İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Transkript

İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Numune Sağlık
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır
MAYIS 2010
Diyabetle
Aktif Yaşam
Prof. Dr. Recep AKDAĞ:
Diyabet, hastalık yükü
içerisinde 12. sıradadır
Türkiye diyabet
kontrol programı
Tükenmişlik
sendromu
Çocuklara ölümü
nasıl anlatmalıyız
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
İÇİNDEKİLER
KÜNYE ........................................................ 04
BAŞYAZI ..................................................... 05
EDİTÖRDEN ................................................ 07
RÖPORTAJ
PROF. DR. RECEP AKDAĞ .......................... 09
09
TÜRKİYE DİYABET
KONTROL PROGRAMI ................................. 14
RÖPORTAJ
14
20
PROF. DR. KUBİLAY KARŞIDAĞ ................. 20
RÖPORTAJ
UZM. DR. A. REFİK İMAMECİOĞLU ......... 24
BAHARI KARŞILARKEN ............................ 28
BİR İNSAN HASTANEYE NEDEN GELİR .. 30
ANEAH DİYABET OKULU .......................... 32
24
32
GENÇ BİR DİYABET HASTASININ
YAŞADIKLARI ............................................ 34
GENÇ BİR DİYABETLİDEN MEKTUP ......... 36
ANNESİ DİYABET HASTASI OLAN SANATÇI
GÖZÜYLE DİYABETLİ YAŞAM ................... 38
34
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
38
02
DİYABET VE PSİKOLOJİK SORUNLAR ...... 40
İNME ÖNLENEBİLİR Mİ ............................ 42
YOĞUN BAKIM HEMŞİRESİNİN
HAKLI MUTLULUĞU .................................. 46
HEMŞİRELİK HAFTASI ............................. 47
40
46
ÜLKEMİZDE OSTEOPOROZA
AKILCI YAKLAŞIM VE TEDAVİ ................. 48
ECZACILIK GÜNÜ TARİHÇESİ .................. 51
TÜKENMİŞLİK SENDROMU ....................... 52
EKRANA BAKMA SENDROMU ................... 54
56
BEYNİME DOKUNULDU ............................. 56
58
ÇOCUKLARA ÖLÜM NASIL ANLATILIR ..... 58
AMATEM’İN 6. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ .... 60
ULUSLARARASI HASTANELER BİRLİĞİNE
KABUL EDİLDİK ......................................... 63
KOZMETİK UYGULAMALARIN
SAÇLARA YAN ETKİLERİ .......................... 64
60
64
REPLANTASYON VE EL CERRAHİSİ ........ 68
OBSTRUKTİF UYKU APNE SENDROMU .... 72
HASTANELERİN FİZİKİ YAPISININ
HASTALARA, ÇALIŞANLARA ETKİLERİ ... 75
KABİL TÜRK ASKER HASTANESİ ............ 77
72
77
TIP TARİHİNDEN SAYFALAR .................... 80
03
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
KÜNYE www.numunesaglik.com
Numune Sağlık
MAYIS 2010
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır
Numune Sağlık Dergisi Yıl: 01 Sayı: 01 Mayıs 2010
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Adına
Yayın Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Nurullah ZENGİN
(Başhekim)
Genel Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Serdar GÜLER
Haber Koordinatörü
Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN
Yayın Kurulu
Doç. Dr. Hürrem BODUR
Doç. Dr. Celil GÖÇER
Doç. Dr. Erol GÖKA
Doç. Dr. Özlem Evren KEMER
Dr. Abdulkadir ÖZBEK
Dr. Adem ÖZKARA
Dr. Ali EDİZER
Dr. Ecz. A. Alper ŞAHİN
Harun ÇELİK
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Aysun Yayıncılık Matbaacılık Reklam
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına
Aysun PALALI
Genel Yayın Koordinatörü
Cumali KÖKTAŞ
Hukuk Danışmanı
Av. Çiğdem ALTINIŞIK
Yönetim Merkezi
Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3
GOP - Çankaya - ANKARA
Tel: 0312 436 44 00
Fax: 0312 447 54 59
[email protected]
www.numunesaglik.com
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Bilimsel Danışma Kurulu
1.ABAYLI Ekrem
2.AK Fikri
3.ALLI Nuran
4.ALTIPARMAK Emin
5.ATAN Ali
6.AVŞAR Fatih
7.AYDOĞDU Sinan
8.BALABAN Neriman
9.BELEN Ahmet Deniz
10.BİÇİMOĞLU Ali
11.BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12.CENGİZ Ömer
13.COŞKUN Faruk
14.ÇETİNKAYA Mesut
15.DEDE Doğan
16.DERE Hacı Hüseyin
17.DİKMEN Bayazit
18.DİLBAZ Nesrin
19.DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
20.ERDOĞAN Bülent
21.ERYILMAZ Adil
22.ESKİOĞLU Erdal
23.GÖĞÜŞ Nermin
24.GÖKA Erol
25.GÜÇTEKİN Ali
26.GÜL Ülker
27.GÜLER Serdar
28.GÜNEL Uğur
29.GÜVENER Engin
30.HASIRİPİ Hikmet
31.HENGİRMEN Süleyman
32.KAMA Nuri Aydın
33.KARAASLAN Yaşar
34.KARADEMİR Mehmet Alp
35.KOCA Yüksel
36.KOÇ Mahmut
37.KOPARAL Salih Suha
38.KULAÇOĞLU Sezer
39.KURAL Gülcan
40.MEMİŞ Ali
41.ODABAŞ Ali Rıza
42.ÖZBAKIR Şenay
43.ÖZDEM Cafer
44.ÖZET Gülsüm Gülistan
45.ÖZKARA Adem
46.ÖZMEN Mehmet Mahir
47.PEKSOY İrfan
48.SAKINCI Ünal
49.SARAÇOĞLU Ömer Ferit
50.SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
51.TABAK Abdullah Yalçın
52.TÜMÖZ Mehmet Ali
53.TÜMÖZ Mübeccel
54.UÇANER Ahmet
55.ULUSOY Feridun Vasfi
56.ÜNAL Adnan
57.YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
58.YÜKSEL Enis
Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Tel: 0312 508 40 00
www.anh.gov.tr
Numune Sağlık Dergisi Basın Meslek
ilkelerine uymaya söz vermiştir. Ücretsizdir.
Yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına, reklamların sorumluluğu ise
reklam verene aittir. Yayınlanan makale ve
haberler kaynak belirtilmek suretiyle alıntı
yapılabilir.
(İsimler soyadlara göre
alfabetik olarak sıralanmıştır.)
Tasarım
AVEC reklam organizasyon
www.avecreklam.com
Baskı: Başak Matbaacılık Tan. Hiz.Ltd.Şti. Anadolu Bulvarı
No:5/15 Yenimahalle - Ankara Tel:03123971517 15.05.2010
04
DOÇ. DR. NURULLAH ZENGİN BAŞYAZI
Referans Hastane Olmak
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nin yeni bir süreli yayını,
Numune Sağlık Dergisi yayın hayatına
başlıyor. Her yeni yayın, geri planında
bir dizi düşünceleri ve hedefleri barındırır.
Hastanemiz bir asrı aşan geçmişinde
yaptıklarıyla ve üstlendiği rollerle
her zaman bir ‘Referans Hastane’ olmuştur.
Benzer rollerin günümüzde ve gelecekte de
devam etmesi tüm Numunelilerin ortak
arzusudur. Bu kavramın içinin gerçek
anlamında dolmasının şüphesiz bazı
gereklilikleri vardır. Yönetim olarak
çalışmalarımızda esas aldığımız ve gelecekte
de ‘Referans Hastane’ olabilmenin şartı
olarak gördüğümüz 4 hedefimizi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
1. Tüm branşlarda dünyada en geçerli ve
standart kabul edilen tedavileri hastalarımıza
sunabilmek. Her sağlık kurumunda
verilemeyen, uygulaması zor sağlık
hizmetlerinde müracaat edilen bir kurum
olmak.
2. Modern hastane yönetim organizasyonunu
gerçekleştirebilmek. Özellikle son yıllarda
teknolojik gelişmelerin yanında sağlık
hizmetlerinin organizasyonu ve hastane
yöneticiliğinde de hızlı bir değişim süreci
yaşıyoruz. Yeni kavramlara ve şartlara hızlı
adaptasyon tüm sağlık kurumları için her
geçen gün artan öneme sahiptir.
05
3. Toplumu sağlık konularında doğru
bilgilendirilmesinde rol alabilmek. Bu konuda
yazılı ve görsel medya ile ilkeli ve düzeyli bir
iletişim geliştirmek.
4. Birikimi ve yetkili birimlerle kurduğu
ilişkilerle ulusal düzeyde sağlık politikalarının
oluşmasına katkıda bulunmak.
Özellikle toplumun sağlık konularında doğru
bilgilendirilmesinde 4. sayısına ulaştığımız
Numune Gazetesi ile önemli bir deneyim
yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.
Bu deneyimin de getirileri ile aslında daha
önce planladığımız hastanemizin birikimini
yansıtacak Numune Sağlık Dergisi’nin de
yayın hayatına başlamasının zamanının
geldiğine inanıyoruz.
Sağlık hizmeti sunmanın merkezinde
yer alan, köklü bir kamu kurumu olarak
deneyimlerimizi sağlık politikalarımızın
oluşmasında katkı sağlayabilecek şekilde
sunabilmek bu derginin temel amacı
olacaktır. Ülkemizde halen güncel sağlık
yönetimi konularını ele alan, bizlerin de
yakından takip ettiği ve faydalandığı önemli
periyodik yayınlar mevcuttur.
Numune Sağlık Dergisi konuları daha farklı
bir bakış açısı ile hastalık temelli olarak ele
alacak yapılan ve yapılabilecekleri toplu
olarak değerlendirmeye çalışacaktır.
Amacına ulaşması ve faydalı olması dileği ile
saygılarımı sunuyorum.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
AYSUN PALALI EDİTÖRDEN
Yeni Bir Yayın,
Yeni Bir Başlangıç…
Sağlık çalışanlarına ve ilgili bürokratlara
hitap edecek olan yeni bir yayın ile
karşınızdayız. Ülkemizde modern tıp
uygulamaları ve eğitiminde öncü olan,
sağlık alanında ilkleri kendi içinde barındıran
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi çalışanlarının alanlarındaki
birikimlerini ve bakış açılarını sizlere
ulaştıracak olan ‘Numune Sağlık Dergisi’ni
yayınlamanın övüncü içerisindeyiz.
Aylık periyotlu olarak yayınlayacağımız
dergimizde her ay bir konuyu özel olarak ele
alacak ve hasta-bilimsel veriler-sağlık
çalışanları üçgeni içerisinde bütün yönleri ile
masaya yatıracağız.
Dergimizin bu ilk sayısında, gerek günümüz
insanı için giderek yoğunlaşan bir etki ile
potansiyel bir tehdit haline gelen, gerekse
toplumsal olarak günümüzün en dikkate
alınması gereken hastalıklarından olan
‘diyabet’ konusunu işliyoruz.
İyi yönetilmediği takdirde hastaların yaşam
süresini 5-10 yıl kısaltabilen bir hastalık
olarak öne çıkan diyabet, gerek dünyada
gerekse ülkemizde her geçen gün hasta oranı
artan bir hastalıktır. Dünyadaki diyabet
nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken
2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun
438 milyona ulaşması beklenmektedir.
07
Numune Sağlık Dergisi olarak bu konuya
dikkat çekmek ve ülkemizde bu konuda
yapılan ve yarınlar için projelendirilen
çalışmaları sağlık alanındaki en yetkin kişi
olan Sağlık BakanıProf. Dr. Recep Akdağ ile
konuştuk.
Konu hakkında bilimsel yenilikleri ise
İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ ile ve kamudaki
uygulamaları ise Sağlık Bakanlığı
bürokratlarından Uzm. Dr. A. Refik
İmamecioğlu ile konuştuk.
Dergimizin Genel Yayın Yönetmeni olan
Doç. Dr. Serdar Güler ise yazısında
Koordinatörü olduğu Türkiye Diyabet Kontrol
Programı ve yapılan çalışmalar hakkında
bilgi veriyor. Dergi sayfalarımız arasında
diyabetli hastalarımızın ve hasta yakınlarının
yaşadığı sorunlar ve anılarla birlikte ANEAH
Diyabet Okulu hakkında bilgiler bulacaksınız.
Dergimizde kapak konumuz olan diyabet
dışında ilginizi çekeceğine inandığımız,
her biri kendi içinde büyük bir önem taşıyan
konuları da yine uzmanlarının kaleminden
okuyacaksınız.
Dergimizin her sayısını yeni bir başlangıç
olarak kabul ediyor, gelecek sayılarda
sizlerle tekrar bu sütunlarda buluşmayı ümit
ediyoruz. İyi okumalar…
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
RÖPORTAJ
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ:
“Diyabet, ülkemizde ulusal düzeyde
hastalık yüküne sebep olan hastalıklar
içerisinde 12. yer almaktadır.”
Diyabet,
iyi yönetilmediği takdirde
yaşam süresini 5 ile 10 yıl
arasında kısaltan bir hastalıktır.
Dünyadaki diyabet nüfusu
2009 sonu itibarı ile 285 milyon
iken 2030 yılında küresel
diyabetik nüfusunun 438 milyona
ulaşması beklenmektedir.
Numune Sağlık Dergisi olarak
bu konuya dikkat çekmek ve
ülkemizde bu konuda yapılan
ve yarınlar için projelendirilen
çalışmaları sağlık alanındaki en
yetkin kişi olan Sağlık Bakanı
Prof. Dr. Recep Akdağ ile
konuştuk.
09
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
yükü nedenlerinin temel hastalık gruplarına
göre dağılımına baktığımızda, kalp-damar
hastalıklarının % 27, nöropsikiatrik
bozuklukların % 19, kanserlerin ise % 9
oranında olduğu görülmektedir.
Diyabete gelecek olursak, tüm yaş
gruplarında % 1,9 (erkeklerde % 1,6 ve
kadınlarda % 2,1) ile ulusal düzeyde hastalık
yüküne sebep olan hastalıklar arasında 12.
sırada bulunmaktadır. Diyabet, 15–59 yaş
grubunda, ulusal düzeyde hasta yüküne neden
olan ilk 10 hastalık arasında bulunmazken,
60 yaş ve üzerinde % 4,9 ile 4. sırada yer
almaktadır.
Bakanlığınız döneminde bulaşıcı
olmayan hastalıklarla mücadele
alanında “programlı” yaklaşımlar
uygulanmasına olan
hassasiyetinizi gayet iyi biliyoruz.
Bu konuda kısaca bilgi verebilir
misiniz?
Bulaşıcı olmayan hastalıklara
ilişkin, özellikle de ülkemizdeki
duruma ilişkin neler söylemek
istersiniz?
Akdağ: Bilindiği gibi, yakın geçmişimizin
görebilmekteyiz. 2000 yılında 65 yaş üstü
Akdağ: Bulaşıcı olmayan hastalık ve risk
nüfusun genel nüfusa oranı % 5,37 iken
faktörleri ile kanıta dayalı planlamalar
2009 yılında bu oran % 7’ye ulaşmıştır.
bünyesinde, etkili bir izleme-değerlendirme
Yine TÜİK’in 2007 İstatistik Yıllığı’na göre,
süreciyle önleme ve kontrol programları
2007 yılı için Doğuşta Beklenen Yaşam
doğrultusunda mücadelemizi yürütmeye özen
Süresi ortalama 71,7 iken 2020’de 73,5,
gösteriyoruz. Bu yaklaşım çerçevesinde
2050’de 77,3 olacağı tahmin edilmektedir.
gerekli yapılanmayı sağlayarak kapasite
geliştirme çalışmaları yürüttük ve yürütmeye
sağlık gündeminde bulaşıcı hastalıklar çok
de devam ediyoruz.
daha öncelikli iken, bugün bulaşıcı olmayan
Öte yandan, toplumumuzun sosyoekonomik
hastalık grupları giderek önem kazanmıştır.
açıdan gelişmesi, yaşam tarzlarını
Ülkemizde, bulaşıcı olmayan hastalıkların
değiştirmiş, bu da bulaşıcı olmayan hastalık
Bakanlığımızın “2010–2014 Stratejik
görülme sıklıkları da, teşkil ettikleri yük de
risk faktörlerinin artmasına neden olmuştur.
Planı”nda bulaşıcı olmayan hastalıklarla
giderek artmaktadır. Bunun önde gelen
Ayrıca, çevresel faktörler ile stres faktörünün
ilgili belirlenen başlıklarda eylem planları
sebeplerinden birisi, Türkiye’de her yaş grubu
de etkisiyle bulaşıcı olmayan hastalıkların
hazırlayarak geliştirdik. Bu çalışmalardan
için yaşam beklentisinin giderek artıyor
morbidite ve mortalitelerinin arttığı
bazılarını tamamlayıp yayınlanarak
olmasıdır. Bugün yaşlı nüfusumuzun genel
gözlenmektedir.
uygulamalarına başladık; bazıları ise halen
geliştirilme aşamasında.
nüfus içindeki oranı, ülkemiz tarihinin en
yüksek noktasına ulaşmış durumdadır. Bu
Ülkemizdeki ölüm nedenlerini, temel
durum toplumumuzun erişkin toplumdan
hastalık gruplarının dağılımına göre
Bunlardan kısaca bahsetmekte fayda
yaşlı topluma doğru hızla dönüştüğünü
değerlendirdiğimizde, tüm ölümler içerisinde;
görüyorum. Önde gelen bulaşıcı olmayan
göstermektedir. TÜİK verilerine
kalp-damar hastalıklarının % 47,3, kanser
hastalık grupları için; Türkiye Kalp ve Damar
baktığımızda, bu durumu açıkça
vakalarının ise % 13.07’lik bir yer tuttuğu
Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Programı
görülmektedir. Yine ülkemiz için hastalık
(Risk Faktörlerine Yönelik Stratejik Plan ve
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
10
Eylem Planı, Kalp ve Damar Hastalıklarında
Akdağ: Diyabet daha önce de izah ettiğim
İkincil ve Üçüncül Korumaya Yönelik
gibi, ülkemizde izlenmekte olan ve bulaşıcı
Stratejik Plan ve Eylem Planı 2010–2014),
olmayan hastalık özelliklerini taşımaktadır.
Ulusal Kanser Programı 2009–2015,
Ne yazık ki, günümüz şartlarının belirlediği
2000 yılında 65 yaş üstü
Türkiye Diyabet Kontrol Programı, Türkiye
yaşam tarzları nedeniyle de ülkemizde
nüfusun genel nüfusa oranı
Kronik Hava Yolu Hastalıklarını (Astım-
giderek yaygınlaşmaktadır.
“TÜİK verilerine baktığımızda,
% 5,37 iken 2009 yılında
KOAH) Önleme ve Kontrol Programı
(2009–2013) Eylem Planı; Ulusal Ruh
Ülkemizde, çocuk yaş grubuna ait Tip1
Sağlığı Eylem Planı.
diyabet insidansı kesin olarak
bilinmemektedir. Ama her yıl 1700 civarında
bu oran % 7’ye ulaşmıştır.
Yine TÜİK’in 2007
Başlıca risk faktörlerine yönelik olarak da;
çocuğumuza Tip1 diyabet tanısı konulduğunu
İstatistik Yıllığı’na göre,
Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol
söyleyebiliriz. 18 yaş altı toplam diyabetli
Programı (2010–2014) (Fiziksel aktivite
sayımızın ise 15.000 civarında olduğu
2007 yılı için Doğuşta
boyutu dahil), Ulusal Tütün Kontrol
tahmin edilmektedir.
Programı 2008–2012 Eylem Planı, Türkiye
Alkol Kontrol Programı ve Eylem Planı.
Diyabete yönelik bir kontrol
programına neden ihtiyaç
duyuldu?
Beklenen Yaşam Süresi
ortalama 71,7 iken
Tip2 diyabet prevalansı ise ‘Türkiye Diyabet
Epidemiyoloji Araştırma Projesi (TURDEP-I)
2020’de 73,5, 2050’de
sonuçlarına göre % 7,2 bulunmuştur. Bu
77,3 olacağı tahmin
oranlar, 2007 yılı nüfus rakamlarıyla
değerlendirildiğinde ülkemizde 2.85
edilmektedir.”
milyonun üzerinde Tip2 diyabetli
vatandaşımızın yaşadığı tahmin edilmektedir.
11
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
çok üzerinde durduğumuz ve hassas
davrandığımız noktalar, sürecin şeffaf ve
katkıya açık olması ile çok ortaklı bir
yaklaşımdır. Hepimizin de çok iyi bildiği gibi,
bulaşıcı olmayan hastalığa yönelik önleme ve
kontrol programlarında, sağlık sektöründen
öte bireyin günlük yaşamı üzerinde belirleyici
etkisi olan birçok sektör ve taraf
bulunmaktadır. Bu tarafların konu üzerindeki
farkındalığını geliştirmek, sahiplenmelerini
sağlamak, birlikte programlamak ve ortak
mücadele yürütmek başarının en önemli
koşullarındandır. Bu çerçevede, Diyabet
Kontrol Programı için oldukça geniş bir
paydaş katılımı hedeflemiştik. Bunu da büyük
ölçüde başardığımız için çok memnunuz.
Katılım ve katkı sağlayan tüm taraflara
teşekkür ederim. Tabii şunu da ilave etmek
gerekir ki, eylem planının uygulama
sürecinde bu çok ortaklılık vazgeçilmez bir
koşul olmaya devam edecektir. Ancak tüm
taraflarla mücadele yürütüldüğü zaman
toplum yararı sağlanabilecektir.
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)
taslağında bazı diyabet ilaçları
konulu düzenlemeler bulunmakta.
Bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Çalışmalar, diyabetin, kadınlarda ve kentsel
bir hastalık olması ve tanısı konulduktan
bölgelerde yaşayanlarda daha sık
sonra hem diyabetik birey hem de sağlık
görüldüğünü de ortaya koymaktadır.
hizmet sunumu bazında iyi yönetilebilmesi
Akdağ: Bildiğiniz gibi, SUT’ta sadece
diyabete yönelik değil tüm ilaçlar
neticesinde komplikasyonlarının
Bakanlığımız tarafından yaptırılan, “2003
geciktirilebiliyor olması, bizi diyabete
Hane Halkı Araştırması’nda 18 yaş üzeri
özel, programlı bir mücadele sürecine
kişilerde diyabet tanısı konulduğunu beyan
yönlendirmiştir.
değerlendirmektedir. Bunun yanı sıra
muayene, tetkik ve girişimsel işlemlerin
ücretlendirilmesi de SUT’la belirlenmektedir.
Konuyu bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
edenlerde prevalans % 4,75, “Ulusal
Hastalık Yükü Çalışması”nda toplumda
diyabet prevalansı %5,5 olarak çalışılmıştır.
TEKHARF Çalışması’nın 1997/98
taramasından 2004/05 yıllarına kadar
izlenen kohortuna dair 2009’da yayınlanan
verilerine göre ise, Türkiye’de 35 yaş üstü
nüfusta diyabet prevalansı % 11,3 olarak
Diyabet tedavisi pek çok hastalığın aksine o
Numune Sağlık: Türkiye Diyabet
Kontrol Programı’nın geliştirilme
aşamasında olduğunu biliyoruz.
Hem bu süreçte hem de uygulama
sürecinde çok sektörlülüğe olan
bakışınız nedir?
hastaya odaklı olmalıdır. Hastanın yaşı,
beslenmesi, fiziksel aktivitesi,
komplikasyonları, ek hastalıkları gibi pek
çok konu diyabet ve tedavisinde önemli
etkenlerdir.
Sağlık Uygulama Tebliği hazırlanırken,
öncelikle hastanın zarar görmemesi, en iyi
tespit edilmiştir.
Akdağ: Türkiye Diyabet Kontrol
tedaviye en rahat şekilde ve makul
Programı’nın geliştirilmesi sürecinde önemli
maliyetlerle ulaşması hedeflenmelidir.
Başlıca risk faktörleri olan obezite ve fiziksel
hareketsizlikle mücadele ederek önlenebilen
bir mesafe almış durumdayız. Bu süreçte en
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
12
İşlevsel bir Ulusal Diyabet
Veri Tabanı bize neler
kazandıracaktır?
özellikleri ve gelişim süreci dikkate alınarak,
“Ulusal Diyabet Koordinatörlüğü” gibi bir
yürütme birimi de kurulabilir. Bulaşıcı
“Başlıca risk faktörleri olan
olmayan hastalıklarla mücadele süreçleri,
obezite ve fiziksel hareketsizlikle
doğası gereği, uzun süreli programlar ile
mücadele ederek önlenebilen
Akdağ: Hastalıkla ilgili politikaların kanıta
etkin bir takibi gerektirmektedir. Sağlıkta
dayalı olarak belirlenmesinde, hastalık kayıt
Dönüşüm Programı kapsamında
bir hastalık olması ve tanısı
sistemlerinden elde edilen veriler büyük önem
Bakanlığımızın yeniden yapılandırılması
arz etmektedir. Ülkemizde güncel ve doğru
konulduktan sonra hem diyabetik
çalışmaları çerçevesinde “Refik Saydam
veriye ulaşabilmek için kaliteli sağlık bilgi
Ulusal Halk Sağlığı Kurumu” bünyesinde
sistemleri kurulması çok önemlidir. Bizler de
yer alacak bir “Sağlığı Geliştirme ve Bulaşıcı
sunumu bazında iyi
bu gerçeği göz önünde bulundurarak hem
Olmayan Hastalıklar Enstitüsü” de uzun
birinci basamak hem de ikinci ve üçüncü
vadede düşünülmektedir.
yönetilebilmesi neticesinde
komplikasyonlarının
basamak sağlık hizmet sunum birimlerinden
veri sağlayan bilgi sistemlerini kurduk.
Türkiye Diyabet Kontrol Programımız
kapsamında bir çalışma grubu oluşturduk.
Bu arkadaşlarımız Bakanlığımız bilgi
Sayın Bakanım, dergimize vakit
ayırdığınız için çok teşekkür
ederiz.
sistemleri ile entegre bir programla izlemedeğerlendirme çalışmalarını yürütmektedir.
birey hem de sağlık hizmet
Akdağ: Diyabet gibi, çok önemli bir soruna
geciktirilebiliyor olması,
bizi diyabete özel,
programlı bir mücadele
sürecine yönlendirmiştir.”
dikkat çektiğiniz için asıl ben teşekkür
Numune Sağlık: Türkiye
Diyabet Kontrol Programı’nın
uygulanması sürecine ilişkin
neler söyleyeceksiniz?
ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Akdağ: Diyabetle ilgili faaliyetlerimiz, 2008
yılından bu yana Temel Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Kronik
Durumlar Daire Başkanlığı’nda Metabolik
Hastalıklar Şubesi tarafından
yürütülmektedir. Gelecekte, programın
13
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. SERDAR GÜLER
ANEAH Endokrinoloji Kl. Şefi
Ulusal Diyabet Koordinatörü
Türkiye Diyabet Kontrol Programı
DÜNYADA VE
TÜRKİYE’DE DİYABET
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar
ve Risk Faktörleri
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar
ve Mortalite
Diyabetin Küresel Sıklıkları
Gerçekleşen sosyo-ekonomik dönüşümle
Dünyada her yıl 8 ila 14 milyon insan
birlikte yaşam tarzları ortak risk faktörleri
diyabet ve kalp-damar hastalıkları, kanserler
lehine değişmekte ve bu hızlı değişim
ve kronik solunum yolu hastalıkları gibi diğer
neticesinde özellikle tip 2 diyabet prevalansı
bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle
gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların
kaybedilmektedir.
tümünde hızla yükselmektedir. Tahminlere
göre, 2010 itibarı ile tüm dünyada erişkin
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), diyabete bağlı
(20-79 yaş) nüfusta diyabet prevalansı
ölümlerin %80’inin düşük ve orta gelir
%6,6’dır ve 2030 yılında %18 artış ile bu
Çağımızda diabetes mellitus (diyabet) ve
grubundaki ülkelerde gerçekleştiğini
değerin %7,8 olacağı öngörülmektedir.
onunla aynı risk faktörlerini (obezite, fiziksel
bildirmektedir. Yeni diyabet vakalarının
Başka bir ifade ile tüm dünyadaki diyabet
aktivite eksikliği, tütün ürünleri kullanımı ve
artışında olduğu gibi, ölümlerin çoğunun da
nüfusu 2009 sonu itibarı ile 285 milyon iken
alkol kullanımı) paylaşan bulaşıcı olmayan
kişi-başı gelir düzeyi orta ve düşük düzeyde
2030 yılında küresel diyabetik nüfusunun
(kronik) hastalıkların, dünya toplumlarının
olan gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşeceği
438 milyona ulaşması beklenmektedir. Öte
en önemli sağlık sorunları arasında önde
tahmin edilmektedir.
yandan birçok toplumda yeni tanı alan tip 1
geldiği yaygın kabul gören bilimsel bir
diyabet olgularının da arttığı ve bu artışın
gerçekliktir.
özellikle küçük çocuklarda görüldüğü
bildirilmektedir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
14
yine bunun en maliyet-etkin yöntem olduğunu
Türkiye’de Diyabet Sıklıkları
göstermiş durumdadır.
1997–1998 yıllarında ülkemiz genelinde
gerçekleştirilen “Türkiye Diyabet
Başta DSÖ ve UDF olmak üzere diyabetle
Epidemiyoloji Çalışması” (TURDEP-I)
ilgilenen uluslararası kuruluşlar diyabet
sonuçlarına göre ülkemizde tip 2 diyabet
ve komplikasyonlarının önlenmesi ve
prevalansı %7,2; Bozulmuş Glukoz Toleransı
diyabetiklerin yaşam kalitelerinin
(BGT) prevalansı ise %6,7 olarak
yükseltilmesi için ülkemizin de dahil olduğu
bulunmuştur. Aynı çalışma, ülkemizde
Üye Devletler ve ilgili sivil toplum kuruluşları
yaşayan diyabetiklerin %32’sinin
(STK) ile birlikte yoğun çaba harcamaktadır.
hastalıklarının farkında olmadığını ortaya
DSÖ, bulaşıcı olmayan hastalıkların
koymuştur.
önlenmesi ve kontrolü için bir stratejik
plan ve 2008-2013 yılları için bir eylem
planı hazırlamış ve yürütmeye koymuş
Uluslararası Diyabet Federasyonu’na (UDF)
göre ise, 2010 itibarı ile Türkiye erişkin
gerçekleşmektedir. Çeşitli ülkelerde toplam
(20-79 yaş) nüfusunda diyabet prevalansı
sağlık hizmeti harcamalarının %3-12’sini
%7,4 olup dünya nüfus dağılımına göre
diyabete bağlı giderler teşkil etmektedir.
öncelikle ulusal diyabet programlarını
mevcut durum çerçevesinde yeniden gözden
geçirip düzenlemeleri gerekmektedir.
standardize diyabet prevalansı %8,0 olarak
hesaplanmıştır.
bulunmaktadır. Bu plan dahilinde ülkelerin
Türkiye’de 1993’te yapılan “DiabCost” çalışmasına göre komplikasyonsuz bir diyabetlinin
DSÖ tahminlerine göre ise günümüzde
yıllık doğrudan maliyeti 400$ civarında
3.679.000 olan diyabetli nüfusumuzun 20 yıl
bulunmuştur. Komplikasyonlu diyabetlide ise
sonra 6 milyonu aşması beklenmektedir.
bu maliyet yaklaşık 4 kat daha yüksek olarak
Ülkemizde de diyabetin önlenmesine yönelik
olarak yürütülen DEPLAN çalışmasında
hastanemiz Endokrinoloji ve Metabolizma
Hastalıkları kliniği çalışma merkezlerinden
birisidir.
hesaplanmıştır.
Yine UDF’na göre Türkiye’de halen %6,3
Sağlık Bakanlığının Bulaşıcı
Olmayan Hastalıklar Yaklaşımı
olduğu varsayılan BGT prevalansı,
UDF verilerine göre ise, 2010 yılı için
standardize dünya nüfusuna göre
diyabet nedeniyle kişi başı sağlık harcaması
ayarlandığında %6,7 olarak hesaplanmıştır.
ortalama 572 dolardır. Bu rakam
Sağlık Bakanlığı, diyabet de dahil, bulaşıcı
Bir başka deyişle, Türkiye’de halen
ülkemizdeki diyabet maliyetinin geçen
olmayan hastalıklar ve komplikasyonlarından
3.137.700 kişi BGT döneminde prediyabetik
15 yılda %40 artış gösterdiğini ortaya
kaynaklanan mortalite ve hastalık yükünü
olarak yaşamaktadır.
koymaktadır.
kontrol altına alma amaçlı çalışmalarını
büyük hassasiyetle sürdürmektedir. Bu
Diyabet Komplikasyonları
hastalıklar ve risk faktörleri ile mücadele
stratejileri belirlenmekte ve bu planlar para-
Diyabet, iyi yönetilmediği takdirde yaşam
süresini 5 ila 10 yıl arasında kısaltan bir
hastalıktır. Yetişkin diyabetlilerde,
DİYABETİN ÖNLENMESİ
VE KONTROLÜ
diyabetli olmayan yaşıtlarına kıyasla bir
mücadele kavramına büyük önem
replasman tedavisi uygulanan olgular ile 65
verilmektedir.
Diyabetin Önlenmesi
amputasyon olgularının en yaygın nedeni
Diyabetin Maliyeti
Diyabete bağlı komplikasyonların bireye
mücadele süreçlerini DSÖ stratejik yaklaşımı
kapsamında ele almakta ve çok sektörlü
daha yüksektir ve yine tüm dünyada böbrek
diyabettir.
yürütülmesi için çalışılmaktadır. Bakanlık bu
paralelinde ülkemiz kalkınma planları
kardiyovasküler olay geçirme riski 2-4 kat
yaş altı körlük ve travma dışı sebepli
lelinde hedefe yönelik etkili faaliyetler
Sağlık Bakanlığının diyabetle mücadelede
Birçok ülkede yapılan çalışmalar diyabetin
stratejik bir yaklaşım geliştirme ve hedeflere
yalnızca sağlıklı yaşam tarzı değişikliğine
yönelik planlı faaliyetler yürütme yaklaşımı
yönelme yoluyla %44–58 oranında risk
hem Bakanlığın “Stratejik Plan 2010-2014”
azalması sağlanarak önlenebileceğini veya en
dokümanında hem de Dünya Bankası Grubu
kötümser tahminle geciktirilebileceğini ve
ile birlikte 2009’un ikinci yarısında aktive
ve topluma getirdiği maliyet çok yüksek
15
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
edilen “Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik
teşkil etmiş, çalışma grupları ve paydaşları
olup yine bu çerçevenin ilk on ana başlığı
Reformu Pojesi” bileşenleri arasında yerini
bu paralelde belirlenmiştir.
paralelinde görevlendirildikleri konularda
almış durumdadır.
Sağlık Bakanlığının Önceki
Diyabet Programları
Ülkemizin diyabetle mücadele alanındaki
stratejik yaklaşımı, ilk kez 1992 yılında
St. Vincent Deklarasyonu’nun imzalanmasını
müteakiben başlatılmış ve 1994’te başlanan
stratejik geliştirme çalışması yürütmüşlerdir.
Türkiye Diyabet Kontrol Programı Çalıştayı
Her bir grup ayrıca kendi başlıklarının
“Türkiye Diyabet Kontrol Programı
izleme ve değerlendirmesine yönelik
Çalıştayı” 15-20 Şubat 2010 tarihlerinde
geliştirme de sağlamıştır.
Ankara’da üçer günlük iki çalışma devresi
olarak düzenlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm ve
Toplum düzeyinde çok sektörlü bir
Sosyal Güvenlik Reformu Projesi kapsamında
sahiplenme ve mücadeleyi sağlayabilme
gerçekleştirilen bu çalıştay kapsamında
amacı ile ilgili paydaşların tümü çalıştaya
ülkemiz diyabet stratejisinin temel geliştirme
davet edilmiştir. Sağlık Bakanlığının ilgili
çalışması yürütülmüştür.
birimlerinin, bazı diğer Bakanlıkların, kamu
“Ulusal Diyabet Programı” geliştirme
çalışması 1996’da programın uygulamaya
konması ile sürmüştür. Daha sonra buna
hipertansiyon ve obezite bileşenleri de dahil
kurum ve kuruluşlarının, 15 üniversitemizden
Türkiye Diyabet Kontrol Programı taslak
temsilcilerin ve 32 sivil toplum kuruluşunun
metninin işlevsel çerçevesi aşağıdaki 11
katılımı gerçekleşmiştir.
başlık altında şekillendirilmiş bulunmaktadır:
edilmiş ve 2003 yılından itibaren “Ulusal
Diyabet-Obezite-Hipertansiyon Kontrol
Çalıştaya katılan Sağlık Bakanlığı birimleri,
I.
Programı” adı ile devam ettirilmiştir.
TÜRKİYE DİYABET
KONTROL PROGRAMI
Diyabetin ülkemizde görülmekte olan ve
Geliştirilmesi
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel
Diyabete Yönelik Risk Faktörlerinin
Müdürlüğü, İdari ve Mali İşler Daire
Önlenmesi Stratejileri
Başkanlığı Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri
III.
Diyabet ve Komplikasyonlarına Yönelik
Koordinatörlüğü, İlaç ve Eczacılık Genel
Sağlığı Geliştirme Faaliyetleri
Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü, Refik
Geliştirilmesi
Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı
IV.
V.
VI.
diyabet, risk faktörleri ve komplikasyonları
ile mücadele stratejisinin güncellenmesi
IX.
stratejik çerçeve ilgili paydaşların görüşüne
Diyabet Tedavisinin Güçlendirilmesi
Strateji Geliştirme Başkanlığı, Tedavi
ve Diyabet Yönetiminin İyileştirilmesi
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Temel Sağlık
Diyabet Komplikasyonlarının
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara İl
Azaltılması
Sağlık Müdürlüğü, İstanbul İl Sağlık
Müdürlüğü, Ankara Atatürk EAH.,
Ankara Numune EAH., Ankara Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon EAH., Dr. Sami Ulus Kadın
Güçlendirilmesi
Doğum Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları EAH.,
Diyabetin Yönetiminde Maliyet
Etlik İhtisas EAH., Ulucanlar Göz EAH.,
Etkililik ve Sosyal Güvenlik (Sağlık
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı EAH.,
Güvencesi) Boyutunun Geliştirilmesi
Gaziantep Nizip Devlet Hastanesi.
X.
Diyabet Bakımına Yönelik Sağlık
İş Gücünün Planlanması
Çalıştaya katılım sağlayan diğer kamu kurum
XI.
Türkiye Diyabet Kontrol Programının
ve kuruluşarı ile yerel yönetimler şunlar
İzleme ve Değerlendirmesi
olmuştur: T.C. Başbakanlık Dış Ticaret
temelinde Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde hazırlanan taslak
Müdürlüğü, Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü,
VIII. Diyabet Konulu Eğitimlerin
altında sürdürülmektedir.
Diyabetin tüm yönleri ile iyi yönetilmesi
(RSHMB), RSHMB. Hıfzıssıhha Mektebi
Çocukluk Çağına Özel Yaklaşımlar
ve eylem planını geliştirme çalışması
“Türkiye Diyabet Kontrol Programı” adı
Diyabette Erken Tanı ve Tanı
Standartlarının Güçlendirilmesi
VII. Diyabet Bakımının Geliştirilmesinde
gereği duyulmuştur. Bu gaye ile 2009 yılı ilk
çeyreğinde başlatılan ulusal diyabet stratejisi
il müdürlükleri ve hastaneleri şunlardır:
II.
tahminlerin üstünde bir yükselme
kaydetmekte olan sıklıkları karşısında
Diyabet Verisi Yönetiminin
Müsteşarlığı, T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri
açılmış, 17 Nisan 2009 tarihinde Sağlık
Bakanlığı’nda düzenlenen “I. Danışma
Kurulu Toplantısı” ile akademi ve sivil
toplum çevreleri ile paylaşılmıştır. Tarafların
geribildirimleri üzerinden geliştirilen bu
çerçeve, Türkiye Diyabet Kontrol Programı
Çalıştayının temel çalışma çerçevesini de
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Çalıştayda, toplam 16 çalışma grubu faaliyet
Başkanlığı, T.C. Başbakanlık Sosyal
göstermiştir. İlk üç gün toplanan 8 çalışma
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
grubunda 106 katılımcı, ikinci üç gün
T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu
toplanan 8 çalışma grubunda ise 95 katılımcı
(TÜİK), T.C. Başbakanlık Yüksek Öğrenim ve
görev almıştır. Çalışma grupları Türkiye
Kredi Yurtlar Kurumu, Adalet Bakanlığı,
Diyabet Kontrol Programı taslak çerçevesi
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çalışma ve
paralelinde ilgili paydaşlardan teşkil edilmiş
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
16
Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı bulaşıcı olmayan
Hekimlik Derneği, Tıbbi Genetik Derneği,
Milli Eğitim Bakanlığı, Radyo ve Televizyon
hastalıklarla mücadele süreçlerinde sivil
Türk Diabet Cemiyeti, Türk Diyabet Vakfı
Üst Kurulu (RTÜK), Tarım ve Köyişleri
toplum kuruluşları ile çalışmaya özel önem
(TÜRKDİAB), Türk Eczacıları Birliği (TEB),
Bakanlığı, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
vermekte olup çalıştaya davet edilen
Türk Hemşireler Derneği, Türk İç Hastalık-
(TRT), Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK),
STK’lardan 32’si katılım sağlamıştır:
ları Uzmanlık Derneği (TİHUD), Türk
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu,
Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Aile
Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Aile Hekimliği Eğitim ve Araştırma Derneği
Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD),
(AHEAD), Ankara Diyabet Derneği,
Türkiye Diyetisyenler Derneği, Türkiye
Çalıştayda 15 üniversitenin çeşitli
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği, Çocuk
Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği
fakültelerinden katkı sağlanmış olup bu
Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Çocuk
(TEMD), Türkiye Fizyoterapistler Derneği,
üniversiteler şunlardır: Ankara Üniversitesi,
ve Adolesan Diyabetikler Derneği, Diyabet
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri
Atatürk Üniversitesi, Başkent Üniversitesi,
Hemşireliği Derneği (DHD), Eğitim ve Sağlık
Federasyonu, Türkiye İşçi Sendikaları
Çukurova Üniversitesi, Düzce Üniversitesi,
Muhabirleri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları
Konfederasyonu (TÜRKİŞ), Türkiye İşveren
Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi,
Derneği (HASUDER), İlaç Endüstrisi
Sendikaları Konfederasyonu (TİSK),
Erciyes Üniversitesi, Gazi Üniversitesi,
İşverenler Sendikası, İş Sağlığı Hemşireliği
Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hacettepe
Derneği (İŞHEM-DER), Memur Sendikaları
Konfederasyonu (Kamu-Sen), Türkiye
Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Kocaeli
Konfederasyonu (Memur-Sen), Metabolik
Obezite Araştırma Derneği, Türkiye Seyahat
Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Uludağ
Sendrom Derneği, Özel Hastaneler ve Sağlık
Acentaları Birliği (TURSAB).
Üniversitesi.
Kuruluşları Derneği (OHSAD), Pratisyen
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), diyabete bağlı ölümlerin
%80’inin düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde
gerçekleştiğini bildirmektedir.
17
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Dünyadaki diyabet nüfusu 2009 sonu itibarı ile
285 milyon iken, 2030 yılında küresel diyabetik
nüfusunun 438 milyona ulaşması beklenmektedir.
Çalıştay çıktıları düzenlenerek bir “Ara
öncesinde yürütülen ön değerlendirme
Rapor” bünyesinde toplanmıştır. Bu rapor
çalışması ile diyabetin önlenmesi ve
üzerinde ilgili geliştirme grubunun yürüttüğü
kontrolüne yönelik bir mücadele stratejisinin
değerlendirme çalışması neticesinde ‘çalıştay
ana başlıkları belirlenmiş ve oluşturulan
çıktılarını gözden geçirme toplantısında’
stratejik çerçeve taslağı bu toplantıda
Türkiye Diyabet Kontrol Programı geliştirme
izlenecek çalışma planı oluşturulmuştur.
tartışmaya açılmıştır. Bu paralelde Gözden
çalışması “Nihai Raporu”nun Nisan 2010
Geçirme Toplantısı için 5 yeni çalışma grubu
sonu itibarı ile hazır olması beklenmektedir.
oluşturulmuştur:
Akabinde, stratejik plan ve eylem planı kitabı
Türkiye Diyabet Kontrol Programı
Gözden Geçirme Toplantısı
metninin yazılması çalışması yürütülecektir.
Diyabetin Önlenmesi,
İzleyen dönemlerde basım, tanıtım ve
II.
Diyabet Etkin Tedavisinin Sağlanması
dağıtım-yaygınlaştırma faaliyetleri
(diyabet tedavisinin güçlendirilmesi ve
sağlanacaktır.
Geçirme Toplantısı, 9 Mart 2010 tarihinde
diyabetin iyi yönetilmesi),
III.
ve Sosyal Güvenlik Reformu Projesi
kapsamında gerçekleştirilen bu tek günlük
IV.
çalışma toplantısına 58 katılımcı iştirak
etmiştir. Gözden Geçirme Toplantısı
katılımcıları, Türkiye Diyabet Kontrol
Programı Çalıştayı bünyesinde faaliyet
gösteren 16 çalışma grubunun başkanları,
V.
Diyabetiklerin Yaşam Kalitesinin
Esas olan diyabet konulu ülke stratejisinin
İyileştirilmesi,
tüm sektörlerce benimsenmesi ve eylem
Çocukluk Çağına Özel Yaklaşımlar
planlarının öncelikler doğrultusunda
Geliştirilmesi,
uygulamaya konmasıdır. Türkiye Diyabet
Diyabet Yönetimine Destek Alanların
Kontrol Programı incelendiğinde yürütülmesi
(veri yönetimi, maliyet-etkililik, iş
ve özellikle de izleme ve değerlendirme
gücü planlama, hizmetiçi eğitim gibi)
boyutu için bu konuya özel bir yapının
Güçlendirilmesi.
gerekliliği daha iyi görülecektir.
raportörleri ve bazı üyelerinden oluşmuştur.
Gözden Geçirme Toplantısı bünyesinde
çalıştay ile sağlanmış olan geliştirme
çalışması çıktıları üzerinde daha ileri bir
Bu görev için Ulusal Diyabet
Çalışma grupları, çalışma konularına dair
Koordinatörlüğünün Sağlık Bakanlığı
amaç ve hedef formlarını oluşturmuş ve
bünyesinde kurumsallaşması
çalıştay çıktılarını tarayarak çalıştay
planlanmaktadır.
gruplarının geliştirmiş olduğu faaliyetleri,
geliştirme çalışması yürütülmüştür. Toplantı
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Sürecin Devamı
I.
Türkiye Diyabet Kontrol Programı Gözden
Ankara’da düzenlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm
belirlenen başlıklar altına taşımışlardır.
18
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
RÖPORTAJ
Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ:
“Diyabet tedavisinde artık
doktorlar dışındaki eğiticileri
eğiten programları yavaş yavaş
konuşmaya başlamalıyız.”
İnsülin direnci konusundaki
Diyabet tedavisi için “hareketli
çalışmaları ile bilinen ve
hedefe ateş etmek gibidir”
bu alanda uluslar arası
deniyor. Bu ifadeye katılıyor
bir isim olan,
musunuz ve neden; açıklar mısınız
İstanbul Tıp Fakültesi
lütfen?
İç Hastalıkları ABD
Karşıdağ: Katılmamak mümkün değil.
Endokrin Metabolizma BD
Diyabette her an her şeyin değişir olması bu
Öğretim Üyesi
sözü bize söyletir. Tedavideki hedeflerinizi
Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ
şekillendiren nedenler stabil değildir. Örneğin
ile diyabet eğitimini
hastanın kilosu: Belirleyen çok etken vardır,
tüm yönlerini konuştuk.
yaptığı işten doğduğu yerdeki yerel mutfağa
kadar.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
20
Örneğin hareketliliği. Her gün düzenli
diyabet diyetisyeni, göz hekimi, aile hekim-
hareket eder de, bir süre ara verirse tüm
leri, tıbbi beslenme uzmanları, cerrahlar…
sonuçları altüst olur. Örneğin ilaçları etkisi.
Bu listeyi medya yöneticilerinden ilkokul
Karşıdağ: Diyelim bir kişinin kolesterolü yük-
“Tamam dengeyi bu ilaçlarla buldum”
öğretmenlerine kadar uzatmak mümkün ve
sek, kolesterol düşüren bir statin verirsiniz,
dersiniz, araya bir enfeksiyon girer her şey
gerçekçi. Burada herkese düşen bir pay var.
özel bir şey yapmaya gerek kalmadan düşer.
altüst olur. O nedenle diyabeti takip ederken
Bir tek parçacık aksarsa resim bütünlüğü
Aynı örneği pnömoni, romatoid artrit için de
biraz obsessiv ve paranoid olmak gerekir.
bozulur. O nedenle her bir disiplinin üzerine
verebiliriz. Ancak diyabette kesinlikle böyle
düşen payı doğru yapması gerekiyor. “Doğru
değildir.
Her diyabetiğin ayrı bir özellikler
bütünü olması durumuna sizce
oluyor?
yapmak” kavramını kullanmaya kalktığımızda, hemen ardından söyleyeceğimiz ik-
Bireysel hasta tedavisinin bu kadar ön planda
inci kelime “eğitim” olur. Diyabet
mesleki (tıp, hemşirelik, beslenme
olduğu bir tıp disiplini nadirdir. Her bir
tedavisinde artık doktorlar dışındaki eğitici-
kişinin yaşına, cinsiyetine, yaptığı işe,
ve diyetetik, fizyoterapi gibi)
leri eğiten programları yavaş yavaş konuş-
eğitimine, kültürüne, yaşam tarzına göre
eğitim süreçlerinde yeterince
maya başlamalıyız.
vereceğiniz tedavi de farklılık arz eder. Hatta
aynı kişiye farklı zamanlarda bile vereceğiniz
vurgu yapılıyor mu?
“Hastalık yoktur, hasta vardır”
tedavi aynı olmayabilir. Özetle her diyabetik
Karşıdağ: Diyabet tedavisi sadece hekimin
yaklaşımı diyabet için de geçerli
birey özeldir ve diyabet tedavisi kişiden kişiye
başa çıkabileceği bir durum değil. Tedavinin
mi? Bunun diyabette hasta
bütünü bir resim ise, bu logoyu oluşturan
parçacıklar var: Doktor, diyabet hemşiresi,
genel prensiplere bağlı kalmak kaydıyla çok
fazla değişkenlik gösterir.
eğitimine ne gibi yansımaları
“Her bir kişinin yaşına, cinsiyetine, yaptığı işe,
eğitimine, kültürüne, yaşam tarzına göre
vereceğiniz tedavi de farklılık arz eder.
Hatta aynı kişiye farklı zamanlarda bile
vereceğiniz tedavi aynı olmayabilir”
Diyabet tedavisinin ilaç
bizim anlayacağımız, bizim söyleyeceğimizi
vardır. Bu birikimin ülkemizde diyabetin or-
boyutunun günümüz reel sağlık
onun anlayabileceği bir sistem kurmak
taya çıkmasını engelleyen ve başarılı bir te-
gerekir.
davi planı oluşturan bir yapıya dönüşmesi
harcamasında kapsadığı oranın
gerekir. Çağımızda diyabet artık tek bir
%10 civarında olduğu söyleniyor.
Bu ülke, çok daha fakir olduğu zamanlarda,
hastalığın ötesine taşmakta, kalp damar
Bu büyük toplamın kontrol
iyi örgütlenip akılcı davranarak birçok sağlık
hastalıkları, obezite, damar sertliği, yüksek
edilebilirliğini artırmanın yolları
sorununun üstesinden gelmiştir. Verem Savaş
tansiyon gibi birçok hastalığın gelişimine
Sisteminin örgütlenmesi bunun çok iyi örnek-
zemin hazırlamaktadır. Neden disiplinler
lerinden biridir. Hastalara her konuda çok iyi
arası koordinasyon kurulması da gerektiğini
eğitilmiş bir personelle pragmatik yöntemleri
gösteren en önemli kanıt budur.
olarak nelerden söz edebilirsiniz?
Karşıdağ: Eğitim ve zaman ayırmak. Sadece
bu iki kelime ile özetleyebilirim. Hasta elinde
bir torba ilaçla, bir tomar reçete ile gelir.
İçerisine bakarsınız en modern ilaçlar, en son
kurallara göre yazılmış reçete örnekleri.
Ancak hastanın şeker ayarı çok kötü. İlaçsa
ilacını almış, tahlilse o da yapılmış. Ancak
sonuç yok. Bu anlattığım tabloyu biz hekimler çok sık görüyoruz. Diyabetik bir bireyin
tedavisinde şu anda uygulanan poliklinik sistemiyle bir başarı sağlamak imkansız. Yeni
tanı almış bir hastaya en az 20–30 dakika
zaman ayıran, onu tanıyıp, onun söylediğini
de unutmayarak yaklaşılması Cumhuriyet
tarihimizin en başarılı sağlık projelerinden
Sağlık Bakanlığı’nın diyabete
biridir. O nedenle diyabetik hastaların birey-
yönelik ulusal bir mücadele
sel özelliklerini çok iyi irdeleyen ve zaman
ayıran, dikey örgütlenme modeli ile diyabetle
programı geliştirme sürecine
başa çıkabiliriz. Modern çağın veremi diya-
akademisyen kimliğinizle katkı
bettir. Diyabet Savaş Dispanserleri, Merkez-
sağlayanlardansınız. Bu süreç
leri, Birimleri kurmak, bunların birbirleriyle
temas halinde aktif iletişim içinde olmalarını
üzerine sizden kısa bir
değerlendirme alabilir miyiz?
sağlamak gerekir diye düşünüyorum.
Gerek ülkemizdeki durum gerekse
Karşıdağ: Eğer bir hastalık gizlisiyle sak-
dünya ölçeğindeki izlenimleriniz
lısıyla toplamda sizin toplumunuzun yaklaşık
bağlamında diyabet yönetimini
% 20’sini ilgilendiriyorsa yediden yetmişe bu
değerlendirdiğinizde ülkemizde
konuda seferberliğe gitmek gerekir. Ayrıca
çok önemli bir nokta var; “tip 2 diyabet ön-
diyabet üzerine bir yorum
lenebilir bir hastalıktır”. Bu iki düşünceyi bir
yapabilir misiniz lütfen?
araya getirince kalıcı ve uzun vadeli projeler
yapmanın ve sistemler kurmanın gerekliliği
Karşıdağ: Ülkemizde diyabet tanı-tedavi
ortaya çıkmaktadır. Bireye bağlı olmayan
ilkelerinin yerleştirilmesinde, toplumun bil-
diyabetin erken tanısını, diyabetten korun-
gilendirilmesinde bugüne kadar başta Tirk
mayı ve doğru tedavi etmeyi hedefleyen, biz-
Diyabet Cemiyeti ve Türk Diyabet Vakfı
lerin olmadığı sonraki yıllarda da işleyen
olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, üniver-
kalıcı sistemler.
sitelerin, eğitim ve araştırma hastanelerinin
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
büyük emeği vardır. Özellikle bu üç kurumun
Bu amaçla planlanan koordinasyon toplan-
koordinasyonuyla yapılan projeler büyük
tılarına katıldığımda iyi organize edilmiş ve
başarılara ulaşmıştır. 16. yaşını dolduran
bir hedef oluşturan yapılanma ilk dikkatimi
“Marmara Diyabet Grubu” bunlardan biridir.
çeken iki özellikti. Her disiplinden farklı
Uluslararası ilişkiler, diyabet kampları,
fikirlerin bir araya geliştirerek şekillendirdik-
yaygın eğitim toplantıları bu üç grubun lider-
leri eylem planlarını Sağlık Bakanlığı’nın
liğinde günümüze kadar süregelmiştir. Bu üç
hayata geçirmesi bu alanda emek veren
kurumun ciddi bir bilgi ve deneyim birikimi
herkesi çok mutlu edecektir.
22
Ü CR E T S İZ Dİ R
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
www.numunegazetesi.com
Y IL :1 SAY I:4 N İSAN 2010
3
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
7 YAYINLANMAKTA OLAN N u n u m e G a ze t e s i
TARAFINDAN
SAĞLIK ALANINDA HALKI DOĞRUDAN BİLGİLENDİRMEYİ HEDEFLEMEKTE
VE HASTANEMİZ İÇERİSİNDEKİ 10 FARKLI NOKTAYA YERLEŞTİRİLEN
10
GAZETE BANKOLARINDAN
HALKA ÜCRETSİZ OLARAK ULAŞTIRILMAKTADIR.
REKLAMLAR VE ÜCRETSİZ ABONELİK İÇİN LÜTFEN İRTİBATA GEÇİNİZ.
Tel:
0312
436 44 00
[email protected]
12
OCAK 2010
YIL:1 SAYI: 1
le, Sağlık la...
Bilgiy le, Güven
I
SAĞLIK BAKAN
AKDAĞ:
PROF. DR. RECEP
ÖLÜMLERİ
“KANSERDEN
CAĞIZ”
% 15 AZALTA
İ
Aİ LEE HE Kİ ML İĞ
CE K
NE LE R GE Tİ RE
6
HASTALIĞI:
ÇAĞIMIZIN
BEL AĞRISI
kayBel ağrısı iş gücü
veya
bına ve geçici
nel kakalıcı fonksiyo
olduğu
yıplara nede
ve gelişiçin gelişmiş
arın
mekte olan topluml
soruntemel sağlık
gelir.
larının başında
SAVAŞININ
KURTULUŞ
İ
MERKEZ ASKER
ANKARA
HASTANESİ;
NESİ...
NUMUNE HASTA
8
DE EĞİTİM
HASTANEMİZ
VUZ
ALAN GAGA
RA
DOKTORLA
ARI VERİLDİ
SERTİFİKAL
tıkanara
Beyin damarı
isimli hasta 1
geçiren Ayşe Uysal
sonrasında Ankara
.... sayfa 2
saat 45 dakika
I ....................
ve Araştırma HasORGAN BAĞIŞ
n Tıp
Numune Eğitim
4
ı. Seri bir şekilde Zengin : En Moder
R ........ sayfa
tanesine ulaştırıld
müdahale ile hasta Tedavisini Uygulu yoruz
AĞIZDA BAŞLA
gerçekleştirilen
Dr. SAĞLIK
n 23 dakika
başhekimi Doç.
ulaştıkta
e
sayfa 6
n
hastaney
felç Hastane
INA .............
felçli hastaları
eye başlandı ve
Nurullah Zengin, en modern tıp HAYDİ KAN BAĞIŞ
sonra müdahal
ı.
gelinen
9
tedavisinde
ortadan kaldırıld
girerek
YE 1. ........ sayfa
olan ‘damar içine
tik) HASTANEMİZ TÜRKİ
halk tedavisi
tromboli
i
Kliniği
(damariç
Hastanemiz Nöroloji
n pıhtı eritme
sayfa 10
yapabilme yeterliolarak nitelene
NDEN FAZLA
uygulamasını
karasında ‘inme’
KANSER BİLİNE
tedavisi için umut liğine hastane olarak kavuştu
felçli hastaların
sayfa 11
tıp uygulamalarını larını söyledi.
olacak modern
VE ÇOCUKLAR
sayfa 9’da
a yeterliliğine
TELEVİZYON
bünyesinde uygulam
12
sayfa
.
kavuştu.
..........
OKULU ..........
13
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma
i
Hastanes
uluslar arası tıp
eğitiminde
öncü olmaya
devam ediyor.
OBEZİTE
TAM GÜN
KANUNU
VATANDAŞA
NELER
GETİRECEK ?
İŞİTME - KONU
NASIL MUAY
ŞMA - DENG
ENE OLURUM
HASTA HAKLA
7
İYESİ’NİN
ALTINDAĞ BELED
VE
İ HASTALARA
DAR GELİRL
İK
ARINA YÖNEL
HASTA YAKINL
EVLERİ
ÜCRETSİZ KONUK
.... sayfa 16
. sayfa 20
11
LIĞI KALİTE
SAĞLIK BAKAN
, SİTELER SEMT
DENETİMİNDE
İZ DİYALİZ
POLİKLİNİĞİM
PUAN ALDI
ÜNİTESİ TAM
Doç. Dr.
n
Nurul lah Zengi
ana amacı,
Bu kanunun
standar tta,
halkımıza yüksek ve kolay
etkili, adil, kaliteli
sağlık hizmeti
erişilebilir bir
etmektir.
verebilmeyi temin
n.zengin@numunega
ı
Sağlık Bakan
Prof. Dr.
Recep Akdağ:
ve
“Bıçak parası
muayenehaneye
bir uğra devri
kapanıyor”
sayfa 3’de
zetesi.com
Bilgi,
Sağlıkta Doğru
nme
Doğru Bilgile
n insan olan
konusu doğruda
ğunda
Sağlık hizmeti,
. İhtiyaç duyuldu edilir.
arzu
bir hizmet alanıdır
ve kaliteli olması hizmetini
ulaşılabilmesi
sağlık
niteliklere sahip
insan
Arzulanan bu
planlama, yetişmiş
ve iyi bir
sunabilmek, doğru
teknik donanım
gücü, yeterli
mümkün olabilir. sayfa 9’da
organizasyonla
5
ATINA
KIŞIN TAHRİB
İZİ
KARŞI DERİM
ALIYIZ
NASIL KORUM
2
I PROF. DR.
SAĞLIK BAKAN
: “SAĞLIĞINIZ
RECEP AKDAĞ
A DOKUNUN”
İÇİN SUYA SABUN
.......... 3
Üyeliğin Getirdi
T GÜNÜ ...........
SİGARAYI BOYKO
YAŞLILIKTA DÜŞME
HEKİM SEÇME
.......... 9
......................
............... 10
NEDİR ...........
......... 11
ASI ......................
SAĞLIK TARAM
TOSUN:
. 12
...........
U ......................
SAĞLIK ORDUS
muz ayında
“Ankara’da Tem
ine geçilecektir”
Aile Hekimliğ
BAYRAMI
14 MART TIP
DE COŞKUYLA
HASTANEMİZ
KUTLANDI
8
LARININ EĞİTİM
KOLEJ SEMT
İZ ............. 14
POLİKLİNİĞİM
16
YENİLENDİ .
SALONUMUZ
KONFERANS
Doç. Dr.
n
Nurul lah Zengi
FORUMU
ULUSAL STD
YAPILDI
ANKARA’DA
9
Baþy azý
n.zengin@numunega
sayfa 5’de
kşehir
Ankara Büyü
İşleri Daire
Belediyesi Sağlık
Hatipoğlu:
Başkanı Fatih
ük
“Ankarada günl
35 ton tıbbi atık
ır.” 6’de
toplanmaktad
sayfa
zetesi.com
zde
Hastanelerimi
aları
Kalite Birimi Çalışm
makta olan
süredir uygulan
Ülkemizde bir
maz olan
arı, zaten kaçınıla
irecek bir
sağlık politikal
racak ve yönlend
adıyla
değişimi hızlandı
a Dönüşüm”
anlayışla; “Sağlıkt
sunuluyor.
sayfa 9’da
YANIK YARAL
... 2
17
GENÇLER
ANKARA’DA
ARASINDA EROİN
ARTIYOR
KULLANIMI HIZLA
SGK Genel Sağlık
Sigortası Genel
Müdürü Dr. Hasan
Çağıl:
hasta
“Acile gelen her tedir”
edilmek
şartsız kabul
tüm tedavi
Bugün ülkemizde
acilin kapısından
kuruluşlarının,
ödeyip
giren herkesi prim sızın,
ödemediğine bakmak olup
bile
hatta sigorta kaydı sızın
bakmak
ğına
olmadı
a
kabul etmek zorund
olduğunu belirten
bunun
Dr. Hasan Çağıl,
ının
sosyal devlet anlayış
nu
bir gereği olduğu
belirtti.
5’de
www.a n h .g o v.tr
sayfa
ÜCRE TSİZD İR
UYKU
BEBEKLERDE
SAĞLANIR
DÜZENİ NASIL
dağıtıldı.
10
e Eğitim ve
Ankara Numun
si ile Türk
Araştırma Hastane
ştirdikleri ortak
Kızılay’ı gerçekle
mizde yeni
çalışma ile hastane
annelere ‘sevgi
doğum yapan
ı gerçekleştibohçaları’ dağıtım
SIFIR
BEDEN Mİ
SAĞLIKLI
BEDEN Mİ
..
ĞLU ........................
DR. MÜNİF İSLAMO
Doç. Dr.
n
Nurul lah Zengi
ON VE
HİPERTANSİY
LERİ İÇİN
BESLENME ÖNERİ
10 ALTIN KURAL
rildi.
12
Baþy azý
n.zengin@numunega
Sağlık
Projesi” ile
“Sevgi Bohçası
yetersiz ailelere
maddi durumu
da destek
doğum sonrasın
doğan bebekolunacak. Yeni
inin temel
lerin ve anneler
Kızılayı tarafınihtiyaçları Türk
dan karşılanacak.
sayfa 11’de
sanki
ar bulgu olarak
Alerjik hastalıkl
ilya da sistemi
tek bir organı
gibi dursa da, aslında
gilendiriyormuş
tüm vücudu ilsistemik bir hastalık
gilendirir.
ONKOLOJİ
LAR KONGRESİ
KANSERLİ HASTA
YETERLİ VE
Maliyeti
Hizmetlerinin
14
ÖKSÜRÜK
DEYİP
GEÇMEYİN
...... 13
NME ..... 14
DENGELİ BESLE
LIĞI VE STRES
................ 15
ve KALP HASTA
göz, deri, solunum
Bu hastalıklar;
ve
.......... 16
gibi birçok sistem
LARI ......................
sindirim sistemi
GÖZ DAMLA
ktedir.
organı etkileme
................ 17
İSHAL ...........
şikayetlerin; yer, BEBEKLERDE
Genel olarak alerjik yılboyu), çevre
.................. 18
sel,
mevsim (mevsim
aile DR. MUSTAFA AYDIN ÇEVİK
diğer
ilişkisi,
faktörleri ile
rin
alerjik şikayetle
üyelerinde benzer
özelgörülmesi gibi
(atopik bünye)
taşımaktadır.
Doç. Dr.
likleri de önem
sayfa 8’de
ji Hemşireliği
Avrupa Onkolo
Başkanı
Derneği (EONS)
Sultan KAV:
Yrd. Doç. Dr.
zetesi.com
hizmetin ve her
sunulan her
Hiç şüphesiz
hizmetleri
vardır. Sağlık
icraatın bir maliyeti değildir. Dahası, dünya
dışında
de bu kuralın
artışının pek
hizmeti maliyet
ülkelerin
genelinde sağlık
daha fazla olduğu,
çok hizmete göre
edilmektedir.
da aştığı kabul
gelişme hızları
sayfa 9’da
NİSAN 2010
YIL:1 SAYI: 4
si.com
n açması,
yerde çiçekleri
dış
a Özellikle her
in uçuşması gibi
yeni bir canlanm
havada polenler
Bahar geldi. Doğa
bünyeBu dönemde doğada etkenlere karşı hassas olan
dönemine girdi.
başlandı.
e beraberinde
çanları çalmaya
ortaya çıkan yenilenmde beraberinde lerde alerji
leri
bir dizi problem
'değişik iş veya
Alerji, Yunanca
.. 2
bir
getirdi.
......................
n' anlamına gelen
reaksiyo
değişik
eyen SİGARANIN ZARARLARI
olarak beklenm
kelime olup tıbbi
anU .............. 3
k reaksiyonları”nı
AĞIZ KOKUS
“aşırı duyarlılı
aktadır. Yani, ÇOCUKLARDA
Hastanemizde
latmak için kullanılm
n
R ... 4
vücudun reaksiyo
GÖRÜLEBİLİ
normal şartlarda
yeni annelere
bazı mad- DİYABET HER YAŞTA
i beklemediğimiz
’
.
vermesin
9
aları
n vermesini tanımlar
İ PANELİ .......
‘Sevgi Bohç
delere reaksiyo
HEMŞİRELER
7
İ EĞİTİMİ ... 3
proje
DE EVDE YAPILM
ve
ZEHİRLENLER
fazla ülkenin
ları.
lerin verileDünyada 100’den
...... 10
personelinin tem- G Üye birlikleri Hastane
NEDİR ...........
yüz binlerce sağlık rası Hastaneler
THASTALIĞI
ulaşma.
ere mesleki BEHÇE
sil edildiği Uluslara Türkiye’den rine
(IHF)
Uluslararası hastanel syonluğu.
......... 11
Federasyonu’na
Nu- G
UZUN YAŞA ...........
hastane Ankara
ve etkinlik koordina kurumları
si gezi
ÇOK GÜL VE
kabul edilen ilk
in sağlık
Araştırma Hastane
ve
G Diğer birlikler
rası
Eğitim
uluslara
mune
başta
er ile
YIL ....... 13
miz, Fransa
veya üye hastanel
NAKLİ İÇİN 2
oldu. Hastane
üyesi
EŞTEN ORGAN
ortaklığı.
Avrupa Birliği
sağlık
üzere
olmak
sayfa 9’da
............... 16
i alarak IHF’ye
İTLER ...........
ülkelerin desteğin
KRONİK HEPAT
kabul edildi.
18
İ ......... 13
ŞEKER HASTA
lan ve yarınlarda
Bugün konuşu
sıralarında yer
gündemin ilk
Aile Hekimliği
alacak olan
da vatanuygulaması hakkın
ettiği tüm
daşlarımızın merak
Bakanlığı
konuları Sağlık
Prof. Dr. Nihat
Müsteşarı Sayın
k.
Tosun ile konuştu
ği Avantajlar
A BAKIM
ANMALARIND
RELER
e Eğitim
iği
SİYON HEMŞİ
Ankara Numun
uluslar arası düzenled in- ENFEK
esi
G IHF’nin
.... 4
aktivitelerine
ve Araştırma Hastaneler
RELİĞİ KURSU
bilimsel ve sosyal
ERAPİ HEMŞİ
Uluslararası Hastan kabul dirimli katılım.
ri KEMOT
ile sağlık hizmetle
.............. 6
e’den
G Diğer birlikler
ikiz
T ÇALIŞTAYI
Birliği’ne Türkiy e oldu
ortak çalışma,
TÜRKİYE DİYABE
uygulamalarında
e imkânedilen ilk hastan
ALI ..... 7
ve program düzenlem
İ ... 4
HEKİMLİĞİ TAKVİM
İLLER İÇİN AİLE
sayfa
Baþy azý
Millet Meclisi
Türkiye Büyük
nda kabul edilen
Genel Kurulu’
Gün Kanunu
ve kısaca Tam
uygulamanın
olarak bilinen
getirdiğine
halkımıza neler
…
birlikte bakalım
LAZERLE
YATI ..........
BEL FITIĞI AMELİ
www.n umune gazete
Bahar geldi,
alerjiye dikkat
3
SAĞLIK
BAKANLIĞI TV
INA
PROGRAMLAR
EL ATTI
4
,
geçilen yerlerde
Uygulamaya
basamak sağlık
herkes birinci
faydalanabilmek
hizmetlerinden
i, aile ortamını
rine kaydolmakHastanın geçmişin
için aile hekimle
sürecini çok
, il sağlık müdürve hastalığın gelişim
tadır. Kayıtlar
sahip
göz
a
olanağın
ları bölge
yakından izleme
lüğünce oturduk
ktanıda avantaj
rularak yapılma
aile hekimi erken
önünde bulundu
sahibidir.
tadır.
4’de
Prof. Dr. Nihat
e
Ankara Numun ı
ld
çı
A
ya
Dünya
3
BAKANI
MİLLİ EĞİTİM
ÇU: “NUMUNE
NİMET ÇUBUK
ILI OLMUŞ”
GAZETESİ BAŞAR
pahalı ve zaman
Böylece hastayı
kurgirişimlerden
alan tanısal
ülkemiz gibi
tarırken, özellikle
ülkelerde mükerkaynakları kısıtlı
ri önleyerek
rer tetkik ve tedavile
vekaynakların en
sağlığa ayrılan
asını sağlar.
kullanılm
şekilde
rimli
Müsteşarı
Sağlık Bakanlığı
E . sayfa 15
RI ....................
38 il ve yakAralık 2009 itibariyle
nüfusa ulaşacak
laşık 23 milyon
yaygınlaşan aile
şekilde hızla
2010’dan
hekimliğine Temmuz
da
Ankara’mızda
itibaren
için eğitim dahil
geçilebilmesi
çalışmalar il sağlık
gerekli olan ön
denetiminde hızla
müdürlüğünün
ir.
devam etmekted
le, Sağlık la...
Bilgiy le, Güven
le, Sağlık la...
Bilgiy le, Güven
le, Sağlık la...
Bilgiy le, Güven
Müdahele
23. Dakikada
n Kalktı
ve Felç Ordada
k felç
7
MART 2010
YIL:1 SAYI: 3
ŞUBA T 2010
YIL:1 SAYI: 2
Lİİ HASTALARA
FELÇ
MÜJDE
5
ZENGİN:
NURULLAH
DÜNYADA
“HEDEFİMİZ,
İYİ TEDAVİLERİ
BİLİNEN EN
IZA SUNMAKTIR”.
HASTALARIM
ÜCRE TSİZD İR
ÜCRE TSİZD İR
ÜCRE TSİZD İR
14
pa
“EONS, 29 Avru
00
ülkesinde 22.0
il
hemşireyi tems
etmektedir.”
sayfa 5’de
n
Nurul lah Zengi
Baþy azý
n.zengin@numunega
zetesi.com
ve
Kanser Haftası
Düşündürdükleri
yana Nisan
yılından bu
Ülkemizde 1971
olarak kabul
Kanser Haftası
ayının ilk haftası
geçen gün
rle önemi her
edilir. Çeşitli etkinlikle
ve toplum
sorunu ele alınır
artan bu sağlık
amaçlanır.
lığın artırılması
düzeyinde farkında
sayfa 11’de
RÖPORTAJ
Uzm. Dr. A. Refik İmamecioğlu:
“Kalp hastalığı, inme ve diyabet
gelişmekte olan ülkelerde GSYİH’yı
% 1–5 oranında küçültmektedir.”
Halen Sağlık Bakanlığı
dahilinde Şube Müdürü olarak
görev yapmakta olan
Uzm. Dr. A. Refik İmamecioğlu
ile bulaşıcı olmayan
hastalıklar içerisinde
en ciddi hastalıklardan olan
diyabet ile ilgili olarak
Sağlık Bakanlığı’nda yapılan
çalışmaları konuştuk.
Uzm. Dr. A. Refik İMAMECİOĞLU Kimdir ?
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu.
Aile hekimliği uzmanlık eğitimini Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı.
2003 Yılı ikinci yarısından itibaren Sağlık
Bakanlığı merkez teşkilatı bünyesinde görevli.
2008 Yılı başından bu yana bulaşıcı olmayan
hastalıkların önlenmesi ve kontrolü alanında
çalışıyor. Türkiye Diyabet Kontrol Programı
geliştirme sürecinin yönetiminde yer almakta.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
24
Sayın Dr. İmamecioğlu, son
yıllarda dünya sağlık gündeminde
çokca söz edilen bulaşıcı olmayan
hastalıkların ortak özellikleri
var mıdır? Bu kadar geniş bir
hastalık grubunun kontrolü
konusunun kolay ve zor yönleri
sizce neler?
Dolayısıyla BOH ile mücadelede ortak risk
Başkanlıkları çalışmaktalar. İlaveten,
faktörlerini kontrol altına alarak tümünün
kanserler, ruh sağlığı bozuklukları ve ağız-diş
kontrolünde ilerleme sağlayabilme olanağı
sağlığı konuları için ayrı yapılar mevcut.
önemli bir kolaylık olarak kabul edilebilir.
Diyabet konusunda ise spesifik olarak
Sorduğunuz zor yön de kanımca yine bu
BOHKD DB altında yer alan Metabolik
paralelde belirleniyor. Sözkonusu dört risk
Hastalıklar Şube Müdürlüğü faaliyet
faktörüne müdahil olmak bireyin yaşam
göstermekte. Bu birim aynı zamanda Ulusal
alışkanlıklarına müdahil olmak demek.
Diyabet Koordinatörlüğünün sekreteryası
Bilindiği üzere davranış değişikliği
olarak ta işlev görmekte.
oluşturmak hiç kolay değil ve “sağlığın
İmamecioğlu: Arzu ederseniz, eski
teşviki” ile “halkın sağlık eğitimi”
Tabii bu noktada, tüm bu yapılanma ve
alışkanlığımızla sıkca “kronik” hastalıklar
müdahaleleri gibi özel yöntemler gerektiren
oluşturulan kapasitenin BOH konusunu ele
da dediğimiz Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların
bir alan. Öte yandan toplumsal yaşamda
alış şekline yön veren stratejik düzenlemelere
(BOH) başlıcalarının neler olduğunu ifade
bireyin koşullarını belirleyen ve etkili olan
de değinmek gerekecektir. Sağlık
ederek başlayalım. Tüm dünyada hem
birçok taraf bulunmakta ve bu mücadele
Bakanlığı’nın temel stratejik belirleyici metni
yönetsel hem de bilimsel bazda BOH’dan
alanında başarı mutlaka çok sektörlü
olan “Stratejik Plan 2010-2014” (basım
söz edildiğinde akla öncelikle kalp ve damar
yaklaşımlar gerektiriyor. Toplumsal bazda
aşamasında) kapsamında bulaşıcı olmayan
hastalıkları, diyabet, kronik solunum yolu
ortaklıklar oluşturarak çok yanlı mücadele
hastalıklar ve risk faktörleri konulu hedefler
hastalıkları (astım ve KOAH) ile kanserler
yürütme gereği de temel bir ikinci zorluk
belirlenmiş bulunmaktadır. Stratejik Planın
gelmekte.
olarak öne çıkıyor diyebiliriz.
1.5. sayılı hedefi “Bulaşıcı olmayan
hastalıkların görülme sıklığını ve bu
Bu hastalıkların grup olarak kaydetmekte
oldukları hızlı artış, özellikle de önde gelen
küresel kalkınma ajansları tarafından,
21. yüzyılda küresel kalkınmanın önündeki
başlıca sorunlardan biri olarak
değerlendiriliyor. Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) rakamlarına göre 2004 yılında tüm
dünyada gerçekleşen 58,8 milyon ölümün
35 milyonuna sebep olmaları, bunlardan
Bizlere Sağlık Bakanlığı
bünyesinde, diyabet ve risk
faktörleri öncelikli olarak bulaşıcı
olmayan hastalıklar konusunun
nasıl ele alınmakta olduğu
konusunda biraz bilgi verebilir
misiniz lütfen?
15,8 milyonunun ise 70 yaş altı “erken”
tabir edilen ölümler olması yanısıra
İmamecioğlu: Bulaşıcı olmayan hastalıklar
özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde
ve risk faktörleri ile mücadele konusu Sağlık
sosyo-ekonomik kalkınma üzerinde teşkil
Bakanlığı bünyesinde son yılların en öncelikli
ettikleri ağır yük bu yaklaşımı doğrulayan
gündem maddeleri arasındaki yerini
ögelerden başlıcaları. Örneğin, sadece kalp
korumakta.
hastalıklardan kaynaklanan ölümleri
azaltmak” şeklinde olup kalp-damar
hastalıkları, kanserler, kronik hava yolu
hastalıkları, serebrovasküler olaylar ile
diyabet üzerine alt hedefler ve hedefe yönelik
stratejileri içermektedir. İlaveten risk
faktörlerinden sigara ve alkol kullanımı
üzerine ayrı bir ana hedef (1.6.) te mevcuttur.
Diyabete yönelik alt hedef ve
stratejiler konusunu biraz daha
açablir misiniz lütfen?
İmamecioğlu: Memnuniyetle. Alt hedef 1.5.5.
diyabetin erken tanısı, iyi yönetimi ve böylece
hastalığı, inme ve diyabetin gelişmekte olan
ülkelerde GSYİH’yı %1-5 oranında
Önceleri, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü
komplikasyonların azaltılması konusunda
küçülttüğü tahmin edilmekte.
bünyesinde şube müdürlüğü düzeyinde izlenen
belirleyici bir alt hedef olarak stratejik
konu, daha yeni ve spesifik bir yapılanma ile
planda yerini almıştır.
BOH’ın en temel ortak noktaları önlenebilir
önleme boyutu öne çıkarılarak Temel Sağlık
hastalıklar olmaları ve paylaştıkları başlıca
Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından ele
Bu hedefe ulaşmak için belirlenmiş stratejik
dört ortak risk faktörüdür diyebiliriz. Bu risk
alınmakta. Bu bağlamda ağırlıkla Bulaşıcı
yaklaşımlar ise “Türkiye Diyabet Kontrol
faktörleri yaşanan sosyoekonomik gelişme
Olmayan Hastalıklar ve Kronik Durumlar
Programı”nın geliştirilmesi ve eylem
süreçleri paralelinde değişen yaşam tazları
Daire Başkanlığı (BOHKD DB) olmak üzere
planlarının uygulanması ile tüm bu süreçte
ile giderek artan tütün ürünleri kullanımı,
Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi, Beslenme
izleme ve değerlendirme fonksiyonunun
obezite, fiziksel hareketsizlik ve alkol
ve Fiziksel Aktiviteler ile Tütün ve Bağımlılık
özellikle sağlanmasını içermektedir.
kullanımı olarak öne çıkmaktadır.
Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire
25
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Ayrıca risk faktörleri konusunda toplumsal
En son gelinen noktayı özetleyecek olursak,
uygulama aşamasında bulunmaktadır.
15-20 Şubat 2010 tarihlerinde Ankara’da
farkındalığın artırılması ve bu mücadele
sürecinde sektörler arası işbirliğinin
“Türkiye Diyabet Kontrol Programı” adı
“Türkiye Diyabet Kontrol Programı
sağlanması konuları da bulunmaktadır.
altında diyabet konulu ülke programını
Çalıştayı”nı gerçekleştirdik. Bunu çalıştay
geliştirme çalışmasına Sayın Bakanımızın
gruplarından temsilciler içeren daha kısıtlı
emri ile 2009 yılının ilk çeyreğinde
bir grupla yürüttüğümüz 9 Mart 2010 tarihli
başlamıştık. BOHKD DB Haziran 2008’de
çalıştay çıktılarını “Gözden Geçirme
aktive edildikten sonra hem önceki program
Toplantısı” takip etti. Şimdi ise nihai
girişimlerini tetkik etme, hem ilgili tarafların
raporun düzenlenmesi aşamasında
geribildirimlerini değerlendirme, hem de
bulunuyoruz. Devamında, hedeflediğimiz
konunun tüm yönleri ile mevcut durumunu
kitap formatının geliştirilmesi, yayınlanması,
İmamecioğlu: Sağlık Bakanlığı bünyesinde
araştırma imkanımız olmuştu. Akabinde
tanıtım ve dağıtımı, sonrasında ise uygulama
yürüttüğümüz BOH’ın önlenmesi ve kontrolü
diyabete spesifik bir yönetim çerçevesini ilgili
biriminin faaliyete geçmesi ve programın
süreçlerinin programlı süreçler olarak
stratejik plan ve eylem planına temel teşkil
yürütülmesi ile izleme-değerlendirme
planlanmaları hususuna özel önem
edecek şekilde oluşturduk. Bu çerçeveyi
süreçleri planlanmakta.
verilmektedir. Bu alanın yönetilmesinde
uygun platformlarda ilgili paydaşlarla
DSÖ’nün ilgili stratejik yaklaşımı (2008-
paylaştık, geribildirim aldık, değerlendirme
2013 Küresel Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların
sağladık ve geliştirdik. Ayrıca bu geliştirme
Önlenmesi ve Kontrolü Stratejisi Eylem
süreci 2009’un son çeyreğinde aktive olan
Planı-Türkçe çevirisi Sağlık Bakanlığı yayını
Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik
olarak basım aşamasında) yakından takip
Reformu Projesinin bileşenleri arasında da
edilmekte ve üye bir devlet olarak ilgili halk
yerini aldı.
Türkiye Diyabet Kontrol
Programından söz etmişken
bu süreç nasıl gelişmekte;
özetleyebilir misiniz lütfen?
Sayın Dr. İmamecioğlu,
paylaştıklarınız için teşekkür
ederiz.
İmamecioğlu: Sağlık alanındaki yayın
hayatına yeni bir soluk getireceğine
sağlığı sorumluluğumuzun gereklerini
sağlamak üzere çalışılmaktadır. Bu
2010 başından itibaren ise Sayın Bakanımız
inandığım Numune Sağlık Dergisi’nin diyabet
paralelde, söz ettiğimiz başlıca BOH’ın her
tarafından atanan Ulusal Diyabet
konusunu ilk sayıda incelemesinden dolayı
bir grubu için spesifik bir stratejik plan ve
Koordinatörlüğü ile çalışmaya başladık.
sizlere ben teşekkür eder, başarılar dilerim.
eylem planı geliştirilmiş, geliştirilmekte veya
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
26
PALALILAR
inşaat&otomotiv
Kızılay ’a sadece 6 km uzaklıkta
General Zeki Doğan Mahallesi’nde
OTURMAYA HAZIR
VEYA İNŞA ATTAN
2+1 3+1 4+1 5+1
LÜX DAİRELER
Kalite ve estetiğin birleşimden oluşan
yatırıma uygun yaşam alanları...
Konutlarımız belirli sayıdadır.
Arayın fiyat avantajlarını konuşalım...
w w w. t a s p a i n s a a t. c o m
w w w. p a l a l i l a r. c o m
S a t ı ş O f i s i : Süleyman Ayten Cad. No: 65 / B
Tel: (0312)
Mamak - ANKARA
365 52 90
www.avecreklam.com
S AT I L I K
BELGİN DEMİRYELLİ
ANEAH Endokrinoloji ve Diyabet Diyetisyeni
Baharı Karşılarken
Bahar aylarının gelmesiyle insanlar
dış görünüşlerine daha çok önem
verirler. Kış aylarında aldıkları fazla
kiloları vermek için uğraşırlar. Bu
aylar boyunca ihmal edilen bedenler
bir anda ideal kiloya sağlıklı bir
şekilde kavuşamaz. Bu yüzden yeterli
ve dengeli beslenmeyi öğrenmeli ve
yaşam şekli haline dönüştürmeliyiz.
Beslenmenin düzenlenmesi, kilo
verme sürecinin temelini oluşturur.
Şişmanlığın temel nedeni; düzensiz
ve fazla yemek, hareket azlığıdır.
Zayıflamaya başlamadan önce
genetik veya hormonal birdüzensizlik
olup olmadığı araştırılmalıdır.
Sonuçlar değerlendirildikten sonra
kişinin;
Klinik verileri; (yaş, cinsiyet, boy,
ağırlık, bel/kalça oranı, biyokimyasal
değerleri)
G Beslenme öyküsü; (hafta içi ve
G
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
28
sonu besin tüketimi, beslenme
alışkanlıkları, vazgeçemediği
besinler, yemek saatleri, alkol
tüketimi)
G Fiziksel aktivite öyküsü; (enerji
harcaması, aktivite sıklığı ve çeşidi,
aktiviteyi engelleyen durumlar ve
yapmaya istek duyma)
G Psikososyol ve ekonomik
durumları; (yaşam tarzı, gelir-eğitim
düzeyi, inançlar, stres düzeyi, aile
desteği) göz önüne alınarak
diyetisyen tarafından harcadığı
enerjiden daha az enerji içeren kişiye
özgü dengeli bir beslenme programı
hazırlanmalıdır. Yediğimiz besinler
sağlığımız için gerekli besinleri
içermelidir. Besinler, içerdikleri besin
öğelerinin türleri ve miktarları
yönünden farklıdır. Yeterli ve dengeli
beslenmek için gerekli karbonhidrat,
protein, yağ, vitamin ve mineral gibi
besin öğelerini dengeli olarak
almalıyız.
Yaşamınız seçeneklerle doludur.
Her gün yaptığınız binlerce seçimin çoğu
besinlerle ilgilidir. Besin seçimimizi;
kültürel ve duygusal durumumuz,
çevremiz, çevremizdeki insanlar,
olaylara bakış açımız, ekonomik
faktörler, inançlarımız, besin ve
beslenme konusundaki bilgilerimiz
etkilemektedir. Ancak sağlıklı ve uygun
besinleri seçmek sizin elinizde…
Hedeflerinizi gerçekleştirmek için
günlük olarak plan yapabilirsiniz veya
yediklerinizi yazabilir, günün sonunda da
değerlendirme yapabilirsiniz. Bu da
kişinin kendi isteği ve diyetisyen desteği
ile yaşamında yapacağı küçük ama
önemli değişikliklerle
sağlanabilir.
KÜÇÜK DEĞİŞİKLİKLER
Öğün atlamak, bir sonraki öğünde
daha fazla yemek yememize ve metabolizmamızın yavaşlamasına neden olur.
Bu yüzden güne erken bir kahvaltıyla
başlanmalı en geç saat 09.00’da
kahvaltı bitmelidir. Aynı zamanda erken
kahvaltı yapmak gün içindeki tokluk
hissini daha fazla destekler. Öğün
araları 2-3 saat aralıklarla olmalıdır.
En geç saat 19.00’da da akşam yemeği
yenilmelidir.
G
Hiçbir besin vücudumuzun
gereksinimi olan tüm besin öğelerini
içermez. Bu yüzden öğünlerimizde et,
süt, sebze ve meyve ve tahıl grubundan
önerilen miktarda alınmalıdır.
G Tokluk hissinin oluşması ve
metabolizmanın hızlanması için yaklaşık
olarak günde 2–2,5 lt su tüketilmelidir.
Fazla tüketilen kahve ve çay vücutta su
gereksinimini artırır.
G Yemek aralarında iştah açan cips,
şekerli gıdalar, bisküvi gibi yiyeceklerin
yerine meyve, süt, yoğurt, kepekli bisküvi
tercih edilmelidir.
G
Mümkün olduğu kadar ev yemekleri
yenilmeli. Dışarıda yemek yenildiğinde
ise ‘fast-food’ ve kızartmalardan uzak
durulmalıdır.
G Sebze, meyve, kurubaklagiller,
kepekli ve çavdar ekmeği gibi bize
tokluk hissi veren posalı yiyecekler tercih
edilmelidir.
G
ALIŞVERİŞ YAPARKEN
G
G
Alışverişe tok karnına çıkılmalıdır.
Alışverişe çıkmadan önce muhakkak bir
liste hazırlanmalı ve mümkün oldukça o
listeye sadık kalınmalıdır.
G Alışverişe sebze meyve reyonundan
başlanmalıdır.
G Alınan yiyeceklerin kalori ve besin
değerleri yönünden etiketleri mutlaka
okunmalıdır.
G Hazır gıdalar genellikle yağ ve kalori
açısından zengindir, bunlardan mümkün
olduğu kadar uzak durulmalıdır.
G Mümkün olduğu kadar et, süt,
yoğurt peynirin yağsız olanları tercih
edilmelidir.
G
Haşlama, ızgara veya fırında pişirme
yöntemleri tercih edilmelidir.
G Yemekler basit bir şekilde
hazırlanmalı, kalorisini ve iştahı artıran
soslar kullanılmamalı.
YEMEK YERKEN
Yemek hiçbir zaman ayakta,
televizyon veya bilgisayar karşısında
yenilmemeli. Her zaman masada
oturarak yenilmeli, yemek sık sık
bölünmemelidir.
G Tokluk hissinin oluşması için yemeğe
başlamadan 30 dk. önce bir bardak su
içilmeli.
G Yemek, küçük lokmalar halinde
alınmalı en az 10–15 kez çiğnenmeli.
G Porsiyon miktarları küçültülmeli ve
tabakları mutfakta hazırlamaya özen
gösterilmeli.
YEMEK HAZIRLARKEN
Etle yapılan yemeklerde yağ
kullanmayın. Etin yağlı kısımları
ve tavuğun derisi pişirmeden önce
ayrılmalı, mümkün olduğu kadar
yemeklerdeki yağ miktarı da
azaltılmalıdır.
G
29
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
SAVAŞ DOĞRU
Yazar
Bir İnsan Hastaneye
Neden Gelir?
a) Hasta olduğu için
vatandaşımızın hizmet alımına bakış açısı
sordu, “içerideki hastalar bitince
b) Gidecek başka yeri olmadığı için
bu. Aslında bu sorun iletişim açısından da
bakarlar” cevabını aldı. Ancak
c) Gün yapmak için
darboğaz sebeplerinin ana kaynağı; çünkü
kendilerinden sonra gelen hastaların
d) Oğluna kız bakmak için
gerçekten hizmet bekleyen hasta sayısı,
içeriye alındığını söylediğinde “Siz de
e) Hepsi
aslında bu hizmeti bu hastanede almasına
amma sabırsızsınız” diyerek azarlandı. Bu
gerek olmayan hasta sayısından az olunca,
hikâyenin bu küçük bölümündeki sorun
Abartmıyorum, cevap e. Bu sonuca
sağlık çalışanlarının da bu konudaki
empati yoksunluğu. “Amma sabırsızsınız”
varmamızın sebebi yıllarca yaptığımız
tavırlarında hizmet alanların dağılımından
diyebilen personel acaba nasıl bir tepki
“Hasta Beklenti ve Memnuniyet Araştırma
kaynaklanan bozulmalar yaşanıyor. Hakkı
bekliyordu? Orada beklediği halde hiç
Verileri”. “Hastanede yeni bir hemşire işe
olmadığı halde hizmet alındığını düşünerek
kaygılanmayan, dolayısı ile telaşlanmayan,
başlamış, oğlum için bakıyorum” diyen
içten içe kızan personel, bu kızgınlığın
eşinin beyin kanaması geçirdiğini
teyzeler var.
sonucunu maalesef diğer hastalara da
düşünerek heyecanlanmayan birisini mi?
yansıtabilmektedir.
Hal böyleyken biz sağlık personeli olarak
yakınlarımız geldiğinde -ki bu yakın bazen
Ancak bu işi yaparken kaydını yaptırmış
ve muayene de olacak. Yani SGK açığının
Ama biz işin doğru rutinlerinden hareket
bacanağımızın dayısının oğlu da olabiliyor-
% 1’i kız bakma sırasında gerçekleşen
edelim: Bir hasta hastaneye hasta olduğu
onun daha hızlı polikliniğe girmesi için
sağlık harcamaları (tamam bu kısım şaka
ve hastalıktan kaynaklanan mağduriyeti
ya da sonuçlarını erken alması için ne
ama korkarım gerçek de olabilir).
azalsın diye gider. Yani karşımızdaki insan
kadar çaba sarf ediyoruz? Hasta
“normal” değildir. Bu nedenle hastaların
sıralarının arasına giriyoruz, laboratuvarı
Yine yapılan bir çalışma sırasında sürekli
ve yakınlarının anormal tavırlar
arayıp rica ediyoruz vs.
-her gün- Acil Servis’te muayene olan yaşlı
sergilemesinden şikâyetçi olamayız.
bir hanımefendi, belli bir süre hastaneye
Şimdi empati kuralım:
Hastayı ya da yakınını sabırsız olmakla
suçlamak yerine, acil servis hizmetinin
gelmediğinde, ona alışmış olan personel
kendisini arıyor ve neden gelmediğini
Hastasınız, gece inanılmaz başınız ağrıdı
sıra ile değil hekimler tarafından,
soruyor, “hastaydım gelemedim” diyerek
ve mideniz bulandı. Eşiniz refakat etti ve
değerlendirme sonucuna göre yapıldığını,
mazeret bildiriyor teyzemiz. Bu seferki
acile geldiniz. İçeri girerken hastasını
kendi kaygılarının normal olduğunu ve
şaka değil gerçek.
kaybetmiş bir ailenin üyelerini feryat figan
çabuk zamanda şifa bulmaları temennimizi
içinde gördünüz, stresiniz arttı. Kayıt
iletirsek, sanırım daha olumlu iletişim
İletişimde iki taraftan bahsederler ya, işte
masasına geldiniz kayıt yaptırdınız.
sonuçları doğuracaktır.
sağlık hizmet sunumunda bir tarafın kısmi
Beklemenizi söylediler. Yaklaşık 10 dakika
profili de bu! Sağlık okuryazarlığı eksik
sonra eşiniz yanınızdan kalktı ve kayıt
Aslında sağlık hizmetleri için empati zor
olan memleketimde sosyal güvencesi olan
bölümüne daha ne kadar bekleyeceğini
olmasa gerek.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
30
Ve Bence…
Çünkü sağlık çalışanları da hasta olmuş
Bu hallerde dahi, tek odaklandığımız şey
veya hasta yakını olarak benzer
“sorunu ne ve ben bunu nasıl çözebilirim?”
mağduriyetleri yaşamıştır.
olmalıdır. Eğer “karşı taraf zor” diyerek
Bazen sağlık çalışanlarının hak arayışına
iletişim açısından çözüm üretme isteğimizi
şahit olurum ve bu hak arama sadece
İlk kural: Hasta ve yakını mağdurdur ve bu
koparıyorsak, aynı bakış açısı ile,
parasal getirilerle medyada yer buluyor.
mağduriyetleri nedeni ile beklediğimizin
kemoterapi tedavisine rağmen kan
Çok rahatsız oluyorum, sanırım herkes de
üstünde tepkiler verebilirler ve bu çok
değerleri düzelmeyen hastaları hastaneye
böyledir.
normaldir. Bizim işimizde, tıp biliminin
bir daha kabul etmememiz gerekirdi.
Zor ameliyatlar geçiren annem ve babam
emanetçileri olarak üst seviyede iletişim
becerilerimizle fiziksel mağduriyetlere
Hasta ve yakınları ile ilişkileri kavramsal
hâlâ yanımda ve sağlıklı, kızım sizlerin
iletişim kaynaklı sosyal mağduriyetlerin
tanım ve tavırlarla yönetme gayretinden
eline doğdu ve eşimle beraber sağlıklı
eklenmesini engellemek. Zaten bu mesleği
ziyade, olabildiğince samimi ve hakkaniyet
olarak hayatımdalar.
tercih etmenizin sebebi bu değil miydi?
duygusuyla aşabiliriz. Çünkü sağlık
Kızmakta Haksızsınız!
çalışanları pazarlama yapan ve yaptığı işi
Şimdi soruyorum: Bunları bana
profesyonelce satışla sonlandırma
sağlayanların hakkı ne ile ve nasıl ödenir?
çabasında olan insanlar değildir. Ya da
Elimden gelen tek şey; Teşekkür ederim.
Laboratuvar sonuçlarını alamamaktan
yemeği beğenmemiş bir lokanta
şikâyet edip, bunu sert bir tavırda söyleyen
müşterisini, aldığımız eğitimde
bir hastaya şöyle diyoruz: “Kızmakta
öğrendiklerimizle ikna etmeye
haksızsınız!” Aslında, bu cümleyi kullanan
çalışmıyoruz. Tabii ki profesyonel
personel ya da kişinin, kendisini
iş hayatında bu ve benzeri çabalar
konumlandırdığı pozisyon hatalı. Onun
normaldir ve saygı duyulmalıdır.
görevi, hizmet alanların hangi konumda
Ancak sağlık çalışanı kendisine
haklı olup olmadığına karar vermekten
olanca insan haliyle gelen
ziyade, kızgınlık halini ortadan kaldırmak
insanlara, insanlığın kendisine
için gerekli iyi iletişim yeteneklerini
devrettiği bilime kendi kattığı
sergilemektir. Ayrıca, bir insan kızmakta
şefkatle yanıt veren grubun
nasıl haklı ya da haksız olabilir ki?
içindedir.
Kızmak bir sonuçtur ve nasıl ki bizim
görevimiz insanların sağlık sorunları
nedeniyle ortaya çıkan kötü sonuçları
bertaraf etmekse, aynı şekilde iletişim
kaynaklı sorunlarını da çözüme
kavuşturmaktır. “Kızmakta haksız” diyen
arkadaşımız eğer acil serviste çalışan bir
hekim olsa ve mide bulantısı olan
hastanın tetkiklerine baktıktan sonra
“kusura bakmayın kusmakta haksızsınız”
mı diyecektir? Bizim işimiz birilerinin
haklı ya da haksız olmasından ziyade, onu
buraya getiren sebebi anlamak ve mümkün
olduğu kadar kısa sürede çözmektir.
Elbette burada, iletişim açısından oldukça
zorlanılan hasta ve yakınları da olacaktır
ve her ne koşulda olursa olsun olumsuz
davranmaya şartlanmış olacaklardır.
31
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DR. SEVGİN BİÇER
ANEAH Endokrinoloji Hasta Eğitim Doktoru
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Diyabet Okulu
Hasta Eğitiminin Önemi
ve Diyabet Okulu
Kliniği bünyesinde 2005
yılında Diyabet Okulu
açılmıştır. Okulumuz halen
Diyabet gibi kronik hastalıkların tedavisinde
eğitime bizzat katılmaktadır.
çalışmalarını devam ettirmektedir.
Eğitim ortamında grup dinamikleri
uzun süreli tedaviye uyum sorunu
yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde tedaviye
bağlılık hızı %50’lerdedir. Gelişmekte olan
ülkelerde bu hız daha da düşüktür.
sağlanmaktadır. Eğitim programı dinamiktir.
Diyabet Okulunun Amacı
Ön test sonuçlarına göre grup performansı
çıkarılmaktadır. Katılımcı ihtiyaçları ve
Diyabeti olan hastaların durumlarından
önceliklerine göre eğitim programında
haberdar olmalarının ve hastalıklarının
Kronik hastalıklara sahip olan kişilerin
tedavilerine devam oranlarının yüksek
tutulmasında önceleri yalnızca hekimlerin
rolü olduğu vurgulanmıştır. Ancak tedavinin
değişiklikler yapılabilmektedir. Eğitim
ciddiyetini kavramalarının, hastalıklarını
sonunda diyabetik bireyler
kendi kendilerine yönetebilir hale
sertifikalandırılmaktadır. Her eğitimden
gelmelerinin ve diyabetle birlikte kaliteli bir
1ay sonra 1 kez motivasyon toplantısı
yaşam sürmelerinin sağlanması,
düzenlenmektedir.
kabulü ve sürekliliği konusunda hastaların
bilgilendirilmesinin, eğitilmesinin ve hastanın
durumundan haberdar edilmesinin önemi ile
hastanın da tedaviye katılmasının gerekliliği
artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Diyabet Okulunun Hedefi
Diyabetik bireylere diyabetle ilgili her konuda
danışmanlık hizmeti de verilmektedir.
Hastaların Diyabetle ilgili bilgi, tutum,
Konuyla ilgili olarak bir halk sağlığı uzmanı
davranışlarını değiştirerek diyabete bağlı
görevlendirilmiştir. Bu işlemler bir ekip
komplikasyonları belirlenen oranlarda
Dünyada diyabetin tedavisinde başarılı
hizmeti şeklinde sürdürülmektedir. Ekip
azaltmak.
içerisinde diyetisyen, psikolog, eğitim
olmak için hastanın kendi kendine
bakmasının (öz bakımın) yani hastalığını
kendisinin yönetmesinin önemli olduğu
anlaşılmıştır. Kendi kendine bakımını
hemşiresi, endokrinolog, dahiliye uzmanı gibi
Diyabet Okulundaki
Uygulamalar
ilgili branş hekimleri yer almaktadır.
G
Şeker hastalığını öğrenmek,
Diyabet Okulunda uzman doktorlar
G
Hastalıkla birlikte sağlıklı yaşamak için
sorumluluğunda diyabetik bireylere 1 hafta
neler yapılması gerektiğini öğrenmek,
boyunca 15 saat eğitim verilmektedir. Eğitim
G
Hastalıkla başa çıkmayı öğrenmek,
ile başa çıkması için bilgilendirilmesinin,
öncesi hastaların bilgi, tutum davranışları bir
G
Şeker hastalığı ile birlikte kaliteli bir
eğitilmesinin gerekliliği de çeşitli
ön testle değerlendirilmekte, eğitim sonrası
yaşam sürdürmek isteyenler diyabetlilerle
çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle
ise tekrar değerlendirme yapılmaktadır.
DİYABET OKULUNDA buluşmak üzere
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Eğitim interaktif olarak yapılmakta hastalar
Diyabet Okulumuz güçlü kadrosuyla
sağlayan hastalarda komplikasyonların
%63 azaldığı gösterilmiştir.
Diyabetlinin öz bakım vermesi, hastalığı
çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir.
Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
32
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
Av. AHMET MUTLU AYDİŞ
GENÇ BİR DİYABET HASTASININ YAŞADIKLARI…
DİYALEKTİK
YA DA DİYABETİK
“Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
Diyabet; kelime anlamı eski Yunancaya
İçinde yaşadığımız şu günlerde dünya
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun ETME”
dayanıyor Dia + betes akıp gitmek ve
genelinde 171 milyon diyabet hastası var;
Mellitus bal kadar tatlı anlamındaki iki
kaba bir kıstasla 2.5 Türkiye nüfusu. 2030
sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuş.
yılında tahmin edilen hasta sayısı ise
Hastalığın bilinen tarihi çok eski. M.Ö 1550
366 milyon, yani 20 yılda yüzde yüzün
yıllarda Mısır’da tespiti dahi yapılmış.
üzerinde bir artış öngörülmekte. Rakamlar
Mevlana Celaleddin Rumi
Yukarıdaki alıntının sahibi büyük zat
korkutucu gibi gözüküyor; küreselleşen
Mevlana; kuşkusuz bu rubai’yi yazarken
Anlattığımız kısa tarih bilgisi bu satırları
dünyanın çıkmazlarından biriyle daha karşı
şeker hastalığına atıfta bulunmuyordu. Ölüm
okuyan güzel insanlara gösteriyor ki 1922
karşıyayız. Hızlı yaşam, hızlı yemek, hızlı
sebebini bilmiyorum, lakin şeker hastası
yılından sonra doğduğumuz için çok şanslıyız.
stres ve beraberinde hızla yayılan hastalıklar
olsaydı çok daha erken bir tarihte inanç
Frediricik Banting ve Charles Best işte bu
elbette. Ama “enseyi karartmamak lazım”
felsefesini kuramadan, bizleri kendinden
tarihte insülin izolesini başarıyorlar ve
eskilerin deyişiyle Allah dermansız dert
mahrum ederek aramızdan ayrılacaktı.
minnetle anarım ki önce bu yazıyı yazan
vermesin.
Sadece Mevlana değil tarih boyunca yaşamış
şahsımın ve milyonlarca diyabet hastasının
nice önemli şahsiyet ya da iz bırakma
hayatını kurtarıyorlar. 21. yüzyıla gireli on
Tabi bu derdin dermanı araştıran tıp
potansiyeli olan insanlar erkenden aramızdan
yıl olmuş olsa da bundan 88 yıl önce yaşayan
dünyasına kolaylık dilemekten ve dua
ayrıldılar.
hastalar için hayat çok daha zordu.
etmekten başka şeyler de yapmak lazım.
Devlet yapılanması içinde hastalıkların
tedavisi için araştırma- geliştirme
faaliyetlerine yeterli kaynak aktarılmadıkça,
soysal bir olgu olarak toplum da bu hastalığı
içselleştiren ve önemsiz sayan zihniyet
bilinçlendirilmedikçe ve belki de en önemlisi
hastanın kendisi (zorlama bir ifadeyle) iyi bir
kobay olmadıkça hastalığın da nihai çözüme
kavuşturulmasını beklemek en hafif tabiriyle
saflık olacaktır.
Eleştiri ve özeleştiri yapmadıkça hayatın her
anında olduğu gibi diyabet tedavisinde de
doğruyu yakalamak zor. Mevlana Hazretlerin
de dediği gibi bu şekerin içindeki zehir eğer
dikkat edersek zarar vermez hatta yarar
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
34
sağlar bize ama, çoğu hasta o şekeri zehire
Maddi destek çalışmalarının yanı sıra
çeviriyor ki ETMEYİN! Hastanın bu
özellikle medya alanının televizyon ayağı
dikkatsiz ve son derece tehlikeli tavrında
kullanılarak hastaların bilgilendirilmesi bu
herkesin bir şekilde rolü oluyor. Bir
yolda kullanılabilecek önerilerden biri.
baklavadan ne çıkar diyen akrabayla, olayı
Özellikle televizyonların gündüz yayınlanan
içselleştirmeden insan psikolojisini çok
kadın programlarında gerekirse yayıncılarla
gelişmiş profesyonelliği uğruna heba etmiş
konuşmak suretiyle konun uzmanı hekimlerin
doktor arasında hiçbir fark yok aslında.
çıkarılması önemli; ülkemizde 40 yaşını
Tip 1 diyabet hastası olarak hastalığa
aşmış her iki kadından birinin bu programları
yakalandığım da 26 yaşında Hukuk
izlediği ve potansiyel hasta, anne, eş v.s
fakültesini bitirmiş, az çok okuyan ve
olduğu göz önüne alındığında medyanın bu
dünyadan haberdar olduğunu sanan bir
alanda kullanılmasının da gereği ortaya
vatandaştım. Tip 1 Diyabetin hatta Diyabetin
çıkıyor.
ne olduğunu teşhisle beraber hastaneye
yattığımda öğrendim ve ne kadar bilgisiz
Ve tabiî ki üstatları Hipokrat’tan beri büyük
olduğumu da. Yaklaşık 6 ay sonra İstanbul
bir özveriyle çalışan hekimlerimiz; hastalığın
da yürürken asayiş polislerinin rutin bir
semptomlarını, önemini onlara izah etmek
kimlik ve üst aramasıyla karşılaştım
haddimiz değil. Lakin ibadetten aşka insana
cebimdeki insülin kaleminin morfin
dair her konu rutin halini aldıkça önemini
muamelesi görmesinden mesleki kimlik
kaybeder. Her hastanın sosyo- ekonomik
kartım ve ailesinde şeker hastası olan bir
durumuna göre bilgilendirmek, çoğu zaman
başka polis sayesinde kurtuldum. Yalnızca bu
Eyüp sabrıyla hareket etmek lazım.
“İstanbul da yürürken
asayiş polislerinin rutin bir
kimlik ve üst aramasıyla
karşılaştım. Cebimdeki
insülin kaleminin morfin
muamelesi görmesinden
mesleki kimlik kartım ve
ailesinde şeker hastası olan
bir başka polis sayesinde
kurtuldum. Yalnızca bu
anekdot bile diyabet
hastalarının yaşadığı
zorlukları gözler önüne
seriyor.”
anekdot bile diyabet hastalarının yaşadığı
zorlukları gözler önüne seriyor.
Bu hastalıkta çoğu zaman hastaya rağmen
hastalıkla mücadele edilmekte. “Yeme”
Bilgisiz toplum, eğitimsiz kolluk kuvveti,
denilen şeyle yenilmiyor değil yemek
yetersiz sağlık hizmeti vesaire vesaire. Tüm
isteyecek zoruna gidecek mağlup olacak.
bunların çözümü de mümkün elbette.
Olması gerekende bu zaaflarıyla,
Geldiğimiz noktada hastalığın tamamen
duygularıyla bir insandır hasta. Hekim ise
tedavi edilebileceğine inancım sonsuz; burada
sadece fiziksel durumunu değil ruhsal halini
referans aldığım değer ise 88 yıl öncesi.
de düzeltir işte bu yüzden kutsaldır.
Ölüme terkedilmiş hastalardan, şırıngalardan
geçmiş bir tıp tarihi şimdilik kalemleri
“Peygamber 'aleyhi's-selâm
insülin pompalarını sunsa da bize belki şu
bir hastayı sormaya
anda tedavi gören insanların büyük bir kısmı
varmıştı. Buyurdu ki: "Tabip
hayatta iken hastalığın çözümü de tamamen
getirin.” Dediler ki: "Yâ Resûlu'llah,
bulunacaktır.
sen de mi tabip getirmek buyuruyorsun?”
Buyurdu ki: "Evet. Hak Te'âlâ devasını
Bu süreç tamamlanıncaya kadar yapılması
birlikte indirmediği hiçbir dert
gerekenler de var elbette; öncelikle siyasi
göndermemiştir.”
erkin Sağlık Bakanlığı vasıtası ile işin
araştırma ve geliştirme faaliyetine sürekli,
kurumsal bir desteği sağlaması. Hastalığın
yaygınlığı toplumsal hayata yansıması göz
önüne alındığında bu çeşit bir kolektif
çalışmanın devlet desteği olmaksızın
sürdürülmesi mümkün görünmüyor.
35
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
EMEL ARSLAN DENİZ
Genç Bir
Diyabetliden
MEKTUP
Yaşam içerisinde her değişiklik
merkez taşlarımızı yerinden oynatır
sanırız. Birini kaybetmek, işini
kaybetmek, fiziksel bir rahatsızlık
geçirmek ve bunun gibi kendimizce
planladığımız düzenin dışına
çıkmamıza neden olan her şey,
bizleri korkutur. Oysa biraz zaman
geçer ve her şey olduğu yerden
değişerek devem eder. Yeni
sorunlarla, değişim ve dönüşümlerle
karşılaşırız. Ama hep bıraktığımız
yerden yolumuza devem ederiz.
Hiçbir şey olmamış gibi… Zaten
insan doğası bunu gerektirir. Hayatı,
yeni düzene uydurarak yaşamak…
Benim için ise her şey 14 Şubat
2006 tarihinde Ankara Numune
Hastanesi’nde başladı. Ve dört yıldır
farkındalığını yüksek tutmaya
çalışan diyabetli bir birey olarak
diğer insanlardan farksız hayatımı
sürdürüyorum. Bu bir süreç her
diyabetli birey gibi benim ruhumda
ilk öğrendiğimde tehlike sinyalleri
verdi.
Kısa ama etkili bir dönemeçti benim
için. Önce kabullenememe ve
anlamsızlık yaşıyorsunuz korku ile
beraber. Ardından “Nasıl?”
sorusunu soruyorsunuz.
Sonrasında yanıtlarınız ise hep şu
kelime ile başlıyor. “Acaba?”… Ve
sonra devam ediyor. Başka sorularla
o an zihniniz o kadar hızlı çalışıyor
ki harfler, kelimeler ve cümleler
yetişemiyor. Doldurmuyor yerlerini.
Ve arkasından en büyük soru geliyor
“Neden ben?”
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
36
Bu sorunun yanıtını hem buldum
hem bulamadım aslında. Eminim
benim gibi birçok diyabetli de kendi
içsel sesine göre cevaplar bulmuştur.
Ama şunu söyleyebilirim hep
inandım. Önce bir labirentin içinde
kayboldum. Ve sonra çıktığımda her
şey kafamda yerli yerindeydi. Yeni ve
tertemiz bir hayata adımımı attım
diyebilirim.
Bu dönemde aklımı karıştıran
meselelerden birisi de insülin iğnesini
yapabilmek oldu. Önceleri ben de her
yeni diyabetli gibi biraz zorlandım.
Fakat sonra hep yapıyormuş gibi
rahatlıkla insülin iğnesini kullandım.
Önce zihnimizde bazı yanlış konuları
çözebilmek gerekiyor. Bizler sadece
eksik olan bir hormonumuzu
dışarıdan alıyoruz. Beynimize bunu
basit bir komutla vermeye çalışırsak
insülin iğnesini kullanmanın
sıkıntılarını biraz daha hafifletmiş
oluruz.
Benim genç diyabetlilere önerim
bu süreci sakin, düşünerek ve
kabullenerek geçirmenizdir.
Ardından gözünüzde büyüttüğünüz
kadar büyük bir problem olmadığını
anlayacaksınız. Aslında hayatınızı
zorlanmadan her birey gibi
yaşayacaksınız. Sadece yapmanız
gereken; size sunulacak olan bilgileri
iyi öğrenmeniz ve eksiksiz yerine
getirmenizdir. Gerekli donanıma
ulaştıktan sonra ise her şey
kendiliğinden durağanlaşacaktır.
Bu zihin yorucu sürecin arkasından
yeni bir döneme gireceksiniz.
Kabullenmişlikten sonra “Nasıl başa
çıkabilirim?” sorusu üzerinde
düşünmeye başlayacaksınız.
Bu dönemde yalnız olmuyorsunuz.
Yanınızda kocaman bir ekip ile
birlikte aileniz ve dostlarınız da
oluyor. Hepsi sizi el birliği ile yeni
hayatınıza hazırlamaya çalışıyor.
Nasıl beslenmeniz gerektiğinden,
kaçta yatıp kaçta kalkmanız
gerektiğine kadar hatta yemeniz
gerekenlerin gramına ve kalorisine
kadar her şeyi öğreniyorsunuz.
Sonra öğrendiklerinizi yeniden
harmanlıyorsunuz. Ve herhangi bir
bireyden daha sağlıklı ve kaliteli bir
yaşam sürdürebileceğinizi fark
ediyorsunuz.
Hatta çevrenizdeki çoğu kişiye
örnek oluyorsunuz. “Ben de böyle
yaşamalıyım” cümlesini çokça
duyuyorsunuz. Artık siz
farkındalığı yüksek diyabetli bir
birey oluyorsunuz.
Bu süreçte benim gibi genç
diyabetlilere doğru ve güvenilir
kaynaklardan kendilerini
geliştirmelerini tavsiye ediyorum.
Tabii bunu yaparken de ailenizin,
eşiniz ve dostlarınızın da
bilgilenmelerini sağlamalısınız.
Öğrendiğiniz her yeni dipnotu
yakınınızdaki herkese anlatmalısınız.
Topluma, “şeker hastası” kavramı ile
tanımlanan biz diyabetli bireylerin
aslında korkulacak birer hayatı
olmadığını anlatmalıyız. Herkes gibi
bizlerin de iş yaşamında aktif halde
bulunmasında, tatile gitmesinde,
spor yapmasında hatta evlenmesinde
hiçbir sakınca olmadığını
çevrenizdekilerle paylaşmalısınız.
Bunun için de kendinizi
geliştirmelisiniz.
37
Önce kabullenememe ve
anlamsızlık yaşıyorsunuz
korku ile beraber. Ardından
“Nasıl?” sorusunu
soruyorsunuz. Sonrasında
yanıtlarınız ise hep şu kelime
ile başlıyor. “Acaba?”…
Ve sonra devam ediyor.
Başka sorularla o an zihniniz
o kadar hızlı çalışıyor ki
harfler, kelimeler ve
cümleler yetişemiyor.
Doldurmuyor yerlerini.
Ve arkasından en büyük soru
geliyor “Neden ben?”
Diyabetli bireyler olarak bilicimizi
yükseltmeliyiz. Doktorlarımız da
bizim isteklerimizi ve sıkıntılarımızı
bilmelidir. Çünkü yaşayan kişi
dilinden yaşananlar görenlere ve
dinleyenlere farklı tesir edebilir.
Son olarak benim için diyabet
“engel” kavramı ile hiçbir zaman
özdeşleşmedi. Kendinize ve
doktorlarınıza güvenmeniz,
inancınızı korumanız ve gerekenleri
yapmanız yeni hayatınızda mutlu,
sağlıklı ve kaliteli yaşamanız için
yeterli olacaktır.
Diyabetle hayatımızı barıştırdığımız
nice güzel günler dileğiyle…
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
FATMA ÖNEY
Tiyatro Sanatçısı
Annesi Diyabet Hastası Olan Bir Sanatçının Gözüyle:
Diyabetli Yaşam
Efendim,"Atın ölümü arpadan olsun",
"Yiyende ölüyor, yemeyende. Madem öyle
yiyelim de ölelim" yiyerek ölemiyorsunuz.
Yiyerek sürünmeye doğru gidiyorsunuz.
Diyabetle tanışınca "Yaşamak için
yemeliyiz"i öğrendik ailece. Ayrıca ölümü
tercih etmekte haksızlık oluyor
kendimize. Dünyaya gelmişsek, mutlaka
sebebi var, öyle ya da böyle. Öyleyse
dengeyi kurmak gerekiyor. Dünya
nimetleri biz insanoğluna sunulmuşsa,
bu nimetlerden dengeli faydalanarak
yaşamak çok güzeldir mutlak. İşte
diyabet size bu dengeyi kurduruyor.
İsterseniz kurmayın!.. Yaşam sizin.
Efendim, herkesin annesi gibi benim
annem de şeker mi şeker!.. Ve annem
ŞEKER (Diyabet)
Bizim diyabetle tanışmamız 10–15 yıl
öncesine dayanıyor. Hani derler ya;
"Verilmiş sadakamız varmış".
İşte bizim gerçekten verilmiş sadakamız
varmış. Çünkü ailede diyabet olmadığı
için, normal belirtiler bizde kendini
göstermedi (sık idrara çıkma, çok su
içme, tatlı yeme isteği, göz bozukluğu,
vs...).
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
38
Kiloya bağlı tansiyon sorunları
yaşıyoruz derken "450" şekerle anneme
müdahale edildi, GİZLİ ŞEKER teşhisi
konuldu. Ailede diyabet olmadığından
kendimizi riskin dışında tutuyorduk.
Sadece irsi olursa bizim için tehlikeli
olabileceğini sanıyorduk. Oysaki yanlış,
düzensiz beslenme ve sporsuz yaşamın
diyabete fatura kestiğini iş başa
düştüğünde anladık. Bu konuda bize
yardımcı olan Sayın Serdar Güler
Hocamıza teşekkür ediyoruz (Her insan
annem kadar şanslı olmayabilir,
şansımızı zorlamayalım lütfen, her
işimizi de Allaha bırakmayalım).
Ayrıca TV Kanallarında yayınlanan
sağlık programlarının da insanların
bilinçlenmesinde faydası olduğunu
sanıyorum. Yalnız herkes bu programlar
sayesinde doktor olmaya başlıyor, işi
bilenlere yani doktorlarımıza bırakalım
diye de uyarıda bulunmadan
edemiyeceğim.
Tabii şimdi bende zaman zaman
"Diyabet" olduğum ya da olabileceğim
paronası yaşamıyor değilim. Çünkü
birinci dereceden yakınımın durumu
benim de potansiyel diyabet
olabilirliğimi artırıyor. Onun için rutin
kontrollerin senede bir de olsa yapılması
gerektiğine inanıyorum. Kan ve idrar
tahlilleriyle birlikte açlık-tokluk kan
şekerleri ölçümlerimi yaptırmaya dikkat
ediyorum. Risk altında olun ya da
olmayın her insanın en azından bu
kontrollerini yaptırmayı kendilerine
görev edinmeleri gerekir diye
düşünüyorum. (Herkes kendini doktor
sanmaya başlıyor diyorum, ama bende
geri kalmıyorum galiba. Kusuruma
bakmayın lütfen. Sürçi lisan ettikse af
ola)…
Diyabet insana sağlıklı beslenmeyle
birlikte sağlıklı yaşamı sunuyor. Yaşamın
nasıl bazı kuralları varsa, her hastalık
gibi diyabetin de bazı kuralları var.
Kurallara uyulduğu sürece de "Öcü"
değildir Diyabet. Şeker mi Şeker yani.
Ama oyunu kurallarına göre
oynamazsanız; Şekeri, Zehire
çevirebilirsiniz. Her şey biz insanoğlunun
elinde. Örneğin; çoğumuzun yaptığı
yanlış beslenme türü olan "tek öğün"ün
ne kadar yanlış beslenme türü olduğunu
öğretti bize. Geç kaldığımız bir
bilinçlenme. Ama hiç bir şey için geç
sayılmayız. "Az az ve sık beslenme" çok
önemliymiş gerçekten. Ayrıca SPOR,
kaliteli bir yaşam için şart!..
Diyabet gerçekten insanın kendini
sevmesine, kendi için bir şeyler
yapmasına katkıda bulunan nadide
hastalıklardan birisi, benim için. Kendini
sevmeni, kendini düşünmeni öğretiyor
biraz da insana. Kendini sevmeyi
öğrenmiş insan, insanları da seviyor
demektir.
Anneme GİZLİ ŞEKER
teşhisi konuldu. Ailede
diyabet olmadığından
kendimizi riskin dışında
tutuyorduk. Sadece irsi
Sözün kısası ana rahmine düştüğümüz
andan itibaren hayat mücadelemiz
başlıyor. Eğer kendimizi seviyorsak;
hayatı iyisiyle-kötüsüyle, başarısıbaşarısızlıklarıyla, güzellik-çirkinlikleriyle kabul edip, hastalıklarımızı kabul
edip onları da severek her şeyin
üstesinden sevgiyle baş edeceğimizi
bilmeliyiz diyorum.
39
olursa bizim için tehlikeli
olabileceğini sanıyorduk.
Oysaki yanlış, düzensiz
beslenme ve sporsuz yaşamın
diyabete fatura kestiğini iş
başa düştüğünde anladık.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
MERAL KEIGHOBADI
ANEAH Endokrinoloji Psikologu
Diyabet ve
Psikolojik Sorunlar
Diyabetes mellitus (DM) endokrin
sisteme ait kronik hastalık olmakla
birlikte yaşamın her alanını etkileyen,
sürekli izleme gerektiren ve bir dizi
komplikasyonları olan bir hastalıktır. Bu
durum hasta açısından ciddi baş etme
sorunlarını gündeme getirir. DM temelde
endokrin sisteme ait bozukluk olmasına
rağmen, aynı zamanda psikososyal
boyutları olan bir hastalıktır.
Stres-Kan Şekeri İlişkisi
Diyabetin ortaya çıkışında genetik
faktörlerin yanı sıra çevresel etkilerin
önemi de göz ardı edilmemelidir. Stresör
durumlar hastalığın ortaya çıkış ve
şiddetinde önemli rol oynamaktadır.
savunmalar hastalığın tedavi ve
uyumunu güçleştirir. Böylece stres hem
“stres hormonlarını” faaliyete geçirir ve
iç ortamı bozar (psikofizyolojik), hemde
hastanın uyumunu ve dış ortamı bozar
(davranışsal).
Anksiyete durumlarında, epinefrin
salgısının uyarıldığı ve bununda insülin
etkisini azalttığı bilinmektedir. En basit
psikososyal travma ve ruhsal çatışmada
dahi serbest yağ asitleri, kortizol ve kan
şekerini artırdığı bilinmektedir. Nitekim
diyabeti iyi düzenlenmeyen vakalarda
plazma katekolamin düzeyinin yüksek
olduğu bulunmuştur.
Tıbbi tedaviye rağmen kan şekeri
düzenlenemeyen hastalarda stres ve
kaygının önemli etken olduğu
düşünülmelidir. Bu durumda insülin
dozu artırılmadan önce psikolojik
değerlendirmesinin yapılmasında yarar
olduğu görülmektedir.
Bir çok araştırmacı; diyabetin ortaya
çıkmasında başlatıcı etkiler arasında
ruhsal travma yaratan yaşam olaylarının
söz konusu olduğunu belirtmiştir.
Duygusal gerginlik ile kan şekeri
ilişkisini ortaya koyan çok sayıda
araştırma bulunmaktadır.
Diyabete Özgü Kişilik Yapısı
Gerginlik yaşayan hasta beslenme,
insülin alımı, fiziksel etkinlik kurallarına
uymakta güçlük çekmektedir. İnkar,
kızgınlık gibi tepkiler ve psikopatolojik
Diyabete özgü bir kişilik yapısı olup
olmadığı uzun yıllardır araştırma konusu
olmuştur. Diyabetiklerde belirlenen
karakter özelliklerinin hastalık öncesi
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
40
kişilik özellikleri mi yoksa hastalığın
ikincil gelişen davranışsal özellikler mi
olduğu tartışmalıdır. A tipi kişilik
özellikleri taşıyan kişiler B tipi kişiliğe
göre stresli yaşam olaylarına daha fazla
maruz kaldıkları ve daha yüksek oranda
strese hiperglisemik yanıt verdikleri
belirtilmiştir.
Emosyenel (Duygusal) Tepkiler
Diyabetli kişilerde, emosyonel tepkiler
ve uyum güçlükleri en sık karşılaşılan
sorun alanlarıdır. Diyabetin kendisi,
komplikasyonları, tedavinin gündeme
getirdiği sınırlamalar kişinin
homeostatik dengesini bozar. Psikolojik
krize neden olur. Gelecek kaygısı,
bağımsızlığını ve yeterliliğini
kaybedeceği düşüncesi, beden
görünümünün bozulacağı endişeleri
hastanın duygu durumunu, zihinsel
işlevlerini, dengesini, fiziksel-duygusal
anatomisini, vücut imajını, sosyal alanını
olumsuz etkiler. Temel özgüven duygusu
zedelenir. Geleceğe ilişkin umut ve
beklentileri yaşam amaçları zorlanır.
Yukarıdaki belirtiler üzerine; diyabet
hastaları, hastalıklarına karşı bazı
tepkiler geliştirirler.
Bu tepkilerden bazıları;
G Matem tepkisi
G İsyan duygusu
G İnkar
G Kaygı
G Depresyon
G Kızgınlık
G Patolojik bağımlılık
G Regresyon dur.
Hastanın kişilik yapısı ile hastalığını
algılama ve tepki biçimi arasında ilişki
dikkate alınmasında yarar vardır.
Bu nedenle hastayı ve tepkilerini
anlayabilmek için hastanın kişilik
yapısını anlamak gerekir.
Diyabet ve Depresyon
Diyabete eşlik eden depresyon hastanın
uyumunu, yaşam kalitesini, tedaviye
cevabı, hastalığın gidişini olumsuz
etkiler. Diyabetin komplikasyonları açığa
çıkıp hastanın yaşam alanlarındaki
örseleyici etkisi arttıkça depresyon
şiddeti artmaktadır. Hasta tedaviye
katılmıyorsa tıbbi durum dengeli
olmasına rağmen, kendini iyi
hissetmiyorsa, daha alt düzeyde
işlevsellik gösteriyorsa, ilgi alanlarında
yaygın azalma varsa depresyon yönünden
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Diyabetli Hasta ve
Aile İlişkileri Nasıl Olmalı
Hastalık kişide olduğu kadar ailede de
krize yol açar. Hasta ve ailesi arasındaki
ilişkilerin bozulması hastalık denetimini
daha da güçleştirir. Hastanın uyumunu,
aşırı koruyucu ve kaygılı, aşırı hoşgörülü
ve teslimiyetçi, mükemmeliyetçi ve
denetleyici, ilgisiz ve reddedici aile
tipleri olumsuz etkilemektedir.
İlişkilerde dengeli, duyguların serbestçe
ifade edilmesine izin veren, çatışmaların
az, işbirlikçi ailelerde hastanın uyumu
daha iyi olmaktadır.
Gelecek kaygısı,
bağımsızlığını ve yeterliliğini
kaybedeceği düşüncesi,
beden görünümünün
bozulacağı endişeleri
hastanın duygu durumunu,
zihinsel işlevlerini, dengesini,
fiziksel-duygusal natomisini,
vücut imajını, sosyal alanını
olumsuz etkiler. Temel
özgüven duygusu zedelenir.
Diyabetli Hasta ve Doktor ilişkisi
Diyabetli hastalarla açık iletişim,
bilgilendirme, duyguların ve tepkilerin
ifadesinin kolaylaştırılması
sağlanmalıdır. İşbirliği içinde tedavi
sürdürülmelidir.
Biz kliniğimizde diyabet kontrolunu
daha iyi yapmak amacıyla gerek ayaktan
gerek se yatan hastalarımızın
psikolojik değerlendirmelerini de
yaparak bireysel ve/veya okul
eğitimleri ve ardından gelen
motivasyon toplantıları
yapıyoruz.
Diyabet ve Anksiyete
Diyabete bağlı engellenmeler, yeterliliğin
kaybı endişesi, ölüm korkusu, hastalığın
önemi, gerçek ya da kişiye ait algılanmış
tehlikeler kaygıya neden olmaktadır.
Diyabetli hastalarda yaşanan anksiyete
hem kronik gidişli bir hastalığın
yarattığı kaygı hem de günlük yaşamın
ve uyumun bozulması, engellemelerin
olmasından kaynaklanmaktadır. Tıbbi
tedaviye karşın kan şekeri kontrol altına
alınamayan hastalarda kaygı önemli bir
yer tutmaktadır. Kaygı hali kronik bir
hal almışsa tedavi altına alınması
gerekir.
41
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DR. FİKRİ AK ANEAH 2. Nöroloji Kl. Şefi
DR. ERDEM GÜRKAŞ ANEAH 2. Nöroloji Uzm. Dr.
İnme Önlenebilir mi?
İnme ya da beyin krizi, beyin damarlarının
dolaşımının çeşitli nedenlere bağlı olarak
bozulması sonucu ani gelişen nörolojik
defisir olarak tanımlanır. İnme %85
oranında iskemi, %15 hemoraji
kaynaklıdır. Halen gelişmiş ülkelerde inme,
kalp hastalıkları ve kanserin ardından
mortaliteye 3. sıklıkta neden olur ve uzun
dönem morbiditeye neden olan hastalıklar
arasında ilk sıradır.
yakınına ciddi maddi ve manevi yük
getirirken ülkelerin sağlık harcamalarında
da önemli bir yer tutar. Peki, bu kadar
ciddi yükler getiren bu hastalığa bizler
gereken önemi verebiliyor muyuz?
Maalesef ülkemizde halen gerek sağlık
personeli gerekse hasta ve hasta yakını
olarak inmeyi yeterince tanımıyoruz ve
gereken önemi veremiyoruz. Bu hastalığın
oluşumunda gerçekten çaresiz miyiz?
İnme sonrası dönem hasta ve hasta
İnme fizyopatolojisinin daha iyi bilinmeye
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
42
başlaması ve akut inme için yeni tedavi
yöntemlerinin geliştirilmesi, inme
hastalarına karşı olan geleneksel
umutsuzluğun hakim olduğu yaklaşımı
yavaş da olsa değiştirmektedir. Belirtiler
ve bulgular etkilenen beyin bölgesine göre
değişmekle birlikte en sık; karşı beden
yarısında güçsüzlük ve/veya duyu kaybı,
afazi, apraksi, dizartri, diplopi, vertigo,
nistagmus, ataksi, hemianopsi, bilinç
bozuklukları ve konfüzyonal tablolar
biçiminde izlenir.
İnmeye yaklaşım açısından 3
dönemden bahsetmek uygun olur.
1. Henüz inmenin geçirilmediği, ama
yüksek bir riskin bulunduğu primer
korunma olarak bilinen dönem.
2. İnme geçirilmesinden sonraki dönem.
Bu dönmede inme geçirmiş kişilerde yeni
inme ataklarının ortaya çıkmasına engel
olabilmek için alınması gereken tedbirler
söz konusudur ki buna ‘sekonder korunma’
ismini vermekteyiz.
3. İnme geçirme anı ve hemen sonrası,
yani akut dönem.
Primer Koruma
İnme geçirmemiş ve bu açıdan yüksek risk
taşıyan kişilerde inmenin ortaya çıkmasına
engel olabilmek için alınması gereken te
dbirler ön plana çıkmaktadır. İnme
etyolojisinde yaş, cinsiyet, ırk ve ailede
inme hikayesi gibi değiştirilemeyen risk
faktörlerinin yanı sıra hipertansiyon,
diyabet, sigara ve alkol kullanımı, yüksek
kolesterol düzeyleri, sedanter yaşam ve
stres gibi değiştirilebilir risk faktörleri de
bulunur.
Arteriyel hipertansiyon inmenin en sık
karşılaşılan değiştirilebilir risk faktörüdür.
Hipertansiyonun tedavi edilmesi inme
riskini azaltır. Kan basıncı ölçümleri
düzenli sağlık kontrollerinin en önemli
unsurlarından biridir. Yaşam biçiminde
yapılacak değişikliklerle kan basıncı
normal düzeylere (<140/<90 mm Hg ya
da diyabetiklerde <135/80 mm Hg)
düşürülmelidir. Diyabet iskemik inme için
bağımsız bir risk faktörü olarak kabul
edilmektedir. Hiperlipidemi Serum
kolesterol düzeyleri düzenli kontrol
edilmelidir ve yüksek ise öncelikli olarak
yaşam tarzı değişiklikleri ile düzeltilmeye
çalışılmalıdır.
Düzenli ve sağlıklı fiziksel aktivite inme
riski ile ters orantılı gibi gözükmektedir.
Bu, vücut ağırlığı, kan basıncı, serum
kolesterolü ve glukoz toleransı üzerine olan
yararlı etkilerine de bağlanabilir. Tuzdan
fakir, doymuş yağ oranı düşük, meyve ve
sebze içeren liften zengin bir diyet
önerilmektedir. Vücut kitle indeksi yüksek
olan kişiler kilo vermeyi sağlayıcı bir diyet
uygulamalıdır.
Antitrombotik ilaçlar ve
Antikoagülasyon
Henüz inme geçirmemiş kişilerde
kullanılarak olası bir inmenin önüne
geçmek amaçlanmaktadır. Asetil salisilik
asit 45 yaş üstü, asemptomatik hastalarda,
inme riskini azaltmak için düşük doz
önerilebilir. Atriyal fibrilasyonu (AF) olan
asemptomatik hastalara ve özellikle, kalp
yetersizliği ve kapakçık hastalığı gibi eşlik
eden kalp hastalıkları nedeniyle yüksek
risk altında olanlara, özel durumları
dikkate alınarak farklı protokollerle
antitrombotik veya antikoagülan primer
koruma uygulanmalıdır.
Asemptomatik Karotis
Stenozunda Cerrahi ve
Endovasküler Tedavi
Asemptomatik hastalarda karotis
endarterektomisinin (KEA)
değerlendirildiği çalışmalardan elde
edilen sonuçlar halen tartışma konusudur.
Sadece, karotis stenozu yüzde 70’in
üzerinde olan, cerrahi riski düşük olan
(<%3) ve yaşam beklentisi en az beş yıl
olan hastaların cerrahiden yarar görmesi
beklenmektedir.
Sekonder Koruma
İnme geçirenlerde yeni bir inme atağı riski
hiç inme geçirmemiş olanlara göre daha
yüksektir. Bu nedenle inme geçirmiş
kişilerde yeni inme ataklarının ortaya
çıkmasına engel olabilmek için tedbir
43
alınmalıdır. Risk Faktörlerinin kontrol
altına alınması primer korumada alınan
tedbirlere benzerdir.
Antitrombotik ve Antikoagülan tedaviler
özellikle inme geçiren hastalarda daha da
önem kazanmaktadır.
Antitrombotik ve antikoagülanlar;
tekrarlayıcı iskemik inme riskini etkili bir
şekilde azalttığı kanıtlanmıştır.
Cerrahi ve Endovasküler Tedavi
Karotis endarterektomisi (KEA),
semptomatik hastalarda şu öneriler
doğrultusunda perioperatif komplikasyon
oranı yüzde 6’dan düşük olan merkezlerde
kullanılabilir; KEA, yeni (<180 gün)
iskemik olay yaşamış, ancak ağır bir
nörolojik defisiti olmayan ve stenozu
yüzde 70 ile yüzde 99 arasında değişen
hastalarda endikedir. İnmeyi takibeden ilk
2 hafta içinde yapılması önerilir. KEA,
darlık oranı yüzde 50’nin altında olan
hastalara önerilmemektedir. Karotis PTA,
KEA’nın kontrendike olduğu hastalarda
veya darlığa cerrahi olarak ulaşılamayacak
bölgelerde olan hastalarda uygulanabilir.
Ancak stent malzemelerinin teknolojik
gelişimi ve yeni çalışmalarla ilerleyen
dönemlerde bu hastalarda stent kullanımı
ön plana çıkabilir.
Bu nedenle hasta yakını, 112 Hızır Acil,
Akut Dönem
Acil Servis sağlık çalışanları ve inme
Burada “beyin krizi” kavramı önem
ekibinin bu konuda işbirliği içerisinde
kazanmaktadır. İnmenin acil bir durum
çalışması ve hastanın inme geçirdiği andan
olduğu ve hızla müdahale edilmesi
itibaren en hızlı şekilde müdahalesine
gerektiği bilinci hem hasta ve hasta
başlanması bu hastalardaki morbidite
yakını hem de inme triajını yapan sağlık
ve mortaliteyi önemli ölçüde azaltacağı
personelinde sağlanmalıdır. Kaybedilen her
unutulmamalıdır.
dakikanın kurtarılabilir beyin dokusu
İnme Üniteleri
miktarında azalma ile sonuçlanacağı
unutulmamalıdır.
İnmeli hastaların genel servis yerine inme
Son dönemde, uygun hastalarda inmenin
ünitelerinde tedavi edilmelerinin mortalite,
erken döneminde trombolitik tedavi gibi
özürlülük ve bakımevi gereksinimini
mortalite ve morbiditeyi azaltıcı etkin
belirgin bir şekilde azalttığına ilişkin
tedaviler geliştirilmiştir. Bu tedavinin
çok açık kanıtlar vardır. İnme ünitesi,
önemi 1992’de yapılan National Institute
hastanenin yalnızca inme hastalarının
of Neurologic Disorders and Stroke
bakımını üstlenen bir ünitesi ya da
(NINDS) t-PA Pilot çalışması ile ortaya
bölümüdür.
konmuştur. Bu çalışma ilk 3 saatte
başvuran uygun inme hastalarının
İnme üniteleri özel olarak eğitilmiş bir
intravenöz trombolitik tedaviden akut ve
ekip ve multidisipliner tedavi ve bakım
subakut dönemde anlamlı olarak fayda
yaklaşımı ile karakterizedir. Bu nedenle
gördüğünü göstermesi açısından çok
hiç de azımsanmayacak sayıdaki inme
önemli bir çalışmadır.
hastalarının tedavilerinde daha iyi sonuçlar
alınması için bu özelleşmiş merkezlerin
Yakın zamanda yayınlanan ECASS III
açılması ve sayılarının bir an önce
çalışması ise ilk 3 saatlik zaman diliminin
arttırılması önemlidir.
dikkatli seçilmiş hasta gruplarında
4,5 saate kadar çıkarılabileceğini
Sonuç olarak inme, ülkemizde de mortalite
göstermektedir.
ve morbiditeye neden olan hastalıklar
arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
İntravenöz trombolitik tedavinin yanında
anjiografi ünitesinin olduğu merkezlerde
Artık inme hastalığına yönelik klasik
intravenöz ve intraarteryel trombolitik
çaresizlik içeren yaklaşımın değişmesi ve
tedavi kombinasyonu ya da pıhtının
kalp krizinde olduğu gibi toplum ve sağlık
mekanik olarak çıkarılmasını sağlayan
mekanik trombektomi yöntemleri ile
bir hastalık olduğu bilincinin
yaygınlaştırılması bu mücadelede yol
de inme hastalarında erken
alınmasını sağlayacaktır.
döneminde oldukça yüz
güldürücü sonuçlar
sağlandığı
bilinmelidir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
personelinde inmenin acil ancak önlenebilir
44
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
ELVAN SALMAN
ANEAH Başhemşiresi
Yoğun Bakım Hemşiresinin
Haklı Mutluluğu
Hemşirelik, insan gibi karmaşık bir bütüne
bilinçli, bilgili, istekli ve duyarlı bir
biçimde yaklaşabilecek bir alt yapıya sahip
olarak hizmet verme sanatıdır.
Yoğun bakım hemşiresi ise; sağlık ekibi
içerisinde tüm bu alt yapının yanı sıra,
yüksek bilgi seviyesine sahip, hemşirelik
bakım planları ile çalışabilen, hastanın
psiko-sosyal ihtiyaçlarını en iyi şekilde
anlayabilen, üst düzeyde fiziksel ve mental
sağlığın devamını sağlayabilmek için
yüksek özveriyle çalışan bir ekip üyesidir.
Yoğun bakım hemşiresi konuşamayan, yiyip
içemeyen, hatta nefes alıp veremeyen,
kooperasyon kuramayan hasta ile birlikte
çalışır. Yoğun bakımlarda küçük bir alanı
paylaşan hemşire, doktor ve hasta artık
sağlığın yeniden kazanılması için bir araya
gelmiş bir ordunun askerleri gibidir. Tek
amaçları sağlığın yeniden kazanılması için
beraberce mücadele etmektir.
G
Yoğun bakımda günler birbirini
kovalarken, sizin bakımınıza muhtaç
olan hastanızın, vücut bakımlarını,
pozisyonlarını, beslenmesini, takip ve
tedavisini yapıyorsunuz.
G Birbirini takip eden bu günlerin
birinde… Bir gün içeri günaydın diye
girdiğinizde, günlerdir bakıp, emek
verdiğiniz hasta gözlerini açmış size
bakıyordur anlamsız olsa da…
G Derken bir ertesi gün olduğunda
bakışlarıyla takip ediyordur neler
yaptığımızı…
G Daha sonra görüyordur sizi, hatta
anlamaya başlıyordur, gözlerinin içi
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
46
gülüyordur artık…
Derken konuşuyor, yürüyor ve yemek
yiyebiliyordur…
G Taburcu olma günü geldiğinde
ayrılırken, teşekkür ve dualar ediyordur
bir an olsun onun yanında ayrılmayan
hemşirelerine…
G
Teknolojinin ve maddi değerlerin,
hepimizin ruhuna sahip olmaya çalıştığı
manevi duygularımızın geri planda olduğu
böyle bir zamanda sizce başka bir
mutluluk var mıdır?
G
Bir insanın sağlığına yeniden
kavuşturulması kadar…
G Bir hastasının ağrısını dindiğini
görmek kadar
G Ya da nefes alamayan bir hastanın,
rahat bir nefes olduğunu görmek kadar bir
hemşireye mutluluk veren ne olabilir...
G Maddi hiçbir karşılık kafi midir, bu
umut dolu bakışlara…
G Kariyer karşılığımıdır o güzel
gülüşlerin?
İşte bütün duyguları derinden yaşar yoğun
bakım hemşiresi… Bütün bu harcanan
ermek ve enerjinin karşılığını ruhuna koca
bir mutluluk hazla doldurarak alır.
Bütün kritik bakım hemşirelerinin daha
nice umutsuz vakalara dokunmaları,
hayata döndürmeleri dileğiyle…
SEVİL AYKANAT
ANEAH Eğitim Hemşiresi
12–18 Mayıs Hemşirelik Haftası
Sağlık alanındaki meslekler içerisinde
hekimlik ve hemşirelik tarihi en eski
mesleklerdendir. Hemşirelik mesleği; Eski
Mısır, Hindistan, Yunanistan ve Roma’da
ilk çağlarda bugünkü biçimde olmasa bile
yapılmaktaydı.
Hemşireliğin tarihi, kadının şifa verici
rolü ile başlar. Ancak modern anlamdaki
hemşireliğin Florence Nightingale (18201910) ile başladığı kabul edilmektedir.
Modern anlamda hemşireliğin kurucusu
olarak anılan Florance Nightingale 1820
de İtalyanın Florance şehrinde doğmuştur.
Zengin ve asil bir ailenin kızı olan
Florance Nightingale’nin çocukluğu
insanların acılarına eğilmek, kitap okumak
gibi uğraşlarla geçmiştir. Umutsuzluk,
acı, hastalık ve yoksulluk içindeki
insanlara yardımcı olmayı amaç edinen
Florance Nightingale, bunu bir çağrı
olarak nitelendiriyordu.
Amaçlarına ulaşmak üzere 1851 yılında
Kaiserswerth Enstitüsüne giderek hasta
bakımı konusunda eğitim gördü. Salisburg
Hastanesinde ilk İngiliz Hemşiresi olarak
görev aldı. Bu arada kendisi gibi asil bazı
İngiliz kadınlarını birlikte çalışmaya teşvik
etti.1854 yılında Kırım Savaşı’nda
yaralanan Türk ve İngiliz askerlerinin
bakımı için Üsküdar’daki Selimiye
Kışlası’na geldi. İki yıl Selimiye
Kışlası’nda gece gündüz yorulmak
bilmeden çalışan ve hastaların “Lambalı
Hemşire”diye adlandırdıkları Florance
Nightingale barışın imzalanmasından
sonra 1856 yılında İngiltere’ye döndü.
Türkiye, Kırım Savaşı sırasında dünyaca
ünlü bir hemşire liderin Üsküdar Selimiye
Kışlasında verdiği hizmetlerle, hemşirelik
mesleğinin doğuşuna tanık olmuş bir
ülkedir.
Türk Hemşireler Derneği (THD),
1954 yılında Florence Nightingale'in
Kırım Savaşında verdiği hizmetleri
değerlendirmek ve yaşatmak amacıyla
Selimiye Kışlasının kuzeybatı kulesindeki
odayı müze olarak düzenlemiştir. Florence
Nightingale insan hakları hareketinin
öncülerindendir. Ona göre yaratıcı gücü
olan insan, kaderini değiştirebilir ve
geleceğine biçim verebilir.
Nightingale; şu sözleriyle ünlüdür;
"Tanrının en değerli armağanı olan hayat,
çok defa hemşirenin ellerine terk
edilmiştir."
Modern Hemşireliğin kurucusu olarak
anılan Florance Nightingale, çağına
damgasını vuran hasta bakımında olduğu
kadar Sosyal Reformist olarak çeşitli
Sosyal problemlere eğilmiş bir liderdir.
Hemşirelikle ilgili koyduğu ilke ve yasalar
günümüzde de tazeliğini korumaktadır.
Bu çağa damgasını vurmuş büyük insan
1910 yılında vefat etmiştir. O yıldan sonra
ölümsüz Nightingale’in doğum günü olan
12 Mayıs tüm dünyada 1954 ve Türkiye’de
1964 yılından itibaren hemşirelerce
“HEMŞİRELER GÜNÜ” olarak
kutlanmaktadır.
kalabalık bir grupla kutlandı. Hastane
başhekimi Doç. Dr. Nurullah ZENGİN ve
başhemşire Elvan SALMAN’ın
konuşmalarının ardından, eğitim hemşiresi
Sare DEĞİRMENCİ “Hayatımızdaki
Keşkeler, İhmaller ve Belkiler” konulu bir
sunum yaptı. Programda 2010 yılında
emekli olan arkadaşlarımıza ve 2009
yılında Kırım Kongo Hemorajik Ateş
pandemisi esnasında özverili çalışmalar
sergileyen hemşire Ahmet TEPECİK’e
plaket verildi. Program Orhan Fuat Kılıç
ve Serhan ATAY’ın keyifli müzik programı
ve kokteylle son buldu.
Bu vesileyle insan hayatının kutsallığından
ödün vermeksizin sonsuz sabır, özveri,
gayret ve sevgi ile mesleğini icra etmeye
çalışan tüm hemşirelerimizin Hemşireler
Günü'nü en içten dileklerimizle kutlar,
meslek hayatlarında başarılar dileriz.
Modern hemşireliğin kurucusu Florance
Nightingale’in doğum günü , "12–18 Mayıs
Hemşirelik Haftası”nın da başlangıç günü
olmuştur.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde de hemşirelik günü
47
Florance Nightingale
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
PROF. DR. YAŞAR KARAASLAN
ANEAH Romatoloji Kl. Şefi
Ülkemizde Osteoporoza
Akılcı Yaklaşım ve Tedavi
Osteoporoz düşük kemik kitlesi ve
kemiğin mikro mimarisinde bozulma ile
karakterize, kemik frajilitesini ve kırık
riskini artıran sistemik bir iskelet
hastalığıdır. Osteoporozun tek klinik
önemi, kırık riskini artırması nedeni
iledir. Kırık yoksa osteoporoz herhangi
bir semptoma neden olmaz ve tamamen
asemptomatiktir. Osteoporoza bağlı
kırıkların en sık görüldüğü yerler
omurga, kalça, distal ön kol ve
proksimal humerustur. Kalça kırığı
osteoporozun en dramatik sonucudur.
Kalça kırığını takiben mortalite hızı
% 20'lere ulaşabilir ve hastaların
yaklaşık yarısı bağımsız yaşayabilme
yeteneğini kaybeder.
Ancak kalça kırığı riski ülkeler arasında
büyük değişkenlik gösterir. 50 yaşındaki
bir kadında hayat boyu kalça kırığı riski
İsveç’te % 28.5, ABD’nde % 15.8,
İngiltere’de % 14 iken Çin’de % 2.4 ve
ülkemizde % 1 olarak hesaplanmıştır ve
bu farklılığın femur boynu geometrisine
bağlı olabileceği düşünülmektedir.
Ülkemizde kalça kırıklarının
oluşumunda osteoporozdan ziyade
düşme daha önemli rol oynuyor gibi
görünmektedir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Ülkemizde osteoporozun kalça kırığı
riskini artırdığını ortaya koyan net bir
epidemiyolojik veri de yoktur. Vertebra
kırıkları ise kalça kırıklarının aksine
çoğu kez asemptomatik seyreder ve
hastaların çok az bir kısmı, hastane
bakımı gerektirir. Vertebra kırıklarının
en sık görülen klinik sonucu, boyun
kısalması ve kifozdur. Ağır deformitelere
karşın vertebra kırıklarına bağlı sinir
kökü ve spinal kord kompresyonları
nadir görülür. Vertebra kırığı olan
hastalarda mortalitenin arttığını
gösteren veriler olmakla birlikte
bunun kırıklar ile ilişkili olduğuna ve
antirezorptif tedavinin bunu düzelttiğine
ilişkin bir veri yoktur. Vertebra kırığı
olan hastalarda mortalitenin daha
yüksek olması direkt olarak vertebra
kırığı ile ilişkili olmayıp bu hastaların
genel sağlık durumlarının daha kötü
olmasının bir sonucudur.
Osteoporozun tek klinik sonucu, yani
tek zararı kırık riskini artırmasıdır.
Osteoporoz hastalar arasında önemli bir
endişe kaynağı olsa da, aslında kırık
yoksa ağrı, halsizlik-yorgunluk, yürüme
zorluğu, kas gücünde azalma vb yapmaz
ve yaşam kalitesini etkilemez.
48
Postmenopozal dönemde ve ileri
yaşlarda, ağrısı olan hastalarda, ağrının
nedeni genellikle osteoporoz değil,
osteoartrittir. Bu hastalarda ağrıyı
azaltmak için osteoporoz ilaçları değil,
analjezikler kullanılmalıdır. Bu gibi
hastalarda osteoporoz ilaçları ağrıyı
azaltmazlar, aksine kendileri ağrıya yol
açabilirler. Yakın geçmişte ABD’nde
FDA, osteoporoz tedavisinde yaygın
olarak kullanılan bifosfonat grubu
ilaçların bazen çok şiddetli olabilen
kas-eklem ağrılarına yol açtığı
konusunda hekimleri bilgilendirme
ihtiyacı duymuştur.
Osteoporozu tanımanın, önlemenin ve
tedavi etmenin tek amacı kırık riskini
azaltmaktır ve osteoporoz tedavisinin
kırık riskini azaltmaktan başka bir
yararı yoktur. Bu nedenle bu konudaki
yaklaşımın ‘Osteopozun Tanınması,
Önlenmesi ve Tedavisi’ yerine aslında
‘Kırık Riskinin Belirlenmesi ve Kırıkların
Önlenmesi’ olması gerekir. Ülkemizde
osteoporoz tanısı ve tedavi kararı
yalnızca kemik mineral yoğunluğu
ölçümüne indirgenmiş durumdadır.
Halbuki osteoporoz tanısında ve kırık
riskini öngörmede KMY ölçümünün pek
çok kısıtlılığı mevcuttur.
Ülkemizde KMY ölçümü gereksiz
yere çok sık istenen tetkiklerden biri
durumundadır. Oysa kalça kırığı riski
ve kişi başına sağlık harcaması
ülkemizdekinden kat ve kat daha fazla
olan ABD’nde kırık veya majör risk
faktörü olmayan 65 yaş altı kişilerde
KMY geri ödeme kapsamı dışındadır.
1 kalça kırığının önlenmesi için KMY
yapılması gereken hasta sayısının 50–54
yaş grubunda 7.446 iken 65–69 yaş
grubunda 731 olduğu bildirilmiştir. Bu
nedenle ülkemizde de ABD’nde olduğu
gibi kırık veya majör risk faktörü
olmayan 60–65 yaş altı kişilerde KMY
ölçümü istenmemeli ve geri ödemesi
yapılmamalıdır. Kırık riskini belirlemede
ve tedavi kararında KMY yanında
yaş, vücut kitle indeksi, kırık öyküsü,
ailede kırık öyküsü, sigara, alkol,
kortikosteroid kullanımı ve romatoid
artrit gibi diğer risk faktörlerinin de
dikkate alınması ve yalnızca kırık riski
yüksek hastalara antirezorptif tedavi
verilmesi uygun olur. Osteoporoz
ilaçlarının etkinliklerini gösteren klinik
çalışmaların hemen hepsinin 65 yaş
üzerinde ve vertebral kırıklı hastalarda
yani yerleşmiş osteoporozu olan
hastalarda yapıldığı unutulmamalıdır.
Osteopenili ve kırıksız osteoporozlu
hastalarda bu ilaçların kırık riskini
azalttığını gösteren yeterli kanıt yoktur.
Yani bu ilaçlar yalnızca yüksek riskli
hastalarda etkinliği gösterilmiş
ilaçlardır. Toplumda bu ilaçları yaygın
olarak kullanan hasta grubunu temsil
etmeyen ve çok yüksek kırık riski taşıyan
hastalarda bile bu ilaçların önemli bir
kısmının kalça kırığı riskini azalttıkları
gösterilememiştir. Kalça kırığını
azalttıkları gösterilen ilaçlar için ise
1 kalça kırığını önlemek için tedavi
edilmesi gereken hasta sayısı son derece
yüksektir. Halbuki ülkemizde bu ilaçları
kullanan hastaların çoğu henüz
menopoza girmemiş veya menopoza yeni
girmiş 40–50 yaşındaki kırıksız
kadınlardır. 50–54 yaş aralığındaki
osteoporozlu kadınlarda alendronat ile
1 kalça kırığını önlemek için tedavi
edilmesi gereken hasta sayısının 227,
ilaç maliyetinin ise 755.000 TL olduğu
bildirilmiştir. 65–69 yaş aralığında
osteoporozlu kadınlarda ise bu
rakamların sırası ile 88 hasta ve
yaklaşık 293.000 TL olduğu
bildirilmiştir.
Osteoporoz ilaçlarının etkinliklerini
gösteren çalışmalar değerlendirirken
1- Hangi hasta grubunda çalışıldığı,
2- Bu grubunda bir kırığı önlemek için
kaç hastanın ilaç alması gerektiği
(number need treat-NNT) ,
3- İlacın bu hasta grubunda kaç hastada
bir yan etkiye neden olduğu
(number need harm-NNT)
ve 4-bir kırığı önlemek
için ne kadar bir maliyet
gerektirdiği göz önüne
alınmalıdır.
Ülkemizde KMY ölçümü
gereksiz yere çok sık istenen
tetkiklerden biri durumundadır.
Oysa kalça kırığı riski ve
kişi başına sağlık harcaması
ülkemizdekinden kat ve kat
daha fazla olan ABD’nde
kırık veya majör risk faktörü
olmayan 65 yaş altı kişilerde
KMY geri ödeme kapsamı
dışındadır.
Bu ilaçların uzun dönem
güvenilirlikleri de halen
tartışılmaktadır. Uzun dönem
kullanımlarında kırık iyileşmesinde
gecikme, kemik kalitesinde bozulma,
çenede avasküler nekroz, DRESS
sendromu ve atriyal fibrilasyon
gibi yan etkileri nedeni ile
en çok 5 veya daha
iyimser bir yaklaşımla
7 yıldan daha
uzun kullanımları
pek önerilmemektedir.
49
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Bu nedenle bu ilaçların etkinliklerinin
şüpheli olduğu genç yaşlarda değil,
etkinliklerinin gösterildiği 65–70 yaş
üzerinde kullanılmaları daha akılcıdır.
Ayrıcı genç yaşta bu ilaçları kullanan
hastaların çoğu 65–70 yaşına gelince
bıktıkları ve bir yararının da
göremedikleri için bu ilaçları
bırakmaktadırlar.
Osteoporoza klinik yaklaşımda öncelikle
osteoporoza benzeyen, osteoporoz ile
karışabilecek diğer hastalıkların
dışlanması gerekir. Bu hastalıklar
arasında en başta osteomalazi,
paratiroid ve tiroid hastalıkları ile
multipl miyelom sayılabilir.
Bu hastalıklardan özellikle osteomalazi
ülkemiz için çok önemlidir. Ülkemiz
güneşin bol olduğu bir coğrafyada
bulunmasına karşın yaşlılar arasında
D vitamini eksikliği çok yaygındır. Bu
kişilerde her şeyden önce D vitamini
eksikliğinin düzeltilmesi gerekir.
Kalsiyum + D vitamininin osteomalazi
olmasa bile yaşlılarda hem mortaliteyi,
hem de kırıkları azalttığı gösterilmiştir.
Kalsiyum + D vitamininin kemik
kitlesini ve yapısını düzeltmesi yanında
kas gücünü artırması ve düşmeleri
azaltması da son derece önemlidir.
Osteoporozla karışabilecek hastalıklar
dışlandıktan sonra osteoporoza yol açan
sekonder nedenlerin araştırılması ve
sekonder bir neden saptanırsa öncelikle
bunun düzeltilmesi gerekir. Bu bağlamda
öncelikle erken cerrahi menopoz,
hormonal bozukluklar, başta romatoid
artrit olmak üzere inflamatuvar
hastalıklar, glukokortikoidler başta
olmak üzere tiroid hormonu, heparin,
varfarin, siklosporin, anti-epileptik
ilaçlar ve rosiglitazon gibi ilaçların
kullanımı, alkol, sigara ve
immobilizasyon gibi nedenlerin
araştırılması gerekir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
hipokalsemi ve böbrek testlerinde
bozulma gibi yan etkilerine karşı uyanık
olunmalıdır. Oral bifosfonatı tolere
edemeyen veya tedaviye uyumu iyi
olmayan veya reflü-özefajit-Barret
özefagusu olan hastalarda yılda bir
zoledronik asit uygulaması iyi bir
seçenek olabilir.
Daha sonra osteoporoz yanında kırık
riskini artıran diğer faktörlerin
araştırılması ve tedavi kararının tek
başına KMY değerine göre değil yaş,
cinsiyet, KMY değeri ve diğer risk
faktörleri de dikkate alınarak verilmesi
gerekir.
Osteoporoz tedavisinde
uygulama şekilleri ve dozları
farklı olsa da bifosfonat
grubu ilaçların birbirlerine
üstünlüklerini gösteren bir
veri olmadığı için tedavi
maliyeti en düşük olan ilacın
seçilmesi, ülkemizde ilaç
giderlerinin azaltılması
açısından da daha uygun
olur.
65 yaş üzerinde, kırık riski yüksek
hastalarda tedavide kalsiyum + D
vitamini yanında kırık riskini azalttığı
kanıtlanmış bir antirezorptif ilaç
başlanması uygun olur. Bu amaçla hem
vertebra, hem de kalça kırıklarına karşı
etkili olması + tedavi maliyetinin de
diğer ilaçlardan daha düşük olması
nedeni ile İngiltere’deki National
Institute for Health and Clinical
Excellence (NICE)’ın da önerileri
doğrultusunda jenerik alendronat tercih
edilebilir. Osteoporoz tedavisinde
uygulama şekilleri ve dozları farklı olsa
da bifosfonat grubu ilaçların birbirlerine
üstünlüklerini gösteren bir veri olmadığı
için tedavi maliyeti en düşük olan ilacın
seçilmesi, ülkemizde ilaç giderlerinin
azaltılması açısından da daha uygun
olur. Bifosfonat kullanırken bu ilaçların
gastrointestinal irritasyon, özefajit,
Barret özefagusu, özefagus kanseri,
atriyal fibrilasyon, çene nekrozu, atipik
kırık, kas iskelet sistemi ağrıları,
50
Ancak bu ilacı vermeden önce
hipokalsemi riskine karşı D vitamini
eksikliğinin düzeltilmesi ve ilaca bağlı
ateş, grip benzeri semptomlar, baş
ağrısı, miyalji ve artralji gibi
semptomlara karşı infüzyondan önce
parasetamol veya NSAII verilmesi uygun
olur. Bifosfonatı tolere edemeyen
veya bifosfonat kullanımı için
kontrendikasyonu olan veya
bifosfonatlara yeterli yanıt vermeyen
hastalarda alternatif olarak raloksifen,
kalsitonin ve stronsuyum gibi ilaçlar
kullanılabilir. Ancak raloksifenin kalça
kırıklarını önlemediği + derin ven
trombozu ve pulmoner tromboemboli
riskini artırdığı unutulmamalıdır.
Kalsitonin ise vertebra dışı kırıklara
karşı etkili olmaması + vertebra
kırıkları üzerine olan etkisinin de
tartışmalı olması + tedavi maliyetinin
yüksekliği nedeni ile günümüzde ilk
basamak ilaç olarak kullanımı büyük
ölçüde terkedilmiş bir ilaçtır.
Ülkemizde osteoporoz ilacı kullanan
hastaların çoğunun kalsiyum ve D
vitamini tedavisini aksattıkları
bilinmektedir. Kalsiyum ve D vitamini
takviyesi olmadan hiç bir osteoporoz
ilacının işe yaradığına ilişkin bir kanıt
yoktur. Bu nedenle kalsiyum ve D
vitamini osteoporoz tedavisinin temel
taşıdır ve katiyen ihmal edilmemelidir.
Gastrik irritasyon veya tedaviye
uyumsuzluk nedeni ile kalsiyum + D
vitamini tedavisini aksatan hastalara
2–3 ayda bir Oral veya IM olarak D
vitamini ampulü verilebilir.
Uzm. Ecz. ASLIHAN BEYAN
ANEAH Eczanesi
14 Mayıs
Eczacılık Günü Tarihçesi
Birçok meslekte olduğu gibi, eczacılık
mesleğinin de bir arada toplanıp
sorunlarını, meslekteki ilerlemeleri,
gelecekte yapılması düşünülen işlerin
toplu olarak görüşülebileceği bir
'Eczacılık Günü ' olmasını eczacılar
eskiden beri istemişlerdir.
Eczacılık Günü'nün ortaya çıkışı ile
ilgili çeşitli görüşler bulunmaktadır.
Remzi KOCAER, eczacılık gününün,
ilk eczacının diploma aldığı gün olması
gerektiğini iddia etmiştir. Kendisi
Farmakolog’taki "Türkiye Eczacılığının
Günü “1” "başlıklı yazısında bu günün;
25 Şaban 1259 yani 19 Eylül 1843
olduğunu iddia etse de, askeri tıp
okulunun kayıtlarına bakıldığında ilk
diplomalı eczacı olan Ahmet Mustafa
Efendi’nin 10 Ramazan 1256’ da mezun
olduğu görülmektedir. Bu tarih üzerinde
görüş birliğine varılmasına rağmen
bunun günümüz takvimine çevriminde
farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de tıp tarihi ile ilgili ilk yazıyı
yazan Dr. Osman Şevki Uludağ, bugünün
7 Kasım 1840'a rastladığını iddia
ederken diğer bir tıp tarihi uzmanı olan
Prof. Dr. F.Nâfiz Uzluk bunun 2 Kasım
1840'a karşılık geldiğini iddia etmiştir.
Yapılan çevrimler ise B.N.
Şehsuvaroğlu’nun eczacılık tarihi
dersleri kitabında da belirttiği 5 Kasım
1840 tarihini doğrulamaktadır.
Eczacılık günü hakkındaki ikinci görüş
ise ilk eczacılık sınıfının açıldığı tarihin
eczacılık günü olması gerektiği
yolundadır. (14 Mayıs 1839’ da kurulan
Mekteb-i Tıbbıye –i Şahane’de (askeri
tıp okulu) cerrah ve eczacı ihtiyacını
karşılamak üzere iki sınıf açılmıştır.
Bu eczacılık sınıfının hangi tarihte
açıldığı bilinmediğinden Türkiye
Eczacılar Birliği’nin Kasım 1959'da
gerçekleştiği 3. Büyük Kongre’de 14
Mayıs'ın Eczacılık Günü olarak kabul
edileceği belirtilmiştir.
Kongrede eczacıların meslekteki
gelişimleri, sorunları, yapmaları
gerekenleri topluca görüşebilecekleri
bir eczacılık gününün belirleneceği
kararlaştırılmış ve konuyu incelemek
üzere bir heyet kurulmuştur.
Heyet üyelerinden (Neşit BAYLAV, Eylül
1967’deki TEB toplantısında Eczacılık
günü olarak Türkiye’de ilk eczacılık
eğitiminin yapıldığı kuruluş olan
Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye- i Şahane
(Askeri Tıp Mektebi)’nin Sultan
II. Mahmud tarafından açıldığı gün
olan 14 Mayıs günü Eczacılık Günü
olarak kabul edilmiştir. İlk Eczacılık
Günü toplantısı 14 Mayıs 1968
tarihinde İstanbul da yapılmıştır.
51
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. ÇİĞDEM AYDEMİR
ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şef. Yrd.
TÜKENMİŞLİK
SENDROMU
İngilizcedeki “burnout” sözcüğünün
karşılığı olarak dilimizde kullanılan
“tükenmişlik” daha önceleri makineler
için, makinenin kapasitesinin üzerinde
zorlanması durumlarında ortaya çıkan
artık işlev göremez hale gelmesi
durumunu açıklamak için kullanılmıştır.
1970 li yıllardan sonra ise insanlardaki
benzer durumları tanımlamak için de bu
terim kullanılmaya başlanmıştır.
Tükenmişlik pek çok kişinin yaşamının
bir noktasında çok yakınından geçtiği
ya da yüz yüze kaldığı bir durumdur.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Tükenme ezici ve bunaltıcı talep ya da
talepler karşılığında zihin ve bedenin
bunlara karşılık verememenin ötesinde
altında ezildiği süreğen bir durumdur.
Görev ya da yaşamda alınan
sorumluluklar, fiziksel ve duygusal
anlamda haftalarca, aylarca hatta
yıllarca süren bir yıpranmaya yol
açarak, bir kırılma noktasını takiben
tükenme ile sonuçlanabilir. Tükenme
durumdan çıkmak kolay olmadığı gibi
duygusal bitme noktasında kısılıp
kalınabilir.
Tükenme için risk grubu meslekler sağlık
ve eğitim alanı gibi özellikle, hizmet
alanın memnuniyetinin ön planda
olduğu, yerleşik olmayan çalışma
ortamlarının olduğu mesleklerdir
Tükenmişlik sadece iş stresi ile
açıklanabilen bir durum değildir. İş yükü
aslında bardağı taşıran son damla olarak
tariflenebilir, ayrıca; stres düzeyi yüksek
işlerde çalışmanın da her zaman mesleki
tükenmişlik riski altında yarattığı
söylenemez.
52
Stresin yanında tükenmişliğe yol
açabilecek ek durumlar olması gerekir.
Örneğin;
Ezici iş yükü yanında işin
planlanması, önceliklerin belirlenmesi,
sıralanması ve zamanın idaresi ile ilgili
problemlerin olması
Hedefleri net olarak belirlenmemiş
yoğun iş temposu.
Koşulların düzeltilmesinde yetki ve
gücün çalışanda olmaması
Destekleyici kaynakların yetersiz
olmasına karşın imkansız iş yükü
Kişisel değerler ile çalışılan iş yerinin
değerlerinin örtüşmemesi durumunda
ortaya çıkan yapılan işe “artık
inanmama” durumu.
Yapılan işte ne kadar başarılı olursa
olunsun fark edilme, takdir edilme ve
ödüllendirilme şansının olmaması
Tükenmenin belirtilerinin gelişimi
Giderek artan bir hayal kırıklığı vardır.
Girilen kısır döngü ve kötü deneyimler
sonucunda ortaya çıkan kötümserlik
hissi gelişir. Baş etmekte zorlanmanın
getirdiği bir kadercilik anlayışı ortaya
çıkar. Tüm bunların etkisiyle işteki
motivasyonun, bağlılığın ve çabanın
azalması kaçınılmaz sonuç haline gelir.
Hizmet verilen kişiye karşı ilgide
azalma, kızgınlık hissi gelişir. Mevcut
motivasyon kırıklığı nedeni ile değişime
karşı da bir direnç ve katılıkta artış
meydana gelir, bu durum da yaratıcılığı
öldürür. İşteki performans düşünce işler
giderek daha büyük bir yük haline gelir
ve kısır döngü daha da ilerler. Ancak bu
başarısızlığı rasyonalize etme eğilimi
nedeni ile insanlar mevcut durumu
düzeltmek içinde çaba sarf etme gereği
duymazlar.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak
motivasyonunu kaybetmiş, her geçen gün
üzerindeki yükün arttığını hisseden
çalışanlar, işe sık sık geç kalma, yoğun
psikosomatik belirtiler gösterme, sık sık
izin ve rapor kullanma gibi farkında
olmadıkları geçici çözümlere yönelir.
Genel vücut ağrıları, kronik soğuk
algınlığı yorgunluk ve bitkinlik gibi
psikosomatik belirtiler, bahsedilen kısır
döngünün daha da içinden çıkılmaz
haline gelmesini sağlar. Böylesi şekilde
stres altında kalan bir kişinin iş hayatı
dışında evlilik ve arkadaş ilişkileri gibi
sosyal hayatında da baş etmekte
zorlanacağı sorunlarla karşılaşması
kaçınılmaz olacaktır. Kişiler bazen bu
sorunlarla baş etmekte yaşadıkları
güçlükler nedeni ile alkol ve madde
kullanımına yönelebilirler ki işler daha
da içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
Tükenmişlikten korunmak için
neler yapılabilir
Tükenmişlik sendromuna giren birisinden
tek başına bu durumdan kurtulmasını
beklemek gerçekçi bir yaklaşım
olmayacaktır. Böylesi bir durumun hem
53
çalışanlara hem işverenlere hem de
hizmet alanlara yükleri toplam olarak
düşünüldüğünde böylesi bir durumun
önceden önleminin alınması hayati önem
arz etmektedir. Hizmet kalitesinin değil
de miktarının hedef olarak seçildiği
çalışma ortamlarında çalışanların
üzerindeki iş yoğunluğu tükenmişlik
sendromundaki en büyük etmenlerden
birisidir. Kısa vadede fark edilmese de
uzun vadede çalışanları tükenmiş olan
bir işyerinde hizmet miktarı geri
dönüşümsüz şekilde azalacaktır. Çalışan
bireylerin bu duruma yakalanmaması
için bireysel baş etme güçlerinin
artırılması için gerektiğinde psikolojik
danışmanlık hizmetleri imkanlarının
sağlanması, idarecilerin olumsuzlukları
erkenden fark etmek için düzenli olarak
çalışanlarından geri bildirim alması,
sorunlarla karşılaştıkça, ertelemeden,
zamanında ve işe yarar çözümler
üretebilmesi, çalışanların
motivasyonlarını artıracak ödüllendirme
sistemlerinin geliştirilmesi, tatil
imkanlarının sağlanması tükenmişlik
kısır döngüsüne karşı alınacak
önlemlerin bir kaçı olarak sayılabilir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. ÖZLEM EVREN KEMER
ANEAH 2. Göz Kl. Şef Yrd.
EKRANA
BAKMA
SENDROMU
Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan
bilgisayarlar göz sağlığımızı tehdit
etmektedir. En sık görülen şikayetler
gözlerde yorgunluk hissi, yanma, batma,
kızarıklık, bulanık görme ve başağrısıdır.
Günde 6 saatten fazla bilgisayar başında
çalışan kişilerin % 75’inde zaman içinde
değişik şiddetlerde bu problem
görülebilmektedir. Buradaki önemli
nokta bu durumun daha önce sağlıklı
olan gözlerde ortaya çıkmasıdır.
Neden bilgisayar ekranı?
Yakına bakma gerektiren diğer
uğraşlarda göz etkilenmiyor mu?
Bilgisayar ekranına bakmanın, masa başı
iş gerektiren diğer işlerden (örneğin uzun
saatler kitap okumak, daktilo yazmak gibi)
göz sağlığını etkileme açısından önemli
farkları vardır. Bir kitap okurken gözler
aşağıya doğru bakar. Bu durumda yakına
bakmak ve gözün uyum sağlaması daha
kolaydır. Gözleri yormaz.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Oysa bilgisayar ekranı karşımızdayken
gözlerimiz düz karşıya bakarak okuruz. Bu
gözleri zorlayan bir durumdur.
Aynada ışık kaynağı görüyorsanız, ekrana
direk yoğun ışık düşüyor ve yansıyor
demektir.
İkinci olarak, bilgisayar ekranına
bakarken, düz baktığımız için, göz
kapaklarımız daha aralıktır. Bu durum
gözyaşının daha çok buharlaşmasına ve
gözün kurumasına neden olur. Bunların
dışında, yoğun bilgisayar işi ile uğraşırken,
göz kırpma sayımız yarı yarıya
düşmektedir. Bu durum gözlerde kuruluğa
neden olmaktadır.
Ayrıca ekranın çözünürlüğü arttıkça,
yazılar daha kolay okunmakta ve göz
yorgunluğu azalmaktadır.
Diğer bir konu bilgisayar ekranından
olan ışık yansımaları ve ekranın
çözünürlüğüdür. Ekrandan yansıyan ışık
gözü yorar. Bilgisayar ekranına doğru
direk aydınlatma olmamalıdır. Bunu test
etmek için bir aynayı bilgisayar ekranının
üzerine koyun ve oturduğunuz noktadan
aynada bir ışık kaynağı görüp
görmediğinize bakın.
Bilgisayara bakarken göz yorgunluğu
nedenlerinden birisi de teşhis edilmemiş
kırma kusurlarıdır. Özellikle gizli
hipermetropisi (yani teşhis edilmemiş)
olanlarda bu şikayetler daha çabuk ortaya
çıkar.
Ekrana Bakma Sendromunun sağlıklı
bireylerde bile problem olduğu
düşünülürse, kuru göz hastalarında,
gözyaşı miktarını azaltan diüretik,
antihistaminik, doğum kontrol hapı
kullananlarda veya kontakt lens
kullanıcılarında daha belirgin ve hızlı
ortaya çıkacağını tahmin etmek zor
değildir.
54
Ya çocuklar?
Çocuklar üzerinde ayrıca durmak gerekir.
Çocuklar bilgisayar oyunlarına kendilerini
çok kaptırırlar ve genellikle gözlerinin
yorulduğunu farketmeden ‘son noktaya’
kadar gözlerini zorlarlar. Çocukların
mükemmel uyum mekanizmaları vardır. Bu
durum bazen zor durumlara da kolay uyum
sağlamalarına neden olduğu için gözleri
ağrısa da, kızarsa da bundan şikayetçi
olmadan bu duruma uyum sağlarlar. Bu da
olumsuz durumun farkına varılmasını
zorlaştırabilir. Gözleri yorulan çocuklarda
genellikle gözlerini sürekli ovuşturma ve
göz kızarıklığı görülür.
Ayrıca, çocuklar için önemli bir durum,
bilgisayarların yetişkinlere göre
ayarlanmış olmasıdır. Onlar bilgisayar
karşısına geçtiklerinde ekrana bakmak için
başlarını daha fazla kaldırırlar. Bu durum
onların göz kaslarının daha çok
yorulmasına, gözlerinin kurumasına ve
duruş bozukluklarından dolayı beden
gelişimlerinin olumsuz yönde etkilenmesine
neden olmaktadır.
1- Teşhis edilmemiş bir kırma kusuru
açısında göz muayenesinden geçmeleri
yararlı olur.
2- 20/20 kuralına uymak yararlıdır.
Her 20 dakika çalıştıktan sonra, gözleri
kapatarak ya da uzağa bakarak 20 saniye
dinlenmek gözleri korur.
3- Bilinçli olarak gözleri kırpmak gözyaşı
kaybını azaltır.
4- Bilgisayar ekranın göz hizasının altında
olmalıdır. İdeal olarak bilgisayar ekranının
orta noktası, göz hizamızın 8–10 cm
altında olmalıdır.
5- Bilgisayar ekranı pencere ve diğer ışık
kaynaklarına dönük olmamalıdır. Bu
fazlaca yansımaya neden olur. Daha ideali
yansıma yapmayan ekran kullanmaktır.
6- Çalışma ortamı fazla aydınlatılmamalıdır. Aşırı aydınlatma yapan masa
lambalarından kaçınmak gerekir.
7- Ekrandaki yazıların netliği ve rengi
önemlidir. Görüntü yenileme frekansı
yüksek ekranlar daha kolay okunabilir
görüntü sağlarlar.
Ayrıca beyaz zemin üzerine siyah yazı
karakterleri, siyah zemin üzerine
olanlardan daha az yorucudur.
8- Çalışma ortamındaki havanın fazla
kuruması önlemek ve nemlendirmek
çalışma konforunu arttırır.
9- 45 yaş üzerinde yakın gözlüğü takma
ihtiyacı olan kişilerde yakın gözlüğü
dışında, bir de bilgisayar ekranına
odaklanan ‘bilgisayar gözlüğü’
kullanılması, ekrana aşırı yaklaşma
gerekliliğini azaltacak, okuma kolaylığı
sağlayacaktır.
10- Tüm bu önlemlere rağmen gözlerde
kızarıklık, batma yanma şikayetleri
oluyorsa koruyucu içermeyen yapay göz
yaşı damlaları kullanılabilir.
‘Ekrana Bakma Sendromu’ hakkında
unutulmaması gereken nokta, bu durumun
erken dönemde farkına varıldığında, basit
önlemler alınarak, kalıcı bir sorun haline
gelmeden ortadan kaldırılabildiğidir.
Çocukların gözlerini
korumak için önlemler
1- Kırma kusurunu araştırmak için
mutlaka göz muayenesi olmaları gerekir.
2- Bilgisayar kullanım süreleri günde
en fazla 3–4 saat ile sınırlandırılmalıdır.
Her saat başında en az 10 dakika ara
vermeleri, oturdukları yerden kalkarak
hareket etmeleri sağlanmalıdır.
3- Bilgisayar ekranının yüksekliği
boylarına uygun olmalıdır.
4- Oda ortamı aşırı aydınlatılmamalıdır.
5- Bilgisayar ekranının çözünürlüğü
yüksek ve mümkünse yansıma yapmayan
cinsten olmalıdır.
Erişkinler için önlemler
ne olmalıdır?
55
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. DENİZ BELEN
ANEAH 2. Beyin Cerrahisi Kl. Şefi
Beynime
Herhangi bir memeli hayvanın beynine
bakıldığında ilk izlenim dış görünüşünün
ve renginin boyutu dışında bir insan
beyninden çok da farklı olmadığıdır.
Daha ötesi bir memeli hayvanın beynine
elle dokunulduğunda kıvamının veya
koklandığında kokusunun bile insan
beyninden hemen ayırt edilemeyecek
derecede benzer olduğu çok uzun zamandır
bilinen bir gerçektir.
Bu konunun uzmanlarınca değişik
hayvanların beyinlerinin içinin özel
yöntemler kullanılarak incelenmesiyle
ortaya çıkan bir diğer bulgu ise insan da
dâhil olmak üzere tüm bu canlılarda
beynin içyapısının da ileri derecede
benzerlik gösterdiğidir.
Ancak biliyoruz ki insan beyni çok özeldir;
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Dokunuldu
insan beyni diğer canlılardan farklı olarak
düşünür, planlar, bilim yapar, inanır, üretir,
toplum hayatını düzenler ve burada
belirtmeye yerimizin yetmeyeceği kadar
çok sayıda özelleşmiş, tamamen insana
özgü bir dizi diğer işlevleri görür.
Yakın geçmişte insan beyninin bu
farklılığının beyin ağırlığının fazla
olmasına, dolayısı ile içindeki hücre
sayısının çok daha fazla bulunmasına bağlı
olduğuna inanılırdı. Ortalama bir erişkin
insan beyni 1 kg ağırlığın biraz üstündedir
(1200-1400 g). Oysa bazı balina türlerinde
beyin ağırlığı 8-9 kg’a kadar ulaşabilmektedir.
Bu durumda başka bir özelliğin insan
beyninin farklılığında rol oynaması
beklenir. Bilim insanları bunu bugün
beyinleşme oranı (ensefalizasyon) ile
açıklamaktadır.
56
Bu, beyin ağırlığının beden ağırlığına oranı
demektir ve dünya üzerinde yaşayan tüm
canlılar arasında en yüksek beyinleşme
oranı insandadır.
İlginçtir, insandan sonra en yüksek
beyinleşme oranı, genetik yakınlık
bakımından insana daha yakın duran
primatlarda değil de Yeni Kaledonya
kargasında bulunmuştur. Bu hayvan
alet kullanmayı, yeni alet yapmayı
becerebilmektedir. Bu noktada bilim yeni
açıklamalara ve yeni araştırmalara
gereksinim duymaktadır.
İnsan beyninin bir diğer özelliği, her ne
kadar bu nitelik bazı balina türlerinde
daha belirgin olsa da, beynin kabuğundaki
kıvrımların çok fazla sayıda olmasıdır.
Bazı araştırmalar insan zekâsı ile bu
kıvrım sayısı arasında doğru orantı
bulunduğunu bildirmiştir, ancak bu
saptama henüz ispatlanmış değildir. Hatta
kısıtlı sayılı çalışmalarda yaşarken çok
zeki olduğu kabul görmüş bazı insanların
ölümlerinden sonra yapılan beyin
incelemelerinde bu kıvrımlaşmanın normal
zekâlı insanlara oranla daha fazla
olmadığı da gösterilmiştir. Tüm bu
bulgular beyin konusunda araştırılması
gereken daha çok konu olduğunu ve bu
araştırmalarda kat edilmesi gerekecek
yolun da bayağı uzun olduğunu
göstermektedir.
Bana göre insanlığın geleceğinde beyin
konusunda bilinmedik bazı noktalar
muhakkak kalacaktır. Bu noktada şu
benzerliği kullanmak istiyorum;
biliyorsunuz bilimin günümüzde mikro
evreni incelemek için kullandığı en ileri
teknoloji elektron mikroskobudur ve bu
cihaz ile elektronlar görüntülenememektedir,
çünkü elektronlar kendileri kullanılarak
görünür hale getirilememektedir, bunun
için daha küçük parçacıkları kullanmak
gerekir. Bu bilimsel bir gerçektir ve bu
durumu göz önünde bulundurduğumuzda
kendi beynimizi kullanarak insan beynini
tamamıyla çözemeyeceğimizi, bilinmedik
bazı noktaların daima kalacağını var
sayıyorum.
Tüm bunlara değindikten sonra konu
başlığımızı kısaca açmak istediğimizde
daha derine biraz inebilir ve beyinle ilgili
ilginç bir konuya bakabiliriz.
Sık olarak görülmese de beyin tümörü olan
bazı hastalarda kişilik değişiklikleri ortaya
çıkabilmekte veya beyin ameliyatı geçiren
diğer bazı hasta grubunda da ameliyat
öncesinden çok daha farklı davranış
biçimleri görülebilmektedir (özellikle alın
lobunu ilgilendiren durumlarda).
yönde de olabilmektedir. Örneğin, ameliyat
öncesi çok sessiz olup sosyal ilişkilere
girmekte güçlüğü bulunan bir kişi
sonrasında çok konuşkan ve sosyal yaşamı
zengin bir kişiye dönüşmekte ve tabii ki
çevresi tarafından olumlu karşılanmakta
veya tersi durumda öncesinde son derece
kibar olan bir kişi ameliyat sonrası kaba,
geçimsiz bir kişilik kazanabilmektedir.
Bir diğer örnek, kafasına şiddetli darbe
alan bir kişinin yaşamının sonraki
evresinde yaşadığı hiç bir anı unutmamaya
başlamasıdır ve bu da rahatsız edici
olabilmektedir. Bu durumların en iyi
örneklerini Portekiz asıllı nörolog Antonio
R. Damasio 1995 yılında yayımladığı akıl,
duyular ve insan beynini irdelediği
Decartés’ın Hatası adlı kitabında vermiştir,
eserin Türkçesi de basılmıştır. Konuyla
ilgili diğer bir eser TÜBİTAK tarafından
1996 yılında çıkarılan Dr. Frank Vertosick
imzalı Beynine Bir Kez Hava Değmeye
Görsün adlı kitaptır. Bu eserde de, beyin ve
sinir cerrahları arasında kabul görmüş bir
saptama olan kafatası ameliyatı geçirip de
beynine hiç dokunulmamış olan bazı
hastalarda dahi (yani beynin yalnızca
hava ile temas etmesi durumu) kişilik
değişikliklerinin veya beklenmedik
nörolojik bozuklukların ortaya
çıkabildiğinin çarpıcı örnekleri verilmiştir.
yelpaze içinde verildiğinde bazen kabul
edilen en büyük sorun hastanın menenjit
gibi bir bulaşma da geçirebileceği
olabilmektedir. Hâlbuki tıbben, menenjitin
ölüme veya ağır bir sekele göre daha iyi
huylu bir sorun olduğu aşikârdır. Bu
nedenle sağlık çalışanlarının, hastanın
/yakınının algılama ve kabullenme
durumunu çok iyi irdeleyip bir kişinin
beynine dokunulduğunda nelerle
karşılaşılabileceğini uygun bir dille ve çok
net olarak anlatması gereklidir.
Bitirmeden önce beyin sağlığıyla ilgili
önemli bir bilgiyi kısaca anımsatmak
istiyorum. Uzun süreli sağlıklı bir beyne
sahip olmak için onu iyi kullanmak
ve travma, hipertansiyon, kan şekeri
yüksekliği gibi zararlı etmenlerden
korumak gerekir. Beyin sağlığı için en iyi
yol beyni çalıştıracak uğraşılardır ve bu ne
yazık ki televizyon seyretmekle, konu
komşuyu konuşmakla gerçekleşmemektedir.
Doğru olanı bol kitap okumak, bilmece
çözmek, satranç türü oyunlar oynamak,
hobilerle uğraşmak, doğayla ilgilenmek,
spor yapmak gibi olumlu aktivitelerdir. Bedenimiz çok uzun süre sağlıklı yaşayabilir
ancak beynimiz aynı derecede sağlıklı
kalamazsa yaşamdan tat almak mümkün
olamaz. Tüm okuyuculara uzun süreli bir
beyin ve beden sağlığı diliyorum.
Biz beyin cerrahları bu nedenle beyin
ameliyatı geçirecek olan kişilere veya
yakınlarına anlayabilecekleri bir dille tüm
bu olasılıkları bildirmek isteriz. Yine de,
ülkelere bağlı kültürel etkenler bazı
trajikomik durumları da beraberinde
getirebilmektedir. Örneğin, beyin ameliyatı
geçirecek bir hastanın yakınıyla ameliyatla
ilgili karşılaşılabilecek sorunlar kalbin
durmasından inmeye kadar değişebilen bir
İlginçtir, insandan sonra en yüksek beyinleşme oranı,
genetik yakınlık bakımından insana daha yakın duran
primatlarda değil de Yeni Kaledonya kargasında bulunmuştur.
Bu hayvan alet kullanmayı, yeni alet yapmayı becerebilmektedir.
Bu değişiklikler, hasta yakınlarının
kabullenmelerine göre, iyi yönde de kötü
57
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. EROL GÖKA
ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şefi
Çocuklara Ölüm
Nasıl Anlatılır
Ölüm, böylesine yanı başımızda, hayata,
hayatımıza eşlik edip gidiyor ama ölümle
ilgili algılamalarımız ve bilgilerimiz
bebekliğimizden itibaren değişik bir rota
izliyor. Onu fark ettiğimizden itibaren
anlamaya çalışıyor, onunla ilgili fikirler
yürütüyoruz. Her yaşın ölüm bilgisi farklı.
Çocuklar ölüm üzerine düşünüyor ve
konuşmak istiyorlar, yetişkinlere ölümle
ilgili kendi kavrayışlarına göre sorular
soruyorlar. Çocuklar ölüm hakkında birçok
soru soruyor, daha doğrusu kafalarına
takılan şeylerin aydınlanmasını istiyorlar
ama çocuğun ebeveyninin veya bu tür
sorulara muhatap olan yetişkinlerin
çoğu bu konuda çocuklarla konuşmak
istemiyorlar. Daha doğrusu hayatın bir gün
sona ereceği bilgisini çocuklara aktarma
konusunda kendi içlerinde bir zorluk
yaşıyorlar. Henüz çok küçük olan bu
insanı, henüz ona çok uzak olduğunu
düşündükleri ölümden bahsederek, üzmek
istemediklerini söylüyorlar.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Çocukları korumak, kollamak gerektiği
gibi gerekçeler de ileri sürdükleri oluyor.
Oysa bu tarz bir tutum, çocukla sağlıklı
iletişimin ilkelerine tamamen aykırıdır;
çocuğun ölüm gerçeğiyle ilgili sorularını
cevaplamak, her canlı için hayatın bir gün
sona ereceğini ve ölen kişinin geri
dönmeyeceğini çocuğa uygun dille
anlatmak gerekir. Ölüm gerçeği, çocuğun
onunla ilgili sorgulamaya başladığı ve
konuşmak istediği zamanlardan itibaren
saklanmamalı; gerçek, yaşına uygun bir
açıklamayla çocukla paylaşılmalıdır. Aksi
yapılıp bir kayıp ve ölüm karşısında çocuk,
cevapsız sorularla ve belirsizliklerle karşı
karşıya bırakıldığında gireceği ruh hali,
çok daha olumsuz olacaktır.
Yetişkinlerin, ebeveynin, çocuklara karşı
görevlerinden birisi de onlarla ölüm
hakkında konuşmak, ölüm gerçeğini doğru
düzgün öğrenmelerini sağlamak. Ama
çocuklarla ölüm hakkında konuşmanın,
onlara ölümü anlatmanın da genel geçer
bir formülü yok.
58
Çocuklarla ölüm hakkında konuşan,
konuşmak durumunda kalan bir yetişkinin
öncelikle, karşısındaki çocuğun bu konuda
neyi bilip neyi bilmediğini, daha da
önemlisi neyi yanlış, hatalı bildiğini
anlaması gerekir. Her yaştaki çocuğun,
hatta her çocuğun farklı bir ölüm
tasavvuruna sahip olduğu bilinmelidir.
Bunlar da yetmez, çocuğun ölüm
konusundaki geçmiş yaşam deneyimlerinin
de mutlaka göz önünde bulundurulması
lazımdır.
Canlılar için kaçınılmaz son olan ölüm, her
yerdedir ve her zaman karşımıza çıkabilir.
Bu nedenle mutlaka günün birinde her
çocuğun karşına da ölüm gerçeği
dikiliverecek, “Ben buralardayım”
diyecektir. Aslında iki yaşından sonra
hemen her çocuk, belli ölçülerde ölümün
farkındadır. Çevrelerinde çeşitli canlıların,
hayvanların, bitkilerin cansız, hareketsiz
kaldıklarını, öldüklerini görmekte,
televizyonlardaki programlarda izlemekte,
özellikle erkek çocuklar ölümü, öldürmeyi
konu alan oyunlar oynamaktadır.
Çocuklarla ölüm hakkında
konuştuğumuzda, onların gördükleri ama
tam da bizim gibi anlamadıkları bir
konudan söz edeceğizdir. Bizim yetişkin,
ebeveyn olarak görevimiz, onların bu nihai
yaşam gerçeği hakkında yaşlarına,
dağarcıklarına uygun doğru bilgiyi
sağlamaktır. Çocuklar, ölüm konusunda ne
kadar ihtiyaçları olan doğru bilgilerle
donanırlarsa, çok daha erken ve sağlıklı
bir ölüm bilinci geliştirebilecekleri gibi
ileride yaşamaları muhtemel bir krize,
mateme hazırlanmaları ve üstesinden
gelmeleri çok daha kolay olacaktır.
şeymiş” diye düşünmelerine neden olur.
Ölüm konusunda konuşmak, çok zor olduğu
kadar çok ciddi bir meseledir. Bu zorluk ve
ciddiyet muhatabımız çocuklar olduğunda
daha da artar. Her ciddi konu, küçücük bir
çocuk olsa bile muhatabın da ciddiyete
alınmasını, onun söylediklerine kulak
verilmesini gerektirir. Çocukların ölüm
hakkındaki görüşlerini onlara saygı
göstererek ciddiyetle dinleyebilecek
yetenekten yoksun olanlar, asla onlarla
ölüm hakkında konuşmaya tevessül
etmemelidirler. Saygıya, anlamaya
çalışmaya dayalı, açık, dürüst bir iletişim,
sağlıklı bilgi akışı için şarttır. Bu şartların
yerine getirildiğini gören çocuklar da daha
açık, cesur ve iletişime istekli olacaklardır.
Ölüm hakkında bir çocukla konuşan bir
ebeveyn ya da yetişkin, açık, sade ve basit
bir dille konuşmalı, söylediklerinin
anlaşıldığından emin olmadan bir başka
cümleye geçmemelidir. Uzun ve karışık
cümleler, özellikle küçük çocuklar için,
sarp ve dolambaçlı bir yolda yürümekten,
çok çetrefilli bir bulmacayı çözmekten bile
daha zor ve sıkıcı olabilir. Bir çocuğun
ölüm hakkındaki sorusuna verilen basit ve
anlaşılır bir cevap, onu bir başka soru
aklına gelene kadar idare edebilir ama
buna rağmen öğrendiği bilgiyi iyice
sindirebilmek için bazı çocuklar, tekrar
tekrar aynı soruyu sorabilirler. Hem sabırlı
hem de soruların giderek bizim de içinden
çıkamayacağımız kadar çapraşık hal
alacağına hazır olunmalıdır. Ölüm
konusunda konuşmanın ne denli zor ve
duygu yüklü olduğunu, çocukların
bu duygularla ilgili de konuşmak
isteyeceklerini, "Neden biri öldüğünde
diğer insanlar ağlıyor?" gibi bizim de
gözümüzün yaşarmasına engel
olamayacağımız sorular sorabileceklerini
ayrıca hatırlatmaya gerek yok herhalde.
Duygularını belli etmekten, ağlamaktan
korkanlar da çocuklarla ölüm konusunda
konuşmaya heves etmemeliler bu nedenle.
Çocuklar, küçüktür ama insandır, insan
yavrusudur, yetişkin bir insanın tüm
becerileri potansiyel halde olsa bile
çocuklarda şu veya bu ölçüde bulunur.
Çocuklar, bilgiye susamış olduklarından
yetişkinlere göre daha iyi gözlemcidirler.
Bir diyalog sırasında da neyin söylendiği
veya söylenmediğine ilişkin mesajları
rahatlıkla fark ederler. Neyin nasıl
söylendiğini ayırt etme konusunda
inanılmaz bir yetenekleri vardır. Bu
nedenle ölüm konusunda yetişkinlerin bir
yolunu bulup konuşmaktan kaçınma
davranışlarını hemen algılarlar. Böyle bir
algı da onların ölüm konusundaki
endişelerini artırır, “Haklıymışım, ölüm
bilinmeyen, gizli ve kaygı verici bir
Çocuklara ölüm konusunda doğru bilgi
verme şeklindeki temel ilkemiz, onların
anlayıp anlamadıklarına bakmadan, doğru
bildiklerimizi onun küçücük zihnine boca
etmek olarak anlaşılmamalıdır. Çocuğun
hiç de ihtiyaç duymadığı ve asla
anlayamayacağı bilgileri onun önüne
yığıvermek de karıştırıcı ve korkutucu bir
etkiye yol açabilir. Çocuğun söylediklerimizi
anladığından emin olunmalı, doğru bilgi
vereceğim diye onun dünyası allak bullak
edilmemelidir.
açık olmalıdır. Kafasında ölüm hakkında
çözülmemiş birçok sorusu ve sorunu
bulunan, kendinden emin olmayan, şüphe
denizinde yüzen, ölüm korkusunun
pençesinde kıvranan bir ebeveyn ve
yetişkin, çocuklarla ölüm hakkında hiç
konuşmasa daha iyi olur. Belirsiz, kuşkulu,
atlatmaya çalışan ifadeler çocuklar
tarafından hemen fark edilirler. Çocuklarla
iletişimin her alanında ama özellikle ölüm
gibi hayatı boyunca çocuğu etkileyecek
temel konularda konuşurken rahat, kesin,
basit, savunucu olmayan, şaşkınlık
içermeyen açıklamalar yapmak gerekir;
aksi halde böyle bir iletişimin ve verildiği
sanılan bilginin çocuğa bir hayrı
olmayacaktır.
Çocuklara ölüm gerçeğinin uygun bir
biçimde anlatılması konusunda çocuk ruh
sağlığıyla ilgilenen tüm profesyoneller tam
bir fikir birliği içindir. Elbette çocukların
soruları arasında “Öldükten sonra ne
olacağı?” şeklinde, ölüm-ötesi hakkında
doğrudan doğruya din psikolojisi ve din
eğitimini ilgilendiren sorular da vardır.
Her ebeveyn, bu tür sorulara, kendi dini
inançları doğrultusunda, çocuklarının ruh
sağlığına en uygun nasıl cevaplar vermesi
gerektiğini öğrenmekle yükümlüdür. Din
eğitimcileri, ölümün bir son, yokluk, sönüş
olmadığı şeklindeki bakışın, iyi insanların
cennete gidecekleri ve mutlu olacakları
anlayışının çocukların ölüm endişesinin
yatıştırılmasında çok etkili olduğu
kanaatindedirler.
Çocuklarla ölüm hakkında
konuşan bir kimsenin
kendisinin bu konudaki
görüşleri net, iç dünyası
59
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
HABER
AMATEM’in 6. Kuruluş Yıldönümü
Bilimsel Etkinliklerle Gerçekleştirildi
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ne bağlı olarak 22 Şubat
2004 tarihinde açılan Ankara Alkol ve
Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim
Merkezi (AMATEM)in 6. Kuruluş
yıldönümü 23 Mart 2010 Salı günü
AMATEM konferans salonunda geniş bir
katılımla kutlandı. Kutlamalar
çerçevesinde rehber öğretmenlere
yönelik sertifikalı “Gençlerde Madde
Kullanımını Önleme” konulu eğitim
programı düzenlendi.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Toplantıya Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız ve
Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Cevdet
Erdöl, aynı komisyon üyemiz ve
Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Necdet
Ünüvar, Ankara Vali Yardımcılarımız
Sayın Dr. Celal Dinçer, Sayın Mustafa
Tapsız, Yenimahalle Kaymakamımız
Sayın Kenan Çiftçi, Ankara İl Sağlık
Müdürümüz Sayın Uz. Dr. Mustafa
Aksoy, Ankara İl Milli Eğitim Müdür
Yardımcımız Sayın Müberra Oğuz,
Başhekimimiz Sayın Doç. Dr. Nurullah
Zengin, AMATEM Direktörümüz ve
hastanemiz 2. Psikiyatri Kliniği Şefi
Sayın Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, AMATEM
çalışanları ve rehber öğretmenler katıldı.
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın
söylenmesinin ardından yurt dışında
olması nedeniyle törene katılamayan
Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Sayın
Kamil Aydoğan’ın mesajı okundu.
60
İlk önce AMATEM Direktörü ve Ankara
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2. Psikiyatri Kliniği Şefi Doç. Dr. Nesrin
Dilbaz söz aldı. Hocamız 2004 yılında
Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın açılışını yaptığı AMATEM’in
6 yılda neler yaptığını rakamlarla
anlattı, kadro eksikliklerine rağmen
vefakar ve eğitimli personelin canla
başla çalıştığını, madde bağımlılığı
tedavisinin ömür boyu devam ettiğini,
2004 yılında 2470 olan hasta sayısının
2009 da 10000 olduğunu, bunun
AMATEM’in tanınırlığının artması ve
madde bağımlısı sayısının artmasına
bağlı olduğunu, hasta müracaatlarının
% 48 nin alkol, % 30 unun eroin ve
kalan kısmın diğer uçucu madde
bağımlıları olduğunu vurguladı. Hocamız
söze devamla yeni çıkan tütün zararlıları
mücadele yasası sonrası sigara
bırakmaya yönelik müracaatların
arttığını belirterek 18 yaş altında eroin
bağımlılığının son yıllarda arttığını,
bunun son 2 yılda lise öğrencileri
arasında moda haline geldiğini, bunu
rehber öğretmenlerle tartışmak
istediklerini, bağımlılık tedavisinde
ancak %30 hastada tam remisyon
sağlanabildiğini, ayrıca % 75 hastada
ek olarak HCV (+) lik, %1 hastada
HİV(+) lik saptadıklarını bununda
önemli olduğunu belirtti.
tütün zararlıları ile ilgili kanuna hep birlikte sahip çıkmamız gerektiğini,
850.000 öğrenci bulunan Ankara’da internet bağımlılığı ile ilgili olarak çalışmalar yapılması gerektiğini
vurgulayarak
AMATEM’in 6. Yılını kutladı.
Başhekimimiz Sayın Doç. Dr. Nurullah
Zengin konuşmasında madde
bağımlılığının ülkemiz için her geçen gün
artan bir sağlık problemi olarak
karşımıza çıktığını, Ankara Valiliğimizin
öncülük ettiği Ankara AMATEM’de bize
verilen görevi en iyi bir şekilde yerine
getirmeye çabaladığımızı, bu problemle
mücadelede sadece sağlık çalışanlarının
değil, her kesimin rol alması gerektiğini,
eğitimcilerimizin bu açıdan çok önemli
olduğunu, bu nedenle değerli rehber
öğretmenlerimize sertifikalı bir eğitim
programı hazırladıklarını, kendileri ile
işbirliklerinin gelecekte de devam
edeceğini ve desteklerini talep
edeceklerini söyledi.
Vali Yardımcımız Sayın Dr. Celal Dinçer
konuşmasında madde bağımlılığının çok
önemli bir sorun olduğunu, internet
bağımlılığının ise modern çağı hastalığı
olduğunu, büfelerin bile çocuklara tek
tek sigara sattıklarını, Ankara’da
bununla ilgili yoğun para cezası
kestiklerini, mevcut sağlık ekibi ile
yapılan sigara ve madde bağımlılığı ile
savaşta tüm toplum kesimlerinin rol
alması gerektiğini vurgulayarak, önleyici
sağlık hizmetinin bu açıdan önemli
olduğunu ve rehber öğretmenlerin
önleyici tedbirleri öğrencilerine
aktarmalarının hayati önem taşıdığını
sebebinin ise tam tedavi oranının
çok düşük seviyelerde bulunduğunu,
toplumsal duyarlılığın ancak milli eğitim
teşkilatı kanalıyla harekete geçirileceğini
belirtti.
Ankara İl Sağlık Müdürümüz Sayın
Uz. Dr. Mustafa Aksoy konuşmasında
gençlerle ilgili rakamlardan durumun
ne kadar ciddi olduğunu, bağımlılıkla
mücadelede daha çok çaba ve çalışma
gerektiğini, öğretmenlerin buradaki
rolünün önemli olduğunu, AMATEM’in
kadrosunun takviye edilmesi gerektiğini
belirtti. Müdürümüz söze devamla
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal Yardım
Komisyonu üyemiz ve Milletvekilimiz
Sayın Prof. Dr. Necdet Ünüvar
konuşmasında yarınlara emanet
edeceğimiz gençlerin sağlıklı olmasının
herkesin görevi olduğunu, Uyuşturucu
Araştırma Komisyonunda önemli
çalışmalar yaptıklarını ve bir rapor
hazırladıklarını, bu raporun
Prof. Dr. Cevdet Erdöl
Prof. Dr. Necdet Ünüvar
61
Hastanemiz Başhekimi
Doç. Dr. Nurullah Zengin
yaptığı konuşmasında,
Ankara AMATEM’de
verilen görevi en iyi şekilde
yerine getirmeye çalıştıklarını,
bu problemle mücadelede sadece
sağlık çalışanlarının değil,
toplumun her kesimin rol alması
gerektiğini, eğitimcilerimizin
bu açıdan çok önemli olduğunu,
bu nedenle değerli rehber
öğretmenlerimize sertifikalı
bir eğitim programı
hazırladıklarını, kendileri ile
işbirliklerinin gelecekte de
devam edeceğini ve desteklerini
talep edeceklerini söyledi.
sonuçlarının zamanla daha da ortaya
çıkacağını, madde bağımlılığında eğitim
ve kaçakçılığı önlemenin önemli
olduğunu, talebin azaltılmasında kurumlar arası eşgüdüm çalışmanın ciddi etkisi
olacağını, yaklaşım, üslup, yöntem
ve koordinasyon üzerinde durulması
gerektiğini belirtti. Sayın Ünüvar söze
devamla AMATEM’in personel açığının
biran önce giderilmesi gerektiğini,
Uzm. Dr. Mustafa Aksoy
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
konuları Sağlık Bakanlığı, AMATEM,
Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Müdürlüğü arasında ayırırsak daha
başarılı olunacağını, AMATEM’in
başarılı çalışmalarının devam
edeceğinden emin olduğunu ve “deniz
yıldızları”nı kurtarmaya hep birlikte
devam etmemiz gerektiğini vurguladı.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Başkanımız ve
Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Cevdet
Erdöl konuşmasında ünlü tabip ve filozof
Galenos’un ,”iyi bir hekim iyi bir filozof
olmalıdır” dediğini; öğretmen ve
velilerinde iyi birer filozof olmaları
gerektiğini, eğitimde üç saç ayağının
önemli olduğunu, veli, öğretmen, öğrenci
üçgeninde her birinin ayakta kalmasının
önemli olduğunu, sigaranın bağımlılık
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
ailesinin kapısı olduğunu, internetin ise
bunlara yeni eklendiğini ve bunlarla
ciddi mücadele stratejileri geliştirilmesi
gerektiğini söyledi.
Komisyon Başkanımız bağımlılık
maddelerine ulaşmada sigara, bira ve
internetin önemli giriş yolları olduğunu,
bu tek yönlü giriş turnikelerinin ancak
AMATEM gibi kuruluşların yoğun
çabaları ile tersine döndürülebildiğini,
sigara ile ilgili çıkarılan güzel kanunun
yanında diğer bağımlılık maddeleri ile
ilgili kanunların çıkarılması gerektiğini,
Sağlık Bakanlığı ile yeni AMATEM ler
açılması konusunda çalışmalar
yaptıklarını, bağımlılık probleminin
bizde Avrupa ya nazaran daha hızlı
büyüdüğünü, TBMM’ de dünyada
ilk defa Çocuk Hakları Komitesi
62
kurulduğunu, bütün stratejilerinin
çocukların korunmasına yönelik
olduğunu, internetin aynı zamanda
faydasının da olması nedeniyle zararları
ile mücadelenin daha zor olduğunu, bu
konuda rehber öğretmenlerimizden katkı
beklediklerini söyledi.
Daha sonra rehber öğretmenlerin
“Gençlerde Madde Kullanımını Önleme”
konulu eğitim programına geçildi. Önce
AMATEM’den Uz. Dr. Tijen Şengezer
Sigara Bağımlılığı, daha sonra
AMATEM Direktörü Doç. Dr. Nesrin
Dilbaz Madde Bağımlılığı ile ilgili
eğitimlerini verdiler.
Eğitim çalışmaları katılımcı 76 rehber
öğretmen’e sertifikalarının törenle
verilmesi ve öğle yemeği ile sona erdi.
HABER
Hastanemiz,
Uluslararası Hastaneler Birliği’ne kabul edildi
Dünyada 100’den fazla ülkenin ve
yüz binlerce sağlık personelinin
temsil edildiği Uluslararası
Hastaneler Federasyonu’na (IHF)
Türkiye’den kabul edilen ilk
hastane Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi oldu.
Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr.
Nurullah Zengin, A.B.D.’de 1–3 Haziran
2010 tarihleri arasında, Chicago’da
düzenlenecek olan ve yalnız tam üye
ülkelerin katılabieceği “Hospital and
Healthcare Associations’ Leadership”
“Liderler ve Liderlik” adlı toplantısına
davet edilmiştir.
Federasyon 100 farklı ülkeden temsilci
organizasyonların katıldığı uluslararası
bir oluşumdur. Yalnız hastanelerin değil
sağlık alanında diğer kurumlarında üye
olabildiği bu federasyonda ülkemizin
hastaneleri temsil edilememiştir.
Hastanemizin Birliğe üyeliği 25 Ocak
2010 tarihinde onaylanmıştır.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Uluslararası Platformda bir
ilki başararak, Türkiye adına temas
hastanesi olarak (contact hospital)
seçilmiştir.
G
IHF’nin uluslar arası düzenlediği
bilimsel ve sosyal aktivitelerine indirimli
katılım.
G
Diğer birlikler ile sağlık hizmetleri
uygulamalarında ortak çalışma, ikiz
proje ve program düzenleme imkânları.
IHF’nin 3 tip üyeliği mevcuttur
Uluslararası Hastaneler Federasyonu
(International Hospital Federation-IHF),
1929 yılında kurulan Uluslararası
Hastaneler Birliği’nin devamı olarak
çalışmalarını sürdürmektedir. İlk
Hastaneler Birliği Kongresi Amerika
Birleşik Devletleri, Atlantic City’de
gerçekleştirilmiştir. 1947 yılında
sekreterliğini İngiltere’nin sürdürdüğü
merkez 2002 yılında Voltaire, Fransa’ya
taşınmıştır. Merkez hala Fransa’dadır.
Üyeliğin Getirdiği Avantajlar
Tam Üyelik (Full Member): Herhangi
bir ülkedeki hastanelerin bir araya
gelerek oluşturdukları birliklerin üye
olabildikleri üyelik şeklidir. Ancak
burada hastaneler bireysel olarak
üye olamazlar. Bir ülkede bulunan
hastanelerin çoğunluğunun temsil
şeklidir.
Birlik Üyeliği (Associate Member):
Hastanemizin ülkemiz adına kabul
edildiği üyelik şeklidir. Bu üyelikte
hastanelerin birlik olması gözetilmez
ancak ortak olarak çalışması ve bir
araya gelmesi önem taşımaktadır.
G
Üye birlikleri Hastanelerin verilerine
ulaşma.
G
Uluslararası hastane gezi ve etkinlik
koordinasyonluğu.
G
Diğer birliklerin sağlık kurumları
veya üye hastaneler ile uluslar arası
sağlık ortaklığı. Bu program gelişmiş
ülke ekonomisine sahip olanlar ile
gelişmekte olan, düşük gelirli ülkelerin
üyeleri ve ilgili gruplarının ortaklığı
göz önüne alınarak gerçekleştirilen bir
uygulamadır.
Ayrıca federasyon aşağıdaki
birliklerle ortaktır ve beraber
Onursal Üyelik (Honorary Member):
Kişilere, hastanelere veya sağlık
kurumlarına gösterdikleri üstün başarı
ve katkılarından dolayı özel olarak
sağlanan üyelik şeklidir. IHF’nin
gelişiminde ve ilerlemesinde katkıda
bulunan herhangi bir birey ya da kurum
bu üyeliğe aday olarak gösterilip,
üyelikten yararlanabilir.
63
çalışmaktadır.
G
Uluslararası Sağlık Hizmetleri ve
Kalite Güvenliği Birliği
G
Uluslararası Hemşireler Birliği
G
Dünya Diş Hekimleri Birliği
G
Uluslararası Eczacılık Federasyonu
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. ÜLKER GÜL
ANEAH 2. Dermotoloji Kl. Şefi
Kozmetik Uygulamaların
Saçlara Yan Etkileri
Saçlar yüzyıllardır insanların doğal bir
aksesuarı gibi kabul edilse de, aslında
saçlı deriyi dış etmenlerden koruma,
termoregülasyonu sağlama gibi birçok
fonksiyonu bulunan deri ekleridir. Saçlar
görünümleri ile toplumdan topluma
değişen şekilde güzellik, statü, güç,
kendine güven, kimlik, medeni durum,
ekonomik durum gibi birçok faktörün
temsil aracıdır. Özetle kişilerin sosyal
ilişkilerinde önemli rol oynamaktadır. Bu
nedenle de saçlara birçok uygulamalar
yapılmakta, sonucunda da saçlarda ciddi
hasarlanmalar oluşmaktadır. Herhangi
bir uygulama yapmadan önce kişilerin
saç yapılarını tanımaları ve yapılacak
işlemleri üst üste uygulamamaları
önemlidir.
Saç yapısının morfolojik farklılıkları:
Afrikalı insanların saçı morfolojik
olarak beyaz ırk veya Asyalı saçına göre
hasara daha yatkındır ve longitudinal
kırıklar oluşumuna doğal yatkınlıkları
vardır. Afrikalıların doğal saç yapıları
kıvırcıktır, ancak Afrikalılarda düz saç
kullanımına karşı bir istek vardır. Bu
nedenle zaten hasar oluşumuna yatkın
saçlarına kimyasal düzleştirici maddeler
ve/veya düzleştirme için sıcak tarak
uygulamaları gibi fiziksel uygulamalar
yapılırsa hasar daha da artacaktır.
Dini ve kültürel farklılıklar: Bazı
toplumlarda dini veya kültürel özellikler
nedeni ile saçlar doğumdan itibaren
kesilmeden uzatılmaktadır.
Ne yazık ki saçlarda bir sorun
oluşmadan dermatologlara
danışılmamakta, saçlar ile ilgili kararlar
sadece estetik yönden alınmaktadır. Bu
konudaki öneriler ya görsel basından,
ya ürün satan dükkanlardaki
satış elemanlarından, ya da
kuaförlerden alınmaktadır.
Aşağıda saç ve hasarlanma
ilişkisi ayrıntılı incelenmiştir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
64
Bu tür saçların temizliği de özel bir
itina gerektirir. Böyle uzun saçlar
keçeleşmeye oldukça yatkındır.
Moda: Birçok temsil özelliğini içinde
barındıran saçlarımız, bizler tarafından
devamlı bir değişime tabii tutulmaktadır.
Günümüzde bu değişimi tetikleyen en
önemli faktör modadır. Moda sadece
kıyafet, ayakkabı ve takılarda değişiklik
yaratmamakta; aynı zamanda saçların
renk ve şeklinde de değişiklikler
önermektedir. Bazı kişiler modaya
uymak için hem sık olarak saçlarının
renk ve modelinde değişiklik yapmak,
hem de sağlıklı saça sahip olmak isterler.
Örneğin hem perma ve hem de renk
açma işleminin aynı anda uygulandığı bir
saçta ciddi kimyasal hasar oluşur. Sonu
cunda ne uygularsa uygulasınlar
saçları uzayıncaya kadar
sağlıklı saç görünümüne sahip
olamazlar.
Saçın uzunluğu: Hasarlanma uzun saçta
daha fazla gözlenir. Hasar yeni çıkan saç
kökünde en az iken, uçlarda en fazladır.
Saç ayda yaklaşık 1 cm uzar. Örneğin
36 cm uzunluğundaki bir saç, 3 yıldır
saçlı deride bulunmaktadır. Rutin
yaptığımız işlemlerden birisi de
yıkamaktır. Bir bireyin haftada 2 kez
saçlarını yıkadığını varsaydığımızda,
3 yaşındaki bir saçın özellikle distal
kısmının en az 300 defa yıkamaya
maruz kaldığını görürüz. Bunu tarama,
toplama, çeşitli şekil vermeler ve renk
değişikliği uygulamaları, mevsimsel
değişiklikler eklendiğinde hasarlanma
daha da artacaktır. Bu nedenler ile uzun
saçı sağlıklı olarak korumak özel bir
gayret gerektirir.
Tarama: Tarak ile tarama ve fırçalama
her bireyin normal bir alışkanlığıdır,
ancak dikatle uygulanmalıdır. Toplumda
saçın tarandıkça güzelleşeceğine inanan
bir kesim de bulunmaktadır, kişilere
çok fazla ve gereksiz tarama ya da
fırçalamadan sakınmaları önerilmelidir.
Tarama sonrasında kutikula hasarı
gelişimine sık rastlanılır. Dolaşıklığı
açmak için yapılan agresif tarama,
tarakta saçların artışı şeklinde
görüldüğü gibi belirgin saç dökülmesine
ve saç kırılmalarına neden olur. Birçok
telogen lif küçük bir epitelyal kuyruk
gösterir, bu saçın prematürken
follikülden çekilmiş olduğunun
göstergesidir. Bu uygulamalar ile telogen
saçların bitirilmesi onların yok olmasına
sebep olur.
Saçın gerilme kuvveti: Sağlıklı saç
ıslatılınca, hasar oluşmaksızın orijinal
uzunluğunun % 30’u kadar uzatılabilir.
Ancak saç % 30–70 arasında
çekildiğinde çeşitli derecelerde
irreversibl değişiklikler oluşur, % 80
çekme fraktür yapar. Kuru saç % 30
çekmeyi bile tolere edemeyebilir. Perma
yaptığı hasarla nemli saçın gerilme
kuvvetini %10 azaltır. Düzleştiriciler
permadan daha fazla gerilme hasarı
yapar. Düzleştirici kullanmış zencilerde
saçların gerilme kuvveti normal
ortalama değere göre %30–85 arasında
azalabilir. Bu durumdaki saçlar
kurutulduğunda çok kırılgan olurlar,
hatta parmaklar ile temasda bile kolayca
kırılırlar. Hasarı önlemek için kombine
işlemlerden kaçınılmalıdır.
Aynı anda boya ve perma; az tutmuş
65
saça 2. perma gibi işlemler yapılmamalıdır.
Saça güç uygulamak: Toplamak, örmek,
fön çekmek gibi nedenler ile saça çeşitli
derecelerde güç uygulanmaktadır. Saç
belli güç uygulanımına karşı dirençlidir.
Saçı şekle sokmak için tek follikül
başına 100 grama kadar güç sürekli
uygulanabilir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Tekrarlayan ve uzun traksiyon saça zarar
verdiği gibi; ek olarak sıklıkla frontal
sınırda, sıkı atkuyruğunda kulak
çevresinde ve zencilerde ise deriye çok
yakın sıkı örmeye bağlı bütün saçlı
deride kalıcı saç kaybı oluşabilir. Bu tür
alopesi ayrıca çocukluktan beri sıkı
örgüleri olan çocuklarda da önemli bir
sorundur. Tekrarlayan ve uzun süren
traksiyonel uygulamalarda ek olarak
çeşitli saç şaftı hasarları da oluşur.
Kozmetik uygulamaların saça temas
sıklıkları ve birlikte uygulanımları:
Yıkamak, taramak, bağlamak gibi rutin
yaptığımız davranışlar başta olmak
üzere saçlarımıza uyguladığımız her
şey, saçın fiziksel ve/veya mekanik
özelliklerinde geçici veya kalıcı
hasarlanmalara neden olur. Fön gibi
sıcak şekillendirme uygulamaları,
beyazlatma işlemi, boya, perma,
düzleştirme gibi diğer kozmetik
uygulamalar; saç spreyi, köpük, jöle gibi
saç kozmetiklerinin teması; soğukgüneş- rüzgar-klorlu havuz suyu gibi
çevresel etmenler ve; sıkı bağlama gibi
dış faktörler ile birlikte değerlendirildiğinde
saçların yıpranmamaları mümkün
değildir. Bu faktörlerin tek veya birlikte
temas etmelerine ve temas sıklığına göre
saç kökten uca doğru progresif olarak
dejenere olur. Bu nedenler ile hasarlanmayı
en aza indirmek için basit önlemleri
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
prensip edinmeliyiz. Özellikle kadınların
en sık yaptıkları hatalardan biri, aynı
anda hasarlandırıcı birçok işlemi
saçlarına uygulamaktır: Boyatma
işleminde kısa süre sonra beğenilmeme
nedeni ile tekrar boyatma, perma ve
boyama işleminin birlikte kullanılması,
perma ya da boya işleminden hemen
sonra fön uygulanması, sık sık elektrikli
düzleştiricilerin kullanılması gibi...
Bir diğer faktör klorlu havuz suyu
ile temasdır. Eğer saçlarına perma,
beyazlatma ya da boyama işlemlerini
uygulatmışsa hasarlanma daha da fazla
ortaya çıkar. Klorlu su içeren havuzda
yüzen bir kişinin, saçlarını havuz suyuna
temas ettirmeyecek şekilde bone ile
koruması, hasarlanmayı azaltacak basit
bir yöntemdir. Bu örnekler arttırılabilir.
Hasarlanma sadece saç telinde
gözlenmemektedir; aynı zamanda boya,
perma, düzleştirme gibi işlemlerde
kimyasal maddelerin saçlı deriye teması
ile saçlı deri hasarlanarak saç folikülünü
atrofiye uğratabilir. Sonucunda hem
saçlar hasarlanmış görünümdedir ve hem
de alopesi gelişir.
Saçlarda görülen
hasarlanma bulguları
Saçın dış kısmını üst üste dizilen
66
hücrelerden oluşan kutikula oluşturur.
Sağlıklı saçta kutikulanın pürüzsüz bir
görünümü vardır; ışık yansımasını ve
saçın kayganlığını sağlar. Kutikula
hasarı dışında kozmetiklere bağlı fiziksel
ve kimyasal saç hasarlarının ana
bulguları trikoklazis, trikoptilozis ve
trikoşizistir. Hasarlandırıcı uygulamanın
şiddeti ve sıklığına göre tek veya birkaç
bulgu bir arada olabilir. Kozmetik
uygulamalara bağlı saç şaft
değişiklikleri aşağıdadır:
Trikoklazis
G Trikoptilozis
G Trikoşizis
G Distorsiyon (beyazlatma veya perma
yapılan saçlarda sık)
G Trikoreksiz nodoza
G Kabarcıklı saç şaftı
G Keçeleşme
G Peripilar keratin kılıfı
G
1. Trikoklazis: Saç şaftının ortopedide
yaş ağaç denilen kırık şekline benzer
hasarlanma şeklidir. Saç şaftının
transver fraktürü oluşur, kısmen ıntakt
kutikula ile sarmalanmıştır. Kutikula,
korteks ve sülfür içeriği normaldir.
2. Trikoptilozis: Saç şaftının
longutidunal ayrışmasına verilen isimdir.
Makroskopik olarak ‘çatal uçlar’
şeklinde gözlenir. Deneysel olarak
normal saçın aşırı taranması ile
oluşturulabilir.
3. Trikoşizis: Kutilula ve korteks
boyunca saç şaftının transvers
fraktürüdür. Bu fraktür kutiküler
hücrelerinin kaybı ile beraberdir.
Muhtemelen yüksek sülfür içeren
matriks protein içeriğinin azalması
ile fraktür oluşur. Benzer azalma
ekzokutikulada ve kutiküler hücrelerde
de gözlenir.
4. Trikoreksiz nodoza: Konjenital
trikoreksiz nodoza proksimalde,
kozmetiklere bağlı olan ise sıklıkla
saçların uçlarında yerleşir. Ancak sıkı
kıvırcık saçlarda şiddetli fiziksel veya
kimyasal uygulamalar nedeni ile
proksimal bölgede de gözlenebilir.
Trikoreksiz nodoza beyaz nodüller
şeklinde görülüir. Saçlar bu yerden
koparlar, bu nedenle de saçlar uzunlu
kısalı düzensiz görünümdedir. Ayrıca
trikoreksiz nodoza oluşumuna neden
olan hasarlandırıcı uygulamanın etkileri
nedeni ile saç kuru, kaba ve başka
hasarlara da sahip olabilir.
5. Kabarcıklı saç şaftı (Buble hair):
Mikroskopik olarak saş şaftında
baloncuklar veya kaviteler; elektron
mikroskopik olarak da geniş kaviteler
veya ‘ İsviçre peyniri’ şeklinde gözlenir.
Sıcak fön makinası, elektrikli bigudiler
veya klorlu havuz suyu teması ile ortaya
çıkar. Nazik bir saç bakımı ile iyileşir.
6. Keçeleşme: İrreversibl olan
karışmaya verilen isimdir. Asıl nedeni
bilinmemektedir. Bu durumun temelinde
işlem sırasındaki elektrostatik çekim,
visköz sıvı kaynaşması gibi çeşitli
faktörler suçlanmıştır. Keçeleşme yün
ve tekstil endüstrisinde kullanılan bir
fiziksel fenomendir. Fiberler likit
ortamda beraberce karıştırılırsa ve fazla
friksiyon kuvvetine maruz bırakılırsa
keçeleşme oluşur. İnsanda kutiküler
patern hayvanlardan daha pürüzsüz
olduğu için, keçeleşmenin insan saçında
daha az olduğuna inanılır. Saç
yıkandığında su çekerse kıvrılıp
bükülebilir ve dolaşma ihtimali artar.
Dolaşmayı keçeleşmenin takip ettiğine
inanılır. Keçeleşme çok uzun saçlarda
gözlenir. Saçların longutidunal ayrışması
ve ödemlenmesi de kolaylaştırıcı
faktördür. Keçeleşmenin azaltılması için
uzun saçların bir leğen içinde rotasyon
hareketinin minimal olacak şekilde
yıkama yapılmasını ve uçlarındaki
kırıkların keçeleşmeyi başlatması ya da
arttırmaması için de düzenli kesilmesi
önerilmektedir. Ani ve korkutucu olan
keçeleşme bazen şampuanlama sırasında
bile oluşabilir. Şampuanlamaya bağlı
matlaşma uzun saçlı kadınlarda gözlenir.
Sıklıkla katyonik şampuanlar ile yıkama
sırasında gelişir. Şampuan birikiminden
oluşan viskos sıvı da saçın birbirine
yapışmasını sağlayabilir. Nemlendirici
şampuanlar ile saç kremleri (amfoterik
yüzey maddeleri) Ph düşük olduğunda
katyonik madde gibi davranabilir ve
böylece keçeleşme reaksiyonuna neden
olabilir. Etkin bir tedavisi yoktur,
etkilenmiş saçın kesilmesi en uygun
yaklaşımdır. Yeni uzayan saçlar
sağlıklıdır. Tetikleyici faktörlerden
sakınılmalıdır.
7. Peripilar keratin kılıfı: Saçı
çevreleyen keratinize kitlelerdir,
yakından bakmadan pedikülozis kapitisin
ovakapsüllerine benzer. Saç spreyi
ve traksiyonla birlikte olan saç
şekillendirmelerinde oluşurlar.
Şampuanla kolayca temizlenmezler,
uzun bir fırçalama gerekir. Ancak bu
fırçalamaların da saçlarda başka
hasarlanmalara neden olacağı
unutulmamalıdır.
67
Fön gibi sıcak şekillendirme
uygulamaları, beyazlatma işlemi,
boya, perma, düzleştirme gibi
diğer kozmetik uygulamalar;
saç spreyi, köpük, jöle gibi saç
kozmetiklerinin teması; soğukgüneş- rüzgar-klorlu havuz suyu
gibi çevresel etmenler ve; sıkı
bağlama gibi dış faktörler ile
birlikte değerlendirildiğinde
saçların yıpranmamaları
mümkün değildir. Bu faktörlerin
tek veya birlikte temas
etmelerine ve temas sıklığına
göre saç kökten uca doğru
progresif olarak dejenere olur.
Bu nedenler ile hasarlanmayı en
aza indirmek için basit önlemleri
prensip edinmeliyiz.
Sonuç olarak, saçlarımıza eğer gereken
özeni göstermezsek, arzu ettiğimiz güzel
görünümlerinden mahrum kalacağımızı
unutmamalıyız. Tarama, bağlama,
yıkama gibi rutin uygulamaların bile
itina ile yapılması gereklidir. Sık teması
olan fön, sıcak bigudi uygulama gibi
işlemler ve çevresel faktörlerin
hasarlandırıcı etkileri de hatırda
tutulmalıdır. Kimyasal maddeler ile
yapılan perma, boyama, beyazlatma,
düzleştirme gibi işlemlerin oldukça
hasar veren uygulamalar olduğu
unutulmamalıdır. Ana kural her bir işlem
öncesinde saçlarımızda oluşacak olan
değişiklikleri hatırlamak ve birkez daha
düşünmek olmalıdır.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
DOÇ. DR. METİN AKINCI
ANEAH El Cerrahisi Birim Sorumlusu
REPLANTASYON VE
EL CERRAHİSİ
Replantasyon (veya reimplantasyon)
tamamiyle kopmuş ve hasta ile
bağlantısı kalmamış vücut parçalarının
yerine dikilerek canlılığının tekrar
kazandırılmasıdır. Ampute parça
parmak, kol, bacak, kulak, burun, penis
veya veya bir doku parçası olabilir.
Revaskülarizasyon vücutla bağlantısı
mevcut ancak dolaşımı olmayan kısmi
ampute parçanın yerine dikilmesidir.
Başarılı bir revaskülarizasyon için
replantasyonda kullanılan yöntemlerin
aynısı kullanılır.
Ülkemizde ampute uzuv için gösterilen
ilginin kısmi amputasyonlar için
gösterilmediğini görüyoruz. Hastanın
kopmuş bir elle hastane hastane
dolaştığı haberlerini buna örnek
gösterebiliriz. Halbuki revaskülari
zasyon gerektiren kısmen ampute
uzuvlar bana göre çok daha ilgi ve
alaka gerektirmektedir. Replantasyon
gerektiren hastalar bunların yapıldığı
merkezlere kısa bir sürede ulaştırılırken
revaskülarizasyon gerektiren
kısmi amputasyonlar yetersiz
değerlendirilebilmekte, soğutma
sağlanmadan ulaştırılmakta, bazen
medikolegal nedenlerle anjiografi gibi
tetkikler sırasında oyalanabilmektedir.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Ülkemizde parmak ucu amputasyonlarının
sevk ve cerrahisinde görülen seferberlik ve
özeni, daha büyük uzuvları ilgilendiren ve
ateşli silahla yaralanma, trafik kazası,
tarım makinesi yaralanması gibi
ezici-avulsiyon travmalar ile oluşan
ve daha fazla sayıdaki uzuv kısmi
amputasyonların sevk ve cerrahisinde
görmediğimi söylemek isterim.
Replantasyon ve El Cerrahisi
Ülkemizde yeni kabul gören El Cerrahi yan
dalı daha önce Plastik ve Rekonstrüktif
Cerrahi içinde bir bölüm veya bir kısım
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanlarının
(ülkemizde ilk replantasyon uygulamaları
İstanbul Fransız Pasteur Hastanesinde
uygulanmış olup kurucusu ve yardımcısı
birer Genel Cerrahi Uzmanıdır) özel olarak
ilgi duyarak kendini yetiştirip El Cerrahisi
uyguladığı bir ilgi alanından ibaret idi.
Bunun için ülkemizde ve çoğu zaman yurt
dışında kurslar, fellow olarak çalışmalar,
laboratuvarda mikrocerrahi uygulamalı
eğitiminden geçmek gerekiyordu.
(Laboratuarda ratlar üzerinde femoral
arter anastomozunda 8/10 oranda başarılı
olanlar mikrocerrahiyi insan üzerinde
uygulayabilirler).
Ülkemizde replantasyon ile El Cerrahisi eş
68
anlamlı gibi kullanılmakta ise de
replantasyon, El Cerrahi yan dalının
mikrocerrahi ilgi alanında kalan
yöntemlerden yalnızca biridir. El Cerrahisi
ve mikrocerrahinin neredeyse tamamı
konjenital el anomalileri, brakial pleksus
yaralanmaları ve sinir nakilleri, elde
felçler ve tendon nakilleri, tendon ve
sinir tamir ve greftleri, elde yanık
kontraktürleri ve deformiteler, yaralanma
sekelleri ve Volkmann kontraktürleri,
kırıklar gibi birçok elektif cerrahi yanında
doku defektleri ve yaralanmalarıda içeren
acil işlemleri içerir. Replantasyon ve
revaskülarizasyon yalnızca küçük bir kısmı
olsa da her el cerrahının replantasyon ve
revaskülarizasyonla ilgilenmediğini de
belirtmek isterim.
Bunun nedenleri;
1. Replantasyon işleminin diğerlerine
göre çok daha fazla tecrübe ve teknik
gerektirmesi.
2. Replantasyonu başaracak yetişmiş
uzman sayısının azlığı. Birden fazla
uzmanın oluşturduğu ekipleri kapsayan
merkezler İzmir veya İstanbul gibi
şehirlerde çok az sayıda mevcut olup özel
merkez halindedir.
3. Replantasyon ve revaskülarizasyon
işlemi gerektiren vakaların hangi gün ve
saatte geleceğinin belirsizliği.
4. Gündüz gelen fazla sayıdaki elektif
hastaların talebinin karşılanması
gerekliliği nedeniyle çalışma yoğunluğu.
5. Acil şartlarda cerrahi için hastane ekip,
malzeme ve ameliyathanesinin hazırsızlığı
veya temel hazırlıkların elektif koşullara
göre karşılaşılan güçlükler.
6. Kazazedenin çevresinde sorunların dile
getirilmesi gereken yakınlarının yokluğu.
7. Tedavi ve takip için gece veya tatil
günlerini harcayarak (kongre dönemlerinde
büyük merkezlerde uzmanların kalmadığını
ve kongre katılımında bulunmadığından
dolayı nöbetçi kalmanın ileride kariyeri
için bir dezavantaj olduğunu da belirtmek
isterim) replantasyonu başaranlar için
daha kolay olan elektif cerrahi yapanlara
göre bir avantajının bulunmaması. Başarılı
replantasyonlar sonrası amputasyon
sayısı artmakta ve o kişi daha fazla
çalışmaktadır.
8. Mikrocerrahi işlem için kullanılan
malzemelerin pahalılığı, çabuk yıpranması
ve özenli bir bakım gerektirmesi.
9. Replantasyon işlemi ve sonrası takip
ve bakımlar için gereken ekibin tam
oturmamış olması, örn. eğitimli
ameliyathane teknisyeni, eğitimli
ameliyathane hemşiresi, dolaşım takip
eden kat hemşireleri, bu alanda eğitimli
fizyoterapistler ve cihaz atölye ve
teknisyenleri gibi.
Bu zorlukların zamanla düzeleceği ümidi
taşımaktayım.
Ampute uzuvların
korunması ve nakli
İşyeri, ev, trafik kazaları ve tarımsal
araçlardan kaynaklanan kazalar, tartışma
veya terör sırasında silah kullanımı,
deprem veya doğal afetler sırasında
amputasyon yaşanabilir. İşyeri güvenliği
ile kaza tedbirlerinin arttırılması,
robot makineler, daha eğitimli işçi ve
teknisyenlerin çalıştırılmasıyla işyeri
kazalarının sayısı azalırken daha emniyetli
araçlar, trafikte denetim, yol yapımındaki
ileri teknoloji gibi önlemler ile de trafik
kazalarının sayısı zamanla azalmaktadır.
Bunun yanında trafikte artan araç sayısı
ve daha hızlı ulaşım, işyerlerinde ise daha
ucuz ve daha seri üretim nedeniyle iş
yoğunluğunun artması, artan günlük
streslerden kaynaklanan yorgunluk,
uykusuzluk ve dalgınlık gibi nedenlerle
kazaların şiddet ve hasarın boyutunu
büyümektedir. Sonuçta daha geniş ve daha
hasarlınmış uzuv kopmaları nedeniyle
giderek tedavisi daha güç sorunlarla
karşılaşmaktayız.
Kazazedelerin tedavi uygulanan
merkezlere daha sistemli ve erken
ulaştırılması, ilk yardımda bilinçlenme,
tıbbi malzemelerinin üretimi teknolojisindeki ilerlemeler ve cerrahi yöntemlerdeki
yenilikler bu tür sorunların tedavisini daha
da başarılı kılmaktadır.
69
Kaza anından itibaren dikkat edilmesi
gereken işlemler aşağıdaki şekilde
özetlenmektedir:
Kaza Yerinde Uygulanacaklar
1. Kaza alanından, tezgah veya makineden
emniyetli bir şekilde kazazedeyi
uzaklaştırılıp sakin ve emniyetli bir yere
yatırdıktan sonra ilk yardım uygulayınız.
2. Kaza yerine en yakın sağlık birimine
haber veriniz ve ulaştırılması için gerekli
ambulans ve tıp elemanlarını çağırınız.
Kazazedenin başından ayrılınmayınız.
3. Bulunan ampute parçanın temiz
koşullarla alınınp steril serumla
yıkandıktan sonra serum emdirilmiş steril
gazlı bez ile sarılıp su geçirmez kuru bir
torbaya koyunuz.
4. Ampute güdük yarası mümkünse bolca
steril serumla yıkanmalıdır. Ancak
kanamayı arttırıyorsa bu işlemden vaz
geçilebilir.
5. Kan kaybı miktarını bir yere not ediniz.
6. Yaranın üst tarafına lastik veya bez
sarılarak uygulanan turnikeleme yöntemi
en sık yapılan yanlışlardandır.
Atardamarlarda kan akışı durdurulmadan
toplardamarlarındaki kan akışını
durduracağından bu işlem kanamayı
arttırır. Ayrıca turnike genellikle bağlı
bırakılarak unutulma riski taşır.
Bol miktarda steril gaz bez ve bandaj ile
yara sıkıca sarılmalı ve kol-bacak yüksekte
tutulmalıdır.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Kopan parça steril
serum emdirilmiş gazlı
Su geçirmez
ve kuru bir naylon
bezle sarılır
torbaya konulur
İçi buzlu su olu olan
bir kapla taşınır
İçi buzlu su dolu bir torba ile de taşınabilir.
Yara yukarısından ana damarlara elle
3. Ampute güdüğün bol serum ile
Dolaşımı yine de düzelmemiş ve uzuv
baskı yapmak da kanamayı azaltabilir.
yıkanması ve tekrar baskılı kompreslerle
ısınmamışsa aynı yöntemlerle soğutma
Kanama yine de kontrol altına alınamazsa
sarılır.
işlemi uygulanmalıdır, ancak dolaşım
üst tarafa takılan bir tansiyon aleti turnike
4. Kanamanın durudurulması için
mevcut ise soğutma işlemi gerekmeyebilir.
gibi kullanılabilir ancak süresi 1,5 saati
damarların yakalanması, bağlanması ve
7. Kopan parça serum ile yıkandıktan
aşmamalıdır.
koterizasyonu (dağlanması) gibi işlemler
sonra, serum emdirilmiş steril gazlı bez
7. Hastaya yeme ve içme yasaklanmalıdır.
kesinlikle uygulanmamalıdır.
veya kompres ile sarıldıktan sonra su
Hiç bir şekilde sigara içirttirilmemeli ve
5. Hastanın tansiyonunu takip etmek
geçirmez kuru bir torbaya atıldıktan sonra
kazazedenin yanında sigara içilmemelidir.
kaydı ile ağrı kesici uygulanabilir ancak
buzlu suya(suyun 4 derecede sabit
8. Hastanın ilk nakli sırasında damar
doğru olan kesin tedavi edilecek merkeze
kalmasını sağlar) konulur. Yolda erriyen
yolunun açılması, tetanoz önlemleri ve
varıncaya dek ağrı kesicilerin
buzlar yenileriyle takviye edilir. Ancak
antibiyotikler uygulanmalıdır.
verilmemesidir. (Hastanın dalgınlık
kopan parçanın doğrudan buza teması ile
durumunun kazadan mı verilen ilaçtan mı
donmasına engel olunmalıdır. Kuru buz
kaynaklandığı değerlendirilemeyecektir, bu
hiçbir şekilde kullanılmamalıdır.
da anestezisti güç durumda bırakabilir)
8. Replantasyon uygulamaya hazır en
Yara bölgesine herhangibir lokal anestezik
yakın merkez ile görüşülür. Bir merkezle
uygulanmamalıdır.
iletişim kazazedenin birçok merkezi
6. Kısmi amputasyonlarda (tam
dolanmak sureti ile zaman kaybını
kopmamış kol/bacaktan tam ayrılmamış
önleyeceği gibi, hastanenin ve
yaralanmalar) uzuv düzgünleştirilerek bir
mikrocerrahların hazırlanması için de
atel ile tesbit edilmelidir, yanlızca bu işlem
fırsat vermektedir.
İlk Yardım Merkezinde
Uygulanacaklar
1. Yukarıda açıklanan konuların kontrolü
ve eksiklerin tamamlanır.
2. Şok ile mücadele, hastaya serum ve
antibiyotiklerin uygulanması, sonda
takılması vb.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
uzvun dolaşımını düzeltebilir.
70
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
DOÇ. DR. MÜGE ÖZCAN
ANEAH 1. KBB Kl. Şef Yrd.
Obstruktif Uyku
Apne Sendromu
Uyku, uygun duyusal ya da başka
uyaranlarla geri döndürülebilen, geçici
bir bilinçsizlik halidir. Uyku sadece
organizmanın dinlenmesini sağlamakla
kalmaz, aynı zamanda vücudu yaşama
hazırlayan bir yenilenme sürecidir.
Doğumdan itibaren insanların büyüme,
gelişme, öğrenmesini sağlamakta olan
uyku, vücudu ertesi güne sağlıklı olarak
başlaması için restore eder.
Normal uyku iki evreden oluşur: REM
uykusu ve non-REM uykusu. REM uykusu
hızlı göz hareketlerinin görüldüğü, rüya
görülen uyku bölümüdür. Non REM uykusu
ise, ikiye ayrılır: Yüzeysel uyku ve derin
uyku. Dinlendirici uyku, non REM derin
uykusudur.
Uyku bozuklukları
şu şekilde sınıflandırılır
1-İnsomniler
2-Uykuda solunum bozuklukları
3-Solunum bozukluğuna bağlı olmayan
hipersomniler
4-Sirkadyen ritim uyku bozuklukları
5-Parasomniler
6-Uyku ile ilişkili hareket bozuklukları
7-İzole semptomlar, normal varyantlar,
çözümlenmemiş konular
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
8-Diğer uyku bozuklukları
geceleri nefesinin durduğunu söyler.
Bu makalenin konusu olan obstruktif uyku
apnesi sendromu (OUAS), uykuda solunum
bozuklukları sınıfına giren bir hastalıktır.
Apneler sonucunda ortaya çıkan arousallar
ve uykunun bölünmesi nedeniyle,
hastalarda genellikle gündüz aşırı
uykululuk hali görülür. Gündüz
uyuklamaları daha çok hasta istirahat
halindeyken ortaya çıkar (kitap okurken,
televizyon seyrederken vb). Ancak bazı
hastalar yemek yerken, biriyle konuşurken
ve araba sürerken de uykuya dalabilir.
Bu durum daha çok ağır OUAS’ı olan
hastalarda görülür ve trafik kazalarıyla
sonuçlanabilir.
Tanım
OUAS, uyku sırasında üst solunum yolunun
tekrarlayan şekilde tam (apne) veya kısmi
(hipopne) olarak tıkanması ile karakterize
bir hastalıktır. Bu olaylar genellikle kan
oksijen saturasyonunda düşmeye neden
olur ve arousal (mikro uyanıklık) ile
sonuçlanır.
Apne, solunumun 10 saniye veya daha
fazla durmasına verilen addır. Uyku apnesi
sırasında, solunum çabası olursa buna
obstruktif apne, solunum çabası olmazsa
santral apne, başta solunum çabası yokken
sonradan solunum çabası ortaya çıkarsa,
mikst apne denir. Hipopne, uyku sırasında
solunum amplitüdünün %50 azalması ve
kan oksijen satürasyonunda %3 veya daha
fazla düşme olarak tanımlanır. Solunum
olayları genellikle yüzeyel non REM
uykusunda ve REM uykusunda ortaya
çıkar. Apneler arasında hastada genellikle
horlama vardır. Hastaların eşleri genellikle
horlamadan rahatsızdır ve hastanın
72
Epidemiyoloji
OUAS her iki cinste, tüm ırk, yaş ve
sosyoekonomik düzey ve etnik gruplarda
görülebilen bir hastalıktır ve prevalansı
%1-5 arasında değişmektedir. Hastalık
orta yaşlı ve kilolu erkeklerde daha sık
görülmektedir. Yapılan bir çalışmada
ABD’de orta yaşlı, beden kitle indeksi
(BKİ) 30 civarında olan orta yaşlı
erkeklerde prevalans %24 olarak
bildirilmiştir. OUAS için diğer risk
faktörleri boyun çevresinin erkeklerde
43 cm, kadınlarda 38 cm’den kalın olması,
santral obezite, sigara ve alkol kullanımı,
genetik faktörler ve hipotiroidi ve
akromegali gibi eşlik eden bazı
hastalıklardır.
OUAS ile İlişkili Hastalıklar
OUAS’ın hipertansiyon için bir risk
faktörüdür. Uykudaki solunum durmaları
sırasında ortaya çıkan sempatik
aktivasyon, hipertansiyona zemin hazırlar.
OUAS’ın koroner arter hastalığı ile de
ilişkili olduğu bilinmektedir. Hastalık inme
gibi çok ciddi hastalıklara da zemin
hazırlar, bu nedenle tanısı ve tedavisi
büyük önem taşır.
Tanı
Hastanın hikayesi, mümkünse eşi
yanındayken alınmalıdır. En sık
yakınmalar olan horlama ve uyku sırasında
solunum durması hikayesi genellikle
hastanın eşinden alınır, zira hastanın
kendisi bu durumdan haberdar olmaz.
Hastaya gündüz aşırı uyku hali olup
olmadığı da sorulmalıdır. Horlama, tanıklı
apne ve gündüz aşırı uykululuk halinin
varlığı hekime OUAS’ı düşündürmelidir.
Hikayede eşlik edebilecek hastalıklar da
mutlaka sorgulanmalıdır. Eşlik eden
hastalık varsa, hastanın bunlar için tedavi
alıp almadığı sorulur.
Muayeneye hastanın boyu, kilosu be boyun
çevresi ölçülerek başlanır. BKİ hesaplanır.
OUAS’a üst solunum yolundaki bir
anatomik anomali yol açabileceğinden
(septum deviasyonu, nazal polipozis,
alerjik rinit, adenoid hipertrofisi, tonsil
hipertrofisi; burun, nazofarinks ve
orofarinks tümörleri, larinksle ilgili
patolojiler), her hastanın ayrıntılı bir
Kulak Burun Boğaz muayenesi mutlaka
yapılmalıdır. Daha sonra sistemik
muayeneye yapılır.
saturasyonu, hastanın yatış pozisyonu,
horlama ve videosunun kaydedildiği bir
tanı yöntemidir. PSG, uyku laboratuarında
yapılır. PSG ile yukarıda sayılan
parametreler kaydedilerek hastanın uyku
değerlendirmesi yapılır ve uyku sırasında
solunumsal ve kardivasküler parametreleri
incelenir. OUAS hastalarında genellikle
yüzeyel non REM uykusu artar, derin non
REM uykusu ve REM uykusu azalır.
Hastada sık arousallar ortaya çıkar.
Sık obstruktif veya mikst apneler veya
hipopneler görülür. Uyku sırasında ortaya
çıkan apne ve hipopne sayısının saat olarak
uyku süresine bölünmesi ile “apne hipopne
indeksi” (AHİ) bulunur. AHİ 5’ten büyükse
ve hastada gündüz aşırı uykululuk hali
varsa veya AHİ 15’ten büyükse gündüz
aşırı uykululuk hali aranmaksızın, hastaya
OUAS tanısı konur. Tanı konulduktan
sonra, hastalığın şiddeti belirlenir:
Hafif OUAS: AHİ: 5-15 arasındadır.
Orta şiddette OUAS: AHİ: 15-30
arasındadır.
Ağır OUAS: AHİ> 30’dur.
Ayrıca pozisyonel OUAS’ta, hasta sadece
sırtüstü yattığında apne / hipopneleri
olurken, REM bağımlı OUAS’ta hastanın
sadece REM uykusunda apne / hipopneleri
olur.
Tedavi
Hastaya tanı konulduktan sonra hastalığın
Polisomnografide
apneler.
A: Obstruktif apne;
B: Santral apne;
C: Mikst apne
(1: Solunum kaydı;
2:Toraks solunum çabası;
3: Karın solunum çabası;
4: Horlama).leşme oranı, tur.
Bu hayvan alet kullanmayı,
yeni alet yapmayı
becerebilmektedir.
önemi ve hangi hastalıklara neden
olabileceği anlatılarak, mutlaka tedavi
edilmesi gerektiği söylenmelidir. Çünkü
genellikle hastaları eşleri muayeneye
getirmekte ve hastaların büyük çoğunluğu
hasta olduklarının farkında olmamaktadır.
OUAS tedavisi hastaya özeldir. Hasta
için uygun tedaviyi seçerken, hastanın
beklentileri, hasta ile ilgili faktörler, eşlik
eden hastalıklar, OUAS’ın şiddeti ve hasta
ile doktorun tercihi önemlidir. Hastalığın
tedavisi planlanırken bu faktörler göz
önünde bulundurulmalı ve yapılacak
tedavinin kar-zarar oranı hasta ile
tartışılmalıdır.
OUAS tedavisinde uygulanan
yöntemler şunlardır
1. Genel önlemler
G Sigara ve alkolün bırakılması
Polisomnografi. (EEG
kanalları: C3A2, C4A1,
O1A2, O2A2; Elektrookülografi
kanalları: REOG, LEOG;
Elektromyografi kanalları:
Çene EMG, sağbacak,
solbacak; Solunum: Kanül;
Karın ve toraks solunum
çabası: Thorax, abdomen;
Elektrokardiografi: EKG;
Oksijen saturasyonu:
Saturasyon; Yatış pozisyonu:
Pozisyon; Horlama : Mikrofon).
OUAS’ın kesin tanısı tüm gece polisomnografi ile konulur. Polisomnografi (PSG),
uyku sırasında elektroensefalografi,
elektrookülografi, elektrokardiografi,
elektromiyografi, solunum, göğüs ve
karında solunum hareketleri, oksijen
73
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
verilerek, üst havayolundaki kollapsın ve
dolayısı ile apnelerin önlenmesi esasına
dayanır (14). PAP tedavileri daha çok ağır
OUAS’lı ve eşlik eden hastalıkları olan
hastalarda tercih edilmektedir. En sık
kullanılan PAP cihazı, sürekli pozitif
havayolu basıncı veren CPAP aletidir.
Bir başka PAP cihazı ile BPAP’tır (bilevel
pozitif havayolu basıncı); bu cihaz
inspiryumda yüksek, ekspiryumda ise
düşük bir pozitif basınç uygular. PAP
tedavileri ağır OUAS’ta tercik edilen
tedavilerdir. Orta OUAS’lı hastalarda da
eşlik eden hastalık varsa, tedavi seçeneği
olabilir. PAP tedavisindeki en önemli sorun
tedaviye uyumdur. Hastaların %50’ye
varan kısmı bu tedaviyi tolere
edememektedir. Bu hastalara diğer tedavi
yöntemleri uygulanır.
Uyku laboratuarında PSG için hazırlanan hasta.
G
Kilo vermek
Uygun yatış pozisyonu
G Eşlik eden hastalıkların tedavisi
2. Cerrahi tedavi
G Buruna yönelik cerrahiler
G Nazofarinkse yönelik cerrahiler
(adenoidektomi)
G Orofarinkse yönelik cerrahiler
G Hipofarinkse yönelik cerrahiler
G Maksiller / mandibuler ilerletme
ameliyatları
G Trakeotomi
3. Pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavileri
4. Ağız içi araç tedavisi
5. Medikal tedavi
G
OUAS’ı olan tüm hastalara, hastalığın
şiddetinden bağımsız olarak sigara ve
alkolü bırakmaları ve eğer obezlerse kilo
vermeleri önerilmelidir. Eğer hastalık
supin pozisyonda ortaya çıkıyorsa,
hastanın sırtüstü yatmasını önleyecek bazı
önlemler alınabilir.
Cerrahi tedaviler, OUAS’a neden
olabilecek anatomik bozukluğu olan
hastalarda yapılır. Bu anomaliler Kulak
Burun Boğaz muayenesi ve gerek
görülürse, sefalometri, bilgisayarlı
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
tomografi ve manyetik rezonans
görüntüleme ile belirlenir. Cerrahi
tedavilerden septoplasti, adenoidektomi,
tonsillektomi, ve yumuşak damak
cerrahileri daha çok hafif / orta OUAS’ı
olan hastalarda tercih edilir.
Bu cerrahilerin başarıları değişkendir.
Hipofarinkse yönelik cerrahiler, maksiller /
mandibuler ilerletme ameliyatları ve
trakeotomi ise ağır OUAS’lı hastalarda
uygulanır. Çok seviyeli cerrahi olarak
adlandırılan, aynı anda hem orofarinks
hem hipofarinkse yönelik cerrahiler uygun
hastalarda başarıyla uygulanabilir. OUAS
tedavisinde en başarılı cerrahi tedavi, üst
havayolunu by-pass eden trakeotomidir,
ancak hastada ortaya çıkardığı
morbiditeler nedeniyle sık uygulanmaz.
Maksiller / mandibuler ilerletme
ameliyatları da OUAS tedavisinde
trakeotomiden sonra en başarılı olan
operasyondur, ancak hastanın yüz şeklinde
değişikliğe neden olması ve operasyonun
morbiditesi nedeniyle hastalar tarafından
kabul edilmesi zordur.
Pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavileri,
hastaya uyku sırasında bir maske
yardımıyla nazal pozitif basınçlı hava
74
Ağız içi araçlar retrolingual darlığı olan
hastalarda mandibulayı öne çekerek,
retrolingual havayolunu açan araçlardır.
Bu konuda özelleşmiş diş hekimleri
tarafından uygulanırlar. Hafif OUAS
hastalarında önerilen bir tedavi yöntemidir.
OUAS’ın medikal tedavisinde solunumu
artıran (medroksiprogesteron,
asetozolamid, teofilin, nikotin, nalokson,
karbon dioksit), REM uykusunu baskılayan
(protriptililn, klonidin, selektif serotonin
gerialım inhibitörleri), sempatik ton
ve baroreseptör aktivitesini azaltan
(metoprolol, alazapril), ventilasyonu
stabilize eden (sabeluzol), ve üst havayolu
kaslarını selektif olarak aktive eden
(striknin, paroksetin, trazodon,
L-triptofan) ilaçlar kullanılmışsa, da
bunların kullanımı yaygın değildir.
Sonuç
OUAS üst solunum yolundaki kollapsa
bağlı olarak uykuda solunum durması
ile karakterize bir hastalıktır. Ciddi
komorbitileri nedeniyle mutlaka tedavisi
gerekir ve tedavi hastaya özel olarak
düzenlenir.
OP. DR. AHMET UÇANER
ANEAH 1. Ortopedi Kl. Şefi
Hastanelerin Fizik Yapısının
Hastalara, Çalışanlara Etkileri
1-) Hastalar, yakınları neler ister,
neler bekler. Hastane çalışanları hizmet
sunarken nasıl bir ortam isterler?
Hastalar, yakınları, hastane çalışanları
koşulların fiziki mekanların düzgün
olması en büyük arzularıdır.
2-) Hasta ve yakınları hastane
kapısından girişinden itibaren,
çalışanlarından; yardımcı personelinden,
hizmetlisinden, hemşirelerinden,
doktorlarından kendilerine, sıkıntılarına
iyi bir çözüm bulmalarını beklerler.
Hastane girişinden itibaren gerek
acil, gerek normal poliklinik, muayene
odaları, yatarak tedavide, servis
odaları girişim alanları, gerekse
amelyathanelerin fiziki mekanların
güzel, düzgün olması hastayı, yakınlarını
ve çalışanları mutlu edecektir.
3-) Bu koşulları sağlamak için öncelikle
hastaneler nerede olmalıdır?
Hastaneler gürültüden uzak yerlerde,
insan sağlığını olumsuz etkileyen
kurumlardan ırak, ulaşımı kolay , park
yeri düzgün olan , girişi çıkışı düzenli
olan yerlerde
olmalıdır.
4-) Hastaneye atılan ilk adımdan
itibaren poliklinik hizmetleri açısından
ortamın önce mekanik havalanmasının,
giriş çıkışının, sedye ve tekerlekli
sandalyelerin yeterli olmasının, bekleme
bankolarının olması, ortamın aydınlık
olması hastaya güven verir, çalışanlara
ise huzur verir, germez. Polikliniklerdeki
sıralama sisteminin bilgisayarlı bir
ortamda olması hastaya ve yakınlarına
gerekli hizmetin sunulması için bir güven
ortamı oluşturacaktır. Hastaya sunulan
bu hizmet, hemşiresi ile sekreteri ile
doktorları insanları mutlu edecektir.
Poliklinikte muayene ortamının temiz
düzenli olması kayıtların bilgisayar
ortamında yapılması güveni
sağlayacaktır.
Gerekli olan tetkiklerin, röntgenlerin,
MRI, tomografilerin v.s hastanede içinde
olması, ulaşımının kolay olması yorucu
olmaması, çabuk olması, gerekiyorsa
asansörlerin hızlı ve ulaşılabilir olması
ne kadar önemlidir! Çabuk olması
hastanın ve yakınlarının moralini ne
kadar yüksek tutacaktır. Çalışanların
ulaşabileceği, hastaların ve yakınlarının
kullanabileceği tuvaletler ne kadar çok
rahatlatıcı olacaktır.
75
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
seviyede olmasının moralleri ne kadar
yüksek tutacağını, o moralle daha güzel
bir hizmet sunacağını varın birde siz
düşünün.
Çalışanlara teknolojik olarak donatımı
yapılan eğitim alanlarının varlığı
eğiticileri ve eğitilenleri ne kadar mutlu
edecektir.
Çalışanların görevlerini yaparken, arada
bir kahvesini –çayını içeceği bir
mekanlarının olması çalışma azmini
artırmayacaktır da ne yapacaktır.
Hastaların çalışanların böyle bir
ortamdan sonra muayenesinin bitirildiği,
evine yada yatması gerektiğine karar
verildiği bir ortamın sağlanmasının
gönüllere ne kadar huzur verdiği
yadsınamaz.
Hastanın ilgili servise götürüldüğü,
görevlinin temiz bir yoldan, çalışan bir
asansörden yada merdivenden sakin bir
odaya, lavabosu, tuvaleti, komidini olan,
eşyalarını yerleştirdiği odanın içinde bir
dolabı olan, ortalıkta döküntünün
olmadığı bir hasta odasının olması
kişilere ne kadar mutluluk verecektir.
Hastayla ilgilenecek hemşirelerin
asistanların, uzmanların olduğu çalışma
odalarının rahat genişlikte olduğu
bir ortamın olması çalışanları
germeyecektir. Gerginlik olmaz ise
hastaya hizmetin güzelliğini düşünmek
çok hoş olacaktır herhalde.
Amelyathanelerde, ulaşım için düzgün
sedyeler, tekerlekli sandalye, temiz
ameliyat kıyafetleri, premedikasyonu
havalandırması olan odaları ile
teknolojisi yüksek çalışan ameliyat
masaları, lambaları ile hastaya faydalı
olmak yönünden anestezi ve cerrahi
ekibine ne kadar mutluluk verecektir;
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Çalışanlarımızın hastaneye gelişinde
güvenilir bir araç park yeri olması,
aracından inip görev yerine ulaşması
onu baştan germeyecektir herhalde.
varın bir de siz düşünün.
Ameliyattan sonra postoperatif bakımı
olan, eczane gereksinimlerinin giderildiği reanimasyon ünitelerinin olduğu
çok amaçlı pozisyonlarının verilebildiği
hasta sedye ve karyolaların var olması,
monitörleri ile hasta başı bakım
üniteleri, elektirik ünitelerinin olduğu
ve de çalıştığı, lavabolarının çalıştığı
bir ortamın sağlanması mutluluğu
tartışılmaz olur herhalde.
Hastaların veya yakınlarının acile
girişindeki yönlendirmeleri ile gece
aydınlatmanın, ışıklı yön tabelaları ile
ulaşımın ne kadar önemli olduğunu, bir
dakikanın hasta için ne kadar önemli
olduğunu düşünmek iyi olacaktır
herhalde.
Serviste hastaların yiyeceklerinin temiz
bir ofisten geçerek dağıtıldığı, servis
arabalarının çalıştığı, hastaya yatağında
yemek masası ile yemek hizmetinin
sunulduğu bir servis ortamı ne kadar
mutluluk vericidir.
Ya hizmet sunanların yemeklerinin
hazırlandığı, sunulduğu, sunulma
şeklinin hijyenik tepsilerle olduğu,
bulaşıklarının toplandığı temizlendiği
makinaların olduğu bir ortam, çalışma
azmini ne kadar artıracaktır.
Yemekhanelerin, çalışan personelin
(yardımcı hizmetlisinden hemşiresinden
doktorundan ) sandalyesi masasından
örtüsünden ışıklandırmasından
havalanmasından temizliğin çok yüksek
Acile giren karşılama araçlarının yeterli
alanın olduğu, ilgili kişilerin tartışmadan
hizmet sunduğunu bir de siz düşünün.
Acilin içinde gereken her bölümde
yardımcı personeli olan, asansörü
çalışan, sedyesi tekerlekli sandalyeleri
olan, ilk bakımının yapıldığı odaları,
muayene edildiği alanları olan, tedavinin
planlandığı acilin içinde başka yere
gitmeden tetkiklerin yapıldığı, grafilerin
çekildiği, tanı konduğu ilgili servise veya
gözleme gönderildiğini düşündüğümüzde
çok kaliteli bir hizmet için ilk adımın
atılması çok yerinde bir husustur.
Böyle tam tekmil bir ortamda hizmet
verenler, mutlu güler yüzlü olurlar.
Hizmet alanlar rahat ederler. Mutlu
huzurlu nice güzel ortamlara.
76
S. A. AZİZOĞLU
Atatürk'ten günümüze Afganistan'a sağlık yardımı
KABİL TÜRK ASKER
HASTANESİ
Afganistan'da Emanullah Han
döneminde modern bir cumhuriyet
kurulması düşüncesi oluştuğu tarihlerde
Türkiye Cumhuriyeti'nin de ilk temelleri
atılıyordu. Atatürk, halkıyla birlikte
kurtuluş savaşı verdiği yıllarda doğudan,
Afganlardan gelen yardım isteğine
kulaklarını tıkamadı. Ankara Garı'na
inip de “eli yüzü düzgün görünenlerin,
okuma yazma bilenlerin” anında devlet
memuriyetine atıldığı yıllarda Atatürk,
Afganistan'a yardım amacıyla içinde
mühendis, doktor ve diğer teknik
elemanların bulunduğu bir heyet
gönderiyor. Bu heyetin oradaki
çalışmaları, yaptıkları ve bıraktıkları
eserler günümüze kadar ulaşmış.
Nasıl mı? Şöyle: Taciklerle, Peştunlarla,
Özbeklerle, Türkmenlerle, yani
“karanlıkların başkenti” Kabil'de
yaşayan kimle konuşursanız bunu
görebilirsiniz. Afgan halkı o kadar çok
şeyden yoksun ki... Ve bunun sonucu
olarak da eğitimsiz. Ama Türkiye'nin,
Türklerin kendilerine geçmişte yaptığı
yardımları unutmayanlar da var.
Afganistan'da üç gece iki gün kaldık.
Sokakta “ben Türküm” dediğinizde
gözleri parlayan insanların arasından
“Atatürk” diyenlere tanık olduk. Kabil'in
dışındaki bir Tacik köyüne konuk olduk,
bize, “Türklere”, gösterilen ilgiden
Belçikalılar, Kanadalılar neredeyse
rahatsız oluyorlar.
Afganistan, bulaşıcı hastalıklara karşı
pratik önlemleriyle bilinen Türk Silahlı
Kuvvetleri'ni bile çaresiz bırakmış
görünüyor. Kışla'daki duşun lavabosunun
üzerinde “dikkat dişlerinizi fırçalamayın
su bakterilidir” yazısı duruyor.
77
Ancak Mehmetçiğin de yapacak fazla
bir şeyinin olmadığını Kabil'in içine
yönelince çok net bir şekilde
anlıyorsunuz. Önce ülkede su
kaynaklarının çok büyük bir bölümü
kirlenmiş, bunu öğreniyorsunuz. Öyle ki,
Amerikalılar duş sularını bile dışarıdan
getiriyorlar. Temiz su için ileri bir arıtma
sisteminin kurulması gerekiyor, böyle bir
sistemin bu ülkede çalıştırılma şansı, bu
konuda teknik bilgimiz yok ama çok zor
geldi bize...
Hijyenin bu boyutta olduğu
Afganistan'da sağlık sorunu tarif
edilemeyecek boyutlarda. Şöyle
özetleyebiliriz, ülkede tam donanımlı
hastane yok. Evet özeti bu kadar
hastalanırsanız ölümle karşı
karşıyasınız. Ama bu tehlike, anlamı
olan insanlar için geçerli.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
Doktor yok, hastane yok, ilaç yok. Bu
ülkeye gitmeden önce birisi bize durumu
bu şekilde anlatsaydı, algılamakta
güçlük çekeceğimizi de kabul edelim...
Ülkede örgütlü bir yapılanma olmadığı
için ne tür hastalıkların görüldüğü,
sıklığı gibi bilgiler elde etmek imkansız.
Yalnızca dışarıdan bu ülkeye gidip hasta
olanlara ilişkin bilgiler mevcut. Biz
Afganistan'daki Türklerden elde
ettiğimiz bilgileri aktaralım. Mehmetçik,
zamanla Afganistan şartlarına uyum
sağlamış. Ancak arada uyum sağlamakta
güçlük çekenler de çıkıyor. Türk
Büyükelçiliğinde çalışan bir polisin
barsak enfeksiyonu kaptığı ve uçakla
Türkiye'ye getirilmek zorunda kalındığı
bilgilerini aldık. Ancak Mehmetçiğin
“oryantasyonu” tam. Kabil'e Türkiye'den
giden gazetecileri Tacik köyüne götüren
asker, subay ve astsubaylar, ikram
edilenlerin tadına bakmakta, bizleri de
teşvik etmekte sakınca görmediler.
Yiyeceklerin tadına bakan gazetecilerin
bazılarında ufak tefek rahatsızlıklar
görüldü ama askerlerimize hiçbir şey
olmadı. Yani tam uyum sağlanmış…
Her an mikrop kapılabilecek bir ortamda
Mehmetçiğin yararlanabileceği sağlık
hizmetlerinde bir sorun yok. Bütün
kışlalarda askeri doktor bulunduğu gibi,
acil durumlar için de Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin her türlü olanağı devreye
giriyor.
Ancak bir nokta dikkati çekiyor.
Doğan Kışlası’ndaki Hastane… Burası
Mehmetçiğin ihtiyaçlarının yanı sıra
Afgan halkına da hizmet veriyor. Günde
ortalama 200 Afganlı burada muayene
oluyor. Öyle ki Kabil’de halka açık
hastane diyebileceğiniz tek yer burası.
Doğan Kışlası’na vardığımızda manzara
çok ilgi çekiciydi. Hastanenin
hemşireleri adeta Afganlılar için “beyaz
melek” gibi görünüyordur herhalde.
Hasta burkalı kadınlar, yaşlı Afganlar
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
78
sırada muayene olmak için bekliyorlar.
Ancak ayakta değiller ve oturarak
sıralarını bekliyorlar. Alnına
dokunduğumuzda ateşinin olduğu hemen
anlaşılan çocuk ablasının kucağında
muayene olmayı bekliyor. İnsan o
küçücük çocuğu o koşullarda görünce,
bir de anne baba olunca tanrıya
şükrediyor açıkçası.
İnsanların kendilerini daha kötü
koşullarla kıyaslaması akıllıca değil,
ancak sahip olduklarının farkına varması
açısından da önemli herhalde. Ülkesini
her fırsatta eleştiren, var olanı
beğenmeyen hastanelerdeki karmaşadan
şikayet edenlere Kabil’e günübirlik tur
düzenlemek yararlı olabilir.
Mehmetçik Doğan Kışlası’nda her şeyi
düşünmüş. Afganistan’da konuşulan
bütün dilleri, üstüne Türkçeyi de bilen
tercümanlar var. Bunlar hastaların
muayenesine yardımcı oluyorlar.
Afganistan’daki muhafazakarlığı
anlatmaya gerek yok. Bu ortamda
kadınların erkek doktorlara muayene
olmaları da bir hayli zor. Ancak Doğan
Kışlası’ndaki hekimleri büyük bölümü
kadın. Kadınlar hem kadınları hem
erkekleri muayene edebiliyorlar.
Hekimlerin kadın olması olağanüstü bir
avantaj sağlıyor. Ve adeta Kabil’deki
Afgan kadınların gidebileceği tek
hastane Türk birliğindeki hastane
özelliğini kazanıyor.
muayene etmeleri ne kadar mümkün
olur, kendi güvenlikleri açısından durum
nasıl olur, açıkçası bilinmez. Ama Türk
askeri hekimleri Kabil’de karınca
kararınca önemli işler yapıyorlar.
Afganlılar, yaşlı, kadın, çocuk muayene
edilip tetkikleri yapıldıktan sonra mevcut
olanaklara göre ilaçları da anında
sağlanıyor. İlaçların üzerindeki kullanma
bilgileri Latin ve Arap harfleriyle
yazılmış durumda. Kışlaya muayeneye
gelenler işleri bitince isterlerse
Mehmetçikle aynı karavanadan
yemeklerini de yiyip evlerine
dönebiliyorlar.
Kabil’de görevli komutanlar, halka
sağlık hizmeti verilmesini çok
önemsiyorlar. Komutanlardan birisi, “Bu
bizim için çok önemli, her gün ortalama
200 kişi sağlık hizmeti alıyor. Bizim
burada bulunma niyetimizin açık
göstergesi. Halk da bundan memnun”
değerlendirmesini yapıyor.
Mehmetçiğin Afganistan’da yaptığı
birçok iş var. Cami yapıyor, okul yapıyor,
her türlü kurs açıyor, fabrika olarak
adlandırılabilecek tek yeri, Türk-Afgan
Dostluk Dikimevi’nin işletilmesine büyük
katkı veriyor, askeri lise kuruyor,
askerlik eğitimi veriyor. Ancak
Kabil’deki halka açık hastane kelimenin
tam anlamıyla “can kurtarıyor”.
Yapılanları görünce Atatürk tarafından
gönderilenler tarafından kurulan
hastaneyi sorduk. Atatürk Çocuk
Hastanesi… Hastane halen faal
durumda çalışıyormuş. Öyle ki
çalışmalarına hiç ara vermemiş. Rus
işgalinde de, sonrasında da, Taliban
döneminde de, günümüzde de…
Türk halkının dost, kardeş Afgan halkına
imkanları ölçüsünde sunmaya çalıştığı
sağlık hizmetlerini düşünce 1900’lerin
başından günümüze durum şöyle
özetlenebilir: Geçtiğimiz yüzyılın
başlarında bu ülkedeki ilk hastanelerden
birinin kurulmasına vesile olmuşuz.
Şimdi ise halka açık, halkın muayene
olabileceği tek hastaneyi halkın
hizmetine sunmuşuz.
Bu ülkede askeri bulunan ülkelerin halka
bu düzeyde sağlık hizmeti sağlamaları
söz konusu bile olamıyor. Amerikalıların
daha iyi olanakları var tabii. Ancak,
sokaklarda gezen Amerikan araçları
halkla ve diğer araçlarla aralarına önde
50 metre arkada 50 metre mesafe
koyuyorlar. Bu mesafeyi ihlal edene ateş
açıyorlar. Biz gitmeden önce bu mesafeyi
ihlal ettiği gerekçesiyle bir imamın
öldürüldüğü bilgisini aldık. Durum
böyleyken Amerikalı hekimlerin halkı
79
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
YASİN YARDIMCI
EBU BEKİR MUHAMMED BİN
ZEKERİYA RAZİ
Ortak konusu insan ve yaşam olan tıp
ve felsefe ile ilgili çok şey yazılmış ve
okunmuştur. İlkçağlardan başlayan
Tıp ve Felsefe birlikteliği ilk filozofların
hekim, hâkim, din adamı olmaları ile
devam etmiş, zamanla bilimlerin anası
olan felsefenin gelişip kendi içinde kendi
disiplinlerini de oluşturması sonucu
tıp ile yollarının ayrılır gibi olduğu fikri
oluşmuştur. Oysa ortak alanları insan
olan Tıp ve Felsefe insanlık durduğu
sürece hep birlikte, hep insan için var
olacaklardır. Bundan yola çıkarak
hazırladığımız dizide tıp tarihinin önemli
isimlerine yer vermeye gayret edeceğiz.
EBU BEKİR MUHAMMED
BİN ZEKERİYA RAZİ
Asıl adı Muhammed bin Zekeriya olan
Ebu Bekir el Razi Rey kentinde İS 864
yılında doğmuş ve yine aynı kentte İ.S.
925 yılında ölmüştür. Fizik, felsefe, tıp,
kimya alanlarında eserler vermiştir.
Türk ve Acem olduğu konusunda
tartışmalar olan Ebu Bekir el Razi,
doğduğu şehir olan Rey'de felsefe,
matematik, doğa bilimleri ve astronomi
eğitimi yaptıktan sonra Bağdat ve
başka İslam şehirlerinde öğrenimini
tamamladı. Daha sonradan da Tıp
öğrenimi gördü. Rey ve Bağdat
hastanelerinde başhekim olarak çalışan
Razi'nin eserlerinin hemen hemen hepsi
Latinceye çevrilmiştir. Tıp alanında
yazdığı el-Havi adlı ansiklopedi
17. yüzyıla kadar en önemli başvuru
kaynağı olmuştur.
İlk göz ameliyatı, sülfürik asitin keşfi,
alkol ve tıpta kullanımı (Antisepsi'nin
keşfi), suçiçeği ve kızamığın ilmi
esaslarla birbirinden ayrılması, modern
kimya ile kimya mühendisliğinin
arasındaki geçişin kurulması, allerjik
astım üzerine yazılan ilk makale gibi
birçok çalışmayla tanınır.
Ebu Bekir el Razi'nin önemi İslam
dünyası içinde ilk defa doğa felsefesini
savunan kişi olmasıdır. İS 750 yılından
sonra Türk ve Pers kültürlerinin
katılmasıyla kozmopolit bir hal alan
İslam her alanda ilerleme kaydetmeye
başlanmıştır. Bu dönemde birçok
İslam şehrinde büyük kütüphaneler
kurulmuştur. Bunlar aynı zamanda
araştırma merkezleriydi. Antik çağa ait
birçok kitabın çevirileri yapılmıştır.
Antik çağda Thales'le başlayıp
gelişen doğa felsefesinin İskenderiye
kütüphanesinin yakılmasıyla kesintiye
uğramasından sonra İslam uygarlığı
içinde tekrar doğuşu Ebu Bekir el Razi
ile olmuştur. Bunun yanı sıra Aristoteles
ve idealizm felsefesinin takipçisi
80
Farabi'yi ve idealizm ve doğa felsefesini
birleştirmeye çalışan İbni Sina'yı önemli
isimler arasında sayabiliriz.
Ebu Bekir el Razi İslam içindeki önemli
akımlarla çatışmaya girmiş ve İslam
uygarlığı içinde Thales benzeri bir
gelenek kuramamıştır. Daha sonraları
Moğol istilası ve Haçlı seferlerinin
sonucu olarak bu gelişme durmuştur.
Bilhassa Moğol istilası bu elde edilen
gelişmelere büyük darbe vurmuştur.
Sadece Sivas kütüphanesinin
yakılmasında 250.000 kitap yok
olmuştur.
Bu dönemde İslam uygarlığının en
önemli başarısı Budistlerden aldıkları
rakamlarla antik dönem eserlerden
elde ettikleri geometriyi sentezleyerek
analitik geometri ve cebiri
geliştirmeleridir.
İspanya'daki Endülüs uygarlığı
aracılığıyla bilhassa İbni Rüşd ve diğer
bilim adamlarının eserlerinin
Latinceye çevrilmesi
Bertrand Russell'ın
deyimiyle Avrupa
uygarlığının doğuşu
olmuştur.
Numune Sağlık Dergisi MAYIS 2010
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012

Benzer belgeler