asya`da yeni güç dağılımı

Transkript

asya`da yeni güç dağılımı
> DÜBAM
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
Rajan Menon
> 2013 EYLÜL
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
www.dunyabulteni.net
DÜBAM
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
Genel Yayın Yönetmeni
Akif EMRE
Yayın Koordinatörü
Aynur ERDOĞAN
Çeviren
Mehmet ŞEYHOĞLU
DÜBAM Yayınları
Küresel İletişim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
4
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
Asya’da beliren güç değişikliği
“Büyük Asya” doğuda İran’dan Orta Asya ve Güney Asya üzerinden Endonezya’ya,
Aleutian Adaları’ndan Avustralya’ya uzanır, Rusya’nın Uzak Doğu’su, Çin,
Japonya, Kore Yarımadası ve Güneydoğu Asya’yı içerir. Asya, ticaret ve yatırım
akını, enerji boru hatları, resmi hudutlar boyunca dökülen milliyetler, mevcut
algıları şekillendiren tarihi miraslar, ülkeler içinde ve ülkeler arasında değişen
güç oranlarından kaynaklanan, hem uyuşan hem çelişen çeşit çeşit işlemlerle
birbirine bağlıdır. Bu, kapalı bir sistem değildir; neticede çoğu Büyük Asya
devleti Amerika Birleşik Devletleri’yle yakından irtibatlıdır. Asya ülkesi olmayan
ABD’nin mahareti, onun tüm bölgede güç dengelerini, siyasi ve askeri sonuçları
şekillendirmesine imkan veriyor. Hem iktisadi hem siyasi olmak üzere yurt
içinde sınırlamalar seçim yapmasını engellerken, Amerika, Büyük Asya’nın
doğu bölgesinde güç dağılımında beklenmedik değişiklikler ve batı bölgesinde
de sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. Bu, bunun sonucunda bölgedeki ülkeler
tarafından stratejik yeniden değerlendirmeler yapılmasını gerektirecek, özellikle
de Amerikan korumasına bel bağlamış olan ülkeler tarafından. Tüm bunlar uzun
süreli analitik çerçeve ve politikaların altını oyacak.
Ufukta beliren bu değişiklikler, Soğuk Savaş sonrası dünyasını tarif etmek üzere
tasarlanan büyük teoriler prizmasından bakılarak tam olarak anlaşılamaz. Bu
büyük teorilerin ön önemli üçü şunlardır: “Medeniyetler Çatışması”, “Tarihin
Sonu” ve küreselleşme. Bunların her üçü de Büyük Asya’yı şekillendiren çok katlı,
girift ve birbirleriyle çelişen güçleri gözden kaçırıyor.
5
> 2013 EYLÜL
Samuel P. Huntington’ın medeniyetler çatışması kabulü, Büyük Asya devletlerinde değişimin kaynağının medeniyetler değil devletler olduğu realitesini ıskaladı.
Doğru, Afganistan, Myanmar, Kırgızistan, İran, Sri Lanka, Çin, Filipinler, Pakistan
ve Malezya’da medeniyetle ilgili ihtilafa benzer bir şeyler görülüyor. Ama bu, bu
tür ülkelerin bütünlüğünü tehdit etse de henüz bunları medeniyetlere göre bloklara ayırmış değil. Asya’da kültür ve dinin tesirleri bütünleştirici olmaktan ziyade
bölücüdür ve öyle de kalacaktır.
Asya’da sadakat, kaynak ve aynı saftaki devletlerin politikalarını, Hindistan’ın
menfaatleri için harekete geçirebilecek bir Hindu medeniyeti yoktur. Hindistan’da
hemen hemen Pakistan’daki dindaşlarıyla aynı sayıda, 170 milyon Müslüman, Huntington’ın Hindu medeniyeti görüşüne bir başka engel teşkil ediyor.
Hindistan’ın geleceği için, ufukta beliren Hindu şovenizminden öylesine korkan
milyonlarca Müslüman vatandaştan daha büyük bir tehdit tahayyül etmek zordur.
Ama Hindu milliyetçiliği ülkede hiç Müslümanlara korku salacak derecede destek
kazanmadı. Hindistan’la Hinduluğu birleştiren Hindutva ideolojisi hiç önemli bir
etki elde edemedi. Diğer militan Hindu hareketleri de milli destek görmedi.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Malezya ve Singapur’da Hindu topluluklar var ve Hinduizm’in izleri de Bali ve Güneydoğu Asya’nın çeşitli yerlerinde aşikar olsa da Asya’nın Hindistanlı olmayan
Hinduları, Hindistan’da dini temel üzerine kurulan siyasi hareketlere katılmayı
gelecekleri için tehlikeli bulurlar. Ayrıca, yükselen Çin’i dengelemek için müttefiklere ihtiyacı olan bir zamanda Hindistan’ın medeniyetle ilgili bir strateji benimsemesi kendi bacağına kurşun sıkmak olur.
Çin için de medeniyetle ilgili bir blok oluşturma aynı derecede uygulanabilir
değildir. Konfüçyünizmin cazibesi, özellikle Çin ile olan ihtilaflarla dolu bir
tarihten halen etkilenen Japonya ve Vietnam’da duygusal milliyetçilik çekimini
karşılamayacaktır. Ayrıca, Çin’in Han medeniyeti koalisyonu kurma teşebbüsü,
azınlıklarının, özellikle de Tibetliler ve Uygurların husumetini çekecektir. Çin’de
azınlıklar nüfusun sadece yüzde 10’unu teşkil ediyor ama bunlar büyük toprak
parçasının yarıdan fazlasında yaşarlar. Eğitim ve iktisadi kalkınma, asimilasyon
yoluyla Han karşıtı milliyetçiliği zayıflatmak yerine aksine kuvvetlendirdi.
Tibetliler bir dizi kendilerini kurban etmelere (2009’dan bu yana 119) ve
isyanlara karıştılar. Uygurların anavatanı ve büyük enerji yataklarına sahip Doğu
Türkistan özerk bölgesinde de bombalamalar, gösteriler patlak verdi. Tibet ve
Doğu Türkistan, Çin’in doğu güç merkezlerinden uzaktır. Tibet’in, Çin’in Asya’daki
önemli rakibi Hindistan da dahil dört ülkeyle sınırı vardır. Doğu Türkistan’ın da
sekiz ülkeyle sınırı var. Coğrafya ve etnisite, devlet kontrolünün sürdürülmesini
tehlikeye sokuyor.
Çin yönetimi huzursuz azınlıkları baskılarla sindirebilir ama mücavir bölgede
6
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
meydana gelen değişiklikler bunu güçleştirebilir. Bir zamanlar Rusya tarafından
idare edilen Orta Asya Türk Müslüman bölgelerinde yeni devletler zuhur etti.
Bu bölge Doğu Türkistan’a komşudur ve benzer bir kültürel bölge teşkil eder.
Uzun süren bir ekonomik kriz doğuda siyasi ayaklanmalara yol açarsa azınlıkları
zapt etmek daha da müşkül hale gelir, hükümetin otoritesi sarsılır. Bu durumda
azınlıklar, 1949’dan beri rejim politikası olarak uygulanan Han Çinlilerinin sinir
bozucu göçü ve çoğunluk Hanlar için güvenli yerler inşa etme faaliyetlerine daha
da fazla içerlerler. Tibet ve Doğu Türkistan’da karışıklıklar ve şiddet olayları daha
da yayılabilir.
En az muhtemel olan da Asya’da İslami bir blok oluşmasıdır. Bu konuda merkez
olabilecek açık bir aday yoktur. Büyüklük ve nüfus itibariyle ağırlığı olan Pakistan ve
Endonezya, bu konuda en yakın adaylardır ama İslam merkezli bir Asya stratejisi,
zaten gerçek Müslüman’ın kim olduğu, İslam’ın Müslümanlardan ne istediği
ve Sünni olmayanların (Ahmediler, Şiiler) hakları konusundaki tartışmalardan
kaynaklanan şiddet dalgası içinde savrulmakta olan Pakistan’ı daha da istikrarsız
hale getirir. Endonezya’da ise onun İslami bir koalisyon kurmaya çalışması Bali,
Maluku, Kuzey Sulavesi ve özellikle de milliyetçi ve ayrılıkçı hissiyatın halen
7
> 2013 EYLÜL
Çin medeniyeti de Hindu medeniyetinde olduğu gibi dış politikayı etkili bir şekilde
desteklemiyor. Asya-Pasifik’te 34 milyon “yurt dışı Çinlisi” var. Bunların yarısı
Endonezya, Malezya ve Tayland’da yaşıyor. Ama bu gruplara, milli servetteki
paylarından dolayı, yaşadıkları ülkelerde kıskançlık ve husumetle bakılır. Bunlar,
zaten dehşetle izlenen bir ülke tarafından kültürel temelde öncelik kazanmak
üzere emir eri olarak hizmet etmek için uygun olmazlar. Çin’le Tayvan arasındaki
daimi siyasi bölünme, kültürel akrabalığın siyasi nüfuz sağlamada limitlerinin
olduğunu gösteriyor. Tayvan, Pekin liderliğindeki bir medeniyet koalisyonuna
hemen hemen hiç katılmayacaktır. Ki, bu koalisyon muhtemelen Tayvan’ın
bağımsızlığının devamı için en kritik ülke olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne ya
da Çin’in Asya’daki en büyük rakibi Hindistan’a yönelik olur. Eğer Çin’in kültürel
olarak kendisine en yakın topluluk ve ülkeler bile medeniyet temelli bir strateji
için zayıf aday oluyorlarsa Pekin, Hindistan, Japonya ve Vietnam gibi kendisiyle
ihtilaflı bir tarihe sahip olan çok daha uzaktaki ülkelerde daha da az başarılı
olacaktır.
kuvvetli olduğu Papua’da gayrimüslimleri daha da yabancılaştırır.
“Tarihin Sonu” tezi
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” -Sovyet komünizminin ölmesini takiben tek
küresel ideoloji olarak liberal demokratik kapitalizmin kaldığı- tezi de Asya’nın
geleceği için çok yol gösterici değildir. İran, Orta Asya, Rusya, Singapur ve Çin’de
demokrasiye yönelik oldukça karışık görüşler vardır. Bazı liderler “Asya değerlerine”
başvurur, materyalizme saldırır, liberal demokraside aşırı ferdiyetçilik görür, onu
nizam, hiyerarşi ve sosyal yükümlülükler bakımından eksik bulur. Amerikan
tesirinin geliştirilmesine yönelik adımlar olarak görerek demokrasinin teşvikine
karşı çıkan bu liderler, pragmatik menfaatlerle demokratik ilkeler çatıştığı zaman
tutarsızlık doğduğunu ifade ederler.
Büyük Asya’nın büyük bölümünde Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı koalisyon
oluşturmak üzere tasarlanan “Asya değerleri” manifestosunun pek etkisi olmadı.
Singapur gibi bunu önerenlerden bazıları güvenlikleri için Amerika’ya güvenirler
ve bunlar bazılarının kültürel önemi olan çok sayıda işlem yaparlar. Henüz bu
yaklaşımın zayıflığı Büyük Asya’da insanların otoriter rejimlere karşı demokrasiye
sarılmaya hazır oldukları anlamına gelmiyor. Demokratik Hindistan’ın zorluklarla
dolu ekonomik kayıtlarıyla otoriter Çin’in şaşırtıcı ekonomik başarısı arasındaki tezatı düşünün. Güney Kore ve Tayvan’ın alıp başını giden büyüme oranları,
Vietnam’ın canlı iktisadi büyümesi ve Singapur’un kıskanılacak hayat standardı
ve temiz hükümeti, bunların hiçbiri de demokratik değilken başarıldı. Asya’da
demokrasiler iktisadi reform gerçekleştirmede çok başarılı olmadı. Seçim
döngüleri ve muhalefet partileri olmayan Çin, reformları Hindistan’dan çok daha
hızlı gerçekleştirdi.
Aslında Çin-Hindistan karşıtlığı, demokratik Hindistan’ın mı yoksa otoriter Çin’in
mi Asya’da cazip bir model olabileceği ya da ekonomik kayıtlarında şimdiye
kadar görülen zıddiyetin bölgede tavırları Batılı demokratik ideallerden daha
fazla şekillendirip şekillendiremeyeceği hakkında sorular gündeme getiriyor.
8
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
Asya’da kamuoyu araştırmaları demokrasiye yönelik önemli bir destek olduğunu
gösterse de demokrasinin hızlı ekonomik büyüme ve etkili, açık bir hükümet
getirmedeki etkinliği gibi spesifik konularda insanların tepkileri daha farklı oluyor.
Burada asıl nokta, büyümeyi teşvik ve yolsuzluğu önlemede otoriter rejimlerin
demokrasilerden daha iyi olduğu değildir -ki, yolsuzluk Çin’de ve Asya’nın diğer
yerlerinde çok yaygındır- asıl nokta, öncekinin başarılarının Asyalıların siyasi
tavırlarını Tarihin Sonu tezinin farz ettiğinden daha fazla şekillendirebileceğidir.
Küreselleşme
Fukuyama’nın çizdiği çerçeveyle çakışan üçüncü hikaye küreselleşmedir.
Bunun guruları, ekonomik büyüme arzusu ve teknolojik maharetin, ülkeleri
piyasa ekonomisi ve açık siyaseti benimsemeye zorlayacağını ifade ederler.
Ama her hükümet için birinci öncelik, ekonomik büyümeyi azamiye çıkarmak
değil iktidarını korumaktır. Liderler, liberalizasyonun siyasi güçlerini, iktisadi
ayrıcalıklarını ve iltimas ağını tehlikeye sokacağından korktukları zaman buna
direnirler. Kuzey Kore bu hususta uç bir örnektir. Belki de Çin, Rusya, Japonya,
Hindistan, Kazakistan ve Özbekistan daha münasip örneklerdir. Bunların her biri,
kendi yöntemleriyle küreselleşmeyi kendi amaçlarına göre büktü.
9
> 2013 EYLÜL
Küreselleşme Asya’da hükümetlere şekil verdiği kadar hükümetler de
küreselleşmeye şekil verdi. Hükümetlerden bazıları ticaret, yabancı yatırım ve
seyahate sınırlamalar getiriyor. Bunlar para birimini kontrol eden kararnameler
çıkarıyor, döviz kurlarını manipüle ediyor ve fikri mülkiyet sözleşmelerini ihlal
ediyor. Bunlar basına sansür getiriyor, internet sitelerini engelliyor (bu uygulama
demokratik Hindistan’da da var). Bunlar muhalif gruplara baskı yaparlar ver
liderlerini hapseder hatta öldürürler. Ekonomide önemli sektörlerde devlet
mülkiyetini savunurlar. Küreselleşme savunucuları bu tür tedbirlerin etkisiz
olduğu şeklinde buna karşılık verirler. Ama kaçırılan nokta, hükümetlerin istikrar
ve kontrolü etkinlikten daha fazla istedikleridir. Bu yüzden, İran, Orta Asya, Çin,
Singapur, Rusya ve Büyük Asya’daki diğer ülkelerde iktisadi ve fikri değişime
yönelik engellerin gayesine ulaştığı görüldü. Bazen, küreselleşme uzmanları
tarafından pazarlanan politikaları benimsemeyi reddetmenin ihtiyatlı bir davranış
olduğu kanıtlanmıştır. 1997’deki Doğu Asya para birimi krizinde, sermaye
hareketliliğinde sınırlamalar olan Malezya, Hindistan ve Çin, böyle sınırlama
bulunmayan Endonezya, Güney Kore ve Tayland’a göre krizin üstesinden çok
daha kolay geldi.
Moda teoriler, devletlerin rolünün azaldığını ilan eder ve nitelikli egemenlik,
küresel yönetim ve devlet dışı aktörler döneminde devletler arasındaki siyasi
ve askeri rekabetin fazla bir şey ifade etmediğini iddia ederken hedefi ıskalarlar.
Asya’da en büyük değişiklikler, özellikle üç ülkenin başarıları, başarısızlıkları ve
stratejik seçimlerinden meydana gelecektir: Çin, Hindistan ve Japonya.
Çin’in rekor büyümesi
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
1978’den beri eşi görülmemiş bir başarı göstererek her sene ortalama yüzde
9’luk büyüme oranı sayesinde Çin, 2010’da dünyanın en büyük ikinci ekonomisi
unvanını Japonya’dan aldı. 2030 civarında iktisadi üretiminin Amerika Birleşik
Devletleri’ni geçmesi bekleniyor. Bu ekonomik başarı, hedefleri istikametinde
ilerleme ve Büyük Asya’daki duruşlarını geliştirmek üzere Çinli liderlere geniş
imkan verdi. İktisadi hamlenin güçle ilgili başka sonuçları da oldu: Evrensele yakın
okuma-yazma oranı, geniş bir orta sınıf, siyasi istikrar, modern altyapı, patlayan
ihracat ve muazzam ticaret fazlası, muazzam sermaye rezervleri, teknolojik
buluşlarda büyük ilerlemeler, önemli ve çok yönlü imalat sektörü.
Çin’in ticari bağları, yatırımları ve kredileri zaten onu Büyük Asya’da iktisadi
sistemin belkemiği yapmış durumdadır. O, Büyük Asya ülkelerinin dokuzunun
baş ticaret ortağıdır: Hindistan, Pakistan, İran, Endonezya, Japonya, Malezya,
Avustralya, Moğolistan ve Tayvan. Orta Asya, Çinliler tarafından ticaret, yatırım,
göç ve kültürel programlar, demir yolları ve enerji boru hatlarıyla doğuya
çekiliyor. Ve bu yöneliş, çok kısa bir zamanda meydana geldi: Sovyetler Birliği’nin
dağıldığı 1991’den bu yana. Diğer taraftan, Şanghay İşbirliği Örgütü, Çin’in bu
yayılmacı rolüne kurumsal meşruiyet sağlıyor ve ona Orta Asya’nın güvenliğinde
10
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
bir pay veriyor. Afganistan’da da Çin petrol ve maden yataklarına yatırımlar yapıyor ve NATO kuvvetleri çekildikten sonra Hindistan’ın kararlı nüfuz kazanma
çabalarına karşılık veriyor. Hindistan’la araları açık olsa da Çin, Hindistan’ın en
büyük ticari partneri oldu. Batı, İran’ı tecrit etmek üzere harekete geçti ama Çin
böyle yapmadı. Çin, İran’ın en büyük ticaret ortağıdır, İran ise Çin’in en büyük
üçüncü petrol ithal kaynağıdır. Büyük Asya’nın doğu tarafında da Rusya petrol
akışı, ticaret, silah satışı ile Çin’e bağlıdır. Tek kutuplu dünyaya müşterek muhalefetten dolayı iki ülke arasında askeri tatbikatlarla da kendisini gösteren “stratejik ortaklık” doğdu. Amerikan hakimiyetindeki dünya onlarca yıllık ideolojik
tartışmalar, toprak ihtilafları ve askerileştirilmiş sınırları sona erdirdi. Ama şimdi
güç dengesinde Çin lehine büyük bir değişim var, bu bir diğer tarihi dönüşümdür.
Büyük Asya’da Amerikan müttefikleri de vardır ki bunların göze çarpanları Avustralya, Japonya, Tayvan, Güney Kore ve Filipinler’dir. Ama bu bağlılıklar geçmiştekinden farklı seyredecek. Çin halen standart güç göstergelerinde Amerika Birleşik
Devletleri’nin izinden gidiyor: Gayrisafi milli hasıla, savunma harcamaları, silahlı
kuvvetlerin erişim ve öldürücülüğü, deniz ve hava gücü ve teknolojik buluşlar.
Çin Rusya’dan modern gemiler, denizaltılar ve uçaklar satın aldı, askeri sanayiini
modernleştirdi, teknolojik becerilerini geliştirdi. Bu durum bölgede gözden kaçmadı.
11
> 2013 EYLÜL
Bu durum, güvenlikleri için uzun süredir Amerika’ya bel bağlayan ülkelerin
(en başta da Japonya), bildik savunma stratejilerini yeniden düşünmelerini
gerektirecek. Bu ülkelerin kendilerine, Amerika Birleşik Devletleri’nin, kendilerini
savunmak için ne kadar ilerleyeceğini sormaları gerekiyor, özellikle de küçük
adaların haklı mülkiyeti konusunda Çin’le çatışırlarsa… Burada önemli olan husus,
Çin’in muhtemelen bu ülkelere saldıracak olması değildir, önemli olan, mevcut
gidişat devam ederse tek el ateş açmadan Amerika’nın güvenilirliği konusunda
şüpheler doğacağıdır.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Hindistan’ın başarısızlıkları
Çin’in başarıları rutin olarak manşetleri süslüyorsa Hindistan’ın başarısızlıklarına
dikkat etmek gerekir. 1990’ların başındaki reformlardan sonra Hindistan’ın
ekonomik büyümesi hızlanırken, ülkenin başarısızlık listesi de Çin’e nispeten
oldukça kabarıktır. Hindistan’ın 2012’de kişi başına düşen gayrisafi milli hasılası
3.900 dolardı ve dünyada 168. sırada geliyordu. Bu rakamlar Çin için sırasıyla
9.300 dolar ve 123.; Japonya için 36.900 dolar ve 38.; Güney Kore (ki bu
ülkenin 1950’lerde kişi başına düşen milli geliri Hindistan’a eşitti) için 32.800
dolar ve 44.’dür. Hindistan’da okuryazarlık oranı da yüzde 73,4’tür. Bu oran Çin,
Endonezya ve Malezya’da yüzde 90’dır. Tüm Hindistanlıların yüzde 32’si günde
1,25 dolardan az parayla geçiniyor. Bu oranlar Çin’de yüzde 13, Endonezya’da
yüzde 18, Pakistan’da yüzde 21, İran’da yüzde 1,5 ve Malezya’da yüzde 0’dır.
Hindistan hayat beklentisi olarak da dünyada 164. sıradadır. Büyük Asya’da
sadece Pakistan, Nepal, Tacikistan ve Afganistan bundan daha kötüdür. Hindistan
bebek ölüm oranında da 50. sıradadır ki bölgede bundan daha kötü orana sahip
tek ülke Afganistan, Pakistan, Kamboçya, Myanmar, Laos ve Bangladeş’tir.
Hindistan’ın altyapısı da eskidir. Bu da ekonomik büyümeye ve yabancı yatırımlara
engel olduğu gibi bu durum Çin’le de keskin bir tezat teşkil etmektedir. BM’nin,
insanların temel ihtiyaçlara erişimi konusunda sağlam bir ölçütü olan en son
İnsani Gelişme Endeksi’nde Hindistan 136. sırada bulunuyor. Büyük Asya’da
sadece Afganistan, Myanmar ve Papua Yeni Gine gibi ülkeler bunun gerisindedir.
Hindistan’ın cansız sanayi-imalat temeli, ihracat ağırlıklı ekonomik büyüme ve
fakirliğin azaltılmasına büyük bir engeldir. Ülkenin üniversite sistemi, bilim
ve mühendislikte ihtiyaçları karşılamıyor. Hindistan’ın 2010’da ülkeye çektiği
doğrudan yabancı yatırım da Çin’in 574 milyar dolarlık, küçücük Singapur’un da
274 milyar dolarlık rakamlarına kıyasla 191 milyar dolardı.
Bu istatistikler Hindistan’ın bir dünya gücü olarak yükselişiyle ilgili tahminleri
boşa çıkarıyor. Hindistan, Çin’le olan iktisadi açığı yakın bir zamanda kapatamaz.
1962’de Çin’in elinden aldığı küçük düşürücü yenilgiden bu yana silahlı kuvvetlerini modernleştirmek için yaptığı muazzam atılıma rağmen Hindistan güçlü koalisyon ortakları olmadan Çin’i askeri olarak da dengeleyemez. Bu realite, önümüzdeki birkaç on yılda da değişmeyecek.
12
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
Yine de Hindistan’ın Çin’e kıyasla etkileyici gücü de var. Çin’in nüfusu küçülüyor
ve bu gidişat devam edecek. Emeklilerin oranı ve çalışmayan nüfusa harcamalar
artacak. Hindistan’da ise 2025 senesi civarında nüfusun yüzde 25’inin (Çin’de bu
oran yüzde 18) 24 yaşından küçük olacağı öngörülüyor, bu da bol miktarda emek
arzını garanti ediyor.
Hindistan’ın çeşitliliği de yer yer krizlere yol açıyor. Keşmir’deki şiddet olayları,
Sih ayrılıkçılığı ve aşiretler ve Maocu isyan gibi. Hindistan siyasi sistemindeki
güçlü ademimerkeziyet unsurları merkezdeki bir ayaklanmanın dışarıya doğru
yayılma ihtimalini azaltıyor. Bu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasında olan ve Çin’de
de olabilecek olanla zıttır.
Üçlünün sonuncusu Japonya
Mezkur üçlünün sonuncusu Japonya, vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını uzun
süre önce çözdü. O, hayat standardı bakımından Avrupa ve Amerika’yla yarışıyor.
Japonya, Amerika tarafından empoze edildiği zaman İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra demokrasiye geçti ve onlarca yıldır onu korudu. Japonya bir ülkenin
olabileceği azami derecede tek etnisiteli yapıdadır (ülke bu durumu muhafaza
etmek için son derece sıkı bir göç politikası takip eder). O, birinci sınıf sanayi
ve teknoloji üssüdür, ekonomisi de dünyanın en büyük üçüncü ekonomisidir.
Varlıkları, ona askeri gücünü nispeten çabuk arttırma imkanı verir. Amerika Birleşik
Devletleri’yle ittifakı sayesinde, savunma harcamaları İkinci Dünya Savaşı’ndan
bu yana ortalama olarak milli gelirinin yüzde 1’inden az oldu. Bu kurulu düzeni
değiştirmek yurt içi ve yurt dışında tartışmalara yol açar ama Japonya’nın onlarca
yıldır Amerikan korumasına bel bağlama stratejisi, Amerika’yla Çin arasında güç
dengesi değişirken artık daha az savunulabilir oluyor. Japonya’nın savunma
stratejisinde değişiklikler olacağı görülüyor ama seçimlerin geçmişin militarizmi
ya da şimdinin minimalizmiyle sınırlı olacağını görmek saçmadır.
13
> 2013 EYLÜL
“Barışçı anayasa,” çoğu vatandaşın askeri minimalizmin terkine yönelik
hoşnutsuzluğu ve halen Asyalıların hafızalarında kuvvetli olan Japon
emperyalizmi, Tokyo’nun bu yeni duruma karşılık vermesini hep birlikte müşkül
hale getiriyor. Çalışmaya devam etmesi için her şeyin ithalatına bağımlı olan
bir ekonomiyle Japonya, deniz yollarını kapatacak deniz gücüne sahip ülkelere
karşı özellikle hassastır. Japonya 70 senedir şanslıydı: Dünyanın en önemli deniz
gücü olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin milli menfaatleri, Asya’daki deniz
yolları da dahil deniz güzergahlarının açık tutulmasını gerektiriyordu. Amerika
Birleşik Devletleri denizdeki üstünlüğünü daha yıllarca sürdürecek olsa da Çin de
deniz yollarına bağımlıdır, bu yüzden bunun bozulmaması konusunda duyarlıdır
ve önemli kaynakları elinde tutma avantajıyla donanma gücünü büyütmeyi
sürdürecektir. Japonya, 1945’ten beri ilk kez birinci sırada donanma gücü olmaya
kararlı düşman bir hakim Asya gücüyle karşı karşıya kalacaktır.
Japonya aynı zamanda ciddi demografik problemlerle de karşı karşıyadır. Japon
toplumunun yaşlanması ülke zenginleştikçe hızlandı. Süreç halen devam ediyor
ve Japonlar çare olarak göçe başvurmaya gönüllü görünmüyorlar. Japonya’nın
nüfusu şimdi 128 milyona yakındır. Bunun asrın ortalarında 97 milyona düşeceği
tahmin ediliyor. Demografik sınırlamalar Japonya’nın savunma seçimlerini
de şekillendirecek ve onu deniz ve hava gücüyle yüksek teknolojili silahlara
yöneltecek. Japonya savunma harcamalarını arttırmayı ya da kurulu milli güvenlik
stratejisini yeniden değerlendirmeyi de ihtimal dışı bırakmayacak.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Büyük Asya’nın çoğu için en büyük güvenlik meselesi Çin’i dengelemek olacak.
Çin yönetimi Çin’in “barışçı yükselişine” vurgu yaparken sopayı nadiren havucu
ise bolca kullansa da komşuları önlem alacaklardır. Ülke siyasetinde sözler
kaypaktır, niyetler konusunda ise tahminde bulunmak zordur. Bu yüzden
devletler, diğerlerinin yaptığı işler ve yeni güç oranları oluşturacak değişiklikler
üzerinde dururlar.
Çin’i dengelemeye çalışan devletler için en etkili ortak strateji, Çin’in dikkat ve
kaynaklarını birkaç cepheye yaymaktır. Çin’in büyüklüğü göz önüne alındığında
bu cepheler çok geniş bir alana yayılır. Bu yüzden uygulanması zordur. Coğrafya,
bu konuda doğal ortakların Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Vietnam,
Endonezya, Avustralya, Singapur ve Hindistan olduğunu gösterir. Böylesine farklı
bir koalisyon oluşturmanın zorluğu bir yana, bunun üyeleri farklı derecelerde
14
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
iktisadi açıdan Çin’e bağımlıdır ve onun askeri gücüne maruz kalmak birliktelik
ve ortak eylemi karmaşık hale getirecektir.
Bu devletler arasında güvenlik konusunda istişareler arttı. Bunlardan bazıları
(Hindistan, Japonya, Avustralya ve Singapur) ortak deniz tatbikatları yaptı. Çin’in
yükselişi, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri arasında -Soğuk Savaş yıllarına
taban tabana zıt- stratejik yakınlaşma başlattı. Bunların 2008’de sivil nükleer
iş birliği konusundaki anlaşması bir dönüm noktasıdır. Bu anlaşma aslında
Amerika’nın Hindistan’ı nükleer silah sahibi devlet olarak tanıdığını gösterdi.
Bu, Washington’un nükleer silahların yayılmasının önlenmesine dair geleneksel
politikasından önemli bir sapmadır. Yine de Hindistan-ABD ittifakından
bahsetmek yersizdir. Hindistan bu ortaklıktan maddi ve sembolik kazançlar elde
etmeye çalışacaktır ama bunu Çin’i alarma geçirmeden yapmak isteyecektir.
Çin’in Hindistan’a yakınlığı ve giderek artan gücü göz önüne alındığında, aleni
bir şekilde Çin karşıtı bir ittifaka katılmanın riski elde edilecek kazançlardan ağır
gelir. Aynı mantık Vietnam için de geçerlidir.
Büyük Asya’nın batı tarafında, Çin Orta Asya devletlerinin ekonomileri ve milli
güvenlikleri üzerinde en etkili devlet olarak Rusya’nın yerini alacak. Orta Asya
ve Afganistan’da mevcudiyetini derinleştiren Çin, Doğu Türkistan’a gelebilecek
kültürel ve dini akımları yönlendirmek zorunda kalacak. Çin’in Büyük Asya’nın
batı bölgesinde en büyük problemi ise Pakistan’ın parçalanması olur. Bu, Çin’in
15
> 2013 EYLÜL
Bazı ülkeler Çin karşıtı koalisyondan uzak duracaktır. Çin tehdit etmedikçe ve
Kuzey Kore’nin baş patronu olarak kalmaya devam ettiği sürece Güney Kore de
buna dahildir. Rusya da aynısını yapacaktır. Rusya’nın Uzak Doğu’daki eyaletleri
-Fransa, Almanya ve İspanya’nın hep birlikte üç katı bir alan- çok az bir nüfusa
sahiptir (altı milyondan biraz fazla, Rusya’nın toplam nüfusunun yüzde 4,2’si).
Bu eyaletler Rusya’nın batıdaki sanayi merkezlerinden çok uzaktır (Moskova beş
milyon mil uzaktadır) ve bu yüzden buraları askeri olarak desteklemek zordur.
Bu, Çin’in sadece sınır boyundaki dört eyaletinde (Heilongjiang, İç Moğolistan,
Jilin ve Liaoning) 160 milyon kişi yaşadığı göz önüne alındığında özelikle doğrudur. Rusya’nın göreceli zayıflığı, Çin’in kuzey cephesini güvenli hale getirecektir
ve bir çevreleme stratejisinin etkinliğini azaltacaktır. Zayıf olan ve yakın bölgede
müttefiki bulunmayan Moğolistan da benzer şekilde karşılık verecektir. Laos ve
Kamboçya ise Vietnam’ı dengelemek için Çin’e bel bağlamış durumdalar.
Hindistan’a karşı askeri stratejisinde en önemli unsurun altını oymuş olur.
Pakistan’ın parçalanması Hindistan, İran, Afganistan ve Orta Asya için daha da
tehlikeli olur. Bunların hepsinin Pakistan’la sınırı ve kültürel, etnik ve dini bağları var, bu yüzden parçalanma bunlar için de probleme yol açar. Uzun süredir
Pakistan’ın gücüne odaklanan Hindistanlı liderler, idrak etmeleri daha müşkül
olan yeni bir durumla karşı karşıya kalırlar.
Büyük Asya otobüsü
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Büyük Asya farklı arka planlara ve kabullere sahip yolcularla dolu bir otobüs gibidir. Bazıları diğerlerinden daha önemlidir ve bunlar direksiyonu çevirebilirler.
Ama bu otobüsün birkaç direksiyonu vardır ve güzergah konusunda da ortak bir
görüş yoktur. Bunların haritaları da yoktur ve bir rota ya da varılacak yer belirlemek için de birbirlerine yeterince güvenmezler. Aracın bazı aksamı eskidir ve
güvenilmez, diğer aksam da çetin araziyle mücadele eder. Ve yol da kalın bir sis
tabakasıyla kaplıdır.
Büyük Asya’nın en güçlü devletleri arasında çıkarların farklı olması ve ortak
eylemleri kolaylaştırmak üzere etkili kurumlar bulunmamasının muhtemel
sonucu, çok taraflı iş birliği olmadıkça problemlere etkili bir şekilde hitap
edilemeyeceğidir. Bu problemlerin arasında nükleer silahların yayılması, terörizm,
çevre kirliliği, toprak ihtilafları ve silah yarışları da var. Arzu edilen fakat olması
mümkün görülmeyen şeyler, kara ve denizde krizleri önleyecek güven inşa edici
önlemler; okyanusta üzerinde yarışılan enerji yataklarının araştırılmasında iş
birliği sağlayacak anlaşmalar; paylaşılan su kaynaklarının nehir kıyısındaki ülkeler
tarafından hukuka uygun idaresi ve yoğun nüfuslu bölgede ticaret ve yatırımla
siber savaş kanunlarıdır. Tek üzücü olan, bu meselelerin iş birliği için muhtemelen
kaçırılan fırsatlar olacağı değil, bunların güç dengesindeki değişikliklerden
kaynaklanan bol miktardaki ihtilaf ve gerginlik kaynağını daha da kötüleştirme
ihtimalidir.
Kaynak: The National Interest
16
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
<
> DÜBAM DOSYASI
ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI
DÜBAM Yayınları
Küresel İletişim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net
17
> 2013 EYLÜL
> 2013 EYLÜL
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI

Benzer belgeler