74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Transkript
74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Fotoğraf: A.Rıza Baykan T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA (Müsteşar) Yayın Koordinatörü Enver KURGUN (EYD Başkanı) Yazı İşleri Müdürü Aycan SARGIN Haber Müdürü Sinan DELİDUMAN Redaksiyon Semih ŞEYDA İ.Ethem AVŞAR T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığınca Hazırlatılmıştır. Grafik Tasarım - Baskı Başak Matbaacılık Kazım Karabekir Cad. Tuna İşhanı No:101/2-G İskitler / ANKARA Tel: (0312) 384 27 61 www.basakmatbaa.com Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3 Beştepe - ANKARA Tel: (0312) 207 51 91-92 Faks: (0312) 207 51 09 www.cevreorman.gov.tr Baskı Tarihi: 28.11.2008 Dergide yer alan yazılardan doğacak her türlü sorumluluk yazı sahiplerine aittir. Değerli Çevre ve İnsan Dergisi Okuyucuları… 2008 yılının üçüncü sayısında tekrar birlikte olmanın mutluluğu içindeyim. Orman yangınları için büyük risk olan sıcak bir yaz mevsimini daha geride bıraktık. Bu yıl da çeşitli sebeplerle çıkan büyüklü küçüklü orman yangınları ile başarıyla mücadele ettik. Çalışmalarımızda canını ortaya koyarak gece gündüz özveri ile çalışan bütün personelimize ve katkı sağlayan vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bildiğiniz gibi, Türkiye; aynı iklim kuşağına sahip Akdeniz bölgesindeki ülkere göre yangınla mücadelede çok başarılı durumdadır. Bu başarı hiç kuşkusuz çalışanlarımızla birlikte bütün vatandaşlarımızındır. Ülkemizin en önemli kaynaklarından olan ormanlarımızın korunması ve mevcut orman alanlarımızın arttırılması konusunda hepimizin gerekli hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Türkiye’yi daha yeşil bir ülke haline getirmek için Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Bakanlığımızca başlatılan “Milli Ağaçlandırma Seferberliği” nde ilk 6 ayda hedeflerimizi aştık. Bakanlığımızın eylem planı kapsamında 2008 yılı programında birinci 6 aylık hedefimiz olan 167.600 hektar alanı aşarak toplam 203.115 hektar alanda 81.820.000 fidanı toprakla buluşturduk. Bu konuda duyarlılık gösteren, fidan dikimi için seferberliğe katılarak bağış yapan bütün kurum, kuruluş ve vatandaşlarımıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Gayretimiz daha yeşil, daha yaşanabilir bir TÜRKİYE için... Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle.. Prof. Dr. Hasan Zuhuri SARIKAYA Müsteşar 04 İçindekiler 07 Son Altı Yılda Gerçekleştirilen Çevre Yatırımları Açıklandı 12 08 Çevre Yatırımlarıyla Dünyanın İncisi İstanbul’un Çehresi Değişti 18 Ağaçlandırma Seferberliği’nde İlk Ayda Hedefler Aşıldı 23 Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ile Meteoroloji Üzerine Bir Söyleşi 24 Türkiye İklimi 28 Karabük ve Safranbolu İçme Suyu Karasu Kaynağı Koruma Alanı İlan Edildi. 32 Orman Yangınları Arsenik Giderme Avrupa Birliği Eko-Etiket Planı Nedir? 34 38 45 Uluslararası Standartlarda Bir Denetim İç Denetim Ultraviyole Radyasyonunun Biyolojik Etkileri Uluabat Gölü Sulak Alan Yönetim Planı 52 56 Türkiye Çöplük Olmasın Girişimi Dünya’ya Örnek Olan Bölgesel Kalkınma Projeleri Doğal Hayatı Koruma Vakfı 60 63 64 Çevreden 1.Orman Yangınları ile Mücadele Sempozyumu Bulmaca 51 Son Altı Yılda Gerçekleştirilen Çevre Yatırımları Açıklandı Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından son altı yılda (2003-2008) gerçekleştirilen çevre yatırımları bir rapor olarak sunuldu: Çevre Çalışmaları ve Yatırımları (2003-2008) 1.Mevzuatla İlgili Çalışmalar 15 yıl boyunca sürüncemede kalan Çevre Kanunu günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenerek çevre hakkı birçok gelişmiş ülkeden daha çağdaş bir yaklaşımla ele alınmıştır. İlk defa “Çevreye Karşı İşlenen Suçlar” Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmıştır. 2003 yılından itibaren çevre mevzuatında %250’lik bir artışla, 32 olan düzenleme sayısı 110’a çıkarılmıştır. 2.Atık Yönetimi Çalışmaları En önemli çevre problemlerinden biri olan katı atıkların düzenli depolanması konusunda yapılan çalışmalarla 2003 yılında sadece 15 olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısı 2008 yılında 34’e çıkarılmıştır. Hazırlanan Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar bu sayısı 130’a yükseltilerek 50 milyon kişinin atıkları düzenli şekilde bertaraf edilecektir. Ambalaj Atıklarının Kontrollü Ayrıştırılması Yönetmeliği hazırlanmıştır. 2003 yılında 350 bin ton olan geri kazanılan ambalaj atığı miktarı, 2008 yılında 2,5 milyon tona çıkarılmıştır.0 Toplama ve ayırma tesisi sayısı ise 28’den 145’e yükseltilmiştir. Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan atıkların sebep olabileceği tehlike risklerinin ortadan kaldırılması için tapılan çalışmalar neticesinde 2003 yılına kadar 4 adet olan 44 Çevre Çevreveveİnsan İnsan 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 düzenli bertaraf tesisi sayısı 21’e yükselmiştir. Su kirliliğinin önlenmesi maksadıyla sanayi ve belediyelerde kanalizasyon ve atıksu arıtma tesisi çalışmaları hızlandırılmıştır. 2002 yılında 145 atıksu arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 248 iken, 2008 yılı itibariyle 205 arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 419’a ulaşmıştır. Belediyelerin atıksu arıtma tesislerinin ülke ihtiyaçlarına uygun önceliklerde yapılmasını sağlamak için bir Atıksu Arıtma Eylem Planı hazırlanmıştır. Yapılan planlamalarda atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam belediye nüfusuna oranı 2010 yılında %73’e, 2012 yılında ise %80’e ulaşması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşabilmek için atıksu arıtma tesislerinin su havzalarına göre planlanmasına başlanmış, bu çerçevede 6 havzada Havza Koruma Eylem Planı çalışmaları tamamlanmıştır. Yıllara Göre Mevzuat Düzenleme Sayısı Düzenli Depolama Tesis Sayısı Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği ile 2008 yılından itibaren Belediyelere konutlardan kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğünü getirilmiştir. AB müktesebatı uyum çalışmaları kapsamında Tehlikeli Kimyasalların İthalat ve İhracatı Tüzüğü ile Kalıcı Organik Kirleticiler Tüzüğü’ne uyum çalışmaları devam etmektedir. Gürültü kirliliği konusunda 2008 yılı itibarıyla AB direktifi de dikkate alınarak yayımlanan Çevresel Gürültü Yönetmeliği ile sorumlu kurum ve kuruluşlar net olarak belirlenmiş, gürültü kontrolü için uluslararası çevre politikalarıyla paralel bir strateji tespit edilmiştir. Bu strateji doğrultusunda öncelikle şehirlerde havaalanı, otoyol, demiryolu gibi önemli gürültü kaynakları civarında gürültü haritaları çıkarılacak, daha Yıllar İtibarıyla Atıksu Arıtma Hizmeti Veren Belediye Sayısı Yıllara Göre Otomatik Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu Sayısı sonra gürültü eylem planları hazırlanarak, gürültü paneli ve benzeri uygulamalara geçilecektir. 2014 yılına kadar nüfusu 250 binin üzerindeki yerleşim alanlarında gürültü haritaları ve eylem planları tamamlanmış olacaktır. Atık yönetimi konusunda önem verilen bir başka başlık ise hava kirliliğinin önlenmesidir. Hava kirliliğinin önlenmesi ve solunabilir temiz bir hava için; 1986 yılından beri uygulanmakta olan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Avrupa Birliği direktifleri de dikkate alınarak değiştirilmiş ve kirlilik kaynakları (ısınma, sanayi, motorlu taşıtlar) ve yakıt kalitesi dikkate alınarak 2003-2008 yılları arasında 4 adet yeni yönetmelik hazırlanmış, projeler yapılmış ve hava kalitesi ölçüm ağı sistemi kurulmuştur. Bugün hava kalitesi sürekli takip edilen 81 ilimize ait yapılan ölçümleri, internet üzerinden Çevre ve Orman Bakanlığı web sayfasında 24 saat boyunca izlemek mümkündür. Küresel iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarına ulusal ve uluslararası ölçekte önem verilmiştir. Küresel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadele bağlamında ülkemiz 24 Mayıs 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) taraf olmuştur. BMİDÇS kapsamındaki en önemli taahhütlerimizden birini yerine getirmek amacıyla ilgili Bakanlıklarla birlikte Çevre ve Orman Bakanlığı İklim Değişikliği I. Ulusal Bildiriminin hazırlanmasını koordine ederek UNDP ve GEF’in finansman desteğiyle İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirim Raporu hazırlanmış ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryasına Şubat 2007’de gönderilmiştir. Kyoto Protokolü’ne taraf olunması için Bakanlar Kurulu kararı TBMM’ye gönderilmiş, ilgili komisyonlarda görüşüldükten sonra Genel Kurul gündemine alınmıştır. Atık sektörüne yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolanması ve oluşan depo gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları yaygınlaştırılmaktadır. 3.Çevre Düzeni Planları Çevre Düzeni Planı; dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesini sağlamak üzere ekolojik, biyolojik, ekonomik, sosyal ve mekansal veriler kullanılarak ve korumakullanma dengesi gözetilerek kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik; tarım, turizm, konut, sanayi, ulaşım ve benzeri genel arazi kullanım kararlarının ve bu kararlara ilişkin politika ve stratejilerini belirlendiği ve alt ölçekli planları yönlendiren üst ölçekli fiziki planlardır. 2003 yılı itibariyle ülkemizin %5’inde Çevre Düzeni Planı varken, bugün ülkemizin yarısı Çevre Düzeni Planına kavuşmuştur. 2012 yılına kadar tamamlayacağımız bu stratejik planlar, toprak kaynaklarımızın doğru şekilde kullanımını hedeflemektedir. göre, ağaçlandırma çalışmalarımızla dünya genelinde en fazla ağaçlandırma yapan ilk 10 ülke içinde yer almayı başarmıştır. Ancak bununla yetinilmemiş, 2008-2012 yıllarını kapsayacak şekilde “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı” hazırlanarak faaliyete başlanmıştır. Bu eylem planı kapsamında Ülke Genelinde 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planları Yıllara Göre Oranı 4.Ağaçlandırma Çalışmaları Ülkemizin %27,2’si ormanlarla kaplıdır. Ancak bu ormanlarımızın %50’si iyileştirmeye muhtaçtır. Hedefimiz ormanlarımızı en kısa sürede iyileştirmektir. Yıllar İtibarıyla Ağaçlandırma ve Rehabilitasyon Çalışmaları 2003 yılından beri ormanların iyileştirilmesi ile ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarında büyük bir hamle gerçekleştirilmektedir. 2002 yılında 79.000 hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon çalışması yapılırken 2008 yılında bu miktar 4,5 kat arttırılarak 400.000 hektara çıkarılmıştır. Uluslararası Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) raporlarına Yönetim Planı Yapılan Sulak Alan Sayısı 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 5 5 olup, 600 bin hektar arazi sulu tarıma kavuşturulmuştur. 2008–2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektar, diğer bir ifade ile yaklaşık olarak Trakya büyüklüğünde bir sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve ormanların iyileştirilmesi çalışması yapılacaktır. Milli Ağaçlandırma Seferberliği için Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Eğitim, Ulaştırma, Sağlık, Sanayi Bakanlığı gibi pek çok kurum ve kuruluşla protokoller imzalanmıştır. İçme Suyu Eylem Planı ve Sulama Eylem Planı ile bütün Türkiye’nin su ihtiyacı il il planlanmıştır. Temiz bir enerji olan su kaynaklarının enerji üretiminde kullanılması için Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. GAP Eylem Planı ile özellikle sulama yatırımlarına hız verilmiş, ilave kaynak aktarılmıştır. 2002 yılında 117 milyon adet fidan üretilmekteyken, 2008 yılında bu miktar 4 kat arttırılarak 400 milyon adede çıkarılmıştır. 2002 yılında 2.199 hektar olan özel ağaçlandırma miktarı yapılan teşvik ve destekler neticesinde 5 kat arttırılarak 2008 yılında 11.500 hektara çıkarılmıştır. Sayıları her geçen gün artan Kent Ormanları da bir taraftan şehirlerde karbon yutağı vazifesi görecek, diğer taraftan da insanımızı yaşadığı yerin yanı başında yeşille buluşturacaktır. Bu kapsamda 2003-2008 yılları arasında 63 Kent Ormanı kurulmuştur. Dünyanın her tarafında ormanları tehdit eden risklerin başında gelen orman yangınları konusunda da büyük ilerleme kaydedilmiştir. Son 5 yılda yangına müdahale süresi 1 saatten 15 dakikaya indirilmiştir. Orman yangınları ile mücadele için Kameralı Yangın Takip Sistemi kurulmuştur. Bu proje ile duman başlangıcından 1025 saniye içinde bulunmakta, Yangın Yönetim Merkezine alarm gönderilmektedir. Yer ekibi güçlendirilerek 600 olan arazöz sayısı ise 1100’e çıkarılmıştır. Son 3 yılda 600 adet havuz ve su toplama çukurları oluşturulmuştur. 5. Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Çalışmaları Bütün kıta Avrupa’sında 12.000 bitki türü varken Türkiye’de 11.000 bitki türü vardır. Bu bitkilerin 4 binden fazlası endemiktir. Yine bütün kıta Avrupa’sında 80.000 hayvan türü varken Türkiye’de 60.000 tür vardır. Ülkemizin önemli doğal ve kültürel 66 Çevre Çevreveveİnsan İnsan2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 kaynaklarının korunması maksadıyla korunan alan ilan çalışmalarına hız verilmiştir. 2003 yılından bugüne kadar 6 Milli Park, 16 Tabiat Anıtı, 12 Tabiat Parkı ilan edilmiştir. Bu sayede sadece 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamındaki korunan alanların toplamı 1.026.218 hektara ulaşmıştır. 6 yılda, planı ve çalışmaları tamamlanan korunan alanların sayısı, ilk Milli Parkın ilan edildiği 1958 yılından itibaren geçen 45 yıllık süredekinden tam 3 kat fazladır. 1958’den 2003 yılına kadar 44 yılda toplam 14 alan planlanmışken; 2003-2008 yılları arasında 35 alan planlanmış olup, 8 alanda da plan çalışmaları devam etmektedir. Ülkemizde ilk kez Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi 2008 yılında Muğla Dalaman’da kurulmuştur. Dünyada nesli tükenmiş olan ve sadece 40 adet olan Kelaynaklar, Urfa Birecik’te çoğaltılarak 110 adete ulaştırılmış ve doğal göçlerinin devamlılığı sağlanmıştır. Akdeniz kıyılarında nesli tükenmekte olan Akdeniz Foku Koruma Programı başarı ile sürdürülmektedir. İlk olarak 2002 yılında çıkarılan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 2005 yılında revize edilerek AB Direktiflerine uyumlu hale getirilmiştir. Etkin bir koruma kullanma dengesini kurmak maksadıyla sulak alanlarımızda 25 adet koruma bölgesi belirlenmiştir. 2003 yılına kadar 3 alanda yapılan sulak alan yönetim planı çalışmaları 2008 yılı itibarıyla 15’e çıkarılmıştır. Kirlilik nedeniyle kaybedilen AB Korunan Alan A Sınıfı diploması gerçekleştirilen projeler sayesinde Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı’nın A Sınıfı Diploması ülkemize yeniden kazandırılmıştır. Su kaynaklarının uluslararası ölçekte değerlendirilmesi için 5. Dünya Su Forumu, ülkemizde yapılacaktır. 16-22 Mart 2008 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu, coğrafi sınır tanımayan su problemlerine karşı birlikte hareket etmek için iyi fırsat sağlayacaktır. Dünyanın en önemli su zirvesi olan Forum’da su kaynakları ve iklim değişikliğine uyum konusu da bütün yönleriyle bilimsel olarak ele alınacaktır. 6.Su Kaynakları Yönetimi 7.Özel Çevre Koruma Bölgelerindeki Çalışmalar Küresel iklim değişikliğinin en fazla etkilediği sektörlerden biri olan su kaynakları konusunda bütün tarafların ihtiyaçlarını dikkate alan entegre havza yönetimi anlayışıyla 457 tesis hizmete alınmıştır. 124 adeti baraj ve gölet, 21 adeti içme suyu projesi olan tesislerden 90’a yakını sulama tesisi Ülke genelinde belirlenen 14 Özel Çevre Koruma Bölgesinde, 2002 yıllına kadar 76 adet proje gerçekleştirilmişken, 2008 yıllı itibarıyla toplam 296 adet proje gerçekleştirilmiştir. 6 yılda 3 adet katı atık düzenli depolama tesisi ve 6 adet transfer istasyonu tamamlanmıştır. Çevre Yatırımlarıyla Dünyanın İncisi İstanbul’un Çehresi Değişti Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, son 6 yılın çevre yatırımları hakkında bilgi verdiği basın toplantısında kendisine yöneltilen sorular üzerine İstanbul’da gerçekleştirilen çevre yatırımlarını anlattı. Bütün Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da yapılan yatırımlarla şehrin çehresi değişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde hızlanan ve devam ettirilen çevre çalışmalarıyla İstanbul’da içme suyundan atık bertarafına, hava kirliliğinden ağaçlandırmaya kadar pek çok ilke imza atıldı. Çöp Patlamalarına Son Verildi 1994 öncesinde çöplerin toplanmadığı, çöp patlamalarının yaşandığı İstanbul’da ilk defa Asya ve Avrupa yakasında birer adet olmak üzere katı atık düzenli depolama tesisleri hizmete açıldı. İstanbul tarihinde ilk defa tıbbi atıklar mevzuata uygun olarak ayrı toplandı ve yakma tesisinde bertaraf edilmeye başlandı. Alt kademe belediyelerinin topladığı katı atıkların çevreci, ekonomik olarak taşınmasını sağlamak için 6 adet katı atık aktarma merkezi yapıldı. Türkiye’de ilk defa çöplerden elektrik üretimi yine bu dönemde gerçekleştirildi. Bütün eski vahşi çöp döküm alanları ıslah edilerek yeşillendirildi, gençler için spor alanları haline getirildi. 42 vatandaşımızı kaybettiğimiz, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü ıslah edilerek, spor tesisleri ve yeşil alan olarak İstanbulluların hizmetine sunulmuştur. Türkiye’nin en büyük kompost tesisinin temeli aynı dönemde atılmıştır. Şu an bu tesiste organik gübre kriterlerini sağlayan kompost üretilmekte, bir günde 50 ton çimento fabrikası için atıktan türetilmiş yakıt ve 40 ton plastik hammaddesi granül üretilmektedir. İstanbul’un asırlardır devam eden ve karikatürlere mevzu olmuş su meselesi, 1994 yılından itibaren kısa süre içinde yapılan 7 adet baraj, dev isale hatları, su hazneleri, terfi merkezleri ve şebekenin yenilenmesiyle çözülmüştür. İstanbul’da su kesintileri son bulmuştur. Su kayıpları %65’ten %25’e fiziki kayıplar ise %5’in altına çekilmiştir. 7 Tepeye 7 Barajla Su Getirildi Haliç Temizliği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde, İstanbul’daki mevcut bütün su arıtma tesisleri yenilenmiş, Türkiye’de ilk defa ozonlama ve aktif karbon gibi ileri arıtma teknikleri kullanılmaya başlanmıştır. Su arıtma tesislerinin kapasitesi günde 1.078.000 m3ten 3.558.000 m3e çıkarılmıştır. İstanbul’un sadece o günü değil, geleceği de kurtulmuştur. Halihazırda çalışan su arıtma tesisleriyle İstanbul, AB standartlarındaki kaliteyle, Avrupa şehirlerinin içinde en kaliteli suyu halkına sunabilen şehirlerden birisidir. 1994 yılından önce ağır kokuların yükseldiği Haliç, hiçbir canlının yaşayamadığı, adeta bir bataklık halindeydi. Organik maddelerin havasız ayrışmasından doğan metan, hidrojen sülfür gibi gazların kokusu kilometrelerce öteden hissediliyordu. Bu manzarayı gören yabancı uzmanlar, Haliç artık kullanılamaz, en iyisi tamamen doldurulup değerlendirilmelidir diye rapor vermişler ve bu raporlar taraftar da bulmuştu. Mart 1994’den önce atıksu arıtımı için sadece Yenikapı ve Üsküdar’da ön arıtma tesisi ve deniz deşarjı tesisi mevcuttu. Ancak bu tesislerin kolektörleri, atıksu kanalları ve kanal bağlantıları yapılamadığı için, İstanbul’da oluşan atık suların sadece %5’i ön arıtmadan geçiyor, 2 milyon m3 atıksuyun %95’i olan 1,9 milyon m3 atıksu Haliç’e ve denize dökülüyordu. Haliç’te o dönemde hiçbir canlı yaşamaz hale gelmişti. Çevre Yılı ilan edilen 1996’dan itibaren atıksu ve çevre yatırımlarına hız verilmiş, İstanbul’da ilk biyolojik ve ileri biyolojik atıksu arıtma tesisleri inşa edilmiştir. Bu çerçevede; 1)Baltalimanı Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı 2)Terkos İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi 3)Tuzla Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı 4)Büyükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı 5)Küçükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı 6)Paşaköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ve tünelleri 7)Kadıköy Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı 8)Küçüksu Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı’nın temelleri atılmış ve hızla tamamlanmıştır. Ayrıca bu tesislere atıksu bağlantılarını sağlayan kanallar, kolektörler ve dev atıksu tünelleri inşa edilmiştir. Böylece atıksu, arıtma tesislerinden geçirildikten sonra denize deşarj edilen atıksu oranı 1994 yılında %5 iken, bu oran %85’e yükselmiştir. Su meselesinin halledilmesinden sonra 1997 yılı Haliç Yılı olarak ilan edilmiş, Güney Haliç ve Kuzey Haliç tünelleri kısa sürede bitirilerek, Haliç tabanındaki 5 milyon m3 çamur, dünyada nadir olarak uygulanan bir teknolojiyle Alibeyköy’deki eski bir taş ocağına pompalanmıştır. Burada çöken çamurun üst kısmındaki duru faz filtrelerden süzülerek tekrar Haliç’e verilmiştir. Böylece çok düşük maliyetle ve kimseyi rahatsız etmeden Haliç temizlenmiş, eski günlerine döndürülmüştür. Kısa süre içinde Haliçte 33 tür balık ve su canlısı yaşamaya başlamış, çevre düzenlemeleriyle Haliç eski güzelliğine kavuşmuş, insanlar mesire yeri olarak kullanmaya başlamıştır. Haliç, bataklıktan altın boynuza dönüştürülmüştür. Hava Kirliliğinin Önüne Geçildi İstanbul’da hava kirliğinin önlenmesi için de tarihinin en büyük hamlesi başlatılmıştır. Havadaki kükürtdioksit konsantrasyonun 1500-2500 mikrogram/m3 gibi standartların 6 ile 10 katı kadar anormal değerlere çıktığı şehirde ilk defa yakıt kalitesine standart getirilmiş, hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerden başlanarak doğalgaza kavuşturulmuştur. Yol kenarları ağaçlandırılmış, yeni parklar açılmış, çöplük halindeki Kadıköy-Tuzla civarı sahilleri, Avrupa yakasında Haliç’ten Büyükçekmece’ye kadar bütün sahiller yeşillendirilerek parklarla İstanbul’un nefes alabileceği yeşil alanlar teşkil edilmiştir. Kısaca İstanbul’un su, katı ve tıbbi atık meselesi o dönemde yapılan tesislerle çözüme kavuşturulmuştur. 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 77 2008/3 e d ’n i ğ i l r e b r e f e S Ağaçlandırma ı d l ı ş A r e l f e d e H a d İlk Ay B ir ülkenin en önemli tabii kaynaklarından biri olan ormanların korunması ve artırılması konusunda atalarımızın gösterdiği hassasiyeti devam ettirmek, Türkiye’yi yeşil ve mavinin kucaklaştığı bir ülke haline getirmek için Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından başlatılan Milli Ağaçlandırma Seferberliği’nde ilk altı aylık hedefler aşılarak, %127 gerçekleşme sağlandı edilmesi, erozyanla mücadele ederek topraklarımızın göllere, barajlara ve denizlere taşınmasının önlenmesi gayesiyle Milli Ağaçlandırma Seferberliği başlatılmıştır. Bu maksatla 01 Kasım 2007 tarihli resmi gaztede yayımlanarak yürürlüğe giren “Ağaçlandırma Seferberliği” konulu 2007/28 nolu Genelge doğrultusunda “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı” hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Türkiye; topografik yapısı, iklimi, uygulanan zirai yöntemleri, aşırı mera ve orman tahriabatı ve toprakları çoğunlukla erezyona duyarlı olması nedeni ile dünya yüzünde yüksek düzeyde erozyana maruz kalan ülkeler arasında yer almaktadır. Eylem Planında 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununa işlerik kazandırılması gayesiyle bir çok kamu kurum ve kuruluşuna ve sivil toplum kuruluşlarına da görevler verilmiştir. En kısa sürede orman varlığının artırılması, bozuk ormanların rehabilite 8 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Bu eylem planı, 2008-2012 yılları arasını kapsamaktadır. Plan kapsamında beş yılık süre içerisinde 2.300.000 hektar alanda ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü ve mera ıslahı çalışması ile 2 milyar 300 milyon adet fidan dikilmesi planlanmıştır. Bu miktarın 2.164.000 hektarında Çevre ve Orman Bakanlığı, 136.000 hektarında ise diğer kurum ve kuruluşlar çalışma yapacaklardır. Çalışmaların toplam maliyeti 2.702.100.000 YTL olarak öngörülmektedir. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Ağaçlandırma Seferberliği başlatılmıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül 29 Kasım 2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Köşkünün Bahçesine fidan dikerek “Ağaçlandırma Seferberliği”ni başlatmıştır. Protokoller 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği kanunu çercevesinde çeşitli kurum ve kuruluşlar ile protokoller imzalandı. 14 Kasım 2007 Tarihinde Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun ile protokol imzalandı. 12 Aralık 2007 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik ile protokol imzalandı. 18 Aralık 2007 tarihinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile protokol imzalandı. 24 Ocok 2008 tarihinde Devlet Bakanı Prof. Dr. M. Sait Yazıcıoğlu ve Diyanet İşleri Bakanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile protokol imzalandı. İstanbul’da düzenlenen bir törenle “Ağaçlandırma Seferberliği Eylem Planı” kamuoyuna tanıttığı, “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı 2008-2012 Kitabı” ve Çevre Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan genelge 81 ilin valiliğine gönderilmiştir. Yazılı basın için, Milli Ağaçlandırma Seferberliği çalışmalarının ülkemiz ve halkımıza kazandıracağı değerlerin anlatıldığı ve çalışma seyrinin nasıl olacağına dair bilgi verilen bir basın toplantısı düzenlenmiştir. İl Valileri nezdinde bütün kamu kurum ve kuruluşlarının iştirakleri ile bilgilendirme ve il eylem planları çalışmaları yapılacaktır. 06 Ocok 2008 tarihinde Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ile protokol imzalandı. Yine ileride İl Çevre ve Orman Müdürlükleri ile Orman Bölge Müdürlükleri vasıtasıyla okullarda ve Halk Eğitim Merkezlerinde bilgilendirme toplantıları yapılmıştır. 04 Mart 2008 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile protokol imzalandı. Halkımızın seferberliğe kolay katılabilmesi için yeşil masallar oluşturulmuş ve web sayfası hazırlanmıştır. 02 Aralık 2007 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Bakanlığımızın www.cevreorman. gov.tr adresinde www.agaclandir- maseferbirligi.gov.tr ağaçlandırma seferberliği sayfası oluşturulmuştur. Yapılan çalışmalar Bölge İl Müdürlüklerince günlük olarak web sayfasına işlenmekte, böylece kamuoyunca yapılan çalışmaların takip edilmesi sağlanmaktadır. Geliştirilen ve güncellenen web sayfasıyla birlikte, çalışmalarımızı şeffaf bir biçimde çağdaş paylaşım ortamında kamuoyuna sunulmaktadır. Bağış Kampanyaları Halkımızın, kamu kurum ve kuruluşlarının Milli Ağaçlandırma Seferberliği’ne desteğini sağlamak maksadıyla çeşitli hesaplar açılmış ve banka hesabı haricinde her ortamdan katılımın gerçekleşebileceği SMS kampanyası başlatılmıştır. Halkımızın katılım sağlaması için T.C. Ziraat Bankası Emek Şubesinde 1923 nolu hesap açılmıştır. Bütün GSM operatörlerinden 1 SMS 1 fidan (5 Ytl.) kampanyası başlatıldı İl Özel İdareleri, Kurum ve Kuruluşlarının bütçelerine ağaçlandırma faaliyetleri için kaynak ayrılması sağlanmıştır. İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinde şartlı bağış hesapları açılmıştır. Faaliyetler 2008 Ha 2009 Ha 2010 Ha 2011 Ha 2012 Ha Toplam Ha Ağaçlandırma (Bakanlık) 20.000 22.000 24.000 25.000 25.000 116.000 Ağaçlandırma (Diğer kurumlar) 20.000 22.000 24.000 30.000 40.000 136.000 57.000 60.000 70.000 70.000 70.000 327.000 318.000 330.000 335.000 345.000 355.000 1.683.000 5.000 6.000 7.000 10.000 10.000 38.000 420.000 440.000 460.000 480.000 500.000 2.300.000 Erozyon Kontrölü Rehabilitasyon Mera Islah Toplam 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 9 Seferberlik Eylem Planı Kapsamında 2008 Yılı İlk Altı Aylık Uygulama Sonuçları Milli Ağaçlandırma Seferberliği çerçevesinde fidan üretimi ve ağaçlandırılacak alanların tesbit çalışmaları yapılmıştır. Seferberlik için ihtiyaç duyulan 400 milyon adet fidan üretimi gerçekleştirilmektedir. Bakanlığımızın Eylem Planı kapsamında 2008 yılı programı 400.000 hektar olup 2008 yılı birinci altı aylık hedefi 167.600 hektara karşılık 203.115 hektar olarak gerçekleşmiş, 53.720.000 adet fidan dikilmiştir. Ayrıca meşe palamudu ve badem tohumu doğrudan sahalara ekilerek 20 milyon adet fidan elde edilmiştir. Ankara Yeşillenyor Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında pilot il seçilen Ankara’da 2008 yılı içerisinde 6.060.600 adet fidan dikilmiştir. Bakanlığımızca Fidan Desteği Eylem Planı kapsamında askeri birliklere, okulara, belediyelere, köy tüzel kişiliklerine, diğer kişi ve kuruluşlara 15 milyon adet fidan bedelsiz olarak verilmiştir. Kurum ve Kuruluşların Ağaçlandırma Çalışmalarından Örnekler Milli Ağaçlandırma Seferberliği çercevesinde il valiliklerimiz, belediyelerimiz ve sivil toplum kuurluşları tarafından bu çalışmalar kendilerine özgü kampanyalar haline getirilerek çalışmalara yoğun bir katılım sağlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarafından Yapılan Ağaçlandırma Faaliyetleri Genelkurmay Başkanlığı ile yapılan 10 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 protokol kapsamında 714,2 hektarda 506.290 adet fidan dikilerek ağaçlandırılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Yapılan Ağaçlandırma Faaliyetleri Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokol kapsamında 259 adet ibadethanenin 20 hektar alanında 23.201 adet fidan dikilerek çevresinin ağaçlandırılması sağlanmıştır. 1126 adet mezarlıkta 1.420.859 adet fidan dikilerek 2900 ha alan ağaçlandırılmıştır. Karayolları Ağaçlandırıyor Ulaştırma Bakanlığı ( Karayolları Genel Müdürlüğü) ile yapılan protokol kapsamında 465 km. uuznluğundaki 42 adet farklı karayolunda toplam 276.069 adet fidan dikilerek kara yolu kenarları ağaçlandırılmıştır. Köy Yollorı Ağaçlandırılıyor 542 Hektar alanda 291.900 adet fidan dikilerek 5.318 adet köy yolunun ağaçlandırılması sağlanmıştır. Hastane ve Sağlık Ocakları Ağaçlandırılıyor Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokol kapsamında 412 adet sağlık ocağı ve hastanede 107 hektar alanda 57.470 adet fidan dikilerek sağlık ocağı ve hastane bahçelerinin ağaçlandırılması gerçekleştirilmiştir. Okul Bahçeleri Ağaçlandırılıyor Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol kapsamında 2.970 adet okulda toplam 2.850 hektarda 660.000 adet fidan dikilerek okul bahçelerinin ağaçlandırılması gerçekleştirilmiştir. İlk 6 Aylık Hedef Aşıldı Halkımızın vermiş olduğu destekle; ilk 6 aylık hedef olan 168.000 hektar alana karşılık 213.389 hektar alanda çalışma yapılarak 81.820.000 adet fidan toprakla buluşmuştur. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı’nın ilk 6 aylık hedefi aşılarak %127 gerçekleşme sağlanmıştır. Milli Ağaçlandırma Seferberliğne Halkımızdan Büyük Destek Bakanlığımız haricindeki diğer kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, özel ve tüzel kişilikler için 20.000 hektar olan program 10.274 hektar olarak gerçekleşmiş 8.1 Milyon adet fidan dikilmiştir. İllere Göre 6 Aylık Çalışma Sonuçlar: Toplam olarak ilk altı aylık hedef olan 168.000 hektar programa karşılık 213.389 hektar alanda çalışma yapılarak 81.820.000 adet fidan toprakla buluşmuştur. 2008 yılı Eylem Planı hedefi olan 420.000 hektar programın ilk 6 ayında 213.389 hektarı gerçekleştirilmiştir. Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008 yılında; T.C. Ziraat Bankası 1923 nolu Ağaçlandırma Seferberliği hesabı ile 81 İl ve Çevre Orman Müdürlüklerinin hesaplarında toplam 7.300.000 YTL bağış birikmiştir. SEFERBERLİK SONUCUNDA • Orman varlığımız artacak • Bozuk orman alanları iyileştirilecek • Erozyon azaltılacak • Su kaynakları korunacak • Fidan dikme alışkanlığı yaygınlaştırılacak • Baraj, göl ve göletlerin rusubatla dolması önlenecek • Sel ve taşkınlar azalacak • İklim değişikliği ve çölleşme en aza indirilecek • Kırsal kesime istihdam sağlanacak • Bozulan tabii denge tesis edilerek GELECEK NESİLLERE YEŞİL VE YAŞANABİLİR BİR ÜLKE BIRAKILACAKTIR İl Adı 2008 Yılı Programı (Ha.) İlk 6 Aylık Program (Ha.) Çalışma Yapılan Alan (Ha.) Dikilen Fidan Miktarı (Adet) Adana Adıyaman Afyonkarahisar Ağrı Amasya Ankara Antalya Artvin Aydın Balıkesir Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari HAtay Isparta Mersin İstanbul İzmir Kars Kastamonu Kayseri Kırklareli Kırşehir Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Kahramanmaraş Mardin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Şanlıurfa Uşak Van Yozgat Zonguldak Aksaray Bayburt Karaman Kırıkkale Batman Şırnak Bartın Ardahan Iğdır Yalavo Karabük Kilis Osmaniye Düzce 13.400 6.950 6.900 650 5.600 10.900 8.300 7.100 4.400 12.300 4.400 2.100 1.900 9.300 4.650 10.850 10.300 6.550 10.500 10.700 2.800 2.800 4.600 5.500 7.500 9.250 2.100 8.050 1.200 900 1.650 6.450 13.550 1.700 6.400 3.250 13.900 4.850 2.300 2.400 2.600 14.050 15.700 5.700 11.400 10.800 3.250 8.400 700 350 2.050 8.000 2.100 3.850 3.000 1.800 6.100 7.950 1.000 10.100 5.300 1.600 500 4.700 1.000 9.600 2.700 1.150 900 5.800 1.300 300 1.800 1.550 2.150 900 1.050 2.000 3.400 1.900 1.600 5360 2780 2760 260 2240 4360 3320 2840 1760 4920 1760 840 760 3720 1860 4340 4120 2620 4200 4280 1120 1120 1840 2200 3000 3700 840 3220 480 360 660 2580 5420 680 2560 1300 5560 1940 920 960 1040 5620 6280 2280 4560 4320 1300 3360 280 140 820 3200 840 1540 1200 720 2440 3180 400 4040 2120 640 200 1880 400 3840 1080 460 360 2320 520 120 720 620 860 360 420 800 1360 760 640 10.549 6.035 4.687 73 2.297 6.748 2.125 189 2.774 6.383 3.209 698 871 3.368 5.229 3.391 9.614 4.467 3.949 3.852 1.197 1.772 8.315 50 151 8.741 65 2.802 816 172 949 4.517 7.129 995 5.650 414 1.357 3.152 1.326 881 466 9.938 10.877 1.854 8.141 3.800 850 2.452 360 577 1.091 1.392 169 1.253 1.170 714 11 5.278 1.217 3.390 193 1.394 464 2.784 523 3.855 1.012 518 860 3.596 516 249 602 632 16 236 178 4.563 935 4.362 33 660.270 182.794 1.737.581 45.270 648.500 3.546.541 329.580 87.172 471.967 65.684 69.758 17.429 29.510 228.053 1.874.500 313.132 389.984 230.845 1.088.000 773.240 702.749 1.675.263 856.493 532.632 203.290 2.184.040 350.800 842.141 157.535 23.777 212.600 956.996 3.692.786 243.906 397.991 170.600 98.249 1.393.476 838.763 947.350 120.793 5.098.265 2.733.678 193.310 248.626 1.148.834 44.327 677.018 301.400 263.435 351.380 670.287 70.879 167.186 447.880 25.645 2.273.900 1.868.135 291.200 224.030 74.371 1.010 691.464 6.404.192 156.070 1.935.400 27.833 465.934 253.257 938.071 1.253.526 70.460 2.510 5.080 1.051.970 271.880 14.833 555.000 578.360 274.188 0 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 11 Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ile Meteoroloji Üzerine Bir Söyleşi... Meteoroloji Genel Müdürü ÇAĞLAR: “Meteorolojik uyarıların bölgesel ve zamansal tutarlılığı %90’lar seviyesindedir.” Ç.İ.: Ülkemizin en köklü kuruluşlarından olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ)’nin kuruluş gayesi ve tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz? M.Çağlar: Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini, nedenleri ile inceleyen ve bu hava olaylarının canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ), 17 Şubat 1937 de Ulu Önder Atatürk tarafından imzalanan 3127 sayılı kanunla kurulmuştur. 12 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Halen Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Genel Müdürlüğümüz; merkez birimleri ve 23 bölge müdürlüğü ile bunlara bağlı çeşitli özelliklerde 579 adet istasyondan oluşan bir organizasyon yapısına sahiptir. Görevlerimiz; modern teknolojileri, elektronik gözlem sistemlerini, radarları, radyosonde sistemlerini, uyduları, süper bilgisayar sistemlerini ve sayısal modelleri kullanarak; •Meteorolojik gözlemleri (yağış, rüzgar, sıcaklıklar, nem, basınç, hadiseler, görüş uzaklığı, bulutluluk, buharlaşma, güneşlenme, radyasyon, deniz suyu sıcaklığı, yukarı atmosfer gözlemleri) yurt genelinde yapmak, bu verileri arşivlemek, zamanında kullanıcılara ulaştırmak, •Hava tahmini ve meteorolojik uyarıları yapmak, •Ülkemizin iklim değişikliğine karşı alacağı önlemlere yönelik iklim değişikliğini izlemektir. Ç.İ.: Hizmet Verdiğiniz Sektörler Nelerdir? M.Çağlar: Uzun yıllardır hizmet verdiğimiz savunma, ulaştırma ve tarım sektörlerinde meteorolojik ihtiyaçlar gün geçtikçe artarken; çevre, denizcilik, turizm, sanayi, enerji, şehircilik, bayındırlık, adalet, sigorta ve sağlık sektörleri başta olmak üzere pek çok ekonomik ve sosyal konu meteorolojinin hizmet alanına girmiştir. Hava tahminleri günlük hayatın planlamasında ve sektörel iş planlarında büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde görülen kuvvetli meteorolojik hadiseler (kuvvetli yağış, fırtına, dolu, kar yağışı vb.) özellikle şehir merkezlerinde bazı olumsuzluklara neden olmakta, bu tür olaylar öncesinde yayınlanan meteorolojik erken uyarıların afet yönetimi ve risk azaltmada can ve mal kayıplarını en aza indirmede oldukça büyük önemi bulunmaktadır. Orta ve daha uzun vadeli tahminlerimiz tüm sektörlerin uzun vadeli planlamalarında risk/fayda analizleri için yararlı olmaktadır. Hazırlanan meteorolojik ürün ve hizmetler; basın yayın organları üzerinden ve günlük bir milyona yakın ziyaretçisi olan www.dmi.gov.tr internet sayfaları ile 40 milyonu aşkın dinleyici potansiyeline sahip Meteorolojinin Sesi radyosundan kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Denizciler için hazırlanan www.pirireis.dmi. gov.tr denizcilik sayfaları, havacılara özel hazırlanan www.hezarfen.dmi. gov.tr ve mobil erişimler için tasar- lanan wap.dmi.gov.tr ve pda.dmi. gov.tr sayfalarımız sıkça ziyaret edilmektedir. Yine meteorolojik bilgilere internet sayfamızdan TUMAS sistemi aracılığı ulaşılmaktadır. Ç.İ.: Dünyada ve Türkiye’de hava tahminlerinin isabet oranı nedir? M.Çağlar: Bilimsel ve teknolojik alt yapıya bağlı olarak, modern hava tahmin tekniklerinin uygulandığı ülkelerde, sayısal modelleme çalışmaları sayesinde üretilen tahminlerin tutarlılık oranı ilk 24 saat için % 85-90 seviyelerine kadar ulaşmaktadır. Hava tahmin tutarlılığımız, son yıllarda uydu ve radar teknolojik sistemlerinin daha etkin kullanımı, gelişmiş bilgisayar sistemlerinde çalıştırdığımız sayısal model ve hızlı iletişim sistemleri sayesinde % 85-90 aralığındadır. Kuvvetli meteorolojik hadiseler öncesinde yayınlanan meteorolojik uyarıların bölgesel ve zamansal tutarlılığı da % 90’lar seviyesindedir. Ç.İ.: Meteoroloji konusunda milletlerarası işbirlikleriniz nelerdir? M.Çağlar: Meteorolojik hizmetler, milli bir nitelik arz etmesinin yanı sıra, tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Bu nedenle dünya üzerinde bulunan tüm ülkeler birbirleriyle iş birliği içinde olmak zorundadır. Bu iş birliği için de, milletlerarası kuruluşlarla entegrasyon sağlanmıştır. Entegrasyonun sağlanmasında teknolojinin kullanımının yanında, yetişmiş personele de ihtiyaç duyulmaktadır. Genel Müdürlüğümüz aşağıda belirtilen uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde çalışmalarını sürdürmektedir. Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO), 11 Ekim 1947 tarihinde Washington’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 42 ülke iştiraki ile kurulmuştur. Merkezi Cenevre’de bulunan WMO’ya, 31 Mayıs 1949 tarih ve 5411 sayılı kanunla ülkemiz üye olmuştur. Genel Müdürlüğümüz ile WMO arasında 1999 yılında yapılan görüşmeler sonucu DMİ bünyesinde WMO Antalya, İstanbul ve Ankara Bölgesel Eğitim Merkezleri kurulmuş olup bu merkezlerde çeşitli ülkelerden katılımcılarla milletlerarası eğitimler verilmektedir. Hava tahminleri için yüksek performanslı bilgisayar sistemleri, sayısal model ve uzmanlara ihtiyaç duyulduğundan, aralarında ülkemizin de bulunduğu 17 Avrupa ülkesi tarafından, 11 Kasım 1973 tarihinde İngiltere’nin Reading şehrinde Avrupa Orta Vadeli Tahminler Merkezi (ECMWF) kurulmuştur. Meteorolojik hizmetler için uydu fotoğrafı ve bilgileri büyük önem arz ettiğinden ve uydu işletmeciliği için gerekli maliyetin yüksekliğinden dolayı, Avrupa Ülkeleri işbirliği yaparak Almanya’nın Darmstadt şehrinde Avrupa Meteorolojik Uydular İşletme Teşkilatı (EUMETSAT) 1983’te kurulmuş ve Türkiye de 1984 tarihinde üye olmuştur. Dünya çapında meteorolojik ürünlerin kullanımıyla ortaya çıkan ekonomik 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 13 faydadan, meteoroloji teşkilatlarının daha fazla pay alması, bu ürünlerin serbest dolaşımıyla, ulusal meteoroloji teşkilatlarının kendi aralarında haksız rekabete neden olmadan yarışmaları, teknolojik ve bilimsel yönden gelişmelerini sağlamak amacıyla Ekonomik Meteorolojik Fayda Grubu (ECOMET), 1995 tarihinde BelçikaBrüksel’de kurulmuş olup halen 20 Avrupa ülkesi bu grubun üyesidir. Ülkemiz 1 Ocak 2000 tarihinde üye olmuştur. 15 Avrupa ve Akdeniz ülkesinden oluşan ALADIN Sınırlı Alan Sayısal Hava Tahmin Modeli geliştirme grubuna ülkemiz, 1 Ocak 2008 tarihinde katılmıştır. Bu model Genel Müdürlüğümüzde operasyonel olarak kullanılmaktadır. Ç.İ.: Dünyadaki teknolojik gelişmelerin neresindeyiz ? M.Çağlar: Günümüzde meteorolojik karakterli doğal afetler öncesinde ve sonrasında yayınlanan erken uyarılarla sosyal ve ekonomik kayıpların en aza indirilmesi, enerji ve su kaynaklarından optimum fayda sağlanması ve insan hayatının kolaylaştırılması amacıyla hizmet veren çağdaş meteoroloji birimleri, teknolojiyi yoğun biçimde kullanmak zorundadır. Genel Müdürlüğümüzde kullanmakta olduğumuz teknoloji ve sistemlerimiz gelişmiş ülkelerin kullandıkları ile paralellik göstermektedir. Küresel ve lokal sayısal hava tahmin modelleri, super bilgisayar sistemleri, elektronik gözlem sistemleri, uydu, radar ve iletişim sistemleri ile bilişim teknolojileri kurumumuzun temel teknoloji kaynaklarını oluşturmaktadır. a)Otomatik Sistemleri; Meteoroloji Gözlem b)Meteoroloji radarları; Hava kütlelerinin konumlarını, hareket yönünü ve hızlarını tespit edebilen, önemli meteorolojik hadiseleri oluşturabilecek hava kütlelerinin takibi ve etkilerinin önceden tahmin edilebilmesini mümkün kılan gözlem sistemleridir. Radarlardan, kısa süreli hava tahmini başta olmak üzere, çeşitli meteorolojik çalışmalar için katkı sağlayan veriler elde edilmektedir. Genel Müdürlüğümüzde 4 adet Doppler Meteoroloji Radarı (Ankara/ Elmadağ, İstanbul/Çatalca, Balıkesir/ Balya, Zonguldak/Ereğli) kullanılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda da ülkemizi kapsayacak şekilde radar sistemleri kurulacaktır. c)Radyosonde Gözlem Sistemleri; Meteorolojik parametreleri otomatik olarak sensörler yardımıyla ölçen, belirli formatlarda meteorolojik mesajlara dönüştüren, kalite kontrol işlemlerini yapan, bu bilgileri belirli formatlarda saklayan, grafikler oluşturan, bu bilgilerin çeşitli yerlerde görüntülenmesini ve ilgili merkezlere iletilmesini gerçekleştiren sistemlerdir. Gözlem ağımızın yarısı Otomatik Meteoroloji 14 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Gözlem Sistemlerine dönüştürülmüş olup önümüzdeki dönemde de kalan kısmı otomasyona dönüştürülecektir. Uçuculuk hizmetlerine, meteorolojik tahminlere yönelik olarak yer seviyesinden 30 km yüksekliğe kadar atmosferdeki sıcaklık, nem, rüzgâr ve yükseklik bilgilerinin elde edilmesinde 8 adet Radyosonde İstasyonu (Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, Isparta, İstanbul, İzmir, Samsun) sistemimiz kullanılmaktadır. d)Uydu Sistemleri; Genel Müdürlüğümüz 1984 yılından bu yana kurucu üyesi olduğu Avrupa Meteorolojik Uydu İşletme Teşkilatı (EUMETSAT) uydularından ve kutupsal yörüngeli NOAA ve MetOp uydularından görüntüler almakta ve hava tahmininde kullanmaktadır. Alınan uydu görüntüleri ve bu görüntülerden üretilen meteorolojik ürünler hava tahmininin yanı sıra, havacılık meteorolojisi ve araştırma amaçlı kullanılmaktadır. Ç.İ.: Meteorolojinin Sesi Radyosu hakkında bilgi verirmisiniz ? M.Çağlar: 46 seneden bu yana dinleyicisine seslenen “Meteorolojinin Sesi Radyosu” yenilenen yapısı ile, bu kez farklı bir dinamizmle ama özünden ve geleneğinden kopmadan yoluna devam ediyor. Günlük yayın programları içinde artık daha fazla canlı yayın yer alıyor. Her saat başı güncellenen haberler, deniz ve hava tahmin raporları, yol durumu dinleyiciye aktarılıyor, zaman zaman uzman konukların fikirleri alınıyor. Farklı eğitim - kültür programları ve canlı kuşak yayınları ile değişen ve gelişen yüzünü dinleyicileri ile paylaşıyor. Meteorolojinin sesi radyosu; Adana 107.2, Afyon 91.5, Ankara 92.4, Antalya 88.7, Bolu 91.5, Bursa 92.0, Çanakkale 95.0, Diyarbakır 91.5, Elazığ 96.4, Erzurum 93.5, Eskişehir 90.7, İstanbul 103.0, İzmir 92.4, Kayseri 90.0, Kocaeli 90.2, Konya 96.7, Malatya 92.4, Mersin 89.7, Samsun 92.4, Şanlıurfa 94.0, Trabzon 91.7, Tokat 93.6, Zonguldak 91.5, Van 105.5, Alanya 91.9, Bodrum 91.8, Marmaris 92.3 frekanslarından, Turksat 1C ve www.dmi.gov. tr internet üzerinden dinlenebilmektedir. Ç.İ.: Hava Tahminleri yanı sıra verdiğiniz diğer hizmetler ve çalışmalar nelerdir? M.Çağlar: Türkiye genelinde meteorolojik gözlem istasyonu bulunan bütün il ve ilçe merkezleri için 4 günlük zirai don risk tahminleri yapılmaktadır. Bitkilerin çeşitli büyüme devrelerindeki değişken, dona dayanım sıcaklıklarına göre hazırlanan zirai don erken uyarı sistemi tarım sektörünün ve çiftçilerimizin hizmetine sunulmuştur. Hasat Zamanı Tahmini Bitkilerin normal büyüme ve geliş- meleri için ihtiyaç duydukları toplam sıcaklık miktarlarının bulunması ve bu değerlerden faydalanılarak hasat zamanının tahmin edilmesi, kültür bitkilerinin ülkemizdeki uygun ekim alanlarının tespit edilebilmesi gibi amaçlarla hazırlanan “Hasat Zamanı Tahminleri” kullanıcıların hizmetine sunulmuştur. Yol Meteorolojisi Evinizden ayrılmadan, gideceğiniz şehirlerarası yol güzergahında beklenen hava durumu hakkında bilgi sahibi olmanız ve yolculuğunuzu meteorolojik koşulları gözeterek planlamanız için www.dmi.gov.tr adresini ziyaret etmeniz yeterli olacaktır. Ürün İzleme ve Verim Tahmini FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından finanse edilen ve DMİ Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, TAGEM, TİGEM ve TÜİK tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir proje ile Agrometeorolojik Bitki Simülasyon Modeli ile ürün verim tahminleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar illere ait ortalama değerler olarak internet sayfamızda yayınlanmaktadır. Ç.İ.: Önümüzdeki yıllarda neler yapmayı planlıyorsunuz? M.Çağlar: Hem teknoloji kullanımını, hem de insana yatırım yapmayı esas alan Genel Müdürlüğümüzün hedefleri: 1.Genel Müdürlüğümüzü, ülkemizde ve uluslararası kurumlar arasında ilk 10 kurum arasına sokmak, 2.Hava tahminlerinde ve erken uyarılarda artan başarı oranını %90’ın üzerine çıkarmak, 3.Üniversite, kamu ve özel sektörle işbirliğini geliştirerek ortak Ar-Ge çalışmaları yapmak (Örnek; yukarı Atmosfer Meteorolojik bilgilerini ölçen Transmiter, Uzaktan Algılama Sistemleri, Radar gibi sistemlerin ülkemizde geliştirilmesine yönelik, AR-GE projeleri), 4.Meteorolojik ölçümlerde insan kaynaklı hataları en aza indirgemek, veri çeşitliliğini artırmak, mevcutları modernize etmek, her yerleşim yerine otomatik meteoroloji istasyonu kurarak gözlem periyodunu sıklaştırmak amacıyla, yurt genelinde otomatik meteoroloji gözlem sistemleri kurmak, 5.Kısa süreli ve lokal daha doğru hava tahminleri yapmak amacıyla, Ankara, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurduğumuz 4 adet meteoroloji radarına ilave olarak, Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun’da 6 adet meteoroloji radarını kurmak; radar sistemlerini yurt genelini kapsayacak şekilde yaygınlaştırmak, 6.Sınırlı alan sayısal tahmin modellerinin daha kısa sürede ve yüksek çözünürlükte çalışmasını sağlayacak yüksek performanslı bilgisayar sistemini kurmak, 7.Yaklaşık 150 dekar alana kurulu 44 farklı binadan oluşan yerleşkede hizmetlerini yürüten Genel Müdürlüğümüzün kullandığı hizmet binalarının çoğu 1960’lı yıllarda yapılan ve günümüzde altyapı, iletişim, ısıtma iklimlendirme ve güvenlik yönünden yetersiz kalan binalardan oluşmaktadır. Genel müdürlük merkez birimlerinin büyük bölümünü bir araya toplamak amacıyla, modern çalışma ortamlarını içeren yeni bir hizmet binası yapmak, 8.Üniversite, araştırma kurumları, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurumlarla daha etkin işbirliği sağlamak, 9.Kurumsal kapasiteyi geliştirmek (mesleki, intibak, ihtisas eğitimleri vb.), 10.Uydu, Radar, Sayısal Hava Tahmin Modellerini vb. daha etkin kullanmak, 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 15 11.Meteorolojinin Sesi Radyosu’nun daha yaygın ve etkin olarak dinlemesi için programları iyileştirmek/zenginleştirmek ve modernize etmek, 12.“Meteorolojik parametreleri (yağış, sıcaklık vs), sulama için kullanılabilir yer altı ve yerüstü su miktarlarını dikkate alarak, tarımsal ürün seçiminin yapılması projesi” (Bu amaçla Tarım Bakanlığı-TÜGEM, DSİ ve DMİ ortak çalışmaları başlamıştır.), 13.Ülkemize uygun kuraklık modellerini geliştirmek, 14.İklim değişikliğinin ülke tarımı üzerine etkilerini belirlemek, 15.Ürün/hizmet gelirlerimizi artırmak (2008 yurt dışı gelirimiz 35 Milyon YTL), 16.Meteorolojik hizmet ve ürünlerimizi kullanan kurum, kuruluş ve kişileri ve ilgili sivil toplum örgütlerinin ihtiyaç analizini yapmak, 17.Sel-Taşkın Erken Uyarı Sistemi, Sel Taşkın Risk Modelini geliştirmek, 18.Türkiye Yağış-Erozyon Eylem Planını hazırlamak, 19.Türkiye İklim Atlası hazırlamak, 20.Türkiye’nin buharlaşma, toprak sıcaklıkları, nem, ilaçlama ve hasat zamanını belirlemek, 21.Bölge Ülkelerle İşbirliği Yaparak Türkiye’nin Bölgesel Meteoroloji ve/ veya İklim Merkezi olmasını sağlamak, 22.Kara ve Tren Yolları Meteorolojik Tahmin Sisteminin Geliştirilmek, 23.Meteoroloji Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) oluşturulmak, 24.Hava Kirliliği Taşınım Sistemini geliştirmek, 25.Bölgesel İklim Senaryolarını tespit etmek, 26.Göllerimizdeki buharlaşmayı ve gelen/verilen su miktarı takibi ile su yönetim sistemine yardımcı olmak, 16 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 27.Orman yangınları için mevcut rüzgar, hız/yön, nem, sıcaklık tahmin sistemini geliştirilmek. Ç.İ.: İklim değişikliğinden kaynaklanan problemler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilmeye başlandı. Özellikle yağışların azalması sebebiyle barajlarımızdaki su seviyeleri ciddi boyutta düştü. Bu problemin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ülkemizi nasıl etkiler? Gelecekte bu riskin artma ihtimali var mı? M.Çağlar: Sera gazı salınımlarındaki hızlı artışa, sanayileşmeye ve şehirleşmeye bağlı olarak küresel ortalama yüzey sıcaklıklarının arttığı ve iklimin değiştiği pek çok bilimsel çevre tarafından kabul edilen bir gerçektir. Küresel iklim değişikliği günümüzde insanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli problemlerden birisidir ve ayrıca etkileri itibariyle sınır tanımadığı için de hepimizi ilgilendiren bir konudur. Genel Müdürlüğümüz, konunun taşıdığı önemin bilincinden hareketle, iklim değişikliği ve değişebilirliği konusunda uluslararası kuruluşlarla işbirliğini de gözeterek araştırma çalışmalarını yürütmektedir. Genel Müdürlüğümüzce iklimde meydana gelen değişimler ve bu değişikliğin yaşayan canlılar üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla hem geçmiş iklim verileri incelenmekte, hem de geleceğe yönelik iklim değişikliği senaryoları oluşturulmaktadır. Gelecek iklim senaryolarının oluşturulması ve bölgesel olarak bu yöndeki ihtiyaçlara cevap verilebilmesi amacıyla, iki farklı bölgesel iklim modeli (RegCM3 ve PRECIS) kullanılmaktadır. İklimin simüle edilmesinde hala bazı belirsizliklerin bulunması, geleceğe yönelik iklim öngörülerinin ihtiyatlı yorumlanmasını gerektirmektedir. Bu modellerin farklı küresel iklim modeli çıktıları ile tamamlanan ilk sonuçlarına ve İTÜ ile gerçekleştirdiğimiz “Türkiye için İklim Değişikliği Senaryoları” TUBİTAK projesinin çıktılarına göre aşağıdaki öngörüler yapılmaktadır; *Türkiye’nin ortalama yüzey sıcaklıklarının, mevsimsel ve bölgesel farklılıklar olmakla beraber, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru 1961-1990 ortalamalarına göre, 4-6 °C’ye kadar artabileceği *En fazla artışların yaz mevsiminde güney kesimlerde, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, gerçekleşeceği, *Bahar mevsimindeki sıcaklık artışlarının ise daha az olacağı, *Yüzyılın ilk 10 yıllık dönemlerinde ülkemizin batı kesimleri ile Balkan’larda bu mevsimde küçük de olsa soğuma oluşacağı, *İlk yıllarda bazı bölgelerde ısınma bazı bölgelerde ise soğuma simüle edilmesi, sera gazlarındaki artışın bu dönemde sınırlı kalması ve iklime etkisinin zayıf olmasından kaynaklandığı, *İleriki yıllarda sera gazlarındaki artışın önemli oranlara ulaşmasıyla birlikte bu etkinin de güçleneceği, *Yıllık toplam yağışlarda ilk 30 yıllık dönem (20112040) için Türkiye genelinde bir artış olacağı Marmara ve Ege bölgelerinde bu artışın en fazla olacağı, *Ancak, daha sonraki dönemlerde, ülkenin büyük bir bölümünde, özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde büyük oranlı azalışlar meydana geleceği, *İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru Türkiye’ye düşen yağış toplamının azalacağı, Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca yağışların azalacağı Karadeniz kıyısı boyunca artacağı, İç Anadolu bölgesi yağışlarında ise az değişiklik olacağı ya da hiç değişiklik olmayacağı. Ç.İ.: Son olarak okuyucularımıza bir mesajınız var mı? M.Çağlar: Genel Müdürlüğümüz; Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında, uluslararası standartlarda, Meteorolojik gözlemleri, hava tahminini ve erken uyarıları, çevre, orman, ulaştırma, tarım, savunma, enerji, şehircilik başta olmak üzere sektörlerin ihtiyaç duyduğu meteorolojik hizmetleri, iklim değişikliği konusundaki çalışmaları zamanında, güvenilir, hızlı ve etkin bir şekilde yapma; Müşteri ve çalışan memnuniyetini artırma, hizmet kalitesini sürekli iyileştirme ve geliştirme; Bölgesinde lider bir meteoroloji kurumu olma gayreti ve azmi içersindedir. Yine Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü; “Küçük şahsiyetler; kişilerle uğraşır. Vasat şahsiyetler; olaylarla uğraşır. Büyük şahsiyetler; fikirlerle uğraşır” sözü gereği; işini yapan, iyi niyetli, en iyisini ve gereğini yapan, çok çalışan, işini seven, sorumluluk üstlenen, hayata bakış açısı olumlu olan, ekip çalışması yapan, teknolojik ve ilmi gelişime ve değişime istek duyan, hoşgörülü, esnek, uzlaşmacı, birbiri ile iyi geçinen ve iletişim kuran bir personel ve iyi teknolojik alt yapı oluşturma, bilimsel çalışmalarda başarılı, örnek bir kurum olma yönünde gayret edecek, yakın bir zamanda çok başarılı ve örnek bir kurum olacaktır. Fotoğrafçılık Eğitimi Antalya’da Gerçekleştirildi. Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından Bakanlığımız 2008 yılı Hizmet İçi Eğitimleri kapsamında, 3 – 7 Kasım 2008 tarihleri arasında Antalya’da Fotoğrafçılık Eğitimi gerçekleştirilmiştir. Söz konusu eğitime İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinden ilgili birer personel ile Bakanlık Merkez ve Bağlı kuruluşlarından toplam 80 kişi katılmıştır. 3 Kasım 2008 Pazartesi günü saat 10:30’da açılış töreniyle başlayan programda, Pazartesi ve Salı günleri katılımcılara fotoğrafçılık ile ilgili olarak bu alanda uzman olan Fotoğraf Sanatçıları tarafından teorik bilgiler verilmiştir. 5 – 6 Kasım Çarşamba ve Perşembe günleri ise Antalya çevresinde uygulamalı fotoğraf çalışmaları ile devam etmiştir. Ayrıca hafta boyunca, eğitimcilerin rehberliğinde gün doğumu ve gün batımı fotoğrafçılığı uygulamaları yapılmıştır. Eğitim süresince katılımcılar tarafından çekilen ve yarışmaya değer gördükleri fotoğraflar oluşturulan jüriye teslim edilmiş, böylece katılımcılardan alınan 600 seçilmiş fotoğraf arasında yapılan değerlendirme sonucunda; 19 fotoğraf ödüle layık görülmüş, 34 fotoğraf sergilemeye değer bulunmuş olup toplam 53 fotoğraf seçilmiştir. Fotoğrafçılık Eğitim Programına, ülkemizin tanınmış fotoğraf sanatçılarından Coşkun ARAL ile birlikte dört fotoğraf sanatçısı da eğitimci olarak katılmıştır. Fotoğrafçılık Eğitimi Programı, 7 Kasım Cuma günü düzenlenen ödül ve sertifika töreni ile sona ermiştir. 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 Çevre Çevreve veİnsan İnsan 17 17 Fotoğraf: A.Rıza Baykan İklim sistemini etkileyen faktörler İklimin temel elemanları sıcaklık, yağış, nispi nem, güneşlenme süresi ve şiddeti, basınç, rüzgar hızı ve yönü, buharlaşma gibi parametrelerdir. Bunlar gözlenebilen ve ölçülebilen parametrelerdir. İklimlerin oluşmasına bu parametreler üzerine doğrudan veya dolaylı olarak tesir eden; fakat ölçülemeyen bazı etkileşimler de söz konusudur. Bu etkileşimler; kara-deniz, deniz-buz, deniz-hava etkileşimleri, volkanik gazlar, insan aktiviteleri, arazi kullanımı, gelen ve yansıyan ışınlar v.s.dir Bu elemanlar tek başlarına ve birbirleri ile ilişki halinde atmosferi etkilemekte; kısa vadede hava olaylarını, uzun vadede ise dünya üzerinde çok çeşitli iklim tiplerinin oluşmasını sağlamaktadırlar. Türkiye’yi etkileyen hava kütleleri e y i k r ü T İklimi Serhat SENSOY, Mesut DEMİRCAN, Yusuf ULUPINAR, İzzet BALTA 18 Çevre ve ve İnsan İnsan 2008/3 2008/3 Sayı:74 Sayı:74 18 Çevre Türkiye’nin bulunduğu sahada ve yakın çevresinde belli hava kütleleri yer alır. Ülkemizin hava ve iklim şartları üzerinde esas olarak bu hava kütleleri rol oynarlar. Türkiye kış aylarında kutupsal, yaz aylarda tropikal hava kütlelerinin etkisi altındadır. 1. Sibirya üzerinden gelen cP hava kütlesi karasal karakterli soğuk ve kurudur. Kış aylarında sis ve ayaza neden olur, bazen Karadeniz’i geçerken nem kazanarak orografik yağışlar yapabilir. 2. Atlas Okyanusundan gelen mP hava kütlesi ise Avrupa ülkeleri ve Balkanları geçerek Ükemizi etkiler. Yerde belirgin olmayan A.B. Sistemleri ile gelmedikleri için kararsızlık yağışları yapar. Yağış olarak Karadeniz sahilinde yağmur iç kesimlerde kar bırakabilir. Akdeniz Üzerinden geldiğinde ise daha fazla etkili olur ve her türlü yağışı bırakır. 3. mT hava kütlesi sıcak ve nemli karakterli olduğu için batı bölgelerimizde oldukça fazla yağış bırakır. 4. cT hava kütlesi ise K. Afrika üzerinden gelir karasal sıcak ve kurudur. Kuzey sistemlerle karşılaşırsa Akdeniz cephesini oluşturup yağış bırakabilir. Diğer taraftan Akdeniz’den geçerken yeterli ölçüde nem kazandığı takdirde yine yağış yapması söz konusudur. Zaman zaman gördüğümüz çamur yağışları da bu hava kütlesinin ülkemizi etkilemesinin bir sonucudur. Şekil 2. Türkiye’yi etkileyen hava kütleleri (Yayvan M., Deniz A., 2000) Türkiye İklimi Türkiye ılıman kuşak ile subtropikal kuşak arasında yer alır. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin doğmasına yol açmıştır. Yurdumuzun kıyı bölgelerindedenizlerin etkisiyle daha ılıman iklim özellikleri görülür. Bu yüzden yurdumuzun iç kesimlerinde karasal iklim özellikleri görülür. Dünya ölçüsünde yapılan iklim tasniflerinde kullanılan ölçütler esas alınarak, ülkemizde şu iklim tipleri ayırt edilebilir. (Atalay, İ., 1997): 1. Karasal İklim (a, b, c, d) 2. Akdeniz İklimi 3. Marmara (geçiş) İklimi 4. Karadeniz iklimi 1. Karasal İklim: Yaz ile kış arasında sıcaklık farkı fazla, yağışlar genellikle ilkbahar ve kış mevsiminde gerçekleşmekte, yazın kuraklık egemen olmaktadır. Bu iklim; İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Trakya’nın iç kısmında hüküm sürmektedir. Yağış ve sıcaklık özelliklerine bağlı olarak karasal iklim dört alt tipe ayrılabilir. 1.(a) Güneydoğu Anadolu Karasal İklimi: Yazları çok sıcak, kışları ise nadiren soğuk geçer. Doğal bitki örtüsü, düşük rakımlı düzlüklerde cılız bozkırlar ve kuraklığa dayanıklı çalılardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 3.7°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 29.8°C, yıllık ortalama sıcaklık 16.4°C dır. Ortalama yıllık toplam yağış 565.7 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %2.6 dır. Yıllık ortalama nispi nem %53.6 dır. Bölgede nispi nem oranının düşük olması buharlaşma miktarını artırmakta ve yaz yağışları zaten az olan bölgede, yaz kuraklığı oldukça yoğun ve uzun sürmektedir. 1.(b) Doğu Anadolu Karasal İklimi: Kış mevsimi olduk- ça soğuk ve uzun, yazı serin geçer. Ancak düşük rakımlı sahalarda yazın sıcaklık yüksektir. Soğuk periyot boyunca bu bölge kar altındadır ve don olayı sık görülür. Doğal bitki örtüsü, yüksek rakımlı yerlerde çayırlardan, düşük rakımlı yerlerde ise bozkırlardan ve bunların çevresindeki yüksek kesimlerde kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı –4.2°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 24.2°C, yıllık ortalama sıcaklık 10.2°C’dir. Ortalama yıllık toplam yağış 579.4 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %9.5 dir. Yıllık ortalama nispi nem %60.2 dir. 1.(c) İç Anadolu Karasal İklimi: Yazları biraz sıcak, kışları soğuktur ve soğuğun şiddeti Orta Anadolu’nun doğu kısmına doğru artmaktadır. Doğal bitki örtüsü, yaz kuraklığından dolayı alçak kısımlarda bozkırlardan, yüksek kesimlerde ise kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı -0.7°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 22°C, yıllık ortalama sıcaklık 10.8°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 413.8 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %14.7 dir. Yıllık ortalama nispi nem %63.7 dir. 1.(d) Trakya Karasal İklimi: Yazı sıcak ve kışı nispeten soğuk geçer. Doğal bitki örtüsü kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 2.8°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 19 19 Fotoğraf: A.Rıza Baykan sıcaklığı 23.9°C, yıllık ortalama sıcaklık 13.2°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 559.7 mm. dir ve yağışların çoğu kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimindedir. Bölgede az da olsa yazın da yağış olur. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %17.6 dır. Yıllık ortalama nispi nem %69.6 dır. 2. Akdeniz İklimi: Bu iklim, Ege Bölgesi’nin büyük bir bölümü ile İç Anadolu’nun batı kesiminde ve Akdeniz Bölgesi’nde Torosların güneye bakan kesimlerinde etkilidir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Kıyı kuşağında kar yağışı ve don olayları nadir olarak görülür. Yüksek kesimlerde kışlar karlı ve soğuk geçer. Kıyı kuşağının doğal bitkisini, sıcaklık ve ışık isteği yüksek ve kuraklığa dayanıklı olan kızıl çam ve bunların tahrip edildiği yerlerde her zaman yeşil olan makiler oluşturur. Yüksek yerlerde ise iğne yapraklı karaçam, sedir, ve köknar ormanları hakimdir. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6.4°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 26.8°C, yıllık 20 Çevre ve ve İnsan İnsan 2008/3 2008/3 Sayı:74 Sayı:74 20 Çevre ortalama sıcaklık 16.3°C civarındadır. Ortalama yıllık toplam yağış 725.9 mm. dir ve yağışların çoğu kış mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %5.7 dir. Bu yüzden bölgede yaz kuraklığı hakimdir. Yıllık ortalama nispi nem %63.2 dir. cak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 23.7°C, yıllık ortalama sıcaklık 14.0°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 595.2 mm. dir ve yağışların çoğu kış mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %11.7 dir. Yıllık ortalama nispi nem %73 dır. 3. Marmara (Geçiş) İklimi: 4. Karadeniz İklimi: Marmara Bölgesi’nin kuzey Ege’yi de içine alacak şekilde güney kesiminde görülür. Bu iklim tipi Karadeniz Bölgesi’nin kıyı ve dağların kuzeye bakan kesimleri ile Marmara Bölgesi’nin Karadeniz kıyı kuşağında etkilidir. Yaz ile kış arasındaki sıcaklık farkı fazla değildir. Yazlar nispeten serin, kışlar ise kıyı kesiminde ılık, yüksek kesimlerde karlı ve soğuk geçer. Her mevsimi yağışlı olup su sıkıntısı görülmez. Doğal bitki örtüsünü, kıyı bölümünde geniş yapraklı nemli ormanlar ve yüksek kesimlerde ise soğuk ve nemli şartlarda yetişen iğne yapraklı ormanlar oluşturur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 4.2°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 22.1°C, yıllık ortalama sıcaklık 13.0°C dır. Ortalama yıllık toplam yağış 842.6 mm. dır. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı Kışları Akdeniz iklimi kadar ılık, yazları Karadeniz iklimi kadar yağışlı değildir. Karasal iklim kadar kışı soğuk, yazı da kurak geçmemektedir. Bu özelliklerden dolayı Marmara iklimi, karasal Karadeniz ve Akdeniz iklimleri arasında bir geçiş özelliği göstermektedir. Buna bağlı olarak doğal bitki örtüsünü alçak kesimlerde Akdeniz kökenli bitkiler, yüksek kesimlerde kuzeye bakan yamaçlarda Karadeniz bitki topluluğu özelliğindeki nemli ormanlar oluşturmaktadır. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 4.9°C, sı- %19.4 dır. Yıllık ortalama nispi nem %71 dır. Sıcaklık Analizi Aletsel kayıtların başladığı 1861 yılından bu yana 2007 yılı küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 1961-1990 ortalamalarının 0.55ºC (NOAA’a göre) üzerinde gerçekleşerek 2007 yılını dünyanın en sıcak 5. yılı yapmıştır. Türkiye’de ise 1994-2007 yılları arası ortalama sıcaklıklar 1997 yılı hariç 1961-1990 ortalamalarının üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye’de en sıcak yıl 1.2ºC’lik anomali ile 2001 yılı olmuştu. 2007 yılı ortalama sıcaklığı 14.5°C ile 1961-1990 ortalaması olan 13.6°C’nin 0.9°C üzerinde gerçekleşmiştir. 1941-2007 yılları arası verilere göre Türkiye ortalama sıcaklıklarında 0.64°C/100 yıl olmak üzere artış trendi vardır. Ortalama sıcaklıkların alansal dağılımında ise en düşük sıcaklıkların Kars, Ardahan, Hakkari, Kangal, Çerkeş ve Uludağ’da olduğunu; en yüksek sıcaklıkların ise Çukurova ve Cizre civarında gerçekleştiğini görmekteyiz. Yağış analizi Yağıştaki düzensiz dağılımla birlikte aletsel kayıtların başladığı 1861 yılından bu yana dünya küresel ortalama yıllık toplam yağışları son 4 yılda (2004-2007) normallerinin üzerinde iken; Türkiye’de ise aynı dönemde normallerinin altında gerçekleşmiştir. 1941-2007 yılları arası verilere göre Türkiye ortalama toplam yağışlarında 29mm/100 yıl olmak üzere azalış trendi vardır. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin ve yağış rejimlerinin doğmasına yol açmıştır. Yağışların çoğu dağların denize bakan yamaçlarına düşerken iç kesimler fazla yağış alamaz. Bu nedenle Rize ve Hopa 2200 mm. yağış alırken Konya yalnızca 320 mm. yağış almaktadır. Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Sıradağları, deniz etkilerinin iç kesimleregirmesini engeller. Şekil 11. Dağların Türkiye yağışlarına etkisi (Şensoy S., 2004) Türkiye’de yağış dağılışı alansal dağılımda olduğu gibi zamansal dağılımda da çok çeşitlilik gösterir. Akdeniz Bölgesi yağışının çoğunu kışın alırken, Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin ve yağış rejimlerinin doğmasına yol açmıştır. Doğu ve G. Doğu Anadolu ilkbaharda alır. Karadeniz Bölgesi ise her mevsim yağışlıdır. Şiddetli yağışlar Bir yağışın şiddetli sayılabilmesi için √5*t-(t/24²) formülüne göre bulunan değere eşit veya yüksek olması gerekir. Türkiye’de standart zamanlarda gerçekleşen maksimum yağışlarda kısa sürelerde Hopa, uzun süreli yağışlarda ise Marmaris’in başı çektiğini görmekteyiz. Şiddetli yağışlar sonucu oluşan sel- ler yüzeyakışına geçen yağışın tahliye edilememesi, alt yapının yeterli olmaması sonucu ortaya çıkan afetlerdir. Ayrıca ağaçların mehfez ve köprüleri tıkaması sonucu su tahliye olamamakta ve yerleşim alanlarını su basmaktadır. Nispi nem mevcut basınç ve sıcaklıkta, havadaki su buharı miktarının, aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı miktarına oranına denir ve % olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle nispi nem havanın doyma açığını gösterir. Nispi nem mutlak nem miktarını vermez. Türkiye’de en yüksek nispi nem değerlerine Marmara Bölgesi’nde rastlanırken en düşüklerine Güney Doğu Anadolu’da rastlanır. Türkiye’de en fazla buharlaşma Cizre’de gerçekleşirken en az buharlaşma Karadeniz Bölgesi’nde gerçekleşir. Nispi Nem ile Buharlaşma arasında ters orantı vardır. Türkiye’de bulut kapalılığı kuzey enlemlerde fazla güney enlemlerde azdır. Karadeniz Bölgesi’ndeki kapalılık ile yağış miktarı arsında doğrusal ilişki vardır. Türkiye’de güneşlenme süre ve şiddeti kuzey enlemlerde az güney enlemlerde fazladır. Güneşlenme süresinde bulutluluk ile ters bir orantı söz konusudur. Rüzgar analizi Havanın bütün gazlar gibi genleşme ve akma kabiliyeti vardır. Yatay yönde yer değiştiren bir hava kütlesinin hareketine rüzgar denir. Yeryüzü çeşitli nedenlerle farklı ısınır. Böylece ısınan hava kütlesi genleşerek yükselir. Komşu bölgedeki soğuk hava bu bölgeye doğru akmaya başlar. Ve rüzgar meydana gelir. Rüzgarın hangi yönden, ne kadar süreyle ve ne kadar sıklıkla estiğinin bilinmesi gerekir. 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 21 21 Türkiye rüzgar dağılımına baktığımızda Doğu Karadeniz’de rüzgarların güneyli, Akdeniz Bölgesi’nde ise kuzeyli olduğunu görmekteyiz. Kıyılardaki dağlık yapı nedeniyle karadan denize doğru esen bu rüzgarların irtifa kaybetmesi sonucu ısınarak fön etkisi yapması söz konusudur. En fazla ortalama hız Çanakkale ve civarındadır. Bu açıdan Çanakkale yenilenebilir rüzgar enerjisi tribünleri için uygun bir alandır. Basınç Atmosferdeki gazların temas ettikleri yüzeylere uyguladığı kuvvete hava basıncı denmektedir. Hava sıcaklığına bağlı olarak yoğunluktaki artma ve azalmalar sebebiyle basınçta değişiklikler görülür. Bunun yanı sıra hava basıncı, mevsimler, Çevreveveİnsan İnsan 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 22 Çevre 22 yükseklik, yerçekimi, cephe ve basınç sistemlerine bağlı olarak değişmektedir. Türkiye’de basıncın yükseltiye dayalı olarak 772-1016 mb arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Meteorolojik çalışmalarda yükselti faktörünü elemine etmek için istasyon basıncı hesaplamayla deniz seviyesine indirilmektedir. Ekstrem Hava Olayları İklim bir yerde meydana gelen meteorolojik olayların toplamıdır. Klimatolojik ekstremler de iklimin tarifi içindedir. Türkiye’de ekstrem hava olayları toplamında 1960’lı ve 2000’li yıllarda artışlar olmuştur. Bu durumun ortalama sıcaklık sapması ile doğru orantılı olduğu gözlenmiştir. Sayılışlı günler Ege, Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu’da senenin 6 ayında maksimum sıcaklıklar 25°C’nin üzerindedir. Doğu Anadolu’da minimum sıcaklıklar 6 ay sıfır derecenin altında seyretmektedir. Doğu Anadolu’da yılın 140 günü karla kaplı kalabilmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesi yılın yarısını yağışlı geçirmektedir. Türkiye’de en çok orajlı yerlerin Antalya, Osmaniye, Muğla, Bayburt, Kars ve Ardahan olduğunu görmekteyiz. Türkiye’de en sisli yerlerin Balıkesir, Bursa, Sakarya, Zonguldak, Kastamonu, Esenboğa ve Erzurum olduğunu görmekteyiz. KARABÜK VE SAFRANBOLU İÇME SUYU KARASU KAYNAĞI, İ D L İ D E N A L İ I N A L KORUMA A K arabük ve Safranbolu İçme Suyu Karasu Kaynağı Yeraltısuyu İşletme Sahası, koruma alanı ilan edildi. Resmi Gazete’deki duyuruya göre, Karasu kaynağı ve çevresi, ‘’Yeraltısuları Hakkında Kanun’’un ilgili maddesi çerçevesinde ‘’yeraltısuyu işletme sahası’’ olarak tespit edildi ve kaynağın emniyetli işletme rezervi 38,24 hm3/yıl olarak belirlendi. ‘’Mutlak Koruma Alanı’’ olarak tespit edilen bölgede, kaynağın boşalım zonunun 50 metre civarı dikenli telle çevrilecek ve bu bölgede hiçbir faaliyete izin verilmeyecektir. Bölge, birinci derece koruma alanı ise de yeraltısuyu işletme sahasına uygun bölge olduğu için ‘’Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’’nin ilgili maddesine uyulacak. Suların kirlenmesine neden olabilecek zirai ilaç ve gübre kullanılamayacaktır. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 23 I R A L N I NG A Y N A ORM R uh ancak güzel ortamlarda sağlıklı olabilir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre bir ağaca bakmak ruhu dinlendiriyor, yorgunluğu alıp götürüyor. Dikkat ettiyseniz rehabilitasyon merkezlerinin bahçelerinde koca koca ağaçlar vardır. İnsan doğası gereği yeşili sever, huzurlu olur. Ağaçlara sadece ruhen değil, bedenen de ihtiyacımız var. Sağlığımız için, soluduğumuz havanın sağlıklı olması için, var olmamız için ağaçlar olmalı. Ağaca, ormana beşikten mezara kadar muhtacız. Ağaçlar küresel ısınmanın etkilerinin azaltılması konusunda da büyük görevler yerine getirmektedir. Küresel ısınmanın etkilerini azaltmanın bir yolu da ağaç dikmekten geçmektedir. Ağaçlar atmosfere bıraktığımız karbondioksiti ürettikleri oksijenle dengeler ve ne kadar çok ağaç dikilirse, küresel ısınmanın etkileri de o oranda azalır. Bir kayın ağacı saatte 1,5 kg oksijen üretir, kırk kişinin ürettiği karbondioksiti tüketir. Yılda bir tona yakın toz ve 300 kg zehirli gazı süzer. Dünyada tropik ormanların iklim düzenleme bakımından sağladığı ekolojik üretimin parasal değeri yıllık 3.7 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Tropik ormanların tahribi sonucu atmosfere karışan karbon miktarındaki artış 1.6 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Ülkemizde ormanların tuttuğu karbon miktarı 424 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Güneşe, yağışa, rüzgara set olan ağaçlar, yeryüzünün nöbetçi erleri, tabiatı, toprağı koruyan pençeleridir, Ormanlar için en büyük tehlike ise orman yangınlarıdır. Orman İçin En Büyük Tehlike: Yangın Yangın istatistiklerin tutulmaya başlandığı 1937 yılından bu yana, yılda ortalama 2000 adet yangın çıkmakta ve bu yangınlarda her yıl ortalama 15.000 hektar ormanlık alan zarar görmektedir. Yanan alanların tamamı ağaçlandırıldığı gibi buna ilaveten 3.000 milyon hektar daha ağaçlandırma yapılmıştır. 24 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Bu yangınlarda maalesef zaman zaman önemli mal ve can kayıpları da yaşanmaktadır. Orman yangınlarına ilişkin olarak maddi ve ekolojik manada iki tür kayıttan söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi; yanan orman örtüsünde oluşan hesaplanabilir maddi kayıplar ile alanın yeniden ormanlaştırılması için yapılması gereken parasal tutarı ve yangınla mücadele masraflarıdır, 2007 yılında orman yangınları ile mücadelede 220.000 YTL harcama yapılmıştır. İkinci tür kayıpları ise; yangın gören ormanların çeşitli işlevlerini yerine getirememesi sonucu uğranılan zararlar oluşturmakta olup, bu zararların parasal karşılığının hesaplanması mümkün bulunamamaktadır. Verimli toprakların erozyona mağruz kalması, temiz su oluşumundan mahrum ka- lınması, barajların ön görülen süreden önce toprakla dolması, havanın oksijen dengesinin bozulması, çevrenin yaşanabilir olmaktan çıkması, ormanda hayvanların ve böceklerin yok olması bu konudaki kayıplara örnek olarak gösterilebilir. Orman yangınları, Türkiye gibi Akdeniz iklim kuşağında olan ülkelerde tabii bir olgudur. Ülkemizin özellikle Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan 1700 km lik kıyı bandının 160 km lik kısmı yangınlar açısından en riskli bölgeyi oluşturmaktadır. Ülkemizde İçinde Yer Aldığı Coğrafyada: • Hava sıcaklığının aşırı derecede yükselmesi ve küresel ısınma • Havadaki nem oranın %10’lar düzeyine inmesi tar, Fransa’da ise 161 bin hektar alan yanarken, Türkiye’de bu miktar sadece 33 bin hektardır. 2008 yılında Eylül sonu itibariyle 1258 adet orman yangını meydana gelmiş 14.625 hektar alan yanmıştır. • Rüzgar hızının artması ve tabii ortamın yanmaya uygun hale gelmesi • Tarımsal üretim dönemi olması dolayısıyla kırsal yörede risk oluşturan çiftçi, çoban, arıcı, avcı gibi insan hareketlerinin fazlalaşması • Turizm hareketleri yüzünden yoğun insan hareketleri orman yangınlarının artmasına sebep olan unsurlar arasında sayılabilir. Yıl 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Yangın Adedi 1.471 2.177 1.762 1.530 2.227 2.829 2.096 Orman yangınları ile mücadelede uyulması gereken temel kurallardan birincisi yangınların çıkmadan önlenmesi ikincisi ise etkili bir organizasyon ile afet haline dönüşmeden söndürülmesidir. Orman yangınları Alan (Hektar) ile mücadelede ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta çalışmalar yapılmakta, tedbirler alınmaktadır. Yanan 8.513 6.644 4.876 2.821 7.762 11.664 29.315 Türkiye’de 1937’den 2007’e kadar ki 70 yıllık sürede 1 milyon 573 bin hektar alan yanmıştır. Bu yangınların sebeplerine bakıldığında sadece yine %7 sinin yıldırım gibi tabii sebeplerden, geriye kalan %93 ününse kaza ihmal ve dikkatsizlikten çıktığı görülmektedir. Türkiye iklim şartlarına sahip olduğu Akdeniz kuşağındaki ülkelere göre yangınla mücadele çok başarılıdır. Rakamlara göre 20032007 yılları arasında İspanya’da 610 bin hektar, İtalya’da 348 bin hektar, Yunanistan’da 303 bin hek- Kameralı Yangın Takip Sistemi Kuruldu Ülkemizdeki orman yangınlarının %79’u 0-400 m rakımdaki sahil kesiminde çıkmaktadır. Bu alanlar yerleşim merkezlerinin ve yangın mevsiminde nüfus hareketlerinin yoğun olması, ormanlar üzerindeki baskıyı arttırmakta ve yangın çıkma ihtimalini yükseltmektedir. Bu alanların gözetim ve denetim altına alınması maksadıyla görmeye dayalı orman yangını bulma ve izleme sistemi projesi uygulamaya konmuştur. Bu proje ile duman başlangıcından 1025 saniye içinde bulunmakta, yangın yönetim merkezine alarm gönderilmektedir. 112 ve 177’nin ortak çalışmasıyla bütün bölgeler kameralı sistemle izlenmekte yangın kulelerinden ormanlar kameralarla kontrol edilmektedir. Ülkemiz ormanları 24 saat esasına dayalı olarak 776 adet gözetleme kulesi ve hassas kameralarla gözetilmektedir. Uydu araç takip sistemi ile bütün araçlar internet üzerinden anlık olarak takip edilebilmektedir. Arazözlerdeki su miktarına kadar her şeyi gösteren sistem sayesinde acil müdahale masası, rüzgar yönü ve yangının seyrine göre karar alınabilmektedir. Yer Ekibi Güçlendirildi Son beş yılda yangına müdahale süresi 1 saatten 20 dakikaya indirilmiştir. 600 olan arazöz sayısı ise 1100 adede çıkarılmıştır. BMC ile ortak yürütülen projede ülke şartlarına daha uygun arazöz gibi araçlar yerli olarak imal edilir hale getirilmiş, binlerce tecrübeli ve eğitimli eleman yetiştirilmiştir. Çıkan orman yangınlarına hızlı ve etkin müdahale etmek için 11bin yangın işçisinden oluşan 775 adet ilk müdahale ekibi, 24 saat göreve hazır bekletilmektedir. Bunun yanında 1500 adet teknik eleman 4000 adet memur yangın söndürme çalışmalarında görev almaktadır. Yangına hassas her işletme müdürlüğünde motorsikletli seyyar ekipler tarafından kıritik alanlar sürekli kontrol altında 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 25 tutulmaktadır. Bu amaçla 2006-2007 yılında 600 adet motorsiklet alımı yapılmıştır. Yangına hassas alanlardaki her işletme müdürlüğünde arazöz ve ekibi yangına en kısa sürede müdahale edebilmek için kritik alanlara son 2 yılda alınan tam donanımlı 82 karavan ile birlikte yerleştirilmiştir. Yapılan çalışmalarla yangına müdahale eden ekiplerde nitelik ve nicelik arttırılmış böylece yangına müdahale süresi kısaltılmıştır. de yoğun olarak bulunan kızılçamların kolay alev alabilen ve patlayan kozakları ile yangının çok uzaklara taşınabilmesi, sürekli yön değiştiren rüzgar ve engebeli arazi şartlarına rağmen yangına hızla müdahale edilmiştir. Örneğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da çalışmaları yerinde görmek için bölgeyi ziyaret ettiği 31 Temmuz 2008 de Antalya Serik’te çıkan yangında 280 arazöz 40 dozer, 160 mühendis, 300 memur ve 200 bin yangın söndürme işçisi çalışmıştır. Bu rakamlar Orman Genel Müdürlüğü’nün hava gücünün %70’i, karagücünün ise %40’ı anlamına gelmektedir. Yangınla mücadele eden 7 helikopter 5 gün içinde toplam 1750 sorti yaptı. Helikopterler her seferinde yanan alevlerin üzerine 2,5 ton su bıraktı. Ukrayna, Rusya ve Moldova’dan kiralanan helikopterlerde 35 kişilik yabancı uçuş ekibi çalıştı. Yanan 4 bin 550 hektarlık alanda yaklaşık 15 milyon kızılçam kül olmuştur. Bölge- Milli Bir Yangın Filosu Kurulacak Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, 2 Ağustos’ta gittiği yangın bölgesindeki durumla ilgili 4 Ağustos’ta da yangın harekat merkezinden canlı yayınla bilgi verdi. Orman yangınlarıyla mücadele çalışmalarında kullanılan hava araçları; her biri 3 ton kapasiteli 18 adet helikopter ( 6 sı bakanlığın, 12 si kiralık), her biri 2,5 ton kapasiteli Türk Hava Kurumu (THK)’ından 15 adet kiralık uçak, gerektiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait 5 ton kapasiteli 2 adet Amfibik uçaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla ülkemizin kendi milli yangın filosunu kurma çalışmaları başlamıştır. Orman yangınlarına müdahale edecek yangın söndürme uçaklarının pilotlarının eğitilmesi konusunu Genel Kurmay Başkanlığı yetkilileri ile görüşülecek ve Silahlı Kuvvetlerini havadan müdahale konusundaki bilgi ve tecrübele- rinden faydalanılacaktır. Ayrıca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından geçen kamu ihale sözleşmeleri kanunu’nda yapılan değişiklikle kamu da kiralama süresi 7 yıla çıkarılmıştır ve bu da kredi bulma, uçak kiralama yada satın alma işlemlerini kolaylaştırılmıştır. Ek düzenleme ile Türk Hava Kurumu ile Orman Genel Müdürlüğü arasında yapılan anlaşma uzun vadeli kiralama garantisini beraberinde getirince, verilen destekle Türk Hava Kurumu tarafından 3 yangın söndürme uçağı siparişi verilmiştir. Orman Yangınlarının Mermisi: Su Bazen çok büyük alanları etkileyebilen orman yangınlarına karşı strateji ve taktikler geliştirmek, 50 dereceyi ve yüzlerce metreyi aşan alevlere karşı savaşmak gerekir. İşte bu savaşta ormancıların mermisi sudur. En kısa sürede suya ulaşılması ve suyunda yangın mahalline en kısa zamanda ulaştırılması gerekir. Bu maksatla son beş yılda riskli bölgelerde 350’den fazla gölet ve havuz oluşturulmuştur. bu göletler bölgedeki nem miktarını da arttırmaktadır. Muğla gibi coğrafi şartların zor ve engebeli olduğu yerlerde 1200 m. rakımlı arazilere inşa edilen havuzlar, ulaşımın imkansız olduğu yangınlara müdahale imkanı sağlamaktadır. Yangın Risk Haritası 2006 yılından itibaren; meterolojik bilgiler doğrultusunda, günlük yangın risk haritası oluşturulmakta ve riski yüksek bölgelerde olağanüstü tedbirler alınmaktadır. Ayrıca uydu üzerinden her 15 dakikada bir yangın çıkma riski olan noktalar koordinatları ile alınmakta ve bu noktalara ekipler anında sevk edilmektedir. Alınan tedbirler yanında üniversiteler ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ikili iş birliği çalışmaları sürdürülmektedir. 26 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Yangın davranış modelleri oluşturulması için üniversitelerle ikili çalışmalar yapılmaktadır. hedefi olan 167.600 hektara karşılık 2003 115 hektar olarak gerçekleşmiş 53.720.000 adet fidan dikilmiştir. Uluslararası Tedbirler Her Vatandaşa Ortak Sorumluluk Geçen yıl Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkelerde çok sayıda yangın yaşanmış bu durum da dünyada sınırlı olan helikopter ve yangın uçağı talebini arttırmıştır. İşte bu noktadan hareketle, Akdeniz ülkeleri arasında ortak bir hava filosunun oluşturulması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Ülkemizin akciğerleri olan ormanlarımızı korumak herkesin öncelikli görevi ve sorumluluğudur. Gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakmak hepimizin insanlık borcu ve sorumluluğu dahilindedir. Bunun da yolu ormanlarımızı korumak ve ağaçlandırmaktan geçmektedir. Sonradan siyahı yeşile çevirmek için gayret göstereceğimize, önceden yeşili siyaha dönüştürmemek için özen göstermeliyiz. Ormanı Yaşat Kampanyası Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “yaktığımızın yerine yenisini koyalım” sloganı ile orman yangınlarına karşı başlatılan “Ormanı Yaşat” kampanyası ile yanan yerlerin yeniden ağaçlandırılması için toplumsal bir hareket başlatılmıştır. Ağaçlandırma Seferberliği Hayatımızın her anında ihtiyaç duyduğumuz havanın toprağın ve suyun kısaca geleceğimizin sigortası olan orman varlığımızın arttırılması, bozuk ormanların rehabilite edilmesi, erezyonla mücadele edilerek topraklarımızın göllere barajlara ve denizlere taşınmasının önlenmesi amacıyla milli ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştır. Tabiata olan borcumuzu ödemek için başlattığımız seferberlikte hedefimiz büyük, ağaçlandırmada dünya birincisi olmak. Bu büyük hedefimizde her vatandaşımızın bir SMS ile bir fidan kampanyamıza katılarak tabiata borcunu ödemesini bekliyoruz. Seferberlikte ilk Altı Aylık Hedef Aşıldı Halkımızın vermiş olduğu destek ile ağaçlandırma seferberliğinin ilk altı aylık hedefi aşılarak %127 gerçekleştirme sağlanmıştır. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planının 2008 yılı programı 400.000 hektar olup 2008 yılı birinci altı aylık Yangın önlemede vatandaşların ormanla barıştırılması büyük önem taşıyor. Orman yangınları ile mücadelede en önemli öğe; eğitim ve bilinçlendirmedir. Çünkü yapılan istatistiklere göre yangınların çıkış sebeplerinin başında, insanların ihmal ve dikkatsizliğinden kaynaklanan olumsuz tutum ve davranışları gelmektedir. Özellikle sıcak yaz ayları orman yangınları bakımından büyük risk taşımaktadır. Bir kıvılcımın bin cefaya yol açmaması için bütün kurum ve kuruluşlar ile vatandaşlara önemli görevler düşmektedir. Orman yangınları ile mücadelede vatandaşlarımızın yapması gerekenler kısaca; • Piknik yapmak için yakılan ateşin dikkatle ve tamamen söndürülmesi, • Ormanca sönmemiş sigara, izmarit veya kibrit atılmaması, • Anız yakılmaması, • Çocukların ateşle oynamasına izin verilmemesi, • Orman içinde yada yakınında çöp veya otların yakılmaması , • Ormanda bir duman veya ateş görüldüğünde hemen ücretsiz orman yangın ihbarı hattı 177’nin aranması ve durumun bildirilmesidir. Kaynak: Su Dünyası Dergisi 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 27 2008/3 27 Arsenik Giderme Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun “SU TASFİYESİ” adlı kitabından alınmıştır. Ü lkemizde bilhassa yer altı suyunu kaynak olarak kullanan bazı şehirlerde Arsenik muhtevası yüksektir. Arsenik metalik olarak- özellikle toz halinde- zehirsizdir. Ancak su, hatta havadaki nem ile birleştiği zaman Arsenik Trioksite (As2O3), dönüşür. Bu çok zehirli bir maddedir. Arsenik zehirlenmelerinde felç, sinir sistemi bozuklukları görülür. İnorganik Arsenik bileşikliklerinin kanser yapıcı tesir göstermekte olduğu da ileri sürülmüştür. ABD Ulusal Bilimler Akademisinin 1999 yılında yaptığı çalışmada o tarihlerde suda arsenik standardı olan 50 ppb’nin 1/100 oranında kanser riski taşıdığı sonucuna varılmıştı. Çevreveveİnsan İnsan2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 28 28 Çevre Teklif edilen 10 ppb’lik standart Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından kabul edilen standart ile uygunluk göstermektedir. EPA’ya göre içme suyundaki arsenik; insanlarda deri, akciğer, mesane ve prostat kanserine sebep olmaktadır. İçme suyundaki arsenik ayrıca diyabet, kalp ve damar hastalıkları, anemi, bağışıklık, sinir ve üreme sistemi hastalıkları ile ilişkilidir. Ayrıca, en son elde edilen kanıtlar 10 ppb’ye denk gelen çok düşük seviyelerde bile arseniğin hormonlarla etkileşime girerek potansiyel endokrin bozucu olduğu yönündedir. Hormonlar vücudun önemli hayati fonksiyonları düzenlemesi için ürettiği kimyasal taşıyıcılardır. ABD’de ilk Arsenik standardı olan 50 ppb olarak 1942 yılında kabul edilmiştir. 1993’te Dünya Sağlık Teşkilat (WHO) 10 ppb’yi içme suyunda arsenik için tavsiye edilen limit olarak belirlemiştir. AB’nin 15 ülkesi 1998’de 10 ppb’yi içme suyundaki arsenik için zorunlu standart olarak kabul etmiştir. EPA arsenik miktarının 50 den 10 ppm’ye azaltılması ile 1000 mesane kanserinin ve 2000-5000 akciğer kanserinin önlenebileceğini tahmin etmektedir. EPA deri veya prostat kanserinde, diyabette, sinir sistemi zararlarında, bağışıklık sistem zararlarını veya kardiyovaskular hastalılıklarındaki azalmaları hesaplamamıştır. Ülkemizdeki ‘İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği’ AB mevzuatına uyumlu olarak hazırlanmış ve 17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha önceki yönetmelikte Arsenik Konsantrasyonu için 0 mikrogram/litre olarak kabul edilen değer 10 mikrogram/litreye çekilmiştir. Ancak 17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren bu Yönetmelikle, Belediyeler başta olmak üzere ilgili kurumlara bu kıstaslara uyum gayesiyle 3 yıllık geçiş süresi verilmiştir. Bu süre 17 Şubat 2008 tarihinde sona ermiştir. Arsenik Giderme Usulleri Arsenik suda yaygın olarak (5) değerlikli As+5 şeklinde bulunmaktadır, veya arsenat olarak yüzeysel aerobik sularda, As+3 veya arsenit olarak anaerobik yeraltı sularında bulunmaktadır. pH 4-10 aralığında As+3 olarak daha çok bulunmaktadır. As+5, As+3’ e göre daha kolay giderim sağlanmaktadır. Misal olarak Yumaklaştırma As+5 giderme verimi, As+3 ün giderme veriminden daha fazladır. Teknolojiler: Arsenik en etkin olarak As+5 formunda arıtılmaktadır. As+3 ön oksidasyon ile As+5 formuna çevrilebilir. Bu işlem için kullanılabilecek oksidanlar klor, demir klorür ve potasyum permanganat olabilir. Klor ile ön oksidasyon işlemleri, istenmeyen yan ürünler doğurabileceğinden ozon ve hidrojen peroksit kullanılmalıdır. Yumaklaştırma ve Filtrasyon: Kireç ile Yumuşatma: As+5 giderimi için etkin bir arıtma usulüdür. Giderme verimine, yumaklaştırıcı kimyevi maddenin cinsi ve dozajı etkilidir. pH’nın yüksek veya düşük olması arıtma verimini düşürmektedir. Kimyevi madde olarak demir sülfat kullanılması, Alum kullanılmasına nazaran daha tesirlidir. Diğer yumaklaştırıcılar da demir sülfata nazaran daha az etkili olmaktadır. Yumaklaştırma işleminden sonra kullanılacak Hızlı kum filtresinin boyutlandırılmasında Demir ve Mangan giderilmesindeki filtreler dikkate alınabilir. As+3 halinde yeraltı suyu da muhtemelen anaerobik olduğundan havalandırma ve oksidasyon (klor, ozon, hidrojen peroksit kullanılabilir), işlemlerinden sonra yumaklaştırma ve filtrasyon tatbik edilebilir. Optimum pH aralığı 10.5 den büyük olması giriş konsantrasyonunun 50 µg/ L olması durumunda yüksek oranda As giderimi sağlanabilmektedir. Çıkan çamurların bertarafı da düşünülmelidir. Aktif Alum: Yüksek miktarda toplam çözünmüş katı madde ihtiva eden sularda etkili bir usuldür. Ancak selenyum Florür, klorür ve sülfat yüksek seviyelerde ise adsopsiyon bölgelerinde bir rekabete sebeb olabilir. İyon Değiştiriciler: İyon değiştirici arseniği etkin olarak giderebilir. Ancak sülfat, toplam çözünmüş katılar, selenyum, Florür ve Nitrat, Arsenik ile rekabet etmekte ve iyon değiştirici periyodunu etkilemektedir. Seri halde kolon kullanımı ile giderim verimi arttırılarak rejenerasyon sıklığı düşürülebilir. Askıda katı maddeler ve çökelen demir iyon değiştirici yatağında tıkanmalara sebep olmaktadır. Eğer sistem yüksek miktarda bu maddeleri ihtiva ediyorsa bir ön arıtma gerekebilir. Ters Ozmoz: Uygun basınçta %95 ten fazla oranda giderim verimi sağlar. Rejeksiyon suyunun ve tuzlu suyun deşarjı da önemli bir konudur. Nanofiltrasyon Bu yöntemle %90 üzerinde arsenik giderimi gerçekleştirilebilmektedir. Geri kazanım %15-20 arasındadır. Yeni bir çalışmada prosesin gerçekçi geri kazanımla işletilmesi durumunda deneme bazındaki testlerde giderim veriminin önemli oranda düştüğü gösterilmiştir. 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 29 29 Gelecekteki Muhtemel Teknolojiler Tuzlu Su Geri Dönüşümlü İyon Değişimi Bir araştırmaya göre iyon değişimi işlemi ile sülfat seviyelerinin 200 mg/L kadar yüksek olduğu durumlarda bile arsenik seviyesinin 2 mikrogram/L seviyesinin altına düşürülebildiği gösterilmiştir. Sülfat işlemin süresini etkilemekte, yüksek sülfat konsantrasyonu arseniğin kısa sürede ilerlemesine sebep olmaktadır. Bu çalışma ayrıca rejenerasyon suyuna tuz ilave edilerek klorür seviÇevre İnsan2008/3 2008/3 Sayı:74 veve İnsan Sayı:74 3030Çevre yesinin yeterli olması sağlandığında tuzlu su rejenerasyon solüsyonunun arsenik giderimine etkisi olmadan 20 kereye kadar tekrar kullanılabildiğini göstermiştir. Tuzlu suyun yeniden çevrimi atık bertarafı ve işletme giderlerini azaltır. Doğrudan Filtrasyon ile Demir Koagülasyonu Bir araştırmada demir eklenmesi ile yumaklaştırma işleminin ardından uygulanan doğrudan filtrasyon (mikrofiltrasyon) yöntemi ile arsenik seviyesinin 2 mikrogram/L seviyesinin altına düşürülebildiği gösterilmiştir. Kritik işlem parametreleri demir miktarı, karışım enerjisi, bekleme süresi ve pH dır. Konvansiyonel Demir/Mangan (Fe/Mn) Giderimi Prosesi Demir koagülasyon/filtrasyon ve doğrudan filtrasyon ile demir tuzları ile yumaklaştırmayı müteakip filtrasan arsenik gideriminde etkili yöntemlerdir. Tabii olarak demir ve/veya mangan ihtiva eden kaynak sularının arsenik giderimi konvansiyonel Fe/Mn giderimi prosesi ile yapılabilmektedir. Bu prosesler ile demir ekleme yöntemindeki aynı mekaniz- Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun su arıtımı konusundaki bilgi ve tecrübelerini paylaştığı ‘‘Su Tasfiyesi’’ kitabı ilgili kişi, kurum ve kuruluşların faydalanması için güncellenerek yeniden basıldı. - Sülfat seviyeleri işlem süresini etkileyebilir. - Sülfat ve toplam çözünmüş madde seviyesi düşük küçük yer altı su sistemlerinin filtrasyon ve düşük seviyeli seçeneklerin ardından en iyi uygulanabilir ilave arıtım olarak tavsiye edilmektedir. Ters Ozmoz/Nanofiltrasyon - Düşük seviyeli seçenekler için kapsamlı bir korozyon kontrolü gerekebilir, harmanlaması sınırlı olabilir. - Giren suyun %20-25’i olan su rejeksiyonu için kullanıldığından su sıkıntısı yaşanan bölgeler için sorun olabilir. Ortaya Çıkan Çamurun veya Konsantre Atıkların Bertarafı : ma kullanılarak kaynak suyundan demir ve manganın giderilmesi yoluyla önemli miktarda arsenik giderimi sağlanmaktadır. Tabii olarak bulunan demir/mangan konsantrasyonu arsenik giderimi için yeterli değilse demir eklenmesi gerekebilir. -Koagülasyon/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma yöntemi ile düşük seviyede maksimum kirletici seviyesini sağlamada yaşanan zorluklar. Arıtımda buna ilave olarak iyon değişimi yöntemini kullanmak yararlı olabilir. Mukayese -Arıtma çamurunun bertarafı sorun olabilir. Koagülasyon/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma -Çoğu küçük sistem için uygun değil: yüksek maliyet, eğitimli operatör ihtiyacı ve proses performansındaki değişkenlik İyon Değiştirme - Konsantre olmuş tuzlu atıksuyun yan ürünlerinin bertarafı problem olabilir. Tuzlu su geri çevrimi etkiyi azaltabilir. Yumaklaştırma/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma teknolojilerinden kaynaklanan arsenik ihtiva eden arıtma çamurlarının bertarafı önemli bir husustur. Büyük arıtma tesisleri için ters ozmoz/ nanofiltrasyon teknolojilerinden kaynaklanan kontamine tuzlu suyun deşarjı için büyük miktarlarda su gerekmektedir. Denizden uzak arıtma tesislerinde deşarjdan önce ön arıtıma ihtiyaç duyulmakta ya da tuzluluktaki artıştan dolayı kanalizasyona deşarj yapılması gerekmektedir. Kanalizasyona deşarj için yüksek seviyedeki arseniğin giderilmesi için ön arıtım yapılmalıdır. İyon değiştirme teknolojilerinin atıksuyu yüksek konsantrasyonda tuzlu su ve toplam çözünmüş madde ihtiva eder. Bu tuzlu suyun alıcı ortama veya kanalizasyon sistemine deşarj edilmeden önce ön arıtımdan geçmesi gerekebilir. 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 31 31 AVRUPA BİRLİĞİ EKO-ETİKET PLANI NEDİR? Hakan ÇELİK Y.Hidroloji Mühendisi Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı T üm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çevre sorunlarına karşı kamuoyu bilincinin hızla artması ile birlikte gerek piyasanın gerekse tüketicilerin çevre dostu ürünlere yönelik ilgilerinin de arttığı görülmektedir. Bugün ülkemizde pek çok büyük market organik ürünler için özel stantlar bulundurmakta, bir çok ürün için yapılan reklamlarda ürünün çevreye duyarlılığı konusunda sloganlar üretilmekte, tüketiciler ürün ambalajları üzerinde yer alan geri-dönüşüm gibi çevre dostu logolara özen göstermekte, turizm bölgelerinde plajların mavi bayrak sahibi olmalarına dikkat etmektedirler. AB Eko-etiketi olan çiçek logosu ülkemizde henüz verilmemektedir. Gönüllük esasına dayanan ve tüketicilerin çevre dostu ürünlere yönelmesini öngören bu sistemin ülkemizde uygulanmasının başlaması ile birlikte üreticiler açısından da eko-etiketli ürünler için teşvik ve uluslararası pazarlara girebilmede avantaj oluşturacaktır. Avrupa Birliğinde çeşitli Ekoetiket uygulamaları Dünyada ve Avrupa Birliği ülkelerinde geliştirilmiş ve ulusal düzeyde kabul görmüş pek çok ekolojik ürün etiketi vardır. Bu etiketler genellikle sadece bir ülkede kabul görmekle birlikte bazen de bir kaç ülkede birden uygulanmaktadır. Söz konusu ülkeler kendi piyasalarını ilgilendiren ürün grupları ile ilgili eko-etiket çalışma- 32 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 larını başlatarak bu konuda önemli mesafeler kat etmişlerdir. Bu gün için bazı üye ülkelerde Avrupa Birliği eko-etiketi olan çiçek logosundan daha yaygın olarak kullanılan ve kabul gören eko-etiket uygulamaları mevcuttur. Almanya’da Blue Angel Etiketi, SG Etiketi; Hollanda’da EKO Kalite Sembolü; Fransa’da NF Etiketi ile İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda’da geçerli Nordic Swan Etiketi bu şekildeki çevre etiketlerine örnek olarak gösterilebilir. Avrupa Birliği eko-etiketi her ne kadar üye ülke uygulamalarındaki farklılıkları ortadan kaldırarak, ortak bir sistem oluşturma çabası içinde olsa da üye ülkeler bu etiketi mevzuatlarında kabul etmekle birlikte kendi ulusal eko-etiketlerini veya Blue Angel ve Nordic Swan gibi daha yaygın uygulama alanına sahip eko-etiketleri de kullanmaya devam etmektedir. Bunun en temel sebebi uygulama yaygınlığının yanı sıra, önem arz eden ulusal ürün gruplarının AB eko-etiket sisteminin ön gördüğü ürün grupları içerisinde yer almamasıdır. Avrupa Birliği Eko-etiket planı neler getiriyor? Avrupa Birliği eko-etiket planı çerçevesinde çevre etiketi edinilmesi bir zorunluluk olmayıp, gönüllü bir uygulamadır. Fakat çeşitli ürünler için geliştirilen kriterlerin AB’ye ihracat yapan firmalar tarafından takip edilmesi ve bilinmesinde fayda görülmektedir. Bu plan, tüketicilere, ürünler hakkında rehberlik ve etiketli ürünlerin çevresel özellikleri hakkında bilgi temin etmektedir. Eko-etiket planında, bütün hayat döngüsü bazında çevresel etkisinin azaltma potansiyeline sahip ürünler özendirilmektedir. AB Eko-etiketi ait olduğu ürünün hammadde seçiminden, imalatına, dağıtımına, tüketimine ve kullanımı bittiğinde geri dönüşümüne kadar çevre dostu bir ürün olduğunu ifade eder ve genel bilgi olarak çevresel etkileri açısından ürünün en önemli 3 özelliğini belirtir. Ayrıca, AB Eko-etiket planının uygulanması, AB çevresel politikasına uygun olmalı ve diğer etiketlendirme veya kalite sertifikalandırma düzenlemeleri olduğu kadar, özellikle de, Birliğin Enerji Etiketleme Planı ve Organik Tarım Planı gibi planları ile birlikte koordi- neli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. AB Eko-etiket ürün grupları nelerdir? Eko-etiket uygulamasına esas ürün grupları ABEK tarafından belirlenmektedir. Bu Plana dahil edilmek için bir ürün grubu aşağıdaki koşulları sağlamalıdır: – İç piyasada ciddi bir satış ve ticaret hacmini temsil ediyor olmalı, – Ürünün ömründe bir veya daha fazla aşamada, küresel veya bölgesel ölçekte ve/veya genel nitelik itibariyle önemli bir çevresel etkiyi içeriyor olmalı, – Tüketici seçimi yoluyla çevresel iyileştirmeleri etkilemek açısından ciddi bir potansiyel olduğu kadar, eko-etiket için yeterlikleri sağlayan ürünler sunarak rekabetçi bir avantaj peşinde olmak açısından üreticilere veya hizmet sağlayıcılarına bir teşvik sunmalır, – Satış hacminin önemli bir kısmı nihai tüketim veya kullanım için satılıyor olmalıdır. AB Eko-etiket kapsamındaki ürün grupları gecen zamanla birlikte artış göstermekle beraber, bugünkü uygulama çerçevesinde eko-etiket uygulamasına esas ürünler aşağıda verilmiştir; 67/548/EEC sayılı Konsey Yönergesi veya Avrupa Meclisi ve Konseyin 199/45/EC sayılı Yönerge uyarınca çok zararlı, zararlı, çevreye tehlike arz eden, kanserojen, üreme için zararlı veya mutasyona sebebiyet verebilecek maddeler veya karışımlara ya da insana ve/veya çevreye ciddi şekilde zarar verebilecek işlemlerle üretilen veya normal uygulamaları sırasında tüketiciye zarar verebilecek mallara eko-etiket verilemez. Ayrıca, sadece profesyonel kullanım amaçlı olan veya tıbbi profesyoneller tarafından reçete ile verilebilecek veya denetlenebilecek olan, 93/42/EEC sayılı Konsey Yönergesiyle tanımlanan yiyecek, içecek, eczacılık malzemeler veya tıbbi ilaçlar için ekoetiket uygulaması yoktur. AB Eko-etiket Planı hakkında daha fazla bilgi edinmek için www. eco-label.com ve ec.europa.eu/ environment/ecolabel/ internet adreslerinden yararlanılabilir. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 33 ULUSLARARASI STANDARTLARDA BİR DENETİM: İÇ DENETİM Ü Ahmet SANDAL Çevre ve Orman Bakanlığı İç Denetçi Uluslararası İç Denetim Standartları Mesleki Uygulama Çerçevesi’nde iç denetim şu şekilde açıklanmıştır. İç denetim, bir kurumun faaliyetlerini geliştirmek ve onlara değer katmak amacını güden bağımsız ve objektif bir güvence ve danışmanlık faaliyetidir. İç denetim, kurumun risk yönetimi, kontrol ve yönetişim süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek amacına yönelik sistemli ve disiplinli bir yaklaşım getirerek kurumun hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur. İç Denetçilerin üzerinde taşımaları ve kendilerine sağlanması gereken özellik ve yetkilerden oluşmaktadır. Bu standartlar Uluslararası alanda 1000 koduyla gösterilmekte olup kendi arasında birçok alt başlıktan oluşmaktadır. Bu standartlardan birkaçını belirtecek olursak; 1100 Bağımsızlık ve Objektiflik, 1200 Mesleki Yeterlilik ve Azami Özen ve Dikkat, 1230 Sürekli Mesleki Gelişim, 1300 Kalite Güvence ve Geliştirme Programına tabi olma şeklinde bir sıralama mümkündür. I – İÇ DENETİMİN TANIM VE AÇIKLAMASI Uluslararası alanda geçerlik bulan ve birçok gelişmiş Ülkede uygulanan İç Denetim Mesleki Uygulama Standartları, esas olarak üç ana başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, bir İç Denetçinin üzerinde taşıması gereken özellik ve nitelikleri göstermektedir. Bu standartlar Nitelik, Performans ve Uygulama Standartlarından oluşmaktadır. 1- Uluslararası İç Denetim Standartlarına Göre İç Denetim: a) Nitelik Standartları: Bu standartlar İç Denetim faaliyetini yürüten Bu standartlara göre, İç Denetçilerin bağımsız ve objektif olması, denetimlerin yürütülmesi ve sonuçların raporlanması hususunda her türlü müdahaleden korunmuş olması, tarafsız ve önyargısız bir şekilde davranması ve her türlü çıkar çatışmasından kaçınması, yeterli mesleki donanıma sahip olması ve bu yönde titizlikle yetiştirilmesi ve kalite güvence ve geliştirme programı çerçevesinde çalıştırılması gerekmektedir. İç Denetçi, görevinin gerektirdiği bil- lkemizde, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Türkiye Büyük Millet Meclisin’de kabul edilmesiyle yeni bir takım görev ve kavramlar kamu yönetimimize girmiş bulunmaktadır. 10.12.2003 tarihinde kabul edilen bu Kanunla kamu yönetimimize dahil olan görev ve kavramlardan biri ve belki de en önemlisi İç Denetim kavramı ve İç Denetçilik görevidir. Uluslararası alanda geçerliği olan, ancak Ülkemizde uygulamasına henüz tam mânâsıyla başlanılmayan ve bu nedenle de az tanınan bu kavram ve görevi, Uluslararası İç Denetim Standartları çerçevesinde ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında açıklamaya çalışacağım. 34 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 gi ve beceriye, denetim konuları ile ilgili sağlıklı veri ve kanıt toplama kabiliyetine, bu verileri analitik biçimde inceleyip değerlendirme ve raporlama yeteneğine sahip kişi demektir. Bunlarla birlikte, bir İç Denetçi, yolsuzluk ve usulsüzlük belirtilerini tespit edebilecek yeterli bilgiye de sahip olmalıdır. Ancak, bir İç Denetçinin, esas görev ve sorumluluğu, görev yaptığı kurumdaki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri araştırmak ve tespit etmek değildir. Bundan dolayı, bir İç Denetçiden, bu tür konuları soruşturmakla görevli olan savcı ve müfettiş gibi görevlilerin uzmanlığına sahip olması beklenmemelidir. İç Denetim Başkanlığı ve İç Denetçiler, risk odaklı çalışmalar gerçekleştirerek, gelecekte bir bütün olarak Kurum açısından meydana gelmesi muhtemel olan tehdit, zarar ve tehlikelerin önlenmesine yönelmeli, Kurum içinde karşılaşılabilen münferit ve şahsi hataları tespit etmiş olsa bile, bunların incelenmesini başka ilgili birimlere bırakmalıdır. İç Denetim ve Teftiş arasındaki bu ince ayrım çok önemlidir. Özetle, İç Denetçi bütün mesaisini Kurumsal, genel ve sistemsel hataların düzeltilmesi için harcamalıdır. b) Performans Standartları: Bu standartlar bir bütün olarak İç Denetim faaliyetini genel karakterini gösterir. Yürütülen İç Denetim faaliyeti elbette en yüksek performans ve en yüksek verimde olmalıdır. Bu standartlar Uluslararası alanda 2000 koduyla gösterilmekte olup belli başlı olarak 2010 Planlama, 2020 Bildirim ve Onay, 2030 Kaynak Yönetimi, 2040 Politika ve Prosedürler, 2050 Koordinasyon, 2060 Üst Yönetime Raporlama, 2110 Risk Yönetimi, 2120 Kontrol, 2130 Yönetişim şeklinde alt başlıklara ayrılmaktadır. Bu standartlara göre, İç Denetim Başkanlığı idarenin hedeflerine uygun olarak, iç denetimin önceliklerini belirleyen risk esaslı plan ve programlar yapacaktır. İç Denetim Başkanlığı 3 yıllık planı ve yıllık programı hazırlarken bir temele dayanmalıdır. Bu temel, yılda en az bir kez yapılan bir risk değerlendirmesidir. Kurumdaki risklerin önceliklerine göre belirlenmesi sürecine Üst Yönetici katılmalı ve görüşleri alınmalıdır. İç Denetim Başkanlığı öncelikli olarak idarenin yönetim ve kontrol faaliyetleriyle bilgi sistemlerinin maruz kaldığı riskleri değerlendirmeli ve mali ve operasyonel bilgilerin güvenilirliği ve bütünlüğü, faaliyetlerin etkililik ve verimliliği, varlıkların korunması ile kanun ve diğer düzenlemelere uyum konularında yoğunlaşmalıdır. Performans standardını açıkladığımız bu bölümde altı çizilmesi gereken en önemli husus, İç Denetimin asıl maksadı salt denetim değildir. Asıl hedef idareye değer katmak, rehberlik sağlamak ve yardımcı olmak ile gerektiğinde danışmanlık yapmaktır. c) Uygulama Standartları: Yukarıda açıklanan standartlar her görev için geçerli olan standartlardır. Bunlardan başka yalnız belli görevler için uygulanan standartlar da Uluslararası İç Denetim Standartları Mesleki Uygulama Çerçevesi’nde yeralmıştır. İşte bunlara uygulama standartları denmektedir. 2- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa Göre İç Denetim: Bilindiği üzere, Ülkemizde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte mali yönetim alanında Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde önemli yenilikler getirilmiştir. Bu yenilikler kapsamında İç Denetime de yer verilmiştir. Mezkûr Kanunun 63 ile 67 nci maddeleri arasında, İç Denetimin açıklaması ve kapsamı (madde 63), İç Denetçilerin görevleri (madde 64), İç Denetçilerin nitelikleri ve atanması (madde 65), İç Denetim Koordinasyon Kurulunun (İDKK) oluşumu (madde 66) ve görevleri (madde 67) düzenlenmiştir. Burada hemen belirtelim ki, İç Denetimin 5018 sayılı Kanundaki tanım ve açıklaması Uluslararası alanda geçerlik bulan tanım, açıklama ve standartlara tam uyumludur. Bu durumu 5018 sayılı Kanunun başta 63. maddesi olmak üzere ilgili maddelerini incelediğimizde müşahede etmekteyiz. Bu Kanunda İç Denetim hakkında, “kamu idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için kaynakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla ya2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 35 pılan bağımsız ve nesnel güvence sağlayan danışmanlık faaliyetidir. Bu faaliyetler, idarelerin yönetim ve kontrol yapıları ile mali işlemlerinin risk yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uygun olarak gerçekleştirilir. İç denetim, iç denetçiler tarafından yapılır” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Görüldüğü üzere, 5018 sayılı Kanundaki bu hüküm, yukarıda açıklamasını yaptığımız Uluslararası İç Denetim Standartlarıyla tamamıyla paralellik arzetmektedir. Esasında, Ülkemizdeki İç Denetimin kaynağı uluslararası alandaki uygulamalara dayandığı için bu iki tanımın birbirine paralel olması oldukça doğaldır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2003 yılında çıkarılan bu Kanunun 63-67. maddelerinde İç Denetime yer verilmiş olsa da İç Denetim sisteminin uygulanmasına 2006 yılından itibaren başlanmıştır. Bu Kanunda mevzuatımıza giren İç Denetimin uygulanmasını teminen, gerekli Yönetmelikler ile diğer ilgili hukuki düzenlemeler 2003-2008 döneminde seri bir şekilde (birincil, ikincil ve üçüncül mevzuat) çıkarılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 8 Ekim 2005 tarihinde, İç Denetçi Adayları Belirleme, Eğitim ve Sertifika Yönetmelik yine aynı ta36 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 rihte (8 Ekim 2005), İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 12 Temmuz 2006 tarihinde, 190 sayılı KHK kapsamındaki idarelere iç denetçi “kadrolarının” tahsisi için bakanlar Kurulu Kararı 20.02.2006 tarihinde, İç Denetçi Atama Usulü Hakkında 1 no.lu Tebliğ 8 Eylül 2006 tarihinde, İç Denetçi Atama Usulü Hakkında 2 no.lu Tebliğ 30 Aralık 2006 tarihinde çıkarılmıştır. Denetim Rehberi. Bu mevzuattan başka, İç Denetçilerin rehber şeklinde yararlanacakları hususları tanzim eden düzenlemeler de yayınlanmıştır. Bu rehberler ve düzenlemeler Maliye Bakanlığı ve İç Denetim Koordinasyon Kurulu işbirliğiyle çıkarılmış ve mevzuata girmiştir. Bu yönerge ve rehberleri de ismen belirtelim: 1) Üst Yöneticiler İçin İç Kontrol ve İç Denetim Rehberi, 2) Kamu İç Denetim Standartları, 3) Kamu İç Denetçileri Meslek Ahlak Kuralları, 4) Kamu İç Denetim Birim Yönergesi, 5) Kamu İç Denetim Raporlama Standartları, 6) Kamu İç Denetçi Sertifikasının Derecelendirilmesine İlişkin Esas ve Usuller, 7) Birden Fazla Kamu İdaresi İç Denetçilerinin Ortak Çalışma Esas Ve Usulleri, 8) Kamu İç Denetim Planı ve Programı Hazırlama Rehberi 9) Kamu İç Denetiminde Risk Değerlendirme Rehberi, 10) 2008-2010 Dönemi Kamu İç Denetimi Strateji Belgesi, 11) Kamu İç Denetçilerinin Mesleki Kıdemlerinin Belirlenmesine İlişkin Esas Ve Usuller, 12) Kamu İç İç Denetimde geçerli olan Etik Kuralları da belirtelim ve ardından Kurumumuzda uygulanmaya başlanan İç Denetim hakkında bilgi verelim. Bugün itibariyle, İç Denetçilerin çalışmalarını yapmaları ve görevlerini ifa etmeleri bakımından herhangi bir mevzuat eksikliği bulunmamaktadır. Yukarıda sıralanan hukuki düzenlemeler tüm kamu kurumları için çerçeve düzenlemeler niteliğinde olup herhangi bir Kamu Kurumundaki Kamu İç Denetçileri bu hususları esas alarak çalışma yapacaklardır. 3 - İç Denetimde Etik Kurallar: İç Denetçiler görevlerini yaparlarken etik kurallarla belli ilkelere uymakla yükümlüdür. Bu ilke ve kuralları, a) Dürüstlük,b) Tarafsızlık, Nesnellik, Bağımsızlık, c) Gizlilik,d) Yetkinlik (Ehil olma) şeklinde özetleyebiliriz. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun 67 nci maddesinin (k) bendinde iç denetçilerin uyacakları etik kuralların İç Denetim Koordinasyon Kurulunca belirleneceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde İç Denetçilerin Kurul tarafından belirlenen denetim standartlarına ve etik kurallara uymakla yükümlü olduğu, bu standart ve kuralların da uluslararası genel kabul görmüş standart ve kurallar dikkate alınarak belirleneceği ifade edilmiş- da ve Risk Odaklı denetim yapacaklardır. Burada esas kıstas, riskin ağırlık ve derecesidir. Risk Odaklı olarak gerekli puanlama yapılarak belirlenen İç Denetime tabi tutulması gereken öncelikli denetim alanları duruma göre, her yıl, iki yılda bir ya da üç yılda bir İç Denetime tabi tutulacaktır tir.Bu meslek ahlak kuralları, iç denetçi tarafından mesleğe girişte okunup imzalanarak iç denetim birimi ile üst yöneticiye sunulur. Yukarıda belirttiğimiz hususlar çerçevesinde; İç Denetçiler, doğruluk ve sorumluluk duygusuyla hareket ederek, hukuku gözetirler. Aldıkları kararlarda kamu yararını göz önünde bulundururlar. Görev alanındaki sorunları ve konuları ele alma konusunda bağımsız ve tarafsızdır. Görevlerini fonksiyonel bağımsızlık çerçevesi içinde ve her türlü baskı ve etkiden uzak olarak yerine getirirler. Görevleri sırasında elde ettikleri bilgilerin korunması ve kullanılması konusunda ketumdurlar. Sadece görevin gerektirdiği bilgi, beceri ve tecrübeye sahip oldukları işleri üstlenirler. Yaptıkları bu işle ilgili olarak gerekli bilgi donanımına sahip ehildirler. Buraya kadar sıraladığım özellikler, bir İç Denetçide bulunması gereken ve bir İç Denetçiden beklenen özelliklerdir. Bunların birinin ya da birkaçının bir İç Denetçide bulunmaması hâlinde, İç Denetimden beklenen verim ve başarı da elde edilemeyecektir. II – İÇ DENETİMİN KURUMUMUZDAKİ UYGULAMASI Kurumumuzda Mayıs 2008 ayı içinde İç Denetim Başkanlığı kurulmuş olup bu Başkanlıkta hâlen 5 İç Denetçi görev yapmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığına İç Denetçilerin atanması, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun geçici 5. maddesi uyarınca, Bakanlığımızda Müfettiş olanlar ile daha önce en az beş yıl bu görevlerde bulunanlar arasından, Kanunun belirlemiş olduğu en son 31.12.2007 tarihine kadar tamamlanmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı İç Denetçisi olarak ataması yapılan İç Denetçiler, Kanunun öngördüğü ve göreve başlamadan önce katılmaları gereken 3 aylık Eğitim Seminerlerini katılarak, eğitim SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: ve sertifikasyon işlem süreçlerini ikmal etmişlerdir. Maliye Bakanlığı ve İç Denetim Koordinasyon Kurulunca ortaklaşa düzenlenen bu semineri ikmal eden İç Denetçiler sertifikalarını almışlardır. Eğitim ve sertifikasyon işlem sürecini tamamlayan Kurumumuzdaki İç Denetçiler aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. Bu görevler, a) Nesnel risk analizlerine dayanarak Çevre ve Orman Bakanlığının yönetim ve kontrol yapısını değerlendirmek, b) Kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması bakımından incelemeler yapmak ve önerilerde bulunmak, c) Harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yapmak, d) İdarenin harcamalarının, malî işlemlere ilişkin karar ve tasarruflarının, amaç ve politikalara, kalkınma planına, programlara, stratejik planlara ve performans programlarına uygunluğunu denetlemek ve değerlendirmek, e) Malî yönetim ve kontrol süreçlerinin sistem denetimini yapmak ve bu konularda önerilerde bulunmak, f) Denetim sonuçları çerçevesinde iyileştirmelere yönelik önerilerde bulunmak, g) Denetim sırasında veya denetim sonuçlarına göre soruşturma açılmasını gerektirecek bir duruma rastlandığında, ilgili idarenin en üst amirine bildirmek şeklinde özetlenebilir. Kurumumuzda yukarıda belirlenen görevleri yerine getirmek durumunda olan İç Denetçiler, esas olarak, faaliyet, proje, süreç ve işlem bazın- Ülkemizde Kamu İdareleri itibariyle yeni uygulama alanı bulan İç Denetim hakkında, bu sonuç ve değerlendirme başlığı altında, şu hususların altını çizebiliriz. İç Denetim, uluslararası standartlara sahip olup, geçmişi değil geleceği hedef alır. Tek yönlü ve buyurgan bir yapıya değil karşılıklı ve ortak yapıya (yönetişime) dayanır. Tepeden inmeci yaklaşımı değil tabandan tepeye doğru yükselen bir yaklaşımı benimser. Özel ve şahsi hataları değil genel ve sistemsel hataları dikkate alır. Salt denetim mantığını değil kurumun ana hizmet ve amacını bir bütün olarak özümser. Kesintili ve zaman zaman verilen hizmet içi eğitimlerle değil sürekli ve planlı alınan meslekî eğitimlerle İç Denetçilerinin niteliklerinin yükseltilmesini hedefler. Bu ve benzeri modern yönlerle klasik denetimden bariz bir şekilde ayrılır. İç denetim bu özellikleriyle, başta kurumun ana hizmet ve amaçlarının gerçekleştirilmesi ve geliştirilmesine katkı sağlar. Bununla birlikte, Kurumdaki işlerin ve hizmetlerin niteliği hakkında belirgin bir güvence verir. Kamu yönetimimizde bu denetim modeli tam mânâsıyla uygulanmaya başlanıp sonuçlar alındığında, Bir bütün olarak kaynakların ekonomiklik, etkililik, verimlilik esasları doğrultusunda kullanılması ve hebâ edilmeden yönetilmesi, israfların önlenmesi, etkin ve modern yönetim sisteminin (yönetişimin) gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 37 n u n u n o y s a y d a R e l o y i v Ultra Biyolojik Etkileri Metroloji Genel Müdürlüğü Y az ayları, içinde bulunduğumuz kuşak için solar radyasyon bakımından oldukça önemlidir. Bilindiği gibi coğrafi bakımdan da esasen sadece yazın değil, kışın da bölgelerimiz, çeşitli seviyelerde ve çeşitli dozlarda radyasyon almaktadır. Doğal olarak bir insanın günlük hayatta almak durumunda ve zorunda olduğu, kaçınılmaz diyebileceğimiz miktarda radyasyona maruz kaldığı bilinmektedir. Özellikle gelişen teknolojiye paralel olarak suni kaynaklardan beslenen saçılmalarla, sağlığımızın daha da tehdit altına girdiği, artık her bilerek yaşayan insanın idraki içerisinde olduğu kadar, endişesini de artırmaktadır. Bu yapay etkenlerin yanında almakla yüzyüze bulunduğumuz esas radyasyon grubunu oluşturan “Doğal Fon Radyasyonu” kozmik yolla ülkemizde 38 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 önemli boyutlardadır. Özellikle ozon delinmesinden kaynaklanan ultraviyole ışınlarının, dozajı enlem ve boylamlarımız arasında biraz daha yükselmiştir. Bu düşüncelerle, dikkate sunmak istediğim bu konuyu aşağıdaki çerçevede planlayarak,değerli dostlarımla paylaşmayı uygun buldum. Radyasyon nedir? • UV radyasyonu nedir? • UV kaynakları nelerdir? • UV’nin biyolojik etkileri nelerdir? RADYASYON NEDİR? Fizik bakımından maddenin temel yapı taşı atomdur. Bu atomlar çekirdekteki protonlar ve nötronlardan ve çekirdeğin etrafında dönen elektronlardan oluşur. Nötron sayısı proton sayısından fazla olursa, bu atom kararsızlık gösterir. Kararsız atomların fazla nötronları alfa, beta ve gama gibi ışınlar yayarak parçalanır. Işın saçan maddelere radyoaktif madde, ışımayla meydana gelen ışınlara da radyasyon denir. Kısaca radyasyon, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımıdır. Enerjinin değişik şekilleri olan radyasyon, dalga boyuna göre sınıflandırılır ve metrenin milyonda biri olan nanometreyle ifade edilir. Optik kurallara göre, en düşük dalga boylu olan ışın, en yüksek enerjiye sahip olanıdır. Bunu aşağıdaki şemada şöyle gösterebiliriz: İlk başta açıklandığı gibi, her organizma hayatı boyunca bu doğal radyasyon ortamında bulunduğu gibi, artık suni ortamları da kullanmakla karşı karşıyadır. Suni ortamın buna ek olarak getirdiği yük, doğal radyasyonun % 15’i kadar yapay radyasyon yüküdür. H-O-H----->H+ + OH- (iyonizasyon) nükleusuna ulaşacak kadar ortamda bulunamazlar. H-O-H-----> Hº + OHº (serbest radikaller) Serbest radikaller elektronik ve orbital nötralite için kolayca yeniden birleşirler. Oksijen ile oluşan serbest radikaller nötral formlara kolayca rekombine olmazlar. Stabil formların ciddi hasarın oluşabileceği hücre nükleusuna ulaşabilecekleri kadar yeterli bir süre ortamda kalırlar. Dalga boyları 100 nm’den küçük olan elektromanyetik parçalar kimyasal bağları kırabilecek kadar güçlüdür. Bununla birlikte yüksek radyasyon etkisinde çok sayıda oluştuklarında orbital nötralite hidrojen radikal dimerizasyonu ve toksik hidrojen peroksid (H2O2) formasyonu ile sağlanabilir. Bir biyolojik moleküle serbest radikalin transferi, bağ kırığına veya anahtar fonksiyonun inaktivasyonuna neden olabilecek düzeyde hasar verici olabilir. Radikaller, hücrede organik bir moleküle de transfer edilebilir. Ek olarak, organik peroksi serbest radikali, radikali bir molekülden diğerine transfer edebilir ve bu transferin olduğu moleküllerin herbirinde hasar oluşur. Bu bağların kırılması olayına iyonlaşma, buna sebep olan radyasyona da iyonize radyasyon denir. İyonize radyasyonun enerjisinin absorbsiyonu, direk ve indirek etki ile moleküllerde hasar oluşturur. Özellikle biyolojik bünyedeki organik moleküller bundan riskli olarak ve olumsuz yönde etkilenirler. Yani moleküler yıkım nedeniyle, hasarlar oluşur. İyonize radyasyonun enerjisinin absorbsiyonu, direk ve indirek etki ile moleküllerde hasar oluşturacak nitelikte olup, iki türlüdür. Birisi, direkt olarak, biyolojik sistemlerdeki anahtar moleküllerin atomlarının iyonizasyonunun bir sonucu ortaya çıkan bu hasarlar, bu molekülün inaktivasyonuna veya fonksiyonel değişikliğine neden olurlar. Diğeri olan indirek etki şeklinde ise, anahtar moleküllerde toksik hasar oluşturan reaktif serbest radikallerin oluşması sonucunda, biyolojik etkilerin ortaya çıkmasına neden olanıdır. Biyolojik sistemlerdeki temel molekül su olduğu için, su genellikle radikal formasyonu ve çoğalması için ortam oluşturur. Su molekülü enerjiyi absorblayınca, değerlik kabuğunda paylaşılmamış elektron olan iki serbest radikale ayrışır. Bunlar H+ ve OH- sembolleri ile gösterilir. H ++ OH- ———> HOH (rekombinasyon) H+ + H-——— > H² (dimer) OH- + OH- ———> H2O2 (peroksid dimer) OH- + RH ——— > Rº + HOH (radikal transferi) Ortamda çözünmüş oksijenin varlığı reaksiyonu yaşam süresi ve stabilitesi daha fazla olan diğer serbest radikaller oluşacak şekilde modifiye edebilir. H+ + O² ———> HO2 (hidroperoksi serbest radikali) Rº + O2 ——— > RO2 (organik peroksi serbest radikali) Basit serbest radikallerin (Hº veya OHº) yaşam süreleri 10–¹º saniye gibi çok kısadır.Çok reaktif olmalarına rağmen oluşum yerlerinden hücre nükleusuna ulaşacak kadar ortamda bulunamazlar. Basit serbest radikallerin (H+ veya OH-) yaşam süreleri 10–¹º saniye gibi çok kısadır. Çok reaktif olmalarına rağmen oluşum yerlerinden hücre Böylece kümülatif etki, tek bir iyonizasyon veya bağ kırığından çok daha fazla olabilir. Non-iyonize radyasyon dalga boyu 100 nm’den büyük radyasyon için kullanılır ve radyasyonun madde ya da herhangi bir nesneyle etkileşime girmeme özelliği kazanır. Optik ya da görünür ışık da bu kategori içindedir. Bunu şu kısımlara ayırabiliriz; UV radyasyonu 100-400 nm UVA 315-400 nm UVB 280-315 nm UVC 100-280 nm Görünür ışık radyasyonu 400-760 nm IR radyasyonu 760 nm-1 m UV radyasyonu ışık enerjinin bir şeklidir. Sınırlar kesin olmamakla birlikte UV radyasyonu; 320- 400 nm arasında UV-A, 280-320 nm arasında UV-B ve 200-280 nm arasında UV-C olmak üzere üç kategoride sınıflandırılabilir. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 39 UV KAYNAKLARI GÜNEŞ YAPAY KAYNAKLAR MEDİKAL TERAPİ ve TIBBİ GÖRÜNTÜLEMELER SOLARYUM AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN LAMBALARI GASEOUS DISCHARGE KAYNAKLAR HİDROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI LAZERLER; UV radyasyonundan gelen zarar, esas olarak spektrumun UV-B sınıfından gelir. Bu UV-B sınıfı,derinin üst tabakasını (epidermis) etkiler. UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur. Eğer fazla miktarlarda maruz kalınırsa, UV-A tarafından da geçerli olan bazı riskler ortaya çıkarılır.UV-A derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır. UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde , değişik saatlerde, mevsimlerde veya hava koşullarında etkili olmaktadır. YAPAY KAYNAKLAR Ülkemiz için yukarıda da belirtildiği üzere, UV’nin ana kaynağı güneştir. Solar UV’nin atmosfere ulaşan ışık şiddeti yeryüzünde yaşayan canlı organizmalar için öldürücüdür. Fakat atmosfer bu zararı moleküler oksijen ve ozon sayesinde saçılıma uğratarak veya emerek bertaraf edecek şekilde düzenlenmiştir. Atmosferimizde altta troposfer, her türlü iklim olaylarının cereyan ettiği tabakadır. Bahis konusu radyasyon, bunun üstündeki Stratosferde filtre edilmesi ile bertaraf edilmesi gereken, yani ozon tahribinin olduğu tabakadaki tutulamayan radyasyondur. Eğer bu tahribat olmaz ise, o taktirde UV-C stratosferde dolaylı oksijen ve doğrudan ozon tarafından yutulur ve dünya yüzeyine erişemez. Bir seviyede lazım olan doz,dünyamıza erişmekte,mikrobiyal kontrolü sağlayacak sınırlamayı gerçekleştirecek denge kurulmakta olduğu gibi, sağlıklı yaşam da sağlanmış olmaktadır. Strotosferik ozon haricinde, yukarıda kısmen açıklanan, UV miktarını etkileyen diğer etmenler; Enlem, mevsim yükseklik, topografya, bulut örtüsü, yağış ve hava kirliliği gibi emisyonlar olarak sıralanabilir. 40 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Yukarıda açılımı verilmemiş olan suni, teknolojik uygulama alanına girmiş ve günlük kullanım yolu ile temastan uzak kalamayacağımız kaynaklardan bazılarına örnek verilecek olursa, gerek laboratuar ve çeşitli iş kollarında, gerekse evlerde karşı karşıya bulunduğumuz (radyo ve televizyon dalgaları alıcı-vericileri vb.) uygulamalar oldukça yaygındır. Submikroskopik düzeyde UV yayılımının ana kaynağı moleküler seviyedeki enerji düzeylerinde meydana gelen geçişlerdir. Bazı örnekler şunlardır: AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN LAMBALAR, GAZ KAYNAKLARI, DÜŞÜK BASINÇ DISCHARGE LAMBALARI, GERMİCİDAL LAMBALAR, YÜKSEK BASINÇLI DISCHARGE LAMBALARI, CIVA ve METAL HALİD LAMBALAR, METAL HALİDLİ CİVA LAMBALARI, HİDROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI, LAZERLER vs gibi, tıp tedavi, teşhis alanlarındaki uygulama metotlarıdır. AKKOR KAYNAKLARLAMBALAR TUNGSTEN Termal yayılımlar (kara madde ışıması) Kara madde (Black body), kendisine çarpan radyasyonun tamamını emdiği varsayılan teorik bir objedir. Hiç ışık yansıtmadığından tamamen kara görünür. Fakat bu madde belli bir sıcaklığa ulaştığında mümkün olan maksimum ışımayı yapar. Bu ışıma da kara madde radyasyonu olarak bilinir. Bu madde sıcaklığa bağlı olarak her dalga boyunda belli enerjiye sahip ışınlar yayar. Maddenin sıcaklığı artırılırsa elektronlar uyarılarak bir üst enerji seviyesine yükselir. Bu kararsız bir durumdur ve tekrar normal hallerine dönmek için ışıma yaparlar. Sıcaklık ne kadar yüksek olursa yayılan fotonların enerjileri o kadar yüksek olur. 2500 K sıcaklığın üstündeki maddelerde önemli miktarda UV ışıması gözlenir. Yani yayınlanan toplam radyasyon maddenin sıcaklığının bir fonksiyonudur. Isıtılan madde önce kor haline gelir daha sonra beyaz (akkor ) yada maviye döner. Sıcaklık yükseldikçe kara madde tarafından ışıma yapılan dalga boyunun en üst sınırı düşmektedir. Grafiğe göre Mutlak sıfır üzerindeki tüm sıcaklıklarda görünür alanda kara madde ışıması gözlenmektedir. Sıcaklık arttıkça grafiğin altında kalan alan arttığı için toplam radyasyon miktarı da artmaktadır. GAZ KAYNAKLARI Gaz ya da buhar içinden geçen elektrik akımı gazı iyonize ederek elektronlar ve pozitif iyonlar üretir. Işıma da atomların düşük enerji seviyesinden yüksek enerji seviyesine geçişlerini yüksek enerji seviyesinden düşük enerji seviyesine geçişlerinin izlemesi sonucu oluşur. DÜŞÜK BASINÇ DISCHARGE LAMBALARI B-METAL HALİDLİ CİVA LAMBALARI; 1-GERMİCİDAL LAMBALAR; Metal halid lambalarının parlaklığı cıva lambalarından daha fazladır. Bunlar stü dyo aydınlatmalarında, fotokimyasal süreçlerde ve solaryumlarda kullanılır. Filtrelerle birlikte foto terapide kullanılır ayrıca. Düşük basınçlı cıva discharge lambası germicid ve dezenfektan olarak kullanılır.yaklaşık olarak elektrik gücünün % 50’sini UV ye çevirir ve 253.7 nm dalga boyunda ışıma gerçekleştirir. 2-FLORASAN LAMBALARI; Burada iki elektrot arasında bulunan cıva buharı ve genellikle argon gazı karışımı kullanılır. Işık 253.7 nm dalga boyunda cıva ışımasına çevrilir. Bu lambalar görünür bölgede fosfor üretir. Bu fosfor beyaza yakın ve özel renkli lambaları içerir. Bu lambalar solaryumlarda ve biyolojik deneylerde UVB kaynağı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca fototerapide de kullanım alanları vardır. A-YÜKSEK BASINÇLI DISCHARGE LAMBALARI CIVA ve METAL HALİD LAMBALAR; Yüksek basınçlı cıva buhar lambaları reklam panolarını, sokakları stadyumları ve büyük bina dış cephe aydınlatmalarında ve bazı endüstriyel uygulamalarda kullanılmaktadır. CCFT (soğuk katot flüoresan) lambaları (tipik neon lambası) merkür gazı ile karışık bir gaz içerir. Yeterli voltaj sağlandığında, merkür gazı iyonize olarak ultraviole ışın yaymaya başlar UV’NİN BİYOLOJİK ETKİLERİ Esas konumuzu teşkil eden UV nin biyolojik etkilerini, UV’ nin moleküler HİDROJEN VE DOTERYUM seviyedeki etkileri, UV’ nin hücresel LAMBALARI sistemlerdeki etkileri, UV’ nin bitkiler üzerindeki etkileri, UV’ nin insan LAZERLER sağlığı üzerindeki etkileri Laser Kullanılan enerji kaynağı olarak çeşitli yönleriyle inceleyebiliriz. Eximer Laser Argon florid Krypton florid Xesenon klorid Xesenon bromid Xesenon florid Krypton klorid Dye Laser Eximer Nitrojen Ayrıca, bilgisayar monitörlerinin veya TV ekranlarının Katot Işın Tüplerinin (CRT) yaydığı ışınlar CRT prensibine göre yüksek voltaja tabi tutulan elektronlar, tüpün iç yüzünü kaplayan fosfora ateşlenir ve bu şekilde iyonize olan atomlar, görünen ışık, x ışınları ve UV radyasyonu sağlar. LCD aydınlatmasında sıkça kullanılan MOLEKÜLER SEVİYEDEKİ ETKİLERİ Nükleik asitlerdeki pirimidin ve pürin bazlarının aromatik π- elektron sistemleri, 260 nm civarında güçlü absorpsiyon yapar. Bu yüzden emilen UV kimyasal değişiklere sebep olur. Protein ise maksimum absorpsiyonunu 280 nm. civarında aromatik amino asitleri fenilalenin, tirozin ve triptofan ile yapar. Yüksek doymamış yağ asitleri içeren kompleks membran lipidleri, fitohormon olan absisik asit ve büyümeyi düzenleyen indol asetik asit de UV menzilinde 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 41 absorpsiyon yapar. Bakteriler 265 nm. civarında maksimum ölüm düzeyine ulaşırlar. NÜKLEİK ASİT FOTOREAKSİYONLARI Timin Dimerleri UV radyasyonu 280 nm. de dimer oluşturur. UV biyolojik olarak pirimidin bazlarından timin üzerinde fotoreaktif etkisini gösterir. İki timin bir araya gelerek siklobütan halkası oluşturur. Bu da birden fazla izomeri oluşmasına neden olur. Pirimidin Kapanması Timin-timin ya da timin sitozin monomerlerinin dimer oluşturması olayıdır. Fakat buradaki geri dönüşüm kolay değildir tidin sistin ve sisteinde de gözlenir. Sistinin disülfid grubu UV etkisinden sonra sülfidril gruba dönüşür. Sülfür atomları arasındaki kovalent bağ proteinin fonksiyonel üç boyutlu yapısı için oldukça önemlidir. Bağların bozulması ya da yapısının değişmesi proteinin yapısını ve fonksiyonunu etkiler. Kısaca proteinin iş görürlüğü üzerinde önemli etkide bulunur. DNA PAKETLENİR Lipid ve membran üzerine; TAMİR mekanizmaları Fosfo ve glikolipidler hücre zarının ana bileşenleridir. Hücre zarının içerdiği doymamış yağ asitleri UV radyasyonunun etkisi altında oksijenle reaksiyona girerek lipohidroperoksid üzerinden radikal oluşumuna sebep olur. Örneğin protoporfirin varlığında serbest oksijen kolesterinle reaksiyona girerek Urasil ve sitozine suyun çift bağ yaparak bağlanması olayıdır. Bu pirimidin hidratları mutasyonları indüklenmesinde rol oynamaktadır. Protein üzerine; UV nin fotokimyasal etkisi fenilalenin, tirozin, triptofanın yanı sıra his42 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Kesip çıkarma; Organizmaların çoğunda bulunan bu mekanizma ışıktan bağımsızdır.DNA nın zarar gördüğü tespit edildiğinde endo ve ekzonükleazlar devreye girerek tamir gerçekleştirilir. Tamir kanser ve mutasyon riskini azaltır. Fotoreaktivasyon; Replikasyon sonrası tamir; DNA protein kroslinkleri; PROTEİN,LİPİD VE MEMBRANLARDAKİ FOTOREAKSİYONLAR Mutant allele sadece bir baz çiftinin değişmesine sebep olmaktadır. DNA fotoliyaz enzimi dimerlere bağlanıp dimerli bazı uzaklaştırır. Bu işlem ya görünür ışıkta ya da uzun dalgaboylu UV radyasyonounda olur. DNA fotoliyaz mikroorganizmalarda, bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda bulunur. Primidin fotohidratları; Bu olay UV radyasyonundan sonra Pirimidin fotohidratları, primidin bazları ve bir aminoasit arasında olmaktadır. Bağlanma genellikle sistein ve timin arasında gerçekleşir. Urasil ise sistein fenil alenin ve tirozine bağlanmayı tercih eder. Mutasyon; Genomik yapıda (DNA veya RNA) meydana gelen değişikliklerin tümüne denir. Mutasyon DNA’ nın normal dizisinde meydana gelen değişikliklerdir. 2000 base pair den oluşmuş tipik bir gen UV tarafından tetiklenen DNA nın hasarlı bölgesi enzimlerle uzaklaştırılır. Oluşan boşluk replikasyona kapatılır. Doğru olan parental DNA dizisi kullanılarak replikasyon yapılır. hidroperoksid formuna geçer. Bu da membrandaki yağ asitlerine zarar verir. DNA Histon proteinleri etrafında döner Bu tamir mekanizmasında işlem replikasyondan sonra yapıldığı için mutasyon oranı oldukça yüksektir. Single hit curve Bu yapı nükleozomdur. Bu virüs ve enzim deaktivasyon grafiğidir. Eksponensiyal olmasını beklediğimiz grafik doğrusal olmuştur. Histonlar H1, H2A, H2B, H3, H4 Shoulder curve Burada beklenenden daha az zarar gözlenmektedir. Bu durumda tamir mekanizması işin içine girerek hayatta kalma şansını artırmaktadır. Ve single hit curveden sapmalar gözlenmektedir. Stimulation(uyarılmış) curve Zarar görmeden önceki düşük dozlarda uyarılma yüksek dozlar için öğretici olmaktadır. Bu tarz curve yüksek yapılı bitkilerde gözlenmektedir. Multiple-phasic curve Populasyonun birden fazla ve duyarlılıkları farklı olan alt populasyonlar içerdiği durumda gözlenir. Eksponensiyal büyüme fazındaki bakteriler UV ye durgun faza göre çok daha fazla hassasdırlar. UV NİN MİKROORGANİZMALAR ÜZERİNE ETKİLERİ Denizdeki planktonlar UV-B ışınlarından oldukça fazla zarar görür ve yok olurlar. CO2’i çözümleme yeteneğine sahip olan planktonların azalması atmosferdeki CO2 miktarının fazlalaşmasına, dolayısıyla sera etkisinin artmasına neden olur. Virüs-Faj-Bakteri UV NİN BİTKİLER ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ Virüs ve Fajlarda oluşan UV etkileri gerekliyse konak hücre tarafından tamir edilir. Konak hücre fotoreaktivasyon sürecinde tamir edilen zararın kendisinin mi yoksa yabancının mı olduğunu bilemez. Büyümesi devam ederken bitkiler UV radyasyonuna tolerans gösterebilirler ya da adapte olabilirler. UV radyasyonuna maruz kalmadan serada yetişen bitkiler ani UV şoklarında ölürler. Micrococcus radiodurans bakteriler arasında UV ye gösterdiği yüksek dirençle farklılık gösterir. Streptococcus lactis de oldukça dirençlidir. Bu bakteri yüksek dozlardaki UV de bile mükemmel bir tamir mekanizmasına sahiptir tabiî ki bakteri sporları vejetatif bakterilerden daha az duyarlıdır UV ye. Epidermis yüksek konsantrasyondaki flavonoidlerle ve antosiyaninlarle yaprağın iç kısmını korurlar. Flavonoidler ve antosiyaninler UV yi absorbe ederek etkisini minimuma indirirler. Bitkiler UV-B ışınlarının zararlı etkilerinden korunabilmek için yaprak alanlarını küçültürler ki, bu da fotosentezde azalma demektir. Bunun sonucunda farklı bitkilerin birçoğunda ürün miktarında azalma görülmekte ve kalite de düşmektedir. Ayrıca UV-B ışınları topraktaki mikroorganizmaları öldürerek toprağı verimsizleştirmektedir. UV-B darı fideleri, çavdar ve ay çekirdeği gibi belirli bitkilerin büyümesini ve fotosentez mekanizmalarını bozmaktadır Basit Ökaryotlar Mayalar, algler ve protozoalarda da dimerler oluşur. UV ile tetiklenen mayalarda meydana gelen mutasyonlar petit mutantları oluşturur. Bu mutantlar solunum yapma özelliklerini kaybederler. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 43 UV NİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ Akut Etkiler İnflamasyon: Güneş yanığı inflamasyonu (eritem), ultraviyole ışınlarının ilk ve en bilinen akut deri yanıtıdır. Özellikle açık tenli kişilerde, eritem, ısı artışı, ağrı ve ödem gibi inflamasyonun klasik belirtileri biçiminde ortaya çıkar. Eritem oluşumundan UVB ışınları sorumludur. Hiperplazi: Ultraviyole ışınlarının uyardığı inflamasyon uyarılma eşiği arttığında deride yalnızca bronzlaşma değil aynı zamanda stratum korneum, epidermis, dermisde kalınlaşmaya neden olur. Özellikle açık tenlilerde ve vitiligosu olanlarda tek UVB dozundan sonra stratum korneum kalınlaşır. İmmünolojik Değişiklikler: UV ışınları epidermal Langerhans hücrelerinin sayıları ve işlevlerini etkileyerek onların antijen sunma yetisini azaltır. Bu bozukluk antijene özgü T hücrelerinin gelişimini uyararak geç tipte aşırı duyarlılığın baskılanmasına yol açar, tümör reddini engeller. Vitamin D sentezi: UVB ışınları, orta dozlarda epidermal 7- dehidrokolesterolü, provitamin D3’e dönüştürmektedir. Provitamin D3 günler içinde izomerize olarak plazma D vitamini bağlayıcı protein ile dolaşıma katılmaktadır. Geç Etkiler Fotoyaşlanma; Deride klinik olarak elastoz, ince ve kalın kırışıklıklar, kuruluk, gevşeme, kabalaşma, kılcal damar kümeleri, 44 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 düzensiz pigmentasyon, yer yer sarımsı renk, çok sayıda iyi ya da kötü huylu tümörler görülür. Fotokarsinogenez: Doğal ya da yapay ultraviyole ışınlarına uzun süreli maruz kalma sonucu insanlarda ve deney hayvanlarında deri kanseri oluştuğu bilinmektedir. Deney hayvanlarında kanser oluşturan ultraviyole ışınının dalga boyu 280-320nm olan UVB olduğu gösterilmiştir. Langerhans hücre işlevlerini bozarak immün sistemi baskılar. Bütün bu etkiler ve mutasyona neden olarak, hücre bölünmesini bozarak tümör gelişimine neden olur. UV-B’ nin en ciddi etkileri cilt kanseri riskini arttırmasıdır. Dudak kanseri, tükürük bezleri, göz içi kanserleri gibi diğer kanserlerdeki artış riski ise bilinmemektedir. Kanser ile UV radyasyonu arasındaki ilişki detayları ile bir biçimde Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansının yayınlarında tartışılmış ve cilt kanserlerinin olu- Doğal ya da yapay ultraviyole ışınlarına uzun süreli maruz kalma sonucu insanlarda ve deney hayvanlarında deri kanseri oluştuğu bilinmektedir. şumu ile ilişkili olduğu kesin olarak belirlenmiştir. Melanoma; Ciltte pigment üretimini kontrolsüz büyütür. Bu büyüme koyu renklenmiş kötü huylu ben ve tümörlerin şekillenmesine önderlik eder. Melanomalar aniden, belirti olmaksızın görülür; bir benden veya benin yanından gelişebilir. Bu nedenle vücuttaki benlerin görünümlerini ve yerleşimini bilmek önemlidir. Melanoma Örnekleri Aktinik Keratosiz; Bu, güneşten kaynaklanan hücre büyümesidir ve vücudun güneşe maruz kalan bölgelerinde lekeler şeklinde görülür. Özellikle yüz, eller, bilekler ve boynun V kısmı lekenin bu tipine hassastır. Zamanında anlaşılmaz ise, aktinik keratosiz kötü huylu olabilir. Oluştuğu bölümde kabarma, kızarma ve pürüzlü bir yapı gelişir. Eğer bu gelişme gözlemlenirse hemen bir dermatologa gidilmelidir. Göz İçi Zararları; Göz; Kornea: Gözün dış kısmını kaplayan şeffaf koruyucu tabaka. Göz Merceği: Göz bebeğinin arkasında ışığı odaklayarak net olarak görmeyi sağlayan şeffaf bölüm Retina: Beyine, görülen cisim hakkında sinyaller gönderen ışığa duyarlı gözün arka kısmında bulunan doku tabakasından oluşmuştur. UV’nin göze etkisi temel olarak göz merceğinedir. UV ışınları göz merceklerinin şeffaflığının kaybolması şeklinde etkiler. Bunun yanında bazal hücre kanseri göz kapağında yaygın olmasına rağmen Malign Melanom göz küresinde olabilir. Sulak Alan Yön etim Planları Dizisi – 3 ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI Yusuf CERAN Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şube Müdürü S ahip olduğu biyolojik çeşitlilik sebebiyle dünyanın tabii zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Uluslararası bir sözleşme olan Sulak Alanlar Sözleşmesi (Ramsar Sözleşmesi), belli bir ekosistem ve bu ekosisteme ekolojik olarak bağımlı olan flora ve fauna elemanlarını kapsamaktadır. Sözleşmede sulak alanlar; “doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, sazlık, bataklık ve turbiyerler” olarak tanımlanmıştır. Sulak Alanlar Sözleşmesi; sulak alanların bulunduğu bölgenin su rejimini düzenlemesi, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının; özellikle su kuşlarının barınmasına olanak sağlaması, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil etmesi, kaybedilmeleri halinde yeniden geri kazanılmalarının mümkün olmaması sebebiyle sulak alanların kaybına yol açabilecek önlemek; ayrıca, su kuşlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aşması nedeniyle uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak; sulak alanların ve onlara bağımlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının ileri görüşlü ulusal politikalarla koordineli uluslararası faaliyetlerle birleştirilmesini sağlamak maksadıyla hazırlanmıştır. Sözleşmenin yürütülmesi ve takibi için her üç yılda bir Akit Taraflar toplantısı düzenlenmektedir. Bu toplantıların altıncısı Avustralya’nın Brisbane şehrinde yapılmış ve bu toplantıda “1997-2002 Yılları İçin Strateji Planı” hazırlanarak, tüm taraf ülkelerce uygulanmak üzere tavsiye kararları olarak benimsenmiştir. 7 Akit Taraflar Toplantısı ise Costa Rica’nın San Jose Kentinde yapılmış, “Sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı için Ramsar Yeni Yönetim Planı Rehberi” kabul edilmiş ve üye ülkelerden bu rehber doğrultusunda her bir sulak için Yönetim Planlarını hazırlamaları talep edilmiştir. Görüleceği üzere sulak alan yönetim planı hazırlanmasının uluslararası dayanağı Ramsar Sözleşmesidir. Ayrıca, 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 45 45 4856 sayılı Bakanlığımızın kuruluş Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği “Sulak Alan Yönetim Planlarının” yasal dayanaklarını oluşturmaktadır. Ülkemizdeki bütün sulak alanlar Ramsar Sözleşmesi hükümleri doğrultusunda korunmakta ve yönetilmesi sağlanmaktadır. Sözleşmenin ulusal düzeydeki uygulamalarının koordinasyonu ve takibinden Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şube Müdürlüğü sorumludur. 30 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe konan ve daha sonra 17 Mayıs 2005 tarihinde revize edilen “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” ile Sözleşmenin ulusal düzeyde uygulanması daha etkin hale getirilmiştir. 4646Çevre Çevreveveİnsan İnsan2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 Sulak alanların bütün fonksiyonlarının sürekliliğinin sağlanabilmesi ve rasyonel kullanımının gerçekleştirilebilmesi ancak sulak alanlarla ilişkili halkın yararlanımını da gözeten, tüm sektörleri entegre eden sulak alan yönetim planlarının geliştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabilmektedir. Ülkemizde Sulak Alanlar Yönetim Planlarının hazırlanmasında Ramsar Sözleşmesi ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gereğince “Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planı Rehberi” esas alınmakta ve yönetim planları bu rehbere göre hazırlanmaktadır. “ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI ” Uluabat Gölü Marmara Denizinin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli YenişehirBursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur. Aynı çöküntü alanındaki Kuş (Manyas) Gölünden alçak bir eşikle ayrılmaktadır. Bursa’nın yaklaşık 30 km. batısında Bursa ili Karacabey ve Mustafa Kemalpaşa ilçeleri sınırları içinde kalmakta olup, BursaKaracabey karayolunun hemen güneyinde kalmaktadır. Ramsar alanı göl ve çevresinden oluşan 17,425 hektarı kapsar. Bunun 13,500 hektarı gölün kendisidir. Eskikaraağaç ve Gölyazı köyleri Ramsar alanı içerisinde kalır. Diğer köyler Ramsar Alanı dışındadır. Göl havzasının büyüklüğü yaklaşık 10.5 bin km2’dir. Deniz seviyesiden 8-9 m. yükseklikte bulunan gölün, kuzeyinde fazla yüksek olmayan ve yumşak bir eğimle alçalan Neojende oluşmuş tepeler, güneyinde ise Paleozoyik zamana ait dik yamaçlı dağlık alanlar yeri Halilbey Adasındaki 10 metreyi bulan çukurluktur. Gölün kuzey kıyıları diğer kesimlere göre nisbeten girintili çıkıntılıdır. Kuzeyde kalker yapılı iki yarımada (Eskikaraağaç ve Gölyazı) bulunmaktadır. Yine göl içerisinde yapılarında kalkerlerin egemen olduğu 7 adet ada bulunmaktadır. Bu adalardan en büyüğü Halibey Adasıdır. bulunmaktadır. Kabaca üçgen biçimli olan gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km., genişliği ise 12 km. kadardır. Göl alanı yıllara ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Göl alanı için bugüne kadar verilmiş en yüksek değer 24.000 hektar, en düşük değer 13.500 hektardır. Gölün güney-batı kıyıları 1993 yılında yapılan seddelerle çevrelenmiş ve gölün bu kesimi tarıma açılarak geçmişte olduğu gibi geniş alanlara yayılması engellenmiştir. Uluabat Gölü, büyük ve sığ bir tatlısu gölüdür. Gölün kıyılarında nilüferlerle kaplı koylar, geniş sazlıklar, söğütlükler ve tatlısu bataklıkları bulunur. Gölün ortlama derinliği 2.5 metredir. Büyük bir bölümü oldukça sığ olup, bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre arasında değişmektedir. En derin Gölü, güney batısından Emet, Orhaneli ve Mustafakemalpaşa Çayları besler. Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulaşan küçük dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir. Göle giren su miktarı mevsimlere ve yıllara göre büyük değişiklikler göstermektedir. Gölün su çıktısı kuzeybatıda Uluabat köyü tarafında Uluabat Çayı’ndan olur. Uluabat Çayı, Susurluk (veya Simav) Çayı ile birleşerek Kocaçay’ı oluşturur ve Marmara Denizine dökülür. Ancak göl su seviyesi Uluabat Deresinin altına düştüğünde, dere göle doğru akışa geçerek gölü beslemektedir. Ayrıca, gölden pompalarla su çekilmekte ve göl çevresindeki 6350 hektar arazi sulanmaktadır. Uluabat gölü yağışlardaki ve buharlaşmadaki doğal mevsimlik dalgalanmalar sebebiyle dinamik bir su seviyesine sahiptir. Su seviyesi kış mevsiminde genellikle yüksek ve yazları düşüktür. Göller yeraltı suyunu reşarj ve deşarj ederek, taşkınların yokedici etkisini azaltarak, taban suyunu dengeleyerek bulundukları bölgenin su rejimini düzenlerler. Yine bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaparlar. Ayrıca, göller tortuları, besin maddelerini ve zehirli maddeleri alıkoyarak su kalitesini yükseltirler. Sulak alanlar aynı zamanda tropik ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Bu sebeple, gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek değişik türden binlerce canlının yaşamasına olanak sağlamaktadırlar. Uluabat Gölü, ekolojik yönden eutrophic (bol gıdalı) bir göldür. uygun iklim koşullarının yanısıra geniş sazlık alanların varlığı, açık su yüzeyleri ve besin maddesi bakımından da çok zengin bir yapıya sahip olması, değişik türden yüzbinlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlamaktadır. Uluabat Gölü plankton ve dip canlıları bakımından ülkemizin en zengin göllerinden biridir. Gölde, 21 değişik balık türünün varlığı bu zenginliğin en önemli göstergelerindendir. Göle ismini veren Uluabat Köyü’nün İ.Ö 12. yüzyılda kurulduğu belirtilmektedir. Yine, göle ismini veren başka bir köy olan Apolyont (Gölyazı köyü) Köyü ile Halilbey Adasında eski yerleşimlerin izlerini taşıyan eserler (tarihleri hakkında bilgi bulunamamıştır.) bulunmuştur. Bütün bunlar göstermektedir ki bugün olduğu gibi yüzyıllar boyunca da binlerce insan gölle iç içe yaşamış ve Uluabat Gölü, bu insanların beslenmesine ve geçimlerine önemli katkılar sağlamıştır. 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan4747 Uluabat Gölü, sucul bitkiler yönünden ülkemizin en zengin sulak alanlarından biridir. Gölün hemen hemen bütün kıyıları geniş sazlıklarla, sığ kesimleri ise su içi bitkileri ile kaplıdır. Uluabat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir. Beyaz nilüfer, gölün kuzeydoğu kıyılarında ve Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle giriş ağzında çok geniş alanları kaplamaktadır. Gölün kuzeydoğusunda ise, nilüferlerle birlikte dik sığır sazı bulunmaktadır. Gölün güneybatı kesimlerinde ılgınlar, tuzcul karakterli Salicornia üyeleri, yaygındır. Yine Mustafakemalpaşa Çayı’nın döküldüğü yerde söğüt ve ılgınlardan oluşan bitki toplulukları bulunmaktadır. Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu’nun da en önemli sulak alanlarından biridir. Anadolu’ya kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması, önemli kuş alanlarından Kuş Gölü’ne çok yakın mesafede (35 km.) bulunması gibi özelliklerinin yanısıra; besin maddelerince oldukça zengin oluşu ve uygun iklim koşulları değişik türden kalabalık kuş gruplarına alanda beslenme, kışlama ve üreme olanağı sağlamıştır. Uluabat Gölü, dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden küçük karabatağın ülkemizdeki en önemli üreme alanıdır. Gölde, kuluçkaya yatan diğer önemli türler; alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük ak balıkçıl ve çeltikçidir. Göl, kışlama alanı olarak da önem taşımakta olup, alanda kışlayan türlerin başlıcalarını; tepeli patka, elmabaş patka, bahri, ak pelikan ve sakarmeke oluşturmaktadır. 1996 yılı Ocak ayında gölde 429423 su kuşu sayılmıştır. Bu sayı 1970’ten bu yana Türkiye’de bir sulak alanda kaydedilmiş en yüksek sayıdır. 48 Çevreveveİnsan İnsan2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 48 Çevre Sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin yanı sıra, Uluabat Gölü burada yasayan insanlar için de büyük önem taşımaktadır. Göl etrafında irili ufaklı 17 köy bulunmaktadır. Bu köylerin doğrudan veya dolaylı olarak gölle sosyal ve ekonomik ilişkileri vardır. Ramsar sınırı içinde kalan Gölyazı ve Eskikarağaç köyleri gelirlerinin büyük bir kısmını gölde balıkçılık yaparak sağlarlar. Göl civarındaki tarım alanları, gölü besleyen Mustafakemalpaşa Çayının veya doğrudan gölün sularıyla sulanırlar. Göl çevresinde endüstri hızla gelişmektedir. ALANLA İLGİLİ PROBLEMLERİN ÖZETİ •Gölü besleyen yüzeysel suların ve göl suyunun tarımsal amaçlı olarak kullanılması, •Kontrolsüz kara ve su ürünleri avlanması ve kamış kesiminin olması, •Yerleşim yerlerinin ve bölgedeki endüstriyel tesislerden kaynaklanan atık sularının bir kısmı doğrudan bir kısmı ise yeterli arıtma yapılmadan göle ortama bırakılması, •Katı atıkların düzensiz depolanması, Koruma ve Yönetim; Uluabat Gölü 1998 yılında Ramsar Alanı ilan edilmiştir. Alandaki koruma ve yönetim çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Uluabat Gölü Yönetim Planı çerçevesinde yürütülmektedir. Ayrıca Tarım Bakanlığı su ürünleri koruma ve kontrolünden sorumludur. •Göle tarım alanlarından kirli suların deşarj edilmesi, Yönetim Planı süreci; •Gölü besleyen derelerden göle sediment taşınması, Uluabat Gölü Yönetim Planı çalışmaları Sulak Alanlar Şubesi koordinasyonunda 1999 yılında başlatılmıştır. Projenin ilk aşamasında, Uluabat Gölü hakkında bir yönetim planı için gerekli tüm veriler (ekolojik, hidrolojik, sosyo ekonomik, su kalitesi ) temin edilmiştir. İkinci aşamasında •Göl içi ve çevresinde açılan yeni tarım alanları baskısı, •Göl su rejimininde zaman zaman meydana gelen bozulmalar, •Göle gelen suların aşırı derecede kirli olması, •Göldeki Doğal Kaynakların Akılcı Kullanımının Sağlanması (22 faaliyet) Sulak Alan Komisyonu” tarafından onaylanarak uygulamaya aktarılmıştır. •Uluabat Gölündeki Yaban Hayatının Zenginleştirilmesi (12 faaliyet) Uluabat Gölü Yönetim Planının Güncellenmesine neden ihtiyaç duyuldu? •Alanın Sahip Olduğu Başarılar Hakkında Bilgi Paylaşımı (2 faaliyet) Yapılan ve takip edilen önemli faaliyetler aşağıda verilmektedir. ise, toplanan veriler değerlendirilerek alan için yönetim planı hazırlanmıştır. Ayrıca alanda etkin bir izleme ve denetim ile hazırlanan yönetim planının uygulanmasını sağlamak üzere gerekli idari mekanizmalar geliştirilmiştir. Yönetim Planı ile; 1998 yılında Ramsar Alanı ilan edilen Uluabat gölü ve çevresinin Ramsar Sulak Alan Yönetim Planı Rehberine göre yönetim planının hazırlanarak alan üzerindeki insan baskısının kontrol edilmesi ve koruma-kullanma dengesini gözetilmesi hedeflenmiştir. Proje kapsamında ilgi gruplarının katılımı ile çeşitli toplantılar yapılmış ve literatür taramaları yapılmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde beş ana başlık altında ellialtı faaliyet planlanmıştır. Plan 2002 yılında tamamlanarak Ulusal Sulak Alan Komisyonunun onayını müteakiben yürürlüğe girmiş ve uygulamaya başlanmıştır. •Göl Kirliliğinin Azaltılması (15 faaliyet) •Göldeki Balıkçılığın Sürdürülebilirliğinin Sağlanması (5 faaliyet) Bununla birlikte alanda yönetim planı kapsamında yapılan en önemli çalışmalardan birisi alanın koruma bölgeleri sınırlarının belirlenmesidir. Bu çalışma ile birlikte alan yönetiminde yaşanan en önemli problem olan koruma-kullanım dengesini sağlamaya yönelik düzenlemelerin uygulamaya konulması olmuştur. 1- Uygulama süreci olan 2002-2006 döneminde faaliyetlerin yaklaşık %50’si uygulamaya aktarılmıştır. Bu faaliyetler yürütme kurulu vasıtası ile gerçekleştirilmiştir. 2-Bu uygulama süreci boyunca edinilen tecrübelerle yeni faaliyetlerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. 3- Göl üzerinde artan baskıları minimize etmek için uygulamaya yönelik plan kararlarına ihtiyaç duyulmuştur. 2005 yılında yapılan geniş katılımlı yönetim planı değerlendirme toplantısında yönetim planında yaşanan aksaklıklar gündeme getirilmiştir. Söz konusu toplantıda Yönetim Planında gelinen nokta, yaşanan sıkıntılar dile getirilmiş ve bundan sonra yapılabilecekler tartışılmıştır. Yönetim planında belirtilen birçok faaliyetin gerçekleştiği bir kısmının ise uygulama sürecinin devam ettiği gözlemlenmiştir. Bununla birlikte önümüzdeki aylarda geniş bir katılımla; yaşanan aksaklıkların giderilmesi, tamamlanan faaliyetlerin yerine yeni faaliyetlerin eklenmesi amacıyla yönetim planında revizyon çalışmalarının başlatılmasında mutabık kalınmıştır.2005 ve 2006 yıllarında devam eden revize çalışmaları 2007 yılında sonuçlandırılmıştır. Uluabat Gölü’nün Yönetim Planı Revizesi 2007 yılında tamamlanmış olup, Yerel Sulak Alan Komisyonu ve Yönetim Planı Yürütme Kurulu üyelerinin ortak çalışması ile tamamlanmıştır. 2007 yılında Ulusal Sulak Alan Komisyonunun onayı alınarak uygulamaya aktarılmıştır. ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN KORUMA BÖLGELERİ Uluabat Gölü Yönetim Planının uygulanmasının takip edilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla ilgi grupları bir araya getirilerek bir yürütme ve denetleme kurulu oluşturulmuştur. 2002 yılında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği yürürlüğe girmesini müteakip, Yönetmelikte tanımlanan koruma bölgeleri 2003 yılında belirlenmiş ve aynı yıl sonunda “Ulusal Yönetim Planında 5 ideal hedef; 11 faaliyet hedefi ve 62 faaliyet yer almaktadır. İdeal Hedefler şunlardır. 1.Göl kirliliğinin azaltılması 2.Göldeki balıkçılığın sürdürülebilirliğinin sağlanması 3.Göldeki doğal kaynakların akılcı kullanımının sağlanması 4.Yaban hayatının zenginleştirilmesi 5.Alanın sahip olduğu değerler hakkındaki bilginin paylaşımı Bu kurul tarafından her ayın son haftası yapılan toplantılarla planın başarılan ve başarılamayan faaliyet2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 49 49 leri müzakere edilmekte ve Yönetim Planının uygulanması takip etmiş ve halen etmektedir. Ayrıca Yerel Sulak Alan Komisyonu da gerekli takibatı yapmaktadır. Uluabat Gölü Yönetim Planı ülkemizdeki korunan alan yönetim planları içerisinde en etkin bir şekilde uygulanan ve uygulama başarısı yüksek olan bir yönetim planıdır. Bu durum Uluabat Gölünü ülkemizde en iyi korunan ve yönetilen korunan alan haline getirilmiştir. Bu başarının diğer alanlara da yaygınlaştırılması en önemli hedefimiz olmalıdır. ULUABAT GÖLÜ YÖNETİM PLANI KARARLARI 1.Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, USAK’ın görüşü alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanan “Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri”ni gösteren 1/25.000 ölçekli harita ile yönetmelikte tanımlanan uygulama esasları, yönetim planı ile bir bütündür. ayrımından Karakoca köyüne kadar olan Uluabat Gölü’nün kuzeyinde kalan bu hat boyunca olan tampon bölge sınırları içerisindeki alanlarda, İfraz: 10 000 m², Hmax: 4 50 m. ve E: 0.05 aşmamak koşuluyla tarım ve hayvancılık ile ilişkili tesislerde yapılaşma gerçekleştirilebilir. 3.Uluabat Gölü’nün kuzeyinde ve Bursa İzmir karayolu-göl arasında kalan kısım (Doğuda Tümbeç tepe ile Batıda Harmanlı Köyü yoluna kadar olan mevkii) ile Bursa-İzmir Karayolu ve Karakoca köyü yolundan batıya doğru Osmanbeytepe ve Kuştepe hattına kadar olan tampon Bölge sınırları içinde, madencilik faaliyetleri de dahil olmak üzere herhangi bir yapılaşma ve tesisleşmeye gidilemez. 4.Uluabat Gölü’nün güney kısmında Bayraktepe-Yakuptepe-Ormankadı Köyü arasında kalan bölgede, tampon bölge sınırları içerisinde kalan mevcut açılan kum-taş-mermer ocakları vb. dışında, gölün peyzaj bütünlüğünü bozacak maden ocakları açılamaz ve işletilemez. Bu böl- Uluabat Gölü tarafında kalan kısmında tüm yapı ve tesisler mevcut haliyle dondurulmuştur. Bu tesislere kapasite artırıcı ilave tesisler ve yeni yapı ve tesisler inşa edilemez. 6.Uluabat Gölü’nün doğusunda, Bayraktepe-Fadıllı hattı ile Bursaİzmir karayolunun güneyinde (Başköy-Tümbeç tepe arası) kalan Tampon Bölge sınırları içinde kalan bölgede yeni yapılacak her türlü yapı ve tesise Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görüşü alınarak izin verilebilir. 7.Uluabat Gölü’nün batı bölümündeki Ormankadı-Kumkadı-Harmanlı Köyleri arasında kalan tampon bölge içerisinde yeni yapılacak her türlü yapı ve tesise Çevre ve Orman Bakanlığının görüşü alınarak izin verilebilir. 8.Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nce, Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri içerisinde kalan ve bugüne kadar yapılmış tüm izinli ve izinsiz tesislerin tespit edilmesi, izinsiz olanların yasal mevzuat çerçevesinde izinlendirilmesi ve tesislerin tamamının envanterinin çıkarılarak 1/25000 ölçekli Koruma Bölgeleri sınırlarını gösteren haritaya en geç üç ay içinde işlenmesi sağlanacaktır. 9.1/25000 ölçekli Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri Tampon Bölge sınırları içinde kalan köylerin gelişme konut alanı talepleri, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamında Çevre ve Orman Bakanlığı’nca (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü) değerlendirilerek karara bağlanır. 2.Bursa-İzmir Karayolu esas alınarak bu yolun kuzey hattından başlayarak Meşelik Tepe, Kavaklıpınarlar Tepe ve Kumluk Tepe hattından Bursa İzmir Karayolunun Karakoca Köyü yol Çevreveveİnsan İnsan2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 5050 Çevre gede herhangi bir yapı ve tesisleşmeye gidilemez. 5.Uluabat Gölü’nün doğusunda kalan Akçalar-Fadıllı-Akçapınar yolunun 10.Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri’nde bu planda ve yönetmelikte yer almayan faaliyetler Çevre ve Orman Bakanlığının iznine tabidir. İzne tabi faaliyetler için Bakanlık ihtiyaç duyması halinde Yerel Sulak Alan Komisyonu’nun görüşünü alabilir. Ç eşitli kamu ve sivil toplum kuruluşları, Türkiye Gençlik Federasyonu öncülüğünde ‘’Daha Temiz ve Daha Yeşil Bir Türkiye’’ sloganıyla ‘’Türkiye Çöplük Olmasın’’ adı altında bir kampanya başlattı. Girişimin, TSYD Ankara Şubesi Konferans Salonu’nda düzenlenen tanıtım toplantısında, tüm kişi ve kuruluşlar daha temiz ve daha yeşil bir Türkiye için yerlere çöp atmamaya, yaşadığı alanları temiz tutmaya, yeşillendirmeye ve korumaya davet edildi. TÜRKİYE ÇÖPLÜK OLMASIN GİRİŞİMİ... Toplantıda okunan bildiride çevre kirliliğinin insanlar başta olmak üzere bütün canlıların sağlığını tehdit eder hale geldiği vurgulandı. Kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve bazı özel kuruluşların da çabalarının çöplerin ortak yaşam alanlarına atılmasını engelleyemediği ifade edildi. Çevre kirliliğinin çeşitleri, nedenleri ve çözüm yöntemleri konusunda vatandaşların daha bilgili ve duyarlı hale gelmesi gerektiği belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi: ‘’İşte bu noktada, bir çevre seferberliğinin başlatılması, halkın bilgi, ilgi ve duyarlılık düzeyinin artırılması için, tüm kamu kurum ve kuruluşları, özel ve sivil toplum kuruluşları ile yerel ve ulusal medya arasında iletişim ağlarının kurulması ve işbirliğinin geliştirilmesi zorunluluk olarak görülmektedir. Türkiye evimizdir. Evimizi temiz tutarsak, yerlere çöp atarak kirletmezsek, kirletenleri erdemlice uyarırsak, çevreyi yeşillendirirsek, korursak, korna çalarak gürültü kirliliği yaratmazsak, insan ve diğer tüm canlıların temiz çevrede yaşama haklarına sahip çıkmış oluruz.’’ Kızıltepe, Türkiye Çöplük Olmasın Girişimi olarak, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, ‘’Yerlere Çöp Atmadan Bir Gün’’, ‘’Çevre Kimlik Kartı Takma’’ ve yerlere çöp atılmayacağına ilişkin söz verilmesini amaçlayan imza ve çöp toplama kampanyaları yapacaklarını bildirdi. Daha sonra katılımcı kuruluşların temsilcileri tarafından ortak bildiri metni ayrı ayrı imzalandı. (TAM-FK) 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 51 51 Dünya’ya Örnek Olan i r le je o r P a m ın lk a Bölgesel K Ç evre ve insanla uyumlu kalkınma için geliştirilen GAP ve KOP bütün dünyaya önek teşkil eden bölgesel kalkınma projeleri olarak hak ettiği ilgiyi artık görüyor. 18 Haziran 2008 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan genelge ile Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Sulama Projesi (KOP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) başta olmak üzere öncelikli bölgesel ekonomik kalkınma ve sosyal gelişme projeleri hızlandırılacak. Hazırlanan eylem planı ile büyük kaynak aktarılan GAP’a yeni bir ivme kazandırılıyor ve 5 yıl içinde tamamlanması hedefleniyor. Sadece GAP değil, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltacak ve sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunacak projeler canlandırılırsa, ülkemizde önemli bir gelişme hamlesinin başlayacağı açıktır. GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ (GAP) Suyla hem toprağa hem de insanlara hayat veren Güneydoğu Anadolu 52 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Projesi kısaca GAP suyun sosyoekonomik gelişmeye yapacağı katkılar konusunda ülke sınırlarını da aşan özgün bir model oluşturmaktadır. Kalkınmada eşitlik ve adalet, katılımcılık, çevrenin korunması, istihdam, mekansal planlama ve alt yapının geliştirilmesi GAP’ın temel stratejisidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yüzyılın en büyük kardeşlik projesi” olarak tanımladığı GAP ile bölgede tabiat ve hayat da değişmektedir. İlk araştırmaların 1936 yılında Atatürk’ün emriyle başladığı Fırat ve Dicle Havzalarını kapsayan GAP çerçevesinde; •Yedisi Fırat, altısı Dicle üzerinde sulama ve enerji maksatlı 13 paketlik projeler hayata geçirilecek. •1 milyon 820 bin hektar tarım arazisi sulanacak. •19’u HES olan 22 adet baraj yapılacak. •27 milyar kWh enerji üretilecektir. Dünyanın en büyük 9 projesinden birinin yeşerdiği bölgede GAP’la bir- likte tarım üretimi birkaç misli artıracak, tesis inşaatlarının hızlanmasıyla istihdamda artış yaşanacak. GAP kapsamında toplam 7490 MW kurulu güçle yer alan enerji sektörü projelerinden 5.568 MW kurulu güç işletme halindedir. Bir başka ifadeyle GAP’ta, enerji projelerinde %78 oranında gerçekleşme sağlanmıştır. Proje kapsamında yer alan ve inşaatı tamamlanan Karakaya, Atatürk, Birecik, Karkamış, Batman, Kralkızı ve Dicle Barajlarında elektrik üretilmektedir. Şimdiye kadar toplam 15 baraj ve 9 hidroelektrik santralin inşaatının tamamlandığı proje bittiğinde, Türkiye’nin toplam su potansiyelinin %28’i kontrol altına alınmış olacaktır. Yapılan etütlere göre Türkiye’de ekonomik olarak sulanabilir 8.5 milyon hektar tarım arazisinin yaklaşık %20’si GAP kapsamındadır. GAP’ta bugüne kadar toplam 372.490 hektar alana sahip sulama projesi inşaatı ihale edilmiş bunun 272.697 hektarı (%26) işletmeye açılmış, 99.793 hektar (%9.4) alanda inşaat çalışmaları ise halen devam etmektedir. GAP’ta enerji projelerinde Türkiye ortalamasının iki mislinden fazla gerçekleşme sağlanmasına karşın sulama projelerinde gerçekleşme Türkiye ortalamasının üçte biri mertebesindedir. Türkiye’de son 10 yılda sulama yatırımları için ihtiyacın çok altında kısıtlı ödenek sağlanmış olması bütün sulama projelerini olduğu gibi GAP sulama projelerini de etkilemiştir. GAP’ta inşaatına başlanmayan toplam 36 projenin toplam alanı yaklaşık 1.425.000 hektardır. Bu projelerden öncelikle su kaynağı hazır olan 855.000 hektar, daha sonra da su kaynağı hazır olmayan 570.000 hektar alanın sulanması sağlanacaktır. 28 Mayıs 2008 tarihinde Diyarbakır’da kamuoyuna açıklanan GAP Eylem Planı ile GAP’ın 5 yıl içerisinde tamamlanabilmesi için güçlü bir irade ortaya konulmuştur. 2008-2012 yıllarını kapsayan bu plan ile GAP sulama programı gözden geçirilerek su kaynağı hazır, ana kanal inşaatı süren, projeleri büyük ölçüde tamamlanmış ve cazibeyle sulama yapacak projeler ile ekonomik görülen birinci seviye pompaj sulamalarının tamamlanması hedeflenmiş olup, GAP’ta yer alan yaklaşık 1 milyon 800 bin hektarlık nihai sulama hedefinin 2012 yılına kadar 1 milyon 060 bin hektarlık kısmının tamamlanması planlanmaktadır. GAP’ta en büyük pay sulama projelerine ayrıldı. Çünkü büyük bölümü tamamlanmamış olan sulama projeleri önemli gelir artışı sağlayacaktır. Halen büyük bir kısmında sulu tarımın yapıldığı Şanlıurfa-Harran Ovalarında net gelirin sulamadan sonra 5 kat arttığı, Gayri Safi Milli Zirai Gelirin ise yaklaşık 6 kat arttığı gözlenmektedir. Bu sonuç, sulama maksatlı yapılan yatırımların ülke ekonomisine dönüşün hızını ortaya koyma açısından önemli bir göstergedir. GAP kapsamında yer alan projelerin inşaatının tamamlanarak işletmeye alınması durumunda Şanlıurfa–Harran Ovasının sulamaya açılmasıyla Şanlıurfa’da elde edilen refah seviyesi Diyarbakır, Adıyaman ve Mardin’de de yaşanacaktır. No Bölge Adı İşin Adı Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks.* 1 2 Kralkızı-Dicle Cazibe Sul.1. Ks.* 3 Batman Sol Sahil Sulaması * 4 Batman Sağ Sahil Sulaması * 5 Devegeçidi Sulaması 6 DİYARBAKIR Silvan I. ve II. Kısım Sulaması X. BÖLGE 7 MÜDÜRLÜĞÜ Nusaybin Çağ-Çağ Sulaması 8 Çınar-Göksu Sulaması 9 Garzan-Kozluk Sulaması 10 Silopi-Nerdüş Sulaması 11 Derik-Dumluca Sulaması 12 Küçük Su İşleri Toplamı BÖLGE TOPLAMI Bozova Pompaj Sulaması 1. Kısım 1 2 Yaylak Ovası Sulaması 3 Bozova Merkez Pompaj Sulaması 4 Yukarı Harran Sulaması * 5 Şanlıurfa Ovası II. Kısım İnş. 6 Şanlıurfa Ovası III. Kısım İnş. 7 ŞANLIURFA Harran Ovası Sulaması 3. Kısım İnş. 8 XV. BÖLGE Harran Ovası Sulaması 4. Kısım İnş. 9 MÜDÜRLÜĞÜ Harran Ovası Sulaması 5. Kısım İnş. 10 Harran Ovası Sulaması 6. Kısım İnş.* 11 Paşabağ Sulaması 12 Akçakale YAS Sulaması 13 Ceylanpınar YAS Sulaması 14 Hacıhıdır Sulaması 15 Küçük Su İşleri Toplamı BÖLGE TOPLAMI 1 Adıyaman-Çamgazi Sulaması * 2 Belkıs-Nizip Sulaması * 3 K.MARAŞ Kayacık Ovası Sulaması * XX. BÖLGE 4 MÜDÜRLÜĞÜ Samsat Pompaj Sulaması * 5 Hancağız Sulaması 6 Küçük Su İşleri Toplamı BÖLGE TOPLAMI GENEL TOPLAM Toplam Sulamaya Açılan Sulama Alanı Alan (ha) (ha) 23 085 1 336 18 758 18 593 10 600 8 790 8 600 4 234 3 973 2 740 1 860 3 258 981 400 10 600 8 790 8 600 4 234 3 973 2 740 1 860 3 258 8 669 18 322 1 080 13 455 35 192 15 368 22 861 23 738 22 045 28 683 400 10 255 9 000 2 080 900 8 669 18 322 1 080 10 567 35 192 15 368 22 861 23 738 22 045 20 709 400 10 255 9 000 2 080 900 105 827 212 048 8 000 11 925 20 000 2 806 6 945 4 939 6 692 52 128 201 186 4 189 2 350 960 6 945 4 939 İnşaatı Devam Eden (ha) 16 393 1 336 17 777 18 193 53 699 2 888 7 974 10 862 3 811 11 925 17 650 1 846 54 615 19 383 35232 372 490 272 697 99 793 * İnşaatı devam ediyor, kısmi sulamaya açıldı. No Bölge Adı İşin Adı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks. Kralkızı-Dicle Cazibe Sul. 1. Ks. Batman Sol Sahil Sulaması Batman Sağ Sahil Sulaması Yukarı Harran Ana Kanalı Harran Ovası Sul. 6. Kısım İnş. Yukarı Harran Ovası Sulaması Adıyaman-Çamgazi Sulaması Belkıs-Nizip Sulaması Kayacık Ovası Sulaması Samsat Pompaj Sulaması DİYARBAKIR X. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ ŞANLIURFA XV. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ K.MARAŞ XX. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ TOPLAM Toplam Sulama Alanı (ha) 23 085 1 336 18 758 18 593 0 28 683 13 455 8 000 11 925 20 000 2 806 146 641 Sulamaya Açılan Alan (ha) 6 692 0 981 400 0 20 709 10 567 4 189 0 2 350 960 46 848 İnşaatı Devam Eden Alan (ha) 16 393 1 336 17 777 18 193 0 7 974 2 888 3 811 11 925 17 650 1 846 99 793 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 53 Böylece GAP kapsamında sulamadan beklenen sosyal ve ekonomik etkiler kendini bölge bazında hızla gösterecektir. GAP tamamlandığında; sulama faydası olarak 1.3 milyar ABD doları ve enerji faydası olarak 1.2 milyar ABD doları olmak üzere Ulusal Ekonomi’ye yılda toplam 2.5 milyar ABD doları katkı sağlayacak, 3.8 milyon kişiye ise doğrudan istihdam imkanı yaratacak, ayrıca binlerce kişiye de dolaylı iş imkanı sağlanmış olacaktır. GAP Eylem Planı çerçevesinde sağlanan ek ödeneklerle devam eden sulama inşaatlarında yoğun bir çalışma başlatılmış ve inşaatlar hızla devam etmektedir. GAP Paketi’nin getirecekleri başlıklar halinde özetle şöyledir: •Yılda 1.8 milyon hektar alan sulamaya açılacak, böylece bölgenin ürün çeşitliliği artacak. •GAP İdaresi bölgeye taşınacak, üç kalkınma ajansı kurulacak. •3.8 milyon kişiye iş sağlanacak. •Bölgede kişi başı gelir %209 artacak. •Silvan ve Cizre Barajları bitirilecek •Açık kanalet sistemi bitecek yağmurlama sistemine geçilecek. •Hasankeyf kazı kurtarma çalışmaları süratle tamamlanacak. Halfeti’de eko turizm projesi yapılacak. •Yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik üretilecek. •1.3 milyar YTL’lik sağlık yatırımı yapılacak. KONYA OVASI PROJESİ (KOP) Yatırımlarla hızlandırılacak bir başka proje ise kısaca KOP olarak adlandırılan Konya Ovası Sulama Projesi’dir. Güldürürken düşündüren fıkralarıyla Nasreddin Hoca’nın memleketi olan Konya, Türkiye’nin tahıl ambarıdır. Türkiye’de ziraat denilince ilk akla yerlerden biri olan Konya’nın geniş toprak kaynaklarına karşılık, su kaynakları yetersizdir. Suya en çok ihtiyaç duyan şehirlerden biri olan Konya Ovası’nın sulanması maksadıyla ilk çalışmalar 1819 yılında Çelik Mehmet Paşa tarafından başlatılmıştır. 1872 yılında ise Hafız Paşa, Suğla Gölü’ne akan Beyşehir Çayı’nın mecrasını değiştirmeyi ve Mavi Boğaz yoluyla Konya Ovası’na akıtmayı dener ama netice alamaz. Daha sonra çeşitli girişimlerde bulunulan Konya’nın su rüyasını gerçekleştirmek için DSİ tarafından uygulanmaya başlanan Konya Ovası Sulama Projesi, 9 adedi büyük su projesi olmak üzere 12 adet projeden oluşmaktadır. Konya Ovası’nın su ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak ve yeraltı suyunu önemli miktarda artıracak projelerden biri Konya-Çumra 3. Merhale Projesi’dir. Bu proje ile Yukarı Göksu Havzası’ndan Konya Kapalı Havzası’na yılda 414,13 hm3 su çevirerek Konya ve Karaman illerinde 223 410 ha arazinin sulanması ve 50,6 MWh kurulu güce sahip 3 adet HES ile yılda 147,50 GWh enerji üretilmesi hedeflenmektedir. •Mayınlı araziler temizlenecek, sınır boyunca bölge organik tarıma açılacak. Konya Ovası Sulama Projesi’nin 4. ve 7. Kısımları tamamlanmıştır. Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı 2007 yılında tamamlanarak işletmeye açılmıştır. •Doğal varlıkları geliştirilip daha çok turist çekmek için turizm tanıtımı yapılacak. Türkiye’nin ilk sulama projesi olma özelliğini taşıyan Konya Ovası Sulama Projesi’nin, en önemli ayağını 54 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Mavi Tünel oluşturmaktadır. Mavi Tünel, 17 kilometre uzunluğunda olup Türkiye’nin Urfa tünellerinden sonra ikinci büyük sulama tünelidir. Konya Ovası’nın %70’ini sulanabilir hale getirecek olan Mavi Tünel Projesi; aşırı yeraltı suyu çekimini ve çöküntü obruklarının oluşmasını engelleyecek, aynı zamanda atık suların değerlendirilip, kuruyan göllere su takviye edilmesiyle ovadaki verimliliğin artmasını sağlayacak ve dolayısıyla Konya önemli bir su potansiyeline sahip olacaktır. Göksu ırmağından Konya Ovası’na su taşınmasına yönelik Mavi Tünel’in tamamlanmasıyla Konya Ovası, tahıl ambarı kimliğine de yeniden kavuşacaktır. DOĞU ANADOLU PROJESİ (DAP) İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu gibi Doğu Anadolu Bölgesi de bölgesel kalkınma projesi ile geleceğe daha umutlu bakacak. Kısaca DAP olarak anılan Doğu Anadolu Projesi’nin temel hedefi, bölgenin sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlamak, bölgenin kendi potansiyellerini harekete geçirecek ortamın yaratılmasını sağlamaktır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın koordinasyonunda, bölgedeki 5 üniversite tarafından hazırlanan DAP Projesi kapsamında 16 il bulunmaktadır. Bu iller Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van’dır. Son on yıllık gelişme hızı Türkiye ortalamasının altında kalan bölgede ziraat ağırlıklı bir faaliyet alanıdır. Bölge ekonomisini canlandırmanın yolu öncelikle tarımdan geçmektedir. Bölgede hayvancılık gerilese de tarımsal ekonominin temeli olmaya devam etmektedir. Hayvancılıkta verimin artırılabilmesi; mera ıslahına, otlatmanın meranın taşıma kapasitesini aşmayacak şekilde yapılmasına ve ırk ıslahına bağlıdır. Mera ıslahı ve otlatma denetimi, bölgedeki kırsal kalkınmanın en önemli koşuludur. DAP’ın Hedefleri DAP’ın ekonomik açıdan temel hedefi kişi başına geliri ve istihdamı artırmaktır. Bunun yanı sıra bölge ile ülke ekonomisi arasındaki yapı farkını azaltma, yerel girişimciliği destekleme ve bölgenin sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşmasını sağlama hedefleri de bulunmaktadır. Kalkınmayı hızlandıracak aktivitelerin yaygınlaştırılmasını hedefleyen sosyal açıdan geliştirilecek projelerle de bölge içi gelir farklılıklarının azaltılması, eğitim ve sağlık hizmetleri ile şehir alt yapısının kalite ve düzeyinin artırıl- ması, kentsel ve kırsal alanlarda refah düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltilmesi hedeflenmektedir. Projenin çevresel açıdan temel hedefi ise çevrenin korunarak kalkınmanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Buna bağlı olarak belirlenen alt hedefler ise; -Toprak ve su kaynaklarının korunması için mera ıslahının sağlanması, -Erozyonun önlenmesi, -Ormanların korunması ve geliştirilmesi, -Yerleşmelerde yaşam kalitesinin artırılması, -Biyolojik çeşitliliğin korunmasıdır. DAP ana planında belirlenen 7 öncelikli müdahale alanı; insan kaynakları- nın geliştirilmesi, örgütlenmenin yaygınlaştırılması, altyapı temini, mera ıslahı ve yönetimi, çevre kalitesinin iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele ve finansmandır. DAP bölgesinin kalkınması için kamu kesiminin katkısının yanı sıra, toplumun bütün kesimlerinin bilgi, deneyim, işgücü ile yönetsel ve mali kaynaklarının seferber edilmesi gereklidir. Plan, bölgedeki katılımcı uygulamaları kolaylaştıracak ortamın yaratılması için, halkın toplumsal yaşamın her alanında bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetlere öncelik tanımaktadır. GAP Eylem Planı kapsamında sulama yatırımlarının hızlandırılması çalışmaları sonucunda 2009 yılında GAP, KOP ve DAP projelerine 1.700.000.000 YTL ödenek ayrılacaktır. 2008/3Sayı:74 Sayı:74Çevre Çevreveveİnsan İnsan 55 55 2008/3 SİVİL TOPLUM KÖŞESİ WWF-TÜRKİYE doğal hayatı koruma vakfı Hazırlayan: Ceyhan TUNCER-Atila İPEK WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması amacıyla farklı alanlarda ve disiplinlerarası çalışan, kurumsallaşmış bir sivil toplum kuruluşudur. Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 1996 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin öncülüğünde kurulmuş, 2001 yılında dünyanın en etkin ve saygın doğa koruma kuruluşlarından olan WWF’nin Türkiye ulusal kuruluşu olarak, WWF-Türkiye ünvanını almıştır. WWF-Türkiye açısından küresel WWF ailesinin bir parçası olmanın önemi büyüktür. Bu ailenin bir parçası olmak; doğa koruma ve kaynak yönetimi konularında geniş bir uzmanlar ağına ve kapsamlı teknik bilgiye erişim konusunda önemli kaynaklar yaratmaktadır. WWF-Türkiye çalışmalarını bağışlar ve kurumsal sponsorluklar ile yürüten kar amacı gütmeyen bağımsız bir vakıftır. Kendi faaliyetlerinden sorumlu tüzel bir kişi olan WWF-Türkiye’nin en yüksek karar alma organı Yönetim Kurulu’dur. Vakıf, ülkemizin doğasının korunması amacıyla 30 yıllık deneyimiyle Orman, Su Kaynakları, De56 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 niz ve Kıyı olmak üzere üç program altında projeler ve çeşitli çalışmalar yürütmektedir. WWF-Türkiye’nin Amacı WWF-Türkiye, Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğini korumak ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak amacıyla çalışmaktadır. WWFTürkiye insanların doğa ile uyum içerisinde yaşayabileceğine inanır ve çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bırakmak için çalışır. WWF-Türkiye’nin Kurumsal İlkeleri WWF-Türkiye’nin kurumsal ilkeleri bağımsız ve siyaset dışında olmak; varolan en yeni bilimsel verileri kullanmak; tüm çalışmaları eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek; alan projeleri, politik inisiyatifler, kapasite geliştirme ve eğitim çalışmaları yoluyla somut koruma çözümleri oluşturmak; diğer sivil toplum kuruluşları, hükümetler, iş dünyası ve yerel topluluklarla işbirlikleri oluşturmaya çalışmak ile çalışmalarını profesyonel bir yaklaşımla ve düşük maliyetle yürütürken, mali kaynaklarını dikkalti ve sorumlu kullanmaktır. WWF-Türkiye’nin Genel İlkeleri •Çevre sorunlarının ulusal gündemde öncelikli olarak ele alınmasını sağlamak. Devlet kurumlarıyla ve Bakanlıklarla işbirliği olanaklarını geliştirmek, yürütülen çalışmalara katkıda bulunmak; •Yerel sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak çalışmaların yaygınlaşmasını sağlamak ve bu kuruluşların gelişmelerine katkıda bulunmak; •Hem WWF-Türkiye bünyesinde hem de WWF Ailesi’nde tüm çevre koruma programlarının birbiriyle yakın işbirliği içinde çalışmasını sağlamak; •Bilimsel araştırmanın değerine inanarak, üniversitelerle ve araştırma kurumlarıyla işbirliği yapmak; •Türkiye’nin önceliklerine göre doğa koruma projeleri seçmek ve WWF’nin Küresel Koruma Programı’na katkıda bulunmak. •Çalışmalarda Entegre Nehir Havzası Yönetimi ve Ekolojik Bölge Bazında Koruma Yaklaşımlarını temel almak; •Sürdürülebilirliği sağlamak için sosyoekonomik gereksinimlerle çevresel kaygıları dengelemek; •Doğa koruma amaçlı projelerin tasarım ve uygulama aşamasında farklı çıkarları ve sosyoekonomik kaygıları temsil eden tarafların dahil edildiği katılımcı yaklaşımları benimsemek; •Özel sektörün ve genel olarak kamuoyunun çevresel sorunları üstlenmesini sağlamak; •Çalışmalarda yüksek standartlar hedeflemek ve bu amaçla önde gelen uzmanların katılımını sağlamak. Birlikte çalışılan kişi ve kuruluşlardan profesyonel yaklaşım talep etmek; •Hedeflerin net, planların ise açık ve şeffaf olmasıyla, WWF-Türkiye’nin verimliliğine güven duyulmasını sağlamak. WWF-Türkiye’nin Doğa Koruma Çalışmaları, Ana İlkeleri ve Hedefleri sürecinde ele alınan çevre koruma konularının izlenilerek ortaya çıkan olanakların değerlendirilmesidir. WWF-Türkiye, WWF’nin Küresel Doğa Koruma Programı çerçevesinde Türkiye’nin önceliklerine göre çalışmalarını üç konuya odaklamıştır. Bunlar Orman, Su Kaynakları, Deniz ve Kıyı programlarıdır. WWF-Türkiye yukarıda yer alan programların amaçlarına ulaşmaları adına, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve yönetimini, öncelikli alanlara koruma statüsü kazandırılmasını ve ekosistemler ile yaşam alanlarının restorasyonunu üç stratejik hedef olarak belirlemiştir. WWF-Türkiye doğa koruma programlarının üçünü de farklı açılardan ektileyen önemli konularla iligili çalışma kararı almıştır. Bunlar, tarımsal uygulamaların ve kapsamlı altyapı çalışmalarının doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, doğal kaynaklar üzerinde baskı oluşturan tüketici alışkanlıklarının değişmesi için çalışılması ve AB politikalarına uyum Vakfın son dönemdeki faaliyetlerinden bazıları şunlardır WWF-Türkiye, 24 Ekim Dünya Kıyı Günü’nde çocuklarla Çıralı Kıyılarını temizliyor... Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Dünya Bankası ve Avrupa Komis2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 57 yonu öncülüğünde kutlanan Dünya Kıyı Günü’nde, Akdeniz’in kıyısal ve denizel önemi hatırlatılıyor ve Akdeniz kıyılarının korunması için hükümetlerin, kamuoyunun bilinçlendirilmesi, Entegre Kıyı Yönetimi (EKY) Protokolü’nün uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Yakın tarihte gelişen çevresel ve sosyo-ekonomik değişimler Akdeniz kıyılarının sürdürülebilir gelişimini tehdit ediyor. Yakın zamanda yayınlanan Mavi Plan Raporu’na göre, acil önlemler alınmadığı takdirde Akdeniz kıyılarında 2000 yılında %40 olan yapılaşmanın, 2025 yılında %50’ye yükselmesi bekleniyor. Akdeniz’de bütün ülkelerde kutlanan Dünya Kıyı Günü’nde WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), kıyı temizliği organize ediyor. İlkokul öğrencileriyle yapılacak kıyı temizliği, 24 Ekim 2008 Cuma günü, WWFTürkiye ile Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğinde geliştirilen “Entegre Kıyı Yönetimi’ne Bağlı Koruma Amaçlı İmar Planı”nın uygulandığı Güney Antalya’nın saklı cenneti Çıralı’da düzenleniyor. Bu organizasyon WWFTürkiye’nin uzun yıllardır Çıralı’da sürdürdüğü “Deniz kaplumbağası araştırma, izleme ve koruma çalışmaları” açısından da önemtaşıyor. Bilgi için: Sezen Gülşen, sgulsen@ wwf.org.tr Doğa korumanın önde gelen liderleri, güncel çevre sorunlarını konuşmak üzere bir araya geldi... Doğa korumaya liderlik eden 8 binin üzerinde karar verici, Uluslararası Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) kongresine katıldı. WWF Genel Direktörü James Leape, WWFTürkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak ve Doğa Koruma Müdürü Dr. Sedat Kalem’in de katıldığı kongre, 5-14 Ekim 2008 tarihlerinde İspanya’nın 58 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Barselona şehrinde düzenlendi. Bu yıl hükümetlerden, bilim dünyasına, sivil toplum örgütlerinden özel sektöre kadar geniş katılım gören, dünyanın demokratik çevresel forumu Dünya Doğayı Koruma Kongresi, türler ve doğal ekosistemlerin görülmemiş bir hızda yok olmakta olduğunu göz önüne alarak önümüzdeki dönemin çevre koruma ajandasını belirliyor. Dört yılda bir düzenlenen kongrenin bu yılki konuları; iklim değişikliğiyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması, güçlü çevre yönetimi kavramının birey ve ekonomi temeline oturtulması olarak belirlendi. Kongre’de tartışılan ve WWF’nin de görüş bildirdiği bazı başlıklar şöyle; •IUCN (Dünya Doğayı Koruma Birliği) tarafından yayınlanan ve nesli tehlike altında olan türlerin açıklandığı kırmızı listeye (Red List) gittikçe daha çok memeli giriyor. Deniz memelilerinden “Deniz gergedanı” olarak da anılan “Narwhal”, sığ sularda ve nehir ağızlarına yaşayan “Irawaddy yunusu”, kara memelilerinden ise bir kanguru türü güncel kırmızı listeye girmeye oldukça yakın. Bu durum türlerin yaşam alanı kaybının, aşırı kaynak kullanımının, kirliliğin ve iklim değişikliğinin de bir göstergesi. WWF, IUCN’in bilimsel bir çevre aracı olan kırmızı listesinin yerel ve ulusal hükümetler, uluslararası kuruluşlar tarafından dikkate alınması gerektiğini belirtti. •Tüm canlı organizmaları etkileyen ve hayati önem taşıyan mercanlar hakkında kitlesel yok oluş uyarısı verildi. •WWF’nin ev sahipliği yaptığı özel bir etkinlikte Paraguay ve Endonezya hükümetleri orman kaybını durdurmaya yönelik uzun soluklu ve geniş kapsamlı adımlar atacaklarını ilan ettiler. Geçtiğimiz Mayıs ayında düzenlenen Birlemiş Milletler Biyolojik Çeşitliklik Konferansı’nda 2020’ye kadar ormansızlaşmanın tamamen durdurulması hedefi konmuştu. WWF Genel Direktörü James Leape, Mayıs ayında verilen sözlerin yerine getiriliyor olmasının önemini belirterek, WWF’nin bu ülkelerin uluslararası destek kazanmasına yardımcı olabileceğini ekledi. •Endonezya Hükümeti, dünyada fil, orangutan ve gergedan gibi nesli tehlike altında olan türlerin bir arada yaşadığı tek yer olan Sumatra’nın kalan ormanlarını ve kritik ekosistemini koruma vaadinde bulundu. WWF bu süreci desteklediğini belirtti. Kongrenin çıktılarının doğa koruma açısından iyi bir güncelleme olacağı düşünülüyor. Bilgi için: Sezen Gülşen, sgulsen@ wwf.org.tr WWF-Türkiye, “Uluslararası Yaşayan Göller Ağı Kongresi’nde Uluabat Gölü”nü tanıttı... Kuruluşunun 10. yılını kutlayan “Uluslararası Yaşayan Göller Ağı Kongresi”, 22-26 Eylül tarihleri arasında İtalya’daki Trasimeno Gölü’nde gerçekleştirildi. “Kültürel Peyzajın Sulak Alan Koruması ile İlişkisi” temalı kongreye; 2001 yılında Yaşayan Göller Ağı’na dahil olan, ülkemizdeki 12 Ramsar Alanı’ndan biri Uluabat Gölü’nü temsilen WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Nilüfer Yerel Gündem 21 temsilcileri katıldı. Yaşayan Göller Ağı temsilci üyesi olan WWF-Türkiye; Uluabat Gölü Yönetim Planı süreci, gölün kültürel, çevresel ve sosyo-ekonomik zenginliği hakkında bir sunum yaptı. Dünya’nın 55 gölünü temsilen 30 ülkeden gelen 250 katılımcının yer aldığı konferans sonunda “Trasimeno Deklerasyonu” ortak bildirisi hazırlandı. Deklerasyonda; sulak alanların kültürel boyutunun alan koruma sürecindeki öneminden bahsedilirken, sulak alanların korunmasında karar vericiler, araştırmacı kurumlar ve sivil toplumun ortak hareket etmesi gerekliliğine vurgu yapıldı. Bilgi için: Ceren Ayas, WWF Türkiye Su Kaynakları Program Sorumlusu [email protected] Bir Deniz Kaplumbağası Evlat Edinin Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir türü korumak isterseniz, WWF-Türkiye’nin deniz kaplumbağalarını koruma çalışmalarına katkıda bulunabilirsiniz. TV Programları “Yeşil Rehber”, her gün saat 11.15’te, “Yeşil Haberci” her gün 15.15’te, “Yeşil Belgeseller Kuşağı” 20.30’da, Pazartesi-Perşembe günleri “Yakın Plan” 22.00’de; Cuma geceleri“Denizde Hayat”, “Dünyayı Kurtaran Kadın” , “Yarın İçin Şimdi” ve “yeşil ekonomi” gibi çevresel programlar yayınlanmaktadır alacak. Radyo Eksen ve Billboard Radio ise “yeşil müzisyenler”in “çevreci şarkılar”ını yayınlayacak. Çevreye Duyarlı Web Sitesi NTVMSNBC, projeyle ilgili tüm haberleri ve gelişmeleri yesil.ntvmsnbc. com adresinde okuyucusu ile paylaşacak, okuyucu görüşlerine yer verecek. NTV’den Dünya’ya: Yeşil Ekran Halkımızda çevre sorunlarına karşı farkındalık yaratılmasında ve çözüme yönelik aktif katılım bilincinin oluşturulmasında medya kuruluşlarının önemi tartışılmaz bir gerçektir. Bu itibarla, küresel çevre sorunlarının neden olduğu bir çok doğa felaketiyle boğuşan vatandaşlarımızın bilinçlenmesine yönelik olarak hazırlanan çevre temalarının ve programlarının; izlenme kaygısı göz ardı edilerek belirli saatlerde ekranlarına taşıyan NTV çalışanlarını içtenlikle kutluyoruz. Yeşil Ekran, küresel ısınmadan inorganik gıdalara, çöp arıtmadan göç sorununa, karbon salınımından elektromanyetik kirliliğe tüm sorunlar karşısında yaşam rehberi olacak. Bunların yanında haber bültenlerinde özel dosyalar, organik yemek tariflerinden çevreci tatillere mini programlar, yeşil belgesel kuşağı, yeşile adanmış yapımlar, doğal olarak NTV’nin “Yeşil Ekranı”nda yer alması planlanmaktadır. Dergilerden Özel Çevre Ekleri National Geographic, CNBC-e Business, Evo başta olmak üzere Doğuş Yayın Grubu dergilerinde çevre temalı ekler hazırlanması planlanmaktadır. İletişim Adresi: Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Söğütözü Cad. No:14/E Beştepe/ANKARA Yeşil Müzisyenler, Çevreci Şarkılar Bu programların ve haberlerin tamamı NTV Radyo’dan aynı anda yayınlanacak. NTV Radyo ayrıca “Türkiye’de Çevreciliğin Sesli Tarihi”ni anlatacak, küresel gerçekleri bir kez daha dillendirecek, “Halkın Sesi” çevreyi ele Ömer BAŞKAN K.STK.Halkla İliş.Şube Müdürü Tel:0312 207 51 81-51 78- 51 82 Fax:0312 207 51 09 E-mail: [email protected] WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) WWF - Türkiye Merkez Ofisi Büyük Postane Caddesi No: 43-45 Kat:5 34420 Bahçekapı İstanbul Tel: (0212) 528 20 30 Faks: (0212) 528 20 40 E-Mail: [email protected] 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 59 Çevreden... Bakan Eroğlu, Yangınlar ve Su Durumu Hakkında Bilgi Verdi… Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) tarafından DSİ 5. Bölge Müdürlüğü sosyal tesislerinde düzenlenen toplantıda başta Antalya olmak üzere son dönemdeki yangınlar, ağaçlandırma çalışmaları ve su durumu hakkında bilgi verdi. Yangın Filosu Kurulacak Yangında toplam 35 hava aracının kullanıldığını, fakat kiralama yöntemiyle temin edilen söz konusu uçakların gece uçuşu yapamadığını kaydeden Bakan Eroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Orman Genel Müdürlüğü’nün kendi filosunu kurması için talimat verdiğini söyledi. 60 Çevreve veİnsan İnsan 2008/3 2008/3Sayı:74 Sayı:74 60 Çevre Yangın söndürme uçaklarının pahalı araçlar olduğunu ve uçakları dünyada sadece birkaç fabrikanın yapabildiği bilgisini veren Eroğlu, geçen sene yaşanan kuraklık dolayısıyla İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin yangın helikopteri ve uçakları almak için sırada olduğunu, ifade etti. Yangınlarda görev yapan kişilerin gece gündüz durmadan, günde sadece yarım saat uyku ile canlarını dişlerine takarak çalıştığını anlatan Prof. Dr. Eroğlu, “40-45 derece sıcaklıkta ve saatte 70 kilometre hızla esen poyrazda yangın söndürmeye çalışmak kolay değil. Başka bir ülkede olsa daha fazla yer yanardı. Arkadaşlarımız, yangınları söndürmeden dinlenmemeye yemin etmişler. Yangınlarda çalışan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. ” diye konuştu. Yangınlara Son Derece Hızlı Müdahale Ettik Türkiye’de orman yangınlarının geçmiş yıllara oranla son dönemde yarı yarıya azaldığını belirten Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, önemli olanın yangınları en aza indirmek olduğunu, yangın çıkmasını sıfıra indiren bir ülkenin de bulunmadığını kaydetti. Özellikle Temmuz ve Ağustos döneminde orman yangınları bakımından tüm Akdeniz ülkeleri ve Ege adalarının tehdit altında olduğunu ifade eden Eroğlu, 2003-2007 döneminde İtalya’da 400 bin hektar, Fransa’da 112 bin hektar, İspanya’da 257 bin hektar orman alanının yandığını, Türkiye’de ise söz konusu dönemde sadece 33 bin 340 hektar alan ormanın yandığını söyledi. “Orman bölgelerimizde kameralarımız ve alarm sistemlerimiz var. Bu kameralar ve alarm sistemleriyle yangın önce en yakın merkeze ve Ankara’daki Yangın Harekat Merkezine iletiliyor. Yangın Harekat Merkezi en son teknoloji ile donatılmıştır. Buradan canlı olarak helikopterler izleniyor, nereden ne kadar su alındığı, nereye döküldüğü, uydudan veya harita üzerinden takip ediliyor. Ayrıca yangın mahallerine de Yangınla Mücadele Karargahları kuruldu. Durum 24 saat kontrol ediliyor.” diye konuşan Bakan Eroğlu, bütün yangınlara en hızlı şekilde müdahale edildiğini özellikle vurguladı. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğ- lu, orman yangını çıkan arazilerin hiçbir şekilde rant konusu yapılamayacağını belirterek, “Yanan orman alanlarının bir santimetre karesinin dahi işgal edilmesi mümkün değildir. Bu alanlar bir yıl içinde ağaçlandırılmaktadır.” Yanan Alanların 40 Katı Ağaçlandırılacak Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 1 Ocak 2008 tarihi itibariyle başlatılan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Eylem Planı hakkında da bilgi veren Bakan Eroğlu, bu çerçevede 2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektar yani Trakya büyüklüğünde bir alanın ağaçlandırmasının hedeflendiğini hatırlattı. Eylem planı çerçevesinde 2008 yılı sonuna kadar 420 bin hektarlık alanın ağaçlandırılmasının hedeflendiğini bunun da bu yılki yangınlarda kaybedilen alanın 42 katı büyüklüğünde fazla olduğunu söyledi. Hiçbir Şehirde İçme Suyu Problemi Yaşanmayacak Konuyla ilgili sorular üzerine İstanbul’un su meselesi konusunda hiç endişelenmediğini belirten Bakan Eroğlu, İstanbul’a su temini sağlayan bütün şebekenin son teknoloji ile yenilendiğini ve su kayıplarının büyük ölçüde önlendiğini söyledi. İstanbul’un 2040 yılına kadar su konusunda master planlarının hazır olduğunu, sadece yatırımların zamanında gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Eroğlu, “İçme suyu konusunda İstanbul’la ilgili hiçbir problem yoktur. Bu konuda garanti verebilirim su kesilmez. Su, yatırım eksikliği olursa biter. Ama İstanbul’daki vatandaş da çok su kullanıyor. İstanbul’da kişi başına günde 200-250 litre su kullanılıyor. Bu çok fazla, İstanbullunun tasarruf etmesi lazım” dedi. Ankara’da 2006 yılının Ekim-Ocak döneminde yeterli yağış olmadığı için su problemi yaşanmaya başladığını anlatan Eroğlu, Kızılırmak üzerinde kurulan Kesikköprü Barajı’ndan su alınması için çalışmalara başlandığını ve şu anda söz konusu barajdan yılda 167 milyon metreküp suyun Ankara’ya tahsis edildiğini bildirdi. Ankara’nın su meselesinin 2050 yılına kadar çözülmesi için Başbakan Erdoğan’ın talimat verdiğini vurgulayan Eroğlu, “Gerede sisteminin de devreye girmesiyle Ankara’nın su problemi kökünden çözülür.” diye konuştu. Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, başkentin suyunda herhangi bir arsenik veya sülfat problemi olmadığını, söz konusu maddelerin oranın AB normlarına uygun olduğunu da vurguladı. İzmir’de ise kuzeydeki bazı kuyularda arsenik konsantrasyonunun yüksek olduğuna işaret eden Eroğlu, konuyla ilgili ne tür çalışmalar yapılacağına ilişkin İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı ile görüştüklerini ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılacağını söyledi. Bakan Eroğlu, Siirt’te İçme Suyu Arıtma Tesisi’nin Temelini Attı Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr Veysel Eroğlu, İl Koordinasyon Toplantısına katılmak üzere geldi geldiği Siirt’te Vali Vekili Hamdi Üncü ve Belediye Başkanı Mervan Gül’ü makamında ziyaret ederek ilin sorunları ve çalışmalar hakkında bilgi aldı. Ziyaretlerin ardından Şirvan yolu üzerinde kurulacak olan İçme Suyu Arıtma Tesisi temel atma merasimine katılan Bakan Eroğlu, burada yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siirt’e büyük önem verdiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan’ın Siirt’in sorunlarını yakından takip ettiğini belirten Bakan Eroğlu, “Siirt’te büyük yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Hükümetimiz Siirt’in su meselesini kökünden çözmek için proje başlatmıştır’’ dedi. Siirt’te kısa zamanda su ve atık su yatırımlarının tamamlanacağını anlatan Eroğlu, şunları söyledi: ‘’Şehrin alt yapısı tamamen yenilenmektedir. Tüm içme suyu şebekeleri yenilenmektedir. Kısa zamanda Siirt’teki su ve atık su yatırımları tamamlanacaktır. Siirt belki bu bölgenin en modern altyapı tesislerine sahip olacaktır. Siirt’in su meselesi eski dönemlere kadar dayanır. Burada tenekelerle evlere su dağıtıldığını biliyoruz.’’ Eroğlu, Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, kendisinin de İSKİ Genel Müdürü olduğunu hatırlatarak, ‘’Biz İstanbul’un 100 yıllık su problemini nasıl çözdükse, Siirt’in sorununu da öyle çözeceğiz. İstanbul’a dünyanın en ileri içme suyu arıtma tesislerini kurduk. Oraya kurulan tesisin bir benzerini de burada kuruyoruz. Buradan temin 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 61 edilecek su menba suyu kalitesinde olacaktır. Bu tesis yaklaşık 1 yıl sonra hizmete girecektir. Hayırlısıyla önümüzdeki yılın Ramazan ayında bu tesisin açılışını gerçekleştireceğiz’’ dedi. Yapılan konuşmaların ardından tesisin temeli Bakan Eroğlu ve beraberindekiler tarafından atıldı. PTT HATIRA ORMANI… Seferberliği kapsamında Eylül sonu itibariyle 295 bin hektarlık alanda 124 milyon fidan dikildi. Hedef aşıldı. Özellikle, Ankara ağaçlandırmaya müsait bir yer. Daha doğrusu ağaçlandırılması elzem bir yer. Ankara’ya plakasından hareketle 6 milyon 60 bin 606 adet fidan dikilecek. Ankara çöl olmayacak. Şu ana kadar 3 milyona yakın fidan dikildi zaten’’ diye konuştu. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin Akademik Yılı Açılışı Bakan Eroğlu Tarafından Yapıldı… PTT’nin 168. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Ankara Çevre Yolu K-6 kavşağında oluşturulan Hatıra Ormanı fidan dikme merasimine, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım birlikte iştirak ettiler. Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu dünyanın şu anda en fazla konuştuğu problemlerin başında, ‘’Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin’’ geldiğini ifade etti. İklim değişikliğinin olası kötü sonuçlarıyla mücadele etmenin en iyi yolunun boş alanların ağaçlandırılması olduğunu vurgulayan Eroğlu, ‘’Bu şekilde, tarım alanlarını, orman alanlarını koruyabiliriz. Sera etkisi yaratan gazların emisyonunu azaltabiliriz. Düşünün, bir taşla 5 kuş vurmak gibi bir şey’’ dedi. Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında bir yıl içinde 400 bin hektarda fidan dikimi çalışması yapılmasının planlandığını anlatan Bakan Eroğlu, bu çerçevede bakanlıklar, diğer kurum ve kurum ve kuruluşlar ile bazı sivil toplum örgütleriyle protokoller imzalandığını hatırlattı. Prof. Dr Eroğlu, ‘’Ağaçlandırma 62 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Afyon Kocatepe Üniversitesinin (AKÜ) 2008-2009 akademik yıl açılış merasimine iştirak ederek, üniversitenin Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Eğitim Binası ile 1000 kişilik spor salonunun temelini attı. Akademik yılın ‘’Küresel Isınma, İklim Değişikliği ve Su’’ konulu ilk dersini veren Bakan Eroğlu, uzun bir aradan sonra ilk kez üniversitede ders veriyormuş gibi duyduğu memnuniyeti ve heyecanı yeniden yaşadığını söyledi. Bugün en çok konuşulan konuların başında küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık ve su kaynaklarının yönetimi geldiğini belirten Eroğlu, bu konuların dünya için çok önemli olduğunu vurguladı. Küresel ısınmanın atmosferde bulunan sera gazındaki emisyon artışlarından kaynaklandığını ifade eden Bakan Eroğlu, şöyle dedi: ‘’Dünyanın en çok konuştuğu küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık ve su kaynaklarının yönetiminin önemi giderek artırmaktadır. Küresel ısınma, sera gazındaki emisyonlardaki artışlara bağlı olarak dünyanın yani yer kürenin yüzeyindeki sıcaklık artışlarını ifade etmektedir. Dünya üzerindeki sıcaklık artışları zaman içinde oluşmaktadır. Bilhassa son 100-200 yıl içinde belli bir şekilde artmaktadır. Sera gazı özellikle güneşten yeryüzüne gelip de atmosfere geri yansıyan ışınları tutma özelliklerine sahip bir gazdır. Dünyanın yüzeyi atmosferini tamamen kapladığı için sera etkisi yapmaktadır.’’ Son yıllardaki yağış miktarlarından da örnekler veren Eroğlu, küresel ısınmaya orantılı olarak da yağışların giderek düştüğünü bildirerek, şöyle devam etti: ‘’Son yüzyılda dünya sıcaklığı 0.74 derece yükselmiştir. Sıcaklık artışı ile özellikle 1901-2005 arasında bu artışı görmek mümkün. Yine bu yıllar arasında bütün dünyadaki yağışlardaki değişimler bölgelere göre azalma ve çoğalma göstermiştir. Türkiye’deki kuraklığı sadece küresel ısınmaya bağlamak yanlış olur. Çünkü Türkiye’de de geçmiş yıllarda yağışlar artmış ve düşmüştür. Uzun sürede yağış almayan bölgeler olursa, bu da 100 yıla yakın bir süredir, o zaman küresel ısınmaya bağlayabiliriz.’’ Afyonkarahisar Valisi Haluk İmga ve AKÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Altuntaş’ın da konuşma yaptığı merasime, TBMM Plan ve Bütçe Komisyon Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba, Afyonkarahisar Milletvekilleri Halil Aydoğan ve Abdülkadir Akcan, Belediye Başkanı Abdullah Kaptan, öğretim görevlileri, öğrenciler ve çok sayıda davetli katıldı. 2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 63 BULMACA Ömer BAŞKAN / Eğit.ve Yay. Dairesi Bşk.lığı K.STK.Halk İliş.Şube Müdürü SOLDAN SAĞA: 1.Bitkilerde fotosentezi başlatan molekül. 2.(tersi)Pilot adaylarına uygulanan genel testin kısa adı –(tersi)..ve benzerleri.. 3.(tersi)Kale duvarı –Suyun bir noktadaki hızını ölçmek için kullanılan alet. 4.(tersi)Holmiyum elementi –Selenyum elementi –Bir fiilin emir hali. 5.Kur’an’a göre, sevapları ile günahları eşit olanların Allah’ın dilediği bir zamana kadar bekletilecekleri yerin adı. 6. Hane. 7.(tersi)Bir fiilin emir hali -İçinde çok sayıda kırmızımtırak taneler taşıyan yemiş BULMACA –(tersi)Dolaylı anlatım. 8.(tersi) ÖDÜLLÜ Sulama kanalı –Çapı en az 21 cm, boyu en az 1,5 metre olan yuvarlak odun. 9. Bazı yağlı taşkömürlerinin havasız ortamda tüm uçucu Ömer BAùKAN K.STK ve Halk.ølú.ùube Müdürü bileşenleri uzaklaştırılana kadar ısıtılmasından sonra kalan katı artık –Baston. 10. Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 organizmanın sahip olduğu genetik şifrelerin tamamı –(tersi)Fotosentez yapabilen 8 9 mikroskobik canlı. 1 M L A D ø N K E YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1. Bir akarsuyun yönündeki değişiklik –(tersi)Ağaçlar üzerinde asalak olarak yaşayan çalı türü bitkilerin genel adı. 2.At üstünde ok atan asker figürlü bayrağa sahip olan Türk imparatorluğu. 3.(tersi)Haşlandıktan sonra ya da doğrudan doğruya kızartılarak pişirilen, dilim dilim kesilen et. 4.Radyo Frekansı -1887 yılında ilk meteoroloji atlasını hazırlayan kişi –(tersi)Savaş aleti. 5.Orman varlığımızın korunup geliştirilmesinde çok önemli derecede rolü olan kuruluş -Basit bir cismin, özelliklerini yitirmeden bölünebileceği en küçük parça. 6.(tersi)Yaşamsal öneme sahip doğal kaynak –(tersi)Bir Asya ülkesi. 7.(tersi)Akdeniz Bölgesinde çok yetişen, yapraklarını dökmeyen, ince uzun bir ağaç. 8.Gözlerinin güzelliğiyle tanınan ince bacaklı, zarif, memeli hayvan. 9.(tersi)Mercek –Baston ve el beyazlığı mucizelerinin verildiği peygamber. 10.Erozyon kontrolü bitkisi –Türk Dünyasında siyasi birliğin oluşumunda önemli rol oynayan bir kuruluş. 2 O 3 15 R 4 5 F A 8 N 3 L 17 K A 4 Z N U O 20 R Z A O L A P E 4 ø L H 5 Y ø 6 A 12 A R 7 8 9 10 K M A K R S A A R O ANAHTAR SÖZCÜK 1 2 3 A N I I K I 11 Z ø A F 7 9 R 13 R N 6 10 64 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74 E 2 ø 6 A N 16 L 18 D 19 T N 10 K 1 A E T M Y ø L 14 A I ø 5 7 K Y T O N C N O 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Z A R A R L I D I R SOLDAN SAö: 1.Gen merkezi ülkemiz olan bir a÷aç. –(tersi)Lahika. 2.Ola÷andan daha hacimli, büyük. –Bir Basra Körfezi ülkesi. – 3.Süslü, ayakl fener –Öldürücü doz. 4.øç solunum. –Yumuúak, taze tuzsuz bir peynir. –(tersi)Çevresel Etki De÷erlendirmesi. 5.(tersi)Yiyecek, gda. –Tulyumun simgesi. 6.Zahmet çekmeden yaplabilen. 7.Haber ajans – (tersi)Ba÷laç. 8.Nobelyumun simgesi. –Abartmal uzaklk. 9.Sularda yaúayan mikroskobik canllar toplulu÷u. 10.Organizmaya zarar veren kimyasal madde. –(tersi)Ona göre. YUKARIDAN AùAöIYA: 1.Buzultaú. –Hasattan sonra tarlada kalan köklü sap. 2.Birleúmiú Milletler Gda ve Tarm Örgütü. 3.Özellikle Fotoğraf: A.Rıza Baykan