HÜKÜMSÜZÜ YÖNETMEK M‹?: BATI

Transkript

HÜKÜMSÜZÜ YÖNETMEK M‹?: BATI
HÜKÜMSÜZÜ YÖNETMEK M‹?:
BATI DEMOKRAS‹S‹N‹N ‹Ç‹N‹N BOfiALTILMASI*
Peter Mair
gh
‘Yar› egemen bir halk’ kavram› yaklafl›k yar›m yüzy›l önce, siyasal karar alma süreçlerinin s›radan vatandafllar›n ulaflamayaca¤› bir
zeminde gerçekleflebilece¤ini öne sürmek amac›yla bulunmufl bir terimdi.1 Schattschneider’in tezi, 1960’l› y›llarda bilinen bir konuydu,
çeflitli akademik elefltirmenlerce sözümona ço¤ulcu-elitist çekiflmesi içinde tart›fl›l›yordu. Bence bu mesele hâlâ oldukça güncel –gerçi
art›k daha güçlü ve daha az belirsiz biçimde. Günümüzde yar›
*) NLR (II) 42, Kas›m-Aral›k 2006.
1))E.E. Schattschneider, The Semi-Sovereign People: A Realist’s View of Democracy in
America, Chicago, 1960. Bu argüman›n erken bir versiyonu flurada tekrarlanm›flt›r: “Democracy Beyond Parties”, Center for the Study of Democracy, UC Irvine 2005, çevrimiçi olarak ulaflmak için: repositories.cdlib.org/csd
67
özerklik bile elden gidiyormufl gibi görünüyor ve yurttafllar etkin bir
biçimde egemen olmayan bir konuma sürükleniyorlar. Görünen o
ki, ortaya ç›kan tablo, gittikçe popüler içeri¤inden s›yr›lan bir demokrasi kavram›: demos’u, yani halk› olmayan bir demokrasi. Nitekim ben de, burada okuyaca¤›n›z yaz›da, elitlerin ve halk›n eflzamanl› olarak kitlesel seçim politikas›ndan geri çekilmelerini, özellikle siyasal partilerin dönüflümüne odaklanarak inceleyece¤im. Sonra
da yaz›m›, bu sürecin liberal Bat› demokrasileri üzerindeki uzant›lar›n› tart›flarak sonuçland›raca¤›m.
‘Egemen olmama’ kavram›n› ilk düflünmeye bafllad›¤›mda, onu temel olarak kay›ts›zl›kla, politikaya -ve asl›nda demokrasiye- yönelik
bir ald›rmazl›kla ba¤daflt›rm›flt›m. 1990’lar›n sonlar›nda ortaya ç›kan
siyasal güven ve güvensizlik üzerine kaleme al›nan yaz›larda ihmal
edilen konulardan birisi bu olmufltur.2 Bununla birlikte, tart›flmaya
aç›k biçimde, kimi vatandafllar›n siyasal liderlerine karfl› aç›kça hissettikleri düflmanl›k, genellikle di¤er birço¤unun siyasal dünyaya yönelik kay›ts›zl›¤›ndan daha az önemliydi. Elbette, ald›rmazl›k ile düflmanl›k aras›ndaki ay›r›c› çizgi her zaman çok belirgin de¤ildir ve de
Tocqueville’in bir keresinde gözlemledi¤i gibi, ifllev yitimi kolayl›kla
ayr›cal›klar›n› bunun uygulanmas› üzerine kurmaya devam edenler
nezdinde bir küçümsemeye yol açabilir. Ancak politikan›n ve politikac›lar›n, birçok s›radan vatandafl taraf›ndan art›k kolayl›kla görmezlikten gelinebilece¤inin fark›na varmak gerekiyor.
Fakat 1990’lar›n sonlar›na gelindi¤inde, halk›n kay›ts›zl›¤› politikac›lara ait yeni bir retorikle destekleniyordu. Dikkat çekici bir vaka, ilk baflbakanl›k döneminde, “Hiçbir zaman gerçekten politikan›n
içinde olmad›m… fiimdi bile kendimi politikac› gibi hissetmiyorum,”3 diyen Tony Blair’di. Blair’in gözünde ‘yenilikçi’ politika, devletin ‘yol gösterici eli’ni uygulayarak yukar›dan çözümler sunmak
de¤il, ‘dinamik pazarlar’ ile güçlü cemaatleri, birbirlerine ‘sinerji ve
f›rsat sunmak’4 üzere bir araya getirmekti. Blair’in ideal dünyas›nda,
politika er ya da geç gereksiz bir hal alacakt›r. Yak›n kabine arkadafllar›n›n daha sonra ifade edece¤i üzere, “kritik karar verme mekaniz2) Örne¤in, ed. Susan Pharr ve Robert Putnam, Disaffected Democracies, Princeton,
2000; ed. Pippa Norris, Critical Citizens, Oxford 1999.
3) Blair’s Thousand Days, BBC 2, 30 Ocak 2000. Yeni ‹flçi Partisi’nin yaklafl›m›na iliflkin
bir tart›flma için bkz. Benim yazm›fl oldu¤um, “Partyless Democracy”, NLR 2, Mart-Nisan 2000.
4) Tony Blair, “Third Way, Phase Two”, Prospect, Mart 2001.
68
mas›n› depolitize etmek, iktidar› halka yaklaflt›rmak aç›s›ndan hayati bir unsurdur”.5 Bir düzlemde, bu basit bir popülist stratejiydi –bir
bak›ma, önceki yönetim üslûplar›yla kendi aras›nda radikal bir ayr›m bulundu¤unu öne sürmek için ‘halk’ retori¤ine baflvurmak. Öte
yandan ve baflka bir düzlemde, o s›ralar yeni ortaya ç›kmaktaym›fl
gibi görünen ‘yönetiflim’ ekollerinin ilkeleriyle (“toplumun art›k
kendi kendine örgütlenen flebekeler arac›l›¤›yla iyi bir flekilde organize oldu¤u, böylece hükümetin müdahale etme giriflimlerinin etkisiz kalaca¤›, belki de üretkenli¤i azalt›c› olaca¤›”6 fikriyle) mükemmel bir k›vam tutturmufltu. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, hükümet art›k
güç kullanma ve hatta otorite uygulama peflinde de¤ildir. Dolay›s›yla, güce baflvurman›n gereklili¤i azalmakta, öte yandan hükümet d›fl› kurumlar ve uygulamalar›n say›s› ve oran› artmaktad›r. Ulrich
Beck’e göre, bu sürecin dinami¤i. büyük ‘P’ ile yaz›lan Politika’dan,
küçük harfli politikaya, ya da onun ‘alt-politika’ dedi¤i fleye do¤ru
kaymaktad›r.7
Anti-politik hassasiyetler 1990’lar›n sonlar›nda siyasa yapma
literatüründe de kendini belli etmeye bafllam›flt›. 1997 y›l›nda, Foreign Affairs’de ABD hükümetinin ‘gere¤inden fazla politik’ oldu¤una
dair kayg›lar› dile getiren etkileyici bir makale yay›nlanm›flt›. Makalenin yazar›, önde gelen bir ekonomi uzman› ve Federal Rezerv’in
baflkan vekili olan Alan Binder, ba¤›ms›z Merkez Bankalar› modelinin di¤er temel politika alanlar›n› kapsayacak flekilde geniflletilmesi
gerekti¤ini; böylelikle sa¤l›k, refah devleti ve benzeri konulardaki
kararlar›n yanl› olmayan uzmanlarca verilebilece¤ini öne sürüyordu.8 Siyasa yapmada politikac›lar›n rolü, uzmanlar›n kararlar›n›n sonuçlar› yasallaflt›rmaya yeterli olmad›¤› alanlarla s›n›rland›r›lacakt›r. Avrupa ba¤lam›nda da benzer argümanlar ortaya ç›k›yordu.
Örne¤in 1996 y›l›nda Giandomenica Majone, politika gelifltirme sürecinde uzman kararlar›n›n uzun vadeli ç›karlar hesaba kat›ld›¤›nda
siyasal kararlar›n üzerinde oldu¤unu ileri sürmüfltü. Politikac›lar,
tan›m gere¤i, yaln›zca k›sa vadeli düflünürlerdi; kararlar›n seçim
döngüsünün ç›karlar› çerçevesinde al›nmas› daha az uygun sonuçla5) Lord Falconer, akt. Matthew Flinders ve Jim Buller, “Depoliticisation, Democracy and
Arena-Shifting”, yay›nlanmam›fl makale, 2004.
6) Guy Peters, “Governance: a Garbage-Can Perspective”, ISA, Viyana, 2002.
7) Örne¤in bkz. Ulrich Beck, Risk Society, Londra, 1992, s. 183-236.
8) “Is Government too Political?”, Foreign Affairs, No. 6, Cilt 76, 1997.
69
r›n riske at›lmas› anlam›na geliyordu: “Demokratik sürecin nispeten
k›sa olan zaman dilimlerine bölünmesi, toplumun yüzleflti¤i sorunlar uzun vadeli çözümler gerektirdi¤inde ciddi olumsuz sonuçlar yarat›r.” Çözüm, bir kez daha güçleri, “kuruluflu itibar›yla do¤rudan
seçmenlerin ya da onlar›n seçilmifl temsilcilerinin sorumlulu¤unda
olmayan” (Majone’nin ifadesiyle, ço¤unlukçu olmayan kurumlara)
devretmektir.9 Uzmanlar, ço¤unlukla politikac›lar›n kafas›n› kar›flt›ran modern yasama süreçlerinin teknik karmaflalar›yla bafla ç›kmada daha baflar›l›yd›lar. Devlet kontrolünün geleneksel biçimleri daha karmafl›k düzenleyici çerçevelerle yer de¤ifltirirken, uzman bilgisi siyasal yarg›lardan daha etkin görünmekteydi.10 Bu durumda da
politika, de¤ersizlefltirilmekteydi.
1990’lar›n sonlar›na gelindi¤inde, ne vatandafllar ne de siyasa yapanlar, siyasal ya da parti kararlar› alma süreçlerine fazla de¤er veriyorlard›. Eldeki kan›tlar politikaya ve politikac›lara yönelik yayg›n
bir kay›ts›zl›¤a iflaret ederken, demokrasi aç›s›ndan da benzer bir kay›ts›zl›¤› ifade etti¤i daha az belirgindi. Asl›nda, daha teorik yaz›larla birlikte 1990’lar›n sonlar›ndaki anayasal reform tart›flmalar›na bak›lacak olunursa, ortaya ç›kan izlenim demokrasiye yönelik genifl ve
giderek artmakta olan bir ilgiyi gösteriyordu; ayr›ca, demokratik sistemlerin nas›l iflledi¤ine, onun gerçekte ve geçmifl yirmi ya da otuz
y›l›n herhangi bir aflamas›nda ne anlama geldi¤ine daha fazla vurgu
yap›lmaktayd›. Demokrasi, hem ampirik siyaset bilimi hem de siyaset teorisi aç›s›ndan bir araflt›rma önceli¤i haline gelmiflti. Akademik
yay›nlar›n kataloglar› bu konuya iliflkin yeni bafll›klarla a¤z›na kadar
dolmufltu. Örne¤in, Oxford University Press’in 2002 y›l›na ait
siyaset teorisi katalo¤unda, bafl yay›n olarak Robert Goodin’in Yans›t›c› Demokrasi’si sunuluyordu ve onu, Iris Young’›n ‹çerme ve Demokrasi’si, John Dryzek’in kaleme ald›¤› Müzakereci Demokrasi ve
Ötesi ile Henry Richardson’un Demokratik Otonomi’si takip
etmekteydi. Demokrasi ayn› zamanda günlük siyaset gündeminde
de daha fazla yer tutan bir konu olmaya bafllam›flt›: Bat›’daki birçok
hükümet kurumsal reform tart›flmalar›na gömülmüfltü; ‘kat›l›mc›
yönetiflim’ vurgusu Dünya Bankas› ve di¤er uluslararas› kurulufllar9) Giandomenico Majone, “Temporal Consistency and Policy Credibility”, European
University Institute, Working Paper 96/57, 1996.
10) Majone, “The Politics of Regulation and European Regulatory Institutions”, (der.)
Jack Hayward ve Anand Menon, Governing Europe içinde, Oxford, 2003, s. 299.
70
dan baflka alanlara da sirayet ediyordu. Avrupa Birli¤i’nin yönetim
biçiminin reformu üzerine yap›lan tart›flmalar, on y›l önce neredeyse hayal bile edilemeyecek derecede dikkatleri üstüne toplarken,
1990’lar›n sonuna gelindi¤inde, demokrasi (birleflmeli, müzakereci
ya da yans›t›c›; küresel, çokuluslu, ya da kapsay›c›; seçimle ilgili,
ba¤naz, hatta sadece H›ristiyan, yani hangi türüyle olursa olsun) hararetli bir tart›flma konusu halini alm›flt›.
Kitlesel Kat›l›m›n Ötesine mi?
Bir muammaya yol açan fleyse, görece¤imiz üzere, art›k elde halk›n geleneksel politikaya ve daha tart›fl›l›r biçimde demokrasiye yönelik kay›ts›zl›¤›na dair tutarl› kan›tlar söz konusu olsa da, zihinsel
bir seviyede ve bazen de uygulamal› kurumsal reformlar seviyesinde, demokrasiye yönelik ilgide (e¤er zorunlu olarak politikaya yönelik de¤ilse) belirgin bir yenilenmenin gözlenmesidir. Biz bu geliflmeleri nas›l ba¤daflt›r›yoruz?
‹ki ihtimal var. Birincisi, asl›nda ba¤lant›l› olduklar› ve demokrasiye, anlamlar›na ve yenilenmesine yönelik yükselen zihinsel ve kurumsal ilginin, halk aras›nda yayg›n olan kay›ts›zl›¤›n artan düzeyiyle bafla bafl gitmeyi amaçlad›¤›d›r. Demokrasiyi geçerli hale getirmek, baflka bir deyiflle, demokrasinin devre d›fl› kalma riskini de tafl›d›¤› bir zamanda gündeme gelmektedir. Ancak zamanlama durumun böyle olabilece¤ini ortaya koyarken, tart›flman›n esas içeri¤i
baflka bir hikâyeye iflaret etmektedir. Çünkü daha genifl kat›l›m› teflvik etmeyi hedeflemekten, ya da demokrasiyi s›radan vatandafl için
daha anlaml› hale getirmeye çal›flmaktan uzakta, kurumsal reformlara ya da demokratik teoriye yap›lan katk›lar›n birço¤u, asl›nda kitlesel kat›l›mdan vazgeçilen seçenekleri destekleme yoluna gitmifl gibi görünüyor. Bu hem ‘birleflmeli demokraside’ hem de ‘kat›l›mc› yönetimde’ görünen seçimsel kat›l›mdan ziyade, paydafl kat›l›m›n›n
‘müzakereci’ ve ‘yans›t›c›’ demokraside görülen özel tart›flmaya yapt›¤› vurgudan görülebilir. Her iki durumda da kitlesel demokrasinin
geleneksel modalitelerine gücü yetecek gerçek bir kapsam söz konusu de¤ildir. AB’nin yönetim biçimine iliflkin tart›flmalarda ‘sonuç
merkezli meflruiyet’e yap›lan yeni vurgu ve buna ba¤l› olarak AB’deki demokrasinin “‘devletin ötesinde’ çözümlere ve belki de Bat› usulü temsili liberal demokrasinin geleneklerinin ötesinde çözümler”e
71
ihtiyac› oldu¤u fikri, kitlesel kat›l›mdan ayn› oranda mesafeli bir flekilde düzenlenmifltir.11 Baflka bir deyiflle, yayg›n kay›ts›zl›k sorunuyla ilgili bir endifle duyulmas› yerindeyken, demokrasiyi kitlelerce daha kolay kullan›labilir hale getirmek tercih edilen çözümmüfl gibi
görünmemektedir. ‘Demokratik yenilenme’ meselesini müzakere ve
depolitizasyon ba¤lam›nda tart›flan Philip Pettit’ye göre, bu meselenin gündeme gelmesinin sebebi, “demokrasinin politikac›lara, hatta
referandumlarda oy veren insanlara b›rak›lamayacak kadar önemli
olmas›d›r”. Fareed Zakaria’ya göre, onun daha popüler söyleminde,
yenilenme önemlidir, çünkü “bugün politikada ihtiyac›m›z olan fley,
daha fazla de¤il, daha az demokrasidir”.12
Bundan kaynaklanan ikinci ihtimal fludur: Demokrasiye yönelik
zihinsel ve kurumsal ilginin yenilenmesi, böyle bir uygulamay› açmaya ya da canland›rmaya de¤il, daha çok demokrasiyi popüler egemenlik üzerine herhangi bir vurgu gerektirmeyen bir flekilde yeniden tan›mlamaya ve böylece halk›n kat›l›m›n›n azalmas›yla daha kolay bafla ç›kmaya niyet eder. En uç noktada, bu, demokrasiyi demos’un yoklu¤unda yeniden tan›mlamaya yönelik bir giriflimdir. Bu
yeniden tan›mlama sürecinin bir k›sm› ‘anayasal demokrasi’ denen
fley ile ‘popüler demokrasi’ diyebilece¤imiz fley aras›ndaki ayr›m›n
alt›n› çizmekte yatar, bu ayr›m Robert Dahl’›n daha önce ‘Madison
demokrasisi’ ve ‘halk demokrasisi’ aras›nda yapt›¤› ayr›mla örtüflmekte ve onu and›rmaktad›r.13 Anayasal bileflen, kurumlar aras›nda
kuvvetler ayr›l›¤› ilkesini vurgular ve devleti halk için zorunlu k›lar;
halk bilefleni ise, s›radan vatandafl›n ve kitlesel kat›l›m›n rolüne vurgu yapar ve devleti halk›n yönetmesi anlam›nda zorunlu k›lar; bu iki
unsur bir arada var olur ve ‘birleflmifl’ bir demokrasi anlay›fl› içinde
birbirlerini tamamlarlar. Bugün hem teoride hem de pratikte, bunlar›n birbirinden ayr›ld›¤›n› ve çeliflti¤ini görüyoruz. Bunun sonucunda son dönemde ortaya ç›kan ‘dar görüfllü’ ve ‘seçimle ilgili’ demokrasi kavramlar› ve özgür seçimlerle (halk demokrasisi) haklar›n k›11) Jo Shaw, “Constitutional Settlements and the Citizen”, (der.) Neunreither ve Wiener, European Integration after Amsterdam içinde, Oxford, 2000, s. 291.
12) Philip Pettit, “Deliberative Democracy and the Case for Depoliticising Government”,
University of NSW Law Journal, no. 58, 2001, s. 46; Fareed Zakaria, The Future of Freedom, New York, 2003, s. 248.
13) Robert Dahl, A Preface to Democratic Theory, New Haven, 1956. Ayr›ca bkz. (der.)
Yves Mény ve Yves Surel, Democracies and the Populist Challenge, Basingstoke, 2002;
Dahl, “The Past and Future of Democracy”, Occasional Paper Number 5, CSPC, Siena
1999; Shmuel Eisenstadt, Paradoxes of Democracy, Washington, DC., 1999.
72
s›tlanmas› ve yürütme gücünün potansiyel olarak kötüye kullan›lmas›n› birlefltirme çabalar›, bu demokrasileri birbirinden ay›rmay›
amaçlar.14 ‘Üçüncü Dalga’ demokrasiler üzerine birçok çal›flmada
özellikle belirtildi¤i üzere, halk unsuru ile kurumsal unsur art›k
mecburen bir arada de¤ildir.
Bu iki bileflen aras›nda yaln›zca gittikçe büyüyen bir kavramsal ayr›m yoktur, ayn› zamanda uygulamada genifllemekte olan bir eflitsizlik söz konusudur (halk bilefleni anayasal bileflene oranla gerilemektedir). Örne¤in Zakaria’ya göre, demokrasinin hayatta kalmas› ve iyili¤i için gerekli olan, halk bilefleninden ziyade anayasal bileflenin varl›¤›d›r. Onun dile getirdi¤i flekliyle: “Modern tarihin önemli bir k›sm›nda, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki devletleri tan›mlayan ve dünyadaki di¤er ülkelerden ay›ran, demokrasi de¤il anayasal liberalizmdi.
‘Bat› modeli’ en iyi biçimiyle halk oylamas›yla de¤il, tarafs›z yarg›yla
temsil edilir.”15 Bu bak›fl aç›fl›yla demokrasiyi yaratan fley seçimler de¤il, daha ziyade di¤er -seçime dayal› olmayan- kat›l›mlarla birlikte
mahkemelerdir. Geliflmekte olan ülkelere gelince, ‘iyi yönetiflim’ literatürünün ima etti¤i flekilde, formül oldukça aç›kt›r: STK’lar + yarg›çlar=demokrasi. Baflka bir deyiflle, ‘sivil toplum’a yap›lan vurgu kabul
edilebilirken ve yasal prosedürlere güvenmek zaruriyken, seçimler gibi göstergelere flimdi oldu¤u gibi baflvurulmak zorunda de¤ildir.16
Benzer bir muhakeme biçimi, demokrasinin yine halk aya¤›n›n
öneminin azald›¤› biçimlerde yeniden tan›mland›¤› anayasal reform
tart›flmalar›nda görülebilir. Örne¤in, Michelle Everson’un Majone’un çal›flmalar› üzerine yapt›¤› tart›flmada dile getirdi¤i üzere:
Ço¤unlukçu olmayan düflünce… güçlü biçimde piyasa yönetiminin siyasal güçlerden soyutlanmas›n› arzulayarak, yönetim biçiminin demokratik yollarla oluflturulmufl amaçlar›n› geçifl sürecindeki
bir siyasal elitin y›rt›c› e¤ilimlerinden korumak suretiyle demokrasi
amac›na hizmet etti¤ini iddia eder.17
Bu durumda muhalefetin anlam› aç›kt›r: Bir yanda rejimin objektif biçimde tan›mlanm›fl hedefleri, di¤er yanda geçici -çünkü seçim14) Larry Diamond, “Is the Third Wave Over?”, Journal of Democracy, no. 3, cilt 7, 1996.
15) Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, Cilt 76, no. 6,
1997, s. 27.
16) Ayr›ca bkz. Amy Chua, World on Fire, New York, 2003.
17) Michelle Everson, “Beyond the Bundesverfassungsgericht”, Bankowski ve Scott
(der.), The European Union and its Order içinde, Oxford, 2000, s. 106.
73
le gelmifl- ve bu yüzden y›rt›c› olan bir elit. Biri iyi yönetiflimin flebekeleriyle güçlendirilmifltir, di¤eriyse seçim politikalar›n›n ilkel
gücü ve tutkusuyla. Benzer biçimde, delegasyonun yeni yöntemleri
üzerine yaz›lm›fl yeni bir inceleme ‘prosedürel meflruiyet’in (“ço¤ulcu olmayan kurumlar›n, kabine ve yönetimlerin dar görüfllü, ço¤unlukla gizli müzakerelerine daha iyi olan karar alma süreçleri”) giderek artan önemini vurgular. Burada fleffafl›¤›n, yasall›¤›n ve paydafllara ulafl›m›n sa¤lanmas›n›n faydalar›, parti politikalar›yla belirlenen
s›n›rlar ve çarp›tmalar›n karfl›s›na konur ve “seçime dayal› güvenilirlik için adil ve demokratik ikame” sunabilecek bir sürece yol verebilecekmifl gibi görünmektedir.18
Partilerin Rolü
Demokrasinin halk bilefleninin bu flekilde gerilemesinin siyasal
partiler üzerinde etkisi ne oldu -ve bu süreçte partilerin kendileri
nas›l bir rol oynad›lar? Yar› Egemen Halk’› yay›nlamadan yaklafl›k
yirmi y›l önce Schattschneider, çok iyi bir yorumla partiler olmadan,
demokrasinin düflünülemez oldu¤unu öne sürüyordu. ‹fadenin kendisi, onun yazd›¤› Parti Yönetimi kitab›n›n aç›l›fl paragraf›ndan geliyor ve bu ba¤lamda al›nt›lanmay› hak ediyor:
Siyasal partilerin yükselifli kuflkusuz modern devletin temel ay›rt
edici iflaretlerinden birisidir. Partiler asl›nda, hükümetlerin yap›c›s›
olarak birincil rol oynad›lar ve daha önemlisi, demokratik devletlerin yap›c›s› oldular. Bafllang›çta aç›kça belirtilmelidir ki, bu kitap siyasal partilerin demokrasiyi yaratt›¤› ve modern demokrasinin partiler olmadan düflünülemez oldu¤u tezi üzerinedir. Modern siyaset
felsefesindeki en önemli ayr›m, demokrasi ile diktatörlük aras›ndaki ayr›m, en iyi flekilde parti politikalar› aç›s›ndan yap›labilir. Partiler bu durumda yaln›zca modern devletin uzant›s› de¤illerdir; onun
merkezinde yer al›r ve içinde belirleyici ve yarat›c› rol oynarlar.19
Bu dönemin yaz›lar›nda sürekli gözlendi¤i gibi, demokrasi hem
halka dayal› hem anayasald›; yaln›zca kuvvetler ayr›l›¤› ilkesinin de¤il, ayn› zamanda seçimlerin, vekâletlerin, halka hesap verme sorum18) Mark Thatcher ve Alec Sweet, “Theory and Practice of Delegation to Non-Majoritarian Institutions”, West European Politics, no. 1, cilt 25, 2002, s. 19.
19) Elmer Schattschneider, Party Government, New York, 1942, s. 1.
74
lulu¤unun ve temsili hükümetin demokrasisiydi. Bu, Schattschneider’in partiler olmadan düflünülmesini imkâns›z buldu¤u demokrasiydi ve yazar›n vard›¤› kan›n›n aflikâr gücü, söz konusu ifadenin parti araflt›rmac›lar› taraf›ndan -özellikle de kendilerini savunmak
amac›yla- bol bol aktar›ld›. Bu ifade genel olarak demokrasinin hayatta kalmas› garanti alt›nda oldu¤u için partilerin de varl›¤›n› sürdürece¤i kast edilerek kullan›lmaktad›r. Ancak bunu baflka türlü de okuyabilir, partilerin baflar›s›zl›¤›n›n asl›nda demokrasinin ya da en az›ndan temsili hükümetin baflar›s›zl›¤› anlam›na geldi¤ini öne sürebiliriz.
Partiler olmadan da (hâlâ Schattschneider’i takip edecek olursak)
elimizde yine demokrasi ad› verilebilecek bir fley kal›r, ancak halk
unsurunun de¤eri azalm›fl ve hatta d›flar›da b›rak›lm›flt›r –çünkü
partiye bu kadar yak›ndan ba¤l› olan ö¤e odur. Partiler olmadan,
baflka bir deyiflle, anayasal demokrasinin asgariye indirgenmifl bir
versiyonuyla ya da ‘paydafl kat›l›m›’ ile ‘sorun çözme etkinli¤i’ni bir
araya getirmeyi hedefleyen bir modern yönetiflim anlay›fl›yla bafl bafla kalmaktay›z.20 Bunlar tasavvur edilemez biçimler de¤ildir, ancak
geleneksel halk demokrasisinin küçük bir rol ald›¤› ya da hiç rol almad›¤› ve ne seçimlerin ne de partilerin ayr›cal›kl› oldu¤u biçimlerdir. Schattshneider’in tan›mlad›¤› flekilde demokrasi düflünülemez
hale geldi¤i zaman, di¤er demokrasi kipleri ön plana ç›kar. Dolay›s›yla, demokratik yenilenme teorisindeki güncel zihinsel ilgiyle birlikte kurumsal politikan›n yeni biçimlerini öneren pratik ilgi artar.
Bütün bu yaklafl›mlar, (a) iflleyen, (b) meflru görülen ve (c) ancak
art›k halk›n denetimi ya da seçimlere dayal› sorumlulu¤u merkezine
koymayan bir demokrasi kavram›n› tan›mlamay› amaçlar.
Bat›’l› E¤ilimler
Ancak partiler hangi anlamda baflar›s›z olmaktad›r? ‹lk olarak,
kan›tlanm›fl oldu¤u üzere, partiler art›k s›radan vatandafl› angaje etmeyi becerememektedirler. Vatandafllar art›k daha az oranda ve daha az parti yanl›s› bir tutumla oy vermekle kalmamakta, ayn› zamanda hem özdeflleflme hem de üyelik anlam›nda kendilerini partilere
adamakta daha isteksiz davranmaktad›rlar. Bu anlamda vatandafllar
geleneksel siyasal kat›l›mdan çekilmektedirler. ‹kincisi, parti art›k
20) Beate Kohler-Koch, “European Government and System Integration”, European Governance Papers, no. C-05-01, 2005.
75
tutkular›n› d›flsal devlet kurumlar›na yönelten ve kaynaklar›n› da
bunlardan alan kendi liderlerinin faaliyetleri ve statüsü için yeterli
bir taban ifllevi görememektedir. Partiler siyasal liderler için gerekli
bir platform sa¤layabilirler, ancak bu gitgide di¤er konumlara ulaflmaya yarayan bir çeflit atlama tahtas› ifllevi görür. K›sacas›, partiler
karfl›l›kl› bir geri çekilmenin sonucunda baflar›s›z olurlar ve bu durumda vatandafllar, özel hayatlar›na ya da daha uzmanlaflm›fl -genellikle özel bir amaç tafl›yan- temsil biçimlerine çekilirlerken, parti yönetimleri de kurumlara çekilirler ve onlar›n referanslar›n› yönetici
ya da devlet çal›flan› rolleri belirlemeye bafllar. Böylece, geleneksel
parti demokrasisi dünyas›n›n -vatandafllar›n siyasal liderlerle etkileflim içinde oldu¤u bir kat›l›m alan› olarak- içi boflalt›l›r.
Vatandafllar›n geleneksel politikadan çekilmesi sorununda, iki niteleyici yorum öncelikli olarak vurgulanmal›d›r. Bunlardan birincisi,
bu geri çekilme süreci tamamlanm›fl olmaktan uzakt›r: Asl›nda, baz›
aç›lardan -ama tamamen de¤il- bir s›z›nt›dan fazla de¤ildir ve bu anlamda tamamen gerçekleflmifl olmaktan ziyade sürmekte olan bir fleyden bahsediyorum. ‹kincisiyse - hâlihaz›rda akademik yaz›larda oldu¤u kadar popüler yorumlarda da baz› aç›lardan detayl› biçimde irdelenmifl, tan›d›k bir geliflme olsa da- bu yayg›n ve genifl çapl› sürecin
bütün özellikleri tamamlanm›fl ve ulafl›labilir tek bir de¤erlendirme
içinde toplanm›fl de¤ildir. Burada tam da bunu yapmay› ve çözülmenin biçimlerinin geniflli¤iyle çeflitlili¤ini belirtmeyi deneyece¤im.
Asl›nda, burada gördü¤ümüz fley, normalde kitle siyaseti düzeyinde uluslar aras›ndaki de¤iflimlere uygulanamayacak iki özelliktir. Bunlar›n ilki, burada ele al›nan bu ayr› e¤ilimlerin hemen hemen tümünün
ayn› yöne iflaret ediyor olmas›d›r. Bu kendi içinde oldukça ola¤and›fl›d›r. Kitle siyasetiyle ilgili veri analistleri, neredeyse de¤iflmez biçimde
farkl› gösterge ak›mlar› içinde karfl›l›kl› olarak z›tlaflan, biri bir yönü,
di¤eri öbür yönü gösteren e¤ilimler bulmay› beklerler. Kitle siyaseti
nadiren bütün olarak hareket eder, ancak bu vakada çarp›c› olan e¤ilimlerin ayn›l›¤›d›r. ‹kincisiyse, bu hareketlerin neredeyse tamam› geliflmifl OECD demokrasilerinde istikrarl› bir seyir izler. Bu da son derece ola¤and›fl›d›r. Karfl›laflt›rmal› siyaset araflt›rmalar›ndaki normal
beklenti, belirli e¤ilimlerin kimi ülkelerde görülürken, neredeyse hiçbir zaman evrensel olmamalar›d›r. Baz› ülkeler birlikte yer de¤ifltirebilir, ancak nadiren hepsi, hatta ço¤unlu¤u ayn› yönde ve ayn› zamanda
yer de¤ifltirir. fiimdi gördü¤ümüz fley, farkl› uluslar k›yasland›¤› za76
man bahsi geçen e¤ilimler aras›ndaki yak›nlaflman›n çok belirgin bir
göstergesidir. Baflka bir deyiflle, bunlar yaln›zca ayn› yöne iflaret etmekle kalmazlar, ayn› zamanda bunu neredeyse her yerde yaparlar. Bu
ba¤lamda e¤ilimler -ço¤u zaman ufak olsalar da- çok önemlidir.
Seçim Entropisi
En belirgin ve do¤rudan göstergeyle bafllayal›m: ulusal seçimlerdeki kat›l›m düzeyleri. Vatandafllar›n kendilerini geri çekmesiyle ilgili söylenenler belliyken, bu noktada en çarp›c› e¤ilimlerden birinin
saptanmas›n› bekleyebiliriz; ancak seçime kat›l›m düzeyindeki
muhtemel düflüfl ba¤lam›ndaki beklentiler bir süredir mevcutken,
genellikle toplam ampirik verilerde çok az takviye oldu¤u görülmüfltür. Kat›l›m düzeylerindeki uzun vadeli istikrarda hafif bir düflüfl gözlense de, bu, genellikle modern demokratik hayat›n sa¤l›kl›
ifllemesi aç›s›ndan endifle oluflturacak kadar keskin görünmez.
Bu mant›kl› bir ç›kar›m m›d›r? Görünüfle bak›l›rsa -ve özellikle
de Avrupa verilerine dayanarak- bu yorum makul görünüyor.21
1950’lerden 1980’lere kadar geçen dört on y›l›n her biri boyunca,
Bat› Avrupa’daki ortalama kat›l›m düzeyleri neredeyse hiç de¤iflmedi: 1950’lerde yüzde 84,3’ten, 1960’larda yüzde 84,9’a yükseldi, ard›ndan 1970’lerde hafifçe yüzde 83,9’a, 1980’lerde yüzde 81,7’ye
düfltü. Bu sabit bir durumun gözlendi¤i bir dönemdi.22 1970’lerden
1980’lere meydana gelen düflüfl, küçük olsa da, kurulal› uzun süre
olmufl Avrupa demokrasileri aç›s›ndan kayda de¤er bir flekilde tutarl›d›r; nitekim, on befl ülkeden yaln›zca üçü (Belçika, Norveç ve Hollanda) genel e¤ilimin aksine hareket etmekteydi. Bu düflüfl farkl›
uluslar birbiriyle k›yasland›¤›nda az olabilir, ancak neredeyse evrenseldi ve endifle yaratan durum da herhalde buydu.
Ancak daha da önemlisi, bu hayli marjinal yön de¤ifltirmenin
1990’larda h›z kazanmas›d›r. Yüzy›l›n son on y›l›nda Bat› Avrupa çap›nda kat›l›m yüzde 81.7’den yüzde 77.6’ya düflmüfltür. Muhakkak
ki, savafl sonras›ndaki ony›llar içinde kaydedilen bu en düflük seviyede bile kat›l›m oranlar› nispeten yüksek kalm›flt›r. 1990’lar boyun21) Detaylar için bkz. Mair, “In the Aggregate: Mass Electoral Behaviour in Western Europe, 1950-2000”, Keman (der.), Comparative Democratic Politics içinde, Londra, 2002.
22) Pippa Norris, Democratic Phoenix, Cambridge 2002, s. 54-55; Mark Franklin, “The
Dynamics of Electoral Participation”, LeDuc, Niemi ve Norris (der.), Comparing Democracies 2 içinde, Londra, 2002.
77
ca gerçeklefltirilen seçimler boyunca seçmenlerin ortalama olarak
dörtte üçünden biraz fazlas› oy vermifltir; örne¤in bu say› Amerika
Birleflik Devletleri’ndeki ülke çap›ndaki seçimlerde kaydedilenden
daha yüksektir. Bununla birlikte, 1980’lerden 1990’lara gerçekleflen
bu düflüflün yüzde 5’ten daha az oldu¤unu hesaba katsak bile, flu anda bütün Avrupa’da oran›n son elli y›lda ilk kez yüzde 80’in alt›na
düflmüfl oldu¤unu görmek çarp›c›d›r. Dahas›, ülkeler aras›nda da
çarp›c› bir tutarl›l›k söz konusudur; dâhil olan on befl ülkenin on biri en düflük ortalamalar›n› 1990’larda kaydetmifltir. Bu flablonun istisnalar› aras›nda, yine en düflük kat›l›m›n 1960’larda gerçekleflti¤i
Belçika ile 1950’lerde gerçekleflti¤i Danimarka ve ‹sveç bulunmaktad›r. Bununla birlikte, bu üç vakada bile, 1990’lardaki kat›l›m ortalamas›n›n 1980’lerdekinden düflük oldu¤una dikkat edilmelidir. Dördüncü istisna ‹ngiltere’dir, kat›l›mdaki ani düflüfl 1980’lerde yaflanm›flt›r. Gerçekten, ‹ngiltere bu on befl ülkenin aras›nda 1980’lere k›yasla 1990’larda daha yüksek kat›l›m oran›na sahip olan tek ülkedir;
gerçi 2001 y›l›nda yüzde 59’la bütün bütün zamanlar›n en düflük kat›l›m› da orada gerçekleflmifltir.
fiekil 1: Bat› Avrupa’daki Kat›l›m Düzeyleri, 1950’ler-1990’lar (yüzde ile)
100
90
80
70
60
50
1950’ler
1960’lar
1970’ler
78
1980’ler
1990’lar
Bu e¤ilim 21. yüzy›lda da devam etmifltir. ‹ngiltere’nin yan› s›ra
‹talya ve Norveç’teki 2001 seçimleri ile Portekiz, Fransa ve ‹rlanda’daki 2002 seçimlerinde bütün zamanlar›n en düflük kat›l›m› gerçekleflmifltir, t›pk› 2000 y›l›nda ‹spanya’daki yap›lan seçimlerde oldu¤u gibi. Tarihe geçecek kadar düflük kat›l›m düzeyleri 2000 y›l›nda Yunanistan’da, 2002 y›l›nda Avusturya’da ve 2003 y›l›nda (bu
araflt›rmaya dâhil edilen son y›lda) Finlandiya ve ‹sviçre’de kaydedilmifltir. K›sacas›, daha da düflük kat›l›ma iliflkin e¤ilim sürmüfltür.
Bu durum hem tek yönlü hem de yayg›n biçimde seçim sürecinin etkisizleflmesinin çarp›c› bir göstergesidir.
Bu ham kat›l›m say›lar›n› bir kenara b›rakmadan önce, bir di¤er
etkili özelli¤e dikkat çekmek gerekir. Buradaki göstergeler biraz
iklim de¤iflikliklerine benzer: Geçifllerin büyük s›çrama veya sekmelerle gerçekleflmesi flart de¤ildir ve her zaman do¤rusal olmaz.
Bu sebeplerden dolay›, hafif ya da düzensiz e¤ilimlerin önemi göz
ard› edilebilir. ‹klim uzmanlar› bu soruna söz konusu e¤ilimlere
daha az vurgu yaparak cevap vermifllerdir, ancak bunun yerine
göstergelerindeki tavan de¤erlerin zamanlama ve s›kl›klar›n›n flablonlar›n› kayda geçirirler. Böylece, örne¤in küresel ›s›nman›n kan›tlar›, kaydedilen en s›cak ony›l›n 1990’lar oldu¤unu ortaya koyarak elde edilmifltir; 1998 en s›cak y›l olarak görünürken, onu 2001
takip eder. Daha fazla kan›t, kaydedilen en s›cak sekiz y›l›n
1990’dan bu yana gerçekleflti¤i gerçe¤inden yola ç›karak öne sürülür, gerçi ayn› dönemde (örne¤in 1992, 1993 ve 1994) 1970’lerin
sonlar›nda ulafl›landan çok az daha yüksek hava s›cakl›klar› da
kaydedilmifltir.23 Baflka bir deyiflle, e¤ilim tam anlam›yla düzenli
olmasa da, flablon belirgindir. Bu yöntem kat›l›m oranlar› ve asl›nda kitlesel siyasal davran›fl›n birçok baflka göstergesi için de afla¤›
yukar› geçerlidir ve bu sebepten ötürü bu seviyede de¤iflimin boyutlar› genellikle hafife al›n›r. Her ne kadar kat›l›m düzeylerinde
sars›nt›s›z bir afla¤› do¤ru e¤ilim yoksa da, örne¤in kaydedilen düflük oranlar art›k daha fazla s›kl›kta ve daha fazla say›da devlette
ortaya ç›kmaktad›r.
23) P. D. Jones ve A. Moberg, “Hemispheric and large-scale surface air temperature variations”, Journal of Climate, no. 16, 2003.
79
Tablo 1: Düflük Kat›l›ml› Seçimler
(a) Düflük kat›l›m oranlar›n›n oldu¤u y›llar,
1950-2003
Avusturya
Belçika
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Almanya
‹zlanda
‹rlanda
‹talya
Lüksemburg
Hollanda
Norveç
‹sveç
‹sviçre
‹ngiltere
(b) Düflük kat›l›m oranlar›n›n s›kl›¤›
Y›llar
1994, 1999, 2002
1968, 1974, 1999
1950, 1953 (i), 1953 (ii)
1991, 1995, 1999
1988, 1997, 2002
1990, 1994, 2002
1995, 1999, 2003
1992, 1997, 2002
1994, 1996, 2001
1989, 1994, 1999
1994, 1998, 2002
1993, 1997, 2001
1952, 1956, 1958
1995, 1999, 2003
1970, 1997, 2001
Dönem
1950-1959
1960-1969
1970-1979
1980-1989
1990-2003
Hepsi
Say›
6
1
2
2
34
45
Oran
13.3
2.2
4.4
4.4
75.6
100
Avrupa’n›n 15 köklü demokrasisinin her birindeki en düflük
kat›l›ml› üç seçimi listeleyen Tablo 1’den görülebilece¤i üzere, bu
45 seçimin dörtte üçünden daha fazlas› 1990’dan itibaren gerçekleflmifltir. 1990’lar yaln›zca savafl sonras› Bat› Avrupa’daki en düflük kat›l›m oranlar›n› yans›tmakla kalmaz; Bat› Avrupa demokrasilerinin büyük ço¤unlu¤unda düflük kat›l›mla kayda geçen ulusal
seçimlerin ço¤u ve hatta kimi zaman hepsi de 1990’dan sonra gerçekleflmifltir. En belirgin iki istisna Danimarka ve ‹sveç’tir; bu ülkelerde, belirsiz görünen sebeplerden ötürü, en düflük kat›l›m
oranlar› 1950’lerde görülmüfltür. Bu vakalar›n ötesindeki yegâne
istisnalar 1960’lardaki bir (Belçika), 1970’lerdeki iki (Belçika ve
‹ngiltere) ve 1980’lerdeki iki (Fransa ve Lüksemburg) seçimde
gözlenen düflük kat›l›m oranlar›d›r. Geri kalan 34 vakan›n
hepsinin tarihi 1990 ya da sonras›d›r. Toplam de¤iflim ne kadar
küçük olursa olsun, bir araya geldiklerinde yine de dikkate de¤er
bir say› olufltururlar. Asl›nda, bu flablon daha yeni güney Avrupa
demokrasileri için de geçerlidir: Otoriter rejim sonras› Yunanistan’daki kaydedilmifl en düflük kat›l›m oranl› üç seçim, ilk özgür
seçim olan 1974 ile onun ard›ndan 1996 ve 2000 olmufltur; Porte80
kiz’deki en düflük düzeyler 1995, 1999 ve 2002’de, ‹spanya’daysa
1979, 1989 ve 2000’de kaydedilmifltir. Burada, daha uzun süre önce kurulmufl demokrasilerde oldu¤u gibi, seçim ne kadar yak›n zamanda gerçekleflmiflse, kat›l›mda ani bir düflüflün kaydedilme
ihtimali o kadar yüksektir. Bir kesinlik yoktur; iklim de¤ifliminde
a盤a ç›kan flablon gibi, kat›l›m oranlar› da kimi zaman bütün e¤ilimin karfl›s›nda seyredebilir, hatta bugün bile. Bununla birlikte,
uzun vadede de¤iflimin yönü yanl›fllanabilir de¤ildir ve halk›n geleneksel siyasetten çekiliyor olmas›n›n ilk güçlü göstergesidir.24
Seçmen De¤iflkenli¤i
‹kinci önemli toplam gösterge, kat›l›mc› vatandafllarla ilgilidir ve
parti tercihlerinin tutarl›l›¤›n› ölçer. Oy kullanmay› sürdürenler aç›k
bir flekilde hâlâ geleneksel siyasete angaje durumdad›rlar –en düflük
seviyede olsa bile.25 Keza, halk›n kat›l›m› azald›kça, kat›lanlar›n tercihlerinde daha de¤iflken davranacaklar›n›; yaln›zca oy verme isteklili¤i de¤il, ayn› zamanda parti ba¤l›l›¤›n›n da yok olmaya bafllayaca¤›n›; seçimlerin k›sa vadeli unsurlardan daha çabuk etkilenece¤ini
tahmin edebiliriz. Uygulamada bunun anlam›, seçim sonuçlar›n›n
daha zor tahmin edilir hale gelmesi, yeni parti ve adaylar›n daha baflar›l› olmas› ve geleneksel gruplaflmalar›n daha fazla bask›lanmas›d›r. Tutars›zl›k, kay›ts›zl›kla el ele gitmektedir.
Kat›l›m flablonlar›nda oldu¤u gibi, de¤iflkenli¤in artmas›na yönelik tahminler de birkaç y›ld›r mevcuttur. Burada da, toplam düzeydeki ampirik kay›tlar genel olarak beklentileri karfl›layamaz.
1970’ler ve 1980’ler boyunca kimi ülkeler seçim ak›fl›nda sa¤lam bir
yükselme yaflarken, di¤erleri daha sabit görünüyordu; bunun sonucu olarak bütün Bat› Avrupa çap›nda nispeten bast›r›lm›fl bir toplam
de¤iflim meydana geldi.26 Öte yandan, bu resmin 1990’larda de¤iflti¤ini görmekteyiz: Yüzde 12,6 ortalamayla 1970’ler ve 1980’lerde
24) Bu, Amerika üzerine haz›rlad›¤› de¤erli çal›flmas›nda Thomas Paterson taraf›ndan
var›lan sonuçtur: The Vanishing Voter, New York 2002; ayr›ca buradaki tart›flman›n baz› k›s›mlar›n› içeren bir makale için bkz. Mair, “Voting Alone”, European Political Science, no. 4, cilt. 4, 2005, s. 421-429.
25) Örne¤in Geraint Parry, George Moyser ve Neil Day, Political Participation and Democracy in Britain, Cambridge, 1992.
26) Stefano Bartolini ve Peter Mair, Identity, Competition and Electoral Availability, Cambridge, 1990.
81
kaydedilen rakam›n neredeyse 4 puan üstüne ç›kan seçmen de¤iflkenli¤inin zirve yapt›¤› y›llard›r bunlar. Yine de bu verilerden çok
fazla sonuç ç›karmaya kalk›lmamal›d›r; teorik olarak 0 ile 100 aras›nda de¤iflen bir ölçekte, pratik olarak 2,5’ten (1950’lerde ‹sviçre)
22,9’a (1990’larda ‹talya) ulaflan, ortalama 12,6’l›k bir de¤er hâlâ
(k›sa vadede) de¤iflimden ziyade bir dengeyi yans›tmaktad›r çünkü.
Di¤er yandan, 1990’lar savafl sonras› elli y›ll›k dönem içerisinde toplam istikrars›zl›k ortalamas›n›n ilk kez yüzde 10 efli¤ini ihlal etti¤i
dönem olmufltur; ayn› zamanda, önceki ortalamadan böylesi büyük
bir uzaklaflmaya ilk kez rastlanm›flt›r.
1990’lar›n önemi uluslar›n kendi tecrübeleri aç›s›ndan da aflikârd›r. Bu durumda dördü (Danimarka, Fransa, Almanya ve Lüksemburg) hariç bütün ülkelerde de¤iflkenlik düzeyleri 1990’larda zirve
yapm›flt›r ve bu oran -vakalar›n ço¤unlu¤unda- kolayl›kla yüzde
10’u geçer. Bu kefliflme noktas› da benzersizdir ve yine yüzy›l sonu
kal›plar›n›n savafl sonras› y›llardan ciddi biçimde farkl› oldu¤una
iflaret eder.27
Kat›l›m verilerinde oldu¤u gibi, bu tavan rakamlar›n 21. yüzy›lda azald›¤›na dair herhangi bir iflaret yoktur. 2002 y›l›nda, hem
Avusturya hem de Hollanda toplam de¤iflkenlikte rekor seviyelere
ulaflm›flt›r –t›pk› 2001 y›l›nda ‹talya’da oldu¤u gibi. Fransa, Norveç
ve ‹sveç de bu y›llarda kayda de¤er de¤iflkenlik düzeyleri görmüfltür –mutlak rekorlar henüz k›r›lm›fl olmasa da. Daha genel olarak,
Tablo 2’de görülebilece¤i üzere, 1950’den bu yana en istikrars›z
ulusal seçimlerin net ço¤unlu¤u 1990 sonras›nda gerçekleflmifltir.
Bu e¤ilim tek tarafl› de¤ildir: De¤iflkenlik verileri kaç›n›lmaz olarak
kat›l›m verilerinden daha düzensizdir, kurumsal ve sosyal-yap›sal
de¤iflimlere oldu¤u kadar siyasal krizlere de duyarl›d›rlar. Bununla
beraber, 1990 sonras› dönem istisnai say›l›r: Rekor yüksekliklerin
yar›s›ndan fazlas› bu döneme denk geldi¤i gibi, baflka hiçbir ony›ll›k dönem bu toplama yaklaflamam›flt›r. Danimarka ve Lüksemburg’daki marjinal istisnalar›n haricinde, seçim ne kadar yak›n zamanda yap›ld›ysa, tahmin edilebilir bir sonuca ulafl›lmas› o kadar
zor görünmektedir.
27) 1990’larda Bat› Avrupa d›fl›ndaki seçmen de¤iflkenli¤i de -örne¤in Japonya, Meksika, Hindistan- kayda de¤er olmas›na ra¤men bu yaz›n›n s›n›rlar› d›fl›ndad›r.
82
Tablo 2: De¤iflkenlik Oran› Yüksek Seçimler
a) De¤iflkenlik oranlar›, 1950-2003
Avusturya
Belçika
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Almanya
‹zlanda
‹rlanda
‹talya
Lüksemburg
Hollanda
Norveç
‹sveç
‹sviçre
‹ngiltere
b) Yüksek de¤iflkenlik oranlar›n›n s›kl›¤›
Y›llar
1990, 1994, 2002
1965, 1981, 2003
1973, 1975, 1977
1970, 1991, 1995
1955, 1958, 2002
1953, 1961, 1990
1978, 1991, 1999
1951, 1987, 1992
1992, 1994, 2001
1954, 1984, 1989
1994, 1998, 2002
1989, 1997, 2001
1991, 1998, 2002
1987, 1991, 1999
1974 (i), 1978, 1997
Dönem
1950-1959
1960-1969
1970-1979
1980-1989
1990-2003
Hepsi
Say›
5
2
7
6
25
45
Oran
11.1
4.4
15.6
13.3
55.6
100
1990’dan bu yanaysa art›k daha da az seçmen, seçimlere kat›lmaya haz›r görünüyor, kat›l›m seviyeleri hâlâ makul yükseklikte olsa
bile; bir yandan da kat›lanlar›n, bir seçimden di¤erine tercihlerini
de¤ifltirecek olma ihtimalleri daha yüksek.28 Bunun istisnas›, oldukça düflük bir kat›l›m oran› olmas›na ra¤men, yaln›zca ›l›ml› bir de¤iflkenlik seviyesine sahip olan Lüksemburg’tur; ayr›ca, ‹sveç’te yüksek de¤iflkenlik oran›na ra¤men son derece düflük bir kat›l›m gözlenirken, Danimarka’da her iki göstergede de afl›r›l›¤a rastlanmam›flt›r. Bu vakalar›n ötesinde, 1990’dan beri ola¤and›fl› e¤ilimlere iliflkin
kan›tlar hem çarp›c› hem de tutarl›d›r. Bat› Avrupa çap›nda, seçmenler yaln›zca daha az oy vermekle kalmazlar, ayn› zamanda partilere
ba¤l›l›k konusunda da gevfleklik sergilerler.
Parti Ba¤l›l›¤›
Bu ayn› zamanda anket verilerinden ç›kan mesajd›r; seçim çal›flmalar› ve ticari seçim projeleriyle toplanan bireysel deneyimlere ilifl28) Bu durum, geleneksel siyasal kat›l›m düflmesine ra¤men, “Bu siyasete kat›l›m gösterenler seçim tercihlerinde istikrar, bilinçli bir yönelim, fikri bir tercih ve müzakere iste¤i sergilemektedir,” iddias›n›n sahibi Lance Bennett taraf›ndan sa¤lanan verilere dayanarak yap›lm›fl eski bir gözlemle çeliflmektedir. Söz konusu argüman için bkz. Bennett,
“The Uncivic Culture”, PS: Political Science and Politics, Aral›k 1998, s. 745.
83
kin kan›tlar, art›k kat›l›m ve de¤iflkenlik oranlar›n›n toplam›yla
uyuflmaktad›r. Daha öncekilerin birço¤u Dalton ve Wattenberg’in
çok amaçl› Parti Taraftar› Olmayan isimli çal›flmas›nda bir araya getirilmifltir; burada da yine hem tutarl›l›k hem eflzamanl›l›k hayli çarp›c›d›r. Anahtar göstergelerden birisi, tek tek seçmenlerin belirli siyasal partilere hissettikleri ba¤l›l›¤›n derecesidir. Konuyla ilgili verilerin bulundu¤u on dokuz ülkeden on yedisinde (iki istisna ülke
Belçika ve Danimarka’d›r) partilerle kendilerini özdefllefltirdi¤ini
söyleyen seçmenlerin yüzdesi son yirmi y›lda belirgin bir düflüfl göstermifltir. Daha da çarp›c› olan, güçlü bir aidiyet ya da özdeflleflme
duygusuna sahip oldu¤unu ifade eden seçmenlerin hâlihaz›rda az
olan say›s›n›n da kesin bir flekilde düflmüfl olmas›d›r ve bu e¤ilim
söz konusu bütün ülkeler için geçerlidir. Dalton’un belirtti¤i gibi,
burada önemli olan yaln›zca düflüflün boyutu de¤il, ayn› zamanda
bu say›lar›n bulunabilen bütün vakalarda gerçekleflmifl olmas›d›r.
“Bu e¤ilimlerin bu kadar çok ülkede benzerlik gösteriyor olmas›, bizi belirli ve özel durumlarla ilgili aç›klamalar›n ötesine bakmaya
mecbur k›lar... Kamuoyu e¤ilimlerinin bu kadar çok ülke aras›nda
bu denli tutarl› ç›kabilmesi için daha genifl ve daha derin bir fleylerin meydana geliyor olmas› gerekmektedir.”29
Seçmenlerin bir seçim arenas›nda bir parti, di¤erindeyse farkl›
bir tanesi için tercihte bulunduklar› karma seçim listesi oylamas›,
zaman içinde ölçüm yap›lan bütün bu ülkelerde (Avustralya, Kanada, Almanya, ‹sveç ve ABD) yükselifltedir. Kararl› ve ilgili bir seçmen, güçlü bir parti sadakatiyle, söz konusu arenadan ba¤›ms›z bir
flekilde ayn› partiye oy verecektir (örne¤in, ABD Baflkanl›k ve Kongre seçimlerinde oldu¤u gibi yerel eyalet ve ilçe oylamalar›nda da
Demokratlara oy vermekte tereddüt etmeyecektir). Bir partiye daha
az ba¤l›l›k, daha büyük bir karma seçim listesi kullanmaya istekli
olmakla ba¤daflt›r›l›r gibidir. Seçmenler ayn› zamanda seçim anketçilerine nas›l oy vereceklerini söyleme konusunda daha haz›rl›ks›z
ve baflar›s›zd›rlar. Burada da yaln›zca Danimarka istisnad›r, neredeyse bütün seçim tahminleri, kime oy verece¤ine kampanya s›ras›nda ya da seçim gününden k›sa bir süre önce karar veren seçmenlerin oran›nda bir art›fl göstermektedir. Yine, “e¤ilim son derece
nettir: günümüzde seçmenler seçimlere daha az kal›c› bir parti
29) Russell Dalton, “The Decline of Party Identification”, Dalton ve Wattenberg (der.),
Parties without Partisans içinde, Oxford, 2000, s. 29.
84
ba¤l›l›¤›yla girmektedirler”. Bu durumda bu seçmenlerin ayn› zamanda siyasal toplant›lara kat›lmak, parti için çal›flmak, baflkalar›n› belirli bir adaya oy vermeye ikna etmek ya da para ba¤›fl›nda bulunmak gibi daha talepkâr kampanya aktivitelerine dahil olmalar›n›n ihtimal d›fl› oldu¤una dikkat çekmek de neredeyse hiç flafl›rt›c›
de¤ildir. Bu ölçülerin neredeyse tamam›nda ve verilerin topland›¤›
ülkelerin neredeyse tümünde, araflt›rma sonuçlar› bir kez daha düflüfle iflaret eder: Seçmenler kat›lmaya daha az isteklidirler; birço¤unun gözünde -en az›ndan geleneksel siyaset söz konusu oldu¤unda- yaln›zca izleyici olmak yeterlidir.30
Seçmenler parti üyeli¤iyle ilgili sorumluluklar› üstlenme konusunda da isteksizdirler. Yine, yaln›zca parti üyelerinin say›s›ndaki
aç›k düflüfl de¤il, bu olgunun bütün köklü demokrasiler çap›nda
yayg›n oluflu çarp›c›d›r. Buradaki kal›plar kat›l›m ya da seçim dengesizli¤inde oldu¤undan daha belirgin olarak gözlense de, 1980’lere
kadar düflüflün kan›tlar› bir flekilde belirsiz olma e¤ilimindeydi.
1992 y›l›nda yap›lan toplam -genellikle resmi partilere ait- veriler
üzerine yap›lan ilk önemli inceleme ortaya ç›kard› ki, bahsi geçen
Avrupa devletlerinin ço¤unda (istisnalar Belçika ve Bat› Almanya’yd›) parti üyeli¤i oranlar› düflmüfl olsa da, mutlak üye say›s› ço¤unlukla sabit kalm›flt›.31 Elbette bu sonuçlar bu ülkelerin ‘parti siyasetiyle ilgili yayg›n bir hayal k›r›kl›¤›’ yaflad›klar› fikrini pek fazla
desteklememekteydi.32
Bununla birlikte, 1990’lar›n sonuna gelindi¤inde, toplam verilerdeki e¤ilimler belirgin bir flekle bürünmüfltü. Tablo 3’ün ortaya
koydu¤u üzere, Bat› Avrupa demokrasilerinde parti üyeli¤inin seçmenlere oran› 1980 ile 1990’lar›n sonlar› aras›nda dikkat çekici biçimde düflmüfltür.33 1980 y›l›nda, seçmenlerin ortalama yüzde 9,8’i
parti üyesiydi; 1990’lar›n sonuna gelindi¤indeyse bu say› yaln›zca
yüzde 5,7’ye düflmüfltü. Daha da çarp›c› olan, 1960’dan bu yana
güvenilir üyelik say›lar›n› takip etmenin mümkün oldu¤u on Av30) Dalton, McAllister ve Wattenberg, “The Consequences of Partisan Dealignment”,
Dalton ve Wattenberg, Parties without Partisans, s. 49, 58.
31) Bkz. Katz, Mair vd., “The Membership of Political Parties in European Democracies, 1960-90”, European Journal of Political Research, cilt. 22, no. 3, 1992, s. 329-345.
32) Norris, Democratic Phoenix, s. 134, 135.
33) Bu tablo Mair ve Ingrid van Biezen taraf›ndan kaleme al›nan “Party Membership in
Twenty European Democracies, 1980–2000” (Party Politics, no. 1, cilt. 7, 2001) adl› makalede ortaya konan veriler ›fl›¤›nda haz›rlanm›flt›r; ayr›ca bkz. Susan Scarrow, “Parties
without Members”, Dalton ve Wattenberg, Parties without Partisans, s. 86-95.
85
rupa ülkesi için, ortalama üyelik oran› yüzde 14’tü; ço¤u ülkede
-on ülkeden alt›s›nda- on nitelikli seçmenden en az biri siyasal
partilere üyeydi. 1990’lar›n sonunda güvenilebilir üyelik verilerinin bulunabilece¤i yirmi demokrasi olmas›na ra¤men, ortalama
üyelik oran› yaln›zca yüzde 5’ti ve yaln›zca biri -Avusturya- yüzde
onu geçen bir orana sahipti.34
Tablo 3: Parti Üyeliklerindeki De¤iflim, 1980-2000
Toplam seçmene oran› %
Ülke
olarak
Fransa
‹talya
‹ngiltere
Norveç
Finlandiya
Hollanda
Avusturya
‹sviçre
‹sveç
Danimarka
‹rlanda
Belçika
Almanya
Portekiz
Yunanistan
‹spanya
Dönem
Bafllangݍ
Bitifl
Üye say›s›ndaki
de¤iflim
1978-1999
1980-1998
1980-1998
1980-1997
1980-1998
1980-2000
1980-1999
1977-1997
1980-1998
1980-1998
1980-1998
1980-1999
1980-1999
1980-2000
1980-1998
1980-2000
5.05
9.66
4.12
15.35
15.74
4.29
28.48
10.66
8.41
7.30
5.00
8.97
4.52
4.28
3.19
1.20
1.57
4.05
1.92
7.31
9.65
2.51
17.66
6.38
5.54
5.14
3.14
6.55
2.93
3.99
6.77
3.42
–1,122,128
–2,091,887
–853,156
–218,891
–206,646
–136,459
–446,209
–118,800
–142,533
–70,385
–27,856
–136,382
–174,967
50,381
375,000
808,705
%
de¤iflim
–64.59
–51.54
–50.39
–47.49
–34.03
–31.67
–30.21
–28.85
–28.05
–25.52
–24.47
–22.10
–8.95
17.01
166.67
250.73
Bu tablo 1992’de kaydedilen e¤ilime k›yasla, parti üyelerinin
mutlak say›s›ndaki düflüflle güçlenmiflti. Bütün köklü demokrasilerde parti üyelerinin say›s› düflmüfltü, kimilerinde bu düflüfl 1980 düzeylerinin yüzde 50’sinden fazlayd›. Kald› ki, hiçbir ülkede art›fl gözlenmemiflti. Bu hem ulafl›m hem de yön aç›s›ndan büyük boyutta bir
34) Söz konusu e¤ilim Avrupa d›fl›ndaki geliflmifl demokrasilerle de k›yaslanabilir.
1967’de Avustralya’da 251 bin parti üyesi toplam seçmenin yüzde 4,1’ini olufltururken,
1997’de bu say› 231 bine düflmüfltür –daha da artan seçmen say›s›n›n sadece 1,9’u. Kanada’da 1987’de 462 bin olan üye say›s› 1994’te 372 bine, toplam seçmen say›s›na oranla yüzde 2,6’dan 1,9’a düflmüfltür. Yeni Zelanda’da 1981’de 272 bin -yüzde 12,5’la bir
dalgan›n en yüksek noktas›- olan, bu rakam 1999’da 133 bine, yüzde 4,8’e kadar gerilemifltir. Webb vd., Political Parties in Advanced Industrial Democracies, Oxford 2002, s.
355, 389-390, 416-419.
86
ç›k›flt›. Analizin de ortaya koydu¤u üzere, bafltan bafla bütün eski demokrasilerde parti üyelikleri aç›kça kan kaybediyordu.35
Bu bulgular›n k›sa incelemesinden ne gibi sonuçlar ç›kar›labilir?
Aç›kça, eldeki veriler vatandafllar›n geleneksel siyaset arenas›ndan
uzaklaflt›klar› iddias›n› desteklemektedir. Seçmenlerin oy kulland›klar› zaman bile -daha önce oldu¤undan daha az s›kl›kta veya daha
küçük oranlarda- tercihleri seçim günü yaklafl›rken belirlenmekte ve
parti ba¤l›l›klar› daha az belirleyici olmaktad›r. Bu anlamda seçmenler giderek yap›lar›n› kaybederlerken, medyan›n gündemi belirlemesine daha fazla alan b›rak›lmakta ve bu durum partilerin ve adaylar›n kampanyalarda daha fazla çaba sarf etmesini gerektirmektedir.
K›sacas›, burada gördü¤ümüz e¤ilim, giderek tesadüfî bir hal alan oy
kullanma davran›fl›d›r. Bu de¤iflimin büyük k›sm› ancak 1980’lerin
sonundan bu yana görünür bir hal alm›flt›r.
fiüphesiz, oldukça ufak bulgularla u¤raflmaktay›z ve belirtilen de¤iflimler nispeten düflük de¤erdedir: Kimi durumlarda bu rakamlar,
yaflanan selden ziyade bir damlad›r. Ancak bütün bu farkl› bulgular
bir araya getirildi¤inde, kitlesel siyasetin hâkim flablonlar›n›n aç›k
bir flekilde de¤iflim gösterdi¤ine iflaret etmektedir; yaln›zca odak
noktas› ba¤lam›nda -art›k bütün bu göstergeler tek bir ortak yöne
iflaret eder- de¤il, ayn› zamanda farkl› Avrupa yönetim biçimleri aras›nda da tutarl›l›k söz konusudur. Sonuç kesindir: Bütün Bat› Avrupa’da ve muhtemelen ilerlemifl demokrasilerin hepsinde, vatandafllar
ulusal siyasi arenan›n ç›k›fl noktalar›na do¤ru yönelmifl haldedirler.
2002 y›l›n›n bafllar›nda Anthony Giddens, ‘reality’ programlar›n›n popülerleflmesi vas›tas›yla kitlesel medya e¤lencelerinde geçilmifl olan dönüm noktas›na iflaret etmektedir. “Televizyon önceden
insanlar›n izledi¤i d›fl dünyay› yans›tan bir fleydi. Art›k televizyon
çok daha fazla kat›labilece¤iniz bir ortam.”36 Geleneksel siyasetteyse de¤iflim, tam aksi yönde oldu. Daha önceleri ve muhtemelen en
az 1970’lere kadar, geleneksel siyaset vatandafla ait olan, vatandafl›n kat›labilece¤i ve s›kl›kla kat›ld›¤› bir faaliyet olarak görülürdü.
Art›k, insanlar›n d›flar›dan seyretti¤i bir dünyan›n parças› oldu:
Vatandafll›ktan ayr› olarak, siyasal liderlerin dünyas›yd› bu. Demek ki bu, parti demokrasisinin ‘izleyici demokrasisi’ne dönüflme35) Mair ve Biezen, “Party Membership in Twenty European Democracies”.
36) Henk Jansen’le röportaj. Facta, no. 1, cilt. II, fiubat 2003, s. 4 (çeviri bana aittir).
87
sini temsil etmektedir.37 Seçmenlerin gitgide artan ilgisizli¤inin mi
bu yeni siyasal biçimin ortaya ç›kmas›n›n müsebbibi oldu¤u, yoksa bu ortaya ç›kan siyaset biçiminin mi seçmenlerin geri çekilmelerini teflvik etti¤i -en az›ndan flimdilik- tart›flmal› bir noktad›r.
Tart›flmas›z olan, bu iki olgunun birbirini besliyor olufludur. Vatandafllar ulusal siyaset arenas›ndan çekilirlerken, kaç›n›lmaz olarak orada yaflayan esas oyuncular› -partileri- güçsüzlefltirmektedirler. Bu durum izleyici demokrasisinin ya da baflka bir ifadeyle ‘video siyaseti’nin bir parças›d›r ve onu destekler, çünkü partiler zay›flad›¤› zaman bu aktörler güçlenir. Siyaset bir tür izleyici sporuna dönüfltü¤ü zaman, güçlü partilerin varl›¤›n› sürdürülebilir k›lmak giderek zorlaflmaktad›r.
Sivil Toplumdan Devlete
Vatandafllar› geleneksel siyaset arenas›na dahil etmenin ne kadar
zor oldu¤u bilinirken, siyasal liderlerin siyaseti canl› ve anlaml› tutmak için hat›r› say›l›r bir çaba göstermeleri beklenebilir. Yukar›da
belirtildi¤i üzere, kurumsal reform üzerine bu denli yayg›n bir tart›flma nadiren yap›lm›flt›r. Ancak siyasal elitler için resmi kalp çarp›nt›lar› ve kitle politikalar›n›n içinin boflalt›lmas›ndan kaynaklanan
endiflenin alt›nda, pratik olarak vatandafllar›n kay›ts›zl›¤›yla kendi
geri çekilmelerini efllefltiren son derece aç›k bir e¤ilim yatar. Seçmenler kendi özel ilgi alanlar›na çekilirlerken, siyaset ve parti liderleri de yönetim kurumlar›n›n kapal› dünyalar›na çekilirler. Her iki
taraf da ipleri koparmaktad›r.
Parti siyasetinin görünümündeki güncel de¤ifliklikler iki genifl
bafll›k alt›nda s›ralanabilir: partilerin konumu ve siyasal kimlikleri.
Konum söz konusu oldu¤unda, geçti¤imiz birkaç ony›l parti liderliklerinin dereceli fakat ac›mas›z biçimde sivil toplum krall›klar›ndan hükümete ve devlete do¤ru çekilmelerine tan›kl›k etti. Bu dönem ayn› zamanda partilerin yerel kimliklerinde sürekli bir afl›nma
ve partiler aras›ndaki ba¤lar›n bulan›klaflt›¤›na flahit oldu. Bu paralel geliflmeler partilerin temsil eder gibi göründükleri seçmenlerden
daha da uzaklaflmalar›yla sonuçland›; bir yandan da rekabet halinde
37) Bernard Manin, The Principles of Representative Government, Cambridge, 1997, s.
218-235.
88
göründükleri liderlerle yak›n ba¤lar kurmaya bafllad›lar. Partiler aras› farklar azal›rken parti-seçmen mesafeleri geniflledi; özetle, her iki
süreç partilere ve daha genel anlamda siyasal kurumlara yönelik bir
ilgisizlik ve güvensizli¤i pekifltirmektedir.
Partilerin demokratik bir yönetim içindeki rolü ve konumunu
toplum ile devlet aras›ndaki yelpazenin bir noktas›nda duruyor gibi
düflünürsek, partiler bu süreçte ilk olarak toplumsal aktörler -klasik
kitle partisi modelinde oldu¤u flekliyle- olarak tan›mland›klar› bir
konumdan, devlet aktörleri olarak tan›mland›klar› bir konuma geçmifllerdir. Gördü¤ümüz üzere, seçimlerde partilerle özdeflleflmek
neredeyse evrensel bir e¤ilimle düflüfl içindedir. Ayn› zamanda, parti liderleri küçülen üyelerinin ötesindeki genifl seçmen grubuna bakarken üye olman›n eski ayr›cal›klar› da yok olma e¤ilimindedir.
Parti örgütlenmesi aç›s›ndan s›radan seçmenin sesi aktif parti üyesininki kadar anlaml›d›r ve genellikle odak gruplar›n›n görüflleri art›k
kongre delegelerinin görüfllerinden daha geçerlidir.38
Ek olarak, geleneksel partilerin eskiden yerlefltikleri genifl örgütsel ortam, bir da¤›lma ve ayr›lma hissiyle maluldür. ‹flçi partileri ya
da dini partiler olarak, Avrupa’daki kitle partileri nadiren kendi bafllar›na var olmufllard›r; bunun yerine, çekirdek unsurlar›n› daha genifl ve karmafl›k sendika a¤lar›, kiliseler, ifl dernekleri, kooperatifler
ve sosyal kulüpler içinde oluflturmufllard›r. Bu yap›lar eski kitle partilerinin toplum içinde kök salmalar›na ve seçmenlerini dengeleyip
ay›rt etmelerine yard›mc› olmufltur. Oysa son otuz y›lda söz konusu
genifl a¤lar büyük ölçüde da¤›lm›flt›r. Bu durum k›smen kardefl kurumlar›n kendilerinin güçsüzleflmesinden; kiliseler, ticaret birlikleri
ve di¤er geleneksel derneklerin hem üyelerini hem de sorumluluk
duygular›n› yitirmelerinden kaynaklanmaktad›r. Toplumun giderek
bireyselleflmesiyle, geleneksel kolektif kimlikler ve kurumsal iliflkiler güçten düflmüfltür.
Parti yönetimleri de ortakl›k yapan gruplarla olan ba¤lar›n› hafifletmenin ve bir zamanlar onlara ba¤l› olan kurumlara verilen ay38) Örne¤in Y›ll›k Emek Konferans›’n›n emekli maafllar› ve ortalama kazanç aras›ndaki
oran›n iyilefltirilmesi yolunda oy kullanmas›n›n ard›ndan ‹flçi Partisi liderleri yaflad›klar› yenilgiye ald›r›fl etmemifltir. Oylaman›n sonucu 60/40 oran›nda parti yönetiminin
aleyhindedir ve Gordon Brown flu tepkiyi vermifltir: “Bugün sendika liderleri taraf›ndan
yap›lan öneriye teslim olmayaca¤›m. Buna ancak bütün halk karar verebilir, hükümetin
ve ülkenin izleyece¤i siyasete birkaç önergeyle karar verilemez. Bu bütün toplumu ilgilendirir ve ben toplumu dinleyece¤im,” Guardian, 28 Eylül 2000.
89
r›cal›klar› azaltman›n pefline düflmüfltür.39 Partiler giderek kendilerini kendine yeterli ve uzmanlaflm›fl kurumlar olarak görme e¤ilimindedirler ve belirli sosyal aktörleri dinlemekten yanad›rlar, ancak onlarla herhangi bir yak›n, resmi ba¤ kurmaktan da özenle kaç›n›rlar. Liderler kendilerini sivil toplumdan ve sosyal kurumlardan uzaklaflt›rm›fllard›r; ayn› zamanda devlet ve hükümet kat›na
sa¤lamca yerleflmifllerdir. Bu sürecin anahtar geliflmelerini afla¤›daki gibi özetleyebiliriz.
‹lk olarak, art›k yayg›n biçimde anlafl›ld›¤› üzere, ço¤u Bat› demokrasisindeki partiler kurumsal olarak hayatta kalabilmek için
üyeler, ba¤›flç›lar ve ortakl›k yapan kurumlara ba¤l› olmaktan ziyade, artan devlet yard›m› ve deste¤ine ba¤l› olmaya yönelmifllerdir.
Bugün ço¤u ülkede -özellikle de yeni kurulan demokrasilerin neredeyse hepsinde- tercih edilen parti fonu devletin cüzdan› olmufltur.40
‹kincisi, partiler art›k kimi zaman iç kurumsal iflleyifllerini bile
belirleyen yeni yasa ve düzenlemelere tabidirler. Bu düzenlemelerin
birço¤u partilere yönelik devlet yard›m›n›n ard›ndan ortaya ç›km›flt›r, çünkü devlet deste¤inin da¤›t›lmas› kaç›n›lmaz olarak parti kayd› ve kontrolüne yönelik daha fazla kodlanm›fl bir sistemi gerektirmektedir. Partilerin halka yay›n yapan medyaya ulafl›m›n› kontrol
etmek de yine partilerin statüsü ve eylemlerinin kodlanmas›na etki
eden yeni bir düzenleme sistemini gerektirmifltir. Partiler büyük ölçüde ‘özel’ ve gönüllü kurumlar olduklar›ndan, giderek onlara (yar›) resmi bir konum kazand›rma etkisine sahip düzenleyici bir çerçeveye tabi hale gelmifllerdir. Partilerin iç hayatlar› ve d›fl eylemleri
devlet yasalar›yla düzenlenmeye bafllad›kça, kendileri kamu hizmeti kurumlar›na dönüflmeye bafllam›fllard›r ve bununla birlikte kurumsal özerklikleri zay›flamaya yüz tutmufltur.
Son olarak -belki de en belirgin flekilde- partiler devletle olan ba¤lar›n› hükümet (temsili özelli¤ine karfl›t› olarak) kurumu rollerine
giderek daha fazla öncelik vererek pekifltirmifllerdir. Siyaset bilimi
terimleriyle, daha fazla ‘mevki peflinde’ olmaya bafllam›fllard›r ve hükümette bir yer edinmek standart bir beklenti de¤il, nihai bir amaç
39) Son derece öngörülü araflt›rmas›nda Otto Kirchheimer taraf›ndan ortaya konan
e¤ilim için bkz. “The Transformation of West European Party Systems”, LaPalombara
ve Weiner (der.), Political Parties and Political Development içinde, Princeton, 1966, s.
177-200.
40) Ingrid van Biezen, Financing Political Parties and Election Campaigns, Strasburg
2003.
90
haline gelmifltir. Yaklafl›k k›rk y›l önce, Bat› demokrasilerine yönelik
art›k klasikleflmifl yaklafl›m ‘muhalefet’ temas› etraf›nda kurulmufltu.41 Bugün toplumsal hareketler, sokak politikas› ya da halk protestosu biçimindeki muhalefet -yap›sal olarak kuruldu¤unda- giderek
geleneksel parti politikalar›n›n d›fl›nda kalmaktad›r. Di¤er yandan
partiler ya yönetmektedir ya da yönetmeyi beklemektedir. Bu yeni
statüleri ‘tabandaki parti’ rolünde bir azalmaya yol açm›flt›r ve partilerin kurumsal a¤›rl›k merkezi, onun parlamento ve hükümet içindeki ihtiyaçlar›na hizmet edecek biçimde yer de¤ifltirmifltir. Bu hareket ayn› zamanda Downs ve Schumpeter’in, partileri ‘rekabet halindeki lider tak›mlar›’ olarak gören ve devlet kurumlar›n›n d›fl›ndaki
parti örgütlenmelerinin giderek kaybolduklar› klasik parti kavram›n›n son göstergeleri say›labilir. Geriye kalan, bir yönetici s›n›f›d›r.
Pasif ve Özellefltirilmifl Kitleler
Bütün bu etkenler, partilerin yönetim biçimi içinde yerine getirdikleri ifllevler aç›s›ndan belli bafll› sonuçlar do¤urmufltur. Geleneksel olarak, partiler vatandafll›¤›n içine dâhil olmasa da gerekirse onu
harekete geçirmek, ç›karlar› dile getirip bir araya getirmek, bunlar›
devlet politikas›na uyarlamak ve parlamento, hükümet ve devletin
anahtar kurumlar›n› örgütlemek ifllevleriyle de¤erlendirilmifllerdir.
Baflka bir deyiflle, insanlar için yönetimi, insanlar taraf›ndan yönetmekle birlefltirmeyi amaçlarken, önemli temsili ifllevlerle önemli
usul ifllevleri birleflmifltir. Fakat partiler de¤ifltikçe ve kitle-parti modeli ortadan kalkmaya yüz tuttukça, bu aktörlerin güncel siyasette
yerine getirdikleri ifllev de yer de¤ifltirmifltir ve art›k usule dayal› ifllevlere çok daha fazla odaklan›lmaktad›r. Bu geliflme toplumdan
devlete olan geçiflle el ele gitmektedir ve partilerle liderlerinin kendilerini popüler demokrasi arenas›ndan ay›rmalar› sürecinin bir parças›d›r. Partiler temsil etmekten ziyade yöneten -terimin en genifl
anlam›yla- organlar olmufllard›r; dile getirmekten ziyade düzen getirirler. Bu ba¤lamda elitlerin ilgisizli¤i ve geri çekilmelerinden söz
edebiliriz; kal›ptan ç›kmakta olan vatandafllar daha özelleflmifl dünyalara do¤ru yol alsalar da mevcut siyasal liderler kurumsal olana
-devlet daireleri dünyas›na- geri çekilmektedirler.
41) Robert Dahl (der.), Political Oppositions in Western Democracies, New Haven, 1966.
91
Dolay›s›yla bu süreç, karfl›l›kl› olarak birbirini güçlendirmektedir.42 Vatandafllar kat›l›mc› olmaktan izleyici olmaya geçerlerken,
elitler de kendi ortak ç›karlar›n›n peflinden gidebilecekleri alanlar
kazanmaktad›rlar. Bir yorumcunun dile getirdi¤i üzere:
Yöneticilerimiz pasif ya da özelleflmifl halk kitlelerine hâkim
olan -ya da onlar› yöneten- ve kendini sürekli k›lan bir elit haline
gelmifltir. Vekiller halk›n temsilcileri gibi de¤il, onlar›n yerine geçmifl gibi hareket etmektedirler... Devlet dairesi ve parti yap›lar›nda
sabitleflmifl profesyonellerdir. Vekiller kendi ayr› kültürlerine batm›fl, etraflar› baflka uzmanlar taraf›ndan sar›lm›fl ve seçmenlerin
hayatlar›n›n s›radan gerçeklerinden yal›t›lm›fl bir biçimde, yaln›zca fiziksel de¤il ayn› zamanda zihinsel olarak da ‘çevre yolunun
içinde’ yaflamaktarlar.43
Bu karfl›l›kl› uzaklaflman›n iki sonucu k›saca flöyle belirtilebilir:
‹lk olarak, ortaya ç›kan boflluk kimi zaman ola¤an fakat özel olmayan bir biçimde, do¤ru bir popülist hareketlenmeye enerji katm›flt›r.
Baflka bir deyiflle, k›smen bu geri çekilmenin sonucu olarak, siyasal
s›n›f›n kendisi -çok say›da demokratik devlette- bir çekiflme konusu
olmufltur. ‹kincisi, yukar›da belirtildi¤i üzere, vatandafllar ile siyasal
liderleri aras›ndaki büyüyen mesafe, elitlerin ‘ço¤ulcu olmayan’ karar alma süreçlerine yönelik taleplerini körüklemeye yard›mc› olmufltur; bu durumda, parti yanl›s› ve siyasal olmayan organlara -hâkimler, düzenleyici kurumlar, merkez bankalar› ve uluslararas› organizasyonlar- daha fazla rol düflmektedir.
Keza, temsil ve usule yönelik parti ifllevlerinin birbirinden ayr›lmas› ve toplumdan devlete geçilmesiyle, halk demokrasisi ile anayasal demokrasi aras›ndaki ayr›m daha dikkat çekici hale gelmifltir.
Kitle demokrasisi içindeki tek ve ayn› kurum, parti arac›l›¤›yla vatandafll›¤› dile getirir ve onlar taraf›ndan yönetilirdi. Böyle bir ba¤lamda, halk demokrasisi ve anayasal demokrasi afla¤› yukar› birbirinden ayr›lamaz haldeydi. Vatandafllar ile siyasal liderlik aras›ndaki
büyüyen uçurumla, bu türden bir ortak hayat› sa¤lamak gittikçe zorlaflmaktad›r. Demek ki burada, halk demokrasisinin özelliklerinin
42) Ayr›ca bkz. John Hibbing ve Elizabeth Theiss-Morse, Stealth Democracy, Cambridge
2002.
43) Hanna Pitkin, “Representation and Democracy”, Scandinavian Political Studies, no.
3, cilt. 27, 2004, s. 339.
92
-afla¤› yukar› kendi bafl›na al›narak- anayasal demokrasinin karfl›s›na kondu¤u bir alan yarat›lm›flt›r; ‘halk taraf›ndan’ olan devlet, ‘halk
için’ olan devletin karfl›s›nda yarg›lanmaktad›r. Bu de¤erlendirmede,
eksik olan genellikle halk demokrasisidir.
Sorun zamanla daha da derinleflmifltir. Baflka bir yerde, partilerin
temsil ve usule dayal› rollerinin ayr›lmas›yla birlikte ikincisinin vurgulanmas›n›n afla¤› yukar› gerekli bir uyum sa¤lama sürecinin parças› oldu¤unu savundum: Partiler art›k temsilci olarak yeterince etkin bir ifllevi yerine getirmedikleri için, kurumlar içindeki rollerini
gelifltirerek bunu telafi etmenin peflindeydiler. Bunlar düflüflteki partiler de¤ildiler, diye savunmufltum o s›rada, ancak yeni bir dizi koflula adapte olmufllard›, yeni bir örgütsel denge içinde hayatta kalmaya çal›fl›yorlard›.44
fiimdi bu gere¤inden fazla iyimser bir yorum gibi görünüyor. Partiler bir yönde eksilen kapasitelerini di¤er yöndekileri artt›rarak telafi etmeye çal›flabilirler, ancak bu kapsamda baflar›l› olacaklar›n›n
garantisi yoktur. Aksine, partiler devlet dairelerini doldurmay› baflarabilirler, fakat sadece temsilci rollerini terk etmifl olarak; dolay›s›yla, bu yönde hareket ederek hakl› ç›kmalar› kolay kolay mümkün olmayabilir. Baflka bir deyiflle, e¤er yönetici olarak partilere güvenilecekse ve e¤er parti hükümetleri daha genel kapsamda meflruysa, ayn› zamanda temsilcili¤e iliflkin baz› mecburiyetlerinin olmas› gerekir. Seçilmifl bir politikac› için, yaln›zca iyi bir yönetici olmak yeterli de¤ildir; bir derece temsili meflruiyete sahip olmadan ne partiler,
ne liderler, ne de onlar›n seçilmesine izin veren seçim süreci yeterli
a¤›rl›¤› ya da otoriteyi tafl›yabilir. Sonuçta, ne yap›l›rsa yap›ls›n, güvensizlik ve kuflkuculuk teflvik edilmifl olacakt›r.
Seçilmifl politikac›lara yönelik flüphecilik yeni bir fley de¤ildir elbette. Yaklafl›k altm›fl y›l önce, Schumpeter seçim sürecinin ürünü
olan sonuçlara çok fazla bel ba¤lamama konusunda bizleri uyarm›flt›: “Bir aday› iyi yapan zihin ve karakter nitelikleri onu iyi bir yönetici yapmak zorunda de¤ildir ve seçimlerdeki baflar›, pekâlâ seçilmenin yönetiminde baflar›l› olabilecek kiflilerin aleyhine iflleyebilir.”45
Bu görüfl o zamandan bu yana birçok kez yinelenmifltir. Ancak flüphecilik yeni olmasa da, halk demokrasisinin anayasal demokrasiden
44) Mair, “Political Parties and Democracy: What Sort of Future?”, Central European Political Science Review, cilt. 4, no. 13, 2003.
45) Joseph Schumpeter, Capitalism, Socialism, and Democracy, ikinci bas›m, 288.
93
uzaklaflt›¤› bir ba¤lamda dile getirildi¤inde daha kuvvetli bir zemin
üzerinde durmaya bafllad›¤› aç›kça görülebilmektedir.
Burada gördü¤ümüz fley, asl›nda büyük ölçüde kendini pekifltiren bir süreçtir. Siyasal partilere dayal› rekabetin içinin daha da boflalt›lmas›, gösteri ve at yar›fl› siyasetine daha da fazla cesaret vermektedir. Bu durumun da, nitelikleri iyi bir yönetici olmaya Schumpeter’in söyledi¤i kadar -hatta daha da fazla- yetersiz adaylar ve seçilmifl politikac›lar ç›karmas› son derece ihtimal dahilindedir.
Bu süreçlerin Bat› demokrasileri aç›s›ndan sonuçlar› nelerdir?
Partilerin rolündeki dönüflümün, ifadeye ve temsile dayal› ifllevlerinden uzaklafl›p devletin uzant›lar› olmaya yaklaflt›klar›nda, demokrasinin halka dayal› ve anayasal bileflenlerinin ayr›lmas›nda
merkezi bir role sahip oldu¤unu öne sürdüm. Bunun neden ve flimdi gerçekleflti¤ine -çok fazla müjdelenen ‘demokrasi zaferi’nden ancak on y›l sonra halk bileflenini geriletmek ve kapsam›n› s›n›rland›rmak için giriflimlerde bulunuldu¤una- dair daha genifl bir tahmin, bu makalenin görüfl alan›n›n d›fl›nda kalan bir dizi konuyu da
hesaba katmal›d›r: Bu konular, So¤uk Savafl’›n sona ermesinin etkisi, ‘ilifltirilmifl liberalizm’in düflüflü, parti hükümetinin azalan nüfuzu ile küreselleflme ve Avrupal›laflma süreçlerinin genel olarak istenmeyen yan etkileri fleklinde s›ralanabilir. Ancak partilere odaklanmak baflka bir ironinin gözard› edilmesini imkâns›z hale
getirmektedir: Bu flekliyle demokrasinin zaferi, yeni yönetici s›n›f›n›n temsile dayal› meflruiyetine iliflkin son derece aflikâr sorunlar›
gözler önüne sermektedir.
(Türkçesi: Emine Duygu Dölek)
94

Benzer belgeler