74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

Transkript

74.Sayı (2008/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Fotoğraf: A.Rıza Baykan
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Adına Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA
(Müsteşar)
Yayın Koordinatörü
Enver KURGUN
(EYD Başkanı)
Yazı İşleri Müdürü
Aycan SARGIN
Haber Müdürü
Sinan DELİDUMAN
Redaksiyon
Semih ŞEYDA
İ.Ethem AVŞAR
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığınca Hazırlatılmıştır.
Grafik Tasarım - Baskı
Başak Matbaacılık
Kazım Karabekir Cad. Tuna İşhanı
No:101/2-G İskitler / ANKARA
Tel: (0312) 384 27 61
www.basakmatbaa.com
Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığı
Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3
Beştepe - ANKARA
Tel: (0312) 207 51 91-92
Faks: (0312) 207 51 09
www.cevreorman.gov.tr
Baskı Tarihi:
28.11.2008
Dergide yer alan yazılardan
doğacak her türlü sorumluluk
yazı sahiplerine aittir.
Değerli Çevre ve İnsan Dergisi Okuyucuları…
2008 yılının üçüncü sayısında tekrar birlikte olmanın mutluluğu içindeyim.
Orman yangınları için büyük risk olan sıcak bir yaz mevsimini daha geride bıraktık. Bu yıl da çeşitli sebeplerle çıkan
büyüklü küçüklü orman yangınları ile başarıyla mücadele
ettik. Çalışmalarımızda canını ortaya koyarak gece gündüz
özveri ile çalışan bütün personelimize ve katkı sağlayan vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi, Türkiye; aynı iklim kuşağına sahip Akdeniz bölgesindeki ülkere göre yangınla mücadelede çok
başarılı durumdadır. Bu başarı hiç kuşkusuz çalışanlarımızla birlikte bütün vatandaşlarımızındır.
Ülkemizin en önemli kaynaklarından olan ormanlarımızın korunması ve mevcut orman alanlarımızın arttırılması konusunda hepimizin gerekli hassasiyeti göstermesi gerekmektedir.
Türkiye’yi daha yeşil bir ülke haline getirmek için Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Bakanlığımızca başlatılan “Milli Ağaçlandırma Seferberliği” nde ilk 6 ayda
hedeflerimizi aştık. Bakanlığımızın eylem planı kapsamında 2008 yılı programında birinci 6 aylık hedefimiz
olan 167.600 hektar alanı aşarak toplam 203.115 hektar
alanda 81.820.000 fidanı toprakla buluşturduk.
Bu konuda duyarlılık gösteren, fidan dikimi için seferberliğe katılarak bağış yapan bütün kurum, kuruluş ve
vatandaşlarımıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Gayretimiz daha yeşil, daha yaşanabilir bir
TÜRKİYE için...
Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle..
Prof. Dr. Hasan Zuhuri SARIKAYA
Müsteşar
04
İçindekiler
07
Son Altı Yılda
Gerçekleştirilen Çevre
Yatırımları Açıklandı
12
08
Çevre Yatırımlarıyla
Dünyanın İncisi
İstanbul’un Çehresi
Değişti
18
Ağaçlandırma
Seferberliği’nde İlk
Ayda Hedefler Aşıldı
23
Meteoroloji İşleri Genel
Müdürü Mehmet Çağlar
ile Meteoroloji Üzerine
Bir Söyleşi
24
Türkiye İklimi
28
Karabük ve Safranbolu
İçme Suyu Karasu
Kaynağı Koruma Alanı
İlan Edildi.
32
Orman Yangınları
Arsenik Giderme
Avrupa Birliği Eko-Etiket
Planı Nedir?
34
38
45
Uluslararası
Standartlarda Bir
Denetim İç Denetim
Ultraviyole
Radyasyonunun
Biyolojik Etkileri
Uluabat Gölü Sulak
Alan Yönetim Planı
52
56
Türkiye Çöplük
Olmasın Girişimi
Dünya’ya Örnek
Olan Bölgesel
Kalkınma Projeleri
Doğal Hayatı
Koruma Vakfı
60
63
64
Çevreden
1.Orman Yangınları
ile Mücadele
Sempozyumu
Bulmaca
51
Son Altı Yılda Gerçekleştirilen
Çevre Yatırımları Açıklandı
Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından son
altı yılda (2003-2008)
gerçekleştirilen çevre
yatırımları bir rapor olarak
sunuldu:
Çevre Çalışmaları ve
Yatırımları (2003-2008)
1.Mevzuatla İlgili Çalışmalar
15 yıl boyunca sürüncemede kalan
Çevre Kanunu günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden
düzenlenerek çevre hakkı birçok
gelişmiş ülkeden daha çağdaş bir
yaklaşımla ele alınmıştır. İlk defa
“Çevreye Karşı İşlenen Suçlar”
Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmıştır.
2003 yılından itibaren çevre mevzuatında %250’lik bir artışla, 32
olan düzenleme sayısı 110’a çıkarılmıştır.
2.Atık Yönetimi Çalışmaları
En önemli çevre problemlerinden
biri olan katı atıkların düzenli depolanması konusunda yapılan çalışmalarla 2003 yılında sadece 15
olan katı atık düzenli depolama
tesisi sayısı 2008 yılında 34’e çıkarılmıştır.
Hazırlanan Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar bu sayısı
130’a yükseltilerek 50 milyon kişinin atıkları düzenli şekilde bertaraf
edilecektir.
Ambalaj Atıklarının Kontrollü Ayrıştırılması Yönetmeliği hazırlanmıştır. 2003 yılında 350 bin ton olan
geri kazanılan ambalaj atığı miktarı, 2008 yılında 2,5 milyon tona
çıkarılmıştır.0 Toplama ve ayırma
tesisi sayısı ise 28’den 145’e yükseltilmiştir.
Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan
atıkların sebep olabileceği tehlike risklerinin ortadan kaldırılması
için tapılan çalışmalar neticesinde 2003 yılına kadar 4 adet olan
44 Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
düzenli bertaraf tesisi sayısı 21’e
yükselmiştir.
Su kirliliğinin önlenmesi maksadıyla sanayi ve belediyelerde
kanalizasyon ve atıksu arıtma
tesisi çalışmaları hızlandırılmıştır. 2002 yılında 145 atıksu
arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 248 iken, 2008 yılı itibariyle 205 arıtma tesisi ile hizmet
edilen belediye sayısı 419’a ulaşmıştır. Belediyelerin atıksu arıtma
tesislerinin ülke ihtiyaçlarına uygun önceliklerde yapılmasını sağlamak için bir Atıksu Arıtma Eylem
Planı hazırlanmıştır. Yapılan planlamalarda atıksu arıtma tesisi ile
hizmet verilen nüfusun toplam belediye nüfusuna oranı 2010 yılında %73’e, 2012 yılında ise %80’e
ulaşması hedeflenmektedir. Bu
hedeflere ulaşabilmek için atıksu
arıtma tesislerinin su havzalarına
göre planlanmasına başlanmış, bu
çerçevede 6 havzada Havza Koruma Eylem Planı çalışmaları tamamlanmıştır.
Yıllara Göre Mevzuat Düzenleme Sayısı
Düzenli Depolama Tesis Sayısı
Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği
ile 2008 yılından itibaren Belediyelere konutlardan kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğünü getirilmiştir.
AB müktesebatı uyum çalışmaları
kapsamında Tehlikeli Kimyasalların
İthalat ve İhracatı Tüzüğü ile Kalıcı Organik Kirleticiler Tüzüğü’ne
uyum çalışmaları devam etmektedir.
Gürültü kirliliği konusunda 2008 yılı
itibarıyla AB direktifi de dikkate alınarak yayımlanan Çevresel Gürültü
Yönetmeliği ile sorumlu kurum ve
kuruluşlar net olarak belirlenmiş,
gürültü kontrolü için uluslararası çevre politikalarıyla paralel bir
strateji tespit edilmiştir. Bu strateji
doğrultusunda öncelikle şehirlerde
havaalanı, otoyol, demiryolu gibi
önemli gürültü kaynakları civarında
gürültü haritaları çıkarılacak, daha
Yıllar İtibarıyla Atıksu Arıtma Hizmeti Veren Belediye Sayısı
Yıllara Göre Otomatik Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu Sayısı
sonra gürültü eylem planları hazırlanarak, gürültü paneli ve benzeri uygulamalara geçilecektir. 2014 yılına kadar
nüfusu 250 binin üzerindeki yerleşim
alanlarında gürültü haritaları ve eylem
planları tamamlanmış olacaktır.
Atık yönetimi konusunda önem verilen bir başka başlık ise hava kirliliğinin önlenmesidir. Hava kirliliğinin önlenmesi ve solunabilir temiz bir hava
için; 1986 yılından beri uygulanmakta
olan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Avrupa Birliği direktifleri de
dikkate alınarak değiştirilmiş ve kirlilik kaynakları (ısınma, sanayi, motorlu
taşıtlar) ve yakıt kalitesi dikkate alınarak 2003-2008 yılları arasında 4 adet
yeni yönetmelik hazırlanmış, projeler
yapılmış ve hava kalitesi ölçüm ağı
sistemi kurulmuştur. Bugün hava kalitesi sürekli takip edilen 81 ilimize ait
yapılan ölçümleri, internet üzerinden
Çevre ve Orman Bakanlığı web sayfasında 24 saat boyunca izlemek mümkündür.
Küresel iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarına ulusal ve uluslararası ölçekte önem verilmiştir. Küresel bir sorun olan iklim değişikliği
ile mücadele bağlamında ülkemiz
24 Mayıs 2004 tarihinde Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) taraf olmuştur. BMİDÇS kapsamındaki en önemli
taahhütlerimizden birini yerine getirmek amacıyla ilgili Bakanlıklarla birlikte Çevre ve Orman Bakanlığı İklim
Değişikliği I. Ulusal Bildiriminin hazırlanmasını koordine ederek UNDP ve
GEF’in finansman desteğiyle İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirim Raporu
hazırlanmış ve Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryasına Şubat 2007’de gönderilmiştir. Kyoto Protokolü’ne taraf olunması
için Bakanlar Kurulu kararı TBMM’ye
gönderilmiş, ilgili komisyonlarda görüşüldükten sonra Genel Kurul gündemine alınmıştır. Atık sektörüne yönelik
olarak, öncelikle atıkların kaynağında
azaltılması, geri kazanılması, düzenli
depolanması ve oluşan depo gazının
enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları
yaygınlaştırılmaktadır.
3.Çevre Düzeni Planları
Çevre Düzeni Planı; dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak
ekolojik ve ekonomik kararların bir
arada değerlendirilmesini sağlamak
üzere ekolojik, biyolojik, ekonomik, sosyal ve mekansal
veriler kullanılarak ve korumakullanma dengesi gözetilerek
kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik;
tarım, turizm, konut, sanayi,
ulaşım ve benzeri genel arazi
kullanım kararlarının ve bu kararlara ilişkin politika ve stratejilerini belirlendiği ve alt ölçekli planları yönlendiren üst
ölçekli fiziki planlardır.
2003 yılı itibariyle ülkemizin
%5’inde Çevre Düzeni Planı
varken, bugün ülkemizin yarısı Çevre Düzeni Planına kavuşmuştur. 2012 yılına kadar
tamamlayacağımız bu stratejik planlar, toprak kaynaklarımızın doğru şekilde kullanımını hedeflemektedir.
göre, ağaçlandırma çalışmalarımızla
dünya genelinde en fazla ağaçlandırma yapan ilk 10 ülke içinde yer
almayı başarmıştır. Ancak bununla
yetinilmemiş, 2008-2012 yıllarını
kapsayacak şekilde “Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı” hazırlanarak faaliyete başlanmıştır. Bu eylem planı kapsamında
Ülke Genelinde 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni
Planları Yıllara Göre Oranı
4.Ağaçlandırma Çalışmaları
Ülkemizin %27,2’si ormanlarla kaplıdır. Ancak bu ormanlarımızın %50’si iyileştirmeye
muhtaçtır. Hedefimiz ormanlarımızı en kısa sürede iyileştirmektir.
Yıllar İtibarıyla Ağaçlandırma ve Rehabilitasyon Çalışmaları
2003 yılından beri ormanların iyileştirilmesi ile ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarında büyük
bir hamle gerçekleştirilmektedir. 2002 yılında 79.000
hektar ağaçlandırma, erozyon
kontrolü, rehabilitasyon çalışması yapılırken 2008 yılında
bu miktar 4,5 kat arttırılarak
400.000 hektara çıkarılmıştır.
Uluslararası Gıda ve Tarım
Teşkilatı (FAO) raporlarına
Yönetim Planı Yapılan Sulak Alan Sayısı
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 5 5
olup, 600 bin hektar arazi sulu tarıma
kavuşturulmuştur.
2008–2012 yılları arasında 2 milyon
300 bin hektar, diğer bir ifade ile yaklaşık olarak Trakya büyüklüğünde bir
sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve ormanların iyileştirilmesi çalışması yapılacaktır. Milli Ağaçlandırma
Seferberliği için Türk Silahlı Kuvvetleri,
Milli Eğitim, Ulaştırma, Sağlık, Sanayi
Bakanlığı gibi pek çok kurum ve kuruluşla protokoller imzalanmıştır.
İçme Suyu Eylem Planı ve Sulama Eylem Planı ile bütün Türkiye’nin su ihtiyacı il il planlanmıştır.
Temiz bir enerji olan su kaynaklarının
enerji üretiminde kullanılması için Su
Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. GAP Eylem Planı ile özellikle sulama yatırımlarına hız
verilmiş, ilave kaynak aktarılmıştır.
2002 yılında 117 milyon adet fidan
üretilmekteyken, 2008 yılında bu
miktar 4 kat arttırılarak 400 milyon
adede çıkarılmıştır.
2002 yılında 2.199 hektar olan özel
ağaçlandırma miktarı yapılan teşvik
ve destekler neticesinde 5 kat arttırılarak 2008 yılında 11.500 hektara
çıkarılmıştır.
Sayıları her geçen gün artan Kent
Ormanları da bir taraftan şehirlerde
karbon yutağı vazifesi görecek, diğer
taraftan da insanımızı yaşadığı yerin
yanı başında yeşille buluşturacaktır.
Bu kapsamda 2003-2008 yılları arasında 63 Kent Ormanı kurulmuştur.
Dünyanın her tarafında ormanları
tehdit eden risklerin başında gelen
orman yangınları konusunda da büyük ilerleme kaydedilmiştir. Son 5 yılda yangına müdahale süresi 1 saatten 15 dakikaya indirilmiştir. Orman
yangınları ile mücadele için Kameralı
Yangın Takip Sistemi kurulmuştur. Bu
proje ile duman başlangıcından 1025 saniye içinde bulunmakta, Yangın
Yönetim Merkezine alarm gönderilmektedir. Yer ekibi güçlendirilerek
600 olan arazöz sayısı ise 1100’e
çıkarılmıştır. Son 3 yılda 600 adet
havuz ve su toplama çukurları oluşturulmuştur.
5. Biyolojik Çeşitliliğin Korunması
Çalışmaları
Bütün kıta Avrupa’sında 12.000 bitki
türü varken Türkiye’de 11.000 bitki türü vardır. Bu bitkilerin 4 binden
fazlası endemiktir. Yine bütün kıta
Avrupa’sında 80.000 hayvan türü
varken Türkiye’de 60.000 tür vardır.
Ülkemizin önemli doğal ve kültürel
66 Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
kaynaklarının korunması maksadıyla
korunan alan ilan çalışmalarına hız
verilmiştir. 2003 yılından bugüne
kadar 6 Milli Park, 16 Tabiat Anıtı,
12 Tabiat Parkı ilan edilmiştir. Bu
sayede sadece 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamındaki korunan
alanların toplamı 1.026.218 hektara
ulaşmıştır. 6 yılda, planı ve çalışmaları
tamamlanan korunan alanların sayısı,
ilk Milli Parkın ilan edildiği 1958 yılından itibaren geçen 45 yıllık süredekinden tam 3 kat fazladır.
1958’den 2003 yılına kadar 44 yılda toplam 14 alan planlanmışken;
2003-2008 yılları arasında 35 alan
planlanmış olup, 8 alanda da plan
çalışmaları devam etmektedir.
Ülkemizde ilk kez Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi
2008 yılında Muğla Dalaman’da
kurulmuştur. Dünyada nesli tükenmiş olan ve sadece 40 adet olan Kelaynaklar, Urfa Birecik’te çoğaltılarak
110 adete ulaştırılmış ve doğal göçlerinin devamlılığı sağlanmıştır. Akdeniz
kıyılarında nesli tükenmekte olan Akdeniz Foku Koruma Programı başarı
ile sürdürülmektedir.
İlk olarak 2002 yılında çıkarılan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği
2005 yılında revize edilerek AB Direktiflerine uyumlu hale getirilmiştir.
Etkin bir koruma kullanma dengesini
kurmak maksadıyla sulak alanlarımızda 25 adet koruma bölgesi belirlenmiştir. 2003 yılına kadar 3 alanda
yapılan sulak alan yönetim planı çalışmaları 2008 yılı itibarıyla 15’e çıkarılmıştır.
Kirlilik nedeniyle kaybedilen AB Korunan Alan A Sınıfı diploması gerçekleştirilen projeler sayesinde Manyas Kuş
Cenneti Milli Parkı’nın A Sınıfı Diploması ülkemize yeniden kazandırılmıştır.
Su kaynaklarının uluslararası ölçekte değerlendirilmesi için 5. Dünya
Su Forumu, ülkemizde yapılacaktır.
16-22 Mart 2008 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek olan
5. Dünya Su Forumu, coğrafi sınır
tanımayan su problemlerine karşı
birlikte hareket etmek için iyi fırsat
sağlayacaktır. Dünyanın en önemli su
zirvesi olan Forum’da su kaynakları
ve iklim değişikliğine uyum konusu
da bütün yönleriyle bilimsel olarak ele
alınacaktır.
6.Su Kaynakları Yönetimi
7.Özel Çevre Koruma
Bölgelerindeki Çalışmalar
Küresel iklim değişikliğinin en fazla etkilediği sektörlerden biri olan su
kaynakları konusunda bütün tarafların ihtiyaçlarını dikkate alan entegre
havza yönetimi anlayışıyla 457 tesis
hizmete alınmıştır. 124 adeti baraj ve
gölet, 21 adeti içme suyu projesi olan
tesislerden 90’a yakını sulama tesisi
Ülke genelinde belirlenen 14 Özel
Çevre Koruma Bölgesinde, 2002 yıllına kadar 76 adet proje gerçekleştirilmişken, 2008 yıllı itibarıyla toplam
296 adet proje gerçekleştirilmiştir.
6 yılda 3 adet katı atık düzenli depolama tesisi ve 6 adet transfer istasyonu tamamlanmıştır.
Çevre Yatırımlarıyla Dünyanın
İncisi İstanbul’un Çehresi Değişti
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, son 6 yılın çevre yatırımları
hakkında bilgi verdiği basın toplantısında kendisine yöneltilen sorular
üzerine İstanbul’da gerçekleştirilen
çevre yatırımlarını anlattı.
Bütün
Türkiye’de
olduğu
gibi
İstanbul’da da yapılan yatırımlarla
şehrin çehresi değişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir
Belediye Başkanı olduğu dönemde
hızlanan ve devam ettirilen çevre çalışmalarıyla İstanbul’da içme suyundan atık bertarafına, hava kirliliğinden
ağaçlandırmaya kadar pek çok ilke
imza atıldı.
Çöp Patlamalarına Son Verildi
1994 öncesinde çöplerin toplanmadığı, çöp patlamalarının yaşandığı
İstanbul’da ilk defa Asya ve Avrupa
yakasında birer adet olmak üzere katı
atık düzenli depolama tesisleri hizmete açıldı.
İstanbul tarihinde ilk defa tıbbi atıklar
mevzuata uygun olarak ayrı toplandı
ve yakma tesisinde bertaraf edilmeye
başlandı. Alt kademe belediyelerinin
topladığı katı atıkların çevreci, ekonomik olarak taşınmasını sağlamak
için 6 adet katı atık aktarma merkezi
yapıldı. Türkiye’de ilk defa çöplerden
elektrik üretimi yine bu dönemde gerçekleştirildi.
Bütün eski vahşi çöp döküm alanları ıslah edilerek yeşillendirildi,
gençler için spor alanları haline
getirildi. 42 vatandaşımızı kaybettiğimiz, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü
ıslah edilerek, spor tesisleri ve yeşil
alan olarak İstanbulluların hizmetine
sunulmuştur.
Türkiye’nin en büyük kompost tesisinin temeli aynı dönemde atılmıştır.
Şu an bu tesiste organik gübre kriterlerini sağlayan kompost üretilmekte,
bir günde 50 ton çimento fabrikası
için atıktan türetilmiş yakıt ve 40 ton
plastik hammaddesi granül üretilmektedir.
İstanbul’un asırlardır devam eden ve
karikatürlere mevzu olmuş su meselesi, 1994 yılından itibaren kısa süre
içinde yapılan 7 adet baraj, dev isale
hatları, su hazneleri, terfi merkezleri ve şebekenin yenilenmesiyle çözülmüştür. İstanbul’da su kesintileri
son bulmuştur. Su kayıpları %65’ten
%25’e fiziki kayıplar ise %5’in altına
çekilmiştir.
7 Tepeye 7 Barajla Su Getirildi
Haliç Temizliği
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
Belediye
Başkanlığı
döneminde,
İstanbul’daki mevcut bütün su arıtma tesisleri yenilenmiş, Türkiye’de
ilk defa ozonlama ve aktif karbon
gibi ileri arıtma teknikleri kullanılmaya başlanmıştır. Su arıtma tesislerinin kapasitesi günde 1.078.000
m3ten 3.558.000 m3e çıkarılmıştır.
İstanbul’un sadece o günü değil, geleceği de kurtulmuştur. Halihazırda
çalışan su arıtma tesisleriyle İstanbul,
AB standartlarındaki kaliteyle, Avrupa
şehirlerinin içinde en kaliteli suyu halkına sunabilen şehirlerden birisidir.
1994 yılından önce ağır kokuların
yükseldiği Haliç, hiçbir canlının yaşayamadığı, adeta bir bataklık halindeydi. Organik maddelerin havasız ayrışmasından doğan metan, hidrojen
sülfür gibi gazların kokusu kilometrelerce öteden hissediliyordu. Bu manzarayı gören yabancı uzmanlar, Haliç
artık kullanılamaz, en iyisi tamamen
doldurulup değerlendirilmelidir diye
rapor vermişler ve bu raporlar taraftar
da bulmuştu.
Mart 1994’den önce atıksu arıtımı
için sadece Yenikapı ve Üsküdar’da
ön arıtma tesisi ve deniz deşarjı tesisi
mevcuttu. Ancak bu tesislerin kolektörleri, atıksu kanalları ve kanal bağlantıları yapılamadığı için, İstanbul’da
oluşan atık suların sadece %5’i ön
arıtmadan geçiyor, 2 milyon m3 atıksuyun %95’i olan 1,9 milyon m3 atıksu Haliç’e ve denize dökülüyordu.
Haliç’te o dönemde hiçbir canlı yaşamaz hale gelmişti.
Çevre Yılı ilan edilen 1996’dan itibaren atıksu ve çevre yatırımlarına hız
verilmiş, İstanbul’da ilk biyolojik ve
ileri biyolojik atıksu arıtma tesisleri
inşa edilmiştir. Bu çerçevede;
1)Baltalimanı Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı
2)Terkos İleri Biyolojik Atıksu Arıtma
Tesisi
3)Tuzla Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi
ve Deniz Deşarjı
4)Büyükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve
Deniz Deşarjı
5)Küçükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve
Deniz Deşarjı
6)Paşaköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma
Tesisi ve tünelleri
7)Kadıköy Ön Arıtma Tesisi ve Deniz
Deşarjı
8)Küçüksu Ön Arıtma Tesisi ve Deniz
Deşarjı’nın temelleri atılmış ve hızla
tamamlanmıştır.
Ayrıca bu tesislere atıksu bağlantılarını sağlayan kanallar, kolektörler ve
dev atıksu tünelleri inşa edilmiştir.
Böylece atıksu, arıtma tesislerinden
geçirildikten sonra denize deşarj edilen atıksu oranı 1994 yılında %5 iken,
bu oran %85’e yükselmiştir.
Su meselesinin halledilmesinden
sonra 1997 yılı Haliç Yılı olarak ilan
edilmiş, Güney Haliç ve Kuzey Haliç
tünelleri kısa sürede bitirilerek, Haliç tabanındaki 5 milyon m3 çamur,
dünyada nadir olarak uygulanan bir
teknolojiyle Alibeyköy’deki eski bir
taş ocağına pompalanmıştır. Burada çöken çamurun üst kısmındaki
duru faz filtrelerden süzülerek tekrar
Haliç’e verilmiştir. Böylece çok düşük
maliyetle ve kimseyi rahatsız etmeden Haliç temizlenmiş, eski günlerine
döndürülmüştür. Kısa süre içinde Haliçte 33 tür balık ve su canlısı yaşamaya başlamış, çevre düzenlemeleriyle Haliç eski güzelliğine kavuşmuş,
insanlar mesire yeri olarak kullanmaya başlamıştır. Haliç, bataklıktan altın
boynuza dönüştürülmüştür.
Hava Kirliliğinin Önüne Geçildi
İstanbul’da hava kirliğinin önlenmesi için de tarihinin en büyük hamlesi
başlatılmıştır. Havadaki kükürtdioksit konsantrasyonun 1500-2500
mikrogram/m3 gibi standartların 6
ile 10 katı kadar anormal değerlere
çıktığı şehirde ilk defa yakıt kalitesine standart getirilmiş, hava kirliliğinin
yoğun olduğu bölgelerden başlanarak
doğalgaza kavuşturulmuştur.
Yol kenarları ağaçlandırılmış, yeni
parklar açılmış, çöplük halindeki
Kadıköy-Tuzla civarı sahilleri, Avrupa
yakasında Haliç’ten Büyükçekmece’ye
kadar bütün sahiller yeşillendirilerek
parklarla İstanbul’un nefes alabileceği
yeşil alanlar teşkil edilmiştir.
Kısaca İstanbul’un su, katı ve tıbbi atık
meselesi o dönemde yapılan tesislerle çözüme kavuşturulmuştur.
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 77
2008/3
e
d
’n
i
ğ
i
l
r
e
b
r
e
f
e
S
Ağaçlandırma
ı
d
l
ı
ş
A
r
e
l
f
e
d
e
H
a
d
İlk Ay
B
ir ülkenin en önemli tabii
kaynaklarından biri olan ormanların korunması ve artırılması konusunda atalarımızın
gösterdiği hassasiyeti devam ettirmek, Türkiye’yi yeşil ve mavinin
kucaklaştığı bir ülke haline getirmek
için Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından başlatılan Milli Ağaçlandırma
Seferberliği’nde ilk altı aylık hedefler
aşılarak, %127 gerçekleşme sağlandı
edilmesi, erozyanla mücadele ederek
topraklarımızın göllere, barajlara ve
denizlere taşınmasının önlenmesi
gayesiyle Milli Ağaçlandırma Seferberliği başlatılmıştır. Bu maksatla
01 Kasım 2007 tarihli resmi gaztede yayımlanarak yürürlüğe giren
“Ağaçlandırma Seferberliği” konulu
2007/28 nolu Genelge doğrultusunda “Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberliği Eylem Planı”
hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Türkiye; topografik yapısı, iklimi, uygulanan zirai yöntemleri, aşırı mera
ve orman tahriabatı ve toprakları çoğunlukla erezyona duyarlı olması nedeni ile dünya yüzünde yüksek düzeyde erozyana maruz kalan ülkeler
arasında yer almaktadır.
Eylem Planında 4122 sayılı Milli
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberlik Kanununa işlerik kazandırılması gayesiyle bir çok kamu kurum
ve kuruluşuna ve sivil toplum kuruluşlarına da görevler verilmiştir.
En kısa sürede orman varlığının artırılması, bozuk ormanların rehabilite
8
Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Bu eylem planı, 2008-2012 yılları arasını kapsamaktadır. Plan kapsamında beş yılık süre içerisinde
2.300.000 hektar alanda ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü ve mera ıslahı çalışması ile 2 milyar 300 milyon adet fidan dikilmesi
planlanmıştır. Bu miktarın 2.164.000
hektarında Çevre ve Orman Bakanlığı, 136.000 hektarında ise diğer kurum ve kuruluşlar çalışma yapacaklardır. Çalışmaların toplam maliyeti
2.702.100.000 YTL olarak öngörülmektedir.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül
ve Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın himayelerinde Ağaçlandırma Seferberliği başlatılmıştır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül 29 Kasım 2007 tarihinde
Cumhurbaşkanlığı Köşkünün Bahçesine fidan dikerek “Ağaçlandırma
Seferberliği”ni başlatmıştır.
Protokoller
4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolü Seferberliği kanunu
çercevesinde çeşitli kurum ve kuruluşlar ile protokoller imzalandı.
14 Kasım 2007 Tarihinde Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun ile protokol imzalandı.
12 Aralık 2007 tarihinde Milli Eğitim
Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik ile
protokol imzalandı.
18 Aralık 2007 tarihinde Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım ile protokol imzalandı.
24 Ocok 2008 tarihinde Devlet Bakanı Prof. Dr. M. Sait Yazıcıoğlu ve
Diyanet İşleri Bakanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile protokol imzalandı.
İstanbul’da düzenlenen bir törenle “Ağaçlandırma Seferberliği Eylem
Planı” kamuoyuna tanıttığı, “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı 2008-2012 Kitabı”
ve Çevre Orman Bakanlığı tarafından
hazırlanan genelge 81 ilin valiliğine
gönderilmiştir.
Yazılı basın için, Milli Ağaçlandırma
Seferberliği çalışmalarının ülkemiz ve
halkımıza kazandıracağı değerlerin
anlatıldığı ve çalışma seyrinin nasıl
olacağına dair bilgi verilen bir basın
toplantısı düzenlenmiştir.
İl Valileri nezdinde bütün kamu kurum ve kuruluşlarının iştirakleri ile
bilgilendirme ve il eylem planları çalışmaları yapılacaktır.
06 Ocok 2008 tarihinde Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ile protokol
imzalandı.
Yine ileride İl Çevre ve Orman Müdürlükleri ile Orman Bölge Müdürlükleri vasıtasıyla okullarda ve Halk
Eğitim Merkezlerinde bilgilendirme
toplantıları yapılmıştır.
04 Mart 2008 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile protokol imzalandı.
Halkımızın seferberliğe kolay katılabilmesi için yeşil masallar oluşturulmuş ve web sayfası hazırlanmıştır.
02 Aralık 2007 tarihinde Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla
Bakanlığımızın
www.cevreorman.
gov.tr adresinde www.agaclandir-
maseferbirligi.gov.tr
ağaçlandırma
seferberliği sayfası oluşturulmuştur.
Yapılan çalışmalar Bölge İl Müdürlüklerince günlük olarak web sayfasına
işlenmekte, böylece kamuoyunca
yapılan çalışmaların takip edilmesi
sağlanmaktadır. Geliştirilen ve güncellenen web sayfasıyla birlikte, çalışmalarımızı şeffaf bir biçimde çağdaş paylaşım ortamında kamuoyuna
sunulmaktadır.
Bağış Kampanyaları
Halkımızın, kamu kurum ve kuruluşlarının
Milli
Ağaçlandırma
Seferberliği’ne desteğini sağlamak
maksadıyla çeşitli hesaplar açılmış ve
banka hesabı haricinde her ortamdan katılımın gerçekleşebileceği SMS
kampanyası başlatılmıştır.
Halkımızın katılım sağlaması için
T.C. Ziraat Bankası Emek Şubesinde 1923 nolu hesap açılmıştır.
Bütün GSM operatörlerinden 1 SMS
1 fidan (5 Ytl.) kampanyası başlatıldı
İl Özel İdareleri, Kurum ve Kuruluşlarının bütçelerine ağaçlandırma faaliyetleri için kaynak ayrılması sağlanmıştır.
İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinde
şartlı bağış hesapları açılmıştır.
Faaliyetler
2008
Ha
2009
Ha
2010
Ha
2011
Ha
2012
Ha
Toplam
Ha
Ağaçlandırma
(Bakanlık)
20.000
22.000
24.000
25.000
25.000
116.000
Ağaçlandırma
(Diğer kurumlar)
20.000
22.000
24.000
30.000
40.000
136.000
57.000
60.000
70.000
70.000
70.000
327.000
318.000
330.000
335.000
345.000
355.000
1.683.000
5.000
6.000
7.000
10.000
10.000
38.000
420.000
440.000
460.000
480.000
500.000
2.300.000
Erozyon Kontrölü
Rehabilitasyon
Mera Islah
Toplam
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 9
Seferberlik Eylem Planı
Kapsamında 2008 Yılı İlk Altı Aylık
Uygulama Sonuçları
Milli Ağaçlandırma Seferberliği çerçevesinde fidan üretimi ve ağaçlandırılacak alanların tesbit çalışmaları
yapılmıştır. Seferberlik için ihtiyaç
duyulan 400 milyon adet fidan üretimi gerçekleştirilmektedir.
Bakanlığımızın Eylem Planı kapsamında 2008 yılı programı
400.000 hektar olup 2008 yılı birinci altı aylık hedefi 167.600 hektara
karşılık 203.115 hektar olarak gerçekleşmiş, 53.720.000 adet fidan
dikilmiştir.
Ayrıca meşe palamudu ve badem
tohumu doğrudan sahalara ekilerek 20 milyon adet fidan elde edilmiştir.
Ankara Yeşillenyor
Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında pilot il seçilen Ankara’da 2008 yılı
içerisinde 6.060.600 adet fidan dikilmiştir.
Bakanlığımızca Fidan Desteği
Eylem Planı kapsamında askeri birliklere, okulara, belediyelere, köy tüzel
kişiliklerine, diğer kişi ve kuruluşlara
15 milyon adet fidan bedelsiz olarak
verilmiştir.
Kurum ve Kuruluşların
Ağaçlandırma Çalışmalarından
Örnekler
Milli Ağaçlandırma Seferberliği çercevesinde il valiliklerimiz, belediyelerimiz ve sivil toplum kuurluşları
tarafından bu çalışmalar kendilerine
özgü kampanyalar haline getirilerek
çalışmalara yoğun bir katılım sağlanmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarafından
Yapılan Ağaçlandırma Faaliyetleri
Genelkurmay Başkanlığı ile yapılan
10 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
protokol kapsamında 714,2 hektarda 506.290 adet fidan dikilerek
ağaçlandırılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı
Tarafından Yapılan Ağaçlandırma
Faaliyetleri
Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokol kapsamında 259 adet
ibadethanenin 20 hektar alanında
23.201 adet fidan dikilerek çevresinin ağaçlandırılması sağlanmıştır.
1126 adet mezarlıkta 1.420.859
adet fidan dikilerek 2900 ha alan
ağaçlandırılmıştır.
Karayolları Ağaçlandırıyor
Ulaştırma Bakanlığı ( Karayolları Genel Müdürlüğü) ile yapılan protokol
kapsamında 465 km. uuznluğundaki 42 adet farklı karayolunda toplam
276.069 adet fidan dikilerek kara
yolu kenarları ağaçlandırılmıştır.
Köy Yollorı Ağaçlandırılıyor
542 Hektar alanda 291.900 adet fidan dikilerek 5.318 adet köy yolunun
ağaçlandırılması sağlanmıştır.
Hastane ve Sağlık Ocakları
Ağaçlandırılıyor
Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokol
kapsamında 412 adet sağlık ocağı ve hastanede 107 hektar alanda
57.470 adet fidan dikilerek sağlık
ocağı ve hastane bahçelerinin ağaçlandırılması gerçekleştirilmiştir.
Okul Bahçeleri Ağaçlandırılıyor
Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol kapsamında 2.970 adet okulda toplam 2.850 hektarda 660.000
adet fidan dikilerek okul bahçelerinin
ağaçlandırılması gerçekleştirilmiştir.
İlk 6 Aylık Hedef Aşıldı
Halkımızın vermiş olduğu destekle;
ilk 6 aylık hedef olan 168.000 hektar
alana karşılık 213.389 hektar alanda
çalışma yapılarak 81.820.000 adet
fidan toprakla buluşmuştur.
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberliği Eylem Planı’nın ilk 6 aylık hedefi aşılarak %127 gerçekleşme
sağlanmıştır.
Milli Ağaçlandırma Seferberliğne
Halkımızdan Büyük Destek
Bakanlığımız haricindeki diğer kurum
ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, özel ve tüzel kişilikler için 20.000
hektar olan program 10.274 hektar
olarak gerçekleşmiş 8.1 Milyon adet
fidan dikilmiştir.
İllere Göre 6 Aylık Çalışma Sonuçlar:
Toplam olarak ilk altı aylık hedef olan 168.000 hektar
programa karşılık 213.389 hektar alanda çalışma yapılarak 81.820.000 adet fidan toprakla buluşmuştur.
2008 yılı Eylem Planı hedefi olan 420.000 hektar
programın ilk 6 ayında 213.389 hektarı gerçekleştirilmiştir.
Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008 yılında;
T.C. Ziraat Bankası 1923 nolu Ağaçlandırma Seferberliği hesabı ile 81 İl ve Çevre Orman Müdürlüklerinin
hesaplarında toplam 7.300.000 YTL bağış birikmiştir.
SEFERBERLİK SONUCUNDA
• Orman varlığımız artacak
• Bozuk orman alanları iyileştirilecek
• Erozyon azaltılacak
• Su kaynakları korunacak
• Fidan dikme alışkanlığı yaygınlaştırılacak
• Baraj, göl ve göletlerin rusubatla dolması önlenecek
• Sel ve taşkınlar azalacak
• İklim değişikliği ve çölleşme en aza indirilecek
• Kırsal kesime istihdam sağlanacak
• Bozulan tabii denge tesis edilerek
GELECEK
NESİLLERE
YEŞİL VE
YAŞANABİLİR
BİR ÜLKE
BIRAKILACAKTIR
İl Adı
2008 Yılı
Programı
(Ha.)
İlk 6 Aylık
Program
(Ha.)
Çalışma
Yapılan
Alan (Ha.)
Dikilen Fidan
Miktarı
(Adet)
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
HAtay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalavo
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
13.400
6.950
6.900
650
5.600
10.900
8.300
7.100
4.400
12.300
4.400
2.100
1.900
9.300
4.650
10.850
10.300
6.550
10.500
10.700
2.800
2.800
4.600
5.500
7.500
9.250
2.100
8.050
1.200
900
1.650
6.450
13.550
1.700
6.400
3.250
13.900
4.850
2.300
2.400
2.600
14.050
15.700
5.700
11.400
10.800
3.250
8.400
700
350
2.050
8.000
2.100
3.850
3.000
1.800
6.100
7.950
1.000
10.100
5.300
1.600
500
4.700
1.000
9.600
2.700
1.150
900
5.800
1.300
300
1.800
1.550
2.150
900
1.050
2.000
3.400
1.900
1.600
5360
2780
2760
260
2240
4360
3320
2840
1760
4920
1760
840
760
3720
1860
4340
4120
2620
4200
4280
1120
1120
1840
2200
3000
3700
840
3220
480
360
660
2580
5420
680
2560
1300
5560
1940
920
960
1040
5620
6280
2280
4560
4320
1300
3360
280
140
820
3200
840
1540
1200
720
2440
3180
400
4040
2120
640
200
1880
400
3840
1080
460
360
2320
520
120
720
620
860
360
420
800
1360
760
640
10.549
6.035
4.687
73
2.297
6.748
2.125
189
2.774
6.383
3.209
698
871
3.368
5.229
3.391
9.614
4.467
3.949
3.852
1.197
1.772
8.315
50
151
8.741
65
2.802
816
172
949
4.517
7.129
995
5.650
414
1.357
3.152
1.326
881
466
9.938
10.877
1.854
8.141
3.800
850
2.452
360
577
1.091
1.392
169
1.253
1.170
714
11
5.278
1.217
3.390
193
1.394
464
2.784
523
3.855
1.012
518
860
3.596
516
249
602
632
16
236
178
4.563
935
4.362
33
660.270
182.794
1.737.581
45.270
648.500
3.546.541
329.580
87.172
471.967
65.684
69.758
17.429
29.510
228.053
1.874.500
313.132
389.984
230.845
1.088.000
773.240
702.749
1.675.263
856.493
532.632
203.290
2.184.040
350.800
842.141
157.535
23.777
212.600
956.996
3.692.786
243.906
397.991
170.600
98.249
1.393.476
838.763
947.350
120.793
5.098.265
2.733.678
193.310
248.626
1.148.834
44.327
677.018
301.400
263.435
351.380
670.287
70.879
167.186
447.880
25.645
2.273.900
1.868.135
291.200
224.030
74.371
1.010
691.464
6.404.192
156.070
1.935.400
27.833
465.934
253.257
938.071
1.253.526
70.460
2.510
5.080
1.051.970
271.880
14.833
555.000
578.360
274.188
0
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 11
Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ile
Meteoroloji Üzerine Bir Söyleşi...
Meteoroloji Genel Müdürü ÇAĞLAR:
“Meteorolojik uyarıların bölgesel ve zamansal
tutarlılığı %90’lar seviyesindedir.”
Ç.İ.: Ülkemizin en köklü kuruluşlarından olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ)’nin kuruluş gayesi ve tarihçesi hakkında
bilgi verir misiniz?
M.Çağlar: Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının
oluşumunu, gelişimini ve değişimini,
nedenleri ile inceleyen ve bu hava
olaylarının canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran
bir bilim dalıdır.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ), 17 Şubat 1937 de
Ulu Önder Atatürk tarafından imzalanan 3127 sayılı kanunla kurulmuştur.
12 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Halen Çevre ve Orman Bakanlığı’na
bağlı bir kuruluş olan Genel Müdürlüğümüz; merkez birimleri ve 23 bölge müdürlüğü ile bunlara bağlı çeşitli
özelliklerde 579 adet istasyondan
oluşan bir organizasyon yapısına sahiptir.
Görevlerimiz; modern teknolojileri,
elektronik gözlem sistemlerini, radarları, radyosonde sistemlerini, uyduları, süper bilgisayar sistemlerini
ve sayısal modelleri kullanarak;
•Meteorolojik gözlemleri (yağış, rüzgar, sıcaklıklar, nem, basınç, hadiseler, görüş uzaklığı, bulutluluk, buharlaşma, güneşlenme, radyasyon,
deniz suyu sıcaklığı, yukarı atmosfer
gözlemleri) yurt genelinde yapmak,
bu verileri arşivlemek, zamanında
kullanıcılara ulaştırmak,
•Hava tahmini ve meteorolojik uyarıları yapmak,
•Ülkemizin iklim değişikliğine karşı
alacağı önlemlere yönelik iklim değişikliğini izlemektir.
Ç.İ.: Hizmet Verdiğiniz Sektörler
Nelerdir?
M.Çağlar: Uzun yıllardır hizmet verdiğimiz savunma, ulaştırma ve tarım
sektörlerinde meteorolojik ihtiyaçlar
gün geçtikçe artarken; çevre, denizcilik, turizm, sanayi, enerji, şehircilik,
bayındırlık, adalet, sigorta ve sağlık
sektörleri başta olmak üzere pek çok
ekonomik ve sosyal konu meteorolojinin hizmet alanına girmiştir.
Hava tahminleri günlük hayatın planlamasında ve sektörel iş planlarında
büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde
görülen kuvvetli meteorolojik hadiseler (kuvvetli yağış, fırtına, dolu, kar yağışı vb.) özellikle şehir merkezlerinde
bazı olumsuzluklara neden olmakta,
bu tür olaylar öncesinde yayınlanan
meteorolojik erken uyarıların afet yönetimi ve risk azaltmada can ve mal
kayıplarını en aza indirmede oldukça
büyük önemi bulunmaktadır. Orta ve
daha uzun vadeli tahminlerimiz tüm
sektörlerin uzun vadeli planlamalarında risk/fayda analizleri için yararlı
olmaktadır.
Hazırlanan meteorolojik ürün ve hizmetler; basın yayın organları üzerinden ve günlük bir milyona yakın
ziyaretçisi olan www.dmi.gov.tr internet sayfaları ile 40 milyonu aşkın
dinleyici potansiyeline sahip Meteorolojinin Sesi radyosundan kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Denizciler için hazırlanan www.pirireis.dmi.
gov.tr denizcilik sayfaları, havacılara
özel hazırlanan www.hezarfen.dmi.
gov.tr ve mobil erişimler için tasar-
lanan wap.dmi.gov.tr ve pda.dmi.
gov.tr sayfalarımız sıkça ziyaret edilmektedir.
Yine meteorolojik bilgilere internet
sayfamızdan TUMAS sistemi aracılığı
ulaşılmaktadır.
Ç.İ.: Dünyada ve Türkiye’de hava
tahminlerinin isabet oranı nedir?
M.Çağlar: Bilimsel ve teknolojik alt
yapıya bağlı olarak, modern hava
tahmin tekniklerinin uygulandığı ülkelerde, sayısal modelleme çalışmaları
sayesinde üretilen tahminlerin tutarlılık oranı ilk 24 saat için % 85-90 seviyelerine kadar ulaşmaktadır. Hava
tahmin tutarlılığımız, son yıllarda
uydu ve radar teknolojik sistemlerinin daha etkin kullanımı, gelişmiş bilgisayar sistemlerinde çalıştırdığımız
sayısal model ve hızlı iletişim sistemleri sayesinde % 85-90 aralığındadır.
Kuvvetli meteorolojik hadiseler öncesinde yayınlanan meteorolojik uyarıların bölgesel ve zamansal tutarlılığı
da % 90’lar seviyesindedir.
Ç.İ.: Meteoroloji konusunda milletlerarası işbirlikleriniz nelerdir?
M.Çağlar: Meteorolojik hizmetler,
milli bir nitelik arz etmesinin yanı
sıra, tüm insanlığı ilgilendirmektedir.
Bu nedenle dünya üzerinde bulunan
tüm ülkeler birbirleriyle iş birliği içinde olmak zorundadır. Bu iş birliği için
de, milletlerarası kuruluşlarla entegrasyon sağlanmıştır. Entegrasyonun
sağlanmasında teknolojinin kullanımının yanında, yetişmiş personele
de ihtiyaç duyulmaktadır. Genel Müdürlüğümüz aşağıda belirtilen uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde
çalışmalarını sürdürmektedir.
Dünya
Meteoroloji
Teşkilatı
(WMO), 11 Ekim 1947 tarihinde
Washington’da aralarında Türkiye’nin
de bulunduğu 42 ülke iştiraki ile kurulmuştur. Merkezi Cenevre’de bulunan WMO’ya, 31 Mayıs 1949 tarih
ve 5411 sayılı kanunla ülkemiz üye
olmuştur. Genel Müdürlüğümüz ile
WMO arasında 1999 yılında yapılan
görüşmeler sonucu DMİ bünyesinde
WMO Antalya, İstanbul ve Ankara
Bölgesel Eğitim Merkezleri kurulmuş
olup bu merkezlerde çeşitli ülkelerden katılımcılarla milletlerarası eğitimler verilmektedir.
Hava tahminleri için yüksek performanslı bilgisayar sistemleri, sayısal
model ve uzmanlara ihtiyaç duyulduğundan, aralarında ülkemizin de bulunduğu 17 Avrupa ülkesi tarafından,
11 Kasım 1973 tarihinde İngiltere’nin
Reading şehrinde Avrupa Orta Vadeli
Tahminler Merkezi (ECMWF) kurulmuştur.
Meteorolojik hizmetler için uydu fotoğrafı ve bilgileri büyük önem arz
ettiğinden ve uydu işletmeciliği için
gerekli maliyetin yüksekliğinden dolayı, Avrupa Ülkeleri işbirliği yaparak
Almanya’nın Darmstadt şehrinde Avrupa Meteorolojik Uydular İşletme
Teşkilatı (EUMETSAT) 1983’te kurulmuş ve Türkiye de 1984 tarihinde
üye olmuştur.
Dünya çapında meteorolojik ürünlerin
kullanımıyla ortaya çıkan ekonomik
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 13
faydadan, meteoroloji teşkilatlarının
daha fazla pay alması, bu ürünlerin
serbest dolaşımıyla, ulusal meteoroloji teşkilatlarının kendi aralarında
haksız rekabete neden olmadan yarışmaları, teknolojik ve bilimsel yönden gelişmelerini sağlamak amacıyla
Ekonomik Meteorolojik Fayda Grubu
(ECOMET), 1995 tarihinde BelçikaBrüksel’de kurulmuş olup halen 20
Avrupa ülkesi bu grubun üyesidir.
Ülkemiz 1 Ocak 2000 tarihinde üye
olmuştur.
15 Avrupa ve Akdeniz ülkesinden
oluşan ALADIN Sınırlı Alan Sayısal
Hava Tahmin Modeli geliştirme grubuna ülkemiz, 1 Ocak 2008 tarihinde
katılmıştır. Bu model Genel Müdürlüğümüzde operasyonel olarak kullanılmaktadır.
Ç.İ.: Dünyadaki teknolojik gelişmelerin neresindeyiz ?
M.Çağlar: Günümüzde meteorolojik
karakterli doğal afetler öncesinde ve
sonrasında yayınlanan erken uyarılarla sosyal ve ekonomik kayıpların en
aza indirilmesi, enerji ve su kaynaklarından optimum fayda sağlanması
ve insan hayatının kolaylaştırılması
amacıyla hizmet veren çağdaş meteoroloji birimleri, teknolojiyi yoğun
biçimde kullanmak zorundadır. Genel Müdürlüğümüzde kullanmakta
olduğumuz teknoloji ve sistemlerimiz gelişmiş ülkelerin kullandıkları ile
paralellik göstermektedir. Küresel ve
lokal sayısal hava tahmin modelleri,
super bilgisayar sistemleri, elektronik
gözlem sistemleri, uydu, radar ve
iletişim sistemleri ile bilişim teknolojileri kurumumuzun temel teknoloji
kaynaklarını oluşturmaktadır.
a)Otomatik
Sistemleri;
Meteoroloji
Gözlem
b)Meteoroloji radarları;
Hava kütlelerinin konumlarını, hareket yönünü ve hızlarını tespit edebilen, önemli meteorolojik hadiseleri oluşturabilecek hava kütlelerinin
takibi ve etkilerinin önceden tahmin
edilebilmesini mümkün kılan gözlem
sistemleridir. Radarlardan, kısa süreli
hava tahmini başta olmak üzere, çeşitli meteorolojik çalışmalar için katkı
sağlayan veriler elde edilmektedir.
Genel Müdürlüğümüzde 4 adet
Doppler Meteoroloji Radarı (Ankara/
Elmadağ, İstanbul/Çatalca, Balıkesir/
Balya, Zonguldak/Ereğli) kullanılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda da ülkemizi kapsayacak şekilde radar sistemleri kurulacaktır.
c)Radyosonde Gözlem Sistemleri;
Meteorolojik parametreleri otomatik olarak sensörler yardımıyla ölçen, belirli formatlarda meteorolojik mesajlara
dönüştüren, kalite kontrol işlemlerini yapan,
bu
bilgileri
belirli
formatlarda saklayan, grafikler
oluşturan, bu
bilgilerin çeşitli
yerlerde görüntülenmesini ve ilgili
merkezlere
iletilmesini
gerçekleştiren sistemlerdir.
Gözlem ağımızın yarısı
Otomatik
Meteoroloji
14 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Gözlem Sistemlerine dönüştürülmüş
olup önümüzdeki dönemde de kalan
kısmı otomasyona dönüştürülecektir.
Uçuculuk hizmetlerine, meteorolojik tahminlere yönelik olarak yer seviyesinden 30 km yüksekliğe kadar
atmosferdeki sıcaklık, nem, rüzgâr
ve yükseklik bilgilerinin elde edilmesinde 8 adet Radyosonde İstasyonu
(Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum,
Isparta, İstanbul, İzmir, Samsun) sistemimiz kullanılmaktadır.
d)Uydu Sistemleri;
Genel Müdürlüğümüz 1984 yılından
bu yana kurucu üyesi olduğu Avrupa
Meteorolojik Uydu İşletme Teşkilatı
(EUMETSAT) uydularından ve kutupsal yörüngeli NOAA ve MetOp uydularından görüntüler almakta ve hava
tahmininde kullanmaktadır.
Alınan uydu görüntüleri ve bu görüntülerden üretilen meteorolojik ürünler hava tahmininin yanı sıra, havacılık meteorolojisi ve araştırma amaçlı
kullanılmaktadır.
Ç.İ.: Meteorolojinin Sesi Radyosu
hakkında bilgi verirmisiniz ?
M.Çağlar: 46 seneden bu yana dinleyicisine seslenen “Meteorolojinin
Sesi Radyosu” yenilenen yapısı ile,
bu kez farklı bir dinamizmle ama
özünden ve geleneğinden kopmadan
yoluna devam ediyor. Günlük yayın
programları içinde artık daha fazla
canlı yayın yer alıyor. Her saat başı
güncellenen haberler, deniz ve hava
tahmin raporları, yol durumu dinleyiciye aktarılıyor, zaman zaman uzman konukların fikirleri alınıyor. Farklı
eğitim - kültür programları ve canlı
kuşak yayınları ile değişen ve gelişen
yüzünü dinleyicileri ile paylaşıyor.
Meteorolojinin sesi radyosu; Adana 107.2, Afyon 91.5, Ankara 92.4,
Antalya 88.7, Bolu 91.5, Bursa 92.0,
Çanakkale 95.0, Diyarbakır 91.5,
Elazığ 96.4, Erzurum 93.5, Eskişehir 90.7, İstanbul 103.0, İzmir 92.4,
Kayseri 90.0, Kocaeli 90.2, Konya
96.7, Malatya 92.4, Mersin 89.7,
Samsun 92.4, Şanlıurfa 94.0, Trabzon 91.7, Tokat 93.6, Zonguldak
91.5, Van 105.5, Alanya 91.9, Bodrum 91.8, Marmaris 92.3 frekanslarından, Turksat 1C ve www.dmi.gov.
tr internet üzerinden dinlenebilmektedir.
Ç.İ.: Hava Tahminleri yanı sıra verdiğiniz diğer hizmetler ve çalışmalar nelerdir?
M.Çağlar: Türkiye genelinde meteorolojik gözlem istasyonu bulunan bütün il ve ilçe merkezleri için 4 günlük
zirai don risk tahminleri yapılmaktadır. Bitkilerin çeşitli büyüme devrelerindeki değişken, dona dayanım sıcaklıklarına göre hazırlanan zirai don
erken uyarı sistemi tarım sektörünün
ve çiftçilerimizin hizmetine sunulmuştur.
Hasat Zamanı Tahmini
Bitkilerin normal büyüme ve geliş-
meleri için ihtiyaç duydukları toplam
sıcaklık miktarlarının bulunması ve
bu değerlerden faydalanılarak hasat
zamanının tahmin edilmesi, kültür
bitkilerinin ülkemizdeki uygun ekim
alanlarının tespit edilebilmesi gibi
amaçlarla hazırlanan “Hasat Zamanı
Tahminleri” kullanıcıların hizmetine
sunulmuştur.
Yol Meteorolojisi
Evinizden ayrılmadan, gideceğiniz şehirlerarası yol güzergahında beklenen
hava durumu hakkında bilgi sahibi
olmanız ve yolculuğunuzu meteorolojik koşulları gözeterek planlamanız
için www.dmi.gov.tr adresini ziyaret
etmeniz yeterli olacaktır.
Ürün İzleme ve Verim Tahmini
FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından finanse edilen
ve DMİ Genel Müdürlüğü, Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığı, TAGEM, TİGEM
ve TÜİK tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir proje ile Agrometeorolojik Bitki Simülasyon Modeli ile ürün
verim tahminleri yapılmıştır. Elde
edilen sonuçlar illere ait ortalama
değerler olarak internet sayfamızda
yayınlanmaktadır.
Ç.İ.: Önümüzdeki yıllarda neler
yapmayı planlıyorsunuz?
M.Çağlar: Hem teknoloji kullanımını, hem de insana yatırım yapmayı
esas alan Genel Müdürlüğümüzün
hedefleri:
1.Genel Müdürlüğümüzü, ülkemizde
ve uluslararası kurumlar arasında ilk
10 kurum arasına sokmak,
2.Hava tahminlerinde ve erken uyarılarda artan başarı oranını %90’ın üzerine çıkarmak,
3.Üniversite, kamu ve özel sektörle
işbirliğini geliştirerek ortak Ar-Ge çalışmaları yapmak (Örnek; yukarı Atmosfer Meteorolojik bilgilerini ölçen
Transmiter, Uzaktan Algılama Sistemleri, Radar gibi sistemlerin ülkemizde geliştirilmesine yönelik, AR-GE
projeleri),
4.Meteorolojik ölçümlerde insan
kaynaklı hataları en aza indirgemek,
veri çeşitliliğini artırmak, mevcutları
modernize etmek, her yerleşim yerine otomatik meteoroloji istasyonu
kurarak gözlem periyodunu sıklaştırmak amacıyla, yurt genelinde otomatik meteoroloji gözlem sistemleri
kurmak,
5.Kısa süreli ve lokal daha doğru
hava tahminleri yapmak amacıyla, Ankara, İstanbul, Zonguldak ve
Balıkesir’de kurduğumuz 4 adet meteoroloji radarına ilave olarak, Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve
Samsun’da 6 adet meteoroloji radarını kurmak; radar sistemlerini yurt
genelini kapsayacak şekilde yaygınlaştırmak,
6.Sınırlı alan sayısal tahmin modellerinin daha kısa sürede ve yüksek
çözünürlükte çalışmasını sağlayacak
yüksek performanslı bilgisayar sistemini kurmak,
7.Yaklaşık 150 dekar alana kurulu
44 farklı binadan oluşan yerleşkede
hizmetlerini yürüten Genel Müdürlüğümüzün kullandığı hizmet binalarının çoğu 1960’lı yıllarda yapılan ve
günümüzde altyapı, iletişim, ısıtma
iklimlendirme ve güvenlik yönünden
yetersiz kalan binalardan oluşmaktadır. Genel müdürlük merkez birimlerinin büyük bölümünü bir araya
toplamak amacıyla, modern çalışma
ortamlarını içeren yeni bir hizmet binası yapmak,
8.Üniversite, araştırma kurumları, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurumlarla daha etkin işbirliği sağlamak,
9.Kurumsal kapasiteyi geliştirmek
(mesleki, intibak, ihtisas eğitimleri
vb.),
10.Uydu, Radar, Sayısal Hava Tahmin Modellerini vb. daha etkin kullanmak,
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 15
11.Meteorolojinin Sesi Radyosu’nun
daha yaygın ve etkin olarak dinlemesi
için programları iyileştirmek/zenginleştirmek ve modernize etmek,
12.“Meteorolojik parametreleri (yağış, sıcaklık vs), sulama için kullanılabilir yer altı ve yerüstü su miktarlarını
dikkate alarak, tarımsal ürün seçiminin yapılması projesi” (Bu amaçla
Tarım Bakanlığı-TÜGEM, DSİ ve DMİ
ortak çalışmaları başlamıştır.),
13.Ülkemize uygun kuraklık modellerini geliştirmek,
14.İklim değişikliğinin ülke tarımı
üzerine etkilerini belirlemek,
15.Ürün/hizmet gelirlerimizi artırmak
(2008 yurt dışı gelirimiz 35 Milyon
YTL),
16.Meteorolojik hizmet ve ürünlerimizi kullanan kurum, kuruluş ve kişileri ve ilgili sivil toplum örgütlerinin
ihtiyaç analizini yapmak,
17.Sel-Taşkın Erken Uyarı Sistemi,
Sel Taşkın Risk Modelini geliştirmek,
18.Türkiye Yağış-Erozyon Eylem Planını hazırlamak,
19.Türkiye İklim Atlası hazırlamak,
20.Türkiye’nin buharlaşma, toprak
sıcaklıkları, nem, ilaçlama ve hasat
zamanını belirlemek,
21.Bölge Ülkelerle İşbirliği Yaparak
Türkiye’nin Bölgesel Meteoroloji ve/
veya İklim Merkezi olmasını sağlamak,
22.Kara ve Tren Yolları Meteorolojik
Tahmin Sisteminin Geliştirilmek,
23.Meteoroloji Coğrafi Bilgi Sistemi
(CBS) oluşturulmak,
24.Hava Kirliliği Taşınım Sistemini
geliştirmek,
25.Bölgesel İklim Senaryolarını tespit
etmek,
26.Göllerimizdeki buharlaşmayı ve
gelen/verilen su miktarı takibi ile su
yönetim sistemine yardımcı olmak,
16 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
27.Orman yangınları için mevcut
rüzgar, hız/yön, nem, sıcaklık tahmin
sistemini geliştirilmek.
Ç.İ.: İklim değişikliğinden
kaynaklanan problemler bütün
dünyada olduğu gibi ülkemizde de
hissedilmeye başlandı. Özellikle
yağışların azalması sebebiyle
barajlarımızdaki su seviyeleri
ciddi boyutta düştü. Bu problemin
önümüzdeki yıllarda da devam
etmesi ülkemizi nasıl etkiler?
Gelecekte bu riskin artma ihtimali
var mı?
M.Çağlar: Sera gazı salınımlarındaki
hızlı artışa, sanayileşmeye ve şehirleşmeye bağlı olarak küresel ortalama yüzey sıcaklıklarının arttığı ve iklimin değiştiği pek çok bilimsel çevre
tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Küresel iklim değişikliği günümüzde insanlığın karşı karşıya kaldığı en
önemli problemlerden birisidir ve ayrıca etkileri itibariyle sınır tanımadığı
için de hepimizi ilgilendiren bir konudur.
Genel Müdürlüğümüz, konunun taşıdığı önemin bilincinden hareketle, iklim değişikliği ve değişebilirliği
konusunda uluslararası kuruluşlarla işbirliğini de gözeterek araştırma
çalışmalarını yürütmektedir. Genel
Müdürlüğümüzce iklimde meydana
gelen değişimler ve bu değişikliğin
yaşayan canlılar üzerindeki etkilerinin
belirlenmesi amacıyla hem geçmiş
iklim verileri incelenmekte, hem de
geleceğe yönelik iklim değişikliği senaryoları oluşturulmaktadır. Gelecek
iklim senaryolarının oluşturulması ve
bölgesel olarak bu yöndeki ihtiyaçlara
cevap verilebilmesi amacıyla, iki farklı bölgesel iklim modeli (RegCM3 ve
PRECIS) kullanılmaktadır. İklimin simüle edilmesinde hala bazı belirsizliklerin bulunması, geleceğe yönelik
iklim öngörülerinin ihtiyatlı yorumlanmasını gerektirmektedir. Bu modellerin farklı küresel iklim modeli çıktıları
ile tamamlanan ilk sonuçlarına ve İTÜ
ile gerçekleştirdiğimiz “Türkiye için
İklim Değişikliği Senaryoları” TUBİTAK projesinin çıktılarına göre aşağıdaki öngörüler yapılmaktadır;
*Türkiye’nin ortalama yüzey sıcaklıklarının, mevsimsel ve bölgesel farklılıklar olmakla beraber, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru
1961-1990 ortalamalarına göre, 4-6
°C’ye kadar artabileceği
*En fazla artışların yaz mevsiminde
güney kesimlerde, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, gerçekleşeceği,
*Bahar mevsimindeki sıcaklık artışlarının ise daha az olacağı,
*Yüzyılın ilk 10 yıllık dönemlerinde ülkemizin batı kesimleri ile Balkan’larda
bu mevsimde küçük de olsa soğuma
oluşacağı,
*İlk yıllarda bazı bölgelerde ısınma bazı bölgelerde ise
soğuma simüle edilmesi, sera gazlarındaki artışın bu
dönemde sınırlı kalması ve iklime etkisinin zayıf olmasından kaynaklandığı,
*İleriki yıllarda sera gazlarındaki artışın önemli oranlara
ulaşmasıyla birlikte bu etkinin de güçleneceği,
*Yıllık toplam yağışlarda ilk 30 yıllık dönem (20112040) için Türkiye genelinde bir artış olacağı Marmara
ve Ege bölgelerinde bu artışın en fazla olacağı,
*Ancak, daha sonraki dönemlerde, ülkenin büyük bir
bölümünde, özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde büyük oranlı azalışlar meydana geleceği,
*İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru
Türkiye’ye düşen yağış toplamının azalacağı, Ege ve
Akdeniz kıyıları boyunca yağışların azalacağı Karadeniz
kıyısı boyunca artacağı, İç Anadolu bölgesi yağışlarında
ise az değişiklik olacağı ya da hiç değişiklik olmayacağı.
Ç.İ.: Son olarak okuyucularımıza bir mesajınız var
mı?
M.Çağlar: Genel Müdürlüğümüz; Bilimsel ve teknolojik
gelişmeler ışığında, uluslararası standartlarda, Meteorolojik
gözlemleri, hava tahminini ve erken uyarıları, çevre, orman,
ulaştırma, tarım, savunma, enerji, şehircilik başta olmak
üzere sektörlerin ihtiyaç duyduğu meteorolojik hizmetleri,
iklim değişikliği konusundaki çalışmaları zamanında,
güvenilir, hızlı ve etkin bir şekilde yapma;
Müşteri ve çalışan memnuniyetini artırma, hizmet kalitesini sürekli iyileştirme ve geliştirme;
Bölgesinde lider bir meteoroloji kurumu olma gayreti ve
azmi içersindedir. Yine Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü;
“Küçük şahsiyetler; kişilerle uğraşır. Vasat şahsiyetler;
olaylarla uğraşır. Büyük şahsiyetler; fikirlerle uğraşır”
sözü gereği; işini yapan, iyi niyetli, en iyisini ve gereğini yapan, çok çalışan, işini seven, sorumluluk üstlenen,
hayata bakış açısı olumlu olan, ekip çalışması yapan,
teknolojik ve ilmi gelişime ve değişime istek duyan,
hoşgörülü, esnek, uzlaşmacı, birbiri ile iyi geçinen ve
iletişim kuran bir personel ve iyi teknolojik alt yapı oluşturma, bilimsel çalışmalarda başarılı, örnek bir kurum
olma yönünde gayret edecek, yakın bir zamanda çok
başarılı ve örnek bir kurum olacaktır.
Fotoğrafçılık Eğitimi
Antalya’da Gerçekleştirildi.
Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığı tarafından Bakanlığımız 2008 yılı Hizmet
İçi Eğitimleri kapsamında,
3 – 7 Kasım 2008 tarihleri
arasında Antalya’da Fotoğrafçılık Eğitimi gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu eğitime İl
Çevre ve Orman Müdürlüklerinden ilgili birer personel ile Bakanlık Merkez
ve Bağlı kuruluşlarından
toplam 80 kişi katılmıştır.
3 Kasım 2008 Pazartesi
günü saat 10:30’da açılış
töreniyle başlayan programda, Pazartesi ve Salı
günleri katılımcılara fotoğrafçılık ile ilgili olarak bu
alanda uzman olan Fotoğraf Sanatçıları tarafından
teorik bilgiler verilmiştir.
5 – 6 Kasım Çarşamba
ve Perşembe günleri ise
Antalya çevresinde uygulamalı fotoğraf çalışmaları
ile devam etmiştir. Ayrıca
hafta boyunca, eğitimcilerin rehberliğinde gün
doğumu ve gün batımı
fotoğrafçılığı uygulamaları
yapılmıştır.
Eğitim süresince katılımcılar tarafından çekilen ve
yarışmaya değer gördükleri fotoğraflar oluşturulan
jüriye teslim edilmiş, böylece katılımcılardan alınan
600 seçilmiş fotoğraf arasında yapılan değerlendirme sonucunda; 19 fotoğraf ödüle layık görülmüş,
34 fotoğraf sergilemeye
değer bulunmuş olup toplam 53 fotoğraf seçilmiştir.
Fotoğrafçılık Eğitim Programına, ülkemizin tanınmış
fotoğraf sanatçılarından
Coşkun ARAL ile birlikte
dört fotoğraf sanatçısı da
eğitimci olarak katılmıştır.
Fotoğrafçılık Eğitimi Programı, 7 Kasım Cuma günü
düzenlenen ödül ve sertifika töreni ile sona ermiştir.
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74 Çevre
Çevreve
veİnsan
İnsan 17
17
Fotoğraf: A.Rıza Baykan
İklim sistemini etkileyen
faktörler
İklimin temel elemanları sıcaklık, yağış, nispi nem, güneşlenme süresi ve şiddeti,
basınç, rüzgar hızı ve yönü,
buharlaşma gibi parametrelerdir. Bunlar gözlenebilen ve
ölçülebilen parametrelerdir.
İklimlerin oluşmasına bu parametreler üzerine doğrudan
veya dolaylı olarak tesir eden;
fakat ölçülemeyen bazı etkileşimler de söz konusudur.
Bu etkileşimler; kara-deniz,
deniz-buz, deniz-hava etkileşimleri, volkanik gazlar,
insan aktiviteleri, arazi kullanımı, gelen ve yansıyan ışınlar v.s.dir Bu elemanlar tek
başlarına ve birbirleri ile ilişki
halinde atmosferi etkilemekte; kısa vadede hava olaylarını, uzun vadede ise dünya
üzerinde çok çeşitli iklim tiplerinin oluşmasını sağlamaktadırlar.
Türkiye’yi etkileyen hava
kütleleri
e
y
i
k
r
ü
T
İklimi
Serhat SENSOY,
Mesut DEMİRCAN,
Yusuf ULUPINAR,
İzzet BALTA
18
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 2008/3
2008/3 Sayı:74
Sayı:74
18 Çevre
Türkiye’nin bulunduğu sahada ve yakın çevresinde belli
hava kütleleri yer alır.
Ülkemizin hava ve iklim şartları üzerinde esas olarak bu
hava kütleleri rol oynarlar.
Türkiye kış aylarında kutupsal, yaz aylarda tropikal hava
kütlelerinin etkisi altındadır.
1. Sibirya üzerinden gelen cP
hava kütlesi karasal karakterli
soğuk ve kurudur. Kış aylarında sis ve ayaza neden olur,
bazen Karadeniz’i geçerken
nem kazanarak orografik yağışlar yapabilir.
2. Atlas Okyanusundan gelen
mP hava kütlesi ise Avrupa
ülkeleri ve Balkanları geçerek
Ükemizi etkiler. Yerde belirgin olmayan A.B. Sistemleri
ile gelmedikleri için kararsızlık
yağışları yapar. Yağış olarak
Karadeniz sahilinde yağmur
iç kesimlerde kar bırakabilir.
Akdeniz Üzerinden geldiğinde ise daha fazla etkili olur ve
her türlü yağışı bırakır.
3. mT hava kütlesi sıcak ve
nemli karakterli olduğu için
batı bölgelerimizde oldukça
fazla yağış bırakır.
4. cT hava kütlesi ise K. Afrika
üzerinden gelir karasal sıcak
ve kurudur. Kuzey sistemlerle
karşılaşırsa Akdeniz cephesini oluşturup yağış bırakabilir.
Diğer taraftan Akdeniz’den
geçerken yeterli ölçüde nem
kazandığı takdirde yine yağış
yapması söz konusudur. Zaman zaman gördüğümüz çamur yağışları da bu hava kütlesinin ülkemizi etkilemesinin
bir sonucudur.
Şekil 2. Türkiye’yi etkileyen
hava kütleleri (Yayvan M.,
Deniz A., 2000)
Türkiye İklimi
Türkiye ılıman kuşak ile subtropikal kuşak arasında yer
alır. Türkiye’nin üç tarafının
denizlerle çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi,
farklı özellikte iklim tiplerinin
doğmasına yol açmıştır. Yurdumuzun kıyı bölgelerindedenizlerin etkisiyle daha ılıman iklim özellikleri görülür.
Bu yüzden yurdumuzun iç
kesimlerinde karasal iklim
özellikleri görülür. Dünya ölçüsünde yapılan iklim tasniflerinde kullanılan ölçütler esas
alınarak, ülkemizde şu iklim
tipleri ayırt edilebilir. (Atalay,
İ., 1997):
1. Karasal İklim (a, b, c, d)
2. Akdeniz İklimi
3. Marmara (geçiş) İklimi
4. Karadeniz iklimi
1. Karasal İklim:
Yaz ile kış arasında sıcaklık
farkı fazla, yağışlar genellikle
ilkbahar ve kış mevsiminde
gerçekleşmekte, yazın kuraklık
egemen olmaktadır. Bu iklim;
İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Trakya’nın iç
kısmında hüküm sürmektedir.
Yağış ve sıcaklık özelliklerine
bağlı olarak karasal iklim dört
alt tipe ayrılabilir.
1.(a) Güneydoğu Anadolu Karasal İklimi: Yazları çok sıcak,
kışları ise nadiren soğuk geçer. Doğal bitki örtüsü, düşük
rakımlı düzlüklerde cılız bozkırlar ve kuraklığa dayanıklı
çalılardan oluşur. Soğuk ay
olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 3.7°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı
29.8°C, yıllık ortalama sıcaklık 16.4°C dır. Ortalama yıllık
toplam yağış 565.7 mm. dir
ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki
payı %2.6 dır. Yıllık ortalama
nispi nem %53.6 dır. Bölgede
nispi nem oranının düşük olması buharlaşma miktarını artırmakta ve yaz yağışları zaten
az olan bölgede, yaz kuraklığı
oldukça yoğun ve uzun sürmektedir.
1.(b) Doğu Anadolu Karasal
İklimi: Kış mevsimi olduk-
ça soğuk ve uzun, yazı serin
geçer. Ancak düşük rakımlı
sahalarda yazın sıcaklık yüksektir. Soğuk periyot boyunca
bu bölge kar altındadır ve don
olayı sık görülür. Doğal bitki
örtüsü, yüksek rakımlı yerlerde çayırlardan, düşük rakımlı
yerlerde ise bozkırlardan ve
bunların çevresindeki yüksek
kesimlerde kuru ormanlardan
oluşur. Soğuk ay olan Ocak
ayı ortalama sıcaklığı –4.2°C,
sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 24.2°C, yıllık
ortalama sıcaklık 10.2°C’dir.
Ortalama yıllık toplam yağış
579.4 mm. dir ve yağışların
çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %9.5
dir. Yıllık ortalama nispi nem
%60.2 dir.
1.(c) İç Anadolu Karasal İklimi: Yazları biraz sıcak, kışları
soğuktur ve soğuğun şiddeti
Orta Anadolu’nun doğu kısmına doğru artmaktadır. Doğal
bitki örtüsü, yaz kuraklığından
dolayı alçak kısımlarda bozkırlardan, yüksek kesimlerde ise
kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama
sıcaklığı -0.7°C, sıcak ay olan
Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 22°C, yıllık ortalama sıcaklık 10.8°C dir. Ortalama yıllık
toplam yağış 413.8 mm. dir
ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki
payı %14.7 dir. Yıllık ortalama
nispi nem %63.7 dir.
1.(d) Trakya Karasal İklimi:
Yazı sıcak ve kışı nispeten soğuk geçer. Doğal bitki örtüsü
kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 2.8°C, sıcak ay
olan Temmuz ayı ortalama
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 19
19
Fotoğraf: A.Rıza Baykan
sıcaklığı 23.9°C, yıllık ortalama sıcaklık 13.2°C dir. Ortalama yıllık toplam
yağış 559.7 mm. dir ve yağışların
çoğu kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimindedir. Bölgede az da olsa yazın
da yağış olur. Yaz yağışlarının yıllık
toplam içindeki payı %17.6 dır. Yıllık
ortalama nispi nem %69.6 dır.
2. Akdeniz İklimi:
Bu iklim, Ege Bölgesi’nin büyük bir bölümü ile İç Anadolu’nun batı kesiminde ve Akdeniz Bölgesi’nde Torosların
güneye bakan kesimlerinde etkilidir.
Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve
yağışlıdır. Kıyı kuşağında kar yağışı ve
don olayları nadir olarak görülür. Yüksek kesimlerde kışlar karlı ve soğuk
geçer. Kıyı kuşağının doğal bitkisini,
sıcaklık ve ışık isteği yüksek ve kuraklığa dayanıklı olan kızıl çam ve bunların tahrip edildiği yerlerde her zaman
yeşil olan makiler oluşturur. Yüksek
yerlerde ise iğne yapraklı karaçam,
sedir, ve köknar ormanları hakimdir.
Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6.4°C, sıcak ay olan Temmuz
ayı ortalama sıcaklığı 26.8°C, yıllık
20
Çevre ve
ve İnsan
İnsan 2008/3
2008/3 Sayı:74
Sayı:74
20 Çevre
ortalama sıcaklık 16.3°C civarındadır.
Ortalama yıllık toplam yağış 725.9
mm. dir ve yağışların çoğu kış mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %5.7 dir. Bu yüzden
bölgede yaz kuraklığı hakimdir. Yıllık
ortalama nispi nem %63.2 dir.
cak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 23.7°C, yıllık ortalama sıcaklık
14.0°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 595.2 mm. dir ve yağışların çoğu
kış mevsimindedir. Yaz yağışlarının
yıllık toplam içindeki payı %11.7 dir.
Yıllık ortalama nispi nem %73 dır.
3. Marmara (Geçiş) İklimi:
4. Karadeniz İklimi:
Marmara Bölgesi’nin kuzey Ege’yi de
içine alacak şekilde güney kesiminde
görülür.
Bu iklim tipi Karadeniz Bölgesi’nin
kıyı ve dağların kuzeye bakan kesimleri ile Marmara Bölgesi’nin Karadeniz kıyı kuşağında etkilidir. Yaz ile kış
arasındaki sıcaklık farkı fazla değildir.
Yazlar nispeten serin, kışlar ise kıyı
kesiminde ılık, yüksek kesimlerde
karlı ve soğuk geçer. Her mevsimi yağışlı olup su sıkıntısı görülmez. Doğal
bitki örtüsünü, kıyı bölümünde geniş
yapraklı nemli ormanlar ve yüksek kesimlerde ise soğuk ve nemli şartlarda
yetişen iğne yapraklı ormanlar oluşturur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama
sıcaklığı 4.2°C, sıcak ay olan Temmuz
ayı ortalama sıcaklığı 22.1°C, yıllık ortalama sıcaklık 13.0°C dır. Ortalama
yıllık toplam yağış 842.6 mm. dır. Yaz
yağışlarının yıllık toplam içindeki payı
Kışları Akdeniz iklimi kadar ılık, yazları Karadeniz iklimi kadar yağışlı değildir.
Karasal iklim kadar kışı soğuk, yazı
da kurak geçmemektedir. Bu özelliklerden dolayı Marmara iklimi, karasal
Karadeniz ve Akdeniz iklimleri arasında bir geçiş özelliği göstermektedir.
Buna bağlı olarak doğal bitki örtüsünü alçak kesimlerde Akdeniz kökenli
bitkiler, yüksek kesimlerde kuzeye
bakan yamaçlarda Karadeniz bitki
topluluğu özelliğindeki nemli ormanlar oluşturmaktadır. Soğuk ay olan
Ocak ayı ortalama sıcaklığı 4.9°C, sı-
%19.4 dır. Yıllık ortalama nispi nem
%71 dır.
Sıcaklık Analizi
Aletsel kayıtların başladığı 1861 yılından bu yana 2007 yılı küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 1961-1990 ortalamalarının 0.55ºC (NOAA’a göre)
üzerinde gerçekleşerek 2007 yılını
dünyanın en sıcak 5. yılı yapmıştır.
Türkiye’de ise 1994-2007 yılları arası ortalama sıcaklıklar 1997 yılı hariç
1961-1990 ortalamalarının üzerinde
gerçekleşmiştir. Türkiye’de en sıcak
yıl 1.2ºC’lik anomali ile 2001 yılı olmuştu. 2007 yılı ortalama sıcaklığı
14.5°C ile 1961-1990 ortalaması
olan 13.6°C’nin 0.9°C üzerinde gerçekleşmiştir.
1941-2007 yılları arası verilere
göre Türkiye ortalama sıcaklıklarında 0.64°C/100 yıl olmak üzere artış
trendi vardır.
Ortalama sıcaklıkların alansal dağılımında ise en düşük sıcaklıkların Kars,
Ardahan, Hakkari, Kangal, Çerkeş ve
Uludağ’da olduğunu; en yüksek sıcaklıkların ise Çukurova ve Cizre civarında gerçekleştiğini görmekteyiz.
Yağış analizi
Yağıştaki düzensiz dağılımla birlikte
aletsel kayıtların başladığı 1861 yılından bu yana dünya küresel ortalama yıllık toplam yağışları son 4 yılda
(2004-2007) normallerinin üzerinde
iken; Türkiye’de ise aynı dönemde
normallerinin altında gerçekleşmiştir.
1941-2007 yılları arası verilere göre
Türkiye ortalama toplam yağışlarında 29mm/100 yıl olmak üzere azalış
trendi vardır.
Türkiye’nin üç tarafının denizlerle
çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi,
farklı özellikte iklim tiplerinin ve yağış
rejimlerinin doğmasına yol açmıştır.
Yağışların çoğu dağların denize bakan
yamaçlarına düşerken iç kesimler fazla yağış alamaz. Bu nedenle Rize ve
Hopa 2200 mm. yağış alırken Konya
yalnızca 320 mm. yağış almaktadır.
Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Sıradağları, deniz etkilerinin iç kesimleregirmesini engeller. Şekil 11. Dağların
Türkiye yağışlarına etkisi (Şensoy S.,
2004)
Türkiye’de yağış dağılışı alansal dağılımda olduğu gibi zamansal dağılımda da çok çeşitlilik gösterir. Akdeniz
Bölgesi yağışının çoğunu kışın alırken,
Türkiye’nin üç
tarafının denizlerle
çevrili olması,
dağların uzanışı ve
yeryüzü şekillerinin
çeşitlilik
göstermesi, farklı
özellikte iklim
tiplerinin ve
yağış rejimlerinin
doğmasına yol
açmıştır.
Doğu ve G. Doğu Anadolu ilkbaharda
alır. Karadeniz Bölgesi ise her mevsim yağışlıdır.
Şiddetli yağışlar
Bir yağışın şiddetli sayılabilmesi için
√5*t-(t/24²) formülüne göre bulunan
değere eşit veya yüksek olması gerekir. Türkiye’de standart zamanlarda
gerçekleşen maksimum yağışlarda
kısa sürelerde Hopa, uzun süreli yağışlarda ise Marmaris’in başı çektiğini
görmekteyiz.
Şiddetli yağışlar sonucu oluşan sel-
ler yüzeyakışına geçen yağışın tahliye edilememesi, alt yapının yeterli
olmaması sonucu ortaya çıkan afetlerdir. Ayrıca ağaçların mehfez ve
köprüleri tıkaması sonucu su tahliye
olamamakta ve yerleşim alanlarını su
basmaktadır.
Nispi nem mevcut basınç ve sıcaklıkta, havadaki su buharı miktarının,
aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın
alabileceği maksimum su buharı miktarına oranına denir ve % olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle nispi nem
havanın doyma açığını gösterir. Nispi
nem mutlak nem miktarını vermez.
Türkiye’de en yüksek nispi nem değerlerine Marmara Bölgesi’nde rastlanırken en düşüklerine Güney Doğu
Anadolu’da rastlanır.
Türkiye’de en fazla buharlaşma
Cizre’de gerçekleşirken en az buharlaşma Karadeniz Bölgesi’nde gerçekleşir. Nispi Nem ile Buharlaşma arasında ters orantı vardır.
Türkiye’de bulut kapalılığı kuzey enlemlerde fazla güney enlemlerde azdır. Karadeniz Bölgesi’ndeki kapalılık
ile yağış miktarı arsında doğrusal ilişki vardır.
Türkiye’de güneşlenme süre ve şiddeti kuzey enlemlerde az güney enlemlerde fazladır.
Güneşlenme süresinde bulutluluk ile
ters bir orantı söz konusudur.
Rüzgar analizi
Havanın bütün gazlar gibi genleşme
ve akma kabiliyeti vardır. Yatay yönde yer değiştiren bir hava kütlesinin
hareketine rüzgar denir. Yeryüzü çeşitli nedenlerle farklı ısınır. Böylece
ısınan hava kütlesi genleşerek yükselir. Komşu bölgedeki soğuk hava
bu bölgeye doğru akmaya başlar. Ve
rüzgar meydana gelir. Rüzgarın hangi
yönden, ne kadar süreyle ve ne kadar sıklıkla estiğinin bilinmesi gerekir.
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 21
21
Türkiye rüzgar dağılımına baktığımızda Doğu Karadeniz’de rüzgarların güneyli, Akdeniz Bölgesi’nde ise kuzeyli
olduğunu görmekteyiz. Kıyılardaki
dağlık yapı nedeniyle karadan denize
doğru esen bu rüzgarların irtifa kaybetmesi sonucu ısınarak fön etkisi
yapması söz konusudur.
En fazla ortalama hız Çanakkale ve
civarındadır. Bu açıdan Çanakkale
yenilenebilir rüzgar enerjisi tribünleri
için uygun bir alandır.
Basınç
Atmosferdeki gazların temas ettikleri yüzeylere uyguladığı kuvvete hava
basıncı denmektedir.
Hava sıcaklığına bağlı olarak yoğunluktaki artma ve azalmalar sebebiyle
basınçta değişiklikler görülür. Bunun
yanı sıra hava basıncı, mevsimler,
Çevreveveİnsan
İnsan 2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
22 Çevre
22
yükseklik, yerçekimi, cephe ve basınç
sistemlerine bağlı olarak değişmektedir.
Türkiye’de basıncın yükseltiye dayalı
olarak 772-1016 mb arasında değiştiğini söyleyebiliriz.
Meteorolojik çalışmalarda yükselti
faktörünü elemine etmek için istasyon basıncı hesaplamayla deniz seviyesine indirilmektedir.
Ekstrem Hava Olayları
İklim bir yerde meydana gelen meteorolojik olayların toplamıdır. Klimatolojik ekstremler de iklimin tarifi
içindedir.
Türkiye’de ekstrem hava olayları toplamında 1960’lı ve 2000’li yıllarda
artışlar olmuştur. Bu durumun ortalama sıcaklık sapması ile doğru orantılı
olduğu gözlenmiştir.
Sayılışlı günler
Ege, Akdeniz ve Güney Doğu
Anadolu’da senenin 6 ayında maksimum sıcaklıklar 25°C’nin üzerindedir.
Doğu Anadolu’da minimum sıcaklıklar 6 ay sıfır derecenin altında seyretmektedir.
Doğu Anadolu’da yılın 140 günü karla kaplı kalabilmektedir.
Doğu Karadeniz Bölgesi yılın yarısını
yağışlı geçirmektedir.
Türkiye’de en çok orajlı yerlerin Antalya, Osmaniye, Muğla, Bayburt,
Kars ve Ardahan olduğunu görmekteyiz.
Türkiye’de en sisli yerlerin Balıkesir,
Bursa, Sakarya, Zonguldak, Kastamonu, Esenboğa ve Erzurum olduğunu görmekteyiz.
KARABÜK VE SAFRANBOLU İÇME SUYU KARASU KAYNAĞI,
İ
D
L
İ
D
E
N
A
L
İ
I
N
A
L
KORUMA A
K
arabük ve Safranbolu İçme Suyu Karasu
Kaynağı Yeraltısuyu İşletme Sahası, koruma
alanı ilan edildi.
Resmi Gazete’deki duyuruya göre, Karasu kaynağı ve çevresi, ‘’Yeraltısuları Hakkında Kanun’’un
ilgili maddesi çerçevesinde ‘’yeraltısuyu işletme
sahası’’ olarak tespit edildi ve kaynağın emniyetli
işletme rezervi 38,24 hm3/yıl olarak belirlendi.
‘’Mutlak Koruma Alanı’’ olarak tespit edilen bölgede, kaynağın boşalım zonunun 50 metre civarı dikenli telle çevrilecek ve bu bölgede hiçbir
faaliyete izin verilmeyecektir.
Bölge, birinci derece koruma alanı ise de yeraltısuyu işletme sahasına uygun bölge olduğu için
‘’Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’’nin ilgili maddesine uyulacak. Suların kirlenmesine neden olabilecek zirai ilaç ve gübre kullanılamayacaktır.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 23
I
R
A
L
N
I
NG
A
Y
N
A
ORM
R
uh ancak güzel ortamlarda sağlıklı olabilir. Bilim adamlarının araştırmalarına
göre bir ağaca bakmak ruhu dinlendiriyor, yorgunluğu alıp götürüyor. Dikkat
ettiyseniz rehabilitasyon merkezlerinin bahçelerinde koca koca ağaçlar vardır. İnsan doğası gereği yeşili sever, huzurlu olur. Ağaçlara
sadece ruhen değil, bedenen de ihtiyacımız
var. Sağlığımız için, soluduğumuz havanın
sağlıklı olması için, var olmamız için ağaçlar
olmalı. Ağaca, ormana beşikten mezara kadar muhtacız.
Ağaçlar küresel ısınmanın etkilerinin azaltılması konusunda da büyük görevler yerine
getirmektedir. Küresel ısınmanın etkilerini
azaltmanın bir yolu da ağaç dikmekten geçmektedir. Ağaçlar atmosfere bıraktığımız karbondioksiti ürettikleri oksijenle dengeler ve
ne kadar çok ağaç dikilirse, küresel ısınmanın
etkileri de o oranda azalır. Bir kayın ağacı saatte 1,5 kg oksijen üretir, kırk kişinin ürettiği
karbondioksiti tüketir. Yılda bir tona yakın toz
ve 300 kg zehirli gazı süzer. Dünyada tropik
ormanların iklim düzenleme bakımından sağladığı ekolojik üretimin parasal değeri yıllık
3.7 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir.
Tropik ormanların tahribi sonucu atmosfere
karışan karbon miktarındaki artış 1.6 milyar
ton olarak tahmin edilmektedir. Ülkemizde
ormanların tuttuğu karbon miktarı 424 milyon ton olarak tahmin edilmektedir.
Güneşe, yağışa, rüzgara set olan ağaçlar, yeryüzünün nöbetçi erleri, tabiatı, toprağı koruyan pençeleridir, Ormanlar için en büyük tehlike ise orman yangınlarıdır.
Orman İçin En Büyük Tehlike: Yangın
Yangın istatistiklerin tutulmaya başlandığı
1937 yılından bu yana, yılda ortalama 2000
adet yangın çıkmakta ve bu yangınlarda her
yıl ortalama 15.000 hektar ormanlık alan
zarar görmektedir. Yanan alanların tamamı
ağaçlandırıldığı gibi buna ilaveten 3.000 milyon hektar daha ağaçlandırma yapılmıştır.
24 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Bu yangınlarda maalesef zaman zaman önemli mal ve can
kayıpları da yaşanmaktadır. Orman yangınlarına ilişkin olarak
maddi ve ekolojik manada iki
tür kayıttan söz etmek mümkündür.
Bunlardan birincisi; yanan orman örtüsünde oluşan hesaplanabilir maddi kayıplar ile alanın yeniden ormanlaştırılması
için yapılması gereken parasal
tutarı ve yangınla mücadele
masraflarıdır, 2007 yılında orman yangınları ile mücadelede
220.000 YTL harcama yapılmıştır.
İkinci tür kayıpları ise; yangın
gören ormanların çeşitli işlevlerini yerine getirememesi sonucu uğranılan zararlar oluşturmakta olup, bu zararların
parasal karşılığının hesaplanması mümkün bulunamamaktadır. Verimli toprakların erozyona mağruz kalması, temiz
su oluşumundan mahrum ka-
lınması, barajların ön görülen
süreden önce toprakla dolması, havanın oksijen dengesinin
bozulması, çevrenin yaşanabilir olmaktan çıkması, ormanda
hayvanların ve böceklerin yok
olması bu konudaki kayıplara
örnek olarak gösterilebilir.
Orman yangınları, Türkiye
gibi Akdeniz iklim kuşağında olan ülkelerde tabii bir olgudur. Ülkemizin özellikle
Kahramanmaraş’tan başlayıp
Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan 1700 km lik kıyı bandının
160 km lik kısmı yangınlar açısından en riskli bölgeyi oluşturmaktadır.
Ülkemizde İçinde Yer Aldığı
Coğrafyada:
• Hava sıcaklığının aşırı derecede yükselmesi ve küresel
ısınma
• Havadaki nem oranın %10’lar
düzeyine inmesi
tar, Fransa’da ise 161 bin hektar alan
yanarken, Türkiye’de bu miktar sadece 33 bin hektardır. 2008 yılında Eylül sonu itibariyle 1258 adet orman
yangını meydana gelmiş 14.625 hektar alan yanmıştır.
• Rüzgar hızının artması ve tabii ortamın yanmaya uygun hale gelmesi
• Tarımsal üretim dönemi olması dolayısıyla kırsal yörede risk oluşturan
çiftçi, çoban, arıcı, avcı gibi insan hareketlerinin fazlalaşması
• Turizm hareketleri yüzünden yoğun
insan hareketleri orman yangınlarının
artmasına sebep olan unsurlar arasında sayılabilir.
Yıl
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Yangın Adedi
1.471
2.177
1.762
1.530
2.227
2.829
2.096
Orman yangınları ile mücadelede
uyulması gereken temel kurallardan
birincisi yangınların çıkmadan önlenmesi ikincisi ise etkili bir organizasyon ile afet haline dönüşmeden
söndürülmesidir.
Orman yangınları
Alan (Hektar)
ile mücadelede
ülkemizde ulusal
ve
uluslararası
boyutta çalışmalar
yapılmakta,
tedbirler alınmaktadır.
Yanan
8.513
6.644
4.876
2.821
7.762
11.664
29.315
Türkiye’de 1937’den 2007’e kadar
ki 70 yıllık sürede 1 milyon 573 bin
hektar alan yanmıştır. Bu yangınların
sebeplerine bakıldığında sadece yine
%7 sinin yıldırım gibi tabii sebeplerden, geriye kalan %93 ününse kaza
ihmal ve dikkatsizlikten çıktığı görülmektedir.
Türkiye iklim şartlarına sahip olduğu Akdeniz kuşağındaki ülkelere
göre yangınla mücadele çok başarılıdır. Rakamlara göre 20032007 yılları arasında İspanya’da
610 bin hektar, İtalya’da 348 bin
hektar, Yunanistan’da 303 bin hek-
Kameralı Yangın
Takip Sistemi
Kuruldu
Ülkemizdeki orman yangınlarının
%79’u 0-400 m rakımdaki sahil kesiminde çıkmaktadır. Bu alanlar yerleşim merkezlerinin ve yangın mevsiminde nüfus hareketlerinin yoğun
olması, ormanlar üzerindeki baskıyı
arttırmakta ve yangın çıkma ihtimalini yükseltmektedir. Bu alanların
gözetim ve denetim altına alınması
maksadıyla görmeye dayalı orman
yangını bulma ve izleme sistemi
projesi uygulamaya konmuştur. Bu
proje ile duman başlangıcından 1025 saniye içinde bulunmakta, yangın
yönetim merkezine alarm gönderilmektedir. 112 ve 177’nin ortak çalışmasıyla bütün bölgeler kameralı
sistemle izlenmekte yangın kulelerinden ormanlar kameralarla kontrol
edilmektedir. Ülkemiz ormanları 24
saat esasına dayalı olarak 776 adet
gözetleme kulesi ve hassas kameralarla gözetilmektedir. Uydu araç takip sistemi ile bütün araçlar internet
üzerinden anlık olarak takip edilebilmektedir. Arazözlerdeki su miktarına
kadar her şeyi gösteren sistem sayesinde acil müdahale masası, rüzgar
yönü ve yangının seyrine göre karar
alınabilmektedir.
Yer Ekibi Güçlendirildi
Son beş yılda yangına müdahale
süresi 1 saatten 20 dakikaya indirilmiştir. 600 olan arazöz sayısı ise
1100 adede çıkarılmıştır. BMC ile
ortak yürütülen projede ülke şartlarına daha uygun arazöz gibi araçlar
yerli olarak imal edilir hale getirilmiş,
binlerce tecrübeli ve eğitimli eleman
yetiştirilmiştir.
Çıkan orman yangınlarına hızlı ve etkin müdahale etmek için 11bin yangın işçisinden oluşan 775 adet ilk
müdahale ekibi, 24 saat göreve hazır bekletilmektedir. Bunun yanında
1500 adet teknik eleman 4000 adet
memur yangın söndürme çalışmalarında görev almaktadır. Yangına hassas her işletme müdürlüğünde motorsikletli seyyar ekipler tarafından
kıritik alanlar sürekli kontrol altında
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 25
tutulmaktadır. Bu amaçla 2006-2007
yılında 600 adet motorsiklet alımı yapılmıştır. Yangına hassas alanlardaki
her işletme müdürlüğünde arazöz ve
ekibi yangına en kısa sürede müdahale edebilmek için kritik alanlara son
2 yılda alınan tam donanımlı 82 karavan ile birlikte yerleştirilmiştir. Yapılan
çalışmalarla yangına müdahale eden
ekiplerde nitelik ve nicelik arttırılmış
böylece yangına müdahale süresi kısaltılmıştır.
de yoğun olarak bulunan kızılçamların
kolay alev alabilen ve patlayan kozakları ile yangının çok uzaklara taşınabilmesi, sürekli yön değiştiren rüzgar
ve engebeli arazi şartlarına rağmen
yangına hızla müdahale edilmiştir.
Örneğin Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın da çalışmaları yerinde
görmek için bölgeyi ziyaret ettiği 31
Temmuz 2008 de Antalya Serik’te
çıkan yangında 280 arazöz 40 dozer, 160 mühendis, 300 memur ve
200 bin yangın söndürme işçisi çalışmıştır. Bu rakamlar Orman Genel
Müdürlüğü’nün hava gücünün %70’i,
karagücünün ise %40’ı anlamına gelmektedir. Yangınla mücadele eden 7
helikopter 5 gün içinde toplam 1750
sorti yaptı. Helikopterler her seferinde
yanan alevlerin üzerine 2,5 ton su bıraktı. Ukrayna, Rusya ve Moldova’dan
kiralanan helikopterlerde 35 kişilik
yabancı uçuş ekibi çalıştı. Yanan 4
bin 550 hektarlık alanda yaklaşık 15
milyon kızılçam kül olmuştur. Bölge-
Milli Bir Yangın Filosu Kurulacak
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, 2 Ağustos’ta gittiği
yangın bölgesindeki durumla ilgili
4 Ağustos’ta da yangın harekat merkezinden canlı yayınla bilgi verdi.
Orman yangınlarıyla mücadele çalışmalarında kullanılan hava araçları;
her biri 3 ton kapasiteli 18 adet helikopter ( 6 sı bakanlığın, 12 si kiralık),
her biri 2,5 ton kapasiteli Türk Hava
Kurumu (THK)’ından 15 adet kiralık
uçak, gerektiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait 5 ton kapasiteli
2 adet Amfibik uçaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla
ülkemizin kendi milli yangın filosunu
kurma çalışmaları başlamıştır. Orman
yangınlarına müdahale edecek yangın söndürme uçaklarının pilotlarının
eğitilmesi konusunu Genel Kurmay
Başkanlığı yetkilileri ile görüşülecek
ve Silahlı Kuvvetlerini havadan müdahale konusundaki bilgi ve tecrübele-
rinden faydalanılacaktır.
Ayrıca
Cumhurbaşkanı
Abdullah
Gül’ün onayından geçen kamu ihale
sözleşmeleri kanunu’nda yapılan değişiklikle kamu da kiralama süresi 7
yıla çıkarılmıştır ve bu da kredi bulma,
uçak kiralama yada satın alma işlemlerini kolaylaştırılmıştır. Ek düzenleme ile Türk Hava Kurumu ile Orman
Genel Müdürlüğü arasında yapılan
anlaşma uzun vadeli kiralama garantisini beraberinde getirince, verilen
destekle Türk Hava Kurumu tarafından 3 yangın söndürme uçağı siparişi
verilmiştir.
Orman Yangınlarının Mermisi: Su
Bazen çok büyük alanları etkileyebilen orman yangınlarına karşı strateji
ve taktikler geliştirmek, 50 dereceyi
ve yüzlerce metreyi aşan alevlere karşı savaşmak gerekir. İşte bu savaşta
ormancıların mermisi sudur. En kısa
sürede suya ulaşılması ve suyunda
yangın mahalline en kısa zamanda
ulaştırılması gerekir. Bu maksatla son
beş yılda riskli bölgelerde 350’den
fazla gölet ve havuz oluşturulmuştur.
bu göletler bölgedeki nem miktarını
da arttırmaktadır. Muğla gibi coğrafi
şartların zor ve engebeli olduğu yerlerde 1200 m. rakımlı arazilere inşa
edilen havuzlar, ulaşımın imkansız
olduğu yangınlara müdahale imkanı
sağlamaktadır.
Yangın Risk Haritası
2006 yılından itibaren; meterolojik
bilgiler doğrultusunda, günlük yangın risk haritası oluşturulmakta ve
riski yüksek bölgelerde olağanüstü
tedbirler alınmaktadır. Ayrıca uydu
üzerinden her 15 dakikada bir yangın
çıkma riski olan noktalar koordinatları
ile alınmakta ve bu noktalara ekipler
anında sevk edilmektedir. Alınan tedbirler yanında üniversiteler ve diğer
kamu kurum ve kuruluşları ile ikili iş
birliği çalışmaları sürdürülmektedir.
26 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Yangın davranış modelleri oluşturulması için üniversitelerle ikili çalışmalar yapılmaktadır.
hedefi olan 167.600 hektara karşılık
2003 115 hektar olarak gerçekleşmiş
53.720.000 adet fidan dikilmiştir.
Uluslararası Tedbirler
Her Vatandaşa Ortak Sorumluluk
Geçen yıl Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkelerde çok sayıda yangın yaşanmış bu durum da dünyada
sınırlı olan helikopter ve yangın uçağı
talebini arttırmıştır. İşte bu noktadan
hareketle, Akdeniz ülkeleri arasında
ortak bir hava filosunun oluşturulması yönünde önemli adımlar atılmıştır.
Ülkemizin akciğerleri olan ormanlarımızı korumak herkesin öncelikli
görevi ve sorumluluğudur. Gelecek
kuşaklara temiz bir dünya bırakmak
hepimizin insanlık borcu ve sorumluluğu dahilindedir. Bunun da yolu
ormanlarımızı korumak ve ağaçlandırmaktan geçmektedir. Sonradan siyahı yeşile çevirmek için gayret göstereceğimize, önceden yeşili siyaha
dönüştürmemek için özen göstermeliyiz.
Ormanı Yaşat Kampanyası
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
“yaktığımızın yerine yenisini koyalım”
sloganı ile orman yangınlarına karşı
başlatılan “Ormanı Yaşat” kampanyası ile yanan yerlerin yeniden ağaçlandırılması için toplumsal bir hareket
başlatılmıştır.
Ağaçlandırma Seferberliği
Hayatımızın her anında ihtiyaç duyduğumuz havanın toprağın ve suyun
kısaca geleceğimizin sigortası olan
orman varlığımızın arttırılması, bozuk
ormanların rehabilite edilmesi, erezyonla mücadele edilerek topraklarımızın göllere barajlara ve denizlere
taşınmasının önlenmesi amacıyla milli
ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştır. Tabiata olan borcumuzu ödemek
için başlattığımız seferberlikte hedefimiz büyük, ağaçlandırmada dünya
birincisi olmak. Bu büyük hedefimizde her vatandaşımızın bir SMS ile bir
fidan kampanyamıza katılarak tabiata
borcunu ödemesini bekliyoruz.
Seferberlikte ilk Altı Aylık Hedef
Aşıldı
Halkımızın vermiş olduğu destek ile
ağaçlandırma seferberliğinin ilk altı
aylık hedefi aşılarak %127 gerçekleştirme sağlanmıştır. Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem
Planının 2008 yılı programı 400.000
hektar olup 2008 yılı birinci altı aylık
Yangın önlemede vatandaşların ormanla barıştırılması büyük önem taşıyor. Orman yangınları ile mücadelede
en önemli öğe; eğitim ve bilinçlendirmedir. Çünkü yapılan istatistiklere
göre yangınların çıkış sebeplerinin başında, insanların ihmal ve dikkatsizliğinden kaynaklanan olumsuz tutum
ve davranışları gelmektedir. Özellikle
sıcak yaz ayları orman yangınları bakımından büyük risk taşımaktadır. Bir
kıvılcımın bin cefaya yol açmaması
için bütün kurum ve kuruluşlar ile vatandaşlara önemli görevler düşmektedir.
Orman yangınları ile mücadelede vatandaşlarımızın yapması gerekenler
kısaca;
• Piknik yapmak için yakılan ateşin
dikkatle ve tamamen söndürülmesi,
• Ormanca sönmemiş sigara, izmarit
veya kibrit atılmaması,
• Anız yakılmaması,
• Çocukların ateşle oynamasına izin
verilmemesi,
• Orman içinde yada yakınında çöp
veya otların yakılmaması ,
• Ormanda bir duman veya ateş görüldüğünde hemen ücretsiz orman
yangın ihbarı hattı 177’nin aranması
ve durumun bildirilmesidir.
Kaynak: Su Dünyası Dergisi
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 27
2008/3
27
Arsenik Giderme
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun
“SU TASFİYESİ” adlı kitabından alınmıştır.
Ü
lkemizde bilhassa yer altı
suyunu kaynak olarak kullanan bazı şehirlerde Arsenik
muhtevası yüksektir. Arsenik metalik
olarak- özellikle toz halinde- zehirsizdir. Ancak su, hatta havadaki nem
ile birleştiği zaman Arsenik Trioksite
(As2O3), dönüşür. Bu çok zehirli bir
maddedir. Arsenik zehirlenmelerinde felç, sinir sistemi bozuklukları
görülür. İnorganik Arsenik bileşikliklerinin kanser yapıcı tesir göstermekte olduğu da ileri sürülmüştür.
ABD Ulusal Bilimler Akademisinin
1999 yılında yaptığı çalışmada o tarihlerde suda arsenik standardı olan
50 ppb’nin 1/100 oranında kanser
riski taşıdığı sonucuna varılmıştı.
Çevreveveİnsan
İnsan2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
28
28 Çevre
Teklif edilen 10 ppb’lik standart Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Teşkilatı
tarafından kabul edilen standart ile
uygunluk göstermektedir.
EPA’ya göre içme suyundaki arsenik;
insanlarda deri, akciğer, mesane ve
prostat kanserine sebep olmaktadır.
İçme suyundaki arsenik ayrıca diyabet, kalp ve damar hastalıkları, anemi, bağışıklık, sinir ve üreme sistemi
hastalıkları ile ilişkilidir. Ayrıca, en
son elde edilen kanıtlar 10 ppb’ye
denk gelen çok düşük seviyelerde
bile arseniğin hormonlarla etkileşime girerek potansiyel endokrin bozucu olduğu yönündedir. Hormonlar
vücudun önemli hayati fonksiyonları
düzenlemesi için ürettiği kimyasal
taşıyıcılardır.
ABD’de ilk Arsenik standardı olan
50 ppb olarak 1942 yılında kabul
edilmiştir.
1993’te Dünya Sağlık Teşkilat
(WHO) 10 ppb’yi içme suyunda
arsenik için tavsiye edilen limit olarak belirlemiştir. AB’nin 15 ülkesi
1998’de 10 ppb’yi içme suyundaki
arsenik için zorunlu standart olarak
kabul etmiştir.
EPA arsenik miktarının 50 den
10 ppm’ye azaltılması ile 1000
mesane kanserinin ve 2000-5000
akciğer kanserinin önlenebileceğini
tahmin etmektedir. EPA deri veya
prostat kanserinde, diyabette, sinir
sistemi zararlarında, bağışıklık sistem zararlarını veya kardiyovaskular
hastalılıklarındaki azalmaları hesaplamamıştır.
Ülkemizdeki ‘İnsani Tüketim Amaçlı
Sular Yönetmeliği’ AB mevzuatına
uyumlu olarak hazırlanmış ve
17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Daha önceki yönetmelikte
Arsenik Konsantrasyonu için 0 mikrogram/litre olarak kabul edilen değer 10 mikrogram/litreye çekilmiştir. Ancak 17 Şubat 2005 tarihinde
yürürlüğe giren bu Yönetmelikle,
Belediyeler başta olmak üzere ilgili
kurumlara bu kıstaslara uyum gayesiyle 3 yıllık geçiş süresi verilmiştir. Bu süre 17 Şubat 2008 tarihinde
sona ermiştir.
Arsenik Giderme Usulleri
Arsenik suda yaygın olarak (5) değerlikli As+5 şeklinde bulunmaktadır, veya arsenat olarak yüzeysel aerobik sularda, As+3
veya arsenit olarak anaerobik
yeraltı sularında bulunmaktadır. pH 4-10 aralığında As+3
olarak daha çok bulunmaktadır.
As+5, As+3’ e göre daha kolay
giderim sağlanmaktadır. Misal
olarak Yumaklaştırma As+5 giderme verimi, As+3 ün giderme
veriminden daha fazladır.
Teknolojiler:
Arsenik en etkin olarak As+5 formunda arıtılmaktadır. As+3 ön
oksidasyon ile As+5 formuna çevrilebilir. Bu işlem için kullanılabilecek oksidanlar klor, demir klorür
ve potasyum permanganat olabilir. Klor ile ön oksidasyon işlemleri,
istenmeyen yan ürünler doğurabileceğinden ozon ve hidrojen peroksit kullanılmalıdır.
Yumaklaştırma ve Filtrasyon:
Kireç ile Yumuşatma:
As+5 giderimi için etkin bir arıtma
usulüdür. Giderme verimine, yumaklaştırıcı kimyevi maddenin cinsi
ve dozajı etkilidir. pH’nın yüksek
veya düşük olması arıtma verimini düşürmektedir. Kimyevi madde
olarak demir sülfat kullanılması,
Alum kullanılmasına nazaran daha
tesirlidir. Diğer yumaklaştırıcılar da
demir sülfata nazaran daha az etkili olmaktadır. Yumaklaştırma işleminden sonra kullanılacak Hızlı
kum filtresinin boyutlandırılmasında
Demir ve Mangan giderilmesindeki
filtreler dikkate alınabilir. As+3 halinde yeraltı suyu da muhtemelen
anaerobik olduğundan havalandırma ve oksidasyon (klor, ozon, hidrojen peroksit kullanılabilir), işlemlerinden sonra yumaklaştırma ve
filtrasyon tatbik edilebilir.
Optimum pH aralığı 10.5 den büyük olması giriş konsantrasyonunun
50 µg/ L olması durumunda yüksek
oranda As giderimi sağlanabilmektedir.
Çıkan çamurların bertarafı da düşünülmelidir.
Aktif Alum:
Yüksek miktarda toplam çözünmüş
katı madde ihtiva eden sularda etkili
bir usuldür. Ancak selenyum Florür,
klorür ve sülfat yüksek seviyelerde
ise adsopsiyon bölgelerinde bir rekabete sebeb olabilir.
İyon Değiştiriciler:
İyon değiştirici arseniği etkin olarak
giderebilir. Ancak sülfat, toplam çözünmüş katılar, selenyum, Florür ve
Nitrat, Arsenik ile rekabet etmekte
ve iyon değiştirici periyodunu etkilemektedir. Seri halde kolon kullanımı ile giderim verimi arttırılarak
rejenerasyon sıklığı düşürülebilir.
Askıda katı maddeler ve çökelen demir iyon değiştirici
yatağında tıkanmalara sebep olmaktadır. Eğer sistem
yüksek miktarda bu maddeleri ihtiva ediyorsa bir ön arıtma gerekebilir.
Ters Ozmoz:
Uygun basınçta %95 ten fazla
oranda giderim verimi sağlar.
Rejeksiyon suyunun ve tuzlu
suyun deşarjı da önemli bir konudur.
Nanofiltrasyon
Bu yöntemle %90 üzerinde arsenik giderimi gerçekleştirilebilmektedir. Geri kazanım %15-20
arasındadır. Yeni bir çalışmada
prosesin gerçekçi geri kazanımla
işletilmesi durumunda deneme
bazındaki testlerde giderim veriminin önemli oranda düştüğü
gösterilmiştir.
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 29
29
Gelecekteki Muhtemel
Teknolojiler
Tuzlu Su Geri Dönüşümlü İyon
Değişimi
Bir araştırmaya göre iyon değişimi işlemi ile sülfat seviyelerinin
200 mg/L kadar yüksek olduğu durumlarda bile arsenik seviyesinin 2
mikrogram/L seviyesinin altına düşürülebildiği gösterilmiştir. Sülfat
işlemin süresini etkilemekte, yüksek
sülfat konsantrasyonu arseniğin kısa
sürede ilerlemesine sebep olmaktadır. Bu çalışma ayrıca rejenerasyon
suyuna tuz ilave edilerek klorür seviÇevre
İnsan2008/3
2008/3
Sayı:74
veve
İnsan
Sayı:74
3030Çevre
yesinin yeterli olması sağlandığında
tuzlu su rejenerasyon solüsyonunun
arsenik giderimine etkisi olmadan
20 kereye kadar tekrar kullanılabildiğini göstermiştir. Tuzlu suyun yeniden çevrimi atık bertarafı ve işletme
giderlerini azaltır.
Doğrudan Filtrasyon ile Demir
Koagülasyonu
Bir araştırmada demir eklenmesi ile
yumaklaştırma işleminin ardından
uygulanan doğrudan filtrasyon (mikrofiltrasyon) yöntemi ile arsenik seviyesinin 2 mikrogram/L seviyesinin
altına düşürülebildiği gösterilmiştir.
Kritik işlem parametreleri demir miktarı, karışım enerjisi, bekleme süresi
ve pH dır.
Konvansiyonel Demir/Mangan
(Fe/Mn) Giderimi Prosesi
Demir koagülasyon/filtrasyon ve
doğrudan filtrasyon ile demir tuzları
ile yumaklaştırmayı müteakip filtrasan arsenik gideriminde etkili yöntemlerdir. Tabii olarak demir ve/veya
mangan ihtiva eden kaynak sularının
arsenik giderimi konvansiyonel
Fe/Mn giderimi prosesi ile yapılabilmektedir. Bu prosesler ile demir
ekleme yöntemindeki aynı mekaniz-
Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun
su arıtımı konusundaki bilgi
ve tecrübelerini paylaştığı
‘‘Su Tasfiyesi’’ kitabı ilgili
kişi, kurum ve kuruluşların
faydalanması için güncellenerek yeniden basıldı.
- Sülfat seviyeleri işlem süresini etkileyebilir.
- Sülfat ve toplam çözünmüş madde
seviyesi düşük küçük yer altı su sistemlerinin filtrasyon ve düşük seviyeli seçeneklerin ardından en iyi uygulanabilir
ilave arıtım olarak tavsiye edilmektedir.
Ters Ozmoz/Nanofiltrasyon
- Düşük seviyeli seçenekler için kapsamlı bir korozyon kontrolü gerekebilir,
harmanlaması sınırlı olabilir.
- Giren suyun %20-25’i olan su rejeksiyonu için kullanıldığından su sıkıntısı
yaşanan bölgeler için sorun olabilir.
Ortaya Çıkan Çamurun veya
Konsantre Atıkların Bertarafı :
ma kullanılarak kaynak suyundan
demir ve manganın giderilmesi
yoluyla önemli miktarda arsenik
giderimi sağlanmaktadır. Tabii
olarak bulunan demir/mangan
konsantrasyonu arsenik giderimi
için yeterli değilse demir eklenmesi gerekebilir.
-Koagülasyon/Filtrasyon ve Kireçle
Yumuşatma yöntemi ile düşük seviyede maksimum kirletici seviyesini sağlamada yaşanan zorluklar.
Arıtımda buna ilave olarak iyon
değişimi yöntemini kullanmak yararlı olabilir.
Mukayese
-Arıtma çamurunun bertarafı sorun olabilir.
Koagülasyon/Filtrasyon ve
Kireçle Yumuşatma
-Çoğu küçük sistem için uygun
değil: yüksek maliyet, eğitimli
operatör ihtiyacı ve proses performansındaki değişkenlik
İyon Değiştirme
- Konsantre olmuş tuzlu atıksuyun
yan ürünlerinin bertarafı problem
olabilir. Tuzlu su geri çevrimi etkiyi
azaltabilir.
Yumaklaştırma/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma teknolojilerinden kaynaklanan arsenik ihtiva eden arıtma çamurlarının bertarafı önemli bir husustur.
Büyük arıtma tesisleri için ters ozmoz/
nanofiltrasyon teknolojilerinden kaynaklanan kontamine tuzlu suyun deşarjı
için büyük miktarlarda su gerekmektedir. Denizden uzak arıtma tesislerinde
deşarjdan önce ön arıtıma ihtiyaç duyulmakta ya da tuzluluktaki artıştan dolayı kanalizasyona deşarj yapılması gerekmektedir. Kanalizasyona deşarj için
yüksek seviyedeki arseniğin giderilmesi
için ön arıtım yapılmalıdır. İyon değiştirme teknolojilerinin atıksuyu yüksek
konsantrasyonda tuzlu su ve toplam
çözünmüş madde ihtiva eder. Bu tuzlu
suyun alıcı ortama veya kanalizasyon
sistemine deşarj edilmeden önce ön
arıtımdan geçmesi gerekebilir.
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 31
31
AVRUPA BİRLİĞİ
EKO-ETİKET PLANI NEDİR?
Hakan ÇELİK
Y.Hidroloji Mühendisi
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı
T
üm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çevre
sorunlarına karşı kamuoyu bilincinin hızla artması ile birlikte gerek piyasanın gerekse tüketicilerin
çevre dostu ürünlere yönelik ilgilerinin de arttığı görülmektedir. Bugün
ülkemizde pek çok büyük market
organik ürünler için özel stantlar
bulundurmakta, bir çok ürün için
yapılan reklamlarda ürünün çevreye
duyarlılığı konusunda sloganlar üretilmekte, tüketiciler ürün ambalajları üzerinde yer alan geri-dönüşüm
gibi çevre dostu logolara özen göstermekte, turizm bölgelerinde plajların mavi bayrak sahibi olmalarına
dikkat etmektedirler.
AB Eko-etiketi olan çiçek logosu
ülkemizde henüz verilmemektedir. Gönüllük esasına dayanan ve
tüketicilerin çevre dostu ürünlere
yönelmesini öngören bu sistemin
ülkemizde uygulanmasının başlaması ile birlikte üreticiler açısından
da eko-etiketli ürünler için teşvik ve
uluslararası pazarlara girebilmede
avantaj oluşturacaktır.
Avrupa Birliğinde çeşitli Ekoetiket uygulamaları
Dünyada ve Avrupa Birliği ülkelerinde geliştirilmiş ve ulusal
düzeyde kabul görmüş pek çok
ekolojik ürün etiketi vardır. Bu
etiketler genellikle sadece bir
ülkede kabul görmekle birlikte
bazen de bir kaç ülkede birden uygulanmaktadır. Söz konusu ülkeler
kendi piyasalarını ilgilendiren ürün
grupları ile ilgili eko-etiket çalışma-
32 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
larını başlatarak bu konuda önemli
mesafeler kat etmişlerdir. Bu gün
için bazı üye ülkelerde Avrupa Birliği eko-etiketi olan çiçek logosundan daha yaygın olarak kullanılan ve
kabul gören eko-etiket uygulamaları
mevcuttur. Almanya’da Blue Angel
Etiketi, SG Etiketi; Hollanda’da EKO
Kalite Sembolü; Fransa’da NF Etiketi ile İsveç, Norveç, Finlandiya ve
İzlanda’da geçerli Nordic Swan Etiketi bu şekildeki çevre etiketlerine
örnek olarak gösterilebilir.
Avrupa Birliği eko-etiketi her ne
kadar üye ülke uygulamalarındaki farklılıkları ortadan kaldırarak,
ortak bir sistem oluşturma çabası
içinde olsa da üye ülkeler bu etiketi mevzuatlarında kabul etmekle
birlikte kendi ulusal eko-etiketlerini
veya Blue Angel ve Nordic Swan
gibi daha yaygın uygulama alanına
sahip eko-etiketleri de kullanmaya
devam etmektedir. Bunun en temel
sebebi uygulama yaygınlığının yanı
sıra, önem arz eden ulusal ürün
gruplarının AB eko-etiket sisteminin
ön gördüğü ürün grupları içerisinde
yer almamasıdır.
Avrupa Birliği Eko-etiket planı
neler getiriyor?
Avrupa Birliği eko-etiket planı çerçevesinde çevre etiketi edinilmesi
bir zorunluluk olmayıp, gönüllü bir
uygulamadır. Fakat çeşitli ürünler
için geliştirilen kriterlerin AB’ye ihracat yapan firmalar tarafından takip edilmesi ve bilinmesinde fayda
görülmektedir. Bu plan, tüketicilere, ürünler hakkında rehberlik ve
etiketli ürünlerin çevresel özellikleri
hakkında bilgi temin etmektedir.
Eko-etiket planında, bütün hayat
döngüsü bazında çevresel etkisinin
azaltma potansiyeline sahip ürünler
özendirilmektedir. AB Eko-etiketi
ait olduğu ürünün hammadde seçiminden, imalatına, dağıtımına,
tüketimine ve kullanımı bittiğinde
geri dönüşümüne kadar çevre dostu bir ürün olduğunu ifade eder ve
genel bilgi olarak çevresel etkileri açısından ürünün en önemli 3
özelliğini belirtir.
Ayrıca, AB Eko-etiket planının
uygulanması, AB çevresel politikasına uygun olmalı ve diğer
etiketlendirme veya kalite sertifikalandırma düzenlemeleri olduğu
kadar, özellikle de, Birliğin Enerji
Etiketleme Planı ve Organik Tarım
Planı gibi planları ile birlikte koordi-
neli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
AB Eko-etiket ürün grupları
nelerdir?
Eko-etiket uygulamasına esas
ürün grupları ABEK tarafından
belirlenmektedir. Bu Plana dahil
edilmek için bir ürün grubu aşağıdaki koşulları sağlamalıdır:
– İç piyasada ciddi bir satış ve
ticaret hacmini temsil ediyor olmalı,
– Ürünün ömründe bir veya daha
fazla aşamada, küresel veya bölgesel ölçekte ve/veya genel nitelik itibariyle önemli bir çevresel
etkiyi içeriyor olmalı,
– Tüketici seçimi yoluyla çevresel
iyileştirmeleri etkilemek açısından
ciddi bir potansiyel olduğu kadar,
eko-etiket için yeterlikleri sağlayan ürünler sunarak rekabetçi bir
avantaj peşinde olmak açısından
üreticilere veya hizmet sağlayıcılarına bir teşvik sunmalır,
– Satış hacminin önemli bir kısmı
nihai tüketim veya kullanım için
satılıyor olmalıdır.
AB Eko-etiket kapsamındaki ürün
grupları gecen zamanla birlikte
artış göstermekle beraber, bugünkü uygulama çerçevesinde
eko-etiket uygulamasına esas
ürünler aşağıda verilmiştir;
67/548/EEC sayılı Konsey Yönergesi veya Avrupa Meclisi ve
Konseyin 199/45/EC sayılı Yönerge uyarınca çok zararlı, zararlı,
çevreye tehlike arz eden, kanserojen, üreme için zararlı veya
mutasyona sebebiyet verebilecek
maddeler veya karışımlara ya da
insana ve/veya çevreye ciddi şekilde zarar verebilecek işlemlerle
üretilen veya normal uygulamaları sırasında tüketiciye zarar verebilecek mallara eko-etiket verilemez. Ayrıca, sadece profesyonel
kullanım amaçlı olan veya tıbbi
profesyoneller tarafından reçete ile verilebilecek veya denetlenebilecek olan, 93/42/EEC sayılı
Konsey Yönergesiyle tanımlanan
yiyecek, içecek, eczacılık malzemeler veya tıbbi ilaçlar için ekoetiket uygulaması yoktur.
AB Eko-etiket Planı hakkında daha
fazla bilgi edinmek için www.
eco-label.com ve ec.europa.eu/
environment/ecolabel/ internet
adreslerinden yararlanılabilir.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 33
ULUSLARARASI STANDARTLARDA BİR DENETİM:
İÇ DENETİM
Ü
Ahmet SANDAL
Çevre ve Orman Bakanlığı
İç Denetçi
Uluslararası İç Denetim Standartları
Mesleki Uygulama Çerçevesi’nde iç
denetim şu şekilde açıklanmıştır. İç
denetim, bir kurumun faaliyetlerini
geliştirmek ve onlara değer katmak
amacını güden bağımsız ve objektif
bir güvence ve danışmanlık faaliyetidir. İç denetim, kurumun risk yönetimi, kontrol ve yönetişim süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve
geliştirmek amacına yönelik sistemli
ve disiplinli bir yaklaşım getirerek
kurumun hedeflerine ulaşmasına
yardımcı olur.
İç Denetçilerin üzerinde taşımaları
ve kendilerine sağlanması gereken
özellik ve yetkilerden oluşmaktadır.
Bu standartlar Uluslararası alanda
1000 koduyla gösterilmekte olup
kendi arasında birçok alt başlıktan
oluşmaktadır. Bu standartlardan birkaçını belirtecek olursak; 1100 Bağımsızlık ve Objektiflik, 1200 Mesleki Yeterlilik ve Azami Özen ve Dikkat,
1230 Sürekli Mesleki Gelişim, 1300
Kalite Güvence ve Geliştirme Programına tabi olma şeklinde bir sıralama mümkündür.
I – İÇ DENETİMİN TANIM VE
AÇIKLAMASI
Uluslararası alanda geçerlik bulan ve
birçok gelişmiş Ülkede uygulanan İç
Denetim Mesleki Uygulama Standartları, esas olarak üç ana başlıktan
oluşmaktadır. Bunlar, bir İç Denetçinin üzerinde taşıması gereken özellik ve nitelikleri göstermektedir. Bu
standartlar Nitelik, Performans ve
Uygulama Standartlarından oluşmaktadır.
1- Uluslararası İç Denetim
Standartlarına Göre İç Denetim:
a) Nitelik Standartları: Bu standartlar İç Denetim faaliyetini yürüten
Bu standartlara göre, İç Denetçilerin
bağımsız ve objektif olması, denetimlerin yürütülmesi ve sonuçların
raporlanması hususunda her türlü
müdahaleden korunmuş olması, tarafsız ve önyargısız bir şekilde davranması ve her türlü çıkar çatışmasından kaçınması, yeterli mesleki
donanıma sahip olması ve bu yönde
titizlikle yetiştirilmesi ve kalite güvence ve geliştirme programı çerçevesinde çalıştırılması gerekmektedir.
İç Denetçi, görevinin gerektirdiği bil-
lkemizde, 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununun Türkiye Büyük
Millet Meclisin’de kabul edilmesiyle yeni bir takım görev ve kavramlar kamu yönetimimize girmiş
bulunmaktadır. 10.12.2003 tarihinde kabul edilen bu Kanunla kamu
yönetimimize dahil olan görev ve
kavramlardan biri ve belki de en
önemlisi İç Denetim kavramı ve İç
Denetçilik görevidir.
Uluslararası alanda geçerliği olan,
ancak Ülkemizde uygulamasına henüz tam mânâsıyla başlanılmayan
ve bu nedenle de az tanınan bu kavram ve görevi, Uluslararası İç Denetim Standartları çerçevesinde ve
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu kapsamında açıklamaya çalışacağım.
34 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
gi ve beceriye, denetim konuları ile
ilgili sağlıklı veri ve kanıt toplama kabiliyetine, bu verileri analitik biçimde
inceleyip değerlendirme ve raporlama yeteneğine sahip kişi demektir. Bunlarla birlikte, bir İç Denetçi,
yolsuzluk ve usulsüzlük belirtilerini
tespit edebilecek yeterli bilgiye de
sahip olmalıdır. Ancak, bir İç Denetçinin, esas görev ve sorumluluğu,
görev yaptığı kurumdaki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri araştırmak ve
tespit etmek değildir. Bundan dolayı, bir İç Denetçiden, bu tür konuları
soruşturmakla görevli olan savcı ve
müfettiş gibi görevlilerin uzmanlığına sahip olması beklenmemelidir.
İç Denetim Başkanlığı ve İç Denetçiler, risk odaklı çalışmalar gerçekleştirerek, gelecekte bir bütün olarak
Kurum açısından meydana gelmesi
muhtemel olan tehdit, zarar ve tehlikelerin önlenmesine yönelmeli, Kurum içinde karşılaşılabilen münferit
ve şahsi hataları tespit etmiş olsa
bile, bunların incelenmesini başka
ilgili birimlere bırakmalıdır. İç Denetim ve Teftiş arasındaki bu ince ayrım çok önemlidir. Özetle, İç Denetçi bütün mesaisini Kurumsal, genel
ve sistemsel hataların düzeltilmesi
için harcamalıdır.
b) Performans Standartları: Bu
standartlar bir bütün olarak İç Denetim faaliyetini genel karakterini gösterir. Yürütülen İç Denetim faaliyeti
elbette en yüksek performans ve en
yüksek verimde olmalıdır. Bu standartlar Uluslararası alanda 2000 koduyla gösterilmekte olup belli başlı
olarak 2010 Planlama, 2020 Bildirim ve Onay, 2030 Kaynak Yönetimi,
2040 Politika ve Prosedürler, 2050
Koordinasyon, 2060 Üst Yönetime
Raporlama, 2110 Risk Yönetimi,
2120 Kontrol, 2130 Yönetişim şeklinde alt başlıklara ayrılmaktadır.
Bu standartlara göre, İç Denetim
Başkanlığı idarenin hedeflerine uygun
olarak, iç denetimin önceliklerini belirleyen risk esaslı plan ve programlar yapacaktır. İç Denetim Başkanlığı
3 yıllık planı ve yıllık
programı hazırlarken
bir temele dayanmalıdır. Bu temel, yılda
en az bir kez yapılan
bir risk değerlendirmesidir. Kurumdaki
risklerin önceliklerine göre belirlenmesi
sürecine Üst Yönetici
katılmalı ve görüşleri
alınmalıdır. İç Denetim Başkanlığı öncelikli olarak idarenin
yönetim ve kontrol
faaliyetleriyle
bilgi
sistemlerinin maruz
kaldığı riskleri değerlendirmeli ve mali ve
operasyonel bilgilerin güvenilirliği ve bütünlüğü, faaliyetlerin
etkililik ve verimliliği,
varlıkların korunması ile kanun ve diğer
düzenlemelere uyum
konularında yoğunlaşmalıdır. Performans standardını
açıkladığımız bu bölümde altı çizilmesi gereken en önemli husus, İç
Denetimin asıl maksadı salt denetim
değildir. Asıl hedef idareye değer
katmak, rehberlik sağlamak ve yardımcı olmak ile gerektiğinde danışmanlık yapmaktır.
c) Uygulama Standartları: Yukarıda
açıklanan standartlar her görev için
geçerli olan standartlardır. Bunlardan başka yalnız belli görevler için
uygulanan standartlar da Uluslararası İç Denetim Standartları Mesleki
Uygulama Çerçevesi’nde yeralmıştır. İşte bunlara uygulama standartları denmektedir.
2- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa Göre İç Denetim:
Bilindiği üzere, Ülkemizde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte mali yönetim alanında Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde önemli
yenilikler getirilmiştir. Bu yenilikler
kapsamında İç Denetime de yer verilmiştir. Mezkûr Kanunun 63 ile 67
nci maddeleri arasında, İç Denetimin açıklaması ve kapsamı (madde
63), İç Denetçilerin görevleri (madde 64), İç Denetçilerin nitelikleri ve
atanması (madde 65), İç Denetim
Koordinasyon Kurulunun (İDKK)
oluşumu (madde 66) ve görevleri
(madde 67) düzenlenmiştir.
Burada hemen belirtelim ki, İç Denetimin 5018 sayılı Kanundaki tanım ve açıklaması Uluslararası alanda geçerlik bulan tanım, açıklama
ve standartlara tam uyumludur. Bu
durumu 5018 sayılı Kanunun başta
63. maddesi olmak üzere ilgili maddelerini incelediğimizde müşahede
etmekteyiz. Bu Kanunda İç Denetim
hakkında, “kamu idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek
için kaynakların ekonomiklik, etkililik
ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek
ve rehberlik yapmak amacıyla ya2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 35
pılan bağımsız ve nesnel güvence
sağlayan danışmanlık faaliyetidir.
Bu faaliyetler, idarelerin yönetim ve
kontrol yapıları ile mali işlemlerinin
risk yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek
ve geliştirmek yönünde sistematik,
sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve
genel kabul görmüş standartlara uygun olarak gerçekleştirilir. İç denetim, iç denetçiler tarafından yapılır”
şeklinde hüküm bulunmaktadır. Görüldüğü üzere, 5018 sayılı Kanundaki bu hüküm, yukarıda açıklamasını
yaptığımız Uluslararası İç Denetim
Standartlarıyla tamamıyla paralellik
arzetmektedir. Esasında, Ülkemizdeki İç Denetimin kaynağı uluslararası alandaki uygulamalara dayandığı için bu iki tanımın birbirine paralel
olması oldukça doğaldır.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2003
yılında çıkarılan bu Kanunun 63-67.
maddelerinde İç Denetime yer verilmiş olsa da İç Denetim sisteminin
uygulanmasına 2006 yılından itibaren başlanmıştır.
Bu Kanunda mevzuatımıza giren İç
Denetimin uygulanmasını teminen,
gerekli Yönetmelikler ile diğer ilgili hukuki düzenlemeler 2003-2008
döneminde seri bir şekilde (birincil,
ikincil ve üçüncül mevzuat) çıkarılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda, İç
Denetim Koordinasyon Kurulunun
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik 8 Ekim 2005 tarihinde,
İç Denetçi Adayları Belirleme, Eğitim
ve Sertifika Yönetmelik yine aynı ta36 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
rihte (8 Ekim 2005), İç Denetçilerin
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik 12 Temmuz 2006 tarihinde, 190 sayılı KHK kapsamındaki
idarelere iç denetçi “kadrolarının”
tahsisi için bakanlar Kurulu Kararı
20.02.2006 tarihinde, İç Denetçi
Atama Usulü Hakkında 1 no.lu Tebliğ 8 Eylül 2006 tarihinde, İç Denetçi
Atama Usulü Hakkında 2 no.lu Tebliğ 30 Aralık 2006 tarihinde çıkarılmıştır.
Denetim Rehberi.
Bu mevzuattan başka, İç Denetçilerin rehber şeklinde yararlanacakları
hususları tanzim eden düzenlemeler
de yayınlanmıştır. Bu rehberler ve
düzenlemeler Maliye Bakanlığı ve
İç Denetim Koordinasyon Kurulu işbirliğiyle çıkarılmış ve mevzuata girmiştir. Bu yönerge ve rehberleri de
ismen belirtelim: 1) Üst Yöneticiler
İçin İç Kontrol ve İç Denetim Rehberi, 2) Kamu İç Denetim Standartları,
3) Kamu İç Denetçileri Meslek Ahlak
Kuralları, 4) Kamu İç Denetim Birim Yönergesi, 5) Kamu İç Denetim
Raporlama Standartları, 6) Kamu İç
Denetçi Sertifikasının Derecelendirilmesine İlişkin Esas ve Usuller, 7)
Birden Fazla Kamu İdaresi İç Denetçilerinin Ortak Çalışma Esas Ve
Usulleri, 8) Kamu İç Denetim Planı
ve Programı Hazırlama Rehberi 9)
Kamu İç Denetiminde Risk Değerlendirme Rehberi, 10) 2008-2010
Dönemi Kamu İç Denetimi Strateji
Belgesi, 11) Kamu İç Denetçilerinin
Mesleki Kıdemlerinin Belirlenmesine
İlişkin Esas Ve Usuller, 12) Kamu İç
İç Denetimde geçerli olan Etik Kuralları da belirtelim ve ardından Kurumumuzda uygulanmaya başlanan İç
Denetim hakkında bilgi verelim.
Bugün itibariyle, İç Denetçilerin çalışmalarını yapmaları ve görevlerini
ifa etmeleri bakımından herhangi
bir mevzuat eksikliği bulunmamaktadır. Yukarıda sıralanan hukuki düzenlemeler tüm kamu kurumları için
çerçeve düzenlemeler niteliğinde
olup herhangi bir Kamu Kurumundaki Kamu İç Denetçileri bu hususları
esas alarak çalışma yapacaklardır.
3 - İç Denetimde Etik Kurallar:
İç Denetçiler görevlerini yaparlarken
etik kurallarla belli ilkelere uymakla
yükümlüdür. Bu ilke ve kuralları, a)
Dürüstlük,b) Tarafsızlık, Nesnellik,
Bağımsızlık, c) Gizlilik,d) Yetkinlik
(Ehil olma) şeklinde özetleyebiliriz.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve
Kontrol Kanununun 67 nci maddesinin (k) bendinde iç denetçilerin
uyacakları etik kuralların İç Denetim
Koordinasyon Kurulunca belirleneceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, İç
Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 9 uncu
maddesinde İç Denetçilerin Kurul
tarafından belirlenen denetim standartlarına ve etik kurallara uymakla
yükümlü olduğu, bu standart ve kuralların da uluslararası genel kabul
görmüş standart ve kurallar dikkate
alınarak belirleneceği ifade edilmiş-
da ve Risk Odaklı denetim
yapacaklardır. Burada esas
kıstas, riskin ağırlık ve derecesidir. Risk Odaklı olarak
gerekli puanlama yapılarak
belirlenen İç Denetime tabi
tutulması gereken öncelikli
denetim alanları duruma göre,
her yıl, iki yılda bir ya da üç yılda
bir İç Denetime tabi tutulacaktır
tir.Bu meslek ahlak kuralları,
iç denetçi tarafından mesleğe
girişte okunup imzalanarak iç
denetim birimi ile üst yöneticiye sunulur.
Yukarıda belirttiğimiz hususlar çerçevesinde; İç Denetçiler,
doğruluk ve sorumluluk duygusuyla hareket ederek, hukuku gözetirler. Aldıkları kararlarda kamu
yararını göz önünde bulundururlar.
Görev alanındaki sorunları ve konuları ele alma konusunda bağımsız ve
tarafsızdır. Görevlerini fonksiyonel
bağımsızlık çerçevesi içinde ve her
türlü baskı ve etkiden uzak olarak
yerine getirirler. Görevleri sırasında
elde ettikleri bilgilerin korunması ve
kullanılması konusunda ketumdurlar. Sadece görevin gerektirdiği bilgi,
beceri ve tecrübeye sahip oldukları işleri üstlenirler. Yaptıkları bu işle
ilgili olarak gerekli bilgi donanımına
sahip ehildirler. Buraya kadar sıraladığım özellikler, bir İç Denetçide bulunması gereken ve bir İç Denetçiden beklenen özelliklerdir. Bunların
birinin ya da birkaçının bir İç Denetçide bulunmaması hâlinde, İç Denetimden beklenen verim ve başarı da
elde edilemeyecektir.
II – İÇ DENETİMİN
KURUMUMUZDAKİ UYGULAMASI
Kurumumuzda Mayıs 2008 ayı içinde İç Denetim Başkanlığı kurulmuş
olup bu Başkanlıkta hâlen 5 İç Denetçi görev yapmaktadır. Çevre ve
Orman Bakanlığına İç Denetçilerin
atanması, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun geçici
5. maddesi uyarınca, Bakanlığımızda Müfettiş olanlar ile daha önce en
az beş yıl bu görevlerde bulunanlar
arasından, Kanunun belirlemiş olduğu en son 31.12.2007 tarihine
kadar tamamlanmıştır. Çevre ve
Orman Bakanlığı İç Denetçisi olarak
ataması yapılan İç Denetçiler, Kanunun öngördüğü ve göreve başlamadan önce katılmaları gereken 3 aylık
Eğitim Seminerlerini katılarak, eğitim
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME:
ve sertifikasyon işlem süreçlerini ikmal etmişlerdir. Maliye Bakanlığı ve
İç Denetim Koordinasyon Kurulunca
ortaklaşa düzenlenen bu semineri
ikmal eden İç Denetçiler sertifikalarını almışlardır.
Eğitim ve sertifikasyon işlem sürecini tamamlayan Kurumumuzdaki İç
Denetçiler aşağıdaki görevleri yerine
getirecektir.
Bu görevler, a) Nesnel risk analizlerine dayanarak Çevre ve Orman
Bakanlığının yönetim ve kontrol
yapısını değerlendirmek, b) Kaynakların etkili, ekonomik ve verimli
kullanılması bakımından incelemeler
yapmak ve önerilerde bulunmak, c)
Harcama sonrasında yasal uygunluk
denetimi yapmak, d) İdarenin harcamalarının, malî işlemlere ilişkin karar
ve tasarruflarının, amaç ve politikalara, kalkınma planına, programlara, stratejik planlara ve performans
programlarına uygunluğunu denetlemek ve değerlendirmek, e) Malî yönetim ve kontrol süreçlerinin sistem
denetimini yapmak ve bu konularda
önerilerde bulunmak, f) Denetim
sonuçları çerçevesinde iyileştirmelere yönelik önerilerde bulunmak, g)
Denetim sırasında veya denetim sonuçlarına göre soruşturma açılmasını gerektirecek bir duruma rastlandığında, ilgili idarenin en üst amirine
bildirmek şeklinde özetlenebilir.
Kurumumuzda yukarıda belirlenen
görevleri yerine getirmek durumunda olan İç Denetçiler, esas olarak,
faaliyet, proje, süreç ve işlem bazın-
Ülkemizde Kamu İdareleri itibariyle
yeni uygulama alanı bulan İç Denetim hakkında, bu sonuç ve değerlendirme başlığı altında, şu hususların
altını çizebiliriz.
İç Denetim, uluslararası standartlara
sahip olup, geçmişi değil geleceği
hedef alır. Tek yönlü ve buyurgan
bir yapıya değil karşılıklı ve ortak
yapıya (yönetişime) dayanır. Tepeden inmeci yaklaşımı değil tabandan
tepeye doğru yükselen bir yaklaşımı benimser. Özel ve şahsi hataları değil genel ve sistemsel hataları
dikkate alır. Salt denetim mantığını
değil kurumun ana hizmet ve amacını bir bütün olarak özümser. Kesintili ve zaman zaman verilen hizmet
içi eğitimlerle değil sürekli ve planlı
alınan meslekî eğitimlerle İç Denetçilerinin niteliklerinin yükseltilmesini hedefler. Bu ve benzeri modern
yönlerle klasik denetimden bariz bir
şekilde ayrılır. İç denetim bu özellikleriyle, başta kurumun ana hizmet
ve amaçlarının gerçekleştirilmesi ve
geliştirilmesine katkı sağlar. Bununla birlikte, Kurumdaki işlerin ve hizmetlerin niteliği hakkında belirgin bir
güvence verir. Kamu yönetimimizde
bu denetim modeli tam mânâsıyla
uygulanmaya başlanıp sonuçlar alındığında, Bir bütün olarak kaynakların
ekonomiklik, etkililik, verimlilik esasları doğrultusunda kullanılması ve
hebâ edilmeden yönetilmesi, israfların önlenmesi, etkin ve modern yönetim sisteminin (yönetişimin) gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 37
n
u
n
u
n
o
y
s
a
y
d
a
R
e
l
o
y
i
v
Ultra
Biyolojik Etkileri
Metroloji Genel Müdürlüğü
Y
az ayları, içinde bulunduğumuz
kuşak için solar radyasyon bakımından oldukça önemlidir.
Bilindiği gibi coğrafi bakımdan da
esasen sadece yazın değil, kışın da
bölgelerimiz, çeşitli seviyelerde ve
çeşitli dozlarda radyasyon almaktadır. Doğal olarak bir insanın günlük
hayatta almak durumunda ve zorunda olduğu, kaçınılmaz diyebileceğimiz miktarda radyasyona maruz
kaldığı bilinmektedir. Özellikle gelişen teknolojiye paralel olarak suni
kaynaklardan beslenen saçılmalarla, sağlığımızın daha da tehdit altına
girdiği, artık her bilerek yaşayan insanın idraki içerisinde olduğu kadar,
endişesini de artırmaktadır. Bu yapay etkenlerin yanında almakla yüzyüze bulunduğumuz esas radyasyon
grubunu oluşturan “Doğal Fon Radyasyonu” kozmik yolla ülkemizde
38 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
önemli boyutlardadır. Özellikle ozon
delinmesinden kaynaklanan ultraviyole ışınlarının, dozajı enlem ve boylamlarımız arasında biraz daha yükselmiştir. Bu düşüncelerle, dikkate
sunmak istediğim bu konuyu aşağıdaki çerçevede planlayarak,değerli
dostlarımla paylaşmayı uygun buldum.
Radyasyon nedir?
• UV radyasyonu nedir?
• UV kaynakları nelerdir?
• UV’nin biyolojik etkileri nelerdir?
RADYASYON NEDİR?
Fizik bakımından maddenin temel
yapı taşı atomdur. Bu atomlar çekirdekteki protonlar ve nötronlardan
ve çekirdeğin etrafında dönen elektronlardan oluşur.
Nötron sayısı proton sayısından fazla olursa, bu atom kararsızlık gösterir.
Kararsız atomların fazla nötronları
alfa, beta ve gama gibi ışınlar yayarak parçalanır.
Işın saçan maddelere radyoaktif
madde, ışımayla meydana gelen
ışınlara da radyasyon denir.
Kısaca radyasyon, elektromanyetik
dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da
aktarımıdır. Enerjinin değişik şekilleri olan radyasyon, dalga boyuna
göre sınıflandırılır ve metrenin milyonda biri olan nanometreyle ifade
edilir. Optik kurallara göre, en düşük dalga boylu olan ışın, en yüksek
enerjiye sahip olanıdır. Bunu aşağıdaki şemada şöyle gösterebiliriz:
İlk başta açıklandığı gibi, her organizma hayatı boyunca bu
doğal
radyasyon ortamında bulunduğu gibi,
artık suni ortamları da kullanmakla
karşı karşıyadır. Suni ortamın buna
ek olarak getirdiği yük, doğal radyasyonun % 15’i kadar yapay radyasyon
yüküdür.
H-O-H----->H+ + OH- (iyonizasyon)
nükleusuna ulaşacak kadar ortamda
bulunamazlar.
H-O-H-----> Hº + OHº (serbest radikaller)
Serbest radikaller elektronik ve orbital nötralite için kolayca yeniden birleşirler.
Oksijen ile oluşan serbest radikaller
nötral formlara kolayca rekombine
olmazlar. Stabil formların ciddi hasarın oluşabileceği hücre nükleusuna
ulaşabilecekleri kadar yeterli bir süre
ortamda kalırlar.
Dalga boyları 100 nm’den küçük olan
elektromanyetik parçalar kimyasal
bağları kırabilecek kadar güçlüdür.
Bununla birlikte yüksek radyasyon etkisinde çok sayıda oluştuklarında orbital nötralite hidrojen radikal dimerizasyonu ve toksik hidrojen peroksid
(H2O2) formasyonu ile sağlanabilir.
Bir biyolojik moleküle serbest radikalin transferi, bağ kırığına veya anahtar
fonksiyonun inaktivasyonuna neden
olabilecek düzeyde hasar verici olabilir.
Radikaller, hücrede organik bir moleküle de transfer edilebilir.
Ek olarak, organik peroksi serbest radikali, radikali bir molekülden diğerine transfer edebilir ve bu transferin
olduğu moleküllerin herbirinde hasar
oluşur.
Bu bağların kırılması olayına iyonlaşma, buna sebep olan radyasyona da
iyonize radyasyon denir.
İyonize radyasyonun enerjisinin absorbsiyonu, direk ve indirek etki
ile moleküllerde hasar oluşturur.
Özellikle biyolojik bünyedeki organik moleküller bundan riskli olarak
ve olumsuz yönde etkilenirler. Yani
moleküler yıkım nedeniyle, hasarlar
oluşur. İyonize radyasyonun enerjisinin absorbsiyonu, direk ve indirek
etki ile moleküllerde hasar oluşturacak nitelikte olup, iki türlüdür. Birisi,
direkt olarak, biyolojik sistemlerdeki anahtar moleküllerin atomlarının
iyonizasyonunun bir sonucu ortaya
çıkan bu hasarlar, bu molekülün
inaktivasyonuna veya fonksiyonel
değişikliğine neden olurlar. Diğeri
olan indirek etki şeklinde ise, anahtar
moleküllerde toksik hasar oluşturan
reaktif serbest radikallerin oluşması
sonucunda, biyolojik etkilerin ortaya
çıkmasına neden olanıdır.
Biyolojik sistemlerdeki temel molekül
su olduğu için, su genellikle radikal
formasyonu ve çoğalması için ortam
oluşturur.
Su molekülü enerjiyi absorblayınca,
değerlik kabuğunda paylaşılmamış
elektron olan iki serbest radikale ayrışır.
Bunlar H+ ve OH- sembolleri ile
gösterilir.
H ++ OH- ———> HOH (rekombinasyon)
H+ + H-——— > H² (dimer)
OH- + OH- ———> H2O2 (peroksid
dimer)
OH- + RH ——— > Rº + HOH (radikal transferi)
Ortamda çözünmüş oksijenin varlığı
reaksiyonu yaşam süresi ve stabilitesi daha fazla olan diğer serbest
radikaller oluşacak şekilde modifiye
edebilir.
H+ + O² ———> HO2
(hidroperoksi serbest radikali)
Rº + O2 ——— > RO2
(organik peroksi serbest radikali)
Basit serbest radikallerin (Hº veya
OHº) yaşam süreleri 10–¹º saniye
gibi çok kısadır.Çok reaktif olmalarına rağmen oluşum yerlerinden hücre
nükleusuna ulaşacak kadar ortamda
bulunamazlar.
Basit serbest radikallerin (H+ veya
OH-) yaşam süreleri 10–¹º saniye
gibi çok kısadır. Çok reaktif olmalarına rağmen oluşum yerlerinden hücre
Böylece kümülatif etki, tek bir iyonizasyon veya bağ kırığından çok daha
fazla olabilir.
Non-iyonize radyasyon dalga boyu
100 nm’den büyük radyasyon için
kullanılır ve radyasyonun madde ya
da herhangi bir nesneyle etkileşime
girmeme özelliği kazanır.
Optik ya da görünür ışık da bu kategori içindedir.
Bunu şu kısımlara ayırabiliriz;
UV radyasyonu 100-400 nm
UVA 315-400 nm
UVB 280-315 nm
UVC 100-280 nm
Görünür ışık radyasyonu 400-760
nm
IR radyasyonu 760 nm-1 m
UV radyasyonu ışık enerjinin bir şeklidir. Sınırlar kesin olmamakla birlikte
UV radyasyonu; 320- 400 nm arasında UV-A, 280-320 nm arasında UV-B
ve 200-280 nm arasında UV-C olmak
üzere üç kategoride sınıflandırılabilir.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 39
UV KAYNAKLARI
GÜNEŞ
YAPAY KAYNAKLAR
MEDİKAL TERAPİ ve TIBBİ
GÖRÜNTÜLEMELER
SOLARYUM
AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN
LAMBALARI
GASEOUS DISCHARGE
KAYNAKLAR
HİDROJEN VE DOTERYUM
LAMBALARI
LAZERLER;
UV radyasyonundan gelen zarar,
esas olarak spektrumun UV-B sınıfından gelir. Bu UV-B sınıfı,derinin
üst tabakasını (epidermis) etkiler.
UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek
rakımlı yerlerde daha yoğundur.
Eğer fazla miktarlarda maruz kalınırsa, UV-A tarafından da geçerli olan
bazı riskler ortaya çıkarılır.UV-A derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır
ve yayılır. UV-A ışını yıl boyunca ve
gün içinde , değişik saatlerde, mevsimlerde veya hava koşullarında etkili olmaktadır.
YAPAY KAYNAKLAR
Ülkemiz için yukarıda da belirtildiği
üzere, UV’nin ana kaynağı güneştir.
Solar UV’nin atmosfere ulaşan ışık
şiddeti yeryüzünde yaşayan canlı organizmalar için öldürücüdür. Fakat
atmosfer bu zararı moleküler oksijen
ve ozon sayesinde saçılıma uğratarak veya emerek bertaraf edecek
şekilde düzenlenmiştir. Atmosferimizde altta troposfer, her türlü iklim
olaylarının cereyan ettiği tabakadır.
Bahis konusu radyasyon, bunun üstündeki Stratosferde filtre edilmesi
ile bertaraf edilmesi gereken, yani
ozon tahribinin olduğu tabakadaki
tutulamayan radyasyondur. Eğer bu
tahribat olmaz ise, o taktirde UV-C
stratosferde dolaylı oksijen ve doğrudan ozon tarafından yutulur ve
dünya yüzeyine erişemez. Bir seviyede lazım olan doz,dünyamıza
erişmekte,mikrobiyal kontrolü sağlayacak sınırlamayı gerçekleştirecek
denge kurulmakta olduğu gibi, sağlıklı yaşam da sağlanmış olmaktadır.
Strotosferik ozon haricinde, yukarıda kısmen açıklanan, UV miktarını
etkileyen diğer etmenler;
Enlem, mevsim yükseklik, topografya, bulut örtüsü, yağış ve hava kirliliği
gibi emisyonlar olarak sıralanabilir.
40 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Yukarıda açılımı verilmemiş olan
suni, teknolojik uygulama alanına
girmiş ve günlük kullanım yolu ile temastan uzak kalamayacağımız kaynaklardan bazılarına örnek verilecek
olursa, gerek laboratuar ve çeşitli
iş kollarında, gerekse evlerde karşı
karşıya bulunduğumuz (radyo ve televizyon dalgaları alıcı-vericileri vb.)
uygulamalar oldukça yaygındır.
Submikroskopik düzeyde UV yayılımının ana kaynağı moleküler seviyedeki enerji düzeylerinde meydana
gelen geçişlerdir.
Bazı örnekler şunlardır: AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN LAMBALAR,
GAZ KAYNAKLARI, DÜŞÜK BASINÇ
DISCHARGE LAMBALARI, GERMİCİDAL LAMBALAR, YÜKSEK BASINÇLI
DISCHARGE LAMBALARI, CIVA ve
METAL HALİD LAMBALAR, METAL
HALİDLİ CİVA LAMBALARI, HİDROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI,
LAZERLER vs gibi, tıp tedavi, teşhis
alanlarındaki uygulama metotlarıdır.
AKKOR KAYNAKLARLAMBALAR
TUNGSTEN
Termal yayılımlar (kara madde ışıması)
Kara madde (Black body), kendisine
çarpan radyasyonun tamamını emdiği varsayılan teorik bir objedir.
Hiç ışık yansıtmadığından tamamen
kara görünür. Fakat bu madde belli bir sıcaklığa ulaştığında mümkün
olan maksimum ışımayı yapar. Bu
ışıma da kara madde radyasyonu
olarak bilinir. Bu madde sıcaklığa
bağlı olarak her dalga boyunda belli
enerjiye sahip ışınlar yayar.
Maddenin sıcaklığı artırılırsa elektronlar uyarılarak bir üst enerji seviyesine yükselir. Bu kararsız bir durumdur ve tekrar normal hallerine
dönmek için ışıma yaparlar.
Sıcaklık ne kadar yüksek olursa yayılan fotonların enerjileri o kadar yüksek olur. 2500 K sıcaklığın üstündeki maddelerde önemli miktarda UV
ışıması gözlenir. Yani yayınlanan
toplam radyasyon maddenin sıcaklığının bir fonksiyonudur. Isıtılan madde önce kor haline gelir daha sonra
beyaz (akkor ) yada maviye döner.
Sıcaklık yükseldikçe kara madde tarafından ışıma yapılan dalga boyunun en üst sınırı düşmektedir. Grafiğe göre Mutlak sıfır üzerindeki tüm
sıcaklıklarda görünür alanda kara
madde ışıması gözlenmektedir. Sıcaklık arttıkça grafiğin altında kalan
alan arttığı için toplam radyasyon
miktarı da artmaktadır.
GAZ KAYNAKLARI
Gaz ya da buhar içinden geçen
elektrik akımı gazı iyonize ederek
elektronlar ve pozitif iyonlar üretir.
Işıma da atomların düşük enerji seviyesinden yüksek enerji seviyesine
geçişlerini yüksek enerji seviyesinden düşük enerji seviyesine geçişlerinin izlemesi sonucu oluşur.
DÜŞÜK BASINÇ DISCHARGE
LAMBALARI
B-METAL HALİDLİ CİVA
LAMBALARI;
1-GERMİCİDAL LAMBALAR;
Metal halid lambalarının parlaklığı
cıva lambalarından daha fazladır.
Bunlar stü dyo aydınlatmalarında,
fotokimyasal süreçlerde ve solaryumlarda kullanılır. Filtrelerle birlikte
foto terapide kullanılır ayrıca.
Düşük basınçlı cıva discharge lambası germicid ve dezenfektan olarak kullanılır.yaklaşık olarak
elektrik gücünün % 50’sini UV ye
çevirir ve 253.7 nm dalga boyunda ışıma gerçekleştirir.
2-FLORASAN LAMBALARI;
Burada iki elektrot arasında bulunan cıva buharı ve genellikle argon
gazı karışımı kullanılır. Işık 253.7 nm
dalga boyunda cıva ışımasına çevrilir. Bu lambalar görünür bölgede fosfor üretir. Bu fosfor beyaza yakın ve özel renkli lambaları içerir. Bu
lambalar solaryumlarda ve biyolojik
deneylerde UVB kaynağı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca fototerapide
de kullanım alanları vardır.
A-YÜKSEK BASINÇLI DISCHARGE
LAMBALARI
CIVA ve METAL HALİD LAMBALAR;
Yüksek basınçlı cıva buhar lambaları
reklam panolarını, sokakları stadyumları ve büyük bina dış cephe aydınlatmalarında ve bazı endüstriyel
uygulamalarda kullanılmaktadır.
CCFT (soğuk katot flüoresan) lambaları (tipik neon lambası) merkür gazı
ile karışık bir gaz içerir. Yeterli voltaj
sağlandığında, merkür gazı iyonize
olarak ultraviole ışın yaymaya başlar
UV’NİN BİYOLOJİK ETKİLERİ
Esas konumuzu teşkil eden UV nin
biyolojik etkilerini, UV’ nin moleküler
HİDROJEN VE DOTERYUM
seviyedeki etkileri, UV’ nin hücresel
LAMBALARI
sistemlerdeki etkileri, UV’ nin bitkiler üzerindeki etkileri, UV’ nin insan
LAZERLER
sağlığı üzerindeki etkileri
Laser
Kullanılan enerji kaynağı
olarak çeşitli yönleriyle inceleyebiliriz.
Eximer Laser
Argon florid
Krypton florid
Xesenon klorid
Xesenon bromid
Xesenon florid
Krypton klorid
Dye Laser
Eximer
Nitrojen
Ayrıca, bilgisayar monitörlerinin veya
TV ekranlarının Katot Işın Tüplerinin
(CRT) yaydığı ışınlar CRT prensibine göre yüksek voltaja tabi tutulan
elektronlar, tüpün iç yüzünü kaplayan fosfora ateşlenir ve bu şekilde
iyonize olan atomlar, görünen ışık,
x ışınları ve UV radyasyonu sağlar.
LCD aydınlatmasında sıkça kullanılan
MOLEKÜLER SEVİYEDEKİ
ETKİLERİ
Nükleik asitlerdeki pirimidin
ve pürin bazlarının aromatik π- elektron sistemleri,
260 nm civarında güçlü absorpsiyon yapar. Bu yüzden
emilen UV kimyasal değişiklere sebep olur.
Protein ise maksimum absorpsiyonunu 280 nm. civarında aromatik
amino asitleri fenilalenin, tirozin
ve triptofan ile yapar. Yüksek doymamış yağ asitleri içeren kompleks
membran lipidleri, fitohormon olan
absisik asit ve büyümeyi düzenleyen
indol asetik asit de UV menzilinde
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 41
absorpsiyon yapar. Bakteriler 265
nm. civarında maksimum ölüm düzeyine ulaşırlar.
NÜKLEİK ASİT
FOTOREAKSİYONLARI
Timin Dimerleri
UV radyasyonu 280 nm. de dimer
oluşturur.
UV biyolojik olarak pirimidin bazlarından timin üzerinde fotoreaktif
etkisini gösterir. İki timin bir araya
gelerek siklobütan halkası oluşturur.
Bu da birden fazla izomeri oluşmasına neden olur.
Pirimidin Kapanması
Timin-timin ya da timin sitozin monomerlerinin dimer oluşturması olayıdır. Fakat buradaki geri dönüşüm
kolay değildir
tidin sistin ve sisteinde de gözlenir.
Sistinin disülfid grubu UV etkisinden
sonra sülfidril gruba dönüşür. Sülfür atomları arasındaki kovalent bağ
proteinin fonksiyonel üç boyutlu yapısı için oldukça önemlidir. Bağların
bozulması ya da yapısının değişmesi
proteinin yapısını ve fonksiyonunu
etkiler. Kısaca proteinin iş görürlüğü
üzerinde önemli etkide bulunur.
DNA PAKETLENİR
Lipid ve membran üzerine;
TAMİR mekanizmaları
Fosfo ve glikolipidler hücre zarının ana bileşenleridir. Hücre zarının
içerdiği doymamış yağ asitleri UV
radyasyonunun etkisi altında oksijenle reaksiyona girerek lipohidroperoksid üzerinden radikal oluşumuna
sebep olur. Örneğin protoporfirin
varlığında serbest oksijen kolesterinle reaksiyona girerek
Urasil ve sitozine suyun çift
bağ yaparak bağlanması olayıdır. Bu pirimidin
hidratları mutasyonları
indüklenmesinde rol oynamaktadır.
Protein üzerine;
UV nin fotokimyasal etkisi fenilalenin, tirozin, triptofanın yanı sıra his42 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Kesip çıkarma;
Organizmaların çoğunda bulunan bu
mekanizma ışıktan bağımsızdır.DNA
nın zarar gördüğü tespit edildiğinde endo ve ekzonükleazlar devreye
girerek tamir gerçekleştirilir. Tamir
kanser ve mutasyon riskini azaltır.
Fotoreaktivasyon;
Replikasyon sonrası
tamir;
DNA protein
kroslinkleri;
PROTEİN,LİPİD VE
MEMBRANLARDAKİ
FOTOREAKSİYONLAR
Mutant allele sadece bir baz çiftinin
değişmesine sebep olmaktadır.
DNA fotoliyaz enzimi dimerlere bağlanıp dimerli bazı uzaklaştırır. Bu
işlem ya görünür ışıkta ya da
uzun dalgaboylu UV radyasyonounda olur. DNA fotoliyaz mikroorganizmalarda,
bitkilerde, hayvanlarda
ve insanlarda bulunur.
Primidin fotohidratları;
Bu olay UV radyasyonundan sonra Pirimidin fotohidratları, primidin bazları ve
bir aminoasit arasında olmaktadır. Bağlanma genellikle sistein ve
timin arasında gerçekleşir. Urasil ise
sistein fenil alenin ve tirozine bağlanmayı tercih eder.
Mutasyon; Genomik yapıda (DNA
veya RNA) meydana gelen değişikliklerin tümüne denir. Mutasyon
DNA’ nın normal dizisinde meydana gelen değişikliklerdir. 2000 base
pair den oluşmuş tipik bir gen
UV tarafından tetiklenen
DNA nın hasarlı bölgesi
enzimlerle
uzaklaştırılır.
Oluşan boşluk replikasyona
kapatılır. Doğru olan parental
DNA dizisi kullanılarak replikasyon yapılır.
hidroperoksid formuna geçer. Bu
da membrandaki yağ asitlerine zarar
verir.
DNA Histon proteinleri etrafında
döner
Bu tamir mekanizmasında işlem
replikasyondan sonra yapıldığı için
mutasyon oranı oldukça yüksektir.
Single hit curve
Bu yapı nükleozomdur.
Bu virüs ve enzim deaktivasyon grafiğidir. Eksponensiyal olmasını beklediğimiz grafik doğrusal olmuştur.
Histonlar H1, H2A, H2B, H3, H4
Shoulder curve
Burada beklenenden daha az zarar
gözlenmektedir. Bu durumda tamir
mekanizması işin içine girerek hayatta kalma şansını artırmaktadır. Ve
single hit curveden sapmalar gözlenmektedir.
Stimulation(uyarılmış) curve
Zarar görmeden önceki düşük dozlarda uyarılma yüksek dozlar için öğretici olmaktadır. Bu tarz curve yüksek yapılı bitkilerde gözlenmektedir.
Multiple-phasic curve
Populasyonun birden fazla ve duyarlılıkları farklı olan alt populasyonlar
içerdiği durumda gözlenir. Eksponensiyal büyüme fazındaki bakteriler
UV ye durgun faza göre çok daha
fazla hassasdırlar.
UV NİN MİKROORGANİZMALAR
ÜZERİNE ETKİLERİ
Denizdeki planktonlar UV-B ışınlarından oldukça fazla zarar görür ve yok
olurlar. CO2’i çözümleme yeteneğine sahip olan planktonların azalması
atmosferdeki CO2 miktarının fazlalaşmasına, dolayısıyla sera etkisinin
artmasına neden olur.
Virüs-Faj-Bakteri
UV NİN BİTKİLER ÜZERİNE OLAN
ETKİLERİ
Virüs ve Fajlarda oluşan UV etkileri
gerekliyse konak hücre tarafından
tamir edilir. Konak hücre fotoreaktivasyon sürecinde tamir edilen zararın kendisinin mi yoksa yabancının
mı olduğunu bilemez.
Büyümesi devam ederken bitkiler
UV radyasyonuna tolerans gösterebilirler ya da adapte olabilirler. UV
radyasyonuna maruz kalmadan serada yetişen bitkiler ani UV şoklarında ölürler.
Micrococcus radiodurans bakteriler
arasında UV ye gösterdiği yüksek dirençle farklılık gösterir. Streptococcus lactis de oldukça dirençlidir. Bu
bakteri yüksek dozlardaki UV de bile
mükemmel bir tamir mekanizmasına sahiptir tabiî ki bakteri sporları
vejetatif bakterilerden daha az duyarlıdır UV ye.
Epidermis yüksek konsantrasyondaki flavonoidlerle ve antosiyaninlarle
yaprağın iç kısmını korurlar. Flavonoidler ve antosiyaninler UV yi absorbe
ederek etkisini minimuma indirirler.
Bitkiler UV-B ışınlarının zararlı etkilerinden korunabilmek için yaprak
alanlarını küçültürler ki, bu da fotosentezde azalma demektir. Bunun
sonucunda farklı bitkilerin birçoğunda ürün miktarında azalma görülmekte ve kalite de düşmektedir.
Ayrıca UV-B ışınları topraktaki mikroorganizmaları öldürerek toprağı
verimsizleştirmektedir. UV-B darı
fideleri, çavdar ve ay çekirdeği gibi
belirli bitkilerin büyümesini ve fotosentez mekanizmalarını bozmaktadır
Basit Ökaryotlar
Mayalar, algler ve protozoalarda da
dimerler oluşur.
UV ile tetiklenen mayalarda meydana gelen mutasyonlar petit mutantları oluşturur. Bu mutantlar solunum
yapma özelliklerini kaybederler.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 43
UV NİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE
ETKİLERİ
Akut Etkiler
İnflamasyon:
Güneş yanığı inflamasyonu (eritem),
ultraviyole ışınlarının ilk ve en bilinen akut deri yanıtıdır. Özellikle açık
tenli kişilerde, eritem, ısı artışı, ağrı
ve ödem gibi inflamasyonun klasik
belirtileri biçiminde ortaya çıkar. Eritem oluşumundan UVB ışınları sorumludur.
Hiperplazi:
Ultraviyole ışınlarının uyardığı inflamasyon uyarılma eşiği arttığında deride yalnızca bronzlaşma değil aynı
zamanda stratum korneum, epidermis, dermisde kalınlaşmaya neden
olur. Özellikle açık tenlilerde ve vitiligosu olanlarda tek UVB dozundan
sonra stratum korneum kalınlaşır.
İmmünolojik Değişiklikler:
UV ışınları epidermal Langerhans
hücrelerinin sayıları ve işlevlerini etkileyerek onların antijen sunma yetisini azaltır. Bu bozukluk antijene
özgü T hücrelerinin gelişimini uyararak geç tipte aşırı duyarlılığın baskılanmasına yol açar, tümör reddini
engeller.
Vitamin D sentezi:
UVB ışınları, orta dozlarda epidermal
7- dehidrokolesterolü, provitamin
D3’e dönüştürmektedir. Provitamin
D3 günler içinde izomerize olarak
plazma D vitamini bağlayıcı protein
ile dolaşıma katılmaktadır.
Geç Etkiler
Fotoyaşlanma;
Deride klinik olarak elastoz, ince ve
kalın kırışıklıklar, kuruluk, gevşeme,
kabalaşma, kılcal damar kümeleri,
44 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
düzensiz pigmentasyon, yer yer sarımsı renk, çok sayıda iyi ya da kötü
huylu tümörler görülür.
Fotokarsinogenez:
Doğal ya da yapay ultraviyole ışınlarına uzun süreli maruz kalma sonucu
insanlarda ve deney hayvanlarında
deri kanseri oluştuğu bilinmektedir.
Deney hayvanlarında kanser oluşturan ultraviyole ışınının dalga boyu
280-320nm olan UVB olduğu gösterilmiştir. Langerhans hücre işlevlerini
bozarak immün sistemi baskılar. Bütün bu etkiler ve mutasyona neden
olarak, hücre bölünmesini bozarak
tümör gelişimine neden olur.
UV-B’ nin en ciddi etkileri cilt kanseri riskini arttırmasıdır. Dudak kanseri, tükürük bezleri, göz içi kanserleri
gibi diğer kanserlerdeki artış riski ise
bilinmemektedir. Kanser ile UV radyasyonu arasındaki ilişki detayları
ile bir biçimde Uluslararası Kanser
Araştırmaları Ajansının yayınlarında
tartışılmış ve cilt kanserlerinin olu-
Doğal ya da
yapay ultraviyole
ışınlarına uzun
süreli maruz
kalma sonucu
insanlarda
ve deney
hayvanlarında
deri kanseri
oluştuğu
bilinmektedir.
şumu ile ilişkili olduğu kesin olarak
belirlenmiştir.
Melanoma;
Ciltte pigment üretimini kontrolsüz
büyütür. Bu büyüme koyu renklenmiş kötü huylu ben ve tümörlerin
şekillenmesine önderlik eder. Melanomalar aniden, belirti olmaksızın
görülür; bir benden veya benin yanından gelişebilir. Bu nedenle vücuttaki benlerin görünümlerini ve yerleşimini bilmek önemlidir.
Melanoma Örnekleri
Aktinik Keratosiz;
Bu, güneşten kaynaklanan hücre büyümesidir ve vücudun güneşe maruz
kalan bölgelerinde lekeler şeklinde
görülür. Özellikle yüz, eller, bilekler
ve boynun V kısmı lekenin bu tipine
hassastır. Zamanında anlaşılmaz ise,
aktinik keratosiz kötü huylu olabilir.
Oluştuğu bölümde kabarma, kızarma ve pürüzlü bir yapı gelişir. Eğer
bu gelişme gözlemlenirse hemen bir
dermatologa gidilmelidir.
Göz İçi Zararları;
Göz;
Kornea: Gözün dış kısmını kaplayan
şeffaf koruyucu tabaka.
Göz Merceği: Göz bebeğinin arkasında ışığı odaklayarak net olarak
görmeyi sağlayan şeffaf bölüm
Retina: Beyine, görülen cisim hakkında sinyaller gönderen ışığa duyarlı gözün arka kısmında bulunan
doku tabakasından oluşmuştur.
UV’nin göze etkisi temel olarak göz
merceğinedir. UV ışınları göz merceklerinin şeffaflığının kaybolması şeklinde etkiler. Bunun yanında
bazal hücre kanseri göz kapağında
yaygın olmasına rağmen Malign Melanom göz küresinde olabilir.
Sulak Alan Yön
etim
Planları Dizisi –
3
ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI
Yusuf CERAN
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
Sulak Alanlar Şube Müdürü
S
ahip olduğu biyolojik çeşitlilik
sebebiyle dünyanın tabii zenginlik müzeleri olarak kabul
edilen sulak alanlar; doğal işlevleri
ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir.
Uluslararası bir sözleşme olan Sulak
Alanlar Sözleşmesi (Ramsar Sözleşmesi), belli bir ekosistem ve bu ekosisteme ekolojik olarak bağımlı olan
flora ve fauna elemanlarını kapsamaktadır. Sözleşmede sulak alanlar;
“doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git
hareketlerinin çekilme devresinde 6
metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, sazlık, bataklık ve
turbiyerler” olarak tanımlanmıştır.
Sulak Alanlar Sözleşmesi; sulak alanların bulunduğu bölgenin su rejimini
düzenlemesi, karakteristik bitki ve
hayvan topluluklarının; özellikle su
kuşlarının barınmasına olanak sağlaması, ekonomik, kültürel, bilimsel ve
rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil etmesi, kaybedilmeleri halinde yeniden geri kazanılmalarının
mümkün olmaması sebebiyle sulak
alanların kaybına yol açabilecek önlemek; ayrıca, su kuşlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aşması
nedeniyle uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak; sulak alanların ve
onlara bağımlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının ileri görüşlü
ulusal politikalarla koordineli uluslararası faaliyetlerle birleştirilmesini
sağlamak maksadıyla hazırlanmıştır.
Sözleşmenin yürütülmesi ve takibi için her üç yılda bir Akit Taraflar
toplantısı düzenlenmektedir. Bu
toplantıların altıncısı Avustralya’nın
Brisbane şehrinde yapılmış ve bu
toplantıda “1997-2002 Yılları İçin
Strateji Planı” hazırlanarak, tüm taraf ülkelerce uygulanmak üzere tavsiye kararları olarak benimsenmiştir.
7 Akit Taraflar Toplantısı ise Costa
Rica’nın San Jose Kentinde yapılmış,
“Sulak alanların korunması ve akılcı
kullanımı için Ramsar Yeni Yönetim
Planı Rehberi” kabul edilmiş ve üye
ülkelerden bu rehber doğrultusunda
her bir sulak için Yönetim Planlarını
hazırlamaları talep edilmiştir. Görüleceği üzere sulak alan yönetim planı hazırlanmasının uluslararası dayanağı Ramsar Sözleşmesidir. Ayrıca,
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 45
45
4856 sayılı Bakanlığımızın kuruluş
Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu
ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği “Sulak Alan Yönetim Planlarının” yasal dayanaklarını oluşturmaktadır.
Ülkemizdeki bütün sulak alanlar
Ramsar Sözleşmesi hükümleri doğrultusunda korunmakta ve yönetilmesi sağlanmaktadır. Sözleşmenin
ulusal düzeydeki uygulamalarının
koordinasyonu ve takibinden Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şube Müdürlüğü sorumludur. 30 Ocak 2002
tarihinde yürürlüğe konan ve daha
sonra 17 Mayıs 2005 tarihinde revize edilen “Sulak Alanların Korunması
Yönetmeliği” ile Sözleşmenin ulusal
düzeyde uygulanması daha etkin
hale getirilmiştir.
4646Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
Sulak alanların bütün fonksiyonlarının sürekliliğinin sağlanabilmesi ve
rasyonel kullanımının gerçekleştirilebilmesi ancak sulak alanlarla ilişkili
halkın yararlanımını da gözeten, tüm
sektörleri entegre eden sulak alan
yönetim planlarının geliştirilmesi ve
uygulanması ile mümkün olabilmektedir.
Ülkemizde Sulak Alanlar Yönetim
Planlarının hazırlanmasında Ramsar Sözleşmesi ve Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği gereğince
“Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planı Rehberi” esas alınmakta
ve yönetim planları bu rehbere göre
hazırlanmaktadır.
“ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN
YÖNETİM PLANI ”
Uluabat Gölü Marmara Denizinin
güneyinde, doğu-batı doğrultusunda
uzanan tektonik kökenli YenişehirBursa-Gönen çöküntü alanında
oluşmuştur. Aynı çöküntü alanındaki
Kuş (Manyas) Gölünden alçak bir
eşikle ayrılmaktadır. Bursa’nın yaklaşık 30 km. batısında Bursa ili Karacabey ve Mustafa Kemalpaşa ilçeleri
sınırları içinde kalmakta olup, BursaKaracabey karayolunun hemen güneyinde kalmaktadır. Ramsar alanı
göl ve çevresinden oluşan 17,425
hektarı kapsar. Bunun 13,500 hektarı gölün kendisidir. Eskikaraağaç ve
Gölyazı köyleri Ramsar alanı içerisinde kalır. Diğer köyler Ramsar Alanı
dışındadır. Göl havzasının büyüklüğü
yaklaşık 10.5 bin km2’dir.
Deniz seviyesiden 8-9 m. yükseklikte bulunan gölün, kuzeyinde fazla yüksek olmayan ve yumşak bir
eğimle alçalan Neojende oluşmuş
tepeler, güneyinde ise Paleozoyik
zamana ait dik yamaçlı dağlık alanlar
yeri Halilbey Adasındaki 10 metreyi
bulan çukurluktur.
Gölün kuzey kıyıları diğer kesimlere
göre nisbeten girintili çıkıntılıdır. Kuzeyde kalker yapılı
iki yarımada (Eskikaraağaç ve Gölyazı) bulunmaktadır.
Yine göl içerisinde
yapılarında kalkerlerin egemen olduğu
7 adet ada bulunmaktadır. Bu adalardan en büyüğü
Halibey Adasıdır.
bulunmaktadır.
Kabaca üçgen biçimli olan gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km., genişliği ise 12 km.
kadardır. Göl alanı yıllara ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir.
Göl alanı için bugüne kadar verilmiş
en yüksek değer 24.000 hektar, en
düşük değer 13.500 hektardır. Gölün
güney-batı kıyıları 1993 yılında yapılan seddelerle çevrelenmiş ve gölün
bu kesimi tarıma açılarak geçmişte
olduğu gibi geniş alanlara yayılması
engellenmiştir. Uluabat Gölü, büyük
ve sığ bir tatlısu gölüdür. Gölün kıyılarında nilüferlerle kaplı koylar, geniş
sazlıklar, söğütlükler ve tatlısu bataklıkları bulunur.
Gölün ortlama derinliği 2.5 metredir.
Büyük bir bölümü oldukça sığ olup,
bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre
arasında değişmektedir. En derin
Gölü, güney batısından Emet, Orhaneli
ve Mustafakemalpaşa Çayları besler.
Göl dibindeki ve
çevresindeki karst
kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle
ulaşan küçük dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları
da göle verilmektedir. Göle giren su
miktarı mevsimlere ve yıllara göre
büyük değişiklikler göstermektedir.
Gölün su çıktısı kuzeybatıda Uluabat
köyü tarafında Uluabat Çayı’ndan
olur. Uluabat Çayı, Susurluk (veya
Simav) Çayı ile birleşerek Kocaçay’ı
oluşturur ve Marmara Denizine dökülür. Ancak göl su seviyesi Uluabat
Deresinin altına düştüğünde, dere
göle doğru akışa geçerek gölü beslemektedir. Ayrıca, gölden pompalarla su çekilmekte ve göl çevresindeki
6350 hektar arazi sulanmaktadır.
Uluabat gölü yağışlardaki ve buharlaşmadaki doğal mevsimlik dalgalanmalar sebebiyle dinamik bir su
seviyesine sahiptir. Su seviyesi kış
mevsiminde genellikle yüksek ve
yazları düşüktür. Göller yeraltı suyunu reşarj ve deşarj ederek, taşkınların yokedici etkisini azaltarak, taban
suyunu dengeleyerek bulundukları
bölgenin su rejimini düzenlerler. Yine
bulundukları çevrenin nem oranını
yükselterek başta yağış ve sıcaklık
olmak üzere yerel iklim elemanları
üzerinde olumlu etki yaparlar. Ayrıca, göller tortuları, besin maddelerini ve zehirli maddeleri alıkoyarak
su kalitesini yükseltirler. Sulak alanlar aynı zamanda tropik ormanlarla
birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir.
Bu sebeple, gerek ekolojik değeri,
gerekse ticari değeri yüksek değişik
türden binlerce canlının yaşamasına
olanak sağlamaktadırlar.
Uluabat Gölü, ekolojik yönden eutrophic (bol gıdalı) bir göldür. uygun
iklim koşullarının yanısıra geniş sazlık alanların varlığı, açık su yüzeyleri ve besin maddesi bakımından da
çok zengin bir yapıya sahip olması,
değişik türden yüzbinlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı
sağlamaktadır.
Uluabat Gölü plankton ve dip canlıları bakımından ülkemizin en zengin
göllerinden biridir. Gölde, 21 değişik
balık türünün varlığı bu zenginliğin
en önemli göstergelerindendir.
Göle ismini veren Uluabat Köyü’nün
İ.Ö 12. yüzyılda kurulduğu belirtilmektedir. Yine, göle ismini veren
başka bir köy olan Apolyont (Gölyazı köyü) Köyü ile Halilbey Adasında eski yerleşimlerin izlerini taşıyan
eserler (tarihleri hakkında bilgi bulunamamıştır.) bulunmuştur. Bütün
bunlar göstermektedir ki bugün olduğu gibi yüzyıllar boyunca da binlerce insan gölle iç içe yaşamış ve
Uluabat Gölü, bu insanların beslenmesine ve geçimlerine önemli katkılar sağlamıştır.
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan4747
Uluabat Gölü, sucul bitkiler yönünden ülkemizin en zengin sulak alanlarından biridir. Gölün hemen hemen bütün kıyıları geniş sazlıklarla,
sığ kesimleri ise su içi bitkileri ile
kaplıdır.
Uluabat Gölü, Türkiye’nin en geniş
nilüfer yataklarına sahiptir. Beyaz
nilüfer, gölün kuzeydoğu kıyılarında
ve Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle
giriş ağzında çok geniş alanları kaplamaktadır. Gölün kuzeydoğusunda
ise, nilüferlerle birlikte dik sığır sazı
bulunmaktadır.
Gölün güneybatı kesimlerinde ılgınlar, tuzcul karakterli Salicornia üyeleri, yaygındır. Yine Mustafakemalpaşa
Çayı’nın döküldüğü yerde söğüt ve
ılgınlardan oluşan bitki toplulukları
bulunmaktadır.
Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden
sadece ülkemizin değil, Avrupa ve
Ortadoğu’nun da en önemli sulak alanlarından biridir. Anadolu’ya
kuzeybatıdan giren kuş göç yolu
üzerinde yer alması, önemli kuş
alanlarından Kuş Gölü’ne çok yakın
mesafede (35 km.) bulunması gibi
özelliklerinin yanısıra; besin maddelerince oldukça zengin oluşu ve
uygun iklim koşulları değişik türden
kalabalık kuş gruplarına alanda beslenme, kışlama ve üreme olanağı
sağlamıştır.
Uluabat Gölü, dünya çapında yok
olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden küçük karabatağın ülkemizdeki en önemli üreme alanıdır. Gölde, kuluçkaya yatan diğer önemli
türler; alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük
ak balıkçıl ve çeltikçidir. Göl, kışlama
alanı olarak da önem taşımakta olup,
alanda kışlayan türlerin başlıcalarını;
tepeli patka, elmabaş patka, bahri,
ak pelikan ve sakarmeke oluşturmaktadır. 1996 yılı Ocak ayında gölde 429423 su kuşu sayılmıştır. Bu
sayı 1970’ten bu yana Türkiye’de bir
sulak alanda kaydedilmiş en yüksek
sayıdır.
48
Çevreveveİnsan
İnsan2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
48 Çevre
Sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin
yanı sıra, Uluabat Gölü burada yasayan insanlar için de büyük önem
taşımaktadır. Göl etrafında irili ufaklı
17 köy bulunmaktadır. Bu köylerin
doğrudan veya dolaylı olarak gölle
sosyal ve ekonomik ilişkileri vardır.
Ramsar sınırı içinde kalan Gölyazı ve
Eskikarağaç köyleri gelirlerinin büyük
bir kısmını gölde balıkçılık yaparak
sağlarlar. Göl civarındaki tarım alanları, gölü besleyen Mustafakemalpaşa Çayının veya doğrudan gölün
sularıyla sulanırlar. Göl çevresinde
endüstri hızla gelişmektedir.
ALANLA İLGİLİ PROBLEMLERİN
ÖZETİ
•Gölü besleyen yüzeysel suların ve
göl suyunun tarımsal amaçlı olarak
kullanılması,
•Kontrolsüz kara ve su ürünleri avlanması ve kamış kesiminin olması,
•Yerleşim yerlerinin ve bölgedeki
endüstriyel tesislerden kaynaklanan
atık sularının bir kısmı doğrudan bir
kısmı ise yeterli arıtma yapılmadan
göle ortama bırakılması,
•Katı atıkların düzensiz depolanması,
Koruma ve Yönetim;
Uluabat Gölü 1998 yılında Ramsar
Alanı ilan edilmiştir. Alandaki koruma ve yönetim çalışmaları Çevre ve
Orman Bakanlığı tarafından Sulak
Alanların Korunması Yönetmeliği ve
Uluabat Gölü Yönetim Planı çerçevesinde yürütülmektedir. Ayrıca Tarım Bakanlığı su ürünleri koruma ve
kontrolünden sorumludur.
•Göle tarım alanlarından kirli suların
deşarj edilmesi,
Yönetim Planı süreci;
•Gölü besleyen derelerden göle sediment taşınması,
Uluabat Gölü Yönetim Planı çalışmaları Sulak Alanlar Şubesi koordinasyonunda 1999 yılında başlatılmıştır.
Projenin ilk aşamasında, Uluabat
Gölü hakkında bir yönetim planı için
gerekli tüm veriler (ekolojik, hidrolojik, sosyo ekonomik, su kalitesi )
temin edilmiştir. İkinci aşamasında
•Göl içi ve çevresinde açılan yeni tarım alanları baskısı,
•Göl su rejimininde zaman zaman
meydana gelen bozulmalar,
•Göle gelen suların aşırı derecede
kirli olması,
•Göldeki Doğal Kaynakların Akılcı
Kullanımının Sağlanması (22 faaliyet)
Sulak Alan Komisyonu” tarafından
onaylanarak uygulamaya aktarılmıştır.
•Uluabat Gölündeki Yaban Hayatının
Zenginleştirilmesi (12 faaliyet)
Uluabat Gölü Yönetim Planının Güncellenmesine neden ihtiyaç duyuldu?
•Alanın Sahip Olduğu Başarılar Hakkında Bilgi Paylaşımı (2 faaliyet)
Yapılan ve takip edilen önemli faaliyetler aşağıda verilmektedir.
ise, toplanan veriler değerlendirilerek alan için yönetim planı hazırlanmıştır. Ayrıca alanda etkin bir izleme
ve denetim ile hazırlanan yönetim
planının uygulanmasını sağlamak
üzere gerekli idari mekanizmalar geliştirilmiştir.
Yönetim Planı ile; 1998 yılında Ramsar Alanı ilan edilen Uluabat gölü ve
çevresinin Ramsar Sulak Alan Yönetim Planı Rehberine göre yönetim
planının hazırlanarak alan üzerindeki
insan baskısının kontrol edilmesi ve
koruma-kullanma dengesini gözetilmesi hedeflenmiştir.
Proje kapsamında ilgi gruplarının katılımı ile çeşitli toplantılar yapılmış ve
literatür taramaları yapılmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde beş ana
başlık altında ellialtı faaliyet planlanmıştır. Plan 2002 yılında tamamlanarak Ulusal Sulak Alan Komisyonunun onayını müteakiben yürürlüğe
girmiş ve uygulamaya başlanmıştır.
•Göl Kirliliğinin Azaltılması (15 faaliyet)
•Göldeki Balıkçılığın Sürdürülebilirliğinin Sağlanması (5 faaliyet)
Bununla birlikte alanda yönetim planı kapsamında yapılan en önemli
çalışmalardan birisi alanın koruma
bölgeleri sınırlarının belirlenmesidir.
Bu çalışma ile birlikte alan yönetiminde yaşanan en önemli problem
olan koruma-kullanım dengesini
sağlamaya yönelik düzenlemelerin
uygulamaya konulması olmuştur.
1- Uygulama süreci olan 2002-2006
döneminde faaliyetlerin yaklaşık
%50’si uygulamaya aktarılmıştır. Bu
faaliyetler yürütme kurulu vasıtası ile
gerçekleştirilmiştir.
2-Bu uygulama süreci boyunca edinilen tecrübelerle yeni faaliyetlerin
yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
3- Göl üzerinde artan baskıları minimize etmek için uygulamaya yönelik
plan kararlarına ihtiyaç duyulmuştur.
2005 yılında yapılan geniş katılımlı
yönetim planı değerlendirme toplantısında yönetim planında yaşanan aksaklıklar gündeme getirilmiştir. Söz konusu toplantıda Yönetim
Planında gelinen nokta, yaşanan
sıkıntılar dile getirilmiş ve bundan
sonra yapılabilecekler tartışılmıştır.
Yönetim planında belirtilen birçok
faaliyetin gerçekleştiği bir kısmının
ise uygulama sürecinin devam ettiği gözlemlenmiştir. Bununla birlikte önümüzdeki aylarda geniş bir
katılımla; yaşanan aksaklıkların giderilmesi, tamamlanan faaliyetlerin
yerine yeni faaliyetlerin eklenmesi
amacıyla yönetim planında revizyon
çalışmalarının başlatılmasında mutabık kalınmıştır.2005 ve 2006 yıllarında devam eden revize çalışmaları
2007 yılında sonuçlandırılmıştır.
Uluabat Gölü’nün Yönetim Planı Revizesi 2007 yılında tamamlanmış
olup, Yerel Sulak Alan Komisyonu ve
Yönetim Planı Yürütme Kurulu üyelerinin ortak çalışması ile tamamlanmıştır. 2007 yılında Ulusal Sulak
Alan Komisyonunun onayı alınarak
uygulamaya aktarılmıştır.
ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN KORUMA BÖLGELERİ
Uluabat Gölü Yönetim Planının uygulanmasının takip edilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla ilgi grupları
bir araya getirilerek bir yürütme ve
denetleme kurulu oluşturulmuştur.
2002 yılında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği yürürlüğe girmesini
müteakip, Yönetmelikte tanımlanan
koruma bölgeleri 2003 yılında belirlenmiş ve aynı yıl sonunda “Ulusal
Yönetim Planında 5 ideal hedef; 11
faaliyet hedefi ve 62 faaliyet yer almaktadır. İdeal Hedefler şunlardır.
1.Göl kirliliğinin azaltılması
2.Göldeki balıkçılığın sürdürülebilirliğinin sağlanması
3.Göldeki doğal kaynakların akılcı
kullanımının sağlanması
4.Yaban hayatının zenginleştirilmesi
5.Alanın sahip olduğu değerler hakkındaki bilginin paylaşımı
Bu kurul tarafından her ayın son
haftası yapılan toplantılarla planın
başarılan ve başarılamayan faaliyet2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 49
49
leri müzakere edilmekte ve Yönetim
Planının uygulanması takip etmiş ve
halen etmektedir. Ayrıca Yerel Sulak
Alan Komisyonu da gerekli takibatı
yapmaktadır.
Uluabat Gölü Yönetim Planı ülkemizdeki korunan alan yönetim planları
içerisinde en etkin bir şekilde uygulanan ve uygulama başarısı yüksek
olan bir yönetim planıdır. Bu durum
Uluabat Gölünü ülkemizde en iyi
korunan ve yönetilen korunan alan
haline getirilmiştir. Bu başarının diğer alanlara da yaygınlaştırılması en
önemli hedefimiz olmalıdır.
ULUABAT GÖLÜ YÖNETİM PLANI
KARARLARI
1.Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, USAK’ın
görüşü alınarak Çevre ve Orman
Bakanlığı
tarafından
onaylanan
“Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri”ni
gösteren 1/25.000 ölçekli harita ile
yönetmelikte tanımlanan uygulama
esasları, yönetim planı ile bir bütündür.
ayrımından Karakoca köyüne kadar
olan Uluabat Gölü’nün kuzeyinde
kalan bu hat boyunca olan tampon
bölge sınırları içerisindeki alanlarda,
İfraz: 10 000 m², Hmax: 4 50 m. ve
E: 0.05 aşmamak koşuluyla tarım ve
hayvancılık ile ilişkili tesislerde yapılaşma gerçekleştirilebilir.
3.Uluabat Gölü’nün kuzeyinde ve
Bursa İzmir karayolu-göl arasında
kalan kısım (Doğuda Tümbeç tepe
ile Batıda Harmanlı Köyü yoluna
kadar olan mevkii) ile Bursa-İzmir
Karayolu ve Karakoca köyü yolundan batıya doğru Osmanbeytepe ve
Kuştepe hattına kadar olan tampon
Bölge sınırları içinde, madencilik faaliyetleri de dahil olmak üzere herhangi bir yapılaşma ve tesisleşmeye
gidilemez.
4.Uluabat Gölü’nün güney kısmında
Bayraktepe-Yakuptepe-Ormankadı
Köyü arasında kalan bölgede, tampon bölge sınırları içerisinde kalan
mevcut açılan kum-taş-mermer
ocakları vb. dışında, gölün peyzaj
bütünlüğünü bozacak maden ocakları açılamaz ve işletilemez. Bu böl-
Uluabat Gölü tarafında kalan kısmında tüm yapı ve tesisler mevcut haliyle dondurulmuştur. Bu tesislere
kapasite artırıcı ilave tesisler ve yeni
yapı ve tesisler inşa edilemez.
6.Uluabat Gölü’nün doğusunda,
Bayraktepe-Fadıllı hattı ile Bursaİzmir
karayolunun
güneyinde
(Başköy-Tümbeç tepe arası) kalan
Tampon Bölge sınırları içinde kalan bölgede yeni yapılacak her türlü yapı ve tesise Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın görüşü alınarak izin
verilebilir.
7.Uluabat Gölü’nün batı bölümündeki Ormankadı-Kumkadı-Harmanlı
Köyleri arasında kalan tampon bölge içerisinde yeni yapılacak her türlü
yapı ve tesise Çevre ve Orman Bakanlığının görüşü alınarak izin verilebilir.
8.Bursa İl Çevre ve Orman
Müdürlüğü’nce, Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri içerisinde kalan ve
bugüne kadar yapılmış tüm izinli ve
izinsiz tesislerin tespit edilmesi, izinsiz olanların yasal mevzuat çerçevesinde izinlendirilmesi ve tesislerin
tamamının envanterinin çıkarılarak
1/25000 ölçekli Koruma Bölgeleri sınırlarını gösteren haritaya en geç üç
ay içinde işlenmesi sağlanacaktır.
9.1/25000 ölçekli Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri Tampon Bölge sınırları içinde kalan köylerin gelişme
konut alanı talepleri, Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği kapsamında Çevre ve Orman Bakanlığı’nca
(Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü) değerlendirilerek karara
bağlanır.
2.Bursa-İzmir Karayolu esas alınarak
bu yolun kuzey hattından başlayarak
Meşelik Tepe, Kavaklıpınarlar Tepe
ve Kumluk Tepe hattından Bursa İzmir Karayolunun Karakoca Köyü yol
Çevreveveİnsan
İnsan2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
5050 Çevre
gede herhangi bir yapı ve tesisleşmeye gidilemez.
5.Uluabat Gölü’nün doğusunda kalan Akçalar-Fadıllı-Akçapınar yolunun
10.Uluabat
Gölü
Koruma
Bölgeleri’nde bu planda ve yönetmelikte yer almayan faaliyetler Çevre ve Orman Bakanlığının iznine
tabidir. İzne tabi faaliyetler için Bakanlık ihtiyaç duyması halinde Yerel
Sulak Alan Komisyonu’nun görüşünü
alabilir.
Ç
eşitli kamu ve sivil
toplum kuruluşları,
Türkiye Gençlik Federasyonu
öncülüğünde
‘’Daha Temiz ve Daha
Yeşil Bir Türkiye’’ sloganıyla ‘’Türkiye Çöplük
Olmasın’’ adı altında bir
kampanya başlattı.
Girişimin, TSYD Ankara Şubesi Konferans
Salonu’nda düzenlenen
tanıtım
toplantısında,
tüm kişi ve kuruluşlar
daha temiz ve daha yeşil bir Türkiye için yerlere
çöp atmamaya, yaşadığı
alanları temiz tutmaya,
yeşillendirmeye ve korumaya davet edildi.
TÜRKİYE
ÇÖPLÜK
OLMASIN
GİRİŞİMİ...
Toplantıda okunan bildiride çevre kirliliğinin insanlar başta olmak üzere bütün canlıların sağlığını tehdit eder hale geldiği vurgulandı. Kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve
bazı özel kuruluşların da çabalarının çöplerin ortak yaşam alanlarına atılmasını engelleyemediği ifade edildi.
Çevre kirliliğinin çeşitleri, nedenleri ve çözüm yöntemleri konusunda vatandaşların daha bilgili ve duyarlı hale gelmesi gerektiği
belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi:
‘’İşte bu noktada, bir çevre seferberliğinin başlatılması, halkın
bilgi, ilgi ve duyarlılık düzeyinin artırılması için, tüm kamu kurum
ve kuruluşları, özel ve sivil toplum kuruluşları ile yerel ve ulusal
medya arasında iletişim ağlarının kurulması ve işbirliğinin geliştirilmesi zorunluluk olarak görülmektedir.
Türkiye evimizdir. Evimizi temiz tutarsak, yerlere çöp atarak kirletmezsek, kirletenleri erdemlice uyarırsak, çevreyi yeşillendirirsek, korursak, korna çalarak gürültü kirliliği yaratmazsak, insan
ve diğer tüm canlıların temiz çevrede yaşama haklarına sahip
çıkmış oluruz.’’
Kızıltepe, Türkiye Çöplük Olmasın Girişimi olarak, 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’nde, ‘’Yerlere Çöp Atmadan Bir Gün’’, ‘’Çevre Kimlik Kartı Takma’’ ve yerlere çöp atılmayacağına ilişkin söz
verilmesini amaçlayan imza ve çöp toplama kampanyaları yapacaklarını bildirdi.
Daha sonra katılımcı kuruluşların temsilcileri tarafından ortak
bildiri metni ayrı ayrı imzalandı. (TAM-FK)
2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 51
51
Dünya’ya Örnek Olan
i
r
le
je
o
r
P
a
m
ın
lk
a
Bölgesel K
Ç
evre ve insanla uyumlu kalkınma için geliştirilen GAP ve KOP
bütün dünyaya önek teşkil eden bölgesel kalkınma projeleri olarak hak
ettiği ilgiyi artık görüyor.
18 Haziran 2008 tarihinde Resmi
Gazete’de yayımlanan genelge ile
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP),
Konya Ovası Sulama Projesi (KOP)
ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) başta
olmak üzere öncelikli bölgesel ekonomik kalkınma ve sosyal gelişme
projeleri hızlandırılacak.
Hazırlanan eylem planı ile büyük
kaynak aktarılan GAP’a yeni bir ivme
kazandırılıyor ve 5 yıl içinde tamamlanması hedefleniyor. Sadece GAP
değil, bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkını azaltacak ve sosyal istikrar,
ekonomik büyüme gibi milli kalkınma
hedeflerine katkıda bulunacak projeler canlandırılırsa, ülkemizde önemli
bir gelişme hamlesinin başlayacağı
açıktır.
GÜNEYDOĞU ANADOLU
PROJESİ (GAP)
Suyla hem toprağa hem de insanlara hayat veren Güneydoğu Anadolu
52 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Projesi kısaca GAP suyun sosyoekonomik gelişmeye yapacağı katkılar
konusunda ülke sınırlarını da aşan
özgün bir model oluşturmaktadır.
Kalkınmada eşitlik ve adalet, katılımcılık, çevrenin korunması, istihdam,
mekansal planlama ve alt yapının geliştirilmesi GAP’ın temel stratejisidir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
“Yüzyılın en büyük kardeşlik projesi”
olarak tanımladığı GAP ile bölgede
tabiat ve hayat da değişmektedir.
İlk araştırmaların 1936 yılında
Atatürk’ün emriyle başladığı Fırat ve
Dicle Havzalarını kapsayan GAP çerçevesinde;
•Yedisi Fırat, altısı Dicle üzerinde sulama ve enerji maksatlı 13 paketlik
projeler hayata geçirilecek.
•1 milyon 820 bin hektar tarım arazisi sulanacak.
•19’u HES olan 22 adet baraj yapılacak.
•27 milyar kWh enerji üretilecektir.
Dünyanın en büyük 9 projesinden
birinin yeşerdiği bölgede GAP’la bir-
likte tarım üretimi birkaç misli artıracak, tesis inşaatlarının hızlanmasıyla
istihdamda artış yaşanacak.
GAP kapsamında toplam 7490
MW kurulu güçle yer alan enerji
sektörü projelerinden 5.568 MW
kurulu güç işletme halindedir. Bir
başka ifadeyle GAP’ta, enerji projelerinde %78 oranında gerçekleşme
sağlanmıştır. Proje kapsamında yer
alan ve inşaatı tamamlanan Karakaya, Atatürk, Birecik, Karkamış, Batman, Kralkızı ve Dicle Barajlarında
elektrik üretilmektedir. Şimdiye kadar toplam 15 baraj ve 9 hidroelektrik santralin inşaatının tamamlandığı
proje bittiğinde, Türkiye’nin toplam
su potansiyelinin %28’i kontrol altına
alınmış olacaktır.
Yapılan etütlere göre Türkiye’de
ekonomik olarak sulanabilir 8.5 milyon hektar tarım arazisinin yaklaşık
%20’si GAP kapsamındadır. GAP’ta
bugüne kadar toplam 372.490 hektar alana sahip sulama projesi inşaatı
ihale edilmiş bunun 272.697 hektarı
(%26) işletmeye açılmış, 99.793 hektar (%9.4) alanda inşaat çalışmaları
ise halen devam etmektedir. GAP’ta
enerji projelerinde Türkiye ortalamasının iki mislinden fazla gerçekleşme sağlanmasına karşın sulama projelerinde
gerçekleşme Türkiye ortalamasının üçte
biri mertebesindedir. Türkiye’de son
10 yılda sulama yatırımları için ihtiyacın çok altında kısıtlı ödenek sağlanmış
olması bütün sulama projelerini olduğu
gibi GAP sulama projelerini de etkilemiştir. GAP’ta inşaatına başlanmayan
toplam 36 projenin toplam alanı yaklaşık 1.425.000 hektardır. Bu projelerden
öncelikle su kaynağı hazır olan 855.000
hektar, daha sonra da su kaynağı hazır
olmayan 570.000 hektar alanın sulanması sağlanacaktır.
28 Mayıs 2008 tarihinde Diyarbakır’da
kamuoyuna açıklanan GAP Eylem Planı
ile GAP’ın 5 yıl içerisinde tamamlanabilmesi için güçlü bir irade ortaya konulmuştur. 2008-2012 yıllarını kapsayan
bu plan ile GAP sulama programı gözden geçirilerek su kaynağı hazır, ana kanal inşaatı süren, projeleri büyük ölçüde tamamlanmış ve cazibeyle sulama
yapacak projeler ile ekonomik görülen
birinci seviye pompaj sulamalarının tamamlanması hedeflenmiş olup, GAP’ta
yer alan yaklaşık 1 milyon 800 bin hektarlık nihai sulama hedefinin 2012 yılına
kadar 1 milyon 060 bin hektarlık kısmının tamamlanması planlanmaktadır.
GAP’ta en büyük pay sulama projelerine ayrıldı. Çünkü büyük bölümü tamamlanmamış olan sulama projeleri
önemli gelir artışı sağlayacaktır. Halen
büyük bir kısmında sulu tarımın yapıldığı
Şanlıurfa-Harran Ovalarında net gelirin
sulamadan sonra 5 kat arttığı, Gayri Safi
Milli Zirai Gelirin ise yaklaşık 6 kat arttığı gözlenmektedir. Bu sonuç, sulama
maksatlı yapılan yatırımların ülke ekonomisine dönüşün hızını ortaya koyma
açısından önemli bir göstergedir. GAP
kapsamında yer alan projelerin inşaatının tamamlanarak işletmeye alınması
durumunda Şanlıurfa–Harran Ovasının
sulamaya açılmasıyla Şanlıurfa’da elde
edilen refah seviyesi Diyarbakır, Adıyaman ve Mardin’de de yaşanacaktır.
No Bölge Adı
İşin Adı
Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks.*
1
2
Kralkızı-Dicle Cazibe Sul.1. Ks.*
3
Batman Sol Sahil Sulaması *
4
Batman Sağ Sahil Sulaması *
5
Devegeçidi Sulaması
6 DİYARBAKIR Silvan I. ve II. Kısım Sulaması
X. BÖLGE
7 MÜDÜRLÜĞÜ Nusaybin Çağ-Çağ Sulaması
8
Çınar-Göksu Sulaması
9
Garzan-Kozluk Sulaması
10
Silopi-Nerdüş Sulaması
11
Derik-Dumluca Sulaması
12
Küçük Su İşleri Toplamı
BÖLGE TOPLAMI
Bozova Pompaj Sulaması 1. Kısım
1
2
Yaylak Ovası Sulaması
3
Bozova Merkez Pompaj Sulaması
4
Yukarı Harran Sulaması *
5
Şanlıurfa Ovası II. Kısım İnş.
6
Şanlıurfa Ovası III. Kısım İnş.
7 ŞANLIURFA Harran Ovası Sulaması 3. Kısım İnş.
8 XV. BÖLGE Harran Ovası Sulaması 4. Kısım İnş.
9 MÜDÜRLÜĞÜ Harran Ovası Sulaması 5. Kısım İnş.
10
Harran Ovası Sulaması 6. Kısım İnş.*
11
Paşabağ Sulaması
12
Akçakale YAS Sulaması
13
Ceylanpınar YAS Sulaması
14
Hacıhıdır Sulaması
15
Küçük Su İşleri Toplamı
BÖLGE TOPLAMI
1
Adıyaman-Çamgazi Sulaması *
2
Belkıs-Nizip Sulaması *
3 K.MARAŞ
Kayacık Ovası Sulaması *
XX. BÖLGE
4 MÜDÜRLÜĞÜ Samsat Pompaj Sulaması *
5
Hancağız Sulaması
6
Küçük Su İşleri Toplamı
BÖLGE TOPLAMI
GENEL TOPLAM
Toplam
Sulamaya Açılan
Sulama Alanı
Alan (ha)
(ha)
23 085
1 336
18 758
18 593
10 600
8 790
8 600
4 234
3 973
2 740
1 860
3 258
981
400
10 600
8 790
8 600
4 234
3 973
2 740
1 860
3 258
8 669
18 322
1 080
13 455
35 192
15 368
22 861
23 738
22 045
28 683
400
10 255
9 000
2 080
900
8 669
18 322
1 080
10 567
35 192
15 368
22 861
23 738
22 045
20 709
400
10 255
9 000
2 080
900
105 827
212 048
8 000
11 925
20 000
2 806
6 945
4 939
6 692
52 128
201 186
4 189
2 350
960
6 945
4 939
İnşaatı
Devam Eden
(ha)
16 393
1 336
17 777
18 193
53 699
2 888
7 974
10 862
3 811
11 925
17 650
1 846
54 615
19 383
35232
372 490
272 697
99 793
* İnşaatı devam ediyor, kısmi sulamaya açıldı.
No Bölge Adı
İşin Adı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks.
Kralkızı-Dicle Cazibe Sul. 1. Ks.
Batman Sol Sahil Sulaması
Batman Sağ Sahil Sulaması
Yukarı Harran Ana Kanalı
Harran Ovası Sul. 6. Kısım İnş.
Yukarı Harran Ovası Sulaması
Adıyaman-Çamgazi Sulaması
Belkıs-Nizip Sulaması
Kayacık Ovası Sulaması
Samsat Pompaj Sulaması
DİYARBAKIR
X. BÖLGE
MÜDÜRLÜĞÜ
ŞANLIURFA
XV. BÖLGE
MÜDÜRLÜĞÜ
K.MARAŞ
XX. BÖLGE
MÜDÜRLÜĞÜ
TOPLAM
Toplam Sulama
Alanı (ha)
23 085
1 336
18 758
18 593
0
28 683
13 455
8 000
11 925
20 000
2 806
146 641
Sulamaya Açılan
Alan
(ha)
6 692
0
981
400
0
20 709
10 567
4 189
0
2 350
960
46 848
İnşaatı Devam
Eden Alan
(ha)
16 393
1 336
17 777
18 193
0
7 974
2 888
3 811
11 925
17 650
1 846
99 793
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 53
Böylece GAP kapsamında sulamadan
beklenen sosyal ve ekonomik etkiler
kendini bölge bazında hızla gösterecektir. GAP tamamlandığında; sulama faydası olarak 1.3 milyar ABD
doları ve enerji faydası olarak 1.2
milyar ABD doları olmak üzere Ulusal Ekonomi’ye yılda toplam 2.5 milyar ABD doları katkı sağlayacak, 3.8
milyon kişiye ise doğrudan istihdam
imkanı yaratacak, ayrıca binlerce kişiye de dolaylı iş imkanı sağlanmış olacaktır. GAP Eylem Planı çerçevesinde
sağlanan ek ödeneklerle devam eden
sulama inşaatlarında yoğun bir çalışma başlatılmış ve inşaatlar hızla devam etmektedir.
GAP Paketi’nin getirecekleri başlıklar
halinde özetle şöyledir:
•Yılda 1.8 milyon hektar alan sulamaya açılacak, böylece bölgenin ürün
çeşitliliği artacak.
•GAP İdaresi bölgeye taşınacak, üç
kalkınma ajansı kurulacak.
•3.8 milyon kişiye iş sağlanacak.
•Bölgede kişi başı gelir %209 artacak.
•Silvan ve Cizre Barajları bitirilecek
•Açık kanalet sistemi bitecek yağmurlama sistemine geçilecek.
•Hasankeyf kazı kurtarma çalışmaları süratle tamamlanacak. Halfeti’de
eko turizm projesi yapılacak.
•Yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik
üretilecek.
•1.3 milyar YTL’lik sağlık yatırımı yapılacak.
KONYA OVASI PROJESİ
(KOP)
Yatırımlarla hızlandırılacak bir başka
proje ise kısaca KOP olarak adlandırılan Konya Ovası Sulama Projesi’dir.
Güldürürken düşündüren fıkralarıyla
Nasreddin Hoca’nın memleketi olan
Konya, Türkiye’nin tahıl ambarıdır.
Türkiye’de ziraat denilince ilk akla
yerlerden biri olan Konya’nın geniş
toprak kaynaklarına karşılık, su kaynakları yetersizdir. Suya en çok ihtiyaç duyan şehirlerden biri olan Konya
Ovası’nın sulanması maksadıyla ilk
çalışmalar 1819 yılında Çelik Mehmet Paşa tarafından başlatılmıştır.
1872 yılında ise Hafız Paşa, Suğla
Gölü’ne akan Beyşehir Çayı’nın mecrasını değiştirmeyi ve Mavi Boğaz yoluyla Konya Ovası’na akıtmayı dener
ama netice alamaz. Daha sonra çeşitli girişimlerde bulunulan Konya’nın
su rüyasını gerçekleştirmek için
DSİ tarafından uygulanmaya başlanan Konya Ovası Sulama Projesi, 9
adedi büyük su projesi olmak üzere 12 adet projeden oluşmaktadır.
Konya Ovası’nın su ihtiyacını büyük
ölçüde karşılayacak ve yeraltı suyunu önemli miktarda artıracak projelerden biri Konya-Çumra 3. Merhale Projesi’dir. Bu proje ile Yukarı
Göksu Havzası’ndan Konya Kapalı
Havzası’na yılda 414,13 hm3 su çevirerek Konya ve Karaman illerinde 223
410 ha arazinin sulanması ve 50,6
MWh kurulu güce sahip 3 adet HES
ile yılda 147,50 GWh enerji üretilmesi hedeflenmektedir.
•Mayınlı araziler temizlenecek, sınır
boyunca bölge organik tarıma açılacak.
Konya Ovası Sulama Projesi’nin
4. ve 7. Kısımları tamamlanmıştır.
Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu
Barajı 2007 yılında tamamlanarak işletmeye açılmıştır.
•Doğal varlıkları geliştirilip daha çok
turist çekmek için turizm tanıtımı yapılacak.
Türkiye’nin ilk sulama projesi olma
özelliğini taşıyan Konya Ovası Sulama Projesi’nin, en önemli ayağını
54 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Mavi Tünel oluşturmaktadır. Mavi
Tünel, 17 kilometre uzunluğunda
olup Türkiye’nin Urfa tünellerinden
sonra ikinci büyük sulama tünelidir.
Konya Ovası’nın %70’ini sulanabilir
hale getirecek olan Mavi Tünel Projesi; aşırı yeraltı suyu çekimini ve
çöküntü obruklarının oluşmasını engelleyecek, aynı zamanda atık suların değerlendirilip, kuruyan göllere su
takviye edilmesiyle ovadaki verimliliğin artmasını sağlayacak ve dolayısıyla Konya önemli bir su potansiyeline
sahip olacaktır.
Göksu ırmağından Konya Ovası’na
su taşınmasına yönelik Mavi Tünel’in
tamamlanmasıyla Konya Ovası, tahıl
ambarı kimliğine de yeniden kavuşacaktır.
DOĞU ANADOLU PROJESİ
(DAP)
İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
gibi Doğu Anadolu Bölgesi de bölgesel kalkınma projesi ile geleceğe daha
umutlu bakacak. Kısaca DAP olarak
anılan Doğu Anadolu Projesi’nin temel hedefi, bölgenin sosyoekonomik
kalkınmasına katkı sağlamak, bölgenin kendi potansiyellerini harekete
geçirecek ortamın yaratılmasını sağlamaktır.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın koordinasyonunda, bölgedeki 5 üniversite tarafından hazırlanan DAP Projesi
kapsamında 16 il bulunmaktadır. Bu
iller Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl,
Bitlis, Elazığ, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van’dır.
Son on yıllık gelişme hızı Türkiye ortalamasının altında kalan bölgede ziraat ağırlıklı bir faaliyet alanıdır. Bölge ekonomisini canlandırmanın yolu
öncelikle tarımdan geçmektedir. Bölgede hayvancılık gerilese de tarımsal
ekonominin temeli olmaya devam
etmektedir. Hayvancılıkta verimin
artırılabilmesi; mera ıslahına, otlatmanın meranın taşıma kapasitesini
aşmayacak şekilde yapılmasına ve ırk
ıslahına bağlıdır. Mera ıslahı ve otlatma denetimi, bölgedeki kırsal kalkınmanın en önemli koşuludur.
DAP’ın Hedefleri
DAP’ın ekonomik açıdan temel hedefi kişi başına geliri ve istihdamı
artırmaktır. Bunun yanı sıra bölge ile
ülke ekonomisi arasındaki yapı farkını
azaltma, yerel girişimciliği destekleme ve bölgenin sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşmasını sağlama
hedefleri de bulunmaktadır.
Kalkınmayı hızlandıracak aktivitelerin
yaygınlaştırılmasını hedefleyen sosyal
açıdan geliştirilecek projelerle de bölge içi gelir farklılıklarının azaltılması,
eğitim ve sağlık hizmetleri ile şehir alt
yapısının kalite ve düzeyinin artırıl-
ması, kentsel ve kırsal alanlarda refah
düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltilmesi hedeflenmektedir.
Projenin çevresel açıdan temel hedefi ise çevrenin korunarak kalkınmanın
sürdürülebilirliğinin
sağlanmasıdır.
Buna bağlı olarak belirlenen alt hedefler ise;
-Toprak ve su kaynaklarının korunması için mera ıslahının sağlanması,
-Erozyonun önlenmesi,
-Ormanların korunması ve geliştirilmesi,
-Yerleşmelerde yaşam kalitesinin artırılması,
-Biyolojik çeşitliliğin korunmasıdır.
DAP ana planında belirlenen 7 öncelikli müdahale alanı; insan kaynakları-
nın geliştirilmesi, örgütlenmenin yaygınlaştırılması, altyapı temini, mera
ıslahı ve yönetimi, çevre kalitesinin
iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele
ve finansmandır.
DAP bölgesinin kalkınması için kamu
kesiminin katkısının yanı sıra, toplumun bütün kesimlerinin bilgi, deneyim, işgücü ile yönetsel ve mali
kaynaklarının seferber edilmesi gereklidir. Plan, bölgedeki katılımcı uygulamaları kolaylaştıracak ortamın
yaratılması için, halkın toplumsal yaşamın her alanında bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetlere öncelik tanımaktadır.
GAP Eylem Planı kapsamında sulama
yatırımlarının hızlandırılması çalışmaları sonucunda 2009 yılında GAP, KOP
ve DAP projelerine 1.700.000.000 YTL
ödenek ayrılacaktır.
2008/3Sayı:74
Sayı:74Çevre
Çevreveveİnsan
İnsan 55
55
2008/3
SİVİL TOPLUM
KÖŞESİ
WWF-TÜRKİYE
doğal hayatı koruma vakfı
Hazırlayan: Ceyhan TUNCER-Atila İPEK
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma
Vakfı), Türkiye’nin doğal kaynaklarının
sürdürülebilir kullanımı ve korunması
amacıyla farklı alanlarda ve disiplinlerarası çalışan, kurumsallaşmış bir sivil toplum kuruluşudur. Doğal Hayatı
Koruma Vakfı, 1996 yılında Doğal
Hayatı Koruma Derneği’nin öncülüğünde kurulmuş, 2001 yılında dünyanın en etkin ve saygın doğa koruma
kuruluşlarından olan WWF’nin Türkiye
ulusal kuruluşu olarak, WWF-Türkiye
ünvanını almıştır. WWF-Türkiye açısından küresel WWF ailesinin bir parçası olmanın önemi büyüktür. Bu ailenin bir parçası olmak; doğa koruma
ve kaynak yönetimi konularında geniş
bir uzmanlar ağına ve kapsamlı teknik
bilgiye erişim konusunda önemli kaynaklar yaratmaktadır.
WWF-Türkiye çalışmalarını bağışlar
ve kurumsal sponsorluklar ile yürüten
kar amacı gütmeyen bağımsız bir vakıftır. Kendi faaliyetlerinden sorumlu
tüzel bir kişi olan WWF-Türkiye’nin
en yüksek karar alma organı Yönetim
Kurulu’dur. Vakıf, ülkemizin doğasının korunması amacıyla 30 yıllık deneyimiyle Orman, Su Kaynakları, De56 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
niz ve Kıyı olmak üzere üç program
altında projeler ve çeşitli çalışmalar
yürütmektedir.
WWF-Türkiye’nin Amacı
WWF-Türkiye, Türkiye’nin biyolojik
çeşitliliğini korumak ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak amacıyla çalışmaktadır. WWFTürkiye insanların doğa ile uyum
içerisinde yaşayabileceğine inanır ve
çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bırakmak için çalışır.
WWF-Türkiye’nin Kurumsal İlkeleri
WWF-Türkiye’nin kurumsal ilkeleri
bağımsız ve siyaset dışında olmak;
varolan en yeni bilimsel verileri kullanmak; tüm çalışmaları eleştirel bir
yaklaşımla değerlendirmek; alan projeleri, politik inisiyatifler, kapasite
geliştirme ve eğitim çalışmaları yoluyla somut koruma çözümleri oluşturmak; diğer sivil toplum kuruluşları, hükümetler, iş dünyası ve yerel
topluluklarla işbirlikleri oluşturmaya
çalışmak ile çalışmalarını profesyonel
bir yaklaşımla ve düşük maliyetle yürütürken, mali kaynaklarını dikkalti ve
sorumlu kullanmaktır.
WWF-Türkiye’nin Genel İlkeleri
•Çevre sorunlarının ulusal gündemde
öncelikli olarak ele alınmasını sağlamak. Devlet kurumlarıyla ve Bakanlıklarla işbirliği olanaklarını geliştirmek, yürütülen çalışmalara katkıda
bulunmak;
•Yerel sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak çalışmaların yaygınlaşmasını sağlamak ve bu kuruluşların
gelişmelerine katkıda bulunmak;
•Hem WWF-Türkiye bünyesinde hem
de WWF Ailesi’nde tüm çevre koruma
programlarının birbiriyle yakın işbirliği
içinde çalışmasını sağlamak;
•Bilimsel araştırmanın değerine inanarak, üniversitelerle ve araştırma
kurumlarıyla işbirliği yapmak;
•Türkiye’nin önceliklerine göre doğa
koruma projeleri seçmek ve WWF’nin
Küresel Koruma Programı’na katkıda
bulunmak.
•Çalışmalarda Entegre Nehir Havzası
Yönetimi ve Ekolojik Bölge Bazında
Koruma Yaklaşımlarını temel almak;
•Sürdürülebilirliği sağlamak için sosyoekonomik gereksinimlerle çevresel
kaygıları dengelemek;
•Doğa koruma amaçlı projelerin tasarım ve uygulama aşamasında farklı
çıkarları ve sosyoekonomik kaygıları
temsil eden tarafların dahil edildiği
katılımcı yaklaşımları benimsemek;
•Özel sektörün ve genel olarak kamuoyunun çevresel sorunları üstlenmesini sağlamak;
•Çalışmalarda yüksek standartlar
hedeflemek ve bu amaçla önde gelen uzmanların katılımını sağlamak.
Birlikte çalışılan kişi ve kuruluşlardan
profesyonel yaklaşım talep etmek;
•Hedeflerin net, planların ise açık ve
şeffaf olmasıyla, WWF-Türkiye’nin
verimliliğine güven duyulmasını sağlamak.
WWF-Türkiye’nin Doğa Koruma
Çalışmaları, Ana İlkeleri ve
Hedefleri
sürecinde ele alınan çevre koruma
konularının izlenilerek ortaya çıkan
olanakların değerlendirilmesidir.
WWF-Türkiye, WWF’nin Küresel
Doğa Koruma Programı çerçevesinde Türkiye’nin önceliklerine göre çalışmalarını üç konuya odaklamıştır.
Bunlar Orman, Su Kaynakları, Deniz
ve Kıyı programlarıdır.
WWF-Türkiye yukarıda yer alan programların amaçlarına ulaşmaları adına,
doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve yönetimini, öncelikli alanlara koruma statüsü kazandırılmasını
ve ekosistemler ile yaşam alanlarının
restorasyonunu üç stratejik hedef
olarak belirlemiştir.
WWF-Türkiye doğa koruma programlarının üçünü de farklı açılardan
ektileyen önemli konularla iligili çalışma kararı almıştır. Bunlar, tarımsal
uygulamaların ve kapsamlı altyapı çalışmalarının doğa üzerindeki olumsuz
etkilerinin en aza indirilmesi, doğal
kaynaklar üzerinde baskı oluşturan
tüketici alışkanlıklarının değişmesi için
çalışılması ve AB politikalarına uyum
Vakfın son dönemdeki faaliyetlerinden
bazıları şunlardır
WWF-Türkiye, 24 Ekim Dünya Kıyı
Günü’nde çocuklarla Çıralı Kıyılarını temizliyor...
Birleşmiş Milletler Çevre Programı,
Dünya Bankası ve Avrupa Komis2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 57
yonu öncülüğünde kutlanan Dünya
Kıyı Günü’nde, Akdeniz’in kıyısal ve
denizel önemi hatırlatılıyor ve Akdeniz kıyılarının korunması için hükümetlerin, kamuoyunun bilinçlendirilmesi, Entegre Kıyı Yönetimi (EKY)
Protokolü’nün uygulanması gerektiği
vurgulanıyor.
Yakın tarihte gelişen çevresel ve
sosyo-ekonomik değişimler Akdeniz kıyılarının sürdürülebilir gelişimini
tehdit ediyor. Yakın zamanda yayınlanan Mavi Plan Raporu’na göre, acil
önlemler alınmadığı takdirde Akdeniz
kıyılarında 2000 yılında %40 olan yapılaşmanın, 2025 yılında %50’ye yükselmesi bekleniyor.
Akdeniz’de bütün ülkelerde kutlanan
Dünya Kıyı Günü’nde WWF-Türkiye
(Doğal Hayatı Koruma Vakfı), kıyı
temizliği organize ediyor. İlkokul öğrencileriyle yapılacak kıyı temizliği,
24 Ekim 2008 Cuma günü, WWFTürkiye ile Kültür ve Turizm Bakanlığı
iş birliğinde geliştirilen “Entegre Kıyı
Yönetimi’ne Bağlı Koruma Amaçlı İmar Planı”nın uygulandığı Güney
Antalya’nın saklı cenneti Çıralı’da düzenleniyor. Bu organizasyon WWFTürkiye’nin uzun yıllardır Çıralı’da
sürdürdüğü “Deniz kaplumbağası
araştırma, izleme ve koruma çalışmaları” açısından da önemtaşıyor.
Bilgi için: Sezen Gülşen, sgulsen@
wwf.org.tr
Doğa korumanın önde gelen liderleri, güncel çevre sorunlarını konuşmak üzere bir araya geldi...
Doğa korumaya liderlik eden 8 binin üzerinde karar verici, Uluslararası Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin
(IUCN) kongresine katıldı. WWF Genel Direktörü James Leape, WWFTürkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)
Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak
ve Doğa Koruma Müdürü Dr. Sedat
Kalem’in de katıldığı kongre, 5-14
Ekim 2008 tarihlerinde İspanya’nın
58 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Barselona şehrinde düzenlendi. Bu yıl
hükümetlerden, bilim dünyasına, sivil
toplum örgütlerinden özel sektöre
kadar geniş katılım gören, dünyanın
demokratik çevresel forumu Dünya
Doğayı Koruma Kongresi, türler ve
doğal ekosistemlerin görülmemiş
bir hızda yok olmakta olduğunu göz
önüne alarak önümüzdeki dönemin
çevre koruma ajandasını belirliyor.
Dört yılda bir düzenlenen kongrenin
bu yılki konuları; iklim değişikliğiyle
mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması, güçlü çevre yönetimi kavramının birey ve ekonomi temeline oturtulması olarak belirlendi.
Kongre’de tartışılan ve WWF’nin de
görüş bildirdiği bazı başlıklar şöyle;
•IUCN (Dünya Doğayı Koruma Birliği)
tarafından yayınlanan ve nesli tehlike
altında olan türlerin açıklandığı kırmızı listeye (Red List) gittikçe daha çok
memeli giriyor. Deniz memelilerinden
“Deniz gergedanı” olarak da anılan
“Narwhal”, sığ sularda ve nehir ağızlarına yaşayan “Irawaddy yunusu”,
kara memelilerinden ise bir kanguru
türü güncel kırmızı listeye girmeye
oldukça yakın. Bu durum türlerin yaşam alanı kaybının, aşırı kaynak kullanımının, kirliliğin ve iklim değişikliğinin de bir göstergesi. WWF, IUCN’in
bilimsel bir çevre aracı olan kırmızı
listesinin yerel ve ulusal hükümetler,
uluslararası kuruluşlar tarafından dikkate alınması gerektiğini belirtti.
•Tüm canlı organizmaları etkileyen
ve hayati önem taşıyan mercanlar
hakkında kitlesel yok oluş uyarısı verildi.
•WWF’nin ev sahipliği yaptığı özel bir
etkinlikte Paraguay ve Endonezya hükümetleri orman kaybını durdurmaya
yönelik uzun soluklu ve geniş kapsamlı adımlar atacaklarını ilan ettiler.
Geçtiğimiz Mayıs ayında düzenlenen
Birlemiş Milletler Biyolojik Çeşitliklik
Konferansı’nda 2020’ye kadar ormansızlaşmanın tamamen durdurulması hedefi konmuştu. WWF Genel
Direktörü James Leape, Mayıs ayında
verilen sözlerin yerine getiriliyor olmasının önemini belirterek, WWF’nin
bu ülkelerin uluslararası destek kazanmasına yardımcı olabileceğini ekledi.
•Endonezya Hükümeti, dünyada fil,
orangutan ve gergedan gibi nesli tehlike altında olan türlerin bir arada yaşadığı tek yer olan Sumatra’nın kalan
ormanlarını ve kritik ekosistemini koruma vaadinde bulundu. WWF bu süreci desteklediğini belirtti. Kongrenin
çıktılarının doğa koruma açısından iyi
bir güncelleme olacağı düşünülüyor.
Bilgi için: Sezen Gülşen, sgulsen@
wwf.org.tr
WWF-Türkiye, “Uluslararası Yaşayan Göller Ağı Kongresi’nde Uluabat Gölü”nü tanıttı...
Kuruluşunun 10. yılını kutlayan “Uluslararası Yaşayan Göller Ağı Kongresi”, 22-26 Eylül tarihleri arasında
İtalya’daki Trasimeno Gölü’nde gerçekleştirildi. “Kültürel Peyzajın Sulak Alan Koruması ile İlişkisi” temalı kongreye; 2001 yılında Yaşayan
Göller Ağı’na dahil olan, ülkemizdeki
12 Ramsar Alanı’ndan biri Uluabat
Gölü’nü temsilen WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Nilüfer
Yerel Gündem 21 temsilcileri katıldı.
Yaşayan Göller Ağı temsilci üyesi olan
WWF-Türkiye; Uluabat Gölü Yönetim
Planı süreci, gölün kültürel, çevresel
ve sosyo-ekonomik zenginliği hakkında bir sunum yaptı.
Dünya’nın 55 gölünü temsilen 30 ülkeden gelen 250 katılımcının yer aldığı konferans sonunda “Trasimeno
Deklerasyonu” ortak bildirisi hazırlandı. Deklerasyonda; sulak alanların
kültürel boyutunun alan koruma sürecindeki öneminden bahsedilirken,
sulak alanların korunmasında karar
vericiler, araştırmacı kurumlar ve sivil
toplumun ortak hareket etmesi gerekliliğine vurgu yapıldı.
Bilgi için: Ceren Ayas, WWF Türkiye
Su Kaynakları Program Sorumlusu
[email protected]
Bir Deniz Kaplumbağası Evlat
Edinin
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir türü korumak isterseniz,
WWF-Türkiye’nin deniz kaplumbağalarını koruma çalışmalarına katkıda
bulunabilirsiniz.
TV Programları
“Yeşil Rehber”, her gün saat
11.15’te, “Yeşil Haberci” her gün
15.15’te, “Yeşil Belgeseller Kuşağı”
20.30’da, Pazartesi-Perşembe günleri “Yakın Plan” 22.00’de; Cuma
geceleri“Denizde Hayat”, “Dünyayı
Kurtaran Kadın” , “Yarın İçin Şimdi” ve “yeşil ekonomi” gibi çevresel
programlar yayınlanmaktadır
alacak. Radyo Eksen ve Billboard Radio ise “yeşil müzisyenler”in “çevreci
şarkılar”ını yayınlayacak.
Çevreye Duyarlı Web Sitesi
NTVMSNBC, projeyle ilgili tüm haberleri ve gelişmeleri yesil.ntvmsnbc.
com adresinde okuyucusu ile paylaşacak, okuyucu görüşlerine yer verecek.
NTV’den Dünya’ya:
Yeşil Ekran
Halkımızda çevre sorunlarına karşı
farkındalık yaratılmasında ve çözüme
yönelik aktif katılım bilincinin oluşturulmasında medya kuruluşlarının
önemi tartışılmaz bir gerçektir. Bu
itibarla, küresel çevre sorunlarının
neden olduğu bir çok doğa felaketiyle boğuşan vatandaşlarımızın bilinçlenmesine yönelik olarak hazırlanan
çevre temalarının ve programlarının;
izlenme kaygısı göz ardı edilerek belirli saatlerde ekranlarına taşıyan NTV
çalışanlarını içtenlikle kutluyoruz.
Yeşil Ekran, küresel ısınmadan inorganik gıdalara, çöp arıtmadan göç
sorununa, karbon salınımından elektromanyetik kirliliğe tüm sorunlar karşısında yaşam rehberi olacak. Bunların yanında haber bültenlerinde özel
dosyalar, organik yemek tariflerinden
çevreci tatillere mini programlar, yeşil belgesel kuşağı, yeşile adanmış
yapımlar, doğal olarak NTV’nin “Yeşil
Ekranı”nda yer alması planlanmaktadır.
Dergilerden Özel Çevre Ekleri
National Geographic, CNBC-e Business, Evo başta olmak üzere Doğuş
Yayın Grubu dergilerinde çevre temalı
ekler hazırlanması planlanmaktadır.
İletişim Adresi:
Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Söğütözü Cad. No:14/E
Beştepe/ANKARA
Yeşil Müzisyenler, Çevreci Şarkılar
Bu programların ve haberlerin tamamı NTV Radyo’dan aynı anda yayınlanacak. NTV Radyo ayrıca “Türkiye’de
Çevreciliğin Sesli Tarihi”ni anlatacak,
küresel gerçekleri bir kez daha dillendirecek, “Halkın Sesi” çevreyi ele
Ömer BAŞKAN
K.STK.Halkla İliş.Şube Müdürü
Tel:0312 207 51 81-51 78- 51 82
Fax:0312 207 51 09
E-mail: [email protected]
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)
WWF - Türkiye Merkez Ofisi Büyük Postane Caddesi No: 43-45 Kat:5 34420 Bahçekapı İstanbul
Tel: (0212) 528 20 30 Faks: (0212) 528 20 40 E-Mail: [email protected]
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 59
Çevreden...
Bakan Eroğlu,
Yangınlar ve Su
Durumu Hakkında
Bilgi Verdi…
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) tarafından DSİ
5. Bölge Müdürlüğü sosyal tesislerinde düzenlenen toplantıda başta
Antalya olmak üzere son dönemdeki
yangınlar, ağaçlandırma çalışmaları
ve su durumu hakkında bilgi verdi.
Yangın Filosu
Kurulacak
Yangında toplam 35 hava aracının
kullanıldığını, fakat kiralama yöntemiyle temin edilen söz konusu
uçakların gece uçuşu yapamadığını
kaydeden Bakan Eroğlu, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Orman
Genel Müdürlüğü’nün kendi filosunu
kurması için talimat verdiğini söyledi.
60
Çevreve
veİnsan
İnsan 2008/3
2008/3Sayı:74
Sayı:74
60 Çevre
Yangın söndürme uçaklarının pahalı
araçlar olduğunu ve uçakları dünyada sadece birkaç fabrikanın yapabildiği bilgisini veren Eroğlu, geçen
sene yaşanan kuraklık dolayısıyla
İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin
yangın helikopteri ve uçakları almak
için sırada olduğunu, ifade etti.
Yangınlarda görev yapan kişilerin
gece gündüz durmadan, günde sadece yarım saat uyku ile canlarını
dişlerine takarak çalıştığını anlatan
Prof. Dr. Eroğlu, “40-45 derece sıcaklıkta ve saatte 70 kilometre hızla
esen poyrazda yangın söndürmeye
çalışmak kolay değil. Başka bir ülkede olsa daha fazla yer yanardı. Arkadaşlarımız, yangınları söndürmeden dinlenmemeye yemin etmişler.
Yangınlarda çalışan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. ” diye
konuştu.
Yangınlara Son
Derece Hızlı Müdahale
Ettik
Türkiye’de orman yangınlarının geçmiş yıllara oranla son dönemde yarı
yarıya azaldığını belirten Çevre ve
Orman Bakanı Eroğlu, önemli olanın
yangınları en aza indirmek olduğunu, yangın çıkmasını sıfıra indiren bir
ülkenin de bulunmadığını kaydetti.
Özellikle Temmuz ve Ağustos döneminde orman yangınları bakımından
tüm Akdeniz ülkeleri ve Ege adalarının tehdit altında olduğunu ifade
eden Eroğlu, 2003-2007 döneminde
İtalya’da 400 bin hektar, Fransa’da
112 bin hektar, İspanya’da 257 bin
hektar orman alanının yandığını,
Türkiye’de ise söz konusu dönemde
sadece 33 bin 340 hektar alan ormanın yandığını söyledi.
“Orman bölgelerimizde kameralarımız ve alarm sistemlerimiz var.
Bu kameralar ve alarm sistemleriyle yangın önce en yakın merkeze ve Ankara’daki Yangın Harekat
Merkezine iletiliyor. Yangın Harekat
Merkezi en son teknoloji ile donatılmıştır. Buradan canlı olarak helikopterler izleniyor, nereden ne kadar su
alındığı, nereye döküldüğü, uydudan
veya harita üzerinden takip ediliyor.
Ayrıca yangın mahallerine de Yangınla Mücadele Karargahları kuruldu. Durum 24 saat kontrol ediliyor.”
diye konuşan Bakan Eroğlu, bütün
yangınlara en hızlı şekilde müdahale
edildiğini özellikle vurguladı.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğ-
lu, orman yangını çıkan arazilerin
hiçbir şekilde rant konusu yapılamayacağını belirterek, “Yanan orman
alanlarının bir santimetre karesinin
dahi işgal edilmesi mümkün değildir. Bu alanlar bir yıl içinde ağaçlandırılmaktadır.”
Yanan Alanların
40 Katı
Ağaçlandırılacak
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 1 Ocak 2008 tarihi itibariyle
başlatılan Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberlik Eylem Planı
hakkında da bilgi veren Bakan Eroğlu, bu çerçevede 2012 yılına kadar
2 milyon 300 bin hektar yani Trakya
büyüklüğünde bir alanın ağaçlandırmasının hedeflendiğini hatırlattı.
Eylem planı çerçevesinde 2008 yılı
sonuna kadar 420 bin hektarlık alanın ağaçlandırılmasının hedeflendiğini bunun da bu yılki yangınlarda
kaybedilen alanın 42 katı büyüklüğünde fazla olduğunu söyledi.
Hiçbir Şehirde
İçme Suyu Problemi
Yaşanmayacak
Konuyla ilgili sorular üzerine
İstanbul’un su meselesi konusunda hiç endişelenmediğini belirten
Bakan Eroğlu, İstanbul’a su temini
sağlayan bütün şebekenin son teknoloji ile yenilendiğini ve su kayıplarının büyük ölçüde önlendiğini
söyledi.
İstanbul’un 2040 yılına kadar su
konusunda master planlarının hazır
olduğunu, sadece yatırımların zamanında gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Eroğlu, “İçme
suyu konusunda İstanbul’la ilgili
hiçbir problem yoktur. Bu konuda
garanti verebilirim su kesilmez. Su,
yatırım eksikliği olursa biter. Ama
İstanbul’daki vatandaş da çok su
kullanıyor. İstanbul’da kişi başına
günde 200-250 litre su kullanılıyor.
Bu çok fazla, İstanbullunun tasarruf
etmesi lazım” dedi.
Ankara’da 2006 yılının Ekim-Ocak
döneminde yeterli yağış olmadığı için su problemi yaşanmaya
başladığını anlatan Eroğlu, Kızılırmak üzerinde kurulan Kesikköprü
Barajı’ndan su alınması için çalışmalara başlandığını ve şu anda söz
konusu barajdan yılda 167 milyon
metreküp suyun Ankara’ya tahsis
edildiğini bildirdi.
Ankara’nın su meselesinin 2050 yılına kadar çözülmesi için Başbakan
Erdoğan’ın talimat verdiğini vurgulayan Eroğlu, “Gerede sisteminin de
devreye girmesiyle Ankara’nın su
problemi kökünden çözülür.” diye
konuştu.
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu,
başkentin suyunda herhangi bir arsenik veya sülfat problemi olmadığını, söz konusu maddelerin oranın
AB normlarına uygun olduğunu da
vurguladı. İzmir’de ise kuzeydeki
bazı kuyularda arsenik konsantrasyonunun yüksek olduğuna işaret
eden Eroğlu, konuyla ilgili ne tür
çalışmalar yapılacağına ilişkin İzmir
Büyükşehir Belediyesi Başkanı ile
görüştüklerini ve bu konuda gerekli
çalışmaların yapılacağını söyledi.
Bakan Eroğlu, Siirt’te
İçme Suyu Arıtma
Tesisi’nin Temelini
Attı
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr
Veysel Eroğlu, İl Koordinasyon Toplantısına katılmak üzere geldi geldiği Siirt’te Vali Vekili Hamdi Üncü ve
Belediye Başkanı Mervan Gül’ü makamında ziyaret ederek ilin sorunları ve çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Ziyaretlerin ardından Şirvan yolu
üzerinde kurulacak olan İçme Suyu
Arıtma Tesisi temel atma merasimine katılan Bakan Eroğlu, burada
yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siirt’e büyük
önem verdiğini vurguladı.
Başbakan Erdoğan’ın Siirt’in sorunlarını yakından takip ettiğini belirten
Bakan Eroğlu, “Siirt’te büyük yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Hükümetimiz Siirt’in su meselesini kökünden çözmek için proje başlatmıştır’’
dedi.
Siirt’te kısa zamanda su ve atık su
yatırımlarının tamamlanacağını anlatan Eroğlu, şunları söyledi:
‘’Şehrin alt yapısı tamamen yenilenmektedir. Tüm içme suyu şebekeleri yenilenmektedir. Kısa zamanda
Siirt’teki su ve atık su yatırımları
tamamlanacaktır. Siirt belki bu bölgenin en modern altyapı tesislerine
sahip olacaktır. Siirt’in su meselesi
eski dönemlere kadar dayanır. Burada tenekelerle evlere su dağıtıldığını biliyoruz.’’
Eroğlu, Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, kendisinin
de İSKİ Genel Müdürü olduğunu
hatırlatarak, ‘’Biz İstanbul’un 100
yıllık su problemini nasıl çözdükse,
Siirt’in sorununu da öyle çözeceğiz.
İstanbul’a dünyanın en ileri içme
suyu arıtma tesislerini kurduk. Oraya kurulan tesisin bir benzerini de
burada kuruyoruz. Buradan temin
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 61
edilecek su menba suyu kalitesinde olacaktır. Bu tesis yaklaşık 1 yıl
sonra hizmete girecektir. Hayırlısıyla
önümüzdeki yılın Ramazan ayında
bu tesisin açılışını gerçekleştireceğiz’’ dedi.
Yapılan konuşmaların ardından tesisin temeli Bakan Eroğlu ve beraberindekiler tarafından atıldı.
PTT HATIRA ORMANI…
Seferberliği kapsamında Eylül sonu
itibariyle 295 bin hektarlık alanda
124 milyon fidan dikildi. Hedef aşıldı. Özellikle, Ankara ağaçlandırmaya
müsait bir yer. Daha doğrusu ağaçlandırılması elzem bir yer. Ankara’ya
plakasından hareketle 6 milyon 60
bin 606 adet fidan dikilecek. Ankara
çöl olmayacak. Şu ana kadar 3 milyona yakın fidan dikildi zaten’’ diye
konuştu.
Afyon Kocatepe
Üniversitesi’nin
Akademik Yılı Açılışı
Bakan Eroğlu
Tarafından Yapıldı…
PTT’nin 168. kuruluş yıldönümü
münasebetiyle Ankara Çevre Yolu
K-6 kavşağında oluşturulan Hatıra
Ormanı fidan dikme merasimine,
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım birlikte iştirak ettiler.
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu dünyanın şu anda en fazla konuştuğu
problemlerin başında, ‘’Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin’’ geldiğini ifade etti.
İklim değişikliğinin olası kötü sonuçlarıyla mücadele etmenin en iyi
yolunun boş alanların ağaçlandırılması olduğunu vurgulayan Eroğlu,
‘’Bu şekilde, tarım alanlarını, orman
alanlarını koruyabiliriz. Sera etkisi
yaratan gazların emisyonunu azaltabiliriz. Düşünün, bir taşla 5 kuş vurmak gibi bir şey’’ dedi.
Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında bir yıl içinde 400 bin hektarda
fidan dikimi çalışması yapılmasının
planlandığını anlatan Bakan Eroğlu,
bu çerçevede bakanlıklar, diğer kurum ve kurum ve kuruluşlar ile bazı
sivil toplum örgütleriyle protokoller
imzalandığını hatırlattı.
Prof. Dr Eroğlu, ‘’Ağaçlandırma
62 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Afyon Kocatepe Üniversitesinin (AKÜ) 2008-2009 akademik yıl açılış merasimine iştirak
ederek, üniversitenin Beden Eğitimi
ve Spor Yüksekokulu Eğitim Binası
ile 1000 kişilik spor salonunun temelini attı.
Akademik yılın ‘’Küresel Isınma,
İklim Değişikliği ve Su’’ konulu ilk
dersini veren Bakan Eroğlu, uzun
bir aradan sonra ilk kez üniversitede
ders veriyormuş gibi duyduğu memnuniyeti ve heyecanı yeniden yaşadığını söyledi.
Bugün en çok konuşulan konuların
başında küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık ve su kaynaklarının
yönetimi geldiğini belirten Eroğlu,
bu konuların dünya için çok önemli
olduğunu vurguladı.
Küresel ısınmanın atmosferde bulunan sera gazındaki emisyon artışlarından kaynaklandığını ifade eden
Bakan Eroğlu, şöyle dedi:
‘’Dünyanın en çok konuştuğu küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık ve su kaynaklarının yönetiminin
önemi giderek artırmaktadır. Küresel
ısınma, sera gazındaki emisyonlardaki artışlara bağlı olarak dünyanın
yani yer kürenin yüzeyindeki sıcaklık
artışlarını ifade etmektedir. Dünya
üzerindeki sıcaklık artışları zaman
içinde oluşmaktadır. Bilhassa son
100-200 yıl içinde belli bir şekilde
artmaktadır. Sera gazı özellikle güneşten yeryüzüne gelip de atmosfere geri yansıyan ışınları tutma özelliklerine sahip bir gazdır. Dünyanın
yüzeyi atmosferini tamamen kapladığı için sera etkisi yapmaktadır.’’
Son yıllardaki yağış miktarlarından
da örnekler veren Eroğlu, küresel
ısınmaya orantılı olarak da yağışların
giderek düştüğünü bildirerek, şöyle
devam etti:
‘’Son yüzyılda dünya sıcaklığı
0.74 derece yükselmiştir. Sıcaklık
artışı ile özellikle 1901-2005 arasında bu artışı görmek mümkün. Yine
bu yıllar arasında bütün dünyadaki
yağışlardaki değişimler bölgelere
göre azalma ve çoğalma göstermiştir. Türkiye’deki kuraklığı sadece küresel ısınmaya bağlamak yanlış olur.
Çünkü Türkiye’de de geçmiş yıllarda
yağışlar artmış ve düşmüştür. Uzun
sürede yağış almayan bölgeler olursa, bu da 100 yıla yakın bir süredir,
o zaman küresel ısınmaya bağlayabiliriz.’’
Afyonkarahisar Valisi Haluk İmga ve
AKÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Altuntaş’ın
da konuşma yaptığı merasime,
TBMM Plan ve Bütçe Komisyon
Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba, Afyonkarahisar Milletvekilleri Halil Aydoğan ve Abdülkadir
Akcan, Belediye Başkanı Abdullah
Kaptan, öğretim görevlileri, öğrenciler ve çok sayıda davetli katıldı.
2008/3 Sayı:74 Çevre ve İnsan 63
BULMACA
Ömer BAŞKAN / Eğit.ve Yay. Dairesi Bşk.lığı K.STK.Halk İliş.Şube Müdürü
SOLDAN SAĞA: 1.Bitkilerde fotosentezi başlatan molekül. 2.(tersi)Pilot adaylarına uygulanan genel testin kısa adı –(tersi)..ve
benzerleri.. 3.(tersi)Kale duvarı –Suyun bir noktadaki hızını ölçmek için kullanılan alet. 4.(tersi)Holmiyum elementi –Selenyum
elementi –Bir fiilin emir hali. 5.Kur’an’a göre, sevapları ile günahları eşit olanların Allah’ın dilediği bir zamana kadar bekletilecekleri
yerin adı. 6. Hane. 7.(tersi)Bir fiilin emir hali -İçinde çok sayıda kırmızımtırak taneler taşıyan
yemiş BULMACA
–(tersi)Dolaylı anlatım. 8.(tersi)
ÖDÜLLÜ
Sulama kanalı –Çapı en az 21 cm, boyu en az 1,5 metre olan yuvarlak odun. 9. Bazı yağlı taşkömürlerinin havasız ortamda tüm
uçucu
Ömer BAùKAN
K.STK ve Halk.ølú.ùube Müdürü
bileşenleri uzaklaştırılana kadar ısıtılmasından sonra kalan katı artık –Baston. 10. Bir
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
organizmanın sahip olduğu genetik şifrelerin tamamı –(tersi)Fotosentez yapabilen
8
9
mikroskobik canlı.
1
M
L
A
D
ø
N
K
E
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1. Bir akarsuyun yönündeki değişiklik –(tersi)Ağaçlar üzerinde
asalak olarak yaşayan çalı türü bitkilerin genel adı. 2.At üstünde ok atan asker figürlü
bayrağa sahip olan Türk imparatorluğu. 3.(tersi)Haşlandıktan sonra ya da doğrudan
doğruya kızartılarak pişirilen, dilim dilim kesilen et. 4.Radyo Frekansı -1887 yılında ilk
meteoroloji atlasını hazırlayan kişi –(tersi)Savaş aleti. 5.Orman varlığımızın korunup
geliştirilmesinde çok önemli derecede rolü olan kuruluş -Basit bir cismin, özelliklerini
yitirmeden bölünebileceği en küçük parça. 6.(tersi)Yaşamsal öneme sahip doğal
kaynak –(tersi)Bir Asya ülkesi. 7.(tersi)Akdeniz Bölgesinde çok yetişen, yapraklarını
dökmeyen, ince uzun bir ağaç. 8.Gözlerinin güzelliğiyle tanınan ince bacaklı, zarif,
memeli hayvan. 9.(tersi)Mercek –Baston ve el beyazlığı mucizelerinin verildiği
peygamber. 10.Erozyon kontrolü bitkisi –Türk Dünyasında siyasi birliğin oluşumunda
önemli rol oynayan bir kuruluş.
2
O
3
15
R
4
5
F
A
8
N
3
L
17
K
A
4
Z
N
U
O
20
R
Z
A
O
L
A
P
E
4
ø
L
H
5
Y
ø
6
A
12
A
R
7 8 9 10
K M A K
R
S
A
A
R
O
ANAHTAR SÖZCÜK
1 2 3
A N I
I
K
I
11
Z
ø
A
F
7
9
R
13
R
N
6
10
64 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74
E
2
ø
6
A
N
16
L
18
D
19
T
N
10
K
1
A
E
T
M
Y
ø
L
14
A
I
ø
5
7
K
Y
T
O
N
C
N
O
11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
Z A R A R L I D I R
SOLDAN SAö:
1.Gen merkezi ülkemiz olan bir a÷aç. –(tersi)Lahika. 2.Ola÷andan daha hacimli, büyük. –Bir Basra Körfezi ülkesi. –
3.Süslü, ayakl fener –Öldürücü doz. 4.øç solunum. –Yumuúak, taze tuzsuz bir peynir. –(tersi)Çevresel Etki
De÷erlendirmesi. 5.(tersi)Yiyecek, gda. –Tulyumun simgesi. 6.Zahmet çekmeden yaplabilen. 7.Haber ajans –
(tersi)Ba÷laç. 8.Nobelyumun simgesi. –Abartmal uzaklk. 9.Sularda yaúayan mikroskobik canllar toplulu÷u.
10.Organizmaya zarar veren kimyasal madde. –(tersi)Ona göre.
YUKARIDAN AùAöIYA:
1.Buzultaú. –Hasattan sonra tarlada kalan köklü sap. 2.Birleúmiú Milletler Gda ve Tarm Örgütü. 3.Özellikle
Fotoğraf: A.Rıza Baykan