Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32)
Transkript
Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32)
Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32) ISBN: 975-7217-39-5 BULUfi Tasar›m ve Matbaac›l›k Hizmetleri, Tel: (312) 222 44 06 • Ankara ‹nsan Haklar› Derne¤i (‹HD) ve Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf› (T‹HV) kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir. Yaz›lar›n sorumlulu¤u yazarlar›na aittir. Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf›, Türk Medeni Yasas›na göre kurulmufl, hükümet d›fl› ve ba¤›ms›z bir kurulufltur. Statüsü 30 Aral›k 1990 tarihli ve 20741 say›l› Resmi Gazete’de yay›mlanarak yürürlü¤e girmifltir. III ‹Ç‹NDEK‹LER Toplumsal Cinsiyet ve Yoksulluk: Yoksullu¤un Varl›¤›n›n ve Düzeyinin Toplumsal Cinsiyet Boyutunun Ölçülmesi ‹çin Gülfer D‹KBAYIR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .240 Veri Gereksinimi/G Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 Mehtap GÜNEfi . . . . . . . . . . .253 Köyden Kente Göç, Yoksulluk ve Kad›n/M Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans› Nihai Rapor ve Sonuç Bildirgesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3 Müjgan HAL‹S . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .260 Ora’da Kad›n Olmak/M Konferansa Sunulan Bildiriler M. Sabit ATAÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .270 Kad›n, ‹ntihar ve Yoksulluk/M Seher DEM‹R . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .277 Kad›n ve Yoksulluk/S Betül ALTUNTAfi 23 Yoksulluk, Zorunlu Göç ve Sokakta Çal›flan Çocuklar/B Ömer TÜRKEfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37 K›yamet Romanlar›/Ö Sibel KALAYCIO⁄LU . . . . . . . . .286 Kad›n Yoksullu¤u Nas›l Anlafl›lmal›?/S fiehmuz D‹KEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73 Yoksun, Çünkü.../fi Yoksullu¤a Karfl› Bir Strateji Olarak Enformel Sektörde Kad›nlar›n Çal›flmas› ve Kad›nlara Yönelik Sosyal fienay GÖKBAYRAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295 Koruma Modelleri/fi Abdurrahman ARSLAN . . . . . . . . . . . .80 Yoksulluk Yard›m Müslümanl›k/A Yüksel SELEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .311 Yoksulluk ve ‹nsan Haklar›/Y Abdullah KARATAY 92 ‹stanbul Sokaklar›nda Çal›flan ve Yaflayan Çocuklar/A Sivil Toplum Örgütlerinin Kad›n Yoksullu¤unun Zuhal ARNAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .319 Giderilmesindeki Rolü/Z fiükrü HATUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .51 Yoksulluk, Çocuklar ve Sa¤l›k/fi Deniz HAYAT . . . . . . . . . . . . . . . . . .112 Toplum Merkezleri ve Yoksulluk/D Yoksullukla Mücadele, Bir Sosyal Politika Arac› Olarak Kas›m KARATAfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .120 Sosyal Yard›mlar/K Mustafa SÜTLAfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . .139 Yoksulluk ve Hasta Haklar›/M Ahmet MAKAL . . . . .147 Sosyal ve ‹ktisadi Haklar, Yoksulluk ve Sendikalar/A Elif AKGÜL . . . . . . . . . . . . . . . . . .151 Sendikalar ve Sosyal Hak Kavram›/E Türkiye’de Yabanc›lar›n Kaçak Çal›flmalar› Üstüne Kuvvet LORDO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166 Bir Tart›flma/K K›v›lc›m TURANLI . . . . . . . . . . . . .177 Yoksulluk, Çocuk, Çocuk Haklar›/K fiinasi HAZNEDAR . . . . . . . . . . . . . . . . . .188 ‹nsan Haklar› ve Yoksulluk/fi Tevfik GÜNEfi Üretim, Zenginlik ve Tavflanl› ‹stimlak Köylüsü/T . . . . . .196 Filiz KARDAMKad›nlar›n Yoksullukla Bafletme Yollar›/F ‹lknur YÜKSEL ALYANAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .209 Fügen YILDIRIM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .224 Yoksulluk ve Seks ‹flçileri/F Bir Ulusal Sosyal Kalk›nma Modeli Önerisi, Güven TUNÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .231 Anadolu Bahçesi Projesi/G V VI düflünmemizi sa¤layan tart›flmalar yürütüldü. Yoksullu¤a yönelik farkl› kayg›lar, ilgiler ile insan haklar› kayg›lar›, ilgileri aras›nda zenginlefltirici karfl›laflmalar, buluflmalar sa¤land›. Bunun için, bütün Konferans kat›l›mc›lar›na teflekkür borçluyuz. ÖNSÖZ HÜSNÜ ÖNDÜL ‹HD Genel Baflkan› Yoksulluk sorununu 2002’deki Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans›’n›n konusu olarak saptarken, baz› tereddütler tafl›yorduk. Bu sorunun, dünya çap›nda yayg›n, gitgide derinleflen ve yak›c› bir insanl›k sorunu oldu¤una dair herhangi bir flüphe ve tereddütümüz elbette yoktu. Bu sorun art›k kimse taraf›ndan görmezden gelinemiyor, hatta bizzat dünyada yoksullu¤u ço¤altan ve vahimlefltiren kapitalist sistemin iktisadi ve mali ortak akl›n› temsil eden uluslararas› kurulufllar›n bile gündeminde yer al›yordu. Birçok resmi, özel ve sivil kurulufl, farkl› ilgiler, kayg›lar ve önceliklerle yoksulluk konusunda pratik yard›m, e¤itim...) ya da akademik (araflt›rma, anket, konferans...) faaliyet yürütmekteydi. Konferans haz›rl›klar›n› yürütürken bizim tereddütümüz, bu türden çal›flmalar›n rutin bir tekrar›yla s›n›rl› kalmak ve yoksulluk sorununu, insan haklar› sorunlar›yla ba¤lant›l› olarak ve insan haklar› bak›fl aç›s›ndan ele almak aç›s›ndan yeterince özgül, yeterince derinlikli bir çal›flma ortaya ç›karamama riskiyle ilgiliydi. Yoksullu¤a iliflkin söz konusu yo¤un gündemin bir tekrar›n› yapmay› istemiyorduk. Yoksullu¤a iliflkin tart›flma gündeminin içeri¤ini, özgül olarak, insan haklar› sorunsal›yla iliflkilendiren bir tart›flmay› ar›yorduk. Sorunu böyle bir odaklanmayla ele alman›n, insan haklar› savunucular› için oldu¤u kadar, konuya de¤iflik uzmanl›k bak›fl aç›lar›ndan yaklaflanlar için de ufuk aç›c› olaca¤›na inan›yorduk. Konferans çal›flmalar›n›n, bu tereddütümüzü bofla ç›kard›¤›n› san›r›z söyleyebiliriz. Yoksulluk sorununun de¤iflik boyutlar› ile insan haklar›n›n kavramsal çerçevesi ve insan haklar› duyarl›l›¤› aras›ndaki iliflkiyi derinlemesine 1 2 YAVUZ ÖNEN T‹HV Baflkan› 1.3 Devletlerin yasalar› ve hükümetlerin uygulamalar›, insan haklar› ilke ve normlar›na göre belirlenmeli ve de¤erlendirilmelidir. 2. Konferans›m›z, insan haklar›n›n, yaln›zca hukuksal ve siyasal düzenlemelerin de¤il, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da belirleyici olmas› gerekti¤i ilkesini vurgulamaktad›r. ‹nsan haklar› savunucular›, global düzeydeki ve devletlerdeki bütün geliflmeleri, insan haklar›na etkileri bak›m›ndan de¤erlendirmek ve tutumlar›n› bu bak›mdan belirlemekle yükümlüdür. TÜRK‹YE ‹NSAN HAKLARI HAREKET‹ KONFERANSI 1998 y›l›ndan beri düzenli olarak toplanmakta olan Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans›n›n genel amac›, Türkiye insan haklar› savunucular›n›n, insan haklar› kavram›n›n ve hareketinin baz› sorunlar›n› tart›flmas› ve bu tart›flman›n temelinde de, gelece¤e yönelik baz› belirlemeleri yapmas› için bir platform oluflturmakt›r. Konferans, ‹HD ve T‹HV’in düzenleyici olarak görev almas›na karfl›n, özerk ve kal›c› bir yap› gelifltirmifltir. Türkiye insan haklar› hareketi, bir yandan yak›c› ve acil olarak eyleme geçmeyi gerektiren bir gündemin bask›s› alt›nda bulunurken, bir yandan da insan haklar›n› kavramsal aç›kl›¤a ve düflünsel zenginli¤e ulaflt›rma ihtiyac›n› hissediyor. Kavramsal aç›kl›k, düflünsel sa¤laml›k, gündeme ve sorunlara müdahale edebilmenin bir koflulu olmaktan öte, ona teslim olmaman›n bir güvencesidir. Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans›n›n yol gösterici ilkeleri flöyledir: Genel ‹lkeler 1. Konferans›m›z, insan haklar›n›, insan onurunu her insanda gerçeklefltirmeyi amaçlayan eylem ilkeleri ve bu ilkelere dayanan normlar olarak tan›mlamaktad›r. 1.1 ‹nsan haklar›n›n bütünselli¤i, devredilemezli¤i ve insan türünün her üyesinin haklarda ve insan onuruna sahip olmada eflitli¤i, insan haklar› hareketi için vazgeçilemez ilkelerdir. 1.2 ‹nsan haklar› aktivistlerinin faaliyetlerini belirleyen en üstün ilkeler insan haklar›d›r. 3 3. Konferans›m›z, insan haklar›n›n korunmas› ve gerçeklefltirilmesi bak›m›ndan, uluslararas› ve iç bar›fl ile demilitarizasyonun ve yeryüzünün çevresel koflullar›n›n etkin korunmas›n›n temel önkoflullar› oldu¤unu kabul etmektedir. YOKSULLUK VE ‹NSAN HAKLARI N‹HA‹ RAPOR VE SONUÇ B‹LD‹RGES‹ Yoksulluk konusu, son befl-on y›ll›k dönemde bütün dünyada, politik, sosyal ve bilimsel-akademik gündemde genifl yer kapl›yor. Bunun nedeni esas olarak elbette yoksullu¤un ola¤anüstü yak›c› bir sorun halini alm›fl olmas›d›r. Yap›sal ve göreli yoksullu¤un ötesinde mutlak yoksulluk, yani hayatta kalabilmek için asgari kaynaklardan yoksun olma durumu, dünya nüfusunun ciddi bir kesimini tehdit eder durumdad›r ve bu tehdit büyüme e¤ilimindedir. Bu durum, herfleyden önce, “insanl›k durumu” aç›s›ndan kabul edilemez niteli¤i nedeniyle, bir insan hakk› sorunudur. ‹nsanl›k toplumunun bir parças›n›n, aç›kça ölümcül bir yoksulluk alt›nda yafl›yor olmas›, hele, hiç de¤ilse hayata kalabilmenin asgari koflullar›n› sa¤layacak kaynaklara “insanl›k olarak” sahip oldu¤u da varsay›l›yorsa, geçifltirilebilecek bir sorun de¤ildir. Bu gerçe¤in fark›nda olmaks›z›n, “insanl›k”tan söz edilemez. ‹nsan haklar› felsefesinin temelinde yatan, iradesi, haklar› ve onuru olan bir varl›k olarak insan anlay›fl›, yaflamsal bir açl›k sorununun kronikleflti¤i ve bundan 4 Yoksulluk ve d›fllama/d›fllanma muzdarip insan kitlelerinin görmezden gelinebildi¤i bir dünyada, kendisiyle bar›fl›k olamaz. Öte yandan yoksulluk sorunu, bu yan›yla, hiçbir ek söze gerek yok, do¤rudan do¤ruya bir yaflam hakk› sorunudur. Yoksullu¤un, mutlaka hayatta kalmay› imkans›zlaflt›ran bir tehdit düzeyine eriflmedi¤inde de, bir insan hakk› sorunu olarak karfl›m›zda durdu¤una dikkat çekmemiz gerekir. Göreli yoksulluk olarak tan›mlanan yoksulluk hallerinin birçok durumu, bu yoksullu¤u çeken insanlar›n özde¤er duygular›n› tahrip eden, onlar›n kendilerini hak sahibi özneler olarak, yurttafllar olarak, insan olarak alg›lamalar›n› güçlefltiren bir sosyal ve psikolojik ortam yarat›r. Yoksulluk durumunun, yoksullar› fiilen hak sahibi özneler olma statüsünden bununla birlikte insanl›k s›fat›ndan d›fllayan etkileri, insan hakk› sorunudur. ‹nsan haklar› duyarl›l›¤›n›n yayg›nlaflmas› ve meflrulaflmas› aç›s›ndan, öncelikli bir insan hakk› sorunudur. Bu bak›mdan, sosyal ve iktisadi haklar›n, temel bir insan hakk› olarak öne ç›kar›lmas› gerekmektedir. Yoksullukla mücadele, ya da yoksullukla bafletme, ya da yoksullu¤u telafi etme yöntemlerinin yerleflik yöntemlerinin ve kurumsal yap›lar›n›n, somut insan gruplar›na sa¤lad›¤› yararlar›, -vars›n bunlar geçici nitelikte olsun-, kötülemek ya da tümüyle anlams›z saymak, abart›l›, belki sinik, belki de sorumsuz bir tutum olabilir. Ancak sözkonusu yöntemlerle ve kurumsal yap›larla yürütülen “yard›m” ve “esirgeme” faaliyetlerinin bizzat kendisi de, yoksullar›n o özde¤er duygusunu, kendini hak sahibi özne (‹nsan) olarak alg›lama kapasitesini teflvik etmemekte, hatta kimi durumda tersine bu kapasiteyi daha da afl›nd›ran, yoksullar›n tabiyet ve acz duygusunu pekifltiren etkiler yaratabilmektedir. ‹nsan haklar› aç›s›ndan, bu, sorunun hiçbir zaman gözard› edilmemesi gereken bir boyutu olacakt›r. Bu çal›flma grubunda tart›fl›lan konular ise; Yoksullu¤un toplumsal yap›lar› ve yoksullu¤un toplumsal ve politik konumland›r›l›fl›n›n, yoksullar› d›fllay›c›, tecrit edici bir etkisi vard›r. Bu etki zaman zaman, kriminalize edici (potansiyel suçlu olarak damgalayan) boyutlara varabilmektedir. Bu, kimi insanlar› (genifl insan topluluklar›n›), “insanl›k” tan›m›yla kastedilenin d›fl›na ç›kartan, insanl›ktan d›fllayan bir anlay›fl›n yerleflmesine yol açmaktad›r. ‹nsan haklar› eti¤i aç›s›ndan, “insanl›k” anlay›fl› ve onun kapsam›, ihmal edilmez bir de¤erdir. Yoksullu¤un “yo¤unlaflm›fl” bir insan haklar› ihlali olman›n ötesinde, insan haklar›na olan duyarl›l›¤›n alt›n› kemiren bu etkisi, insan haklar› mücadelesinin yerleflik gövdesine nas›l lehimlenebilir? ‹nsan haklar› savunucular›, bu problemi de¤iflik platformlarda nas›l, hangi araçlarla, nas›l bir dille anlatabilirler? Konular› bu çal›flma grubunun tart›flma alt bafll›klar›n› oluflturmufltur. Kolaylaflt›r›c›: Mithat SANCAR Kat›l›mc›lar: Betül ALTUNTAfi, Kadir CANGIZBAY, Muhsin B‹LAL, Nilgün TOKER, Ömer TÜRKEfi, Ömer LAÇ‹NER, Ruken fiENGÜL, Suavi AYDIN, fiükrü HATUN, fieyhmus D‹KEN ve Y›lmaz ENSARO⁄LU Yoksullukla mücadele yollar› ve insan haklar› “Yoksullukla mücadele” kampanyalar›n›n birçok yerleflik biçimi, insan onurunu zedeleyen ianeci, “himmet edici” anlay›fllara dayan›yor – ya da en az›ndan etkisi öyledir. Öte yandan, s›n›rl› da olsa yard›m ve dayan›flma giriflimlerini “sinik” bir tutumla karfl›lamak da problemli olsa gerektir. ‹nsan haklar› bak›fl aç›s›ndan, yoksullukla mücadele ve bafletme yollar›n› nas›l görüyoruz? Kolaylaflt›r›c›: Sezai BERBER Kat›l›mc›lar: Abdurrahman ASLAN, Abdullah KARATAY, Deniz HAYAT, Kas›m KARATAfi, Levent AYAfiLIO⁄LU, Mustafa SÜTLAfi, Necmi ERDO⁄AN, Yeflim ORUÇ ve Sevil ATAUZ Konferansta yoksulluk konusu dört ana bafll›k alt›nda ele al›nm›flt›r: 5 6 1. Yoksulluk ve D›fllama/D›fllanma ‹nsan haklar›n›n bir koflulu olarak sosyal ve iktisadi haklar Sosyal ve iktisadi haklar›n›n, insan haklar› katalo¤u içerisindeki yeri nas›l tan›mlanmal›? Bir uçta, onlar› “ikincil” haklar olarak gören liberal bak›fl var. Di¤er uçta, onlar› temel haklar›n olmazsa olmaz koflulu olarak gören, liberalizme elefltirel bak›fl. Bu “dogmatik” tart›flman›n ötesinde, temel insan haklar› argümantasyonu ile sosyal ve iktisadi haklar aras›ndaki ba¤ insan haklar› savunucular›nca nas›l tart›fl›labilir, farkl› platformlarda nas›l güçlü bir flekilde izah edilebilir? Konular› grupta de¤iflik yönleriyle ele al›nm›flt›r. Kolaylaflt›r›c›: Tan›l BORA Kat›l›mc›lar: Ahmet MAKAL, Ayfle BU⁄RA, Elif AKGÜL, Kuvvet LORDO⁄LU, K›v›lc›m TURANLI, Nefle fiAH‹N, fiükran SONER, fiinasi HAZNEDAR, Tevfik GÜNEfi ve Yasemin ÖZDEK Kad›nlar ve yoksulluk Dünyan›n her yerinde kad›nlar, yoksullu¤u özel bir a¤›rl›kla yafl›yorlar. Ezilmiflliklerini pekifltiren, “çeflitlendiren” özel sorumluluklar alt›nda kal›yorlar. Öte yandan yoksullukla bafletmeye yönelik “özel” inisyatifler gelifltiriyorlar. Nitekim uluslarararas› kurulufllar›n yoksullara yard›m programlar› da kad›nlar özellikle gözetilerek haz›rlanmakta. Bu durum, kad›n›n insan haklar› perspektifinden tart›flmaya aç›lmal›d›r, anlay›fl›ndan hareket edilerek tart›flmalar sürdürülmüfltür. Kolaylaflt›r›c›: Filiz KARDAM Kat›l›mc›lar: Alev ÖZKAZANÇ, Aksu BORA, Fügen YILDIRIM, Güven TUNÇ, Gülfer D‹KBAYIR, Mehtap GÜNEfi, Melik Zafer YILDIZ, Müjgan HAL‹S, Nükhet S‹RMAN, Sabih ATAÇ, Seher DEM‹R, Sibel KALAYCIO⁄LU, fienay GÖKBAYRAK, ‹lknur YÜKSEL ALYANAK, Yüksel SELEK ve Zuhal ARNAZ 7 ‹nsanl›k tarihinin hep tan›d›¤› bir olgu olan yoksulluk, yeni zamanlarda niceliksel ve niteliksel dönüflüme u¤ram›flt›r. Yoksullu¤un niteliksel dönüflümünü belirleyen merkezi bileflen d›fllamad›r. Bu nedenle d›fllama, ça¤›m›zda yoksullu¤u anlamak, aç›klamak ve yoksullukla mücadele edebilmek için baflvurulacak anahtar kavram durumundad›r. Bu kavram, ayn› zamanda, yoksulluk ile insan haklar› aras›ndaki ba¤lant›y› bütün yönleriyle kurmak, kavramak ve kavramsallaflt›rmak bak›m›ndan da en uygun hareket noktas› olarak görünmektedir. Çünkü yoksulluk teriminin bizatihi kendisi d›fllamay› içermektedir. Yoksulluk, “yok”u ve “yokluk”u ifade eder. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, geçmiflte daha çok insanlar›n belli nesne ve araçlardan yoksun olmas› anlam›nda yoksulluk, günümüzde esas olarak bizzat insan olma niteliklerden yoksunluk fleklinde tezahür etmektedir. Üstelik bu olgu do¤al ve nötrmüfl gibi sunulmakta ve gözlerden, zihinlerden uzak tutulmak istenmektedir. Bu itibarla, yoksullu¤un günümüzde “yoketme” ve “yok-sayma” mekanizmalar› üzerinden iflledi¤i söylenebilir. D›fllama/d›fllanma kavram›n›n aç›l›m›n› bu mekanizmalardan hareketle üç kategori halinde düflünmek mümkündür. Yoksullu¤un yolaçt›¤› d›fllama formlar› olarak adland›rabilece¤imiz bu kategoriler, “hayattan d›fllama/d›fllanma”, “manevi d›fllama/d›fllanma”, “siyasal/toplumsal ve kültürel d›fllama/d›fllanma” olarak s›ralanabilir. Hayattan D›fllama/D›fllanma Yoksullu¤un en do¤rudan sonucu açl›kt›r ve açl›k, bir yandan kelimenin en ilkel anlam›nda hayat›n d›fl›na at›lmay› ifade eden ölüme yol açarken, di¤er yandan hayat›n çeflitli alanlar›ndan ve anlamlar›ndan uzaklaflt›r›lma sonucunu do¤uracak flekilde insan biyolojisinin kal›c› hasarlara u¤ramas›na neden olur. Bu durumdan en yak›c› biçimde etkilenenler çocuklard›r. Günümüzde çocuk ölümlerinin en önemli nedeni olan yoksulluk, ayn› zamanda çocuklar›n bedensel ve zihinsel kapasitelerine zarar vererek yoksullu¤un süre¤enleflmesine, kal›c›laflmas›na ve meflrulaflt›r›lmas›na yol açmaktad›r. Yoksullu¤un beden ve zihin üzerindeki bu tahrip edici etkisi, her fleyden önce bizzat insan yaflam›na yönelik do¤rudan bir sald›r›d›r. Günümüzde dünyan›n birçok bölgesinde kitlesel ölümlerin nedeni olan yoksulluk, bu anlamda, insan› 8 yaflam›n d›fl›na atmakta, yok etmektedir. Bunun yaflam hakk›n›n a¤›r bir ihlali oldu¤u aç›kt›r. Geleneksel insan haklar› literatüründe en dar tan›m›yla yaflam hakk›, insan yaflam›na keyfi olarak son verilmesinin mutlak anlamda yasak olmas› biçiminde anlafl›l›r. Salt bu tan›mdan hareket edildi¤inde bile, genel olarak yoksullu¤a, özel olarak açl›¤a ba¤l› ölümlerin, bunlar önlenebilir durumlar olduklar›ndan, yaflam hakk›n›n kitlesel ihlaline vücut verdikleri aç›kt›r. ‹nsanl›¤›n üretti¤i ortak zenginli¤in, yoksullu¤u ve açl›¤› ortadan kald›raca¤› konusunda en ufak bir flüphe bulunmad›¤›na göre, bu olgular›n kapitalist ekonomik sistemin bir tercihi oldu¤u konusunda da tereddüt edilemez. Geçmiflte yoksullu¤un temel nedeni k›tl›k iken, bugün yoksullaflman›n temel nedeni üretim fazlal›l›¤›d›r, baflka deyiflle bolluktur. Bu vak›a, yoksullu¤un zenginli¤in paylafl›m› sorunundan öte, belirli bir insan grubunun insan olman›n d›fl›na itilmesinden kaynakland›¤›n› ve bu flekilde yafland›¤›n›/yaflat›ld›¤›n› gösterir. Kapitalist dünya ekonomisi, dünya nüfusunun önemli bir k›sm›n› yoksullu¤a mahkum ederken, bir yandan da insanlar› tüketime k›flk›rtarak yoksullu¤un d›fllay›c› etkisini daha yak›c› hale getirecek mekanizmalar yaratmaktad›r. ‹nsan varl›¤›n›n ve üretiminin tamamen de¤iflim de¤eri üzerinden tan›mlanmas›, bizzat insan varl›¤›n› nesnelefltirerek, bu d›fllama mekanizmalar›n› derinlefltirmekte ve pekifltirmektedir. Manevi D›fllama/D›fllanma Yoksulluk, benlik sayg›s›n› ve dolay›s›yla insan onurunu tahrip eder. Bu nedenle hem insan›n kendi kendini tan›mlamas›nda hem de di¤er insanlar›n onu tan›mlamas›nda bir de¤er yitimine yol açar. Yoksul insan›n de¤ersiz k›l›nmas›n›n, de¤ersizlefltirilmesinin en önemli sonucu kendi kendini d›fllama mekanizmalar›n›n ortaya ç›kmas›d›r. De¤erlerin yoklu¤u, hiçlefltirmenin ve giderek nihilizmin kayna¤›d›r. Bu nihilizm temelinde egemen sistemin d›fllad›¤› alanlara yöneltilen yoksullar, ahlaksal olarak da de¤ersizlefltirilmekte ve “afla¤›” türden, toplumun ortak de¤er dünyas›nda mahkum edilmifl olan ifllere zorlanmakta ve “tehlikeli s›n›flar”, “riskli gruplar” gibi toplumsal kategoriler içinde tan›mlanmaktad›rlar. Yoksullu¤un yol açt›¤› yoksunluklar, yoksullu¤un yeniden üretilmesine yol açmaktad›r. Bu yeniden üretim döngüsü ayn› zamanda gayri-meflru faaliyet alanlar›n›n ihtiyaç duydu¤u insan kayna¤›n› yarat›r. 9 D›fllanman›n genelleflmesi, insanlar›n d›fllanmamak için baflkalar›n› d›fllamas›na yol açar. D›fllanmalar aras›ndaki derecelenme, gruplar›n egemen sistemin ve kesimlerin müttefiki olmas›n› kolaylaflt›r›r. Böylece, d›fllananlar, ya kendi kimliklerinden vazgeçerek, kendilerini baflka kimliklerde tan›mlamaya bafllar ya da sahip olduklar› kimli¤in en dar ve irrasyonel unsurlar›na sar›l›rlar. Siyasal/Toplumsal ve Kültürel D›fllama/D›fllanma Yoksullu¤un d›fllay›c› etkisi kamusal yaflamda, genifl kesimlerin politikadan uzaklaflmas›, hatta giderek politika karfl›t› bir tutuma savrulmas› olarak yans›r. Bunun en aç›k tan›m› “yurttafll›k krizi”dir. Bu kriz, yoksulluk üzerinden d›fllananlar›n, yurttafll›¤a içkin haklarla ba¤lar›n› tahrip eder. Yurttafll›k krizinin bir di¤er sonucu, yoksullar›n kamusal yaflam›n yan›s›ra, kamusal hizmetler alan›n›n da d›fl›nda b›rak›lmas›d›r. Bu ise, modern devletin en büyük vaadi olan f›rsat eflitli¤inin hükümsüz k›l›nd›¤›n›n tescilidir. Yoksullar›n kamusal alan›n d›fl›na itilmesi, onlar›n görünmez k›l›nmas› için birtak›m farkl› d›fllama mekanizmalar›n›n do¤mas›na yol açm›flt›r. Mekansal d›fllama bu mekanizmalar›n en önemlilerindendir. Böylece, ya yoksullar görülmeyecek bir biçimde kentlerin d›fl›na itiliyorlar ya da yoksul olmayanlar yoksullar› görmeyecekleri yeni kentsel mekanlar yarat›yorlar. Bu durum, karfl›l›kl› bir izolasyon sürecinin giderek daha derin ve yayg›n bir biçimde yafland›¤› yeni, parçalanm›fl yaflamlar do¤urmakta ve do¤rudan insan oluflun temel bileflenlerinden olan toplumsal›n tahribine yol açmaktad›r. Böyle olunca da, insanlar toplumsal hayat› paylaflmaktan do¤an insani yükümlülüklerine yabanc›laflmakta ve giderek birbirlerine karfl› duyars›zlaflmaktad›r. Yoksullu¤un ve yoksullar›n ötekilefltirilme yoluyla görünmez k›l›nmas›, onlar›n zihinlerden ve tahayyüllerden de d›fllanmas›na yol aç›yor. Ekonomik ve siyasal d›fllanman›n zihinlerdeki meflruiyetinin yarat›lmas› ise, birtak›m ideolojik ve kültürel mekanizmalarla gerçeklefliyor. Bir yandan, bu türden bir d›fllamay›, yok saymay› meflru k›lacak yeni kavramlar yarat›larak, gerçeklik önüne ideolojik bir perde çekiliyor, di¤er yandan ise kavramlar›n içi boflalt›larak ya da toplumsal durumlar› “aç›klayan” yeni kavramlar yarat›larak, somut olgunun tan›nmas› imkans›z hale getiriliyor. D›fllama, yok sayma sürecinin en çarp›c› örnekleri, edebiyat ve sanatta karfl›m›za ç›k›yor. Bugün edebi ve sanatsal ürünlerde maddi hayat d›flta b›rak›l›yor ve yapay kimlikler üzerinden “yeni hayat”lar kurgulan›yor. Bu 10 yeni hayatlarda ne maddi hayat›n aç›k sorunlar› vard›r ne de toplumsal olarak d›fllanan insanlar. Böylece, edebi/sanatsal dünya, gerçekli¤i yok sayarak, d›fllay›c› de¤er yarg›lar›n› pekifltiren, hatta d›fllananlar›n varl›¤›n› bile tart›fl›l›r hale getiren bir kültürel ortam yarat›yor. Kapitalizmin geldi¤i aflamada üretim kültüründen tüketim kültürüne geçiflle birlikte ortaya ç›kan ve eme¤i de¤ersizlefltiren bu kültürel ortam, yoksullu¤u de¤er-d›fl›, dolay›s›yla insani olmayan bir yere yerlefltirerek, bu olguyu tümüyle insani dünya d›fl›nda b›rak›yor. Böylece yoksullu¤un insan› ilgilendiren bir problem olarak tan›mlanmamas›n› sa¤layacak bir dil ve düflünme biçimi yarat›l›yor. Zihinlerden, tahayyüllerden, kavramlardan ve en önemlisi dilden d›fllanman›n giderek pekifltirildi¤i bir dünya, bütün postmodern çokkültürlülük ve fark edebiyat›na karfl›n ve belki de bu söylemin gerçekli¤i örtmesi üzerinden de¤erin tek tipçi bir biçimde tesis edildi¤i, totaliter ö¤eler tafl›yan bir dünya olmaya gidiyor. Tek tipçi bir bak›fl aç›s›, yeni d›fllama ve yok sayma mekanizmalar› yarat›yor. Ayr›ca d›fllananlar›n bir biçimde yok edildi¤i toplumsal ortam, asl›nda farkl›l›ktan yoksunlaflarak tektipçi bir evren haline dönüflüyor ve böylece bizzat insani yaflam›n kendisine d›fllay›c›, d›flar›da b›rak›c› nitelik atfedilmifl oluyor. Tüm bu d›fllama mekanizmalar› sonucunda yoksulluk, insan› özne olmaktan ç›kar›p nesneleflmesi sonucunu do¤uruyor ve yeni zamanlar›n ideolojisi bu nesnelefltirme yoluyla yoksullu¤un tümüyle insani alan›n d›fl›nda, neredeyse do¤aya ait bir olgu olarak görülmesini sa¤layacak bir körlük yaratmay› hedefliyor. Bu anlam›, yoksullu¤un, insani bir durum olarak alg›lanmas›n›n önlenmek istenmesidir. Bunun sonucunda; yoksullar, sanki insan olmay› hak etmeyen kiflilermifl gibi sunulmaya; toplumsal alan, insan olmay› hak edenlerle yoksullar aras›ndaki iliflkiler a¤› olarak kurulmaya ve giderek yoksullar›n varoluflu, insanla di¤er canl›lar aras›ndaki iliflkiye benzer bir hale sokulmaya çal›fl›l›yor. Yoksullu¤un yol açt›¤› d›fllaman›n yan›s›ra, egemen sistemin tektipçi bak›fl aç›s› nedeniyle d›fllad›¤› gruplar›n da d›fllanma nedeniyle yoksullaflmas› söz konusudur ki, bu olgu özellikle ülkemizde yoksulluk ve d›fllaman›n birbirine özdefl hale gelmesine neden olmufltur. Türkiye’ye özgü zorunlu göç, yerinden etme gibi siyasal d›fllama mekanizmalar›, yeni yoksullar›n yarat›lmas›na yol açm›fl ve bu durum toplumsal yaflam›n tektipçi bir de¤er üzerinden yeniden tesis edilmesi fleklindeki totaliter çaban›n en önemli besleyicisi olmufltur. 11 Kapitalist üretim tarzlar›ndaki teknolojik geliflmeye ba¤l› olarak ortaya ç›kan de¤iflimin insani olan› insana karfl› hale getirmesiyle pekiflen bu d›fllama mekanizmalar›, yoksullu¤un yaflam›n her alan›ndan d›fllanmas›na yol açmaktad›r. O halde yoksullu¤u, maddi kaynaklardan yoksunlu¤un ve ekonomik süreçlerin d›fl›nda olman›n çok ötesinde, insanl›¤›n ortak miras›n›n insanl›¤a karfl› kullan›lmas› durumu olarak görmek gerekiyor. Yoksullukla mücadele, insana ve insani olana sar›lma bilinciyle, tam da bu duruma müdahale etme iradesi olarak görülmelidir. Çünkü gelinen nokta insan› yok etmeye yönelmifltir. ‹nsanl›¤›n büyük bir bölümünün insan-d›fl›l›¤a itildi¤i yeni zamanlar, insan haklar› kavram›n›n içinin boflalt›ld›¤› ve dolay›s›yla dünyan›n büyük k›sm› için insan haklar›n›n kullan›lamaz hale geldi¤i bir dönemdir. Bu nedenle insana ait olan› yeniden tan›mlayacak, insan onurunu merkeze alarak ayr›cal›klar› tasfiye edecek yeni bir insan haklar› söylemi gelifltirilmelidir. Günümüzde yoksullu¤un yaln›zca bir paylafl›m sorunu olmad›¤›, insansal bir sorun haline geldi¤i her seferinde vurgulamak, bunun, zenginli¤in paylafl›m› sorunundan öte, yoksullar›n yeniden hak öznesi k›l›nmas› sorunuyla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu hat›rlatma içindir. O halde hakk›n, yoksullu¤u yok etmek amac›yla, bütünsel insan üzerinden yeni bir tan›m›n› yapmak gerekir. ‹nsan haklar›n› d›fllamay› önleyecek bir biçimde yeniden düflünmenin yolu, insan haklar› kavram›n›n dönüfltürücü yönünün, eflitlik, adalet ve özgürlük taleplerini merkeze alan yönünün yeniden canland›r›lmas›ndan geçer. ‹nsan haklar›n›n toplumsal yaflam› dönüfltürücü yönünü canland›rmak, ayn› zamanda inayet kültüründen ç›kmay›, gerçek bir dayan›flma kültürü yaratmay› sa¤layacak yeni bir hak söylemi gelifltirilmesi demektir. 2 Yoksullukla Mücadele Yollar› ve ‹nsan Haklar› Yoksullukla Mücadele Yollar› ve ‹nsan Haklar› grubu, hakim neoliberal zihniyet ve politikalar›n toplumsal eflitsizlikleri ve yoksullu¤u derinlefltirdi¤ini, yoksullu¤un insanl›k onurunu ihlal eden bir durum oldu¤unu ve yoksullukla mücadelenin insan haklar› mücadelesinin ayr›lmaz bir parças› oldu¤unu vurgulam›flt›r. Grup, bu çerçevede, afla¤›daki noktalara dikkat çekmifltir: - Uluslararas› iliflkilerde sivil siyasal haklara -görece de olsa- gösterilen duyarl›l›k, sosyal haklar için gösterilmemektedir. Sözgelimi gelifltirdi¤i siyasal kriterler malum olan AB sosyal haklar konusunda sessiz kalabilmektedir. Sivil siyasal haklar için gelifltirilen normlar, sosyal haklar için gelifltirilmemifltir. Öte yandan, 12 Türkiye’deki insan haklar› hareketi flimdiye kadar, kaç›n›lmaz olarak sivil siyasal haklara öncelik vermifltir. Ancak “ikinci kuflak” olarak tan›mlanan haklar›n insan haklar› söylemi ve hareketi içinde merkezi bir konum almas› gerekmektedir. Bu aç›dan, ‹ktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklar Konvansiyonu ve uygulamalar›n›n insan haklar› örgütleri taraf›ndan yak›ndan izlenmesi gerekmektedir. - Yoksullar›n yaflamsal, acil gereksinimlerinin karfl›lanabilmesi aç›s›ndan k›smi, parçac›, geçici önlemlerin rolü az›msanmamal›d›r. Ancak, yoksullukla mücadele “risk yönetimine” de indirgenemez. Yoksulluk bir dizi politikan›n arzu edilmeyen sonucu olmay›p, yap›sal dinamiklerin üretti¤i bir gerçekliktir. Bu yüzden de yoksullukla mücadele risk yönetimi olarak de¤il, yoksullu¤u üreten toplumsal mekanizmalar›n dönüflmesi perspektifinden yürütülmelidir. Sosyal hizmetler ve yoksullukla mücadele eden kurum ve örgütlerin (Toplum Merkezleri, Halkevleri vb.) ifllevleri bu perspektif üzerinden tan›mlanmal› ve yürütülmelidir. - Yoksulluk her fleyden önce özne olamamak halidir. Yoksullukla mücadele, yoksullar› ilgiye, korunmaya muhtaç “zavall›lar” olarak tasarlayan ve yard›m ve ba¤›flla s›n›rl› olan “projeler”le de¤il, yoksullar›n kendilerinin “eyleyici”, “yapabilir” k›l›nmas› ile mümkündür. Yoksullar pasif, "al›c›", üzerinde egemenlik kurulabilir ”muhtaç kifliler” olmak yerine, “kendi hayat›n›n yazar› olan” failler olabilmelidirler. Yani yoksullukla mücadele, onlar› eyleyici k›lan yöntemlerle gerçekleflmelidir. Yoksullar›n dahil olmad›¤›, etkin bir biçimde kat›lmad›klar› mücadele yollar›yla sonuç al›namaz. Yoksullukla ilgili kurum ve örgütlerin faaliyetleri, yoksullar›n kendi talep ve istekleri üzerine kurulu ve onlar›n kendi giriflimlerini ve örgütlenmelerini destekleyici, onlar› aktif hale getirmeye yönelik flekilde olmal›d›r. - Sosyal güvenlik, hizmet ve yard›m sisteminin kapsam›n›n ve tan›m›n›n yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sosyal yard›m mekanizmalar›n›n sa¤lad›¤› olanaklar›n keyfi ve “lütuf” olmaktan ç›kar›lmas› gerekmektedir. Bu çerçevede, asgari ve sistematik gelir deste¤i gibi sosyal destek sistemlerinin mevcut kaynaklarla da gerçeklefltirilebilece¤i kaydedilmifltir. - Neo-liberal politikalar sürdükçe devletin koruyucu hizmetlerinde azalma ve ailelerin geleneksel yard›mlaflma ve dayan›flma kapasitelerinde gerileme devam edecektir. Bunun sonucu olarak da, özellikle çocuklar ve kad›nlar gelecekte 'sorunlarla' daha çok an›lacaklard›r. Bu nedenle, sokakta yaflayan ve madde ba¤›m13 l›s› olan çocuklar, sokakta çal›flan/çal›flt›r›lan çocuklar ve boflanan, iflsiz kalan ve terk edilen kad›nlar art›k salt kriz zamanlar›n›n geçici olgular› olarak an›lmamal›d›r. Dolay›s›yla, bu kesimler için oluflturulan Çocuk ve Gençlik Merkezleri, Toplum Merkezleri ile Kad›n Konuk Evleri toplumun okul kadar ola¤an merkezleri olarak kabul edilmeli ve say›ca artt›r›lmal›d›r. Bu bak›mdan, devletin sosyal ifllevleri sürekli gündemde tutulmal› ve ayr›ca, sivil inisiyatiflerin daha etkin k›l›nmas› sa¤lanmal›d›r. - Yoksulluk, sa¤l›kl› yaflama hakk›n›n ihlal edilmesidir. Grup, sa¤l›ks›zl›k ile yoksulluk aras›ndaki döngüsel iliflkiye dikkat çekmifl ve yoksullar›n, baflka fleylerin yan› s›ra, sa¤l›kl› yaflam hakk›ndan yoksun b›rak›ld›klar›na iflaret etmifltir. Sa¤l›¤›n ticarileflmesi küresel bir e¤ilim olarak güç kazanmakta ve bu e¤ilim sa¤l›¤› bir hak olmaktan ç›karmaktad›r. Sa¤l›k hizmeti tüm yurttafllara, temel ve eflit bir hak olarak sunulmal›d›r. - Yoksullu¤un ekonomik boyutu ele al›n›rken kullan›lan “ekonomik büyüme”, “kalk›nma”, “kifli bafl›na düflen ulusal gelir” vb. kavram ve tan›mlamalar›n oluflturdu¤u dilin kapsam› ve s›n›rlar› içinde kalmak yoksullu¤un irdelenmesi ve çözümlenmesinde k›s›tl›l›klara yol açmaktad›r. Yoksulluk ve yoksullar basit istatistiki kategoriler olarak, rakamlara ve figürlere indirgenemez. Bununla birlikte, yoksullu¤u belgeleyecek verilerin toplanmas›, yorumlanmas› ve paylafl›lmas›n›n yoksullukla mücadelede çok önemli bir dayanak olaca¤› da göz önünde tutulmal›d›r. - Yoksullu¤un yaratt›¤› sembolik ve duygusal fliddette dikkat çekilmifl, buna insan haklar› örgütlerinin ve toplumun genifl kesimlerinin duyarl›l›k göstermesi gerekti¤i vurgulanm›flt›r. Yoksullar bir yandan d›fllan›r ve görünmezlefltirilirken, öte yandan da medyaya “malzeme” olmaktad›r. Özellikle yoksullukla ilgili televizyon programlar›nda yoksullu¤un ve yoksullar›n sunulufl tarz› ciddi bir sembolik fliddet özelli¤i göstermektedir. Bu da bafll› bafl›na bir insan haklar› ihlalidir. - Yoksullukla mücadele ad›na yürütülen çal›flmalar yerel yönetimler ve yerel inisiyatiflerin etkin kat›l›mlar›yla daha da sonuç al›c› olabilecektir. - Çocuk Haklar› Sözleflmesi'nin uygulamas›n›n insan haklar› örgütleri ve di¤er STK'lar taraf›ndan izlenmesi özellikle önemlidir. 14 - Zaten kendisi görünmezleflen yoksullu¤un içinde daha da görünmez bir konumda olan k›r yoksullu¤unun gündeme al›nmas› gereklidir. 3 ‹nsan Haklar›n›n Bir Koflulu Olarak Sosyal ve ‹ktisadi Haklar ‹nsan haklar›n›n tarihsel geliflimi içinde “ikinci kuflak haklar” olarak ortaya ç›km›fl olan sosyal ve iktisadi haklar, güçlü yapt›r›m mekanizmalar›yla güvencelenmedikleri için, pratikte (birinci kuflak insan haklar› olarak tan›mlanan) negatif özgürlük haklar›n›n gerisinde, ikincil konumda kalm›fllard›r. Kapitalist globalleflme sürecinin eflitsizlikleri ve d›fllay›c› ayr›mlar› derinlefltiren iflleyifli ve neoliberal ideolojinin hegemonyas›, sosyal ve iktisadi haklar›, ikincillefltirmenin ötesinde inkar etme noktas›na gelmifltir. Bu nedenle, öncelikle, sosyal ve iktisadi haklar›n›n geçerlili¤ini ve aslili¤ini savunmak durumunday›z. Sosyal ve iktisadi haklar, bütünsel bir insan haklar› çerçevesinde, bugün hususen meflrulaflt›r›lmalar› gerekmiyor görünen negatif özgürlük haklar›yla efl a¤›rl›kl› haklard›r. Dünyada milyonlarca insan› tehdit eden yoksulluk sorunu, sosyal ve iktisadi haklar›n, di¤er temel insan haklar›n›n ve kifli haklar›n›n kullan›lmas› için koflul niteli¤inde oldu¤unu kan›tlam›flt›r ve gün be gün kan›tlamaktad›r. Örnekse, dizginsiz serbest piyasa egemenli¤i alt›nda “kanun önünde eflitlik” ilkesinin alt› oyulmakta, hatta angarya ve kölelik gibi afl›ld›¤› zannedilen “ilkel” hak ihlalleri hortlamakta, ; kitlesel kronik açl›k tehdidi alt›nda “yaflama hakk›” ilkesi, “öldürülmeme hakk›” ile s›n›rl› bir sinizme dönüflmektedir. Sosyal ve iktisadi haklar›n savunusu, mülkiyet hakk› ile ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nde an›lan di¤er temel haklar aras›ndaki çeliflkiyi de billurlaflt›rmaktad›r. Bu yan›yla sosyal ve iktisadi haklar, insan haklar›n›n gelifltirilmesine dönük tarihsel geliflmede ve bu haklar›n içeriklendirilmesine dönük ideolojik ve siyasal mücadelede önemli bir u¤rakt›r. Sosyal ve iktisadi haklar meselesi, gerek insan haklar›n›n kifli/özneleri esas alan yorumu ile kollektif özneleri gözeten yorumu aras›ndaki, gerekse insan haklar› ile yurttafl haklar› aras›ndaki gerilimleri de iflaretlemektedir. ‹nsan haklar›n›n tarihsel gerçekleflme ve kurumsallaflma çerçevesini oluflturan ulus-devlet yap›lar›ndaki afl›nman›n beraberinde getirdi¤i sorunlar›n tart›fl›lmas›nda, çözümlenmesinde, bu gerilimler eksen çizicidir. 15 Ulus-devletlerin afl›nmas›, vatandafll›k haklar›n›n alt›n› oymakta, bu demektir ki genifl kitlelerin topluma kat›lma, bir kamusal varl›¤a dahil olmalar›n› imkans›zlaflt›rmaktad›r. Yoksullu¤a ba¤l› ekonomik zorunlu göçle ortaya ç›kan, her zaman hukuken de¤ilse bile fiilen “vatans›z” statüsündeki mülteci ve kaçak iflçi kitleleri, bafll›bafl›na, bu a¤›r sorunun yak›c› bir örne¤idir. Dolay›s›yla, vatandafll›k hak ve hukukunun, ulus-devletin ayr›mc›/izole edici çerçevesini aflan içerici, evrenselci bir ruhla; sosyal ve iktisadi haklar›n iflaret etti¤i “topluma kat›lma/toplumsallaflma/toplumsal dayan›flma” ihtiyac›n› odak alan bir perspektifle, evrensel düzeyde yeniden tan›mlanmas›na gerek oldu¤u kesindir. Bu ba¤lamda çal›flma hakk›, ücret hakk›, sosyal güvenlik hakk›, ücretli izin hakk› gibi çal›flmaya dayal› haklar›n vatandafll›k perspektifinden ç›kar›l›p evrensel özellikleri ile yeniden tan›mlanmal›d›r. Bu haklar›n sa¤lanmas› "ulusdevlet" çerçevesinden çok daha genifl bir anlama oturtulmal›d›r.Ancak bu flekilde h›zla hareket eden sermaye hareketleri karfl›s›nda k›smen düzenli bir iflgücü piyasas› olanaklar›na kavuflmak mümkün olabilir. Ulus-devlet anlay›fl› içinde çal›flma hakk›na ba¤l› istismarlar›n önlenebilmesi benzer ikincil haklar›n eflitli¤i ölçüsünde sa¤lanaca¤› aç›kt›r. Sosyal ve iktisadi haklar› talep eden siyasal mücadelelerin kaç›n›lmazl›¤› aç›k olmakla beraber, bütün insan haklar› gibi bu haklar›n da talebe ba¤l› olmaks›z›n meflruiyet ve gereklilik ifade ettikleri vurgulanmal›d›r. Keza sosyal ve iktisadi haklar, salt sendikal hareketin bir ifltigal sahas›, iflçi s›n›f› mücadelesine özgü bir alan olarak düflünülemez. “S›n›flar-alt›” veya “deklase” olarak da terimlefltirilen, açl›k s›n›r› veya alt›nda yaflayan ve her düzeyde toplumdan d›fllanan en alt gelir gruplar›n› gözönüne ald›¤›m›zda, sosyal ve iktisadi haklar›, talebe ba¤l› olarak ve iflçili¤i/istihdam› varsayan bir tan›m aral›¤›nda düflünmenin yetersizli¤i aç›kt›r. Bu nokta, mutlak yoksullu¤un, eflitsizlik ve sömürüden öte bir ivedilik boyutunun oldu¤u; bunun da sisteme ba¤l› uzun vadeli çözümlerle beraber ama onlardan da önce k›sa vadeli hafifletici önlemleri zorunlu k›ld›¤› tespitiyle beraber düflünülmelidir. Açl›k s›n›r› ve alt›nda yaflayan her yoksul vatandafla ayl›k bir asgari geçim paras› ba¤lanmas›n›, güncel ve somut bir sosyal ve iktisadi hak talebi olarak öne sürüyoruz. Sözkonusu “asgari gelir”in malî yükü, Türkiye bütçesinin a¤›r kriz koflullar›nda dahi karfl›layabilece¤i bir ölçektedir. Bunun faydas›, insanlar›n hayatta kalmas›n› sa¤lamakla s›n›rl› de¤ildir. Bunun kamusal nitelik16 li ve sürekli bir gelir olarak kurumsallaflmas›, sosyal yard›m iliflkisini, iyilikseverlik ve hay›r faaliyetlerinin, yani ahlak›n alan›ndan ç›kararak haklar alan›na tafl›yacakt›r. Bu da insan haklar› perspektifinden bafll› bafl›na önemlidir. Zira sosyal yard›m›n ahlaki alanda mahsur kalmas›, hem yard›m› muhtaçlar aç›s›ndan tesadüfi, öngörülemez, yard›m verenler aç›s›ndan ise keyfi k›lmakta; hem de yard›m›n sadaka biçiminde verilmesi, yard›m alanlar›n benlik sayg›s›n› ve insan onurunu zedelemekte, onlar›n “insanl›ktan d›fllanm›fl” konumunu yeniden üretmektedir. Keza ataerkil egemenlik iliflkileri de bu “sadaka hukuku” çerçevesinde yeniden üretilmektedir. Asgari sosyal yard›m›n bir hak kategorisi ve kamusal bir güvence halini almas›, sosyal yard›m›n, gönüllü kurulufllara veya “sivil topluma” ihale edilemeyecek kamusal bir sorumluluk konusu oldu¤unun benimsenmesi bak›m›ndan da önemlidir. dikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar, di¤er toplum kesimleri için de korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturmaktad›r. Ancak, sendikalar de¤iflen dünya ve Türkiye koflullar›nda, yerleflik bak›fl aç›lar›n› geniflletebilmeli, istihdam-d›fl› yoksullar› da gözeten bir örgütlenmeyi düflünebilmeli, bunun yan›nda sadece kendi üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak bütün topluma yönelik sosyal hak bilincini yükseltici çal›flmalara yönelmelidirler. Bu çerçevede, sendikalar ile insan haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir iflbirli¤inin sa¤lanmas›, her iki hareket aç›s›ndan yararl› sonuçlar do¤uracakt›r. Bununla da ilgili olarak, sendikalar ile insan haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir iflbirli¤inin aranmas› gerekti¤i belirtilmifltir. Sosyal ve iktisadî haklar›n “verilme” ve kullan›lma biçimlerinde hayatî önemde bir boyut, bunlar›n, paternalist iliflkilerin egemenli¤inden kurtar›lmas›d›r. Sosyal ve iktisadi haklar bafll›¤› alt›nda yer alan hak kategorilerinin özgül nitelikleriyle belirtilmesine ve hat›rlat›lmas›na da, hem genelde hem yoksulluk ba¤lam›nda, ihtiyaç vard›r. Özellikle ilerleyen özellefltirmeyle yoksullar›n elinden al›nmakta olan ve mevcut yap›lanmas›yla yoksullu¤u yeniden üretmekte olan e¤itim hakk›n›, bir temel hak olarak vurgulamak gerekmektedir. Yoksullu¤un en a¤›r veçhelerinden biri olarak çocuk yoksullu¤unun, çocuk ticareti, çocuk köleli¤i, çocuk fuhuflu, sokak çocuklar›, çocuk askerler gibi en utanç verici istismarc› sonuçlar›n›n, çocuklar›n yaflam hakk›n› sistemli olarak tehdit etti¤i ortadad›r. Bu ölümcül istismar›n, e¤itim hakk›n›n fiilen geçersizleflmesi ve çocuklar›n okuyamamas› ile do¤rudan iliflkisi vard›r. E¤itim hakk› talebiyle birlikte, e¤itimin içeri¤inin, insan haklar› bilincini gelifltirecek biçimde düzenlenmesi talebi de öne sürülmelidir. Çocuklar konusunda, insan haklar› ba¤lam›nda çocuklar› “korunmaya muhtaç” kategorisinden hak sahibi özne kategorisine tafl›may› tart›flan yaklafl›mlara da dikkat çekilmifltir. Sosyal ve iktisadi haklar›n savunusu tümüyle sendikalara terkedilemese de, sendikalar›n bu haklar›n savunulmas›nda a¤›rl›kl› bir rolü vard›r. Bu rol, tarihsel kökenleri d›fl›nda; sendikalar›n güç yitirmelerine karfl›l›k, hala en örgütlü ve yapt›r›m gücüne sahip kurulufllar olmalar›yla ba¤lant›l›d›r. Bunun yan› s›ra, sen17 4 Kad›nlar ve Yoksulluk ‘Kad›nlar ve Yoksulluk Çal›flma Grubu’, kad›n yoksullu¤unu, kad›n›n içinde yaflad›¤› iktisadi, sosyal ve kültürel örüntüler ve toplumsal cinsiyet iliflkileri temelinde ele alm›fl ve afla¤›daki temel noktalar üzerinde durmufltur. Yoksullu¤un ve varolan hiyerarflilerin derinleflmesi aç›s›ndan küreselleflme önemli de¤iflikliklere yol açan bir süreçtir. Küreselleflme ve neo-liberal politikalar toplumlarda mevcut her türlü eflitsizli¤i derinlefltirmekte ve keskinlefltirmektedir. Neo-liberal politikalar›n yol açt›¤› yap›sal de¤ifliklikler çerçevesinde bölüflüm mekanizmalar› de¤iflmekte, sosyal devlet politikalar›ndan vazgeçilmesi, özellefltirilen temel hizmetler ve üretim süreçleri sonucunda genifl bir iflçi kitlesi istihdam d›fl›na düflmekte, gelir da¤›l›m› adaletsizli¤i artmakta, toplumun gitgide daha genifl kesimlerini içeren bir yoksullaflma yaflanmaktad›r. Devletin geri çekilme sürecinde toplumla devlet aras›ndaki, yaz›l› olan ya da olmayan mutabakat ve uyumlar›n bozulmas›, “himayeci”, “baba devlet” anlay›fl› egemenli¤inin k›r›lmaya bafllamas›, di¤er toplumsal kurumlarda da var olan ataerkil iktidar mekanizmalar›n›n de¤iflmesine yol açmaktad›r. Bu de¤iflim, bir taraftan hane içindeki iktidar iliflkilerini etkilerken, bir taraftan da hanelerin yoksulluk s›n›r› alt›na düflmeden ayakta kalabilmelerinin önemli bir boyutu olan 18 karfl›l›kl› destek ve yard›mlaflma örüntülerinde da¤›lma ve y›pranmalara yol açmaktad›r. Hanenin geçimini sa¤layan ve karar verici konumda olan hane reisi erke¤in iflsiz kalmas› ve kendisinden beklenen toplumsal rolü yerine getirememesi, erke¤in iktidar›n› sarsarken, bu durum hanedeki tüm bireyler aç›s›ndan da koruma mekanizmalar›n›n d›fl›na düflmek ve d›fllanmak anlam›na gelmektedir. Yeni, farkl› ve güçlü sosyal koruma mekanizmalar›n›n yarat›lmad›¤› koflullarda ataerkil de¤iflimin kad›n ve çocuklar aç›s›ndan güçlenme ve özgürleflme anlam›na gelmesi zordur; kad›n, önemli s›n›rl›l›klar ve engeller ile kuflat›lm›flt›r. Hatta, aile içinde iktidar iliflkisindeki konumu sars›lan erkek daha da bask›c› olmaya ve fliddete yönelebilmektedir. Öte yanda, küreselleflme ve onun getirdi¤i de¤ifliklikler tüm dünyada ülkelerin kendine özgü sosyal ve ekonomik koflullar› ve dünya iktisadi düzeninde onlara verilen roller çerçevesinde farkl›l›klar göstermekte, bunun yan› s›ra militarizm, göç, etnik ve dinsel çat›flmalar, yaflan›lan sorunlar›n daha da derinleflmesine yol açmaktad›r. Çal›flma grubunda, ülkemizde derinleflen yoksullu¤un nedenleri aras›nda temelde, ifl ve istihdam olanaklar›n›n azalmas›; reel ücretlerde düflme ve yedek iflgücünün artmas›; daha çok hizmetler alan›nda geliflme gösteren enformel sektörün ekonomik yap›m›zdaki belirleyicili¤i; sa¤l›k, e¤itim ve sosyal hizmetlere yap›lan yat›r›mlar›n azalmas›; tüketim ve gelir da¤›l›m›ndaki eflitsizli¤in artmas› ile daha belirginleflen s›n›fsal kutuplaflma; konut sahibi olma olanaklar›n›n giderek yitirilmesi gibi konular üzerinde durulmufltur. Bölgesel ve etnik farkl›l›klar, afetler ve savafl koflullar›n›n da yoksullu¤un derinleflmesine neden oldu¤u vurgusu yap›lm›flt›r. Son y›llarda, ülkemizde, Güneydo¤u bölgesinde, yoksulluk ve savafl›n birleflti¤i koflullarda artan kad›n intiharlar› bu durumun kad›nlar üzerindeki dramatik etkisinin bir sonucu olarak ele al›nm›flt›r. Yoksullu¤u derinlefltiren iktisadi ve sosyal geliflmelerin kad›nlar aç›s›ndan ne anlama geldi¤i üzerinde duran grubumuz, kad›nlar›n yoksul ve yoksun olma durumlar›n› afla¤›daki noktalardan hareketle de¤erlendirmifltir: Gelirden, ifl olanaklar›ndan yoksun olmak, istihdamda yer al›nd›¤› koflullarda daha çok güvencesiz olarak, düflük statülü ve düflük ücretli, esas olarak da en19 formel sektörde çal›flmak ya da tar›mda ücretsiz aile iflçili¤i, en temel gereksinimlerden özellikle temiz sudan, bar›nmadan, sa¤l›k hizmetlerinden d›fllanma. (Kad›n yoksullu¤unun sa¤l›kta patlamas›, grubumuzda özellikle vurgulanan bir nokta olmufltur.) Çok az say›da kad›n›n üzerine kay›tl› mülk olmas› durumu, e¤itimsizlik, düflük bilgi, beceri düzeyi, aile-içi karfl›l›ks›z emek; çocuk, yafll›, hasta bak›m›ndan sorumlu olma, karar alma mekanizmalar›ndan d›fllanma, savafl, afet, kriz durumlar›nda yaflanan zor koflullardan daha çok etkilenmeye aç›k olma, kültürel, sosyal yaflamdan yoksunluk, fliddet, cinsel istismara aç›kl›k, korumas›zl›k, yaflam hakk›n›n tehdit alt›nda olmas›na varan durumlar, özgüvenin olmamas›, eme¤ini ve gelirini önemsememe, sistem d›fl› ifllerde çal›flman›n yol açt›¤›, belli bir s›n›fa aidiyetten ve örgütlülükten yoksunluk, gelece¤e yönelik belirsizlik, kendi yaflam›n› ilgilendiren planlar›n baflkalar›nca yap›l›r olmas›, ruhsal yoksulluk. Bu durumda kad›n, düflük ücrete, güvencesizli¤e, aile- içi ya da toplumsal fliddete ve tacize, seks iflçili¤i sonucu damgalanmaya raz› olmakta ve toplumsal a¤lar›n d›fl›na düflmektedir. Kad›n, kimli¤inin hiçbir unsurunu yerine getiremeyece¤i duygusuyla, gelece¤e (ve çocuklar›na) hiçbir yat›r›m yapamama gerçe¤iyle yüz yüze geldi¤inde, muazzam bir ruhsal, bedensel, kimliksel bedel ödemekte, yaflamdan vazgeçme, hatta intihar noktas›na varabilmektedir. Grup, yoksullara destek olmak amac›yla ortaya ç›kan çeflitli programlar› da ele alm›fl, bunlar› genel perspektifleri, çözüm önerileri ve kad›na yaklafl›mlar› aç›s›ndan de¤erlendirerek baz› saptamalarda bulunmufltur: Destek programlar›nda, k›sa dönemli pratik çözümler hedeflenmekte, bunlar da genellikle yard›mseverli¤e dayal› ya da 'pansumanc›' olarak nitelendirilebilecek stratejilerin kullan›lmas›na yol açmaktad›r. Bu yard›mlar himayeci, ataerkil devlet ve cemaat örgütlenmeleriyle sürdürülmektedir. Ayr›ca, küreselleflme sonucu yeni yeni ortaya ç›kan ve devletin vazgeçti¤i görevleri tam da ne oldu¤unu anlamadan üstlenen STK’lar arac›l›¤›yla yürütülmeye çal›fl›lmaktad›r. Devlet ya da yerel yönetimlerden gelen yard›mlar genellikle onur k›r›c›, keyfi ve yetersiz olmaktad›r. Cemaat örgütleri geleneksel kimlik hiyerarflilerini koruyarak kendi belirledikleri k›s›tl› alanlarda faaliyet göstermektedir. Kad›n›n ekonomik ve sosyal alanda güçlenmesini sa¤lamak üzere oluflturulan gönüllü projelerin ise sürdürülebilirlik, demokratik kat›l›m ve denetim mekanizmalar› aç›s›ndan çeflitli sorunlar› vard›r. 20 En önemli nokta, bu yard›mlar›n bireyin maruz kald›¤› çeflitli iktidarlar›n sorgulanmas›n› hak sayan insan haklar› perspektifinden de¤il, insanlar› üretim ve yeniden üretim fonksiyonlar›na indirgeyen geliflmeci bir bak›fl aç›s›ndan ele al›nm›fl olmas›d›r. Bu bak›fl aç›s›; Yoksullu¤u önlemek için genel olarak sa¤l›k, e¤itim, istihdam ve sosyal hizmetler alan›nda yap›labilecekler konusundaki önerilerin di¤er çal›flma gruplar›n›n raporlar›nda gündeme getirilece¤i varsay›m›ndan hareket eden, grup acil olarak iyilefltirilmesi gerekli görülen baz› alanlar› flöyle belirlemifltir: -Kad›n› baflta hane ve aile olmak üzere içinde bulundu¤u topluluk için ifa etti¤i iflleve göre tan›mlamakta, onun birey olarak insan haklar›n› göz ard› etmektedir. Yeflil kart kapsam›n›n geniflletilmesi, kad›na yönelik istihdam garantili meslek e¤itimi programlar›n›n gelifltirilmesi, var olan Toplum Merkezleri’nin kad›n› güçlendirici e¤itimlerinin çeflitlendirilmesi; krefl ve gündüz bak›mevi faaliyetlerinin gelifltirilmesi. -Yoksullu¤un iktidarla olan iliflkisini kurmamakta, iktidar iliflkilerinin, kad›n, erkek, genç, çocuk tüm bireylerin insan haklar›n›n yaflama geçmesini engelledi¤ini gündeme getirmemektedir. Bu çerçeve içinde ele al›nan yard›mlar, yoksulu güçlendirici, dönüflümü hedefleyen stratejik perspektiften yoksundurlar. Çünkü; Bu sürecin ana aktörü kad›n olmakta, kad›n da hanenin refah›ndan sorumlu bir araç olarak görülmektedir. Bu yoksullu¤u görünür k›lan tek araç olan medya da, kamyon arkalar›nda itiflen, birbirlerini ezen kad›n ve çocuklar› teflhir etmekte, yoksulun toplum taraf›ndan bir kez daha d›fllanmas›na yol açmaktad›r. Bütün bu saptamalardan yola ç›kan 'Kad›n ve Yoksulluk' grubu, yoksullu¤a karfl› mücadele biçimlerinin de en baflta toplumsal cinsiyet iliflkilerini göz önünde bulundurmas› gerekti¤ini vurgulam›flt›r. Toplumsal cinsiyet iliflkilerinin de iktidar iliflkilerini düzenleyen, toplumsal kimlikleri tan›mlayan bir kavram oldu¤unu bir kez daha belirtelim. ‹kinci olarak, yoksullu¤u önlemeye yönelik müdahalelerin, insan haklar›n›n tafl›y›c›s›n›n birey oldu¤u ilkesinden yola ç›karak, bir sosyal hak olarak ve bir kamu hizmeti biçiminde yerine getirilmesi gerekmektedir. Kad›nlar›n bu haklar› kullanmas›n›n önündeki engelleri ortadan kald›rmaya yönelik mekanizmalar›n da gelifltirilmesi sa¤lanmal›d›r. Bu mekanizmalar farkl› gereksinimlere duyarl›, insan onuruna sayg›l›, güçlendirici, dönüfltürücü, kad›nlar›n özerk bireyler olarak toplumsal yaflama kat›l›mlar›n› sa¤lay›c› olmal›d›r. Kamunun mevcut sosyal güvenlik ayg›t›n›n bu destekleri verebilecek yap›sal de¤ifliklikleri ve politikalar› yaflama geçirebilmesi kad›nlar›n kendi talepleri etraf›nda kurduklar› ve yönettikleri örgütlerle gerçeklefltirilebilir. 21 Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu’ndan yap›lan yard›mlar›n da¤›t›lma mekanizmalar›n›n iyilefltirilmesi; bu fonun kaynaklar›n›n art›r›lmas›;da¤›t›mlar›n bölgesel, yerel eflitsizliklere duyarl› k›l›nmas›, Tar›mda ba¤›ms›z çal›flanlarla ilgili sosyal sigorta yasas›nda erkek ve kad›n aç›s›ndan yafl ve aile reisli¤ine ba¤l› olarak ortaya ç›kan eflitsizli¤in (sigortal›l›k koflulu olarak erke¤in 18, kad›n›n ise 22 yafl›nda ve aile reisi olma gereklili¤inin) giderilmesi; 18 yafl›n› doldurmufl tüm erkek ve kad›nlar›n zorunlu sigorta kapsam›na dahil edilmesi, Kad›na yönelik fliddetin önlenmesi, fliddet ma¤durlar›na yönelik s›¤›nma evlerinin devletin ay›raca¤› mali kaynakla kad›n kurulufllar›n›n denetiminde yayg›nlaflt›r›lmas› ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yap›lmas›, Grupta bu acil önlemlerin d›fl›nda daha uzun dönemde gerçeklefltirilebilecek, sürdürülebilir ve dönüfltürücü stratejiler olarak afla¤›daki konular üzerinde durulmufltur: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun mali ve insan kayna¤› aç›s›ndan güçlendirilmesi; yap›s›n›n demokratiklefltirilmesi, Toplum Merkezleri’nin kad›nlar› güçlendirici tüm faaliyetlerinin çeflitlendirilerek, özellikle risk bölgelerinde uç birimlere kadar yayg›nlaflt›r›lmas›, yerel yönetimlerle sivil toplum kurulufllar›n›n Toplum Merkezleri’nde do¤al ortak olarak görülmesi, çal›flan çal›flmayan fark› gözetilmeksizin tüm nüfusun yurttafl olarak sosyal güvence kapsam›na al›nmas›, istatistiki veri üreten yoksulluk araflt›rmalar›nda toplumsal cinsiyet boyutunun öne ç›kmas›n›n sa¤lanmas›. 22 % 32,4’ünün (3,9 milyon) “sokak”ta veya herhangi bir iflyerinde çal›flt›¤›n› belirtmifltir. Rakamlar ne denli farkl› olursa olsun, Türkiye’de yayg›n bir çocuk istihdam›n›n oldu¤u aç›kt›r. YOKSULLUK, ZORUNLU GÖÇ ve SOKAKTA ÇALIfiAN ÇOCUKLAR Konuya iliflkin UNESCO (1995)’nun verilerine göre; sokakta çal›flan çocuklar›n aileleri, genellikle yoksul ve aile içi problemleri olan ailelerdir. Büyük ölçüde k›rsal alandan ve komflu ülkelerdeki az›nl›k etnik gruplardan ailelerdir ve geldikleri toplumun slumlar›nda (gecekondu alanlar›) yaflamaktad›rlar. Kendi ülkelerinin ekonomik geliflim düzeylerinin alt›nda yaflayan politik veya bölgesel az›nl›klard›r. Bu aileler, az ya da çok kimliklerini ve sosyal yaflant›lar›na iliflkin al›flkanl›klar›n› yitirmektedirler. Genellikle, yoksulluk sorunun kökenini oluflturmakta ancak ekonomik politikalar sorunun boyutlar›n› belirlemektedir. Betül ALTUNTAfi ‘onlar da fakir olsalar da fakirli¤in ne oldu¤unu anlasalar’ Aysel (13 yafl), ka¤›t mendil sat›c›s› Sokakta çal›flan çocuklar sorunu, yaln›zca çok say›da çocu¤un yasad›fl› çal›flmas›, toplumsal çerçevenin ve toplum kurumlar›n›n d›fl›nda kalmalar› nedeniyle de¤il, yapt›klar› ifllerin ve sokakta bulunma koflullar›n›n ço¤u zaman ihmal, istismar ve sömürüye dayal› olmas› nedeniyle de¤erlendirilmesi gereken karmafl›k bir sorundur. Çocuklar, toplumsal, politik, ekonomik ve kültürel nedenlerle çal›flt›r›lmakta ya da soka¤a mecbur k›l›nmaktad›rlar. Çocuklar›n neden sokaklarda çal›flt›r›ld›klar› ya da soka¤a mecbur k›l›nd›klar›n›n kavranmas› ise ancak bu olguyu destekleyen, besleyen politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel nedenlerin kavranmas› ile mümkündür. UNICEF’in sokak çocuklar› projesi (1990) kapsam›nda yap›lan de¤erlendirmede, dünyada 100 milyon çocu¤un sokaklarda bulundu¤u tahmin edilmektedir. Bu çocuklar›n 50 milyonunun Latin Amerika, 30 milyonunun Asya ülkelerinde ve 20 milyonunun ise Afrika’da oldu¤u düflünülmektedir. Devlet ‹statistik Enstitüsü’nün 1999 verilerine göre, Türkiye’de 6-17 yafllar› aras›nda 16 milyon 88 bin çocuktan %10.2’si (1 milyon 635 bin) ailelerinin geçimini sa¤lamak ya da katk›da bulunmak için sokaklarda çal›flmaktad›r. Ekonomik faaliyette bulunan çocuklar›n oran› % 10.2, 6- 17 yafl grubundaki çocuklar›n toplam istihdam içerisindeki oran› % 7.5’dir. Ancak çal›flan çocuklar konusundaki veriler çok farkl›d›r. Ayflegül Dikenli (Radikal Gazetesi’nden aktaran Peker, 2002) 6-14 yafllar› aras›ndaki yaklafl›k 12 milyona ulaflan çocu¤un 23 Sokakta bulunan çocuklar sorunu toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel nedenler üzerine temellenmektedir. Aptekar (1994: 199), sorunun nedenlerini aç›klayan birkaç hipoteze vurgu yapmaktad›r. Bunlardan ilki kentsel yoksulluk, ikincisi aile istismar› (terk eden, istismar ve ihmal eden aile) ve sonuncusu da kentleflme ve göç hareketleridir. Bununla birlikte, farkl› kültürlerde sorunun boyutlar› farkl›laflt›¤› gibi yukar›da ifade edilen faktörler de ülkelerin sosyoekonomik ve siyasal yap›lanmalar›na göre farkl›laflabilmektedir. Son on y›l içinde Türkiye’de sokakta çal›flan çocuklar›n gerek say›sal olarak artmas› gerekse kiflisel geliflimlerini etkileyecek türde ifl çeflitlerinin ço¤almas›n› anlamlaflt›rmak, elbette ki yoksullaflt›ran iktisadi politikalar›n ve zorunlu göç süreçlerinin birlikte de¤erlendirilmesi ile mümkündür. Kentsel Yoksulluk: Sokakta çal›flan çocuklar sorununun son on y›l içinde artarak büyümesinde, dünya ölçe¤indeki yap›sal dönüflümün önemli bir rolünün oldu¤unu söylemek mümkündür. 1970’lerle birlikte az geliflmifl ülke ekonomilerinin, yap›sal uyum ve istikrar politikalar› ile h›zla liberalizasyonu yaflan›rken bu tür programlar genellikle yüksek iflsizlik, sosyo-ekonomik eflitsizlik ve yoksullukla sonuçlanm›flt›r. ‹zlenen neo-liberal politikalar›n ise yap›sal olarak daha dezavantajl› gruplar› (kad›nlar, çocuklar, az›nl›klar ve göçmenler) do¤rudan etkiledi¤i söylenebilir (Standing ve Tokman, 1991). Ekonomilerin üretici temeli afl›nm›fl, toplumun mütevazi kesimlerine dönük ‘sosyal amaçl›’ harcamalar 24 budanm›fl, devletin ekonomiyi yönetme ve yönlendirme kapasitesi yok olmufl, ekonomilerin yönetim mercileri bütünüyle emperyalist merkezlere kaym›fl ve bütün bunlar piyasa ekonomisinin baflar›s› say›lm›flt›r (Baflkaya, 1997:5). ‹fl güvencesi kurumunun ortadan kalkmas›, emek piyasas›n›n bölünmesi, istihdam koflullar›n›n daralmas› ve yayg›nlaflan iflsizlik, varolan istihdam›n enformel sektörde yo¤unluk kazanmas› (kad›n ve çocuk eme¤inin kullan›m›), emek örgütlerinin güç kayb›, reel ücretlerde düflüfl, esneklik, esnek üretim sistemleri gibi eme¤in ve üretimin yeni örgütlenme biçimleri ile ifl gücü piyasas›na hakim olan deregulasyon ve özellefltirme politikalar› yoksullaflma sürecini h›zland›rm›fl ve yayg›nlaflt›rm›flt›r. Neo-liberal iktisadi politikalar, gelir ve servet da¤›l›m›nda, yaflam standartlar›nda varolan uçurumlar› büyütürken ayn› zamanda tam da ideolojik arka plan›na uygun olarak, ‘dünya sisteminin süreklili¤ini sa¤lamak için gerekligerekli olmayan insan’ söylemi ile kutuplaflmay› artt›rm›flt›r. Bu söylem, kitleleri, uluslar›, bölgeleri, k›talar› marjinallefltirmifltir. Geliflmifl kapitalist ülkelerde bile yoksulluk sosyal bir afet olmaya bafllam›fl, dünya ölçe¤inde gelir eflitsizli¤i dayan›lmaz boyutlara ulaflm›flt›r. Dünya Bankas› 1995 y›l› raporunda, ‘gelecek y›llarda zenginlerle yoksullar aras›ndaki eflitsizli¤in daha da artmas› yoksullu¤un fliddetlenmesi çok muhtemeldir’ ve ‘ülkeler aras›nda oldu¤u kadar farkl› bölgeler aras›nda da olan eflitsizlik, dünya ekonomisinin hat›r› say›l›r bir karakteristi¤i olmaya devam edecektir’ vurgusuyla bunu aç›kça kabul etmektedir. BM Kalk›nma Program› Befleri Geliflmeler Dünya Raporu (1996)’na göre; 1978’de geliflmifl ülkelerde kifli bafl›na gelir ortalamas› 8500-9000 dolara yak›nken geliflmekte olan ülkelerde (buna en yoksullar dahil de¤il) 1500 dolar civar›ndayd›. Oysa 1990’lara gelindi¤inde geliflmifller için rakam 23.000 dolar› geçmesine ra¤men di¤erlerinde 2500 dolarda kalm›flt›r. 1960 ile 1991 aras›nda dünya nüfusunun en yüksek % 20’sinin dünya geliri içindeki pay› % 70’den % 85’e ç›km›flt›r. En düflük % 20 ise dünya gelirinin ancak % 1.4’ünü almaktad›r. Türkiye’de 13 milyon kifli günde 2 dolarla, 1,5 milyon kifli ise günde 1 dolar›n alt›nda geçinmektedir (BM ‹nsani Geliflme Raporu: 2002). Sokakta bulunan çocuklar sorunu, geliflmifl ülkelerde de yaflanmas›na, özellikle 1990’larla birlikte büyümesine ve her geçen gün evsizlerin ve sokakta yaflayanlar›n say›s›n›n artmas›na ra¤men genel olarak dünya ölçe¤inde varolan krizin sonuçlar›n› daha derinden yaflayan az geliflmifl ülkelerin sorunudur. 25 Üçüncü dünyan›n kentleri, sokakta bulunan çocuklar için çal›flma ve yaflam alanlar› olmufltur (Dünya Kalk›nma Raporu, 1991; UNICEF, 1992; Rosa, de Sousa ve Ebrahim, 1992 Ojanuga,1990; Silva, 1991; Filipinler Ünv.,1992; Mid-Term Review Project Document, 1990; Pallana B.E ve H. Simab, 1994; Ranasinghe, 1994; Atauz 1997; Karatay, 1999a;1999b; Altuntafl, 2002). Zorunlu Göç : Göç, insanlar›n tek bafl›na veya tüm aile bireyleri ile birlikte bir yerden baflka bir yere gitmelerini ifade eder. Bu mekan de¤ifliklerinin sebepleri olarak sosyal bilim literatüründe ‘iten’ ve ‘çeken’ (Kelefl, 1993:47) faktörlerden söz edilir. Kentin istihdam çekicili¤inden kaynaklanan nedenler kadar yerleflilen yerin imkans›zl›klar›ndan kaynaklanan topraks›zl›k gibi nedenler de bulunabilir. Burada göç eden aile üyelerinin kendi koflullar› hakk›nda düflünme ve karar verme süreci yani iradesi vard›r. Dolay›s›yla göç eden aç›s›ndan, bu süreç gönüllüdür ve yaflan›lan süreç de gönüllü göç sürecidir. Yine göç süreciyle ilgili olarak sosyal bilimciler savafllar, do¤al afetler gibi ola¤and›fl› koflullarda ortaya ç›kan ve göç edenlerin iradelerinin ifllemesine imkan bulunmayan, çeflitli kuvvetlerin etkilemesi ve zorlamas› sonucu oluflan zorunlu göç sürecini tan›mlarlar. Devletin çeflitli sosyal, ekonomik ve güvenlik vb. konularda ald›¤› kararlar›n yerine getirilmesi aflamas›nda nüfusta oluflan hareketlilik zorunlu göçü ifade eder. Türkiye’de sokakta çal›flan çocuklar›n büyük kentlerin önemli bir sorunu olarak kabul edilmesi ise büyük oranda 1990’l› y›llarla birlikte yaflanan zorunlu göç süreçleri sonras› çocuklar›n gerek say› olarak artmas› gerekse kiflisel geliflimlerini engelleyecek türde ifl çeflitlerinin ortaya ç›kmas› ile birlikte gerçekleflmifltir. Zorunlu göçü yaflayan aileler için yoksulluk süre¤enleflirken, kente tutunamayan ‘yeni yoksullar’ tart›flmalar› bu grup üzerinden yürütülmeye bafllanm›flt›r. 1990’l› y›llarda yaflanan bu yeni göç dalgas›n›n geçmiflte yaflanan göçlerden en temel fark› zorunlu olmas›d›r, dolay›s›yla bu göç süreci haz›rl›ks›z yaflanm›flt›r. Göç eden insanlar, göç edecekleri yerleri seçme flanslar› olmaks›z›n yaflam alanlar›n› terk etmek zorunda kalm›fllard›r. Göç- Der (2002)’in raporuna göre, 1989-1999 y›llar› aras›nda 3438 k›rsal yerleflim birimi boflalt›lm›fl 4 - 4,5 milyon insan yerinden edilmifltir. Bu insanlar Türkiye ortalamas›n›n en alt›nda bir yaflam› Diyarbak›r, Van, Batman gibi illerin flehir merkezlerinde ya da ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Adana, Mersin gibi metropollerde gettolaflma benzeri 26 yerleflim alanlar› oluflturarak sürdürmek zorunda kalm›fllard›r. Zorunlu göç, hem demografik ve çevresel bak›mdan hem de siyasal, sosyal ve ekonomik bak›mlardan radikal bir altüst olufl ve kapsaml› bir tahribata neden olmufltur. Do¤up büyüdükleri yerlerden istekleri d›fl›nda kopar›lm›fl, yerlerinden yurtlar›ndan edilmifl, yak›n zaman önce yaflad›klar› ‘cinnet’ in (bask›nlar, silahl› tarama, ev-köy-otlak yakma, g›da ambargosu, ‘faili meçhul’ ler, gözalt›nda kay›plar...) etkilerinden hala kurtulamam›fl (S›r ve Arkadafllar›,1998), yaflad›klar› travma tamamen görmezden gelinmifl, bu yeni ‘yersiz-yurtsuz’ b›rak›lm›fllar›n yoksulluklar› ve yoksunluklar› gerek sosyal gerekse siyasi konumlan›fllar› nedeniyle daha fazla hissedilmifltir. Bu göçler herhangi bir yasal zemin üzerine gerçeklefltirilmedi¤i için, göç ettiren yeni gelinen yerde hiçbir yaflam alan› haz›rlamam›fl, olay›n siyasi boyutlar› nedeniyle kamusal otorite, göçün sosyal maliyetini karfl›lamaya yanaflmam›flt›r. Üstelik zorunlu göçün yafland›¤› dönemin, neo-liberal ekonomi politikalar›n var k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› konjonktüre denk gelmesi, dolay›s›yla devletin gerek yerel yönetimlere olan deste¤inin gerekse sosyal koruma olanaklar›n›n zay›flat›lmas› sürecin daha tahripkar yaflanmas›na neden olmufltur. Öte yandan 1980 sonras› gecekondu yap›m sürecinin ticarileflmesi, büyük kentlerde yoksul kitle için arsa sa¤lay›p yap› gereçlerini bulan ve gecekondu yap›s›n› yaparak bunlar› sat›fla ç›karan ‘gecekondu firmalar›’n›n türemesi, kitleler halinde kentlere y›¤›lan yoksul insanlar›n, bar›nak sorununu önceki göç süreçlerinde yaflanandan daha zor k›lm›flt›r. Türkiye büyük sermayesinin özellikle 1990’lardan sonra kentsel alanlara yönelerek perakende tüketim, arsa spekülasyonu, orta ve büyük burjuvaziye dönük (lüks) konut üretimi, ifl ve al›fl verifl merkezleri, e¤lence ve turizm yat›r›mlar›, özel sa¤l›k, e¤itim kurumlar› vb. üzerinden rant elde etme e¤ilimi (De¤irmen, 2000) bar›nma sorununu göç edenler aç›s›ndan, içinden ç›k›lmaz bir hale getirmifl, pek ço¤u için kentin çeperlerinde (gecekondu alanlar›nda) yerleflim olana¤› olamam›fl ve kentin merkezindeki derme çatma yap›lanmalar ya da naylon korunaklar ve çad›rlar yaflam alan› olmufltur. Dolay›s›yla yaflanan son dönem göç di¤erlerinden farkl› olarak tedrici uyum olanaklar›ndan yoksun kalm›fl, yumuflak ve bütünlefltirici (Ifl›k ve P›narc›o¤lu: 2001) olmaktan uzak, gergin ve d›fllay›c› (Ifl›k ve P›narc›o¤lu: 2001) olmufltur. 27 Kuflkusuz sokakta çocuk çal›flmas› ile yoksulluk ve göç aras›ndaki ba¤lant› gözden kaçmamal›d›r. Göç, geçmifl birikim, sermaye veya beceri yoksunlu¤u ile birleflince kente tutunamama anlam›na gelmektedir. Kente tutunamayan aileler için yerel çözümlerden birisi de a¤›rl›kl› olarak çocuk çal›flt›r›lmas› olmufltur. Türkiye’de konuya iliflkin yap›lan hemen her çal›flmada sorunun boyutlar›n›n büyümesi anlam›nda göçe, özellikle 1990’l› y›llarda yaflanan zorunlu göçe vurgu yap›lmakla birlikte sorunun çözümü noktas›nda bu gerçeklik gözden kaç›r›lmaktad›r. Bugün ‹stanbul, Ankara, ‹zmir baflta olmak üzere Mersin, Adana, Diyarbak›r gibi Türkiye metropolleri, Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’lu sokakta çal›flan çocuklar›n en yayg›n oldu¤u kentler olmufltur (Atauz, 1997; Karatay, 1999a, 1999b; Altuntafl, 2002). Türkiye’de yaflanan sokakta çal›flan çocuklar sorununun ana belirleyicisinin, ola¤anüstü göç (Atauz,1997; Karatay, 1999a, 1999b; Altuntafl, 2002) ve büyük kentlere haz›rl›ks›z akan insan kitlelerinin kent imkanlar› içinde istihdam edilememesi oldu¤u söylenebilir. ‘‹stemli ya da zorunlu hangi koflullar alt›nda yap›lm›fl olursa olsun, uzun süreli göç olay›nda, yaflam›n süreklili¤inden bir daha kolay›na ba¤lanamayan büyük kopufllar vard›r. Ruhbilimsel yönden göç olgusunun as›l belirleyici yan›n› bu büyük kopufllar ve yeniden ba¤lanamay›fllar oluflturmaktad›r. Göçmenin içine girdi¤i yeni toplumda, etnik ve ekonomik farkl›l›klar› nedeniyle sürekli olarak d›fllanmas›, yoksanmas› ve kuflkuyla karfl›lanmas›, kendisine karfl› olan güven duygusunun h›zla çözülmesine neden olabilmekte ve yo¤un bir kimlik krizi ortaya ç›kabilmektedir’ (Teber, 1993). Türky›lmaz ve arkadafllar›n›n (1997) ‹zmir, Ayd›n, Manisa, ‹çel, Adana ve Antalya’da yürüttü¤ü araflt›rmada yerli nüfusun yeni gelenleri potansiyel bir tehlike olarak de¤erlendirme oran› oldukça yüksek görünmektedir. Görüflülenlerin %21’i ‘Kürtler buradan gitmeli, kendi memleketlerinde yaflamal›d›r’, %6.9’u ‘ Buras› bizim memleketimiz, rahats›z etmeye haklar› yok’ yan›t›n› vermifllerdir. Somut sorulara verilen yan›tlar ise çok daha yüksek bir gerilim potansiyeli içermektedir. Ayn› araflt›rmaya göre, yerli halk›n %86.7'si Kürtlerin gelifliyle iflsizli¤in artt›¤›n›, %92.5’i yeni gecekondu bölgelerinin ortaya ç›kt›¤›n›, % 90.9’u altyap›n›n yetersiz kald›¤›n›, %82.3’ü mevcut do¤al kaynaklar›n tahrip oldu¤unu, %90.4’ü suç oran›n›n her geçen gün artt›¤›n›, bu durumunda sokaklar› ve di¤er sat›fl merkezlerini olumsuz yönde etkiledi¤ini düflünmektedir. Yerli nüfus içinde araflt›rmaya kat›lanlar›n %55.1’i k›z› ya da o¤lunun bir Kürt ile evlenmesine karfl› oldu¤unu söylemekte, % 45.2’si onlar› 28 ‘çok kaba ve sald›rgan’ bulmakta, %57.3’ü konuflma ve davran›fllar›n› anlamad›¤›n› belirtmekte, %28.4’ü onlar› ‘tehlikeli ve korkutucu’ bulmakta, %10.6’s› tümünün ‘terörist’ oldu¤unu düflünmekte, %42.6’s› çocuklar›na kötü örnek olduklar›n› düflünmektedir. kiflinin geriye dönüfl iste¤ini güçlendiriyor. Daha yüksek düzeyde psikolojik sorunlar›n gerekse ya¤ma ve talan gibi ortaya ç›kabilecek psiko- sosyal sorunlar›n ortaya ç›kmamas›n›n temel nedeni akrabal›k iliflkileri ve toplumsal dayan›flman›n henüz üst düzeyde olmas›d›r’ (Barut, 2002). ‹HD ‹stanbul fiubesi’nin 1993-1994 y›llar›nda de¤iflik illerde göç eden aileler üzerinde yapt›¤› bir çal›flman›n sonuçlar›na göre; göç edenlerin çocuklar›n›n % 53’ü okula gidememektedir; %89.1’ine ev verilmemifltir; %78.9’u Kürt oldu¤u gerekçesiyle ifle al›nmad›¤›n›, %88.7’si ayn› nedenle yerleflti¤i yerde bask› gördü¤ünü belirtmektedir; %75.5’i ise kimli¤inden dolay› göz alt›na al›nd›¤›n› bildirmektedir. Barut (2002)’un saptamalar›na göre, zorunlu göç ma¤duru ailelerin yar›s›nda hala korku ve tedirginlik yaflan›rken, yetiflkin nüfusun %35.6’s› potansiyel suçlu olarak görüldüklerine inanmaktad›r. Sokakta çal›flan çocuklar içerisinde de bu duygunun yayg›nl›¤› oldu¤u, ‘Do¤udan geldi¤imiz için bizi terörist zannediyorlar’, ‘bizi canavar gibi görüyorlar’ ifadeleri ile tespit edilmifltir (Altuntafl, 2002). Bu krizi azaltmak için göçmenler göç edilenler yerlerde ortak mahalleler kurmakta, farkl› bir co¤rafyada ayn› de¤erlerle yaflama mücadelesi vermektedirler. Erder (1995)’in Türkiye’ye iliflkin saptamalar› ise son derece önemlidir. Erder, göçle kente gelip yerleflenlerden baflar› durumuna ba¤l› olarak üç temel grubun ortaya ç›kt›¤›n› tespit etmifltir. Yükselenler, izole olanlar ve yoksullaflanlar. ‹flte göç sonunda metaforik anlam›yla ‘göçenler’ bu yoksullaflan gruptakilerdir asl›nda. Erder (1995: 118)’e göre, ‘yoksulluk- vars›ll›k çizgisinin b›çak s›rt›nda gitti¤i bu ortamda, baz› haneler, hemflehrileri olsa bile, iliflki a¤lar›n›n d›fl›nda kalabilmektedir. Bu grup içinde yeni göç etmifl ‘yoksullar’, yetiflkin yaflta hünersiz göç edenler; ifl kazas›na u¤ram›fl ve sakatlanm›fl hane reisleri; dullar; ifl yaflam›nda baflar›s›z olmufl ya da hemflehrilik iliflkilerinden d›fllanm›fl haneler vard›r. Bu arada Do¤udan bugünlerde gelen Kürt göçünün de bu tür haneler yaratt›¤› bir göç türü oldu¤unu belirtmekte yarar vard›r. Do¤udan yeni gelen göç dalgas› eskisinden farkl› olarak zincirleme göçün sa¤lad›¤› esnek ve tedrici uyum olanaklar›n› ortadan kald›rmaktad›r. Çok çocuklu ve hünersiz yetiflkinlerin oldu¤u bu hanelerin mevcut hemflehrilik iliflkileri içine girmeleri çok daha zor olmakta ve bunlar da yaln›zl›¤a terk edilebilmektedirler. Bu grubun varl›¤› kökene dayal› iliflkilerin seçicili¤ini ve kentte yoksullu¤un baz› gruplar için yerleflikleflme e¤iliminde oldu¤unu göstermektedir’. Barut (2002)’un tespitlerine göre, zorunlu göçerlerin yar›s› yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflamaktad›r, %6’s›n›n hiç bir geliri yokken %40.5’i 100 milyon liran›n alt›nda bir gelire sahiptir. Ayl›k geliri 100 milyon ile 200 milyon aras›nda olanlar›n oran› %45.5 ve 200 milyon ile 300 milyon aras›nda olanlar›n oran› ise sadece %8’dir. Erkeklerin %29.3’ünün iflsiz oldu¤u belirtilen araflt›rma sonuçlar›na göre, yap›lan ifller, genellikle gündelik ifller (%29.9), seyyar sat›c›l›k (%22) ve di¤er niteliksiz ifllerdir (%11.4). Barut (2001) ‹stanbul’a göç edenlerin hemen hemen tamam›n›n (%98.3) çevre uyumsuzlu¤u, dil, kültür farkl›l›¤›, potansiyel suçlu görülme gibi sorunlarla karfl› karfl›ya kald›klar›n›, sa¤l›k (% 84.8), beslenme (% 79.8), bar›nma ( %54.9), düzenli ifl bulamama- iflsizlik (%91.6) ve e¤itim (%49.5) ile ilgili sorunlar›n var oldu¤unu belirlemifltir. Ailelerin yar›s›, çevreyle uyum sorunu yaflad›klar›n›, %32.3’ü ise dil ve kültür farkl›l›¤› yaflad›klar›n› ifade etmifllerdir. Ailelerin ancak %1’i devletin ve yerel yönetimlerin sosyal hizmetlerinden yararlanmaktad›r. ‘Hemen hemen hepsi göç sonras› kendini afla¤›lanm›fl, d›fllanm›fl hissediyor. Hepsinde memleket özlemi, topra¤a duyulan özlem, flehre uyum gösterememe 29 Bu ise yoksulluk, iflsizlik, vas›fs›z yetiflkinler ve kalabal›k haneler anlam›na gelmekte ve bu aileler için son çare ya da çaresizli¤in çaresi çocuklar›n çal›flt›r›lmas› olmaktad›r. Ya da art›k toplu göç ile son dönem gelenler için yoksulluk yerleflikleflmektedir. Bir fleyler yerleflikleflirken baflka bir fleyler de uçup gitmektedir. Modernlefltikçe, kentlilefltikçe, bireylefltikçe, göçmenler için ortak geleneksel de¤erler savunulmaz fleyler olarak buharlaflmaktad›r (Sinanl›, 2000: 83). Cernea (1993, aktaran; Özbudun, 2000), zorunlu iç göç ma¤durlar›n›n yedi tipik boyutta yoksunlaflmayla karfl› karfl›ya olduklar›n› belirtir: Topraks›zl›k, evsizlik, iflsizlik, marjinalleflme, besin güvencesizli¤i, ölüm oranlar›nda art›fl ve toplumsal kopukluk. Oysa kent yoksullar›, iflsizler, göçmenler kentlileflemeyen insan gruplar› içinde de¤erlendirilmekte, ‘göçmüfl’ kabul edilmekte ve çözüm de 30 onlar›n kente entegrasyonunda görülmektedir’ (Sinanl›, 2000: 80). Berry ve Kim (1978), farkl› kültürel etnik kimli¤e sahip kiflilerin yeni geldikleri toplumsal yap› içinde, özgün kültürel özelliklerini korumak istemeleri ile di¤er grupla iliflki kurma durumuna göre, entegrasyon, asimilasyon, seperasyon ve marjinalleflme gibi dört tip davran›fl biçimleri gelifltireceklerini belirtmektedir. Sonuç olarak, flu saptamalar› yapmak kaç›n›lmaz görünmektedir. Türkiye’de yaflanan son dönem göç, haz›rl›ks›z ve istem d›fl›d›r bu ise göç sürecini yaflayanlar aç›s›ndan tam anlam›yla sosyal bir y›k›ma neden olmufltur. Köy, mezra boflaltmalarla yerinden edilenler için her fley bir iki hafta ve bu sürecin son günü bir kaç saat içinde olup bitmifl yüzy›llar›n birikimi, becerisi, bilgisi üzerinden yükselerek flekillenen, evleri, topraklar›, ba¤lar›, bahçeleri, hayvanlar› ve bunlara göre flekillenen ruhlar› bir anda kopar›lm›flt›r. Bir yandan ayakta kalabilme ve yeni yerleflim alanlar›na tutunabilme mücadelesi, di¤er yandan geldikleri yeni mekanlar›n gereklerine ve niteliklerine uygun ifl olana¤›n›n olmamas› ya da tamamen iflsizlikle karfl› karfl›ya kal›fl, süregelen yoksulluk sadece mekan de¤iflikli¤ini içermemifl, ayn› zamanda de¤erlerde, yaflam ve çal›flma tarz›nda da dönüflüme neden olmufltur. Aile üyeleri aras›ndaki tutunum gevflemifl, ba¤l›l›k yok olmaya bafllam›flt›r. Köyün, düzenli gelir olmasa da sundu¤u yaflam olanaklar›n›n yerini kentin kurumsallaflmam›fl emek piyasas› alm›fl ve her halükarda düzenli bir gelirin koflul oldu¤u bir yaflam seyrine dönüfltürmüfltür. Bu kurumsallaflmam›fl emek piyasas› içinde erkekler ifl bulma olana¤› yakalad›¤› oranda çal›flmaya bafllarken bu olanaklar kad›nlar için büyük ölçüde mümkün olamam›flt›r. Bu süreç sokaklarda çocuk çal›flt›r›lmas›n›n da itici gücü olmufltur. Kad›nlar›n e¤itimsizli¤i kesin bir sonuç iken ailedeki geleneksel rollerin ve iktidar iliflkisinin de¤iflti¤i de bir o kadar önemli sonuç olarak görülmelidir. ‘Kentteki aile yoksullu¤u art›k so¤uram›yor. Yoksulluk gizlenemiyor, ç›plak gözle görülebiliyor. Tarlabafl› merkezli göç sonucunda görülen önemli de¤ifliklerden birisi babalardaki otorite yitimidir. Babalar evin eski tanr›lar› art›k ‘göçmüfltür’, kad›nlar yeni ortamda eski al›flkanl›klar›n› ve düzeni sürdürmek için daha çok çal›flmak zorunda kald›klar› için art›k ‘göçmüfltür’. Çocuklar yeni dünyaya gözlerini serbest emek piyasas›n›n içinde açt›klar› için art›k ‘göçmüfltür’’ (Sinanl›, 2000:82). 31 ‘Sokakta çal›flan çocuklar sorunu aysbergin görünen k›sm›d›r. Onun gerisinde aile sorunlar›, göç, yoksulluk, e¤itimsizlik, çocuk istismar›, aile üyelerinin sa¤l›k sorunlar› gibi sokaktaki insanlar›n ç›plak gözle göremedi¤i etkenler vard›r. Çocu¤un sokakta çal›flmas› tüm bu de¤iflkenlerle iliflkilendi¤i oranda anlaml› bir bütünlük kazanacakt›r. ‹flte bu nedenle sokakta çal›flan çocuklar sorununu göç süreci ve kentte yaflayabilmek için gelifltirilen geçim örüntüleri ana ayr›mlar›na tabi tutarak anlamaya çal›flmak gerekir’ (Sinanl›, 2000: 81). Sonuç: Sokakta çal›flan çocuklar sorununun do¤ru anlamland›r›lmas› ancak sorunun derinleflmesine neden olan süreçlerin do¤ru de¤erlendirilmesi ile mümkündür. Sorunla mücadele etme dinami¤inden hareket eden mevcut düzenlemeler ise sorunun nedenleri üzerinde odaklaflmaktan uzak, sonuçlar› noktas›nda müdahaleyi içermektedir. Kuflkusuz soruna bütünlükçü bakan de¤erlendirmelere, zorunlu göçün ekonomik ve sosyal maliyetinin göç ettiren taraf›ndan üstlenilmesine, zorunlu göç ma¤durlar›n›n ihtiyaçlar›na ve taleplerimize cevap verebilecek çözümlere ihtiyaç vard›r. Sokakta çal›flan çocuklara yönelik gelifltirilen sosyal politika önlemlerinin oda¤›na ise bu taleplerin yerlefltirilmesi önem tafl›maktad›r. Öte yandan içinde bulundu¤umuz konjonktür sosyal politika ve sosyal devletin gelece¤i aç›s›ndan paradoksal bir durum yaratm›flt›r. Bir yandan devletin sosyal yönünün küçültülmesi do¤rultusundaki çabalara h›z verilmekte, di¤er yandan da güncel, tekil ve birbirinden kopuk yard›m harcamalar› artt›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Sosyal devletin tüm kazan›mlar›n›n yok edilmeye çal›fl›ld›¤› bir ortamda yoksullar, yönetenler taraf›ndan art›k aç›k flekilde ve öncelikle bir ‘risk unsuru’ olarak görülmeye bafllanm›flt›r. Devlet sosyal yard›m harcamalar›na, sosyal devlet ba¤lam›nda oldu¤u gibi sosyal haklar çerçevesinde de¤il de aç›k biçimde olas› bir sosyal patlaman›n önlenmesinin araçlar›ndan biri olarak yaklaflmaktad›r. Bir yandan devletin sosyal yard›m harcamalar› artarken di¤er yandan e¤itim ve sa¤l›k gibi sosyal harcamalar kesintiye u¤ramakta, iflsizlik yayg›nlaflmaktad›r. Üstelik yoksullukla mücadele ad› alt›nda yap›lan yard›mlar e¤itime katk›, sa¤l›k vb. türden yard›mlar ad› alt›nda yap›lmaktad›r. Dolay›s›yla temel hak kategorileri, ayni-nakdi yard›m hizmetlerine dönüfltürülmüfltür. Sosyal refah alan›nda devletin sorumlulu¤unu 32 Yararlan›lan Kaynaklar azaltmak üzere toplumsal giriflimler teflvik edilmeye çal›fl›lmakta ve sivil toplum söylemi neo- liberal ideolojinin bir uzant›s› haline dönüfltürülmektedir. Bu makalenin konusunu da oluflturan sokakta çal›flan çocuklar tart›flmas›nda, salt çocuk odakl› olarak düflünmenin ve ‘kurban›n suçlanmas›’ (Blaming the Victim ) olarak an›lan ve yoksullar›n yoksullaflma nedenini kendi içindeki nedenlere, kapasite yetersizli¤ine ba¤layan neo-liberal yaklafl›m tarzlar›n›n toplumsal sorumlulu¤u ve devletin bu konudaki yükümlülüklerini göz ard› etti¤i aç›kt›r. Yoksulluk sistemin derinlefltirdi¤i eflitsizlikler üzerinde temellenmektedir. Ayn› biçimde, ‘tehlikeli s›n›flar’, ‘riskli gruplar’ gibi söylemlere yerleflen kavramlar›n bizatihi kullan›ld›klar› biçimleriyle tehlikeli olduklar› bu biçimiyle damgalay›c› ve d›fllay›c› olduklar› ve bu tür yaklafl›m tarzlar›n›n sorunun nedenlerini do¤ru tahlil etmekten çok, politik bir de¤erlendirme olarak tam da çözümsüzlü¤ü dayatt›¤› düflünülmektedir. Neoliberal ekonomi politikalar›n var k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› konjonktürde devletin sosyal harcamalar› ve özellikle sosyal yard›m faaliyetlerinin yoksullar›n yönetilmesinin araçlar› oldu¤u dolay›s›yla, vars›llar›n yoksullardan korunmas› anlam›na geldi¤i gözden kaç›r›lmamal›d›r. Herkes için insani yaflam olana¤› sa¤layacak, süreklili¤i olan bir gelir güvencesinin sa¤land›¤›, tüm yurttafllar›n ücretsiz, e¤itim, sa¤l›k, bar›nma hakk›ndan faydaland›¤›, aile ve çocuk hizmetlerinin eksiksiz gerçekleflti¤i, bölgeler aras› eflitsizli¤in giderildi¤i, bütünlükçü bir sosyal koruma ve sosyal güvenlik sisteminin sa¤land›¤› oranda yoksullukla mücadele stratejileri anlam kazanacakt›r. Kuflkusuz açl›¤›n ve yoksullu¤un giderilmesi anlam›nda, acil gereksinimlerin karfl›lanmas› önem tafl›makla birlikte yoksullukla mücadele ‘risk yönetimi’ ne indirgenemez. Bu nedenle, yoksullukla mücadele risk yönetimi olarak de¤il, yoksullu¤u üreten toplumsal mekanizmalar›n dönüflmesi perspektifinden yürütülmelidir. Yoksullukla mücadele eden kurum ve kurulufllar›n bu perspektif üzerinden ifllevlerini yeniden tan›mlamalar› ve uygulamalar› gerekmektedir. Altuntafl,B., (2001), ‘Küreselleflme Söylemi ve Karfl› Strateji Tart›flmalar›’ Sosyal Hizmet, Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi Yay›n›, Ocak, fiubat, Mart. Altuntafl,B., (2002), ‘Ankara Sokaklar›nda Çal›flan Çocuklar’ (Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi) A.Ü Siyasal Bilgiler Fak. Çal›flma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümü. Aptekar,L., (1994), ‘ Street Children In The Developing World: A Review Of Their Condition’ Cross- Cultural Research, Aug, Vol., 28, Issue 3. Atauz,S., (1990), Ankara ve fianl›urfa’da Sokak Çocuklar›, UNICEF Yay›nlar›. Atauz, S., (1997), Diyarbak›r Sokak Çocuklar› Araflt›rmas›, Uluslararas› Lions MD- 118 U Yönetim Çevresi. Barut, M., (2002), Zorunlu Göç Araflt›rmas›, Göç Edenler Sosyal Yard›mlaflma ve Kültür Derne¤i. Baflkaya, F., (1997), ‘Sermayenin Küreselleflmesi veya Neo-Liberalizmin Vahfleti’, Özgür Üniversite Forumu- Küreselleflme, cilt,1, say›,1. Bequele, A.ve J. Boyden (1992), Çocuk ‹stihdam›yla Mücadele, ILO, Ankara Berry, J.W., (1987), ‘Comperative Studies of Aculturative Stress’, International Migration Review, Volume XXI, No:3. Cernea, M. M., (1993), ‘ Disaster Related Refugee Flows and DevelopmentCaused Population Displacement’, Antropological Approaches to Resettlement, Policy, Practice and Theory, Boulder, San Fransisco, Oxford: Westview Press (aktaran; Özbudun, S. (2000), ‘Ad› Konulmayan Ola¤anüstü Göç’ Bilim ve Siyaset, Sonbahar, ‹stanbul). De¤irmen, U., (2000), ‘1990’lardaki Göçün Özgüllükleri’, Bilim ve Siyaset, Say› 1, ‹stanbul. 33 34 Erder, S.,(1995), ‘Yeni Kentliler ve Kentin Yeni Yoksullar›’, Toplum ve Bilim, 66, Bahar. Rosa, C. S., de Sousa, R.,& Ebrahim,G., (1992), ‘The Street Children of Recife: A Study of Their Background’, Journal of Tropical Pediatrics, 38. Filipinler Üniversitesi, Endüstriyel ‹liflkiler Böl. (1992) ‘Filipinler’de Çocuk ‹stihdam›: Orman Ürünleri ve Giyim Sanayii’ A.BeQuele ve J. Boyden (eds) Çocuk ‹stihdam›yla Mücadele, ILO, Ankara. S›r, A., Bayram, Y., Özkan, M., (1998), ‘Zorunlu ‹ç Göç Yaflam›fl Bir Grupta Travma Sonras› Stres Bozuklu¤u Üzerine Bir Ön Çal›flma’, Türk Psikiyatri Dergisi, 9(3). Ifl›k,O., P›narc›o¤lu,M., (2001) Nöbetlefle Yoksulluk- Sultanbeyli Örne¤i, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul. Standing,G.,V. Tokman (1991) (ed), Towards Social Adjustment, ILO, Geneva. Silva, T.L. (Ed) (1991), ‘Indonesia to Work with Family, Child and Peers in Its Efforts for Street Children’, Childhope Newsletter, 1 (1/2), 3. Kahraman,B., (2000) ‘Göç Hikayesi’ Ütopiya, say› 11,Güz Karatay, A., (1999a), ‘Beyo¤lu Bölgesinde Sokakta Çal›flan Çocuklar ve Aileleri’ 1. ‹stanbul Çocuk Kurultay› Araflt›rmalar Kitab›, ‹stanbul Çocuklar› Vakf›. Karatay, A., (1999b), ‘‹stanbul’un Sokaklar› ve Çal›flan Çocuklar’ 1. ‹stanbul Çocuk Kurultay› Araflt›rmalar Kitab›, ‹stanbul Çocuklar› Vakf›. Kelefl, R., (2000), Kentleflme Politikas›, ‹mge Kitabevi, Ankara. Mid-Term Review Project Document (1990), Meeting the Needs of Street Children in the Philippines, UN‹CEF. Teber, S., (1993), Göçmenlik Yaflant›s› ve Kiflilik De¤iflimi, Ortado¤u Yay. Köln. Kelefl,R.,(1993), Kentleflme Politikas›, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara. Ojanuga, D., (1990), ‘Kaduma Beggar Children: A Study Of Child Abuse and Neglect in Northern Nigeria’, Child Welfare, 69. Özbudun,S., (2000), ‘Ad› Konulmayan Ola¤anüstü Göç’ Bilim ve Siyaset, Sonbahar, ‹stanbul. Pallana, B. E., & Simab, H., (1994), ’Street Children in Afghanistan’, (Ed) Rane, A. J. Street Children A Challenge to the Social Work Profession, Tata Institute of Social Sciences, Bombay. Peker, M.,(2002), ‘Çocuk ‹stihdam› Üzerine bir Deneme’ www.fisek.org.tr (May›s) Türky›lmaz, A., Çay, A., Avflar, Z., Aksoy, M., (1998), Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’dan Terör Nedeniyle Göç Eden Ailelerin Sorunlar›, Baflbakanl›k Aile Araflt›rma Kurumu Baflkanl›¤› Yay., Ankara. UNESCO (1995), Working with Street Children, Selected Case- Studies from Africa, Asia and Latin America, Youth Plus, UNESCO Pub., International Catholic Child Bureau (ICCB) UNICEF (1990), ‘Children and Development in the 1990s’, A UNICEF Sourcebook, Proceedings of the World Summit for Children, New York UN Children’s Fund. UNICEF (1992), Bangladesh Strategy Paper, 1993-1995 Ranasinghe, P., (1994), ‘Street Children in Sri Lanka’, (Ed) Rane, A. J. Street Children A Challenge to the Social Work Profession, Tata Institute of Social Sciences, Bombay. 35 36 KIYAMET ROMANLARI... Ömer TÜRKEfi Gündelik hayat›n içine kar›flan teknoloji ve teknoloji ürünlerinin yayg›nl›¤›, cep telefonlar›, bilgisayarlar, Internet'in büyüleyici etkisi, yüzlerce kanall› televizyonlar, özel kanallardan f›flk›ran ç›lg›n magazin dünyas›, 4x4’lerle dolup taflan otobanlar ve benzeri görüntüler, Türkiye’de sanki kopkoyu bir sefaletle hiç karfl›lafl›lmam›fl ve sanki flimdilerde hiç yaflanm›yormufl duygusu uyand›r›yor. Bugün tarih kitaplar›ndan okudu¤umuz modernleflmenin insanlara ödetti¤i a¤›r bedellerinin belleklerimizde bir karfl›l›¤› yok, çünkü geçmifl hakk›ndaki "bilimsel" bilgilerde geçmiflin ruhunu, atmosferini, insanlar›n ac›lar›n› hissetmemize yarayacak imgeler yer alm›yorlar. Say›lar, istatistikler, köy ve köylülerin say›s›, tar›m ürünlerinin fiyatlar› ve geçim standartlar› kaydedilmifl, insanlar›n yeni yaflam tarzlar›na duyduklar› tepkiler, çektikleri ac›lar, karfl›laflt›klar› afla¤›lanmalar ve açl›k s›n›r›na dayanan yoksulluk, "bilimin" nesnesi olmam›flt›r. Bütün bunlar› kurgusal bir alana tafl›yarak toplumun duygu ve düflüncelerini canland›ran romanlar da unutuldu art›k. Bugün edebi metinlerin üreticilerini de içine alacak genifllikte, toplumun her kesiminde ekonomik krizin etkileri yine a¤›r biçimde yaflan›rken roman kap›lar›n›n yoksullara kapanmas› egemen ideolojinin gücünü, entellektüelleri ve orta s›n›flar› kendisine eklemlemesi ve ayd›nlarla toplum aras›ndaki geleneksel iliflkinin k›r›lmas›n› göstermesi aç›s›ndan dikkat çekicidir. Osmanl›’da roman›n ilk örneklerine bakt›¤›m›zda, metinlerde ve roman kahramanlar›nda do¤rudan bir s›n›fsal aidiyet bulmak mümkün de¤ildir. Bunda, o dönem toplum yap›s›nda s›n›flar›n aç›k ve keskin bir biçimde mevcut olmamas› ve Osmanl› ayd›nlar›n›n romana yükledikleri e¤itici/ö¤retici anlamlar rol oynar. Üstelik roman, bat›l›laflma sorunu gibi bir meselenin tart›flma alan› olarak, toplumsal hayattan çok bat›l›laflmaya e¤ilimli dar bir kesimin elefltirisini 37 hedeflemifltir. Bu kesimin meskeni ise konaklard›r. Yani ilk romanlardaki karakterler Istanbul’un varl›kl› insanlar›d›r. Osmanl› yazarlar›, iyilik-kötülük çat›flmas›n› do¤u-bat› karfl›tl›¤›n› vurgulamak için simgesellefltirirken, iyilikkötülük çifti bir yandan kad›n vücudunda, di¤er yandan zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤›nda cisimlenmifltir. Rantiye alafranga tiplerin geleneklerden koparak yozlaflmalar›n›n bedeli, yitirdikleri servetleridir. Ancak bir ceza olarak yoksulluk ile konaklar›n hizmetkarlar› ve di¤er halk kesimlerinin yoksullu¤u birbirine benzemez. Zenginler ve yoksullar aç›s›ndan çifte bir anlam› vard›r yoksullu¤un; do¤ufltan gelen yoksulluk, zaman zaman haset, k›skançl›k, nefret gibi duygular yaratsa bile, yazarlar için ilahi bir ceza anlam›nda kullan›lmaz, tersine genellikle yoksul insanlara yüklenen yüksek ahlaki de¤erler vurgulanm›flt›r. S›kl›kla olmasa da, baz› yazarlar›n, flikayetçi olunan ekonomik bozuklu¤u -nedenlerine hiç inmeden- roman karakterleri özelinde cisimlendirdi¤ini söyleyebiliriz.. Osmanl› roman›nda yoksulluk ve sefalet manzaralar›n›n çarp›c› bir hal almas› ve yap›sal sorunlara el at›lmas› II. Meflrutiyet döneminde bafllar. Servetlerini rüflvet, kay›rma, zimmet ve bask› ile elde etmifl yönetici kesimin ihtiflaml› yaflant›s›, birbiri ard›na gelen felaketler, savafllar ve vergilerle yoksulluktan sefalete düflen halk›n durumu ile keskin bir z›tl›k halindedir. Tanzimat’tan devral›nan ahlaki sorgulama da ihmal edilmez; para her fleyin, her türlü insani de¤erin ölçüsü olmufltur. Meflrutiyet yazarlar› devlet ve toplum elefltirisini, bu yeni de¤erlerin toplumu yozlaflt›r›c› etkilerini iflleyerek dile getirirler. Varl›kl› ailelerle yoksul komflular› aras›nda insani münasebetlerin tükendi¤i, açl›ktan ölenin kap›s›n›n çal›nmad›¤›, düflenin dostunun kalmad›¤› bir hayat, insani duygular› harekete geçirmek için mümkün oldu¤unca abart›lm›fl, zenginlik ve yoksulluk karfl›tl›¤› henüz kent içerisinde bir yar›lmaya neden olmam›fl ve ayn› mahallede her iki kesimden insan tipi yanyana tasvir edilmifltir. Yoksulluk görüntüleri en çok, yap›lan ifller (evlere temizli¤e gitme, bohçac›l›k, vb.), giyecek, yiyecek, bar›nma ve ›s›nma sorunlar› üzerinden simgelenir. Cumhuriyet dönemine geçildi¤inde bu temel simgeler, simge olmakl›k halleriyle popüler romanlar›n ham maddesine dönüfleceklerdir. 1923’ten 1980’e Zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤›n›n “pembe” anlat›mlar›nda, geçmiflteki simgeler aynen korunmakla birlikte karfl›tlar aras›ndaki uçurumun üzerine hayali bir köprü tesis edilir. Popüler edebiyat ürünlerinin olaylara a¤›rl›k verip, de¤erler manzumesini toplumda kal›plaflm›fl yarg›lara yapt›klar› göndermelerle 38 oluflturmalar›; yazarlar›n gurur, fedakarl›k, h›rs, çal›flkanl›k, kanaatkarl›k gibi insani özelliklerin tasviri ile u¤raflmaktansa, zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤›n› al›flageldik simgelere yüklemeleri; "fakir ama gururlu", "fakir ama namuslu" ya da "fakir ama çal›flkan" tarz›nda -içinde bir afla¤›lamay› da bar›nd›ran- kad›n ve erkek tiplerinin sterotipleflmesi ile sonuçlan›r. Amerikan rüyas›n›n bu yerli versiyonu, sineman›n toplumsal hayata a¤›rl›¤›n› koymas› ile birlikte, 1970’lere kadar metinden (filmden) metine (filme) say›s›z kez aktar›lm›flt›r. Osmanl›dan bafllayarak neredeyse 70 y›ll›k bir zaman diliminde, popüler romanlar›n kad›nerkek ve zengin-yoksul çiftleri benzer konular etraf›nda tekrar tekrar canland›r›l›rken, de¤iflen, zenginli¤i simgeleyen mekan ve eflyalardan baflka bir fley de¤ildir. Mesela uçakla yap›lan Avrupa seyahatleri, telefon kullan›m›, üstü aç›k otomobiller, yatlar, manikür ve pedikür yapt›rmak, tenis ve binicilik faaliyetleri zenginlere özgü al›flkanl›klar›n en önemlileridir. Y›llar ilerledikçe, y›k›lan küçük evlerin yerlerinde yükselen apartmanlar ve apartmanlar› infla eden müteahhitler de zenginlik göstergeleri aras›na kat›l›rlar. Yüksek mühendislik, avukatl›k ve doktorluk e¤itimi de gelece¤e güvenle bakman›n ve seçkinli¤in teminat›d›r. Mekanlardaki ayr›flma, zengin semtleri ile yoksul mahallelerinin farkl›l›¤› ile hemen belli eder kendisini. Asl›nda popüler romanlarda da “ayn›lar ayn› yerde, ayr›lar ayr› yerde”dir, ama yüksek insani de¤erler etraf›ndaki aflk›n büyüsü birlefltiri onlar›..! Küçük üretimin egemen oldu¤u geç kapitalizmin koflullar›nda Türkiye’de uzun y›llar boyunca bir tüketim toplumu oluflmam›fl, s›n›fsal dengesizlikler ifadesini afl›r› tüketimde bulmam›flt›r. Belki de bu nedenle, popüler ideoloji bu yeni ekonomik oluflumu ahlaks›zl›¤›n kayna¤› olarak görmez, ama fl›mar›kça tüketim bir ahlaks›zl›¤› iflaret eder. Zenginlerin s›n›fsal aidiyetleri ve sahip olduklar› maddi servetleri ile ö¤ünmeleri ya da bu serveti sergilemeleri ay›plan›rken, zengin kimli¤inin -sevginin sahicili¤inin s›nanmas› amac›ylagizlenmesi popüler romanlar›n sevilen bir temas›d›r. Buradan ç›karabilece¤imiz yan anlamlar›n, romanlar›n -yoksullukla yüksek insani de¤erlerin birli¤i gibitemel fikriyat›na ayk›r› düfltü¤ü söylenebilir. Ancak, birbiriyle çeliflik bir çok yan anlam›n biraraya gelmesi ile vücut bulan popüler metinlerin kimi zaman sadece ilgi çekmek amac›yla kulland›¤› motifler varsa da, as›l olarak, çeliflik oldu¤unu söyledi¤im yan anlamlar›n toplumdaki çeliflik duygu ve düflünceleri yans›tt›¤› unutulmamal›d›r. Popüler romanlar›n d›fl›nda, Cumhuriyet’in ilk y›llar›ndan bafllayarak toplumsal sorunlar› ifllemeyi seçen güçlü bir edebi ve siyasi e¤ilim -yani 39 toplumculuk- için de zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤› önemli bir malzeme olmufltur. Politik, toplumsal ve ekonomik gerçekliklerin fleyleflmifl dünyas›nda aç›kça belli olmayan s›n›fsal farkl›l›klar, kültürel alanda nispeten saydam ve gösterilebilir haldedir. Cumhuriyetin "s›n›fs›z, imtiyazs›z, kaynaflm›fl bir millet" söyleminin alt›ndaki eflitsizli¤i sergileme görevini edebiyat/roman üstlenirken meseleyi bütün ç›plakl›¤›yla dile getirenler 1930’lu y›llardan sonra ortaya ç›kan “toplumcu” yazarlar olmufl, zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤› 60’lara kadar kadar -en çok- “köy roman›” kanonu içerisinde ele al›nm›fl ve söz konusu karfl›tl›k, bir önceki dönemin kötülük-iyilik çiftinin yerine geçen ezen-ezilen iliflkisinin simgesine dönüflmüfltür. Yoksul halk ve onun yan›ndaki ayd›n›n bir tarafta, zengin kesim ve siyasal iktidar›n öte tarafta oldu¤u bir mücadelenin dile getirildi¤i özel bir aland›r toplumcu romanlar. Olup bitenlere, hastal›ktan k›r›lan, bir lokma ekmek için dilenen, ifl bulamayan yoksul insanlara, onlar›n yaflad›klar› bak›ms›z ve pis mahallelere, derme çatma evlere ve kentlerin geliflip bölünmesine gerçekçi ve elefltirel yaklaflmalar›na ra¤men, ilk dönem solcu yazarlar›n kaleminden ç›kma metinlerin pek az›nda -bugüne kalan- edebi bir güzellik bulabiliyoruz. Üstelik bu yazarlar›n do¤rudan para ekonomisini hedef ald›klar› da söylenemez. Bu nedenle, toplumun kapitalistleflme sürecini, maddi iliflkilerin insan hayatlar›n› de¤ifltirme dinami¤ini ve ortaya ç›kan yeni insan tiplerini yeterince canland›ramam›fllard›r. Elbette meseleyi do¤ru koyan yazarlar da yok de¤ildir. Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaflar Kemal gibi zay›f, güçsüz, sinik ve yoksul insanlar›n dünyas›na s›zmay›, o dünyan›n iflsiz, hasta, aç, küskün hayatlar›n› en canl› görüntülerle ve basit bir dille yans›tmay›, giderek maddi hayat›n ezdi¤i dar gelirli ve yoksul insanlar›n ayakta kalma savafllar›n›n, umutlar›n›n, sessiz bir öfkeyle katland›klar› kaderlerinin sözcülü¤ünü üstlemeyi baflarabilmifl yazarlar da vard›r. 1950’li y›llar›n Türkiye’sinde yoksulluk ve zenginli¤in ifade etti¤i anlam ve karfl›tl›klar› kimi zaman mekanda, kimi zaman tarlalarda, bazen fabrikalarda, hapishanelerde, Yeflilçam kap›lar›nda ve yüksek tahsil etraf›nda, bireysel dramlar›n ard›ndaki ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüflümleri ihmal etmeden ve fukaral›k edebiyat›na kaçmadan ortaya konmufltur. Maddi sorunlardan söz edilmesi do¤rudan açl›ktan, sefaletten dem vurulmas› demek de¤ildir, sosyal dengesizlik ve onun yaratt›¤› ac›lar, karakterlerin bireysel kaderleri ve tutkular›nda ç›kar ortaya. Yoksulluk, eme¤in üzerindeki sömürünün zorunlu bir sonucudur art›k. 40 60'l› y›llar›n sonunda, gecekondu mahalleleri kentleri kuflatm›fl, arkas›na devleti de alan zenginlerin bask› ve sömürüsü alt›nda, bu derme çatma evleri bile her an yitirme korkusu ile yaflayan yoksul insanlar, kentin de¤iflmez bir parças› olmufllard›. 60'l› y›llar›n ikinci yar›s›, Türkiye'de yeni bir siyasi hareketin, ifadesini T‹P'te bulan sosyalist solun da yükseldi¤i bir dönem, T‹P içinde ve d›fl›nda yer alan devrimci gençler içinse büyük kentlerdeki gecekondularda yaflayan yoksul insanlar önemli bir -potansiyel- müttefik görünümündeydi. Dahas›, s›n›f karfl›tl›klar›n› zengin-yoksul karfl›tl›¤› içinde ifllemeye müsait bir aland› gecekondular. 70'lerin hemen öncesinde devrimcilerin halkla buluflmas›n›n mekan› olan gecekondu semtleri, 70 sonras› roman›n bafll›ca temas› haline geldiler. 1960’tan 80’e kadar geçen süre içerisinde, sosyalist hareketin -1971’de kesintiye u¤ramas›na ra¤men- giderek yükselmesinin romanlara yans›mas›nda yoksulluk yerini yine korumufl, ne var ki, siyasi kullan›m› içerisinde yoksulluk ve yoksullu¤u ifadesi tafl›yan kavramlar söylemselleflmifltir. “Gecekondu” der yazar, bir yoksulluk mekan› oldu¤unu bilirsiniz; “burjuvalar” nitelemesi zengin ve sömüren kesim bilgilerimizi ça¤›r›r, ama bu maddi yoksunluk ya da vars›ll›k durumunun roman kahramanlar›n›n duygu ve düflüncelerini ne flekilde etkiledi¤i, ifl/fabrika hayat›n›n kendisi, yapt›klar› bu ifllerle insanlar aras›ndaki iliflkiler ortaya dökülmez pek. Yazarlar›n meselesi “fukaral›k” edebiyat›ndan daha öteye tafl›nm›fl, s›n›fsal temeller ve devrimci gençlerin eylemleri edebiyat›n merkezi olmufltur. Gecekondular›n “flirin mi flirin” görüldü¤ü bu yeni dönemde, gecekondu mahalleleri ve gecekonduda yaflayan insanlar pek çok roman›n kahraman›d›r, ama ekonomik durum, yoksulluk ve yoksullar›n mekanlar› çarp›c› görüntüler tafl›mazlar... Toplumsal kayg›larla yaz›lan 12 Mart roman›, a¤›rl›kl› olarak gerçekçidir, ancak ço¤u kez politik bak›fl ile gerçek yer de¤ifltirir. Bu romanlar› okurken son aflamada hep politik bak›fl belirleyicidir; yazarlar için gecekondu hayat›, üretilen yeni kültürel biçimler, aile iliflkileri de¤il, insanlar› o mekanlarda yaflamaya mahkum eden sistemin meflrulu¤unu sorgulamakt›r esas olan. Bir hareket ve eylem an›nda izlenemedi¤inden, ezenler ve ezilenler metin içerisinden yarat›lmaz, yaln›zca anlat›lm›fl olurlar. Örnek okur tipine, solcu edebi ortaklara ihtiyaç duyar sözünü etti¤im romanlar. Türk roman›n›n 80’lere kadarki süre içerisinde s›kl›kla iflledi¤i, köy romanlar›nda “olmazsa olmaza” vard›rd›¤› yoksulluk (zenginlik ço¤unlukla onun dolay›m›yla kat›lm›flt›r hikayelere), roman› “büyük meselelere” açmak 41 isteyen toplumcu yazarlar için bu büyük meseleye aç›lan bir kap›, popüler romanlar için ise hikayeyi renklendirici bir fon vazifesi görmüfltür. Temel meselesini kimlik sorunu üzerine kuran metinlere bakt›¤›m›zda da, yoksullukzenginlik karfl›tl›¤›n› yine araçsallaflm›fl ve de¤erler farkl›laflmas›n›n temsiliyetini yüklenmifl bir halde buluruz. Ancak her durumda zenginli¤in dillendirilifli ya büsbütün bir mahkum etme ya da mahçup bir “iyisi de ç›kabilir” havas›ndad›r. Hayat›n içinden bir sahneyi yakalamak isteyen metinlerdeyse ekonomik s›k›nt›lar içerisinde bunalan insanlar›n dramlar› çok daha çarp›c› ve gerçekçidir. Yukar›da da de¤indi¤im gibi Orhan Kemal, Sabahattin Ali ve Sait Faik gibi yazarlar›n kaleminden f›flk›ran yoksulluk, basit ayr›nt›larda, anlat›n›n bir an›nda par›ld›yan imgelerde, kiflilerin davran›fllar›nda, k›saca hikayelerinin her bir köflesinde gizli ve bu gizlenmifl olmakl›k halinden dolay› hep ortada, organik olan bir durumdur. 80 sonras› romanlar›nda ayn› gizlenmifllik ve ortadal›k, bu kez zenginlik imgesinin bir özelli¤ine dönüflecektir. 80’lerden sonra 12 Eylül askeri darbesinin daha öncekilerden farkl›l›¤› yaln›zca o zamana dek hiç karfl›laflmad›¤›m›z boyutlardaki fliddetinden kaynaklanmam›flt›; darbenin as›l y›k›c› etkisi yaratt›¤› kültürel bölünmede, kuflaklar aras›ndaki kopuflta, y›k›lan de¤erlerin üzerine infla olunan yeni hayat tarzlar›nda gösterdi kendisini. Art›k kendini taflradan, yoksulluk ve isyandan ay›ran, kendini bütün bu çeliflki ve çat›flmalar›n d›fl›nda tan›mlamak isteyen bir Türkiye ç›km›flt› ortaya. Reklamlar›n sundu¤u seçkin imgeler, vitrinlerin bollu¤u ve 80’lerin bas›n›: Bütün bu birikim, bütün bu görüntüler, bir an için sanki bu ideal herkes için geçerli olabilecekmifl izlenimini do¤urmay› baflard›. Bat›l›lar gibi sanki art›k NewYork’ta oldu¤u gibi yolun ortas›nda açlar›n üstünden atlanabilecekmifl gibi (Gürbilek, 1992:25). Bu kültürü çarçabuk üstlenen bir kesim, bundan böyle yaln›zca görmek istedikleri fleyleri görmeye ve göstermeye bafllad›. Objektife tak›lanlar aras›nda iflsizlik, açl›k, evsizlik, hastahane kap›lar›nda bekleflen insanlar, k›saca yoksulluk görüntüleri yer alm›yordu elbette. Bu yeni “hayat”a uygun bulunmayan baz› kavramlar ve de¤erler anlamlar›ndan ve s›n›fsal göndermelerinden uzaklafl›p gözden ve dilden düfltüler. Evdeki ve sokaktaki günlük yaflant›dan siyasal ve entellektüel tart›flmalara kadar her yerde, s›n›f modelinin görünürlü¤ü ve süreklili¤i yitirildi. Toplumun al›m gücü giderek azal›rken, karakteristi¤ini ironik biçimde “tüketim kültürü” nitelemesinden alan yeni bir tür kapitalizmin geliflmesine efllik eden 42 medyan›n ve reklam sektörünün uygulad›¤› mistifikasyon teknikleri, s›n›f yap›s›n›n giderek daha fazla gizlenmesine neden oldular. Varoluflçu terimlerle söylersek, art›k öznenin parçaland›¤›, yaflant›m›z›n bundan böyle bir bütün olmad›¤› anlam›na geliyordu bu... Ruhbilimsel terimlerle söylersek, bir hizmet ekonomisi olarak dünyadaki üretim ve emek gerçekliklerinden uzaklaflt›r›l›p, yapay uyaranlardan ve televize edilmifl yaflant›dan oluflan bir düfl dünyas› içinde yaflamaya bafllam›flt›k. Yeni edebi ortam iflte bu kaotik kültürel atmosferde geliflti; süreci içinden yaflayan yazar ve okuyucular teorik ya da pratik refleksler gösteremediler, gösteremezdiler de... Çünkü ellerinde geleneklerinden, de¤erlerinden, s›ms›k› sar›ld›klar› ideolojilerinden, “ders notlar›ndan” ve siyasi durufllar›ndan baflka bir silahlar› yoktu, ama bilgisayarlar, atariler, renkli televizyonlar, videolar, müzik setleri ve “imaj maker”larla çevriliverdiler aniden. Yaln›z onlar de¤il, toplumun tamam›, yeni bir kültürel iklime girildi¤inin fark›nda de¤ildi. Dergi ve yay›nc›l›¤›n 80 darbesiyle bafllay›p 2000’e dek uzanan son yirmi y›ll›k tarihine bakt›¤›m›zda, yaz›nsal alan›n üretim ve tüketim konjonktüründe önemli de¤iflikler oldu¤unu, alan›n giderek kapitalistleflti¤ini ve bu maddi hayat›n entellektüel faaliyetleri de belirledi¤ini söyleyebiliriz. Yürürlü¤e konulan liberal ekonomik politikalar›n meta tüketimini bilinçli bir biçimde pompalayarak yayg›nlaflt›rd›¤› bu y›llarda orta s›n›flar›n da gelir pastas›ndan görece pay›n› almas›, ilgilenilmesi tehlikeli “büyük anlat›lar›n” terkedilmesinin, sistem içi çözüm aray›fllar›n›n ve bireyi öne koyan yeni toplumsal teorilerin yayg›nlaflmas›n›n nedenleri aras›nda say›lmal›d›r. 20. yüzy›l›n ilk yar›s›nda yükselen sistem-karfl›t› hareketlerin, 21.yüzy›la girerken sönmeye yüz tuttu¤unu biliyoruz. Bunun bir nedeni, giriflimin çok erken olmas›yd› belki. Ama, Wallerstein'›n analizi ve elefltirisi çok daha aç›klay›c› görünüyor; "bu hareketlerin kendileri, kapitalist-dünya hareketinin ürünleri"ydiler ve sistem-karfl›t› hareketler içinde önemli rol oynayan kadrolar›n büyük k›sm›, ayn› zamanda, kapitalist-sistemin yönetimi için talipkar kadrolardan oluflmufltu”(Wallerstein, 1999:98). 80'lerden sonra sanat ve edebiyat dünyas›na büyük bas›n tekelleri ve sermaye gruplar›n›n a¤›rl›klar›n› koymas› ile birlikte, edebi alanda otoritenin konumland›¤› yer farkl›laflt›. Elefltiri ve inceleme yaz›lar›n›n yerini kitap tan›t›mlar›na b›rakt›¤›; edebiyat sohbetlerin yap›ld›¤›, paras›z ama heyecanl› genç dergicilerin topland›¤› eski mekanlar›n yerlerini modern plazalara terk etti¤i ve edebi ürünleri yönlendiren otoritelerin 43 bu fl›k mekanlarda çal›flan profesyoneller olarak üst gelir grubuna evrildi¤i yeni edebiyat dünyas›nda yay›nlanan romanlar›n içeriklerinin giderek bu kitaplar›n üretim tarzlar›yla örtüflen bir hayata yönelmesi kimseyi flafl›rtmamal›d›r. Popüler romanlar›n yeni bir sunumla de¤erlendirildi¤i, tarih fantazilerinin en çok satt›¤›, dünyaya ‹stanbul/Beyo¤lu merce¤inden bakan bir okuma/yazma prati¤inin geliflti¤i yeni edebi ortamda, ekonomik dengesizlik ve eflitsizlik h›zla artarken ekonomik hayat›n, yoksullu¤un, siyasi ve s›n›fsal göndermelerin roman içeri¤inden d›fllan›fl›n›n rastlant›sal olmad›¤›n›, yeni ahlaki de¤erlerin ve tüketim toplumu mant›¤›n›n bu metinlere sindi¤ini söyleyebiliriz. Bu koflullar alt›nda a¤›zdan ç›kan sözler onu konuflan bireyin, ve onu öyle konuflturanlar›n, ve bunlar› karfl›l›kl› olarak iliflkilendiren tüm gerilim ve çeliflkilerin bir anlat›m›d›r. Kendi, öz dillerini konuflarak, insanlar o denli de efendilerinin, velinimetlerinin, tan›tmac›lar›n›n dillerini konuflur, böylelikle yaln›zca "kendilerini", kendi öz bilgilerini, duygular›n› ve özlemlerini de¤il, ama kendilerinden baflka bir fleyi de anlat›rlar. Ister kendi ülkelerindeki, isterse uluslararas› alandaki olsun, politik durumu kendilerine ait oldu¤unu sand›klar› ifadelerle tasvir ederlerken, -bizi, söz konusu durumu bilen ve onu elefltiren ayd›nlar› da kapsayacak flekilde- onlar, onlar›n kitle iletiflim araçlar›n›n onlara söyledi¤ini dillendirmektedirler asl›nda ve bu onlar›n gerçekte düflündükleri ve gördükleri ve duyumsad›klar› ile kaynaflm›flt›r. Bu andan sonra, birbirimize sevgilerimizi ve nefretlerimizi, duygular›m›z› ve içerlemelerimizi söze dökerken reklamlar›m›z›n, filmlerimizin, politikac›lar›m›z›n ve best-sellerlerimizin terimlerini kullanmaktay›zd›r art›k (Marcuse, 1986:207). Romanlar›n üretildi¤i kültürel atmosferdeki de¤iflime dikkat çekmek için yap›lan 80 de¤erlendirmesi, yazarlar›n dil ve üslup aray›fllar›n›, metinlerin estetik düzeyini, türlerdeki çeflitlenmeleri yarg›lamak gibi bir niyet tafl›m›yor; ekonomik ve siyasi bunal›m›n toplumun her kesimini kuflatt›¤› son y›llarda, roman sanat›n›n toplumsal hayat› yans›tma gelene¤inden kopuflunun ve s›radan insanlar›n s›radan hayatlar›n›n roman içeri¤inden d›fllan›fl›n›n nedenselli¤ini vurgulamak istiyorum. Yaflad›¤›m›z bugün, elbette öncesiz ve sonras›z bir zaman aral›¤› de¤il; hem yüz y›ll›k bir edebi mirastan, hem de o yüz y›la rengini veren tarihsel, toplumsal ve siyasal olaylar›n flekillendirdi¤i bir kültürel sentezden söz etmek durumunday›z. Çünkü edebiyat ve sanat ürünleri yaln›zca kendi alanlar› içinde serpilip geliflmezler; yani edebiyat edebiyat›, sanat da sanat› yaratmaz. Bunlar somut bir tarihte ve toplumda, o toplumda var olan maddi üretim 44 tarz›n›n, iktidar iliflkilerinin ve ideolojilerin karmafl›k iliflkileri üzerinde yükselen bir kültürün ürünleridir. Yaz›n›n amac›, teker teker metinlerin görünür ve gizli anlamlar›n› a盤a ç›karmaktan çok, bu metinlere sinen yeni kültürel iklimin mant›¤›n› - genel anlamda- ortaya koymak. Unutmayal›m ki, yazarlar ve metinleri gö¤üslemeye çal›flt›¤›m›z bu durumun failleri de¤il ma¤durlar›d›r da... ‹fade etmeye çal›flt›¤›m, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal geliflmelerinin edebiyat› nas›l etkiledi¤i ve metalarla çarp›lm›fl zihinlerimizin zenginlik imgeleriyle nas›l iflgal edildi¤idir. Herkesin kendi derdine düfltü¤ü böyle bir hayat içerisinde metinlere yans›yanlar ya da metinlerden okuduklar›m›z kendi hayallerimiz, kendimize dair tasavvurlar›m›zd›r elbette. Türkçe yaz›lan romanlar, hangi biçimde ve türde yaz›l›rlarsa yaz›ls›nlar, belli bir mekan›n ve insan tipinin d›fl›na ç›km›yorlar. Dünyaya ‹stanbul/Beyo¤lu merce¤inden bakan bir okuma/yazma prati¤i edebi alan› iflgal ederken kentsel yar›lma romana da yans›yor, yoksullar romandan d›fllan›yor, üretim iliflkileri ve s›n›fsal farkl›l›klar görünmez hale geliyor, ya da önemsizlefliyor. Sistem elefltirisi yapan, sürüp giden hayata dair muhalif bir bak›fl aç›s› tafl›d›¤›n› iddia eden metinlerde bile roman kiflilerinin ekonomik hayat› buharlaflm›flt›r sanki. Kimi romanda, yoksulluk ve yoksullara yönelik gözlem ve ifadeler yakalasak da, gözleyici ve aktar›c› konumundaki roman kahraman›n›n kendisi de yükselen de¤erlerin ard›na tak›lm›fl ve hayat›n› –mesela modern bir plazada konufllanan bir gazetenin ya da reklam ajans›n›n- fl›k bürosunda çal›flarak kazanan beyaz yakal›lardan birsidir, gözledi¤i yoksulluk ötekilerinin dünyas›na aittir. Roman kahraman› –ya da yazar- gerçek varolufluyla romana soktu¤u duygu ve düflünceler aras›na koydu¤u mesafe sayesinde kiflilik yar›lmas›n› aflmaya çal›flmakta ve tüketim kültürünü tam bir iki yüzlülükle elefltirebilmektedir. Geçmiflin bugünün ihtiyaç, tasavvur ve tahayyülleriyle her seferinde yeniden düzenlenip yeniden yaz›ld›¤› bu romanlardaki insan tipleri, toplumsal hayat›n ve maddi gerçeklerin yükünü hayali cemaatleriyle yeni mekanlar› içinde “hafifletirlerken” kamusal alan›n ne denli darald›¤›n› da hat›rlat›yor, cemaat üyeleri yoksullar ve di¤er kesimden insanlarla kimi zaman rast gelseler bile birbirlerini kesmeden geçip gidiyorlar. Magazin programlar›nda, birbiri ard›na yay›mlanan yerli/yabanc› TV dizilerinde ya da gazete sayfalar›n›n her bir köflesine yay›lan zenginlik imgeleri roman›n pek tart›fl›lmayan “alt” türlerinde; polisiyelerde, aflk hikayelerinde, korku, gerilim ve bilim kurgu türlerinde bütün ihtiflamlar›yla par›ld›yorlar. 45 Reklamlar›n, televizyon ve sinema filmlerinin etkisindeki okuyucuya bu tarz romanlar›n daha tan›d›k geldi¤i anlafl›l›yor; edebi ürünün üretim ve tüketim süreçlerinin edebiyat›n al›fl›lageldik iflleyiflinden uzaklaflt›¤› bu yeni konjonktürde metinler da¤›lm›fl dikkatimiz, yo¤unlaflma güçlüklerimiz ve hoflça vakit geçirme iste¤imize uygun halde, yani al›flk›n oldu¤umuz görüntülerle üretiliyorlar. Son y›llar›n çok satan edebi türü olan Tarihi romanlar zamansal kurgular› gere¤i konumuz d›fl›ndaym›fl gibi görünseler de, asl›nda geçmifl bugünün perspektifiyle yaz›ld›¤›ndan, yoksullu¤un/yoksullar›n d›flland›¤› göz kamaflt›r›c› bir dünya en çok bu metinlerden yans›yor. Egemen kültür her ürünü -tüketilifl biçimiyle- birbirine benzetip kitle iletiflim araçlar› ile topyekün bir cephe olufltururken, her bir alan kendi içindeki ö¤elerle ve di¤erleriyle uyum sa¤l›yor. ‹pek hal›lar, atlas perdelerle süslenmifl saraylardan, harem dairelerinden, üzerleri alt›nlar, p›rlantalar kaplanm›fl kad›n ve erkeklerden f›flk›ran zenginlik, bugünkü alg›lar›m›za kar›fl›yor. Üstelik tarih ancak öldükten sonra sinemaya/romana böyle görkemli bir girifl yapabilmifltir. Tarihin sinema/roman arac›l›¤›yla yeniden fl›r›ngalanmaya çal›fl›lmas›n›n bilinçlenmeyle de¤il, yitirilmifl bir gönderenler sistemine duyulan bir özlemle ilgisi vard›r. (Baudrillard, 1998:63) “Beyaz Türk” romanlar› Türkçe yaz›lan romanlardaki siyasi ve toplumsal tesbitler, “yükselen kendi hayat standartlar›n›n garantiye al›nmas›n› Türkiye’deki ekonomik düzelmenin ve demokrasinin tek ölçütü olarak gören”, ideolojilerin sonunun geldi¤ine sevinerek -steril bir toplum hayaliyle- ayn› co¤rafyay› paylaflt›¤› yoksul ya da hâlâ solun de¤erlerini savunan insanlara Oryantalist bir mercekten bakan, üstelik Bat›y› model alan bu düflünsel koordinatlar›n -her nas›lsa- siyasal ve ideolojik de¤il, ama ak›lc›, gerçekçi ve evrensel oldu¤una inanan “Beyaz Türkler”in 80 sonras› kültürel ikliminde serpilip geliflen dünya görüflleriyle bire bir uyumludur. “Bir Euro Türk tabakas›ndan söz edebiliriz. Tahsil ve meslek vas›flar›yla, tüketim ölçüleriyle, adab-› muafleretiyle, kültürel ilgileriyle, hatta ‘biyolojik standartlar›yla’ (aç›k ten, uzun boy, vd. fiziki müktebesat›yla) Avrupalaflm›fl, ‘AB normlar›n› yakalam›fl’ bu tabakan›n kendini ay›rd edifli önemlidir, onu öne ç›karan ideolojik söylem önemlidir”. (Bora, 2002:18) Stereotiplerin, stereo-ideolojilerin, stereo-yazar ve stereo-romanlar›n kaplad›¤› edebi alanda, kusursuz fiziksel özellikler maddi bir servetle de bütünleflmekte ve yoksullar romandan d›fllanmaktad›r art›k. Çünkü “Euro Türkçülük, sonsuz genifllikte tan›mlanm›fl mu¤lak bir ‘popülizm’ belâs›yla birlikte tümüyle sosyal 46 hak fikrini, neticede düpedüz yoksullu¤u/yoksullar›, kendi AB’liliklerinin kuvveden fiile ç›kmas›n› önleyecek bir tehdit olarak alg›lamaya, kriminalize etmeye yak›nd›r. Euro Türkçülük, bir Türkçülüktür de ayn› zamanda. (Beyaz) Türklükte, iyi tüketmeye/güzel yaflamaya, ekonomik mucizeler ve ‘markalar’ yaratmaya, Do¤u’yla Bat›’y› emsalsiz bir zeka ve ruhla ‘sentezlemeye’ yönelik bir modernist cevher görmekte, bununla övünmektedir.” (Bora, 2002:19) Roman örnekleri, teker teker say›lamayacak kadar çok. Bu nedenle son birkaç y›lla yetinece¤im. Mesela, Gelibolu (2001), Mavi Anadoluculu¤un yenilenmifl ve sterilize edilmifl halidir. Bir “Türkiyeli” kimli¤i tasavvurunu deklare ederken hem Do¤ulu, hem Akdenizli, biraz Balkan, biraz Kafkas ama en çok Do¤u-Akdenizlilili¤e vurgu yapan ve 21. yüzy›lda bunun bir genetik özelli¤e dönüfltü¤ünü ifade eden Buket Uzuner, Do¤u'nun yüce erdemlerini, Türkiye'deki kültürel mozai¤i, eski Türk inançlar›n›, flamanizmi bile an›yor, ama Anadolu ve Türk tarihinde yüzlerce y›ll›k geçmifli olan ‹slamiyeti hat›rlamak dahi istemiyor. Bu co¤rafyada yaflayan insanlara -be¤enelim ya da be¤enmeyelimdamgas›n› vuran bir inanç ve de¤erler sistemini belle¤inden kaz›mak ve icat edilen bir kimli¤i tüm zamanlara yaymak iste¤i var metninde. Sadece zihinsel de¤il, ›rksal özellikler de de¤iflmifltir sanki; Türk roman›na son y›llarda egemen olan teamüllere uygun biçimde, “esas o¤lanlarla” “as›l k›zlara” bahfledilen fiziksel ve ruhsal özelliklerin ortak paydas› kusursuzluktur. Mesela Mehmet Söztutan’›n Bu Gece Randevum Var’daki (2002) komiser tipi; “Selda’n›n gözünde Atakan ola¤anüstü bir insand›. Bronz rekteki sportif yap›l› vücudu oldukça yak›fl›kl›, parlak siyah renkli k›sa saçlar› her zaman düz ve düzenli, uzun boylu ve genifl omuzlu, ince bir çizgiyle ikiye bölünmüfl çenesi biraz geniflçe ve flakak kemikleri hafif ç›k›k, ama en hofluna giden de uzun kirpiklerinin alt›ndaki derin bak›fll› ve her zaman romantik bir gizemle bakan kara gözleriydi” güzellemesiyle takdim edilir okuyucuya. Aflk S›cak Yenen Bir Yemektir’de (2002) Tu¤ba Akyol’un Banu’su bütün güzelli¤ine, “biçimli vücuduna, dalgal› saçlar›na ve ela gözlerine” ra¤men “saç›yla, bafl›yla, kafl›yla, gözüyle, vücudunun her uzvuyla kavgal›”d›r. Tijen Kino’nun Ben Kendimi Affediyorum Tanr›m Ya Sen? (2002) roman›ndaki Los Angeles’ta yaflayan genç Türk kad›n› da; “do¤du¤u andan beri güzel, güzel olman›n sa¤lad›¤› ayrcal›klar›n küçük yafllardan beri fark›nda, özgür ve yeterince paral›”. Hakan Karahan'›n Sürüden Ayr›’s›n›n (2001) kahraman› Ayaz, “1.90 boyunda, yak›fl›kl›, aikido ustas›, Miami Üniversitesi’nden diplomal›, zengin bir adam”. 47 ‹stanbul atmosferinde, saraylarda, kök ve konaklarda, soylu insanlar›n aflklar›n› anlatan Isyan Günlerinde Aflk (2001), türünün özelliklerini tafl›yan bir roman... Ahmet Altan, yoksul kesimden insanlara hikayesinde yer vermemesinin nedenini, “Osmanl›’da o devirde hatta bugünün Türkiye’sinde bir aflk› özgürce yaflayabilmek fakirlerin harc› de¤il. Duygular›n zenginli¤inin ortaya ç›kart›labilmesi için belli bir güce ihtiyac›n›z var” sözleriyle aç›klarken, asl›nda geçmifle ve bugüne iliflkin bir tasavvur içinde; tarih yorumu gibi toplumsal kesimlere bak›fl› da ideolojinin merce¤inde k›r›lm›fl, hayal ve gerçek, inanç ve bilgi birbirine kar›flm›fl, ideolojik ba¤lan›m, tarihin aktörlerinin ve olaylar›n›n bugüne göre yeniden kurgulanmas›na neden olmufltur. Kendisinden, kendi sevme biçimlerinden yola ç›k›p bildi¤i tek aflk biçimini bütün zamanlara yayarak biriciklefltirirken yoksullar›n ve güçsüzlerin duygu zenginli¤inden uzakl›¤›n› rahatl›kla iffla edebilmektedir Altan! Asl›nda bu tespit, bir s›n›f›n nesnel durumunun ifadesi olarak kabul edilmese bile, bugünün Türkiye’sinde entellektüellerle yoksul ve güçsüz kesimler aras›ndaki uzakl›¤›n iflareti anlam›nda önemlidir. Murathan Mungan’›n Yüksek Topuklar’›n›n (2002) Nermin’i büyük bir reklam ajans›nda baflar›l› bir grafiker ve “e¤itimli insanlar taraf›ndan çekici bulundu¤unu düflünen” bir kad›n. ‹nsanlar›n “fliflmanl›k”, “cücelik”, “c›rlak seslilik” gibi fiziksel özelliklerini alaya alan, “güzel kad›nlar daha iyi severler. Daha genel bir deyiflle, hayattan hakk›n› alm›fl insanlar daha iyi severler” tarz›nda vecizeler geveleyen ya da kendi kültürüne uzak insanlar› “Anadolu’nun ba¤r›ndan kopa kopa ‹stanbul’a göçen, nesli bir türlü tükenmek bilmemifl bir canl› türü, her yeri oldu¤u gibi buralar› da k›sa zamanda kemire kemire bu hale getirmiflti” biçiminde suçlayan Nermin’in kini ve tiksintisi zay›flara yönelmifltir. Kod Ad› Majestik’te (2002), Erdal Sevinç kahraman› Can’› “yak›fl›kl›, çapk›n, dürüst, velhas›l say›labilecek her türlü iyi meziyetle” donatm›fl. S›radan polis memurlar›n›n dar gelirleri ve s›radan hayatlar› ile gelip roman›n merkezine yerleflmelerine izin vermiyor ve bu nedenle okuyucuya tan›d›k gelecek bir “yuppi” portresi çiziyor. R›dvan Akar’›n yine 2002 tarihli Bir Irkç›n›n ‹haneti’ndeki gazeteci ve polis müdürü tiplemeleri gibi, Can da aileden varl›kl› ve kültürlü biri. Güvercin Kayal›klar› (2001) kitab›n›n kapak yaz›s›s›nda, bu kez yazard›r ‹stanbul'da do¤du¤unun ve üç as›rdan beri Istanbul'da yaflayan bir Osmanl› ailesine mensup oldu¤unun alt›n› çizen; Istanbullu Osman Aysu, bu nedenle hemen farkediverir kimin taflral› kimin kentli oldu¤unu: “Kara ya¤›z bir 48 delikanl›yd›. Saçlar› k›sac›k kesilmiflti. Siyah b›y›klar› gürdü.... Tam bir zevksizlik abidesi. Delikanl›n›n taflral› oldu¤u kuflkusuzdu”. Beklenebilece¤in aksine, Türk-‹slam Sentezci yazarlar da onayl›yorlar Türk milletinin yeni özelliklerini. Mesela Sevim As›mgil, Terketme (2002) roman›nda bir nikah merasimini flu cümlelerle tasvir ediyor: “...arkas› bir metre yerde sürünen göz al›c› dantel gelinli¤iyle Asena salonda bir stard› mutlaka. Dünya yak›fl›kl›s› Tayfun, damatlar›n en talihlisiydi. Nikahlar› bir kaç saat önce k›y›lan kar›-kocan›n ikisi de güzeldi, gençti, zengindi.” kald›¤›m›z için hissetmiyoruz üzerimizdeki siyasal ve ideolojik etkilerini. Ya da zenginli¤in oluflumunu ve dolay›m›n› sa¤lay›p ideolojisini bar›nd›ran/ileten metalarla; otomobillerimiz, cep telefonlar›m›z, müzik setleri ve DVD'lerimiz, bilgisayar ve internetimizle organik bir ba¤ olufltu aram›zda. Bugünün organik ayd›n›, belki de böyle bir organikli¤i iflaret ediyor! Ve bütün bunlar›n üst yap›daki bir tezahürü olarak, 80 sonras› Türk roman›nda yoksulluk silikleflirken, zenginli¤in imgeleri sal›na sal›na sürdürüyorlar varl›klar›n›. Görüldü¤ü gibi, yazarlar›n psikolojisini, duygu ve düflünce dünyas›n› bar›nd›rsalar bile, ileriki bir tarihte roman ve toplumsal hayat aras›nda bugüne dair bir çal›flma yapmak isteyecek bir araflt›rmac›ya hiç bir veri sunmuyor 21. yüzy›l romanlar›. Çünkü son yirmi y›ld›r Türkiye'de egemen olan roman okuma ve yazma kültürü gerçeklere s›rt›n› çeviren, görmeyen/duymayan/ konuflmayan bir toplumsal yap› ile birbirlerini karfl›l›kl› besleyerek geliflti. Yazarlar ve okuyucular› da –yay›nc›lar, kitabevleri ve elefltirmenlerle birlikte- ayn› sürecin birer ürünüdürler. Edebi alan›n bütün bileflenlerini kapsayacak biçimde; gündelik, siyasi ve edebi hayatlar›n birbirinden bütünüyle ayr›ld›¤›, yaz›n›n içeri¤inin ihmal edilip biçime yüklenildi¤i ve sözün büyüsüne s›¤›n›ld›¤› entellektüel bir flizofreni yaflan›yor günümüzde. Pratiklerimizin bir ön kabule dönüflen bu parçalanm›fll›¤›, ideolojik ve politik sorgulanamazl›¤›, egemen ideolojiye ve onu yaratan sisteme boyun e¤mek zorunda kalm›fll›¤›m›z›n, daha da kötüsü, onun nimetleriyle -sessizce- uzlaflm›fll›¤›m›z›n bir kan›t› olarak dikiliyor karfl›m›za. Kaynakça Vitrinde Yaflamak, Nurdan Gürbilek, Metis, 1992 Sosyal Bilimleri Düflünmemek, Wallerstein, Avesta yay., 1999 Tek Boyutlu ‹nsan, Herbert Marcuse, Idea yay., 1986 Simülakrlar ve Simülasyon, J.Baudrillard, Dokuz Eylül yay.,1998 Tan›l Bora, Birikim AB say›s› 2002 Ço¤umuzun hiç tan›k olmad›¤› kadar fliddetli bir ekonomik kriz ve yoksullaflma bata¤›na düfltü¤ümüz bugünlerde, hep flimdiki an› kurtarman›n derdine düflüyor ve geçmifl siliniyor belle¤imizden. Oysa krizin yap›sal oldu¤unu "teorik" anlamda bilmiyor de¤iliz. Ne yaz›k ki, do¤rulu¤unu kiflisel pratiklerimizle s›nad›¤›m›z bu teorik tespitin süreci içinden yaflarken hiç bir iyilefltirici etkisi bulunmuyor. Çünkü, Susan Sontag'›n belirtti¤i gibi; "K›yamet görünür gibi olur ve hiç bir fley olmaz. Ancak yine de görünür gibidir... K›yamet bugün art›k uzun bir dizi filmdir: Ama, ad› -K›yamet fiimdi- de¤il, -K›yamet bu andan itibaren-dir"..! Bu an›n hiç de¤ilse yirmi y›ll›k bir geçmifli var, ama sistemin ard›nda yuvarlan›p gidiyor, dibe vurdu¤umuzda fark ediyoruz Israfil'in borusunun bizim için de üflendi¤inin. Belki de tarihte baflka hiç bir toplumun görmedi¤i kadar yo¤un bir imge, mesaj ve meta bombard›man›na maruz 49 50 grevlerinden de biliyoruz) akut dönemin zorluklar› geçildikten sonra organizma yeni bir “homeostaz”(denge) oluflturur ve bütün metabolizmas›n› “azla yetinmek üzere” yeniden düzenler. Organizma aç›s›ndan esas zor dönem açl›kla ilk karfl›laflt›¤› dönemdir, bu dönemde aya¤a kalkan ve kan gkükozunu sa¤lama gayretindeki hormonlar›n etkisiyle gerçek bir alarm yaflan›r. Bu nedenle yenido¤an döneminden itibaren açl›k en önemli uyarand›r ve hemen herkes “açl›k huzursuzlu¤u”nu bilir. Bebekler ac›kt›klar›nda a¤layarak uyan›rlar ve annelerini emmeye bafllad›ktan k›sa bir süre sonra “huzura” kavuflurlar. Yenido¤an döneminden itibaren flekerli besinlerin bebekleri mutlu ve huzurlu yapt›¤› bilinir ve bu nedenle de anneler “emzikleri” flekerli besinlere (en çok balla) bulaflt›rarak bebeklerine verirler. Aç bir bebe¤i, annenin meme vermesi d›fl›nda hiç bir çaba rahatlatmaz. YOKSULLUK, ÇOCUKLAR ve SA⁄LIK fiükrü HATUN Açl›k, organizman›n yeterli enerji alamad›¤›nda hissettikleri ve bu hissettiklerini yans›tmas›na verilen isimdir. Yoksulluk ise, baflta maddi olmak üzere insan›n yaflad›¤› zamana göre belirlenen asgari ihtiyaçlar›n›n karfl›lanamamas› demektir. Açl›k, ilk insandan beri bilinen ve insan geliflimi için önemli motivasyon sa¤layan bir organizma cevab›d›r, yoksulluk ise modern ça¤la birlikte kullan›lan sosyal bir tan›mlamad›r. Yoksullu¤un en do¤rudan sonucu açl›kt›r. Herkesin kendi deneyimlerinden bilebilece¤i gibi aç kal›nd›¤›nda önce “mide bölgesinde kaz›nma”, “bafl a¤r›s›”, “huzursuzluk”, “sinirlilik”, “halsizlik” gibi bulgular ortaya ç›kar. Bu bulgular›n hemen hepsi enerjisi tükenen organizman›n bir tür yard›m ça¤r›s›d›r. Organizma, enerji sa¤layan besinleri alamad›¤›nda “ani stres” durumlar›ndaki oldu¤u gibi davran›r ve hem açl›k hem de herhangi bir nedene ba¤l› stres durumlar›nda “stres hormonlar›” ad› verilen hormonlar›n düzeyi yükselir. Normal koflullarda hepimiz günlük enerjimizi yedi¤imiz besinlerle sa¤lar›z. Herhangi bir nedenle aç (8-10 saat) kald›¤›m›zda, önce karaci¤erde depolanan fleker ( glikojen) kullan›l›r, sonra baflta ya¤ dokusu olmak üzere di¤er dokular (kas dokusu gibi) enerji kayna¤› olarak kullan›l›r. ‹nsan beyni en fazla enerji (fleker) harcayan dokudur ve normal koflullarda 24 mg/kg/dk glükoza ihtiyac› vard›r. ‹nsan organizmas›n›n açl›¤a karfl› iki temel cevab› vard›r. ‹lki h›zl› bir flekilde yedek enerji depolar›n› kullanmak, ikincisi ise nöronal hücreler d›fl›ndaki enerji kullan›m›n› mümkün olan en az düzeye indirmektir. Bu nedenle uzun süreli açl›k durumlar›nda (bunu son açl›k 51 Açl›k organizma için gerçek bir fliddettir, çünkü açl›k s›ras›nda harekete geçen hormonlar “y›k›c›” hormonlard›r. Baflta glukagon ve katekolominler olmak üzere açl›kla harekete geçen hormonlar önce karaci¤erdeki glikojeni, sonra ya¤ dokusunu ve son olarak da kas dokusunu y›kar. fiiddetin en önemli özelli¤i “y›k›c›l›k” oldu¤una göre, açl›¤› biyolojik/hormonal bir fliddet olarak tan›mlamak yaln›zca “mecaz” de¤ildir. Tam da bu nedenle en önemli açl›k nedeni olan yoksullu¤u Mahatma Gandhi “Yoksulluk, fliddetin en kötü formudur” diye tan›mlam›flt›r. Bu söz hem yoksullu¤un biyolojik etkilerine dikkat çekti¤i için, ama esas önemlisi piyasa ekonomisinin bir sonucu olan yoksullu¤a farkl› bir anlam kazand›rd›¤› için do¤rudur. Bilindi¤i gibi modern toplum Marx taraf›ndan “açl›k fliddeti” ile terbiye edildi¤i için “art›-de¤er” sömürüsüne “ikna olmufl” bir toplum olarak tan›mlanm›flt›r. Gerçekten de açl›k s›ras›nda “fliddet” dönemlerine benzeyen bir organik/ruhsal huzursuzluk/düzensizlik yaflan›r ve böyle oldu¤u için de açl›k gelece¤e sarkan etkilere neden olur. Son y›llarda psikiyatride popüler olan “postravmatik stres bozuklu¤u” kavram› tam da böyle bir süreci anlat›r. ‹nsan (belki de memeli) organizmas› “homeostaz” de¤iflikli¤ine yol açan ani ve kuvvetli stresleri bir travma olarak yaflar ve bu travman›n biyopsikolojik izleri daha sonraki yaflam› etkiler. Bu sars›nt›n›n baflta endokrin, ba¤›fl›kl›k ve sinir sistemi olmak üzere bir çok sistem üzerinde izleri kal›r. Bir baflka deyiflle organizman›n biyolojik bir belle¤i vard›r ve bütün “stresler” insan vücudunda birikir. ‹nsan organizmas› için en önemli stres beklenmedik ve niteli¤i de¤iflen etkilere maruz kalmakt›r. Açl›k çekmeye bafllayan ve buna uyum sa¤layan bir organizma için 52 k›sa bir süre de olsa bol besine kavuflmak önemli bir strestir. Belki bu nedenle iflkence s›ras›nda organizma “çeliflkili” etkilere maruz b›rak›larak “y›k›lmaya” çal›fl›l›r. Yoksullu¤a ba¤l› bu “içsel/hormonal” fliddetin yan› s›ra ortaya ç›kan “duygusal-sembolik fliddete” ise Necmi Erdo¤an flu sözlerle dikkat çekmektedir: “...Görüfltü¤ümüz kifliler aç›s›ndan yoksullu¤u kritik k›lan fley, yaln›zca giderek artan ve derinleflen toplumsal eflitsizlik ve maddi sefalet de¤il, ayn› zamanda bunlar›n kendileri üzerinde yaratt›¤› duygusal-sembolik fliddettir. Yani yoksulmadunlar, yaln›zca açl›k, hastal›k, so¤uktan donma vb. tehlikelerle karfl› karfl›ya de¤ildirler; ayn› zamanda onurlar›na, özsayg›lar›na ve özgüvenlerine yönelen bir tehditle, sembolik fliddetle karfl› karfl›yad›r”( Yoksulluk Halleri, Erdo¤an, 2002, s.45). Yoksullu¤un insan›n manevi yaflam›nda açt›¤› belki en büyük yara, yoksulluk nedeniyle onurlar›n› kaybetme tehlikesiyle karfl› karfl›ya kalmalar›d›r. Diyarbak›r Tabip Odas› Eski Baflkan› Dr. Mahmut Ortakaya günümüzde yoksullu¤un en önemli nedenlerinden olan göç sorununu anlat›rken bu iliflkiye dikkat çekmektedir: “Üretim insan› koruyan, insan onuruna sahip ç›kan bir faaliyettir. ‹nsan› üretimden uzaklaflt›rd›¤›n›zda onurunu elinden al›rs›n›z, onuruna el koyars›n›z. Üretim ibadettir, üretim onurdur. Bunu bilenler insanlar› köylerinden evlerinden uzaklaflt›rd›lar ama esas önemlisi üretimden uzaklaflt›rd›lar. ‹nsan› üretimden uzaklaflt›r›nca onu ekme¤e muhtaç haline getirirsiniz ve onurunu elinden al›rs›n›z. Onur çok önemlidir, özgürlük ise görecedir. Onur kaybedilmemesi gereken bir kavramd›r, bir seviyedir. Biz bölge insan› olarak özgürlü¤ü ararken onurunu kaybetme tehlikesi ile karfl› karfl›ya kald›k”. Bir Hüzün ve Paradoks Olarak Açl›¤a Uyum Açl›k karfl›s›nda kahramanca “direnen” organizman›n en hüzünlü dönemi uzayan açl›¤a uyum dönemidir. Bu dönemde her fley yavafllar ve organizma kendisini bir tür “k›fl uykusu” olarak tan›mlanabilecek “hüzünlü” bir döneme sokar. Bu dönem biyolojik bir “depresyon” olarak da tan›mlanabilir. Enerji yetmeyince bir çok dokudaki “insülin reseptörü” daha az çal›fl›r ve organizma bu sayede tasarruf etti¤i glükozu beyine göndermeye çal›fl›r. Bu dönemde esas itibar›yla “tasarruf” ilkesi geçerlidir; baflta büyüme ve metabolizma olmak üzere her fleyden tasarruf yap›lmaya çal›fl›l›r. Bir baflka deyiflle organizma bu dönemde “azla yetindi¤i” gerçek bir “idare lambas›” dönemine girer. Daha az ›fl›k daha az 53 yaflam demektir ama yine de ›fl›klar “k›s›lmak zorunda kal›n›r”. Uzun süreli açl›k çeken organizmada bütün bunlar ç›plak gözle görülebilir; çünkü insan organizmas›ndaki “büzülme” hemen insan davran›fllar›na yans›r. Bu nedenle Necmi Erdo¤an “ ..Yoksul bedeni ayn› zamanda ezik, k›s›tlanm›fl, kendi kendini inkar etmek isteyen bir bedendir” derken sonuna kadar hakl›d›r (Yoksulluk Halleri, 2002). Öte yanda bu “azla yetinen” yaflam adaptasyonu insan› zor durumlara haz›rlar. Belki bu nedenle askerlikte ve savafllarda “muhallebi çocuklar›” yerine yoksul köy çocuklar›na daha fazla güvenilir ve bu onlar için ayn› zamanda handikap olur. Bu nedenle savafllarda en çok onlar ölür. Azla yetinen organizman›n tek handikap› bu de¤ildir; son y›llardaki araflt›rmalar uzun tarihsel dönemler boyunca az besinle yetinmeye uyarlanm›fl bir genotip tafl›yan insan biyolojisinin, insan bedenlerini bir tüketim ayg›t›na dönüfltürmeye çal›flan yaflam tarz› karfl›s›nda çaresiz kald›¤›n› göstermektedir. Bu süreci anlamak için “azla yetinen” çöl farelerinden edindi¤imiz bilgilere ihtiyac›m›z vard›r. Son y›llarda çöl fareleri (bu fareler Psammomys obesus olarak isimlendiriliyor) üzerinde yap›lan araflt›rmalarda , uzunca bir süre az yiyecekle yetinen ve bu nedenle de “azla yetinen genotipe” (thrifty genotype) sahip olan farelerin laboratuvar ortam›nda yo¤un kalori içeren besinlerle beslendiklerinde fliflmanl›k,daha önemlisi ise fleker hastal›¤›na (Tip 2 diyabet) yakaland›klar› gösterilmifltir. Bu bulgu, hem kronik açl›¤›n paradoksal bir sonucudur hem de “uygarl›¤›n” insan biyolojisi üzerindeki tahripkar etkisine ba¤l›d›r. Bu nedenle flimdi dünyan›n yoksul bölgeleri bulafl›c› hastal›klardan sonra, s›kl›¤› giderek artan fliflmanl›k, diyabet ve kalp hastal›klar› gibi kronik hastal›k dalgas› ile bo¤uflmak zorunda kalmaktad›r. Unutulmamal›d›r ki açl›k ve yoksullu¤a karfl› uyum ve direnmede gerçek “kahraman” kad›n vücududur. Kad›n vücudundaki ya¤ dokusu fazlal›¤›, erkeklerin “yumuflak bir dokuya” dokunma ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için de¤ildir; kad›nlar fazla ya¤ dokular› sayesinde hem kendileri hem de esas önemlisi çocuklar› için daha fazla enerji depolama kapasitesine sahiptirler. Bu nedenle kad›nlar uzun süreli açl›¤a daha kolay adapte olurlar ve bunun örnekleri ülkemizde yaflanan açl›k grevleri s›ras›nda görülmüfltür. Kad›n vücudu “azla yetinme” yetene¤i daha iyi bir organizmad›r ve belki bu sayede eflitsizliklerden en çok etkilenen ülkelerde ortalama kad›n ömrü erkeklerden daha fazlad›r. Esas önemlisi kad›nlar, hamilelik s›ras›nda kilo al›rlar, çünkü bu sayede ya¤ hücreleri içinde bebekleri için enerji depolarlar ve emzirme döneminde kad›nlar›n yeterli süt salg›layabilmesi için gerekli günlük 700 kalori 54 garanti edilmifl olur. Kad›nlar, yoksulluk ve açl›¤›n sonuçlar›na bedenlerini siper etmelerinin ötesinde Aksu Bora’n›n sözleriyle “Olmayan›n idare edilmesinde” de oynad›klar› önemli rollerle hanelerini yoksullu¤un etkilerinden korumaya çal›flmaktad›rlar ( Bora, Yoksulluk Halleri, 2002 s.65). Global Bir Sorun Olarak Yoksulluk ve Sa¤l›k ‹liflkisi Yoksulluk, ekonomik bir terim de¤ildir ama güncel literatürde yoksulluk ölçütü olarak kifli bafl›na günlük gelir miktar› kullan›lmaktad›r. Dünya Bankas› kifli bafl›na günlük 1 dolar kazanc› “uluslaras› yoksulluk s›n›r›” olarak kabul etmektedir. Bu s›n›ra göre belirlenen yoksullu¤a “gelir yoksullu¤u” denmekte, su, beslenme için gerekli minimum kalori ve çocuklar›n okula bafllayamamas› gibi temel ihtiyaçlar›n karfl›lanamamas› “Temel ihtiyaç yoksullu¤u”, bütün gelirin besin için harcand›¤› ve buna ra¤men yeterli besin sa¤lanamad›¤› durum ise “ekstrem yoksulluk” olarak tan›mlanmaktad›r. Dünya Sa¤l›k Örgütü (WHO)’nün 2002 Sa¤l›k Raporuna göre dünya nüfusunun 1/5’i günde kifli bafl›na 1 dolardan daha az, yar›ya yak›n› ise günde 2 dolardan daha az gelire sahiptir. Ayn› rapora göre sa¤l›k için en belirleyici risk faktörü yoksulluktur. Yoksulluk, çocukluk ça¤›nda protein enerji malnütrisyonu, su ve temizlik sorunlar›, anne sütü yoklu¤u, güvenli olmayan cinsel iliflkiler, alkol ve tütün tüketimi, fliflmanl›k, ev içi hava kirlili¤i, kentsel hava kirlili¤i gibi sa¤l›k sorunlar›na neden olmaktad›r. Yak›n zamanda yay›nlanan, global ve bölgesel ölçekte hastal›klar›n ortaya ç›kmas›na neden olan major risk faktörlerini inceleyen bir araflt›rmada “çocuk ve annelerin düflük a¤›rl›kl› olmas›”, en önemli risk faktörü olarak belirlenmifltir. Çocuklar Üzerine Çocuklar kökleri anne karn›nda (toprakta), gövdesi yeryüzünde ve dallar› eriflkinlikte (uzayda) olan selvi a¤ac›na benzetilebilir. Bu benzetme hem yaflam›n süreklili¤ine hem de çocuklu¤un önemine bir göndermedir. Ovumla spermin “kavuflmas›yla” oluflan insan organizmas› anne karn›ndaki 40 haftal›k olgunlaflma süreci sonunda a¤layarak “dünyaya” gelir. Dünyaya gelen bebe¤in ilk bak›flta di¤er memeli yavrular›ndan- örne¤in penguen yavrusundan- bir fark› yoktur ve esas itibar›yla yenido¤an bebek biyolojik potansiyelleri olan bir canl›d›r. Do¤arken sahip oldu¤u en önemli yetenek “emme” gücüdür ve ilk günler bebe¤in anne memesinin d›fl›nda bir ihtiyac› yoktur. Bütün bebekler 55 e¤er bir sorun yoksa- yaklafl›k 50 cm boyunda, 3000 gram a¤›rl›¤›nda do¤arlar; oysa çocukluk dönemi bitti¤inde boylar› 160-180 cm’ye, a¤›rl›klar› 50-80 kg’a ç›kar. Hemen anlafl›laca¤› üzere çocuklar›n iki temel özelli¤i vard›r: Öncelikle sürekli büyür ve geliflirler,ama esas önemlisi yaflamlar›n›n çok uzun bir dönemi boyunca “baflkalar›na” ba¤›ml›d›rlar. Annesi taraf›ndan emzirilmeyen bir yenido¤an bebek en fazla 6-8 saat açl›¤a dayanabilir, ormanda kaybolan 3 yafl›ndaki bir çocuk ise bir hafta sonunda açl›k ve susuzluktan ölebilir. Çocukluk kendi içinde üç döneme ayr›l›r: ilk bir y›l bebeklik dönemidir ve bu dönem sonunda hem beyin geliflmesi büyük ölçüde tamamlan›r hem de bebek aya¤a kalkar. Bebeklik ile ergenlik aras›nda uzun bir çocukluk dönemi yaflan›r ve bu dönem dünyay› tan›ma/anlama dönemidir. Çocuklar bu dönemde özerkliklerinin ve oyunun tad›n› ç›kar›rlar. Çocuklu¤un son dönemi olan “ergenlik” döneminde organizma hem fiziksel hem ruhsal “at›l›m” dönemine girer. Her iki cinste de gözle görülür fiziksel de¤ifliklikler olur ama esas önemlisi cinsel farkl›laflman›n tamamlanmas›yla birlikte “karfl› cins” bir aflk öznesi olarak fark edilir. Çocukluk anne ve babalara göre daha çok fiziksel de¤iflikliklerle de¤erlendirilse de gerçekte çocukluk, do¤arken getirilen 100 milyar sinir hücresinin serüvenidir. Bir bebe¤in do¤du¤unda fark›nda olmad›¤› bir bedeni, en iyi süt sa¤ma makinas›ndan daha güçlü bir emme refleksi, ama esas önemlisi 100 milyar beyin hücresi vard›r. Bu hücrelerin aras›nda ya ba¤lant› yoktur ya da var olan ba¤lant›lar “k›l›fs›z” oldu¤undan ifle yaramazlar. Beynin gerçek mucizesi, hücreler aras›ndaki trilyonlarca ba¤lant›n›n oluflmas›d›r ve bebe¤in anneyi tan›y›p ona gülümsemesi bu mucizenin ilk ad›mlar›n›n gerçekleflti¤ini gösterir. UNICEF Raporu bu geliflmeyi “hassas bir dansa” benzetmektedir: “Bir çocu¤un beyni, ne üzerinde belirli bir yaflam öyküsünün yaz›labilece¤i bofl bir ka¤›t ne de yerleri de¤ifltirilemez genlerin planlay›p denetledikleri s›ms›k› kurulu bir devredir. Beynin geliflmesi, ilk hücre bölünmesinden bafllayarak, genlerle çevre aras›nda hassas bir dansa benzer. Genler normal geliflmenin birbirini izleyen aflamalar›n› düzenlerken, bu geliflmenin niteli¤ini de hem gebe hem de emzikli anneyi hem de küçük bebe¤i etkileyen çevresel etkenler belirler. ‹nsan beyninin biricikli¤i yaln›zca büyüklü¤ünden ve karmafl›kl›¤›ndan de¤il, ayn› zamanda onu deneyimle ola¤anüstü etkileflime sokan özelliklerinden kaynaklan›r. Her dokunufl, hareket ve duygu genetik ivmeyi ileri tafl›yan ve çocu¤un beynindeki iliflkileri belirli belirsiz de¤ifltiren elektriksel ve kimyasal 56 etkinli¤e dönüflür. ‹nsan›n etkileflimleri, beyindeki ba¤lant›lar›n geliflmesi aç›s›ndan, yiyecek yemek, iflitecek ses ve görecek ›fl›k kadar önemlidir” Bu bilgiler, insan beyninin yaflam boyu flekillenmeye aç›k oldu¤unu göstermektedir. Bununla birlikte insan›n do¤ufltan getirdi¤i biyolojik olanaklar›n serpildi¤i ve çevreyle etkileflime daha aç›k oldu¤u “f›rsat kap›lar›” olarak nitelenen “kritik dönemler” vard›r. Bu dönemlerde olan geliflmelerin veya duraklamalar›n izleri yaflam boyu sürmektedir. ‹flte beyin geliflim sürecinin büyük ölçüde tamamland›¤› ilk üç yafl bu tür kritik dönemlerden birisidir. Bu dönem boyunca iki gözle birlikte görme, duygu denetimi, özel tepki verme biçimleri, dil ve di¤er biliflsel beceriler geliflmektedir. Hem fiziksel hem zihinsel geliflmenin en h›zl› oldu¤u bu dönemde gösterilecek bak›m ve özen 100 milyar hücrenin kaderini büyük ölçüde etkilemektedir. Ayn› rapora göre, “Beynin kendini koruma ve onarma anlam›nda dikkat çekici yetenekleri vard›r. Bununla birlikte çocuklar›n ilk dönemde görecekleri bak›m ve flefkatin -ya da bu kritik deneyimlerin yoklu¤ukörpe zihinler üzerinde kal›c› etkiler b›rakacakt›r”. Bu dönemdeki çocuklara yönelik olarak fiziksel tehlikelerden korunma, yeterli beslenme ve bak›m, gerekli afl›lar›n›n yap›lmas›, ba¤lant› kuraca¤› bir yetiflkinin varl›¤›, çevresinde bakacak, dokunacak, duyacak, koklayacak ve tadacak fleylerin olmas›, çevresini keflfetme imkanlar›, dil alan›na uygun uyar›lar, yeni dilsel, düflünsel ve hareket becerileri edinmesinde destek, belirli alanlarda ba¤›ms›z olabilme imkanlar›, kendi ifllerini görmeyi ö¤renmeleri için f›rsat tan›nmas› ve son olarak çeflitli nesnelerle oynayabilmek için her gün imkan tan›nmas› gibi konularda toplum düzeyinde programlara ihtiyaç bulunmaktad›r. Asl›nda çocukluk, eriflkinli¤e aç›lan en önemli “f›rsat kap›s›d›r” ve son y›llarda eriflkin sa¤l›¤›n›n büyük ölçüde anne karn›ndan bafllayarak çocukluk dönemine ba¤l› oldu¤u anlafl›lm›flt›r. “Dünya Çocuklar›n›n Durumu 2001” raporuna göre “Yoksullu¤un pençeleri bir aileye uzand›¤›nda, bundan en çok etkilenen, en çok zarar görenler; yaflama, geliflme ve büyüme haklar› riske at›lanlar, o ailenin en küçük üyeleridir. Günümüzde geliflmekte olan ülkelerde do¤an her 10 çocuktan dördü afl›r› yoksulluk içindeki bir dünyaya gelmektedir. Çocuk haklar›n›n yayg›n bir biçimde ihlali de temelde gene yoksulluktan kaynaklanmaktad›r”. Bir baflka deyiflle yoksulluk artt›kça evde paylafl›lan besinler de azal›r ve en çok annelerle, küçük bebekleri çaresiz b›rak›r yoksulluk. UNICEF’e göre yoksulluk çocuklar›n hem bedenlerini hem de zihinlerini tahrip eder ve sonuçta yoksulluk daha sonraki kuflaklara geçerek bir “k›s›r döngü” oluflturur. Bu nedenle de yoksullu¤un önlenmesine çocukluk ça¤›nda bafllanmal›d›r. Günümüzde geliflmekte olan ülkelerde yaflayan çocuklar›n % 40’› (yaklafl›k 500 milyon çocuk) günde 1 dolar›n alt›nda bir gelire sahiptir ve yoksulluk milyonlarca çocu¤un ölümüne yol açt›¤› gibi, daha fazla say›da çocu¤un okula gidememesine, hastalanmas›na veya “çocuk iflçi” olarak yaflam›n› sürdürmesine neden olmaktad›r. Oysa, global gelirin % 1’iyle (yaklafl›k 80 milyar dolar/y›l) bu çocuklar›n yoksulluktan kurtulmas›n› sa¤lamak mümkündür. UNICEF, çocuk yoksullu¤unun göstergesi olarak, bebek ve çocuk ölüm oranlar›n›, befl yafl alt›ndaki düflük a¤›rl›kl› veya k›sa boylu çocuk oran›n›, temiz içme suyuna ulaflan nüfus oran›n›, yeterli temizlik ve sa¤l›k bak›m›n›, tam afl›l› çocuk oran›n› ve son olarak ilkö¤retime bafllayan çocuk oran›n› kabul etmektedir. Yine UNICEF’e göre, “ Yoksullu¤un tek bir göstergesi yoktur ve bu nedenle nicel terimlerle ifadesi her zaman kolay de¤ildir. Tek bafl›na gelir düzeyi anlam›nda bir yoksulluk tan›m›, yoksullu¤un örne¤in ayr›mc›l›k, toplumsal d›fllanma ve sayg›nl›¤›n yitimi gibi yönlerini dikkate almaz”. Bu nedenle “Yoksulluk Halleri” kitab›na yans›d›¤› gibi yoksullu¤un “gizli yaralar›n›” tan›mlamak için “niteliksel araflt›rmalara” ihtiyaç vard›r. Çocuklar›n Yoksullu¤u Baz› yazarlar, çocuklar›n geliri olmad›¤› için “yoksul” say›lamayaca¤›n› belirtseler de “çocuk yoksullu¤u” (child poverty), günümüzün en can yak›c› sorunlar›ndan birisidir. Günümüzün en can yak›c› sorunudur çünkü, bir çocuk ac› çekti¤inde bütün evren ac› çeker ve Murathan Mungan’›n deyifliyle köklerimiz çocuklukta oldu¤u için, çocuklar›n ac›lar› hepimizin ac›s› olur. Hiç kuflku yok ki çocuklar›n yoksullu¤u, hemen daima ailenin yoksullu¤una ba¤l›d›r ve bunun da en önemli nedeni iflsizliktir. UNICEF taraf›ndan yay›nlanan 57 Yoksulluk çocuklar›n hem biyolojik hem de zihinsel potansiyellerini olumsuz etkiler. Raporun ilerleyen bölümlerinde yoksullu¤un önce çocuklar üzerindeki biyolojik etkileri, daha sonra da entelektüel geliflim üzerinde etkileri üzerinde durulacakt›r. Yoksulluk ve beslenme yetersizli¤i Her insan›n bir ›fl›¤› vard›r ama, çocuklardan yay›lan ›fl›k daha gür ve tazedir. 58 Çünkü, çocuklar her sabah vücutlar›na ve zihinlerine eklenen yüz binlerce yeni hücre ile bafllarlar güne. Hem büyüme (niceliksel artma) hem de geliflme (çocu¤un yetenek kazanmas›) için, çocu¤un genlerinde mevcut olan potansiyellerin gerçekleflmesini sa¤layacak bir ortama ihtiyaç vard›r. Böyle bir ortam›n en önemli bileflenleri beslenme ve sa¤l›kl› bir annedir. Yoksullu¤un çocuklar üzerindeki en bilinen ve en s›k görülen etkisi beslenme yetersizli¤idir. Beslenme yetersizli¤inin t›pdaki ad› “malnütrisyondur” ve kitaplara göre malnütrisyon, “Her birinin eksiklik dereceleri de¤iflebilmekle birlikte gerek proteinden gerekse enerjiden fakir bir beslenme sonucu oluflan, en fazla süt çocuklar› ile küçük çocuklarda rastlanan, s›k olarak enfeksiyonlar›n da efllik etti¤i bir patolojik sendromlar grubu” olarak tan›mlan›r. Çocuklar›n a¤›rl›klar›n›n normale göre % 10 veya daha fazla düflük olmas› yetersiz beslenme olarak de¤erlendirilir, a¤›rl›klar› normalin % 60’›n›n alt›na inen bebeklerde ise a¤›r beslenme yetersizli¤i vard›r. Yoksulluk, eve giren besinlerin yetersizli¤ine, ev içi stres ve annenin kronik yorgunlu¤u nedeniyle anne sütünün erken kesilmesine, annenin beslenme yetersizli¤ine ve bebeklerin düflük do¤um a¤›rl›kl› olmas›na, sa¤l›ks›z fiziksel ortama ve yetersiz sa¤l›k hizmetine neden olarak çocuklardaki beslenme yetersizli¤inin temel belirleyicisi olarak rol oynamaktad›r. Yoksulluk annelerin e¤itimsizli¤i yoluyla da beslenme yetersizli¤ine katk›da bulunmaktad›r. WHO 2002 Sa¤l›k Raporu’ndaki analizlere göre bütün bölgelerde yoksulluk artt›kça düflük a¤›rl›kl› çocuk oran›n›n da artt›¤›na dikkat çekilmektedir. WHO, dünyadaki befl yafl alt›ndaki çocuklar›n % 27’sinin a¤›rl›¤›n›n yafl›na göre düflük oldu¤unu ve bunlar›n da büyük bir k›sm›n›n geliflmekte olan ülkelerde yaflad›¤›n› tahmin etmektedir. göstergesi olarak kabul edilmektedir. Beslenme yetersizli¤inin yaflam› tehdit eden en önemli etkisi ise, vücudun savunma sistemini bozmas› ve dolay›s›yla ishal, pnömoni gibi öldürücü hastal›klara zemin haz›rlamas›d›r. Yoksul evlerdeki bebeklerin hem beslenme yetersizli¤i hem de kötü fiziksel koflullar nedeniyle menenjit, orta kulak enfeksiyonlar›, so¤uk alg›nl›¤›, idrar yolu enfeksiyonu, çeflitli parazit hastal›klar› gibi enfeksiyonlara daha s›k yakaland›klar› ve enfeksiyonlar›n bu çocuklarda daha fliddetli seyretti¤i bilinmektedir. Bir çocuk öldü¤ünde genellikle bilinen bir hastal›¤› vard›r ve hekimler ölüm raporlar›na bu hastal›¤› yazarlar. Gerçekte ise, her çocuk ölümünün ard›nda fiziksel, biyolojik, kültürel, ekonomik ve politik etkenlerden oluflan bir sorunlar yuma¤› yatmaktad›r. Bütün bu etkenlerin merkezinde ise, toplumsal eflitsizliklere ba¤l› yetersiz beslenme bulunmaktad›r. Beslenme yetersizli¤i olan bebeklerde enerji ve protein yetersizli¤inin yan› s›ra iyot, demir, A vitamini ve çinko gibi mikronutrient eksikleri de s›k görülmektedir. Bunlar›n aras›nda demir eksikli¤inin hem s›k görülmesi hem de kal›c› bozukluklara neden olmas› bak›m›ndan özel bir önemi vard›r. Demir eksikli¤i, beslenme yetersizli¤ine s›kl›kla efllik etti¤i gibi kendisi ifltahs›zl›¤a yol açarak beslenme yetersizli¤ini derinlefltirmektedir. Hem köylerde hem flehirlerde yoksul evlerin bebeklerinin en önemli özelli¤i toprak, kül, kömür, kum gibi besin olmayan maddeleri yemeleridir. WHO’na göre hem bebeklerdeki hem de baflta kad›nlar olmak üzere eriflkinlerdeki demir eksikli¤i dünyada y›lda 800 milyon ölüme yol açmaktad›r. Ülkemizdeki çocuklarda yoksulluk ve beslenme yetersizli¤i Daha önce anlat›ld›¤› gibi beslenme yetersizli¤i ile karfl›laflan bebek bir taraftan açl›¤a karfl› uyum göstermeye çal›fl›p, özellikle büyümesini yavafllat›rken, di¤er taraftan bedensel güçsüzlük nedeniyle bir çok enfeksiyon hastal›¤›na yakalanma riski tafl›r. Bazen ise bebekler açl›ktan ölebilirler ve bir anne için belki de en büyük ac› budur: “Hep birlikte yaflamak o kadar a¤›rlaflabiliyor ki, bir bebe¤in açl›ktan ölmesi bile mümkün. Türkçe bilmeyen Güher’le küçük k›z›n›n yard›m›yla konufltuk. Ayn› mahallede oturan kay›nbiraderlerinin varl›¤›na karfl›n, süt için alt› yüz bin lira bulamad›klar›n› ve yeni do¤an bebe¤inin öldü¤ünü anlatt›. Çaresizli¤ini “Bebek de mecbur, öldü” diye ifade etti” (Bora, Yoksulluk Halleri, 2002,s. 68). Uzun dönemli açl›¤›n önemli bulgular›ndan birisi boy k›sal›¤› ve geliflme gecikmesidir, bu nedenle de çocuklardaki boy k›sal›¤› (“bodurluk”) kronik beslenme yetersizli¤inin bir 59 Birleflmifl Milletler Geliflim Program› (UNDP) ‹nsani Geliflim Raporu (2002)’na göre ülkemizdeki insanlar›n % 2.4’ü günde bir dolardan az, % 18’ i ise günde 2 dolardan az gelire sahiptir. Ayn› rapora göre ülkemizin “‹nsan Yoksullu¤u ‹ndeksi” ( HPI-1) 18’dir ( Brezilya 17, Küba 4, Peru 19). Son ekonomik krizdeki yo¤un yoksullaflma dalgas›n› bir kenara b›raksak bile bu rakamlara göre nüfusumuzun (dolay›s›yla çocuklar›n da) en az % 20’si yoksuldur. Bu ortalama yoksulluk oran›, bölgeler aras›ndaki eflitsizli¤i yans›tmamaktad›r. Devlet Planlama Teflkilat›n›n (DPT) 1997 verilerine göre en yüksek yoksulluk oran› do¤u bölgesindedir. Beklenece¤i gibi ülkemizde de çocuk yoksullu¤unun do¤rudan sonucu beslenme yetersizli¤idir. Yine UNDP 2002 raporuna göre ülkemizdeki befl yafl alt›ndaki çocuklar›n % 8’nin a¤›rl›¤› yafl›na 60 göre düflüktür, bir baflka deyiflle beslenme yetersizli¤i göstermektedir. DPT verilerine göre ise yoksullukla do¤ru orant›l› olarak do¤u bölgesinde befl yafl alt› beslenme yetersizli¤i oranlar› %25’e kadar ç›kabilmektedir. Yoksullu¤a ba¤l› beslenme yetersizli¤inin uzun dönemli bulgular›ndan birisi boy k›sal›¤›d›r (bodurluk) ve ülkemizde befl yafl alt›ndaki çocuklar›n % 16’s›n›n boyu yafl›na göre k›sad›r. Ülkemizde kronik malnütrisyon s›kl›¤› ile yoksulluk aras›nda güçlü bir ba¤ vard›r ve bu nedenle do¤u bölgesindeki çocuklarda % 30’a kadar ç›kabilmektedir. Ülkemizde de yoksulluk, beslenme yetersizli¤i yan›nda baflta gastroenterit ve pnömoni olmak üzere bir çok çocukluk ça¤› hastal›¤›n›n temel nedenidir. Bu nedenle ülkemizde hala çocuk ölümlerinin en önemli nedenleri aras›nda kolayca önlenebilecek bu hastal›klar vard›r. “Yoksulluk Halleri” kitab›n›n yazarlar›ndan Aksu Bora, yoksulluk ile hastal›k aras›ndaki rakamlar›n ötesindeki iliflkileri flöyle anlat›yor: “Girdi¤imiz bütün evlerde hastal›k vard›. Görüfltü¤ümüz kifliler, eflleri ya da çocuklar›, sakatl›k ya da kronik hastal›klarla yafl›yorlard›. Beslenme ve bar›nma koflullar› düflünüldü¤ünde, bu durum flafl›rt›c› de¤il. Hastal›k ya da sakatl›k, t›pk› yoksulluk gibi, kuflaktan kufla¤a aktar›l›yor gibi görünüyor. Yoksullu¤un sadece düflük gelirle, kötü koflullarda yaflamak anlam›na gelmeyip bir tür “damga” niteli¤i tafl›mas›n›n önemli bir bilefleni, her çeflit sa¤l›ks›zl›kla sarmal olarak yaflan›yor oluflu.. Hasta çocuklar› oldu¤u için evinden hemen hiç ayr›lamayan, herhangi bir fleyle meflgul olamayan kad›nlarla görüfltük. Çocuklar›n›n bak›m›n› yaln›z bafllar›na üstlenmenin kendilerini çok y›pratt›¤›n›, derin bir çaresizlik hissettiklerini anlatt›lar”. Yoksulluk ve yaflama negatif bilanço ile bafllamak Daha önce de¤inildi¤i gibi yoksullu¤un en önemli etkilerinden birisi annelerin yetersiz beslenmesidir ve bu durum bebeklerin yetersiz beslenmesi ile do¤rudan iliflkilidir. WHO, dünyan›n geri kalm›fl bölgelerinde do¤urganl›k ça¤›ndaki kad›nlar›n %27-51’nin yetersiz beslendi¤ini ve bunun da baflta düflük do¤um a¤›rl›¤› olmak üzere bebeklerin sa¤l›¤›n› do¤rudan etkiledi¤ini belirtmektedir. Bir baflka deyiflle yoksulluk kad›nlar›n beslenmesini bozarak bebeklerin negatif bir bilanço ile yaflama bafllamalar›na neden olmaktad›r. Dünyada her y›l 20 milyon çocuk 2500 gram›n alt›nda -yani düflük do¤um a¤›rl›¤›yla- do¤makta, bu do¤umlar›n da % 90’› geliflmekte olan ülkelerde 61 olmaktad›r. Düflük do¤um a¤›rl›¤› ile prematüre do¤um, anne karn›nda geliflme gerili¤i aras›nda kuvvetli bir paralellik söz konusudur ve bu durum bebeklerin uzun dönemli sa¤l›klar›n› olumsuz etkilemektedir. Düflük do¤um a¤›rl›¤›, erken ve geç yenido¤an ölümlerinin en önemli bir nedeni oldu¤u gibi, erken bebeklik dönemi malnütrisyonu, yenido¤an enfeksiyonlar›, nörolojik geliflim bozuklu¤u, büyüme yetersizli¤i ve son zamanlarda üzerinde önemle durulan eriflkin yafltaki kronik hastal›klar (Tip 2 idyabet, obesite vb) için de haz›rlay›c› rol oynamaktad›r. Geliflmekte olan ülkelerde yenido¤an dönemindeki ölümlerin en önemli nedenleri aras›nda enfeksiyonlar ( % 42), do¤um asfiksisi ve travmas› (% 32), konejenital anomaliler ve prematürelik say›lmakta; bütün bu nedenlerin yoksullukla güçlü ba¤lar› bulunmaktad›r. Baflta do¤um asfiksisi olmak üzere say›lan sorunlar›n büyük bir k›sm› yeterli do¤um öncesi bak›m ve deneyimli sa¤l›k personeli taraf›ndan yap›lan do¤umlarla önlenebilecektir. Özellikle do¤um asfiksisi olmak üzere yenido¤an döneminde hastal›¤a neden olan sorunlar ayn› zamanda yaflayan bebeklerin “özürlü” olmas›n›n da temel nedenidir. Yoksulluk hem yenido¤an dönemindeki ölümleri artt›rmakta hem de yol açt›¤› kal›c› nörolojik kusurlar nedeniyle ailenin yoksullu¤unu derinlefltiren bir etkide bulunmaktad›r. Geliflmekte olan ülkelerde özellikle yoksul kesimlerin evlerinde bildirilmeyen yenido¤an ölümleri oldu¤u, ülkemizin baz› bölgelerinde oldu¤u gibi ailelerin ilk kritik period olan 40. gün sonuna kadar bebeklerine isim bile koymad›klar› bilinmektedir. UNDP 2002 verilerine göre, ülkemizdeki do¤umlar›n % 20’si e¤itilmifl sa¤l›k personeli taraf›ndan yap›lmamakta ve bebeklerin en az % 15’i düflük do¤um a¤›rl›¤› ile do¤maktad›r. Bu ortalama oranlar›n yoksullukla paralel olarak de¤ifliklik gösterece¤ini söylemeye gerek yoktur. Ülkemizde do¤rudan yoksulluk yan›nda temel sa¤l›k hizmetleri a¤›n›n giderek güçsüzleflmesi nedeniyle gebe izlemi yetersiz yap›lmakta, ülkemizin do¤u bölgesinde do¤um öncesi bak›m alamayan gebe oran› % 62’ye kadar yükselmektedir. Türk Neonotoloji Derne¤i taraf›ndan yap›lan “Prospektif Perinatal Mortalite Çal›flmas›” nda ölü do¤um h›z›n›n binde 17.2 oldu¤u ve bunun da büyük oranda letal konjenital malformasyon olmayan “masere” ölü do¤umlara ba¤l› oldu¤u saptanm›flt›r. Bu bulguyu, Ankara T›p Fakültesi Yenido¤an Ünitesi Baflkan› Prof.Dr. Saadet Arslan “Bir ülkede “masere ölü do¤umlar›n çoklu¤u gebe izleminin yetersizli¤ini gösterir” fleklinde yorumlamaktad›r. 62 Yoksulluk ve çocuk ölümleri Yoksullu¤un en ac›l› sonucu bebek ve çocuk ölümlerini artt›rmas›d›r. Bebek ölümleri, insani geliflimi ve sosyal farkl›l›klar› yans›tan anahtar parametre olarak kabul edilmekte ve yoksullu¤un bebek ölüm h›z›nda 4 kata varan farkl›l›klar yaratt›¤› bilinmektedir. Yoksullu¤un bebek ve çocuk ölümler üzerinde do¤rudan oldu¤u kadar (yetersiz beslenme, enfeksiyon hastal›klar›n›n yayg›nl›¤›, temiz içme suyu ve kiflisel hijyen sorunu, kalabal›k aile yaflam› ve sigara içimi gibi olumsuz ev içi fiziksel ortam), dolayl› etkileri de vard›r. Ülkemiz, Ceyhun Atuf Kansu’nun da¤lar›n ard›nda kalm›fl, kar›n örttü¤ü, yaln›zl›ktan üflüyen bir köyde bir gün k›zam›ktan ölen 23 çocuk ölüsünü tek tek sayd›¤› zamanlar› geride b›rakm›flt›r ama hala ishal ve pnömeni, menenjit gibi hastal›klara en çok yoksul çocuklar› yakalanmaktad›r. Yoksullu¤un çocuk ölümlerini artt›rmas›n›n bir di¤er nedeni de çocuklar›n ev d›fl›nda ve güvenli olmayan ortamlarda geçen zamanlar›n›n fazla olmas› nedeniyle “kazalara” ba¤l› ölümlerin yüksek olmas›d›r. Benzer flekilde yoksullar›n evlerinin küçük ve “düzensiz” olmas› nedeniyle ilaç zehirlenmeleri daha s›k görülmektedir. Ülkemizde UNDP 2002 Raporuna göre bebek ölüm h›z› binde 38, befl yafl alt› çocuk ölüm h›z› ise binde 45’dir. Otuz y›l önce (1970) bebek ölüm h›z›n›n 150, befl yafl alt› çocuk ölüm h›z›n›n 205 oldu¤u düflünüldü¤ünde ülkemizde çok önemli bir ilerleme sa¤land›¤› görülmektedir. Bununla birlikte ayn› ilerleme bebek ve çocuk ölümlerinin bölgelere (dolay›s›yla sosyo-ekonomik farklara) göre eflitsizli¤inin azalt›lmas›nda sa¤lanamam›flt›r. Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü taraf›ndan befl y›l aralarla yap›lan “Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›” ülkemizin nüfus yap›s›, do¤urganl›¤› etkileyen faktörler, annelerin beslenme durumu, bebek ölüm h›z›n, afl›lama oranlar› gibi dizi konuda uzun zamand›r bilimsel güvenirlili¤i yüksek veriler sa¤lamaktad›r. Son araflt›rman›n bizce en önemli yan›n› ise toplumsal eflitsizliklerin ve bölgesel sorunlar›n çocuklar üzerindeki dramatik etkisini ortaya koymas› oluflturuyor. Çünkü, 1998 Araflt›rmas› Do¤u bölgesinde 1993-1998 döneminde bir önceki befl y›la göre hem bebek ölüm h›z›n›n hem de befl yafl alt› çocuk ölüm h›z›n›n ilk kez artt›¤›n› göstermektedir. Ülkemizdeki bebek ölüm h›z› 1993’den 1998’e binde 53’den binde 43’e düflmüfltür. Bölgelere göre bak›ld›¤›nda bebek ölüm h›z› en çok orta Anadolu bölgesinde (binde 58’den binde 42’ye) azalm›flt›r. Buna karfl›n Do¤u 63 Bölgesinde bebek ölüm h›z› 1993’de binde 60 iken, 1998’de binde 61.5 olmufltur. Bebek ölüm h›z› bak›m›ndan Türkiye ortalamas› ile Do¤u aras›ndaki fark binde 7’den 1998’de binde 19’a yükselmifltir. Benzer flekilde befl yafl alt› çocuk ölüm h›z› Türkiye genelinde binde 61’den binde 52’ye düflerken Do¤u bölgesinde ise binde 70’den binde 76’ya yükselmifltir. Böylece befl yafl alt› çocuk ölüm h›z› bak›m›ndan Türkiye-Do¤u fark› binde 9’dan, 1998’de binde 24’e yükselmifltir. Bebek ölüm h›z›ndaki bu art›fl, son 10 y›lda yaflanan göç ve iflsizli¤i, dolay›s›yla artan yoksullu¤u yans›tmaktad›r. Yoksulluk ve sa¤l›k hizmetlerine ulaflma zorluklar› Yoksullu¤un dolayl› etkilerinin bafl›nda ailenin genel “tükenmiflli¤i” ve e¤itimsizli¤i nedeniyle çocuklar›ndaki hastal›k bulgular›n› erken fark edememesi veya önemsiz bulmas› ve esas önemlisi yoksulluk nedeniyle sa¤l›k kurulufllar›na geç getirmesi veya hiç getirmemesidir. Bizim yak›n zamanda yapt›¤›m›z bir araflt›rma, Diyarbak›r’da yaflayan çocuklar›n % 62’sinin babas›n›n iflsiz oldu¤unu, % 80’ninin ekonomik yetersizlik nedeniyle doktora getirilemedi¤ini gösteriyor. Daha önce de¤inildi¤i gibi yoksulluk çocuklardaki hastal›k s›kl›¤›n› artt›r›rken, bu kez aileler yoksulluk nedeniyle zaman›nda ve yeterli sa¤l›k hizmetine ulaflamamaktad›r. Resmi verilere göre toplumun % 80’i sa¤l›k güvencesi kapsam›nda görülmektedir ama, özellikle do¤uda ve kentlerin varofllar›nda sa¤l›k güvencesi oran› %50’nin alt›ndad›r. Her fleye karfl›n yeflil kart bir çok yoksul çocu¤un hala en önemli güvencesidir ve bu sayede kanser ilaçlar›ndan, hemodiyaliz malzemelerine; insülinden, pahal› antibiyotiklere bir çok çocu¤un yaflam›n› kurtaran ilaç ve malzeme çocuklara sunulabilmektedir. Kocaeli T›p Fakültesi Çocuk Klini¤i’ne Ekim 2002 itibar›yla bu y›l yatan 986 çocu¤un 413’ünün yeflil kart sayesinde hastaneye yatabilmifl olmas› ülkemizin görece geliflmifl bir bölgesinde bile “Yeflil Kart”›n ne kadar önemli bir ifllev gördü¤ü göstermektedir. Kim ne dersin “Yeflil Kart” uygulamas›, “serbest piyasa” tap›nmas› ile geçen son 20 y›lda devletin belki de “sosyal” yan›n›n en çok göründü¤ü uygulama özelli¤i tafl›maktad›r. Kamu hastanelerinde çal›flan bütün hekimler bilirler ki “Yeflil Kart” uygulamas›na son verildi¤i gün bu ülkede binlerce hasta tedavisiz kal›r ve ölür. Yoksullar› koruyan bir düzenleme yapmadan “Yeflil Kart”› kald›ran bir hükümet, “Devlet eliyle” meydana gelecek ölümlerin sorumlusu olaca¤›n› göze alm›fl olmal›d›r. Yoksulluk, en çok hastane 64 kap›lar›nda çaresizli¤e dönüflür ve annelerin baz›lar› hasta çocuklar›n› hastane kap›s›nda yitirmenin ac›s›yla yaflamlar›n› sürdürür. Yoksulluk kronik hastal›¤› olan aileler için çok daha büyük bir sorundur. Ülkemizde baflta kronik böbrek hastal›klar›, ast›m bronfliale, diyabet ve malignansiler olmak üzere kronik hastal›klar çocukluk ça¤›nda önemli bir sorun olmaya bafllam›flt›r. Dicle Üniversitesi T›p Fakültesi’nde çocuk nefroloji uzman› olarak bir süre çal›flan Doç.Dr. Zelal Bircan’›n bölgedeki kronik böbrek hastas› çocuklarla ilgili gözlemleri yoksullu¤un yaratt›¤› çaresizli¤i yeterince anlatmaktad›r: “Diyarbak›r ve çevresindeki illerden gelen hastalar›n geçerli bir sa¤l›k sigortas›n›n olmamas›, zaten zorlu bir savafl›m› gerektiren Kronik Böbrek Yetmezli¤ini daha da dayan›lmaz bir hale getirmekte ve aileler çaresizlik içinde çocuklar›n› tedavi ettirmeden taburcu ettirmektedir. Bu durum hastalara hizmet veren sa¤›k personelini de olumsuz etkilemektedir”. Yoksullu¤un çocuklar›n davran›fllar› ve entellektüel geliflimleri üzerine etkiler Yoksullu¤un iyi bilinen etkilerinden birisi de çeflitli psikososyal sorunlara yol açmas›n›n yan› s›ra zihinsel geliflmeyi olumsuz etkilemesidir. Bunun hem biyolojik hem de ev içi ortam›na ait nedenleri vard›r. Öncelikle kronik açl›¤›n geliflmekte olan beyin dokusunu olumsuz etkiledi¤i bilinmektedir. Bunun yan›nda yoksul çocuklar›n Merkezi Sinir Sistemine (MSS) zararl› toksik maddelere (kurflun ve böcek ilaçlar› vb.) maruz kalma riski daha fazlad›r. Kafa travmas› geçiren gönüllülerin Magnetik Rezonans (MRI) ile incelenmesi, beynin “prefrontal” k›sm›ndaki harabiyetin hastalar›n sosyal ve ekonomik durumlar›n› olumsuz etkiledi¤i gösterilmifltir. Baz› araflt›rmac›lar, çocukluk ça¤› boyunca geliflmeye devam eden bu beyin bölümünün yoksullu¤a efllik eden stres, kronik açl›k, sigara tüketimi, demir eksikli¤i, kötü çevre koflullar› gibi faktörler taraf›ndan olumsuz etkilenebilece¤ini ileri sürmektedirler. Güney Afrika’da beslenme yetersizli¤i olan çocuklar›n MRI görüntülerinde, açl›¤a ba¤l› olarak beyin dokular›n›n küçüldü¤ünü ve 90 günlük beslenme sonras› belirgin iyileflme oldu¤u gösterilmifltir. Demir eksikli¤i yoksul çocuklarda s›k görülen bir sorundur ve uzun süren demir eksikli¤inin entelektüel geliflmeyi olumsuz etkiledi¤i, bunun geri dönüflsüz olabilece¤i ve a¤›r demir eksikli¤inin hafif derecede mental gerili¤e neden oldu¤u bilinmektedir. Ayr›ca demir eksikli¤inde kaslardaki “aerobik çal›flma kapasitesi” nin azald›¤› ve bunun da çocuklarda yorgunlu¤a neden olabilece¤i ileri sürülmektedir. 65 Yoksullu¤un ve açl›¤›n biyolojik etkileri kadar psikososyal ve davran›flsal etkileri de önemlidir ve bu konuda genifl bir literatür vard›r. Araflt›rmalara göre yoksul ailelerin çocuklar›nda “sald›rganl›k”, “hiperaktivite” ve “huzursuzluk” s›k görülen özelliklerdir. Bu çocuklar huzursuz ruh halleri ve yorgunluklar› nedeniyle baflka çocuklarla birlikte olmakta güçlük çekerler. Yoksul çocuklar aras›nda depresyon ve intihar giriflimi daha fazlad›r ve bu nedenle ruh sa¤l›¤› kliniklerine daha s›k baflvurmaktad›rlar. Yoksul çocuklar›n alg›lama fonksiyonlar›nda ve ö¤renme kapasitelerinde azalma bildirilmekte, bu çocuklar›n testlerde düflük skor yapt›klar› ve okul baflar›lar›n›n düflük oldu¤u gözlenmektedir. Hem davran›fl sorunlar› hem de s›k hastalanma nedeniyle okula gidemeyen yoksul çocuklar aras›nda s›n›fta kalma ve okul idaresi taraf›ndan cezaland›r›lma oran› yüksektir. Son y›llarda yoksullu¤un çocuklar›n entelektüel geliflmesi üzerindeki olumsuz etkisinin daha çok ev içindeki ortam üzerinden oldu¤u belirtilmektedir. Buna göre entelektüel geliflme için çocu¤un fiziksel sa¤l›¤› yan›nda evdeki fiziksel ortam, annenin çocukla iliflkisi, evdeki “kognitif stimülasyon” ve erken çocukluk bak›m› etkili olmaktad›r. Araflt›rmalar, yoksullu¤un bütün bu ara faktörleri negatif etkileyerek- karanl›k ev içleri, annenin e¤itimsizli¤i ve “tükenmiflli¤i”,eve gazete, dergi girmemesi, annenin çocu¤una bir fley okumamas› vb.- çocuklar›n entelektüel geliflmelerini bozmaktad›r. Yoksul çocuklar›n evleri ve yoksullu¤un yaratt›¤› di¤er sorunlar Kentlerin varofllar› yoksullu¤un cehenneme çevirdi¤i darac›k evlerle doludur ve o evlerde do¤an bebeklere bakarak toplumun çaresizli¤ini anlamak mümkündür. “Yoksulluk Halleri” kitab›nda “Yoksulun Evi”ni anlatan Ersan Ocak’›n gözlemlerine göre; ● Yoksullar›n evleri flehre uzakt›r, bu uzakl›k hem fiziksel hem de kültürel bir uzakl›kt›r, Evler kad›n›n mahkumiyet mekan›d›r ve kad›nlar bitip tükenmeyen ev ifllerini yaparak evde kalanlar›n bak›m› yaparlar, ● Yoksullar›n evleri genellikle sa¤l›ks›z çevre koflullar› içinde yer alan kalitesiz binalard›r. Bir baflka deyiflle fenni ve s›hhi olmayan evlerdir, ● 66 ● Evler defalarca y›k›l›p, yeniden yap›l›r, ● Eflya ya yok denecek kadar azd›r ya da çok fazlad›r, ● Oda say›s› yetersiz, hane nüfusu kalabal›kt›r, ● Balkon, kap› önü ve bahçe ayr›cal›kl› mekanlard›r, ● Yoksul evinin düflük seviyesi ile kendini özdefllefltirir, ● Yoksullar›n evlerinde babalar çok sigara içer ve anneler genellikle tükenmifltir. Ço¤u sinirli ve depresyondad›r. Say›labilecek daha birçok özelli¤i nedeniyle yoksullar›n evleri, çocuklar için hem sa¤l›ks›z bir fizik çevre sunmaktad›r hem de bu evlerin bulundu¤u mahalleler çocuklar›n erken yaflta sa¤l›ks›z davran›fllara (sigara tiryakili¤i, fliddet, erken ve güvenliksiz cinsel iliflki vb.) yönelmesine neden olur. Bu evlerde büyüyen çocuklarda so¤uk alg›nl›¤›ndan, ast›ma; menenjitden, idrar yolu enfeksiyonuna bir çok hastal›k daha s›k görülür. Yak›n zamanda yay›nlanan bir araflt›rma yoksul çocuklarda daha çok kemik k›r›¤› görüldü¤üne dikkat çekmektedir. Kendi yafl›tlar› oyun ça¤›n› krefl ve ana okullar›nda “erken çocukluk ça¤› e¤itim programlar›” görerek geçirirken, yoksul çocuklar her fleyi anneleri ve kendilerinden büyük kardefllerinden ö¤renirler. Bu evlerin anneleri ço¤u zaman baflka evlere temizli¤e gider ve kendi evine “tükenmifl” olarak döner. Bu nedenle yoksul evlerinde hem anne hem de baba fliddeti daha yayg›nd›r . anlat›lmaktad›r. Meksika Ulusal Beslenme Enstitüsü’nün müdürü bu duruma flu sözlerle dikkat çekmektedir: “Benim ülkemdeki yüksek beslenme bozuklu¤u oran› sürüklendi¤imiz d›fl borç bata¤›na ba¤l›d›r ve bu borçlar için ayr›lan ödemelerin bir gün ertelenmesi ile Meksika’daki tüm aç çocuklar›n kalori gereksinmeleri karfl›lanabilecektir.” Bu sözler uluslararas› ekonomik politikalar›n çocuk ölümlerinin yüksek kalmas›yla ne kadar ilgili oldu¤unu göstermektedir. UNICEF raporlar›na göre aralar›nda Türkiye’nin de bulundu¤u birçok geliflmekte olan ülkenin askeri bütçeleri sa¤l›k ve e¤itim bütçelerinin toplam›n› geçmifltir. Bu geliflmeler yaflan›rken Dünya Bankas› ve IMF gibi Uluslararas› kurulufllar yoksul ülkeleri e¤itim ve sa¤l›k harcamalar›n› azaltmaya zorlamakta, buna karfl›n askeri harcamalar›n k›s›lmas› konusunda sessiz kalmaktad›r. Bu gerçeklerin ülkemiz için de geçerli oldu¤u herkes taraf›ndan bilinmektedir. Çocuk yoksullu¤unun temelinde ülkelerin yoksullaflmas› kadar, toplumsal eflitsizlikler de rol oynamaktad›r. Son ekonomik krizden sonra ülkemizde kifli bafl›na gelir 2600 dolar civar›na düflmüfltür ama bu ortalama gelir gerçe¤in çok az bir k›sm›n› yans›tmaktad›r. Oysa UNDP 2002 Raporuna göre ülkemizde en fakir %10 nüfus, milli gelirin % 2.3’üne sahipken, en zengin % 10’u milli gelirin % 32.3’ne sahip olmaktad›r. Çocuk yoksullu¤unun gerçek nedeni bu rakamlara yans›yan ve giderek artan sosyal eflitsizliklerdir. Bu nedenle Amerikan Çocuk Hekimleri Akademisi’nin 1993’deki y›ll›k toplant›s›nda diplomas›z bir köy sa¤l›k görevlisi olarak konuflan David Werner’in sözleri hepimiz yol göstermektedir: “Temeli büyük ölçüde sosyal ve politik nedenlere dayanan sorunlar›n çözümü için tümüyle t›bbi ve teknolojik çözümler aranmaktan vazgeçilmeli, yönümüzü toplumsal eflitsizliklerin azalt›lmas›na çevirmeliyiz” Çocuk Yoksullu¤unun Arka Plan› ve Öneriler Asl›nda çocuk yoksullu¤unun arka plan›nda hem global hem de ülkelerin kendi içlerindeki eflitsizlikleri artt›ran “küreselleflme” bulunmaktad›r. Otuz Trilyon Dolarl›k global ekonomi dünya nüfusunun yar›ya yak›n›n›n yoksulluk alt›nda yaflamas›na ald›rmadan daha çok kar elde etmek için bütün dünyadaki insan bedenlerini bir tüketim ayg›t›na dönüfltürmeye çal›flmakta ve esas tahrip edici etkisini de insan biyolojisi üzerinde göstermektedir. Geliflmekte olan ülkelerin kaynaklar› ulusalararas› mali piyasalar taraf›ndan emilmekte, öte yanda ise iyi iflleyen piyasalar›n herkese yiyecek, sa¤l›k, bar›nma sa¤layaca¤› masal› 67 Bütün bu bilgiler ve de¤erlendirmeler sonucunda yoksullu¤un çocuklar üzerindeki etkisini azaltmak veya yok etmek için afla¤›daki öneriler yap›lm›flt›r. 1. Çocuk yoksullu¤unu izlemek, etkilerini kamuoyuna anlatmak ve çözümler üretmek üzere “Ulusal Çocuk Yoksullu¤u Merkezi” kurulmal›d›r. 2. Ülkemizdeki iflsizli¤i azaltacak ve toplumsal eflitsizlikleri düzeltecek bir sosyal program acilen bafllat›lmal›d›r. Bu amaçla savunma harcamalar› azalt›lmal› ve bu kaynaklar sa¤l›k ve e¤itime kayd›r›lmal›d›r. 68 Kaynaklar 3. Kaynaklar›n kullan›m›nda en dezavantajl› çocuklara öncelik verilmelidir. 4. Çocuklar›n hepsini sa¤l›k güvencesi sa¤layacak “Çocuklara Ücretsiz Sa¤l›k Hizmeti” yasas› ç›kar›lmal›d›r. 5. Bu yasa ç›k›ncaya kadar “Yeflil Kart” uygulamas› kapsam› geniflletilerek sürdürülmelidir. 6. Ülkemizdeki temel sa¤l›k hizmeti sistemi güçlendirilmeli ve bütün do¤umlar›n e¤itilmifl sa¤l›k personeli taraf›ndan yap›lmas› sa¤lanmal›d›r. 7. Baflta düzenli geliri olmayan aileler olmak üzere devlet do¤an bütün çocuklara koflulsuz ve karfl›l›ks›z ekonomik yard›m yapmal›d›r. Örne¤in ‹ngiltere’de bu yard›m 1. çocuk için haftada 15 £, di¤er çocuklar için haftada 10 £’dir. Ülkemizde ise yaln›zca memur ve iflçilere çok düflük miktarda (ayda 2 milyon TL civar›nda) çocuk yard›m› yap›lmal›d›r. Bu yard›m hem en az ayda 50 dolar civar›na ç›kar›lmal› hem de esas olarak en dezavantajl› çocuklara verilmelidir. 8. Okul Sütü projesi bütün kamu ilkö¤retim okullar›na yayg›nlaflt›r›lmal› ve okullarda yemek verilmelidir. 9. Yoksullar›n yo¤un olarak yaflad›¤› mahallelerde ücretsiz krefl ve ana okullar› aç›lmal›d›r. 1. Alaimo K,. Olson CM,. Frongillo EA. Food Insufficiency And American School-Aged Children's Cognitive, Academic, And Psychosocial Development Ped›atr›cs 2001;108. 44-53 2. Arslan S. Yenido¤an Sa¤l›¤› ve Temel Yenido¤an Bak›m›, I.Ulusal AnaÇocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001 3. Bircan Z, Kervanc›o¤lu M, K›l›nç M, ‹nci D. Güneydo¤u Anadolu’da Kronik Böbrek Yetmezli¤i, Sürekli T›p E¤itimi Dergisi 1995; 4: 366-67 4. Bora A. “Olmayan›n Nesini ‹dare Edeceksin?”: Yoksulluk, Kad›nlar ve Hane”, Necmi Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri:Türkiye’de Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görüntüleri içinde, Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nlar›, 2002 5. Boratav K. ‹stanbul ve Anadolu’dan S›n›f Profilleri. Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 1995 6. Center on Hunger and Poverty. The Consequences of Hunger and Food Insecurity for Children, Waltham, 2002 7. Curran JS, Barness LA. Nutrition, in (eds.) Richard E. Behrman, Robert M. K›l›egman, Hal B. Jenson Nelson Textbook of Pediatrics, W.B. Saunders Company, 2000 10. Ev içlerinde sigara içilmesine karfl› kampanya bafllat›lmal›d›r. 11. Annelerin sa¤l›k e¤itimine önem verilmeli, do¤um yapan bütün kad›nlara emzirme e¤itimi yap›lmal›d›r. 8. Erdo¤an N. Yok-sanma: Yoksulluk-Maduniyet ve “Fark Yaralar›”, Necmi Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri:Türkiye’de Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görüntüleri içinde, Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nlar›, 2002 9. Ertem ‹. Çocuk Hekimli¤inde Yeni Bir Dal: Geliflimsel Pediatri, I.Ulusal Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001 10. Fleitlich B, Goodman R. Social Factors Associated with Child Mental Health Problems in Brazil: cross sectional survey BMJ 2001;323:599-600 69 70 23. Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›,1993 11. Golub M,Gorman K,McGregor SG, et al. A reconceptualization of the effects of undernutrition on children’s biological, psychosocial, and behavioral development. Social Policy Report 1996;10:1-32 24. Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›,1998 12. Gou G, Harris KM. The mechanisms mediating the effects of poverty on children’s intellectual development. Demography 2000;37:431-437 25. UNICEF. The State of the World’s Children 2001. New York: UNICEF, 2001 13. Güngör N, Arslanian SA. Nutrional Disorders: Integration of Energy Metabolism and Its Disorders in Childhood, in (ed.) Mark A. Sperling Pediatric Endocrinology , Saunders 2002 26. UNICEF. The State of the World’s Children 2002. New York: UNICEF, 2002 14. Hatun fi. Çocuk Haklar› Sözleflmesi ve Türkiye’de Çocuklar›n Sa¤l›k Hakk›, I.Ulusal Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001 15. Hatun fi, Babao¤lu K, Gökalp AS. Çocuk sa¤l›¤› için önemli bir sorun: sa¤l›k güvencesi. 45. Milli Pediatri Kongresi Kitab›, 2001 16. McLellan F. Countering poverty's hindrance of neurodevelopment. The Lancet 2002 359; 17. Ocak E. “Yoksulun evi”, Necmi Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görüntüleri içinde, Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nlar›, 2002 18. Özcebe H. Ülkemizde Çocuklar›n Büyüme ve Geliflmesinin Durumu, I.Ulusal Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001 19. Reading R. Poverty and the Health of Children and Adolescents. Arc Dis Child 1997; 76. 463-467 20. Smith R. Countering Child Poverty. BMJ 2001; 322:1137-38 21. Stark AD, Bennet GC, Stone DH, Chishti P. Association between childhood fractures and poverty: population based study. BMJ 2002;324:457 27. UNICEF. Poverty Reduction Begins with Children. New York: UNICEF, 2000 28. UNICEF. Poverty and Children: Lessons of the 90s for Least Developed Countries. New York: UNICEF, 2002 29. United Nations Development Program (UNDP). Human Development Report 2002.New York : UNDP, 2002 30. United Nations Develpoment Program (UNDP). Povery Report 2000 New York : UNDP, 2000 31. Weinreb L, Wehler C,Perloff J, et al. Hunger: Its Impact on Children’ Health and Mental Health. Pediatrics 2002; 110:1-9 32. World Health Organization. Infant and Young Child Nutrition. Geneva, Switzerland: World Health Organization, 2000 33. World Health Organization. The World Health Report 2002. Geneva, Switzerland: World Health Organization, 2002 34. World Health Organization. Better health for children. Geneva, Switzerland: World Health Organization, 2002 22. Stoll BJ, Measham AR. Children can’t wait: Improving the future for the world’s poorest children. J Pediatr 2001; 139: 729-33 71 72 ›slahhane, 6 iplikhane, 1 tahmishane, 1 muvakkithane, 1 su terazüsi, 1 su hayrathanesi, 15 Hanefi camii flerifi, 4 fiafii camii flerifi, 2 cami arsas›, 30 mescidi flerif, 11 türbe-i flerife, 1 Dar-ül kurra, 5 Tekke, 6 Medrese, 1 Rüfltiye mektebi, 11 ‹slam mektebi, 3 Ermeni mektebi, 1 Protestan mektebi, 1 Rum mektebi, 1 Rum Katolik mektebi, 1 Keldani mektebi, 1 Süryani mektebi, 1 Yahudi mektebi, 1 Zaptiye merkezi, 1 Polis ve 1 Redif deposu, 8 Kale kap›s›, 167 Kale ma¤zenleri (Burç odalar›), 13 Kilise, 1 Yahudi Havras›, 9 Böceklik, 11 Kasr, 149 Tarla, 308 Bahçe, 22 Kavakl›k, 85 Buz gölü, 17 Buzhane, 24 Bostan, 7 Ba¤, 1 Bak›r atölyesi, 1 Gümrük han›, 8 ‹slam kabristan›, 4 H›ristiyan mezarl›¤›, 1 Yahudi mezarl›¤›, Dicle kenar›nda iki odun iskelesi olup, toplam olarak 8099 muskalat ve arazi mevcut oldu¤u gösterilmifltir. YOKSUN, ÇÜNKÜ... fiehmus D‹KEN “ Ji vextê f›lle çûn, bereket jî çû “ * Bunun yan›nda mevcut nüfus cetvelinde ; 4781 erkek, 5033 kad›n Müslüman 3577 erkek, 3276 kad›n Ermeni 428 erkek, 403 kad›n Ermeni Katoli¤i 747 erkek, 687 kad›n Süryani 94 erkek, 80 kad›n Süryani Katoli¤i 508 erkek, 468 kad›n Keldani 179 erkek, 126 kad›n Rum 25 erkek, 30 kad›n Rum Katoli¤i 318 erkek, 332 kad›n Protestan 143 erkek, 137 kad›n Yahudi ki, toplam 21.372 erkek ve kad›n oldu¤u tespit edilmifltir.”** Hiçbir hal ve flart alt›nda unutmay› akl›mdan geçirmeyi düflünmedi¤im bir söz var: “‹nsanl›¤›n bafl›na gelmifl en büyük felaket yoksulluktur.” Ve devam› da var; “Felaket, bir fleylerin y›k›m›nda de¤il, yeniden yap›lamamas›ndad›r.” Peki biz bunca yoksullu¤u hak etmifl miydik? Ya da hep böyle yoksul ve yoksun muyduk? En az›ndan yaflad›¤›m flehir Diyarbak›r aç›s›ndan tablo hep böyle miydi? Biraz bu yönüyle irdelemek gerek diye düflünüyorum. 1860’l› y›llar›n Diyarbekir’inde yap›lan bir say›m; hem flehrin etnik mozai¤inin vars›ll›¤›n› hem de flehrin di¤er tüm varl›k göstergelerinin büyüklü¤ünü gözler önüne sermede önemli bir belge. Belge aynen flöyle : “Tarih Hicri 1286, ya da Miladi 1869; Diyarbekir merkezinde yap›lan say›m sonuçlanm›fl olup, afla¤›da aç›klanm›flt›r. Tahrir müdürlü¤ünden aç›klanan cetvele göre Diyarbekir’in merkezinde mevcutlar. Bir vilayet kona¤› ve harem dairesi, bir Liva hükümet kona¤›, Dört bin iki yüz yirmi dokuz (4229) hane, 1840 dükkan, 31 ma¤aza, 76 kereste ambar›, 8 han, 12 hamam, 34 kahvahane, 28 de¤irmen, 6 pirinç dingi, 24 bulgur dingi, 36 f›r›n, 159 ah›r, 288 arasa, 2 bekçi odas›, 2 samanl›k, 1 bal›kl› gusulhanesi, 12 bezirhane, 4 meyhane, 2 salahane, 1 kireçhane, 1 midmanhane (kefalet sand›¤›), 2 sabunhane, 2 direkhane, 1 menzilhane, 1 postahane, 1 cashane (alç›hane), 7 karakol, 29 dabakhane, 4 dabakhane odalar›, 1 hafl›rhane, 1 bardak atölyesi, 2 patrikhane, 1 t›marhane, 1 damgahane, 21 boyahane, 1 73 ‹flte hal böyle iken böyle... Demek ki; bir zamanlar do¤u dünyas› ile bat› dünyas›n›n kesiflme noktas›nda olan bu flehirde; her gülün de¤iflik kokusu, sabah›n da sahipleri varm›fl. Öyle bir flehirmifl ki, benim yaflad›¤›m bu flehir, taa 1880’lerde iki belediyesi varm›fl. Daha o dönemlerde Metropol bir flehirmifl koca Diyarbekir. Ve öylesine bir hofl görü varm›fl ki; flehri çepeçevre kuflatan 5.5 kilometrelik surlar›n tam orta yerinden çekilen bir hatt›n Dicle nehrine taraf olan k›sm›n›n belediye baflkan› H›ristiyan, meclis üyeleri ise Müslümanm›fl. Bat› taraf›na denk düflen belediyenin baflkan› da Müslüman, meclis üyeleri H›ristiyanm›fl.*** Ve bu hat da sak›n ola ki öyle Berlin duvar› gibi bir hat olarak anlafl›lmas›n. Evet yo¤unluklu oalarak Hristiyan ve Müslüman ço¤unluklu mahalleler olmakla 74 birlikte genellikle kar›fl›k yaflan›l›rm›fl. Nitekim bu yaflam biçiminin son demlerine nacizane bu sat›rlar›n yazar› da yetiflti. Ermeni komflular›m›zla gayet muhabbetle yaflard›k. Bizleri melül ve de mahzun b›rak›p gitmeden evvel. Bu kadar m›? Elbette hay›r. Bütün dinlerin temsilcilerinin alabildi¤ine birbirine sayg›yla yaklaflt›klar› ve paylaflt›klar› bir flehir Diyarbekir. Dedim ya, bu denli hofl görünün son demlerine neredeyse yüz y›l sonra, 1960’l› y›llarda ben de tan›k oldum. Süryanilerin Papaz› Horepiskopos Aziz Günel ile Müftü Molla Halil Efendi’yi Gazi caddesinde beraber arz› endam eylerken bu gözler gördü. Uygulana gelen ekonomi politikalar› çok fleyler al›p götürdü. Bu gün bunlar tart›fl›lm›yor. Küllenen örtünün alt›ndakini kimseler deflelemek istemiyor. Zengindik... Hem de nas›l (m›) ? Anlatay›m. 1927 y›l›nda sanayi say›mlar› envanteri yap›lm›flt› koca ülkede. ‹pekli dokuman›n önemli merkezi olarak sonuç vermifl ve tarihe kay›t düflmüfltü Diyarbekir. ‹stanbul’dan sonra ikinci merkez olarak kabul görmüfltü. 700’ün üzerinde dokuma atölyesi ile nam salm›flt› Diyarbekir ipeklileri, puflileri ve mantin kumafllar›. Türkü bestelemifllerdi güzel sesli Süryani ipekli dokumac›lar; demifllerdi ki: “Damda pufli ifllerem, K›z yana¤›n difllerem, Seni bahan verseler Saç ba¤›n gümüfllerem.” Gittiklerinde zengindik. Evet evet yanl›fl duymad›n›z zengindik. Gittiler ve yoksul düfltük. O günlerde Diyarbekir’in el sanatlar› Münih fuar›nda dünya aleme yüz görümlü¤ü olarak sunuluyordu. Bu günlerdeyse nümunesi, çeyiz sand›klar›nda antikâ kabilinden bile bulunmuyor. Kelaynak kabilinden bir ikisi kalm›fl eski puflici ustalar›n›n esamesi bile okunmuyor kadir, k›ymet bilmezlerin dünyas›nda. Gittiler. Onlardan yoksun da kald›k. Bu yoksunluk de¤iflik flekillerde yaralad› bizleri. Onlarla beraber yaflarken “biz” ne kadar bizdik. “Onlar” ise ne kadar onlard›? Belki ayr›m›nda bile de¤ildik. Hepimiz koskoca bir bizdik, bu kadim mekânlarda. Ama flimdi “onlar”s›z ne kadar “biz”iz bu yaral› ve de parçal› bulut(suz)lu co¤rafyada... Her fley o kadar tek düze ki; mekânlar› adeta virane baykufl yuvas›... Peki onlar gittikleri mekânlarda, yaban ellerde kurduklar›n› sand›klar› gettolarda mutlular m›? Bin defa hay›r... Kendi yaflam al›flkanl›klar›n› tafl›yorlar o garip diyarlara. Uyum sa¤layamay›nca da telef olup gidiyorlar. Özcesi, onlar da yoksun. Kendi diyar›ndan, kendi köklerinden yoksunlar. Sürgünlük diyorlar flimdilerde, ad›n› dahi koymakta zorland›klar› bu telefata... Bu paralay›c› ac›n›n duygusal ritmidir belki de bu sat›rlar›n yazar›na dil veren; Her Gidifl Bir Yitifltir. Yetmemiflti. Devam›n› da getirmifllerdi. “vakitlerden bir vakit gitmifltiniz bu diyardan mahzun” “Haram sudan atlad›m, Mantin çarflaf toplad›m, Murad›m olsun diye Her derdine katland›m.” Gittin... fiimdi dönmek telafl›ndas›n. Ve lâkin Her gidifl, Dönüflün hüznüne gebe. ‹flte o puflileri, mantin çarflaflar›, ipeklileri ve telkârîleri oya gibi iflleyen Ermeni, Süryani ustalar aram›zdan ayr›ld›lar! Giderken sanki sanatlar›n› da beraberlerinde götürdüler. Bu gün 1700 y›ll›k Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesinin arkas›ndaki, halen ad› “Puflici Sokak” olan mekân›nda yürüdü¤ümde o sesleri duyar gibi oluyorum. 75 76 Bal›kç›lar bafl›ndaki Taflç›lar kahvesinin yerinde Yeller es(mi)yor. Ne tafl kald›, Bu flehrin teflkalesinde Ne de tafl› nak›fl nak›fl iflleyen Ermeni, Süryani ustalar. Bir flark› vard›. An›msars›n, belki de ! Hani, “Diyarbekir flad akar” Diye bafllard›. Diyarbekiri sorarsan, fiad akm›yor art›k. Senin bildi¤in flehir fiadumand›. fiark›daki na¤melerde kald›... Eskiler al›ram Nidal› ünlemelerinin ses verdi¤i, Darac›k küçelerin sâkinleri, Moflêler gidince, ‹¤neli beflik muhabbeti de bitti. Kar›flacak moflê de kalmad› bu flehirde. Hançepek demifltin ya. Bofluna arama “Gavur”u gitmifl Mahallesi kalm›fl(m›). Sürdüler Telkâri ustas› Kadim kardefl Süryanileri. Marangoz Xaço vard›, Bir zamanlar. Sen iyi bilirdin. fiimdilerde yok. Oysa ne de güzel ‹pek böcekçili¤i yapard›, Surlar içindeki evinin bir köflesinde. Sonras›nda “mehlem›z doli Süryani” dediler. Yalan, Külliyen yalan usta. Mahlemizde yok Süryani. Süryanisiz anadan üryan bu memleket flimdilerde. Mor menevfle moor diye ba¤›ranlar›n, Gölgesinde solukland›¤› Hercai menekflelerin s›rdafl›, Dutlara da k›yd›lar usta. Gidenlerin ard›ndan “iyi oldu ki gittiler “ diyenler. Timsah gözyafl› döküyor bu gün, Haberin var m› ? Sen Yine de bil. Öylece gel usta... Kozalar örülmeyen Bu flehirde, Böcek de kalmad›, ‹pek de. K›na yaks›nlar münasip yerlerine. 77 78 Giderken, Melül, mahzun b›rakt›klar›n, Dönüflünde yok art›k, Bilesin. Sana kalan, Bir tutam hüzün, Bolca göz yafl›, Ve bir de Giderken Ard›nda b›rakt›klar›n› BULAMAMAKTIR... * Ne zaman ki H›ristiyanlar gittiler, bereket de onlarla beraber gitti. ** Diyarbekir Salnameleri, 1869-1905. ***Diyarbekir Salnameleri’nden. 79 YOKSULLUK YARDIM MÜSLÜMANLIK Abdurrahman ARSLAN Bu toplant›da üzerinde durmam istenen esas meseleyi söz konusu etmeden önce, konu d›fl› görünse de, baz› noktalara de¤inmekte fayda bulunuyor. Meselenin daha anlafl›l›r k›l›nmas› için evvela ‹slam’›n insan haklar› meselesinde baz› hususlar› farkl› bir diyalektik iliflki içinde kurgulamaya tabi tuttu¤unu belirtmeliyim. ‹slam’da haklar meselesi günümüzde yayg›n flekilde kabul gördü¤ü gibi “devlet merkezli” de¤ildir. Di¤er bir ifadeyle bu meselenin öncelikle “veren” ile “alan”; veya bir otorite olarak “devlet” ile hak sahibi “birey” aras›ndaki iliflki fleklinde ortaya koyulmad›¤›n› görüyoruz. ‹slam’›n hak elde edilmesindeki bu iki kutuplu iliflkiyi, baflka bir “konumland›rma” biçimi içinde söz konusu etti¤ini söyleyebiliriz. Aç›kl›¤a kavuflturmak için örneklersek: Sözgelimi günümüzde birey’in korunmas› ve güvenlik sorunu “haklar”da aran›r ya da teminat alt›na al›nmaya çal›fl›l›rken; ‹slam bunu bizzat adaletin kendisinde ve onun, toplumun kendisinin de sorumlu tutuldu¤u uygulanmas›nda aramaktad›r. Burada meselenin “haktan” çok baflkalar› için -toplum veya devlet olabilir- “görev” fleklinde kavramsallaflt›r›lm›fl olmas› dikkat çekici bir husustur. Yine örneklersek; mesela özgür olma hakk›, öncelikle baflkalar›n› köle yapmamak ve/veya tahakküm alt›na almama “görevi” fleklinde tan›mlan›yor. Yine bu ba¤lamda düflünce özgürlü¤ünü ele al›rsak; düflünce özgürlü¤ü her fleyden evvel do¤ruyu ve hakikati –bir bedeli de olsa- söyleme “görevi” fleklinde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Tabii ki konunuzla ilgili olan ekonomik haklar meselesi de yine karfl›n›za zorunlu bir “görev” fleklinde ç›k›yor. Yani hayat›n devam› için hem kazanma hem de bu kazanc›n bir k›sm›n› bir görev olarak ihtiyaç içindeki yoksullara da¤›tmak fleklinde tan›mland›¤›n› görmekteyiz. Di¤er bir ifadeyle yoksullara yard›m, kazanc›n tan›mlanm›fl biçiminde içkin olarak bulunmaktad›r. 80 fiimdi bu toplant›da üzerinde durmam istenen esas meseleye gelmek istiyorum. Konu: “Yoksullukla mücadele yollar› ve insan haklar›” çal›flma grubu için, “Vak›flar›n yard›m götürme anlay›fl›n›n insan haklar› ve insan haysiyeti aç›s›ndan sorgulanmas›” meselesiyle ilgili olacak. Burada meseleyi, bir bütün fleklinde olmaktan çok, birbiriyle iliflkili üç ayr› hususa de¤inerek ele almaya çal›flaca¤›m. Daha sonra bu çerçeve içinde baz› k›sa karfl›laflt›rma ve irdelemenin kendili¤inden ortaya ç›kaca¤›n› düflünüyorum. Üzerinde durmaya çal›flaca¤›m meseleyi nicelik ve nitelik cihetinden anlafl›l›r k›labilmek için; söz konusu meselenin ‹slam’daki teorik ve Müslümanlar›n tarihsel/toplumsal prati¤inden hareket etmenin daha do¤ru olaca¤› kan›s›nday›m. Teorik temel ve prati¤e iliflkin toplumsal kültür, bu sebeple üç husus üzerinde durmam›z› getirmekte. Bu üç husustan ilki: Her fley gibi bugün yoksullara yap›lan yard›m›n da içinde gerçekleflti¤i yaflad›¤›m›z sosyal/kültürel gerçekli¤in bask›n özelli¤iyle ilgilidir. ‹kincisi; yoksullara yard›m kavram›n›n kendisiyle; yani mesele önce ‹slam’da kazanç, sonra da yoksul veya insan›n kavramsallaflt›rd›¤› biçimiyle “ihtiyaç içinde olanlar” için öngörülen yard›m ve bu yard›m›n özelli¤iyle ilgilidir. Üçüncüsü de; bir yard›m arac› olarak vak›f kurumunun ilkeleri ve özelli¤iyle ilgili olacakt›r. I Yoksullu¤u bir insan haklar› ihlali olarak görmek; öncelikle onun yaflanan sosyal gerçeklikten ya da bu gerçekli¤i infla eden de¤erlerden ba¤›ms›z ele al›namayaca¤›na iflaret etmesiyle önem tafl›yor. De¤erlerden bahsediflim iktisadi ya da s›n›fsal iliflki türünden çok; yard›m› ve yoksullukla mücadeleyi, öncelikle toplum ve onu oluflturan insanlara yönelik bir sorun olarak görmemiz gerekti¤ini düflünmemdendir. Aksi halde yard›m›n esas öznesi olarak, her fleyde oldu¤u gibi bu meselede de, karfl›m›za yine devlet ç›kmaktad›r. Kiflisel olarak bu durumu modern devlet lehine toplumun güçsüzlefltirimi olarak görmekteyim. Dolay›s› ile bu kabul, haklar söylemi içinde yoksullukla mücadelenin ayn› zamanda nas›l bir sosyal varolufla iflaret etti¤ini gözard› etmememizi istiyor. Zira birey eksenli söylem birçok kültürün iflaret etti¤i sosyal varolufl tarz›ndan ba¤›ms›z say›lam›yor. Öyle görünmesine ra¤men, bunu ifade ederken maksad›m kültürel görecelik bahsini söz konusu etmek de¤ildir. Esas söylemek istedi¤im, burada ‹slam dinini de göz önüne ald›¤›m› hat›rlatarak, afla¤› yukar› her 81 kültürün kendi ba¤lam› içinde yoksullu¤u tan›mlama ve yoksullara yard›m meselesini kendi e¤erleri vas›tas›yla normatif iliflkilere dönüfltürerek güvenceye alma tarz›d›r. Bu haliyle yoksullara yard›m, gündelik hayat› infla eden sosyal iliflki a¤lar›n›n içinde her an bizi sorumlu tutan ya da hat›rlamak durumunda kald›¤›m›z bir meseleye dönüflmekte. Ne var ki, günümüzde art›k her an duymaktan çok, zaman zaman ve özel gayretlerle hissetti¤imiz bu sorumluluktan dolay›; bugün genelde dünya, özelde Türkiye ölçe¤inde kendini yavafl yavafl gösteren yoksullu¤un yeni bir çeflidiyle; ve bu yoksulluk karfl›s›ndaki insan›n almaya bafllad›¤› yeni bir tutumla karfl› karfl›ya geliyoruz. Acaba bu yoksullu¤un kayna¤› nereden gelmekte? Buna cevap olarak sosyoekonomik düzeni ve özellikle küreselli¤in öngördü¤ü yeni ticari iliflkileri sayabiliriz. Biliyoruz ki bunlar son y›llarda içinde h›zla yaflamak durumunda oldu¤umuz yeni süreçler ve oldukça önemli yeni sosyal iliflki a¤lar› infla etmekteler. Fakat burada yoksullukla ilgili ihmal edilmemesi gereken baflka, ama fazlas›yla önemli bir boyut daha bulunuyor; o da içinde yaflamaya bafllad›¤›m›z sosyal gerçekli¤in kazanmaya bafllad›¤› yeni mahiyettir. Bu yeni gerçekli¤in öngördü¤ü iliflki biçimi G. Debord’un ifadesiyle “gösteriye” dayal› bir özellik tafl›yor. Görselli¤i temel alan günümüz kültürü her fleyi seyredebilmek için maddilefltirmekte, görünür hale getirmekte; bunun has›las› olarak her fleyi kendi anlam dünyas› içinde parçalanmaya u¤ratmakta. Bugün reddedemeyece¤imiz bir gerçek var ki, o da görselli¤in hayat›m›zdaki hegemonyas›d›r. Bu hegemonyay› meflrulaflt›ran kültürel ortam iletiflim araçlar›n›n geliflme ve yayg›nlaflmas›yla beraber karfl›l›kl› bir inflayla oluflmakta. G. Debord’un belirtti¤i gibi, böyle bir ortamda, her fley ya da her faaliyet tafl›d›¤› “gösterilme gücüyle” de¤er kazan›r duruma gelmifltir. Art›k üretimin, tüketimin, e¤itimin, ahlak›n, siyasetin oldu¤u kadar ibadet’in de görselli¤in dünyas› içinde yeniden üretildi¤i bir kültürel ortamda yafl›yoruz. Böyle bir ortamda dindarl›k ve ibadetin klasik tan›m›n›n içerik olarak, en az›ndan k›smen, anlam kayb›na u¤ramaktan kurtulamad›¤›n› görüyoruz. Görsellik, egemen oldu¤u bir toplumsal hayatta din ve dindarl›¤›n olan etkisini, Müslüman’›n dini faaliyetlerini belirgin flekilde formatlayarak göstermekte. Gösteri toplumu, ayn› zamanda “teflhirci” bir toplum olma özelli¤i tafl›yor. Bunun yeni bir sosyal varolufl tarz›na iflaret etti¤ini kaydetmemiz gerekiyor. Afl›r› bireyci kültür ve görsel iletiflim teknolojisinin yayg›nl›k kazand›rd›¤› yeni 82 kültür kodlar› mevcut bütün sosyal iliflki biçimlerini çözerek kendine uygun iliflkiler için yeni “sosyal yap›lar” infla etmekte. Bu yap›lar, bireysel ve toplumsal düzlemdeki bütün faaliyet biçimlerini de kendi içine alarak dönüfltürüyor. Dolay›s›yla her fleyi; ister özel ister mahrem, isterse dini olsun, kendi kavramsal ve maddi araçlar›n›n imkanlar›yla, ait olduklar› yerden ve ba¤lamdan konusal alana tafl›mas›yla ya da daha aç›klay›c› ifadeyle, bir “gösteriye” dönüfltürerek dikkat çekmekte. Her fleyi gösteriye dönüfltüren yeni bireyci idealler yoksulluk üzerinde de iki yönlü etkide bulunuyor. Biri yoksullu¤un ortaya ç›kan yeni haline zemin haz›rlamas›; di¤eri de, insan›n bu yoksulluk karfl›s›nda duyars›z kalmas›na ideolojik destek sa¤lamas›d›r. Böyle bir süreçte Müslüman’›n dininden edindi¤i sosyal rol ile kimli¤i aras›ndaki iliflkinin dönüflüme u¤rad›¤›n› görüyoruz. Genel olarak bu durumu bildi¤imiz iliflki biçimlerinin de¤ifliminden çok, bunu da aflan, mahiyeti ‹slam taraf›ndan onaylanmam›fl yeni bir dönüflümün iflareti sayabiliriz. Bunu, insano¤lunun derin bir “kalbi transformasyondan” geçmesi fleklinde nitelendirmenin do¤ru olaca¤› kan›s›nday›m. Muhtemelen bu durumda yeni bir yoksulluk biçiminden bahsetmeden önce; dönüflen ve nas›l bir flekil alaca¤› iyice kestirilemeyen yeni bir sosyal varolufl ve bununla alakal› yeni bir sosyal iliflki türünden bahsetmemiz gerekiyor. Zira söz konusu olan yeni yoksulluk biçimi, kalbi transformasyonla beraber neflvü nema bulan bu sosyal varoluflun has›las› olarak ortaya ç›kmakta. Bu sosyal varolufl ise “geleneksel” olan›n aksine, “geçicili¤i” esas almas›yla dikkat çekiyor. Bu durumda flunu söyleyebiliriz: süreklilik niteli¤i tafl›yan “geleneksel de¤er” ve bu de¤erlerin formatlad›¤› sosyal iliflki türünün bütünüyle çözülmesi ve / veya dönüflmesi neticesinde sosyal varoluflun dünyas›nda yard›m ortadan kalkmakta; bu da kendini bize, her zamankinden farkl› olan yeni bir yoksulluk türü olarak yans›tmaktad›r. Burada sorun, kanaat olarak, geçicili¤i esas alan sosyal gerçekli¤in kazand›¤› yeni özellikle alakal› bulunuyor. Yeni sosyal gerçekli¤in belirgin vasf› her fleyi iktisadilefltirerek gösteriye dönüfltürmesi, sonra da insan›n seyrine / tüketimine sunmas› oluyor. Böyle bir kültürel ortamda yoksul, yoksullu¤u gösteriye dönüfltüren araçlar›n nesnesi olmaktan kurtulamamakta. Bugün nihai amac› Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan, bu yüzden de gösteriye yani “riya”ya sapmadan yap›lmas› gerekirken; ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m›n –asla mazeret say›lamayacakböyle bir ortamda yerine getirilirken u¤rad›¤› dönüflümü, tafl›d›¤› önemden 83 dolay› gözard› edemiyoruz. Zira bu dönüflümle beraber; yard›m› bilinir k›larak, yani televizyonda reklam konusu ederek yoksullara bilhassa ramazan ay›nda da¤›tmak, öncelikle ramazan ay›n›n bir “tüketim ay›” olarak görülmesine kap› açmakta. Bunun yan›nda meselenin seri televizyon programlar›na dönüflmesi; asl›nda bu programlar› yard›ma muhtaç durumdaki yoksullarla ilgili olmaktan önce, bu yoksullara yard›m yapan kurumlar›n / kiflilerin kendileriyle alakal› “dramalar” olarak görmemizi gerektiriyor. II ‹slam’a göre ihtiyaçlar›n giderilmesi d›fl›nda kalan her kazançta yoksullar›n hakk› bulunur. Bu yüzden mal ve kazanç üzerinde mutlak bir hakimiyet veya tasarruftan bahsedemiyoruz. Kur’andaki bir ayetle de ( Kur’an 51/19) buyruldu¤u gibi; “Onlar›n mallar›nda muhtaç ve yoksullar›n haklar› vard›r.” Bunun yan›nda ‹slam kazanc›n belirli hükümler d›fl›nda, yani haram yollarla elde edilifliyle yoksulluk aras›nda iliflki oldu¤una dikkat çeker. Belki de bu yüzden kapsam› genifl olmas›na ra¤men yoksullar›; “ihtiyaç sahipleri” veya mahrum b›rak›lanlar” fleklinde nitelendirmektedir. Yoksulluk bu tan›m›yla ihtiyaç duyulan fleylerin yoklu¤unu ifade etmekte; muhtaçl›k buna iflaret ediyor. Bu muhtaçl›k iliflkisinin ilgi çekici bir tan›m›n› tasavvuf yapmakta. Tasavvuf ehli, Allah’tan baflka herkesi “yoksul” fleklinde tan›ml›yor; zira tasavvufa göre baflkas›na muhtaç olmayan tek varl›k Allah’t›r. Burada önce ‹slam’›n “ihtiyaç sahipleri” fleklinde kavramsallaflt›rd›¤› hususa aç›kl›k getirmemiz gerekiyor. Geleneksel ifadede “fakirlik” ve “yoksulluk” aras›nda fark oldu¤una vurgu yap›l›r. ‹lki bireysel bir tercihin, ikincisi ise içinde yaflanan sosyo-ekonomik düzenleme ve toplumun sorumlulu¤uyla alakal› bulunmaktad›r. Fakirler dünyaya ba¤l›l›k tafl›mayan; temel ihtiyaçlar›n› gideren, ama gönüllü olarak zenginlik peflinde koflmayan insanlar›n tutumuyla ilgilidir. Bu insanlar “hak” gasp›nda bulunmayanlar kategorisinde yer al›r. Buna karfl›l›k yoksullar, haklar› gasp edilen insanlar kategorisini olufltururlar. fiüphe yok ki yoksulluk insani olana iflaret eder; bu yüzden de insana sorumluluk yükler. Fakat ayn› zamanda biliyoruz ki ac›ma da insani bir vas›ft›r; ne var ki ‹slam’a göre yard›m, salt ac›ma duygusunun neticesi olarak de¤erlendirilemez. Böyle bir de¤erlendirme yoksula yard›m› sadece kiflisel bir tercih meselesi haline getirir. Halbuki ‹slam bu insani duyguyu ya da yard›m›, 84 insana bir “görev” olarak vermekte. ‹slam’a göre yoksullara yard›m etmek “farz” ama bununla birlikte yard›m, “insan›n cimrilikten kurtulmas›”, “kendi kendine iyilik ve yard›m etmifl olmas›” anlam›na geliyor. Fakat bu her fleyden önce “gizlili¤i” gerektiriyor. Dolay›s›yla yard›m meselesinin hassas boyutu, onun mümkün oldu¤u kadar aflikâr yap›lmamas›d›r. Yard›m› yapan›n yapt›¤› yard›m› anmas›, yani art›k günümüzde aç›kça görmeye al›flt›¤›m›z gibi, onun kamusal alana tafl›nmas› ve / veya televizyonlarda aflikar k›l›nmas› ‹slam’da yasaklanm›flt›r. Zira Kur’an yard›m› bafla kakmadan ve anmadan verin (Kur’an 2/262) demektedir. Yard›m› anmak “riya” say›ld›¤›ndan elde edilecek bütün sevab›n heder olmas›n› (Kur’an 2/264) do¤urmakta. Bir hadiste de belirtildi¤i gibi yap›lan› anmak, sadakan›n Allah kat›nda kabul edilmeyece¤ine sebep olmaktad›r. Yard›m meselesi tasavvuf ehlince daha derin bir boyutta tahlil edilmifltir. Mutasavv›flara göre “anma” önce kayna¤›n› kalpte bulur, sonra da dilde ve insan›n di¤er azalar›nda kendini gösterir. Bunun sebebi yard›m yapan›n kendisinin yoksula ba¤›fl ve ihsan’da bulundu¤unu zannetmesindendir. Halbuki bu bir yan›lg›d›r. Çünkü yard›m, yard›m edenin bizzat kendisini temizleyip cehennemden koruyaca¤›ndan, bu iliflkide ba¤›fl ve ihsan›n gerçek sahibi yoksulun kendisidir. E¤er yoksul yard›m› kabul etmeseydi, borç / görev, verecek olan›n boynunda kalacakt›. ‹flin asl›, yoksulu minnet alt›na almak de¤il, yoksula minnet etmektir. Zira yard›m› kabul eden yoksulun eli, bir Peygamber sözünde belirtildi¤i gibi, asl›nda Allah’a vekalet etmektedir. Bu hususiyetle yard›m Allah’›n hakk›n› ait oldu¤u yere teslim etmek olmakta, yoksul da hakk›n› Allah’tan alm›fl olmaktad›r. ‹slam’a göre Müslüman’›n yoksula yapt›¤› yard›mda üç sebep bulunur. Müslüman, ya Allah’›n r›zas›n› kazanmak, ya Allah’a duydu¤u flükrün bir ifadesi, ya da cimrilik denen kötülükten kurtulmak için yard›mda bulunur. ‹slam yard›m› iki kategoriye ay›rm›flt›r. Biri zorunlu; biri de nafile dedi¤imiz, iste¤e ba¤l› yard›m çeflididir. Zekat zorunlu; infak ve sadaka gibi olanlar da iste¤e ba¤l› yard›m kategorisine girmekte. ‹slam dini öngördü¤ü yard›m›n yine “gizli” ve “aç›k” olmak üzere iki flekilde da¤›t›lmas›n› istemektedir. Bu yüzden de yard›m›n üç fleyle tamamland›¤› genel kabul halindedir. Bunlardan biri yap›lan yard›m› küçümsemek; biri, yard›m yaparken acele etmek; biri de, yap›lan yard›m› gizlemektir. Zira yard›mda temel ilke yard›mdan kaç›nmak, yani 85 gösteriflten uzak olma gere¤idir. Hatta bu hususla alakal› olarak yard›m›n Kur’anda gündüz oldu¤u kadar, gece de da¤›t›lmas›ndan bahsedilmektedir. ‹slam’da flartlara ba¤l› olarak yard›mda gizlilik esast›r. Bir Hadis’te, sa¤ elin verdi¤inden sol elin haberdar olmayaca¤› kadar gizli tutulmas› tavsiye edilir. Dolay›s›yla genel olarak uygulamada yard›m›n kimin taraf›ndan verildi¤inin bilinmemesi için yollar aranm›flt›r. Bu iflin daha çok geceleri ve mümkün oldukça arac›s›z yap›lmaya çal›fl›ld›¤›n›; böyle bir yolun uygulamada bir gelenek haline geldi¤ini görüyoruz. Bunun yan›nda yard›m›n gizli de¤il de aflikar yap›lmas› da söz konusudur. Yard›mda bulunmak baflkalar›na örnek teflkil edecek ve insanlar› yard›m yapmaya teflvik edebilece¤i yerlerde bu iflin aç›ktan yap›lmas› mahzurlu görülmemifltir. ‹slam alimleri Kur’an›n, “e¤er sadakalar› aflikar verirseniz o ne güzeldir” ayetinin buna iflaret etti¤i hususunda hemfikir kalm›fllard›r. Yani yard›m yapan, ya kendisini görenlere örnek olmak için verecek; ya da muhtaç olan aflikar flekilde yard›m istemifl olacakt›r. Müslümanlar›n tarihsel pratiklerinde bilhassa cami, köprü, vak›f, hastane, e¤itim kurumu gibi kamu yarar›na ait olan ortak ifllerde yard›m aç›ktan; yoksullara yönelik yard›m›n ise gizli flekilde yap›ld›¤›n›n gelenek halini ald›¤›n› söyleyebiliriz. Bu flartlar haricinde aç›ktan yap›lan yard›m›n baflkalar›nca bilinece¤i, dolay›s›yla yard›ma ihtiyac› olan› incitece¤inden, riya olarak nitelendirildi¤ini görmekteyiz. Zira Kur’ana göre yoksul, ekseriya halini a盤a vurmaktan üzüntü duyan kimsedir. III Üçüncü olarak ‹slam’da bir yard›m “arac›” olarak vak›f kurumuyla ilgili hususa de¤inide bulunmak istiyorum. Lugatlar “vak›f” sözcü¤ünün Arapça’da “durdurmak”, “al›koymak” manas›na geldi¤ini söylüyor. Fakat bir terim olarak Müslüman toplumlarda “dini”/sosyal bir kurumun ad› olma özelli¤i tafl›yor. fiu da var ki çok zaman “sadaka” sözcü¤ünün karfl›l›¤› olarak “vak›f” sözcü¤ü kullan›lm›flt›r. ‹slam tarihinde ilk vak›f uygulamas› Hz. Muhammed (s.a.v.) zaman›nda bafll›yor. Peygamber, Hz. Ömer’in sahibi oldu¤u mülküyle ilgili olarak yapt›¤› tavsiyede; “asl›n› sat›lmaz, ba¤›fllanmaz ve miras yoluyla intikal etmez fleklinde sadaka k›l; gelirini de fakirlere ba¤›flla” fleklinde tavsiyede bulunmas›yla ilk vak›f 86 olufluyor. Kur’anda vak›f sözcü¤ü geçmemekte; fakat kitapta zikredilen “Allah yolunda mal harcamak, mal›n› akrabaya, yetimlere ve yoksullara” vermek; “fakiri beslemek”; “sadaka vermek” gibi ayetlerin prati¤e dökülüflünde bir araç olarak vak›f kurumunun kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Ama bunun s›n›rl› bir kullan›m oldu¤unu belirtmeliyiz. Vakf›n ilk hukuki tariflerine f›k›h kitaplar›nda rastlanmakta; ama ‹slam tarihindeki bu müesseseyle alakal› hukukun oluflmas› ve geliflmesinin temelinde bir hukukçu olan Ebu Yusuf’un büyük katk›lar›n›n önemine dikkat çekilmekte. Ebu Yusuf’un görüflüne göre vak›f, vakfettim sözüyle gerçekleflip, vakfedenin mal› olmaktan ç›kar. Baz› alimlere göre de vakf›n gerçekleflmesi, mütevelliye teslim edilmesini gerektirmektedir. ‹slam tarihinde çeflitli amaçlar için farkl› adlar alt›nda çok say›da vak›f müessesesi kurulmufltur. Ne var ki Müslüman toplumun geliflmesinde müspet oldu¤u kadar menfi ifllevler de görmüfltür. Vak›f müessesesi ‹slam tarihinde zaman zaman, fakat bilhassa Müslümanlar›n son üç yüzy›ll›k tarihlerinde yo¤un flekilde istismar edilmifl ve kötüye kullan›lm›fl oldu¤unu tarih kitaplar›ndan ö¤reniyoruz. Fakat bunun –baz› vak›flarda giderek görmeye bafllad›¤›m›z gibi- günümüzde flahit oldu¤umuz yeni kullan›m fleklinden mahiyet olarak farkl› oldu¤unu kaydetmemiz gerekiyor. Vak›f müessesesi ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m vesilesinin yerine getirilmesinde yayg›n ve kullan›fll› bir iflleve sahip olmas›na ra¤men; Müslümanlar genel olarak yard›m›, daha çok yard›m›n veriliflinde gözetilmesi gereken teamül gere¤i, arac› olmaks›z›n do¤rudan ulaflt›rmay› tercih etmifllerdir. Bu gelene¤in bir cihetten günümüz konusall›k anlay›fl›na ve medyaya ra¤men bütün canl›l›¤›yla bugün de devam ettirilmekte oldu¤unu; di¤er bir cihetten de, toplumsal çözülüfle paralel olarak, giderek alan›n›n darald›¤›n› belirtmemiz gerekiyor. Yard›m›n art›k kurumlar arac›l›¤› ve bu kurumlar›n ça¤dafl mant›¤› içinde ihtiyaç sahiplerine ulaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤›n› görüyoruz. Bu de¤iflim, özellikle yard›m amaçl› vak›f müessesesini geçmifltekinden farkl› bir rolle öne ç›karmakta; vakf›n insanlarla olan iliflkisini nitelik olarak de¤iflime u¤ratmaktad›r. Vak›f, Müslümanlar›n ibadetlerinden biri say›lan “yoksullara yard›m” meselesinin pratik boyutunu teflkil eder. Günümüz toplumunda vakf›n edindi¤i yeni rol esas niteli¤i gizli kalmak olan söz konusu ibadeti bütünüyle aflikar hale dönüfltürmektedir. Bu, herkesi durumdan haberdar ederek daha çok yard›m yapma amac›yla kendini meflrulaflt›rm›fl bir pragmatizm olarak karfl›m›za ç›k›yor. 87 ‹slam hukukuna göre bir fleyin vakfedilebilmesi için, vakf›n mutlak mülkiyeti alt›nda bulunmas› gerekiyor. Bu vakfa ba¤›ms›z ve manipülasyona mahal b›rakmayan bir imkan açmakta. Bu ilkeyi gözönüne alarak günümüzün baz› vak›f uygulamalar›n› de¤erlendirdi¤imizde, ortaya ilgi çekici bir durum ç›kmaktad›r. Vak›flarca, mahiyeti flirketlere ait olan gelir kaynaklar›n›n yoksullara da¤›t›m› art›k günümüzde söz konusu olmaktad›r. Burada “her flirkete bir vak›f” mant›¤›n›n yayg›nl›k kazand›¤›n›; bunun da vakf›n geleneksel niteli¤inde bir dönüflüme u¤rayarak “ticari vak›f” dedi¤imiz farkl› bir kategoriyi oluflturmaya bafllad›¤›n› söyleyebiliriz. Di¤er bir ifadeyle bu, popüler kültürün dünyas›nda kendini, deyim yerindeyse, ekonomize eden/ticarilefltiren bir nitelik kazanmas›yla dikkat çekiyor. Mevcut sosyal muhayyile ve kurumlar› içinde, yard›m olarak ‹slam’›n öngördü¤ü ibadet, iyi niyetli bir çaba olarak kendini maksimize etmekte; daha çok yoksula ulaflmak için, daha çok kifliyi kat›lmas› için haberdar etmek istemekte, bu ise onun beslendi¤i kaynakla iliflkisini koparmakta, ifllevini sekülar hale getirmektedir. Burada sekülarli¤i “din” ve “dini-olmayan” fleklindeki dualist iliflki olarak anlamad›¤›m› belirtmeliyim. Sekülarli¤i daha çok, temeli Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan amaçtan uzaklaflma olarak nitelendiriyorum. IV Bu bölümde daha önce dile getirdi¤im baz› hususlara yeniden de¤inerek, k›sa da olsa tahlil ve de¤erlendirmelerde bulunmak istiyorum. Önceden de ifade etti¤im gibi, bugün nas›l bir sosyo-ekonomik “evrende” yaflad›¤›m›z, kan›mca hem yoksulluk hem de onunla ilgili mücadele aç›s›ndan önem tafl›yor. Günümüzde içinde yaflad›¤›m›z toplumsall›¤› bütünüyle görsellik/gösteri temelinde tan›mlamak mümkün olmasa da, görsellik her fleyi fleffaflaflt›rma ve bilinir k›lma iste¤i tafl›d›¤›ndan önemlidir. Görsellik ve fleffaflaflt›rma baflta özel alanlar olmak üzere toplumsal hayattaki her fleyi giderek yutmakta; daha önemlisi bu istek öncelikle bir sosyal iliflki tarz› fleklinde kendini ifade etmektedir. fieffaflaflma ve/veya görselli¤in bir sosyal iliflki tarz› haline gelmesi, onu ayn› zamanda ihtiyaca dönüfltürmekte; bu da üretim iliflkilerinin bir has›las› olarak her fleyin maddileflmesini mecburiyet haline getiriyor. Bunu, ihtiyaç karfl›lamaktan çok, tüketimi ön plana ç›kartan bir hayat biçimi saymak daha do¤ru olacakt›r. Bu hayat biçiminin içinde günümüzün sosyal etkinlikleri gibi, dinin öngördü¤ü “hay›r” iflleri de görsellik/fleffaflaflt›rma kültürü taraf›ndan 88 istila edilmifl haldedir. Bu yüzden de gösteri/fleffaflaflt›rma kendini tart›flma konusu olmaktan ç›karm›fl, do¤al bir durum olarak, mecburiyet fleklinde alg›lanmaya bafllanm›flt›r. Bu durumun giderek dünden oldukça farkl› bir “özneye” ve “sosyal varolufl” tarz›na iflaret etti¤ini kaydetmemiz gerekiyor. Bu sosyal varoluflu meflrulaflt›ran, günümüz zihniyetine hakim durumdaki “aç›kl›k” ve “fleffafl›k” ilkesinin önemli rolü bulunuyor. Di¤er bir ifadeyle toplumun fleffaflaflt›r›lma ilkesi, hayat evrenimize hakim içsellefltirilmifl ve kurumsallaflt›r›lm›fl “ethos”unu temsil etmekte. Ne var ki toplumun bütünüyle fleffaflaflt›r›lmas› vaadi bireyin özgürleflmesinden çok, kapitalizm lehine iflleyen bir süreç özelli¤i tafl›yor. Bu süreç ticarilefltirilmifl toplumsal faaliyetleri oldu¤u gibi, bu faaliyetlerin bir parças› olarak yoksullara yard›m› da fleffaflaflt›rmak istemekte; ya da bu faaliyet gizlilik/sakl›l›k içinde yap›ld›¤›nda, bunu kendi mant›¤›na ayk›r› bulmaktad›r. Bu yüzden hakim kültürel zihniyet ve bunu yeniden üretmeye imkan sa¤layan iletiflim teknolojisinin örgütledi¤i günümüz toplumsall›k tarz› veya kamusal kültürü; toplumun kendisine ait olan birçok fleyi kamusal alana tafl›yarak “aflikar” hale getirmekte, fleffaflaflt›rmakta ve “bilinir” k›lmaktad›r. Kendini her defas›nda yeniden üretme potansiyeli tafl›yan bu sürecin, çok zaman haber hakk› veya bilgilendirme, ayd›nlatma ad› alt›nda meflrulaflt›r›ld›¤›n› görüyoruz. Her fleyi bilinir k›lma iste¤i; her fleyi gösteriye/e¤lenceye dönüfltüren kültürel bir ortam infla etmekte; kamusal alan ya da televizyon ekran› bu gösterinin sahne ald›¤› “mekan›” temsil ediyor. fiüphe yok ki mesele sadece temsille s›n›rl› de¤il; bu, kamusal alan içinde yer alan her fleyin kapitalizm taraf›ndan “ekonomize” edilmesini de beraberinde getiriyor. De¤erler ve faaliyet biçimleri hem ticarileflmekte hem de fleffaflaflma sürecinden geçmektedir. Burada teflhir özgürlü¤ü simgelemekte; bu haliyle sosyal faaliyetin nihai amac›, bu ortam› var eden teknolojik araçlarla kendini görünür k›lmay› içeriklendirmifl olmas›d›r. Bugün nihai amac› Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan yoksullara yard›m, Müslümanlarca “kazan›m” olarak de¤erlendirilen böyle bir ortamda gerçeklefltirilmektedir. Daha önce de¤inmeye çal›flt›¤›m yard›mla ilgili ilkeler hat›rland›¤›nda, bunun Müslüman için gerçekten bir trajedi oldu¤u aç›kt›r. Ne var ki ‹slam buna trajedi de¤il, daha kötüsü “riya” demektedir. 89 Zira, önceden de de¤indi¤imiz gibi, ‹slam öncelikle yoksula yard›m›n gizlilik içinde olmas›n› istemektedir. Çünkü ‹slam’a göre yoksul, halini a盤a vurmak istemeyen biridir. Fakat günümüzde bir k›s›m Müslümanlar aç›kl›k ve fleffafl›¤›n kurumsallaflm›fl ethos’u içinde ‹slam’›n öngördü¤ü yard›ma; ticari vak›flar –yoksa Holdingler mi demeliyiz- ve kapitalizm lehine bir ifllev yüklemekte. Bu haliyle dinin ibadet sayd›¤› yard›m› yerine getirme faaliyetinin, pragmatizme düflmekten kurtulamad›¤›n› görüyoruz. Di¤er bir ifadeyle pragmatik talepler kendilerini yard›m format›nda içeriklendirmekte, bu ise hay›r iflinin hakim ticari iliflkiler lehine dönüflmesi olmaktad›r. Bu durumda söz konusu iliflki kendini ne kadar aflikar ve fleffaf hale getirir, yani gösteriye dönüfltürürse, kâr ve e¤lence garantisi o nispette artmakta; tabii ki televizyon programlar›n›n say›s› da ço¤almaktad›r. Kapitalizm ve onun kültürü dinin öngördü¤ü mahremiyet ilkesini kabul edebilecek bir mant›k tafl›mad›¤› gibi; ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m›n kazançtaki konumu; ve bu yard›mdaki gizlilik ilkesini de kabul edebilecek bir mant›¤›n sahibi de¤ildir. Söz konusu iliflki ve mant›¤› benimseme hususunda fazlaca istekli olan Müslümanlar›n; kazanc› oldu¤u kadar, Allah’›n r›zas›n› elde etmek üzere öngörülen yard›m› da, sözünü etti¤imiz mant›k/zihniyet içinde gerçeklefltirmeye bafllad›klar›n› görmekteyiz. Bunu ça¤dafl araç ve imkanlardan faydalanma fleklinde meflrulaflt›rmaya çal›flmalar› ise, meselenin di¤er trajik boyutunu teflkil ediyor. Halbuki bu, ‹slam’›n ibadet olarak nitelendirdi¤i yard›m anlay›fl›n›n Müslümanlar›n elinde kapitalizm lehine, ahlak d›fl› bir tutumla dönüfltürülmesidir. Burada yard›m, art›k bütünüyle yard›m yap›lan yoksulu nesnelefltiren, yoksulun bütün hissiyat›n› ticarilefltirme ve aflikarlaflt›rmay› esas alan bir iliflkiye dönüfltürmekte ve bu da teflhir edilmeyi gerekli k›lmaktad›r. bir k›sm›n›n seri televizyon programlar›na konu etti¤i yard›m meselesinde, büyük ticari kurulufllar›n reklam›n› yapmakta olmas›n›, yoksullu¤un oldu¤u kadar, ‹slam’›n da istismar› oldu¤unu söylemeliyiz. Burada ‹slam’›n sadece ac›ma duygusu uyand›ran “müsekkin” haline getirildi¤ini görüyoruz. Halbuki ‹slam yard›mdan önce “adalete” vurgu yapan bir dindir; bu ise sosyo-ekonomik bir “düzleme” ve onun tahliline iflaret etmesiyle önem tafl›r. Bununla birlikte yard›m›n da¤›t›m›nda flahit oldu¤umuz niteliksel dönüflümden biri de, bu ad alt›nda kurulan dernek ya da vak›flar›n sadece sermaye ve onun reklam›n›n yap›lmas›yla iliflkisi de¤il,; ayn› zamanda devletin idari kurumlar›yla da koordineli çal›flmay› tercih etmekte olmalar›d›r. Yak›n zamanda bir gazete haberinde bir kentin valili¤i ile bir ‹slami yard›m vakf›n›n ortaklafla çal›flmalar›ndan bahsediliyordu. Halbuki ‹slam zekat’›n d›fl›ndaki bütün yard›m faaliyetlerinin devletten ba¤›ms›z flekilde düzenlenmesini istemektedir. Dolay›s› ile Müslüman’a bir görev olarak verilen yard›m, bütünüyle bu iliflkinin d›fl›nda olmak zorundad›r; üstelik Müslümanlar›n tarihteki uygulamalar› da hep bu yönde olmufltur. Böyle bir kamusall›kta ya da Müslümanlara ait olan televizyonda yoksul, art›k konu mankenli¤i yapar durumdad›r. Söz konusu etti¤im gibi ‹slam buna, riya demekte ve fliddetle k›namaktad›r. Zira ‹slam’a göre gizli oldu¤unda yard›m, yard›m› yapan ile yard›ma muhtaç aras›ndaki bir iliflki fleklinde görülmez; bu, yard›m› yapan ile Allah aras›ndaki bir iliflki olma özelli¤i tafl›r. Gizlilik ilkesi ortadan kalkt›¤›nda yard›m, yard›m› yapan ile yard›ma muhtaç aras›ndaki iliflkiye dönüflmekte ve hay›r olmaktan ç›kmaktad›r. fiimdi gündelik hayat›n somut deneyimi içinde, bilhassa televizyonda flahit olduklar›m›z›n dehflet verici oldu¤unu söylemem gerekiyor. Müslümanlardan 90 91 ‹STANBUL SOKAKLARINDA ÇALIfiAN ve YAfiAYAN ÇOCUKLAR Abdullah KARATAY 1. Girifl Toplumsal olgular›n ortaya ç›k›fllar› ço¤u kez önce toplumun içinden tan›mlan›r; ‘bilimsel’ bilgisi genelde sonradan ortaya konur ve öncekine bir itiraz üzerinden yükselir. Bu çal›flmada da ‘sokak çocuklar›’ olarak tan›mlanan ve büyük ço¤unlu¤u sokak iflçisi olan kesimin öncelikle toplum taraf›ndan tan›mlanmas› sürecine arac›l›k eden ideolojik sürecin mekanizmas›na dikkat çekilmeye çal›fl›lacakt›r. Genel olarak d›fllay›c› bir ‘ötekiler’ söylemi üzerinden kurulan bu ‘bilim öncesi’ söylemin yaratt›¤› bilgisel deformasyonun etkisi incelenecektir. Daha sonra bilimsel-alan araflt›rmalar› ile bafllayan ve söylemde k›r›lmaya neden olan çal›flmalar irdelenerek; baz› çal›flmalar›n ortak verilerinden hareketle son on befl y›lda metropollerin yeni ve kal›c› misafirleri olan sokakta yaflayan/sokakta çal›flan çocuklar popülasyonu hakk›nda belli tasnifler vurgulanarak, bu çocuk gruplar› aras›nda ayr›mlar belirginlefltirilmeye çal›fl›lacakt›r. Sonuç k›sm›nda ise flehrin sürekli konuklar› olaca¤› düflünülen bu çocuklar için temel çözüm önerileri belirtilmektedir. ‹deoloji ise, bu anlam›n belli kifli ve gruplar lehine nas›l harekete geçirildi¤i ile ilgilenir"1. Foucault'ya göre geçmifl ideoloji anlay›fl› geçekli¤e iliflkin yanl›fl bilinç (ideoloji) ve do¤ru bilinç (bilim) gibi çok basit bir ayr›ma dayanmaktad›r; oysa ona göre sosyal, politik ve ahlaki dünyadaki olgular› anlatmak için kulland›¤›m›z ifadeler öyle basit bir flekilde do¤ru ya da yanl›fl olarak tan›mlanamazlar. K›saca söylemek gerekirse, gerçekli¤i betimlemek üzere o an kullan›lan dilin (söylemin), bir ifadenin, bir tavr›n bizzat kendisi neyin nihayetinde do¤ru ya da yanl›fl oldu¤una karar verilmesi sürecinde, ço¤u kez görülmez bir etkiyle varl›¤›n› hissettiriyor. Söylemin etkisi bir anlamda yayg›nl›¤› ve kabul görmesi ile iliflkilidir. 'Popüler' kavram›n›n çeflitli anlamlar› olmakla birlikte biz burada kavram›n 'yayg›n olarak be¤enilen, tüketilen'2 anlam›n› kulland›k. Dolay›s›yla popüler söylemler derken de (olumsuz içerik yüklemekle birlikte) yayg›n olarak, taraftar bulan veya tüketilen ve uygulay›c›lar üzerinde görünmez bir güç olan (ya da Demoklesin k›l›c› olan) söylemleri anlatmaya çal›fl›yoruz. Buradan ortaya ç›kt›¤› üzere bir söylemin yayg›nl›¤› ile gerçekli¤i daha çok yans›tmas› aras›nda zorunlu olarak bir do¤ru orant› olmayabilece¤i ileri sürülmektedir. Sokakta çal›flan çocuklar hakk›nda bu anlamda epey popüler söylemler üretilmekte; ve olay›n belki en vahim taraf› bu söylemlerin bazen yap›lan, yap›lacak ve yap›lmas› önerilen uygulamalar için bir dayanak olarak sunulmas›d›r. ‘Bafllang›ç’ derken ise 1990’larla bafllayan yeni dönem kastedilmektedir. Yoksa bilinmektedir ki, sokakta çocuklar›n çal›flmas› ve dilenmeleri ile ilgili olarak çözüm yönünde müdahalelerin tarihi çok daha geriye gitmektedir. Cumhuriyet öncesinde çeflitli savafllar sonucu ‹stanbul’a ak›n eden yoksul kesimin çocuklar›n› dilendirdi¤i ve ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda da ortaya ç›kan yokluk sonucu yoksul kesimlerin çocuklar›n› dilendirme veya sokaklarda olumsuz flartlarda çal›flmaya ittikleri bilinmektedir. Bu sorunlara yönelik olarak da dönemin kamu yöneticilerinin dilencilik ve sokakta çocuk çal›flt›rmaya karfl› baz› yasal ve uygulamaya yönelik önlemler ald›klar› bilinmektedir. 2. Bafllang›çta popüler söylemler vard›… Bir tür dil olarak söylem bir anlamda ideolojidir ya da geçmiflte sosyologlar›n ideoloji olarak tan›mlad›¤› sürece bugün için özellikle Foucault'dan sonra verilen add›r. Aradaki ayr›m ya da iliflkiye bak›ld›¤›nda ise, "söylem, en basit ifade ile, anlam›n dil içinde hareket etmesi ile ortaya ç›kan olarak tan›mlanabilir. 92 Ancak yeni ya da modern dönemin bafllang›c› olarak kabul edilebilecek 1990’l› y›llar›n bafl›nda özellikle ‹stanbul Beyo¤lu ile iliflkilendirilerek 1 Serpil Sancar Üflür, 1997, ‹deolojinin Serüveni, Ankara: ‹mge Kitabevi, s. 89. 2 Meral Özbek, 1994, Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski, ‹stanbul, ‹letiflim, s. 81 93 isimlendirilen ‘selpakç› çocuklar’ hakk›nda ilk popüler söylemler, bu çocuklar›n yap›lan bir araflt›rman›n sonunda belli bir isimle kategorileflmesinden çok ‘ötekiler’ olarak, ço¤u kez bir tek çocuk örne¤iyle tan›flmaya dayal› genellefltirmeler oldu¤u görülmektedir. Bafllang›çta yabana at›lmayacak yayg›nl›kta bir söylemde bu çocuklar›n terör örgütü ile ba¤lant›l› ailelerin çocuklar› olduklar› ve bu çocuklar›n arkas›nda karanl›k iliflkiler oldu¤u ima ediliyordu. Bilinçd›fl›na ya da aç›k alana çoklukla getirilmemekle birlikte kimi özel sohbetlerin konusu olmaya devam eden bu söylem türü için bilinçalt›na itildi¤i ve orada bast›r›lm›fl olarak korundu¤u söylenebilir. Bu olumsuz olarak nitelenebilecek popüler söylemlerin di¤er iki tanesi oldukça revaçta ve taraftar bulmaktad›r. Birincisi, bu çocuklar›n anne ve babalar›n›n asl›nda zengin oldu¤u, ihtiyaç sahibi olmad›¤›, bellerinde cep telefonlar› ile çocuklar›n› kontrol ettikleri ve çocuklar›n›n kazand›¤› paralarla keyif sürdükleri, ço¤unun zalimlik seviyesinde çocuklar›na kötü davrand›¤› ve çal›flmad›klar› zaman onlara iflkence uygulad›klar› ve çocuklar›n sokaklarda çal›flmas›n›n temel saikinin bu patolojik anne baba tutumlar› oldu¤u vs. fleklindeki anlat›d›r. Bu söylemin kayna¤› genellikle ya s›n›rl› tikel gözlemler olmakta ya da baflka popüler anlat›lar buna kaynakl›k etmekte. Her iki durumda da öznenin niyetinin olgunun tümünü anlamak, olgunun nedeni ve flimdiki durumunu çözümlemek oldu¤unu söylemek için elimizde herhangi bir iflaret yok. Söylemlerinin içeri¤i genellikle kötüleme, çocuk ebeveynlerinin olumsuz niyetleri ya da k›saca negatif faktörlere gönderme vard›r. Bunlar›n nedenler toplam› içinde varolmas› durumunda dahi ideolojik seçme yolu ile müdahale edilmesi ve öne çekilmesi resmin tümünün görülmesini engeller ve resmi tahrif sonucunu do¤urmakta ve bu bilginin güvenilirli¤ini engellemektedir. Sokakta çal›flan çocuklara iliflkin öne ç›kan bir di¤er söylem de bu çocuklar›n çok kazand›¤›d›r. Çocuklar›n do¤al koruyucusu ile olan güven iliflkisinin bozulmas› noktas›na gelen sürecin içinde çok çeflitli de¤iflkenler bulmak ve süreci bu yolla anlamak mümkün iken bu bütünlü¤ün tezahürlerinden sadece birisine vurgu yapmak yine ideolojik bir söylem kurgulamas› olarak görülmelidir. Çok kazan›yorlar tespiti; çocuklar›n niçin sokaklarda çal›flt›klar›n› aç›klamad›¤› gibi olaya müdahalenin meflru dayanaklar› aras›nda da yer alamaz, almamal›d›r. 94 Sokakta çal›flan baz› çocuklar›n dilenme yöntemleri kullanmalar› nedeniyle ve soka¤› çok uzun sürelerle kullanmalar› nedeniyle ‘sokak çocu¤u’ say›lmalar› ve sokakta çal›flan çocuklar›n sokak çocu¤u olarak dillendirilmesi bu alandaki önemli bir söylemdir. SHÇEK’in sokakta çal›flan ve sokakta yaflayan çocuklar için ayn› isimlendirme ve ayn› yönetmelik düzenlemesi ile ‘Çocuk ve Gençlik Merkezleri’ örgütlenmesine gitmesi, bu iki çocuk grubunun yönetim düzeyi söyleminde de yeterli bir hassasiyetin olmad›¤›n› göstermektedir. 3. Araflt›rmalar ve Sonras›: Karma/Melez Söylemler Zaman› 1990’larda gerek sokakta çal›flan çocuklar ve gerekse sokakta yaflayan çocuklar alan›nda yap›lan araflt›rmalar›n teorik teçhizatlar›n›n temelinde UNICEF’in kaynaklar› ya da onlar ad›na a¤›rl›kl› olarak Güney Amerika’da yap›lan araflt›rmalar sonucunda gelifltirilen kavramlar ve kategoriler vard›.3 Ana tema sokak çocuklar› diye flemsiye bir kavramsallaflt›rma ve bu genifl kategorinin alt katmanlar›d›r. Sokakta çal›flan çocuklar bu alt kategorilerden biri ve en genifl yer kaplayan›yd›. Oysa ülke özgüllü¤ü yeterince de¤erlendirilmeden kullan›lan bu kategorinin özellikle ülkemiz sokakta çal›flan çocuklar sorununu anlamam›z› k›smen engelledi¤i ya da resmi k›smen deforme etti¤i görülmektedir. Araflt›rmalar döneminin hem uluslararas› hem ulusal kamuoyunda sokakta yaflayan ve sokakta çal›flan çocuklar›n say›lar› ve sokaktaki yaflam stratejileri aç›s›ndan yar› bilimsel/melez söylemler hükmünü sürdürmektedir. UNICEF kaynaklar› yüz milyon civar›nda sokak çocu¤u tahmini üzerinden kamuoyu yaratmaya çal›fl›rken, yerli kamuoyumuz da on binlerce sokakta yaflayan çocuk ve yüz binlerce sokakta çal›flan çocuk tahminlerinde bulunmaktad›r. Burada çocuklar›n say›s›ndan çok bilginin bulunmamas›ndan kaynaklanan zihinsel boflluklar› doldurma ihtiyac›na bir cevap olarak ve genellikle ölçüsüz, ön yarg›l› ya da peflin yarg›l› bir reflekstir sorun olan; yoksa çocuklar›n gerçek say›lar›n›n bilinmesi asl›nda faydal› olacakt›r. Ancak çocuklar›n say›lar› ile çocuklara hizmet verme gere¤i aras›nda zorunlu bir iliflki olmad›¤› gibi, son derece hareketli olan bu çocuklar›n gerçek say›lar›na sa¤l›kl› bir flekilde ulafl›lmas› da son derece güçtür. 3 1. Birkaç örnek için bkz. ATAUZ, Sevil. 1998, "Dünya kentlerinin yeni olgusu: Sokak Çocuklar›", Birikim, say› 116, Aral›k 1998. ‹L‹K, Bülent ve TÜRKMEN, Zeynep 1994, ‹stanbul Sokaklar›nda Çal›flan Çocuklar Araflt›rma Proje Doküman›, Ankara: ILO/IPEC. ve ZEYT‹NO⁄LU, Sezen. 1994, "Sokakta Çal›flan ve/veya Yaflayan Çocuklar: S›n›fland›rmalar, Araflt›rmalar, Baz› Öneriler, Geçlik ve Kent Yönetimi (Edt: Ferzan Bayramo¤lu Y›ld›r›m), ‹stanbul: WALD yay›n›. 95 Sokakta çal›flan ve sokakta yaflayan çocuklar› ayn› kategoride de¤erlendiren ve iki grubu birbirini çizgisel bir hat üzerinden takip eden devam olgular olarak de¤erlendiren söylemle yeni dönemde s›kl›kla karfl›lafl›lmaktad›r. Örne¤in Esin Küntay’›n de¤erlendirmesi karma söylemler aras›nda say›labilir. Küntay ‘sokak çocuklar›’ kavramsallaflt›rmas›na iliflkin görüflünü flöyle aç›kl›yor:"'Sokak çocuklar›' (street children) ve 'sokaktaki çocuk' (children on the street) kavram›n›n kesin bir ayr›m›na kat›lmad›¤›m, bu yönde bir farkl›l›k ortaya koyman›n gerçekçi olmad›¤› yolundaki görüflümdür. Sokaktaki çocuklar grubunda yer alan küçüklerin aile ba¤lar›n›n kopuk olmas›, çok geç saatlerde de olsa evlerine dönüp gelmeleri sonucu de¤ifltirmez. Bir fleyler satarak ya da hizmet vererek aile gelirine katk›da bulunmak zorunda kalan, günlerini sokakta bafl›bofl geçiren çocuklar da çok ciddi riskler karfl›s›nda b›rak›lmaktad›r. Nitekim bu y›l Haziran-Temmuz ‹stanbul Valili¤i ad›na gerçeklefltirdi¤imiz küçük bir pilot araflt›rma esnas›nda bu çocuklar›n 'Selpa¤a gitmek' fleklinde adland›rd›klar› olay›n aktörleri olan küçüklerle yapt›¤›m›z görüflmeler anlatmak istedi¤imiz konunun do¤rulu¤unu kan›tlam›flt›r. Bu küçükler, sokak çocuklar› gruplar› ile s›k s›k bir araya geldiklerini, 'tinerci çocuklar' ad›n› verdikleri çocuklar›n uçucu madde koklad›klar›na tan›k olduklar›n› aç›klam›fllard›r. Bu çocuklar›n gördüklerinden etkilenerek onlar› taklide kalkmalar› an meselesidir. O zaman da sokak çocu¤u kim, sokaktaki çocuk kim? sorusunun yan›t› da aradaki ayr›m› belirleyen çizgi de belirsizleflmektedir. Yaz›n alan›nda ayr›m yap›lmak suretiyle kategorize edilen gruplar aras›nda gerçekte örtüflmeler vard›r ve bu sonuç kaç›n›lmazd›r. Küntay'›n tan›mlar›n soyutlu¤u ve gerçekliklerin uyuflmazl›¤›na vurgusu, yaflanan sokak çocuklar› olgusunun karmafl›k ve çok katmanl› bir toplumsal grup oldu¤una vurgu yapmas› anlam›na do¤ru olmakla birlikte; sokakta sat›c› olarak çal›flan çocuklar›n uçucu madde kullanmaya öykünmesinin, çocuklar›n madde ba¤›ml›s› sokak çocu¤u oluflu sürecinde önde gelen etken oldu¤unu söylemek gözlemlerimizle tam olarak uyuflmamaktad›r. ‹lk dönem popüler söylemlerde “kurban aç›k olarak suçlan›rken”, ikinci dönem “melez” söylemlerde, kurban›n suçlanmas› z›mnen yap›larak “yoksulluk” boyutu bir parça öne çekildi; ancak hala eski dönem etiketler/söylemler yap›lan çal›flmalar›n niteli¤i üzerinde güçlü bir “constraint” olarak varl›¤›n› koruyor; ve ekonomik krizle birlikte yoksullaflmada derinleflme 4 Esin KÜNTAY (1997) "‹stanbul'da Sokak Çocuklar›: 1963-1998 Aras›nda Bir De¤erlendirme" Çocuk Kültürü, içinde, Ankara: A.Ü. Çocuk Kültürü Araflt›rma ve Uygulama Merkezi yay›nlar›, s.571. 96 ba¤lay›nca yoksullara iliflkin söylemde de farkl›laflma ve yoksullar› eflitleme e¤ilimi bafllad›. Aileleri olan ancak gündüzlü faaliyetler için Çocuk ve Gençlik Merkezlerine gelen ‘hay›rseverlerin’ bu çocuklar› hala ‘yetim’ çocuk olarak görme e¤ilimleri ve anne babalar›n›n varl›¤›n› ö¤rendiklerinde de kendi zihinlerindeki soyut ‘kimsesiz-yetim’ çocuk imaj›n›n y›k›lmas›ndan rahats›z olduklar› görülmektedir. Bu da melez söylemler döneminin ‘hay›rsever’ tipi olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu hay›rsever tipi henüz çocu¤u aile ve sokakta istismarda korunmak amac›yla, ailesine ra¤men korunmaya muhtaç olabilece¤i gerçe¤ini kabul etmemekte, ve aile varsa çocuk ailede olmal› noktas›nda durmaktad›r. 4. Yeni Dönem, Yeni Çocuk Tipleri: Sokakta Yaflayan/Çal›flan Çocuklar “Sokak çocuklar›” kavramasallaflt›rmas›n›n esas al›nd›¤› kimi Güney Amerika ve uzak do¤u ülkeleri ile Afrika ülkelerinin derinleflen ve süre¤enleflen yoksullukta kesiflti¤i görülmektedir. Türkiye’de ola¤an yoksulluk dönemlerinde örne¤in 1960 ve 1970’li y›llar ile 1980’l› y›llar›n ilk yar›s›nda ‘Sokak Çocuklar›’n›n gündemde olmad›¤›n›5, 1980’li y›llar›n sonunda bafllay›p ve 1990’li y›llar›n bafl›nda belirgin bir hale geldi¤i görülmektedir. 1990’li y›llarla birlikte art›k toplum vicdan›n› rahats›z eden, kamuyu müdahale etmeye zorunlu k›lan bir büyük çocuk kitlesinin sokaklar›m›z›n ayr›lmaz misafirleri oldu¤unu görüyoruz. Kar›flt›klar› suç olaylar› ya da ac›nd›rma durumlar› nedeniyle bas›n›n ve kamunun gündemine gelen bu çocuklar, bafllang›çta geçici bir patoloji olarak görüldüyse de bu yeni olgunun geçici olmad›¤› görülmekle birlikte, sorunun çözümüne yönelik özel kamu merkezli kurumlar da oluflturulmaya baflland›. ‹lk sivil örgütlenme sokakta yaflayan çocuklar alan›nda Yusuf Kulca’n›n önderli¤inde kurulan ‘Sokak Çocuklar› Gönüllüleri Derne¤i’ iken; yine ayn› çocuk grubu için ilk kamusal kurum 1990 y›l›nda Kad›köy Yelde¤irmeni’nde aç›lan “Çocuk Misafirhanesi” oldu. Bu deneme bir y›ll›k uygulama sonunda baflar›s›zl›k nedeniyle kapat›ld›. 5 Esin KÜNTAY (1999), "‹stanbul'da Sokak Çocuklar›: Genel De¤erlendirme", 21.Yüzy›l Karfl›s›nda Çocuk ve Genç-Bildiriler (Yay›na haz›rlayanlar), Esin KÜNTAY ve F.Güliz ERG‹NSOY, ‹stanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Küntay bundan 30-40 y›l önce 1950’lerle bafllayan kentlere yo¤un göç nedeniyle büyük kentlerin caddelerinde evden kaç›p bafl›bofl dolaflan çocuk kitlelerinin varoldu¤unu ama bu çocuklarla ilgili olarak toplumbilim literatüründe ‘sokak çocuklar›’ diye bir kavram›n olmad›¤›n› ve ayn› çocuklar›n suça bulaflmalar› durumunda polis kay›tlar›na ‘kaçak’ olarak kaydedildi¤ini belirtiyor. (s.124) 97 Sokakta çal›flan çocuklar alan›nda ise ilk giriflim Ankara Belediye ve ILO iflbirli¤i ile kurulun ve halen çal›flmalar›n› sürdüren “Ankara Sokaklar›nda Çal›flan Çocuklar Merkezi’dir. Bu dönemi yeni k›lan 1980’li y›llarda iyice derinlefltirilecek uygulanan “neoliberal” politikalar›n yaratt›¤› yoksullaflma ve 1980’li y›llar›n sonlar›nda kentlere göçe sebebiyet veren ve a¤›rl›kla Güneydo¤uda cereyan eden terör olgusudur. Neo-liberal iktisadi ve sosyal politikalar›n büyük oranda yukarda say›lan di¤er birçok dünya ülkesi ile ortak noktam›z oldu¤u söylenebilir; ancak bir özgüllü¤ümüz eflzamanl› olarak terör ve teröre ba¤l› olarak nüfusun bir kesiminin haz›rl›ks›z olarak büyük kentlerde yaflamaya zorunlu olmaya bafllamas›d›r. Yeni bir insan tipi olarak büyük kentlerin ana caddelerini ve kalabal›k köflelerini mekan edinen sokakta çal›flan çocuklar ve sokakta yaflayan çocuklar problemati¤i ile istem d›fl› göç olgusu aras›nda güçlü bir iliflkinin varoldu¤u görülmektedir. 5. Kim Bu Çocuklar: Üç Araflt›rma Bulgular›nda Sokakta Çal›flan Çocuklar Sokakta Çal›flan Çocuklar Alan›nda Yap›lan Üç Alan Araflt›rmas›n›n Baz› Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› Sokakta çal›flan çocuklar›n büyük kent merkezlerinin kamusal alanlar›nda belirgin olarak görülmeye bafllanmas›; bu görüntünün çocuklar›n olumsuz olarak kullan›lmalar› görüntüsüne dönüflmeye bafllamas›; çocuklar›n uzun saatler sokaklarda kalmas›, gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda kalmaya bafllamas›, çal›flma yan›nda kimilerinin de bazen dilenir durumlarda olmaya bafllamas› ve bu çocuklar›n ‘sokak çocu¤u’ olarak kabul görüp literatüre dahil olmas› ile bu sorunun tespiti ve çözümü noktas›nda kamunun gündemine gelmeye bafllad›¤›n› görüyoruz. Sokakta çal›flan çocuklar alan›nda ilk çal›flmalar 1990’l› y›llar›n bafl›nda bafllad›6. Bu çal›flmalar›n birço¤u çocuklar›n ve 6 ‹lk çal›flma denilirken 1990’larda bafllanan yeni dönem kastedilmektedir. Sokakta çocuklar›n çal›flmas› ve dilenmeleri ile ilgili olarak çözüm yönünde müdahalelerin tarihi çok daha geriye gitmektedir. Cumhuriyet öncesi savafllarla ‹stanbul’a ak›n eden nüfusun yol açt›¤› fazla nüfus ve ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda ortaya ç›kan yoksullu¤a cevap olarak yoksul kesimlerin çocuklar›n› dilendirme veya sokaklarda olumsuz flartlarda çal›flmaya ittikleri bilinmektedir. Bu sorunlara yönelik olarak da dönemin kamu yöneticileri dilencilik ve sokakta çocuk çal›flt›rmaya karfl› baz› yasal ve uygulamaya yönelik önlemler bafllatm›fllard›r. 98 ailelerinin demografik özellikleri, çocuklar›n sokakta yapt›¤› ifl ve sokakta kalma süresi gibi betimsel yönlere öncelikle bakt›. Sebeplerin araflt›r›lmas› noktas›nda da modernleflen bir ülkede öncelikle çocuklar›n ve ailelerinin do¤du¤u ve yaflad›¤› mekan›n ayr› olmas› ve bunun nedenleri merak konusu oldu. Hemen tüm araflt›rmalarda sokakta çal›flan çocuklar›n ve ailelerinin flehrin henüz bir dengeye oturmam›fl, flehre yeni göç etmifl ya da bir türlü entegre olamam›fl kesimlerinden geldikleri ortak bir bulgu olarak ortaya ç›kmaktad›r. Araflt›rmalardaki bu ortak noktalar› vurgulamak üzere son y›llarda yap›lm›fl üç araflt›rman›n karfl›laflt›r›lmas›na gidilecektir7. Çocuklar›n Ailelerinin Göç Nedenleri Göç genel olarak bir umuda yolculuktur; sonunda hep umut edilen bulunmazsa da.. Esas olarak da kifli bulundu¤u yerden iten ve/veya baflka yere çeken sebeplerle ve esas olarak kiflilerin r›zas› ile oluflan bir süreçtir. Temel saik de esas olarak ekonomiktir. Sokakta çal›flan/sokakta yaflayan çocuklar alan›nda son y›llarda yap›lan en genifl kapsaml› olan araflt›rmalar›n bafl›nda gelen SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda, sokakta çal›flan çocuklar›n ailelerinin ‹stanbul’a göç sebepleri s›ralamas›nda beklenece¤i üzere en büyük oran %49.59’la ekonomik sebepler gelirken, %24.3’ünde “köyümüzü yakt›lar”, “savafl vard›r“ ya da “güvenlik nedeniyle” gibi terör temelli, ikinci önemli s›ray› alm›fl. Kan davas›, burada akrabalar› oldu¤u için vb. sebepler yan›nda bilinmeyen %20’lik bir oran da dikkat çekicidir (s.65). Ancak yoksullaflma ve terör kaynakl› iki sebebin ilk iki s›rada yer almas› Türk modernleflmesini h›zland›ran iki temel gücün 1980 sonras› neo-liberal politikalar ve onu hemen takip eden terör kaynakl› zorunlu göç oldu¤u tespitini destekler niteliktedir. 7 Bu çal›flmalar flunlard›r: 1) Karatay, A.,et.al. (2000) “‹stanbul’un Sokaklar› ve Çal›flan Çocuklar”, I. ‹stanbul Çocuk Kurultay›-Araflt›rmalar Kitab›, ‹stanbul Çocuklar› Vakf›, ‹stanbul, 2000, ss. 452-542. 2) SHÇEK, DIE ve UNICEF, 1999. Sokakta Yaflayan ve Çal›flan Çocuklar Kat›l›mc› Eylem Araflt›rmas›,1998-1999, Araflt›rma Tasar›m Raporu. (Bu araflt›rma verileri Sezai Saraç taraf›ndan D‹E uzmanl›k tezi için de kullan›lm›flt›r. Henüz resmi raporu yay›nlanmayan bu araflt›rma verileri Sezai Saraç’›n “Sosyal Araflt›rmalarda Kat›l›ml› Eylem Araflt›rmas›n›n Kullan›labilirli¤i ve Katk›lar›” 2001 adl› tezinden al›nm›flt›r). 3) Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO), Çocuk ‹flçili¤inin Sona Erdirilmesi Uluslararas› Program› (IPEC). Turkey Working Street Children in Three Metropolitan Cities: A Rapid Assessment. Haz›rlayanlar: Dr. Bahattin Akflit, Dr. Nuray Karanc› ve Dr. Ayfle Gündüz-Hoflgör, Cenevre: Kas›m 2001. Çal›flma boyunca birinci araflt›rma k›saca “‹stanbul Araflt›rmas›”, ikinci araflt›rma “SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›” ve üçüncü araflt›rma da “ILO Araflt›rmas›” olarak an›lacakt›r. 99 ILO Araflt›rmas›nda da sokakta çal›flan çocuklar›n a¤›rl›kl› olarak 1985 sonras› göçüyle ‹stanbul’a ailelerden geldikleri vurgulanmakta. Ayr›ca bu yeni göçün politik kökenli ve haz›rl›ks›z olmas› anlam›yla 1965’de bafllayan göçten farkl›laflt›¤› vurgulanmaktad›r. Ayr›ca Diyarbak›r ve Adana’dan farkl› olarak, Türkiye’nin en büyük metropoliten flehri olan ‹stanbul’un tüm ülkeden göç almakla birlikte, sokakta çal›flan çocuk ailelerinin geldikleri bölgelere bak›ld›¤›nda Güneydo¤u Anadolu’nun yine de a¤›rl›kl› oldu¤u belirtilmektedir. (s.64) Çocuklar›n Çal›flma Nedenleri Çocuklar›n sokaklarda çal›flmas›n› sorun yapan temel nedenlerden biri çocuklar›n ailelerinin zoruyla çal›flt›klar› iddias›d›r. SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda çocuklar›n %80’i çal›flma nedeni olarak ‘aile bütçesine katk›’ fleklinde ifadelendirmifltir. Bu da toplumda yayg›n olan çocuk iflçili¤ine gönderme yapan ve genellikle olumlanan bir de¤ere gönderme yapmaktad›r. Ayn› alanda ‹stanbul araflt›rmas›nda benzer bulgulara ulafl›lm›fl: “Çocuklar ailelerinin yoksullu¤u nedeniyle, ailelerinin iste¤i ya da 'durumdan vazife ç›kararak' bizzat çocuklar taraf›ndan al›nan kararlarla çal›flmaya bafllarlar. Çocuklar›n önemli bir kesimi (%77) bir 'büyük' laf› olan 'ekmek paras›' söylemini ebeveynleri ile çat›flma içinde olmad›klar›n› göstermektedirler. Ayn› araflt›rmada çocuklar›n çal›flmad›klar› zaman aile reislerinden kendilerine yönelik fliddet olup olmad›¤› soruldu¤unda büyük bir ço¤unlu¤u (%84) fliddet olmad›¤›n› söylemekle birlikte geri kalan %16’s› aile üyelerinden fliddet gördü¤ünü ifade etmifltir. Bu da aile ebeveyn iliflkisinde çal›flma konusunda temelde bir zor iliflkisi olmad›¤›n› ancak az›msanmayacak bir çocuk kitlesinin ise bir fliddet riski içinde bulundu¤unu göstermektedir. Bu ‘iç risk’ sokaktaki (zab›ta, polis, esnaf, çeteler, vs.) risk-fliddetle karfl›laflt›r›ld›¤›nda belki az görünüyor; ancak gözlenmesi, denetlenmesi ve önlenmesi zor olan bu tür, zordur. Çocuklar›n Okul Durumlar› SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda ‹stanbul’daki sokakta çal›flan çocuklar›n %80’i hiç okula gittiniz mi? sorusuna ‘evet’ yan›t›n› vermifltir. Ayr›ca bu çocuklar›n annelerinin %65’i de okuma yazma bilmemektedir. ‹stanbul Araflt›rmas›nda ise çocuklar›n okul durumu daha olumsuz bir tablo sergilemektedir: Sokakta çal›flan çocuklar›n %29'u e¤itim-ö¤retim sürecini belli 100 bir aflamada terk etmiflken; %17 gibi oldukça yüksek bir oranda çocuk da okul yafl›nda oldu¤u halde hiç bafllamam›flt›r. ‹ki oran›n toplam› olan %46 ya da di¤er bir deyiflle sokakta çal›flan çocuklar›n yaklafl›k yar›s› Türkiye'de zorunlu olan e¤itim-ö¤retim sürecine ya dahil olmam›fl ya da belli bir aflamas›nda terk etmek zorunda kalm›flt›r. Okula hiç bafllamayan kesimin ise a¤›rl›kl› olarak ailelerinden uzak olarak bekar evlerinde kalan çocuklar oldu¤u tespit edilmifltir. ‹stanbul Araflt›rmas›nda annelerin e¤itim aç›s›ndan çok daha olumsuz koflullarda oldu¤unu göstermektedir: Annelerin %72’si okur yazar de¤ildir. ILO Araflt›rmas›nda da sokakta çal›flan çocuklar›n ço¤unlu¤unun okula devam etti¤i belirtilerek; Adana, Diyarbak›r ve ‹stanbul’da yap›lan araflt›rman›n tüm deneklerinin yaln›z %13’ünün okul sürecinin tamamen d›fl›nda kald›¤› belirtilmektedir. ‹stanbul için de okula hiç gitmeyen çocuklar›n oran› %13 iken, %24’ünün ilkokuldan terk olduklar› gözlenmektedir. (s.39) Ebeveynlerin ‹fl Durumlar› SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas› verilerine göre ‹stanbul ‹l’inde sokakta çal›flan çocuklar›n babalar›n›n büyük ço¤unlu¤unu düzenli çal›flt›¤› görülmektedir. %74’ünün düzenli çal›flt›¤› belirtilen babalar›n %24’ünün amele-inflaat ifllerinde ve di¤er büyük kategorinin de (%32) benzinlik, çamafl›rhane, kahvehane vs. gibi çeflitli ifllerde çal›flt›¤› belirtilmektedir. (s.125) ‹stanbul Araflt›rmas›nda, anne ve babalar›n iflleri kategorisinde beklenebilece¤i gibi en yüksek oran iflsizlik ya da ayn› anlama gelmek üzere ev han›ml›¤› gelmektedir. Babalar›n 43 ayr› ifli olmas›na ra¤men %38'inin iflinin ise olmad›¤› ifade edilmifl. ‹flinin oldu¤u belirtilen babalar›n %28's›n›n inflaat iflçisi, %7'si seyyar sat›c› iken geriye kalanlar da muhtelif serbest ifllerden olufltu¤u görülmektedir Ailelerin Göç Etti¤i Yerler SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›na göre ‹stanbul sokaklar›nda çal›flan çocuklar›n ailelerinin yaklafl›k yar›s›, %48.28’in Güneydo¤u Anadolu Bölgesinden göç ederken, bu ailelerin ikinci büyük bölümü olan %27.59’ü Do¤u Anadolu Bölgesinden ‹stanbul’a göç etmifltir. (s. 128-130) 101 ‹stanbul Araflt›rmas›nda da çocuklar›n/ailelerinin göç etti¤i bölgeler konusunda paralel benzer sonuçlar elde edilmifltir. Yukar›da da belirtildi¤i gibi ayn› sonuçlara ILO Araflt›rmas›nda da ulafl›lmaktad›r. (s.65) Tablo 1: Çocuklar›n Do¤du¤u ‹l Merkezleri Do¤um Do∂ um Yeri (Gruplanm›fl) (Gruplanm??) 40 38 38 30 31 31 20 18 18 Yüzde 10 55 0 44 44 Güneydo∂ u Marmara Yç Anadolu Ege Güneydo¤u Marmara ‹ç Anadolu Ege Do¤u Karadeniz Akdeniz Do∂ u Anadolu Anadolu Karadeniz Akdeniz ‹stanbul sokaklar›nda çal›flan çocuklar problemati¤ini anlamam›z› sa¤layacak en temel flifrelerden birinin yukar›daki tabloda sakl› oldu¤unu söylemek mümkün. Tabloda çocuklar›n do¤du¤u iller grupland›r›larak verilmifltir. Aç›k bir flekilde görüldü¤ü gibi, çocuklar esas olarak halen yaflad›klar› ilin d›fl›nda bir ilde do¤mufllar ve bulunduklar› yere göç gibi insan hayat› için en sars›nt› verici süreçlerinden birini yaflayarak gelmifller ve yabanc›s› olduklar› bu atmosferde kendilerine hayat alan› yaratmaya çal›flmaktad›rlar. Tablodan anlafl›ld›¤› kadar›yla, bu insanlar ‹stanbul gibi birçok geliflmifllik göstergesinde Türkiye ortalamas›n›n üstünde yer alan bir yere, geliflmifllik göstergelerine göre en olumsuz koflullar› yaflayan Do¤u ve Güneydo¤u’da dünyaya geldikten sonra göç etmifllerdir8. Bir sonraki tabloda tek tek illerin da¤›l›m› verildi¤inden, %18'lik Marmara bölgesi dahil çocuklar›n tamam›na yak›n› ‹stanbul d›fl›nda do¤mufllard›r. 8 ‹stanbul ve di¤er bölgelerin geliflmifllik/geliflmemifllik göstergeleri için bkz. UNICEF, Türkiye'de Bölgelerin Geliflimi, The Progress of Regions in Turkey, 2000. Herkes ‹çin Kaliteli Yaflam Raporu. 102 Yine en belirgin farkl›laflman›n flu oldu¤u söylenebilir; ‹stanbul sokaklar›nda marjinal çeflitli ifllerde çal›flan çocuklar›n %69'u Türkiye'de genel yoksullukla özdefllefltirilen iki bölgeden gelmektedir; Do¤u Anadolu ve Güneydo¤u Anadolu. O halde tart›flmaya yer b›rakmayacak flekilde ortaya ç›kan iliflki sokakta çocuk çal›flmas› ile yoksulluk ve göç aras›ndaki iliflkidir. Yoksulluk kriterlerinin belirsizli¤ine ra¤men belli bölge ve belli illerin yoksullukla özdefllefltirildi¤ini yukarda belirttik. Bu özdefllefltirme mant›¤›n› destekleyen bir araflt›rma deste¤i UNICEF taraf›ndan yay›nland›. UNICEF'in yay›nlad›¤› raporda bölgeler aras›nda görülen geliflmifllik farkl›l›klar› verilmifltir. Türkiye'de yoksulluk s›n›r› alt›nda yaflayan hane halk›n›n toplam nüfus içinde oran› %14.2 iken, bu oran ‹stanbul için %1.4, Bursa için %1.5, ‹zmir için %1.7, Antalya için %19.7, Adana için % 19.7,Tokat için %21.7, Eskiflehir için % 21.8, Ankara için % 16.1, Trabzon için %12.6, Samsun için % 10.4, Diyarbak›r için %39.7, Erzurum için %44.7, fianl›urfa için %36.5 ve Elaz›¤ için % 30.3 olarak tespit edilmifltir9. Bu oranlarda Do¤u ve Güneydo¤u’daki illerin belirginleflen farkl›l›¤› çarp›c› bir flekilde ortaya ç›kmaktad›r. Bu verilere göre ülkenin yoksul kesimlerinde vars›l bölgelerine bir kayma oldu¤u; yoksulluk s›n›r› alt›nda yaflayan nüfusun yeni bir umut olarak ülkenin en zengin bölgelerine do¤ru hareket halinde oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Ancak bu araflt›rma yoksulluk oran›n›n ülke ortalamas›na göre en düflük oldu¤u ‹stanbul ilinde yap›ld›¤›na göre ve buradaki en tehlikeli ve tan›mlanmam›fl iflleri Güneydo¤u-Do¤u’dan gelenlerin tercih etti¤i ortaya ç›kt›¤›na göre sorun ‹stanbul'daki belli bir nüfusla daha çok iliflkilidir. Göç, geçmifl birikim, sermaye veya beceri yoksunlu¤u ile birleflince kentte tutunamama anlam›na gelmektedir. Yukar›daki tabloda çocuklar›n memleketleri da¤›l›m› ile UNICEF'in bu verileri birlikte düflünüldü¤ünde, ‹stanbul'da sokakta çal›flan çocuklar›n %70'inin niçin Do¤u ve Güneydo¤u’dan geldikleri biraz daha anlafl›l›r olmaktad›r. Çocuklar›n memleketleri s›ralamas›nda en büyük oran s›ras›yla A¤r›, Mardin, Siirt, Diyarbak›r, Bitlis ve Kars illerine aittir. Bu alt› il ‹stanbul 9 UNICEF, Nisan 2000, Türkiye'de Bölgelerin Geliflimi, The Progress of Regions in Turkey, 2000. Herkes ‹çin Kaliteli Yaflam Raporu. 103 sokaklar›nda çal›flan çocuklar popülasyonunun temel kayna¤› olarak görülmektedir. Çocuklar›n Sokakta Çal›flma Süreleri Çocuklar›n ailelerinin kente yeni göç etmifl olma durumlar› dikkate al›nd›¤›nda, sokakta çal›flan çocuklar›n sokakta çal›flma sürelerinin de uzun olmamas› beklenmektedir. SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas› sonuçlar›nda da buna benzer bulgular görülmektedir. ‹stanbul’da sokakta çal›flan çocuklar›n yaklafl›k %75’i iki y›l veya daha az bir süredir sokakta çal›fl›rken; ayn› araflt›rman›n örne¤in Diyarbak›r için ulaflt›¤› bulgular çok daha farkl›d›r. Diyarbak›r ‹li’nde sokakta çal›flan çocuklar›n %50’si en az dört ve en fazla yedi y›ld›r sokaklarda çal›flmaktad›r. (s.135) Sokakta çal›flan çocuklar›n mevcut durumuna iliflkin önemli bir veri de çocu¤un sokakta yapt›¤› iflin kendisi için süre¤enleflmesini gösteren çal›flma süresidir. ‹stanbul Araflt›rmas› verilerine göre ‹stanbul sokaklar›nda çal›flan çocuklar›n ço¤unlu¤u (%31'I) son bir y›ld›r bu ifli yap›yor. Yani henüz ço¤unlu¤u için sokakta çal›flma kendi ifli olma noktas›nda de¤ildir. ILO Araflt›rmas›na göre çocuklar›n çal›flma süreleri oldukça de¤iflken görünmektedir.” Çocuklar›n ortalama çal›flma süreleri 2 ile 14 saat aras›nda de¤iflmektedir. Bu çal›flmaya göre çocuklar genel olarak haftan›n yedi günü çal›flmakla birlikte; Adana ilinde çocuklar tatil yapma e¤iliminde görülmektedir. (s.47) 6. Kim Bu Çocuklar: ‹ki Araflt›rma Bulgular›nda Sokakta Yaflayan Çocuklar Sokakta yaflayan ve sokakta çal›flan çocuklar›n birçok aç›dan birbirinden farkl› çocuk gruplar› oldu¤u bilinmektedir. Bu farkl›l›¤›n en belirgin ve en önemli oldu¤u nokta çocuklar›n sokaklar› kullanmalar›n›n ya da sokakta olmalar›n›n sebebi ve içinden geldikleri aile yap›lar›d›r. Sokakta çal›flan çocuklar ile ilgili tüm gözlem ve araflt›rmalarda, ailelerin ‘normal’ , iki ebeveynli aileler oldu¤u ve çocuklar›n sokaklara bulunmas›n›n temel sebebinin de yoksulluk temelli çocuk çal›flt›rmas› oldu¤u belirtilmektedir. Sokakta yaflayan ve ço¤unlukla madde ba¤›ml›s› olan çocuklar ise esas olarak parçalanm›fl ailelerden gelmekte ve ailelerinden kendilerine yönelik fliddet olan çocuklar ço¤unluktad›r. 104 Çocuklar›n sokakta bulunmas› da çal›flma/geçinme de¤il fliddetten korunma eksenli bafllam›flt›r. Afla¤›da bu konuda oldukça genifl enformasyon sa¤layan iki çal›flman›n verileri özetlenmektedir. Bunlardan ilki Yelde¤irmeni Çocuk Ve Gençlik Merkezi taraf›ndan kurulufl kay›tlar›nda bulunan ve hizmetlerden yararlanan çocuklar›n verilerinden hareketle haz›rlanan araflt›rmad›r. “‹stanbul Sokaklar›nda Yaflayan, Yelde¤irmeni Çocuk Ve Gençlik Merkezi'nde Kay›tl› Sokak Çocuklar›yla ‹lgili Kesitsel Bir Çal›flma, ‹stanbul2001” isimli çal›flma Kurulufl Müdürü Gülnur ERTÜRK, Hakan Albaytak, KenanAslan, Mahmut Dalk›l›ç, Mustafa Çak›r, Seyla Karakum, Cuma Da¤ ve Fevzi Y›rt›k taraf›ndan gerçeklefltirilmifltir. Baz› Sonuçlar afla¤›da özetlenmifltir: Sokakta yaflayan çocuklar›n aile durumu: Çocuklar›n %62,8’inin ailesi parçalanm›fl, %37,2’sinin ailesi ise birlikte yaflayan aileler olarak tespit edilmifltir. Bu sonuçta bize parçalanm›fl aile çocuklar›n›n soka¤a ç›kma konusunda temel risk gurubunu oluflturdu¤unu göstermektedir. Ailenin göç etti¤i yer: Sokakta yaflayan çocuklar›n ailelerinin %26’s› Do¤u Anadolu Bölgesi, %22,3’ü Karadeniz Bölgesi, %17,1’i Marmara Bölgesi (Marmara bölgesinin büyük bir bölümünü ‹stanbul oluflturmaktad›r.), %14,1’i Güneydo¤u Anadolu Bölgesi, %11,2’si ‹ç Anadolu Bölgesi, %4,8’i Akdeniz Bölgesi, %2,62s› Ege Bölgesi, %1,9’unun Yurtd›fl›ndan göç etti¤i tespit edilmifltir. Ailelerin oturdu¤u bölgeler: Çocuklar›n ailelerinin %41,3’ü Avrupa yakas›nda oturuyorken, %27,5’i ise Anadolu yakas›nda oturmaktad›r. Ailesi ‹stanbul’da olmayan çocuklar›n oran› ise %31,2’dir. SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda babalar›n önemli bir ço¤unlu¤unun (%57.89) sürekli olarak çal›flt›¤› belirtilmektedir (s.123); ifller de s›ras›yla %13 amele/inflaat iflçisi, %35 iflçi (çamafl›rhane, benzinlik, kahvehane, vs.), %10 esnaf, vb. olarak belirlenmifltir. (s.125) Yafl gruplar›: Çocuklar›n %22,3’ü 16-18 yafl aral›¤›nda, %54,6’s› 13-15 yafl aral›¤›nda, %21,2’si 10-12 yafl aral›¤›nda, %1,9’u ise 9 yafl ve alt›n› oluflturmaktad›r. Burada sokakta yaflayan çocuklar›n yafl ortalamas›n›n (13-15), sokakta çal›flan çocuklardan (11-12) biraz fazla oldu¤u belirtilmelidir. 105 SHÇEK-D‹E-UNICEF Araflt›rmas›nda çocuklar›n soka¤a ç›kma yafllar› flöyle belirtilmektedir: 6 yafltan itibaren sokakta yaflamaya bafllayanlar›n oran› %3.51, 7 yafltan itibaren yaflayanlar›n oran› %10.53, 12 yafltan sonra soka¤a kaçanlar›n oran› %17.54, 13 yafl %10.53 ve 14 yafl›nda soka¤› tercih edenlerin oran› da %14’tür. Her ne kadar 6 yafltan itibaren sokakta yaflamaya bafllayan çocuklara rastlanm›flsa da esas yo¤unlaflman›n 14 yafl ve sonras› ve özellikle 12-14 yafl aras›nda oldu¤u görülmektedir. (s.141) E¤itim durumlar›: Çocuklar›n %53,9’u ilkokul ara s›n›f terk durumunda iken %16,4’ü hiç okul gitmemifl, %29’u ise ilkokuldan mezun olmufl, %0,7’si de ortaokuldan mezun olmufltur. Yukar›daki verilere paralel baz› sonuçlar SHÇEK-D‹E-UNICEF Araflt›rmas›nda görülmektedir: Bu araflt›rmaya göre de ‹stanbul ‹li’ndeki sokakta yaflayan çocuklar›n %22.81’I hiç okula gitmemiflken, % 77.19’u bir flekilde okula gitmifl; daha sonra okulu terk etmifltir. (s. 114) Araflt›rman›n alan uygulamas›n›n yap›ld›¤› 1999 y›l› içinde bu çocuklar›n ancak %3.64’ünün ilkö¤retime devam ettikleri tespit edilmifltir. Önemli bir veri ise bu çocuklar›n %18.18’nin bar›nd›klar› Çocuk ve Gençlik Merkezinde bir kursa devam ettikleridir. Yine %56.36’s›n›n henüz ilkokul aflamas›nda okulu terk etmifl olmas› bilgisi de bu alandaki önemli veri olarak tespit edilmifltir. (s.115) Sokakta yaflama nedenleri: Çocuklar›n %33,1’i aile içi fliddet, parçalanmas›, %16,3’ü çal›flt›r›lma nedeniyle, %14,1’i ailesi ile %4,5’i arkadafllar›ndan etkilenerek ve %2,2’si sokakta olan etkilenerek ç›km›flt›r. %2,2’lik bir grup ise kald›klar› yurt uyumsuzluklar› nedeni ile soka¤a ç›km›flt›r. %27,6’s› aile anlaflamama, a¤abeyinden ve yuvalara Yine aileleri taraf›ndan para kazanmas› amac›yla sokakta çal›flmaya ve dilendirilmeye zorlanan çocuklarda sokakta yaflamay› tercih edebilmektedir ki bu durumdaki çocuk say›s› küçümsenemeyecek kadar fazlad›r (%16,3). ‹stanbul’da sokakta çal›flan çocuk say›s›n›n her geçen gün artmas› bu çocuklar›n potansiyel sokak çocu¤u olmamas› için gerekli tedbirlerin al›nmas›n› gerekli k›lmaktad›r. Özellikle kat› bir bask› kurarak flu kadar para getireceksin fleklindeki ifadelerle çocuklar›n› kullanan ailelerin çocuklar› bu paray› kazanamad›¤› zaman eve gitmemekte ve bir süre sokakta kalmakta daha sonra ise tamamen soka¤› tercih edebilmektedir. 106 Çocu¤un soka¤a ç›kmas›nda etkili olan nedenlerde ailesel etmenlerin büyük rol oynad›¤› söylenebilir. Sosyo-ekonomik düzeyi düflük olan, parçalanm›fl aileye sahip, e¤itim düzeyi düflük, aile içi iletiflimin kopuk oldu¤u ailelerin çocuklar› soka¤› tercih edebilmektedir. Sokakta yaflaman›n zorlu¤u ve tüm tehlikeleri göz önüne al›n›rsa çocu¤un soka¤a ç›kma nedenlerinin çok güçlü oldu¤u söylenebilir. SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda çocuklar›n soka¤› tercih etmelerinde ya da son karar› vermelerinde belirleyici olan›n aile içi çocu¤a yönelik fliddet oldu¤u görülmektedir. Bu oran %70 olarak (aile içi bu fliddetin de %82’si çocu¤a yönelik, di¤eri de di¤er aile bireylerine yönelik fliddettir) belirlenirken, di¤er çok önemli oran (%15) arkadafllar›na uyma ya da soka¤› bireysel karar› ile tercih etme fleklinde tespit edilmifltir. Uçucu madde kullanma durumu: Çocuklar›n %53,9’u uçucu madde kullan›rken kullanmayanlar›n oran› ise %46,1 olarak bulunmufltur. Madde kullanma süresi: Çocuklar›n %46,2’si maddeyi 1-2 y›l aras›nda kullan›rken 3-5 y›l aras›nda kullananlar›n oran› %20,7 bir y›ldan az bir süredir kullananlar›n oran› ise %10,3’dür. Uzun bir süre (5 y›l +) kullananlar›n oran› ise %22,8’dir. Son durumlar›: Çocuklar›n %33,5’i aile yan›nda, %32,3’ü kurulufllarda, %27,5’i sokaktad›r. %1,1’i sokakta vefat etmifl (intihar ve kaza sonucu), %5,6’s›ndan ise herhangi bir flekilde haber al›namam›flt›r. Eve dönme iste¤i: Çocuklar kurulufla ilk girifl yapt›klar›nda %89,6’s› eve dönmek istemediklerini, %10,4’ü eve dönmek istediklerini belirtmifllerdir. 7. Sokakta Yaflayan ve Sokakta Çal›flan Çocuklar›n Ayr›flt›¤› Noktalar: Sokakta çal›flan çocuklarla ilgili yap›lan hemen tüm çal›flmalarda, ailelerin tamam›na yak›n›n›n ‘tam’ aile olduklar› tespit edilmektedir. Yapt›¤›m›z ‹stanbul araflt›rmas›nda da bu durum görülmüfltür. Araflt›rma sonucundan anlafl›laca¤› üzere, annelerin neredeyse tamam› (%99) ve babalar›n %93'ü hayattad›r. Daha sonraki tablolarda anne ve babalar›n asl›nda birlikte ve normal bir aile görüntüsünde oldu¤u görülmektedir. Demek ki biçimsel olarak normal bir aile 107 olmak, ailenin tüm normal ifllevlerini yerine getirmenin garantisi de¤ildir. Çocuklar›n sokaklarda tehlikeli ortamlarda çal›fl›yor olmas›, 'normal' aile yap›s› içinde gerçekleflmekte ve aile üyeleri bizim gibi bu olay› bir 'sorun' olarak de¤il bir 'çözüm' olarak, bir ‘baflar›’ olarak alg›lamaktad›r. Sokakta çal›flan çocuklar›n ailelerinin 'normal' aileler olduklar›na bir di¤er iflaret de, çocuklar›n anne ve babalar›n›n neredeyse tamam›na yak›n›n›n olmalar›d›r. Hem anneler hem de babalar %99 oran›nda bu çocuklar›n öz anne ve babalar›d›r; dolay›s›yla bu aileler muhtemel sorunlar ve çocu¤a karfl› varsa fliddet kullan›m›n›n kayna¤› anne veya babalar›n›n üvey olmas› olmayacakt›r. Sokakta yaflayan çocuklarda ise çocuklar›n %62,8’inin ailesinin parçalanm›fl oldu¤u belirtilmifltir. Bu parçalanmadan dolay› da üvey ebeveyn oran› ve aile içi daha yo¤un sorun beklenmelidir. Dolay›s›yla aile bütünlü¤ü noktas›nda bak›ld›¤›nda çocuklar›n sokaklarda çal›flma de¤il, yaflamay› tercih etmesindeki temel faktörün aile ile olan ba¤lar›n› koparm›fl olmas› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bir di¤er önemli özellik çocuklar›n/ailelerinin göç etti¤i bölge ve oradan getirdi¤i kültür ve birikimle iliflkilidir. Sokakta çal›flan çocuklar›n ailelerinin a¤›rl›kl› olarak Do¤u ve Güneydo¤u’dan göçle büyük kentlere gelen ailelerin çocuklar› oldu¤u, bu ailelerin çocuk çal›flt›rma, çocuk iflçili¤ine yabanc› olmad›¤› ve kentte çocuklar›n çal›flmaya devam etmesini de bir sorun olarak görmeme e¤ilimi içinde oldu¤u bilinmektedir. Oysa sokakta yaflayan çocuklar›n ailelerin bölgesel da¤›l›m›na bak›ld›¤›nda biraz daha genifl bir da¤›l›m görülmekte. Burada da sokakta yaflama ile yoksulluk de¤il, çocuklar›n sokakta yaflamas› ile aile yoksullu¤unun son aflamas› olan ‘aile parçalanmas›’ aras›nda bir iliflki kurman›n daha do¤ru olaca¤› sonucu ortaya ç›kmaktad›r. 8. Sokakta Çal›flan/Yaflayan Çocuklar ve Çocuk Haklar› Etiketlemek: Bu olgu özellikle sokakta çal›flan çocuklar›n ‘sokak çocu¤u’ olarak adland›r›lmalar›ndan rahats›z olmalar›nda görülmektedir. Kendisiyle yap›lan görüflmede geçmiflinde sokakta çal›flm›fl olan Zeynep adl› çocuk bu durumu oldukça aç›k bir flekilde ifade etmektedir. “-(Zeynep) Bir fley söyleyebilir miyim? Nerelere, televizyonlara m› vereceksiniz bunu? -(Cengiz) Yok televizyona vermicez. 108 -(Necmi) Merak etme, vermicez. Sen daha önce ç›kt›n m› böyle fleylere, televizyonlara, vesaireye? -Evet. Beni çok istediler, ben gitmedim. Demediler, gel röportaj yapal›m. Hay›r, dedim. Bir keresinde befl program›na ç›kt›m. ‹flte, Ali Müfit Gürtuna’yla. Ondan sonra, bir kere de A’dan Z’ye program›na ça¤›rd›lar, oraya gittik. Ondan sonra, birkaç kifli istedi. Ailem gördü yani televizyonda. K›zd›lar; dedi, niye ç›k›yorsun, dedi. Ondan sonra, ben de bir daha ç›kmad›m. Ben de dedim, bu da onun gibi mi? -(Cengiz) Yok yok, merak etme. -(Necmi) Sen ne hissettin peki öyle ç›k›nca televizyona falan? Hoflland›n m›, hofluna gitti mi? -Hay›r. Sokak çocuklar›, dediler. Hiç .. Yani, o ablalar o anda olsayd›lar, sayg› falan dinlemezdim. Çok ba¤›r›rd›m. Yani, sokak çocuklar› .. Okulda arkadafllar›m gördü. Dedi, sokak çocu¤u musun, dedi. ‘Sen böyle bir yere mi gidiyorsun?’ Hay›r, dedim. Onlar yanl›fl anl›yor, dedim. -(Cengiz) Peki, televizyona demedin mi, biz sokak çocu¤u de¤iliz diye? -Biz kaç kere dedik, ama yine de dinlemediler. Yanl›fl yazm›fllar öyle.”10 Çocuk ve fiiddet: Yelde¤irmeni Araflt›rmas›nda, sokakta yaflayan çocuklar› soka¤a iten sebep olarak çocuklar taraf›ndan en çok aile içi fliddet (%33,1) ve aile parçalanmas› (%27,6) gösterilmifltir. Sokakta çal›flan çocuklarda bu oran daha düflüktür ancak bu çocuklar da aile içinde fliddet görmektedir. Sokakta çal›flan çocuklar aile d›fl›nda da fliddete maruz kalmaktad›r. Çocuklar›n cevaplamakta pek tereddüt etmedikleri soru ise polis ve zab›tan›n kendilerine olan müdahalesidir. ‹stanbul Araflt›rmas› verilerine göre, çocuklar›n yaklafl›k %70'si sokakta çal›fl›rken polis veya belediye zab›tas›n›n kendilerini kovalad›¤›n›, baflka yerlere gitmesi için zorlad›¤›n› ya da do¤rudan fliddet kullanarak kendisine müdahale etti¤ini beyan etmifltir. 10 Necmi Erdo¤an (Edt.) (2002) Yoksulluk Halleri-Türkiyede Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görünümleri, ‹stanbul: Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nevi, s. 295. 109 Ayr›ca en fazla sokakta çocuk bulunan ve dolay›s›yla en sorunlu bölgeler olarak addedilen Kad›köy, Eminönü ve Bak›rköy gibi merkezler en fazla polis ve zab›ta müdahalesi ile karfl›lafl›lmaktad›r. Sokakta çal›flan çocuklar›n %33'ü polis taraf›ndan al›konmufl; %66's› ise böyle bir muameleye u¤ramad›¤›n› ifade etmifltir. Zab›ta ise daha müdahaleci görülmektedir. Zab›ta tüm çocuklar›n yaklafl›k %60'n›n malzemesine en az bir kez el koymuflken; çocuklar›n %41'i böyle bir uygulamayla karfl›laflmad›¤›n› ifade etmektedir. Aile içi fliddet yan›nda polis-zab›ta müdahalesi de düflünüldü¤ünde çocuklar›n içinde bulundu¤u açmaz daha net olarak ortaya ç›kacakt›r. Çocuklar ev ve sokak (polis ve zab›ta), aras›nda bir açmazda kalmaktad›rlar. Bir antinomi: Çocuk Merkezli Yaklafl›m›n Yetersizli¤i ve/Kaç›n›lmazl›¤›: Görünen o ki liberalleflme ile birlikte devletin koruyucu hizmetlerinde azalma ve ailelerin geleneksel ya da kökene dayal› yard›mlaflma ve dayan›flma kapasitelerinde de gerileme sürecektir. Bunun sonucu olarak da, toplumsal aç›dan zay›f iki toplumsal grup olan çocuklar ve kad›nlar gelecekte ‘sorunlarla’ daha çok an›lacaklard›r. Görece yeni olan kentsel mekanlar›n sokakta yaflayan ve madde ba¤›ml›s› olan çocuklar›, sokakta çal›flan/çal›flt›r›lan çocuklar› ve boflanan, iflsiz kalan ve terk edilen kad›nlar› salt kriz zamanlar›n›n geçici olgular› olarak art›k anmamal›y›z. Dolay›s›yla bu kesimler için oluflturulan Çocuk ve Gençlik Merkezleri, Toplum Merkezleri ile Kad›n Konuk Evleri ve fuhfla sürüklenen 18 yafl alt› k›z çocuklar› Rehabilitasyon Merkezleri toplumun okul kadar ola¤an merkezleri olarak kabul edilmeli ve say›ca artt›r›lmal› ve bu alanda sivil inisiyatifin daha güçlü rol almas› sa¤lanmal›d›r. Ne Yap›labilir: Her fleyden önce sokak çocu¤u teriminin kullan›lmas›n›n tedricen azalt›lmas› ve gittikçe hiç kullan›lmamas› çocuklar›n etiketlenmesinin önüne geçilmesi anlam›nda oldukça önemlidir. Bunu her düzeyde yapmal›y›z; gündelik dilimizde, yasal metinlerde ve araflt›rma dilinde. Yap›lanlar yayg›nlaflt›r›lmal›: Yap›lan en önemli fley çocuk ve gençlik merkezleri örgütlenmesidir; bu merkezleri hem devlet yayg›nlaflt›rmal› hem de sivil örgütlerin bu tür kurumlar› iflletmesi için yasal aç›l›mlar yapmal›d›r. Bu çocuk merkezlerinin yayg›nlaflmas› ve kriz dönemi ola¤anüstü kurumlar› olarak görülmemesi, Çocuk ve Gençlik Merkezlerinin toplumun ola¤an kurumlar› olarak yayg›nlaflmas› ile devletin kal›c› bir sosyal hizmet politikas› yerleflebilecektir. Ve bu politikan›n hayata geçmesiyle, flehrin parçalanm›fl halinde birbirinden kopuk sitelerde yaflayan kesimlerinin hiç olmazsa çocuklar›n› ayn› ya da benzer bir dünyada buluflturabiliriz belki. Sokakta yaflayan ve madde ba¤›ml›s› olan çocuklarda ise aile d›fl›nda, çocuklara kurum bak›m› sa¤lama bu noktada anlaml› bir hizmet olacakt›r. Bu çocuklar›n di¤er aile üyeleri ile bir so¤uma/yabanc›laflma içinde olmalar› bu hizmeti gerekli k›lmaktad›r. Aile, toplumlar›n temel ö¤esi olarak yayg›n kabul eden toplumsal kurumalar›n bafl›nda gelir; ancak aile de toplumsal olarak kurulan ve y›k›lan bir kurumdur. “S›cak Yuvan›n” afl›r› ›s›nmas› sonucu ö¤elerine bölünen yuvadan d›flar› kaçanlara s›¤›nabilecekleri bir baflka yuva gereklidir Kendi mensuplar›n›n bak›m ve korumas›n› yapamayacak düzeyde parçalanan ve her bir üyesi kendi sorunlar› ile bafl edemeyecek düzeyde yaln›zlaflan aileler için yap›labilecek iyi yard›m güçsüz durumdaki bireylerine ayr› ayr› hizmet vermektedir. 110 111 TOPLUM MERKEZLER‹ ve YOKSULLUK Deniz HAYAT 1950’li y›llardan itibaren Türkiye’de yo¤un bir iç hareketlilik gözlemlenmektedir. Neredeyse 1980’li y›llara kadar bu hareketlili¤in yani köylerden kentlere göçün temeli ekonomik nedenlere dayanmaktad›r. Ancak 1980’li y›llardan itibaren bu göçün temel nedeni ekonomik nedenden, özellikle Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu bölgesi’nde yaflanan savafl›n yaratt›¤› can güvenli¤i sorunu nedeniyle oluflan iç göçe kaym›flt›r. Bu göç profilini çal›flt›¤›m bölge olan Gazi Mahallesi’nden de görmek mümkündür. Bölgeye 1951 y›l›ndan 1985 y›l›na kadar olan göçlerde Sivas, Trabzon, Sinop, Giresun ve Zonguldak illerinin yo¤unlu¤u görünürken 1985 y›l›ndan itibaren Erzurum, Erzincan, Tunceli, Mufl, Tokat, Siirt, Bingöl, Bitlis, fi›rnak ve A¤r› illerinden göçler görünmektedir (UNICEF 1998). 2000 y›l› Devlet ‹statistik Enstitüsü verilerine göre Türkiye nüfusunun %65’i kentlerde yaflamaktad›r. ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Bursa, Adana, Gaziantep, Diyarbak›r, Antalya ve ‹çel illerinin toplam nüfusu Türkiye’nin toplam nüfusunun % 41’ini, ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir’in kent nüfusu toplam› Türkiye’nin toplam kent nüfusunun % 32’sini oluflturmaktad›r. Nüfusun büyük merkezlerde yo¤unlaflmas› özellikle çocuklar, kad›nlar ve gençler aç›s›ndan hem büyük f›rsatlar hem de büyük sorunlar yaratmaktad›r. Ancak nüfusun h›zla artmas› ihtiyaç gruplar›na yeterli h›z ve etkinlikte toplumsal hizmetlerin götürülmesini engellemekte bu da toplumsal sorunlara neden olmaktad›r. 112 Büyük kentlerde gecekondu bölgeleri dezavantajl› gruplar›n yaflad›klar› yerlerdir. Bu dezavantajl› gruplar›n çoklukla karfl› karfl›ya kald›¤› sorunlar alt yap›, çevre ve iskan sorunlar› ve ço¤unlukla da yaflanan yoksulluk sorunuyla ilintili temel e¤itim, iflsizlik, suçluluk, madde ba¤›ml›l›¤›, özürlülük, sokakta yaflayan ve çal›flan çocuklar, evsizlik, beslenme bozuklu¤u ve kad›na ve çocu¤a yönelik fiziksel ve cinsel istismar sorunlar›d›r. Göç edip gelen bireyin kentsel ortamda yoksullukla bafl bafla kalmas›n›n en önemli nedenleri, kentsel ortamda ifl bulmas›n› kolaylaflt›racak mesleki yetene¤inin olmamas›, kentteki istihdam olanaklar›n›n az olmas›, e¤itim düzeyinin düflüklü¤ü ve dil sorunudur. Bütün bu sorunlar sonuç olarak kad›n›, erke¤i, çocu¤u ve genci ile gecekondulu insanlar› daha da sorunlu hale getirmekte ekonomik ve sosyal yoksulluk ve yoksunluk içine sokmaktad›r. Sosyal yoksulluk ve yoksunluk, de¤erlerinden kopma, kendisine ve çevresine yabanc›laflma yo¤un bireysel ve ailevi sorunlar olarak tan›mlanabilir. Ancak bütün bu sorunlara sahip olunmas›na ra¤men bireylerin çevrelerinde yararlanabilecekleri yeterli destek ve rehberlik hizmeti bulunmamaktad›r. Örgütlenme bilinci ve kat›l›mc›l›k deneyimleri de olmayan bu kesim, sorunlar›na sahip ç›karak çözüm üretememektedir. Toplum merkezlerinin Türkiye’de oluflma tarihi oldukça yenidir. ‹lk toplum merkezi 1992 y›l›nda SHÇEK’e ba¤l› Alt›nda¤ Aile Dan›flma Merkezi’nin Toplum Merkezi’ne dönüfltürülmesi ile gerçekleflmifltir. Bu dönüflüme ihtiyaç, Türkiye’de yaflanan iç göç ve bunun sonucunda da yoksulluk, iflsizlik, e¤itim düflüklü¤ü gibi nedenlerle gecekondu bölgelerinde yaflayan kesimin patlamaya haz›r bomba haline gelmesiyle oluflmufltur. Toplum merkezlerinin dünyadaki örneklerinin oluflum tarihleri eski ve nedenleri de daha farkl›d›r. 1884 y›l›nda ‹ngiltere’de aç›lan ilk toplum merkezi Toynbee Hall sanayileflme ile birlikte kenar mahallelerde oturan ama sanayileflmenin nimetlerinden faydalanmayan kenar ve yoksul mahallelerde zengin üniversite ö¤rencileri taraf›ndan kurulmufltur. Amaç, ayd›n kiflilerin bölge halk› ile iliflki kurmas›n› sa¤lamak, böylelikle de fakir halk›n bu ayd›n kiflilerden sa¤lad›klar› bilgi ile hayat standartlar›n› yükseltmektir. Ama asl›nda Türkiye’de toplumla çal›flma yönteminin tarihi hiçte yeni de¤ildir. Halkevleri, köy enstitüleri, toplum kalk›nmas› birimleri, belde evleri, 113 Ankara Belediyesi’ne ba¤l› Y›ld›zevleri projesi, Kent-Koop sonra da Ça¤dafl Kad›n ve Gençlik Vakf› taraf›ndan Tepecik’te kurulan Tepecik Toplum Merkezi. Toplum Merkezleri: Asl›nda bir taflra örgütlenmesidir. Yukar›dan afla¤›ya bir örgütlenme yerine afla¤›dan yukar›ya bir yap›lanman›n ve tabandaki istek ve ihtiyaçlar›n gündeme gelmesini sa¤lamaktad›r. Hepsinin yan›nda da sorunlar›n çözümü için ihtiyaç gruplar› ile birlikte çözüm üreterek sivil toplum örgütlenmelerini özendirmektir. Toplum Merkezi Nedir?: H›zl› toplumsal de¤iflme, kentleflme ve göçün yaratt›¤› sorunlar do¤rultusunda; - Bireylerin, gruplar›n, ailelerin ve toplumun sorunlarla bafledilmeleri, - Bireylerin kat›l›mc›, üretken ve kendine yeterli hale gelmeleri amac›yla organize hizmetlerin en kolay ulafl›labilir biçimde, kamu kurum ve kurulufllar›, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve gönüllüler ile iflbirli¤i ve eflgüdüm içerisinde sunmakla görevli sosyal hizmet kurulufllar›d›r. Hedef Bölgeleri: Asl›nda ihtiyaç duyulan bütün bölgeler ama öncelikle, - Yo¤un göç alan bölgeler - Gecekondu bölgeleri - Kalk›nmada öncelikli bölgeler. Amaçlar›: Yöre halk›n›n daha iyi yaflam koflullar›na sahip olmas›n› sa¤lamak - Varolan sorunlar› yerinde saptamak - Çözüm önerilerini bölge halk› ile birlikte üretmek - Sorunlar›n çözümüne devletin, gönüllü kurulufllar›n, kiflilerin ve yöre halk›n›n katk›s›n› sa¤lamak - Kentsel alanda yaflam biçimlerinde izlenen fark›laflmay› azaltmak - Yerel toplum önderlerinin ortaya ç›kar›lmas›na ve ifllev kazanmalar›na yard›mc› olmak, Hedefler: Bireyde - Aile içi iletiflim ve sosyal iliflkileri gelifltirme 114 - Toplum içinde statü kazanma ve sayg› görme Yarat›c›l›k duygusu ve benlik sayg›s›n› gelifltirme Kendine güveni gelifltirme Topluma yararl› oldu¤unu hissetme Giriflimcili¤i gelifltirme Yasalar› sorgulama Toplumsal cinsiyet rollerini sorgulama. Ailede; - Aileyi sa¤l›kl› hale getirme ve bütünlü¤ünü koruma Aile içi iletiflimi ve sosyal iliflkileri gelifltirme Gönüllü kad›n çal›flmalar›n› sa¤lama Bireylerin aile içinde söz hakk› kazanmas›n› sa¤lama. Toplumda - Hukuk sistemi ile tan›flma Hak ihlallerinin fark›na varma Etkileme mekanizmalar›n› kullanma Gönüllü çal›flmalara kat›lma Kamusal alan› kullanma Bizlik duygusu oluflturma Siyasi yaflama kat›lma Sosyal sorunlar hakk›nda tutum ve bilinç de¤iflikli¤i yaratma. Toplum Merkezlerine Baflvuranlar›n Baflvuru Nedenleri: - Aile içi sorunlar Sa¤l›k sorunlar› E¤itim sorunlar› Hukuki sorunlar Ekonomik sorunlar Çevre sorunlar› Sosyal kültürel etkinliklere kat›lma talebi Gönüllü hizmet sunma talebi. 115 TOPLUM MERKEZLER‹ YOKSULLUKLA BAfiETME VE STRATEJ‹ GEL‹fiT‹RMEDE B‹R ARAÇ OLAB‹L‹R M‹? Miller’in bir yoksulluk tipolojisi bulunmaktad›r. Buna göre ailelerin ekonomik ve aile iflleyiflleri dörde ayr›lmaktad›r. 1) Güvenli-dengeli yoksullar: Sa¤lam dengededirler. Düflük vas›fl› ama sürekli iflleri olan dengeli yoksul ailelerdir. Bunlara çiftçi aileler örnek verilebilir. 2) Güvenceli dengesiz yoksullar: Ekonomik güvence vard›r ama aile iflleyiflinde sorun bulunmaktad›r. Bunlara çal›flan ama alkol problemi olan ebevynli aile örnektir. 3) Güvencesiz ama dengeli yoksullar: Ekonomik güvencesi olmayan ama aile dengesi olan yoksullard›r. Bu gruba iflçi ç›karma dönemlerinde olan aileler örnek verilebilir. 4) Dengesiz ve güvencesiz yoksullar: Ekonomik ve de kiflisel olarak hiçbir dengesi olmayan yoksullar. Bu grubu daha çok ayr›mc›l›k ve göç gibi nedenlerden dolay› kent yaflam›na uyum sa¤layamayan bu nedenle de iflsizlik, hastal›k, aile çözülmesi gibi sorunlar yaflayan aileler girer. Toplum merkezinin var oldu¤u bir bölgede asl›nda bu dört gruptaki yoksullar›n tümüne rastlanabilmektedir. Dolay›s›yla da ailelerin ve bireylerin salt ekonomik de¤il sosyal yoksulluk ve yoksunluk içinde olduklar›n› söylemek do¤rudur. Çünkü göç edip gelen aile ve bireyler öncelikle ifl ve evsizlik sorunu yafl›yorlar. Buna ba¤l› olarak da açl›k, e¤itimsizlik, uyum sorunlar› olufluyor. Bunun d›fl›nda da kendi kültürüne karfl› yabanc›laflma, yaln›zl›k meydana geliyor. Bütün bu söylenenler bafll›¤›nda toplum merkezlerinde sosyal ve ekonomik yoksulluk içinde olan aile ve bireylere yönelik verilen hizmetleri üç bafll›k alt›nda toplamak mümkündür. • Dan›flmanl›k • Kaynak yönetimi • E¤itim 116 DANIfiMANLIK : Varolan yoksulluk sorunu içerisinde, kültürel uyumsuzluk gibi nedenlerle aile ve birey kendini yaln›z hissetmektedir. Geleneksel kültür içerisinde de yaflanan sorunlar paylafl›lmamakta ve de aileler kendilerine ve topluma karfl› daha da yabanc›laflmaktad›r. Buna ba¤l› olarak da intihar, erken yaflta evlilik, boflanma, çocu¤unu koruma alt›na verme gibi aile da¤›lmas›na yönelik sorunlar yaflamaktad›r. Toplum merkezlerinde bu tür durumlarda verilen dan›flmanl›k hizmetleri asl›nda emniyet sübab› görevini görmektedir. Yetersiz kal›nd›¤› hissedildi¤i durumlarda da yetkili ve gerekli di¤er kurumlara yönlendirmeler yap›lmaktad›r. KAYNAK YÖNET‹M‹: Asl›nda toplum merkezlerinin varoldu¤u bölgeler kentin içinde de¤il, kente eklemlenmifl, kent d›fl›nda var olan yerleflim birimleridir. Bu durumdan dolay› da kentin sundu¤u pek çok sosyal-kültürel olanaklardan uzakt›r. Zaten uyum sorunu olan bireyler yaflad›klar› bölgenin d›fl›ndan da pek haberdar de¤illerdir. Varolan sorunlar›na yönelik nereye nas›l baflvurmas› gerekti¤ini bilememektedirler. Toplum merkezleri bu durumda arac› rolünü üstlenmekte ve bireyi ya da aileyi sorununa ve de ihtiyac›na yönelik olarak elinde olan kaynaktan faydaland›rmaktad›r. Örne¤in: Sosyal Yard›mlaflma Dayan›flma Vakf›, yeflil kart bürolar›, barolar kad›n haklar› uygulama merkezleri, il sosyal hizmetler müdürlükleri, okullar ve sa¤l›k kurulufllar›, belediyeler gibi. Bazen de varolan kaynaklarla iflbirli¤ine girilerek merkezlerde hizmet üretmek mümkündür. E⁄‹T‹M: Zaten sosyal yaln›zl›k içerisinde olan bireyler bir de mesleki becerisinin olmamas›, dil ve e¤itim yetersizli¤i gibi nedenlerle kendini toplumdan daha da çekmektedir. Bu amaçla da merkezlerde müracaatç›lara yönelik olarak pek çok e¤itim verilmektedir. E¤itimler sivil toplum örgütleri, resmi ve gönüllü kifli ve kurulufllarla iflbirli¤i halinde verilmektedir. Böylece müracaatç›lar›n farkl› kifli ve kurulufllarla tan›flmas› ve iliflki kurmas› da sa¤lanmaktad›r. Verilen e¤itimler: meslek edindirici, beceri gelifltirici, ekonomik yönden destekleyici ve gelifltirici e¤itimler, sosyal ve kültürel odakl› e¤itimler, bilinç yükseltici ve fark›ndal›k yarat›c› e¤itimler olarak s›ralabilir. Meslek Erindirici, Beceri Gelifltirici, Ekonomik Yönden Destekleyici ve Gelifltirici E¤itimler: Çocuk bak›c›s› yetifltirme program›, yafll› ve hasta bak›c›s› yetifltirme kursu, bilgisayar ve muhasebe kurslar›, el sanatlar› kursu, özürlü anneleri destek grubu. 117 Sosyal ve Kültürel Odakl› E¤itimler: Tiyatro, halkoyunlar›, aerobik, saz, gitar, resim, satranç, koro faaliyetleri. Bilinç Yükseltici ve Fark›ndal›k Yarat›c› E¤itimler: Okuma-yazma kurslar›, kad›n›n insan haklar› e¤itimi program›, anne-çocuk e¤itimi program›, baba destek e¤itimi program›, çocuk haklar› ve vatandafll›k e¤itimi, ergen e¤itimi, okul öncesi çocuklar› destekleme program›, liderlik e¤itimleri, etkin iletiflim programlar›, etüt hizmetleri, ilkyard›m kurslar›. DE⁄ERLEND‹RME Toplum merkezleri yer ald›¤› bölge için “ne yap›labilir?” sorusundan öte “toplumla birlikte ne yapabiliriz?” sorusunu soran bir çal›flma yöntemini ilke edinir. As›l amac› da sosyal yönden örgülenmeyle kiflileraras› iliflkiyi di¤er amac› da kiflinin haklar› aç›s›ndan ve varoldu¤u toplumda kendini farketmesini sa¤lamakt›r. Merkezlerde sunulan destek ve e¤itimlerle kifliler bu amaçlar› sa¤lay›nca zaten kendi ihtiyaçlar›n› kendisi karfl›lar hale gelmektedir. Toplumda yaln›z olmad›¤›n› da farketmektedir. KAYNAKÇA DUYAN, Veli. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Sosyal Hizmet ve Kuram Uygulamas› I Dersi Ders Notlar›. Ankara, 2002:9. FRIEDLANDER, A. Walter. Sosyal Refah Hizmetine Bafllang›ç. fienyuva Matbaas›, Ankara, 1984. KOfiAR, Güran Nesrin. “Yoksullu¤a ‹liflkin Bir Tipoloji” Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi. Cilt 8, Say›: 1-2-3, Ankara, 1990: 1-11. Toplum Merkezleri, ‹stanbul Toplum Merkezleri 2002 Y›l› De¤erlendirme Raporu. ‹stanbul, 2002: 1-15. UNICEF. Gazi Mahallesinin Mahalle Profili. Kentsel Gecekondu Program› De¤erlendirme Raporu. ‹stanbul, 1998. Toplum merkezleri as›l ihtiyaç grubundan uzakta olmamas›, toplumla birlikte ve toplumun içinde yer almas›, koruyucu-önleyici, e¤itici, gelifltirici ve rehabilite edici hizmetlerin birarada sunulmas› aç›s›ndan yoksullukla bafl etmede kullan›labilecek bir hizmet modelidir. Göç eden insanlar kente gelerek bir kültürel flok yaratmaktad›r. Toplum merkezleri bu flokun en rahat biçimde atlat›lmas› ve uyum sürecinin rahat bir flekilde yaflanmas›na yard›m eder. Okuma yazmas› olmayan birey dolay›s›yla kentsel kurumlardan da yeterince yararlanamayacakt›r. Okuma yazma ö¤renen birey ifl edinme kurslar›na kat›larak ifl edinecek, ifl bulmak için sosyal kurumlar› kullanacak ve de böylece toplum içine girmeye bafllayacakt›r. Bu bir sosyal rehabilitasyondur. Bu rehabilite ifllemi de ancak bireyin yaflad›¤› toplumda ve onun yaflam tarz›na göre sekillendirilerek verilebilir. Bu hizmetin en uygun flekilde verebilece¤i kurumlar toplum merkezleridir. 118 119 bekli de kendi tarihinin en zay›f dönemini yaflamakta; küreselleflme karfl›t› duruflu flekillendirmede büyük bir “kafa kar›fl›kl›¤›” içinde bulunmaktad›r. YOKSULLUKLA MÜCADELE B‹R SOSYAL POL‹T‹KA ARACI OLARAK SOSYAL YARDIMLAR Kas›m KARATAfi YOKSULLU⁄UN/YOKSULLAfiMANIN SOSYO EKONOM‹K D‹NAM‹KLER‹ Dünyada yaflanmakta olan küreselleflme e¤ilimleri, bir yandan genel üretim düzeyinin düflmesine bir yandan da mevcut gelir da¤›l›m› politikalar›ndaki artan bozulmaya ba¤l› olarak, yoksulluk sorununu küresel bir olgu olarak insanl›¤›n gündemine yerlefltirmifltir. Dünyadaki üretim ve bölüflüm rakamlar› yoksullaflma sürecinin giderek yap›sal bir karakter kazand›¤›n› göstermektedir. Küreselleflme denen süreç az geliflmifl/geliflmekte olan ülkelerden geliflmifl ülkelere kaynak aktarmay› sürdürmektedir. Bir yandan yoksullaflt›r›lan bir yandan da içinden ç›k›lmaz bir borç sarmal›na sürüklenen bu ülkeler hem ekonomik hem de siyasal aç›dan tam ba¤›ml› k›l›nmaktad›r. 20. Yüzy›l›n ilk çeyre¤inde bafllay›p son çeyre¤ine kadar oluflturulan ulusal devletler ile siyasi ve ekonomik aç›dan emperyalizm karfl›s›nda göreli bir ba¤›ms›zl›k kazanan ülkeler; geçen Yüzy›l›n son çeyre¤inden bafllayarak yeniden neredeyse klasik sömürge ça¤›ndan daha geri bir konuma itilmifllerdir. Klasik sömürge dönemindeki fiili iflgaller, içinde ulusal kurtulufl mücadelelerinin ateflini bar›nd›r›yordu. Oysa bu gün çok daha güçlü iflgallerle karfl› karfl›yad›r bu ülkeler ve en kötüsü de sorunu bu boyutta çözecek siyasi ve askeri karfl› durufllar yok denecek kadar azd›r ya da güçsüzdür. Öte yandan esas itibariyle ideolojik bir sald›r› olan küreselleflme olgusuna karfl› duruflu ideolojik temelde flekillendirmesi beklenen “sol düflünce” 120 Bir yandan yoksullaflmay›, ülkeler aras›nda yarat›lan ve derinlefltirilen eflitsiz ve adaletsiz bölüflüm iliflkileri yoluyla yayg›nlaflt›rarak derinlefltiren süreçler dünya ölçe¤inde ifllerken öte yandan istisnas›z her ülkenin kendi iç dinamiklerinde de benzer bir süreç yaflanmaktad›r. Geliflmifl ya da az geliflmifl tüm ülkelerde ayn› dönem içerisinde gelir da¤›l›m›nda ciddi bozulmalar yaflanm›fl, emekçiler baflta olmak üzere genifl halk y›¤›nlar› lehine elde edilmifl kazan›mlar bir bir yok edilerek “yeni yoksullar” yarat›lm›flt›r. Bu ba¤lamda emperyalist-kapitalist sald›r› genifl halk kesimleri için birer kazan›m olarak görülen sosyal haklara ve kamu hizmetlerine yönelmifltir. Yoksullaflma sürecinin temel aç›klay›c›s› konumundaki küreselleflme sald›r›s›n›n elinde var olan say›s›z araç içinde en güçlüsü, devletin tümüyle küçültülerek güçsüz düflürülmesidir. Geçmiflte yine kendi ç›karlar› do¤rultusunda yaratt›klar› devletin antidemokratik özellikleri bu günün küçültme operasyonunda ellerinde bir silaha dönüflmüfltür. Ulusal devletlere yöneltilen sald›r›larda öne ç›kar›lan bu vurgu nedeniyle “operasyon”, kendilerini “solcu” diye tan›mlayan kimi çevrelerin bile deste¤ini kazanmaktad›r. Devletin küçültülmesi operasyonu öncelikle ekonomik alan› hedeflemektedir. Böylece uzunca zamand›r ciddi bir üretimsizlik bunal›m›nda olan ve bu yüzden de karlar› düflmüfl olan uluslararas› tekellere yeni karl› alanlar yarat›lmaktad›r. Sermayenin özgürlü¤ünü bir fetifl haline getiren ve gitti¤i her yerde hiçbir engelle karfl›laflmas›n diye ulusal ekonomilerin yan› s›ra ulusal hukuk ve yönetim alan›nda da düzenlemeler yapan, kurumlar› kendi özlemleri do¤rultusunda yeniden oluflturan yeni dünya düzeninin mimarlar›, bu konudaki aceleci ve pervas›z tutumlar›n› gizleme/perdeleme gere¤i bile duymamaktad›rlar. Devleti ekonomik alandaki ifllevleri aç›s›ndan küçültme (özellefltirmeler) giriflimi hemen ard›ndan sosyal alandaki ifllevlerinden de soyutlama noktas›na gelmifltir. Bilindi¤i gibi e¤itimde, sa¤l›kta, sosyal güvenlikte ve giderek sosyal refah alanlar›nda özel giriflimcilik devletin sosyal sorumlulu¤unun yerine ikame edilmektedir. Özel giriflime flu aflamada uygun görülmeyen alanlarda da devlet yerine “sözde sivil” kurulufllar bilinçli ve planl› bir yaklafl›mla büyütülmekte; böylece küreselleflen emperyalizm hiçbir cephesi ihmal edilmemifl yeni bir yap›lanmay› aflama aflama yaratmaktad›r. 121 Ekonomik cephesi çöken devletin sosyal cephesi de çökertilince karfl› kafl›ya kal›nan sosyal sorunlar›n çözümünde d›flardan dayat›lan çözüm aray›fllar› devreye sokulmaktad›r. Kendi yaratt›klar› sorunlar› onlarla hiç ilgisi yok gibi adeta birer iyilik mele¤i kesilerek çözmeye çabalayan bu kurumlar bu yolla bir yerde günah ç›karmakta, “yoksulluk bizzat yoksullaflt›ranlar›n söylemi” olabilmektedir (Özdek, 2002: 1). Dünya Bankas›n›n yoksullukla mücadeleye öncülük etmesi gibi bir parodoksal durum (Özdek, 2002) baflka türlü nas›l aç›klanabilir ki? Sürecin mimar›, olsa olsa sürecin devam›n› güvence alt›na alacak ifllerin içinde olur. Bu nedenle zaman zaman kimi sosyal sorunlar›n çözümünde gerçekten rol al›yorlarm›fl gibi görünmeleri olsa olsa bundand›r. Emperyalist odaklar›n ülkemizde yaratt›klar› ya da daha önce var olan ancak bu süreçte derinlefltirerek adeta çözümsüz k›ld›klar› çeflitli sosyal sorunlar›n (yoksulluk, iflsizlik, çocuk eme¤i kullan›m›, sokak çocuklar› vb.) çözümü için devreye girdiklerini ve üniversiteleri özellikle d›fllayarak sivil toplum kurulufllar› üzerinden pek çok araflt›rmalar yapt›rd›klar›n› görüyoruz. Bir yandan bu araflt›rmalar sürerken bir yandan da çok say›da projeler arac›l›¤›yla bu sorunlar›n çözümüne soyunduklar› görülmektedir. Yap›sal nedenlere dayal› hiçbir sorunun çözümünün bu türden palyatif giriflimlerle olanakl› olmad›¤›n› insanl›k hem bilgisiyle hem de deneyimleriyle ö¤renmifl olmal›d›r. Bugün revaçta olan yollardan birisinin bile sorunlar›n çözümünde etkili oldu¤u görülmüfl de¤ildir. Sorunlar hangi yap›sal nedenlere dayan›yorsa, o nedenleri ortadan kald›racak köklü yap›sal önlemler olmadan çözülemez. Bu nedenle planl› bir biçimde planlamay› yaflam›m›zdan d›fllayanlar›n (Sezen, 1999), planlaman›n yerine ikame ettikleri, ulusal planlarla örtüflmeyen projelerin gerçekte bir göz boyama oldu¤unu görmek gerekir. Daha çok belirli odaklarca yönlendirilen araflt›rma etkinlikleri, elbette o odaklar›n sorumlulu¤unu ortaya ç›karmak yerine gizleme ifllevi görmektedir. Her fleyden önce araflt›rmalar›n “paradigma” ve “analiz ölçütleri” de¤iflmektedir. Ele al›nan sorunlar›n çözümünde, devletten bireye do¤ru sorumluluk ve rol yükleyen anlay›fl›n tersine bir yaklafl›m öne ç›kar›lmaktad›r. Yoksulluk ve yoksullar söz konusu oldu¤unda bireyin neden yoksul oldu¤u konusunda yap›sal bileflenler yerine yoksullu¤u etkileyen “bireysel de¤iflkenlere” daha çok vurgu yap›lmaktad›r. Türkiye’de bugün yoksulluk konular›nda çal›flan araflt›rmac›lar›n bir ço¤u bireyin emek pazar›ndaki yerini bir çözümleme ö¤esi olarak ihmal etmektedir. 122 Giderek ekonomi merkezli aç›klamalar›n yerini kültür merkezli aç›klamalar almaktad›r. Devlete sorumluluk yükleyen anlay›fl, sivil toplum örgütlerini, yerel inisiyatifleri öne alan bir anlay›flla yer de¤ifltirmektedir. Denebilir ki ele ald›¤›n›z sosyal sorunun çözümüne iliflkin öngörüleriniz, sorunun çözümünde de nas›l bir yol izleyece¤inizi belirlemektedir. Her sosyal sorun gerek nedenleri gerekse sonuçlar› itibariyle, yayg›nl›k düzeyiyle de ilintili olarak, bireyi, bireyin içinde yer ald›¤› aile ve di¤er kümeleri, topluluklar›, ulusal ve uluslararas› toplumu etkileyen ve bu sistemlerden etkilenen yönlere sahiptir. Ele al›nan sosyal sorun “mikro”dan “makro”ya do¤ru her düzeyde ele al›narak çözümlenmelidir. Ancak bu flekilde, her çözümleme düzeyine uygun çözümler üretilebilir ve bu çözümlere de ifllevsellik kazand›r›labilir. Afla¤›da farkl› çözümleme düzeyleri ve bu düzeylere uygun düflen çözümler için örnekler verilmifltir. Çözümleme Düzeyleri Uygun Çözümler Birey Aile Farkl› ölçeklerde yerel topluluklar Ulusal Toplum Uluslararas› toplum Bireyi güçlendirme Aileyi güçlendirme Toplumsal de¤iflme/kalk›nma Sosyal politikalar, yasal düzenlemeler Uluslararas› etkiler, örgütlenme, paylafl›m iliflkileri Daha önce de belirtildi¤i gibi devlet, ekonomik ve sosyal yaflam› düzenleyen ifllevleri aç›s›ndan sürekli küçültülerek güçsüz düflürülmüfl; toplumu etkileyen sosyal sorunlar›n çözümünde kullanabilece¤i kaynaklar› yok edilmifl, kamu hizmetlerini yürütme sorumlulu¤undan adeta “kurtar›lm›flt›r”. Devletin elinden al›nan bu ifllevler, niteli¤ine göre ya özel giriflimcilere ya da “sivil toplum örgütlerine” devredilmektedir. Bu devir s›ras›nda ekonomik ve toplumsal geliflme/kalk›nma devlete yüklenen bir sorumluluk olmaktan ç›kar›lmakta; piyasaya ve “vicdanlara” b›rak›lmaktad›r (Karatafl, 2001: 73-88). Öte yandan devletin elinde bulunan düzenleme ve denetim ifllevi de say›lar› giderek artan “üst kurullara” b›rak›lmaktad›r. Bu kurullar ellerinde tuttuklar›/sahip olduklar› gücü, hangi iradenin bir ürünü/sonucu olarak elde 123 etmifllerdir ve hangi iradenin etkisi alt›nda kullanmakta/hareket etmektedirler? Bu sürece yön veren demokratik bir iradeden söz edilebilir mi? Bu kurullar›n ba¤›ms›zl›¤›na s›kl›kla vurgu yap›lmaktad›r; ama bu tür kurullar›n ba¤›ms›z olmalar› gerçek anlamda olanaks›zd›r. Olsa olsa kime karfl› ba¤›ms›z olacaklar›ndan söz edilebilir. Bu kurullar küreselleflen sermayenin, küresel yay›lmas› önünde engel olarak gördü¤ü ulus devletleri aflama aflama ortadan kald›rma operasyonunun bir sonucudur. Sürekli “demokrasi dersi veren” Bat›l› güçler, ifl bir ülkenin ekonomik yaflam›n›n düzenlenmesine gelince hiç de demokratik olmayan bir biçimde iradeyi ulusal merkezlerden uluslararas› merkezlere kayd›rabilmektedirler. Düflünün ekme¤imizi ilgilendiren en temel konularda bile yurttafl olarak irademiz hiçe say›lmakta; demokrasinin en temel iflleyifllerinden biri olan hesap sorma mekanizmas›n› iflletemeyece¤iniz güçler (IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü, MAI vb.) devreye sokulmaktad›r. Anlafl›lmaktad›r ki bizim gibi ülkelerin tepesinde demokrasi ve insan haklar› k›l›c›n› sürekli tutan Bat›l› güçlerin asl›nda arad›klar› demokrasi falan de¤ildir. Genel hatlar›yla verilmeye çal›fl›lan bu süreç, ülkelerin kendi topraklar› üzerinde egemen olamad›klar›, dolay›s› ile sorunlar› önlemede de çözmede de yetersiz kald›klar› bir konumu yaratm›flt›r. Sonuç olarak üretimden tüketime, paylafl›mdan denetime her alanda karar mekanizmas› uluslararas› sermayenin kurumlar›na geçmifltir. Ulusal ve uluslararas› düzeyde yoksullu¤u vahim boyutlarda yeniden üreten dinamikler, bu sorunun çözümü konusunda da sahne almakta, olgunun gerçek nedenlerini ve dolay›s›yla gerçek çözümlerini göz ard› eden “sözde çözümler” önermektedirler (Özdek, 2002: 3). Bu çözümleri biricik yol olarak meflrulaflt›rmak için de bir yandan medyay›, bir yandan da akademisyenleri/uzmanlar› devreye sokarak kendilerini ve stratejilerini hakl› k›lacak “sözde araflt›rmalar” ›smarlamaktad›rlar. Küreselleflmenin uluslararas› düzeyde rol alan aktörlerinin (kurumlar, sivil toplum örgütleri vb.) özel olarak desteklenerek devlete bir seçenek oluflturuyormuflças›na öne ç›kar›lmalar›, planl› bir süreçtir. Özellikle bu kurumlar üzerinden ifllendirilen uzmanlar/akademisyenler, oluflturulmas› istenen iklimin yarat›lmas›na katk›da bulunmaktad›rlar. Bu ba¤lamda son y›llarda say›lar› giderek artan araflt›rmalar ve sivil toplum örgütleri arac›l›¤›yla yürütülen “proje” temelli çözüm aray›fllar› özetlemeye çal›flt›¤›m›z bu genel sürecin içinde anlam bulmaktad›r. 124 YOKSULLUKLA MÜCADELE ‹Ç‹N YOKSULLARI DAHA ‹Y‹ TANIMAK GEREK‹R ‹nsanl›k, tarihi boyunca yoksulluk olgusu ile çeflitli biçimlerde mücadele ede gelmifltir. Denebilir ki insano¤lunun temel u¤rafl›s› ekonomik büyümeyi, kalk›nmay› sa¤lamak, yoksullu¤u yenmek, gelir da¤›l›m›n› düzeltmek, refah› yayg›nlaflt›rmak üzerinedir. Savafllar, çat›flmalar... her fley bir biçimde bu basitçe ifade edilen konu bafll›klar›yla iliflkilidir. Bilindi¤i gibi yoksulluk iki temel nedenden kaynaklan›r: birisi ekonomik büyümenin, ekonomik kalk›nman›n yetersizli¤i, di¤eri ise büyümeden elde edilenlerin paylafl›m›ndaki eflitsizlik, adaletsizlik. Birinci durumda kast edilen ortada yeterli büyüklükte pastan›n olmay›fl›, ikinci durumda kastedilen ise ortadaki pastan›n, hangi büyüklükte olursa olsun, hakça bölüflülmemesidir. Yoksulluk “mutlak ve göreli yoksulluk” olarak iki ayr› düzeyde tan›mlanmaktad›r. Mutlak yoksulluk durumunda, insanlar›n temel gereksinimlerini dahi karfl›layamamas› söz konusudur. Bir baflka söyleyiflle insanlar›n kendilerini ve bakmakla yükümlü olduklar› di¤er kiflileri geçindirmek için gereksinim duyduklar› ekonomik olanaklardan yoksun olmalar› durumudur (Zastrow, 1991: 308-309). 1970’li y›llarda Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) taraf›ndan gelifltirilen “temel gereksinim” (=basic needs) kavram› ile anlat›lmak istenen; bir ailenin (beslenme, bar›nma, giyim vb. ) özel tüketimi için gerekli minimumlara, içinde yaflanan topluluk taraf›ndan sa¤lanan toplu tüketim konusu hizmetlere (güvenli içme suyu, kanalizasyon, ulafl›m, sa¤l›k, e¤itim vb.) ulaflabilmesi, kendilerini etkileyen kararlar›n al›nmas›na kat›lma, mutlak düzeydeki temel gereksinimlerin, temel haklar›n daha genifl bir çerçeve içinde karfl›lanmas›, istihdamda temel gereksinme stratejisinin hem amaç hem de araç olarak yaklafl›lmas›d›r (Tekeli 2000; akt. fiengül 2000: 8). Göreli yoksulluk ise yeme, içme, giyinme, bar›nma olanaklar› kiflinin yaflam›n› sürdürmesine yetti¤i halde, içinde bulundu¤u toplumun al›fl›lagelen genel yaflam düzeyinin gerisinde kalmas› durumudur. Bu kavram ülkelerin gelir da¤›l›m› ile yak›ndan iliflkilidir. 125 Dünya Bankas›, yoksullu¤u en düflük yaflama standard›na ulaflamama durumu olarak ele almaktad›r (The World Bank 1999). Yoksulluk efli¤i olarak, keyfi bir biçimde günde bir dolar›n alt›nda kazanmay› belirleyen Banka, bu hesaba göre dünya nüfusunun beflte birini yoksul kabul etmektedir (Özdek, 2002: 3). Bir baflka tan›mda yoksul, temel g›da gereksinimlerini karfl›layamayan ve toplumsal etkinliklerde bulunamayan, etkin olamayan, geleneksel ölçüdeki yaflam standartlar›na ulaflamam›fl kiflilere denmektedir (Townsend, 1974, akt. Koflar, 2000: 21). Yoksullukla savafl›m konusunda uygulama sorumlulu¤u bulunan kurumlardan birisi olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, uygulamalar› yürütmek üzere ç›kard›¤› Ayni ve Nakdi Yard›m Yönetmeli¤inin 4. maddesinde yoksullu¤u, “kendisini, eflini ve bakmakla yükümlü oldu¤u çocuklar›n›, anne ve babas›n› bulunduklar› hayat flartlar›na göre asgari düzeyde geçindirmeye yetecek geliri, mal› veya kazanc› bulunmama hali” olarak tan›mlanm›flt›r. Tan›mlar kuflkusuz tan›mlayan›n yaklafl›m›n› yans›tmaktad›r. Ancak bu tan›mlar›n ortak özelli¤i bir yoksunluk durumunu ele al›yor olmas›d›r. Bu yoksunlu¤un bir gerçek boyutu (mutlak) bir de alg›lanan boyutu (göreli) vard›r. Bir ülkede yeterli üretim ve büyüme yoksa yoksulluk kaç›n›lmaz bir sonuçtur. Ancak yeterli üretim ve büyümenin olmas›, yoksullu¤u otomatik olarak çözen bir olgu de¤ildir. Üretilen art› de¤erin adaletli bir biçimde paylafl›lm›yor olmas› yoksullu¤un s›kça karfl›lafl›lan bir baflka yüzüdür. Bugün dünyada yaflanan yoksulluk her iki nedene birlikte dayanan özellikler tafl›maktad›r. Ekonomik büyüme ve kalk›nmadaki yetersizli¤e ek olarak bir de eflitsiz bölüflüm iliflkileri devreye girince yoksulluk yap›sal özellikler kazanarak varl›¤›n› sürdürmektedir (Karatafl, 2002). Sözünü etti¤imiz yoksulluktan toplumun de¤iflik kesimleri farkl› biçimlerde etkilenmektedir. ‹nsanlar›n bir bölümünün elde etti¤i gelir, temel gereksinimlerini dahi karfl›layamazken bir bölümü için de durum tümüyle göreli bir yoksunlu¤un ifadesidir. ‹çinde yaflad›¤›m›z ça¤da, insanl›¤›n eriflti¤i genel uygarl›k düzeyi dikkate al›nd›¤›nda, her bireye sa¤lanabilecek refah düzeyi ile bugün sa¤lanan refah düzeyi aras›ndaki fark sorgulanmaya muhtaçt›r. Bu anlamda insanl›k, “potansiyelinin” ne kadar›n› olumlu olarak kullanmaktad›r? Bu ça¤da kuramsal olarak eriflilebilir olan beslenme, bar›nma, e¤itim, sa¤l›k, kültür, haberleflme, seyahat gibi olanaklardan yoksun olman›n aç›klamas›, kukusuz ekonomik ve toplumsal boyutlar›n›n yan› s›ra siyasal bir sorunla da karfl› karfl›ya oldu¤umuzun bir göstergesidir. 126 Yoksulluk, her ne kadar özünde maddi yoksunlu¤u bar›nd›rsa da onu, tek bafl›na maddi ölçülerle tan›mlamaya ve alg›lamaya kalk›flmak yan›lt›c› olabilir. ‹nsanlar›n ve toplumlar›n yaflam›nda hem neden hem de sonuç olarak oldukça merkezi bir önemi olan yoksulluk, ço¤u kez di¤er sosyal sorunlarla iç içedir. Örne¤in engelli olmak bizatihi yoksullu¤un bir sonucu olabilece¤i gibi dönüp yeniden yoksullu¤u üreten bir de¤iflken olarak da ifllev görmektedir. Bir engelli olarak yoksullu¤u yaflaman›n ise di¤er yoksullar›nkinden daha özgün bir deneyim oldu¤u aç›kt›r. Bu anlamda, UNICEF (2001: 33), bir yay›n›nda, ayr›mc›l›¤›n bir “alt kültür” olarak Avrupa’daki Roman nüfusun yoksullu¤unu daha da pekifltirdi¤ini belirtmektedir. Ayn› flekilde 1991 y›l›nda Çekoslovakya’daki Roman nüfus içindeki bebek ölüm oran›n›n nüfusun geri kalan bölümündeki ölüm oran›na göre iki kat daha fazla oldu¤u saptanm›flt›r. Yoksullu¤un nedenlerini anlamaya çal›fl›rken birçok etkeni bir arada de¤erlendirmek gerekir. Bu etkenler, bireysel-toplumsal özellikler (yafl, cinsiyet, özürlülük, kronik bir hastal›¤›n varl›¤›, aile çözülmeleri v.b), ülkenin ekonomik yap›s›, sosyal politikalar, di¤er sosyal sorunlar (iflsizlik, göç, kentleflme vb.), üretim-paylafl›m iliflkileri, gelir da¤›l›m› fleklinde uzunca bir liste içinde s›ralanabilir. Baz› çal›flmalarda yoksullu¤un nedenleri olarak flu özelliklerin alt› çizilmektedir: ekonomik kriz, yüksek iflsizlik oran›, güvencesizlik, olumsuz fiziksel sa¤l›k, özürlülük, duygusal sorunlar, t›bbi harcamalar›n çok olmas›, alkol sorunu, uyuflturucu madde ba¤›ml›l›¤›, kiflilik bozuklu¤u, mental sorunlar, yafla ba¤l› yetersizlikler, yeteneksizlik, genifl aile, otomasyondan dolay› iflten ç›kar›lma, ifl yapabilme becerisinden yoksun olma, kültürel eksiklik, düflük e¤itim düzeyi, e¤itim ve ö¤retimden dolay› beceri yoklu¤u, kad›n›n bakmakla yükümlü oldu¤u küçük çocuklu aile yap›s›, halk›n gelirinin yetersiz olmas›, suç iflleme, kumar oynama, boflanma, terk yaflama, düflük ücretli iflerde çal›flma... (Zastrow ve Bowker 1984; akt. Koflar 2000; Loure 1964; akt. Koflar 2000: 27; Koflar 2000: 28). Yoksullu¤un nedeni olarak gösterilen bu toplumsal, ekonomik ve bireysel özelikler ço¤unlukla bir arada ve iç içe bulunurlar. Bu da yoksullar için durumun ne kadar karmafl›k oldu¤unun bir göstergesidir. ABD’nin bir y›ll›k Pepsi Cola ve Coca Cola tüketim harcamalar›, nüfusu 100 milyonu aflk›n Bangladefl’in ulusal gelirinin neredeyse iki kat›na ulaflmaktad›r. Dünya nüfusunun en varl›kl› bölümünü oluflturan %20lik kesimin dünya 127 toplam üretiminin %84’ünü, en yoksul bölümünü oluflturan %20’lik kesiminin ise sadece %1,4’ünü tüketiyor olmas› gelir farkl›l›klar›n› çarp›c› bir flekilde ortaya koymaktad›r. Dünya Bankas› 1990 y›l›nda, 1980 y›l›na k›yasla dünyadaki yoksul say›s›n›n 200 milyon artarak bir milyara, 2000 y›l›nda ise bu art›fl e¤ilimini sürdürerek 1,2 milyara ulaflaca¤›n› tahmin etmektedir. Dünya nüfusunun 1/5’ini oluflturan yoksullar›n yar›s›na yak›n bir bölümünün (%43,5) Güney Asya’da, %24,3’ünün Güney Sahra’da, %23,2’sinin Do¤u Asya ve Pasifik’te, %6,5,’inin ise Latin Amerika ve Karayipler’de yaflad›¤› tahmin edilmektedir. Geliflmekte olan ülkelerde yaflayan 4,6 milyar insan›n 850 milyondan fazlas›n›n okur-yazar olmad›¤›, 826 milyonunun yeterince beslenmedi¤i, bir milyara yak›n›n›n kaliteli su, 2,4 milyar›n›n ise temel halk sa¤l›¤› olanaklar›ndan yoksun oldu¤u ifade edilmektedir (UNDP 2001: 9). 1998 y›l›nda Dünya Bankas› tahminlerine göre, yar›m milyar› aflk›n› çocuk olmak üzere, 1,2 milyar insan günde bir dolardan daha az gelirle yoksulluk içinde yaflamaktad›r. En yoksul ülkelerde e¤itime, sa¤l›¤a ve alt yap›ya harcanabilecek kaynaklar d›fl borç ödemelerine gitmektedir (UNICEF 2001: 31). bafl›na gayri safi yurt içi has›la 167 milyon, Ardahan’da 155 milyon, A¤r›’da 113 milyon lira, ‹stanbul’da ise 715 milyon lira idi. 2000 y›l›nda Türkiye’de kifli bafl›na 738 Dolar yat›r›m yap›ld›. Ayn› y›l kifli bafl›na yat›r›m Almanya’da 5017, Fransa’da 4142, ‹talya’da 3684 dolar de¤erine ulaflt› (Somel 2001: 24). Dünya Bankas› (2000: 281)’n›n raporunda Türkiye için bir günde bir dolar yaklafl›m›na göre yoksulluk çizgisi belirlendi¤inde 1994 y›l›nda nüfusun %2,4’ü yoksuldur. D‹E’nin 1994 y›l›nda yapt›¤› araflt›rmaya göre Türkiye’de 3,4 milyon kiflinin y›ll›k geliri 22 bin dolar›n üzerindedir. Bu kifliler ülke nüfusunun %5’ini oluflturmaktad›r. Milli gelirden en düflük pay alan son %5’lik dilimin y›ll›k geliri ise 67 milyon lirad›r. Dünya Bankas›n›n haz›rlad›¤› Dünya Kalk›nma Raporu (1999/2000)’nda Türkiye ve di¤er ülkeleri k›yaslayabilece¤imiz baz› veriler yer almaktad›r. Dünyan›n en düflük gelir grubundaki ülkelerin kifli bafl›na düflen gelir ortalamas› 2,130, orta gelir grubunda 5,560 ve yüksek gelir grubunda 32,440 dolard›r. Orta gelir grubunda yer alan bir ülke olarak Türkiye’de, kifli bafl›na düflen gelir miktar› ise 6,000 dolard›r. YOKSULLUKTAN EN ÇOK K‹MLER ETK‹LENMEKTED‹R? Yoksulluk sadece geliflmekte olan ülkelerin de¤il sanayileflmifl ülkelerin de sorunudur. Avrupa Birli¤inin 15 ülkesinde yaflayan toplam 3 milyon insan›n kalacak sürekli bir evi yoktur. ABD’de bütün çocuklar›n yaklafl›k %17’si, yani 12 milyon çocuk yeterince yiyecek bulamadan büyümektedir (UNICEF 2001: 33). Türkiye’de yoksulluk di¤er bir çok ülkede oldu¤u gibi, son 20 y›lda uygulanan serbest piyasa a¤›rl›kl› d›fla aç›k neo-liberal ekonomi politikalar› ile yak›ndan iliflkilidir. Temel g›da ve hizmetlere uygulanan sübvansiyonunun kald›r›lmas›, kamu iflletmelerinin özellefltirilmesi ve kamu istihdam olanaklar›n›n azalt›lmas›, küçük üreticilere sa¤lanan desteklerin giderek azalmas›, sa¤l›k ve e¤itim alan›nda kamu hizmetlerinin giderek özelleflmesi, ekonomik krizlerin art arda yaflanmas›, iflten ç›kar›lma ve di¤er nedenlerle iflsizlik oranlar›n›n aniden artmas› ve gelir da¤›l›m›ndaki uçurumlar artan yoksullukla bire bir iliflkilendirilebilecek sonuçlard›r (Karatafl, 1996; Karatafl, 2001, Karatafl, 2002; fienses 2002: 29). 2000 y›l› itibariyle ülkemiz nüfusu 65,3 milyondur. D‹E’nin 1994 y›l› hane halk› gelir da¤›l›m› anketlerine göre en fakir %20 sinin gelir pay› %5, en zengin %20 sinin pay› %55 olarak saptanm›flt›r. Türkiye’de yoksullu¤un bir de co¤rafi boyutu söz konusudur. D‹E’nin verilerine göre 1997 y›l›nda fi›rnak’ta kifli 128 Toplumsal özelliklerine göre yoksulluk tan›mlamas›na giren bireyler, e¤itim düzeyi düflük, çal›flmayan, çok çocuklu büyük ailelerden gelmektedir. Bölge olarak ise Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nde yaflayan bireylerin üçte birinden fazlas› yoksul olarak tan›mlanmaktad›r (TÜS‹AD, 2000: 108). Yoksulluk karfl›s›nda kad›nlar erkeklerden daha k›r›lgan özellikler tafl›maktad›rlar. 1999 y›l› itibariyle kad›nlarda okur-yazarl›k oran› %77.4’tür. Bu özellik kentlerde yaflayan kad›nlar ars›nda %82.2 iken k›rsal kesimde yaflayan kad›nlar aras›nda %67.8’dir. 1999 y›l›nda kad›nlar›n iflgücüne kat›lma oran› kentlerde %16.9, k›rsal kesimde %49,6 genelde ise %31.1’dir (DPT 2000: 93). Dünyada 876 milyon okuma-yazma bilmeyen yetiflkinin yaklafl›k 2/3’ si kad›nd›r (UNESCO, 1999). Hem evi geçindirmek ve hem de çocuklara bakmak durumunda kalan annelerin aile reisi oldu¤u evlerde yoksulluk neredeyse kaç›n›lmaz bir olgu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r (Zastrow 1991). Yoksulluktan öncelikle etkilenen bir baflka küme ise genifl, kalabal›k ailelerdir. 1984 y›l›nda Pakistan’da en fakir %10’luk orana giren hanelerde hane 129 büyüklü¤ü ortalamas› 7,7 olup, 3,3 ortalama çocu¤a sahiptirler (World Development Report 1990: 30). Yoksulluk k›rsal alanlarda kentsel yerlere göre daha fliddetlidir. Çünkü buralarda hem nispî olarak kifli bafl›na gelir düflüktür, hem de tüketim kal›b› dard›r, hem de üretim teknolojileri ile iletiflimde daha fazla geri kalm›fll›k söz konusudur (Dumanl› 1996: 12). Yani k›r kent geliflmifllik düzeyinin fakl›l›¤›ndan dolay› k›rsal kesimde yaflayanlar daha yoksuldur. Buna karfl›l›k kentlerde gelir da¤›l›m› k›ra oranla daha bozuktur. Yoksullu¤un öncelikle çocuklar› etkiledi¤i bilinmektedir (Butler ve Weatherley 1992). Yoksullu¤un neden oldu¤u açl›k, dengesiz ve yeterli beslenme koflullar› ve hastal›klar, çocuklar› daha da savunmas›z yapmaktad›r. Yoksulluk bir aileye ulaflt›¤›nda bundan en çok zarar gören kifli yaflam, büyüme ve geliflme haklar› riske at›lan o ailenin en küçük bireyleridir (UNICEF 2001:32). Sonuç olarak yoksulluk aç›s›ndan kad›nlar ve çocuklar daha dezavantajl› konumdad›r. Yoksulluktan daha çok etkilenen nüfus kümeleri aras›nda yafll›lar› da saymak gerekir. ‹lerleyen yaflla birlikte üretkenli¤i azalan ve hatta yok olan; buna karfl›l›k sa¤l›k sorunlar› ve harcamalar› artan birey bir de sosyal güvenlik sistemi d›fl›nda ise ya da etkili bir güvence sistemi içinde korunmuyorsa yoksullukla karfl›laflmas› kaç›n›lmaz olmaktad›r. Toplumsal de¤iflmenin (göç, kentleflme, de¤iflen aile vb.) etkisi ile de geleneksel toplumsal destek sistemlerinden yoksun kalan birey, muhtaçl›k durumu ile yüz yüze gelir ve kamusal sosyal harcamalar ve hizmetler içerisinde korunmaya gereksinim duyar. E¤itim düzeyi ile yoksulluk aras›nda ters yönlü bir iliflki (ya da e¤itim düzeyi ile yoksullu¤un temel göstergesi olan gelir aras›nda do¤rusal bir iliflki) oldu¤u söylenebilir. E¤itim düzeyi düfltükçe gelir düzeyinde bir azalma olmakta; e¤itim düzeyi düfltükçe yoksulluk artmaktad›r. ‹flgücü piyasas›n›n gereksinim duydu¤u e¤itim ve beceriden yoksun olmak, daha çok iflsizlik ya da düflük ücretli ifllerde çal›flmak anlam›na geldi¤inden, sonuç yoksulluk demektir. Mutlak yoksulluk durumunda bulunan nüfusun %95’ini e¤itim düzeyi ilkokul ve alt›nda olanlar ve okuma-yazma bilmeyenler oluflturmaktad›r. Yoksulluk ve sa¤l›k sorunlar› aras›ndaki iliflki herkesçe bilinen bir gerçektir. 130 Yoksulluk olumsuz sa¤l›k koflullar›n›n en belirgin nedeni iken; olumsuz sa¤l›k koflullar› da zaman zaman yoksullu¤un nedeni olabilmektedir. Her y›l 2 milyonu aflk›n yetiflkini öldüren HIV/AIDS (UNICEF 2001:32) kimsesiz ve korumas›z b›rakt›¤› çocuklar ile ayr› bir yoksulluk zinciri oluflturmaktad›r. Yoksulluk AIDS’i körüklerken hastal›¤›n kendisi de insanlar› yoksullu¤a sürüklemektedir. YOKSULLUKLA MÜCADELEDE SOSYAL YARDIMLARIN YER‹: B‹R ÇÖZÜMLEME ÇERÇEVES‹ Sosyal yard›m “yerel ölçüler içinde asgari seviyede dahi kendisini ve bakmakla yükümlü oldu¤u kiflileri geçindirme olana¤›ndan kendi ellerinde olmayan nedenlerden dolay› yoksun kalm›fl kiflilere resmi kurulufllar veya kanunlar›n verdi¤i yetkiye dayanarak yar› resmi veya gönüllü kurulufllarca muhtaçl›k tespitine ve kontrolüne dayal› olarak yap›lan ve kiflileri en k›sa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirmek amac›n› tafl›yan parasal ve nesnel sosyal gelirden oluflan bir sosyal güvenlik yöntemi ve bir sosyal hizmet alan›d›r” (8. Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Sosyal Hizmetler ve Yard›mlar Özel ‹htisas Komisyonu Raporu, 2001). Türkiye’nin sosyal yard›m sistemi hakk›nda yap›lacak bir çözümlemenin ana unsurlar› sosyal yard›m›n mevzuat›, örgütlenmesi ve finansman›d›r. Bu çerçevede sosyal yard›m sisteminde kamunun ve “sivil toplumun”, (gönüllü kifli ve kurulufllar›n) rolü ve a¤›rl›¤›na bakmak gerekir. Türkiye’de geçerli geleneksel sosyal yard›mlaflma ve dayan›flma biçimleri, toplumbilimsel aç›dan varl›¤›n› ve önemini korumaktad›r. Bu geleneksel yap›y› ayakta tutan ve hatta gelifltirmeye çal›flan toplumsal çevrelerin ve dinamiklerin (dinsel kifli, grup, cemaat; siyasal partiler, gruplar; vak›flar vb.) varl›¤› bilinmektedir. Bunun yan›nda Türkiye’de, kayna¤›n› Anayasadan alan resmi-kamusal sosyal yard›mlar da bulunmaktad›r. Anayasada yer alan, hukukun üstünlü¤ünü ve insan haklar›na sayg›y› ifade eden hukuk devleti ve iktisadi aç›dan güçsüz durumda olanlar› korumay› amaçlayan sosyal devlet ilkesi (Md. 2) sosyal yard›mlar›n temel dayana¤› olarak kabul edilebilir. Buna karfl›l›k hukuk düzenimizde sosyal yard›mlar›n hukuki anlamda bir hak olup olmad›¤› hala 131 tart›flma konusudur. Bu tart›flma uygulamay› yak›ndan ilgilendiren sonuçlara sahiptir. Daha aç›k bir ifade ile uygulamada “muhtaçl›k de¤erlendirmesi” yaparken kullan›lan taktir hakk›n›n s›n›r›, sosyal yard›mlar›n bir hak olup olmamas›na göre de¤iflecektir. Sosyal yard›mlar›n sosyal güvenli¤in bir arac› m›, yoksa sosyal hizmetlerin bir uygulama alan› m› oldu¤u konusunda da önemli tart›flma ve anlaflmazl›klar vard›r. Sosyal yard›mlarla elde edilmek istenen yararlar›n sosyal güvenlikle efl de¤er oldu¤u; ya da bir toplumda sosyal güvenli¤i sa¤laman›n araçlar›ndan birinin de sosyal yard›mlar oldu¤u ileri sürülmektedir. Bununla birlikte sosyal yard›mlar› sosyal (refah) hizmetlerin bir arac› olarak de¤erlendirenler da vard›r. Sosyal yard›mlar›n düzenlenmesinde dikkate al›nmas› gereken ölçütlerden biri de öncelikli nüfus kümelerinin belirlenmesidir. Bu belirleme yap›l›rken hangi nüfus kümelerinin yoksulluktan daha çok etkilendi¤i konusunda yukarda yap›lan çözümlemelerden yararlan›labilir. Buna göre kad›nlar, çocuklar, yafll›lar, engelliler, tek ebeveynli aileler, parçalanm›fl aileler, y›k›m olaylar›yla (deprem vb) karfl›laflanlar, göç edenler, mülteciler, iflsizler, alkol ve madde ba¤›ml›s› olanlar...yoksullu¤un en çok etkiledi¤i nüfus kesimlerini oluflturmaktad›r. Bu kesimlerin, yoksullukla mücadele programlar›nda ve sosyal yard›m uygulamalar›nda öncelikli olarak ele al›nmas› gereklidir. Bilindi¤i gibi sosyal yard›mlar›n verilmesinde çeflitli yöntemler ve yaklafl›mlar kullan›lmaktad›r. Verilen yard›m›n niteli¤ine göre bunlar ayni (nesnel, parasal olmayan) ve nakdi (parasal) yard›mlar olarak kabaca ikiye ayr›labilir. Nakdi yard›m bazen bir ifl kurmak için ya da sa¤l›k hizmeti sat›n almak gibi nedenlerle koflullu olarak verilebilmektedir. Sosyal yard›mlar›, süresini dikkate alarak sürekli ve geçici yard›mlar olarak da ikiye ay›rmak olanakl›d›r. Bilindi¤i gibi sosyal yard›mlar›n temel karakteri geçici olmas›d›r (Karatafl, 2000). Yaflam› sosyal yard›mlarla sürdürmek istenen bir durum olmad›¤›ndan, amaç en k›sa zamanda bireyleri çal›flma yaflam›na yöneltmek ve kendi ayaklar› üzerinde durmas›n› sa¤lamakt›r. Bu nedenle sosyal yard›mlar›n, di¤er sosyal hizmetlerle birlikte harekete geçirilmesi daha etkili sonuçlar do¤uracakt›r. Bazen bir kereli¤ine (ifl kurma yard›m›, sa¤l›k hizmeti sat›n alma, y›k›mlar an›nda karfl›lafl›lan zarar›n telafisi için v.b ) bazen de belirli bir amac›n gerçekleflmesi için (do¤an her çocuk için belirli bir yafla gelinceye kadar sigortal› çal›flan 132 ebeveynden birine, ö¤renim gören gereksinim sahibi çocu¤a/gence ö¤renim süresince v.b) belirli bir süre verilen sosyal yard›mlar sistemin özünü oluflturur. Bununla birlikte toplumda öyle kimseler vard›r ki (söz gelifli çal›flma gücünü tümüyle yitirmifl engelliler, yafll›lar v.b), bunlar›n yaflam boyu sosyal yard›mlarla desteklenmeleri gerekebilir. ‹stisnai olarak böyle durumlarda sosyal yard›mlar sürekli olarak da verilebilir. Sosyal yard›mlar› karar verme an›nda izlenen yola göre de s›n›fland›rabiliriz. ‹stek sahibi hakk›nda gerekli incelemelerin yap›larak, bu yard›m› hak edip etmedi¤i konusunda profesyonel meslek elemanlar›n›n yapt›¤› de¤erlendirmeleri temel alan yaklafl›mlar olabildi¤i gibi tümüyle istek sahibinin beyan›na itibar ederek yap›lan yard›mlar da vard›r. Profesyonel sosyal yard›m hizmetlerinde önem kazanan kavramlardan biri de “muhtaçl›k”t›r. Muhtaçl›k de¤erlendirmesinde kullan›labilecek ulusal standart ölçütler henüz gelifltirilmifl de¤ildir. Bu ölçütlerin yan› s›ra, muhtaçl›k de¤erlendirmesini kimin yapaca¤› ve nas›l yap›laca¤› da henüz netleflmifl de¤ildir. Geliflmifl ülkelerin tümünde hem ulusal hem de yerel özellikleri de dikkate alan ölçütler belli oldu¤u gibi bu de¤erlendirmeyi sosyal hizmet uzman›n (Social worker) yapmas› gerekti¤i konusunda da bir ihtilaf yoktur. Ancak Türkiye’de sosyal yard›mlarda profesyonel anlay›fl›n yerleflti¤i henüz söylenemez; bu nedenle uygulamada sosyal hizmet uzmanlar› yeterince etkili de¤ildir. Bu nedenle uygulama önemli ölçüde geleneksel de¤erlendirmelere dayanmakta; bir tür keyfilik içinde sürmektedir. Bir meslek olarak sosyal hizmetin dünyada en erken ifllevsellik olana¤› buldu¤u sosyal yard›m alan›, her nedense Türkiye’de en geç yer alabildi¤i alanlardan biri olmufltur. Muhtaçl›k de¤erlendirmesi yap›l›rken profesyonel meslek elemanlar› yoksullu¤u tüm boyutlar›yla dikkate alan bir yaklafl›m sergilemelidir. Bir yanda içinde bulunulan iflsizlik, ekonomik kriz, y›k›m olaylar› (deprem, savafl, sel bask›n›, hortum vb.) toplumsal koflullar ile cinsiyet, yafl, hastal›k, engel durumu, medeni durum, ba¤›ml›l›k gibi bireysel özellikler birlikte dikkate al›nmal›d›r. Sosyal yard›mlarda ça¤dafl yaklafl›m kamusal sorumlu¤un kabul edilmesi ve finansman›n›n vergiler yoluyla sa¤lanmas›d›r. Bu anlay›fl geleneksel yard›mlaflma biçimlerinin varl›¤›n› inkar etmez ve gönüllü temelde örgütlenmifl kurulufllar›n katk›s›n› yads›maz. Ancak sorumluluk temelde devletindir; bu ise önemli bir farkl›l›kt›r. 133 TÜRK SOSYAL YARDIM S‹STEM‹NDE ÖNEML‹ BAfiLICA HUKUKSAL DÜZENLEMELER, ÖRGÜTLENMELER VE MEVCUT DURUM: Türkiye’de sosyal yard›m sistemini oluflturan hukuksal düzenlemeler ve örgütlenmeler büyük bir da¤›n›kl›k içindedir (Karatafl, 2000: 8. Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Sosyal Hizmetler ve Yard›mlar Özel ‹htisas Komisyonu Raporu, 2001): Afla¤›da sistemde yer alan önemli birtak›m düzenlemeler genel hatlar›yla belirlenmektedir: 1. 7. 1976 tarihinde, 2022 say› numaras› ile ç›kar›lan “65 Yafl›n› Doldurmufl Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandafllar›na Ayl›k Ba¤lanmas› Hakk›nda Kanun” Maliye Bakanl›¤›, Emekli Sand›¤› Genel Müdürlü¤ü, Yafll›lar Sosyal Güvenlik Dairesi Baflkanl›¤› taraf›ndan uygulanmaktad›r. ‹llerde ise sorumluluk defterdarl›klar veya mal müdürlüklerindedir. 24. 05. 1982 tarih ve 2828 say›l› “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Yasas›” na ba¤l› olarak ç›kar›lan 1986 tarihli “Ayni-Nakdi Yard›m Yönetmeli¤i” çerçevesinde de sosyal yard›mlar verilmektedir. Uygulama sorumlulu¤u illerde ‹l sosyal Hizmetler Müdürlüklerindedir. 227 say›l› Vak›flar Genel Müdürlü¤ünün Teflkilat ve Görevleri Hakk›nda Kanun Hükmünde Kararname gere¤i (Md.13) 28 Aral›k 1989 günlü 20386 say›l› Resmi Gazetede yay›nlanan “Baflbakanl›k, Vak›flar Genel Müdürlü¤ü Muhtaç Ayl›¤› ve Vak›f ‹maret Yönetmeli¤i” ile 9.3.1986 gün ve 19042 say›l› Resmi Gazetede yay›mlanan “Vak›flar Orta Ö¤renim Ö¤renci Yurtlar› Yönetmeli¤i” gere¤ince afl evleri, muhtaç ayl›¤› ve orta ö¤renim ö¤rencilerine yönelik yurtlar iflletilmektedir. Sa¤l›k Bakanl›¤› “Tedavi Kurumlar› ‹flletme Yönetmeli¤i” çerçevesinde ücretsiz tedavi uygulamas› yap›lmaktad›r. Bu uygulamalar, Sa¤l›k Bakanl›¤› ve Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu Genel Sekreterli¤i aras›nda yap›lan bir protokol çerçevesinde yürütülmektedir. 18. 06. 1992 tarih ve 3816 say›l› “ Ödeme Gücü Olmayan Vatandafllar›n Tedavi Giderlerinin Yeflil Kart Verilerek Devlet Taraf›ndan Karfl›lanmas› Hakk›nda Kanun” da Sa¤l›k Bakanl›¤› taraf›ndan yürütülmektedir. 134 1580 say›l› “Belediye Kanunu” ve 3030 say›l› “Büyükflehir Belediyelerinin Kuruluflu Hakk›nda Kanun” ve 1941 y›l›nda ç›kar›lan 4109 say›l› “Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yard›m Kanunu” sosyal yard›mlar konusunda belediyelere önemli görevler düflmektedir. 29. 05. 1986 tarih ve 3294 say›l› Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Kanunu ve bu Kanun gere¤i kurulmufl olan Baflbakanl›k Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu ve ayn› Kanun gere¤i kurulmufl olan 17. 07. 1986 tarih ve 19167 say›l› resmi Gazetede yay›nlanarak yürürlü¤e giren “Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu Yönetmeli¤i” ve kayna¤›n› esas olarak bu Fondan alan, her il ve ilçede kurulmufl bulunan Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Vak›flar› Türkiye’deki sosyal yard›m sistemi içerisinde gerek örgütlenme gerekse finansman yönünden önemli bir yere sahiptir. Türkiye’deki sosyal yard›mlara iliflkin verilen bu özet bilgi, yukarda vurgulanan da¤›n›kl›¤›n adeta bir göstergesi niteli¤indedir. Bu da¤›n›kl›¤›n gerek mevzuat, gerek örgütlenme gerekse finansman boyutu dikkate al›narak giderilmesi, önemli bir gereksinme olarak önümüzde durmaktad›r. SOSYAL YARDIM S‹STEM‹N‹N SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹ Sosyal yard›mlar yoksullukla mücadelenin yaln›zca bir boyutudur ve ço¤unlukla da sonuçlar›n›n telafisi ile ilgilenir. Sosyal yard›m etkinliklerini yoksullukla mücadelenin di¤er boyutlar›yla birlikte planlamak ve aralar›ndaki etkileflimi göz ard› etmeden kendi bütünlü¤ü içinde ele almak gerekir. Bu ba¤lamda ana hedef yoksullu¤u ortadan kald›rmakt›r; ancak bu hedefe ulafl›ncaya dek sosyal yard›mlar›n bireylerin ve toplumlar›n yaflam›nda önemli bir yeri vard›r. Yoksulluk, asgari yoksulluk, yoksulluk çizgisi, sosyal yard›m, muhtaçl›k, muhtaçl›k de¤erlendirmesi gibi kavramlar netlefltirilmelidir. Çeflitli yasalarda do¤rudan ya da dolayl› olarak yer alan sosyal yard›mlara iliflkin hukuksal düzenlemeler var olan da¤›n›kl›¤› giderecek biçimde tek bir sosyal yard›m yasas› içerisinde toplanmal›d›r. 135 Bu düzenleme ile paralel olarak merkezi yönetim içerisinde var olan sosyal yard›mlar›n örgütlenmesine dair da¤›n›kl›k da giderilmelidir. Merkezi yönetim bu alandaki yetki ve sorumlulu¤unu Belediyeler baflta olmak üzere yerel yönetimlerle paylaflmal›, yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulu¤u artt›r›lmal›d›r. Merkezi yönetimin rolü daha çok kaynak yaratmak, standart oluflturmak, denetim ve eflgüdüm çal›flmalar› yapmak ve belirli bir ölçe¤i aflan projelerin yürütülmesinde etkin görev almak fleklinde yeniden tan›mlanmal›d›r. KAYNAKLAR BUTLER, S. ve R.A. WEATHERLEY, 1992 “Poor Women at Midlife and Categories of Neglect”. Social Work, Vol.37,No:6,NASW,New York, ss:510514. DPT, Sosyal Yard›mlar ve Sosyal Hizmetler Özel ‹htisas Komisyon Raporu, Ankara: 2000. Sosyal yard›mlar hukuksal aç›dan bir hak olarak düzenlenmelidir. Sosyal yard›mlar› di¤er sosyal refah hizmetlerinden ayr› düflünmek olanaks›zd›r. Ele al›nan sorunlar›n do¤as› gere¤i, bu hizmetleri örgütlenme ve kaynak kullan›m› aç›s›ndan tek bir çat› at›nda toplamak, yani ayn› kurumlar› yetkili ve sorumlu k›lmak, hizmette etkililik ve verimlilik ilkelerinin de zorunlu bir sonucu olarak de¤erlendirilmelidir. Sosyal yard›m sistemi finansman yönünden güçlendirilmelidir. Yarat›lan mali olanaklar tek bir çat› alt›nda toplanmal› ve yaln›zca sosyal yard›m amac›yla kullan›lmal›d›r. Muhtaçl›k de¤erlendirmesinde kullan›lacak standart ölçütler gelifltirilmelidir. Gerek kamusal nitelikli gerekse gönüllü temelde yürütülen sosyal yard›mlar konusunda, hem yap›lan sosyal yard›mlara hem de sosyal yard›m alanlara iliflkin, sa¤l›kl› ve etkin bir kay›t sistemi ve bilgi merkezi oluflturulmal›d›r. Sosyal yard›m hizmetlerini sunmakla görevli kurulufllarda profesyonel e¤itim alm›fl yeterli say›da görevli (sosyal hizmet uzmanlar›) istihdam edilmeli ve bu kiflilere uygulamada verilen sorumlulukla orant›l› yetki tan›nmal›d›r. DUMANLI, R. Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlar›. Uzmanl›k Tezi, DPT. Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlü¤ü,Yay›n No:2449. 1996. Karatafl, Kas›m. “Engellilere Yönelik Sosyal Yard›mlar” Görme Özürlülerin Sosyal Güvenlik ve ‹stihdam Sorunlar› (Yay›na Haz›rlayan: Kas›m Karatafl). Ankara: Alt› Nokta Körlere Hizmet Vakf› Yay›n›, 2000. Karatafl, Kas›m. “Yoksullu¤un Küreselleflmesi ve Yoksullu¤a Karfl› Küresel Tav›r” De¤iflen Türkiye’de ‹nsan Haklar› Aç›s›ndan Sosyal Hizmetler (Editör: Kas›m Karatafl), Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi Yay›n No: 006, 2002, ss. 270-276. Karatafl, Kas›m. Toplumsal Kalk›nman›n Önündeki Engel: ‹flsizlik ve Genç ‹flsizli¤i” Bölgesel Kalk›nma Sürecinde Sosyal Hizmet (Yay›na Haz›rlayan: Ümit Onat ve Aycan Altay). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yay›n No: 007 (ve GAP Bölge Kalk›nma ‹daresi Baflkanl›¤› Ortak Yay›n›, ss. 73-88, 2001 Karatafl, Kas›m. Türkiye’de Genç ‹flsizli¤i: Ekonomik, Toplumsal ve Ruhsal Sonuçlar›. Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi, Yay›n No: 002, 1996. KOfiAR, N. Sosyal Hizmetlerde Sosyal Yard›m Alan› (Yoksulluk ve Sosyal Hizmet). Ankara: 2000. Özdek, Yasemin. “Küresel Yoksulluk ve Küresel fiiddet K›skac›nda ‹nsan Haklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›. (Editör: Yasemin Özdek), Ankara: TODA‹E, ‹nsan Haklar› Araflt›rma ve Derleme Merkezi Yay›n› No: 19. ss. 144, 2002. 136 137 Sezen, fieriye. Devletçilikten Özellefltirmeye Türkiye’de Planlama, Ankara: Türkiye Orta Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü Yay›n no: 293, 1999. SHÇEK - Ayni ve Nakdi Yard›m Yönetmeli¤i, 1986. SOMEL, C. “Yoksulluk Kader De¤il Siyasettir”. TES-‹fi Dergisi, EkimKas›m. 2001. ss: 21-26. fiENGÜL, T. ve M.ERSOY. Kentsel Yoksulluk ve Geçinme Stratejileri, Ankara Örne¤i. ODTÜ, Kentsel Politika Planlamas› ve Yerel Yönetimler Anabilim Dal› Yay›n›, Yay›n no: 4. 2000. fiENSES, F.”Yoksulluk Art›fl›na Karfl›n Kay›ts›z Kal›nmamal›d›r.” TES-‹fi Dergisi, Ekim-Kas›m. 2002. ss: 26-33. TÜS‹AD, 2000. Türkiye’de Bireysel Gelir Da¤›l›m› ve Yoksulluk, Avrupa Birli¤i ile Karfl›laflt›rma, Yay›n no: TÜS‹AD-T/2000-12/295. UNDP,. Human Development Report. OxfordUniversity Press, UNDP: Geneva: 2001. UNICEF 2001, Dünya Çocuklar›n›n Durumu. WORLD BANK, World Development Report, Oxford Universitey Pres. 1999. ZASTROW, C. Social Problems:I ssues and Solutions 3th Edt.Chiacago, Nelson-Hall. 1991. 138 bafl›nda bu hastal›k ülkenin her yan›nda bulunmaktad›r. 1980’den sonraki verileri çok iyi biliyorum ve güvenilirli¤ini garanti ediyorum. Bu dönemde hasta yo¤unlu¤u çarp›c› bir flekilde bat›ya oranla do¤udad›r. Bu dönemde ülkenin bat›s› ile do¤usu aras›nda sosyo-ekonomik durum ve yaflam koflullar› aras›nda büyük bir fark vard›r. Geçen 20 y›ldan uzun sürede ülkemizde bir kontrol program› uygulanarak basili tafl›yan tüm hastalar olabildi¤ince erken bir flekilde etkin ilaçlarla tedavi edilmifltir. 1980’lerin bafl›nda her y›l saptanan olgu say›s› 100’lerin üzerindeyken bugün 10’lu say›lara düflmüfltür. Ancak bugün geldi¤imiz noktay› uygulanan kontrol program›na ba¤lamak olanakl› de¤ildir. Geçen süre içinde toplumun, bu arada da Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’nun sosyo-ekonomik düzeyi ile bireylerin yaflam koflullar›nda görece bir de¤ifliklik olmufltur. Sonuç buna ba¤l›d›r. YOKSULLUK ve HASTA HAKLARI Mustafa SÜTLAfi Söze önce belki de bildi¤iniz birkaç örnekle bafllamak istiyorum: Lepra yani “Cüzzam=Lepra Hastal›¤›” sosyo-ekonomik koflullarla ve yaflam biçimiyle çok yak›ndan iliflkili bir hastal›kt›r. Hastal›¤›n ortaya ç›kmas› için öncelikle bir “yatk›nl›k hali”(=hastal›k etkenine karfl› do¤al ba¤›fl›kl›k halinin olmay›fl›) ve “hastal›k etkeni”nin olmas› gerekir. Bulaflma solunum yolundan olmaktad›r. Yani cüzzam bir “damlac›k enfeksiyonu”dur. Ancak benzer biçimde geçen “Tüberküloz” hastal›¤›na karfl› yedi kez daha zor bulaflan bir hastal›kt›r. Çünkü solunum yolundan ç›kan partiküller içindeki basilin havada as›l› kalma süresi çok k›sad›r. O nedenle bulaflma için çok yak›n temas gerekir. Di¤er yandan lepra basili bir zorunlu hücre içi mikroorganizmad›r ve hedef dokusu periferik sinirlerin “Schwann Hücreleri”dir. Dolay›s›yla basillerin buraya kadar ulaflabilmesi için çok say›da mikroorganizman›n al›nmas› gereklidir. Cüzzam hastal›¤›n›n basilini gösterip, klinik tablonun bu basilden kaynakland›¤›n› ortaya koyan Norveçli hekim Armauer HANSEN hastal›¤› 1874 y›l›nda ilk kez tan›mlad›¤›nda; o zaman iliflkin istatistik verilerin güvenilmezli¤ini göz önüne almakla birlikte bulundu¤u toplumda % 6 gibi bir prevalans oran› vermektedir. 20. YY’›n ilk y›llar›nda; baflka bir deyiflle lepran›n özgün tedavi edici ilac› ortaya ç›kmadan yaklafl›k 40 y›l önce Norveç’te hasta say›s› bir elin parmaklar›n› geçmemektedir. Bunu sa¤layabilecek tek bir neden olabilir: Yaflam koflullar› ve bireysel direncin enfeksiyon zincirini k›racak kadar belirleyici olmas›. Ayn› hastal›kla ilgili benzer durumu ülkemizde de görmek olas›d›r. 20. YY’›n 139 Benzer bir örne¤i Tüberküloz hastal›¤›nda göstermek olas›d›r. Burada da hastal›¤›n ortaya ç›k›fl› ve bulaflmas› sosyo-ekonomik düzey ve yaflam koflullar›yla yak›ndan iliflkilidir ve yoksul kesimin h›zla artt›¤› dünyam›zda bu hastal›¤›n insidens ve prevalans› h›zla artmaktad›r. Bir baflkas› HIV’dir. Bafllang›çta geliflmifl ülkelerde daha yo¤un görülen bu hastal›k Afrika k›tas›n›n yoksul ülkelerinin insanlar›n› özellikle de çocuklar› k›r›p geçirmektedir. En geliflmifl ülkeden, ABD’den örnek gösterebiliriz: Bu ülkede sosyo-ekonomik düzeyi düflük toplum kesimlerinde birçok hastal›¤›n görülme oran› daha yüksektir. Sonuç olarak yoksullu¤un beslenme, yaflam koflullar›, bedensel direnç vb. insan organizmas›n›n temel unsurlar›n› olumsuz etkileyerek hastal›klara zemin haz›rlamakta, ortaya ç›kan hastal›klar›n ise daha a¤›r ve olumsuz sonuçlarla seyretmesini sa¤lamaktad›r. Ne yaz›k ki bunu ortaya koyan bilimsel, özellikle de klinik verileri ortaya koyacak araflt›rmalar çok fazla de¤ildir. Ancak sa¤l›kla ilgili uluslararas› kurulufllar›n, çeflitli mücadele programlar›n›n bu duruma at›f yapt›klar› görülmekte, konunun bu yan› için özel önlemler al›nmas› için öneriler getirilmektedir. “Sorun yaln›z hastal›klar›n artmas› ve a¤›r seyretmesi de¤ildir.” Bir baflka boyutu; sermayenin küreselleflmesinin artt›¤› günümüz dünyas›nda “sa¤l›k hizmeti” alan› bir “kâr” alan› olarak örgütlenmekte ve sömürünün önemli bir zeminini oluflturmaktad›r. Bu noktada “hasta haklar›”n›n bir kavram olarak daha çok konuflulmas› bir rastlant› ya da insanl›¤›n geliflmifllik düzeyinin 140 bir sonucu de¤ildir. Asl›nda do¤rudan bir “s›k›nt›”y› ifade etmektedir. Çünkü sa¤l›k alan›n›n sömürü için düzenlenmesi hasta haklar›n›n ihlâline yol açmaktad›r. Bu koflullarda yoksullar›n; yani sosyo-ekonomik düzeyi yetersiz olan ve kötü yaflam koflullar›na sahip kiflilerin yaln›z yaflam haklar› de¤il, hastaland›klar›nda gereksindikleri sa¤l›k hizmetlerini al›rken sahip olmalar› gereken haklar› daha fazla ihlâl edilmektedir. “Hasta haklar›”n›n unsurlar›na bakarak bunlar› aç›mlayacak olursak iliflkiyi daha yak›ndan kurabiliriz: Sa¤l›k hizmetine ulaflma ve yararlanma hakk› Sa¤l›k hizmetleri özü gere¤i toplumlar› oluflturan insanlar›n elbirli¤i ve dayan›flmas›yla sa¤lanabilir. Onlar ad›na bunu “devlet” sa¤lar ve herkes bu hizmete ulafl›r ve yararlan›r. Devletin “sosyal” niteli¤inin en önemli unsurlar›ndan birisi bu hizmetin örgütlenmesidir. Bu hizmetin günümüzde ancak bir bedel ödeyerek sa¤lanmas›; yoksullar için bu hizmete ulaflma ve yararlanma hakk›n› azaltmakta giderek ortadan kald›rmaktad›r. Sa¤l›k alan›ndaki eflitsizliklerin önemli sonuçlar›ndan birisi budur. Geçmiflte kaynak yetersizli¤i ve koflullar›n olumsuzlu¤u nedeniyle oluflan eflitsizlik günümüzde bu alandaki yat›r›mlar›n görece sosyo-ekonomik düzeyi daha yüksek olan ya da sa¤l›k güvencesi olan kiflilerin yaflad›¤› yerlerde yap›lmas› sonucunu do¤urmaktad›r. Di¤er yandan sa¤l›k hizmetinin belirli bir nitelikte sunulmas› gereklidir. Oysa yoksulluk bu niteli¤in de düflmesine yol açmaktad›r. Yoksulluk artt›kça verilen hizmetin niteli¤i ve etkinli¤i azalmaktad›r. Hizmetin maliyeti ve kazanç unsuru verilen hizmetin gerek tan› gerek tedavi süreçlerinde eflitsiz uygulanmas›na yol açmaktad›r. Varl›kl› ya da sa¤l›k güvencesi olan bir kifliyle yoksul bir kifli aras›nda tan› ve tedavi süreçlerinin irdelenmesine iliflkin olarak özel araflt›rmalar olmamakla birlikte bu ortak bir gözlemdir. Özel sa¤l›k hizmetinin al›nmas› dahil tüm sa¤l›k hizmetlerinde bunun unsurlar›n› görmek olas›d›r. SSK’l›lara baz› incelemelerin yap›lmay›fl›, sa¤l›k güvenlik sistemlerinin baz› tan› ve tedavi tiplerini kapsam d›fl› b›rakmas› bu iliflkiyi ortaya koyan örneklerdir. 141 Sa¤l›k hizmetinin en önemli unsurlar›ndan birisi koruyucu ve sa¤l›¤› gelifltirici sa¤l›k hizmetleridir. Bu noktada yoksullar bafllang›ç olarak bulunduklar› “negatif” durumdan daha da kötüye gitmektedir. Çünkü günümüzde sa¤l›k hizmetinin bu alan› da ücretlendirilmifl ve hizmet bir bedel karfl›l›¤› sunulmaya bafllam›flt›r. Do¤u ve Güney Do¤u Anadolu Bölgelerindeki sa¤l›k ocaklar›nda döner sermaye uygulanmas›n›n bafllamas›ndan sonra, bu hizmetin kullan›m›na iliflkin olarak yap›lan çeflitli araflt›rmalarda bu durum ortaya konulmufltur. Bu noktada söz konusu sav›m›za kan›t olabilecek bir baflka gözlem; sa¤l›k hizmeti verme d›fl›nda baz› amaçlar› olan baz› sivil örgütlenmelerin sa¤l›k alan›nda ve özellikle sa¤l›k güvencesiz ve yoksul kesimler için hizmet örgütlemeleridir. Çünkü kendi amaçlar›n›n gereklerini yerine getirmek için gereksindikleri insan potansiyeli ve prestiji böyle bir eksikli¤i ve negatif anlamdaki farkl›l›¤› ortadan kald›rmak gibi kendilerini benimsetebilecek bir çabayla mümkün k›lmaya çal›flmaktad›rlar. Mevcut k›s›tl› kaynaklar›n kullan›m›nda da sosyo-ekonomik koflullar eflitsizliklerin artt›¤› ya da belirginleflti¤i bir aland›r. Özellikle büyük ve pahal› operasyonlar, sürekli ve yo¤un bak›m hizmetleri, doku transplantasyonlar› yap›l›rken, zengin-yoksul eflitsizli¤i daha çok göze çarpmaktad›r. Acil hizmetlerin sunumunda da benzer durumdan söz edilebilir. Ayn› kofluldaki ya da ayn› sorunu yaflayan iki insan›n aras›ndaki farkl›l›k vars›ll›¤› ise, verilen hizmetin oran ve niteli¤inde de farkl›l›klar ortaya ç›kmaktad›r. Bu gerçekler herkes taraf›ndan görülüp bilinmekle birlikte ne yaz›k ki di¤er konular kadar öne ç›kmamakta, daha belirgin ve dikkat çekici flekilde ifade edilip vurgulanmamaktad›r. Sonuç olarak uluslarüstü belge ve sözleflmelerde “hasta haklar›” denilince en baflta gelen; hizmet alaca¤› “hekim ve sa¤l›k kuruluflunu seçme hakk›” bir yana hizmete ulaflma ve hizmetten gerekti¤i ya da gereksinim duyuldu¤u flekliyle yararlanmak yoksullar için söz konusu de¤ildir. Bunu küresel örneklerle de ortaya koymak olanakl›d›r. Yoksul ülkelerin insanlar› ya da varl›kl› ülkelerdeki yoksul insanlar›n sa¤l›k hizmetlerinden yararlanma biçim ve oranlar› ortadad›r. (Afrika ve ABD’deki zenciler ve yoksullar) 142 Araflt›rmalar Bilgilenme ve ayd›nlat›lm›fl onam Yoksulluk insanlar›n e¤itim ve bilinçlenmesini olumsuz etkilemekte, giderek olanaks›zlaflt›rmaktad›r. Günümüzde insan›n her anlamda geliflmesi için gerekli kaynaklar›n sa¤lanmas› gelirle yak›ndan iliflkilidir. Bu durum insanlar›n “eflit” olmas›n› ortadan kald›rmakta; dolay›s›yla kendileri baflkalar› için ifade ettikleri “de¤er”de farkl›l›klar yaratmaktad›r. Hasta hekim iliflkisi özü ve uyguland›¤› biçimiyle bir egemenlik iliflkisidir. Hekim bilgi ve donan›m›yla hizmet verdi¤i hastaya egemendir. Bu egemenlik taraflar›n “de¤er”lerine koflut olarak artar ya da azal›r. Yoksul bir hastan›n hekiminden bilgi almak için sarf etti¤i çabayla, görece vars›l aras›nda belirgin farkl›l›klar vard›r. Tersi de do¤rudur: Yine somut bilimsel araflt›rmalar› ortaya konulmam›fl olsa da gözlemlerimizin gösterdi¤i ve üzerinde birleflebilece¤imiz bir gerçek sosyoekonomik durumun hastalar›n bilgilenmesi ve t›bbi müdahaleler ile tedavi seçenekleri üzerinde söz söyleme, karar süreçlerine kat›lma, tedaviyi kabul ya da reddetme olanaklar›n› azaltt›¤› yolundad›r. Gizlilik ve güvenlik hakk› Herkese eflit sunulmas› gereken, verirken herkesin ayn› olmas› gereken sa¤l›k hizmetlerinde; e¤er iyi incelenirse, yoksullu¤un bu konuda da belirgin farkl›l›klar yaratt›¤› ortaya konulabilir. Görece varl›kl› kesimlere sa¤l›k hizmeti verilen yerlerle yoksullara hizmet verilen yerlerin düzenlenifli ve sahip olduklar› olanaklar bu hakk›n sosyo-ekonomik durumla iliflkisini ortaya koymaktad›r. Günümüzde SSK sa¤l›k kurumlar›n›n polikliniklerinde gizlili¤i ortadan kald›ran düzenlemeler söz konusudur. Benzer biçimde yoksullara yönelik olarak özellikle kampanya fleklindeki sa¤l›k hizmeti sunumlar› s›ras›nda böyle bir hakk›n varl›¤› akla bile gelmemektedir. Güvenlik için de benzer fleyleri söz etmek olas›d›r. Sosyo-ekonomik düzey azald›kça buna yönelik önlem ve düzenlemeler için ayr›lan kaynak azalmaktad›r. Bu noktada tersine bir gerçek, bu kesimlere hizmet veren kurumlar›n hizmet verdikleri hastalara karfl› kendi güvenlikleri için harcad›klar› kaynak ve çaba artmaktad›r. Yine SSK hastanelerinde verilen kurumsal “güvenlik” hizmetleri buna güzel bir örnektir 143 Hasta haklar›ndan söz edilirken özel düzenlemelerin yap›ld›¤› bir konu da t›p biliminin geliflmesi için gerekli olan bilimsel araflt›rmalard›r. Yoksulluk bu araflt›rmalar›n denekleri olmay› kolaylaflt›rmakta, ama sonuçlar›ndan yararlanma noktas›nda güçlükler yaratmaktad›r. Birçok tan› ve tedavi yöntemi t›p biliminin geliflmeye bafllad›¤› günlerden beri önce laboratuvar koflullar›nda, sonra hayvan çal›flmalar›nda, ard›ndan yoksul deneklerde, en sonunda da tüm insanlar› kapsayacak flekilde sürdürülmektedir. Bu noktada bilim ve araflt›rma eti¤inin ele almas› gereken konulardan birisi olan “ücretli deneklik” insan bedeninin maddi karfl›l›k u¤runa nas›l kullan›ld›¤›n› gösteren örneklerden birisidir. Di¤er yandan geliflmifl ülkeler için sat›fl ve uygulama izni almam›fl ilaçlar›n yo¤un olarak geri ve yoksul ülkelerde uygulan›yor olmas› da bu iliflkiyi ortaya koyan de¤erli kan›tlardan birisidir. Kronik hastal›klar ve hastalar Yoksulluk bu konuda da büyük eflitsizlikler yaratmaktad›r. ‹nsan yaflam›na efllik edecek kronik ve zaman içinde a¤›rlaflan hastal›klarda al›nan sa¤l›k hizmeti konusunda da yoksullu¤un etkisi büyüktür. Baflta belirtti¤im cüzzam hastalar› için toplumun ay›rd›¤› kaynaklar ve hizmet sunumu için yapt›¤› harcama giderek azalmaktad›r. Bir baflka önemli ve genel sa¤l›k sorunu; asl›nda ortaya ç›k›fl›nda zenginyoksul ayr›m› yapmayan diyabet hastal›¤›ndad›r. Burada sosyo-ekonomik durum, yaflam koflullar› ve yoksulluk hem hastal›¤›n gidiflini olumsuz etkilemekte hem de hastalar›n ald›¤› hizmetin niteli¤inde farkl›l›klara ve eflitsizliklere yol açmaktad›r. Gelir eflitsizli¤inin dolay›s›yla yoksullu¤un sa¤l›k hizmeti konusunda önemli rol oynad›¤›n›n bir baflka örne¤i de bedensel engelli ve sakatlarda görülebilir. Bu durumda olan yoksul ve zenginlerin ald›¤› sa¤l›k hizmetleri aras›nda belirgin farkl›l›klar vard›r. Ayn› durumdaki bir zengin kifli bedensel yönden eksiklik ve olanaks›zl›klar›na karfl›n toplum içinde yaflam›n› sürdürebilirken, yoksul biri evine, yata¤›na ba¤l› ve çok basit baz› sa¤l›k hizmetlerinden bile yoksun durumda olabilmektedir. 144 Bu noktada yine sa¤l›k hizmeti verenlerin bir eflitsiz tutumundan söz etmek de olas›d›r. Yine kendi kiflisel deneyim ve gözlemlerime göre bedensel engellilere ve sakatlara sunulan sa¤l›k hizmetlerinde, hizmeti verenler en az›ndan daha isteksiz ve çekimser davranmakta, yaklafl›m ve iliflkilerinde kimi kere verilen sa¤l›k hizmetini bile olumsuz etkileyecek farkl›l›klar gözlenmektedir. Örne¤in cüzzam hastalar›n›n hastal›klar›yla do¤rudan ilgisi olmayan sa¤l›k sorunlar›na di¤er hekimlerin ilgi ve yaklafl›m› çok olumsuzdur. Ço¤u, örne¤in muayene ederken hastalar›n en do¤al haklar›ndan biri olan muayene edilme haklar›n› “dokunmama” eylemi nedeniyle kullanamamaktad›rlar. Baflvuru ve flikayet hakk› Bu konuda da yoksullar›n bireysel “de¤er” ya da “de¤ersizlikleri” belirgin olmaktad›r. Birçok sa¤l›k hizmeti kurumunda yukar›da ortaya konulan, yoksullar›n aleyhine olan farkl›l›klar›n sonucunda do¤an hak ihlâllerinin a盤a ç›kar›lmas› ve kovuflturulmas›nda da ciddi farkl›l›klar vard›r. Paras› az olan, bilmedi¤i, pefline koflacak koflul ve olana¤› az oldu¤u, dinlenmeyece¤ini düflündü¤ü için hak arama yollar›n› daha az oranda kullanmakta, kullanmaya kalkt›¤›nda süreçler uzun oldu¤u için sürdürememekte, sürdürse bile mekanizmalar›n yeterince etkin olmamas› nedeniyle sonuç alamamaktad›r. Sonuç Sonuç olarak yoksullu¤un bizatihi kendisi bir hak ihlâlidir. Ama yoksulluk birçok hakk›n kullan›m›, yararlan›lmas› konusunda oldu¤u gibi sa¤l›kl› yaflama hakk› ve onun unsurlar›ndan biri olan; sa¤l›¤›n korunmas›, gelifltirilmesi, sa¤l›ks›zl›klar›n giderilmesi ve tedavisiyle, yaflam boyu sürecek sa¤l›kla ilgili sorunlar›n bak›m ve rehabilitasyonu konular›n› kapsayan sa¤l›k hizmetlerinden yararlanma hakk›nda da eflitsizliklere yol açmaktad›r. Buna iliflkin bilimsel verilerin daha çok ortaya konulmas›, bu verilere dayan›larak bu haklardan yoksullar›n da herkes gibi eflit ve ayr›ms›z bir flekilde, dahas› pozitif ayr›mc›l›k temelinde daha çok gözetilerek yararlanmas› için, baflta sivil ve gönüllü örgütler olmak üzere mücadeleyi amaç ve yöntem olarak belirlemifl örgütlerin öne ç›karmas› zorunlu görülmektedir. Bu konuda özellikle özel hukuk alan›ndaki düzenlemeler de yoksullar›n bu haklar›n› kullanmay› önler niteliktedir. Çünkü örne¤in ma¤duriyetlerin tazmini için aç›lan davalarda yat›r›lmas› gereken harçlar, bunlar›n takibi için gerekli giderler bu hakk›n da fiilen kullan›m›n› engellemektedir. Di¤er haklar Hasta haklar›n›n birçok baflka boyutu vard›r. Bu konular›n her biri ayr› ayr› irdelendi¤inde yoksullu¤un bu haklar›n kullan›m› ve yararlan›lmas› konusunda eflitsizlikler yaratt›¤› görülecektir. Bir küçük örnekle bitirelim. Örne¤in hasta haklar›n›n unsurlar› aras›nda yer alan refakatçi ve ziyaret hakk›n›n kullan›m›n›n da yine yoksullukla yak›ndan iliflkili oldu¤unu göstermek olanakl›d›r. Bu durumda olanlar›n refakatçileri, onlara sunulan hizmet için gerekli olan eme¤in karfl›lanmas› amac›yla kullan›lmaktad›r. 145 146 SOSYAL ve ‹KT‹SAD‹ HAKLAR, YOKSULLUK ve SEND‹KALAR Ahmet MAKAL Kökenleri itibariyle de¤erlendirildi¤inde, ikinci kuflak insan haklar› olarak nitelenen sosyal ve iktisadi haklar›n ortaya ç›kmas› ve geliflimi; tarihsel geliflim süreci içerisinde tedrici olarak ve çok faktörlü dinamik bir oluflum içerisinde gerçekleflmifltir. Yüzy›llara yay›lan bu süreç, elbette sadece s›n›f mücadeleleriyle ve s›n›f örgütleri olarak sendikalar›n varl›¤› ve etkinlikleriyle aç›klanamaz. Ancak, bu süreci sadece s›n›f mücadelelerine ve sendikalara indirgemek yan›lt›c› olmakla birlikte; di¤er taraftan, bu haklar›n gelifliminde s›n›f mücadeleleri ve ücretlilerin s›n›fsal örgütleri olarak sendikalar, birinci derecede rol üstlenmifllerdir. Bu de¤erlendirmemiz, sendikal haklar›n tamamlay›c› bir parças› olarak toplu pazarl›k ve grev hakk›n› içerdi¤i gibi; di¤er sosyal haklar itibariyle de geçerlidir. Bu ba¤lamda, sendikalar›n oluflumunda önemli bir rol üstlendi¤i sosyal haklardan, sendikal örgütlenmenin d›fl›nda kalan kesimler de yararlanm›fllard›r. Bunlar içerisinde, sendika üyesi olmayan ba¤›ml› çal›flanlar yan›nda, ücretlilik iliflkisi d›fl›ndaki di¤er baz› iktisadi ve sosyal aç›dan güçsüz kesimler de bulunmaktad›r. 18.-19. Yüzy›llar›n yayg›n yoksulluk koflullar›n›n ortadan kalkmas›nda, sendikal mücadelenin önemli bir rolü olmufltur. Bu durumda, nas›l sendikalar›n geliflmesi, göreli olarak güçsüz toplum kesimleri aç›s›ndan sosyal ve iktisadi haklar itibariyle bir ilerleme yaratm›flsa; sendikalar›n güç kaybetmesi de bir gerileme yaratacakt›r. Bu saptamalar›m›z, son yirmi y›lda çal›flma iliflkileri alan›nda gözlenen baz› önemli de¤iflimlerin aç›klan›p yorumlanmas›nda ve gelece¤e yönelik politika önerilerinin belirlenmesinde önemli bir ç›k›fl noktas›d›r. A¤›rl›kl› olarak 1980’li y›llardan bafllayarak, dünya düzleminde çal›flma iliflkileri alan›nda gözlenen en 147 önemli de¤iflimlerden biri, iflçi sendikalar›n›n güç kaybetmesidir. Kuflkusuz, bu geliflmeler üzerinde, çok say›da siyasal, iktisadi ve sosyal faktör rol oynam›flt›r. Genel çizgileriyle iktisadi yaflamda kamu kesiminin a¤›rl›¤› azal›rken, özel kesimin pay›n›n artmas›; imalat sanayiinin istihdam içerisindeki pay›n›n azalmas›, iflletme ölçeklerindeki küçülme, iflgücünün cinsiyet ve yafl da¤›l›m›nda meydana gelen geliflmeler ve bu çerçevede kad›nlar›n ve genç iflçilerin paylar›n›n artmas›, yeni istihdam biçimlerinin geliflmesi ve k›smi zamanl›, geçici emek istihdam›n›n artmas›, alt-iflveren (tafleron) kullan›m›n›n yayg›nlaflmas› bu nedenler aras›nda öncelikle belirtilmelidir. Sendikalar, geleneksel olarak iyi örgütlenmifl olduklar› istihdam alanlar›nda güç kaybederken, de¤iflen istihdam biçimleri içerisinde üretim sürecine yeni kat›lan kiflileri örgütlemekte de baflar›s›z olduklar› görülmektedir. Çokuluslu flirketlerin dünya ölçe¤indeki geliflimleri de, ulusal düzeydeki sendikal örgütlenmelerin gücünü azalt›c› yönde etkide bulunmufltur. Sendikalar›n güç kayb›n›n düzeyini sadece nicel ölçütlerle ifade etmek yeterli olmasa da; sendikalaflma oranlar›nda gözlenen düflmeler, bu güç kayb›n›n boyutlar›n› net biçimde ortaya koymaktad›r. Örne¤in 1970 y›l›nda Fransa’da % 22 olan sendikalaflma oran›, 1995’te % 9’a düflerken; ayn› y›llar itibariyla ‹ngiltere’de % 49’dan % 32’ye, Almanya’da % 36’dan % 32’ye, Hollanda’da % 37’den % 25’e düflmüfltür. Ancak, bu genel geliflim çizgisi içerisinde bir bölüm ülkenin, örne¤in baz› ‹skandinav ülkelerinin bir istisna teflkil ettikleri ve güçlü sendikal hareketlerin bulundu¤u ülkelerde bu düflüflün hem daha az oldu¤u, hem de daha geç gerçekleflti¤i belirtilmelidir. Düflüfle karfl›n, genel çizgileriyle, Avrupa ülkelerindeki oranlar, ABD ve Japonya gibi ülkelerden daha yüksek düzeylerde bulunmaktad›r. 1980’li ve 1990’l› y›llarda tüm dünya düzleminde sendikalaflma oran›nda meydana gelen bu önemli düflüfllerin yol açt›¤› geliflmeler, de¤iflik boyutlar› itibariyle de¤erlendirilmelidir. Bu geliflmeler, bir yandan, sendikalar›n da bir parças› oldu¤u bat› demokrasileri aç›s›ndan önemli sonuçlar do¤urmakta; farkl› düflünce ve ç›karlara sahip toplumsal kesimlerin bu ç›karlar› do¤rultusunda örgütlenerek, mücadele etmeleri temelinde yükselen bat› demokrasilerinin bu temelleri zay›flamaktad›r. Bu geliflmeler di¤er yandan, bat› demokrasilerinin geliflim süreci içerisinde oluflan sosyal ve iktisadi haklar konusundaki kazan›mlar› da geriletmektedir. Bu ba¤lamda, sendikalar›n kendi üyelerinin ç›karlar› do¤rultusundaki etkinlikleri zay›flad›¤› gibi; bu geliflmeler, iktisadi ve sosyal bak›mdan güçsüz di¤er baz› toplumsal kesimlerin de aleyhine sonuçlar do¤urmaktad›r. 148 Geliflmeler, Türkiye gibi, sosyal ve iktisadi haklar aç›s›ndan bat› ülkelerinden daha geride bulunan, bu çerçevede sendikal hareketin ücretlilerin çal›flma ve yaflama koflullar› üzerindeki belirleyicili¤inin daha zay›f oldu¤u ülkeler aç›s›ndan daha da önemli sonuçlar do¤urmaktad›r. Türkiye’de de sendikal örgütlenme ile bu kurulufllar›n gücü konusundaki geliflimin, dünya ölçe¤inde gözlenen geliflimlere koflut oldu¤u; son 20 y›lda sendikalar›n hemen her düzeyde güç kaybettikleri görülmektedir. De¤iflik nedenlerle gerçekleri yans›tmayan resmi rakamlar bir tarafa b›rak›l›rsa, 1980’li y›llarda Türkiye’de toplam ücretlilerin yaklafl›k % 20’si sendikal› iken, bu oran 2000’li y›llar›n bafl›nda % 8’lere düflmüfltür. Gene 1980’li y›llarda Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi iflçilerin yaklafl›k % 50’si sendikal› iken, bu oran 2000’li y›llar›n bafl›nda % 16 dolaylar›na düflmüfltür. Sonuç olarak, ülkemizde toplumsal yaflamda ve üyelerinin haklar›n› korumada zaten bat› ülkelerindeki kadar etkin olamayan sendikalar, ba¤›ml› çal›flanlar›n ücret ve di¤er çal›flma koflullar› ile yaflam düzeylerinin belirlenmesinde, zaten büyük olmayan etkilerini genifl ölçüde yitirmifllerdir. Sendikal hareketin yaflad›¤› bu de¤iflimler, iktisadi ve sosyal haklar ba¤lam›nda da de¤erlendirilmelidir. Günümüzde de, geçmiflte oldu¤u gibi, sosyal ve iktisadi haklar›n tümüyle sendikalarla özdefllefltirilmesi ve bunlar›n savunusunun tümüyle sendikalara b›rak›lmas› do¤ru ve gerçekçi bir yaklafl›m de¤ildir. Ancak, sendikalar›n bu haklar›n savunulmas›ndaki a¤›rl›kl› rolleri, kan›m›zca, hâlâ devam etmektedir. Sendikalar, güç yitirmelerine karfl›l›k; sadece üyelerinin de¤il, ekonomik ve sosyal haklara gereksinim duyan tüm toplumsal kesimlerin, hâlâ en örgütlü ve yapt›r›m gücüne sahip kurulufllar›d›r. Sendikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar›n di¤er toplum kesimleri için de korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturdu¤u gerçe¤i de varl›¤›n› sürdürmektedir. Bu nedenle, iktisadi ve sosyal haklar çerçevesinde, sendikal örgütlenmenin önemi belki de her zamankinden daha fazla gündemdedir ve bu kurulufllar, haklar›n geriletilmeye çal›fl›ld›¤› koflullarda, onlar› savunman›n en etkin araçlar› olma özelli¤ini korumaktad›rlar. Bu ba¤lamda, sendikalar yoksullukla mücadele sürecinin en önemli kurumsal araçlar›ndan biri olarak de¤erlendirilmelidir. yollar›n› aramaktad›rlar. Bu mücadelenin ulusal ve uluslararas› düzeyde de¤iflik boyutlar› bulunmaktad›r. Sermayenin uluslararas›laflmas›na koflut biçimde, iflçi sendikalar› da uluslararas› ölçekte dayan›flmalar›n› güçlendirme yoluna gitmektedirler. Ulusal düzeyde ise baz› ülkelerde sendikalar birleflme yoluyla güçlerini art›rma yollar›n› denerken, sendikal örgütlenmede de¤iflik örgütlenme bazlar› itibariyle gözlenen eksikliklerin giderilmesi, iflkolu düzeyinden yerel düzeylere ulaflan çok kademeli ve etkin bir örgütlenmenin gerçeklefltirilebilmesi, bunun önemli ve olmazsa olmaz araçlar› olarak görünmektedir. Özellikle, geçmiflte asli örgütlenme baz› olarak ortaya ç›kan iflkolu düzeyindeki örgütlenmenin, yerel-iflyeri düzeylerinde tahkim edilmesi önemli bir zorunluluk haline gelmifl gibi gözükmektedir. Bunun yan› s›ra, sendikalar, sosyal ve iktisadi haklar›n bütünlü¤ünü ve bu bütünlük içerisinde ücretli çal›flanlar d›fl›nda kalan ve birçok anlamda daha kötü durumda olan baz› toplumsal kesimlerin ve istihdam-d›fl› yoksullar›n bulundu¤unu hesaba katarak, çabalar›n› sendikal hareketi aflan bir biçimde sosyal ve iktisadi haklar konusundaki kazan›mlar›n korunmas›na da yönlendirmelidirler. Bu çerçevede sendikalar›n, sadece kendi üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak bütün topluma yönelik sosyal hak bilincini yükseltici çal›flmalara yönelmeleri yararl› olacakt›r. Bu çabalar ise, örgütsel düzeyde sendikal hareketle insan haklar› hareketi aras›nda geçmiflte oldu¤undan daha yak›n bir iflbirli¤inin kurulmas›n› zorunlu k›lmaktad›r. Birlikte yürütülecek e¤itim programlar›, her iki hareket aç›s›ndan yararl› sonuçlar do¤uracak bir etkinlik olarak belirginleflmektedir. Fiili durum, her iki hareketin, bu sorunlar›n ve çözüm yollar›n›n fark›nda olduklar›n› ve giderme yolunda, ellerinden geldi¤ince etkin önlemler alma çabas› gösterdiklerini ortaya koymaktad›r. Bu çabalar›n ne kadar olumlu sonuç verdi¤ini ise elbette zaman gösterecektir... Sendikalar›n güç kaybetmesine neden olan etmenler hâlâ varl›¤›n› sürdürürken, bu kurulufllar, de¤iflen koflullara uyum sa¤layabilmenin ve zay›flamalar›na yol açan nedenlere karfl› daha etkin mücadeleler vermenin 149 150 “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararas› Sözleflmesi” özellikle sendika hakk›n› ayr›nt›l› bir biçimde düzenleyen önemli belgelerden birisidir. Bu sözleflmenin bir di¤er önemi ise, sendika hakk›ndan ayr› düflünülemeyecek olan “grev hakk›n›” düzenleyen bir belge niteli¤inde olmas›d›r. Tüm bu bildirge ve sözleflmeler, Frans›z devriminden bafllayarak öne sürülen bireysel hak ve özgürlüklerle, yak›n zamanlar›n ürünü olan sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükleri bir bütünlük içinde ele alm›fl, bu hak ve özellikleri din, dil, ›rk, cinsiyet fark› gözetmeksizin “tüm insanlar” için eflit bir flekilde tan›rken, devletlere bunlar› gerçeklefltirmek için imkanlar yaratma ve koruma yükümlülü¤ü getirmifltir. SEND‹KALAR ve SOSYAL HAK KAVRAMI Elif AKGÜL ‹nsan haklar› ve temel özgürlükler, her insan›n do¤ufltan sahip oldu¤u de¤erlerin sayg›yla karfl›lanaca¤› ve korunaca¤› bir yaflam talebinin sonucu olarak ortaya ç›km›fl ve insan haklar› mücadelesi, bir anlamda haklar ve özgürlükler mücadelesi fleklinde yürütülmüfltür. ‹nsanl›k tarihi boyunca verilen s›n›f mücadeleleri ise, insan haklar›n›n ortaya ç›kmas›nda ve gelifltirilmesinde en belirleyici etken olmufltur. Bu anlamda insan haklar› ve ona ba¤l› olarak geliflen temel özgürlüklerin kazan›lmas›, her insan›n do¤ufltan sahip oldu¤u onur ve de¤erlerin sayg›yla karfl›lanaca¤› ve korunaca¤› bir yaflama yönelik olarak, iflçi ve emekçi s›n›flarca verilen s›n›f mücadelelerinin en önemli sonuçlar›ndan birisidir. Temel insan haklar›n› kuflak haklar olarak tan›mlamak mümkündür. 1789 Frans›z ‹nsan Haklar› Bildirgesi ile oluflturulan birinci kuflak haklar düflünce ve inanç özgürlü¤ü, yasalar önünde eflitlik, kifli güvenli¤i, bireysel özgürlükler, siyasal ve mülkiyet hakk›ndan oluflmaktad›r. 1830’lu y›llardan sonra ikinci kuflak haklar olarak nitelenen sosyal, ekonomik ve kültürel haklar yani çal›flma, örgütlenme, e¤itim, sa¤l›k, sosyal adalet vb. haklar ortaya ç›km›flt›r. Üçüncü kuflak haklar ise ‹kinci Paylafl›m Savafl›ndan sonra yükselen dayan›flma haklar› olarak adland›r›lmaktad›r. Bunlar, halklar›n kendi kaderini tayin hakk›, kad›n haklar›, çocuk haklar›, sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk› gibi haklar› kapsar ve bu üç kuflak haklar bir bütün olarak temel insan hak ve özgürlüklerinin içeri¤ini oluflturur. 10 Aral›k 1948’de Birleflmifl Milletlerce kabul edilen ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi, insan hak ve özgürlüklerine iliflkin en önemli belgelerden birisidir. Yine 3 Ocak 1976’da Birleflmifl Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen 151 Örgütlenme, baflka bir ifade ile sendika hakk›, ikinci kuflak haklar aras›nda say›lan e¤itim hakk› gibi bir Sosyal Hak’t›r. Bir sosyal hak olarak sendika hakk›, niteli¤i gere¤i sadece devletler taraf›ndan tan›nmakla gerçekleflmifl olmamaktad›r. Bu nedenle Birleflmifl Milletler, e¤itim hakk›, sendika hakk› gibi sosyal ve ekonomik haklara yönelik olarak, üye devletlere somut ve olumlu önlemler alma yükümlülü¤ü getirmifl, bu yükümlülü¤ün yerine getirilmemesinin ise temel bir insan hakk› ihlali olaca¤›n› belirtmifltir. Kendili¤inden kazan›lan birinci kuflak haklar ile kazan›lmas› için devletlere sorumluluklar yükleyen ikinci kuflak haklar›n bir bütün olarak insan haklar›n› oluflturmas›, özellikle sosyal haklar› insan haklar›n›n ayr›lmaz bir parças›, baflka bir ifade ile insan hak ve özgürlüklerinin kazan›lmas›n›n bir ön koflulu olarak görülmesini sa¤lam›flt›r. ‹nsan haklar›n›n tarihsel geliflimi içinde "ikinci kuflak haklar" olarak ortaya ç›km›fl olan sosyal haklar, güçlü yapt›r›m mekanizmalar›yla güvence alt›na al›nmad›klar› için, pratikte birinci kuflak insan haklar› olarak tan›mlanan haklar›n gerisinde, ikincil konumda kalm›flt›r. Kapitalist geliflme sürecinin eflitsizlikleri ve d›fllay›c› ayr›mlar› derinlefltiren iflleyifli ve neo-liberal ideolojinin hegemonyas›, sosyal haklar›n toplumsal yaflamda ikinci plana itilmesinin en önemli sebebi olmufltur. Ancak genifl toplum kesimleri yayg›n örgütlenmeler oluflturarak, sürekli olarak ikinci plana itilen sosyal haklar ve özgürlükler için mücadele etmifl, bu mücadele ayn› zamanda insan haklar› mücadelesinin güçlenmesinde etkili olmufltur. Toplumsal sorunlar›n çözülmesinin temel arac› örgüt ve örgütlenmedir. ‹flçi ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayan›flma örgütü olan sendikalar ise sadece 152 mesleki sorunlar etraf›nda birliktelik oluflturmak için de¤il, ülkede demokrasi mücadelesinin yürütülmesi, bar›fl›n ve kardeflli¤in yaflam bulmas› için örgütlenir ve mücadele verir. Temel bir insan hakk› olarak kabul edilen örgütlenme ve sendika kurma hakk› günümüzden çok önce kabul edilmesine ra¤men, Türkiye gibi en küçük bir hak arama talebini dahi, kendisine karfl› bir baflkald›r› olarak de¤erlendiren ülkeler için bu hakk›n kazan›lmas›, ancak u¤runda çetin mücadeleler verilerek ve a¤›r bedeller ödenerek gerçekleflebilmifltir. Bu çetin mücadelenin en önemli örneklerinden birisi olan E¤itim ve Bilim Emekçileri Sendikas› (E⁄‹T‹M SEN) bir sosyal hak olarak sendika hakk›n›n, temel bir insan hakk› oldu¤unun bilinciyle kamu emekçilerinin birlik, dayan›flma ve mücadele örgütü olarak ortaya ç›km›flt›r. Dünyada milyonlarca insan› tehdit eden yoksulluk sorunu, sosyal ve ekonomik haklar›n, di¤er temel insan haklar›n›n ve kifli haklar›n›n kullan›lmas› için koflul niteli¤inde oldu¤unu kan›tlam›flt›r. Tüm dünyay› etkisi alt›na alan ekonomik krizin sonuçlar›na ve çözüm diye dayat›lan yoksullaflt›rma politikalar›na ve bu emekçi karfl›t› ekonomik programlar›n sosyal haklar› k›s›tlayan, ortadan kald›ran yönlerine karfl› örgütlenerek mücadele etmek, bu mücadeleyi emek ekseninde sürdürmek, sendikalar›n bafll›ca amaçlar› aras›ndad›r. Mücadelenin uluslararas› boyutunu göz ard› etmeden di¤er emek örgütleriyle iliflkiler kurmak, kurulan iliflkileri sosyal hak kavram› temelinde anlamland›rmak bugün emek örgütlerinin, sendikalar›n en önemli görevleri aras›ndad›r. Çünkü emek örgütleri ve sendikalar sosyal haklar›n elde edilmesi, korunmas› ve geniflletilmesinin motor gücü durumunda olmak zorunlulu¤u ile karfl› karfl›ya bulunmaktad›r. Tarihsel koflullar bugün sendikalara hak arama mücadelelerini yükseltecek, emekten yana çözümler getirebilecek say›s›z f›rsat ve olanaklar sunmaktad›r. Emek karfl›t› politikalara karfl› en önemli mücadele örgütlerinden birisi olan sendikalar kapitalizme karfl› yürütülen s›n›f mücadelesinin en önemli araçlar›ndan biri olmalar› yan›nda, ekonomik ve sosyal haklar›n, baflka bir ifade ile e¤itim, sa¤l›k, çal›flma hakk›, örgütlenme hakk› gibi konularda üretti¤i/üretece¤i politikalarla bu mücadeleyi daha da güçlendirme imkan›na sahiptir. Sosyal Hak Olarak E¤itim ve Sendikalar Sendikalar; varl›klar›yla ve iflleyiflleriyle örgütlenme özgürlü¤ü ve çal›flma 153 hakk› temel ilkelerini savunarak insan haklar› ve demokrasinin tesis edilmesine katk› sunarlar. E¤itim iflkolunda örgütlü sendika olan E¤itim Sen, bir yanda üyelerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklar›yla ilgili mücadele sürdürürken bir taraftan da e¤itimin sorunlar›n› ilgi alan›na almakta ve konuya bütüncül aç›dan bakan bir yaklafl›m sergilemektedir. Bilindi¤i gibi hem e¤itim, hem de sendika hakk› sosyal ve ekonomik haklar içinde yer almaktad›r. Dolay›s›yla e¤itim hakk› bir birey için ne kadar önemliyse, sendikalaflma hakk› da iflçi ve kamu emekçileri için ayn› derecede önemli bir hakt›r. Bu nedenle E¤itim Sen’in e¤itim sistemine elefltirel yaklafl›m›, ekonomik, demokratik ve sosyal haklardan ibaret kalmamakta, e¤itimin toplumsal bir hak olarak alg›lanmas› yolunda ö¤rencileri, velileri, e¤itime önem veren bireyleri kapsayacak oranda genifllik göstermektedir. Sendikalar›n e¤itimle ilgili toplumsal kesimleri harekete geçirebilecek, genel olarak insan haklar›n›, özelde ise sosyal ve ekonomik hak talebini toplumsal bir ihtiyaç, bir kültür haline getirebilecek ölçüde politik perspektife sahip olmak gerekmektedir. E¤itim gibi do¤as› gere¤i toplumsal bir nitelik gösteren, baflka bir ifade ile hemen her toplumsal kesimi yak›ndan ilgilendiren bir alanda örgütlü sendikalar›n talep etti¤i yap›sal de¤iflikliklerin planlanmas› ve uygulamas›nda e¤itimin temel unsurlar›n›n (ö¤retmenler, ö¤renciler, veliler...) do¤rudan yer almas› e¤itim hakk›n›n vazgeçilmez bir ö¤esi olarak düflünülmelidir. Bu performans› sergilemeye çal›flan E¤itim Sen, e¤itim sorunlar›n› s›ca¤› s›ca¤›na yaflayan kesimlerin üretti¤i fikirlere ulaflma ve bunlar› toparlama, düzenleme ve anlaml› bir flekilde bir araya getirerek sonuç al›c› sendikal pratikleri gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›r. E¤itim Sen’in kendisine görev edindi¤i bu rolün önemi, ö¤retmen, ö¤renci, veli ve di¤er e¤itim çal›flanlar›n› e¤itimin temel bileflenleri olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktad›r. Çünkü ö¤retmenlerin a¤›rl›kl› oldu¤u üye profili, ö¤renci ve velilerle do¤rudan iliflki ve iletiflim içerisinde bulunmaya son derece elverifllidir. Ö¤retmenlerin bu kesimlerle kurdu¤u iletiflim, e¤itim sorunlar›n› aflmada ve e¤itim hakk›n›n savunulmas›nda önemli bir olanak olmaktad›r. Sendikalar elbette çift yönlü bir iletiflim ve etkileflim içerisinde bulunmak durumundad›r. Ö¤retmen, veli, ö¤renci, ve di¤er e¤itim çal›flanlar› gibi e¤itimin temel unsurlar›ndan gelen talepleri devletin e¤itimle ilgili kademelerine iletmenin yan› s›ra, bu kademelerce yap›lmas› düflünülen de¤iflikliklerin de 154 denetlenmesi, incelenmesi, yorumlanmas›, de¤erlendirilmesi ve ilgili de¤iflikliklerin yap›lmas› yönünde bas›nç oluflturabilecek potansiyele sahip olan E¤itim Sen, kuruldu¤u günden bu yana böyle bir demokratik mücadele örne¤i sergilemifl, olumsuzluklar karfl›s›nda kitlesel tepkisini dile getirmifl, üyelerin tepki ve talebinin baflta iflyerlerinde yank› bulmas›n› hedeflemifl, kamuoyunun dikkatini e¤itimde yaflanan sorunlara çekebilmek amac›yla merkezi eylemler gerçeklefltirmifltir. Bugün e¤itim sistemimiz bilimsel olmayan, ›rkç›-gerici ö¤elerle beslenen, cins ayr›mc›, floven, otoriter, tek tip ve kifliliksizlefltirilmifl birey yetifltirmeyi hedefleyen, baflka dilleri ve kültürleri yok sayan, ö¤rencileri, velileri ve ö¤retmenleri karar süreçlerinden d›fllayan, ezberci, s›navlara odaklanm›fl, eleyici, eflitsiz ve adaletsizliklere yol açan özellikler tafl›maktad›r. E¤itim sisteminin tüm bu olumsuz ö¤eleri, bir anlamda e¤itim hakk›n›n ve yurttafllara eflit muamele ilkesinin ihlali anlam›na gelmektedir. Bir Sosyal Hak Olarak E¤itim En genel tan›m›yla e¤itim, insan davran›fllar›nda, önceden belirlenmifl amaçlara göre belirli geliflmeler sa¤lamaya yarayan planl› etkiler dizisi olarak tan›mlanabilir. E¤itim, bir bütün olarak düflünüldü¤ünde insan› yetifltirme sürecidir. Bireyin fiziksel veya içsel etkinlikler sonucu güç oluflturabilmesi ya da davran›fl de¤iflikli¤i gösterebilmesi için planl›, örgün ve yayg›n e¤itim almas› gerekir. ‹nsan haklar› belgelerinde e¤itim, insan kiflili¤ini tüm yönleriyle tam olarak gelifltiren, insan haklar›na ve temel özgürlüklere sayg›y› pekifltiren bir etkinlik olarak tan›mlanmaktad›r. ‹nsan kiflili¤ini gelifltiren, bir baflka ifadeyle insan› özgürlefltiren e¤itimin baz› temel ifllevleri vard›r. E¤itim ile kifliler varolan tüm yeteneklerini gelifltirme imkan› bulur, topluma ve çevreye uyum sa¤lamas›n› kolaylaflt›racak bilgi ve beceriler kazan›r. Yine e¤itim arac›l›¤›yla bireylerin ö¤renme yollar›n› ö¤renerek bilimsel bilgiyi ve teknolojiyi tan›malar›, yaflamsal beceri ve davran›fllar› kazanmalar› ve tüm bunlar› sonucu olarak demokrat, insan hak ve özgürlüklerine sayg›l› olarak yetiflmeleri mümkün olabilir. E¤itim ayr›ca toplumda demokrasi bilincinin yerlefltirilmesi ve demokratikleflme ad›mlar›n›n at›labilmesi için en önemli olanak durumundad›r. 155 Bütün ulusal-uluslararas› belgelerde de belirtildi¤i gibi herkes e¤itim görme hakk›na sahiptir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimli¤i ne olursa olsun herkes; s›rf insan oldu¤u için, kendini gelifltirme, kendini oluflturma hakk›na sahiptir. E¤itimde varolan eflitsizliklerin, s›n›rlamalar›n ve yoksunluklar›n ortadan kald›r›lmas›, özgürlükçü e¤itim anlay›fl›na dayal› bir e¤itim hakk›n›n yaflama geçirilmesi için yeterli de¤ildir. E¤itimin temel bir insan hakk› olmas›, bu hakk› kullan›rken hak sahiplerinin taleplerini (örne¤in kendi anadilinde e¤itim hakk› talebini) özgürce, demokratik yollarla dile getirebilmesine imkan verilmesini olanakl› k›lar. Günümüzde insan haklar› belgelerinde “zorunlu e¤itim” kavram› yerine “e¤itim hakk›”, “temel e¤itim hakk›” gibi e¤itimi bir zorunluluk olarak de¤il temel bir insan hakk› olarak gören kavramlar kullan›lmaktad›r. Bunun anlam› ise, bask›c› devletle özdeflleflen “zorunlu e¤itim”in yerini ça¤dafl demokratik devlet anlay›fl›yla örtüflen “e¤itim hakk›”n›n almas›d›r. Bu hak kullan›l›rken en çok karfl›lafl›lan kavram ise “eflitlik” kavram›d›r. E¤itimde f›rsat eflitli¤i, herkesin e¤itim olanaklar›ndan eflit bir flekilde yararlanmas›n›n zorunlu oldu¤u s›k kullan›lan bir söylemdir. Bir de¤er yarg›s›n› ifade eden eflitlik kavram› sadece basit bir matematiksel eflitli¤i anlatmamaktad›r. Yasalarda belirtilen eflitlik söylemleri ise sadece hukuksal bir anlam tafl›makta, gerçekte e¤itim hakk›ndan ve dolay›s›yla e¤itim olanaklar›ndan her bireyin “eflit” bir flekilde yararland›¤›n› söylemek mümkün görünmemektedir. Bir baflka aç›dan bakt›¤›m›zda herkese eflit e¤itim olanaklar› sunmak, herkese yeterli “e¤itim hakk›” sunmak anlam›na gelmez. Kiflilerin yetenek farkl›l›klar›, gereksinmeleri, sa¤l›k durumlar›, yaflam koflullar›, onlara farkl› e¤itim olanaklar› sunulmas›n› gerektirebilir. Bu nedenle bir bütün olarak e¤itimi sa¤lama aç›s›ndan “e¤itim eflitli¤i” yerine, “herkese e¤itim hakk›” ve “herkese eflit e¤itim olana¤›” kavramlar›n› benimsemek daha do¤ru olacakt›r. Bu anlay›fl› benimsedi¤imizde ise e¤itim hakk› “herkesin yetene¤ine göre, herkese ihtiyac› kadar” ilkesini hayata geçirmenin olanaklar› yarat›labilir. E¤itimin bir hak olabilmesi için sadece belirli hukuksal düzenlemeler yapmak yetmez. Ça¤dafl ve nitelikçe yeterli bir e¤itim hakk›ndan bahsedebilmemiz için e¤itim; herkesi kapsamal›, yeterli sürede verilmeli, yaflam boyu ulafl›labilmeli, kamusal bir anlay›flla paras›z olmal›, içeri¤inin ça¤dafl, bilimsel ve yaflamsal olmas›na ve resmi dil yan›nda istenilen baflka dillerde de yap›labilmesi mümkün olmal›d›r. E¤itimin koflulsuz bir insan hakk› oldu¤u ve 156 hiç kimsenin bu haktan mahrum b›rak›lmayaca¤› pek çok uluslararas› belge ve sözleflmelerde yer almas›na karfl›n, ülkemizde farkl› dil ve kültürlerin bu haktan tam anlam›yla yararland›klar›n› söylemek mümkün de¤ildir. 24 Ekim 1945’te yürürlü¤e giren Birleflmifl Milletler Anlaflmas›, e¤itim hakk› aç›s›ndan önemli bir zemin haz›rlam›flt›r. ‹lk olarak ise 16 Kas›m 1945’te E¤itim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) oluflturulmufltur. Birleflmifl Milletlerin 10 Aral›k 1948’de kabul etti¤i ve Türkiye’nin 6 Nisan 1949’da onaylad›¤› ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi, daha sonra birçok düzenlemeye temel oluflturacak bir hüküm getirmifltir. Söz konusu hükmün yer ald›¤› madde flöyledir: 1- Herkes, e¤itim hakk›na sahiptir. E¤itim en az›ndan ilk ve temel aflamas›nda paras›zd›r. ‹lkö¤retim zorunludur. Teknik ve mesleksel e¤itim herkese aç›kt›r. Yüksekö¤renim, yetene¤ine göre herkese eflit olarak sa¤lan›r. b) Ortaö¤retim sistemlerinin genel oldu¤u kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeflitli biçimlerde örgütlenmesini teflvik ederler ve bunlar›n tüm çocuklara aç›k olmas›n› sa¤larlar ve gerekli durumlarda mali yard›m yap›lmas› ve ö¤retimi paras›z k›lmak gibi uygun önlemleri al›rlar. c) Uygun bütün araçlar› kullanarak, yüksekö¤retimi yetenekleri do¤rultusunda herkese aç›k hale getirirler. d) E¤itim ve meslek seçimine iliflkin bilgi ve rehberli¤i bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler. e) Okullarda düzenli biçimde devam›n sa¤lanmas› ve okulu terk etme oranlar›n›n düflürülmesi için önlem al›rlar. Madde 29: 2- E¤itim, insan kiflili¤ini tam gelifltirmeye ve insan haklar›na ve temel özgürlüklere sayg›y› güçlendirmeye yönelik olmal›d›r. E¤itim, tüm uluslar, ›rklar ve dinsel gruplar aras›nda anlay›fl, hoflgörü ve dostlu¤u özendirmeli ve Birleflmifl Milletlerin bar›fl› koruma yolundaki etkinliklerini daha da gelifltirmelidir. 3- Ana-babalar, çocuklar›na verilecek e¤itimi seçmede öncelikle hak sahibidir. Birleflmifl Milletler, kabul etti¤i baflka birçok belge ile de e¤itim hakk›na iliflkin düzenlemeler gerçeklefltirmifltir. Özellikle alt birimleri olan ‹LO, UNESCO, UN‹CEF arac›l›¤› ile uygulamaya yönelik çal›flmalar yapm›flt›r. Örgütün 20 Kas›m 1989’da kabul etti¤i, Türkiye’nin 9 Aral›k 1994 gün ve 4508 say›l› yasa ile onaylanmas›n› uygun buldu¤u, onaylanm›fl metni 27. 1. 1995 gün ve 22184 say›l› Resmi Gazetede yay›nlanan Çocuk Haklar›na Dair Sözleflme, bafll› bafl›na bir e¤itim hakk› metnidir. Söz konusu metnin e¤itim hakk› ile ilgili ilk iki maddesi flöyledir: Madde 25: Taraf devletler, çocu¤un e¤itim hakk›n› kabul ederler ve bu hakk›n f›rsat eflitli¤i temeli üzerinde tedricen gerçeklefltirilmesi görüflleriyle özellikle: Taraf devletler çocuk e¤itiminin afla¤›daki amaçlara yönelik olmas›n› kabul ederler: a) Çocu¤un kiflili¤inin, yeteneklerini, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün oldu¤unca gelifltirilmesi b) ‹nsan haklar›na ve temel özgürlüklere, Birleflmifl Milletler Anlaflmas›nda benimsenen ilkelere sayg›s›n›n gelifltirilmesi c) Çocu¤un ana-babas›na, kültürel kimli¤ine, dil ve de¤erlerine, çocu¤un yaflad›¤› veya geliflti¤i menfle ülkenin ulusal de¤erlerine ve kendisininkinden farkl› uygarl›klara sayg›s›n›n gelifltirilmesi d) Çocu¤un anlay›fl, bar›fl, hoflgörü, cinsler aras› eflitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar aras›nda dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda yaflant›y›, sorumlulukla üstlenecek flekilde haz›rlanmas› e) Do¤al çevreye sayg›s›n›n gelifltirilmesi. “Maddi ve manevi varl›¤›n gelifltirilmesi” baflka bir ifade ile “kiflili¤in a) ‹lkö¤renimi herkes için zorunlu ve paras›z hale getirirler 157 158 özgürlefltirilmesi” ile do¤rudan ilgili olan e¤itim hakk› di¤er hak ve özgürlüklerin gelifltirilmesinde de do¤rudan ya da dolayl› olarak etkili olmaktad›r. E¤itim hakk›n›n yaflam hakk›na olan etkisine bakt›¤›m›zda; yaflam hakk›n›n bafllang›c› efl seçiminden sa¤l›kl› döllenmeye kadar gitmektedir. Daha sonra ana karn›nda sa¤l›kl› geliflme, sa¤l›kl› do¤um, sa¤l›kl› beslenme, bak›m ve büyüme süreçlerinden geçmekte, bu süreçler ise her fleyden önce e¤itimli-bilgili ana-baba yetifltirmeyi gerektirmektedir. Anayasan›n 17. Maddesi “Herkes yaflama, maddi ve manevi varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na sahiptir” derken, ça¤dafl bir örgün ve yayg›n e¤itim hakk›n›n kaç›n›lmazl›¤› ortadad›r. Do¤ru düflünme ve düflünceyi aç›klama becerisi e¤itimle kazan›l›r. ‹letiflim, bas›n-yay›n gibi, düflünceyi yayma özgürlü¤ünün d›fla vurumu, ancak yeterli bir okur-yazarl›k düzeyi oluflturmakla ve düflünceyi anlatmada yetkinlik kazand›rmay› gerektirir ki bu da, yine e¤itimin iflidir. Yine örgütlenerek hak arama öncelikle bilgi, bilinç ve beceri ister. Özellikle ekonomik ve sosyal haklar› elde etmede önemli misyonlar› bulunan sendikalar, iflveren karfl›s›nda güçlü, iyi yetiflmifl örgütçüler ister. Tüm bunlar›n kazan›lmas›nda e¤itim yine önemli bir rol oynamaktad›r. E¤itim hakk›n›n ülkemizde yaflam kazanabilmesi için flu çal›flmalar›n yap›lmas› gerekir. 1- Çocuk hukuku yeniden düzenlenmelidir. ‹ç hukukumuzdaki karmafl›k ve çok standartl› “çocuk” tan›m›, Çocuk Haklar› Sözleflmesi ve di¤er evrensel hukuk ilkelerine göre yeniden yap›lmal›d›r. 2- E¤itime konsolide bütçeden üst üste befl y›l, örne¤in % 25 oran›nda ayr›lacak pay, önemli bir rahatlama getirir. Silahlanmaya, lüks giderlere, bat›k bankalara para bulan devlet, temel bir insan hakk› olan ve bir anlamda ülkenin gelece¤inin flekillenmesinde en önemli rolü oynayan e¤itime gerekli katk›y› yapmal›d›r. 3- E¤itim hakk›n›n gerçeklefltirilmesinde iyi yetiflmifl ö¤retmenler olmas› önemlidir. Hiçbir kaynak, hiçbir teknolojik olanak, tesis, kitap, araç e¤itimde ö¤retmenin yerini alamam›flt›r. Ö¤retmen yetifltiren yüksekö¤renim kurumlar› yeniden gözden geçirilmeli, iflbafl›ndaki ö¤retmenlerin e¤itimi için de gerekli önlemler al›nmal›d›r. 4- E¤itimin içeri¤i rasgele yöntemlerle de¤il, bilim ve teknolojinin verilerinden yararlan›larak oluflturulmal›d›r. 159 5- Okul yerleri, tesis ve donan›mlar› sa¤l›kl› bir e¤itim için yeterli hale getirilmelidir. 6- E¤itim kurumlar› demokratik bir iklime kavuflturulmal›, e¤itimin yönetimi sadece okul müdürlerine b›rak›lmamal›d›r. Ö¤retmen, ö¤renci ve veliler, örgütleriyle e¤itimin yürütülmesine ve denetlenmesine aktif olarak kat›lmal›d›r. Özellikle ö¤retmen ve ö¤renciler derslerin oluflturulmas›ndan okul yönetimine kadar bütün süreçlerde söz ve karar sahibi olmal›d›r. Tüm bu söylenenler baflar›lmas›nda baflta ö¤retmenler, e¤itim ve bilim emekçileri olmak üzere toplumun tüm kesimine büyük sorumluluklar düflmektedir. E¤itim hakk›, di¤er hak ve özgürlüklerle birlikte bir bütün olarak görülmeli ve temel insan haklar›n›n kullan›lmas›nda oldu¤u gibi e¤itim hakk›n›n savunulmas›n›n da insanl›¤› geliflimi ve ilerlemesi için ne kadar önemli oldu¤u gözlerden kaç›r›lmamal›d›r. Sosyal eflitsizliklerin hem ülkeler aras›nda hem de ülkeler içinde alabildi¤ine derinleflmesinin sürdü¤ü günümüzde, küreselleflmenin dayatt›¤› sorunlar ve meydan okumalar karfl›s›nda tüm zamanlara oranla ayr›cal›kl› bir önem kazanan e¤itim hakk›, insan›n ve insanl›¤›n gelece¤ini koflulland›ran temel insan haklar›ndan birisidir. E¤itimin ve insan haklar› e¤itiminin bafll›ca amaçlar›; insan kiflili¤inin, tüm yönleriyle eksiksiz gelifltirilmesi; insan haklar›na ve temel özgürlüklere sayg›n›n güçlendirilmesi; herkesin toplumun yararl› bir üyesi olma yetene¤i kazanmas›; tüm uluslar ile tüm ›rksal, etnik ve dinsel gruplar aras›nda anlay›fl, hoflgörü ve dostluk ve bar›fl›n gelifltirilmesidir Sendikal mücadele sürecinde, hakl›, meflru, ve kitlesel bir mücadele hatt› oluflturulmufltur. KESK kuruluflundan bu güne grevli-toplu sözleflmeli, demokratik bir sendika yasas› istemifl ve bu talep etraf›nda binlerce kamu emekçisiyle buluflmay› baflarm›flt›r. Sendika hakk›, t›pk› e¤itim hakk› gibi sosyal bir hakt›r. Sendikalaflmay›, sendikaya üye olmay› bir hak olarak görmemek, yasal-fiili engellemelerle emekçilerin mücadelesini engellemeye çal›flmak günümüzde evrensel insan haklar› kurallar› ile ba¤daflmamaktad›r. Sendika Özgürlü¤üne ve Örgütlenme Hakk›n›n Korunmas›na ‹liflkin 87 Say›l› ILO Sözleflmesi, sendika hakk›n› ve örgütlenme özgürlü¤ünü güvence alt›na almaktad›r. Türkiye taraf›ndan 1993 y›l›nda imzalanan bu sözleflme ile, 160 temel bir insan hakk› olarak görülen sendikaya üye olma ve örgütlenme hakk›n›n önemine vurgu yap›lmaktad›r. Ancak siyasi iktidarlar›n imzalad›klar› uluslararas› metinlere tam olarak uymad›klar›, hatta bu metinlerin özüne ayk›r› eylemlerde bulunmalar› sendikal mücadele sürecinde yaflad›¤›m›z sorunlarla birlikte daha net görülmektedir. Bilindi¤i gibi kamu çal›flanlar›n›n sendikalaflmas›n› düzenleyen 4688 Say›l› Yasa, grev ve toplu sözleflme hakk› içermemektedir. Oysa sendika hakk› ancak grev ve toplu sözleflme hakk› ile birlikte de¤erlendirilirse anlam kazan›r. Dolay›s›yla grevsiz-toplu sözleflmesiz bir sendikalaflman›n, sendika hakk›n› tam olarak yans›tt›¤› söylenemez. KESK, sendika yasas›n›n, evrensel insan haklar› belgelerine uygun bir flekilde grev ve toplu sözleflme içerecek flekilde yeniden düzenlenmesini istemektedir. Çal›flma yaflam›n›n temel insan haklar› çerçevesinde demokratiklefltirilmesi tüm emekçilerin bafll›ca talebi durumundad›r. KESK’in taleplerini birkaç ana bafll›k etraf›nda birlefltirerek sendikal hak ve özgürlüklerin ve sosyal haklar›n geniflletilmesi çerçevesinde, flu bafll›klar alt›nda ele almak mümkündür. *Farkl› kimlik, kültür, din ve dillerin geliflmesinin önündeki tüm engeller ve ihlaller kald›r›lmal›; çok kimlikli, çok kültürlü toplumsal model güvence alt›na al›nmal›d›r. Mevcut kültürel ve demokratik düzenlemelerle yetinmeden, hayata geçmesi için çaba göstermelidir. *‹nsan haklar› ihlalleri engellenmeli; ‹flkence insanl›k suçu say›larak etkin tedbirler al›nmal›, OHAL ve koruculuk uygulamas› kald›r›lmal›, köye dönüfle engel olan yasaklama ve k›s›tlamalar durdurulmal›, cezaevlerindeki tecrite son verilmelidir. Ekonomi *IMF ile yap›lan tüm anlaflmalar derhal iptal edilerek, borca dayal› ekonomik modelden vazgeçilmeli; üretim, yat›r›m, kamu yarar› ve istihdama dayal› politikalar hayata geçirilmeli; sermaye hareketleri vergilendirilerek kontrol alt›na al›nmal›d›r. *Büyüme ve istihdam için kamu yat›r›mlar› artt›r›lmal›; Demokratikleflme *12 Eylül Anayasas› ve yasalar› toplumun bütün kesimlerinin kat›l›m› ile evrensel hukuk ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini temel alan bir içerikte yeniden haz›rlanmal›d›r. *Hukukun üstünlü¤ü ilkesi kabul edilmeli, yarg› ba¤›ms›z ve uluslararas› anlaflmalara uyumlu hale getirilmelidir. *Devlet, çetelerden köklü bir biçimde ve bütün uzant›lar› ile ar›nd›r›lmal›d›r. *Düflünce ve örgütlenme özgürlü¤ü önündeki engeller kald›r›lmal›, hak ve özgürlükler güvence alt›na al›nmal›d›r. *Siyasi partiler ve seçim yasalar› demokratiklefltirilmelidir. Siyaset toplumsallaflmal› ve seçilmifller üzerinde hiçbir iradenin belirleyici olmamas› için gerekli hukuksal düzenlemeler yap›lmal›d›r. *Özellefltirmeler durdurulmal›, K‹T’lere yat›r›m yap›larak teknolojileri yenilenmeli, kamu hizmetlerinin yayg›nl›¤› ve niteli¤inin yükseltilmesi için gerekli tedbirler al›nmal›d›r. Kamusal alan›n tasfiyesini öngören bütün yasalar derhal iptal edilmelidir. *Bütçelerin haz›rlanmas›nda ve uygulanmas›nda örgütlü kesimlerin kat›l›m›n› öngören demokratik süreçler iflletilmeli; faiz ve silahlanma giderleri düflürülmeli, e¤itime, sa¤l›¤a ve yat›r›ma ayr›lan paylar art›r›lmal›d›r. Devlet sosyal yükümlülüklerini yerine getirmeli; e¤itim, sa¤l›k ve sosyal güvenlik hizmetleri yayg›n, nitelikli ve paras›z olmal›d›r. *Vergi sisteminde adalet sa¤lanmal›, çal›flanlar üzerindeki vergi yükü hafifletilmelidir. Hayat pahal›l›¤›n› art›ran dolayl› vergiler azalt›lmal›, sermaye vergilendirilmeli ve kay›t d›fl› ekonomi kay›t alt›na al›nmal›d›r. Asgari ücret yoksulluk s›n›r› dikkate al›narak belirlenmeli ve vergi d›fl› b›rak›lmal›d›r. *Enerji, iletiflim, maden, tar›m vb. alanlar› ve kaynaklar›, uluslararas› sermayenin talan›na açan uluslararas› anlaflmalar derhal iptal edilmelidir. *Kamu emekçilerine yönelik siyaset yasa¤› kald›r›lmal›d›r. 161 162 *Yerel yönetimler yasa tasar›s› toplum yarar›na yeniden düzenlenmeli, toplumsal hizmetlere flirket gözüyle bakan yaklafl›mlara son verilmeli, halk›n yerel yönetimler üzerinde söz ve karar sahibi olmas›n›n kanallar› aç›lmal›d›r. *Kay›t d›fl› ekonomi denetim alt›na al›nmal›, ücretsiz ve herkesi kapsayan sosyal güvenlik sistemi kurulmal›, sigortas›z iflçi çal›flt›rma a¤›r yapt›r›mlarla karfl›laflmal›d›r. *Zorunlu tasarruf ve konut fonunda biriken kesintiler, ana para ve nemalar› ile birlikte reel kay›plar› karfl›lanarak hak sahiplerine ödenmelidir. *Çal›flanlar›n yoksulluk s›n›r›n›n üzerinde insanca yaflayacak bir ücret almalar› sa¤lanmal›d›r. *Ekonomi yönetimi demokratiklefltirilmeli; kamu kurumlar› ve kamu hizmetlerinin yürütümünde ve denetiminde çal›flanlar sendikalar› arac›l›¤›yla kat›l›m ve denetim hakk›na sahip olmal›d›r. *Çocuk eme¤inin sömürülmesine son verilmeli, çocuklar›n çal›flmas›n› önleyici ve yönlendirici düzenlemeler yap›lmal›d›r. Çal›flma Yaflam›, Sendikal Hak ve Özgürlükler *Kamu emekçilerinin toplu sözleflme ve grev haklar› önündeki engeller kald›r›lmal›; tüm çal›flanlar›n sendikalaflma, toplu sözleflme ve grev haklar› güvence alt›na al›narak, ILO sözleflmelerine uygun hale getirilmelidir. 4688 say›l› Kamu Çal›flanlar› Sendikalar› Yasas›, ILO standartlar› ve konfederasyonumuzun talepleri do¤rultusunda de¤ifltirilmelidir. *‹flçi-memur-sözleflmeli gibi tan›mlarla emekçileri farkl› ifl ve sendika yasalar›na tabi k›lan yaklafl›mlara son verilmeli; çal›flanlar›n ortak örgütlenmesinin önündeki yasal engeller kald›r›lmal›d›r. Ortak çal›flanlar yasas›, emek örgütlerinin kat›l›m›yla özgürlükçü ve demokratik bir içerikte haz›rlanmal›d›r. *Kamuda her iktidar de¤iflikli¤inde yaflanan siyasal kadrolaflmalara son verilmeli; sendikal hak ihlalleri durdurulmal›; bask›, sürgün ve cezaland›rma politikalar›ndan vazgeçilmelidir. Sendikal faaliyetler nedeniyle verilen disiplin cezalar› tüm sonuçlar›yla birlikte ortadan kald›r›lmal›, aç›lan adli, idari ve disiplin soruflturmalar› durdurulmal›d›r. *158 say›l› ILO sözleflmesi uyar›nca tüm çal›flanlara ifl güvencesi sa¤lanmal›, baflta tafleronlaflt›rma olmak üzere esnek çal›flma ve kurals›zlaflt›rma biçimleri engellenmelidir. *Haftal›k çal›flma süresi 35 saate indirilmeli, fazla çal›flt›rma ve angarya son bulmal›, meslek hastal›klar› ve ifl güvenli¤ine yönelik etkili tedbirler al›nmal›, iflsizlik sigortas› yayg›nlaflt›r›lmal› ve kapsam› geniflletilmelidir. 163 *Çal›flma yaflam›nda kad›nlara yönelik her türlü cinsiyet ayr›mc› düzenlenme ve uygulamalara son verilmeli; kad›nlara yönelik uluslararas› sözleflmeler imzalanmal› ve uygulanmal›; do¤um izinleri art›r›lmal›, krefller yayg›nlaflt›r›lmal›d›r. Sonuç Sosyal ve ekonomik haklar› talep eden siyasal mücadelelerin kaç›n›lmazl›¤› aç›k olmakla beraber, bütün insan haklar› gibi bu haklar›n da talebe ba¤l› olmaks›z›n meflruiyet ve gereklilik ifade ettikleri vurgulanmal›d›r. Sosyal ve ekonomik haklar, salt sendikal harekete, iflçi s›n›f› mücadelesine özgü bir alan olarak düflünülmemelidir. Bu alanlar›n insan haklar› mücadelesinde önemli bir konumda bulundu¤u gerçe¤iyle birlikte, "s›n›flar-alt›" veya "underclass" olarak da tan›mlanan, açl›k s›n›r› veya alt›nda yaflayan ve her düzeyde toplumdan d›fllanan en alt gelir gruplar›n›, yoksul emekçileri göz önüne ald›¤›m›zda, sosyal ve ekonomik haklar›n ne kadar genifl bir toplumsal kesimi kapsad›¤› aç›kça görülmektedir. Bu noktada, bahsetti¤imiz mutlak yoksullu¤un, eflitsizlik ve sömürüden öte bir öncelik boyutunun oldu¤u; bunun da sisteme ba¤l› uzun vadeli çözümlerle birlikte ama onlardan da önce k›sa vadeli, acil önlemleri zorunlu k›ld›¤›n› belirtmek gerekir. Sosyal ve ekonomik haklar bafll›¤› alt›nda yer alan, çal›flma hakk›, e¤itim hakk› vb hak kategorilerinin özgül nitelikleriyle belirtilmesine ve hat›rlat›lmas›na, hem genelde hem yoksulluk ba¤lam›nda ihtiyaç vard›r. Özellikle siyasi iktidarlarca uygulanan ekonomik programlar, özellefltirme vb. uygulamalar, zaten açl›k s›n›r›nda yaflayan yoksul halk kesimlerini daha da yoksullaflt›rmakta ve kapitalist sistem mevcut ekonomik-toplumsal 164 yap›lanmas›yla yoksullu¤u yeniden üretmektedir. Bu noktada çal›flma hakk›, ücret hakk›, sosyal güvenlik hakk›, e¤itim hakk› gibi, ikinci kuflak olarak tan›mlanan sosyal ve ekonomik haklar›n, birinci kuflak haklar›n temelinde yer alan yaflama hakk›ndan ba¤›ms›z düflünülemeyece¤ini ve tüm insan haklar›n›n kuflak haklar ayr›m› yap›lmadan her zaman temel haklar olarak ele al›nmas› gerekmektedir. Ancak o zaman insan haklar› ile insan olabilir ve insan haklar› ve özgürlükler mücadelesi canl›l›¤›n› korur. Sosyal ve ekonomik haklar›n savunusu tümüyle sendikalara terk edilmese de, sendikalar›n ve demokratik kitle örgütlerinin bu haklar›n savunulmas›nda a¤›rl›kl› bir rolü oldu¤u/olmas› gerekti¤i bir gerçektir. Bu rol, tarihsel kökenleri d›fl›nda; sendikalar›n güç yitirmelerine karfl›l›k, hala en örgütlü ve yapt›r›m gücüne sahip örgütler olmalar›yla do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Bunun yan› s›ra, sendikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar, di¤er toplum kesimleri için de korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturmaktad›r. Ancak, sendikalar de¤iflen dünya ve Türkiye koflullar›nda, yerleflik bak›fl aç›lar›n› geniflletebilmeli, istihdam-d›fl› yoksullar› da gözeten bir örgütlenmeyi düflünebilmeli, bunun yan›nda sadece kendi üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak bütün topluma yönelik sosyal hak bilincini yükseltecek nitelikte çal›flmalara yönelmek zorundad›r. Bu çerçevede, sendikalar ve sendikal mücadele ile insan haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir iflbirli¤inin sa¤lanmas›, her iki hareket aç›s›ndan yararl› sonuçlar do¤uracakt›r. Sendikal mücadele ile insan haklar› mücadelesinin bir bütün olarak görülmesinin, insan haklar›, demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin güçlendirilmesi için vazgeçilmez önemde oldu¤u bilinmelidir. 165 166 TÜRK‹YE’DE YABANCILARIN KAÇAK ÇALIfiMALARI ÜSTÜNE B‹R TARTIfiMA Kuvvet LORDO⁄LU 1960’l› y›llarda Bat› ülkelerine göç veren bir ülkenin yaklafl›k 40 y›l sonra farkl› amaçlarla da olsa göç alan ülke konumuna girmesi beraberinde ilginç deneyimleri de getirmektedir. Bu noktada Türkiye’nin 1990 l› y›llardan itibaren bafllayan ve bir ölçüde halen süren çekim alan› olma niteli¤i, özellikle yak›n›nda bulunan eski do¤u bloku ülkeleri vatandafllar› için geçerli olmaktad›r. BDT ve eski do¤u bloku ülkelerinden gelen turist say›s›ndaki son y›llardaki art›fl dikkat çekmektedir. Bir y›l içinde ülkeye giren ve ç›kan ziyaretçi say›lar›ndan hareket eden ve kalan fark› da ülkede çal›flma niyeti ile girenler olarak de¤erlendiren Çal›flma Bakanl›¤› “çal›flan kaçak yabanc›lar› 1 milyon kifli” olarak tahmin etmiflti. (Y. Okuyan, 2001 Ocak) yaklafl›k olarak faal nüfusumuzun yüzde 4.3 üne ulaflan bir boyut. Ayn› oran›n ABD de yüzde 3.5 civar›nda kald›¤›n› da ekleyelim. (J. Fracer, OECD 2000) Ço¤unlukla komflu ülkelerden “çal›flmaya” gelenlerin temel argumanlar› kendi ülkelerinde “ifl ve ifllerin “ kalmamas› yani iflsizlik sorunu, di¤eri de elde edilen gelirin d›flar› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda çok düflük düzeylerde kalmas›, ve bu gelirle ancak temel harcamalar›n bile karfl›lanam›yor olmas›d›r. Sorun ekonomik a¤›rl›kl›d›r. Bu nedenle slogan flu “ Rusya’da bir hafta çal›flaca¤›na geliflmifl ülkede bir gün çal›fl daha çok kazan›rs›n” (O¤uz Karadeniz ‹nsan ve ‹fl, 2001) Buna ra¤men her zaman ekonomik nedenlerle bazen de bir üçüncü ülkeye geçmek için belirli bir süre yabanc› ülkede kal›nabilmektedir. Ço¤u kez bu iki 166 neden ülkeye girifl ve ülkede kal›fl konusunda tek bafl›na etken olmakta, Ücret ne kadar düflük ve ifl koflullar› ne kadar a¤›r olursa olsun bu maceraya geçici olsa bile katlanma gücünü çal›flana vermektedir. Kaçak çal›flan bu geçicili¤inin fark›nda olup geldi¤i ülke ile iliflkili hiçbir entegrasyona kolay kolay girmemekte, ancak zorunlu oldu¤u hallerde uzun süre kalanlar›n bir k›sm› dil ö¤renebilmektedir. (S. Gangloff, J. Peroux IFEA,2001) Konu Türkiye aç›s›ndan birkaç boyutludur. Gelen yabanc›lar›n her ne pahas›na olursa olsun çal›flma istekleri ve burada para biriktirme güdüleri onlar› çal›flt›rma niyetinde olanlarca bilinmektedir. Bu bilgi bir de “yasa d›fl›l›k” ile birleflince çal›flma koflullar› ve gelir düzeyleri yerli iflçiye göre çok daha olumsuz hale dönüflebilmektedir. Gelenlerin vas›f düzeyleri ile yapt›klar› ifller aras›nda ço¤unlukla hiçbir ba¤lant› bulunmamaktad›r. Ancak edinilen “ifl disiplini” iflverenleri fazlas› ile hoflnut edebilmektedir. Herhangi bir ifli sadece bar›nma ve beslenme karfl›l›¤›nda kabul edebilecek kadar yoksul olmak, bu anlamda tamamen çal›flt›ran›n insaf›na terk edilmifl olmak, hiçbir yasal ve toplumsal güvence içinde bulunmamak (bulunamamak) uluslararas› sözleflmelerle garanti edilmifl çal›flma haklar› olmas›na ra¤men uygulanmamaktad›r. Bu sözleflmelere imza atan ülkelerin “yabanc› nüfusunun” insan haklar›n› reddetmek, ›rkç›l›¤› gizlemek vb. politikalar hükümetler taraf›ndan üretildi¤ini gösteriyor. (B. Peker, Birikim, 2001) Kaçak çal›flman›n Türkiye aç›s›ndan uzun süredir bir sorun olarak alg›land›¤›n› gerek sendikalar gerekse hükümetler kanad›nda görmekteyiz. Bu ba¤lamda kaçak çal›flma ile yabanc›lar›n kaçak çal›flmas› aras›ndaki fark çok azd›r. Her iki durum da asl›nda “iflgücü piyasalar›n›n düzenlenmesi“ ba¤lam›nda ele al›nmaktad›r. 57. Ecevit Hükümeti taraf›ndan haz›rlanan “Yabanc›lar›n Çal›flma ‹zinleri Hakk›ndaki Kanun” yabanc›lar›n ülkede çal›flmas› konusunda bir dizi bürokrasiyi azaltarak, sorunu cezaland›rma yöntemi ile ortadan kald›rmay› hedeflemektedir. Söz edilen Kanunun bir amac› da çal›flanlar›n kay›t alt›na al›nma sürecini bafllatmakt›r. Ancak o ülke vatandafl› çal›flanlar›n›n ancak yar›s›n›n kay›t alt›na al›nm›fl olmas› nedeni ile muhtemel kay›tl› yabanc› çal›flan say›s›nda art›fl sa¤lanaca¤› ihtimali çok düflük olsa gerek. 167 Ülkeye giren yabanc›lar›n çal›flma alanlar› sanayi ve hizmetler grubunda yo¤unluk kazanmaktad›r. Tar›m iflkollar›nda yabanc›lara daha seyrek rastlanmakta, ancak Do¤u Karadeniz yöresinde bir ölçüde çay ve f›nd›k toplama dönemlerinde, Trakya’da ise s›n›rl› say›da çobanl›k iflinde yabanc›lar oldu¤u bas›n ve yap›lan baz› gözlemlerden anlafl›lmaktad›r. Yaz›l› ve görsel medyadan izlendi¤i kadar› ile kaçak olarak çal›flan yabanc› iflçiler ülkelerinde sahip olduklar› meslek ve e¤itimin d›fl›nda kald›klar›, ve niteliklerini geldikleri ülkede çok s›n›rl› ölçüde kulland›klar› anlafl›lmaktad›r. Yabanc› Kaçak çal›flanlar›n çal›flt›klar› ifl alanlar› formel piyasa d›fl›nda ve denetim imkan›n›n göreli olarak az oldu¤u niteliksiz ifl kollar›nda yo¤unlaflmaktad›r. Benzer bir da¤›l›m AB ülkeleri ve ABD içinde de görülmekte, hotel, lokanta, bar, ev hizmetleri, inflaat ve ticaret kaçak yabanc› çal›flanlar›n en yayg›n ifl alanlar› olmaktad›r. (OECD 2000) Toplumun önemli bir kesiminin enformel istihdam edildi¤i ve küçük ölçekli iflletmelerin yayg›n oldu¤u Türkiye’de yabanc›lar›n da bu iliflkilere göre çal›flmaya bafllamas› do¤al karfl›lanmaktad›r. Bu ba¤lamda ülkedeki yabanc›lar›n en yo¤un olarak çal›flt›¤›n› tahmin etti¤imiz sektörler metal, tekstil, inflaat, ev hizmetleri ve ticaret Sektörleridir. Bu sektörlerdeki çal›flma önemli ölçüde iflin niteli¤ine de ba¤l› olarak küçük ölçekli iflletmelerde yayg›nl›k kazanmakta olmas›na ra¤men, tekstil ve deri iflkollar›nda orta ölçekli iflletmelerde bile yabanc› çal›flana rastlanmaktad›r. . Yabanc› Kaçak çal›flanlar iflçi sendikalar› aç›s›ndan da önemli bir sorun alan› olarak görülmektedir. Görüflülen sendikac›lar›n hemen hepsi gelenlerin Türk iflçilerin ifllerini elinden ald›klar›n›, düflük ücretle çal›flmaya raz› olduklar› için iflverenler taraf›ndan tercih edildi¤i gibi asl›nda bilinen sorunlar üzerinde durmufllar. Ancak hiçbir sendikac›n›n yabanc› çal›flanlar›n maruz kald›¤› koflullar›n›n olumsuzlu¤una de¤inmemifllerdir. Bu çerçevede konu sadece kendi üyelerinin ücret ve istihdam sorunu olarak ele al›nm›fl ve buna ba¤l› çözümler üretilmeye çal›fl›lm›flt›r. Bir sendika yöneticisi, “yakalad›¤›n›z Romen iflçisini dövün” bile diyecek kadar gözünü kararm›flt›r.. (Radikal gazetesi ) Erder’e göre bu durumu “yayg›n ve içselleflmifl bir kültürel ayr›mc›l›¤›n izleri” ile aç›klamak 168 da mümkündür (S.Erder Uluslararas› Göçte Yeni E¤ilimler..... 2000). Ama galiba esas sorun; Sendikalar›n son y›llardaki üye kay›plar› ile aç›klanabilmektedir. Tekstil sektörü yabanc› kaçak çal›flanlar›n istihdam alanlar›ndan biri olmufltur. Bu sektördeki küçük iflyerlerinin yayg›nl›¤› nedeniyle ‹stanbul, Çorlu, Çerkezköy gibi tekstil sektörünün önemli merkezlerinde yabanc› iflçilerin çal›flt›r›ld›¤›na iliflkin gözlemler yap›lm›flt›r. Sendika yetkilileri bu iflçilerin tercih edilmelerinin nedeni olarak belirtildi¤i gibi düflük ücret görmektedir. (Tekstil Sendikas› 30.10.2000). Oysa deri sanayicileri ile yap›lan görüflme ise bu iflçilerin tek tercih nedeninin ücret düflüklü¤ü olmad›¤›n›, sektörün ihtiyaç duydu¤u vas›f düzeyini bu iflçilerle karfl›land›¤›n› ifade ettiler. Gerçekten yabanc› kaçak çal›flanlarla yap›lan görüflmede ço¤unun yüksek okul mezunu, diplomal› ve vas›f düzeylerinin yüksek olmas› dikkat çekmektedir. Al›nan bilgiler tekstil sektöründe Türk iflçinin ortalama ayda 600 dolar kazan›rken yabanc› iflçinin bu tutar›n çok daha az›n› de¤il, sadece ayda 500 dolar kazand›¤›n› göstermektedir (veriler ayr›ca test edilmemifltir.) Özellikle büyük kentlerde çok say›da yabanc› kad›n›n ev hizmetlerinde (temizlik, çocuk bak›m› vb.) çal›flt›¤› gözlenmektedir. Bu hizmetlerin bir k›sm› Türkiye’deki firmalar veya ba¤›ms›z ifl yapanlarca bazen ilan verilerek karfl›lanmaktad›r. Çal›flan yabanc› kad›n dil bilgisine, güvenirlili¤ine, göre ayda 250-400 dolar kazanmakta ve çal›flt›¤› evde kalmaktad›r. (gündelik birçok yay›n organ›na bu konuda aç›kça ilan verilmekte müflteriler bulunmaktad›r.) Burada sözedilen ayl›k kazanc›n evde yemek, konaklama giderleri ile birlikte düflünüldü¤ünde ayn› ifli gören bir Türk iflçisine göre düflük olmad›¤› aksine kimi durumlarda daha yüksek bile oldu¤u kabul edilebilir.Hizmetler alan›nda ortaya ç›kan di¤er bir çal›flma alan› özellikle iflyerlerinde tezgahtar ve sat›fl eleman› olarak çal›flan yabanc›lard›r. Bu alanda da ücretler ayda 240-480 (2002) dolar aras›nda de¤iflebilmektedir. 2001 krizini takiben bu ücretler iflverenleri için yüksek kald›¤›ndan bir k›s›m çal›flan döviz piyasas›ndaki geliflmelerden etkilenmifl ve ifllerini b›rakmak zorunda kalm›fllard›r. Öte yandan Türkiye’de yaflanan krizin d›fl›nda 1. Ocak 2002 den itibaren Romenlerin AB ülkeleri için vize muafiyetinin bafllamas› ile birlikte ülkeye giriflleri s›n›rl› say›da kalmaya bafllam›flt›r. (J. F. Peroux) 169 Baz› Tart›flma Noktalar›, Küreselleflen bir dünya gelir farkl›l›klar›n› hem daha fazla artt›rm›fl hem de bunlar›n yaratt›¤› sorunlar› daha fazla gözler önüne sermifltir. Bilgiyi kapal› kap›lar ard›nda saklaman›n giderek güç hale gelifli olabildi¤ince “özgür” dolafl›m›n araçlar›n› sa¤layabilmifltir. Giderek fakirleflenin de, giderek zenginleflenin de durumunun fark›nda olarak yoluna devam etti¤i bir dünya için farkl›l›klar›n yan›s›ra bunun bilgisine sahip olman›n tan›d›¤› üstünlük eskiye göre az›msanmayacak düzeyde olmufltur. Yarat›lan gelir uçurumu, giderek fakirleflen ülkeler ve bu ülke insanlar› aç›s›ndan a¤›r yükler oluflturmaktad›r. Önceden sahip olunan bütün kültürel de¤erler, piyasaya tahvil edilemedi¤i ölçüde anlam›n› kaybetmekte, bu ülkelerde yaflayanlar›n baflta al›m güçleri olmak üzere bütün de¤erleri h›zl› bir altüst olufla tan›k olmaktad›r. Bu tür de¤iflimlerin h›zl› ve k›sa dönemlerde yafland›¤› her durumda sonuçlar da birbirine yak›n özellikler göstermektedir: Bilindi¤i gibi oluflan gelir kayb› gelir artt›rmaya yönelik her türden çabay› yo¤unlaflt›rmaktad›r. ‹flgücünün ülke içinde bile s›n›rl› bir hareketlili¤e sahip oldu¤unu buna karfl›l›k sermaye hareketlerinin tam anlam› ile küreselleflti¤i dünyada enformel istihdam›n da olanaklar› eskiye oranla geniflleyecektir. Bafllang›çta ülkelerinden mal getirip, giderken mal götüren küçük ticari iliflkilerin sonraki y›llarda kamu organlar›nca bile desteklenen özgün bir yap›ya dönüflmesi geliflmekte olan ülkenin zaten dar olan kaynaklar›n›n kullanma biçimlerinden biri olarak oluflmaya bafllamaktad›r. Küreselleflmenin yaratt›¤› gelir uçurumu, geliflmekte olan ülkelerin s›rt›nda a¤›r yükler olufltururken, öte yandan kendi befleri kaynaklar›n› da ihraç etme yoluna gidilmesine neden olmufltur. Türkiye’ye çal›flmak için vatandafllar›n› gönderen ülkelerin bu politikalar› hakk›nda henüz tam bilgiye sahip de¤iliz. Ancak sonuçlar›n› dikkate alarak dolayl› biçimde kimi teflviklerin oldu¤unu anlafl›lmaktad›r.Hatta baz› devletlerin vatandafllar›n›n yurt d›fl›nda kal›fl›n› sa¤lamaya yönelik bir güdü içinde olduklar› D›fliflleri Bakanl›¤› Yasad›fl› Göç Kontrol Dairesince belirtilmektedir. (Salih fien, Geri Kabul Antlaflmalar›, 2002) Bunlar›n d›fl›nda yurt d›fl›na ç›kmada s›n›rland›rmalar›n kalk›fl› yerli paralar› dövize tahvil etmede ve ülke d›fl›na ç›karmada nisbi rahatlamalar ve benzeri kolayl›klar belirli ülkeler taraf›ndan gerçeklefltirilmektedir. 170 Öte yandan uzunca bir süredir geliflmifl ülkeler kap›lar›n› gerek mal gerekse befleri kaynaklar›n dolafl›m›nda sadece ihtiyac› olan alanlara açmakta di¤er alanlara kap›lar kapal› tutulmaktad›r. (Baflta, 1970 sonras› uygulanan k›s›tlay›c› vize politikalar›). Ancak gözlenen odur ki geliflmifl ülkelere do¤ru geliflmekte olan ülke vatandafllar›n›n yolculu¤u “her ne pahas›na olursa olsun” kabilinden sürmeye devam etmektedir. Geliflmifl ülkeler çok çeflitli göç kontrol politikalar› ile ülkelerine gelen yabanc›lar› durdurmaya çal›flmaktad›rlar . fiu ana kadar izlenen bu politikalar›n ana hareket noktas› göç veren ülkelerin göç verme kapasitelerinin araflt›r›lmas›na yöneliktir (göçün yak›n bir gelecekte alaca¤› say›sal a¤›rl›¤› tahmine yönelmek ve bu konuda önlemleri belirleyebilmek için). Göç alan ülkenin yasal girifl koflullar›n› a¤›rlaflt›rmak (Göçü s›n›rlamak), göçün hareket etti¤i noktalardan ülkeye girene kadar olan transit yolculuk esnas›nda kontrolu artt›rmak. Mümkünse mali destek sa¤layarak, göçmenleri transit ülkenin s›n›rlar› d›fl›na tafl›rmamak, için geri kabul antlaflmalar› yapmak (B.Peker, 2002). Özellikle Balkan co¤rafyas›nda bulunan Türk etnisitesi bat›dan, Kafkaslarda ve ‹ran’da bulunan Türk soylular›n da do¤udan ülkeye girifllerinin gelecekte de devam edece¤ine iliflkin belirtiler bulunmaktad›r (1997 y›l›ndan bu yana Türk soylu Bulgar ve Ah›skal›lar›n çal›flma ve ikamet teskereleri bulunmamaktad›r.). Bu geliflmeler ›fl›¤›nda yasaklayan, s›n›rland›ran yeni hukuki düzenlemeler yerine yabanc› çal›flanlar›n niteliklerini gözönüne alan, onlar› “kaçak” statüsünün a¤›rl›¤›ndan, iflgücünün korunmas› ve kollanmas› aç›s›ndan gözeten yeni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktad›r. Özetle, Türkiye 1960’l› y›llarda d›flar›ya iflgücü göçü veren bir ülke konumunda idi. Bugün için bile bir Bat› ülkesinden iflgücü talebi olmas› halinde göçün bafllayabilece¤ine iliflkin tahminler bulunmaktad›r. Bu ba¤lamda, yak›nlar› ile birlikte 2000 y›l› verilerine göre 5 milyon vatandafl›n› yurtd›fl›nda ço¤unlukla çal›flma amac› ile bulunduran bir ülkenin de gelen yabanc›lar›n çal›flma yaflamlar›na iliflkin gereken standartlar› oluflturmas› beklenir.. 171 Üstelik, yabanc›lar›n çal›flmas›nda meslek, nitelik ve iflgücü piyasalar›n›n özellikleri dikkate al›narak yap›lan de¤erlendirme gelenlerin e¤itim ve vas›f düzeylerinin yüksek olmas› nedeni ile daha yararl› sonuçlar vermesi muhtemeldir. Gelenlere Türkiye’de çal›flma hakk› tan›mak ve kay›tl› bir ekonomi içinde güvenceye sahip olmalar›, iflsizlik oran› yüksek seviyede olmasa bile resmi çevrelerce hofl karfl›lanmamaktad›r. Örtülü bir ayr›mc›l›¤›n bir biçimi izlenmektedir. Baz› mesleklere girifl için sadece Türk vatandafl› olman›n bile yeterli bir karine oluflturmad›¤› Türkiye’de yabanc› olarak kabul edilenlerin çal›flma hakk›na kavuflmalar›n›n önünde hayli uzun bir yol görülmekte. Ancak bir insan hakk› sorunu olarak çal›flma ve özgürce ifl seçme hakk›n› sadece ülkelerin kendi vatandafllar›na dayal› olarak kabul etmek ve bunlar›n d›fl›nda kalan ülke vatandafllar›n› “yabanc› “olarak bu haklardan mahrum b›rakacak düzenlemeleri haz›rlamak, galiba küreselleflen dünyam›z›n ve Türkiye’nin önemli bir sorunu olmaya aday gibi gözüküyor.... 6. SORUN: Gezi amac› ile ülkeye girip, geçerli vize süresini geçirdikten sonra, ana ülkeye dönüflte ceza ödemek. 7. SORUN: Ülkeye giriflte vize d›fl›nda, döviz bozdurmak ve s›n›r görevlilerinin çal›flmayaca¤›na kanaat getirmesini sa¤lamak. 8. SORUN: Kaçak olarak çal›flt›klar› ülkede, koruyucu hiçbir mevzuat›n bulunmamas›, aksine cezalar›n bulunmas›. 9. SORUN: Çal›fl›lan ülkedeki, meslekdafllar›n› sendikalar›n, ilgili di¤er kurumlar›n hemen hemen tümünün çal›flmalar›na “karfl›” olmalar›. 10. SORUN: Geldikleri ülkede iletiflim ve sosyal olanaklar›n son derece s›n›rl› bulunmas›. 11. SORUN: Çal›flma amac› ile, yeniden ülkeye girifllerinin zaman zaman s›n›rlanmas›, bu nedenle kara yolu yerine daha pahal› hava veya deniz yolunun seçilmesi. EK:1 KAÇAK 12. SORUN: Ev hizmetlerinde çal›flan yabanc› kad›nlar›n günlük çal›flma süreleri uzun ve yorucudur. Buna karfl›l›k haftal›k sadece bir gün izin haklar› vard›r. (Yakalanma korkusu ile bu izinlerini de evde geçirenler bulunmaktad›r) 1. SORUN: Ülkelerinden baflka bir ülkeye çal›flma amac› ile yasal ve yasal olmayan yollarla girmek. 13. SORUN: Gene ev hizmetlerinde çal›flan yabanc› kad›nlar›n ev halk›ndan u¤rad›klar› çeflitli tacizler s›n›rd›fl› korkusu ile beyan edilememektedir. 2. SORUN: Oturma izni, çal›flma izni olmadan sadece gezi amac› ile yabanc› bir ülkeye girifl için bedel ödemek. 14. SORUN: Çal›flt›klar› ifle iliflkin herhangi bir güvenceleri bulunmad›¤› için, yaflayacaklar› ifl kazas› ve meslek hastal›klar›na karfl› korumas›z olmak. 3. SORUN: Kaçak olarak girilen ülkede, güvenlik güçlerine yakalanmadan çal›flmak ve bu amaçla sosyal güvenlik, ücret, ve çal›flma koflullar›n›n olumsuzlu¤unu dikkate alamamak. 15. SORUN: Yabanc› kaçak çal›flan kad›nlar›n, fahifle olarak alg›lanmalar›, tacize u¤ramalar›. ‹NSAN HAKLARI BA⁄LAMINDA ÇALIfiMA SORUNLARI YABANCILARIN 4. SORUN: Kaçak girilen ülkenin dilini bilmemenin getirdi¤i ek sorunlar. 5. SORUN: Yap›lan, icra edilen iflin kaçak çal›flan bireyin niteli¤i ile uygun olmamas›. 172 173 EK:2 YABANCI KAÇAK GÖÇMENLER‹N ÇALIfiMA AMAÇLI GEL‹fi NEDENLER‹ izinleri bulunan yabanc›lar. Bu grupta kalanlar›n çal›flma süreleri 2. gruptakilere göre daha uzundur. (Azerbaycan, Türki Cumhuriyetler, Alaska Türkleri, Gagauz Türkleri, Bulgar Türkleri vb.) EK: 4 1. NEDEN: Ana ülkenin düflük gelir seviyesi. 2. NEDEN: Ana ülkenin yüksek iflsizlik seviyesi. 3. NEDEN: Bavul ticareti yolu ile bafllayan ilk temaslar, gelir seviyesine ba¤l› olarak kaçak göçmenlik yolu. 4. NEDEN: Bat› ülkelerine gitmenin zor, pahal›, riskli ve uzak olmas› nedeni ile yak›n bir ülkeye gitme mot›fi. 5. NEDEN: Uygulanan vize kolayl›klar›. 6. NEDEN: Bat› ülkelerine geçmeden önce, bir süre baflka bir ülkede kal›p çal›flmak, tasarrufta bulunmak. 7. NEDEN: Kaçak çal›fl›lan ülkeden gelen talepler. (Daha önce kaçak çal›flanlar arac›l›¤› ile) EK: 3 GELD‹KLER‹ ÜLKE VE AMAÇLARINA GÖRE YABANCI KAÇAK ÇALIfiANLARIN SINIFLANMASI (KÇ) YABANCILARIN ÇALIfiTIKLARI ÜLKE AÇISINDAN ORTAYA KOYDU⁄U DÜfiÜNÜLEN SORUNLAR A. Hükümet ve Resmi organlarca varsay›lan sorunlar; 1a. KÇ’n›n çal›flma mevzuat›ndan dolay› neden oldu¤u sigorta ve vergi kay›plar›. 2a. KÇ’n›n artmas› ile birlikte ayn› ifli yapan vatandafllar›n iflsizli¤inin art›fl›. Bu yolla ortaya ç›kan kay›plar. (Önceli¤in ülke çal›flanlar›na ait olmas›) 3a. Düzenli ve Formel bir ifl piyasas› oluflturmak ve kay›t alt›na alman›n zorlaflmas›. 4a. Ülkesine iade edilmeye çal›fl›lan KÇ’n›n geri gönderilme maliyetlerindeki art›fl. 5a. (KÇ) yabanc›n›n ülkesine gelir transferi ve bunun yol açt›¤› döviz kay›plar›. 6a. (KÇ) yabanc›n›n toplumsal düzeni bozmas›n›n yaratt›¤› güvenlik sorunu. 1. Türkiye’yi bir transit ülke olarak kabul eden, ülkede kald›¤› sürece ba¤›ms›z küçük ifllerde istihdam yaratan kaçak göçmenler (‹ran, Irak, Afganistan, Pakistan vb. ülkeler) 2. Yasal yoldan ülkeye girip, ülkede çal›flmak ve tasarruf yapmak amac› ile çeflitli ba¤›ml› ifllerde ço¤u kez istihdam edilen kaçak göçmenler (Romanya, Ukrayna, Rusya, Moldova, Gürcistan vb.) 3. Türk soylu olup, ülkeye yasal yollardan girip burada oturma ve çal›flma 174 B. Sendika, Birleflik ve di¤er STK lar›n (KÇ) için varsayd›klar› sorunlar; 1b. (KÇ) lar›n sendikas›z çal›flmay› yayg›n hale getirmeleri ve iflverenlerin bu tür çal›flanlar› tercih etmeleri. 2b. Düflük ücret ve iflsizlik bask›s›n›n daha fazla hissedilmesini sa¤lamak. 3b. ‹flverenler aras›nda (KÇ) n›n yol açt›¤› haks›z rekabet sorunu. 175 Kaynakça: Erder S, “Uluslararas› Göçte Yeni E¤ilimler: Türkiye ‘Göç Alan’ ülke mi?, M. K›ray ‹çin Yaz›lar Arma¤an Dizisi, Ba¤lam Yay›nlar›, 2000, ‹stanbul. Fraser J, “La Prevention et la lutte contre l’emploi d’etrangers en situation irregulier aux Etats-Unis” OECD Combattre l’emploi illegal d’etrangers, 2000, Paris. Gangloff S.J.F Perouse “La Présence roumaine a ‹stanbul Une Chronique de l’ephemere et de l’invisible” IFFEA no 8, Octobre, 2001, ‹stanbul. Karadeniz O. “Türkiye’de Yabanc› Kaçak ‹flçilik”, ‹nsan ve ‹fl, Gazi Üniversitesi Çal›flma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümü Haber Bülteni, S: 14,2001, Ankara. OECD “Combattre l’emploi illegal d’etrangers” 2000, Paris. Peker B, “Kaçak Göçmenler, Yasad›fl› ‹nsanlar: Yeni Köleci Dünya Düzeninde Türkiye” Birikim fiubat 2002. no; 154, ‹stanbul. fien S. “Yasad›fl› Göçmenlerin Vatanlar›na, Mukimi Bulunduklar› Ülkelere veya Geldikleri Yerlere Geri Gönderilmesi: Geri Kabul Antlaflmalar›”, Bas›lmam›fl not, 2002. 176 yan›t›n verilebildi¤i bir soru de¤ildir. Sözlük anlam› “insan yavrusu” olan çocu¤un tan›m› ve haklar›, içinde bulunulan toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel geliflimine, örgütlenme biçimlerine ve iktidar iliflkilerine ba¤l›d›r.1 Bu nedenle çocukluk, belirlenmifl bir süreye ba¤l›, evrensel bir kavram de¤il, tarihsel olarak de¤iflen kültürel bir olgudur ve bugünkü anlafl›l›fl biçimleri Bat› toplumlar›na özgü bir geliflim sürecinin ürünüdür. YOKSULLUK, ÇOCUK, ÇOCUK HAKLARI K›v›lc›m TURANLI Girifl Bugün tüm dünyada tart›fl›lan ve kapsam› geniflleyen yoksullu¤un çocuk ve çocuk haklar› üzerindeki etkisi tart›fl›lmadan evvel, yan›t› verilmesi gereken sorular›n bir ço¤u, asl›nda ‘çocuk ve çocuk haklar›’ kavramlar›na iliflkindir. Bat› toplumunda çocukluk kavram›n›n ayr›ca de¤erlendirilmesi, on yedi ve on sekizinci yüzy›lda e¤itimin yayg›nlaflmas› ve çocuklara s›n›rl› hale gelmesi ile bafllamaktad›r. Ayd›nlanma, Frans›z Devrimi ve sanayi devrimleri ile de¤iflen dünyaya koflut olarak çocuk da kamusal yaflamda yer alm›flt›r. On dokuzuncu yüzy›lda çocuk art›k ekonomik bir birimdir;2 bizzat üretim iliflkilerinin içinde ve üreten olarak. Çocu¤un üretim iliflkilerindeki rolü ve modern devletin geliflimi, devleti aile ile birlikte çocu¤un sorumlulu¤unu paylaflmaya yöneltmifltir. Modern hukuk sistemlerinde karfl›m›za ç›kan manzara budur. Çocuk kamunun sorumlulu¤unda, gerekirse ailesine karfl› bile devletin korumas›ndad›r. K›saca çocukluk modern bir kavramd›r. - Çocuk kimdir? - Çocuklar›n haklar› nelerdir? Bunlar yetiflkinlerini haklar›ndan ayr›labilir mi? - Neden insan haklar› üst bafll›¤›n›n alt›nda ayr›ca çocuk haklar›na ihtiyaç duyulmufltur? - Çocuk sadece korunan, gözetilen, e¤itilen midir? - Toplumsal iktidar iliflkileri içinde çocu¤un yeri ve rolü nedir?........Sorular ço¤alt›labilir. Günümüzde kimilerince çocu¤un özel ilgi ve korunmaya ihtiyaç duydu¤u, onlar›n güçsüz ve zay›f oldu¤u, çocuklu¤un bir geçifl süreci oldu¤u, bunun için onlara özel haklar›n düzenlenmesi gerekti¤i savunulurken; kimilerince ise çocu¤un kendi bafl›na bir birey oldu¤u, yetiflkinlerle ayn› haklara sahip olduklar› savunulmaktad›r. Dolay›s›yla yukar›daki sorulara verilen/verilecek yan›tlar ‘çocuk’a bak›fla göre flekillenmektedir. ÇOCUK VE ÇOCUK HAKLARI Sorulmas› gereken ve di¤er sorular› ve yan›tlar› belirleyen ana soru belki de “çocuk kimdir?” sorusudur. Ne var ki bu soru üzerinde uzlafl›lm›fl, net bir 177 Çeflitli ülkelerde farkl›l›k göstermesine, kültürel çeflitlili¤e ve göreceli¤e sahip olmas›na ra¤men kabul gören anlay›fl on sekiz yafl›na kadar her insan›n çocuk say›lmas›d›r.3 Ancak, tam da bu noktada gözden kaç›r›lmamas› gereken husus, modern bir kavram olan çocuklu¤un tan›m›n›n yetiflkinlerce yap›l›yor olufludur. Dolay›s›yla ‘çocuk’ kavram›n›n belirleyicisi ayn› zamanda çocu¤un haklar›n›n da belirleyicisidir. Çocuk haklar› sorunu karmafl›kt›r ve toplumsal sorunlar›n yan› s›ra felsefi, hukuki, ahlaki sorunlar› da beraberinde getirir. genellikle çocuk haklar› dört ana bafll›k alt›nda toplan›r. Bunlar, refah haklar›, koruyucu haklar, yetiflkin haklar› ve ana-babalara karfl› haklard›r.4 Bu bafll›klar aras›nda en sorunlu haklar yuma¤›n› koruyucu haklar ve yetiflkin haklar› oluflturmaktad›r. Çocuklar yetiflkinlerin sahip oldu¤u haklar›n 1 Ali Naim ‹nan, Çocuk Hukuku, A.Ü. E¤itim Fakültesi Yay›nlar› No:3, ‹stanbul-1968, s. 3. 2 Betül Onursal, Ça¤dafl Çocuk Haklar› Sisteminde Türkiye’nin Konumu, Yeni Türkiye, 98/22, s. 1146. 3 Her ne kadar ÇHS’de üst s›n›r on sekiz yafl olarak belirlenmifl olsa da buna ayk›r› düzenlemeler reddedilmemektedir. 4 Bob Franklin, Çocuk Haklar›, der Bob Franklin, çev. Alev Türker, Ayr›nt› Yay›nlar›, ‹stanbul-1993, s.28 178 bir ço¤una sahip de¤ildir. Koruyucu haklara gelince, çocuklar›n özerklikleri ve ba¤›ms›zl›klar› k›s›tlanmaktad›r.5 Haklar› ve özgürlükleri yetiflkinler ve yetiflkinlerin yer ald›¤› kurumlar taraf›ndan belirlenen çocuk, yetiflkinlere ve kurumlara karfl› yine yetiflkinler ve kurumlar taraf›ndan korunmaktad›r. Dünyadaki somut düzenlemeler çocu¤u korunmas› gereken varl›k olarak gören bak›fl do¤rultusundad›r. Bu metinlerde çocu¤a sosyal, ekonomik ve kültürel haklar tan›n›rken politik haklar tan›nmamaktad›r. Çocuk haklar›na iliflkin en kapsaml› metin olan Çocuk Haklar› Sözleflmesinde de a¤›rl›kl› yaklafl›m çocuklar›n korunmas› yönündedir. Kuflkusuz çocuklar ve onlar›n haklar› korunmal›d›r ancak tan›m› nas›l yap›l›rsa yap›ls›n, çocuk her fleyden evvel insand›r. Salt bu nedenle bile, çocu¤a temel hak ve özgürlüklere sahip bir birey, bir yurttafl olarak bak›lmal›, koruman›n s›n›rlar› bununla çizilmelidir. Çocuklar yetiflkinlerden hiç de eksik olmayan biçimde insan, yurttafl, özne, edimci olduklar›n› göstermektedirler.6 Dünyadaki geliflim ve çocu¤a bak›fl onun bir hak öznesi oldu¤unun kabulü yönünde evrilmektedir. Nitekim Avrupa Konseyi ülkelerinde yürütülen çal›flmalarda çocuk hak öznesi olarak de¤erlendirilmifl ve bir ülkede çocuk haklar›n›n varl›¤›n›n temel koflullar› flöyle s›ralanm›flt›r:7 Çocu¤un, - Md 6 Yaflama ve geliflme hakk› Md 7 ‹sim ve vatandafll›k hakk› Md 8 Kimli¤in korunmas› hakk› Md 9 Ana babas› ile yaflama hakk› Md 10 Ailenin yeniden birleflmesi Md 11 Yasad›fl› yollarla yurtd›fl›na ç›karma ve geri döndürmeme, bu gibi hallerde çocu¤un sorunun çözümü devletin yükümlülü¤ündedir. Md 12 Çocu¤un görüflünün al›nmas› hakk› Md 13 ‹fade özgürlü¤ü Md 14 Düflünce, vicdan ve din özgürlü¤ü Md 15 Dernek kurma özgürlü¤ü Md 16 Özel yaflam›n korunmas› Md 19 Suistimal ve ihmalden korunma hakk› Md 26 Sosyal güvenlik hakk› Md 28 E¤itim, Sözleflmede bunlar›n d›fl›nda mülteci çocuklar›n haklar›, çocuklar›n her türlü sömürüden korunma haklar›, evlat edinmeye iliflkin hükümler de düzenlenmifl, bu konularda sorumluluk devlete yüklenmifltir. Devletler yükümlülüklerini yerine getirirken çocu¤un yüksek yarar›n› gözetecek, bunu yaparken de çocu¤un görüflünü alacakt›r. Tüm düzenlemelere ve çabalara ra¤men çocuk haklar› konusundaki tart›flmalar sürmektedir. Çocu¤a dair her soru ve sorun beraberinde yeni sorular› ve sorunlar› getirmektedir. Ancak denilebilir ki, çocuk haklar› insan haklar› içinde en temel nitelikte olan›d›r bu haklar›n gözetilmesiyle yetiflkinlere özgü di¤er haklar fiilen kullan›labilecektir.8 haklar›n›n yasada var olmas›, bu haklar hakk›nda bilgi sahibi olmas›, bu haklar› kullanabilmesi, bu haklar› yarg› önünde talep etmeye yetkili olmas›, Kendi menfaatlerinin savunmas›n› yapt›rabilmesi. YOKSULLUK ve ÇOCUKLAR Birleflmifl Milletler Çocuk Haklar› Sözleflmesine bak›ld›¤›nda çocuk haklar› flu bafll›klar alt›nda toplanabilir; 5 Franklin, age, s.31. 6 Aynur Tuncel Yazgan, “De¤iflmeyen Bir Ahlak: Öbürünü Kabullenifl ya da Çocuk Haklar›” Çocuk Haklar› içinde, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998, s. 87. 7 Onursal, s. 1150. 179 Bütün tart›flmalar bir yana b›rak›larak çocuklar temel hak ve özgürlüklere sahip bireyler olarak de¤erlendirildi¤inde, her insan gibi çocu¤un da en temel hakk› yaflama hakk›d›r (ÇHS Md. 6). Yaflama hakk›, çocu¤un hem sürekli korunmas›, gözetilmesi gereken hakk›d›r; hem de di¤er haklar›n› kullanabilmesinin ve onlardan yararlanabilmesinin ön kofluludur. Bugün tüm 8 Sevgi Usta Say›ta, “Çocuk Haklar›” ‹nsan Haklar› içinde, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul-2000, s. 391 180 dünyada insanlar›n en çok da çocuklar›n yaflama hakk›n› ellerinden alan gerçeklerin bafl›nda yoksulluk gelmektedir.9 Yoksulluk insanl›k tarihinin büyük k›sm›nda hayatta kalma aç›s›ndan do¤rudan bir tehlike oluflturmufltur. Açl›ktan ölme, t›bbi yard›mdan yararlanamama, bar›naks›zl›k yoksullu¤un tehditleri aras›ndad›r. Yoksulluk sadece yokluk ve bedensel tehlike anlam›na gelmez., ayn› zamanda sosyal ve psikolojik bir durumdur.10 Yoksullar için yoksulluk ayn› zamanda devlet ve toplum kurumlar› taraf›ndan iyi gözle görülmemek, bu kurumlardaki söz ve iktidardan d›fllanm›fll›k demektir.11 Günümüzde yoksulluk gerçe¤i insanlar› her zamankinden daha fazla etkilemekte dahas› umutsuzlu¤a sürüklemektedir. Bunun bafll›ca sebebi art›k yoksullu¤un bölgesel ya da yöresel olmaktan ç›k›p, küreselleflmesidir. 1980’lerin bafl›ndan bu yana IMF ve Dünya Bankas› taraf›ndan geliflmekte olan ülkelere dayat›lan “yap›sal uyum” programlar› milyonlarca insan›n yoksullaflmas›na yol açm›flt›r. Bu programlar sonucu, devlet kurumlar› parçalanmakta, sosyal devlet anlay›fl› giderek daha fazla afl›nd›r›lmaktad›r.12 Sosyal devletin afl›nd›r›lmas›, kamusal alan›n yoksullaflmas›, buna ba¤l› olarak bireysel yoksullaflman›n h›zlanmas› yaflam›n her alan›nda kendisini göstermektedir.13 Sa¤l›k, e¤itim, güvenlik, gibi kamu hizmetlerinin yap›sal uyum programlar›na uygun olarak özellefltirilmesi bu gibi hizmetlerden giderek daha az insan›n yararlanmas›n› sa¤larken, geri kalanlar› yoksunluk duygusuyla yaflamak zorunda b›rakmaktad›r. Yoksunluk duygusu ilerinin yetiflkinlerini toplumsal yaflam›n her alan›nda kuflatmaktad›r. 9 Dünyada 600000 çocuk yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflamaktad›r. 10 Zygmunt Bauman, Çal›flma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit Öktem, Sarmal Yay›nevi, ‹stanbul-1999, s. 59-60. 11 Nitekim d›fllanm›fll›k kavram› art›k IMF ve Dünya Bankas› yay›nlar›nda yer almaktad›r. Yasemin Özdek, “Küresel Yoksulluk, Küresel fiiddet K›skac›nda ‹nsan Haklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar› içinde, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002, s. 51. 12 Michel Chossudovsky, Yoksullu¤un Küreselleflmesi, çev. Neflenur Domaniç, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul1999, s.37. 13 Adalet B. Alada, Sevgi Usta Say›ta, Sezai Temelli, “Küreselleflme, Yoksulluk ve fiiddet Ba¤lam›nda Sokak Çocuklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar› içinde, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002, s.241. 181 Uluslararas› Save The Children adl› yard›m kuruluflunun “Globalisation and the Children’s Rigts” raporunda belirtildi¤i gibi hükümetlerin temel hizmetler sektöründeki özellefltirmeleri ve fiyatlar›n art›fl› en çok çocuklara zarar vermektedir.14 Özellikle kimi üçüncü dünya ülkelerinde yoksulluk, çocuk eme¤inin sömürüsü ya da çocuk fahifleli¤i örneklerinde oldu¤u gibi köleli¤in bir çeflidi haline gelmifltir.15 Çocuk iflçiler tar›m sektöründe ücretsiz aile iflçisi, sanayide ise daha çok kay›td›fl› sektörde, yasal olmayan biçimlerde, düflük ücretle ve sosyal güvenceden yoksun çal›flt›r›lmaktad›r.16 Güney Asyadaki yoksul aileler, borçlar›n› ödeyebilmek ve yaflamlar›n› sürdürebilmek için çocuklar›n› köle olarak satmak zorunda kalmaktad›r. Bu durumun en ac› taraf› köle olarak çal›flman›n çocuklar için de adeta ailenin sefaletinden kurtulufl gibi görülmesidir. Üstelik çocu¤un potansiyel iflgücü olmas› aileleri daha çok çocuk yapmaya yöneltmektedir.17 Çocuk, “çocukluk” vasf›n› yitirmekte ve sat›larak ya da evlendirilerek “gelir kayna¤›” haline gelmektedir. Oysa yoksullukla yüksek do¤um aras›nda kurulan iliflkide yoksulluk kavram› her türlü eflitsizli¤i kapsamaktad›r.18 Çocuk haklar›na iliflkin en temel sorunlardan biri tam da bu noktada karfl›m›za ç›kmaktad›r. Çocuklar ucuz iflgücü ve itaatkar olmalar› nedeniyle çok uluslu flirketlerin ifltah›n› kabart›rken; örgütlenme hakk›ndan yoksun b›rak›lmaktad›r. Üretim iliflkilerinin içinde yer alan çocuk, üretim iliflkileri içinde söz sahibi olamamaktad›r. Üreten çocuklar iyi niyetli yetiflkinlerin onlara yükledi¤i ‘masumiyet’ imgesiyle örtüflmemektedir. ‹flyerlerinde hem daha az ücret almakta, hem de afla¤›lanmakta, dayak yemekte ve/veya cinsel tacize u¤ramaktad›r. Uluslar aras› politikalar ve sosyal devletin afl›nd›r›lmas› sadece üçüncü dünya ülkelerindeki çocuklar› de¤il, geliflmifl ülkelerdeki çocuklar› da etkilemektedir. UNICEF’in 1997 y›l›nda haz›rlad›¤› Dünya Çocuklar›n›n Durumu Raporuna 14 Ergin Y›ld›zo¤lu, Cumhuriyet, 28 A¤ustos 2002. 15 Yasemin Özdek, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, Öteki Yay›nevi, Ankara-2000, s. 196. 16 Muteber Y›ld›r›m, “Çocukluklar›n› Yaflamadan Hayat› Yaratan Çocuklar” Çocuk Haklar› içinde, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998, s. 121. 17 Susan Kuklin, ‹qbal Masih ve Çocuk Köleli¤ine Karfl› Savaflanlar, çev. Nafiz Güder, Dharma Yay›nlar›, ‹stanbul-2002, s. 19-21. 18 Göksu Deniz, “Yoksullu¤un S›n›fsal Arka Plan›nda Ekolojistler Ne Diyor?, ‹ksir, say› 1, s. 26. 182 göre “çocuk iflçi uygulamas› büyük ölçüde geliflmekte olan ülkelerde görülmekle birlikte, çocuklar, sanayileflmifl ya da kalk›nmakta olan ülkeler de dahil, dünyan›n her yan›nda çal›flt›r›lmaktad›r.”19 Yap›lan araflt›rmalara göre Amerika ve ‹ngiltere gibi geliflmifl ülkeler ile ‹talya, ‹spanya gibi Avrupa ülkelerinde de çocuk eme¤i yo¤un biçimde sömürülmektedir.20 Çocuk eme¤inin sömürüsü bir baflka istismar biçimi olan çocuk ticaretini beraberinde getirmektedir. Çocuklar ticari mal olarak görülerek, iflçi, fahifle veya evlatl›k olarak al›n›p sat›lmaktad›r. E¤itim eksikli¤i, parçalanm›fl toplumsal yap› gibi etkenler olsa da çocuk ticaretinin en önemli nedeni yoksulluktur. Çocuk ticaretinden sa¤lanan gelir, uyuflturucu ve silah ticaretinden sa¤lanan gelirle yar›flmaktad›r.21 Kaç›r›lan çocuklar genellikle fuhufl piyasas›nda kullan›lmaktad›r.22 UNICEF yetkililerine göre sadece Asya’da bir milyon çocuk (erkek ve k›z) seks ticaretine alet edilmektedir. Bu çocuklar büyük oranda fiziksel fliddete maruz kalmakta, bünyelerinin zay›fl›¤› nedeniyle HIV virüsünü yetiflkinlere oranla daha kolay kapmaktad›r. Cinsel istismara maruz kalan çocuklar›n “normal” bir yaflam sürebilmeleri olanaks›zlaflmaktad›r.23 Kaç›r›lan çocuklar›n küçümsenemeyecek kadar önemli bir k›sm› da asker24 yap›lmaktad›r. Dünyada 35’e yak›n ülkede üç yüz bin civar›nda çocuk hükümet ya da muhalif gruplar ad›na asker olarak savaflmakta veya kara may›nlar›n› temizlemek için kullan›lmaktad›r. Bu çocuklar evlerinden, okullar›ndan, mülteci kamplar›ndan ya da komflu ülkelerden kaç›r›labilmektedir. Çocuk askerler fiziki yaralar›n yan› s›ra psikolojik travma ve ölüm riskiyle karfl› karfl›ya kalmaktad›r. Kaç›r›lan k›z çocuklar›n neredeyse tümü tecavüze u¤ramakta, askerlere da¤›t›lmaktad›r. Ayr›ca duyars›z kalmalar›n› sa¤lad›¤› için alkol ve uyuflturucu kullanmalar›na izin verilmektedir.25 19 20 21 22 Kuklin, s.21 Y›ld›r›m, s.121. Küreselleflmenin Karanl›k Yüzü: Çocuk Ticareti, www.dwelle.de/turkish Tayvan, Filipinler, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Rusya, Romanya, Polonya çocuklar› pazar layan ülkeler aras›nda ilk s›ralarda yer almaktad›r. 23 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm 24 Hükümetler ya da muhalif gruplar, yetiflkinlerin k›s›tl›l›¤›ndan dolay› çocuklar› kulland›klar›n› söylemektedir. Çocuklar ucuza malolmakta ve düflünmeksizin itaat etmekte, ço¤u zaman yaflananlar› oyun zannetmektedir. Risk Alt›ndaki Dünya Çocuklar› Raporu, www. cocukvakfi.org.tr 25 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm 183 Yoksullu¤un küreselleflmesinin bir baflka boyutu kendisini sa¤l›k ve e¤itim alan›nda göstermektedir. Dünya çocuklar›n›n önemli ço¤unlu¤u e¤itim görme olana¤›na sahip de¤ildir. Yap›sal uyum programlar› nedeniyle sadece yoksulluk artmam›fl; halk›n sa¤l›k ve e¤itim hizmetleri için gerekli ödemeleri yapma gücünü de azaltmaktad›r. Dünya Bankas›n›n sosyal sektör uyum kredilerinin aç›k koflullar› nedeniyle e¤itim bütçesi k›s›lmakta, çocuklar›n okulda geçirdikleri zaman dilimleri azalt›lmakta, ö¤retmen yetifltiren kurumlar›n mezun say›lar› dondurulmaktad›r.26 WHO (Dünya Sa¤l›k Örgütü)’nun verilerine göre, dünyada 6-11 yafl aras› 130 milyon çocuk okula kay›tl› de¤ildir ve bunlar›n %60’›n› k›z çocuklar› oluflturmaktad›r.27 ILO (Uluslararas› Çal›flma Örgütü) raporlar›na göre ise çal›flan 252 milyon çocuk e¤itimden s›n›rl› olarak yararlanabilmektedir.28 Yine yap›sal uyum programlar› nedeniyle sa¤l›k hizmetleri de gerilemekte, sa¤l›k klinikleri kapat›lmaktad›r. Dahas› kolera, verem, s›tma gibi bulafl›c› hastal›klar yeniden ortaya ç›kmaktad›r.29 Yetersiz beslenme, açl›k, temiz su bulamama, a¤›r çal›flma koflullar›, üzerlerine sa¤l›k hizmetlerindeki gerileme de eklenince çocuk ölümlerine, en iyi ihtimalle ömür boyu kal›c› sa¤l›k sorunlar›na neden olmaktad›r. Dünyada her gün befl yafl›n alt›ndaki 30500 çocuk önlenebilir nedenlerden dolay› ölmektedir.30 Giderek artan yoksullukla birlikte fliddet de gerekçeye ihtiyaç duymadan artmakta ve yayg›nlaflmaktad›r. ‹flsizlik, yetersiz sa¤l›k, yetersiz e¤itim, sosyal güvenceden yoksunluk, yayg›n açl›k olarak ortaya ç›kan kapitalizmin yap›sal fliddeti art›k önlenememektedir31 ve bu durum yine en çok çocuklara zarar vermektedir. Çocuklar evlerinde, okullar›nda, sokakta, fiziksel ve psikolojik fliddetin kurbanlar› olmaktad›r. Yoksullu¤un parçalad›¤› ailelerde çocuklar evden 26 Chossudovsky, s. 84 27 Radikal, 05/10/2002 28 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm 29 Chossudovsky, s. 37 30 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm 31 Alada, Say›ta, Temelli, s.235. 184 kopmakta, tüm dünyada “sokak çocuklar›”olgusunu karfl›m›za ç›karmaktad›r. Sokak çocuklar› aileleri ile yaflayan ya da iflçi olarak çal›flan yoksul çocuklardan farkl› olarak, toplumun hijyen kesimi taraf›ndan reddedilmektedir. Sokak çocuklar› insanlar›n yaflam›na hiçbir katk›s› ve zarardan baflka rolü olmayan, ›slah edilemez olanlar olarak de¤erlendirilmektedir.32 Sokak çocuklar›, dünyan›n her yerinde fuhufl, alkollü içki kullan›m›, balitiner gibi uçucu maddeleri kullanma al›flkanl›¤›, cinsel tacize u¤rama, h›rs›zl›k, yaralama ve öldürme olaylar›n›n içine itilmektedir. Sokak çocuklar›n›n karfl› karfl›ya kald›¤› temel tehlikeler baflta yaflama haklar›n›n ihlali olmak üzere; keyfi gözalt› ve iflkence, ortadan kaybolma, kaç›r›lma, ticari meta haline gelme, hastal›k, e¤itimsizlik, fuhufl, madde ba¤›ml›l›¤›, bar›nma sorunu, sosyal ve ekonomik güvencelerden yoksunluk oldu¤u belirtilmektedir.33 Ailelerin parçalanmas›na yol açan etmenlerden savafl ise çocuklar›n en iyi ihtimalle evlerinden, ülkelerinden ve dillerinden kopmalar›na neden olmaktad›r.34 Dünyada yerlerinden ayr›lmaya ve mülteci olmaya zorlanan yaklafl›k 50 milyon insan›n yar›s›ndan fazlas› çocuk ve ilk gençlik ça¤›n› yaflayanlardan oluflmaktad›r. Çocuklar evden kopar›lmadan önce ve sonra korkuyu bütün yo¤unlu¤uyla yaflad›klar› gibi kötü muameleye, cinsel sömürüye maruz kalmakta ya da çocuk asker olmaya zorlanmaktad›r.35 Mülteci çocuklar›n karfl›laflt›¤› sorunlar bunlarla s›n›rl› de¤ildir. T›pk› sokak çocuklar› gibi mülteci çocuklara da suçlu muamelesi yap›lmaktad›r. Ayr›ca bu çocuklar için yollanan yard›m malzemeleri h›rs›zlar için kolay bir hedef olmaktad›r.36 SONUÇ Çocuk ister korunmaya muhtaç, masum, zay›f olarak ister birey, yurttafl, hak öznesi olarak de¤erlendirilsin, vurgulanmas› gereken nokta çocuklar›n korunmas› ile çocuk haklar›n›n korunmas›n›n temelde birbirine karfl›t de¤il, birbirini tamamlay›c› çabalar oldu¤udur. Çocuk, hem yaln›zca insan oldu¤u için temel hak ve özgürlüklerin sahibidir, hem de fiziksel ve psikolojik özellikleri nedeniyle korunmaya gereksinim duymaktad›r. Çocu¤un kendisine yönelik tehlikeleri önleme flans› olmad›¤› gibi, bu tehlikeleri yaratan/yaratacak karar alma süreçlerinde söz hakk› yoktur. Oysa fliddet, yoksulluk, açl›k, sosyal güvenceden mahrumluk gibi tüm insanl›¤a yönelen tehditler önce çocuklar› etkilemektedir. Çocuklar okullar›nda, evlerinde, ülkelerinde çeflitli bask› ve tehditlerle yaflamak zorunda kalmaktad›r. Yoksulluk çocuklar› yaflamlar›n›n her alan›nda kuflatt›¤› için, onlara yönelen tehditlerin bafl›nda gelmektedir. Yap›sal uyum programlar›, IMF reçeteleri, neoliberal iktisadi politikalar ve bu politikalar›n do¤rultusunda sosyal devletin her geçen gün biraz daha afl›nd›r›lmas› yoksullu¤u yeniden üretmektedir. Dünyada giderek artan ve yeni anlamlar kazanan yoksulluk olgusu, çocuklar›n en temel haklar›na – baflta yaflama hakk› olmak üzere, e¤itim, sa¤l›k, insanca yaflama, benliklerini gelifltirebilme, söz sahibi olma, her türlü sömürüden ve istismardan korunma, politik haklar›n› kullanabilme gibisald›rmaktad›r. Çocuklar, Birleflmifl Milletler Çocuk Haklar› Sözleflmesinin neredeyse tüm maddeleri ihlal edilerek, her türlü güvenceden yoksun b›rak›lmaktad›r. ILO’nun ve Birleflmifl Milletlerin çocuklara iliflkin düzenlemeleri ve taraf devletlerin taahhütleri, WHO ve UNICEF’in gibi kurulufllar›n raporlar›nda gözler önüne serilen tabloyu de¤ifltirememektedir. Bu durumda yine WHO, ILO, AI, ASI (Uluslar aras› Kölelikle Mücadele Örgütü) gibi kurulufllar›n ya da kimi sivil toplum örgütlerinin çal›flmalar› iyi niyetli çabalardan öteye geçememektedir, as›l sorun ortaya konmadan da geçemeyecektir. Önemli olan yoksullu¤u yaratan nedenlerin belirlenerek, bunlar›n ortadan kald›r›lmas›d›r. 32 Alada, Say›ta, Temelli, s. 255. 33 Alada, Say›ta, Temelli, s. 255. 34 Bu sorunlar evlatl›k olarak sat›lan çocuklar için de geçerlidir. 35 Risk Alt›ndaki Dünya Çocuklar› Raporu, www. cocukvakfi.org.tr. 36 Ayn› rapor. 185 186 KAYNAKÇA ‹nan, Ali Naim, Çocuk Hukuku, A.Ü. E¤itim Fakültesi Yay›nlar› No:3, ‹stanbul-1968, s. 3. Onursal, Betül, Ça¤dafl Çocuk Haklar› Sisteminde Türkiye’nin Konumu, Yeni Türkiye, 98/22, Franklin, Bob, Çocuk Haklar›, der Bob Franklin, çev. Alev Türker, Ayr›nt› Yay›nlar›, ‹stanbul-1993 Çocuk Haklar›, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998, ‹nsan Haklar›, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul-2000, Bauman, Zygmunt, Çal›flma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit Öktem, Sarmal Yay›nevi, ‹stanbul-1999, Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002, Chossudovsky, Michel,Yoksullu¤un Küreselleflmesi, çev. Neflenur Domaniç, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1999, Özdek, Yasemin, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, Öteki Yay›nevi, Ankara-2000, Kuklin, Susan, ‹qbal Masih ve Çocuk Köleli¤ine Karfl› Savaflanlar, çev. Nafiz Güder, Dharma Yay›nlar›, ‹stanbul-2002, ‹ksir, say› 1, www.dwelle.de/turkis www. cocukvakfi.org.tr Radikal, 05/10/2002 Cumhuriyet, 28/08/ 2002. 187 ‹NSAN HAKLARI ve YOKSULLUK tutum ve davran›fllar bile insan haklar›n›n kapsam› içinde olabilir. Örne¤in, yetiflkin nüfusa oy verme hakk› tan›mayan, siyasal partilerin kurulmas›na izin vermeyen, baz› düflüncelerin aç›klanmas›n› yasaklayan bir devletin yurttafllar›, seçme ve seçilme hakk›n›, örgütlenme ve düflünce özgürlüklerini insan haklar› olarak talep edebilirler. ‹nsanlar, bu haklara devlet verdi¤i için de¤il, insan olduklar› için do¤ufltan sahiptir. ‹nsan haklar›n› sistematize edebilir, s›n›fland›rabilir miyiz? fiinasi HAZNEDAR ‹nsan Haklar› ve yoksullu¤un üzerinde anlafl›lan ve kabul gören tarifini yaparak düflüncelerimi aktarmak istiyorum. Çünkü bir tan›m temelinde anlaflman›n konuyu anlamada yararl› olaca¤› inanc›n› tafl›yorum. ‹nsan Haklar› kiflinin, s›rf insan oldu¤u için sahip oldu¤u haklard›r. ‹nsan Haklar›n›n ihlali de güvence alt›na al›nmas› da insanl›k tarihinin en büyük mücadelelerinden biridir. Geride b›rakt›¤›m›z 20.yüzy›lda, insanl›¤›n siyasal iktidarlara yönelik en güçlü, en yayg›n ve en etkili ça¤r›s›, “insan haklar›n›n gerçeklefltirilmesi” talebi olmufltur. ‹nsanl›¤›n siyasal iktidarlardan bu talebinin belirli ölçüde amac›na ulaflt›¤› söylenebilir. Bununla birlikte, üçüncü bin y›la girdi¤imiz bu dönemde de, insan haklar›n›n korunmas› ve gerçeklefltirilmesi ile ilgili sorunlar dünya ölçe¤indeki önemini koruyor. ‹nsan Haklar› bu önemi ve özelli¤i gere¤i “topluma ve devlete” ahlaki öncelik ve üstünlük tafl›rlar. Bu nedenle bir devlet düzeninin, bir rejimin de¤erlendirilmesinde, insan haklar› karfl›s›nda devletçe tak›n›lan tav›r belirleyici rol oynar. ‹nsan haklar›na gösterilen sayg›, rejimlerin meflrulu¤unun temel ölçütlerinden biridir. ‹nsan haklar›na sayg› göstermeyen bir rejim, insan›n de¤erini, dolay›s›yla kiflinin insan olma niteli¤ini reddetmifl olur. Bunun toplumun genel ç›karlar› ya da bir baflka ilke ad›na yap›lm›fl olmas›, o rejime ahlaki meflruluk kazand›rmaz. ‹nsan haklar› yürürlükteki hukuktan ba¤›ms›zd›rlar. Anayasa ya da yasalarla güvenceye ba¤lanmam›fl, hatta hukuk kurallar› taraf›ndan yasaklanm›fl baz› 188 Bugüne kadar ortaya ç›kan haklar›, “birinci kuflak”, “ikinci kuflak” ve “üçüncü kuflak” haklar fleklinde üç büyük kategoriye ay›rmak mümkündür. A- Birinci Kuflak Haklar (Klasik Haklar) Bu haklar 17. ve 18.yüzy›l düflünürlerince dile getirilmifller; Amerikan ve Frans›z Devrimleri ile büyük ölçüde uygulamaya geçirilmifllerdir. Klasik haklar›n arkas›nda, o dönemde ticaret yolu ile zenginleflen yeni bir s›n›f olan burjuvazi vard›r. John Locke, birinci kuflak haklar› hayat, özgürlük, mülkiyet olarak saym›fl, Amerikan Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi’nin yazarlar›ndan Thomas Jefferson (17431826) buna mutlulu¤u arama hakk›n› eklemifl, Frans›z Devrimi s›ras›nda ilan edilen ‹nsan ve Yurttafl Haklar› Bildirgesi, özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve bask›ya karfl› direnme fleklinde bir liste sunmufltur. Biz, kabul gören birinci kuflak haklar (klasik haklar) olarak; -Yaflam hakk› ve kifli dokunulmazl›¤› -Kifli özgürlü¤ü ve kifli güvenli¤i -Düflünce ve ifade özgürlü¤ü -‹nanç ve ibadet özgürlü¤ü -Çal›flma özgürlü¤ü -Konut dokunulmazl›¤› -Mülkiyet hakk› -Seçme ve seçilme hakk› -Toplant› ve gösteri yürüyüfl hakk› -Eflitlik hakk› 189 -Dilekçe hakk› -Dernek kurma hakk› -Kamu hizmetine girme hakk› -Tarafs›z bir yarg›ç önünde yarg›lanma hakk›n› sayabilmekteyiz. Birinci kuflak haklar›n temel özelli¤i, kiflilere, devletin kar›flamayaca¤› “özel bir alan” yaratmas›d›r. Bu özel alan içinde kifliler diledikleri gibi hareket edebilirler. Klasik haklar kiflileri devlete karfl› korur, devlete kiflilerin özel alan›na girmeme, kar›flmama yükümlülü¤ü getirir. Klasik haklar› kullanmak bak›m›ndan kiflinin gereksindi¤i en önemli fley, “özgür” olmakt›r. Devlete düflen görev ise o özgür alan› yaratmak, güvence alt›na almak, kar›flmamak ve pasif bir tutum tak›nmakt›r. B- ‹kinci Kuflak Haklar (Sosyal Haklar) 19.yüzy›ldan bafllayarak insan haklar› düflüncesinde bir önemli geliflme oldu. ‹nsan haklar›, art›k yaln›zca bir serbesti, bir özgürlük olarak de¤il; ayn› zamanda devletten bir hizmet isteme yetkisi veren haklar olarak düflünülmeye baflland›. Yoksul kiflilerin insan haklar›ndan yararlan›lmas› için devletin sunaca¤› hizmetler birer “hak” olarak düzenlendi. Bunlar da a¤›rl›kl› olarak “sosyal haklar” diye nitelendi ve kabul gördü. ‹kinci kuflak haklar›n büyük ço¤unlu¤u, devlete bir hizmet sunma görevi yükleyen haklar niteli¤indedir. Birinci kuflak haklar›n güvenceye al›nmas›nda burjuvazi önemli rol oynam›flt›, ikinci kuflak haklar bak›m›ndan itici güç sanayi devrimi ile ortaya ç›kan iflçi s›n›f›d›r. ‹kinci kuflak haklar sayesinde, yoksul vars›l herkes insan haklar›ndan yararlanma olana¤›na kavufltu. Kuflkusuz sosyal haklar›n do¤ufluyla klasik haklar öneminden hiçbir fley yitirmedi. Her iki hak kategorisi de, insan onurunun korunmas›, insanca yaflam düzeninin güvenceye al›nmas› bak›m›ndan birbirlerini tamamlam›fllard›r. Belli bafll› ikinci kuflak haklar; -Çal›flma hakk› -Sendika kurma hakk› -Sosyal güvenlik hakk› -Grev ve toplu sözleflme hakk› -Paras›z e¤itim ve ö¤retim görme hakk› 190 -Anne, çocuk, yafll›, sakatlar›n korunmas› hakk› -Dinlenme hakk› -Sa¤l›k hakk› -Konut hakk› -Beslenme hakk› -Kültürel yaflama kat›lma hakk› -‹flyeri yönetimine kat›lma hakk› olarak ifade edilebilir. Hem birey olmaktan hem de sosyal varl›k olmaktan kaynakl› haklar›n›n harmanland›¤› haklard›r “ikinci kuflak” haklar. C- Üçüncü kuflak Haklar (Dayan›flma Haklar›) Dayan›flma haklar›n› do¤uran nedenlerin bafl›nda, bilimsel ve teknik ilerlemenin yaratt›¤› sorunlar gelmektedir. Çevre kirlili¤inin korkunç boyutlara ulaflmas›, nükleer silahlar›n tüm insanl›¤› yok edecek bir savafl tehlikesine yol açmas›, ülkeler ya da bölgeler aras›nda çok büyük geliflme farklar›n›n bulunmas› ilk akla gelen ciddi sorunlard›r. Bu kayg›lar›n insan haklar› çerçevesinde düflünülmesi üçüncü kuflak haklar› gündeme getirmifltir. Üçüncü kuflak haklar; -Çevre hakk› -Bar›fl hakk› -Geliflme hakk› -‹nsanl›¤›n ortak mal varl›¤›na (kültürel miras) sayg› haklar›d›r. Üçüncü kuflak haklar klasik ve sosyal haklardan farkl› niteliktedir. Gerçekleflmeleri için kiflilerin, kurumlar›n, devletin ortak çabas› gerekir. ‹nsan Haklar› noktas›nda böylesi bir tan›mlamadan sonra Yoksulluk olgusu üzerinde düflündü¤ümüzde, Yoksullu¤un, dünya ölçe¤inde yayg›n, yaflan›r olan yak›c› bir sorun oldu¤unu görmekteyiz. Öncelikle 20.yüzy›l›n son çeyre¤inde yo¤un bir biçimde yaflanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle beraber giderek yayg›n bir konum kazanmakta yoksulluk. Bir gelir eksikli¤inden öte, insan haklar›n›n bütünselli¤i, bölünmezli¤i ve karfl›l›kl› ba¤›ml›l›¤› temelinde “tüm insan haklar›n›n ihlali olarak tan›mlanmas›” bugün yerlefliklik kazanan bir tan›mlama. Ama en anlafl›labilir tan›mlama ise yoksullu¤un “yoksunluk” 191 oldu¤u tan›mlamas›d›r. Di¤er bir tan›mlama ise yoksulluk’un yoksullar taraf›ndan yarat›lmayan bir “ayr›mc›l›k” oldu¤u tan›mlamas›d›r. BM ‹nsan Haklar› Yüksek Komiserli¤i, ‹nsan haklar› aç›s›ndan yoksullu¤u; “YETERL‹ B‹R YAfiAM DÜZEY‹ VE D‹⁄ER TEMEL S‹V‹L, KÜLTÜREL, EKONOM‹K, S‹YASAL VE SOSYAL HAKLARDAN FAYDALANMAK ‹Ç‹N GEREKL‹ OLAN KAYNAKLARDAN, OLANAKLARDAN, TERC‹HLERDEN, GÜVENL‹KTEN VE GÜÇTEN YOKSUN OLMA DURUMU” diye tan›ml›yor. K›saca insan haklar› ve demokratik haklardan yoksunluk, yoksullukla birlikte var olmaktad›r. Yoksulluk, özünde bireysel ve sosyal oldu¤u kadar politik bir süreçtir. Bu da onu, yani yoksullu¤u, toplumsal bir mücadele vermemiz gereken bir gerçekli¤e büründürmektedir. Yoksullu¤u BM ‹nsan Haklar› Yüksek Komiserli¤ince tespitli “her fleyden yoksunluk” noktas›na indirgedi¤imizde sorulmas› gereken bunun kendili¤inden olan bir “hal” mi, yoksa bu sonucu haz›rlayan belli siyasi ve iktisadi politikalar›n etken mi oldu¤u sorusudur, Buna verilebilecek en do¤ru ve kestirme cevap fludur; Yoksulluk: Kapitalist üretim tarz›n›n küresel çapta inflas›n›n yaratt›¤› sonuçtur. Zaten “zenginlik” ancak “yoksulluk” yaratarak birikebilir. Bir sonuç olarak yoksulluktan önce yoksullar›n toplumsal birliktelikte nas›l görülüp de¤erlendirildi¤ine bakmakta fayda görmekteyim. Yoksullar siyasal d›fllanma, temel insan ve siyasi haklar›ndan yararlanamama (bunlar siyasal kat›l›m, kiflisel güvenlik, ifade özgürlü¤ü, f›rsat eflitsizli¤i, e¤itim, sa¤l›k) gerçekli¤iyle yüz yüze kalmaktad›rlar. Devlet (egemen/vars›l) ve toplum kurumlar› taraf›ndan kendilerine iyi gözle bak›lmamaktad›r. Bu yal›t›m asl›nda yoksullar›n “söz” ve “iktidar”dan yal›t›m› anlam›na gelmektedir. Evet yoksulluk bir ‹nsan Haklar› sorunudur. Ve bu sorun belli bir dünya görüflü/ideoloji, belli bir siyaset, belli bir ekonomi anlay›fl›ndan “üreyen” bir olgudur. Ve bu üremeye, yani bölgeler ve ülkeler aras›ndaki farka, kuzey güney uçurumuna, milli gelirlerden çok düflük paylar almaya bir tek düzen tafl›y›c›l›k/annelik yapmaktad›r. Bu da Emperyalizmin geldi¤i yeni aflama olan Yeni Dünya Düzeni ad›yla tan›mlanan “Küreselleflme” olgusunun ta kendisidir. Küreselleflme kendili¤inden ortaya ç›kan iflleyen bir süreç midir? Yoksa bu sürecin devletler, s›n›flar, uluslararas› kurum ve kurulufllar gibi tafl›y›c›lar› m› vard›r? Tabii ki “evet”. Küreselleflme; Kapitalist (liberal) sermaye birikim sürecinin yeni bir ortam›na iflaret etmektedir. Küreselleflme süreci “eflit” bir biçimde geliflen bir süreç de¤il, “eflitsiz” bir biçimde geliflen bir süreçtir. BM ‹nsani yerleflim merkezi (UNCHS) rakamlar›na göre dünyada 1 milyar yoksul kifli yaflamakta ve yetersiz beslenme nedeniyle kilolar› normalin alt›nda 5 yafl›ndan küçük çocuk say›s› ise 163 milyondur. G-7’ler, gelir seviyesi en yoksul 7 ülkenin gelir seviyesi ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda 1965’te 29 kat olan fark, 1995’te 70 kat olarak ç›kmaktad›r. Dünyan›n en zengin %20’sine tekabül eden nüfusun 1980 sonras›nda dünya gelirinden alm›fl oldu¤u pay %70’lerden %83’lere ç›km›flt›r. Zengin ve yoksul ülkeler aras›ndaki fark 1960 y›l›nda 30 iken, 1990’l› y›llar›n sonunda 82 kat olmufl durumda. Bu durum asl›nda dünyan›n yaflamakta oldu¤u yeni üretim ve bölüflüm ça¤›ndaki tüm adaletsizli¤i,eflitsizli¤i ve vahflili¤i göstermektedir. Ama bu her kesim taraf›ndan kabul edilen bir durum de¤il. Sonuçta d›fllanm›fl, marjinalleflmifl, hangi kuflak olursa olsun hiçbir insan hakk›n› kullanamayan/kulland›r›lmayan, kamusal alana ve yaflama dahil edilmeyen bir “insan” tipi yoksulluk olgusu sonucu ortaya ç›kmaktad›r. 192 Yeni sa¤›n piyasa temelli refah anlay›fl›nda yoksulluk, kapitalist geliflmenin istenmeyen geçici bir sonucu ve bireysel bir sorun olarak görülür. Hatta 193 yoksulluk “bireyin” olumsuz sosyalleflmesinin sonucu olarak gösterilerek ideolojik ve s›n›fsal nedensellik maskelenmeye çal›fl›l›r. Bu, Devletlerin, bu sonuç ve süreçle ilgisizli¤ini ifade etmenin bir di¤er yoludur. Oysa bu süreç devletlerin bizatihi sorumlu oldu¤u, inisiyatif ald›¤› bir süreçtir. Buradaki devletlerden kas›t Neo-Liberal hegemonyay› dünya ölçe¤inde tesis etmek arzusunda olan ve bu u¤urda bu politikalar› di¤er uluslara DB, IMF, DTÖ gibi mali örgütleriyle dayatan devletlerdir. Sonuç: Salg›n-bulafl›c› hastal›klarda art›fl, bebek ölümleri, e¤itimsiz ucuz iflgücü. 2. Devletin Küçültülmesi: Özellefltirmeler, Tafleronlaflt›rmalar, ‹flten at›lmalar. Sonuç: ‹flsizlik, yaflam kalitesinde düflüfl, ücretlerde düflme, kamu hizmetlerinde niceliksel ve niteliksel azalma. 3. Temel Tüketim Mallar›nda Sübvansiyonun Kesilmesi: Art›k herkesçe bilinmektedir ki DB ve IMF’nin özellikle az geliflmifl ve geliflmekte olan ülkelere uygulad›klar› yap›sal uyum politikalar›; gelir da¤›l›m›n›n giderek bozulmas›na,iflsizli¤in artmas›na,yoksullu¤un daha uç noktalarda yaflanmas›na neden olmaktad›r. Bu politikalar›n neticesi olarak,mutlak yoksulluk dünya tarihinde görülmedik biçimde küreselleflmekte,insan hak ve gereksinimindeki yoksunluklar çeflitlenerek artmaktad›r. Neo-Liberal Politikalar›n arzu edilen ölçekte uygulanmas› kolay olmamaktad›r. Yap›sal Uyum Programlar›n›n uygulamaya konulmas›, Özellefltirmeler, Sendikas›zlaflt›rmalar ayn› ölçekte karfl› dirençle karfl›laflmaktad›rlar. Böyle olunca da ; örgütlü topluma, demokrasiye, hatta buna karfl› olan devlete sald›r›lar bafllamaktad›r. Asl›nda YDD’cilerinin dillerinden düflürmedikleri ve “devleti küçültmek” olarak adland›rd›klar› fley ÖRGÜTLÜ TOPLUMU PARÇALAYIP KEND‹LER‹NE D‹RENÇS‹Z, ZAHMETS‹Z, ENGELS‹Z B‹R ÖZGÜRLÜK ORTAMI YARATMAKTAN BAfiKA B‹RfiEY DE⁄‹LD‹R. Bunu da zaten “laissez faire, laissez passer” (b›rak›n›z yaps›nlar b›rak›n›z geçsinler) ile dünyaya ilan etmifllerdir. Tüm dünyada özgürce “yapmak” ve “geçmek” istiyorlar. Karfl›lar›nda onlara engel olabilecek bir yasa, hukuk, devlet, örgüt istemiyorlar ama kendileri DB, IMF, DTÖ ad› alt›nda örgütleniyorlar. Sonuç: Sübvansiyonun kesildi¤i sektörde iflsizli¤in artmas›. Kente göç h›zlanmas›. 4. Ekonominin ‹hracata Yönlendirilmesi: Sonuç: Üretimin ülke ihtiyaçlar›na göre de¤il, uluslararas› rekabet koflullar›na göre yap›lmas›. Ülkenin kendi üretebilece¤i alanlarda bile ithal ürünlere ba¤›ml› hale gelmesi. 5. Kamu Yarar› ‹lkesinden Vazgeçilir. Sonuç: fiirketlerin yarar› gözetilir. Anlaflmazl›klarda o ülkenin ulusal yasalar› de¤il, uluslararas› “tahkim” devreye girer. Hiçbir yoksul ülkenin IMF ve DB’n›n YUP kabul etmeden borç almas› mümkün de¤ildir. Peki nedir bu YUP? Yak›ndan incelendi¤inde; SONUÇ: Nedenleri, niçinleri bir kenara b›raksak bile Yoksulluk ; 1.,2.,3. kuflak insan haklar›n›n kullan›lamamas›na yol aç›yor. Hayek’in ifade etti¤i “Sonuçtaki adalet de¤il, kuralardaki adalet önemlidir.” yaklafl›m›ndan da anlafl›laca¤› gibi Neo-Liberal politikalar Yeni Dünya Düzensizli¤i üretiyorlar ve sonuçlar›nda adalet yok. Hatta; Yoksulluk olgusundaki çözümsüzlü¤ü devletler, “sosyal refah politikalar›n›” bir yana b›rakman›n gerekçesi olarak kullan›yorlar. Bu, hak ihlallerinin meflru görülmesine yol aç›yor ve hangi isim alt›nda olursa olsun neo-liberal uygulamalar her yerde yeni bask› yasalar› ya da s›k›yönetimlerle birlikte uygulan›yor. Bu her türlü demokratik hak ve özgürlükleri kald›rd›¤› gibi uyguland›¤› alanda mutlak yoksullu¤u sonuçluyor. 1. Sosyal Harcamalar›n K›s›lmas›: Sosyal güvenlik, sa¤l›k, e¤itime ayr›lan kamu harcamalar›n›n k›s›lmas›. Yoksullu¤u sonuçlayan bu durumun çözümü ise, bu sonucu yaratanla ideolojik ve kurumsal anlamda mücadele etmekten baflka bir fley de¤ildir. IMF ve DB gibi örgütlerin de¤iflmeyen reçeteleri yap›sal uyum programlar›d›r. 194 195 ÜRET‹M, ZENG‹NL‹K ve TAVfiANLI ‹ST‹MLAK KÖYLÜSÜ Tevfik GÜNEfi Sanayileflmenin sadece yararlar› de¤il bir de bedeli bulunmaktad›r. ‹nsani ve ekolojik normlar dikkate al›nmad›¤› ölçüde bu zararlar artmakta, toplumsal ve ekolojik y›k›mlar boyutlanmaktad›r. Bu çeliflkinin uyar›c› ve tipik örneklerinden birisi de Kütahya iline ba¤l› Tavflanl› yöresinde yaflanmaktad›r. Büyük linyit yataklar›na sahip olan bu havzada 1940’l› y›llardan günümüze kömür üretimi yap›lmaktad›r. Ç›kar›lan kömür, evlerde, sanayide ve elektrik enerjisi üreten termik santrallerde hammadde olarak kullan›lmaktad›r. Termik santralle birlikte kömür üretimi devasa boyutlarda artm›flt›r. Termik santrallerde elektrik enerjisine dönüflen kömür evlerimizdeki, caddelerdeki ampullerden, ameliyathanelerden hayat›m›z› ayd›nlatmakta, fabrikalarda, tezgahlarda makineleri döndürmektedir. Köylülerin topraklar›n›n alt›nda bulunan kömür ç›kar›l›rken önce örtü tabakas› al›nmaktad›r. Bu milyonlarca metreküp örtü tabakas› ormanl›k ve tar›m arazilerine dökülmektedir. Öte yandan milyonlarca ton linyitin ç›kar›ld›¤› genifl alanlar ormandan ve tar›mdan kopar›lmakta, bu sahalarda muazzam çukurlar aç›lmaktad›r. Yasalar›m›z gere¤ince köylülerin bu arazileri zorunlu olarak kamulaflt›r›lmakta ve tespit edilen bedelleri toprak sahiplerine ödenmektedir. Toprak sahipleri yaln›zca arazilerin bedelleri konusunda dava açabilmektedir. Madencilikte evrensel ve ulusal bir gelenek olarak arazileri sat›n al›nan topra¤›n eski sahipleri, madenci kurulufl taraf›ndan öncelikle ifle al›nmaktad›r. Bu gelenek halen yürürlükte bulunan bakanlar kurulu karar›yla da 1984 y›l›ndan bu yana yasal güvenceye kavuflturulmufltur. Ancak ne var ki ülkemizde yasal güvenceye de kavuflturulmufl bulunan bu gelenek uygulanmamakta ya da göstermelik uygulanmaktad›r. Kömür üretimi nedeniyle tar›m ve hayvanc›l›k 196 yapamayan köylüler, kömür iflletmelerinde de ifle al›nmay›nca bu havzada çok büyük iflsiz kitlesi oluflmufltur. Kendileri yerine baflkalar›n›n ifle yerlefltirildi¤i Tavflanl› maden köylüleri bu nedenlerle ekonomik ve ekolojik bir y›k›mla karfl›laflm›flt›r. Önemli miktarda ormanl›k alan, meralar, ekilip biçilen genifl araziler, sular, köy yollar› ve köprüler art›k yerini madencilik enkaz›na b›rakm›flt›r. Linyit zenginli¤ine sahip bir çok köy tamamen haritadan silinmifl durumdad›r. Sonuç olarak; sahip olduklar› kömürün zenginli¤ini, faydas›n› görmesi gereken köylüler s›rf topraklar›nda kömür oldu¤u için yaflamlar› parçalanm›fl, yoksullaflm›fl, gelecekten umudunu kesme noktas›na düflürülmüfl durumdad›r. Kara elmas da denilen kömürün zenginli¤ini de¤il, sefaletini yaflar olmufllard›r. Bu süreçlerin çeflitli evrelerine tan›k olmufl yafll› madenciler ve maden köylüleri torunlar›n›n sadece ekonomik gelece¤inden de¤il ahlaki çöküntüden de ciddi olarak kayg› duymaktad›rlar. Bu durum elbette büyük bir plans›zl›k ve adaletsizlik örne¤i olarak karfl›m›zda durmakta ve bir baflka tehlikeye de iflaret etmektedir. O da fludur: Kamu denetim kurulufllar›n›n ve toplumsal denetim mekanizmalar›n›n zay›f oldu¤u k›rsalda ki bu istimlak ve üretim günümüze kadar, bir kamu kuruluflu olan TK‹/GL‹ taraf›ndan yap›lm›fl ancak yine de komplike bir sorunlar yuma¤› ortaya ç›km›flt›r. fiimdi özellefltirmesi kararlaflt›r›lm›fl bulunan bir çok termik santral ve linyit sahas›nda üretiminde ortaya ç›kacak sorunlar e¤er önlem al›nmaz ise çok daha boyutlu, çok daha fazla vahim olabilecektir. Denetimin çok zay›f bulundu¤u k›rsal bölgelerde, iflsizli¤in yaratt›¤› bask›n›n yan›nda, özel sektörün rekabet ve karl›l›k bask›s› nedenleriyle üretim süresince ortaya ç›kacak sorunlar› tahmin etmek bile uyku kaç›rtacak derecededir. Sa¤l›kl› sanayileflmeyi isteyen her kes madalyonun öteki yüzünü de dikkate almak zorundad›r. Demokratik örgütlenmeler, bilgi ve bilinçli yurttafl›n, sürdürülebilir bir madencilik ve sanayileflme aç›s›ndan da önemi, bu çal›flmayla bir kez daha teyit edilmifl olmaktad›r. Bu problemler sadece Tavflanl›’n›n yaflad›¤› ve yaflayaca¤› sorunlar de¤ildir. Termik santrallerin bulundu¤u ve kömürün üretildi¤i bütün havzalar bu süreçler ve sorunlar›n de¤iflik versiyonlar›yla ve farkl› ölçekleriyle karfl›laflmaktad›r. Sendikam›z›n e¤itim faaliyetleri esnas›nda tan›fl›lan ve sorunlar› en yak›c› biçimde yaflayan baz› köylerin ortak çal›flmalarla, sorunu ilgililere ulaflt›rma ve 197 çözümü hususunda ilerleme kaydetmifl olmalar›na ra¤men, sorunlar› giderilebilmifl olmad›¤› gibi azalt›lm›fl da de¤ildir. Köylülerin verdi¤i u¤rafllar özetler fleklinde raporumuzda yer almaktad›r. Köylülerin bu toplu çabas› ve faaliyetlerinin tüm evreleri bu küçük rapora s›¤abilecek durumda de¤ildir. 1999 y›l› dekapaj üretimi ise, kamu ve tafleron firmalar toplam› olarak 70.441,347 ton olarak gerçeklefltirilmifltir. Sektörümüze; yöre insan›n›, toplumu, ekolojiyi, teknolojiyi dikkate alan k›sacas› sürdürülebilir bir madencilik perspektifiyle yaklaflan sendikam›z›n mütevazi e¤itim çal›flmalar› s›ras›nda ve sonucunda gözlemlenen, tespit edilebilen sonuçlar ilgili bakanl›klar›m›za, sosyal taraflara, yöre insan›na ve tüm kamuoyuna bu nedenle ulaflt›r›lmak istenilmektedir. Raporumuzun ilerleyen sayfalar›nda bu çal›flmay› ve çal›flmaya iliflkin bulgular› özetleriyle sunmaya çal›flt›k. Bu çal›flman›n gerçeklefltirilmesinde katk›lar›n› esirgemeyen TTB, TMMOB/ÇMO’nun ve K›rsal Çevre ve Ormanc›l›k Sorunlar› Araflt›rma Derne¤i’nin de¤erli yöneticileri ve uzmanlar›n›n yan›nda birçok bilim insan›n›n katk›s›na ra¤men bu çal›flma mütevazi bir çabadan öte anlam tafl›mamaktad›r. Bu alanda çok daha kapsaml› araflt›rma ve çal›flmaya ihtiyaç bulundu¤u aç›kt›r. Sendikam›z di¤er havzalar›n yan›nda Tavflanl› Havzas›’nda bu çal›flmalar› önümüzdeki süreçte de derinlefltirerek sürdürecektir. Tavflanl›-Tunçbilek'te oldukça genifl bir sahaya yay›lm›fl linyit kömürü iflletmecili¤i TK‹-GL‹ (Garp Linyitleri ‹flletmecili¤i) taraf›ndan yap›lmaktad›r. Di¤er yandan, bölgede dekapaj ifllemini yapan 15'e yak›n tafleron firma bulunmaktad›r.Bu firmalar GL‹ için dekapaj üretimi yaparlarken, çal›flma ortam›na iliflkin yasal düzenlemelere uymamalar›n›n yan›s›ra çevre tahribat›na dair pek çok olumsuzlu¤un kayna¤›n› da oluflturmaktad›rlar. Gerçekte, alt iflveren iliflkilerinden ana firma olarak TK‹ sorumlu durumdayken, bu firmalara dair herhangi bir düzenleme içine girmemesi oldukça düflündürücüdür.(2000 y›l› için, tafleron firmalara ihale aç›lmam›fl durumdad›r.Halen dekapaj üretimi yapanlar ise,bir önceki sözleflme döneminden kalma ifllere yapmaktad›rlar. ) Kütahya-Tavflanl›-Tunçbilek Kömür Havzas›nda Madencilik, Çevre, ‹nsan Sa¤l›¤› ve ‹flsizlik Sorunu Üzerine Özet Bilgi Kütahya ‹li'ne ba¤l› Tavflanl› ‹lçe'sinin nüfusu yaklafl›k 60.000 dolay›ndad›r.Tavflanl›'da ekonomik yaflam oldukça geliflmifl durumdad›r.Linyit Kömürü madencili¤i, Termik Santral enerji üretimi ve bunlar›n yaratt›¤› hizmet sektörlerinin yan›s›ra tar›m ve hayvanc›l›k da yayg›n bir flekilde yap›lmaktad›r. GENEL DURUM Tavflanl›-Tunçbilek'te TK‹-GL‹ Bölge Müdürlü¤ü'ne ait linyit sahalar›nda 1940 y›l›ndan bu yana üretim yap›lmakta ve günümüzde bu faaliyet 460 km_ lik bir alanda devam etmektedir. Gelecekte ise, 2500 hektarl›k bir alanda üretim yap›lmas› planlanmaktad›r. 335 milyon ton rezervi bulunan ve 4.051 personeliyle 1999 y›l›nda 2.681 bin tonu aç›k ocaklardan, 560 bin tonu ise yeralt›ndan toplam 3.241 bin ton üretim yap›lm›flt›r. Mevcut üretimin %55'i 429 MW gücü olan termik santrallere %45'i de piyasaya olmufltur. 198 MEVCUT DURUM TAVfiANLI-TUNÇB‹LEK'TE ÇEVRESEL DURUM Tunçbilek maden havzas›nda kömür üretimi ve termik santral iflletmecili¤i sürecinde ciddi çevre problemleri ortaya ç›km›fl ve geri dönülmesi zor çevre tahribat› do¤ay› ve insan sa¤l›¤›n› tehdit eder hale gelmifltir. Çevre envanteri, iflçi sa¤l›¤› ve meslek hastal›klar›, yörenin yerleflim ve yaflam alanlar›na iliflkin sa¤l›kl› bilgi ve istatistikler bulunmad›¤› gibi, böyle bir çal›flman›n yap›ld›¤›na iliflkin herhangi bir duyum da söz konusu de¤ildir. GL‹ Tunçbilek iflletmesinde hala 2 adet yer alt› ve 10 adet aç›k ocak faaliyettedir. Aç›k ocaklarda kamyon-ekskavatör bileflimi ve Dragline sistem olarak kullan›l›rken; yer alt› ocaklar›ndan Tunçbilek iflletmesinde do¤rultu boyunca geri dönümlü ve arkadan blok göçertmeli uzun ayak sistemi, Ömerler yer alt› iflletmesinde de mekanize ayak sistemi kullan›ld›¤› bilgisine ulafl›lm›flt›r. Sorun yer alt› iflletmecili¤inden çok aç›k ocak iflletmelerinin bulundu¤u sahalarda ortaya ç›kmakta ve bir maden havzas›nda çevrenin, insan sa¤l›¤›n›n ve yasalar›n tahribi en aç›k bir flekilde kendini göstermektedir. Tunçbilek maden sahas›nda Beke, Ömerler, Bozbelen, Demirbilek köyleri ve Güra¤aç Beldesi'nde durum; çevre,do¤a ve insan yaflam› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda yürek parçalay›c› bir durumdad›r. Köylerin k›sa öykülerine girecek olursak; 199 Beke köyü istimlak edilmifl ve dekapaj topra¤› alt›nda kalm›fl, art›k bir harman (kömürün üzerindeki topra¤›n al›narak döküldü¤ü alan) yeridir. Burada yaflayan insanlar Tavflanl› Mücavir alan›nda iskan edilmifller. ‹skan yeri ama, altyap›s› olmayan, zeminin tamamen tafll›k oldu¤u ve belediyenin hizmet götürmek konusunda oldukça nazl› davrand›¤› ve hizmet istiyorlarsa 3'er milyar› gözden ç›karmalar›n› istemektedir. Bu iskan yerinin ad› Ömer Bey Köyü olarak geçmektedir. Ömerler köyünün kuruluflu yaklafl›k 5 asra dayanmaktad›r. 1985 y›l› verilerine göre 250 hane ve 1500 nüfusu bulunan köy Kamulaflt›rma öncesi hububat, anason,haflhafl ve baklagiller için verimli bir araziydi. Ayr›ca, 400 büyükbafl ve 2500 küçükbafl hayvana sahip bir köydü. 1978-1992 y›llar› aras›nda yap›lan istimlakler sonucu kendilerine bir iskan yeri gösterildi. Bu ortak bir kaderi paylaflt›klar› Beke Köylüleri ile art›k ortak olarak yaflayacaklar› aland›:Ömer Bey Köyü. Zaten Ömer Bey ad› da bu iki köyün isimlerinin birlefltirilmesinden türetilmiflti. Devlet kamulaflt›rd›¤› araziler sonucu ortaya ç›kan ma¤duriyeti telafi etmek için insanlara iskan yeri açarken, bunun altyap›s›n› oluflturmak durumunda de¤il midir? Hem altyap› yok, hem de zemin altyap› oluflturulmas›na izin vermeyecek sertlikte.Bu nas›l bir kamulaflt›rma politikas› olmaktad›r? Bundan dolay›, 60'a yak›n hane köyde yaflamaya devam ediyor. Ama nas›l? Bir yanda bir da¤ gibi yükselmifl harman yerinin köyün kurulu bulundu¤u arazi üzerine yapt›¤› bask› ve bu bask›lar sonucu toprakta ortaya ç›km›fl derin yar›klar; di¤er yandan, TK‹'nin köyü boflaltmalar› için zorlamalar›... Köy halk› bu iki olumsuzluk içinde yapayaln›z kalm›fl durumdalar. Bozbelen köyü 200 senelik tarihsel geçmifli olan 150 haneli,700 nüfuslu bir köy. Köy, GL‹ maden sahas›n›n ortas›nda kalm›fl durumdad›r. Köyün üç yan›nda aktif olarak dekapaj, dinamit patlatma, hafriyat ve tafl›ma ifllemleri devam etmektedir. Köyün dördüncü yan› ise, dekapaj çal›flmas› ortaya ç›kan posan›n y›¤ma tepeler halinde b›rak›ld›¤› ve hiçbir yeniden de¤erlendirme çal›flmas›n›n olmad›¤› çölsel bir görünümü sergilemektedir. Yine, köyün orman sahas›na giden kesimde yukardan afla¤›ya dökülen posan›n orman›n üzerinde yaratt›¤› tahribat korkunç boyutlara ulaflm›fl durumdad›r. Köyün, tar›m ve hayvanc›l›kla u¤rafl›s› bitme noktas›na gelirken, iflsizlik h›zla artm›fl durumdad›r. 700 nüfuslu köyde 150 iflsiz genç erkek bulunmaktad›r. Uzun y›llard›r yaflad›klar› bu topraklarda art›k üretti¤i ile geçinen bir yöre insan› de¤il, kendi topraklar›nda kamyondan düflen kömürleri toplad›¤› veya toplanmam›fl ya da 200 yanmaya b›rak›lm›fl kömürü ald›¤› için part time ve kay›td›fl› hor görülecek ifl yaflam›na sahip insan muamelesine tabi tutulmaktad›r. Güra¤aç beldesi 850 hanesi 3000'e yak›n nüfusu sahip belediyelik bir köydür. Verimli tar›m alanlar›na sahip bu beldenin dört bir yan›nda kömür ç›karma ifllemi devam etmektedir.Beldenin verimli topraklar› ve ormanl›k alanlar› kamulaflt›rma ifllemiyle giderek küçültülmüfl durumdad›r. Her ne kadar di¤er köyler kadar tahribata u¤ramam›flsa da yaflam alanlar› giderek küçültülmüfl, tar›m ve hayvanc›l›k gerilemeye bafllam›fl ve iflsizlik artm›fl durumdad›r. Al›nan bilgilere göre, köyde 400'ün üzerinde iflsiz insan bulunmaktad›r. Göç olgusu bu beldede h›zlanm›fl ve 200'ün üzerinde insan›n Kütahya,‹negöl gibi yerlere göç etmifltir 1984 y›l›nda 7893 say›l› KHK kamulaflt›rmalar sonucu ma¤dur olan vatandafllar›n imtihans›z ifle yerlefltirilmelerini söylerken, 1984 y›l›ndan bu yana Beke, Ömerler, Bozbelen köylerinden hiç bir insan ifle al›nmam›flt›r. ‹fle al›nmamalar›n›n gerekçesi ise oldukça ilginçtir: Türkiye Maden- ‹fl Sendikas› ile yap›lan sözleflmenin 10.Maddesinin dördüncü paragraf›nda"Müessesece arazisi istimlak edilenlerin bakmakla yükümlü oldu¤u aile bireylerinden biri var ise müessesede ailede baflka çal›flan› olmamas› flart› ile Seçme S›nav Kurulu tercih hakk›n› bunlar lehine kullan›r" denildi¤inden dolay›d›r. Ayr›ca, ‹fl ve ‹flçi Bulma Kurumu'na ifl istemeye gidildi¤inde kurum bu insanlardan Kamulaflt›rma Belgesi istemifl ve ancak o zaman bu baflvurular› takip edebilece¤ini belirtmifltir. Fakat TK‹-GL‹ bugüne kadar kamulaflt›rma ifllemi yapt›¤› bu köylerde kamulaflt›rma belgesi ad› alt›nda düzenlenmifl bir belge vermekten özenle kaç›nm›flt›r. Kamulaflt›rma, bir yandan yerden-yurttan eder, yaflanabilir bir iskan alan› sunmazken; iflsizli¤i de had safhaya ç›karm›flt›r. Köylerdeki iflsiz genç nüfus ne yapaca¤›n› bilememektedir. Yak›n zamana kadar, ifl bulamaman›n çaresizli¤i ile kömür toplama(kendi yaflad›klar› topraklarda düfltükleri hal!) yaflamlar›n› sürdürmede etkili bir faktörken bugün bunun yollar› da kapanm›fl durumda. Tepkiyi etkisizlefltirmenin bu ekonomik faaliyeti art›k gerçeklefltirilemez duruma gelmifl.Çünkü, önümüzdeki günler, Özellefltirme Günleri... Özel sektör kömürün dirhemini baflkas›na yar etmez. 201 Di¤er yandan, Belirtilmifl bu köylerin d›fl›nda Yörgüç, Hamitabat,Yeniköy ve GL‹ imtiyaz sahas› içinde bulunan di¤er köylerde giderek bu vahim tabloyla karfl›laflmay› beklemektedirler. TERM‹K SANTRALLER Di¤er yandan, Tunçbilek'te linyit kömürüne dayal› olarak faaliyet gösteren santraller (2x32)+65=129 MW ve (2x150)=300 MW kurulu güce sahiptirler. Santrallerin "desülfirizasyon" sistemleri olmad›¤›ndan Tunçbilek ve çevresinde ciddi hava kirlili¤i ve çevre sorunlar› yaratt›¤› bilinmektedir. Santrallerin bacalar›ndan ç›kan emisyonlar›n Tunçbilek ve çevre köylerde gerek insan sa¤l›¤›n› ve yaflam›n› ve gerekse de çevreyi tahrip ve tehdit etti¤i yöre halk› taraf›ndan belirtilmektedir. Ve hatta 90 km_ bir alanda bu etki devaml› bir özellik göstermektedir. Ayr›ca, santrallerde yak›lan kömürün külleri ormanl›k alanlar›n koyaklar›nda depolanmakta ; hem bu depolaman›n hem de ortaya ç›kan kül bulutlar›n›n yaratt›¤› olumsuzluklar sorunu daha da katmerlefltirmektedir. yerleflim biriminde devlet altyap› çal›flmalar›n› tamamlamal›d›r. Zeminin uygun olmad›¤› durumda, altyap›ya elveriflli baflka bir iskan alan› kendilerine acilen gösterilmelidir. Dekapaj ifllemi sonucu, bozulmufl olan arazilerin yeniden de¤erlendirilmesi, ekilebilir ve tar›ma elveriflli bir duruma getirilmesi için düzenlemelerin h›zla yaflama geçirilmesi gerekmektedir. Termik Santralin ortaya ç›kard›¤› emisyonlar›n yaratt›¤› hava kirlili¤ini önleyici tedbirler h›zla yaflama geçirilmeli ve ilk elden santral için "Baca Gaz› Desülfirizasyon Sistemi" oluflturulmal›d›r. Kül Baraj› yerleflim yerlerinden uzak,ormanl›k ve ekilebilir arazilerin uza¤›nda, çevre ve insan sa¤l›¤›n› tehdit etmeyecek alanlarda oluflturulmal›d›r. Mevcut kül baraj› için rehabilite çal›flmalar› yap›larak a¤açland›rmaya uygun bir hale getirilmelidir. SONUÇ YER‹NE; Özellikle, insanlar›n uykuda olduklar› sabaha karfl› bacalardan b›rak›lan duman ve küllerin yaflam alan› üzerine kara bir bulut gibi çöktü¤ü insanlar taraf›ndan belirtiliyor. Kül Baraj› hemen yerleflim alan›n›n üst taraf›nda bulunmaktad›r. Baraja gelen küller önce grayder ile yay›lmakta ve bu esnada ortaya ç›kan kül bulutu bütün bir havzaya yay›lmaktad›r. Sulama yöntemi ile külün havaya kar›flmas› engellenmeye çal›fl›lsa da yetersizli¤i herkes taraf›ndan dile getirilmektedir. TALEPLER ‹stimlak yap›lan köylerde ifle girmek için istenilen kamulaflt›rma belgeleri köylülere hemen verilmelidir. Giderek büyüyen iflsizlik sorununa acil çözüm olarak, 1984'ten bugüne ifle al›nmada haklar› sürekli ihlal edilmifl kamulaflt›r›lm›fl köylerin iflsiz nüfusu iflletmede ifle al›nmal›d›r. Kamulaflt›rma sonucu kendilerine iskan yeri olarak gösterilmifl Ömer Bey 202 Tavflanl›’da istimlak edilen köylerin ma¤dur halk› ile 2000-2001 y›llar›nda yap›lan ortak çal›flmalar yo¤unlukla a- iflsizlik b- çevre sorunlar› c- insan sa¤l›¤› konular› üzerinden bunlar›n çözümlerine dönük demokratik aray›fllar ve tepkilerin a盤a ç›kar›lmas› biçimine büründü. Bir y›l süresince yap›lan bütün etkinlikler demokratik düflünme ve iliflki biçimlerini gelifltirerek onlar›n bilinçlerinde bir dönüflüme ve k›r›lmaya yol açt›¤›n› belirtebiliriz. Bir y›l öncesine kadar içinde yaflad›¤› toplumsal iliflkilerin dominant etkisiyle denilene kanan, söyleneni yapan ve kendi bireyci dünyas›n›n çeperini k›ramayan bu insanlar, kendilerinin ve çocuklar›n›n bugünü ve gelece¤ini önlerine at›lm›fl geçici ekonomik zeminlerde sürdürürken, bölgelerinde zenginlik kayna¤›n›n kendilerine yans›yan biçimiyle bile art›k sonuna gelindi¤ini içgüdüsel ve uygulamalar anlam›nda gördü¤ünde , kendi 203 geleceklerinin ve maddi ç›karlar›n›n bu yan›lt›c› ve örtücü ideolojik-siyasal ve geçici maddi iliflki biçimlerinde de¤il, ama kendi kaderini ele alan, sorunlar›na kendi çözüm üretmeyi önüne koymaya çal›flan, içinde geçti¤i ma¤duriyet sürecinin bizzat bu kendisinin besledi¤i ve içinde yer ald›¤› iliflkilerden kaynakland›¤›n› görmeye bafllayan bir de¤iflim ve dönüflüm sürecinin belirgin özneleri olmaya bafllad›lar. Elbette süreç bir noktadan di¤erine giden düz bir çizgi gibi geliflme göstermedi. Çal›flmalar› etkileyen ve afl›lmas› gereken o kadar olumsuz faktör vard› ki. Belki de ilk bafla onlar›n köylü olmalar›ndan kaynaklanan toplumsal yaflam biçimini(toprak ile girdikleri iliflki) koymak gerekmektedir. Ayr›ca bu bölgede yaflayan insanlar›n bütün düflünüfl ve yaflam biçim ve iliflkilerini derinden etkileyen geleneksel, geri , muhafazakar ve dinsel etmenler yo¤un bir toplumsal etki yaratmaktad›r. Bu da kendi içine dönük d›fl etkilenmelere kapal›ya da kendi istedi¤i ölçüde girmesine izin verdi¤i- çekirdek iliflkiden köy toplulu¤una kadar demokratik iliflki ve yaflam anlay›fl›n› pratikte hayata geçirmeye çok zor olanak tan›maktad›r. Ayn› zamanda, bütün bu geri toplumsal de¤erleri yeniden ve yeniden üreterek k›s›r bir döngünün pekifltiren bir zeminini oluflturmaktad›r. Bölge zengin kömür yataklar›na sahip olmas›ndan dolay› bunun yaratt›¤› çok ciddi menfaat iliflkileri vard›r. Bu iliflkiler içinde yer alan kurum, kurulufl ve flirketler ve hatta yerel yönetimler bir biçimiyle bu zenginliklerden sebeplenmektedirler. ‹fle al›nmadan, tafleron faaliyetlerine, kaçak kömür ç›kar›p satmadan, özellefltirmeden pay kapmaya kadar bu iliflkiler öyle bir grift yap› oluflturmaktad›r ki, ifl hakk›na yasal olarak sahip olan bu köylülerin ma¤duriyetinin sürmesine 17 y›ld›r göz yumuldu¤u gibi, haklar› olan ifle girme meselesinde ön aç›c› bir davran›fl dahi sergilenmemifltir. Bu durum , istimlak edilmifl ve edilen yerlerde ortaya ç›kan iflsizler kitlesinin güvencesiz ve ucuz ifl gücü olarak kömür sahalar›nda faaliyet gösteren tafleron firmalarda çal›flt›r›lmas›n›n da önünü açm›flt›r. Yine, bir yan›yla kömür üretim sahalar›na devletin sahip olmas›ndan, di¤er yan›yla tafl›d›¤› düflünsel yap›n›n devlete dair hiçbir fleyi sorgulamadan r›za göstermesinden dolay› gerek kömürün ç›kar›lmas› ve gerekse ç›kar›lan bu kömürün termik santralde yak›lmas› neticesinde çok büyük alanlarda çevre deformasyonu ve halk ve çevre sa¤l›¤›n› ciddi boyutlarda tehdit eden kirlenmeler yaflanmaktad›r. 204 Di¤er yandan, örgütlü ve demokratik toplumun vazgeçilmez unsuru olan TK‹/GL‹’deki örgütlü sendikan›n bütün bu olumsuz geliflmelere göz yummas› ve hiçbir fley yapmamas› da üzerinde uzun uzun düflünülmesi gereken negatif faktör olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Üyelerinin temel hak, örgütlenme ve özgürlüklerini koruma ve gelifltirme ve onlar›n daha insanca bir çevrede yaflamalar›n› sa¤lama görevini yerine getirmesi gereken sendika, gerek ma¤duriyetin giderilebilmesi için ifl, gerek yaflanabilir bir çevre için maden üretimi yap›ld›ktan sonra çevreninin yeniden de¤erlendirilmesinin takibi ve gerekse kömür ç›kar›m› ve enerji üretiminin insan sa¤l›¤› üzerindeki etkilerinin azalt›lmas› konular›nda üzerine düfleni yerine getirmemifltir. Bir di¤er olumsuz etken, bölgede siyasal partilerin mevcut ekonomik kaynaklar›n kullan›m› istihdam ve yarat›lan de¤erlerin paylafl›m› konusunda gösterdikleri performans ile ba¤lant›l›d›r. ‹lçedeki bütün siyasal partiler bu de¤erler zemininden azami fayday› elde etmek için ellerinden gelen bütün çabay› sergilemektedirler. Siyasal ve maddi ç›karlar›n bütünü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda siyasal partilerin kendi ma¤dur insanlar› konusunda bugüne kadar etkin bir davran›fl gösterdiklerini söylemek çok zor. Aksine bu aç›dan bak›ld›¤›nda yöre insan›na dönük hizmet vermek yerine bu hizmetlerin kendisi bile kendileri aç›s›ndan bir menfaat iliflkileri alan› oluflturmufl durumdad›r. Para temelli bu iliflkilerin ma¤dur edilmifl köylerin halk›na verdi¤i herhangi bir de¤er olmam›flt›r. Siyasal iliflkiler zemininde körü körüne her türlü deste¤i veren bu insanlara bugün elde ettikleri fley nedir diye sorulsa iflsizlik ,yoksulluk ve sefalet cevab›n› vereceklerdir. Aksine, bütün bu karmafl›k ç›kar iliflkilerinin ortaya ç›kard›¤› bir gerçek, ma¤dur köylülerin kendi topraklar›nda yaflamlar›n› idame ettirebilmek için kömür çalma iflini yapmaktan baflka çarelerinin kalmamas›d›r. Yüzy›llard›r üzerinde yaflad›¤›,ekti¤i ve ürün ald›¤› topraklar›n alt›nda yatan zenginli¤in bir gün kendisini aç, muhtaç ve h›rs›z konumuna getirece¤ini bilse topraklar›ndan bu kadar kolay vazgeçmeyecekleri herkesin bildi¤i bir gerçektir. Elbette ki,köylülük kendi küçük ç›karlar›n› maksimize etme konusunda tar›msal üretim ve kömür ç›karma ifli aras›nda bir k›yaslama yapm›flt›r. Kolay ve fazla emek harcamadan kömür ç›kararak yüksek gelirler elde etme çabas› k›sa dönemli yaflama ve düflünüfl biçiminin bir sonucu olarak ele al›nmal›d›r. Uzun dönemli plan yapma ve kendisinin ve nesillerinin gelece¤ini öngörme çabas› ve 205 bunun üzerinden bir üretim faaliyetini geçerli k›lma düflüncesinden yoksun olma bugünkü sonuçlar›n oluflmas›na yol açm›flt›r diyebiliriz. Topra¤›n›n kamulaflt›r›lmas› sonucu eline geçen paray› (yeterli olmasa da) bir yat›r›ma dönüfltürme ya da kömürden kazand›¤›n› gelece¤ini kurmada de¤erlendirme ya da kollektif bir çaban›n üretkenli¤ini yaratmada bir yaklafl›m› olmad›¤›ndan , hele de mesleki bilgi ve beceri toprak ifllemenin ötesinde bulunmad›¤›ndan iflsizlik, yoksulluk ve açl›k kaç›n›lmaz bir son olarak onlar› beklemekteydi. Yaflanan sorunlar üzerinden bir y›l süre ile yap›lan çal›flmalar gerek sendikam›z ve gerekse ma¤dur insanlar aç›s›ndan belli bir iliflki zemini ve doygunluk noktas› yaratm›fl durumdad›r. Özellikle iflsizlik problemi üzerine yap›lan etkinlikler ele al›nd›¤›nda hem yerelde demokratik iliflki ve hak arama biçimlerinin çeflitlili¤i yarat›lm›fl hem de bunun devletin ilgili kurum ve kurulufllar› ile olan ba¤lant› oldukça olgun bir düzeyde sa¤lanm›flt›r. Sendikam›z demokratik iliflki ve bilinç gelifltirme çal›flmalar›nda ikili bir yöntem ile hareket etmifltir. ‹lki, en genifl demokratik karar ve iliflki mekanizmalar›n›n yaflama geçirilmesi, ikincisi, bu karar ve iliflki mekanizmalar› ›fl›¤›nda etkinlikler yaparak hak arama bilincinin a盤a ç›kar›lmas›. Mevcut insan yap›s›na ve zihni geliflkinlik durumuna göre yap›lan etkinlikler bu gerçeklikle uyum içinde sürdürülmüfltür. Basitten karmafl›¤a do¤ru giden bir yol izlendi¤ini, ve onlar›n alg›lama, kavrama ve yaflama geçirmede etkinleflme süreçleri baflar›l› bir flekilde geçilmifltir. Seçme/ seçilme, yönetme/yönetilme, insiyatif oluflturma, kitle ile iliflki kurma ve yönlendirme, ikna süreçleri, süreçler ve iliflkiler aras›ndaki ba¤lant›lar, analiz etme ve sonuçlar ç›kararak bütünsel düflünme alanlar›nda fikri ve pratik çal›flmalar yap›lm›flt›r. Kendi içlerinde insiyatif koyucular› seçme, onlara yetki verme, sorumluluk alma, sorumlulu¤u yerine getirme, içsel ve d›flsal denetleme, hesap sorma ve geri ça¤›rma mekanizmas›yla gösterilen çaban›n kitlesel ve örgütlü olmas›na ve kollektif davran›fllar›n yetkin hale getirilmesine çal›fl›lm›flt›r. Böylece, içkin olan kiflisellik ve bencillik duygular›n›n afl›lmas›na, kendini bir toplumsall›k içinde düflünme, ele alma ve onun bir bireyi olarak davranma örgütlü hali vücut bulmaya bafllam›flt›r. 206 Elbette, tafl›d›klar› siyasal düflünceler ve inançlar› onlar›n toplumsall›k içindeki özgür birey olma, etkileme ve etkilenme iliflkisini kavrayabilme ve yaflamda s›nama olana¤›n›n önündeki en büyük engelleridir. Yüzy›llar›n belirledi¤i bu hegemonik düflünce ve inançlar kul olma, biat etme iliflki biçimlerinin toplumsal düflünüfl ve yaflay›fl biçimi haline almas›n›n nedenidir. Ve gelinen süreçte, bu ikili süreç çeliflik ve çat›flmal› bir süreç olarak devam edecektir. Geleneksel düflünüfl, davran›fl ve iliflki biçimlerinden k›sa sürede kopmalar›n› beklemek çok anlaml› bir beklenti olmayacakt›r. Onlar bugün mevcut durumlar›ndan dolay› ne kadar umutsuz olurlarsa olsunlar, bu özelliklerinden k›sa sürede s›yr›lamazlar. Çal›flma süreçlerinde karfl›m›za ç›kan en önemli sorun, kendi bencil ç›karlar›n› sürekli ön plana ç›karma davran›fllar› kendini hissettirmifltir. En ma¤dur biziz, en ma¤dur bizim köy, en ma¤dur aile bizim, en ma¤dur ben indirgemecili¤iyle s›ralanabilecek bu olumsuzluk,sürekli kendi d›fl›ndakileri d›fllama, ötekilefltirme bizden/benden de¤il/farkl› düflünce ve davran›fllar›n› kollektif zeminde içkin hale getirmeye çal›flm›flt›r. Bir yandan toplumsall›k içinde olmak , di¤er yandan bu toplumsall›¤› kendi özgülüne döndürmeyi istemek tam da bu geleneksel yap›s›n›n yeni iliflkiler içindeki çeliflkili yan›na vurgu yapmaktad›r. Bu yaklafl›m, hem bizimle, hem de baflkalar›yla (bugüne kadar kendisine hiçbir fley vermemifl olan) sürekli temasta bulunan; hem toplumsal davran›fl hem bencilli¤i bir arada sürdüren; hem kitlesel etkinlik yapan hem bireyci iliflkiler gelifltiren bir ma¤dur iflsiz köylü tipinin ikilemli örne¤ini göstermektedir. Sendikan›n buradaki en önemli görevi, bugüne kadar oldu¤u gibi bundan sonrada gerçekleri söylemesi, kendi özgül durumlar›yla genel somutluk aras›ndaki illiyet ba¤lar›n› kurmas›, onlar›n yapamayaca¤› ya da kald›ramayaca¤› ifllere kalk›flmamas›, ne söylüyorsa onu yaflama geçirmesi, kendi gücünün ötesinde davran›fllar sergilememesidir. Aldat›lm›fll›k ve kand›r›lm›fll›k zeminlerinden ç›kmaya çal›flan bu insanlara farkl›l›¤›n nas›l ve nerede oldu¤unu, kendi geleceklerini hangi tarz ile belirlemeleri gerekti¤i bilincini aktar›rken, onlarla ve gerçe¤in kendisi ile birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Kal›c› ve bilimsel bilgiye dayal› birikimleri olmad›¤›ndan gidifl gelifller, inifl ç›k›fllar s›kça yaflanacakt›r, tek bir alanda çaba yerine bu toplumsall›¤› hem konusal hem de toplumsal kesim aç›s›ndan çeflitlendirme ve onlar›n bu mevcut çabalar›n içine çekilmesi, onlarla sa¤l›kl› iliflki zemini oluflturma ve özgül sorunlar konusunda düflünce ve proje üreterek yaflam› daha anlafl›l›r ve kabul edilebilir hale getirme noktas›nda faaliyet alan›n›n çeflitlenmesi önemlidir. 207 Kurgulad›¤› bütün yaklafl›mlar ma¤dur köylülerin çeliflik ve ikili davran›fl süreçlerine etkide bulunacak ve onlar› demokratik, toplumsal ve bencil olmayan iliflkiler alan›na daha da yaklaflt›racak bir zenginlikte bulunmal›d›r. Güven , dayan›flma ve örgütlü davranma duygusu ve prati¤i, sorunlar›n çözümünde anahtar kavramlard›r. Bu kavramlar, gerek sendikan›n onlarla kuraca¤› ve gelifltirece¤i iliflki zeminlerinde ve gerekse onlar›n kendi aralar›nda oluflturaca¤› ve süreklilefltirece¤i iliflkiler bütününde etkendirler. Bu anlamda; gelifltirilmifl iliflki ve örgütlenme pratikleri üzerinden, yukar›da da belirtti¤imiz gibi, kad›nlar›n, ihtiyar kesimlerin ve çocuklar›n gerek çevreyle gerek toplumla ve gerekse birbirleriyle girdikleri iliflkilerde ortaya ç›km›fl olan ve ç›kmas› muhtemel görünen sorun alanlar›n›n tespiti ya da öngörüsü üzerinden onlar› ne türde olursa olsun ya da ne yaflta bulunursa bulunsun toplumsall›k içinde yarat›c› ve üretken k›labilecek çözüm alanlar› üzerine projeleri yaflama geçirmesi kendi faaliyetlerinin daha anlaml›, inand›r›c› ve uzun vadede kal›c›laflmas›n›n önünü açabilecektir. 208 Daha önce ücretli bir iflte çal›flmad›¤› halde, hane gelirindeki düflüfl nedeniyle çal›flma hayat›na giren kad›nlar›n aile iliflkilerinde, özellikle de efliyle iliflkilerinde farkl›l›klar oluyor mu? Nas›l? ● Kad›nlar ve erkekler yoksullukla bafl etme (hayatta kalma) ve yaflamlar›n› iyilefltirme konusunda umudu nerede görüyorlar? ● KADINLARIN YOKSULLUKLA BAfiETME YOLLARI Filiz KARDAM - ‹lknur YÜKSEL ALYANAK 1. Çal›flman›n Amac›/ Yöntemi 2002 yaz› sonunda Ankara'da dar gelirli ve yoksul kad›nlar aras›nda bir araflt›rmaya bafllarken esas kayg›m›z, yoksullu¤u, kad›nlar›n kendilerinden dinleyerek anlamak ve hangi faktörlerden etkilendi¤ini tan›mlayabilmek kadar, kad›nlar›n yoksullukla hangi koflullarda ve nas›l bafl ettiklerinden ç›karak, temel gereksinimlerini saptayabilmek ve bu alanda yap›labilecek bir kad›n çal›flmas›n›n ön fikirlerini yaflam içinde bu kad›nlarla birlikte oluflturabilmek idi. Yani, görüfltü¤ümüz, daha çok da dinledi¤imiz kad›nlar›n en az›ndan bir k›sm› ile bir toplum bilimci merak›n›n giderilmesinden daha uzun sürecek bir yolculu¤u düflünüyorduk. Araflt›rmada temelde flu sorular›n yan›tlar›n› bulmaya çal›flt›k. ● Alt gelir gruplar›nda kad›nlar yoksullu¤u nas›l yafl›yorlar? ● Yaflanan yoksullu¤un belirleyici nedenleri neler? ● Kad›nlar ve erkekler aç›s›ndan yoksullu¤un alg›lanmas› ve yaflanmas›nda ne gibi farkl›l›klar var? ● Kad›nlar›n ve erkeklerin yoksullukla bafl etme yollar› farkl›lafl›yor mu? Nas›l? ● Özellikle kad›nlar›n bafl etme yollar› aras›nda enformel a¤lar önemli bir rol oynuyor mu? Bu tür bir dayan›flma kimlerle, hangi koflullarda, nas›l gerçeklefliyor? ● Yoksullu¤un yafland›¤› süreçte kad›n kendisini, geleneksel rolü d›fl›nda baz› rolleri üstlenme durumunda buluyor mu? Ataerkil aile iliflkilerinin d›fl›na ç›kabiliyor mu? Hangi koflullarda? 209 Çal›flmada, niteliksel araflt›rma teknikleri, özellikle de derinlemesine görüflmeler ve gözlemler kanal›yla bilgi toplamay› hedefledik. Hedef kitlemizin alt gelir grubunda yer alan hanelerdeki kad›nlar ve erkekler olaca¤›ndan hareketle görüflme yapaca¤›m›z kiflileri daha çok alt gelir grubundan hanelerin yerleflti¤i mahallelerden seçtik. Mahalle seçiminde M.Güvenç’in Ankara kenti için statü-gelir gruplar›na göre belirledi¤i haritalardan yararland›k. Bu haritalarda daha çok alt gelir grubundakilerin yaflad›¤› kuflak olarak tan›mlanan bölgenin hangi ilçenin, hangi mahallelerini içerdi¤ini saptayarak, görüflme yapmak istedi¤imiz kad›nlara bu mahallelerde Toplum Merkezleri, muhtarlar ve di¤er kiflisel iliflkilerimiz kanal›yla ve bir kad›ndan di¤erlerine bir çeflit kartopu yöntemi ile ulaflt›k. Ayr›ca, yoksul hanelere yard›m veren kurulufllar kanal›yla da baz› hanelere ulaflmaya çal›flt›k. Kad›nlarla kendi hanelerinde ve genelde dörtbefl saat süren görüflmeler yapt›k; yaflam hikayelerini çok yönlü olarak ö¤renmeyi hedefledik. Bu kad›nlar›n hanelerinin, daha önceki yoksulluk çal›flmalar›n›n ortaya koydu¤u baz› özelliklere sahip olmas›na dikkat etmeye çal›flt›k. Bu aç›dan, konufltu¤umuz kad›nlar›n esas olarak, efllerinin çal›fl›p/çal›flmamas›, kendilerinin hane gelirine katk›lar›n›n olup/olmamas›, akraba deste¤inin bulunup/ bulunmamas›, hane reisinin erkek ya da kad›n olmas› gibi hanenin ekonomik ve toplumsal özelliklerini etkileyen baz› faktörler aç›s›ndan çeflitlilik göstermesini istedik. Bu kategoriler flöyle tan›mlanabilir: 1- Erke¤in hane reisi oldu¤u ve belirli bir gelirinin bulundu¤u, aile dayan›flmas›n›n olmad›¤› ya da az oldu¤u aileler, 2- Erke¤in hane reisi oldu¤u ve belirli bir gelire sahip bulundu¤u, aile dayan›flmas›n›n oldu¤u aileler, 3- Kad›n›n tek bafl›na hane reisi oldu¤u ve çocuklar›yla yaflad›¤› aileler, 4- Eflin uzun süredir iflsiz oldu¤u, kad›n›n çal›flmad›¤›, ya da ara s›ra çal›flt›¤› aileler, 5- Erke¤in düflük ücretle çal›flt›¤›, kad›n›n da düflük ücretle düzenli, ya da ara s›ra çal›flt›¤› ve aile dayan›flmas›n›n olmad›¤› aileler, 210 6- Erke¤in düflük ücretle çal›flt›¤›, kad›n›n düflük ücretle ya da ara s›ra çal›flt›¤› ve aile dayan›flmas›n›n oldu¤u aileler, (Burada aile dayan›flmas›ndan eflin ya da kad›n›n ailesinin ayni ya da nakdi yard›mlar›, ailenin kira vermeden efllerden birinin ailesine ait konutta yaflamas›, köyden düzenli olarak gelen yiyecek yard›mlar› vb. dayan›flma türleri anlafl›lmaktad›r.) Veri Toplama Arac›: Veri toplama arac› olarak kad›n›n yaflam öyküsünü, flu andaki koflullar›n›, gelece¤e yönelik beklentilerini vb. anlamay› hedefleyen oldukça kapsaml› bir görüflme k›lavuzu gelifltirdik. Görüflme k›lavuzunda yer alan sorulara verilen yan›tlar› hem not ettik, hem de izin verenlerle koflullar›n uygun oldu¤u durumlarda bant kayd› yapt›k. Soru ka¤›d›nda, kad›n›n yaflam koflullar›n› etkiledi¤i varsay›lan göç tarihçesi, çal›flma ve e¤itim tarihçesi, ailesinin toplumsal konumu, ne tür dayan›flma a¤lar› içinde oldu¤u, eflinin çal›flma koflullar›, çocuklar›n›n e¤itim durumu, tüketim al›flkanl›klar›, toplumsal iliflkiler gibi konular› ele ald›k. Derinlemesine görüflmeyi, kad›n›n yaflad›¤› evin özellikleri, mahalledeki iliflkiler/olanaklar, sunulan hizmetler, kad›nlar aras›ndaki iliflkiler vb. gözlemleyerek zenginlefltirmeye çal›flt›k. 2. Görüflmeler hakk›nda k›sa bilgi Bir k›sm›n› A¤ustos- Ekim 2002 tarihleri aras›nda yürüttü¤ümüz araflt›rmada bugüne kadar Alt›nda¤ ve Mamak’tan 9’ar, Yenimahalle’den de 2 kad›n olmak üzere toplam 20 kad›nla görüfltük. Ayr›ca, çal›flma sürecinde Nato Yolu Toplum Merkezi (Mamak), Alt›nda¤ Toplum Merkezi (Alt›nda¤), Alt›nda¤ Kaymakaml›¤› ve Valilik'teki Sosyal Yard›mlaflma Dayan›flma Vakf› ile Ankara Büyükflehir Belediyesi’nin Yard›m Bölümü’nde çal›flan yetkililerle görüflmeler yapt›k. 3. Yoksullu¤u Yaflamak: Yapabilirlik ve Yapabilirli¤i Tümüyle Yitirme Koflullar› Bu çal›flmada, kad›nlar›n yoksulluk koflullar›nda durumlar›n› iyilefltirmek için neler yapabildiklerini "yapabilirlik, ya da yapabilirli¤in tümüyle yitirilmesi" ekseni içine oturtmaya çal›flt›k. Yoksullu¤u ele al›rken hem insani boyutu d›fllamamak, hem de maddi koflullardaki göreli de¤iflmeler ile kiflilerin yapabilirlikleri aras›nda bir ilinti kurabilmek için bu bak›fl aç›s›n› tercih ettik. Böyle bir eksen içinde kad›nlar›n ve erkeklerin yoksullu¤u yaflarken belli koflullarda yapabilirliklerini tümüyle yitirme noktas›na gelebileceklerini (total 211 dispowerment), yoksullu¤a karfl› tepkilerinin farkl› olaca¤›n›, yani, "yapabilirlik/yapamazl›¤›n" farkl› sosyal-ekonomik koflullar ve kiflilik özelliklerinin yan› s›ra, kad›nlara ve erkeklere verilen toplumsal rollerden de etkilenece¤i noktas›ndan hareket ettik. Yoksulluk literatüründe "yapabilirlik", insanlar›n yaflam›n› de¤ifltirecek bir güce sahip olmalar›, önceden sahip olduklar› kimi olanaklar› kaybettiklerinde de, yeniden bir noktadan bir yerden bafllay›p, farkl› stratejiler gelifltirebilme yetene¤i olarak tan›mlan›yor. Öte yanda, yapabilirli¤in yitirilmesi, hiçbir umut tafl›mama, farkl› stratejiler gelifltirememe, ertesi gün için hiçbir plan› olmama ve gitgide sistem d›fl›na itilme anlam›na geliyor. Geliflmifl ülkelerde, refah devletinin genifl kesimlerce çok al›fl›lagelmifl sosyal haklar›n›n budanmas› veya tümüyle ortadan kald›r›lmas› ile teknolojilerin farkl›laflmas›n›n getirdi¤i yap› de¤iflikliklerine ba¤l› olarak ifllerini kaybeden, uzun süre iflsiz kalan ve belki de bir daha eski ifllerine dönemeyecek durumda olan kesimler gitgide yoksullaflm›fllar ve toplum d›fl›na itilerek, 's›n›f alt›' (underclass) dedi¤imiz grubu meydana getirmifllerdir. (O¤uz Ifl›k ve M. Melih P›narc›o¤lu, Nöbetlefle Yoksulluk, 2002) Yapabilirli¤i yitirme hali genelde sistem d›fl›na itilen bu kesim ile iliflkilendirilir. Çal›flmam›zda, henüz erkeklerle yüz yüze görüflmeler yapmad›¤›m›z ve onlar›n durumuyla ilgili bilgileri dolayl› olarak efllerinden edindi¤imiz için bu konuda karfl›laflt›rmal› gözlemlere yer verebilecek durumda de¤iliz. Ancak, kad›nlardan ald›¤›m›z bilgiler ve yapt›¤›m›z baz› gözlemler bize toplumda hanenin temel gelir getiricisi olarak kabul edilen erke¤in iflini kaybetmesi ve istedi¤i gibi bir ifli (ço¤u kez güvenceli bir ifl de denilebilir) bulamamas› koflulunda bunu kabul etmekte zorland›¤› yönünde. Bu durumda erkek, bafll›ca ifllevini yerine getiremedi¤i için kendisini kad›na k›yasla daha h›zl› bir biçimde 'yapamamazl›k' konumunda m› buluyor? Üstelik kamusal alandaki iliflkilerini ve bir ifli olman›n sayg›nl›¤›n› yitirdi¤i için duyumsad›¤› d›fllanma (evin d›fl›nda art›k bir yeri olmay›fl›) onu bu durumdan büsbütün kaçmaya, ancak zaman›n›n ço¤unlu¤unu (ço¤u kez de ifl arama kisvesi alt›nda) evin d›fl›nda geçirmeye ve d›fl dünyada sanki onun için hiç bir fley de¤iflmemifl gibi davranmaya m› yöneltiyor? Kad›n ise, belki önceden de yaflad›¤› yoksullu¤u flimdi büsbütün a¤›r bir biçimde yaflarken, toplumsal rolü ondan ne koflulda olursa olsun evin idaresini, 212 çocuklar›n bak›m›n›n sa¤lamas›n› vb. bekliyor. Onun, ev d›fl›nda, bu sorumlulu¤u bir süre için unutabilece¤i bir yer yok. Ev halk›n›n, özellikle de çocuklar›n ›s›nmas›, beslenmesi, okul gereksinimlerinin sa¤lanmas›, sa¤l›k sorunlar›n›n çözümlenmesi, faturalar›n yat›r›lmas›, ev kiras›n›n ödenmesi laz›m. Alt›nda¤'da yaflayan, efli bir süredir iflsiz kalm›fl, flu anda asgari ücretle çal›flan üç çocuk annesi Nazan'›n basitçe ifade etti¤i gibi, "Yoklu¤un içinde yaflayan benim. O, sabah gidiyor, akflam geliyor. Çocuklar evde, onlara bakacak olan benim." Nazan, efliyle kaçarak evlendi¤i, bu nedenle de efli ailesince pek kabullenilmedi¤i için ona dayan›flma gösteren ailesine karfl› da baflka sorumluluklar tafl›yor ve durumlar›n›n çok kötüye gitti¤ini onlardan saklaman›n yollar›n› ar›yor. Kad›nlar yoksullu¤un sosyal ve psikolojik etkilerini kendi toplumsal rolleri gere¤i daha yo¤un yafl›yorlar; ev ve çocuklar ile s›n›rlanan toplumsal rollerini gitgide yoksullaflan koflullara karfl›n sürdürmeye çal›fl›rken, "yapabilirliklerini" de belli s›n›rlar içinde zorluyorlar. 'Yapabilirli¤in' dayanaklar› 'Yapabilirlik' in, benzer koflullarda yaflayan her kad›n› bir di¤erinden biraz farkl› k›lan dayanaklar› nelerdir? "Yapabilirlik', toplumsal olarak oluflturulabilecek, gelifltirilebilecek bir fley midir? Henüz 20 kad›n ile görüflme yapm›fl olman›n ihtiyat›n› tafl›yarak, yaflamlar›n› de¤ifltirmeye çal›flan kad›nlar ile hiçbir fley yapamayacak durumda olanlar aras›ndaki baz› farklardan yola ç›karak elde etti¤imiz kimi ip uçlar› üzerinde durabiliriz. Yapabilirlik duygusunu koruyan ve kendi durumunu iyilefltirmek için çaba gösteren kad›nlarda afla¤›da s›ralad›¤›m›z durumlardan bir ya da birkaç›n›n geçerli oldu¤unu saptad›k: - Ücreti çok düflük de olsa eflin bir ifle, daha iyisi güvenceli bir ifle sahip olmas›, - Kötü koflullarda da olsa içinde yaflan›labilir bir konuta sahip olmalar› (kendilerine ait olmasa bile ailelerine ait olan, kira ödemedikleri bir yer). Yine daha iyisi bu konutun y›k›l›p, yerine bir apartman›n (kendilerine bir hisse düflebilecek) yap›lma umudunun olmas›. - Kad›n›n kendisinin, düflük ücretli, güvencesiz de olsa bir iflinin ya da düzensiz de olsa gelir getirici bir faaliyetinin olmas›. - Eflin ve kad›n›n kendisinin d›fl›nda (ya da hatta onlar›n çal›flmad›¤› koflulda) çocuklardan bir k›sm›n›n çal›fl›yor olmas› - Yard›m eden, çeflitli biçimlerde dayan›flma gösteren akrabalar›n olmas›. 213 - Az say›da da olsa kendisine yak›nl›k gösteren güvendi¤i bir arkadafl› ya da komflusunun olmas› - Aile-içi iliflkilerin, özellikle de efli ile iletifliminin iyi olmas›. - Güvenilen bir kurum, ya da bir kurumda belli kiflilerden al›nan deste¤in varl›¤› Kuflkusuz bu faktörler, kad›nlar›n yoksullukla bafl etme konusunda bir fleyler yapmaya yönelmelerinde eflit a¤›rl›k tafl›m›yor ya da her kad›nda ayni sonuçlar› do¤urmuyor, çünkü bunlar›n d›fl›nda birçok de¤iflken de (göç, e¤itim, çocuk say›s›, kendisinin çocuklu¤undan beri, özellikle de bir k›z çocu¤u ve kad›n olarak içinde yaflad›¤› koflullar vb.) kad›nlar›n yaflamlar›n›n belirlenmesinde ve bu yaflamlar›n,- ço¤u grinin tonlar› da olsa- farkl› renklerinde hepsi bir arada ve birbirini etkileyen bir rol oynuyor. Bu nedenle yukar›daki faktörleri tüm karmafl›k dinamikler aras›ndan çekip ç›kar›rken bu tabloya baflka kad›nlar eklendi¤inde belki de de¤iflebilecek bir dizi faktör sundu¤umuzun fark›nday›z. Ancak, flu anda gözlemledi¤imiz bunlar ve bunlardan birinin bile varl›¤›n›n, örne¤in kendisine yak›nl›k gösteren, güvenilir bir kifli ya da kurumun kad›nlar›n yaflam›n› de¤ifltirebildi¤ini, ya da onlar› di¤erlerinden bir ölçüde farkl›laflt›rd›¤›n› izleyebildik. Bu anlamda Mamak'tan Feride'nin anlatt›klar› bizim için çarp›c› oldu: '”Sa¤l›k oca¤›ndan böyle a¤l›yarak geliyom iki gözüm iki çeflme yukardan kad›n›n biri dedi ki sen niye a¤l›yon bi fley mi oldu dedim ki durum böyle böyle çocuklar›m hasta bakam›yom onun için duram›yom. fiurda bi tane dedi….. toplum merkezi diye bi yer var oraya bi u¤ra belki yard›mc› olurlar. ….Gidip intihar edecem, çocuklar› sonra kendimi art›k çarem kalmad›.Yani böyle gözümün önümde ölmeden hepimiz birden ölek kurtulak, ondan kesinlikle öyle bifley yapma dedi bana. Öyle bi bunal›ma girdi¤in zaman gel biz sana yard›mc› oluruk dedi….. Yani Toplum Merkezi olmasa iki çocu¤umla ölmüfltüm." Belli bir yapabilirlik gücünü kendinde bulan kad›nlar, bir taraftan gündelik yaflam›n pratik gereksinimlerine yönelik baz› aray›fllara girerken, di¤er taraftan da ileriye yönelik olarak kendileri ve aileleri için, kimi zaman hayal oldu¤unu da belirterek, olumlu fleyler düflünmekteydiler. Çocu¤unu daha iyi bir okula gönderme, kendisine küçük bir ifl kurabilme, 'k›yafet olay›na girme', hatta birkaç gün kendi bafl›na tatil yap›p dinlenme… Bu kad›nlar›n bir k›sm› evlerinde çocuklar›n yafl gününü kutlamak için ufak bir fleyler yapt›klar›n›, dü¤ünlerin hepsine gidemeseler de, gittiklerinde küçük birer hediye ald›klar›n› 214 söylemekteydiler. Yine bu kad›nlar›n bir k›sm›nda kendilerine yönelik baz› talepleri de görmek mümkündü. Bunlardan biri olan Nato Yolu'ndan 29 yafl›nda ve lise mezunu olan Cevriye, iyi bir yaflam›n anlam›n›n kendisi için de bir fleyler yapmak oldu¤unu söylemifl, yine Mamak'tan 29 yafl›nda ve ilkokul mezunu Fidan, "annem bir gün bile kendisi için yaflamam›fl, hep babam›n ve çocuklar›n›n peflinde" diyerek annesinin hep babas›na tabi olmas›n› elefltirmiflti. Yo¤unlaflan Yoksulluk, D›fllanma ve Yapabilirli¤in Azalmas› Yukar›da s›ralad›¤›m›z unsurlar›n birço¤unun olmamas›, özellikle de erke¤in uzun süreli iflsiz ya da yar›-bofl gezmesinin yaratt›¤› gerginlikler, içki ve kumara yönelmifl efller, aile-içi fliddet, aile bireylerinin birinin ya da birkaç›n›n kronik bir hastal›¤›n›n ortaya ç›kmas›; aileden birinin cezaevinde olmas› (efl veya erkek çocuk) ya da bir cinayete kurban gitmesi, intihar giriflimleri, kopuk akrabal›k ba¤lar› ile karfl› karfl›ya getirdi bizi… Örne¤in, H›d›rl›k Tepe'de oturan 29 yafl›ndaki fiefkat'i, flizofren olan kocas› s›kl›kla dövüyor ve hatta sigortal› bir iflde çal›flt›¤› halde hasta olan çocu¤u için (iflden ç›kar›lma endiflesi ile) sevk ka¤›d› almaya korkuyor. Tümüyle umutlar›n› yitirmiflli¤ini, "benim yapabilece¤im hiç bir fley yok, bu gidiflle hiç bir fleyin iyi olaca¤›n› düflünmüyorum" diye ifade eden fiefkat'in yaflam›yla ilgili en ufak fleyleri bile yerine getirirken ve sorular›m›z› yan›tlarken zorland›¤›n› da hissettik. Mamak'tan 28 yafl›ndaki Gülsüm ise, efli, eflinin ve kendisinin ailesi ile yaflad›¤› baz› s›k›nt›lar, yokluklar ve eflin uygulad›¤› fliddet sonucunda depresyona girdi¤ini ve intihar etmeyi düflündü¤ünü "geceleri yat›nca kendimi asmay› hayal ediyorum, ölmek istiyorum, hayattan hiçbir beklentim yok" diye dillendiriyor. Hele, benzer koflullardaki ailelerin tüm sorunlar›yla birlikte çok iç içe olan konutlarda yaflamalar›, yo¤unlaflm›fl yoksulluk koflullar›nda sosyal patolojik sorunlar›n daha da derinleflmesine neden oluyor, kendi içinde bir d›fllanm›fll›k kültürü oluflturuyordu. Bu nedenle görüfltü¤ümüz baz› kad›nlar çocuklar›n› farkl› semtlerin okullar›na göndermekten, ya da evlerini 'dairelerde yaflanan, sürekli küfür edilmeyen, daha temiz semtlere' tafl›yabilmekten söz etmifllerdi. Özellikle 'yapabilirli¤i' iyice azalm›fl olan hanelerdeki kad›nlar, kendilerini bu toplumdaki ailelerin en alt›nda, ya da dilenenlerin biraz üzerinde görmekte idiler. Bu kad›nlar›n baz›lar›na göre, yaln›zca kocas› ölmüfl yafll› kad›nlar, yard›mla yaflayanlar, sokakta yatanlar ya da kiralar›n› bile ödeyemeyen, bir ekmek paras› bulamayanlar, sakatlar, onlardan daha afla¤›da say›labilirlerdi. Ya daha üsttekiler? Toplumsal yaflamdan d›fllanm›fll›k, kentin belirli bir bölgesiyle 215 s›n›rlanan yaflamlar› kad›nlar›n dünyas›n› öylesine daraltm›flt› ki, onlara göre kendilerinden daha iyi bir evde yaflayan ve ara s›ra 'mangal yapan' Bohçac›lar, asgari ücretle yaflayan, ama belli bir güvencesi olanlar, et alabilenler, kocalar› iflçi ya da memur olanlar, kocalar›n›n ifli olanlar, baz› yard›mlar› alabilenler, çocuk say›s› ikiyi geçmeyenler, hepsi daha üstte idiler. Tan›mlad›klar›, onlar›n dünyas›nda yer alan ve durumu biraz daha iyi olan komflular›yd› asl›nda. Daha da üsttekiler, o dünyan›n d›fl›nda bir yerlerde idiler. ‹nsanca bir yaflam›n en temel gereksinimlerinden yoksun olan bu hanelerde kad›nlar sadece o günü kurtarmakla meflguldüler; bir sonraki günün plan› ile ilgili bir kayg›lar› yoktu. Civarda oturan ve kendilerine çok benzeyen komflular› ile çok iç içe olan yaflant›lar›, aralar›nda en yoksul olan› aç b›rakmamaya çal›flmalar› ilk bak›flta paylafl›mc› iliflkilerin oldu¤u izlenimini yaratsa da biraz daha içlerine girdi¤inizde, birbirlerine güven duymad›klar›n›, birbirlerini sürekli flüpheyle izlediklerini ve kendileri hakk›nda dedikodu yap›lmas›ndan çekindiklerini anl›yordunuz. Aralar›nda 'kurumlardan yard›m al›p almamak' paras› olup da bunu saklamak', 'kendini oldu¤undan yoksul göstermek' gibi konular etraf›nda dönen gerilimi oldukça yüksek bir iliflkinin hüküm sürmekte oldu¤u görülmekteydi… ‹çlerinden birinin yard›m almas› sanki yard›m da¤›tan kuruluflun stokunu azalt›p, di¤erlerinin almas›n› engelleyecekmifl gibi kaymakaml›k ya da belediyeden ald›klar› yard›mlar› birbirlerinden saklayarak, yanl›fl hedeflere, yani kendileri gibi olanlara yönelik çat›flma alanlar› üretmekteydiler. Akrabalardan ve yak›n çevredeki insanlardan umudun k›r›lm›fll›¤›, kad›nlar›n dilinde 'buralar› aç olan› aç öldürek diyorlar, 'her birimizin çilesi ayr› ayr›, ben aç, öbürü aç, öbürü de aç, birimiz tok de¤il ki! (Havva, Alt›nda¤) ve, 'Rahatlamak için komflulara derdimi açar›m. Komflular iyidir, vericidir ama dedikoducudur da. Mahallede herkes kendi halinde, birlikte bir fley yapmay›z.' (Sevim, Mamak) gibi sözlerle ifade buldu. 4. Pratik Gereksinimlerle Bafl Etme Biçimleri Fikret fienses (2001), Küreselleflmenin Öteki Yüzü-Yoksulluk adl› kitab›nda çeflitli ülkelerde yoksullukla mücadelede yoksullar›n yaflamlar›n› devam ettirebilmek için sosyal içerikli protesto eylemleri gerçeklefltirmeye ya da hane halk› içinde, topluluk düzeyinde gelifltirdikleri geçim stratejilerine yöneldiklerini belirtiyor. Kriz dönemlerinde daha çok içe dönük aray›fllara do¤ru yönlenme oldu¤unu söyleyen fienses, bu stratejileri mal ve hizmetlerin tüketiminin azalt›lmas› olarak 4 grupta topluyor. 216 1. G›da üretmek, yakacak toplamak gibi geçimlik etkinliklere yönelmek, de¤iflik kaynaklardan kredi ya da yard›mlar almak. 2. Daha ucuz mallara yönelme, ö¤ün say›s›n› azaltma, ev içinde gerekli onar›mlar› erteleme, sosyal amaçl› harcamalar›n azalmas› ve karfl›l›¤›nda g›daya yönlendirilmesi, 3. Baflka yerlere göç etme, hane halk› büyüklü¤ünü ve bileflimini de¤ifltirme, 4. Daha fazla bireyin iflgücüne kat›lmas›, kad›nlar›n ve çocuklar›n iflgücüne kat›lmalar›. Görüfltü¤ümüz kad›nlar aras›nda bir fleyler yapma çabas›nda olanlarda bunlar›n bir k›sm›n›n geçerli oldu¤unu izledik. Kad›nlar daha çok ailenin pratik gereksinimlerini sa¤lamak, bunlar› ucuza ya da hiç para vermeden elde etmek ya da tüketimi düflürmek için çok çeflitli biçimler bulmaktayd›lar. Pratik ihtiyaçlar için baflvurulan yollardan bir k›sm› da gelirin artt›r›lmas›na yönelik çal›flma ve üretime yönelik faaliyetlerdi. - Sa¤l›k: Baflkalar›n›n yeflil kart›n› kullanmak Kiflisel iliflkiler veya televizyon programlar›ndan edinilen bilgi ile ücretsiz doktor kontrolü ve tedavi sa¤lamaya çal›flmak ; baz› kurulufllardan sa¤l›k sorunlar›yla ilgili bilgi almaya çal›flmak Sorunu, belli bir s›n›ra dayanana dek ertelemek, hiçbir fley yapmamak - E¤itim: Çocuklar›n okul giysilerini ve kitaplar›n› baflkalar›n›n yard›m›yla sa¤lamaya çal›flmak Kaymakaml›ktan e¤itim yard›m› almaya çal›flmak Burs veren yerlere baflvuruda bulunmak - Di¤er: Bir yere gitmek gerekti¤inde uzun mesafeleri yürümek Giyim için baflkalar›n›n eskilerini kullanmak, ya da taksitle veren ma¤azalardan veya pazardan her ay bir aile ferdinin ihtiyac›n› gidermek Günlere, geleneksel kutlama ve dü¤ünlere kat›lmamak Komflu ziyaretlerini azaltmak Kad›nlar aras›nda yoksulluk koflullar›nda temel gereksinimleri karfl›lamak üzere gerçeklefltirilen faaliyetleri gözden geçirdi¤imizde s›kl›kla flu kategoriler ile karfl›laflt›k. - Beslenmeye yönelik: Pazardan art›k sebze ve meyveleri toplamak Bayat ekmek almak Evde ekmek yapmak Et almamak veya çok ender 1 milyon liral›k k›yma al›p, birkaç yemekte kullanmak Bakkaldan veresiye almak Yiyecek yard›m› veren kurumlara baflvurmak Baz› ürünleri evde üretmek(tarhana,konserve gibi) - Bar›nma,›s›nma, elektrik,su: Y›k›k evlerden tu¤la ve di¤er malzemeleri toplayarak ev yapmak Yakacak yard›m› veren kurumlara baflvurmak Kaçak elektrik kullanmak Evin kiras›n› geciktirerek ödemek Ödenemeyen kiray› ayni, örne¤in belediyenin verdi¤i yakacak ile ödemek Elektrik ve suyu az kullanmak 217 Görüfltü¤ümüz kad›nlar›n bir bölümü de çeflitli gelir artt›r›c› faaliyetlere yönelmifllerdi. S›kl›kla rastlanan gelir artt›r›c› faaliyetleri flöyle s›ralayabiliriz: - Ev ifllerinde ( temizlik, çocuk bak›m› gibi) sürekli veya ara s›ra çal›flma. Çocuklar› küçük olanlar bu tür bir iflte çal›flamamakta, ancak arada civardaki apartmanlarda merdiven silmekte, ya da okulda cam silme gibi ifller yapmaktayd›lar. - Dantel, el ifli, çorap üretip satma. (Bunu siparifl üzerine belli bir süreklilikte yapan az say›da kad›n kendi aç›s›ndan anlaml› bir gelir elde edebilmekte, di¤erlerinin ise sat›fl› tesadüflere kald›¤› için düzenli bir gelir elde edilmemektedir.) - Hal› y›kama - Pazarda bazlama, gözleme satma - Para karfl›l›¤› fal bakma Bunlar›n ço¤u kiflisel düzeyde giriflimler olup, kad›nlar›n bir araya gelerek gerçeklefltirdikleri, ya da birbirlerine destek olduklar› faaliyetlere 218 rastlanmam›flt›r. (Baz› kad›n kurulufllar›n›n kermeslerinde ya da kad›n projeleri kanal›yla kurulan pazar yerlerinde yap›lan sat›fllar›n d›fl›nda.) Kurumsal Destekler Kad›nlar›n uygulad›klar› bu stratejilerle ailelerinin ayakta kalmas›n› sa¤layabilmeleri için yine de aileden gelen baz› desteklerin önemi var. Önemli bir di¤er nokta da çocuk say›s›n›n az olmas›. Çocuklar›n say›s›n›n 2'yi aflt›¤›, küçük yafllarda olduklar› ve kad›n›n onlar›n bak›m› yönünde bir destek bulamad›¤› koflulda gelir getirici faaliyetlere giriflmesi de zorlafl›yor. Çeflitli nedenlerle gelir getirici faaliyetlere yönelemeyen ya da yönelmeyen kad›nlar da gitgide kurumlar›n yapt›klar› yard›mlar›n mahkumu oluyorlar. Bu yard›mlar›, araflt›rmam›zda flimdilik izleyebildi¤imiz kadar›yla, Büyük fiehir Belediyesi'nin giyecek, yiyecek, yakacak, e¤itim bursu, ülke çap›nda 931 adet olan ve kaymakaml›klarda hizmet veren Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Vak›flar›'n›n g›da, yakacak, nakit para, ulafl›m ve sa¤l›k yard›m› (esas olarak da yeflil kart sahiplerinin ilaç reçetelerinin ödenmesi), SHÇEK kanal›yla yap›lan yard›mlar ve belli dönemlerde yard›msever kifli ve gönüllü kurulufllar›n verdi¤i giyecek, e¤itim ve g›da yard›mlar› olarak s›n›fland›rabiliriz. Onlar› öldürmeyen, ama yaflatmayan bu yard›mlar› sa¤lamak, herkesten çok sa¤lamak özellikle yapabilirli¤ini belli ölçüde yitirmifl olan kad›nlar›n bafll›ca amaçlar› haline geliyor. Belki de flöyle demek daha do¤ru: Yard›mlar› sa¤lamak tek "yapabilirlik" haline geliyor! Yard›mlar›n da¤›t›m›nda yaflanan düzensizlikler, eflitsizlikler, denetim eksiklikleri ço¤u kez kad›nlar aras›nda k›skançl›klara ve gerginliklere yol aç›yor. Yard›mlar›n niteli¤i ve yard›mlar› da¤›tan kurumlar›n özellikleri konusunda bafll› bafl›na bir araflt›rma yap›lmas› gerekiyor, ancak s›n›rl› da olsa buralardaki gözlemlerimizin sonucunda yard›mlar›n toplam miktar›n›n çok büyük olmakla birlikte, birço¤unda iflleyifl mekanizmalar›n›n pek çok öznellik tafl›d›¤›n›, yard›mlar›n yap›lma tarz›n›n insan onurunu k›r›c› oldu¤unu ve yoksullar›n yaflam›nda düzenli ve süreklilik tafl›yan iyilefltirmeleri hedeflemedi¤ini söyleyebiliriz. 2000 y›l› sonu itibar›yla Türkiye nüfusunun yaklafl›k %13-15'inin ve son dört y›lda toplam nüfusun %22-25'inin sosyal Yard›mlaflmay› ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu'ndan yoksulluk yard›m› ald›¤› görülmektedir. Yard›mlar özellikle son dört y›l içinde artm›fl ve 1997-2000 y›llar› aras›nda 219 fondan 388 trilyon lira ülke nüfusunun %22'sine (15 milyon kifli) da¤›t›lm›flt›r (Songül Sallan-Gül, Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›, TODA‹E, 2002 içinde). Türkiye'de son dönemde neo-liberal politikalar›n sonucunda giderek derinleflen yoksullu¤u ve yeni yoksullar›n yaflam koflullar› ile buna yönelik çözümleri ele alan araflt›rmalarda sosyal politikalar üzerinde durulurken yard›m fonlar› da ele al›nm›flt›r. Bu tür bir araflt›rma yürüten Prof. Keyder ve Prof. Bu¤ra 'Yeni Yoksulluk ve De¤iflen Sosyal Politikalar' adl› çal›flmalar›nda neoliberal ideoloji nedeniyle yard›mlar›n asgari geçim deste¤i olarak verilmedi¤ini, bunun sonucunda da sosyal bir hak olarak alg›lanmalar›n›n önlendi¤ini vurgulam›fllar, Türkiye'de açl›k s›n›r›nda olan 1.6 milyon haneye yap›lacak ayl›k 80-100 milyon lira asgari gelir deste¤inin yoksulluk sorununu hafifletebilece¤ini belirtmifllerdir. Bizim burada üzerinde k›saca duraca¤›m›z konu ise yard›mlar›n kad›nlar aç›s›ndan ne anlama geldi¤i ve onlar› nas›l etkiledi¤idir. Yard›m› alan kesimlerde belli al›flkanl›klar yarat›lmakta, ifl olanaklar›n›n da zaten s›n›rl› oldu¤u koflullarda kendi yarat›c›l›klar›n› kullanarak bir fleyler yapmaktansa yard›mlara yönelmek bir tercih haline gelmektedir. Öte yanda, yaflam›n› sürdürebilmek için baflkalar›n›n yapaca¤› yard›ma ba¤›ml› olma da d›fllanma ve acizlik duygular›n› körüklemektedir. Bu yard›mlar için formlar› haz›rlayan, belediyeye ya da kaymakaml›klardaki Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Vakf› birimlerine baflvuranlar›n, kuyruklarda bekleyenlerin ço¤unlu¤u da kad›nlard›r. Kaymakaml›¤›n verdi¤i yard›m› alabilmek için aileden kimsenin sosyal güvencesi olmad›¤›n›n ispatlanmas›, bu nedenle de SSK, Ba¤kur ve Emekli Sand›¤›’ndan onay gerekiyor. Uzun zamand›r Ankara’da yaflad›klar› halde, bulunduklar› mahalleden çok az ç›km›fl ya da eflleriyle birlikte ç›km›fl olan kad›nlar›n bu kurumlar› bulmalar›, kurumlara ulaflabildikleri durumda da ulafl›m masraflar›n› karfl›layabilmeleri oldukça zor görünüyor ve yeflil kart›n ç›kar›lmas› için muhtarl›kta bafllayan bu süreci sona erdirmek, hele okuma yazmalar›n›n olmad›¤›, ya da yetersiz oldu¤u koflullarda, kad›nlar için büyük bir s›k›nt›ya neden oluyor. Öte yanda, kad›nlar›n yard›m alma faaliyetleri, hanede yeniden üretimin gerçekleflmesi, yani kad›n›n geleneksel rolünü bir devam› gibi görüldü¤ü için, bir vak›f çal›flan›n›n da aktard›¤›na göre, erkekler de kahvede oturup kimin kar›s›n›n ne kadar yard›m ald›¤›n› konuflmakta sonra da evde efllerine "onun kar›s› neler alm›fl, sen beceremedin" diye elefltiride bulunma hakk›n› kendilerinde görmektedirler. 220 Bafl etme Biçimleri Toplumsal Rol ile Uyumlu Kad›nlar›n yoksullukla bafl etme yollar›n›n onlar›n yaflam›n yeniden üretilmesi alan›ndaki toplumsal görevleriyle oldukça uyumlu oldu¤unu söyleyebiliriz. Öncelikli ihtiyaçlar› da öyledir, yani esas olarak çocuklar› ve aile için bir fleylere ihtiyaçlar› oldu¤unu belirtmifllerdir. Hatta bizim, "Bu söylediklerin ailen için, peki kendin için ne istiyorsun?" sorumuz bile onlar› flafl›rtmakta, kendileri için ne isteyeceklerine ço¤u kez karar verememekte ve sonuçta yine eve ya da çocuklara yönelik baz› gereksinimlerden söz etmektedirler. Yine de, kendileri için bir fleyler isteyebilen az say›da kad›n›n ilk gözlemlerimize göre e¤itimi görece daha yüksek, daha genç, kentle daha fazla iliflkisi olan ya da Toplum Merkezi'nde baz› e¤itim ve etkinliklere kat›lm›fl kad›nlar olduklar›n› söyleyebiliriz. 5. Stratejik De¤ifliklikleri Destekleyebilecek Koflullar Kad›nlar›n yoksullu¤u aflmak veya durumlar›n›n daha alt düzeye inmesini engellemek için kendi yaflamlar›nda önemli de¤iflikliklere gitmeleri, ki bu esas olarak düzenli biçimde çal›flmakt›r, ancak ailenin gelirinde önemli bir düflüfl yafland›¤›, eflin uzun süre ifl bulamad›¤›, akrabalardan bir deste¤in gelmesinin umudu olmad›¤› ama ço¤u kez çocuklar›n da en az›ndan okul ça¤›na geldikleri durumda olabiliyor. Bu durumda bafllang›çta efllerinin çal›flmas›n› onaylamayan, özellikle evlere iflçili¤e gitmesini istemeyen kocalar da r›za gösterebiliyorlar. Ancak, kad›n›n kendi gelirinin olmas› ve ailenin ihtiyaçlar›n›n bir k›sm›n› sa¤lar hale gelmesinin evdeki konumunu de¤ifltirdi¤ini, kar›-koca rollerinde stratejik de¤iflikliklerin ortaya ç›kt›¤›n› söyleyemeyiz. Kad›ndan evdeki rolüne uygun beklentiler sürerken, kad›n kendisi ço¤u kez bunlar› beklentiye uygun bir biçimde yerine getiremeyecek kadar yorulmakta, yükü büsbütün artmaktad›r. Öte yanda, bir taraftan tan›mad›¤› bir baflka dünyaya ait iliflkiler içinde dünyas› geniflleyip, farkl› beklentiler edinirken, bir taraftan da yak›n çevresinden, komflular›ndan ve ona moral destek verebilecek baz› sosyal iliflkilerden de kopabilmektedir. ‹stihdam›n, özellikle de güvenceli bir ifle sahip olman›n kad›nlara nas›l bir güç ve güven verebilece¤i konusunda baz› tahminler yürütmekle birlikte, bu güvenin aile içi iliflkilere nas›l yans›yabilece¤i konusunda örnek oluflturacak bir durum ile karfl›laflmad›k. Ancak, herhangi bir ifle sahip olmasalar bile bunun kendileri için önemli olaca¤›n› düflünen, Toplum Merkezi'nde ald›klar› baz› e¤itimler sonucunda kendilerine güven duyan, aile içinde eflleri ve çocuklar›yla 221 iletiflimlerinde belli farkl›l›klar yaflad›klar›n› ifade eden genç kad›nlarla karfl›laflt›k. Bunlar›n baz›lar›, kendilerini de¤ifltirmek ve gelifltirmek için bu merkezlerde verilen her tür kursa kat›lmakta, baz›lar› yaflamlar›nda ilk kez sinemaya ve tiyatroya gitmifl olman›n sevincini yaflamakta idiler. Örne¤in, Mamak'tan Fidan, Toplum Merkezi'nde çal›flan sosyal hizmet uzman› için 'O olmasa idi, biz duygular›m›z›n fark›nda olmazd›k, kör kuyuda gibiydik' diyor. Yine bu kad›nlar, art›k bir kuruma gittiklerinde haklar› olan fleyleri talep etmekte daha çok kendilerine güvendiklerini ve kendilerini eskisi kadar hor görmediklerini, aciz hissetmediklerini söylemekte idiler. Kiyop e¤itimi alan Mamak'tan Feride bu durumu flöyle dillendiriyor:' Kiyop'a gittim, kad›n haklar›yla ilgili bizim ne gibi haklar›m›z oldu¤unu hem nas›l yaflamam›z gerekti¤ini, orda ö¤rendim. Daha da beni, yani olgunlaflt›rd›, sakinlefltirdi, eflime karfl› olsun, çocuklar›ma karfl› olsun daha bi özverili olmaya bafllad›m…….Hem yani böyle insanlara güvenme aç›s›ndan hiç kimseye güvenemiyodum art›k herkes bizi hakir buluyo yani ne bileyim doktora gidiyom, çocu¤umu götürüyom, doktor han›m çocu¤un ney deyince unutuyom, konuflam›yom, ellerim aya¤›m titriyo doktorda, hani öyle oluyodum, tutuluyodum. Konuflma fleyim yoktu, yetene¤im yo¤udu bunu da kiyop'a gidince normal onlarda bizim gibi bi insan, onlar›n görevi bu diyerekten flimdik istedi¤im gibi derdimi anlatmaya bafllad›m. Elimden geldi¤i kadar herkese yard›mc› olmaya bafllad›m. Daha benden fleyleri oldu¤unu düflünmeye bafllad›m. Önceden en kötü, en ma¤dur durumda kendimi zannederek kendi kendimi yiyip bitiriyodum, durumlar böyle.' Bu kad›nlar, ileriye yönelik kendi bafllar›na bir fleyler yapabilme umudunu di¤er kad›nlara k›yasla daha fazla tafl›maktayd›lar. Ama henüz bu kadar. Birlikte bir fleyler yapman›n önünü açmam›flt› bu güven, hak aramalar bireyseldi, haklar›n› ö¤renen kad›nlar aras›nda hemflehrilik, akrabal›k ba¤lar›ndan farkl› bir dayan›flma, kad›n olmaya dayal› bir dayan›flman›n, baflka kad›nlarla birlikte hareket ederek yoksulluk ve yoksunluklara karfl› belli stratejiler gelifltirebilmenin yolunu açmam›flt›. Toplum Merkezi'ne gitmeyenlerin bir k›sm› gidenlere biraz flüphe ile bakarken, gidenler de çeflitli nedenlerle orada ne yapt›klar›n› di¤erlerine anlatmaktan çekiniyorlard›. Kad›nlar Toplum Merkezi'nde baz› fleyleri üretmeyi ö¤reniyor, ama çocuklar›na bakacak kimse olmad›¤› (veya bir baflka engelleri oldu¤u için) gidip bunlar› satam›yorlar ama bunu durumu uygun olanlarla paylaflarak yapmay› ak›l bile etmiyor, ya da onlara güvenemiyorlard›. 222 Yine de bunlar bize, kad›n yoksullu¤una karfl› gelifltirilecek program ve projelerde hem yoksul kad›nlar ve yaflad›klar› bölgeler aras›ndaki farkl›l›klar›n göz ard› edilmemesi gerekti¤i, hem de bu programlar›n çok boyutlu olmas›n›n önemi konusunda baz› fikirler verdi. Kad›nlara yeni ifl alanlar›n›n aç›lmas› kendi bafl›na kad›n›n aile içinde yaflad›¤› yoksullu¤un temellerini ortadan kald›rabilir miydi? Kad›nlar›n evin d›fl›nda çal›flmas›n› kolaylaflt›r›c› önlemlerin yan› s›ra, kad›nlar›n evde sözlerini dinlenir hale getirme, kendilerine ve birbirlerine güvenmelerini sa¤lama ve iletiflimi güçlendirme aç›s›ndan da çeflitli e¤itim programlar›na gereksinimleri var. Ama kiflisel gücün toplumsal bir güce dönüflümü için bu da yetmiyor. Kad›nlara kendi ihtiyaçlar›ndan ç›karak, kendi koflullar›na en uygun biçimde baflka kad›nlarla dayan›flma içinde belli örgütlenme deneyimleri içine girmeleri yönünde de destek verilmesi önem tafl›yor. 223 Görüflme yapt›¤›m seks iflçisi kad›nlar›n anlatt›klar›ndan ç›kartt›¤›m ortak noktalar›, biraz genelleyerek sizlerle paylaflmak istiyorum. Görüfltü¤üm kad›nlar ço¤unlukla büyük kentlerin gecekondu bölgelerinden geliyorlard›. YOKSULLUK ve SEKS ‹fiÇ‹LER‹ E¤itim olanaklar›ndan yararlanamam›fllard›. Fügen YILDIRIM Erken yaflta ve zorla, babalar› taraf›ndan bafl göz edilmifl, tabi karfl›l›¤›nda bir bafll›k paras› al›nm›flt›. Büyük ço¤unlu¤u nikahs›z olarak evlendirilmiflti. Seks iflçileriyle ilk kez 1994 y›l›nda tan›flt›m. O y›llarda Milliyet Gazetesi Kim Dergisi için bir yaz› haz›rl›yordum. Seks iflçisi kad›nlarla konufltu¤umda, durumun tahmin etti¤imden çok daha kötü oldu¤unu gördüm. Beni en çok yaflad›klar› fliddetin boyutu etkilemiflti. Buna katlanmaya raz› olmak ya da göze almak! Hangi koflullar alt›nda raz› oluyorlard›? Yaflad›klar› yoksulluk, özel hayatlar›, çocuklar›, eflleri, üvey babalar›-anneleri, kendi çocukluklar›, bu ifle bafllad›ktan sonra edindikleri "dostlar›", onlar› bekleyen tehlikeler, tecavüzler, yaln›zl›klar›, müflterilerle yaflad›klar›... Bütün bunlar› dergi sayfalar›na s›¤d›rmam imkâns›zd›. Ancak bir kitapta gerçeklefltirebilece¤ime o zaman karar verdim. Mahkemelerinin, “fahifleye tecavüz edenlere ceza indirimi” uygulad›¤› bir ülkede yafl›yorduk. Genelevler, yasalarla düzenlenmifl, denetim alt›nda tutulan kurumlar oldu¤u halde orada çal›flanlar adeta görünmezdiler. Sosyal güvenlikleri, insani haklar› yok say›l›yordu. Asl›nda yok say›lan onlard›. Bir yanda “kutsal aile” kurumu, bir yanda efllerini pazarlayan kocalar, öbür tarafta vergi rekortmeni seçilen genelev patronlar›, ortada da seks iflçisi oldu¤u için afla¤›lanan, hor görülen, damgalanan kad›nlar! Kitapla ilgili sistemli çal›flmalara ancak 2000 y›l›nda gazetedeki iflimden istifa ettikten sonra bafllayabildim. Tan›flt›¤›m her kad›n, d›flar›dan ayn› gibi görülen hayatlar›n, ne kadar farkl› oldu¤unu anlat›yordu. Her kad›n›n ayr› ve özel bir tarihi vard›. Ayn› olanlarsa yoksulluk, fliddet, açl›k, sevgi ve ilgiden yoksun geçen çocukluk y›llar›yd›. 224 Mutsuz evliliklerine ra¤men hemen çocuk sahibi olmufllard›. Yetersiz beslenme ve hamilelikte maruz kald›klar› fliddet yüzünden çocuk ölümleri oldukça s›k rastlanan bir durumdu. Büyük bir ço¤unlu¤u kocalar› taraf›ndan çal›flt›r›lmaya zorlanm›fl, genelev patronlar›na sat›lm›fllard›. ‹fl hayat›nda da fliddete maruz kal›yor, borçland›r›ld›klar› için zorla çal›flt›r›l›yorlard›. Bedensel ve ruhsal sa¤l›k sorunlar› olanlar, hiçbir sosyal güvenceleri olmamas›ndan yak›n›yordu. Bir bölümü bu sektörde çal›flmaya bafllad›ktan sonra uyuflturucu kullanmaya yönelmiflti. Aileleriyle yak›n iliflki içinde olma ihtiyac› duyuyor, ama ailelerinin ç›karlar›na uygun davranmad›klar› sürece d›flland›klar›ndan söz ediyorlard›. Bafllang›çta yapt›klar› ifli ailelerinin duymas› korkusunu çok yo¤un yaflad›klar› halde, yaflad›klar› tecrübelerle bu korkunun bofluna oldu¤unu fark ediyorlard›. Örne¤in konufltu¤um kad›nlardan birisi, bu ifli yapt›¤› için kendisini öldürmeye gelen day›s›n›n bir tak›m elbiseye fit oldu¤unu anlatm›flt›. 225 Paraya önem veriyorlard›. Bir kad›n "Bizi kimse sevmez, biz sevgiyi bile parayla sat›n almak zorunday›z" demiflti. Paray› tek güvenceleri olarak görüyorlard›. Önce babalar› taraf›ndan kocalar›na sat›lm›fl, sonra da kocalar› onlar› patronlara pazarlam›flt›. Yani kendi hayatlar›n› kendileri kontrol edemiyorlard›. Gençlik dönemlerinde çok fazla para kazand›klar› halde, geleceklerini güvence alt›na alabilecek yat›r›mlar yapam›yorlard›. Çünkü çok kazand›klar› dönemde yanlar›nda hep onlar›n kazand›¤› paraya el koyan bir erkek oluyordu. K›rkl› yafllardan sonra yeniden çok yoksul günlerine geri dönmeye bafll›yor, yafllar› ilerledikçe daha da yoksullafl›yorlard›. Çünkü müflteriden daha az para al›yor ama çal›flt›klar› ifl yerine yüklü miktarda ödemeler yap›yorlard›. Hemen hemen görüfltü¤üm kad›nlar›n tümü ifl yeri koflullar›ndan memnuniyetsizliklerini ve kendilerine bask› yap›ld›¤›ndan söz ettiler. Gizlilik nedeniyle s›k s›k ev de¤ifltirmek zorunda kal›yorlard›. Kad›nlardan sadece üç tanesi sigortal› çal›fl›yordu. Yaflad›klar› mahallede yapt›klar› iflin bilinmesini, kendileri ya da çocuklar› için büyük bir tehlike olarak görüyorlard›. Bir kad›n, ev sahibinin, yapt›¤› ifli bilmesi halinde kendisini yakmas›ndan korktu¤unu söylemiflti. Seks iflçisi olarak baflka ülkelerden gelen kad›nlar da dahil hemen hepsi, bu ifli çocuklar› için yapt›¤›n› söylüyorlard›. Önemli bir bölümü, borçlar›n› ödedikten sonra bu ifli b›rakmay› arzu ediyor; emekli paras›yla yaflamaya raz› olduklar›n› ifade ediyorlard›. Tüm bunlar, sizlerinde fark edece¤iniz gibi seks iflçilerinin durumunda iki önemli noktan›n alt›n› çiziyor. Birincisi, toplumsal cinsiyet rolleri ve erkek egemen anlay›fl›n kad›na dayatt›klar›, di¤eri ise yoksullu¤un bu dayatmalara nas›l uygun ve meflru bir zemin haz›rlad›¤›. 226 Yani yoksullu¤u; geçinecek bir gelirin olmamas›, açl›k ve yetersiz beslenme, sa¤l›k, e¤itim gibi hizmetlerden yararlanamama, evsizlik, d›fllanmaya maruz kalma, karar verme süreçlerine, sosyal ve kültürel yaflama kat›lamama, hastal›klara ba¤l› ölümlerin artmas› diye tan›mlarsak, seks iflçileri için bu tan›m›n biraz daha geniflletmemiz, fliddet boyutunu ve en temel insan hakk› olan kendi yaflam›n› kontrol hakk›ndan mahrumiyeti da eklememiz gerekiyor. fiimdi insan haklar› ve yoksulluk ba¤lam›nda Türkiye’de seks iflçili¤inin durumuna k›saca göz atal›m. Göstermelik de olsa, hâlâ izinli genelevleri olan, dünyada az say›daki ülkelerden biri de Türkiye. Genelevlerde çal›flanlar düzenli olarak haftada iki kez sa¤l›k kontrolünden geçiriliyor. Ayr›ca genelevlerde çal›flman›n baz› koflullar› var; kad›n olmak, 21 yafl›n› doldurmak, Türk vatandafl› olmak, evli olmamak gibi. Bu tan›m›n d›fl›nda kalan binlerce seks iflçisi kay›ts›z olarak çal›fl›yor. Erkek ve kad›n seks iflçileri, transseksüeller, travestiler, yabanc› uyruklu kad›nlar ve çocuklar, iflte bu kay›ts›z çal›flan ço¤unlu¤u oluflturuyor. Çok daha zor ve riskli olmas›na ra¤men, genelevlere s›n›rl› say›da seks iflçisi kabul edildi¤i için, seks iflçileri illegal olarak çal›flmay› tercih ediyor ya da illegal çal›flmak zorunda kal›yor. Emniyet Genel Müdürlü¤ü’nün 1998’de yapt›¤› “Fuhufl Olaylar›n› De¤erlendirme Çal›flmas›”na göre, Türkiye’de toplam 56 tane genelev ve buralarda çal›flan 2 bin 603 seks iflçisi var. Oysa sadece ‹stanbul’da çal›flan seks iflçisi say›s›n›n 30 bini geçti¤i tahmin ediliyor. Zaten ne genelevler ne de genelev çal›flanlar›na hizmet veren sa¤l›k kurulufllar› bu yükü kald›rabilecek altyap›ya sahip. 30 bin çal›flanl› bir genelev hayal etmek bile imkâns›z! 30 bin kiflinin haftada iki kez sa¤l›k kontrolünden geçmesini de... Yani “Genel Kad›nlar ve Genelevlerin Tabi Olacaklar› Hükümler ve Fuhufl Yüzünden Bulaflan Zührevi Hastal›klarla Mücadele Tüzü¤ü”nün öngördü¤ü hükümlerin hayata geçebilmesi için kay›tl› seks iflçilerinin, belli bir say›da 227 tutulmas› gerekiyor! Art›k seks iflçileri için genelevlerde ifl bulabilmek eskisi kadar kolay de¤il, hatta imkâns›z. Tüzükte, kay›tlarla ilgili bilgilerin gizli kalmas› zorunlu oldu¤u halde seks iflçilerinin çocuklar› subay ve polis olam›yorlar. Bu sektörde say›lar› her gün h›zla artan çocuklar›n durumu ise yetiflkin seks iflçilerine göre çok daha ciddi bir sorun. Savunmas›z olduklar› için, kolayca fiziksel fliddetin, iflkencenin, uluslararas› pazarlaman›n kurban› olabiliyorlar. Cinsel sömürü onlar için çok ciddi bir fliddet flekli. Di¤er taraftan yaflamlar› da tehdit alt›nda. Çocuklarla ilgili gerçek rakamlara, yetiflkin seks iflçilerinde de oldu¤u gibi, ulaflmak mümkün de¤il. Ulafl›labilenler, sadece polis ya da hastane kay›tlar›ndan elde edilebilen resmi rakamlar. Seks iflçileri büyük kentler hariç, genelevlerde ikamet etmek zorundalar. Prof. Dr. Esin Küntay ve Doç. Dr. Güliz Erginsoy’un 1998 y›l›nda yapt›klar›, “Fuhufl Sektöründe Çal›flan K›z Çocuklar›” bafll›kl› araflt›rma “‹stanbul’da 500 kadar küçük yaflta k›z çocu¤unun cinsel sömürüye maruz kald›¤›” n› gösteriyor. Kald› ki bu veride de resmi kay›tlara dayan›yor ve gerçek rakamlar›n çok daha yüksek oldu¤u tahmin ediliyor. Çocuk seks iflçilerin durumu kimi dünya ülkelerindeyse çok daha vahim. Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün 1998 Raporu, 1997 y›l›nda Filipinler’de 75 bin çocu¤un bu sektör içinde yer ald›¤›n› yaz›yor. Yasal düzenlemeler de seks iflçileri için çeflitli dayatma ve engellemeler içeriyor. ‹nsan haklar› ihlalleri ve kamu özgürlüklerinin s›n›rland›r›lmas›n›n gerekçesi ise kamu sa¤l›¤›n›n korunmas›. Bu amaçla seks iflçileri yasalar›n da onaylad›¤› bir biçimde zorunlu muayeneye sevk edilmek üzere hastanelere kapat›labiliyorlar. Seks iflçilerine, zorunlu HIV testi uygulanabiliyor. Nerede çal›flt›klar› belli olsun diye seyahat özgürlükleri k›s›tlanabiliyor. 'Fuhuflu ihtiyat haline getiren kad›nlar', zorunlu kay›t alt›na al›narak çal›flma yer ve biçimleri konusunda dayatma uygulanabiliyor. Bu anlamda çal›flma ve sözleflme özgürlükleri k›s›tlanabilir. Anayasa’n›n zorla çal›flt›rma yasa¤› uygulanmayabilir. 228 Seks iflçileri, sosyal güvenlik haklar›n› da di¤er insanlar gibi kullanamazlar. Genelevlerde sigortal› olmak zorunda olmalar›na karfl›n flimdiye kadar bilinen çok az say›da emekli seks iflçisi var. Seks iflçilerinin çal›flt›klar› evlerde yaflamaya zorlanmalar›, istedikleri zaman seyahat edememeleri ço¤u anne olan seks iflçisi kad›nlar için bir k›s›tlama oldu¤u gibi çocuklar›na karfl›da bir haks›zl›k ve k›s›tlama getiriyor. Dünyaya bakt›¤›m›zda da seks sektörünün her yerde benzer mekanizmalarla iflledi¤ini görüyoruz. Bu sektör; turizmi, otelcilik hizmetlerini, sauna ve masaj salonlar›n›, sa¤l›k kliniklerini, barlar›, ulafl›m hizmetlerini, restoranlar›, içki ve sigara sat›fllar›n› da içine alm›fl, uluslararas› kad›n ve çocuk ticareti a¤lar›n› oluflturmufl durumda. Yani seks iflçilerinin etraf›nda giderek geliflen, güçlü ç›kar gruplar›n›n da içinde yer ald›¤›, organize bir ekonomik yap› var. Kimi ülkelerde seks ticaretinden elde edilen gelir, gayri safi milli has›lan›n içinde önemli bir pay oluflturuyor. Mesela Tayland’da 1995’te seks ticaretinin y›ll›k geliri 27 milyar dolar. Ayn› dönemde Tayland’da sadece kentlerde seks iflçisi olarak çal›flan kad›nlar›n, köylerde yaflayan ailelerine gönderdikleri para, y›lda 300 milyon dolara ulaflm›fl. Bu hükümetlerin kalk›nma programlar›na ay›rd›klar› bütçelerden bile fazla. Seks iflçilerinin durumunu iyilefltirmeye yönelik sivil çal›flmalara gelince, henüz yeterli olmasa da umut verici. Dünyan›n çeflitli ülkelerinde projeler yürüten sivil toplum kurulufllar›n›n baz›lar› do¤rudan seks iflçilerine ve çocuklar›na yöneliyor, baz›lar› seks iflçilerine hizmet veren hastane ve sosyal hizmet kurumlar›na, baz›lar› da iflyeri koflullar›n›n iyilefltirilmesi ya da sivil haklar konusuna öncelik veriyor. Sivil haklar konusuna dikkat çeken projeler, sa¤l›kl› olman›n insan haklar›n›n ayr›lmaz bir parças› oldu¤unu, bunun sadece seks iflçilerinin e¤itimiyle gerçeklefltirilemeyece¤ini söylüyor. Bu nedenle sadece seks iflçileriyle 229 de¤il, ayn› zamanda müflteriler, patronlar, genelev yöneticileri, pezevenkler, polis ve yarg›çlar, sa¤l›k çal›flanlar›, yerel yöneticiler, medya, komflular, aileler ve kiflisel iliflkileri içine almas› gerekti¤inin alt› çiziliyor. Art›k seks iflçilerinin etraf›nda çok büyük bir sektör olufltu¤unun, milyonlarca kiflinin de bu yolla para kazand›¤›n›n fark›nda olarak. Dünyan›n hiçbir ülkesinde seks iflçileriyle ilgili aç›k ve etkili bir kamu politikas› ya da program›n›n olmamas› düflündürücü. Var olan düzenlemelerin, iyilefltirme gayretlerinin de etkisiz oldu¤u ortada. Baz› ülkeler, art›k bu yöntemlerle “cinsel yolla bulaflan hastal›klar”›n önlenemeyece¤ini, seks iflçili¤inin denetlenemez bir alan oldu¤unu fark ettikleri için izinli genelevleri kald›rm›fllar. Sonuç olarak; seks iflçili¤inin belki de en önemli sebebi yoksulluk. Yoksullu¤un ilk ve en k›r›lgan ma¤durlar› ise kad›nlar ve genç k›zlar. Yoksulluk artt›kça seks iflçilerinin say›s› da artmaya devam edecek!.. Yoksulluk, sokaklarda yaflayan çocuklar›n say›s›n› da artt›racak. Bu da seks sektörüne yeni çocuk kurbanlar vermek anlam›na geliyor. Yoksulluk, cinsler aras› eflitsizli¤i do¤rudan etkilemese bile var olan eflitsizli¤i daha da derinlefltiriyor. Ailelerden bafllayarak toplumdaki katmanlarda ilk kurban edilenler, bir anlamda gözden ç›kar›lanlarsa kad›nlar oluyor. 230 231 2. AMAÇLAR 2.1 Yoksullu¤un özkaynaklara dayal› bir ulusal sosyal kalk›nma modeli oluflturularak azalt›lmas›. B‹R ULUSAL SOSYAL KALKINMA MODEL‹ ÖNER‹S‹ ANADOLU BAHÇES‹ PROJES‹ 2.2 Kamu bütçesine ek yük getirmeden var olan olanaklar›n kullan›m› ve kamu güvencesiyle bir sivil üretim ve istihdam alan›n›n oluflturulmas›.Bir örgüt ve iflleyifl modeli gerçeklefltirilip iki y›l içinde kamunun projeden çekilmesi. Güven TUNÇ 2.3 Kad›nlara el, ev ve bahçe ürünlerini piyasaya sunma olanaklar› tan›narak bir kalk›nma dinami¤i oluflturmalar›na ortam sa¤lanmas›. 2.4 Proje sürecinde kamu, sivil toplum örgütleri ve kad›nlar aras›nda oluflan dayan›flman›n bu program›n›n da teflviki ile toplumsallaflmas›na olanak sa¤lanmas›. Bu durumun da bireyin kap›ld›¤› umutsuzluk, yaln›zl›k gibi olumsuz duygular› silmesi. 1. MEVCUT DURUM VE GEREKÇE 1.1 Gelir da¤›l›m› dengesizli¤i gibi çok önemli bir sorunu yaflayan Türkiye' de fiubat 2001 ekonomik krizinin de olmas›yla, gerçek ve görece yoksullu¤un h›zla yay›lmas›. 1.2 Ülkemizde; özelde ekonomik kriz dönemlerinin olumsuz etkilerinin giderilmesi, genelde yoksullu¤un azalt›lmas›na yönelik olarak "Sosyal Yard›m" d›fl›nda ulusal bir program›n bulunmamas›. 1.3 Göç ve kentleflme nedeniyle geleneksel yard›mlaflma ve dayan›flma a¤›n›n zay›flamas›, yeni, kentsel ve sivil bir toplumsal dayan›flma a¤› oluflturulamamas›yla yoksullu¤un etkilerinin vurucu hale gelmesi. Bu durumun bireyleri yaln›zl›¤a, umutsuzlu¤a ve çaresizli¤e sürüklemesi. 1.4 Yoksullukla mücadelede en önemli aktörler olan kad›nlar›n; kamusal alanlardan uzak tutuluyor olmas›, e¤itim oranlar›n›n düflüklü¤ü, s›k ve sa¤l›ks›z do¤umlarla ev içlerine ba¤›ml›laflmalar› gibi nedenlerle bir toplumsal dinamik yaratmalar›n›n olanakl› olmamas›. 1.5 Kriz nedeniyle, kamu bütçesinin, yoksullu¤un azalt›lmas›na yönelik yat›r›mlara olanak verememesi. 231 3. HEDEFLER 3.1 Yoksullu¤un yayg›n gözlemlendi¤i illerden ve metropollerden bafllamak üzere kad›nlar›n ev ve el ürünlerini piyasaya sunabilecekleri pazarlar (Anadolu Bahçeleri), oluflturulmas›. 3.2 Anadolu Bahçelerinin, il hatta ülke olanaklar›yla s›n›rland›r›lmamas› için, sat›fllar›n internet ortam›nda da sürdürülebilmesi amac›yla bir web sitesinin oluflturulmas›. 3.3 Bir ulusal televizyon kanal›nda haftada bir saat yap›lan programla projenin; ● Toplumsal kabulünün ve kat›l›m›n sa¤lanmas› ● Sürece ivme ve etkinlik kazand›rmas› ● Dayan›flmay› teflvik etmesi 3.4 Devlet Bakanl›¤› sorumlulu¤u ve güvencesinin; özellikle k›rsal kesimdeki kad›nlar›n ev d›fl›nda çal›flmas›na meflruiyet kazand›rmas›. 232 3.5 Kad›nlar›n gelirlerinin büyük oranda aile refah›na yönelik harcan›yor olmas›ndan hareketle çocuklar›n korunmas›. ● Televizyon programlar›n›n izlenmesi ve de¤erlendirilmesi ● El ve ev ürünleri yar›flmalar› düzenlenmesi 3.6 Kad›nlar›n, proje çerçevesinde kamusal yaflama kat›larak gelir elde etmelerinin; ● Proje sürecini de¤erlendiren genel raporlar oluflturulmas› ● Aile içi fliddeti kendili¤inden azaltmas›. ● Aile planlamas› yöntemlerinin kendili¤inden kullan›lmaya bafllanmas›. ● Kad›n›n okuma-yazma ve hesap ö¤renme çabalar›n›n çevresince de desteklenmesi. ● ● Olanaklar› nedeniyle birbirine destek verebilecek iller aras› iletiflim kurulmas›n›n sa¤lanmas› için bilgi havuzu oluflturulmas› ● Ayda bir rutin toplan›larak projeye yön verilmesi. 4.2 ‹L KOORD‹NASYON B‹R‹M‹ ‹l Sosyal Hizmet Müdürü, Belediye Baflkan Yard›mc›s›, TV Yerel Temsilcisi, Kad›n Temsilcisinden oluflan koordinasyon biriminin kurulmas› ● Ve ba¤›ml›l›¤›n›n azalmas›. 3.7 Anadolu Bahçelerinin; katk› maddesiz ev ve bahçe ürünleri ile el eme¤i ürünler çerçevesinde, üretici ve tüketici kad›nlar ile bu pazar› sanal ortama tafl›yan kad›nlar, sivil toplum kurulufllar› aras›nda bir iletiflim, birbirini tan›ma ve anlama ortam› sa¤layarak dayan›flma merkezlerine dönüflmesi. ● 4.2.1 ‹l Koordinasyon Biriminin Görevleri ● 4. ÖRGÜTLENME VE ‹fiLEY‹fi Sekreteryan›n il sosyal hizmetler müdürlü¤ünce yap›lmas›. Projenin uygulanmas› ve izlenmesi Yerel bazda çözülemeyen aksakl›klar ile uygulama baflar›lar›n›n ayda bir raporlaflt›r›larak merkez koordinasyon birimine gönderilmesi ● 4.1 MERKEZ KOORD‹NASYON B‹R‹M‹ Devlet Bakan›na ba¤l› "Koordinasyon Birimi" oluflturulmas›· Koordinasyon Biriminin; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdür Yard›mc›s› ile TV temsilcisinden oluflmas› ● Koordinasyon Birimi Sekreteryas›n›n, 1 SHÇEK görevlisi, 1 TV görevlisi, 1 bilgisayarc› (SHÇEK' den) oluflmas› ● 15 günde bir toplan›larak projenin de¤erlendirilmesi ● Ba¤l› ilçe ve köylerde proje uygulamas› var ise izlenmesi. 4.3 ‹LÇE KOORD‹NASYON B‹R‹M‹ ● 4.1.1 Merkez Koordinasyon Biriminin Görevleri ● Projeye haz›rl›k (iller baz›nda giriflim, il olanaklar›n›n de¤erlendirilmesi, öncelikli illerin seçilmesi vb.) ● TV' de yay›nlanacak program›n genel çerçevesinin ilkelerinin belirlenmesi ● Projelerin izlenmesi, il ve ilçe raporlar›n›n de¤erlendirilmesi ● Yerel bazda çözülemeyen t›kan›kl›klar›n afl›lmas› için illere destek verilmesi Baflar›l› örneklerden hareketle "örnek uygulama" raporlar› haz›rlay›p illere göndererek, uygulamaya rehberlik edilmesi ● 233 ‹l sosyal hizmetler müdürlü¤ü görevlisi veya varsa ilçe sosyal hizmet müdürü, belediye görevlisi, kad›n temsilcisinden oluflan ilçe koordinasyon biriminin kurulmas› ● ● Sekreteryan›n sosyal hizmet birimi taraf›ndan yap›lmas› 4.3.1 ‹lçe Koordinasyon Biriminin Görevleri; ● Projenin uygulanmas› ve izlenmesi Uygulama raporlar›n›n oluflturularak ayda bir kez merkez koordinasyon birimine gönderilmesi ● 234 ● ‹l Koordinasyon Birimi 15 günde bir toplan›larak uygulaman›n de¤erlendirilmesi. (‹l Sosyal Hizmet Müdürü + Belediye Baflkan Yard›mc›s› + TV Yerel Temsilcisi + Kad›n Temsilcisi) 4.4 KÖY B‹R‹M‹ Muhtar, ö¤retmen ve kad›n temsilcisinden bir birim oluflturulmas›. ‹lçe Koordinasyon Birimi 4.4.1 Köy Biriminin Görevleri (Sosyal Hizmet Görevlisi + Belediye Görevlisi + Kad›n Temsilcisi) ● Projenin uygulanmas›. Uygulama raporlar› oluflturup merkez koordinasyon birimine gönderilmesi. Köy Birimi ● 5. SORUMLU KURULUfiLAR KURULUfiLAR ‹LE ‹fiB‹RL‹⁄‹ YAPILACAK (Muhtar+Ö¤retmen) 7. UYGULAMA KAPSAMI 7.1 Projede iki y›l içinde tüm illeri kapsamay› hedeflemekle birlikte 5.1 Sorumlu Kurulufllar ● Devlet Bakanl›¤› (SHÇEK' den sorumlu) ● Televizyon Kanal› (..........) (TRT,Kanal D, NTV, CNN, ATV) ● ‹flbirli¤i Yap›lacak Kurulufllar ● Belediyeler ● ‹l Turizm Müdürlükleri ● ‹l Kültür Müdürlükleri ● ‹l Sa¤l›k Müdürlükleri ● ‹l Milli E¤itim Müdürlükleri ● Gönüllü dernek ve bireyler ● Metropol iller; Ankara, ‹stanbul, ‹zmir ● Göç alan iller; Adana, Antalya, Ayd›n, Bal›kesir, Bursa, ‹çel Kendi k›rsal›nda göç alan iller; Ad›yaman, Batman, Hakkari, Siirt, fianl›urfa, fi›rnak ● Çocuk eme¤inin pazarland›¤› il ve ilçeler; Çarflamba, Bafra, Sinop, Samsun ● Deprem yaflam›fl il ve ilçeler; Adapazar›, Kocaeli, Bolu, Düzce, Gölcük gibi yerleflim merkezlerine öncelik verilmesi. ● 7.2 Projenin, sosyal kalk›nmay›; bir yandan yoksulluktan en olumsuz etkilenen gruplardan olup, di¤er yandan yoksullu¤un azalt›lmas›nda en önemli güç olan kad›nlardan hareketle gerçeklefltirmeyi hedeflemesi. 6. ÖRGÜT fiEMASI 8. UYGULAMA Devlet Bakanl›¤› 8.1 PAZAR BÖLÜMÜ Merkez Koordinasyon Birimi 8.1.1 "Anadolu Bahçesi" adl› pazarlar›n; 235 236 ● Al›flverifl hareketlili¤inin yüksek oldu¤u semtlerde ● Kent merkezlerinde ● Ziyaretçisi çok olan tarihi ve kültürel yap›lar›n çevresinde ● Turistlerin yo¤un ilgisi olan mahallerde ● Park veya piknik yerlerinde aç›lmas›. ● "Anadolu Bahçesi" yaln›zca; ● Do¤al ● Katk› maddesiz ● Sa¤l›kl› ● 8.1.5 Anadolu Bahçeleri denetiminin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, belediye ve TV görevlisinin birlikte gerçeklefltirmesi (Sa¤l›k,kalite, koflullara uygunluk) 8.1.6 Turistik yap›lar› olmayan, tarihi ve kültürel yap›lar› az ya da tan›nmam›fl olan, genelde vatandafllar›n›n TED'i düflük olan ve bu nedenlerle pazar› zay›f olan illerden bafllamak üzere Anadolu Bahçelerinin sanal pazara tafl›nmas›. ● Ev ürünleri ( pestil, pekmez, kuru meyve, kuru sebze, reçel, turflu, tarhana, eriflte, baharat, ya¤, flarap, sabun, ekmek) El ürünleri (kilim, has›r, hal›, battaniye, dantel, kumafl, toprak, bak›r, gümüfl iflleri vb.) ve organik tar›mla yap›lm›fl bahçe ürünleri gibi Anadolu'yu yans›tan ürünlerin sat›fla sunulmas› ● Ev ürünlerinin; içerdi¤i maddeler, nas›l üretildi¤i, son kullanma tarihi, baharatlar›n nelere iyi geldi¤i gibi bilgileri içeren yaz›l› paketlerle sat›lmas›. ● 8.1.3 Anadolu Bahçelerinde ; ● 18 yafl›n› doldurmufl ● Sosyal güvenlik kurumlar›ndan yararlanamayan Kat›l›mc› kad›nlara foto¤rafl› kimlik kart› verilmesi ‹ldeki gönüllü internet ba¤lant›l› bilgisayar sahipleri ve internet kafelerin kat›l›m› ile lise mezunu genç k›zlar›n e¤itilerek pazar›n il ve ülke s›n›rlar›n›n d›fl›na tafl›nmas›. 8.2 TELEV‹ZYON PROGRAMI BÖLÜMÜ Anadolu Bahçelerinin amaçlar›n›n, kad›nlara, çocuklara, ailelere ve topluma neler kazand›raca¤›n›n, nas›l oluflturulup, nas›l izlenece¤inin Devlet Bakan› ve Kanal.... yetkililerince duyurulmas›, toplumsal dayan›flmaya olan ihtiyac›n anlat›lmas› ● Haz›rl›k çal›flmalar›n›n, pazarlar›n aç›l›fllar›n›n, iflleyifllerinin, gönüllü kat›l›mlar›n gösterilmesi. ● Pazarlardaki geliflmelerle birlikte; afl›lama, çocuk sa¤l›¤›, aile planlamas›, resmi nikah, nüfus cüzdan›, ev ekonomisi, maliyet, tasarruf, kar-zarar hesab›, banka ifllemleri vb. konular›n tart›fl›lmas› ● Herhangi bir iflte çal›flmayan kad›n ve genç k›zlar›n kendi ürünleri ile sat›fl yapmas› ● Proje baflvurular›n›n kabulü ile incelenerek de¤erlendirilmesinin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu uzmanlar›nca yap›lmas›. ● ● Projeye kat›lan kad›nlar›n tan›kl›klar›, bireysel ve grupsal geliflimleri, gönüllü kat›l›mlar›n ve örnek uygulamalar›n›n gösterilmesi 9. SÜRE 8.1.3 deki koflullar›n yan›s›ra kad›nlarda; sosyal yard›m için baflvuru, özürlülük, çocuklar için KMÇ baflvurusu, çocuklar›n okul iliflkisi, sokak iliflkisi, ihmal belirtilerinin öncelik sa¤layabilmesi Kad›nlarda; yeni bir beceri gelifltirmek yerine en iyi yapt›¤› ifl veya piyasaya sunabilece¤i en iyi ürünle pazarda yerini almas›na dikkat edilmesi ● 16 Temmuz - 30 Temmuz 2001 haz›rl›k ve görüflmeler (Bakanl›k, TV, Belediyeler) ● 30 Temmuz - 15 A¤ustos 2001 Televizyonda Anadolu Bahçeleri duyurular› ● 15 A¤ustos - 30 A¤ustos 2001 ‹lk pazar›n aç›lmas› ● 237 238 30 A¤ustos - 15 Kas›m 2001 Olanaklar› dar, k›fl flartlar› a¤›r olan illerin internet sitelerinin aç›lmas› ● 15 Kas›m 2001 - 15 Nisan 2002 Projedeki tüm il ve ilçelerde pazarlar›n aç›lmas› ve web sitelerinin tamamlanmas› ● Tarihlerde sapma olabilir. 10. F‹NANSMAN Baflvuru formlar›n›n, sosyal inceleme ve raporlar›n›n oluflumunun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu taraf›ndan karfl›lanmas›. Form ve yaz›m ücretlerinin kurumca, istenirse gönüllülerce karfl›lanmas›, ● ● Kat›l›mc› kad›nlar›n foto¤rafl› kimlik kart› ücretleri kat›l›mc›lar veya belediyeler ve gönüllülerce karfl›lanmas›, Web tasar›mlar›n›n televizyon arac›l›¤›yla merkezden gönüllülerce gerçeklefltirilmesi, ● ‹l ve ‹lçe gönüllülerince internet kullan›m›n›n sa¤lanmas› ve genç k›zlar›n e¤itimi, ● Üretici kad›nlar›n ilk ürünleri ve paketleme için gereken maliyetin gönüllülerin ve gönüllü kurulufllar›n geri dönüflümü kredisiyle sa¤lanmas›. 239 imzalayan üye ülkelerin bu sözleflme maddelerine uygun yasal ve idari tedbirleri almas›n› zorunlu k›lmaktad›r. TOPLUMSAL C‹NS‹YET ve YOKSULLUK: YOKSULLU⁄UN VARLI⁄ININ ve DÜZEY‹N‹N TOPLUMSAL C‹NS‹YET BOYUTUNUN ÖLÇÜLMES‹ ‹Ç‹N VER‹ GEREKS‹N‹M‹ Gülfer D‹KBAYIR Dördüncü Dünya Kad›n Konferans›'nda gerçeklefltirilmesine karar verilen yükümlülüklerden biri yoksullu¤un sona erdirilmesidir. Ayn› amaç Sosyal Kalk›nma için Dünya Zirvesi'nde de vurgulanm›flt›r. Bu amac›n gerçekleflmesi, ekonomik büyümenin yan›s›ra cinsiyet eflitli¤i de dahil olmak üzere sosyal hedeflerin de gerçeklefltirilmesini gerekli k›lar. Geleneksel bak›fltan farkl› bir bak›flla elde edilecek analitik yöntemlere gereksinim bulunmaktad›r. Bu yolla kad›n ile erke¤in yaflam›n de¤iflik alanlar›ndaki farkl›l›klar›n›n alg›lanmas› sa¤lanabilir. Sosyo-ekonomik haklar›n kullan›lma düzeyi, da¤›l›m ve yoksulluk konular›nda kiflilerin göreli durumlar›n›n de¤erlendirilmesinde yard›mc› olur. 1. Sosyo-ekonomik haklar›n uygulanmas› 2.1. Sosyo-ekonomik haklar aç›s›ndan yasa-uygulama fark› Sosyo-ekonomik haklar, baflta Birleflmifl Milletlerin ve di¤er uluslararas› kurulufllar›n oluflturdu¤u sözleflmelerde(‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi, Avrupa Sosyal fiart›, Çocuk Haklar› Sözleflmesi, Kad›na Karfl› Her Türlü Ayr›mc›l›¤›n Önlenmesi Sözleflmesi vb.) yer almakta ve bu sözleflmeleri 240 Bu sözleflmeleri imzalayan ülkeler, belirtilen amaçlar›n gerçekleflebilmesi için gerekli tüm yasal ve idari ad›mlar› atmakla yükümlüdür. öngördü¤ü yasal de¤ifliklikleri, ulusal yasalar›nda genellikle yapt›klar› gözlenmektedir. Üye ülkelerin, yaln›zca sözleflmeye ayk›r› ulusal yasa maddelerini de¤ifltirdikleri, haklar›n kullan›m›n› sa¤layacak, hukuk sistemi içinde bir köklü de¤ifliklik yapmamalar› hukuksal bir sorundur. Üye ülkelerin ço¤unda haklar›n kullan›m›na iliflkin hedeflere ulaflma konusunda yasal sistemin bütününde radikal de¤iflikliklere rastlanmamaktad›r. Bunun da ötesinde as›l sorun olan hak kullan›m› aç›s›ndan yasa-uygulama aras›ndaki farkt›r. Yasalarda, sosyo-ekonomik haklar›n kullan›m› anlam›nda insanlara tan›nan eflitlik1 hipotetik bir eflitliktir. Bu hipotetik eflitli¤in hak kullan›m›na dönüflmesi toplumsal sistemin bütünü ilgilendirmektedir. Köklü yasal de¤ifliklikle birlikte idari tedbirlerin, sosyo-ekonomik ve kurumsal reformlar›n gerçeklefltirilmesi gerektirmektedir. Eflitlik hedefine ulafl›lmas›n› geciktiren yap›sal engeller bulunmaktad›r. Sosyo ekonomik haklar›n kullan›m› aç›s›ndan eflitsizlik, kad›n ve erkek aras›nda daha belirgin bir biçimde gözlenmektedir. Kad›nlar›n haklar›n› kullanmas›, onlar›n sosyal ve ekonomik yaflamlar›nda idari ve yasal düzenlemeler yap›lmas›ndan çok kad›nlar›n özel alandaki yaflant›lar› ile ilgilidir. Ev içi ifllerin paylafl›m›ndaki eflitlik derecesi, aile içi karar alma sürecinde paylafl›m›n varl›¤› ve düzeyi kamusal alanda kad›n ve erke¤in göreli pozisyonlar›n› da belirler. Kültürel de¤erler çok a¤›r de¤iflir. Kad›n›n insan haklar› konusunda ciddi eksiklikler tafl›yan kültürel yap›n›n de¤iflmesi konusunda ilk ad›m sosyoekonomik dönüflüm yoluyla gerçeklefltirilmifl olur. 1 1982 y›l›n›n sonunda yürürlü¤e konulan Türkiye Cumhuriyeti Anayasas›'n›n 10. Maddesine göre herkes, dil, ›rk, renk, cinsiyet, siyasi düflünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ay›r›m gözetilmeksizin kanun önünde eflittir. Hiçbir kifliye, aileye, zümreye veya s›n›fa imtiyaz tan›namaz. Devlet organlar› ve idare makamlar› bütün ifllemlerinde kanun önünde eflitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundad›rlar. 241 2.2. Türkiye’de sosyo-ekonomik haklar› cinsiyetlerin kullan›m› aç›s›ndan yasa-uygulama fark› 2.4. Geleneksel araflt›rma yöntemlerinin nesnelli¤i ve kavramlaflt›rma sorunlar› Türkiye’de 1923 y›l›nda Cumhuriyet’in kurulmas›n›n hemen ard›ndan, kad›nlar yasal düzeyde temel sosyal ve ekonomik haklar›na kavuflmufltur ve temel e¤itim k›z ve erkek çocuklar› için zorunlu hale getirilmifltir. Buna ra¤men 1990’larda kad›nlar›n yaklafl›k dörtte biri (%25) okur-yazar de¤ildir, erkeklerde bu oran yaklafl›k % 5’e düflmektedir. 1994 verilerine göre 6-14 yafl grubunda bulunan 1.5 milyon çocuktan, k›z çocuklar›n›n yaklafl›k % 16’s›, erkek çocuklar›n›n % 10’u okula ya kay›t yapt›rmam›flt›r ya da terk durumundad›r. K›z çocuklar›n›n bafll›ca okula gitmeme nedeni, ailenin göndermemesi ve k›z çocu¤unun ev ifllerinde/çocuk bak›m›nda aileye yard›mc› olmas›d›r (%31.2). Erkek çocuklar›n›n ise bafll›ca okula gitmeme nedeni okula ilgi duymamad›r (%29.1). Toplumsal olaylar›n ve olgular›n, geleneksel araflt›rma yöntemleriyle bir bütün olarak ne denli kavrand›¤› ve nesnel(objektif) olarak ne ölçüde betimlendi¤i özellikle 1970’lerden sonra yo¤un olarak sorgulanmaya bafllam›flt›r. Bilimsel araflt›rma yöntemlerinde geleneksel olarak iki e¤ilim gözlenmektedir: Rasyonalizm (ak›lc›l›k) ve Amprizm(uygulay›mc›l›k). Rasyonalizm saf(pure) nedene ya da mant›¤a dayan›rken, amprizm do¤al ve toplumsal dünyan›n do¤rudan gözlemlenmesi, kay›t edilmesi ya da izlenmesi sürecine dayanmaktad›r (Nielsen 1990). Türkiye’de kad›nlar 1934 y›l›nda temel siyasi haklardan olan seçme ve seçilme hakk›na kavuflmufltur. Son parlamentoda 11 kad›n milletvekili görev yapm›flt›r. Kad›nlar›n seçme hakk›n› da tek bafl›na kulland›¤› tart›flmal›d›r Seçimlerde oy verilecek parti, siyasi partiye ya da sivil toplum örgütlerine üye olma konular›nda kad›nlar›n özgür iradelerinin kendini göstermedi¤i ortaya konulmufltur. (Ilkkaracan and Ilkkaracan, 1998). Araflt›rma, her üç eylem için karar verilmesi aflamas›nda kad›nlar›n efllerinin fikirlerinin öne ç›kt›¤›n› göstermifltir. Erkeklerin eflleri ad›na karar verme oran› Do¤u Anadolu Bölgesi'nde her üç eylem için de % 60'› geçmektedir. 2.3. Sosyo-ekonomik haklar›n kullan›m›n›n izlenmesi ve yasa-uygulama fark›n›n ortaya ç›kar›lmas› Günümüzde herhangi bir ülkede, sosyo-ekonomik hakk›n bireyler taraf›ndan kullan›l›p kullan›lmad›¤›, ‘nesnel’ olarak varolan araflt›rma ve kay›t verilerinden oluflturulan istatistiki bilgiler ve göstergelerle izlenebilmektedir. ‹statistiki bilgilerin ve göstergelerin nesnelli¤i, dayand›klar› verilerin nesnelli¤i ile ba¤lant›l›d›r ve nesnel veri günümüzün en çok tartfl›lan konular›ndan biridir. Di¤er taraftan yasalarla tan›nan haklar›n kullan›m›n› engelleyen uygulamadaki engeller ve sorunlar, varolan araflt›rmalar›n, temel araflt›rma konular›ndan biri de¤ildir. Hak ve araflt›rma-istatistik-gösterge iliflkisi konusunda sa¤l›kl› bir sonuca varmak için bu ba¤lamdaki tart›flmalar› gözden geçirmekte yarar vard›r. 242 Kad›nlar›n ve erkeklerin farkl› deneyimleri farkl› ancak eflit ölçüde güvenilir veri kaynaklar› oluflturmaktad›r. Harding (1987) sosyal bilimlerin geleneksel olarak problemlerin analizinde bask›n grubun yani beyaz, bat›l›, orta s›n›f erke¤in deneyimlerden yararlan›ld›¤›n› ifade etmifltir. Ona göre, bu yap›l›rken aç›klanmas› gereken kad›n deneyimleri gözden kaçmaktad›r. Caplan (1988) erkek öznelli¤inin nesnellik olarak sunuldu¤unu savunmaktad›r. Harding (1995) tarafs›zl›¤›n nesnelli¤in gerçekleflmesinin aleyhine çal›flt›¤›n› ve tüm sosyal de¤er ve ç›karlardan ar›nman›n ne mümkün ne de amaç oldu¤unu ileri sürer. Sosyal bilimlerde toplumsal cinsiyet bilinci sorunlar›n saptanmas›nda kad›nlar›n da deneyimlerinin kullan›lmas›n› gerekli k›lar. Harding (1995) toplumsal cinsiyet bilinciyle bak›ld›¤› takdirde ekonomi biliminin temel kavram ve analiz yöntemlerinin pek çok erkek merkezli de¤er ve ç›karlar ile flekillendirildi¤ini savunur. Ekonomi teorisinin daha kapsaml› ve gerçekçi biçimde yeniden yap›land›r›lmas› için daha kapsaml› ve gerçekçi farkl› cinsiyet de¤erlerinin, ç›karlar›n›n, rollerini ve kad›nlar›n ev içi emeklerinin gözönünde bulundurulmas› gereklidir. 3. Geleneksel hanehalk› anketlerinin yetersizli¤i Neoklasik ekonomistlerin büyük ço¤unlu¤u Gary S. Becker taraf›ndan gelifltirilen ve hanehalk› düzeyindeki olaylar›n izlenmesi için bireyin incelenmesini öngören yöntemi benimsemifllerdir. Bu geleneksel yöntemde 243 hanehalk› reisi analiz yap›l›rken birim olarak ele al›n›r ve aile içi kaynak bölüflümü analiz d›fl›nda tutulur. Bunun yan›s›ra hanehalk›ndaki bireylerin davran›fllar›n› flekillendiren sosyal, yap›sal, kültürel etkenler ço¤u kez gözard› edilir (Phipps, 1995). Hanehalk› karar alma konusunda Becker modelinin kullan›m›, aile bireyleri geliri her zaman eflit olarak paylaflmayacaklar› ya da harcamalardan eflit yararlanamayacaklar› için sorgulanmaktad›r. Ayn› hanede bulunan fertlerin refah düzeylerinin farkl› olmas› s›kça karfl›lafl›lan bir durumdur (MacDonald, 1988). Kad›n yoksullu¤unun ölçülmesi konusunda en s›k karfl›lafl›lan yaklafl›m hanehalk› reisi kad›n olan ve erkek olan hanelerin gelir ve tüketim yoluyla ölçülen yoksulluk oranlar›n›n karfl›laflt›r›lmas›d›r. Fakat bu yöntemin 2 önemli eksikli¤i bulunmaktad›r. Öncelikle “hanehalk› reisi kad›n olan haneler” homojen birey gruplar›na iflaret etmez. Bu grubun içinde hiçbir sosyal güvenceye sahip olmayan boflanm›fl ya da efli ölmüfl kad›nlar da, yurtd›fl›nda çal›flan eflleri yoluyla yeterli mali kayna¤a sahip kad›nlar da yer al›r. ‹kinci olarak bu yaklafl›m kaynaklar›n kullan›m› konusunda cinsiyet eflitsizli¤inden kaynaklanan kad›n yoksullu¤unu ortaya koymakta baflar›s›z olur (Ça¤atay, 1998). Fukuda- Parr (1999) geleneksel yoksulluk ölçütlerinin hanehalk›n› araflt›rma birimi olarak kabul ederek sadece gelire odakland›¤›n› belirtir ve “yoksul” fertlerin belirlenebilmesi için kat›l›mc› k›rsal de¤erlendirme çal›flmalar›n›n hanehalk› gelir ve tüketim harcamalar› anketlerinden üstünlü¤üne iflaret eder. Litchfield (1999), eflitsizlik, yoksulluk ve refah kelimelerinin üç farkl› kavrama iflaret etti¤ini belirtmekle birlikte bu kavramlar›n birbiriyle yak›ndan ilgili olduklar›n› ve bileflik ölçütlerin gelifltirilmesinde birlikte kullan›lmalar›n›n gereklili¤ini savunmufltur. Kaynaklar›n hane düzeyinde paylafl›m› ve hane içindeki eflitsizlik konular›nda yap›lan araflt›rmalar giderek artmaktad›r. Purkayastha (1999), hane içi kaynak da¤›l›m›na verilen önemin nedeninin bu da¤›l›m›n kad›nlar aleyhine olmas› kayg›s›ndan çok ekonomik kalk›nma için bu eflitsizli¤in ortadan kald›r›lmas› gereklili¤i ile aç›klanabilece¤ini belirtmifltir. Ücretli çal›flmay› ücretsiz çal›flmadan ve her iki tür iflin yap›lmas› için gereken zaman› birbirinden ay›rmak için bir ölçüte gereksinim vard›r. Sonucunda bir 244 ödeme olsun ya da olmas›n farkl› ifller için kullan›lan zaman›n yoksulluk araflt›rmalar›nda kullan›lmas›, refah aray›fl›nda zaman en önemli varl›klardan birini oluflturdu¤u için, gereklidir. Bireylerin sa¤l›k durumlar› ve sa¤l›k sigortalar›n› hangi yolla elde ettikleri de yoksulluk çal›flmalar›nda kapsanmal›d›r. Sa¤l›k sigortas›n›n kullan›m› konusunda da kad›n ve erkek aras›nda önemli farkl›l›klar bulunmaktad›r ve bu farkl›l›k kad›n ve erke¤in göreli refah düzeyleri konusunda do¤rudan ipuçlar› verir. Kad›nlar›n ev içi sorumluluklar›, karar alma konusundaki ikincil pozisyonlar› ve hareket etmeleri konusundaki k›s›tlamalar onlar›n ücretli ifllere ve formel iktisadi faaliyetlere kat›l›m›n› k›s›tlar. Bu durum onlar› sosyal güvenlik ve sa¤l›k sigortas›na sahip olmaktan da al›koyar. 4. Yoksulluk kavram›n›n yap›s›ndan kaynaklanan ölçüm zorluklar› Mutlak yoksulluk, yaflam› sürdürmek için gerekli minimum gelirden yoksunlu¤u ifade etmekle birlikte, yeni yaklafl›mlar› kapsayacak biçimde yoksulluk göstergelerinin geniflletilmesine gereksinim duyulmaktad›r. LokDessallien (2000), yoksulluk s›n›fland›rmas›nda halen uygulanan yöntemlerin yanl›l›¤›na iflaret etmektedir. Sen (1993), mutlak yoksullu¤un kapasitelerin s›n›rlar› konusunda geçerli oldu¤unu, belirli mallar ve özelliklere ulafl›m›n mutlak yoksulluk için ölçüt olamayaca¤›n› belirtmifltir. Streeten (1994) mutlak yoksunlu¤un, göreli avanj›n bir fonksiyonu oldu¤unu ifade etmifltir. Yoksulluk konusunda disiplinleraras› bir yaklafl›m gelifltirilmeksizin yoksullu¤un bütün yönlerinin ele al›nabilmesi mümkün de¤ildir. MouyeloKatoula ve di¤erleri (1998), yoksullu¤un temel özelliklerini çok yönlülük, etkileflim, de¤iflkenlik, dinamik ve özgün olma olarak belirtmifllerdir. Duclos, J.Y. ve di¤erleri (1999), yoksullu¤un çok yönlü bir kavram oldu¤unun kabul edilmifl olmas›na ra¤men geliflmekte olan ülkelerde yap›lan araflt›rmalar›n hemen hepsinin kiflinin durumu hakk›nda bir yarg›ya ulaflmak için tek bir veri kayna¤›na dayand›¤›n› ve bunun da genellikle harcama ya da gelir verisi oldu¤unu ifade etmifllerdir. Hane halk›n›n ve tek tek bireylerin özelliklerinde görülen farkl›l›klar›n, hane büyüklü¤ü ve kompozisyonunun, tek tek bireylerin yapt›¤› ifllerin, yaflan›lan yerleflim yerinin kiflilerin durumuna ek fayda ya da ek maliyet olarak katk›lar› gözard› edilmektedir. Bu nedenle yoksulluk s›n›r› belirlenirken kiflilerin ihtiyaçlar›ndaki ve bunu karfl›lamak için ödemek zorunda 245 olduklar› fiyatlardaki farkl›l›klar›n dikkate al›nd›¤› bir yap›lmas›na gereksinim vard›r (Mouyelo-Katoula ve di¤erleri, 1998). Hanehalk› anketleri yoksulluk araflt›rmalar›n›n temel veri kayna¤› olmakla birlikte bu konunun irdelenmesinde sadece gelir düzeyini dikkate almaktad›r ve bu yönüyle eksiktir. “Yaflam Standart› Ölçme Anketleri” Dünya Bankas› taraf›ndan geleneksel yöntemlerin eksikli¤ini gidermek amac›yla gelifltirilmifl olan oldukça kapsaml› çal›flmalard›r (Mouyelo-Katoula ve di¤erleri, 1998). 5. Türkiye'de kad›nlar›n dezavantajl› konumlar› 12 ve daha yukar› yaflta bulunan iflgücü nüfusu içinde erkeklerin % 63.05'i kad›nlar›n ise % 27.77'si istihdam edilmektedir. Erkeklerin onda birine karfl›l›k kad›nlar›n onda yedisi ücretsiz olarak çal›flmaktad›r (D‹E, 2000). Ücretli çal›flan kad›nlar, ortalama olarak ücretli çal›flan erkeklerin yar›s› kadar kazanmaktad›r. Sosyal güvenlik kapsam›nda çal›flan kad›nlar›n oran› erkeklerin çok gerisindedir (‹lkkaracan, 1998). yafl ve üzerinde olup minimum g›da harcamas› yaklafl›m› ile hesaplanan yoksulluk s›n›r› alt›ndaki kad›nlar›n %67’si erkeklerin ise %28’i okuryazar de¤ildir. Kad›n ve erkek aras›nda e¤itim düzeyi konusundaki farkl›l›k, tüm e¤itim düzeylerinde erkekler lehine devam eder. 12 ve üzeri yafl grubundaki kad›nlar›n alternatif yoksulluk s›n›rlar›na göre s›ras›yla %2.5’u ve %4.5’u tar›m d›fl› faaliyetlerde bulunurken erkekler için bu oranlar %23 ve %36’d›r. Ayn› yafl grubundaki çal›flan kad›nlar›n birinci yaklafl›ma göre % 83, ikinci yaklafl›ma göre %78’i ücretsiz olarak çal›fl›rken erkekler için bu oranlar s›ras›yla %27 ve %21’dir. Sa¤l›k sigortas›na sahiplik konusunda kad›nlar ve erkekler içindeki paylarda fazla farkl›l›k görülmez. Yoksulluk s›n›r› alt›nda kalan hem erkekler hem de kad›nlar için sa¤l›k sigortas› kapsam›nda olma oran› yoksulluk efli¤i yükseldikçe artar. Tablo 1. Yoksulluk türü ve temel özelliklere göre yoksulluk s›n›r› alt›nda kalan kad›n ve erkeklerin da¤›l›m› Kad›nlar›n ve erkeklerin yoksulluk karfl›s›nda göreli durumlar›n› ortaya koyan kapsaml› bir çal›flma flu güne dek yap›lmam›flt›r. Böyle bir analiz kad›n ve erke¤in farkl›l›k gösteren deneyimlerinin kavranmas›n› gerektirece¤i için bu amaçla düzenlenecek anketin de toplumsal cinsiyet bilinci ile tasarlanmas› gereklidir. Bunun yan›s›ra sadece gelir göstergeleri ile yetinilmemesi ve kiflilerin durumunu ortaya koyan derinlemesine araflt›rmalar›n yap›lmas› gerekmektedir. Kad›n ve erkek aras›nda e¤itim düzeyi konusunda önemli farkl›l›klar görülmektedir. Yoksulluk s›n›r›2 alt›nda bulunan kifliler içinde minimum g›da harcamas› yaklafl›m›na göre hesaplanan yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda bulunan 624 yafl grubundaki kad›nlar›n %25, erkeklerin %16’s› okuryazar de¤ildir. Temel gereksinimler yaklafl›m›na göre hesaplanan yoksulluk s›n›r› için karfl›l›k gelen oranlar kad›nlar ve erkekler için s›ras›yla %15 ve %11 fleklindedir. E¤itim düzeyi, tüm e¤itim düzeylerini tamamlamak için gerekli yafla göre ayarland›ktan sonra kad›n ve erkek aras›ndaki farkl›l›k daha çok belirginleflir. 25 2 Bu çal›flmada kullan›lan yoksulluk s›n›r› Erdo¤an (1998) çal›flmas›ndan al›nm›flt›r ve en az g›da harcamas› yaklafl›m› için y›ll›k 7,848,000 TL.’ye (246 $), temel gereksinimler yaklafl›m› için ise y›ll›k 18,252,000 TL.’ye (614 $) eflittir. 246 Minimum g›da harcamas› Temel gereksinimler yaklafl›m› için hesaplanan yaklafl›m› için hesaplanan yoksulluk s›n›r›na göre yoksulluk s›n›r›na göre (Hanehalklar›n›n % 5.7’sini kapsar) (Hanehalklar›n›n % 32.4’ünü kapsar) Kad›n Erkek Kad›n Erkek E¤itim düzeyi (6-24 yafltaki nüfus) Okur yazar olmayan Mezun olmayan ‹lkokul Ortaokul ve dengi Lise ve dengi Üniversite ve üzeri 24.58 30.66 41.69 2.00 1.06 0.01 15.89 39.61 34.77 7.05 2.57 0.10 15.42 30.39 45.44 5.50 3.15 0.10 10.53 34.53 38.53 10.94 5.23 0.23 (25 ve üzeri yafltaki nüfus) Okur yazar olmayan Mezun olmayan ‹lkokul Ortaokul ve dengi Lise ve dengi Üniversite ve üzeri 66.56 7.21 25.35 0.42 0.46 0.00 27.85 12.72 54.94 3.03 1.12 0.34 52.99 7.74 36.53 1.53 1.16 0.04 18.42 10.39 58.98 6.47 5.02 0.73 247 ‹stihdam durumu (12 ve üzeri yafltaki nüfus) ‹ktisaden faal olmayan Tar›mda çal›flan Tar›m d›fl› sektörlerde çal›flan ‹flin türü (12 ve üzeri yafltaki nüfus) Ücretli ve sosyal güvenlik kapsam›nda Ücretli , sosyal güvenlik kapsam› d›fl›nda Ücretsiz Sa¤l›k sigortas›n›n varl›¤› Sa¤l›k sigortas›na sahip Sa¤l›k sigortas›na sahip de¤il 58.48 39.01 2.51 32.41 44.22 23.37 60.96 34.99 4.05 30.21 33.91 35.87 0.67 13.68 2.54 29.21 16.73 82.6 59.59 26.73 19.11 78.35 49.85 20.94 24.07 75.93 23.67 76.33 39.18 60.82 38.34 61.66 Kaynak : 1994 Gelir Da¤›l›m› Araflt›rmas› yay›mlanmam›fl ham verileri kullan›larak yazar taraf›ndan hesaplanm›flt›r. Tablo 2’de %10’luk hanehalk› gruplar› içinde ortada yer alan (5. ve 6. %10) ve en üstte yer alan (9. ve 10. %10) hanehalklar›n›n temel özelliklere göre da¤›l›m› verilmifltir. Gelir düzeyi artt›kça hem kad›n›n hem de erke¤in durumlar›nda geliflme gözlenmekle birlikte, e¤itim düzeyi, istihdam ve çal›flma tipi alan›nda kad›nlar erkeklerin gerisinde kalmaya devam eder. Table 2. Hane bafl›na düflen gelire göre orta ve en üst gelir grubunda yeralan kad›n ve erkeklerin temel özelliklere göre da¤›l›m›, 1994 E¤itim düzeyi (6-24 yafltaki nüfus) Okur yazar olmayan Mezun olmayan ‹lkokul Ortaokul ve dengi Lise ve dengi Üniversite ve üzeri Hanhalklar›n›n Hanhalklar›n›n Beflinci % 10’u Alt›nc› % 10’u Dokuzuncu % 10’u Onuncu % 10’u Hanhalklar›n›n Hanhalklar›n›n Kad›n Erkek Kad›n Erkek Kad›n Erkek Kad›n Erkek 10.33 26.25 47.05 10.04 6.21 0.13 7.33 32.44 39.46 12.73 7.51 0.54 9.41 27.85 45.03 9.27 8.32 0.12 7.39 29.64 37.85 14.79 9.92 0.41 8.83 23.55 44.59 10.80 11.01 1.22 5.81 24.66 38.33 17.41 12.95 0.85 7.84 23.82 39.53 12.89 14.30 1.62 5.44 23.78 35.54 17.22 16.04 1.97 (25 ve üzeri yafltaki nüfus) Okur yazar olmayan Mezun olmayan ‹lkokul Ortaokul ve dengi Lise ve dengi Üniversite ve üzeri 38.18 8.20 46.70 3.16 3.44 0.32 10.39 8.18 58.83 9.84 10.27 2.50 34.65 7.55 46.62 4.68 5.62 0.89 8.55 24.54 6.67 6.91 56.80 43.08 9.52 5.75 13.35 13.46 5.12 6.27 5.67 5.53 48.75 11.25 16.06 12.74 20.22 5.61 39.48 5.99 17.32 11.38 3.11 4.00 43.82 9.98 18.60 20.49 64.23 29.18 27.59 27.90 62.25 29.98 27.80 62.77 25.38 23.58 26.41 20.19 66.05 20.54 24.22 18.47 6.59 44.51 7.77 46.82 13.65 53.40 13.42 57.32 ‹flin türü (12 ve üzeri yafltaki nüfus) Ücretli ve sosyal güvenlik kapsam›nda 7.52 Ücretli , sosyal güvenlik kapsam› d›fl›nda 19.14 Ücretsiz 73.34 45.77 10.70 48.91 27.34 56.08 32.27 57.29 36.87 17.36 16.87 72.43 35.61 10.90 15.48 61.76 25.92 18.00 7.33 60.40 22.00 20.71 54.88 53.51 55.69 55.69 64.74 61.34 62.54 60.00 45.12 46.49 44.31 44.31 38.66 37.46 40.00 ‹stihdam durumu (12 ve üzeri yafltaki nüfus) ‹ktisaden faal olmayan Tar›mda çal›flan Tar›m d›fl› sektörlerde çal›flan Sa¤l›k sigortas›n›n varl›¤› Sa¤l›k sigortas›na sahip Sa¤l›k sigortas›na sahip de¤il 5.26 Kaynak : 1994 Gelir Da¤›l›m› Araflt›rmas› yay›mlanmam›fl ham verileri kullan›larak yazar taraf›ndan hesaplanm›flt›r. Yoksulluk s›n›r›n›n düzeyine göre kiflilerin pozisyonlar› ya da gelir düzeyine göre kiflilerin pozisyonlar› e¤itim düzeyi, istihdam biçimi, sosyal güvenlik düzenlemesi taraf›ndan kapsanma gibi konularda önemli ipuçlar› vermekle birlikte gelir yarat›c› kapasite ile bu kapasite üzerinde do¤rudan etkiye sahip olan toplumsal cinsiyet rollerinin oluflturulmas› aras›ndaki iliflkiye odakl› yoksulluk de¤erlendirme çal›flmalar›na gereksinim bulunmaktad›r. Hanehalk› gelirine dayal› analizler kad›nlar ile erkekler aras›ndaki farkl›l›klar›n ortaya konulmas›nda yetersiz kalmaktad›r. 6. Sonuç Yasa/düzenleme ve sosyoekonomik haklar›n kullan›m›ndaki farkl›l›klar konusunda izleme ve de¤erlendirme için ulusal bir sistemin oluflturulmas› 248 249 gerekmektedir. Kamusal ve özel, sivil toplum kurulufllar›, ulusal istatistik enstitüsü baflta olmak üzere tüm birimlerin kendi sorumlulu¤unu yerine getirmesi ve bunu di¤er birimlere aktar›m› gereklidir. Erkeklerle kad›nlar›n farkl›l›klar› konusunda yaklafl›mda bulunurken 3 temel ad›mdan sözedilebilir. Bunlar: 1. Sosyo ekonomik haklar›n kullan›m› konusunda görülen farkl›l›klar 2. Haklar›n kullan›m› konusunda görülen engellerin tespit edilmesi 3. Bu engellerin alt›nda yatan ve kökleri derinlerde bulunan nedenlerin araflt›r›lmas› Kad›nlar›n yaflamlar›n›n birçok yönünü detayl› hanehalk› araflt›rmalar› ile yakalamak mümkün de¤ildir ve derinlemesine araflt›rma gereklidir. Yoksul kiflilerin özellikleri konusunda bilgi edinme amac› ile yap›lan yoksulluk araflt›rmalar› kad›n ve erke¤in tümüyle farkl›l›k gösteren tecrübelerini gözard› etmemelidir. Gelirdeki sürdürülebilir büyüme yoksullu¤un sonland›r›lmas›nda olumlu etkiye sahip olmakla birlikte, büyümenin getirileri tüm hane halklar›na ya da hanehalklar›ndaki tüm bireylere ulaflamaz. Yoksullu¤un ölçülmesinde minimum g›da harcamas› yaklafl›m› önemli eksiklikler ve k›s›tlar tafl›makla birlikte veri bulma konusunda göreli olarak daha az sorunla karfl›lafl›lmas› dolay›s›yla en yayg›n biçimde kullan›lan ölçüm arac›d›r. Temel gereksinimler yaklafl›m› bir ad›m ileri giderek yiyecek d›fl›nda baz› mal ve hizmetleri de kapsar. Ancak bu yaklafl›mda minimum g›da harcamas› yaklafl›m›n›n indirgemeci yaklafl›m›ndan tamam›yla kurtulmufl de¤ildir. Yoksulluk döngüsünde yönün belirlenebilmesi için (yoksulluk neden mi yoksa sonuç mu) toplumsal cinsiyet duyarl›l›¤› olan yaklafl›mlara ihtiyaç vard›r. Yoksullu¤un görülmesi ve boyutu konusunda kad›n ve erkek aras›nda görülen farkl›l›klar›n analizi için geleneksel yoksulluk ölçümleri yetersiz kalmaktad›r. KAYNAKLAR Cagatay, N. (1998). “Gender and Poverty”, Social Development and Poverty Elimination Division, UNDP Working Paper Series, No. 5. Caplan, P. (1988). “Engendering Knowledge: The Politics of Ethnography”, Anthropology Today, vol. 4, no. 5, pp. 8-17. Constitution of the Republic of Turkey, (1993). Turhan Publications, Ankara: Turkey. Dayioglu, M. (1995). “Earnings Inequality between Gender in Turkey” Ph. D. Thesis in Economics, Middle East Technical University, Ankara. Dikbayir, G. and Karaduman Tas, A. (2000). “Women and Health Insurance: The Situation of Women as Dependants in Turkey”, presented at CICRED International Seminar on Social and Economic Patterning of Health among Women, January 20-22, Tunis, Tunisia. Duclos, J.-Y. et al. (1999). “Making Multidimensional Poverty Comparisons”, http://mango.human.cornell.edu/cfnpp/images/wp98.pdf Erdogan, G. (1998). “Poverty Profiles in Turkey”, paper presented in the meeting of Expert Group on Poverty Statistics, Rio de Janerio, 13-15 May. Fukuda-Parr, S. (1999). “What does feminization of poverty mean? It isn't just lack of income”, Feminist Economics, Vol. 5, No. 2, pp. 99-103. Harding, S. (1987). “Introduction: Is There a Feminist Method” in Harding (ed.). Feminism and Methodology: Social Science Issues, Indiana University Press. Harding, S. (1995). “Can Feminist Thought Make Economics More Objective? ”, Feminist Economics, vol. 1, no. 1, pp. 7-32. Ilkkaracan, I. (1998). “Urban Women and Working Life” in Berktay Hacimirzaoglu and Ozkan (eds.), Women and Men in 75 Years, Istanbul. 250 251 Ilkkaracan, I. and Ilkkaracan, P. (1998) “From Servant to Citizen: Where Women are Placed?” in Unsal (ed.), From Servant towards Citizen in 75 Years, Istanbul. Litchfield, J. A. (1999). “Inequality: Methods http://www.worldbank.org/poverty/inequal/index.htm and Tools”, Lok-Dessallien, R. (2000). “Review of Poverty Concepts and Indicators”, http://www.undp.org/poverty/publications/pov_red MacDonald, M. (1998). “Gender and Social Security Policy: Pitfalls and Possibilities”, Feminist Economics, vol. 4, no. 1, Routledge, UK. Mouyelo-Katoula et al., (1998). “Monitoring Poverty Alleviation in Africa: An Iterative Approach”, Annual Report on International Statistics”, ISI. Phipps, S. A. and Burton, P. S. (1995). Social/Institutional Variables and Behaviour within Households: An Empirical Tests Using the Luxembourg Income Study”, vol. 1, no. 1, pp. 151-174. Purkayastha, D. (1999). “Patriarchal Monopoly and Development”, Feminist Economics, vol. 5, no. 2, pp. 61-78. Economic Sen, A. (1993). “Capability and Well-being”, in Nussbaum and Sen (eds.), The Quality of Life, Clarendon Press, Oxford. State Institute of Statistics (SIS) (2000) Household Labour Force Survey Results, April 1999, Ankara. Streeten, P. (1994). “Poverty Concepts and Measurement”, in R. van der Hoeven and R. Anker (eds.), Poverty Monitoring: An International Concern, UNICEF. UN. (1988). Improving Statistics and Indicators on Women Using Household Surveys, New York. UNDP. (1997). Human Development Report, New York: Oxford University Press. 252 için hayat tamamen çekilmez hale gelmektedir. Bu kad›nlar, y›llarca elektriksiz ve susuz mahallelerinde akflamlar› lamba ›fl›¤›nda, kuyudan tafl›d›klar› su ile hayatlar›n› sürdürmeye çal›flm›fllard›r. Kentte tutunamayan, kentin as›l sahipleri taraf›ndan d›fllanan, kentin nimetlerinden paylar›n› hakk›yla alamayan bu ailelerin delikanl› çocuklar›, k›zg›nl›klar›n› kamusal alanda fliddet eylemleri biçiminde ya da kendilerinin olmayan, olamayan kent merkezinde h›rs›zl›k, gasp, tecavüz, cinayet gibi eylemlerle göstermifllerdir. Bu durumda da gene ac› çeken, o¤ullar›n› bu suç bata¤›na ya da polis kuvvetlerine kapt›ran analard›r. KÖYDEN KENTE GÖÇ, YOKSULLUK ve KADIN Mehtap GÜNEfi 1950’lerden beri süre gelen köyden kente göç olgusu içinde kad›nlar, aktif rol oynamaktad›rlar. Köyden kente ilk gelenler genç ve bekar erkekler olmakla birlikte, zaman içinde kentler köydeki kad›nlar için büyük bir cazibe kazanm›flt›r. Kentin rahat ve daha az bask›l› bir yaflam vaadi, köyde yaflayan kad›nlar› kente çekmifltir. Köyde hem tarlada hem evde çal›flan; hem de kocas›n›n ailesinin evinde, aile büyüklerinin denetimi alt›nda yaflamak durumunda olan kad›n, büyük kente gelip rahat etmek arzusuyla kente gelme çabas› içerisine girmifltir. Di¤er yandan köyde tarlas› olmayan ya da paylar›na düflen toprak miktar› kendilerine yetmeyen ailelerin erkekleri için de, kentteki istihdam imkan›n›n çoklu¤u, kentin daha rahat bir hayat getirece¤i düflüncesini de beraberinde getirmifltir. Kente göç etme iste¤inin di¤er bir sebebi ise ailelerin çocuklar›na iyi bir gelecek sa¤lamak arzusudur ve bir çok kad›n için bu çok önemlidir. Ancak Türkiye’de kent yoksullu¤u ve buna ba¤l› olarak yoksullu¤un kad›nlaflmas›, esas olarak köyden kente göç olgusu ile birlikte bafllam›flt›r. Kentteki yaflam, köyden göçen kad›nlara pek umdu¤unu verememifltir. Bu kad›nlar, kente tutunabilmek için çaba göstermek zorunda kalm›fllard›r. Göç edenlerin ço¤u yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflamaya mahkum olmufllard›r. Konut, yiyecek, giyecek ve sa¤l›k hizmetlerinin yoklu¤u, göç edenlerin ço¤u için gündelik yaflam›n bir hayatta kalma savafl›na dönüflmesine sebep olmufltur. Göçle birlikte, iflsizlik, gelir eflitsizli¤i, sosyal adaletsizlik gibi olumsuzluklar›n her gün yaflanmas› kaç›n›lmaz olmufltur. Tüm bunlara, oturduklar› kenar mahallelere gerekli hizmetin götürülmemesi de eklenince kad›nlar ve çocuklar 253 Kentin yoksullu¤unun ve buna ba¤l› olarak da fliddetin çok yo¤un olarak yaflanmas›na ra¤men ‘aile namusu’na verilen önem ve kad›n›n ev d›fl›nda çal›flmas›n›n buna bir tehdit olarak görülmesi, kad›nlar›n çal›flmas›n› engelleyici unsurlar›n bafl›nda gelmektedir. Erkekler en a¤›r ekonomik koflullarda bile kad›n›n çal›flmas›n› kendileri için bir tehdit, onur k›r›c› bir davran›fl olarak görüyorlar. Erkek, içinde bulundu¤u sistemin sürmesinin, kad›n›n çal›flmamas›na ve dolay›s›yla ekonomik olarak kendisine ba¤›ml› kalmas›na ba¤l› oldu¤unu düflünüyor. Kad›n, ekonomik flartlar›n zorlanmas› sonucunda bir iflte çal›flmaya bafllad›¤› taktirde, namus kayg›s› sebebiyle davran›fllar›na çok dikkat etmesi gerekmektedir. Ancak ne kadar dikkat ederse etsin, ço¤u zaman dedikodudan kurtulamamaktad›r. E¤itim ve beceri düzeyleri s›n›rl› olan bu kad›nlar, çal›flma iznini efllerinden alabilirlerse daha çok ev temizli¤ine giderek, k›s›tl› para karfl›l›¤›nda ve ifl güvencesi olmadan ailelerine katk›da bulunmaya çal›fl›yorlar. Yine de para kazanarak aile geçimine katk›da bulunduklar› halde bunu kendileri bile küçümseyerek hem ev içi ve hem ev d›fl› çifte sorumluluklar›n›, pek de taktir ve de¤er görmeden yükleniyorlar ve kentte tutunabilmek için büyük roller oynuyorlar. Ancak genelde bu kad›nlar›n emek ve çabalar›n›n karfl›l›¤›n› alamad›klar›, aile içerisinde düflük olan konumlar›n›n önemli ölçüde yükselmedi¤i görülmektedir. Ayr›ca, ço¤unlukla ayn› köy ve bölgeden göçen insanlar›n ve dolay›s›yla akrabalar›n kümelendi¤i gecekondu mahallelerinde yaflamak zorunda olan bu kad›nlar, üzerlerindeki bu s›k› toplumsal denetimden ‘kent’ ortam›nda da kurtulamam›fllard›r. Günümüzde uygulanan liberal politikalar›n sonucunda, ekonomik kutuplaflma ve alt s›n›flar›n h›zl› bir flekilde yoksullaflmas› yaflanmaktad›r. Köyden göç etmifl kad›nlar, ortaya ç›km›fl bu durumla bafl edebilmek ve ailelerinin ayakta kalabilmelerini sa¤lamak için a¤›r yükler ve sorumluluklar yüklenmektedir. Kocas› iflsiz kalan, ya da kocas›n›n getirdi¤i paran›n çok yetersiz 254 kald›¤› durumlarda, kad›nlar›n hem ekonomik faaliyetleri artmakta, hem de tasarruf edebilme çabas› içerisine girmektedirler. Eve giren paray› yetifltirme derdi içinde olan kad›nlar, kendi ihtiyaçlar›n› göz ard› etmekten çekinmemektedirler. Buna ra¤men günlük harcamalar›n kad›n›n üzerinde oldu¤u evlerde erkek, fiyat art›fllar›n›n ne kadar h›zl› oldu¤unu kavramakta güçlük çekince ve verdi¤i paran›n yetiflmemesi durumunda, evde kar› ve koca aras›nda olaylar ç›kmakta, erkek kar›s›n› afl›r› para harcamakla suçlamaktad›r. Aile içi fliddet ve tart›flmalar, artan yoksulluk ve iflsizlikle birlikte artmaktad›r. Özellikle kocan›n iflsiz oldu¤u ya da düzenli para getiremedi¤i ve kar›s›n›n çal›flmak zorunda kald›¤› durumlarda evde tansiyon yükselmekte ve koca fliddete kalk›flmaktad›r. Ancak ço¤u kad›n bu fliddeti de kocalar›n›n içinde bulundu¤u stresli durumla aç›klamakta ve fliddeti meflrulaflt›rmaktalar. K›saca, artan yoksullukla birlikte kad›nlar›n hem ekonomik kat›l›mlar› ve hem de u¤rad›klar› ihlaller artmaktad›r. Ancak kad›nlar, içinde bulunduklar› ataerkil yap› yüzünden bu yap›lanmay› kabullenmifl durumdalar. Bu yap›lanmay› k›r›p da fliddete ‘hay›r’ diyebilen kad›nlar ise ne boflanma davas› açabilecek maddi imkana ne de hangi prosedürü izleyecekleri bilgisine sahipler. Yine g›dan›n aile bireyleri aras›ndaki paylafl›m› s›ras›nda nitelik ve nicelik farkl›l›klar› görülür. Yemek listesinde nadiren yer alan et, özellikle aile reisince tüketilir. Kad›nlar ve çocuklar hiçbir zaman en iyi parçay› alamazlar. Ayr›ca baz› yiyecekler belirli bireyler için korunur ve saklan›r. Erkeklere yaramayan besinler nedense kad›nlar ve çocuklara uygun görülür. Bir gelenek olarak kiflilerin davran›fllar›nda görülen bu anlay›flla s›k s›k karfl›laflmaktay›z. fianl›urfa’da yap›lan bir araflt›rmada haneye giren her türlü kayna¤›n, hane içi konum ve güç iliflkileri temel al›narak da¤›t›ld›¤›, aile içi toplam gelir artsa da bunun evdeki hayat seviyesine yans›mad›¤› görülmüfltür (fianl›urfa’da Yoksulluk Manzaralar›, Toplum ve Bilim). Bu araflt›rma neden orta halli ailelerde bile kad›n›n, görece yoksul oldu¤unu aç›klamaktad›r. Ailenin gelir düzeyi ve hayat standard› ne olursa olsun, Türkiye’de kad›nlar›n ezici ço¤unlu¤u kendine ait bir gelirden yoksundur. Türkiye’de yaln›zca %22 kad›n›n kendine ait bir geliri var ve hane geliri ne olursa olsun kad›n›n yoksullu¤u her zaman ailenin yoksullu¤unu da getirmiyor (DPT, Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Toplumda Kad›n Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu, Çal›flma Hayat›, Gelir ve Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, Ankara, 2001). Kad›nlar üzerlerine çöreklenen yoksulluktan bir nebze de olsa kurtulabilmek için evlerine parça bafl› ifl almakta ve evlerinin geçimine katk›da bulunmaya 255 çal›flmaktad›rlar. Küreselleflen dünyan›n getirdi¤i rekabet ortam›nda her zamankinden daha fazla gerek duyulan ucuz ve örgütsüz ifl gücünün önemli bir k›sm›n› kad›nlar ve özellikle de gecekonduda yaflayan kad›nlar oluflturmaktad›r. ‹flin eve gelmesi sayesinde hem ev ifllerini ihmal etmemifl ve hem de çocuklar›n›n bafl›nda bulunuyor olan kad›nlar, eve katk›da bulunuyor olmakla üzerlerindeki bask›y› bir nebze de olsa azaltmaya çal›flmaktad›rlar. Ancak ev eksenli çal›flma olarak nitelendirilebilecek olan bu çal›flma tipinin de di¤er ifllerle k›yaslan›nca beraberinde getirdi¤i olumsuzluklar var. Her fleyden önce flunu belirtmekte yarar var ki D‹E’ye göre tüm evde çal›flanlar›n %95’i kad›nd›r. Ev eksenli çal›flma, düflük ücretli, genellikle sosyal hak ve güvencelerden yoksun gerçeklefltirilen bir çal›flma türüdür. Kimi kad›nlar h›zla kötüleflen ekonomik koflullar sebebiyle köyü özler duruma gelseler de gerek çocuklar›n› kentte okutma istekleri ve gerekse köyde ev ve tarlan›n kalmam›fl olmas› bu iste¤in gerçekleflmesini imkans›z hale getirmektedir. Evlerini, mallar›n›, geçim imkanlar›n› kaybeden bu insanlar için göç, maddi bir kay›p olup, yeni mekanda ifl bulamamak bu kay›p duygusunu pekifltiriyor. Göç genellikle aile içi iliflkilerde de¤iflikliklere neden oluyor ve bu de¤ifliklikler erkeklerden çok kad›nlar› etkiliyor. Göç eden ailelerin maddi durumlar›n›n kötü olmas› ayn› hanede yaflayan aile bireylerinin say›s›n›n artmas›na sebep oluyor. Zira birden fazla aile bir arada yaflayarak baz› giderlerden tasarruf etmeye çal›fl›yorlar. Bu mekan k›s›tlanmas› kad›n›n daha çok ezilmesine zemin haz›rl›yor. Kad›nlar›n, bu hane içinde yaflamak durumunda kald›klar›, gerek bu kad›nlar› ve gerekse de evdeki çocuklar› olumsuz flekilde etkilemektedir. Di¤er taraftan küçük bölgelerden göç ederek küçük imkanlarla yaflamak zorunda olan kad›n ve özellikle genç k›zlar, tek e¤lence kaynaklar› olan görsel bas›nda flahit olduklar› baz› manken, oyuncu ve flark›c›lar›n flaflaal› hayatlar›na karfl› sempati duymaktad›rlar. Yokluk içerisinde yaflayan bu ailelerin özellikle k›z çocuklar›, kendilerine bir anlamda empoze edilen bu lüks yaflam› kendi hayatlar›nda da yaflama arzusuyla evden kaçmaktad›rlar. Gerçek yaflamda bu lüks hayatlar› bulamayan ancak hayatlar›n› da idame ettirmek zorunda olan ve karfl›laflt›klar› sorunlar› çözümleyecek kadar e¤itim ve bilgi düzeyi olmayan bu k›zlar bu sefer de seks tüccarlar›n›n ellerine düflmektedirler. Bu k›zlar›n çocuk denilecek yaflta fuhufl bata¤›na düflmesinin bir di¤er sebebi de aile içi fliddet ve üyeler aras›ndaki iliflkinin manen çözülmesidir. Yine yoksulluklar›n› bertaraf 256 edemeyen bu insanlar›n rahat yaflama arzular› bazen kendi iradeleri ve fakat bazen de bir yak›n›n›n zorlamas› ile bu ticaretin içine sürüklenmesine sebep oluyor. Maalesef ülkemizde de kad›n ve genç k›z ticareti içinde yer alan k›zlar›m›z›n yafl› dramatik flekilde düflmüfltür. Oysa ülkemizin de taraf oldu¤u ‘Çocuk Haklar›na Dair Sözleflme’de çocuklar›n cinsel sömürü objesi olmaktan korunmas›, bu arada fuhufl ve pornografi dahil olmak üzere her türlü cinsel sömürü olaylar›ndan koruyucu tedbirlerin al›nmas› taraf devletlerin görevidir. Ayr›ca Türk Ceza Kanunu’nun 435 ve 436. maddeleri, “Fuhfla tahrik” bafll›¤› alt›nda toplanarak çocuklar›n, küçüklerin, kad›nlar›n, hatta erkeklerin çeflitli biçimlerde teflvik, tehdit, cebir ve fliddet, nüfuzun kötüye kullan›lmas›, i¤fal yoluyla fuhfla teflvik edilmesi failin ma¤dura yak›nl›¤›na göre cezaland›r›lmas›n› öngörmektedir. Bu temel ilkeler adeta yok say›l›p, pazarda her gün/gece sat›fla sunulan, boyun e¤en, bir türlü ‘bizim çocuklar›m›z’ olamayan ‘öteki’ olarak nitelendirilip soyutlanan, fuhufl sektörünün adeta kölelefltirdi¤i k›z çocuklar, insan haklar›n›n ihlal edildi¤i en kritik alanlar›ndan birisini oluflturmaktad›r (Esin Küntay, 21.Yüzy›lda Ça¤dafll›k ve Köleci Uygulamalar Paradoksu; Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›). Özellikle kentte yaflayan fakirlefltirilmifl kad›n›n yaflamak durumunda kald›¤› bir di¤er problem ise kocan›n gerek geçim yükünden kaçmaktan baflka çare bulamamas›ndan ve gerekse di¤er baflka sebeplerden evi terk etmesidir. Bu erkeklerin çocuklar›yla ilgili herhangi bir sorumluluk hissetmemeleri, kad›nlarla birlikte onlar› da b›rakm›fl olmalar›, kad›nlar›n fakirliklerini ve çaresizliklerini iyice art›rmaktad›r. Özellikle son ekonomik krizle birlikte artan fakirlikle beraber evini terk eden erkeklerin oran›nda art›fl olmufltur. Bunun, hükümetin içinde bulundu¤u flehir olan Ankara’da bol say›da örneklerini görmek gayet mümkündür. Efli taraf›ndan terk edilen bu kad›nlardan baz›lar›na belediyeler taraf›ndan ifl imkan› sa¤lanm›flsa da hepsine ulaflabilmek mümkün olmam›flt›r. Sa¤l›k hizmetlerinden bu fakir kad›nlar›n pay›na düflen di¤er kesimlerle karfl›laflt›r›l›nca daha düflüktür. Nitekim son dönemlerde hastanelerde rehin kalma olaylar› ile s›k s›k karfl›laflmaktay›z. Bu insanlar›n hastanelerde tedavi olabilmeleri amac›yla kendilerine verilen yeflil kartlar da çare olmam›fl, yeflil kartlar› olan bu insanlar yine de hastanelere kabul edilmemifller ya da hastanelerde tedavi alt›na al›nmak zorunda kalan hastalar masraflar› karfl›layamad›klar› için bu kurumlarda rehin olarak kalm›fllard›r. Halbuki “Her flahs›n, gerek kendisi gerekse ailesi için yiyecek, giyim, mesken, t›bbi bak›m, 257 gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sa¤l›¤› ve refah›n› temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve iflsizlik, hastal›k, sakatl›k, ihtiyarl›k veya geçim imkanlar›ndan iradesi d›fl›nda mahrum b›rakacak di¤er hallerde güvenli¤e hakk› vard›r.” (‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi Madde 25) Yoksul insanlar aras›nda dayan›flman›n ne boyutta oldu¤una bakt›¤›m›z zaman akrabal›k ve hemflehrilik gibi yap›lanmalar›n kent hayat› içerisinde yeni anlamlar ald›¤›n› görüyoruz. Kötü yaflam koflullar›na ra¤men kenar yerleflimin eski sakinleri yeni gelenlerin minimal gereksinimlerini karfl›layarak, yeni hayatlar›na daha çabuk adapte olabilmelerini sa¤l›yorlar. Ancak herkes ayn› durumda oldu¤u için maddi olarak kimse kimseye çok fazla yard›m edemiyor. Dayan›flma, ancak ortak yaflam›n birlikte yaflanmas›ndan dolay› duygular›n paylafl›lmas› aflamas›nda gerçekleflmektedir. Yine ev ekonomisine katk›da bulunmak amac›yla kad›nlar›n ev içi g›da üretimlerinde birbirleriyle dayan›flmalar› söz konusudur. Bu anlamda da gecekonduda yaflayan kad›nlar›n, birbiriyle dayan›flmas› erkeklere göre daha fazla olmaktad›r. Özellikle göçle birlikte yoksullaflt›r›lm›fl ve bunun getirdi¤i fliddeti yaflayan kad›n›n yaflad›¤› bu hak ihlallerini minimuma indirmek ya da daha iyimser bir yaklafl›mla tamamen ortadan kald›rmak için neler yap›labilir? Kad›nlar›n içinde yaflad›¤› yoksullu¤un travmatik etkisini ortadan kald›rmak için öncelikle devlet eliyle yap›labilecek ve zaten devletin yapmas› gereken düzenlemeler söz konusudur. Her fleyden önce bu kad›nlar›n hayatlar›n› daha yaflanabilir bir hale getirmek için, içinde bulunduklar› mahallelere, di¤er mahallelerle hiçbir ayr›m gözetmeksizin her türlü hizmet götürülmelidir. Bu kad›nlar, haftada bir gelen su tankerlerini beklemek zorunda b›rak›lmamal›d›rlar. Ya da elektrik ›fl›klar›n›, yaln›zca uzaktan seyredilebilir ama ulafl›lamaz birfley olarak görmemelidirler. Hastane kap›lar›ndan geri çevrilmek, ölümle yüz yüze gelmek ya da bir flekilde hastaneye girerlerse orada rehin kalmak kaderleri olmamal›. Ekonomik sebeplerle ald›¤› e¤itimden fedakarl›k yapmak zorunda olanlar ilk önce k›zlar›m›z olmamal›d›r. Ataerkil yap› sebebi ile k›rsal kesimden gelen ailelerde, kocalar efllerinin bile çal›flmas›n› hofl karfl›lamazken k›z ya da bazen erkek çocuklar›n›n seks ticareti yapan kiflilerin ellerine düflmesini ve bunlar›n bir meta gibi sat›lmas› engellenmelidir. Bu noktada devlet de, taraf oldu¤u anlaflmalar› uygulama kararl›l›¤› göstermelidir. Ev içi fliddete maruz kalm›fl ve kendine yetecek geliri olmayan kad›nlar kaderleriyle bafl 258 bafla b›rak›lmamal›, her fleyden önce devlet ya da herhangi bir kurumun güvencesi alt›na al›nmal›d›r. Ayn› flekilde eflleri ölmüfl ancak gerek kendi ve gerekse çocuklar›n›n hayat›n› idame ettirecek gelir ve bilgi düzeyine sahip olmayan kad›nlar da devlet güvencesi alt›na al›nmal› ve kendilerine ifl imkan› sa¤lanmal›d›r. Uzun vadede ise kad›n›n e¤itimine küçük yafllardan itibaren önem verilmelidir. Kad›nlar geleneksel yaflam›n dayatmalar›n› olmazsa olmaz kurallar olarak görmemeli; sahip olduklar› haklar› bilerek bunlar› kullanma kararl›l›¤›na sahip olmal›d›rlar. Ayr›ca kad›nlar kendilerine yetecek yaflam standartlar›n› oluflturacak bilgi ve becerilerle donat›lmal›, eflzamanl› olarak erkekler de ayn› e¤itimden geçmelidirler. Bir insan haklar› e¤itiminin yan›nda kad›nlar›n mesleki beceri kazanmalar›n› sa¤layacak e¤itim imkanlar› da sonuna kadar kulland›r›lmal›d›r. Di¤er bir uzun vadeli ama kad›n›n yoksullu¤u için belki de en önemli çözüm yolu, ekonomik koflullar›n herkes için bir an önce düzeltilmesinden geçmektedir. Yoksulluk Halleri adl› kitaptan ald›¤›m bir iki örne¤i sizlerle paylaflarak sunumumu bitirmek istiyorum: Güher, ayn› mahallede oturan kay›nbiraderinin varl›¤›na karfl›, süt için 600 bin lira bulamad›klar›n› ve yeni do¤an bebe¤inin öldü¤ünü anlatm›fl araflt›rmac›-yazar Aksu Bora’ya... Halime’nin k›rg›nl›¤›n›n sebebi; o ailesinden maddi herhangi bir destek beklemiyor, sadece manevi destek bekliyor ancak onu da bulamad›¤›n› söylüyor. Ona göre bunun nedeni kendisinin paraya ihtiyac› oluflu ve ailesinin para istemesinden korktu¤u için onunla görüflmeyi kesmesiydi. Fatma, kocas› öldükten sonra çocuklar›yla içine düfltü¤ü sefaleti ve çaresizli¤i, çocuklar›na çöpten ekmek bulup yedirdi¤ini a¤layarak anlatt›: “Hiç unutmam onu, evde tüp bitti, çal›flm›yorum da; iflte kocam›n öldü¤ü günlerdi. Evde tüp bitti. Ona mama yap›cam, tüp yok ki tüpü ›s›t›p... anne tüp, tüpçü geçiyo ordan, tüpçü geçiyo diyo bana hadi tüp alsana. Diyorum, o¤lum bu de¤il, bekle öbür tüpçü gelsin, öyle... baflka tüpçüler geçiyo, hani geçiyo diyo niye alm›yorsun... bilmiyor ki para yokta o yüzden alam›yorum, bilmiyo... iki gün öyle aç kald›m, çocuklar da... pisliklerini fle yapt›m, yedirdim iflte.” 259 ORA’DA KADIN OLMAK Müjgan HAL‹S Yeme¤in iyi, lezzetli k›sm›n›n erkek çocuklara verildi¤i,k›zlar›n ”mal” olarak görüldü¤ü, 12-13 yafl›ndan sonra bafll›k paras› ile evlendirildi¤i,flanslar› dönmedi¤i sürece köylerinden bir ad›m ötesini göremeyen genç k›zlar›n topraklar›, Güneydo¤u. Büyük flehirlerde yaflayanlar,”Ben özgürüm” diyen reklam›n üzerine “o k›z gerçekten oralarda öyle gezebilir mi?” sorusunu sormaya bafllad›lar m› bilinmez ama, Türkiye’nin Do¤usu’nda ve Güneydo¤usu’nda kad›nlar›n yazg›s› y›llard›r de¤iflmedi. Do¤u ve Güneydo¤u’da genç k›zlar Bat›’daki yafl›tlar›ndan çok farkl› hayatlar yafl›yorlar; Onlar töre yüzünden e¤itilmiyor, ifl sahibi olam›yor, çocuk yaflta evlendiriliyor, sinemaya gidemiyor, ana-baba-erkek kardefl-koca taraf›ndan ac›mas›zca fliddete maruz b›rak›l›yor.Onlar kendi evlerinde F tipi bir yaflam sürüyorlar. Onlar için bafll›k paras›, berdel, kuma ve dayak “kader”. Araflt›rmalar, Türkiye’nin Do¤usu’nda ve Güneydo¤usu’nda kad›nlar›n 1213 yafllar›nda evlenip, 35 yafl›nda yaflland›¤›n› ortaya koyuyor. Her iki bölgede de evlilik kararlar› genellikle aile büyükleri taraf›ndan al›n›yor. Bu oran kentlerde yüzde 29 iken, k›rsal alanda yüzde 40’a kadar ç›k›yor. Türkiye’nin 1986’da taraf oldu¤u, Kad›nlara Karfl› Her Türlü Ayr›mc›l›¤›n Önlenmesi Sözleflmesi (CEDAW)’ne göre evliliklerin taraflar›n hür iradeleri ile yap›lmas› önerilirken,bölgede 1994-1998 y›llar› aras›nda yap›lan evliliklerin yüzde 55’ine aileler karar verdi. Ailelerin karar›yla yap›lan bu evliliklerin yüzde 20’sinde ise kad›n›n r›zas› al›nmad›. 260 Bölgede birçok erkek,kad›n ve çocu¤un nufus ka¤›d› yok. Kan bedeli karfl›l›¤› evlenme, imam nikah›, akraba evlili¤i, bafll›k paras›,çok efllilik, çok çocukluluk ise çok yayg›n. Sadece imam nikah› ile evlenenlerin oran› kentte yüzde 14, k›rda ise yüzde 31 iken, k›rsal alanda kad›nlar›n yüzde 52’sinin, kentte ise yüzde 39’unun kocalar›yla aralar›nda akrabal›k ba¤› var. Türkiye’nin baflka bölgelerinde zay›flamas›na ra¤men töre olarak hala süren bafll›k paras› ise kentte yüzde 47, k›rsalda ise yüzde 70 oran›nda devam ediyor. K›z çocuklar›n›n okula gitmek yerine,çok küçük yaflta ev ifllerini yüklendi¤i bölgede, fliddet de çok yayg›n olarak görülüyor. fiiddete u¤rayan kad›nlar›n oran› k›rsalda yüzde 54 kentte ise yüzde 44’lere varm›fl durumda.Kad›nlar›n boflanmas› ve mirastan pay almas› da ender görülen bir durum olmay› sürdürürken,berdel ve namus cinayetleri devam ediyor. Do¤u ve Güneydo¤u’da kad›nlar›n düzenli gazete okuyanlar›n›n oran› yüzde 13.6 iken radyo yayg›n bir flekilde dinleniyor. Okur-yazarl›k oran› ise yüzde 44.77 düzeyinde. Araflt›rmalar; bölgede, k›rsal alanda kad›nlar›n yüzde 64’ünde, kentte ise yüzde 50’sinde sa¤l›k sorunlar› görüldü¤ünü, kad›nlar›n yüzde 26’s›n›n da yaflamlar› boyunca hiç hastaneye gitmedi¤ini ortaya koyuyor. Do¤um, düflük ve bebek ölümlerinin oran› çok yüksek. Çal›flma hayat›nda ise kad›n, daha çok tar›m iflkolu ile toplum, sosyal ve kiflisel hizmetler iflkolunda kendisine yer bulabiliyor. Güneydo¤u ve Do¤u’da yüzde 33’e ç›kan akraba evlili¤i nedeniyle özürlü oran› da Türkiye ortalamas›n›n üstünde. Türkiye genelinde 7 milyon özürlüden ancak 33 bin 612 özürlü “özürlü kimlik kart›” tafl›yor ve bunlardan 1977’si Do¤u ve Güneydo¤u’da yafl›yor. 15 yafl alt›nda evlenen kad›n say›s› Türkiye’de yüzde 8.9 oran›ndayken bölgede ise yüzde 37 oran›nda. Sadece yukar›daki veriler bile bölge halk›n›n Türkiye’nin di¤er bölgelerinden ne kadar farkl› bir gerçe¤i oldu¤unu aç›klamaya yeter. Bölgenin bu kadar farkl› gerçe¤inde feodal tutuculuk, parçalay›c›l›k ve bunun yaratt›¤› çürümüfllü¤ün yan› s›ra; 12 Eylül’ün aileye, yaflama,topluma tafl›d›¤›, dayatt›¤› gerilikler yabana at›l›r gibi de¤il. Ulusal-toplumsal bilinçten yoksunluk, feodalizmin ve dinin a¤›r etkileri,çarp›k kapitalizmin yaratt›¤› çok yönlü tahribatlar ve sosyal yap›lanmada ortaya ç›kan parçalanma ve çözülmeyle birlikte; toplumsal anlamda son derece tutucu, de¤iflim ve dönüflüme karfl› direnen bir gerçeklik, on y›llard›r kendisini 261 dayatm›fl durumda. Bu gerçeklikle parelel olarak mevcut tüm iliflkiler,aile ve aile içerisindeki kad›n-erkek iliflkisinde s›n›rl› ve ailesel ç›karlara endeskli olarak yaflan›yor. Kapitalizmin kendisini en fazla gerçeklefltirdi¤i zemin ve çekirdek kurum olan ataerkil aile; bu bölgede yaflayan halk›n sosyolojik ve psikolojik olarak düflüflünün ve tabiri caizse feleketinin en önemli nedenlerinden biri.Aile kurumunda hiçbir toplumsal amac›, felsefesi olmayan feodal, afliretçi ya da kapitalist iliflki tarz›; toplumsal ç›karlar› esas alan ,yarat›c› de¤erleri olmaktan uzak durmaya devam ediyor. Sosyalleflme noktas›nda yaflanan ola¤anüstü gerilik, toplumla yeterli ve sa¤l›kl› iletiflim kurmaya engel. Geleneksel de¤er yarg›lar›ndaki tutuculuk, son elli y›lda yaflanan h›zl› de¤iflim ve dönüflümle birleflince ortaya, farkl› kültürel aray›fllara kap›lan, uyumsuz, güvensiz, umutsuz bireyler ç›km›fl durumda. Bu evrim; toplumdan ve toplumsal ç›karlardan soyutlanan insanlar›n kendi do¤as›na yabanc›laflmas› ve özgürlük aray›fl›ndan vazgeçmesi sonucunu do¤uruyor. Yaflanan toplumsal güdükleflme kimlik, kiflilik ve kültür savrulmas›yla birleflince, benlikte çarp›k bir flekilde büyütülen aray›fllar›n da tükenmesi ve dolay›s›yla yaflamdan vazgeçiflle sonuçlan›yor. Batman ‘ilk’ti, son de¤il Batman co¤rafi konumu,feodalizmin ve dinin a¤›r etkileri gibi nedenlerle devlet taraf›ndan pilot bölge olarak ele al›nan ,kapitalizmin h›zl› ama çok çarp›k bir biçimde tafl›r›ld›¤› bir kent. Batman’da var olan feodal tutuculuk köylülü¤ün yan› s›ra medyan›n etkisi, 12 Eylül politikalar›n›n yaratt›¤› tahribatlar ve çarp›k kapitalistleflme, yine sosyal dokuda yaflanan çözülme nedeniyle sosyolojik ve psikolojik anlamda bir afl›nma ve düflüfl yaflan›yor. Ortaya ç›kan bu gerçeklik, her türlü sosyal, siyasal, psikolojik geliflimin önünde afl›lmaz duvarlar dikmifl durumda. Kozmopolit,gittikçe özünden uzaklaflarak yabanc›laflan, farkl› kültürler aras›nda s›k›flan, umutsuz ve güvensiz kiflilikler Batman’da potansiyel intihar kurbanlar› olarak yaflamay› sürdürüyor. Yaflanan bu gerçekli¤e ramen ,kapitalizmin girifliyle ortaya ç›kan yo¤un çeliflkilerin yaratt›¤› aray›fllar, Batman halk›n›n h›zla politikleflmesini de beraberinde getirdi.Bir yandan PKK’ye kat›l›m›n en yo¤un oldu¤u bölgelerden biri olarak dikkati çekti. Buray› bir pilot bölge olarak ele alan devlet ,özellikle PKK taban›n›n büyümesini engellemek için çeflitli önlemler ald› ve kapsaml› 262 politikalar gelifltirdi. Dinin kentteki önemli etkisi gözönünde bulundurularak Hizbullah’›n oluflumuna gidildi, politikleflmifl kesimler baflta olmak üzere, çeflitli halk kesimlerine yönelik faili meçhul cinayetler gelifltirildi ve halk üzerinde tam bir terör havas› estirilerek, psikolojik olarak iradenin k›r›lmas› yarat›lmak istendi. Batman halk› için ölüm adeta kan›ksanan bir günlük yaflam gerçe¤i haline geldi. 11 y›l önce il olan Batman, gelifltirilen köy boflaltma politikas› nedeniyle 1993’ten itibaren adeta bir göç ak›n›na u¤rad› ve nüfusu 300 bine dayand›. Göç ettirilen kesimler, uygulanan fliddetin a¤›r etkisi, gelir da¤›l›m›nda yaflanan büyük dengesizli¤in yaratt›¤› ekonomik sorunlar ve faili meçhul cinayetlerin ortaya ç›kard›¤› sonuçlarla derin bir ç›kmaza sürüklendi. Tüm toplum kesimlerinde özellikle de bir yozlaflma yaflanmaya,h›rs›zl›k ve fuhufl vakalar› artmaya bafllad›. Göç ettirildikten sonra çarp›k da olsa kapitalizmle tan›flan ve bu ortama uyum sa¤lamak isteyen gençlerle, geleneksel de¤erlerine ba¤l› ve dindar yafll› kuflaklar aras›nda ortaya ç›kan kültür çat›flmas›, uyumsuzluk ve güvensizli¤i daha da derinlefltirdi. Devlet Batman’da özellikle kad›na yönelik olarak da çeflitli politikalar gelifltirdi. ÇATOM (Çok Amaçl› Toplum Merkezi) MOB‹L gibi kurulufllar arac›l›¤›yla el sanatlar›,ve yetifltirme kurslar› ad› alt›nda bir tür “elit” kad›n tabakas› yarat›lmak istendi. Yo¤un bir bask›yla karfl› karfl›ya kalan geleneksel aile kurumunda sürekli küçümsenen ,d›fllanan,s›n›r ve kal›plara hapsedilen, okula gönderilmeyen, dört duvar aras›nda y›llar›n› tüketmeye mahkum edilen kad›nlar için bu kurulufllar›n vaadleri ve TV’deki renkli hayatlar adeta bir kurtulufl umudu oldu. Dört duvar aras›ndan ç›k›fl›n aray›fl› içerisine giren kad›nlar ,hayatlar›nda ilk kez yüzyüze geldikleri “gerçek” dünyan›n sorunlar› ile, tutucu bir toplumsal yap›n›n asla kald›ramayaca¤› aray›fllar›n içine girdi. Bunun sonucunda birçok psikolojik dengesizlikler ve bunal›mlar bafl göstermeye bafllad›. Kad›n üzerinde uygulanan tüm bu politikalar›n yan› s›ra, Kürt olman›n zorluklar›, kapal› toplum yap›s›, ataerkil aile yap›lanmas›, aile içi fliddet, feodalizm ve dinin a¤›r etkileri, geleneksel de¤er yarg›lar›n›n kat› uygulan›fl› ve geleneksel bak›fl aç›s› nedeniyle kad›nda yaflanan güvensizlik, umutsuzluk derinleflti ve kad›n çaresizli¤e sürüklendi. Bafll›k paras› karfl›l›¤›nda veya istemedi¤i halde zorla evlendirilme, okula gönderilmeme, her an düflünsel, 263 fiziksel ve cinsel bask›larla karfl› karfl›ya kalma, çok dar iliflkilere ve kapkaranl›k bir yaflama mahkum edilme kad›na ölümü tercih ettirmeye bafllad›. ‹çine girilen derin ç›kmaz karfl›s›nda çözüm gücü olamayan, ya da baflka bir yaflam alternatifi olmayan kad›n asl›nda aile, toplum ve sistem taraf›ndan ölüme sürüklendi. Kad›n art›k bu tarz bir yaflam› kabul etmedi ve erkek egemen karakterli ataerkil aile ve toplum yap›s›na karfl› isyan› yaflam›ndan vazgeçerek gösterdi. ‹ntihar kurtulufl gibi… ‹ntihar istatistiklerini her geçen gün yükselten bölge halk›n›n toplumsal gerçe¤i;yaflanan toplumsal güdükleflmenin, tek tek bireylerde patlama noktalar›na yol açmas› ve bu patlamalar›n a¤›rl›¤›n›n bizzat kendi bedenlerine yönelerek bertaraf etme çabas›ndan baflka bir fley de¤il. Yaflanan bu patlaman›n bölge halk›n›n en zay›f halkas› olan “kad›n”daki tezahürü oldu¤unu söylemek yanl›fl olmayacak. ‹ntiharlar; yaflamdan uzaklaflt›r›lan, salt bir mülk konumunda olan kad›nlar›n bölgedeki tarihsel ve toplumsal flekilleniflinin bir sonucu. Do¤u ve Güneydo¤u’da kad›n; feodal de¤er yarg›lar›n›n, dinin ve ataerkilli¤in ola¤an etkileri nedeniyle “namus” olgusunun alt›n› dolduran bir nesne halinde. Etkisiz; bilinçsiz, konuflma ve tart›flma gücü bile olmad›¤› düflünülen kad›n; tarihinin hiçbir noktas›nda kendi sorununa kendisi çözüm bulabilecek olanaklara, yöntemlere ve en önemlisi güce sahip olamad›. Yaflad›¤› özgül sorunlar› “ulus” bilinciyle birlefltiren kad›nlar gücü da¤a ç›kmakta bulurken ; geride kalanlar 15 y›ll›k çat›flma ortam›nda ya hemcinslerinin peflinden gittiler ya da onlar›n varl›¤›n›n yaratt›¤› “özgür” ortamda sorunlar›yla yüzleflmeden bugüne geldiler. Gelinen nokta ise bölge kad›n›n›n HADEP Batman ‹l Baflkan› Murat Ceylan’›n da (2) ifade etti¤i gibi, sadece siyasallaflt›¤›n›, ama sosyalleflmedi¤ini ortaya ç›kard›. “bar›fl” ortam› yeniden yaz›ld›¤› say›lan tarihin, eskisinden de beter bir flekilde yafland›¤›n› ortaya ç›kard›. ‹radesizlefltirilen, hiçlefltirilen, çaresiz-umutsuz ve kaderci k›l›nan kad›n ailesinde de toplumda da hala “düflkü”’ bir konumdayd›. Dünyan›n ve Türkiye’nin hemen hemen tamam›nda farkl›modern-özgür kad›nlar ço¤al›rken, Do¤u ve Güneydo¤u’da kad›n›n rolü “savafl”la da de¤iflmedi. Düflüncesi, fizi¤i ve duygular› bast›r›lan bir mülk konumundaki kad›na içinde bulundu¤u konum ve yaflam biçimi bir kader olarak benimsetilmeye devam ediliyor ve adeta dipsiz, karanl›k bir kuyuda yaflamaya mahkum edilmeye zorlan›yor. Ancak bu zor; kad›nlar›na bunu dayatan bir toplumun ne kadar geri b›rakt›r›ld›¤›n›n ve toplum d›fl›-dünya d›fl› yaflamaya zorland›¤›n›n da ipuçlar›n› veriyor. 264 Yap›lan araflt›rmalarda baz› çarp›c› sonuçlara ulafl›lsa da intihar nedenleri en çok da flu biçimlerde aç›kland›’ “sevdi¤ine varamad›… Bekaretini yitirmiflti… Namus infaz›ndan kurtulmak için intihar etti…Hiç arkadafl› olmad›… Okula gönderilmedi¤i için bunal›ma girdi… Aile bask›s›na dayanamad›... Kuflak çat›flmas›na kurban gitti…” Aç›klamalar böyle ama nedenler bu kadar basit mi? Yaflanan trajedi bu kadar hafife al›nabilir mi? Ya da masa bafllar›nda izah edilebilir mi? Nedenleri yeterli ve do¤ru anlafl›lmaz, izah edilmezse sonuçlar› önlenebilirmi? Ya da salt nedenleri sonuçlar› izah edip bununla yetinmekle, basit önlemler almakla intiharlar önlenebilir mi? Bu kad›nlar›n seslendirdikleri çarp›c› gerçeklere, ilgili ve sorumlu kesimler baflta olmak üzere herkes do¤ru anlam verebiliyor mu? ‹ntiharlar› engellemek için gerekli olan sosyal,siyasal, psikolojik, ekonomik vb. çözümlere ulafl›labiliyor mu? Bu faciay› önlemek için amans›z bir çaba içerisine girilebiliyor mu? Yaflam, yaflan›lacak bir düzeye getirilebiliyor mu? Hay›r! 18 yafl›ndaki Gülcan ölmeden önce b›rakt›¤› son mektupta, “hayat yaflamaya de¤mez. Yaflamak için hiçbir neden yok….” diyordu. Gülcan bu sözleriyle Batman’da intihar eden tüm kad›nlar›n son sözlerini dillendiriyordu.. Daha 15 yafl›ndayken evlendirilen, bir çocuk annesi 18 yafl›ndaki Gülcan’›n intihar›n›n ve son sözlerinin anlam› da izah› da çok basit de¤il. Bu sözler çok çarp›c› bir gerçe¤i ifade ediyor. Tarihsel ve toplumsal bir yaraya, bir kördü¤üme parmak bas›yor. Bir trajedinin son perdesinin nihai sözleri oluyor. Bir kad›n›n öfkesini, isyan›n› ve reddini oldu¤u oldu¤u kadar umutsuzlu¤unu ve y›lg›nl›¤›n› da ifade ediyor. Batmanl› Gülcan ve onun gibi daha nice yitmifl kad›n için, yaflam›n her an› ölümden daha beter. Aray›fl ve dolay›s›yla da yaflam bitmifl. Hayat, yaflan›lmaya de¤meyecek kadar katlan›lmaz bir hale gelmifl. Yaflam›n hiçbir anlam› ve nedeni kalmam›fl.Bu kad›nlar art›k bu tarz yaflam› kaç›n›lmaz bir kader olarak görmüyor. Art›k böyle yaflamak istemiyor. Kendisini asarak, yakarak veya vurarak, böylesi bir yaflamdansa ölümü tercih ediyor. Kad›n›n bu karfl› ç›k›fl› ya da ç›kmaz› asl›nda demokratikleflemeyen sisteme, son derece geri b›rakt›r›lan yaflam düzeyine, a¤›r ekonomik s›k›nt›lara karfl› da bir reddedifl. Batman kad›nlar›n›n intihar trajedisi ya da facias›, genelde varolan, ama baz› özgün yanlar› itibar›yla daha fazla a盤a ç›kan ve patlak veren bir toplumsal yaran›n en uç simgesi olma durumunda. 265 Bu yaran›n iyilefltirilmesi için,bir demokrasi mücadelesine,bir yeniden yap›land›rmaya ihtiyaç var.Bunun için gereken de¤iflim ve geliflim sa¤lanmal› ve insan iradesini en özgür bir biçimde a盤a ç›karan bir sistem inflas›na bir an önce bafllanmal›d›r.Her türden eflitsizlik, bask›, sömürü ve ayr›mc›l›k giderilmeli, toplumsal yap› sa¤l›kl› hale getirilmeli ve sosyal adalet gerçeklefltirilmelidir. Yine yaflam standartlar›nda yaflan›labilecek bir düzey yarat›lmal› ve ekonomik anlamda bir geliflim düzeyi sa¤lanmal›d›r. Toplumda varolan farkl›l›klara (ulus, s›n›f, cins, dil, kültür, din, vb) hoflgörüyle yaklafl›lmal›, kültürel geliflmeye, ana dilde e¤itime her türlü olanak sunulmal›d›r. Toplumun tüm kesimleri kapsaml› bir proje temelinde e¤itilmeli, bilinç ve kültür düzeyi gelifltirilmelidir. Yine demokratik toplumun yarat›lmas›nda kad›n›n temel dinamik güç oldu¤u görülerek, kad›n bar›fl ve demokrasinin temel garantisi konumuna getirilmeli, kad›n›n her yönlü yap›land›r›ld›¤› ve bilinçlendirildi¤i bir sosyal zemin yarat›lmal›d›r. Kad›n›n sosyal, siyasal, hukuksal, ekonomik olarak ve yaflam›n tüm alanlar›nda özgür iradesiyle yer alabilece¤i bir düzey yarat›lmal›d›r. Bu konuda tüm insanlar, tüm kurumlar, tüm örgütler derin bir sorumluluk hissinin yan› s›ra, büyük bir çal›flma gücü ve bilincinin, s›n›rs›z ve hesaps›z bir eme¤in sahibi olabilmelidir. ‹nsan ve yaflam ancak böyle anlam kazanabilir. (1) Bu yaz›, Batman’da Kad›nlar Ölüyor kitab›nda yer alan bir bölümün yeniden ele al›nm›fl halidir (Müjgan Halis,Metis Yay›nlar›,2001). (2) Ad› geçen kitapta yer alan söylefliden Bir baflkald›r› olarak intihar Müjgan Halis ‹ntihar sözcüklerde “kiflinin bilerek, kas›tl› olarak kendisini öldürmei” olarak tan›mlan›yor. Bazen a¤›r bir ruhsal hastal›¤›n belirtisi, bazen de kendini anl›k olarak kontrol etmedeki güçlüklerin belirtisi olarak nitelendiriliyor. Genelde intihar giriflimi, yo¤un s›k›nt›ya yol açan bir kriz çaresizlik, ümitsizlik, çeliflkiler nedeniyle kiflinin görebildi¤i seçeneklerin daralmas›yla ortaya ç›kabildi¤i gibi nefret edilen objeye yönelen öfkenin kendine döndürülmesiyle de ortaya ç›k›yor. ‹ntihara yatk›nl›¤› saptamak oldukça güç bir ifl. Genelde daha önceki giriflimler yön gösterici olarak tayin ediliyor. Bununla beraber beyaz ›rktan olmak, sosyal 266 iliflkilerin zay›fl›¤›, yafl›n ilerlemesi ve erkek olmak intihar riskini yükselten faktörler olarak göze çarp›yor. Literatürler; kad›nlarda intihar giriflimlerinin daha s›k yafland›¤›n›, ancak ölümle sonuçlanan intiharlar›n daha çok erkeklerde görüldü¤ünü belirtiyor. ‹nsano¤lu var oldu¤undan beri, hep yok olmay› tercih edenler de oldu. Hayat›n› anlams›z, kendisini çaresiz, sorunlar›n› çözümsüz görenler ölümde arad›lar bazen kurtuluflu. Napolyon, Sokrat, Hitler gibi kimi ünlüler ve nice ünsüzler hayat›n a¤›r yüküne “tahammül edemeyip” “istifa” ettiler. Albert Camus, “Uyumsuz ve ‹ntihar” bafll›kl› denemesinde flöyle der: “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vard›r: ‹ntihar. Hayat›n yaflamak zahmetine de¤ip de¤medi¤inde bir yarg›ya varmak, felsefenin temel sorusuna karfl›l›k vermektir.Hayat›n yaflamak zahmetine de¤medi¤i düflüncesine vard›klar› için ölen birçok insanlar görüyorum. Kendileri için bir yaflam sebebi olan (bir yaflama sebebi denilen fley, ayn› zamanda çok güzel ölme sebebidir de) fikirler ya da hayaller u¤runda ayk›r› flekilde ölüme giden baflka insanlar görüyorum.” Naz›m Hikmet, umut dolu iyimserli¤iyle roman›na “Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim” ad›n› veriyor ama Camus yaflaman›n hiç de kolay bir fley olmad›¤›n› düflünüyor, sözleriyle; “Kendini öldürmek, bir anlamda melodramdaki gibi, itiraf etmektir. Hayat›n bizi aflt›¤›n› ya da hayat› anlamad›¤›m›z› itiraf etmektir.” Mayakovski intihar etti¤inde cebinde bulunan son fliirinin ad› fluydu “Saat biri geçti”. Rus flairlerinden Sergey Yesenin, 1925 y›l›nda intihar etmeden önce yazd›¤› son fliirinde flöyle sesleniyordu geride kalan ölümlülere:” fiu yaflamda yeni bir fley de¤il ki ölüm,/Ama pek öyle yeni say›lmaz yaflamak da. ’’Yesenin’in ölümüne gösterilen tepkileri ac› içinde izleyen Mayakovski ise “Sergey Yesenin’e” adl› uzun fliirinde “fiu yaflamda / en kolay ifltir ölmek./As›l güç olan / yeni bir hayata / bafllamak” diye yazd›ktan befl y›l sonra intihar etti. Yaflamak ve ölmek yeni bir fley de¤il.Ama bir insan›n kendi iste¤iyle ölmesi tarihi ne kadar eski de olsa, asl›nda hep yeni olman›n flafl›rt›c›l›¤›n› yans›t›r.Çünkü hayat› olumlayan, ona de¤er biçen her tek bir soruya dönüfltüren –hayat de¤erli midir-intihar, hayat› “içeriden” çözümsüzlefltirerek, ama “d›flar›dan”da yok edici bir tutumla yan›tlar. 267 Biz yaflayanlar için, ölmeyi seçmek hep dramatik oldu. Ama intihar›n oluflturdu¤u bu dramatiklik –Semavi dinlerin tutumundan farkl› olarak- modern ça¤ düflünürlerinde hep biraz “erdemli ve etik” bir eylem olarak da an›lageldi. Hegel için intihar ,dinsel iman ve romenesk aflkla birlikte mutlak olana gidenin kestirme bir yoluydu. Pozitivist düflünce gelene¤inin kurucular›ndan Davit Hume ise intihar› bir suç addeden Ortodoks papazlara karfl› ak›lsal ve bedensel bir tercih olarak olumluyordu. Hayat›n›n her döneminde depresif varolufl sorunlar›yla bo¤uflan Weber bile intihar› insan özgürlü¤ünün en son ve inatç› do¤rulan›fl› olarak de¤erlendirdi. Hayat› savunmaya iliflkin akli söylemlere inat intihar› seçenler, egemen çevreleri de korkutur, sarsar. Bu korku ve sars›nt› nedeniyledir ki, 12 Eylül’ün cuntac› generalleri, onlarca devrimcinin idam›na onay vermelerine karfl›n ,intihar olaylar›n›n gazete, radyo ve televizyonlarda haber olarak yay›nlanmas›n› bir dönem için yasaklam›fllard›r. Çünkü Al Alvarez’in söylemiyle intihar “hayatta kalanlara her fleyin ne kadar kötü gitti¤inin” gösterilmesidir. ‹ntihar edene göre hayat bir yarad›r ve iyilefltirilmesi gerekir.Bu bak›mdan intihar her zaman ürküntü verir, “kalan sa¤lara.” ‹nsan›n reddedildi¤i bir hayat› reddetmesi ya da kendini hayattan silmesi,yaflama içgüdüsü kadar ölme-öldürme içgüdüsüne de sahip oldu¤unun göstergesidir asl›nda .‹nsanda yaflama içgüdüsü kadar varolan ölme-öldürme içgüdüsünün sadece öldürme içgüdüsü egemen kültür taraf›ndan savunulur k›l›nm›flt›r. Ne var ki, hayat›n insan karfl›s›nda gözden düflmesiyle bu bast›r›lan potansiyel güç, d›fla vurur. ‹nsan art›k, verili hayata uyumsuzdur ve bu uyumsuzlu¤u kendini hayattan silerek aflma noktas›ndad›r. Al Alvarez, intihar gerçe¤i ile ilgili olarak “toplumsal bask›lar›n belki su yüzüne ç›kartt›¤›, ancak bu bask›lardan önce de varolan, bask›lar kalkt›¤›nda da büyük olas›l›kla sürecek bir iç yads›ma ve umutsuzluktan” söz ediyor, yine t›pk› Batman’› çat›flma y›llar›n› ve evlerde süren savafl› anlat›r gibi. “kalan sa¤lar bizimdir”. Adliye, psikiyatri, hapisane, bilinç endüstrisi vs. yaflad›¤›m›z hayat›n anlaml›l›k s›n›rlar›n› tayin eder,yüceltir,vazgeçilmez olarak tan›mlar ve dahas› kendi içinde yaflan›l›r k›lar. Bu oyunun kural›d›r ve çünkü kendi içinde aslolan hayatt›r, bu hayat›n d›fl› yoktur. Ölüm, ancak “resmi” oldu¤u ve resmi evraklarla tan›mlanabilir oldu¤u sürece akla yatk›nd›r ve yaflayanlar›n timsah gözyafllar›yla tescillenmifl ayinsel bir seramoniyle karfl›lan›r. Bu yüzden cenaze törenleri, öleni de¤il yaflayanlar› ve hayat› kutsayan geçit törenleridir biraz da. ‹flte bu yüzden intihar;varolan hayat›n idamesine dayal› toplumsal ba¤lar› zedeleyici bir eylemdir. Çünkü kendi “hayat›na” k›yan kifli, ayn› zamanda varolan toplumsal “düzenin”ya da karfl›t›n›n kendisine yükledi¤i “sosyal’” “kamusal” ve “kültürel” kimlikleri de öldürür. Aristo’nun yüzy›llar sonraki Batman’› do¤rularcas›na; intihar›devlete karfl› bir baflkald›r› olarak nitelendirmesi bundan dolay›d›r. ‹ntihar eden kifli ya da kifliler, ya varolan toplumsal sistemde bir boflluk oldu¤unu gösterir ya doldurulamaz bir bofllu¤u kendi ölümüyle açar. Kurulu düzenin ise böylesi bir gedi¤e tahammülü yoktur olamaz. Egemen kültürel söylem bu bofllu¤u do¤rudan absorbe ederek, intihar eylemini düzenin d›fl›na iter; “Araz” der “lezyon” der ya da “patolojik bir bozukluk” olarak tan›mlar intihar›. Ama tüm bu tan›mlar intihar›n yüzy›llard›r yaflanan flafl›rt›c›l›¤›n› de¤ifltirmez; ister flair, ister sistemin yaralad›¤› s›radan bir birey isterse Adolf Abromovic Loffe gibi Adller’in terapi seanslar›na kat›lan ve terapi ücretini de parti maliyesinden de¤il, kendi cebinden ödeyen bir yeralt› devrimcisi olsun, her dönem birileri ç›kar ve “yok olmay›” seçer. Resmi toplumbilimcilerine ise, otopsi raporu düzenlemek kal›r. ‹ntihar eden için art›k hayat›n savunulacak meflru bir yan› kalmam›flt›r ve Wittgenstein’in söylemiyle; “Ölüm yaflanmaz.” Biz “kalan sa¤lar” ise asla yaflanamayan bir ölümü veya intihar› tan›mlamaya çal›fl›r›z. Ama tüm bu sözlere karfl›l›k,flu bir gerçek ki ,intihar üzerine söylenen her fley, gerçekte “kalan sa¤lar›n” akli yan›tlar›. Çünkü hayat rasyonel bir gerçeklik. Akla dayal› örgütlülü¤üyle hayat,her intihar›n karfl›s›nda ayn› ironik yan›t› verir; 268 269 gibi olma düflünü kurarlar. Bu düfl yay›l›r ve yay›ld›kça Batman’›, göç için çekici k›lar, kaynaflm›fllard›r. H›zla ço¤alan göç, ‹luh köyünü, ekonomik özellikli kent Batman’a dönüfltürür. KADIN, ‹NT‹HAR ve YOKSULLUK M. Sabit ATAÇ ‹lk gelenler hemen ifl bulmufl, iflyerine yak›n, siteye bitiflik evler yaparak, Site ‹luh aras›nda bir bölgede yaflam›fllard›r. Türkiye’nin de¤iflik bölgelerinden, farkl› kültürlerle gelen bu insanlar, ayn› ekonomik koflullarla ayn› ortam› paylaflt›klar›ndan, sosyal kültürel sirkülasyon da h›zl› yaflanm›flt›r. Kendi r›zalar› ile geldikleri için de¤iflime de haz›rd›rlar. Kaynaflma, de¤iflim sonucu, çal›fl›p üretme, yaflama ba¤l›l›k, insana sayg›, diyalog, hoflgörü uzlaflma karakterli ortak bir kültür yarat›lm›flt›r. Batman’da yaflanan intihar olaylar›n›n verilerinden hareketle kad›n, intihar yoksulluk ve fliddet hakk›nda bir fleyler söylenmek istendi¤inde, söylemin lokal olmas› kaç›n›lmazd›r. Mütevazi bir çal›flman›n da amac› bu olmal› ve bu amaç s›n›r›n›n afl›lmas›, konunun uzmanlar›na b›rak›lmal›d›r. Gelifllerin ya da göçlerin nedeni ekonomik olan bu kitle arzulad›klar›n› k›smen de olsa elde etmifl, k›sa sürede, ev sahibi olmufl, çocuklar›n› okutma olana¤› bulmufllard›r. Kentin hikayesi, bu sorunlar› da bar›nd›rd›¤›ndan, bilinmesinde, anlama ve öneride bulunma aç›s›ndan önemlidir. Siteler ve ilk göçle birlikte gelip hemen ifl bulanlar ile sonradan gelen memurlar›n oluflturdu¤u 1. Bölge bölgedir buras›. 50 y›l kadar önce Raman da¤lar›nda petrol bulunmufltur. K›rsal bölgelerde, nüfus h›zla artm›fl ancak toprak artmam›flt›r. Ayn› zamanda, tar›mda geliflen teknolojide kullan›l›nca, gizli iflsizlik bafllam›fl, iflsiz say›s› artm›flt›r. Bu durum köyler için itici bir etken olup göçü teflvik etmektedir. Bugün emekliye ayr›lm›fl bu ilk iflçilerin, hat›r› say›l›r bir k›sm›n›n çocuklar› e¤itimlerini tamamlam›fl, ya da baz› ifllerde çal›flma olana¤›n› bulmufltur. Bu kesim, ekonomik, sosyal ve kültürel geliflme gösterirken, eski evlerini b›rakarak, altyap›s› düzgün, ayr› bölge oluflturacak, merkeze yak›n modern mahalleler kurmufllard›r. Bulunan petrol ile birlikte ‹luh köyünün düz arazilerinde rafineri kurulmufl; rafineride çal›flan uzman kadroya, genifl asfalt caddeleri, bahçeli, kaloriferli, güzel evler olan bir mahalle yap›lm›flt›r. Dinlenme parklar›, çay bahçeleri, çocuk oyun bahçeleri, okullar›, yüzme havuzlar›, sinema salonu olan bu küçük kentte Site ad› verilir. Sitelilerin, gelirlerinin iyi oldu¤u giydiklerinden, yediklerinden, içtiklerinden anlafl›lmaktad›r. Sitelilerle birlikte çal›flacak iflçiler ifle al›nmaya bafllanm›flt›r. Çal›flmaya yeni bafllayanlar, düfllerinde, buralarda yaflamak bu olanaklardan yararlanmak, onlar 270 Cadde ve sokaklar düzenlidir. binalar planl›, genelde apartman, kaloriferli, sosyal yap›ya uygun daireler yap›lm›flt›r. Evin babas›, çal›fl›p üretirken, köyden gelen davran›fl biçimlerini yumuflatm›fl dengeli bir tip çizmifltir. Çocuklar evlerinde mutlu, okul ortam›nda farkl› arkadafllarla kaynafl›p, sevgi ve sayg›y› tan›yarak geliflmektedirler. Bu bölgede evin kad›n›, genelde evin ifllerini yapsa da, e¤itimli olanlar ev d›fl› 271 ifllerde çal›flmaktad›r. Evin yönetimine kat›l›r, evin ekonomisi çocuklar›n e¤itimi ile ilgilenir. K›zlar istisnalar d›fl›nda, erkek çocuklar› gibi okuldad›rlar. Bu bölgelerde oturanlar, mutlu, uyumlu ve ak›lc›d›rlar. Evvelce gelip, geliflim/de¤iflimi sa¤layamayanlar, ilk yerlerinde kalm›fllard›r. Sonradan ekonomik zorluklardan dolay› gelenler de, durumlar›n› düzeltip, modern mahallelere tafl›nanlar›n yerlerine yerleflmifllerdir.2. Bölgede buralard›r. Cadde ve sokaklar dar, düzensiz, evler ilk yap›ld›klar›nda tek katl›, sonradan üstlerinde katlar yap›lm›fl durumdad›r. Oturma ihtiyac›n› karfl›lar, genelde kalorifersiz, sobal›d›rlar. Evin büyü¤ü çal›flmakta veya emeklidir. Erkek çocuklardan e¤itimini tamamlam›fl, iflsiz olanlar› evi terk etmemifllerdir. K›zlar evlenme yafl›na kadar okumufl; genç yaflta evlenenler evi terk etmifl, evlenemeyenler baba evinde, anne ile birlikte evin yöneticisidir. Genelde ev ifllerinde çal›flmaktad›rlar k›smen evin ekonomisine katk› sunmak için, ev d›fl›nda çal›flanlar bulunmaktad›r. Mevcut konumlar› flehirli-köylü, modern-eski aras›d›r. ‹lk gelenlere nazaran, nispeten daha alt bir katman oluflturan bu kesim yo¤un duygusal çat›flma yaflamas›na ra¤men kendini rahatça tan›mlayabilmektedir. Geldikleri yerlere oranla mutlu, flehre göre mutsuzdurlar. 1985-1995 y›llar› aras›nda flehre ayr› bir göç dalgas› gelmifltir. Gelenleri getiren temel güdü, k›rsal kesimde yaflanan çat›flmalar, fliddetler aras›nda tercih dayatmalar› ve can güvenli¤i olmufltur. Çat›flmalar›n yo¤unlu¤u ile göç artm›fl, gelenler flehrin kenarlar›na kurduklar› s›¤›nak/gecekondularda bar›nm›fllard›r. Bir k›sm›, akrabalar›n›n bulundu¤u gecekondu bölgelerine yerleflirken, kendilerine ait, geçmiflle ba¤lant›l› bir köy kurmufllard›r. 3. Bölge de buralard›r. Cadde ve sokaklar gelifligüzel, düzensizdirler. Ço¤u stabilize ve toprakt›rlar. Kanalizasyon altyap›s› tamamlanmam›flt›r. Oturulan yerler, bar›nmak içindir. Evler bir iki odal›, bir kesimi banyo için ayr›lm›fl plans›z, gelifli güzel araziye oturtulmufltur. Ço¤unlu¤u, akraba toplulu¤udur. 272 Çocuk say›s› çok fazla olup, ekonomik koflullar bunlar›n sa¤l›kl› geliflmelerine elveriflli de¤ildir. Büyükler sevgi ve ilgilerini küçüklerde yo¤unlaflt›r›p, soka¤a ç›kacak kadar büyüyenler kendi bafllar›ndad›rlar. Çocuklar, e¤itim, okul yerine sokaklardad›rlar. fiehrin hiçbir nimetinden yararlanmayan bu insanlar, flehrin özelliklerinin izleyicisi konumdad›rlar. Suskun, küskün, afl›r› duygusal ve içine kapan›kt›rlar. Yaflam sevinci, üretkenlik, yarat›c›l›k mutluluk, gibi olumlu duygu ve yeteneklerini ümiksizlefltikçe yitirmekte, ac›l›, sert ve k›r›lgan bir tipe dönüflürken, öfke, çabuk sinirlenme, çaresizlik, düflmanl›k, huzursuzluk kiflili¤i sarmaktad›r. Yaflayan nüfusun ço¤unlu¤u gençtir. Köy yaflant›s›n›n ayn›s›, yafll›lar ve orta kuflak taraf›ndan flehirde yaflanmaya çal›fl›lmakta, gençlere dayat›lmaktad›r. Gençler flehirli olman›n özlemini yaflamaktad›rlar. De¤il kuflaklar, bir iki yafl fark› aras›nda da uyumsuzluk gözlenmektedir. Gençler, iç dünyalar›nda yafll›lardan farkl› olmalar›na ra¤men d›fl dünyada, davran›flta, görünüflte, uyumlu görünmektedirler. Çat›flma iç dünyada kalmaktad›r. Bu mahalleler de tek tip yaflam tarz›, insan kiflili¤ine de yans›m›fl, düflünce ve inançta da bir model oluflmufltur. Hemen hemen ayn› de¤erlere inan›lmaktad›r. Toplumsal sorunlara önerilen çözümler, tart›flmas›z benimsenerek, dogmalaflt›r›lm›flt›r. Kat› inanç tabakas› farkl›y› bar›nd›rmamaktad›r. ‹nançlar do¤rultusunda hayali kurulan veya ulafl›lmak istenen hedeflere var›lmay›nca bireylerde bir boflluk oluflmufl, bu bofllu¤u dolduracak, de¤erler ortaya konulmam›flt›r. Sa¤l›kl› tart›flma ortam›n› yaratacak kurumlar mevcut de¤ildir. Var olandan kopufl, hayal edilen, düflünülene ulaflamama olgusu, genel bir karakterdir. Tüm evlerde, aile üyelerinden birinde, fark›nda olunmayan/önemsenmeyen psikolojik bir rahats›zl›¤›n oldu¤u gözlenmifltir. 273 Rahat bir yaflam arzusu ve bunun gerçekleflme ihtimalinin zay›fl›¤›n›n yaratt›¤›, ekonomik yetersizlik, sorunlara çare bulmadaki e¤itim ve kültür eksikli¤i ön plana ç›kmaktad›r. Ola¤an psikolojik rahats›zl›klara daha s›k rastlanmaktad›r. fiehre özgü bir de¤er tafl›mamaktad›rlar. 1990-2000 y›llar› aras›nda Batman’da toplam 135 intihar olay› yaflanm›fl; bunlardan 42 olay ölümle sonuçlanm›fl 93 olay teflebbüs aflamas›nda kalm›flt›r. 27 bayan hayat›na son verirken (%64.3), 70 bayan intihara teflebbüs etmifltir (%76). Ölümle sonuçlananlar›n 11’i (%40.7) evli, 16’s› (%59.3) bekar; teflebbüs edenlerin 18’i (%25.7) evli, 52’si (%74.3) bekard›r.1 (60-55 yafl) (55-30 yafl) (30-25 yafl) (25-20 yafl) (20-15 yafl) (15 ve alt›) 3 6 2 5 8 3 1 4 9 14 30 11 Ölüm Bayan Teflebbüs Bayan Ölümle sonuçlanan olaylarda, evlenmeden önceki genç yafllar ile evlilikten bir süre sonra olan yafllarda oran yüksektir. Teflebbüs olaylar›nda ise 15-30 aras› yafllarda oran yüksektir. Olaylar›n yüksek oranda yafland›¤› bölge 3. Bölgedir; 1. Bölgeye gelindi¤inde oran azalmaktad›r. Birinci bölgede yaflanan intihar olaylar›, her yerde rastlanabilen, tipik flehir nedenlidirler. ‹kinci bölgenin karmafl›k nedenlerine nazaran, üçüncü bölgedeki nedenler çok kar›fl›kt›r. Ancak 1. Bölgeden 3. Bölgeye do¤ru gidildikçe yoksun kal›nanlar, önemli ip uçlar›d›rlar. ● Kad›n, evin erkek büyü¤ünün kararlar› ile yaflar, varl›¤›ndan yoksundur, kendi kiflili¤inin sahibi de¤ildir. Kad›n, erke¤in, evin, toplumun namusu olarak görülmekte, kad›n›n kendisine ait bir namusu oldu¤u anlay›fl› kabul edilmemektedir. ● Kendine ait evi, tarlas›, mal› mülkü yoktur. Mal edinme hakk›na sahip de¤ildir. ● ● Zorunlu göçler nedeni ile gelinen flehir, arzulanan istenen yer de¤ildir. Tafl›nmaya kendisi karar vermedi¤i gibi, gelinen yeri de evin erke¤i belirlemifltir. ‹stedi¤i yere gidemez, seyahat özgürlü¤ü yoktur. ● Kendi iradesi ile belirledi¤i bir iflte çal›flamamaktad›r. Evin içinde erke¤e, kaynanaya, kay›nbabaya, çocuklara hizmetçilik yapmaktad›r. Çal›flma hakk› ve özgürlü¤ü yoktur. Çal›flanlar, genellikle tar›m iflçisi veya evlerde hizmetçi olarak, çok düflük bir ücretle ve sigortas›z, sosyal güvenlikten yoksun çal›flmaktad›r. Genelde, geçici ifllerde çal›flt›klar›ndan sürekli bir gelirden de söz edilemez. ● Yerleflim Yerleri 1. Bölge 2. Bölge 3. Bölge Köy 3 4 9 6 12 21 29 5 Ölüm Bayan Teflebbüs Bayan Ald›¤› ücreti evin erke¤ine verir, bunun üzerinde tasarruf etme hakk› yoktur. ● ● Okula gönderilmez, okula gönderilirse de, küçük yaflta evlendirilmek istendi¤inden ya da evin ifllerini yapmas› istendi¤inden, temel e¤itimden sonra okuldan al›n›r. De¤il sinema, tiyatro, parklar, komflusuna bile gidemez, erkek arkadafl› hiç olamaz; iliflki kurmaktan yoksundur. ● 1 Batman Barosu 1999-2000 intiharlar raporu. 274 275 Mahalle ve çevre, yak›n akrabalardan olufltu¤undan, ev içerisindeki mutlak baba otoritesi sokakta gelenek otoritesi olarak, yo¤un bir biçimde hissedilmektedir. Savunulan özgürlük erkek için olmakta, kad›n için özgürlükten söz edilmemektedir. ● Aile içerisindeki otoriteden kurtulmak için, genç bireyler kendilerini d›flar› atmak istemektedirler. Genç k›zlar›n tek seçene¤i evlilik kalmaktad›r. E¤itimsiz olan bu genç k›zlar, istemeye gelenlerden birine raz› olmaktad›r. Bu evlilik ço¤u zaman, gerçekte arzulad›¤›, düflünü kurdu¤u evlilik olmayabilmektedir. ● Yaflam›n sorunlar›n› dogma ve inançlarla çözümleme uzun süre hayat bulmuflken, gelmeyen çözüm insanlar› ak›lc› olmaya zorlamakta, ak›lc› yöntem kullan›lmad›¤› için, pek al›flk›n olmayan bireyler, ç›kmazda ç›rp›nmaktad›r. ● Bütün bunlar› son cümlelerde anlatmak gerekirse; Kad›n yoksunluklar› nedeni ile kendini ifade edememektedir. Yoksulluk; yiyecek, giyecek ve bar›nma gibi ekonomik temel ihtiyaçlar›n yoklu¤u yan›nda, insanca yaflam için gerekli olan bütün sosyal, kültürel ve bunlar›n donataca¤› ruhi alt yap› koflullar›ndan yoksunluk olarak alg›lanmal›. Yoksulluklara ra¤men, insan beyninin faaliyetleri devam etmektedir. Sosyal olaylara tan›k olan kad›n›n, etraf›n› çevreleyen kat› inançlara ra¤men düflünmektedir. Ancak, düflüncelerini aç›kça ifade edemedi¤inden konuflamamakta, susmakta, çal›flamad›¤› için yarat›c›l›¤› ortaya ç›kmamakta ya da körelmekte, bir baflkas› ile bir araya gelemedi¤i için iletiflimsiz kalmakta; kendini ifade edememekte içine kapanmaktad›r. Canl›, kendini ifade ederek toplumsallafl›r; toplumsallaflarak bireyselleflir. S›n›r› konulamayan bireydeki özgür düflünce, kendini yaflama, baflkas›yla yaflama kat›lma ifadesiyle biçimlenirken, otoritelerin, egemenlerin tepkisi, bask›s›, fliddetli hissedildi¤inde, tan›mlayacak bilgi, anlatacak dil, direnecek bedene sahip olmayanlar, yoklu¤un uykusuna dalabilirler. Bask› alt›nda, haklardan yoksun ve tek bafl›na düflünmek ölüme götürecek kadar tehlikeli olabilir. 276 Kentlerde kad›nlar daha çok küçük ölçekli, iflten at›lmalar›n kolay oldu¤u, teknolojik yat›r›m›n en az oldu¤u , kay›t d›fl›, sosyal güvencesi olmayan sektörlerde ço¤unlukla sendikas›z çal›fl›yor. Kad›n iflgücünün Belçika’da yüzde 84.6’s›, ABD’de % 83.7’si, Danimarka’da % 80.4’ü, Fransa’da da % 78.5’i hizmet sektöründe toplanm›fl durumdad›r. Krizden ilk darbeyi yiyen iflyerleri ve çabuk iflçi ç›kar›lan iflyerleri de bunlar. Bu yüzden kad›nlar iflini ilk kaybedenler aras›nda oluyor. KADIN ve YOKSULLUK Seher DEM‹R Kentteki kad›nlar›n iflgücüne kat›lma oran› yüzde 15, bu oran en fazla yüzde 16’ya ç›k›yor. 1994 krizi s›ras›nda kentte çal›flmak isteyen kad›nlar›n yüzde 20’si iflsizken, bu oran erkeklerde yüzde 10 du. Kapitalizmin küreselleflme evresine girmesi ile beraber geliflen istikrar politikalar› ve yap›sal uyum programlar› h›zla yay›l›yor. Bu yay›lma ile beraber zengin ve yoksul aras›ndaki uçurum çok daha belirgin hale gelmektedir. Küreselleflme süreci, çok uluslu flirketlerin ve büyük sermaye hareketlili¤inin önündeki engelleri kald›r›rken, eflitsizlikleri ve yoksullu¤u da görülmemifl boyutlara ç›kartmaktad›r. Dünyan›n en yoksul yüzde 20’lik kesimiyle karfl›laflt›rd›¤›m›zda dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’lik kesiminin toplam gelirden elde etti¤i pay, 1960’ta yoksullardan 30 kat fazla iken bu oran 1995’te 59 kat fazla olmufltur. Yaklafl›k olarak 6 milyara varan dünya nüfusunun en yoksullar› olan kad›nlar, çal›flma saatlerinin üçte ikisini karfl›lamas›na ra¤men dünya gelirinin sadece yüzde 10 ve dünya zenginli¤inin ise ancak yüzde 1’ine sahipler. ‹statistiksel veriler yoksullar aras›nda kad›nlar›n erkeklerden say›ca daha fazla oldu¤unu göstermektedir. Güney ülkelerinde tar›msal nüfusun ve tar›mdaki kad›n iflgücünün oran› yükselmektedir. Yeni Dünya Düzeni dünya yoksullar›n› k›rlara do¤ru çekmektedir, bunun en önemli nedeni Kuzey ülkelerinin Güney ülkelerini sürükledi¤i borç k›skac›d›r. Tar›msal alana geri dönen yoksul insanlar tar›msal alan› destekleyen devlet politikalar›n›n giderek geçersizleflti¤i bir ortamda, teknolojik olanaklardan yoksun bir çaba içine girmektedirler. Bu da çekildikleri alanlar›n ekonomik sorunlar›n› çözmeye yetmemesi ile sonuçlanmaktad›r. Dünya zirvesinin aç›klamas›na göre geliflmekte olan ülkelerde temel g›da maddelerinin yüzde 80’ini kad›nlar üretiyor, ancak tar›m alanlar›n›n sadece yüzde 1’i kad›nlara ait. Yoksul ülkelerin kad›nlar› tar›m alanlar›nda çok daha yo¤un var olurken, emeklerinin karfl›l›¤›n› alamamakta, sadece bo¤az toklu¤una çal›flan emekçiler haline getirilmektedirler. 277 Açl›k çeken insanlar sonsuz yoksulluk ve güçsüzlük tuza¤›na yakalanm›fllard›r. Kronik yetersiz beslenmenin neden oldu¤u zararlar erken bafllar ve insanlar› hayatlar› boyunca izler. Yeterli ölçüde besin maddeleri alamayan kiflilerin bedeni, fiziksel etkinliklerini azaltarak bunun bedelini öder. Çocuklarda büyüme yavafllar veya hemen hemen durur. Aç olan anne, ilerde geliflme engeli yüzünden salg›n hastal›klarla yüzyüze kalacak çocuklar dünyaya getirir. Fiziksel ve zihinsel olarak zay›f nesil, bir sonraki nesli de etkiler. Mutlak yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflayan 1.3 milyar kiflinin yüzde 70’ini kad›nlar oluflturuyor. S›k s›k yoksul kiflinin servetinin eme¤i oldu¤u söylenir. Fakat açl›k burada da yerini al›r. Kronik açl›k bedenin enerjiyi ifle dönüfltürme yetene¤ini s›n›rlar, zay›fl›k, ümitsizlik ve b›kk›nl›¤a sevk eder. Yetersiz beslenen kad›nlar›n çok zor ifl bulmalar› ve verimsiz olmalar› flafl›rt›c› de¤ildir. ‹flverenler, aç olan insanlar› tembel ve ifle yaramaz olarak görür, ancak bu insanlar, düflkünlükten ve bedenleri fiziksel olarak uzun süreli kalori ve besinden mahrum edildi¤inden ac› çekmektedirler. E¤er açl›k toplumda tahrip edici etki do¤uruyorsa, neden hükümetler öncelikle bu konuyla savaflmamaktad›r? Cevaplardan birisi, ülkenin birçok ezici 278 sorunla meflgul oldu¤u ve öncelikle en büyük yang›n› söndürmeye çal›flmas›d›r, k›tl›k dikkatleri çekerken kimse gizli açl›kla ilgilenmez. Bunun yan›nda dünya besin üretiminde o kadar baflar›l› olmufltur ki baz› yetkililer harekete geçmeye gerek olmad›¤›n› farz ederler. Dolay›s›yla g›da güvencesi konusunda belli hedefleri koymak yerine, geleneksel düflünerek açl›¤›n sonuç olarak ortadan kalkaca¤› ekonomik büyüme üzerinde yo¤unlafl›rlar. Açl›k yoksullu¤a neden olur ve yoksullu¤un sebeplerinden birisidir. Açl›kla savaflta gerekli yollar› açmak için hükümet politikalar›n›n, aç ve yoksul insanlar›n %70’inin yaflad›¤› k›rsal alanlara odaklanmas› gerekmektedir. Kaynaklar›n da¤›t›m›nda y›llard›r flehirlere yap›lan iltimas sonucu k›rsal kesimler, yaflamsal haberleflme, sa¤l›k ve e¤itim gibi kamu hizmetlerinden yoksun kalm›fllard›r. Tar›m ise, dünyadaki ifl gücünün yar›dan fazlas›n› istihdam etmesine karfl›n yat›r›m pastas›ndan ne yaz›k ki çok az pay almaktad›r. Tar›msal yat›r›mlar› özellikle özel sektör için daha cazip k›lmak amac›yla daha çok çaba sarf edilmesi de gereklidir. E¤er uluslararas› toplum açl›¤a son verme taahhüdünde gerçekten samimi ise, bu söz yat›r›mla desteklenmelidir. Tabi ki tar›m tek bafl›na yoksullu¤u ortadan kald›ramaz. Ülkelerin ekonomi tarihi, tar›mdan, endüstri gibi sektörlere sürekli olarak iflçi ak›fl›ndan bahsedilir. Bu arada, tar›msal verimlilikteki ilerlemeler, yerel pazarlarda daha çok miktarda besin bulunmas›n› sa¤layacak ve büyümeyi teflvik edecektir. Bu durum ayn› zamanda flehirlerdeki sosyal hizmetleri ve alt yap›y› zorlayan, k›rsal geliflmeyi engelleyen k›rsal alanlardan göçü de önleyecektir. Beslenme durumunun iyilefltirilmesi ifl verimlili¤inin artt›r›lmas› yoluyla ekonomik büyümeyi do¤rudan uzun yaflam beklentisini ve daha iyi sa¤l›¤› ise dolayl› olarak etkiler. Fakat giderek artan kan›tlar bunun flah›slar için gerekli oldu¤unu göstermekte, daha az say›da yap›lan çal›flmalar ise bu durumu uluslar›n mutlulu¤una ba¤lamaktad›r. Günümüzde yap›lan baz› araflt›rmalar, bofllu¤u doldurmaktad›r. Yeni yap›lan bir çal›flma, 30 y›ll›k dönemde kalk›nmakta olan ülkelerdeki giderek artan besin al›m› ile Gayri Safi Milli Has›la aras›ndaki iliflkiye göz atmaktad›r. Yüksek eksik beslenme oran›na sahip ülkelerin besin tüketimini yeterli düzeye ç›kartt›klar› taktirde, ülkelerinde Gayri Safi Milli Has›la’n›n %45 artaca¤›n› görecekleri ortaya konmufltur. Bir baflka çal›flma, ‹ngiltere’de ve Fransa’da ekonominin yar› yar›ya büyüme nedenini 18. ve 19. yüzy›llarda sa¤l›k ve beslenmedeki ilerlemelere ba¤lam›flt›r. 279 Ayn› iflte çal›flan kad›nlar erkeklere göre daha az ücret al›yor. Almanya’da kad›nlar›n ortalama ücreti erkek ortalamas›n›n yüzde 76.9’u ile yüzde 89.9’u aras›nda de¤ifliyor. Bu oran ‹sveç’te yüzde 87, Fransa’da yüzde 76.6, Hollanda’da yüzde 70.6, Yunanistan’da ise yüzde 68. Yar›m zamanl› ifllerin yüzde 80’inde kad›nlar çal›fl›yor. Tüm yar›m zamanl› çal›flanlar aras›nda kad›nlar›n oran›n›n ABD’de % 70.3, Kanada’da % 72, ‹sveç’te yüzde 84.5, Fransa’da % 84.6, Almanya’da % 93.8, ‹ngiltere’de ise % 94.3 oldu¤u bildirilmektedir. Türkiye’de kad›nlar k›rsal kesimden kente göç ettikçe evlere kapanmaktad›r. Örne¤in 1950lerde % 70’i bulan kad›nlar›n iflgücüne kat›l›m oran›, günümüzde % 32’ye düflmüfltür ve bu oran, IMF ve Dünya Bankas› dayatmalar›yla Türkiye’de uygulamaya sokulan “istikrar programlar›”n›n yol açt›¤› iflsizlik koflullar›nda, daha da gerilemektedir. Türkiye’de k›rlarda en a¤›r, emek yo¤un ifllerde bo¤az toklu¤una istihdam edilen kad›n eme¤i(tüm istihdam›n % 74.7si), kentlerde ise kay›t d›fl› sektöre (gündelikçilik, ev konfeksiyonculu¤u vb.) ya da en düflük ve h›zla de¤er yitiren alanlara (sanayide tekstil, g›da ve kamu sektörü) kaymakta, ev ifllerinin ve çocuklarla yafll›lar›n bak›m›n›n hemen tümünü s›f›r maliyetle üstlenmektedirler. Türkiyeli kad›n›n konumuna damgas›n› vuran statü, “ev kad›nl›¤›”d›r. Bu ülkede 6 milyona yak›n kad›n, kendini “iflsiz” de¤il de “ev kad›n›” olarak alg›lamakta ve tan›mlamaktad›r. Yoksullu¤un sonucunda fliddet art›fl› ortaya ç›k›yor. Toplumsal dengelerin bozuldu¤u, gelir da¤›l›m›ndaki uçurumun geniflledi¤i, iflsizlik korkusunun, yar›n kayg›s›n›n yayg›nlaflt›¤› ortamlarda fliddet, her zaman, yaratt›¤› “öteki”’ni ezerek kendini var eden bir toplumsal-psikolojik boflal›m arac›d›r. Öteki ise genellikle güçsüz oland›r; kad›nlar›n flu anki konumu da böyledir. Yoksullu¤un sonucunda sa¤l›kl› ve güvenli bar›nma olanaklar› ortadan kalk›yor. Koruyucu hekimli¤in, ülke sa¤l›k politikalar› nedeni ile gerçeklefltirilemedi¤i bu bölgelerde hastal›klara çok uygun zeminler olufluyor. Bu döngü, sa¤l›¤›n özellefltirilmesi ad›mlar› ile,yoksullar›n sa¤l›k hizmetlerinden yeterince yararlanamamas›n›n yol açt›¤› sonuçlarla artarak devam ediyor. Böylece, hastal›klara karfl› gerekli önlem ve tedavilerin yeterince yap›lmamas› hasta bak›m›n› evlerde kad›nlar›n üzerine art› bir yük olarak yüklemektedir. 280 Yoksullu¤un sonucunda e¤itim olanaklar› azalmakta ve bu da öncelikle k›z çocuklar›n› etkilemektedir. Yoksullu¤un ve e¤itimsizli¤in bulundu¤u alanlarda gericili¤in zemini yarat›lm›fl oluyor. 7-13 yafl aras›ndaki k›z çocuklar›n›n %31.2’si, erkek çocuklar›n da %21.2’si okula kay›tl› de¤ildir. Yoksulluk, e¤itim olanaklar›n› azaltt›kça okuma konusunda erkek çocuklara daha fazla f›rsat tan›nmaktad›r. Türkiye’de kad›nlar›n % 23’ü okuma yazma bilmemektedir. % 19.7 si sadece okur yazar, % 41.7si ise ilkokul mezunudur. Orta ve yüksek ö¤renim görmüfl kad›nlar›n oran› ise ancak % 11.4 tür. Kad›nlar yaflam›n tüm alanlar›nda ikinci s›n›f insan olarak görülmektedir. Her yerde afla¤›lanan, haklar› gasp edilen kad›n›n yoksullukta birincili¤i almas› hiç flafl›lacak bir sonuç de¤ildir. Ataerkinin geçerli oldu¤u günümüzde yoksulluk varsa, tabi ki bundan nasibini “ev kad›n›” denilen eme¤inin karfl›l›¤› olmayan kad›nlar fazlas› ile alacakt›r. Zaten evin erke¤ine ekonomik olarak ba¤›ml› olan bu kesim yoksullu¤un art›fl› ile daha da zor durumda kalacak, eline verilen para ne kadarsa onunla evin tüm ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için yaflam›n›n büyük bir k›sm›n› ihtiyaçlar› ucuza mal etme, erteleme olanaklar›n› bulma çabas› ile geçirecektir. Yoksulluk nedeni ile çocuklar okuyamayacaksa tüm gücümüzü seferber edip okutaca¤›m›z çocuk tabi ki erkek çocuk olacakt›r. Geriye kalan k›z çocuklar›m›z erkek çocu¤unu okutmam›za yard›mc› olabilmek için küçük yafllarda temizlik, dikifl gibi sosyal güvencesi olmayan ifllerde çal›flacakt›r. Her ekonomik kriz ortam›nda tabi ki iflten ç›karmay› ilk ak›l edece¤imiz insanlar, sosyal güvencesi olmayan ifllerde ço¤unluklu olarak çal›flan kad›nlar olacakt›r, zaten düzensizleflen piyasa koflullar›nda krefl vb hizmetlerin sunulmad›¤› ortamlarda kad›nlar d›flar›da çal›flma fikrinden ister istemez uzaklaflacaklard›r, hem çocuklar›na bakabilecekleri hem de para kazanabilecekleri ifllere yöneleceklerdir. Tar›m destek uygulamalar› kald›r›ld›kça aile içindeki kad›nlar ücretsiz olarak çal›flmak zorunda kalacakt›r. Kad›nlar›n yoksullaflmas›n› önlemedeki bir ad›m “yoksullu¤u” önlemektir. Erkek kad›n ayr›m› yapmadan yoksullu¤a neden olan, dünyan›n ufak bir az›nl›¤›n› varl›¤a gömerken ço¤unlu¤u yoksullu¤a hatta açl›¤a mahkum eden ekonomi politikalar›n›n yaflama geçirilmesi engellenmelidir. Bir di¤er ad›m ise kad›n ve erkek aras›ndaki her tür ay›r›mc›l›¤a son veren bir toplumsal yaflam biçimi oluflturmak için mücadele etmek olmal›d›r. Kad›nlar› ikinci cins olarak gören kültürel yaklafl›mlarla mücadele etmek, 281 kad›n erkek eflitli¤ine inanan bir toplumsal dönüflüme ön ayak olmak, yasa ve idari uygulamalarda , eflit haklara ve ekonomik kaynaklara ulaflmas›n› güvence alt›na alacak düzenlemelerin getirilmesi ve bunlar›n yaflama geçirilmesi için mücadele etmek önemli ad›mlard›r. Kad›nlar›n yoksullaflmas›n› önlemede verilecek mücadelede yukar›da sözünü etti¤im her iki ad›m da efl zamanl› at›lmal›d›r. Yoksullu¤a karfl› eme¤i ile geçinen erkek kad›n herkesin ortak mücadelesi ne kadar zorunlu ise, bu mücadele ile beraber yürütülmesi gereken kad›nlar›n her düzlemde erkeklerle eflit olmas› mücadelesi de o kadar olmazsa olmaz bir mücadeledir. Kapitalist sistem içinde çal›flma hayat›na çekilen kad›nlar, bir yandan ucuz emek olarak kullan›l›rken, di¤er yandan da cins olarak bask› alt›nda tutuluyor. Üstelik sistem bu durumu y›llard›r devam ettirmekte ve kad›nlar›n toplumsal konumlar›n› düzeltmek için do¤ru düzgün bir iyilefltirme yapmamaktad›r. Kad›nlar hala ucuz iflgücü olarak kullan›lmakta, eflit ifle eflit ücret alamamakta, yaflam haklar› ihlal edilmekte, namus u¤runa öldürülmekte, e¤itim hakk› k›s›tlanmakta, politika yapmas› engellenmektedir. Bu tabloya bir de her geçen y›l daha da a¤›rlaflarak yaflanan krizler eklenince emekçi kad›nlar›n yaflam koflullar› daha da kötülefliyor. Hayat daha da zorlafl›yor. Bilgi ve teknoloji ça¤›nda yaflad›¤›m›z söyleniyor. Anlat›lanlara göre, modern zamanlarda mal, hizmet ve sermaye herhangi bir s›n›r tan›madan dünyan›n en ücra köflelerinde dolaflabiliyor. Merkezi ekonomik sistem yerine serbest piyasa sistemiyle hak ve f›rsat eflitli¤i sa¤lan›rken, s›n›rlar art›k eski önemini yitiriyor. ‹nsanl›¤› bu de¤iflime, h›za, esnekli¤e uygun bir hayat bekliyor. Bilgisayar tufluna basarak kazan›lan paralar, teknolojik geliflmeler sayesinde kolaylaflan ev iflleri (otomatik çamafl›r ve bulafl›k makineleri, robotlar) klasik kad›n-erkek rolleri de de¤iflmekte. Küreselleflen dünyam›zda eflitlik çok daha mümkün. ‹flte küreselleflmecilerin vaad etti¤i cennet bu. Sanki cennet ayaklar›m›z›n alt›nda. Bu cennetin asl›nda nas›l bir cehennem oldu¤unu söylenenlere göre de¤il de, yaflanan ekonomik ve toplumsal de¤iflimin göstergelerine bakarak anlamak mümkün. 282 ● 6 milyara yaklaflan dünya nüfusunun büyük ço¤unlu¤u yoksulluk içinde yafl›yor. Ço¤unlu¤u kad›n ve çocuk olan 4 milyar kifli görece yoksulluk s›n›r›n›n alt›na yafl›yor. Mutlak yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflayan 1.3 milyar kiflinin %70’ini kad›nlar oluflturuyor. ● Son otuz y›lda dünyan›n zenginli¤i 5 kat artt›. Son otuz y›lda dünyan›n en zengin %20’si ile en yoksul %20’si aras›ndaki uçurum ikiye katland›. ● Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi küresel sermayenin kaleleri olan uluslararas› finans kurulufllar›n›n politikalar› sonucunda en zengin ülkelerin geliri, en fakir ülkelerin gelirinin 59 kat›na ulaflt›. Bu oran 1960’l› y›llarda 30 kat›yd›. ● Uluslararas› finans kurulufllar›n›n hakimiyeti alt›nda geçen bu süreçte yoksulluk h›zla artarken bu yoksullu¤un en fazla etkiledi¤i kesim kad›nlar oluyor. Dünya nüfusunun yar›s›n› oluflturan kad›nlar, dünyadaki toplam üretimin 2/3’ünü üretmelerine ra¤men, toplam gelirin %5’ini alabiliyorlar. ● Neo-liberal politikalar›n uyguland›¤› AB ülkelerinde sosyal harcamalar h›zla kesintiye u¤rarken kad›nlar›n yaflamlar› gittikçe kötüleflmekte. Do¤um izinleri, ücretli izinler bu politikalar›n sonucunda tarih olurken, kad›nlar evde çocuk, hasta ve yafll›lar›n bak›m›n› üstlenmek zorunda kal›yor. AB’nin en yoksul kesimini kad›nlar oluflturuyor. ● AB ülkelerinin bütününde san›ld›¤›n›n aksine kad›nlar erkeklere göre daha az ücret al›yor. ‹spanya’da ayn› ifli yapan erkeklere göre kad›nlar %27, ‹talya’da %20, Hollanda’da%24 daha az ücret al›yorlar. ● AB ülkelerinde part-time ifllerin %80’inde kad›nlar çal›fl›yor. Avantaj gibi görünen part-time çal›flma kad›n›n, erke¤e ekonomik olarak ba¤›ml›l›¤›n› devam ettirirken sosyal güvencesi olmayan, iflten ç›karmalar›n çok kolay oldu¤u, ev ifllerinin de kad›n›n üzerine kalmas›na neden oldu¤u bir çal›flma. ● Artan yoksullu¤un, eflit-sizli¤in, ayr›mc›l›¤›n ve bask›n›n sorumlusu kapitalist sistemdir. Ancak mücadele ederek eflitli¤i, özgürlü¤ü ve dünyay› kazanabiliriz. 283 ● Yoksulluk kad›nlar›m›z›n kaderi de¤ildir. ‹çinde yaflad›¤›m›z sistem zengini daha zengin fakiri daha fakir yap›yor. Dünyadaki üretim kapasitesi ve zenginlik artmas›na ra¤men sokaklarda yaflayan çocuklar›n, iflsizlerin, yoksullar›n say›s› azalm›yor, aksine art›yor. Yani toplum olarak daha çok üretmemize karfl›n daha çok yoksullafl›yoruz. Bugün dünyadaki toplam üretim 1960’lara göre 8 kat daha büyük. Ancak üretimdeki bu art›fl ne yaz›k ki çok adaletsiz paylafl›lmaktad›r. 1950’lerde dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’lik kesimi toplam gelirin yüzde 30’unu al›rken bugün bu kesimin pay› yüzde 60’› geçti. Küçük bir az›nl›k gittikçe zenginleflirken biz çal›flanlar daha fazla yoksullaflmakta, hayatlar›m›z bu adaletsizlik yüzünden daha da çekilmez hale gelmektedir. Türkiye’de dört kiflilik bir aile için yoksulluk s›n›r› 600 milyon liray› bulmas›na karfl›n asgari ücret sadece 260 milyon lirad›r. Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik dilimin pay› 1984’de yüzde 49’du. Bu oran 1994’e gelindi¤inde yüzde 55’e yükseldi. Yoksullar›n durumu ise daha da kötüleflti. Türkiye’de nüfusun en yoksul yüzde 20’lik dilimi 1994’de toplam gelirin yüzde 5’inden bile az›na sahipti. Bu da¤›l›m›n geçti¤imiz y›llarda daha da kötüleflti¤i kuflku götürmez. ‹nsanl›k bu kadar yüksek bir teknolojiye ve zenginli¤e sahipken hala her y›l yaklafl›k 30 milyon kifli açl›k nedeniyle ölüyor. Türkiye’de her 10 bin kifliye 1 sa¤l›k oca¤› düflerken 2 tank düflüyor. Peki neden böylesi ak›l d›fl› bir durumla karfl› karfl›yay›z? Neden elimizdeki olanaklar› insan ihtiyaçlar› için kullanm›yoruz? Neden sahip oldu¤umuz yüksek teknolojiyi, birikimi, bilgiyi, malzemeyi toplumun yarar›na de¤erlendiremiyoruz? Bu ak›l d›fl› iflleyifl kapitalizmin do¤as›ndan kaynaklanmaktad›r. Çünkü kapitalizmde öncelik insan de¤il kard›r. Hiçbir giriflimci flunlar› düflünerek f›r›n açmaz: “ Elimde epeyce bir sermaye var. Bari ben bu sermayeyi bir f›r›n açmak için kullanay›m. Böylece insanlar rahat rahat karn›n› doyurur.” Yat›r›m yapacak bir giriflimcinin kafas›nda öncelikle kar vard›r. fiöyle düflünür: “ Elimdeki bu sermayeyi nas›l kullan›rsam kar eder, daha fazla sermaye sahibi olurum?” Giriflimci, e¤er ekmek üretmek kar getirecekse f›r›n açar, aksi halde açmaz. Ekme¤e ihtiyaç olup olmamas› giriflimcinin yat›r›m karar›nda belirleyici olamaz. 284 Üretimde kar olgusunun varl›¤› kapitalist ekonominin t›kanmas›na, sistemin ihtiyaçlar›na yan›t verememesine neden olur. Sürekli tekrarlanan açl›k ve yoksulluk sorunundan b›km›fl bir dünya toplumu için politik ve finansal kazan›mlar elde etmede ekonomik tart›flma daha etkili olabilir. Sebep ne olursa olsun cevap ayn› olmal›d›r. Bu da insanlar›n açl›k ve yoksulluk tuza¤›ndan kurtar›lmas›na yard›m için, hemen ve kararl› bir flekilde harekete geçmektir. 285 KADIN YOKSULLU⁄U NASIL ANLAfiILMALI ? Sibel KALAYCIO⁄LU 1. Girifl Yeniden yap›lanma, ülkedeki üretimin yeniden örgütlenerek adem-i merkeziyetçi bir yap›ya dönüflmesini, ürün ve iflgücü piyasalar›nda yeni biliflim teknolojilerinin kullan›lmas›n›, üretim sürecinin esnekleflmesini ve yeni çal›flma biçimlerinin ortaya ç›kmas›n›, sermayenin serbest dolafl›m›n› h›zland›racak yasal düzenlemelerin yap›lmas›n› içeren bir süreçtir. Bu süreçte, do¤al olarak siyasi ve toplumsal mekanizmalarda da de¤iflim beklenmelidir. Siyasi mekanizmalar›n uyumunda en önemli de¤iflim ise “ulusal ölçekte sosyal yat›r›mlardan sorumlu olan ve bu amaca yönelik sosyal politikalar gelifltirip, uygulayan devlet” anlay›fl›ndan giderek vazgeçilmesidir. Bu yeni devlet anlay›fl›, k›s›tl› kaynaklar›n daha verimli kullan›lmas›, israftan kaç›n›lmas› ve en önemlisi kamu harcamalar›nda sosyal bütçeye ayr›lan pay›n düflürülmesi hedeflerine yönelik olarak meflrulaflt›r›lmaktad›r. Toplumsal düzeyde ise eskiden geçerli olan “devletin himayesinde olan yurttafl” yerine, yeni yurttafll›k tan›mlar› aranmaktad›r (Nash, 2000). Bu aray›fl özellikle Bat›n›n geliflmifl ekonomilere sahip ülkelerinde, “liberal demokrasi” ilkelerine de en uygun oldu¤u düflünülen, “baflar›l›, kendi aya¤› üzerinde durabilen, giriflimci ruha sahip ve kendi sorumlulu¤unu alabilen, korumac› bir otoriteye gerek duymayan yeni yurttafl” tan›m› ile özdeflleflmektedir. 1980’lerden beri farkl› ülkelerde farkl› derecelerde uygulanan bu politikalar sonucunda 2002’ye gelindi¤inde yaflam kalitesinin düflmeye bafllad›¤› görülmüfl 286 ve tüm dünya bu sorunun nas›l giderilebilece¤i üzerinde kafa yormaya bafllam›flt›r. Yaflam kalitesinin düflmesi gerçek ücretlerde ve al›m gücündeki düflüflle hane halk› gelirlerinde azalma; büyük ölçekli iflletmelerdeki teknoloji dönüflümüne ba¤l› olarak iflgücünün azalt›lmas› ve dolay›s›yla iflsizli¤in artmas›; sanayi ve hizmetlerdeki istihdamda enformel sektör ifllerinin oran›n›n yükselmesi; tüketim mallar›n›n fiyatlar›n›n kiflilerin al›m gücünün ötesinde yükselmesi; insan kaynaklar›n› gelifltirmeye yönelik, yani e¤itim ve sa¤l›k konular›na yap›lan yat›r›mlar›n k›s›tlanmas› gibi göstergelerle tan›mlanmaktad›r. Yaflam kalitesindeki düflme toplumlarda en çok “korumas›z/de¤iflen flartlardan kolay etkilenen” gruplar olarak, yoksul ve düflük gelirli hane halklar›n›, kad›nlar›, çocuklar›, gençleri ve yafll›lar› olumsuz etkilemifltir. Kamusal hizmetlerin ve sosyal ve ekonomik olanaklar›n nicel ve nitel olarak k›s›tland›¤›, ulafl›lmad›¤›, eriflilemedi¤i durumlarda yoksul hane halklar› yaflamlar›n› sürdürebilmek ve konumlar›n› kaybetmemek için çoklu yaflam stratejileri gelifltirmek zorunda kalm›fllard›r (Jordan, 1996). 2. Sanayileflmifl Ülkelerde Anlafl›lmas› ve Göstergeleri ve Az Geliflmifl Ülkelerde Yoksullu¤un Sanayileflmifl ülkelerde ortaya ç›kan yoksullu¤un göstergeleri, öncelikle 1980 sonras› sosyal devlet politikalar›ndan vazgeçilmesi ve neo-liberal iktisadi politikalar›n bir gere¤i olarak, özellefltirilen hizmetler ve üretim süreçleri sonucunda bu toplumlarda durumu önceden iyi olan baz› kesimlerin yoksullaflmas›, konumunu kaybetmesi (precarity) ve zaten altta olan toplumsal tabakalar›n da sosyal devlet hizmetlerini alamad›klar› zaman daha da alta düflmeleri , yeni alt s›n›flar (underclass) oluflturmalar› olarak anlafl›lmaktad›r. Konumunu kaybedenler özellikle Post-fordist çal›flma biçimlerinin ortaya ç›kard›¤› az miktarda yüksek e¤itimli ve becerili, esnek iflgücüne karfl›l›k, büyük oranda becerisini ve istihdam olanaklar›n› kaybeden önemli bir iflçi kitlesidir. Bunlar istihdamdan ve ücretli emek haklar›ndan d›fllanm›fllard›r. Bunlara ilaveten, daha iyi koflullara kavuflmak için ülkelerinden sanayileflmifl ülkelere uluslararas› göç ile gelmifl göçmenlerin yaflad›¤› yoksulluk vard›r. Bu yoksullar›n etnik, ›rk ve dini kökenlerine ba¤l› olarak toplumda “tehlikeli s›n›flar›” (dangerous classes) oluflturduklar› iddias› ile bu göçmenler varolan “yurttafl” tan›m›ndan ve haklar›ndan d›fllanmaktad›rlar (social exclusion). Ayr›ca bu göçmenlerin sistem d›fl›nda tutulduklar› ve “s›n›f olma hak”lar›ndan 287 bile soyutland›klar› tart›fl›lmaktad›r. 1980’ler sonras›ndaki politikalar ile sanayileflmifl ülke yurttafllar›n›n önceki konumlar›na k›yasla yaflad›klar› “görece yoksulluk”, yurttafllar›n gelir kayb›na u¤ramas›n› ve özellefltirmeye ba¤l› olarak baz› altyap› ve temel gereksinimlerden (özellikle konut ve ifl gibi) yoksun kalmas›n› da ortaya ç›karm›flt›r. Bütün bu geliflmelere dayal› olarak, göçmenleri ve çabuk etkilenen toplumsal kesimleri de kapsayabilecek “Yeni Sosyal Devlet” anlay›fl› tart›flmalar› bu ülkelerde gündemi oluflturmaktad›r. Azgeliflmifl ülke ekonomilerinde ise zaten evvelden de bu ülkelerde varolan yoksulluk sorununun bu yeni yap›lanma ve dünya pastas›ndaki pay›n azalmas› ile giderek derinleflti¤i görülmektedir. 1990 Dünya Bankas› Raporu ile de vurguland›¤› gibi “mutlak yoksulluk” ve “görece yoksulluk” oranlar›, örne¤in Afrika k›tas›n›n toplu olarak açl›¤a mahkum olmas› gibi, artm›flt›r. Bütün bunlara birde Post- Soviet döneminde eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yaflanan de¤iflim ve dönüflümle ortaya ç›kan yoksullaflmay› eklersek olay›n boyutlar› ortaya ç›kar ve dünyan›n yoksulluk sorununa çözüm getirebilmek için neden bu denli seferber oldu¤unu daha iyi anlar›z. 3. Türkiye’de Yoksullu¤un Göstergeleri ve Yoksullu¤u Gözlerden Gizleyen Baz› Toplumsal Özellikler Türkiye’de yoksulluk ve bu konuya iliflkin görüfller, son yaflanan Kas›m 2000 ve fiubat 2001 kriz dönemlerinden sonra büyük oranda yayg›nlafl›p, çok yönlü tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r. 1990 sonras› Türkiye’de de h›zla yükselen ve toplumun gündemine oturan yoksullu¤un en önemli göstergeleri afla¤›daki gibidir: 1. ‹malat sektöründeki gerileme, ifl ve istihdam olanaklar›n›n azalmas›, ki bunun bir tek özellefltirme ve post-fordism gibi geliflmelerle aç›klanamayaca¤›, daha çok az geliflmifl ülke ekonomilerinin global düzeyde rekabet eksikli¤inin, marka olamaman›n ve siyasa eksikli¤i sonucu oldu¤u düflünülmelidir, 2. Reel ücretlerde düflme ve yedek iflgücü ordusunda artma, 3. Devletin özellikle 1990 sonralar›nda ve 2000’den sonra baz› subvansiyonlardan vazgeçmesi, 288 4. Sa¤l›k ve e¤itime yap›lan yat›r›mlar›n giderek azalmas›, 5. Kentlere göç eden nüfusun ve genç nüfusun %40’lar oran›nda artmas› ancak kentlerde istihdam daralmas› nedeniyle bu artan iflgücü arz›n› emebilecek bir talep olmamas›, 6. Genç ve göçmen nüfusun daha çok formel okul e¤itimi olana¤›na (çok k›s›tl› düzeyde kalan üniversite e¤itimi dahil) kavuflmas›na ra¤men bu e¤itimin sanayinin ihtiyaçlar›na yönelik yeni mesleki bilgi ve becerilerden yoksun kalmas› ve giderek artan genç iflflizli¤i, 7. Kentli kad›n›n iflgücünden d›fllanmas› ve ancak düflük statülü ifllere yo¤un bir rekabetle eriflebilmesi, 8. Tüketimin, kentlili¤in artmas›na paralel olarak artmas› ancak gelirlerin düflmesi ile toplumda sürekli artan ve aras› aç›lan bir s›n›fsal kutuplaflma, 9. Kentleflme/ gecekondulaflmada artan rant geliri ile baz› kesimlerin konut sahibi olma ( gecekondu olsa da) olanaklar›n› yitirmeleri ve kirac›l›¤›n artmas›, 10. Toplumda “yoksulluk s›n›r›” n›n yan› s›ra “açl›k s›n›r›” gibi yeni bir kavram›n telaffuz edilmeye bafllanmas›. Ancak Türkiye’de yoksullu¤u tart›fl›rken ve boyutlar›n› tan›mlamaya çal›fl›rken baz› özelliklerin de göz önünde tutulmas› gerekir. Bunlardan en önemlisi Türkiye’de sosyal devletin ( ücretsiz e¤itim, ucuz ulafl›m, sadece devlet memuru statüsünde olan bir kitleye sa¤lanan aile ve yakacak yard›mlar›, parçal› ve ancak toplumun yar›s›n› kapsabilen bir sosyal güvence sistemi, yavafl ilerleyen alt yap› yat›r›mlar› d›fl›nda) hiçbir zaman yeterince geliflmemifl olmas› dolay›s› ile bireylerin ve ailelerin kendi bafllar›n›n çaresine bakma, ayaklar› üzerinde durma, kendi yaflam stratejilerini oluflturma gibi, bir zorunlulukla bafletmeleridir. Ancak, bu zorunluluk k›r- kent ve s›n›f farkl›laflmalar› nedeniyle her ailede ayni oranda ve fliddetle yaflanmam›fl olabilmektedir. Az geliflmifl bir ekonomide yaflayan kesimlerin bir ço¤unun çeflitli “ayakta kalma stratejileri” ile yaflayabildikleri gerçe¤i bu anlamda pek de yeni de¤il, eski ve hatta k›rdan kente tafl›nan bir mekanizmad›r. Dolay›s›yla, asl›nda yoksul say›labilecek birçok aile bu dayan›flma stratejileri yüzünden gözden uzakta 289 kalmakta ve ülkedeki hayat standard› istatistiklerinde gerçek olmayan bir yükselmeye sebep olmaktad›r. Türkiye’de yoksullu¤u gizleyen bir baflka gerçeklik, formel sektör iflyerlerinin ve sermaye birikiminin k›s›tl› kalmas›na ba¤l› olarak, büyük oranda geliflen bir enformel sektörün - süreklili¤i olmayan, marginal verimlilik ve karl›l›k ile çal›flan, küçük ve orta ölçekli iflyerlerinde örgütlenen, ço¤u durumda çal›flan›na sosyal güvence ve sendikalaflma haklar›n› tan›mayan, vergi kontrollerinin d›fl›nda kalabilen ve en çok hizmetler sektöründe etkinleflen bir sektörün- ekonomide belirleyici unsur olmas›d›r. Bu enformel yap›n›n flekillendirdi¤i “patrimonyal” ve “ himayeci” sosyal yap›n›n toplumda egemen olmas› ile edilgen bir kitle ruhu yarat›lmakta ve yoksul kifli veya aile, yoksullu¤u çözebilecek daha aktif ve sorumluluk içeren yap›larda buluflmak yerine enformel sektörde bir yer edinme veya bir patronun himayesine s›¤›nma gibi çözümler hedeflemektedir. gelir getirene ba¤›ml› olmak) ; ‹flsiz olmak (E¤itimsizlik veya bilgi beceri düzeyi çok düflük oldu¤undan) ; Hizmet sektöründe , düflük statülü ve ücretli ifllerde çal›flmak ; herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmamak ; Mülksüzlük (çok az say›da kad›n›n üstüne kay›tl› mülk olmas›) ; Hanenin geçimi için üretim ve çal›flma (tarlada çal›flma, ev içinde parça bafl› ifl yapma, ev eksenli çal›flma, ev d›fl›nda esnek güvencesiz ifllerde çal›flmak zorunda kalma, ücretsiz aile eme¤i) ; Ev içi üretim (hammaddelerin üretilmesi, ifllenmesi, bak›m›, evde turflu, ekmek v.b. yapmak zorunda kalmak veya bahçe ifli yapmak veya hayvanlar›n bak›m›n› üstlenmek). Bütün bunlar› yerine getirmek zorunda kalan kad›n k›r veya kentte hanenin yoksullu¤unu yenmesinde çok büyük bir rol oynamaktad›r. Ancak bu durumda kad›n eme¤ini karfl›l›ks›z olarak, ailenin yoksullu¤unu ortadan kald›rmaya adam›flt›r. Ayr›ca, kad›n eme¤inin bu flekilde karfl›l›ks›z olarak ekonomik faaliyetlerde yer almas› asl›nda daha büyük olan yoksullu¤u gizleyen önemli nedenlerden biridir. 4.2. Kad›n Yoksullu¤unun Sosyal Boyutlar› Türkiye’de yoksullu¤u katmanl› olarak ele almak da gerekmektedir. Bundan kastedilen k›r ve kent yoksullu¤udur. Her iki katman›n da sorunlar›, yap›lanmas›, insan haklar›na etkisi birbirinde çok farkl›d›r. K›rdaki yoksulluk insan›n bizzat bir baflka insana boyun e¤mesi, bir çeflit kölelik anlam›na gelebilmektedir. Kentlerdeki yoksulluk ise daha çok ifl-istihdam haklar›ndan soyutlanma, e¤itim olanaklar›n›n k›s›tlanmas› ve kad›n, çocuk, yafll› ve özürlülerin çal›flma haklar›n›n ellerinden al›nmas›, bireylerin sa¤l›kl› ve ça¤dafl bir yaflam standard›na ve mekana sahip olamamas›, toplumsal ve siyasi olarak edilgen olmalar› ve d›fllanmalar› gibi anlamlara gelebilmektedir. 4. Türkiye’de Kad›n Yoksullu¤u ve Yoksunlu¤u Nas›l Anlafl›lmal›d›r? Kad›n yoksullu¤unu öncelikle yukar›da tart›fl›lan yoksulluk göstergeleri çerçevesinde anlamak gerekir. Daha sonra da toplumdaki ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel iliflkiler ve toplumsal cinsiyet rolleri içinde tekrar düflünülmelidir. 4.1. Kad›n Yoksullu¤unun Ekonomik Boyutlar› Kad›n yoksullu¤unu ekonomik boyutlardan ele alacak olursak, öncelikle öne ç›kan belli konular : Gelirden yoksun olmak (kendine ait geliri olmamas› ve 290 Kad›nlar en temel ihtiyaçlardan olan beslenmeye en son eriflebilen aile üyeleridir zira beslenme öncelikle çocuklar ve sonra da ailedeki erkeklerin hakk›d›r. Ayr›ca, ço¤u k›rsal bölgelerde ailenin kullanaca¤› su eve kad›nlar taraf›ndan tafl›nmaktad›r. Yani kad›n temiz ve sa¤l›kl› suya eriflmeden, bar›nmadan ve en çok da sa¤l›k hizmetlerinden d›fllanmaktad›r. Birçok yoksul hanede kad›n çok a¤r› çekse bile “masraf olur” düflüncesi ile hastahaneye gitmeyi talep edememektedir. Kad›nlar›n en çok hastahane yüzü görmeleri birinci ve ikinci do¤umda olmaktad›r. Bunun da nedeni, patriarkal aile yap›s› içinde, ailenin devam› say›lan çocuklar›n sa¤l›¤›n› garanti etmektir. Ayr›ca, yoksullu¤u hafifleten toplumsal örüntü mekanizmalar›n›n sürdürülmesinde kad›nlar en büyük yükü üstlenirler. Örne¤in, aile büyüklerinin ( kocas› taraf›n›n ve kendinin) tüm ifllerini (temizlik, yemek, bak›m gibi) kad›nlar sa¤lad›¤› gibi, akrabalar, komflular ve sosyal yard›m kurulufllar› ile olan yard›m ve dayan›flma iliflkilerinde esas aktörler kad›nlard›r. Kad›nlar gururlar›n› ayaklar alt›na al›p, komfludan çocuklar› için yemek ister veya çocuklar› komfluya televizyona gönderir ; çocu¤unun dersine yard›m eden komflunun evinde karfl›l›ks›z temizlik yapar. Kad›n evdeki çocuk, yafll› ve hasta bak›m›ndan sorumludur. Birçok kad›n, çal›flabilecek düzeyde e¤itimi olsa da ev içi ifllerin ve çocuk, hasta, yafll› bak›m›n›n sorumlulu¤u yüzünden çal›flamamakt›r. Dolay›s›yla, kad›n bir derece e¤itime ulaflsa bile yine de bunu de¤erlendirememektedir. 291 Kad›n, sosyal ve ekonomik konumundaki k›s›tl›l›klar nedeniyle kriz, afet, savafl gibi olaylardan ve bu dönemlerde yaflanan koflullardan daha fazla etkilenmeye aç›kt›r. 4.3. Kad›n Yoksullu¤unun Siyasi Boyutlar› Kad›nlar özellikle yoksul hanelerde ev içinde ve ev d›fl›nda karar alma mekanizmalar›ndan d›fllanmaktad›rlar. Buradan devamla, her türlü yasamayürütme erklerinin de d›fl›nda kalmaktad›rlar. Birçok kad›n›n verece¤i oy, kocas› veya o¤lu taraf›ndan belirlenmektedir. Bu durumda kad›n yoksullu¤u güç iliflkilerinde kad›n›n daha alt ve eflitsiz bir konumda olmas› anlam›ndad›r. Yoksul kad›n hep sistem d›fl› ifllerde (esnek, geçici, veya ev içi ifllerde) çal›flabildi¤i için iflçi olmay› ö¤renememekte, örgütlenme ve haklar›n› korumada sorumluluk alma gibi konumlara gelememekte, belli bir s›n›fa ait bile olamamaktad›r. 4.4. Kad›n Yoksullu¤unun Kültürel Boyutlar› Kad›n yoksullu¤unun belki de en somutlaflt›¤› konu, kad›n›n çocuklar›n› aç yat›r›rken çekti¤i ruhi bunal›m ve yokluk hissidir. Kad›n bu durumda ya komfludan yemek isteyecek, ya muhtardan fakir ka¤›d› al›p belediyeden yard›m istemeye gidecek veya baz› sosyal yard›m kurulufllar›, vak›flar veya kifliler yard›m da¤›tt›¤›nda ayaklar alt›nda ezilerek birfleyler kapmaya çal›flacakt›r. Bu durumda medyada gösterilen, yard›m kamyonlar›n›n bafl›nda hep itiflen kad›nlar›n görülmesi, kad›n› bir kez daha etiketlemekte ve toplumda d›fllanmas›na neden olmaktad›r. Kad›nlar›n e¤itimsiz kalmalar›, onlar›n temel ihtiyaçlara ulaflamaman›n yan›s›ra kültürel olarak da yoksul olmalar›na yol açmaktad›r. Bu da yine ço¤u kad›nda ortaya ç›kan kendine güvenmeme, kendi eme¤i ile elde etti¤i gelirini önemsememe, kendinin yoksul haneye sa¤lad›¤› katk›ya inanmama gibi kiflilik özellikleri yaratmaktad›r. Kültürel yoksulluk ve yoksunluk, kad›n›n cinsel kimli¤ine, bedenine yönelik tacizlerede aç›k ve korumas›z olmas›na neden olmakta, hatta kad›n bu durumda can güvenli¤inden bile yoksun olmaktad›r. bulundu¤u düflüncesi yerine sadece sorumluluklar› çerçevesinde ele almak ve “yoksul hanenin refah›na yapt›¤› potansiyel katk›lar›” irdelemek toplumda kad›na atfedilen cinsiyetçi rolü güçlendirmektedir. Devletin formal hizmet kurumlar›n›n, belediyelerin, valiliklerin veya Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Fonunun, k›s›tl› olarak sundu¤u yard›mlar kad›n› daha çok patriarkal aile dayan›flma stratejileri içine itmekte, daha çok ba¤›ml› hale getirmektedir. Halbuki yoksullukla mücadele programlar›nda, kad›n› ayakta tutacak, ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤layacak ve güçlendirecek mekanizmalar yerine, toplumda varolan toplumsal cinsiyet anlay›fl›na paralel uygulamalar yap›lmaktad›r. Ayr›ca, burada bir de “yoksullu¤un kad›nlaflmas›”ndan bahsedilmesi gerekmektedir. Kad›nlar tüm haneler içinde geri planda kalmakta, ailenin kaynaklar›na di¤erleri ile eflit flartlarda ulaflamamakta ve kendileri de bunu da “fedakarl›k” anlay›fl› içinde yapmaktad›rlar. Bu durumda hanelerin en yoksulu kad›nlar olmaktad›r. Bu da kad›n›n insan haklar› aç›s›ndan en önemli engelin toplumsal cinsiyet rolleri oldu¤unu ortaya koymaktad›r. 5. Kad›n Yoksullu¤unun Gelece¤i Kad›n yoksullu¤unun kad›n›n insan haklar› üzerindeki olumsuz etkilerinin afl›labilmesi için öncelikle ele al›nmas› gerekli konular flunlard›r: 1. Kad›n›n iflgücü piyasas›na kendi flartlar› ile kat›lmad›¤›, ancak hanenin yaflam stratejilerine destek olma konumunda ve sistemin getirdi¤i tüm d›fllanmalar›n bedelini kendi ödeyerek (düflük ücret, güvencesiz ifl, aile içi veya toplumsal fliddete, tacize, damgalanmaya da maruz kalarak v.b.) çal›flabildi¤i ifllerde, kad›n›n konumunun düzeltilmesi, istihdam olanaklar›n›n iyilefltirilmesi, meslek e¤itimi programlar›n›n öne ç›kar›lmas›, 2. Aile dayan›flma a¤lar› içinde kad›n, hem bedenen hem ruhen bedeller ödeyerek, hanenin refah› ve yoksullu¤a karfl› durabilmesi için kalmakta, öte yandan kendi refah› da hanenin refah›na ba¤›ml› oldu¤u için, fliddet, istismar ve tacize katlanmak zorunda kalmaktad›r. Ayr›ca, hane d›fl›nda kalan kad›n en yoksul olup, toplumsal skalada en alta düflmektedir. Kad›n› bu ba¤›ml›l›ktan kurtarabilecek politikalara önem verilmesi gerekmektedir. 4.5. Kad›n Yoksullu¤unun Toplumsal Cinsiyet Rolüne ‹liflkin Boyutlar› Kad›n›, toplum ve hane içinde birey olarak haklar› ve sorumluluklar›n›n 292 293 Kaynakça JORDAN, B., 1996, A Theory of Poverty and Social Exclusion, Polity Press: Oxford NASH, K. 2000, Contemporary London. Political Sociology, Blackwell Pub.: RITTERSBERGER-TILIÇ, H.; KALAYCIOGLU, S., 1999, “Legitimating and Re-production of Domestic Violence in Turkish Families”, Zeitschrift für Türkeistudien, cilt 12, no. 2, sf. 225TÜS‹AD (2000), Kad›n-Erkek Eflitli¤ine Do¤ru Yürüyüfl: E¤itim Çal›flma Yaflam› ve Siyaset, ‹stanbul: Tüsiad Yay›nlar›, 2000-12/290. UNDP (2001), Human Development Report, UNDP Yay›n›. World Bank (2000), Turkey, Economic Reforms, Living Standards and Social Welfare Study, May 17, World Bank Yay›n›. 294 -Güvence -Hak arama ve örgütlenme özgürlü¤ü YOKSULLU⁄A KARfiI B‹R STRATEJ‹ OLARAK ENFORMEL SEKTÖRDE KADINLARIN ÇALIfiMASI VE KADINLARA YÖNEL‹K SOSYAL KORUMA MODELLER‹ fienay GÖKBAYRAK 1. Yaflama Verilen De¤erin Bir Göstergesi Olarak Yoksulluk ve Kad›nlar: Yoksulluk küreselleflme ba¤lam›nda yaflanan ekonomik ve sosyal geliflmeler sonucu tüm insanl›¤› tehdit eden küresel bir sorun halini alm›flt›r. Yoksulluk, yaln›zca belli bir gelir düzeyinin alt›nda yaflamak anlam›na gelmemekte, bir bütün olarak insan haklar›ndan yoksun olarak yaflamak biçiminde alg›lanmaktad›r. Bir baflka deyiflle yoksulluk sorunu, insan haklar›n›n temelini oluflturan insan yaflam›na verilen ya da verilmeyen de¤erin önemli bir göstergesi durumundad›r. ‹nsan yaflam›na verilen de¤er ölçülebilir mi? Bu konuda “‹nsan Yaflam›na Verilen De¤erin Bileflik Göstergesi Modeli” bize önemli bir ç›k›fl noktas› sunmaktad›r (Fiflek,1992). Bu modelde alt› tane öncelikli ve insan›n yaflam gereksinimlerinin karfl›lanmas› ile ilgili de¤iflken bulunmaktad›r: -Sa¤l›k -Gelir düzeyi -E¤itim -Çal›flma hakk› ve iflsizli¤in önlemesi 1 Yoksullukla mücadele stratejilerine iliflkin ayr›nt›l› bilgi için bkz. Küreselleflmenin Öteki Yüzü, Yoksulluk, Fikret fienses, ‹letiflim Yay›nlar›, 2001. 295 Modelde tüm de¤iflkenler birbirini etkilemekte ve biri olamadan di¤erini sa¤layabilme olana¤› bulunmamaktad›r. Yine tüm de¤iflkenlerin var olabilmesi ve sürdürülebilmesinin ön koflulu demokrasidir. Modelin özelli¤i, kendi içine kapal› bir sistem olmamas›, d›fla aç›k, dinamik ve gelifltirilebilir bir sistem olmas›d›r. Bu modeldeki de¤iflkenlerin en önemli özelli¤i ise, ça¤dafl toplumlardaki temel insan haklar› olarak kabul edilen haklardan oluflmas›d›r. ‹nsanca yaflam için gerekli gelir düzeyinden yoksunluk, beraberinde di¤er tüm de¤iflkenlerin yoklu¤unu ya da yeteri düzeyde var olmamas›n› getirmektedir. Dolay›s›yla, yoksulluk bir bütün olarak insan haklar›ndan yoksunluk olarak tan›mlanmaktad›r. Yoksullu¤u böyle bütüncül bir perspektifle de¤erlendirmek, yoksullu¤un toplumsal cinsiyet aç›s›ndan da tan›mlanmas›n› zorunlu k›lmaktad›r. Günümüzde dünya yoksullar›n›n büyük bir k›sm›n› kad›nlar oluflturmaktad›r. Yaflama verilen de¤erin bileflik göstergesi modelini toplumsal cinsiyet ba¤lam›nda de¤erlendirdi¤imizde, söz konusu göstergelerin, tüm dünyada kad›nlar aç›s›ndan göreli olarak düflük düzeylerde kald›¤› görülmektedir. Kad›nlar, e¤itim olanaklar›ndan yeteri düzeyde yararlanamamakta, sa¤l›k ve sosyal güvence hizmetlerine eriflmede sorunlar yaflamakta, niceliksel olarak çal›flma yaflam›na kat›l›mlar›nda art›fl olsa da, niteliksel anlamda olumsuz çal›flma koflullar›nda çal›flmakta ( Beneria, 2001; Elson,1999, Standing,1999), hak arama ve örgütlenme ba¤lam›nda ciddi k›s›tl›l›klar yaflamakta (ILO,1997-98) dolay›s›yla kad›n yoksullu¤u sadece gelir ve tüketim ile s›n›rl› bir yaklafl›m çerçevesinde de¤erlendirilemeyecek, bir sorun olmaktad›r. Bu aç›dan kad›nlar toplumsal yaflamda, özel önem gösterilmesi gereken bir risk grubu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Yoksullukla bafla ç›kma stratejileri içinde öne ç›kan temel strateji kad›nlar›n gelir getirici faaliyetlerde bulunmalar›n›n sa¤lanmas›d›r. Gelir getirici faaliyetlerde bulunma, kad›nlar› kalk›nma sürecinin pasif ö¤eleri olmaktan ç›kar›p, aktif ö¤eler haline gelmelerinde önemli olmakla birlikte, toplumsal ve ekonomik yaflam içinde cinsiyete dayal› iflbölümü nedeniyle, kad›n eme¤inin ikincil emek olarak kabul edilmesi, kad›n yoksullu¤unu yeniden üreten k›s›r döngüleri beraberinde getirmektedir. Bunun en aç›k örne¤i ise, kad›n 296 istihdam›n›n en yayg›n oldu¤u, enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda, kad›nlar›n hiçbir güvence ve sosyal korumaya sahip olmaks›z›n, çok riskli koflullar alt›nda çal›flma gerçe¤inde görülmektedir. Çok az sermaye ile çal›flan ya da sermayesi hiç olmayan iflletmelerin yo¤unlu¤u. ● Çok düflük ve düzensiz gelir sa¤layan, çal›flanlar için statik olmayan istihdam olanaklar›. ● 2. Yoksullukla Bafla Ç›kma Stratejisi Olarak Kad›nlar›n Enformel Sektör Faaliyetleri: ● ‹flletmelerin ço¤unlu¤unun resmi istatistiklerde görülmemesi. 2.1. Enformel Sektör Kavram›, Özellikleri ve Geliflim Süreci ‹flletmelerin örgütlü/düzenli piyasalara girifl flans›n›n çok az ya da hiç olmamas›. Bunun yan› s›ra, kredi, formal e¤itim ve mesleki e¤itim gibi olanaklar›n olmamas›. ● Enformel sektör kavram›, ilk kez 1970’li y›llar›n bafl›nda, Uluslararas› Çal›flma Örgütü(ILO)’nün Dünya ‹stihdam Program› çerçevesinde haz›rlanan Ghana ve Kenya raporlar›nda kullan›lm›flt›r. Bu raporlar›n ortaya ç›kard›¤› sonuçlardan biri, Ghana ve Kenya gibi ülkelerde temel sosyal sorunun iflsizlik olmad›¤›, buna karfl›n nüfusun büyük bir bölümünün çal›flan yoksullardan oluflmas›yd›. Çal›flanlar›n büyük bir k›sm›, emeklerinin kay›tl› olmad›¤› ve kamu taraf›ndan yasalarla korunma kapsam›na al›nmayan ifllerde çal›flmaktayd› (ILO,1999). ILO literatüründe bu kavram, modern formel sektör taraf›ndan emilemeyen kentsel iflgücüne gelir ve istihdam sa¤lad›¤›, bireylerin temel mal ve hizmetlere olan ihtiyaçlar›n› düflük fiyatlarla karfl›lad›¤› için 1970’li y›llar boyunca üzerinde önemle durulan bir kavram olmufltur (Spath,1993:2). Bununla beraber, bu dönemde enformel sektör kavram›, büyük ölçüde, geliflmekte olan ülkelerin modern olmayan kentsel iflgücü piyasalar›n›n analizine yönelik olarak kullan›lm›flt›r. ILO’nun 1991 y›l›ndaki Uluslararas› Çal›flma Konferans› genel direktörünün raporunda, enformel sektör kavram›n›n çok daha ayr›nt›l› ve kapsam›n›n geniflletilerek tan›mland›¤› görülmektedir. Bu çerçevede, enformel sektörün temel özellikleri flu flekilde s›ralanmaktad›r(ILO,1999:2): ● Mal ve/veya hizmet üretip/da¤›tan oldukça küçük birimlerden oluflmas›. Ba¤›ms›z, kendi hesab›na üreticilerden oluflan, geliflmekte olan ülkelerin kentsel alanlar›nda faaliyet gösterilmesi. ● Baz› iflletmelerde ücretsiz aile eme¤inin kullan›lmas› ve/veya çok az say›da iflçi ya da ç›rak çal›flt›r›lmas›. ● 297 Kamu otoriteleri taraf›ndan düzenlenemeyen piyasalarda faaliyet gösterilmesi. ● ● Çal›flanlar›n herhangi bir sosyal koruma mekanizmas› d›fl›nda çal›flt›r›lmas›. Enformel sektörün ILO taraf›ndan benimsenen tan›m›na iliflkin olarak belirtilmesi gerekli önemli bir nokta, bu sektörde gerçeklefltirilen gelir getirici aktivitelerin kapsam›na, yeralt› ekonomisi kapsam›ndaki ifllerin girmedi¤idir. Bu çerçevede enformel sektör, yasal olarak kabul edilen ancak resmi kay›tlara yans›mayan, gelir getirici faaliyetleri kapsam›na alan bir anlamda kullan›lmaktad›r. Enformel sektör, içinde bulunulan koflullar ve yap›lan faaliyetler aç›s›ndan oldukça hetorojen bir yap›ya sahiptir. Bununla beraber sektörün genel yap›s›na iliflkin olarak baz› ortak unsurlar da bulunmaktad›r. Bunlar›n ilki, formel ve enformel sektör aras›ndaki sistematik iliflkinin varl›¤›d›r. Bu noktada, esnek üretim süreçlerinin olanakl› k›ld›¤› yap›lar içinde, büyük iflletmelerin üretim süreçlerini küçük iflletmelere dezantralize etmesi ve böylece enformel sektördeki düflük iflgücü maliyetlerinin yaratt›¤› avantajlardan faydalanmalar›, formalenformel sektör aras›ndaki sistematik iliflkinin temel dayana¤›d›r (Parker,2000; Kumar,1999; Castells ve Porters,1989). ‹kinci bir ortak özellik ise, düflük nitelik ve koflullarda iflçi istihdam edilmesidir. Bu çerçevede, etnisite, cinsiyet, yafl ve göçmenli¤e dayal›, düflük ücret, kötü çal›flma koflullar›, sosyal güvencesiz istihdam sektörün temel ortak özelliklerinden birisidir (Castell ve 298 Portes,1989:26). Üçüncü bir ortak özellik ise, sektörün iflsizlikten kaynakl› ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm üretmesi nedeniyle hükümetler taraf›ndan tolere edilmesidir. Enformel sektör kavram›na iliflkin yap›lan tan›m ve buna ba¤l› olarak sektörün özelli¤ine iliflkin unsurlar hala tam olarak aç›kl›k kazanmamakla birlikte, günümüzde enformel sektör, beraberinde getirdi¤i olumsuz çal›flma koflullar›na karfl›n, iflsizlik ve yoksullu¤a bir çözüm olarak kabul edilmesi nedeniyle, hem geliflmifl hem de geliflmekte olan ülkelerde varl›¤› kabul edilen bir olgu haline gelmifltir. Enformel sektörün büyüklü¤üne iliflkin var olan verilerin s›n›rl›l›klar›na ve kavramsal aç›dan yaflanan farkl›l›klara karfl›n, tüm geliflmekte olan ülkelerde, enformel sektörün h›zla büyüdü¤ü yönünde tart›flmas›z bir kabul bulunmaktad›r. Latin Amerika ülkelerinde, 1990-1994 y›llar› aras›nda yarat›lan toplam 15.7 milyon yeni iflten her 10 iflin 8.4’nün enformel sektör kapsam›nda oldu¤u belirtilmektedir. Enformel sektör istihdam› bölgede, y›ll›k %4.7 oran›nda artarken, formel sektör istihdam art›fl› y›ll›k %1.1 olmaktad›r. Asya’da, enformel sektörün, yeni endüstrileflen ülkeler aras›nda önemli farkl›l›klar bulunmakla beraber, kentsel iflgücünün %40-%50’sini istihdam etti¤i tahmin edilmektedir. Afrika’da ise, kentsel enformel sektör, kentsel iflgücünün yaklafl›k %61’ni istihdam etmektedir. (ILO,1997-98:179). Enformel sektörün büyümesi günümüzde sadece geliflmekte olan ülkeler ile s›n›rl› de¤ildir. Geliflmifl ülke ekonomilerinde de enformel sektör istihdam›nda büyük bir art›fl oldu¤u gözlenmektedir. Her ne kadar rakamlara yans›masa da, Amerika’da enformel sektörde faaliyet gösteren iflgücünün toplam iflgücüne oran›, 1980’de %31.2’dir (Castell ve Portes,1989:19). 3. Kad›nlar›n Enformel Sektör Faaliyetleri: Kad›nlar›n enformel sektöre kat›l›m›, dünya genelinde formel sektöre kat›l›m›ndan daha yüksektir ve bu oran her geçen gün daha da artmaktad›r. Örne¤in, kad›nlar›n enformel sektöre kat›l›m oran›, Peru’da %80, Endonezya’da %65, Zambia’da %72, Kore’de %41’dir (ILO,1997-98:180). Enformel sektörün temel özelliklerinden biri, sektörde kad›n egemen faaliyetlerin genifl yer tutmas›d›r. Enformel sektörde kad›nlar yan›nda çocuk eme¤inin de yayg›n oldu¤u gözlenmektedir. Çocuk iflgücü içinde de cinsiyet 299 baz›nda farkl›laflmalar olabilmektedir. Örne¤in, ILO’nun 26 ülke kapsam›nda yapt›¤› bir araflt›rmada k›rsal alanda çocuk eme¤inin oldukça yayg›n oldu¤u, k›rsal kesimdeki çocuk eme¤i içinde de a¤›rl›kl› olarak k›z çocuklar›n›n eme¤inin yayg›n kullan›ld›¤› ortaya ç›km›flt›r(ILO,1999:2). Geliflmekte olan ülkelerde çal›flan kad›nlar›n sadece %6’s› formel sektör kapsam›ndaki ifllerde çal›fl›rken, geriye kalan %94’lük bir dilimin enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda çal›flt›¤› tahmin edilmektedir. Geliflmifl ülkelerde de kad›nlar enformel sektör içinde çal›flanlar›n ço¤unlu¤unu oluflturmakta, bu ba¤lamda örne¤in enformel sektörde ev eksenli çal›flan kad›nlar›n durumu, Tayland, Avrupa ve Amerika’da gittikçe birbirine benzemeye bafllamaktad›r(International Network News,1997:72-73). ABD’de, geleneksel ekonometrik analizler, her ne kadar Amerikan kad›nlar›n üçüncü dünya kad›nlar›n›n aksine, enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda çok az yer ald›¤›n› ortaya koysa da, Amerikan Nüfus Bürosu(1997), kad›n egemen mesleklerde, sosyal güvenlik vergilerinin düflüklü¤ü, kay›tlar›n azl›¤›, aile ifllerinde kay›tl› iflgücü say›s› ve bu kiflilerin kendilerini bildirmedeki düflük orandan yola ç›karak, kad›nlar›n enformel sektör faaliyetlerinin erkeklere oranla çok daha yüksek oldu¤unu ortaya koymufltur (MclnnisDittrich,1995:398). Kad›nlar›n gerek geliflmifl gerekse geliflmekte olan ülkelerde enformel sektöre kat›l›m oranlar›ndaki art›fl›n çeflitli nedenleri bulunmaktad›r(ILO,1997-98:180): Geleneksel olarak, kamu sektörü kad›n istihdam›n temel kayna¤›d›r. 1980’lerde kamuyu küçültme amac› tafl›yan neo-liberal politikalar çerçevesinde uygulanan özellefltirme politikalar›, kad›nlar›n erkeklere oranla daha fazla ifl kayb›na u¤ramalar›na neden olmufltur. Ayr›ca formel sektörde reel ücretlerin düflüklü¤ü, artan yoksulluk, azalan hane halk› gelirlerine ek kaynak yaratmak amac›yla kad›nlar›n iflgücü piyasas›na girmelerini h›zland›rm›flt›r. Ancak kad›nlar›n formel sektörde istihdam olana¤›, e¤itim düzeyinin düflük olmas›, ayr›mc›l›k, kad›n›n ev içi sorumluluklar›ndan kaynakl› yüklerinin fazla olmas› nedeniyle s›n›rl› kalmakta, bu çerçevede hane halk›na gelir sa¤lama zorunda olan kad›nlar için enformel sektör iflleri bir yaflam stratejisi olmaktad›r. Ayr›ca, sosyo-kültürel ve patriyarkal yap›n›n kad›n üzerinde yaratt›¤› s›n›rl›l›klar ve kad›n›n yeniden üretim fonksiyonlar›n›n önüne geçmesi, kad›nlar›n ev d›fl› formel sektör ifllerinde ak›flkanl›¤›n› zorlaflt›ran temel nedenlerdir. Bu noktada, enformel 300 sektörde ev eksenli çal›flma, kad›nlar taraf›ndan tercih edilir bir çal›flma türü olarak ortaya ç›kmaktad›r. Bunun yan› s›ra, kad›n eme¤inin, küreselleflme ile birlikte, uluslararas› ticaretin h›zla geliflti¤i dönemde, özellikle ihracata dayal› emek-yo¤un sektörlerde, üretimin alt sektörlere dezantralize edilmesi sürecinde, iflverenler taraf›ndan ucuz iflgücü olarak tercih edilir bir olgu olmas›, kad›n eme¤inin enformel sektörde fason ifl iliflkileri çerçevesinde kullan›lmas›n›n temel nedenlerinden birisidir. ● Kamusal düzenlemelerin olmamas›ndan kaynakl› kötü çal›flma koflullar› ● Yeniden üretim rolleri dolay›s›yla kad›nlara karfl› ayr›mc›l›k ● Sosyal güvence kapsam›nda olmamalar› ● Kad›nlar›n çal›flt›klar› ifllerde kariyer olanaklar›na sahip olmamalar› 1980’li ve 1990’l› y›llar boyunca dünyan›n her yerinde yukar›da aktard›¤›m›z geliflmeler do¤rultusunda, kad›nlar›n iflgücü piyasas›na kat›l›mlar› artm›flt›r. Bu geliflim literatürde iflgücünün feminizasyonu olarak adland›r›lmakta ancak bu sürecin, iflgücü piyasas›n›n esnekleflmesi do¤rultusunda, kad›nlar›n düflük ücretli, güvencesiz ve düzensiz ifllerde, kötü çal›flma koflullar›na sahip olan enformel sektör faaliyetlerindeki art›fl sonucu gerçekleflti¤i belirtilmektedir (Standing,1999). ● Azalan sosyal haklar ve/veya örgütlenme hakk›n›n olmamas›. Kad›nlar›n enformel sektör kapsam›nda yapt›klar› ifller temel olarak flu flekilde s›ralanmaktad›r (Women International Net Work,1997:72). ● Tar›mda, yap› ve di¤er sektörlerde el eme¤i ile yap›lan ifller. ● Ev eksenli ifller (evde parça bafl›na çal›flma) ● Ev d›fl›nda çocuk, yafll› bak›m›, hizmetçilik, temizlikçilik ● Sokaklarda küçük ölçekli yiyecek sat›c›l›¤›. Kad›nlar›n enformel sektördeki faaliyetleri genel olarak incelendi¤inde, toplumsal cinsiyete dayal› iflbölümünün bu sektörde de kendini üretti¤ini ve kad›nlar›n yapt›klar› ifller aç›s›ndan herhangi bir sosyal korumaya sahip olmad›klar›ndan risk grubu oluflturduklar› görülmektedir. Yaflanan ekonomik ve sosyal de¤iflimler, enformel sektör kapsam›ndaki kad›nlar için hem geliflmifl hem geliflmekte olan ülkelerde benzer etkiler yaratmakta ve bu etkiler flu flekilde s›ralanmaktad›r (Lund ve Srivina,2000): ● Yap›lan ifllerin y›prat›c› ve zararl› do¤as› 301 Tüm bu etkiler göz önüne al›nd›¤›nda, enformel sektördeki kad›nlar için sosyal koruma mekanizmalar›n›n varl›¤› ön plana ç›kmaktad›r. 3. Enformel Sektörde Kad›nlara Yönelik Sosyal Koruma Modelleri: 3.1. Sosyal Koruma Kavram› : ILO’nun tan›m›na göre sosyal koruma, kamu sosyal güvenlik sistemleri yan›nda ayn› zamanda özel ya da zorunlu olmayan sistemleri de içine alan, enformel ve formel sektör kapsam›nda yoksullu¤u azaltma ve/veya ortadan kald›rma amac› içinde çeflitli risklere karfl› koruma sa¤layan çerçeve bir kavram olarak nitelendirilmektedir (ILO,2000:29-30). Bu çerçeve yap› içinde sosyal korunman›n temel ifllevi, gelir güvenli¤i sa¤lamak, sa¤l›k bak›m› ile temel sosyal hizmetlere eriflebilme hakk› sa¤layarak yaflam standartlar›n› yükseltmek olarak tan›mlanmaktad›r. Sosyal koruman›n aktörleri ise, aile ve yerel dayan›flma a¤lar›, kad›nlar›n kendi aralar›nda kurduklar› örgütler, meslek ya da bulunan yerel bölge temelinde kurulan mikro sigorta sistemleri, hükümet d›fl› kurulufllar (NGO), giriflimciler, ticari piyasalar, hükümetler, sosyal güvenlik kurumlar›, uluslararas› topluluk ve bu ba¤lamda da uluslararas› kalk›nma kurulufllar›d›r (ILO,2001:94-103). Bu yap› içinde, ILO taraf›ndan ortaya konulan koruma modellerine yönelik temel yaklafl›m, enformel sektörün esnek yap›s›na uyum sa¤layabilen, yukar›da s›ralad›¤›m›z aktörlerin içinde yer ald›¤›, genifl kat›l›ml› bir yap› içinde yükselen mekanizmalar olmaktad›r (Von-Ginneken,2000). Ancak, öne sürülen sistemlerin ifllerli¤ine iliflkin olarak ortaya konulan somut bir mekanizma bulunmamakta, bu noktada önerilen tablo belirsizliklerden baflka bir renk tafl›mamaktad›r. 302 Kad›nlar enformal sektörde yapt›klar› ifller ba¤lam›nda hane halk›n›n gelir güvencesini sa¤lamada anahtar bir rol oynamakla beraber, kad›n eme¤inin görünmez oluflu, gerek kad›nlar›n üretken rollerini gerekse de kad›nlar›n karfl›laflt›klar› riskler ve sosyal güvence gereksinimini a盤a ç›karmada engelleyici bir rol oynamaktad›r. Milyonlarca kad›n, evde üretim ve yeniden üretim faaliyetlerinin efl anl› olarak gerçeklefltirdikleri ortamlarda çal›flmaktad›r. Kad›nlar›n ev ve iflten kaynakl› sorumluluklar›n›n fazla oluflu, kad›nlar›n sosyal güvenceye olan gereksinimlerin artmas›na neden olmaktad›r. Bu noktada, kad›nlar›n sosyal korunma gereksinimi, sadece dezavantajl› bir grup olarak çeflitli risklere karfl›s›nda gelir azal›fllar› ya da harcama art›fllar›na karfl› kad›nlar› sigortalama olmamakta ayn› zamanda, sa¤l›kl› ve kal›c› toplumlar için yap›lan bir yat›r›m olmaktad›r(Lund ve Srivinas,2000). 3.2. Enformel Sektörde Kad›nlar›n Karfl›laflt›klar› Riskler : Enformel sektör kapsam›nda yer alan kad›nlara yönelik sosyal koruma mekanizmalar›n›n oluflturulmas› yönünde uluslararas› kad›n hareketinin etkisi ile artan bir uzlaflma bulunmaktad›r. Enformel sektördeki kad›nlara yönelik sosyal koruma modelleri, kad›nlar›n yaflamlar›ndaki riskleri minimize etme stratejisi kadar, gelir dalgalanmalar›n› önleme ve reel geliri artt›rarak yaflam standartlar›n› yükseltme anlam› tafl›maktad›r. Enformel sektörde çal›flanlar›n ve sektörün heterojen yap›s›ndan kaynakl› olarak karfl›lafl›lan riskler ve dolay›s›yla sosyal korunma gereksinimleri oldukça farkl›laflabilmektedir (Von Ginneken,2000). Bu noktada kad›nlar›n enformel sektörde de t›pk› formel sektördeki gibi ikincil konumu kad›nlara özgü risk tan›mlar›n› farkl›laflt›rmaktad›r. Bu nedenle kad›nlara sosyal güvence sa¤layacak olas› sosyal koruma mekanizmalar›n›n oluflum sürecinde, toplumsal cinsiyet tabanl› iflbölümü ve bu iflbölümünün yaratt›¤› tabiyet iliflkilerinin göz önünde bulundurulmas› gerekmektedir. kurakl›k,deprem, yang›n gibi olaylar sonucu çal›fl›lan yerin ya da ürünlerin kaybetme, sokakta sat›c› olarak çal›flan kad›nlar›n mallar›na resmi makamlar taraf›ndan el konulmas›), iflsizlik(ekonominin dönemsel veya yap›sal dalgalanmalar›ndan dolay› gelir kayb›), sosyal olaylardan(evlilik, do¤um, dini bayram ve törenler nedeniyle harcama art›fl›)oluflmaktad›r. Enformel sektörün özelliklerine uygun toplumsal cinsiyet tabanl› riskler ise, kad›n eme¤inin görünmez oluflundan kaynakl› riskler, düflük ücretle ya da ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flma, kad›nlar›n finansal kaynaklara ulaflmada yaflad›¤› zorluklar, e¤itim düzeylerinin düflük olmas›, piyasalar hakk›nda bilgiye sahip olmamadan kaynakl› riskler fleklinde s›ralanmaktad›r(Lund ve Srivinas,2000). ILO’nun Sosyal D›fllanma ve Yoksullara Karfl› Stratejiler ve Araçlar Küresel Program› (STEP), enformel sektörde hem erkekler hem de kad›nlar için sosyal korumay› amaçlayan, bu çerçevede esas olarak kad›nlar›n sosyal ve ekonomik rollerini daha görünür k›lmay› hedefleyen ve tüm sosyal koruma aktivitelerini toplumsal cinsiyet boyutu ile de¤erlendirmeyi hedefleyen çerçeve bir programd›r. Bu program›n yaklafl›m ve faaliyetlerinin genel olarak, enformel sektördeki kad›nlara yönelik spesifik programlar›n›n özelliklerine uygun oldu¤u gözlenmektedir. STEP’in temel stratejileri, kalk›nma projelerinin yürütümü, eyleme yönelik araflt›rmalar ve politik diyalo¤u içermektedir. Bu çerçevede, program›n ortaklar›, hükümetler, iflçi ve iflveren örgütleri, uluslararas› kalk›nma kurulufllar›, araflt›rma merkezleri, topluluk tabanl› kurulufllar ve hükümet d›fl› kurulufllar olarak ortaya ç›kmaktad›r. Ortaya konulan sosyal koruma mekanizmalar›n›n genel özelliklerine bak›ld›¤›nda, bu programlar›n örgütlü yap›lar temelinde (sendika veya kooperatif) yükseldi¤i görülmektedir. Bu flekilde kad›nlara sosyal koruma sa¤laman›n, sistemlerin sürdürülebilirli¤ini sa¤layan temel faktör oldu¤u belirtilmektedir. 3.3. Modellerin Yönetim ve Finansman›: Kad›nlar›n genel olarak hem enformel hem de formel sektörde karfl›laflt›klar› riskler hastal›k(hem uzun hem k›sa dönemli rahats›zl›klardan kaynakl› düflük verimlilik, iflini kaybetme, gelirin azal›fl›, giderlerin art›fl›), do¤um ve çocuk bak›m›( hamilelikte kad›nlar›n sa¤l›¤›, do¤um öncesi ve sonras› karfl›lafl›lan riskler, çocuk bak›m masraflar›), sakatl›k ve ölüm( geçirilen kazalar sonucu sakat kalma,ifl göremez hale gelme ya da ölme), mülkiyetin kayb›( sel, 303 Enformel örgütlenmeler çerçevesinde kurulan programlar›n yönetim yap›lar›na bak›ld›¤›nda varl›klar›n› sürdürülebilir k›lmak demokratik niteliklerinin geliflmesine ba¤l› olmaktad›r. Finansman ise, sosyal koruma kavram›n›n temel niteliklerine uygun olarak birçok aktör taraf›ndan sa¤lanmaktad›r. Sosyal koruma çerçevesinde sunulan hizmetlerin finansman 304 kaynaklar›, üyelerin ödedi¤i aidat ve/veya primlerden, iflveren paylar›ndan, merkezi ve yerel yönetimler taraf›ndan sa¤lanan yard›mlardan, çeflitli NGO ve uluslararas› kalk›nma kurulufllar›n›n sa¤lad›¤› yard›mlardan oluflmaktad›r (Lund ve Srinivas:2000). Ancak finansmanda d›fl kaynaklara afl›r› ba¤›ml›l›k sistemlerin finansman yap›lar›n› sürdürülebilir k›lmakta temel sorun olarak de¤erlendirilmektedir. 3.4. Sunulan Hizmetler: Sosyal koruman›n temel amac›, kad›nlara asgari bir gelir güvencesi sa¤lamak oldu¤undan kad›nlar›n gelirlerini artt›r›c›, her çeflit aktivite söz konusu örgütlerin faaliyet alanlar›na girmektedir. Bunlar, - Toplu pazarl›k yolu ile ücretleri artt›rma - Kad›nlar› koruyucu nitelikte yasal de¤iflikliklere yönelik lobi faaliyetleri ve bu çerçevede kazan›lan yasal haklar. - Kooperatifler kurarak üyelerine alternatif istihdam olanaklar› sa¤lamak. Kooperatifler yolu ile piyasa koflullar› hakk›nda bilgi sahibi olarak pazarl›k güçlerini artt›rmak - Üyelerine kredi olanaklar› sa¤layarak kendi ifllerini kurmalar›na yard›mc› olmak. - Çeflitli kampanyalar yolu ile kamuoyunun dikkatini enformel sektörde çal›flan kad›nlar›n çal›flma koflullar› üzerine çekerek iflverenler üzerinde bask› unsuru oluflturmak. Bu kampanyalar çerçevesinde Hollanda’da Temiz Giyecek Kampanyas› ve Avustralya’da TCFU’nun bafl›n› çekti¤i Adil Giyim Kampanyas› sonucunda, iflverenler üzerinde bask› yarat›larak çeflitli kazan›mlar elde edilmifltir (Huws ve Potro,1995; Rowbotham, 1999). Yukar›da genel özelliklerini s›ralamaya çal›flt›¤›m›z enformel sektörde çal›flan kad›nlara yönelik sosyal koruma mekanizmalar›n›, uygulamada görece geliflkin bir model olan SEWA örne¤i çerçevesinde daha yak›ndan inceleyelim. 3.5. Örnek Bir Model: SEWA Enformel sektörde çal›flan kad›nlar›n dünya çap›nda ün kazanm›fl, örgütlenme modeli olan SEWA’n›n kendi içinde oluflturdu¤u sosyal güvenlik sistemi ise, hem sistemin geliflkinli¤i aç›s›ndan hem de Hindistan sosyal güvenlik sistemi içinde önemli bir yer tutmas›ndan dolay›, enformel sektör kapsam›nda çal›flan kad›nlara yönelik olas› sosyal koruma modelleri için anlaml› bir örnek oluflturdu¤u belirtilmektedir. 1972 y›l›ndan bu yana enformel sektörde çal›flan yoksul kad›nlara yönelik çal›flmalar sürdüren SEWA’n›n temel amaçlar›, bu kad›nlar› örgütlemek, onlar›n ihtiyaçlar›n› ulusal ve uluslararas› düzlemde görünür k›lmak, kad›nlara asgari bir ücret, ifl güvencesi ve gerekti¤inde yasal yard›m sa¤lamak, kad›nlara yönelik e¤itim olanaklar› sunmak ve SEWA yönetiminin her düzeyinde kad›nlar›n demokratik kat›l›m›n› sa¤lamakt›r (Jhabvala,1994; Datta,2000). - Kad›nlar› ekonomik, sosyal ve yasal yönden güçlendirici e¤itim faaliyetleri. - Çeflitli yay›n faaliyetleri. - Kad›nlar› destekleyici nitelikteki çocuk bak›m merkezleri oluflturmak. - Sigorta ve yard›m kapsam›nda çeflitli hizmetler sunmak. Bu hizmetler genel olarak, temel sa¤l›k hizmetlerini, hastal›k, anal›k, sakatl›k, yafll›l›k risklerine karfl› koruma sa¤layan ve sigorta niteli¤i a¤›r basan hizmetleri kapsamaktad›r. Sistemler belli bir olgunlu¤a ulafl›p, sürdürülebilirlik kazand›kça koruma sa¤lanan risklerin kapsam›n›n da geniflledi¤i görülmektedir. 305 SEWA’n›n Hindistan’da sosyal güvenlik sistemi ile bütünleflmifl sosyal güvenlik program› ise, enformel sektöre yönelik katk›ya dayal› olarak oluflturulan en genifl sosyal güvenlik program›d›r. Bu program içinde, 32.000 kad›n iflçi sigortal› durumdad›r. Program, sa¤l›k sigortas› (anal›k yard›m›n› da içeren), yaflam sigortas› (ölüm ve malulluk), mülkiyet sigortas›n› (ev ünitesi ve ifl ekipman›n›n zarara u¤ramas› ya da kayb› durumunda) kapsamaktad›r. SEWA üyeleri aç›s›ndan, sisteme üyelik tercihe dayal›d›r. Yaklafl›k olarak SEWA üyelerinin %14’ü sigortal› durumdad›r. Mülkiyet ve sa¤l›k sigortas› bir paket olarak beraber sunulmakta, buna karfl›n yaflam sigortas›, seçime ba¤l› olmaktad›r. Mülkiyet ve sa¤l›k sigortas› paketi için toplam y›ll›k sigorta prim 306 paketi Rs 60 (15 Amerikan Dolar›)’d›r. E¤er, yaflam sigortas› seçilmifl ise, ek olarak Rs 15 ödenmektedir. Ayr›ca, çok yoksul gelir gruplar›na yönelik olarak uygun prim paketleri de sunulmaktad›r(Lund ve Srinivas, 2000:133). fiimdilerde, primler ve sigortadan yap›lan yard›mlar, yeniden yap›land›r›lmaktad›r. Sisteme üyelik ve talep süreci, SEWA’n›n banka uzmanlar› taraf›ndan yürütülmektedir. Prim toplama ifllemleri için ise, mobil servisler oluflturulmufltur. Sistem içinde oluflan bürokratik engeller, ortak çal›fl›lan sigorta flirketleri taraf›ndan minimize edilmekte, üyelerden oluflan sigorta komitesi ise üyelerden gelen talepleri ve gelece¤e yönelik önerileri incelemektedir. Primlerin üçte biri, Alman Teknik Kalk›nma Bürosu taraf›ndan sa¤lanan ba¤›fllar›n iflletilmesi sonucu elde edilen faizlerden, di¤er üçte biri kad›nlar taraf›ndan ödenen katk›lardan, di¤er üçte biri ise Hindistan Yaflam Sigortas› ve Birleflik Hindistan Sigorta fiirketi taraf›ndan sa¤lanan sübvansiyonlar ile finanse edilmektedir. SEWA, üye kad›nlar›n üçte birlik katk›s›n› bafllang›ç olarak görmekte, sistemin iflleyiflinde kad›nlar›n söz sahibi olmalar› yönünde bir araç olarak de¤erlendirmektedir. Ayr›ca bu sistem, devlet, iflveren ve iflçi katk›lar›na dayal›, formal sosyal güvenlik sisteminin üçlü finansman yap›s›na da uygunluk sa¤lamaktad›r. Hem bankac›l›k hem de sigortac›l›k faaliyetlerinin birbiri ile iliflkili olarak sürdürülmesi ise her iki program›n üye say›s›n› yükseltmekte ve programlara olan ilgiyi artt›rmaktad›r (Lund ve Srinivas, 2000). SONUÇ: Kad›nlar›n yoksullu¤a karfl› gelifltirdikleri bir yaflam stratejisi olan enformel sektör faaliyetlerinde çal›flma, sektörün özellikleri, toplumsal ve ekonomik yaflamda cinsiyete dayal› iflbölümü ve tabiyet iliflkileri gözönüne al›n›nca, kad›nlar aç›s›ndan yoksullu¤u ve güvencesizli¤i yeniden üreten bir olgu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda çal›flma, kad›nlar aç›s›ndan, gerek emeklerinin görünmez nitelikte olmas›, gerekse de kad›nlar›n hem üretim hem de yeniden üretim faaliyetlerini efl anl› olarak yerine getirmelerinden dolay› ciddi riskleri içinde bar›nd›rmaktad›r. Bu aç›dan herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan çal›flan kad›nlara sosyal koruma sa¤lama üzerinde uzlaflmaya var›lm›fl bir unsur olmakla birlikte bu koruman›n nas›l gerçeklefltirilece¤i tam olarak aç›kl›¤a kavuflmufl bir olgu de¤ildir. Bununla birlikte süreç içerisinde ortaya ç›kan çeflitli uygulamalar, kad›nlara yönelik sosyal koruman›n farkl› biçimler alabilen güven ve dayan›flma temeline dayal› örgütler yolu ile sa¤lanabilece¤ini göstermektedir. Enformel sektörde kad›nlara sosyal koruma sa¤lamaya yönelik sistemlerin, kad›nlar ve örgütleri, iflveren örgütleri, yerel ve merkezi yönetimler, NGO’lar, ulusal ve uluslararas› kalk›nma kurulufllar› gibi çok aktörlü kat›l›m mekanizmalar› çerçevesinde oluflturulmas› gereklili¤i üzerinde giderek artan bir kabul oldu¤u gözlenmekle beraber, bu sistemlerin sosyal koruma sa¤lama yönünde ne ölçüde baflar›l› olaca¤› ya da söz konusu koruman›n ne ölçüde sosyal oldu¤u üzerinde düflünülmesi gerekli bir olgu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Sistemin yönetiminde kolayl›k sa¤lamak ve özellikle k›rsal kesimdeki kad›nlar›n ihtiyaçlar›n› yerinde ve etkin bir biçimde karfl›lamak amac›yla, sistem içinde gerçeklefltirilen faaliyetler dezantralize edilmektedir. Bu çerçevede sistemin h›zl› ve etkin ifllerli¤ini sa¤lamak için e¤itim çal›flmalar› sürdürülmektedir. SEWA, felaket alanlar›na yönelik olarak yap›lan çal›flmalara aktif olarak kat›lmakta ve kad›nlar›n ihtiyaçlar›n›n hemen karfl›lanmas› amac›yla hükümet ile koordinasyon içinde çal›flmaktad›r. SEWA’n›n sosyal sigorta program› çerçevesinde yürüttü¤ü faaliyetler, günümüzde enformel sektöre yönelik tart›fl›lan ve sosyal koruma kavram› içinde somutlaflan, sistemden yararlanacak olanlar›n spesifik ihtiyaçlar›na yönelik ve çok aktörlü kat›l›m›n sa¤land›¤› sosyal koruma mekanizmalar› için ilk ad›m› göstermesi aç›s›ndan oldukça önemli bir örnek olarak de¤erlendirilmektedir (Lund ve Srinivas, 2000). 307 308 Standing, G., (1999), “Global feminization through flexible labour: A theme revisited”, World Development, Vol: 27, No:3, pp: 583-602. KAYNAKÇA: Beneria, L., (2001), “Changing employment patterns and the informalization of jobs: General trends and gender dimension”, International Labour Office, Geneva. Castells, M ve Portes, A., (1989), “The World Underneath: The Origins, Dynamics and Effects of The Informal Economy”, Informal Economy: Studies Advanced and Less Developed Countries içinde, ed: A. Portes, M.Castells ve L. Bernon, p: 298-311, John Hopkins University Press. Women International Network (1997), “The informal sector: The hidden workforce”, Women International Network Review, Vol: 23(4), p: 72. Won Ginneken, W., (2000), Social Security For The ‹nformal Sector: Issues, Options And Task Ahead, Working Paper, ILO, Geneva. Datta, R., (2000), “On their own: Development strategies of the SelfEmploymet Women Association (SEWA) in India”, The Society for International Development, Sage Publications,p:51-55. Fiflek, A.G.( 1992), “‹fl Güvencesi ve Sa¤l›k”, Çal›flma Ortam› Dergisi, Say›: 3, s: 10-17. Jhabvala, R., (1994), “Self-employed Women Association”, Dignity and Daily Bread. ILO (1997-98), World Labour Report, International Labour Office, Geneva. ILO (1999), Trade Unions and the informal sector: Towards a comprehensive strategy, Background paper, International Labour Office, Geneva. ILO (2000), World Labour Report:Income Security and Social Protection in a changing world, International Labour Office, Geneva. ILO (2001), Social Security: A new concensus, International Labour Office, Geneva Lund, F; Srinivas, S,.(2000), Learning from experience: A gendered approach to social protection for workers in the informal economy, Geneva. McInnis-Dittrich, K., (1995), “Women at shadows: Appalachian Women’s Participation in the informal economy”, AFFILIA, Vol:10, No:4, p:398-412. 309 310 rahatlatacak genifl, rahat çad›r mekanlar kurarak bafllad›. Ard›ndan, bu mekanlada kad›n sa¤l›¤› uzman› doktorlar, psikologlar ve hukukçular taraf›ndan dan›flmanl›k hizmetleri verdik ve rehabilitasyon amaçl› etkinlikler düzenledik. Acil dönemin geride kalmaya bafllad›¤› günlerde ise y›k›lan ekonomik durumlar›n› iyilefltirecek neler yapabiliriz, aray›fl›na girdik. Çünkü yaflayarak görmüfltük ki, deprem en fazla dar gelirli aileleri, yoksullar› vurmufltu. YOKSULLUK ve ‹NSAN HAKLARI 2000 May›s’›nda Hisareyn’de açt›¤›m›z okuma yazma, bilgisayar, ik yard›m ve dikifl kurslar›n›, Temmuz- A¤ustos 2000’de gelir getirici atölyeler izledi. Gölcük-fiirinköy Prefabrikleri’nde Kad›n Merkezi’mizde kurslar çeflitlenerek sürerken, bir mum atölyesi ve bir ev tekstili atölyesi açt›k. Bu atölyelerde 15-65 yafl aras› 45 kad›n üretim bilgisi, becerisi edinmeye bafllad›. Sorptimistlerin partnerli¤inde bir de hal› atölyesi açt›k. 8 Tezgahta 10-15 aras› kad›n Hereke hal›lar› dokumaya bafllad›lar, hala dokuyorlar. Yüksel SELEK Afet Sonras› Kad›n Yoksullu¤u ve Kad›n› Güçlendirmeye Yönelik Politika ve Projeler 17 A¤ustos Depremi ve Kad›nlar Vakf›m›z›n kurulufluna yol açan geliflmeler, 17 A¤ustos depreminin ard›ndan bölgeye giden kad›n arkadafllar›m›z›n gözlemleriyle bafllad›. Büyük y›k›mdan etkilenen nüfus içerisinde kad›nlar sessiz bir tevekkülle günlük yaflam› sürdürme çabas›n›n a¤›r yükünü omuzlam›fllard›. Erkekler ço¤unlukla kahvelerde bir arada vakit geçiriyorlar; çocuklara, yard›m kurulufllar› taraf›ndan aç›lan çad›r yuvalarda bak›l›yor, oyun ve e¤itici etkinliklerle oyalan›yorlard›. Kad›nlar ise ekmek, yemek kuyruklar›na giriyor, aileyi doyuruyor, bulafl›klar›, çamafl›rlar› elveriflsiz koflullarda y›kamaya çal›fl›yor, geri kalan zamanlar›nda ise çad›rlardaki üç befl parça eflyay› korumak için nöbet tutuyorlard›. Ömürlerinin büyük bölümünü geçirdikleri evleri, yaflam alanlar› y›k›lm›fl veya hasar görmüfl, egemen olduklar› varl›klar›, yani eflyalar›, y›llar›n eme¤i, al›flkanl›klar› 45 saniyede uçup gitmiflti. Üstelik ço¤u yak›nlar›n› enkaz alt›nda b›rakm›fl, canlar›n› yitirmifllerdi ve yürekleri kan›yordu. Ama toplumsal rolleri gere¤i geride kalanlar için a¤›r sorumluluklar yüklenmek zorundayd›lar. Birbirleri ile dertleflecek, biraz rahatlayacak toplu mekanlardan da yoksundular. Kah›rl›, ac›l›, gergin ve çaresizdiler. Öfkelerini çocuklardan ç›kar›yorlard›. Çocuklara yönelik fliddet artm›flt›. Gözlemlerimiz bize afetten en fazla etkilenen kesimlerden birinin kad›nlar oldu¤unu ö¤retmiflti. Kad›nlarla dayan›flmak amac›yla bir araya gelen grubumuz ifle, onlar› 311 Dayan›flma Grubu’ndan 2001 Temmuz’unda Kad›nlarla Dayan›flma Vakf›’na dönüflünceye kadar geçen süre içinde (Kurulufl için 1999 Aral›k’ta baflvurmufltuk) gözlemlerimiz ve örgütsel deneyimlerimiz ›fl›¤›nda tart›flarak amac›m›z›, misyon ve vizyonumuzu da tan›mlamaya çal›flt›k. Daha ilk günlerde dikkatimizi, afetten etkilenmifl tüm kad›nlar aras›nda en zor, en zay›f durumda olan bir kad›n kategorisi çekmekteydi: Depremde erkek yak›nlar›n› kaybetmifl, desteksiz kalm›fl kad›nlar... Bu kad›nlar›n büyük bir k›sm›n›n çocuklu kad›nlar olduklar›n›, çocuklu ya da çocuksuz, afetten sonra ya kendileri de depremzede olan akrabalar›n›n yan›na s›¤›nd›klar›n›, ya da memleketlerine döneceklerini tahmin ediyorduk. Çünkü ço¤unlu¤unun e¤itim ve beceri düzeyleri kendi ayaklar› üzerinde durmaya yeterli olmayacakt›. Belki de görece bir yoksulluktan mutlak bir yoksullu¤a düflmüfl olan bu kad›nlar bizim öncelikli hedef kitlemizi oluflturmal›yd›lar. Onlara mesleki e¤itim, üretim becerisi edinmeleri, temel hak ve özgürlükleri konular›nda destek olmal›, ayaklar› üzerinde durabilecek yeterli¤e gelmelerine yard›mc› olmal›yd›k. Ama biliyorduk ki, bunlar›n d›fl›nda da çok fazla say›da kad›n, evli de olsalar, ailede çal›flan erkek bireyler de olsa yoksuldular ve ayn› yetersizlik içinde ailelerinin geçimine nas›l katk› yapacaklar›n› bilemiyorlard›. KADAV misyonunu bu saptamalar›n ›fl›¤›nda ve kad›n bak›fl aç›s› temelinde belirledi. Biz bir kad›n örgütüydük ve nihai amac›m›z kad›nlar›n kurtuluflu 312 do¤rultusunda çal›flmakt›. Biliyorduk ki, cinsiyetçi sistemde kad›nlar›n insan olarak haklar›ndan yaralanmalar›n›n asgari koflulu ekonomik olarak güçlenmeleri, özerkleflmeleriydi. KADAV bunu yeterli olmayan, ama gerekli koflul olarak görmekte, vizyonunu ve projelerini buna göre gelifltirmektedir. Mum ve ev tekstili atölyelerinde politikam›z› projenin sürdürülebilirli¤i üzerine kurduk. Kad›nlar iflyerlerinde birer iflçi olarak de¤il, kendi iflyerleri olarak çal›flmal›yd›lar. Onlar› kooperatiflefltirmeyi ve böylece kollektif bir mülkiyet oluflturmay› hedefledik. Birlikte üretip çal›flma saatlerine göre paylaflt›lar. 2001 Ekim’inde her iki atölyeden 36 kad›n, “Fiskos Kad›nlar Çevre, Kültür ve ‹flletme Kooperatifi”ni kurdular. Kad›lar›n yaflam› geri dönülemez bir biçimde de¤iflmiflti. 36 ev kad›n›ndan 36 emekçi kad›n do¤mufltu. Bir kollektif olmalar›, ürün kalitesini yükseltmeleri, pazar›n taleplerine göre ürün çeflitlendirmeleri, bir iflletme olabilmeleri, pazar bulmalar›, maliyet hesaplamalar›, muhasebe bilgileri edinmeleri, ihtiyac› olanlar›n okuma yazma ö¤renmeleri, bilgisayar kullanabilmeleri için gerekli e¤itim destekleri verdik. Proje elemanlar› koordinasyon, pazarlama, tasar›m, sat›nalma vb. konularda onlar için çal›flt›lar. Kad›n Yoksullu¤u, Deprem fioku “Afetler ve acil durumlar normal hayat›n aynas›d›r,” saptamas›, depremin bölgede neden bu kadar büyük kay›plara yol açt›¤›n›, kad›nlar›n afetten neden daha fazla etkilendi¤ini anlamak için hareket noktam›z olabilir. Ola¤an d›fl› fliddette bir do¤a olay›n›n ya da insan eliyle meydana gelmifl y›k›c› bir olay›n bir toplulu¤un yaflam› için tehlike oluflturmas›, ola¤an d›fl› acil bir durum yaratarak afet halini almas›n›n ard›nda kökleri derinlere inen önemli nedenler bütünü yatar. Afetin büyüklü¤ü nüfus art›fl›yla, ekonomik kaynaklar›n yetersizli¤i ve paylafl›mdaki eflitsizlikle do¤ru orant›l›d›r. Hassas fiziksel çevre, tehlikeli bölgelere kurulan depreme dayan›ks›z binalar ve bozuk altyap›, hassas yerel ekonomi, düflük e¤itim ve gelir düzeyi gibi güvenli olmayan koflullar riski art›makta, bir do¤a olay›n› afet haline getirmekte ve afetten etkilenme derecesini art›rmaktad›r. Di¤er yandan, afetten etkilenme derecesini yükselten etkenlerin bafl›nda göç, h›zl› nüfus art›fl› ve h›zl› kentleflme gibi azgeliflmifllik göstergeleri yer al›yor. Bu tablo, k›saca afet durumunu etkileyen en önemli faktörün yoksulluk oldu¤unu ortaya koyuyor. Araflt›rmalar zengin nüfusun afetten ya hiç etkilenmedi¤ini ya da afetin etkisinden çok çabuk kurtuldu¤unu gösteriyor. Bütün süreç, özellikle de KADAV’dan ba¤›ms›zlaflmalar› sanc›l› bir süreç oldu. fiimdi ba¤›ms›z bir kad›n iflletmesi, bir kooperatif olarak, ekonomik kriz koflullar›nda varl›klar›n› sürdürmeye çal›fl›yorlar. Kuruluflundan bu yana geçen üç y›la yak›n bir zaman diliminde, son ekonomik krizin de bask›s› alt›nda zorlu bir mücadele veren, üretmenin, çal›flman›n, az çok para kazanman›n tad›na varan bu kad›nlar›n atölyelerini, ifllerini sürdürebilmelerinin, yoksulluklar›n› azaltabilmelerinin önünde hala birçok engel var. Kad›nlar›n afetlerden en fazla etkilenir bir toplumsal kategori olmalar›n›n kökeninde ise toplumsal cinsiyet rolleri yatmaktad›r. Yoksulluk bu incinebilirli¤i art›rmaktad›r. Onlar kentlerin yoksullar›, k›rsal kesimin ücretsiz iflçileri, ailenin yeniden üretimini sa¤layan, emekleri hiç hesaba kat›lmayan ev içi köleleridir. Afet koflullar›nda ise yaflad›klar› travmaya ek olarak a¤›r sorumluluklar› yüklenmek zorunda. KADAV olarak bizim bu deneyimi henüz hakk›yla de¤erlendirebilmemiz için bile erken. Ama bunu olabildi¤ince yapmam›z ve inflaat› Ocak 2003’te tamamlanacak olan ve 8 Mart 2003’te aç›l›fl›n› yapmay› planlad›¤›m›z, ‹zmitKöseköy’deki kal›c› tesisimiz,Yeni Ad›m Sitesi’nin programlar›n› ayaklar› yere basar bir flekilde planlamam›z gerekiyor. Deneyimlerimizi, ülkenin, bölgenin sosyoekonomik koflullar›n›, geleneksel kültürel etkenleri de dikkate alarak, bölgede kad›nlar› güçlendirecek ve yoksullu¤u azaltmaya katk› yapacak projeleri haz›rlarken nelere dikkat etmemiz gerekti¤ini öngörebilmeliyiz. Kriz yönetiminde yerleri yoktur, görüflleri al›nmaz. Periyodik özel günlerinde depolar dolusu malzeme de olsa gidip isteyemezler erkek sorumlulardan. Çad›rlarda, tek göz prefabriklerdeki sefaleti yaflan›r hale getirmek, ailenin ihtiyaçlar›n› karfl›lamak onlar›n görevidir. O koflullarda normal yaflanamayan cinselli¤in faturas› fliddet olarak, ensest, taciz, tecavüz olarak onlara ç›kar. Yoksulluklar› bir kat daha artm›flt›r. Ama kad›nlar inan›lmaz bir dirençle yaflam› s›rtlay›p götürmektedirler. Bu dirençten yaflam koflullar›n› de¤ifltirme do¤rultusunda bir enerjinin a盤a ç›kt›¤›n›, ö¤renme motivasyonlar›n›n yükseldi¤ini, çal›flma isteklerinin artt›¤›n›, yoksulluklar›n› azaltma azmi kazand›klar›n› gördük. Bunda kuflkusuz, afetten sonra bölgeye akan gönüllü 313 314 enerjinin, yaralar› sarmak, hayat› normallefltirmek üzere bölgeye akan kaynaklar›n, gerçeklefltirilen projelerin pay› büyük oldu. Bilindi¤i gibi, deprem iflyerlerini de y›km›fl, orta ve küçük esnaf›, ticari faaliyeti çöküntüye u¤ratm›fl, durma noktas›na getirmiflti. Deprem sonras›nda Kocaeli’nde 221 kifli Ticaret Odalar›ndan, 8560 kifli Vergi Dairelerinden kayd›n› sildirmifltir. Sat›nalma gücünün son kertede azald›¤› bölgede pazar imkanlar› da neredeyse ortadan kalkm›flt›. Bu durumda gelir getirici faaliyetler bafll›ca ‹stanbul pazar›na yönelik olmak zorundayd›. Sivil kurulufllar kaynak sa¤lad›lar, örgütlediler; kad›nlar hünerlerini ortaya koyup ürettiler. Yerli yabanc› sivil toplum kurulufllar›n›n gönüllüleri arac›l›¤›yla “depremzede kad›nlar›n el emekleri” kermeslerde, fuarlarda, stand’larda sat›ld›. Bu ürünlere talebin arkas›nda öncelikle dayan›flma duygusu yat›yordu. Baz› ürünler az da olsa yurt d›fl›na bile gönderildi. Aradan aylar geçmifl, yaflam normalleflmeye bafllam›flt›. Acil dönemin dayan›flma etkinlikleri yerini kal›c› faaliyetlere b›rakmak zorundayd›. Kad›nlar için gelir getirici projelerle, mesleki e¤itimle, üretim becerisi edindirmekle ilgilenen az say›da sivil kurulufl kalm›flt› deprem bölgesinde. KADAV da bunlardan biriydi. Sivil toplum kurulufllar›n›n yan› s›ra Halk E¤itim Merkezleri, SHÇEK, di¤er kamu kurulufllar›, Belediyeler de Yetiflkin E¤itimi-Yayg›n E¤itim kapsam›nda kad›nlar için pek çok kurs düzenlediler. Buralarda birfleyler ö¤renen kad›nlar›n flimdi bu bilgi ve becerileriyle ne yapt›klar›n›, bu kurslar›n hayatlar›n› de¤ifltirip de¤ifltirmedi¤ini bilemiyoruz. Bu konuda bildi¤imiz bir araflt›rmaya da rastlamad›k. Ama gözlemlerimize göre, bu kurslar gelecekte ekonomik fayda sa¤layacak, yoksullu¤u azaltacak beceriler kazand›rmaktan çok rehabilite edici etkinlikler olarak kad›nlar›n sa¤alt›lmas›na yard›mc› olmufl, ev d›fl›na ç›kmalar›n› sa¤layarak ba¤›ms›zlaflma, özgürleflme ihtiyaçlar›n› bir miktar beslemifl olmal›. Henüz, bölgede kad›n yoksullu¤u profilini ortaya koyacak, bu yoksullu¤un depremden nas›l etkilendi¤ini ölçecek bir araflt›rma yap›lm›fl de¤il. Biz KöseköyYeni Ad›m Sitesi’nin programlar›n› oluflturmak için buna ihtiyaç duyduk. Kocaeli Üniversitesine baflvurarak destek istedik. Olumlu yan›t ald›k ve böyle bir araflt›rmay› gündemize ald›k. Bu konuda sahip oldu¤umuz bilgi, gözlem ve 315 deneyimlere dayanmakta. Bunun yan› s›ra sa¤l›k ocaklar›ndan, muhtarl›klardan, SHÇEK’ten edindi¤imiz bilgilerle hedef kitlemize ulaflmaya ve bir veri taban› oluflturmaya çal›fl›yoruz. ‹zmit-Köseköy Yeni Ad›m Sitesi’nde düzenleyece¤imiz kurslar›n, uygulamal› atölye çal›flmalar›n›n kad›nlar› iflgücü piyasas›na haz›rlayacak bilgi ve becerileri edindirmesini hedeflemekteyiz. Kocaeli’nde Kad›n Yoksullu¤u 1950’lerden beri h›zla sanayileflen bölge k›rsal kesimin yan› s›ra ‹stanbul ve Adapazar› gibi merkezlerden de göç alm›fl, h›zl› bir kentleflme yaflanm›flt›r. Kentin ekonomik yap›lanmas›nda sanayi sektörünün pay› %75 civar›ndad›r. Sanayide çal›flan kad›n oran› elimizde yok, ama iflgücüne kat›lma oran› erkek nüfus için %74, kad›n nüfus için %41’dir. ‹stihdam edilen nüfusun %53’ü ücretli çal›flmaktad›r. Ücretli çal›flan erkek nüfus %67 iken, kad›n nüfus için bu oran %25’tir. ‹stihdam edilen kad›n nüfusun %74’ü tar›mda çal›fl›yor. Bu kad›n nüfusun %68’i ücretsiz aile iflçisidir; bu oran erkeklerde sadece %9’dur. ‹flsizlik rakamlar›na bakarsak, Kocaeli genelinde %8 olan iflsizlik oran› erkek nüfusta %8.9, kad›n nüfusta %7.2 görünüyor. Ama bu oran› k›rsal kesimde çal›fl›yor görünen, ama asl›nda gizli iflsiz durumundaki kad›nlar nedeniyle düflük görünüyor. Gerçekten de il merkezinde kad›n iflsizli¤i oran› %23, erkek iflsizlik oran› %13’tür (Köylerde ise bu oran kad›nlarda %1.3, erkeklerde %2.3 görünüyor). Bu birkaç rakam bile bize kad›n yoksullu¤unun klasik tablosunu sunmaya yetiyor. Kad›nlar›n büyük ço¤unlu¤u, toplumsal cinsiyet temelli ayr›mc›l›k nedeniyle ekonomik kaynaklara ve e¤itim olanaklar›na eriflme ve buna ba¤l› olarak da iflgücü piyasalar›na girme flans›na sahip de¤iller. Hanehalk› servetinin eflitsiz bölüflümünün bir sonucu olarak, toprak ve sermayeye eriflmekte de en düflük düzeyde kal›yorlar. Örne¤in, Kocaelinde çal›flan nüfus içerisinde kendi hesab›na çal›flan erkek oran› %21’ken, kendi hesab›na çal›flan kad›n oran› %7’dir (Türkiye oran› da kad›nlarda %7). D‹E’nin 2000 ‹statistik y›ll›klar› incelendi¤inde kad›nlar›n u¤rad›¤› her türlü ayr›mc›l›k net bir biçimde görülüyor. Biz, bu erkek egemen sistemde kad›nlara uygulanan piyasa ayr›mc›l›¤›, yatay ayr›m, dikey ayr›m, dolayl› ayr›m, dolays›z ayr›m, bütün bunlar›n derinine inmeyi uzman arkadafllar›m›za b›rakarak depremle birlikte daha da yoksullaflan, 316 1. Kad›n kurulufllar› olarak projelerimizi olufltururken, öncelikle ayr›mc›l›¤a karfl› mücadele verdi¤imizi unutmadan mümkün oldu¤u kadar kad›n›n toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten, pekifltiren seçimler yapmaktan kaç›nmal›y›z. 6. 80’lerden beri yürürlükte olan, ‹MF ve Dünya Bankas› destekli neo liberal yeniden yap›lanma politikalar›n›n sonucu, iflgücü piyasalar›n›n esneklefltirilmesi sürecinin öncelikle kad›n eme¤i sömürüsünü art›rd›¤›n›, enformel sektörü geniflletti¤ini, bunun da sosyal güvenlikten yoksun olmak, daha düflük ücret demek oldu¤unu, üstelik de süreklili¤i olmayan düzensiz bir gelir anlam›na geldi¤ini biliyoruz. Yoksullu¤un artt›¤› koflullarda denize düflen y›lana sar›l›r misali fason ifl bulma, parça bafl› ev iflçi¤i gibi konularda çok hassas olmak zorunday›z. Kad›n kurulufllar›n›n bu konuya e¤ilmeleri ve enformel sektörde çal›flan kad›nlar›n örgütlenmelerine destek sa¤lamaya bafllamalar› memnunluk verici. 2. Kad›n›n ekonomik olarak güçlenmesi amac›yla yap›lan projelerden baflka kad›nlar zarar görmemeli. ‹fle ya da kursa gelen kad›n›n küçük çocuklar›n› ablas›na veya baflka bir kad›na b›rakmak zorunda kalmas› gibi durumlar dikkate al›narak çocuk bak›m üniteleri bu tür projenin vazgeçilmez bir parças› olarak tasarlanmal›. 7. Kad›n yoksullu¤unu azaltmay› misyon edinmifl kad›n kurulufllar› ve bu alanda çal›flan di¤er sivil kurulufllar›n aras›nda daha yak›n bir koordinasyonun sa¤lanmas›, ortak politikalar üretilmesi, birlikte projeler yap›lmas› bir zorunluluktur. Ço¤u kad›n kuruluflunun gelir getirici projeler konusunda fazla deneyimli olmad›¤› aç›kt›r. 3. Ev kad›n› olarak e¤itilmifl, pazara yönelik herhangi bir üretim becerisi olmayan kad›nlar›n gelir getirici bir üretim, bir ifl yapabilmesi için iyi bir ön e¤itimden geçmeleri gerekmektedir. Proje bu süreci de bütçelendirmelidir. 8. E¤itimli, farkl› beceri ve bilgi sahibi kad›nlar›n da çeflitli nedenlerle iflgücü piyasalar›na giremediklerini, ellerinde kaynak bulunan kad›nlarla beceri sahibi kad›nlar›n buluflamad›klar›n›, bu nedenle önemli bir niteliki kad›n eme¤inin de at›l kald›¤›n› dikkate alarak bu kesime yönelik projeler de gelifltirmeliyiz. daha özel ayr›mc›l›klar› da yaflamak durumunda kalan deprem bölgesindeki kad›nlar›n hayat›n› de¤ifltirecek, onlar› ekonomik olarak güçlendirecek projeleri tasarlarken neleri göz önünde bulund›rmal›y›z sorusunun cevab›n› arayal›m. Deneyimlerden Ö¤rendiklerimiz 4. Çal›flma deneyimi olmayan bu kad›nlar›n kapitalist pazar›n kurallar›n› bilmemeleri do¤ald›r.Bu konuda da belli bir fark›ndal›k yaratmay› amaçlayan seminerlerle, dan›flmanl›k ve yönlendirmeyle desteklenmeleri sa¤lanmal›d›r. Özellikle kalite ve pazar sorunu afl›lmas› en güç engeli oluflturuyor ve amatörce üstesinden gelinmesi mümkün olmuyor. Bu tür projeler yapan her kurulufl üretim yapan kad›nlar›, kad›n gruplar›n› yönlendirmek için piyasa, pazar, iflletme gibi konularda kendi kadrolar›n› da e¤itmeli ve/veya uzman dan›flmanlarla çal›flmal›d›r. 5. Projenin sürdürülebilirli¤i büyük önem tafl›yor. Çünkü baflar›s›zl›k durumunda bizim bir projemiz baflar›s›z olmufl olur, ama kad›nlar›n baflar›s›zl›¤›n›n bedeli bizimkinden çok daha a¤›rd›r. Özgüvelerini yitirirler, ailedeki statüleri daha da sars›l›r. Yaflamlar›n› kolaylaflt›rmak yerine zorlaflt›rm›fl oluruz. Onlar› ayaklar› üzerinde duracak hale gelinceye kadar desteklemeyi sürdürmeli, ama bunu onlar› özerklefltirme perspektifini gözden kaç›rmadan yapmal›y›z. 317 318 kamu veya efl-dost, komflu-akraba yard›m› almadan günlük yaflamlar›n› sürdüremeyen aileler/kifliler olarak tan›ml›yor. ‹kinci grup, en alt yüzde 10 ila yüzde 35 aras›nda yer alan kesim. Bu kesimin özelli¤i ise hanede en az bir kiflinin düzenli geliri-asgari ücret veya bunun biraz üzerinde olmas›d›r. Özet olarak bu araflt›rmada üzerinde durulan iki ana grup var; yard›m ba¤›ml›s› yoksullarla düzenli fakat çok düflük geliri olan yoksullar. S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜTLER‹N‹N KADIN YOKSULLU⁄UNUN G‹DER‹LMES‹NDEK‹ ROLÜ Ülkemizde Yoksullar›n Yaflam Koflullar›, Toplumsal - Ekonomik Durumlar› Nedir? 1. Aile reisinin sakat, özürlü, hasta veya çal›flmayacak kadar yafll› oldu¤u aileler. 2. Hane halk› reisinin kad›n oldu¤u aileler. 3. Yaln›z bafllar›na kalm›fl yafll›lar. 4. Uzun süredir iflsiz kalanlar. Zuhal ARNAZ Girifl Yoksulluk, özellikle yaflad›¤›m›z ekonomik krizlerle birlikte siyasilerin, akademisyenlerin farkl› alanlardan uzmanlar›n ve halk›n en önemli gündem maddesi haline geldi. Bu nedenledir ki Türkiye’de yoksullar›n toplumsal ekonomik durumlar›, yoksullu¤un boyutlar›, mutlak ve görece yoksulluk oranlar›, yoksullar›n hayatta kalma stratejileri, kamunun ve sivil toplum örgütlerinin yoksullu¤un giderilmesi konusundaki çabalar› ve etkinlik düzeyleri son y›llarda pek çok araflt›rman›n konusu olmaktad›r. Ça¤dafl Kad›n ve Gençlik Vakf› olarak, bilimsel veriler olmasa da gecekondu bölgelerinde yapt›¤›m›z çal›flmalar ve yoksul kesimlerle yo¤un iliflkilerimiz nedeniyle elde etti¤imiz gözlem ve deneyimlerimiz var. Bu metinde bizim verilerimiz ve gözlemlerimizle çak›flmas› bak›m›ndan özellikle girifl bölümünde Sencer AYATA ve arkadafllar› ile Necmi ERDO⁄AN ve arkadafllar›n›n araflt›rmalar›n sonuçlar›ndan da yararlanarak yoksulluk, kad›n yoksullu¤u ve sivil örgütlerin bu konudaki rolleri ve yard›m stratejileri üzerinde durulacakt›r. Kimlere Yoksul Diyoruz? S. AYATA yoksul tan›m›na girenleri iki gruba ay›r›yor. Birinci grup yüzde 510 oran›nda olan kesim. Bu gruba “yard›ma ba¤›ml› yoksullar” diyor. Yani 319 Bu araflt›rmada, bu tip ailelerde yoksulluk en üst düzeyde bulunmaktad›r. Birinci grup yoksullar, yani yard›m ba¤›ml›s› yoksullar aras›nda bazen hane halk›ndan bir hatta birkaç kiflinin çal›flt›¤› bilinmekte ancak, hiç birinin gelirinin düzenli olmad›¤› görülmektedir. Bu grubun hemen hemen tamam›na yak›n› okur-yazar olmayanlar, ilkokulu terk edenler veya ancak ilkokul mezunu olanlard›r. ‹kinci grupta ise, aile reisi belirli bir iflte çal›flan ancak çok düflük ücret alanlar. Bunlar›n önemli bir k›sm› sigortas›z. Düflük gelirli esnaf ve sanatkarlar, marjinal sektörde çal›flanlar, daha az say›da iflçi ve memur emeklileri ile kamu görevlilerinin en alt basama¤›nda yer alanlar. (Biz bu metinde daha çok birinci grup üzerinde duraca¤›z). Yard›ma Ba¤›ml› Yaflayan Ailelerin Yaflam Biçimleri: Beslenme Birinci gruptaki ailelerin ço¤unlukla unlu g›dalara ba¤›ml› olduklar› görülüyor. Bu evlere peynir, süt, yo¤urt gibi proteinler ile sebze ve meyve hemen hemen hiç girmiyor. Et ancak kurban bayramlar› ve benzeri durumlarda yard›m olarak verilirse yenilebilir. En yoksul gruba giren bu aileler 320 yiyecek ihtiyaçlar›n› komflular›n›n, yak›nlar›n›n ve devletin yard›mlar›ndan karfl›l›yorlar. Giyecek konusu da benzerlik göstermektedir. Giyecek ihtiyaçlar›n› daha çok komflular ve akrabalardan ve seyrek olarak da kamu kurulufllar›n›n yard›mlar›ndan sa¤lamaktad›rlar. Konut - ev eflyas› bu kesimde konutunun sahibi olanlar az›nl›ktad›r. Ço¤u kirada oturuyorlar. Ancak aileler fiiliyatta kiray› ödeyemiyorlar. Çünkü konutun fiziksel koflullar›n›n sa¤l›¤a uygun olup olmad›¤› meselesi di¤er önemli bir konudur. Bu konuda yaflanan baflka bir önemli sorun da yakacak teminidir. Bu da büyük oranda –e¤er ulafl›labiliyorsa- yard›m kurulufllar›ndan sa¤lanmaktad›r. E¤itim, yoksul kesimde zaten ebeveyinler e¤itimsiz. Ço¤u çocuklar›n› paras›zl›ktan, hastal›k-özürlülük durumlar›ndan dolay› okutam›yorlar. Bir flekilde okula bafllam›fl çocuklar›n› e¤itimden kopar›p al›yorlar ve çal›fl›p eve para getirmesini bekliyorlar. Böylece çocuklar› için de gelecek beklentisi bütünüyle tükenmifl oluyor. Sa¤l›k ise çözümsüz konulardan bir di¤eri. En yoksul yüzde 10’luk kesimde ailelerin birkaç bireyi kronik hasta oldu¤u halde gerekti¤i gibi tedavi göremiyor. Gerçi 1996’dan beri bu kesimin yararland›¤› bir yeflil kart uygulamas› var. Bu çok önemli bir kazan›m ve aileler için de¤erli bir katk› olsa da tedavi kurumlar›na ulafl›m, buralarda sunulan tedavi hizmetlerinin kalitesi, ayaktan tedavilerde ilaç paras› ödenmemesi ve yeflil kart teminindeki güçlükler gibi pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. K›sacas› tabandaki bu en yoksul kesim, bir birey olarak anayasada yer alan çal›flma, e¤itim, bar›nma, beslenme, korunma, sa¤l›kl› bir çevrede ve insan onuruna yak›fl›r bir biçimde yaflama gibi temel insan haklar›ndan yoksun ve hatta bütünüyle habersiz yaflamaktad›r. Yoksullar›n Yard›m Alma Kaynaklar› Bu kesime yard›m, en çok ve en yo¤un olarak Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonuyla ulafl›yor. Fonun en önemli yard›m›; senede bir veya birkaç defa temel g›da maddelerinden, oluflan yiyecek paketleri, yakacak yard›m› ve okuyan çocuklara e¤itim yard›m›d›r. ● 321 ‹kinci büyük yard›m kayna¤› Belediyelerdir. Muhtarl›ktan fakirlik ka¤›d› getirenlere ramazanda g›da da¤›t›m›, aflevlerinde s›cak yemek, ayr›ca yakacak ve ekmek yard›m› ile okuyan çocuklara burs yard›m› yap›lmaktad›r. ● Devletin ikinci yayg›n bir uygulamas› sa¤l›k alan›ndad›r. Sosyal güvenlik sistemi d›fl›nda kalan tüm yoksul kesime yeflil kart yoluyla t›bbi bak›m, tedavi ve ilaç yard›m› ulaflt›r›lmaktad›r. ● ● Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun öncelikle çocuklar› hakk›nda korunma karar› ald›rmak isteyen yoksul aileler, olmak üzere özürlü ve yafll›lara yap›lan ayni-nakdi yard›m uygulamas› ile önemli bir kesime ulaflmaktad›r. (bu yard›m›n miktar› 2002 y›l›nda 3.5-4 trilyonu bulmufltur). ● Emekli sand›¤›na 2022 say›l› yafll› ayl›¤› da, miktar› çok az olmakla birlikte yayg›n bir uygulamad›r. ● Bir de giderek kaybolmaya yüz tutan halk›n kendi aras›ndaki yard›mlaflma al›flkanl›klar› vard›r. Özellikle yaflanan ekonomik krizlerden sonra bitme noktas›na gelen yard›mlaflma kültürü giderek azalsa da efl-dost, akraba ve bilhassa komflular aras›nda; bayramlarda et, g›da, fleker, giysi, yakacak ve çocuklar›n okul ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› biçiminde sürdürülülmektedir. Bu ba¤lamda çok nadir olsa da yoksul bir ailenin k›z› evlendi¤inde mahalleli birleflerek çeyiz konusunda yard›mlaflmaktad›r. Yine mahallede bir ölüm oldu¤unda ölünün giyim ve ev eflyalar› yoksullara da¤›t›lmaktad›r. Kuflkusuz bu yard›mlar›n nitel ve nicel yetersizlikleri yan›nda verilifl ve da¤›t›m›ndaki usulsüzlükler ve insan onuru ile ba¤daflmayan uygulamalara iflaret etmemiz gerekiyor. Öte yandan yoksullar›n bu konuda yaflad›klar› en önemli sorun, böyle bir yard›m kayna¤›ndan haberdar olmamalar›, ya da muhtardan fakirlik ka¤›d› alamamalar›d›r. Muhtarlar›n kimi zaman efl-dost-akraba ve hemflehrilik iliflkileri ya da siyasi görüfl farkl›l›klar› nedeniyle en yoksula de¤il; daha az yoksula yard›mc› olabildikleri gözlemlerimiz aras›ndad›r. Sivil Örgütler Bu Alanda Ne Yap›yor? Yukar›da sözünü etti¤imiz yüzde 10’luk en yoksul kesime sivil toplum örgütleri pek ulaflamamaktad›r. Ayata’n›n tespitlerine göre hatta dini vak›f ve 322 cemaatler bile bu kesime yeterince ulaflamamaktad›r. Bunda sivil toplum örgütlerinin gerçek yoksullar› tespit etme konusunda Kaymakaml›klarla, muhtarl›klarla, di¤er di¤er sivil toplum kurulufllar›yla ve halkla yeterince iflbirli¤i yapamamalar› kadar, yard›ma ba¤›ml› yoksullar›n bu kaynaklar› bilmeme/ulaflamama ya da yard›m istemeyi onursuzluk sayma gibi nedenlerle baflvurmamalar› da etkili olmaktad›r. Tesbitlerimize göre özellikle gecekondu kesimlerinde bu anlamda en ifllevsel sivil toplum kurulufllar, köylü dernekleri ile “Kültür ve Dayan›flma” dernekleridir. Bu tür kurulufllar hemflehrilik iliflkilerine dayand›¤› ve mahalleli olma bilinciyle çal›flt›klar› için bölgelerindeki fakiri-yoksulu en gerçekçi biçimde tesbit edip ve onur k›rmadan yard›m ulaflt›rabilmektedirler. En önemlisi bu tür sivil toplum örgütleri mahallelinin kendi aidatlar› ile yaflayan, kendi kararlar›n›n geçerli oldu¤u ve yönetiminde kendilerinin görev ald›klar› yani demokratik bir flekilde yönetilen kat›l›mc› örgütlerdir. Köylü ya da hemflehri dernekleri, halk›n kat›lmad›¤›, bir üst s›n›f taraf›ndan yönetilen ve yukar›dan afla¤›ya do¤ru örgütlenen yap›lar de¤ildir. Bu derneklerinin yard›mlar› ise yine yiyecek, giyecek, cenaze kald›rma, dü¤ün, ölüm ve geleneksel günlerdeki yemek da¤›t›m› ve çok düflük miktarda da olsa ö¤rencilere ö¤renim yard›m› gibi belirli alanlarda olmaktad›r. Yoksullukla Birlikte Ortaya Ç›kan Di¤er Sorunlar: Yoksullu¤a efllik eden sorunlar flöyle s›ralanabilir. D›fllanma, yabanc›laflma, yaln›zlaflma giderek artan kronik hastal›k, sakatl›k, özürlülük, aile içi fliddet, terk, boflanma, ayr› yaflama ve aile parçalanmalar›, kuflaklar aras› çat›flma, çocuk ve gençlerin yoksulluktan ve ebeveynlerinden utanma duygusu, çocuklar› terk etme, devlet korumas›na verme ya da e¤itimden kopararak sokakta-marjinal sektörde çal›flt›rma, böylelikle çocuk eme¤inin sömürülmesi ve suça yönelme, aile reisi ve genç erkekler aras›nda alkolizm ve madde ba¤›ml›l›¤›, fuhufl, çocuklar aras›nda tiner-bali al›flkanl›klar›, yo¤un mutsuzluk, de¤ersizlik duygular›, kendini insandan saymama, gelecek kayg›s›, umutsuzluk, yo¤un depresyon gibi nevrotik bozukluklar, intihar giriflimleri ve di¤er psikolojik rahats›zl›klar, yoksullu¤un psikolojisinin özel bir tablosu olarak ortaya ç›kmaktad›r. Bu psikoloji içinde yoksul kesim giderek umudunu, giriflimcili¤ini ve cesaretlerini yitirmekte ve insan olarak de¤ersizleflti¤ini düflünmektedir. 323 ‹flte bu noktada çal›flma grubumuzun konusu olan kad›n daha güçlü bir birey olarak ortaya ç›k›yor, evin geçimi ve ailenin devaml›l›¤› için birçok görevi üstleniyor. Umudunu yitiren kocay› desteklemesini, ailenin da¤›lmamas›, çocuklar›n e¤itimden kopmamas›, suça, alkole, madde ba¤›ml›l›¤›na yönelmemesi, evde baban›n fliddetinden kendini ve çocuklar› korumak için sorunlara çözüm bulmas› gerekiyor. Ya da masraflar› azaltma, (daha az yeme, ö¤ün say›s›n› düflürme, çocuklar› okuldan alma, hastaneye, okula, muhtara vs. gitmeyerek ulafl›m masraflar›ndan kurtulma) yeni kaynaklar yaratma; (yakacak toplama, yard›m kurulufllar›na baflvurma, dilenme, çocuklar› al›flt›rma vb.) gelir yeterli de¤il ve koca bütünüyle iflsizse kad›n kendine çal›flma koflullar› yarat›yor. Bu bafllang›çta ev eksenli ifller veya baflka evlere yufka açmaya, mant› yapmayaeriflte kesmeye gitmek, semtlerde apartman merdivenlerini süpürmek vb. gibi bulundu¤u yörede çal›flma olanaklar› yaratmak, giderek daha genifl alanlarda ev ve büro, pazarlarda sat›c›l›k, özel hastane ve yafll› kurumlar›nda bak›c› ve temizlik flirketlerine iflçi olarak girmek biçiminde çeflitlenebiliyor. Yine en yoksul olan yard›ma ba¤›ml› kesimde yard›m kurulufllar›na baflvurmada kad›nlar›n daha etkin oldu¤unu görüyoruz. Bir yard›m kuruluflu olmamas›na karfl›n toplum merkezlerine baflvuranlar da kad›nlar oluyor. Ad›n› koymasa da bu konuda ne yapabilece¤ine dair fikir almak üzere “dan›flmanl›k” ve “rehberli¤e” gerek duyan da kad›n. Kad›nlar›n hem kendilerine hem di¤erlerine yard›m konusunda daha duyarl› olduklar›n› görüyoruz. Nitekim toplum merkezlerinin ilerleyen çal›flmalar›nda kad›ndan-kad›na projelerde son derece ifllevsel olabiliyorlar. Merkezin etkinliklerine daha çok say›da kad›n kat›lmas› için ev ziyaretleri yapma konusundaki çabalar›, hemcinsleriyle yaflad›klar› fliddet, taciz ve psikolojik sorunlar› paylaflmalar› örnek gösterilebilir. Öte yandan orta ve üst s›n›f erkek maddi yard›mlar konusunda yoksul akrabas› ve komflusuna karfl› kay›ts›z iken, kad›n bu konuda çok daha yard›msever, paylafl›mc› ve çözüm üretici olmaktad›r. Yoksulluk Konusunda Toplum Merkezlerinin ‹fllevleri Bu sorunlar›n çözümünü bulmak, zay›flayan bu sosyal dokuyu güçlendirmek, özellikle orta s›n›f ve zenginlerin yard›m duygular›n› güçlendirip organize ederek yoksullara yönlendirmek her ne kadar sivil toplum örgütlerinin görevi gibi görülüyorsa da kuflkusuz sivil toplum kurulufllar›n›n kendi olanaklar› ile bütün bunlar› baflarmas› çok güç olmaktad›r. Bu sorunlar›n üstesinden gelinebilmesi 324 için uygun bir zemin ve alt yap› gereklidir. Ama toplum toplum merkezleri flunlar› yapabiliyor: Kad›n›n kendini gelifltirmesi ve güçlendirmesi, rehberlik dan›flma hizmetlerinden yararlanmas› beceri ve giriflimcilik kazanmas› ve di¤er sosyal kurulufllara havale hizmetlerinden yararlanmas› vb. Son Söz - Devletin veya politika yap›c›lar›n bu konuda ne ellerinde yeterli verileri ne de gerçekçi çözüm önerileri/kaynaklar› var. - Orta ve üst s›n›flar›n gönüllü yard›mlar› çok zay›f ve Türkiye’de büyük ço¤unluk bu konuda duyars›z. - Halk›n duyars›zl›¤›n›n yan› s›ra medya da, sivil toplum kurulufllar› da konuya kay›ts›z kalmaktad›r. Çünkü sivil toplum kurulufllar›nda gönüllü çal›flan insanlar orta ve üst s›n›flardan geliyorlar. Yoksulluk gibi yayg›n ve derin bir sorunun da devletin alan› oldu¤unu düflünüyorlar. Zaten yeterli ekonomik büyüme, kaynaklar›n›n adil bölüflümü, f›rsat eflitli¤i, tüm vatandafllar› kapsayan sosyal güvenlik sistemi oluflturulmadan ve yeterli istihdam yarat›lmadan yoksullukla bafletme imkan› görülmemektedir. Ekonomik büyüme yan›nda sosyal politikalara özel bir önem verilmesi ve sosyal hizmetlerin h›zla yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤i ortadad›r. öteye gitmemektedir. Oysa toplum merkezleri toplumsal e¤itimin verildi¤i, demokrasi e¤itimin yaflanarak ö¤renildi¤i, halk›n kat›l›m›n› en önde tutan çocuk, genç, kad›n, erkek, özürlü, emekli tüm yöre insanlar›n›n gerçek ihtiyaçlar› do¤rultusunda hizmet üreten yeni yap›lanmalard›r. Yafl, cinsiyet, etnik köken vb. ay›r›mlar yap›lmadan tüm yöre halk›n›n yard›m, dayan›flma dostluk ve paylaflmay› özümseyece¤i bir semt ya da mahalle evidir. Toplum merkezleri ve benzeri kurulufllarda hizmetlerin sadece çocuk ve kad›nlara indirgendi¤ini, bilgilendirici-bilinç yükseltici, çal›flmalara nadiren rastland›¤›n› görüyoruz. Toplum merkezlerinin kamuya ba¤l› oluflunu genelde elefltirmemize ra¤men özellikle son y›llarda Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kimi sivil örgütlerle iflbirli¤i yaparak bu tür e¤itim çal›flmalar›na a¤›rl›k vererek çok önemli sonuçlar ald›¤›n› burada belirtmeliyim. Ancak siyasi otoritenin s›kl›kla de¤iflti¤i ülkemizde bu tür merkezlerin resmi mi, sivil mi olmas› gerekti¤i konusu oldukça duyarl› bir konudur. Bu anlamda konuya akademisyenlerin ve politika yapanlar›n ilgi ve deste¤i çok önemlidir. Aksi halde mutlak yoksulluk içinde yaflayan en tabandaki yüzde 10 hatta yüzde 35’e varan yoksul kesim “vatandafll›ktan”, “devletten kopuk” bir kitle olarak yaflamaktad›r. Devletle bu yoksul kesim aras›nda büyük bir uçurum oluflmaktad›r. ‹flte genel olarak sivil toplum kurulufllar›, özel olarak da toplum merkezi bu arada yer almal› ve kamu, yerel yönetimler, di¤er sivil toplum kurulufllar›, Üniversiteler ve halk aras›nda bir köprü oluflturarak etkin iletiflim ve yard›mlaflmay› sa¤lamal›d›r. Bu politikalar›n bir parças› olarak tabana, toplumun en uç birimlerine ve en yoksul kesime ulaflmada etkin kurulufllar olarak, ismi ister toplum merkezi olsun ister semt evi, e¤itim evi ya da kültür merkezi, bu birimlerin her 40-50 bin nüfusa bir merkez olarak yayg›nlaflt›r›lmas›na h›zla bafllanmal›d›r. Bugün ülkemizde Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na ba¤l› toplam 67 Toplum Merkezi, GAP ‹daresine ba¤l› toplam 25 ÇATOM (çok amaçl› toplum merkezi) vard›r. Sivil örgütlere ba¤l› Toplum Merkezi niteli¤inde ba¤›ms›z kuruluflun say›s› ise son derece s›n›rl›d›r. Öte yandan bunlar›n ço¤u toplum merkezi ifllevi ve ruhuna pek de uymayan “dikifl-nak›fl, batik, boyama vb. gibi geleneksel kad›n rollerini pekifltiren kurslar niteli¤indedir. Bu görünümleri ile Halk E¤itim Merkezlerinin çal›flmalar›ndan 325 326