
Diyarbakır ne de Şanlıurfa... Susuz
bırakmadık. Çiftçilerimizin sulamayla alakalı problemleri çözüldü. Sulama projelerine Sayın Başbakanımız da büyük destek veriyor. GAP,
KOP, DAP ve büyük ağaçlandırma
seferberliğine ilişkin çalışmalar tüm
hızıyla sürüyor. Ekonomik olarak 1
milyon hektar olduğunu düşündüğümüz tarım alanının yüzde 26’sını
suladık. Konya’nın 117 yıllık hayali
olan ‘Mavi Tünel Projesi’ başladı.’’
Eroğlu, hidroelektrik santral yapımında özel sektörün katkılarının da
büyük olduğunu belirterek, 21 bin
400 megavatlık kapasitesi bulunan
santraller için özel sektörden başvuru olduğunu ifade etti.
kontrol ediyoruz. En yüksek teknolojiye sahibiz. Zaten iki gün önce de
Orman Genel Müdürlüğümüz ilgili
projeyle ödül aldı.’’
DSİ Genel Müdürü Haydar Koçaker
de konuşmasında kurumun çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Bakan Eroğlu, bir başka soru üzerine,
çalışmaların orman olmayan alanların satışı ve değerlendirmesiyle ilgili
olduğunu belirterek, ‘’Bir kangrenin
çözülmesi meselesidir, başka bir şey
değil’’ dedi.
Hizmete sunulacak 82 tesisin 8’inin
baraj, 75’inin taşkın koruma, 7’sinin
sulama, 1’inin içme suyu, 1’inin ise
ulaşım amaçlı olduğunu belirten Koçaker, tesislerin maliyetinin 125 milyon 82 bin 28 YTL olduğunu söyledi.
Acaristanbul’la alakalı mahkeme sürecinin sorulması üzerine de Bakan
Eroğlu, davanın sürdüğünü, mahkemenin kararlarına saygılı olacaklarını
söyledi.
Koçaker, tesislerle; 3 il, 15 ilçe, 31
köy ve 2 bin 395 hektar tarım arazisinin korunacağını, Uşak ve Balıkesir
illerine yılda 16 milyon 100 bin metre küp içme suyu sağlanacağını ifade
etti.
Konuşmaların ardından, Konya, Uşak,
Balıkesir,MalatyaveAfyonkarahisar’daki
tesislerin canlı bağlantı yöntemiyle toplu açılışları yapıldı.
Bu arada gazetecilerin sorularını cevaplandıran Bakan Eroğlu, bir gazetecinin, ‘’2B’lerin satışıyla ilgili çalışmaların ne durumda olduğunu’’
sorması üzerine alt yapı çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Bu konuyla alakalı gerek Milli Emlak, gerek
Orman Genel Müdürlüğü, gerekse
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün
ortaklaşa çalıştığını anlatan Eroğlu,
şunları söyledi:
Eroğlu, kurban bayramına ilişkin valiliklere gönderdiği genelgenin hatırlatılması üzerine ise vatandaşların kurbanlarını belirlenen kurallara uyarak
kesmeleri gerektiğini söyledi.
edilmiş, köyler kurulmuş alanlardır.
Bizim dönemimizde hiçbir şekilde
ormanların işgaline müsaade edilmemiştir. Çünkü biz bunları uydudan
Bakan Eroğlu, kurban kesmenin dini
bir vecibe olduğunu ama kuralına
uygun kesim yapmayanlar için genelgede ne ceza verileceğinin yer
aldığını ifade etti.
‘’2B, hakikaten kangren olmuş bir
meseledir. Şunu özellikle ifade edeyim; 2B sadece bizim meselemiz
değil. Bizim hükümetimiz döneminde işgal edilen 1 santimetre kare
alan dahi yoktur. Bu tamamen 31
Aralık 1981’den önce orman vasfını
kaybetmiş, üzerinde şehirler kurulmuş, organize sanayi bölgeleri teşkil
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 9
HAVA KALİTESİ DEĞERLENDİRME VE
YÖNETİMİ YÖNETMELİĞİ
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı / Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü - Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı
Günümüze kadar hava kalitesi ile
alakalı çalışmalar, 02.11.1986 tarih
ve 19269 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Hava
Kalitesinin Korunması Yönetmeliği”
çerçevesinde
gerçekleştirilmiştir.
Avrupa Birliği hava kalitesi mevzuatının ulusal mevzuatımıza aktarılması
maksadıyla, 96/62/EC Hava Kalitesi
Çerçeve Direktifi ve Kardeş Direktifleri (99/30/EC, 2000/69/EC, 2002/3/
EC ve 2004/107/EC) paralelinde
Bakanlığımız Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü Hava Yönetimi Dairesi
Başkanlığınca hazırlanan Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi
(HKDY) Yönetmeliği 06.06.08 tarihli
ve 26898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. HKDY
Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi ile
Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak,
yürürlükten kaldırılmış olan Hava Kalitesinin Kontrolü Yönetmeliği’ndeki
10 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
hava kalitesi sınır değerlerinin kademeli olarak azaltımı sağlanarak uygulanacaktır.
Bunlar; SO2, NO2, NOX, PM10, Pb,
C6H6, CO, O3, As, Cd, Hg, Ni ve B(a)
P
HKDY Yönetmeliğinin maksadı; çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararlı
etkilerini önlemek veya azaltmak için
hava kalitesi hedeflerini tanımlamak
ve oluşturmak, tanımlanmış metotları ve kriterleri esas alarak hava kalitesini değerlendirmek, hava kalitesinin
iyi olduğu yerlerde mevcut durumu
korumak ve diğer durumlarda iyileştirmek, hava kalitesi ile alakalı yeterli
bilgi toplamak ve uyarı eşikleri aracılığı ile halkın bilgilendirilmesini sağlamaktır.
Mevcut hava kalitesi limit değerlerimiz ile AB limit değerlerinin karşılaştırıldığında, AB limit değerlerin oldukça düşük olduğu görülmektedir.
Yönetmelikte dört bölüm ve altı ek
yer almakta olup, çerçeve direktif ve
kardeş direktiflerde tanımlanan 13
farklı kirletici için mevzuat uyumu ve
uygulama takvimleri belirlenmektedir.
Yönetmelik, hava kalitesini iyileştirmek için temiz hava ve eylem planları
gibi gerekli araçları da sağlamaktadır.
Yönetmelik ayrıca, kirliliğin kontrolü
ve hava kalitesi alanlarında izleme,
yaptırım ve kurumsal güçlendirmeyi
gayelamaktadır.
Türkiye’de HKDY Yönetmeliği’nin
uygulanması için Türkiye’de hava
kalitesi konusunda kurumsal yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu
kapsamda, hava kalitesi yönetimi ve
aynı zamanda bölgesel izleme ağları
ile bölgesel analiz, emisyon, model,
değerlendirme ve planların işleyişi
için bölgesel merkezlere ihtiyaç duyulmakta ve Türkiye için 8 tane bölgesel temiz hava merkezinin (İstanbul,
İzmir, Konya, Ankara, Adana, Samsun, Diyarbakır, Erzurum) yer aldığı
8 bölgesel izleme ağının kurulması
gerekmektedir. Ayrıca Türkiye’de
HKDY Yönetmeliği’nin tam olarak
uygulanabilmesi için öngörülen minimum istasyon sayısı 209 olup, HKDY
Yönetmeliği’nin uygulanması için gerekli idari yapılanma ve teknik yatırım
ile personel ihtiyacı belirlenmiştir.
HKDY Yönetmeliğine göre, Bakanlığımız ve İl Çevre ve Orman Müdürlüklerimizce hava kalitesi ön
değerlendirme ve değerlendirme çalışmalarının yapılması, uyumluluğun
sağlanması için gerekli önlemlerin
alınması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, “bölge”
ve “alt bölge”lerin belirlenmesi ve
listelenmesi Bakanlığımız sorumluluğunda olup; temiz hava planı ve eylem planlarının hazırlanması, istisnai
durumların tespit edilmesi, bilgilerin gözden geçirilerek Bakanlığımıza
gönderilmesi İl Çevre ve Orman Müdürlüklerimizin görev ve sorumluluğu
kapsamına girmektedir.
Türkiye için hazırlanan “Temiz Hava
Eylem Planı (2008-2013)” çalışması
halen devam etmektedir.
HKDY Yönetmeliği uygulama
takvimi çerçevesinde 01.01.2014
tarihine kadar;
•Yürürlükten kaldırılmış olan Hava Kalitesinin Kontrolü Yönetmeliği’ndeki
hava kalitesi sınır değerlerinin (yeni
yönetmeliğin EK-I A’sında tanımlanan Geçiş Dönemi Uzun Vadeli ve
Kısa Vadeli Sınır Değerleri ve Uyarı
Eşikleri) kademeli olarak (her yıl eşit
miktarlarda) azaltımı sağlanarak uygulanması planlanmaktadır.
Bütün Türkiye’de;
• Hava kalitesi ön değerlendirme çalışmalarının tamamlanması,
• “Bölge” ve “alt bölge”lerin belirlenmesi ve listelenmesi,
• Temsili noktalarda ölçüm istasyonlarının kurulması,
• Bölgesel ağ merkezlerinin oluşturulması,
• Laboratuvar altyapısının oluşturulması,
• Güvenli ve kaliteli verilerin sürekliliğini sağlayarak raporlanacak düzeyde temininin sağlanması,
• Yönetmelikteki kirletici emisyonlara ilişkin emisyon envanterinin elde
edilmesi,
• Kirlilik aşımlarında önlemlerin alınması, gerekmektedir.
Bu çalışmalarla hava kalitesi değerlendirmesi ve yönetim sisteminin
oluşturularak, 2014 yılında Avrupa
Birliği hava kalitesi limit değerleri artı
tolerans paylarına uyum sürecinin
başlatılması hedeflenmektedir.
01.01.2014 tarihinden itibaren
ise;
• Yönetmeliğin EK-I’inde belirtilen limit değer artı tolerans payların uygulanmaya başlanması hedeflenmekte olup, parametrelere göre değişen
tarihlerde tam uyumun gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
HKDY Yönetmeliği’nin uygulanabilmesi için ”bölge” ve “alt bölge”lerin
belirlenmesi kapsamında Bakanlığımızca bütün Türkiye için iklim koşulları açısından benzerlik gösteren 7
bölge ile nüfusu 250.000’den büyük
25 alt bölge belirlenmiştir.
Ayrıca, Bakanlığımızın yapmış olduğu
AB projeleri kapsamında, direktifin
gerekliliklerinden olan hava kalitesinin
ön değerlendirme çalışmaları Ankara
(Ekim 2004), Kütahya (Aralık 2004)
ve Karabük (Ağustos 2005) illerinde
yapılmıştır. Hava Kalitesi Eşleştirme Projesi kapsamında ise, Kocaeli,
Kayseri, Adana-Mersin ve Gaziantep
illerinde ön değerlendirme için çalışmalar yapılmıştır. Bakanlığımız ulusal
hava kalitesi izleme ağından alınan
ölçüm sonuçlarına dayanarak bütün
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 11
Bakan Eroğlu,
Afyonkarahisar’da…
Ç
evre ve Orman Bakanı
Prof. Dr. Veysel Eroğlu,
bazı inceleme ve temaslarda bulunmak üzere geldiği
Afyonkarahisar’da basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı.
Bakan Eroğlu, küresel ısınma
ve küresel ekonomik krizle
alakalı düşüncelerinin sorulması üzerine, ‘’Küresel iklim
değişimi ve küresel ekonomik
kriz. İki kriz var şu anda dünyada; ekonomik krize kadar
küresel ısınma, iklim değişimi
öndeydi, ekonomik kriz çıkınca öne geçti, şu an ikisi atbaşı
gidiyor’’ diye konuştu.
Ciddi
tedbirler
alınırsa
Türkiye’nin bu küresel ekonomik krizden daha da güçlenerek çıkabileceğini, gerekli
tedbirlerin de alındığını ifade
etti.
Gördes Barajı ile alakalı bilgi
veren Prof. Dr. Eroğlu İzmir’in
uzun vadeli su ihtiyacını karşılayacak tesis hakkında şöyle
konuştu “İzmir’in uzun vade12 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
de su ihtiyacını karşılayacak
Gördes Barajı var. Buradan 59
milyon metreküp su verilecek.
Müteahhit Afyonlu. Onu çağırdım ve ‘Çok acil bir durum
var. Her ne kadar biz bunu
2011 yılı sonunda 2012 yılında bitireceksek de bunu lütfen
2008 yılı sonunda su tutacak
şekilde bitirin’ dedim.’’
Eroğlu, 2050 yılına kadar
Afyonkarahisar’ın su ihtiyacını karşılayacak Düzağaç Akdeğirmen Barajı’nın devreye
alınmasının sevindirici olduğunu ifade ederek, ‘’Dünyanın en modern içme suyu
arıtma tesisinden çıkan sudan
bugün bir bardak içme imkanının sağlanması ve isale
hattının bitmiş olması benim
için apayrı bir mutluluk’’ diye
konuştu.
Bakan Eroğlu, Afyonkarahisar
İçme Suyu Arıtma Tesisi’nde
incelemelerde bulunarak fidan
dikme merasimine de katıldı.
Avrupa Komisyonu
Çevre, Halk Sağlığı ve Tüketicisi
Komisyonu Üyesi Parlamenterler
Bakan Eroğlu’nu Ziyaret Etti…
Ç
evre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Sattu Hassi başkanlığındaki Avrupa Komisyonu Çevre, Halk Sağlığı ve Tüketicisi Komisyonu üyesi parlamenterleri Makamında
kabul ederek, Bakanlığının faaliyet
alanları ve çalışmaları hakkında bilgi
verdi. 2012’ye kadar 2.5 milyar ağaç
dikmeyi planladıklarını bildiren Eroğlu, heyettekiler adına da birer fidan
dikileceğini ifade etti.
AB’ye uyum çerçevesinde çıkarılan
kanun ve yönetmeliklere değinen Bakan Eroğlu, AB müktesebatına ilişkin
çevre faslına ait iki açılış kriteri olduğunu, bunlarla alakalı çalışmaların büyük ölçüde tamamlandığını söyledi.
İklim değişikliği, küresel ısınma ile
alakalı alınacak tedbirlere dair çalışmaların çok hızlı şekilde devam ettiğini ifade eden Eroğlu, özellikle temiz
enerji kaynaklarının kullanılması, katı
atık tesislerinin inşa edilmesi, emisyonların azaltılması için gerekli tesislerin kurulması, ayrıca karbondioksidi
yutacak alanların çoğaltılması çalışmalarının yapıldığını bildirdi. Eroğlu,
‘’Başka bir dünya yok. Hepimizin
olan bu dünyayı çok iyi korumamız
lazım’’ dedi.
Sattu Hassi ise Bakanlıkta bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Çevre ile alakalı müktesebatın
uyumlaştırılmasının önemine işaret
eden Hassi, adlarına dikilecek ağaçlar
için Bakan Eroğlu’na teşekkür etti.
Bir parlamenterin, ‘’GAP Projesi çerçevesinde barajlar yapılıyor. Bunların sayısı çok değil mi? Yenilenebilir
enerjiye yönelmek daha uygun olmaz
mı? Bir de Hasankeyf ile alakalı kaygılar var. Bununla alakalı görüşleriniz
nedir?’’ sorusu üzerine Bakan Eroğlu,
şunları kaydetti:
‘’Biz GAP’ta rastgele baraj yapmıyoruz. Ciddi bir planlama çerçevesinde
yapılıyor. Belli sayıda barajın yapılması Türkiye için zarurettir. Türkiye’de
yağış rejimi düzenli değildir. Bölgelere ve mevsimlere göre çok büyük
değişim göstermektedir. İnsanların
su ihtiyaçlarını temin etmek için yağış aldığı zamanlarda suyu biriktirmek şarttır. Yoksa insanlara su temin
edemeyiz.
Bu barajların Türkiye’de yapılması
Suriye ve Irak için çok büyük bir şans
olmuştur. Barajlar, nehirdeki akımı
dengelemektedir. Barajları yaparak
suyu düzenli vermeyi sağlıyoruz. Bu
barajlar olmasaydı bazı mevsimlerde
ani yağan yağmurlarla sel felaketi de
oluşurdu.”
Yenilenebilir enerjiyi teşvik etiklerini,
bu konuda ciddi çalışma yaptıklarını
anlatan Eroğlu, ‘’Biz barajları yaparken kültürel mirasımızı kesinlikle koruyoruz. Bu konuda gerekli çalışmalar yapıldı. Hasankeyf’deki su altında
kalacak birkaç tane eser var. Hepsi
su altında kalmıyor. Hakiki Hasankeyf
suyun üzerinde. Su altında kalacak
birkaç tane yapı var. Onları da koruma kurullarının görüşleri istikametinde ya taşıyacağız ya orada muhafaza
edeceğiz ya da tıpa tıp aynısını yapacağız’’ diye konuştu.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 13
Kelaynakların
Umudu Türkiye;
Birecik’ten Ürdün’e Göç
Doğa Derneği ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün ortak çalışmaları sonucunda
Birecik’ten Ürdün’e kadar göç edebilen kelaynaklar,
yabani bir kelaynak popülasyonu oluşturulabileceğini kanıtladı.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Doğa
Derneğinin ortak çalışmaları sonucunda Kelaynaklar,
Ağustos 2008 tarihinde Birecik’ten göçe gönderildi.
Bu kuşlara takılı uydu vericilerden elde edilen bilgiler
Çevreve
veİnsan
İnsan 2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
14
14 Çevre
uzmanlar tarafından her gün toplandı. Veriler ışığında
kuşların Birecik’ten Ürdün’e başarıyla göç ettikleri belirlendi. Dünya çapında büyük ses getiren bu keşif, Birecik kelaynaklarının göç edebileceğini kanıtladı. Ancak
Ürdün’de kelaynakların zehirlenmeleri sebebiyle göç
yalnızca 4 gün sürebildi.
Dünya üzerinde nesli tehlike altında olan, Birecik’te
1950 yılından itibaren tarım ilaçlarının aşırı kullanılması ve yaşam alanlarının azalması sebebiyle sayıları
giderek azalan kelaynakların, 1997
yılına kadar göçe gitmesine izin veriliyordu. Kelaynakların göçten geri
dönmemeleri sebebiyle kuşlar 1998
yılından itibaren göç dönemi başlangıcında Birecik’teki kelaynak üretme
istasyonunda kafeslere alınmaya
başlandı. Bu sayede tabii kanyonlarda serbestçe üreyebilen ve kışı
üretme istasyonundaki kafeslerde
geçiren yarı-yabani bir popülasyon
oluşturuldu ve sayıları 100’ün üzerine çıkartıldı.
2008 yılında göçe gönderilen iki
genç kelaynağın yanlarında deneyimli ergin kuşlar olmadan göç etmeleri,
bu davranışın içgüdüsel olabildiğini
dünyada ilk kez kanıtlamış oldu.
Göçe gönderilen iki genç kelaynağın
bu tarihi yolculukları Birecik’te başladı. Kelaynakların içgüdüsel olarak
gerçekleştirdikleri bu yolculuk, kuşları yarım günde Birecik’ten Suriye
çöllerine, 2 gün sonra da Ürdün’e
ulaştırdı. Kuşların Ürdün’de gözlenmelerinin bir gün sonrasında uzmanlar iki kelaynağı Ürdün çöllerinde ölü
buldu. Kuşların ölüm sebepinin zehirlenme olduğu düşünülmektedir.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü ve Doğa Derneği yetkilileri, kelaynakların kısa yolculuğundan
elde edilen bilgiler bu kuşların uzun
yıllar geçse bile göç etme güdülerini
kaybetmediklerini saptadı. Bu hem
Türkiye’deki hem de dünyadaki kelaynakların geleceği için umut kaynağı olurken, bu çalışmayla kelaynakların göç yollarında önemli tehditlerle
karşı karşıya olduklarını da ortaya
konulmuştur.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü uzmanlarının Ürdün
çöllerinde ölü bulunan kelaynakların
üzerinde yapacakları incelemeler,
bu konuda daha çok bilgiye ulaşımı
sağlayacak ve kelaynakları göç yolları üzerinde nasıl korunması gerektiği
hakkında bilgi verecektir.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 15
Türkiye’deki Ornitolojik Araştırmaların
Tarihi Gelişimi
1. Türkiye’deki İlk Ornitolojik
Araştırmalar
Türkler tarafından yapılan Türkiye’nin
ornitolojik zenginliği ile alakalı (belki
de ilk) kayıtlar Evliya Çelebi’ye aittir. Anadolu’da ornitolojik verileri
toplayan ilk Türk, Evliya Çelebi’dir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
1611-1682 yılları arasında yaşamış
olan Evliya Çelebi, çeşitli gayelerle
İmparatorluğun birçok bölgesinde
yaptığı gezilerde, o bölgelerin biyolojik yapıları ile alakalı bilgiler toplamıştır. Bazı bölgelerde yaşayan kuş
türleri ile alakalı önemli verileri de
değerlendiren Evliya Çelebi bunları
ünlü eseri “SEYAHATNAME” ‘de ele
almıştır. Bu bilgiler Türkiye’nin ornitolojisine özgü, ilk kayıtlar olarak
değerlendirilebilir. Türk’ler tarafından
bu dönemlere özgü başka kayıtlara
ulaşılamamıştır.
Çevreveveİnsan
İnsan2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
16 Çevre
16
Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yabancı Araştırıcıların Ornitolojik Gözlemlerde Elde Ettikleri Bazı
Bilgiler;
1643 tarihinde Birecik/Urfa bölgesine uğradığını ve burada ornitolojik
veri topladığını belirtmektedir.
1.1. XVI. Asırda Anadolu’da Ornitolojik Gözlemler
1.3. XVIII. Asırda Anadolu’da
Ornitolojik Gözlemler
Pierre Belon, 1548 yılında, Kudüs,Şam
ve Lübnan üzerinden Halep’e oradan da Antakya ve özellikle Amik
Gölü’ne, daha sonra da Amanos’ları
aşarak Adana’ya geçmiş ve Orta Toroslar üzerinden Konya istikametine
doğru yönelmiştir. P. Belon, bu bölgelere özgü (az olmakla birlikte) ilk
zoolojik verileri elde etmiş ve daha
sonra uğradığı İstanbul Boğazı ve
çevresine ait ornitolojik kayıtlar yaparak belki de ilk ornitolojik gezi verilerini toplamıştır.
W. Sherard (1720)’ın İzmir Bölgesinde yaptığı gezilerde, tesadüfen gördüğü ve çok dikkatini çeken bir kuşu
Linné’ye yollamış ve bu türü betimlemesini istemiştir. Linné 1740 yılında
Anadolu’dan gelen bir materyalin değerlendirmesini yapmış ve onu İzmir
yalıçapkını (Alcedo smyrnensis) olarak adlandırmıştır .
1.2. XVII. Asırda Anadolu’da
Ornitolojik Gözlemler
1.4. XIX. Asırda Anadolu’da
Ornitolojik Gözlemler
Johann Baptisten Taverniers kırk yıllık
gezi notlarını kaleme alırken, 6 Aralık
1835-1837 yılları arasında F. R.
Chesney başkanlığında Fırat/Dicle
J. Sibthorp ve F. Bauer (1786),
Türkiye’nin batı bölgelerinden İzmirUludağ ve İstanbul’a özgü ornitolojik
kayıtlar yapmışlardır.
bilimsel gezisi yapılmış ve bu gezi
sonucunda, Toros dağlarının yırtıcı
kuşlar ve akbabalar açısından büyük
önem taşıdığı belirtilmiştir. P.de Tchihatcheff Anadolu’da gerçekleştirdiği
altı gezisinde 1848, 1849, ve 1853
yıllarında
Toros Dağlarının değişik bölgelerini ziyaret etmiştir. “Asie
mineure” adlı eserinde bu gezilere
değinmiş, ancak onun ornitolojik kayıtları çok sınırlı kalmıştır. Adı geçen
yazar da R. Curzon’un Erzurum’un
Kuşları ile alakalı çalışmasına değinmektedir. R. Curzon aynı dönemde
Erzurum ve çevresinin kuş faunası
ile alakalı bir liste yayınlamıştır. Yine
1836 ve 1853 yıllarında Avusturyalı
bir botanikçi olan Th. Kotschy Orta
Toros ve özellikle Kilikya bölgesinde
gözlemlerini yürütürken, çok sayıda
kuş preperatı(tahnit) da yapmış ve
bunları Viyana Doğa Tarihi Müzesine
getirerek, bu bölgenin bitki örtüsü ile
hayvan türlerinin , özellikle de kuş ve
memeli hayvan türlerinin, yüksekliğe
bağlı olarak değişimi hakkında araştırmalar yürütmüştür. Bütün yukarıda
belirtilen bu bilimsel gezi(ekspidisyon)
ler sonucunda, sadece fırsatlar ölçüsünde kuşlarla alakalı da bilgilerin verildiği görülmektedir
rütmüştür. Danford’un ilk gezisi 3
Aralık 1875 tarihinde İzmir üzerinden
Mersin-Tarsus-Gozna, Bolkar Dağları
ve Zebil’e doğru yapılmıştır. Bu gezi
26 Şubat 1876’ye kadar sürmüş ve
çok sayıda kuş materyali toplanmıştır.
Daha sonra, 3 Mart-18 Nisan tarihleri arasında Gülek Boğazı’ndan
Anaş’a doğru oradan da Karanfil
Dağının eteğindeki Gavur Köyü’ne
19-29 Nisan tarihleri arasında gelmiş
ve daha sonra da kuzey istikametinde, İç Anadolu’ya doğru yönelmiştir. Burada Bereketli-Develi-Kayseri
üzerinden 15 Mayıs’da Çorum’a,
22 Mayıs’da Merzifon’a giderek,
Samsun’da gezisini bitirmiştir.
Danford, ilk gezisinde 217 kuş türü
(bunların 163’ü Toros Bölgesinden,
54’ü daha kuzey bölgelerden) saptamıştır.
Ch. G. DANFORD’UN 2. Gezi Rotası
1-23 Ocak 1879: Mersin’in doğusuAdana-Misis-Osmaniye
(Antitoroslar): Bahçe üzerinden Gavur
Gölü-Gaziantep-Nizip- Birecik-Fırat
kıyısına gelmiş ve 19 Şubat’ta: Kelaynakları incelemiştir. Oradan da 8-29
Mart:tarihleri arasında, Maraş-Ahır
Dağı-Elbistan-Yarpuz-Aziziye-Erciyes
Tablo 1. Değişik dönemlerde farklı araştırıcıların gerçekleştirdiği çalışmalarda belirlenen
kuş türü sayı ve statüleri.
Araştırıcılar
Kuş Türü Sayıları ve Statüleri
Schrader (1875/76,1882/85)
206**
Danford(1875/76; 1879)
Weigold(1911); Tristram(1882)
Rockinger 1917/18;Korf 1931;Neuhaeuser
1934
163*+54**=217***
116**
152*
Bird 1935
87*
Kasparyan(1955)
398****
Ergene, 1945;
230**+270*=400
H. E. Strickland (Kasım1835-Şubat
ve Nisan1836): İzmir ve Batı Anadolu
Kıyı Bölgesinin kuş faunasının listesini
vermiştir.
Kumerloeve (1961): 238 tür kuluç366****+31*****= 397****
kaya yatıyor. Bunların 156’sı Güney Doğu
Anadolu’da 82 ‘si bu bölgenin dışında da
tespit edilen tür sayısıdır. Geriye kalan 128 tür
transit göçer, kış ziyaretçisidir)
Yukarıda belirtilen gözlem kayıtları
dışında, Türkiye’de bilimsel anlamda ilk ornitolojik gözlemler Danfort
(1877/78: 1877 ve 1880)’a aittir.
Danford bu çalışmalarında daha çok
Güneydoğu Anadolu ve Torosların
ornitolojik yapısı ile alakalı kayıtlar
yapmıştır. Danford iki araştırma gezisini Güney ve İç Anadolu Bölgesinde gerçekleştirmiş ve o bölgenin kuş
faunasını araştırmıştır. Ayrıca batı
kıyılarını ve İstanbul Boğazı civarının
ve Erzurum-Trabzon Bölgelerinin ornitofaunası ile alakalı gözlemler yü-
Kiziroğlu, (1989; 1993); 416(147 tür Yaz
göçmeni;186 tür yerli;61 kış ziyaretçisi;25 tür
transit göçer;(2 türün nesli tükenmiştir)
426****
Kiziroğlu, 2008a
502
Kirwan, 2002
451 ****
*= Güney Doğu Anadolu ve Toros Bölgesinde kaydı yapılan kuş türü sayısı
**= İç Anadolu’dan Samsun’a doğru olan bölgelerdeki kuş türü sayısı
***= Türkiye’nin %70’i için geçerli olabilecek kuş türü sayısı
****= Türkiye’nin tamamı için geçerli olabilecek kuş türü sayısı
*****=Türkiye’de olması muhtemel kuş türü sayısı
2008/4 Sayı:75
Sayı:75 Çevre
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 17
2008/4
17
Dağı-Kayseri oradan da
Eymir Gölü-Ankara (Nisan
ayı)-Sivrihisar- EskişehirBursa-Mudanya’ya gelmiş
ve bu gezisini İstanbul’da
Nisan sonunda tamamlamıştır. Danford bu gezisinde kuş türü sayısı vermemektedir.
G.C.Taylor (1864) ve
L.Rigler (1852) GeliboluÇanakkale Boğazı’nın kuş
faunası ile alakalı gözlemler yapmışlardır. C.
Fellowes(1874) ise Güney Anadolu Bölgesinde
ornitolojik çalışma yürütmüştür. H. J. Elwes(1874)
Anadolu’nun
değişik
bölgelerinde
gözlemler
yapmış ve kuş örnekleri
toplamıştır. H.B.Tristam
(Mayıs/Haziran
1881),
Suriye bölgesi üzerinden
Amik Gölü’ne geçmiş,
oradan da Gaziantep- Birecik- Besni-Nacar hattında kuş gözlemi gerçekleştirmiştir. G. Schraders
(15Ekim 1875-10 15
Eylül 1876 ve 17 Mayıs
1882-10 Haziran 1885)
Mersin-Bolkar Dağları ve
Aydın. Bölgesinde ornitolojik gözlemler yürütmüş
ve bu bölgelerde 206 kuş
türünü belirlemiştir. Bu
çalışma faunistik anlamda
kuş türü sayısı ile alakalı o
bölgeye özgü çalışmaların
ilklerindendir.
İstanbul Boğazı’nın göçmen kuşlar açısından taşıdığı evrensel önem, on
dokuzuncu yüzyıl ornitologlarının da dikkatini çekmiştir. A. Alléon(1869/80)
da bunlardan birisi olup,
İstanbul Boğazı’ndan geçen yırtıcı ve leylek göçüÇevre
İnsan2008/4
2008/4
Sayı:75
veve
İnsan
Sayı:75
1818Çevre
nü ilk kez kayda almıştır.
(Onun arkadaşları olan
J.Vian ve J.Robson’un bu
bölgeye özgü kişisel koleksiyonları vardır).
K. E. Abott (1833-1835 ve
1837) yıllarında Trabzon
ve Erzurum’da ornitofaunistik gözlemler yapmış
ve bu bölgelere özgü ilk
materyalleri toplamıştır.
E. Chantre (Nisan-Ağustos
1881) Antakya-BirecikDiyarbakır üzerinden Van
Gölü’ne geçmiş ve oradan da Ağrı Dağı’nda ornitolojik gözlemler gerçekleştirmiştir. Chantre
bu araştırmasında, 92 kuş
türüne özgü 295 örnek
toplamıştır.
1.5. XX. Asırda
Anadolu’da Ornitolojik
Gözlemler
Avrupa’nın birçok ülkesindeki ornitofaunistik yapının çok iyi araştırılmasına
karşın, Türkiye’de bunun
eksik oluşuna daha otuzlu
yıllarda dikkat çekilmiştir.
Bu bağlamda Hans Kumerloeve , G. Niethammer ile
birlikte 1933 yılında Orta
ve Kuzey Anadolu’da ornitolojik araştırmalar yapmışlardır. Bu gözlemler
“W.Neuhauser & H. Kumerloeve, 1939: Bibliographie der zoologischen
Arbeiten über Türkei und
ihre Grenzgebiete, Leipzig, p.10” adı altında yayınlanmıştır. Kumerloeve
ve diğer araştırıcıların Türkiye genelinde ve sadece
güney bölgelerinde saptadıkları kuş türü sayıları
ve bu verilerin ortaya
konduğu yıllar
Tablo
1’de görülmektedir
Türkiye’deki ornitolojik
araştırmalarda öncü bir
rol üstlenecek, bilimsel çalışma yapılmasını
teşvik eden Ord. Prof.
Dr.Curt Kosswig, Saadet
Ergene’nin 1945 yılında
tamamladığı
Doçentlik çalışmasını “Türkiye
Kuşları” adlı eserini yayınlatmıştır. Bu eser o
tarihe kadar Türk Bilim
Adamlarınca ornitoloji konusunda yazılan ilk
kitaptır.
Bu kitap için sunuş yazısında, Kosswig-“doğayı
sevenlere hiçbir hayvan
grubunun kuşlar kadar
yakın olmadığını söylerken” kuşların insanların yaşamında ne denli
önemli rolleri olduğunu
da belirtmektedir. Ve
yine devamla “kuşların
gözleri
kolayca kendilerine çektiğini ve bu
sebeple bütün medeni
memleketlerde
muhtelif hayvan grupları
içinde en çok kuşlara
karşı büyük bir alaka
mevcuttur”diyerek konunun önemine dikkat
çekmiştir.
Kosswig“Hayvanların
hiçbir
grubuna herhangi bir
memlekette kuşlar kadar geniş ölçüde bir
literatür
ayrılmadığını
ve ilim araştırmalarıyla
tabiat aşkının çalışması arasında sıkı şuurlu
ve başarılı
bir işbirliği meydana getirmek
bakımından Zooloji’nin
başka hiçbir şubesi Ornitoloji gibi öğünemez
“demektedir. Kosswig,
Dr.Ergene’nin kitabının
bu güne kadar Türkiye
kuşları konusunda yazılmış ilk eser olduğunu
vurgulamakta ve bu eseri överek Ressam Cemil
Aldısan’ın yaptığı kuş resimlerinin, kuş özelliklerini çok iyi betimlediğini
ifade etmektedir.
Prof. Dr. S. Ergene, kitabının önsözünde,”Türkiye
Kuşları” adını verdiği bu
kitapta hem Türkiye’de
kuluçkaya yatan, hem
de
göçü
esnasında
Türkiye’ye uğrayan kuşlardan söz etmektedir.
Dr. Ergene’nin belirttiği
bir başka önemli gerçek
ise bu kitabı hazırlarken
hangi koleksiyonlardan
yararlandığı ile alakalı olan ifadelerdir. Bu
maksatla İstanbul’daki
yabancılar için faaliyet
gösteren bütün liselerin
kuş koleksiyonlarından
yararlanma olanağı bulurken, diğer yerli liselerde böyle bir durumun
olmamasıdır. Aynen bu
gün de olduğu gibi. Günümüzde, bazı üniversitelerin bile ellerindeki
kuş koleksiyonlarına gerekli alaka ve ihtimamı
göstermediklerini biliyoruz. Dr. Ergene eserinde kuş türlerinin birçok
yerel ve kullanılmakta
olan isimlerini de vererek, bir başka önemli
boşluğun doldurulmasına hizmet etmiştir. Dr.
Ergene büyük bir mütevazılık örneği göstererek, harpten yeni çıkılmış bir dünyada, böyle
Tablo 2. XX. Yüzyılda Anadolu’da yürütülen ornitolojik araştırmalar ve
hangi bölgelerde kimler tarafından yürütüldüklerine özgü bilgiler*
No
Kuş Türü Sayısı ve
Varsa Statüsü
Yıllar
Bölgeler
1907/08):
Orta Toroslar-Ereğli
2
Adı Soyadı
C. Hilgert ve P.
Niedlieck
Stresemannn
(1928):
Ereğli
3
L.N.G.Ramsey
18 Mayıs-8Temmuz 1907):
İç Anadolu Turu. Bozüyük-Eskişehir-Konya-BozdağKaradağ
4
D.Carruthers ve
G.Fenwick-Owen
1913
Anadolu’nun farklı bölgeleri-Doğu Toroslar-Kuzey
Suriye.
5
J.Vebzmer; O.Koehler;
P. Rockinger O.
Antonius
1917/18
Pozantı-Çamalan-Gülek Boğazı
Ve Anakara Civarı
6
H.Weigold
Mart 1911
İzmir’de kuş göçü izliyor
7
F.Russel
15 Mart-14 Nisan 1911
Sart-Soma-Bergama
8
P.J.C.Mc Gregor
Ocak 1910-Nisan 1912
Erzurum Kuş Faunası
1
106 ve
Ankara
için 57tür (Münih
Müzesinde)
75
9
K.M.Derjugin
1899/1900
Çoruh-Trabzon bölgesi kuşlarını
10
H.Kumerloeve&G.
Niethammer
1933:
Ankara-Çorum-Samsun
11
H.Rössner&O.Koller
1934
Bolu Bölgesi
E.Lindner
Haziran 1934
Akşehir
12
C.G.Bird
Şubat-Haziran Sonu 1935
Mersin-Adana-Misis-Soğukpınar-UludağGaziantep-Malatya-Besni
13
L.Hoberlandt,K.
Taborsky
14
P.A.D.Hallom
4-18 Mayıs 1951
Silifke-Karakaş arası sahil kesimi;Orta ToroslarPozantı-Karanfil Dağı-Ereğli
15
Ömer K.Gülen
1951/53
Düziçi İlköğretmen Okulu için Haruniye kuşlarını
16
C.Kosswig
1955
Hakkari ;
17
M. Başoğlu&W.
Hellmich
1957
Van Gölü Çevresinin ornito faunası
W.Makatsch
(15-20 Mayıs 1957
Adana civarı-Seyhan Deltası
19
H.Kumerloeve
1956 ilkbaharı
Savaştepe-Soma-Bergama)
20
A.Kasparyan
1954-1956 ve 1957
Bursa-Karacabey-Bandırma ve Manyas Gölü’nün kuş
türlerini araştırmıştır (güneye doğru İzmir-AydınMuğla)
21
N.J.P.Wadley
Şubat 1943-Mayıs 1944 ve
Kasım 1944-Mayıs 1946
İç Anadolu-Abant
bölgeler
22
A.Lambert,
“”
Ankara’
23
J.H.Ogilvie
1946 Sonu-1948 Ortası
Çatalağzı-Zonguldak-Dorukhan-Abant Gölü
24
C.Kosswig
Kırklı yılların sonu
Kırklı yılların sonunda Manyas Gölü’nde kuluçkaya
yatan kuş türlerini gözlemlemiştir. Burada kuş
halkalama çalışmalarına başlanmıştır.
25
H.P.Maas
28Nisan-2 Temmuz 1951)
Bor’a kadar olan platoda
26
J.H.Mc Neile
1951 ve 1954
27
S.Ergene
1945
Türkiye Kuşları
yayınlamıştır
28
A.Kasparyan
1956
Türkiye kuşları ile alakalı geçici bir sistematik liste
yayınlamıştır.
30
G.E.Watson
1957
İstanbul-Bolu-Ankara-Konya-İçel-Toros’ların
bir
bölümü-Mersin-Tarsus-Pozanti-Silifke-Gülnar: 603 kuş örneği
Anamur-Manavgat-Antalya-Elmalı-Ak Dağ-Kohu
toplamıştır
Dağı-Fethiye-Köyceğiz Gölü-Muğla-Boz Dağ-İzmir
ve Uluda
31
O.Epping
6 Nisan-16 Haziran 1960
Burdur-Yeşilova arasında
32
: W.Kunz
1960/61(19-29 Eylül)
Kuzey Batı Anadolu;
33
W.Erz(
1960/61(28 Ağustos
14 Eylül)
İstanbul-Ankara-Konya-Güney Batı Kıyıları-AydınMuğla
34
T. Macke
J. Vielliard
1960/61 (28 Ağustos-22
Eylül)
) Batı ,İç ve Güney Anadolu.
35
1968
Türkiye Kuşları
36
I. Kiziroğlu
1978
Ankara
37
I. Kiziroğlu
1982
Ankara/Beynam
38
M. Kasparek
1986
Sultansazlığı
39
M. Beaman
1986
Türkiye Kuşları
40
I. Kiziroğlu
1988
Türkiye Kuşları
41
M.Sıkı
1988
Çamaltı Tuzlası-Homa Dalyan
42
R.P . Martins
1989
Türkiye Kuşları
43
M. Kazparek
1992
Türkiye Kuşları
44
Y. Ayvaz
1993
Elazığ Bölgesi
45
A. Kılıç
1999
Karapınar Kuşları
46
Adızel, Ö.
1998
Van Gölü Havzası Ornitofaunası …
47
Kirwan et al.
1999
Türkiye Kuşları
48
Turan, L.et al.
Turan, L. et al.
2000
Başkentin Kuşları
2001
Biyolojik Çeşitlilik ve Çevre Koruma Rehberi.
50
Karakaş & Kılıç
2002
Diyarbakır
51
Erdoğan,A.,ert al.
2004
Derme(Kale)Noel Baba Kuş Cenneti Kuşları
52
Erdoğan et al.
2005
Türkiye’nin Doğa Rehberi
53
Kiziroğlu,İ.
2008a
Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi
502
54
Kiziroğlu, İ.
2008b
Türkiye Kuşları Cep Kitabı
502
18
49
Orta Toros-Amanos-Osmaniye-Karataş-AdanaMersin-Silifke
Gölü-Niğde-Toroslar’a
yakın
Kıbrıs’tan gelerek-İzmir-Bornova’ya geçerek nadir bir
tür olan Anadolu kiraz kuşu (Emberiza cineracea)’ nu
araştırmıştır.
ile
alakalı
ilk
resimli
kitabı
80 örnek ve 28 tür
426 Kuş türü
174 Kuş türü
2008/4 Sayı:75
Sayı:75 Çevre
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 19
19
2008/4
3. Tartışma
bir eseri kazandırdığı için bahtiyarlık
duyduğunu belirtmektedir. Böylece
O, Türk Ornitoloji’sine önemli bir
katkı sağlamıştır. Biz de kendisine
ve
buna olanak tanıyan hocamız
Türkofil Dr. Kosswig’e güç koşullarda
bu denli güzel bir eser kazandırdığı
için bütün kuş bilimciler adına teşekkür ve minnettarlığımızı ifade etmek
istiyoruz. Daha sonraki dönemde
Dr. Kumerloeve(1961), Anadolu’nun
Ornitofaunasının tanınmasına katkısı büyük olan eserini kazandırmış ve
önemli bir bilimsel boşluğu doldurmuştur. Sonraki yıllarda “Ornithological Society of Turkey”’in çıkarmış
olduğu “Bird Report’lar (1966-67;
1968-69; 1970-73; 1974-75 ve
1978) ve daha sonra “Ornithological
Society of the Middle East”ın Türkiye Kuşları ile alakalı yaptığı kayıt ve
yayınlar büyük önem taşımaktadır.
Bu kuruluşun yılda iki kez çıkardığı
“Sandgrous”adlı dergide Türkiye ve
Orta Doğu ülkelerinin kuş faunası ile
alakalı çalışmalar yayınlanmaktadır.
Yirminci Asırla birlikte, Türkiye’deki
ornitolojik çalışmaların daha yoğun bir
biçimde sürdürüldüğü görülmektedir.
Bu dönemde yürütülen çalışmalara
özgü bilgiler ve araştırmaların(sadece
bir kısmı) hangi bölgelerde gerçekleştirildiği Tablo 2’de görülmektedir.
1997-2001 tarihlerine özgü BirdReport da Sandgrause 25(1):2003:
8-31(Kirwan et al.)’de yayınlanmıştır.
Bu çalışmada yeni kayıtlara yer verilmiş olup 83 tür belirtilmektedir.
2. Doğal Varlık Koleksiyoncuları
•Marchese O. Antinori (1850-60) Bu
dönemde Batı Anadolu’da kuş koleksiyoncusu olarak bulunmuştur.
Çevreveveİnsan
İnsan2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
20 Çevre
20
•J.G.v.Gonzenbach 1840’lı yıllarda
ornitolojik koleksiyonu bir araya getirmeye çalışmıştır.
•Zohrab da Bursa’da benzer koleksiyona sahiptir.
•Th.Krüper, 1863/64;1871/1872 ve
1892 1894 yıllarında İzmir’de bulunmuş ve Sitta krüperi* (Anadolu
sıvacısı)’ye adını vermiştir.
F.C.Selous (1899) İzmir-Menderes
Deltası’nın kuşlarının koleksiyonunu
yapmıştır.
Anadolu, çok değişik ekosistem ve
yaşama birliklerini bünyesinde taşıyan ve bu sebeple kıtasal özellik
taşıyan bir coğrafyadır. Buna karşın,
bölgemizde ornitofaunistik araştırmaların sayısı oldukça kısıtlı kalmıştır. Türkiye kuş faunasına özgü yerli
araştırıcıların çalışmaları daha çok
bin dokuz yüz yetmişli yılların sonuna
rastlamaktadır. Önceki dönemlerde
yapılan ornitofaunistik araştırmalar
yabancılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Seksenli ve doksanlı yıllarla
birlikte çeşitli sivil toplum örgütlerinin bünyesinde görev yapan kuş
gözlem klupleri ve kuş gözlemcilerinin Türkiye genelinde yaygınlaştığını ve bu bağlamda en azından 16
üniversitede bilimsel araştırmalar
yürütüldüğü bilinmektedir. Bu bilimsel çalışmalar TÜBİTAK başta olmak
üzere, alakalı üniversitelerin Araştırma Fonu Birimlerinin sağladığı mali
destekle yürütülmüştür. Yine Çevre
ve Orman Bakanlığı alakalı birimleri
ile çeşitli üniversitelerin yürüttükleri
küçük ölçekli projeler kapsamında,
birçok bölgenin ornitofaunası da çıkarılmıştır. Bütün bunların dışında
çeşitli uluslararası kuruluşlarla işbirliği
çerçevesinde çok sayıda kuş bilimsel
araştırma da gerçekleştirilmiştir. Bu
çalışmalara tek tek değinmek ise bu
çalışmanın kapsamını artıracağı için
bundan kaçınılmıştır.
Özellikle Prof. Dr. Saadet Ergene’nin
başlattığı Türkiye Ornitofaunası ile
alakalı yerli araştırıcıların çalışmaları,
günümüzde çeşitli dernekler ve özellikle üniversitelerdeki bilim adamlarınca sürdürülmektedir. Bu durum
yeterli değildir;ama bu itilimle devam
ettirilirse önemli bir ornitofaunistik
yol da kat edilmiş olacaktır.
Bafa Gölü Tabiat Parkı
Uzun Devreli Gelişme Planı Onaylandı…
B
afa Gölü Tabiat Parkı Uzun
Devreli Gelişme Planı Çevre ve
Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
den itibaren 250 metrelik kıyı bandı
ile tabiat parkı sınırları dahilinde kalan
antik şehirler (Heraklia ve Latmos) ve
arkeolojik eserlerin tamamı 1. Derece Arkeolojik Sit statüsündedir.
Alüvyon baraj göllerinden olan Bafa
Gölü, Aydın ve Muğla sınırları içerisinde, Söke ilçesinin 25 km. kadar
güneyinde Söke-Milas karayolunun
doğusunda yer almaktadır.
Jeomorfolojik açıdan önemli alanlar
(Kumullar, Tombololar, Kıyı kordonları, Lagünler), Karasal Ekosistem
çeşitliliği (Orman, Çayır, Kayalık, Kumul, Zeytinlikler), Sucul Ekosistem
Çeşitliği (Acı su gölü, Akarsu (Sürekli,
Derinliği güneyde 25 metreyi bulan
Bafa Gölünün doğu ve batı kıyıları
düzlük, diğer kıyıları ise sarp görünüm sergilemektedir. Kaya bloklarından dört adanın bulunduğu Bafa
Gölünde antik kalıntılara da rastlanmaktadır.
Bafa Gölü, ülkemizde nispeten az
bozulmuş ve en az 20.000 su kuşunu bir arada barındırabilme özelliğine sahip 1. sınıf sulak alandır. Gerek
sulak alan, gerek Tabiat Parkı olması
açısından önem taşıyan Bafa Gölü,
Beş Parmak Dağları ve antik şehirleri
ile olağanüstü güzelliklere sahiptir.
Bafa Gölü ve göl kıyı kenar çizgisin-
mevsimsel), Tatlı su kaynakları, (Acı
su sazlıkları, Acı su ve tuzlu su bataklıkları), Flora tür zenginliği (80 familyaya ait 237 cins, 325 tür, 22 alttür
ve 7 varyete), Fauna tür zenginliği (5
iki yaşamlı türü, 22 sürüngen türü, 19
memeli türü, 260 kuş türü, 14 balık
türü, 52 böcek türü) ve Arkeolojik
zenginlik (Heraklia ve Latmos Antik
Şehirleri, Bizans kaleleri, manastırları, kuleleri, kaya mezarları, Türk kervansarayı) alanın önemli kaynak değerleridir.
Bakanlığımızca hazırlanan plan kapsamında Tabiat Parkı; % 14,8’i mutlak koruma, % 83,8’i sınırlı kullanım,
% 1,4’ü kontrollü kullanım alanı olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır.
Tabiat Parkı içerisinde; dört adet
tur güzergâhı, iki adet tekne tur
güzergâhı, beş adet mola noktası,
beş adet manzara seyir noktası, iki
adet gezici kontrol birimi, iki adet
giriş kontrol noktası, İdare-Ziyaretçi
ve Tanıtım Merkezi, iki adet tanıtım
birimi, dört adet günübirlik kullanım
alanı planlanmıştır.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 21
İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinden Seçilen
25 RTP Uzmanı AB ve Türkiye Temsilcileri Bir Arada…
AB
Müktesebatının iç hukukumuza aktarılması, uygulanması ve yürürlüğe konması alanlarında teknik destek sağlayan TAIEX
vasıtasıyla sunulan yardımın bir parçası olarak Bölgesel Eğitim Programının (Regional Training Programme;
RTP) ülkemizde çevre ve gıda güvenliği konularında uygulamaya konulması sebebiyle daha önce bu görev
için Bakanlığımız ve Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği tarafından seçilen
RTP Uzmanlarına bir takım eğitimler
verilmiş olup, programın son basamağı olarak bölgesel eğitim seminerini Bakanlığımız ve TAIEX ekibiyle
koordineli çalışarak organize etmeleri istenmiştir.
Bu kapsamda, 16-17 Ekim 2008
22 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
tarihlerinde Eskişehir’de “Su Çerçeve
Yönetmeliği Kapsamında Havza Yönetimi, Mevzuatları ve Uygulamaları”
konulu 2 günlük bir RTP semineri düzenlenmiştir. Söz konusu seminere,
Belçika, İspanya ve Çek Cumhuriyeti
gibi AB üye ülkelerinden uzmanlar,
Bakanlığımızda Çevre Mühendisi uzman Nermin Çiçek ve çeşitli kurumlardan yetkili uzmanlar konuşmacı
olarak katılmışlardır.
Seminerde, su yönetim politikaları ve
bu politikaların AB ülkelerindeki uygulamaları ortaya konulmuş, aynı zamanda ülkemizde bu konuda varolan
mevzuatlar ve uygulamalar hakkında
fikir alışverişinde bulunulmuştur. Seminer boyunca ayrıca Porsuk Çayı
kirliliği ve Sakarya Havzası hakkında
hem yerel yönetimler hem de devlet
sektörü olarak yapılan uygulamalar
ve yapılması gerekenler hakkında düşünceler ortaya konulmuştur.
Seminer boyunca;
-AB ülkelerinde Su Çerçeve Direktifi
(2000/60/EC) mevzuatı ve uygulamaları,
-Porsuk Çayı ve Sakarya Havzası’ndaki
mevcut uygulamalar ve kirlenme sebepleri,
-Sakarya Havzası’nın iyileştirilmesi
yönünde kurumlara düşen görevler,
mevcut problemler ve bölgedeki su
kullanımı konularında sunumlar gerçekleştirilmiş, yaklaşık 70 katılımcı
bu konularda fikir alışverişinde bulunmuştur.
TÜRKİYE ÇEVRE SORUNLARI VE ÖNCELİKLERİ ENVANTERİ
DEĞERLENDİRME RAPORU
(2005-2006)
İl Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanteri çalışması ile illerimizin çevre
sorunlarının ve önceliklerinin neler
olduğunun ortaya konulması hedeflenmektedir. İl Çevre Sorunları ve
Öncelikleri Envanteri aynı zamanda
bu sorunlara sebep olan kaynaklar,
etki eden faktörler, sorunların giderilmesinde karşılaşılan güçlükler, sorunların önlenmesi maksadıyla alınan
tedbirler konularında da bilgi sağlamaktadır. Çevreyi koruma ve çevre sorunlarını giderme çalışmalarının
hareket noktasının sorunları bilmek
ve tanımak olduğu düşünüldüğünde
İl Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanterinin buna büyük katkısı bulunmaktadır. Ayrıca söz konusu çalışma
çevre konusunda karar vericilere ve
halka çevresel bilgi sağlamakta, böylece karar verme sürecini desteklemekte ve halkın çevresel konularda
bilincini artırmaktadır.
2005-2006 yılı veri ve bilgilerini içeren bu çalışma ÇED ve Planlama
Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri
Dairesi Başkanlığı tarafından değerlendirilerek “Türkiye Çevre Sorunları
ve Öncelikleri Envanteri Değerlendirme Raporu 2005-2006” oluşturulmuş, basımı yaptırılarak, alakalı
kurum ve kuruluşlara da dağıtılmış
olup, ayrıca Bakanlığımız web sayfasında da (www.cevreorman.gov.tr)
yayımlanmaktadır.
Söz konusu çalışmanın birinci bölümünde illerimizin çevre sorunlarının
öncelik sıralaması değerlendirilmiş
olup, bu sorunlar tablo, grafik ve harita ile anlamlı hale getirilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise
hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, turizm faaliyeti sonucu karşılaşılan
problemler, çevre sorunu oluşturan
sanayi kuruluşları ve bunlarla alakalı bilgiler (arıtma tesisi, emisyon izin
belgesi), erozyon ve önlenmesi için
alınan tedbirler, katı atıklar (toplanma, taşınma ve bertaraf yöntemleri,
sorunlar), gürültü (kaynakları, alınan
tedbirler) konuları tablo ve grafik ile
anlamlı hale getirilmiştir.
Burada özellikle illerimizin çevre
sorunlarının öncelik sıralaması değerlendirilmekte ve bu sorunlardan
hava, su ve atıklar konusu ayrıntılı
olarak ele alınmaktadır. Sorunlar ve
öncelik sırası, İl Çevre ve Orman Müdürlüklerince belirlenmiştir.
Tablo:I’de illerin çevre sorunlarının
öncelik sırası verilmektedir. İllerin birinci öncelikli sorunları Tablo: II’de ve
Harita I’ de gösterilmektedir. Tablo
II incelendiğinde su kirliliği, hava kirliliği ile atıkların illerin çevre sorunlarının öncelik sıralamasında ilk sıralarda
yer aldığı görülmektedir. Bu sorunlarla alakalı olarak yapılacak değerlendirmelerde aşağıdaki hususları tespit
etmek mümkündür.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 23
Türkiye’de su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu illerin sayısı 27,
hava kirliliğinin birinci öncelikli sorun
olduğu illerin sayısı 24, atıkların birinci öncelikli sorun olduğu illerin sayısı ise 23 olup, toplamda 81 il içerisinde 74 ilde hava kirliliği, su kirliliği
ve atıklar sorununun birinci öncelikli
çevre sorunu olarak karşımıza çıktığı
görülmektedir. Ülkemizin en önemli
çevre sorunları arasında bu üç önemli sorunun yer aldığı çok açık bir biçimde görüldüğü için yalnızca bu
sorunlarla alakalı değerlendirmelere
yer verilmektedir.
HAVA KİRLİLİĞİ
Hava kirliliği ile alakalı olarak Tablo:III
incelendiğinde hava kirliliğinin 1. öncelikli sorun olduğu 24 il ( Adıyaman,
Ağrı, Ankara, Burdur, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Gaziantep, Hatay, Iğdır, Isparta, Kahramanmaraş, Karabük, Kars, Kayseri,
Kırıkkale, Kütahya, Malatya, Mardin,
Sivas, Yozgat, Zonguldak) olup, bunlar yüzde 29,6’ ya tekabül etmektedir. Başka bir değişle 2005-2006
döneminde ülkemizdeki yaklaşık 3
ilin birinde hava kirliliği birinci öncelikli çevre sorunu olarak kendisini
göstermiştir.
Hava kirliliğinin birinci öncelikli sorun
olduğu illerin sayısı 24, ikinci öncelikli sorun olduğu illerin sayısı 20,
üçüncü öncelikli sorun olduğu illerin
sayısı ise yine 20 olup, toplam 64
ilde hava kirliliğinin ilk üç öncelikli sorun içerisinde yer aldığı görülmektedir. Yaklaşık olarak ülkemizdeki 3 ilin
ikisinde hava kirliliği öncelikli ilk üç
sorun içerisinde yer almaktadır.
Su kirliliği ile alakalı olarak Tablo:IV
incelendiğinde 27 ilde su kirliliğinin
birinci öncelikli sorun olduğu görülmektedir. Bu tablodan 2005-2006
döneminde ülkemizdeki her üç ilin birisinde su kirliliği birinci öncelikli sorun
olarak görülmüştür. Bu iller :Aksaray,
Amasya, Aydın, Balıkesir, Batman,
Bilecik, Bolu, Bursa, Çankırı, Düzce,
24 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
Edirne, Erzincan, Eskişehir, Gümüşhane, İstanbul, İzmir, Kastamonu,
Kırklareli, Konya, Mersin, Muğla,
Niğde, Sakarya, Şanlıurfa, Tekirdağ,
Uşak ve Yalova’dır. Su kirliliğinin ikinci öncelikli sorun olduğu illerin sayısı
38, üçüncü öncelikli sorun olduğu illerin sayısı ise 9’dur. Su kirliliğinin ilk
üç öncelikli sorun olarak görüldüğü
illerin toplam sayısı ise 74’dür.
SU KİRLİLİĞİ
Atıklar konusu ile alakalı Tablo:V ele
alındığında atıkların birinci öncelikli
sorun olarak karşılaşıldığı illerin sayısının 23 olduğu görülmektedir. Bu iller:
Adana, Afyonkarahisar, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çanakkale,
Giresun, Hakkari, Kırşehir, Kilis, Muş,
Nevşehir, Ordu, Osmaniye, Rize,
Samsun, Siirt, Şırnak, Tokat, Trabzon
ve Tunceli’dir. Atıkların ikinci öncelikli
sorun olduğu illerin sayısı 16, üçüncü
öncelikli sorun olduğu illerin sayısı ise
26’dir. Atıklar ülkemizdeki 81 ilin 65
tanesinde birinci, ikinci ya da üçüncü
öncelikli çevre sorunu olarak kendisini göstermiştir.
ATIKLAR
İllerimizin çevre sorunlarının bölgeler
itibariyle bir değerlendirmesi yapıldığında aşağıdaki sonuçlar elde edilmektedir.
Hava kirliliği, su kirliliği ve atıklar sorununun birinci öncelikli olduğu iller,
bölgeler itibariyle incelendiğinde;
hava kirliliğinin birinci öncelikli olduğu 24 ilin 2 tanesinin Ege, 6 tanesinin
Doğu Anadolu, 5 tanesinin İç Anadolu,
4 tanesinin Akdeniz, 3 tanesinin Karadeniz ve 4 tanesinin de Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde olduğu görülmektedir. Su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu 25 ilin ise 5 tanesi İç Anadolu, 5 tanesi Karadeniz, 4
tanesi Ege, 1 tanesi Doğu Anadolu,
2 tanesi Güneydoğu Anadolu, 1 tanesi Akdeniz, 9 tanesi ise Marmara
Bölgesinde bulunmaktadır. Atıkların
birinci öncelikli sorun olduğu 23 ilin 2
tanesinin İç Anadolu, 2 tanesinin Güneydoğu Anadolu, 2 tanesinin Akdeniz, 1 tanesinin Ege, 1 tanesinin Marmara, 7 tanesinin Doğu Anadolu ve
8 tanesinin de Karadeniz Bölgesinde
olduğu görülmektedir.
Yukarıda da bahsedildiği üzere burada “Türkiye Çevre Sorunları ve
Öncelikleri Envanteri Değerlendirme
Raporu 2005-2006” nın özellikle illerimizin çevre sorunlarının önceliklerinin değerlendirildiği birinci bölümü
özetlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın
tamamına Çevre ve Orman Bakanlığının web sayfasından (www.cevreorman.gov.tr) ulaşmak mümkündür.
İllerimizin çevre sorunlarının ve önceliklerinin değerlendirildiği “Türkiye
Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanteri Değerlendirme Raporu 20052006” nın basılması ve yayımlanması
ilk kez gerçekleştirilmekte olup, buradaki gaye çevre konusunda karar
vericilere ve halka çevresel bilgi sağlamak ve böylelikle karar verme sürecini destekleyerek, halkın da çevresel
konularda bilincini artırmaktır.
Devam eden çalışmalar ve yürütülen
projelerin sonuçlandırılmasıyla (“Çevre Bilgi Sisteminin Bakımı ve Geliştirilmesi Projesi” “Türkiye İçin Çevre Veri
ve Bilgi Değişim Ağı Projesi”) İl Çevre
Sorunları ve Öncelikleri Envanteri Çalışmalarının sonucu daha kısa sürede
alınabilecek, daha güncel ve güvenilir veri ve bilgilere ulaşmak mümkün
olabilecektir.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 25
30. TABİAT PARKIMIZ
“KAPIÇAM” OLDU...
T
ürkiye’nin 30. Tabiat Parkı,
Doğa Koruma Ve Milli Parklar
Genel Müdürlüğünce Kahramanmaraş İlinde “Kapıçam Tabiat
Parkı” adıyla ilan edildi.
Kahramanmaraş İline 13 km mesafede bulunan 179 hektarlık Kapıçam Mesire Yeri ve çevresi, taşıdığı
doğal ve kültürel kaynak değerleri
sebepiyle Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü’nün teklifi
ve Bakanlık Makamının 25.09.2008
tarih ve 362 sayılı Olurları ile otuzuncu tabiat parkı olarak ilan edildi.
Çevreve
veİnsan
İnsan 2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
26 Çevre
26
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce söz konusu tabiat parkında halkımızın yörelerinde
bulunan bitki türlerini tanıyarak
doğa koruma bilincinin geliştirilmesinin yanı sıra doğal kaynakların
tanıtımı ve korunmasına yönelik
çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
Kapıçam Tabiat Parkı içinde yer
alan Botanik Bahçesi, bünyesinde
200 adet nadir ve endemik otsu
ve odunsu bitkiyi barındırmakta
ve aynı zamanda sahaya bir peyzaj
özelliği katmaktadır.
Asli ağaç türü kızılçam olan sahada, yaşları 90 ila 120 olan kızılçam
bulunmaktadır. Ayrıca Lauretum
(500-975 m) Pinus brutia, Olea
oleastır orman zonu yer almaktadır. Kapıçam Tabiat Parkı içinde
tavşan, sincap, sürüngenler, incir
kuşu, karatavuk gibi değişik kuş
türleri yaşamaktadır.
Aynı zamanda saha günübirlik mesire yeri olarak kullanılmakta olup,
içinde ayrıca, 5.7 hektar alanda
Kınalı Keklik Üretim İstasyonu bulunmaktadır.
‘‘Ulusal ve Bölgesel Acil Müdahale Planları Projesi’’
Toplantısı Yapıldı
D
eniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda
Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun kapsamında çalışması yapılan Ulusal ve Bölgesel Acil
Müdahale Planları Projesi Toplantısı
TÜBİTAK Feza Gürsey Salonu’nda yapıldı.
trafiği ile karşı karşıyadır. Ayrıca bu
sahil şeridinde faaliyette bulunan kıyı
tesisleri de önemli bir yer tutmaktadır. Kayıtlara bakıldığında son 10
yılda yaklaşık 62 deniz kazası olmuş
ve bu kazalar sonucu önemli oranda
çevre ve deniz kirliliği meydana gelmiştir. Bu kapsamda proje, Türkiye
için büyük önem taşımaktadır.”
Toplantının açılışında konuşan Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya
Türkiye’nin. Karadeniz’in dünyaya
açılan tek yolunun boğazlar olması
sebebiyle gün geçtikçe sayı ve tehlikesi artan deniz trafiğiyle karşı karşıya kaldığını söyledi.
Hasan Zukuri Sarıkaya, denizlerin
korunması ve deniz kirliliğinin önlenmesi konusunda Türkiye’nin taraf
olduğu çeşitli uluslararası ve bölgesel anlaşmalar ve ABD uyum süreci
kapsamında sorumlulukları olduğunu hatırlatarak konuya ilişkin çıkarılan kanun ve yönetmelikle, ilgili kurumların görev ve sorumluluklarının
belirlediğini söyledi. Sarıkaya, bu
kapsamda Ulusal ve Bölgesel Acil
Müdahale Planlarının Hazırlanması
Projesi’nin TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ne ihale edildiğini ve
2009 Eylül ayında tamamlanmasının
planlandığını bildirildi.
Sarıkaya globalleşen dünyada ülkeler
ve kıtalararası ulaşımın öneminin gittikçe arttığını, daha ucuz olması sebebiyle tercih edilen deniz taşımacılığının birçok problemide beraberinde
getirdiğini belirtti. Bu sorunlardan
en önemlisinin deniz kirliliği olduğunu vurgulayan Sarıkaya, “Ülkemiz,
Karadaniz’in dünyaya açılan tek yolunun boğazlarımız olması sebebiyle
gün geçtikçe sayı ve tehlikesi artan
deniz trafiği ile karşı karşıya kalmaktadır” diye konuştu.
Sarıkaya, Montrö Sözleşmesi’nin imzalanmasından bu yana Türk boğazlarından geçiş yapan gemi sayısında ve
bu gemilerin tonajlarında çok büyük
bir artış yaşandığına dikkat çekerek,
şunları kaydetti: “ Üç tarafının denizlerle çevrili olması, 8.333 kilometre
uzunluğundaki sahil şeridi ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye; karasuları, boğazları, iç suları ve münhasır
ekonomik bölgesinde yoğun bir deniz
TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr.
Ömer Anlağan ise küreselleşmenin
bir sonucu olarak uluslararası ticaret
hacminin büyük bir artış gösterdiğini ve deniz taşımacılığının önem kazandığı ifade etti. Anlağan, “Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın bu projenin hayata geçirilmesi hususunda TÜBİTAK
Marmara Araştırma Merkezi altyapısından faydalanıyor olması bizim için
memnuniyet ve gurur vericidir” dedi.
Prof. Dr. Anlağan, Ulusal ve Bölgesel
Acil Müdahale Planları Hazırlanması
Projesi ile; acil bir durumda müdahale için uygun ve hızlı kararlar alınabilmesi, kazadan kaynaklanabilecek
zararların önlenmesi veya en aza
indirilmesi, petrol kirliliğine müdahale kanusunda uygun bölgesel ve
ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesi, Türkiye kıyıları için koruma ve
temizlemede öncelikli alanların tespiti, deniz emniyetinin sağlanması ve
deniz kirliliğinin önlenmesi konusundaki acil müdahale planlarının etkin
bir şekilde icrasının mümkün olacağını vurguladı.
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz;
karasularıyla, boğazlarıyla ve iç sularıyla münhasır ekonomik bölgesinde
yoğun bir deniz trafiği ile karşı karşıyadır. Ülkemiz denizleri, yüksek
verimliliği, ekonomik değeri, ekolojik
ve biyolojik yapısı ile MAPROL Anlaşması kapsamında hassas alanlar
olarak nitelendirilmektedir. İstanbul
Boğazın’dan yılda 55.000, Çanakkale Boğazın’dan ise yılda 40.000 gemi
geçiş yapmaktadır. Bu gerçeklerden
hareketle;
Acil durumlarda gemilerden ve kıyı
tesislerindeki faaliyetlerden kaynaklanan kirlenme tehlikesini ortadan
kaldırmak veya kirletmeyi azaltmak
ve gidermek, üzere uygulanacak müdahale ve hazırlıklı olmayı,
Olay sonucu ortaya çıkan zararların
tesbit ve tazmin esaslarını ve
Kanun kapsamına giren kişilerle, kurum, kuruluş, gemi ve tesislerin Kanunda belirtilen ilgililerinin görev
yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
tanımlamak amacıyla 6 tanesi bölgesel 1 tanesi de ulusal olmak üzere
toplam 7 tane acil müdahale planı
hazırlatılmaktadır.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 27
ULUSAL SULAK ALAN KOMİSYONU
ANKARA’DA TOPLANDI
TOPLANTIDA BURDUR GÖLÜ
SULAK ALAN YÖNETİM PLANI
VE 4 SULAK ALANIN KORUMA
BÖLGELERİ ONAYLANDI….
Sulak alanlar yeryüzünün en hassas
ekosistemleri olup, doğal yaşama
alanı habitatları olmalarının yanı sıra
bulundukları bölgenin su rejimini garanti altına almaları, bölge ve ülke
ekonomisine önemli katkılar sağlamaları gibi birçok işlev ve değerlere
sahip olan doğal ekosistemlerdir.
Sulak alanların korunması konusunda özel bir sözleşme olan Ramsar
Sözleşmesi İran’ın Ramsar Şehrinde
1971 yılında imzaya açılmış ve Ülkemiz “Özellikle Su Kuşları Yaşama
Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında
Sözleşme”yi (Ramsar Sözleşmesi),
3958 sayılı Kanunla uygun bularak,
17.05.1994 tarih ve 21937 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlayarak sözleşmeye taraf olmuştur.
Ülkemiz Ramsar Sözleşmesine taraf olarak sınırları içerisindeki bütün
sulak alanların korunmasını ve akılcı
kullanılmasını uluslararası düzeyde
taahhüt etmiştir. Sözleşmenin ulusal düzeyde uygulamasına yönelik,
28 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
uluslararası öneme sahip olsun veya
olmasın bütün sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve bu konuda
görevli kurum ve kuruluşlar arasında
işbirliği ve koordinasyon esaslarını
belirlemek maksadıyla 30 Ocak 2002
tarihinde yayımlanan ve daha sonra
revize edilen “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” 17 Mayıs 2005 tarih ve 25818 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde,
Ulusal sulak alan politika ve stratejilerini belirlemek, sulak alanlarla
alakalı sorunların çözümüne yönelik
kararlar almak ve uygulanmasını sağlamak maksadıyla Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile Ulusal Sulak
Alan Komisyonu (USAK) kurulmuştur.
Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları
Yönetmelik Beşinci Bölüm ile belirlenen komisyon, Bakanlık Müşteşarının ve/veya Müşteşar Yardımcısının
başkanlığında, Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol
Genel Müdürü, Devlet Su İşleri Genel
Müdürü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürü, Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanı, Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesinden Prof. Dr. Serap Polatsu, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji
Bölümünden Prof. Dr. Sedat Yerli ile
Doğa Derneği ve Kuş Araştırmaları
Derneği olmak üzere toplam 10 üyeden oluşmaktadır.
Sekretaryası Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şubesi Müdürlüğü tarafından yürütülen söz konusu komisyon 06 Kasım 2008 tarihinde Ankara’da Çevre
ve Orman Bakanlığı’nda Çevre ve
Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr.
Hasan Z. Sarıkaya başkanlığında toplanarak Ramsar Alanlarımızdan olan
Burdur Gölü yönetim planı ve 4 sulak
alanın koruma bölgelerini onaylayarak doğa koruma açısından önemli
bir gelişmeye imza attı.
Toplantıda;
Burdur Gölü Sulak Alan Yönetim Planı ile,
•Meriç Deltası (Edirne)
•Yeşilırmak Deltası (Samsun)
•Metruk Tuzlası (Muğla)
•Yüsekova Sazlıkları (Hakkari)
Sulak Alan Koruma bölgeleri onaylanarak uygulamaya aktarıldı. Toplantıda aşağıdaki kararlar alınmıştır:
ULUSAL SULAK ALAN KOMİSYONU
2008 YILI II. OLAĞAN TOPLANTISI
KARARLARI
1. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümleri kapsamında ve
Ramsar Yönetim Planlaması Rehberi
esas alınarak hazırlanan Burdur Gölü
Yönetim Planının Komisyon üyelerinden gelen önerilerin Yönetim Planında
değerlendirilmesi ve onaylanmasına
ve 28 Aralık 2006 tarih ve 11-2006/2
karar No’lu Ulusal Sulak Alan Komisyonu Toplantısında onaylanan Koruma Bölgesi sınırları ile birlikte bir
bütün olarak kabul edilmesi ve uygulanmasına oy birliği ile,
2. “Burdur Şehir merkezini gölün karşı
tarafındaki Senir Beldesine bağlayacak
yolun teknik ve hukuki açıdan yapılabilirliğinin araştırılması ve kararın Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından
verilmesi” şekliyle yönetim planında
yer almasına oy birliğiyle,
3. Burdur Gölü Tampon Bölgesi sınırları içerisinde kalan Isparta Havaalanı
Özel Hüküm Bölgesine sınır olan ve
Ekolojik Etkilenme Bölgesi sınırı içinde
kalan alanda Milli Savunma Bakanlığı
tarafından Kara Havacılık Okulu için
acil iniş pisti yapmak üzere talebi görüşülmüş olup, talep edilen sahanın
yer aldığı bölgedeki ekolojik etkilenme bölgesi sınırının tekrar değerlendirilmesi maksadıyla bir ay içerisinde
teknik komisyon tarafından yerinde
incelenmesini müteakip, komisyonunun görüşüne tekrar sunulmasına oy
birliğiyle,
4. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamında Ulusal Sulak Alan
Komisyonu (USAK) teknik çalışma
grubu tarafından 23-24 Temmuz
2008 tarihinde belirlenen Meriç Deltası Sulak Alan Koruma Bölgesi sınırlarının (Ek-1) oy birliği ile onaylanarak
yürürlüğe girmesine,
5. Ulusal Sulak Alan Komisyonunun
27 Mart 2008 tarih ve 14-2008/1 sayılı kararı ile ““Yeşilırmak Deltası Sulak
Alan Koruma Bölgesi sınırları çalışmasının yağışlı mevsimde yapılması ve
çalışma esnasında bölgedeki bir çok
noktaya girilememesi ve çalışma esnasında tarım alanlarının su altında
kalması sebepleriyle yağışlı mevsimin
sonunda çalışmanın tekrarlanması”
önerilmiş olup, 13-15 Ağustos 2008
tarihlerinde Ulusal Sulak Alan Komisyonu (USAK) teknik çalışma grubu
tarafından yeniden yapılan çalışmada belirlenen Yeşilırmak Deltası Sulak Alan Koruma Bölgeleri sınırlarının
(Ek-2) oy birliği ile onaylanarak yürürlüğe girmesine,
6. Metruk Tuzlasında (Muğla) daha
önce belirlenen ve 12.10.2004 tarih
ve 06-2004/1 sayılı USAK kararı ile
onaylanan Sulak Alan Koruma Bölgesi
sınırlarının 17 Mayıs 2005 tarihinde
revize edilen Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümlerine göre
Ulusal Sulak Alan Komisyonu (USAK)
teknik çalışma grubu tarafından 1213 Haziran 2008 tarihinde belirlenen
“Metruk Tuzlası Sulak Alan Koruma
Bölgeleri yeni sınırlarının” (Ek-3) oy
birliği ile onaylanarak yürürlüğe girmesine,
7. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamında Ulusal Sulak Alan
Komisyonu (USAK) teknik çalışma
grubu tarafından 17-18 Eylül 2008
tarihlerinde belirlenen Yüksekova
Sazlıkları Sulak Alan Koruma Bölgeleri
sınırlarının (Ek-4) oy birliği ile onaylanarak yürürlüğe girmesine,
8. Ulusal Sulak Alan Komisyonunun
27 Mart 2008 tarih ve 14-2008/1 sayılı kararı ile onaylanan İzmit Körfez
Sulak Alanı Koruma Bölgesi sınırlarından Sulak Alan ve Ekolojik Etkilenme
Bölgeleri içerisinde kalan ve yolun üst
kısmında alakalı Belediyece İmar planı yapılmış özel mülkiyetlerin tampon
bölgeye alınması ve tampon bölgedeki faaliyetlerin durumuyla alakalı talebinin Ulusal Sulak Alan Komisyonu
üyeleri, Kocaeli Büyükşehir Belediye
Başkanlığı ve İzmit Belediye Başkanlığının katılımıyla teknik komisyon tarafından yerinde incelenerek komisyonun görüşüne tekrar sunulmasına
oybirliğiyle, karar verilmiştir.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 29
etim
n
ö
Y
n
a
l
A
Sulak
4
–
i
s
i
z
i
D
ı
r
a
Planl
BURDUR GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI
Yusuf CERAN
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
Sulak Alanlar Şubesi Müdürü
S
on yıllarda yapılan araştırmalar
ve alan çalışmaları sulak alanların ekolojik oluşumları açısından önemli fonksiyonlara sahip
olduklarını ve çevrelerinde yaşayan
insanlar için çeşitli değerler taşıdıklarını göstermektedir. Yaşamlarını
devam ettirebilmelerinin en önemli
koşullarından biri olan su kuşlarına
barınma, üreme, beslenme, konaklama ve kışlama ortamının olmasının
yanında; su akışının düzenlenmesi,
taşkın kontrolü, sulak ortamların beslenmesi, su konumu, besin zincirinin
kontrolü, zehirli maddelerin uzaklaştırılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, tarım, otlatma, balıkçılık ve avcılığın sürdürülmesi, dinlence, turizm
ve bilimsel araştırma gibi çok yönlü
fonksiyonlara sahip olan sulak alanlar
30 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
kirlenme, aşırı ve plansız kullanım sebepleriyle en çok tehdit altında olan
doğal sistemlerdir. Bu özellikleri itibarı ile bulunduğu bölge ve ülkenin
olduğu kadar, bütün dünyanın da
doğal zenginlik müzeleri olarak kabul
edilmekte ve mutlak korunması gereken ekosistemlerin başında değerlendirilmektedir.
Ülkemiz 1994 yılında Ramsar Sözleşmesine taraf olarak sınırları içerisindeki bütün sulak alanların korunmasını ve akılcı kullanılmasını uluslararası
düzeyde taahhüt etmiştir. Sözleşmede sulak alanlar; “tabii veya yapay,
devamlı veya geçici, suları durgun
veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen
derinlikleri kapsayan, bütün sular,
sazlık, bataklık ve turbiyerler” olarak
tanımlanmıştır.
Gerek Ramsar Sözleşmesi’nin gerektirdiği yükümlülüklerimizin yerine
getirilmesi, gerekse her geçen gün
kirlenme ve habitat kaybı sebepiyle
yok olmakta olan bu değerli ekosistemlerin korunması ve sürdürülebilir
kullanılması hedeflenmektedir.
Ülkemizdeki bütün sulak alanlar
Ramsar Sözleşmesi hükümleri doğrultusunda korunmakta ve yönetilmesi sağlanmaktadır. Sözleşmenin
Ulusal düzeydeki uygulamalarının
koordinasyonu ve takibinden Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şube Müdürlüğü sorumludur. 30 Ocak 2002
fay (kırık) hattı sebepiyle, bu kesimde
kıyı çizgisi çok dardır ve bölgelerde
göl birden derinleşir. Güney ve kuzeyde ise alüvyonların birikmesiyle
sazlarla kaplı tuzlu batak görünümündeki kıyı ovaları ve delta oluşumu başlamıştır.
Burdur Gölü kapalı bir havzada bulunduğundan dışarıya akıntısı bulunmamaktadır. Bu sebeple suları acı ve
tuzludur. Gölün su girdisi, göl alanına
düşen yağışlar, sürekli ve mevsimlik
akarsular, taşkın dereleri ve yer altı
suyu akımı ile sağlanmakta; göldeki
su kaybı ise buharlaşma ile olmaktadır. Türkiye’nin en derin göllerinden
birisidir. Kuzeybatıda yer alan Kapı
burnu önlerinde derinliği 100 metreyi
bulur.
tarihinde yürürlüğe konan ve daha
sonra 17 Mayıs 2005 tarihinde revize edilen “Sulak Alanların Korunması
Yönetmeliği” ile Sözleşmenin ulusal
düzeyde uygulanması daha etkin
hale getirilmiştir.
Sulak alanların bütün fonksiyonlarının
sürekliliğinin sağlanabilmesi ve rasyonel kullanımının gerçekleştirilebilmesi ancak sulak alanlarla ilişkili halkın yararlanımını da gözeten, bütün
sektörleri entegre eden sulak alan
yönetim planlarının geliştirilmesi ve
uygulanması ile mümkün olabilmektedir.
bir grabenin üzerine yerleşmiş kapalı
bir havzadadır. Alan yaklaşık olarak
kuzey-doğu, güney-batı yönünde
uzanan elips şekilli bir göldür. Gölün
en uzak kıyıları arasındaki mesafe 35
km, en yakın kıyıları arasındaki mesafe ise yaklaşık 4 km’dir. Burdur
Gölü havzasının kuzeybatısında ve
güneydoğusunda bulunan dağların
yükseklikleri 1750 m’ye ulaşabilmektedir. Denizden yüksekliği 854 metre ve kapladığı alan yaklaşık 23.700
hektardır.
Gölün batı kesimi boyunca uzanan
Gölün 1971 yılı 1 Haziran’daki
maksimum aktüel kodu 857,57 m
olarak belirlenmiştir. Buna karşı
gelen yüzey suyu alanı ise 236,1
km 2 ve hacmi 7.415,4 hm3 ‘tür. Gölün fiili minimum kodu 1 Ekim 1992
tarihinde 850,0 m olarak ölçülmüş
ve bu kodun aynı döneme tekabül
eden 13 ve 16 Ekim 1994 ölçümlerinde 851,7 m ve 851,3 m ile hemen
hemen benzer olduğu görülmüş ve
iki yıllık süreç içerisinde su kodunda
genelde bir değişme olmamıştır.
Bu şu demektir; göl yüzeyinde 23 yılda
Ülkemizde Sulak Alanlar Yönetim
Planlarının hazırlanmasında Ramsar
Sözleşmesi ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gereğince “Ramsar
Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planı
Rehberi” esas alınmakta ve yönetim
planları bu rehbere göre hazırlanmaktadır.
“BURDUR GÖLÜ SULAK ALAN
YÖNETİM PLANI ”
İdari olarak Burdur ve Isparta illeri sınırları içerisinde yer alan Burdur Gölü
12 km eninde 75 km uzunluğundaki
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 31
yaklaşık 40 km2 ‘lik bir çekilme olmuştur. Buna göre gölün yüzey alanı
197,6 km2 ‘ye ve hacmi de 5.780,0
hm3 ‘e düşmüştür.
Yine DSİ’nin hesaplamalarına göre
gölün taşkın kodu 860,13 m’dir. Göl
bu hesaplara göre taşkın açısından
emniyetli kılınmıştır.
Gölün uzunluğu; göldeki kuruma söz
konusu değilken, 30 km, genişliği de
8 km kadardı. Bu verilere göre gölün alanı 240 km2 olarak hesaplansa
bile, Senir kasabasından başlayarak
kuzey-güney yönünde çekilen hattın
kuzey doğusunda kalan ve şu anda
kuruyan bölüm dikkate alındığında,
gölün aktüel alanının ancak yaklaşık
190-200 km2 olduğu görülecektir.
Yani gölün 40-50 km2 ‘lik bölümü şu
anda kurumuştur. Göle su taşıyan
dere ve çayların getirdiği erozyon
32 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
sedimanları, gölün derinliğini etkilemekle birlikte, gölün ortalama derinliği 5-6 m kadardır.
Havza dışına boşalım olmadığı için
göl su seviyesi ve alanı, yağışlara
bağlı olarak, yıllara ve mevsimlere
göre değişiklikler göstermektedir.
1959/1996 yılları arasındaki rasat periyodunda, su düzeyi Mayıs 1970’de
857.45
metreye ulaşmış, Mayıs
1996’da ise 848.15 metre su düzeyinde ise 16.500 hektar olmuştur.
Bu düşüş ciddi boyutlarda sulak alan
habitatı kaybına yol açmış, su kuşları
için büyük önem taşıyan sığ alanların
kurumasına sebep olmuştur.
Yapılan saha gözlemlerinde dahi Burdur Göl seviyesindeki düşme göl kıyısı boyunca kolaylıkla izlenebilmektedir. Bu tür etkilerden dolayı Burdur
Göl kotu, 1989 yılında 853.0 m
kotlarından bugün 845.0 m kotlarına
kadar düşmüştür. Mevcut raporlar
ve meteorolojik veriler incelendiğinde su seviyesi azalmasında su tutma
tesislerinin etkisinin çok fazla olduğu
görülmektedir.
Burdur Gölü, göl aynası ile gölün çevresindeki tarım ve step alanlarında
toplam 49 familya, 204 cins ve 315
bitki türü saptanmıştır. Bu türlerden
20 tanesinin bölgede endemik tür olduğu belirlenmiştir.
Burdur Gölü bütün dünyada nesli en
çok tehlikede olan türlerden dikkuyruk kuşunun barınması sebepiyle ülkemizin uluslararası öneme sahip sulak alanları arasında yer almaktadır.
Ayrıca, alanda başka hiçbir alanda
bulunmayan iki tane endemik balık
türü bulunmaktadır.
Burdur Gölü’nün asıl önemi, nesli dünya
çapında tehlikede olan ve Batı Palearktik bölgede doğal olarak rastlanan
dikkuyruk ördeğin dünya populasyonunun %70’inin gölde kışlamasından
kaynaklanmaktadır.
Koruma Durumu;
Burdur Gölü, 1993 yılında Kara Avcılığı Kanununa göre Su Kuşları Yaban
Hayatı Koruma Sahası (38125 ha)
olarak tefrik ve tesis edilmiştir. 2006
yılında Burdur Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak değiştirilmiştir.
1994 yılında gölün yarısı (12.600)
1998 yılında ise tamamı Ramsar
Sözleşmesi listesine dahil edilmiştir.
Ayrıca, alan 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından I. Derece doğal sit
alanı ilan edilmiştir.
Budur Gölünün Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğine göre belirle-
nen koruma bölgeleri sınırları 2006
yılında yürürlüğe girmiştir.
Yönetim Planı süreci;
Burdur Gölünün uygun bir şekilde
yönetilmesinin sağlanması maksadıyla Yönetim Planının hazırlanması işi Bakanlığımız Doğa Koruma ve
Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak
Alanlar Şubesi Müdürlüğü koordinasyonunda hazırlamıştır. Proje 2005
yılında başlatılmış olup, 2008 yılında
tamamlanmıştır.
Gölün havza bazında korunması,
geliştirilmesi, akılcı kullanımı ve bu
konuda görevli kurum ve kuruluşlar
arasında işbirliği ve koordinasyon
içerisinde çalışılmasını öngörmektedir.
Proje ile;
Kısa vadede geri dönüşümsüz olan
doğal ekosistemlerin, biyolojik çeşitliliğin, arkeolojik ve kültürel alanların
korunması için karar vericilere temel
verilerin sağlanması,
Bölgedeki ekosistemlerin, habitatların, flora ve faunanın korunması ve
yönetimi,
Bölgenin kültürel ve doğal kaynaklarının (toprak, su, peyzaj vb.) sürdürülebilir şekilde korunması ve yönetimi,
Yörede yaşayanların ihtiyaçlarının;
rekreasyon, avcılık ve tarım gibi kalkınma faaliyetlerinin değerlendirilmesi, yöre halkı için ekolojik ve ekonomik olarak sürekli bir geleceğin
sağlanması,
Göllerdeki kirlenme durumunun tesbiti, su kalitesinin belirlenmesi, gölleri
etkileyebilecek kirlenme ve bozulmaların önlenmesi maksadıyla çok yönlü koruma ve kullanma programının
yapılması,
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 33
Bütün bunları gerçekleştirmek için
yönetim hedeflerinin belirlenmesi ve
belirlenen bu hedeflere nasıl ulaşılacağının tanımlanması yapılmış,
Birinci aşamada elde edilen bütün
veriler sorumlu planlama uzmanları
ile birlikte değerlendirilmiş ve yöre
halkının ve diğer ilgi gruplarının görüş
ve katkılarıyla Yönetim Planı Taslağı
oluşturulmuştur.
ALANLA ALAKALI PROBLEMLERİN
ÖZETİ
• Su kalitesinin bozulması,
• Göle gelen suların aşırı derecede
kirli olması,
• Yerleşim yerlerinin atık sularının
doğrudan göle verilmesi,
• Katı atıkların düzensiz depolanması,
Proje kapsamında;
• Göl su seviyesinin düşmesi,
• Burdur Gölüyle alakalı biyolojik, jeolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik verilerin derlenmesi,
• Gölleri besleyen yüzeysel suların
tarımsal gayelı kullanılması sonucu
yetersiz su girişi,
• Toprak yapısı ve tarımsal özelliklerin değerlendirilmesi,
• Su kalitesi izleme çalışmaları,
• Yer altı su kullanımının artması sonucu gölün hidrolojisinin olumsuz etkilenmsi,
• Sosyolojik araştırmalar,
• Göl alanının 50 km2 küçülmesi,
• Mevcut fiziki plan çalışmaları ve
geçmişteki ve günümüzdeki mevcut
arazi kullanım durumları,
• Habitat tahribi,
• Bütün ilgi grupları ile planla alakalı
bilgilendirme toplantıları,
• Proje tanıtım toplantısı ve ilgi
grupları ile çalışma toplantıları düzenlendi.
• Yönetim planı halka arz toplantısı
yapıldı.
34
Çevreveveİnsan
İnsan 2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
34 Çevre
• Yasadışı ve yanlış avlanma,
• Sediman taşınımı ve gölün dolması
BURDUR GÖLÜ SULAK ALAN
KORUMA BÖLGELERİ
Plan kapsamında, Burdur Gölü Sulak
Alan Koruma Bölgeleri Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği kapsamında
alakalı kurum ve kuruluşların uzman-
ları ile birlikte arazide yapılan inceleme ve değerlendirmeler 1 / 25.000
ölçekli haritalar üzerine işlenmiştir.
Tespit edilen Sulak Alan Koruma Bölgeleri; Ulusal Sulak Alan Komisyonu
2006 yılı II. Olağan Toplantısı’nda
onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
Belirlenen koruma bölgelerinde uyulacak esaslar Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde belirtilmiştir.
BURDUR GÖLÜ YÖNETİM PLANI
KARARLARI
1. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, USAK’ın
görüşü alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanan “Burdur
Gölü Koruma Bölgeleri”ni gösteren
1/25.000 ölçekli harita, yönetmelikte
tanımlanan uygulama esasları ve yönetim planı bir bütündür.
2. Burdur Gölünün kuzeyinde kalan Üveyik Tepeden Isparta Havaalanı arasında kalan hat boyunca
tampon bölge sınırları içerisindeki
alanlarda onaylı köy yerleşik alanları
dışında,zirai ve hayvancılık faaliyetleri gerçekleştirilebilir. Ancak bu alanda
köy sınırları içerisinde o köy nüfusuna
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 35
kayıtlı olanlara yapılacak tarımsal ve
hayvancılık faaliyetlerinde bu madde
hükümleri uygulanmaz.
3. Burdur Gölünün güneyinde Burdur
ili Özel Hüküm maddesi sınırından
itibaren Yarıköy, Yazıköy, Kumluca,
Aşağımüslimler, Karakent, İlyas hattından Isparta Havaalanı arasında kalan hat boyunca tampon bölge sınırları içindeki alanlarda yaban hayatının
korunması, gölün peyzaj bütünlüğünü
bozması sebepiyle daha önce izin almış tesislerin dışında madencilik faaliyetleri ile tesisleşmeye gidilemez.
Aynı hatta kalan diğer faaliyetler de
Bakanlık iznine tabidir.
4. Senir ve Kılıç Belediyelerinin planlı kentsel gelişmelerini temin etmek
maksadıyla mücavir alanları içinde
3.madde hükümleri uygulanmaz ve
bu alanlardaki talepler Çevre ve Orman Bakanlığının iznine tabidir. Bu
hat içinde kalan Karakent, İlyasköy,
Ardıçlı ve Tepecik köylerinde tampon
bölge esasları geçerlidir.
36 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
5. Burdur Gölüne ilişkin Koruma Bölgeleri Haritasında belirlenen özel
hükümler geçerlidir. Tampon Bölge
sınırları içinde kalan bölgede yeni yapılacak her türlü yapı ve tesise Çevre
ve Orman Bakanlığı’nın görüşü alınarak izin verilebilir.
6. Burdur ve Isparta İl Çevre ve Orman Müdürlüklerince, Burdur Gölü
Koruma Bölgeleri içerisinde kalan ve
bugüne kadar yapılmış bütün izinli
ve izinsiz tesislerin tespit edilmesi
ve tesislerin tamamının envanterinin
çıkarılarak 1/25000 ölçekli Koruma
Bölgeleri sınırlarını gösteren haritaya
yönetim planının onaylanmasını müteakip 1 yıl içinde işlenmesi sağlanacaktır. 17.05.2005 tarihli Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nden
önce faaliyete geçen izinsiz ve EK-1
kapsamında olan tesisler tespit edilmelerini müteakip getirilecek şartlarla mevcut hallerini koruma kaydıyla
izinlendirilecek olup kapasite artırımına gitmelerine izin verilmeyecektir.
7. 1/25000 ölçekli Burdur Gölü Koruma Bölgeleri Tampon Bölge sınırları
içinde kalan diğer köylerin gelişme
konut alanı talepleri, Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği kapsamında
Çevre ve Orman Bakanlığınca (Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü) değerlendirilerek karara
bağlanır.
8. Burdur Gölü Koruma Bölgeleri Haritasında, yönetmelikte ve bu
plan kararlarında yer almayan diğer
alanlar ve faaliyetler Çevre ve Orman Bakanlığının iznine tabidir. İzne
tabi faaliyetler için Bakanlık ihtiyaç
duyması halinde Yerel Sulak Alan
Komisyonu’nun görüşünü alabilir.
9. Burdur Gölü Tampon Bölge Sınırları içersinde kalan alanlarda yeraltı
suyu kullanımına yönelik taleplerde
(şahıs/kurum) yürürlükteki mevzuat gereğince uygun görülenlere DSİ
Bölge Müdürlüğünce Yeraltı Suyu
Arama Belgesi düzenlenecektir. Ancak, Yer altı Suyu Kullanma Belgesi
alınabilmesi için faaliyet sahibince
İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinden
yeraltı suyu çekiminin gölün ekolojisine olumsuz etkilemeyeceğine dair
bir görüş alınmalıdır.
Burdur Gölü çevresinde ekoturizm
faaliyetlerini geliştirmek maksadıyla
2006 yılında başlanan Burdur Gölü
Kuş Cenneti Projesi tamamlanarak
2 Şubat 2008 Dünya Sulak Alanlar
Gününde yöre halkının hizmetine
açılmıştır.
Plan kapsamında, bilimsel çalışmalar
ile elde edilen veriler ve yöre halkı ile
yapılan toplantılar neticesinde alanın
yönetilmesine ilişkin ideal hedefler,
uygulama hedefleri ve faaliyetler ortaya konmuştur.
1. Burdur Gölü’ne gelen kirliliğin önlenmesi,
2. Alana yönelik toplumsal ilginin ve
çevre duyarlılığının artırılması
3. Burdur Gölündeki biyolojik çeşitliliğin korunması ve iyileştirilmesi,
4. Göl çevresinde tarım, hayvancılık,
eko-turizm gibi faaliyetlerin alanla
uyumlu ve sürdürülebilir şekilde yapılmasının sağlanması,
5. Alan hakkındaki bilgilerin toplanması ve paylaşımı,
2- Göle gelen kirlilik azaltılacak,
6. Alanın uzun vadeli geleceği için
katılımcı ve çok aktörlü bir yönetim
ve izleme mekanizmasının oluşturulması.
sağlanacak,
Yönetim Planında bu 6 ideal hedefe
hizmet edecek 21 uygulama hedefi
ve 99 faaliyet yer almaktadır.
Ayrıca, Burdur Gölü Yönetim Planı
12 Haziran 2008 tarihinde Burdur
Yerel Sulak Alan Komisyonu tarafından kabul edilerek Ulusal Sulak Alan
Komisyonuna sunulmuştur. Burdur
Gölü Yönetim Planı 06 Kasım 2008
tarihinde yapılan Ulusal Sulak Alan
Komisyonu toplantısında onaylanarak yürürlüğe aktarılmıştır. Bütüncül
bir yaklaşımla hazırlanan ve bütün
faaliyetlerin kim tarafından, nasıl yapılacağının ortaya konulduğu faaliyet
planı uygulandığı takdirde gölün eski
dönemlerdeki gibi ekolojik işleyişine
kavuşması beklenmektedir.
3-Havzasında suyun akılcı kullanımı
4-Gölle barışık ziraat ve hayvancılık
faaliyetleri yapılıyor olacak,
5- Yerleşim yerlerinin göl ile uyumlu
bir şekilde gelişmesi temin edilecek,
6-Bölgedeki turizm potansiyeli artacak,
7-Göl ve çevresindeki biyolojik çeşitlilik korunacak,
8- Gölün dolması önlenmiş olacak,
9- Tabii kaynaklar ve akılcı kullanımı
konusunda bilinç artırılmış olacak,
10-Burdur şehrinin ve gölün ulusal ve
uluslararası tanıtımı yapılmış olacaktır.
Netice olarak Burdur Gölü Yönetim
Planını etkin bir şekilde uygulayabil-
Söz konusu Yönetim Planının uygulanmasıyla;
mek için bütün kurum ve kuruluşların
1-Gölün su dengesinin sağlanması
için çalışmalar yapılacak,
da yerine getirmesi de büyük önem
üzerlerine düşen görevleri zamanıntaşımaktadır.
2008/4
2008/4 Sayı:75
Sayı:75 Çevre
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 37
Kuraklık ve Türkiye Açısından
Genel Bir Değerlendirme
Dr. Ali Ümran Kömüşçü - Ayhan Erkan
1. KURAKLIK VE KURAKLIK
TİPLERİ
Kuraklık meteorolojik olarak yağışların
“normal” seviyesinin altına düşmesi
olarak tanımlanır. Daha geniş bir ifade ile kuraklık “yağışların kaydedilen
normal seviyelerinin önemli ölçüde
altına düşmesi sonucu arazi ve su
kaynaklarını olumsuz etkilenmesi ve
hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğal olay “ olarak tanımlanabilir (BMÇMS, 1997). Kuraklık başta meteorolojik olmak üzere tarımsal,
hidrolojik ve sosyo-ekonomik olarak
kendini gösterir. Kuraklığın başlangıç
ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif
olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi ve ekonomik boyutunun yüksek olması onu diğer doğal
afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. Herhangi bir bölgede kuraklık,
frekans, şiddet, süre ve etki alanı gibi
ifadelerle tanımlanır.
38 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok çeşidi olmakla birlikte dört belirgin kuraklık tipi vardır (Wilhite ve
Glantz, 1987). Bunlar, meteorolojik
kuraklık, tarımsal kuraklık, hidrolojik
kuraklık ve sosyo-ekonomik kuraklıktır.
Meteorolojik kuraklık uzun bir zaman
içinde yağışın belirgin şekilde normal
değerlerin altına düşmesi olarak tanımlanır. Nem azlığının derecesi ve
uzunluğu meteorolojik kuraklığı belirler ve bölgeden bölgeye gelişiminde
farklılıklar gözlenir. Örneğin yağışın
ve yağışlı gün sayısının belirli bir değerden az olması temeline dayanarak
kurak periyotlar teşhis edilir. Diğer
bir tanım şekli yağışın aylık, mevsimlik veya yıllık toplamlarının ortalamadan olan farkları ile ilişkilidir. Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklığın
çeşitli özellikleri ile çok yakın ilişkilidir. Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması
olarak tanımlanan tarımsal kuraklık
nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık
oluştuğu zaman meydana gelir. Ürün
miktarında azalmaya, büyümelerinde
değişime ve hayvanlar için tehlikeye
sebep olur. Hidrolojik kuraklık yeraltı
su kaynakları, yüzey suları veya yağış
periyotlarının etkisi ile ilişkilidir. Meteorolojik kuraklığın uzaması durumunda hidrolojik kuraklıktan söz edilir. Uzun süreli yağış azlığının kaynak
seviyeleri, yüzey akışı ve toprak nemi
gibi hidrolojik sistemin bileşenlerinde kendisini göstermesidir. Yeraltı
suları, nehirler ve göllerin seviyesinde keskin bir düşüşe sebep olur. Bir
dönemde yaşanan yağış miktarında
azalma toprak neminde hızlı azalmaya sebep olacağı için tarımla uğraşanlarca hemen hissedileceği halde
hidroelektrik santrallerinde bir süre
etkili olmayacaktır. Kuraklığın sosyoekonomik tanımı meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklıkla bağlan-
tılı bazı ekonomik ürünlerin arz ve
talepleriyle alakalıdir (NDMC,1995).
Sosyo-ekonomik kuraklık, yukarıda
bahsedilen kuraklık tiplerinden farklı
bir durum arzeder. Çünkü bu kuraklık yer ve zamana bağlı olarak ortaya
çıkar. Sosyo-ekonomik kuraklık yağışlardaki azalmanın sonucu olarak
gelişen ve üretimin ihtiyacı karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkar.
2. TÜRKİYE’DE KURAK ŞARTLAR
Yağışa bağlı iklim sınıflandırmalarında
genelde kabul edilen esaslara göre,
yıllık ortalama yağışı 250 mm’den
az olan yerler kurak, 250-500 mm
arası olan yerler ise yarıkurak iklime
sahip olarak tanımlanır ( Kömüşçü
ve Erkan,1998). Türkiye’de İç Anadolu ile Doğu Anadolu’nun önemli
bir kısmı yarıkurak iklim alanına girmektedir . Türkiye’de sadece yağışa bağlı olarak ciddi derecede kurak
sayılabilecek alanlar yoktur. Bununla
beraber İç Anadolu’da Tuz Gölü ve
çevresi 300 mm’ye yakın yıllık yağışları ile kurak bölge olma sınırına
yakın özellikler gösterirler. Bu arada
Aydeniz metoduna göre yapılan ve
yağışın yanında sıcaklık, nispi nem ve
güneşlenme süresi gibi diğer faktörlerin dikkate alındığı çalışmaya göre
ise Türkiye’de kuraklıktan etkilenen
alanların sınırlarının genişlediği görülmüştür. Buna göre; İç Anadolu’nun
tamamı, Doğu Akdeniz, Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinin bir kısmı kurak
özelliğe sahip olup, yer yer çöl ve
çok kurak özellik gösterirler. Erinç
tarafından uygulanan yağış etkinliği
indisi ise Türkiye’de tam kurak sayılabilecek bir bölge olmadığını, göstermektedir. Yine Erinç indisine göre,
İç Anadolu Bölgesi (Yukarı Kızılırmak
Bölümü hariç) ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Urfa Platoları, Diyarbakır Havzası, Mardin Çevresi yarıkurak
alanlar sınıfına girmektedir. Ancak bu
alanların yarıkurak karakteri her yerde aynı değildir. Özellikle bitki örtüsü
etkisi faktörü de dikkate alındığında
Konya ve Urfa çevrelerinin güneyinde
kalan yörelerde kuraklığa karşı eğilim
daha kuvvetlidir.
Yağış özellikleri bakımından yağışlı günler sayısının bilinmesi kuraklık
ihtimalleri bakımından önem taşır.
Türkiye’nin büyük bir kısmında yağışlı
günler sayısı azdır ve bölgelere göre
ortalama 60 ile 175 gün arasında
değişmektedir. En yüksek değerler
ülkenin kuzeyinde Karadeniz kıyıları boyunca uzanan şerit üzerinde
olup, bu kuşak içinde yağışlı günlerin sayısı yer yer 138 ve 141’e kadar
ulaşmaktadır. Diğer taraftan Akdeniz
Bölgesi’nde yağışların yılın belli bir
dönemine ait olması sebepiyle yağış miktarının ve yağışlı gün sayısının
toplamı fazla değildir. Türkiye’nin yarıkurak bölgelerini oluşturan İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yağışlı günler sayısı 100’ün
altına düşer.
Özellikle Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri yıllar-arası yağış değişkenliklerinin en fazla olduğu bölgelerdir. Bölgesel bazda yağış
değişkenliğini göstermek için kullanılan varyasyon katsayısı, yağış ortalamalarının yüzde 36 ile Güneydoğu
Anadolu Bölgesi de olduğunu gösterirken, bu oran Doğu Anadolu’nun
büyük bir kısmında ve Akdeniz kıyı
kuşağında yüzde 25’e ve Karadeniz
Bölgesi’nde yüzde 20’nin altına düşmektedir. Genelde, varyasyon katsayısının yüzde 20’nin üzerine çıktığı
bölgeler ise yağıştaki değişkenlikler
sebebiyle kuraklığın şiddet ve sıklığının en fazla olabileceği yerleri ifade
eder.
3. TÜRKİYE’DE KURAKLIĞA ETKİ
EDEN FAKTÖRLER
Türkiye’de kuraklığa etki eden belli başli faktörler arasında atmosferik
koşullar, fiziki coğrafya faktörleri ve
iklim koşulları yer almaktadır.
Türkiye soğuk aylarda polar, sıcak
aylarda ise tropikal hava kütlelerinin
etkisi altındadır (Şensoy,S.2001). Sibirya üzerinden gelen cP hava kütlesi
karasal karakterli soğuk ve kurudur.
Kış aylarında sis ve ayaza sebep olur,
bazen Karadeniz’i geçerken nem kazanarak orografik yağışlar yapabilir.
Atlas Okyanusundan gelen mP hava
kütlesi ise Avrupa ülkeleri ve Balkanları geçerek ülkemizi etkiler. Yerde
belirgin olmayan A.B. Sistemleri ile
gelmedikleri için kararsızlık yağışları
yapar. Yağış olarak Karadeniz sahilinde yağmur iç kesimlerde kar bırakabilir. Akdeniz üzerinden geldiğinde
ise daha fazla etkili olur ve her türlü
yağışı bırakır. mT hava kütlesi sıcak
ve nemli karakterli olduğu için batı
bölgelerimizde oldukça fazla yağış
bırakır. cT hava kütlesi ise K. Afrika
üzerinden gelir karasal sıcak ve kurudur. Kuzey sistemlerle karşılaşırsa
Akdeniz cephesini oluşturup yağış bırakabilir. Diğer taraftan Akdeniz’den
geçerken yeterli ölçüde nem kazandığı takdirde yine yağış yapması söz
konusudur. Zaman zaman gördüğümüz çamur yağışları da bu hava
kütlesinin ülkemizi etkilemesinin bir
sonucudur.
Yeryüzünde iklim özelliklerinin meydana gelişinde fiziki coğrafya faktörlerinin de önemli etkileri vardır. Bunlar denize yakınlık-uzaklık (karasallık
derecesi), yükselti ve oroğrafik özelliklerdir. Türkiye yüksek bir ülkedir ve
ortalama yükseltisi 1100 m den fazladır. Örnek olarak, ülkemizin deniz
seviyesi ile 500 m arasında kalan alçak alanları ancak % 17,5 kadar iken,
1000 m den daha yüksek alanları
ülke yüzölçümünün % 55 den fazlasını meydana getirir. Bu durumun
Türkiye’nin iklim koşulları üzerinde
çok önemli tesirlerde bulunacağı
açıktır. Her şeyden önce birbirine
yakın yerler arasında büyük yükselti farklarının varlığı, yerel farkların ortaya çıkmasına ve özellikle
yağış ve sıcaklık koşullarının yatay
ve düşey yönde hızlı değişmeler
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 39
göstermesine sebep olmaktadır.
Kıyı bölgelerinden iç kısımlara ve batıdan doğuya doğru yükseltinin artması ve ülke yüzölçümünün yarıdan
fazla bir kısmının 1000 m’ den daha
yüksek olması yüzünden buralarda
kış aylarının soğuk ve sert geçeceği, yaz mevsiminin ise kısa süreceği
kolayca anlaşılabilir. Bununla birlikte
yükseltinin iklim şartlarına etkisi, yalnız sıcaklık dağılışı ve farkları yönünden değil, yağış ve nemlilik yönünden
de olur. Gerçekten ülkemizde yüksek
dağlar ve platolar en fazla yağış alan
yerler olurken, dağlarla çevrili İç Anadolu havzalarında yağış miktarlarının
çok düşük olduğu tespit edilir. Nemli
rüzgarlara karşı olan yüksek dağlar,
yağışların dağılışında doğrudan doğruya etkili olurken, yükselti faktörü
aynı zamanda yağış şeklini de tayin
etmektedir. Gerçekten alt ygayelarda
ve alçak alanlarda yağmur şeklindeki
yağışlar baskınken, yüksek ygayelarda ve doruklarda kar şeklindeki yağışlar egemen olmakta ve sıcaklığın
düşük olması sebepiyle kar örtüsünün yerde kalma süresi de yılın büyük
bir kısmını kapsamaktadır. Türkiye’de
bölgeler, hatta yöreler arasında görülen kuvvetli iklim farkları, her şeyden
önce, mevcut yükselti farkının bir sonucudur.
Türkiye gibi orta kuşak ülkelerinde yıl
içinde yağışlı kış ve kurak yaz dönemleri olmak üzere birbirinden farklı iki
dönem bulunur. Türkiye yıllık toplam
yağışlarının %35’ini kış aylarında almaktadır. Bunu ilkbahar ve sonbahar
mevsimleri izlemekte, yaz aylarında
ise bu oran %11’e düşmektedir.
Bu durum, genel atmosfer sirkülasyonu ve hava kütleleri ile yakından
alakalıdir. Türkiye kış aylarında denizel kutupsal ve karasal kutupsal hava
kütlelerinin etkisinde kalır. Bu hava
kütleleri ve bunlara bağlı cephe sistemleri Türkiye’de kış aylarının yağışlı
geçmesini sağlar. Bu hava kütlelerinin
kuzeye ve güneye hareketleri sırasın40 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
da kararsızlık kazanması bol yağışlara
sebep olur. Bu sebeple Türkiye’de kış
kuraklığı ciddi boyutlarda söz konusu
değildir. Yazın ise bu hava kütleleri
değişen termik koşullara bağlı olarak
alansal olarak küçülür ve etkilerini
kaybederler. Bunların yerine tropikal hava kütleleri etkinlik kazanır ve
Azor yüksek basıncı kuvvetlenerek
etki alanını genişletir. Ayrıca güneyde kara yüzeylerinin ısınmasına bağlı
olarak Basra alçak basıncı oluşur. Bu
durum iki büyük sistem altında kalan
Akdeniz Havzası’nda denizel tropikal
ve karasal tropikal hava kütlelerinin
etkinliğini artırır. Gelişen bu basınç
sistemlerine bağlı olarak etkili olan
kuzey-kuzeybatı yönlü rüzgarlar ülkenin kuzeyinin yağışlı diğer yerlerin
ise kurak geçmesine sebep olur.
Atmosferik koşulların yanında topoğrafik koşullar da kurak alanların
belirlenmesinde önemli rol oynar.
Türkiye’yi kuzeyden ve güneyden
kuşatan dağ sıraları yağış miktarı bakımından ülkemizi iki farklı bölgeye
ayırır. Türkiye’nin yıllık ortalama yağış dağılışı incelenirse, Türkiye’de en
fazla yağış alan yerlerin kıyı kuşağına
giren alanlar olduğu görülür. Buna
karşılık iç bölgelerde yağışlar belirgin
bir şekilde azalmaktadır. Öncelikle,
Türkiye’yi çevreleyen ılık denizlerin
buharlaşma kaynağı olarak yağış koşulları üzerindeki etkisi önemlidir. Kıyı
bölgelere ulaşan nemli hava kütleleri,
Kuzey Anadolu dağları ve Torosların
dış ygayelarında yükselir ve kıyı kuşağı ile bu dağlara bol yağış düşer.
Buna karşılık iç kısımlara ulaşan hava
kütleleri taşıdıkları nemin önemli bir
kısmını kıyı kuşağında bırakmış olduklarından ve dağları aştıktan sonra
alçaldıkları sırada adyabatik olarak
ısındıklarından daha az nem içerirler. Bu sebeple iç bölgelerde yağış,
kıyı bölgelerine oranla daha azdır.
Diğer taraftan, iç bölgelerde kış mevsiminde yüksek basınç koşullarının
egemen olması, yazında yüksek olan
sıcaklığın yoğuşmayı zorlaştırması,
yağışların bu alanda daha az etkili olmasına yol açar.
4. TÜRKİYE’DE KURAKLIK
EĞİLİMLERİ
Sahel’de ve Subtropikal kuşak yağışlarında 1960’lı yıllarda başlayan ani
azalma, 1970’li yıllarla birlikte Doğu
Akdeniz Havzası’nda ve Türkiye’de
de etkili olmaya başlamıştır. Yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve
kuraklık olayları, kış mevsiminde
daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
1970’li yılların başı ile 1990’lı yılların başı arasındaki kurak koşullardan
en fazla, Ege, Akdeniz, Marmara ve
Güneydoğu Anadolu bölgeleri etkilenmiştir (Turkeş, 1996a). Kuraklık
olaylarının en şiddetli ve geniş yayılışlı olanları, 1973, 1977, 1990 ve
1991 yıllarında oluşmuştur. 19941998 döneminde ise, Doğu Anadolu Bölgesi dışında Türkiye’nin büyük
bir bölümünde önemli bir yağış azlığı
gözlenmemiş ya da meteorolojik kuraklıklar yaşanmamıştır.
Bu dönemin hemen ardından 1999-2000 yıllarında ve
2001 yılının ilk üç ayında ise,
Türkiye’nin büyük bir bölümünde yeniden kuraklık olayları
yaşanmıştır. Şiddetli ve yaygın meteorolojik kuraklıklar,
özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu ile Ege ve Akdeniz
bölgelerinde etkili olmuştur.
Uzun süreli ortalamaların çok
altındaki yağış koşullarına bağlı meteorolojik kuraklıkların bir
neticesi olarak, Türkiye’de tarımsal ve hidrolojik kuraklıklar
da ortaya çıkmıştır. Su açığı
ve su sıkıntısı, yalnız tarım ve
enerji üretimi açısından değil,
sulamayı, içme suyunu, öteki
hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir noktaya ulaşmıştır. Nisan-Mayıs
2001’de ise, Türkiye’nin büyük
bir bölümünde bereketli yağışlar oluşmuştur.
Genel olarak Doğu Akdeniz
Havzası’nın ve Türkiye’nin yıllık
ve özellikle kış yağışlarında gözlenen önemli azalma eğilimleri,
bu bölgede egemen olan cephesel orta enlem ve Akdeniz
alçak basınçlarının sıklıklarında
özellikle kış mevsiminde gözlenen azalma ile yüksek basınç
koşullarında gözlenen artışlarla
bağlantılı olabilir. Öte yandan,
özellikle karasal yağış rejimine
sahip bazı istasyonların ilkbahar
ve yaz yağışlarında, zayıf bir artış eğilimi gözlenmektedir.
Son 30 yılda Türkiye’de kurak
koşulların hakim olmasına yol
açan meteorolojik koşullar daha
çok sirkülasyon sistemleri ve
Kuzey Atlantik Salınımı’nda görülen değişmelere bağlı olarak
açıklanabilir. 1980’den sonra
Sibirya Antisiklonun zayıflaması (kış kuraklığı), Azor antisiklon
sırtının Doğu Akdeniz’e ulaşması (kış kuraklığı), Akdeniz’e
gelen cephe sistemlerinin azlığı, Basra alçak basıncının kuzeye sokulması (yaz kuraklıkları)
ve Azor ve Basra alçak basınçlarının birleşerek kuvvetlenmesi
(yaz kuraklıkları) olarak kendini
göstermiştir. Ayrıca Kuzey Atlantik Salınımı‘nın (NAO) pozitif devreleri Türkiye’de ki kurak
koşullarla oldukça uyumludur.
KAYNAKLAR
•Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi BMÇMS (1997). Çevre Bakanlığı Yayınları. Ankara
•Kömüşçü, Dr.A.Ü ve Erkan, A. (2000), Kuraklık ve Çölleşme Süreci ve Türkiye Açısından Analiz ve Çözümler,
Yatımlanmamış Rapor. Ankara
•Komuscu, A.U. (1999). Using the SPI to Analyze Spatial
and Temporal Patterns of Drought in Turkey. Drought
Network News, (11) 7-11
•Komuscu, A.U. (2000). Potential Use of NOAA/AVHHR
Satellite Data for Monitoring Environmental Change in
Turkey. Drought Network News, (12) 5-9
•Komuscu, A.U. (2001). An Analysis of Recent Drought
Conditions in Turkey in Relation to Circulation Patterns.
Drought Network News, (13) 5-6
•NDMC, (1995). Understanding and Definitions of Drought, University of Nebraska. Lincoln.
•Rao, G. Appa. (1987). WMO CagM Report No.24, Geneva
•Türkeş, M. 1996a. ‘Spatial and temporal analysis of
annual rainfall variations in Turkey’, Int. J.Climatol., 16,
1057-1076.
•Türkeş, M. 1996b. ‘Meteorological drought in Turkey:
A historical perspective, 1930-1993’, Drought Network
News, University of Nebraska, 8, 17-21.
•Wilhite, David, and Glantz, M.R.(1987). Understanding
the drought phenomenon-The role of definitions, in Wilhite, David, Easterling, William, and Wood, David, eds.,
Planning for drought: Boulder, Colo., Westview Press,
p. 11-27.
•World Meteorological Organization (1992), Monitoring, Assessment and Combat of Drought and Desertification, TD-No.505, Geneva
•World Meteorological Organization, (1997). Extreme
Agrometeorological Events, WMO CagM-X Working
Group, WMO/TD-No.836, Geneva, Switzerland.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 41
ı
s
a
l
t
A
r
a
g
z
ü
R
e
y
i
k
r
Tü
Nezihe Akgün - Cihan Dündar
K
alkınmanın temel ihtiyaçlarından biri enerji üretimidir. Mevcut enerji üretim ve tüketim
sistemleri, yerel, bölgesel ve küresel
ölçekte hava, su ve toprak kirlenmesine yol açmaktadır. Kirletici azaltımının en önemli aracı, yeni ve yenilenebilir enerjileri de içerecek şekilde
oluşturulacak, çevreye karşı duyarlı
ve sürdürülebilir enerji sistemleridir.
kate alındığında, yenilenebilir enerji
kaynaklarının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kaynakların yaygın ve
geniş ölçekli kullanımı, teknolojik
gelişmelere ve potansiyeli belirleyecek ulusal ve uluslararası bilgi ağının
oluşturulmasına bağlıdır. İlk etapta
göz önünde bulundurulması gereken
alternatif enerji kaynaklarından birisi,
rüzgar enerjisidir.
1973 dünya petrol krizi, alternatif
ve yenilenebilir enerji kaynaklarına
gösterilen ilginin artmasına sebep
olmuştur. Dünya enerji ihtiyacının
önemli bir bölümünü karşılayan fosil
yakıtların kısıtlı kullanım sürelerinin
olması, enerjinin elde edilmesi sırasında çevreye yapılan tahribat ve gelecek nesillerin de enerji ihtiyacı dik-
Yatay ya da yataya yakın yönde yer
değiştiren bir hava kütlesinin hareketi
rüzgar, bu kütlenin iş yapabilme yeteneği de rüzgar enerjisi potansiyeli
olarak tanımlanmaktadır.
Dünya rüzgar enerji potansiyelinin,
50° kuzey ve güney enlemleri arasındaki alanda 26.000 TWh/yıl olduğu ve
ekonomik ve diğer sebeplerden dolayı 9.000 TWh/yıl kapasitenin kullanılabilir olduğu tahmin edilmektedir.
Yine yapılan çalışmalara göre, dünya
karasal alanları toplamının (107*106
km2) %27’sinin (3*106 km2) yıllık
ortalama 5.1 m/s’den daha yüksek
rüzgar hızının etkisi altında kaldığı
belirtilmektedir. Bu rüzgar enerjisinden yararlanma imkanının olabileceği varsayımıyla 8 MW/km2 üretim kapasitesi ile 240.000 GW kurulu güce
sahip olunacağı hesaplanmaktadır.
RÜZGAR ENERJİSİ KONUSUNDA
YAPILAN ÇALIŞMALAR
Avrupa Rüzgar Atlası tamamlanmasına rağmen, bu çalışmada yer
almayan istasyonlar için rüzgar potansiyeli belirleme çalışmaları sürdürülmektedir. Gelişmiş ülkeler dışındaki ülkelerde de rüzgar potansiyeli
belirleme çalışmaları yapılmaktadır.
Çevreveveİnsan
İnsan2008/4
2008/4Sayı:75
Sayı:75
4242 Çevre
Nijerya, Fas, Hindistan, Yunanistan
ve Kıbrıs için yapılan çalışmalarında,
rüzgar enerjisinden yararlanılabileceği belirtilmektedir.
EİE tarafından yapılan
çalışmalarda,
rüzgar
enerjisi
açısından
Bandırma, Antakya,
Kumköy, Mardin,
Sinop, Gökçeada,
Çorlu ve Çanakkale zengin böl-
geler olarak tespit edilmiştir.
VERİ
Ayrıca, Bandırma, Bozcaada, Çeşme, Gökçeada, Çanakkale, Karadeniz
Ereğlisi, Florya ve Siverek gibi yöresel
rüzgar potansiyeli belirleme çalışmaları da yapılmıştır.
WAsP paket programı için dört temel
veriye gereksinim duyulmaktadır. Bunlar; saatlik rüzgar hız ve yön bilgileri,
yakın çevre engel bilgileri, pürüzlülük
bilgileri ve topoğrafya bilgileridir.
Ülkemizde, rüzgar enerjisi yatırımı ilk
olarak 1998 yılında Çeşme’de gerçekleştirilmiştir (8.7 MW). 2000 yılı içinde ise sadece 10.2 MW’lık bir yatırım
Bozcaada’da yapılmıştır.
Rüzgar Verisi
YÖNTEM
Rüzgar enerjisi potansiyellerinin belirlenmesi için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bu incelemede, rüzgar
atlası istatistiklerini elde etmek için
Danimarka Meteoroloji Teşkilatı’nın
Riso Meteoroloji Laboratuvarında hazırlanmış ve geliştirilmiş olan ve Avrupa Rüzgar Atlasının (European Wind
Atlas) hazırlanmasında da kullanılan
WAsP (Wind Atlas Analysis and Application Program) paket programı kullanılmıştır. Türkiye genelinde seçilmiş
istasyonlar için yapılan analizler sonucu elde edilen değerler kullanılarak
Türkiye Rüzgar Atlası oluşturulacaktır.
WAsP ile Rüzgar Enerjisi Potansiyellerinin Belirlenmesi
WAsP paket programı, veri analizlerini, rüzgar hız verilerinin 2 parametreli
Weibull dağılımına uygun bir dağılım
gösterdiğini varsayarak yapmaktadır.
Bu program, dört değişik girdi bilgisini
kendi alt modellerinde değerlendirerek, bölgesel rüzgar atlası istatistiklerini hesaplamaktadır. WAsP’ın kullandığı temel bilgiler şunlardır:
1.Saatlik rüzgar verisi,
2.Bölge pürüzlülük bilgileri,
3.Yakın çevre engel bilgileri,
4.Bölgenin topoğrafyası.
WAsP programı bir bütün olmakla birlikte, yukarıdaki bilgilerin değerlendirilmesinde alt modeller kullanmaktadır.
Çalışmada, Türkiye üzerinde homojen
dağılım gösteren 45 adet meteoroloji
istasyonunun 1989-1998 dönemine
ait saatlik olarak ölçülmüş rüzgar verileri kullanılmıştır. Rüzgar ölçümleri,
istasyonların bir çoğunda yer düzeyinden 10 m yükseklikte yapılmıştır.
Farklı yükseklikte ölçüm yapan meteoroloji istasyonları için gözlenen değerler 10 m yüksekliğe uyarlanmıştır.
Yakın Çevre Engelleri
Ölçülen rüzgar değerlerine etki eden
ölçüm noktası etrafındaki engeller,
1/1.000 ve 1/5.000 ölçekli imar planları kullanılarak yerinde yapılan incelemelerle belirlenmiştir.
Topoğrafya ve Pürüzlülük Bilgileri
Topoğrafya bilgileri Harita Genel Komutanlığınca üretilen 1/25.000 ölçekli sayısal paftalardan temin edilmiştir.
Yüzey pürüzlülük bilgileri, 1/25.000
ölçekli paftalar üzerinden pürüzlülük
sınırlarının sayısallaştırılmasıyla elde
edilmiştir.
HESAPLAMALAR VE SONUÇLAR
DMİ kayıtlarından alınan saatlik ham
rüzgar verilerinin istatistiksel analizleri, çalışma için özel olarak hazırlanan
bilgisayar programları ve WAsP programı yardımıyla yapılmıştır.
Türkiye Rüzgar Atlasının hazırlanması için, mümkün olduğunca homojen
dağılım gösteren 45 adet Meteoroloji
İstasyonu değerlendirilmiştir. Her bir
istasyon için yapılan analizler sonucunda elde edilen Rüzgar İstatistikleri
3’er sayfadan oluşmaktadır.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 43
DENİZ KAPLUMBAĞALARI
BİLİM KOMİSYONU TOPLANTISI
ANTALYA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
D
eniz
Kaplumbağaları
Bilim Komisyonu toplantısı,
Çevre ve Orman Bakanlığı
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü’nün organizasyonu ile
07-09 Kasım 2008 tarihleri arasında
Antalya-Belek’te gerçekleştirildi.
Komisyonun 2008 yılı toplantısına
deniz kaplumbağaları konusunda
çalışma yapan üniversitelerimizin
öğretim üyeleri ve gönüllü kuruluş
temsilcileri ile deniz kaplumbağaları koruma çalışmalarına aktif olarak
katılan İl Müdürlüğü personeli iştirak
etti.
Sempozyumda deniz kaplumbağalarının korunması konusunda ülke
genelinde yapılan çalışmalar, kumsal
bazında yapılan koruma ve izleme çalışmaları, kumsallara yönelik tehditler
ve bu tehditlerin önlenmesine yöne-
44 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
lik tedbirler, yasal düzenlemeler, alan
yönetimi, kamuoyu bilinçlendirilmesi
gibi konular bilimsel bir platformda
tartışılmış, toplantı programı çerçevesinde yuvalama kumsallarında yapılan çalışmalar sunulmuş ve “Deniz
Kaplumbağaları Yuvalama Alanları
Koruma-Kullanma Koşulları”nın güncellenmesine yönelik çalışmalar da
gerçekleştirilmiştir.
Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu Toplantısında;
-1994 yılında çıkarılmış olan “Deniz
Kaplumbağalarının Korunması” konusundaki Bakanlık Genelgesinin son
yıllarda yapılan çalışmalar çerçevesinde güncellenmesi,
-Kumsallarda
uyulması
gereken
koruma-kullanma koşullarının güncellenerek Çevre Düzeni Planlarına
işlenmesi,
-Deniz kaplumbağası yuvalama kumsallarının koordinatlarının, alt bölümlerinin ve bu bölümlerdeki yuva sayı
ve yoğunluklarının Bilim Komisyonu
üyelerince harita üzerinde gösterilecek şekilde hazırlanarak Bakanlığa
gönderilmesi ve çıkartılacak Genelge
Eki’nde verilmesine ilişkin kararlar
alınmıştır.
Ayrıca,
•
III. Ulusal Deniz Kaplumbağaları
Sempozyumu’nun 5-7 Kasım 2009
tarihleri arasında Mersin’de düzenlenmesine,
•
Markalama çalışmalarında birliğin
sağlanması için, tek adresli markaların Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonu ile RAC-SPA ya başvuru
yapılarak temin edilmesine ve Kaplumbağalarda ön sağ olarak marka
kullanılmasına yönelik girişimlerde
bulunulmasına, (TR-Y-00001 kodlu
ve TC Cevre ve Orman Bakanlığı,
Ankara, Türkiye) Kodlu ve 9000 adet
büyük ve 1000 adet küçük RAC-SPA
tavsiyelerine uygun olarak sipariş
verilmesine,
•
Deniz kaplumbağaları ile alakalı olarak yapılan çalışmaların Çevre
ve Orman Bakanlığı Web sayfasına
konmak üzere Bakanlığa gönderilmesine,
• Kurulan ve kurulması planlanan
Rehabilitasyon Merkezi ve/veya İlk
Yardım Ünitelerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için Bakanlıkça
mali ve lojistik desteğin sağlanmasına yönelik çalışma yapılmasına,
•
Kumsallardaki koruma ve izleme
çalışmalarının deniz kaplumbağaları
konusunda bilimsel çalışma yapmış
olan akademisyenlerce ve Bakanlığın onayı dahilinde yapılmasının
sağlanmasına,
• Turist olarak Türkiye’ye gelen ve
bilimsel izleme ve koruma çalışmalarına katılmak isteyen gönüllülerin
her türlü organizasyonunun Bakanlığın bilgisi dahilinde ve resmi izin
alınması kaydıyla gerçekleştirilmesine,
•
Kumsallarda yer alan işletmelerin
Mavi Bayrak edinme kriterlerine deniz kaplumbağaları ve koruma altındaki diğer türler konusunda gerekli
koruma önlemlerine gösterdikleri
hassasiyetin zorunlu şartlar arasında
yer almasının sağlanmasına,
• 2008 yılı deniz kaplumbağaları
üreme kumsallarında tespit edilen
olumsuz faaliyetlerle (kumsallardan kaçak kum alınması, kumsalın doğal yapısının değiştirilmesi,
kumsala araç girişi, yasal olmayan
yapılaşmalar, mevcut otel ve tesislerden kaynaklanan ışık kirliliği,
yumurtlama bölgesinde düzensiz
şemsiye ve şezlong kullanımı, kıyısal balıkçılık faaliyetleri, kumsallarda
festival ve eğlencelerin yapılması ve
havai fişek atılması, başıboş köpeklerin yuvalamaya çıkan ergin deniz
kaplumbağalarını öldürmesi, kumsalların doğal floraya uygun olmayan peyzaj düzenleme çalışmaları,
kumsallardaki aşırı otlatma kaynaklı
kumsal vejetasyonunun kaybolması,
kumsallarda katı atık birikmesi v.b)
alakalı konularda gerekli önlemlerin
kurumlar tarafından alınmasına yönelik tavsiye kararları ön plana çıkan
konular olmuştur.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 45
Sİ
E
J
O
R
P
İ
M
İ
T
E
ÖN
Y
K
I
T
A
I
T
A
K
A
ANKAR
Ekim 2008
NAZLI PINAR AYGÜNDÜZ
ITC INVEST TRADİNG - KATI ATIK YÖNETİMİ
HALKLA İLİŞKİLER UZMANI
1.Mamak Katı Atık Depolama
Alanı
1.1.Islah Çalışmaları
20 yıldan fazla kontrolsüz depolama
yapılmış olan “Mamak Katı Atık Depolama Alanı”nda ıslah çalışmaları
tamamlanmış olup sahada kontrollü
ve düzenli depolama faaliyetleri devam etmektedir.
• Sahaların kaymasını önlemek maksadıyla setler ve teraslı katı atık sahaları yapılmıştır. Setlerin yapımında
hafriyat atığı kullanılmıştır.
• Eski atık alanı depolama gazının
toplanması çalışmaları için hazırlanmıştır.
• Depolama gazının bertarafı neticesinde kötü koku oluşumu önlenmiştir.
• Sızıntı suyu drenaj hattı tamamlanarak sızıntı suyunun sebep olduğu
olumsuz etkiler önlenmiştir.
• Atık alanının etrafı güvenlik çitleri
ile çevrilerek kontrol altına alınmış,
depolama alanına stabilize ve asfalt
yollar yapılmıştır. Ayrıca, depolama
alanının etrafındaki alan temizlenmiştir.
• Atık alanına gelen çöp arabalarının
kontrolsüz girişini ve döküm yapmasını
46 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
önlemek ve atıkların düzenli depolanmasını sağlamak maksadıyla girişlerde güvenlik ve kontrol ekipleri
oluşturulmuştur.
• Bütün Mamak Katı Atık Depolama
Alanını kapsayacak şekilde Peyzaj ve
Ağaçlandırma çalışmaları başlatılmış
olup halihazırda 10.000 adet fidan
dikilmiştir. Ağaçlandırma ve peyzaj
çalışmaları devam etmektedir.
1.2.Deponi Gazının Enerjiye
Dönüştürülmesi
Depolama alanlarında da oluşan
metan gazının atmosferde meydana getirdiği sera etkisi karbondioksit
emisyonlarının 21 katıdır. Depolama
gazının toplanıp elektrik üretilmesi
suretiyle bertaraf edildiği sistemle,
kontrol dışı oluşan gazların çevreye zarar vermeden bertarafı sağlanmakta, patlama riski ve kötü koku
ortadan kaldırılmaktadır. Depolama
gazının toplanması ile alakalı altyapı
çalışmaları, sondaj çalışmaları ve yatay ve dikey boruların yerleştirilmesi
çalışmaları tamamlanmıştır. Ağustos
2008 itibariyle 11,2 MW olan kapasite 16,8 MW’a yükseltilmiştir. Kapasite arttırımıyla alakalı çalışmalar ıslah
çalışmalarına paralel olarak devam
etmektedir.
1.3.Hafriyat Atığının Geri
Kazanılması Projesi
Ülkemizde ilk olarak Mamak Katı Atık
Alanında kurulmuş olan tesis, hafriyat atıklarının geri kazanılmasını ve
değerlendirilmesini sağlamakta olup
tesiste elde edilen ürünler ıslah çalışmalarında ve yapılarda inşaat malzemesi olarak kullanılmaktadır.
1.4.Sera Projesi
Ankara’nın Çöplüğünde Çiçekler Yeşeriyor. Eylül 2008’de sera projesi
hayata geçirilmiş olup bitkilerin yetiştirilmesine aşamalı olarak başlanmıştır. Azami verimliliğin hedeflendiği Sera Projesi global ölçekte olumlu
çevresel etkileri olan, benzersiz bir
çevresel yatırım projesi örneğidir.
Islah çalışmaları kapsamında depolama gazının enerjiye çevrilmesi sırasında elde edilen atık ısının seranın
işletilmesinde kullanılmasıyla fosil
yakıtlara ihtiyaç duyulmamaktadır.
Bitkilerin büyümesi sırasında oluşan
karbondioksit gazı seraya enjekte
edilerek bitkilerin fotosentezi aracılığı
ile ortadan kaldırılacaktır.
Alanda topraksız tarım yoluyla sebze
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Topraksız
tarım bilgi birikimi ve ciddi yatırım isteyen bir üretim yoludur. 70’li yıllarda
enerji krizi sebepiyle Avrupa’da yoğun olarak kullanılan topraksız tarım,
daha sonra dünyada hızla yayılmaya
başlamıştır. Topraksız kültür yoluyla 12 ay üretim yapılması mümkün
ve üretim girdi maliyetleri % 30–50
arasında daha düşüktür. Özellikle su
ve gübrede büyük ölçüde düşüş görülebilir. Topraksız tarımda ürün izleme gayet başarılıdır. Çünkü bu tarım
yöntemi tamamen mühendislerin
kontrolünde yapılmakta ve işlenmektedir. Tohum ve fide dikiminden başlayarak hasada kadar bütün aşamalar
incelenmekte ve kayıt altına alınmaktadır.
Mamak Katı Atık Alanında yapılan sera
çalışmasında toprak yerine “perlit”
adı verilen malzeme kullanılmaktadır.
2000 m² alanda ilk sera faaliyetimiz
başlatılmış olup 4300 adet salkım
domates fidesi dikimi yapılmıştır.
Topraksız tarımı seçmemizin sebepi; yetiştirilen ürünlerin topraktan
kaynaklanan zararlı fiziksel, kimyasal
faktörlerden etkilenmemesi ve bunun yanı sıra hastalık ve zararlıları en
aza indirgemektir. Yaygın kışlık sera
üretiminde üretim maliyetinin %30’u
ısıtmaya ayrılmaktadır. Mamak Katı
Atık Alanında yapılan seracılıkta serayı ısıtmak için kullanılan ısı; Mamak
Katı Atık Metan Gazı Tesisinde metan gazının elektrik enerjisine dönüşümünde elde edilen alternatif enerjiyle karşılanmaktadır. Ayrıca metan
gazından elektrik elde edilmesi sırasında oluşan CO2 gazı ile ürünlere
CO2 gübrelemesi yapılması planlanmaktadır. Üretimde damla sulama
sistemi kullanılmakta olup, sulamagübreleme otomasyon makinelerine
bağlı olup hali hazırda kullanılmaktadır.
Topraksız tarımda bitki bütün besini
dışarıdan verilen minerallerden almaktadır. Dolayısıyla serada üretimde kullanılmakta olan ısı katı atık depolama alanından sağlanarak çöpten
bu anlamda da faydalanılmaktadır.
Mamak Katı Atık Alanı, ITC tarafından
uygulanan projelerle çevreyle dost,
ekonomik geri kazanım çözümlerinin çeşitlendirildiği bir ‘Geri Kazanım
Endüstri Parkı’ kimliğine bürünmektedir.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 47
Uygulamalı Çevre Eğitimi Projesi
bütün hızıyla devam ediyor…
Proje kapsamında bulunan İlköğretim Okulu Öğrencileri Mamak Geri
Dönüşüm Tesisini gezerek bilgi aldılar.
Semih ŞEYDA
Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Ç
evre ve Orman Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı
arasında 14.10.1999 tarihinde imzalanan “Çevre
Eğitimi” konularında yapılacak İşbirliği Protokolü
gereğince ilköğretim kurumlarına yönelik olarak çevrenin
korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve olumlu tüketim
alışkanlıklarının kazandırılması, çevre bilincinin geliştirilmesi, uygulamalı fidan dikim çalışmalarının yapılması, değerlendirilebilir katı atıkların kaynağında ayrı ayrı toplanması ve geri kazanımı maksadıyla başlatılan“Uygulamalı
Çevre Eğitimi Proje”si bütün hızıyla devam ediyor…
2008 yılı itibariyle; Ankara merkez ve ilçelerinde 360 ve
illerde yaklaşık 2000 ilköğretim okulunda uygulanan bu
proje çerçevesinde, öğrencilerde çevre bilincinin gelişmesi yönünde olumlu davranış degişikliği kazandırılması
için 20 İlköğretim okulunun katılımıyla 25 – 28 Kasım
2008 tarihleri arasında Mamak’ta bulunan Katı Atık Depolama Alanı’na gezi düzenlendi. Eğitim süresince yaklaşık
48 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
600 öğrenci, toplanan çöplerin nasıl ülke ekonomisine geri kazandırıldığı uygulamalı olarak görme
imkanı buldular.
Evlerinde biriken çöplerin geri dönüşüm ile nasıl
tekrar yaşantımıza olumlu katkılar sağladığını gören çevreci öğrenciler, Nisan 2009 da Kağıt Dönüşüm tesislerine düzenlenecek gezide buluşmak
üzere ayrıldılar.
2000 ÖĞRENCİYE KONFERANS…
Uygulamalı Çevre Eğitimi Projesi çalışmaları çerçevesinde; Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı uzmanları tarafından çevreci öğrencilere eğitim verilmeye devam ediliyor…
2008-2009 Uygulamalı Çevre Eğitimi Projesine
katılan merkez ilçelerdeki 20 ilköğretim okulunda, mamak geri döşüm tesislerine yapılan gezinin
ardından, okullarında; değerlendirilebilir katı atıkların geri dönüşümü ve evsel katı atıkların değerlendirilmesi konularında verilen eğitime yaklaşık
2000 çevreci öğrenci katıldı.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 49
14.Taraflar Konferansı Yapıldı.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
BM
İklim
Değişikliği
Çerçeve
Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) 14. Taraflar Konferansı (COP14) ve Kyoto
Protokolü’nün 4. Taraflar Buluşması
(COP/MOP4), 01-12 Aralık 2008 tarihleri arasında Polonya’nın Poznan
şehrinde gerçekleştirildi.
Türkiye, toplantıya Çevre ve Orman
Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan
Zuhuri Sarıkaya’nın heyet başkanlığında Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğünden;
genel müdür, genel müdür yardımcısı,
daire başkanı, şube müdürü, uzman
ve mühendisler ile İstanbul Teknik
Üniversitesi, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi temsilcilerinden oluşan
toplam 35 kişi ile katılım sağlamıştır.
Ayrıca, iş dünyasını temsilen TÜSİAD
ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Temsilciliğince
de katılım sağlandı.
01-12 Aralık 2008 tarihleri arasında;
6 ana başlıkta resmi paralel toplantılar gerçekleştirilmiş ve bu toplantılarda ülkemiz adına bildirim yapılmıştır.
Konferansın resmi gündemi içerisinde; teknoloji transferi için yeni bir fon
ya da yapının oluşturulması, ormansızlaşmanın engellenerek salımların
azaltılması (REDD), bütün yeni emisyon azaltım yöntemleri, nükleer enerji
projelerinin karbon ticareti kapsamına
alınması, 2012 sonrasında yükümlülük alacak ülkeler arasında genişleme
50 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
ve farklılaşma için yöntemler belirlenmesi, Uyum Fonu’nun mali kaynaklarının artırılması gibi konular ele alınmıştır. Resmi gündemlere ilave olarak
bütün dünyadan pek çok katılımcıyı
bir araya getiren karbon ticareti, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği,
kalkınma ve iklim, yeni teknolojiler ve
ormancılık konularında da yan etkinlikler düzenlendi.
Konferansın son iki gününde (11-12
Aralık) ülkelerin bakan, müsteşar,
müsteşar yardımcısı, büyükelçi ve
genel müdür düzeyinde üst düzey
temsilcilerinin katılımlarıyla oturum
ve yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirildi.
Bu oturumda konuşan Türk Heyeti
Başkanı Çevre ve Orman Bakanlığı
Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya; insanlığın şimdiye kadar karşılaştığı en büyük problemlerden birisi
olan iklim değişikliğinin acil küresel
bir çözüm gerektirdiğini belirtilerek,
bunun tek başına çevresel bir husus
olmaktan çok, bir sürdürülebilir kalkınma olgusu olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin Sözleşmeye taraf olma
süreci ve Sözleşmenin eklerindeki konumu hakkında bilgi veren Sarıkaya,
Sözleşmenin yükümlülüklerini yerine
getirmek için, ülkemizin ekonomik
ve sosyal koşullarıyla uyumlu olarak
çok önemli faaliyetler gerçekleştirdiğini, Türkiye’nin ileriki dönemlerde de
bu faaliyetlerine devam edeceğini ve
düşük karbon teknolojilerine geçişte
önemli adımlar atılacağını ifade etti.
2012 sonrasını şekillendirecek yeni
anlaşma metninin bütün ülkeleri sürece katacak adil ve eşit bir düzen
oluşturması gerektiği vurgulayan Sarıkaya, Türkiye’nin 2012 sonrası iklim
rejimine ilişkin vizyonu hakkında da
bilgi verdi.
Konferansta ayrıca AB ve diğer ülkeler
ile ikili görüşmeler de gerçekleştirildi.
SİVİL TOPLUM
KÖŞESİ
KUŞ ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
Hazırlayan: Ceyhan TUNCER-Atila İPEK
Kuruluş ve Gaye:
*Türkiye’nin kuş varlığı ve yaşama
ortamlarının korunması için 1998 yılında bir grup Kuş gözlemcisi ve araştırmacı tarafından kurulmuştur.
*Kuşlar ve yaşama alanlarıyla alakalı
bilimsel araştırma ve izleme çalışmaları yaparak sonuçlarını yayar, özellikle nesli tehlikedekiler olmak üzere;
kuş türlerinin korunması için eylem
planları yapar, yapılmasına katkı ve
destek sağlar.
*Ramsar alanları ve tehdit altındaki
sulakalanlar öncelikli olmak üzere,
“sulakalan yönetim planları” yapar,
yapılmasına katkı ve destek verir.
*Ulusal
sulakalan
komisyonu
çalışmalarına katılır, ulusal düzeyde
uygulamaları takip eder.
*Eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarıyla toplumda doğa koruma bilincinin gelişmesine katkı sağlar.
*Kuş Araştırmaları Derneği bu görevlerini konularında uzman çalışanları
ile gönüllülerinin destek ve katkılarıyla yürütmektedir. Bunları yaparken
ulusal ve yerel düzeyde alakalı kurum, kuruluşların, yöre insanının etkin ve en geniş katılımının sağlanmasını hedefler.
*Kuş Araştırmaları Derneği, 2002 yılından bu yana “Ulusal Sulakalan Komisyonu” üyesidir.
*Kuş Araştırmaları Derneği 2002
yılından bu yana Avrupa Halkalama Birliği (EURING) tarafından tanınan “Ulusal Halkalama Programının
Koordinatörlüğü”nü yürütmektedir.
Ulusal Halkalama Programı
www.halkalama.net
için:
FAALİYETLER
Son dönemde gerçekleştirilen faaliyetlerden bazıları şöyledir.
*Yumurtalık Lagünlerinde II. Bitki Çalışması Yapıldı (Pazartesi, 07
Temmuz 2008)
BTC-Çevresel Yatırım Programı tarafından desteklenen Yumurtalık Lagünleri Yönetim Planı Uygulama Projesi
kapsamında 28-29 Haziran 2008’de
botanik uzmanı Prof. Dr. Hayri Du-
2008/4 Sayı:75
Sayı:75 Çevre
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 51
51
2008/4
man, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
Doğa Koruma ve Milli Parklar Şubesi
personeli ve KAD ile 2 günlük arazi
çalışması yapıldı. İlk gün alandaki
önemli bitki türlerinin kümelenmiş
yayılım alanlarında izleme parselleri
oluşturuldu ve Halep Çamlığı’ndaki
yabancı bitki türleri tespit edildi. İkinci gün lagünlerin rüzgar erozyonu ile
sığlaşmasını önlemeye için kumulların bitkilendirilmesinde kullanmak
üzere kumul bitkileri tespit edildi.
Müdürlüğü’nün destek ve katkılarıyla
gerçekleştirilmektedir.
*Osmancık’ta Öğretmen ve Öğrenciler Leylekler ile Alakalı Etkinliklerine Devam Ediyorlar.
Proje, Türkiye’deki leyleklerin korunması için öğretmen ve öğrencilerin
aktif olarak yer alacağı pilot düzeyde sürdürülebilir bir eğitim programı
geliştirmeyi hedefliyor. Bu proje ile
ilk pilot çalışma Çorum’da yapılıyor.
Bu program ile öğrenciler, leylek ve
yaşam alanları ile alakalı veri toplayacak, her bireyin doğaya nasıl yardım
edebileceğini gösterecek ve yaşadıkları yerdeki doğanın korunması konusunda sorumluluk alacaklar. (Daha
fazla bilgi için www.kad.org.tr)
Hollanda Tarım, Doğa ve Gıda Kalitesi Bakanlığı KNIP Programı tarafından
desteklenen, Kuş Araştırmaları Derneği ve Çorum Kuş Gözlem Topluluğu
ortaklığında yürütülecek olan “Leylek
Koruma Pilot Projesi-Osmancık” Mayıs 2008 tarihinde başladı. Proje Osmancık Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim
Proje kapsamında ilk olarak 17 Mayıs
2008 tarihinde Osmancık’ta “Leylek
Çalıştayı gerçekleştirilmiştir. Çalıştaya, Osmancık Belediyesi ve İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğü ile Sağlık Meslek
Lisesi, Ardıç ve Doğanköy köyleri ilköğretim okulları, Çorum Anadolu
Lisesi ve Çorum 23 Nisan İlköğretim
52 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
Okulu’nda görev yapan öğretmenler ve gönüllüler katıldı. Çalıştay da,
leylek örneği ile öğretmenlerde doğa
konusunda farkındalık kazandırma,
leylekler ile alakalı bugüne kadar yapılan koruma ve eğitim çalışmaları ve
öğretmenlerin bireysel olarak eğitim
etkinliklerini nasıl uygulayabilecekleri
ile alakalı oturumlar düzenlendi.
Güvercinlik Köyü İlköğretim Okulu
Öğretmeni Meltem Toker öğrencileri
ile birlikte hazırladıkları leylek köşesini ve yaptıkları gözlemleri paylaştılar.
Ardıç Köyü İlköğretim Okulu Öğretmeni Bilge Kaymaz Uzun ve öğrencileri yaptıkları resimleri, leylek takvimlerini, hazırladıkları tekerleme ve
oyunları sergilediler.
Osmancık İsmail Karataş Sağlık Meslek Lisesi Şahinbey İzci Ocağı ile
Osmancık’taki üreyen leylek nüfusunu belirlemek için 4 ve 5 Haziran
tarihlerinde arazi çalışması yaptık.
Osmancık
merkez,
Osmancıkİstanbul Karayolu, Gecek Mahallesi,
Eymir ve Girinoğlan Köyü’nde (eski
köy) gözlemler yaptık.
Kayaların hepsi tutulmuş, 6 tane
yuva var. Ebebeynlerden biri yiyecek
arama telaşında iken diğeri yavrulara
göz kulak oluyor.
Çorum İzcileri, 7 Haziran’da,
Çorum’da etkinlik düzenledi. Projemize Merkez 23 Nisan İlköğretim
Okulu adına katılan öğretmen Salih Demirci ve öğrencileri etkinliğe,
“Leylekler” konulu fotoğraf sergisi ile
katıldı. Sergi, Vali, Belediye Başkanı,
protokol ve diğer ziyaretçiler tarafından ilgi ile izlendi.
8–18 yaş arası öğrencilerimiz yaz ayları boyunca Osmancık’ta leylekleri
gözlemlemeye ve not defterlerine
gözlemlerini yazmaya devam edecekler.
Etkinlikler ile alakalı daha fazla fotoğraf için:
http://picasaweb.google.com.tr/syanardag
*Sulakalan Bilinçlendirme Ardahan
Eğitimi Tamamlandı (Pazartesi, 14
Temmuz 2008)
“Sulakalan Konusunda Bilinçlendirme Projesi” kapsamında uluslararası
öneme sahip sulakalanların yoğunlaştığı 40 ili kapsayan “Sulakalan Bilinçlendirme Eğitimleri”nin dördüncüsü Ardahan’da 09-11 Temmuz
2008 tarihlerinde gerçekleştirildi.
Ardahan’daki eğitime, Ardahan, Kars,
Erzurum, Erzincan ve Ağrı illerindeki İl
Çevre ve Orman Müdürlükleri, İl Tarım Müdürlükleri, İl Kültür ve Turizm
Müdürlükleri, DSİ 8. ve 24. Bölge
Müdürlükleri, Doğal Hayatı Koruma
Derneği ve Kuzey Doğa Derneği’nden
20 kişi katıldı. Eğitim sonrası katılım-
cılar kurumları adına bulundukları
illerde yapılacak sulakalan koruma
bölgeleri belirleme çalışmalarında
görev alacaklardır. Çevre ve Orman
Bakanlığı temsilcilerine, Ardahan ve
Kars İl Çevre Orman Müdürlüklerine,
eğitmenlerimize ve katılımcılarımıza
teşekkür ederiz.
Kuş Araştırmaları Derneği
Atatürk Bulvarı 143/38 Bakanlıklar /
ANKARA
PK 311 06443 Yenişehir / ANKARA
[email protected]
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript
açık olmalıdır
+90 312 419 86 03
+90 312 419 81
Metin ve Fotoğraflar:
Gülden Atkın Gençoğlu
Sönmez Yanardağ
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 53
YEŞİL HABER
Çevre İçin Müthiş Buluş; Karbondioksiti Tutan Araç!
Kanada’ki Calgary Üniversitesi bilim
adamlarından Prof. David Keith başkanlığındaki araştırma ekibi, havaya bırakılan karbon dioksit gazlarını
tutan yeni bir cihaz icat etti. Cihaz,
atmosfere karbondioksit gazı bırakan
bütün araç, makine ve uçaklara takıla biliyor. Montajı ve kullanımı kolay, oldukça da ucuz olacağı cihazın,
sera gazları sorununa büyük oranda
çözüm sağlayacağına dikkat çekiyor.
Prof. Keith, prototip sistemle, 1 yılda
20 ton CO2 depoladıklarını açıkladı.
ODTÜ, çevreci plastik buldu
ODTÜ’nün ürettiği madde kendiliğinden yok oluyor,
ODTÜ’lü araştırmacılar, yüzlerce yıl
bozulmadan doğada kalabilen plastiğe altarnatif olarak çevreci plastik geliştirdi. Pamuk sapı, mısır koçanı ve
ayçiçeği sapı gibi değersiz tarımsal
biyo-atıklardan tabiatta kendiliğinden yok olabilen hatta yenebilen yeni
nesil plastiğin ambalaj teknolojisinde
yeni bir dönem açması hedefleniyor.
ODTÜ Kimya Mühendisliği Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Ufuk Bakır, başkanlığını yürüttüğü ekibin ODTÜ ve TÜBİTAK desteğiyle yürüttüğü proje hakkında bilgi verdi.
Bakır, dünya genelinde yaşanan enerji
krizi ve endüstrileşme sonucu oluşan
büyük çevre sorunlarının kimya endüstrisinde “yeşil kimya” kavramını
girerek yaygınlaştırdığını ve çevreye
zararlı kimyasalların kullanımın kısıtlandığını ya da yasaklandığını belirtti.
Bakır, çalışmalarında mısır koçanı,
ayçiçeği, pamuk sapı ve odun talaşı gibi değersiz tarımsal atıkları önce
selüloz ve lignin gibi önemli bileşen-
54 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
lerine ayırdıklarını, sonra da bu maddeleri kullanarak biyo-plastik ürettiklerini anlattı.
Mikrop tutmuyor
Araştırma ekibinden Prof. Dr. Gürkan Karakaş da geliştirdikleri yeni
biyoplastiklere antimikrobik özellik
verebildiklerini, bu ürünün mikrop
tutmadığını söyledi. Karakaş, yeni
nesil plastik diyebileceğimiz bu ürün,
doğada kendi kendine yok olabiliyor, hatta yenebilir. Pilot üretim için
bir sanayi kuruluşuna ihtiyacımız var
dedi.
Çevreci otele ‘yeşil yıldız’
Kültür ve Turizm Bakanlığı, başlattığı yeni uygulamayla, çevreye duyarlı
konaklama tesislerinin yıldızlarını yeşile boyayacak. Her biri ayrı puandaki
122 maddelik “çevreci” tesis formunun sekiz temel maddesine uyup askari puana ulaşan tesis, “yeşil yıldız”
alıp çevreciliğini belgelendirmiş olacak.
Çevre politikası, enerji tüketimi ve
atıklar konusunda veriler tutulması,
tesisatın periyodik bakım-onarımının
yapılması ve personele çevre eğitimi
verilmesi, “yeşil yıldız” ın olmazsa
olmaz kriterleri. Öğünlerde en az iki
yerel yemeğin sunulması ve otellerde
yaygın olan tek kullanımlık ürünlerden
vazgeçilmesi de kriterler arasında yer
alacak. Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) da, şemsiyesi altındaki çevreye duyarlı tesislere “beyaz
yıldız” vereceğini açıkladı.
DUYURULAR
* Çevre konularında yerel ve ulusal düzeyde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarımızın İletişim bilgileri ile alakalı
değişikliklerini resmi yazı, telefon, faks
veya mail yolu ile aşağıdaki adrese bildirmeleri yararlı olacaktır.Sivil Toplum Kuruluşlarının ve Halkımızın çevreye yönelik
her türlü çalışmaları, plan ve projeleri,
duyuruları, istek ve önerileri, bizlere iletildiği takdirde Dergimizin bu köşesinde
yayınlanabilecektir.
İletişim Adresi:
Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Söğütözü Cad. No:14/E
Beştepe/ANKARA
Ömer BAŞKAN
K.STK.Halkla İliş.Şube Müdürü
Tel:0312 207 51 81-51 78- 51 82
Fax:0312 207 51 09
E-mail: [email protected]
Çevreden...
Çevre ve Orman Bakanı
Eroğlu, Artvin’de
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr
Veysel Eroğlu, inceleme ve etkinliklere katılmak üzere gittiği Artvin’de
ilinin sorunlarının ele alındığı İl Koordinasyon Toplantısına iştirak ederek,
toplantının ardından gazetecilerin
sorularını cevaplandırdı.
Bakan Eroğlu, bir gazetecinin,
Karadeniz’de yapılması planlanan ve
yapılmakta olan hidroelektrik santrallerine (HES) yönelik tepkilerle alakalı sorusu üzerine, suyun gücünden
istifade edilmesi gerektiğini belirtti.
Hidroelektrik enerjisinin Türkiye için
en temiz, en uygun, en ucuz enerji
kaynağı olduğunu ifade eden Eroğlu, ‘’Şu an hidroelektrik kaynağından üretilen 1 kilovat saat enerji başına yaklaşık 5 cent doğalgaz parası
ödememiş oluyoruz. Türkiye’de 130
milyar kilovat saat enerji üretildiğini
düşünün, 7 milyar dolarlık bir para
dışarıya gitmemiş olacak. Dolayısıyla bu Türkiye’deki enerji ihtiyacımızın eksikliğinin de karşılanmasında
önemli bir adım. Dolayısıyla HES’lerin
yapılmasında, boşa akan suların değerlendirilmesini istiyoruz’’ dedi.
Bazı özel sektörün maalesef usulüne uygun çalışmadığını tespit
ettiklerini kaydeden Bakan Veysel
Eroğlu, ‘’Tabii bu, vatandaşlarda bazı
tepkilere sebep oldu. Biz bu maksatla şu anda buraları kontrol edecek bir
yönetmelik hazırlıyoruz. DSİ tarafından kontrol edilsin, bütün su yapılarının emniyeti ve de çevre açısından
öyle bir yönetmelik hazırlıyoruz. Son
şeklini verdik. İnşallah önümüzdeki
haftalarda Başbakanlığa göndererek
yönetmeliğin yayınlanmasını talep
edeceğiz’’ diye konuştu.
HES’lerin kontrolü konusunda DSİ
Genel Müdürlüğü ve bölge müdürlüklerine talimat verdiklerini dile getiren Prof. Dr. Eroğlu,
‘’Ayrıca, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğümüz de bunların gerçekten ÇED’e
uygun olup olmadıkları konusunda
ciddi şekilde kontrollere başlıyor.
Artık bundan böyle isteyen istediği
şekilde çevreyi tahrip edemeyecek,
çevreyle uyumlu çalışacak. Vatandaşlarımızın en büyük endişesi şu
sanki burada bir hidroelektrik santrali yapılınca suların tamamen yok
olacak. Bu da yanlıştır. Su yok olmuyor. Kati suretle hidroelektrik santraller su yutmuyor. Sadece suyun
düşümünden faydalanarak enerji
üretiyor. Su tribünü çeviriyor, ondan
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 55
dolayı elektrik üretiyoruz. Yani suyun
gücünden istifade edilerek üretilen
enerjidir hidroelektrik enerji. Herhangi bir şekilde suyun yutulması söz
konusu değil.’’ şeklinde konuştu.
Bakan Eroğlu, bazı yerlerde suyu
tünel yaparak başka yerlere göndermenin mümkün olduğunu belirterek, ‘’Ancak bu durumda mevcut
dere yatağında, tabii hayatın devamı
açısından bırakılması gereken, ‘can
suyu’ diye tabir edilen su mutlaka bırakılacak. Bununla alakalı biz Su Kullanımı Hakkı Yönetmeliği Anlaşmasını imzalarken, aynı zamanda ÇED
raporu alırken bunu bir şart olarak
koyuyoruz. Suyun zaten kaybolması
söz konusu değil. Mutlaka derede
doğal hayatın devamı açısından bir
miktar su akacaktır. Vatandaşlarımızın böyle bir endişeye kapılmalarına
gerek yoktur’’ dedi.
Eroğlu, artan enerji yatırımlarının
enerjide tüketici fiyatlarını etkileyip
etkilemeyeceği yönündeki başka bir
soruyu ise şöyle cevapladı:
‘’Mutlaka her hidroelektrik santral
devreye girince enerji fiyatlarında bir
dengeleme, en azından enerji güvenliği ve enerji fiyatlarında bir dengele56 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
meye sebep oluyor. Çünkü en ucuz
elektrik barajlardan elde ediliyor. Ayrıca barajların şöyle bir faydası var.
Enerjinin fazla tüketildiği saatlerde
bu santraller anında devreye girerek
ihtiyaç olan elektrik enerjisini karşılayacak durumdalar. Çok kolaylıkla
sağlıyorlar, halbuki diğer santrallerde
bu pek mümkün değil. O bakımdan
hidroelektrik santraller önemli. Maliyet, arz güvenliği, yerli kaynak olması, çevre uygunluğu olması gibi pek
çok avantajları var.’’
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, özel
çevre koruma alanında bulunan belde
belediyelerin kapatılması konusundaki soru üzerine, ‘’Özel çevre korumada olan beldelere Bakanlık olarak
her türlü desteği veriyoruz. Orası belediye veya köy olmuş önemli değil.
Mühim olan hizmetin gitmesidir. Biz
buralarda gerekli bütün altyapı hizmetini yapacağız.’’ diye konuştu.
Kapanan belde belediyelerinin, nüfusu çok küçük olan belediyeler olduğunu ifade eden Bakan Eroğlu, şunları kaydetti:
‘’Bunlarda ne bir mühendis, ne şehir planlamacısı var, hiçbir şey yok.
Bunların aldığı birtakım kararlar
yanlış olabiliyor, bunların da telafisi
mümkün olmuyor. Buralarda nüfus
çok küçük, fakat belediyenin bir sürü
sabit masrafları, personel giderleri
var. Dolayısıyla bu personel giderlerini yapmayıp da sadece oradaki
beldenin, köyün yatırımları için kullanmak çok daha isabetli olur diye
düşünüyorum. Benim memleketim
Afyonkarahisar’da da çok sayıda belediye kapandı, ama vatandaş memnun, diyor ki ‘Hiç olmazsa masraf
yapılmayacak, başkanın maaşı olmayacak, kapıcısının maaşı olmayacak.’ Bir beldede nereden baksak
belediyenin 8-10 milyar aylık masrafı
var. Bu payı oraya yatırım olarak sarf
edersek o beldede her şey hallolur.’’
Daha sonra Yusufeli ilçesine geçen
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile birlikte
Yusufeli Halk Bankası Şubesi’nin açılış merasimine iştirak etti.
Bakan Eroğlu burada yaptığı konuşmada Artvin’in ve Yusufeli’nin sorunlarını çözmek için çalıştıklarını belirterek, Yusufeli’nin, turizm açısından
değerlendirilmesi için özellikle çalıştıklarını ifade etti.
Konuşmaların ardından, Çevre ve
Orman Bakanı Eroğlu, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak, Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu ve Halk Bankası
Genel Müdürü Hüseyin Aydın, birlikte banka şubesinin açılışını yaptılar.
Açılışın ardından Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik, yapılacak baraj sebebiyle sular
altında kalacak olan Artvin’in Yusufeli ilçesinin başka yere taşınmasına
ilişkin vatandaşlarla gerçekleştirilen
toplantıya iştirak ettiler.
Bakan Eroğlu, burada Çoruh Nehri
üzerinde yapılacak barajlarda yılda
15 milyon kilovat saatin üzerinde
enerji üretileceğini, Artvin’e yapılacak barajlarla birlikte, şehre 17-20
milyar dolar arasında yatırımın geleceğini ifade etti.
Bunların gerçekleştirilmesinden sonra Yusufeli’ne gelen turistlere ilaveten 100 bin turist daha geleceğini
vurgulayan Veysel Eroğlu, ‘’Bu barajlar bizim için çok önemli’’ dedi.
Bakan Eroğlu sözlerine şöyle devam
etti:
‘’Bu barajlar yüzde yüz sermayeyle
enerji üretimi anlamına gelmektedir.
Çoruh Nehri üzerindeki barajlardan
dolayı Türkiye’nin dışarıdan aldığı doğal gazdan yapacağı tasarruf,
2.5-3 milyar dolar civarında olacak.
Sadece TOKİ, Artvin’e 18 trilyon liralık yatırım yaptı. KÖYDES’ten 80
trilyon yatırım geldi. Barajlarla birlikte Artvin yatırım cenneti olacaktır. Barajdan önce Yusufeli’nin yeni
yerleşim yeri sorununun çözülmesi
gerekiyor. Bu açıdan araştırmalarımızı başlattık. TOKİ ile yaptığımız
protokolle birlikte, Başbakanımızın
özel talimatıyla yeni yerleşim yerini
kuracağız. Halkın istediği şekilde yapacağız. Göl manzaralı bir alan ortaya çıkacak. Adeta Yusufeli’ne denizi
getireceğiz.’’
Eroğlu, baraj başlamadan Yusufeli’nin
yeni yerleşim yerinin imarının, projesinin hazır olacağını ve birkaç
yıl içerisinde de orada yaşayanların Türkiye’nin en modern ilçesine
yerleşeceklerini ifade ederek, yeni
Yusufeli’nde ihtiyaç duyulan bütün
yapıların yer alacağını söyledi.
Bakan Eroğlu, Erzurum’da
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, inceleme ve etkinliklere katılmak üzere geldiği Erzurum’da
Vali Sami Bulut’u makamında ziyaret
etti.
Eroğlu, burada yaptığı konuşmada,
dışarıdan gelen kömürlerle alakalı
önemli bir adım attıklarını belirterek,
ithal edilebilecek kömürlerin değerlerinde bazı cüzi oynamalar yaptıklarını
söyledi. Daha önce belirli ülkelerden
kömür ithal edilebildiğini anlatan Bakan Eroğlu, şunları kaydetti: ‘’Hatta,
bir tek ülkeden kömür ithal edilebilecek şekildeydi. Biz, diğer ülkelerden, 4-5 ülkeden kömür alınmasına
imkan sağlayan düzenleme yaptık.
Kömürün karakteristik özeliklerinde
cüzi oynamalar yapıldı. Dolayısıyla
ithal edilen kömürlerin fiyatlarında
önemli bir düşme olacaktır. Fakat
benim şahsi tavsiyem binalardaki ısı
yalıtımı, pencere ve çatı tecridinin iyi
bir şekilde yapılması yönünde olacak. Eğer bunu yaparsak yüzde 70
oranında bir tasarruf sağlanacaktır.
Doğal gaz için aylık 500 YTL ödeyen,
150 YTL ödemiş olacak.’’
Bakan Eroğlu, ülkede ağaçlandırma
seferberliği başlatıldığını ifade ederek, bu kapsamda 5 yılda 2.5 milyar
fidan dikilmesinin planlandığını söyledi. Ağaçlandırma Seferberliğinin
hızlandırılmış bir şekilde uygulanacağı 7 ilden birinin de Erzurum olduğunu kaydeden Eroğlu, şöyle devam
etti: ‘’Erzurum’un çevresinde yeşil
bir kuşak oluşturulması için çalışma
başlatacağız. Bununla alakalı Belediyemiz, Valilik ve diğer alakalı kurumlar olmak üzere 6 koldan bir çalışma
yürütülecek. 5 yılda 45 milyon fidan
dikilecek.’’
Bakan
Eroğlu;
Nene
Hatun
Türbesi’nin
bulunduğu
bölgede
Nene Hatun Milli Parkı oluşturulması
için çalışma yapılacağını söyledi. Tarihi alanların gelecek nesillere aktarılması açısından söz konusu bölgeyi
önemsediklerini vurgulayan Eroğlu,
‘’Erzurum, doğunun kilidi konumunda. Tarihte, 93 Harbi’nde burada büyük mücadeleler verildi. Bunun gelecek nesillere aktarılması ve ziyaretçi
sayısının artırılması için Nene Hatun
Milli Parkı ile alakalı adım attık. Burayı Çanakkale’de olduğu gibi tarihi bir
milli park haline getirmek istiyoruz’’
dedi.
Erzurum’da modern atık su tesisi kurulması için proje hazırlandığını, bu
projenin gelecek yıl ihale edilerek çalışmalara başlanmasının planlandığını
belirten Eroğlu, bu projenin tamamlanmasının ardından Erzurum’un bir
Avrupa şehri hüviyetine kavuşmuş
olacağını kaydetti.
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, daha
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 57
sonra, Mecidiye Tabyalarında düzenlenen fidan dikme merasimine
iştirak ederek, öğrencilerle birlikte
fidan dikti. Herkesin ağaçlandırma
çalışmalarına destek vermesi gerektiğini ifade eden Eroğlu, öğrencilerden dikilen fidanları korumaları konusunda söz aldı.
Bakan Eroğlu, Aziziye ve Mecidiye
Tabyalarını gezdikten sonra, İl Koordinasyon Toplantısı’na iştirak etti.
Avrupa Çevre Ajansı Genel
Müdürü McGlade ve Heyeti
Bakan Eroğlu’nu Ziyaret
Etti…
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Avrupa Çevre Ajansı
Genel Müdürü Prof. Dr. Jacqueline
McGlade ve beraberindeki heyeti
kabul ederek, son 5 yılda çevre konusunda yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi.
atılmasından mutluluk duyduklarını
dile getirdi.
Türkiye’nin, Kyoto Protokolü’nün
bir parçası olmaya başladığını ifade
eden McGlade, bu alanda yapılan
çalışmalar kapsamında Türkiye’de
enerjinin nasıl kullanıldığının ve çevre alanındaki gelişmelerin de görüleceğini kaydetti.
McGlade, Türkiye’deki ağaçlandırma çalışmalarıyla alakalı de ‘’Türkiye
çapında bir projeyle neredeyse Belçika büyüklüğünde bir alana ağaçlandırma yapılmakta. Bu, müthiş bir
inisiyatif. Türkiye’de böylesine çalışmalar görmek çok güzel’’ dedi.
DSİ Genel Müdürlüğü vazifesi sırasında ve Çevre ve Orman Bakanı
olarak Şanlıurfa ilinin gelişmesi için
gösterdiği büyük hizmetlerden dolayı Şanlıurfa Belediye Meclisi’nin
01.09.2008 tarih ve 57 nolu kararıyla Fahri Hemşehrilik Beratı sunulan Prof. Dr. Eroğlu’na daha önce de
Adıyaman, Kütahya ve Uşak Belediye meclisleri tarafından fahri hemşehrilik beratı takdim edilmişti.
Sunulan beratı memnuniyetle kabul
eden Bakan Eroğlu, hem şehre hem
de Türkiye’ye hizmete aynı şevkle
devam edeceğini ifade etti.
Görüşmenin ardından açıklama yapan Bakan Eroğlu, ‘’Küresel ısınma,
iklim değişikliği gibi konular sebepiyle son zamanlarda dünyada çevre
konusundaki çalışmalar büyük önem
arz ediyor. Türkiye de bu konuda
üzerine düşeni yapıyor’’ dedi.
McGlade ise Türkiye’nin çevre konusundaki çalışmalarının çok önemli
olduğunu, bu konuda büyük adımlar
Şanlıurfa Belediyesinden,
Bakan Eroğluna Fahri
Hemşehrilik Beratı
Soğuksu Milli Parkı Uzun
Devreli Gelişme Planı
Onaylandı...
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Sahip olduğu doğal ve kültürel değerleri ile ulusal ve uluslararası öneme sahip olan; Ankara ili, Kızılcahamam ilçesi sınırları dahilinde kalan
Soğuksu mevkii ve yakın çevresi
23.05.2008 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı ile sınırlarına son şekli verilmiş
Veysel Eroğlu’na Şanlıurfa Belediye
Başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba
tarafından 12 Kasım 2008 tarihindeki ziyareti sırasında Fahri Hemşehrilik Beratı verildi.
58 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
olan Soğuksu Milli Parkı’nın “Uzun
Devreli Gelişme Planı” 14.11.2008
tarihinde Çevre ve Orman Bakanımız Prof. Dr. Veysel EROĞLU tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
Soğuksu Milli Parkı; sahip olduğu
orman dokusu, yüksek dağ ve çayır
ekosistemleri, endemik bitki türleri,
yaban hayatı ve bunların yaşama ortamlarını barındıran bir alandır.
Milli Parkın orman alanlarını; karaçam, sarıçam, meşe, karaçamgöknar, sarıçam-göknar karışık
ormanları oluşturmaktadır. Bu orman alanları nesli dünya çapında
tükenmekte olan, 1 metreye varan boyu, 3 metreye ulaşan kanat
açıklığı ve 10 kilodan fazla ağırlığı
ile Avrupa’nın en yırtıcı kuşu olan
Karaakbaba’nın yaşama ve üreme
alanlarını barındırmaktadır.
Soğuksu Milli Parkının içerisinde 1.
derece doğal sit alanı olan jeolojik açıdan önemli olan fosil ağaçlar
bulunmaktadır. Alanda; 113 man-
tar türü, 116 karayosunu ve iletim
demetli bitkilerden de 74 familyaya
ait 428 tür ve tür altı takson tespit
edilmiştir.
Milli park içinde; 3 iki yaşamlı türü, 10 sürüngen türü, 128
kuş türü, tespit edilmiştir. Ayrıca
alanda Türkiye’de 50-200 çift arasında bulunduğu tahmin edilen
Karaakbaba’nın bilinen ikinci büyük
kolonisi olarak kabul edilen 7 çift
bulunmaktadır.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü uzmanları planda, ekolojik açıdan öneme sahip endemik
bitki alanları, jeolojik açıdan önemli
olan fosil ağaçların olduğu alanlar ve
Karaakbaba’ların yaşama, yuvalama
alanlarını barındıran orman alanları “mutlak koruma alanı”, mutlak
koruma alanları ile ekolojik açıdan
bütünlük arzeden alanlar “sınırlı
kullanım alanı”, insan faaliyetlerinin yoğun olarak yaşanacağı alanlar
“kontrollü kullanım alanı” olarak yer
almaktadır.
Plan kapsamında öngörülen faaliyetler;
1-Mutlak Koruma Alanında;
Mutlak koruma alanı içerisinde jeolojik açıdan önemli olan fosil ağaçların bulunduğu bölge ve çevresinin
“jeoloji açık hava müzesi düzenlemesi”
2- Sınırlı Kullanım Alanında;
2 adet tur güzergahı, 4 adet mola
noktası ve 4 adet manzara seyir
noktası olarak düzenlenmesi,
3-Kontrollü Kullanım Alanında ise;
Ulaşıma ilişkin plan kararları ile Günübirlik Kullanım Alanı ve 4 Alt Proje
Alanı plan kararlarını içermektedir.
Alt proje alanında; Milli Park Giriş
Kapısı Düzenlemesi, Çam Otel ve
Spor ve Festival Alanı Düzenlemesi
ve Köşk Restoran Çevresi Düzenlemesi ile Atatürk Çamı Çevre Düzenlemesine ilişkin plan kararlarından
oluşmaktadır.
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 59
Başbakanlık Su Ödülü Verecek…
16–22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan 5. Dünya Su Forumu’nda medya mensuplarına
yönelik olarak “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Su Ödülü” verilecektir.
Ulusal ve uluslararası medyada yayınlanmış olan haber çalışmalarından dolayı biri yerli biri de yabancı olmak üzere
iki basın mensubuna verilecek ödüle başvurular http://portal.worldwaterforum5.org sanal toplantı alanı aracılığı ile
31 Aralık 2008 tarihine kadar yapılabilecektir.
60 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
Çocuk ve Ağaç
Çocuk, uzattı ellerini yalnız ağaca,
Sordu, “derdi, kederi neydi acaba”.
Niçin böyle üzgün ve durgunsun,
Betin benzin solmuş, yorgunsun? ‘
Çocuğu aldı derin bir düşünce,
Ne yapılacaktı en son ağaç bitince.
Anlamsızdı, niçin kesmişlerdi ağaçları,
Elsiz, ayaksız ağaçların neydi suçları.
Ellerinden tutarak, ağladı ağaç,
“Bu bedenim korunmaya muhtaç,
Bak, arkadaşlarımı aldılar bir bir,
Bilir misin sen, yalnızlık nedir? ”
Gözyaşlarını silerek tekrar sarıldı,
Ağaçları hiçe sayanlara darıldı.
Bencillerin hırsı yüzündendi bunlar,
“Dur” deyin bunlara, vicdanlı insanlar.
Çocuk, bağrına bastı ağacı sararak,
Tir tir titreyen kâlp atışlarını duyarak.
Çok hazin bir tabloydu bu yaşanan,
Yağmur gibi gözyaşıydı boşanan.
Çocuk ağaca, daha kuvvetli sarıldı,
Öyle bir haykırdı, sanki gök yarıldı:
“ Yeryüzündeki her ağaç, her ağaç,
Hepsi de, hepsi de korunmaya muhtaç.”
Ahmet Sandal
62 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
2008/4 Sayı:75 Çevre ve İnsan 63
BULMACA
Ömer BAùKAN
Ömer
BAùKAN
E÷it.ve
Yay.
Dairesi Búk.l÷
E÷it.ve
Yay. Dairesi
Búk.l÷ Müdürü
K.STK.Halk
øliú.ùube
K.STK.Halk øliú.ùube Müdürü
Ömer BAŞKAN / Eğit.ve Yay. Dairesi Bşk.lığı K.STK.Halk İliş.Şube Müdürü
1
1
2
2
24 24
1
3 3
4
4
19 19
1 1
2 2
3
3
5
5
6
6
1
3
5 5
14
8
9
10
15
8
7
4
8
5
10
4
2
23
23
18
16
9
6
9
6
11
7
21
2
3 4
5 6 7
ANAHTAR
SÖZCÜK
1
17 18
2
7
ANAHTAR
SLOGAN
ANAHTAR
SÖZCÜK
1
17
14 16
11
21
13
2
3
4
5
10
10
15
5
9
13
9
9
3
6 6
8
8
8
20 20
4 4
7
7
7
6
8
7
9
8
10 11
12
Ü9
C
13 14 15 16
10 11
12
Ü
C
17 18 19
13 14 15 16
20 21
17 18 19
22 23 24
20 21
22 23 24
D
D
SOLDAN SAöA:
SOLDAN SAĞA:
Kuúlarn
yemek
borusubulunan
üzerindeyiyeceklerin
bulunan yiyeceklerin
torba biçiminde
organ. –Topra÷n
kaymasn
ve yayılmasını
1. Kuşların 1.
yemek
borusu
üzerinde
toplandığıtopland÷
torba biçiminde
organ. –Toprağın
kaymasını
ve suyun
SOLDAN
SAöA:
suyun
yaylmasn
önlemek
yaplan
2.Zarönleyici
kanatl bir
böcek
önleyici etkisi
tbbi ve salata gibi
önlemek için
yapılan
kalın duvar.
2.Zariçin
kanatlı
bir kaln
böcekduvar.
–Erozyon
etkisi
olan–Erozyon
tıbbi ve aromatik
bitki.olan
3.Yaprakları
1. Kuúlarn
yemek borusu
üzerinde
bulunan
yiyeceklerin
topland÷
torba biçiminde
organ.
–Topra÷n kaymasn ve
aromatik
bitki. –Çok
3.Yapraklar
salata
gibi yenen,
kokulu
bir
bitki. –Çok
yumuúak
ince
tüylü
hayvan.
B U-Coğrafik
L M A
C haritalar
A 4.Yumurtann
yenen, kokulu
bir bitki.
yumuşak
ve ince
tüylü hayvan.
4.Yumurtanın
saydam ve
kısmı.
derlemesi. 5.Dağın
suyunksm.
yaylmasn
yaplan 5.Da÷n
kaln duvar.
2.Zar
bir böcek taúnmazn
–Erozyon önleyici
etkisi
olan tbbi ve
saydam
-Co÷rafikönlemek
haritalariçin
derlemesi.
herhangi
birkanatl
yüzü. 6.(tersi)Bir
üstündeki
mülkiyet
herhangi bir yüzü. 6.(tersi)Bir taşınmazın üstündeki mülkiyet hakkını gösteren belge. –(tersi)Bir beze sarılarak düğümlenmiş yemek
aromatik
bitki.belge.
3.Yapraklar
salata
yenen,
kokulu bir bitki.
yumuúak
ve ince tüylü
4.Yumurtann
hakkn
gösteren
–(tersi)Bir
beze gibi
sarlarak
dü÷ümlenmiú
yemek–Çok
bohças.
7.(tersi)Yumuúak
ve hayvan.
tuzsuz beyaz
bohçası. 7.(tersi)Yumuşak
ve -Co÷rafik
tuzsuz
beyaz
peynir.
–Atın
bileğe
1
2
3
4
5
6 güzel.
7
8– mülkiyet
9
10
saydam
haritalar
derlemesi.
5.Da÷n
herhangi
bir
yüzü.8.(tersi).Seçkin,
6.(tersi)Bir
taúnmazn
üstündeki
peynir.
–Atnksm.
aya÷nda
genellikle
bile÷e
yada ayağında
dize
kadargenellikle
çkan beyazlk.
seçilmiú,
yada dize Mikroskopta
kadar
çıkan
beyazlık.
8.(tersi).Seçkin,
seçilmiş,
güzel.
–Mikroskopta
incelenecek
maddelerin
üzerine
dar uzun camyemek
parças.
9.(tersi)Oturulan,
barnlan
yer. L– beyaz
hakkn gösteren
belge.
–(tersi)Bir
beze konuldu÷u
sarlarak dü÷ümlenmiú
bohças.
7.(tersi)Yumuúak
1
K
L
O
R
O
F ve ø tuzsuz
Ü
incelenecekDolayl
maddelerin
üzerine
konulduğu
dar uzun
cam
parçası.
9.(tersi)Oturulan,
anlatm.
10.(tersi)Orman
zararls
bir
böcek.
peynir.
–Atn
aya÷nda
genellikle
bile÷e
yada
dize
kadar çkan beyazlk. 8.(tersi).Seçkin, seçilmiú, güzel. –
2
U
T
F
G
V
S
barınılan yer. –Dolaylı
anlatım.
10.(tersi)Orman
zararlısı
bir böcek.
Mikroskopta
incelenecek
maddelerin
üzerine
konuldu÷u dar uzun cam parças.
9.(tersi)Oturulan,
barnlan
yer.V –
YUKARIDAN
AùAöIYA:
Dolayl anlatm. 10.(tersi)Orman zararls bir böcek.
3
R
U
S
M
U
L
ø
N
E
1.Orman
içi su ürünü saylan bir balk. 2.(tersi)Bakml küçük orman. –Çiçektozu. 3.(tersi)Kent ve kasabalarn
YUKARIDAN
AŞAĞIYA:
4
P kap. 4.Bir
O
H
S
E –Bir
E
Z
dúnda
kalan,sayılan
ço÷u
boú
geniú2.(tersi)Bakımlı
yer. -Hayvanlarn
su içtikleri
taú–Çiçektozu.
yada a÷açtan oyma
binek
hayvan.
1.Orman içi
su
ürünü
bir ve
balık.
küçük
orman.
YUKARIDAN
AùAöIYA:
kamu
kurumu.
Eskive
dilde
su.-Notada
duraklama
zamann
gösteren3.(tersi)Kent
iúaret. 6.Meyveli
bir
3.(tersi)Kent
ve
kasabaların
kalan, –(tersi)
çoğu
boş
geniş
yer. -Hayvanların
1.Orman
içi5.Gümüúün
sudışında
ürünüsimgesi.
saylan
bir balk.
2.(tersi)Bakml
küçük
orman.
–Çiçektozu.
ve
kasabalarn
5
A
R
A
F
S
L
a÷ac.
-(tersi)ølaç,
deva,
çare.
kil oran –Bir
yüksek,
su kurumu.
geçirmez
koyu toprak.
–Döúeme,
su içtikleri orman
taşdúnda
yada
ağaçtan
oyma
kap.
4.Bir 7.øçinde
binek
hayvanı.
kamu
kalan,
ço÷u
boú
ve geniú
yer.
-Hayvanlarn
su içtikleri
taú
yada a÷açtan
oyma8.Gökyüzü.
kap. 4.Bir binek
hayvan. –Bir
divan gibi yerlere serilen kl yada yün dokuma. 9.Kuran’n bölümlerine verilen
ad.
–Lakin,
ancak.
10.Derinin
6
E
V
N
E
M
T
5.Gümüşün simgesi.
–(tersi)5.Gümüúün
Eski dilde su.-Notada
duraklama
zamanını
gösteren
kamu kurumu.
simgesi. –(tersi)
Eski dilde
su.-Notada
duraklama
zamann
gösteren
iúaret.
6.Meyveli
bir
gözeneklerinden szan, renksiz tuzlu sv -Kabuklu seze ve meyvelerde kabuklarn arasndaki bölüm. - (tersi)Her
orman
a÷ac.ağacı.
-(tersi)ølaç,
deva,deva,
çare.çare.
7.øçinde
kil oran
yüksek,
susugeçirmez
toprak.
8.Gökyüzü.
–Döúeme,
işaret. 6.Meyveli
bir
orman
-(tersi)İlaç,
7.İçinde
kil
oranı
yüksek,
7
Ç koyu
A
N
A
R
A
M
ø
mevsim yeúil kalabilen bir a÷aç türü.
gibi8.Gökyüzü.
yerlere serilen
kl yada
9.Kuran’n
bölümlerine
verilen ad. –Lakin, ancak. 10.Derinin
geçirmez koyudivan
toprak.
–Döşeme,
divanyün
gibidokuma.
yerlere serilen
kıl yada
yün
8
K
R
A
T
O
M
R
U
K
gözeneklerinden
tuzlu
sv -Kabuklu
ve meyvelerde kabuklarn arasndaki bölüm. - (tersi)Her
dokuma. 9.Kuran’ın
bölümlerineszan,
verilenrenksiz
ad. –Lakin,
ancak.
10.Derininseze
gözeneklerinden
9
kalabilen
bir ve
a÷aç
türü.
Ö
K
O
K
A
S
A
sızan, renksiz mevsim
tuzlu sıvıyeúil
-Kabuklu
sebze
meyvelerde
kabukların arasındaki bölüm.
- (tersi)Her mevsim yeşil kalabilen bir ağaç türü.
10
G
E
N
O
M
P
L
A
Ömer BAùKAN
E÷it.ve Yay. Dairesi Búk.l÷
K.STK.Halk øliú.ùube Müdürü
64 Çevre ve İnsan 2008/4 Sayı:75
1
2
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14
S
U
K
I
T
K
A
Y
N
A
K
T
I
R
Kapak ve Arka İç Kapak Fotoğrafı:
Ali Rıza Baykan

Benzer belgeler

74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA (Müsteşar) Yayın Koordinatörü Enver KURGUN (EYD Başkanı) Yazı İşleri Müdürü Aycan SARGIN Haber Müdürü Sinan DELİDUMAN Redaksiyon Semih ŞEYDA İ.Ethe...

Detaylı