Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32)

Transkript

Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32)
Türkiye ‹nsan Haklar› Yay›nlar› (32)
ISBN: 975-7217-39-5
BULUfi Tasar›m ve Matbaac›l›k Hizmetleri,
Tel: (312) 222 44 06 • Ankara
‹nsan Haklar› Derne¤i (‹HD) ve
Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf› (T‹HV)
kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir.
Yaz›lar›n sorumlulu¤u yazarlar›na aittir.
Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf›, Türk Medeni Yasas›na göre
kurulmufl, hükümet d›fl› ve ba¤›ms›z bir kurulufltur.
Statüsü 30 Aral›k 1990 tarihli ve 20741 say›l›
Resmi Gazete’de yay›mlanarak yürürlü¤e girmifltir.
III
‹Ç‹NDEK‹LER
Toplumsal Cinsiyet ve Yoksulluk: Yoksullu¤un Varl›¤›n›n ve
Düzeyinin Toplumsal Cinsiyet Boyutunun Ölçülmesi ‹çin
Gülfer D‹KBAYIR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .240
Veri Gereksinimi/G
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1
Mehtap GÜNEfi . . . . . . . . . . .253
Köyden Kente Göç, Yoksulluk ve Kad›n/M
Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans› Nihai Rapor ve
Sonuç Bildirgesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3
Müjgan HAL‹S . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .260
Ora’da Kad›n Olmak/M
Konferansa Sunulan Bildiriler
M. Sabit ATAÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .270
Kad›n, ‹ntihar ve Yoksulluk/M
Seher DEM‹R . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .277
Kad›n ve Yoksulluk/S
Betül ALTUNTAfi 23
Yoksulluk, Zorunlu Göç ve Sokakta Çal›flan Çocuklar/B
Ömer TÜRKEfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37
K›yamet Romanlar›/Ö
Sibel KALAYCIO⁄LU . . . . . . . . .286
Kad›n Yoksullu¤u Nas›l Anlafl›lmal›?/S
fiehmuz D‹KEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73
Yoksun, Çünkü.../fi
Yoksullu¤a Karfl› Bir Strateji Olarak Enformel Sektörde
Kad›nlar›n Çal›flmas› ve Kad›nlara Yönelik Sosyal
fienay GÖKBAYRAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295
Koruma Modelleri/fi
Abdurrahman ARSLAN . . . . . . . . . . . .80
Yoksulluk Yard›m Müslümanl›k/A
Yüksel SELEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .311
Yoksulluk ve ‹nsan Haklar›/Y
Abdullah KARATAY 92
‹stanbul Sokaklar›nda Çal›flan ve Yaflayan Çocuklar/A
Sivil Toplum Örgütlerinin Kad›n Yoksullu¤unun
Zuhal ARNAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .319
Giderilmesindeki Rolü/Z
fiükrü HATUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .51
Yoksulluk, Çocuklar ve Sa¤l›k/fi
Deniz HAYAT . . . . . . . . . . . . . . . . . .112
Toplum Merkezleri ve Yoksulluk/D
Yoksullukla Mücadele, Bir Sosyal Politika Arac› Olarak
Kas›m KARATAfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .120
Sosyal Yard›mlar/K
Mustafa SÜTLAfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . .139
Yoksulluk ve Hasta Haklar›/M
Ahmet MAKAL . . . . .147
Sosyal ve ‹ktisadi Haklar, Yoksulluk ve Sendikalar/A
Elif AKGÜL . . . . . . . . . . . . . . . . . .151
Sendikalar ve Sosyal Hak Kavram›/E
Türkiye’de Yabanc›lar›n Kaçak Çal›flmalar› Üstüne
Kuvvet LORDO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166
Bir Tart›flma/K
K›v›lc›m TURANLI . . . . . . . . . . . . .177
Yoksulluk, Çocuk, Çocuk Haklar›/K
fiinasi HAZNEDAR . . . . . . . . . . . . . . . . . .188
‹nsan Haklar› ve Yoksulluk/fi
Tevfik GÜNEfi
Üretim, Zenginlik ve Tavflanl› ‹stimlak Köylüsü/T
. . . . . .196
Filiz KARDAMKad›nlar›n Yoksullukla Bafletme Yollar›/F
‹lknur YÜKSEL ALYANAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .209
Fügen YILDIRIM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .224
Yoksulluk ve Seks ‹flçileri/F
Bir Ulusal Sosyal Kalk›nma Modeli Önerisi,
Güven TUNÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .231
Anadolu Bahçesi Projesi/G
V
VI
düflünmemizi sa¤layan tart›flmalar yürütüldü. Yoksullu¤a yönelik farkl› kayg›lar,
ilgiler ile insan haklar› kayg›lar›, ilgileri aras›nda zenginlefltirici karfl›laflmalar,
buluflmalar sa¤land›. Bunun için, bütün Konferans kat›l›mc›lar›na teflekkür
borçluyuz.
ÖNSÖZ
HÜSNÜ ÖNDÜL
‹HD Genel Baflkan›
Yoksulluk sorununu 2002’deki Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi
Konferans›’n›n konusu olarak saptarken, baz› tereddütler tafl›yorduk. Bu
sorunun, dünya çap›nda yayg›n, gitgide derinleflen ve yak›c› bir insanl›k sorunu
oldu¤una dair herhangi bir flüphe ve tereddütümüz elbette yoktu. Bu sorun art›k
kimse taraf›ndan görmezden gelinemiyor, hatta bizzat dünyada yoksullu¤u
ço¤altan ve vahimlefltiren kapitalist sistemin iktisadi ve mali ortak akl›n› temsil
eden uluslararas› kurulufllar›n bile gündeminde yer al›yordu. Birçok resmi, özel
ve sivil kurulufl, farkl› ilgiler, kayg›lar ve önceliklerle yoksulluk konusunda pratik
yard›m, e¤itim...) ya da akademik (araflt›rma, anket, konferans...) faaliyet
yürütmekteydi.
Konferans haz›rl›klar›n› yürütürken bizim tereddütümüz, bu türden
çal›flmalar›n rutin bir tekrar›yla s›n›rl› kalmak ve yoksulluk sorununu, insan
haklar› sorunlar›yla ba¤lant›l› olarak ve insan haklar› bak›fl aç›s›ndan ele almak
aç›s›ndan yeterince özgül, yeterince derinlikli bir çal›flma ortaya ç›karamama
riskiyle ilgiliydi. Yoksullu¤a iliflkin söz konusu yo¤un gündemin bir tekrar›n›
yapmay› istemiyorduk. Yoksullu¤a iliflkin tart›flma gündeminin içeri¤ini, özgül
olarak, insan haklar› sorunsal›yla iliflkilendiren bir tart›flmay› ar›yorduk. Sorunu
böyle bir odaklanmayla ele alman›n, insan haklar› savunucular› için oldu¤u
kadar, konuya de¤iflik uzmanl›k bak›fl aç›lar›ndan yaklaflanlar için de ufuk aç›c›
olaca¤›na inan›yorduk.
Konferans çal›flmalar›n›n, bu tereddütümüzü bofla ç›kard›¤›n› san›r›z
söyleyebiliriz. Yoksulluk sorununun de¤iflik boyutlar› ile insan haklar›n›n
kavramsal çerçevesi ve insan haklar› duyarl›l›¤› aras›ndaki iliflkiyi derinlemesine
1
2
YAVUZ ÖNEN
T‹HV Baflkan›
1.3 Devletlerin yasalar› ve hükümetlerin uygulamalar›, insan haklar› ilke ve
normlar›na göre belirlenmeli ve de¤erlendirilmelidir.
2. Konferans›m›z, insan haklar›n›n, yaln›zca hukuksal ve siyasal düzenlemelerin de¤il, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da belirleyici olmas› gerekti¤i ilkesini vurgulamaktad›r. ‹nsan haklar› savunucular›, global düzeydeki ve devletlerdeki bütün geliflmeleri, insan haklar›na etkileri bak›m›ndan de¤erlendirmek ve
tutumlar›n› bu bak›mdan belirlemekle yükümlüdür.
TÜRK‹YE ‹NSAN HAKLARI HAREKET‹
KONFERANSI
1998 y›l›ndan beri düzenli olarak toplanmakta olan Türkiye ‹nsan Haklar›
Hareketi Konferans›n›n genel amac›, Türkiye insan haklar› savunucular›n›n, insan haklar› kavram›n›n ve hareketinin baz› sorunlar›n› tart›flmas› ve bu tart›flman›n temelinde de, gelece¤e yönelik baz› belirlemeleri yapmas› için bir platform
oluflturmakt›r. Konferans, ‹HD ve T‹HV’in düzenleyici olarak görev almas›na
karfl›n, özerk ve kal›c› bir yap› gelifltirmifltir.
Türkiye insan haklar› hareketi, bir yandan yak›c› ve acil olarak eyleme geçmeyi gerektiren bir gündemin bask›s› alt›nda bulunurken, bir yandan da insan haklar›n› kavramsal aç›kl›¤a ve düflünsel zenginli¤e ulaflt›rma ihtiyac›n› hissediyor.
Kavramsal aç›kl›k, düflünsel sa¤laml›k, gündeme ve sorunlara müdahale edebilmenin bir koflulu olmaktan öte, ona teslim olmaman›n bir güvencesidir.
Türkiye ‹nsan Haklar› Hareketi Konferans›n›n yol gösterici ilkeleri flöyledir:
Genel ‹lkeler
1. Konferans›m›z, insan haklar›n›, insan onurunu her insanda gerçeklefltirmeyi amaçlayan eylem ilkeleri ve bu ilkelere dayanan normlar olarak tan›mlamaktad›r.
1.1 ‹nsan haklar›n›n bütünselli¤i, devredilemezli¤i ve insan türünün her üyesinin haklarda ve insan onuruna sahip olmada eflitli¤i, insan haklar› hareketi
için vazgeçilemez ilkelerdir.
1.2 ‹nsan haklar› aktivistlerinin faaliyetlerini belirleyen en üstün ilkeler insan haklar›d›r.
3
3. Konferans›m›z, insan haklar›n›n korunmas› ve gerçeklefltirilmesi bak›m›ndan, uluslararas› ve iç bar›fl ile demilitarizasyonun ve yeryüzünün çevresel koflullar›n›n etkin korunmas›n›n temel önkoflullar› oldu¤unu kabul etmektedir.
YOKSULLUK VE ‹NSAN HAKLARI
N‹HA‹ RAPOR
VE
SONUÇ B‹LD‹RGES‹
Yoksulluk konusu, son befl-on y›ll›k dönemde bütün dünyada, politik, sosyal
ve bilimsel-akademik gündemde genifl yer kapl›yor.
Bunun nedeni esas olarak elbette yoksullu¤un ola¤anüstü yak›c› bir sorun
halini alm›fl olmas›d›r.
Yap›sal ve göreli yoksullu¤un ötesinde mutlak yoksulluk, yani hayatta kalabilmek için asgari kaynaklardan yoksun olma durumu, dünya nüfusunun ciddi bir
kesimini tehdit eder durumdad›r ve bu tehdit büyüme e¤ilimindedir.
Bu durum, herfleyden önce, “insanl›k durumu” aç›s›ndan kabul edilemez niteli¤i nedeniyle, bir insan hakk› sorunudur.
‹nsanl›k toplumunun bir parças›n›n, aç›kça ölümcül bir yoksulluk alt›nda yafl›yor olmas›, hele, hiç de¤ilse hayata kalabilmenin asgari koflullar›n› sa¤layacak
kaynaklara “insanl›k olarak” sahip oldu¤u da varsay›l›yorsa, geçifltirilebilecek bir
sorun de¤ildir. Bu gerçe¤in fark›nda olmaks›z›n, “insanl›k”tan söz edilemez. ‹nsan haklar› felsefesinin temelinde yatan, iradesi, haklar› ve onuru olan bir varl›k olarak insan anlay›fl›, yaflamsal bir açl›k sorununun kronikleflti¤i ve bundan
4
Yoksulluk ve d›fllama/d›fllanma
muzdarip insan kitlelerinin görmezden gelinebildi¤i bir dünyada, kendisiyle bar›fl›k olamaz.
Öte yandan yoksulluk sorunu, bu yan›yla, hiçbir ek söze gerek yok, do¤rudan do¤ruya bir yaflam hakk› sorunudur.
Yoksullu¤un, mutlaka hayatta kalmay› imkans›zlaflt›ran bir tehdit düzeyine
eriflmedi¤inde de, bir insan hakk› sorunu olarak karfl›m›zda durdu¤una dikkat
çekmemiz gerekir.
Göreli yoksulluk olarak tan›mlanan yoksulluk hallerinin birçok durumu, bu
yoksullu¤u çeken insanlar›n özde¤er duygular›n› tahrip eden, onlar›n kendilerini hak sahibi özneler olarak, yurttafllar olarak, insan olarak alg›lamalar›n› güçlefltiren bir sosyal ve psikolojik ortam yarat›r.
Yoksulluk durumunun, yoksullar› fiilen hak sahibi özneler olma statüsünden
bununla birlikte insanl›k s›fat›ndan d›fllayan etkileri, insan hakk› sorunudur. ‹nsan haklar› duyarl›l›¤›n›n yayg›nlaflmas› ve meflrulaflmas› aç›s›ndan, öncelikli bir
insan hakk› sorunudur.
Bu bak›mdan, sosyal ve iktisadi haklar›n, temel bir insan hakk› olarak öne
ç›kar›lmas› gerekmektedir.
Yoksullukla mücadele, ya da yoksullukla bafletme, ya da yoksullu¤u telafi etme yöntemlerinin yerleflik yöntemlerinin ve kurumsal yap›lar›n›n, somut insan
gruplar›na sa¤lad›¤› yararlar›, -vars›n bunlar geçici nitelikte olsun-, kötülemek ya
da tümüyle anlams›z saymak, abart›l›, belki sinik, belki de sorumsuz bir tutum
olabilir. Ancak sözkonusu yöntemlerle ve kurumsal yap›larla yürütülen “yard›m”
ve “esirgeme” faaliyetlerinin bizzat kendisi de, yoksullar›n o özde¤er duygusunu,
kendini hak sahibi özne (‹nsan) olarak alg›lama kapasitesini teflvik etmemekte,
hatta kimi durumda tersine bu kapasiteyi daha da afl›nd›ran, yoksullar›n tabiyet
ve acz duygusunu pekifltiren etkiler yaratabilmektedir.
‹nsan haklar› aç›s›ndan, bu, sorunun hiçbir zaman gözard› edilmemesi gereken bir boyutu olacakt›r.
Bu çal›flma grubunda tart›fl›lan konular ise; Yoksullu¤un toplumsal yap›lar›
ve yoksullu¤un toplumsal ve politik konumland›r›l›fl›n›n, yoksullar› d›fllay›c›, tecrit edici bir etkisi vard›r. Bu etki zaman zaman, kriminalize edici (potansiyel suçlu olarak damgalayan) boyutlara varabilmektedir. Bu, kimi insanlar› (genifl insan
topluluklar›n›), “insanl›k” tan›m›yla kastedilenin d›fl›na ç›kartan, insanl›ktan
d›fllayan bir anlay›fl›n yerleflmesine yol açmaktad›r. ‹nsan haklar› eti¤i aç›s›ndan,
“insanl›k” anlay›fl› ve onun kapsam›, ihmal edilmez bir de¤erdir. Yoksullu¤un
“yo¤unlaflm›fl” bir insan haklar› ihlali olman›n ötesinde, insan haklar›na olan
duyarl›l›¤›n alt›n› kemiren bu etkisi, insan haklar› mücadelesinin yerleflik gövdesine nas›l lehimlenebilir? ‹nsan haklar› savunucular›, bu problemi de¤iflik platformlarda nas›l, hangi araçlarla, nas›l bir dille anlatabilirler? Konular› bu çal›flma grubunun tart›flma alt bafll›klar›n› oluflturmufltur.
Kolaylaflt›r›c›: Mithat SANCAR
Kat›l›mc›lar: Betül ALTUNTAfi, Kadir CANGIZBAY, Muhsin B‹LAL, Nilgün TOKER, Ömer TÜRKEfi, Ömer LAÇ‹NER, Ruken fiENGÜL, Suavi AYDIN, fiükrü HATUN, fieyhmus D‹KEN ve Y›lmaz ENSARO⁄LU
Yoksullukla mücadele yollar› ve insan haklar›
“Yoksullukla mücadele” kampanyalar›n›n birçok yerleflik biçimi, insan onurunu zedeleyen ianeci, “himmet edici” anlay›fllara dayan›yor – ya da en az›ndan
etkisi öyledir. Öte yandan, s›n›rl› da olsa yard›m ve dayan›flma giriflimlerini “sinik” bir tutumla karfl›lamak da problemli olsa gerektir. ‹nsan haklar› bak›fl aç›s›ndan, yoksullukla mücadele ve bafletme yollar›n› nas›l görüyoruz?
Kolaylaflt›r›c›: Sezai BERBER
Kat›l›mc›lar: Abdurrahman ASLAN, Abdullah KARATAY, Deniz HAYAT,
Kas›m KARATAfi, Levent AYAfiLIO⁄LU, Mustafa SÜTLAfi, Necmi ERDO⁄AN, Yeflim ORUÇ ve Sevil ATAUZ
Konferansta yoksulluk konusu dört ana bafll›k alt›nda ele al›nm›flt›r:
5
6
1. Yoksulluk ve D›fllama/D›fllanma
‹nsan haklar›n›n bir koflulu olarak sosyal ve iktisadi haklar
Sosyal ve iktisadi haklar›n›n, insan haklar› katalo¤u içerisindeki yeri nas›l tan›mlanmal›?
Bir uçta, onlar› “ikincil” haklar olarak gören liberal bak›fl var. Di¤er uçta, onlar› temel haklar›n olmazsa olmaz koflulu olarak gören, liberalizme elefltirel bak›fl. Bu “dogmatik” tart›flman›n ötesinde, temel insan haklar› argümantasyonu
ile sosyal ve iktisadi haklar aras›ndaki ba¤ insan haklar› savunucular›nca nas›l
tart›fl›labilir, farkl› platformlarda nas›l güçlü bir flekilde izah edilebilir? Konular›
grupta de¤iflik yönleriyle ele al›nm›flt›r.
Kolaylaflt›r›c›: Tan›l BORA
Kat›l›mc›lar: Ahmet MAKAL, Ayfle BU⁄RA, Elif AKGÜL, Kuvvet
LORDO⁄LU, K›v›lc›m TURANLI, Nefle fiAH‹N, fiükran SONER, fiinasi
HAZNEDAR, Tevfik GÜNEfi ve Yasemin ÖZDEK
Kad›nlar ve yoksulluk
Dünyan›n her yerinde kad›nlar, yoksullu¤u özel bir a¤›rl›kla yafl›yorlar. Ezilmiflliklerini pekifltiren, “çeflitlendiren” özel sorumluluklar alt›nda kal›yorlar. Öte
yandan yoksullukla bafletmeye yönelik “özel” inisyatifler gelifltiriyorlar. Nitekim
uluslarararas› kurulufllar›n yoksullara yard›m programlar› da kad›nlar özellikle
gözetilerek haz›rlanmakta.
Bu durum, kad›n›n insan haklar› perspektifinden tart›flmaya aç›lmal›d›r, anlay›fl›ndan hareket edilerek tart›flmalar sürdürülmüfltür.
Kolaylaflt›r›c›: Filiz KARDAM
Kat›l›mc›lar: Alev ÖZKAZANÇ, Aksu BORA, Fügen YILDIRIM, Güven
TUNÇ, Gülfer D‹KBAYIR, Mehtap GÜNEfi, Melik Zafer YILDIZ, Müjgan
HAL‹S, Nükhet S‹RMAN, Sabih ATAÇ, Seher DEM‹R, Sibel
KALAYCIO⁄LU, fienay GÖKBAYRAK, ‹lknur YÜKSEL ALYANAK, Yüksel
SELEK ve Zuhal ARNAZ
7
‹nsanl›k tarihinin hep tan›d›¤› bir olgu olan yoksulluk, yeni zamanlarda niceliksel ve niteliksel dönüflüme u¤ram›flt›r. Yoksullu¤un niteliksel dönüflümünü
belirleyen merkezi bileflen d›fllamad›r. Bu nedenle d›fllama, ça¤›m›zda yoksullu¤u anlamak, aç›klamak ve yoksullukla mücadele edebilmek için baflvurulacak
anahtar kavram durumundad›r. Bu kavram, ayn› zamanda, yoksulluk ile insan
haklar› aras›ndaki ba¤lant›y› bütün yönleriyle kurmak, kavramak ve kavramsallaflt›rmak bak›m›ndan da en uygun hareket noktas› olarak görünmektedir. Çünkü yoksulluk teriminin bizatihi kendisi d›fllamay› içermektedir. Yoksulluk,
“yok”u ve “yokluk”u ifade eder. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, geçmiflte daha çok insanlar›n belli nesne ve araçlardan yoksun olmas› anlam›nda yoksulluk, günümüzde esas olarak bizzat insan olma niteliklerden yoksunluk fleklinde tezahür etmektedir. Üstelik bu olgu do¤al ve nötrmüfl gibi sunulmakta ve gözlerden, zihinlerden uzak tutulmak istenmektedir. Bu itibarla, yoksullu¤un günümüzde “yoketme” ve “yok-sayma” mekanizmalar› üzerinden iflledi¤i söylenebilir.
D›fllama/d›fllanma kavram›n›n aç›l›m›n› bu mekanizmalardan hareketle üç
kategori halinde düflünmek mümkündür. Yoksullu¤un yolaçt›¤› d›fllama formlar› olarak adland›rabilece¤imiz bu kategoriler, “hayattan d›fllama/d›fllanma”, “manevi d›fllama/d›fllanma”, “siyasal/toplumsal ve kültürel d›fllama/d›fllanma” olarak s›ralanabilir.
Hayattan D›fllama/D›fllanma
Yoksullu¤un en do¤rudan sonucu açl›kt›r ve açl›k, bir yandan kelimenin en
ilkel anlam›nda hayat›n d›fl›na at›lmay› ifade eden ölüme yol açarken, di¤er yandan hayat›n çeflitli alanlar›ndan ve anlamlar›ndan uzaklaflt›r›lma sonucunu do¤uracak flekilde insan biyolojisinin kal›c› hasarlara u¤ramas›na neden olur. Bu
durumdan en yak›c› biçimde etkilenenler çocuklard›r. Günümüzde çocuk ölümlerinin en önemli nedeni olan yoksulluk, ayn› zamanda çocuklar›n bedensel ve
zihinsel kapasitelerine zarar vererek yoksullu¤un süre¤enleflmesine, kal›c›laflmas›na ve meflrulaflt›r›lmas›na yol açmaktad›r.
Yoksullu¤un beden ve zihin üzerindeki bu tahrip edici etkisi, her fleyden önce bizzat insan yaflam›na yönelik do¤rudan bir sald›r›d›r. Günümüzde dünyan›n
birçok bölgesinde kitlesel ölümlerin nedeni olan yoksulluk, bu anlamda, insan›
8
yaflam›n d›fl›na atmakta, yok etmektedir. Bunun yaflam hakk›n›n a¤›r bir ihlali
oldu¤u aç›kt›r. Geleneksel insan haklar› literatüründe en dar tan›m›yla yaflam
hakk›, insan yaflam›na keyfi olarak son verilmesinin mutlak anlamda yasak olmas› biçiminde anlafl›l›r. Salt bu tan›mdan hareket edildi¤inde bile, genel olarak yoksullu¤a, özel olarak açl›¤a ba¤l› ölümlerin, bunlar önlenebilir durumlar
olduklar›ndan, yaflam hakk›n›n kitlesel ihlaline vücut verdikleri aç›kt›r. ‹nsanl›¤›n üretti¤i ortak zenginli¤in, yoksullu¤u ve açl›¤› ortadan kald›raca¤› konusunda en ufak bir flüphe bulunmad›¤›na göre, bu olgular›n kapitalist ekonomik sistemin bir tercihi oldu¤u konusunda da tereddüt edilemez. Geçmiflte yoksullu¤un temel nedeni k›tl›k iken, bugün yoksullaflman›n temel nedeni üretim fazlal›l›¤›d›r, baflka deyiflle bolluktur. Bu vak›a, yoksullu¤un zenginli¤in paylafl›m› sorunundan öte, belirli bir insan grubunun insan olman›n d›fl›na itilmesinden
kaynakland›¤›n› ve bu flekilde yafland›¤›n›/yaflat›ld›¤›n› gösterir.
Kapitalist dünya ekonomisi, dünya nüfusunun önemli bir k›sm›n› yoksullu¤a mahkum ederken, bir yandan da insanlar› tüketime k›flk›rtarak yoksullu¤un
d›fllay›c› etkisini daha yak›c› hale getirecek mekanizmalar yaratmaktad›r. ‹nsan
varl›¤›n›n ve üretiminin tamamen de¤iflim de¤eri üzerinden tan›mlanmas›, bizzat insan varl›¤›n› nesnelefltirerek, bu d›fllama mekanizmalar›n› derinlefltirmekte
ve pekifltirmektedir.
Manevi D›fllama/D›fllanma
Yoksulluk, benlik sayg›s›n› ve dolay›s›yla insan onurunu tahrip eder. Bu nedenle hem insan›n kendi kendini tan›mlamas›nda hem de di¤er insanlar›n onu
tan›mlamas›nda bir de¤er yitimine yol açar. Yoksul insan›n de¤ersiz k›l›nmas›n›n, de¤ersizlefltirilmesinin en önemli sonucu kendi kendini d›fllama mekanizmalar›n›n ortaya ç›kmas›d›r. De¤erlerin yoklu¤u, hiçlefltirmenin ve giderek nihilizmin kayna¤›d›r. Bu nihilizm temelinde egemen sistemin d›fllad›¤› alanlara yöneltilen yoksullar, ahlaksal olarak da de¤ersizlefltirilmekte ve “afla¤›” türden, toplumun ortak de¤er dünyas›nda mahkum edilmifl olan ifllere zorlanmakta ve “tehlikeli s›n›flar”, “riskli gruplar” gibi toplumsal kategoriler içinde tan›mlanmaktad›rlar.
Yoksullu¤un yol açt›¤› yoksunluklar, yoksullu¤un yeniden üretilmesine yol
açmaktad›r. Bu yeniden üretim döngüsü ayn› zamanda gayri-meflru faaliyet alanlar›n›n ihtiyaç duydu¤u insan kayna¤›n› yarat›r.
9
D›fllanman›n genelleflmesi, insanlar›n d›fllanmamak için baflkalar›n› d›fllamas›na yol açar. D›fllanmalar aras›ndaki derecelenme, gruplar›n egemen sistemin
ve kesimlerin müttefiki olmas›n› kolaylaflt›r›r. Böylece, d›fllananlar, ya kendi
kimliklerinden vazgeçerek, kendilerini baflka kimliklerde tan›mlamaya bafllar ya
da sahip olduklar› kimli¤in en dar ve irrasyonel unsurlar›na sar›l›rlar.
Siyasal/Toplumsal ve Kültürel D›fllama/D›fllanma
Yoksullu¤un d›fllay›c› etkisi kamusal yaflamda, genifl kesimlerin politikadan
uzaklaflmas›, hatta giderek politika karfl›t› bir tutuma savrulmas› olarak yans›r.
Bunun en aç›k tan›m› “yurttafll›k krizi”dir. Bu kriz, yoksulluk üzerinden d›fllananlar›n, yurttafll›¤a içkin haklarla ba¤lar›n› tahrip eder. Yurttafll›k krizinin bir
di¤er sonucu, yoksullar›n kamusal yaflam›n yan›s›ra, kamusal hizmetler alan›n›n
da d›fl›nda b›rak›lmas›d›r. Bu ise, modern devletin en büyük vaadi olan f›rsat
eflitli¤inin hükümsüz k›l›nd›¤›n›n tescilidir.
Yoksullar›n kamusal alan›n d›fl›na itilmesi, onlar›n görünmez k›l›nmas› için
birtak›m farkl› d›fllama mekanizmalar›n›n do¤mas›na yol açm›flt›r. Mekansal d›fllama bu mekanizmalar›n en önemlilerindendir. Böylece, ya yoksullar görülmeyecek bir biçimde kentlerin d›fl›na itiliyorlar ya da yoksul olmayanlar yoksullar›
görmeyecekleri yeni kentsel mekanlar yarat›yorlar. Bu durum, karfl›l›kl› bir izolasyon sürecinin giderek daha derin ve yayg›n bir biçimde yafland›¤› yeni, parçalanm›fl yaflamlar do¤urmakta ve do¤rudan insan oluflun temel bileflenlerinden
olan toplumsal›n tahribine yol açmaktad›r. Böyle olunca da, insanlar toplumsal
hayat› paylaflmaktan do¤an insani yükümlülüklerine yabanc›laflmakta ve giderek
birbirlerine karfl› duyars›zlaflmaktad›r.
Yoksullu¤un ve yoksullar›n ötekilefltirilme yoluyla görünmez k›l›nmas›, onlar›n zihinlerden ve tahayyüllerden de d›fllanmas›na yol aç›yor. Ekonomik ve siyasal d›fllanman›n zihinlerdeki meflruiyetinin yarat›lmas› ise, birtak›m ideolojik ve
kültürel mekanizmalarla gerçeklefliyor. Bir yandan, bu türden bir d›fllamay›, yok
saymay› meflru k›lacak yeni kavramlar yarat›larak, gerçeklik önüne ideolojik bir
perde çekiliyor, di¤er yandan ise kavramlar›n içi boflalt›larak ya da toplumsal durumlar› “aç›klayan” yeni kavramlar yarat›larak, somut olgunun tan›nmas› imkans›z hale getiriliyor. D›fllama, yok sayma sürecinin en çarp›c› örnekleri, edebiyat ve sanatta karfl›m›za ç›k›yor. Bugün edebi ve sanatsal ürünlerde maddi hayat
d›flta b›rak›l›yor ve yapay kimlikler üzerinden “yeni hayat”lar kurgulan›yor. Bu
10
yeni hayatlarda ne maddi hayat›n aç›k sorunlar› vard›r ne de toplumsal olarak
d›fllanan insanlar. Böylece, edebi/sanatsal dünya, gerçekli¤i yok sayarak, d›fllay›c› de¤er yarg›lar›n› pekifltiren, hatta d›fllananlar›n varl›¤›n› bile tart›fl›l›r hale getiren bir kültürel ortam yarat›yor.
Kapitalizmin geldi¤i aflamada üretim kültüründen tüketim kültürüne geçiflle
birlikte ortaya ç›kan ve eme¤i de¤ersizlefltiren bu kültürel ortam, yoksullu¤u de¤er-d›fl›, dolay›s›yla insani olmayan bir yere yerlefltirerek, bu olguyu tümüyle insani dünya d›fl›nda b›rak›yor. Böylece yoksullu¤un insan› ilgilendiren bir problem olarak tan›mlanmamas›n› sa¤layacak bir dil ve düflünme biçimi yarat›l›yor.
Zihinlerden, tahayyüllerden, kavramlardan ve en önemlisi dilden d›fllanman›n giderek pekifltirildi¤i bir dünya, bütün postmodern çokkültürlülük ve fark
edebiyat›na karfl›n ve belki de bu söylemin gerçekli¤i örtmesi üzerinden de¤erin
tek tipçi bir biçimde tesis edildi¤i, totaliter ö¤eler tafl›yan bir dünya olmaya gidiyor. Tek tipçi bir bak›fl aç›s›, yeni d›fllama ve yok sayma mekanizmalar› yarat›yor. Ayr›ca d›fllananlar›n bir biçimde yok edildi¤i toplumsal ortam, asl›nda farkl›l›ktan yoksunlaflarak tektipçi bir evren haline dönüflüyor ve böylece bizzat insani yaflam›n kendisine d›fllay›c›, d›flar›da b›rak›c› nitelik atfedilmifl oluyor.
Tüm bu d›fllama mekanizmalar› sonucunda yoksulluk, insan› özne olmaktan
ç›kar›p nesneleflmesi sonucunu do¤uruyor ve yeni zamanlar›n ideolojisi bu nesnelefltirme yoluyla yoksullu¤un tümüyle insani alan›n d›fl›nda, neredeyse do¤aya ait bir olgu olarak görülmesini sa¤layacak bir körlük yaratmay› hedefliyor. Bu
anlam›, yoksullu¤un, insani bir durum olarak alg›lanmas›n›n önlenmek istenmesidir. Bunun sonucunda; yoksullar, sanki insan olmay› hak etmeyen kiflilermifl gibi sunulmaya; toplumsal alan, insan olmay› hak edenlerle yoksullar aras›ndaki iliflkiler a¤› olarak kurulmaya ve giderek yoksullar›n varoluflu, insanla di¤er canl›lar aras›ndaki iliflkiye benzer bir hale sokulmaya çal›fl›l›yor.
Yoksullu¤un yol açt›¤› d›fllaman›n yan›s›ra, egemen sistemin tektipçi bak›fl
aç›s› nedeniyle d›fllad›¤› gruplar›n da d›fllanma nedeniyle yoksullaflmas› söz konusudur ki, bu olgu özellikle ülkemizde yoksulluk ve d›fllaman›n birbirine özdefl
hale gelmesine neden olmufltur. Türkiye’ye özgü zorunlu göç, yerinden etme gibi siyasal d›fllama mekanizmalar›, yeni yoksullar›n yarat›lmas›na yol açm›fl ve bu
durum toplumsal yaflam›n tektipçi bir de¤er üzerinden yeniden tesis edilmesi
fleklindeki totaliter çaban›n en önemli besleyicisi olmufltur.
11
Kapitalist üretim tarzlar›ndaki teknolojik geliflmeye ba¤l› olarak ortaya ç›kan
de¤iflimin insani olan› insana karfl› hale getirmesiyle pekiflen bu d›fllama mekanizmalar›, yoksullu¤un yaflam›n her alan›ndan d›fllanmas›na yol açmaktad›r. O
halde yoksullu¤u, maddi kaynaklardan yoksunlu¤un ve ekonomik süreçlerin d›fl›nda olman›n çok ötesinde, insanl›¤›n ortak miras›n›n insanl›¤a karfl› kullan›lmas› durumu olarak görmek gerekiyor. Yoksullukla mücadele, insana ve insani olana sar›lma bilinciyle, tam da bu duruma müdahale etme iradesi olarak
görülmelidir. Çünkü gelinen nokta insan› yok etmeye yönelmifltir.
‹nsanl›¤›n büyük bir bölümünün insan-d›fl›l›¤a itildi¤i yeni zamanlar, insan
haklar› kavram›n›n içinin boflalt›ld›¤› ve dolay›s›yla dünyan›n büyük k›sm› için
insan haklar›n›n kullan›lamaz hale geldi¤i bir dönemdir. Bu nedenle insana ait
olan› yeniden tan›mlayacak, insan onurunu merkeze alarak ayr›cal›klar› tasfiye
edecek yeni bir insan haklar› söylemi gelifltirilmelidir. Günümüzde yoksullu¤un
yaln›zca bir paylafl›m sorunu olmad›¤›, insansal bir sorun haline geldi¤i her seferinde vurgulamak, bunun, zenginli¤in paylafl›m› sorunundan öte, yoksullar›n
yeniden hak öznesi k›l›nmas› sorunuyla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu hat›rlatma
içindir. O halde hakk›n, yoksullu¤u yok etmek amac›yla, bütünsel insan üzerinden yeni bir tan›m›n› yapmak gerekir. ‹nsan haklar›n› d›fllamay› önleyecek bir
biçimde yeniden düflünmenin yolu, insan haklar› kavram›n›n dönüfltürücü yönünün, eflitlik, adalet ve özgürlük taleplerini merkeze alan yönünün yeniden
canland›r›lmas›ndan geçer. ‹nsan haklar›n›n toplumsal yaflam› dönüfltürücü yönünü canland›rmak, ayn› zamanda inayet kültüründen ç›kmay›, gerçek bir dayan›flma kültürü yaratmay› sa¤layacak yeni bir hak söylemi gelifltirilmesi demektir.
2 Yoksullukla Mücadele Yollar› ve ‹nsan Haklar›
Yoksullukla Mücadele Yollar› ve ‹nsan Haklar› grubu, hakim neoliberal zihniyet ve politikalar›n toplumsal eflitsizlikleri ve yoksullu¤u derinlefltirdi¤ini, yoksullu¤un insanl›k onurunu ihlal eden bir durum oldu¤unu ve yoksullukla mücadelenin insan haklar› mücadelesinin ayr›lmaz bir parças› oldu¤unu vurgulam›flt›r. Grup, bu çerçevede, afla¤›daki noktalara dikkat çekmifltir:
- Uluslararas› iliflkilerde sivil siyasal haklara -görece de olsa- gösterilen duyarl›l›k, sosyal haklar için gösterilmemektedir. Sözgelimi gelifltirdi¤i siyasal kriterler
malum olan AB sosyal haklar konusunda sessiz kalabilmektedir. Sivil siyasal
haklar için gelifltirilen normlar, sosyal haklar için gelifltirilmemifltir. Öte yandan,
12
Türkiye’deki insan haklar› hareketi flimdiye kadar, kaç›n›lmaz olarak sivil siyasal
haklara öncelik vermifltir. Ancak “ikinci kuflak” olarak tan›mlanan haklar›n insan haklar› söylemi ve hareketi içinde merkezi bir konum almas› gerekmektedir.
Bu aç›dan, ‹ktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklar Konvansiyonu ve uygulamalar›n›n insan haklar› örgütleri taraf›ndan yak›ndan izlenmesi gerekmektedir.
- Yoksullar›n yaflamsal, acil gereksinimlerinin karfl›lanabilmesi aç›s›ndan k›smi, parçac›, geçici önlemlerin rolü az›msanmamal›d›r. Ancak, yoksullukla mücadele “risk yönetimine” de indirgenemez. Yoksulluk bir dizi politikan›n arzu edilmeyen sonucu olmay›p, yap›sal dinamiklerin üretti¤i bir gerçekliktir. Bu yüzden
de yoksullukla mücadele risk yönetimi olarak de¤il, yoksullu¤u üreten toplumsal
mekanizmalar›n dönüflmesi perspektifinden yürütülmelidir. Sosyal hizmetler ve
yoksullukla mücadele eden kurum ve örgütlerin (Toplum Merkezleri, Halkevleri
vb.) ifllevleri bu perspektif üzerinden tan›mlanmal› ve yürütülmelidir.
- Yoksulluk her fleyden önce özne olamamak halidir. Yoksullukla mücadele,
yoksullar› ilgiye, korunmaya muhtaç “zavall›lar” olarak tasarlayan ve yard›m ve
ba¤›flla s›n›rl› olan “projeler”le de¤il, yoksullar›n kendilerinin “eyleyici”, “yapabilir” k›l›nmas› ile mümkündür. Yoksullar pasif, "al›c›", üzerinde egemenlik kurulabilir ”muhtaç kifliler” olmak yerine, “kendi hayat›n›n yazar› olan” failler olabilmelidirler. Yani yoksullukla mücadele, onlar› eyleyici k›lan yöntemlerle gerçekleflmelidir. Yoksullar›n dahil olmad›¤›, etkin bir biçimde kat›lmad›klar› mücadele yollar›yla sonuç al›namaz. Yoksullukla ilgili kurum ve örgütlerin faaliyetleri, yoksullar›n kendi talep ve istekleri üzerine kurulu ve onlar›n kendi giriflimlerini ve örgütlenmelerini destekleyici, onlar› aktif hale getirmeye yönelik flekilde olmal›d›r.
- Sosyal güvenlik, hizmet ve yard›m sisteminin kapsam›n›n ve tan›m›n›n yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sosyal yard›m mekanizmalar›n›n sa¤lad›¤› olanaklar›n keyfi ve “lütuf” olmaktan ç›kar›lmas› gerekmektedir. Bu çerçevede, asgari ve sistematik gelir deste¤i gibi sosyal destek sistemlerinin mevcut
kaynaklarla da gerçeklefltirilebilece¤i kaydedilmifltir.
- Neo-liberal politikalar sürdükçe devletin koruyucu hizmetlerinde azalma ve
ailelerin geleneksel yard›mlaflma ve dayan›flma kapasitelerinde gerileme devam
edecektir. Bunun sonucu olarak da, özellikle çocuklar ve kad›nlar gelecekte 'sorunlarla' daha çok an›lacaklard›r. Bu nedenle, sokakta yaflayan ve madde ba¤›m13
l›s› olan çocuklar, sokakta çal›flan/çal›flt›r›lan çocuklar ve boflanan, iflsiz kalan ve
terk edilen kad›nlar art›k salt kriz zamanlar›n›n geçici olgular› olarak an›lmamal›d›r. Dolay›s›yla, bu kesimler için oluflturulan Çocuk ve Gençlik Merkezleri,
Toplum Merkezleri ile Kad›n Konuk Evleri toplumun okul kadar ola¤an merkezleri olarak kabul edilmeli ve say›ca artt›r›lmal›d›r. Bu bak›mdan, devletin sosyal ifllevleri sürekli gündemde tutulmal› ve ayr›ca, sivil inisiyatiflerin daha etkin
k›l›nmas› sa¤lanmal›d›r.
- Yoksulluk, sa¤l›kl› yaflama hakk›n›n ihlal edilmesidir. Grup, sa¤l›ks›zl›k ile
yoksulluk aras›ndaki döngüsel iliflkiye dikkat çekmifl ve yoksullar›n, baflka fleylerin yan› s›ra, sa¤l›kl› yaflam hakk›ndan yoksun b›rak›ld›klar›na iflaret etmifltir.
Sa¤l›¤›n ticarileflmesi küresel bir e¤ilim olarak güç kazanmakta ve bu e¤ilim sa¤l›¤› bir hak olmaktan ç›karmaktad›r. Sa¤l›k hizmeti tüm yurttafllara, temel ve eflit
bir hak olarak sunulmal›d›r.
- Yoksullu¤un ekonomik boyutu ele al›n›rken kullan›lan “ekonomik büyüme”, “kalk›nma”, “kifli bafl›na düflen ulusal gelir” vb. kavram ve tan›mlamalar›n oluflturdu¤u dilin kapsam› ve s›n›rlar› içinde kalmak yoksullu¤un irdelenmesi ve çözümlenmesinde k›s›tl›l›klara yol açmaktad›r. Yoksulluk ve yoksullar basit
istatistiki kategoriler olarak, rakamlara ve figürlere indirgenemez. Bununla birlikte, yoksullu¤u belgeleyecek verilerin toplanmas›, yorumlanmas› ve paylafl›lmas›n›n yoksullukla mücadelede çok önemli bir dayanak olaca¤› da göz önünde tutulmal›d›r.
- Yoksullu¤un yaratt›¤› sembolik ve duygusal fliddette dikkat çekilmifl, buna
insan haklar› örgütlerinin ve toplumun genifl kesimlerinin duyarl›l›k göstermesi gerekti¤i vurgulanm›flt›r. Yoksullar bir yandan d›fllan›r ve görünmezlefltirilirken, öte yandan da medyaya “malzeme” olmaktad›r. Özellikle yoksullukla ilgili
televizyon programlar›nda yoksullu¤un ve yoksullar›n sunulufl tarz› ciddi bir
sembolik fliddet özelli¤i göstermektedir. Bu da bafll› bafl›na bir insan haklar› ihlalidir.
- Yoksullukla mücadele ad›na yürütülen çal›flmalar yerel yönetimler ve yerel
inisiyatiflerin etkin kat›l›mlar›yla daha da sonuç al›c› olabilecektir.
- Çocuk Haklar› Sözleflmesi'nin uygulamas›n›n insan haklar› örgütleri ve di¤er STK'lar taraf›ndan izlenmesi özellikle önemlidir.
14
- Zaten kendisi görünmezleflen yoksullu¤un içinde daha da görünmez bir konumda olan k›r yoksullu¤unun gündeme al›nmas› gereklidir.
3 ‹nsan Haklar›n›n Bir Koflulu Olarak Sosyal ve ‹ktisadi Haklar
‹nsan haklar›n›n tarihsel geliflimi içinde “ikinci kuflak haklar” olarak ortaya
ç›km›fl olan sosyal ve iktisadi haklar, güçlü yapt›r›m mekanizmalar›yla güvencelenmedikleri için, pratikte (birinci kuflak insan haklar› olarak tan›mlanan) negatif özgürlük haklar›n›n gerisinde, ikincil konumda kalm›fllard›r. Kapitalist globalleflme sürecinin eflitsizlikleri ve d›fllay›c› ayr›mlar› derinlefltiren iflleyifli ve neoliberal ideolojinin hegemonyas›, sosyal ve iktisadi haklar›, ikincillefltirmenin
ötesinde inkar etme noktas›na gelmifltir.
Bu nedenle, öncelikle, sosyal ve iktisadi haklar›n›n geçerlili¤ini ve aslili¤ini
savunmak durumunday›z. Sosyal ve iktisadi haklar, bütünsel bir insan haklar›
çerçevesinde, bugün hususen meflrulaflt›r›lmalar› gerekmiyor görünen negatif özgürlük haklar›yla efl a¤›rl›kl› haklard›r.
Dünyada milyonlarca insan› tehdit eden yoksulluk sorunu, sosyal ve iktisadi haklar›n, di¤er temel insan haklar›n›n ve kifli haklar›n›n kullan›lmas› için koflul niteli¤inde oldu¤unu kan›tlam›flt›r ve gün be gün kan›tlamaktad›r. Örnekse,
dizginsiz serbest piyasa egemenli¤i alt›nda “kanun önünde eflitlik” ilkesinin alt›
oyulmakta, hatta angarya ve kölelik gibi afl›ld›¤› zannedilen “ilkel” hak ihlalleri
hortlamakta, ; kitlesel kronik açl›k tehdidi alt›nda “yaflama hakk›” ilkesi, “öldürülmeme hakk›” ile s›n›rl› bir sinizme dönüflmektedir.
Sosyal ve iktisadi haklar›n savunusu, mülkiyet hakk› ile ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nde an›lan di¤er temel haklar aras›ndaki çeliflkiyi de billurlaflt›rmaktad›r. Bu yan›yla sosyal ve iktisadi haklar, insan haklar›n›n gelifltirilmesine dönük tarihsel geliflmede ve bu haklar›n içeriklendirilmesine dönük ideolojik ve siyasal mücadelede önemli bir u¤rakt›r. Sosyal ve iktisadi haklar meselesi, gerek insan haklar›n›n kifli/özneleri esas alan yorumu ile kollektif özneleri gözeten yorumu aras›ndaki, gerekse insan haklar› ile yurttafl haklar› aras›ndaki gerilimleri de iflaretlemektedir.
‹nsan haklar›n›n tarihsel gerçekleflme ve kurumsallaflma çerçevesini oluflturan
ulus-devlet yap›lar›ndaki afl›nman›n beraberinde getirdi¤i sorunlar›n tart›fl›lmas›nda, çözümlenmesinde, bu gerilimler eksen çizicidir.
15
Ulus-devletlerin afl›nmas›, vatandafll›k haklar›n›n alt›n› oymakta, bu demektir ki genifl kitlelerin topluma kat›lma, bir kamusal varl›¤a dahil olmalar›n› imkans›zlaflt›rmaktad›r. Yoksullu¤a ba¤l› ekonomik zorunlu göçle ortaya ç›kan, her
zaman hukuken de¤ilse bile fiilen “vatans›z” statüsündeki mülteci ve kaçak iflçi
kitleleri, bafll›bafl›na, bu a¤›r sorunun yak›c› bir örne¤idir. Dolay›s›yla, vatandafll›k hak ve hukukunun, ulus-devletin ayr›mc›/izole edici çerçevesini aflan içerici,
evrenselci bir ruhla; sosyal ve iktisadi haklar›n iflaret etti¤i “topluma kat›lma/toplumsallaflma/toplumsal dayan›flma” ihtiyac›n› odak alan bir perspektifle, evrensel düzeyde yeniden tan›mlanmas›na gerek oldu¤u kesindir.
Bu ba¤lamda çal›flma hakk›, ücret hakk›, sosyal güvenlik hakk›, ücretli izin
hakk› gibi çal›flmaya dayal› haklar›n vatandafll›k perspektifinden ç›kar›l›p evrensel özellikleri ile yeniden tan›mlanmal›d›r. Bu haklar›n sa¤lanmas› "ulusdevlet" çerçevesinden çok daha genifl bir anlama oturtulmal›d›r.Ancak bu flekilde h›zla hareket eden sermaye hareketleri karfl›s›nda k›smen düzenli bir iflgücü piyasas› olanaklar›na kavuflmak mümkün olabilir. Ulus-devlet anlay›fl›
içinde çal›flma hakk›na ba¤l› istismarlar›n önlenebilmesi benzer ikincil haklar›n eflitli¤i ölçüsünde sa¤lanaca¤› aç›kt›r.
Sosyal ve iktisadi haklar› talep eden siyasal mücadelelerin kaç›n›lmazl›¤› aç›k
olmakla beraber, bütün insan haklar› gibi bu haklar›n da talebe ba¤l› olmaks›z›n meflruiyet ve gereklilik ifade ettikleri vurgulanmal›d›r. Keza sosyal ve iktisadi haklar, salt sendikal hareketin bir ifltigal sahas›, iflçi s›n›f› mücadelesine özgü
bir alan olarak düflünülemez. “S›n›flar-alt›” veya “deklase” olarak da terimlefltirilen, açl›k s›n›r› veya alt›nda yaflayan ve her düzeyde toplumdan d›fllanan en alt
gelir gruplar›n› gözönüne ald›¤›m›zda, sosyal ve iktisadi haklar›, talebe ba¤l› olarak ve iflçili¤i/istihdam› varsayan bir tan›m aral›¤›nda düflünmenin yetersizli¤i
aç›kt›r.
Bu nokta, mutlak yoksullu¤un, eflitsizlik ve sömürüden öte bir ivedilik boyutunun oldu¤u; bunun da sisteme ba¤l› uzun vadeli çözümlerle beraber ama onlardan da önce k›sa vadeli hafifletici önlemleri zorunlu k›ld›¤› tespitiyle beraber
düflünülmelidir. Açl›k s›n›r› ve alt›nda yaflayan her yoksul vatandafla ayl›k bir asgari geçim paras› ba¤lanmas›n›, güncel ve somut bir sosyal ve iktisadi hak talebi olarak öne sürüyoruz. Sözkonusu “asgari gelir”in malî yükü, Türkiye bütçesinin a¤›r kriz koflullar›nda dahi karfl›layabilece¤i bir ölçektedir. Bunun faydas›,
insanlar›n hayatta kalmas›n› sa¤lamakla s›n›rl› de¤ildir. Bunun kamusal nitelik16
li ve sürekli bir gelir olarak kurumsallaflmas›, sosyal yard›m iliflkisini, iyilikseverlik ve hay›r faaliyetlerinin, yani ahlak›n alan›ndan ç›kararak haklar alan›na tafl›yacakt›r. Bu da insan haklar› perspektifinden bafll› bafl›na önemlidir. Zira sosyal
yard›m›n ahlaki alanda mahsur kalmas›, hem yard›m› muhtaçlar aç›s›ndan tesadüfi, öngörülemez, yard›m verenler aç›s›ndan ise keyfi k›lmakta; hem de yard›m›n sadaka biçiminde verilmesi, yard›m alanlar›n benlik sayg›s›n› ve insan onurunu zedelemekte, onlar›n “insanl›ktan d›fllanm›fl” konumunu yeniden üretmektedir. Keza ataerkil egemenlik iliflkileri de bu “sadaka hukuku” çerçevesinde
yeniden üretilmektedir. Asgari sosyal yard›m›n bir hak kategorisi ve kamusal bir
güvence halini almas›, sosyal yard›m›n, gönüllü kurulufllara veya “sivil topluma”
ihale edilemeyecek kamusal bir sorumluluk konusu oldu¤unun benimsenmesi
bak›m›ndan da önemlidir.
dikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar, di¤er toplum kesimleri için de korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturmaktad›r. Ancak, sendikalar de¤iflen
dünya ve Türkiye koflullar›nda, yerleflik bak›fl aç›lar›n› geniflletebilmeli, istihdam-d›fl› yoksullar› da gözeten bir örgütlenmeyi düflünebilmeli, bunun yan›nda
sadece kendi üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak bütün
topluma yönelik sosyal hak bilincini yükseltici çal›flmalara yönelmelidirler. Bu
çerçevede, sendikalar ile insan haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir iflbirli¤inin sa¤lanmas›, her iki hareket aç›s›ndan
yararl› sonuçlar do¤uracakt›r.
Bununla da ilgili olarak, sendikalar ile insan haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir iflbirli¤inin aranmas› gerekti¤i
belirtilmifltir.
Sosyal ve iktisadî haklar›n “verilme” ve kullan›lma biçimlerinde hayatî önemde bir boyut, bunlar›n, paternalist iliflkilerin egemenli¤inden kurtar›lmas›d›r.
Sosyal ve iktisadi haklar bafll›¤› alt›nda yer alan hak kategorilerinin özgül nitelikleriyle belirtilmesine ve hat›rlat›lmas›na da, hem genelde hem yoksulluk
ba¤lam›nda, ihtiyaç vard›r. Özellikle ilerleyen özellefltirmeyle yoksullar›n elinden
al›nmakta olan ve mevcut yap›lanmas›yla yoksullu¤u yeniden üretmekte olan e¤itim hakk›n›, bir temel hak olarak vurgulamak gerekmektedir. Yoksullu¤un en
a¤›r veçhelerinden biri olarak çocuk yoksullu¤unun, çocuk ticareti, çocuk köleli¤i, çocuk fuhuflu, sokak çocuklar›, çocuk askerler gibi en utanç verici istismarc›
sonuçlar›n›n, çocuklar›n yaflam hakk›n› sistemli olarak tehdit etti¤i ortadad›r. Bu
ölümcül istismar›n, e¤itim hakk›n›n fiilen geçersizleflmesi ve çocuklar›n okuyamamas› ile do¤rudan iliflkisi vard›r. E¤itim hakk› talebiyle birlikte, e¤itimin içeri¤inin, insan haklar› bilincini gelifltirecek biçimde düzenlenmesi talebi de öne
sürülmelidir.
Çocuklar konusunda, insan haklar› ba¤lam›nda çocuklar› “korunmaya muhtaç” kategorisinden hak sahibi özne kategorisine tafl›may› tart›flan yaklafl›mlara
da dikkat çekilmifltir.
Sosyal ve iktisadi haklar›n savunusu tümüyle sendikalara terkedilemese de,
sendikalar›n bu haklar›n savunulmas›nda a¤›rl›kl› bir rolü vard›r. Bu rol, tarihsel kökenleri d›fl›nda; sendikalar›n güç yitirmelerine karfl›l›k, hala en örgütlü ve
yapt›r›m gücüne sahip kurulufllar olmalar›yla ba¤lant›l›d›r. Bunun yan› s›ra, sen17
4 Kad›nlar ve Yoksulluk
‘Kad›nlar ve Yoksulluk Çal›flma Grubu’, kad›n yoksullu¤unu, kad›n›n içinde yaflad›¤› iktisadi, sosyal ve kültürel örüntüler ve toplumsal cinsiyet iliflkileri temelinde ele alm›fl ve afla¤›daki temel noktalar üzerinde durmufltur.
Yoksullu¤un ve varolan hiyerarflilerin derinleflmesi aç›s›ndan küreselleflme
önemli de¤iflikliklere yol açan bir süreçtir. Küreselleflme ve neo-liberal politikalar toplumlarda mevcut her türlü eflitsizli¤i derinlefltirmekte ve keskinlefltirmektedir.
Neo-liberal politikalar›n yol açt›¤› yap›sal de¤ifliklikler çerçevesinde bölüflüm
mekanizmalar› de¤iflmekte, sosyal devlet politikalar›ndan vazgeçilmesi, özellefltirilen temel hizmetler ve üretim süreçleri sonucunda genifl bir iflçi kitlesi istihdam d›fl›na düflmekte, gelir da¤›l›m› adaletsizli¤i artmakta, toplumun gitgide daha genifl kesimlerini içeren bir yoksullaflma yaflanmaktad›r.
Devletin geri çekilme sürecinde toplumla devlet aras›ndaki, yaz›l› olan ya da
olmayan mutabakat ve uyumlar›n bozulmas›, “himayeci”, “baba devlet” anlay›fl›
egemenli¤inin k›r›lmaya bafllamas›, di¤er toplumsal kurumlarda da var olan ataerkil iktidar mekanizmalar›n›n de¤iflmesine yol açmaktad›r. Bu de¤iflim, bir taraftan hane içindeki iktidar iliflkilerini etkilerken, bir taraftan da hanelerin yoksulluk s›n›r› alt›na düflmeden ayakta kalabilmelerinin önemli bir boyutu olan
18
karfl›l›kl› destek ve yard›mlaflma örüntülerinde da¤›lma ve y›pranmalara yol açmaktad›r.
Hanenin geçimini sa¤layan ve karar verici konumda olan hane reisi erke¤in
iflsiz kalmas› ve kendisinden beklenen toplumsal rolü yerine getirememesi, erke¤in iktidar›n› sarsarken, bu durum hanedeki tüm bireyler aç›s›ndan da koruma
mekanizmalar›n›n d›fl›na düflmek ve d›fllanmak anlam›na gelmektedir. Yeni,
farkl› ve güçlü sosyal koruma mekanizmalar›n›n yarat›lmad›¤› koflullarda ataerkil de¤iflimin kad›n ve çocuklar aç›s›ndan güçlenme ve özgürleflme anlam›na gelmesi zordur; kad›n, önemli s›n›rl›l›klar ve engeller ile kuflat›lm›flt›r. Hatta, aile
içinde iktidar iliflkisindeki konumu sars›lan erkek daha da bask›c› olmaya ve fliddete yönelebilmektedir.
Öte yanda, küreselleflme ve onun getirdi¤i de¤ifliklikler tüm dünyada ülkelerin kendine özgü sosyal ve ekonomik koflullar› ve dünya iktisadi düzeninde onlara verilen roller çerçevesinde farkl›l›klar göstermekte, bunun yan› s›ra militarizm, göç, etnik ve dinsel çat›flmalar, yaflan›lan sorunlar›n daha da derinleflmesine yol açmaktad›r.
Çal›flma grubunda, ülkemizde derinleflen yoksullu¤un nedenleri aras›nda temelde, ifl ve istihdam olanaklar›n›n azalmas›; reel ücretlerde düflme ve yedek iflgücünün artmas›; daha çok hizmetler alan›nda geliflme gösteren enformel sektörün ekonomik yap›m›zdaki belirleyicili¤i; sa¤l›k, e¤itim ve sosyal hizmetlere yap›lan yat›r›mlar›n azalmas›; tüketim ve gelir da¤›l›m›ndaki eflitsizli¤in artmas› ile
daha belirginleflen s›n›fsal kutuplaflma; konut sahibi olma olanaklar›n›n giderek
yitirilmesi gibi konular üzerinde durulmufltur. Bölgesel ve etnik farkl›l›klar, afetler ve savafl koflullar›n›n da yoksullu¤un derinleflmesine neden oldu¤u vurgusu yap›lm›flt›r. Son y›llarda, ülkemizde, Güneydo¤u bölgesinde, yoksulluk ve savafl›n birleflti¤i koflullarda artan kad›n intiharlar› bu durumun kad›nlar üzerindeki dramatik etkisinin bir sonucu olarak ele al›nm›flt›r.
Yoksullu¤u derinlefltiren iktisadi ve sosyal geliflmelerin kad›nlar aç›s›ndan ne
anlama geldi¤i üzerinde duran grubumuz, kad›nlar›n yoksul ve yoksun olma durumlar›n› afla¤›daki noktalardan hareketle de¤erlendirmifltir:
Gelirden, ifl olanaklar›ndan yoksun olmak, istihdamda yer al›nd›¤› koflullarda daha çok güvencesiz olarak, düflük statülü ve düflük ücretli, esas olarak da en19
formel sektörde çal›flmak ya da tar›mda ücretsiz aile iflçili¤i, en temel gereksinimlerden özellikle temiz sudan, bar›nmadan, sa¤l›k hizmetlerinden d›fllanma. (Kad›n yoksullu¤unun sa¤l›kta patlamas›, grubumuzda özellikle vurgulanan bir nokta olmufltur.)
Çok az say›da kad›n›n üzerine kay›tl› mülk olmas› durumu, e¤itimsizlik, düflük bilgi, beceri düzeyi, aile-içi karfl›l›ks›z emek; çocuk, yafll›, hasta bak›m›ndan
sorumlu olma, karar alma mekanizmalar›ndan d›fllanma, savafl, afet, kriz durumlar›nda yaflanan zor koflullardan daha çok etkilenmeye aç›k olma, kültürel, sosyal yaflamdan yoksunluk, fliddet, cinsel istismara aç›kl›k, korumas›zl›k, yaflam
hakk›n›n tehdit alt›nda olmas›na varan durumlar, özgüvenin olmamas›, eme¤ini ve gelirini önemsememe, sistem d›fl› ifllerde çal›flman›n yol açt›¤›, belli bir s›n›fa aidiyetten ve örgütlülükten yoksunluk, gelece¤e yönelik belirsizlik, kendi yaflam›n› ilgilendiren planlar›n baflkalar›nca yap›l›r olmas›, ruhsal yoksulluk. Bu
durumda kad›n, düflük ücrete, güvencesizli¤e, aile- içi ya da toplumsal fliddete ve
tacize, seks iflçili¤i sonucu damgalanmaya raz› olmakta ve toplumsal a¤lar›n d›fl›na düflmektedir. Kad›n, kimli¤inin hiçbir unsurunu yerine getiremeyece¤i duygusuyla, gelece¤e (ve çocuklar›na) hiçbir yat›r›m yapamama gerçe¤iyle yüz yüze
geldi¤inde, muazzam bir ruhsal, bedensel, kimliksel bedel ödemekte, yaflamdan
vazgeçme, hatta intihar noktas›na varabilmektedir.
Grup, yoksullara destek olmak amac›yla ortaya ç›kan çeflitli programlar› da
ele alm›fl, bunlar› genel perspektifleri, çözüm önerileri ve kad›na yaklafl›mlar› aç›s›ndan de¤erlendirerek baz› saptamalarda bulunmufltur:
Destek programlar›nda, k›sa dönemli pratik çözümler hedeflenmekte, bunlar
da genellikle yard›mseverli¤e dayal› ya da 'pansumanc›' olarak nitelendirilebilecek stratejilerin kullan›lmas›na yol açmaktad›r.
Bu yard›mlar himayeci, ataerkil devlet ve cemaat örgütlenmeleriyle sürdürülmektedir. Ayr›ca, küreselleflme sonucu yeni yeni ortaya ç›kan ve devletin vazgeçti¤i görevleri tam da ne oldu¤unu anlamadan üstlenen STK’lar arac›l›¤›yla yürütülmeye çal›fl›lmaktad›r. Devlet ya da yerel yönetimlerden gelen yard›mlar genellikle onur k›r›c›, keyfi ve yetersiz olmaktad›r. Cemaat örgütleri geleneksel kimlik
hiyerarflilerini koruyarak kendi belirledikleri k›s›tl› alanlarda faaliyet göstermektedir. Kad›n›n ekonomik ve sosyal alanda güçlenmesini sa¤lamak üzere oluflturulan gönüllü projelerin ise sürdürülebilirlik, demokratik kat›l›m ve denetim mekanizmalar› aç›s›ndan çeflitli sorunlar› vard›r.
20
En önemli nokta, bu yard›mlar›n bireyin maruz kald›¤› çeflitli iktidarlar›n sorgulanmas›n› hak sayan insan haklar› perspektifinden de¤il, insanlar› üretim ve
yeniden üretim fonksiyonlar›na indirgeyen geliflmeci bir bak›fl aç›s›ndan ele al›nm›fl olmas›d›r. Bu bak›fl aç›s›;
Yoksullu¤u önlemek için genel olarak sa¤l›k, e¤itim, istihdam ve sosyal hizmetler alan›nda yap›labilecekler konusundaki önerilerin di¤er çal›flma gruplar›n›n raporlar›nda gündeme getirilece¤i varsay›m›ndan hareket eden, grup acil olarak iyilefltirilmesi gerekli görülen baz› alanlar› flöyle belirlemifltir:
-Kad›n› baflta hane ve aile olmak üzere içinde bulundu¤u topluluk için ifa etti¤i iflleve göre tan›mlamakta, onun birey olarak insan haklar›n› göz ard› etmektedir.
Yeflil kart kapsam›n›n geniflletilmesi, kad›na yönelik istihdam garantili meslek e¤itimi programlar›n›n gelifltirilmesi, var olan Toplum Merkezleri’nin kad›n› güçlendirici e¤itimlerinin çeflitlendirilmesi; krefl ve gündüz bak›mevi faaliyetlerinin gelifltirilmesi.
-Yoksullu¤un iktidarla olan iliflkisini kurmamakta, iktidar iliflkilerinin, kad›n,
erkek, genç, çocuk tüm bireylerin insan haklar›n›n yaflama geçmesini engelledi¤ini gündeme getirmemektedir.
Bu çerçeve içinde ele al›nan yard›mlar, yoksulu güçlendirici, dönüflümü hedefleyen stratejik perspektiften yoksundurlar. Çünkü;
Bu sürecin ana aktörü kad›n olmakta, kad›n da hanenin refah›ndan sorumlu bir araç olarak görülmektedir.
Bu yoksullu¤u görünür k›lan tek araç olan medya da, kamyon arkalar›nda itiflen, birbirlerini ezen kad›n ve çocuklar› teflhir etmekte, yoksulun toplum taraf›ndan bir kez daha d›fllanmas›na yol açmaktad›r.
Bütün bu saptamalardan yola ç›kan 'Kad›n ve Yoksulluk' grubu, yoksullu¤a
karfl› mücadele biçimlerinin de en baflta toplumsal cinsiyet iliflkilerini göz önünde bulundurmas› gerekti¤ini vurgulam›flt›r. Toplumsal cinsiyet iliflkilerinin de iktidar iliflkilerini düzenleyen, toplumsal kimlikleri tan›mlayan bir kavram oldu¤unu bir kez daha belirtelim. ‹kinci olarak, yoksullu¤u önlemeye yönelik müdahalelerin, insan haklar›n›n tafl›y›c›s›n›n birey oldu¤u ilkesinden yola ç›karak, bir
sosyal hak olarak ve bir kamu hizmeti biçiminde yerine getirilmesi gerekmektedir. Kad›nlar›n bu haklar› kullanmas›n›n önündeki engelleri ortadan kald›rmaya
yönelik mekanizmalar›n da gelifltirilmesi sa¤lanmal›d›r. Bu mekanizmalar farkl›
gereksinimlere duyarl›, insan onuruna sayg›l›, güçlendirici, dönüfltürücü, kad›nlar›n özerk bireyler olarak toplumsal yaflama kat›l›mlar›n› sa¤lay›c› olmal›d›r.
Kamunun mevcut sosyal güvenlik ayg›t›n›n bu destekleri verebilecek yap›sal
de¤ifliklikleri ve politikalar› yaflama geçirebilmesi kad›nlar›n kendi talepleri etraf›nda kurduklar› ve yönettikleri örgütlerle gerçeklefltirilebilir.
21
Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu’ndan yap›lan yard›mlar›n
da¤›t›lma mekanizmalar›n›n iyilefltirilmesi; bu fonun kaynaklar›n›n art›r›lmas›;da¤›t›mlar›n bölgesel, yerel eflitsizliklere duyarl› k›l›nmas›,
Tar›mda ba¤›ms›z çal›flanlarla ilgili sosyal sigorta yasas›nda erkek ve kad›n
aç›s›ndan yafl ve aile reisli¤ine ba¤l› olarak ortaya ç›kan eflitsizli¤in (sigortal›l›k
koflulu olarak erke¤in 18, kad›n›n ise 22 yafl›nda ve aile reisi olma gereklili¤inin) giderilmesi; 18 yafl›n› doldurmufl tüm erkek ve kad›nlar›n zorunlu sigorta
kapsam›na dahil edilmesi,
Kad›na yönelik fliddetin önlenmesi, fliddet ma¤durlar›na yönelik s›¤›nma evlerinin devletin ay›raca¤› mali kaynakla kad›n kurulufllar›n›n denetiminde yayg›nlaflt›r›lmas› ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yap›lmas›,
Grupta bu acil önlemlerin d›fl›nda daha uzun dönemde gerçeklefltirilebilecek,
sürdürülebilir ve dönüfltürücü stratejiler olarak afla¤›daki konular üzerinde
durulmufltur:
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun mali ve insan kayna¤›
aç›s›ndan güçlendirilmesi; yap›s›n›n demokratiklefltirilmesi, Toplum Merkezleri’nin kad›nlar› güçlendirici tüm faaliyetlerinin çeflitlendirilerek, özellikle risk
bölgelerinde uç birimlere kadar yayg›nlaflt›r›lmas›, yerel yönetimlerle sivil toplum kurulufllar›n›n Toplum Merkezleri’nde do¤al ortak olarak görülmesi,
çal›flan çal›flmayan fark› gözetilmeksizin tüm nüfusun yurttafl olarak sosyal
güvence kapsam›na al›nmas›, istatistiki veri üreten yoksulluk araflt›rmalar›nda
toplumsal cinsiyet boyutunun öne ç›kmas›n›n sa¤lanmas›.
22
% 32,4’ünün (3,9 milyon) “sokak”ta veya herhangi bir iflyerinde çal›flt›¤›n›
belirtmifltir. Rakamlar ne denli farkl› olursa olsun, Türkiye’de yayg›n bir çocuk
istihdam›n›n oldu¤u aç›kt›r.
YOKSULLUK, ZORUNLU GÖÇ ve
SOKAKTA ÇALIfiAN ÇOCUKLAR
Konuya iliflkin UNESCO (1995)’nun verilerine göre; sokakta çal›flan
çocuklar›n aileleri, genellikle yoksul ve aile içi problemleri olan ailelerdir.
Büyük ölçüde k›rsal alandan ve komflu ülkelerdeki az›nl›k etnik gruplardan
ailelerdir ve geldikleri toplumun slumlar›nda (gecekondu alanlar›)
yaflamaktad›rlar. Kendi ülkelerinin ekonomik geliflim düzeylerinin alt›nda
yaflayan politik veya bölgesel az›nl›klard›r. Bu aileler, az ya da çok kimliklerini
ve sosyal yaflant›lar›na iliflkin al›flkanl›klar›n› yitirmektedirler. Genellikle,
yoksulluk sorunun kökenini oluflturmakta ancak ekonomik politikalar sorunun
boyutlar›n› belirlemektedir.
Betül ALTUNTAfi
‘onlar da fakir olsalar da
fakirli¤in ne oldu¤unu anlasalar’
Aysel (13 yafl), ka¤›t mendil sat›c›s›
Sokakta çal›flan çocuklar sorunu, yaln›zca çok say›da çocu¤un yasad›fl›
çal›flmas›, toplumsal çerçevenin ve toplum kurumlar›n›n d›fl›nda kalmalar›
nedeniyle de¤il, yapt›klar› ifllerin ve sokakta bulunma koflullar›n›n ço¤u zaman
ihmal, istismar ve sömürüye dayal› olmas› nedeniyle de¤erlendirilmesi gereken
karmafl›k bir sorundur. Çocuklar, toplumsal, politik, ekonomik ve kültürel
nedenlerle çal›flt›r›lmakta ya da soka¤a mecbur k›l›nmaktad›rlar. Çocuklar›n
neden sokaklarda çal›flt›r›ld›klar› ya da soka¤a mecbur k›l›nd›klar›n›n
kavranmas› ise ancak bu olguyu destekleyen, besleyen politik, ekonomik,
toplumsal ve kültürel nedenlerin kavranmas› ile mümkündür.
UNICEF’in sokak çocuklar› projesi (1990) kapsam›nda yap›lan
de¤erlendirmede, dünyada 100 milyon çocu¤un sokaklarda bulundu¤u tahmin
edilmektedir. Bu çocuklar›n 50 milyonunun Latin Amerika, 30 milyonunun
Asya ülkelerinde ve 20 milyonunun ise Afrika’da oldu¤u düflünülmektedir.
Devlet ‹statistik Enstitüsü’nün 1999 verilerine göre, Türkiye’de 6-17 yafllar›
aras›nda 16 milyon 88 bin çocuktan %10.2’si (1 milyon 635 bin) ailelerinin
geçimini sa¤lamak ya da katk›da bulunmak için sokaklarda çal›flmaktad›r.
Ekonomik faaliyette bulunan çocuklar›n oran› % 10.2, 6- 17 yafl grubundaki
çocuklar›n toplam istihdam içerisindeki oran› % 7.5’dir. Ancak çal›flan çocuklar
konusundaki veriler çok farkl›d›r. Ayflegül Dikenli (Radikal Gazetesi’nden
aktaran Peker, 2002) 6-14 yafllar› aras›ndaki yaklafl›k 12 milyona ulaflan çocu¤un
23
Sokakta bulunan çocuklar sorunu toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel
nedenler üzerine temellenmektedir. Aptekar (1994: 199), sorunun nedenlerini
aç›klayan birkaç hipoteze vurgu yapmaktad›r. Bunlardan ilki kentsel yoksulluk,
ikincisi aile istismar› (terk eden, istismar ve ihmal eden aile) ve sonuncusu da
kentleflme ve göç hareketleridir. Bununla birlikte, farkl› kültürlerde sorunun
boyutlar› farkl›laflt›¤› gibi yukar›da ifade edilen faktörler de ülkelerin sosyoekonomik ve siyasal yap›lanmalar›na göre farkl›laflabilmektedir. Son on y›l
içinde Türkiye’de sokakta çal›flan çocuklar›n gerek say›sal olarak artmas› gerekse
kiflisel geliflimlerini etkileyecek türde ifl çeflitlerinin ço¤almas›n› anlamlaflt›rmak,
elbette ki yoksullaflt›ran iktisadi politikalar›n ve zorunlu göç süreçlerinin
birlikte de¤erlendirilmesi ile mümkündür.
Kentsel Yoksulluk:
Sokakta çal›flan çocuklar sorununun son on y›l içinde artarak büyümesinde,
dünya ölçe¤indeki yap›sal dönüflümün önemli bir rolünün oldu¤unu söylemek
mümkündür. 1970’lerle birlikte az geliflmifl ülke ekonomilerinin, yap›sal uyum
ve istikrar politikalar› ile h›zla liberalizasyonu yaflan›rken bu tür programlar
genellikle yüksek iflsizlik, sosyo-ekonomik eflitsizlik ve yoksullukla
sonuçlanm›flt›r. ‹zlenen neo-liberal politikalar›n ise yap›sal olarak daha
dezavantajl› gruplar› (kad›nlar, çocuklar, az›nl›klar ve göçmenler) do¤rudan
etkiledi¤i söylenebilir (Standing ve Tokman, 1991). Ekonomilerin üretici temeli
afl›nm›fl, toplumun mütevazi kesimlerine dönük ‘sosyal amaçl›’ harcamalar
24
budanm›fl, devletin ekonomiyi yönetme ve yönlendirme kapasitesi yok olmufl,
ekonomilerin yönetim mercileri bütünüyle emperyalist merkezlere kaym›fl ve
bütün bunlar piyasa ekonomisinin baflar›s› say›lm›flt›r (Baflkaya, 1997:5).
‹fl güvencesi kurumunun ortadan kalkmas›, emek piyasas›n›n bölünmesi,
istihdam koflullar›n›n daralmas› ve yayg›nlaflan iflsizlik, varolan istihdam›n
enformel sektörde yo¤unluk kazanmas› (kad›n ve çocuk eme¤inin kullan›m›),
emek örgütlerinin güç kayb›, reel ücretlerde düflüfl, esneklik, esnek üretim
sistemleri gibi eme¤in ve üretimin yeni örgütlenme biçimleri ile ifl gücü
piyasas›na hakim olan deregulasyon ve özellefltirme politikalar› yoksullaflma
sürecini h›zland›rm›fl ve yayg›nlaflt›rm›flt›r.
Neo-liberal iktisadi politikalar, gelir ve servet da¤›l›m›nda, yaflam
standartlar›nda varolan uçurumlar› büyütürken ayn› zamanda tam da ideolojik
arka plan›na uygun olarak, ‘dünya sisteminin süreklili¤ini sa¤lamak için gerekligerekli olmayan insan’ söylemi ile kutuplaflmay› artt›rm›flt›r. Bu söylem, kitleleri,
uluslar›, bölgeleri, k›talar› marjinallefltirmifltir. Geliflmifl kapitalist ülkelerde bile
yoksulluk sosyal bir afet olmaya bafllam›fl, dünya ölçe¤inde gelir eflitsizli¤i
dayan›lmaz boyutlara ulaflm›flt›r. Dünya Bankas› 1995 y›l› raporunda, ‘gelecek
y›llarda zenginlerle yoksullar aras›ndaki eflitsizli¤in daha da artmas› yoksullu¤un
fliddetlenmesi çok muhtemeldir’ ve ‘ülkeler aras›nda oldu¤u kadar farkl› bölgeler
aras›nda da olan eflitsizlik, dünya ekonomisinin hat›r› say›l›r bir karakteristi¤i
olmaya devam edecektir’ vurgusuyla bunu aç›kça kabul etmektedir.
BM Kalk›nma Program› Befleri Geliflmeler Dünya Raporu (1996)’na göre;
1978’de geliflmifl ülkelerde kifli bafl›na gelir ortalamas› 8500-9000 dolara
yak›nken geliflmekte olan ülkelerde (buna en yoksullar dahil de¤il) 1500 dolar
civar›ndayd›. Oysa 1990’lara gelindi¤inde geliflmifller için rakam 23.000 dolar›
geçmesine ra¤men di¤erlerinde 2500 dolarda kalm›flt›r. 1960 ile 1991 aras›nda
dünya nüfusunun en yüksek % 20’sinin dünya geliri içindeki pay› %
70’den % 85’e ç›km›flt›r. En düflük % 20 ise dünya gelirinin ancak % 1.4’ünü
almaktad›r. Türkiye’de 13 milyon kifli günde 2 dolarla, 1,5 milyon kifli ise günde
1 dolar›n alt›nda geçinmektedir (BM ‹nsani Geliflme Raporu: 2002).
Sokakta bulunan çocuklar sorunu, geliflmifl ülkelerde de yaflanmas›na,
özellikle 1990’larla birlikte büyümesine ve her geçen gün evsizlerin ve sokakta
yaflayanlar›n say›s›n›n artmas›na ra¤men genel olarak dünya ölçe¤inde varolan
krizin sonuçlar›n› daha derinden yaflayan az geliflmifl ülkelerin sorunudur.
25
Üçüncü dünyan›n kentleri, sokakta bulunan çocuklar için çal›flma ve yaflam
alanlar› olmufltur (Dünya Kalk›nma Raporu, 1991; UNICEF, 1992; Rosa, de
Sousa ve Ebrahim, 1992 Ojanuga,1990; Silva, 1991; Filipinler Ünv.,1992;
Mid-Term Review Project Document, 1990; Pallana B.E ve H. Simab, 1994;
Ranasinghe, 1994; Atauz 1997; Karatay, 1999a;1999b; Altuntafl, 2002).
Zorunlu Göç :
Göç, insanlar›n tek bafl›na veya tüm aile bireyleri ile birlikte bir yerden baflka
bir yere gitmelerini ifade eder. Bu mekan de¤ifliklerinin sebepleri olarak sosyal
bilim literatüründe ‘iten’ ve ‘çeken’ (Kelefl, 1993:47) faktörlerden söz edilir.
Kentin istihdam çekicili¤inden kaynaklanan nedenler kadar yerleflilen yerin
imkans›zl›klar›ndan kaynaklanan topraks›zl›k gibi nedenler de bulunabilir.
Burada göç eden aile üyelerinin kendi koflullar› hakk›nda düflünme ve karar
verme süreci yani iradesi vard›r. Dolay›s›yla göç eden aç›s›ndan, bu süreç
gönüllüdür ve yaflan›lan süreç de gönüllü göç sürecidir. Yine göç süreciyle ilgili
olarak sosyal bilimciler savafllar, do¤al afetler gibi ola¤and›fl› koflullarda ortaya
ç›kan ve göç edenlerin iradelerinin ifllemesine imkan bulunmayan, çeflitli
kuvvetlerin etkilemesi ve zorlamas› sonucu oluflan zorunlu göç sürecini
tan›mlarlar. Devletin çeflitli sosyal, ekonomik ve güvenlik vb. konularda ald›¤›
kararlar›n yerine getirilmesi aflamas›nda nüfusta oluflan hareketlilik zorunlu
göçü ifade eder.
Türkiye’de sokakta çal›flan çocuklar›n büyük kentlerin önemli bir sorunu
olarak kabul edilmesi ise büyük oranda 1990’l› y›llarla birlikte yaflanan zorunlu
göç süreçleri sonras› çocuklar›n gerek say› olarak artmas› gerekse kiflisel
geliflimlerini engelleyecek türde ifl çeflitlerinin ortaya ç›kmas› ile birlikte
gerçekleflmifltir. Zorunlu göçü yaflayan aileler için yoksulluk süre¤enleflirken,
kente tutunamayan ‘yeni yoksullar’ tart›flmalar› bu grup üzerinden yürütülmeye
bafllanm›flt›r. 1990’l› y›llarda yaflanan bu yeni göç dalgas›n›n geçmiflte yaflanan
göçlerden en temel fark› zorunlu olmas›d›r, dolay›s›yla bu göç süreci haz›rl›ks›z
yaflanm›flt›r. Göç eden insanlar, göç edecekleri yerleri seçme flanslar› olmaks›z›n
yaflam alanlar›n› terk etmek zorunda kalm›fllard›r. Göç- Der (2002)’in raporuna
göre, 1989-1999 y›llar› aras›nda 3438 k›rsal yerleflim birimi boflalt›lm›fl 4 - 4,5
milyon insan yerinden edilmifltir. Bu insanlar Türkiye ortalamas›n›n en alt›nda
bir yaflam› Diyarbak›r, Van, Batman gibi illerin flehir merkezlerinde ya da
‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Adana, Mersin gibi metropollerde gettolaflma benzeri
26
yerleflim alanlar› oluflturarak sürdürmek zorunda kalm›fllard›r. Zorunlu göç,
hem demografik ve çevresel bak›mdan hem de siyasal, sosyal ve ekonomik
bak›mlardan radikal bir altüst olufl ve kapsaml› bir tahribata neden olmufltur.
Do¤up büyüdükleri yerlerden istekleri d›fl›nda kopar›lm›fl, yerlerinden
yurtlar›ndan edilmifl, yak›n zaman önce yaflad›klar› ‘cinnet’ in (bask›nlar, silahl›
tarama, ev-köy-otlak yakma, g›da ambargosu, ‘faili meçhul’ ler, gözalt›nda
kay›plar...) etkilerinden hala kurtulamam›fl (S›r ve Arkadafllar›,1998), yaflad›klar›
travma tamamen görmezden gelinmifl, bu yeni ‘yersiz-yurtsuz’ b›rak›lm›fllar›n
yoksulluklar› ve yoksunluklar› gerek sosyal gerekse siyasi konumlan›fllar›
nedeniyle daha fazla hissedilmifltir.
Bu göçler herhangi bir yasal zemin üzerine gerçeklefltirilmedi¤i için, göç
ettiren yeni gelinen yerde hiçbir yaflam alan› haz›rlamam›fl, olay›n siyasi
boyutlar› nedeniyle kamusal otorite, göçün sosyal maliyetini karfl›lamaya
yanaflmam›flt›r. Üstelik zorunlu göçün yafland›¤› dönemin, neo-liberal ekonomi
politikalar›n var k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› konjonktüre denk gelmesi, dolay›s›yla
devletin gerek yerel yönetimlere olan deste¤inin gerekse sosyal koruma
olanaklar›n›n zay›flat›lmas› sürecin daha tahripkar yaflanmas›na neden
olmufltur.
Öte yandan 1980 sonras› gecekondu yap›m sürecinin ticarileflmesi, büyük
kentlerde yoksul kitle için arsa sa¤lay›p yap› gereçlerini bulan ve gecekondu
yap›s›n› yaparak bunlar› sat›fla ç›karan ‘gecekondu firmalar›’n›n türemesi,
kitleler halinde kentlere y›¤›lan yoksul insanlar›n, bar›nak sorununu önceki göç
süreçlerinde yaflanandan daha zor k›lm›flt›r. Türkiye büyük sermayesinin
özellikle 1990’lardan sonra kentsel alanlara yönelerek perakende tüketim, arsa
spekülasyonu, orta ve büyük burjuvaziye dönük (lüks) konut üretimi, ifl ve al›fl
verifl merkezleri, e¤lence ve turizm yat›r›mlar›, özel sa¤l›k, e¤itim kurumlar› vb.
üzerinden rant elde etme e¤ilimi (De¤irmen, 2000) bar›nma sorununu göç
edenler aç›s›ndan, içinden ç›k›lmaz bir hale getirmifl, pek ço¤u için kentin
çeperlerinde (gecekondu alanlar›nda) yerleflim olana¤› olamam›fl ve kentin
merkezindeki derme çatma yap›lanmalar ya da naylon korunaklar ve çad›rlar
yaflam alan› olmufltur. Dolay›s›yla yaflanan son dönem göç di¤erlerinden farkl›
olarak tedrici uyum olanaklar›ndan yoksun kalm›fl, yumuflak ve bütünlefltirici
(Ifl›k ve P›narc›o¤lu: 2001) olmaktan uzak, gergin ve d›fllay›c› (Ifl›k ve
P›narc›o¤lu: 2001) olmufltur.
27
Kuflkusuz sokakta çocuk çal›flmas› ile yoksulluk ve göç aras›ndaki ba¤lant›
gözden kaçmamal›d›r. Göç, geçmifl birikim, sermaye veya beceri yoksunlu¤u ile
birleflince kente tutunamama anlam›na gelmektedir. Kente tutunamayan aileler
için yerel çözümlerden birisi de a¤›rl›kl› olarak çocuk çal›flt›r›lmas› olmufltur.
Türkiye’de konuya iliflkin yap›lan hemen her çal›flmada sorunun boyutlar›n›n
büyümesi anlam›nda göçe, özellikle 1990’l› y›llarda yaflanan zorunlu göçe vurgu
yap›lmakla birlikte sorunun çözümü noktas›nda bu gerçeklik gözden
kaç›r›lmaktad›r. Bugün ‹stanbul, Ankara, ‹zmir baflta olmak üzere Mersin,
Adana, Diyarbak›r gibi Türkiye metropolleri, Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’lu
sokakta çal›flan çocuklar›n en yayg›n oldu¤u kentler olmufltur (Atauz, 1997;
Karatay, 1999a, 1999b; Altuntafl, 2002). Türkiye’de yaflanan sokakta çal›flan
çocuklar sorununun ana belirleyicisinin, ola¤anüstü göç (Atauz,1997; Karatay,
1999a, 1999b; Altuntafl, 2002) ve büyük kentlere haz›rl›ks›z akan insan
kitlelerinin kent imkanlar› içinde istihdam edilememesi oldu¤u söylenebilir.
‘‹stemli ya da zorunlu hangi koflullar alt›nda yap›lm›fl olursa olsun, uzun
süreli göç olay›nda, yaflam›n süreklili¤inden bir daha kolay›na ba¤lanamayan
büyük kopufllar vard›r. Ruhbilimsel yönden göç olgusunun as›l belirleyici yan›n›
bu büyük kopufllar ve yeniden ba¤lanamay›fllar oluflturmaktad›r. Göçmenin
içine girdi¤i yeni toplumda, etnik ve ekonomik farkl›l›klar› nedeniyle sürekli
olarak d›fllanmas›, yoksanmas› ve kuflkuyla karfl›lanmas›, kendisine karfl› olan
güven duygusunun h›zla çözülmesine neden olabilmekte ve yo¤un bir kimlik
krizi ortaya ç›kabilmektedir’ (Teber, 1993).
Türky›lmaz ve arkadafllar›n›n (1997) ‹zmir, Ayd›n, Manisa, ‹çel, Adana ve
Antalya’da yürüttü¤ü araflt›rmada yerli nüfusun yeni gelenleri potansiyel bir
tehlike olarak de¤erlendirme oran› oldukça yüksek görünmektedir.
Görüflülenlerin %21’i ‘Kürtler buradan gitmeli, kendi memleketlerinde
yaflamal›d›r’, %6.9’u ‘ Buras› bizim memleketimiz, rahats›z etmeye haklar› yok’
yan›t›n› vermifllerdir. Somut sorulara verilen yan›tlar ise çok daha yüksek bir
gerilim potansiyeli içermektedir. Ayn› araflt›rmaya göre, yerli halk›n %86.7'si
Kürtlerin gelifliyle iflsizli¤in artt›¤›n›, %92.5’i yeni gecekondu bölgelerinin ortaya
ç›kt›¤›n›, % 90.9’u altyap›n›n yetersiz kald›¤›n›, %82.3’ü mevcut do¤al
kaynaklar›n tahrip oldu¤unu, %90.4’ü suç oran›n›n her geçen gün artt›¤›n›, bu
durumunda sokaklar› ve di¤er sat›fl merkezlerini olumsuz yönde etkiledi¤ini
düflünmektedir. Yerli nüfus içinde araflt›rmaya kat›lanlar›n %55.1’i k›z› ya da
o¤lunun bir Kürt ile evlenmesine karfl› oldu¤unu söylemekte, % 45.2’si onlar›
28
‘çok kaba ve sald›rgan’ bulmakta, %57.3’ü konuflma ve davran›fllar›n›
anlamad›¤›n› belirtmekte, %28.4’ü onlar› ‘tehlikeli ve korkutucu’ bulmakta,
%10.6’s› tümünün ‘terörist’ oldu¤unu düflünmekte, %42.6’s› çocuklar›na kötü
örnek olduklar›n› düflünmektedir.
kiflinin geriye dönüfl iste¤ini güçlendiriyor. Daha yüksek düzeyde psikolojik
sorunlar›n gerekse ya¤ma ve talan gibi ortaya ç›kabilecek psiko- sosyal sorunlar›n
ortaya ç›kmamas›n›n temel nedeni akrabal›k iliflkileri ve toplumsal
dayan›flman›n henüz üst düzeyde olmas›d›r’ (Barut, 2002).
‹HD ‹stanbul fiubesi’nin 1993-1994 y›llar›nda de¤iflik illerde göç eden aileler
üzerinde yapt›¤› bir çal›flman›n sonuçlar›na göre; göç edenlerin çocuklar›n›n %
53’ü okula gidememektedir; %89.1’ine ev verilmemifltir; %78.9’u Kürt oldu¤u
gerekçesiyle ifle al›nmad›¤›n›, %88.7’si ayn› nedenle yerleflti¤i yerde bask›
gördü¤ünü belirtmektedir; %75.5’i ise kimli¤inden dolay› göz alt›na al›nd›¤›n›
bildirmektedir. Barut (2002)’un saptamalar›na göre, zorunlu göç ma¤duru
ailelerin yar›s›nda hala korku ve tedirginlik yaflan›rken, yetiflkin nüfusun
%35.6’s› potansiyel suçlu olarak görüldüklerine inanmaktad›r. Sokakta çal›flan
çocuklar içerisinde de bu duygunun yayg›nl›¤› oldu¤u, ‘Do¤udan geldi¤imiz için
bizi terörist zannediyorlar’, ‘bizi canavar gibi görüyorlar’ ifadeleri ile tespit
edilmifltir (Altuntafl, 2002). Bu krizi azaltmak için göçmenler göç edilenler
yerlerde ortak mahalleler kurmakta, farkl› bir co¤rafyada ayn› de¤erlerle yaflama
mücadelesi vermektedirler.
Erder (1995)’in Türkiye’ye iliflkin saptamalar› ise son derece önemlidir.
Erder, göçle kente gelip yerleflenlerden baflar› durumuna ba¤l› olarak üç temel
grubun ortaya ç›kt›¤›n› tespit etmifltir. Yükselenler, izole olanlar ve
yoksullaflanlar. ‹flte göç sonunda metaforik anlam›yla ‘göçenler’ bu yoksullaflan
gruptakilerdir asl›nda. Erder (1995: 118)’e göre, ‘yoksulluk- vars›ll›k çizgisinin
b›çak s›rt›nda gitti¤i bu ortamda, baz› haneler, hemflehrileri olsa bile, iliflki
a¤lar›n›n d›fl›nda kalabilmektedir. Bu grup içinde yeni göç etmifl ‘yoksullar’,
yetiflkin yaflta hünersiz göç edenler; ifl kazas›na u¤ram›fl ve sakatlanm›fl hane
reisleri; dullar; ifl yaflam›nda baflar›s›z olmufl ya da hemflehrilik iliflkilerinden
d›fllanm›fl haneler vard›r. Bu arada Do¤udan bugünlerde gelen Kürt göçünün
de bu tür haneler yaratt›¤› bir göç türü oldu¤unu belirtmekte yarar vard›r.
Do¤udan yeni gelen göç dalgas› eskisinden farkl› olarak zincirleme göçün
sa¤lad›¤› esnek ve tedrici uyum olanaklar›n› ortadan kald›rmaktad›r. Çok
çocuklu ve hünersiz yetiflkinlerin oldu¤u bu hanelerin mevcut hemflehrilik
iliflkileri içine girmeleri çok daha zor olmakta ve bunlar da yaln›zl›¤a terk
edilebilmektedirler. Bu grubun varl›¤› kökene dayal› iliflkilerin seçicili¤ini ve
kentte yoksullu¤un baz› gruplar için yerleflikleflme e¤iliminde oldu¤unu
göstermektedir’.
Barut (2002)’un tespitlerine göre, zorunlu göçerlerin yar›s› yoksulluk
s›n›r›n›n alt›nda yaflamaktad›r, %6’s›n›n hiç bir geliri yokken %40.5’i 100
milyon liran›n alt›nda bir gelire sahiptir. Ayl›k geliri 100 milyon ile 200 milyon
aras›nda olanlar›n oran› %45.5 ve 200 milyon ile 300 milyon aras›nda olanlar›n
oran› ise sadece %8’dir. Erkeklerin %29.3’ünün iflsiz oldu¤u belirtilen araflt›rma
sonuçlar›na göre, yap›lan ifller, genellikle gündelik ifller (%29.9), seyyar sat›c›l›k
(%22) ve di¤er niteliksiz ifllerdir (%11.4). Barut (2001) ‹stanbul’a göç edenlerin
hemen hemen tamam›n›n (%98.3) çevre uyumsuzlu¤u, dil, kültür farkl›l›¤›,
potansiyel suçlu görülme gibi sorunlarla karfl› karfl›ya kald›klar›n›, sa¤l›k (%
84.8), beslenme (% 79.8), bar›nma ( %54.9), düzenli ifl bulamama- iflsizlik
(%91.6) ve e¤itim (%49.5) ile ilgili sorunlar›n var oldu¤unu belirlemifltir.
Ailelerin yar›s›, çevreyle uyum sorunu yaflad›klar›n›, %32.3’ü ise dil ve kültür
farkl›l›¤› yaflad›klar›n› ifade etmifllerdir. Ailelerin ancak %1’i devletin ve yerel
yönetimlerin sosyal hizmetlerinden yararlanmaktad›r.
‘Hemen hemen hepsi göç sonras› kendini afla¤›lanm›fl, d›fllanm›fl hissediyor.
Hepsinde memleket özlemi, topra¤a duyulan özlem, flehre uyum gösterememe
29
Bu ise yoksulluk, iflsizlik, vas›fs›z yetiflkinler ve kalabal›k haneler anlam›na
gelmekte ve bu aileler için son çare ya da çaresizli¤in çaresi çocuklar›n
çal›flt›r›lmas› olmaktad›r. Ya da art›k toplu göç ile son dönem gelenler için
yoksulluk yerleflikleflmektedir. Bir fleyler yerleflikleflirken baflka bir fleyler de uçup
gitmektedir. Modernlefltikçe, kentlilefltikçe, bireylefltikçe, göçmenler için ortak
geleneksel de¤erler savunulmaz fleyler olarak buharlaflmaktad›r (Sinanl›, 2000:
83).
Cernea (1993, aktaran; Özbudun, 2000), zorunlu iç göç ma¤durlar›n›n yedi
tipik boyutta yoksunlaflmayla karfl› karfl›ya olduklar›n› belirtir: Topraks›zl›k,
evsizlik, iflsizlik, marjinalleflme, besin güvencesizli¤i, ölüm oranlar›nda art›fl ve
toplumsal kopukluk. Oysa kent yoksullar›, iflsizler, göçmenler kentlileflemeyen
insan gruplar› içinde de¤erlendirilmekte, ‘göçmüfl’ kabul edilmekte ve çözüm de
30
onlar›n kente entegrasyonunda görülmektedir’ (Sinanl›, 2000: 80). Berry ve
Kim (1978), farkl› kültürel etnik kimli¤e sahip kiflilerin yeni geldikleri toplumsal
yap› içinde, özgün kültürel özelliklerini korumak istemeleri ile di¤er grupla iliflki
kurma durumuna göre, entegrasyon, asimilasyon, seperasyon ve marjinalleflme
gibi dört tip davran›fl biçimleri gelifltireceklerini belirtmektedir.
Sonuç olarak, flu saptamalar› yapmak kaç›n›lmaz görünmektedir. Türkiye’de
yaflanan son dönem göç, haz›rl›ks›z ve istem d›fl›d›r bu ise göç sürecini
yaflayanlar aç›s›ndan tam anlam›yla sosyal bir y›k›ma neden olmufltur. Köy,
mezra boflaltmalarla yerinden edilenler için her fley bir iki hafta ve bu sürecin
son günü bir kaç saat içinde olup bitmifl yüzy›llar›n birikimi, becerisi, bilgisi
üzerinden yükselerek flekillenen, evleri, topraklar›, ba¤lar›, bahçeleri, hayvanlar›
ve bunlara göre flekillenen ruhlar› bir anda kopar›lm›flt›r. Bir yandan ayakta
kalabilme ve yeni yerleflim alanlar›na tutunabilme mücadelesi, di¤er yandan
geldikleri yeni mekanlar›n gereklerine ve niteliklerine uygun ifl olana¤›n›n
olmamas› ya da tamamen iflsizlikle karfl› karfl›ya kal›fl, süregelen yoksulluk
sadece mekan de¤iflikli¤ini içermemifl, ayn› zamanda de¤erlerde, yaflam ve
çal›flma tarz›nda da dönüflüme neden olmufltur.
Aile üyeleri aras›ndaki tutunum gevflemifl, ba¤l›l›k yok olmaya bafllam›flt›r.
Köyün, düzenli gelir olmasa da sundu¤u yaflam olanaklar›n›n yerini kentin
kurumsallaflmam›fl emek piyasas› alm›fl ve her halükarda düzenli bir gelirin
koflul oldu¤u bir yaflam seyrine dönüfltürmüfltür. Bu kurumsallaflmam›fl emek
piyasas› içinde erkekler ifl bulma olana¤› yakalad›¤› oranda çal›flmaya bafllarken
bu olanaklar kad›nlar için büyük ölçüde mümkün olamam›flt›r. Bu süreç
sokaklarda çocuk çal›flt›r›lmas›n›n da itici gücü olmufltur. Kad›nlar›n
e¤itimsizli¤i kesin bir sonuç iken ailedeki geleneksel rollerin ve iktidar iliflkisinin
de¤iflti¤i de bir o kadar önemli sonuç olarak görülmelidir.
‘Kentteki aile yoksullu¤u art›k so¤uram›yor. Yoksulluk gizlenemiyor, ç›plak
gözle görülebiliyor. Tarlabafl› merkezli göç sonucunda görülen önemli
de¤ifliklerden birisi babalardaki otorite yitimidir. Babalar evin eski tanr›lar› art›k
‘göçmüfltür’, kad›nlar yeni ortamda eski al›flkanl›klar›n› ve düzeni sürdürmek
için daha çok çal›flmak zorunda kald›klar› için art›k ‘göçmüfltür’. Çocuklar yeni
dünyaya gözlerini serbest emek piyasas›n›n içinde açt›klar› için art›k
‘göçmüfltür’’ (Sinanl›, 2000:82).
31
‘Sokakta çal›flan çocuklar sorunu aysbergin görünen k›sm›d›r. Onun
gerisinde aile sorunlar›, göç, yoksulluk, e¤itimsizlik, çocuk istismar›, aile
üyelerinin sa¤l›k sorunlar› gibi sokaktaki insanlar›n ç›plak gözle göremedi¤i
etkenler vard›r. Çocu¤un sokakta çal›flmas› tüm bu de¤iflkenlerle iliflkilendi¤i
oranda anlaml› bir bütünlük kazanacakt›r. ‹flte bu nedenle sokakta çal›flan
çocuklar sorununu göç süreci ve kentte yaflayabilmek için gelifltirilen geçim
örüntüleri ana ayr›mlar›na tabi tutarak anlamaya çal›flmak gerekir’ (Sinanl›,
2000: 81).
Sonuç:
Sokakta çal›flan çocuklar sorununun do¤ru anlamland›r›lmas› ancak
sorunun derinleflmesine neden olan süreçlerin do¤ru de¤erlendirilmesi ile
mümkündür. Sorunla mücadele etme dinami¤inden hareket eden mevcut
düzenlemeler ise sorunun nedenleri üzerinde odaklaflmaktan uzak, sonuçlar›
noktas›nda müdahaleyi içermektedir. Kuflkusuz soruna bütünlükçü bakan
de¤erlendirmelere, zorunlu göçün ekonomik ve sosyal maliyetinin göç ettiren
taraf›ndan üstlenilmesine, zorunlu göç ma¤durlar›n›n ihtiyaçlar›na ve
taleplerimize cevap verebilecek çözümlere ihtiyaç vard›r. Sokakta çal›flan
çocuklara yönelik gelifltirilen sosyal politika önlemlerinin oda¤›na ise bu
taleplerin yerlefltirilmesi önem tafl›maktad›r.
Öte yandan içinde bulundu¤umuz konjonktür sosyal politika ve sosyal
devletin gelece¤i aç›s›ndan paradoksal bir durum yaratm›flt›r. Bir yandan
devletin sosyal yönünün küçültülmesi do¤rultusundaki çabalara h›z verilmekte,
di¤er yandan da güncel, tekil ve birbirinden kopuk yard›m harcamalar›
artt›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Sosyal devletin tüm kazan›mlar›n›n yok edilmeye
çal›fl›ld›¤› bir ortamda yoksullar, yönetenler taraf›ndan art›k aç›k flekilde ve
öncelikle bir ‘risk unsuru’ olarak görülmeye bafllanm›flt›r. Devlet sosyal yard›m
harcamalar›na, sosyal devlet ba¤lam›nda oldu¤u gibi sosyal haklar çerçevesinde
de¤il de aç›k biçimde olas› bir sosyal patlaman›n önlenmesinin araçlar›ndan
biri olarak yaklaflmaktad›r. Bir yandan devletin sosyal yard›m harcamalar›
artarken di¤er yandan e¤itim ve sa¤l›k gibi sosyal harcamalar kesintiye
u¤ramakta, iflsizlik yayg›nlaflmaktad›r. Üstelik yoksullukla mücadele ad› alt›nda
yap›lan yard›mlar e¤itime katk›, sa¤l›k vb. türden yard›mlar ad› alt›nda
yap›lmaktad›r.
Dolay›s›yla temel hak kategorileri, ayni-nakdi yard›m
hizmetlerine dönüfltürülmüfltür. Sosyal refah alan›nda devletin sorumlulu¤unu
32
Yararlan›lan Kaynaklar
azaltmak üzere toplumsal giriflimler teflvik edilmeye çal›fl›lmakta ve sivil toplum
söylemi neo- liberal ideolojinin bir uzant›s› haline dönüfltürülmektedir.
Bu makalenin konusunu da oluflturan sokakta çal›flan çocuklar
tart›flmas›nda, salt çocuk odakl› olarak düflünmenin ve ‘kurban›n suçlanmas›’
(Blaming the Victim ) olarak an›lan ve yoksullar›n yoksullaflma nedenini kendi
içindeki nedenlere, kapasite yetersizli¤ine ba¤layan neo-liberal yaklafl›m
tarzlar›n›n toplumsal sorumlulu¤u ve devletin bu konudaki yükümlülüklerini
göz ard› etti¤i aç›kt›r. Yoksulluk sistemin derinlefltirdi¤i eflitsizlikler üzerinde
temellenmektedir. Ayn› biçimde, ‘tehlikeli s›n›flar’, ‘riskli gruplar’ gibi
söylemlere yerleflen kavramlar›n bizatihi kullan›ld›klar› biçimleriyle tehlikeli
olduklar› bu biçimiyle damgalay›c› ve d›fllay›c› olduklar› ve bu tür yaklafl›m
tarzlar›n›n sorunun nedenlerini do¤ru tahlil etmekten çok, politik bir
de¤erlendirme olarak tam da çözümsüzlü¤ü dayatt›¤› düflünülmektedir. Neoliberal ekonomi politikalar›n var k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› konjonktürde devletin
sosyal harcamalar› ve özellikle sosyal yard›m faaliyetlerinin yoksullar›n
yönetilmesinin araçlar› oldu¤u dolay›s›yla, vars›llar›n yoksullardan korunmas›
anlam›na geldi¤i gözden kaç›r›lmamal›d›r.
Herkes için insani yaflam olana¤› sa¤layacak, süreklili¤i olan bir gelir
güvencesinin sa¤land›¤›, tüm yurttafllar›n ücretsiz, e¤itim, sa¤l›k, bar›nma
hakk›ndan faydaland›¤›, aile ve çocuk hizmetlerinin eksiksiz gerçekleflti¤i,
bölgeler aras› eflitsizli¤in giderildi¤i, bütünlükçü bir sosyal koruma ve sosyal
güvenlik sisteminin sa¤land›¤› oranda yoksullukla mücadele stratejileri anlam
kazanacakt›r. Kuflkusuz açl›¤›n ve yoksullu¤un giderilmesi anlam›nda, acil
gereksinimlerin karfl›lanmas› önem tafl›makla birlikte yoksullukla mücadele ‘risk
yönetimi’ ne indirgenemez. Bu nedenle, yoksullukla mücadele risk yönetimi
olarak de¤il, yoksullu¤u üreten toplumsal mekanizmalar›n dönüflmesi
perspektifinden yürütülmelidir. Yoksullukla mücadele eden kurum ve
kurulufllar›n bu perspektif üzerinden ifllevlerini yeniden tan›mlamalar› ve
uygulamalar› gerekmektedir.
Altuntafl,B., (2001), ‘Küreselleflme Söylemi ve Karfl› Strateji Tart›flmalar›’
Sosyal Hizmet, Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi Yay›n›, Ocak,
fiubat, Mart.
Altuntafl,B., (2002), ‘Ankara Sokaklar›nda Çal›flan Çocuklar’
(Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi) A.Ü Siyasal Bilgiler Fak. Çal›flma Ekonomisi ve
Endüstri ‹liflkileri Bölümü.
Aptekar,L., (1994), ‘ Street Children In The Developing World: A Review
Of Their Condition’ Cross- Cultural Research, Aug, Vol., 28, Issue 3.
Atauz,S., (1990), Ankara ve fianl›urfa’da Sokak Çocuklar›, UNICEF
Yay›nlar›.
Atauz, S., (1997), Diyarbak›r Sokak Çocuklar› Araflt›rmas›, Uluslararas›
Lions MD- 118 U Yönetim Çevresi.
Barut, M., (2002), Zorunlu Göç Araflt›rmas›, Göç Edenler Sosyal
Yard›mlaflma ve Kültür Derne¤i.
Baflkaya, F., (1997), ‘Sermayenin Küreselleflmesi veya Neo-Liberalizmin
Vahfleti’, Özgür Üniversite Forumu- Küreselleflme, cilt,1, say›,1.
Bequele, A.ve J. Boyden (1992), Çocuk ‹stihdam›yla Mücadele, ILO, Ankara
Berry, J.W., (1987), ‘Comperative Studies of Aculturative Stress’,
International Migration Review, Volume XXI, No:3.
Cernea, M. M., (1993), ‘ Disaster Related Refugee Flows and DevelopmentCaused Population Displacement’, Antropological Approaches to Resettlement,
Policy, Practice and Theory, Boulder, San Fransisco, Oxford: Westview Press
(aktaran; Özbudun, S. (2000), ‘Ad› Konulmayan Ola¤anüstü Göç’ Bilim ve
Siyaset, Sonbahar, ‹stanbul).
De¤irmen, U., (2000), ‘1990’lardaki Göçün Özgüllükleri’, Bilim ve Siyaset,
Say› 1, ‹stanbul.
33
34
Erder, S.,(1995), ‘Yeni Kentliler ve Kentin Yeni Yoksullar›’, Toplum ve
Bilim, 66, Bahar.
Rosa, C. S., de Sousa, R.,& Ebrahim,G., (1992), ‘The Street Children of
Recife: A Study of Their Background’, Journal of Tropical Pediatrics, 38.
Filipinler Üniversitesi, Endüstriyel ‹liflkiler Böl. (1992) ‘Filipinler’de Çocuk
‹stihdam›: Orman Ürünleri ve Giyim Sanayii’ A.BeQuele ve J. Boyden (eds)
Çocuk ‹stihdam›yla Mücadele, ILO, Ankara.
S›r, A., Bayram, Y., Özkan, M., (1998), ‘Zorunlu ‹ç Göç Yaflam›fl Bir Grupta
Travma Sonras› Stres Bozuklu¤u Üzerine Bir Ön Çal›flma’, Türk Psikiyatri
Dergisi, 9(3).
Ifl›k,O., P›narc›o¤lu,M., (2001) Nöbetlefle Yoksulluk- Sultanbeyli Örne¤i,
‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul.
Standing,G.,V. Tokman (1991) (ed), Towards Social Adjustment, ILO,
Geneva.
Silva, T.L. (Ed) (1991), ‘Indonesia to Work with Family, Child and Peers in
Its Efforts for Street Children’, Childhope Newsletter, 1 (1/2), 3.
Kahraman,B., (2000) ‘Göç Hikayesi’ Ütopiya, say› 11,Güz
Karatay, A., (1999a), ‘Beyo¤lu Bölgesinde Sokakta Çal›flan Çocuklar ve
Aileleri’ 1. ‹stanbul Çocuk Kurultay› Araflt›rmalar Kitab›, ‹stanbul Çocuklar›
Vakf›.
Karatay, A., (1999b), ‘‹stanbul’un Sokaklar› ve Çal›flan Çocuklar’ 1. ‹stanbul
Çocuk Kurultay› Araflt›rmalar Kitab›, ‹stanbul Çocuklar› Vakf›.
Kelefl, R., (2000), Kentleflme Politikas›, ‹mge Kitabevi, Ankara.
Mid-Term Review Project Document (1990), Meeting the Needs of Street
Children in the Philippines, UN‹CEF.
Teber, S., (1993), Göçmenlik Yaflant›s› ve Kiflilik De¤iflimi, Ortado¤u Yay.
Köln.
Kelefl,R.,(1993), Kentleflme Politikas›, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara.
Ojanuga, D., (1990), ‘Kaduma Beggar Children: A Study Of Child Abuse
and Neglect in Northern Nigeria’, Child Welfare, 69.
Özbudun,S., (2000), ‘Ad› Konulmayan Ola¤anüstü Göç’ Bilim ve Siyaset,
Sonbahar, ‹stanbul.
Pallana, B. E., & Simab, H., (1994), ’Street Children in Afghanistan’, (Ed)
Rane, A. J. Street Children A Challenge to the Social Work Profession, Tata
Institute of Social Sciences, Bombay.
Peker, M.,(2002), ‘Çocuk ‹stihdam› Üzerine bir Deneme’ www.fisek.org.tr
(May›s)
Türky›lmaz, A., Çay, A., Avflar, Z., Aksoy, M., (1998), Do¤u ve Güneydo¤u
Anadolu’dan Terör Nedeniyle Göç Eden Ailelerin Sorunlar›, Baflbakanl›k Aile
Araflt›rma Kurumu Baflkanl›¤› Yay., Ankara.
UNESCO (1995), Working with Street Children, Selected Case- Studies
from Africa, Asia and Latin America, Youth Plus, UNESCO Pub.,
International Catholic Child Bureau (ICCB)
UNICEF (1990), ‘Children and Development in the 1990s’, A UNICEF
Sourcebook, Proceedings of the World Summit for Children, New York UN
Children’s Fund.
UNICEF (1992), Bangladesh Strategy Paper, 1993-1995
Ranasinghe, P., (1994), ‘Street Children in Sri Lanka’, (Ed) Rane, A. J.
Street Children A Challenge to the Social Work Profession, Tata Institute of
Social Sciences, Bombay.
35
36
KIYAMET ROMANLARI...
Ömer TÜRKEfi
Gündelik hayat›n içine kar›flan teknoloji ve teknoloji ürünlerinin yayg›nl›¤›,
cep telefonlar›, bilgisayarlar, Internet'in büyüleyici etkisi, yüzlerce kanall›
televizyonlar, özel kanallardan f›flk›ran ç›lg›n magazin dünyas›, 4x4’lerle dolup
taflan otobanlar ve benzeri görüntüler, Türkiye’de sanki kopkoyu bir sefaletle hiç
karfl›lafl›lmam›fl ve sanki flimdilerde hiç yaflanm›yormufl duygusu uyand›r›yor.
Bugün tarih kitaplar›ndan okudu¤umuz modernleflmenin insanlara ödetti¤i a¤›r
bedellerinin belleklerimizde bir karfl›l›¤› yok, çünkü geçmifl hakk›ndaki
"bilimsel" bilgilerde geçmiflin ruhunu, atmosferini, insanlar›n ac›lar›n›
hissetmemize yarayacak imgeler yer alm›yorlar. Say›lar, istatistikler, köy ve
köylülerin say›s›, tar›m ürünlerinin fiyatlar› ve geçim standartlar› kaydedilmifl,
insanlar›n yeni yaflam tarzlar›na duyduklar› tepkiler, çektikleri ac›lar,
karfl›laflt›klar› afla¤›lanmalar ve açl›k s›n›r›na dayanan yoksulluk, "bilimin"
nesnesi olmam›flt›r. Bütün bunlar› kurgusal bir alana tafl›yarak toplumun duygu
ve düflüncelerini canland›ran romanlar da unutuldu art›k. Bugün edebi
metinlerin üreticilerini de içine alacak genifllikte, toplumun her kesiminde
ekonomik krizin etkileri yine a¤›r biçimde yaflan›rken roman kap›lar›n›n
yoksullara kapanmas› egemen ideolojinin gücünü, entellektüelleri ve orta
s›n›flar› kendisine eklemlemesi ve ayd›nlarla toplum aras›ndaki geleneksel
iliflkinin k›r›lmas›n› göstermesi aç›s›ndan dikkat çekicidir.
Osmanl›’da roman›n ilk örneklerine bakt›¤›m›zda, metinlerde ve roman
kahramanlar›nda do¤rudan bir s›n›fsal aidiyet bulmak mümkün de¤ildir.
Bunda, o dönem toplum yap›s›nda s›n›flar›n aç›k ve keskin bir biçimde mevcut
olmamas› ve Osmanl› ayd›nlar›n›n romana yükledikleri e¤itici/ö¤retici anlamlar
rol oynar. Üstelik roman, bat›l›laflma sorunu gibi bir meselenin tart›flma alan›
olarak, toplumsal hayattan çok bat›l›laflmaya e¤ilimli dar bir kesimin elefltirisini
37
hedeflemifltir. Bu kesimin meskeni ise konaklard›r. Yani ilk romanlardaki
karakterler Istanbul’un varl›kl› insanlar›d›r. Osmanl› yazarlar›, iyilik-kötülük
çat›flmas›n› do¤u-bat› karfl›tl›¤›n› vurgulamak için simgesellefltirirken, iyilikkötülük çifti bir yandan kad›n vücudunda, di¤er yandan zenginlik-yoksulluk
karfl›tl›¤›nda cisimlenmifltir. Rantiye alafranga tiplerin geleneklerden koparak
yozlaflmalar›n›n bedeli, yitirdikleri servetleridir. Ancak bir ceza olarak yoksulluk
ile konaklar›n hizmetkarlar› ve di¤er halk kesimlerinin yoksullu¤u birbirine
benzemez. Zenginler ve yoksullar aç›s›ndan çifte bir anlam› vard›r yoksullu¤un;
do¤ufltan gelen yoksulluk, zaman zaman haset, k›skançl›k, nefret gibi duygular
yaratsa bile, yazarlar için ilahi bir ceza anlam›nda kullan›lmaz, tersine genellikle
yoksul insanlara yüklenen yüksek ahlaki de¤erler vurgulanm›flt›r. S›kl›kla
olmasa da, baz› yazarlar›n, flikayetçi olunan ekonomik bozuklu¤u -nedenlerine
hiç inmeden- roman karakterleri özelinde cisimlendirdi¤ini söyleyebiliriz..
Osmanl› roman›nda yoksulluk ve sefalet manzaralar›n›n çarp›c› bir hal
almas› ve yap›sal sorunlara el at›lmas› II. Meflrutiyet döneminde bafllar.
Servetlerini rüflvet, kay›rma, zimmet ve bask› ile elde etmifl yönetici kesimin
ihtiflaml› yaflant›s›, birbiri ard›na gelen felaketler, savafllar ve vergilerle
yoksulluktan sefalete düflen halk›n durumu ile keskin bir z›tl›k halindedir.
Tanzimat’tan devral›nan ahlaki sorgulama da ihmal edilmez; para her fleyin, her
türlü insani de¤erin ölçüsü olmufltur. Meflrutiyet yazarlar› devlet ve toplum
elefltirisini, bu yeni de¤erlerin toplumu yozlaflt›r›c› etkilerini iflleyerek dile
getirirler. Varl›kl› ailelerle yoksul komflular› aras›nda insani münasebetlerin
tükendi¤i, açl›ktan ölenin kap›s›n›n çal›nmad›¤›, düflenin dostunun kalmad›¤›
bir hayat, insani duygular› harekete geçirmek için mümkün oldu¤unca
abart›lm›fl, zenginlik ve yoksulluk karfl›tl›¤› henüz kent içerisinde bir yar›lmaya
neden olmam›fl ve ayn› mahallede her iki kesimden insan tipi yanyana tasvir
edilmifltir. Yoksulluk görüntüleri en çok, yap›lan ifller (evlere temizli¤e gitme,
bohçac›l›k, vb.), giyecek, yiyecek, bar›nma ve ›s›nma sorunlar› üzerinden
simgelenir. Cumhuriyet dönemine geçildi¤inde bu temel simgeler, simge
olmakl›k halleriyle popüler romanlar›n ham maddesine dönüfleceklerdir.
1923’ten 1980’e
Zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤›n›n “pembe” anlat›mlar›nda, geçmiflteki
simgeler aynen korunmakla birlikte karfl›tlar aras›ndaki uçurumun üzerine
hayali bir köprü tesis edilir. Popüler edebiyat ürünlerinin olaylara a¤›rl›k verip,
de¤erler manzumesini toplumda kal›plaflm›fl yarg›lara yapt›klar› göndermelerle
38
oluflturmalar›; yazarlar›n gurur, fedakarl›k, h›rs, çal›flkanl›k, kanaatkarl›k gibi
insani özelliklerin tasviri ile u¤raflmaktansa, zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤›n›
al›flageldik simgelere yüklemeleri; "fakir ama gururlu", "fakir ama namuslu" ya
da "fakir ama çal›flkan" tarz›nda -içinde bir afla¤›lamay› da bar›nd›ran- kad›n ve
erkek tiplerinin sterotipleflmesi ile sonuçlan›r. Amerikan rüyas›n›n bu yerli
versiyonu, sineman›n toplumsal hayata a¤›rl›¤›n› koymas› ile birlikte, 1970’lere
kadar metinden (filmden) metine (filme) say›s›z kez aktar›lm›flt›r. Osmanl›dan
bafllayarak neredeyse 70 y›ll›k bir zaman diliminde, popüler romanlar›n kad›nerkek ve zengin-yoksul çiftleri benzer konular etraf›nda tekrar tekrar
canland›r›l›rken, de¤iflen, zenginli¤i simgeleyen mekan ve eflyalardan baflka bir
fley de¤ildir. Mesela uçakla yap›lan Avrupa seyahatleri, telefon kullan›m›, üstü
aç›k otomobiller, yatlar, manikür ve pedikür yapt›rmak, tenis ve binicilik
faaliyetleri zenginlere özgü al›flkanl›klar›n en önemlileridir. Y›llar ilerledikçe,
y›k›lan küçük evlerin yerlerinde yükselen apartmanlar ve apartmanlar› infla eden
müteahhitler de zenginlik göstergeleri aras›na kat›l›rlar. Yüksek mühendislik,
avukatl›k ve doktorluk e¤itimi de gelece¤e güvenle bakman›n ve seçkinli¤in
teminat›d›r. Mekanlardaki ayr›flma, zengin semtleri ile yoksul mahallelerinin
farkl›l›¤› ile hemen belli eder kendisini. Asl›nda popüler romanlarda da “ayn›lar
ayn› yerde, ayr›lar ayr› yerde”dir, ama yüksek insani de¤erler etraf›ndaki aflk›n
büyüsü birlefltiri onlar›..!
Küçük üretimin egemen oldu¤u geç kapitalizmin koflullar›nda Türkiye’de
uzun y›llar boyunca bir tüketim toplumu oluflmam›fl, s›n›fsal dengesizlikler
ifadesini afl›r› tüketimde bulmam›flt›r. Belki de bu nedenle, popüler ideoloji bu
yeni ekonomik oluflumu ahlaks›zl›¤›n kayna¤› olarak görmez, ama fl›mar›kça
tüketim bir ahlaks›zl›¤› iflaret eder. Zenginlerin s›n›fsal aidiyetleri ve sahip
olduklar› maddi servetleri ile ö¤ünmeleri ya da bu serveti sergilemeleri
ay›plan›rken, zengin kimli¤inin -sevginin sahicili¤inin s›nanmas› amac›ylagizlenmesi popüler romanlar›n sevilen bir temas›d›r. Buradan ç›karabilece¤imiz
yan anlamlar›n, romanlar›n -yoksullukla yüksek insani de¤erlerin birli¤i gibitemel fikriyat›na ayk›r› düfltü¤ü söylenebilir. Ancak, birbiriyle çeliflik bir çok yan
anlam›n biraraya gelmesi ile vücut bulan popüler metinlerin kimi zaman sadece
ilgi çekmek amac›yla kulland›¤› motifler varsa da, as›l olarak, çeliflik oldu¤unu
söyledi¤im yan anlamlar›n toplumdaki çeliflik duygu ve düflünceleri yans›tt›¤›
unutulmamal›d›r.
Popüler romanlar›n d›fl›nda, Cumhuriyet’in ilk y›llar›ndan bafllayarak
toplumsal sorunlar› ifllemeyi seçen güçlü bir edebi ve siyasi e¤ilim -yani
39
toplumculuk- için de zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤› önemli bir malzeme
olmufltur. Politik, toplumsal ve ekonomik gerçekliklerin fleyleflmifl dünyas›nda
aç›kça belli olmayan s›n›fsal farkl›l›klar, kültürel alanda nispeten saydam ve
gösterilebilir haldedir. Cumhuriyetin "s›n›fs›z, imtiyazs›z, kaynaflm›fl bir millet"
söyleminin alt›ndaki eflitsizli¤i sergileme görevini edebiyat/roman üstlenirken
meseleyi bütün ç›plakl›¤›yla dile getirenler 1930’lu y›llardan sonra ortaya ç›kan
“toplumcu” yazarlar olmufl, zenginlik-yoksulluk karfl›tl›¤› 60’lara kadar kadar -en
çok- “köy roman›” kanonu içerisinde ele al›nm›fl ve söz konusu karfl›tl›k, bir
önceki dönemin kötülük-iyilik çiftinin yerine geçen ezen-ezilen iliflkisinin
simgesine dönüflmüfltür. Yoksul halk ve onun yan›ndaki ayd›n›n bir tarafta,
zengin kesim ve siyasal iktidar›n öte tarafta oldu¤u bir mücadelenin dile
getirildi¤i özel bir aland›r toplumcu romanlar.
Olup bitenlere, hastal›ktan k›r›lan, bir lokma ekmek için dilenen, ifl
bulamayan yoksul insanlara, onlar›n yaflad›klar› bak›ms›z ve pis mahallelere,
derme çatma evlere ve kentlerin geliflip bölünmesine gerçekçi ve elefltirel
yaklaflmalar›na ra¤men, ilk dönem solcu yazarlar›n kaleminden ç›kma
metinlerin pek az›nda -bugüne kalan- edebi bir güzellik bulabiliyoruz. Üstelik bu
yazarlar›n do¤rudan para ekonomisini hedef ald›klar› da söylenemez. Bu
nedenle, toplumun kapitalistleflme sürecini, maddi iliflkilerin insan hayatlar›n›
de¤ifltirme dinami¤ini ve ortaya ç›kan yeni insan tiplerini yeterince
canland›ramam›fllard›r. Elbette meseleyi do¤ru koyan yazarlar da yok de¤ildir.
Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaflar Kemal gibi zay›f, güçsüz, sinik ve
yoksul insanlar›n dünyas›na s›zmay›, o dünyan›n iflsiz, hasta, aç, küskün
hayatlar›n› en canl› görüntülerle ve basit bir dille yans›tmay›, giderek maddi
hayat›n ezdi¤i dar gelirli ve yoksul insanlar›n ayakta kalma savafllar›n›n,
umutlar›n›n, sessiz bir öfkeyle katland›klar› kaderlerinin sözcülü¤ünü üstlemeyi
baflarabilmifl yazarlar da vard›r. 1950’li y›llar›n Türkiye’sinde yoksulluk ve
zenginli¤in ifade etti¤i anlam ve karfl›tl›klar› kimi zaman mekanda, kimi zaman
tarlalarda, bazen fabrikalarda, hapishanelerde, Yeflilçam kap›lar›nda ve yüksek
tahsil etraf›nda, bireysel dramlar›n ard›ndaki ekonomik, siyasal ve toplumsal
dönüflümleri ihmal etmeden ve fukaral›k edebiyat›na kaçmadan ortaya
konmufltur. Maddi sorunlardan söz edilmesi do¤rudan açl›ktan, sefaletten dem
vurulmas› demek de¤ildir, sosyal dengesizlik ve onun yaratt›¤› ac›lar,
karakterlerin bireysel kaderleri ve tutkular›nda ç›kar ortaya. Yoksulluk, eme¤in
üzerindeki sömürünün zorunlu bir sonucudur art›k.
40
60'l› y›llar›n sonunda, gecekondu mahalleleri kentleri kuflatm›fl, arkas›na
devleti de alan zenginlerin bask› ve sömürüsü alt›nda, bu derme çatma evleri
bile her an yitirme korkusu ile yaflayan yoksul insanlar, kentin de¤iflmez bir
parças› olmufllard›. 60'l› y›llar›n ikinci yar›s›, Türkiye'de yeni bir siyasi hareketin,
ifadesini T‹P'te bulan sosyalist solun da yükseldi¤i bir dönem, T‹P içinde ve
d›fl›nda yer alan devrimci gençler içinse büyük kentlerdeki gecekondularda
yaflayan yoksul insanlar önemli bir -potansiyel- müttefik görünümündeydi.
Dahas›, s›n›f karfl›tl›klar›n› zengin-yoksul karfl›tl›¤› içinde ifllemeye müsait bir
aland› gecekondular. 70'lerin hemen öncesinde devrimcilerin halkla
buluflmas›n›n mekan› olan gecekondu semtleri, 70 sonras› roman›n bafll›ca
temas› haline geldiler.
1960’tan 80’e kadar geçen süre içerisinde, sosyalist hareketin -1971’de
kesintiye u¤ramas›na ra¤men- giderek yükselmesinin romanlara yans›mas›nda
yoksulluk yerini yine korumufl, ne var ki, siyasi kullan›m› içerisinde yoksulluk
ve yoksullu¤u ifadesi tafl›yan kavramlar söylemselleflmifltir. “Gecekondu” der
yazar, bir yoksulluk mekan› oldu¤unu bilirsiniz; “burjuvalar” nitelemesi zengin
ve sömüren kesim bilgilerimizi ça¤›r›r, ama bu maddi yoksunluk ya da vars›ll›k
durumunun roman kahramanlar›n›n duygu ve düflüncelerini ne flekilde
etkiledi¤i, ifl/fabrika hayat›n›n kendisi, yapt›klar› bu ifllerle insanlar aras›ndaki
iliflkiler ortaya dökülmez pek. Yazarlar›n meselesi “fukaral›k” edebiyat›ndan
daha öteye tafl›nm›fl, s›n›fsal temeller ve devrimci gençlerin eylemleri edebiyat›n
merkezi olmufltur. Gecekondular›n “flirin mi flirin” görüldü¤ü bu yeni
dönemde, gecekondu mahalleleri ve gecekonduda yaflayan insanlar pek çok
roman›n kahraman›d›r, ama ekonomik durum, yoksulluk ve yoksullar›n
mekanlar› çarp›c› görüntüler tafl›mazlar... Toplumsal kayg›larla yaz›lan 12 Mart
roman›, a¤›rl›kl› olarak gerçekçidir, ancak ço¤u kez politik bak›fl ile gerçek yer
de¤ifltirir. Bu romanlar› okurken son aflamada hep politik bak›fl belirleyicidir;
yazarlar için gecekondu hayat›, üretilen yeni kültürel biçimler, aile iliflkileri de¤il,
insanlar› o mekanlarda yaflamaya mahkum eden sistemin meflrulu¤unu
sorgulamakt›r esas olan. Bir hareket ve eylem an›nda izlenemedi¤inden, ezenler
ve ezilenler metin içerisinden yarat›lmaz, yaln›zca anlat›lm›fl olurlar. Örnek okur
tipine, solcu edebi ortaklara ihtiyaç duyar sözünü etti¤im romanlar.
Türk roman›n›n 80’lere kadarki süre içerisinde s›kl›kla iflledi¤i, köy
romanlar›nda “olmazsa olmaza” vard›rd›¤› yoksulluk (zenginlik ço¤unlukla
onun dolay›m›yla kat›lm›flt›r hikayelere), roman› “büyük meselelere” açmak
41
isteyen toplumcu yazarlar için bu büyük meseleye aç›lan bir kap›, popüler
romanlar için ise hikayeyi renklendirici bir fon vazifesi görmüfltür. Temel
meselesini kimlik sorunu üzerine kuran metinlere bakt›¤›m›zda da, yoksullukzenginlik karfl›tl›¤›n› yine araçsallaflm›fl ve de¤erler farkl›laflmas›n›n temsiliyetini
yüklenmifl bir halde buluruz. Ancak her durumda zenginli¤in dillendirilifli ya
büsbütün bir mahkum etme ya da mahçup bir “iyisi de ç›kabilir” havas›ndad›r.
Hayat›n içinden bir sahneyi yakalamak isteyen metinlerdeyse ekonomik
s›k›nt›lar içerisinde bunalan insanlar›n dramlar› çok daha çarp›c› ve gerçekçidir.
Yukar›da da de¤indi¤im gibi Orhan Kemal, Sabahattin Ali ve Sait Faik gibi
yazarlar›n kaleminden f›flk›ran yoksulluk, basit ayr›nt›larda, anlat›n›n bir an›nda
par›ld›yan imgelerde, kiflilerin davran›fllar›nda, k›saca hikayelerinin her bir
köflesinde gizli ve bu gizlenmifl olmakl›k halinden dolay› hep ortada, organik
olan bir durumdur. 80 sonras› romanlar›nda ayn› gizlenmifllik ve ortadal›k, bu
kez zenginlik imgesinin bir özelli¤ine dönüflecektir.
80’lerden sonra
12 Eylül askeri darbesinin daha öncekilerden farkl›l›¤› yaln›zca o zamana dek
hiç karfl›laflmad›¤›m›z boyutlardaki fliddetinden kaynaklanmam›flt›; darbenin as›l
y›k›c› etkisi yaratt›¤› kültürel bölünmede, kuflaklar aras›ndaki kopuflta, y›k›lan
de¤erlerin üzerine infla olunan yeni hayat tarzlar›nda gösterdi kendisini. Art›k
kendini taflradan, yoksulluk ve isyandan ay›ran, kendini bütün bu çeliflki ve
çat›flmalar›n d›fl›nda tan›mlamak isteyen bir Türkiye ç›km›flt› ortaya.
Reklamlar›n sundu¤u seçkin imgeler, vitrinlerin bollu¤u ve 80’lerin bas›n›:
Bütün bu birikim, bütün bu görüntüler, bir an için sanki bu ideal herkes için
geçerli olabilecekmifl izlenimini do¤urmay› baflard›. Bat›l›lar gibi sanki art›k
NewYork’ta oldu¤u gibi yolun ortas›nda açlar›n üstünden atlanabilecekmifl gibi
(Gürbilek, 1992:25). Bu kültürü çarçabuk üstlenen bir kesim, bundan böyle
yaln›zca görmek istedikleri fleyleri görmeye ve göstermeye bafllad›. Objektife
tak›lanlar aras›nda iflsizlik, açl›k, evsizlik, hastahane kap›lar›nda bekleflen
insanlar, k›saca yoksulluk görüntüleri yer alm›yordu elbette.
Bu yeni “hayat”a uygun bulunmayan baz› kavramlar ve de¤erler
anlamlar›ndan ve s›n›fsal göndermelerinden uzaklafl›p gözden ve dilden
düfltüler. Evdeki ve sokaktaki günlük yaflant›dan siyasal ve entellektüel
tart›flmalara kadar her yerde, s›n›f modelinin görünürlü¤ü ve süreklili¤i yitirildi.
Toplumun al›m gücü giderek azal›rken, karakteristi¤ini ironik biçimde “tüketim
kültürü” nitelemesinden alan yeni bir tür kapitalizmin geliflmesine efllik eden
42
medyan›n ve reklam sektörünün uygulad›¤› mistifikasyon teknikleri, s›n›f
yap›s›n›n giderek daha fazla gizlenmesine neden oldular. Varoluflçu terimlerle
söylersek, art›k öznenin parçaland›¤›, yaflant›m›z›n bundan böyle bir bütün
olmad›¤› anlam›na geliyordu bu... Ruhbilimsel terimlerle söylersek, bir hizmet
ekonomisi olarak dünyadaki üretim ve emek gerçekliklerinden uzaklaflt›r›l›p,
yapay uyaranlardan ve televize edilmifl yaflant›dan oluflan bir düfl dünyas› içinde
yaflamaya bafllam›flt›k.
Yeni edebi ortam iflte bu kaotik kültürel atmosferde geliflti; süreci içinden
yaflayan yazar ve okuyucular teorik ya da pratik refleksler gösteremediler,
gösteremezdiler de... Çünkü ellerinde geleneklerinden, de¤erlerinden, s›ms›k›
sar›ld›klar› ideolojilerinden, “ders notlar›ndan” ve siyasi durufllar›ndan baflka
bir silahlar› yoktu, ama bilgisayarlar, atariler, renkli televizyonlar, videolar,
müzik setleri ve “imaj maker”larla çevriliverdiler aniden. Yaln›z onlar de¤il,
toplumun tamam›, yeni bir kültürel iklime girildi¤inin fark›nda de¤ildi. Dergi
ve yay›nc›l›¤›n 80 darbesiyle bafllay›p 2000’e dek uzanan son yirmi y›ll›k tarihine
bakt›¤›m›zda, yaz›nsal alan›n üretim ve tüketim konjonktüründe önemli
de¤iflikler oldu¤unu, alan›n giderek kapitalistleflti¤ini ve bu maddi hayat›n
entellektüel faaliyetleri de belirledi¤ini söyleyebiliriz. Yürürlü¤e konulan liberal
ekonomik politikalar›n meta tüketimini bilinçli bir biçimde pompalayarak
yayg›nlaflt›rd›¤› bu y›llarda orta s›n›flar›n da gelir pastas›ndan görece pay›n›
almas›, ilgilenilmesi tehlikeli “büyük anlat›lar›n” terkedilmesinin, sistem içi
çözüm aray›fllar›n›n ve bireyi öne koyan yeni toplumsal teorilerin
yayg›nlaflmas›n›n nedenleri aras›nda say›lmal›d›r.
20. yüzy›l›n ilk yar›s›nda yükselen sistem-karfl›t› hareketlerin, 21.yüzy›la
girerken sönmeye yüz tuttu¤unu biliyoruz. Bunun bir nedeni, giriflimin çok
erken olmas›yd› belki. Ama, Wallerstein'›n analizi ve elefltirisi çok daha
aç›klay›c› görünüyor; "bu hareketlerin kendileri, kapitalist-dünya hareketinin
ürünleri"ydiler ve sistem-karfl›t› hareketler içinde önemli rol oynayan kadrolar›n
büyük k›sm›, ayn› zamanda, kapitalist-sistemin yönetimi için talipkar
kadrolardan oluflmufltu”(Wallerstein, 1999:98). 80'lerden sonra sanat ve
edebiyat dünyas›na büyük bas›n tekelleri ve sermaye gruplar›n›n a¤›rl›klar›n›
koymas› ile birlikte, edebi alanda otoritenin konumland›¤› yer farkl›laflt›. Elefltiri
ve inceleme yaz›lar›n›n yerini kitap tan›t›mlar›na b›rakt›¤›; edebiyat sohbetlerin
yap›ld›¤›, paras›z ama heyecanl› genç dergicilerin topland›¤› eski mekanlar›n
yerlerini modern plazalara terk etti¤i ve edebi ürünleri yönlendiren otoritelerin
43
bu fl›k mekanlarda çal›flan profesyoneller olarak üst gelir grubuna evrildi¤i yeni
edebiyat dünyas›nda yay›nlanan romanlar›n içeriklerinin giderek bu kitaplar›n
üretim tarzlar›yla örtüflen bir hayata yönelmesi kimseyi flafl›rtmamal›d›r. Popüler
romanlar›n yeni bir sunumla de¤erlendirildi¤i, tarih fantazilerinin en çok satt›¤›,
dünyaya ‹stanbul/Beyo¤lu merce¤inden bakan bir okuma/yazma prati¤inin
geliflti¤i yeni edebi ortamda, ekonomik dengesizlik ve eflitsizlik h›zla artarken
ekonomik hayat›n, yoksullu¤un, siyasi ve s›n›fsal göndermelerin roman
içeri¤inden d›fllan›fl›n›n rastlant›sal olmad›¤›n›, yeni ahlaki de¤erlerin ve tüketim
toplumu mant›¤›n›n bu metinlere sindi¤ini söyleyebiliriz.
Bu koflullar alt›nda a¤›zdan ç›kan sözler onu konuflan bireyin, ve onu öyle
konuflturanlar›n, ve bunlar› karfl›l›kl› olarak iliflkilendiren tüm gerilim ve
çeliflkilerin bir anlat›m›d›r. Kendi, öz dillerini konuflarak, insanlar o denli de
efendilerinin, velinimetlerinin, tan›tmac›lar›n›n dillerini konuflur, böylelikle
yaln›zca "kendilerini", kendi öz bilgilerini, duygular›n› ve özlemlerini de¤il, ama
kendilerinden baflka bir fleyi de anlat›rlar. Ister kendi ülkelerindeki, isterse
uluslararas› alandaki olsun, politik durumu kendilerine ait oldu¤unu sand›klar›
ifadelerle tasvir ederlerken, -bizi, söz konusu durumu bilen ve onu elefltiren
ayd›nlar› da kapsayacak flekilde- onlar, onlar›n kitle iletiflim araçlar›n›n onlara
söyledi¤ini dillendirmektedirler asl›nda ve bu onlar›n gerçekte düflündükleri ve
gördükleri ve duyumsad›klar› ile kaynaflm›flt›r. Bu andan sonra, birbirimize
sevgilerimizi ve nefretlerimizi, duygular›m›z› ve içerlemelerimizi söze dökerken
reklamlar›m›z›n, filmlerimizin, politikac›lar›m›z›n ve best-sellerlerimizin
terimlerini kullanmaktay›zd›r art›k (Marcuse, 1986:207).
Romanlar›n üretildi¤i kültürel atmosferdeki de¤iflime dikkat çekmek için
yap›lan 80 de¤erlendirmesi, yazarlar›n dil ve üslup aray›fllar›n›, metinlerin
estetik düzeyini, türlerdeki çeflitlenmeleri yarg›lamak gibi bir niyet tafl›m›yor;
ekonomik ve siyasi bunal›m›n toplumun her kesimini kuflatt›¤› son y›llarda,
roman sanat›n›n toplumsal hayat› yans›tma gelene¤inden kopuflunun ve s›radan
insanlar›n s›radan hayatlar›n›n roman içeri¤inden d›fllan›fl›n›n nedenselli¤ini
vurgulamak istiyorum. Yaflad›¤›m›z bugün, elbette öncesiz ve sonras›z bir zaman
aral›¤› de¤il; hem yüz y›ll›k bir edebi mirastan, hem de o yüz y›la rengini veren
tarihsel, toplumsal ve siyasal olaylar›n flekillendirdi¤i bir kültürel sentezden söz
etmek durumunday›z. Çünkü edebiyat ve sanat ürünleri yaln›zca kendi alanlar›
içinde serpilip geliflmezler; yani edebiyat edebiyat›, sanat da sanat› yaratmaz.
Bunlar somut bir tarihte ve toplumda, o toplumda var olan maddi üretim
44
tarz›n›n, iktidar iliflkilerinin ve ideolojilerin karmafl›k iliflkileri üzerinde yükselen
bir kültürün ürünleridir. Yaz›n›n amac›, teker teker metinlerin görünür ve gizli
anlamlar›n› a盤a ç›karmaktan çok, bu metinlere sinen yeni kültürel iklimin
mant›¤›n› - genel anlamda- ortaya koymak. Unutmayal›m ki, yazarlar ve
metinleri gö¤üslemeye çal›flt›¤›m›z bu durumun failleri de¤il ma¤durlar›d›r da...
‹fade etmeye çal›flt›¤›m, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal
geliflmelerinin edebiyat› nas›l etkiledi¤i ve metalarla çarp›lm›fl zihinlerimizin
zenginlik imgeleriyle nas›l iflgal edildi¤idir. Herkesin kendi derdine düfltü¤ü
böyle bir hayat içerisinde metinlere yans›yanlar ya da metinlerden
okuduklar›m›z kendi hayallerimiz, kendimize dair tasavvurlar›m›zd›r elbette.
Türkçe yaz›lan romanlar, hangi biçimde ve türde yaz›l›rlarsa yaz›ls›nlar, belli
bir mekan›n ve insan tipinin d›fl›na ç›km›yorlar. Dünyaya ‹stanbul/Beyo¤lu
merce¤inden bakan bir okuma/yazma prati¤i edebi alan› iflgal ederken kentsel
yar›lma romana da yans›yor, yoksullar romandan d›fllan›yor, üretim iliflkileri ve
s›n›fsal farkl›l›klar görünmez hale geliyor, ya da önemsizlefliyor. Sistem elefltirisi
yapan, sürüp giden hayata dair muhalif bir bak›fl aç›s› tafl›d›¤›n› iddia eden
metinlerde bile roman kiflilerinin ekonomik hayat› buharlaflm›flt›r sanki. Kimi
romanda, yoksulluk ve yoksullara yönelik gözlem ve ifadeler yakalasak da,
gözleyici ve aktar›c› konumundaki roman kahraman›n›n kendisi de yükselen
de¤erlerin ard›na tak›lm›fl ve hayat›n› –mesela modern bir plazada konufllanan
bir gazetenin ya da reklam ajans›n›n- fl›k bürosunda çal›flarak kazanan beyaz
yakal›lardan birsidir, gözledi¤i yoksulluk ötekilerinin dünyas›na aittir. Roman
kahraman› –ya da yazar- gerçek varolufluyla romana soktu¤u duygu ve
düflünceler aras›na koydu¤u mesafe sayesinde kiflilik yar›lmas›n› aflmaya
çal›flmakta ve tüketim kültürünü tam bir iki yüzlülükle elefltirebilmektedir.
Geçmiflin bugünün ihtiyaç, tasavvur ve tahayyülleriyle her seferinde yeniden
düzenlenip yeniden yaz›ld›¤› bu romanlardaki insan tipleri, toplumsal hayat›n ve
maddi gerçeklerin yükünü hayali cemaatleriyle yeni mekanlar› içinde
“hafifletirlerken” kamusal alan›n ne denli darald›¤›n› da hat›rlat›yor, cemaat
üyeleri yoksullar ve di¤er kesimden insanlarla kimi zaman rast gelseler bile
birbirlerini kesmeden geçip gidiyorlar.
Magazin programlar›nda, birbiri ard›na yay›mlanan yerli/yabanc› TV
dizilerinde ya da gazete sayfalar›n›n her bir köflesine yay›lan zenginlik imgeleri
roman›n pek tart›fl›lmayan “alt” türlerinde; polisiyelerde, aflk hikayelerinde,
korku, gerilim ve bilim kurgu türlerinde bütün ihtiflamlar›yla par›ld›yorlar.
45
Reklamlar›n, televizyon ve sinema filmlerinin etkisindeki okuyucuya bu tarz
romanlar›n daha tan›d›k geldi¤i anlafl›l›yor; edebi ürünün üretim ve tüketim
süreçlerinin edebiyat›n al›fl›lageldik iflleyiflinden uzaklaflt›¤› bu yeni
konjonktürde metinler da¤›lm›fl dikkatimiz, yo¤unlaflma güçlüklerimiz ve hoflça
vakit geçirme iste¤imize uygun halde, yani al›flk›n oldu¤umuz görüntülerle
üretiliyorlar. Son y›llar›n çok satan edebi türü olan Tarihi romanlar zamansal
kurgular› gere¤i konumuz d›fl›ndaym›fl gibi görünseler de, asl›nda geçmifl
bugünün perspektifiyle yaz›ld›¤›ndan, yoksullu¤un/yoksullar›n d›flland›¤› göz
kamaflt›r›c› bir dünya en çok bu metinlerden yans›yor. Egemen kültür her ürünü
-tüketilifl biçimiyle- birbirine benzetip kitle iletiflim araçlar› ile topyekün bir
cephe olufltururken, her bir alan kendi içindeki ö¤elerle ve di¤erleriyle uyum
sa¤l›yor. ‹pek hal›lar, atlas perdelerle süslenmifl saraylardan, harem
dairelerinden, üzerleri alt›nlar, p›rlantalar kaplanm›fl kad›n ve erkeklerden
f›flk›ran zenginlik, bugünkü alg›lar›m›za kar›fl›yor. Üstelik tarih ancak öldükten
sonra sinemaya/romana böyle görkemli bir girifl yapabilmifltir. Tarihin
sinema/roman arac›l›¤›yla yeniden fl›r›ngalanmaya çal›fl›lmas›n›n bilinçlenmeyle
de¤il, yitirilmifl bir gönderenler sistemine duyulan bir özlemle ilgisi vard›r.
(Baudrillard, 1998:63)
“Beyaz Türk” romanlar›
Türkçe yaz›lan romanlardaki siyasi ve toplumsal tesbitler, “yükselen kendi
hayat standartlar›n›n garantiye al›nmas›n› Türkiye’deki ekonomik düzelmenin
ve demokrasinin tek ölçütü olarak gören”, ideolojilerin sonunun geldi¤ine
sevinerek -steril bir toplum hayaliyle- ayn› co¤rafyay› paylaflt›¤› yoksul ya da hâlâ
solun de¤erlerini savunan insanlara Oryantalist bir mercekten bakan, üstelik
Bat›y› model alan bu düflünsel koordinatlar›n -her nas›lsa- siyasal ve ideolojik
de¤il, ama ak›lc›, gerçekçi ve evrensel oldu¤una inanan “Beyaz Türkler”in 80
sonras› kültürel ikliminde serpilip geliflen dünya görüflleriyle bire bir
uyumludur. “Bir Euro Türk tabakas›ndan söz edebiliriz. Tahsil ve meslek
vas›flar›yla, tüketim ölçüleriyle, adab-› muafleretiyle, kültürel ilgileriyle, hatta
‘biyolojik standartlar›yla’ (aç›k ten, uzun boy, vd. fiziki müktebesat›yla)
Avrupalaflm›fl, ‘AB normlar›n› yakalam›fl’ bu tabakan›n kendini ay›rd edifli
önemlidir, onu öne ç›karan ideolojik söylem önemlidir”. (Bora, 2002:18)
Stereotiplerin, stereo-ideolojilerin, stereo-yazar ve stereo-romanlar›n kaplad›¤›
edebi alanda, kusursuz fiziksel özellikler maddi bir servetle de bütünleflmekte ve
yoksullar romandan d›fllanmaktad›r art›k. Çünkü “Euro Türkçülük, sonsuz
genifllikte tan›mlanm›fl mu¤lak bir ‘popülizm’ belâs›yla birlikte tümüyle sosyal
46
hak fikrini, neticede düpedüz yoksullu¤u/yoksullar›, kendi AB’liliklerinin
kuvveden fiile ç›kmas›n› önleyecek bir tehdit olarak alg›lamaya, kriminalize
etmeye yak›nd›r. Euro Türkçülük, bir Türkçülüktür de ayn› zamanda. (Beyaz)
Türklükte, iyi tüketmeye/güzel yaflamaya, ekonomik mucizeler ve ‘markalar’
yaratmaya, Do¤u’yla Bat›’y› emsalsiz bir zeka ve ruhla ‘sentezlemeye’ yönelik bir
modernist cevher görmekte, bununla övünmektedir.” (Bora, 2002:19)
Roman örnekleri, teker teker say›lamayacak kadar çok. Bu nedenle son
birkaç y›lla yetinece¤im. Mesela, Gelibolu (2001), Mavi Anadoluculu¤un
yenilenmifl ve sterilize edilmifl halidir. Bir “Türkiyeli” kimli¤i tasavvurunu
deklare ederken hem Do¤ulu, hem Akdenizli, biraz Balkan, biraz Kafkas ama en
çok Do¤u-Akdenizlilili¤e vurgu yapan ve 21. yüzy›lda bunun bir genetik özelli¤e
dönüfltü¤ünü ifade eden Buket Uzuner, Do¤u'nun yüce erdemlerini,
Türkiye'deki kültürel mozai¤i, eski Türk inançlar›n›, flamanizmi bile an›yor, ama
Anadolu ve Türk tarihinde yüzlerce y›ll›k geçmifli olan ‹slamiyeti hat›rlamak
dahi istemiyor. Bu co¤rafyada yaflayan insanlara -be¤enelim ya da be¤enmeyelimdamgas›n› vuran bir inanç ve de¤erler sistemini belle¤inden kaz›mak ve icat
edilen bir kimli¤i tüm zamanlara yaymak iste¤i var metninde.
Sadece zihinsel de¤il, ›rksal özellikler de de¤iflmifltir sanki; Türk roman›na
son y›llarda egemen olan teamüllere uygun biçimde, “esas o¤lanlarla” “as›l
k›zlara” bahfledilen fiziksel ve ruhsal özelliklerin ortak paydas› kusursuzluktur.
Mesela Mehmet Söztutan’›n Bu Gece Randevum Var’daki (2002) komiser tipi;
“Selda’n›n gözünde Atakan ola¤anüstü bir insand›. Bronz rekteki sportif yap›l›
vücudu oldukça yak›fl›kl›, parlak siyah renkli k›sa saçlar› her zaman düz ve
düzenli, uzun boylu ve genifl omuzlu, ince bir çizgiyle ikiye bölünmüfl çenesi
biraz geniflçe ve flakak kemikleri hafif ç›k›k, ama en hofluna giden de uzun
kirpiklerinin alt›ndaki derin bak›fll› ve her zaman romantik bir gizemle bakan
kara gözleriydi” güzellemesiyle takdim edilir okuyucuya. Aflk S›cak Yenen Bir
Yemektir’de (2002) Tu¤ba Akyol’un Banu’su bütün güzelli¤ine, “biçimli
vücuduna, dalgal› saçlar›na ve ela gözlerine” ra¤men “saç›yla, bafl›yla, kafl›yla,
gözüyle, vücudunun her uzvuyla kavgal›”d›r. Tijen Kino’nun Ben Kendimi
Affediyorum Tanr›m Ya Sen? (2002) roman›ndaki Los Angeles’ta yaflayan genç
Türk kad›n› da; “do¤du¤u andan beri güzel, güzel olman›n sa¤lad›¤›
ayrcal›klar›n küçük yafllardan beri fark›nda, özgür ve yeterince paral›”. Hakan
Karahan'›n Sürüden Ayr›’s›n›n (2001) kahraman› Ayaz, “1.90 boyunda,
yak›fl›kl›, aikido ustas›, Miami Üniversitesi’nden diplomal›, zengin bir adam”.
47
‹stanbul atmosferinde, saraylarda, kök ve konaklarda, soylu insanlar›n
aflklar›n› anlatan Isyan Günlerinde Aflk (2001), türünün özelliklerini tafl›yan bir
roman... Ahmet Altan, yoksul kesimden insanlara hikayesinde yer
vermemesinin nedenini, “Osmanl›’da o devirde hatta bugünün Türkiye’sinde
bir aflk› özgürce yaflayabilmek fakirlerin harc› de¤il. Duygular›n zenginli¤inin
ortaya ç›kart›labilmesi için belli bir güce ihtiyac›n›z var” sözleriyle aç›klarken,
asl›nda geçmifle ve bugüne iliflkin bir tasavvur içinde; tarih yorumu gibi
toplumsal kesimlere bak›fl› da ideolojinin merce¤inde k›r›lm›fl, hayal ve gerçek,
inanç ve bilgi birbirine kar›flm›fl, ideolojik ba¤lan›m, tarihin aktörlerinin ve
olaylar›n›n bugüne göre yeniden kurgulanmas›na neden olmufltur.
Kendisinden, kendi sevme biçimlerinden yola ç›k›p bildi¤i tek aflk biçimini
bütün zamanlara yayarak biriciklefltirirken yoksullar›n ve güçsüzlerin duygu
zenginli¤inden uzakl›¤›n› rahatl›kla iffla edebilmektedir Altan! Asl›nda bu tespit,
bir s›n›f›n nesnel durumunun ifadesi olarak kabul edilmese bile, bugünün
Türkiye’sinde entellektüellerle yoksul ve güçsüz kesimler aras›ndaki uzakl›¤›n
iflareti anlam›nda önemlidir.
Murathan Mungan’›n Yüksek Topuklar’›n›n (2002) Nermin’i büyük bir
reklam ajans›nda baflar›l› bir grafiker ve “e¤itimli insanlar taraf›ndan çekici
bulundu¤unu düflünen” bir kad›n. ‹nsanlar›n “fliflmanl›k”, “cücelik”, “c›rlak
seslilik” gibi fiziksel özelliklerini alaya alan, “güzel kad›nlar daha iyi severler.
Daha genel bir deyiflle, hayattan hakk›n› alm›fl insanlar daha iyi severler”
tarz›nda vecizeler geveleyen ya da kendi kültürüne uzak insanlar› “Anadolu’nun
ba¤r›ndan kopa kopa ‹stanbul’a göçen, nesli bir türlü tükenmek bilmemifl bir
canl› türü, her yeri oldu¤u gibi buralar› da k›sa zamanda kemire kemire bu hale
getirmiflti” biçiminde suçlayan Nermin’in kini ve tiksintisi zay›flara yönelmifltir.
Kod Ad› Majestik’te (2002), Erdal Sevinç kahraman› Can’› “yak›fl›kl›,
çapk›n, dürüst, velhas›l say›labilecek her türlü iyi meziyetle” donatm›fl. S›radan
polis memurlar›n›n dar gelirleri ve s›radan hayatlar› ile gelip roman›n merkezine
yerleflmelerine izin vermiyor ve bu nedenle okuyucuya tan›d›k gelecek bir
“yuppi” portresi çiziyor. R›dvan Akar’›n yine 2002 tarihli Bir Irkç›n›n
‹haneti’ndeki gazeteci ve polis müdürü tiplemeleri gibi, Can da aileden varl›kl›
ve kültürlü biri. Güvercin Kayal›klar› (2001) kitab›n›n kapak yaz›s›s›nda, bu kez
yazard›r ‹stanbul'da do¤du¤unun ve üç as›rdan beri Istanbul'da yaflayan bir
Osmanl› ailesine mensup oldu¤unun alt›n› çizen; Istanbullu Osman Aysu, bu
nedenle hemen farkediverir kimin taflral› kimin kentli oldu¤unu: “Kara ya¤›z bir
48
delikanl›yd›. Saçlar› k›sac›k kesilmiflti. Siyah b›y›klar› gürdü.... Tam bir zevksizlik
abidesi. Delikanl›n›n taflral› oldu¤u kuflkusuzdu”. Beklenebilece¤in aksine,
Türk-‹slam Sentezci yazarlar da onayl›yorlar Türk milletinin yeni özelliklerini.
Mesela Sevim As›mgil, Terketme (2002) roman›nda bir nikah merasimini flu
cümlelerle tasvir ediyor: “...arkas› bir metre yerde sürünen göz al›c› dantel
gelinli¤iyle Asena salonda bir stard› mutlaka. Dünya yak›fl›kl›s› Tayfun,
damatlar›n en talihlisiydi. Nikahlar› bir kaç saat önce k›y›lan kar›-kocan›n ikisi
de güzeldi, gençti, zengindi.”
kald›¤›m›z için hissetmiyoruz üzerimizdeki siyasal ve ideolojik etkilerini. Ya da
zenginli¤in oluflumunu ve dolay›m›n› sa¤lay›p ideolojisini bar›nd›ran/ileten
metalarla; otomobillerimiz, cep telefonlar›m›z, müzik setleri ve DVD'lerimiz,
bilgisayar ve internetimizle organik bir ba¤ olufltu aram›zda. Bugünün organik
ayd›n›, belki de böyle bir organikli¤i iflaret ediyor! Ve bütün bunlar›n üst
yap›daki bir tezahürü olarak, 80 sonras› Türk roman›nda yoksulluk
silikleflirken, zenginli¤in imgeleri sal›na sal›na sürdürüyorlar varl›klar›n›.
Görüldü¤ü gibi, yazarlar›n psikolojisini, duygu ve düflünce dünyas›n›
bar›nd›rsalar bile, ileriki bir tarihte roman ve toplumsal hayat aras›nda bugüne
dair bir çal›flma yapmak isteyecek bir araflt›rmac›ya hiç bir veri sunmuyor 21.
yüzy›l romanlar›. Çünkü son yirmi y›ld›r Türkiye'de egemen olan roman
okuma ve yazma kültürü gerçeklere s›rt›n› çeviren, görmeyen/duymayan/
konuflmayan bir toplumsal yap› ile birbirlerini karfl›l›kl› besleyerek geliflti.
Yazarlar ve okuyucular› da –yay›nc›lar, kitabevleri ve elefltirmenlerle birlikte- ayn›
sürecin birer ürünüdürler. Edebi alan›n bütün bileflenlerini kapsayacak biçimde;
gündelik, siyasi ve edebi hayatlar›n birbirinden bütünüyle ayr›ld›¤›, yaz›n›n
içeri¤inin ihmal edilip biçime yüklenildi¤i ve sözün büyüsüne s›¤›n›ld›¤›
entellektüel bir flizofreni yaflan›yor günümüzde. Pratiklerimizin bir ön kabule
dönüflen bu parçalanm›fll›¤›, ideolojik ve politik sorgulanamazl›¤›, egemen
ideolojiye ve onu yaratan sisteme boyun e¤mek zorunda kalm›fll›¤›m›z›n, daha
da kötüsü, onun nimetleriyle -sessizce- uzlaflm›fll›¤›m›z›n bir kan›t› olarak
dikiliyor karfl›m›za.
Kaynakça
Vitrinde Yaflamak, Nurdan Gürbilek, Metis, 1992
Sosyal Bilimleri Düflünmemek, Wallerstein, Avesta yay., 1999
Tek Boyutlu ‹nsan, Herbert Marcuse, Idea yay., 1986
Simülakrlar ve Simülasyon, J.Baudrillard, Dokuz Eylül yay.,1998
Tan›l Bora, Birikim AB say›s› 2002
Ço¤umuzun hiç tan›k olmad›¤› kadar fliddetli bir ekonomik kriz ve
yoksullaflma bata¤›na düfltü¤ümüz bugünlerde, hep flimdiki an› kurtarman›n
derdine düflüyor ve geçmifl siliniyor belle¤imizden. Oysa krizin yap›sal oldu¤unu
"teorik" anlamda bilmiyor de¤iliz. Ne yaz›k ki, do¤rulu¤unu kiflisel
pratiklerimizle s›nad›¤›m›z bu teorik tespitin süreci içinden yaflarken hiç bir
iyilefltirici etkisi bulunmuyor. Çünkü, Susan Sontag'›n belirtti¤i gibi; "K›yamet
görünür gibi olur ve hiç bir fley olmaz. Ancak yine de görünür gibidir... K›yamet
bugün art›k uzun bir dizi filmdir: Ama, ad› -K›yamet fiimdi- de¤il, -K›yamet bu
andan itibaren-dir"..! Bu an›n hiç de¤ilse yirmi y›ll›k bir geçmifli var, ama
sistemin ard›nda yuvarlan›p gidiyor, dibe vurdu¤umuzda fark ediyoruz Israfil'in
borusunun bizim için de üflendi¤inin. Belki de tarihte baflka hiç bir toplumun
görmedi¤i kadar yo¤un bir imge, mesaj ve meta bombard›man›na maruz
49
50
grevlerinden de biliyoruz) akut dönemin zorluklar› geçildikten sonra organizma
yeni bir “homeostaz”(denge) oluflturur ve bütün metabolizmas›n› “azla yetinmek
üzere” yeniden düzenler. Organizma aç›s›ndan esas zor dönem açl›kla ilk
karfl›laflt›¤› dönemdir, bu dönemde aya¤a kalkan ve kan gkükozunu sa¤lama
gayretindeki hormonlar›n etkisiyle gerçek bir alarm yaflan›r. Bu nedenle
yenido¤an döneminden itibaren açl›k en önemli uyarand›r ve hemen herkes
“açl›k huzursuzlu¤u”nu bilir. Bebekler ac›kt›klar›nda a¤layarak uyan›rlar ve
annelerini emmeye bafllad›ktan k›sa bir süre sonra “huzura” kavuflurlar.
Yenido¤an döneminden itibaren flekerli besinlerin bebekleri mutlu ve huzurlu
yapt›¤› bilinir ve bu nedenle de anneler “emzikleri” flekerli besinlere (en çok
balla) bulaflt›rarak bebeklerine verirler. Aç bir bebe¤i, annenin meme vermesi
d›fl›nda hiç bir çaba rahatlatmaz.
YOKSULLUK, ÇOCUKLAR ve SA⁄LIK
fiükrü HATUN
Açl›k, organizman›n yeterli enerji alamad›¤›nda hissettikleri ve bu
hissettiklerini yans›tmas›na verilen isimdir. Yoksulluk ise, baflta maddi olmak
üzere insan›n yaflad›¤› zamana göre belirlenen asgari ihtiyaçlar›n›n
karfl›lanamamas› demektir. Açl›k, ilk insandan beri bilinen ve insan geliflimi
için önemli motivasyon sa¤layan bir organizma cevab›d›r, yoksulluk ise modern
ça¤la birlikte kullan›lan sosyal bir tan›mlamad›r. Yoksullu¤un en do¤rudan
sonucu açl›kt›r.
Herkesin kendi deneyimlerinden bilebilece¤i gibi aç kal›nd›¤›nda önce “mide
bölgesinde kaz›nma”, “bafl a¤r›s›”, “huzursuzluk”, “sinirlilik”, “halsizlik” gibi
bulgular ortaya ç›kar. Bu bulgular›n hemen hepsi enerjisi tükenen organizman›n
bir tür yard›m ça¤r›s›d›r. Organizma, enerji sa¤layan besinleri alamad›¤›nda “ani
stres” durumlar›ndaki oldu¤u gibi davran›r ve hem açl›k hem de herhangi bir
nedene ba¤l› stres durumlar›nda “stres hormonlar›” ad› verilen hormonlar›n
düzeyi yükselir. Normal koflullarda hepimiz günlük enerjimizi yedi¤imiz
besinlerle sa¤lar›z. Herhangi bir nedenle aç (8-10 saat) kald›¤›m›zda, önce
karaci¤erde depolanan fleker ( glikojen) kullan›l›r, sonra baflta ya¤ dokusu olmak
üzere di¤er dokular (kas dokusu gibi) enerji kayna¤› olarak kullan›l›r.
‹nsan beyni en fazla enerji (fleker) harcayan dokudur ve normal koflullarda 24 mg/kg/dk glükoza ihtiyac› vard›r. ‹nsan organizmas›n›n açl›¤a karfl› iki temel
cevab› vard›r. ‹lki h›zl› bir flekilde yedek enerji depolar›n› kullanmak, ikincisi ise
nöronal hücreler d›fl›ndaki enerji kullan›m›n› mümkün olan en az düzeye
indirmektir. Bu nedenle uzun süreli açl›k durumlar›nda (bunu son açl›k
51
Açl›k organizma için gerçek bir fliddettir, çünkü açl›k s›ras›nda harekete
geçen hormonlar “y›k›c›” hormonlard›r. Baflta glukagon ve katekolominler
olmak üzere açl›kla harekete geçen hormonlar önce karaci¤erdeki glikojeni,
sonra ya¤ dokusunu ve son olarak da kas dokusunu y›kar. fiiddetin en önemli
özelli¤i “y›k›c›l›k” oldu¤una göre, açl›¤› biyolojik/hormonal bir fliddet olarak
tan›mlamak yaln›zca “mecaz” de¤ildir. Tam da bu nedenle en önemli açl›k
nedeni olan yoksullu¤u Mahatma Gandhi “Yoksulluk, fliddetin en kötü
formudur” diye tan›mlam›flt›r. Bu söz hem yoksullu¤un biyolojik etkilerine
dikkat çekti¤i için, ama esas önemlisi piyasa ekonomisinin bir sonucu olan
yoksullu¤a farkl› bir anlam kazand›rd›¤› için do¤rudur. Bilindi¤i gibi modern
toplum Marx taraf›ndan “açl›k fliddeti” ile terbiye edildi¤i için “art›-de¤er”
sömürüsüne “ikna olmufl” bir toplum olarak tan›mlanm›flt›r.
Gerçekten de açl›k s›ras›nda “fliddet” dönemlerine benzeyen bir
organik/ruhsal huzursuzluk/düzensizlik yaflan›r ve böyle oldu¤u için de açl›k
gelece¤e sarkan etkilere neden olur. Son y›llarda psikiyatride popüler olan
“postravmatik stres bozuklu¤u” kavram› tam da böyle bir süreci anlat›r. ‹nsan
(belki de memeli) organizmas› “homeostaz” de¤iflikli¤ine yol açan ani ve kuvvetli
stresleri bir travma olarak yaflar ve bu travman›n biyopsikolojik izleri daha
sonraki yaflam› etkiler. Bu sars›nt›n›n baflta endokrin, ba¤›fl›kl›k ve sinir sistemi
olmak üzere bir çok sistem üzerinde izleri kal›r. Bir baflka deyiflle organizman›n
biyolojik bir belle¤i vard›r ve bütün “stresler” insan vücudunda birikir. ‹nsan
organizmas› için en önemli stres beklenmedik ve niteli¤i de¤iflen etkilere maruz
kalmakt›r. Açl›k çekmeye bafllayan ve buna uyum sa¤layan bir organizma için
52
k›sa bir süre de olsa bol besine kavuflmak önemli bir strestir. Belki bu nedenle
iflkence s›ras›nda organizma “çeliflkili” etkilere maruz b›rak›larak “y›k›lmaya”
çal›fl›l›r.
Yoksullu¤a ba¤l› bu “içsel/hormonal” fliddetin yan› s›ra ortaya ç›kan
“duygusal-sembolik fliddete” ise Necmi Erdo¤an flu sözlerle dikkat çekmektedir:
“...Görüfltü¤ümüz kifliler aç›s›ndan yoksullu¤u kritik k›lan fley, yaln›zca giderek
artan ve derinleflen toplumsal eflitsizlik ve maddi sefalet de¤il, ayn› zamanda
bunlar›n kendileri üzerinde yaratt›¤› duygusal-sembolik fliddettir. Yani yoksulmadunlar, yaln›zca açl›k, hastal›k, so¤uktan donma vb. tehlikelerle karfl› karfl›ya
de¤ildirler; ayn› zamanda onurlar›na, özsayg›lar›na ve özgüvenlerine yönelen bir
tehditle, sembolik fliddetle karfl› karfl›yad›r”( Yoksulluk Halleri, Erdo¤an, 2002,
s.45). Yoksullu¤un insan›n manevi yaflam›nda açt›¤› belki en büyük yara,
yoksulluk nedeniyle onurlar›n› kaybetme tehlikesiyle karfl› karfl›ya kalmalar›d›r.
Diyarbak›r Tabip Odas› Eski Baflkan› Dr. Mahmut Ortakaya günümüzde
yoksullu¤un en önemli nedenlerinden olan göç sorununu anlat›rken bu iliflkiye
dikkat çekmektedir: “Üretim insan› koruyan, insan onuruna sahip ç›kan bir
faaliyettir. ‹nsan› üretimden uzaklaflt›rd›¤›n›zda onurunu elinden al›rs›n›z,
onuruna el koyars›n›z. Üretim ibadettir, üretim onurdur. Bunu bilenler
insanlar› köylerinden evlerinden uzaklaflt›rd›lar ama esas önemlisi üretimden
uzaklaflt›rd›lar. ‹nsan› üretimden uzaklaflt›r›nca onu ekme¤e muhtaç haline
getirirsiniz ve onurunu elinden al›rs›n›z. Onur çok önemlidir, özgürlük ise
görecedir. Onur kaybedilmemesi gereken bir kavramd›r, bir seviyedir. Biz bölge
insan› olarak özgürlü¤ü ararken onurunu kaybetme tehlikesi ile karfl› karfl›ya
kald›k”.
Bir Hüzün ve Paradoks Olarak Açl›¤a Uyum
Açl›k karfl›s›nda kahramanca “direnen” organizman›n en hüzünlü dönemi
uzayan açl›¤a uyum dönemidir. Bu dönemde her fley yavafllar ve organizma
kendisini bir tür “k›fl uykusu” olarak tan›mlanabilecek “hüzünlü” bir döneme
sokar. Bu dönem biyolojik bir “depresyon” olarak da tan›mlanabilir. Enerji
yetmeyince bir çok dokudaki “insülin reseptörü” daha az çal›fl›r ve organizma bu
sayede tasarruf etti¤i glükozu beyine göndermeye çal›fl›r. Bu dönemde esas
itibar›yla “tasarruf” ilkesi geçerlidir; baflta büyüme ve metabolizma olmak üzere
her fleyden tasarruf yap›lmaya çal›fl›l›r. Bir baflka deyiflle organizma bu dönemde
“azla yetindi¤i” gerçek bir “idare lambas›” dönemine girer. Daha az ›fl›k daha az
53
yaflam demektir ama yine de ›fl›klar “k›s›lmak zorunda kal›n›r”. Uzun süreli açl›k
çeken organizmada bütün bunlar ç›plak gözle görülebilir; çünkü insan
organizmas›ndaki “büzülme” hemen insan davran›fllar›na yans›r. Bu nedenle
Necmi Erdo¤an “ ..Yoksul bedeni ayn› zamanda ezik, k›s›tlanm›fl, kendi kendini
inkar etmek isteyen bir bedendir” derken sonuna kadar hakl›d›r (Yoksulluk
Halleri, 2002). Öte yanda bu “azla yetinen” yaflam adaptasyonu insan› zor
durumlara haz›rlar. Belki bu nedenle askerlikte ve savafllarda “muhallebi
çocuklar›” yerine yoksul köy çocuklar›na daha fazla güvenilir ve bu onlar için
ayn› zamanda handikap olur. Bu nedenle savafllarda en çok onlar ölür. Azla
yetinen organizman›n tek handikap› bu de¤ildir; son y›llardaki araflt›rmalar
uzun tarihsel dönemler boyunca az besinle yetinmeye uyarlanm›fl bir genotip
tafl›yan insan biyolojisinin, insan bedenlerini bir tüketim ayg›t›na dönüfltürmeye
çal›flan yaflam tarz› karfl›s›nda çaresiz kald›¤›n› göstermektedir. Bu süreci
anlamak için “azla yetinen” çöl farelerinden edindi¤imiz bilgilere ihtiyac›m›z
vard›r. Son y›llarda çöl fareleri (bu fareler Psammomys obesus olarak
isimlendiriliyor) üzerinde yap›lan araflt›rmalarda , uzunca bir süre az yiyecekle
yetinen ve bu nedenle de “azla yetinen genotipe” (thrifty genotype) sahip olan
farelerin laboratuvar ortam›nda yo¤un kalori içeren besinlerle beslendiklerinde
fliflmanl›k,daha önemlisi ise fleker hastal›¤›na (Tip 2 diyabet) yakaland›klar›
gösterilmifltir. Bu bulgu, hem kronik açl›¤›n paradoksal bir sonucudur hem de
“uygarl›¤›n” insan biyolojisi üzerindeki tahripkar etkisine ba¤l›d›r. Bu nedenle
flimdi dünyan›n yoksul bölgeleri bulafl›c› hastal›klardan sonra, s›kl›¤› giderek
artan fliflmanl›k, diyabet ve kalp hastal›klar› gibi kronik hastal›k dalgas› ile
bo¤uflmak zorunda kalmaktad›r.
Unutulmamal›d›r ki açl›k ve yoksullu¤a karfl› uyum ve direnmede gerçek
“kahraman” kad›n vücududur. Kad›n vücudundaki ya¤ dokusu fazlal›¤›,
erkeklerin “yumuflak bir dokuya” dokunma ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için
de¤ildir; kad›nlar fazla ya¤ dokular› sayesinde hem kendileri hem de esas
önemlisi çocuklar› için daha fazla enerji depolama kapasitesine sahiptirler. Bu
nedenle kad›nlar uzun süreli açl›¤a daha kolay adapte olurlar ve bunun
örnekleri ülkemizde yaflanan açl›k grevleri s›ras›nda görülmüfltür. Kad›n vücudu
“azla yetinme” yetene¤i daha iyi bir organizmad›r ve belki bu sayede
eflitsizliklerden en çok etkilenen ülkelerde ortalama kad›n ömrü erkeklerden
daha fazlad›r. Esas önemlisi kad›nlar, hamilelik s›ras›nda kilo al›rlar, çünkü bu
sayede ya¤ hücreleri içinde bebekleri için enerji depolarlar ve emzirme
döneminde kad›nlar›n yeterli süt salg›layabilmesi için gerekli günlük 700 kalori
54
garanti edilmifl olur. Kad›nlar, yoksulluk ve açl›¤›n sonuçlar›na bedenlerini siper
etmelerinin ötesinde Aksu Bora’n›n sözleriyle “Olmayan›n idare edilmesinde”
de oynad›klar› önemli rollerle hanelerini yoksullu¤un etkilerinden korumaya
çal›flmaktad›rlar ( Bora, Yoksulluk Halleri, 2002 s.65).
Global Bir Sorun Olarak Yoksulluk ve Sa¤l›k ‹liflkisi
Yoksulluk, ekonomik bir terim de¤ildir ama güncel literatürde yoksulluk
ölçütü olarak kifli bafl›na günlük gelir miktar› kullan›lmaktad›r. Dünya Bankas›
kifli bafl›na günlük 1 dolar kazanc› “uluslaras› yoksulluk s›n›r›” olarak kabul
etmektedir. Bu s›n›ra göre belirlenen yoksullu¤a “gelir yoksullu¤u” denmekte,
su, beslenme için gerekli minimum kalori ve çocuklar›n okula bafllayamamas›
gibi temel ihtiyaçlar›n karfl›lanamamas› “Temel ihtiyaç yoksullu¤u”, bütün
gelirin besin için harcand›¤› ve buna ra¤men yeterli besin sa¤lanamad›¤› durum
ise “ekstrem yoksulluk” olarak tan›mlanmaktad›r. Dünya Sa¤l›k Örgütü
(WHO)’nün 2002 Sa¤l›k Raporuna göre dünya nüfusunun 1/5’i günde kifli
bafl›na 1 dolardan daha az, yar›ya yak›n› ise günde 2 dolardan daha az gelire
sahiptir. Ayn› rapora göre sa¤l›k için en belirleyici risk faktörü yoksulluktur.
Yoksulluk, çocukluk ça¤›nda protein enerji malnütrisyonu, su ve temizlik
sorunlar›, anne sütü yoklu¤u, güvenli olmayan cinsel iliflkiler, alkol ve tütün
tüketimi, fliflmanl›k, ev içi hava kirlili¤i, kentsel hava kirlili¤i gibi sa¤l›k
sorunlar›na neden olmaktad›r. Yak›n zamanda yay›nlanan, global ve bölgesel
ölçekte hastal›klar›n ortaya ç›kmas›na neden olan major risk faktörlerini
inceleyen bir araflt›rmada “çocuk ve annelerin düflük a¤›rl›kl› olmas›”, en önemli
risk faktörü olarak belirlenmifltir.
Çocuklar Üzerine
Çocuklar kökleri anne karn›nda (toprakta), gövdesi yeryüzünde ve dallar›
eriflkinlikte (uzayda) olan selvi a¤ac›na benzetilebilir. Bu benzetme hem yaflam›n
süreklili¤ine hem de çocuklu¤un önemine bir göndermedir. Ovumla spermin
“kavuflmas›yla” oluflan insan organizmas› anne karn›ndaki 40 haftal›k
olgunlaflma süreci sonunda a¤layarak “dünyaya” gelir. Dünyaya gelen bebe¤in
ilk bak›flta di¤er memeli yavrular›ndan- örne¤in penguen yavrusundan- bir fark›
yoktur ve esas itibar›yla yenido¤an bebek biyolojik potansiyelleri olan bir
canl›d›r. Do¤arken sahip oldu¤u en önemli yetenek “emme” gücüdür ve ilk
günler bebe¤in anne memesinin d›fl›nda bir ihtiyac› yoktur. Bütün bebekler 55
e¤er bir sorun yoksa- yaklafl›k 50 cm boyunda, 3000 gram a¤›rl›¤›nda do¤arlar;
oysa çocukluk dönemi bitti¤inde boylar› 160-180 cm’ye, a¤›rl›klar› 50-80 kg’a
ç›kar. Hemen anlafl›laca¤› üzere çocuklar›n iki temel özelli¤i vard›r: Öncelikle
sürekli büyür ve geliflirler,ama esas önemlisi yaflamlar›n›n çok uzun bir dönemi
boyunca “baflkalar›na” ba¤›ml›d›rlar. Annesi taraf›ndan emzirilmeyen bir
yenido¤an bebek en fazla 6-8 saat açl›¤a dayanabilir, ormanda kaybolan 3
yafl›ndaki bir çocuk ise bir hafta sonunda açl›k ve susuzluktan ölebilir.
Çocukluk kendi içinde üç döneme ayr›l›r: ilk bir y›l bebeklik dönemidir ve
bu dönem sonunda hem beyin geliflmesi büyük ölçüde tamamlan›r hem de
bebek aya¤a kalkar. Bebeklik ile ergenlik aras›nda uzun bir çocukluk dönemi
yaflan›r ve bu dönem dünyay› tan›ma/anlama dönemidir. Çocuklar bu
dönemde özerkliklerinin ve oyunun tad›n› ç›kar›rlar. Çocuklu¤un son dönemi
olan “ergenlik” döneminde organizma hem fiziksel hem ruhsal “at›l›m”
dönemine girer. Her iki cinste de gözle görülür fiziksel de¤ifliklikler olur ama
esas önemlisi cinsel farkl›laflman›n tamamlanmas›yla birlikte “karfl› cins” bir aflk
öznesi olarak fark edilir.
Çocukluk anne ve babalara göre daha çok fiziksel de¤iflikliklerle
de¤erlendirilse de gerçekte çocukluk, do¤arken getirilen 100 milyar sinir
hücresinin serüvenidir. Bir bebe¤in do¤du¤unda fark›nda olmad›¤› bir bedeni,
en iyi süt sa¤ma makinas›ndan daha güçlü bir emme refleksi, ama esas önemlisi
100 milyar beyin hücresi vard›r. Bu hücrelerin aras›nda ya ba¤lant› yoktur ya da
var olan ba¤lant›lar “k›l›fs›z” oldu¤undan ifle yaramazlar. Beynin gerçek
mucizesi, hücreler aras›ndaki trilyonlarca ba¤lant›n›n oluflmas›d›r ve bebe¤in
anneyi tan›y›p ona gülümsemesi bu mucizenin ilk ad›mlar›n›n gerçekleflti¤ini
gösterir. UNICEF Raporu bu geliflmeyi “hassas bir dansa” benzetmektedir:
“Bir çocu¤un beyni, ne üzerinde belirli bir yaflam öyküsünün yaz›labilece¤i bofl
bir ka¤›t ne de yerleri de¤ifltirilemez genlerin planlay›p denetledikleri s›ms›k›
kurulu bir devredir. Beynin geliflmesi, ilk hücre bölünmesinden bafllayarak,
genlerle çevre aras›nda hassas bir dansa benzer. Genler normal geliflmenin
birbirini izleyen aflamalar›n› düzenlerken, bu geliflmenin niteli¤ini de hem gebe
hem de emzikli anneyi hem de küçük bebe¤i etkileyen çevresel etkenler belirler.
‹nsan beyninin biricikli¤i yaln›zca büyüklü¤ünden ve karmafl›kl›¤›ndan de¤il,
ayn› zamanda onu deneyimle ola¤anüstü etkileflime sokan özelliklerinden
kaynaklan›r. Her dokunufl, hareket ve duygu genetik ivmeyi ileri tafl›yan ve
çocu¤un beynindeki iliflkileri belirli belirsiz de¤ifltiren elektriksel ve kimyasal
56
etkinli¤e dönüflür. ‹nsan›n etkileflimleri, beyindeki ba¤lant›lar›n geliflmesi
aç›s›ndan, yiyecek yemek, iflitecek ses ve görecek ›fl›k kadar önemlidir” Bu
bilgiler, insan beyninin yaflam boyu flekillenmeye aç›k oldu¤unu göstermektedir.
Bununla birlikte insan›n do¤ufltan getirdi¤i biyolojik olanaklar›n serpildi¤i ve
çevreyle etkileflime daha aç›k oldu¤u “f›rsat kap›lar›” olarak nitelenen “kritik
dönemler” vard›r. Bu dönemlerde olan geliflmelerin veya duraklamalar›n izleri
yaflam boyu sürmektedir. ‹flte beyin geliflim sürecinin büyük ölçüde
tamamland›¤› ilk üç yafl bu tür kritik dönemlerden birisidir. Bu dönem boyunca
iki gözle birlikte görme, duygu denetimi, özel tepki verme biçimleri, dil ve di¤er
biliflsel beceriler geliflmektedir. Hem fiziksel hem zihinsel geliflmenin en h›zl›
oldu¤u bu dönemde gösterilecek bak›m ve özen 100 milyar hücrenin kaderini
büyük ölçüde etkilemektedir. Ayn› rapora göre, “Beynin kendini koruma ve
onarma anlam›nda dikkat çekici yetenekleri vard›r. Bununla birlikte çocuklar›n
ilk dönemde görecekleri bak›m ve flefkatin -ya da bu kritik deneyimlerin yoklu¤ukörpe zihinler üzerinde kal›c› etkiler b›rakacakt›r”. Bu dönemdeki çocuklara
yönelik olarak fiziksel tehlikelerden korunma, yeterli beslenme ve bak›m, gerekli
afl›lar›n›n yap›lmas›, ba¤lant› kuraca¤› bir yetiflkinin varl›¤›, çevresinde bakacak,
dokunacak, duyacak, koklayacak ve tadacak fleylerin olmas›, çevresini keflfetme
imkanlar›, dil alan›na uygun uyar›lar, yeni dilsel, düflünsel ve hareket becerileri
edinmesinde destek, belirli alanlarda ba¤›ms›z olabilme imkanlar›, kendi ifllerini
görmeyi ö¤renmeleri için f›rsat tan›nmas› ve son olarak çeflitli nesnelerle
oynayabilmek için her gün imkan tan›nmas› gibi konularda toplum düzeyinde
programlara ihtiyaç bulunmaktad›r.
Asl›nda çocukluk, eriflkinli¤e aç›lan en önemli “f›rsat kap›s›d›r” ve son
y›llarda eriflkin sa¤l›¤›n›n büyük ölçüde anne karn›ndan bafllayarak çocukluk
dönemine ba¤l› oldu¤u anlafl›lm›flt›r.
“Dünya Çocuklar›n›n Durumu 2001” raporuna göre “Yoksullu¤un pençeleri
bir aileye uzand›¤›nda, bundan en çok etkilenen, en çok zarar görenler; yaflama,
geliflme ve büyüme haklar› riske at›lanlar, o ailenin en küçük üyeleridir.
Günümüzde geliflmekte olan ülkelerde do¤an her 10 çocuktan dördü afl›r›
yoksulluk içindeki bir dünyaya gelmektedir. Çocuk haklar›n›n yayg›n bir
biçimde ihlali de temelde gene yoksulluktan kaynaklanmaktad›r”. Bir baflka
deyiflle yoksulluk artt›kça evde paylafl›lan besinler de azal›r ve en çok annelerle,
küçük bebekleri çaresiz b›rak›r yoksulluk. UNICEF’e göre yoksulluk çocuklar›n
hem bedenlerini hem de zihinlerini tahrip eder ve sonuçta yoksulluk daha
sonraki kuflaklara geçerek bir “k›s›r döngü” oluflturur. Bu nedenle de
yoksullu¤un önlenmesine çocukluk ça¤›nda bafllanmal›d›r. Günümüzde
geliflmekte olan ülkelerde yaflayan çocuklar›n % 40’› (yaklafl›k 500 milyon çocuk)
günde 1 dolar›n alt›nda bir gelire sahiptir ve yoksulluk milyonlarca çocu¤un
ölümüne yol açt›¤› gibi, daha fazla say›da çocu¤un okula gidememesine,
hastalanmas›na veya “çocuk iflçi” olarak yaflam›n› sürdürmesine neden
olmaktad›r. Oysa, global gelirin % 1’iyle (yaklafl›k 80 milyar dolar/y›l) bu
çocuklar›n yoksulluktan kurtulmas›n› sa¤lamak mümkündür.
UNICEF, çocuk yoksullu¤unun göstergesi olarak, bebek ve çocuk ölüm
oranlar›n›, befl yafl alt›ndaki düflük a¤›rl›kl› veya k›sa boylu çocuk oran›n›, temiz
içme suyuna ulaflan nüfus oran›n›, yeterli temizlik ve sa¤l›k bak›m›n›, tam afl›l›
çocuk oran›n› ve son olarak ilkö¤retime bafllayan çocuk oran›n› kabul
etmektedir. Yine UNICEF’e göre, “ Yoksullu¤un tek bir göstergesi yoktur ve bu
nedenle nicel terimlerle ifadesi her zaman kolay de¤ildir. Tek bafl›na gelir düzeyi
anlam›nda bir yoksulluk tan›m›, yoksullu¤un örne¤in ayr›mc›l›k, toplumsal
d›fllanma ve sayg›nl›¤›n yitimi gibi yönlerini dikkate almaz”. Bu nedenle
“Yoksulluk Halleri” kitab›na yans›d›¤› gibi yoksullu¤un “gizli yaralar›n›”
tan›mlamak için “niteliksel araflt›rmalara” ihtiyaç vard›r.
Çocuklar›n Yoksullu¤u
Baz› yazarlar, çocuklar›n geliri olmad›¤› için “yoksul” say›lamayaca¤›n›
belirtseler de “çocuk yoksullu¤u” (child poverty), günümüzün en can yak›c›
sorunlar›ndan birisidir. Günümüzün en can yak›c› sorunudur çünkü, bir çocuk
ac› çekti¤inde bütün evren ac› çeker ve Murathan Mungan’›n deyifliyle
köklerimiz çocuklukta oldu¤u için, çocuklar›n ac›lar› hepimizin ac›s› olur. Hiç
kuflku yok ki çocuklar›n yoksullu¤u, hemen daima ailenin yoksullu¤una ba¤l›d›r
ve bunun da en önemli nedeni iflsizliktir. UNICEF taraf›ndan yay›nlanan
57
Yoksulluk çocuklar›n hem biyolojik hem de zihinsel potansiyellerini olumsuz
etkiler. Raporun ilerleyen bölümlerinde yoksullu¤un önce çocuklar üzerindeki
biyolojik etkileri, daha sonra da entelektüel geliflim üzerinde etkileri üzerinde
durulacakt›r.
Yoksulluk ve beslenme yetersizli¤i
Her insan›n bir ›fl›¤› vard›r ama, çocuklardan yay›lan ›fl›k daha gür ve tazedir.
58
Çünkü, çocuklar her sabah vücutlar›na ve zihinlerine eklenen yüz binlerce yeni
hücre ile bafllarlar güne. Hem büyüme (niceliksel artma) hem de geliflme
(çocu¤un yetenek kazanmas›) için, çocu¤un genlerinde mevcut olan
potansiyellerin gerçekleflmesini sa¤layacak bir ortama ihtiyaç vard›r. Böyle bir
ortam›n en önemli bileflenleri beslenme ve sa¤l›kl› bir annedir. Yoksullu¤un
çocuklar üzerindeki en bilinen ve en s›k görülen etkisi beslenme yetersizli¤idir.
Beslenme yetersizli¤inin t›pdaki ad› “malnütrisyondur” ve kitaplara göre
malnütrisyon, “Her birinin eksiklik dereceleri de¤iflebilmekle birlikte gerek
proteinden gerekse enerjiden fakir bir beslenme sonucu oluflan, en fazla süt
çocuklar› ile küçük çocuklarda rastlanan, s›k olarak enfeksiyonlar›n da efllik
etti¤i bir patolojik sendromlar grubu” olarak tan›mlan›r. Çocuklar›n
a¤›rl›klar›n›n normale göre % 10 veya daha fazla düflük olmas› yetersiz beslenme
olarak de¤erlendirilir, a¤›rl›klar› normalin % 60’›n›n alt›na inen bebeklerde ise
a¤›r beslenme yetersizli¤i vard›r. Yoksulluk, eve giren besinlerin yetersizli¤ine, ev
içi stres ve annenin kronik yorgunlu¤u nedeniyle anne sütünün erken
kesilmesine, annenin beslenme yetersizli¤ine ve bebeklerin düflük do¤um
a¤›rl›kl› olmas›na, sa¤l›ks›z fiziksel ortama ve yetersiz sa¤l›k hizmetine neden
olarak çocuklardaki beslenme yetersizli¤inin temel belirleyicisi olarak rol
oynamaktad›r. Yoksulluk annelerin e¤itimsizli¤i yoluyla da beslenme
yetersizli¤ine katk›da bulunmaktad›r. WHO 2002 Sa¤l›k Raporu’ndaki
analizlere göre bütün bölgelerde yoksulluk artt›kça düflük a¤›rl›kl› çocuk
oran›n›n da artt›¤›na dikkat çekilmektedir. WHO, dünyadaki befl yafl alt›ndaki
çocuklar›n % 27’sinin a¤›rl›¤›n›n yafl›na göre düflük oldu¤unu ve bunlar›n da
büyük bir k›sm›n›n geliflmekte olan ülkelerde yaflad›¤›n› tahmin etmektedir.
göstergesi olarak kabul edilmektedir. Beslenme yetersizli¤inin yaflam› tehdit
eden en önemli etkisi ise, vücudun savunma sistemini bozmas› ve dolay›s›yla
ishal, pnömoni gibi öldürücü hastal›klara zemin haz›rlamas›d›r. Yoksul
evlerdeki bebeklerin hem beslenme yetersizli¤i hem de kötü fiziksel koflullar
nedeniyle menenjit, orta kulak enfeksiyonlar›, so¤uk alg›nl›¤›, idrar yolu
enfeksiyonu, çeflitli parazit hastal›klar› gibi enfeksiyonlara daha s›k
yakaland›klar› ve enfeksiyonlar›n bu çocuklarda daha fliddetli seyretti¤i
bilinmektedir. Bir çocuk öldü¤ünde genellikle bilinen bir hastal›¤› vard›r ve
hekimler ölüm raporlar›na bu hastal›¤› yazarlar. Gerçekte ise, her çocuk
ölümünün ard›nda fiziksel, biyolojik, kültürel, ekonomik ve politik etkenlerden
oluflan bir sorunlar yuma¤› yatmaktad›r. Bütün bu etkenlerin merkezinde ise,
toplumsal eflitsizliklere ba¤l› yetersiz beslenme bulunmaktad›r.
Beslenme yetersizli¤i olan bebeklerde enerji ve protein yetersizli¤inin yan›
s›ra iyot, demir, A vitamini ve çinko gibi mikronutrient eksikleri de s›k
görülmektedir. Bunlar›n aras›nda demir eksikli¤inin hem s›k görülmesi hem de
kal›c› bozukluklara neden olmas› bak›m›ndan özel bir önemi vard›r. Demir
eksikli¤i, beslenme yetersizli¤ine s›kl›kla efllik etti¤i gibi kendisi ifltahs›zl›¤a yol
açarak beslenme yetersizli¤ini derinlefltirmektedir. Hem köylerde hem flehirlerde
yoksul evlerin bebeklerinin en önemli özelli¤i toprak, kül, kömür, kum gibi
besin olmayan maddeleri yemeleridir. WHO’na göre hem bebeklerdeki hem de
baflta kad›nlar olmak üzere eriflkinlerdeki demir eksikli¤i dünyada y›lda 800
milyon ölüme yol açmaktad›r.
Ülkemizdeki çocuklarda yoksulluk ve beslenme yetersizli¤i
Daha önce anlat›ld›¤› gibi beslenme yetersizli¤i ile karfl›laflan bebek bir
taraftan açl›¤a karfl› uyum göstermeye çal›fl›p, özellikle büyümesini yavafllat›rken,
di¤er taraftan bedensel güçsüzlük nedeniyle bir çok enfeksiyon hastal›¤›na
yakalanma riski tafl›r. Bazen ise bebekler açl›ktan ölebilirler ve bir anne için
belki de en büyük ac› budur: “Hep birlikte yaflamak o kadar a¤›rlaflabiliyor ki,
bir bebe¤in açl›ktan ölmesi bile mümkün. Türkçe bilmeyen Güher’le küçük
k›z›n›n yard›m›yla konufltuk. Ayn› mahallede oturan kay›nbiraderlerinin
varl›¤›na karfl›n, süt için alt› yüz bin lira bulamad›klar›n› ve yeni do¤an
bebe¤inin öldü¤ünü anlatt›. Çaresizli¤ini “Bebek de mecbur, öldü” diye ifade
etti” (Bora, Yoksulluk Halleri, 2002,s. 68). Uzun dönemli açl›¤›n önemli
bulgular›ndan birisi boy k›sal›¤› ve geliflme gecikmesidir, bu nedenle de
çocuklardaki boy k›sal›¤› (“bodurluk”) kronik beslenme yetersizli¤inin bir
59
Birleflmifl Milletler Geliflim Program› (UNDP) ‹nsani Geliflim Raporu
(2002)’na göre ülkemizdeki insanlar›n % 2.4’ü günde bir dolardan az, % 18’ i
ise günde 2 dolardan az gelire sahiptir. Ayn› rapora göre ülkemizin “‹nsan
Yoksullu¤u ‹ndeksi” ( HPI-1) 18’dir ( Brezilya 17, Küba 4, Peru 19). Son
ekonomik krizdeki yo¤un yoksullaflma dalgas›n› bir kenara b›raksak bile bu
rakamlara göre nüfusumuzun (dolay›s›yla çocuklar›n da) en az % 20’si
yoksuldur. Bu ortalama yoksulluk oran›, bölgeler aras›ndaki eflitsizli¤i
yans›tmamaktad›r. Devlet Planlama Teflkilat›n›n (DPT) 1997 verilerine göre en
yüksek yoksulluk oran› do¤u bölgesindedir. Beklenece¤i gibi ülkemizde de çocuk
yoksullu¤unun do¤rudan sonucu beslenme yetersizli¤idir. Yine UNDP 2002
raporuna göre ülkemizdeki befl yafl alt›ndaki çocuklar›n % 8’nin a¤›rl›¤› yafl›na
60
göre düflüktür, bir baflka deyiflle beslenme yetersizli¤i göstermektedir. DPT
verilerine göre ise yoksullukla do¤ru orant›l› olarak do¤u bölgesinde befl yafl alt›
beslenme yetersizli¤i oranlar› %25’e kadar ç›kabilmektedir. Yoksullu¤a ba¤l›
beslenme yetersizli¤inin uzun dönemli bulgular›ndan birisi boy k›sal›¤›d›r
(bodurluk) ve ülkemizde befl yafl alt›ndaki çocuklar›n % 16’s›n›n boyu yafl›na
göre k›sad›r. Ülkemizde kronik malnütrisyon s›kl›¤› ile yoksulluk aras›nda güçlü
bir ba¤ vard›r ve bu nedenle do¤u bölgesindeki çocuklarda % 30’a kadar
ç›kabilmektedir.
Ülkemizde de yoksulluk, beslenme yetersizli¤i yan›nda baflta gastroenterit ve
pnömoni olmak üzere bir çok çocukluk ça¤› hastal›¤›n›n temel nedenidir. Bu
nedenle ülkemizde hala çocuk ölümlerinin en önemli nedenleri aras›nda
kolayca önlenebilecek bu hastal›klar vard›r. “Yoksulluk Halleri” kitab›n›n
yazarlar›ndan Aksu Bora, yoksulluk ile hastal›k aras›ndaki rakamlar›n ötesindeki
iliflkileri flöyle anlat›yor: “Girdi¤imiz bütün evlerde hastal›k vard›.
Görüfltü¤ümüz kifliler, eflleri ya da çocuklar›, sakatl›k ya da kronik hastal›klarla
yafl›yorlard›. Beslenme ve bar›nma koflullar› düflünüldü¤ünde, bu durum
flafl›rt›c› de¤il. Hastal›k ya da sakatl›k, t›pk› yoksulluk gibi, kuflaktan kufla¤a
aktar›l›yor gibi görünüyor. Yoksullu¤un sadece düflük gelirle, kötü koflullarda
yaflamak anlam›na gelmeyip bir tür “damga” niteli¤i tafl›mas›n›n önemli bir
bilefleni, her çeflit sa¤l›ks›zl›kla sarmal olarak yaflan›yor oluflu.. Hasta çocuklar›
oldu¤u için evinden hemen hiç ayr›lamayan, herhangi bir fleyle meflgul
olamayan kad›nlarla görüfltük. Çocuklar›n›n bak›m›n› yaln›z bafllar›na
üstlenmenin kendilerini çok y›pratt›¤›n›, derin bir çaresizlik hissettiklerini
anlatt›lar”.
Yoksulluk ve yaflama negatif bilanço ile bafllamak
Daha önce de¤inildi¤i gibi yoksullu¤un en önemli etkilerinden birisi
annelerin yetersiz beslenmesidir ve bu durum bebeklerin yetersiz beslenmesi ile
do¤rudan iliflkilidir. WHO, dünyan›n geri kalm›fl bölgelerinde do¤urganl›k
ça¤›ndaki kad›nlar›n %27-51’nin yetersiz beslendi¤ini ve bunun da baflta düflük
do¤um a¤›rl›¤› olmak üzere bebeklerin sa¤l›¤›n› do¤rudan etkiledi¤ini
belirtmektedir. Bir baflka deyiflle yoksulluk kad›nlar›n beslenmesini bozarak
bebeklerin negatif bir bilanço ile yaflama bafllamalar›na neden olmaktad›r.
Dünyada her y›l 20 milyon çocuk 2500 gram›n alt›nda -yani düflük do¤um
a¤›rl›¤›yla- do¤makta, bu do¤umlar›n da % 90’› geliflmekte olan ülkelerde
61
olmaktad›r. Düflük do¤um a¤›rl›¤› ile prematüre do¤um, anne karn›nda geliflme
gerili¤i aras›nda kuvvetli bir paralellik söz konusudur ve bu durum bebeklerin
uzun dönemli sa¤l›klar›n› olumsuz etkilemektedir. Düflük do¤um a¤›rl›¤›, erken
ve geç yenido¤an ölümlerinin en önemli bir nedeni oldu¤u gibi, erken bebeklik
dönemi malnütrisyonu, yenido¤an enfeksiyonlar›, nörolojik geliflim bozuklu¤u,
büyüme yetersizli¤i ve son zamanlarda üzerinde önemle durulan eriflkin yafltaki
kronik hastal›klar (Tip 2 idyabet, obesite vb) için de haz›rlay›c› rol oynamaktad›r.
Geliflmekte olan ülkelerde yenido¤an dönemindeki ölümlerin en önemli
nedenleri aras›nda enfeksiyonlar ( % 42), do¤um asfiksisi ve travmas› (% 32),
konejenital anomaliler ve prematürelik say›lmakta; bütün bu nedenlerin
yoksullukla güçlü ba¤lar› bulunmaktad›r. Baflta do¤um asfiksisi olmak üzere
say›lan sorunlar›n büyük bir k›sm› yeterli do¤um öncesi bak›m ve deneyimli
sa¤l›k personeli taraf›ndan yap›lan do¤umlarla önlenebilecektir. Özellikle
do¤um asfiksisi olmak üzere yenido¤an döneminde hastal›¤a neden olan
sorunlar ayn› zamanda yaflayan bebeklerin “özürlü” olmas›n›n da temel
nedenidir. Yoksulluk hem yenido¤an dönemindeki ölümleri artt›rmakta hem de
yol açt›¤› kal›c› nörolojik kusurlar nedeniyle ailenin yoksullu¤unu derinlefltiren
bir etkide bulunmaktad›r. Geliflmekte olan ülkelerde özellikle yoksul kesimlerin
evlerinde bildirilmeyen yenido¤an ölümleri oldu¤u, ülkemizin baz› bölgelerinde
oldu¤u gibi ailelerin ilk kritik period olan 40. gün sonuna kadar bebeklerine
isim bile koymad›klar› bilinmektedir.
UNDP 2002 verilerine göre, ülkemizdeki do¤umlar›n % 20’si e¤itilmifl sa¤l›k
personeli taraf›ndan yap›lmamakta ve bebeklerin en az % 15’i düflük do¤um
a¤›rl›¤› ile do¤maktad›r. Bu ortalama oranlar›n yoksullukla paralel olarak
de¤ifliklik gösterece¤ini söylemeye gerek yoktur. Ülkemizde do¤rudan yoksulluk
yan›nda temel sa¤l›k hizmetleri a¤›n›n giderek güçsüzleflmesi nedeniyle gebe
izlemi yetersiz yap›lmakta, ülkemizin do¤u bölgesinde do¤um öncesi bak›m
alamayan gebe oran› % 62’ye kadar yükselmektedir. Türk Neonotoloji Derne¤i
taraf›ndan yap›lan “Prospektif Perinatal Mortalite Çal›flmas›” nda ölü do¤um
h›z›n›n binde 17.2 oldu¤u ve bunun da büyük oranda letal konjenital
malformasyon olmayan “masere” ölü do¤umlara ba¤l› oldu¤u saptanm›flt›r. Bu
bulguyu, Ankara T›p Fakültesi Yenido¤an Ünitesi Baflkan› Prof.Dr. Saadet
Arslan “Bir ülkede “masere ölü do¤umlar›n çoklu¤u gebe izleminin
yetersizli¤ini gösterir” fleklinde yorumlamaktad›r.
62
Yoksulluk ve çocuk ölümleri
Yoksullu¤un en ac›l› sonucu bebek ve çocuk ölümlerini artt›rmas›d›r. Bebek
ölümleri, insani geliflimi ve sosyal farkl›l›klar› yans›tan anahtar parametre olarak
kabul edilmekte ve yoksullu¤un bebek ölüm h›z›nda 4 kata varan farkl›l›klar
yaratt›¤› bilinmektedir. Yoksullu¤un bebek ve çocuk ölümler üzerinde do¤rudan
oldu¤u kadar (yetersiz beslenme, enfeksiyon hastal›klar›n›n yayg›nl›¤›, temiz
içme suyu ve kiflisel hijyen sorunu, kalabal›k aile yaflam› ve sigara içimi gibi
olumsuz ev içi fiziksel ortam), dolayl› etkileri de vard›r. Ülkemiz, Ceyhun Atuf
Kansu’nun da¤lar›n ard›nda kalm›fl, kar›n örttü¤ü, yaln›zl›ktan üflüyen bir köyde
bir gün k›zam›ktan ölen 23 çocuk ölüsünü tek tek sayd›¤› zamanlar› geride
b›rakm›flt›r ama hala ishal ve pnömeni, menenjit gibi hastal›klara en çok yoksul
çocuklar› yakalanmaktad›r.
Yoksullu¤un çocuk ölümlerini artt›rmas›n›n bir di¤er nedeni de çocuklar›n
ev d›fl›nda ve güvenli olmayan ortamlarda geçen zamanlar›n›n fazla olmas›
nedeniyle “kazalara” ba¤l› ölümlerin yüksek olmas›d›r. Benzer flekilde
yoksullar›n evlerinin küçük ve “düzensiz” olmas› nedeniyle ilaç zehirlenmeleri
daha s›k görülmektedir.
Ülkemizde UNDP 2002 Raporuna göre bebek ölüm h›z› binde 38, befl yafl
alt› çocuk ölüm h›z› ise binde 45’dir. Otuz y›l önce (1970) bebek ölüm h›z›n›n
150, befl yafl alt› çocuk ölüm h›z›n›n 205 oldu¤u düflünüldü¤ünde ülkemizde
çok önemli bir ilerleme sa¤land›¤› görülmektedir. Bununla birlikte ayn› ilerleme
bebek ve çocuk ölümlerinin bölgelere (dolay›s›yla sosyo-ekonomik farklara) göre
eflitsizli¤inin azalt›lmas›nda sa¤lanamam›flt›r. Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü
taraf›ndan befl y›l aralarla yap›lan “Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›”
ülkemizin nüfus yap›s›, do¤urganl›¤› etkileyen faktörler, annelerin beslenme
durumu, bebek ölüm h›z›n, afl›lama oranlar› gibi dizi konuda uzun zamand›r
bilimsel güvenirlili¤i yüksek veriler sa¤lamaktad›r. Son araflt›rman›n bizce en
önemli yan›n› ise toplumsal eflitsizliklerin ve bölgesel sorunlar›n çocuklar
üzerindeki dramatik etkisini ortaya koymas› oluflturuyor. Çünkü, 1998
Araflt›rmas› Do¤u bölgesinde 1993-1998 döneminde bir önceki befl y›la göre
hem bebek ölüm h›z›n›n hem de befl yafl alt› çocuk ölüm h›z›n›n ilk kez artt›¤›n›
göstermektedir. Ülkemizdeki bebek ölüm h›z› 1993’den 1998’e binde 53’den
binde 43’e düflmüfltür. Bölgelere göre bak›ld›¤›nda bebek ölüm h›z› en çok orta
Anadolu bölgesinde (binde 58’den binde 42’ye) azalm›flt›r. Buna karfl›n Do¤u
63
Bölgesinde bebek ölüm h›z› 1993’de binde 60 iken, 1998’de binde 61.5
olmufltur. Bebek ölüm h›z› bak›m›ndan Türkiye ortalamas› ile Do¤u aras›ndaki
fark binde 7’den 1998’de binde 19’a yükselmifltir. Benzer flekilde befl yafl alt›
çocuk ölüm h›z› Türkiye genelinde binde 61’den binde 52’ye düflerken Do¤u
bölgesinde ise binde 70’den binde 76’ya yükselmifltir. Böylece befl yafl alt› çocuk
ölüm h›z› bak›m›ndan Türkiye-Do¤u fark› binde 9’dan, 1998’de binde 24’e
yükselmifltir. Bebek ölüm h›z›ndaki bu art›fl, son 10 y›lda yaflanan göç ve
iflsizli¤i, dolay›s›yla artan yoksullu¤u yans›tmaktad›r.
Yoksulluk ve sa¤l›k hizmetlerine ulaflma zorluklar›
Yoksullu¤un dolayl› etkilerinin bafl›nda ailenin genel “tükenmiflli¤i” ve
e¤itimsizli¤i nedeniyle çocuklar›ndaki hastal›k bulgular›n› erken fark edememesi
veya önemsiz bulmas› ve esas önemlisi yoksulluk nedeniyle sa¤l›k kurulufllar›na
geç getirmesi veya hiç getirmemesidir. Bizim yak›n zamanda yapt›¤›m›z bir
araflt›rma, Diyarbak›r’da yaflayan çocuklar›n % 62’sinin babas›n›n iflsiz
oldu¤unu, % 80’ninin ekonomik yetersizlik nedeniyle doktora getirilemedi¤ini
gösteriyor.
Daha önce de¤inildi¤i gibi yoksulluk çocuklardaki hastal›k s›kl›¤›n›
artt›r›rken, bu kez aileler yoksulluk nedeniyle zaman›nda ve yeterli sa¤l›k
hizmetine ulaflamamaktad›r. Resmi verilere göre toplumun % 80’i sa¤l›k
güvencesi kapsam›nda görülmektedir ama, özellikle do¤uda ve kentlerin
varofllar›nda sa¤l›k güvencesi oran› %50’nin alt›ndad›r. Her fleye karfl›n yeflil
kart bir çok yoksul çocu¤un hala en önemli güvencesidir ve bu sayede kanser
ilaçlar›ndan, hemodiyaliz malzemelerine; insülinden, pahal› antibiyotiklere bir
çok çocu¤un yaflam›n› kurtaran ilaç ve malzeme çocuklara sunulabilmektedir.
Kocaeli T›p Fakültesi Çocuk Klini¤i’ne Ekim 2002 itibar›yla bu y›l yatan 986
çocu¤un 413’ünün yeflil kart sayesinde hastaneye yatabilmifl olmas› ülkemizin
görece geliflmifl bir bölgesinde bile “Yeflil Kart”›n ne kadar önemli bir ifllev
gördü¤ü göstermektedir. Kim ne dersin “Yeflil Kart” uygulamas›, “serbest
piyasa” tap›nmas› ile geçen son 20 y›lda devletin belki de “sosyal” yan›n›n en
çok göründü¤ü uygulama özelli¤i tafl›maktad›r. Kamu hastanelerinde çal›flan
bütün hekimler bilirler ki “Yeflil Kart” uygulamas›na son verildi¤i gün bu ülkede
binlerce hasta tedavisiz kal›r ve ölür. Yoksullar› koruyan bir düzenleme
yapmadan “Yeflil Kart”› kald›ran bir hükümet, “Devlet eliyle” meydana gelecek
ölümlerin sorumlusu olaca¤›n› göze alm›fl olmal›d›r. Yoksulluk, en çok hastane
64
kap›lar›nda çaresizli¤e dönüflür ve annelerin baz›lar› hasta çocuklar›n› hastane
kap›s›nda yitirmenin ac›s›yla yaflamlar›n› sürdürür. Yoksulluk kronik hastal›¤›
olan aileler için çok daha büyük bir sorundur. Ülkemizde baflta kronik böbrek
hastal›klar›, ast›m bronfliale, diyabet ve malignansiler olmak üzere kronik
hastal›klar çocukluk ça¤›nda önemli bir sorun olmaya bafllam›flt›r. Dicle
Üniversitesi T›p Fakültesi’nde çocuk nefroloji uzman› olarak bir süre çal›flan
Doç.Dr. Zelal Bircan’›n bölgedeki kronik böbrek hastas› çocuklarla ilgili
gözlemleri yoksullu¤un yaratt›¤› çaresizli¤i yeterince anlatmaktad›r: “Diyarbak›r
ve çevresindeki illerden gelen hastalar›n geçerli bir sa¤l›k sigortas›n›n olmamas›,
zaten zorlu bir savafl›m› gerektiren Kronik Böbrek Yetmezli¤ini daha da
dayan›lmaz bir hale getirmekte ve aileler çaresizlik içinde çocuklar›n› tedavi
ettirmeden taburcu ettirmektedir. Bu durum hastalara hizmet veren sa¤›k
personelini de olumsuz etkilemektedir”.
Yoksullu¤un çocuklar›n davran›fllar› ve entellektüel geliflimleri üzerine etkiler
Yoksullu¤un iyi bilinen etkilerinden birisi de çeflitli psikososyal sorunlara yol
açmas›n›n yan› s›ra zihinsel geliflmeyi olumsuz etkilemesidir. Bunun hem
biyolojik hem de ev içi ortam›na ait nedenleri vard›r. Öncelikle kronik açl›¤›n
geliflmekte olan beyin dokusunu olumsuz etkiledi¤i bilinmektedir. Bunun
yan›nda yoksul çocuklar›n Merkezi Sinir Sistemine (MSS) zararl› toksik
maddelere (kurflun ve böcek ilaçlar› vb.) maruz kalma riski daha fazlad›r. Kafa
travmas› geçiren gönüllülerin Magnetik Rezonans (MRI) ile incelenmesi, beynin
“prefrontal” k›sm›ndaki harabiyetin hastalar›n sosyal ve ekonomik durumlar›n›
olumsuz etkiledi¤i gösterilmifltir. Baz› araflt›rmac›lar, çocukluk ça¤› boyunca
geliflmeye devam eden bu beyin bölümünün yoksullu¤a efllik eden stres, kronik
açl›k, sigara tüketimi, demir eksikli¤i, kötü çevre koflullar› gibi faktörler
taraf›ndan olumsuz etkilenebilece¤ini ileri sürmektedirler. Güney Afrika’da
beslenme yetersizli¤i olan çocuklar›n MRI görüntülerinde, açl›¤a ba¤l› olarak
beyin dokular›n›n küçüldü¤ünü ve 90 günlük beslenme sonras› belirgin
iyileflme oldu¤u gösterilmifltir. Demir eksikli¤i yoksul çocuklarda s›k görülen bir
sorundur ve uzun süren demir eksikli¤inin entelektüel geliflmeyi olumsuz
etkiledi¤i, bunun geri dönüflsüz olabilece¤i ve a¤›r demir eksikli¤inin hafif
derecede mental gerili¤e neden oldu¤u bilinmektedir. Ayr›ca demir eksikli¤inde
kaslardaki “aerobik çal›flma kapasitesi” nin azald›¤› ve bunun da çocuklarda
yorgunlu¤a neden olabilece¤i ileri sürülmektedir.
65
Yoksullu¤un ve açl›¤›n biyolojik etkileri kadar psikososyal ve davran›flsal
etkileri de önemlidir ve bu konuda genifl bir literatür vard›r. Araflt›rmalara göre
yoksul ailelerin çocuklar›nda “sald›rganl›k”, “hiperaktivite” ve “huzursuzluk” s›k
görülen özelliklerdir. Bu çocuklar huzursuz ruh halleri ve yorgunluklar›
nedeniyle baflka çocuklarla birlikte olmakta güçlük çekerler. Yoksul çocuklar
aras›nda depresyon ve intihar giriflimi daha fazlad›r ve bu nedenle ruh sa¤l›¤›
kliniklerine daha s›k baflvurmaktad›rlar.
Yoksul çocuklar›n alg›lama fonksiyonlar›nda ve ö¤renme kapasitelerinde
azalma bildirilmekte, bu çocuklar›n testlerde düflük skor yapt›klar› ve okul
baflar›lar›n›n düflük oldu¤u gözlenmektedir. Hem davran›fl sorunlar› hem de s›k
hastalanma nedeniyle okula gidemeyen yoksul çocuklar aras›nda s›n›fta kalma
ve okul idaresi taraf›ndan cezaland›r›lma oran› yüksektir.
Son y›llarda yoksullu¤un çocuklar›n entelektüel geliflmesi üzerindeki
olumsuz etkisinin daha çok ev içindeki ortam üzerinden oldu¤u belirtilmektedir.
Buna göre entelektüel geliflme için çocu¤un fiziksel sa¤l›¤› yan›nda evdeki fiziksel
ortam, annenin çocukla iliflkisi, evdeki “kognitif stimülasyon” ve erken çocukluk
bak›m› etkili olmaktad›r. Araflt›rmalar, yoksullu¤un bütün bu ara faktörleri
negatif etkileyerek- karanl›k ev içleri, annenin e¤itimsizli¤i ve “tükenmiflli¤i”,eve
gazete, dergi girmemesi, annenin çocu¤una bir fley okumamas› vb.- çocuklar›n
entelektüel geliflmelerini bozmaktad›r.
Yoksul çocuklar›n evleri ve yoksullu¤un yaratt›¤› di¤er sorunlar
Kentlerin varofllar› yoksullu¤un cehenneme çevirdi¤i darac›k evlerle doludur
ve o evlerde do¤an bebeklere bakarak toplumun çaresizli¤ini anlamak
mümkündür. “Yoksulluk Halleri” kitab›nda “Yoksulun Evi”ni anlatan Ersan
Ocak’›n gözlemlerine göre;
● Yoksullar›n evleri flehre uzakt›r, bu uzakl›k hem fiziksel hem de kültürel bir
uzakl›kt›r,
Evler kad›n›n mahkumiyet mekan›d›r ve kad›nlar bitip tükenmeyen ev
ifllerini yaparak evde kalanlar›n bak›m› yaparlar,
●
Yoksullar›n evleri genellikle sa¤l›ks›z çevre koflullar› içinde yer alan kalitesiz
binalard›r. Bir baflka deyiflle fenni ve s›hhi olmayan evlerdir,
●
66
●
Evler defalarca y›k›l›p, yeniden yap›l›r,
●
Eflya ya yok denecek kadar azd›r ya da çok fazlad›r,
●
Oda say›s› yetersiz, hane nüfusu kalabal›kt›r,
●
Balkon, kap› önü ve bahçe ayr›cal›kl› mekanlard›r,
●
Yoksul evinin düflük seviyesi ile kendini özdefllefltirir,
● Yoksullar›n evlerinde babalar çok sigara içer ve anneler genellikle
tükenmifltir. Ço¤u sinirli ve depresyondad›r.
Say›labilecek daha birçok özelli¤i nedeniyle yoksullar›n evleri, çocuklar için
hem sa¤l›ks›z bir fizik çevre sunmaktad›r hem de bu evlerin bulundu¤u
mahalleler çocuklar›n erken yaflta sa¤l›ks›z davran›fllara (sigara tiryakili¤i, fliddet,
erken ve güvenliksiz cinsel iliflki vb.) yönelmesine neden olur. Bu evlerde
büyüyen çocuklarda so¤uk alg›nl›¤›ndan, ast›ma; menenjitden, idrar yolu
enfeksiyonuna bir çok hastal›k daha s›k görülür. Yak›n zamanda yay›nlanan bir
araflt›rma yoksul çocuklarda daha çok kemik k›r›¤› görüldü¤üne dikkat
çekmektedir. Kendi yafl›tlar› oyun ça¤›n› krefl ve ana okullar›nda “erken
çocukluk ça¤› e¤itim programlar›” görerek geçirirken, yoksul çocuklar her fleyi
anneleri ve kendilerinden büyük kardefllerinden ö¤renirler. Bu evlerin anneleri
ço¤u zaman baflka evlere temizli¤e gider ve kendi evine “tükenmifl” olarak
döner. Bu nedenle yoksul evlerinde hem anne hem de baba fliddeti daha
yayg›nd›r .
anlat›lmaktad›r. Meksika Ulusal Beslenme Enstitüsü’nün müdürü bu duruma
flu sözlerle dikkat çekmektedir: “Benim ülkemdeki yüksek beslenme bozuklu¤u
oran› sürüklendi¤imiz d›fl borç bata¤›na ba¤l›d›r ve bu borçlar için ayr›lan
ödemelerin bir gün ertelenmesi ile Meksika’daki tüm aç çocuklar›n kalori
gereksinmeleri karfl›lanabilecektir.” Bu sözler uluslararas› ekonomik
politikalar›n çocuk ölümlerinin yüksek kalmas›yla ne kadar ilgili oldu¤unu
göstermektedir. UNICEF raporlar›na göre aralar›nda Türkiye’nin de bulundu¤u
birçok geliflmekte olan ülkenin askeri bütçeleri sa¤l›k ve e¤itim bütçelerinin
toplam›n› geçmifltir. Bu geliflmeler yaflan›rken Dünya Bankas› ve IMF gibi
Uluslararas› kurulufllar yoksul ülkeleri e¤itim ve sa¤l›k harcamalar›n› azaltmaya
zorlamakta, buna karfl›n askeri harcamalar›n k›s›lmas› konusunda sessiz
kalmaktad›r. Bu gerçeklerin ülkemiz için de geçerli oldu¤u herkes taraf›ndan
bilinmektedir.
Çocuk yoksullu¤unun temelinde ülkelerin yoksullaflmas› kadar, toplumsal
eflitsizlikler de rol oynamaktad›r. Son ekonomik krizden sonra ülkemizde kifli
bafl›na gelir 2600 dolar civar›na düflmüfltür ama bu ortalama gelir gerçe¤in çok
az bir k›sm›n› yans›tmaktad›r. Oysa UNDP 2002 Raporuna göre ülkemizde en
fakir %10 nüfus, milli gelirin % 2.3’üne sahipken, en zengin % 10’u milli
gelirin % 32.3’ne sahip olmaktad›r. Çocuk yoksullu¤unun gerçek nedeni bu
rakamlara yans›yan ve giderek artan sosyal eflitsizliklerdir. Bu nedenle Amerikan
Çocuk Hekimleri Akademisi’nin 1993’deki y›ll›k toplant›s›nda diplomas›z bir
köy sa¤l›k görevlisi olarak konuflan David Werner’in sözleri hepimiz yol
göstermektedir: “Temeli büyük ölçüde sosyal ve politik nedenlere dayanan
sorunlar›n çözümü için tümüyle t›bbi ve teknolojik çözümler aranmaktan
vazgeçilmeli, yönümüzü toplumsal eflitsizliklerin azalt›lmas›na çevirmeliyiz”
Çocuk Yoksullu¤unun Arka Plan› ve Öneriler
Asl›nda çocuk yoksullu¤unun arka plan›nda hem global hem de ülkelerin
kendi içlerindeki eflitsizlikleri artt›ran “küreselleflme” bulunmaktad›r. Otuz
Trilyon Dolarl›k global ekonomi dünya nüfusunun yar›ya yak›n›n›n yoksulluk
alt›nda yaflamas›na ald›rmadan daha çok kar elde etmek için bütün dünyadaki
insan bedenlerini bir tüketim ayg›t›na dönüfltürmeye çal›flmakta ve esas tahrip
edici etkisini de insan biyolojisi üzerinde göstermektedir. Geliflmekte olan
ülkelerin kaynaklar› ulusalararas› mali piyasalar taraf›ndan emilmekte, öte yanda
ise iyi iflleyen piyasalar›n herkese yiyecek, sa¤l›k, bar›nma sa¤layaca¤› masal›
67
Bütün bu bilgiler ve de¤erlendirmeler sonucunda yoksullu¤un çocuklar
üzerindeki etkisini azaltmak veya yok etmek için afla¤›daki öneriler yap›lm›flt›r.
1. Çocuk yoksullu¤unu izlemek, etkilerini kamuoyuna anlatmak ve çözümler
üretmek üzere “Ulusal Çocuk Yoksullu¤u Merkezi” kurulmal›d›r.
2. Ülkemizdeki iflsizli¤i azaltacak ve toplumsal eflitsizlikleri düzeltecek bir
sosyal program acilen bafllat›lmal›d›r. Bu amaçla savunma harcamalar›
azalt›lmal› ve bu kaynaklar sa¤l›k ve e¤itime kayd›r›lmal›d›r.
68
Kaynaklar
3. Kaynaklar›n kullan›m›nda en dezavantajl› çocuklara öncelik verilmelidir.
4. Çocuklar›n hepsini sa¤l›k güvencesi sa¤layacak “Çocuklara Ücretsiz Sa¤l›k
Hizmeti” yasas› ç›kar›lmal›d›r.
5. Bu yasa ç›k›ncaya kadar “Yeflil Kart” uygulamas› kapsam› geniflletilerek
sürdürülmelidir.
6. Ülkemizdeki temel sa¤l›k hizmeti sistemi güçlendirilmeli ve bütün
do¤umlar›n e¤itilmifl sa¤l›k personeli taraf›ndan yap›lmas› sa¤lanmal›d›r.
7. Baflta düzenli geliri olmayan aileler olmak üzere devlet do¤an bütün
çocuklara koflulsuz ve karfl›l›ks›z ekonomik yard›m yapmal›d›r. Örne¤in
‹ngiltere’de bu yard›m 1. çocuk için haftada 15 £, di¤er çocuklar için haftada 10
£’dir. Ülkemizde ise yaln›zca memur ve iflçilere çok düflük miktarda (ayda 2
milyon TL civar›nda) çocuk yard›m› yap›lmal›d›r. Bu yard›m hem en az ayda 50
dolar civar›na ç›kar›lmal› hem de esas olarak en dezavantajl› çocuklara
verilmelidir.
8. Okul Sütü projesi bütün kamu ilkö¤retim okullar›na yayg›nlaflt›r›lmal› ve
okullarda yemek verilmelidir.
9. Yoksullar›n yo¤un olarak yaflad›¤› mahallelerde ücretsiz krefl ve ana
okullar› aç›lmal›d›r.
1. Alaimo K,. Olson CM,. Frongillo EA. Food Insufficiency And American
School-Aged Children's Cognitive, Academic, And Psychosocial Development
Ped›atr›cs 2001;108. 44-53
2. Arslan S. Yenido¤an Sa¤l›¤› ve Temel Yenido¤an Bak›m›, I.Ulusal AnaÇocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001
3. Bircan Z, Kervanc›o¤lu M, K›l›nç M, ‹nci D. Güneydo¤u Anadolu’da
Kronik Böbrek Yetmezli¤i, Sürekli T›p E¤itimi Dergisi 1995; 4: 366-67
4. Bora A. “Olmayan›n Nesini ‹dare Edeceksin?”: Yoksulluk, Kad›nlar ve
Hane”, Necmi Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri:Türkiye’de Kent
Yoksullu¤unun Toplumsal Görüntüleri içinde, Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nlar›,
2002
5. Boratav K. ‹stanbul ve Anadolu’dan S›n›f Profilleri. Tarih Vakf› Yurt
Yay›nlar›, 1995
6. Center on Hunger and Poverty. The Consequences of Hunger and Food
Insecurity for Children, Waltham, 2002
7. Curran JS, Barness LA. Nutrition, in (eds.) Richard E. Behrman, Robert
M. K›l›egman, Hal B. Jenson Nelson Textbook of Pediatrics, W.B. Saunders
Company, 2000
10. Ev içlerinde sigara içilmesine karfl› kampanya bafllat›lmal›d›r.
11. Annelerin sa¤l›k e¤itimine önem verilmeli, do¤um yapan bütün
kad›nlara emzirme e¤itimi yap›lmal›d›r.
8. Erdo¤an N. Yok-sanma: Yoksulluk-Maduniyet ve “Fark Yaralar›”, Necmi
Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri:Türkiye’de Kent Yoksullu¤unun Toplumsal
Görüntüleri içinde, Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nlar›, 2002
9. Ertem ‹. Çocuk Hekimli¤inde Yeni Bir Dal: Geliflimsel Pediatri, I.Ulusal
Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001
10. Fleitlich B, Goodman R. Social Factors Associated with Child Mental
Health Problems in Brazil: cross sectional survey BMJ 2001;323:599-600
69
70
23. Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›,1993
11. Golub M,Gorman K,McGregor SG, et al. A reconceptualization of the
effects of undernutrition on children’s biological, psychosocial, and behavioral
development. Social Policy Report 1996;10:1-32
24. Türkiye Nüfus ve Sa¤l›k Araflt›rmas›,1998
12. Gou G, Harris KM. The mechanisms mediating the effects of poverty on
children’s intellectual development. Demography 2000;37:431-437
25. UNICEF. The State of the World’s Children 2001. New York:
UNICEF, 2001
13. Güngör N, Arslanian SA. Nutrional Disorders: Integration of Energy
Metabolism and Its Disorders in Childhood, in (ed.) Mark A. Sperling Pediatric
Endocrinology , Saunders 2002
26. UNICEF. The State of the World’s Children 2002. New York:
UNICEF, 2002
14. Hatun fi. Çocuk Haklar› Sözleflmesi ve Türkiye’de Çocuklar›n Sa¤l›k
Hakk›, I.Ulusal Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001
15. Hatun fi, Babao¤lu K, Gökalp AS. Çocuk sa¤l›¤› için önemli bir sorun:
sa¤l›k güvencesi. 45. Milli Pediatri Kongresi Kitab›, 2001
16. McLellan F. Countering poverty's hindrance of neurodevelopment. The
Lancet 2002 359;
17. Ocak E. “Yoksulun evi”, Necmi Erdo¤an (Editör) Yoksulluk Halleri:
Türkiye’de Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görüntüleri içinde, Demokrasi
Kitapl›¤› Yay›nlar›, 2002
18. Özcebe H. Ülkemizde Çocuklar›n Büyüme ve Geliflmesinin Durumu,
I.Ulusal Ana-Çocuk Sa¤l›¤› Kongresi Kitab›, 2001
19. Reading R. Poverty and the Health of Children and Adolescents. Arc Dis
Child 1997; 76. 463-467
20. Smith R. Countering Child Poverty. BMJ 2001; 322:1137-38
21. Stark AD, Bennet GC, Stone DH, Chishti P. Association between
childhood fractures and poverty: population based study. BMJ 2002;324:457
27. UNICEF. Poverty Reduction Begins with Children. New York:
UNICEF, 2000
28. UNICEF. Poverty and Children: Lessons of the 90s for Least Developed
Countries. New York: UNICEF, 2002
29. United Nations Development Program (UNDP). Human Development
Report 2002.New York : UNDP, 2002
30. United Nations Develpoment Program (UNDP). Povery Report 2000
New York : UNDP, 2000
31. Weinreb L, Wehler C,Perloff J, et al. Hunger: Its Impact on Children’
Health and Mental Health. Pediatrics 2002; 110:1-9
32. World Health Organization. Infant and Young Child Nutrition. Geneva,
Switzerland: World Health Organization, 2000
33. World Health Organization. The World Health Report 2002. Geneva,
Switzerland: World Health Organization, 2002
34. World Health Organization. Better health for children. Geneva,
Switzerland: World Health Organization, 2002
22. Stoll BJ, Measham AR. Children can’t wait: Improving the future for the
world’s poorest children. J Pediatr 2001; 139: 729-33
71
72
›slahhane, 6 iplikhane, 1 tahmishane, 1 muvakkithane, 1 su terazüsi, 1 su
hayrathanesi, 15 Hanefi camii flerifi, 4 fiafii camii flerifi, 2 cami arsas›, 30
mescidi flerif, 11 türbe-i flerife, 1 Dar-ül kurra, 5 Tekke, 6 Medrese, 1 Rüfltiye
mektebi, 11 ‹slam mektebi, 3 Ermeni mektebi, 1 Protestan mektebi, 1 Rum
mektebi, 1 Rum Katolik mektebi, 1 Keldani mektebi, 1 Süryani mektebi, 1
Yahudi mektebi, 1 Zaptiye merkezi, 1 Polis ve 1 Redif deposu, 8 Kale kap›s›, 167
Kale ma¤zenleri (Burç odalar›), 13 Kilise, 1 Yahudi Havras›, 9 Böceklik, 11
Kasr, 149 Tarla, 308 Bahçe, 22 Kavakl›k, 85 Buz gölü, 17 Buzhane, 24 Bostan,
7 Ba¤, 1 Bak›r atölyesi, 1 Gümrük han›, 8 ‹slam kabristan›, 4 H›ristiyan
mezarl›¤›, 1 Yahudi mezarl›¤›, Dicle kenar›nda iki odun iskelesi olup, toplam
olarak 8099 muskalat ve arazi mevcut oldu¤u gösterilmifltir.
YOKSUN, ÇÜNKÜ...
fiehmus D‹KEN
“ Ji vextê f›lle çûn, bereket jî çû “ *
Bunun yan›nda mevcut nüfus cetvelinde ;
4781 erkek, 5033 kad›n Müslüman
3577 erkek, 3276 kad›n Ermeni
428 erkek, 403 kad›n Ermeni Katoli¤i
747 erkek, 687 kad›n Süryani
94 erkek, 80 kad›n Süryani Katoli¤i
508 erkek, 468 kad›n Keldani
179 erkek, 126 kad›n Rum
25 erkek, 30 kad›n Rum Katoli¤i
318 erkek, 332 kad›n Protestan
143 erkek, 137 kad›n Yahudi
ki, toplam 21.372 erkek ve kad›n oldu¤u tespit edilmifltir.”**
Hiçbir hal ve flart alt›nda unutmay› akl›mdan geçirmeyi düflünmedi¤im bir
söz var: “‹nsanl›¤›n bafl›na gelmifl en büyük felaket yoksulluktur.” Ve devam› da
var; “Felaket, bir fleylerin y›k›m›nda de¤il, yeniden yap›lamamas›ndad›r.”
Peki biz bunca yoksullu¤u hak etmifl miydik? Ya da hep böyle yoksul ve
yoksun muyduk? En az›ndan yaflad›¤›m flehir Diyarbak›r aç›s›ndan tablo hep
böyle miydi? Biraz bu yönüyle irdelemek gerek diye düflünüyorum.
1860’l› y›llar›n Diyarbekir’inde yap›lan bir say›m; hem flehrin etnik
mozai¤inin vars›ll›¤›n› hem de flehrin di¤er tüm varl›k göstergelerinin
büyüklü¤ünü gözler önüne sermede önemli bir belge. Belge aynen flöyle :
“Tarih Hicri 1286, ya da Miladi 1869; Diyarbekir merkezinde yap›lan say›m
sonuçlanm›fl olup, afla¤›da aç›klanm›flt›r. Tahrir müdürlü¤ünden aç›klanan
cetvele göre Diyarbekir’in merkezinde mevcutlar.
Bir vilayet kona¤› ve harem dairesi, bir Liva hükümet kona¤›, Dört bin iki
yüz yirmi dokuz (4229) hane, 1840 dükkan, 31 ma¤aza, 76 kereste ambar›, 8
han, 12 hamam, 34 kahvahane, 28 de¤irmen, 6 pirinç dingi, 24 bulgur dingi,
36 f›r›n, 159 ah›r, 288 arasa, 2 bekçi odas›, 2 samanl›k, 1 bal›kl› gusulhanesi,
12 bezirhane, 4 meyhane, 2 salahane, 1 kireçhane, 1 midmanhane (kefalet
sand›¤›), 2 sabunhane, 2 direkhane, 1 menzilhane, 1 postahane, 1 cashane
(alç›hane), 7 karakol, 29 dabakhane, 4 dabakhane odalar›, 1 hafl›rhane, 1
bardak atölyesi, 2 patrikhane, 1 t›marhane, 1 damgahane, 21 boyahane, 1
73
‹flte hal böyle iken böyle...
Demek ki; bir zamanlar do¤u dünyas› ile bat› dünyas›n›n kesiflme noktas›nda
olan bu flehirde; her gülün de¤iflik kokusu, sabah›n da sahipleri varm›fl. Öyle
bir flehirmifl ki, benim yaflad›¤›m bu flehir, taa 1880’lerde iki belediyesi varm›fl.
Daha o dönemlerde Metropol bir flehirmifl koca Diyarbekir. Ve öylesine bir hofl
görü varm›fl ki; flehri çepeçevre kuflatan 5.5 kilometrelik surlar›n tam orta
yerinden çekilen bir hatt›n Dicle nehrine taraf olan k›sm›n›n belediye baflkan›
H›ristiyan, meclis üyeleri ise Müslümanm›fl. Bat› taraf›na denk düflen
belediyenin baflkan› da Müslüman, meclis üyeleri H›ristiyanm›fl.*** Ve bu hat
da sak›n ola ki öyle Berlin duvar› gibi bir hat olarak anlafl›lmas›n. Evet
yo¤unluklu oalarak Hristiyan ve Müslüman ço¤unluklu mahalleler olmakla
74
birlikte genellikle kar›fl›k yaflan›l›rm›fl. Nitekim bu yaflam biçiminin son
demlerine nacizane bu sat›rlar›n yazar› da yetiflti. Ermeni komflular›m›zla gayet
muhabbetle yaflard›k. Bizleri melül ve de mahzun b›rak›p gitmeden evvel.
Bu kadar m›? Elbette hay›r. Bütün dinlerin temsilcilerinin alabildi¤ine
birbirine sayg›yla yaklaflt›klar› ve paylaflt›klar› bir flehir Diyarbekir. Dedim ya, bu
denli hofl görünün son demlerine neredeyse yüz y›l sonra, 1960’l› y›llarda ben
de tan›k oldum. Süryanilerin Papaz› Horepiskopos Aziz Günel ile Müftü Molla
Halil Efendi’yi Gazi caddesinde beraber arz› endam eylerken bu gözler gördü.
Uygulana gelen ekonomi politikalar› çok fleyler al›p götürdü. Bu gün bunlar
tart›fl›lm›yor. Küllenen örtünün alt›ndakini kimseler deflelemek istemiyor.
Zengindik... Hem de nas›l (m›) ? Anlatay›m.
1927 y›l›nda sanayi say›mlar› envanteri yap›lm›flt› koca ülkede. ‹pekli
dokuman›n önemli merkezi olarak sonuç vermifl ve tarihe kay›t düflmüfltü
Diyarbekir. ‹stanbul’dan sonra ikinci merkez olarak kabul görmüfltü. 700’ün
üzerinde dokuma atölyesi ile nam salm›flt› Diyarbekir ipeklileri, puflileri ve
mantin kumafllar›. Türkü bestelemifllerdi güzel sesli Süryani ipekli dokumac›lar;
demifllerdi ki:
“Damda pufli ifllerem,
K›z yana¤›n difllerem,
Seni bahan verseler
Saç ba¤›n gümüfllerem.”
Gittiklerinde zengindik. Evet evet yanl›fl duymad›n›z zengindik. Gittiler ve
yoksul düfltük. O günlerde Diyarbekir’in el sanatlar› Münih fuar›nda dünya
aleme yüz görümlü¤ü olarak sunuluyordu. Bu günlerdeyse nümunesi, çeyiz
sand›klar›nda antikâ kabilinden bile bulunmuyor. Kelaynak kabilinden bir ikisi
kalm›fl eski puflici ustalar›n›n esamesi bile okunmuyor kadir, k›ymet bilmezlerin
dünyas›nda.
Gittiler. Onlardan yoksun da kald›k. Bu yoksunluk de¤iflik flekillerde yaralad›
bizleri. Onlarla beraber yaflarken “biz” ne kadar bizdik. “Onlar” ise ne kadar
onlard›? Belki ayr›m›nda bile de¤ildik. Hepimiz koskoca bir bizdik, bu kadim
mekânlarda. Ama flimdi “onlar”s›z ne kadar “biz”iz bu yaral› ve de parçal›
bulut(suz)lu co¤rafyada... Her fley o kadar tek düze ki; mekânlar› adeta virane
baykufl yuvas›...
Peki onlar gittikleri mekânlarda, yaban ellerde kurduklar›n› sand›klar›
gettolarda mutlular m›? Bin defa hay›r... Kendi yaflam al›flkanl›klar›n› tafl›yorlar
o garip diyarlara. Uyum sa¤layamay›nca da telef olup gidiyorlar.
Özcesi, onlar da yoksun. Kendi diyar›ndan, kendi köklerinden yoksunlar.
Sürgünlük diyorlar flimdilerde, ad›n› dahi koymakta zorland›klar› bu telefata...
Bu paralay›c› ac›n›n duygusal ritmidir belki de bu sat›rlar›n yazar›na dil
veren;
Her Gidifl Bir Yitifltir.
Yetmemiflti. Devam›n› da getirmifllerdi.
“vakitlerden bir vakit
gitmifltiniz bu diyardan mahzun”
“Haram sudan atlad›m,
Mantin çarflaf toplad›m,
Murad›m olsun diye
Her derdine katland›m.”
Gittin...
fiimdi dönmek telafl›ndas›n.
Ve lâkin
Her gidifl,
Dönüflün hüznüne gebe.
‹flte o puflileri, mantin çarflaflar›, ipeklileri ve telkârîleri oya gibi iflleyen
Ermeni, Süryani ustalar aram›zdan ayr›ld›lar! Giderken sanki sanatlar›n› da
beraberlerinde götürdüler. Bu gün 1700 y›ll›k Meryem Ana Süryani Kadim
Kilisesinin arkas›ndaki, halen ad› “Puflici Sokak” olan mekân›nda yürüdü¤ümde
o sesleri duyar gibi oluyorum.
75
76
Bal›kç›lar bafl›ndaki
Taflç›lar kahvesinin yerinde
Yeller es(mi)yor.
Ne tafl kald›,
Bu flehrin teflkalesinde
Ne de tafl› nak›fl nak›fl iflleyen
Ermeni, Süryani ustalar.
Bir flark› vard›.
An›msars›n, belki de !
Hani,
“Diyarbekir flad akar”
Diye bafllard›.
Diyarbekiri sorarsan,
fiad akm›yor art›k.
Senin bildi¤in flehir
fiadumand›.
fiark›daki na¤melerde kald›...
Eskiler al›ram
Nidal› ünlemelerinin ses verdi¤i,
Darac›k küçelerin sâkinleri,
Moflêler gidince,
‹¤neli beflik muhabbeti de bitti.
Kar›flacak moflê de kalmad› bu flehirde.
Hançepek demifltin ya.
Bofluna arama
“Gavur”u gitmifl
Mahallesi kalm›fl(m›).
Sürdüler
Telkâri ustas›
Kadim kardefl
Süryanileri.
Marangoz Xaço vard›,
Bir zamanlar.
Sen iyi bilirdin.
fiimdilerde yok.
Oysa ne de güzel
‹pek böcekçili¤i yapard›,
Surlar içindeki evinin bir köflesinde.
Sonras›nda
“mehlem›z doli Süryani” dediler.
Yalan,
Külliyen yalan usta.
Mahlemizde yok Süryani.
Süryanisiz anadan üryan bu memleket flimdilerde.
Mor menevfle moor diye ba¤›ranlar›n,
Gölgesinde solukland›¤›
Hercai menekflelerin s›rdafl›,
Dutlara da k›yd›lar usta.
Gidenlerin ard›ndan
“iyi oldu ki gittiler “ diyenler.
Timsah gözyafl› döküyor bu gün,
Haberin var m› ?
Sen
Yine de bil.
Öylece gel usta...
Kozalar örülmeyen
Bu flehirde,
Böcek de kalmad›,
‹pek de.
K›na yaks›nlar münasip yerlerine.
77
78
Giderken,
Melül, mahzun b›rakt›klar›n,
Dönüflünde yok art›k,
Bilesin.
Sana kalan,
Bir tutam hüzün,
Bolca göz yafl›,
Ve bir de
Giderken
Ard›nda b›rakt›klar›n›
BULAMAMAKTIR...
* Ne zaman ki H›ristiyanlar gittiler, bereket de onlarla beraber gitti.
** Diyarbekir Salnameleri, 1869-1905.
***Diyarbekir Salnameleri’nden.
79
YOKSULLUK YARDIM MÜSLÜMANLIK
Abdurrahman ARSLAN
Bu toplant›da üzerinde durmam istenen esas meseleyi söz konusu etmeden
önce, konu d›fl› görünse de, baz› noktalara de¤inmekte fayda bulunuyor.
Meselenin daha anlafl›l›r k›l›nmas› için evvela ‹slam’›n insan haklar›
meselesinde baz› hususlar› farkl› bir diyalektik iliflki içinde kurgulamaya tabi
tuttu¤unu belirtmeliyim.
‹slam’da haklar meselesi günümüzde yayg›n flekilde kabul gördü¤ü gibi
“devlet merkezli” de¤ildir. Di¤er bir ifadeyle bu meselenin öncelikle “veren” ile
“alan”; veya bir otorite olarak “devlet” ile hak sahibi “birey” aras›ndaki iliflki
fleklinde ortaya koyulmad›¤›n› görüyoruz. ‹slam’›n hak elde edilmesindeki bu iki
kutuplu iliflkiyi, baflka bir “konumland›rma” biçimi içinde söz konusu etti¤ini
söyleyebiliriz. Aç›kl›¤a kavuflturmak için örneklersek: Sözgelimi günümüzde
birey’in korunmas› ve güvenlik sorunu “haklar”da aran›r ya da teminat alt›na
al›nmaya çal›fl›l›rken; ‹slam bunu bizzat adaletin kendisinde ve onun, toplumun
kendisinin de sorumlu tutuldu¤u uygulanmas›nda aramaktad›r. Burada
meselenin “haktan” çok baflkalar› için -toplum veya devlet olabilir- “görev”
fleklinde kavramsallaflt›r›lm›fl olmas› dikkat çekici bir husustur. Yine
örneklersek; mesela özgür olma hakk›, öncelikle baflkalar›n› köle yapmamak
ve/veya tahakküm alt›na almama “görevi” fleklinde tan›mlan›yor. Yine bu
ba¤lamda düflünce özgürlü¤ünü ele al›rsak; düflünce özgürlü¤ü her fleyden evvel
do¤ruyu ve hakikati –bir bedeli de olsa- söyleme “görevi” fleklinde karfl›m›za
ç›kmaktad›r. Tabii ki konunuzla ilgili olan ekonomik haklar meselesi de yine
karfl›n›za zorunlu bir “görev” fleklinde ç›k›yor. Yani hayat›n devam› için hem
kazanma hem de bu kazanc›n bir k›sm›n› bir görev olarak ihtiyaç içindeki
yoksullara da¤›tmak fleklinde tan›mland›¤›n› görmekteyiz. Di¤er bir ifadeyle
yoksullara yard›m, kazanc›n tan›mlanm›fl biçiminde içkin olarak bulunmaktad›r.
80
fiimdi bu toplant›da üzerinde durmam istenen esas meseleye gelmek
istiyorum. Konu: “Yoksullukla mücadele yollar› ve insan haklar›” çal›flma grubu
için, “Vak›flar›n yard›m götürme anlay›fl›n›n insan haklar› ve insan haysiyeti
aç›s›ndan sorgulanmas›” meselesiyle ilgili olacak. Burada meseleyi, bir bütün
fleklinde olmaktan çok, birbiriyle iliflkili üç ayr› hususa de¤inerek ele almaya
çal›flaca¤›m. Daha sonra bu çerçeve içinde baz› k›sa karfl›laflt›rma ve irdelemenin
kendili¤inden ortaya ç›kaca¤›n› düflünüyorum.
Üzerinde durmaya çal›flaca¤›m meseleyi nicelik ve nitelik cihetinden anlafl›l›r
k›labilmek için; söz konusu meselenin ‹slam’daki teorik ve Müslümanlar›n
tarihsel/toplumsal prati¤inden hareket etmenin daha do¤ru olaca¤›
kan›s›nday›m. Teorik temel ve prati¤e iliflkin toplumsal kültür, bu sebeple üç
husus üzerinde durmam›z› getirmekte. Bu üç husustan ilki: Her fley gibi bugün
yoksullara yap›lan yard›m›n da içinde gerçekleflti¤i yaflad›¤›m›z sosyal/kültürel
gerçekli¤in bask›n özelli¤iyle ilgilidir. ‹kincisi; yoksullara yard›m kavram›n›n
kendisiyle; yani mesele önce ‹slam’da kazanç, sonra da yoksul veya insan›n
kavramsallaflt›rd›¤› biçimiyle “ihtiyaç içinde olanlar” için öngörülen yard›m ve
bu yard›m›n özelli¤iyle ilgilidir. Üçüncüsü de; bir yard›m arac› olarak vak›f
kurumunun ilkeleri ve özelli¤iyle ilgili olacakt›r.
I
Yoksullu¤u bir insan haklar› ihlali olarak görmek; öncelikle onun yaflanan
sosyal gerçeklikten ya da bu gerçekli¤i infla eden de¤erlerden ba¤›ms›z ele
al›namayaca¤›na iflaret etmesiyle önem tafl›yor. De¤erlerden bahsediflim iktisadi
ya da s›n›fsal iliflki türünden çok; yard›m› ve yoksullukla mücadeleyi, öncelikle
toplum ve onu oluflturan insanlara yönelik bir sorun olarak görmemiz
gerekti¤ini düflünmemdendir. Aksi halde yard›m›n esas öznesi olarak, her fleyde
oldu¤u gibi bu meselede de, karfl›m›za yine devlet ç›kmaktad›r. Kiflisel olarak bu
durumu modern devlet lehine toplumun güçsüzlefltirimi olarak görmekteyim.
Dolay›s› ile bu kabul, haklar söylemi içinde yoksullukla mücadelenin ayn›
zamanda nas›l bir sosyal varolufla iflaret etti¤ini gözard› etmememizi istiyor. Zira
birey eksenli söylem birçok kültürün iflaret etti¤i sosyal varolufl tarz›ndan
ba¤›ms›z say›lam›yor. Öyle görünmesine ra¤men, bunu ifade ederken maksad›m
kültürel görecelik bahsini söz konusu etmek de¤ildir. Esas söylemek istedi¤im,
burada ‹slam dinini de göz önüne ald›¤›m› hat›rlatarak, afla¤› yukar› her
81
kültürün kendi ba¤lam› içinde yoksullu¤u tan›mlama ve yoksullara yard›m
meselesini kendi e¤erleri vas›tas›yla normatif iliflkilere dönüfltürerek güvenceye
alma tarz›d›r. Bu haliyle yoksullara yard›m, gündelik hayat› infla eden sosyal
iliflki a¤lar›n›n içinde her an bizi sorumlu tutan ya da hat›rlamak durumunda
kald›¤›m›z bir meseleye dönüflmekte. Ne var ki, günümüzde art›k her an
duymaktan çok, zaman zaman ve özel gayretlerle hissetti¤imiz bu sorumluluktan
dolay›; bugün genelde dünya, özelde Türkiye ölçe¤inde kendini yavafl yavafl
gösteren yoksullu¤un yeni bir çeflidiyle; ve bu yoksulluk karfl›s›ndaki insan›n
almaya bafllad›¤› yeni bir tutumla karfl› karfl›ya geliyoruz.
Acaba bu yoksullu¤un kayna¤› nereden gelmekte? Buna cevap olarak sosyoekonomik düzeni ve özellikle küreselli¤in öngördü¤ü yeni ticari iliflkileri
sayabiliriz. Biliyoruz ki bunlar son y›llarda içinde h›zla yaflamak durumunda
oldu¤umuz yeni süreçler ve oldukça önemli yeni sosyal iliflki a¤lar› infla
etmekteler. Fakat burada yoksullukla ilgili ihmal edilmemesi gereken baflka, ama
fazlas›yla önemli bir boyut daha bulunuyor; o da içinde yaflamaya bafllad›¤›m›z
sosyal gerçekli¤in kazanmaya bafllad›¤› yeni mahiyettir. Bu yeni gerçekli¤in
öngördü¤ü iliflki biçimi G. Debord’un ifadesiyle “gösteriye” dayal› bir özellik
tafl›yor. Görselli¤i temel alan günümüz kültürü her fleyi seyredebilmek için
maddilefltirmekte, görünür hale getirmekte; bunun has›las› olarak her fleyi kendi
anlam dünyas› içinde parçalanmaya u¤ratmakta.
Bugün reddedemeyece¤imiz bir gerçek var ki, o da görselli¤in hayat›m›zdaki
hegemonyas›d›r. Bu hegemonyay› meflrulaflt›ran kültürel ortam iletiflim
araçlar›n›n geliflme ve yayg›nlaflmas›yla beraber karfl›l›kl› bir inflayla oluflmakta.
G. Debord’un belirtti¤i gibi, böyle bir ortamda, her fley ya da her faaliyet tafl›d›¤›
“gösterilme gücüyle” de¤er kazan›r duruma gelmifltir. Art›k üretimin, tüketimin,
e¤itimin, ahlak›n, siyasetin oldu¤u kadar ibadet’in de görselli¤in dünyas› içinde
yeniden üretildi¤i bir kültürel ortamda yafl›yoruz. Böyle bir ortamda dindarl›k ve
ibadetin klasik tan›m›n›n içerik olarak, en az›ndan k›smen, anlam kayb›na
u¤ramaktan kurtulamad›¤›n› görüyoruz. Görsellik, egemen oldu¤u bir toplumsal
hayatta din ve dindarl›¤›n olan etkisini, Müslüman’›n dini faaliyetlerini belirgin
flekilde formatlayarak göstermekte. Gösteri toplumu, ayn› zamanda “teflhirci” bir
toplum olma özelli¤i tafl›yor.
Bunun yeni bir sosyal varolufl tarz›na iflaret etti¤ini kaydetmemiz gerekiyor.
Afl›r› bireyci kültür ve görsel iletiflim teknolojisinin yayg›nl›k kazand›rd›¤› yeni
82
kültür kodlar› mevcut bütün sosyal iliflki biçimlerini çözerek kendine uygun
iliflkiler için yeni “sosyal yap›lar” infla etmekte. Bu yap›lar, bireysel ve toplumsal
düzlemdeki bütün faaliyet biçimlerini de kendi içine alarak dönüfltürüyor.
Dolay›s›yla her fleyi; ister özel ister mahrem, isterse dini olsun, kendi kavramsal
ve maddi araçlar›n›n imkanlar›yla, ait olduklar› yerden ve ba¤lamdan konusal
alana tafl›mas›yla ya da daha aç›klay›c› ifadeyle, bir “gösteriye” dönüfltürerek
dikkat çekmekte. Her fleyi gösteriye dönüfltüren yeni bireyci idealler yoksulluk
üzerinde de iki yönlü etkide bulunuyor. Biri yoksullu¤un ortaya ç›kan yeni
haline zemin haz›rlamas›; di¤eri de, insan›n bu yoksulluk karfl›s›nda duyars›z
kalmas›na ideolojik destek sa¤lamas›d›r. Böyle bir süreçte Müslüman’›n
dininden edindi¤i sosyal rol ile kimli¤i aras›ndaki iliflkinin dönüflüme
u¤rad›¤›n› görüyoruz. Genel olarak bu durumu bildi¤imiz iliflki biçimlerinin
de¤ifliminden çok, bunu da aflan, mahiyeti ‹slam taraf›ndan onaylanmam›fl yeni
bir dönüflümün iflareti sayabiliriz. Bunu, insano¤lunun derin bir “kalbi
transformasyondan” geçmesi fleklinde nitelendirmenin do¤ru olaca¤›
kan›s›nday›m.
Muhtemelen bu durumda yeni bir yoksulluk biçiminden bahsetmeden önce;
dönüflen ve nas›l bir flekil alaca¤› iyice kestirilemeyen yeni bir sosyal varolufl ve
bununla alakal› yeni bir sosyal iliflki türünden bahsetmemiz gerekiyor. Zira söz
konusu olan yeni yoksulluk biçimi, kalbi transformasyonla beraber neflvü nema
bulan bu sosyal varoluflun has›las› olarak ortaya ç›kmakta. Bu sosyal varolufl ise
“geleneksel” olan›n aksine, “geçicili¤i” esas almas›yla dikkat çekiyor. Bu
durumda flunu söyleyebiliriz: süreklilik niteli¤i tafl›yan “geleneksel de¤er” ve bu
de¤erlerin formatlad›¤› sosyal iliflki türünün bütünüyle çözülmesi ve / veya
dönüflmesi neticesinde sosyal varoluflun dünyas›nda yard›m ortadan kalkmakta;
bu da kendini bize, her zamankinden farkl› olan yeni bir yoksulluk türü olarak
yans›tmaktad›r.
Burada sorun, kanaat olarak, geçicili¤i esas alan sosyal gerçekli¤in kazand›¤›
yeni özellikle alakal› bulunuyor. Yeni sosyal gerçekli¤in belirgin vasf› her fleyi
iktisadilefltirerek gösteriye dönüfltürmesi, sonra da insan›n seyrine / tüketimine
sunmas› oluyor. Böyle bir kültürel ortamda yoksul, yoksullu¤u gösteriye
dönüfltüren araçlar›n nesnesi olmaktan kurtulamamakta. Bugün nihai amac›
Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan, bu yüzden de gösteriye yani “riya”ya sapmadan
yap›lmas› gerekirken; ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m›n –asla mazeret say›lamayacakböyle bir ortamda yerine getirilirken u¤rad›¤› dönüflümü, tafl›d›¤› önemden
83
dolay› gözard› edemiyoruz. Zira bu dönüflümle beraber; yard›m› bilinir k›larak,
yani televizyonda reklam konusu ederek yoksullara bilhassa ramazan ay›nda
da¤›tmak, öncelikle ramazan ay›n›n bir “tüketim ay›” olarak görülmesine kap›
açmakta. Bunun yan›nda meselenin seri televizyon programlar›na dönüflmesi;
asl›nda bu programlar› yard›ma muhtaç durumdaki yoksullarla ilgili olmaktan
önce, bu yoksullara yard›m yapan kurumlar›n / kiflilerin kendileriyle alakal›
“dramalar” olarak görmemizi gerektiriyor.
II
‹slam’a göre ihtiyaçlar›n giderilmesi d›fl›nda kalan her kazançta yoksullar›n
hakk› bulunur. Bu yüzden mal ve kazanç üzerinde mutlak bir hakimiyet veya
tasarruftan bahsedemiyoruz. Kur’andaki bir ayetle de ( Kur’an 51/19)
buyruldu¤u gibi; “Onlar›n mallar›nda muhtaç ve yoksullar›n haklar› vard›r.”
Bunun yan›nda ‹slam kazanc›n belirli hükümler d›fl›nda, yani haram yollarla
elde edilifliyle yoksulluk aras›nda iliflki oldu¤una dikkat çeker. Belki de bu
yüzden kapsam› genifl olmas›na ra¤men yoksullar›; “ihtiyaç sahipleri” veya
mahrum b›rak›lanlar” fleklinde nitelendirmektedir. Yoksulluk bu tan›m›yla
ihtiyaç duyulan fleylerin yoklu¤unu ifade etmekte; muhtaçl›k buna iflaret ediyor.
Bu muhtaçl›k iliflkisinin ilgi çekici bir tan›m›n› tasavvuf yapmakta. Tasavvuf
ehli, Allah’tan baflka herkesi “yoksul” fleklinde tan›ml›yor; zira tasavvufa göre
baflkas›na muhtaç olmayan tek varl›k Allah’t›r. Burada önce ‹slam’›n “ihtiyaç
sahipleri” fleklinde kavramsallaflt›rd›¤› hususa aç›kl›k getirmemiz gerekiyor.
Geleneksel ifadede “fakirlik” ve “yoksulluk” aras›nda fark oldu¤una vurgu
yap›l›r. ‹lki bireysel bir tercihin, ikincisi ise içinde yaflanan sosyo-ekonomik
düzenleme ve toplumun sorumlulu¤uyla alakal› bulunmaktad›r. Fakirler
dünyaya ba¤l›l›k tafl›mayan; temel ihtiyaçlar›n› gideren, ama gönüllü olarak
zenginlik peflinde koflmayan insanlar›n tutumuyla ilgilidir. Bu insanlar “hak”
gasp›nda bulunmayanlar kategorisinde yer al›r. Buna karfl›l›k yoksullar, haklar›
gasp edilen insanlar kategorisini olufltururlar.
fiüphe yok ki yoksulluk insani olana iflaret eder; bu yüzden de insana
sorumluluk yükler. Fakat ayn› zamanda biliyoruz ki ac›ma da insani bir vas›ft›r;
ne var ki ‹slam’a göre yard›m, salt ac›ma duygusunun neticesi olarak
de¤erlendirilemez. Böyle bir de¤erlendirme yoksula yard›m› sadece kiflisel bir
tercih meselesi haline getirir. Halbuki ‹slam bu insani duyguyu ya da yard›m›,
84
insana bir “görev” olarak vermekte. ‹slam’a göre yoksullara yard›m etmek “farz”
ama bununla birlikte yard›m, “insan›n cimrilikten kurtulmas›”, “kendi kendine
iyilik ve yard›m etmifl olmas›” anlam›na geliyor. Fakat bu her fleyden önce
“gizlili¤i” gerektiriyor.
Dolay›s›yla yard›m meselesinin hassas boyutu, onun mümkün oldu¤u kadar
aflikâr yap›lmamas›d›r. Yard›m› yapan›n yapt›¤› yard›m› anmas›, yani art›k
günümüzde aç›kça görmeye al›flt›¤›m›z gibi, onun kamusal alana tafl›nmas› ve /
veya televizyonlarda aflikar k›l›nmas› ‹slam’da yasaklanm›flt›r. Zira Kur’an
yard›m› bafla kakmadan ve anmadan verin (Kur’an 2/262) demektedir. Yard›m›
anmak “riya” say›ld›¤›ndan elde edilecek bütün sevab›n heder olmas›n› (Kur’an
2/264) do¤urmakta. Bir hadiste de belirtildi¤i gibi yap›lan› anmak, sadakan›n
Allah kat›nda kabul edilmeyece¤ine sebep olmaktad›r.
Yard›m meselesi tasavvuf ehlince daha derin bir boyutta tahlil edilmifltir.
Mutasavv›flara göre “anma” önce kayna¤›n› kalpte bulur, sonra da dilde ve
insan›n di¤er azalar›nda kendini gösterir. Bunun sebebi yard›m yapan›n
kendisinin yoksula ba¤›fl ve ihsan’da bulundu¤unu zannetmesindendir. Halbuki
bu bir yan›lg›d›r. Çünkü yard›m, yard›m edenin bizzat kendisini temizleyip
cehennemden koruyaca¤›ndan, bu iliflkide ba¤›fl ve ihsan›n gerçek sahibi
yoksulun kendisidir. E¤er yoksul yard›m› kabul etmeseydi, borç / görev, verecek
olan›n boynunda kalacakt›. ‹flin asl›, yoksulu minnet alt›na almak de¤il, yoksula
minnet etmektir. Zira yard›m› kabul eden yoksulun eli, bir Peygamber sözünde
belirtildi¤i gibi, asl›nda Allah’a vekalet etmektedir. Bu hususiyetle yard›m
Allah’›n hakk›n› ait oldu¤u yere teslim etmek olmakta, yoksul da hakk›n›
Allah’tan alm›fl olmaktad›r.
‹slam’a göre Müslüman’›n yoksula yapt›¤› yard›mda üç sebep bulunur.
Müslüman, ya Allah’›n r›zas›n› kazanmak, ya Allah’a duydu¤u flükrün bir
ifadesi, ya da cimrilik denen kötülükten kurtulmak için yard›mda bulunur.
‹slam yard›m› iki kategoriye ay›rm›flt›r. Biri zorunlu; biri de nafile dedi¤imiz,
iste¤e ba¤l› yard›m çeflididir. Zekat zorunlu; infak ve sadaka gibi olanlar da iste¤e
ba¤l› yard›m kategorisine girmekte. ‹slam dini öngördü¤ü yard›m›n yine “gizli”
ve “aç›k” olmak üzere iki flekilde da¤›t›lmas›n› istemektedir. Bu yüzden de
yard›m›n üç fleyle tamamland›¤› genel kabul halindedir. Bunlardan biri yap›lan
yard›m› küçümsemek; biri, yard›m yaparken acele etmek; biri de, yap›lan
yard›m› gizlemektir. Zira yard›mda temel ilke yard›mdan kaç›nmak, yani
85
gösteriflten uzak olma gere¤idir. Hatta bu hususla alakal› olarak yard›m›n
Kur’anda gündüz oldu¤u kadar, gece de da¤›t›lmas›ndan bahsedilmektedir.
‹slam’da flartlara ba¤l› olarak yard›mda gizlilik esast›r. Bir Hadis’te, sa¤ elin
verdi¤inden sol elin haberdar olmayaca¤› kadar gizli tutulmas› tavsiye edilir.
Dolay›s›yla genel olarak uygulamada yard›m›n kimin taraf›ndan verildi¤inin
bilinmemesi için yollar aranm›flt›r. Bu iflin daha çok geceleri ve mümkün
oldukça arac›s›z yap›lmaya çal›fl›ld›¤›n›; böyle bir yolun uygulamada bir gelenek
haline geldi¤ini görüyoruz.
Bunun yan›nda yard›m›n gizli de¤il de aflikar yap›lmas› da söz konusudur.
Yard›mda bulunmak baflkalar›na örnek teflkil edecek ve insanlar› yard›m
yapmaya teflvik edebilece¤i yerlerde bu iflin aç›ktan yap›lmas› mahzurlu
görülmemifltir. ‹slam alimleri Kur’an›n, “e¤er sadakalar› aflikar verirseniz o ne
güzeldir” ayetinin buna iflaret etti¤i hususunda hemfikir kalm›fllard›r. Yani
yard›m yapan, ya kendisini görenlere örnek olmak için verecek; ya da muhtaç
olan aflikar flekilde yard›m istemifl olacakt›r. Müslümanlar›n tarihsel
pratiklerinde bilhassa cami, köprü, vak›f, hastane, e¤itim kurumu gibi kamu
yarar›na ait olan ortak ifllerde yard›m aç›ktan; yoksullara yönelik yard›m›n ise
gizli flekilde yap›ld›¤›n›n gelenek halini ald›¤›n› söyleyebiliriz. Bu flartlar
haricinde aç›ktan yap›lan yard›m›n baflkalar›nca bilinece¤i, dolay›s›yla yard›ma
ihtiyac› olan› incitece¤inden, riya olarak nitelendirildi¤ini görmekteyiz. Zira
Kur’ana göre yoksul, ekseriya halini a盤a vurmaktan üzüntü duyan kimsedir.
III
Üçüncü olarak ‹slam’da bir yard›m “arac›” olarak vak›f kurumuyla ilgili
hususa de¤inide bulunmak istiyorum. Lugatlar “vak›f” sözcü¤ünün Arapça’da
“durdurmak”, “al›koymak” manas›na geldi¤ini söylüyor. Fakat bir terim olarak
Müslüman toplumlarda “dini”/sosyal bir kurumun ad› olma özelli¤i tafl›yor. fiu
da var ki çok zaman “sadaka” sözcü¤ünün karfl›l›¤› olarak “vak›f” sözcü¤ü
kullan›lm›flt›r.
‹slam tarihinde ilk vak›f uygulamas› Hz. Muhammed (s.a.v.) zaman›nda
bafll›yor. Peygamber, Hz. Ömer’in sahibi oldu¤u mülküyle ilgili olarak yapt›¤›
tavsiyede; “asl›n› sat›lmaz, ba¤›fllanmaz ve miras yoluyla intikal etmez fleklinde
sadaka k›l; gelirini de fakirlere ba¤›flla” fleklinde tavsiyede bulunmas›yla ilk vak›f
86
olufluyor. Kur’anda vak›f sözcü¤ü geçmemekte; fakat kitapta zikredilen “Allah
yolunda mal harcamak, mal›n› akrabaya, yetimlere ve yoksullara” vermek; “fakiri
beslemek”; “sadaka vermek” gibi ayetlerin prati¤e dökülüflünde bir araç olarak
vak›f kurumunun kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Ama bunun s›n›rl› bir kullan›m
oldu¤unu belirtmeliyiz. Vakf›n ilk hukuki tariflerine f›k›h kitaplar›nda
rastlanmakta; ama ‹slam tarihindeki bu müesseseyle alakal› hukukun oluflmas›
ve geliflmesinin temelinde bir hukukçu olan Ebu Yusuf’un büyük katk›lar›n›n
önemine dikkat çekilmekte.
Ebu Yusuf’un görüflüne göre vak›f, vakfettim sözüyle gerçekleflip, vakfedenin
mal› olmaktan ç›kar. Baz› alimlere göre de vakf›n gerçekleflmesi, mütevelliye
teslim edilmesini gerektirmektedir. ‹slam tarihinde çeflitli amaçlar için farkl›
adlar alt›nda çok say›da vak›f müessesesi kurulmufltur. Ne var ki Müslüman
toplumun geliflmesinde müspet oldu¤u kadar menfi ifllevler de görmüfltür. Vak›f
müessesesi ‹slam tarihinde zaman zaman, fakat bilhassa Müslümanlar›n son üç
yüzy›ll›k tarihlerinde yo¤un flekilde istismar edilmifl ve kötüye kullan›lm›fl
oldu¤unu tarih kitaplar›ndan ö¤reniyoruz. Fakat bunun –baz› vak›flarda giderek
görmeye bafllad›¤›m›z gibi- günümüzde flahit oldu¤umuz yeni kullan›m
fleklinden mahiyet olarak farkl› oldu¤unu kaydetmemiz gerekiyor.
Vak›f müessesesi ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m vesilesinin yerine
getirilmesinde yayg›n ve kullan›fll› bir iflleve sahip olmas›na ra¤men;
Müslümanlar genel olarak yard›m›, daha çok yard›m›n veriliflinde gözetilmesi
gereken teamül gere¤i, arac› olmaks›z›n do¤rudan ulaflt›rmay› tercih etmifllerdir.
Bu gelene¤in bir cihetten günümüz konusall›k anlay›fl›na ve medyaya ra¤men
bütün canl›l›¤›yla bugün de devam ettirilmekte oldu¤unu; di¤er bir cihetten de,
toplumsal çözülüfle paralel olarak, giderek alan›n›n darald›¤›n› belirtmemiz
gerekiyor. Yard›m›n art›k kurumlar arac›l›¤› ve bu kurumlar›n ça¤dafl mant›¤›
içinde ihtiyaç sahiplerine ulaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤›n› görüyoruz. Bu de¤iflim,
özellikle yard›m amaçl› vak›f müessesesini geçmifltekinden farkl› bir rolle öne
ç›karmakta; vakf›n insanlarla olan iliflkisini nitelik olarak de¤iflime
u¤ratmaktad›r. Vak›f, Müslümanlar›n ibadetlerinden biri say›lan “yoksullara
yard›m” meselesinin pratik boyutunu teflkil eder. Günümüz toplumunda vakf›n
edindi¤i yeni rol esas niteli¤i gizli kalmak olan söz konusu ibadeti bütünüyle
aflikar hale dönüfltürmektedir. Bu, herkesi durumdan haberdar ederek daha çok
yard›m yapma amac›yla kendini meflrulaflt›rm›fl bir pragmatizm olarak karfl›m›za
ç›k›yor.
87
‹slam hukukuna göre bir fleyin vakfedilebilmesi için, vakf›n mutlak mülkiyeti
alt›nda bulunmas› gerekiyor. Bu vakfa ba¤›ms›z ve manipülasyona mahal
b›rakmayan bir imkan açmakta. Bu ilkeyi gözönüne alarak günümüzün baz›
vak›f uygulamalar›n› de¤erlendirdi¤imizde, ortaya ilgi çekici bir durum
ç›kmaktad›r. Vak›flarca, mahiyeti flirketlere ait olan gelir kaynaklar›n›n
yoksullara da¤›t›m› art›k günümüzde söz konusu olmaktad›r. Burada “her
flirkete bir vak›f” mant›¤›n›n yayg›nl›k kazand›¤›n›; bunun da vakf›n geleneksel
niteli¤inde bir dönüflüme u¤rayarak “ticari vak›f” dedi¤imiz farkl› bir kategoriyi
oluflturmaya bafllad›¤›n› söyleyebiliriz. Di¤er bir ifadeyle bu, popüler kültürün
dünyas›nda kendini, deyim yerindeyse, ekonomize eden/ticarilefltiren bir nitelik
kazanmas›yla dikkat çekiyor. Mevcut sosyal muhayyile ve kurumlar› içinde,
yard›m olarak ‹slam’›n öngördü¤ü ibadet, iyi niyetli bir çaba olarak kendini
maksimize etmekte; daha çok yoksula ulaflmak için, daha çok kifliyi kat›lmas›
için haberdar etmek istemekte, bu ise onun beslendi¤i kaynakla iliflkisini
koparmakta, ifllevini sekülar hale getirmektedir. Burada sekülarli¤i “din” ve
“dini-olmayan” fleklindeki dualist iliflki olarak anlamad›¤›m› belirtmeliyim.
Sekülarli¤i daha çok, temeli Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan amaçtan uzaklaflma
olarak nitelendiriyorum.
IV
Bu bölümde daha önce dile getirdi¤im baz› hususlara yeniden de¤inerek,
k›sa da olsa tahlil ve de¤erlendirmelerde bulunmak istiyorum. Önceden de ifade
etti¤im gibi, bugün nas›l bir sosyo-ekonomik “evrende” yaflad›¤›m›z, kan›mca
hem yoksulluk hem de onunla ilgili mücadele aç›s›ndan önem tafl›yor.
Günümüzde içinde yaflad›¤›m›z toplumsall›¤› bütünüyle görsellik/gösteri
temelinde tan›mlamak mümkün olmasa da, görsellik her fleyi fleffaflaflt›rma ve
bilinir k›lma iste¤i tafl›d›¤›ndan önemlidir. Görsellik ve fleffaflaflt›rma baflta özel
alanlar olmak üzere toplumsal hayattaki her fleyi giderek yutmakta; daha
önemlisi bu istek öncelikle bir sosyal iliflki tarz› fleklinde kendini ifade
etmektedir. fieffaflaflma ve/veya görselli¤in bir sosyal iliflki tarz› haline gelmesi,
onu ayn› zamanda ihtiyaca dönüfltürmekte; bu da üretim iliflkilerinin bir has›las›
olarak her fleyin maddileflmesini mecburiyet haline getiriyor. Bunu, ihtiyaç
karfl›lamaktan çok, tüketimi ön plana ç›kartan bir hayat biçimi saymak daha
do¤ru olacakt›r. Bu hayat biçiminin içinde günümüzün sosyal etkinlikleri gibi,
dinin öngördü¤ü “hay›r” iflleri de görsellik/fleffaflaflt›rma kültürü taraf›ndan
88
istila edilmifl haldedir. Bu yüzden de gösteri/fleffaflaflt›rma kendini tart›flma
konusu olmaktan ç›karm›fl, do¤al bir durum olarak, mecburiyet fleklinde
alg›lanmaya bafllanm›flt›r.
Bu durumun giderek dünden oldukça farkl› bir “özneye” ve “sosyal varolufl”
tarz›na iflaret etti¤ini kaydetmemiz gerekiyor. Bu sosyal varoluflu meflrulaflt›ran,
günümüz zihniyetine hakim durumdaki “aç›kl›k” ve “fleffafl›k” ilkesinin önemli
rolü bulunuyor. Di¤er bir ifadeyle toplumun fleffaflaflt›r›lma ilkesi, hayat
evrenimize hakim içsellefltirilmifl ve kurumsallaflt›r›lm›fl “ethos”unu temsil
etmekte. Ne var ki toplumun bütünüyle fleffaflaflt›r›lmas› vaadi bireyin
özgürleflmesinden çok, kapitalizm lehine iflleyen bir süreç özelli¤i tafl›yor. Bu
süreç ticarilefltirilmifl toplumsal faaliyetleri oldu¤u gibi, bu faaliyetlerin bir
parças› olarak yoksullara yard›m› da fleffaflaflt›rmak istemekte; ya da bu faaliyet
gizlilik/sakl›l›k içinde yap›ld›¤›nda, bunu kendi mant›¤›na ayk›r› bulmaktad›r.
Bu yüzden hakim kültürel zihniyet ve bunu yeniden üretmeye imkan
sa¤layan iletiflim teknolojisinin örgütledi¤i günümüz toplumsall›k tarz› veya
kamusal kültürü; toplumun kendisine ait olan birçok fleyi kamusal alana
tafl›yarak “aflikar” hale getirmekte, fleffaflaflt›rmakta ve “bilinir” k›lmaktad›r.
Kendini her defas›nda yeniden üretme potansiyeli tafl›yan bu sürecin, çok zaman
haber hakk› veya bilgilendirme, ayd›nlatma ad› alt›nda meflrulaflt›r›ld›¤›n›
görüyoruz.
Her fleyi bilinir k›lma iste¤i; her fleyi gösteriye/e¤lenceye dönüfltüren kültürel
bir ortam infla etmekte; kamusal alan ya da televizyon ekran› bu gösterinin
sahne ald›¤› “mekan›” temsil ediyor. fiüphe yok ki mesele sadece temsille s›n›rl›
de¤il; bu, kamusal alan içinde yer alan her fleyin kapitalizm taraf›ndan
“ekonomize” edilmesini de beraberinde getiriyor. De¤erler ve faaliyet biçimleri
hem ticarileflmekte hem de fleffaflaflma sürecinden geçmektedir. Burada teflhir
özgürlü¤ü simgelemekte; bu haliyle sosyal faaliyetin nihai amac›, bu ortam› var
eden teknolojik araçlarla kendini görünür k›lmay› içeriklendirmifl olmas›d›r.
Bugün nihai amac› Allah’›n r›zas›n› kazanmak olan yoksullara yard›m,
Müslümanlarca “kazan›m” olarak de¤erlendirilen böyle bir ortamda
gerçeklefltirilmektedir. Daha önce de¤inmeye çal›flt›¤›m yard›mla ilgili ilkeler
hat›rland›¤›nda, bunun Müslüman için gerçekten bir trajedi oldu¤u aç›kt›r. Ne
var ki ‹slam buna trajedi de¤il, daha kötüsü “riya” demektedir.
89
Zira, önceden de de¤indi¤imiz gibi, ‹slam öncelikle yoksula yard›m›n gizlilik
içinde olmas›n› istemektedir. Çünkü ‹slam’a göre yoksul, halini a盤a vurmak
istemeyen biridir. Fakat günümüzde bir k›s›m Müslümanlar aç›kl›k ve fleffafl›¤›n
kurumsallaflm›fl ethos’u içinde ‹slam’›n öngördü¤ü yard›ma; ticari vak›flar
–yoksa Holdingler mi demeliyiz- ve kapitalizm lehine bir ifllev yüklemekte. Bu
haliyle dinin ibadet sayd›¤› yard›m› yerine getirme faaliyetinin, pragmatizme
düflmekten kurtulamad›¤›n› görüyoruz. Di¤er bir ifadeyle pragmatik talepler
kendilerini yard›m format›nda içeriklendirmekte, bu ise hay›r iflinin hakim ticari
iliflkiler lehine dönüflmesi olmaktad›r. Bu durumda söz konusu iliflki kendini ne
kadar aflikar ve fleffaf hale getirir, yani gösteriye dönüfltürürse, kâr ve e¤lence
garantisi o nispette artmakta; tabii ki televizyon programlar›n›n say›s› da
ço¤almaktad›r.
Kapitalizm ve onun kültürü dinin öngördü¤ü mahremiyet ilkesini kabul
edebilecek bir mant›k tafl›mad›¤› gibi; ‹slam’›n öngördü¤ü yard›m›n kazançtaki
konumu; ve bu yard›mdaki gizlilik ilkesini de kabul edebilecek bir mant›¤›n
sahibi de¤ildir. Söz konusu iliflki ve mant›¤› benimseme hususunda fazlaca
istekli olan Müslümanlar›n; kazanc› oldu¤u kadar, Allah’›n r›zas›n› elde etmek
üzere öngörülen yard›m› da, sözünü etti¤imiz mant›k/zihniyet içinde
gerçeklefltirmeye bafllad›klar›n› görmekteyiz. Bunu ça¤dafl araç ve imkanlardan
faydalanma fleklinde meflrulaflt›rmaya çal›flmalar› ise, meselenin di¤er trajik
boyutunu teflkil ediyor. Halbuki bu, ‹slam’›n ibadet olarak nitelendirdi¤i yard›m
anlay›fl›n›n Müslümanlar›n elinde kapitalizm lehine, ahlak d›fl› bir tutumla
dönüfltürülmesidir. Burada yard›m, art›k bütünüyle yard›m yap›lan yoksulu
nesnelefltiren, yoksulun bütün hissiyat›n› ticarilefltirme ve aflikarlaflt›rmay› esas
alan bir iliflkiye dönüfltürmekte ve bu da teflhir edilmeyi gerekli k›lmaktad›r.
bir k›sm›n›n seri televizyon programlar›na konu etti¤i yard›m meselesinde,
büyük ticari kurulufllar›n reklam›n› yapmakta olmas›n›, yoksullu¤un oldu¤u
kadar, ‹slam’›n da istismar› oldu¤unu söylemeliyiz. Burada ‹slam’›n sadece
ac›ma duygusu uyand›ran “müsekkin” haline getirildi¤ini görüyoruz. Halbuki
‹slam yard›mdan önce “adalete” vurgu yapan bir dindir; bu ise sosyo-ekonomik
bir “düzleme” ve onun tahliline iflaret etmesiyle önem tafl›r.
Bununla birlikte yard›m›n da¤›t›m›nda flahit oldu¤umuz niteliksel
dönüflümden biri de, bu ad alt›nda kurulan dernek ya da vak›flar›n sadece
sermaye ve onun reklam›n›n yap›lmas›yla iliflkisi de¤il,; ayn› zamanda devletin
idari kurumlar›yla da koordineli çal›flmay› tercih etmekte olmalar›d›r. Yak›n
zamanda bir gazete haberinde bir kentin valili¤i ile bir ‹slami yard›m vakf›n›n
ortaklafla çal›flmalar›ndan bahsediliyordu. Halbuki ‹slam zekat’›n d›fl›ndaki
bütün yard›m faaliyetlerinin devletten ba¤›ms›z flekilde düzenlenmesini
istemektedir. Dolay›s› ile Müslüman’a bir görev olarak verilen yard›m,
bütünüyle bu iliflkinin d›fl›nda olmak zorundad›r; üstelik Müslümanlar›n
tarihteki uygulamalar› da hep bu yönde olmufltur.
Böyle bir kamusall›kta ya da Müslümanlara ait olan televizyonda yoksul, art›k
konu mankenli¤i yapar durumdad›r. Söz konusu etti¤im gibi ‹slam buna, riya
demekte ve fliddetle k›namaktad›r. Zira ‹slam’a göre gizli oldu¤unda yard›m,
yard›m› yapan ile yard›ma muhtaç aras›ndaki bir iliflki fleklinde görülmez; bu,
yard›m› yapan ile Allah aras›ndaki bir iliflki olma özelli¤i tafl›r. Gizlilik ilkesi
ortadan kalkt›¤›nda yard›m, yard›m› yapan ile yard›ma muhtaç aras›ndaki
iliflkiye dönüflmekte ve hay›r olmaktan ç›kmaktad›r.
fiimdi gündelik hayat›n somut deneyimi içinde, bilhassa televizyonda flahit
olduklar›m›z›n dehflet verici oldu¤unu söylemem gerekiyor. Müslümanlardan
90
91
‹STANBUL SOKAKLARINDA ÇALIfiAN ve
YAfiAYAN ÇOCUKLAR
Abdullah KARATAY
1. Girifl
Toplumsal olgular›n ortaya ç›k›fllar› ço¤u kez önce toplumun içinden
tan›mlan›r; ‘bilimsel’ bilgisi genelde sonradan ortaya konur ve öncekine bir
itiraz üzerinden yükselir. Bu çal›flmada da ‘sokak çocuklar›’ olarak tan›mlanan
ve büyük ço¤unlu¤u sokak iflçisi olan kesimin öncelikle toplum taraf›ndan
tan›mlanmas› sürecine arac›l›k eden ideolojik sürecin mekanizmas›na dikkat
çekilmeye çal›fl›lacakt›r. Genel olarak d›fllay›c› bir ‘ötekiler’ söylemi üzerinden
kurulan bu ‘bilim öncesi’ söylemin yaratt›¤› bilgisel deformasyonun etkisi
incelenecektir. Daha sonra bilimsel-alan araflt›rmalar› ile bafllayan ve söylemde
k›r›lmaya neden olan çal›flmalar irdelenerek; baz› çal›flmalar›n ortak verilerinden
hareketle son on befl y›lda metropollerin yeni ve kal›c› misafirleri olan sokakta
yaflayan/sokakta çal›flan çocuklar popülasyonu hakk›nda belli tasnifler
vurgulanarak, bu çocuk gruplar› aras›nda ayr›mlar belirginlefltirilmeye
çal›fl›lacakt›r. Sonuç k›sm›nda ise flehrin sürekli konuklar› olaca¤› düflünülen bu
çocuklar için temel çözüm önerileri belirtilmektedir.
‹deoloji ise, bu anlam›n belli kifli ve gruplar lehine nas›l harekete geçirildi¤i ile
ilgilenir"1. Foucault'ya göre geçmifl ideoloji anlay›fl› geçekli¤e iliflkin yanl›fl bilinç
(ideoloji) ve do¤ru bilinç (bilim) gibi çok basit bir ayr›ma dayanmaktad›r; oysa
ona göre sosyal, politik ve ahlaki dünyadaki olgular› anlatmak için kulland›¤›m›z
ifadeler öyle basit bir flekilde do¤ru ya da yanl›fl olarak tan›mlanamazlar. K›saca
söylemek gerekirse, gerçekli¤i betimlemek üzere o an kullan›lan dilin (söylemin),
bir ifadenin, bir tavr›n bizzat kendisi neyin nihayetinde do¤ru ya da yanl›fl
oldu¤una karar verilmesi sürecinde, ço¤u kez görülmez bir etkiyle varl›¤›n›
hissettiriyor.
Söylemin etkisi bir anlamda yayg›nl›¤› ve kabul görmesi ile iliflkilidir.
'Popüler' kavram›n›n çeflitli anlamlar› olmakla birlikte biz burada kavram›n
'yayg›n olarak be¤enilen, tüketilen'2 anlam›n› kulland›k. Dolay›s›yla popüler
söylemler derken de (olumsuz içerik yüklemekle birlikte) yayg›n olarak, taraftar
bulan veya tüketilen ve uygulay›c›lar üzerinde görünmez bir güç olan (ya da
Demoklesin k›l›c› olan) söylemleri anlatmaya çal›fl›yoruz. Buradan ortaya ç›kt›¤›
üzere bir söylemin yayg›nl›¤› ile gerçekli¤i daha çok yans›tmas› aras›nda zorunlu
olarak bir do¤ru orant› olmayabilece¤i ileri sürülmektedir. Sokakta çal›flan
çocuklar hakk›nda bu anlamda epey popüler söylemler üretilmekte; ve olay›n
belki en vahim taraf› bu söylemlerin bazen yap›lan, yap›lacak ve yap›lmas›
önerilen uygulamalar için bir dayanak olarak sunulmas›d›r.
‘Bafllang›ç’ derken ise 1990’larla bafllayan yeni dönem kastedilmektedir.
Yoksa bilinmektedir ki, sokakta çocuklar›n çal›flmas› ve dilenmeleri ile ilgili
olarak çözüm yönünde müdahalelerin tarihi çok daha geriye gitmektedir.
Cumhuriyet öncesinde çeflitli savafllar sonucu ‹stanbul’a ak›n eden yoksul
kesimin çocuklar›n› dilendirdi¤i ve ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda da ortaya
ç›kan yokluk sonucu yoksul kesimlerin çocuklar›n› dilendirme veya sokaklarda
olumsuz flartlarda çal›flmaya ittikleri bilinmektedir. Bu sorunlara yönelik olarak
da dönemin kamu yöneticilerinin dilencilik ve sokakta çocuk çal›flt›rmaya karfl›
baz› yasal ve uygulamaya yönelik önlemler ald›klar› bilinmektedir.
2. Bafllang›çta popüler söylemler vard›…
Bir tür dil olarak söylem bir anlamda ideolojidir ya da geçmiflte sosyologlar›n
ideoloji olarak tan›mlad›¤› sürece bugün için özellikle Foucault'dan sonra
verilen add›r. Aradaki ayr›m ya da iliflkiye bak›ld›¤›nda ise, "söylem, en basit
ifade ile, anlam›n dil içinde hareket etmesi ile ortaya ç›kan olarak tan›mlanabilir.
92
Ancak yeni ya da modern dönemin bafllang›c› olarak kabul edilebilecek
1990’l› y›llar›n bafl›nda özellikle ‹stanbul Beyo¤lu ile iliflkilendirilerek
1 Serpil Sancar Üflür, 1997, ‹deolojinin Serüveni, Ankara: ‹mge Kitabevi, s. 89.
2 Meral Özbek, 1994, Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski, ‹stanbul, ‹letiflim, s. 81
93
isimlendirilen ‘selpakç› çocuklar’ hakk›nda ilk popüler söylemler, bu çocuklar›n
yap›lan bir araflt›rman›n sonunda belli bir isimle kategorileflmesinden çok
‘ötekiler’ olarak, ço¤u kez bir tek çocuk örne¤iyle tan›flmaya dayal›
genellefltirmeler oldu¤u görülmektedir.
Bafllang›çta yabana at›lmayacak yayg›nl›kta bir söylemde bu çocuklar›n terör
örgütü ile ba¤lant›l› ailelerin çocuklar› olduklar› ve bu çocuklar›n arkas›nda
karanl›k iliflkiler oldu¤u ima ediliyordu. Bilinçd›fl›na ya da aç›k alana çoklukla
getirilmemekle birlikte kimi özel sohbetlerin konusu olmaya devam eden bu
söylem türü için bilinçalt›na itildi¤i ve orada bast›r›lm›fl olarak korundu¤u
söylenebilir.
Bu olumsuz olarak nitelenebilecek popüler söylemlerin di¤er iki tanesi
oldukça revaçta ve taraftar bulmaktad›r. Birincisi, bu çocuklar›n anne ve
babalar›n›n asl›nda zengin oldu¤u, ihtiyaç sahibi olmad›¤›, bellerinde cep
telefonlar› ile çocuklar›n› kontrol ettikleri ve çocuklar›n›n kazand›¤› paralarla
keyif sürdükleri, ço¤unun zalimlik seviyesinde çocuklar›na kötü davrand›¤› ve
çal›flmad›klar› zaman onlara iflkence uygulad›klar› ve çocuklar›n sokaklarda
çal›flmas›n›n temel saikinin bu patolojik anne baba tutumlar› oldu¤u vs.
fleklindeki anlat›d›r. Bu söylemin kayna¤› genellikle ya s›n›rl› tikel gözlemler
olmakta ya da baflka popüler anlat›lar buna kaynakl›k etmekte. Her iki durumda
da öznenin niyetinin olgunun tümünü anlamak, olgunun nedeni ve flimdiki
durumunu çözümlemek oldu¤unu söylemek için elimizde herhangi bir iflaret
yok. Söylemlerinin içeri¤i genellikle kötüleme, çocuk ebeveynlerinin olumsuz
niyetleri ya da k›saca negatif faktörlere gönderme vard›r. Bunlar›n nedenler
toplam› içinde varolmas› durumunda dahi ideolojik seçme yolu ile müdahale
edilmesi ve öne çekilmesi resmin tümünün görülmesini engeller ve resmi tahrif
sonucunu do¤urmakta ve bu bilginin güvenilirli¤ini engellemektedir.
Sokakta çal›flan çocuklara iliflkin öne ç›kan bir di¤er söylem de bu çocuklar›n
çok kazand›¤›d›r. Çocuklar›n do¤al koruyucusu ile olan güven iliflkisinin
bozulmas› noktas›na gelen sürecin içinde çok çeflitli de¤iflkenler bulmak ve
süreci bu yolla anlamak mümkün iken bu bütünlü¤ün tezahürlerinden sadece
birisine vurgu yapmak yine ideolojik bir söylem kurgulamas› olarak
görülmelidir. Çok kazan›yorlar tespiti; çocuklar›n niçin sokaklarda çal›flt›klar›n›
aç›klamad›¤› gibi olaya müdahalenin meflru dayanaklar› aras›nda da yer alamaz,
almamal›d›r.
94
Sokakta çal›flan baz› çocuklar›n dilenme yöntemleri kullanmalar› nedeniyle
ve soka¤› çok uzun sürelerle kullanmalar› nedeniyle ‘sokak çocu¤u’ say›lmalar›
ve sokakta çal›flan çocuklar›n sokak çocu¤u olarak dillendirilmesi bu alandaki
önemli bir söylemdir. SHÇEK’in sokakta çal›flan ve sokakta yaflayan çocuklar
için ayn› isimlendirme ve ayn› yönetmelik düzenlemesi ile ‘Çocuk ve Gençlik
Merkezleri’ örgütlenmesine gitmesi, bu iki çocuk grubunun yönetim düzeyi
söyleminde de yeterli bir hassasiyetin olmad›¤›n› göstermektedir.
3. Araflt›rmalar ve Sonras›: Karma/Melez Söylemler Zaman›
1990’larda gerek sokakta çal›flan çocuklar ve gerekse sokakta yaflayan
çocuklar alan›nda yap›lan araflt›rmalar›n teorik teçhizatlar›n›n temelinde
UNICEF’in kaynaklar› ya da onlar ad›na a¤›rl›kl› olarak Güney Amerika’da
yap›lan araflt›rmalar sonucunda gelifltirilen kavramlar ve kategoriler vard›.3 Ana
tema sokak çocuklar› diye flemsiye bir kavramsallaflt›rma ve bu genifl kategorinin
alt katmanlar›d›r. Sokakta çal›flan çocuklar bu alt kategorilerden biri ve en genifl
yer kaplayan›yd›. Oysa ülke özgüllü¤ü yeterince de¤erlendirilmeden kullan›lan
bu kategorinin özellikle ülkemiz sokakta çal›flan çocuklar sorununu anlamam›z›
k›smen engelledi¤i ya da resmi k›smen deforme etti¤i görülmektedir.
Araflt›rmalar döneminin hem uluslararas› hem ulusal kamuoyunda sokakta
yaflayan ve sokakta çal›flan çocuklar›n say›lar› ve sokaktaki yaflam stratejileri
aç›s›ndan yar› bilimsel/melez söylemler hükmünü sürdürmektedir. UNICEF
kaynaklar› yüz milyon civar›nda sokak çocu¤u tahmini üzerinden kamuoyu
yaratmaya çal›fl›rken, yerli kamuoyumuz da on binlerce sokakta yaflayan çocuk
ve yüz binlerce sokakta çal›flan çocuk tahminlerinde bulunmaktad›r. Burada
çocuklar›n say›s›ndan çok bilginin bulunmamas›ndan kaynaklanan zihinsel
boflluklar› doldurma ihtiyac›na bir cevap olarak ve genellikle ölçüsüz, ön yarg›l›
ya da peflin yarg›l› bir reflekstir sorun olan; yoksa çocuklar›n gerçek say›lar›n›n
bilinmesi asl›nda faydal› olacakt›r. Ancak çocuklar›n say›lar› ile çocuklara hizmet
verme gere¤i aras›nda zorunlu bir iliflki olmad›¤› gibi, son derece hareketli olan
bu çocuklar›n gerçek say›lar›na sa¤l›kl› bir flekilde ulafl›lmas› da son derece
güçtür.
3 1. Birkaç örnek için bkz. ATAUZ, Sevil. 1998, "Dünya kentlerinin yeni olgusu: Sokak Çocuklar›", Birikim, say›
116, Aral›k 1998. ‹L‹K, Bülent ve TÜRKMEN, Zeynep 1994, ‹stanbul Sokaklar›nda Çal›flan Çocuklar Araflt›rma
Proje Doküman›, Ankara: ILO/IPEC. ve ZEYT‹NO⁄LU, Sezen. 1994, "Sokakta Çal›flan ve/veya Yaflayan
Çocuklar: S›n›fland›rmalar, Araflt›rmalar, Baz› Öneriler, Geçlik ve Kent Yönetimi (Edt: Ferzan Bayramo¤lu
Y›ld›r›m), ‹stanbul: WALD yay›n›.
95
Sokakta çal›flan ve sokakta yaflayan çocuklar› ayn› kategoride de¤erlendiren ve
iki grubu birbirini çizgisel bir hat üzerinden takip eden devam olgular olarak
de¤erlendiren söylemle yeni dönemde s›kl›kla karfl›lafl›lmaktad›r. Örne¤in Esin
Küntay’›n de¤erlendirmesi karma söylemler aras›nda say›labilir. Küntay ‘sokak
çocuklar›’ kavramsallaflt›rmas›na iliflkin görüflünü flöyle aç›kl›yor:"'Sokak
çocuklar›' (street children) ve 'sokaktaki çocuk' (children on the street)
kavram›n›n kesin bir ayr›m›na kat›lmad›¤›m, bu yönde bir farkl›l›k ortaya
koyman›n gerçekçi olmad›¤› yolundaki görüflümdür. Sokaktaki çocuklar
grubunda yer alan küçüklerin aile ba¤lar›n›n kopuk olmas›, çok geç saatlerde de
olsa evlerine dönüp gelmeleri sonucu de¤ifltirmez. Bir fleyler satarak ya da
hizmet vererek aile gelirine katk›da bulunmak zorunda kalan, günlerini sokakta
bafl›bofl geçiren çocuklar da çok ciddi riskler karfl›s›nda b›rak›lmaktad›r. Nitekim
bu y›l Haziran-Temmuz ‹stanbul Valili¤i ad›na gerçeklefltirdi¤imiz küçük bir
pilot araflt›rma esnas›nda bu çocuklar›n 'Selpa¤a gitmek' fleklinde adland›rd›klar›
olay›n aktörleri olan küçüklerle yapt›¤›m›z görüflmeler anlatmak istedi¤imiz
konunun do¤rulu¤unu kan›tlam›flt›r. Bu küçükler, sokak çocuklar› gruplar› ile
s›k s›k bir araya geldiklerini, 'tinerci çocuklar' ad›n› verdikleri çocuklar›n uçucu
madde koklad›klar›na tan›k olduklar›n› aç›klam›fllard›r. Bu çocuklar›n
gördüklerinden etkilenerek onlar› taklide kalkmalar› an meselesidir. O zaman
da sokak çocu¤u kim, sokaktaki çocuk kim? sorusunun yan›t› da aradaki ayr›m›
belirleyen çizgi de belirsizleflmektedir. Yaz›n alan›nda ayr›m yap›lmak suretiyle
kategorize edilen gruplar aras›nda gerçekte örtüflmeler vard›r ve bu sonuç
kaç›n›lmazd›r. Küntay'›n tan›mlar›n soyutlu¤u ve gerçekliklerin uyuflmazl›¤›na
vurgusu, yaflanan sokak çocuklar› olgusunun karmafl›k ve çok katmanl› bir
toplumsal grup oldu¤una vurgu yapmas› anlam›na do¤ru olmakla birlikte;
sokakta sat›c› olarak çal›flan çocuklar›n uçucu madde kullanmaya öykünmesinin,
çocuklar›n madde ba¤›ml›s› sokak çocu¤u oluflu sürecinde önde gelen etken
oldu¤unu söylemek gözlemlerimizle tam olarak uyuflmamaktad›r.
‹lk dönem popüler söylemlerde “kurban aç›k olarak suçlan›rken”, ikinci
dönem “melez” söylemlerde, kurban›n suçlanmas› z›mnen yap›larak
“yoksulluk” boyutu bir parça öne çekildi; ancak hala eski dönem
etiketler/söylemler yap›lan çal›flmalar›n niteli¤i üzerinde güçlü bir “constraint”
olarak varl›¤›n› koruyor; ve ekonomik krizle birlikte yoksullaflmada derinleflme
4 Esin KÜNTAY (1997) "‹stanbul'da Sokak Çocuklar›: 1963-1998 Aras›nda Bir De¤erlendirme" Çocuk Kültürü,
içinde, Ankara: A.Ü. Çocuk Kültürü Araflt›rma ve Uygulama Merkezi yay›nlar›, s.571.
96
ba¤lay›nca yoksullara iliflkin söylemde de farkl›laflma ve yoksullar› eflitleme
e¤ilimi bafllad›.
Aileleri olan ancak gündüzlü faaliyetler için Çocuk ve Gençlik Merkezlerine
gelen ‘hay›rseverlerin’ bu çocuklar› hala ‘yetim’ çocuk olarak görme e¤ilimleri ve
anne babalar›n›n varl›¤›n› ö¤rendiklerinde de kendi zihinlerindeki soyut
‘kimsesiz-yetim’ çocuk imaj›n›n y›k›lmas›ndan rahats›z olduklar› görülmektedir.
Bu da melez söylemler döneminin ‘hay›rsever’ tipi olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Bu hay›rsever tipi henüz çocu¤u aile ve sokakta istismarda korunmak amac›yla,
ailesine ra¤men korunmaya muhtaç olabilece¤i gerçe¤ini kabul etmemekte, ve
aile varsa çocuk ailede olmal› noktas›nda durmaktad›r.
4. Yeni Dönem, Yeni Çocuk Tipleri: Sokakta Yaflayan/Çal›flan Çocuklar
“Sokak çocuklar›” kavramasallaflt›rmas›n›n esas al›nd›¤› kimi Güney
Amerika ve uzak do¤u ülkeleri ile Afrika ülkelerinin derinleflen ve süre¤enleflen
yoksullukta kesiflti¤i görülmektedir.
Türkiye’de ola¤an yoksulluk dönemlerinde örne¤in 1960 ve 1970’li y›llar ile
1980’l› y›llar›n ilk yar›s›nda ‘Sokak Çocuklar›’n›n gündemde olmad›¤›n›5,
1980’li y›llar›n sonunda bafllay›p ve 1990’li y›llar›n bafl›nda belirgin bir hale
geldi¤i görülmektedir. 1990’li y›llarla birlikte art›k toplum vicdan›n› rahats›z
eden, kamuyu müdahale etmeye zorunlu k›lan bir büyük çocuk kitlesinin
sokaklar›m›z›n ayr›lmaz misafirleri oldu¤unu görüyoruz. Kar›flt›klar› suç olaylar›
ya da ac›nd›rma durumlar› nedeniyle bas›n›n ve kamunun gündemine gelen bu
çocuklar, bafllang›çta geçici bir patoloji olarak görüldüyse de bu yeni olgunun
geçici olmad›¤› görülmekle birlikte, sorunun çözümüne yönelik özel kamu
merkezli kurumlar da oluflturulmaya baflland›. ‹lk sivil örgütlenme sokakta
yaflayan çocuklar alan›nda Yusuf Kulca’n›n önderli¤inde kurulan ‘Sokak
Çocuklar› Gönüllüleri Derne¤i’ iken; yine ayn› çocuk grubu için ilk kamusal
kurum 1990 y›l›nda Kad›köy Yelde¤irmeni’nde aç›lan “Çocuk Misafirhanesi”
oldu. Bu deneme bir y›ll›k uygulama sonunda baflar›s›zl›k nedeniyle kapat›ld›.
5 Esin KÜNTAY (1999), "‹stanbul'da Sokak Çocuklar›: Genel De¤erlendirme", 21.Yüzy›l Karfl›s›nda Çocuk ve
Genç-Bildiriler (Yay›na haz›rlayanlar), Esin KÜNTAY ve F.Güliz ERG‹NSOY, ‹stanbul: Mimar Sinan Üniversitesi
Küntay bundan 30-40 y›l önce 1950’lerle bafllayan kentlere yo¤un göç nedeniyle büyük kentlerin caddelerinde
evden kaç›p bafl›bofl dolaflan çocuk kitlelerinin varoldu¤unu ama bu çocuklarla ilgili olarak toplumbilim
literatüründe ‘sokak çocuklar›’ diye bir kavram›n olmad›¤›n› ve ayn› çocuklar›n suça bulaflmalar› durumunda polis
kay›tlar›na ‘kaçak’ olarak kaydedildi¤ini belirtiyor. (s.124)
97
Sokakta çal›flan çocuklar alan›nda ise ilk giriflim Ankara Belediye ve ILO
iflbirli¤i ile kurulun ve halen çal›flmalar›n› sürdüren “Ankara Sokaklar›nda
Çal›flan Çocuklar Merkezi’dir.
Bu dönemi yeni k›lan 1980’li y›llarda iyice derinlefltirilecek uygulanan “neoliberal” politikalar›n yaratt›¤› yoksullaflma ve 1980’li y›llar›n sonlar›nda kentlere
göçe sebebiyet veren ve a¤›rl›kla Güneydo¤uda cereyan eden terör olgusudur.
Neo-liberal iktisadi ve sosyal politikalar›n büyük oranda yukarda say›lan di¤er
birçok dünya ülkesi ile ortak noktam›z oldu¤u söylenebilir; ancak bir
özgüllü¤ümüz eflzamanl› olarak terör ve teröre ba¤l› olarak nüfusun bir
kesiminin haz›rl›ks›z olarak büyük kentlerde yaflamaya zorunlu olmaya
bafllamas›d›r.
Yeni bir insan tipi olarak büyük kentlerin ana caddelerini ve kalabal›k
köflelerini mekan edinen sokakta çal›flan çocuklar ve sokakta yaflayan çocuklar
problemati¤i ile istem d›fl› göç olgusu aras›nda güçlü bir iliflkinin varoldu¤u
görülmektedir.
5. Kim Bu Çocuklar: Üç Araflt›rma Bulgular›nda Sokakta Çal›flan Çocuklar
Sokakta Çal›flan Çocuklar Alan›nda Yap›lan Üç Alan Araflt›rmas›n›n Baz›
Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas›
Sokakta çal›flan çocuklar›n büyük kent merkezlerinin kamusal alanlar›nda
belirgin olarak görülmeye bafllanmas›; bu görüntünün çocuklar›n olumsuz
olarak kullan›lmalar› görüntüsüne dönüflmeye bafllamas›; çocuklar›n uzun
saatler sokaklarda kalmas›, gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda kalmaya
bafllamas›, çal›flma yan›nda kimilerinin de bazen dilenir durumlarda olmaya
bafllamas› ve bu çocuklar›n ‘sokak çocu¤u’ olarak kabul görüp literatüre dahil
olmas› ile bu sorunun tespiti ve çözümü noktas›nda kamunun gündemine
gelmeye bafllad›¤›n› görüyoruz. Sokakta çal›flan çocuklar alan›nda ilk çal›flmalar
1990’l› y›llar›n bafl›nda bafllad›6. Bu çal›flmalar›n birço¤u çocuklar›n ve
6 ‹lk çal›flma denilirken 1990’larda bafllanan yeni dönem kastedilmektedir. Sokakta çocuklar›n çal›flmas› ve
dilenmeleri ile ilgili olarak çözüm yönünde müdahalelerin tarihi çok daha geriye gitmektedir. Cumhuriyet öncesi
savafllarla ‹stanbul’a ak›n eden nüfusun yol açt›¤› fazla nüfus ve ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda ortaya ç›kan
yoksullu¤a cevap olarak yoksul kesimlerin çocuklar›n› dilendirme veya sokaklarda olumsuz flartlarda çal›flmaya
ittikleri bilinmektedir. Bu sorunlara yönelik olarak da dönemin kamu yöneticileri dilencilik ve sokakta çocuk
çal›flt›rmaya karfl› baz› yasal ve uygulamaya yönelik önlemler bafllatm›fllard›r.
98
ailelerinin demografik özellikleri, çocuklar›n sokakta yapt›¤› ifl ve sokakta kalma
süresi gibi betimsel yönlere öncelikle bakt›. Sebeplerin araflt›r›lmas› noktas›nda
da modernleflen bir ülkede öncelikle çocuklar›n ve ailelerinin do¤du¤u ve
yaflad›¤› mekan›n ayr› olmas› ve bunun nedenleri merak konusu oldu. Hemen
tüm araflt›rmalarda sokakta çal›flan çocuklar›n ve ailelerinin flehrin henüz bir
dengeye oturmam›fl, flehre yeni göç etmifl ya da bir türlü entegre olamam›fl
kesimlerinden geldikleri ortak bir bulgu olarak ortaya ç›kmaktad›r.
Araflt›rmalardaki bu ortak noktalar› vurgulamak üzere son y›llarda yap›lm›fl
üç araflt›rman›n karfl›laflt›r›lmas›na gidilecektir7.
Çocuklar›n Ailelerinin Göç Nedenleri
Göç genel olarak bir umuda yolculuktur; sonunda hep umut edilen
bulunmazsa da.. Esas olarak da kifli bulundu¤u yerden iten ve/veya baflka yere
çeken sebeplerle ve esas olarak kiflilerin r›zas› ile oluflan bir süreçtir. Temel saik
de esas olarak ekonomiktir. Sokakta çal›flan/sokakta yaflayan çocuklar alan›nda
son y›llarda yap›lan en genifl kapsaml› olan araflt›rmalar›n bafl›nda gelen
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda, sokakta çal›flan çocuklar›n ailelerinin
‹stanbul’a göç sebepleri s›ralamas›nda beklenece¤i üzere en büyük oran
%49.59’la ekonomik sebepler gelirken, %24.3’ünde “köyümüzü yakt›lar”,
“savafl vard›r“ ya da “güvenlik nedeniyle” gibi terör temelli, ikinci önemli s›ray›
alm›fl. Kan davas›, burada akrabalar› oldu¤u için vb. sebepler yan›nda
bilinmeyen %20’lik bir oran da dikkat çekicidir (s.65).
Ancak yoksullaflma ve terör kaynakl› iki sebebin ilk iki s›rada yer almas› Türk
modernleflmesini h›zland›ran iki temel gücün 1980 sonras› neo-liberal
politikalar ve onu hemen takip eden terör kaynakl› zorunlu göç oldu¤u tespitini
destekler niteliktedir.
7 Bu çal›flmalar flunlard›r:
1) Karatay, A.,et.al. (2000) “‹stanbul’un Sokaklar› ve Çal›flan Çocuklar”, I. ‹stanbul Çocuk Kurultay›-Araflt›rmalar
Kitab›, ‹stanbul Çocuklar› Vakf›, ‹stanbul, 2000, ss. 452-542.
2) SHÇEK, DIE ve UNICEF, 1999. Sokakta Yaflayan ve Çal›flan Çocuklar Kat›l›mc› Eylem Araflt›rmas›,1998-1999,
Araflt›rma Tasar›m Raporu. (Bu araflt›rma verileri Sezai Saraç taraf›ndan D‹E uzmanl›k tezi için de kullan›lm›flt›r.
Henüz resmi raporu yay›nlanmayan bu araflt›rma verileri Sezai Saraç’›n “Sosyal Araflt›rmalarda Kat›l›ml› Eylem
Araflt›rmas›n›n Kullan›labilirli¤i ve Katk›lar›” 2001 adl› tezinden al›nm›flt›r).
3) Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO), Çocuk ‹flçili¤inin Sona Erdirilmesi Uluslararas› Program› (IPEC). Turkey
Working Street Children in Three Metropolitan Cities: A Rapid Assessment. Haz›rlayanlar: Dr. Bahattin Akflit,
Dr. Nuray Karanc› ve Dr. Ayfle Gündüz-Hoflgör, Cenevre: Kas›m 2001.
Çal›flma boyunca birinci araflt›rma k›saca “‹stanbul Araflt›rmas›”, ikinci araflt›rma “SHÇEK-D‹E- UNICEF
Araflt›rmas›” ve üçüncü araflt›rma da “ILO Araflt›rmas›” olarak an›lacakt›r.
99
ILO Araflt›rmas›nda da sokakta çal›flan çocuklar›n a¤›rl›kl› olarak 1985
sonras› göçüyle ‹stanbul’a ailelerden geldikleri vurgulanmakta. Ayr›ca bu yeni
göçün politik kökenli ve haz›rl›ks›z olmas› anlam›yla 1965’de bafllayan göçten
farkl›laflt›¤› vurgulanmaktad›r. Ayr›ca Diyarbak›r ve Adana’dan farkl› olarak,
Türkiye’nin en büyük metropoliten flehri olan ‹stanbul’un tüm ülkeden göç
almakla birlikte, sokakta çal›flan çocuk ailelerinin geldikleri bölgelere bak›ld›¤›nda
Güneydo¤u Anadolu’nun yine de a¤›rl›kl› oldu¤u belirtilmektedir. (s.64)
Çocuklar›n Çal›flma Nedenleri
Çocuklar›n sokaklarda çal›flmas›n› sorun yapan temel nedenlerden biri
çocuklar›n ailelerinin zoruyla çal›flt›klar› iddias›d›r. SHÇEK-D‹E- UNICEF
Araflt›rmas›nda çocuklar›n %80’i çal›flma nedeni olarak ‘aile bütçesine katk›’
fleklinde ifadelendirmifltir. Bu da toplumda yayg›n olan çocuk iflçili¤ine
gönderme yapan ve genellikle olumlanan bir de¤ere gönderme yapmaktad›r.
Ayn› alanda ‹stanbul araflt›rmas›nda benzer bulgulara ulafl›lm›fl: “Çocuklar
ailelerinin yoksullu¤u nedeniyle, ailelerinin iste¤i ya da 'durumdan vazife
ç›kararak' bizzat çocuklar taraf›ndan al›nan kararlarla çal›flmaya bafllarlar.
Çocuklar›n önemli bir kesimi (%77) bir 'büyük' laf› olan 'ekmek paras›'
söylemini ebeveynleri ile çat›flma içinde olmad›klar›n› göstermektedirler. Ayn›
araflt›rmada çocuklar›n çal›flmad›klar› zaman aile reislerinden kendilerine yönelik
fliddet olup olmad›¤› soruldu¤unda büyük bir ço¤unlu¤u (%84) fliddet olmad›¤›n›
söylemekle birlikte geri kalan %16’s› aile üyelerinden fliddet gördü¤ünü ifade
etmifltir. Bu da aile ebeveyn iliflkisinde çal›flma konusunda temelde bir zor iliflkisi
olmad›¤›n› ancak az›msanmayacak bir çocuk kitlesinin ise bir fliddet riski içinde
bulundu¤unu göstermektedir. Bu ‘iç risk’ sokaktaki (zab›ta, polis, esnaf, çeteler,
vs.) risk-fliddetle karfl›laflt›r›ld›¤›nda belki az görünüyor; ancak gözlenmesi,
denetlenmesi ve önlenmesi zor olan bu tür, zordur.
Çocuklar›n Okul Durumlar›
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda ‹stanbul’daki sokakta çal›flan
çocuklar›n %80’i hiç okula gittiniz mi? sorusuna ‘evet’ yan›t›n› vermifltir. Ayr›ca
bu çocuklar›n annelerinin %65’i de okuma yazma bilmemektedir.
‹stanbul Araflt›rmas›nda ise çocuklar›n okul durumu daha olumsuz bir tablo
sergilemektedir: Sokakta çal›flan çocuklar›n %29'u e¤itim-ö¤retim sürecini belli
100
bir aflamada terk etmiflken; %17 gibi oldukça yüksek bir oranda çocuk da okul
yafl›nda oldu¤u halde hiç bafllamam›flt›r. ‹ki oran›n toplam› olan %46 ya da
di¤er bir deyiflle sokakta çal›flan çocuklar›n yaklafl›k yar›s› Türkiye'de zorunlu
olan e¤itim-ö¤retim sürecine ya dahil olmam›fl ya da belli bir aflamas›nda terk
etmek zorunda kalm›flt›r. Okula hiç bafllamayan kesimin ise a¤›rl›kl› olarak
ailelerinden uzak olarak bekar evlerinde kalan çocuklar oldu¤u tespit edilmifltir.
‹stanbul Araflt›rmas›nda annelerin e¤itim aç›s›ndan çok daha olumsuz
koflullarda oldu¤unu göstermektedir: Annelerin %72’si okur yazar de¤ildir.
ILO Araflt›rmas›nda da sokakta çal›flan çocuklar›n ço¤unlu¤unun okula
devam etti¤i belirtilerek; Adana, Diyarbak›r ve ‹stanbul’da yap›lan araflt›rman›n
tüm deneklerinin yaln›z %13’ünün okul sürecinin tamamen d›fl›nda kald›¤›
belirtilmektedir. ‹stanbul için de okula hiç gitmeyen çocuklar›n oran› %13
iken, %24’ünün ilkokuldan terk olduklar› gözlenmektedir. (s.39)
Ebeveynlerin ‹fl Durumlar›
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas› verilerine göre ‹stanbul ‹l’inde sokakta
çal›flan çocuklar›n babalar›n›n büyük ço¤unlu¤unu düzenli çal›flt›¤›
görülmektedir. %74’ünün düzenli çal›flt›¤› belirtilen babalar›n %24’ünün
amele-inflaat ifllerinde ve di¤er büyük kategorinin de (%32) benzinlik,
çamafl›rhane, kahvehane vs. gibi çeflitli ifllerde çal›flt›¤› belirtilmektedir. (s.125)
‹stanbul Araflt›rmas›nda, anne ve babalar›n iflleri kategorisinde
beklenebilece¤i gibi en yüksek oran iflsizlik ya da ayn› anlama gelmek üzere ev
han›ml›¤› gelmektedir. Babalar›n 43 ayr› ifli olmas›na ra¤men %38'inin iflinin
ise olmad›¤› ifade edilmifl. ‹flinin oldu¤u belirtilen babalar›n %28's›n›n inflaat
iflçisi, %7'si seyyar sat›c› iken geriye kalanlar da muhtelif serbest ifllerden
olufltu¤u görülmektedir
Ailelerin Göç Etti¤i Yerler
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›na göre ‹stanbul sokaklar›nda çal›flan
çocuklar›n ailelerinin yaklafl›k yar›s›, %48.28’in Güneydo¤u Anadolu
Bölgesinden göç ederken, bu ailelerin ikinci büyük bölümü olan %27.59’ü
Do¤u Anadolu Bölgesinden ‹stanbul’a göç etmifltir. (s. 128-130)
101
‹stanbul Araflt›rmas›nda da çocuklar›n/ailelerinin göç etti¤i bölgeler
konusunda paralel benzer sonuçlar elde edilmifltir. Yukar›da da belirtildi¤i gibi
ayn› sonuçlara ILO Araflt›rmas›nda da ulafl›lmaktad›r. (s.65)
Tablo 1: Çocuklar›n Do¤du¤u ‹l Merkezleri
Do¤um
Do∂
um Yeri (Gruplanm›fl)
(Gruplanm??)
40
38
38
30
31
31
20
18
18
Yüzde
10
55
0
44
44
Güneydo∂ u
Marmara
Yç
Anadolu
Ege
Güneydo¤u
Marmara
‹ç Anadolu
Ege
Do¤u
Karadeniz
Akdeniz
Do∂ u Anadolu
Anadolu
Karadeniz
Akdeniz
‹stanbul sokaklar›nda çal›flan çocuklar problemati¤ini anlamam›z› sa¤layacak
en temel flifrelerden birinin yukar›daki tabloda sakl› oldu¤unu söylemek
mümkün. Tabloda çocuklar›n do¤du¤u iller grupland›r›larak verilmifltir. Aç›k
bir flekilde görüldü¤ü gibi, çocuklar esas olarak halen yaflad›klar› ilin d›fl›nda bir
ilde do¤mufllar ve bulunduklar› yere göç gibi insan hayat› için en sars›nt› verici
süreçlerinden birini yaflayarak gelmifller ve yabanc›s› olduklar› bu atmosferde
kendilerine hayat alan› yaratmaya çal›flmaktad›rlar. Tablodan anlafl›ld›¤›
kadar›yla, bu insanlar ‹stanbul gibi birçok geliflmifllik göstergesinde Türkiye
ortalamas›n›n üstünde yer alan bir yere, geliflmifllik göstergelerine göre en
olumsuz koflullar› yaflayan Do¤u ve Güneydo¤u’da dünyaya geldikten sonra göç
etmifllerdir8. Bir sonraki tabloda tek tek illerin da¤›l›m› verildi¤inden, %18'lik
Marmara bölgesi dahil çocuklar›n tamam›na yak›n› ‹stanbul d›fl›nda
do¤mufllard›r.
8 ‹stanbul ve di¤er bölgelerin geliflmifllik/geliflmemifllik göstergeleri için bkz. UNICEF, Türkiye'de Bölgelerin
Geliflimi, The Progress of Regions in Turkey, 2000. Herkes ‹çin Kaliteli Yaflam Raporu.
102
Yine en belirgin farkl›laflman›n flu oldu¤u söylenebilir; ‹stanbul sokaklar›nda
marjinal çeflitli ifllerde çal›flan çocuklar›n %69'u Türkiye'de genel yoksullukla
özdefllefltirilen iki bölgeden gelmektedir; Do¤u Anadolu ve Güneydo¤u
Anadolu. O halde tart›flmaya yer b›rakmayacak flekilde ortaya ç›kan iliflki sokakta
çocuk çal›flmas› ile yoksulluk ve göç aras›ndaki iliflkidir.
Yoksulluk kriterlerinin belirsizli¤ine ra¤men belli bölge ve belli illerin
yoksullukla özdefllefltirildi¤ini yukarda belirttik. Bu özdefllefltirme mant›¤›n›
destekleyen bir araflt›rma deste¤i UNICEF taraf›ndan yay›nland›. UNICEF'in
yay›nlad›¤› raporda bölgeler aras›nda görülen geliflmifllik farkl›l›klar› verilmifltir.
Türkiye'de yoksulluk s›n›r› alt›nda yaflayan hane halk›n›n toplam nüfus içinde
oran› %14.2 iken, bu oran ‹stanbul için %1.4, Bursa için %1.5, ‹zmir için
%1.7, Antalya için %19.7, Adana için % 19.7,Tokat için %21.7, Eskiflehir için
% 21.8, Ankara için % 16.1, Trabzon için %12.6, Samsun için % 10.4,
Diyarbak›r için %39.7, Erzurum için %44.7, fianl›urfa için %36.5 ve Elaz›¤ için
% 30.3 olarak tespit edilmifltir9. Bu oranlarda Do¤u ve Güneydo¤u’daki illerin
belirginleflen farkl›l›¤› çarp›c› bir flekilde ortaya ç›kmaktad›r. Bu verilere göre
ülkenin yoksul kesimlerinde vars›l bölgelerine bir kayma oldu¤u; yoksulluk
s›n›r› alt›nda yaflayan nüfusun yeni bir umut olarak ülkenin en zengin
bölgelerine do¤ru hareket halinde oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
Ancak bu araflt›rma yoksulluk oran›n›n ülke ortalamas›na göre en düflük
oldu¤u ‹stanbul ilinde yap›ld›¤›na göre ve buradaki en tehlikeli ve
tan›mlanmam›fl iflleri Güneydo¤u-Do¤u’dan gelenlerin tercih etti¤i ortaya
ç›kt›¤›na göre sorun ‹stanbul'daki belli bir nüfusla daha çok iliflkilidir. Göç,
geçmifl birikim, sermaye veya beceri yoksunlu¤u ile birleflince kentte
tutunamama anlam›na gelmektedir.
Yukar›daki tabloda çocuklar›n memleketleri da¤›l›m› ile UNICEF'in bu
verileri birlikte düflünüldü¤ünde, ‹stanbul'da sokakta çal›flan çocuklar›n
%70'inin niçin Do¤u ve Güneydo¤u’dan geldikleri biraz daha anlafl›l›r
olmaktad›r.
Çocuklar›n memleketleri s›ralamas›nda en büyük oran s›ras›yla A¤r›,
Mardin, Siirt, Diyarbak›r, Bitlis ve Kars illerine aittir. Bu alt› il ‹stanbul
9 UNICEF, Nisan 2000, Türkiye'de Bölgelerin Geliflimi, The Progress of Regions in Turkey, 2000. Herkes ‹çin
Kaliteli Yaflam Raporu.
103
sokaklar›nda çal›flan çocuklar popülasyonunun temel kayna¤› olarak
görülmektedir.
Çocuklar›n Sokakta Çal›flma Süreleri
Çocuklar›n ailelerinin kente yeni göç etmifl olma durumlar› dikkate
al›nd›¤›nda, sokakta çal›flan çocuklar›n sokakta çal›flma sürelerinin de uzun
olmamas› beklenmektedir. SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas› sonuçlar›nda da
buna benzer bulgular görülmektedir. ‹stanbul’da sokakta çal›flan çocuklar›n
yaklafl›k %75’i iki y›l veya daha az bir süredir sokakta çal›fl›rken; ayn›
araflt›rman›n örne¤in Diyarbak›r için ulaflt›¤› bulgular çok daha farkl›d›r.
Diyarbak›r ‹li’nde sokakta çal›flan çocuklar›n %50’si en az dört ve en fazla yedi
y›ld›r sokaklarda çal›flmaktad›r. (s.135)
Sokakta çal›flan çocuklar›n mevcut durumuna iliflkin önemli bir veri de
çocu¤un sokakta yapt›¤› iflin kendisi için süre¤enleflmesini gösteren çal›flma
süresidir. ‹stanbul Araflt›rmas› verilerine göre ‹stanbul sokaklar›nda çal›flan
çocuklar›n ço¤unlu¤u (%31'I) son bir y›ld›r bu ifli yap›yor. Yani henüz
ço¤unlu¤u için sokakta çal›flma kendi ifli olma noktas›nda de¤ildir.
ILO Araflt›rmas›na göre çocuklar›n çal›flma süreleri oldukça de¤iflken
görünmektedir.” Çocuklar›n ortalama çal›flma süreleri 2 ile 14 saat aras›nda
de¤iflmektedir. Bu çal›flmaya göre çocuklar genel olarak haftan›n yedi günü
çal›flmakla birlikte; Adana ilinde çocuklar tatil yapma e¤iliminde görülmektedir.
(s.47)
6. Kim Bu Çocuklar: ‹ki Araflt›rma Bulgular›nda Sokakta Yaflayan Çocuklar
Sokakta yaflayan ve sokakta çal›flan çocuklar›n birçok aç›dan birbirinden
farkl› çocuk gruplar› oldu¤u bilinmektedir. Bu farkl›l›¤›n en belirgin ve en
önemli oldu¤u nokta çocuklar›n sokaklar› kullanmalar›n›n ya da sokakta
olmalar›n›n sebebi ve içinden geldikleri aile yap›lar›d›r. Sokakta çal›flan çocuklar
ile ilgili tüm gözlem ve araflt›rmalarda, ailelerin ‘normal’ , iki ebeveynli aileler
oldu¤u ve çocuklar›n sokaklara bulunmas›n›n temel sebebinin de yoksulluk
temelli çocuk çal›flt›rmas› oldu¤u belirtilmektedir. Sokakta yaflayan ve
ço¤unlukla madde ba¤›ml›s› olan çocuklar ise esas olarak parçalanm›fl ailelerden
gelmekte ve ailelerinden kendilerine yönelik fliddet olan çocuklar ço¤unluktad›r.
104
Çocuklar›n sokakta bulunmas› da çal›flma/geçinme de¤il fliddetten korunma
eksenli bafllam›flt›r. Afla¤›da bu konuda oldukça genifl enformasyon sa¤layan iki
çal›flman›n verileri özetlenmektedir. Bunlardan ilki Yelde¤irmeni Çocuk Ve
Gençlik Merkezi taraf›ndan kurulufl kay›tlar›nda bulunan ve hizmetlerden
yararlanan çocuklar›n verilerinden hareketle haz›rlanan araflt›rmad›r.
“‹stanbul Sokaklar›nda Yaflayan, Yelde¤irmeni Çocuk Ve Gençlik
Merkezi'nde Kay›tl› Sokak Çocuklar›yla ‹lgili Kesitsel Bir Çal›flma, ‹stanbul2001” isimli çal›flma Kurulufl Müdürü Gülnur ERTÜRK, Hakan Albaytak,
KenanAslan, Mahmut Dalk›l›ç, Mustafa Çak›r, Seyla Karakum, Cuma Da¤ ve
Fevzi Y›rt›k taraf›ndan gerçeklefltirilmifltir. Baz› Sonuçlar afla¤›da özetlenmifltir:
Sokakta yaflayan çocuklar›n aile durumu: Çocuklar›n %62,8’inin ailesi
parçalanm›fl, %37,2’sinin ailesi ise birlikte yaflayan aileler olarak tespit
edilmifltir. Bu sonuçta bize parçalanm›fl aile çocuklar›n›n soka¤a ç›kma
konusunda temel risk gurubunu oluflturdu¤unu göstermektedir.
Ailenin göç etti¤i yer: Sokakta yaflayan çocuklar›n ailelerinin %26’s› Do¤u
Anadolu Bölgesi, %22,3’ü Karadeniz Bölgesi, %17,1’i Marmara Bölgesi
(Marmara bölgesinin büyük bir bölümünü ‹stanbul oluflturmaktad›r.), %14,1’i
Güneydo¤u Anadolu Bölgesi, %11,2’si ‹ç Anadolu Bölgesi, %4,8’i Akdeniz
Bölgesi, %2,62s› Ege Bölgesi, %1,9’unun Yurtd›fl›ndan göç etti¤i tespit
edilmifltir.
Ailelerin oturdu¤u bölgeler: Çocuklar›n ailelerinin %41,3’ü Avrupa
yakas›nda oturuyorken, %27,5’i ise Anadolu yakas›nda oturmaktad›r. Ailesi
‹stanbul’da olmayan çocuklar›n oran› ise %31,2’dir.
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda babalar›n önemli bir ço¤unlu¤unun
(%57.89) sürekli olarak çal›flt›¤› belirtilmektedir (s.123); ifller de s›ras›yla %13
amele/inflaat iflçisi, %35 iflçi (çamafl›rhane, benzinlik, kahvehane, vs.), %10
esnaf, vb. olarak belirlenmifltir. (s.125)
Yafl gruplar›: Çocuklar›n %22,3’ü 16-18 yafl aral›¤›nda, %54,6’s› 13-15 yafl
aral›¤›nda, %21,2’si 10-12 yafl aral›¤›nda, %1,9’u ise 9 yafl ve alt›n›
oluflturmaktad›r. Burada sokakta yaflayan çocuklar›n yafl ortalamas›n›n (13-15),
sokakta çal›flan çocuklardan (11-12) biraz fazla oldu¤u belirtilmelidir.
105
SHÇEK-D‹E-UNICEF Araflt›rmas›nda çocuklar›n soka¤a ç›kma yafllar› flöyle
belirtilmektedir: 6 yafltan itibaren sokakta yaflamaya bafllayanlar›n oran› %3.51,
7 yafltan itibaren yaflayanlar›n oran› %10.53, 12 yafltan sonra soka¤a kaçanlar›n
oran› %17.54, 13 yafl %10.53 ve 14 yafl›nda soka¤› tercih edenlerin oran› da
%14’tür. Her ne kadar 6 yafltan itibaren sokakta yaflamaya bafllayan çocuklara
rastlanm›flsa da esas yo¤unlaflman›n 14 yafl ve sonras› ve özellikle 12-14 yafl
aras›nda oldu¤u görülmektedir. (s.141)
E¤itim durumlar›: Çocuklar›n %53,9’u ilkokul ara s›n›f terk durumunda
iken %16,4’ü hiç okul gitmemifl, %29’u ise ilkokuldan mezun olmufl, %0,7’si
de ortaokuldan mezun olmufltur.
Yukar›daki verilere paralel baz› sonuçlar SHÇEK-D‹E-UNICEF
Araflt›rmas›nda görülmektedir: Bu araflt›rmaya göre de ‹stanbul ‹li’ndeki
sokakta yaflayan çocuklar›n %22.81’I hiç okula gitmemiflken, % 77.19’u bir
flekilde okula gitmifl; daha sonra okulu terk etmifltir. (s. 114) Araflt›rman›n alan
uygulamas›n›n yap›ld›¤› 1999 y›l› içinde bu çocuklar›n ancak %3.64’ünün
ilkö¤retime devam ettikleri tespit edilmifltir. Önemli bir veri ise bu çocuklar›n
%18.18’nin bar›nd›klar› Çocuk ve Gençlik Merkezinde bir kursa devam
ettikleridir. Yine %56.36’s›n›n henüz ilkokul aflamas›nda okulu terk etmifl
olmas› bilgisi de bu alandaki önemli veri olarak tespit edilmifltir. (s.115)
Sokakta yaflama nedenleri: Çocuklar›n %33,1’i aile içi fliddet,
parçalanmas›, %16,3’ü çal›flt›r›lma nedeniyle, %14,1’i ailesi ile
%4,5’i arkadafllar›ndan etkilenerek ve %2,2’si sokakta olan
etkilenerek ç›km›flt›r. %2,2’lik bir grup ise kald›klar› yurt
uyumsuzluklar› nedeni ile soka¤a ç›km›flt›r.
%27,6’s› aile
anlaflamama,
a¤abeyinden
ve yuvalara
Yine aileleri taraf›ndan para kazanmas› amac›yla sokakta çal›flmaya ve
dilendirilmeye zorlanan çocuklarda sokakta yaflamay› tercih edebilmektedir ki bu
durumdaki çocuk say›s› küçümsenemeyecek kadar fazlad›r (%16,3). ‹stanbul’da
sokakta çal›flan çocuk say›s›n›n her geçen gün artmas› bu çocuklar›n potansiyel
sokak çocu¤u olmamas› için gerekli tedbirlerin al›nmas›n› gerekli k›lmaktad›r.
Özellikle kat› bir bask› kurarak flu kadar para getireceksin fleklindeki ifadelerle
çocuklar›n› kullanan ailelerin çocuklar› bu paray› kazanamad›¤› zaman eve
gitmemekte ve bir süre sokakta kalmakta daha sonra ise tamamen soka¤› tercih
edebilmektedir.
106
Çocu¤un soka¤a ç›kmas›nda etkili olan nedenlerde ailesel etmenlerin büyük
rol oynad›¤› söylenebilir. Sosyo-ekonomik düzeyi düflük olan, parçalanm›fl aileye
sahip, e¤itim düzeyi düflük, aile içi iletiflimin kopuk oldu¤u ailelerin çocuklar›
soka¤› tercih edebilmektedir. Sokakta yaflaman›n zorlu¤u ve tüm tehlikeleri göz
önüne al›n›rsa çocu¤un soka¤a ç›kma nedenlerinin çok güçlü oldu¤u
söylenebilir.
SHÇEK-D‹E- UNICEF Araflt›rmas›nda çocuklar›n soka¤› tercih etmelerinde
ya da son karar› vermelerinde belirleyici olan›n aile içi çocu¤a yönelik fliddet
oldu¤u görülmektedir. Bu oran %70 olarak (aile içi bu fliddetin de %82’si
çocu¤a yönelik, di¤eri de di¤er aile bireylerine yönelik fliddettir) belirlenirken,
di¤er çok önemli oran (%15) arkadafllar›na uyma ya da soka¤› bireysel karar› ile
tercih etme fleklinde tespit edilmifltir.
Uçucu madde kullanma durumu: Çocuklar›n %53,9’u uçucu madde
kullan›rken kullanmayanlar›n oran› ise %46,1 olarak bulunmufltur.
Madde kullanma süresi: Çocuklar›n %46,2’si maddeyi 1-2 y›l aras›nda
kullan›rken 3-5 y›l aras›nda kullananlar›n oran› %20,7 bir y›ldan az bir süredir
kullananlar›n oran› ise %10,3’dür. Uzun bir süre (5 y›l +) kullananlar›n oran›
ise %22,8’dir.
Son durumlar›: Çocuklar›n %33,5’i aile yan›nda, %32,3’ü kurulufllarda,
%27,5’i sokaktad›r. %1,1’i sokakta vefat etmifl (intihar ve kaza sonucu),
%5,6’s›ndan ise herhangi bir flekilde haber al›namam›flt›r.
Eve dönme iste¤i: Çocuklar kurulufla ilk girifl yapt›klar›nda %89,6’s› eve
dönmek istemediklerini, %10,4’ü eve dönmek istediklerini belirtmifllerdir.
7. Sokakta Yaflayan ve Sokakta Çal›flan Çocuklar›n Ayr›flt›¤› Noktalar:
Sokakta çal›flan çocuklarla ilgili yap›lan hemen tüm çal›flmalarda, ailelerin
tamam›na yak›n›n›n ‘tam’ aile olduklar› tespit edilmektedir. Yapt›¤›m›z ‹stanbul
araflt›rmas›nda da bu durum görülmüfltür. Araflt›rma sonucundan anlafl›laca¤›
üzere, annelerin neredeyse tamam› (%99) ve babalar›n %93'ü hayattad›r. Daha
sonraki tablolarda anne ve babalar›n asl›nda birlikte ve normal bir aile
görüntüsünde oldu¤u görülmektedir. Demek ki biçimsel olarak normal bir aile
107
olmak, ailenin tüm normal ifllevlerini yerine getirmenin garantisi de¤ildir.
Çocuklar›n sokaklarda tehlikeli ortamlarda çal›fl›yor olmas›, 'normal' aile yap›s›
içinde gerçekleflmekte ve aile üyeleri bizim gibi bu olay› bir 'sorun' olarak de¤il
bir 'çözüm' olarak, bir ‘baflar›’ olarak alg›lamaktad›r.
Sokakta çal›flan çocuklar›n ailelerinin 'normal' aileler olduklar›na bir di¤er
iflaret de, çocuklar›n anne ve babalar›n›n neredeyse tamam›na yak›n›n›n
olmalar›d›r. Hem anneler hem de babalar %99 oran›nda bu çocuklar›n öz anne
ve babalar›d›r; dolay›s›yla bu aileler muhtemel sorunlar ve çocu¤a karfl› varsa
fliddet kullan›m›n›n kayna¤› anne veya babalar›n›n üvey olmas› olmayacakt›r.
Sokakta yaflayan çocuklarda ise çocuklar›n %62,8’inin ailesinin parçalanm›fl
oldu¤u belirtilmifltir. Bu parçalanmadan dolay› da üvey ebeveyn oran› ve aile içi
daha yo¤un sorun beklenmelidir. Dolay›s›yla aile bütünlü¤ü noktas›nda
bak›ld›¤›nda çocuklar›n sokaklarda çal›flma de¤il, yaflamay› tercih etmesindeki
temel faktörün aile ile olan ba¤lar›n› koparm›fl olmas› olarak karfl›m›za
ç›kmaktad›r. Bir di¤er önemli özellik çocuklar›n/ailelerinin göç etti¤i bölge ve
oradan getirdi¤i kültür ve birikimle iliflkilidir. Sokakta çal›flan çocuklar›n
ailelerinin a¤›rl›kl› olarak Do¤u ve Güneydo¤u’dan göçle büyük kentlere gelen
ailelerin çocuklar› oldu¤u, bu ailelerin çocuk çal›flt›rma, çocuk iflçili¤ine yabanc›
olmad›¤› ve kentte çocuklar›n çal›flmaya devam etmesini de bir sorun olarak
görmeme e¤ilimi içinde oldu¤u bilinmektedir. Oysa sokakta yaflayan çocuklar›n
ailelerin bölgesel da¤›l›m›na bak›ld›¤›nda biraz daha genifl bir da¤›l›m
görülmekte. Burada da sokakta yaflama ile yoksulluk de¤il, çocuklar›n sokakta
yaflamas› ile aile yoksullu¤unun son aflamas› olan ‘aile parçalanmas›’ aras›nda
bir iliflki kurman›n daha do¤ru olaca¤› sonucu ortaya ç›kmaktad›r.
8. Sokakta Çal›flan/Yaflayan Çocuklar ve Çocuk Haklar›
Etiketlemek: Bu olgu özellikle sokakta çal›flan çocuklar›n ‘sokak çocu¤u’
olarak adland›r›lmalar›ndan rahats›z olmalar›nda görülmektedir. Kendisiyle
yap›lan görüflmede geçmiflinde sokakta çal›flm›fl olan Zeynep adl› çocuk bu
durumu oldukça aç›k bir flekilde ifade etmektedir.
“-(Zeynep) Bir fley söyleyebilir miyim? Nerelere, televizyonlara m› vereceksiniz
bunu?
-(Cengiz) Yok televizyona vermicez.
108
-(Necmi) Merak etme, vermicez. Sen daha önce ç›kt›n m› böyle fleylere,
televizyonlara, vesaireye?
-Evet. Beni çok istediler, ben gitmedim. Demediler, gel röportaj yapal›m.
Hay›r, dedim. Bir keresinde befl program›na ç›kt›m. ‹flte, Ali Müfit Gürtuna’yla.
Ondan sonra, bir kere de A’dan Z’ye program›na ça¤›rd›lar, oraya gittik. Ondan
sonra, birkaç kifli istedi. Ailem gördü yani televizyonda. K›zd›lar; dedi, niye
ç›k›yorsun, dedi. Ondan sonra, ben de bir daha ç›kmad›m. Ben de dedim, bu
da onun gibi mi?
-(Cengiz) Yok yok, merak etme.
-(Necmi) Sen ne hissettin peki öyle ç›k›nca televizyona falan? Hoflland›n m›,
hofluna gitti mi?
-Hay›r. Sokak çocuklar›, dediler. Hiç .. Yani, o ablalar o anda olsayd›lar, sayg›
falan dinlemezdim. Çok ba¤›r›rd›m. Yani, sokak çocuklar› .. Okulda
arkadafllar›m gördü. Dedi, sokak çocu¤u musun, dedi. ‘Sen böyle bir yere mi
gidiyorsun?’ Hay›r, dedim. Onlar yanl›fl anl›yor, dedim.
-(Cengiz) Peki, televizyona demedin mi, biz sokak çocu¤u de¤iliz diye?
-Biz kaç kere dedik, ama yine de dinlemediler. Yanl›fl yazm›fllar öyle.”10
Çocuk ve fiiddet: Yelde¤irmeni Araflt›rmas›nda, sokakta yaflayan çocuklar›
soka¤a iten sebep olarak çocuklar taraf›ndan en çok aile içi fliddet (%33,1) ve
aile parçalanmas› (%27,6) gösterilmifltir.
Sokakta çal›flan çocuklarda bu oran daha düflüktür ancak bu çocuklar da aile
içinde fliddet görmektedir.
Sokakta çal›flan çocuklar aile d›fl›nda da fliddete maruz kalmaktad›r.
Çocuklar›n cevaplamakta pek tereddüt etmedikleri soru ise polis ve zab›tan›n
kendilerine olan müdahalesidir. ‹stanbul Araflt›rmas› verilerine göre, çocuklar›n
yaklafl›k %70'si sokakta çal›fl›rken polis veya belediye zab›tas›n›n kendilerini
kovalad›¤›n›, baflka yerlere gitmesi için zorlad›¤›n› ya da do¤rudan fliddet
kullanarak kendisine müdahale etti¤ini beyan etmifltir.
10 Necmi Erdo¤an (Edt.) (2002) Yoksulluk Halleri-Türkiyede Kent Yoksullu¤unun Toplumsal Görünümleri,
‹stanbul: Demokrasi Kitapl›¤› Yay›nevi, s. 295.
109
Ayr›ca en fazla sokakta çocuk bulunan ve dolay›s›yla en sorunlu bölgeler
olarak addedilen Kad›köy, Eminönü ve Bak›rköy gibi merkezler en fazla polis ve
zab›ta müdahalesi ile karfl›lafl›lmaktad›r. Sokakta çal›flan çocuklar›n %33'ü polis
taraf›ndan al›konmufl; %66's› ise böyle bir muameleye u¤ramad›¤›n› ifade
etmifltir. Zab›ta ise daha müdahaleci görülmektedir. Zab›ta tüm çocuklar›n
yaklafl›k %60'n›n malzemesine en az bir kez el koymuflken; çocuklar›n %41'i
böyle bir uygulamayla karfl›laflmad›¤›n› ifade etmektedir.
Aile içi fliddet yan›nda polis-zab›ta müdahalesi de düflünüldü¤ünde
çocuklar›n içinde bulundu¤u açmaz daha net olarak ortaya ç›kacakt›r. Çocuklar
ev ve sokak (polis ve zab›ta), aras›nda bir açmazda kalmaktad›rlar.
Bir antinomi: Çocuk Merkezli Yaklafl›m›n Yetersizli¤i ve/Kaç›n›lmazl›¤›:
Görünen o ki liberalleflme ile birlikte devletin koruyucu hizmetlerinde
azalma ve ailelerin geleneksel ya da kökene dayal› yard›mlaflma ve dayan›flma
kapasitelerinde de gerileme sürecektir. Bunun sonucu olarak da, toplumsal
aç›dan zay›f iki toplumsal grup olan çocuklar ve kad›nlar gelecekte ‘sorunlarla’
daha çok an›lacaklard›r. Görece yeni olan kentsel mekanlar›n sokakta yaflayan
ve madde ba¤›ml›s› olan çocuklar›, sokakta çal›flan/çal›flt›r›lan çocuklar› ve
boflanan, iflsiz kalan ve terk edilen kad›nlar› salt kriz zamanlar›n›n geçici olgular›
olarak art›k anmamal›y›z. Dolay›s›yla bu kesimler için oluflturulan Çocuk ve
Gençlik Merkezleri, Toplum Merkezleri ile Kad›n Konuk Evleri ve fuhfla
sürüklenen 18 yafl alt› k›z çocuklar› Rehabilitasyon Merkezleri toplumun okul
kadar ola¤an merkezleri olarak kabul edilmeli ve say›ca artt›r›lmal› ve bu alanda
sivil inisiyatifin daha güçlü rol almas› sa¤lanmal›d›r.
Ne Yap›labilir: Her fleyden önce sokak çocu¤u teriminin kullan›lmas›n›n
tedricen azalt›lmas› ve gittikçe hiç kullan›lmamas› çocuklar›n etiketlenmesinin
önüne geçilmesi anlam›nda oldukça önemlidir. Bunu her düzeyde yapmal›y›z;
gündelik dilimizde, yasal metinlerde ve araflt›rma dilinde.
Yap›lanlar yayg›nlaflt›r›lmal›: Yap›lan en önemli fley çocuk ve gençlik
merkezleri örgütlenmesidir; bu merkezleri hem devlet yayg›nlaflt›rmal› hem de
sivil örgütlerin bu tür kurumlar› iflletmesi için yasal aç›l›mlar yapmal›d›r. Bu
çocuk merkezlerinin yayg›nlaflmas› ve kriz dönemi ola¤anüstü kurumlar› olarak
görülmemesi, Çocuk ve Gençlik Merkezlerinin toplumun ola¤an kurumlar›
olarak yayg›nlaflmas› ile devletin kal›c› bir sosyal hizmet politikas›
yerleflebilecektir. Ve bu politikan›n hayata geçmesiyle, flehrin parçalanm›fl
halinde birbirinden kopuk sitelerde yaflayan kesimlerinin hiç olmazsa
çocuklar›n› ayn› ya da benzer bir dünyada buluflturabiliriz belki.
Sokakta yaflayan ve madde ba¤›ml›s› olan çocuklarda ise aile d›fl›nda,
çocuklara kurum bak›m› sa¤lama bu noktada anlaml› bir hizmet olacakt›r. Bu
çocuklar›n di¤er aile üyeleri ile bir so¤uma/yabanc›laflma içinde olmalar› bu
hizmeti gerekli k›lmaktad›r.
Aile, toplumlar›n temel ö¤esi olarak yayg›n kabul eden toplumsal
kurumalar›n bafl›nda gelir; ancak aile de toplumsal olarak kurulan ve y›k›lan bir
kurumdur. “S›cak Yuvan›n” afl›r› ›s›nmas› sonucu ö¤elerine bölünen yuvadan
d›flar› kaçanlara s›¤›nabilecekleri bir baflka yuva gereklidir
Kendi mensuplar›n›n bak›m ve korumas›n› yapamayacak düzeyde parçalanan
ve her bir üyesi kendi sorunlar› ile bafl edemeyecek düzeyde yaln›zlaflan aileler
için yap›labilecek iyi yard›m güçsüz durumdaki bireylerine ayr› ayr› hizmet
vermektedir.
110
111
TOPLUM MERKEZLER‹ ve YOKSULLUK
Deniz HAYAT
1950’li y›llardan itibaren Türkiye’de yo¤un bir iç hareketlilik
gözlemlenmektedir. Neredeyse 1980’li y›llara kadar bu hareketlili¤in yani
köylerden kentlere göçün temeli ekonomik nedenlere dayanmaktad›r. Ancak
1980’li y›llardan itibaren bu göçün temel nedeni ekonomik nedenden, özellikle
Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu bölgesi’nde yaflanan savafl›n yaratt›¤› can
güvenli¤i sorunu nedeniyle oluflan iç göçe kaym›flt›r. Bu göç profilini çal›flt›¤›m
bölge olan Gazi Mahallesi’nden de görmek mümkündür. Bölgeye 1951 y›l›ndan
1985 y›l›na kadar olan göçlerde Sivas, Trabzon, Sinop, Giresun ve Zonguldak
illerinin yo¤unlu¤u görünürken 1985 y›l›ndan itibaren Erzurum, Erzincan,
Tunceli, Mufl, Tokat, Siirt, Bingöl, Bitlis, fi›rnak ve A¤r› illerinden göçler
görünmektedir (UNICEF 1998).
2000 y›l› Devlet ‹statistik Enstitüsü verilerine göre Türkiye nüfusunun %65’i
kentlerde yaflamaktad›r. ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Bursa, Adana, Gaziantep,
Diyarbak›r, Antalya ve ‹çel illerinin toplam nüfusu Türkiye’nin toplam
nüfusunun % 41’ini, ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir’in kent nüfusu toplam›
Türkiye’nin toplam kent nüfusunun % 32’sini oluflturmaktad›r.
Nüfusun büyük merkezlerde yo¤unlaflmas› özellikle çocuklar, kad›nlar ve
gençler aç›s›ndan hem büyük f›rsatlar hem de büyük sorunlar yaratmaktad›r.
Ancak nüfusun h›zla artmas› ihtiyaç gruplar›na yeterli h›z ve etkinlikte toplumsal
hizmetlerin götürülmesini engellemekte bu da toplumsal sorunlara neden
olmaktad›r.
112
Büyük kentlerde gecekondu bölgeleri dezavantajl› gruplar›n yaflad›klar›
yerlerdir. Bu dezavantajl› gruplar›n çoklukla karfl› karfl›ya kald›¤› sorunlar alt
yap›, çevre ve iskan sorunlar› ve ço¤unlukla da yaflanan yoksulluk sorunuyla
ilintili temel e¤itim, iflsizlik, suçluluk, madde ba¤›ml›l›¤›, özürlülük, sokakta
yaflayan ve çal›flan çocuklar, evsizlik, beslenme bozuklu¤u ve kad›na ve çocu¤a
yönelik fiziksel ve cinsel istismar sorunlar›d›r.
Göç edip gelen bireyin kentsel ortamda yoksullukla bafl bafla kalmas›n›n en
önemli nedenleri, kentsel ortamda ifl bulmas›n› kolaylaflt›racak mesleki
yetene¤inin olmamas›, kentteki istihdam olanaklar›n›n az olmas›, e¤itim
düzeyinin düflüklü¤ü ve dil sorunudur. Bütün bu sorunlar sonuç olarak kad›n›,
erke¤i, çocu¤u ve genci ile gecekondulu insanlar› daha da sorunlu hale
getirmekte ekonomik ve sosyal yoksulluk ve yoksunluk içine sokmaktad›r. Sosyal
yoksulluk ve yoksunluk, de¤erlerinden kopma, kendisine ve çevresine
yabanc›laflma yo¤un bireysel ve ailevi sorunlar olarak tan›mlanabilir.
Ancak bütün bu sorunlara sahip olunmas›na ra¤men bireylerin çevrelerinde
yararlanabilecekleri yeterli destek ve rehberlik hizmeti bulunmamaktad›r.
Örgütlenme bilinci ve kat›l›mc›l›k deneyimleri de olmayan bu kesim,
sorunlar›na sahip ç›karak çözüm üretememektedir.
Toplum merkezlerinin Türkiye’de oluflma tarihi oldukça yenidir. ‹lk toplum
merkezi 1992 y›l›nda SHÇEK’e ba¤l› Alt›nda¤ Aile Dan›flma Merkezi’nin
Toplum Merkezi’ne dönüfltürülmesi ile gerçekleflmifltir. Bu dönüflüme ihtiyaç,
Türkiye’de yaflanan iç göç ve bunun sonucunda da yoksulluk, iflsizlik, e¤itim
düflüklü¤ü gibi nedenlerle gecekondu bölgelerinde yaflayan kesimin patlamaya
haz›r bomba haline gelmesiyle oluflmufltur.
Toplum merkezlerinin dünyadaki örneklerinin oluflum tarihleri eski ve
nedenleri de daha farkl›d›r. 1884 y›l›nda ‹ngiltere’de aç›lan ilk toplum merkezi
Toynbee Hall sanayileflme ile birlikte kenar mahallelerde oturan ama
sanayileflmenin nimetlerinden faydalanmayan kenar ve yoksul mahallelerde
zengin üniversite ö¤rencileri taraf›ndan kurulmufltur. Amaç, ayd›n kiflilerin
bölge halk› ile iliflki kurmas›n› sa¤lamak, böylelikle de fakir halk›n bu ayd›n
kiflilerden sa¤lad›klar› bilgi ile hayat standartlar›n› yükseltmektir.
Ama asl›nda Türkiye’de toplumla çal›flma yönteminin tarihi hiçte yeni
de¤ildir. Halkevleri, köy enstitüleri, toplum kalk›nmas› birimleri, belde evleri,
113
Ankara Belediyesi’ne ba¤l› Y›ld›zevleri projesi, Kent-Koop sonra da Ça¤dafl
Kad›n ve Gençlik Vakf› taraf›ndan Tepecik’te kurulan Tepecik Toplum
Merkezi.
Toplum Merkezleri: Asl›nda bir taflra örgütlenmesidir. Yukar›dan afla¤›ya bir
örgütlenme yerine afla¤›dan yukar›ya bir yap›lanman›n ve tabandaki istek ve
ihtiyaçlar›n gündeme gelmesini sa¤lamaktad›r. Hepsinin yan›nda da sorunlar›n
çözümü için ihtiyaç gruplar› ile birlikte çözüm üreterek sivil toplum
örgütlenmelerini özendirmektir.
Toplum Merkezi Nedir?: H›zl› toplumsal de¤iflme, kentleflme ve göçün
yaratt›¤› sorunlar do¤rultusunda;
- Bireylerin, gruplar›n, ailelerin ve toplumun sorunlarla bafledilmeleri,
- Bireylerin kat›l›mc›, üretken ve kendine yeterli hale gelmeleri amac›yla
organize hizmetlerin en kolay ulafl›labilir biçimde, kamu kurum ve kurulufllar›,
yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve gönüllüler ile iflbirli¤i ve
eflgüdüm içerisinde sunmakla görevli sosyal hizmet kurulufllar›d›r.
Hedef Bölgeleri: Asl›nda ihtiyaç duyulan bütün bölgeler ama öncelikle,
- Yo¤un göç alan bölgeler
- Gecekondu bölgeleri
- Kalk›nmada öncelikli bölgeler.
Amaçlar›: Yöre halk›n›n daha iyi yaflam koflullar›na sahip olmas›n› sa¤lamak
- Varolan sorunlar› yerinde saptamak
- Çözüm önerilerini bölge halk› ile birlikte üretmek
- Sorunlar›n çözümüne devletin, gönüllü kurulufllar›n, kiflilerin ve yöre
halk›n›n katk›s›n› sa¤lamak
- Kentsel alanda yaflam biçimlerinde izlenen fark›laflmay› azaltmak
- Yerel toplum önderlerinin ortaya ç›kar›lmas›na ve ifllev kazanmalar›na
yard›mc› olmak,
Hedefler: Bireyde
- Aile içi iletiflim ve sosyal iliflkileri gelifltirme
114
-
Toplum içinde statü kazanma ve sayg› görme
Yarat›c›l›k duygusu ve benlik sayg›s›n› gelifltirme
Kendine güveni gelifltirme
Topluma yararl› oldu¤unu hissetme
Giriflimcili¤i gelifltirme
Yasalar› sorgulama
Toplumsal cinsiyet rollerini sorgulama.
Ailede;
-
Aileyi sa¤l›kl› hale getirme ve bütünlü¤ünü koruma
Aile içi iletiflimi ve sosyal iliflkileri gelifltirme
Gönüllü kad›n çal›flmalar›n› sa¤lama
Bireylerin aile içinde söz hakk› kazanmas›n› sa¤lama.
Toplumda
-
Hukuk sistemi ile tan›flma
Hak ihlallerinin fark›na varma
Etkileme mekanizmalar›n› kullanma
Gönüllü çal›flmalara kat›lma
Kamusal alan› kullanma
Bizlik duygusu oluflturma
Siyasi yaflama kat›lma
Sosyal sorunlar hakk›nda tutum ve bilinç de¤iflikli¤i yaratma.
Toplum Merkezlerine Baflvuranlar›n Baflvuru Nedenleri:
-
Aile içi sorunlar
Sa¤l›k sorunlar›
E¤itim sorunlar›
Hukuki sorunlar
Ekonomik sorunlar
Çevre sorunlar›
Sosyal kültürel etkinliklere kat›lma talebi
Gönüllü hizmet sunma talebi.
115
TOPLUM MERKEZLER‹ YOKSULLUKLA BAfiETME VE STRATEJ‹
GEL‹fiT‹RMEDE B‹R ARAÇ OLAB‹L‹R M‹?
Miller’in bir yoksulluk tipolojisi bulunmaktad›r. Buna göre ailelerin
ekonomik ve aile iflleyiflleri dörde ayr›lmaktad›r.
1) Güvenli-dengeli yoksullar: Sa¤lam dengededirler. Düflük vas›fl› ama
sürekli iflleri olan dengeli yoksul ailelerdir. Bunlara çiftçi aileler örnek verilebilir.
2) Güvenceli dengesiz yoksullar: Ekonomik güvence vard›r ama aile
iflleyiflinde sorun bulunmaktad›r. Bunlara çal›flan ama alkol problemi olan
ebevynli aile örnektir.
3) Güvencesiz ama dengeli yoksullar: Ekonomik güvencesi olmayan ama aile
dengesi olan yoksullard›r. Bu gruba iflçi ç›karma dönemlerinde olan aileler
örnek verilebilir.
4) Dengesiz ve güvencesiz yoksullar: Ekonomik ve de kiflisel olarak hiçbir
dengesi olmayan yoksullar. Bu grubu daha çok ayr›mc›l›k ve göç gibi
nedenlerden dolay› kent yaflam›na uyum sa¤layamayan bu nedenle de iflsizlik,
hastal›k, aile çözülmesi gibi sorunlar yaflayan aileler girer.
Toplum merkezinin var oldu¤u bir bölgede asl›nda bu dört gruptaki
yoksullar›n tümüne rastlanabilmektedir. Dolay›s›yla da ailelerin ve bireylerin salt
ekonomik de¤il sosyal yoksulluk ve yoksunluk içinde olduklar›n› söylemek
do¤rudur. Çünkü göç edip gelen aile ve bireyler öncelikle ifl ve evsizlik sorunu
yafl›yorlar. Buna ba¤l› olarak da açl›k, e¤itimsizlik, uyum sorunlar› olufluyor.
Bunun d›fl›nda da kendi kültürüne karfl› yabanc›laflma, yaln›zl›k meydana
geliyor.
Bütün bu söylenenler bafll›¤›nda toplum merkezlerinde sosyal ve ekonomik
yoksulluk içinde olan aile ve bireylere yönelik verilen hizmetleri üç bafll›k alt›nda
toplamak mümkündür.
• Dan›flmanl›k
• Kaynak yönetimi
• E¤itim
116
DANIfiMANLIK : Varolan yoksulluk sorunu içerisinde, kültürel
uyumsuzluk gibi nedenlerle aile ve birey kendini yaln›z hissetmektedir.
Geleneksel kültür içerisinde de yaflanan sorunlar paylafl›lmamakta ve de aileler
kendilerine ve topluma karfl› daha da yabanc›laflmaktad›r. Buna ba¤l› olarak da
intihar, erken yaflta evlilik, boflanma, çocu¤unu koruma alt›na verme gibi aile
da¤›lmas›na yönelik sorunlar yaflamaktad›r.
Toplum merkezlerinde bu tür durumlarda verilen dan›flmanl›k hizmetleri
asl›nda emniyet sübab› görevini görmektedir. Yetersiz kal›nd›¤› hissedildi¤i
durumlarda da yetkili ve gerekli di¤er kurumlara yönlendirmeler yap›lmaktad›r.
KAYNAK YÖNET‹M‹: Asl›nda toplum merkezlerinin varoldu¤u bölgeler
kentin içinde de¤il, kente eklemlenmifl, kent d›fl›nda var olan yerleflim
birimleridir. Bu durumdan dolay› da kentin sundu¤u pek çok sosyal-kültürel
olanaklardan uzakt›r. Zaten uyum sorunu olan bireyler yaflad›klar› bölgenin
d›fl›ndan da pek haberdar de¤illerdir. Varolan sorunlar›na yönelik nereye nas›l
baflvurmas› gerekti¤ini bilememektedirler. Toplum merkezleri bu durumda arac›
rolünü üstlenmekte ve bireyi ya da aileyi sorununa ve de ihtiyac›na yönelik
olarak elinde olan kaynaktan faydaland›rmaktad›r. Örne¤in: Sosyal
Yard›mlaflma Dayan›flma Vakf›, yeflil kart bürolar›, barolar kad›n haklar›
uygulama merkezleri, il sosyal hizmetler müdürlükleri, okullar ve sa¤l›k
kurulufllar›, belediyeler gibi. Bazen de varolan kaynaklarla iflbirli¤ine girilerek
merkezlerde hizmet üretmek mümkündür.
E⁄‹T‹M: Zaten sosyal yaln›zl›k içerisinde olan bireyler bir de mesleki
becerisinin olmamas›, dil ve e¤itim yetersizli¤i gibi nedenlerle kendini
toplumdan daha da çekmektedir. Bu amaçla da merkezlerde müracaatç›lara
yönelik olarak pek çok e¤itim verilmektedir. E¤itimler sivil toplum örgütleri,
resmi ve gönüllü kifli ve kurulufllarla iflbirli¤i halinde verilmektedir. Böylece
müracaatç›lar›n farkl› kifli ve kurulufllarla tan›flmas› ve iliflki kurmas› da
sa¤lanmaktad›r. Verilen e¤itimler: meslek edindirici, beceri gelifltirici, ekonomik
yönden destekleyici ve gelifltirici e¤itimler, sosyal ve kültürel odakl› e¤itimler,
bilinç yükseltici ve fark›ndal›k yarat›c› e¤itimler olarak s›ralabilir.
Meslek Erindirici, Beceri Gelifltirici, Ekonomik Yönden Destekleyici ve
Gelifltirici E¤itimler: Çocuk bak›c›s› yetifltirme program›, yafll› ve hasta bak›c›s›
yetifltirme kursu, bilgisayar ve muhasebe kurslar›, el sanatlar› kursu, özürlü
anneleri destek grubu.
117
Sosyal ve Kültürel Odakl› E¤itimler: Tiyatro, halkoyunlar›, aerobik, saz, gitar,
resim, satranç, koro faaliyetleri.
Bilinç Yükseltici ve Fark›ndal›k Yarat›c› E¤itimler: Okuma-yazma kurslar›,
kad›n›n insan haklar› e¤itimi program›, anne-çocuk e¤itimi program›, baba
destek e¤itimi program›, çocuk haklar› ve vatandafll›k e¤itimi, ergen e¤itimi, okul
öncesi çocuklar› destekleme program›, liderlik e¤itimleri, etkin iletiflim
programlar›, etüt hizmetleri, ilkyard›m kurslar›.
DE⁄ERLEND‹RME
Toplum merkezleri yer ald›¤› bölge için “ne yap›labilir?” sorusundan öte
“toplumla birlikte ne yapabiliriz?” sorusunu soran bir çal›flma yöntemini ilke
edinir. As›l amac› da sosyal yönden örgülenmeyle kiflileraras› iliflkiyi di¤er amac›
da kiflinin haklar› aç›s›ndan ve varoldu¤u toplumda kendini farketmesini
sa¤lamakt›r. Merkezlerde sunulan destek ve e¤itimlerle kifliler bu amaçlar›
sa¤lay›nca zaten kendi ihtiyaçlar›n› kendisi karfl›lar hale gelmektedir. Toplumda
yaln›z olmad›¤›n› da farketmektedir.
KAYNAKÇA
DUYAN, Veli. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Sosyal
Hizmet ve Kuram Uygulamas› I Dersi Ders Notlar›. Ankara, 2002:9.
FRIEDLANDER, A. Walter. Sosyal Refah Hizmetine Bafllangݍ. fienyuva
Matbaas›, Ankara, 1984.
KOfiAR, Güran Nesrin. “Yoksullu¤a ‹liflkin Bir Tipoloji” Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu Dergisi. Cilt 8, Say›: 1-2-3, Ankara, 1990: 1-11.
Toplum Merkezleri, ‹stanbul Toplum Merkezleri 2002 Y›l› De¤erlendirme
Raporu. ‹stanbul, 2002: 1-15.
UNICEF. Gazi Mahallesinin Mahalle Profili. Kentsel Gecekondu Program›
De¤erlendirme Raporu. ‹stanbul, 1998.
Toplum merkezleri as›l ihtiyaç grubundan uzakta olmamas›, toplumla
birlikte ve toplumun içinde yer almas›, koruyucu-önleyici, e¤itici, gelifltirici ve
rehabilite edici hizmetlerin birarada sunulmas› aç›s›ndan yoksullukla bafl
etmede kullan›labilecek bir hizmet modelidir.
Göç eden insanlar kente gelerek bir kültürel flok yaratmaktad›r. Toplum
merkezleri bu flokun en rahat biçimde atlat›lmas› ve uyum sürecinin rahat bir
flekilde yaflanmas›na yard›m eder. Okuma yazmas› olmayan birey dolay›s›yla
kentsel kurumlardan da yeterince yararlanamayacakt›r. Okuma yazma ö¤renen
birey ifl edinme kurslar›na kat›larak ifl edinecek, ifl bulmak için sosyal kurumlar›
kullanacak ve de böylece toplum içine girmeye bafllayacakt›r. Bu bir sosyal
rehabilitasyondur. Bu rehabilite ifllemi de ancak bireyin yaflad›¤› toplumda ve
onun yaflam tarz›na göre sekillendirilerek verilebilir. Bu hizmetin en uygun
flekilde verebilece¤i kurumlar toplum merkezleridir.
118
119
bekli de kendi tarihinin en zay›f dönemini yaflamakta; küreselleflme karfl›t›
duruflu flekillendirmede büyük bir “kafa kar›fl›kl›¤›” içinde bulunmaktad›r.
YOKSULLUKLA MÜCADELE
B‹R SOSYAL POL‹T‹KA ARACI OLARAK
SOSYAL YARDIMLAR
Kas›m KARATAfi
YOKSULLU⁄UN/YOKSULLAfiMANIN SOSYO EKONOM‹K
D‹NAM‹KLER‹
Dünyada yaflanmakta olan küreselleflme e¤ilimleri, bir yandan genel üretim
düzeyinin düflmesine bir yandan da mevcut gelir da¤›l›m› politikalar›ndaki artan
bozulmaya ba¤l› olarak, yoksulluk sorununu küresel bir olgu olarak insanl›¤›n
gündemine yerlefltirmifltir. Dünyadaki üretim ve bölüflüm rakamlar›
yoksullaflma sürecinin giderek yap›sal bir karakter kazand›¤›n› göstermektedir.
Küreselleflme denen süreç az geliflmifl/geliflmekte olan ülkelerden geliflmifl
ülkelere kaynak aktarmay› sürdürmektedir. Bir yandan yoksullaflt›r›lan bir
yandan da içinden ç›k›lmaz bir borç sarmal›na sürüklenen bu ülkeler hem
ekonomik hem de siyasal aç›dan tam ba¤›ml› k›l›nmaktad›r. 20. Yüzy›l›n ilk
çeyre¤inde bafllay›p son çeyre¤ine kadar oluflturulan ulusal devletler ile siyasi ve
ekonomik aç›dan emperyalizm karfl›s›nda göreli bir ba¤›ms›zl›k kazanan ülkeler;
geçen Yüzy›l›n son çeyre¤inden bafllayarak yeniden neredeyse klasik sömürge
ça¤›ndan daha geri bir konuma itilmifllerdir. Klasik sömürge dönemindeki fiili
iflgaller, içinde ulusal kurtulufl mücadelelerinin ateflini bar›nd›r›yordu. Oysa bu
gün çok daha güçlü iflgallerle karfl› karfl›yad›r bu ülkeler ve en kötüsü de sorunu
bu boyutta çözecek siyasi ve askeri karfl› durufllar yok denecek kadar azd›r ya da
güçsüzdür. Öte yandan esas itibariyle ideolojik bir sald›r› olan küreselleflme
olgusuna karfl› duruflu ideolojik temelde flekillendirmesi beklenen “sol düflünce”
120
Bir yandan yoksullaflmay›, ülkeler aras›nda yarat›lan ve derinlefltirilen eflitsiz
ve adaletsiz bölüflüm iliflkileri yoluyla yayg›nlaflt›rarak derinlefltiren süreçler
dünya ölçe¤inde ifllerken öte yandan istisnas›z her ülkenin kendi iç
dinamiklerinde de benzer bir süreç yaflanmaktad›r. Geliflmifl ya da az geliflmifl
tüm ülkelerde ayn› dönem içerisinde gelir da¤›l›m›nda ciddi bozulmalar
yaflanm›fl, emekçiler baflta olmak üzere genifl halk y›¤›nlar› lehine elde edilmifl
kazan›mlar bir bir yok edilerek “yeni yoksullar” yarat›lm›flt›r. Bu ba¤lamda
emperyalist-kapitalist sald›r› genifl halk kesimleri için birer kazan›m olarak
görülen sosyal haklara ve kamu hizmetlerine yönelmifltir.
Yoksullaflma sürecinin temel aç›klay›c›s› konumundaki küreselleflme
sald›r›s›n›n elinde var olan say›s›z araç içinde en güçlüsü, devletin tümüyle
küçültülerek güçsüz düflürülmesidir. Geçmiflte yine kendi ç›karlar›
do¤rultusunda yaratt›klar› devletin antidemokratik özellikleri bu günün
küçültme operasyonunda ellerinde bir silaha dönüflmüfltür. Ulusal devletlere
yöneltilen sald›r›larda öne ç›kar›lan bu vurgu nedeniyle “operasyon”, kendilerini
“solcu” diye tan›mlayan kimi çevrelerin bile deste¤ini kazanmaktad›r.
Devletin küçültülmesi operasyonu öncelikle ekonomik alan›
hedeflemektedir. Böylece uzunca zamand›r ciddi bir üretimsizlik bunal›m›nda
olan ve bu yüzden de karlar› düflmüfl olan uluslararas› tekellere yeni karl› alanlar
yarat›lmaktad›r. Sermayenin özgürlü¤ünü bir fetifl haline getiren ve gitti¤i her
yerde hiçbir engelle karfl›laflmas›n diye ulusal ekonomilerin yan› s›ra ulusal
hukuk ve yönetim alan›nda da düzenlemeler yapan, kurumlar› kendi özlemleri
do¤rultusunda yeniden oluflturan yeni dünya düzeninin mimarlar›, bu konudaki
aceleci ve pervas›z tutumlar›n› gizleme/perdeleme gere¤i bile duymamaktad›rlar.
Devleti ekonomik alandaki ifllevleri aç›s›ndan küçültme (özellefltirmeler)
giriflimi hemen ard›ndan sosyal alandaki ifllevlerinden de soyutlama noktas›na
gelmifltir. Bilindi¤i gibi e¤itimde, sa¤l›kta, sosyal güvenlikte ve giderek sosyal
refah alanlar›nda özel giriflimcilik devletin sosyal sorumlulu¤unun yerine ikame
edilmektedir. Özel giriflime flu aflamada uygun görülmeyen alanlarda da devlet
yerine “sözde sivil” kurulufllar bilinçli ve planl› bir yaklafl›mla büyütülmekte;
böylece küreselleflen emperyalizm hiçbir cephesi ihmal edilmemifl yeni bir
yap›lanmay› aflama aflama yaratmaktad›r.
121
Ekonomik cephesi çöken devletin sosyal cephesi de çökertilince karfl› kafl›ya
kal›nan sosyal sorunlar›n çözümünde d›flardan dayat›lan çözüm aray›fllar›
devreye sokulmaktad›r. Kendi yaratt›klar› sorunlar› onlarla hiç ilgisi yok gibi
adeta birer iyilik mele¤i kesilerek çözmeye çabalayan bu kurumlar bu yolla bir
yerde günah ç›karmakta, “yoksulluk bizzat yoksullaflt›ranlar›n söylemi”
olabilmektedir (Özdek, 2002: 1). Dünya Bankas›n›n yoksullukla mücadeleye
öncülük etmesi gibi bir parodoksal durum (Özdek, 2002) baflka türlü nas›l
aç›klanabilir ki? Sürecin mimar›, olsa olsa sürecin devam›n› güvence alt›na
alacak ifllerin içinde olur. Bu nedenle zaman zaman kimi sosyal sorunlar›n
çözümünde gerçekten rol al›yorlarm›fl gibi görünmeleri olsa olsa bundand›r.
Emperyalist odaklar›n ülkemizde yaratt›klar› ya da daha önce var olan ancak
bu süreçte derinlefltirerek adeta çözümsüz k›ld›klar› çeflitli sosyal sorunlar›n
(yoksulluk, iflsizlik, çocuk eme¤i kullan›m›, sokak çocuklar› vb.) çözümü için
devreye girdiklerini ve üniversiteleri özellikle d›fllayarak sivil toplum kurulufllar›
üzerinden pek çok araflt›rmalar yapt›rd›klar›n› görüyoruz. Bir yandan bu
araflt›rmalar sürerken bir yandan da çok say›da projeler arac›l›¤›yla bu
sorunlar›n çözümüne soyunduklar› görülmektedir. Yap›sal nedenlere dayal›
hiçbir sorunun çözümünün bu türden palyatif giriflimlerle olanakl› olmad›¤›n›
insanl›k hem bilgisiyle hem de deneyimleriyle ö¤renmifl olmal›d›r. Bugün
revaçta olan yollardan birisinin bile sorunlar›n çözümünde etkili oldu¤u
görülmüfl de¤ildir. Sorunlar hangi yap›sal nedenlere dayan›yorsa, o nedenleri
ortadan kald›racak köklü yap›sal önlemler olmadan çözülemez. Bu nedenle
planl› bir biçimde planlamay› yaflam›m›zdan d›fllayanlar›n (Sezen, 1999),
planlaman›n yerine ikame ettikleri, ulusal planlarla örtüflmeyen projelerin
gerçekte bir göz boyama oldu¤unu görmek gerekir.
Daha çok belirli odaklarca yönlendirilen araflt›rma etkinlikleri, elbette o
odaklar›n sorumlulu¤unu ortaya ç›karmak yerine gizleme ifllevi görmektedir.
Her fleyden önce araflt›rmalar›n “paradigma” ve “analiz ölçütleri” de¤iflmektedir.
Ele al›nan sorunlar›n çözümünde, devletten bireye do¤ru sorumluluk ve rol
yükleyen anlay›fl›n tersine bir yaklafl›m öne ç›kar›lmaktad›r. Yoksulluk ve
yoksullar söz konusu oldu¤unda bireyin neden yoksul oldu¤u konusunda
yap›sal bileflenler yerine yoksullu¤u etkileyen “bireysel de¤iflkenlere” daha çok
vurgu yap›lmaktad›r.
Türkiye’de bugün yoksulluk konular›nda çal›flan araflt›rmac›lar›n bir ço¤u
bireyin emek pazar›ndaki yerini bir çözümleme ö¤esi olarak ihmal etmektedir.
122
Giderek ekonomi merkezli aç›klamalar›n yerini kültür merkezli aç›klamalar
almaktad›r. Devlete sorumluluk yükleyen anlay›fl, sivil toplum örgütlerini, yerel
inisiyatifleri öne alan bir anlay›flla yer de¤ifltirmektedir.
Denebilir ki ele ald›¤›n›z sosyal sorunun çözümüne iliflkin öngörüleriniz,
sorunun çözümünde de nas›l bir yol izleyece¤inizi belirlemektedir. Her sosyal
sorun gerek nedenleri gerekse sonuçlar› itibariyle, yayg›nl›k düzeyiyle de ilintili
olarak, bireyi, bireyin içinde yer ald›¤› aile ve di¤er kümeleri, topluluklar›, ulusal
ve uluslararas› toplumu etkileyen ve bu sistemlerden etkilenen yönlere sahiptir.
Ele al›nan sosyal sorun “mikro”dan “makro”ya do¤ru her düzeyde ele
al›narak çözümlenmelidir. Ancak bu flekilde, her çözümleme düzeyine uygun
çözümler üretilebilir ve bu çözümlere de ifllevsellik kazand›r›labilir. Afla¤›da
farkl› çözümleme düzeyleri ve bu düzeylere uygun düflen çözümler için örnekler
verilmifltir.
Çözümleme Düzeyleri
Uygun Çözümler
Birey
Aile
Farkl› ölçeklerde yerel
topluluklar
Ulusal Toplum
Uluslararas› toplum
Bireyi güçlendirme
Aileyi güçlendirme
Toplumsal de¤iflme/kalk›nma
Sosyal politikalar, yasal düzenlemeler
Uluslararas› etkiler, örgütlenme, paylafl›m iliflkileri
Daha önce de belirtildi¤i gibi devlet, ekonomik ve sosyal yaflam› düzenleyen
ifllevleri aç›s›ndan sürekli küçültülerek güçsüz düflürülmüfl; toplumu etkileyen
sosyal sorunlar›n çözümünde kullanabilece¤i kaynaklar› yok edilmifl, kamu
hizmetlerini yürütme sorumlulu¤undan adeta “kurtar›lm›flt›r”. Devletin elinden
al›nan bu ifllevler, niteli¤ine göre ya özel giriflimcilere ya da “sivil toplum
örgütlerine” devredilmektedir. Bu devir s›ras›nda ekonomik ve toplumsal
geliflme/kalk›nma devlete yüklenen bir sorumluluk olmaktan ç›kar›lmakta;
piyasaya ve “vicdanlara” b›rak›lmaktad›r (Karatafl, 2001: 73-88).
Öte yandan devletin elinde bulunan düzenleme ve denetim ifllevi de say›lar›
giderek artan “üst kurullara” b›rak›lmaktad›r. Bu kurullar ellerinde
tuttuklar›/sahip olduklar› gücü, hangi iradenin bir ürünü/sonucu olarak elde
123
etmifllerdir ve hangi iradenin etkisi alt›nda kullanmakta/hareket etmektedirler?
Bu sürece yön veren demokratik bir iradeden söz edilebilir mi? Bu kurullar›n
ba¤›ms›zl›¤›na s›kl›kla vurgu yap›lmaktad›r; ama bu tür kurullar›n ba¤›ms›z
olmalar› gerçek anlamda olanaks›zd›r. Olsa olsa kime karfl› ba¤›ms›z
olacaklar›ndan söz edilebilir. Bu kurullar küreselleflen sermayenin, küresel
yay›lmas› önünde engel olarak gördü¤ü ulus devletleri aflama aflama ortadan
kald›rma operasyonunun bir sonucudur.
Sürekli “demokrasi dersi veren” Bat›l› güçler, ifl bir ülkenin ekonomik
yaflam›n›n düzenlenmesine gelince hiç de demokratik olmayan bir biçimde
iradeyi ulusal merkezlerden uluslararas› merkezlere kayd›rabilmektedirler.
Düflünün ekme¤imizi ilgilendiren en temel konularda bile yurttafl olarak
irademiz hiçe say›lmakta; demokrasinin en temel iflleyifllerinden biri olan hesap
sorma mekanizmas›n› iflletemeyece¤iniz güçler (IMF, Dünya Bankas›, Dünya
Ticaret Örgütü, MAI vb.) devreye sokulmaktad›r. Anlafl›lmaktad›r ki bizim gibi
ülkelerin tepesinde demokrasi ve insan haklar› k›l›c›n› sürekli tutan Bat›l›
güçlerin asl›nda arad›klar› demokrasi falan de¤ildir.
Genel hatlar›yla verilmeye çal›fl›lan bu süreç, ülkelerin kendi topraklar›
üzerinde egemen olamad›klar›, dolay›s› ile sorunlar› önlemede de çözmede de
yetersiz kald›klar› bir konumu yaratm›flt›r.
Sonuç olarak üretimden tüketime, paylafl›mdan denetime her alanda karar
mekanizmas› uluslararas› sermayenin kurumlar›na geçmifltir. Ulusal ve
uluslararas› düzeyde yoksullu¤u vahim boyutlarda yeniden üreten dinamikler,
bu sorunun çözümü konusunda da sahne almakta, olgunun gerçek nedenlerini
ve dolay›s›yla gerçek çözümlerini göz ard› eden “sözde çözümler”
önermektedirler (Özdek, 2002: 3). Bu çözümleri biricik yol olarak
meflrulaflt›rmak için de bir yandan medyay›, bir yandan da
akademisyenleri/uzmanlar› devreye sokarak kendilerini ve stratejilerini hakl›
k›lacak “sözde araflt›rmalar” ›smarlamaktad›rlar. Küreselleflmenin uluslararas›
düzeyde rol alan aktörlerinin (kurumlar, sivil toplum örgütleri vb.) özel olarak
desteklenerek devlete bir seçenek oluflturuyormuflças›na öne ç›kar›lmalar›, planl›
bir
süreçtir.
Özellikle
bu
kurumlar
üzerinden
ifllendirilen
uzmanlar/akademisyenler, oluflturulmas› istenen iklimin yarat›lmas›na katk›da
bulunmaktad›rlar. Bu ba¤lamda son y›llarda say›lar› giderek artan araflt›rmalar
ve sivil toplum örgütleri arac›l›¤›yla yürütülen “proje” temelli çözüm aray›fllar›
özetlemeye çal›flt›¤›m›z bu genel sürecin içinde anlam bulmaktad›r.
124
YOKSULLUKLA MÜCADELE ‹Ç‹N YOKSULLARI DAHA ‹Y‹
TANIMAK GEREK‹R
‹nsanl›k, tarihi boyunca yoksulluk olgusu ile çeflitli biçimlerde mücadele ede
gelmifltir. Denebilir ki insano¤lunun temel u¤rafl›s› ekonomik büyümeyi,
kalk›nmay› sa¤lamak, yoksullu¤u yenmek, gelir da¤›l›m›n› düzeltmek, refah›
yayg›nlaflt›rmak üzerinedir. Savafllar, çat›flmalar... her fley bir biçimde bu basitçe
ifade edilen konu bafll›klar›yla iliflkilidir.
Bilindi¤i gibi yoksulluk iki temel nedenden kaynaklan›r: birisi ekonomik
büyümenin, ekonomik kalk›nman›n yetersizli¤i, di¤eri ise büyümeden elde
edilenlerin paylafl›m›ndaki eflitsizlik, adaletsizlik. Birinci durumda kast edilen
ortada yeterli büyüklükte pastan›n olmay›fl›, ikinci durumda kastedilen ise
ortadaki pastan›n, hangi büyüklükte olursa olsun, hakça bölüflülmemesidir.
Yoksulluk “mutlak ve göreli yoksulluk” olarak iki ayr› düzeyde
tan›mlanmaktad›r. Mutlak yoksulluk durumunda, insanlar›n temel
gereksinimlerini dahi karfl›layamamas› söz konusudur. Bir baflka söyleyiflle
insanlar›n kendilerini ve bakmakla yükümlü olduklar› di¤er kiflileri geçindirmek
için gereksinim duyduklar› ekonomik olanaklardan yoksun olmalar› durumudur
(Zastrow, 1991: 308-309).
1970’li y›llarda Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) taraf›ndan gelifltirilen
“temel gereksinim” (=basic needs) kavram› ile anlat›lmak istenen; bir ailenin
(beslenme, bar›nma, giyim vb. ) özel tüketimi için gerekli minimumlara, içinde
yaflanan topluluk taraf›ndan sa¤lanan toplu tüketim konusu hizmetlere (güvenli
içme suyu, kanalizasyon, ulafl›m, sa¤l›k, e¤itim vb.) ulaflabilmesi, kendilerini
etkileyen kararlar›n al›nmas›na kat›lma, mutlak düzeydeki temel
gereksinimlerin, temel haklar›n daha genifl bir çerçeve içinde karfl›lanmas›,
istihdamda temel gereksinme stratejisinin hem amaç hem de araç olarak
yaklafl›lmas›d›r (Tekeli 2000; akt. fiengül 2000: 8).
Göreli yoksulluk ise yeme, içme, giyinme, bar›nma olanaklar› kiflinin
yaflam›n› sürdürmesine yetti¤i halde, içinde bulundu¤u toplumun al›fl›lagelen
genel yaflam düzeyinin gerisinde kalmas› durumudur. Bu kavram ülkelerin gelir
da¤›l›m› ile yak›ndan iliflkilidir.
125
Dünya Bankas›, yoksullu¤u en düflük yaflama standard›na ulaflamama
durumu olarak ele almaktad›r (The World Bank 1999). Yoksulluk efli¤i olarak,
keyfi bir biçimde günde bir dolar›n alt›nda kazanmay› belirleyen Banka, bu
hesaba göre dünya nüfusunun beflte birini yoksul kabul etmektedir (Özdek,
2002: 3). Bir baflka tan›mda yoksul, temel g›da gereksinimlerini karfl›layamayan
ve toplumsal etkinliklerde bulunamayan, etkin olamayan, geleneksel ölçüdeki
yaflam standartlar›na ulaflamam›fl kiflilere denmektedir (Townsend, 1974, akt.
Koflar, 2000: 21). Yoksullukla savafl›m konusunda uygulama sorumlulu¤u
bulunan kurumlardan birisi olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
uygulamalar› yürütmek üzere ç›kard›¤› Ayni ve Nakdi Yard›m Yönetmeli¤inin 4.
maddesinde yoksullu¤u, “kendisini, eflini ve bakmakla yükümlü oldu¤u
çocuklar›n›, anne ve babas›n› bulunduklar› hayat flartlar›na göre asgari düzeyde
geçindirmeye yetecek geliri, mal› veya kazanc› bulunmama hali” olarak
tan›mlanm›flt›r. Tan›mlar kuflkusuz tan›mlayan›n yaklafl›m›n› yans›tmaktad›r.
Ancak bu tan›mlar›n ortak özelli¤i bir yoksunluk durumunu ele al›yor
olmas›d›r. Bu yoksunlu¤un bir gerçek boyutu (mutlak) bir de alg›lanan boyutu
(göreli) vard›r.
Bir ülkede yeterli üretim ve büyüme yoksa yoksulluk kaç›n›lmaz bir sonuçtur.
Ancak yeterli üretim ve büyümenin olmas›, yoksullu¤u otomatik olarak çözen
bir olgu de¤ildir. Üretilen art› de¤erin adaletli bir biçimde paylafl›lm›yor olmas›
yoksullu¤un s›kça karfl›lafl›lan bir baflka yüzüdür. Bugün dünyada yaflanan
yoksulluk her iki nedene birlikte dayanan özellikler tafl›maktad›r. Ekonomik
büyüme ve kalk›nmadaki yetersizli¤e ek olarak bir de eflitsiz bölüflüm iliflkileri
devreye girince yoksulluk yap›sal özellikler kazanarak varl›¤›n› sürdürmektedir
(Karatafl, 2002).
Sözünü etti¤imiz yoksulluktan toplumun de¤iflik kesimleri farkl› biçimlerde
etkilenmektedir. ‹nsanlar›n bir bölümünün elde etti¤i gelir, temel
gereksinimlerini dahi karfl›layamazken bir bölümü için de durum tümüyle göreli
bir yoksunlu¤un ifadesidir. ‹çinde yaflad›¤›m›z ça¤da, insanl›¤›n eriflti¤i genel
uygarl›k düzeyi dikkate al›nd›¤›nda, her bireye sa¤lanabilecek refah düzeyi ile
bugün sa¤lanan refah düzeyi aras›ndaki fark sorgulanmaya muhtaçt›r. Bu
anlamda insanl›k, “potansiyelinin” ne kadar›n› olumlu olarak kullanmaktad›r?
Bu ça¤da kuramsal olarak eriflilebilir olan beslenme, bar›nma, e¤itim, sa¤l›k,
kültür, haberleflme, seyahat gibi olanaklardan yoksun olman›n aç›klamas›,
kukusuz ekonomik ve toplumsal boyutlar›n›n yan› s›ra siyasal bir sorunla da
karfl› karfl›ya oldu¤umuzun bir göstergesidir.
126
Yoksulluk, her ne kadar özünde maddi yoksunlu¤u bar›nd›rsa da onu, tek
bafl›na maddi ölçülerle tan›mlamaya ve alg›lamaya kalk›flmak yan›lt›c› olabilir.
‹nsanlar›n ve toplumlar›n yaflam›nda hem neden hem de sonuç olarak oldukça
merkezi bir önemi olan yoksulluk, ço¤u kez di¤er sosyal sorunlarla iç içedir.
Örne¤in engelli olmak bizatihi yoksullu¤un bir sonucu olabilece¤i gibi dönüp
yeniden yoksullu¤u üreten bir de¤iflken olarak da ifllev görmektedir. Bir engelli
olarak yoksullu¤u yaflaman›n ise di¤er yoksullar›nkinden daha özgün bir
deneyim oldu¤u aç›kt›r. Bu anlamda, UNICEF (2001: 33), bir yay›n›nda,
ayr›mc›l›¤›n bir “alt kültür” olarak Avrupa’daki Roman nüfusun yoksullu¤unu
daha da pekifltirdi¤ini belirtmektedir. Ayn› flekilde 1991 y›l›nda
Çekoslovakya’daki Roman nüfus içindeki bebek ölüm oran›n›n nüfusun geri
kalan bölümündeki ölüm oran›na göre iki kat daha fazla oldu¤u saptanm›flt›r.
Yoksullu¤un nedenlerini anlamaya çal›fl›rken birçok etkeni bir arada
de¤erlendirmek gerekir. Bu etkenler, bireysel-toplumsal özellikler (yafl, cinsiyet,
özürlülük, kronik bir hastal›¤›n varl›¤›, aile çözülmeleri v.b), ülkenin ekonomik
yap›s›, sosyal politikalar, di¤er sosyal sorunlar (iflsizlik, göç, kentleflme vb.),
üretim-paylafl›m iliflkileri, gelir da¤›l›m› fleklinde uzunca bir liste içinde
s›ralanabilir.
Baz› çal›flmalarda yoksullu¤un nedenleri olarak flu özelliklerin alt›
çizilmektedir: ekonomik kriz, yüksek iflsizlik oran›, güvencesizlik, olumsuz
fiziksel sa¤l›k, özürlülük, duygusal sorunlar, t›bbi harcamalar›n çok olmas›, alkol
sorunu, uyuflturucu madde ba¤›ml›l›¤›, kiflilik bozuklu¤u, mental sorunlar, yafla
ba¤l› yetersizlikler, yeteneksizlik, genifl aile, otomasyondan dolay› iflten
ç›kar›lma, ifl yapabilme becerisinden yoksun olma, kültürel eksiklik, düflük
e¤itim düzeyi, e¤itim ve ö¤retimden dolay› beceri yoklu¤u, kad›n›n bakmakla
yükümlü oldu¤u küçük çocuklu aile yap›s›, halk›n gelirinin yetersiz olmas›, suç
iflleme, kumar oynama, boflanma, terk yaflama, düflük ücretli iflerde çal›flma...
(Zastrow ve Bowker 1984; akt. Koflar 2000; Loure 1964; akt. Koflar 2000: 27;
Koflar 2000: 28). Yoksullu¤un nedeni olarak gösterilen bu toplumsal, ekonomik
ve bireysel özelikler ço¤unlukla bir arada ve iç içe bulunurlar. Bu da yoksullar
için durumun ne kadar karmafl›k oldu¤unun bir göstergesidir.
ABD’nin bir y›ll›k Pepsi Cola ve Coca Cola tüketim harcamalar›, nüfusu 100
milyonu aflk›n Bangladefl’in ulusal gelirinin neredeyse iki kat›na ulaflmaktad›r.
Dünya nüfusunun en varl›kl› bölümünü oluflturan %20lik kesimin dünya
127
toplam üretiminin %84’ünü, en yoksul bölümünü oluflturan %20’lik kesiminin
ise sadece %1,4’ünü tüketiyor olmas› gelir farkl›l›klar›n› çarp›c› bir flekilde
ortaya koymaktad›r. Dünya Bankas› 1990 y›l›nda, 1980 y›l›na k›yasla dünyadaki
yoksul say›s›n›n 200 milyon artarak bir milyara, 2000 y›l›nda ise bu art›fl
e¤ilimini sürdürerek 1,2 milyara ulaflaca¤›n› tahmin etmektedir. Dünya
nüfusunun 1/5’ini oluflturan yoksullar›n yar›s›na yak›n bir bölümünün (%43,5)
Güney Asya’da, %24,3’ünün Güney Sahra’da, %23,2’sinin Do¤u Asya ve
Pasifik’te, %6,5,’inin ise Latin Amerika ve Karayipler’de yaflad›¤› tahmin
edilmektedir. Geliflmekte olan ülkelerde yaflayan 4,6 milyar insan›n 850
milyondan fazlas›n›n okur-yazar olmad›¤›, 826 milyonunun yeterince
beslenmedi¤i, bir milyara yak›n›n›n kaliteli su, 2,4 milyar›n›n ise temel halk
sa¤l›¤› olanaklar›ndan yoksun oldu¤u ifade edilmektedir (UNDP 2001: 9). 1998
y›l›nda Dünya Bankas› tahminlerine göre, yar›m milyar› aflk›n› çocuk olmak
üzere, 1,2 milyar insan günde bir dolardan daha az gelirle yoksulluk içinde
yaflamaktad›r. En yoksul ülkelerde e¤itime, sa¤l›¤a ve alt yap›ya harcanabilecek
kaynaklar d›fl borç ödemelerine gitmektedir (UNICEF 2001: 31).
bafl›na gayri safi yurt içi has›la 167 milyon, Ardahan’da 155 milyon, A¤r›’da 113
milyon lira, ‹stanbul’da ise 715 milyon lira idi. 2000 y›l›nda Türkiye’de kifli
bafl›na 738 Dolar yat›r›m yap›ld›. Ayn› y›l kifli bafl›na yat›r›m Almanya’da 5017,
Fransa’da 4142, ‹talya’da 3684 dolar de¤erine ulaflt› (Somel 2001: 24). Dünya
Bankas› (2000: 281)’n›n raporunda Türkiye için bir günde bir dolar
yaklafl›m›na göre yoksulluk çizgisi belirlendi¤inde 1994 y›l›nda nüfusun %2,4’ü
yoksuldur. D‹E’nin 1994 y›l›nda yapt›¤› araflt›rmaya göre Türkiye’de 3,4 milyon
kiflinin y›ll›k geliri 22 bin dolar›n üzerindedir. Bu kifliler ülke nüfusunun %5’ini
oluflturmaktad›r. Milli gelirden en düflük pay alan son %5’lik dilimin y›ll›k geliri
ise 67 milyon lirad›r. Dünya Bankas›n›n haz›rlad›¤› Dünya Kalk›nma Raporu
(1999/2000)’nda Türkiye ve di¤er ülkeleri k›yaslayabilece¤imiz baz› veriler yer
almaktad›r. Dünyan›n en düflük gelir grubundaki ülkelerin kifli bafl›na düflen
gelir ortalamas› 2,130, orta gelir grubunda 5,560 ve yüksek gelir grubunda
32,440 dolard›r. Orta gelir grubunda yer alan bir ülke olarak Türkiye’de, kifli
bafl›na düflen gelir miktar› ise 6,000 dolard›r.
YOKSULLUKTAN EN ÇOK K‹MLER ETK‹LENMEKTED‹R?
Yoksulluk sadece geliflmekte olan ülkelerin de¤il sanayileflmifl ülkelerin de
sorunudur. Avrupa Birli¤inin 15 ülkesinde yaflayan toplam 3 milyon insan›n
kalacak sürekli bir evi yoktur. ABD’de bütün çocuklar›n yaklafl›k %17’si, yani 12
milyon çocuk yeterince yiyecek bulamadan büyümektedir (UNICEF 2001: 33).
Türkiye’de yoksulluk di¤er bir çok ülkede oldu¤u gibi, son 20 y›lda
uygulanan serbest piyasa a¤›rl›kl› d›fla aç›k neo-liberal ekonomi politikalar› ile
yak›ndan iliflkilidir. Temel g›da ve hizmetlere uygulanan sübvansiyonunun
kald›r›lmas›, kamu iflletmelerinin özellefltirilmesi ve kamu istihdam
olanaklar›n›n azalt›lmas›, küçük üreticilere sa¤lanan desteklerin giderek
azalmas›, sa¤l›k ve e¤itim alan›nda kamu hizmetlerinin giderek özelleflmesi,
ekonomik krizlerin art arda yaflanmas›, iflten ç›kar›lma ve di¤er nedenlerle
iflsizlik oranlar›n›n aniden artmas› ve gelir da¤›l›m›ndaki uçurumlar artan
yoksullukla bire bir iliflkilendirilebilecek sonuçlard›r (Karatafl, 1996; Karatafl,
2001, Karatafl, 2002; fienses 2002: 29).
2000 y›l› itibariyle ülkemiz nüfusu 65,3 milyondur. D‹E’nin 1994 y›l› hane
halk› gelir da¤›l›m› anketlerine göre en fakir %20 sinin gelir pay› %5, en zengin
%20 sinin pay› %55 olarak saptanm›flt›r. Türkiye’de yoksullu¤un bir de co¤rafi
boyutu söz konusudur. D‹E’nin verilerine göre 1997 y›l›nda fi›rnak’ta kifli
128
Toplumsal özelliklerine göre yoksulluk tan›mlamas›na giren bireyler, e¤itim
düzeyi düflük, çal›flmayan, çok çocuklu büyük ailelerden gelmektedir. Bölge
olarak ise Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nde yaflayan bireylerin üçte birinden
fazlas› yoksul olarak tan›mlanmaktad›r (TÜS‹AD, 2000: 108).
Yoksulluk karfl›s›nda kad›nlar erkeklerden daha k›r›lgan özellikler
tafl›maktad›rlar. 1999 y›l› itibariyle kad›nlarda okur-yazarl›k oran› %77.4’tür. Bu
özellik kentlerde yaflayan kad›nlar ars›nda %82.2 iken k›rsal kesimde yaflayan
kad›nlar aras›nda %67.8’dir. 1999 y›l›nda kad›nlar›n iflgücüne kat›lma oran›
kentlerde %16.9, k›rsal kesimde %49,6 genelde ise %31.1’dir (DPT 2000: 93).
Dünyada 876 milyon okuma-yazma bilmeyen yetiflkinin yaklafl›k 2/3’ si
kad›nd›r (UNESCO, 1999).
Hem evi geçindirmek ve hem de çocuklara bakmak durumunda kalan
annelerin aile reisi oldu¤u evlerde yoksulluk neredeyse kaç›n›lmaz bir olgu
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r (Zastrow 1991).
Yoksulluktan öncelikle etkilenen bir baflka küme ise genifl, kalabal›k
ailelerdir. 1984 y›l›nda Pakistan’da en fakir %10’luk orana giren hanelerde hane
129
büyüklü¤ü ortalamas› 7,7 olup, 3,3 ortalama çocu¤a sahiptirler (World
Development Report 1990: 30).
Yoksulluk k›rsal alanlarda kentsel yerlere göre daha fliddetlidir. Çünkü
buralarda hem nispî olarak kifli bafl›na gelir düflüktür, hem de tüketim kal›b›
dard›r, hem de üretim teknolojileri ile iletiflimde daha fazla geri kalm›fll›k söz
konusudur (Dumanl› 1996: 12). Yani k›r kent geliflmifllik düzeyinin
fakl›l›¤›ndan dolay› k›rsal kesimde yaflayanlar daha yoksuldur. Buna karfl›l›k
kentlerde gelir da¤›l›m› k›ra oranla daha bozuktur.
Yoksullu¤un öncelikle çocuklar› etkiledi¤i bilinmektedir (Butler ve
Weatherley 1992). Yoksullu¤un neden oldu¤u açl›k, dengesiz ve yeterli
beslenme koflullar› ve hastal›klar, çocuklar› daha da savunmas›z yapmaktad›r.
Yoksulluk bir aileye ulaflt›¤›nda bundan en çok zarar gören kifli yaflam, büyüme
ve geliflme haklar› riske at›lan o ailenin en küçük bireyleridir (UNICEF
2001:32). Sonuç olarak yoksulluk aç›s›ndan kad›nlar ve çocuklar daha
dezavantajl› konumdad›r.
Yoksulluktan daha çok etkilenen nüfus kümeleri aras›nda yafll›lar› da saymak
gerekir. ‹lerleyen yaflla birlikte üretkenli¤i azalan ve hatta yok olan; buna karfl›l›k
sa¤l›k sorunlar› ve harcamalar› artan birey bir de sosyal güvenlik sistemi d›fl›nda
ise ya da etkili bir güvence sistemi içinde korunmuyorsa yoksullukla karfl›laflmas›
kaç›n›lmaz olmaktad›r. Toplumsal de¤iflmenin (göç, kentleflme, de¤iflen aile vb.)
etkisi ile de geleneksel toplumsal destek sistemlerinden yoksun kalan birey,
muhtaçl›k durumu ile yüz yüze gelir ve kamusal sosyal harcamalar ve hizmetler
içerisinde korunmaya gereksinim duyar.
E¤itim düzeyi ile yoksulluk aras›nda ters yönlü bir iliflki (ya da e¤itim düzeyi
ile yoksullu¤un temel göstergesi olan gelir aras›nda do¤rusal bir iliflki) oldu¤u
söylenebilir. E¤itim düzeyi düfltükçe gelir düzeyinde bir azalma olmakta; e¤itim
düzeyi düfltükçe yoksulluk artmaktad›r. ‹flgücü piyasas›n›n gereksinim duydu¤u
e¤itim ve beceriden yoksun olmak, daha çok iflsizlik ya da düflük ücretli ifllerde
çal›flmak anlam›na geldi¤inden, sonuç yoksulluk demektir. Mutlak yoksulluk
durumunda bulunan nüfusun %95’ini e¤itim düzeyi ilkokul ve alt›nda olanlar
ve okuma-yazma bilmeyenler oluflturmaktad›r.
Yoksulluk ve sa¤l›k sorunlar› aras›ndaki iliflki herkesçe bilinen bir gerçektir.
130
Yoksulluk olumsuz sa¤l›k koflullar›n›n en belirgin nedeni iken; olumsuz sa¤l›k
koflullar› da zaman zaman yoksullu¤un nedeni olabilmektedir. Her y›l 2
milyonu aflk›n yetiflkini öldüren HIV/AIDS (UNICEF 2001:32) kimsesiz ve
korumas›z b›rakt›¤› çocuklar ile ayr› bir yoksulluk zinciri oluflturmaktad›r.
Yoksulluk AIDS’i körüklerken hastal›¤›n kendisi de insanlar› yoksullu¤a
sürüklemektedir.
YOKSULLUKLA MÜCADELEDE SOSYAL YARDIMLARIN YER‹: B‹R
ÇÖZÜMLEME ÇERÇEVES‹
Sosyal yard›m “yerel ölçüler içinde asgari seviyede dahi kendisini ve
bakmakla yükümlü oldu¤u kiflileri geçindirme olana¤›ndan kendi ellerinde
olmayan nedenlerden dolay› yoksun kalm›fl kiflilere resmi kurulufllar veya
kanunlar›n verdi¤i yetkiye dayanarak yar› resmi veya gönüllü kurulufllarca
muhtaçl›k tespitine ve kontrolüne dayal› olarak yap›lan ve kiflileri en k›sa sürede
kendi kendilerine yeterli hale getirmek amac›n› tafl›yan parasal ve nesnel sosyal
gelirden oluflan bir sosyal güvenlik yöntemi ve bir sosyal hizmet alan›d›r” (8. Befl
Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Sosyal Hizmetler ve Yard›mlar Özel ‹htisas Komisyonu
Raporu, 2001).
Türkiye’nin sosyal yard›m sistemi hakk›nda yap›lacak bir çözümlemenin ana
unsurlar› sosyal yard›m›n mevzuat›, örgütlenmesi ve finansman›d›r. Bu
çerçevede sosyal yard›m sisteminde kamunun ve “sivil toplumun”, (gönüllü kifli
ve kurulufllar›n) rolü ve a¤›rl›¤›na bakmak gerekir.
Türkiye’de geçerli geleneksel sosyal yard›mlaflma ve dayan›flma biçimleri,
toplumbilimsel aç›dan varl›¤›n› ve önemini korumaktad›r. Bu geleneksel yap›y›
ayakta tutan ve hatta gelifltirmeye çal›flan toplumsal çevrelerin ve dinamiklerin
(dinsel kifli, grup, cemaat; siyasal partiler, gruplar; vak›flar vb.) varl›¤›
bilinmektedir.
Bunun yan›nda Türkiye’de, kayna¤›n› Anayasadan alan resmi-kamusal sosyal
yard›mlar da bulunmaktad›r. Anayasada yer alan, hukukun üstünlü¤ünü ve
insan haklar›na sayg›y› ifade eden hukuk devleti ve iktisadi aç›dan güçsüz
durumda olanlar› korumay› amaçlayan sosyal devlet ilkesi (Md. 2) sosyal
yard›mlar›n temel dayana¤› olarak kabul edilebilir. Buna karfl›l›k hukuk
düzenimizde sosyal yard›mlar›n hukuki anlamda bir hak olup olmad›¤› hala
131
tart›flma konusudur. Bu tart›flma uygulamay› yak›ndan ilgilendiren sonuçlara
sahiptir. Daha aç›k bir ifade ile uygulamada “muhtaçl›k de¤erlendirmesi”
yaparken kullan›lan taktir hakk›n›n s›n›r›, sosyal yard›mlar›n bir hak olup
olmamas›na göre de¤iflecektir.
Sosyal yard›mlar›n sosyal güvenli¤in bir arac› m›, yoksa sosyal hizmetlerin bir
uygulama alan› m› oldu¤u konusunda da önemli tart›flma ve anlaflmazl›klar
vard›r. Sosyal yard›mlarla elde edilmek istenen yararlar›n sosyal güvenlikle efl
de¤er oldu¤u; ya da bir toplumda sosyal güvenli¤i sa¤laman›n araçlar›ndan
birinin de sosyal yard›mlar oldu¤u ileri sürülmektedir. Bununla birlikte sosyal
yard›mlar› sosyal (refah) hizmetlerin bir arac› olarak de¤erlendirenler da vard›r.
Sosyal yard›mlar›n düzenlenmesinde dikkate al›nmas› gereken ölçütlerden
biri de öncelikli nüfus kümelerinin belirlenmesidir. Bu belirleme yap›l›rken
hangi nüfus kümelerinin yoksulluktan daha çok etkilendi¤i konusunda yukarda
yap›lan çözümlemelerden yararlan›labilir. Buna göre kad›nlar, çocuklar, yafll›lar,
engelliler, tek ebeveynli aileler, parçalanm›fl aileler, y›k›m olaylar›yla (deprem vb)
karfl›laflanlar, göç edenler, mülteciler, iflsizler, alkol ve madde ba¤›ml›s›
olanlar...yoksullu¤un en çok etkiledi¤i nüfus kesimlerini oluflturmaktad›r. Bu
kesimlerin, yoksullukla mücadele programlar›nda ve sosyal yard›m
uygulamalar›nda öncelikli olarak ele al›nmas› gereklidir.
Bilindi¤i gibi sosyal yard›mlar›n verilmesinde çeflitli yöntemler ve yaklafl›mlar
kullan›lmaktad›r. Verilen yard›m›n niteli¤ine göre bunlar ayni (nesnel, parasal
olmayan) ve nakdi (parasal) yard›mlar olarak kabaca ikiye ayr›labilir. Nakdi
yard›m bazen bir ifl kurmak için ya da sa¤l›k hizmeti sat›n almak gibi nedenlerle
koflullu olarak verilebilmektedir. Sosyal yard›mlar›, süresini dikkate alarak
sürekli ve geçici yard›mlar olarak da ikiye ay›rmak olanakl›d›r. Bilindi¤i gibi
sosyal yard›mlar›n temel karakteri geçici olmas›d›r (Karatafl, 2000). Yaflam›
sosyal yard›mlarla sürdürmek istenen bir durum olmad›¤›ndan, amaç en k›sa
zamanda bireyleri çal›flma yaflam›na yöneltmek ve kendi ayaklar› üzerinde
durmas›n› sa¤lamakt›r. Bu nedenle sosyal yard›mlar›n, di¤er sosyal hizmetlerle
birlikte harekete geçirilmesi daha etkili sonuçlar do¤uracakt›r. Bazen bir
kereli¤ine (ifl kurma yard›m›, sa¤l›k hizmeti sat›n alma, y›k›mlar an›nda
karfl›lafl›lan zarar›n telafisi için v.b ) bazen de belirli bir amac›n gerçekleflmesi
için (do¤an her çocuk için belirli bir yafla gelinceye kadar sigortal› çal›flan
132
ebeveynden birine, ö¤renim gören gereksinim sahibi çocu¤a/gence ö¤renim
süresince v.b) belirli bir süre verilen sosyal yard›mlar sistemin özünü oluflturur.
Bununla birlikte toplumda öyle kimseler vard›r ki (söz gelifli çal›flma gücünü
tümüyle yitirmifl engelliler, yafll›lar v.b), bunlar›n yaflam boyu sosyal yard›mlarla
desteklenmeleri gerekebilir. ‹stisnai olarak böyle durumlarda sosyal yard›mlar
sürekli olarak da verilebilir. Sosyal yard›mlar› karar verme an›nda izlenen yola
göre de s›n›fland›rabiliriz. ‹stek sahibi hakk›nda gerekli incelemelerin yap›larak,
bu yard›m› hak edip etmedi¤i konusunda profesyonel meslek elemanlar›n›n
yapt›¤› de¤erlendirmeleri temel alan yaklafl›mlar olabildi¤i gibi tümüyle istek
sahibinin beyan›na itibar ederek yap›lan yard›mlar da vard›r.
Profesyonel sosyal yard›m hizmetlerinde önem kazanan kavramlardan biri de
“muhtaçl›k”t›r. Muhtaçl›k de¤erlendirmesinde kullan›labilecek ulusal standart
ölçütler henüz gelifltirilmifl de¤ildir. Bu ölçütlerin yan› s›ra, muhtaçl›k
de¤erlendirmesini kimin yapaca¤› ve nas›l yap›laca¤› da henüz netleflmifl
de¤ildir. Geliflmifl ülkelerin tümünde hem ulusal hem de yerel özellikleri de
dikkate alan ölçütler belli oldu¤u gibi bu de¤erlendirmeyi sosyal hizmet uzman›n
(Social worker) yapmas› gerekti¤i konusunda da bir ihtilaf yoktur. Ancak
Türkiye’de sosyal yard›mlarda profesyonel anlay›fl›n yerleflti¤i henüz söylenemez;
bu nedenle uygulamada sosyal hizmet uzmanlar› yeterince etkili de¤ildir. Bu
nedenle uygulama önemli ölçüde geleneksel de¤erlendirmelere dayanmakta; bir
tür keyfilik içinde sürmektedir. Bir meslek olarak sosyal hizmetin dünyada en
erken ifllevsellik olana¤› buldu¤u sosyal yard›m alan›, her nedense Türkiye’de en
geç yer alabildi¤i alanlardan biri olmufltur.
Muhtaçl›k de¤erlendirmesi yap›l›rken profesyonel meslek elemanlar›
yoksullu¤u tüm boyutlar›yla dikkate alan bir yaklafl›m sergilemelidir. Bir yanda
içinde bulunulan iflsizlik, ekonomik kriz, y›k›m olaylar› (deprem, savafl, sel
bask›n›, hortum vb.) toplumsal koflullar ile cinsiyet, yafl, hastal›k, engel durumu,
medeni durum, ba¤›ml›l›k gibi bireysel özellikler birlikte dikkate al›nmal›d›r.
Sosyal yard›mlarda ça¤dafl yaklafl›m kamusal sorumlu¤un kabul edilmesi ve
finansman›n›n vergiler yoluyla sa¤lanmas›d›r. Bu anlay›fl geleneksel
yard›mlaflma biçimlerinin varl›¤›n› inkar etmez ve gönüllü temelde örgütlenmifl
kurulufllar›n katk›s›n› yads›maz. Ancak sorumluluk temelde devletindir; bu ise
önemli bir farkl›l›kt›r.
133
TÜRK SOSYAL YARDIM S‹STEM‹NDE ÖNEML‹ BAfiLICA
HUKUKSAL DÜZENLEMELER, ÖRGÜTLENMELER VE MEVCUT
DURUM:
Türkiye’de sosyal yard›m sistemini oluflturan hukuksal düzenlemeler ve
örgütlenmeler büyük bir da¤›n›kl›k içindedir (Karatafl, 2000: 8. Befl Y›ll›k
Kalk›nma Plan›, Sosyal Hizmetler ve Yard›mlar Özel ‹htisas Komisyonu
Raporu, 2001): Afla¤›da sistemde yer alan önemli birtak›m düzenlemeler genel
hatlar›yla belirlenmektedir:
1. 7. 1976 tarihinde, 2022 say› numaras› ile ç›kar›lan “65 Yafl›n› Doldurmufl
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandafllar›na Ayl›k Ba¤lanmas› Hakk›nda
Kanun” Maliye Bakanl›¤›, Emekli Sand›¤› Genel Müdürlü¤ü, Yafll›lar Sosyal
Güvenlik Dairesi Baflkanl›¤› taraf›ndan uygulanmaktad›r. ‹llerde ise sorumluluk
defterdarl›klar veya mal müdürlüklerindedir.
24. 05. 1982 tarih ve 2828 say›l› “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Yasas›” na ba¤l› olarak ç›kar›lan 1986 tarihli “Ayni-Nakdi Yard›m
Yönetmeli¤i” çerçevesinde de sosyal yard›mlar verilmektedir. Uygulama
sorumlulu¤u illerde ‹l sosyal Hizmetler Müdürlüklerindedir.
227 say›l› Vak›flar Genel Müdürlü¤ünün Teflkilat ve Görevleri Hakk›nda
Kanun Hükmünde Kararname gere¤i (Md.13) 28 Aral›k 1989 günlü 20386
say›l› Resmi Gazetede yay›nlanan “Baflbakanl›k, Vak›flar Genel Müdürlü¤ü
Muhtaç Ayl›¤› ve Vak›f ‹maret Yönetmeli¤i” ile 9.3.1986 gün ve 19042 say›l›
Resmi Gazetede yay›mlanan “Vak›flar Orta Ö¤renim Ö¤renci Yurtlar›
Yönetmeli¤i” gere¤ince afl evleri, muhtaç ayl›¤› ve orta ö¤renim ö¤rencilerine
yönelik yurtlar iflletilmektedir.
Sa¤l›k Bakanl›¤› “Tedavi Kurumlar› ‹flletme Yönetmeli¤i” çerçevesinde
ücretsiz tedavi uygulamas› yap›lmaktad›r. Bu uygulamalar, Sa¤l›k Bakanl›¤› ve
Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu Genel Sekreterli¤i aras›nda
yap›lan bir protokol çerçevesinde yürütülmektedir. 18. 06. 1992 tarih ve 3816
say›l› “ Ödeme Gücü Olmayan Vatandafllar›n Tedavi Giderlerinin Yeflil Kart
Verilerek Devlet Taraf›ndan Karfl›lanmas› Hakk›nda Kanun” da Sa¤l›k
Bakanl›¤› taraf›ndan yürütülmektedir.
134
1580 say›l› “Belediye Kanunu” ve 3030 say›l› “Büyükflehir Belediyelerinin
Kuruluflu Hakk›nda Kanun” ve 1941 y›l›nda ç›kar›lan 4109 say›l› “Asker
Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yard›m Kanunu” sosyal yard›mlar konusunda
belediyelere önemli görevler düflmektedir.
29. 05. 1986 tarih ve 3294 say›l› Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik
Kanunu ve bu Kanun gere¤i kurulmufl olan Baflbakanl›k Sosyal Yard›mlaflma ve
Dayan›flmay› Teflvik Fonu ve ayn› Kanun gere¤i kurulmufl olan 17. 07. 1986
tarih ve 19167 say›l› resmi Gazetede yay›nlanarak yürürlü¤e giren “Sosyal
Yard›mlaflma ve Dayan›flmay› Teflvik Fonu Yönetmeli¤i” ve kayna¤›n› esas
olarak bu Fondan alan, her il ve ilçede kurulmufl bulunan Sosyal Yard›mlaflma
ve Dayan›flma Vak›flar› Türkiye’deki sosyal yard›m sistemi içerisinde gerek
örgütlenme gerekse finansman yönünden önemli bir yere sahiptir.
Türkiye’deki sosyal yard›mlara iliflkin verilen bu özet bilgi, yukarda
vurgulanan da¤›n›kl›¤›n adeta bir göstergesi niteli¤indedir. Bu da¤›n›kl›¤›n gerek
mevzuat, gerek örgütlenme gerekse finansman boyutu dikkate al›narak
giderilmesi, önemli bir gereksinme olarak önümüzde durmaktad›r.
SOSYAL YARDIM S‹STEM‹N‹N SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹
Sosyal yard›mlar yoksullukla mücadelenin yaln›zca bir boyutudur ve
ço¤unlukla da sonuçlar›n›n telafisi ile ilgilenir. Sosyal yard›m etkinliklerini
yoksullukla mücadelenin di¤er boyutlar›yla birlikte planlamak ve aralar›ndaki
etkileflimi göz ard› etmeden kendi bütünlü¤ü içinde ele almak gerekir.
Bu ba¤lamda ana hedef yoksullu¤u ortadan kald›rmakt›r; ancak bu hedefe
ulafl›ncaya dek sosyal yard›mlar›n bireylerin ve toplumlar›n yaflam›nda önemli
bir yeri vard›r.
Yoksulluk, asgari yoksulluk, yoksulluk çizgisi, sosyal yard›m, muhtaçl›k,
muhtaçl›k de¤erlendirmesi gibi kavramlar netlefltirilmelidir.
Çeflitli yasalarda do¤rudan ya da dolayl› olarak yer alan sosyal yard›mlara
iliflkin hukuksal düzenlemeler var olan da¤›n›kl›¤› giderecek biçimde tek bir
sosyal yard›m yasas› içerisinde toplanmal›d›r.
135
Bu düzenleme ile paralel olarak merkezi yönetim içerisinde var olan sosyal
yard›mlar›n örgütlenmesine dair da¤›n›kl›k da giderilmelidir. Merkezi yönetim
bu alandaki yetki ve sorumlulu¤unu Belediyeler baflta olmak üzere yerel
yönetimlerle paylaflmal›, yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulu¤u artt›r›lmal›d›r.
Merkezi yönetimin rolü daha çok kaynak yaratmak, standart oluflturmak,
denetim ve eflgüdüm çal›flmalar› yapmak ve belirli bir ölçe¤i aflan projelerin
yürütülmesinde etkin görev almak fleklinde yeniden tan›mlanmal›d›r.
KAYNAKLAR
BUTLER, S. ve R.A. WEATHERLEY, 1992 “Poor Women at Midlife and
Categories of Neglect”. Social Work, Vol.37,No:6,NASW,New York, ss:510514.
DPT, Sosyal Yard›mlar ve Sosyal Hizmetler Özel ‹htisas Komisyon Raporu,
Ankara: 2000.
Sosyal yard›mlar hukuksal aç›dan bir hak olarak düzenlenmelidir.
Sosyal yard›mlar› di¤er sosyal refah hizmetlerinden ayr› düflünmek
olanaks›zd›r. Ele al›nan sorunlar›n do¤as› gere¤i, bu hizmetleri örgütlenme ve
kaynak kullan›m› aç›s›ndan tek bir çat› at›nda toplamak, yani ayn› kurumlar›
yetkili ve sorumlu k›lmak, hizmette etkililik ve verimlilik ilkelerinin de zorunlu
bir sonucu olarak de¤erlendirilmelidir.
Sosyal yard›m sistemi finansman yönünden güçlendirilmelidir. Yarat›lan
mali olanaklar tek bir çat› alt›nda toplanmal› ve yaln›zca sosyal yard›m amac›yla
kullan›lmal›d›r.
Muhtaçl›k de¤erlendirmesinde kullan›lacak standart ölçütler gelifltirilmelidir.
Gerek kamusal nitelikli gerekse gönüllü temelde yürütülen sosyal yard›mlar
konusunda, hem yap›lan sosyal yard›mlara hem de sosyal yard›m alanlara
iliflkin, sa¤l›kl› ve etkin bir kay›t sistemi ve bilgi merkezi oluflturulmal›d›r.
Sosyal yard›m hizmetlerini sunmakla görevli kurulufllarda profesyonel e¤itim
alm›fl yeterli say›da görevli (sosyal hizmet uzmanlar›) istihdam edilmeli ve bu
kiflilere uygulamada verilen sorumlulukla orant›l› yetki tan›nmal›d›r.
DUMANLI, R. Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlar›. Uzmanl›k Tezi, DPT.
Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlü¤ü,Yay›n No:2449. 1996.
Karatafl, Kas›m. “Engellilere Yönelik Sosyal Yard›mlar” Görme Özürlülerin
Sosyal Güvenlik ve ‹stihdam Sorunlar› (Yay›na Haz›rlayan: Kas›m Karatafl).
Ankara: Alt› Nokta Körlere Hizmet Vakf› Yay›n›, 2000.
Karatafl, Kas›m. “Yoksullu¤un Küreselleflmesi ve Yoksullu¤a Karfl› Küresel
Tav›r” De¤iflen Türkiye’de ‹nsan Haklar› Aç›s›ndan Sosyal Hizmetler (Editör:
Kas›m Karatafl), Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi
Yay›n No: 006, 2002, ss. 270-276.
Karatafl, Kas›m. Toplumsal Kalk›nman›n Önündeki Engel: ‹flsizlik ve Genç
‹flsizli¤i” Bölgesel Kalk›nma Sürecinde Sosyal Hizmet (Yay›na Haz›rlayan: Ümit
Onat ve Aycan Altay). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu Yay›n No: 007 (ve GAP Bölge Kalk›nma ‹daresi Baflkanl›¤› Ortak
Yay›n›, ss. 73-88, 2001
Karatafl, Kas›m. Türkiye’de Genç ‹flsizli¤i: Ekonomik, Toplumsal ve Ruhsal
Sonuçlar›. Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i Genel Merkezi, Yay›n
No: 002, 1996.
KOfiAR, N. Sosyal Hizmetlerde Sosyal Yard›m Alan› (Yoksulluk ve Sosyal
Hizmet). Ankara: 2000.
Özdek, Yasemin. “Küresel Yoksulluk ve Küresel fiiddet K›skac›nda ‹nsan
Haklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›. (Editör: Yasemin Özdek), Ankara:
TODA‹E, ‹nsan Haklar› Araflt›rma ve Derleme Merkezi Yay›n› No: 19. ss. 144, 2002.
136
137
Sezen, fieriye. Devletçilikten Özellefltirmeye Türkiye’de Planlama, Ankara:
Türkiye Orta Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü Yay›n no: 293, 1999.
SHÇEK - Ayni ve Nakdi Yard›m Yönetmeli¤i, 1986.
SOMEL, C. “Yoksulluk Kader De¤il Siyasettir”. TES-‹fi Dergisi, EkimKas›m. 2001. ss: 21-26.
fiENGÜL, T. ve M.ERSOY. Kentsel Yoksulluk ve Geçinme Stratejileri,
Ankara Örne¤i. ODTÜ, Kentsel Politika Planlamas› ve Yerel Yönetimler
Anabilim Dal› Yay›n›, Yay›n no: 4. 2000.
fiENSES, F.”Yoksulluk Art›fl›na Karfl›n Kay›ts›z Kal›nmamal›d›r.” TES-‹fi
Dergisi, Ekim-Kas›m. 2002. ss: 26-33.
TÜS‹AD, 2000. Türkiye’de Bireysel Gelir Da¤›l›m› ve Yoksulluk, Avrupa
Birli¤i ile Karfl›laflt›rma, Yay›n no: TÜS‹AD-T/2000-12/295.
UNDP,. Human Development Report. OxfordUniversity Press, UNDP:
Geneva: 2001.
UNICEF 2001, Dünya Çocuklar›n›n Durumu.
WORLD BANK, World Development Report, Oxford Universitey Pres.
1999.
ZASTROW, C. Social Problems:I ssues and Solutions 3th Edt.Chiacago,
Nelson-Hall. 1991.
138
bafl›nda bu hastal›k ülkenin her yan›nda bulunmaktad›r. 1980’den sonraki
verileri çok iyi biliyorum ve güvenilirli¤ini garanti ediyorum. Bu dönemde hasta
yo¤unlu¤u çarp›c› bir flekilde bat›ya oranla do¤udad›r. Bu dönemde ülkenin
bat›s› ile do¤usu aras›nda sosyo-ekonomik durum ve yaflam koflullar› aras›nda
büyük bir fark vard›r. Geçen 20 y›ldan uzun sürede ülkemizde bir kontrol
program› uygulanarak basili tafl›yan tüm hastalar olabildi¤ince erken bir flekilde
etkin ilaçlarla tedavi edilmifltir. 1980’lerin bafl›nda her y›l saptanan olgu say›s›
100’lerin üzerindeyken bugün 10’lu say›lara düflmüfltür. Ancak bugün
geldi¤imiz noktay› uygulanan kontrol program›na ba¤lamak olanakl› de¤ildir.
Geçen süre içinde toplumun, bu arada da Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’nun
sosyo-ekonomik düzeyi ile bireylerin yaflam koflullar›nda görece bir de¤ifliklik
olmufltur. Sonuç buna ba¤l›d›r.
YOKSULLUK ve HASTA HAKLARI
Mustafa SÜTLAfi
Söze önce belki de bildi¤iniz birkaç örnekle bafllamak istiyorum:
Lepra yani “Cüzzam=Lepra Hastal›¤›” sosyo-ekonomik koflullarla ve yaflam
biçimiyle çok yak›ndan iliflkili bir hastal›kt›r. Hastal›¤›n ortaya ç›kmas› için
öncelikle bir “yatk›nl›k hali”(=hastal›k etkenine karfl› do¤al ba¤›fl›kl›k halinin
olmay›fl›) ve “hastal›k etkeni”nin olmas› gerekir. Bulaflma solunum yolundan
olmaktad›r. Yani cüzzam bir “damlac›k enfeksiyonu”dur. Ancak benzer biçimde
geçen “Tüberküloz” hastal›¤›na karfl› yedi kez daha zor bulaflan bir hastal›kt›r.
Çünkü solunum yolundan ç›kan partiküller içindeki basilin havada as›l› kalma
süresi çok k›sad›r. O nedenle bulaflma için çok yak›n temas gerekir. Di¤er
yandan lepra basili bir zorunlu hücre içi mikroorganizmad›r ve hedef dokusu
periferik sinirlerin “Schwann Hücreleri”dir. Dolay›s›yla basillerin buraya kadar
ulaflabilmesi için çok say›da mikroorganizman›n al›nmas› gereklidir.
Cüzzam hastal›¤›n›n basilini gösterip, klinik tablonun bu basilden
kaynakland›¤›n› ortaya koyan Norveçli hekim Armauer HANSEN hastal›¤›
1874 y›l›nda ilk kez tan›mlad›¤›nda; o zaman iliflkin istatistik verilerin
güvenilmezli¤ini göz önüne almakla birlikte bulundu¤u toplumda % 6 gibi bir
prevalans oran› vermektedir. 20. YY’›n ilk y›llar›nda; baflka bir deyiflle lepran›n
özgün tedavi edici ilac› ortaya ç›kmadan yaklafl›k 40 y›l önce Norveç’te hasta
say›s› bir elin parmaklar›n› geçmemektedir. Bunu sa¤layabilecek tek bir neden
olabilir: Yaflam koflullar› ve bireysel direncin enfeksiyon zincirini k›racak kadar
belirleyici olmas›.
Ayn› hastal›kla ilgili benzer durumu ülkemizde de görmek olas›d›r. 20. YY’›n
139
Benzer bir örne¤i Tüberküloz hastal›¤›nda göstermek olas›d›r. Burada da
hastal›¤›n ortaya ç›k›fl› ve bulaflmas› sosyo-ekonomik düzey ve yaflam koflullar›yla
yak›ndan iliflkilidir ve yoksul kesimin h›zla artt›¤› dünyam›zda bu hastal›¤›n
insidens ve prevalans› h›zla artmaktad›r. Bir baflkas› HIV’dir. Bafllang›çta
geliflmifl ülkelerde daha yo¤un görülen bu hastal›k Afrika k›tas›n›n yoksul
ülkelerinin insanlar›n› özellikle de çocuklar› k›r›p geçirmektedir. En geliflmifl
ülkeden, ABD’den örnek gösterebiliriz: Bu ülkede sosyo-ekonomik düzeyi
düflük toplum kesimlerinde birçok hastal›¤›n görülme oran› daha yüksektir.
Sonuç olarak yoksullu¤un beslenme, yaflam koflullar›, bedensel direnç vb.
insan organizmas›n›n temel unsurlar›n› olumsuz etkileyerek hastal›klara zemin
haz›rlamakta, ortaya ç›kan hastal›klar›n ise daha a¤›r ve olumsuz sonuçlarla
seyretmesini sa¤lamaktad›r. Ne yaz›k ki bunu ortaya koyan bilimsel, özellikle de
klinik verileri ortaya koyacak araflt›rmalar çok fazla de¤ildir. Ancak sa¤l›kla ilgili
uluslararas› kurulufllar›n, çeflitli mücadele programlar›n›n bu duruma at›f
yapt›klar› görülmekte, konunun bu yan› için özel önlemler al›nmas› için öneriler
getirilmektedir.
“Sorun yaln›z hastal›klar›n artmas› ve a¤›r seyretmesi de¤ildir.”
Bir baflka boyutu; sermayenin küreselleflmesinin artt›¤› günümüz dünyas›nda
“sa¤l›k hizmeti” alan› bir “kâr” alan› olarak örgütlenmekte ve sömürünün
önemli bir zeminini oluflturmaktad›r. Bu noktada “hasta haklar›”n›n bir kavram
olarak daha çok konuflulmas› bir rastlant› ya da insanl›¤›n geliflmifllik düzeyinin
140
bir sonucu de¤ildir. Asl›nda do¤rudan bir “s›k›nt›”y› ifade etmektedir. Çünkü
sa¤l›k alan›n›n sömürü için düzenlenmesi hasta haklar›n›n ihlâline yol
açmaktad›r.
Bu koflullarda yoksullar›n; yani sosyo-ekonomik düzeyi yetersiz olan ve kötü
yaflam koflullar›na sahip kiflilerin yaln›z yaflam haklar› de¤il, hastaland›klar›nda
gereksindikleri sa¤l›k hizmetlerini al›rken sahip olmalar› gereken haklar› daha
fazla ihlâl edilmektedir.
“Hasta haklar›”n›n unsurlar›na bakarak bunlar› aç›mlayacak olursak iliflkiyi
daha yak›ndan kurabiliriz:
Sa¤l›k hizmetine ulaflma ve yararlanma hakk›
Sa¤l›k hizmetleri özü gere¤i toplumlar› oluflturan insanlar›n elbirli¤i ve
dayan›flmas›yla sa¤lanabilir. Onlar ad›na bunu “devlet” sa¤lar ve herkes bu
hizmete ulafl›r ve yararlan›r. Devletin “sosyal” niteli¤inin en önemli
unsurlar›ndan birisi bu hizmetin örgütlenmesidir. Bu hizmetin günümüzde
ancak bir bedel ödeyerek sa¤lanmas›; yoksullar için bu hizmete ulaflma ve
yararlanma hakk›n› azaltmakta giderek ortadan kald›rmaktad›r. Sa¤l›k
alan›ndaki eflitsizliklerin önemli sonuçlar›ndan birisi budur. Geçmiflte kaynak
yetersizli¤i ve koflullar›n olumsuzlu¤u nedeniyle oluflan eflitsizlik günümüzde bu
alandaki yat›r›mlar›n görece sosyo-ekonomik düzeyi daha yüksek olan ya da
sa¤l›k güvencesi olan kiflilerin yaflad›¤› yerlerde yap›lmas› sonucunu
do¤urmaktad›r.
Di¤er yandan sa¤l›k hizmetinin belirli bir nitelikte sunulmas› gereklidir.
Oysa yoksulluk bu niteli¤in de düflmesine yol açmaktad›r. Yoksulluk artt›kça
verilen hizmetin niteli¤i ve etkinli¤i azalmaktad›r. Hizmetin maliyeti ve kazanç
unsuru verilen hizmetin gerek tan› gerek tedavi süreçlerinde eflitsiz
uygulanmas›na yol açmaktad›r. Varl›kl› ya da sa¤l›k güvencesi olan bir kifliyle
yoksul bir kifli aras›nda tan› ve tedavi süreçlerinin irdelenmesine iliflkin olarak
özel araflt›rmalar olmamakla birlikte bu ortak bir gözlemdir. Özel sa¤l›k
hizmetinin al›nmas› dahil tüm sa¤l›k hizmetlerinde bunun unsurlar›n› görmek
olas›d›r. SSK’l›lara baz› incelemelerin yap›lmay›fl›, sa¤l›k güvenlik sistemlerinin
baz› tan› ve tedavi tiplerini kapsam d›fl› b›rakmas› bu iliflkiyi ortaya koyan
örneklerdir.
141
Sa¤l›k hizmetinin en önemli unsurlar›ndan birisi koruyucu ve sa¤l›¤›
gelifltirici sa¤l›k hizmetleridir. Bu noktada yoksullar bafllang›ç olarak
bulunduklar› “negatif” durumdan daha da kötüye gitmektedir. Çünkü
günümüzde sa¤l›k hizmetinin bu alan› da ücretlendirilmifl ve hizmet bir bedel
karfl›l›¤› sunulmaya bafllam›flt›r. Do¤u ve Güney Do¤u Anadolu Bölgelerindeki
sa¤l›k ocaklar›nda döner sermaye uygulanmas›n›n bafllamas›ndan sonra, bu
hizmetin kullan›m›na iliflkin olarak yap›lan çeflitli araflt›rmalarda bu durum
ortaya konulmufltur.
Bu noktada söz konusu sav›m›za kan›t olabilecek bir baflka gözlem; sa¤l›k
hizmeti verme d›fl›nda baz› amaçlar› olan baz› sivil örgütlenmelerin sa¤l›k
alan›nda ve özellikle sa¤l›k güvencesiz ve yoksul kesimler için hizmet
örgütlemeleridir. Çünkü kendi amaçlar›n›n gereklerini yerine getirmek için
gereksindikleri insan potansiyeli ve prestiji böyle bir eksikli¤i ve negatif
anlamdaki farkl›l›¤› ortadan kald›rmak gibi kendilerini benimsetebilecek bir
çabayla mümkün k›lmaya çal›flmaktad›rlar.
Mevcut k›s›tl› kaynaklar›n kullan›m›nda da sosyo-ekonomik koflullar
eflitsizliklerin artt›¤› ya da belirginleflti¤i bir aland›r. Özellikle büyük ve pahal›
operasyonlar, sürekli ve yo¤un bak›m hizmetleri, doku transplantasyonlar›
yap›l›rken, zengin-yoksul eflitsizli¤i daha çok göze çarpmaktad›r. Acil hizmetlerin
sunumunda da benzer durumdan söz edilebilir. Ayn› kofluldaki ya da ayn›
sorunu yaflayan iki insan›n aras›ndaki farkl›l›k vars›ll›¤› ise, verilen hizmetin
oran ve niteli¤inde de farkl›l›klar ortaya ç›kmaktad›r. Bu gerçekler herkes
taraf›ndan görülüp bilinmekle birlikte ne yaz›k ki di¤er konular kadar öne
ç›kmamakta, daha belirgin ve dikkat çekici flekilde ifade edilip
vurgulanmamaktad›r.
Sonuç olarak uluslarüstü belge ve sözleflmelerde “hasta haklar›” denilince en
baflta gelen; hizmet alaca¤› “hekim ve sa¤l›k kuruluflunu seçme hakk›” bir yana
hizmete ulaflma ve hizmetten gerekti¤i ya da gereksinim duyuldu¤u flekliyle
yararlanmak yoksullar için söz konusu de¤ildir. Bunu küresel örneklerle de
ortaya koymak olanakl›d›r. Yoksul ülkelerin insanlar› ya da varl›kl› ülkelerdeki
yoksul insanlar›n sa¤l›k hizmetlerinden yararlanma biçim ve oranlar› ortadad›r.
(Afrika ve ABD’deki zenciler ve yoksullar)
142
Araflt›rmalar
Bilgilenme ve ayd›nlat›lm›fl onam
Yoksulluk insanlar›n e¤itim ve bilinçlenmesini olumsuz etkilemekte, giderek
olanaks›zlaflt›rmaktad›r. Günümüzde insan›n her anlamda geliflmesi için gerekli
kaynaklar›n sa¤lanmas› gelirle yak›ndan iliflkilidir. Bu durum insanlar›n “eflit”
olmas›n› ortadan kald›rmakta; dolay›s›yla kendileri baflkalar› için ifade ettikleri
“de¤er”de farkl›l›klar yaratmaktad›r. Hasta hekim iliflkisi özü ve uyguland›¤›
biçimiyle bir egemenlik iliflkisidir. Hekim bilgi ve donan›m›yla hizmet verdi¤i
hastaya egemendir. Bu egemenlik taraflar›n “de¤er”lerine koflut olarak artar ya
da azal›r. Yoksul bir hastan›n hekiminden bilgi almak için sarf etti¤i çabayla,
görece vars›l aras›nda belirgin farkl›l›klar vard›r.
Tersi de do¤rudur: Yine somut bilimsel araflt›rmalar› ortaya konulmam›fl olsa
da gözlemlerimizin gösterdi¤i ve üzerinde birleflebilece¤imiz bir gerçek sosyoekonomik durumun hastalar›n bilgilenmesi ve t›bbi müdahaleler ile tedavi
seçenekleri üzerinde söz söyleme, karar süreçlerine kat›lma, tedaviyi kabul ya da
reddetme olanaklar›n› azaltt›¤› yolundad›r.
Gizlilik ve güvenlik hakk›
Herkese eflit sunulmas› gereken, verirken herkesin ayn› olmas› gereken sa¤l›k
hizmetlerinde; e¤er iyi incelenirse, yoksullu¤un bu konuda da belirgin
farkl›l›klar yaratt›¤› ortaya konulabilir. Görece varl›kl› kesimlere sa¤l›k hizmeti
verilen yerlerle yoksullara hizmet verilen yerlerin düzenlenifli ve sahip olduklar›
olanaklar bu hakk›n sosyo-ekonomik durumla iliflkisini ortaya koymaktad›r.
Günümüzde SSK sa¤l›k kurumlar›n›n polikliniklerinde gizlili¤i ortadan
kald›ran düzenlemeler söz konusudur. Benzer biçimde yoksullara yönelik olarak
özellikle kampanya fleklindeki sa¤l›k hizmeti sunumlar› s›ras›nda böyle bir
hakk›n varl›¤› akla bile gelmemektedir.
Güvenlik için de benzer fleyleri söz etmek olas›d›r. Sosyo-ekonomik düzey
azald›kça buna yönelik önlem ve düzenlemeler için ayr›lan kaynak azalmaktad›r.
Bu noktada tersine bir gerçek, bu kesimlere hizmet veren kurumlar›n hizmet
verdikleri hastalara karfl› kendi güvenlikleri için harcad›klar› kaynak ve çaba
artmaktad›r. Yine SSK hastanelerinde verilen kurumsal “güvenlik” hizmetleri
buna güzel bir örnektir
143
Hasta haklar›ndan söz edilirken özel düzenlemelerin yap›ld›¤› bir konu da t›p
biliminin geliflmesi için gerekli olan bilimsel araflt›rmalard›r. Yoksulluk bu
araflt›rmalar›n denekleri olmay› kolaylaflt›rmakta, ama sonuçlar›ndan
yararlanma noktas›nda güçlükler yaratmaktad›r. Birçok tan› ve tedavi yöntemi
t›p biliminin geliflmeye bafllad›¤› günlerden beri önce laboratuvar koflullar›nda,
sonra hayvan çal›flmalar›nda, ard›ndan yoksul deneklerde, en sonunda da tüm
insanlar› kapsayacak flekilde sürdürülmektedir.
Bu noktada bilim ve araflt›rma eti¤inin ele almas› gereken konulardan birisi
olan “ücretli deneklik” insan bedeninin maddi karfl›l›k u¤runa nas›l
kullan›ld›¤›n› gösteren örneklerden birisidir. Di¤er yandan geliflmifl ülkeler için
sat›fl ve uygulama izni almam›fl ilaçlar›n yo¤un olarak geri ve yoksul ülkelerde
uygulan›yor olmas› da bu iliflkiyi ortaya koyan de¤erli kan›tlardan birisidir.
Kronik hastal›klar ve hastalar
Yoksulluk bu konuda da büyük eflitsizlikler yaratmaktad›r. ‹nsan yaflam›na
efllik edecek kronik ve zaman içinde a¤›rlaflan hastal›klarda al›nan sa¤l›k hizmeti
konusunda da yoksullu¤un etkisi büyüktür. Baflta belirtti¤im cüzzam hastalar›
için toplumun ay›rd›¤› kaynaklar ve hizmet sunumu için yapt›¤› harcama giderek
azalmaktad›r.
Bir baflka önemli ve genel sa¤l›k sorunu; asl›nda ortaya ç›k›fl›nda zenginyoksul ayr›m› yapmayan diyabet hastal›¤›ndad›r. Burada sosyo-ekonomik
durum, yaflam koflullar› ve yoksulluk hem hastal›¤›n gidiflini olumsuz
etkilemekte hem de hastalar›n ald›¤› hizmetin niteli¤inde farkl›l›klara ve
eflitsizliklere yol açmaktad›r.
Gelir eflitsizli¤inin dolay›s›yla yoksullu¤un sa¤l›k hizmeti konusunda önemli
rol oynad›¤›n›n bir baflka örne¤i de bedensel engelli ve sakatlarda görülebilir.
Bu durumda olan yoksul ve zenginlerin ald›¤› sa¤l›k hizmetleri aras›nda belirgin
farkl›l›klar vard›r. Ayn› durumdaki bir zengin kifli bedensel yönden eksiklik ve
olanaks›zl›klar›na karfl›n toplum içinde yaflam›n› sürdürebilirken, yoksul biri
evine, yata¤›na ba¤l› ve çok basit baz› sa¤l›k hizmetlerinden bile yoksun
durumda olabilmektedir.
144
Bu noktada yine sa¤l›k hizmeti verenlerin bir eflitsiz tutumundan söz etmek
de olas›d›r. Yine kendi kiflisel deneyim ve gözlemlerime göre bedensel engellilere
ve sakatlara sunulan sa¤l›k hizmetlerinde, hizmeti verenler en az›ndan daha
isteksiz ve çekimser davranmakta, yaklafl›m ve iliflkilerinde kimi kere verilen
sa¤l›k hizmetini bile olumsuz etkileyecek farkl›l›klar gözlenmektedir. Örne¤in
cüzzam hastalar›n›n hastal›klar›yla do¤rudan ilgisi olmayan sa¤l›k sorunlar›na
di¤er hekimlerin ilgi ve yaklafl›m› çok olumsuzdur. Ço¤u, örne¤in muayene
ederken hastalar›n en do¤al haklar›ndan biri olan muayene edilme haklar›n›
“dokunmama” eylemi nedeniyle kullanamamaktad›rlar.
Baflvuru ve flikayet hakk›
Bu konuda da yoksullar›n bireysel “de¤er” ya da “de¤ersizlikleri” belirgin
olmaktad›r. Birçok sa¤l›k hizmeti kurumunda yukar›da ortaya konulan,
yoksullar›n aleyhine olan farkl›l›klar›n sonucunda do¤an hak ihlâllerinin a盤a
ç›kar›lmas› ve kovuflturulmas›nda da ciddi farkl›l›klar vard›r. Paras› az olan,
bilmedi¤i, pefline koflacak koflul ve olana¤› az oldu¤u, dinlenmeyece¤ini
düflündü¤ü için hak arama yollar›n› daha az oranda kullanmakta, kullanmaya
kalkt›¤›nda süreçler uzun oldu¤u için sürdürememekte, sürdürse bile
mekanizmalar›n yeterince etkin olmamas› nedeniyle sonuç alamamaktad›r.
Sonuç
Sonuç olarak yoksullu¤un bizatihi kendisi bir hak ihlâlidir. Ama yoksulluk
birçok hakk›n kullan›m›, yararlan›lmas› konusunda oldu¤u gibi sa¤l›kl› yaflama
hakk› ve onun unsurlar›ndan biri olan; sa¤l›¤›n korunmas›, gelifltirilmesi,
sa¤l›ks›zl›klar›n giderilmesi ve tedavisiyle, yaflam boyu sürecek sa¤l›kla ilgili
sorunlar›n bak›m ve rehabilitasyonu konular›n› kapsayan sa¤l›k hizmetlerinden
yararlanma hakk›nda da eflitsizliklere yol açmaktad›r. Buna iliflkin bilimsel
verilerin daha çok ortaya konulmas›, bu verilere dayan›larak bu haklardan
yoksullar›n da herkes gibi eflit ve ayr›ms›z bir flekilde, dahas› pozitif ayr›mc›l›k
temelinde daha çok gözetilerek yararlanmas› için, baflta sivil ve gönüllü örgütler
olmak üzere mücadeleyi amaç ve yöntem olarak belirlemifl örgütlerin öne
ç›karmas› zorunlu görülmektedir.
Bu konuda özellikle özel hukuk alan›ndaki düzenlemeler de yoksullar›n bu
haklar›n› kullanmay› önler niteliktedir. Çünkü örne¤in ma¤duriyetlerin tazmini
için aç›lan davalarda yat›r›lmas› gereken harçlar, bunlar›n takibi için gerekli
giderler bu hakk›n da fiilen kullan›m›n› engellemektedir.
Di¤er haklar
Hasta haklar›n›n birçok baflka boyutu vard›r. Bu konular›n her biri ayr› ayr›
irdelendi¤inde yoksullu¤un bu haklar›n kullan›m› ve yararlan›lmas› konusunda
eflitsizlikler yaratt›¤› görülecektir. Bir küçük örnekle bitirelim.
Örne¤in hasta haklar›n›n unsurlar› aras›nda yer alan refakatçi ve ziyaret
hakk›n›n kullan›m›n›n da yine yoksullukla yak›ndan iliflkili oldu¤unu göstermek
olanakl›d›r. Bu durumda olanlar›n refakatçileri, onlara sunulan hizmet için
gerekli olan eme¤in karfl›lanmas› amac›yla kullan›lmaktad›r.
145
146
SOSYAL ve ‹KT‹SAD‹ HAKLAR,
YOKSULLUK ve SEND‹KALAR
Ahmet MAKAL
Kökenleri itibariyle de¤erlendirildi¤inde, ikinci kuflak insan haklar› olarak
nitelenen sosyal ve iktisadi haklar›n ortaya ç›kmas› ve geliflimi; tarihsel geliflim
süreci içerisinde tedrici olarak ve çok faktörlü dinamik bir oluflum içerisinde
gerçekleflmifltir. Yüzy›llara yay›lan bu süreç, elbette sadece s›n›f mücadeleleriyle
ve s›n›f örgütleri olarak sendikalar›n varl›¤› ve etkinlikleriyle aç›klanamaz.
Ancak, bu süreci sadece s›n›f mücadelelerine ve sendikalara indirgemek yan›lt›c›
olmakla birlikte; di¤er taraftan, bu haklar›n gelifliminde s›n›f mücadeleleri ve
ücretlilerin s›n›fsal örgütleri olarak sendikalar, birinci derecede rol
üstlenmifllerdir. Bu de¤erlendirmemiz, sendikal haklar›n tamamlay›c› bir parças›
olarak toplu pazarl›k ve grev hakk›n› içerdi¤i gibi; di¤er sosyal haklar itibariyle
de geçerlidir. Bu ba¤lamda, sendikalar›n oluflumunda önemli bir rol üstlendi¤i
sosyal haklardan, sendikal örgütlenmenin d›fl›nda kalan kesimler de
yararlanm›fllard›r. Bunlar içerisinde, sendika üyesi olmayan ba¤›ml› çal›flanlar
yan›nda, ücretlilik iliflkisi d›fl›ndaki di¤er baz› iktisadi ve sosyal aç›dan güçsüz
kesimler de bulunmaktad›r. 18.-19. Yüzy›llar›n yayg›n yoksulluk koflullar›n›n
ortadan kalkmas›nda, sendikal mücadelenin önemli bir rolü olmufltur. Bu
durumda, nas›l sendikalar›n geliflmesi, göreli olarak güçsüz toplum kesimleri
aç›s›ndan sosyal ve iktisadi haklar itibariyle bir ilerleme yaratm›flsa; sendikalar›n
güç kaybetmesi de bir gerileme yaratacakt›r.
Bu saptamalar›m›z, son yirmi y›lda çal›flma iliflkileri alan›nda gözlenen baz›
önemli de¤iflimlerin aç›klan›p yorumlanmas›nda ve gelece¤e yönelik politika
önerilerinin belirlenmesinde önemli bir ç›k›fl noktas›d›r. A¤›rl›kl› olarak 1980’li
y›llardan bafllayarak, dünya düzleminde çal›flma iliflkileri alan›nda gözlenen en
147
önemli de¤iflimlerden biri, iflçi sendikalar›n›n güç kaybetmesidir. Kuflkusuz, bu
geliflmeler üzerinde, çok say›da siyasal, iktisadi ve sosyal faktör rol oynam›flt›r.
Genel çizgileriyle iktisadi yaflamda kamu kesiminin a¤›rl›¤› azal›rken, özel
kesimin pay›n›n artmas›; imalat sanayiinin istihdam içerisindeki pay›n›n
azalmas›, iflletme ölçeklerindeki küçülme, iflgücünün cinsiyet ve yafl da¤›l›m›nda
meydana gelen geliflmeler ve bu çerçevede kad›nlar›n ve genç iflçilerin paylar›n›n
artmas›, yeni istihdam biçimlerinin geliflmesi ve k›smi zamanl›, geçici emek
istihdam›n›n artmas›, alt-iflveren (tafleron) kullan›m›n›n yayg›nlaflmas› bu
nedenler aras›nda öncelikle belirtilmelidir. Sendikalar, geleneksel olarak iyi
örgütlenmifl olduklar› istihdam alanlar›nda güç kaybederken, de¤iflen istihdam
biçimleri içerisinde üretim sürecine yeni kat›lan kiflileri örgütlemekte de
baflar›s›z olduklar› görülmektedir. Çokuluslu flirketlerin dünya ölçe¤indeki
geliflimleri de, ulusal düzeydeki sendikal örgütlenmelerin gücünü azalt›c› yönde
etkide bulunmufltur.
Sendikalar›n güç kayb›n›n düzeyini sadece nicel ölçütlerle ifade etmek yeterli
olmasa da; sendikalaflma oranlar›nda gözlenen düflmeler, bu güç kayb›n›n
boyutlar›n› net biçimde ortaya koymaktad›r. Örne¤in 1970 y›l›nda Fransa’da %
22 olan sendikalaflma oran›, 1995’te % 9’a düflerken; ayn› y›llar itibariyla
‹ngiltere’de % 49’dan % 32’ye, Almanya’da % 36’dan % 32’ye, Hollanda’da %
37’den % 25’e düflmüfltür. Ancak, bu genel geliflim çizgisi içerisinde bir bölüm
ülkenin, örne¤in baz› ‹skandinav ülkelerinin bir istisna teflkil ettikleri ve güçlü
sendikal hareketlerin bulundu¤u ülkelerde bu düflüflün hem daha az oldu¤u,
hem de daha geç gerçekleflti¤i belirtilmelidir. Düflüfle karfl›n, genel çizgileriyle,
Avrupa ülkelerindeki oranlar, ABD ve Japonya gibi ülkelerden daha yüksek
düzeylerde bulunmaktad›r. 1980’li ve 1990’l› y›llarda tüm dünya düzleminde
sendikalaflma oran›nda meydana gelen bu önemli düflüfllerin yol açt›¤›
geliflmeler, de¤iflik boyutlar› itibariyle de¤erlendirilmelidir. Bu geliflmeler, bir
yandan, sendikalar›n da bir parças› oldu¤u bat› demokrasileri aç›s›ndan önemli
sonuçlar do¤urmakta; farkl› düflünce ve ç›karlara sahip toplumsal kesimlerin bu
ç›karlar› do¤rultusunda örgütlenerek, mücadele etmeleri temelinde yükselen bat›
demokrasilerinin bu temelleri zay›flamaktad›r. Bu geliflmeler di¤er yandan, bat›
demokrasilerinin geliflim süreci içerisinde oluflan sosyal ve iktisadi haklar
konusundaki kazan›mlar› da geriletmektedir. Bu ba¤lamda, sendikalar›n kendi
üyelerinin ç›karlar› do¤rultusundaki etkinlikleri zay›flad›¤› gibi; bu geliflmeler,
iktisadi ve sosyal bak›mdan güçsüz di¤er baz› toplumsal kesimlerin de aleyhine
sonuçlar do¤urmaktad›r.
148
Geliflmeler, Türkiye gibi, sosyal ve iktisadi haklar aç›s›ndan bat› ülkelerinden
daha geride bulunan, bu çerçevede sendikal hareketin ücretlilerin çal›flma ve
yaflama koflullar› üzerindeki belirleyicili¤inin daha zay›f oldu¤u ülkeler aç›s›ndan
daha da önemli sonuçlar do¤urmaktad›r. Türkiye’de de sendikal örgütlenme ile
bu kurulufllar›n gücü konusundaki geliflimin, dünya ölçe¤inde gözlenen
geliflimlere koflut oldu¤u; son 20 y›lda sendikalar›n hemen her düzeyde güç
kaybettikleri görülmektedir. De¤iflik nedenlerle gerçekleri yans›tmayan resmi
rakamlar bir tarafa b›rak›l›rsa, 1980’li y›llarda Türkiye’de toplam ücretlilerin
yaklafl›k % 20’si sendikal› iken, bu oran 2000’li y›llar›n bafl›nda % 8’lere
düflmüfltür. Gene 1980’li y›llarda Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi iflçilerin
yaklafl›k % 50’si sendikal› iken, bu oran 2000’li y›llar›n bafl›nda % 16
dolaylar›na düflmüfltür. Sonuç olarak, ülkemizde toplumsal yaflamda ve
üyelerinin haklar›n› korumada zaten bat› ülkelerindeki kadar etkin olamayan
sendikalar, ba¤›ml› çal›flanlar›n ücret ve di¤er çal›flma koflullar› ile yaflam
düzeylerinin belirlenmesinde, zaten büyük olmayan etkilerini genifl ölçüde
yitirmifllerdir.
Sendikal hareketin yaflad›¤› bu de¤iflimler, iktisadi ve sosyal haklar
ba¤lam›nda da de¤erlendirilmelidir. Günümüzde de, geçmiflte oldu¤u gibi,
sosyal ve iktisadi haklar›n tümüyle sendikalarla özdefllefltirilmesi ve bunlar›n
savunusunun tümüyle sendikalara b›rak›lmas› do¤ru ve gerçekçi bir yaklafl›m
de¤ildir. Ancak, sendikalar›n bu haklar›n savunulmas›ndaki a¤›rl›kl› rolleri,
kan›m›zca, hâlâ devam etmektedir. Sendikalar, güç yitirmelerine karfl›l›k; sadece
üyelerinin de¤il, ekonomik ve sosyal haklara gereksinim duyan tüm toplumsal
kesimlerin, hâlâ en örgütlü ve yapt›r›m gücüne sahip kurulufllar›d›r.
Sendikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar›n di¤er toplum kesimleri için
de korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturdu¤u gerçe¤i de varl›¤›n›
sürdürmektedir. Bu nedenle, iktisadi ve sosyal haklar çerçevesinde, sendikal
örgütlenmenin önemi belki de her zamankinden daha fazla gündemdedir ve bu
kurulufllar, haklar›n geriletilmeye çal›fl›ld›¤› koflullarda, onlar› savunman›n en
etkin araçlar› olma özelli¤ini korumaktad›rlar. Bu ba¤lamda, sendikalar
yoksullukla mücadele sürecinin en önemli kurumsal araçlar›ndan biri olarak
de¤erlendirilmelidir.
yollar›n› aramaktad›rlar. Bu mücadelenin ulusal ve uluslararas› düzeyde de¤iflik
boyutlar› bulunmaktad›r. Sermayenin uluslararas›laflmas›na koflut biçimde, iflçi
sendikalar› da uluslararas› ölçekte dayan›flmalar›n› güçlendirme yoluna
gitmektedirler. Ulusal düzeyde ise baz› ülkelerde sendikalar birleflme yoluyla
güçlerini art›rma yollar›n› denerken, sendikal örgütlenmede de¤iflik örgütlenme
bazlar› itibariyle gözlenen eksikliklerin giderilmesi, iflkolu düzeyinden yerel
düzeylere ulaflan çok kademeli ve etkin bir örgütlenmenin gerçeklefltirilebilmesi,
bunun önemli ve olmazsa olmaz araçlar› olarak görünmektedir. Özellikle,
geçmiflte asli örgütlenme baz› olarak ortaya ç›kan iflkolu düzeyindeki
örgütlenmenin, yerel-iflyeri düzeylerinde tahkim edilmesi önemli bir zorunluluk
haline gelmifl gibi gözükmektedir. Bunun yan› s›ra, sendikalar, sosyal ve iktisadi
haklar›n bütünlü¤ünü ve bu bütünlük içerisinde ücretli çal›flanlar d›fl›nda kalan
ve birçok anlamda daha kötü durumda olan baz› toplumsal kesimlerin ve
istihdam-d›fl› yoksullar›n bulundu¤unu hesaba katarak, çabalar›n› sendikal
hareketi aflan bir biçimde sosyal ve iktisadi haklar konusundaki kazan›mlar›n
korunmas›na da yönlendirmelidirler. Bu çerçevede sendikalar›n, sadece kendi
üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak bütün topluma
yönelik sosyal hak bilincini yükseltici çal›flmalara yönelmeleri yararl› olacakt›r.
Bu çabalar ise, örgütsel düzeyde sendikal hareketle insan haklar› hareketi
aras›nda geçmiflte oldu¤undan daha yak›n bir iflbirli¤inin kurulmas›n› zorunlu
k›lmaktad›r. Birlikte yürütülecek e¤itim programlar›, her iki hareket aç›s›ndan
yararl› sonuçlar do¤uracak bir etkinlik olarak belirginleflmektedir. Fiili durum,
her iki hareketin, bu sorunlar›n ve çözüm yollar›n›n fark›nda olduklar›n› ve
giderme yolunda, ellerinden geldi¤ince etkin önlemler alma çabas›
gösterdiklerini ortaya koymaktad›r. Bu çabalar›n ne kadar olumlu sonuç
verdi¤ini ise elbette zaman gösterecektir...
Sendikalar›n güç kaybetmesine neden olan etmenler hâlâ varl›¤›n›
sürdürürken, bu kurulufllar, de¤iflen koflullara uyum sa¤layabilmenin ve
zay›flamalar›na yol açan nedenlere karfl› daha etkin mücadeleler vermenin
149
150
“Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararas› Sözleflmesi” özellikle
sendika hakk›n› ayr›nt›l› bir biçimde düzenleyen önemli belgelerden birisidir.
Bu sözleflmenin bir di¤er önemi ise, sendika hakk›ndan ayr› düflünülemeyecek
olan “grev hakk›n›” düzenleyen bir belge niteli¤inde olmas›d›r. Tüm bu bildirge
ve sözleflmeler, Frans›z devriminden bafllayarak öne sürülen bireysel hak ve
özgürlüklerle, yak›n zamanlar›n ürünü olan sosyal ve ekonomik hak ve
özgürlükleri bir bütünlük içinde ele alm›fl, bu hak ve özellikleri din, dil, ›rk,
cinsiyet fark› gözetmeksizin “tüm insanlar” için eflit bir flekilde tan›rken,
devletlere bunlar› gerçeklefltirmek için imkanlar yaratma ve koruma
yükümlülü¤ü getirmifltir.
SEND‹KALAR ve SOSYAL HAK KAVRAMI
Elif AKGÜL
‹nsan haklar› ve temel özgürlükler, her insan›n do¤ufltan sahip oldu¤u
de¤erlerin sayg›yla karfl›lanaca¤› ve korunaca¤› bir yaflam talebinin sonucu
olarak ortaya ç›km›fl ve insan haklar› mücadelesi, bir anlamda haklar ve
özgürlükler mücadelesi fleklinde yürütülmüfltür. ‹nsanl›k tarihi boyunca verilen
s›n›f mücadeleleri ise, insan haklar›n›n ortaya ç›kmas›nda ve gelifltirilmesinde
en belirleyici etken olmufltur. Bu anlamda insan haklar› ve ona ba¤l› olarak
geliflen temel özgürlüklerin kazan›lmas›, her insan›n do¤ufltan sahip oldu¤u
onur ve de¤erlerin sayg›yla karfl›lanaca¤› ve korunaca¤› bir yaflama yönelik
olarak, iflçi ve emekçi s›n›flarca verilen s›n›f mücadelelerinin en önemli
sonuçlar›ndan birisidir.
Temel insan haklar›n› kuflak haklar olarak tan›mlamak mümkündür. 1789
Frans›z ‹nsan Haklar› Bildirgesi ile oluflturulan birinci kuflak haklar düflünce ve
inanç özgürlü¤ü, yasalar önünde eflitlik, kifli güvenli¤i, bireysel özgürlükler,
siyasal ve mülkiyet hakk›ndan oluflmaktad›r. 1830’lu y›llardan sonra ikinci
kuflak haklar olarak nitelenen sosyal, ekonomik ve kültürel haklar yani çal›flma,
örgütlenme, e¤itim, sa¤l›k, sosyal adalet vb. haklar ortaya ç›km›flt›r. Üçüncü
kuflak haklar ise ‹kinci Paylafl›m Savafl›ndan sonra yükselen dayan›flma haklar›
olarak adland›r›lmaktad›r. Bunlar, halklar›n kendi kaderini tayin hakk›, kad›n
haklar›, çocuk haklar›, sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk› gibi haklar› kapsar ve
bu üç kuflak haklar bir bütün olarak temel insan hak ve özgürlüklerinin içeri¤ini
oluflturur.
10 Aral›k 1948’de Birleflmifl Milletlerce kabul edilen ‹nsan Haklar› Evrensel
Bildirgesi, insan hak ve özgürlüklerine iliflkin en önemli belgelerden birisidir.
Yine 3 Ocak 1976’da Birleflmifl Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen
151
Örgütlenme, baflka bir ifade ile sendika hakk›, ikinci kuflak haklar aras›nda
say›lan e¤itim hakk› gibi bir Sosyal Hak’t›r. Bir sosyal hak olarak sendika hakk›,
niteli¤i gere¤i sadece devletler taraf›ndan tan›nmakla gerçekleflmifl
olmamaktad›r. Bu nedenle Birleflmifl Milletler, e¤itim hakk›, sendika hakk› gibi
sosyal ve ekonomik haklara yönelik olarak, üye devletlere somut ve olumlu
önlemler alma yükümlülü¤ü getirmifl, bu yükümlülü¤ün yerine
getirilmemesinin ise temel bir insan hakk› ihlali olaca¤›n› belirtmifltir.
Kendili¤inden kazan›lan birinci kuflak haklar ile kazan›lmas› için devletlere
sorumluluklar yükleyen ikinci kuflak haklar›n bir bütün olarak insan haklar›n›
oluflturmas›, özellikle sosyal haklar› insan haklar›n›n ayr›lmaz bir parças›, baflka
bir ifade ile insan hak ve özgürlüklerinin kazan›lmas›n›n bir ön koflulu olarak
görülmesini sa¤lam›flt›r.
‹nsan haklar›n›n tarihsel geliflimi içinde "ikinci kuflak haklar" olarak ortaya
ç›km›fl olan sosyal haklar, güçlü yapt›r›m mekanizmalar›yla güvence alt›na
al›nmad›klar› için, pratikte birinci kuflak insan haklar› olarak tan›mlanan
haklar›n gerisinde, ikincil konumda kalm›flt›r. Kapitalist geliflme sürecinin
eflitsizlikleri ve d›fllay›c› ayr›mlar› derinlefltiren iflleyifli ve neo-liberal ideolojinin
hegemonyas›, sosyal haklar›n toplumsal yaflamda ikinci plana itilmesinin en
önemli sebebi olmufltur. Ancak genifl toplum kesimleri yayg›n örgütlenmeler
oluflturarak, sürekli olarak ikinci plana itilen sosyal haklar ve özgürlükler için
mücadele etmifl, bu mücadele ayn› zamanda insan haklar› mücadelesinin
güçlenmesinde etkili olmufltur.
Toplumsal sorunlar›n çözülmesinin temel arac› örgüt ve örgütlenmedir. ‹flçi
ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayan›flma örgütü olan sendikalar ise sadece
152
mesleki sorunlar etraf›nda birliktelik oluflturmak için de¤il, ülkede demokrasi
mücadelesinin yürütülmesi, bar›fl›n ve kardeflli¤in yaflam bulmas› için örgütlenir
ve mücadele verir. Temel bir insan hakk› olarak kabul edilen örgütlenme ve
sendika kurma hakk› günümüzden çok önce kabul edilmesine ra¤men, Türkiye
gibi en küçük bir hak arama talebini dahi, kendisine karfl› bir baflkald›r› olarak
de¤erlendiren ülkeler için bu hakk›n kazan›lmas›, ancak u¤runda çetin
mücadeleler verilerek ve a¤›r bedeller ödenerek gerçekleflebilmifltir. Bu çetin
mücadelenin en önemli örneklerinden birisi olan E¤itim ve Bilim Emekçileri
Sendikas› (E⁄‹T‹M SEN) bir sosyal hak olarak sendika hakk›n›n, temel bir
insan hakk› oldu¤unun bilinciyle kamu emekçilerinin birlik, dayan›flma ve
mücadele örgütü olarak ortaya ç›km›flt›r.
Dünyada milyonlarca insan› tehdit eden yoksulluk sorunu, sosyal ve
ekonomik haklar›n, di¤er temel insan haklar›n›n ve kifli haklar›n›n kullan›lmas›
için koflul niteli¤inde oldu¤unu kan›tlam›flt›r. Tüm dünyay› etkisi alt›na alan
ekonomik krizin sonuçlar›na ve çözüm diye dayat›lan yoksullaflt›rma
politikalar›na ve bu emekçi karfl›t› ekonomik programlar›n sosyal haklar›
k›s›tlayan, ortadan kald›ran yönlerine karfl› örgütlenerek mücadele etmek, bu
mücadeleyi emek ekseninde sürdürmek, sendikalar›n bafll›ca amaçlar›
aras›ndad›r. Mücadelenin uluslararas› boyutunu göz ard› etmeden di¤er emek
örgütleriyle iliflkiler kurmak, kurulan iliflkileri sosyal hak kavram› temelinde
anlamland›rmak bugün emek örgütlerinin, sendikalar›n en önemli görevleri
aras›ndad›r. Çünkü emek örgütleri ve sendikalar sosyal haklar›n elde edilmesi,
korunmas› ve geniflletilmesinin motor gücü durumunda olmak zorunlulu¤u ile
karfl› karfl›ya bulunmaktad›r.
Tarihsel koflullar bugün sendikalara hak arama mücadelelerini yükseltecek,
emekten yana çözümler getirebilecek say›s›z f›rsat ve olanaklar sunmaktad›r. Emek
karfl›t› politikalara karfl› en önemli mücadele örgütlerinden birisi olan sendikalar
kapitalizme karfl› yürütülen s›n›f mücadelesinin en önemli araçlar›ndan biri
olmalar› yan›nda, ekonomik ve sosyal haklar›n, baflka bir ifade ile e¤itim, sa¤l›k,
çal›flma hakk›, örgütlenme hakk› gibi konularda üretti¤i/üretece¤i politikalarla bu
mücadeleyi daha da güçlendirme imkan›na sahiptir.
Sosyal Hak Olarak E¤itim ve Sendikalar
Sendikalar; varl›klar›yla ve iflleyiflleriyle örgütlenme özgürlü¤ü ve çal›flma
153
hakk› temel ilkelerini savunarak insan haklar› ve demokrasinin tesis edilmesine
katk› sunarlar. E¤itim iflkolunda örgütlü sendika olan E¤itim Sen, bir yanda
üyelerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklar›yla ilgili mücadele
sürdürürken bir taraftan da e¤itimin sorunlar›n› ilgi alan›na almakta ve konuya
bütüncül aç›dan bakan bir yaklafl›m sergilemektedir. Bilindi¤i gibi hem e¤itim,
hem de sendika hakk› sosyal ve ekonomik haklar içinde yer almaktad›r.
Dolay›s›yla e¤itim hakk› bir birey için ne kadar önemliyse, sendikalaflma hakk›
da iflçi ve kamu emekçileri için ayn› derecede önemli bir hakt›r. Bu nedenle
E¤itim Sen’in e¤itim sistemine elefltirel yaklafl›m›, ekonomik, demokratik ve
sosyal haklardan ibaret kalmamakta, e¤itimin toplumsal bir hak olarak
alg›lanmas› yolunda ö¤rencileri, velileri, e¤itime önem veren bireyleri
kapsayacak oranda genifllik göstermektedir. Sendikalar›n e¤itimle ilgili
toplumsal kesimleri harekete geçirebilecek, genel olarak insan haklar›n›, özelde
ise sosyal ve ekonomik hak talebini toplumsal bir ihtiyaç, bir kültür haline
getirebilecek ölçüde politik perspektife sahip olmak gerekmektedir.
E¤itim gibi do¤as› gere¤i toplumsal bir nitelik gösteren, baflka bir ifade ile
hemen her toplumsal kesimi yak›ndan ilgilendiren bir alanda örgütlü
sendikalar›n talep etti¤i yap›sal de¤iflikliklerin planlanmas› ve uygulamas›nda
e¤itimin temel unsurlar›n›n (ö¤retmenler, ö¤renciler, veliler...) do¤rudan yer
almas› e¤itim hakk›n›n vazgeçilmez bir ö¤esi olarak düflünülmelidir.
Bu performans› sergilemeye çal›flan E¤itim Sen, e¤itim sorunlar›n› s›ca¤›
s›ca¤›na yaflayan kesimlerin üretti¤i fikirlere ulaflma ve bunlar› toparlama,
düzenleme ve anlaml› bir flekilde bir araya getirerek sonuç al›c› sendikal
pratikleri gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›r. E¤itim Sen’in kendisine görev edindi¤i
bu rolün önemi, ö¤retmen, ö¤renci, veli ve di¤er e¤itim çal›flanlar›n› e¤itimin
temel bileflenleri olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktad›r. Çünkü
ö¤retmenlerin a¤›rl›kl› oldu¤u üye profili, ö¤renci ve velilerle do¤rudan iliflki ve
iletiflim içerisinde bulunmaya son derece elverifllidir. Ö¤retmenlerin bu
kesimlerle kurdu¤u iletiflim, e¤itim sorunlar›n› aflmada ve e¤itim hakk›n›n
savunulmas›nda önemli bir olanak olmaktad›r.
Sendikalar elbette çift yönlü bir iletiflim ve etkileflim içerisinde bulunmak
durumundad›r. Ö¤retmen, veli, ö¤renci, ve di¤er e¤itim çal›flanlar› gibi e¤itimin
temel unsurlar›ndan gelen talepleri devletin e¤itimle ilgili kademelerine
iletmenin yan› s›ra, bu kademelerce yap›lmas› düflünülen de¤iflikliklerin de
154
denetlenmesi, incelenmesi, yorumlanmas›, de¤erlendirilmesi ve ilgili
de¤iflikliklerin yap›lmas› yönünde bas›nç oluflturabilecek potansiyele sahip olan
E¤itim Sen, kuruldu¤u günden bu yana böyle bir demokratik mücadele örne¤i
sergilemifl, olumsuzluklar karfl›s›nda kitlesel tepkisini dile getirmifl, üyelerin
tepki ve talebinin baflta iflyerlerinde yank› bulmas›n› hedeflemifl, kamuoyunun
dikkatini e¤itimde yaflanan sorunlara çekebilmek amac›yla merkezi eylemler
gerçeklefltirmifltir.
Bugün e¤itim sistemimiz bilimsel olmayan, ›rkç›-gerici ö¤elerle beslenen, cins
ayr›mc›, floven, otoriter, tek tip ve kifliliksizlefltirilmifl birey yetifltirmeyi
hedefleyen, baflka dilleri ve kültürleri yok sayan, ö¤rencileri, velileri ve
ö¤retmenleri karar süreçlerinden d›fllayan, ezberci, s›navlara odaklanm›fl, eleyici,
eflitsiz ve adaletsizliklere yol açan özellikler tafl›maktad›r. E¤itim sisteminin tüm
bu olumsuz ö¤eleri, bir anlamda e¤itim hakk›n›n ve yurttafllara eflit muamele
ilkesinin ihlali anlam›na gelmektedir.
Bir Sosyal Hak Olarak E¤itim
En genel tan›m›yla e¤itim, insan davran›fllar›nda, önceden belirlenmifl
amaçlara göre belirli geliflmeler sa¤lamaya yarayan planl› etkiler dizisi olarak
tan›mlanabilir. E¤itim, bir bütün olarak düflünüldü¤ünde insan› yetifltirme
sürecidir. Bireyin fiziksel veya içsel etkinlikler sonucu güç oluflturabilmesi ya da
davran›fl de¤iflikli¤i gösterebilmesi için planl›, örgün ve yayg›n e¤itim almas›
gerekir.
‹nsan haklar› belgelerinde e¤itim, insan kiflili¤ini tüm yönleriyle tam olarak
gelifltiren, insan haklar›na ve temel özgürlüklere sayg›y› pekifltiren bir etkinlik
olarak tan›mlanmaktad›r. ‹nsan kiflili¤ini gelifltiren, bir baflka ifadeyle insan›
özgürlefltiren e¤itimin baz› temel ifllevleri vard›r. E¤itim ile kifliler varolan tüm
yeteneklerini gelifltirme imkan› bulur, topluma ve çevreye uyum sa¤lamas›n›
kolaylaflt›racak bilgi ve beceriler kazan›r. Yine e¤itim arac›l›¤›yla bireylerin
ö¤renme yollar›n› ö¤renerek bilimsel bilgiyi ve teknolojiyi tan›malar›, yaflamsal
beceri ve davran›fllar› kazanmalar› ve tüm bunlar› sonucu olarak demokrat,
insan hak ve özgürlüklerine sayg›l› olarak yetiflmeleri mümkün olabilir. E¤itim
ayr›ca toplumda demokrasi bilincinin yerlefltirilmesi ve demokratikleflme
ad›mlar›n›n at›labilmesi için en önemli olanak durumundad›r.
155
Bütün ulusal-uluslararas› belgelerde de belirtildi¤i gibi herkes e¤itim görme
hakk›na sahiptir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimli¤i ne olursa olsun herkes; s›rf
insan oldu¤u için, kendini gelifltirme, kendini oluflturma hakk›na sahiptir.
E¤itimde varolan eflitsizliklerin, s›n›rlamalar›n ve yoksunluklar›n ortadan
kald›r›lmas›, özgürlükçü e¤itim anlay›fl›na dayal› bir e¤itim hakk›n›n yaflama
geçirilmesi için yeterli de¤ildir. E¤itimin temel bir insan hakk› olmas›, bu hakk›
kullan›rken hak sahiplerinin taleplerini (örne¤in kendi anadilinde e¤itim hakk›
talebini) özgürce, demokratik yollarla dile getirebilmesine imkan verilmesini
olanakl› k›lar.
Günümüzde insan haklar› belgelerinde “zorunlu e¤itim” kavram› yerine
“e¤itim hakk›”, “temel e¤itim hakk›” gibi e¤itimi bir zorunluluk olarak de¤il
temel bir insan hakk› olarak gören kavramlar kullan›lmaktad›r. Bunun anlam›
ise, bask›c› devletle özdeflleflen “zorunlu e¤itim”in yerini ça¤dafl demokratik
devlet anlay›fl›yla örtüflen “e¤itim hakk›”n›n almas›d›r. Bu hak kullan›l›rken en
çok karfl›lafl›lan kavram ise “eflitlik” kavram›d›r. E¤itimde f›rsat eflitli¤i, herkesin
e¤itim olanaklar›ndan eflit bir flekilde yararlanmas›n›n zorunlu oldu¤u s›k
kullan›lan bir söylemdir. Bir de¤er yarg›s›n› ifade eden eflitlik kavram› sadece
basit bir matematiksel eflitli¤i anlatmamaktad›r. Yasalarda belirtilen eflitlik
söylemleri ise sadece hukuksal bir anlam tafl›makta, gerçekte e¤itim hakk›ndan
ve dolay›s›yla e¤itim olanaklar›ndan her bireyin “eflit” bir flekilde yararland›¤›n›
söylemek mümkün görünmemektedir. Bir baflka aç›dan bakt›¤›m›zda herkese
eflit e¤itim olanaklar› sunmak, herkese yeterli “e¤itim hakk›” sunmak anlam›na
gelmez. Kiflilerin yetenek farkl›l›klar›, gereksinmeleri, sa¤l›k durumlar›, yaflam
koflullar›, onlara farkl› e¤itim olanaklar› sunulmas›n› gerektirebilir. Bu nedenle
bir bütün olarak e¤itimi sa¤lama aç›s›ndan “e¤itim eflitli¤i” yerine, “herkese
e¤itim hakk›” ve “herkese eflit e¤itim olana¤›” kavramlar›n› benimsemek daha
do¤ru olacakt›r. Bu anlay›fl› benimsedi¤imizde ise e¤itim hakk› “herkesin
yetene¤ine göre, herkese ihtiyac› kadar” ilkesini hayata geçirmenin olanaklar›
yarat›labilir.
E¤itimin bir hak olabilmesi için sadece belirli hukuksal düzenlemeler
yapmak yetmez. Ça¤dafl ve nitelikçe yeterli bir e¤itim hakk›ndan
bahsedebilmemiz için e¤itim; herkesi kapsamal›, yeterli sürede verilmeli, yaflam
boyu ulafl›labilmeli, kamusal bir anlay›flla paras›z olmal›, içeri¤inin ça¤dafl,
bilimsel ve yaflamsal olmas›na ve resmi dil yan›nda istenilen baflka dillerde de
yap›labilmesi mümkün olmal›d›r. E¤itimin koflulsuz bir insan hakk› oldu¤u ve
156
hiç kimsenin bu haktan mahrum b›rak›lmayaca¤› pek çok uluslararas› belge ve
sözleflmelerde yer almas›na karfl›n, ülkemizde farkl› dil ve kültürlerin bu haktan
tam anlam›yla yararland›klar›n› söylemek mümkün de¤ildir.
24 Ekim 1945’te yürürlü¤e giren Birleflmifl Milletler Anlaflmas›, e¤itim hakk›
aç›s›ndan önemli bir zemin haz›rlam›flt›r. ‹lk olarak ise 16 Kas›m 1945’te E¤itim
Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) oluflturulmufltur. Birleflmifl Milletlerin 10
Aral›k 1948’de kabul etti¤i ve Türkiye’nin 6 Nisan 1949’da onaylad›¤› ‹nsan
Haklar› Evrensel Bildirgesi, daha sonra birçok düzenlemeye temel oluflturacak
bir hüküm getirmifltir. Söz konusu hükmün yer ald›¤› madde flöyledir:
1- Herkes, e¤itim hakk›na sahiptir. E¤itim en az›ndan ilk ve temel
aflamas›nda paras›zd›r. ‹lkö¤retim zorunludur. Teknik ve mesleksel e¤itim
herkese aç›kt›r. Yüksekö¤renim, yetene¤ine göre herkese eflit olarak sa¤lan›r.
b) Ortaö¤retim sistemlerinin genel oldu¤u kadar mesleki nitelikte de olmak
üzere çeflitli biçimlerde örgütlenmesini teflvik ederler ve bunlar›n tüm çocuklara
aç›k olmas›n› sa¤larlar ve gerekli durumlarda mali yard›m yap›lmas› ve ö¤retimi
paras›z k›lmak gibi uygun önlemleri al›rlar.
c) Uygun bütün araçlar› kullanarak, yüksekö¤retimi yetenekleri
do¤rultusunda herkese aç›k hale getirirler.
d) E¤itim ve meslek seçimine iliflkin bilgi ve rehberli¤i bütün çocuklar için
elde edilir hale getirirler.
e) Okullarda düzenli biçimde devam›n sa¤lanmas› ve okulu terk etme
oranlar›n›n düflürülmesi için önlem al›rlar.
Madde 29:
2- E¤itim, insan kiflili¤ini tam gelifltirmeye ve insan haklar›na ve temel
özgürlüklere sayg›y› güçlendirmeye yönelik olmal›d›r. E¤itim, tüm uluslar, ›rklar
ve dinsel gruplar aras›nda anlay›fl, hoflgörü ve dostlu¤u özendirmeli ve Birleflmifl
Milletlerin bar›fl› koruma yolundaki etkinliklerini daha da gelifltirmelidir.
3- Ana-babalar, çocuklar›na verilecek e¤itimi seçmede öncelikle hak sahibidir.
Birleflmifl Milletler, kabul etti¤i baflka birçok belge ile de e¤itim hakk›na
iliflkin düzenlemeler gerçeklefltirmifltir. Özellikle alt birimleri olan ‹LO,
UNESCO, UN‹CEF arac›l›¤› ile uygulamaya yönelik çal›flmalar yapm›flt›r.
Örgütün 20 Kas›m 1989’da kabul etti¤i, Türkiye’nin 9 Aral›k 1994 gün ve 4508
say›l› yasa ile onaylanmas›n› uygun buldu¤u, onaylanm›fl metni 27. 1. 1995 gün
ve 22184 say›l› Resmi Gazetede yay›nlanan Çocuk Haklar›na Dair Sözleflme,
bafll› bafl›na bir e¤itim hakk› metnidir. Söz konusu metnin e¤itim hakk› ile ilgili
ilk iki maddesi flöyledir:
Madde 25:
Taraf devletler, çocu¤un e¤itim hakk›n› kabul ederler ve bu hakk›n f›rsat
eflitli¤i temeli üzerinde tedricen gerçeklefltirilmesi görüflleriyle özellikle:
Taraf devletler çocuk e¤itiminin afla¤›daki amaçlara yönelik olmas›n› kabul
ederler:
a) Çocu¤un kiflili¤inin, yeteneklerini, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin
mümkün oldu¤unca gelifltirilmesi
b) ‹nsan haklar›na ve temel özgürlüklere, Birleflmifl Milletler Anlaflmas›nda
benimsenen ilkelere sayg›s›n›n gelifltirilmesi
c) Çocu¤un ana-babas›na, kültürel kimli¤ine, dil ve de¤erlerine, çocu¤un
yaflad›¤› veya geliflti¤i menfle ülkenin ulusal de¤erlerine ve kendisininkinden
farkl› uygarl›klara sayg›s›n›n gelifltirilmesi
d) Çocu¤un anlay›fl, bar›fl, hoflgörü, cinsler aras› eflitlik ve ister etnik, ister
ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar aras›nda
dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda yaflant›y›, sorumlulukla üstlenecek flekilde
haz›rlanmas›
e) Do¤al çevreye sayg›s›n›n gelifltirilmesi.
“Maddi ve manevi varl›¤›n gelifltirilmesi” baflka bir ifade ile “kiflili¤in
a) ‹lkö¤renimi herkes için zorunlu ve paras›z hale getirirler
157
158
özgürlefltirilmesi” ile do¤rudan ilgili olan e¤itim hakk› di¤er hak ve özgürlüklerin
gelifltirilmesinde de do¤rudan ya da dolayl› olarak etkili olmaktad›r. E¤itim
hakk›n›n yaflam hakk›na olan etkisine bakt›¤›m›zda; yaflam hakk›n›n bafllang›c›
efl seçiminden sa¤l›kl› döllenmeye kadar gitmektedir. Daha sonra ana karn›nda
sa¤l›kl› geliflme, sa¤l›kl› do¤um, sa¤l›kl› beslenme, bak›m ve büyüme
süreçlerinden geçmekte, bu süreçler ise her fleyden önce e¤itimli-bilgili ana-baba
yetifltirmeyi gerektirmektedir. Anayasan›n 17. Maddesi “Herkes yaflama, maddi
ve manevi varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na sahiptir” derken, ça¤dafl bir
örgün ve yayg›n e¤itim hakk›n›n kaç›n›lmazl›¤› ortadad›r.
Do¤ru düflünme ve düflünceyi aç›klama becerisi e¤itimle kazan›l›r. ‹letiflim,
bas›n-yay›n gibi, düflünceyi yayma özgürlü¤ünün d›fla vurumu, ancak yeterli bir
okur-yazarl›k düzeyi oluflturmakla ve düflünceyi anlatmada yetkinlik
kazand›rmay› gerektirir ki bu da, yine e¤itimin iflidir. Yine örgütlenerek hak
arama öncelikle bilgi, bilinç ve beceri ister. Özellikle ekonomik ve sosyal haklar›
elde etmede önemli misyonlar› bulunan sendikalar, iflveren karfl›s›nda güçlü, iyi
yetiflmifl örgütçüler ister. Tüm bunlar›n kazan›lmas›nda e¤itim yine önemli bir
rol oynamaktad›r. E¤itim hakk›n›n ülkemizde yaflam kazanabilmesi için flu
çal›flmalar›n yap›lmas› gerekir.
1- Çocuk hukuku yeniden düzenlenmelidir. ‹ç hukukumuzdaki karmafl›k ve
çok standartl› “çocuk” tan›m›, Çocuk Haklar› Sözleflmesi ve di¤er evrensel
hukuk ilkelerine göre yeniden yap›lmal›d›r.
2- E¤itime konsolide bütçeden üst üste befl y›l, örne¤in % 25 oran›nda
ayr›lacak pay, önemli bir rahatlama getirir. Silahlanmaya, lüks giderlere, bat›k
bankalara para bulan devlet, temel bir insan hakk› olan ve bir anlamda ülkenin
gelece¤inin flekillenmesinde en önemli rolü oynayan e¤itime gerekli katk›y›
yapmal›d›r.
3- E¤itim hakk›n›n gerçeklefltirilmesinde iyi yetiflmifl ö¤retmenler olmas›
önemlidir. Hiçbir kaynak, hiçbir teknolojik olanak, tesis, kitap, araç e¤itimde
ö¤retmenin yerini alamam›flt›r. Ö¤retmen yetifltiren yüksekö¤renim kurumlar›
yeniden gözden geçirilmeli, iflbafl›ndaki ö¤retmenlerin e¤itimi için de gerekli
önlemler al›nmal›d›r.
4- E¤itimin içeri¤i rasgele yöntemlerle de¤il, bilim ve teknolojinin
verilerinden yararlan›larak oluflturulmal›d›r.
159
5- Okul yerleri, tesis ve donan›mlar› sa¤l›kl› bir e¤itim için yeterli hale
getirilmelidir.
6- E¤itim kurumlar› demokratik bir iklime kavuflturulmal›, e¤itimin yönetimi
sadece okul müdürlerine b›rak›lmamal›d›r. Ö¤retmen, ö¤renci ve veliler,
örgütleriyle e¤itimin yürütülmesine ve denetlenmesine aktif olarak kat›lmal›d›r.
Özellikle ö¤retmen ve ö¤renciler derslerin oluflturulmas›ndan okul yönetimine
kadar bütün süreçlerde söz ve karar sahibi olmal›d›r.
Tüm bu söylenenler baflar›lmas›nda baflta ö¤retmenler, e¤itim ve bilim
emekçileri olmak üzere toplumun tüm kesimine büyük sorumluluklar
düflmektedir. E¤itim hakk›, di¤er hak ve özgürlüklerle birlikte bir bütün olarak
görülmeli ve temel insan haklar›n›n kullan›lmas›nda oldu¤u gibi e¤itim
hakk›n›n savunulmas›n›n da insanl›¤› geliflimi ve ilerlemesi için ne kadar
önemli oldu¤u gözlerden kaç›r›lmamal›d›r.
Sosyal eflitsizliklerin hem ülkeler aras›nda hem de ülkeler içinde alabildi¤ine
derinleflmesinin sürdü¤ü günümüzde, küreselleflmenin dayatt›¤› sorunlar ve
meydan okumalar karfl›s›nda tüm zamanlara oranla ayr›cal›kl› bir önem kazanan
e¤itim hakk›, insan›n ve insanl›¤›n gelece¤ini koflulland›ran temel insan
haklar›ndan birisidir. E¤itimin ve insan haklar› e¤itiminin bafll›ca amaçlar›;
insan kiflili¤inin, tüm yönleriyle eksiksiz gelifltirilmesi; insan haklar›na ve temel
özgürlüklere sayg›n›n güçlendirilmesi; herkesin toplumun yararl› bir üyesi olma
yetene¤i kazanmas›; tüm uluslar ile tüm ›rksal, etnik ve dinsel gruplar aras›nda
anlay›fl, hoflgörü ve dostluk ve bar›fl›n gelifltirilmesidir
Sendikal mücadele sürecinde, hakl›, meflru, ve kitlesel bir mücadele hatt›
oluflturulmufltur. KESK kuruluflundan bu güne grevli-toplu sözleflmeli,
demokratik bir sendika yasas› istemifl ve bu talep etraf›nda binlerce kamu
emekçisiyle buluflmay› baflarm›flt›r. Sendika hakk›, t›pk› e¤itim hakk› gibi sosyal
bir hakt›r. Sendikalaflmay›, sendikaya üye olmay› bir hak olarak görmemek,
yasal-fiili engellemelerle emekçilerin mücadelesini engellemeye çal›flmak
günümüzde evrensel insan haklar› kurallar› ile ba¤daflmamaktad›r.
Sendika Özgürlü¤üne ve Örgütlenme Hakk›n›n Korunmas›na ‹liflkin 87
Say›l› ILO Sözleflmesi, sendika hakk›n› ve örgütlenme özgürlü¤ünü güvence
alt›na almaktad›r. Türkiye taraf›ndan 1993 y›l›nda imzalanan bu sözleflme ile,
160
temel bir insan hakk› olarak görülen sendikaya üye olma ve örgütlenme
hakk›n›n önemine vurgu yap›lmaktad›r. Ancak siyasi iktidarlar›n imzalad›klar›
uluslararas› metinlere tam olarak uymad›klar›, hatta bu metinlerin özüne ayk›r›
eylemlerde bulunmalar› sendikal mücadele sürecinde yaflad›¤›m›z sorunlarla
birlikte daha net görülmektedir.
Bilindi¤i gibi kamu çal›flanlar›n›n sendikalaflmas›n› düzenleyen 4688 Say›l›
Yasa, grev ve toplu sözleflme hakk› içermemektedir. Oysa sendika hakk› ancak
grev ve toplu sözleflme hakk› ile birlikte de¤erlendirilirse anlam kazan›r.
Dolay›s›yla grevsiz-toplu sözleflmesiz bir sendikalaflman›n, sendika hakk›n› tam
olarak yans›tt›¤› söylenemez. KESK, sendika yasas›n›n, evrensel insan haklar›
belgelerine uygun bir flekilde grev ve toplu sözleflme içerecek flekilde yeniden
düzenlenmesini istemektedir. Çal›flma yaflam›n›n temel insan haklar›
çerçevesinde demokratiklefltirilmesi tüm emekçilerin bafll›ca talebi
durumundad›r. KESK’in taleplerini birkaç ana bafll›k etraf›nda birlefltirerek
sendikal hak ve özgürlüklerin ve sosyal haklar›n geniflletilmesi çerçevesinde, flu
bafll›klar alt›nda ele almak mümkündür.
*Farkl› kimlik, kültür, din ve dillerin geliflmesinin önündeki tüm engeller ve
ihlaller kald›r›lmal›; çok kimlikli, çok kültürlü toplumsal model güvence alt›na
al›nmal›d›r. Mevcut kültürel ve demokratik düzenlemelerle yetinmeden, hayata
geçmesi için çaba göstermelidir.
*‹nsan haklar› ihlalleri engellenmeli; ‹flkence insanl›k suçu say›larak etkin
tedbirler al›nmal›, OHAL ve koruculuk uygulamas› kald›r›lmal›, köye dönüfle
engel olan yasaklama ve k›s›tlamalar durdurulmal›, cezaevlerindeki tecrite son
verilmelidir.
Ekonomi
*IMF ile yap›lan tüm anlaflmalar derhal iptal edilerek, borca dayal›
ekonomik modelden vazgeçilmeli; üretim, yat›r›m, kamu yarar› ve istihdama
dayal› politikalar hayata geçirilmeli; sermaye hareketleri vergilendirilerek kontrol
alt›na al›nmal›d›r.
*Büyüme ve istihdam için kamu yat›r›mlar› artt›r›lmal›;
Demokratikleflme
*12 Eylül Anayasas› ve yasalar› toplumun bütün kesimlerinin kat›l›m› ile
evrensel hukuk ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini temel alan bir içerikte
yeniden haz›rlanmal›d›r.
*Hukukun üstünlü¤ü ilkesi kabul edilmeli, yarg› ba¤›ms›z ve uluslararas›
anlaflmalara uyumlu hale getirilmelidir.
*Devlet, çetelerden köklü bir biçimde ve bütün uzant›lar› ile ar›nd›r›lmal›d›r.
*Düflünce ve örgütlenme özgürlü¤ü önündeki engeller kald›r›lmal›, hak ve
özgürlükler güvence alt›na al›nmal›d›r.
*Siyasi partiler ve seçim yasalar› demokratiklefltirilmelidir. Siyaset
toplumsallaflmal› ve seçilmifller üzerinde hiçbir iradenin belirleyici olmamas›
için gerekli hukuksal düzenlemeler yap›lmal›d›r.
*Özellefltirmeler durdurulmal›, K‹T’lere yat›r›m yap›larak teknolojileri
yenilenmeli, kamu hizmetlerinin yayg›nl›¤› ve niteli¤inin yükseltilmesi için
gerekli tedbirler al›nmal›d›r. Kamusal alan›n tasfiyesini öngören bütün yasalar
derhal iptal edilmelidir.
*Bütçelerin haz›rlanmas›nda ve uygulanmas›nda örgütlü kesimlerin
kat›l›m›n› öngören demokratik süreçler iflletilmeli; faiz ve silahlanma giderleri
düflürülmeli, e¤itime, sa¤l›¤a ve yat›r›ma ayr›lan paylar art›r›lmal›d›r. Devlet
sosyal yükümlülüklerini yerine getirmeli; e¤itim, sa¤l›k ve sosyal güvenlik
hizmetleri yayg›n, nitelikli ve paras›z olmal›d›r.
*Vergi sisteminde adalet sa¤lanmal›, çal›flanlar üzerindeki vergi yükü
hafifletilmelidir. Hayat pahal›l›¤›n› art›ran dolayl› vergiler azalt›lmal›, sermaye
vergilendirilmeli ve kay›t d›fl› ekonomi kay›t alt›na al›nmal›d›r. Asgari ücret
yoksulluk s›n›r› dikkate al›narak belirlenmeli ve vergi d›fl› b›rak›lmal›d›r.
*Enerji, iletiflim, maden, tar›m vb. alanlar› ve kaynaklar›, uluslararas›
sermayenin talan›na açan uluslararas› anlaflmalar derhal iptal edilmelidir.
*Kamu emekçilerine yönelik siyaset yasa¤› kald›r›lmal›d›r.
161
162
*Yerel yönetimler yasa tasar›s› toplum yarar›na yeniden düzenlenmeli,
toplumsal hizmetlere flirket gözüyle bakan yaklafl›mlara son verilmeli, halk›n
yerel yönetimler üzerinde söz ve karar sahibi olmas›n›n kanallar› aç›lmal›d›r.
*Kay›t d›fl› ekonomi denetim alt›na al›nmal›, ücretsiz ve herkesi kapsayan
sosyal güvenlik sistemi kurulmal›, sigortas›z iflçi çal›flt›rma a¤›r yapt›r›mlarla
karfl›laflmal›d›r.
*Zorunlu tasarruf ve konut fonunda biriken kesintiler, ana para ve nemalar›
ile birlikte reel kay›plar› karfl›lanarak hak sahiplerine ödenmelidir.
*Çal›flanlar›n yoksulluk s›n›r›n›n üzerinde insanca yaflayacak bir ücret
almalar› sa¤lanmal›d›r.
*Ekonomi yönetimi demokratiklefltirilmeli; kamu kurumlar› ve kamu
hizmetlerinin yürütümünde ve denetiminde çal›flanlar sendikalar› arac›l›¤›yla
kat›l›m ve denetim hakk›na sahip olmal›d›r.
*Çocuk eme¤inin sömürülmesine son verilmeli, çocuklar›n çal›flmas›n›
önleyici ve yönlendirici düzenlemeler yap›lmal›d›r.
Çal›flma Yaflam›, Sendikal Hak ve Özgürlükler
*Kamu emekçilerinin toplu sözleflme ve grev haklar› önündeki engeller
kald›r›lmal›; tüm çal›flanlar›n sendikalaflma, toplu sözleflme ve grev haklar›
güvence alt›na al›narak, ILO sözleflmelerine uygun hale getirilmelidir. 4688
say›l› Kamu Çal›flanlar› Sendikalar› Yasas›, ILO standartlar› ve
konfederasyonumuzun talepleri do¤rultusunda de¤ifltirilmelidir.
*‹flçi-memur-sözleflmeli gibi tan›mlarla emekçileri farkl› ifl ve sendika
yasalar›na tabi k›lan yaklafl›mlara son verilmeli; çal›flanlar›n ortak
örgütlenmesinin önündeki yasal engeller kald›r›lmal›d›r. Ortak çal›flanlar yasas›,
emek örgütlerinin kat›l›m›yla özgürlükçü ve demokratik bir içerikte
haz›rlanmal›d›r.
*Kamuda her iktidar de¤iflikli¤inde yaflanan siyasal kadrolaflmalara son
verilmeli; sendikal hak ihlalleri durdurulmal›; bask›, sürgün ve cezaland›rma
politikalar›ndan vazgeçilmelidir. Sendikal faaliyetler nedeniyle verilen disiplin
cezalar› tüm sonuçlar›yla birlikte ortadan kald›r›lmal›, aç›lan adli, idari ve
disiplin soruflturmalar› durdurulmal›d›r.
*158 say›l› ILO sözleflmesi uyar›nca tüm çal›flanlara ifl güvencesi sa¤lanmal›,
baflta tafleronlaflt›rma olmak üzere esnek çal›flma ve kurals›zlaflt›rma biçimleri
engellenmelidir.
*Haftal›k çal›flma süresi 35 saate indirilmeli, fazla çal›flt›rma ve angarya son
bulmal›, meslek hastal›klar› ve ifl güvenli¤ine yönelik etkili tedbirler al›nmal›,
iflsizlik sigortas› yayg›nlaflt›r›lmal› ve kapsam› geniflletilmelidir.
163
*Çal›flma yaflam›nda kad›nlara yönelik her türlü cinsiyet ayr›mc› düzenlenme
ve uygulamalara son verilmeli; kad›nlara yönelik uluslararas› sözleflmeler
imzalanmal› ve uygulanmal›; do¤um izinleri art›r›lmal›, krefller
yayg›nlaflt›r›lmal›d›r.
Sonuç
Sosyal ve ekonomik haklar› talep eden siyasal mücadelelerin kaç›n›lmazl›¤›
aç›k olmakla beraber, bütün insan haklar› gibi bu haklar›n da talebe ba¤l›
olmaks›z›n meflruiyet ve gereklilik ifade ettikleri vurgulanmal›d›r. Sosyal ve
ekonomik haklar, salt sendikal harekete, iflçi s›n›f› mücadelesine özgü bir alan
olarak düflünülmemelidir. Bu alanlar›n insan haklar› mücadelesinde önemli bir
konumda bulundu¤u gerçe¤iyle birlikte, "s›n›flar-alt›" veya "underclass" olarak da
tan›mlanan, açl›k s›n›r› veya alt›nda yaflayan ve her düzeyde toplumdan d›fllanan
en alt gelir gruplar›n›, yoksul emekçileri göz önüne ald›¤›m›zda, sosyal ve
ekonomik haklar›n ne kadar genifl bir toplumsal kesimi kapsad›¤› aç›kça
görülmektedir.
Bu noktada, bahsetti¤imiz mutlak yoksullu¤un, eflitsizlik ve sömürüden öte
bir öncelik boyutunun oldu¤u; bunun da sisteme ba¤l› uzun vadeli çözümlerle
birlikte ama onlardan da önce k›sa vadeli, acil önlemleri zorunlu k›ld›¤›n›
belirtmek gerekir. Sosyal ve ekonomik haklar bafll›¤› alt›nda yer alan, çal›flma
hakk›, e¤itim hakk› vb hak kategorilerinin özgül nitelikleriyle belirtilmesine ve
hat›rlat›lmas›na, hem genelde hem yoksulluk ba¤lam›nda ihtiyaç vard›r.
Özellikle siyasi iktidarlarca uygulanan ekonomik programlar, özellefltirme vb.
uygulamalar, zaten açl›k s›n›r›nda yaflayan yoksul halk kesimlerini daha da
yoksullaflt›rmakta ve kapitalist sistem mevcut ekonomik-toplumsal
164
yap›lanmas›yla yoksullu¤u yeniden üretmektedir. Bu noktada çal›flma hakk›,
ücret hakk›, sosyal güvenlik hakk›, e¤itim hakk› gibi, ikinci kuflak olarak
tan›mlanan sosyal ve ekonomik haklar›n, birinci kuflak haklar›n temelinde yer
alan yaflama hakk›ndan ba¤›ms›z düflünülemeyece¤ini ve tüm insan haklar›n›n
kuflak haklar ayr›m› yap›lmadan her zaman temel haklar olarak ele al›nmas›
gerekmektedir. Ancak o zaman insan haklar› ile insan olabilir ve insan haklar›
ve özgürlükler mücadelesi canl›l›¤›n› korur.
Sosyal ve ekonomik haklar›n savunusu tümüyle sendikalara terk edilmese de,
sendikalar›n ve demokratik kitle örgütlerinin bu haklar›n savunulmas›nda
a¤›rl›kl› bir rolü oldu¤u/olmas› gerekti¤i bir gerçektir. Bu rol, tarihsel kökenleri
d›fl›nda; sendikalar›n güç yitirmelerine karfl›l›k, hala en örgütlü ve yapt›r›m
gücüne sahip örgütler olmalar›yla do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Bunun yan› s›ra,
sendikalar›n varl›¤› ve üyelerine sa¤lad›¤› haklar, di¤er toplum kesimleri için de
korunmas› gereken sa¤lam bir zemin oluflturmaktad›r. Ancak, sendikalar
de¤iflen dünya ve Türkiye koflullar›nda, yerleflik bak›fl aç›lar›n› geniflletebilmeli,
istihdam-d›fl› yoksullar› da gözeten bir örgütlenmeyi düflünebilmeli, bunun
yan›nda sadece kendi üye tabanlar›nda de¤il, kendi özgül alanlar›yla ilgili olarak
bütün topluma yönelik sosyal hak bilincini yükseltecek nitelikte çal›flmalara
yönelmek zorundad›r. Bu çerçevede, sendikalar ve sendikal mücadele ile insan
haklar› hareketi aras›nda özellikle e¤itim çal›flmalar›na dönük daha verimli bir
iflbirli¤inin sa¤lanmas›, her iki hareket aç›s›ndan yararl› sonuçlar do¤uracakt›r.
Sendikal mücadele ile insan haklar› mücadelesinin bir bütün olarak
görülmesinin, insan haklar›, demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin
güçlendirilmesi için vazgeçilmez önemde oldu¤u bilinmelidir.
165
166
TÜRK‹YE’DE YABANCILARIN KAÇAK
ÇALIfiMALARI ÜSTÜNE B‹R TARTIfiMA
Kuvvet LORDO⁄LU
1960’l› y›llarda Bat› ülkelerine göç veren bir ülkenin yaklafl›k 40 y›l sonra
farkl› amaçlarla da olsa göç alan ülke konumuna girmesi beraberinde ilginç
deneyimleri de getirmektedir. Bu noktada Türkiye’nin 1990 l› y›llardan itibaren
bafllayan ve bir ölçüde halen süren çekim alan› olma niteli¤i, özellikle yak›n›nda
bulunan eski do¤u bloku ülkeleri vatandafllar› için geçerli olmaktad›r. BDT ve
eski do¤u bloku ülkelerinden gelen turist say›s›ndaki son y›llardaki art›fl dikkat
çekmektedir.
Bir y›l içinde ülkeye giren ve ç›kan ziyaretçi say›lar›ndan hareket eden ve
kalan fark› da ülkede çal›flma niyeti ile girenler olarak de¤erlendiren Çal›flma
Bakanl›¤› “çal›flan kaçak yabanc›lar› 1 milyon kifli” olarak tahmin etmiflti. (Y.
Okuyan, 2001 Ocak) yaklafl›k olarak faal nüfusumuzun yüzde 4.3 üne ulaflan bir
boyut. Ayn› oran›n ABD de yüzde 3.5 civar›nda kald›¤›n› da ekleyelim. (J.
Fracer, OECD 2000)
Ço¤unlukla komflu ülkelerden “çal›flmaya” gelenlerin temel argumanlar›
kendi ülkelerinde “ifl ve ifllerin “ kalmamas› yani iflsizlik sorunu, di¤eri de elde
edilen gelirin d›flar› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda çok düflük düzeylerde kalmas›, ve bu
gelirle ancak temel harcamalar›n bile karfl›lanam›yor olmas›d›r. Sorun
ekonomik a¤›rl›kl›d›r. Bu nedenle slogan flu “ Rusya’da bir hafta çal›flaca¤›na
geliflmifl ülkede bir gün çal›fl daha çok kazan›rs›n” (O¤uz Karadeniz ‹nsan ve ‹fl,
2001)
Buna ra¤men her zaman ekonomik nedenlerle bazen de bir üçüncü ülkeye
geçmek için belirli bir süre yabanc› ülkede kal›nabilmektedir. Ço¤u kez bu iki
166
neden ülkeye girifl ve ülkede kal›fl konusunda tek bafl›na etken olmakta, Ücret
ne kadar düflük ve ifl koflullar› ne kadar a¤›r olursa olsun bu maceraya geçici olsa
bile katlanma gücünü çal›flana vermektedir. Kaçak çal›flan bu geçicili¤inin
fark›nda olup geldi¤i ülke ile iliflkili hiçbir entegrasyona kolay kolay girmemekte,
ancak zorunlu oldu¤u hallerde uzun süre kalanlar›n bir k›sm› dil
ö¤renebilmektedir. (S. Gangloff, J. Peroux IFEA,2001)
Konu Türkiye aç›s›ndan birkaç boyutludur. Gelen yabanc›lar›n her ne
pahas›na olursa olsun çal›flma istekleri ve burada para biriktirme güdüleri onlar›
çal›flt›rma niyetinde olanlarca bilinmektedir. Bu bilgi bir de “yasa d›fl›l›k” ile
birleflince çal›flma koflullar› ve gelir düzeyleri yerli iflçiye göre çok daha olumsuz
hale dönüflebilmektedir. Gelenlerin vas›f düzeyleri ile yapt›klar› ifller aras›nda
ço¤unlukla hiçbir ba¤lant› bulunmamaktad›r. Ancak edinilen “ifl disiplini”
iflverenleri fazlas› ile hoflnut edebilmektedir.
Herhangi bir ifli sadece bar›nma ve beslenme karfl›l›¤›nda kabul edebilecek
kadar yoksul olmak, bu anlamda tamamen çal›flt›ran›n insaf›na terk edilmifl
olmak, hiçbir yasal ve toplumsal güvence içinde bulunmamak (bulunamamak)
uluslararas› sözleflmelerle garanti edilmifl çal›flma haklar› olmas›na ra¤men
uygulanmamaktad›r. Bu sözleflmelere imza atan ülkelerin “yabanc› nüfusunun”
insan haklar›n› reddetmek, ›rkç›l›¤› gizlemek vb. politikalar hükümetler
taraf›ndan üretildi¤ini gösteriyor. (B. Peker, Birikim, 2001)
Kaçak çal›flman›n Türkiye aç›s›ndan uzun süredir bir sorun olarak
alg›land›¤›n› gerek sendikalar gerekse hükümetler kanad›nda görmekteyiz. Bu
ba¤lamda kaçak çal›flma ile yabanc›lar›n kaçak çal›flmas› aras›ndaki fark çok
azd›r. Her iki durum da asl›nda “iflgücü piyasalar›n›n düzenlenmesi“
ba¤lam›nda ele al›nmaktad›r. 57. Ecevit Hükümeti taraf›ndan haz›rlanan
“Yabanc›lar›n Çal›flma ‹zinleri Hakk›ndaki Kanun” yabanc›lar›n ülkede
çal›flmas› konusunda bir dizi bürokrasiyi azaltarak, sorunu cezaland›rma
yöntemi ile ortadan kald›rmay› hedeflemektedir.
Söz edilen Kanunun bir amac› da çal›flanlar›n kay›t alt›na al›nma sürecini
bafllatmakt›r. Ancak o ülke vatandafl› çal›flanlar›n›n ancak yar›s›n›n kay›t alt›na
al›nm›fl olmas› nedeni ile muhtemel kay›tl› yabanc› çal›flan say›s›nda art›fl
sa¤lanaca¤› ihtimali çok düflük olsa gerek.
167
Ülkeye giren yabanc›lar›n çal›flma alanlar› sanayi ve hizmetler grubunda
yo¤unluk kazanmaktad›r. Tar›m iflkollar›nda yabanc›lara daha seyrek
rastlanmakta, ancak Do¤u Karadeniz yöresinde bir ölçüde çay ve f›nd›k toplama
dönemlerinde, Trakya’da ise s›n›rl› say›da çobanl›k iflinde yabanc›lar oldu¤u
bas›n ve yap›lan baz› gözlemlerden anlafl›lmaktad›r. Yaz›l› ve görsel medyadan
izlendi¤i kadar› ile kaçak olarak çal›flan yabanc› iflçiler ülkelerinde sahip
olduklar› meslek ve e¤itimin d›fl›nda kald›klar›, ve niteliklerini geldikleri ülkede
çok s›n›rl› ölçüde kulland›klar› anlafl›lmaktad›r.
Yabanc› Kaçak çal›flanlar›n çal›flt›klar› ifl alanlar› formel piyasa d›fl›nda ve
denetim imkan›n›n göreli olarak az oldu¤u niteliksiz ifl kollar›nda
yo¤unlaflmaktad›r. Benzer bir da¤›l›m AB ülkeleri ve ABD içinde de
görülmekte, hotel, lokanta, bar, ev hizmetleri, inflaat ve ticaret kaçak yabanc›
çal›flanlar›n en yayg›n ifl alanlar› olmaktad›r. (OECD 2000)
Toplumun önemli bir kesiminin enformel istihdam edildi¤i ve küçük ölçekli
iflletmelerin yayg›n oldu¤u Türkiye’de yabanc›lar›n da bu iliflkilere göre
çal›flmaya bafllamas› do¤al karfl›lanmaktad›r.
Bu ba¤lamda ülkedeki yabanc›lar›n en yo¤un olarak çal›flt›¤›n› tahmin
etti¤imiz sektörler metal, tekstil, inflaat, ev hizmetleri ve ticaret Sektörleridir.
Bu sektörlerdeki çal›flma önemli ölçüde iflin niteli¤ine de ba¤l› olarak küçük
ölçekli iflletmelerde yayg›nl›k kazanmakta olmas›na ra¤men, tekstil ve deri
iflkollar›nda orta ölçekli iflletmelerde bile yabanc› çal›flana rastlanmaktad›r. .
Yabanc› Kaçak çal›flanlar iflçi sendikalar› aç›s›ndan da önemli bir sorun alan›
olarak görülmektedir. Görüflülen sendikac›lar›n hemen hepsi gelenlerin Türk
iflçilerin ifllerini elinden ald›klar›n›, düflük ücretle çal›flmaya raz› olduklar› için
iflverenler taraf›ndan tercih edildi¤i gibi asl›nda bilinen sorunlar üzerinde
durmufllar. Ancak hiçbir sendikac›n›n yabanc› çal›flanlar›n maruz kald›¤›
koflullar›n›n olumsuzlu¤una de¤inmemifllerdir. Bu çerçevede konu sadece kendi
üyelerinin ücret ve istihdam sorunu olarak ele al›nm›fl ve buna ba¤l› çözümler
üretilmeye çal›fl›lm›flt›r. Bir sendika yöneticisi, “yakalad›¤›n›z Romen iflçisini
dövün” bile diyecek kadar gözünü kararm›flt›r.. (Radikal gazetesi ) Erder’e göre
bu durumu “yayg›n ve içselleflmifl bir kültürel ayr›mc›l›¤›n izleri” ile aç›klamak
168
da mümkündür (S.Erder Uluslararas› Göçte Yeni E¤ilimler..... 2000). Ama
galiba esas sorun; Sendikalar›n son y›llardaki üye kay›plar› ile
aç›klanabilmektedir.
Tekstil sektörü yabanc› kaçak çal›flanlar›n istihdam alanlar›ndan biri
olmufltur. Bu sektördeki küçük iflyerlerinin yayg›nl›¤› nedeniyle ‹stanbul, Çorlu,
Çerkezköy gibi tekstil sektörünün önemli merkezlerinde yabanc› iflçilerin
çal›flt›r›ld›¤›na iliflkin gözlemler yap›lm›flt›r. Sendika yetkilileri bu iflçilerin tercih
edilmelerinin nedeni olarak belirtildi¤i gibi düflük ücret görmektedir. (Tekstil
Sendikas› 30.10.2000). Oysa deri sanayicileri ile yap›lan görüflme ise bu iflçilerin
tek tercih nedeninin ücret düflüklü¤ü olmad›¤›n›, sektörün ihtiyaç duydu¤u vas›f
düzeyini bu iflçilerle karfl›land›¤›n› ifade ettiler. Gerçekten yabanc› kaçak
çal›flanlarla yap›lan görüflmede ço¤unun yüksek okul mezunu, diplomal› ve vas›f
düzeylerinin yüksek olmas› dikkat çekmektedir. Al›nan bilgiler tekstil
sektöründe Türk iflçinin ortalama ayda 600 dolar kazan›rken yabanc› iflçinin bu
tutar›n çok daha az›n› de¤il, sadece ayda 500 dolar kazand›¤›n› göstermektedir
(veriler ayr›ca test edilmemifltir.)
Özellikle büyük kentlerde çok say›da yabanc› kad›n›n ev hizmetlerinde
(temizlik, çocuk bak›m› vb.) çal›flt›¤› gözlenmektedir. Bu hizmetlerin bir k›sm›
Türkiye’deki firmalar veya ba¤›ms›z ifl yapanlarca bazen ilan verilerek
karfl›lanmaktad›r. Çal›flan yabanc› kad›n dil bilgisine, güvenirlili¤ine, göre ayda
250-400 dolar kazanmakta ve çal›flt›¤› evde kalmaktad›r. (gündelik birçok yay›n
organ›na bu konuda aç›kça ilan verilmekte müflteriler bulunmaktad›r.) Burada
sözedilen ayl›k kazanc›n evde yemek, konaklama giderleri ile birlikte
düflünüldü¤ünde ayn› ifli gören bir Türk iflçisine göre düflük olmad›¤› aksine
kimi durumlarda daha yüksek bile oldu¤u kabul edilebilir.Hizmetler alan›nda
ortaya ç›kan di¤er bir çal›flma alan› özellikle iflyerlerinde tezgahtar ve sat›fl
eleman› olarak çal›flan yabanc›lard›r. Bu alanda da ücretler ayda 240-480 (2002)
dolar aras›nda de¤iflebilmektedir. 2001 krizini takiben bu ücretler iflverenleri
için yüksek kald›¤›ndan bir k›s›m çal›flan döviz piyasas›ndaki geliflmelerden
etkilenmifl ve ifllerini b›rakmak zorunda kalm›fllard›r. Öte yandan Türkiye’de
yaflanan krizin d›fl›nda 1. Ocak 2002 den itibaren Romenlerin AB ülkeleri için
vize muafiyetinin bafllamas› ile birlikte ülkeye giriflleri s›n›rl› say›da kalmaya
bafllam›flt›r. (J. F. Peroux)
169
Baz› Tart›flma Noktalar›,
Küreselleflen bir dünya gelir farkl›l›klar›n› hem daha fazla artt›rm›fl hem de
bunlar›n yaratt›¤› sorunlar› daha fazla gözler önüne sermifltir. Bilgiyi kapal›
kap›lar ard›nda saklaman›n giderek güç hale gelifli olabildi¤ince “özgür”
dolafl›m›n araçlar›n› sa¤layabilmifltir. Giderek fakirleflenin de, giderek
zenginleflenin de durumunun fark›nda olarak yoluna devam etti¤i bir dünya için
farkl›l›klar›n yan›s›ra bunun bilgisine sahip olman›n tan›d›¤› üstünlük eskiye
göre az›msanmayacak düzeyde olmufltur.
Yarat›lan gelir uçurumu, giderek fakirleflen ülkeler ve bu ülke insanlar›
aç›s›ndan a¤›r yükler oluflturmaktad›r. Önceden sahip olunan bütün kültürel
de¤erler, piyasaya tahvil edilemedi¤i ölçüde anlam›n› kaybetmekte, bu ülkelerde
yaflayanlar›n baflta al›m güçleri olmak üzere bütün de¤erleri h›zl› bir altüst olufla
tan›k olmaktad›r.
Bu tür de¤iflimlerin h›zl› ve k›sa dönemlerde yafland›¤› her durumda sonuçlar
da birbirine yak›n özellikler göstermektedir: Bilindi¤i gibi oluflan gelir kayb› gelir
artt›rmaya yönelik her türden çabay› yo¤unlaflt›rmaktad›r. ‹flgücünün ülke içinde
bile s›n›rl› bir hareketlili¤e sahip oldu¤unu buna karfl›l›k sermaye hareketlerinin
tam anlam› ile küreselleflti¤i dünyada enformel istihdam›n da olanaklar› eskiye
oranla geniflleyecektir. Bafllang›çta ülkelerinden mal getirip, giderken mal
götüren küçük ticari iliflkilerin sonraki y›llarda kamu organlar›nca bile
desteklenen özgün bir yap›ya dönüflmesi geliflmekte olan ülkenin zaten dar olan
kaynaklar›n›n kullanma biçimlerinden biri olarak oluflmaya bafllamaktad›r.
Küreselleflmenin yaratt›¤› gelir uçurumu, geliflmekte olan ülkelerin s›rt›nda
a¤›r yükler olufltururken, öte yandan kendi befleri kaynaklar›n› da ihraç etme
yoluna gidilmesine neden olmufltur. Türkiye’ye çal›flmak için vatandafllar›n›
gönderen ülkelerin bu politikalar› hakk›nda henüz tam bilgiye sahip de¤iliz.
Ancak sonuçlar›n› dikkate alarak dolayl› biçimde kimi teflviklerin oldu¤unu
anlafl›lmaktad›r.Hatta baz› devletlerin vatandafllar›n›n yurt d›fl›nda kal›fl›n›
sa¤lamaya yönelik bir güdü içinde olduklar› D›fliflleri Bakanl›¤› Yasad›fl› Göç
Kontrol Dairesince belirtilmektedir. (Salih fien, Geri Kabul Antlaflmalar›, 2002)
Bunlar›n d›fl›nda yurt d›fl›na ç›kmada s›n›rland›rmalar›n kalk›fl› yerli paralar›
dövize tahvil etmede ve ülke d›fl›na ç›karmada nisbi rahatlamalar ve benzeri
kolayl›klar belirli ülkeler taraf›ndan gerçeklefltirilmektedir.
170
Öte yandan uzunca bir süredir geliflmifl ülkeler kap›lar›n› gerek mal gerekse
befleri kaynaklar›n dolafl›m›nda sadece ihtiyac› olan alanlara açmakta di¤er
alanlara kap›lar kapal› tutulmaktad›r. (Baflta, 1970 sonras› uygulanan k›s›tlay›c›
vize politikalar›).
Ancak gözlenen odur ki geliflmifl ülkelere do¤ru geliflmekte olan ülke
vatandafllar›n›n yolculu¤u “her ne pahas›na olursa olsun” kabilinden sürmeye
devam etmektedir.
Geliflmifl ülkeler çok çeflitli göç kontrol politikalar› ile ülkelerine gelen
yabanc›lar› durdurmaya çal›flmaktad›rlar . fiu ana kadar izlenen bu politikalar›n
ana hareket noktas› göç veren ülkelerin göç verme kapasitelerinin
araflt›r›lmas›na yöneliktir (göçün yak›n bir gelecekte alaca¤› say›sal a¤›rl›¤›
tahmine yönelmek ve bu konuda önlemleri belirleyebilmek için).
Göç alan ülkenin yasal girifl koflullar›n› a¤›rlaflt›rmak (Göçü s›n›rlamak),
göçün hareket etti¤i noktalardan ülkeye girene kadar olan transit yolculuk
esnas›nda kontrolu artt›rmak. Mümkünse mali destek sa¤layarak, göçmenleri
transit ülkenin s›n›rlar› d›fl›na tafl›rmamak, için geri kabul antlaflmalar› yapmak
(B.Peker, 2002).
Özellikle Balkan co¤rafyas›nda bulunan Türk etnisitesi bat›dan, Kafkaslarda
ve ‹ran’da bulunan Türk soylular›n da do¤udan ülkeye girifllerinin gelecekte de
devam edece¤ine iliflkin belirtiler bulunmaktad›r (1997 y›l›ndan bu yana Türk
soylu Bulgar ve Ah›skal›lar›n çal›flma ve ikamet teskereleri bulunmamaktad›r.).
Bu geliflmeler ›fl›¤›nda yasaklayan, s›n›rland›ran yeni hukuki düzenlemeler
yerine yabanc› çal›flanlar›n niteliklerini gözönüne alan, onlar› “kaçak”
statüsünün a¤›rl›¤›ndan, iflgücünün korunmas› ve kollanmas› aç›s›ndan gözeten
yeni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktad›r.
Özetle, Türkiye 1960’l› y›llarda d›flar›ya iflgücü göçü veren bir ülke
konumunda idi. Bugün için bile bir Bat› ülkesinden iflgücü talebi olmas›
halinde göçün bafllayabilece¤ine iliflkin tahminler bulunmaktad›r. Bu ba¤lamda,
yak›nlar› ile birlikte 2000 y›l› verilerine göre 5 milyon vatandafl›n› yurtd›fl›nda
ço¤unlukla çal›flma amac› ile bulunduran bir ülkenin de gelen yabanc›lar›n
çal›flma yaflamlar›na iliflkin gereken standartlar› oluflturmas› beklenir..
171
Üstelik, yabanc›lar›n çal›flmas›nda meslek, nitelik ve iflgücü piyasalar›n›n
özellikleri dikkate al›narak yap›lan de¤erlendirme gelenlerin e¤itim ve vas›f
düzeylerinin yüksek olmas› nedeni ile daha yararl› sonuçlar vermesi
muhtemeldir.
Gelenlere Türkiye’de çal›flma hakk› tan›mak ve kay›tl› bir ekonomi içinde
güvenceye sahip olmalar›, iflsizlik oran› yüksek seviyede olmasa bile resmi
çevrelerce hofl karfl›lanmamaktad›r. Örtülü bir ayr›mc›l›¤›n bir biçimi
izlenmektedir. Baz› mesleklere girifl için sadece Türk vatandafl› olman›n bile
yeterli bir karine oluflturmad›¤› Türkiye’de yabanc› olarak kabul edilenlerin
çal›flma hakk›na kavuflmalar›n›n önünde hayli uzun bir yol görülmekte.
Ancak bir insan hakk› sorunu olarak çal›flma ve özgürce ifl seçme hakk›n›
sadece ülkelerin kendi vatandafllar›na dayal› olarak kabul etmek ve bunlar›n
d›fl›nda kalan ülke vatandafllar›n› “yabanc› “olarak bu haklardan mahrum
b›rakacak düzenlemeleri haz›rlamak, galiba küreselleflen dünyam›z›n ve
Türkiye’nin önemli bir sorunu olmaya aday gibi gözüküyor....
6. SORUN: Gezi amac› ile ülkeye girip, geçerli vize süresini geçirdikten
sonra, ana ülkeye dönüflte ceza ödemek.
7. SORUN: Ülkeye giriflte vize d›fl›nda, döviz bozdurmak ve s›n›r
görevlilerinin çal›flmayaca¤›na kanaat getirmesini sa¤lamak.
8. SORUN: Kaçak olarak çal›flt›klar› ülkede, koruyucu hiçbir mevzuat›n
bulunmamas›, aksine cezalar›n bulunmas›.
9. SORUN: Çal›fl›lan ülkedeki, meslekdafllar›n› sendikalar›n, ilgili di¤er
kurumlar›n hemen hemen tümünün çal›flmalar›na “karfl›” olmalar›.
10. SORUN: Geldikleri ülkede iletiflim ve sosyal olanaklar›n son derece
s›n›rl› bulunmas›.
11. SORUN: Çal›flma amac› ile, yeniden ülkeye girifllerinin zaman zaman
s›n›rlanmas›, bu nedenle kara yolu yerine daha pahal› hava veya deniz yolunun
seçilmesi.
EK:1
KAÇAK
12. SORUN: Ev hizmetlerinde çal›flan yabanc› kad›nlar›n günlük çal›flma
süreleri uzun ve yorucudur. Buna karfl›l›k haftal›k sadece bir gün izin haklar›
vard›r. (Yakalanma korkusu ile bu izinlerini de evde geçirenler bulunmaktad›r)
1. SORUN: Ülkelerinden baflka bir ülkeye çal›flma amac› ile yasal ve yasal
olmayan yollarla girmek.
13. SORUN: Gene ev hizmetlerinde çal›flan yabanc› kad›nlar›n ev halk›ndan
u¤rad›klar› çeflitli tacizler s›n›rd›fl› korkusu ile beyan edilememektedir.
2. SORUN: Oturma izni, çal›flma izni olmadan sadece gezi amac› ile yabanc›
bir ülkeye girifl için bedel ödemek.
14. SORUN: Çal›flt›klar› ifle iliflkin herhangi bir güvenceleri bulunmad›¤›
için, yaflayacaklar› ifl kazas› ve meslek hastal›klar›na karfl› korumas›z olmak.
3. SORUN: Kaçak olarak girilen ülkede, güvenlik güçlerine yakalanmadan
çal›flmak ve bu amaçla sosyal güvenlik, ücret, ve çal›flma koflullar›n›n
olumsuzlu¤unu dikkate alamamak.
15. SORUN: Yabanc› kaçak çal›flan kad›nlar›n, fahifle olarak alg›lanmalar›,
tacize u¤ramalar›.
‹NSAN HAKLARI BA⁄LAMINDA
ÇALIfiMA SORUNLARI
YABANCILARIN
4. SORUN: Kaçak girilen ülkenin dilini bilmemenin getirdi¤i ek sorunlar.
5. SORUN: Yap›lan, icra edilen iflin kaçak çal›flan bireyin niteli¤i ile uygun
olmamas›.
172
173
EK:2
YABANCI KAÇAK GÖÇMENLER‹N ÇALIfiMA AMAÇLI GEL‹fi
NEDENLER‹
izinleri bulunan yabanc›lar. Bu grupta kalanlar›n çal›flma süreleri 2. gruptakilere
göre daha uzundur. (Azerbaycan, Türki Cumhuriyetler, Alaska Türkleri, Gagauz
Türkleri, Bulgar Türkleri vb.)
EK: 4
1. NEDEN: Ana ülkenin düflük gelir seviyesi.
2. NEDEN: Ana ülkenin yüksek iflsizlik seviyesi.
3. NEDEN: Bavul ticareti yolu ile bafllayan ilk temaslar, gelir seviyesine ba¤l›
olarak kaçak göçmenlik yolu.
4. NEDEN: Bat› ülkelerine gitmenin zor, pahal›, riskli ve uzak olmas› nedeni
ile yak›n bir ülkeye gitme mot›fi.
5. NEDEN: Uygulanan vize kolayl›klar›.
6. NEDEN: Bat› ülkelerine geçmeden önce, bir süre baflka bir ülkede kal›p
çal›flmak, tasarrufta bulunmak.
7. NEDEN: Kaçak çal›fl›lan ülkeden gelen talepler. (Daha önce kaçak
çal›flanlar arac›l›¤› ile)
EK: 3
GELD‹KLER‹ ÜLKE VE AMAÇLARINA GÖRE YABANCI KAÇAK
ÇALIfiANLARIN SINIFLANMASI
(KÇ) YABANCILARIN ÇALIfiTIKLARI ÜLKE AÇISINDAN ORTAYA
KOYDU⁄U DÜfiÜNÜLEN SORUNLAR
A. Hükümet ve Resmi organlarca varsay›lan sorunlar;
1a. KÇ’n›n çal›flma mevzuat›ndan dolay› neden oldu¤u sigorta ve vergi
kay›plar›.
2a. KÇ’n›n artmas› ile birlikte ayn› ifli yapan vatandafllar›n iflsizli¤inin art›fl›.
Bu yolla ortaya ç›kan kay›plar. (Önceli¤in ülke çal›flanlar›na ait olmas›)
3a. Düzenli ve Formel bir ifl piyasas› oluflturmak ve kay›t alt›na alman›n
zorlaflmas›.
4a. Ülkesine iade edilmeye çal›fl›lan KÇ’n›n geri gönderilme maliyetlerindeki
art›fl.
5a. (KÇ) yabanc›n›n ülkesine gelir transferi ve bunun yol açt›¤› döviz
kay›plar›.
6a. (KÇ) yabanc›n›n toplumsal düzeni bozmas›n›n yaratt›¤› güvenlik sorunu.
1. Türkiye’yi bir transit ülke olarak kabul eden, ülkede kald›¤› sürece
ba¤›ms›z küçük ifllerde istihdam yaratan kaçak göçmenler (‹ran, Irak,
Afganistan, Pakistan vb. ülkeler)
2. Yasal yoldan ülkeye girip, ülkede çal›flmak ve tasarruf yapmak amac› ile
çeflitli ba¤›ml› ifllerde ço¤u kez istihdam edilen kaçak göçmenler (Romanya,
Ukrayna, Rusya, Moldova, Gürcistan vb.)
3. Türk soylu olup, ülkeye yasal yollardan girip burada oturma ve çal›flma
174
B. Sendika, Birleflik ve di¤er STK lar›n (KÇ) için varsayd›klar› sorunlar;
1b. (KÇ) lar›n sendikas›z çal›flmay› yayg›n hale getirmeleri ve iflverenlerin bu
tür çal›flanlar› tercih etmeleri.
2b. Düflük ücret ve iflsizlik bask›s›n›n daha fazla hissedilmesini sa¤lamak.
3b. ‹flverenler aras›nda (KÇ) n›n yol açt›¤› haks›z rekabet sorunu.
175
Kaynakça:
Erder S, “Uluslararas› Göçte Yeni E¤ilimler: Türkiye ‘Göç Alan’ ülke mi?,
M. K›ray ‹çin Yaz›lar Arma¤an Dizisi, Ba¤lam Yay›nlar›, 2000, ‹stanbul.
Fraser J, “La Prevention et la lutte contre l’emploi d’etrangers en situation
irregulier aux Etats-Unis” OECD Combattre l’emploi illegal d’etrangers, 2000,
Paris.
Gangloff S.J.F Perouse “La Présence roumaine a ‹stanbul Une Chronique de
l’ephemere et de l’invisible” IFFEA no 8, Octobre, 2001, ‹stanbul.
Karadeniz O. “Türkiye’de Yabanc› Kaçak ‹flçilik”, ‹nsan ve ‹fl, Gazi
Üniversitesi Çal›flma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümü Haber Bülteni,
S: 14,2001, Ankara.
OECD “Combattre l’emploi illegal d’etrangers” 2000, Paris.
Peker B, “Kaçak Göçmenler, Yasad›fl› ‹nsanlar: Yeni Köleci Dünya
Düzeninde Türkiye” Birikim fiubat 2002. no; 154, ‹stanbul.
fien S. “Yasad›fl› Göçmenlerin Vatanlar›na, Mukimi Bulunduklar› Ülkelere
veya Geldikleri Yerlere Geri Gönderilmesi: Geri Kabul Antlaflmalar›”,
Bas›lmam›fl not, 2002.
176
yan›t›n verilebildi¤i bir soru de¤ildir. Sözlük anlam› “insan yavrusu” olan
çocu¤un tan›m› ve haklar›, içinde bulunulan toplumun ekonomik, sosyal ve
kültürel geliflimine, örgütlenme biçimlerine ve iktidar iliflkilerine ba¤l›d›r.1 Bu
nedenle çocukluk, belirlenmifl bir süreye ba¤l›, evrensel bir kavram de¤il,
tarihsel olarak de¤iflen kültürel bir olgudur ve bugünkü anlafl›l›fl biçimleri Bat›
toplumlar›na özgü bir geliflim sürecinin ürünüdür.
YOKSULLUK, ÇOCUK, ÇOCUK HAKLARI
K›v›lc›m TURANLI
Girifl
Bugün tüm dünyada tart›fl›lan ve kapsam› geniflleyen yoksullu¤un çocuk ve
çocuk haklar› üzerindeki etkisi tart›fl›lmadan evvel, yan›t› verilmesi gereken
sorular›n bir ço¤u, asl›nda ‘çocuk ve çocuk haklar›’ kavramlar›na iliflkindir.
Bat› toplumunda çocukluk kavram›n›n ayr›ca de¤erlendirilmesi, on yedi ve
on sekizinci yüzy›lda e¤itimin yayg›nlaflmas› ve çocuklara s›n›rl› hale gelmesi ile
bafllamaktad›r. Ayd›nlanma, Frans›z Devrimi ve sanayi devrimleri ile de¤iflen
dünyaya koflut olarak çocuk da kamusal yaflamda yer alm›flt›r. On dokuzuncu
yüzy›lda çocuk art›k ekonomik bir birimdir;2 bizzat üretim iliflkilerinin içinde ve
üreten olarak. Çocu¤un üretim iliflkilerindeki rolü ve modern devletin geliflimi,
devleti aile ile birlikte çocu¤un sorumlulu¤unu paylaflmaya yöneltmifltir.
Modern hukuk sistemlerinde karfl›m›za ç›kan manzara budur. Çocuk kamunun
sorumlulu¤unda, gerekirse ailesine karfl› bile devletin korumas›ndad›r. K›saca
çocukluk modern bir kavramd›r.
- Çocuk kimdir?
- Çocuklar›n haklar› nelerdir? Bunlar yetiflkinlerini haklar›ndan ayr›labilir mi?
- Neden insan haklar› üst bafll›¤›n›n alt›nda ayr›ca çocuk haklar›na ihtiyaç
duyulmufltur?
- Çocuk sadece korunan, gözetilen, e¤itilen midir?
- Toplumsal iktidar iliflkileri içinde çocu¤un yeri ve rolü nedir?........Sorular
ço¤alt›labilir.
Günümüzde kimilerince çocu¤un özel ilgi ve korunmaya ihtiyaç duydu¤u,
onlar›n güçsüz ve zay›f oldu¤u, çocuklu¤un bir geçifl süreci oldu¤u, bunun için
onlara özel haklar›n düzenlenmesi gerekti¤i savunulurken; kimilerince ise
çocu¤un kendi bafl›na bir birey oldu¤u, yetiflkinlerle ayn› haklara sahip olduklar›
savunulmaktad›r. Dolay›s›yla yukar›daki sorulara verilen/verilecek yan›tlar
‘çocuk’a bak›fla göre flekillenmektedir.
ÇOCUK VE ÇOCUK HAKLARI
Sorulmas› gereken ve di¤er sorular› ve yan›tlar› belirleyen ana soru belki de
“çocuk kimdir?” sorusudur. Ne var ki bu soru üzerinde uzlafl›lm›fl, net bir
177
Çeflitli ülkelerde farkl›l›k göstermesine, kültürel çeflitlili¤e ve göreceli¤e sahip
olmas›na ra¤men kabul gören anlay›fl on sekiz yafl›na kadar her insan›n çocuk
say›lmas›d›r.3 Ancak, tam da bu noktada gözden kaç›r›lmamas› gereken husus,
modern bir kavram olan çocuklu¤un tan›m›n›n yetiflkinlerce yap›l›yor olufludur.
Dolay›s›yla ‘çocuk’ kavram›n›n belirleyicisi ayn› zamanda çocu¤un haklar›n›n da
belirleyicisidir. Çocuk haklar› sorunu karmafl›kt›r ve toplumsal sorunlar›n yan›
s›ra felsefi, hukuki, ahlaki sorunlar› da beraberinde getirir. genellikle çocuk
haklar› dört ana bafll›k alt›nda toplan›r. Bunlar, refah haklar›, koruyucu haklar,
yetiflkin haklar› ve ana-babalara karfl› haklard›r.4
Bu bafll›klar aras›nda en sorunlu haklar yuma¤›n› koruyucu haklar ve
yetiflkin haklar› oluflturmaktad›r. Çocuklar yetiflkinlerin sahip oldu¤u haklar›n
1 Ali Naim ‹nan, Çocuk Hukuku, A.Ü. E¤itim Fakültesi Yay›nlar› No:3, ‹stanbul-1968, s. 3.
2 Betül Onursal, Ça¤dafl Çocuk Haklar› Sisteminde Türkiye’nin Konumu, Yeni Türkiye, 98/22, s.
1146.
3 Her ne kadar ÇHS’de üst s›n›r on sekiz yafl olarak belirlenmifl olsa da buna ayk›r› düzenlemeler
reddedilmemektedir.
4 Bob Franklin, Çocuk Haklar›, der Bob Franklin, çev. Alev Türker, Ayr›nt› Yay›nlar›, ‹stanbul-1993,
s.28
178
bir ço¤una sahip de¤ildir. Koruyucu haklara gelince, çocuklar›n özerklikleri ve
ba¤›ms›zl›klar› k›s›tlanmaktad›r.5 Haklar› ve özgürlükleri yetiflkinler ve
yetiflkinlerin yer ald›¤› kurumlar taraf›ndan belirlenen çocuk, yetiflkinlere ve
kurumlara karfl› yine yetiflkinler ve kurumlar taraf›ndan korunmaktad›r.
Dünyadaki somut düzenlemeler çocu¤u korunmas› gereken varl›k olarak gören
bak›fl do¤rultusundad›r. Bu metinlerde çocu¤a sosyal, ekonomik ve kültürel
haklar tan›n›rken politik haklar tan›nmamaktad›r.
Çocuk haklar›na iliflkin en kapsaml› metin olan Çocuk Haklar›
Sözleflmesinde de a¤›rl›kl› yaklafl›m çocuklar›n korunmas› yönündedir.
Kuflkusuz çocuklar ve onlar›n haklar› korunmal›d›r ancak tan›m› nas›l yap›l›rsa
yap›ls›n, çocuk her fleyden evvel insand›r. Salt bu nedenle bile, çocu¤a temel hak
ve özgürlüklere sahip bir birey, bir yurttafl olarak bak›lmal›, koruman›n s›n›rlar›
bununla çizilmelidir. Çocuklar yetiflkinlerden hiç de eksik olmayan biçimde
insan, yurttafl, özne, edimci olduklar›n› göstermektedirler.6 Dünyadaki geliflim
ve çocu¤a bak›fl onun bir hak öznesi oldu¤unun kabulü yönünde evrilmektedir.
Nitekim Avrupa Konseyi ülkelerinde yürütülen çal›flmalarda çocuk hak
öznesi olarak de¤erlendirilmifl ve bir ülkede çocuk haklar›n›n varl›¤›n›n temel
koflullar› flöyle s›ralanm›flt›r:7
Çocu¤un,
-
Md 6 Yaflama ve geliflme hakk›
Md 7 ‹sim ve vatandafll›k hakk›
Md 8 Kimli¤in korunmas› hakk›
Md 9 Ana babas› ile yaflama hakk›
Md 10 Ailenin yeniden birleflmesi
Md 11 Yasad›fl› yollarla yurtd›fl›na ç›karma ve geri döndürmeme, bu gibi
hallerde çocu¤un sorunun çözümü devletin yükümlülü¤ündedir.
Md 12 Çocu¤un görüflünün al›nmas› hakk›
Md 13 ‹fade özgürlü¤ü
Md 14 Düflünce, vicdan ve din özgürlü¤ü
Md 15 Dernek kurma özgürlü¤ü
Md 16 Özel yaflam›n korunmas›
Md 19 Suistimal ve ihmalden korunma hakk›
Md 26 Sosyal güvenlik hakk›
Md 28 E¤itim,
Sözleflmede bunlar›n d›fl›nda mülteci çocuklar›n haklar›, çocuklar›n her türlü
sömürüden korunma haklar›, evlat edinmeye iliflkin hükümler de düzenlenmifl,
bu konularda sorumluluk devlete yüklenmifltir. Devletler yükümlülüklerini
yerine getirirken çocu¤un yüksek yarar›n› gözetecek, bunu yaparken de çocu¤un
görüflünü alacakt›r.
Tüm düzenlemelere ve çabalara ra¤men çocuk haklar› konusundaki
tart›flmalar sürmektedir. Çocu¤a dair her soru ve sorun beraberinde yeni
sorular› ve sorunlar› getirmektedir. Ancak denilebilir ki, çocuk haklar› insan
haklar› içinde en temel nitelikte olan›d›r bu haklar›n gözetilmesiyle yetiflkinlere
özgü di¤er haklar fiilen kullan›labilecektir.8
haklar›n›n yasada var olmas›,
bu haklar hakk›nda bilgi sahibi olmas›,
bu haklar› kullanabilmesi,
bu haklar› yarg› önünde talep etmeye yetkili olmas›,
Kendi menfaatlerinin savunmas›n› yapt›rabilmesi.
YOKSULLUK ve ÇOCUKLAR
Birleflmifl Milletler Çocuk Haklar› Sözleflmesine bak›ld›¤›nda çocuk haklar›
flu bafll›klar alt›nda toplanabilir;
5 Franklin, age, s.31.
6 Aynur Tuncel Yazgan, “De¤iflmeyen Bir Ahlak: Öbürünü Kabullenifl ya da Çocuk Haklar›” Çocuk
Haklar› içinde, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998, s. 87.
7 Onursal, s. 1150.
179
Bütün tart›flmalar bir yana b›rak›larak çocuklar temel hak ve özgürlüklere
sahip bireyler olarak de¤erlendirildi¤inde, her insan gibi çocu¤un da en temel
hakk› yaflama hakk›d›r (ÇHS Md. 6). Yaflama hakk›, çocu¤un hem sürekli
korunmas›, gözetilmesi gereken hakk›d›r; hem de di¤er haklar›n›
kullanabilmesinin ve onlardan yararlanabilmesinin ön kofluludur. Bugün tüm
8 Sevgi Usta Say›ta, “Çocuk Haklar›” ‹nsan Haklar› içinde, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul-2000, s. 391
180
dünyada insanlar›n en çok da çocuklar›n yaflama hakk›n› ellerinden alan
gerçeklerin bafl›nda yoksulluk gelmektedir.9
Yoksulluk insanl›k tarihinin büyük k›sm›nda hayatta kalma aç›s›ndan
do¤rudan bir tehlike oluflturmufltur. Açl›ktan ölme, t›bbi yard›mdan
yararlanamama, bar›naks›zl›k yoksullu¤un tehditleri aras›ndad›r. Yoksulluk
sadece yokluk ve bedensel tehlike anlam›na gelmez., ayn› zamanda sosyal ve
psikolojik bir durumdur.10 Yoksullar için yoksulluk ayn› zamanda devlet ve
toplum kurumlar› taraf›ndan iyi gözle görülmemek, bu kurumlardaki söz ve
iktidardan d›fllanm›fll›k demektir.11
Günümüzde yoksulluk gerçe¤i insanlar› her zamankinden daha fazla
etkilemekte dahas› umutsuzlu¤a sürüklemektedir. Bunun bafll›ca sebebi art›k
yoksullu¤un bölgesel ya da yöresel olmaktan ç›k›p, küreselleflmesidir. 1980’lerin
bafl›ndan bu yana IMF ve Dünya Bankas› taraf›ndan geliflmekte olan ülkelere
dayat›lan “yap›sal uyum” programlar› milyonlarca insan›n yoksullaflmas›na yol
açm›flt›r. Bu programlar sonucu, devlet kurumlar› parçalanmakta, sosyal devlet
anlay›fl› giderek daha fazla afl›nd›r›lmaktad›r.12
Sosyal devletin afl›nd›r›lmas›, kamusal alan›n yoksullaflmas›, buna ba¤l›
olarak bireysel yoksullaflman›n h›zlanmas› yaflam›n her alan›nda kendisini
göstermektedir.13 Sa¤l›k, e¤itim, güvenlik, gibi kamu hizmetlerinin yap›sal
uyum programlar›na uygun olarak özellefltirilmesi bu gibi hizmetlerden giderek
daha az insan›n yararlanmas›n› sa¤larken, geri kalanlar› yoksunluk duygusuyla
yaflamak zorunda b›rakmaktad›r. Yoksunluk duygusu ilerinin yetiflkinlerini
toplumsal yaflam›n her alan›nda kuflatmaktad›r.
9 Dünyada 600000 çocuk yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflamaktad›r.
10 Zygmunt Bauman, Çal›flma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit Öktem, Sarmal Yay›nevi,
‹stanbul-1999, s. 59-60.
11 Nitekim d›fllanm›fll›k kavram› art›k IMF ve Dünya Bankas› yay›nlar›nda yer almaktad›r. Yasemin
Özdek, “Küresel Yoksulluk, Küresel fiiddet K›skac›nda ‹nsan Haklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan
Haklar› içinde, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002, s. 51.
12 Michel Chossudovsky, Yoksullu¤un Küreselleflmesi, çev. Neflenur Domaniç, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul1999, s.37.
13 Adalet B. Alada, Sevgi Usta Say›ta, Sezai Temelli, “Küreselleflme, Yoksulluk ve fiiddet Ba¤lam›nda
Sokak Çocuklar›” Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar› içinde, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002, s.241.
181
Uluslararas› Save The Children adl› yard›m kuruluflunun “Globalisation
and the Children’s Rigts” raporunda belirtildi¤i gibi hükümetlerin temel
hizmetler sektöründeki özellefltirmeleri ve fiyatlar›n art›fl› en çok çocuklara zarar
vermektedir.14 Özellikle kimi üçüncü dünya ülkelerinde yoksulluk, çocuk
eme¤inin sömürüsü ya da çocuk fahifleli¤i örneklerinde oldu¤u gibi köleli¤in bir
çeflidi haline gelmifltir.15 Çocuk iflçiler tar›m sektöründe ücretsiz aile iflçisi,
sanayide ise daha çok kay›td›fl› sektörde, yasal olmayan biçimlerde, düflük ücretle
ve sosyal güvenceden yoksun çal›flt›r›lmaktad›r.16
Güney Asyadaki yoksul aileler, borçlar›n› ödeyebilmek ve yaflamlar›n›
sürdürebilmek için çocuklar›n› köle olarak satmak zorunda kalmaktad›r. Bu
durumun en ac› taraf› köle olarak çal›flman›n çocuklar için de adeta ailenin
sefaletinden kurtulufl gibi görülmesidir. Üstelik çocu¤un potansiyel iflgücü
olmas› aileleri daha çok çocuk yapmaya yöneltmektedir.17 Çocuk, “çocukluk”
vasf›n› yitirmekte ve sat›larak ya da evlendirilerek “gelir kayna¤›” haline
gelmektedir. Oysa yoksullukla yüksek do¤um aras›nda kurulan iliflkide
yoksulluk kavram› her türlü eflitsizli¤i kapsamaktad›r.18
Çocuk haklar›na iliflkin en temel sorunlardan biri tam da bu noktada
karfl›m›za ç›kmaktad›r. Çocuklar ucuz iflgücü ve itaatkar olmalar› nedeniyle çok
uluslu flirketlerin ifltah›n› kabart›rken; örgütlenme hakk›ndan yoksun
b›rak›lmaktad›r. Üretim iliflkilerinin içinde yer alan çocuk, üretim iliflkileri
içinde söz sahibi olamamaktad›r. Üreten çocuklar iyi niyetli yetiflkinlerin onlara
yükledi¤i ‘masumiyet’ imgesiyle örtüflmemektedir. ‹flyerlerinde hem daha az
ücret almakta, hem de afla¤›lanmakta, dayak yemekte ve/veya cinsel tacize
u¤ramaktad›r.
Uluslar aras› politikalar ve sosyal devletin afl›nd›r›lmas› sadece üçüncü dünya
ülkelerindeki çocuklar› de¤il, geliflmifl ülkelerdeki çocuklar› da etkilemektedir.
UNICEF’in 1997 y›l›nda haz›rlad›¤› Dünya Çocuklar›n›n Durumu Raporuna
14 Ergin Y›ld›zo¤lu, Cumhuriyet, 28 A¤ustos 2002.
15 Yasemin Özdek, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, Öteki Yay›nevi, Ankara-2000, s. 196.
16 Muteber Y›ld›r›m, “Çocukluklar›n› Yaflamadan Hayat› Yaratan Çocuklar” Çocuk Haklar› içinde,
Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998, s. 121.
17 Susan Kuklin, ‹qbal Masih ve Çocuk Köleli¤ine Karfl› Savaflanlar, çev. Nafiz Güder, Dharma
Yay›nlar›, ‹stanbul-2002, s. 19-21.
18 Göksu Deniz, “Yoksullu¤un S›n›fsal Arka Plan›nda Ekolojistler Ne Diyor?, ‹ksir, say› 1, s. 26.
182
göre “çocuk iflçi uygulamas› büyük ölçüde geliflmekte olan ülkelerde görülmekle
birlikte, çocuklar, sanayileflmifl ya da kalk›nmakta olan ülkeler de dahil,
dünyan›n her yan›nda çal›flt›r›lmaktad›r.”19 Yap›lan araflt›rmalara göre Amerika
ve ‹ngiltere gibi geliflmifl ülkeler ile ‹talya, ‹spanya gibi Avrupa ülkelerinde de
çocuk eme¤i yo¤un biçimde sömürülmektedir.20
Çocuk eme¤inin sömürüsü bir baflka istismar biçimi olan çocuk ticaretini
beraberinde getirmektedir. Çocuklar ticari mal olarak görülerek, iflçi, fahifle veya
evlatl›k olarak al›n›p sat›lmaktad›r. E¤itim eksikli¤i, parçalanm›fl toplumsal yap›
gibi etkenler olsa da çocuk ticaretinin en önemli nedeni yoksulluktur. Çocuk
ticaretinden sa¤lanan gelir, uyuflturucu ve silah ticaretinden sa¤lanan gelirle
yar›flmaktad›r.21
Kaç›r›lan çocuklar genellikle fuhufl piyasas›nda kullan›lmaktad›r.22 UNICEF
yetkililerine göre sadece Asya’da bir milyon çocuk (erkek ve k›z) seks ticaretine
alet edilmektedir. Bu çocuklar büyük oranda fiziksel fliddete maruz kalmakta,
bünyelerinin zay›fl›¤› nedeniyle HIV virüsünü yetiflkinlere oranla daha kolay
kapmaktad›r. Cinsel istismara maruz kalan çocuklar›n “normal” bir yaflam
sürebilmeleri olanaks›zlaflmaktad›r.23
Kaç›r›lan çocuklar›n küçümsenemeyecek kadar önemli bir k›sm› da asker24
yap›lmaktad›r. Dünyada 35’e yak›n ülkede üç yüz bin civar›nda çocuk hükümet
ya da muhalif gruplar ad›na asker olarak savaflmakta veya kara may›nlar›n›
temizlemek için kullan›lmaktad›r. Bu çocuklar evlerinden, okullar›ndan, mülteci
kamplar›ndan ya da komflu ülkelerden kaç›r›labilmektedir. Çocuk askerler fiziki
yaralar›n yan› s›ra psikolojik travma ve ölüm riskiyle karfl› karfl›ya kalmaktad›r.
Kaç›r›lan k›z çocuklar›n neredeyse tümü tecavüze u¤ramakta, askerlere
da¤›t›lmaktad›r. Ayr›ca duyars›z kalmalar›n› sa¤lad›¤› için alkol ve uyuflturucu
kullanmalar›na izin verilmektedir.25
19
20
21
22
Kuklin, s.21
Y›ld›r›m, s.121.
Küreselleflmenin Karanl›k Yüzü: Çocuk Ticareti, www.dwelle.de/turkish
Tayvan, Filipinler, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Rusya, Romanya, Polonya çocuklar› pazar layan ülkeler aras›nda ilk s›ralarda yer almaktad›r.
23 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm
24 Hükümetler ya da muhalif gruplar, yetiflkinlerin k›s›tl›l›¤›ndan dolay› çocuklar› kulland›klar›n›
söylemektedir. Çocuklar ucuza malolmakta ve düflünmeksizin itaat etmekte, ço¤u zaman yaflananlar›
oyun zannetmektedir. Risk Alt›ndaki Dünya Çocuklar› Raporu, www. cocukvakfi.org.tr
25 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm
183
Yoksullu¤un küreselleflmesinin bir baflka boyutu kendisini sa¤l›k ve e¤itim
alan›nda göstermektedir. Dünya çocuklar›n›n önemli ço¤unlu¤u e¤itim görme
olana¤›na sahip de¤ildir. Yap›sal uyum programlar› nedeniyle sadece yoksulluk
artmam›fl; halk›n sa¤l›k ve e¤itim hizmetleri için gerekli ödemeleri yapma
gücünü de azaltmaktad›r. Dünya Bankas›n›n sosyal sektör uyum kredilerinin
aç›k koflullar› nedeniyle e¤itim bütçesi k›s›lmakta, çocuklar›n okulda geçirdikleri
zaman dilimleri azalt›lmakta, ö¤retmen yetifltiren kurumlar›n mezun say›lar›
dondurulmaktad›r.26
WHO (Dünya Sa¤l›k Örgütü)’nun verilerine göre, dünyada 6-11 yafl aras›
130 milyon çocuk okula kay›tl› de¤ildir ve bunlar›n %60’›n› k›z çocuklar›
oluflturmaktad›r.27 ILO (Uluslararas› Çal›flma Örgütü) raporlar›na göre ise
çal›flan 252 milyon çocuk e¤itimden s›n›rl› olarak yararlanabilmektedir.28 Yine
yap›sal uyum programlar› nedeniyle sa¤l›k hizmetleri de gerilemekte, sa¤l›k
klinikleri kapat›lmaktad›r. Dahas› kolera, verem, s›tma gibi bulafl›c› hastal›klar
yeniden ortaya ç›kmaktad›r.29
Yetersiz beslenme, açl›k, temiz su bulamama, a¤›r çal›flma koflullar›, üzerlerine
sa¤l›k hizmetlerindeki gerileme de eklenince çocuk ölümlerine, en iyi ihtimalle
ömür boyu kal›c› sa¤l›k sorunlar›na neden olmaktad›r. Dünyada her gün befl
yafl›n alt›ndaki 30500 çocuk önlenebilir nedenlerden dolay› ölmektedir.30
Giderek artan yoksullukla birlikte fliddet de gerekçeye ihtiyaç duymadan
artmakta ve yayg›nlaflmaktad›r. ‹flsizlik, yetersiz sa¤l›k, yetersiz e¤itim, sosyal
güvenceden yoksunluk, yayg›n açl›k olarak ortaya ç›kan kapitalizmin yap›sal
fliddeti art›k önlenememektedir31 ve bu durum yine en çok çocuklara zarar
vermektedir.
Çocuklar evlerinde, okullar›nda, sokakta, fiziksel ve psikolojik fliddetin
kurbanlar› olmaktad›r. Yoksullu¤un parçalad›¤› ailelerde çocuklar evden
26 Chossudovsky, s. 84
27 Radikal, 05/10/2002
28 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm
29 Chossudovsky, s. 37
30 Say›sal Çocuk Uyar› Raporu, file://A:/ sayisal rapor2.htm
31 Alada, Say›ta, Temelli, s.235.
184
kopmakta, tüm dünyada “sokak çocuklar›”olgusunu karfl›m›za ç›karmaktad›r.
Sokak çocuklar› aileleri ile yaflayan ya da iflçi olarak çal›flan yoksul çocuklardan
farkl› olarak, toplumun hijyen kesimi taraf›ndan reddedilmektedir. Sokak
çocuklar› insanlar›n yaflam›na hiçbir katk›s› ve zarardan baflka rolü olmayan,
›slah edilemez olanlar olarak de¤erlendirilmektedir.32
Sokak çocuklar›, dünyan›n her yerinde fuhufl, alkollü içki kullan›m›, balitiner gibi uçucu maddeleri kullanma al›flkanl›¤›, cinsel tacize u¤rama, h›rs›zl›k,
yaralama ve öldürme olaylar›n›n içine itilmektedir. Sokak çocuklar›n›n karfl›
karfl›ya kald›¤› temel tehlikeler baflta yaflama haklar›n›n ihlali olmak üzere; keyfi
gözalt› ve iflkence, ortadan kaybolma, kaç›r›lma, ticari meta haline gelme,
hastal›k, e¤itimsizlik, fuhufl, madde ba¤›ml›l›¤›, bar›nma sorunu, sosyal ve
ekonomik güvencelerden yoksunluk oldu¤u belirtilmektedir.33
Ailelerin parçalanmas›na yol açan etmenlerden savafl ise çocuklar›n en iyi
ihtimalle evlerinden, ülkelerinden ve dillerinden kopmalar›na neden
olmaktad›r.34 Dünyada yerlerinden ayr›lmaya ve mülteci olmaya zorlanan
yaklafl›k 50 milyon insan›n yar›s›ndan fazlas› çocuk ve ilk gençlik ça¤›n›
yaflayanlardan oluflmaktad›r. Çocuklar evden kopar›lmadan önce ve sonra
korkuyu bütün yo¤unlu¤uyla yaflad›klar› gibi kötü muameleye, cinsel sömürüye
maruz kalmakta ya da çocuk asker olmaya zorlanmaktad›r.35
Mülteci çocuklar›n karfl›laflt›¤› sorunlar bunlarla s›n›rl› de¤ildir. T›pk› sokak
çocuklar› gibi mülteci çocuklara da suçlu muamelesi yap›lmaktad›r. Ayr›ca bu
çocuklar için yollanan yard›m malzemeleri h›rs›zlar için kolay bir hedef
olmaktad›r.36
SONUÇ
Çocuk ister korunmaya muhtaç, masum, zay›f olarak ister birey, yurttafl, hak
öznesi olarak de¤erlendirilsin, vurgulanmas› gereken nokta çocuklar›n
korunmas› ile çocuk haklar›n›n korunmas›n›n temelde birbirine karfl›t de¤il,
birbirini tamamlay›c› çabalar oldu¤udur. Çocuk, hem yaln›zca insan oldu¤u için
temel hak ve özgürlüklerin sahibidir, hem de fiziksel ve psikolojik özellikleri
nedeniyle korunmaya gereksinim duymaktad›r.
Çocu¤un kendisine yönelik tehlikeleri önleme flans› olmad›¤› gibi, bu
tehlikeleri yaratan/yaratacak karar alma süreçlerinde söz hakk› yoktur. Oysa
fliddet, yoksulluk, açl›k, sosyal güvenceden mahrumluk gibi tüm insanl›¤a
yönelen tehditler önce çocuklar› etkilemektedir. Çocuklar okullar›nda,
evlerinde, ülkelerinde çeflitli bask› ve tehditlerle yaflamak zorunda kalmaktad›r.
Yoksulluk çocuklar› yaflamlar›n›n her alan›nda kuflatt›¤› için, onlara yönelen
tehditlerin bafl›nda gelmektedir. Yap›sal uyum programlar›, IMF reçeteleri, neoliberal iktisadi politikalar ve bu politikalar›n do¤rultusunda sosyal devletin her
geçen gün biraz daha afl›nd›r›lmas› yoksullu¤u yeniden üretmektedir.
Dünyada giderek artan ve yeni anlamlar kazanan yoksulluk olgusu,
çocuklar›n en temel haklar›na – baflta yaflama hakk› olmak üzere, e¤itim, sa¤l›k,
insanca yaflama, benliklerini gelifltirebilme, söz sahibi olma, her türlü
sömürüden ve istismardan korunma, politik haklar›n› kullanabilme gibisald›rmaktad›r.
Çocuklar, Birleflmifl Milletler Çocuk Haklar› Sözleflmesinin neredeyse tüm
maddeleri ihlal edilerek, her türlü güvenceden yoksun b›rak›lmaktad›r. ILO’nun
ve Birleflmifl Milletlerin çocuklara iliflkin düzenlemeleri ve taraf devletlerin
taahhütleri, WHO ve UNICEF’in gibi kurulufllar›n raporlar›nda gözler önüne
serilen tabloyu de¤ifltirememektedir. Bu durumda yine WHO, ILO, AI, ASI
(Uluslar aras› Kölelikle Mücadele Örgütü) gibi kurulufllar›n ya da kimi sivil
toplum örgütlerinin çal›flmalar› iyi niyetli çabalardan öteye geçememektedir, as›l
sorun ortaya konmadan da geçemeyecektir. Önemli olan yoksullu¤u yaratan
nedenlerin belirlenerek, bunlar›n ortadan kald›r›lmas›d›r.
32 Alada, Say›ta, Temelli, s. 255.
33 Alada, Say›ta, Temelli, s. 255.
34 Bu sorunlar evlatl›k olarak sat›lan çocuklar için de geçerlidir.
35 Risk Alt›ndaki Dünya Çocuklar› Raporu, www. cocukvakfi.org.tr.
36 Ayn› rapor.
185
186
KAYNAKÇA
‹nan, Ali Naim, Çocuk Hukuku, A.Ü. E¤itim Fakültesi Yay›nlar› No:3,
‹stanbul-1968, s. 3.
Onursal, Betül, Ça¤dafl Çocuk Haklar› Sisteminde Türkiye’nin Konumu,
Yeni Türkiye, 98/22,
Franklin, Bob, Çocuk Haklar›, der Bob Franklin, çev. Alev Türker, Ayr›nt›
Yay›nlar›, ‹stanbul-1993
Çocuk Haklar›, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1998,
‹nsan Haklar›, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul-2000,
Bauman, Zygmunt, Çal›flma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit
Öktem, Sarmal Yay›nevi, ‹stanbul-1999,
Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›, TODA‹ Yay›nlar›, Ankara-2002,
Chossudovsky, Michel,Yoksullu¤un Küreselleflmesi, çev. Neflenur Domaniç,
Çiviyaz›lar›, ‹stanbul-1999,
Özdek, Yasemin, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, Öteki Yay›nevi,
Ankara-2000,
Kuklin, Susan, ‹qbal Masih ve Çocuk Köleli¤ine Karfl› Savaflanlar, çev. Nafiz
Güder, Dharma Yay›nlar›, ‹stanbul-2002,
‹ksir, say› 1,
www.dwelle.de/turkis
www. cocukvakfi.org.tr
Radikal, 05/10/2002
Cumhuriyet, 28/08/ 2002.
187
‹NSAN HAKLARI ve YOKSULLUK
tutum ve davran›fllar bile insan haklar›n›n kapsam› içinde olabilir. Örne¤in,
yetiflkin nüfusa oy verme hakk› tan›mayan, siyasal partilerin kurulmas›na izin
vermeyen, baz› düflüncelerin aç›klanmas›n› yasaklayan bir devletin yurttafllar›,
seçme ve seçilme hakk›n›, örgütlenme ve düflünce özgürlüklerini insan haklar›
olarak talep edebilirler. ‹nsanlar, bu haklara devlet verdi¤i için de¤il, insan
olduklar› için do¤ufltan sahiptir.
‹nsan haklar›n› sistematize edebilir, s›n›fland›rabilir miyiz?
fiinasi HAZNEDAR
‹nsan Haklar› ve yoksullu¤un üzerinde anlafl›lan ve kabul gören tarifini
yaparak düflüncelerimi aktarmak istiyorum. Çünkü bir tan›m temelinde
anlaflman›n konuyu anlamada yararl› olaca¤› inanc›n› tafl›yorum.
‹nsan Haklar› kiflinin, s›rf insan oldu¤u için sahip oldu¤u haklard›r. ‹nsan
Haklar›n›n ihlali de güvence alt›na al›nmas› da insanl›k tarihinin en büyük
mücadelelerinden biridir. Geride b›rakt›¤›m›z 20.yüzy›lda, insanl›¤›n siyasal
iktidarlara yönelik en güçlü, en yayg›n ve en etkili ça¤r›s›, “insan haklar›n›n
gerçeklefltirilmesi” talebi olmufltur.
‹nsanl›¤›n siyasal iktidarlardan bu talebinin belirli ölçüde amac›na ulaflt›¤›
söylenebilir. Bununla birlikte, üçüncü bin y›la girdi¤imiz bu dönemde de, insan
haklar›n›n korunmas› ve gerçeklefltirilmesi ile ilgili sorunlar dünya ölçe¤indeki
önemini koruyor.
‹nsan Haklar› bu önemi ve özelli¤i gere¤i “topluma ve devlete” ahlaki öncelik
ve üstünlük tafl›rlar. Bu nedenle bir devlet düzeninin, bir rejimin
de¤erlendirilmesinde, insan haklar› karfl›s›nda devletçe tak›n›lan tav›r belirleyici
rol oynar. ‹nsan haklar›na gösterilen sayg›, rejimlerin meflrulu¤unun temel
ölçütlerinden biridir. ‹nsan haklar›na sayg› göstermeyen bir rejim, insan›n
de¤erini, dolay›s›yla kiflinin insan olma niteli¤ini reddetmifl olur. Bunun
toplumun genel ç›karlar› ya da bir baflka ilke ad›na yap›lm›fl olmas›, o rejime
ahlaki meflruluk kazand›rmaz.
‹nsan haklar› yürürlükteki hukuktan ba¤›ms›zd›rlar. Anayasa ya da yasalarla
güvenceye ba¤lanmam›fl, hatta hukuk kurallar› taraf›ndan yasaklanm›fl baz›
188
Bugüne kadar ortaya ç›kan haklar›, “birinci kuflak”, “ikinci kuflak” ve
“üçüncü kuflak” haklar fleklinde üç büyük kategoriye ay›rmak mümkündür.
A- Birinci Kuflak Haklar (Klasik Haklar)
Bu haklar 17. ve 18.yüzy›l düflünürlerince dile getirilmifller; Amerikan ve
Frans›z Devrimleri ile büyük ölçüde uygulamaya geçirilmifllerdir. Klasik haklar›n
arkas›nda, o dönemde ticaret yolu ile zenginleflen yeni bir s›n›f olan burjuvazi
vard›r.
John Locke, birinci kuflak haklar› hayat, özgürlük, mülkiyet olarak saym›fl,
Amerikan Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi’nin yazarlar›ndan Thomas Jefferson (17431826) buna mutlulu¤u arama hakk›n› eklemifl, Frans›z Devrimi s›ras›nda ilan
edilen ‹nsan ve Yurttafl Haklar› Bildirgesi, özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve
bask›ya karfl› direnme fleklinde bir liste sunmufltur.
Biz, kabul gören birinci kuflak haklar (klasik haklar) olarak;
-Yaflam hakk› ve kifli dokunulmazl›¤›
-Kifli özgürlü¤ü ve kifli güvenli¤i
-Düflünce ve ifade özgürlü¤ü
-‹nanç ve ibadet özgürlü¤ü
-Çal›flma özgürlü¤ü
-Konut dokunulmazl›¤›
-Mülkiyet hakk›
-Seçme ve seçilme hakk›
-Toplant› ve gösteri yürüyüfl hakk›
-Eflitlik hakk›
189
-Dilekçe hakk›
-Dernek kurma hakk›
-Kamu hizmetine girme hakk›
-Tarafs›z bir yarg›ç önünde yarg›lanma hakk›n› sayabilmekteyiz.
Birinci kuflak haklar›n temel özelli¤i, kiflilere, devletin kar›flamayaca¤› “özel
bir alan” yaratmas›d›r. Bu özel alan içinde kifliler diledikleri gibi hareket
edebilirler. Klasik haklar kiflileri devlete karfl› korur, devlete kiflilerin özel alan›na
girmeme, kar›flmama yükümlülü¤ü getirir. Klasik haklar› kullanmak
bak›m›ndan kiflinin gereksindi¤i en önemli fley, “özgür” olmakt›r. Devlete düflen
görev ise o özgür alan› yaratmak, güvence alt›na almak, kar›flmamak ve pasif bir
tutum tak›nmakt›r.
B- ‹kinci Kuflak Haklar (Sosyal Haklar)
19.yüzy›ldan bafllayarak insan haklar› düflüncesinde bir önemli geliflme oldu.
‹nsan haklar›, art›k yaln›zca bir serbesti, bir özgürlük olarak de¤il; ayn› zamanda
devletten bir hizmet isteme yetkisi veren haklar olarak düflünülmeye baflland›.
Yoksul kiflilerin insan haklar›ndan yararlan›lmas› için devletin sunaca¤›
hizmetler birer “hak” olarak düzenlendi. Bunlar da a¤›rl›kl› olarak “sosyal
haklar” diye nitelendi ve kabul gördü.
‹kinci kuflak haklar›n büyük ço¤unlu¤u, devlete bir hizmet sunma görevi
yükleyen haklar niteli¤indedir. Birinci kuflak haklar›n güvenceye al›nmas›nda
burjuvazi önemli rol oynam›flt›, ikinci kuflak haklar bak›m›ndan itici güç sanayi
devrimi ile ortaya ç›kan iflçi s›n›f›d›r. ‹kinci kuflak haklar sayesinde, yoksul vars›l
herkes insan haklar›ndan yararlanma olana¤›na kavufltu. Kuflkusuz sosyal
haklar›n do¤ufluyla klasik haklar öneminden hiçbir fley yitirmedi. Her iki hak
kategorisi de, insan onurunun korunmas›, insanca yaflam düzeninin güvenceye
al›nmas› bak›m›ndan birbirlerini tamamlam›fllard›r.
Belli bafll› ikinci kuflak haklar;
-Çal›flma hakk›
-Sendika kurma hakk›
-Sosyal güvenlik hakk›
-Grev ve toplu sözleflme hakk›
-Paras›z e¤itim ve ö¤retim görme hakk›
190
-Anne, çocuk, yafll›, sakatlar›n korunmas› hakk›
-Dinlenme hakk›
-Sa¤l›k hakk›
-Konut hakk›
-Beslenme hakk›
-Kültürel yaflama kat›lma hakk›
-‹flyeri yönetimine kat›lma hakk› olarak ifade edilebilir.
Hem birey olmaktan hem de sosyal varl›k olmaktan kaynakl› haklar›n›n
harmanland›¤› haklard›r “ikinci kuflak” haklar.
C- Üçüncü kuflak Haklar (Dayan›flma Haklar›)
Dayan›flma haklar›n› do¤uran nedenlerin bafl›nda, bilimsel ve teknik
ilerlemenin yaratt›¤› sorunlar gelmektedir. Çevre kirlili¤inin korkunç boyutlara
ulaflmas›, nükleer silahlar›n tüm insanl›¤› yok edecek bir savafl tehlikesine yol
açmas›, ülkeler ya da bölgeler aras›nda çok büyük geliflme farklar›n›n bulunmas›
ilk akla gelen ciddi sorunlard›r. Bu kayg›lar›n insan haklar› çerçevesinde
düflünülmesi üçüncü kuflak haklar› gündeme getirmifltir.
Üçüncü kuflak haklar;
-Çevre hakk›
-Bar›fl hakk›
-Geliflme hakk›
-‹nsanl›¤›n ortak mal varl›¤›na (kültürel miras) sayg› haklar›d›r.
Üçüncü kuflak haklar klasik ve sosyal haklardan farkl› niteliktedir.
Gerçekleflmeleri için kiflilerin, kurumlar›n, devletin ortak çabas› gerekir.
‹nsan Haklar› noktas›nda böylesi bir tan›mlamadan sonra Yoksulluk olgusu
üzerinde düflündü¤ümüzde, Yoksullu¤un, dünya ölçe¤inde yayg›n, yaflan›r olan
yak›c› bir sorun oldu¤unu görmekteyiz. Öncelikle 20.yüzy›l›n son çeyre¤inde
yo¤un bir biçimde yaflanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle beraber
giderek yayg›n bir konum kazanmakta yoksulluk. Bir gelir eksikli¤inden öte,
insan haklar›n›n bütünselli¤i, bölünmezli¤i ve karfl›l›kl› ba¤›ml›l›¤› temelinde
“tüm insan haklar›n›n ihlali olarak tan›mlanmas›” bugün yerlefliklik kazanan bir
tan›mlama. Ama en anlafl›labilir tan›mlama ise yoksullu¤un “yoksunluk”
191
oldu¤u tan›mlamas›d›r. Di¤er bir tan›mlama ise yoksulluk’un yoksullar
taraf›ndan yarat›lmayan bir “ayr›mc›l›k” oldu¤u tan›mlamas›d›r.
BM ‹nsan Haklar› Yüksek Komiserli¤i, ‹nsan haklar› aç›s›ndan yoksullu¤u;
“YETERL‹ B‹R YAfiAM DÜZEY‹ VE D‹⁄ER TEMEL S‹V‹L, KÜLTÜREL,
EKONOM‹K, S‹YASAL VE SOSYAL HAKLARDAN FAYDALANMAK
‹Ç‹N GEREKL‹ OLAN KAYNAKLARDAN, OLANAKLARDAN,
TERC‹HLERDEN, GÜVENL‹KTEN VE GÜÇTEN YOKSUN OLMA
DURUMU” diye tan›ml›yor. K›saca insan haklar› ve demokratik haklardan
yoksunluk, yoksullukla birlikte var olmaktad›r.
Yoksulluk, özünde bireysel ve sosyal oldu¤u kadar politik bir süreçtir.
Bu da onu, yani yoksullu¤u, toplumsal bir mücadele vermemiz gereken bir
gerçekli¤e büründürmektedir.
Yoksullu¤u BM ‹nsan Haklar› Yüksek Komiserli¤ince tespitli “her fleyden
yoksunluk” noktas›na indirgedi¤imizde sorulmas› gereken bunun kendili¤inden
olan bir “hal” mi, yoksa bu sonucu haz›rlayan belli siyasi ve iktisadi politikalar›n
etken mi oldu¤u sorusudur,
Buna verilebilecek en do¤ru ve kestirme cevap fludur;
Yoksulluk: Kapitalist üretim tarz›n›n küresel çapta inflas›n›n yaratt›¤›
sonuçtur. Zaten “zenginlik” ancak “yoksulluk” yaratarak birikebilir.
Bir sonuç olarak yoksulluktan önce yoksullar›n toplumsal birliktelikte nas›l
görülüp de¤erlendirildi¤ine bakmakta fayda görmekteyim.
Yoksullar siyasal d›fllanma, temel insan ve siyasi haklar›ndan yararlanamama
(bunlar siyasal kat›l›m, kiflisel güvenlik, ifade özgürlü¤ü, f›rsat eflitsizli¤i, e¤itim,
sa¤l›k) gerçekli¤iyle yüz yüze kalmaktad›rlar. Devlet (egemen/vars›l) ve toplum
kurumlar› taraf›ndan kendilerine iyi gözle bak›lmamaktad›r. Bu yal›t›m asl›nda
yoksullar›n “söz” ve “iktidar”dan yal›t›m› anlam›na gelmektedir.
Evet yoksulluk bir ‹nsan Haklar› sorunudur. Ve bu sorun belli bir dünya
görüflü/ideoloji, belli bir siyaset, belli bir ekonomi anlay›fl›ndan “üreyen” bir
olgudur. Ve bu üremeye, yani bölgeler ve ülkeler aras›ndaki farka, kuzey güney
uçurumuna, milli gelirlerden çok düflük paylar almaya bir tek düzen
tafl›y›c›l›k/annelik yapmaktad›r. Bu da Emperyalizmin geldi¤i yeni aflama olan
Yeni Dünya Düzeni ad›yla tan›mlanan “Küreselleflme” olgusunun ta kendisidir.
Küreselleflme kendili¤inden ortaya ç›kan iflleyen bir süreç midir? Yoksa bu
sürecin devletler, s›n›flar, uluslararas› kurum ve kurulufllar gibi tafl›y›c›lar› m›
vard›r?
Tabii ki “evet”.
Küreselleflme; Kapitalist (liberal) sermaye birikim sürecinin yeni bir ortam›na
iflaret etmektedir.
Küreselleflme süreci “eflit” bir biçimde geliflen bir süreç de¤il, “eflitsiz” bir
biçimde geliflen bir süreçtir.
BM ‹nsani yerleflim merkezi (UNCHS) rakamlar›na göre dünyada 1 milyar
yoksul kifli yaflamakta ve yetersiz beslenme nedeniyle kilolar› normalin alt›nda 5
yafl›ndan küçük çocuk say›s› ise 163 milyondur.
G-7’ler, gelir seviyesi en yoksul 7 ülkenin gelir seviyesi ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda
1965’te 29 kat olan fark, 1995’te 70 kat olarak ç›kmaktad›r. Dünyan›n en
zengin %20’sine tekabül eden nüfusun 1980 sonras›nda dünya gelirinden alm›fl
oldu¤u pay %70’lerden %83’lere ç›km›flt›r.
Zengin ve yoksul ülkeler aras›ndaki fark 1960 y›l›nda 30 iken, 1990’l› y›llar›n
sonunda 82 kat olmufl durumda. Bu durum asl›nda dünyan›n yaflamakta
oldu¤u yeni üretim ve bölüflüm ça¤›ndaki tüm adaletsizli¤i,eflitsizli¤i ve vahflili¤i
göstermektedir.
Ama bu her kesim taraf›ndan kabul edilen bir durum de¤il.
Sonuçta d›fllanm›fl, marjinalleflmifl, hangi kuflak olursa olsun hiçbir insan
hakk›n› kullanamayan/kulland›r›lmayan, kamusal alana ve yaflama dahil
edilmeyen bir “insan” tipi yoksulluk olgusu sonucu ortaya ç›kmaktad›r.
192
Yeni sa¤›n piyasa temelli refah anlay›fl›nda yoksulluk, kapitalist geliflmenin
istenmeyen geçici bir sonucu ve bireysel bir sorun olarak görülür. Hatta
193
yoksulluk “bireyin” olumsuz sosyalleflmesinin sonucu olarak gösterilerek
ideolojik ve s›n›fsal nedensellik maskelenmeye çal›fl›l›r. Bu, Devletlerin, bu
sonuç ve süreçle ilgisizli¤ini ifade etmenin bir di¤er yoludur.
Oysa bu süreç devletlerin bizatihi sorumlu oldu¤u, inisiyatif ald›¤› bir süreçtir.
Buradaki devletlerden kas›t Neo-Liberal hegemonyay› dünya ölçe¤inde tesis
etmek arzusunda olan ve bu u¤urda bu politikalar› di¤er uluslara DB, IMF,
DTÖ gibi mali örgütleriyle dayatan devletlerdir.
Sonuç: Salg›n-bulafl›c› hastal›klarda art›fl, bebek ölümleri, e¤itimsiz ucuz
iflgücü.
2. Devletin Küçültülmesi: Özellefltirmeler, Tafleronlaflt›rmalar, ‹flten
at›lmalar.
Sonuç: ‹flsizlik, yaflam kalitesinde düflüfl, ücretlerde düflme, kamu
hizmetlerinde niceliksel ve niteliksel azalma.
3. Temel Tüketim Mallar›nda Sübvansiyonun Kesilmesi:
Art›k herkesçe bilinmektedir ki DB ve IMF’nin özellikle az geliflmifl ve
geliflmekte olan ülkelere uygulad›klar› yap›sal uyum politikalar›; gelir da¤›l›m›n›n
giderek bozulmas›na,iflsizli¤in artmas›na,yoksullu¤un daha uç noktalarda
yaflanmas›na neden olmaktad›r. Bu politikalar›n neticesi olarak,mutlak
yoksulluk dünya tarihinde görülmedik biçimde küreselleflmekte,insan hak ve
gereksinimindeki yoksunluklar çeflitlenerek artmaktad›r.
Neo-Liberal Politikalar›n arzu edilen ölçekte uygulanmas› kolay
olmamaktad›r. Yap›sal Uyum Programlar›n›n uygulamaya konulmas›,
Özellefltirmeler, Sendikas›zlaflt›rmalar ayn› ölçekte karfl› dirençle
karfl›laflmaktad›rlar. Böyle olunca da ; örgütlü topluma, demokrasiye, hatta buna
karfl› olan devlete sald›r›lar bafllamaktad›r. Asl›nda YDD’cilerinin dillerinden
düflürmedikleri ve “devleti küçültmek” olarak adland›rd›klar› fley ÖRGÜTLÜ
TOPLUMU PARÇALAYIP KEND‹LER‹NE D‹RENÇS‹Z, ZAHMETS‹Z,
ENGELS‹Z B‹R ÖZGÜRLÜK ORTAMI YARATMAKTAN BAfiKA B‹RfiEY
DE⁄‹LD‹R. Bunu da zaten “laissez faire, laissez passer” (b›rak›n›z yaps›nlar
b›rak›n›z geçsinler) ile dünyaya ilan etmifllerdir. Tüm dünyada özgürce
“yapmak” ve “geçmek” istiyorlar. Karfl›lar›nda onlara engel olabilecek bir yasa,
hukuk, devlet, örgüt istemiyorlar ama kendileri DB, IMF, DTÖ ad› alt›nda
örgütleniyorlar.
Sonuç: Sübvansiyonun kesildi¤i sektörde iflsizli¤in artmas›. Kente göç
h›zlanmas›.
4. Ekonominin ‹hracata Yönlendirilmesi:
Sonuç: Üretimin ülke ihtiyaçlar›na göre de¤il, uluslararas› rekabet
koflullar›na göre yap›lmas›. Ülkenin kendi üretebilece¤i alanlarda bile ithal
ürünlere ba¤›ml› hale gelmesi.
5. Kamu Yarar› ‹lkesinden Vazgeçilir.
Sonuç: fiirketlerin yarar› gözetilir. Anlaflmazl›klarda o ülkenin ulusal yasalar›
de¤il, uluslararas› “tahkim” devreye girer.
Hiçbir yoksul ülkenin IMF ve DB’n›n YUP kabul etmeden borç almas›
mümkün de¤ildir. Peki nedir bu YUP? Yak›ndan incelendi¤inde;
SONUÇ: Nedenleri, niçinleri bir kenara b›raksak bile Yoksulluk ; 1.,2.,3.
kuflak insan haklar›n›n kullan›lamamas›na yol aç›yor. Hayek’in ifade etti¤i
“Sonuçtaki adalet de¤il, kuralardaki adalet önemlidir.” yaklafl›m›ndan da
anlafl›laca¤› gibi Neo-Liberal politikalar Yeni Dünya Düzensizli¤i üretiyorlar ve
sonuçlar›nda adalet yok. Hatta; Yoksulluk olgusundaki çözümsüzlü¤ü devletler,
“sosyal refah politikalar›n›” bir yana b›rakman›n gerekçesi olarak kullan›yorlar.
Bu, hak ihlallerinin meflru görülmesine yol aç›yor ve hangi isim alt›nda olursa
olsun neo-liberal uygulamalar her yerde yeni bask› yasalar› ya da s›k›yönetimlerle
birlikte uygulan›yor. Bu her türlü demokratik hak ve özgürlükleri kald›rd›¤› gibi
uyguland›¤› alanda mutlak yoksullu¤u sonuçluyor.
1. Sosyal Harcamalar›n K›s›lmas›: Sosyal güvenlik, sa¤l›k, e¤itime ayr›lan
kamu harcamalar›n›n k›s›lmas›.
Yoksullu¤u sonuçlayan bu durumun çözümü ise, bu sonucu yaratanla
ideolojik ve kurumsal anlamda mücadele etmekten baflka bir fley de¤ildir.
IMF ve DB gibi örgütlerin de¤iflmeyen reçeteleri yap›sal uyum programlar›d›r.
194
195
ÜRET‹M, ZENG‹NL‹K ve TAVfiANLI
‹ST‹MLAK KÖYLÜSÜ
Tevfik GÜNEfi
Sanayileflmenin sadece yararlar› de¤il bir de bedeli bulunmaktad›r. ‹nsani ve
ekolojik normlar dikkate al›nmad›¤› ölçüde bu zararlar artmakta, toplumsal ve
ekolojik y›k›mlar boyutlanmaktad›r. Bu çeliflkinin uyar›c› ve tipik örneklerinden
birisi de Kütahya iline ba¤l› Tavflanl› yöresinde yaflanmaktad›r. Büyük linyit
yataklar›na sahip olan bu havzada 1940’l› y›llardan günümüze kömür üretimi
yap›lmaktad›r. Ç›kar›lan kömür, evlerde, sanayide ve elektrik enerjisi üreten
termik santrallerde hammadde olarak kullan›lmaktad›r. Termik santralle birlikte
kömür üretimi devasa boyutlarda artm›flt›r. Termik santrallerde elektrik
enerjisine dönüflen kömür evlerimizdeki, caddelerdeki ampullerden,
ameliyathanelerden hayat›m›z› ayd›nlatmakta, fabrikalarda, tezgahlarda
makineleri döndürmektedir. Köylülerin topraklar›n›n alt›nda bulunan kömür
ç›kar›l›rken önce örtü tabakas› al›nmaktad›r. Bu milyonlarca metreküp örtü
tabakas› ormanl›k ve tar›m arazilerine dökülmektedir. Öte yandan milyonlarca
ton linyitin ç›kar›ld›¤› genifl alanlar ormandan ve tar›mdan kopar›lmakta, bu
sahalarda muazzam çukurlar aç›lmaktad›r. Yasalar›m›z gere¤ince köylülerin bu
arazileri zorunlu olarak kamulaflt›r›lmakta ve tespit edilen bedelleri toprak
sahiplerine ödenmektedir. Toprak sahipleri yaln›zca arazilerin bedelleri
konusunda dava açabilmektedir.
Madencilikte evrensel ve ulusal bir gelenek olarak arazileri sat›n al›nan
topra¤›n eski sahipleri, madenci kurulufl taraf›ndan öncelikle ifle al›nmaktad›r.
Bu gelenek halen yürürlükte bulunan bakanlar kurulu karar›yla da 1984
y›l›ndan bu yana yasal güvenceye kavuflturulmufltur. Ancak ne var ki ülkemizde
yasal güvenceye de kavuflturulmufl bulunan bu gelenek uygulanmamakta ya da
göstermelik uygulanmaktad›r. Kömür üretimi nedeniyle tar›m ve hayvanc›l›k
196
yapamayan köylüler, kömür iflletmelerinde de ifle al›nmay›nca bu havzada çok
büyük iflsiz kitlesi oluflmufltur. Kendileri yerine baflkalar›n›n ifle yerlefltirildi¤i
Tavflanl› maden köylüleri bu nedenlerle ekonomik ve ekolojik bir y›k›mla
karfl›laflm›flt›r. Önemli miktarda ormanl›k alan, meralar, ekilip biçilen genifl
araziler, sular, köy yollar› ve köprüler art›k yerini madencilik enkaz›na
b›rakm›flt›r. Linyit zenginli¤ine sahip bir çok köy tamamen haritadan silinmifl
durumdad›r.
Sonuç olarak; sahip olduklar› kömürün zenginli¤ini, faydas›n› görmesi
gereken köylüler s›rf topraklar›nda kömür oldu¤u için yaflamlar› parçalanm›fl,
yoksullaflm›fl, gelecekten umudunu kesme noktas›na düflürülmüfl durumdad›r.
Kara elmas da denilen kömürün zenginli¤ini de¤il, sefaletini yaflar olmufllard›r.
Bu süreçlerin çeflitli evrelerine tan›k olmufl yafll› madenciler ve maden köylüleri
torunlar›n›n sadece ekonomik gelece¤inden de¤il ahlaki çöküntüden de ciddi
olarak kayg› duymaktad›rlar. Bu durum elbette büyük bir plans›zl›k ve
adaletsizlik örne¤i olarak karfl›m›zda durmakta ve bir baflka tehlikeye de iflaret
etmektedir. O da fludur: Kamu denetim kurulufllar›n›n ve toplumsal denetim
mekanizmalar›n›n zay›f oldu¤u k›rsalda ki bu istimlak ve üretim günümüze
kadar, bir kamu kuruluflu olan TK‹/GL‹ taraf›ndan yap›lm›fl ancak yine de
komplike bir sorunlar yuma¤› ortaya ç›km›flt›r. fiimdi özellefltirmesi
kararlaflt›r›lm›fl bulunan bir çok termik santral ve linyit sahas›nda üretiminde
ortaya ç›kacak sorunlar e¤er önlem al›nmaz ise çok daha boyutlu, çok daha fazla
vahim olabilecektir. Denetimin çok zay›f bulundu¤u k›rsal bölgelerde, iflsizli¤in
yaratt›¤› bask›n›n yan›nda, özel sektörün rekabet ve karl›l›k bask›s› nedenleriyle
üretim süresince ortaya ç›kacak sorunlar› tahmin etmek bile uyku kaç›rtacak
derecededir. Sa¤l›kl› sanayileflmeyi isteyen her kes madalyonun öteki yüzünü de
dikkate almak zorundad›r. Demokratik örgütlenmeler, bilgi ve bilinçli yurttafl›n,
sürdürülebilir bir madencilik ve sanayileflme aç›s›ndan da önemi, bu çal›flmayla
bir kez daha teyit edilmifl olmaktad›r.
Bu problemler sadece Tavflanl›’n›n yaflad›¤› ve yaflayaca¤› sorunlar de¤ildir.
Termik santrallerin bulundu¤u ve kömürün üretildi¤i bütün havzalar bu
süreçler ve sorunlar›n de¤iflik versiyonlar›yla ve farkl› ölçekleriyle
karfl›laflmaktad›r.
Sendikam›z›n e¤itim faaliyetleri esnas›nda tan›fl›lan ve sorunlar› en yak›c›
biçimde yaflayan baz› köylerin ortak çal›flmalarla, sorunu ilgililere ulaflt›rma ve
197
çözümü hususunda ilerleme kaydetmifl olmalar›na ra¤men, sorunlar›
giderilebilmifl olmad›¤› gibi azalt›lm›fl da de¤ildir. Köylülerin verdi¤i u¤rafllar
özetler fleklinde raporumuzda yer almaktad›r. Köylülerin bu toplu çabas› ve
faaliyetlerinin tüm evreleri bu küçük rapora s›¤abilecek durumda de¤ildir.
1999 y›l› dekapaj üretimi ise, kamu ve tafleron firmalar toplam› olarak
70.441,347 ton olarak gerçeklefltirilmifltir.
Sektörümüze; yöre insan›n›, toplumu, ekolojiyi, teknolojiyi dikkate alan
k›sacas› sürdürülebilir bir madencilik perspektifiyle yaklaflan sendikam›z›n
mütevazi e¤itim çal›flmalar› s›ras›nda ve sonucunda gözlemlenen, tespit
edilebilen sonuçlar ilgili bakanl›klar›m›za, sosyal taraflara, yöre insan›na ve tüm
kamuoyuna bu nedenle ulaflt›r›lmak istenilmektedir. Raporumuzun ilerleyen
sayfalar›nda bu çal›flmay› ve çal›flmaya iliflkin bulgular› özetleriyle sunmaya
çal›flt›k. Bu çal›flman›n gerçeklefltirilmesinde katk›lar›n› esirgemeyen TTB,
TMMOB/ÇMO’nun ve K›rsal Çevre ve Ormanc›l›k Sorunlar› Araflt›rma
Derne¤i’nin de¤erli yöneticileri ve uzmanlar›n›n yan›nda birçok bilim insan›n›n
katk›s›na ra¤men bu çal›flma mütevazi bir çabadan öte anlam tafl›mamaktad›r.
Bu alanda çok daha kapsaml› araflt›rma ve çal›flmaya ihtiyaç bulundu¤u aç›kt›r.
Sendikam›z di¤er havzalar›n yan›nda Tavflanl› Havzas›’nda bu çal›flmalar›
önümüzdeki süreçte de derinlefltirerek sürdürecektir.
Tavflanl›-Tunçbilek'te oldukça genifl bir sahaya yay›lm›fl linyit kömürü
iflletmecili¤i TK‹-GL‹ (Garp Linyitleri ‹flletmecili¤i) taraf›ndan yap›lmaktad›r.
Di¤er yandan, bölgede dekapaj ifllemini yapan 15'e yak›n tafleron firma
bulunmaktad›r.Bu firmalar GL‹ için dekapaj üretimi yaparlarken, çal›flma
ortam›na iliflkin yasal düzenlemelere uymamalar›n›n yan›s›ra çevre tahribat›na
dair pek çok olumsuzlu¤un kayna¤›n› da oluflturmaktad›rlar. Gerçekte, alt
iflveren iliflkilerinden ana firma olarak TK‹ sorumlu durumdayken, bu firmalara
dair herhangi bir düzenleme içine girmemesi oldukça düflündürücüdür.(2000
y›l› için, tafleron firmalara ihale aç›lmam›fl durumdad›r.Halen dekapaj üretimi
yapanlar ise,bir önceki sözleflme döneminden kalma ifllere yapmaktad›rlar. )
Kütahya-Tavflanl›-Tunçbilek Kömür Havzas›nda Madencilik, Çevre, ‹nsan
Sa¤l›¤› ve ‹flsizlik Sorunu Üzerine Özet Bilgi
Kütahya ‹li'ne ba¤l› Tavflanl› ‹lçe'sinin nüfusu yaklafl›k 60.000
dolay›ndad›r.Tavflanl›'da ekonomik yaflam oldukça geliflmifl durumdad›r.Linyit
Kömürü madencili¤i, Termik Santral enerji üretimi ve bunlar›n yaratt›¤› hizmet
sektörlerinin yan›s›ra tar›m ve hayvanc›l›k da yayg›n bir flekilde yap›lmaktad›r.
GENEL DURUM
Tavflanl›-Tunçbilek'te TK‹-GL‹ Bölge Müdürlü¤ü'ne ait linyit sahalar›nda
1940 y›l›ndan bu yana üretim yap›lmakta ve günümüzde bu faaliyet 460 km_ lik
bir alanda devam etmektedir. Gelecekte ise, 2500 hektarl›k bir alanda üretim
yap›lmas› planlanmaktad›r.
335 milyon ton rezervi bulunan ve 4.051 personeliyle 1999 y›l›nda 2.681
bin tonu aç›k ocaklardan, 560 bin tonu ise yeralt›ndan toplam 3.241 bin ton
üretim yap›lm›flt›r. Mevcut üretimin %55'i 429 MW gücü olan termik
santrallere %45'i de piyasaya olmufltur.
198
MEVCUT DURUM
TAVfiANLI-TUNÇB‹LEK'TE ÇEVRESEL DURUM
Tunçbilek maden havzas›nda kömür üretimi ve termik santral iflletmecili¤i
sürecinde ciddi çevre problemleri ortaya ç›km›fl ve geri dönülmesi zor çevre
tahribat› do¤ay› ve insan sa¤l›¤›n› tehdit eder hale gelmifltir. Çevre envanteri, iflçi
sa¤l›¤› ve meslek hastal›klar›, yörenin yerleflim ve yaflam alanlar›na iliflkin sa¤l›kl›
bilgi ve istatistikler bulunmad›¤› gibi, böyle bir çal›flman›n yap›ld›¤›na iliflkin
herhangi bir duyum da söz konusu de¤ildir.
GL‹ Tunçbilek iflletmesinde hala 2 adet yer alt› ve 10 adet aç›k ocak
faaliyettedir. Aç›k ocaklarda kamyon-ekskavatör bileflimi ve Dragline sistem
olarak kullan›l›rken; yer alt› ocaklar›ndan Tunçbilek iflletmesinde do¤rultu
boyunca geri dönümlü ve arkadan blok göçertmeli uzun ayak sistemi, Ömerler
yer alt› iflletmesinde de mekanize ayak sistemi kullan›ld›¤› bilgisine ulafl›lm›flt›r.
Sorun yer alt› iflletmecili¤inden çok aç›k ocak iflletmelerinin bulundu¤u
sahalarda ortaya ç›kmakta ve bir maden havzas›nda çevrenin, insan sa¤l›¤›n›n ve
yasalar›n tahribi en aç›k bir flekilde kendini göstermektedir.
Tunçbilek maden sahas›nda Beke, Ömerler, Bozbelen, Demirbilek köyleri ve
Güra¤aç Beldesi'nde durum; çevre,do¤a ve insan yaflam› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda
yürek parçalay›c› bir durumdad›r. Köylerin k›sa öykülerine girecek olursak;
199
Beke köyü istimlak edilmifl ve dekapaj topra¤› alt›nda kalm›fl, art›k bir
harman (kömürün üzerindeki topra¤›n al›narak döküldü¤ü alan) yeridir. Burada
yaflayan insanlar Tavflanl› Mücavir alan›nda iskan edilmifller. ‹skan yeri ama,
altyap›s› olmayan, zeminin tamamen tafll›k oldu¤u ve belediyenin hizmet
götürmek konusunda oldukça nazl› davrand›¤› ve hizmet istiyorlarsa 3'er milyar›
gözden ç›karmalar›n› istemektedir. Bu iskan yerinin ad› Ömer Bey Köyü olarak
geçmektedir.
Ömerler köyünün kuruluflu yaklafl›k 5 asra dayanmaktad›r. 1985 y›l›
verilerine göre 250 hane ve 1500 nüfusu bulunan köy Kamulaflt›rma öncesi
hububat, anason,haflhafl ve baklagiller için verimli bir araziydi. Ayr›ca, 400
büyükbafl ve 2500 küçükbafl hayvana sahip bir köydü. 1978-1992 y›llar›
aras›nda yap›lan istimlakler sonucu kendilerine bir iskan yeri gösterildi. Bu
ortak bir kaderi paylaflt›klar› Beke Köylüleri ile art›k ortak olarak yaflayacaklar›
aland›:Ömer Bey Köyü. Zaten Ömer Bey ad› da bu iki köyün isimlerinin
birlefltirilmesinden türetilmiflti. Devlet kamulaflt›rd›¤› araziler sonucu ortaya
ç›kan ma¤duriyeti telafi etmek için insanlara iskan yeri açarken, bunun
altyap›s›n› oluflturmak durumunda de¤il midir? Hem altyap› yok, hem de zemin
altyap› oluflturulmas›na izin vermeyecek sertlikte.Bu nas›l bir kamulaflt›rma
politikas› olmaktad›r? Bundan dolay›, 60'a yak›n hane köyde yaflamaya devam
ediyor. Ama nas›l? Bir yanda bir da¤ gibi yükselmifl harman yerinin köyün
kurulu bulundu¤u arazi üzerine yapt›¤› bask› ve bu bask›lar sonucu toprakta
ortaya ç›km›fl derin yar›klar; di¤er yandan, TK‹'nin köyü boflaltmalar› için
zorlamalar›... Köy halk› bu iki olumsuzluk içinde yapayaln›z kalm›fl durumdalar.
Bozbelen köyü 200 senelik tarihsel geçmifli olan 150 haneli,700 nüfuslu bir
köy. Köy, GL‹ maden sahas›n›n ortas›nda kalm›fl durumdad›r. Köyün üç
yan›nda aktif olarak dekapaj, dinamit patlatma, hafriyat ve tafl›ma ifllemleri
devam etmektedir. Köyün dördüncü yan› ise, dekapaj çal›flmas› ortaya ç›kan
posan›n y›¤ma tepeler halinde b›rak›ld›¤› ve hiçbir yeniden de¤erlendirme
çal›flmas›n›n olmad›¤› çölsel bir görünümü sergilemektedir. Yine, köyün orman
sahas›na giden kesimde yukardan afla¤›ya dökülen posan›n orman›n üzerinde
yaratt›¤› tahribat korkunç boyutlara ulaflm›fl durumdad›r. Köyün, tar›m ve
hayvanc›l›kla u¤rafl›s› bitme noktas›na gelirken, iflsizlik h›zla artm›fl durumdad›r.
700 nüfuslu köyde 150 iflsiz genç erkek bulunmaktad›r. Uzun y›llard›r
yaflad›klar› bu topraklarda art›k üretti¤i ile geçinen bir yöre insan› de¤il, kendi
topraklar›nda kamyondan düflen kömürleri toplad›¤› veya toplanmam›fl ya da
200
yanmaya b›rak›lm›fl kömürü ald›¤› için part time ve kay›td›fl› hor görülecek ifl
yaflam›na sahip insan muamelesine tabi tutulmaktad›r.
Güra¤aç beldesi 850 hanesi 3000'e yak›n nüfusu sahip belediyelik bir
köydür. Verimli tar›m alanlar›na sahip bu beldenin dört bir yan›nda kömür
ç›karma ifllemi devam etmektedir.Beldenin verimli topraklar› ve ormanl›k
alanlar› kamulaflt›rma ifllemiyle giderek küçültülmüfl durumdad›r. Her ne kadar
di¤er köyler kadar tahribata u¤ramam›flsa da yaflam alanlar› giderek
küçültülmüfl, tar›m ve hayvanc›l›k gerilemeye bafllam›fl ve iflsizlik artm›fl
durumdad›r. Al›nan bilgilere göre, köyde 400'ün üzerinde iflsiz insan
bulunmaktad›r. Göç olgusu bu beldede h›zlanm›fl ve 200'ün üzerinde insan›n
Kütahya,‹negöl gibi yerlere göç etmifltir
1984 y›l›nda 7893 say›l› KHK kamulaflt›rmalar sonucu ma¤dur olan
vatandafllar›n imtihans›z ifle yerlefltirilmelerini söylerken, 1984 y›l›ndan bu yana
Beke, Ömerler, Bozbelen köylerinden hiç bir insan ifle al›nmam›flt›r. ‹fle
al›nmamalar›n›n gerekçesi ise oldukça ilginçtir: Türkiye Maden- ‹fl Sendikas› ile
yap›lan sözleflmenin 10.Maddesinin dördüncü paragraf›nda"Müessesece arazisi
istimlak edilenlerin bakmakla yükümlü oldu¤u aile bireylerinden biri var ise
müessesede ailede baflka çal›flan› olmamas› flart› ile Seçme S›nav Kurulu tercih
hakk›n› bunlar lehine kullan›r" denildi¤inden dolay›d›r.
Ayr›ca, ‹fl ve ‹flçi Bulma Kurumu'na ifl istemeye gidildi¤inde kurum bu
insanlardan Kamulaflt›rma Belgesi istemifl ve ancak o zaman bu baflvurular›
takip edebilece¤ini belirtmifltir. Fakat TK‹-GL‹ bugüne kadar kamulaflt›rma
ifllemi yapt›¤› bu köylerde kamulaflt›rma belgesi ad› alt›nda düzenlenmifl bir
belge vermekten özenle kaç›nm›flt›r.
Kamulaflt›rma, bir yandan yerden-yurttan eder, yaflanabilir bir iskan alan›
sunmazken; iflsizli¤i de had safhaya ç›karm›flt›r. Köylerdeki iflsiz genç nüfus ne
yapaca¤›n› bilememektedir. Yak›n zamana kadar, ifl bulamaman›n çaresizli¤i ile
kömür toplama(kendi yaflad›klar› topraklarda düfltükleri hal!) yaflamlar›n›
sürdürmede etkili bir faktörken bugün bunun yollar› da kapanm›fl durumda.
Tepkiyi etkisizlefltirmenin bu ekonomik faaliyeti art›k gerçeklefltirilemez duruma
gelmifl.Çünkü, önümüzdeki günler, Özellefltirme Günleri... Özel sektör
kömürün dirhemini baflkas›na yar etmez.
201
Di¤er yandan, Belirtilmifl bu köylerin d›fl›nda Yörgüç, Hamitabat,Yeniköy ve
GL‹ imtiyaz sahas› içinde bulunan di¤er köylerde giderek bu vahim tabloyla
karfl›laflmay› beklemektedirler.
TERM‹K SANTRALLER
Di¤er yandan, Tunçbilek'te linyit kömürüne dayal› olarak faaliyet gösteren
santraller (2x32)+65=129 MW ve (2x150)=300 MW kurulu güce sahiptirler.
Santrallerin "desülfirizasyon" sistemleri olmad›¤›ndan Tunçbilek ve çevresinde
ciddi hava kirlili¤i ve çevre sorunlar› yaratt›¤› bilinmektedir. Santrallerin
bacalar›ndan ç›kan emisyonlar›n Tunçbilek ve çevre köylerde gerek insan
sa¤l›¤›n› ve yaflam›n› ve gerekse de çevreyi tahrip ve tehdit etti¤i yöre halk›
taraf›ndan belirtilmektedir. Ve hatta 90 km_ bir alanda bu etki devaml› bir
özellik göstermektedir. Ayr›ca, santrallerde yak›lan kömürün külleri ormanl›k
alanlar›n koyaklar›nda depolanmakta ; hem bu depolaman›n hem de ortaya
ç›kan kül bulutlar›n›n yaratt›¤› olumsuzluklar sorunu daha da
katmerlefltirmektedir.
yerleflim biriminde devlet altyap› çal›flmalar›n› tamamlamal›d›r. Zeminin uygun
olmad›¤› durumda, altyap›ya elveriflli baflka bir iskan alan› kendilerine acilen
gösterilmelidir.
Dekapaj ifllemi sonucu, bozulmufl olan arazilerin yeniden de¤erlendirilmesi,
ekilebilir ve tar›ma elveriflli bir duruma getirilmesi için düzenlemelerin h›zla
yaflama geçirilmesi gerekmektedir.
Termik Santralin ortaya ç›kard›¤› emisyonlar›n yaratt›¤› hava kirlili¤ini
önleyici tedbirler h›zla yaflama geçirilmeli ve ilk elden santral için "Baca Gaz›
Desülfirizasyon Sistemi" oluflturulmal›d›r.
Kül Baraj› yerleflim yerlerinden uzak,ormanl›k ve ekilebilir arazilerin
uza¤›nda, çevre ve insan sa¤l›¤›n› tehdit etmeyecek alanlarda oluflturulmal›d›r.
Mevcut kül baraj› için rehabilite çal›flmalar› yap›larak a¤açland›rmaya uygun bir
hale getirilmelidir.
SONUÇ YER‹NE;
Özellikle, insanlar›n uykuda olduklar› sabaha karfl› bacalardan b›rak›lan
duman ve küllerin yaflam alan› üzerine kara bir bulut gibi çöktü¤ü insanlar
taraf›ndan belirtiliyor.
Kül Baraj› hemen yerleflim alan›n›n üst taraf›nda bulunmaktad›r. Baraja
gelen küller önce grayder ile yay›lmakta ve bu esnada ortaya ç›kan kül bulutu
bütün bir havzaya yay›lmaktad›r. Sulama yöntemi ile külün havaya kar›flmas›
engellenmeye çal›fl›lsa da yetersizli¤i herkes taraf›ndan dile getirilmektedir.
TALEPLER
‹stimlak yap›lan köylerde ifle girmek için istenilen kamulaflt›rma belgeleri
köylülere hemen verilmelidir.
Giderek büyüyen iflsizlik sorununa acil çözüm olarak, 1984'ten bugüne ifle
al›nmada haklar› sürekli ihlal edilmifl kamulaflt›r›lm›fl köylerin iflsiz nüfusu
iflletmede ifle al›nmal›d›r.
Kamulaflt›rma sonucu kendilerine iskan yeri olarak gösterilmifl Ömer Bey
202
Tavflanl›’da istimlak edilen köylerin ma¤dur halk› ile 2000-2001 y›llar›nda
yap›lan ortak çal›flmalar yo¤unlukla
a- iflsizlik
b- çevre sorunlar›
c- insan sa¤l›¤›
konular› üzerinden bunlar›n çözümlerine dönük demokratik aray›fllar ve
tepkilerin a盤a ç›kar›lmas› biçimine büründü.
Bir y›l süresince yap›lan bütün etkinlikler demokratik düflünme ve iliflki
biçimlerini gelifltirerek onlar›n bilinçlerinde bir dönüflüme ve k›r›lmaya yol
açt›¤›n› belirtebiliriz. Bir y›l öncesine kadar içinde yaflad›¤› toplumsal iliflkilerin
dominant etkisiyle denilene kanan, söyleneni yapan ve kendi bireyci dünyas›n›n
çeperini k›ramayan bu insanlar, kendilerinin ve çocuklar›n›n bugünü ve
gelece¤ini önlerine at›lm›fl geçici ekonomik zeminlerde sürdürürken,
bölgelerinde zenginlik kayna¤›n›n kendilerine yans›yan biçimiyle bile art›k
sonuna gelindi¤ini içgüdüsel ve uygulamalar anlam›nda gördü¤ünde , kendi
203
geleceklerinin ve maddi ç›karlar›n›n bu yan›lt›c› ve örtücü ideolojik-siyasal ve
geçici maddi iliflki biçimlerinde de¤il, ama kendi kaderini ele alan, sorunlar›na
kendi çözüm üretmeyi önüne koymaya çal›flan, içinde geçti¤i ma¤duriyet
sürecinin bizzat bu kendisinin besledi¤i ve içinde yer ald›¤› iliflkilerden
kaynakland›¤›n› görmeye bafllayan bir de¤iflim ve dönüflüm sürecinin belirgin
özneleri olmaya bafllad›lar.
Elbette süreç bir noktadan di¤erine giden düz bir çizgi gibi geliflme
göstermedi. Çal›flmalar› etkileyen ve afl›lmas› gereken o kadar olumsuz faktör
vard› ki. Belki de ilk bafla onlar›n köylü olmalar›ndan kaynaklanan toplumsal
yaflam biçimini(toprak ile girdikleri iliflki) koymak gerekmektedir. Ayr›ca bu
bölgede yaflayan insanlar›n bütün düflünüfl ve yaflam biçim ve iliflkilerini
derinden etkileyen geleneksel, geri , muhafazakar ve dinsel etmenler yo¤un bir
toplumsal etki yaratmaktad›r. Bu da kendi içine dönük d›fl etkilenmelere kapal›ya da kendi istedi¤i ölçüde girmesine izin verdi¤i- çekirdek iliflkiden köy
toplulu¤una kadar demokratik iliflki ve yaflam anlay›fl›n› pratikte hayata
geçirmeye çok zor olanak tan›maktad›r. Ayn› zamanda, bütün bu geri toplumsal
de¤erleri yeniden ve yeniden üreterek k›s›r bir döngünün pekifltiren bir zeminini
oluflturmaktad›r.
Bölge zengin kömür yataklar›na sahip olmas›ndan dolay› bunun yaratt›¤› çok
ciddi menfaat iliflkileri vard›r. Bu iliflkiler içinde yer alan kurum, kurulufl ve
flirketler ve hatta yerel yönetimler bir biçimiyle bu zenginliklerden
sebeplenmektedirler. ‹fle al›nmadan, tafleron faaliyetlerine, kaçak kömür ç›kar›p
satmadan, özellefltirmeden pay kapmaya kadar bu iliflkiler öyle bir grift yap›
oluflturmaktad›r ki, ifl hakk›na yasal olarak sahip olan bu köylülerin
ma¤duriyetinin sürmesine 17 y›ld›r göz yumuldu¤u gibi, haklar› olan ifle girme
meselesinde ön aç›c› bir davran›fl dahi sergilenmemifltir. Bu durum , istimlak
edilmifl ve edilen yerlerde ortaya ç›kan iflsizler kitlesinin güvencesiz ve ucuz ifl
gücü olarak kömür sahalar›nda faaliyet gösteren tafleron firmalarda
çal›flt›r›lmas›n›n da önünü açm›flt›r.
Yine, bir yan›yla kömür üretim sahalar›na devletin sahip olmas›ndan, di¤er
yan›yla tafl›d›¤› düflünsel yap›n›n devlete dair hiçbir fleyi sorgulamadan r›za
göstermesinden dolay› gerek kömürün ç›kar›lmas› ve gerekse ç›kar›lan bu
kömürün termik santralde yak›lmas› neticesinde çok büyük alanlarda çevre
deformasyonu ve halk ve çevre sa¤l›¤›n› ciddi boyutlarda tehdit eden kirlenmeler
yaflanmaktad›r.
204
Di¤er yandan, örgütlü ve demokratik toplumun vazgeçilmez unsuru olan
TK‹/GL‹’deki örgütlü sendikan›n bütün bu olumsuz geliflmelere göz yummas›
ve hiçbir fley yapmamas› da üzerinde uzun uzun düflünülmesi gereken negatif
faktör olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Üyelerinin temel hak, örgütlenme ve
özgürlüklerini koruma ve gelifltirme ve onlar›n daha insanca bir çevrede
yaflamalar›n› sa¤lama görevini yerine getirmesi gereken sendika, gerek
ma¤duriyetin giderilebilmesi için ifl, gerek yaflanabilir bir çevre için maden
üretimi yap›ld›ktan sonra çevreninin yeniden de¤erlendirilmesinin takibi ve
gerekse kömür ç›kar›m› ve enerji üretiminin insan sa¤l›¤› üzerindeki etkilerinin
azalt›lmas› konular›nda üzerine düfleni yerine getirmemifltir.
Bir di¤er olumsuz etken, bölgede siyasal partilerin mevcut ekonomik
kaynaklar›n kullan›m› istihdam ve yarat›lan de¤erlerin paylafl›m› konusunda
gösterdikleri performans ile ba¤lant›l›d›r. ‹lçedeki bütün siyasal partiler bu
de¤erler zemininden azami fayday› elde etmek için ellerinden gelen bütün çabay›
sergilemektedirler. Siyasal ve maddi ç›karlar›n bütünü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda
siyasal partilerin kendi ma¤dur insanlar› konusunda bugüne kadar etkin bir
davran›fl gösterdiklerini söylemek çok zor. Aksine bu aç›dan bak›ld›¤›nda yöre
insan›na dönük hizmet vermek yerine bu hizmetlerin kendisi bile kendileri
aç›s›ndan bir menfaat iliflkileri alan› oluflturmufl durumdad›r. Para temelli bu
iliflkilerin ma¤dur edilmifl köylerin halk›na verdi¤i herhangi bir de¤er
olmam›flt›r. Siyasal iliflkiler zemininde körü körüne her türlü deste¤i veren bu
insanlara bugün elde ettikleri fley nedir diye sorulsa iflsizlik ,yoksulluk ve sefalet
cevab›n› vereceklerdir.
Aksine, bütün bu karmafl›k ç›kar iliflkilerinin ortaya ç›kard›¤› bir gerçek,
ma¤dur köylülerin kendi topraklar›nda yaflamlar›n› idame ettirebilmek için
kömür çalma iflini yapmaktan baflka çarelerinin kalmamas›d›r. Yüzy›llard›r
üzerinde yaflad›¤›,ekti¤i ve ürün ald›¤› topraklar›n alt›nda yatan zenginli¤in bir
gün kendisini aç, muhtaç ve h›rs›z konumuna getirece¤ini bilse topraklar›ndan
bu kadar kolay vazgeçmeyecekleri herkesin bildi¤i bir gerçektir.
Elbette ki,köylülük kendi küçük ç›karlar›n› maksimize etme konusunda
tar›msal üretim ve kömür ç›karma ifli aras›nda bir k›yaslama yapm›flt›r. Kolay ve
fazla emek harcamadan kömür ç›kararak yüksek gelirler elde etme çabas› k›sa
dönemli yaflama ve düflünüfl biçiminin bir sonucu olarak ele al›nmal›d›r. Uzun
dönemli plan yapma ve kendisinin ve nesillerinin gelece¤ini öngörme çabas› ve
205
bunun üzerinden bir üretim faaliyetini geçerli k›lma düflüncesinden yoksun
olma bugünkü sonuçlar›n oluflmas›na yol açm›flt›r diyebiliriz. Topra¤›n›n
kamulaflt›r›lmas› sonucu eline geçen paray› (yeterli olmasa da) bir yat›r›ma
dönüfltürme ya da kömürden kazand›¤›n› gelece¤ini kurmada de¤erlendirme ya
da kollektif bir çaban›n üretkenli¤ini yaratmada bir yaklafl›m› olmad›¤›ndan ,
hele de mesleki bilgi ve beceri toprak ifllemenin ötesinde bulunmad›¤›ndan
iflsizlik, yoksulluk ve açl›k kaç›n›lmaz bir son olarak onlar› beklemekteydi.
Yaflanan sorunlar üzerinden bir y›l süre ile yap›lan çal›flmalar gerek
sendikam›z ve gerekse ma¤dur insanlar aç›s›ndan belli bir iliflki zemini ve
doygunluk noktas› yaratm›fl durumdad›r. Özellikle iflsizlik problemi üzerine
yap›lan etkinlikler ele al›nd›¤›nda hem yerelde demokratik iliflki ve hak arama
biçimlerinin çeflitlili¤i yarat›lm›fl hem de bunun devletin ilgili kurum ve
kurulufllar› ile olan ba¤lant› oldukça olgun bir düzeyde sa¤lanm›flt›r.
Sendikam›z demokratik iliflki ve bilinç gelifltirme çal›flmalar›nda ikili bir
yöntem ile hareket etmifltir. ‹lki, en genifl demokratik karar ve iliflki
mekanizmalar›n›n yaflama geçirilmesi, ikincisi, bu karar ve iliflki mekanizmalar›
›fl›¤›nda etkinlikler yaparak hak arama bilincinin a盤a ç›kar›lmas›.
Mevcut insan yap›s›na ve zihni geliflkinlik durumuna göre yap›lan etkinlikler
bu gerçeklikle uyum içinde sürdürülmüfltür. Basitten karmafl›¤a do¤ru giden bir
yol izlendi¤ini, ve onlar›n alg›lama, kavrama ve yaflama geçirmede etkinleflme
süreçleri baflar›l› bir flekilde geçilmifltir. Seçme/ seçilme, yönetme/yönetilme,
insiyatif oluflturma, kitle ile iliflki kurma ve yönlendirme, ikna süreçleri, süreçler
ve iliflkiler aras›ndaki ba¤lant›lar, analiz etme ve sonuçlar ç›kararak bütünsel
düflünme alanlar›nda fikri ve pratik çal›flmalar yap›lm›flt›r.
Kendi içlerinde insiyatif koyucular› seçme, onlara yetki verme, sorumluluk
alma, sorumlulu¤u yerine getirme, içsel ve d›flsal denetleme, hesap sorma ve geri
ça¤›rma mekanizmas›yla gösterilen çaban›n kitlesel ve örgütlü olmas›na ve
kollektif davran›fllar›n yetkin hale getirilmesine çal›fl›lm›flt›r. Böylece, içkin olan
kiflisellik ve bencillik duygular›n›n afl›lmas›na, kendini bir toplumsall›k içinde
düflünme, ele alma ve onun bir bireyi olarak davranma örgütlü hali vücut
bulmaya bafllam›flt›r.
206
Elbette, tafl›d›klar› siyasal düflünceler ve inançlar› onlar›n toplumsall›k
içindeki özgür birey olma, etkileme ve etkilenme iliflkisini kavrayabilme ve
yaflamda s›nama olana¤›n›n önündeki en büyük engelleridir. Yüzy›llar›n
belirledi¤i bu hegemonik düflünce ve inançlar kul olma, biat etme iliflki
biçimlerinin toplumsal düflünüfl ve yaflay›fl biçimi haline almas›n›n nedenidir.
Ve gelinen süreçte, bu ikili süreç çeliflik ve çat›flmal› bir süreç olarak devam
edecektir. Geleneksel düflünüfl, davran›fl ve iliflki biçimlerinden k›sa sürede
kopmalar›n› beklemek çok anlaml› bir beklenti olmayacakt›r. Onlar bugün
mevcut durumlar›ndan dolay› ne kadar umutsuz olurlarsa olsunlar, bu
özelliklerinden k›sa sürede s›yr›lamazlar. Çal›flma süreçlerinde karfl›m›za ç›kan
en önemli sorun, kendi bencil ç›karlar›n› sürekli ön plana ç›karma davran›fllar›
kendini hissettirmifltir. En ma¤dur biziz, en ma¤dur bizim köy, en ma¤dur aile
bizim, en ma¤dur ben indirgemecili¤iyle s›ralanabilecek bu olumsuzluk,sürekli
kendi d›fl›ndakileri d›fllama, ötekilefltirme bizden/benden de¤il/farkl› düflünce
ve davran›fllar›n› kollektif zeminde içkin hale getirmeye çal›flm›flt›r. Bir yandan
toplumsall›k içinde olmak , di¤er yandan bu toplumsall›¤› kendi özgülüne
döndürmeyi istemek tam da bu geleneksel yap›s›n›n yeni iliflkiler içindeki
çeliflkili yan›na vurgu yapmaktad›r. Bu yaklafl›m, hem bizimle, hem de
baflkalar›yla (bugüne kadar kendisine hiçbir fley vermemifl olan) sürekli temasta
bulunan; hem toplumsal davran›fl hem bencilli¤i bir arada sürdüren; hem
kitlesel etkinlik yapan hem bireyci iliflkiler gelifltiren bir ma¤dur iflsiz köylü
tipinin ikilemli örne¤ini göstermektedir.
Sendikan›n buradaki en önemli görevi, bugüne kadar oldu¤u gibi bundan
sonrada gerçekleri söylemesi, kendi özgül durumlar›yla genel somutluk
aras›ndaki illiyet ba¤lar›n› kurmas›, onlar›n yapamayaca¤› ya da kald›ramayaca¤›
ifllere kalk›flmamas›, ne söylüyorsa onu yaflama geçirmesi, kendi gücünün
ötesinde davran›fllar sergilememesidir. Aldat›lm›fll›k ve kand›r›lm›fll›k
zeminlerinden ç›kmaya çal›flan bu insanlara farkl›l›¤›n nas›l ve nerede
oldu¤unu, kendi geleceklerini hangi tarz ile belirlemeleri gerekti¤i bilincini
aktar›rken, onlarla ve gerçe¤in kendisi ile birlikte hareket etmesi gerekmektedir.
Kal›c› ve bilimsel bilgiye dayal› birikimleri olmad›¤›ndan gidifl gelifller, inifl
ç›k›fllar s›kça yaflanacakt›r, tek bir alanda çaba yerine bu toplumsall›¤› hem
konusal hem de toplumsal kesim aç›s›ndan çeflitlendirme ve onlar›n bu mevcut
çabalar›n içine çekilmesi, onlarla sa¤l›kl› iliflki zemini oluflturma ve özgül
sorunlar konusunda düflünce ve proje üreterek yaflam› daha anlafl›l›r ve kabul
edilebilir hale getirme noktas›nda faaliyet alan›n›n çeflitlenmesi önemlidir.
207
Kurgulad›¤› bütün yaklafl›mlar ma¤dur köylülerin çeliflik ve ikili davran›fl
süreçlerine etkide bulunacak ve onlar› demokratik, toplumsal ve bencil olmayan
iliflkiler alan›na daha da yaklaflt›racak bir zenginlikte bulunmal›d›r. Güven ,
dayan›flma ve örgütlü davranma duygusu ve prati¤i, sorunlar›n çözümünde
anahtar kavramlard›r. Bu kavramlar, gerek sendikan›n onlarla kuraca¤› ve
gelifltirece¤i iliflki zeminlerinde ve gerekse onlar›n kendi aralar›nda oluflturaca¤›
ve süreklilefltirece¤i iliflkiler bütününde etkendirler.
Bu anlamda; gelifltirilmifl iliflki ve örgütlenme pratikleri üzerinden, yukar›da
da belirtti¤imiz gibi, kad›nlar›n, ihtiyar kesimlerin ve çocuklar›n gerek çevreyle
gerek toplumla ve gerekse birbirleriyle girdikleri iliflkilerde ortaya ç›km›fl olan ve
ç›kmas› muhtemel görünen sorun alanlar›n›n tespiti ya da öngörüsü üzerinden
onlar› ne türde olursa olsun ya da ne yaflta bulunursa bulunsun toplumsall›k
içinde yarat›c› ve üretken k›labilecek çözüm alanlar› üzerine projeleri yaflama
geçirmesi kendi faaliyetlerinin daha anlaml›, inand›r›c› ve uzun vadede
kal›c›laflmas›n›n önünü açabilecektir.
208
Daha önce ücretli bir iflte çal›flmad›¤› halde, hane gelirindeki düflüfl
nedeniyle çal›flma hayat›na giren kad›nlar›n aile iliflkilerinde, özellikle de efliyle
iliflkilerinde farkl›l›klar oluyor mu? Nas›l?
● Kad›nlar ve erkekler yoksullukla bafl etme (hayatta kalma) ve yaflamlar›n›
iyilefltirme konusunda umudu nerede görüyorlar?
●
KADINLARIN YOKSULLUKLA BAfiETME
YOLLARI
Filiz KARDAM - ‹lknur YÜKSEL ALYANAK
1. Çal›flman›n Amac›/ Yöntemi
2002 yaz› sonunda Ankara'da dar gelirli ve yoksul kad›nlar aras›nda bir
araflt›rmaya bafllarken esas kayg›m›z, yoksullu¤u, kad›nlar›n kendilerinden
dinleyerek anlamak ve hangi faktörlerden etkilendi¤ini tan›mlayabilmek kadar,
kad›nlar›n yoksullukla hangi koflullarda ve nas›l bafl ettiklerinden ç›karak, temel
gereksinimlerini saptayabilmek ve bu alanda yap›labilecek bir kad›n
çal›flmas›n›n ön fikirlerini yaflam içinde bu kad›nlarla birlikte oluflturabilmek
idi. Yani, görüfltü¤ümüz, daha çok da dinledi¤imiz kad›nlar›n en az›ndan bir
k›sm› ile bir toplum bilimci merak›n›n giderilmesinden daha uzun sürecek bir
yolculu¤u düflünüyorduk. Araflt›rmada temelde flu sorular›n yan›tlar›n›
bulmaya çal›flt›k.
● Alt gelir gruplar›nda kad›nlar yoksullu¤u nas›l yafl›yorlar?
● Yaflanan yoksullu¤un belirleyici nedenleri neler?
● Kad›nlar ve erkekler aç›s›ndan yoksullu¤un alg›lanmas› ve yaflanmas›nda
ne gibi farkl›l›klar var?
● Kad›nlar›n ve erkeklerin yoksullukla bafl etme yollar› farkl›lafl›yor mu?
Nas›l?
● Özellikle kad›nlar›n bafl etme yollar› aras›nda enformel a¤lar önemli bir rol
oynuyor mu? Bu tür bir dayan›flma kimlerle, hangi koflullarda, nas›l
gerçeklefliyor?
● Yoksullu¤un yafland›¤› süreçte kad›n kendisini, geleneksel rolü d›fl›nda baz›
rolleri üstlenme durumunda buluyor mu? Ataerkil aile iliflkilerinin d›fl›na
ç›kabiliyor mu? Hangi koflullarda?
209
Çal›flmada, niteliksel araflt›rma teknikleri, özellikle de derinlemesine
görüflmeler ve gözlemler kanal›yla bilgi toplamay› hedefledik. Hedef kitlemizin
alt gelir grubunda yer alan hanelerdeki kad›nlar ve erkekler olaca¤›ndan
hareketle görüflme yapaca¤›m›z kiflileri daha çok alt gelir grubundan hanelerin
yerleflti¤i mahallelerden seçtik. Mahalle seçiminde M.Güvenç’in Ankara kenti
için statü-gelir gruplar›na göre belirledi¤i haritalardan yararland›k. Bu
haritalarda daha çok alt gelir grubundakilerin yaflad›¤› kuflak olarak tan›mlanan
bölgenin hangi ilçenin, hangi mahallelerini içerdi¤ini saptayarak, görüflme
yapmak istedi¤imiz kad›nlara bu mahallelerde Toplum Merkezleri, muhtarlar ve
di¤er kiflisel iliflkilerimiz kanal›yla ve bir kad›ndan di¤erlerine bir çeflit kartopu
yöntemi ile ulaflt›k. Ayr›ca, yoksul hanelere yard›m veren kurulufllar kanal›yla da
baz› hanelere ulaflmaya çal›flt›k. Kad›nlarla kendi hanelerinde ve genelde dörtbefl saat süren görüflmeler yapt›k; yaflam hikayelerini çok yönlü olarak ö¤renmeyi
hedefledik.
Bu kad›nlar›n hanelerinin, daha önceki yoksulluk çal›flmalar›n›n ortaya
koydu¤u baz› özelliklere sahip olmas›na dikkat etmeye çal›flt›k. Bu aç›dan,
konufltu¤umuz kad›nlar›n esas olarak, efllerinin
çal›fl›p/çal›flmamas›,
kendilerinin hane gelirine katk›lar›n›n olup/olmamas›, akraba deste¤inin
bulunup/ bulunmamas›, hane reisinin erkek ya da kad›n olmas› gibi hanenin
ekonomik ve toplumsal özelliklerini etkileyen baz› faktörler aç›s›ndan çeflitlilik
göstermesini istedik. Bu kategoriler flöyle tan›mlanabilir:
1- Erke¤in hane reisi oldu¤u ve belirli bir gelirinin bulundu¤u, aile
dayan›flmas›n›n olmad›¤› ya da az oldu¤u aileler,
2- Erke¤in hane reisi oldu¤u ve belirli bir gelire sahip bulundu¤u, aile
dayan›flmas›n›n oldu¤u aileler,
3- Kad›n›n tek bafl›na hane reisi oldu¤u ve çocuklar›yla yaflad›¤› aileler,
4- Eflin uzun süredir iflsiz oldu¤u, kad›n›n çal›flmad›¤›, ya da ara s›ra çal›flt›¤›
aileler,
5- Erke¤in düflük ücretle çal›flt›¤›, kad›n›n da düflük ücretle düzenli, ya da ara
s›ra çal›flt›¤› ve aile dayan›flmas›n›n olmad›¤› aileler,
210
6- Erke¤in düflük ücretle çal›flt›¤›, kad›n›n düflük ücretle ya da ara s›ra çal›flt›¤›
ve aile dayan›flmas›n›n oldu¤u aileler,
(Burada aile dayan›flmas›ndan eflin ya da kad›n›n ailesinin ayni ya da nakdi
yard›mlar›, ailenin kira vermeden efllerden birinin ailesine ait konutta yaflamas›,
köyden düzenli olarak gelen yiyecek yard›mlar› vb. dayan›flma türleri
anlafl›lmaktad›r.)
Veri Toplama Arac›: Veri toplama arac› olarak kad›n›n yaflam öyküsünü, flu
andaki koflullar›n›, gelece¤e yönelik beklentilerini vb. anlamay› hedefleyen
oldukça kapsaml› bir görüflme k›lavuzu gelifltirdik. Görüflme k›lavuzunda yer
alan sorulara verilen yan›tlar› hem not ettik, hem de izin verenlerle koflullar›n
uygun oldu¤u durumlarda bant kayd› yapt›k. Soru ka¤›d›nda, kad›n›n yaflam
koflullar›n› etkiledi¤i varsay›lan göç tarihçesi, çal›flma ve e¤itim tarihçesi,
ailesinin toplumsal konumu, ne tür dayan›flma a¤lar› içinde oldu¤u, eflinin
çal›flma koflullar›, çocuklar›n›n e¤itim durumu, tüketim al›flkanl›klar›, toplumsal
iliflkiler gibi konular› ele ald›k. Derinlemesine görüflmeyi, kad›n›n yaflad›¤› evin
özellikleri, mahalledeki iliflkiler/olanaklar, sunulan hizmetler, kad›nlar
aras›ndaki iliflkiler vb. gözlemleyerek zenginlefltirmeye çal›flt›k.
2. Görüflmeler hakk›nda k›sa bilgi
Bir k›sm›n› A¤ustos- Ekim 2002 tarihleri aras›nda yürüttü¤ümüz araflt›rmada
bugüne kadar Alt›nda¤ ve Mamak’tan 9’ar, Yenimahalle’den de 2 kad›n olmak
üzere toplam 20 kad›nla görüfltük. Ayr›ca, çal›flma sürecinde Nato Yolu Toplum
Merkezi (Mamak), Alt›nda¤ Toplum Merkezi (Alt›nda¤), Alt›nda¤
Kaymakaml›¤› ve Valilik'teki Sosyal Yard›mlaflma Dayan›flma Vakf› ile Ankara
Büyükflehir Belediyesi’nin Yard›m Bölümü’nde çal›flan yetkililerle görüflmeler
yapt›k.
3. Yoksullu¤u Yaflamak: Yapabilirlik ve Yapabilirli¤i Tümüyle Yitirme Koflullar›
Bu çal›flmada, kad›nlar›n yoksulluk koflullar›nda durumlar›n› iyilefltirmek
için neler yapabildiklerini "yapabilirlik, ya da yapabilirli¤in tümüyle yitirilmesi"
ekseni içine oturtmaya çal›flt›k. Yoksullu¤u ele al›rken hem insani boyutu
d›fllamamak, hem de maddi koflullardaki göreli de¤iflmeler ile kiflilerin
yapabilirlikleri aras›nda bir ilinti kurabilmek için bu bak›fl aç›s›n› tercih ettik.
Böyle bir eksen içinde kad›nlar›n ve erkeklerin yoksullu¤u yaflarken belli
koflullarda yapabilirliklerini tümüyle yitirme noktas›na gelebileceklerini (total
211
dispowerment), yoksullu¤a karfl› tepkilerinin farkl› olaca¤›n›, yani,
"yapabilirlik/yapamazl›¤›n" farkl› sosyal-ekonomik koflullar ve kiflilik
özelliklerinin yan› s›ra, kad›nlara ve erkeklere verilen toplumsal rollerden de
etkilenece¤i noktas›ndan hareket ettik.
Yoksulluk literatüründe "yapabilirlik", insanlar›n yaflam›n› de¤ifltirecek bir
güce sahip olmalar›, önceden sahip olduklar› kimi olanaklar› kaybettiklerinde
de, yeniden bir noktadan bir yerden bafllay›p, farkl› stratejiler gelifltirebilme
yetene¤i olarak tan›mlan›yor. Öte yanda, yapabilirli¤in yitirilmesi, hiçbir umut
tafl›mama, farkl› stratejiler gelifltirememe, ertesi gün için hiçbir plan› olmama ve
gitgide sistem d›fl›na itilme anlam›na geliyor. Geliflmifl ülkelerde, refah
devletinin genifl kesimlerce çok al›fl›lagelmifl sosyal haklar›n›n budanmas› veya
tümüyle ortadan kald›r›lmas› ile teknolojilerin farkl›laflmas›n›n getirdi¤i yap›
de¤iflikliklerine ba¤l› olarak ifllerini kaybeden, uzun süre iflsiz kalan ve belki de
bir daha eski ifllerine dönemeyecek durumda olan kesimler gitgide
yoksullaflm›fllar ve toplum d›fl›na itilerek, 's›n›f alt›' (underclass) dedi¤imiz grubu
meydana getirmifllerdir. (O¤uz Ifl›k ve M. Melih P›narc›o¤lu, Nöbetlefle
Yoksulluk, 2002) Yapabilirli¤i yitirme hali genelde sistem d›fl›na itilen bu kesim
ile iliflkilendirilir.
Çal›flmam›zda, henüz erkeklerle yüz yüze görüflmeler yapmad›¤›m›z ve
onlar›n durumuyla ilgili bilgileri dolayl› olarak efllerinden edindi¤imiz için bu
konuda karfl›laflt›rmal› gözlemlere yer verebilecek durumda de¤iliz. Ancak,
kad›nlardan ald›¤›m›z bilgiler ve yapt›¤›m›z baz› gözlemler bize toplumda
hanenin temel gelir getiricisi olarak kabul edilen erke¤in iflini kaybetmesi ve
istedi¤i gibi bir ifli (ço¤u kez güvenceli bir ifl de denilebilir) bulamamas›
koflulunda bunu kabul etmekte zorland›¤› yönünde. Bu durumda erkek, bafll›ca
ifllevini yerine getiremedi¤i için kendisini kad›na k›yasla daha h›zl› bir biçimde
'yapamamazl›k' konumunda m› buluyor? Üstelik kamusal alandaki iliflkilerini ve
bir ifli olman›n sayg›nl›¤›n› yitirdi¤i için duyumsad›¤› d›fllanma (evin d›fl›nda
art›k bir yeri olmay›fl›) onu bu durumdan büsbütün kaçmaya, ancak zaman›n›n
ço¤unlu¤unu (ço¤u kez de ifl arama kisvesi alt›nda) evin d›fl›nda geçirmeye ve
d›fl dünyada sanki onun için hiç bir fley de¤iflmemifl gibi davranmaya m›
yöneltiyor?
Kad›n ise, belki önceden de yaflad›¤› yoksullu¤u flimdi büsbütün a¤›r bir
biçimde yaflarken, toplumsal rolü ondan ne koflulda olursa olsun evin idaresini,
212
çocuklar›n bak›m›n›n sa¤lamas›n› vb. bekliyor. Onun, ev d›fl›nda, bu
sorumlulu¤u bir süre için unutabilece¤i bir yer yok. Ev halk›n›n, özellikle de
çocuklar›n ›s›nmas›, beslenmesi, okul gereksinimlerinin sa¤lanmas›, sa¤l›k
sorunlar›n›n çözümlenmesi, faturalar›n yat›r›lmas›, ev kiras›n›n ödenmesi laz›m.
Alt›nda¤'da yaflayan, efli bir süredir iflsiz kalm›fl, flu anda asgari ücretle çal›flan üç
çocuk annesi Nazan'›n basitçe ifade etti¤i gibi, "Yoklu¤un içinde yaflayan benim.
O, sabah gidiyor, akflam geliyor. Çocuklar evde, onlara bakacak olan benim."
Nazan, efliyle kaçarak evlendi¤i, bu nedenle de efli ailesince pek kabullenilmedi¤i
için ona dayan›flma gösteren ailesine karfl› da baflka sorumluluklar tafl›yor ve
durumlar›n›n çok kötüye gitti¤ini onlardan saklaman›n yollar›n› ar›yor.
Kad›nlar yoksullu¤un sosyal ve psikolojik etkilerini kendi toplumsal rolleri
gere¤i daha yo¤un yafl›yorlar; ev ve çocuklar ile s›n›rlanan toplumsal rollerini
gitgide yoksullaflan koflullara karfl›n sürdürmeye çal›fl›rken, "yapabilirliklerini"
de belli s›n›rlar içinde zorluyorlar.
'Yapabilirli¤in' dayanaklar›
'Yapabilirlik' in, benzer koflullarda yaflayan her kad›n› bir di¤erinden biraz
farkl› k›lan dayanaklar› nelerdir? "Yapabilirlik', toplumsal olarak
oluflturulabilecek, gelifltirilebilecek bir fley midir? Henüz 20 kad›n ile görüflme
yapm›fl olman›n ihtiyat›n› tafl›yarak, yaflamlar›n› de¤ifltirmeye çal›flan kad›nlar
ile hiçbir fley yapamayacak durumda olanlar aras›ndaki baz› farklardan yola
ç›karak elde etti¤imiz kimi ip uçlar› üzerinde durabiliriz.
Yapabilirlik duygusunu koruyan ve kendi durumunu iyilefltirmek için çaba
gösteren kad›nlarda afla¤›da s›ralad›¤›m›z durumlardan bir ya da birkaç›n›n
geçerli oldu¤unu saptad›k:
- Ücreti çok düflük de olsa eflin bir ifle, daha iyisi güvenceli bir ifle sahip
olmas›,
- Kötü koflullarda da olsa içinde yaflan›labilir bir konuta sahip olmalar›
(kendilerine ait olmasa bile ailelerine ait olan, kira ödemedikleri bir yer). Yine
daha iyisi bu konutun y›k›l›p, yerine bir apartman›n (kendilerine bir hisse
düflebilecek) yap›lma umudunun olmas›.
- Kad›n›n kendisinin, düflük ücretli, güvencesiz de olsa bir iflinin ya da
düzensiz de olsa gelir getirici bir faaliyetinin olmas›.
- Eflin ve kad›n›n kendisinin d›fl›nda (ya da hatta onlar›n çal›flmad›¤› koflulda)
çocuklardan bir k›sm›n›n çal›fl›yor olmas›
- Yard›m eden, çeflitli biçimlerde dayan›flma gösteren akrabalar›n olmas›.
213
- Az say›da da olsa kendisine yak›nl›k gösteren güvendi¤i bir arkadafl› ya da
komflusunun olmas›
- Aile-içi iliflkilerin, özellikle de efli ile iletifliminin iyi olmas›.
- Güvenilen bir kurum, ya da bir kurumda belli kiflilerden al›nan deste¤in
varl›¤›
Kuflkusuz bu faktörler, kad›nlar›n yoksullukla bafl etme konusunda bir fleyler
yapmaya yönelmelerinde eflit a¤›rl›k tafl›m›yor ya da her kad›nda ayni sonuçlar›
do¤urmuyor, çünkü bunlar›n d›fl›nda birçok de¤iflken de (göç, e¤itim, çocuk
say›s›, kendisinin çocuklu¤undan beri, özellikle de bir k›z çocu¤u ve kad›n
olarak içinde yaflad›¤› koflullar vb.) kad›nlar›n yaflamlar›n›n belirlenmesinde ve
bu yaflamlar›n,- ço¤u grinin tonlar› da olsa- farkl› renklerinde hepsi bir arada ve
birbirini etkileyen bir rol oynuyor. Bu nedenle yukar›daki faktörleri tüm
karmafl›k dinamikler aras›ndan çekip ç›kar›rken bu tabloya baflka kad›nlar
eklendi¤inde belki de de¤iflebilecek bir dizi faktör sundu¤umuzun fark›nday›z.
Ancak, flu anda gözlemledi¤imiz bunlar ve bunlardan birinin bile varl›¤›n›n,
örne¤in kendisine yak›nl›k gösteren, güvenilir bir kifli ya da kurumun kad›nlar›n
yaflam›n› de¤ifltirebildi¤ini, ya da onlar› di¤erlerinden bir ölçüde
farkl›laflt›rd›¤›n› izleyebildik. Bu anlamda Mamak'tan Feride'nin anlatt›klar›
bizim için çarp›c› oldu: '”Sa¤l›k oca¤›ndan böyle a¤l›yarak geliyom iki gözüm iki
çeflme yukardan kad›n›n biri dedi ki sen niye a¤l›yon bi fley mi oldu dedim ki
durum böyle böyle çocuklar›m hasta bakam›yom onun için duram›yom. fiurda
bi tane dedi….. toplum merkezi diye bi yer var oraya bi u¤ra belki yard›mc›
olurlar. ….Gidip intihar edecem, çocuklar› sonra kendimi art›k çarem
kalmad›.Yani böyle gözümün önümde ölmeden hepimiz birden ölek kurtulak,
ondan kesinlikle öyle bifley yapma dedi bana. Öyle bi bunal›ma girdi¤in zaman
gel biz sana yard›mc› oluruk dedi….. Yani Toplum Merkezi olmasa iki
çocu¤umla ölmüfltüm."
Belli bir yapabilirlik gücünü kendinde bulan kad›nlar, bir taraftan gündelik
yaflam›n pratik gereksinimlerine yönelik baz› aray›fllara girerken, di¤er taraftan
da ileriye yönelik olarak kendileri ve aileleri için, kimi zaman hayal oldu¤unu da
belirterek, olumlu fleyler düflünmekteydiler. Çocu¤unu daha iyi bir okula
gönderme, kendisine küçük bir ifl kurabilme, 'k›yafet olay›na girme', hatta birkaç
gün kendi bafl›na tatil yap›p dinlenme… Bu kad›nlar›n bir k›sm› evlerinde
çocuklar›n yafl gününü kutlamak için ufak bir fleyler yapt›klar›n›, dü¤ünlerin
hepsine gidemeseler de, gittiklerinde küçük birer hediye ald›klar›n›
214
söylemekteydiler. Yine bu kad›nlar›n bir k›sm›nda kendilerine yönelik baz›
talepleri de görmek mümkündü. Bunlardan biri olan Nato Yolu'ndan 29
yafl›nda ve lise mezunu olan Cevriye, iyi bir yaflam›n anlam›n›n kendisi için de
bir fleyler yapmak oldu¤unu söylemifl, yine Mamak'tan 29 yafl›nda ve ilkokul
mezunu Fidan, "annem bir gün bile kendisi için yaflamam›fl, hep babam›n ve
çocuklar›n›n peflinde" diyerek annesinin hep babas›na tabi olmas›n› elefltirmiflti.
Yo¤unlaflan Yoksulluk, D›fllanma ve Yapabilirli¤in Azalmas›
Yukar›da s›ralad›¤›m›z unsurlar›n birço¤unun olmamas›, özellikle de erke¤in
uzun süreli iflsiz ya da yar›-bofl gezmesinin yaratt›¤› gerginlikler, içki ve kumara
yönelmifl efller, aile-içi fliddet, aile bireylerinin birinin ya da birkaç›n›n kronik bir
hastal›¤›n›n ortaya ç›kmas›; aileden birinin cezaevinde olmas› (efl veya erkek
çocuk) ya da bir cinayete kurban gitmesi, intihar giriflimleri, kopuk akrabal›k
ba¤lar› ile karfl› karfl›ya getirdi bizi… Örne¤in, H›d›rl›k Tepe'de oturan 29
yafl›ndaki fiefkat'i, flizofren olan kocas› s›kl›kla dövüyor ve hatta sigortal› bir
iflde çal›flt›¤› halde hasta olan çocu¤u için (iflden ç›kar›lma endiflesi ile) sevk
ka¤›d› almaya korkuyor. Tümüyle umutlar›n› yitirmiflli¤ini, "benim
yapabilece¤im hiç bir fley yok, bu gidiflle hiç bir fleyin iyi olaca¤›n›
düflünmüyorum" diye ifade eden fiefkat'in yaflam›yla ilgili en ufak fleyleri bile
yerine getirirken ve sorular›m›z› yan›tlarken zorland›¤›n› da hissettik.
Mamak'tan 28 yafl›ndaki Gülsüm ise, efli, eflinin ve kendisinin ailesi ile yaflad›¤›
baz› s›k›nt›lar, yokluklar ve eflin uygulad›¤› fliddet sonucunda depresyona
girdi¤ini ve intihar etmeyi düflündü¤ünü "geceleri yat›nca kendimi asmay› hayal
ediyorum, ölmek istiyorum, hayattan hiçbir beklentim yok" diye dillendiriyor.
Hele, benzer koflullardaki ailelerin tüm sorunlar›yla birlikte çok iç içe olan
konutlarda yaflamalar›, yo¤unlaflm›fl yoksulluk koflullar›nda sosyal patolojik
sorunlar›n daha da derinleflmesine neden oluyor, kendi içinde bir d›fllanm›fll›k
kültürü oluflturuyordu. Bu nedenle görüfltü¤ümüz baz› kad›nlar çocuklar›n›
farkl› semtlerin okullar›na göndermekten, ya da evlerini 'dairelerde yaflanan,
sürekli küfür edilmeyen, daha temiz semtlere' tafl›yabilmekten söz etmifllerdi.
Özellikle 'yapabilirli¤i' iyice azalm›fl olan hanelerdeki kad›nlar, kendilerini bu
toplumdaki ailelerin en alt›nda, ya da dilenenlerin biraz üzerinde görmekte
idiler. Bu kad›nlar›n baz›lar›na göre, yaln›zca kocas› ölmüfl yafll› kad›nlar,
yard›mla yaflayanlar, sokakta yatanlar ya da kiralar›n› bile ödeyemeyen, bir
ekmek paras› bulamayanlar, sakatlar, onlardan daha afla¤›da say›labilirlerdi. Ya
daha üsttekiler? Toplumsal yaflamdan d›fllanm›fll›k, kentin belirli bir bölgesiyle
215
s›n›rlanan yaflamlar› kad›nlar›n dünyas›n› öylesine daraltm›flt› ki, onlara göre
kendilerinden daha iyi bir evde yaflayan ve ara s›ra 'mangal yapan' Bohçac›lar,
asgari ücretle yaflayan, ama belli bir güvencesi olanlar, et alabilenler, kocalar› iflçi
ya da memur olanlar, kocalar›n›n ifli olanlar, baz› yard›mlar› alabilenler, çocuk
say›s› ikiyi geçmeyenler, hepsi daha üstte idiler. Tan›mlad›klar›, onlar›n
dünyas›nda yer alan ve durumu biraz daha iyi olan komflular›yd› asl›nda. Daha
da üsttekiler, o dünyan›n d›fl›nda bir yerlerde idiler.
‹nsanca bir yaflam›n en temel gereksinimlerinden yoksun olan bu hanelerde
kad›nlar sadece o günü kurtarmakla meflguldüler; bir sonraki günün plan› ile
ilgili bir kayg›lar› yoktu. Civarda oturan ve kendilerine çok benzeyen komflular›
ile çok iç içe olan yaflant›lar›, aralar›nda en yoksul olan› aç b›rakmamaya
çal›flmalar› ilk bak›flta paylafl›mc› iliflkilerin oldu¤u izlenimini yaratsa da biraz
daha içlerine girdi¤inizde, birbirlerine güven duymad›klar›n›, birbirlerini sürekli
flüpheyle izlediklerini ve kendileri hakk›nda dedikodu yap›lmas›ndan
çekindiklerini anl›yordunuz. Aralar›nda 'kurumlardan yard›m al›p almamak'
paras› olup da bunu saklamak', 'kendini oldu¤undan yoksul göstermek' gibi
konular etraf›nda dönen gerilimi oldukça yüksek bir iliflkinin hüküm sürmekte
oldu¤u görülmekteydi… ‹çlerinden birinin yard›m almas› sanki yard›m da¤›tan
kuruluflun stokunu azalt›p, di¤erlerinin almas›n› engelleyecekmifl gibi
kaymakaml›k ya da belediyeden ald›klar› yard›mlar› birbirlerinden saklayarak,
yanl›fl hedeflere, yani kendileri gibi olanlara yönelik çat›flma alanlar›
üretmekteydiler. Akrabalardan ve yak›n çevredeki insanlardan umudun
k›r›lm›fll›¤›, kad›nlar›n dilinde 'buralar› aç olan› aç öldürek diyorlar, 'her
birimizin çilesi ayr› ayr›, ben aç, öbürü aç, öbürü de aç, birimiz tok de¤il ki!
(Havva, Alt›nda¤) ve, 'Rahatlamak için komflulara derdimi açar›m. Komflular
iyidir, vericidir ama dedikoducudur da. Mahallede herkes kendi halinde, birlikte
bir fley yapmay›z.' (Sevim, Mamak) gibi sözlerle ifade buldu.
4. Pratik Gereksinimlerle Bafl Etme Biçimleri
Fikret fienses (2001), Küreselleflmenin Öteki Yüzü-Yoksulluk adl› kitab›nda
çeflitli ülkelerde yoksullukla mücadelede yoksullar›n yaflamlar›n› devam
ettirebilmek için sosyal içerikli protesto eylemleri gerçeklefltirmeye ya da hane
halk› içinde, topluluk düzeyinde gelifltirdikleri geçim stratejilerine yöneldiklerini
belirtiyor. Kriz dönemlerinde daha çok içe dönük aray›fllara do¤ru yönlenme
oldu¤unu söyleyen fienses, bu stratejileri mal ve hizmetlerin tüketiminin
azalt›lmas› olarak 4 grupta topluyor.
216
1. G›da üretmek, yakacak toplamak gibi geçimlik etkinliklere yönelmek,
de¤iflik kaynaklardan kredi ya da yard›mlar almak.
2. Daha ucuz mallara yönelme, ö¤ün say›s›n› azaltma, ev içinde gerekli
onar›mlar› erteleme, sosyal amaçl› harcamalar›n azalmas› ve karfl›l›¤›nda g›daya
yönlendirilmesi,
3. Baflka yerlere göç etme, hane halk› büyüklü¤ünü ve bileflimini de¤ifltirme,
4. Daha fazla bireyin iflgücüne kat›lmas›, kad›nlar›n ve çocuklar›n iflgücüne
kat›lmalar›.
Görüfltü¤ümüz kad›nlar aras›nda bir fleyler yapma çabas›nda olanlarda
bunlar›n bir k›sm›n›n geçerli oldu¤unu izledik. Kad›nlar daha çok ailenin
pratik gereksinimlerini sa¤lamak, bunlar› ucuza ya da hiç para vermeden elde
etmek ya da tüketimi düflürmek için çok çeflitli biçimler bulmaktayd›lar. Pratik
ihtiyaçlar için baflvurulan yollardan bir k›sm› da gelirin artt›r›lmas›na yönelik
çal›flma ve üretime yönelik faaliyetlerdi.
- Sa¤l›k:
Baflkalar›n›n yeflil kart›n› kullanmak
Kiflisel iliflkiler veya televizyon programlar›ndan
edinilen bilgi ile ücretsiz doktor kontrolü ve tedavi
sa¤lamaya çal›flmak ; baz› kurulufllardan sa¤l›k
sorunlar›yla ilgili bilgi almaya çal›flmak
Sorunu, belli bir s›n›ra dayanana dek ertelemek,
hiçbir fley yapmamak
- E¤itim:
Çocuklar›n okul giysilerini ve kitaplar›n› baflkalar›n›n
yard›m›yla sa¤lamaya çal›flmak
Kaymakaml›ktan e¤itim yard›m› almaya çal›flmak
Burs veren yerlere baflvuruda bulunmak
- Di¤er:
Bir yere gitmek gerekti¤inde uzun mesafeleri yürümek
Giyim için baflkalar›n›n eskilerini kullanmak, ya da
taksitle veren ma¤azalardan veya pazardan her ay
bir aile ferdinin ihtiyac›n› gidermek
Günlere, geleneksel kutlama ve dü¤ünlere kat›lmamak
Komflu ziyaretlerini azaltmak
Kad›nlar aras›nda yoksulluk koflullar›nda temel gereksinimleri karfl›lamak
üzere gerçeklefltirilen faaliyetleri gözden geçirdi¤imizde s›kl›kla flu kategoriler ile
karfl›laflt›k.
- Beslenmeye yönelik: Pazardan art›k sebze ve meyveleri toplamak
Bayat ekmek almak
Evde ekmek yapmak
Et almamak veya çok ender 1 milyon liral›k k›yma
al›p, birkaç yemekte kullanmak
Bakkaldan veresiye almak
Yiyecek yard›m› veren kurumlara baflvurmak
Baz› ürünleri evde üretmek(tarhana,konserve gibi)
- Bar›nma,›s›nma,
elektrik,su:
Y›k›k evlerden tu¤la ve di¤er malzemeleri toplayarak
ev yapmak
Yakacak yard›m› veren kurumlara baflvurmak
Kaçak elektrik kullanmak
Evin kiras›n› geciktirerek ödemek
Ödenemeyen kiray› ayni, örne¤in belediyenin verdi¤i
yakacak ile ödemek
Elektrik ve suyu az kullanmak
217
Görüfltü¤ümüz kad›nlar›n bir bölümü de çeflitli gelir artt›r›c› faaliyetlere
yönelmifllerdi. S›kl›kla rastlanan gelir artt›r›c› faaliyetleri flöyle s›ralayabiliriz:
- Ev ifllerinde ( temizlik, çocuk bak›m› gibi) sürekli veya ara s›ra çal›flma.
Çocuklar› küçük olanlar bu tür bir iflte çal›flamamakta, ancak arada civardaki
apartmanlarda merdiven silmekte, ya da okulda cam silme gibi ifller
yapmaktayd›lar.
- Dantel, el ifli, çorap üretip satma. (Bunu siparifl üzerine belli bir süreklilikte
yapan az say›da kad›n kendi aç›s›ndan anlaml› bir gelir elde edebilmekte,
di¤erlerinin ise sat›fl› tesadüflere kald›¤› için düzenli bir gelir elde
edilmemektedir.)
- Hal› y›kama
- Pazarda bazlama, gözleme satma
- Para karfl›l›¤› fal bakma
Bunlar›n ço¤u kiflisel düzeyde giriflimler olup, kad›nlar›n bir araya gelerek
gerçeklefltirdikleri, ya da birbirlerine destek olduklar› faaliyetlere
218
rastlanmam›flt›r. (Baz› kad›n kurulufllar›n›n kermeslerinde ya da kad›n projeleri
kanal›yla kurulan pazar yerlerinde yap›lan sat›fllar›n d›fl›nda.)
Kurumsal Destekler
Kad›nlar›n uygulad›klar› bu stratejilerle ailelerinin ayakta kalmas›n›
sa¤layabilmeleri için yine de aileden gelen baz› desteklerin önemi var. Önemli
bir di¤er nokta da çocuk say›s›n›n az olmas›. Çocuklar›n say›s›n›n 2'yi aflt›¤›,
küçük yafllarda olduklar› ve kad›n›n onlar›n bak›m› yönünde bir destek
bulamad›¤› koflulda gelir getirici faaliyetlere giriflmesi de zorlafl›yor. Çeflitli
nedenlerle gelir getirici faaliyetlere yönelemeyen ya da yönelmeyen kad›nlar da
gitgide kurumlar›n yapt›klar› yard›mlar›n mahkumu oluyorlar. Bu yard›mlar›,
araflt›rmam›zda flimdilik izleyebildi¤imiz kadar›yla, Büyük fiehir Belediyesi'nin
giyecek, yiyecek, yakacak, e¤itim bursu, ülke çap›nda 931 adet olan ve
kaymakaml›klarda hizmet veren Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Vak›flar›'n›n
g›da, yakacak, nakit para, ulafl›m ve sa¤l›k yard›m› (esas olarak da yeflil kart
sahiplerinin ilaç reçetelerinin ödenmesi), SHÇEK kanal›yla yap›lan yard›mlar ve
belli dönemlerde yard›msever kifli ve gönüllü kurulufllar›n verdi¤i giyecek, e¤itim
ve g›da yard›mlar› olarak s›n›fland›rabiliriz.
Onlar› öldürmeyen, ama yaflatmayan bu yard›mlar› sa¤lamak, herkesten çok
sa¤lamak özellikle yapabilirli¤ini belli ölçüde yitirmifl olan kad›nlar›n bafll›ca
amaçlar› haline geliyor. Belki de flöyle demek daha do¤ru: Yard›mlar› sa¤lamak
tek "yapabilirlik" haline geliyor! Yard›mlar›n da¤›t›m›nda yaflanan düzensizlikler,
eflitsizlikler, denetim eksiklikleri ço¤u kez kad›nlar aras›nda k›skançl›klara ve
gerginliklere yol aç›yor.
Yard›mlar›n niteli¤i ve yard›mlar› da¤›tan kurumlar›n özellikleri konusunda
bafll› bafl›na bir araflt›rma yap›lmas› gerekiyor, ancak s›n›rl› da olsa buralardaki
gözlemlerimizin sonucunda yard›mlar›n toplam miktar›n›n çok büyük olmakla
birlikte, birço¤unda iflleyifl mekanizmalar›n›n pek çok öznellik tafl›d›¤›n›,
yard›mlar›n yap›lma tarz›n›n insan onurunu k›r›c› oldu¤unu ve yoksullar›n
yaflam›nda düzenli ve süreklilik tafl›yan iyilefltirmeleri hedeflemedi¤ini
söyleyebiliriz. 2000 y›l› sonu itibar›yla Türkiye nüfusunun yaklafl›k %13-15'inin
ve son dört y›lda toplam nüfusun %22-25'inin sosyal Yard›mlaflmay› ve
Dayan›flmay› Teflvik Fonu'ndan yoksulluk yard›m› ald›¤› görülmektedir.
Yard›mlar özellikle son dört y›l içinde artm›fl ve 1997-2000 y›llar› aras›nda
219
fondan 388 trilyon lira ülke nüfusunun %22'sine (15 milyon kifli) da¤›t›lm›flt›r
(Songül Sallan-Gül, Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›, TODA‹E, 2002
içinde). Türkiye'de son dönemde neo-liberal politikalar›n sonucunda giderek
derinleflen yoksullu¤u ve yeni yoksullar›n yaflam koflullar› ile buna yönelik
çözümleri ele alan araflt›rmalarda sosyal politikalar üzerinde durulurken yard›m
fonlar› da ele al›nm›flt›r. Bu tür bir araflt›rma yürüten Prof. Keyder ve Prof.
Bu¤ra 'Yeni Yoksulluk ve De¤iflen Sosyal Politikalar' adl› çal›flmalar›nda neoliberal ideoloji nedeniyle yard›mlar›n asgari geçim deste¤i olarak verilmedi¤ini,
bunun sonucunda da
sosyal bir hak olarak alg›lanmalar›n›n önlendi¤ini
vurgulam›fllar, Türkiye'de açl›k s›n›r›nda olan 1.6 milyon haneye yap›lacak ayl›k
80-100 milyon lira asgari gelir deste¤inin yoksulluk sorununu hafifletebilece¤ini
belirtmifllerdir.
Bizim burada üzerinde k›saca duraca¤›m›z konu ise yard›mlar›n kad›nlar
aç›s›ndan ne anlama geldi¤i ve onlar› nas›l etkiledi¤idir. Yard›m› alan
kesimlerde belli al›flkanl›klar yarat›lmakta, ifl olanaklar›n›n da zaten s›n›rl›
oldu¤u koflullarda kendi yarat›c›l›klar›n› kullanarak bir fleyler yapmaktansa
yard›mlara yönelmek bir tercih haline gelmektedir. Öte yanda, yaflam›n›
sürdürebilmek için baflkalar›n›n yapaca¤› yard›ma ba¤›ml› olma da d›fllanma ve
acizlik duygular›n› körüklemektedir. Bu yard›mlar için formlar› haz›rlayan,
belediyeye ya da kaymakaml›klardaki Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Vakf›
birimlerine baflvuranlar›n, kuyruklarda bekleyenlerin ço¤unlu¤u da
kad›nlard›r. Kaymakaml›¤›n verdi¤i yard›m› alabilmek için aileden kimsenin
sosyal güvencesi olmad›¤›n›n ispatlanmas›, bu nedenle de SSK, Ba¤kur ve
Emekli Sand›¤›’ndan onay gerekiyor. Uzun zamand›r Ankara’da yaflad›klar›
halde, bulunduklar› mahalleden çok az ç›km›fl ya da eflleriyle birlikte ç›km›fl olan
kad›nlar›n bu kurumlar› bulmalar›, kurumlara ulaflabildikleri durumda da
ulafl›m masraflar›n› karfl›layabilmeleri oldukça zor görünüyor ve yeflil kart›n
ç›kar›lmas› için muhtarl›kta bafllayan bu süreci sona erdirmek, hele okuma
yazmalar›n›n olmad›¤›, ya da yetersiz oldu¤u koflullarda, kad›nlar için büyük bir
s›k›nt›ya neden oluyor. Öte yanda, kad›nlar›n yard›m alma faaliyetleri, hanede
yeniden üretimin gerçekleflmesi, yani kad›n›n geleneksel rolünü bir devam› gibi
görüldü¤ü için, bir vak›f çal›flan›n›n da aktard›¤›na göre, erkekler de kahvede
oturup kimin kar›s›n›n ne kadar yard›m ald›¤›n› konuflmakta sonra da evde
efllerine "onun kar›s› neler alm›fl, sen beceremedin" diye elefltiride bulunma
hakk›n› kendilerinde görmektedirler.
220
Bafl etme Biçimleri Toplumsal Rol ile Uyumlu
Kad›nlar›n yoksullukla bafl etme yollar›n›n onlar›n yaflam›n yeniden
üretilmesi alan›ndaki toplumsal görevleriyle oldukça uyumlu oldu¤unu
söyleyebiliriz. Öncelikli ihtiyaçlar› da öyledir, yani esas olarak çocuklar› ve aile
için bir fleylere ihtiyaçlar› oldu¤unu belirtmifllerdir. Hatta bizim, "Bu
söylediklerin ailen için, peki kendin için ne istiyorsun?" sorumuz bile onlar›
flafl›rtmakta, kendileri için ne isteyeceklerine ço¤u kez karar verememekte ve
sonuçta yine eve ya da çocuklara yönelik baz› gereksinimlerden söz
etmektedirler. Yine de, kendileri için bir fleyler isteyebilen az say›da kad›n›n ilk
gözlemlerimize göre e¤itimi görece daha yüksek, daha genç, kentle daha fazla
iliflkisi olan ya da Toplum Merkezi'nde baz› e¤itim ve etkinliklere kat›lm›fl
kad›nlar olduklar›n› söyleyebiliriz.
5. Stratejik De¤ifliklikleri Destekleyebilecek Koflullar
Kad›nlar›n yoksullu¤u aflmak veya durumlar›n›n daha alt düzeye inmesini
engellemek için kendi yaflamlar›nda önemli de¤iflikliklere gitmeleri, ki bu esas
olarak düzenli biçimde çal›flmakt›r, ancak ailenin gelirinde önemli bir düflüfl
yafland›¤›, eflin uzun süre ifl bulamad›¤›, akrabalardan bir deste¤in gelmesinin
umudu olmad›¤› ama ço¤u kez çocuklar›n da en az›ndan okul ça¤›na geldikleri
durumda olabiliyor. Bu durumda bafllang›çta efllerinin çal›flmas›n›
onaylamayan, özellikle evlere iflçili¤e gitmesini istemeyen kocalar da r›za
gösterebiliyorlar. Ancak, kad›n›n kendi gelirinin olmas› ve ailenin ihtiyaçlar›n›n
bir k›sm›n› sa¤lar hale gelmesinin evdeki konumunu de¤ifltirdi¤ini, kar›-koca
rollerinde stratejik de¤iflikliklerin ortaya ç›kt›¤›n› söyleyemeyiz. Kad›ndan evdeki
rolüne uygun beklentiler sürerken, kad›n kendisi ço¤u kez bunlar› beklentiye
uygun bir biçimde yerine getiremeyecek kadar yorulmakta, yükü büsbütün
artmaktad›r. Öte yanda, bir taraftan tan›mad›¤› bir baflka dünyaya ait iliflkiler
içinde dünyas› geniflleyip, farkl› beklentiler edinirken, bir taraftan da yak›n
çevresinden, komflular›ndan ve ona moral destek verebilecek baz› sosyal
iliflkilerden de kopabilmektedir.
‹stihdam›n, özellikle de güvenceli bir ifle sahip olman›n kad›nlara nas›l bir
güç ve güven verebilece¤i konusunda baz› tahminler yürütmekle birlikte, bu
güvenin aile içi iliflkilere nas›l yans›yabilece¤i konusunda örnek oluflturacak bir
durum ile karfl›laflmad›k. Ancak, herhangi bir ifle sahip olmasalar bile bunun
kendileri için önemli olaca¤›n› düflünen, Toplum Merkezi'nde ald›klar› baz›
e¤itimler sonucunda kendilerine güven duyan, aile içinde eflleri ve çocuklar›yla
221
iletiflimlerinde belli farkl›l›klar yaflad›klar›n› ifade eden genç kad›nlarla
karfl›laflt›k. Bunlar›n baz›lar›, kendilerini de¤ifltirmek ve gelifltirmek için bu
merkezlerde verilen her tür kursa kat›lmakta, baz›lar› yaflamlar›nda ilk kez
sinemaya ve tiyatroya gitmifl olman›n sevincini yaflamakta idiler. Örne¤in,
Mamak'tan Fidan, Toplum Merkezi'nde çal›flan sosyal hizmet uzman› için 'O
olmasa idi, biz duygular›m›z›n fark›nda olmazd›k, kör kuyuda gibiydik' diyor.
Yine bu kad›nlar, art›k bir kuruma gittiklerinde haklar› olan fleyleri talep
etmekte daha çok kendilerine güvendiklerini ve kendilerini eskisi kadar hor
görmediklerini, aciz hissetmediklerini söylemekte idiler. Kiyop e¤itimi alan
Mamak'tan Feride bu durumu flöyle dillendiriyor:' Kiyop'a gittim, kad›n
haklar›yla ilgili bizim ne gibi haklar›m›z oldu¤unu hem nas›l yaflamam›z
gerekti¤ini, orda ö¤rendim. Daha da beni, yani olgunlaflt›rd›, sakinlefltirdi,
eflime karfl› olsun, çocuklar›ma karfl› olsun daha bi özverili olmaya
bafllad›m…….Hem yani böyle insanlara güvenme aç›s›ndan hiç kimseye
güvenemiyodum art›k herkes bizi hakir buluyo yani ne bileyim doktora gidiyom,
çocu¤umu götürüyom, doktor han›m çocu¤un ney deyince unutuyom,
konuflam›yom, ellerim aya¤›m titriyo doktorda, hani öyle oluyodum,
tutuluyodum. Konuflma fleyim yoktu, yetene¤im yo¤udu bunu da kiyop'a gidince
normal onlarda bizim gibi bi insan, onlar›n görevi bu diyerekten flimdik
istedi¤im gibi derdimi anlatmaya bafllad›m. Elimden geldi¤i kadar herkese
yard›mc› olmaya bafllad›m. Daha benden fleyleri oldu¤unu düflünmeye
bafllad›m. Önceden en kötü, en ma¤dur durumda kendimi zannederek kendi
kendimi yiyip bitiriyodum, durumlar böyle.'
Bu kad›nlar, ileriye yönelik kendi bafllar›na bir fleyler yapabilme umudunu
di¤er kad›nlara k›yasla daha fazla tafl›maktayd›lar. Ama henüz bu kadar. Birlikte
bir fleyler yapman›n önünü açmam›flt› bu güven, hak aramalar bireyseldi,
haklar›n› ö¤renen kad›nlar aras›nda hemflehrilik, akrabal›k ba¤lar›ndan farkl›
bir dayan›flma, kad›n olmaya dayal› bir dayan›flman›n, baflka kad›nlarla birlikte
hareket ederek yoksulluk ve yoksunluklara karfl› belli stratejiler gelifltirebilmenin
yolunu açmam›flt›. Toplum Merkezi'ne gitmeyenlerin bir k›sm› gidenlere biraz
flüphe ile bakarken, gidenler de çeflitli nedenlerle orada ne yapt›klar›n›
di¤erlerine anlatmaktan çekiniyorlard›. Kad›nlar Toplum Merkezi'nde baz›
fleyleri üretmeyi ö¤reniyor, ama çocuklar›na bakacak kimse olmad›¤› (veya bir
baflka engelleri oldu¤u için) gidip bunlar› satam›yorlar ama bunu durumu uygun
olanlarla paylaflarak yapmay› ak›l bile etmiyor, ya da onlara güvenemiyorlard›.
222
Yine de bunlar bize, kad›n yoksullu¤una karfl› gelifltirilecek program ve
projelerde hem yoksul kad›nlar ve yaflad›klar› bölgeler aras›ndaki farkl›l›klar›n
göz ard› edilmemesi gerekti¤i, hem de bu programlar›n çok boyutlu olmas›n›n
önemi konusunda baz› fikirler verdi. Kad›nlara yeni ifl alanlar›n›n aç›lmas›
kendi bafl›na kad›n›n aile içinde yaflad›¤› yoksullu¤un temellerini ortadan
kald›rabilir miydi? Kad›nlar›n evin d›fl›nda çal›flmas›n› kolaylaflt›r›c› önlemlerin
yan› s›ra, kad›nlar›n evde sözlerini dinlenir hale getirme, kendilerine ve
birbirlerine güvenmelerini sa¤lama ve iletiflimi güçlendirme aç›s›ndan da çeflitli
e¤itim programlar›na gereksinimleri var. Ama kiflisel gücün toplumsal bir güce
dönüflümü için bu da yetmiyor. Kad›nlara kendi ihtiyaçlar›ndan ç›karak, kendi
koflullar›na en uygun biçimde baflka kad›nlarla dayan›flma içinde belli
örgütlenme deneyimleri içine girmeleri yönünde de destek verilmesi önem
tafl›yor.
223
Görüflme yapt›¤›m seks iflçisi kad›nlar›n anlatt›klar›ndan ç›kartt›¤›m ortak
noktalar›, biraz genelleyerek sizlerle paylaflmak istiyorum.
Görüfltü¤üm kad›nlar ço¤unlukla büyük kentlerin gecekondu bölgelerinden
geliyorlard›.
YOKSULLUK ve SEKS ‹fiÇ‹LER‹
E¤itim olanaklar›ndan yararlanamam›fllard›.
Fügen YILDIRIM
Erken yaflta ve zorla, babalar› taraf›ndan bafl göz edilmifl, tabi karfl›l›¤›nda bir
bafll›k paras› al›nm›flt›.
Büyük ço¤unlu¤u nikahs›z olarak evlendirilmiflti.
Seks iflçileriyle ilk kez 1994 y›l›nda tan›flt›m. O y›llarda Milliyet Gazetesi Kim
Dergisi için bir yaz› haz›rl›yordum. Seks iflçisi kad›nlarla konufltu¤umda,
durumun tahmin etti¤imden çok daha kötü oldu¤unu gördüm. Beni en çok
yaflad›klar› fliddetin boyutu etkilemiflti. Buna katlanmaya raz› olmak ya da göze
almak! Hangi koflullar alt›nda raz› oluyorlard›?
Yaflad›klar› yoksulluk, özel hayatlar›, çocuklar›, eflleri, üvey babalar›-anneleri,
kendi çocukluklar›, bu ifle bafllad›ktan sonra edindikleri "dostlar›", onlar›
bekleyen tehlikeler, tecavüzler, yaln›zl›klar›, müflterilerle yaflad›klar›... Bütün
bunlar› dergi sayfalar›na s›¤d›rmam imkâns›zd›. Ancak bir kitapta
gerçeklefltirebilece¤ime o zaman karar verdim.
Mahkemelerinin, “fahifleye tecavüz edenlere ceza indirimi” uygulad›¤› bir
ülkede yafl›yorduk. Genelevler, yasalarla düzenlenmifl, denetim alt›nda tutulan
kurumlar oldu¤u halde orada çal›flanlar adeta görünmezdiler. Sosyal
güvenlikleri, insani haklar› yok say›l›yordu. Asl›nda yok say›lan onlard›.
Bir yanda “kutsal aile” kurumu, bir yanda efllerini pazarlayan kocalar, öbür
tarafta vergi rekortmeni seçilen genelev patronlar›, ortada da seks iflçisi oldu¤u
için afla¤›lanan, hor görülen, damgalanan kad›nlar!
Kitapla ilgili sistemli çal›flmalara ancak 2000 y›l›nda gazetedeki iflimden istifa
ettikten sonra bafllayabildim. Tan›flt›¤›m her kad›n, d›flar›dan ayn› gibi görülen
hayatlar›n, ne kadar farkl› oldu¤unu anlat›yordu. Her kad›n›n ayr› ve özel bir
tarihi vard›. Ayn› olanlarsa yoksulluk, fliddet, açl›k, sevgi ve ilgiden yoksun
geçen çocukluk y›llar›yd›.
224
Mutsuz evliliklerine ra¤men hemen çocuk sahibi olmufllard›.
Yetersiz beslenme ve hamilelikte maruz kald›klar› fliddet yüzünden çocuk
ölümleri oldukça s›k rastlanan bir durumdu.
Büyük bir ço¤unlu¤u kocalar› taraf›ndan çal›flt›r›lmaya zorlanm›fl, genelev
patronlar›na sat›lm›fllard›.
‹fl hayat›nda da fliddete maruz kal›yor, borçland›r›ld›klar› için zorla
çal›flt›r›l›yorlard›.
Bedensel ve ruhsal sa¤l›k sorunlar› olanlar, hiçbir sosyal güvenceleri
olmamas›ndan yak›n›yordu.
Bir bölümü bu sektörde çal›flmaya bafllad›ktan sonra uyuflturucu kullanmaya
yönelmiflti.
Aileleriyle yak›n iliflki içinde olma ihtiyac› duyuyor, ama ailelerinin
ç›karlar›na uygun davranmad›klar› sürece d›flland›klar›ndan söz ediyorlard›.
Bafllang›çta yapt›klar› ifli ailelerinin duymas› korkusunu çok yo¤un
yaflad›klar› halde, yaflad›klar› tecrübelerle bu korkunun bofluna oldu¤unu fark
ediyorlard›. Örne¤in konufltu¤um kad›nlardan birisi, bu ifli yapt›¤› için
kendisini öldürmeye gelen day›s›n›n bir tak›m elbiseye fit oldu¤unu anlatm›flt›.
225
Paraya önem veriyorlard›. Bir kad›n "Bizi kimse sevmez, biz sevgiyi bile
parayla sat›n almak zorunday›z" demiflti. Paray› tek güvenceleri olarak
görüyorlard›.
Önce babalar› taraf›ndan kocalar›na sat›lm›fl, sonra da kocalar› onlar›
patronlara pazarlam›flt›. Yani kendi hayatlar›n› kendileri kontrol edemiyorlard›.
Gençlik dönemlerinde çok fazla para kazand›klar› halde, geleceklerini
güvence alt›na alabilecek yat›r›mlar yapam›yorlard›. Çünkü çok kazand›klar›
dönemde yanlar›nda hep onlar›n kazand›¤› paraya el koyan bir erkek oluyordu.
K›rkl› yafllardan sonra yeniden çok yoksul günlerine geri dönmeye bafll›yor,
yafllar› ilerledikçe daha da yoksullafl›yorlard›. Çünkü müflteriden daha az para
al›yor ama çal›flt›klar› ifl yerine yüklü miktarda ödemeler yap›yorlard›.
Hemen hemen görüfltü¤üm kad›nlar›n tümü ifl yeri koflullar›ndan memnuniyetsizliklerini ve kendilerine bask› yap›ld›¤›ndan söz ettiler.
Gizlilik nedeniyle s›k s›k ev de¤ifltirmek zorunda kal›yorlard›.
Kad›nlardan sadece üç tanesi sigortal› çal›fl›yordu.
Yaflad›klar› mahallede yapt›klar› iflin bilinmesini, kendileri ya da çocuklar›
için büyük bir tehlike olarak görüyorlard›. Bir kad›n, ev sahibinin, yapt›¤› ifli
bilmesi halinde kendisini yakmas›ndan korktu¤unu söylemiflti.
Seks iflçisi olarak baflka ülkelerden gelen kad›nlar da dahil hemen hepsi, bu
ifli çocuklar› için yapt›¤›n› söylüyorlard›.
Önemli bir bölümü, borçlar›n› ödedikten sonra bu ifli b›rakmay› arzu ediyor;
emekli paras›yla yaflamaya raz› olduklar›n› ifade ediyorlard›.
Tüm bunlar, sizlerinde fark edece¤iniz gibi seks iflçilerinin durumunda iki
önemli noktan›n alt›n› çiziyor. Birincisi, toplumsal cinsiyet rolleri ve erkek
egemen anlay›fl›n kad›na dayatt›klar›, di¤eri ise yoksullu¤un bu dayatmalara
nas›l uygun ve meflru bir zemin haz›rlad›¤›.
226
Yani yoksullu¤u; geçinecek bir gelirin olmamas›, açl›k ve yetersiz beslenme,
sa¤l›k, e¤itim gibi hizmetlerden yararlanamama, evsizlik, d›fllanmaya maruz
kalma, karar verme süreçlerine, sosyal ve kültürel yaflama kat›lamama,
hastal›klara ba¤l› ölümlerin artmas› diye tan›mlarsak, seks iflçileri için bu
tan›m›n biraz daha geniflletmemiz, fliddet boyutunu ve en temel insan hakk›
olan kendi yaflam›n› kontrol hakk›ndan mahrumiyeti da eklememiz gerekiyor.
fiimdi insan haklar› ve yoksulluk ba¤lam›nda Türkiye’de seks iflçili¤inin
durumuna k›saca göz atal›m.
Göstermelik de olsa, hâlâ izinli genelevleri olan, dünyada az say›daki
ülkelerden biri de Türkiye. Genelevlerde çal›flanlar düzenli olarak haftada iki kez
sa¤l›k kontrolünden geçiriliyor. Ayr›ca genelevlerde çal›flman›n baz› koflullar›
var; kad›n olmak, 21 yafl›n› doldurmak, Türk vatandafl› olmak, evli olmamak
gibi.
Bu tan›m›n d›fl›nda kalan binlerce seks iflçisi kay›ts›z olarak çal›fl›yor. Erkek
ve kad›n seks iflçileri, transseksüeller, travestiler, yabanc› uyruklu kad›nlar ve
çocuklar, iflte bu kay›ts›z çal›flan ço¤unlu¤u oluflturuyor.
Çok daha zor ve riskli olmas›na ra¤men, genelevlere s›n›rl› say›da seks iflçisi
kabul edildi¤i için, seks iflçileri illegal olarak çal›flmay› tercih ediyor ya da illegal
çal›flmak zorunda kal›yor.
Emniyet Genel Müdürlü¤ü’nün 1998’de yapt›¤› “Fuhufl Olaylar›n›
De¤erlendirme Çal›flmas›”na göre, Türkiye’de toplam 56 tane genelev ve
buralarda çal›flan 2 bin 603 seks iflçisi var. Oysa sadece ‹stanbul’da çal›flan seks
iflçisi say›s›n›n 30 bini geçti¤i tahmin ediliyor.
Zaten ne genelevler ne de genelev çal›flanlar›na hizmet veren sa¤l›k
kurulufllar› bu yükü kald›rabilecek altyap›ya sahip. 30 bin çal›flanl› bir genelev
hayal etmek bile imkâns›z! 30 bin kiflinin haftada iki kez sa¤l›k kontrolünden
geçmesini de...
Yani “Genel Kad›nlar ve Genelevlerin Tabi Olacaklar› Hükümler ve Fuhufl
Yüzünden Bulaflan Zührevi Hastal›klarla Mücadele Tüzü¤ü”nün öngördü¤ü
hükümlerin hayata geçebilmesi için kay›tl› seks iflçilerinin, belli bir say›da
227
tutulmas› gerekiyor! Art›k seks iflçileri için genelevlerde ifl bulabilmek eskisi
kadar kolay de¤il, hatta imkâns›z.
Tüzükte, kay›tlarla ilgili bilgilerin gizli kalmas› zorunlu oldu¤u halde seks
iflçilerinin çocuklar› subay ve polis olam›yorlar.
Bu sektörde say›lar› her gün h›zla artan çocuklar›n durumu ise yetiflkin seks
iflçilerine göre çok daha ciddi bir sorun. Savunmas›z olduklar› için, kolayca
fiziksel fliddetin, iflkencenin, uluslararas› pazarlaman›n kurban› olabiliyorlar.
Cinsel sömürü onlar için çok ciddi bir fliddet flekli. Di¤er taraftan yaflamlar› da
tehdit alt›nda. Çocuklarla ilgili gerçek rakamlara, yetiflkin seks iflçilerinde de
oldu¤u gibi, ulaflmak mümkün de¤il. Ulafl›labilenler, sadece polis ya da hastane
kay›tlar›ndan elde edilebilen resmi rakamlar.
Seks iflçileri büyük kentler hariç, genelevlerde ikamet etmek zorundalar.
Prof. Dr. Esin Küntay ve Doç. Dr. Güliz Erginsoy’un 1998 y›l›nda yapt›klar›,
“Fuhufl Sektöründe Çal›flan K›z Çocuklar›” bafll›kl› araflt›rma “‹stanbul’da 500
kadar küçük yaflta k›z çocu¤unun cinsel sömürüye maruz kald›¤›” n› gösteriyor.
Kald› ki bu veride de resmi kay›tlara dayan›yor ve gerçek rakamlar›n çok daha
yüksek oldu¤u tahmin ediliyor.
Çocuk seks iflçilerin durumu kimi dünya ülkelerindeyse çok daha vahim.
Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün 1998 Raporu, 1997 y›l›nda Filipinler’de 75
bin çocu¤un bu sektör içinde yer ald›¤›n› yaz›yor.
Yasal düzenlemeler de seks iflçileri için çeflitli dayatma ve engellemeler
içeriyor. ‹nsan haklar› ihlalleri ve kamu özgürlüklerinin s›n›rland›r›lmas›n›n
gerekçesi ise kamu sa¤l›¤›n›n korunmas›.
Bu amaçla seks iflçileri yasalar›n da onaylad›¤› bir biçimde zorunlu
muayeneye sevk edilmek üzere hastanelere kapat›labiliyorlar.
Seks iflçilerine, zorunlu HIV testi uygulanabiliyor.
Nerede çal›flt›klar› belli olsun diye seyahat özgürlükleri k›s›tlanabiliyor.
'Fuhuflu ihtiyat haline getiren kad›nlar', zorunlu kay›t alt›na al›narak çal›flma
yer ve biçimleri konusunda dayatma uygulanabiliyor. Bu anlamda çal›flma ve
sözleflme özgürlükleri k›s›tlanabilir. Anayasa’n›n zorla çal›flt›rma yasa¤›
uygulanmayabilir.
228
Seks iflçileri, sosyal güvenlik haklar›n› da di¤er insanlar gibi kullanamazlar.
Genelevlerde sigortal› olmak zorunda olmalar›na karfl›n flimdiye kadar bilinen
çok az say›da emekli seks iflçisi var.
Seks iflçilerinin çal›flt›klar› evlerde yaflamaya zorlanmalar›, istedikleri zaman
seyahat edememeleri ço¤u anne olan seks iflçisi kad›nlar için bir k›s›tlama
oldu¤u gibi çocuklar›na karfl›da bir haks›zl›k ve k›s›tlama getiriyor.
Dünyaya bakt›¤›m›zda da seks sektörünün her yerde benzer mekanizmalarla
iflledi¤ini görüyoruz. Bu sektör; turizmi, otelcilik hizmetlerini, sauna ve masaj
salonlar›n›, sa¤l›k kliniklerini, barlar›, ulafl›m hizmetlerini, restoranlar›, içki ve
sigara sat›fllar›n› da içine alm›fl, uluslararas› kad›n ve çocuk ticareti a¤lar›n›
oluflturmufl durumda. Yani seks iflçilerinin etraf›nda giderek geliflen, güçlü ç›kar
gruplar›n›n da içinde yer ald›¤›, organize bir ekonomik yap› var.
Kimi ülkelerde seks ticaretinden elde edilen gelir, gayri safi milli has›lan›n
içinde önemli bir pay oluflturuyor. Mesela Tayland’da 1995’te seks ticaretinin
y›ll›k geliri 27 milyar dolar. Ayn› dönemde Tayland’da sadece kentlerde seks
iflçisi olarak çal›flan kad›nlar›n, köylerde yaflayan ailelerine gönderdikleri para,
y›lda 300 milyon dolara ulaflm›fl. Bu hükümetlerin kalk›nma programlar›na
ay›rd›klar› bütçelerden bile fazla.
Seks iflçilerinin durumunu iyilefltirmeye yönelik sivil çal›flmalara gelince,
henüz yeterli olmasa da umut verici. Dünyan›n çeflitli ülkelerinde projeler
yürüten sivil toplum kurulufllar›n›n baz›lar› do¤rudan seks iflçilerine ve
çocuklar›na yöneliyor, baz›lar› seks iflçilerine hizmet veren hastane ve sosyal
hizmet kurumlar›na, baz›lar› da iflyeri koflullar›n›n iyilefltirilmesi ya da sivil
haklar konusuna öncelik veriyor.
Sivil haklar konusuna dikkat çeken projeler, sa¤l›kl› olman›n insan
haklar›n›n ayr›lmaz bir parças› oldu¤unu, bunun sadece seks iflçilerinin
e¤itimiyle gerçeklefltirilemeyece¤ini söylüyor. Bu nedenle sadece seks iflçileriyle
229
de¤il, ayn› zamanda müflteriler, patronlar, genelev yöneticileri, pezevenkler, polis
ve yarg›çlar, sa¤l›k çal›flanlar›, yerel yöneticiler, medya, komflular, aileler ve
kiflisel iliflkileri içine almas› gerekti¤inin alt› çiziliyor. Art›k seks iflçilerinin
etraf›nda çok büyük bir sektör olufltu¤unun, milyonlarca kiflinin de bu yolla
para kazand›¤›n›n fark›nda olarak.
Dünyan›n hiçbir ülkesinde seks iflçileriyle ilgili aç›k ve etkili bir kamu
politikas› ya da program›n›n olmamas› düflündürücü. Var olan düzenlemelerin,
iyilefltirme gayretlerinin de etkisiz oldu¤u ortada. Baz› ülkeler, art›k bu
yöntemlerle “cinsel yolla bulaflan hastal›klar”›n önlenemeyece¤ini, seks
iflçili¤inin denetlenemez bir alan oldu¤unu fark ettikleri için izinli genelevleri
kald›rm›fllar.
Sonuç olarak; seks iflçili¤inin belki de en önemli sebebi yoksulluk.
Yoksullu¤un ilk ve en k›r›lgan ma¤durlar› ise kad›nlar ve genç k›zlar.
Yoksulluk artt›kça seks iflçilerinin say›s› da artmaya devam edecek!..
Yoksulluk, sokaklarda yaflayan çocuklar›n say›s›n› da artt›racak. Bu da seks
sektörüne yeni çocuk kurbanlar vermek anlam›na geliyor.
Yoksulluk, cinsler aras› eflitsizli¤i do¤rudan etkilemese bile var olan eflitsizli¤i
daha da derinlefltiriyor. Ailelerden bafllayarak toplumdaki katmanlarda ilk
kurban edilenler, bir anlamda gözden ç›kar›lanlarsa kad›nlar oluyor.
230
231
2. AMAÇLAR
2.1 Yoksullu¤un özkaynaklara dayal› bir ulusal sosyal kalk›nma modeli
oluflturularak azalt›lmas›.
B‹R ULUSAL SOSYAL KALKINMA MODEL‹
ÖNER‹S‹ ANADOLU BAHÇES‹ PROJES‹
2.2 Kamu bütçesine ek yük getirmeden var olan olanaklar›n kullan›m› ve
kamu güvencesiyle bir sivil üretim ve istihdam alan›n›n oluflturulmas›.Bir örgüt
ve iflleyifl modeli gerçeklefltirilip iki y›l içinde kamunun projeden çekilmesi.
Güven TUNÇ
2.3 Kad›nlara el, ev ve bahçe ürünlerini piyasaya sunma olanaklar› tan›narak
bir kalk›nma dinami¤i oluflturmalar›na ortam sa¤lanmas›.
2.4 Proje sürecinde kamu, sivil toplum örgütleri ve kad›nlar aras›nda oluflan
dayan›flman›n bu program›n›n da teflviki ile toplumsallaflmas›na olanak
sa¤lanmas›. Bu durumun da bireyin kap›ld›¤› umutsuzluk, yaln›zl›k gibi
olumsuz duygular› silmesi.
1. MEVCUT DURUM VE GEREKÇE
1.1 Gelir da¤›l›m› dengesizli¤i gibi çok önemli bir sorunu yaflayan Türkiye'
de fiubat 2001 ekonomik krizinin de olmas›yla, gerçek ve görece yoksullu¤un
h›zla yay›lmas›.
1.2 Ülkemizde; özelde ekonomik kriz dönemlerinin olumsuz etkilerinin
giderilmesi, genelde yoksullu¤un azalt›lmas›na yönelik olarak "Sosyal Yard›m"
d›fl›nda ulusal bir program›n bulunmamas›.
1.3 Göç ve kentleflme nedeniyle geleneksel yard›mlaflma ve dayan›flma a¤›n›n
zay›flamas›, yeni, kentsel ve sivil bir toplumsal dayan›flma a¤›
oluflturulamamas›yla yoksullu¤un etkilerinin vurucu hale gelmesi. Bu durumun
bireyleri yaln›zl›¤a, umutsuzlu¤a ve çaresizli¤e sürüklemesi.
1.4 Yoksullukla mücadelede en önemli aktörler olan kad›nlar›n; kamusal
alanlardan uzak tutuluyor olmas›, e¤itim oranlar›n›n düflüklü¤ü, s›k ve sa¤l›ks›z
do¤umlarla ev içlerine ba¤›ml›laflmalar› gibi nedenlerle bir toplumsal dinamik
yaratmalar›n›n olanakl› olmamas›.
1.5 Kriz nedeniyle, kamu bütçesinin, yoksullu¤un azalt›lmas›na yönelik
yat›r›mlara olanak verememesi.
231
3. HEDEFLER
3.1 Yoksullu¤un yayg›n gözlemlendi¤i illerden ve metropollerden bafllamak
üzere kad›nlar›n ev ve el ürünlerini piyasaya sunabilecekleri pazarlar (Anadolu
Bahçeleri), oluflturulmas›.
3.2 Anadolu Bahçelerinin, il hatta ülke olanaklar›yla s›n›rland›r›lmamas›
için, sat›fllar›n internet ortam›nda da sürdürülebilmesi amac›yla bir web
sitesinin oluflturulmas›.
3.3 Bir ulusal televizyon kanal›nda haftada bir saat yap›lan programla
projenin;
●
Toplumsal kabulünün ve kat›l›m›n sa¤lanmas›
●
Sürece ivme ve etkinlik kazand›rmas›
●
Dayan›flmay› teflvik etmesi
3.4 Devlet Bakanl›¤› sorumlulu¤u ve güvencesinin; özellikle k›rsal kesimdeki
kad›nlar›n ev d›fl›nda çal›flmas›na meflruiyet kazand›rmas›.
232
3.5 Kad›nlar›n gelirlerinin büyük oranda aile refah›na yönelik harcan›yor
olmas›ndan hareketle çocuklar›n korunmas›.
●
Televizyon programlar›n›n izlenmesi ve de¤erlendirilmesi
●
El ve ev ürünleri yar›flmalar› düzenlenmesi
3.6 Kad›nlar›n, proje çerçevesinde kamusal yaflama kat›larak gelir elde
etmelerinin;
●
Proje sürecini de¤erlendiren genel raporlar oluflturulmas›
●
Aile içi fliddeti kendili¤inden azaltmas›.
●
Aile planlamas› yöntemlerinin kendili¤inden kullan›lmaya bafllanmas›.
● Kad›n›n okuma-yazma ve hesap ö¤renme çabalar›n›n çevresince de
desteklenmesi.
●
● Olanaklar› nedeniyle birbirine destek verebilecek iller aras› iletiflim
kurulmas›n›n sa¤lanmas› için bilgi havuzu oluflturulmas›
●
Ayda bir rutin toplan›larak projeye yön verilmesi.
4.2 ‹L KOORD‹NASYON B‹R‹M‹
‹l Sosyal Hizmet Müdürü, Belediye Baflkan Yard›mc›s›, TV Yerel
Temsilcisi, Kad›n Temsilcisinden oluflan koordinasyon biriminin kurulmas›
●
Ve ba¤›ml›l›¤›n›n azalmas›.
3.7 Anadolu Bahçelerinin; katk› maddesiz ev ve bahçe ürünleri ile el eme¤i
ürünler çerçevesinde, üretici ve tüketici kad›nlar ile bu pazar› sanal ortama
tafl›yan kad›nlar, sivil toplum kurulufllar› aras›nda bir iletiflim, birbirini tan›ma
ve anlama ortam› sa¤layarak dayan›flma merkezlerine dönüflmesi.
●
4.2.1 ‹l Koordinasyon Biriminin Görevleri
●
4. ÖRGÜTLENME VE ‹fiLEY‹fi
Sekreteryan›n il sosyal hizmetler müdürlü¤ünce yap›lmas›.
Projenin uygulanmas› ve izlenmesi
Yerel bazda çözülemeyen aksakl›klar ile uygulama baflar›lar›n›n ayda bir
raporlaflt›r›larak merkez koordinasyon birimine gönderilmesi
●
4.1 MERKEZ KOORD‹NASYON B‹R‹M‹
Devlet Bakan›na ba¤l› "Koordinasyon Birimi" oluflturulmas›·
Koordinasyon Biriminin; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
(SHÇEK) Genel Müdür Yard›mc›s› ile TV temsilcisinden oluflmas›
●
Koordinasyon Birimi Sekreteryas›n›n, 1 SHÇEK görevlisi, 1 TV görevlisi,
1 bilgisayarc› (SHÇEK' den) oluflmas›
●
15 günde bir toplan›larak projenin de¤erlendirilmesi
●
Ba¤l› ilçe ve köylerde proje uygulamas› var ise izlenmesi.
4.3 ‹LÇE KOORD‹NASYON B‹R‹M‹
●
4.1.1 Merkez Koordinasyon Biriminin Görevleri
● Projeye haz›rl›k (iller baz›nda giriflim, il olanaklar›n›n de¤erlendirilmesi,
öncelikli illerin seçilmesi vb.)
●
TV' de yay›nlanacak program›n genel çerçevesinin ilkelerinin belirlenmesi
●
Projelerin izlenmesi, il ve ilçe raporlar›n›n de¤erlendirilmesi
●
Yerel bazda çözülemeyen t›kan›kl›klar›n afl›lmas› için illere destek verilmesi
Baflar›l› örneklerden hareketle "örnek uygulama" raporlar› haz›rlay›p illere
göndererek, uygulamaya rehberlik edilmesi
●
233
‹l sosyal hizmetler müdürlü¤ü görevlisi veya varsa ilçe sosyal hizmet
müdürü, belediye görevlisi, kad›n temsilcisinden oluflan ilçe koordinasyon
biriminin kurulmas›
●
●
Sekreteryan›n sosyal hizmet birimi taraf›ndan yap›lmas›
4.3.1 ‹lçe Koordinasyon Biriminin Görevleri;
●
Projenin uygulanmas› ve izlenmesi
Uygulama raporlar›n›n oluflturularak ayda bir kez merkez koordinasyon
birimine gönderilmesi
●
234
●
‹l Koordinasyon Birimi
15 günde bir toplan›larak uygulaman›n de¤erlendirilmesi.
(‹l Sosyal Hizmet Müdürü + Belediye Baflkan Yard›mc›s› + TV Yerel
Temsilcisi + Kad›n Temsilcisi)
4.4 KÖY B‹R‹M‹
Muhtar, ö¤retmen ve kad›n temsilcisinden bir birim oluflturulmas›.
‹lçe Koordinasyon Birimi
4.4.1 Köy Biriminin Görevleri
(Sosyal Hizmet Görevlisi + Belediye Görevlisi + Kad›n Temsilcisi)
●
Projenin uygulanmas›.
Uygulama raporlar› oluflturup merkez koordinasyon birimine
gönderilmesi.
Köy Birimi
●
5. SORUMLU
KURULUfiLAR
KURULUfiLAR
‹LE
‹fiB‹RL‹⁄‹
YAPILACAK
(Muhtar+Ö¤retmen)
7. UYGULAMA KAPSAMI
7.1 Projede iki y›l içinde tüm illeri kapsamay› hedeflemekle birlikte
5.1 Sorumlu Kurulufllar
●
Devlet Bakanl›¤› (SHÇEK' den sorumlu)
●
Televizyon Kanal› (..........) (TRT,Kanal D, NTV, CNN, ATV)
●
‹flbirli¤i Yap›lacak Kurulufllar
●
Belediyeler
●
‹l Turizm Müdürlükleri
●
‹l Kültür Müdürlükleri
●
‹l Sa¤l›k Müdürlükleri
●
‹l Milli E¤itim Müdürlükleri
●
Gönüllü dernek ve bireyler
●
Metropol iller; Ankara, ‹stanbul, ‹zmir
●
Göç alan iller; Adana, Antalya, Ayd›n, Bal›kesir, Bursa, ‹çel
Kendi k›rsal›nda göç alan iller; Ad›yaman, Batman, Hakkari, Siirt,
fianl›urfa, fi›rnak
●
Çocuk eme¤inin pazarland›¤› il ve ilçeler; Çarflamba, Bafra, Sinop,
Samsun
●
Deprem yaflam›fl il ve ilçeler; Adapazar›, Kocaeli, Bolu, Düzce, Gölcük gibi
yerleflim merkezlerine öncelik verilmesi.
●
7.2 Projenin, sosyal kalk›nmay›; bir yandan yoksulluktan en olumsuz
etkilenen gruplardan olup, di¤er yandan yoksullu¤un azalt›lmas›nda en önemli
güç olan kad›nlardan hareketle gerçeklefltirmeyi hedeflemesi.
6. ÖRGÜT fiEMASI
8. UYGULAMA
Devlet Bakanl›¤›
8.1 PAZAR BÖLÜMÜ
Merkez Koordinasyon Birimi
8.1.1 "Anadolu Bahçesi" adl› pazarlar›n;
235
236
●
Al›flverifl hareketlili¤inin yüksek oldu¤u semtlerde
●
Kent merkezlerinde
●
Ziyaretçisi çok olan tarihi ve kültürel yap›lar›n çevresinde
●
Turistlerin yo¤un ilgisi olan mahallerde
●
Park veya piknik yerlerinde aç›lmas›.
●
"Anadolu Bahçesi" yaln›zca;
●
Do¤al
●
Katk› maddesiz
●
Sa¤l›kl›
●
8.1.5 Anadolu Bahçeleri denetiminin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, belediye ve TV görevlisinin birlikte gerçeklefltirmesi (Sa¤l›k,kalite,
koflullara uygunluk)
8.1.6 Turistik yap›lar› olmayan, tarihi ve kültürel yap›lar› az ya da
tan›nmam›fl olan, genelde vatandafllar›n›n TED'i düflük olan ve bu nedenlerle
pazar› zay›f olan illerden bafllamak üzere Anadolu Bahçelerinin sanal pazara
tafl›nmas›.
● Ev ürünleri ( pestil, pekmez, kuru meyve, kuru sebze, reçel, turflu, tarhana,
eriflte, baharat, ya¤, flarap, sabun, ekmek)
El ürünleri (kilim, has›r, hal›, battaniye, dantel, kumafl, toprak, bak›r,
gümüfl iflleri vb.) ve organik tar›mla yap›lm›fl bahçe ürünleri gibi Anadolu'yu
yans›tan ürünlerin sat›fla sunulmas›
●
Ev ürünlerinin; içerdi¤i maddeler, nas›l üretildi¤i, son kullanma tarihi,
baharatlar›n nelere iyi geldi¤i gibi bilgileri içeren yaz›l› paketlerle sat›lmas›.
●
8.1.3 Anadolu Bahçelerinde ;
●
18 yafl›n› doldurmufl
●
Sosyal güvenlik kurumlar›ndan yararlanamayan
Kat›l›mc› kad›nlara foto¤rafl› kimlik kart› verilmesi
‹ldeki gönüllü internet ba¤lant›l› bilgisayar sahipleri ve internet kafelerin
kat›l›m› ile lise mezunu genç k›zlar›n e¤itilerek pazar›n il ve ülke s›n›rlar›n›n
d›fl›na tafl›nmas›.
8.2 TELEV‹ZYON PROGRAMI BÖLÜMÜ
Anadolu Bahçelerinin amaçlar›n›n, kad›nlara, çocuklara, ailelere ve
topluma neler kazand›raca¤›n›n, nas›l oluflturulup, nas›l izlenece¤inin Devlet
Bakan› ve Kanal.... yetkililerince duyurulmas›, toplumsal dayan›flmaya olan
ihtiyac›n anlat›lmas›
●
Haz›rl›k çal›flmalar›n›n, pazarlar›n aç›l›fllar›n›n, iflleyifllerinin, gönüllü
kat›l›mlar›n gösterilmesi.
●
Pazarlardaki geliflmelerle birlikte; afl›lama, çocuk sa¤l›¤›, aile planlamas›,
resmi nikah, nüfus cüzdan›, ev ekonomisi, maliyet, tasarruf, kar-zarar hesab›,
banka ifllemleri vb. konular›n tart›fl›lmas›
●
Herhangi bir iflte çal›flmayan kad›n ve genç k›zlar›n kendi ürünleri ile sat›fl
yapmas›
●
Proje baflvurular›n›n kabulü ile incelenerek de¤erlendirilmesinin Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu uzmanlar›nca yap›lmas›.
●
● Projeye kat›lan kad›nlar›n tan›kl›klar›, bireysel ve grupsal geliflimleri,
gönüllü kat›l›mlar›n ve örnek uygulamalar›n›n gösterilmesi
9. SÜRE
8.1.3 deki koflullar›n yan›s›ra kad›nlarda; sosyal yard›m için baflvuru,
özürlülük, çocuklar için KMÇ baflvurusu, çocuklar›n okul iliflkisi, sokak iliflkisi,
ihmal belirtilerinin öncelik sa¤layabilmesi
Kad›nlarda; yeni bir beceri gelifltirmek yerine en iyi yapt›¤› ifl veya piyasaya
sunabilece¤i en iyi ürünle pazarda yerini almas›na dikkat edilmesi
● 16 Temmuz - 30 Temmuz 2001 haz›rl›k ve görüflmeler (Bakanl›k, TV,
Belediyeler)
●
30 Temmuz - 15 A¤ustos 2001 Televizyonda Anadolu Bahçeleri duyurular›
●
15 A¤ustos - 30 A¤ustos 2001 ‹lk pazar›n aç›lmas›
●
237
238
30 A¤ustos - 15 Kas›m 2001 Olanaklar› dar, k›fl flartlar› a¤›r olan illerin
internet sitelerinin aç›lmas›
●
15 Kas›m 2001 - 15 Nisan 2002 Projedeki tüm il ve ilçelerde pazarlar›n
aç›lmas› ve web sitelerinin tamamlanmas›
●
Tarihlerde sapma olabilir.
10. F‹NANSMAN
Baflvuru formlar›n›n, sosyal inceleme ve raporlar›n›n oluflumunun Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu taraf›ndan karfl›lanmas›. Form ve yaz›m
ücretlerinin kurumca, istenirse gönüllülerce karfl›lanmas›,
●
● Kat›l›mc› kad›nlar›n foto¤rafl› kimlik kart› ücretleri kat›l›mc›lar veya
belediyeler ve gönüllülerce karfl›lanmas›,
Web tasar›mlar›n›n televizyon arac›l›¤›yla merkezden gönüllülerce
gerçeklefltirilmesi,
●
‹l ve ‹lçe gönüllülerince internet kullan›m›n›n sa¤lanmas› ve genç k›zlar›n
e¤itimi,
●
Üretici kad›nlar›n ilk ürünleri ve paketleme için gereken maliyetin
gönüllülerin ve gönüllü kurulufllar›n geri dönüflümü kredisiyle sa¤lanmas›.
239
imzalayan üye ülkelerin bu sözleflme maddelerine uygun yasal ve idari tedbirleri
almas›n› zorunlu k›lmaktad›r.
TOPLUMSAL C‹NS‹YET ve YOKSULLUK:
YOKSULLU⁄UN VARLI⁄ININ ve
DÜZEY‹N‹N TOPLUMSAL C‹NS‹YET
BOYUTUNUN ÖLÇÜLMES‹ ‹Ç‹N VER‹
GEREKS‹N‹M‹
Gülfer D‹KBAYIR
Dördüncü Dünya Kad›n Konferans›'nda gerçeklefltirilmesine karar verilen
yükümlülüklerden biri yoksullu¤un sona erdirilmesidir. Ayn› amaç Sosyal
Kalk›nma için Dünya Zirvesi'nde de vurgulanm›flt›r. Bu amac›n gerçekleflmesi,
ekonomik büyümenin yan›s›ra cinsiyet eflitli¤i de dahil olmak üzere sosyal
hedeflerin de gerçeklefltirilmesini gerekli k›lar. Geleneksel bak›fltan farkl› bir
bak›flla elde edilecek analitik yöntemlere gereksinim bulunmaktad›r. Bu yolla
kad›n ile erke¤in yaflam›n de¤iflik alanlar›ndaki farkl›l›klar›n›n alg›lanmas›
sa¤lanabilir. Sosyo-ekonomik haklar›n kullan›lma düzeyi, da¤›l›m ve yoksulluk
konular›nda kiflilerin göreli durumlar›n›n de¤erlendirilmesinde yard›mc› olur.
1. Sosyo-ekonomik haklar›n uygulanmas›
2.1. Sosyo-ekonomik haklar aç›s›ndan yasa-uygulama fark›
Sosyo-ekonomik haklar, baflta Birleflmifl Milletlerin ve di¤er uluslararas›
kurulufllar›n oluflturdu¤u sözleflmelerde(‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi,
Avrupa Sosyal fiart›, Çocuk Haklar› Sözleflmesi, Kad›na Karfl› Her Türlü
Ayr›mc›l›¤›n Önlenmesi Sözleflmesi vb.) yer almakta ve bu sözleflmeleri
240
Bu sözleflmeleri imzalayan ülkeler, belirtilen amaçlar›n gerçekleflebilmesi için
gerekli tüm yasal ve idari ad›mlar› atmakla yükümlüdür. öngördü¤ü yasal
de¤ifliklikleri, ulusal yasalar›nda genellikle yapt›klar› gözlenmektedir. Üye
ülkelerin, yaln›zca sözleflmeye ayk›r› ulusal yasa maddelerini de¤ifltirdikleri,
haklar›n kullan›m›n› sa¤layacak, hukuk sistemi içinde bir köklü de¤ifliklik
yapmamalar› hukuksal bir sorundur. Üye ülkelerin ço¤unda haklar›n
kullan›m›na iliflkin hedeflere ulaflma konusunda yasal sistemin bütününde
radikal de¤iflikliklere rastlanmamaktad›r.
Bunun da ötesinde as›l sorun olan hak kullan›m› aç›s›ndan yasa-uygulama
aras›ndaki farkt›r. Yasalarda, sosyo-ekonomik haklar›n kullan›m› anlam›nda
insanlara tan›nan eflitlik1 hipotetik bir eflitliktir. Bu hipotetik eflitli¤in hak
kullan›m›na dönüflmesi toplumsal sistemin bütünü ilgilendirmektedir. Köklü
yasal de¤ifliklikle birlikte idari tedbirlerin, sosyo-ekonomik ve kurumsal
reformlar›n gerçeklefltirilmesi gerektirmektedir.
Eflitlik hedefine ulafl›lmas›n› geciktiren yap›sal engeller bulunmaktad›r. Sosyo
ekonomik haklar›n kullan›m› aç›s›ndan eflitsizlik, kad›n ve erkek aras›nda daha
belirgin bir biçimde gözlenmektedir. Kad›nlar›n haklar›n› kullanmas›, onlar›n
sosyal ve ekonomik yaflamlar›nda idari ve yasal düzenlemeler yap›lmas›ndan çok
kad›nlar›n özel alandaki yaflant›lar› ile ilgilidir. Ev içi ifllerin paylafl›m›ndaki
eflitlik derecesi, aile içi karar alma sürecinde paylafl›m›n varl›¤› ve düzeyi kamusal
alanda kad›n ve erke¤in göreli pozisyonlar›n› da belirler. Kültürel de¤erler çok
a¤›r de¤iflir. Kad›n›n insan haklar› konusunda ciddi eksiklikler tafl›yan kültürel
yap›n›n de¤iflmesi konusunda ilk ad›m sosyoekonomik dönüflüm yoluyla
gerçeklefltirilmifl olur.
1 1982 y›l›n›n sonunda yürürlü¤e konulan Türkiye Cumhuriyeti Anayasas›'n›n 10. Maddesine göre
herkes, dil, ›rk, renk, cinsiyet, siyasi düflünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ay›r›m
gözetilmeksizin kanun önünde eflittir. Hiçbir kifliye, aileye, zümreye veya s›n›fa imtiyaz tan›namaz.
Devlet organlar› ve idare makamlar› bütün ifllemlerinde kanun önünde eflitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundad›rlar.
241
2.2. Türkiye’de sosyo-ekonomik haklar› cinsiyetlerin kullan›m› aç›s›ndan
yasa-uygulama fark›
2.4. Geleneksel araflt›rma yöntemlerinin nesnelli¤i ve kavramlaflt›rma
sorunlar›
Türkiye’de 1923 y›l›nda Cumhuriyet’in kurulmas›n›n hemen ard›ndan,
kad›nlar yasal düzeyde temel sosyal ve ekonomik haklar›na kavuflmufltur ve
temel e¤itim k›z ve erkek çocuklar› için zorunlu hale getirilmifltir. Buna ra¤men
1990’larda kad›nlar›n yaklafl›k dörtte biri (%25) okur-yazar de¤ildir, erkeklerde
bu oran yaklafl›k % 5’e düflmektedir. 1994 verilerine göre 6-14 yafl grubunda
bulunan 1.5 milyon çocuktan, k›z çocuklar›n›n yaklafl›k % 16’s›, erkek
çocuklar›n›n % 10’u okula ya kay›t yapt›rmam›flt›r ya da terk durumundad›r. K›z
çocuklar›n›n bafll›ca okula gitmeme nedeni, ailenin göndermemesi ve k›z
çocu¤unun ev ifllerinde/çocuk bak›m›nda aileye yard›mc› olmas›d›r (%31.2).
Erkek çocuklar›n›n ise bafll›ca okula gitmeme nedeni okula ilgi duymamad›r
(%29.1).
Toplumsal olaylar›n ve olgular›n, geleneksel araflt›rma yöntemleriyle bir
bütün olarak ne denli kavrand›¤› ve nesnel(objektif) olarak ne ölçüde
betimlendi¤i özellikle 1970’lerden sonra yo¤un olarak sorgulanmaya
bafllam›flt›r. Bilimsel araflt›rma yöntemlerinde geleneksel olarak iki e¤ilim
gözlenmektedir: Rasyonalizm (ak›lc›l›k) ve Amprizm(uygulay›mc›l›k).
Rasyonalizm saf(pure) nedene ya da mant›¤a dayan›rken, amprizm do¤al ve
toplumsal dünyan›n do¤rudan gözlemlenmesi, kay›t edilmesi ya da izlenmesi
sürecine dayanmaktad›r (Nielsen 1990).
Türkiye’de kad›nlar 1934 y›l›nda temel siyasi haklardan olan seçme ve
seçilme hakk›na kavuflmufltur. Son parlamentoda 11 kad›n milletvekili görev
yapm›flt›r. Kad›nlar›n seçme hakk›n› da tek bafl›na kulland›¤› tart›flmal›d›r
Seçimlerde oy verilecek parti, siyasi partiye ya da sivil toplum örgütlerine üye
olma konular›nda kad›nlar›n özgür iradelerinin kendini göstermedi¤i ortaya
konulmufltur. (Ilkkaracan and Ilkkaracan, 1998). Araflt›rma, her üç eylem için
karar verilmesi aflamas›nda kad›nlar›n efllerinin fikirlerinin öne ç›kt›¤›n›
göstermifltir. Erkeklerin eflleri ad›na karar verme oran› Do¤u Anadolu
Bölgesi'nde her üç eylem için de % 60'› geçmektedir.
2.3. Sosyo-ekonomik haklar›n kullan›m›n›n izlenmesi ve yasa-uygulama
fark›n›n ortaya ç›kar›lmas›
Günümüzde herhangi bir ülkede, sosyo-ekonomik hakk›n bireyler taraf›ndan
kullan›l›p kullan›lmad›¤›, ‘nesnel’ olarak varolan araflt›rma ve kay›t verilerinden
oluflturulan istatistiki bilgiler ve göstergelerle izlenebilmektedir. ‹statistiki
bilgilerin ve göstergelerin nesnelli¤i, dayand›klar› verilerin nesnelli¤i ile
ba¤lant›l›d›r ve nesnel veri günümüzün en çok tartfl›lan konular›ndan biridir.
Di¤er taraftan yasalarla tan›nan haklar›n kullan›m›n› engelleyen uygulamadaki
engeller ve sorunlar, varolan araflt›rmalar›n, temel araflt›rma konular›ndan biri
de¤ildir. Hak ve araflt›rma-istatistik-gösterge iliflkisi konusunda sa¤l›kl› bir
sonuca varmak için bu ba¤lamdaki tart›flmalar› gözden geçirmekte yarar vard›r.
242
Kad›nlar›n ve erkeklerin farkl› deneyimleri farkl› ancak eflit ölçüde güvenilir
veri kaynaklar› oluflturmaktad›r. Harding (1987) sosyal bilimlerin geleneksel
olarak problemlerin analizinde bask›n grubun yani beyaz, bat›l›, orta s›n›f
erke¤in deneyimlerden yararlan›ld›¤›n› ifade etmifltir. Ona göre, bu yap›l›rken
aç›klanmas› gereken kad›n deneyimleri gözden kaçmaktad›r.
Caplan (1988) erkek öznelli¤inin nesnellik olarak sunuldu¤unu
savunmaktad›r. Harding (1995) tarafs›zl›¤›n nesnelli¤in gerçekleflmesinin
aleyhine çal›flt›¤›n› ve tüm sosyal de¤er ve ç›karlardan ar›nman›n ne mümkün
ne de amaç oldu¤unu ileri sürer.
Sosyal bilimlerde toplumsal cinsiyet bilinci sorunlar›n saptanmas›nda
kad›nlar›n da deneyimlerinin kullan›lmas›n› gerekli k›lar. Harding (1995)
toplumsal cinsiyet bilinciyle bak›ld›¤› takdirde ekonomi biliminin temel kavram
ve analiz yöntemlerinin pek çok erkek merkezli de¤er ve ç›karlar ile
flekillendirildi¤ini savunur. Ekonomi teorisinin daha kapsaml› ve gerçekçi
biçimde yeniden yap›land›r›lmas› için daha kapsaml› ve gerçekçi farkl› cinsiyet
de¤erlerinin, ç›karlar›n›n, rollerini ve kad›nlar›n ev içi emeklerinin gözönünde
bulundurulmas› gereklidir.
3. Geleneksel hanehalk› anketlerinin yetersizli¤i
Neoklasik ekonomistlerin büyük ço¤unlu¤u Gary S. Becker taraf›ndan
gelifltirilen ve hanehalk› düzeyindeki olaylar›n izlenmesi için bireyin
incelenmesini öngören yöntemi benimsemifllerdir. Bu geleneksel yöntemde
243
hanehalk› reisi analiz yap›l›rken birim olarak ele al›n›r ve aile içi kaynak
bölüflümü analiz d›fl›nda tutulur. Bunun yan›s›ra hanehalk›ndaki bireylerin
davran›fllar›n› flekillendiren sosyal, yap›sal, kültürel etkenler ço¤u kez gözard›
edilir (Phipps, 1995). Hanehalk› karar alma konusunda Becker modelinin
kullan›m›, aile bireyleri geliri her zaman eflit olarak paylaflmayacaklar› ya da
harcamalardan eflit yararlanamayacaklar› için sorgulanmaktad›r. Ayn› hanede
bulunan fertlerin refah düzeylerinin farkl› olmas› s›kça karfl›lafl›lan bir
durumdur (MacDonald, 1988).
Kad›n yoksullu¤unun ölçülmesi konusunda en s›k karfl›lafl›lan yaklafl›m
hanehalk› reisi kad›n olan ve erkek olan hanelerin gelir ve tüketim yoluyla
ölçülen yoksulluk oranlar›n›n karfl›laflt›r›lmas›d›r. Fakat bu yöntemin 2 önemli
eksikli¤i bulunmaktad›r. Öncelikle “hanehalk› reisi kad›n olan haneler”
homojen birey gruplar›na iflaret etmez. Bu grubun içinde hiçbir sosyal
güvenceye sahip olmayan boflanm›fl ya da efli ölmüfl kad›nlar da, yurtd›fl›nda
çal›flan eflleri yoluyla yeterli mali kayna¤a sahip kad›nlar da yer al›r. ‹kinci olarak
bu yaklafl›m kaynaklar›n kullan›m› konusunda cinsiyet eflitsizli¤inden
kaynaklanan kad›n yoksullu¤unu ortaya koymakta baflar›s›z olur (Ça¤atay,
1998).
Fukuda- Parr (1999) geleneksel yoksulluk ölçütlerinin hanehalk›n› araflt›rma
birimi olarak kabul ederek sadece gelire odakland›¤›n› belirtir ve “yoksul”
fertlerin belirlenebilmesi için kat›l›mc› k›rsal de¤erlendirme çal›flmalar›n›n
hanehalk› gelir ve tüketim harcamalar› anketlerinden üstünlü¤üne iflaret eder.
Litchfield (1999), eflitsizlik, yoksulluk ve refah kelimelerinin üç farkl› kavrama
iflaret etti¤ini belirtmekle birlikte bu kavramlar›n birbiriyle yak›ndan ilgili
olduklar›n› ve bileflik ölçütlerin gelifltirilmesinde birlikte kullan›lmalar›n›n
gereklili¤ini savunmufltur.
Kaynaklar›n hane düzeyinde paylafl›m› ve hane içindeki eflitsizlik
konular›nda yap›lan araflt›rmalar giderek artmaktad›r. Purkayastha (1999), hane
içi kaynak da¤›l›m›na verilen önemin nedeninin bu da¤›l›m›n kad›nlar aleyhine
olmas› kayg›s›ndan çok ekonomik kalk›nma için bu eflitsizli¤in ortadan
kald›r›lmas› gereklili¤i ile aç›klanabilece¤ini belirtmifltir.
Ücretli çal›flmay› ücretsiz çal›flmadan ve her iki tür iflin yap›lmas› için gereken
zaman› birbirinden ay›rmak için bir ölçüte gereksinim vard›r. Sonucunda bir
244
ödeme olsun ya da olmas›n farkl› ifller için kullan›lan zaman›n yoksulluk
araflt›rmalar›nda kullan›lmas›, refah aray›fl›nda zaman en önemli varl›klardan
birini oluflturdu¤u için, gereklidir.
Bireylerin sa¤l›k durumlar› ve sa¤l›k sigortalar›n› hangi yolla elde ettikleri de
yoksulluk çal›flmalar›nda kapsanmal›d›r. Sa¤l›k sigortas›n›n kullan›m›
konusunda da kad›n ve erkek aras›nda önemli farkl›l›klar bulunmaktad›r ve bu
farkl›l›k kad›n ve erke¤in göreli refah düzeyleri konusunda do¤rudan ipuçlar›
verir. Kad›nlar›n ev içi sorumluluklar›, karar alma konusundaki ikincil
pozisyonlar› ve hareket etmeleri konusundaki k›s›tlamalar onlar›n ücretli ifllere
ve formel iktisadi faaliyetlere kat›l›m›n› k›s›tlar. Bu durum onlar› sosyal güvenlik
ve sa¤l›k sigortas›na sahip olmaktan da al›koyar.
4. Yoksulluk kavram›n›n yap›s›ndan kaynaklanan ölçüm zorluklar›
Mutlak yoksulluk, yaflam› sürdürmek için gerekli minimum gelirden
yoksunlu¤u ifade etmekle birlikte, yeni yaklafl›mlar› kapsayacak biçimde
yoksulluk göstergelerinin geniflletilmesine gereksinim duyulmaktad›r. LokDessallien (2000), yoksulluk s›n›fland›rmas›nda halen uygulanan yöntemlerin
yanl›l›¤›na iflaret etmektedir. Sen (1993), mutlak yoksullu¤un kapasitelerin
s›n›rlar› konusunda geçerli oldu¤unu, belirli mallar ve özelliklere ulafl›m›n
mutlak yoksulluk için ölçüt olamayaca¤›n› belirtmifltir. Streeten (1994) mutlak
yoksunlu¤un, göreli avanj›n bir fonksiyonu oldu¤unu ifade etmifltir.
Yoksulluk konusunda disiplinleraras› bir yaklafl›m gelifltirilmeksizin
yoksullu¤un bütün yönlerinin ele al›nabilmesi mümkün de¤ildir. MouyeloKatoula ve di¤erleri (1998), yoksullu¤un temel özelliklerini çok yönlülük,
etkileflim, de¤iflkenlik, dinamik ve özgün olma olarak belirtmifllerdir. Duclos, J.Y. ve di¤erleri (1999), yoksullu¤un çok yönlü bir kavram oldu¤unun kabul
edilmifl olmas›na ra¤men geliflmekte olan ülkelerde yap›lan araflt›rmalar›n
hemen hepsinin kiflinin durumu hakk›nda bir yarg›ya ulaflmak için tek bir veri
kayna¤›na dayand›¤›n› ve bunun da genellikle harcama ya da gelir verisi
oldu¤unu ifade etmifllerdir. Hane halk›n›n ve tek tek bireylerin özelliklerinde
görülen farkl›l›klar›n, hane büyüklü¤ü ve kompozisyonunun, tek tek bireylerin
yapt›¤› ifllerin, yaflan›lan yerleflim yerinin kiflilerin durumuna ek fayda ya da ek
maliyet olarak katk›lar› gözard› edilmektedir. Bu nedenle yoksulluk s›n›r›
belirlenirken kiflilerin ihtiyaçlar›ndaki ve bunu karfl›lamak için ödemek zorunda
245
olduklar› fiyatlardaki farkl›l›klar›n dikkate al›nd›¤› bir yap›lmas›na gereksinim
vard›r (Mouyelo-Katoula ve di¤erleri, 1998).
Hanehalk› anketleri yoksulluk araflt›rmalar›n›n temel veri kayna¤› olmakla
birlikte bu konunun irdelenmesinde sadece gelir düzeyini dikkate almaktad›r ve
bu yönüyle eksiktir. “Yaflam Standart› Ölçme Anketleri” Dünya Bankas›
taraf›ndan geleneksel yöntemlerin eksikli¤ini gidermek amac›yla gelifltirilmifl
olan oldukça kapsaml› çal›flmalard›r (Mouyelo-Katoula ve di¤erleri, 1998).
5. Türkiye'de kad›nlar›n dezavantajl› konumlar›
12 ve daha yukar› yaflta bulunan iflgücü nüfusu içinde erkeklerin % 63.05'i
kad›nlar›n ise % 27.77'si istihdam edilmektedir. Erkeklerin onda birine karfl›l›k
kad›nlar›n onda yedisi ücretsiz olarak çal›flmaktad›r (D‹E, 2000). Ücretli çal›flan
kad›nlar, ortalama olarak ücretli çal›flan erkeklerin yar›s› kadar kazanmaktad›r.
Sosyal güvenlik kapsam›nda çal›flan kad›nlar›n oran› erkeklerin çok gerisindedir
(‹lkkaracan, 1998).
yafl ve üzerinde olup minimum g›da harcamas› yaklafl›m› ile hesaplanan
yoksulluk s›n›r› alt›ndaki kad›nlar›n %67’si erkeklerin ise %28’i okuryazar
de¤ildir. Kad›n ve erkek aras›nda e¤itim düzeyi konusundaki farkl›l›k, tüm
e¤itim düzeylerinde erkekler lehine devam eder.
12 ve üzeri yafl grubundaki kad›nlar›n alternatif yoksulluk s›n›rlar›na göre
s›ras›yla %2.5’u ve %4.5’u tar›m d›fl› faaliyetlerde bulunurken erkekler için bu
oranlar %23 ve %36’d›r. Ayn› yafl grubundaki çal›flan kad›nlar›n birinci
yaklafl›ma göre % 83, ikinci yaklafl›ma göre %78’i ücretsiz olarak çal›fl›rken
erkekler için bu oranlar s›ras›yla %27 ve %21’dir.
Sa¤l›k sigortas›na sahiplik konusunda kad›nlar ve erkekler içindeki paylarda
fazla farkl›l›k görülmez. Yoksulluk s›n›r› alt›nda kalan hem erkekler hem de
kad›nlar için sa¤l›k sigortas› kapsam›nda olma oran› yoksulluk efli¤i yükseldikçe
artar.
Tablo 1. Yoksulluk türü ve temel özelliklere göre yoksulluk s›n›r› alt›nda
kalan kad›n ve erkeklerin da¤›l›m›
Kad›nlar›n ve erkeklerin yoksulluk karfl›s›nda göreli durumlar›n› ortaya
koyan kapsaml› bir çal›flma flu güne dek yap›lmam›flt›r. Böyle bir analiz kad›n
ve erke¤in farkl›l›k gösteren deneyimlerinin kavranmas›n› gerektirece¤i için bu
amaçla düzenlenecek anketin de toplumsal cinsiyet bilinci ile tasarlanmas›
gereklidir. Bunun yan›s›ra sadece gelir göstergeleri ile yetinilmemesi ve kiflilerin
durumunu ortaya koyan derinlemesine araflt›rmalar›n yap›lmas› gerekmektedir.
Kad›n ve erkek aras›nda e¤itim düzeyi konusunda önemli farkl›l›klar
görülmektedir. Yoksulluk s›n›r›2 alt›nda bulunan kifliler içinde minimum g›da
harcamas› yaklafl›m›na göre hesaplanan yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda bulunan 624 yafl grubundaki kad›nlar›n %25, erkeklerin %16’s› okuryazar de¤ildir. Temel
gereksinimler yaklafl›m›na göre hesaplanan yoksulluk s›n›r› için karfl›l›k gelen
oranlar kad›nlar ve erkekler için s›ras›yla %15 ve %11 fleklindedir.
E¤itim düzeyi, tüm e¤itim düzeylerini tamamlamak için gerekli yafla göre
ayarland›ktan sonra kad›n ve erkek aras›ndaki farkl›l›k daha çok belirginleflir. 25
2 Bu çal›flmada kullan›lan yoksulluk s›n›r› Erdo¤an (1998) çal›flmas›ndan al›nm›flt›r ve en az g›da
harcamas› yaklafl›m› için y›ll›k 7,848,000 TL.’ye (246 $), temel gereksinimler yaklafl›m› için ise y›ll›k
18,252,000 TL.’ye (614 $) eflittir.
246
Minimum g›da harcamas›
Temel gereksinimler
yaklafl›m› için hesaplanan
yaklafl›m› için hesaplanan
yoksulluk s›n›r›na göre
yoksulluk s›n›r›na göre
(Hanehalklar›n›n % 5.7’sini kapsar) (Hanehalklar›n›n % 32.4’ünü kapsar)
Kad›n
Erkek
Kad›n
Erkek
E¤itim düzeyi
(6-24 yafltaki nüfus)
Okur yazar olmayan
Mezun olmayan
‹lkokul
Ortaokul ve dengi
Lise ve dengi
Üniversite ve üzeri
24.58
30.66
41.69
2.00
1.06
0.01
15.89
39.61
34.77
7.05
2.57
0.10
15.42
30.39
45.44
5.50
3.15
0.10
10.53
34.53
38.53
10.94
5.23
0.23
(25 ve üzeri yafltaki nüfus)
Okur yazar olmayan
Mezun olmayan
‹lkokul
Ortaokul ve dengi
Lise ve dengi
Üniversite ve üzeri
66.56
7.21
25.35
0.42
0.46
0.00
27.85
12.72
54.94
3.03
1.12
0.34
52.99
7.74
36.53
1.53
1.16
0.04
18.42
10.39
58.98
6.47
5.02
0.73
247
‹stihdam durumu
(12 ve üzeri yafltaki nüfus)
‹ktisaden faal olmayan
Tar›mda çal›flan
Tar›m d›fl› sektörlerde çal›flan
‹flin türü
(12 ve üzeri yafltaki nüfus)
Ücretli ve sosyal güvenlik
kapsam›nda
Ücretli , sosyal güvenlik
kapsam› d›fl›nda
Ücretsiz
Sa¤l›k sigortas›n›n varl›¤›
Sa¤l›k sigortas›na sahip
Sa¤l›k sigortas›na sahip de¤il
58.48
39.01
2.51
32.41
44.22
23.37
60.96
34.99
4.05
30.21
33.91
35.87
0.67
13.68
2.54
29.21
16.73
82.6
59.59
26.73
19.11
78.35
49.85
20.94
24.07
75.93
23.67
76.33
39.18
60.82
38.34
61.66
Kaynak : 1994 Gelir Da¤›l›m› Araflt›rmas› yay›mlanmam›fl ham verileri kullan›larak yazar
taraf›ndan hesaplanm›flt›r.
Tablo 2’de %10’luk hanehalk› gruplar› içinde ortada yer alan (5. ve 6. %10)
ve en üstte yer alan (9. ve 10. %10) hanehalklar›n›n temel özelliklere göre
da¤›l›m› verilmifltir. Gelir düzeyi artt›kça hem kad›n›n hem de erke¤in
durumlar›nda geliflme gözlenmekle birlikte, e¤itim düzeyi, istihdam ve çal›flma
tipi alan›nda kad›nlar erkeklerin gerisinde kalmaya devam eder.
Table 2. Hane bafl›na düflen gelire göre orta ve en üst gelir
grubunda yeralan kad›n ve erkeklerin temel özelliklere göre da¤›l›m›, 1994
E¤itim düzeyi
(6-24 yafltaki nüfus)
Okur yazar olmayan
Mezun olmayan
‹lkokul
Ortaokul ve dengi
Lise ve dengi
Üniversite ve üzeri
Hanhalklar›n›n
Hanhalklar›n›n
Beflinci % 10’u
Alt›nc› % 10’u
Dokuzuncu % 10’u Onuncu % 10’u
Hanhalklar›n›n
Hanhalklar›n›n
Kad›n
Erkek
Kad›n
Erkek
Kad›n
Erkek
Kad›n
Erkek
10.33
26.25
47.05
10.04
6.21
0.13
7.33
32.44
39.46
12.73
7.51
0.54
9.41
27.85
45.03
9.27
8.32
0.12
7.39
29.64
37.85
14.79
9.92
0.41
8.83
23.55
44.59
10.80
11.01
1.22
5.81
24.66
38.33
17.41
12.95
0.85
7.84
23.82
39.53
12.89
14.30
1.62
5.44
23.78
35.54
17.22
16.04
1.97
(25 ve üzeri yafltaki nüfus)
Okur yazar olmayan
Mezun olmayan
‹lkokul
Ortaokul ve dengi
Lise ve dengi
Üniversite ve üzeri
38.18
8.20
46.70
3.16
3.44
0.32
10.39
8.18
58.83
9.84
10.27
2.50
34.65
7.55
46.62
4.68
5.62
0.89
8.55 24.54
6.67 6.91
56.80 43.08
9.52 5.75
13.35 13.46
5.12 6.27
5.67
5.53
48.75
11.25
16.06
12.74
20.22
5.61
39.48
5.99
17.32
11.38
3.11
4.00
43.82
9.98
18.60
20.49
64.23
29.18
27.59
27.90
62.25
29.98
27.80 62.77
25.38 23.58
26.41
20.19
66.05
20.54
24.22
18.47
6.59
44.51
7.77
46.82 13.65
53.40
13.42
57.32
‹flin türü
(12 ve üzeri yafltaki nüfus)
Ücretli ve sosyal güvenlik
kapsam›nda
7.52
Ücretli , sosyal güvenlik
kapsam› d›fl›nda
19.14
Ücretsiz
73.34
45.77
10.70
48.91 27.34
56.08
32.27
57.29
36.87
17.36
16.87
72.43
35.61 10.90
15.48 61.76
25.92
18.00
7.33
60.40
22.00
20.71
54.88
53.51
55.69
55.69 64.74
61.34
62.54
60.00
45.12
46.49
44.31
44.31
38.66
37.46
40.00
‹stihdam durumu
(12 ve üzeri yafltaki nüfus)
‹ktisaden faal olmayan
Tar›mda çal›flan
Tar›m d›fl› sektörlerde
çal›flan
Sa¤l›k sigortas›n›n varl›¤›
Sa¤l›k sigortas›na sahip
Sa¤l›k sigortas›na sahip
de¤il
5.26
Kaynak : 1994 Gelir Da¤›l›m› Araflt›rmas› yay›mlanmam›fl ham verileri kullan›larak yazar taraf›ndan
hesaplanm›flt›r.
Yoksulluk s›n›r›n›n düzeyine göre kiflilerin pozisyonlar› ya da gelir düzeyine
göre kiflilerin pozisyonlar› e¤itim düzeyi, istihdam biçimi, sosyal güvenlik
düzenlemesi taraf›ndan kapsanma gibi konularda önemli ipuçlar› vermekle
birlikte gelir yarat›c› kapasite ile bu kapasite üzerinde do¤rudan etkiye sahip olan
toplumsal cinsiyet rollerinin oluflturulmas› aras›ndaki iliflkiye odakl› yoksulluk
de¤erlendirme çal›flmalar›na gereksinim bulunmaktad›r. Hanehalk› gelirine
dayal› analizler kad›nlar ile erkekler aras›ndaki farkl›l›klar›n ortaya
konulmas›nda yetersiz kalmaktad›r.
6. Sonuç
Yasa/düzenleme ve sosyoekonomik haklar›n kullan›m›ndaki farkl›l›klar
konusunda izleme ve de¤erlendirme için ulusal bir sistemin oluflturulmas›
248
249
gerekmektedir. Kamusal ve özel, sivil toplum kurulufllar›, ulusal istatistik
enstitüsü baflta olmak üzere tüm birimlerin kendi sorumlulu¤unu yerine
getirmesi ve bunu di¤er birimlere aktar›m› gereklidir. Erkeklerle kad›nlar›n
farkl›l›klar› konusunda yaklafl›mda bulunurken 3 temel ad›mdan sözedilebilir.
Bunlar:
1. Sosyo ekonomik haklar›n kullan›m› konusunda görülen farkl›l›klar
2. Haklar›n kullan›m› konusunda görülen engellerin tespit edilmesi
3. Bu engellerin alt›nda yatan ve kökleri derinlerde bulunan nedenlerin
araflt›r›lmas›
Kad›nlar›n yaflamlar›n›n birçok yönünü detayl› hanehalk› araflt›rmalar› ile
yakalamak mümkün de¤ildir ve derinlemesine araflt›rma gereklidir. Yoksul
kiflilerin özellikleri konusunda bilgi edinme amac› ile yap›lan yoksulluk
araflt›rmalar› kad›n ve erke¤in tümüyle farkl›l›k gösteren tecrübelerini gözard›
etmemelidir. Gelirdeki sürdürülebilir büyüme yoksullu¤un sonland›r›lmas›nda
olumlu etkiye sahip olmakla birlikte, büyümenin getirileri tüm hane halklar›na
ya da hanehalklar›ndaki tüm bireylere ulaflamaz.
Yoksullu¤un ölçülmesinde minimum g›da harcamas› yaklafl›m› önemli
eksiklikler ve k›s›tlar tafl›makla birlikte veri bulma konusunda göreli olarak daha
az sorunla karfl›lafl›lmas› dolay›s›yla en yayg›n biçimde kullan›lan ölçüm arac›d›r.
Temel gereksinimler yaklafl›m› bir ad›m ileri giderek yiyecek d›fl›nda baz› mal ve
hizmetleri de kapsar. Ancak bu yaklafl›mda minimum g›da harcamas›
yaklafl›m›n›n indirgemeci yaklafl›m›ndan tamam›yla kurtulmufl de¤ildir.
Yoksulluk döngüsünde yönün belirlenebilmesi için (yoksulluk neden mi yoksa
sonuç mu) toplumsal cinsiyet duyarl›l›¤› olan yaklafl›mlara ihtiyaç vard›r.
Yoksullu¤un görülmesi ve boyutu konusunda kad›n ve erkek aras›nda görülen
farkl›l›klar›n analizi için geleneksel yoksulluk ölçümleri yetersiz kalmaktad›r.
KAYNAKLAR
Cagatay, N. (1998). “Gender and Poverty”, Social Development and Poverty
Elimination Division, UNDP Working Paper Series, No. 5.
Caplan, P. (1988). “Engendering Knowledge: The Politics of Ethnography”,
Anthropology Today, vol. 4, no. 5, pp. 8-17.
Constitution of the Republic of Turkey, (1993). Turhan Publications,
Ankara: Turkey.
Dayioglu, M. (1995). “Earnings Inequality between Gender in Turkey” Ph.
D. Thesis in Economics, Middle East Technical University, Ankara.
Dikbayir, G. and Karaduman Tas, A. (2000). “Women and Health
Insurance: The Situation of Women as Dependants in Turkey”, presented at
CICRED International Seminar on Social and Economic Patterning of Health
among Women, January 20-22, Tunis, Tunisia.
Duclos, J.-Y. et al. (1999). “Making Multidimensional Poverty
Comparisons”, http://mango.human.cornell.edu/cfnpp/images/wp98.pdf
Erdogan, G. (1998). “Poverty Profiles in Turkey”, paper presented in the
meeting of Expert Group on Poverty Statistics, Rio de Janerio, 13-15 May.
Fukuda-Parr, S. (1999). “What does feminization of poverty mean? It isn't
just lack of income”, Feminist Economics, Vol. 5, No. 2, pp. 99-103.
Harding, S. (1987). “Introduction: Is There a Feminist Method” in Harding
(ed.). Feminism and Methodology: Social Science Issues, Indiana University
Press.
Harding, S. (1995). “Can Feminist Thought Make Economics More
Objective? ”, Feminist Economics, vol. 1, no. 1, pp. 7-32.
Ilkkaracan, I. (1998). “Urban Women and Working Life” in Berktay
Hacimirzaoglu and Ozkan (eds.), Women and Men in 75 Years, Istanbul.
250
251
Ilkkaracan, I. and Ilkkaracan, P. (1998) “From Servant to Citizen: Where
Women are Placed?” in Unsal (ed.), From Servant towards Citizen in 75 Years,
Istanbul.
Litchfield, J. A. (1999). “Inequality: Methods
http://www.worldbank.org/poverty/inequal/index.htm
and
Tools”,
Lok-Dessallien, R. (2000). “Review of Poverty Concepts and Indicators”,
http://www.undp.org/poverty/publications/pov_red
MacDonald, M. (1998). “Gender and Social Security Policy: Pitfalls and
Possibilities”, Feminist Economics, vol. 4, no. 1, Routledge, UK.
Mouyelo-Katoula et al., (1998). “Monitoring Poverty Alleviation in Africa:
An Iterative Approach”, Annual Report on International Statistics”, ISI.
Phipps, S. A. and Burton, P. S. (1995). Social/Institutional Variables and
Behaviour within Households: An Empirical Tests Using the Luxembourg
Income Study”, vol. 1, no. 1, pp. 151-174.
Purkayastha, D. (1999). “Patriarchal Monopoly and
Development”, Feminist Economics, vol. 5, no. 2, pp. 61-78.
Economic
Sen, A. (1993). “Capability and Well-being”, in Nussbaum and Sen (eds.),
The Quality of Life, Clarendon Press, Oxford.
State Institute of Statistics (SIS) (2000) Household Labour Force Survey
Results, April 1999, Ankara.
Streeten, P. (1994). “Poverty Concepts and Measurement”, in R. van
der Hoeven and R. Anker (eds.), Poverty Monitoring: An International
Concern, UNICEF.
UN. (1988). Improving Statistics and Indicators on Women Using
Household Surveys, New York.
UNDP. (1997). Human Development Report, New York: Oxford University
Press.
252
için hayat tamamen çekilmez hale gelmektedir. Bu kad›nlar, y›llarca elektriksiz
ve susuz mahallelerinde akflamlar› lamba ›fl›¤›nda, kuyudan tafl›d›klar› su ile
hayatlar›n› sürdürmeye çal›flm›fllard›r. Kentte tutunamayan, kentin as›l sahipleri
taraf›ndan d›fllanan, kentin nimetlerinden paylar›n› hakk›yla alamayan bu
ailelerin delikanl› çocuklar›, k›zg›nl›klar›n› kamusal alanda fliddet eylemleri
biçiminde ya da kendilerinin olmayan, olamayan kent merkezinde h›rs›zl›k,
gasp, tecavüz, cinayet gibi eylemlerle göstermifllerdir. Bu durumda da gene ac›
çeken, o¤ullar›n› bu suç bata¤›na ya da polis kuvvetlerine kapt›ran analard›r.
KÖYDEN KENTE GÖÇ,
YOKSULLUK ve KADIN
Mehtap GÜNEfi
1950’lerden beri süre gelen köyden kente göç olgusu içinde kad›nlar, aktif
rol oynamaktad›rlar. Köyden kente ilk gelenler genç ve bekar erkekler olmakla
birlikte, zaman içinde kentler köydeki kad›nlar için büyük bir cazibe
kazanm›flt›r. Kentin rahat ve daha az bask›l› bir yaflam vaadi, köyde yaflayan
kad›nlar› kente çekmifltir. Köyde hem tarlada hem evde çal›flan; hem de
kocas›n›n ailesinin evinde, aile büyüklerinin denetimi alt›nda yaflamak
durumunda olan kad›n, büyük kente gelip rahat etmek arzusuyla kente gelme
çabas› içerisine girmifltir. Di¤er yandan köyde tarlas› olmayan ya da paylar›na
düflen toprak miktar› kendilerine yetmeyen ailelerin erkekleri için de, kentteki
istihdam imkan›n›n çoklu¤u, kentin daha rahat bir hayat getirece¤i düflüncesini
de beraberinde getirmifltir. Kente göç etme iste¤inin di¤er bir sebebi ise ailelerin
çocuklar›na iyi bir gelecek sa¤lamak arzusudur ve bir çok kad›n için bu çok
önemlidir.
Ancak Türkiye’de kent yoksullu¤u ve buna ba¤l› olarak yoksullu¤un
kad›nlaflmas›, esas olarak köyden kente göç olgusu ile birlikte bafllam›flt›r.
Kentteki yaflam, köyden göçen kad›nlara pek umdu¤unu verememifltir. Bu
kad›nlar, kente tutunabilmek için çaba göstermek zorunda kalm›fllard›r. Göç
edenlerin ço¤u yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflamaya mahkum olmufllard›r.
Konut, yiyecek, giyecek ve sa¤l›k hizmetlerinin yoklu¤u, göç edenlerin ço¤u için
gündelik yaflam›n bir hayatta kalma savafl›na dönüflmesine sebep olmufltur.
Göçle birlikte, iflsizlik, gelir eflitsizli¤i, sosyal adaletsizlik gibi olumsuzluklar›n her
gün yaflanmas› kaç›n›lmaz olmufltur. Tüm bunlara, oturduklar› kenar
mahallelere gerekli hizmetin götürülmemesi de eklenince kad›nlar ve çocuklar
253
Kentin yoksullu¤unun ve buna ba¤l› olarak da fliddetin çok yo¤un olarak
yaflanmas›na ra¤men ‘aile namusu’na verilen önem ve kad›n›n ev d›fl›nda
çal›flmas›n›n buna bir tehdit olarak görülmesi, kad›nlar›n çal›flmas›n› engelleyici
unsurlar›n bafl›nda gelmektedir. Erkekler en a¤›r ekonomik koflullarda bile
kad›n›n çal›flmas›n› kendileri için bir tehdit, onur k›r›c› bir davran›fl olarak
görüyorlar. Erkek, içinde bulundu¤u sistemin sürmesinin, kad›n›n
çal›flmamas›na ve dolay›s›yla ekonomik olarak kendisine ba¤›ml› kalmas›na
ba¤l› oldu¤unu düflünüyor. Kad›n, ekonomik flartlar›n zorlanmas› sonucunda
bir iflte çal›flmaya bafllad›¤› taktirde, namus kayg›s› sebebiyle davran›fllar›na çok
dikkat etmesi gerekmektedir. Ancak ne kadar dikkat ederse etsin, ço¤u zaman
dedikodudan kurtulamamaktad›r. E¤itim ve beceri düzeyleri s›n›rl› olan bu
kad›nlar, çal›flma iznini efllerinden alabilirlerse daha çok ev temizli¤ine giderek,
k›s›tl› para karfl›l›¤›nda ve ifl güvencesi olmadan ailelerine katk›da bulunmaya
çal›fl›yorlar. Yine de para kazanarak aile geçimine katk›da bulunduklar› halde
bunu kendileri bile küçümseyerek hem ev içi ve hem ev d›fl› çifte
sorumluluklar›n›, pek de taktir ve de¤er görmeden yükleniyorlar ve kentte
tutunabilmek için büyük roller oynuyorlar. Ancak genelde bu kad›nlar›n emek
ve çabalar›n›n karfl›l›¤›n› alamad›klar›, aile içerisinde düflük olan konumlar›n›n
önemli ölçüde yükselmedi¤i görülmektedir. Ayr›ca, ço¤unlukla ayn› köy ve
bölgeden göçen insanlar›n ve dolay›s›yla akrabalar›n kümelendi¤i gecekondu
mahallelerinde yaflamak zorunda olan bu kad›nlar, üzerlerindeki bu s›k›
toplumsal denetimden ‘kent’ ortam›nda da kurtulamam›fllard›r.
Günümüzde uygulanan liberal politikalar›n sonucunda, ekonomik
kutuplaflma ve alt s›n›flar›n h›zl› bir flekilde yoksullaflmas› yaflanmaktad›r.
Köyden göç etmifl kad›nlar, ortaya ç›km›fl bu durumla bafl edebilmek ve
ailelerinin ayakta kalabilmelerini sa¤lamak için a¤›r yükler ve sorumluluklar
yüklenmektedir. Kocas› iflsiz kalan, ya da kocas›n›n getirdi¤i paran›n çok yetersiz
254
kald›¤› durumlarda, kad›nlar›n hem ekonomik faaliyetleri artmakta, hem de
tasarruf edebilme çabas› içerisine girmektedirler. Eve giren paray› yetifltirme
derdi içinde olan kad›nlar, kendi ihtiyaçlar›n› göz ard› etmekten
çekinmemektedirler. Buna ra¤men günlük harcamalar›n kad›n›n üzerinde
oldu¤u evlerde erkek, fiyat art›fllar›n›n ne kadar h›zl› oldu¤unu kavramakta
güçlük çekince ve verdi¤i paran›n yetiflmemesi durumunda, evde kar› ve koca
aras›nda olaylar ç›kmakta, erkek kar›s›n› afl›r› para harcamakla suçlamaktad›r.
Aile içi fliddet ve tart›flmalar, artan yoksulluk ve iflsizlikle birlikte artmaktad›r.
Özellikle kocan›n iflsiz oldu¤u ya da düzenli para getiremedi¤i ve kar›s›n›n
çal›flmak zorunda kald›¤› durumlarda evde tansiyon yükselmekte ve koca fliddete
kalk›flmaktad›r. Ancak ço¤u kad›n bu fliddeti de kocalar›n›n içinde bulundu¤u
stresli durumla aç›klamakta ve fliddeti meflrulaflt›rmaktalar. K›saca, artan
yoksullukla birlikte kad›nlar›n hem ekonomik kat›l›mlar› ve hem de u¤rad›klar›
ihlaller artmaktad›r. Ancak kad›nlar, içinde bulunduklar› ataerkil yap› yüzünden
bu yap›lanmay› kabullenmifl durumdalar. Bu yap›lanmay› k›r›p da fliddete
‘hay›r’ diyebilen kad›nlar ise ne boflanma davas› açabilecek maddi imkana ne de
hangi prosedürü izleyecekleri bilgisine sahipler.
Yine g›dan›n aile bireyleri aras›ndaki paylafl›m› s›ras›nda nitelik ve nicelik
farkl›l›klar› görülür. Yemek listesinde nadiren yer alan et, özellikle aile reisince
tüketilir. Kad›nlar ve çocuklar hiçbir zaman en iyi parçay› alamazlar. Ayr›ca baz›
yiyecekler belirli bireyler için korunur ve saklan›r. Erkeklere yaramayan besinler
nedense kad›nlar ve çocuklara uygun görülür. Bir gelenek olarak kiflilerin
davran›fllar›nda görülen bu anlay›flla s›k s›k karfl›laflmaktay›z. fianl›urfa’da yap›lan
bir araflt›rmada haneye giren her türlü kayna¤›n, hane içi konum ve güç iliflkileri
temel al›narak da¤›t›ld›¤›, aile içi toplam gelir artsa da bunun evdeki hayat
seviyesine yans›mad›¤› görülmüfltür (fianl›urfa’da Yoksulluk Manzaralar›,
Toplum ve Bilim). Bu araflt›rma neden orta halli ailelerde bile kad›n›n, görece
yoksul oldu¤unu aç›klamaktad›r. Ailenin gelir düzeyi ve hayat standard› ne olursa
olsun, Türkiye’de kad›nlar›n ezici ço¤unlu¤u kendine ait bir gelirden yoksundur.
Türkiye’de yaln›zca %22 kad›n›n kendine ait bir geliri var ve hane geliri ne olursa
olsun kad›n›n yoksullu¤u her zaman ailenin yoksullu¤unu da getirmiyor (DPT,
Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Toplumda Kad›n Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu,
Çal›flma Hayat›, Gelir ve Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, Ankara, 2001).
Kad›nlar üzerlerine çöreklenen yoksulluktan bir nebze de olsa kurtulabilmek
için evlerine parça bafl› ifl almakta ve evlerinin geçimine katk›da bulunmaya
255
çal›flmaktad›rlar. Küreselleflen dünyan›n getirdi¤i rekabet ortam›nda her
zamankinden daha fazla gerek duyulan ucuz ve örgütsüz ifl gücünün önemli bir
k›sm›n› kad›nlar ve özellikle de gecekonduda yaflayan kad›nlar oluflturmaktad›r.
‹flin eve gelmesi sayesinde hem ev ifllerini ihmal etmemifl ve hem de
çocuklar›n›n bafl›nda bulunuyor olan kad›nlar, eve katk›da bulunuyor olmakla
üzerlerindeki bask›y› bir nebze de olsa azaltmaya çal›flmaktad›rlar. Ancak ev
eksenli çal›flma olarak nitelendirilebilecek olan bu çal›flma tipinin de di¤er ifllerle
k›yaslan›nca beraberinde getirdi¤i olumsuzluklar var. Her fleyden önce flunu
belirtmekte yarar var ki D‹E’ye göre tüm evde çal›flanlar›n %95’i kad›nd›r. Ev
eksenli çal›flma, düflük ücretli, genellikle sosyal hak ve güvencelerden yoksun
gerçeklefltirilen bir çal›flma türüdür.
Kimi kad›nlar h›zla kötüleflen ekonomik koflullar sebebiyle köyü özler
duruma gelseler de gerek çocuklar›n› kentte okutma istekleri ve gerekse köyde ev
ve tarlan›n kalmam›fl olmas› bu iste¤in gerçekleflmesini imkans›z hale
getirmektedir. Evlerini, mallar›n›, geçim imkanlar›n› kaybeden bu insanlar için
göç, maddi bir kay›p olup, yeni mekanda ifl bulamamak bu kay›p duygusunu
pekifltiriyor. Göç genellikle aile içi iliflkilerde de¤iflikliklere neden oluyor ve bu
de¤ifliklikler erkeklerden çok kad›nlar› etkiliyor. Göç eden ailelerin maddi
durumlar›n›n kötü olmas› ayn› hanede yaflayan aile bireylerinin say›s›n›n
artmas›na sebep oluyor. Zira birden fazla aile bir arada yaflayarak baz›
giderlerden tasarruf etmeye çal›fl›yorlar. Bu mekan k›s›tlanmas› kad›n›n daha
çok ezilmesine zemin haz›rl›yor. Kad›nlar›n, bu hane içinde yaflamak
durumunda kald›klar›, gerek bu kad›nlar› ve gerekse de evdeki çocuklar›
olumsuz flekilde etkilemektedir.
Di¤er taraftan küçük bölgelerden göç ederek küçük imkanlarla yaflamak
zorunda olan kad›n ve özellikle genç k›zlar, tek e¤lence kaynaklar› olan görsel
bas›nda flahit olduklar› baz› manken, oyuncu ve flark›c›lar›n flaflaal› hayatlar›na
karfl› sempati duymaktad›rlar. Yokluk içerisinde yaflayan bu ailelerin özellikle k›z
çocuklar›, kendilerine bir anlamda empoze edilen bu lüks yaflam› kendi
hayatlar›nda da yaflama arzusuyla evden kaçmaktad›rlar. Gerçek yaflamda bu
lüks hayatlar› bulamayan ancak hayatlar›n› da idame ettirmek zorunda olan ve
karfl›laflt›klar› sorunlar› çözümleyecek kadar e¤itim ve bilgi düzeyi olmayan bu
k›zlar bu sefer de seks tüccarlar›n›n ellerine düflmektedirler. Bu k›zlar›n çocuk
denilecek yaflta fuhufl bata¤›na düflmesinin bir di¤er sebebi de aile içi fliddet ve
üyeler aras›ndaki iliflkinin manen çözülmesidir. Yine yoksulluklar›n› bertaraf
256
edemeyen bu insanlar›n rahat yaflama arzular› bazen kendi iradeleri ve fakat
bazen de bir yak›n›n›n zorlamas› ile bu ticaretin içine sürüklenmesine sebep
oluyor. Maalesef ülkemizde de kad›n ve genç k›z ticareti içinde yer alan
k›zlar›m›z›n yafl› dramatik flekilde düflmüfltür. Oysa ülkemizin de taraf oldu¤u
‘Çocuk Haklar›na Dair Sözleflme’de çocuklar›n cinsel sömürü objesi olmaktan
korunmas›, bu arada fuhufl ve pornografi dahil olmak üzere her türlü cinsel
sömürü olaylar›ndan koruyucu tedbirlerin al›nmas› taraf devletlerin görevidir.
Ayr›ca Türk Ceza Kanunu’nun 435 ve 436. maddeleri, “Fuhfla tahrik” bafll›¤›
alt›nda toplanarak çocuklar›n, küçüklerin, kad›nlar›n, hatta erkeklerin çeflitli
biçimlerde teflvik, tehdit, cebir ve fliddet, nüfuzun kötüye kullan›lmas›, i¤fal
yoluyla fuhfla teflvik edilmesi failin ma¤dura yak›nl›¤›na göre cezaland›r›lmas›n›
öngörmektedir. Bu temel ilkeler adeta yok say›l›p, pazarda her gün/gece sat›fla
sunulan, boyun e¤en, bir türlü ‘bizim çocuklar›m›z’ olamayan ‘öteki’ olarak
nitelendirilip soyutlanan, fuhufl sektörünün adeta kölelefltirdi¤i k›z çocuklar,
insan haklar›n›n ihlal edildi¤i en kritik alanlar›ndan birisini oluflturmaktad›r
(Esin Küntay, 21.Yüzy›lda Ça¤dafll›k ve Köleci Uygulamalar Paradoksu;
Yoksulluk, fiiddet ve ‹nsan Haklar›).
Özellikle kentte yaflayan fakirlefltirilmifl kad›n›n yaflamak durumunda kald›¤›
bir di¤er problem ise kocan›n gerek geçim yükünden kaçmaktan baflka çare
bulamamas›ndan ve gerekse di¤er baflka sebeplerden evi terk etmesidir. Bu
erkeklerin çocuklar›yla ilgili herhangi bir sorumluluk hissetmemeleri, kad›nlarla
birlikte onlar› da b›rakm›fl olmalar›, kad›nlar›n fakirliklerini ve çaresizliklerini
iyice art›rmaktad›r. Özellikle son ekonomik krizle birlikte artan fakirlikle beraber
evini terk eden erkeklerin oran›nda art›fl olmufltur. Bunun, hükümetin içinde
bulundu¤u flehir olan Ankara’da bol say›da örneklerini görmek gayet
mümkündür. Efli taraf›ndan terk edilen bu kad›nlardan baz›lar›na belediyeler
taraf›ndan ifl imkan› sa¤lanm›flsa da hepsine ulaflabilmek mümkün olmam›flt›r.
Sa¤l›k hizmetlerinden bu fakir kad›nlar›n pay›na düflen di¤er kesimlerle
karfl›laflt›r›l›nca daha düflüktür. Nitekim son dönemlerde hastanelerde rehin
kalma olaylar› ile s›k s›k karfl›laflmaktay›z. Bu insanlar›n hastanelerde tedavi
olabilmeleri amac›yla kendilerine verilen yeflil kartlar da çare olmam›fl, yeflil
kartlar› olan bu insanlar yine de hastanelere kabul edilmemifller ya da
hastanelerde tedavi alt›na al›nmak zorunda kalan hastalar masraflar›
karfl›layamad›klar› için bu kurumlarda rehin olarak kalm›fllard›r. Halbuki “Her
flahs›n, gerek kendisi gerekse ailesi için yiyecek, giyim, mesken, t›bbi bak›m,
257
gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sa¤l›¤› ve refah›n› temin edecek uygun
bir hayat seviyesine ve iflsizlik, hastal›k, sakatl›k, ihtiyarl›k veya geçim
imkanlar›ndan iradesi d›fl›nda mahrum b›rakacak di¤er hallerde güvenli¤e hakk›
vard›r.” (‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi Madde 25)
Yoksul insanlar aras›nda dayan›flman›n ne boyutta oldu¤una bakt›¤›m›z
zaman akrabal›k ve hemflehrilik gibi yap›lanmalar›n kent hayat› içerisinde yeni
anlamlar ald›¤›n› görüyoruz. Kötü yaflam koflullar›na ra¤men kenar yerleflimin
eski sakinleri yeni gelenlerin minimal gereksinimlerini karfl›layarak, yeni
hayatlar›na daha çabuk adapte olabilmelerini sa¤l›yorlar. Ancak herkes ayn›
durumda oldu¤u için maddi olarak kimse kimseye çok fazla yard›m edemiyor.
Dayan›flma, ancak ortak yaflam›n birlikte yaflanmas›ndan dolay› duygular›n
paylafl›lmas› aflamas›nda gerçekleflmektedir. Yine ev ekonomisine katk›da
bulunmak amac›yla kad›nlar›n ev içi g›da üretimlerinde birbirleriyle
dayan›flmalar› söz konusudur. Bu anlamda da gecekonduda yaflayan kad›nlar›n,
birbiriyle dayan›flmas› erkeklere göre daha fazla olmaktad›r.
Özellikle göçle birlikte yoksullaflt›r›lm›fl ve bunun getirdi¤i fliddeti yaflayan
kad›n›n yaflad›¤› bu hak ihlallerini minimuma indirmek ya da daha iyimser bir
yaklafl›mla tamamen ortadan kald›rmak için neler yap›labilir?
Kad›nlar›n içinde yaflad›¤› yoksullu¤un travmatik etkisini ortadan kald›rmak
için öncelikle devlet eliyle yap›labilecek ve zaten devletin yapmas› gereken
düzenlemeler söz konusudur. Her fleyden önce bu kad›nlar›n hayatlar›n› daha
yaflanabilir bir hale getirmek için, içinde bulunduklar› mahallelere, di¤er
mahallelerle hiçbir ayr›m gözetmeksizin her türlü hizmet götürülmelidir. Bu
kad›nlar, haftada bir gelen su tankerlerini beklemek zorunda
b›rak›lmamal›d›rlar. Ya da elektrik ›fl›klar›n›, yaln›zca uzaktan seyredilebilir ama
ulafl›lamaz birfley olarak görmemelidirler. Hastane kap›lar›ndan geri çevrilmek,
ölümle yüz yüze gelmek ya da bir flekilde hastaneye girerlerse orada rehin kalmak
kaderleri olmamal›. Ekonomik sebeplerle ald›¤› e¤itimden fedakarl›k yapmak
zorunda olanlar ilk önce k›zlar›m›z olmamal›d›r. Ataerkil yap› sebebi ile k›rsal
kesimden gelen ailelerde, kocalar efllerinin bile çal›flmas›n› hofl karfl›lamazken
k›z ya da bazen erkek çocuklar›n›n seks ticareti yapan kiflilerin ellerine
düflmesini ve bunlar›n bir meta gibi sat›lmas› engellenmelidir. Bu noktada
devlet de, taraf oldu¤u anlaflmalar› uygulama kararl›l›¤› göstermelidir. Ev içi
fliddete maruz kalm›fl ve kendine yetecek geliri olmayan kad›nlar kaderleriyle bafl
258
bafla b›rak›lmamal›, her fleyden önce devlet ya da herhangi bir kurumun
güvencesi alt›na al›nmal›d›r. Ayn› flekilde eflleri ölmüfl ancak gerek kendi ve
gerekse çocuklar›n›n hayat›n› idame ettirecek gelir ve bilgi düzeyine sahip
olmayan kad›nlar da devlet güvencesi alt›na al›nmal› ve kendilerine ifl imkan›
sa¤lanmal›d›r.
Uzun vadede ise kad›n›n e¤itimine küçük yafllardan itibaren önem
verilmelidir. Kad›nlar geleneksel yaflam›n dayatmalar›n› olmazsa olmaz kurallar
olarak görmemeli; sahip olduklar› haklar› bilerek bunlar› kullanma kararl›l›¤›na
sahip olmal›d›rlar. Ayr›ca kad›nlar kendilerine yetecek yaflam standartlar›n›
oluflturacak bilgi ve becerilerle donat›lmal›, eflzamanl› olarak erkekler de ayn›
e¤itimden geçmelidirler. Bir insan haklar› e¤itiminin yan›nda kad›nlar›n
mesleki beceri kazanmalar›n› sa¤layacak e¤itim imkanlar› da sonuna kadar
kulland›r›lmal›d›r. Di¤er bir uzun vadeli ama kad›n›n yoksullu¤u için belki de
en önemli çözüm yolu, ekonomik koflullar›n herkes için bir an önce
düzeltilmesinden geçmektedir.
Yoksulluk Halleri adl› kitaptan ald›¤›m bir iki örne¤i sizlerle paylaflarak
sunumumu bitirmek istiyorum:
Güher, ayn› mahallede oturan kay›nbiraderinin varl›¤›na karfl›, süt için 600
bin lira bulamad›klar›n› ve yeni do¤an bebe¤inin öldü¤ünü anlatm›fl
araflt›rmac›-yazar Aksu Bora’ya...
Halime’nin k›rg›nl›¤›n›n sebebi; o ailesinden maddi herhangi bir destek
beklemiyor, sadece manevi destek bekliyor ancak onu da bulamad›¤›n› söylüyor.
Ona göre bunun nedeni kendisinin paraya ihtiyac› oluflu ve ailesinin para
istemesinden korktu¤u için onunla görüflmeyi kesmesiydi.
Fatma, kocas› öldükten sonra çocuklar›yla içine düfltü¤ü sefaleti ve çaresizli¤i,
çocuklar›na çöpten ekmek bulup yedirdi¤ini a¤layarak anlatt›: “Hiç unutmam
onu, evde tüp bitti, çal›flm›yorum da; iflte kocam›n öldü¤ü günlerdi. Evde tüp
bitti. Ona mama yap›cam, tüp yok ki tüpü ›s›t›p... anne tüp, tüpçü geçiyo ordan,
tüpçü geçiyo diyo bana hadi tüp alsana. Diyorum, o¤lum bu de¤il, bekle öbür
tüpçü gelsin, öyle... baflka tüpçüler geçiyo, hani geçiyo diyo niye alm›yorsun...
bilmiyor ki para yokta o yüzden alam›yorum, bilmiyo... iki gün öyle aç kald›m,
çocuklar da... pisliklerini fle yapt›m, yedirdim iflte.”
259
ORA’DA KADIN OLMAK
Müjgan HAL‹S
Yeme¤in iyi, lezzetli k›sm›n›n erkek çocuklara verildi¤i,k›zlar›n ”mal” olarak
görüldü¤ü, 12-13 yafl›ndan sonra bafll›k paras› ile evlendirildi¤i,flanslar›
dönmedi¤i sürece köylerinden bir ad›m ötesini göremeyen genç k›zlar›n
topraklar›, Güneydo¤u.
Büyük flehirlerde yaflayanlar,”Ben özgürüm” diyen reklam›n üzerine “o k›z
gerçekten oralarda öyle gezebilir mi?” sorusunu sormaya bafllad›lar m› bilinmez
ama, Türkiye’nin Do¤usu’nda ve Güneydo¤usu’nda kad›nlar›n yazg›s› y›llard›r
de¤iflmedi.
Do¤u ve Güneydo¤u’da genç k›zlar Bat›’daki yafl›tlar›ndan çok farkl› hayatlar
yafl›yorlar; Onlar töre yüzünden e¤itilmiyor, ifl sahibi olam›yor, çocuk yaflta
evlendiriliyor, sinemaya gidemiyor, ana-baba-erkek kardefl-koca taraf›ndan
ac›mas›zca fliddete maruz b›rak›l›yor.Onlar kendi evlerinde F tipi bir yaflam
sürüyorlar. Onlar için bafll›k paras›, berdel, kuma ve dayak “kader”.
Araflt›rmalar, Türkiye’nin Do¤usu’nda ve Güneydo¤usu’nda kad›nlar›n 1213 yafllar›nda evlenip, 35 yafl›nda yaflland›¤›n› ortaya koyuyor. Her iki bölgede
de evlilik kararlar› genellikle aile büyükleri taraf›ndan al›n›yor. Bu oran
kentlerde yüzde 29 iken, k›rsal alanda yüzde 40’a kadar ç›k›yor. Türkiye’nin
1986’da taraf oldu¤u, Kad›nlara Karfl› Her Türlü Ayr›mc›l›¤›n Önlenmesi
Sözleflmesi (CEDAW)’ne göre evliliklerin taraflar›n hür iradeleri ile yap›lmas›
önerilirken,bölgede 1994-1998 y›llar› aras›nda yap›lan evliliklerin yüzde 55’ine
aileler karar verdi. Ailelerin karar›yla yap›lan bu evliliklerin yüzde 20’sinde ise
kad›n›n r›zas› al›nmad›.
260
Bölgede birçok erkek,kad›n ve çocu¤un nufus ka¤›d› yok. Kan bedeli karfl›l›¤›
evlenme, imam nikah›, akraba evlili¤i, bafll›k paras›,çok efllilik, çok çocukluluk
ise çok yayg›n. Sadece imam nikah› ile evlenenlerin oran› kentte yüzde 14, k›rda
ise yüzde 31 iken, k›rsal alanda kad›nlar›n yüzde 52’sinin, kentte ise yüzde
39’unun kocalar›yla aralar›nda akrabal›k ba¤› var. Türkiye’nin baflka
bölgelerinde zay›flamas›na ra¤men töre olarak hala süren bafll›k paras› ise kentte
yüzde 47, k›rsalda ise yüzde 70 oran›nda devam ediyor.
K›z çocuklar›n›n okula gitmek yerine,çok küçük yaflta ev ifllerini yüklendi¤i
bölgede, fliddet de çok yayg›n olarak görülüyor. fiiddete u¤rayan kad›nlar›n
oran› k›rsalda yüzde 54 kentte ise yüzde 44’lere varm›fl durumda.Kad›nlar›n
boflanmas› ve mirastan pay almas› da ender görülen bir durum olmay›
sürdürürken,berdel ve namus cinayetleri devam ediyor. Do¤u ve Güneydo¤u’da
kad›nlar›n düzenli gazete okuyanlar›n›n oran› yüzde 13.6 iken radyo yayg›n bir
flekilde dinleniyor. Okur-yazarl›k oran› ise yüzde 44.77 düzeyinde.
Araflt›rmalar; bölgede, k›rsal alanda kad›nlar›n yüzde 64’ünde, kentte ise
yüzde 50’sinde sa¤l›k sorunlar› görüldü¤ünü, kad›nlar›n yüzde 26’s›n›n da
yaflamlar› boyunca hiç hastaneye gitmedi¤ini ortaya koyuyor. Do¤um, düflük ve
bebek ölümlerinin oran› çok yüksek. Çal›flma hayat›nda ise kad›n, daha çok
tar›m iflkolu ile toplum, sosyal ve kiflisel hizmetler iflkolunda kendisine yer
bulabiliyor.
Güneydo¤u ve Do¤u’da yüzde 33’e ç›kan akraba evlili¤i nedeniyle özürlü
oran› da Türkiye ortalamas›n›n üstünde. Türkiye genelinde 7 milyon özürlüden
ancak 33 bin 612 özürlü “özürlü kimlik kart›” tafl›yor ve bunlardan 1977’si
Do¤u ve Güneydo¤u’da yafl›yor. 15 yafl alt›nda evlenen kad›n say›s› Türkiye’de
yüzde 8.9 oran›ndayken bölgede ise yüzde 37 oran›nda.
Sadece yukar›daki veriler bile bölge halk›n›n Türkiye’nin di¤er bölgelerinden
ne kadar farkl› bir gerçe¤i oldu¤unu aç›klamaya yeter. Bölgenin bu kadar farkl›
gerçe¤inde feodal tutuculuk, parçalay›c›l›k ve bunun yaratt›¤› çürümüfllü¤ün yan›
s›ra; 12 Eylül’ün aileye, yaflama,topluma tafl›d›¤›, dayatt›¤› gerilikler yabana at›l›r
gibi de¤il. Ulusal-toplumsal bilinçten yoksunluk, feodalizmin ve dinin a¤›r
etkileri,çarp›k kapitalizmin yaratt›¤› çok yönlü tahribatlar ve sosyal yap›lanmada
ortaya ç›kan parçalanma ve çözülmeyle birlikte; toplumsal anlamda son derece
tutucu, de¤iflim ve dönüflüme karfl› direnen bir gerçeklik, on y›llard›r kendisini
261
dayatm›fl durumda. Bu gerçeklikle parelel olarak mevcut tüm iliflkiler,aile ve aile
içerisindeki kad›n-erkek iliflkisinde s›n›rl› ve ailesel ç›karlara endeskli olarak
yaflan›yor.
Kapitalizmin kendisini en fazla gerçeklefltirdi¤i zemin ve çekirdek kurum
olan ataerkil aile; bu bölgede yaflayan halk›n sosyolojik ve psikolojik olarak
düflüflünün ve tabiri caizse feleketinin en önemli nedenlerinden biri.Aile
kurumunda hiçbir toplumsal amac›, felsefesi olmayan feodal, afliretçi ya da
kapitalist iliflki tarz›; toplumsal ç›karlar› esas alan ,yarat›c› de¤erleri olmaktan
uzak durmaya devam ediyor. Sosyalleflme noktas›nda yaflanan ola¤anüstü
gerilik, toplumla yeterli ve sa¤l›kl› iletiflim kurmaya engel. Geleneksel de¤er
yarg›lar›ndaki tutuculuk, son elli y›lda yaflanan h›zl› de¤iflim ve dönüflümle
birleflince ortaya, farkl› kültürel aray›fllara kap›lan, uyumsuz, güvensiz, umutsuz
bireyler ç›km›fl durumda. Bu evrim; toplumdan ve toplumsal ç›karlardan
soyutlanan insanlar›n kendi do¤as›na yabanc›laflmas› ve özgürlük aray›fl›ndan
vazgeçmesi sonucunu do¤uruyor. Yaflanan toplumsal güdükleflme kimlik, kiflilik
ve kültür savrulmas›yla birleflince, benlikte çarp›k bir flekilde büyütülen
aray›fllar›n da tükenmesi ve dolay›s›yla yaflamdan vazgeçiflle sonuçlan›yor.
Batman ‘ilk’ti, son de¤il
Batman co¤rafi konumu,feodalizmin ve dinin a¤›r etkileri gibi nedenlerle
devlet taraf›ndan pilot bölge olarak ele al›nan ,kapitalizmin h›zl› ama çok çarp›k
bir biçimde tafl›r›ld›¤› bir kent. Batman’da var olan feodal tutuculuk köylülü¤ün
yan› s›ra medyan›n etkisi, 12 Eylül politikalar›n›n yaratt›¤› tahribatlar ve çarp›k
kapitalistleflme, yine sosyal dokuda yaflanan çözülme nedeniyle sosyolojik ve
psikolojik anlamda bir afl›nma ve düflüfl yaflan›yor. Ortaya ç›kan bu gerçeklik,
her türlü sosyal, siyasal, psikolojik geliflimin önünde afl›lmaz duvarlar dikmifl
durumda. Kozmopolit,gittikçe özünden uzaklaflarak yabanc›laflan, farkl› kültürler
aras›nda s›k›flan, umutsuz ve güvensiz kiflilikler Batman’da potansiyel intihar
kurbanlar› olarak yaflamay› sürdürüyor.
Yaflanan bu gerçekli¤e ramen ,kapitalizmin girifliyle ortaya ç›kan yo¤un
çeliflkilerin yaratt›¤› aray›fllar, Batman halk›n›n h›zla politikleflmesini de
beraberinde getirdi.Bir yandan PKK’ye kat›l›m›n en yo¤un oldu¤u bölgelerden
biri olarak dikkati çekti. Buray› bir pilot bölge olarak ele alan devlet ,özellikle
PKK taban›n›n büyümesini engellemek için çeflitli önlemler ald› ve kapsaml›
262
politikalar gelifltirdi. Dinin kentteki önemli etkisi gözönünde bulundurularak
Hizbullah’›n oluflumuna gidildi, politikleflmifl kesimler baflta olmak üzere, çeflitli
halk kesimlerine yönelik faili meçhul cinayetler gelifltirildi ve halk üzerinde tam
bir terör havas› estirilerek, psikolojik olarak iradenin k›r›lmas› yarat›lmak
istendi. Batman halk› için ölüm adeta kan›ksanan bir günlük yaflam gerçe¤i
haline geldi.
11 y›l önce il olan Batman, gelifltirilen köy boflaltma politikas› nedeniyle
1993’ten itibaren adeta bir göç ak›n›na u¤rad› ve nüfusu 300 bine dayand›. Göç
ettirilen kesimler, uygulanan fliddetin a¤›r etkisi, gelir da¤›l›m›nda yaflanan
büyük dengesizli¤in yaratt›¤› ekonomik sorunlar ve faili meçhul cinayetlerin
ortaya ç›kard›¤› sonuçlarla derin bir ç›kmaza sürüklendi. Tüm toplum
kesimlerinde özellikle de bir yozlaflma yaflanmaya,h›rs›zl›k ve fuhufl vakalar›
artmaya bafllad›. Göç ettirildikten sonra çarp›k da olsa kapitalizmle tan›flan ve
bu ortama uyum sa¤lamak isteyen gençlerle, geleneksel de¤erlerine ba¤l› ve
dindar yafll› kuflaklar aras›nda ortaya ç›kan kültür çat›flmas›, uyumsuzluk ve
güvensizli¤i daha da derinlefltirdi.
Devlet Batman’da özellikle kad›na yönelik olarak da çeflitli politikalar
gelifltirdi. ÇATOM (Çok Amaçl› Toplum Merkezi) MOB‹L gibi kurulufllar
arac›l›¤›yla el sanatlar›,ve yetifltirme kurslar› ad› alt›nda bir tür “elit” kad›n
tabakas› yarat›lmak istendi. Yo¤un bir bask›yla karfl› karfl›ya kalan geleneksel aile
kurumunda sürekli küçümsenen ,d›fllanan,s›n›r ve kal›plara hapsedilen, okula
gönderilmeyen, dört duvar aras›nda y›llar›n› tüketmeye mahkum edilen kad›nlar
için bu kurulufllar›n vaadleri ve TV’deki renkli hayatlar adeta bir kurtulufl
umudu oldu. Dört duvar aras›ndan ç›k›fl›n aray›fl› içerisine giren kad›nlar
,hayatlar›nda ilk kez yüzyüze geldikleri “gerçek” dünyan›n sorunlar› ile, tutucu
bir toplumsal yap›n›n asla kald›ramayaca¤› aray›fllar›n içine girdi. Bunun
sonucunda birçok psikolojik dengesizlikler ve bunal›mlar bafl göstermeye
bafllad›.
Kad›n üzerinde uygulanan tüm bu politikalar›n yan› s›ra, Kürt olman›n
zorluklar›, kapal› toplum yap›s›, ataerkil aile yap›lanmas›, aile içi fliddet,
feodalizm ve dinin a¤›r etkileri, geleneksel de¤er yarg›lar›n›n kat› uygulan›fl› ve
geleneksel bak›fl aç›s› nedeniyle kad›nda yaflanan güvensizlik, umutsuzluk
derinleflti ve kad›n çaresizli¤e sürüklendi. Bafll›k paras› karfl›l›¤›nda veya
istemedi¤i halde zorla evlendirilme, okula gönderilmeme, her an düflünsel,
263
fiziksel ve cinsel bask›larla karfl› karfl›ya kalma, çok dar iliflkilere ve kapkaranl›k
bir yaflama mahkum edilme kad›na ölümü tercih ettirmeye bafllad›. ‹çine girilen
derin ç›kmaz karfl›s›nda çözüm gücü olamayan, ya da baflka bir yaflam alternatifi
olmayan kad›n asl›nda aile, toplum ve sistem taraf›ndan ölüme sürüklendi.
Kad›n art›k bu tarz bir yaflam› kabul etmedi ve erkek egemen karakterli ataerkil
aile ve toplum yap›s›na karfl› isyan› yaflam›ndan vazgeçerek gösterdi.
‹ntihar kurtulufl gibi…
‹ntihar istatistiklerini her geçen gün yükselten bölge halk›n›n toplumsal
gerçe¤i;yaflanan toplumsal güdükleflmenin, tek tek bireylerde patlama
noktalar›na yol açmas› ve bu patlamalar›n a¤›rl›¤›n›n bizzat kendi bedenlerine
yönelerek bertaraf etme çabas›ndan baflka bir fley de¤il. Yaflanan bu patlaman›n
bölge halk›n›n en zay›f halkas› olan “kad›n”daki tezahürü oldu¤unu söylemek
yanl›fl olmayacak. ‹ntiharlar; yaflamdan uzaklaflt›r›lan, salt bir mülk konumunda
olan kad›nlar›n bölgedeki tarihsel ve toplumsal flekilleniflinin bir sonucu. Do¤u
ve Güneydo¤u’da kad›n; feodal de¤er yarg›lar›n›n, dinin ve ataerkilli¤in ola¤an
etkileri nedeniyle “namus” olgusunun alt›n› dolduran bir nesne halinde. Etkisiz;
bilinçsiz, konuflma ve tart›flma gücü bile olmad›¤› düflünülen kad›n; tarihinin
hiçbir noktas›nda kendi sorununa kendisi çözüm bulabilecek olanaklara,
yöntemlere ve en önemlisi güce sahip olamad›. Yaflad›¤› özgül sorunlar› “ulus”
bilinciyle birlefltiren kad›nlar gücü da¤a ç›kmakta bulurken ; geride kalanlar 15
y›ll›k çat›flma ortam›nda ya hemcinslerinin peflinden gittiler ya da onlar›n
varl›¤›n›n yaratt›¤› “özgür” ortamda sorunlar›yla yüzleflmeden bugüne geldiler.
Gelinen nokta ise bölge kad›n›n›n HADEP Batman ‹l Baflkan› Murat Ceylan’›n
da (2) ifade etti¤i gibi, sadece siyasallaflt›¤›n›, ama sosyalleflmedi¤ini ortaya
ç›kard›. “bar›fl” ortam› yeniden yaz›ld›¤› say›lan tarihin, eskisinden de beter bir
flekilde yafland›¤›n› ortaya ç›kard›. ‹radesizlefltirilen, hiçlefltirilen, çaresiz-umutsuz
ve kaderci k›l›nan kad›n ailesinde de toplumda da hala “düflkü”’ bir
konumdayd›. Dünyan›n ve Türkiye’nin hemen hemen tamam›nda farkl›modern-özgür kad›nlar ço¤al›rken, Do¤u ve Güneydo¤u’da kad›n›n rolü
“savafl”la da de¤iflmedi. Düflüncesi, fizi¤i ve duygular› bast›r›lan bir mülk
konumundaki kad›na içinde bulundu¤u konum ve yaflam biçimi bir kader
olarak benimsetilmeye devam ediliyor ve adeta dipsiz, karanl›k bir kuyuda
yaflamaya mahkum edilmeye zorlan›yor. Ancak bu zor; kad›nlar›na bunu
dayatan bir toplumun ne kadar geri b›rakt›r›ld›¤›n›n ve toplum d›fl›-dünya d›fl›
yaflamaya zorland›¤›n›n da ipuçlar›n› veriyor.
264
Yap›lan araflt›rmalarda baz› çarp›c› sonuçlara ulafl›lsa da intihar nedenleri en
çok da flu biçimlerde aç›kland›’ “sevdi¤ine varamad›… Bekaretini yitirmiflti…
Namus infaz›ndan kurtulmak için intihar etti…Hiç arkadafl› olmad›… Okula
gönderilmedi¤i için bunal›ma girdi… Aile bask›s›na dayanamad›... Kuflak
çat›flmas›na kurban gitti…”
Aç›klamalar böyle ama nedenler bu kadar basit mi? Yaflanan trajedi bu kadar
hafife al›nabilir mi? Ya da masa bafllar›nda izah edilebilir mi? Nedenleri yeterli
ve do¤ru anlafl›lmaz, izah edilmezse sonuçlar› önlenebilirmi? Ya da salt
nedenleri sonuçlar› izah edip bununla yetinmekle, basit önlemler almakla
intiharlar önlenebilir mi? Bu kad›nlar›n seslendirdikleri çarp›c› gerçeklere, ilgili
ve sorumlu kesimler baflta olmak üzere herkes do¤ru anlam verebiliyor mu?
‹ntiharlar› engellemek için gerekli olan sosyal,siyasal, psikolojik, ekonomik vb.
çözümlere ulafl›labiliyor mu? Bu faciay› önlemek için amans›z bir çaba içerisine
girilebiliyor mu? Yaflam, yaflan›lacak bir düzeye getirilebiliyor mu? Hay›r!
18 yafl›ndaki Gülcan ölmeden önce b›rakt›¤› son mektupta, “hayat yaflamaya
de¤mez. Yaflamak için hiçbir neden yok….” diyordu. Gülcan bu sözleriyle
Batman’da intihar eden tüm kad›nlar›n son sözlerini dillendiriyordu.. Daha 15
yafl›ndayken evlendirilen, bir çocuk annesi 18 yafl›ndaki Gülcan’›n intihar›n›n
ve son sözlerinin anlam› da izah› da çok basit de¤il. Bu sözler çok çarp›c› bir
gerçe¤i ifade ediyor. Tarihsel ve toplumsal bir yaraya, bir kördü¤üme parmak
bas›yor. Bir trajedinin son perdesinin nihai sözleri oluyor. Bir kad›n›n öfkesini,
isyan›n› ve reddini oldu¤u oldu¤u kadar umutsuzlu¤unu ve y›lg›nl›¤›n› da ifade
ediyor.
Batmanl› Gülcan ve onun gibi daha nice yitmifl kad›n için, yaflam›n her an›
ölümden daha beter. Aray›fl ve dolay›s›yla da yaflam bitmifl. Hayat, yaflan›lmaya
de¤meyecek kadar katlan›lmaz bir hale gelmifl. Yaflam›n hiçbir anlam› ve nedeni
kalmam›fl.Bu kad›nlar art›k bu tarz yaflam› kaç›n›lmaz bir kader olarak
görmüyor. Art›k böyle yaflamak istemiyor. Kendisini asarak, yakarak veya
vurarak, böylesi bir yaflamdansa ölümü tercih ediyor.
Kad›n›n bu karfl› ç›k›fl› ya da ç›kmaz› asl›nda demokratikleflemeyen sisteme,
son derece geri b›rakt›r›lan yaflam düzeyine, a¤›r ekonomik s›k›nt›lara karfl› da
bir reddedifl. Batman kad›nlar›n›n intihar trajedisi ya da facias›, genelde varolan,
ama baz› özgün yanlar› itibar›yla daha fazla a盤a ç›kan ve patlak veren bir
toplumsal yaran›n en uç simgesi olma durumunda.
265
Bu yaran›n iyilefltirilmesi için,bir demokrasi mücadelesine,bir yeniden
yap›land›rmaya ihtiyaç var.Bunun için gereken de¤iflim ve geliflim sa¤lanmal› ve
insan iradesini en özgür bir biçimde a盤a ç›karan bir sistem inflas›na bir an
önce bafllanmal›d›r.Her türden eflitsizlik, bask›, sömürü ve ayr›mc›l›k
giderilmeli, toplumsal yap› sa¤l›kl› hale getirilmeli ve sosyal adalet
gerçeklefltirilmelidir. Yine yaflam standartlar›nda yaflan›labilecek bir düzey
yarat›lmal› ve ekonomik anlamda bir geliflim düzeyi sa¤lanmal›d›r. Toplumda
varolan farkl›l›klara (ulus, s›n›f, cins, dil, kültür, din, vb) hoflgörüyle
yaklafl›lmal›, kültürel geliflmeye, ana dilde e¤itime her türlü olanak sunulmal›d›r.
Toplumun tüm kesimleri kapsaml› bir proje temelinde e¤itilmeli, bilinç ve
kültür düzeyi gelifltirilmelidir. Yine demokratik toplumun yarat›lmas›nda
kad›n›n temel dinamik güç oldu¤u görülerek, kad›n bar›fl ve demokrasinin temel
garantisi konumuna getirilmeli, kad›n›n her yönlü yap›land›r›ld›¤› ve
bilinçlendirildi¤i bir sosyal zemin yarat›lmal›d›r. Kad›n›n sosyal, siyasal,
hukuksal, ekonomik olarak ve yaflam›n tüm alanlar›nda özgür iradesiyle yer
alabilece¤i bir düzey yarat›lmal›d›r.
Bu konuda tüm insanlar, tüm kurumlar, tüm örgütler derin bir sorumluluk
hissinin yan› s›ra, büyük bir çal›flma gücü ve bilincinin, s›n›rs›z ve hesaps›z bir
eme¤in sahibi olabilmelidir. ‹nsan ve yaflam ancak böyle anlam kazanabilir.
(1) Bu yaz›, Batman’da Kad›nlar Ölüyor kitab›nda yer alan bir bölümün
yeniden ele al›nm›fl halidir (Müjgan Halis,Metis Yay›nlar›,2001).
(2) Ad› geçen kitapta yer alan söylefliden
Bir baflkald›r› olarak intihar
Müjgan Halis
‹ntihar sözcüklerde “kiflinin bilerek, kas›tl› olarak kendisini öldürmei” olarak
tan›mlan›yor. Bazen a¤›r bir ruhsal hastal›¤›n belirtisi, bazen de kendini anl›k
olarak kontrol etmedeki güçlüklerin belirtisi olarak nitelendiriliyor. Genelde
intihar giriflimi, yo¤un s›k›nt›ya yol açan bir kriz çaresizlik, ümitsizlik, çeliflkiler
nedeniyle kiflinin görebildi¤i seçeneklerin daralmas›yla ortaya ç›kabildi¤i gibi
nefret edilen objeye yönelen öfkenin kendine döndürülmesiyle de ortaya ç›k›yor.
‹ntihara yatk›nl›¤› saptamak oldukça güç bir ifl. Genelde daha önceki giriflimler
yön gösterici olarak tayin ediliyor. Bununla beraber beyaz ›rktan olmak, sosyal
266
iliflkilerin zay›fl›¤›, yafl›n ilerlemesi ve erkek olmak intihar riskini yükselten
faktörler olarak göze çarp›yor. Literatürler; kad›nlarda intihar giriflimlerinin daha
s›k yafland›¤›n›, ancak ölümle sonuçlanan intiharlar›n daha çok erkeklerde
görüldü¤ünü belirtiyor.
‹nsano¤lu var oldu¤undan beri, hep yok olmay› tercih edenler de oldu.
Hayat›n› anlams›z, kendisini çaresiz, sorunlar›n› çözümsüz görenler ölümde
arad›lar bazen kurtuluflu. Napolyon, Sokrat, Hitler gibi kimi ünlüler ve nice
ünsüzler hayat›n a¤›r yüküne “tahammül edemeyip” “istifa” ettiler.
Albert Camus, “Uyumsuz ve ‹ntihar” bafll›kl› denemesinde flöyle der:
“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vard›r: ‹ntihar. Hayat›n yaflamak
zahmetine de¤ip de¤medi¤inde bir yarg›ya varmak, felsefenin temel sorusuna
karfl›l›k vermektir.Hayat›n yaflamak zahmetine de¤medi¤i düflüncesine vard›klar›
için ölen birçok insanlar görüyorum. Kendileri için bir yaflam sebebi olan (bir
yaflama sebebi denilen fley, ayn› zamanda çok güzel ölme sebebidir de) fikirler ya
da hayaller u¤runda ayk›r› flekilde ölüme giden baflka insanlar görüyorum.”
Naz›m Hikmet, umut dolu iyimserli¤iyle roman›na “Yaflamak Güzel fiey Be
Kardeflim” ad›n› veriyor ama Camus yaflaman›n hiç de kolay bir fley olmad›¤›n›
düflünüyor, sözleriyle; “Kendini öldürmek, bir anlamda melodramdaki gibi,
itiraf etmektir. Hayat›n bizi aflt›¤›n› ya da hayat› anlamad›¤›m›z› itiraf etmektir.”
Mayakovski intihar etti¤inde cebinde bulunan son fliirinin ad› fluydu “Saat
biri geçti”. Rus flairlerinden Sergey Yesenin, 1925 y›l›nda intihar etmeden önce
yazd›¤› son fliirinde flöyle sesleniyordu geride kalan ölümlülere:” fiu yaflamda
yeni bir fley de¤il ki ölüm,/Ama pek öyle yeni say›lmaz yaflamak da. ’’Yesenin’in
ölümüne gösterilen tepkileri ac› içinde izleyen Mayakovski ise “Sergey
Yesenin’e” adl› uzun fliirinde “fiu yaflamda / en kolay ifltir ölmek./As›l güç olan
/ yeni bir hayata / bafllamak” diye yazd›ktan befl y›l sonra intihar etti.
Yaflamak ve ölmek yeni bir fley de¤il.Ama bir insan›n kendi iste¤iyle ölmesi
tarihi ne kadar eski de olsa, asl›nda hep yeni olman›n flafl›rt›c›l›¤›n›
yans›t›r.Çünkü hayat› olumlayan, ona de¤er biçen her tek bir soruya dönüfltüren
–hayat de¤erli midir-intihar, hayat› “içeriden” çözümsüzlefltirerek, ama
“d›flar›dan”da yok edici bir tutumla yan›tlar.
267
Biz yaflayanlar için, ölmeyi seçmek hep dramatik oldu. Ama intihar›n
oluflturdu¤u bu dramatiklik –Semavi dinlerin tutumundan farkl› olarak- modern
ça¤ düflünürlerinde hep biraz “erdemli ve etik” bir eylem olarak da an›lageldi.
Hegel için intihar ,dinsel iman ve romenesk aflkla birlikte mutlak olana gidenin
kestirme bir yoluydu. Pozitivist düflünce gelene¤inin kurucular›ndan Davit
Hume ise intihar› bir suç addeden Ortodoks papazlara karfl› ak›lsal ve bedensel
bir tercih olarak olumluyordu. Hayat›n›n her döneminde depresif varolufl
sorunlar›yla bo¤uflan Weber bile intihar› insan özgürlü¤ünün en son ve inatç›
do¤rulan›fl› olarak de¤erlendirdi.
Hayat› savunmaya iliflkin akli söylemlere inat intihar› seçenler, egemen
çevreleri de korkutur, sarsar. Bu korku ve sars›nt› nedeniyledir ki, 12 Eylül’ün
cuntac› generalleri, onlarca devrimcinin idam›na onay vermelerine karfl›n
,intihar olaylar›n›n gazete, radyo ve televizyonlarda haber olarak yay›nlanmas›n›
bir dönem için yasaklam›fllard›r. Çünkü Al Alvarez’in söylemiyle intihar
“hayatta kalanlara her fleyin ne kadar kötü gitti¤inin” gösterilmesidir.
‹ntihar edene göre hayat bir yarad›r ve iyilefltirilmesi gerekir.Bu bak›mdan
intihar her zaman ürküntü verir, “kalan sa¤lara.” ‹nsan›n reddedildi¤i bir hayat›
reddetmesi ya da kendini hayattan silmesi,yaflama içgüdüsü kadar ölme-öldürme
içgüdüsüne de sahip oldu¤unun göstergesidir asl›nda .‹nsanda yaflama içgüdüsü
kadar varolan ölme-öldürme içgüdüsünün sadece öldürme içgüdüsü egemen
kültür taraf›ndan savunulur k›l›nm›flt›r. Ne var ki, hayat›n insan karfl›s›nda
gözden düflmesiyle bu bast›r›lan potansiyel güç, d›fla vurur. ‹nsan art›k, verili
hayata uyumsuzdur ve bu uyumsuzlu¤u kendini hayattan silerek aflma
noktas›ndad›r. Al Alvarez, intihar gerçe¤i ile ilgili olarak “toplumsal bask›lar›n
belki su yüzüne ç›kartt›¤›, ancak bu bask›lardan önce de varolan, bask›lar
kalkt›¤›nda da büyük olas›l›kla sürecek bir iç yads›ma ve umutsuzluktan” söz
ediyor, yine t›pk› Batman’› çat›flma y›llar›n› ve evlerde süren savafl› anlat›r gibi.
“kalan sa¤lar bizimdir”. Adliye, psikiyatri, hapisane, bilinç endüstrisi vs.
yaflad›¤›m›z hayat›n anlaml›l›k s›n›rlar›n› tayin eder,yüceltir,vazgeçilmez olarak
tan›mlar ve dahas› kendi içinde yaflan›l›r k›lar. Bu oyunun kural›d›r ve çünkü
kendi içinde aslolan hayatt›r, bu hayat›n d›fl› yoktur. Ölüm, ancak “resmi”
oldu¤u ve resmi evraklarla tan›mlanabilir oldu¤u sürece akla yatk›nd›r ve
yaflayanlar›n timsah gözyafllar›yla tescillenmifl ayinsel bir seramoniyle karfl›lan›r.
Bu yüzden cenaze törenleri, öleni de¤il yaflayanlar› ve hayat› kutsayan geçit
törenleridir biraz da.
‹flte bu yüzden intihar;varolan hayat›n idamesine dayal› toplumsal ba¤lar›
zedeleyici bir eylemdir. Çünkü kendi “hayat›na” k›yan kifli, ayn› zamanda
varolan toplumsal “düzenin”ya da karfl›t›n›n kendisine yükledi¤i “sosyal’”
“kamusal” ve “kültürel” kimlikleri de öldürür. Aristo’nun yüzy›llar sonraki
Batman’› do¤rularcas›na; intihar›devlete karfl› bir baflkald›r› olarak
nitelendirmesi bundan dolay›d›r. ‹ntihar eden kifli ya da kifliler, ya varolan
toplumsal sistemde bir boflluk oldu¤unu gösterir ya doldurulamaz bir bofllu¤u
kendi ölümüyle açar. Kurulu düzenin ise böylesi bir gedi¤e tahammülü yoktur
olamaz. Egemen kültürel söylem bu bofllu¤u do¤rudan absorbe ederek, intihar
eylemini düzenin d›fl›na iter; “Araz” der “lezyon” der ya da “patolojik bir
bozukluk” olarak tan›mlar intihar›. Ama tüm bu tan›mlar intihar›n yüzy›llard›r
yaflanan flafl›rt›c›l›¤›n› de¤ifltirmez; ister flair, ister sistemin yaralad›¤› s›radan bir
birey isterse Adolf Abromovic Loffe gibi Adller’in terapi seanslar›na kat›lan ve
terapi ücretini de parti maliyesinden de¤il, kendi cebinden ödeyen bir yeralt›
devrimcisi olsun, her dönem birileri ç›kar ve “yok olmay›” seçer. Resmi
toplumbilimcilerine ise, otopsi raporu düzenlemek kal›r.
‹ntihar eden için art›k hayat›n savunulacak meflru bir yan› kalmam›flt›r ve
Wittgenstein’in söylemiyle; “Ölüm yaflanmaz.” Biz “kalan sa¤lar” ise asla
yaflanamayan bir ölümü veya intihar› tan›mlamaya çal›fl›r›z.
Ama tüm bu sözlere karfl›l›k,flu bir gerçek ki ,intihar üzerine söylenen her
fley, gerçekte “kalan sa¤lar›n” akli yan›tlar›. Çünkü hayat rasyonel bir gerçeklik.
Akla dayal› örgütlülü¤üyle hayat,her intihar›n karfl›s›nda ayn› ironik yan›t› verir;
268
269
gibi olma düflünü kurarlar. Bu düfl yay›l›r ve yay›ld›kça Batman’›, göç için çekici
k›lar, kaynaflm›fllard›r.
H›zla ço¤alan göç, ‹luh köyünü, ekonomik özellikli kent Batman’a
dönüfltürür.
KADIN, ‹NT‹HAR ve YOKSULLUK
M. Sabit ATAÇ
‹lk gelenler hemen ifl bulmufl, iflyerine yak›n, siteye bitiflik evler yaparak, Site
‹luh aras›nda bir bölgede yaflam›fllard›r. Türkiye’nin de¤iflik bölgelerinden,
farkl› kültürlerle gelen bu insanlar, ayn› ekonomik koflullarla ayn› ortam›
paylaflt›klar›ndan, sosyal kültürel sirkülasyon da h›zl› yaflanm›flt›r. Kendi r›zalar›
ile geldikleri için de¤iflime de haz›rd›rlar. Kaynaflma, de¤iflim sonucu, çal›fl›p
üretme, yaflama ba¤l›l›k, insana sayg›, diyalog, hoflgörü uzlaflma karakterli ortak
bir kültür yarat›lm›flt›r.
Batman’da yaflanan intihar olaylar›n›n verilerinden hareketle kad›n, intihar
yoksulluk ve fliddet hakk›nda bir fleyler söylenmek istendi¤inde, söylemin lokal
olmas› kaç›n›lmazd›r. Mütevazi bir çal›flman›n da amac› bu olmal› ve bu amaç
s›n›r›n›n afl›lmas›, konunun uzmanlar›na b›rak›lmal›d›r.
Gelifllerin ya da göçlerin nedeni ekonomik olan bu kitle arzulad›klar›n›
k›smen de olsa elde etmifl, k›sa sürede, ev sahibi olmufl, çocuklar›n› okutma
olana¤› bulmufllard›r.
Kentin hikayesi, bu sorunlar› da bar›nd›rd›¤›ndan, bilinmesinde, anlama ve
öneride bulunma aç›s›ndan önemlidir.
Siteler ve ilk göçle birlikte gelip hemen ifl bulanlar ile sonradan gelen
memurlar›n oluflturdu¤u 1. Bölge bölgedir buras›.
50 y›l kadar önce Raman da¤lar›nda petrol bulunmufltur. K›rsal bölgelerde,
nüfus h›zla artm›fl ancak toprak artmam›flt›r. Ayn› zamanda, tar›mda geliflen
teknolojide kullan›l›nca, gizli iflsizlik bafllam›fl, iflsiz say›s› artm›flt›r. Bu durum
köyler için itici bir etken olup göçü teflvik etmektedir.
Bugün emekliye ayr›lm›fl bu ilk iflçilerin, hat›r› say›l›r bir k›sm›n›n çocuklar›
e¤itimlerini tamamlam›fl, ya da baz› ifllerde çal›flma olana¤›n› bulmufltur. Bu
kesim, ekonomik, sosyal ve kültürel geliflme gösterirken, eski evlerini b›rakarak,
altyap›s› düzgün, ayr› bölge oluflturacak, merkeze yak›n modern mahalleler
kurmufllard›r.
Bulunan petrol ile birlikte ‹luh köyünün düz arazilerinde rafineri kurulmufl;
rafineride çal›flan uzman kadroya, genifl asfalt caddeleri, bahçeli, kaloriferli, güzel
evler olan bir mahalle yap›lm›flt›r. Dinlenme parklar›, çay bahçeleri, çocuk oyun
bahçeleri, okullar›, yüzme havuzlar›, sinema salonu olan bu küçük kentte Site
ad› verilir.
Sitelilerin, gelirlerinin iyi oldu¤u giydiklerinden, yediklerinden, içtiklerinden
anlafl›lmaktad›r.
Sitelilerle birlikte çal›flacak iflçiler ifle al›nmaya bafllanm›flt›r. Çal›flmaya yeni
bafllayanlar, düfllerinde, buralarda yaflamak bu olanaklardan yararlanmak, onlar
270
Cadde ve sokaklar düzenlidir. binalar planl›, genelde apartman, kaloriferli,
sosyal yap›ya uygun daireler yap›lm›flt›r.
Evin babas›, çal›fl›p üretirken, köyden gelen davran›fl biçimlerini yumuflatm›fl
dengeli bir tip çizmifltir.
Çocuklar evlerinde mutlu, okul ortam›nda farkl› arkadafllarla kaynafl›p, sevgi
ve sayg›y› tan›yarak geliflmektedirler.
Bu bölgede evin kad›n›, genelde evin ifllerini yapsa da, e¤itimli olanlar ev d›fl›
271
ifllerde çal›flmaktad›r. Evin yönetimine kat›l›r, evin ekonomisi çocuklar›n e¤itimi
ile ilgilenir. K›zlar istisnalar d›fl›nda, erkek çocuklar› gibi okuldad›rlar.
Bu bölgelerde oturanlar, mutlu, uyumlu ve ak›lc›d›rlar.
Evvelce gelip, geliflim/de¤iflimi sa¤layamayanlar, ilk yerlerinde kalm›fllard›r.
Sonradan ekonomik zorluklardan dolay› gelenler de, durumlar›n› düzeltip,
modern mahallelere tafl›nanlar›n yerlerine yerleflmifllerdir.2. Bölgede buralard›r.
Cadde ve sokaklar dar, düzensiz, evler ilk yap›ld›klar›nda tek katl›, sonradan
üstlerinde katlar yap›lm›fl durumdad›r. Oturma ihtiyac›n› karfl›lar, genelde
kalorifersiz, sobal›d›rlar.
Evin büyü¤ü çal›flmakta veya emeklidir. Erkek çocuklardan e¤itimini
tamamlam›fl, iflsiz olanlar› evi terk etmemifllerdir.
K›zlar evlenme yafl›na kadar okumufl; genç yaflta evlenenler evi terk etmifl,
evlenemeyenler baba evinde, anne ile birlikte evin yöneticisidir. Genelde ev
ifllerinde çal›flmaktad›rlar k›smen evin ekonomisine katk› sunmak için, ev
d›fl›nda çal›flanlar bulunmaktad›r.
Mevcut konumlar› flehirli-köylü, modern-eski aras›d›r. ‹lk gelenlere nazaran,
nispeten daha alt bir katman oluflturan bu kesim yo¤un duygusal çat›flma
yaflamas›na ra¤men kendini rahatça tan›mlayabilmektedir. Geldikleri yerlere
oranla mutlu, flehre göre mutsuzdurlar.
1985-1995 y›llar› aras›nda flehre ayr› bir göç dalgas› gelmifltir. Gelenleri
getiren temel güdü, k›rsal kesimde yaflanan çat›flmalar, fliddetler aras›nda tercih
dayatmalar› ve can güvenli¤i olmufltur. Çat›flmalar›n yo¤unlu¤u ile göç artm›fl,
gelenler flehrin kenarlar›na kurduklar› s›¤›nak/gecekondularda bar›nm›fllard›r.
Bir k›sm›, akrabalar›n›n bulundu¤u gecekondu bölgelerine yerleflirken,
kendilerine ait, geçmiflle ba¤lant›l› bir köy kurmufllard›r. 3. Bölge de buralard›r.
Cadde ve sokaklar gelifligüzel, düzensizdirler. Ço¤u stabilize ve toprakt›rlar.
Kanalizasyon altyap›s› tamamlanmam›flt›r. Oturulan yerler, bar›nmak içindir.
Evler bir iki odal›, bir kesimi banyo için ayr›lm›fl plans›z, gelifli güzel araziye
oturtulmufltur. Ço¤unlu¤u, akraba toplulu¤udur.
272
Çocuk say›s› çok fazla olup, ekonomik koflullar bunlar›n sa¤l›kl›
geliflmelerine elveriflli de¤ildir. Büyükler sevgi ve ilgilerini küçüklerde
yo¤unlaflt›r›p, soka¤a ç›kacak kadar büyüyenler kendi bafllar›ndad›rlar.
Çocuklar, e¤itim, okul yerine sokaklardad›rlar.
fiehrin hiçbir nimetinden yararlanmayan bu insanlar, flehrin özelliklerinin
izleyicisi konumdad›rlar. Suskun, küskün, afl›r› duygusal ve içine kapan›kt›rlar.
Yaflam sevinci, üretkenlik, yarat›c›l›k mutluluk, gibi olumlu duygu ve
yeteneklerini ümiksizlefltikçe yitirmekte, ac›l›, sert ve k›r›lgan bir tipe
dönüflürken, öfke, çabuk sinirlenme, çaresizlik, düflmanl›k, huzursuzluk kiflili¤i
sarmaktad›r.
Yaflayan nüfusun ço¤unlu¤u gençtir. Köy yaflant›s›n›n ayn›s›, yafll›lar ve orta
kuflak taraf›ndan flehirde yaflanmaya çal›fl›lmakta, gençlere dayat›lmaktad›r.
Gençler flehirli olman›n özlemini yaflamaktad›rlar.
De¤il kuflaklar, bir iki yafl fark› aras›nda da uyumsuzluk gözlenmektedir.
Gençler, iç dünyalar›nda yafll›lardan farkl› olmalar›na ra¤men d›fl dünyada,
davran›flta, görünüflte, uyumlu görünmektedirler. Çat›flma iç dünyada
kalmaktad›r.
Bu mahalleler de tek tip yaflam tarz›, insan kiflili¤ine de yans›m›fl, düflünce
ve inançta da bir model oluflmufltur. Hemen hemen ayn› de¤erlere inan›lmaktad›r. Toplumsal sorunlara önerilen çözümler, tart›flmas›z benimsenerek, dogmalaflt›r›lm›flt›r. Kat› inanç tabakas› farkl›y› bar›nd›rmamaktad›r.
‹nançlar do¤rultusunda hayali kurulan veya ulafl›lmak istenen hedeflere
var›lmay›nca bireylerde bir boflluk oluflmufl, bu bofllu¤u dolduracak, de¤erler
ortaya konulmam›flt›r. Sa¤l›kl› tart›flma ortam›n› yaratacak kurumlar mevcut
de¤ildir.
Var olandan kopufl, hayal edilen, düflünülene ulaflamama olgusu, genel bir
karakterdir.
Tüm evlerde, aile üyelerinden birinde, fark›nda olunmayan/önemsenmeyen
psikolojik bir rahats›zl›¤›n oldu¤u gözlenmifltir.
273
Rahat bir yaflam arzusu ve bunun gerçekleflme ihtimalinin zay›fl›¤›n›n
yaratt›¤›, ekonomik yetersizlik, sorunlara çare bulmadaki e¤itim ve kültür
eksikli¤i ön plana ç›kmaktad›r. Ola¤an psikolojik rahats›zl›klara daha s›k
rastlanmaktad›r. fiehre özgü bir de¤er tafl›mamaktad›rlar.
1990-2000 y›llar› aras›nda Batman’da toplam 135 intihar olay› yaflanm›fl;
bunlardan 42 olay ölümle sonuçlanm›fl 93 olay teflebbüs aflamas›nda kalm›flt›r.
27 bayan hayat›na son verirken (%64.3), 70 bayan intihara teflebbüs etmifltir
(%76). Ölümle sonuçlananlar›n 11’i (%40.7) evli, 16’s› (%59.3) bekar; teflebbüs
edenlerin 18’i (%25.7) evli, 52’si (%74.3) bekard›r.1
(60-55 yafl)
(55-30 yafl)
(30-25 yafl)
(25-20 yafl)
(20-15 yafl)
(15 ve alt›)
3
6
2
5
8
3
1
4
9
14
30
11
Ölüm
Bayan
Teflebbüs
Bayan
Ölümle sonuçlanan olaylarda, evlenmeden önceki genç yafllar ile evlilikten
bir süre sonra olan yafllarda oran yüksektir. Teflebbüs olaylar›nda ise 15-30 aras›
yafllarda oran yüksektir.
Olaylar›n yüksek oranda yafland›¤› bölge 3. Bölgedir; 1. Bölgeye gelindi¤inde
oran azalmaktad›r.
Birinci bölgede yaflanan intihar olaylar›, her yerde rastlanabilen, tipik flehir
nedenlidirler. ‹kinci bölgenin karmafl›k nedenlerine nazaran, üçüncü bölgedeki
nedenler çok kar›fl›kt›r. Ancak 1. Bölgeden 3. Bölgeye do¤ru gidildikçe yoksun
kal›nanlar, önemli ip uçlar›d›rlar.
● Kad›n, evin erkek büyü¤ünün kararlar› ile yaflar, varl›¤›ndan yoksundur,
kendi kiflili¤inin sahibi de¤ildir.
Kad›n, erke¤in, evin, toplumun namusu olarak görülmekte, kad›n›n
kendisine ait bir namusu oldu¤u anlay›fl› kabul edilmemektedir.
●
Kendine ait evi, tarlas›, mal› mülkü yoktur. Mal edinme hakk›na sahip
de¤ildir.
●
● Zorunlu göçler nedeni ile gelinen flehir, arzulanan istenen yer de¤ildir.
Tafl›nmaya kendisi karar vermedi¤i gibi, gelinen yeri de evin erke¤i belirlemifltir.
‹stedi¤i yere gidemez, seyahat özgürlü¤ü yoktur.
● Kendi iradesi ile belirledi¤i bir iflte çal›flamamaktad›r. Evin içinde erke¤e,
kaynanaya, kay›nbabaya, çocuklara hizmetçilik yapmaktad›r. Çal›flma hakk› ve
özgürlü¤ü yoktur.
Çal›flanlar, genellikle tar›m iflçisi veya evlerde hizmetçi olarak, çok düflük
bir ücretle ve sigortas›z, sosyal güvenlikten yoksun çal›flmaktad›r. Genelde, geçici
ifllerde çal›flt›klar›ndan sürekli bir gelirden de söz edilemez.
●
Yerleflim Yerleri
1. Bölge
2. Bölge
3. Bölge
Köy
3
4
9
6
12
21
29
5
Ölüm
Bayan
Teflebbüs
Bayan
Ald›¤› ücreti evin erke¤ine verir, bunun üzerinde tasarruf etme hakk›
yoktur.
●
● Okula gönderilmez, okula gönderilirse de, küçük yaflta evlendirilmek
istendi¤inden ya da evin ifllerini yapmas› istendi¤inden, temel e¤itimden sonra
okuldan al›n›r.
De¤il sinema, tiyatro, parklar, komflusuna bile gidemez, erkek arkadafl› hiç
olamaz; iliflki kurmaktan yoksundur.
●
1 Batman Barosu 1999-2000 intiharlar raporu.
274
275
Mahalle ve çevre, yak›n akrabalardan olufltu¤undan, ev içerisindeki mutlak
baba otoritesi sokakta gelenek otoritesi olarak, yo¤un bir biçimde
hissedilmektedir. Savunulan özgürlük erkek için olmakta, kad›n için
özgürlükten söz edilmemektedir.
●
Aile içerisindeki otoriteden kurtulmak için, genç bireyler kendilerini d›flar›
atmak istemektedirler. Genç k›zlar›n tek seçene¤i evlilik kalmaktad›r. E¤itimsiz
olan bu genç k›zlar, istemeye gelenlerden birine raz› olmaktad›r. Bu evlilik ço¤u
zaman, gerçekte arzulad›¤›, düflünü kurdu¤u evlilik olmayabilmektedir.
●
Yaflam›n sorunlar›n› dogma ve inançlarla çözümleme uzun süre hayat
bulmuflken, gelmeyen çözüm insanlar› ak›lc› olmaya zorlamakta, ak›lc› yöntem
kullan›lmad›¤› için, pek al›flk›n olmayan bireyler, ç›kmazda ç›rp›nmaktad›r.
●
Bütün bunlar› son cümlelerde anlatmak gerekirse; Kad›n yoksunluklar›
nedeni ile kendini ifade edememektedir. Yoksulluk; yiyecek, giyecek ve bar›nma
gibi ekonomik temel ihtiyaçlar›n yoklu¤u yan›nda, insanca yaflam için gerekli
olan bütün sosyal, kültürel ve bunlar›n donataca¤› ruhi alt yap› koflullar›ndan
yoksunluk olarak alg›lanmal›.
Yoksulluklara ra¤men, insan beyninin faaliyetleri devam etmektedir. Sosyal
olaylara tan›k olan kad›n›n, etraf›n› çevreleyen kat› inançlara ra¤men
düflünmektedir. Ancak, düflüncelerini aç›kça ifade edemedi¤inden
konuflamamakta, susmakta, çal›flamad›¤› için yarat›c›l›¤› ortaya ç›kmamakta ya
da körelmekte, bir baflkas› ile bir araya gelemedi¤i için iletiflimsiz kalmakta;
kendini ifade edememekte içine kapanmaktad›r.
Canl›, kendini ifade ederek toplumsallafl›r; toplumsallaflarak bireyselleflir.
S›n›r› konulamayan bireydeki özgür düflünce, kendini yaflama, baflkas›yla
yaflama kat›lma ifadesiyle biçimlenirken, otoritelerin, egemenlerin tepkisi,
bask›s›, fliddetli hissedildi¤inde, tan›mlayacak bilgi, anlatacak dil, direnecek
bedene sahip olmayanlar, yoklu¤un uykusuna dalabilirler.
Bask› alt›nda, haklardan yoksun ve tek bafl›na düflünmek ölüme götürecek
kadar tehlikeli olabilir.
276
Kentlerde kad›nlar daha çok küçük ölçekli, iflten at›lmalar›n kolay oldu¤u,
teknolojik yat›r›m›n en az oldu¤u , kay›t d›fl›, sosyal güvencesi olmayan
sektörlerde ço¤unlukla sendikas›z çal›fl›yor. Kad›n iflgücünün Belçika’da yüzde
84.6’s›, ABD’de % 83.7’si, Danimarka’da % 80.4’ü, Fransa’da da % 78.5’i
hizmet sektöründe toplanm›fl durumdad›r. Krizden ilk darbeyi yiyen iflyerleri ve
çabuk iflçi ç›kar›lan iflyerleri de bunlar. Bu yüzden kad›nlar iflini ilk kaybedenler
aras›nda oluyor.
KADIN ve YOKSULLUK
Seher DEM‹R
Kentteki kad›nlar›n iflgücüne kat›lma oran› yüzde 15, bu oran en fazla yüzde
16’ya ç›k›yor. 1994 krizi s›ras›nda kentte çal›flmak isteyen kad›nlar›n yüzde
20’si iflsizken, bu oran erkeklerde yüzde 10 du.
Kapitalizmin küreselleflme evresine girmesi ile beraber geliflen istikrar
politikalar› ve yap›sal uyum programlar› h›zla yay›l›yor. Bu yay›lma ile beraber
zengin ve yoksul aras›ndaki uçurum çok daha belirgin hale gelmektedir.
Küreselleflme süreci, çok uluslu flirketlerin ve büyük sermaye hareketlili¤inin
önündeki engelleri kald›r›rken, eflitsizlikleri ve yoksullu¤u da görülmemifl
boyutlara ç›kartmaktad›r. Dünyan›n en yoksul yüzde 20’lik kesimiyle
karfl›laflt›rd›¤›m›zda dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’lik kesiminin toplam
gelirden elde etti¤i pay, 1960’ta yoksullardan 30 kat fazla iken bu oran 1995’te
59 kat fazla olmufltur.
Yaklafl›k olarak 6 milyara varan dünya nüfusunun en yoksullar› olan
kad›nlar, çal›flma saatlerinin üçte ikisini karfl›lamas›na ra¤men dünya gelirinin
sadece yüzde 10 ve dünya zenginli¤inin ise ancak yüzde 1’ine sahipler.
‹statistiksel veriler yoksullar aras›nda kad›nlar›n erkeklerden say›ca daha fazla
oldu¤unu göstermektedir.
Güney ülkelerinde tar›msal nüfusun ve tar›mdaki kad›n iflgücünün oran›
yükselmektedir. Yeni Dünya Düzeni dünya yoksullar›n› k›rlara do¤ru
çekmektedir, bunun en önemli nedeni Kuzey ülkelerinin Güney ülkelerini
sürükledi¤i borç k›skac›d›r. Tar›msal alana geri dönen yoksul insanlar tar›msal
alan› destekleyen devlet politikalar›n›n giderek geçersizleflti¤i bir ortamda,
teknolojik olanaklardan yoksun bir çaba içine girmektedirler. Bu da çekildikleri
alanlar›n ekonomik sorunlar›n› çözmeye yetmemesi ile sonuçlanmaktad›r.
Dünya zirvesinin aç›klamas›na göre geliflmekte olan ülkelerde temel g›da
maddelerinin yüzde 80’ini kad›nlar üretiyor, ancak tar›m alanlar›n›n sadece
yüzde 1’i kad›nlara ait. Yoksul ülkelerin kad›nlar› tar›m alanlar›nda çok daha
yo¤un var olurken, emeklerinin karfl›l›¤›n› alamamakta, sadece bo¤az toklu¤una
çal›flan emekçiler haline getirilmektedirler.
277
Açl›k çeken insanlar sonsuz yoksulluk ve güçsüzlük tuza¤›na
yakalanm›fllard›r. Kronik yetersiz beslenmenin neden oldu¤u zararlar erken
bafllar ve insanlar› hayatlar› boyunca izler. Yeterli ölçüde besin maddeleri
alamayan kiflilerin bedeni, fiziksel etkinliklerini azaltarak bunun bedelini öder.
Çocuklarda büyüme yavafllar veya hemen hemen durur. Aç olan anne, ilerde
geliflme engeli yüzünden salg›n hastal›klarla yüzyüze kalacak çocuklar dünyaya
getirir. Fiziksel ve zihinsel olarak zay›f nesil, bir sonraki nesli de etkiler.
Mutlak yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflayan 1.3 milyar kiflinin yüzde 70’ini
kad›nlar oluflturuyor.
S›k s›k yoksul kiflinin servetinin eme¤i oldu¤u söylenir. Fakat açl›k burada
da yerini al›r. Kronik açl›k bedenin enerjiyi ifle dönüfltürme yetene¤ini s›n›rlar,
zay›fl›k, ümitsizlik ve b›kk›nl›¤a sevk eder. Yetersiz beslenen kad›nlar›n çok zor
ifl bulmalar› ve verimsiz olmalar› flafl›rt›c› de¤ildir. ‹flverenler, aç olan insanlar›
tembel ve ifle yaramaz olarak görür, ancak bu insanlar, düflkünlükten ve
bedenleri fiziksel olarak uzun süreli kalori ve besinden mahrum edildi¤inden ac›
çekmektedirler.
E¤er açl›k toplumda tahrip edici etki do¤uruyorsa, neden hükümetler
öncelikle bu konuyla savaflmamaktad›r? Cevaplardan birisi, ülkenin birçok ezici
278
sorunla meflgul oldu¤u ve öncelikle en büyük yang›n› söndürmeye çal›flmas›d›r,
k›tl›k dikkatleri çekerken kimse gizli açl›kla ilgilenmez. Bunun yan›nda dünya
besin üretiminde o kadar baflar›l› olmufltur ki baz› yetkililer harekete geçmeye
gerek olmad›¤›n› farz ederler. Dolay›s›yla g›da güvencesi konusunda belli
hedefleri koymak yerine, geleneksel düflünerek açl›¤›n sonuç olarak ortadan
kalkaca¤› ekonomik büyüme üzerinde yo¤unlafl›rlar.
Açl›k yoksullu¤a neden olur ve yoksullu¤un sebeplerinden birisidir.
Açl›kla savaflta gerekli yollar› açmak için hükümet politikalar›n›n, aç ve
yoksul insanlar›n %70’inin yaflad›¤› k›rsal alanlara odaklanmas› gerekmektedir.
Kaynaklar›n da¤›t›m›nda y›llard›r flehirlere yap›lan iltimas sonucu k›rsal
kesimler, yaflamsal haberleflme, sa¤l›k ve e¤itim gibi kamu hizmetlerinden
yoksun kalm›fllard›r. Tar›m ise, dünyadaki ifl gücünün yar›dan fazlas›n› istihdam
etmesine karfl›n yat›r›m pastas›ndan ne yaz›k ki çok az pay almaktad›r. Tar›msal
yat›r›mlar› özellikle özel sektör için daha cazip k›lmak amac›yla daha çok çaba
sarf edilmesi de gereklidir. E¤er uluslararas› toplum açl›¤a son verme
taahhüdünde gerçekten samimi ise, bu söz yat›r›mla desteklenmelidir. Tabi ki
tar›m tek bafl›na yoksullu¤u ortadan kald›ramaz. Ülkelerin ekonomi tarihi,
tar›mdan, endüstri gibi sektörlere sürekli olarak iflçi ak›fl›ndan bahsedilir. Bu
arada, tar›msal verimlilikteki ilerlemeler, yerel pazarlarda daha çok miktarda
besin bulunmas›n› sa¤layacak ve büyümeyi teflvik edecektir. Bu durum ayn›
zamanda flehirlerdeki sosyal hizmetleri ve alt yap›y› zorlayan, k›rsal geliflmeyi
engelleyen k›rsal alanlardan göçü de önleyecektir.
Beslenme durumunun iyilefltirilmesi ifl verimlili¤inin artt›r›lmas› yoluyla
ekonomik büyümeyi do¤rudan uzun yaflam beklentisini ve daha iyi sa¤l›¤› ise
dolayl› olarak etkiler. Fakat giderek artan kan›tlar bunun flah›slar için gerekli
oldu¤unu göstermekte, daha az say›da yap›lan çal›flmalar ise bu durumu
uluslar›n mutlulu¤una ba¤lamaktad›r. Günümüzde yap›lan baz› araflt›rmalar,
bofllu¤u doldurmaktad›r. Yeni yap›lan bir çal›flma, 30 y›ll›k dönemde
kalk›nmakta olan ülkelerdeki giderek artan besin al›m› ile Gayri Safi Milli
Has›la aras›ndaki iliflkiye göz atmaktad›r. Yüksek eksik beslenme oran›na sahip
ülkelerin besin tüketimini yeterli düzeye ç›kartt›klar› taktirde, ülkelerinde Gayri
Safi Milli Has›la’n›n %45 artaca¤›n› görecekleri ortaya konmufltur. Bir baflka
çal›flma, ‹ngiltere’de ve Fransa’da ekonominin yar› yar›ya büyüme nedenini 18.
ve 19. yüzy›llarda sa¤l›k ve beslenmedeki ilerlemelere ba¤lam›flt›r.
279
Ayn› iflte çal›flan kad›nlar erkeklere göre daha az ücret al›yor. Almanya’da
kad›nlar›n ortalama ücreti erkek ortalamas›n›n yüzde 76.9’u ile yüzde 89.9’u
aras›nda de¤ifliyor. Bu oran ‹sveç’te yüzde 87, Fransa’da yüzde 76.6,
Hollanda’da yüzde 70.6, Yunanistan’da ise yüzde 68.
Yar›m zamanl› ifllerin yüzde 80’inde kad›nlar çal›fl›yor. Tüm yar›m zamanl›
çal›flanlar aras›nda kad›nlar›n oran›n›n ABD’de % 70.3, Kanada’da % 72,
‹sveç’te yüzde 84.5, Fransa’da % 84.6, Almanya’da % 93.8, ‹ngiltere’de ise %
94.3 oldu¤u bildirilmektedir.
Türkiye’de kad›nlar k›rsal kesimden kente göç ettikçe evlere kapanmaktad›r.
Örne¤in 1950lerde % 70’i bulan kad›nlar›n iflgücüne kat›l›m oran›,
günümüzde % 32’ye düflmüfltür ve bu oran, IMF ve Dünya Bankas›
dayatmalar›yla Türkiye’de uygulamaya sokulan “istikrar programlar›”n›n yol
açt›¤› iflsizlik koflullar›nda, daha da gerilemektedir.
Türkiye’de k›rlarda en a¤›r, emek yo¤un ifllerde bo¤az toklu¤una istihdam
edilen kad›n eme¤i(tüm istihdam›n % 74.7si), kentlerde ise kay›t d›fl› sektöre
(gündelikçilik, ev konfeksiyonculu¤u vb.) ya da en düflük ve h›zla de¤er yitiren
alanlara (sanayide tekstil, g›da ve kamu sektörü) kaymakta, ev ifllerinin ve
çocuklarla yafll›lar›n bak›m›n›n hemen tümünü s›f›r maliyetle üstlenmektedirler.
Türkiyeli kad›n›n konumuna damgas›n› vuran statü, “ev kad›nl›¤›”d›r. Bu
ülkede 6 milyona yak›n kad›n, kendini “iflsiz” de¤il de “ev kad›n›” olarak
alg›lamakta ve tan›mlamaktad›r.
Yoksullu¤un sonucunda fliddet art›fl› ortaya ç›k›yor. Toplumsal dengelerin
bozuldu¤u, gelir da¤›l›m›ndaki uçurumun geniflledi¤i, iflsizlik korkusunun, yar›n
kayg›s›n›n yayg›nlaflt›¤› ortamlarda fliddet, her zaman, yaratt›¤› “öteki”’ni ezerek
kendini var eden bir toplumsal-psikolojik boflal›m arac›d›r. Öteki ise genellikle
güçsüz oland›r; kad›nlar›n flu anki konumu da böyledir.
Yoksullu¤un sonucunda sa¤l›kl› ve güvenli bar›nma olanaklar› ortadan
kalk›yor. Koruyucu hekimli¤in, ülke sa¤l›k politikalar› nedeni ile
gerçeklefltirilemedi¤i bu bölgelerde hastal›klara çok uygun zeminler olufluyor. Bu
döngü, sa¤l›¤›n özellefltirilmesi ad›mlar› ile,yoksullar›n sa¤l›k hizmetlerinden
yeterince yararlanamamas›n›n yol açt›¤› sonuçlarla artarak devam ediyor.
Böylece, hastal›klara karfl› gerekli önlem ve tedavilerin yeterince yap›lmamas›
hasta bak›m›n› evlerde kad›nlar›n üzerine art› bir yük olarak yüklemektedir.
280
Yoksullu¤un sonucunda e¤itim olanaklar› azalmakta ve bu da öncelikle k›z
çocuklar›n› etkilemektedir. Yoksullu¤un ve e¤itimsizli¤in bulundu¤u alanlarda
gericili¤in zemini yarat›lm›fl oluyor. 7-13 yafl aras›ndaki k›z çocuklar›n›n
%31.2’si, erkek çocuklar›n da %21.2’si okula kay›tl› de¤ildir. Yoksulluk, e¤itim
olanaklar›n› azaltt›kça okuma konusunda erkek çocuklara daha fazla f›rsat
tan›nmaktad›r. Türkiye’de kad›nlar›n % 23’ü okuma yazma bilmemektedir. %
19.7 si sadece okur yazar, % 41.7si ise ilkokul mezunudur. Orta ve yüksek
ö¤renim görmüfl kad›nlar›n oran› ise ancak % 11.4 tür.
Kad›nlar yaflam›n tüm alanlar›nda ikinci s›n›f insan olarak görülmektedir.
Her yerde afla¤›lanan, haklar› gasp edilen kad›n›n yoksullukta birincili¤i almas›
hiç flafl›lacak bir sonuç de¤ildir. Ataerkinin geçerli oldu¤u günümüzde yoksulluk
varsa, tabi ki bundan nasibini “ev kad›n›” denilen eme¤inin karfl›l›¤› olmayan
kad›nlar fazlas› ile alacakt›r. Zaten evin erke¤ine ekonomik olarak ba¤›ml› olan
bu kesim yoksullu¤un art›fl› ile daha da zor durumda kalacak, eline verilen para
ne kadarsa onunla evin tüm ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için yaflam›n›n büyük bir
k›sm›n› ihtiyaçlar› ucuza mal etme, erteleme olanaklar›n› bulma çabas› ile
geçirecektir. Yoksulluk nedeni ile çocuklar okuyamayacaksa tüm gücümüzü
seferber edip okutaca¤›m›z çocuk tabi ki erkek çocuk olacakt›r. Geriye kalan k›z
çocuklar›m›z erkek çocu¤unu okutmam›za yard›mc› olabilmek için küçük
yafllarda temizlik, dikifl gibi sosyal güvencesi olmayan ifllerde çal›flacakt›r. Her
ekonomik kriz ortam›nda tabi ki iflten ç›karmay› ilk ak›l edece¤imiz insanlar,
sosyal güvencesi olmayan ifllerde ço¤unluklu olarak çal›flan kad›nlar olacakt›r,
zaten düzensizleflen piyasa koflullar›nda krefl vb hizmetlerin sunulmad›¤›
ortamlarda kad›nlar d›flar›da çal›flma fikrinden ister istemez uzaklaflacaklard›r,
hem çocuklar›na bakabilecekleri hem de para kazanabilecekleri ifllere
yöneleceklerdir. Tar›m destek uygulamalar› kald›r›ld›kça aile içindeki kad›nlar
ücretsiz olarak çal›flmak zorunda kalacakt›r.
Kad›nlar›n yoksullaflmas›n› önlemedeki bir ad›m “yoksullu¤u” önlemektir.
Erkek kad›n ayr›m› yapmadan yoksullu¤a neden olan, dünyan›n ufak bir
az›nl›¤›n› varl›¤a gömerken ço¤unlu¤u yoksullu¤a hatta açl›¤a mahkum eden
ekonomi politikalar›n›n yaflama geçirilmesi engellenmelidir. Bir di¤er ad›m ise
kad›n ve erkek aras›ndaki her tür ay›r›mc›l›¤a son veren bir toplumsal yaflam
biçimi oluflturmak için mücadele etmek olmal›d›r.
Kad›nlar› ikinci cins olarak gören kültürel yaklafl›mlarla mücadele etmek,
281
kad›n erkek eflitli¤ine inanan bir toplumsal dönüflüme ön ayak olmak, yasa ve
idari uygulamalarda , eflit haklara ve ekonomik kaynaklara ulaflmas›n› güvence
alt›na alacak düzenlemelerin getirilmesi ve bunlar›n yaflama geçirilmesi için
mücadele etmek önemli ad›mlard›r.
Kad›nlar›n yoksullaflmas›n› önlemede verilecek mücadelede yukar›da sözünü
etti¤im her iki ad›m da efl zamanl› at›lmal›d›r. Yoksullu¤a karfl› eme¤i ile geçinen
erkek kad›n herkesin ortak mücadelesi ne kadar zorunlu ise, bu mücadele ile
beraber yürütülmesi gereken kad›nlar›n her düzlemde erkeklerle eflit olmas›
mücadelesi de o kadar olmazsa olmaz bir mücadeledir.
Kapitalist sistem içinde çal›flma hayat›na çekilen kad›nlar, bir yandan ucuz
emek olarak kullan›l›rken, di¤er yandan da cins olarak bask› alt›nda tutuluyor.
Üstelik sistem bu durumu y›llard›r devam ettirmekte ve kad›nlar›n toplumsal
konumlar›n› düzeltmek için do¤ru düzgün bir iyilefltirme yapmamaktad›r.
Kad›nlar hala ucuz iflgücü olarak kullan›lmakta, eflit ifle eflit ücret alamamakta,
yaflam haklar› ihlal edilmekte, namus u¤runa öldürülmekte, e¤itim hakk›
k›s›tlanmakta, politika yapmas› engellenmektedir. Bu tabloya bir de her geçen
y›l daha da a¤›rlaflarak yaflanan krizler eklenince emekçi kad›nlar›n yaflam
koflullar› daha da kötülefliyor. Hayat daha da zorlafl›yor.
Bilgi ve teknoloji ça¤›nda yaflad›¤›m›z söyleniyor. Anlat›lanlara göre, modern
zamanlarda mal, hizmet ve sermaye herhangi bir s›n›r tan›madan dünyan›n en
ücra köflelerinde dolaflabiliyor.
Merkezi ekonomik sistem yerine serbest piyasa sistemiyle hak ve f›rsat eflitli¤i
sa¤lan›rken, s›n›rlar art›k eski önemini yitiriyor. ‹nsanl›¤› bu de¤iflime, h›za,
esnekli¤e uygun bir hayat bekliyor. Bilgisayar tufluna basarak kazan›lan paralar,
teknolojik geliflmeler sayesinde kolaylaflan ev iflleri (otomatik çamafl›r ve bulafl›k
makineleri, robotlar) klasik kad›n-erkek rolleri de de¤iflmekte. Küreselleflen
dünyam›zda eflitlik çok daha mümkün. ‹flte küreselleflmecilerin vaad etti¤i
cennet bu. Sanki cennet ayaklar›m›z›n alt›nda.
Bu cennetin asl›nda nas›l bir cehennem oldu¤unu söylenenlere göre de¤il
de, yaflanan ekonomik ve toplumsal de¤iflimin göstergelerine bakarak anlamak
mümkün.
282
●
6 milyara yaklaflan dünya nüfusunun büyük ço¤unlu¤u yoksulluk içinde
yafl›yor. Ço¤unlu¤u kad›n ve çocuk olan 4 milyar kifli görece yoksulluk
s›n›r›n›n alt›na yafl›yor. Mutlak yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yaflayan 1.3
milyar kiflinin %70’ini kad›nlar oluflturuyor.
●
Son otuz y›lda dünyan›n zenginli¤i 5 kat artt›. Son otuz y›lda dünyan›n en
zengin %20’si ile en yoksul %20’si aras›ndaki uçurum ikiye katland›.
●
Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi küresel sermayenin
kaleleri olan uluslararas› finans kurulufllar›n›n politikalar› sonucunda en
zengin ülkelerin geliri, en fakir ülkelerin gelirinin 59 kat›na ulaflt›. Bu
oran 1960’l› y›llarda 30 kat›yd›.
●
Uluslararas› finans kurulufllar›n›n hakimiyeti alt›nda geçen bu süreçte
yoksulluk h›zla artarken bu yoksullu¤un en fazla etkiledi¤i kesim kad›nlar
oluyor. Dünya nüfusunun yar›s›n› oluflturan kad›nlar, dünyadaki toplam
üretimin 2/3’ünü üretmelerine ra¤men, toplam gelirin %5’ini
alabiliyorlar.
●
Neo-liberal politikalar›n uyguland›¤› AB ülkelerinde sosyal harcamalar
h›zla kesintiye u¤rarken kad›nlar›n yaflamlar› gittikçe kötüleflmekte.
Do¤um izinleri, ücretli izinler bu politikalar›n sonucunda tarih olurken,
kad›nlar evde çocuk, hasta ve yafll›lar›n bak›m›n› üstlenmek zorunda
kal›yor. AB’nin en yoksul kesimini kad›nlar oluflturuyor.
●
AB ülkelerinin bütününde san›ld›¤›n›n aksine kad›nlar erkeklere göre
daha az ücret al›yor. ‹spanya’da ayn› ifli yapan erkeklere göre kad›nlar
%27, ‹talya’da %20, Hollanda’da%24 daha az ücret al›yorlar.
●
AB ülkelerinde part-time ifllerin %80’inde kad›nlar çal›fl›yor. Avantaj gibi
görünen part-time çal›flma kad›n›n, erke¤e ekonomik olarak ba¤›ml›l›¤›n›
devam ettirirken sosyal güvencesi olmayan, iflten ç›karmalar›n çok kolay
oldu¤u, ev ifllerinin de kad›n›n üzerine kalmas›na neden oldu¤u bir
çal›flma.
●
Artan yoksullu¤un, eflit-sizli¤in, ayr›mc›l›¤›n ve bask›n›n sorumlusu
kapitalist sistemdir. Ancak mücadele ederek eflitli¤i, özgürlü¤ü ve dünyay›
kazanabiliriz.
283
●
Yoksulluk kad›nlar›m›z›n kaderi de¤ildir.
‹çinde yaflad›¤›m›z sistem zengini daha zengin fakiri daha fakir yap›yor.
Dünyadaki üretim kapasitesi ve zenginlik artmas›na ra¤men sokaklarda yaflayan
çocuklar›n, iflsizlerin, yoksullar›n say›s› azalm›yor, aksine art›yor. Yani toplum
olarak daha çok üretmemize karfl›n daha çok yoksullafl›yoruz.
Bugün dünyadaki toplam üretim 1960’lara göre 8 kat daha büyük. Ancak
üretimdeki bu art›fl ne yaz›k ki çok adaletsiz paylafl›lmaktad›r. 1950’lerde dünya
nüfusunun en zengin yüzde 20’lik kesimi toplam gelirin yüzde 30’unu al›rken
bugün bu kesimin pay› yüzde 60’› geçti. Küçük bir az›nl›k gittikçe zenginleflirken
biz çal›flanlar daha fazla yoksullaflmakta, hayatlar›m›z bu adaletsizlik yüzünden
daha da çekilmez hale gelmektedir.
Türkiye’de dört kiflilik bir aile için yoksulluk s›n›r› 600 milyon liray›
bulmas›na karfl›n asgari ücret sadece 260 milyon lirad›r. Türkiye’de en zengin
yüzde 20’lik dilimin pay› 1984’de yüzde 49’du. Bu oran 1994’e gelindi¤inde
yüzde 55’e yükseldi. Yoksullar›n durumu ise daha da kötüleflti. Türkiye’de
nüfusun en yoksul yüzde 20’lik dilimi 1994’de toplam gelirin yüzde 5’inden bile
az›na sahipti. Bu da¤›l›m›n geçti¤imiz y›llarda daha da kötüleflti¤i kuflku
götürmez.
‹nsanl›k bu kadar yüksek bir teknolojiye ve zenginli¤e sahipken hala her y›l
yaklafl›k 30 milyon kifli açl›k nedeniyle ölüyor. Türkiye’de her 10 bin kifliye 1
sa¤l›k oca¤› düflerken 2 tank düflüyor. Peki neden böylesi ak›l d›fl› bir durumla
karfl› karfl›yay›z? Neden elimizdeki olanaklar› insan ihtiyaçlar› için
kullanm›yoruz? Neden sahip oldu¤umuz yüksek teknolojiyi, birikimi, bilgiyi,
malzemeyi toplumun yarar›na de¤erlendiremiyoruz?
Bu ak›l d›fl› iflleyifl kapitalizmin do¤as›ndan kaynaklanmaktad›r. Çünkü
kapitalizmde öncelik insan de¤il kard›r. Hiçbir giriflimci flunlar› düflünerek f›r›n
açmaz: “ Elimde epeyce bir sermaye var. Bari ben bu sermayeyi bir f›r›n açmak
için kullanay›m. Böylece insanlar rahat rahat karn›n› doyurur.” Yat›r›m yapacak
bir giriflimcinin kafas›nda öncelikle kar vard›r. fiöyle düflünür: “ Elimdeki bu
sermayeyi nas›l kullan›rsam kar eder, daha fazla sermaye sahibi olurum?”
Giriflimci, e¤er ekmek üretmek kar getirecekse f›r›n açar, aksi halde açmaz.
Ekme¤e ihtiyaç olup olmamas› giriflimcinin yat›r›m karar›nda belirleyici olamaz.
284
Üretimde kar olgusunun varl›¤› kapitalist ekonominin t›kanmas›na, sistemin
ihtiyaçlar›na yan›t verememesine neden olur.
Sürekli tekrarlanan açl›k ve yoksulluk sorunundan b›km›fl bir dünya
toplumu için politik ve finansal kazan›mlar elde etmede ekonomik tart›flma daha
etkili olabilir. Sebep ne olursa olsun cevap ayn› olmal›d›r. Bu da insanlar›n açl›k
ve yoksulluk tuza¤›ndan kurtar›lmas›na yard›m için, hemen ve kararl› bir flekilde
harekete geçmektir.
285
KADIN YOKSULLU⁄U NASIL
ANLAfiILMALI ?
Sibel KALAYCIO⁄LU
1. Girifl
Yeniden yap›lanma, ülkedeki üretimin yeniden örgütlenerek adem-i
merkeziyetçi bir yap›ya dönüflmesini, ürün ve iflgücü piyasalar›nda yeni biliflim
teknolojilerinin kullan›lmas›n›, üretim sürecinin esnekleflmesini ve yeni çal›flma
biçimlerinin ortaya ç›kmas›n›, sermayenin serbest dolafl›m›n› h›zland›racak yasal
düzenlemelerin yap›lmas›n› içeren bir süreçtir. Bu süreçte, do¤al olarak siyasi ve
toplumsal mekanizmalarda da de¤iflim beklenmelidir. Siyasi mekanizmalar›n
uyumunda en önemli de¤iflim ise “ulusal ölçekte sosyal yat›r›mlardan sorumlu
olan ve bu amaca yönelik sosyal politikalar gelifltirip, uygulayan devlet”
anlay›fl›ndan giderek vazgeçilmesidir. Bu yeni devlet anlay›fl›, k›s›tl› kaynaklar›n
daha verimli kullan›lmas›, israftan kaç›n›lmas› ve en önemlisi kamu
harcamalar›nda sosyal bütçeye ayr›lan pay›n düflürülmesi hedeflerine yönelik
olarak meflrulaflt›r›lmaktad›r. Toplumsal düzeyde ise eskiden geçerli olan
“devletin himayesinde olan yurttafl” yerine, yeni yurttafll›k tan›mlar›
aranmaktad›r (Nash, 2000). Bu aray›fl özellikle Bat›n›n geliflmifl ekonomilere
sahip ülkelerinde, “liberal demokrasi” ilkelerine de en uygun oldu¤u
düflünülen, “baflar›l›, kendi aya¤› üzerinde durabilen, giriflimci ruha sahip ve
kendi sorumlulu¤unu alabilen, korumac› bir otoriteye gerek duymayan yeni
yurttafl” tan›m› ile özdeflleflmektedir.
1980’lerden beri farkl› ülkelerde farkl› derecelerde uygulanan bu politikalar
sonucunda 2002’ye gelindi¤inde yaflam kalitesinin düflmeye bafllad›¤› görülmüfl
286
ve tüm dünya bu sorunun nas›l giderilebilece¤i üzerinde kafa yormaya
bafllam›flt›r. Yaflam kalitesinin düflmesi gerçek ücretlerde ve al›m gücündeki
düflüflle hane halk› gelirlerinde azalma; büyük ölçekli iflletmelerdeki teknoloji
dönüflümüne ba¤l› olarak iflgücünün azalt›lmas› ve dolay›s›yla iflsizli¤in artmas›;
sanayi ve hizmetlerdeki istihdamda enformel sektör ifllerinin oran›n›n
yükselmesi; tüketim mallar›n›n fiyatlar›n›n kiflilerin al›m gücünün ötesinde
yükselmesi; insan kaynaklar›n› gelifltirmeye yönelik, yani e¤itim ve sa¤l›k
konular›na yap›lan yat›r›mlar›n k›s›tlanmas› gibi göstergelerle tan›mlanmaktad›r.
Yaflam kalitesindeki düflme toplumlarda en çok “korumas›z/de¤iflen flartlardan
kolay etkilenen” gruplar olarak, yoksul ve düflük gelirli hane halklar›n›,
kad›nlar›, çocuklar›, gençleri ve yafll›lar› olumsuz etkilemifltir. Kamusal
hizmetlerin ve sosyal ve ekonomik olanaklar›n nicel ve nitel olarak k›s›tland›¤›,
ulafl›lmad›¤›, eriflilemedi¤i durumlarda yoksul hane halklar› yaflamlar›n›
sürdürebilmek ve konumlar›n› kaybetmemek için çoklu yaflam stratejileri
gelifltirmek zorunda kalm›fllard›r (Jordan, 1996).
2. Sanayileflmifl Ülkelerde
Anlafl›lmas› ve Göstergeleri
ve Az Geliflmifl Ülkelerde
Yoksullu¤un
Sanayileflmifl ülkelerde ortaya ç›kan yoksullu¤un göstergeleri, öncelikle 1980
sonras› sosyal devlet politikalar›ndan vazgeçilmesi ve neo-liberal iktisadi
politikalar›n bir gere¤i olarak, özellefltirilen hizmetler ve üretim süreçleri
sonucunda bu toplumlarda durumu önceden iyi olan baz› kesimlerin
yoksullaflmas›, konumunu kaybetmesi (precarity) ve zaten altta olan toplumsal
tabakalar›n da sosyal devlet hizmetlerini alamad›klar› zaman daha da alta
düflmeleri , yeni alt s›n›flar (underclass) oluflturmalar› olarak anlafl›lmaktad›r.
Konumunu kaybedenler özellikle Post-fordist çal›flma biçimlerinin ortaya
ç›kard›¤› az miktarda yüksek e¤itimli ve becerili, esnek iflgücüne karfl›l›k, büyük
oranda becerisini ve istihdam olanaklar›n› kaybeden önemli bir iflçi kitlesidir.
Bunlar istihdamdan ve ücretli emek haklar›ndan d›fllanm›fllard›r.
Bunlara ilaveten, daha iyi koflullara kavuflmak için ülkelerinden sanayileflmifl
ülkelere uluslararas› göç ile gelmifl göçmenlerin yaflad›¤› yoksulluk vard›r. Bu
yoksullar›n etnik, ›rk ve dini kökenlerine ba¤l› olarak toplumda “tehlikeli
s›n›flar›” (dangerous classes) oluflturduklar› iddias› ile bu göçmenler varolan
“yurttafl” tan›m›ndan ve haklar›ndan d›fllanmaktad›rlar (social exclusion).
Ayr›ca bu göçmenlerin sistem d›fl›nda tutulduklar› ve “s›n›f olma hak”lar›ndan
287
bile soyutland›klar› tart›fl›lmaktad›r. 1980’ler sonras›ndaki politikalar ile
sanayileflmifl ülke yurttafllar›n›n önceki konumlar›na k›yasla yaflad›klar› “görece
yoksulluk”, yurttafllar›n gelir kayb›na u¤ramas›n› ve özellefltirmeye ba¤l› olarak
baz› altyap› ve temel gereksinimlerden (özellikle konut ve ifl gibi) yoksun
kalmas›n› da ortaya ç›karm›flt›r. Bütün bu geliflmelere dayal› olarak, göçmenleri
ve çabuk etkilenen toplumsal kesimleri de kapsayabilecek “Yeni Sosyal Devlet”
anlay›fl› tart›flmalar› bu ülkelerde gündemi oluflturmaktad›r.
Azgeliflmifl ülke ekonomilerinde ise zaten evvelden de bu ülkelerde varolan
yoksulluk sorununun bu yeni yap›lanma ve dünya pastas›ndaki pay›n azalmas›
ile giderek derinleflti¤i görülmektedir. 1990 Dünya Bankas› Raporu ile de
vurguland›¤› gibi “mutlak yoksulluk” ve “görece yoksulluk” oranlar›, örne¤in
Afrika k›tas›n›n toplu olarak açl›¤a mahkum olmas› gibi, artm›flt›r. Bütün
bunlara birde Post- Soviet döneminde eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yaflanan
de¤iflim ve dönüflümle ortaya ç›kan yoksullaflmay› eklersek olay›n boyutlar›
ortaya ç›kar ve dünyan›n yoksulluk sorununa çözüm getirebilmek için neden bu
denli seferber oldu¤unu daha iyi anlar›z.
3. Türkiye’de Yoksullu¤un Göstergeleri ve Yoksullu¤u Gözlerden Gizleyen
Baz› Toplumsal Özellikler
Türkiye’de yoksulluk ve bu konuya iliflkin görüfller, son yaflanan Kas›m
2000 ve fiubat 2001 kriz dönemlerinden sonra büyük oranda yayg›nlafl›p, çok
yönlü tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r. 1990 sonras› Türkiye’de de h›zla yükselen ve
toplumun gündemine oturan yoksullu¤un en önemli göstergeleri afla¤›daki
gibidir:
1. ‹malat sektöründeki gerileme, ifl ve istihdam olanaklar›n›n azalmas›, ki
bunun bir tek özellefltirme ve post-fordism gibi geliflmelerle aç›klanamayaca¤›,
daha çok az geliflmifl ülke ekonomilerinin global düzeyde rekabet eksikli¤inin,
marka olamaman›n ve siyasa eksikli¤i sonucu oldu¤u düflünülmelidir,
2. Reel ücretlerde düflme ve yedek iflgücü ordusunda artma,
3. Devletin özellikle 1990 sonralar›nda ve 2000’den sonra baz›
subvansiyonlardan vazgeçmesi,
288
4. Sa¤l›k ve e¤itime yap›lan yat›r›mlar›n giderek azalmas›,
5. Kentlere göç eden nüfusun ve genç nüfusun %40’lar oran›nda artmas›
ancak kentlerde istihdam daralmas› nedeniyle bu artan iflgücü arz›n› emebilecek
bir talep olmamas›,
6. Genç ve göçmen nüfusun daha çok formel okul e¤itimi olana¤›na (çok
k›s›tl› düzeyde kalan üniversite e¤itimi dahil) kavuflmas›na ra¤men bu e¤itimin
sanayinin ihtiyaçlar›na yönelik yeni mesleki bilgi ve becerilerden yoksun
kalmas› ve giderek artan genç iflflizli¤i,
7. Kentli kad›n›n iflgücünden d›fllanmas› ve ancak düflük statülü ifllere yo¤un
bir rekabetle eriflebilmesi,
8. Tüketimin, kentlili¤in artmas›na paralel olarak artmas› ancak gelirlerin
düflmesi ile toplumda sürekli artan ve aras› aç›lan bir s›n›fsal kutuplaflma,
9. Kentleflme/ gecekondulaflmada artan rant geliri ile baz› kesimlerin konut
sahibi olma ( gecekondu olsa da) olanaklar›n› yitirmeleri ve kirac›l›¤›n artmas›,
10. Toplumda “yoksulluk s›n›r›” n›n yan› s›ra “açl›k s›n›r›” gibi yeni bir
kavram›n telaffuz edilmeye bafllanmas›.
Ancak Türkiye’de yoksullu¤u tart›fl›rken ve boyutlar›n› tan›mlamaya
çal›fl›rken baz› özelliklerin de göz önünde tutulmas› gerekir. Bunlardan en
önemlisi Türkiye’de sosyal devletin ( ücretsiz e¤itim, ucuz ulafl›m, sadece devlet
memuru statüsünde olan bir kitleye sa¤lanan aile ve yakacak yard›mlar›, parçal›
ve ancak toplumun yar›s›n› kapsabilen bir sosyal güvence sistemi, yavafl ilerleyen
alt yap› yat›r›mlar› d›fl›nda) hiçbir zaman yeterince geliflmemifl olmas› dolay›s›
ile bireylerin ve ailelerin kendi bafllar›n›n çaresine bakma, ayaklar› üzerinde
durma, kendi yaflam stratejilerini oluflturma gibi, bir zorunlulukla
bafletmeleridir. Ancak, bu zorunluluk k›r- kent ve s›n›f farkl›laflmalar›
nedeniyle her ailede ayni oranda ve fliddetle yaflanmam›fl olabilmektedir. Az
geliflmifl bir ekonomide yaflayan kesimlerin bir ço¤unun çeflitli “ayakta kalma
stratejileri” ile yaflayabildikleri gerçe¤i bu anlamda pek de yeni de¤il, eski ve
hatta k›rdan kente tafl›nan bir mekanizmad›r. Dolay›s›yla, asl›nda yoksul
say›labilecek birçok aile bu dayan›flma stratejileri yüzünden gözden uzakta
289
kalmakta ve ülkedeki hayat standard› istatistiklerinde gerçek olmayan bir
yükselmeye sebep olmaktad›r.
Türkiye’de yoksullu¤u gizleyen bir baflka gerçeklik,
formel sektör
iflyerlerinin ve sermaye birikiminin k›s›tl› kalmas›na ba¤l› olarak, büyük oranda
geliflen bir enformel sektörün - süreklili¤i olmayan, marginal verimlilik ve
karl›l›k ile çal›flan, küçük ve orta ölçekli iflyerlerinde örgütlenen, ço¤u durumda
çal›flan›na sosyal güvence ve sendikalaflma haklar›n› tan›mayan, vergi
kontrollerinin d›fl›nda kalabilen ve en çok hizmetler sektöründe etkinleflen bir
sektörün- ekonomide belirleyici unsur olmas›d›r. Bu enformel yap›n›n
flekillendirdi¤i “patrimonyal” ve “ himayeci” sosyal yap›n›n toplumda egemen
olmas› ile edilgen bir kitle ruhu yarat›lmakta ve yoksul kifli veya aile, yoksullu¤u
çözebilecek daha aktif ve sorumluluk içeren yap›larda buluflmak yerine enformel
sektörde bir yer edinme veya bir patronun himayesine s›¤›nma gibi çözümler
hedeflemektedir.
gelir getirene ba¤›ml› olmak) ; ‹flsiz olmak (E¤itimsizlik veya bilgi beceri düzeyi
çok düflük oldu¤undan) ; Hizmet sektöründe , düflük statülü ve ücretli ifllerde
çal›flmak ; herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmamak ; Mülksüzlük (çok az
say›da kad›n›n üstüne kay›tl› mülk olmas›) ; Hanenin geçimi için üretim ve
çal›flma (tarlada çal›flma, ev içinde parça bafl› ifl yapma, ev eksenli çal›flma, ev
d›fl›nda esnek güvencesiz ifllerde çal›flmak zorunda kalma, ücretsiz aile eme¤i) ;
Ev içi üretim (hammaddelerin üretilmesi, ifllenmesi, bak›m›, evde turflu, ekmek
v.b. yapmak zorunda kalmak veya bahçe ifli yapmak veya hayvanlar›n bak›m›n›
üstlenmek). Bütün bunlar› yerine getirmek zorunda kalan kad›n k›r veya
kentte hanenin yoksullu¤unu yenmesinde çok büyük bir rol oynamaktad›r.
Ancak bu durumda kad›n eme¤ini karfl›l›ks›z olarak, ailenin yoksullu¤unu
ortadan kald›rmaya adam›flt›r. Ayr›ca, kad›n eme¤inin bu flekilde karfl›l›ks›z
olarak ekonomik faaliyetlerde yer almas› asl›nda daha büyük olan yoksullu¤u
gizleyen önemli nedenlerden biridir.
4.2. Kad›n Yoksullu¤unun Sosyal Boyutlar›
Türkiye’de yoksullu¤u katmanl› olarak ele almak da gerekmektedir.
Bundan kastedilen k›r ve kent yoksullu¤udur. Her iki katman›n da sorunlar›,
yap›lanmas›, insan haklar›na etkisi birbirinde çok farkl›d›r. K›rdaki yoksulluk
insan›n bizzat bir baflka insana boyun e¤mesi, bir çeflit kölelik anlam›na
gelebilmektedir. Kentlerdeki yoksulluk ise daha çok ifl-istihdam haklar›ndan
soyutlanma, e¤itim olanaklar›n›n k›s›tlanmas› ve kad›n, çocuk, yafll› ve
özürlülerin çal›flma haklar›n›n ellerinden al›nmas›, bireylerin sa¤l›kl› ve ça¤dafl
bir yaflam standard›na ve mekana sahip olamamas›, toplumsal ve siyasi olarak
edilgen olmalar› ve d›fllanmalar› gibi anlamlara gelebilmektedir.
4. Türkiye’de Kad›n Yoksullu¤u ve Yoksunlu¤u Nas›l Anlafl›lmal›d›r?
Kad›n yoksullu¤unu öncelikle yukar›da tart›fl›lan yoksulluk göstergeleri
çerçevesinde anlamak gerekir. Daha sonra da toplumdaki ekonomik, sosyal,
siyasi ve kültürel iliflkiler ve toplumsal cinsiyet rolleri içinde tekrar
düflünülmelidir.
4.1. Kad›n Yoksullu¤unun Ekonomik Boyutlar›
Kad›n yoksullu¤unu ekonomik boyutlardan ele alacak olursak, öncelikle öne
ç›kan belli konular : Gelirden yoksun olmak (kendine ait geliri olmamas› ve
290
Kad›nlar en temel ihtiyaçlardan olan beslenmeye en son eriflebilen aile
üyeleridir zira beslenme öncelikle çocuklar ve sonra da ailedeki erkeklerin
hakk›d›r. Ayr›ca, ço¤u k›rsal bölgelerde ailenin kullanaca¤› su eve kad›nlar
taraf›ndan tafl›nmaktad›r. Yani kad›n temiz ve sa¤l›kl› suya eriflmeden,
bar›nmadan ve en çok da sa¤l›k hizmetlerinden d›fllanmaktad›r. Birçok yoksul
hanede kad›n çok a¤r› çekse bile “masraf olur” düflüncesi ile hastahaneye
gitmeyi talep edememektedir. Kad›nlar›n en çok hastahane yüzü görmeleri
birinci ve ikinci do¤umda olmaktad›r. Bunun da nedeni, patriarkal aile yap›s›
içinde, ailenin devam› say›lan çocuklar›n sa¤l›¤›n› garanti etmektir. Ayr›ca,
yoksullu¤u hafifleten toplumsal örüntü mekanizmalar›n›n sürdürülmesinde
kad›nlar en büyük yükü üstlenirler. Örne¤in, aile büyüklerinin ( kocas› taraf›n›n
ve kendinin) tüm ifllerini (temizlik, yemek, bak›m gibi) kad›nlar sa¤lad›¤› gibi,
akrabalar, komflular ve sosyal yard›m kurulufllar› ile olan yard›m ve dayan›flma
iliflkilerinde esas aktörler kad›nlard›r. Kad›nlar gururlar›n› ayaklar alt›na al›p,
komfludan çocuklar› için yemek ister veya çocuklar› komfluya televizyona
gönderir ; çocu¤unun dersine yard›m eden komflunun evinde karfl›l›ks›z temizlik
yapar. Kad›n evdeki çocuk, yafll› ve hasta bak›m›ndan sorumludur. Birçok
kad›n, çal›flabilecek düzeyde e¤itimi olsa da ev içi ifllerin ve çocuk, hasta, yafll›
bak›m›n›n sorumlulu¤u yüzünden çal›flamamakt›r. Dolay›s›yla, kad›n bir derece
e¤itime ulaflsa bile yine de bunu de¤erlendirememektedir.
291
Kad›n, sosyal ve ekonomik konumundaki k›s›tl›l›klar nedeniyle kriz, afet,
savafl gibi olaylardan ve bu dönemlerde yaflanan koflullardan daha fazla
etkilenmeye aç›kt›r.
4.3. Kad›n Yoksullu¤unun Siyasi Boyutlar›
Kad›nlar özellikle yoksul hanelerde ev içinde ve ev d›fl›nda karar alma
mekanizmalar›ndan d›fllanmaktad›rlar. Buradan devamla, her türlü yasamayürütme erklerinin de d›fl›nda kalmaktad›rlar. Birçok kad›n›n verece¤i oy,
kocas› veya o¤lu taraf›ndan belirlenmektedir. Bu durumda kad›n yoksullu¤u
güç iliflkilerinde kad›n›n daha alt ve eflitsiz bir konumda olmas› anlam›ndad›r.
Yoksul kad›n hep sistem d›fl› ifllerde (esnek, geçici, veya ev içi ifllerde)
çal›flabildi¤i için iflçi olmay› ö¤renememekte, örgütlenme ve haklar›n›
korumada sorumluluk alma gibi konumlara gelememekte, belli bir s›n›fa ait
bile olamamaktad›r.
4.4. Kad›n Yoksullu¤unun Kültürel Boyutlar›
Kad›n yoksullu¤unun belki de en somutlaflt›¤› konu, kad›n›n çocuklar›n› aç yat›r›rken çekti¤i ruhi bunal›m ve yokluk hissidir. Kad›n bu durumda ya komfludan
yemek isteyecek, ya muhtardan fakir ka¤›d› al›p belediyeden yard›m istemeye gidecek veya baz› sosyal yard›m kurulufllar›, vak›flar veya kifliler yard›m da¤›tt›¤›nda
ayaklar alt›nda ezilerek birfleyler kapmaya çal›flacakt›r. Bu durumda medyada gösterilen, yard›m kamyonlar›n›n bafl›nda hep itiflen kad›nlar›n görülmesi, kad›n› bir
kez daha etiketlemekte ve toplumda d›fllanmas›na neden olmaktad›r.
Kad›nlar›n e¤itimsiz kalmalar›, onlar›n temel ihtiyaçlara ulaflamaman›n
yan›s›ra kültürel olarak da yoksul olmalar›na yol açmaktad›r. Bu da yine ço¤u
kad›nda ortaya ç›kan kendine güvenmeme, kendi eme¤i ile elde etti¤i gelirini
önemsememe, kendinin yoksul haneye sa¤lad›¤› katk›ya inanmama gibi kiflilik
özellikleri yaratmaktad›r. Kültürel yoksulluk ve yoksunluk, kad›n›n cinsel
kimli¤ine, bedenine yönelik tacizlerede aç›k ve korumas›z olmas›na neden
olmakta, hatta kad›n bu durumda can güvenli¤inden bile yoksun olmaktad›r.
bulundu¤u düflüncesi yerine sadece sorumluluklar› çerçevesinde ele almak ve
“yoksul hanenin refah›na yapt›¤› potansiyel katk›lar›” irdelemek toplumda
kad›na atfedilen cinsiyetçi rolü güçlendirmektedir. Devletin formal hizmet
kurumlar›n›n, belediyelerin, valiliklerin veya Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma
Fonunun, k›s›tl› olarak sundu¤u yard›mlar kad›n› daha çok patriarkal aile
dayan›flma stratejileri içine itmekte, daha çok ba¤›ml› hale getirmektedir.
Halbuki yoksullukla mücadele programlar›nda, kad›n› ayakta tutacak,
ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤layacak ve güçlendirecek mekanizmalar yerine, toplumda
varolan toplumsal cinsiyet anlay›fl›na paralel uygulamalar yap›lmaktad›r.
Ayr›ca, burada bir de “yoksullu¤un kad›nlaflmas›”ndan bahsedilmesi
gerekmektedir. Kad›nlar tüm haneler içinde geri planda kalmakta, ailenin
kaynaklar›na di¤erleri ile eflit flartlarda ulaflamamakta ve kendileri de bunu da
“fedakarl›k” anlay›fl› içinde yapmaktad›rlar. Bu durumda hanelerin en yoksulu
kad›nlar olmaktad›r. Bu da kad›n›n insan haklar› aç›s›ndan en önemli engelin
toplumsal cinsiyet rolleri oldu¤unu ortaya koymaktad›r.
5. Kad›n Yoksullu¤unun Gelece¤i
Kad›n yoksullu¤unun kad›n›n insan haklar› üzerindeki olumsuz etkilerinin
afl›labilmesi için öncelikle ele al›nmas› gerekli konular flunlard›r:
1. Kad›n›n iflgücü piyasas›na kendi flartlar› ile kat›lmad›¤›, ancak hanenin
yaflam stratejilerine destek olma konumunda ve sistemin getirdi¤i tüm
d›fllanmalar›n bedelini kendi ödeyerek (düflük ücret, güvencesiz ifl, aile içi veya
toplumsal fliddete, tacize, damgalanmaya da maruz kalarak v.b.) çal›flabildi¤i
ifllerde, kad›n›n konumunun düzeltilmesi, istihdam olanaklar›n›n iyilefltirilmesi,
meslek e¤itimi programlar›n›n öne ç›kar›lmas›,
2. Aile dayan›flma a¤lar› içinde kad›n, hem bedenen hem ruhen bedeller
ödeyerek, hanenin refah› ve yoksullu¤a karfl› durabilmesi için kalmakta, öte
yandan kendi refah› da hanenin refah›na ba¤›ml› oldu¤u için, fliddet, istismar
ve tacize katlanmak zorunda kalmaktad›r. Ayr›ca, hane d›fl›nda kalan kad›n en
yoksul olup, toplumsal skalada en alta düflmektedir. Kad›n› bu ba¤›ml›l›ktan
kurtarabilecek politikalara önem verilmesi gerekmektedir.
4.5. Kad›n Yoksullu¤unun Toplumsal Cinsiyet Rolüne ‹liflkin Boyutlar›
Kad›n›, toplum ve hane içinde birey olarak haklar› ve sorumluluklar›n›n
292
293
Kaynakça
JORDAN, B., 1996, A Theory of Poverty and Social Exclusion, Polity Press:
Oxford
NASH, K. 2000, Contemporary
London.
Political Sociology, Blackwell Pub.:
RITTERSBERGER-TILIÇ, H.; KALAYCIOGLU, S., 1999, “Legitimating
and Re-production of Domestic Violence in Turkish Families”, Zeitschrift für
Türkeistudien, cilt 12, no. 2, sf. 225TÜS‹AD (2000), Kad›n-Erkek Eflitli¤ine Do¤ru Yürüyüfl: E¤itim Çal›flma
Yaflam› ve Siyaset, ‹stanbul: Tüsiad Yay›nlar›, 2000-12/290.
UNDP (2001), Human Development Report, UNDP Yay›n›.
World Bank (2000), Turkey, Economic Reforms, Living Standards and
Social Welfare Study, May 17, World Bank Yay›n›.
294
-Güvence
-Hak arama ve örgütlenme özgürlü¤ü
YOKSULLU⁄A KARfiI B‹R STRATEJ‹
OLARAK ENFORMEL SEKTÖRDE
KADINLARIN ÇALIfiMASI VE KADINLARA
YÖNEL‹K SOSYAL KORUMA MODELLER‹
fienay GÖKBAYRAK
1. Yaflama Verilen De¤erin Bir Göstergesi Olarak Yoksulluk ve Kad›nlar:
Yoksulluk küreselleflme ba¤lam›nda yaflanan ekonomik ve sosyal geliflmeler
sonucu tüm insanl›¤› tehdit eden küresel bir sorun halini alm›flt›r. Yoksulluk,
yaln›zca belli bir gelir düzeyinin alt›nda yaflamak anlam›na gelmemekte, bir
bütün olarak insan haklar›ndan yoksun olarak yaflamak biçiminde
alg›lanmaktad›r. Bir baflka deyiflle yoksulluk sorunu, insan haklar›n›n temelini
oluflturan insan yaflam›na verilen ya da verilmeyen de¤erin önemli bir göstergesi
durumundad›r. ‹nsan yaflam›na verilen de¤er ölçülebilir mi? Bu konuda “‹nsan
Yaflam›na Verilen De¤erin Bileflik Göstergesi Modeli” bize önemli bir ç›k›fl
noktas› sunmaktad›r (Fiflek,1992). Bu modelde alt› tane öncelikli ve insan›n
yaflam gereksinimlerinin karfl›lanmas› ile ilgili de¤iflken bulunmaktad›r:
-Sa¤l›k
-Gelir düzeyi
-E¤itim
-Çal›flma hakk› ve iflsizli¤in önlemesi
1 Yoksullukla mücadele stratejilerine iliflkin ayr›nt›l› bilgi için bkz. Küreselleflmenin Öteki Yüzü,
Yoksulluk, Fikret fienses, ‹letiflim Yay›nlar›, 2001.
295
Modelde tüm de¤iflkenler birbirini etkilemekte ve biri olamadan di¤erini
sa¤layabilme olana¤› bulunmamaktad›r. Yine tüm de¤iflkenlerin var olabilmesi
ve sürdürülebilmesinin ön koflulu demokrasidir. Modelin özelli¤i, kendi içine
kapal› bir sistem olmamas›, d›fla aç›k, dinamik ve gelifltirilebilir bir sistem
olmas›d›r. Bu modeldeki de¤iflkenlerin en önemli özelli¤i ise, ça¤dafl
toplumlardaki temel insan haklar› olarak kabul edilen haklardan oluflmas›d›r.
‹nsanca yaflam için gerekli gelir düzeyinden yoksunluk, beraberinde di¤er tüm
de¤iflkenlerin yoklu¤unu ya da yeteri düzeyde var olmamas›n› getirmektedir.
Dolay›s›yla, yoksulluk bir bütün olarak insan haklar›ndan yoksunluk olarak
tan›mlanmaktad›r.
Yoksullu¤u böyle bütüncül bir perspektifle de¤erlendirmek, yoksullu¤un
toplumsal cinsiyet aç›s›ndan da tan›mlanmas›n› zorunlu k›lmaktad›r.
Günümüzde dünya yoksullar›n›n büyük bir k›sm›n› kad›nlar oluflturmaktad›r.
Yaflama verilen de¤erin bileflik göstergesi modelini toplumsal cinsiyet
ba¤lam›nda de¤erlendirdi¤imizde, söz konusu göstergelerin, tüm dünyada
kad›nlar aç›s›ndan göreli olarak düflük düzeylerde kald›¤› görülmektedir.
Kad›nlar, e¤itim olanaklar›ndan yeteri düzeyde yararlanamamakta, sa¤l›k ve
sosyal güvence hizmetlerine eriflmede sorunlar yaflamakta, niceliksel olarak
çal›flma yaflam›na kat›l›mlar›nda art›fl olsa da, niteliksel anlamda olumsuz
çal›flma koflullar›nda çal›flmakta ( Beneria, 2001; Elson,1999, Standing,1999),
hak arama ve örgütlenme ba¤lam›nda ciddi k›s›tl›l›klar yaflamakta (ILO,1997-98)
dolay›s›yla kad›n yoksullu¤u sadece gelir ve tüketim ile s›n›rl› bir yaklafl›m
çerçevesinde de¤erlendirilemeyecek, bir sorun olmaktad›r. Bu aç›dan kad›nlar
toplumsal yaflamda, özel önem gösterilmesi gereken bir risk grubu olarak
karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Yoksullukla bafla ç›kma stratejileri içinde öne ç›kan temel strateji kad›nlar›n
gelir getirici faaliyetlerde bulunmalar›n›n sa¤lanmas›d›r. Gelir getirici
faaliyetlerde bulunma, kad›nlar› kalk›nma sürecinin pasif ö¤eleri olmaktan
ç›kar›p, aktif ö¤eler haline gelmelerinde önemli olmakla birlikte, toplumsal ve
ekonomik yaflam içinde cinsiyete dayal› iflbölümü nedeniyle, kad›n eme¤inin
ikincil emek olarak kabul edilmesi, kad›n yoksullu¤unu yeniden üreten k›s›r
döngüleri beraberinde getirmektedir. Bunun en aç›k örne¤i ise, kad›n
296
istihdam›n›n en yayg›n oldu¤u, enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda,
kad›nlar›n hiçbir güvence ve sosyal korumaya sahip olmaks›z›n, çok riskli
koflullar alt›nda çal›flma gerçe¤inde görülmektedir.
Çok az sermaye ile çal›flan ya da sermayesi hiç olmayan iflletmelerin
yo¤unlu¤u.
●
Çok düflük ve düzensiz gelir sa¤layan, çal›flanlar için statik olmayan
istihdam olanaklar›.
●
2. Yoksullukla Bafla Ç›kma Stratejisi Olarak Kad›nlar›n Enformel Sektör
Faaliyetleri:
●
‹flletmelerin ço¤unlu¤unun resmi istatistiklerde görülmemesi.
2.1. Enformel Sektör Kavram›, Özellikleri ve Geliflim Süreci
‹flletmelerin örgütlü/düzenli piyasalara girifl flans›n›n çok az ya da hiç
olmamas›. Bunun yan› s›ra, kredi, formal e¤itim ve mesleki e¤itim gibi
olanaklar›n olmamas›.
●
Enformel sektör kavram›, ilk kez 1970’li y›llar›n bafl›nda, Uluslararas›
Çal›flma Örgütü(ILO)’nün Dünya ‹stihdam Program› çerçevesinde haz›rlanan
Ghana ve Kenya raporlar›nda kullan›lm›flt›r. Bu raporlar›n ortaya ç›kard›¤›
sonuçlardan biri, Ghana ve Kenya gibi ülkelerde temel sosyal sorunun iflsizlik
olmad›¤›, buna karfl›n nüfusun büyük bir bölümünün çal›flan yoksullardan
oluflmas›yd›. Çal›flanlar›n büyük bir k›sm›, emeklerinin kay›tl› olmad›¤› ve kamu
taraf›ndan yasalarla korunma kapsam›na al›nmayan ifllerde çal›flmaktayd›
(ILO,1999).
ILO literatüründe bu kavram, modern formel sektör taraf›ndan emilemeyen
kentsel iflgücüne gelir ve istihdam sa¤lad›¤›, bireylerin temel mal ve hizmetlere
olan ihtiyaçlar›n› düflük fiyatlarla karfl›lad›¤› için 1970’li y›llar boyunca üzerinde
önemle durulan bir kavram olmufltur (Spath,1993:2). Bununla beraber, bu
dönemde enformel sektör kavram›, büyük ölçüde, geliflmekte olan ülkelerin
modern olmayan kentsel iflgücü piyasalar›n›n analizine yönelik olarak
kullan›lm›flt›r. ILO’nun 1991 y›l›ndaki Uluslararas› Çal›flma Konferans› genel
direktörünün raporunda, enformel sektör kavram›n›n çok daha ayr›nt›l› ve
kapsam›n›n geniflletilerek tan›mland›¤› görülmektedir. Bu çerçevede, enformel
sektörün temel özellikleri flu flekilde s›ralanmaktad›r(ILO,1999:2):
●
Mal ve/veya hizmet üretip/da¤›tan oldukça küçük birimlerden oluflmas›.
Ba¤›ms›z, kendi hesab›na üreticilerden oluflan, geliflmekte olan ülkelerin
kentsel alanlar›nda faaliyet gösterilmesi.
●
Baz› iflletmelerde ücretsiz aile eme¤inin kullan›lmas› ve/veya çok az say›da
iflçi ya da ç›rak çal›flt›r›lmas›.
●
297
Kamu otoriteleri taraf›ndan düzenlenemeyen piyasalarda faaliyet
gösterilmesi.
●
● Çal›flanlar›n herhangi bir sosyal koruma mekanizmas› d›fl›nda
çal›flt›r›lmas›.
Enformel sektörün ILO taraf›ndan benimsenen tan›m›na iliflkin olarak
belirtilmesi gerekli önemli bir nokta, bu sektörde gerçeklefltirilen gelir getirici
aktivitelerin kapsam›na, yeralt› ekonomisi kapsam›ndaki ifllerin girmedi¤idir. Bu
çerçevede enformel sektör, yasal olarak kabul edilen ancak resmi kay›tlara
yans›mayan, gelir getirici faaliyetleri kapsam›na alan bir anlamda
kullan›lmaktad›r.
Enformel sektör, içinde bulunulan koflullar ve yap›lan faaliyetler aç›s›ndan
oldukça hetorojen bir yap›ya sahiptir. Bununla beraber sektörün genel yap›s›na
iliflkin olarak baz› ortak unsurlar da bulunmaktad›r. Bunlar›n ilki, formel ve
enformel sektör aras›ndaki sistematik iliflkinin varl›¤›d›r. Bu noktada, esnek
üretim süreçlerinin olanakl› k›ld›¤› yap›lar içinde, büyük iflletmelerin üretim
süreçlerini küçük iflletmelere dezantralize etmesi ve böylece enformel sektördeki
düflük iflgücü maliyetlerinin yaratt›¤› avantajlardan faydalanmalar›, formalenformel sektör aras›ndaki sistematik iliflkinin temel dayana¤›d›r (Parker,2000;
Kumar,1999; Castells ve Porters,1989). ‹kinci bir ortak özellik ise, düflük nitelik
ve koflullarda iflçi istihdam edilmesidir. Bu çerçevede, etnisite, cinsiyet, yafl ve
göçmenli¤e dayal›, düflük ücret, kötü çal›flma koflullar›, sosyal güvencesiz
istihdam sektörün temel ortak özelliklerinden birisidir (Castell ve
298
Portes,1989:26). Üçüncü bir ortak özellik ise, sektörün iflsizlikten kaynakl›
ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm üretmesi nedeniyle hükümetler taraf›ndan
tolere edilmesidir.
Enformel sektör kavram›na iliflkin yap›lan tan›m ve buna ba¤l› olarak
sektörün özelli¤ine iliflkin unsurlar hala tam olarak aç›kl›k kazanmamakla
birlikte, günümüzde enformel sektör, beraberinde getirdi¤i olumsuz çal›flma
koflullar›na karfl›n, iflsizlik ve yoksullu¤a bir çözüm olarak kabul edilmesi
nedeniyle, hem geliflmifl hem de geliflmekte olan ülkelerde varl›¤› kabul edilen
bir olgu haline gelmifltir.
Enformel sektörün büyüklü¤üne iliflkin var olan verilerin s›n›rl›l›klar›na ve
kavramsal aç›dan yaflanan farkl›l›klara karfl›n, tüm geliflmekte olan ülkelerde,
enformel sektörün h›zla büyüdü¤ü yönünde tart›flmas›z bir kabul
bulunmaktad›r. Latin Amerika ülkelerinde, 1990-1994 y›llar› aras›nda yarat›lan
toplam 15.7 milyon yeni iflten her 10 iflin 8.4’nün enformel sektör kapsam›nda
oldu¤u belirtilmektedir. Enformel sektör istihdam› bölgede, y›ll›k %4.7
oran›nda artarken, formel sektör istihdam art›fl› y›ll›k %1.1 olmaktad›r. Asya’da,
enformel sektörün, yeni endüstrileflen ülkeler aras›nda önemli farkl›l›klar
bulunmakla beraber, kentsel iflgücünün %40-%50’sini istihdam etti¤i tahmin
edilmektedir. Afrika’da ise, kentsel enformel sektör, kentsel iflgücünün yaklafl›k
%61’ni istihdam etmektedir. (ILO,1997-98:179). Enformel sektörün büyümesi
günümüzde sadece geliflmekte olan ülkeler ile s›n›rl› de¤ildir. Geliflmifl ülke
ekonomilerinde de enformel sektör istihdam›nda büyük bir art›fl oldu¤u
gözlenmektedir. Her ne kadar rakamlara yans›masa da, Amerika’da enformel
sektörde faaliyet gösteren iflgücünün toplam iflgücüne oran›, 1980’de %31.2’dir
(Castell ve Portes,1989:19).
3. Kad›nlar›n Enformel Sektör Faaliyetleri:
Kad›nlar›n enformel sektöre kat›l›m›, dünya genelinde formel sektöre
kat›l›m›ndan daha yüksektir ve bu oran her geçen gün daha da artmaktad›r.
Örne¤in, kad›nlar›n enformel sektöre kat›l›m oran›, Peru’da %80,
Endonezya’da %65, Zambia’da %72, Kore’de %41’dir (ILO,1997-98:180).
Enformel sektörün temel özelliklerinden biri, sektörde kad›n egemen
faaliyetlerin genifl yer tutmas›d›r. Enformel sektörde kad›nlar yan›nda çocuk
eme¤inin de yayg›n oldu¤u gözlenmektedir. Çocuk iflgücü içinde de cinsiyet
299
baz›nda farkl›laflmalar olabilmektedir. Örne¤in, ILO’nun 26 ülke kapsam›nda
yapt›¤› bir araflt›rmada k›rsal alanda çocuk eme¤inin oldukça yayg›n oldu¤u,
k›rsal kesimdeki çocuk eme¤i içinde de a¤›rl›kl› olarak k›z çocuklar›n›n eme¤inin
yayg›n kullan›ld›¤› ortaya ç›km›flt›r(ILO,1999:2).
Geliflmekte olan ülkelerde çal›flan kad›nlar›n sadece %6’s› formel sektör
kapsam›ndaki ifllerde çal›fl›rken, geriye kalan %94’lük bir dilimin enformel
sektör faaliyetleri kapsam›nda çal›flt›¤› tahmin edilmektedir. Geliflmifl ülkelerde
de kad›nlar enformel sektör içinde çal›flanlar›n ço¤unlu¤unu oluflturmakta, bu
ba¤lamda örne¤in enformel sektörde ev eksenli çal›flan kad›nlar›n durumu,
Tayland, Avrupa ve Amerika’da gittikçe birbirine benzemeye
bafllamaktad›r(International Network News,1997:72-73).
ABD’de, geleneksel ekonometrik analizler, her ne kadar Amerikan
kad›nlar›n üçüncü dünya kad›nlar›n›n aksine, enformel sektör faaliyetleri
kapsam›nda çok az yer ald›¤›n› ortaya koysa da, Amerikan Nüfus Bürosu(1997),
kad›n egemen mesleklerde, sosyal güvenlik vergilerinin düflüklü¤ü, kay›tlar›n
azl›¤›, aile ifllerinde kay›tl› iflgücü say›s› ve bu kiflilerin kendilerini bildirmedeki
düflük orandan yola ç›karak, kad›nlar›n enformel sektör faaliyetlerinin erkeklere
oranla çok daha yüksek oldu¤unu ortaya koymufltur (MclnnisDittrich,1995:398).
Kad›nlar›n gerek geliflmifl gerekse geliflmekte olan ülkelerde enformel sektöre
kat›l›m oranlar›ndaki art›fl›n çeflitli nedenleri bulunmaktad›r(ILO,1997-98:180):
Geleneksel olarak, kamu sektörü kad›n istihdam›n temel kayna¤›d›r. 1980’lerde
kamuyu küçültme amac› tafl›yan neo-liberal politikalar çerçevesinde uygulanan
özellefltirme politikalar›, kad›nlar›n erkeklere oranla daha fazla ifl kayb›na
u¤ramalar›na neden olmufltur. Ayr›ca formel sektörde reel ücretlerin düflüklü¤ü,
artan yoksulluk, azalan hane halk› gelirlerine ek kaynak yaratmak amac›yla
kad›nlar›n iflgücü piyasas›na girmelerini h›zland›rm›flt›r. Ancak kad›nlar›n
formel sektörde istihdam olana¤›, e¤itim düzeyinin düflük olmas›, ayr›mc›l›k,
kad›n›n ev içi sorumluluklar›ndan kaynakl› yüklerinin fazla olmas› nedeniyle
s›n›rl› kalmakta, bu çerçevede hane halk›na gelir sa¤lama zorunda olan kad›nlar
için enformel sektör iflleri bir yaflam stratejisi olmaktad›r. Ayr›ca, sosyo-kültürel
ve patriyarkal yap›n›n kad›n üzerinde yaratt›¤› s›n›rl›l›klar ve kad›n›n yeniden
üretim fonksiyonlar›n›n önüne geçmesi, kad›nlar›n ev d›fl› formel sektör
ifllerinde ak›flkanl›¤›n› zorlaflt›ran temel nedenlerdir. Bu noktada, enformel
300
sektörde ev eksenli çal›flma, kad›nlar taraf›ndan tercih edilir bir çal›flma türü
olarak ortaya ç›kmaktad›r. Bunun yan› s›ra, kad›n eme¤inin, küreselleflme ile
birlikte, uluslararas› ticaretin h›zla geliflti¤i dönemde, özellikle ihracata dayal›
emek-yo¤un sektörlerde, üretimin alt sektörlere dezantralize edilmesi sürecinde,
iflverenler taraf›ndan ucuz iflgücü olarak tercih edilir bir olgu olmas›, kad›n
eme¤inin enformel sektörde fason ifl iliflkileri çerçevesinde kullan›lmas›n›n
temel nedenlerinden birisidir.
●
Kamusal düzenlemelerin olmamas›ndan kaynakl› kötü çal›flma koflullar›
●
Yeniden üretim rolleri dolay›s›yla kad›nlara karfl› ayr›mc›l›k
●
Sosyal güvence kapsam›nda olmamalar›
●
Kad›nlar›n çal›flt›klar› ifllerde kariyer olanaklar›na sahip olmamalar›
1980’li ve 1990’l› y›llar boyunca dünyan›n her yerinde yukar›da aktard›¤›m›z
geliflmeler do¤rultusunda, kad›nlar›n iflgücü piyasas›na kat›l›mlar› artm›flt›r. Bu
geliflim literatürde iflgücünün feminizasyonu olarak adland›r›lmakta ancak bu
sürecin, iflgücü piyasas›n›n esnekleflmesi do¤rultusunda, kad›nlar›n düflük
ücretli, güvencesiz ve düzensiz ifllerde, kötü çal›flma koflullar›na sahip olan
enformel sektör faaliyetlerindeki art›fl sonucu gerçekleflti¤i belirtilmektedir
(Standing,1999).
●
Azalan sosyal haklar ve/veya örgütlenme hakk›n›n olmamas›.
Kad›nlar›n enformel sektör kapsam›nda yapt›klar› ifller temel olarak flu
flekilde s›ralanmaktad›r (Women International Net Work,1997:72).
●
Tar›mda, yap› ve di¤er sektörlerde el eme¤i ile yap›lan ifller.
●
Ev eksenli ifller (evde parça bafl›na çal›flma)
●
Ev d›fl›nda çocuk, yafll› bak›m›, hizmetçilik, temizlikçilik
●
Sokaklarda küçük ölçekli yiyecek sat›c›l›¤›.
Kad›nlar›n enformel sektördeki faaliyetleri genel olarak incelendi¤inde,
toplumsal cinsiyete dayal› iflbölümünün bu sektörde de kendini üretti¤ini ve
kad›nlar›n yapt›klar› ifller aç›s›ndan herhangi bir sosyal korumaya sahip
olmad›klar›ndan risk grubu oluflturduklar› görülmektedir. Yaflanan ekonomik
ve sosyal de¤iflimler, enformel sektör kapsam›ndaki kad›nlar için hem geliflmifl
hem geliflmekte olan ülkelerde benzer etkiler yaratmakta ve bu etkiler flu flekilde
s›ralanmaktad›r (Lund ve Srivina,2000):
●
Yap›lan ifllerin y›prat›c› ve zararl› do¤as›
301
Tüm bu etkiler göz önüne al›nd›¤›nda, enformel sektördeki kad›nlar için
sosyal koruma mekanizmalar›n›n varl›¤› ön plana ç›kmaktad›r.
3. Enformel Sektörde Kad›nlara Yönelik Sosyal Koruma Modelleri:
3.1. Sosyal Koruma Kavram› :
ILO’nun tan›m›na göre sosyal koruma, kamu sosyal güvenlik sistemleri
yan›nda ayn› zamanda özel ya da zorunlu olmayan sistemleri de içine alan,
enformel ve formel sektör kapsam›nda yoksullu¤u azaltma ve/veya ortadan
kald›rma amac› içinde çeflitli risklere karfl› koruma sa¤layan çerçeve bir kavram
olarak nitelendirilmektedir (ILO,2000:29-30). Bu çerçeve yap› içinde sosyal
korunman›n temel ifllevi, gelir güvenli¤i sa¤lamak, sa¤l›k bak›m› ile temel sosyal
hizmetlere eriflebilme hakk› sa¤layarak yaflam standartlar›n› yükseltmek olarak
tan›mlanmaktad›r. Sosyal koruman›n aktörleri ise, aile ve yerel dayan›flma a¤lar›,
kad›nlar›n kendi aralar›nda kurduklar› örgütler, meslek ya da bulunan yerel
bölge temelinde kurulan mikro sigorta sistemleri, hükümet d›fl› kurulufllar
(NGO), giriflimciler, ticari piyasalar, hükümetler, sosyal güvenlik kurumlar›,
uluslararas› topluluk ve bu ba¤lamda da uluslararas› kalk›nma kurulufllar›d›r
(ILO,2001:94-103). Bu yap› içinde, ILO taraf›ndan ortaya konulan koruma
modellerine yönelik temel yaklafl›m, enformel sektörün esnek yap›s›na uyum
sa¤layabilen, yukar›da s›ralad›¤›m›z aktörlerin içinde yer ald›¤›, genifl kat›l›ml›
bir yap› içinde yükselen mekanizmalar olmaktad›r (Von-Ginneken,2000).
Ancak, öne sürülen sistemlerin ifllerli¤ine iliflkin olarak ortaya konulan somut
bir mekanizma bulunmamakta, bu noktada önerilen tablo belirsizliklerden
baflka bir renk tafl›mamaktad›r.
302
Kad›nlar enformal sektörde yapt›klar› ifller ba¤lam›nda hane halk›n›n gelir
güvencesini sa¤lamada anahtar bir rol oynamakla beraber, kad›n eme¤inin
görünmez oluflu, gerek kad›nlar›n üretken rollerini gerekse de kad›nlar›n
karfl›laflt›klar› riskler ve sosyal güvence gereksinimini a盤a ç›karmada engelleyici
bir rol oynamaktad›r. Milyonlarca kad›n, evde üretim ve yeniden üretim
faaliyetlerinin efl anl› olarak gerçeklefltirdikleri ortamlarda çal›flmaktad›r.
Kad›nlar›n ev ve iflten kaynakl› sorumluluklar›n›n fazla oluflu, kad›nlar›n sosyal
güvenceye olan gereksinimlerin artmas›na neden olmaktad›r. Bu noktada,
kad›nlar›n sosyal korunma gereksinimi, sadece dezavantajl› bir grup olarak
çeflitli risklere karfl›s›nda gelir azal›fllar› ya da harcama art›fllar›na karfl› kad›nlar›
sigortalama olmamakta ayn› zamanda, sa¤l›kl› ve kal›c› toplumlar için yap›lan
bir yat›r›m olmaktad›r(Lund ve Srivinas,2000).
3.2. Enformel Sektörde Kad›nlar›n Karfl›laflt›klar› Riskler :
Enformel sektör kapsam›nda yer alan kad›nlara yönelik sosyal koruma
mekanizmalar›n›n oluflturulmas› yönünde uluslararas› kad›n hareketinin etkisi
ile artan bir uzlaflma bulunmaktad›r. Enformel sektördeki kad›nlara yönelik
sosyal koruma modelleri, kad›nlar›n yaflamlar›ndaki riskleri minimize etme
stratejisi kadar, gelir dalgalanmalar›n› önleme ve reel geliri artt›rarak yaflam
standartlar›n› yükseltme anlam› tafl›maktad›r.
Enformel sektörde çal›flanlar›n ve sektörün heterojen yap›s›ndan kaynakl›
olarak karfl›lafl›lan riskler ve dolay›s›yla sosyal korunma gereksinimleri oldukça
farkl›laflabilmektedir (Von Ginneken,2000). Bu noktada kad›nlar›n enformel
sektörde de t›pk› formel sektördeki gibi ikincil konumu kad›nlara özgü risk
tan›mlar›n› farkl›laflt›rmaktad›r. Bu nedenle kad›nlara sosyal güvence sa¤layacak
olas› sosyal koruma mekanizmalar›n›n oluflum sürecinde, toplumsal cinsiyet
tabanl› iflbölümü ve bu iflbölümünün yaratt›¤› tabiyet iliflkilerinin göz önünde
bulundurulmas› gerekmektedir.
kurakl›k,deprem, yang›n gibi olaylar sonucu çal›fl›lan yerin ya da ürünlerin
kaybetme, sokakta sat›c› olarak çal›flan kad›nlar›n mallar›na resmi makamlar
taraf›ndan el konulmas›), iflsizlik(ekonominin dönemsel veya yap›sal
dalgalanmalar›ndan dolay› gelir kayb›), sosyal olaylardan(evlilik, do¤um, dini
bayram ve törenler nedeniyle harcama art›fl›)oluflmaktad›r. Enformel sektörün
özelliklerine uygun toplumsal cinsiyet tabanl› riskler ise, kad›n eme¤inin
görünmez oluflundan kaynakl› riskler, düflük ücretle ya da ücretsiz aile iflçisi
olarak çal›flma, kad›nlar›n finansal kaynaklara ulaflmada yaflad›¤› zorluklar,
e¤itim düzeylerinin düflük olmas›, piyasalar hakk›nda bilgiye sahip olmamadan
kaynakl› riskler fleklinde s›ralanmaktad›r(Lund ve Srivinas,2000).
ILO’nun Sosyal D›fllanma ve Yoksullara Karfl› Stratejiler ve Araçlar Küresel
Program› (STEP), enformel sektörde hem erkekler hem de kad›nlar için sosyal
korumay› amaçlayan, bu çerçevede esas olarak kad›nlar›n sosyal ve ekonomik
rollerini daha görünür k›lmay› hedefleyen ve tüm sosyal koruma aktivitelerini
toplumsal cinsiyet boyutu ile de¤erlendirmeyi hedefleyen çerçeve bir
programd›r. Bu program›n yaklafl›m ve faaliyetlerinin genel olarak, enformel
sektördeki kad›nlara yönelik spesifik programlar›n›n özelliklerine uygun oldu¤u
gözlenmektedir. STEP’in temel stratejileri, kalk›nma projelerinin yürütümü,
eyleme yönelik araflt›rmalar ve politik diyalo¤u içermektedir. Bu çerçevede,
program›n ortaklar›, hükümetler, iflçi ve iflveren örgütleri, uluslararas› kalk›nma
kurulufllar›, araflt›rma merkezleri, topluluk tabanl› kurulufllar ve hükümet d›fl›
kurulufllar olarak ortaya ç›kmaktad›r.
Ortaya konulan sosyal koruma mekanizmalar›n›n genel özelliklerine
bak›ld›¤›nda, bu programlar›n örgütlü yap›lar temelinde (sendika veya
kooperatif) yükseldi¤i görülmektedir. Bu flekilde kad›nlara sosyal koruma
sa¤laman›n, sistemlerin sürdürülebilirli¤ini sa¤layan temel faktör oldu¤u
belirtilmektedir.
3.3. Modellerin Yönetim ve Finansman›:
Kad›nlar›n genel olarak hem enformel hem de formel sektörde karfl›laflt›klar›
riskler hastal›k(hem uzun hem k›sa dönemli rahats›zl›klardan kaynakl› düflük
verimlilik, iflini kaybetme, gelirin azal›fl›, giderlerin art›fl›), do¤um ve çocuk
bak›m›( hamilelikte kad›nlar›n sa¤l›¤›, do¤um öncesi ve sonras› karfl›lafl›lan
riskler, çocuk bak›m masraflar›), sakatl›k ve ölüm( geçirilen kazalar sonucu sakat
kalma,ifl göremez hale gelme ya da ölme), mülkiyetin kayb›( sel,
303
Enformel örgütlenmeler çerçevesinde kurulan programlar›n yönetim
yap›lar›na bak›ld›¤›nda varl›klar›n› sürdürülebilir k›lmak demokratik
niteliklerinin geliflmesine ba¤l› olmaktad›r. Finansman ise, sosyal koruma
kavram›n›n temel niteliklerine uygun olarak birçok aktör taraf›ndan
sa¤lanmaktad›r. Sosyal koruma çerçevesinde sunulan hizmetlerin finansman
304
kaynaklar›, üyelerin ödedi¤i aidat ve/veya primlerden, iflveren paylar›ndan,
merkezi ve yerel yönetimler taraf›ndan sa¤lanan yard›mlardan, çeflitli NGO ve
uluslararas› kalk›nma kurulufllar›n›n sa¤lad›¤› yard›mlardan oluflmaktad›r (Lund
ve Srinivas:2000). Ancak finansmanda d›fl kaynaklara afl›r› ba¤›ml›l›k
sistemlerin finansman yap›lar›n› sürdürülebilir k›lmakta temel sorun olarak
de¤erlendirilmektedir.
3.4. Sunulan Hizmetler:
Sosyal koruman›n temel amac›, kad›nlara asgari bir gelir güvencesi sa¤lamak
oldu¤undan kad›nlar›n gelirlerini artt›r›c›, her çeflit aktivite söz konusu
örgütlerin faaliyet alanlar›na girmektedir. Bunlar,
- Toplu pazarl›k yolu ile ücretleri artt›rma
- Kad›nlar› koruyucu nitelikte yasal de¤iflikliklere yönelik lobi faaliyetleri ve
bu çerçevede kazan›lan yasal haklar.
- Kooperatifler kurarak üyelerine alternatif istihdam olanaklar› sa¤lamak.
Kooperatifler yolu ile piyasa koflullar› hakk›nda bilgi sahibi olarak pazarl›k
güçlerini artt›rmak
- Üyelerine kredi olanaklar› sa¤layarak kendi ifllerini kurmalar›na yard›mc›
olmak.
- Çeflitli kampanyalar yolu ile kamuoyunun dikkatini enformel sektörde
çal›flan kad›nlar›n çal›flma koflullar› üzerine çekerek iflverenler üzerinde bask›
unsuru oluflturmak. Bu kampanyalar çerçevesinde Hollanda’da Temiz Giyecek
Kampanyas› ve Avustralya’da TCFU’nun bafl›n› çekti¤i Adil Giyim Kampanyas›
sonucunda, iflverenler üzerinde bask› yarat›larak çeflitli kazan›mlar elde
edilmifltir (Huws ve Potro,1995; Rowbotham, 1999).
Yukar›da genel özelliklerini s›ralamaya çal›flt›¤›m›z enformel sektörde çal›flan
kad›nlara yönelik sosyal koruma mekanizmalar›n›, uygulamada görece geliflkin
bir model olan SEWA örne¤i çerçevesinde daha yak›ndan inceleyelim.
3.5. Örnek Bir Model: SEWA
Enformel sektörde çal›flan kad›nlar›n dünya çap›nda ün kazanm›fl,
örgütlenme modeli olan SEWA’n›n kendi içinde oluflturdu¤u sosyal güvenlik
sistemi ise, hem sistemin geliflkinli¤i aç›s›ndan hem de Hindistan sosyal
güvenlik sistemi içinde önemli bir yer tutmas›ndan dolay›, enformel sektör
kapsam›nda çal›flan kad›nlara yönelik olas› sosyal koruma modelleri için anlaml›
bir örnek oluflturdu¤u belirtilmektedir.
1972 y›l›ndan bu yana enformel sektörde çal›flan yoksul kad›nlara yönelik
çal›flmalar sürdüren SEWA’n›n temel amaçlar›, bu kad›nlar› örgütlemek,
onlar›n ihtiyaçlar›n› ulusal ve uluslararas› düzlemde görünür k›lmak, kad›nlara
asgari bir ücret, ifl güvencesi ve gerekti¤inde yasal yard›m sa¤lamak, kad›nlara
yönelik e¤itim olanaklar› sunmak ve SEWA yönetiminin her düzeyinde
kad›nlar›n demokratik kat›l›m›n› sa¤lamakt›r (Jhabvala,1994; Datta,2000).
- Kad›nlar› ekonomik, sosyal ve yasal yönden güçlendirici e¤itim faaliyetleri.
- Çeflitli yay›n faaliyetleri.
- Kad›nlar› destekleyici nitelikteki çocuk bak›m merkezleri oluflturmak.
- Sigorta ve yard›m kapsam›nda çeflitli hizmetler sunmak. Bu hizmetler genel
olarak, temel sa¤l›k hizmetlerini, hastal›k, anal›k, sakatl›k, yafll›l›k risklerine
karfl› koruma sa¤layan ve sigorta niteli¤i a¤›r basan hizmetleri kapsamaktad›r.
Sistemler belli bir olgunlu¤a ulafl›p, sürdürülebilirlik kazand›kça koruma
sa¤lanan risklerin kapsam›n›n da geniflledi¤i görülmektedir.
305
SEWA’n›n Hindistan’da sosyal güvenlik sistemi ile bütünleflmifl sosyal
güvenlik program› ise, enformel sektöre yönelik katk›ya dayal› olarak
oluflturulan en genifl sosyal güvenlik program›d›r. Bu program içinde, 32.000
kad›n iflçi sigortal› durumdad›r. Program, sa¤l›k sigortas› (anal›k yard›m›n› da
içeren), yaflam sigortas› (ölüm ve malulluk), mülkiyet sigortas›n› (ev ünitesi ve ifl
ekipman›n›n zarara u¤ramas› ya da kayb› durumunda) kapsamaktad›r. SEWA
üyeleri aç›s›ndan, sisteme üyelik tercihe dayal›d›r. Yaklafl›k olarak SEWA
üyelerinin %14’ü sigortal› durumdad›r. Mülkiyet ve sa¤l›k sigortas› bir paket
olarak beraber sunulmakta, buna karfl›n yaflam sigortas›, seçime ba¤l›
olmaktad›r. Mülkiyet ve sa¤l›k sigortas› paketi için toplam y›ll›k sigorta prim
306
paketi Rs 60 (15 Amerikan Dolar›)’d›r. E¤er, yaflam sigortas› seçilmifl ise, ek
olarak Rs 15 ödenmektedir. Ayr›ca, çok yoksul gelir gruplar›na yönelik olarak
uygun prim paketleri de sunulmaktad›r(Lund ve Srinivas, 2000:133). fiimdilerde, primler ve sigortadan yap›lan yard›mlar, yeniden yap›land›r›lmaktad›r.
Sisteme üyelik ve talep süreci, SEWA’n›n banka uzmanlar› taraf›ndan
yürütülmektedir. Prim toplama ifllemleri için ise, mobil servisler
oluflturulmufltur. Sistem içinde oluflan bürokratik engeller, ortak çal›fl›lan sigorta
flirketleri taraf›ndan minimize edilmekte, üyelerden oluflan sigorta komitesi ise
üyelerden gelen talepleri ve gelece¤e yönelik önerileri incelemektedir.
Primlerin üçte biri, Alman Teknik Kalk›nma Bürosu taraf›ndan sa¤lanan
ba¤›fllar›n iflletilmesi sonucu elde edilen faizlerden, di¤er üçte biri kad›nlar
taraf›ndan ödenen katk›lardan, di¤er üçte biri ise Hindistan Yaflam Sigortas› ve
Birleflik Hindistan Sigorta fiirketi taraf›ndan sa¤lanan sübvansiyonlar ile finanse
edilmektedir. SEWA, üye kad›nlar›n üçte birlik katk›s›n› bafllang›ç olarak
görmekte, sistemin iflleyiflinde kad›nlar›n söz sahibi olmalar› yönünde bir araç
olarak de¤erlendirmektedir. Ayr›ca bu sistem, devlet, iflveren ve iflçi katk›lar›na
dayal›, formal sosyal güvenlik sisteminin üçlü finansman yap›s›na da uygunluk
sa¤lamaktad›r. Hem bankac›l›k hem de sigortac›l›k faaliyetlerinin birbiri ile
iliflkili olarak sürdürülmesi ise her iki program›n üye say›s›n› yükseltmekte ve
programlara olan ilgiyi artt›rmaktad›r (Lund ve Srinivas, 2000).
SONUÇ:
Kad›nlar›n yoksullu¤a karfl› gelifltirdikleri bir yaflam stratejisi olan enformel
sektör faaliyetlerinde çal›flma, sektörün özellikleri, toplumsal ve ekonomik
yaflamda cinsiyete dayal› iflbölümü ve tabiyet iliflkileri gözönüne al›n›nca,
kad›nlar aç›s›ndan yoksullu¤u ve güvencesizli¤i yeniden üreten bir olgu olarak
karfl›m›za ç›kmaktad›r. Enformel sektör faaliyetleri kapsam›nda çal›flma, kad›nlar
aç›s›ndan, gerek emeklerinin görünmez nitelikte olmas›, gerekse de kad›nlar›n
hem üretim hem de yeniden üretim faaliyetlerini efl anl› olarak yerine
getirmelerinden dolay› ciddi riskleri içinde bar›nd›rmaktad›r. Bu aç›dan
herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan çal›flan kad›nlara sosyal koruma
sa¤lama üzerinde uzlaflmaya var›lm›fl bir unsur olmakla birlikte bu koruman›n
nas›l gerçeklefltirilece¤i tam olarak aç›kl›¤a kavuflmufl bir olgu de¤ildir. Bununla
birlikte süreç içerisinde ortaya ç›kan çeflitli uygulamalar, kad›nlara yönelik sosyal
koruman›n farkl› biçimler alabilen güven ve dayan›flma temeline dayal› örgütler
yolu ile sa¤lanabilece¤ini göstermektedir. Enformel sektörde kad›nlara sosyal
koruma sa¤lamaya yönelik sistemlerin, kad›nlar ve örgütleri, iflveren örgütleri,
yerel ve merkezi yönetimler, NGO’lar, ulusal ve uluslararas› kalk›nma
kurulufllar› gibi çok aktörlü kat›l›m mekanizmalar› çerçevesinde oluflturulmas›
gereklili¤i üzerinde giderek artan bir kabul oldu¤u gözlenmekle beraber, bu
sistemlerin sosyal koruma sa¤lama yönünde ne ölçüde baflar›l› olaca¤› ya da söz
konusu koruman›n ne ölçüde sosyal oldu¤u üzerinde düflünülmesi gerekli bir
olgu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Sistemin yönetiminde kolayl›k sa¤lamak ve özellikle k›rsal kesimdeki
kad›nlar›n ihtiyaçlar›n› yerinde ve etkin bir biçimde karfl›lamak amac›yla, sistem
içinde gerçeklefltirilen faaliyetler dezantralize edilmektedir. Bu çerçevede
sistemin h›zl› ve etkin ifllerli¤ini sa¤lamak için e¤itim çal›flmalar›
sürdürülmektedir. SEWA, felaket alanlar›na yönelik olarak yap›lan çal›flmalara
aktif olarak kat›lmakta ve kad›nlar›n ihtiyaçlar›n›n hemen karfl›lanmas› amac›yla
hükümet ile koordinasyon içinde çal›flmaktad›r.
SEWA’n›n sosyal sigorta program› çerçevesinde yürüttü¤ü faaliyetler,
günümüzde enformel sektöre yönelik tart›fl›lan ve sosyal koruma kavram› içinde
somutlaflan, sistemden yararlanacak olanlar›n spesifik ihtiyaçlar›na yönelik ve
çok aktörlü kat›l›m›n sa¤land›¤› sosyal koruma mekanizmalar› için ilk ad›m›
göstermesi aç›s›ndan oldukça önemli bir örnek olarak de¤erlendirilmektedir
(Lund ve Srinivas, 2000).
307
308
Standing, G., (1999), “Global feminization through flexible labour: A theme
revisited”, World Development, Vol: 27, No:3, pp: 583-602.
KAYNAKÇA:
Beneria, L., (2001), “Changing employment patterns and the
informalization of jobs: General trends and gender dimension”, International
Labour Office, Geneva.
Castells, M ve Portes, A., (1989), “The World Underneath: The Origins,
Dynamics and Effects of The Informal Economy”, Informal Economy: Studies
Advanced and Less Developed Countries içinde, ed: A. Portes, M.Castells ve L.
Bernon, p: 298-311, John Hopkins University Press.
Women International Network (1997), “The informal sector: The hidden
workforce”, Women International Network Review, Vol: 23(4), p: 72.
Won Ginneken, W., (2000), Social Security For The ‹nformal Sector:
Issues, Options And Task Ahead, Working Paper, ILO, Geneva.
Datta, R., (2000), “On their own: Development strategies of the SelfEmploymet Women Association (SEWA) in India”, The Society for
International Development, Sage Publications,p:51-55.
Fiflek, A.G.( 1992), “‹fl Güvencesi ve Sa¤l›k”, Çal›flma Ortam› Dergisi, Say›:
3, s: 10-17.
Jhabvala, R., (1994), “Self-employed Women Association”, Dignity and
Daily Bread.
ILO (1997-98), World Labour Report, International Labour Office, Geneva.
ILO (1999), Trade Unions and the informal sector: Towards a
comprehensive strategy, Background paper, International Labour Office,
Geneva.
ILO (2000), World Labour Report:Income Security and Social Protection in
a changing world, International Labour Office, Geneva.
ILO (2001), Social Security: A new concensus, International Labour Office,
Geneva
Lund, F; Srinivas, S,.(2000), Learning from experience: A gendered
approach to social protection for workers in the informal economy, Geneva.
McInnis-Dittrich, K., (1995), “Women at shadows: Appalachian Women’s
Participation in the informal economy”, AFFILIA, Vol:10, No:4, p:398-412.
309
310
rahatlatacak genifl, rahat çad›r mekanlar kurarak bafllad›. Ard›ndan, bu
mekanlada kad›n sa¤l›¤› uzman› doktorlar, psikologlar ve hukukçular taraf›ndan
dan›flmanl›k hizmetleri verdik ve rehabilitasyon amaçl› etkinlikler düzenledik.
Acil dönemin geride kalmaya bafllad›¤› günlerde ise y›k›lan ekonomik
durumlar›n› iyilefltirecek neler yapabiliriz, aray›fl›na girdik. Çünkü yaflayarak
görmüfltük ki, deprem en fazla dar gelirli aileleri, yoksullar› vurmufltu.
YOKSULLUK ve ‹NSAN HAKLARI
2000 May›s’›nda Hisareyn’de açt›¤›m›z okuma yazma, bilgisayar, ik yard›m
ve dikifl kurslar›n›, Temmuz- A¤ustos 2000’de gelir getirici atölyeler izledi.
Gölcük-fiirinköy Prefabrikleri’nde Kad›n Merkezi’mizde kurslar çeflitlenerek
sürerken, bir mum atölyesi ve bir ev tekstili atölyesi açt›k. Bu atölyelerde 15-65
yafl aras› 45 kad›n üretim bilgisi, becerisi edinmeye bafllad›. Sorptimistlerin
partnerli¤inde bir de hal› atölyesi açt›k. 8 Tezgahta 10-15 aras› kad›n Hereke
hal›lar› dokumaya bafllad›lar, hala dokuyorlar.
Yüksel SELEK
Afet Sonras› Kad›n Yoksullu¤u ve
Kad›n› Güçlendirmeye Yönelik Politika ve Projeler
17 A¤ustos Depremi ve Kad›nlar
Vakf›m›z›n kurulufluna yol açan geliflmeler, 17 A¤ustos depreminin
ard›ndan bölgeye giden kad›n arkadafllar›m›z›n gözlemleriyle bafllad›. Büyük
y›k›mdan etkilenen nüfus içerisinde kad›nlar sessiz bir tevekkülle günlük yaflam›
sürdürme çabas›n›n a¤›r yükünü omuzlam›fllard›. Erkekler ço¤unlukla
kahvelerde bir arada vakit geçiriyorlar; çocuklara, yard›m kurulufllar› taraf›ndan
aç›lan çad›r yuvalarda bak›l›yor, oyun ve e¤itici etkinliklerle oyalan›yorlard›.
Kad›nlar ise ekmek, yemek kuyruklar›na giriyor, aileyi doyuruyor, bulafl›klar›,
çamafl›rlar› elveriflsiz koflullarda y›kamaya çal›fl›yor, geri kalan zamanlar›nda ise
çad›rlardaki üç befl parça eflyay› korumak için nöbet tutuyorlard›. Ömürlerinin
büyük bölümünü geçirdikleri evleri, yaflam alanlar› y›k›lm›fl veya hasar görmüfl,
egemen olduklar› varl›klar›, yani eflyalar›, y›llar›n eme¤i, al›flkanl›klar› 45
saniyede uçup gitmiflti. Üstelik ço¤u yak›nlar›n› enkaz alt›nda b›rakm›fl,
canlar›n› yitirmifllerdi ve yürekleri kan›yordu. Ama toplumsal rolleri gere¤i
geride kalanlar için a¤›r sorumluluklar yüklenmek zorundayd›lar. Birbirleri ile
dertleflecek, biraz rahatlayacak toplu mekanlardan da yoksundular. Kah›rl›, ac›l›,
gergin ve çaresizdiler. Öfkelerini çocuklardan ç›kar›yorlard›. Çocuklara yönelik
fliddet artm›flt›. Gözlemlerimiz bize afetten en fazla etkilenen kesimlerden birinin
kad›nlar oldu¤unu ö¤retmiflti.
Kad›nlarla dayan›flmak amac›yla bir araya gelen grubumuz ifle, onlar›
311
Dayan›flma Grubu’ndan 2001 Temmuz’unda Kad›nlarla Dayan›flma
Vakf›’na dönüflünceye kadar geçen süre içinde (Kurulufl için 1999 Aral›k’ta
baflvurmufltuk) gözlemlerimiz ve örgütsel deneyimlerimiz ›fl›¤›nda tart›flarak
amac›m›z›, misyon ve vizyonumuzu da tan›mlamaya çal›flt›k.
Daha ilk günlerde dikkatimizi, afetten etkilenmifl tüm kad›nlar aras›nda en
zor, en zay›f durumda olan bir kad›n kategorisi çekmekteydi: Depremde erkek
yak›nlar›n› kaybetmifl, desteksiz kalm›fl kad›nlar... Bu kad›nlar›n büyük bir
k›sm›n›n çocuklu kad›nlar olduklar›n›, çocuklu ya da çocuksuz, afetten sonra ya
kendileri de depremzede olan akrabalar›n›n yan›na s›¤›nd›klar›n›, ya da
memleketlerine döneceklerini tahmin ediyorduk. Çünkü ço¤unlu¤unun e¤itim
ve beceri düzeyleri kendi ayaklar› üzerinde durmaya yeterli olmayacakt›. Belki de
görece bir yoksulluktan mutlak bir yoksullu¤a düflmüfl olan bu kad›nlar bizim
öncelikli hedef kitlemizi oluflturmal›yd›lar. Onlara mesleki e¤itim, üretim
becerisi edinmeleri, temel hak ve özgürlükleri konular›nda destek olmal›,
ayaklar› üzerinde durabilecek yeterli¤e gelmelerine yard›mc› olmal›yd›k. Ama
biliyorduk ki, bunlar›n d›fl›nda da çok fazla say›da kad›n, evli de olsalar, ailede
çal›flan erkek bireyler de olsa yoksuldular ve ayn› yetersizlik içinde ailelerinin
geçimine nas›l katk› yapacaklar›n› bilemiyorlard›.
KADAV misyonunu bu saptamalar›n ›fl›¤›nda ve kad›n bak›fl aç›s› temelinde
belirledi. Biz bir kad›n örgütüydük ve nihai amac›m›z kad›nlar›n kurtuluflu
312
do¤rultusunda çal›flmakt›. Biliyorduk ki, cinsiyetçi sistemde kad›nlar›n insan
olarak haklar›ndan yaralanmalar›n›n asgari koflulu ekonomik olarak
güçlenmeleri, özerkleflmeleriydi. KADAV bunu yeterli olmayan, ama gerekli
koflul olarak görmekte, vizyonunu ve projelerini buna göre gelifltirmektedir.
Mum ve ev tekstili atölyelerinde politikam›z› projenin sürdürülebilirli¤i
üzerine kurduk. Kad›nlar iflyerlerinde birer iflçi olarak de¤il, kendi iflyerleri
olarak çal›flmal›yd›lar. Onlar› kooperatiflefltirmeyi ve böylece kollektif bir
mülkiyet oluflturmay› hedefledik. Birlikte üretip çal›flma saatlerine göre
paylaflt›lar. 2001 Ekim’inde her iki atölyeden 36 kad›n, “Fiskos Kad›nlar Çevre,
Kültür ve ‹flletme Kooperatifi”ni kurdular. Kad›lar›n yaflam› geri dönülemez bir
biçimde de¤iflmiflti. 36 ev kad›n›ndan 36 emekçi kad›n do¤mufltu. Bir kollektif
olmalar›, ürün kalitesini yükseltmeleri, pazar›n taleplerine göre ürün
çeflitlendirmeleri, bir iflletme olabilmeleri, pazar bulmalar›, maliyet
hesaplamalar›, muhasebe bilgileri edinmeleri, ihtiyac› olanlar›n okuma yazma
ö¤renmeleri, bilgisayar kullanabilmeleri için gerekli e¤itim destekleri verdik.
Proje elemanlar› koordinasyon, pazarlama, tasar›m, sat›nalma vb. konularda
onlar için çal›flt›lar.
Kad›n Yoksullu¤u, Deprem fioku
“Afetler ve acil durumlar normal hayat›n aynas›d›r,” saptamas›, depremin
bölgede neden bu kadar büyük kay›plara yol açt›¤›n›, kad›nlar›n afetten neden
daha fazla etkilendi¤ini anlamak için hareket noktam›z olabilir.
Ola¤an d›fl› fliddette bir do¤a olay›n›n ya da insan eliyle meydana gelmifl
y›k›c› bir olay›n bir toplulu¤un yaflam› için tehlike oluflturmas›, ola¤an d›fl› acil
bir durum yaratarak afet halini almas›n›n ard›nda kökleri derinlere inen önemli
nedenler bütünü yatar. Afetin büyüklü¤ü nüfus art›fl›yla, ekonomik kaynaklar›n
yetersizli¤i ve paylafl›mdaki eflitsizlikle do¤ru orant›l›d›r. Hassas fiziksel çevre,
tehlikeli bölgelere kurulan depreme dayan›ks›z binalar ve bozuk altyap›, hassas
yerel ekonomi, düflük e¤itim ve gelir düzeyi gibi güvenli olmayan koflullar riski
art›makta, bir do¤a olay›n› afet haline getirmekte ve afetten etkilenme derecesini
art›rmaktad›r. Di¤er yandan, afetten etkilenme derecesini yükselten etkenlerin
bafl›nda göç, h›zl› nüfus art›fl› ve h›zl› kentleflme gibi azgeliflmifllik göstergeleri
yer al›yor. Bu tablo, k›saca afet durumunu etkileyen en önemli faktörün
yoksulluk oldu¤unu ortaya koyuyor. Araflt›rmalar zengin nüfusun afetten ya hiç
etkilenmedi¤ini ya da afetin etkisinden çok çabuk kurtuldu¤unu gösteriyor.
Bütün süreç, özellikle de KADAV’dan ba¤›ms›zlaflmalar› sanc›l› bir süreç
oldu. fiimdi ba¤›ms›z bir kad›n iflletmesi, bir kooperatif olarak, ekonomik kriz
koflullar›nda varl›klar›n› sürdürmeye çal›fl›yorlar. Kuruluflundan bu yana geçen
üç y›la yak›n bir zaman diliminde, son ekonomik krizin de bask›s› alt›nda zorlu
bir mücadele veren, üretmenin, çal›flman›n, az çok para kazanman›n tad›na
varan bu kad›nlar›n atölyelerini, ifllerini sürdürebilmelerinin, yoksulluklar›n›
azaltabilmelerinin önünde hala birçok engel var.
Kad›nlar›n afetlerden en fazla etkilenir bir toplumsal kategori olmalar›n›n
kökeninde ise toplumsal cinsiyet rolleri yatmaktad›r. Yoksulluk bu incinebilirli¤i
art›rmaktad›r. Onlar kentlerin yoksullar›, k›rsal kesimin ücretsiz iflçileri, ailenin
yeniden üretimini sa¤layan, emekleri hiç hesaba kat›lmayan ev içi köleleridir.
Afet koflullar›nda ise yaflad›klar› travmaya ek olarak a¤›r sorumluluklar›
yüklenmek zorunda.
KADAV olarak bizim bu deneyimi henüz hakk›yla de¤erlendirebilmemiz için
bile erken. Ama bunu olabildi¤ince yapmam›z ve inflaat› Ocak 2003’te
tamamlanacak olan ve 8 Mart 2003’te aç›l›fl›n› yapmay› planlad›¤›m›z, ‹zmitKöseköy’deki kal›c› tesisimiz,Yeni Ad›m Sitesi’nin programlar›n› ayaklar› yere
basar bir flekilde planlamam›z gerekiyor. Deneyimlerimizi, ülkenin, bölgenin
sosyoekonomik koflullar›n›, geleneksel kültürel etkenleri de dikkate alarak,
bölgede kad›nlar› güçlendirecek ve yoksullu¤u azaltmaya katk› yapacak projeleri
haz›rlarken nelere dikkat etmemiz gerekti¤ini öngörebilmeliyiz.
Kriz yönetiminde yerleri yoktur, görüflleri al›nmaz. Periyodik özel günlerinde
depolar dolusu malzeme de olsa gidip isteyemezler erkek sorumlulardan.
Çad›rlarda, tek göz prefabriklerdeki sefaleti yaflan›r hale getirmek, ailenin
ihtiyaçlar›n› karfl›lamak onlar›n görevidir. O koflullarda normal yaflanamayan
cinselli¤in faturas› fliddet olarak, ensest, taciz, tecavüz olarak onlara ç›kar.
Yoksulluklar› bir kat daha artm›flt›r. Ama kad›nlar inan›lmaz bir dirençle yaflam›
s›rtlay›p götürmektedirler. Bu dirençten yaflam koflullar›n› de¤ifltirme
do¤rultusunda bir enerjinin a盤a ç›kt›¤›n›, ö¤renme motivasyonlar›n›n
yükseldi¤ini, çal›flma isteklerinin artt›¤›n›, yoksulluklar›n› azaltma azmi
kazand›klar›n› gördük. Bunda kuflkusuz, afetten sonra bölgeye akan gönüllü
313
314
enerjinin, yaralar› sarmak, hayat› normallefltirmek üzere bölgeye akan
kaynaklar›n, gerçeklefltirilen projelerin pay› büyük oldu.
Bilindi¤i gibi, deprem iflyerlerini de y›km›fl, orta ve küçük esnaf›, ticari
faaliyeti çöküntüye u¤ratm›fl, durma noktas›na getirmiflti. Deprem sonras›nda
Kocaeli’nde 221 kifli Ticaret Odalar›ndan, 8560 kifli Vergi Dairelerinden
kayd›n› sildirmifltir. Sat›nalma gücünün son kertede azald›¤› bölgede pazar
imkanlar› da neredeyse ortadan kalkm›flt›. Bu durumda gelir getirici faaliyetler
bafll›ca ‹stanbul pazar›na yönelik olmak zorundayd›. Sivil kurulufllar kaynak
sa¤lad›lar, örgütlediler; kad›nlar hünerlerini ortaya koyup ürettiler. Yerli yabanc›
sivil toplum kurulufllar›n›n gönüllüleri arac›l›¤›yla “depremzede kad›nlar›n el
emekleri”
kermeslerde, fuarlarda, stand’larda sat›ld›. Bu ürünlere talebin
arkas›nda öncelikle dayan›flma duygusu yat›yordu. Baz› ürünler az da olsa yurt
d›fl›na bile gönderildi.
Aradan aylar geçmifl, yaflam normalleflmeye bafllam›flt›. Acil dönemin
dayan›flma etkinlikleri yerini kal›c› faaliyetlere b›rakmak zorundayd›. Kad›nlar
için gelir getirici projelerle, mesleki e¤itimle, üretim becerisi edindirmekle
ilgilenen az say›da sivil kurulufl kalm›flt› deprem bölgesinde. KADAV da
bunlardan biriydi.
Sivil toplum kurulufllar›n›n yan› s›ra Halk E¤itim Merkezleri, SHÇEK, di¤er
kamu kurulufllar›, Belediyeler de Yetiflkin E¤itimi-Yayg›n E¤itim kapsam›nda
kad›nlar için pek çok kurs düzenlediler. Buralarda birfleyler ö¤renen kad›nlar›n
flimdi bu bilgi ve becerileriyle ne yapt›klar›n›, bu kurslar›n hayatlar›n› de¤ifltirip
de¤ifltirmedi¤ini bilemiyoruz. Bu konuda bildi¤imiz bir araflt›rmaya da
rastlamad›k. Ama gözlemlerimize göre, bu kurslar gelecekte ekonomik fayda
sa¤layacak, yoksullu¤u azaltacak beceriler kazand›rmaktan çok rehabilite edici
etkinlikler olarak kad›nlar›n sa¤alt›lmas›na yard›mc› olmufl, ev d›fl›na
ç›kmalar›n› sa¤layarak ba¤›ms›zlaflma, özgürleflme ihtiyaçlar›n› bir miktar
beslemifl olmal›.
Henüz, bölgede kad›n yoksullu¤u profilini ortaya koyacak, bu yoksullu¤un
depremden nas›l etkilendi¤ini ölçecek bir araflt›rma yap›lm›fl de¤il. Biz KöseköyYeni Ad›m Sitesi’nin programlar›n› oluflturmak için buna ihtiyaç duyduk.
Kocaeli Üniversitesine baflvurarak destek istedik. Olumlu yan›t ald›k ve böyle
bir araflt›rmay› gündemize ald›k. Bu konuda sahip oldu¤umuz bilgi, gözlem ve
315
deneyimlere dayanmakta. Bunun yan› s›ra sa¤l›k ocaklar›ndan, muhtarl›klardan,
SHÇEK’ten edindi¤imiz bilgilerle hedef kitlemize ulaflmaya ve bir veri taban›
oluflturmaya çal›fl›yoruz. ‹zmit-Köseköy Yeni Ad›m Sitesi’nde düzenleyece¤imiz
kurslar›n, uygulamal› atölye çal›flmalar›n›n kad›nlar› iflgücü piyasas›na
haz›rlayacak bilgi ve becerileri edindirmesini hedeflemekteyiz.
Kocaeli’nde Kad›n Yoksullu¤u
1950’lerden beri h›zla sanayileflen bölge k›rsal kesimin yan› s›ra ‹stanbul ve
Adapazar› gibi merkezlerden de göç alm›fl, h›zl› bir kentleflme yaflanm›flt›r.
Kentin ekonomik yap›lanmas›nda sanayi sektörünün pay› %75 civar›ndad›r.
Sanayide çal›flan kad›n oran› elimizde yok, ama iflgücüne kat›lma oran› erkek
nüfus için %74, kad›n nüfus için %41’dir. ‹stihdam edilen nüfusun %53’ü
ücretli çal›flmaktad›r. Ücretli çal›flan erkek nüfus %67 iken, kad›n nüfus için bu
oran %25’tir. ‹stihdam edilen kad›n nüfusun %74’ü tar›mda çal›fl›yor. Bu kad›n
nüfusun %68’i ücretsiz aile iflçisidir; bu oran erkeklerde sadece %9’dur. ‹flsizlik
rakamlar›na bakarsak, Kocaeli genelinde %8 olan iflsizlik oran› erkek nüfusta
%8.9, kad›n nüfusta %7.2 görünüyor. Ama bu oran› k›rsal kesimde çal›fl›yor
görünen, ama asl›nda gizli iflsiz durumundaki kad›nlar nedeniyle düflük
görünüyor. Gerçekten de il merkezinde kad›n iflsizli¤i oran› %23, erkek iflsizlik
oran› %13’tür (Köylerde ise bu oran kad›nlarda %1.3, erkeklerde %2.3
görünüyor).
Bu birkaç rakam bile bize kad›n yoksullu¤unun klasik tablosunu sunmaya
yetiyor. Kad›nlar›n büyük ço¤unlu¤u, toplumsal cinsiyet temelli ayr›mc›l›k
nedeniyle ekonomik kaynaklara ve e¤itim olanaklar›na eriflme ve buna ba¤l›
olarak da iflgücü piyasalar›na girme flans›na sahip de¤iller. Hanehalk› servetinin
eflitsiz bölüflümünün bir sonucu olarak, toprak ve sermayeye eriflmekte de en
düflük düzeyde kal›yorlar. Örne¤in, Kocaelinde çal›flan nüfus içerisinde kendi
hesab›na çal›flan erkek oran› %21’ken, kendi hesab›na çal›flan kad›n oran›
%7’dir (Türkiye oran› da kad›nlarda %7). D‹E’nin 2000 ‹statistik y›ll›klar›
incelendi¤inde kad›nlar›n u¤rad›¤› her türlü ayr›mc›l›k net bir biçimde
görülüyor.
Biz, bu erkek egemen sistemde kad›nlara uygulanan piyasa ayr›mc›l›¤›, yatay
ayr›m, dikey ayr›m, dolayl› ayr›m, dolays›z ayr›m, bütün bunlar›n derinine
inmeyi uzman arkadafllar›m›za b›rakarak depremle birlikte daha da yoksullaflan,
316
1. Kad›n kurulufllar› olarak projelerimizi olufltururken, öncelikle ayr›mc›l›¤a
karfl› mücadele verdi¤imizi unutmadan mümkün oldu¤u kadar kad›n›n
toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten, pekifltiren seçimler yapmaktan
kaç›nmal›y›z.
6. 80’lerden beri yürürlükte olan, ‹MF ve Dünya Bankas› destekli neo liberal
yeniden yap›lanma politikalar›n›n sonucu, iflgücü piyasalar›n›n esneklefltirilmesi
sürecinin öncelikle kad›n eme¤i sömürüsünü art›rd›¤›n›, enformel sektörü
geniflletti¤ini, bunun da sosyal güvenlikten yoksun olmak, daha düflük ücret
demek oldu¤unu, üstelik de süreklili¤i olmayan düzensiz bir gelir anlam›na
geldi¤ini biliyoruz. Yoksullu¤un artt›¤› koflullarda denize düflen y›lana sar›l›r
misali fason ifl bulma, parça bafl› ev iflçi¤i gibi konularda çok hassas olmak
zorunday›z. Kad›n kurulufllar›n›n bu konuya e¤ilmeleri ve enformel sektörde
çal›flan kad›nlar›n örgütlenmelerine destek sa¤lamaya bafllamalar› memnunluk
verici.
2. Kad›n›n ekonomik olarak güçlenmesi amac›yla yap›lan projelerden baflka
kad›nlar zarar görmemeli. ‹fle ya da kursa gelen kad›n›n küçük çocuklar›n›
ablas›na veya baflka bir kad›na b›rakmak zorunda kalmas› gibi durumlar dikkate
al›narak çocuk bak›m üniteleri bu tür projenin vazgeçilmez bir parças› olarak
tasarlanmal›.
7. Kad›n yoksullu¤unu azaltmay› misyon edinmifl kad›n kurulufllar› ve bu
alanda çal›flan di¤er sivil kurulufllar›n aras›nda daha yak›n bir koordinasyonun
sa¤lanmas›, ortak politikalar üretilmesi, birlikte projeler yap›lmas› bir
zorunluluktur. Ço¤u kad›n kuruluflunun gelir getirici projeler konusunda fazla
deneyimli olmad›¤› aç›kt›r.
3. Ev kad›n› olarak e¤itilmifl, pazara yönelik herhangi bir üretim becerisi
olmayan kad›nlar›n gelir getirici bir üretim, bir ifl yapabilmesi için iyi bir ön
e¤itimden geçmeleri gerekmektedir. Proje bu süreci de bütçelendirmelidir.
8. E¤itimli, farkl› beceri ve bilgi sahibi kad›nlar›n da çeflitli nedenlerle iflgücü
piyasalar›na giremediklerini, ellerinde kaynak bulunan kad›nlarla beceri sahibi
kad›nlar›n buluflamad›klar›n›, bu nedenle önemli bir niteliki kad›n eme¤inin de
at›l kald›¤›n› dikkate alarak bu kesime yönelik projeler de gelifltirmeliyiz.
daha özel ayr›mc›l›klar› da yaflamak durumunda kalan deprem bölgesindeki
kad›nlar›n hayat›n› de¤ifltirecek, onlar› ekonomik olarak güçlendirecek projeleri
tasarlarken neleri göz önünde bulund›rmal›y›z sorusunun cevab›n› arayal›m.
Deneyimlerden Ö¤rendiklerimiz
4. Çal›flma deneyimi olmayan bu kad›nlar›n kapitalist pazar›n kurallar›n›
bilmemeleri do¤ald›r.Bu konuda da belli bir fark›ndal›k yaratmay› amaçlayan
seminerlerle, dan›flmanl›k ve yönlendirmeyle desteklenmeleri sa¤lanmal›d›r.
Özellikle kalite ve pazar sorunu afl›lmas› en güç engeli oluflturuyor ve amatörce
üstesinden gelinmesi mümkün olmuyor. Bu tür projeler yapan her kurulufl
üretim yapan kad›nlar›, kad›n gruplar›n› yönlendirmek için piyasa, pazar,
iflletme gibi konularda kendi kadrolar›n› da e¤itmeli ve/veya uzman
dan›flmanlarla çal›flmal›d›r.
5. Projenin sürdürülebilirli¤i büyük önem tafl›yor. Çünkü baflar›s›zl›k
durumunda bizim bir projemiz baflar›s›z olmufl olur, ama kad›nlar›n
baflar›s›zl›¤›n›n bedeli bizimkinden çok daha a¤›rd›r. Özgüvelerini yitirirler,
ailedeki statüleri daha da sars›l›r. Yaflamlar›n› kolaylaflt›rmak yerine zorlaflt›rm›fl
oluruz. Onlar› ayaklar› üzerinde duracak hale gelinceye kadar desteklemeyi
sürdürmeli, ama bunu onlar› özerklefltirme perspektifini gözden kaç›rmadan
yapmal›y›z.
317
318
kamu veya efl-dost, komflu-akraba yard›m› almadan günlük yaflamlar›n›
sürdüremeyen aileler/kifliler olarak tan›ml›yor.
‹kinci grup, en alt yüzde 10 ila yüzde 35 aras›nda yer alan kesim. Bu kesimin
özelli¤i ise hanede en az bir kiflinin düzenli geliri-asgari ücret veya bunun biraz
üzerinde olmas›d›r. Özet olarak bu araflt›rmada üzerinde durulan iki ana grup
var; yard›m ba¤›ml›s› yoksullarla düzenli fakat çok düflük geliri olan yoksullar.
S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜTLER‹N‹N
KADIN YOKSULLU⁄UNUN
G‹DER‹LMES‹NDEK‹ ROLÜ
Ülkemizde Yoksullar›n Yaflam Koflullar›, Toplumsal - Ekonomik Durumlar›
Nedir?
1. Aile reisinin sakat, özürlü, hasta veya çal›flmayacak kadar yafll› oldu¤u
aileler.
2. Hane halk› reisinin kad›n oldu¤u aileler.
3. Yaln›z bafllar›na kalm›fl yafll›lar.
4. Uzun süredir iflsiz kalanlar.
Zuhal ARNAZ
Girifl
Yoksulluk, özellikle yaflad›¤›m›z ekonomik krizlerle birlikte siyasilerin,
akademisyenlerin farkl› alanlardan uzmanlar›n ve halk›n en önemli gündem
maddesi haline geldi. Bu nedenledir ki Türkiye’de yoksullar›n toplumsal
ekonomik durumlar›, yoksullu¤un boyutlar›, mutlak ve görece yoksulluk
oranlar›, yoksullar›n hayatta kalma stratejileri, kamunun ve sivil toplum
örgütlerinin yoksullu¤un giderilmesi konusundaki çabalar› ve etkinlik düzeyleri
son y›llarda pek çok araflt›rman›n konusu olmaktad›r.
Ça¤dafl Kad›n ve Gençlik Vakf› olarak, bilimsel veriler olmasa da gecekondu
bölgelerinde yapt›¤›m›z çal›flmalar ve yoksul kesimlerle yo¤un iliflkilerimiz
nedeniyle elde etti¤imiz gözlem ve deneyimlerimiz var. Bu metinde bizim
verilerimiz ve gözlemlerimizle çak›flmas› bak›m›ndan özellikle girifl bölümünde
Sencer AYATA ve arkadafllar› ile Necmi ERDO⁄AN ve arkadafllar›n›n
araflt›rmalar›n sonuçlar›ndan da yararlanarak yoksulluk, kad›n yoksullu¤u ve
sivil örgütlerin bu konudaki rolleri ve yard›m stratejileri üzerinde durulacakt›r.
Kimlere Yoksul Diyoruz?
S. AYATA yoksul tan›m›na girenleri iki gruba ay›r›yor. Birinci grup yüzde 510 oran›nda olan kesim. Bu gruba “yard›ma ba¤›ml› yoksullar” diyor. Yani
319
Bu araflt›rmada, bu tip ailelerde yoksulluk en üst düzeyde bulunmaktad›r.
Birinci grup yoksullar, yani yard›m ba¤›ml›s› yoksullar aras›nda bazen hane
halk›ndan bir hatta birkaç kiflinin çal›flt›¤› bilinmekte ancak, hiç birinin
gelirinin düzenli olmad›¤› görülmektedir. Bu grubun hemen hemen tamam›na
yak›n› okur-yazar olmayanlar, ilkokulu terk edenler veya ancak ilkokul mezunu
olanlard›r.
‹kinci grupta ise, aile reisi belirli bir iflte çal›flan ancak çok düflük ücret
alanlar. Bunlar›n önemli bir k›sm› sigortas›z. Düflük gelirli esnaf ve sanatkarlar,
marjinal sektörde çal›flanlar, daha az say›da iflçi ve memur emeklileri ile kamu
görevlilerinin en alt basama¤›nda yer alanlar. (Biz bu metinde daha çok birinci
grup üzerinde duraca¤›z).
Yard›ma Ba¤›ml› Yaflayan Ailelerin Yaflam Biçimleri:
Beslenme Birinci gruptaki ailelerin ço¤unlukla unlu g›dalara ba¤›ml›
olduklar› görülüyor. Bu evlere peynir, süt, yo¤urt gibi proteinler ile sebze ve
meyve hemen hemen hiç girmiyor. Et ancak kurban bayramlar› ve benzeri
durumlarda yard›m olarak verilirse yenilebilir. En yoksul gruba giren bu aileler
320
yiyecek ihtiyaçlar›n› komflular›n›n, yak›nlar›n›n ve devletin yard›mlar›ndan
karfl›l›yorlar.
Giyecek konusu da benzerlik göstermektedir. Giyecek ihtiyaçlar›n› daha çok
komflular ve akrabalardan ve seyrek olarak da kamu kurulufllar›n›n
yard›mlar›ndan sa¤lamaktad›rlar.
Konut - ev eflyas› bu kesimde konutunun sahibi olanlar az›nl›ktad›r. Ço¤u
kirada oturuyorlar. Ancak aileler fiiliyatta kiray› ödeyemiyorlar. Çünkü konutun
fiziksel koflullar›n›n sa¤l›¤a uygun olup olmad›¤› meselesi di¤er önemli bir
konudur. Bu konuda yaflanan baflka bir önemli sorun da yakacak teminidir. Bu
da büyük oranda –e¤er ulafl›labiliyorsa- yard›m kurulufllar›ndan sa¤lanmaktad›r.
E¤itim, yoksul kesimde zaten ebeveyinler e¤itimsiz. Ço¤u çocuklar›n›
paras›zl›ktan, hastal›k-özürlülük durumlar›ndan dolay› okutam›yorlar. Bir
flekilde okula bafllam›fl çocuklar›n› e¤itimden kopar›p al›yorlar ve çal›fl›p eve para
getirmesini bekliyorlar. Böylece çocuklar› için de gelecek beklentisi bütünüyle
tükenmifl oluyor.
Sa¤l›k ise çözümsüz konulardan bir di¤eri. En yoksul yüzde 10’luk kesimde
ailelerin birkaç bireyi kronik hasta oldu¤u halde gerekti¤i gibi tedavi göremiyor.
Gerçi 1996’dan beri bu kesimin yararland›¤› bir yeflil kart uygulamas› var. Bu
çok önemli bir kazan›m ve aileler için de¤erli bir katk› olsa da tedavi
kurumlar›na ulafl›m, buralarda sunulan tedavi hizmetlerinin kalitesi, ayaktan
tedavilerde ilaç paras› ödenmemesi ve yeflil kart teminindeki güçlükler gibi pek
çok sorunu beraberinde getirmektedir. K›sacas› tabandaki bu en yoksul kesim,
bir birey olarak anayasada yer alan çal›flma, e¤itim, bar›nma, beslenme,
korunma, sa¤l›kl› bir çevrede ve insan onuruna yak›fl›r bir biçimde yaflama gibi
temel insan haklar›ndan yoksun ve hatta bütünüyle habersiz yaflamaktad›r.
Yoksullar›n Yard›m Alma Kaynaklar›
Bu kesime yard›m, en çok ve en yo¤un olarak Sosyal Yard›mlaflma ve
Dayan›flmay› Teflvik Fonuyla ulafl›yor. Fonun en önemli yard›m›; senede bir
veya birkaç defa temel g›da maddelerinden, oluflan yiyecek paketleri, yakacak
yard›m› ve okuyan çocuklara e¤itim yard›m›d›r.
●
321
‹kinci büyük yard›m kayna¤› Belediyelerdir. Muhtarl›ktan fakirlik ka¤›d›
getirenlere ramazanda g›da da¤›t›m›, aflevlerinde s›cak yemek, ayr›ca yakacak ve
ekmek yard›m› ile okuyan çocuklara burs yard›m› yap›lmaktad›r.
●
Devletin ikinci yayg›n bir uygulamas› sa¤l›k alan›ndad›r. Sosyal güvenlik
sistemi d›fl›nda kalan tüm yoksul kesime yeflil kart yoluyla t›bbi bak›m, tedavi ve
ilaç yard›m› ulaflt›r›lmaktad›r.
●
● Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun öncelikle çocuklar›
hakk›nda korunma karar› ald›rmak isteyen yoksul aileler, olmak üzere özürlü ve
yafll›lara yap›lan ayni-nakdi yard›m uygulamas› ile önemli bir kesime
ulaflmaktad›r. (bu yard›m›n miktar› 2002 y›l›nda 3.5-4 trilyonu bulmufltur).
● Emekli sand›¤›na 2022 say›l› yafll› ayl›¤› da, miktar› çok az olmakla birlikte
yayg›n bir uygulamad›r.
● Bir de giderek kaybolmaya yüz tutan halk›n kendi aras›ndaki yard›mlaflma
al›flkanl›klar› vard›r. Özellikle yaflanan ekonomik krizlerden sonra bitme
noktas›na gelen yard›mlaflma kültürü giderek azalsa da efl-dost, akraba ve
bilhassa komflular aras›nda; bayramlarda et, g›da, fleker, giysi, yakacak ve
çocuklar›n okul ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› biçiminde sürdürülülmektedir. Bu
ba¤lamda çok nadir olsa da yoksul bir ailenin k›z› evlendi¤inde mahalleli
birleflerek çeyiz konusunda yard›mlaflmaktad›r. Yine mahallede bir ölüm
oldu¤unda ölünün giyim ve ev eflyalar› yoksullara da¤›t›lmaktad›r.
Kuflkusuz bu yard›mlar›n nitel ve nicel yetersizlikleri yan›nda verilifl ve
da¤›t›m›ndaki usulsüzlükler ve insan onuru ile ba¤daflmayan uygulamalara iflaret
etmemiz gerekiyor. Öte yandan yoksullar›n bu konuda yaflad›klar› en önemli
sorun, böyle bir yard›m kayna¤›ndan haberdar olmamalar›, ya da muhtardan
fakirlik ka¤›d› alamamalar›d›r. Muhtarlar›n kimi zaman efl-dost-akraba ve
hemflehrilik iliflkileri ya da siyasi görüfl farkl›l›klar› nedeniyle en yoksula de¤il;
daha az yoksula yard›mc› olabildikleri gözlemlerimiz aras›ndad›r.
Sivil Örgütler Bu Alanda Ne Yap›yor?
Yukar›da sözünü etti¤imiz yüzde 10’luk en yoksul kesime sivil toplum
örgütleri pek ulaflamamaktad›r. Ayata’n›n tespitlerine göre hatta dini vak›f ve
322
cemaatler bile bu kesime yeterince ulaflamamaktad›r. Bunda sivil toplum
örgütlerinin gerçek yoksullar› tespit etme konusunda Kaymakaml›klarla,
muhtarl›klarla, di¤er di¤er sivil toplum kurulufllar›yla ve halkla yeterince iflbirli¤i
yapamamalar› kadar, yard›ma ba¤›ml› yoksullar›n bu kaynaklar›
bilmeme/ulaflamama ya da yard›m istemeyi onursuzluk sayma gibi nedenlerle
baflvurmamalar› da etkili olmaktad›r.
Tesbitlerimize göre özellikle gecekondu kesimlerinde bu anlamda en ifllevsel
sivil toplum kurulufllar, köylü dernekleri ile “Kültür ve Dayan›flma” dernekleridir.
Bu tür kurulufllar hemflehrilik iliflkilerine dayand›¤› ve mahalleli olma bilinciyle
çal›flt›klar› için bölgelerindeki fakiri-yoksulu en gerçekçi biçimde tesbit edip ve
onur k›rmadan yard›m ulaflt›rabilmektedirler. En önemlisi bu tür sivil toplum
örgütleri mahallelinin kendi aidatlar› ile yaflayan, kendi kararlar›n›n geçerli oldu¤u
ve yönetiminde kendilerinin görev ald›klar› yani demokratik bir flekilde yönetilen
kat›l›mc› örgütlerdir. Köylü ya da hemflehri dernekleri, halk›n kat›lmad›¤›, bir üst
s›n›f taraf›ndan yönetilen ve yukar›dan afla¤›ya do¤ru örgütlenen yap›lar de¤ildir.
Bu derneklerinin yard›mlar› ise yine yiyecek, giyecek, cenaze kald›rma, dü¤ün,
ölüm ve geleneksel günlerdeki yemek da¤›t›m› ve çok düflük miktarda da olsa
ö¤rencilere ö¤renim yard›m› gibi belirli alanlarda olmaktad›r.
Yoksullukla Birlikte Ortaya Ç›kan Di¤er Sorunlar:
Yoksullu¤a efllik eden sorunlar flöyle s›ralanabilir.
D›fllanma, yabanc›laflma, yaln›zlaflma giderek artan kronik hastal›k, sakatl›k,
özürlülük, aile içi fliddet, terk, boflanma, ayr› yaflama ve aile parçalanmalar›,
kuflaklar aras› çat›flma, çocuk ve gençlerin yoksulluktan ve ebeveynlerinden
utanma duygusu, çocuklar› terk etme, devlet korumas›na verme ya da e¤itimden
kopararak sokakta-marjinal sektörde çal›flt›rma, böylelikle çocuk eme¤inin
sömürülmesi ve suça yönelme, aile reisi ve genç erkekler aras›nda alkolizm ve
madde ba¤›ml›l›¤›, fuhufl, çocuklar aras›nda tiner-bali al›flkanl›klar›, yo¤un
mutsuzluk, de¤ersizlik duygular›, kendini insandan saymama, gelecek kayg›s›,
umutsuzluk, yo¤un depresyon gibi nevrotik bozukluklar, intihar giriflimleri ve
di¤er psikolojik rahats›zl›klar, yoksullu¤un psikolojisinin özel bir tablosu olarak
ortaya ç›kmaktad›r.
Bu psikoloji içinde yoksul kesim giderek umudunu, giriflimcili¤ini ve
cesaretlerini yitirmekte ve insan olarak de¤ersizleflti¤ini düflünmektedir.
323
‹flte bu noktada çal›flma grubumuzun konusu olan kad›n daha güçlü bir birey
olarak ortaya ç›k›yor, evin geçimi ve ailenin devaml›l›¤› için birçok görevi
üstleniyor. Umudunu yitiren kocay› desteklemesini, ailenin da¤›lmamas›,
çocuklar›n e¤itimden kopmamas›, suça, alkole, madde ba¤›ml›l›¤›na
yönelmemesi, evde baban›n fliddetinden kendini ve çocuklar› korumak için
sorunlara çözüm bulmas› gerekiyor. Ya da masraflar› azaltma, (daha az yeme,
ö¤ün say›s›n› düflürme, çocuklar› okuldan alma, hastaneye, okula, muhtara vs.
gitmeyerek ulafl›m masraflar›ndan kurtulma) yeni kaynaklar yaratma; (yakacak
toplama, yard›m kurulufllar›na baflvurma, dilenme, çocuklar› al›flt›rma vb.) gelir
yeterli de¤il ve koca bütünüyle iflsizse kad›n kendine çal›flma koflullar› yarat›yor.
Bu bafllang›çta ev eksenli ifller veya baflka evlere yufka açmaya, mant› yapmayaeriflte kesmeye gitmek, semtlerde apartman merdivenlerini süpürmek vb. gibi
bulundu¤u yörede çal›flma olanaklar› yaratmak, giderek daha genifl alanlarda ev
ve büro, pazarlarda sat›c›l›k, özel hastane ve yafll› kurumlar›nda bak›c› ve
temizlik flirketlerine iflçi olarak girmek biçiminde çeflitlenebiliyor.
Yine en yoksul olan yard›ma ba¤›ml› kesimde yard›m kurulufllar›na
baflvurmada kad›nlar›n daha etkin oldu¤unu görüyoruz. Bir yard›m kuruluflu
olmamas›na karfl›n toplum merkezlerine baflvuranlar da kad›nlar oluyor. Ad›n›
koymasa da bu konuda ne yapabilece¤ine dair fikir almak üzere “dan›flmanl›k”
ve “rehberli¤e” gerek duyan da kad›n. Kad›nlar›n hem kendilerine hem
di¤erlerine yard›m konusunda daha duyarl› olduklar›n› görüyoruz. Nitekim
toplum merkezlerinin ilerleyen çal›flmalar›nda kad›ndan-kad›na projelerde son
derece ifllevsel olabiliyorlar. Merkezin etkinliklerine daha çok say›da kad›n
kat›lmas› için ev ziyaretleri yapma konusundaki çabalar›, hemcinsleriyle
yaflad›klar› fliddet, taciz ve psikolojik sorunlar› paylaflmalar› örnek gösterilebilir.
Öte yandan orta ve üst s›n›f erkek maddi yard›mlar konusunda yoksul akrabas›
ve komflusuna karfl› kay›ts›z iken, kad›n bu konuda çok daha yard›msever,
paylafl›mc› ve çözüm üretici olmaktad›r.
Yoksulluk Konusunda Toplum Merkezlerinin ‹fllevleri
Bu sorunlar›n çözümünü bulmak, zay›flayan bu sosyal dokuyu güçlendirmek,
özellikle orta s›n›f ve zenginlerin yard›m duygular›n› güçlendirip organize ederek
yoksullara yönlendirmek her ne kadar sivil toplum örgütlerinin görevi gibi
görülüyorsa da kuflkusuz sivil toplum kurulufllar›n›n kendi olanaklar› ile bütün
bunlar› baflarmas› çok güç olmaktad›r. Bu sorunlar›n üstesinden gelinebilmesi
324
için uygun bir zemin ve alt yap› gereklidir. Ama toplum toplum merkezleri
flunlar› yapabiliyor: Kad›n›n kendini gelifltirmesi ve güçlendirmesi, rehberlik
dan›flma hizmetlerinden yararlanmas› beceri ve giriflimcilik kazanmas› ve di¤er
sosyal kurulufllara havale hizmetlerinden yararlanmas› vb.
Son Söz
- Devletin veya politika yap›c›lar›n bu konuda ne ellerinde yeterli verileri ne
de gerçekçi çözüm önerileri/kaynaklar› var.
- Orta ve üst s›n›flar›n gönüllü yard›mlar› çok zay›f ve Türkiye’de büyük
ço¤unluk bu konuda duyars›z.
- Halk›n duyars›zl›¤›n›n yan› s›ra medya da, sivil toplum kurulufllar› da
konuya kay›ts›z kalmaktad›r. Çünkü sivil toplum kurulufllar›nda gönüllü çal›flan
insanlar orta ve üst s›n›flardan geliyorlar. Yoksulluk gibi yayg›n ve derin bir
sorunun da devletin alan› oldu¤unu düflünüyorlar.
Zaten yeterli ekonomik büyüme, kaynaklar›n›n adil bölüflümü, f›rsat eflitli¤i,
tüm vatandafllar› kapsayan sosyal güvenlik sistemi oluflturulmadan ve yeterli
istihdam yarat›lmadan yoksullukla bafletme imkan› görülmemektedir. Ekonomik
büyüme yan›nda sosyal politikalara özel bir önem verilmesi ve sosyal hizmetlerin
h›zla yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤i ortadad›r.
öteye gitmemektedir. Oysa toplum merkezleri toplumsal e¤itimin verildi¤i,
demokrasi e¤itimin yaflanarak ö¤renildi¤i, halk›n kat›l›m›n› en önde tutan
çocuk, genç, kad›n, erkek, özürlü, emekli tüm yöre insanlar›n›n gerçek
ihtiyaçlar› do¤rultusunda hizmet üreten yeni yap›lanmalard›r. Yafl, cinsiyet, etnik
köken vb. ay›r›mlar yap›lmadan tüm yöre halk›n›n yard›m, dayan›flma dostluk
ve paylaflmay› özümseyece¤i bir semt ya da mahalle evidir. Toplum merkezleri
ve benzeri kurulufllarda hizmetlerin sadece çocuk ve kad›nlara indirgendi¤ini,
bilgilendirici-bilinç yükseltici, çal›flmalara nadiren rastland›¤›n› görüyoruz.
Toplum merkezlerinin kamuya ba¤l› oluflunu genelde elefltirmemize ra¤men
özellikle son y›llarda Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kimi sivil
örgütlerle iflbirli¤i yaparak bu tür e¤itim çal›flmalar›na a¤›rl›k vererek çok önemli
sonuçlar ald›¤›n› burada belirtmeliyim. Ancak siyasi otoritenin s›kl›kla de¤iflti¤i
ülkemizde bu tür merkezlerin resmi mi, sivil mi olmas› gerekti¤i konusu oldukça
duyarl› bir konudur.
Bu anlamda konuya akademisyenlerin ve politika yapanlar›n ilgi ve deste¤i
çok önemlidir. Aksi halde mutlak yoksulluk içinde yaflayan en tabandaki yüzde
10 hatta yüzde 35’e varan yoksul kesim “vatandafll›ktan”, “devletten kopuk” bir
kitle olarak yaflamaktad›r. Devletle bu yoksul kesim aras›nda büyük bir uçurum
oluflmaktad›r. ‹flte genel olarak sivil toplum kurulufllar›, özel olarak da toplum
merkezi bu arada yer almal› ve kamu, yerel yönetimler, di¤er sivil toplum
kurulufllar›, Üniversiteler ve halk aras›nda bir köprü oluflturarak etkin iletiflim
ve yard›mlaflmay› sa¤lamal›d›r.
Bu politikalar›n bir parças› olarak tabana, toplumun en uç birimlerine ve en
yoksul kesime ulaflmada etkin kurulufllar olarak, ismi ister toplum merkezi olsun
ister semt evi, e¤itim evi ya da kültür merkezi, bu birimlerin her 40-50 bin
nüfusa bir merkez olarak yayg›nlaflt›r›lmas›na h›zla bafllanmal›d›r.
Bugün ülkemizde Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na ba¤l›
toplam 67 Toplum Merkezi, GAP ‹daresine ba¤l› toplam 25 ÇATOM (çok
amaçl› toplum merkezi) vard›r. Sivil örgütlere ba¤l› Toplum Merkezi niteli¤inde
ba¤›ms›z kuruluflun say›s› ise son derece s›n›rl›d›r.
Öte yandan bunlar›n ço¤u toplum merkezi ifllevi ve ruhuna pek de uymayan
“dikifl-nak›fl, batik, boyama vb. gibi geleneksel kad›n rollerini pekifltiren kurslar
niteli¤indedir. Bu görünümleri ile Halk E¤itim Merkezlerinin çal›flmalar›ndan
325
326

Benzer belgeler