pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
383 - Mart 2012
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 13 Mart 2012
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
FUARLAR MORAL VERİYOR
Geçen sayımızda, Türk tekstil ve hazır giyimcilerin yurtdışındaki fuarlarla moral
bulduğunu yazmış, Heimtextil, Domotex
ve Pitti Uomo gibi fuarları Türkler’in
doldurduğunu anlatmıştık. Hatta Avrupalı oyuncuların kriz nedeniyle devre
dışı kalması nedeniyle bu fuarlarda siparişleri Türk şirketlerin kaptığından
söz etmiştik. Benzer tablo geçtiğimiz ayki
fuarlarda da yaşandı. En dikkate değer
rakamlar Premiere Vision Fuarı’ndan
geldi. Avrupa’nın göbeğindeki bu fuara
Çin’den katılan firma sayısında yüzde 48,
Türkiye’den yüzde 18, Brezilya’dan ise
yüzde 8.5’lik artış oldu. Fuarda modanın
öncüsü İtalyan firmaların sayısında ise
yüzde 12'lik düşüş olması dikkat çekiciydi.
Şüphesiz Premiere Vision, bir zamanlar
çekimser kaldığı Türk üreticilerine bugün artık kapılarını ardına kadar açmış
durumda. Bu durum 14-16 Şubat tarihlerindeki fuara da yansıdı. Artık tüm
dünyada adından söz ettiren Türk tekstil ve hazır giyim firmaları, bu fuarda da
büyük ilgi gördü.
Avrupa'daki krizin fırsata dönüşeceğinin en büyük işareti sadece Premiere
Vision Fuarı ile sınırlı değil. Yine yurtiçinde düzenlenen 3 ayrı moda ve fuar
etkinliği, yabancı alıcılar için en büyük
adres oldu. Bunlardan biri 9-11 Şubat
tarihleri arasında düzenlenen Collection Première İstanbul (CPI) Fuarı.
Yaklaşık 15 bini aşkın profesyonelin ziyaret ettiği fuarda yabancı alıcılar 450
milyon dolar sipariş verirken, İstanbul’u
hem moda merkezi hem de satış merkezi haline getirme hedefi yönünde
de önemli bir adım daha atılmış oldu.
Bu adım aynı zamanda CPI ile eş zamanlı olarak düzenlenen İstanbul Fashion Week (IFW) ile de pekiştirildi.
IFW'de de birçok pozitif gelişme yaşandı. Bunun için birkaç rakama bakmak yeterli. Avrupa'da artık defilelerin
azaldığı bir ortamda IFW'de toplam 17
defile yapıldı. 15 bin kişinin izlediği
IFW'ye yurtdışından da 100'ü aşkın
satın almacı geldi. 11 ülkeden 50 yabancı basın mensubu izledi. Yabancı konuklar günde ortalama 300 dolar harcama yaptı. IFW’nin sadece kent ekonomisine sağladığı katkı 10 milyon doları buldu. Sonuçta kazanan hem Türk
tekstili hem de ülke ekonomisi oldu.
Şüphesiz 2012'nin ilk yarısında moral veren fuar ve organizasyonlar bununla sınırlı değil. Alanında Avrupa'nın en büyük
fuarı olan İzmir'deki 'IF Wedding Fashion' Fuarı'nda da moral veren gelişmeler
yaşandı. 15-18 Şubat tarihleri arasında
düzenlenen fuarı 59 ülkeden 15 bine yakın profesyonel ziyaret etti. 900'ü aşkın
yabancı alıcı ise sipariş verdi.
Sonuçta Avrupa'da yaşanan krize rağmen tüm bu fuarlarda kurulan iş bağlantıları, Türk tekstil sektörünü olduğu
kadar ülke ekonomisini de sevindirdi.
Umarız bundan sonra da bu sevince gölge düşürecek gelişmeler yaşanmaz.
Herşey Euro Bölgesi'nden gelecek haberlere bağlı. Gerçi Avrupa Yunanistan'a
130 milyar Euro'luk ikinci yardım paketinin yolunu açarak şimdilik nefes aldırdı. Ancak herşey bitmiş değil. Birçok
ödev üstlenen Yunanistan'la ilgili kurtarma sürecinde yaşanacak bir yol kazası her şeyi mahvedebilir. Şu anki durum itibariyle bile durgunluğun yıllarca
süreceği belirtiliyor. O yüzden Türk
tekstil ve hazır giyiminin en önemli ihraç pazarı Avrupa ile ilgili riskler önümüzdeki süreçte de devam edecek.
Zaman zaman dile getirdiğimiz 'riskleri dağıtma' yönündeki adımlar bu dönemde daha da önem kazanıyor. Bu tür
adımların yolu ise fuarlardan geçiyor. Umarız gidilen tüm fuarlar bol
müşteri getirir.
Sayı: 383 - Mart 2012
1
İçindekiler
04
08
AYIN KONUSU
GÜNCEL
Toplu İş İlişkileri Yasası'na
itirazlar var
Narin: Tasarı sarı sendikacılığa neden olur
10
17
Premier Vision'da Türk firmaları
ilgi gördü
Türk tekstil kültürünün vazgeçilmezleri:
İpek, halı ve çadır
GÜNCEL
BİZDEN
22
12
VERGİ DÜNYASI
2012’de mirasçı başına
131 bin TL’ye vergi yok
KAPAK
İstanbul 3. kez
modaya boyandı
18
24
GÜNCEL
EKONOMİK DİYALOG
Rakamlarla dünyada doğrudan yabancı sermaye
Sayı: 383 - Mart 2012
2
Atina şimdilik kurtuldu,
riskler bitmedi
26
PARANIN
MERKEZİNDEN
28
RİSK/FIRSAT
Ne olacak bu cari
açığın hali?
Ya oyun kurarsınız ya da figüran olursunuz
30
37
Tekstilde birbirinden
ilginç 235 icat
Mekanik nanolif eğirme yöntemiyle
üstün ses emici dokusuz yüzey
geliştirilmesi
AR-GE PAZARI
MAKALE
40
44
TEKNO-TEKSTİL
ENERJİ
Güvenli ve hızlı ilik açmak için
2013 yılı Türkiye'de
güneşten elektrik
üretiminde milat olacak
49
MODA
Gelinlik modası İzmir'de
buluştu
50
KÜLTÜR
SANAT
54
GEZİ
56
MEDYADAN
YANSIMALAR
62
İNGİLİZCE
ÖZETLER
Sayı: 383 - Mart 2012
3
Ayın Konusu
TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ YASASI'NA İTİRAZLAR VAR
Meclis'e gelen "Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı"na hem işçi hem de işveren sendikalarından
itirazlar geldi. İş dünyası yeni düzenlemede iş güvencesinin genişletilmesi ve çifte tazminatı
kabul edilemez bulurken, işçi sendikaları ise yüzde 3'lük işkolu barajına karşı çıkıyor.
Sendikalar, Meclis'e gönderdikleri raporlar doğrultusunda yasanın yeniden şekillenmesini
bekliyor.
2821 Sayılı Toplu Sözleşme ile 2822 Sayılı Sendikalar Kanunu'nu tek yasada toplayan "Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısı", Meclis'e geldi. Yapılan son dakika değişiklikleriyle 5 yıllık geçiş süreci tanınan yasa tasarısı, çalışma hayatında yapılmak istenen çok sayıda düzenlemenin ilk aşamasını oluşturuyor ve kapsamlı düzenlemeler içeriyor. Ancak tasarının bazı maddeleri şimdiden tartışma yarattı. Hem işçi hem de işveren temsilcilerinden yasanın bazı maddelerine 'çalışma
barışını bozacağı' için itiraz geldi. İş dünyası yeni düzenlemede iş güvencesinin genişletilmesi ve
çifte tazminatı kabul edilemez bulurken, işçi sendikaları ise iş kolu barajına itiraz ediyor. İş dünyası yeni yasa ile birlikte ideolojik sendikaların doğacağını savunurken, işçi sendikaları ise tam
tersine birçok sendikanın yetkisini kaybedeceği görüşünde. İşçi sendikaları buna gerekçe olarak da daha önce yüzde 10 olan işyeri barajının ilk tasarıda binde 5'e çekilmesine rağmen TBMM'ye
gönderilirken yüzde 3'e çıkarılmasını gösteriyor. Çünkü bu oran hem hesaplama yönteminin değişmesi hem de bazı işkollarının birleştirilmesi nedeniyle sendikalara göre hâlâ yüksek.
Öneriler Meclis'e gitti
Yaşanan tartışmalar sonrasında başta TİSK olmak üzere çeşitli işveren kuruluşları ve Türk-İş
ile Hak-İş, yasayla ilgili çekincelerini rapor haline getirerek TBMM Komisyonu'na iletti. Yasanın
şimdi yeni öneriler doğrultusunda şekillenmesi bekleniyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
4
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'ndan (TİSK), Komisyon'a gönderilen raporda; tasarıda, sendika üyeliğiyle üyelikten istifada noter şartının kaldırıldığı, üyeliğin e-Devlet kapısı üzerinden kazanılacağını anımsatarak mevcut sistemden vazgeçilmemesi istendi.
Yeni geliştirilen bu yöntemle üyeliğin güvenilirliğinin sağlanması konusunda ciddi endişeler
taşıdıklarının vurgulandığı raporda, "Özel
sektör ve kamu sektörü tüzel kişiliklerinin işveren sendikalarına üyeliğinde e-Devlet kapısını nasıl kullanabileceği konusuna mutlaka açıklık getirilmelidir. Tasarıda bu konuda
da herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Endüstriyel ilişkiler sisteminin temelini
oluşturan gerçek sendika üyeliğinin gerçek-
Toplu İş İlişkileri Yasası
leştirilmesini teminen, tasarı ile önerilen eDevlet kapısı sisteminin çok iyi şekilde kurgulanıp, güvenilirliği test edilmeden mevcut
sistemden vazgeçilmemelidir. Bu nedenle en
az iki yıllık geçiş süreci öngörülmelidir. Bu süre içinde noter yolu ile üyelik işlemlerine devam edilmelidir. Üyeliğin güvenliğinin sağlanması tüm sistemin sağlıklı işlemesi açısından olmazsa olmaz şarttır. Bu tür sahtecilik girişimlerinin önlenmesinde sadece para cezası son derece yetersiz kalacaktır. Bu kişiler için mutlaka hapis cezası ve sendika organlarında görev alamama yönünde müeyyideler öngörülmelidir" denildi.
Aidat istismarı olabilir
TİSK raporunda, üyelik aidatında tavan miktarın ve başka aidat alınmayacağına ilişkin sınırlama getirilmesinin son derece yanlış olduğu savunularak, "Üyelik aidatlarında tavanın korunması ve aidat dışında başka bir aidat alınmayacağı hususu sosyal tarafların uzlaştığı maddelerden biri olmasına rağmen bu
uzlaşı tasarıya yansımamıştır" denildi. Aidatlarda mevcut tavanın kaldırılmasının uygulamada istismar edilebileceği ve işçilerden
yüksek miktarlarda aidat alınmasına yol açabileceği, bu durumun da sendikal örgütlenmeyi zayıflatacağı kaydedildi. Sendikaların gelirlerinde bu yolla artış sağlanmaya çalışılmasının son derece hatalı olduğu öne sürülerek, bu durumun işçilerin ellerine geçen ücrette önemli azalmalara yol açacağı, toplu iş
sözleşmesi görüşmelerinde her zaman önemli bir uyuşmazlık konusu haline gelebileceği
ifade edildi. Raporda, işçi ve işveren sendikasına ödenecek üyelik aidatlarının azami miktarlarıyla ilgili mevcut tavan miktarı ve başka
aidat alınamayacağına ilişkin sınırlamanın
korunması istendi.
Tasarıda, işverenin işe başlatma ya da başlatmamaya ilişkin tercih imkânının da elinden alındığı, bu konudaki tercihin mevcut kanunda olduğu gibi işverene tanınması gerektiği savunuldu. Özellikle halen 30 ve
üzerinde çalışan sayısı olan işyerlerinde
uygulanmakta olan iş güvencesi hükümlerinin, daha da ağırlaştırılmış şekliyle KOBİ'ler
TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ TASARISINDA
İTİRAZ GÖREN MADDELER
• İşletme toplu iş sözleşmesi barajı yüzde 40+1'e, işyeri barajı yüzde 50+1'e, işkolu barajı ise
yüzde 3'e iniyor.
• Sendika üyeliği ve üyelikten ayrılmada noter koşulu kaldırılıyor. Sendikaların kuruluşunda öngörülen bilgi ve belgeler azaltılıyor, kurucuların beyanı esas alınıyor.
• Sendika temsilcileri ve iş ilişkisi devam eden yöneticilere aşırı iş güvencesi getiriliyor.
• Sendikal fesihte işveren aleyhine çifte tazminat getiriliyor.
• Can ve mal kurtarma; cenaze ve defin işleri ile mezarlıklarda; elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı’nca doğrudan işletilen işyerlerinde, kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve
şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamayacak.
• İşyeri ve çevresinde greve katılanlar veya grev gözcüleri için kulübe, baraka ve çadır kurulamayacak.
• İşkolu istatistiklerinde bakanlığa gönderilen üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri ile SGK'ye
yapılan bildirimler esas alınacak.
• Anayasa değişikliği nedeniyle siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevi ile iş yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler kanun dışı grev tanımından çıkartılıyor.
için de uygulanır hale geleceği, KOBİ'lerde çalışanların, iş sözleşmeleri hangi nedenle fesih
edilirse edilsin 'sendikal nedenlerle fesih' iddiası ile konuyu yargıya taşıyacağı belirtilerek, "Bu
durum ise iş güvencesi hükümlerinin dolaylı olarak tüm çalışanlara uygulanabilir hale gelmesi, mahkemelerin asılsız iddialar ile iş yükünün çok büyük ölçüde artması ve işyerlerinin
altından kalkamayacakları maliyetlerle karşı karşıya kalması sonucunu doğuracaktır" denildi.
İşletme toplu iş sözleşmelerinde öngörülen yüzde kırk çoğunluk şartının da, sendikal çekişmelere ve işletmelerde üretim kayıplarına yol açacağı savunularak, şunlar kaydedildi: "Önemli bir çoğunluğu elinde bulundurmasına rağmen yetkiyi alamayan diğer sendika tarafından
sorunlar ve tartışmalar başlatılacak, toplu iş sözleşmesi görüşme ve uygulama sürecinde istenen çalışma barışı tesis edilemeyecek, işyerleri sendikal rekabet ve çekişme içinde üretimden uzaklaştırılacaktır. İşletmelerde yüzde kırk ile alınacak yetki, iş barışına değil sendikal rekabete ve uyuşmazlıklara zemin hazırlayacaktır. İşletmelerde uzun yıllardır çalışma ba-
Sayı: 383 - Mart 2012
5
Ayın Konusu
Hak-İş: Baraj sembolik olsun
rışının tesisinde çok önemli rol oynayan yarıdan fazla çoğunluğa sahip olma koşulunun mutlaka korunması gerekmektedir."
Sendika üyesine yardım yapabilsin
Raporda, işveren sendikalarının üyelerine mali yardımda bulunabilme imkânının getirilmesi de
istendi. Raporda, "Konuyu düzenleyen 26. Madde’ye, 'İşveren sendikaları üyelerine genel kurullarında
usul ve esaslarını belirleyerek karşılıksız mali yardımda bulunabilirler' şeklinde bir ibare eklenmesi
uygun olacak. Aksi takdirde sektörel ve genel ekonomik kriz dönemlerinde işveren sendikaları, üyelerine yardım yapamayacaklar" denildi.
ÇELİK'TEN 'ÇALIŞMA BARIŞI BOZULMAYACAK' SÖZÜ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, yaşanan tartışmalar üzerine Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı
yasalaştığında işçi ile işveren arasında yıllardır süregelen çalışma barışının bozulmayacağı güvencesini verdi. Çelik, sanayicilerin tasarı hakkında eksik bilgilendirilmelerinden dolayı psikolojik olarak etkilendiklerini, çalışma hayatında karışıklığa neden olacak bir durum olmadığını ifade etti. "Endüstriyel ilişkileri biliyoruz. İş dünyasının önüne engel çıkarmak için hükümet olmadık" diyen Çelik, "İşyeri barajı
aynen duruyor. Ben de işçi olmuş, işçi çalıştırmış insanım.
İşçi ve işveren ilişkilerinde yaşanan bir süreç var. Dünyada
kriz nedeniyle ekonominin dönüşmesi, rekabet ortamının
korunması var. Ayrıca bizim kültürümüz çalışanın alın teri
kurumadan hakkını verme üzerine kurulu. Çalışma barışının bozulmasından endişe etmeyin" dedi. Bakan Çelik, iş kazalarının ve can kayıplarının önüne geçmek için iş sağlığı ve güvenliğinde getirmeyi planladıkları yenilikleri de anlatarak "9'a
kadar işçi çalıştıran yerlerde iş sağlığı ve güvenliği uzmanının giderlerini devlet olarak biz üstleneceğiz. 10 ile 49 arasında işçi çalıştıran firmalar ortak iş sağlığı ve güvenliği merkezinden
yararlanabilecek. Bu uzmanların tavan ücretlerini de belirliyoruz. İş sağlığı ve güvenliği firmaları
iş kazalarında da sorumlu olacak, böylelikle sanayicinin üzerindeki mali ve vicdani riski de azaltacağız" diye konuştu. Çelik, Kıdem Tazminatı Yasası'nın üzerinde çalıştıklarını, mart ayında
bunu da çözeceklerini bildirdi.
Sayı: 383 - Mart 2012
6
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Aslan imzasıyla gönderilen raporda, tasarıda yüzde 3
olarak öngörülen işkolu barajının sembolik
düzeye indirilmesini isterken, 5 yıllık geçiş
sürecine ilişkin olarak da Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) üyeliği önerisinde bulunuldu. Raporda, "Ne sendikacılık sınırlansın
ne de işverenler kaygılansın, ESK üyeliği baz
alınsın" denildi. Yüzde 3 işkolu barajının
halen yürürlükte bulunan yüzde 10 işkolu barajından daha ağır sonuçlar doğuracağına
dikkat çekilen raporda, "Sendikaların toplu
iş sözleşmesi yapabilmesinde aranacak asıl
nitelik, işçileri gerçek olarak temsil edebilme kapasiteleridir. Bunun dışında bir barajın kabulü mümkün değildir. Bu sebeple iş
kolunda herhangi bir barajın getirilmesini
doğru bulmuyoruz" denildi.
Raporda, belli bir sayıya ulaşmış, gerek ülke
içinde ve gerek yurt dışında kendini ispatlamış
Ekonomik ve Sosyal Konsey Üyesi olarak
kabul edilen İşçi Konfederasyonları’na üye işçi sendikası için işyeri ve işletme barajı dışında ayrıca işkolu barajının aranmasına gerek
kalmayacağı kaydedildi. Bu niteliklere sahip
olan konfederasyonlardan hiç birine üye olmayan bir sendika için ise örgütlenmeyi engellemeyecek şekilde, sembolik düzeyde bir
baraj konulabileceğine dikkat çekildi. Raporda, SGK kayıtlarına göre, işçi sayısının yükselmesi ve tasarıyla iş kollarının 18'e düşürülmesi sonucunda gerçekleşecek birleşmelerle tasarıdaki yüzde 3'lük işkolu barajının, halen uygulanmakta olan yüzde 10'luk barajdan daha ağır sonuçlar doğuracağı ifade
edildi. Hak-İş'in belirlemelerine göre, Temmuz
2009 istatistiğinde; 17 No'lu Ticaret Büro
Eğitim İşkolu'nda yüzde 10'luk işkolu barajını aşmak için çalışan 436 bin 794 işçinin, 43 bin
379'unu üye yapmak yeterli iken; tasarı yasalaştığında aynı iş kolunda SGK kayıtlarına göre halen çalışmakta olan 2.7 milyon işçinin yüzde 3'üne denk gelen 81 bin işçiyi üye kaydetmek gerekiyor. Temmuz 2009 istatistiğinde;
9 No'lu Kağıt İşkolu’nda yüzde 10'luk işkolu barajını aşmak için çalışan 36 bin 133 işçinin, 3
bin 613'ünü üye yapmak yeterli iken; tasarı ya-
Toplu İş İlişkileri Yasası
salaştığında Ağaç ve Kağıt İşkolu'nun birleşmesiyle halen çalışan 207 bin 954 işçinin yüzde 3'üne denk gelen 6 bin 237 işçiyi üye kaydetmek gerekecek. Aynı şekilde taşımacılık,
ardiye ve antrepoculuk işkolunda; 5 işkolunun
birleşmesi nedeniyle yüzde 3'lük işkolu barajını
aşmak için 21 bin üye kaydetmek gerekiyor.
Bu rakam, sözleşme imzalama yetkisi bulunan bu işkolundaki bazı sendikaların üye sayılarını 8 kat artırmaları anlamına geliyor.
Barajın yüzde 3 olarak uygulanması durumunda, büro iş kolu gibi bazı iş kollarında ba-
rajın yüzde 100 düzeyinde artması anlamına
geldiğine dikkat çekilen raporda, şöyle denildi: "Yüzde 3 barajı uygulanırsa; halen sendika üyesi ve toplu iş sözleşmesi kapsamında
bulunan 880 bin işçiden, 279 bin 276 üye işçi
toplu iş sözleşmesi hakkından yoksun kalacaktır. 18 işkolundan 6 işkolunda; Basın ve Gazetecilik, Ticaret, Büro ve Eğitim, İnşaat, Ulaşım, Sağlık, Otel ve Eğlence iş kollarında yüzde 3 barajı aşan işçi sendikası bulunmadığından bu iş kollarında çalışan toplam 5 milyon 722 bin 148 işçi, toplu iş sözleşmesi hakkından mahrum kalacak."
Tasarıda yer alan 5 yıllık geçiş sürecinin 2009
yılında yayınlanan istatistiklerde yüzde 10
barajı geçen sendikalara muafiyet sağladığına dikkat çekilen raporda, 2009 yılından sonra kurulmuş ve kurulacak sendikaların 5 yıl-
lık baraj muafiyetinden yararlanamayacağı kaydedildi. Raporda 5 yıllık geçiş sürecinin, 2009 yılında yayınlanan istatistiklerde barajı geçen bazı sendikalar, işkollarının yapısı, sendikalaşma oranlarının seyri dikkate alındığında ciddi riskler taşıdığı ifade edildi. Hak-İş, 5 yıllık geçiş sürecinden
son istatistiklerde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi için başvuru hakkına sahip işçi sendikaları ile Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikalarının yararlanmasına
ilişkin düzenleme yapılmasını istedi.
Türk-İş yasağın kapsamının
daralmasını istiyor
Tasarının görüşüldüğü Komisyon'a bir rapor gönderen Türk-İş ise tasarıdaki 'grev ve lokavt yasağı kapsamının daraltılmasını' istedi. Raporda, tasarının 'Kuruculuk Şartları' başlıklı maddesinde kurucuların 'sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışıyor olmaları' ve 'Türkçe okur yazar olmaları' şartlarına yer verilmediği belirtilerek, bu şartların metne eklenmesi istendi. Aksi halde sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışmayan kişilerin sendikanın yönetim, denetim ve disiplin kurullarına ve tüzükte belirlenecek
diğer organlara seçilmesinin mümkün olabileceğine işaret edildi. Tasarının 'işkolları' başlıklı 4. Maddesi’ndeki cetvelde basın (matbaa ve baskı) işkolunun, yayıncılık ve gazetecilik işkoluyla değil kağıt işkolu ile birleştirilmesi önerildi. Ayrıca, 'deniz taşımacılığı'nın bağımsız bir işkolu olarak devam etmesi gerektiği savunuldu. 'Üyelik aidatı'nı düzenleyen maddede, aidatların tahsili ve sendika hesabına yatırılmasıyla ilgili uygulanacak usulün tasarıda yönetmeliğe bırakılmasının sorun yaratacağı öne sürülerek, düzenlemenin 2821 Sayılı Kanun'da olduğu
gibi devam ettirilmesi istendi. Raporda Türk-İş de Hak-İş gibi tasarıya 'sendika
üyeliğinden çekilmede noter koşulunun, e-devlet uygulamasıyla birlikte 2 yıl devam etmesinin sağlanmasına’ yönelik geçici madde eklenmesini talep etti.
Raporda, tasarının 'Sendika Özgürlüğü Güvencesi' başlıklı maddesinde "Sendikal nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin feshi halinde işçi, 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 18'inci Maddesi’nin Birinci Fıkrası’ndaki otuz işçi ve altı aylık çalışma süresi koşulu aranmaksızın 20 ve 21'inci Madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenme yapılması önerildi. Raporda, tasarının 'grev ve lokavt yasakları'na
ilişkin maddesinin, “Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze ve defin işlerinde; elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi, dağıtımıyla nafta veya tabii gazdan başlayan petrokimya işlerinde;
bankacılık hizmetlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiyeyle şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamaz. Bakanlar Kurulu, genel hayatı felce uğratan doğa olaylarının gerçekleştiği yerlerde bu durumun devamı süresince yürürlükte kalmak
kaydıyla gerekli gördüğü iş yerlerinde grev ve lokavtı yasaklayabilir. Yasağın kalkmasından itibaren altmış gün içerisinde, altı işgünü önce karşı tarafa bildirmek kaydıyla grev ve lokavt uygulamasına devam edilir" şeklinde düzenlenmesi istendi. Buna göre, tasarıda grev ve lokavt yasağı kapsamında yer alan "Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nca doğrudan işletilen iş yerleri"nin ilgili maddeden çıkarılması istendi. TBMM'deki tasarıda yer alan "Başladığı yolculuğu yurt içindeki varış yerlerinde bitirmemiş deniz, hava ve
kara ulaştırma araçlarında grev ve lokavt yapılamaz" hükmünün çıkarılması talep edildi. Ayrıca, hava ulaşımı alanında faaliyet gösteren iş yerleri veya işletmelerde grev esnasında işverenin, faaliyetin yüzde kırkını sürdürebileceğine ilişkin maddenin de tasarıdan çıkarılması gerektiğine işaret edildi. Raporda ayrıca tasarıya, sendikaların radyo ve televizyon kurmasına imkân
verecek düzenlemeler eklenmesi talep edildi. Ayrıca, maddeye "5 yıllık uygulama sonunda sendikaların durumu gözlenerek işkolu barajı ve bağışıklık süresinin yeniden değerlendirilmesine”
yönelik hüküm eklenmesi talep edildi.
Sayı: 383 - Mart 2012
7
Güncel
NARİN: TASARI SARI SENDİKACILIĞA NEDEN OLUR
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, 2821 Sayılı Toplu Sözleşme ile 2822 Sayılı
Sendikalar Kanunu'nu tek yasada toplayan "Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı"nın bu haliyle
sarı sendikacılığa yol açacağını söyledi. Narin geçtiğimiz ay, iş ve çalışma hayatının en önemli tartışma konularından olan yasa tasarısıyla ilgili katıldığı Bloomberg kanalında soruları yanıtladı. 2 Şubat 2012 tarihindeki programda Narin'in sorulara verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Türkiye’de Çalışma Bakanlığı’nın verileriyle, SGK verileri arasındaki uçurum bize aslında
Türkiye’de sendikalı işçi sayısının, doğal olarak sendikalaşma oranının oldukça az olduğunu
gösterdi. Şimdi, bu kanundan sonra da oldukça şey değişecek. Yasa Türk iş dünyasını nasıl etkileyecek?
Sayı: 383 - Mart 2012
8
NARİN: Bu sualin cevabı senelerdir devam
eden bir kavgada saklı. Kavganın ilk etabı,
işçilerle sendikaların kendi aralarında;
ikinci etabı da sendikalarla işveren arasında. Bu ne demek: Sendikaların gayri resmi
olarak kurulduğu 1950'ler ve yasanın çıktığı 1963'lerde işçilere hizmet olarak bazı
avantajlar getirebiliyordu. Ama zaman geçtikçe işçi sendikalarının başkanları ve teşkilatları işçilere hizmet vermekte çok yavaş
hareket ettiler ve hemen hemen çok geri
düştüler. Bence işçi sendikalarının, işçilerinin menfaatlerini işverenlerle ve hükümetle karşı karşıya gelerek değil, işçilerin
hakikaten ihtiyacı olan mevzuları ele alıp,
bunları üçlü diyalog içinde halletme yolunu tercih etmeleri lazım. Burada bir eksiklik
var. Hükümet tarafı da -bütün geçmiş hükümetler dahil- aktüalitelere fazla ağırlık
vererek yaklaşıyorlar. Hâlbuki işçi-işveren ilişkilerinin hükümet tarafındaki en
büyük problemi, kıdem tazminatı, ihbar
tazminatları ve işçilerin iş güvenliğini sağlayacak işsizlik sigortası sistemidir. Bu
üçlü sisteme ağırlık verecek olan noktada
çalışma olmuyor. Temsil hakkı yüzde 1 mi
olsun, yüzde 3 mü olsun, diye bir mevzu üzerine geliyorlar. Hâlbuki bu sistem zamanında kurulurken, ben Konfederasyon Başkanı iken, en çok müzakere ettiğimiz mevzu baraj konusuydu. Çünkü işkolu barajı
yüzde 10'un altına düştüğü zaman işçi
sendikaları kaosu başlar. Bu kaosun içinde sarı sendikacılık dâhil, işçiye şu anda bile hizmet veremeyen işçi sendikaları -bize
göre eksik hizmet veriyor- büsbütün hizmet
veremez duruma gelir ve her müessesede
kargaşa doğar. Bu kargaşanın da sonunda
çözüleceği yer, işveren teşkilatları ama en
sonunda da hükümete dayalı olan bir hizmettir.
Peki ama Halit Bey, temel hakları almada
ve pazarlık sürecinde bu sendikalaşma oranı rol oynayacak. Belli bir sayı tutturabilen
kollar bu pazarlık şansına sahip olacaklar.
Keza işverenle de öyle. İşletme barajı
yüzde 40, işyeri barajı da yüzde 50 oluyor.
Uluslararası Dünya Çalışma Örgütü’nün
(ILO) işkolu barajı standardı binde 5. Siz bu
rakama nasıl bakıyorsunuz. Türkiye’de
ILO standartları uygulanabilir mi?
NARİN: ILO, ILO diye tutturulmuş ama ILO
teşkilatı, başta Amerika olmak üzere 180 ülke içinde tamamı kabul edilmiş olan bir teşkilat organizasyonu değildir. Her ülkenin kabul etmediği bir sürü madde vardır. ILO, bir
prensipler için kurulmuştur ama tatbikatlar için hiçbir zaman devreye girmemiştir.
ILO’yla milletin gözünü korkutarak, 'ILO’da
böyledir, ILO’da şöyledir' demek Türkiye’nin milli ekonomisine ters düşecek olan
kararları kabul etmesi manasına gelmez.
ILO’nun kurallarının tamamını ne bizim işveren teşkilatlarımız bilir ne hükümetimiz
ne de işçilerimiz bilir. Bir ILO’dur herkesin
ağzında yuvarlandı, gider. ILO, standartlarının azami tatbik edilmesi için değil, asgarilerin tatbik edilebilmesi için kurulmuş
olan güzel bir düzendir. Biz, ILO’yla değil de
milli ekonomimizi ayakta tutacak olan işçi-işveren ilişkileri ve hükümet ilişkilerini
göz önüne alan çalışmalar yapmak durumundayız. Türkiye’nin milyonlarca çalışa-
nı varken, işçi sendikalarımızın kayıtlı olan işçi adedine bakacak olursanız...
10 milyon 314 bin... SGK verilerine göre sendikalı işçi de 922 bin gözüküyor...
NARİN: Ortada hiçbir şey yok. 10 milyon işçinin sendikaya bağlılığı yok. Onun için biz bu işçilerin paralarını toplayarak kendi sendikalarına veriyoruz. Eğer bunları işverenlerin üzerindeki kanun hükmünde bir tatbikat olmasaydı, biz işçilerimize kendi paralarını alıp da 'sendikaya götürüp ödeyin' desek bu rakam da çok daha aşağı düşecektir. Demek ki burada eksik olan şey, sendika hizmetiyle işçinin beklentisine cevabını vermek, sonra bunun eksik
olan tarafları var ise o hesapları da hükümetin tamamlamasını beklemekten ibarettir.
Bence şu anda yapılan kavga, fevkalâde yanlış bir kavgadır ve çekişmedir. Küçük sendikaların,
teşkilat kuramayan insanların 'Sendika kurayım da buradan böyle menfaat elde edilen bir organizasyona sahip olayım' demesinden kaynaklanmaktadır. Esasında net ve açık olan bir tek nokta vardır: Kıdem tazminatı maddesi eksik. İşçilerin parası bir yerde toplanmalıdır. Yani bizler, bu
birikmiş olan hakları prim olarak bir etap içinde, üç-beş sene içinde bir fona vermeliyiz, herhangi
bir işten çıkarma anında veya iş yeri kapandığı zaman dahi normal olarak işçi gidip oradan hakkını alabilmelidir. Bu madde eksik. Bu maddeyi yaptıktan sonra iş güvenliği mantığının en büyük ayağı tamamlanmıştır. İkinci ayağı da işsizlik sigortasına ödenen paradır. Bu da zaten işçilerimizin beklemiş olduğu bir refah için şart olan bir maddedir.
Yani siz sendikaya gerek yok diyorsunuz...
NARİN: Hayır, sendika mutlaka olmalıdır. Ama sendika işçisine hizmet edecek olan noktaları
bulmalı, işverenle karşı karşıya gelecek maddeleri de elinden bırakmalıdır. Hizmet başka bir
iştir, kavga başka bir iştir. Bence bugün yapılmak istenen; hükümetin de başında durduğu ve
bu işi bağlamaya çalıştığı sistemin esas temeli, işçi-işveren ilişkilerindeki eksikliği tespit etmektir.
Burada bir yanlışlık varsa hükümetin araya girerek düzeltmesi gerekir. Kavgayı büyüterek bir
yere gitmek mümkün değil, gerçekleri masaya yatırmak lazım.
Sayı: 383 - Mart 2012
9
Güncel
PREMIER VISION'DA TÜRK FİRMALARI İLGİ GÖRDÜ
Fransa’nın başkenti Paris'te 14-16 Şubat 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen Premier
Vision Fuarı'na katılan Türk şirketleri, krize rağmen büyük ilgi gördü. Halit Narin
başkanlığındaki sendikamız heyetinin de üyelerini yalnız bırakmadığı fuardan Türk
şirketleri memnun döndüler.
Türk tekstil ve hazır giyimciler yurtdışı fuarlarda adından söz ettirmeye devam ediyor. Ocak
ayında düzenlenen Heimtextil, Domotex ve Pitti Uomo gibi fuarları dolduran Türk şirketleri
bu kez Premier Vision'da gövde gösterisi yaptı. Fransa’nın başkenti Paris'te 14-16 Şubat 2012
tarihleri arasında gerçekleştirilen Premier Vision Fuarı'na katılan Türk şirketleri, krize rağmen büyük ilgi gördü. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığında bir heyet ile katıldığı fuarda, sendikamızın üye işyerlerinden Akın
Tekstil, Altınyıldız, Bahariye Mensucat, Bossa, İpekiş, Karma Kokteyl Örme Sanayi, Söktaş, Tüp Merserize ve Yünsa da standlarıyla
yer aldı. 713 firmanın katılımıyla gerçekleştirilen fuarı 31 bin 593’ü
Fransa dışından olmak üzere toplam 43 bin 278 kişi ziyaret etti.
Bu yıl fuara katılan firma sayısında, Çin’den yüzde 48, Türkiye’den
yüzde 18, Brezilya’dan ise yüzde 8.5’lik artış olması dikkat çekti. Fuarda Avrupa'daki oyuncuların ise kriz nedeniyle devre dışı
kaldıkları görüldü. Bu durum fuara da yansıdı. Fuara katılan İtalyan firma sayısında yüzde 12, Belçikalı firma sayısında ise yüzde 14’lük düşüşler yaşandı. Bu arada fuardaki temasları sırasında
İTKİB standına da kısa bir ziyaret gerçekleştiren Türkiye Tekstil
Sayı: 383 - Mart 2012
10
Sanayii İşverenleri Sendikası heyeti, fuar kapsamında ayrıca Eurocoton Başkanı Benoit
Hacot ve Eurocoton Onursal Başkanı Jean
François Gribomont ile de bir araya gelerek
Avrupa tekstilinin geleceğine yönelik fikir
alışverişinde bulundular. Fuar sonrası değerlendirmede bulunan Türk şirketleri, fuarın genel olarak olumlu geçtiğini, Avrupa’da süregelen kriz beklentilerine rağmen yoğun bir ilgi gördüklerini, bu ilginin siparişlere yansıması durumunda geleceğe
daha umutla bakabileceklerini söylediler.
İpekiş memnun ayrıldı
Kapılarını 713 katılımcıyla kapatan fuardan
en çok memnun ayrılan Türk şirketi ise İpekiş oldu. İpekiş yetkilileri, fuarda 'Kumaşın
Yedi Harikası' konseptli akıllı kumaşları tanıttıklarını belirterek, dünya moda sektörü
profesyonellerinin yoğun ilgisiyle karşılaştıklarını söylediler. Yetkililer, "Düzenli olarak katıldığımız fuarda, 2013 ilkbahar-yaz koleksiyonları tanıtılırken, İpekiş de ‘Kumaşın
7 Harikası’ konseptli akıllı kumaş koleksiyonuyla göz kamaştırdı. Dünyanın pek çok ülkesinden kumaş seçmek için Paris’e gelen
moda tasarımcıları ve ünlü moda markalarının temsilcileri, Türk kumaşlarına hayran
kaldı. Fuarda İpekiş’in akıllı kumaş koleksiyonundaki su ve leke tutmayan Bionic Finish ve maksimum hareket kabiliyeti ve dayanıklılık sağlayan Pure Woolstretch akıllı
kumaşları yoğun ilgi gördü" dediler.
İpekiş Eylül 2011’de gerçekleşen Premiere
Vision Fuarı’na da katılmış ve İpekiş’in 'Power' isimli Woolstretch akıllı kumaşı, iki milyon kumaşın değerlendirildiği 'Premier Vision Awards' kumaş yarışmasında elemeler sonucunda yüz kumaş arasında kalmıştı. Versace, Armani, Christian Dior gibi dünya devi moda markalarına üretim yapan, İpekiş’in 'Kumaşın 7 Harikası' konseptindeki
akıllı kumaş koleksiyonunda su ve leke tutmayan Bionic Finish, maksimum hareket kabiliyeti ve dayanıklılık sağlayan Pure Woolstretch, gün boyu hoş koku yayan parfüm kokulu Bioperfume, antibakteriyel Silverplus, zayıflamaya yardımcı Slimming, polen itici Zeropolen, koyu
renklerde yakıcı güneşe rağmen serin tutan ve UV etkisini azaltan Cooldark kumaşları bulunuyor.
Bu yılki Premiere Vision Fuarı'nda Türk şirketleri hammadde satıcılarının da ilgi odağı oldu.
Krize rağmen hız kesmeyen Türk tekstilcileri ile buluşan satıcılar moral buldular. Dünyanın
önemli pamuk ihracatçısı ABD'den gelen Cotton Council International (CCI) fuarda açtığı stand
ile CCI Cotton USA lisansı sahibi Türk şirketleri ile bağlantılar yaptı. CCI, fuarda, şirketleri bir
yandan yeni kumaş yapıları ile daha da yenilikçi olmalarına yönlendirirken, Türkiye'deki Cotton USA lisans sahiplerini de aktif bir şekilde destekledi.
Bir sonraki buluşma 19-21 Eylül'de
Dünyanın en kapsamlı kumaş fuarı olarak bilinen Premiere Vision, 1980'lerden beri moda sektöründeki ağırlığını sürdürüyor. Profesyonel tasarımcıların da tercihi olan fuar, şubat ve eylül aylarında olmak üzere yılda iki kez düzenleniyor. Premiere Vision, bir zamanlar çekimser kaldığı Türk üreticilerine bugün kapılarını ardına kadar açmış durumda. Fuara katılım için
aranan tasarım ve modern teknoloji gibi vasıflara sahip olan Türk tekstili artık kendini kanıtlamış
olarak yoluna devam ediyor. Bir sonraki fuar 19-21 Eylül 2012 tarihleri arasında yine Paris’te
düzenlenecek.
Sayı: 383 - Mart 2012
11
Kapak
İSTANBUL 3. KEZ MODAYA BOYANDI
Uluslararası alanda önemli başarılara imza atan Türk moda tasarımcıları ve markaları
İstanbul Moda Haftası’nda 2013 kış koleksiyonlarını sergilediler.
Türk moda endüstrisinin dünyaya açılan penceresi İstanbul Fashion Week (İFW) ile İstanbul üçüncü kez modaya
boyandı. İlki 2010'da düzenlenen İFW, Collection Premiere İstanbul (CPI) ile eşzamanlı olarak 8-11 Şubat tarihleri arasında İstanbul Tepebaşı’nda kurulan İFW çadırında
gerçekleştirildi.
Türkiye’nin en büyük moda organizasyonu olan İstanbul
Fashion Week kapsamında bireysel defile sergileyen
isimler arasında Mehtap Elaidi, Nejla Güvenç, Atıl Kutoğlu, Erol Albayrak, Tuvana Büyükçınar, Günseli Türkay, Zeynep Erdoğan, Gamze Saraçoğlu, Özlem Kaya, Simay
Bülbül gibi moda dünyasının yakından tanıdığı isimler yer
aldı. Bireysel defilelerin yanı sıra iki karma defile de gerçekleşti. Karma 1’de Beste Gürel, Nihan Peker, Tuba Be-
Sayı: 383 - Mart 2012
12
nian, Karma 2’de Şafak Tokur, Çiğdem Akın,
İpek Arnas tasarımlarını sergilediler.
Etkinlik kapsamında ayrıca ‘Studio Kaprol’ dört
tasarımcısıyla Arzu Kaprol’ün yeni projesi
olarak İstanbul Fashion Week’te yer aldı. Niyazi Erdoğan da İFW’ye W Otel’de enstalasyon
ile katıldı. Zeynep Erdoğan ve Günseli Türkay’ın
defileleri de W Loung’da gerçekleştirildi.
İstanbul Fashion Week, tasarımcıların yanı sıra
2013 Sonbahar/Kış koleksiyonlarını podyuma
taşıyan AdL&Cengiz Abazoğlu, Avva, Berinza
ve Giovane Gentile’ye de evsahipliği yaptı. Ayrıca ‘Machka: Türkiye'de Endüstri ve Tasarı-
Aylin SARAÇOĞLU
mın Buluştuğu Marka’ konulu bir workshop düzenledi. Ece&Ayşe Ege ile Yalçın Ayaydın’ın konuşmacı olarak katıldığı workshop’ta, Türkiye'de endüstri ve tasarımın buluşması ele alındı. Türkiye'de bir ilk proje olan Machka markasının yaratılma süreci, Machka'nın tasarım
hikâyesi işlendi. 2009 yılından bu yana devam
eden ve senede iki kez gerçekleşen İFW,
Türk tasarımcı ve markalarını yerli ve uluslararası alanda tanıtmayı, moda endüstrisindeki tasarım gücünü artırarak Türk ekonomisine katkı sağlamayı hedefliyor.
Gamze Saraçoğlu’ndan
görkemli açılış
Türk moda sektörünün dünya çapında organizasyonu olan İstanbul Fashion Week, Gamze Saraçoğlu’nun kusursuz defilesi ile görkemli
bir açılış yaptı. İzleyenlerden tam not alan, ayakta alkışlanan ‘Kuzey Yamacı’, tasarımcının ilk
hazır giyim koleksiyonu olma özelliğini taşıyordu. ‘Kuzey Yamacı’ dünyanın en ünlü kadın
dağcısı Wanda Rutkiewicz’in yaşamından, başarılarından ve kişiliği ile içinde olduğu spor dalının arasındaki zıtlıktan ilham alınarak oluşturulmuştu. İnce ve narin kumaşlar ile yünlü
kumaşların sentezinin başarılı bir şekilde sunulduğu koleksiyon, deri ve kürk detaylarıyla
da dikkat çekti. Koleksiyonun barındırdığı en
trend parçalar ise; pileli ve uzun etekler, yün
çoraplar, ipek bluzlar, yüksek belli feminen siluetli maksi etekler, kabanlar, tulumlar, ince kemerler,
bacak ve sırt dekolteli elbiseler oldu.
Haki, taba, bordo, uçuk mavi, gri ve ekru renklerinin ağırlıkta olduğu koleksiyon, eskitilmiş bronz
ve gold düğme detaylarıyla farklı bir görünüme sahipti. Gamze Saraçoğlu’nun 2012-2013 Sonbahar/Kış koleksiyonunun sunulduğu defile moda severlerin büyük beğenisini topladı ve Moda Haftası’nın en başarılı defilelerinden biri olarak hafızalara kazındı.
Atıl Kutoğlu yorumuyla ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’
İlk günün diğer defileleri ise Berinza, Tuvana Büyükçınar ve Atıl Kutoğlu defileleriydi. İFW’de ilk
günün en kalabalık defilesi Atıl Kutoğlu’na aitti. Defilenin özel konukları Michael Jackson’ın kardeşi Jermaine Jackson ve Mick Jagger’ın model kızı Elizabeth Jagger’dı. Atıl Kutoğlu Sonbahar/Kış
Sayı: 383 - Mart 2012
13
Kapak
Mehtap Elaidi’nin ‘Rağmen’ koleksiyonunun
Moda Haftası’nın en iyilerinden olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Tasarımcı, 2012-13
Sonbahar/Kış koleksiyonu ‘Rağmen’de hayatlarını, hikâyelerindeki birçok etkene rağmen
kurabilmeyi başarmış kadınlardan ilham almıştı. Savaşa rağmen kadının ve modanın çıkışına damga vurmuş, 40’lı yıllara bir gönderme yapılmış, bu hava hem kıyafetlerde hem de
müzik ve koreografide hissettirilmişti.
Simay Bülbül’ün
‘Ece’ koleksiyonu
en iyiler arasındaydı
2013 koleksiyonu Brigitte Bardot’nun başrolünü oynadığı 1970’lerdeki ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’ filminden ilham almıştı. Koleksiyonda toprak, gri ve antrasit tonlar öne çıkarken podyum, örgülü
parçalar, deriler, kürkler ve vücudu saran elbiselerle zenginleşmişti. Erkek koleksiyonundaysa
tok pastel tonlar tercih edilmişti.
İFW’de iz bırakanlardan biri de yıldızı sürekli olarak yükselen Özlem Kaya idi. Özlem Kaya’nın ‘Miras’ koleksiyonu, aile büyüklerinden çocuklara devrolan ahlaki değerler, taşınması gereken insani duygulardan ilham alıyordu.
Özlem Kaya, 2013 Sonbahar/Kış sezonu 30 parçalık ‘Miras’ koleksiyonu, ağırlıklı dalgıç neopren
kullanılarak tasarlanmıştı. Spor formlar ile şık formları birleştirerek koleksiyonunu hazırlayan Özlem Kaya, bu sezon tasarımlarını farklı bir yorum ile sundu. Koleksiyonda elbise, ceket, düşük belgeniş paça pantolon tasarımları ön plana çıkıyordu. Koleksiyonunda siyah ve turkuaz renk hâkimdi.
Sayı: 383 - Mart 2012
14
En sevilen koleksiyonlardan biri de şüphesiz
Simay Bülbül’ün, Keriman Halis Ece’ye ithaf ettiği ‘Ece’ adlı koleksiyonu oldu. Türk modasına yeni bir soluk getiren Simay Bülbül, bu temadan yola çıkarak Cumhuriyet’in kuruluşuyla
yeniden şekillenen bir Türkiye’nin ve bu yeni
Türkiye’nin simgesi olarak seçilmiş bir güzellik kraliçesinin izlerini kıyafetlerine mükemmel formlarda taşımıştı. Deriyi tasarımlarına
mükemmel bir uyumla aktaran Bülbül, farklılığını ortaya koyduğu koleksiyonunda asil şıklığın temsilcisi Cumhuriyet kadınını resmetti.
Moda Haftası'nın son gününde; genç tasarımcılar Çiğdem Akın, İpek Arnas ve Şafak Tokur'un koleksiyonları Karma bir defileyle ser-
Fuar Dünyası
gilendi. Çiğdem Akın, 2013 Sonbahar/Kış koleksiyonu ‘EQUINE’ ile kendine güvenen, güçlü kişiliğini tarzına yansıtmaktan çekinmeyen
kadını bize tanımlıyordu. Atların özgürlüklerine düşkünlükleri, asillikleri ve bir o kadar itaatkâr ruhları bu tanımın esin kaynağı idi. Bu etkinin yansıması hem siluet hem detaylarda koleksiyona yön vermişti. Koleksiyon maskülen
siluetleri, feminen elementlerle tek bedende
buluşturdu. Asimetrik siluetler güçlü görünümü, kürk, deri, kapitone, tweet gibi kumaş
seçimleri ile kalitesi, zarifliği getiriyor, tasarımlardaki Osmanlı baskıları, etnik ruhu yaratıyordu. Renk seçimlerinde, siyah-beyazın yanında mor kullanımı dikkat çekti. Asimetrik kesim ceket ve paltolar, şalvar pantolonlar, alışılanın dışında beyaz koton gömlekler, baş döndürücü kürkler, yenilikçi tayt ve deri pantolon
kombinasyonları hem günlük hayatta konforu sağlayan hem de şık gece kıyafetleri seçeneklerini sundu.
Şafak Tokur da önceki koleksiyonun devamı niteliğindeki ‘Selam 2’ koleksiyonunu İstanbul
Moda Haftası kapsamında moda severlerinin
beğenisine sundu. Mevlevi kültüründen esinlenilerek Allah’a duyulan sonsuz aşka bir
gönderme yapan ‘Selam 2’, ruhun bedenden
ayrılışı ve inançlarımıza olan sahiplenme duygusu çerçevesinde yeni bir yolculuğa çıkmak
için tasarlanmış, erkek ve bayan avandgarde
giysileriyle ilgi gördü.
İpek Arnas’ın ‘2 Ters 1 Düz’ markasının yeni
koleksiyonu olan ‘Ateşten Yol’ markanın ka-
KOZA’DAN ÇIKAN GENÇLERE ÖDÜL
Dünya modasının önemli aktörleri arasına giren Türk moda ve tasarım sektörü, İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları
Birliği’nin (İHKİB) düzenlediği Koza Genç
Moda Tasarımcıları Yarışması ile bu yıl da genç
yetenekleri gün ışığına çıkardı. 19 yılı geride
bırakan yarışma, genç tasarımcıları kozadan
çıkarma, kendi kanatları ile uçma ve modanın rengarenk dünyasında tüm yaratıcılıklarıyla var olmayı amaçlıyor. Modanın ve tasarımın kalbinin attığı bu önemli yarışmada dereceye girenlere ödülleri 7 Şubat 2012 günü
akşamı Beyoğlu Odakule Koza Çadırı’nda düzenlenen final gecesinde verildi.
Yarışmada birinci olan Kadir Kılıç ödülünü Avusturya Kültür ve Eğitim Bakanı Dr.
Claudia Schmied’ten, ikinci olan Esra Kurtçu ödülünü Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet
Misbah Demircan’dan, yarışmanın üçüncüsü Ece Gözen ise İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi’den ödülünü aldı. Yarışmada birinciye 7
bin 500 TL, ikinciye 5 bin TL, üçüncüye ise 2 bin 500 TL teşvik çeki verildi. Ayrıca birinciye
Ekonomi Bakanlığı’nın desteğiyle yurtdışında yüksek lisans bursu sağlandı. Bunun yanı sıra
dereceye giren üç tasarımcıya 1 yıl süreyle yurtdışında dil eğitimi, İstanbul Moda Akademisi’nde düzenlenen ‘workshop’lardan içeriği uygun olan 3 tanesini ücretsiz izleme, İMA ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) işbirliği çerçevesinde yürütülen 6 aylık ‘Moda Yönetimi’ programına katılım hakkı, tanınmış bir tasarımcı veya markada bir yıl ücretsiz asistanlık ve Moda Tasarımcıları Derneği’ne üyelik imkânı sağlandı. Tüm bunlarla birlikte dereceye giren ilk 10 finaliste Paris Premier Vision Kumaş Fuarı’na ziyaret hakkı verilirken, 10 finalist koleksiyonlarını İstanbul Fashion Week etkinliğinde pop-up showroom’da sergileme imkânına sahip oldular.
rakteristik yapısını devam ettirirken, kimliğine yeni bir soluk kazandırıyordu. Koleksiyon bir
taraftan kalıpta yepyeni denemelerle modern bir çizgi taşırken, diğer yandan sembolik detaylarla bir çağı temsil ediyordu. Ortaçağ savaşlarının ruhunu yansıtan dokular,
gücü ve iktidarı temsil eden metalik renkler ve grafik desenler cesurca kullanılarak 2 Ters 1 Düz’ün yeni koleksiyonunu oluşturuyordu.
Victoria's Secret meleği Ana Beatriz Barros, Cengiz Abazoğlu'nun '1950' adlı defilesinde podyuma çıktı. 1950’li yıllara şık bir gönderme ile oluşturulan koleksiyon çok elegan bir çizgideydi.
Studio Kaprol, basının ve davetlilerin en yoğun ilgi gösterdiği, Moda Haftası’nın unutulmazları arasında yer alan defilelerdendi. Ünlü moda tasarımcısı Arzu Kaprol
montörlüğünde farklı disiplinlerde uzmanlaşmış genç tasarımcılar, podyumda harikalar yarattılar. Ali Bayramoğlu, Tolga Turan, Gülcan Ardıç, Zeynep Erdem, Özgecan Ardıç, Bilge Köprülü ve Ahmet Baytar Sonbahar-Kış 2013 koleksiyonlarıyla
büyük beğeni topladılar. Umarız gençlere verdiği destek, onlara tecrübelerini akıtmasıyla Arzu Kaprol herkese örnek olur.
Sayı: 383 - Mart 2012
15
Kapak
CPI’DA VİTRİNE ÇIKANLAR SİPARİŞİ KAPTI
Collection Premiere
İstanbul (CPI) Fuarı,
İstanbul'un moda başkenti
olma yolundaki hızlı
ilerleyişine bu yıl da büyük
katkı sağladı. 15 bini aşkın
profesyonelin ziyaret ettiği
fuarda yabancı alıcılar 450
milyon dolar sipariş verdi.
2023 ihracat hedefi 60 milyar dolar olan Türk hazır giyim endüstrisinin en büyük moda vitrini Collection Premiere İstanbul Fuarı, sektörün profesyonellerini İstanbul’da buluşturdu. 9-11 Şubat 2012
tarihlerinde düzenlenen fuarı 3 bin 552'si yabancı olmak üzere toplam 15 bin 286 profesyonel ziyaret etti. CPI’ya gelen alıcıların organizasyonda bağlantı kurdukları katılımcı firmalara 450 milyon dolar civarında sipariş verdikleri tahmin ediliyor.
CNR EXPO’da yapılan fuar aynı zamanda İstanbul Fashion Week ile eş zamanlı yapıldığı için Moda
Haftası’nın da hareketlenmesine neden oldu. Tomy Hilfiger, H&M ve Next gibi dünya devi zincir
mağazalara ve alıcı firmalara koleksiyon hazırlayan Türk hazır giyim üreticilerini de yabancı alıcılarla bir araya getiren fuar, İstanbul’u moda merkezi olma hedefine bir adım daha yaklaştırdı.
Fuarın açılışında konuşan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul’un dünya üzerindeki etkili konumuna dikkat çekerek, “Dünya modasının hayalindeki şehir İstanbul, artık çok farklı bir konuma oturdu. Artık bu güzel şehri, moda merkezinin tescilli şehri haline getirdik. CPI Fuarı her köşesi modacılarımıza ilham veren 800 yıllık moda geçmişi olan efsanevi şehrimize yakışır bir fuar oldu” dedi. Bağış, Avrupa Birliği müzakerelerini modacılara şöyle anlattı:
“Türkiye’ye dar gelen elbiseyi üzerinden çıkaracağız. Bu elbiseyi demokrasiyle, adaletle, kalkınmayla nakşederek düzgün ölçülerde tekrar giydireceğiz. AB tasarımlarına Türk motifleri zenginlik
katacaktır. Avrupa’nın şıklığı Türkiye’den geçiyor. Türkiye, Avrupa Birliği için biçilmiş bir kaftandır. Avrupa Birliği üzerindeki yamalı elbiseyle daha fazla dolaşamaz. Avrupa Birliği de bugün kriz
selinde boğuştuğu bir dönemde elbette Türkiye’nin değerini anlayacaktır.”
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi ise açılıştaki konuşmasında “Moda Haftası kapsamında düzenlenen CPI ve İstanbul Fashion Week, moda ve marka pazarlama açısından çok önemli organizasyonlardır” dedi. İstanbul Fuarcılık Genel Müdürü Aysen Esen ise
“Dünyanın moda fuarı olma yolunda ilerleyen CPI, hazır giyim sektörünün 2023 yılında önüne koyduğu 60 milyar dolarlık ihracat hedefinde aktif rol oynayacak” diye konuştu.
3 gün süren fuar, Türkiye’nin Ortadoğu, Rusya ve Avrupa arasında bir moda köprüsü olacağını ortaya koydu. Yurtdışından binin üzerinde profesyonel alıcının ziyaret ettiği fuarda
Türk Cumhuriyetleri, Orta Doğu ülkeleri ve Rusya’dan gelen heyetlerin öne çıkması da bu
hedefi pekiştirdi. Kazakistan’ın spor giyim mağazası Zibroo, Puma’nın İran ve Rusya başta olmak üzere 5 ülkeden satın alma ofisleri, İspanya’nın mağazası El Corte Ingles, İran’ın
gelinlik mağazası Aroos, Almanya'nın online alışveriş mağazası navabi.de, İsviçre'nin Charles Vögele ve İtalya'dan Nico Spa gibi kendi ülkelerinde öne çıkmış markalar fuara gelen
önemli alıcı grup arasında yer aldı. CPI'ya en çok ziyaretçi gönderen ülkeler İran, Rusya,
Sayı: 383 - Mart 2012
16
Yunanistan, Mısır, Ukrayna ve Almanya olarak
gerçekleşti. Bulgaristan, Kanada, İtalya, Avustralya, Amerika, Tunus, Libya, Ürdün, İngiltere, Hollanda, İsrail, İsveç, Katar, Kuveyt gibi ülkeler de fuara alıcı gönderen 55 ülke arasında yer aldı. İstanbul’u hem moda merkezi hem
de satış merkezi haline getirme hedefiyle yola
çıkan CPI’da Türkiye’nin tanınmış markaları
müşterilerine müşteri katarken, fuara kendini
göstermek için katılan firmalar da CPI aracılığıyla uluslararası arenayla tanışma fırsatı buldu. Fuara bireysel yeteneklerini sergilemek için
katılan genç tasarımcılar da kendi açılımlarını yapma fırsatı yakaladı. İTKİB’in düzenlediği yarışmalarda çok sayıda ödül kazanan
Burcu Özpeker'in, oyuncaklar, hırdavatlar ve
giyim detaylarından ilham alarak hazırladığı
ayakkabı koleksiyonu, Prag’dan gelen moda
haftasının kurucularının ve gençlere yönelik
ürünleriyle bilinen giyim markası Oxxo’nun dikkatini çekti. Oxxo’dan sipariş alan Özpeker’in
koleksiyonu düzenlenecek moda haftası için
de Prag yolcusu olacak.
Bizden
TÜRK TEKSTİL KÜLTÜRÜNÜN VAZGEÇİLMEZLERİ:
İPEK, HALI VE ÇADIR
Türkiye Tekstil
Sanayii İşverenleri
Sendikası, Türk
tekstilinin gelişimini
amaçlayan sosyal
sorumluluk projeleri
kapsamında,
İstanbul Rehberler
Odası ile birlikte
Prof. Dr. Nurhan
Atasoy tarafından
ipek, halı ve çadır
konularında verilen
konferans dizisine
evsahipliği yaptı.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, sosyal sorumluluk projelerine devam ediyor. Sendikamız, şubat ve mart aylarını kapsayan tekstil tarihi ile ilgili eğitim çalışmaları kapsamında turist rehberlerini eğitmek amacıyla Prof. Dr. Nurhan Atasoy tarafından verilen üç konferansa sponsorluk yaptı. İstanbul Rehberler Odası ve sendikamızın işbirliğiyle düzenlenen, İstanbul Rehberler
Odası Başkan Vekili Dr. Sedat Bornovalı tarafından organize edilen konferanslar, şu başlıklarda gerçekleşti: “Osmanlı’da İpek”, “Osmanlı Padişah Çadırları”, “Türk Halıları ve Avrupa”. Eğitim programının ilk aşamasındaki konferansların her birine, farklı dillerde rehberlik yapan Turizm Bakanlığı belgeli 90'ı aşkın rehber katıldı.
“Osmanlı’da İpek” başlığı ile düzenlenen ilk toplantıda, Osmanlı çağının
en üst düzey giysilerinin yapıldığı malzemeyi ve bu malzemeyle yapılan
çeşitli üretimi tanıyarak günümüze gelen eserlerden daha somut sonuçlar
çıkartarak bilgi edinebilmeyi ve aktarabilmeyi amaçlayan konferansta minyatürler kaynak olarak kullanıldı ve padişah elbiseleri bu tür birincil kaynaklardan yararlanarak çözümlendi: Batı kilise resimlerinde bile Türk kumaşlarının zengin mevcudiyeti değerlendirilmiştir. Örneğin birçok aziz,
yüksek mertebeli oldukları belirginleşsin diye Türk kumaşlarıyla giydirilmiş olarak bezenmiştir. İpekle birlikte kullanılan altın ve gümüş gibi malzemeler tanıtılmış, çatma kadife, kemha gibi çeşitli tekniklerde yapılan
örnekler açıklanmıştır. Yabancı ülkelere Devlet Nişanı niteliğinde hediye edilen Hilat tipinde eserlere, ihraç edilen ve ulaştığı yerlerde Türk kültürünün damgasını vuran çok çeşitli giysilere yer verilmiştir. Bu şekilde
Topkapı Sarayı’ndaki örneklerle aynı oranda yurtdışındaki örneklerle kıyaslama yapılarak kapsamlı bir inceleme tamamlanmıştır.
Nurhan Atasoy’un ikinci konferansında “Osmanlı Padişah Çadırları” konusu işlendi. Osmanlı sarayı ve tekstil geleneğini en iyi şekilde yansıtan unsurlar olmalarının yanında,
Türkler’in ulaşmış olduğu kültürel olgunluğun
beklenmedik düzeyde belirgin göstergeleri
olan çadırların aşağıda açıklanan özellikleri
konferansta değerlendirildi ve Türk kültürünün günümüze ulaşan kanıtları olarak tanıtıldı:
Çadırlar tam anlamıyla bir Türk saray kültürünün hareket kazanmış yansımaları olarak
değerlendirilmiştir. Çadırlar yüzyıllar boyunca Avrupalılar tarafından ganimet olarak bile
değerlendirilmiş, bir Türk çadırına sahip olmak büyük prestij olarak görülmüştür. Avrupa’da içinde sürekli yaşanan binalarda bile tuvalet düşünülmezken, Osmanlı'da Hamam çadırı ve Tuvalet çadırı şeklinde birimler, barınılan çadırların yakınlarında hizmete sunulmuştur.
“Türk Halıları ve Avrupa” ise dizinin üçüncü
konferansı oldu. Bu üçüncü konferansta aşağıdaki gibi çok çeşitli unsurlar değerlendirilerek Türk halılarının yurtdışındaki etkisi incelendi: Yüzyıllar boyunca korku yarattığı kadar hayranlık da uyandıran Türk kültürüne olan
ilginin canlı şahitleri olan sanat eserleri arasında, Avrupa’da en çok arzulanan, satın alınan, resmedilen ve taklit edilen eşyanın başında Türk halıları gelmektedir.
Avrupalı ressamlar, eserlerindeki Hz. Meryem, Hz.
İsa gibi figürlerin altına
Türk halılarını layık görmüş ve bunları itinayla
resmetmiştir. Avrupa’da
geçit törenlerini izleyen
zenginlerin gösteriş amacıyla pencerelerinden
Türk halısı sergilemesi
şeklinde gelenekler oluşmuştur.
Sayı: 383 - Mart 2012
17
Güncel
ATİNA ŞİMDİLİK KURTULDU, RİSKLER BİTMEDİ
Euro ülkeleri Atina’nın 107 milyar Euro’luk borcunu silerken, 130 milyar Euro’luk ikinci
kurtarma paketine de onay verdi. Ancak bundan sonraki süreçte yaşanacak bir yol kazası
her şeyi mahvedebilir.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının radarından düşmeyen Avrupa Birliği (AB), iflasın eşiğindeki Yunanistan’ı kurtardı ancak riskler bitmedi. AB’nin onay verdiği 130 milyar Euro’luk ikinci paketi alması için Yunanistan’ın 30 ayrı reformu yasalaştırması ve yaklaşık 3 milyar Euro'luk harcama kesintisini uygulaması gerekiyor. Uzmanlara göre bu adımları atarken yaşanacak bir kaza, Euro Bölgesi’nde işleri yeniden karıştırabilir.
Avrupa’yı önümüzdeki günlerde de diken üstünde
tutacak olan Yunanistan’la ilgili gelişmeler geçtiğimiz ay en çok konuşulan konu oldu. 130 milyar
Euro’luk yardım paketi önce Yunan Parlamentosu’nda kabul edildi. Ancak kurtarma paketi, ağır yaptırımlar içerdiği için Yunanistan’da zorlu bir süreç
yaşandı. 6 Şubat’ta Yunanistan’da kamu ve özel sektör çalışanları, hükümetin 130 milyar Euro’luk
yardım paketi kapsamında almayı tasarladığı ek önlemleri protesto etmek amacıyla grev kararı aldı.
9 Şubat’ta halk büyük bir gösteri düzenledi. 10 Şubat’ta ise ülkede kamu ve özel sektör çalışanlarını temsil eden büyük sendikaların ortak kararıyla
48 saatlik genel greve gidilirken, Atina sokakları savaş alanına döndü. Protestocular polislere molotof kokteyli atarken, polis göz yaşartıcı gazla kar-
Sayı: 383 - Mart 2012
18
şılık verdi. Bu sırada ülkeyi yöneten koalisyonda
da çatlak başgösterdi. AB’nin 130 milyar Euro’luk yardım paketi kapsamında Atina’dan istediği acı reçeteye bazı bakanlar itiraz etti. Ancak daha sonra ‘emeklilik kesintilerinin artı-
rılması’na dönük madde tedbir paketinden çıkarılarak kabul edildi. Ardından Yunanistan
Başbakanı Lukas Papadimos ile geçici işbirliği hükümetini destekleyen üç siyasi partinin
lideri, AB ve IMF ile yapılacak 130 milyar Euro'luk ikinci kredi anlaşmasına ilişkin troykanın taleplerini kabul ederek Başbakan'a troyka ile ek emeklilik maaşlarını müzakere etmesi
için yetki verdi. Varılan bu anlaşma Yunan basınına 'ölüm kontratı' başlıklarıyla taşındı.
Avrupa Birliği ile IMF’den gelecek 130 milyar
Euro’luk ikinci mali yardım paketi, Yunan
Parlamentosu’na ise 12 Şubat’ta geldi. Kanun
tasarısının oylandığı saatlerde, Atina yeniden
yangın yerine döndü. Sendikaların çağrısıyla 10
binlerce kişi gündüz saatlerinden itibaren
meydanları doldurdu. Oylamanın sürdüğü
gece saatlerinde ise protestocular ortalığı
ateşe verdi. Cadde üzerinde park halindeki
araçlar ve etraftaki binaların yanı sıra banka şubeleri ve çok sayıda mağaza molotof kokteylli saldırıya uğradı. 50’ye yakın bina yanarken 68’i
polis 100 kişi yaralandı. Gecenin sonunda ise
Yunan Parlamentosu, polis kordonu altında AB
ve IMF'nin 130 milyar Euro'luk para karşılığında
istediği acı reçeteyi onayladı. Yasanın getirdiği önlemler arasında asgari ücretin düşürülmesinden kamuda 150 bin işçi çıkarılmasına,
kamu kurumlarının satılmasından kışlaların
kapatılmasına kadar birçok önlem yer alıyor.
Sert ekonomik önlemler içeren anlaşma Yunan siyasetinde de derin yaralar açtı. Tedbirler 199 ‘evet’ oyuyla kabul edilirken, PASOK'tan 22, Yeni Demokrasi'den ise 21 milletvekili önlemlere ‘hayır’ deyince, jet hızıyla partilerinin parlamento gruplarından ihraç edildi. Ayrıca Laos partisinden iki milletvekili ise önlemlere 'evet' deyince onlar da partilerinden
ihraç edildi. Dolayısıyla önlemlerin kabul edildiği gece bir anda bağımsız kalan milletvekili sayısı 45 oldu. Eski bağımsızlarla birlikte bu
rakam 52'ye çıktı ve parlamentodaki 3’üncü büyük güç haline geldi.
Bu oylamanın ardından 14 Şubat’a gelindiğinde
Yunanistan’ı dikkatle takip eden Avrupa’ya uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's’ten darbe geldi. Moody's, İtalya, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve Malta’nın notunu bi-
ATİNA’YI KURTARIRKEN KİME, HANGİ GÖREV DÜŞTÜ?
ÖZEL YATIRIMCILAR: Özel yatırımcılar, ellerinde bulunan Yunan devlet tahvillerinin
nominal değerinde daha yüksek oranda zarar etmeyi kabul etti. Ekim ayında nominal değer
üzerinden yüzde 50 zararı kabul eden yatırımcılar, yüzde 53.5 kayba da karşı çıkmadı. Yunanistan'ın özel yatırımcıların elinde bulunan borcu bu sayede 107 milyar Euro azalacak. Özel
yatırımcılar ayrıca, ellerindeki Yunan tahvilleri ile takas edilecek yeni 30 yıllık tahvillerde daha
önceden mutabık kaldıklarından farklı kupon ödemelerini kabul ettiler. Yeni tahvillerin kuponları şu yapıda olacak: Şubat 2012 ile Şubat 2015 arasında yüzde 2, sonraki beş yıl yüzde 3, Şubat 2020 ile Şubat 2042 arasındaki dönemde ise yüzde 4.3. Önümüzdeki 30 yılda
tahvillerin ağırlıklı kupon oranı ortalaması yüzde 3.65 olacak.
EURO ÜLKELERİ: Yunanistan için hazırlanan ilk yardım paketi kapsamında 2010 yılının Mayıs ayında bu ülkeye ikili krediler aracılığı ile yardımda bulunan Euro Bölgesi devletleri, bu kredilerin maliyetlerini 150 baz puan indirmeyi kabul etti. Bu sayede Yunanistan'ın
borç/GSYH oranı yüzde 2.8 puan düşecek.
MERKEZ BANKALARI: Euro ülkesinin ulusal merkez bankasının yatırım portföyünde Yunan tahvili bulunuyorsa, söz konusu ülke bu tahvillerden sağlanacak geliri 2020 yılına kadar Yunanistan'a yardım için kullanacak. Yunanistan'ın borç yükü bu sayede 2020 yılına kadar yüzde 1.8 puan daha azalacak.
YUNANİSTAN: Atina yönetimi borçlarını geri ödeyeceğini açıkça göstermek için bir sonraki üç aylık dönemin borç ödemelerini, ödemeleri tahsil eden kurumun ayrı bir hesabına
aktaracak. Yunanistan ayrıca borç geri ödemelerine öncelik verilmesine yönelik bir düzenlemeyi iki ay içinde yürürlüğe sokacak.
AB VE IMF: Avrupa Komisyonu, IMF ve Avrupa Merkez Bankası görevlilerinden oluşan troyka heyeti, Yunanistan mali yardım paketi kapsamında talep edilen reformları hayata geçirdiğinden emin olmak için ‘daimi olarak’ Atina'da bulunacak.
Sayı: 383 - Mart 2012
19
Güncel
YUNAN HALKINI BEKLEYEN ACI REÇETE
• 751 Euro olan asgari ücret yüzde 22 oranında düşürülecek. 25 yaş altındaki gençlerin maaşlarında buna ek olarak yüzde 10 ek kesinti yapılacak.
• Asgari ücretteki artışlar üç yıl süreyle dondurulacak.
• İşsizlik oranı yüzde 19'dan yüzde 10'a düşene kadar bütün maaş artışları donacak.
• Kamu şirketlerinden OTE Telekom ve enerji şirketi PPC çalışanlarının emeklilik ödenekleri yüzde 15, denizcilik sektörü çalışanlarının ise emeklilik ödenekleri yüzde 7 düşecek.
• Bu yıl 15 bin, 2015 yılı sonuna kadar da 150 bin kamu çalışanı işten çıkarılacak.
• Kamu şirketlerine ve bankalarına eleman alımı durdurulacak.
• Sosyal Güvenlik Kurumu IKA'ya katkılar önce yüzde 2 oranında, 2013'te de yüzde 3 oranında düşürülecek.
• Temmuz sonunda yargı personeli, doktorlar, diplomatlar, polis ve ordu mensupları gözden geçirilecek.
• Askeri harcamalarda kesinti yapılacak, 20 kışla kapatılacak.
• Temmuz sonuna kadar Devlet Doğalgaz Şirketi DEPA, Gaz Dağıtım Şirketi DESFA, Yunanistan Petrolleri ELPE, bahis şirketi OPAP, Atina-Pire ve Selanik Su ve Altyapı Şirketleri EYDAP ve EYATH ile Uluslararası Yayın Merkezi satılacak.
• Vergi muafiyetleri kısıtlanacak, KDV ve emlak vergisi yapısı basitleştirilecek.
• 200 vergi dairesi bu yılsonuna kadar kapatılacak, Nisan sonuna kadar 1000 vergi müfettişi daha işe alınacak.
• Yunan bankaları (adi hisse sınırlı oy hakkı ve şarta dönüştürülebilir tahvillerle) yeniden sermayelendirilecek.
Sayı: 383 - Mart 2012
20
rer basamak, Portekiz’in notunu ise 2 basamak
indirdi. Fransa, İngiltere ve Avusturya'nın 'Aaa'
olan kredi notunu koruyan kuruluş, bu üç ülkenin kredi notları görünümünü ise 'durağan'dan 'negatif'e çevirdi.
Avrupa 19 Şubat’ta toplandı,
20’sinde evet dedi
Özel kreditörlerin daha fazla zarara, Atina'nın
ise daha sıkı tedbirlere razı olmalarının ardından Euro Bölgesi maliye bakanları ise 19 Şubat’ta toplandı. Bakanlar ağır borç yükü altındaki Yunanistan'a 130 milyar Euro'luk ikinci
kurtarma paketini vermeyi sabah saatlerinde
kabul ettiler. 14 saat süren müzakerelerin ardından Atina rahat bir nefes alırken, anlaşma
karşılığı ağır şartları da kabul etmek zorunda
kaldı. Yunanistan ekonomisi için tarihi öneme
sahip anlaşma ile Atina, 2015 tarihine kadar 130
milyar Euro kredi alacak. Ayrıca banka ve kreditörlere olan borcunun yüzde 53.5'i yani 107
milyar Euro silinecek. Buna göre bankalar alacaklarının 4'te üçünden vazgeçmiş oldu. Bü-
tün bu çabaların sonunda 2020 yılında ülkenin
borcunun GSMH'nin yüzde 120.5 kadar olması
öngörülüyor. Ancak bunun için Atina adeta ülkenin kasasını AB ve IMF yönetimine devretmek zorunda kalacak. Borçlar ödenene kadar
AB yönetimi Atina'da daha geniş bir heyet tutacak. Yunan basını AB’nin Atina’ya göndereceği 120 kişilik ‘daimi’ heyeti, mitolojide üç başlı köpek anlamına gelen ‘Kerberus’a benzetti. Ayrıca Atina, borç servisinin güvence altına
alınması için açılacak 'kayyum' hesabında 3 aylık borç ödemelerini karşılayacak kadar kaynak bulunduracak.
Kamuda 150 bin kişinin işten çıkarılmasından
maaşlarda kesintiye kadar çok sert önlemler
içeren acı reçete karşılığında Atina'ya verilen
130 milyar Euro'luk paket Yunanistan'ın yaklaşan iflasını önlerken, bir yandan da Euro Bölgesi'nde aylardır süren belirsizliğe de son verdi. Brüksel'deki çetin müzakereler sonrası
açıklama yapan Başbakan Lukas Papadimos, anlaşmanın sağlanmasını ülke ekonomisi
için 'tarihi bir gün demek abartı olmaz' şeklinde
ifade ederken, Maliye Bakanı Evangelos Venizelos ise "Olumlu bir sonuca ulaşmak kolay
olmadı. Birçok alanda son ana kadar müzakerelerde bulunduk” dedi. Venizelos da tarihte
ilk kez bir ülkenin borcunun 100 milyar Euro
kadar azaltıldığını söyledi.
Euro Grubu Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker, paketin başarılı olması için her türlü gayreti göstereceklerini söyledi. Juncker, “Anlaşmanın Yunanistan’ın borcunu azaltmada ve Euro içinde geleceğini garantiye almada önemli olduğunu” ifade etti.
Juncker, “Yunan ekonomisinin sürdürülebilir büyümeye dönmesi için Yunan toplumunun çabalarına ihtiyaç var” dedi.
‘İkinci yardım paketi’ olarak bilinen desteğe, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) katkı yapıp yapmayacağı ise belirsiz. Ancak IMF Başkanı Christine Lagarde, pakete kayda değer miktarda katkı sağlayacaklarını, oranın martın ikinci haftası belli olacağını söyledi. Lagarde, uygulanacak ekonomik programın iddialı olduğunu ve önemli riskler barındırdığını dile getirdi. Bu arada ekonomistler de anlaşmanın bütününü oluşturan maddeler ne olursa olsun, anlaşmanın Yunanistan'ın
iflas riskini bitirmediği, sadece geciktirdiği görüşündeler. Ekonomistlere göre Yunanistan'ın kurtarma paketinden yararlanmadan önce aşması gereken engeller bulunuyor.
19 Şubat’ta AB maliye bakanları zirvesine sunulan gizli rapor da bu görüşü doğruluyor. Dokuz sayfalık gizli rapora göre "Riskler dikkate alındığında, Yunanistan için hazırlanan programının çeşitli kazalara uğraması ihtimali sürmektedir çünkü program, sürdürülebilirlik sorunlarına açık".
Euro Bölgesi liderleri muhtemelen borç krizinin bölgenin diğer borç yükü altındaki ülkelere sirayet etmesinin önüne geçmek için Mart’ta kurtarma fonunun büyüklüğünü artıracaklar. Mart’ta
ayrıca Yunanistan’ın 14.5 milyar Euro tutarındaki tahvillerinin vadesi dolacak. Özel sektörün elindeki tahvillerin 107 milyar Euro’sunun silinmesiyle ilgili tahvil takas anlaşması tamamlanırsa, 14.5
milyar Euro’luk tahviller de tahvil takas anlaşmasının içinde olacak ve bu yüzden Atina yönetimi
20 Mart’ta tahvil ödemesi yapmayacak. Ancak Atina’yı Nisan’da daha zorlu bir süreç bekliyor. Çünkü genel seçimlerin bu ay yapılması planlanıyor. Bu yüzden yeni hükümetin
ikinci kurtarma paketi karşılığında verilen taahhütlere bağlı kalmamasından endişe ediliyor.
Kesintilere karşı dev gösteriler
Ayrıca ülkede neredeyse her gün yapılan protesto gösterilerinin seçimlere doğru şiddet olaylarına dönüşebileceği görüşü hakîm. Şimdiye kadar çok ciddi bir kemer sıkma
paketi uygulayan Yunanistan'da, ekonomik zorluklara uzun dönem boyunca katlanmaları
gerektiğini gören halk, rahatsızlığını grev ve protestolarla gösteriyor. Kamuoyu yoklamaları, kesinti paketine imza atan parlamentonun iki büyük partisinin Nisan ayında yapılacak seçimlerde büyük destek kaybı yaşayacaklarına işaret ediyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
21
Vergi Dünyası
2012’DE MİRASÇI BAŞINA 131 BİN TL’YE VERGİ YOK
Halk arasında kullanılan “Gelin girmeyen ev vardır ama ölüm girmeyen ev
yoktur” sözü, hayatın acı gerçeklerinden
biri…
Bunun dışında bir de “ölüm hak miras
helal” diye bir atasözü var. Bu da ölümün
olağan olması gibi mirasın da paylaşılması
olağandır, anlamına geliyor.
Ölüm, miras ve vergi
Ölüm halinde, ölenin borcu daha fazlaysa, ölüm tarihinden itibaren “üç ay
içinde” mirası reddetmek mümkün (Medeni Kanun Md. 606). Bu süre içinde reddedilmediği takdirde, miras; mirasçı tarafından kabul edilmiş oluyor (M.K. Md.
610). Mirası reddeden kişi, ölen kişiden
bağlanacak olan dul ve yetim aylığını alabiliyor. Bu da önemli bir avantaj.
Ölüm halinde, mirasçılar dört ay içinde “veraset ve intikal vergisi” beyannamesi verecekleri için bu süre dolmadan
“sulh hukuk mahkemesi”ne ya da notere başvurup “veraset ilamı” yani kimlerin ne oranda mirasçı olduklarını gösteren mahkeme kararı almaları gerekiyor.
Ölüm nedeniyle intikal eden miras
üzerinden, mirasçılar beyanname verip
“veraset ve intikal vergisi” ödüyorlar. Duruma göre de ödemiyorlar.
İstisna tutarı
2012 yılında, mirasçılara uygulanacak “istisna tutarı” ve “tarife” yeniden belirlendi. Buna göre;
1) Miras kalan menkul ve gayrimenkul
mallardan (borçlar düşüldükten sonra),
evlatlıklar da dâhil olmak üzere füruğ (altsoy yani bir kimsenin çocukları, onların çocukları, onların da çocukları) ve eşten her
birine isabet eden miras hissesinin 2012
yılında 130 bin 589 TL’si veraset ve intikal vergisinden müstesna.
İlginçtir çocuk, torun hatta torunun to-
Sayı: 383 - Mart 2012
22
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
runu bile 130 bin 589 TL’lik istisnadan yararlanabilmesine karşılık; anne, baba ve
kardeş yararlandırılmıyor. Çünkü yasa
böyle!..
2) Füruğ bulunmaması halinde, eşe
isabet eden miras hissesinin 2012 yılında,
261 bin 336 TL’si veraset ve intikal vergisinden müstesna tutulacak.
başlayıp 10’a kadar çıkan) tarifeye göre
hesaplanıyor.
2012 yılı tarifesi Tablo-I’de gösterilmiştir.
Hesaplanan Veraset ve İntikal Vergisi,
her biri Mayıs ve Kasım ayında olmak üzere, 3 yılda 6 eşit taksitte ödeniyor.
Bağış, ödül ve hediyeler
Bağış, hediye ve ödüllerin, 2012 yılında 3.010 TL’si vergiden müstesna tutuluyor. Örneğin; eş, çocuk ya da sevgiliye bağışın 3.010 TL’si vergiden müstesna.
Tablo-II’de de görüldüğü gibi bir şahsa; anne-baba, eş ve çocuklardan mal intikalinde, vergi oranı yüzde 50 indirimli
uygulanıyor.
Örneğin eşe ve sevgiliye 500’er bin liralık gayrimenkul bağışında; eş yüzde 515, sevgili ise yüzde 10-30 arasında değişen tarifeye göre vergi ödüyor.
Bankadaki paranın
mirasçılara ödenmesi
Vergi tarifesi
Veraset ve İntikal Vergisi hesaplanırken;
- Önce her mirasçıya isabet eden miras payının tutarı belirleniyor.
- Sonra her birinden ayrı ayrı “istisna
tutarı” düşülüyor.
- Kalan tutarın vergisi, (yüzde 1’den
Bağış, hediye veya ödüllerde, farklı bir
tarife uygulanıyor.
Hemen belirtelim örf ve adete göre verilmesi mutat bulunan (örneğin düğünlerde verilen) hediye, cihaz, yüz görümlüğü
ve drahomalar (kız babasının damada
verdiği başlık parası), veraset ve intikal
vergisinden müstesna.
TABLO I: MİRASÇILARIN 2012 YILI
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ TARİFESİ
MATRAH
Vergi
Oranı (%)
İlk 180 bin TL için
1
Sonra gelen 400 bin TL için
3
Sonra gelen 880 bin TL için
5
Sonra gelen 1 milyon 700 bin için
7
Matrahın 3 milyon 160 TL’yi aşan bölümü için
10
Bankalar, ölen kişinin (murisin) hesabındaki parayı mirasçılara ödemeden önce, mirasçılardan “veraset ve intikal vergisinin ödenmiş olduğuna dair bir tasdikname” isterler. Tasdikname ibraz etmeyen mirasçılardan ödeme aşamasında
“yüzde 5 oranında vergi kesintisi” yapılıyor.
TABLO II: BAĞIŞ, HEDİYE VE ÖDÜLLERDE
2012 YILI TARİFESİ
MATRAH
Vergi
Bir şahsa anne, baba, eş ve
Oranı (%) çocuklardan ivazsız mal intikali (%)
İlk 180 bin TL için
10
5
Sonra gelen 400 bin TL için
15
7.5
Sonra gelen 880 bin TL için
20
10
Sonra gelen 1 milyon 700 bin TL için
25
12.5
Matrahın 3 milyon 160 TL’yi aşan bölümü için
30
15
Sayı: 383 - Mart 2012
23
Ekonomik Diyalog
RAKAMLARLA DÜNYADA DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE
IMF tarafından yayınlanan F&D (Finance and Development ) adlı bir dergi var.
IMF, dünya ekonomisi hakkında en kapsamlı veri tabanına sahip olan bir kurumdur. Dünyanın tüm ülkelerinin istatistik derleyen iktisadi ve mali kuruluşları IMF’ye bilgi verir ve ondan bilgi alır. IMF,
kendisi dışındaki veri bankalarıyla da işbirliği içindedir. Ayrıca elinde yüzlerce
araştırmacı eleman vardır. Bunları birleştirince karşımıza şeytanın bile aklına
gelmeyen hususları inceleyen makaleler
çıkıyor. İşte F&D bunların bir kısmını yayınlıyor. Benim bu yazıda size aktaracağım
bilgilerin kaynağı da bu dergidir.
Doğrudan yabancı sermaye
nedir, niçin sevilir?
Doğrudan Yabancı Sermaye (Foreign
Direct Investment veya kısaca FDI) çekmek hemen her ülkenin rüyasıdır. Bura-
Sayı: 383 - Mart 2012
24
da kullanılan “doğrudan” kelimesi, mali olmayan sermaye hareketlerini anlatır. Mesela, Türklerin çok iyi bildiği ve sefasını
sürdüğü “sıcak para” doğrudan yabancı
sermaye değildir. Doğrudan denince, akla
eleman istihdam eden işletmeler gelir. İşsizlik her ülkede mesele olduğundan,
doğrudan yabancı sermaye girişleri “işsizlik azalacak” şeklinde anlaşıldığından
giren her ülkede hatta bölgede sevinç yaratır. Doğrudan Yabancı Sermaye tanımı
içine, sıfırdan yeni fabrika, otel veya alışveriş merkezleri kurmak girdiği gibi, var
olan her türlü işletmenin yabancılar tarafından kısmen veya tamamen satın
alınması da girer. Ayrıca ticari olmayan
gayrimenkul alımları da bu kapsama dâhildir. Hakeza özelleştirilen kamu işletmeleri eğer yabancılar tarafından satın
alınmışsa, bunlar da FDI olur. FDI’nın bir
tanımı da “borç yaratmayan sermaye girişi”dir. FDI vadeli borç yaratmaz ama ül-
kenin dışa karşı mali vecibelerini artırır.
Borç yaratan ve borç yaratmayan tüm yabancı sermaye girişleri “Foreign Exposure” başlığı altında toplanarak izlenir. Bu
da ülkenin reyting incelemesinde ele alınan konulardan biridir.
FDI nereden geliyor,
nereye gidiyor?
Pratik olarak her ülke hem FDI ithal
eder hem de FDI ihraç eder. Bu serbest
pazar ekonomisinin doğal bir sonucudur. İthal ve ihraç edilen FDI arasındaki
farka “Net FDI” denir. Net rakam, o ülkenin sermaye ihraç mı, yoksa sermaye ithal mi eden bir ülke olduğunu gösterir. Bir
ülkeye giren FDI mutlaka o ülkede kalır
demek de değildir. Mesela Lüksemburg,
Hollanda ve Hong Kong, çeşitli ülkelerle
yaptığı ikili vergi anlaşmalarıyla adeta
bir “FDI Transit Merkezi” olmuştur.
Ege CANSEN
daha çok Avrupa içinde kaldığını saptamışlar. Avrupa bir gün Avrupa Birleşik
Devletleri olsa bu liste baştan aşağı değişecek demektir.
Dünyada en çok FDI giren
ve çıkan ilk 10 ülke
2009 yılı sonu itibariyle birikimli rakamlar kabaca şöyledir:
1. Hollanda 3 trilyon dolar giriş,
3,7 trilyon dolar çıkış.
2. ABD 2,3 trilyon dolar giriş,
3,5 trilyon dolar çıkış.
3. Lüksemburg 1,8 trilyon dolar giriş
1,7 trilyon dolar çıkış.
4. Çin 1,15 trilyon dolar giriş,
çıkışta ilk 10’da yok.
5. Fransa 1 trilyon dolar giriş,
1,5 trilyon dolar çıkış.
6. İngiltere 1 trilyon dolar giriş,
1,6 trilyon dolar çıkış.
7. Belçika 970 milyar dolar giriş,
çıkışta ilk 10’da yok.
8. Almanya 900 milyar dolar giriş,
1,3 trilyon dolar çıkış.
9. Hong Kong 800 milyar dolar giriş,
650 milyar dolar çıkış.
10. İspanya 600 milyar dolar giriş,
600 milyar dolar çıkış.
bin kişinin yaşadığı Lüksemburg, 100 milyar dolar net girişi olan bir ülke olarak duruyor. Lüksemburg bir bankacılık merkezidir. Listede adı olmayan İsviçre, Lüksemburg bankalarına sermaye yatırımı
yapmış ve oradan diğer ülkelere kredi vermiş olabilir. Krediler bilindiği gibi FDI sayılmıyor. Bu da Lüksemburg’un net FDI ithalatçısı gibi durmasına rağmen gerçekte net sermaye ihracatçısı olmuş olabileceği gerçeğini gizler. F&D’deki araştırmacılar Avrupa’nın FDI hareketlerinin
Düşük sermaye birikimi
olan ülkeler için FDI iyidir
Tarihi şartlar icabı imparatorluk döneminde sermaye birikimini gerçekleştiremeyen Türkiye için FDI iyi bir kalkınma
aracıdır. FDI sadece istihdam yaratan
sermaye değil, teknik bilgi ve sanayi kültürünü de birlikte getirir. Yeni pazarlar
açar. Bunu, Türk otomotiv sektörünün bugün gelmiş olduğu kapasite ve kalite düzeyi en iyi şekilde göstermektedir.
Tablonun tetkikinden anlaşılacağı üzere bir ülkenin ne kadar FDI aldığını söylemek tek başına pek bir şey ifade etmiyor. Hatta net rakam bile resmi tam olarak anlatmaya yetmeyebilir. Mesela 500
Sayı: 383 - Mart 2012
25
Paranın Merkezinden
NE OLACAK BU CARİ AÇIĞIN HALİ?
G-20 ülkelerinde cari
işlemler dengesizlikleri
Ödemeler dengesinin cari işlemler
açığı 2011 yılında 77,9 milyar dolarla noktalandı. Bir önceki yıla kıyasla yüzde 65,3
oranında artan cari açığın, yılın ikinci yarısında finanse edilmesinde zorluklar yaşansa da finansmanının kalitesi düşse ve
döviz rezervleri kullanılsa da bir yılı daha
atlattık.
Cari açığın Ekim 2011’de tarihinin en
yüksek düzeyi olan 78,6 milyar dolara eriştikten sonra yavaş yavaş azalması, kasım
ve aralık aylarında az da olsa hepimizi
ümitlendirdi.
Sayı: 383 - Mart 2012
26
Ne var ki açığın, milli gelire oranının
yüzde 10’un üzerinde gerçekleşmesini
önleyemedik. Orta Vadeli Program’da bile cari açığın 65 milyar dolardan aşağı indirilmesi zor görülüyor.
Peki, cari açığı milli gelirin yüzde 5’ine
indirebilir miyiz, bunu gerçekleştirebilir
miyiz? Kuşkusuz evet. Ancak açığın nerelerden kaynaklandığını anlamak, temel
sorunların ne olduğuna bakmak ve buna yönelik önlemleri almak gerekiyor. Önce G20 ülkelerinden bazılarının cari işlemler
dengesizliğini gösteren tabloya bakalım.
Teorik olarak cari işlem dengesizlikleri
tasarruf ve yatırımlar arasındaki eşitsizlikten ortaya çıkar. İç tasarruflarınız yatırımlarınıza yetmezse dışarıdan bulunan tasarruflar cari açığınızı oluşturur. Sizin bu tasarruf açığınızı, tasarrufları yatırımlarından daha yüksek olan ülkeler temin ederler.
Sonuçta dünya düzeyinde denge sağlanır
ama ülke bazında fazlası ya da açığı olan ülkeler “dengesiz” olarak nitelendirilir.
Bu çerçevede G-20’de yer alan bazı ülkelerin durumlarını tablodan izleyebiliyoruz.
Kırmızı olarak yazılan ülkelerin cari işlemler açığı var. Diğerleri ise fazlaya sahip.
Her şeyden önce belirtelim ki ülkeler birbirlerine benzemeyen bir yapıdalar.
Hem kamu hem de özel sektörünün tasarruf fazlası olan ülke Çin. Çok özel bir durum olduğunu söylememiz gerekiyor.
Kamu tasarruf açığını özel kesimin tasarruf fazlası ile giderebilen ülkeler ise
Hindistan, Fransa, Japonya ve Almanya.
Ancak bunlardan ilk ikisi cari açık veriyorlar.
Özel tasarrufları yatırımlarına yetemiyor.
Almanya ve Japonya’da ise özel ve kamu
tasarrufu ile yatırımları dengelenmiş bir
durumda. Bunun sonucu az da olsa cari işlemler fazlası veriyorlar.
Türkiye ise uzun yıllar kamu sektöründeki yüksek açıklarla yaşamış bir ülkeyken,
bu açığı özel kesimin tasarruflarıyla kapatarak cari açığı makul bir düzeyde sürdürmüştü. 2002 yılından sonra kamu sektöründeki yapısal düzeltmelerle kamu yatırımı ile kamu tasarrufu dengesi sağlanmaya başladı. Buna karşı özel tasarruflar süratle azaldı, 2011 yılında ise en düşük düzeyine erişti.
Sonuçta Türkiye tasarruf açığı olan ve bunu cari açık vererek kapatabilen bir ülke konumuna geçti. Hızlı büyüyen ve fakat milli gelirinin yüzde 10’unu aşan bir cari açığı olan
ülke olduk çıktık.
G-20’lerin bu tablosundan çıkarılacak en
Gazi ERÇEL
Merkez Bankası Eski Başkanı
G-20 ÜLKELERİNDE CARİ İŞLEMLER DENGESİZLİKLERİ
önemli sonuç, kamu ve özel tasarrufları ile
yatırımları arasında sağlıklı denge kurabilen memleketlerin sorunlarının daha az olduğudur.
Cari dengesizlik konusunda
yeni yaklaşımlar
Geçmişte cari işlemler dengesizliğini
yaratan faktörler konusunda yapılan çalışmalardan en öne çıkanı CGER yaklaşımıydı.
Bu yaklaşımdaki temel öğeler şöyle sıralanmıştı.
Kamu sektörü dengesi: Bütçe açıkları
yurt içi özel tasarruflarla kapatılmadığı taktirde cari açık artar. Aksi de geçerlidir.
Nüfusun yapısı: Yüksek doğum oranı ve
kişilerin geçinmek için başkalarına bağımlılığının fazlalığı cari açığı artırır.
Net dış varlıkların düzeyi: Bu iki değişik yönlü etki yapar. Yüksek net dış varlığın
mevcudiyeti (rezervleri de dahil) dış ticaret
dengesinin finansmanında sorun çıkmayacağı anlamına geldiği için cari açık artar. Buna karşı net dış varlıklardan elde edilen gelir cari açığı azaltır.
Enerji dengesi: Enerji ithalatına bağımlı olan ülkeler, gerek artan talep gerekse
yükselen enerji fiyatlarından olumsuz etkilenirler.
lips’in geliştirdiği “External Balance Approach” (EBA) yaklaşımı, cari işlemler dengesizliklerini anlamaya yeni bir boyut getiriyor.
EBA yukarıdaki yapısal faktörleri dikkate alıyor. Buna karşı uygulanan politikaları ve dönemsel hareketleri dikkate
alıyor. Gecikmeli cari işlemleri denklemEkonomik krizler: Kriz sırasında büden çıkarıyor. Üç de yeni veri setini denkyüme azalacağından, cari işlemler dengeleme ekliyor.
si düzelir. Açık varsa kapanır. Fazla varsa
1-Dönemsel ve dışsal faktörler: Dış timiktarı düşer.
caret hadlerindeki değişimler ve küresel piBu faktörlere cari açığın (fazlasının) geyasalardaki koşullar bunlardan bazıları.
cikmeli değerleri de konularak yapılan
2-Dönemsel ve politikaya dayalı veriler:
ekonometrik çalışmalarla cari işlemlerde
Çıktı
açığı, reel faiz farkları gibi uygulanan
ortaya çıkan dengesizlikler açıklanmaya çaekonomi politikasının yansımaları ve delışılıyordu. Ne var ki bu denklemde “açıkğişimleri de veri setine ekleniyor.
lanmayan faktörler” oldukça fazlaydı.
3-Makroekonomik politikalar ve bunBu nedenle yeni modeller üzerinde
lardaki gecikmeler: Özellikle sosyal sigorta
çalışmalar başlatıldı. IMF’den Steve Philuygulamaları ve sermaye hareketlerinin kontrolü gibi deTÜRKİYE’DE YATIRIM TASARRUF
ğişkenler de dikkate alınıyor.
DENGESİ (MİLLİ GELİRE ORANLA %)
Alınması gereken önlemlerin
zamanında alınmamasının cari işlemler dengesine etkilerinin ne olacağı ölçülmeye çalışılıyor.
Anlaşılacağı gibi cari işlemler dengesizliğinin nedenleri öyle basit oluşumlarla ya da
gelişmelerle açıklanmayacak
kadar detaylı konuları içeriyor. Sadece cep telefonları,
petrol ithalatı ya da turizm gelirlerinin eksikliği gibi gerekçelerle cari açığı açıklamak
olası değil.
Sayı: 383 - Mart 2012
27
Risk/Fırsat
YA OYUN KURARSINIZ YA DA FİGÜRAN OLURSUNUZ
Bir seyahatim esnasında ticari bir taksiye binmiştim. Bindiğim ticari taksinin birçok yerinde yazılmış özlü sözler vardı. Şoförle kısa bir sohbetten sonra bu sözlerden birisini çok beğendiğimi söyledim
kendisine ve şimdi bu sözü yazımda kullanıyorum: "Hayatımın senaryosunu ben
yazdım. Bu nedenle de cast’ını ben yapıyorum. İstediğime rol veriyorum, istemediğimi çıkartıyorum."
Hayat da bu sözde olduğu gibi değil mi?
Eğer istediğimiz oyunda, iyi karakterde,
önemli roller almak istiyorsak ya senaryoyu yazmak ya da senaryoyu yazanı tanımak zorundayız. İnanın insan ile devlet
hayatı arasında tek fark boyutu. Bu yüzden de devletler bekalarını korumak ve
emperyal bir güç olmak istiyorlarsa ya
oyun kuracak bir güce ya da kurguyu önceden bilecek bir akla ihtiyaçları vardır.
Bunu en iyi açıklayacak konuşmayı
2007'de Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)
eski Başkanı Emre Taner yapmıştı:
"Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin,
sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyal,
Sayı: 383 - Mart 2012
28
ekonomik, ister ahlaki, dini olsun yeniden
şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Yaşadığımız
bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları,
başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden
belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir
döneme kaynaklık etmektedir.
İçinde bulunduğumuz 21'inci yüzyılın
ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli
değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı
bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dâhil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de
büyük ölçüde yitireceklerdir.
Gerek ulusal güvenliğin sağlanmasında gerekse dış ve iç politikaların yürütülmesinde güvenlik ortamını şekillendiren pek çok yeni yöntem, aktör ve vasıtanın görünür görünmez etkisi hissedilmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde
gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen
tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak
zorunluluğu / ihtiyacı her zamankinden
daha fazla hissedilir hale gelmiştir. 21'inci
yüzyıl güvenlik ortamı, istihbarat fonksiyonlarının önemi ve etkinliğini hiç olmadığı kadar artırmıştır.
Son derece kaygan bir zemin üzerine
oturmuş uluslararası ortamda Türkiye, bir
yandan yakın zamana kadar değişik çap ve
karakterde savaşların yer aldığı ve halen
potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu
Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan
sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istik-
Mete YARAR
rarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar
ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Ortadoğu'nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Ayrıca bu pozisyon kademeli olarak Orta Asya'ya açılan alanlarla da bağlantılıdır.
Bu üç bölgenin ve Orta Asya'nın birçok
bakımdan küresel politikaların ve 'rol' savaşlarının belirli açılardan yoğunlaştığı
alanları oluşturduğu da bir gerçektir.
Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21'inci yüzyılda Doğu'ya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye'nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazandığını / kazanacağını göstermektedir.
Bu süreç içinde Türkiye gerek stratejik gerekse
jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman
olayların akışına bırakma
ya da 'bekle-gör-tavır al'
taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı
ve isabetli bir tanımlamayla (kendi konumu ile
ilgili) taktik, stratejik ve
yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye'ye haiz şartlar
nedeniyle kabul edilemez bir davranış
olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm
kartlarını / avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek
durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir. Ulusal
gücü sağlamanın ve korumanın en etkili
yolu, istihbarat fonksiyonlarımızın ulusal
güvenlik politikalarımızı ve ulusal çıkarlarımızı destekleyecek şekilde yapılandırılması ve geliştirilmesidir.
Öte yandan jeopolitik ve stratejik konumu itibariyle oldukça zor bir coğrafya
üzerinde bulunan Türkiye için güçlü bir
ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma şeklinde ad-
landırabileceğimiz çok sağlam üç ayağa
sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu üç ayağın ifade edilen özellikleri içinse güçlü, dinamik, etkin,
esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır."
Yazıdan da anlaşılacağı üzere Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ortak aklı; değişim
süreçlerinin farkına varmıştır. Elinden
geldiğince de farkı kapatmaya çalışmıştır.
Yeniden yapılanmada, planlama ve sürecin oturması çok uzun bir zaman dilimi gerektirmektedir. Unutmayalım ki böyle bir
değişikliğin oturması için bir nesil geçmesi
gerekmektedir. İyi bir askerin yetişmesi en
az beş sene almaktadır. İyi bir istihbarat-
çı ise onlarca yılda yetişebilmektedir.
İstihbarat kelimesi Arapça'da haber
kelimesinden türemedir. Batı ise bunu
zekâ ve akıl kelimesinden türetmiştir.
Kelimelerin kullanılmasındaki bu farklılık bile Batı ile Doğu'nun istihbarat birimlerine nasıl değişik yaklaştıklarını
açıklamaya yetmektedir. Bu nedenle birileri oyun kurmakta, diğerleri de başına
gelenlerin nedenini araştırmaktadır.
Son dönemde yaşananlar göstermiştir ki, dünya ekonomik bir daralma yaşayacak ve bazı devletler oyun dışına çıkacaklardır. Ülkeler ekonomik anlamda
daha atak bir strateji belirlemekte ve sahada kalmak için sert oynamaktan çekinmemektedirler. İşte burada oyun ku-
racak mekanizma olan istihbarat birimleri
devreye girmektedir. Eğer devletler emperyal güç olmak istiyorlarsa, emperyal
şirketlere de sahip olmak zorundadırlar.
Bu maksatla da ekonomi, yeni pazarların
içinde olmak zorundadır.
Apple Şirketi 2011 performansı ile
dünyanın 21'inci ekonomisi olmayı başardı.
Bu performansta şirketin başarısı kadar,
faaliyette bulunduğu ülkenin emperyal bir
güç olması da etkendir.
Irak topraklarında ve sınırımızdan 20
kilometre uzakta olan Zaho kasabasında
bir Norveç şirketinin petrol çıkardığını gördüğümde oldukça şaşırmıştım. Bu tesis
günde 30 bin varil petrol çıkarabiliyordu.
Bu rakam ülkemizin günlük üretimine yakın bir rakamdı. Norveç'le
ilgili bir araştırma yaptığımda dünyanın birçok yerinde petrol çıkardığını ve
Zaho'da olmasının da bir
rastlantı olmadığını anladım.
Bir kez daha anladım ki
devletler emperyal olmak
istemezler, halkları bunu
ister. Eğer bu bakış açısı
toplumda yoksa bu değişim de zor olabilmektedir.
'Devlet yeni pazarlarda
koçbaşı olmalıdır' deyimini daha önceki yazımda
kullanmıştım. Düşünün ki toplum böyle bir
değişimden uzaksa nasıl sorunlar yaşanacaktır? Yurtdışındaki konsoloslukları,
büyükelçilikleri ve milli istihbarat teşkilatınızı birer ticaret odası gibi kullandığınızda gazetelerde yazacak manşetleri
şimdiden görür gibiyim.
Bir gün konsolosluk görevlileri sizin
için tercümanlık yaptığında, randevularınızı aldığında ve pazar araştırmalarını
yapıp sizlere gönderdiğinde, devlet koçbaşı
görevini yapmış olur. MİT gibi kurumlar
ülke genelinde risk analizlerini yapıp sizlerle paylaştığında bu ülkenin de emperyal şirketleri olacaktır.
Bir devlet büyüdükçe sorunları azalır.
Küçük düşünenler ise asla büyüyemezler.
Sayı: 383 - Mart 2012
29
Ar-Ge Pazarı
TEKSTİLDE BİRBİRİNDEN İLGİNÇ 235 İCAT
Bursa'da düzenlenen 'Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi', 80’i yabancı birbirinden
ilginç 235 inovatif projeye sahne oldu. Projelerden 40’ının sanayide ortaklığa dönüşmesi
bekleniyor.
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği'nin (UTİB) öncülüğünde 4’üncüsü düzenlenen 'Uluslararası
Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi' (Proje Pazarı) bu yıl da birbirinden ilginç projelere sahne oldu. Zirvede 80’i yabancı toplam 235 inovatif proje, sanayicilerin karşısına çıktı. Zirveye geçen yıl 56’sı
yurtdışından 144 proje gelmişti. 2009 yılında 67 projeden 7'sinin, 2010'da 81 projeden 10'unun,
2011'de ise 144 projeden 20'sinin sanayide uygulamaya geçtiği zirvelerde, bu yıl 235 projeden
40'ının sanayide ortaklığa dönüşmesi hedefleniyor.
'Proje Pazarı'nda bu yıl dikkat çeken sunumlar arasında ses geçirmeyen perdeler, taze balığın
saklama süresini uzatan tekstil malzemesi, arı sokmasını engelleyen tekstiller, yanmaz tekstil malzemelerinin otomotiv sektöründe kullanımı, ürünlerin raf ömrünü uzatan gıda pedi, bakteri ve mantar üremesini önleyen tıbbi tekstil malzemesi, üç boyutlu örme kumaşlarla ortopedik
destek malzemeleri üretimi, tarım sektöründe çalışanları her türlü böcek ısırığından koruyan
tekstiller de yer aldı.
2-3 Şubat tarihleri arasında düzenlenen ve inovatif projelere sahne olan etkinliğin açılışında konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, katma değeri yüksek ihracat ürünlerinin ihracat içindeki ağırlığının artması gerektiğine vurgu yaptı. "Bu etkinlik tekstil sektöründe önemli bir zihniyet değişiminin göstergesi” diyen Çağlayan, son haline gelmek üzere olan yeni teşvik siste-
Sayı: 383 - Mart 2012
30
miyle özellikle teknoloji ve yüksek katma değerli üretime büyük katkı sağlayacaklarını
açıkladı.
Proje pazarının fikir babası ve etkinliğin evsahibi olan UTİB Başkanı İbrahim Burkay ise
“Dünyanın her yerinden yaklaşık 3 bin sanayici, akademisyen, araştırmacı ve öğrenciyi buluşturduk. Konvansiyonel tekstillerden, katma değeri yüksek teknik tekstillere geçiş için
bu etkinlik çok önemli” diye konuştu.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez ise “Rakamlar, bundan üç beş sene önce 'rekabet gücümüz kalmadı, tekstil sektöründen çıkalım'
diyenleri fena halde yanılttı. Türk tekstil ve
konfeksiyon sanayicileri, en zor koşullarda bile
'Zümrüdüanka kuşu' gibi küllerinden doğmayı
başardı” dedi.
UTİB ve Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı'nın (BEBKA) ortaklığında, Ekonomi Bakanlığı, TİM, TÜBİTAK, Bursa Tekstil ve Konfeksiyon Ar-Ge Merkezi (BUTEKOM), Uludağ
Üniversitesi, Bursa Teknik Üniversitesi, Kuzey
Carolina Devlet Üniversitesi, Aachen Teknik
Üniversitesi, İsviçre Federal Malzeme Bilimi ve
Teknolojisi Laboratuvarları ve Güney Kore
Tekstil Geliştirme Enstitüsü'nün işbirliğinde düzenlenen ve 2 bin 500'ü aşkın katılımcının buluştuğu zirvenin ikinci gününde ise ‘Ar-Ge Ödülleri’, ‘Ar-Ge Öncüleri Ödülleri’ ve ‘Proje Teşvik Ödülleri’ sahiplerini buldu. Tören kapsamında bünyesinde Ar-Ge merkezi oluşturmuş
tekstil firmalarına 'Ar-Ge Öncü Ödülleri' ve TÜBİTAK, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’na 4 ve
üzeri proje yazan 19 firmaya 'Ar-Ge Ödülleri'
verildi. ‘Ar-Ge Öncüleri Ödülü’ alanlar arasında GAP Güneydoğu Tekstil, Üniteks yer alırken
‘Ar-Ge Ödülü’ alanlar ise şu şirketlerden
oluştu: Advansa Sasa Polyester San. A.Ş., GAP
Güneydoğu Tekstil, Kordsa, Flokser, Setaş
Kimya, Aksa, Organik Kimya, Cam Elyaf Sanayi,
Lafer Tekstil, Hemaks Halı, Martur Sünger, Polteks Tekstil, Sanko Tekstil, Korteks, Arbul Boya,
Karsu Tekstil, Elvin Tekstil, Ak-Tops Tekstil,
Berteks Tekstil, Kılıçoğlu Makine, Üniteks.
Ödül töreninin son bölümünde ise gerçekleştirdikleri inovatif projelerle birbiriyle yarışan 235 proje içerisinde 'Proje Teşvik Ödülü' almaya hak kazananlar açıklanarak hediyeleri verildi. Ödül alan projeler arasında ‘Nano Kil Katkılı Güç Tutuşur, Yüksek Modüllü Bcf Pp İplik Üretimi Projesi’, ‘Güzel Kokulu Mikrokapsül İçeren Anti-Bakteriyel Ayakkabı Tabanlığı Projesi’, ‘Güneş Işığını Kullanarak Elektrik Üretebilen Lif Yapısının Tasarımı
ve Üretimi Projesi’, ‘Alev Geciktirici Reaktif Boyarmadde Sentezi, Karakterizasyonu ve
Çadıra Uygulanabilirliği Projesi’ de yer aldı.
AR-GE PAZARINA DÜŞEN PROJELERDEN BAZILARI
TAZE BALIĞIN SAKLAMA SÜRESİNİ
UZATAN TEKSTİL MALZEMESİ: Ege
Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Avlama
ve İşleme Teknolojisi Bölümü'nden B. Kılınç
ve G. Sürengil ile Ege Üniversitesi Emel Akın
Meslek Yüksek Okulu'ndan S. Altaş'ın hazırladığı proje taze balıkları daha uzun süre
koruyan alternatif taşıma ve depolama yöntemlerinin geliştirilmesini hedefliyor. Proje
kapsamında taze balıkların taşınmasında ve
depolanmasında uygulamada kullanılan
streç filmin yanı sıra antibakteriyel özelliğe
sahip farklı hammaddelerden üretilen yüzde 100 bambu, yüzde 100 soya ve yüzde 10
gümüş, yüzde 90 pamuk içeren 3 farklı ku-
maş kullanıldı. Farklı antibakteriyel özellikteki
kumaşlar balık üzerine serilerek üzeri buz ile
kaplandı. Taze balıkların taşınma ve depolanması esnasında streç filmlerin yerine al-
ternatif olarak düşünülen antibakteriyel
özellikteki bu kumaşların kullanımının,
bakteri gelişimini geciktirdiği ve taze balıkların duyusal özelliklerinin daha uzun süre
korunmasında etkili olduğu saptandı. Taşıma ve depolama esnasında streç film yerine
sürekli yıkanarak defalarca kullanılabilecek nitelikte olan bambu, soya ve gümüş içeren kumaşlar kullanıldığında, 40C’de depolama esnasında taze, bütün halindeki balıkların raf ömrünün 2 gün arttığı tespit edildi. Bu sonuçlar doğrultusunda balığın taşıması ve depolanmasında çok kullanımlık kumaşların, firmalar tarafından kullanılacağı düşünülüyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
31
Ar-Ge Pazarı
TARIMDA ÇALIŞANLAR İÇİN BÖCEK
KOVUCU ELBİSE: Ekrem Hayri Peker'in hazırladığı proje tarım iş kolunda çalışanlar için
böcek, sinek ve kene kovar elbise üretmeyi hedefliyor. Projenin tanıtımında şu bilgiler veriliyor: "Projemizin öncelikli amacı; kırsal kesimde yaşayan ve kenelerle temas edenleri,
kene ısırmasıyla Kongo Kırım Kanamalı Hastalığı’nın oluşturduğu problemlerden ve kenelerin sebep olduğu ölümlerden korumaktır. Projemizin diğer amacı; başta pamuk, çeltik işçilerini, çalışırken kendilerine musallat olan
sivrisineklerden korumak, diğer ziraat sektöründe çalışanları da böcek ısırmasından oluşan rahatsızlıklardan, hastalıklardan korumak
ve kurtarmaktır. Bu amaçla; nano teknolojilerle
üretilmiş mikro kapsüllerden faydalanmak, bu
kapsüllerin yaydığı kokularla çevremizdeki
kene, sinek ve diğer haşereleri uzaklaştırmaktır."
Çalışmada projenin ticari kapsamı ise "Yurtiçinde ve yurtdışında çalışan tarım işçileri
için üretilen kıyafetlerin kumaşlarına bu
amaçla üretilen nano kimyasalları, yapışkan
özellikli kimyasallarla kumaş yüzeyine aplike
etmek" olarak özetleniyor.
TEMİZLENEBİLİR BİLGİSAYAR KLAVYESİ: Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü'nden
Gamze Okyay, Semra Şahin ve Aynur İnan'ın
projesi Lotus çiçeğinin bilgisayar klavyesinde
kullanımını amaçlıyor. Çalışmada projenin
amacı özetlenirken şu görüşlere yer veriliyor:
"Lotus çiçeği kendi kendini temizleme özelliği nedeniyle birçok Asya ülkesinde temizlik
sembolü olarak bilinmekte. Lotus çiçeği son
yıllarda hijyen konusunun önemli olduğu alanlarda kullanılmakta. Yine son yıllarda temizlenebilir bilgisayar klavyesi gittikçe popüler olmuştur. Bakteri ve mikropların çoğu insan eli
ile taşınır ki klavyelerimiz bunların çoğunu ihtiva eder. Yapılan bir araştırmada, çeşitli ortamlardan alınan 33 klavye ile Londra da sı-
Sayı: 383 - Mart 2012
32
radan bir ofis binasının klozeti üzerindeki bakteriler karşılaştırılmış; klavye üzerindeki bakteri sayısının klozet oturağındakine oranla 5
kat daha fazla olduğu ve klavyede bulunan bakteriler arasında koli basili ve enfeksiyonlara yol
açan Staphylococcus Aureus bakterilerinin de
bulunduğu gözlenmiştir. Bu projede klavyedeki tuşların sinyal geçişini mümkün kılmak
için iletken liflerin kullanılması gerekmektedir. Bunun için ürünün üretiminde paslanmaz
çelik tel içeren kompozit iplik kullanılacak.
Kompozit iplik üretiminde PET tercih edilecek. Çünkü bu materyal mekanik etkilere karşı oldukça dirençli ve ürünün uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır. Entegre edilmiş tekstil
tuşları nano kaplı lotus etkisi sayesinde klavyenin temizlenmesini ve tere karşı direnç kazanmasını mümkün kılmaktadır. Lotus etkisi yüzeye püskürtme yöntemi ile uygulanacaktır. Bu etki ile kumaş bir taraftan temizlenebilir özellik kazanırken diğer taraftan da kumaşın iletkenlik özelliğinde herhangi bir
problem meydana gelmeyecektir."
ARI SOKMALARINA KARŞI KORUYUCU
TEKSTİL ÜRÜNLERİ: Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Tekstil
Mühendisliği Bölümü'nden Osman Babaarslan ve Abdurrahman Telli'nin projesi, arı
sokmalarında ilk yardım malzemesi olarak kullanılacak koruyucu tıbbi tekstil ürünü geliştirilmesini amaçlıyor. Verilen bilgiye göre
ürün ilk anda arı zehrini nötralize ederek, oluşacak acı ve şişliği indirecek. Bu şekilde arı sokmalarına karşı psikolojik ön yargı sonucu oluşan rahatsızlıkları da giderecek. Pratik, etkili ve özgün bir ürün olacağı için geniş kullanım alanı bulması bekleniyor. Proje ile ilgili şu
bilgiler veriliyor: "Proje kapsamında Anadolu’da arı sokmalarında kullanılan, sokma
sonrasında 1 dakikalık süre içerisinde tatbik
edildiğinde 20-30 saniye gibi kısa bir süre içerisinde etkisini göstererek acı hissini yok
eden, şişmeyi ve kızarmayı engelleyen, etkisi
ampirik yöntemlerle ispatlanmış etken özüt
madde kullanılacak. Proje 3 aşamadan oluşacak: Etken maddenin etki mekanizmasının
bilimsel olarak ispatı ve patentlendirilmesi. Etken maddeden oluşturulacak ekstraktın nonwoven bir yapı içerisine hapsedilerek yara bandı şeklinde pratik kullanımı sağlayacak bir tekstil tasarımının gerçekleştirilmesi ve patentlendirilmesi. Pilot tesisin kurulması ve çeşitli pazarlama olanakları kullanılarak ürünün
ulusal ve uluslararası piyasalarda satışı.
GÜÇ TUTUŞUR İPLİK: Gaziantep Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü'nden C. Güneşoğlu ve S. Güneşoğlu ile Lamar Üniversitesi'nden Z. Guo'nun ortak projesi güç tutuşur, yüksek rezilyanslı ve sabit yük altında kalınlık kaybına dirençli halı imaline imkân sağlayacak modifiye PP iplik üretimini hedefliyor.
Çalışmada projenin amacı özetlenirken, "Proje, montmorillonit tipi ticari nanokil dolgu ile
takviyelendirilmiş PP lifinden BCF halı ipliği
üretimini hedeflemektedir. Nanokil varlığı
ile PP lifinin mekanik özellikleri geliştirilebilecektir. Burada amaç bilhassa yüksek kopma
dayanımı ve bası modülüne (düşük sıkıştırılabilme özelliği) sahip, güç tutuşur lif ve iplik
üretimi ile bu ipliklerden yüksek kullanım dayanımına sahip makine halısı üretimi yapmaktır" deniliyor. Proje kapsamında güç tutuşur iplik üretimine ilişkin yöntem de şöyle
anlatıldı: "PP kompozitlerde geniş bir çalışma
alanı bulmuş en önemli dolgu maddesi olan
montmorillonit / bentonit (MMT) tipi smektit killer, adsorban ve kıvamlandırma gibi kul-
lanım alanı olan endüstriyel minerallerdir. Yüksek yüzey alanından dolayı özellikle aktive edilmiş MMT, yağların filtrasyonunda; su içerisinde
şişme özelliği gösterdiğinden dolayı boya sanayinde de kullanılmaktadır. MMT’nin polimerik matriks içinde kolay dispersiyon olma,
geniş yüzey alanı ve yüksek aspekt oranına sahip olması özellikleri de dolgu malzemesi olarak yaygın kullanımına sebebiyet vermektedir. MMT, bir oktahedral alüminyum oksit (alumina) tabakanın iki tetrahedral silikat tabaka
ile sarılmasından oluşan tabakalı bir yapıya sahiptir (Şekil 1. 2:1 kil yapısı); silikat tabaka nedeniyle negatif yüklüdür ve bu yük dış tabakadaki metal iyonlarının varlığı (Na, Al, Fe, Li,
Mg gibi) ile dengelenir. MMT killer bu metal
iyonların katyonlarla yer değiştirmesi ile hidrofilik yapıdan organofilik yapıya dönüştürülebilir veya Na iyonlarının hidratlanması sonucu şişerek suda dispers edilir hale getirilebilir. Bu tür modifikasyonlar sonucu, kil tabakalarının polaritesi değişir ve tabakalar
arası genişler. Dolayısıyla, ortamdaki polimer
molekülleri veya öncül polimerik gruplar, genişleyen bu tabakalar arasına kolayca girebilir. Polipropilen / kil bazlı nanokompozitler üzerine yapılan çalışmalarda ağırlıkça yüzde 1-5
oranında nanokil kullanımı ile lifin eğilme modülü ve kırılma tokluğunda yüzde 50’nin üzerinde artış sağlandığı, termal stabilitesinin artırılarak güç tutuşurluk özelliğinin kazandırıldığı, güç tutuşma özelliğinin bir göstergesi
olan LOI değerinde yaklaşık 3 puanlık artış sağlandığı, polipropilen lifinin asit ve dispers boyarmaddelerle boyanır hale geldiği gibi çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır."
ISPANAK YAPRAĞININ TEKSTİLDE
BOYA OLARAK KULLANILMASI: Erciyes
Üniversitesi Mustafa Çıkrıkçıoğlu M.Y.O.
Kimya Teknolojisi Bölümü'nden Hüseyin
Benli ve Erciyes Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü'nden M. İbrahim Bahtiyari'nin projesi başta ıspanak olmak üzere sebzelerden ekstrakte edilen doğal boyaların
kullanımını amaçlıyor. Projeyle ilgili çalışmada şu bilgiler veriliyor: "Bitkilerin bünyelerinde
bilindiği üzere farklı fenolik bileşikler bulunmaktadır. Bu bileşikler, fenolik asit ve flavonoidler şeklindedir. Flavonoidlerin geniş bir
grubu gıdaların renginden de sorumludur.
Bunlar arasında bulunan antosiyaninler doğal
renk maddeleri olup sebze
ve meyvelerin renginden sorumludurlar. Ispanağın
bünyesinde de
çok farklı kimyasal yapılar
bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı
klorofil a ve b,
flavonoid gruplarından 'Spinacetin' ve 'Patuletin'dir. Bu bileşiklerin
ise yapıları itibari ile ıspanak
ekstraktının doğal renginin kaynağı olduğu düşünülmektedir. Genellikle substantif olmayan
doğal boyaların, tekstil materyallerine uygulanması boyaya ve life afinitesi olan metalik tuz
esaslı mordanlar vasıtasıyla sağlanmaktadır.
Yünlü kumaşların boyanması, metal iyonları
üzerinden bağlar oluşturarak gerçekleştirilir.
Bu çalışmada; yünlü kumaşların boyanmasında
sentetik boyarmaddelere alternatif bir boya kaynağı tanıtılmaktadır. Bunun için ıspanak suyu
ekstaksiyonu boyarmadde kaynağı olarak
düşünülmüştür. Elde edilen boya ekstraksiyonu ile daha önceden mordanlama işlemleri yapılmış olan yünlü kumaşlar
boyanmışlardır. Mordan maddesi
olarak şap, bakır sülfat, demir sülfat, tartarik asit ve oksalik asit kullanılmıştır. Bu 5 farklı mordan ile
önceden mordanlanmış ve hiç
mordanlanmamış kumaşlar ıspanak ekstraktı ile çektirme yöntemine göre boyanmışlardır. Ön
denemeler sonrasında oldukça başarılı boyama işlemlerinin yeterli haslıklarla elde edilebileceği gözlemlenmiştir. Elde edilen doğal ekstraktlarla boyanan giysilerin özellikle bebek ve
çocuk giyiminde önemli bir müşteri kitlesine
hitap edeceği beklenmektedir."
YERLİ YAPAY DAMARIN GELİŞTİRİLMESİ: Uludağ Üniversitesi'nden Yasemin
Dülek ve Yusuf Ulcay'ın projesi yerli yapay tekstil damarlarının geliştirilmesini amaçlıyor. Yapay tekstil damarlarının gözeneklilik, dayanıklılık, komplians, biyobozunabilirlik ve biyouyumluluk gibi özel karakteristiklere sahip
olması gerektiği belirtilen çalışmada, "Yapay damarlar üretildikten sonra büzdürme, kıvrım
verme ve sterilizasyon gibi işlemlere tabi tutulurlar. Mevcut uygulamada gözeneklilik
kimyasal veya ısıl büzdürme ile kontrol
edilmektedir. Bu projede amaç; farklı
yöntemlerle büzdürülmüş olan yapay
tekstil damarlarının laboratuarımızda bulunan yorulma cihazında creep testlerini yaparak yapay tekstil damarının sabit yük altındaki çapsal genişleme miktarını ölçüp optimum
büzdürme yöntemini tayin etmektir"
deniliyor. Yapılacak çalışma şöyle özetleniyor: "Yapay tekstil damarının gözenekliliğini belirli bir seviyeye düşürmek için
kimyasal ve ısıl işlemle büzdürme gerçekleştirilecektir. Kimyasal işlemde, şişirme ajanları ve asit çözeltileri ile büzdürme yapılacaktır.
Isıl işlemde, kuru veya sıvı ısı transferi ile büzdürme yapılacaktır. Yapılan kimyasal ve ısıl
büzdürme sonucunda test edilen numuneler
birbiriyle karşılaştırılarak yapay tekstil damarının implantasyonundan sonra kan geçişini
engelleyecek, ancak sonraki aşamada bağ
dokunun içe doğru büyümesine izin verecek
miktarda gözenekliliği sağlayan ve bununla birlikte kabul edilebilir çapsal genişleme miktarını veren büzdürme yöntemi tayin edilmiş olacaktır."
Sayı: 383 - Mart 2012
33
Ar-Ge Pazarı
TEKSTİLİN GELECEĞİNİ SIVI VE HAVA
FİLTRASYONU BELİRLEYECEK
Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi’nde geleceğin tekstili de masaya yatırıldı. "Türkiye'de Tekstil ve Konfeksiyon Sektöründe İnovasyona Dayalı Ar-Ge’ başlığını taşıyan toplantıda tekstilin geleceğini
sıvı ve hava filtrasyonunun belirleyeceği belirtildi. Moderatörlüğünü BTÜ Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. Yusuf Ulcay'ın yaptığı panele konuşmacı olarak Almanya'nın AACHEN Institut für Teknik Tekstil (ITA) Enstitüsü’nden Prof. Dr. Thomas Gries, İsviçre EMPA Enstitüsü’nden Dr. Rene Rossi ve
ABD'nin North Corolina State Universitesi’nden Prof. Dr. Behram Pourdeyhimi katıldı.
Taşıt tekstilleri, koruyucu tekstiller, inşaat
tekstilleri ve filtrasyon konularının detaylı olarak ele alındığı toplantıda konuşan Prof. Dr. Behram Pourdeyhimi “Sıvı filtrasyonu 2020'de 100
milyar dolarlık bir iş potansiyeline sahip” dedi.
Pourdeyhimi, artık endüstri sektörünün değiştiğini anlatarak, "Tekstil sektörünün ABD'deki
dönüşümü adına 1980'dekinden daha fazla
tekstil ürünü var. Bunlar genelde teknik tekstilde kulanılıyor. Çok önemli bir dönüşüm geçekleşti. Bu dönüşümü burada da görmeye başladım” dedi. İlk olarak filtrasyona odaklandıklarını anlatan ABD'den Prof. Dr. Behram Pourdeyhimi, “Sıvı filtrasyonu 2020'de 100 milyar
dolarlık bir iş potansiyeline sahip. Sıvı filtrasyonun yanında hava filtrasyonu yapıyoruz. Hava
Sayı: 383 - Mart 2012
34
filtrasyonu milyar metrekarelik bir hacme sahip. Bu çok büyük bir sektör” dedi.
Aachen Institut für Teknik Tekstil Enstitüsü
Öğretim Üyesi Thomas Gries, kumaşların sadece giyimde değil farklı alanlarda da kulla-
nılabildiğine dikkat çekerek, “Taklit edilmesi önemli değil, bu sektörde ihtiyaç olan şey
kumaşa katma değer kazandırmak” dedi. Gries, dünyada tekstil pazarının her geçen gün
büyüdüğünü belirterek, klasik tekstil ürünlerinin ağırlıklı olarak iş gücü düşük Uzakdoğu
ülkelerinde gelişme gösterdiğine dikkat çekti. Gries, "Amerika ve Almanya'da bu konuda düşüş var. Özellikle fiber endüstrisinde.
Türkiye'nin de böyle bir tehlikesi var. Bizi karabulutlar bekliyor gibi görünüyor. Yine de fırsatlar var. Önce bakış açısını değiştirmek gerekir. Materyallerin sadece giyimde kullanılması zorunlu değil. Farklı alanlarda da kullanılabilir. Bu, bize yeni bakış açıları kazandırmalı" dedi. Almanya'nın güneyindeki bir
köprüde çelik güçlendirmeyi sağlayan cam
flamen kaplamasını misal veren Gries, "Bu tip
projeler, ev ve mekân içinde yapılabilir. Bizler tekstille güçlendirilmiş betonu ürettik. Bu
yeni uygulamaları başarabilecek kişilerle iş
birliği yaptık. Bunu yaparken makineleriniz
farklı görünmeli. Piyasada çözüm bulan kişiler vardır. Sizin ondan daha iyisini bulmanız lazım. Piyasanın dinamikleri kesinlikle
ürünlerin boyutları ile ilgili değildir. Taklit edilmesi önemli değil, bu sektörde ihtiyaç olan şey
katma değer kazandırmak" açıklamalarında
bulundu.
İsviçre EMPA Enstitüsünden Dr. Rene Rossi paneldeki konuşmasında, üniversitede 500'ü
mühendis, 900 kişinin çalıştığı laboratuvarda tekstil sektörüne yönelik yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Giysilerin üretiminde vücut haritalaması üzerinde çalıştıklarını ifade eden Rossi, ''Özellikle terlemeye karşı vücudun bölgesel olarak hassasiyetlerini belirleyip, elde edilen sonuca göre terlemeye karşı özel fiber ip kullanarak giysi
üretiyoruz'' dedi. Rossi, “İsviçre Ordusu’na giysi tasarlarken 4 katmanlı bir ürün geliştirmekteyiz. Böylelikle sıvı taşınımını optimize etmeye çalışıyoruz. Vücut terlediğinde katmanlar bunu vücuttan ayrı tutacak” dedi. Ayrıca vücut haritalanması sistemini gerçekleştirdiklerini anlatan Dr. Rene Rossi, “Vücudun ayrı terleme sistemine göre ayarlanmış bir sistemi var. Giyilen ürün vücudun sistemine göre farklılık göstermeli. Eğer kıyafetlerin tasarımına bakacak olursak hem koruyucu hem de rahat olmasına özen göstermeliyiz” şeklinde konuştu.
Kanada Savunma Bakanlığı yetkililerinden Kevser Taymaz da normal tekstil ürünlerinin değer kaybettiğini, artık akıllı tekstil ürünlerine hükümetlerin destek verdiğini
ifade ederek, "Kanada'da birçok tekstil fabrikası kapatıldı. ABD'de de öyle. Hükümetler,
sadece katma değerli tekstil ürünlerine teşvik veriyor. Mesela 5 dolara tişört alınıyorsa, bunu 17 dolara satacak tişörtlerin gelişmesi için teşvik veriliyor" şeklinde konuştu. Kanada askerlerinin kimyasal, bakteriyel ve savaş ortamlarında korumak için
giysiler geliştirdiklerini ifade eden Taymaz, "Askerleri koruyabilecek kıyafetler için
çalışıyoruz. Bizim laboratuvarımızda çalıştık ve askerleri kimyasal, bakteriyel ve savaş ortamlarında koruyabilecek malzemeler hazırlıyoruz. Proje 2020'de yapılacak. Bu
koruma sistemi tepeden tırnağa olacak. Askerlerin enerjisi çok önemli. Vücut tarafından üretilen enerjinin verimli olarak tüketilmesini sağlamayı arzuluyoruz. Bu konuda çalışmalarımız 5 yıl önce başladı. 6 ayda bir Kanada'da hükümet ve üniversite
yetkilileri ile toplantılar yapılıyor. Şu anda teknik şartnameler yapıldı. Normal tekstil üretimi durduğu için akıllı tekstilleri kullanmaya çok dikkat etmek gerekir. İstikbal bunda. Arabalar, uçaklar ve helikopterler artık kompozit materyallerle üretilmeye
başlandı" dedi.
Sayı: 383 - Mart 2012
35
Makale
TÜRK TEKSTİL MÜHENDİSİNİN AKADEMİK ÇALIŞMASI
ULUSLARARASI ARENADA ÖDÜL KAZANDI
Süleyman Demirel
Üniversitesi Tekstil
Mühendisliği
Bölümü’nden Uzman
Çağlar Sivri’nin doktora
çalışması, Uluslararası
EDANA Nonwovens
Research Academy
Ödülü’nü
kazandı.Çalışmada,
özellikle otomotiv
sektörüne yönelik gürültü
problemini azaltmak
amacıyla mekanik nanolif
eğirme prensibiyle yüzeyi
kaplanmış ve daha iyi ses
emici özellikte nonwoven
yüzey eldesi hedefleniyor.
Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik – Mimarlık Fakültesi Tekstil Mühendisliği
Bölümü Öğretim Elemanı, Uzman Çağlar Sivri’nin, Doç. Dr. Mehmet Dayık danışmanlığında yaptığı “Mekanik Nanolif Eğirme Yöntemiyle Üstün Ses Emici Dokusuz Yüzey Geliştirilmesi” isimli doktora çalışması, merkezi Brüksel’de bulunan EDANA (European Disposables and Nonwovens Association) tarafından ödüllendirildi. Çağlar Sivri, EDANA’nın
koordinatörlüğünde her yıl öncelikli olarak Avrupa’nın bir ülkesinde düzenlenen ve bu
yıl da 19-20 Nisan 2012 tarihlerinde, İsveç’in Göteborg şehrinde düzenlenecek olan Dokusuz Yüzeyler Araştırma Akademisi 2012’de (Edana Nonwovens Research Academy 2012)
çalışmasını poster ile sunmak üzere davet edildi.
ganik ve inorganik polimerler ile metaller
ve iletken polimerler), daha düşük çapta
nanolif üretimi ve çevre dostu bir teknoloji olması yer almaktadır. Çalışma sonuçlandığında, dünya genelinde ilk kez
mekanik nanolif eğirme yöntemi ile geliştirilmiş ses emici prototip yüzey, otomotiv endüstrisinin kullanımına sunulacaktır.
Çalışmada, özellikle otomotiv sektörüne yönelik gürültü problemini azaltmak amacıyla mekanik
nanolif eğirme prensibiyle yüzeyi
kaplanmış ve daha iyi ses emici
özellikte nonwoven yüzey eldesi
hedeflenmektedir. Mekanik prensibe dayalı nanolif eğirme yönteminin avantajları arasında klasik
nanolif üretim proseslerine göre
daha hızlı olması, geniş sayıda
polimerle çalışabilme olanağı (or-
Dokusuz Yüzeyler Araştırma Akademisi,
her yıl akademisyenler, öğrenciler, mühendisler ve dokusuz yüzeyler endüstrisini bir araya getirerek bu alandaki rekabet edebilir ve sürdürülebilir nitelikteki çalışmaları desteklemektedir. Akademinin
temel amacı, dokusuz yüzeyler endüstrisinin geleceğine yönelik büyümeyi desteklemek amacıyla, teknik anlayışın ve bilgi birikiminin geliştirildiği, fikir alışverişleri ve araştırma sonuçlarının tartışıldığı
bir forum ortamı sağlamaktır.
Sayı: 383 - Mart 2012
36
Uzm. Çağlar SİVRİ
Süleyman Demirel Üniv. Mühendislik – Mimarlık Fakültesi
Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Elemanı
MEKANİK NANOLİF EĞİRME YÖNTEMİYLE
ÜSTÜN SES EMİCİ DOKUSUZ YÜZEY GELİŞTİRİLMESİ
Amaç
Bu çalışmada, özellikle otomotiv sektörüne yönelik gürültü problemini azaltmak
amacıyla mekanik nanolif eğirme prensibiyle yüzeyi kaplanmış ve daha iyi ses
emici özellikte nonwoven yüzey eldesi
hedeflenmektedir. Merkezkaç kuvveti ile
nanolif eğrileceğinden, elde edilen nanoliflerin çapı daha da küçülecek ve bu şekilde yüzeyin fonksiyonelliği artacak ve
nispeten daha iyi ses emici özelliğe kavuşacaktır. Yine prensip mekanik eğirmeye dayandığından üretim hızı elektro
eğirme prensibine göre 2-3 katına çıkabilecektir. Korozif yapıda solventler kullanılmayacağından çevreye verilen zarar
da azalacaktır. Elektrostatik kuvvet gereksinimi olmadığından ekonomik bir
prensip olmasının yanı sıra organik ve
inorganik polimerler ile metaller ve iletken polimerler de kolayca işlenebilir hale
gelecektir. Sonuçta toplam maliyeti düşük, çevre dostu, daha hızlı ve daha geniş bir pazara hitap eden bir geliştirme süreci ortaya konacaktır.
Ses emici yüzeyler
Trafik, endüstri, inşaat gibi dış kaynaklı gürültülerin yanı sıra havalandırma, ofis makineleri gibi iç kaynaklı gürültüler insan sağlığını olumsuz etkilemekte ve gün geçtikçe bu
etki artmaktadır. Gürültü ya da ses kirliliği, sadece duyma ve uyku bozukluklarına ve strese yol açmaz, aynı zamanda öğrenme yeteneğini ve performans kapasitesini düşürür.
Bu problemle başa çıkmanın bir yolu, insanların yaşadıkları ve seyahat ettikleri bölgelerde gürültü kaynağına yakın bir yerde uygun bir akustik ortam yaratmak için ses emicileri kullanmaktır (Engström, 2009).
Otomotiv endüstrisi, gürültü problemini ortadan kaldırmak için tekstillerden yaygın biçimde faydalanmaktadır. Ses, hava ve araba gövdesinin titreşimi yoluyla yayılır. Gürültüyü azaltmak için 3 temel mekanizma mevcuttur: Emicilik, sönümleme ve izolasyon. Genelde kalın katmanlı bir malzeme, aynı malzemenin daha ince katmanlısına nazaran daha
çok sesi emer. Gürültü ve titreşim sönümlemede, çok sayıda malzeme ve çok sayıda katman kombinasyonları kullanılmaktadır. Hava yoğunluğu, gözeneklilik ve malzeme kalınlığı ses emiciliğini etkiler fakat ses dalgalarının esas frekansı da emicilikle oldukça
ilgilidir. Sönümleme, metal araba gövdesi gibi daha sert bir malzemenin yanına yumuşak bir malzeme takviyesiyle sağlanabilir (Fung, 2000).
Sayı: 383 - Mart 2012
37
Makale
Şekil 1. Isıl bağlanmış nonwoven ve dokuma kumaşların ses emici
özelliklerinin hızlı, ucuz ve kalitatif ölçümü için tasarlanmış aparat
Şekil 1’de görülen aparat yardımıyla, her
ölçümde 50 saniye boyunca geniş bir frekans aralığındaki ses dalgalarını oynatan
bir mp3 oynatıcıya bağlı hoparlör mevcuttur. Eş zamanlı olarak bir mikrofon, ses
kartına bağlıdır ve ses bilgisayar tarafından kaydedilmektedir. Farklı numuneler, kutu boş iken ve bir ses emici malzeme içindeyken ölçüm yapılarak ses basınç
düzeylerindeki farkın karşılaştırılması
suretiyle ses emicilik testi yapılır (Engström, 2009).
Yukarıdaki, basit düzeneğin dışında oldukça sofistike ölçüm sistemleri de mevcuttur. Almanya’dan HP Pelzer grubu,
otomotiv sektörü için akustik çözümler
üreten merkezlerin başında gelmektedir.
Ses yoğunluğu, ses emicilik, ses gücü ve
ses izolasyonu gibi parametreler spesifik
olarak ölçülebilmektedir.
Gürültünün diğer alanlara nüfuziyetini düşürmek anlamına gelen ses izolasyonu kavramından farklı olarak, ses emicilik sesin enerjisini ve sınır çizgilerinin yüzeyindeki ya
da ses kaynağı bölgesindeki bölümlerdeki yansımasını düşürür. Ses enerjisi, gözenekli yüzeye nüfuz ederek ısı enerjisine dönüştürülür. Ses emici özellikler, emilen enerjinin uyarıcı enerjiye oranı anlamına gelen ses emicilik ALFA değeriyle ölçülür. Mutlak emicilik durumunda ALFA katsayısı bire, mutlak yansıma durumundaysa sıfıra eşit olur. Bir
başka deyişle, daha düşük katsayı, rezonansa ilişkin daha yüksek ses yansıması anlamına gelir (Anonim, 2007).
Şekil 2 a’da hoparlör ve dağıtıcılarla donatılmış bir yankılama odasında araç kapısı ve dış gövdenin testleri görülmektedir. Şekil 2 b ve Şekil 2 c’de aracın içindeki
gürültü bir şasi üzerinde yarı-yankısız
bir odada test edilmektedir (Anonim,
2008).
Ses emicilik test standardı olarak ASTM
E-1050 sıkça kullanılan standartlardan bi-
Ses emicilik ölçümleri için birkaç aparat ve yöntem mevcuttur.
Şekil 2
a
Sayı: 383 - Mart 2012
38
b
c
Şekil 3. Bir Otomobilin Motor Bölümü
risidir. SS – EN ISO 354 standardı İskandinavya’da kullanılan ses emicilik standardıdır.
Ses emici yüzeylerin
otomotiv mühendisliği
uygulamaları
Ses emici malzemeler otomobillere iç döşeme olarak, üst zemin kaplaması, bagaj
kaplamaları vb. şekilde entegre edilir. Genellikle bu, otomotiv mühendisliğinde
modül entegrasyonu olarak adlandırılır.
Şekil 4. Bir Otomobilin Yolcu Bölümü
Otomobilin iç iskeletine ve gövdeye uyumlu olarak tasarlanmış, çeşitli tekstil yüzeylerini içeren bir modül araca uygun bir şekilde kurulur.
Şekil 3’te bir otomobilin motor bölümü görülmektedir. Bu bölümde çeşitli renklerde görülen astar, iç ve dış izolasyon tekstil malzemeleri, tekstilden tekerlek astarları gibi malzemelerin hepsine ses emicilik uygulamaları yapmak mümkündür.
Şekil 4’te görülen yolcu kısmında, ön zemin izolasyon, arka zemin izolasyon, halı sistemi, tavan astar, arka koltuk izolasyonu gibi malzemelerin hepsi ses emicilik uygulanabilecek malzemelerdir.
Şekil 5’te görülen bagaj bölümü elemanlarında, tekerlek astarları, izolasyon kumaşları vb. alanlarda da ses emicilik uygulamaları mümkündür.
Şekil 5. Bir Otomobilin Bagaj Bölümü
REFERANSLAR
1. J. Engström., A. Thorvaldsson, B. Hagström,
2009. “Nanofibers-small fibers with big potential”,
The Nordic Textile Journal 2009, Special Edition
Fashion & Clothing, p. 46-53.
2. W. Fung ve J.H. Hardcastle, 2000. “Other Textile Applications”. In: Textiles in Automotive Engineering”. Woodhead Publishing Limited, pp.
236-238.
3. Sivri, Ç. ve Dayık, M., “Development of Superior Sound Absorbing Nonwoven Media via Mechanical Nanofiber Spinning Method”, 3. UTİB Textile & Ready Made Clothing Sector R&D Project Brokerage Market, Bursa 2011.
4.Anonim,2007.http://old.elmarco.com/upload/
soubory/obsah/38-1 SoundAbsorption_fianl.pdf.
5. Anonim, 2008. http://www.pelzer.de/english/
start_4.htm. Erişim Tarihi: 24.02.2011
Sayı: 383 - Mart 2012
39
Tekno-Tekstil
GÜVENLİ VE HIZLI İLİK AÇMAK İÇİN
Tekstilde üretkenlik, teknoloji ve yaratıcılık
sınır tanımıyor. Tekstil makine
sektöründeki gelişmeler her geçen gün
ivme kazanıyor. Piyasada rekabet
gücünü etkileyen önemli
faktörlerden biri de üretim
çeşitliliği. Kullanımı,
kontrolü ve
bakımının daha
kolay hale
getirildiği yeni
ilik makinelerine
bir göz attık.
T
ekstil, turizm gibi Türkiye için vazgeçilmez sektörlerden birisi. Bu sektörün ayakta kalabilmesi için yeni teknolojilerin geliştirilmesi ayrı bir önem taşıyor. Türkiye’de tekstil makine
sektörü artık belli bir yere geldi ve bir altyapı oluşturdu. Örneğin, boya-apre makinesi üreten firmalar, dünya kalitesindeki makinelerini her yere en uygun koşullarda satabiliyor. Teknoloji geliştikçe sanayi tipi dikiş makinelerinde de yepyeni özellikler gelişiyor. Bu makineler
esnek sentetik kumaşlarda boylamasına dikiş sırasında düzgün dikişler elde edilmesini sağlıyor. Büzüşme yapmıyor. Enerji tasarrufu
sağlayan makineler, minimum yağlama ile çok
uzun yağ ömrü sunuyor. Rahat dikiş için hızlı
tepki süreleri, yağ lekesiz temiz dikiş, kullanımı
kolay kumanda panelleri, düşük ses ve titreşim sayesinde rahat kullanım, kolay bakım gibi
imkânlar sunuyor. Bu sayıda tekstil makineleri sektöründe üretilen en yeni ilik makinelerini
araştırdık ve en yeni teknolojileri sizlerle buluşturmayı amaçladık.
Sağlamlaştırma dikişi özelliği
TETAŞ, 1982 yılında konfeksiyon makineleri sektörüne hizmet vermek amacı ile İstanbul’da kuruldu. Profesyonel kadrosu ve
Sayı: 383 - Mart 2012
40
teknolojik altyapısı ile birçok ürün grubunu, tek bir şemsiye altında toplayarak,
yıllarca tedarikçi ve müşterileri ile güvene dayanan iş birlikteliğini başarı ile yakalamış bir firma. TETAŞ ZJ 5780 Otomatik
İlik Makinesi en yeni teknolojiyi bünyesinde
barındırıyor. Bu
özellikler şöyle sıralanıyor: 0.05 milimetre adımlı step
motorun sürdüğü
dişli ve iğne mili
ile mükemmel dikiş kalitesi. Yüksek hızda dikişe
başlandığında oluşabilecek iplik
kopmalarına engel
olan ilk beş vuruşa
kadar düşük hızda ayarlanabilen
yavaş başlatma
özelliği. Dikiş sonunda sökülmeye engel
olan sağlamlaştırma dikişi. Penye ve likralı kumaşlarda oluşabilecek ilik deformasyonunu engelleyen sabitleme dikişi.
Hafızasında 30 tane standart ilik çeşidi. İlik
boyu: 6.4-31.8 milimetre (1/4” ile 1.1/4”).
İş sayma özelliği. İlik kesme bıçağı girilen
ilik boyunun büyüklüğüne göre kademeli vuruş özelliği ile kesim yapma. Çeşitli
boylarda ilik açma bıçağı. 1-99 adet iliği
hafızasına kayıt edebilme. Makinenin penye, gömlek, pijama ve kumaş pantolon gibi
kullanım alanları bulunuyor.
Maksimum enerji
tasarrufu
Türk hazır giyim sektörüne, uzun yıllardır
her konuda hizmet vermekte olan Astaş'ın
ise İstanbul Güneşli'de yer alan merkez binasının yanı sıra Çatalca Serbest Bölge, İstanbul Ümraniye, İzmir, Bursa, Denizli,
Samsun, Ankara, Mersin ve Adana’da şubeleri bulunuyor. 9 bin metrekare kapalı alana sahip merkez binası olan Astaş, en
yeni teknolojileri kullanarak, ISO 9001
standartlarına uygun olarak, gerekli kaynakları sağlayarak ve kalite sisteminin etkinliğini sürekli artırarak müşterilerine
hizmet veriyor. Astaş’ın sanayi tipi makine markası JUKI, gömlekte ACF-1721790 Direct Drive Bilgisayar Kontrollü
Kilit Dikiş Otomatı ile fark yaratıyor. Tasarımı, üstün performansı, fonksiyonel yapısı ve donanımıyla hazır giyim sektörüne sunulan bu makine ile gömleklerdeki
ilikler kusursuz açılıyor.
Teknolojinin dinamizmini ve yüksek performansını tüm makinelerine taşıyan
JUKI, ACF-172-1790 Direct Drive Bilgisayar Kontrollü Kilit Dikiş Gömlek İlik Otomatı ile mükemmel ilik kalitesi, maksimum enerji tasarrufu ve yüksek verimliliği vurguluyor. Direct drive servo motor
teknolojisine ( 4200 devir / dakika) sahip
olan yüksek devirli bu otomat kayışsız, titreşimsiz ve sessiz çalışma ortamı ile
benzerlerinden ayrılıyor. ACF-172-1790
Direct Drive Bilgisayar Kontrollü Kilit Di-
kiş Gömlek İlik Otomatı, otomatik tansiyon
kontrol sistemi sayesinde pürüzsüz ve kusursuz ilik dikişleri yapıyor. Bu otomat ilik
aralıklarını 0-610 milimetre olarak ayarlayabiliyor ve ilik boyu, dikiş
sıklığı/vuruş sayısını da
panelden kolayca belirleyebiliyor. Bütün gelişmiş teknolojik özellikleri üzerinde bulunduran bu otomat orta bıçak değiştirilmeden otomatik olarak ilik boyu
ayarlama özelliğine sahip ve bir program üzerinde 20 farklı boyut ve biçimde ilik açabiliyor. İlik boyu ise maksimum 25 milimetre. Bu otomatın sahip olduğu diğer bir özellik
ise arka arkaya değişik özellikte ilik açma imkânının (cyle program) olması. Bu otomatın kapasitesi 9 saatte 1.100-1.250 adet gömlek. ACF-172-1790 Direct Drive Bilgisayar
Kontrollü Kilit Dikiş Gömlek İlik Otomatı’nda bulunan kullanımı kolay, çok fonksiyonlu
program paneli sayesinde gereken her işleme kolayca ulaşılabiliyor. İşlevler panel yüzeyine hatırlaması kolay simetrik bir düzenle konumlandırılmış. Panelde algılaması kolay şekiller kullanılarak kullanım basite indirgenmiş. Tüm bu özellikler, bu otomatın sahip olduğu yüksek teknolojiyi vurguluyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
41
Tekno-Tekstil
Sessiz çalışma
Brother RH 9820 İlik Makinesi, RH-9820-01 / RX-9820 2500 dev/dakika ile dünyanın en
hızlı gözlü makinesi. En hassas kumaşlarda bile mükemmel dikiş kalitesi, yüksek verimlilik sağlıyor. Dikiş bölgesi arkasındaki geniş alan sayesinde her türlü işte kullanım
kolaylığı var. Kullanımı kolay çalışma paneli, Türkçe ekran mevcut. Yüksek hızlarda bile titreşimsiz ve sessiz çalışma ve maksimum enerji tasarrufu sağlıyor.
2500 dv/dakikalık maksimum
dikiş hızı, yüksek hızlı çalışmaya uygun özel tasarlanmış
bir makine yapısının kullanılması ile elde edilmiş. Hız, önceki modeldeki 2200 dv/dakikalık seviyenin ciddi bir şekilde
üzerine çıkarılmış. İğne mili bölgesindeki parçaların (patentli)
dayanımının artırılması, besleme ve iğne mili döndürme mekanizmasının servo kumandalı hale getirilmesiyle
çalışma süresi kısal-
Sayı: 383 - Mart 2012
42
tılmış ve böylece önceki model ile karşılaştırıldığında makine operasyon zamanında yüzde 13’lük bir düşüş elde edilmiş.
İğne batış noktası hassasiyeti artırılmış.
Servo kumandalı, dayanımı yüksek, esnemeyen besleme mekanizması sayesinde, iğne batış noktaları hassas şekilde
seçilebiliyor ve elektronik dikiş makinelerine özgü olan besleme sürüklemesi, zor
kumaşların yüksek hızda dikilmesi sırasında bile ortaya çıkmıyor. Servo kumandası, başlangıç konumu algılamasına olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Dikiş
atlama sayısı azaltılıyor. Lüperin şekli,
tansiyon açma miktarı ve diğer bazı mekanizmalar tekrar tasarlanmış. İplik tansiyonunun değişiminden kaynaklanan atlama dikişler ve yetersiz iplik gerginliği,
ipliklerin tipine bağlı olmaksızın azaltılır. Makinenin değişik kumaşlar için esnekliği artırılmış. Baskı ayağı arkasında
kalan 120 mm derinlik her
türlü işin makineye rahatlıkla yerleştirilebilmesini sağlar. İş yerleştirme alanı dikey iliklerin ve arka cep kısımlarının dikilmesi için oldukça uygun. Makine kafasının şekli, iğne bölgesinin rahatça görülebilmesini sağlayarak operatörlerin dikiş
işlemini izleyebilmelerine izin verir. Gürültüye neden olan mekanizmaların yeniden tasarlanması sonucunda, yüksek
hızlarda bile önceki modele göre çok
daha sessiz bir çalışma elde edilmiş. Makine, darbe gürültüsünü ortadan kaldıran
sağlam bir tasarıma sahip. Çalışma esnasında operatörün maruz kaldığı titreşim
son derece azaltılmış. RH-9820, sıvı kristal bir ekrana (LCD) sahip ve gösterilecek
öğeler için simge ve harfleri kullanır. Dikiş desenlerinin ayarlanması ve kontrolü
ile dikiş modlarının nasıl değiştirilebileceği kolaylıkla öğrenilir ve işlem sorunsuz
biçimde gerçekleştirilebilir. Simgeler ve
harflerin kullanıldığı kullanımı kolay ekrana sahiptir. Hassas ayarlama kolayca
yapılabilir. Kesme boşluğu ve bıçak konumu gibi hassas ayarlamalar LCD panel
üzerinden yapılabilir. Günlük temizlik ve
yağlama kısa bir sürede etkin şekilde
yerine getirilebilir. Merkezi yağlama sistemi vardır. Yağ besleme yerleri tek bir
yerde toplanmış. Minimum yağ fitiller
yoluyla yağ tankından alınır ve iğne mili
bölgesi ve lüper kütüğü gibi yağ gerektiren her parçaya iletilir. Yağ seviye penceresi kontrolü kolay bir konuma yerleştirilmiş. İplik artıkları toplanabilir. Makine üzerinde iplik artıklarının toplanabileceği özel bir cep bulunur. Bu cep, iplik artıklarının çevreyi kirletmesini önler ve çalışma ortamının temiz kalmasını sağlar.
İlik kumaş parçacıkları temizlenebilir.
İlik kesimi sırasında ortaya çıkan kumaş
parçacıkları hava basıncı ile temizlenebilir. Enerji tasarrufu sağlayan motorun
kullanımıyla, daha yüksek bir maksimum
dikiş hızı elde edilirken geleneksel modele
göre elektrik tüketimi yüzde 35’ten daha
fazla bir oranda azaltılmış. RH-9820, pazardaki en yüksek enerji tasarrufu sağlayan elektronik gözlü ilik dikiş makinesidir.
Kullanımı kolay panel
İlk olarak Uğur Ticaret adıyla
1969 yılında Yeşildirek Gürün
Han’da faaliyete başlayan şirket, o dönemde her marka ve
model dikiş makinesi ticareti
yaptı, 1975 yılından itibaren de
sanayi dikiş makineleri ile makine parça ve aksesuarları ithalatına başladı. Uğur Ticaret, 1995
yılında anonim şirket olarak Uğur
Tekstil Makineleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanını aldı. 1970’li
yılların ortalarından beri konfeksiyon üretim sektörüne Brother dikiş makineleri sağlayan
şirket, 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren Brother sanayi dikiş makinelerinin Türkiye Genel Mümessili oldu. Firmanın Brother
HE-800A İlik Makinesi ve Brother
HE-800A Elektronik Düz İlik Makinesi, 21 adet orijinal dâhili dikiş desenine ilaveten orijinal desen ilave edebilme, hızlı ve hassas çift konumlu balta çalışması, yüksek hızda düzgün zikzak dikişler, ayarlanabilir baskı ayağı kaldırma yüksekliği, kullanımı kolay PD-8000 programlayıcı (opsiyonel), kullanımı kolay panel, balık sırtı ya da
normal dikiş seçeneği ve kolay ayarlanabilmesi, artık iplik bırakmayan temiz dikiş, zikzak genişliği ayarı, dikdörtgen, birlikte dikiş, testere şekli gibi desenleri birleştirip birlikte dikme opsiyonu mevcut. Özellikle dokuma eşyalar / örme makaleler için uygun. Kesici uzunluk: 4-32 milimetre. Maksimum dikiş genişliği: 6 milimetre. Maksimum düğme delik uzunluğu: 40 milimetre. Ayak yüksekliği: 13 milimetre. Maksimum hız dikiş:
4000 sti/dakika.
Multi sistem
PFAFF 3119 Elektronik Programlı Düz İlik Makinesi’nin özellikleri şöyle: Elektronik panelden ilik boyu, dikiş genişliği, dikiş sıklığı ayarı anlık üretim gereksinimlerini tüm esnekliği ile anında cevaplayabiliyor. Baltalı kesme tertibatı, çoklu kesim imkânı (Multi sistem), tuşlarla çağrılabilen 31 farklı ilik programı var. Çift sarım sistemi, tutturma dikişli.
Dâhili mini kompresör opsiyonlu olarak vardır. (-2/63) trikotaj ve penye uygulamaları için
özel donanımlıdır. Teknik bilgiler: Devir sayısı: Maksimum 4.000 dikiş/dakika. Kapasite, standart düğme iliği için 3 saniyenin altındaki bir devre için tamamlama süresi. AMF
REECE S311 CT INDEXER Elektronik Denim Pantolon Patlet Gözlü İlik Otomatı'nın özellikleri ise şöyle sıralanıyor: Dokunmatik Türkçe grafik ekran ve çalışma paneli sayesinde
kullanım kolaylığı. Otomatik olarak 1-6 adete kadar gözlü ilik yapabilme, gözlü ve gözsüz süs ilik boyu 16-20 milimetre arasında. Maksimum enerji tasarrufu, hız maksimum
2000 dev/dakika.
Sayı: 383 - Mart 2012
43
Enerji
2013 YILI TÜRKİYE'DE GÜNEŞTEN
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE MİLAT OLACAK
2012 yılı, Türkiye tarihinde güneş enerjisine dayalı elektrik üretiminde ilk lisans
dağıtımlarının yaşanacağı yıl olması sebebiyle sektör için bir başlangıç olarak kabul
ediliyor. Büyük yatırımcıların 2013 yılında güneş enerjisi santralleri ile sektörde yerini
alması bekleniyor.
Halen kurulu tesislerin, küçük işletmeler ile ev ihtiyacını karşılamaya yönelik olduğu Türkiye’de,
2013 yılından itibaren büyük yatırımcıların güneş enerjisi santralleriyle pazarda yer alacağı düşünülüyor. Günümüzde güneş enerjisinden elektrik üretimi ile ilgili uygulamaların kurulu güçleri hakkında sağlıklı veriler bulunmazken, büyük yatırımcılar ülke genelinde lisans için gerekli
olan güneş ölçümlerine başladı. 2013 yılında verilecek 600 MW Güneş Lisansı, Lisanssız Elektrik
Üretimi Yönetmeliği’nin (Lisans gerektirmeyen 500 kW altı uygulamalar) hayata geçmesi ve düşen yatırım maliyetleri sonucu 2013 ve sonrasında sektörde büyük bir hareketlenme görülecek.
2013, Türkiye’de güneşten elektrik üretiminde milat olacak.
2012 yılı, Türkiye tarihinde güneş enerjisine dayalı elektrik üretiminde ilk lisans dağıtımlarının yaşanacağı yıl olması sebebiyle sektör için bir başlangıç olarak kabul ediliyor. EPDK, yaptığı düzenleme
ile güneş enerjisinden elektrik üretilebilecek enerji bölgelerini belirledi. Hazırlanan haritaya göre,
elektrik üretimi için toplam 27 bölgede ve 38 şehirde güneş enerjisinden elektrik üretimi yapılabilecek. En yüksek kapasite 92 MW ile Konya’ya verilirken, sektöre 2 milyar Euro civarında yatırım yapılması bekleniyor.
Konuyla ilgili kanundaki düzenlemeyle lisans başvuru öncesi ölçüm zorunluluğu getirildi ve dü-
Sayı: 383 - Mart 2012
44
zenlemenin de ilgili kurumu olan EPDK tarafından yapılacağı bildirildi. EPDK ölçüm ile ilgili taslak tebliği 2011 Ağustos ayında yayınlandı.
Taslakla ilgili görüş ve önerileri toplayan
EPDK’nın ölçüm tebliğinin son halinde; ölçüm
süresi, ne şekilde yapılacağı ve lisans başvuru şekli belirlenecek. Ölçüm tebliğinde Mart
2012’ye kadar yayınlanması ve ölçüm süresinin altı ay olması durumunda 2012 yılsonu gibi
lisans başvurularının kabulünün yapılması
mümkün olabilecek. Lisans başvurularının değerlendirilmesi ve yarışmaların (aynı trafo
merkezi veya araziye başvurulması durumumda) tamamlanmasının, başvuru sayısına da bağlı olarak 2013 yılının sonlarını bulacağı tahmin ediliyor. 2013 yılı sonu itibariyle tamamlanması öngörülen lisanslanma süreci-
nin ardından kurulumların 2014 yılı ortasında
başlaması öngörülüyor. 2014 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek kapasitede
(2000 MW -5000 MW arası tahmin ediliyor) ve
yeni teşvik fiyatı ile EPDK tarafından yeni lisans
başvurularının alınması da bekleniyor.
Güneş enerjisiyle ilgili sürecin bu şekilde işlemesi beklenirken şirketler de şimdiden çalışmalarını yoğunlaştırdı. Merk Solar Enerji ile
Alman enerji devi Gehrlicher Solar güçlerini birleştirerek Gehrlicher Merk Solar A.Ş. adıyla
Türkiye’nin Doğu ve Güney'inde güneş tarlaları kuracak. Şirket ayrıca evlere 3 bin 500 Euro’ya güneş enerjisi sistemleri kurarak, enerji
maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor.
Lokal firmalarla işbirliği yapılacak
Akfel Mühendislik Grup CEO’su Murad Baltacı’ya göre kurulan yeni şirket, proje geliştirme,
mühendislik, EPC, finansman ve güneş enerji
santrali kurulumu alanlarında hizmet verecek.
Bu kapsamda kurulan şirketin hedefi; 2015 yılına kadar 600 MegaWatt’lık güneş enerjisi pazarında önemli bir paya sahip olmak. Gerçekleştirilen işbirliğiyle nihai kullanıcıya yönelik
projeler de üreteceklerini belirten Murad
Baltacı, Alman Gehrlicher Solar’ın 17 yıllık tecrübesini ve Merk Solar’ın yoğun pazar bilgisini ortaya koyduklarını, Türkiye’de MW seviyesinde gerçekleştirilecek projelere; Avrupa
standartlarında kredibilitesi yüksek olan ürün
ve hizmetlerin yanı sıra yurtdışı kaynaklı farklı finansman modelleri de sunacaklarını belirtti.
Türkiye’nin Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu kentlerinde bayilikler vereceklerine değinen Baltacı, 500 KW altı projeler için de lokal firmalarla işbirlikleri oluşturacaklarını söyledi.
Enerjide dışa bağımlılık sürecek
Akfel Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fatih
Baltacı, Türkiye enerji piyasasına ilişkin düşüncelerini paylaşarak Türkiye’nin hızlı bir büyüme içinde olduğunu ve bu büyümenin enerji
ihtiyacına da yansıdığını, cari açığın en büyük
nedeninin enerji ithalatı olduğunu söyledi.
2012 yılında 39 milyar metreküp doğalgaz kul-
lanıldığını, 2011’de bu rakamın 43 milyar metreküpe çıktığını, 2012 yılında ise 48 milyar metreküplük kullanım olacağının tahmin edildiğini belirten Fatih Baltacı, bu durumun elektrikte de aynı
şekilde olduğunu, bu yüzden yenilenebilir enerjilerin hızlı bir şekilde devreye girmesi gerektiğini
ifade etti. Atıl durumdaki tarım arazilerinin güneş enerjisi için potansiyel oluşturduğunu söyleyen
Fatih Baltacı, bu alanda teknolojilerin de ilerlediğini, enerjinin bütün alternatiflerinin kullanılmasının gerektiğini dile getirdi ve Türkiye’de bu yönde ciddi yatırımlar olacağını, buna rağmen Türkiye’nin enerji alanında ithalatçı olmaya devam edeceğini sözlerine ekledi.
Türkiye, güneş enerjisi için oldukça çekici bir pazar
Gehrlicher Solar AG CEO’su Klaus Gehrlicher, hızla büyüyen ve artan enerji talebinden dolayı Türkiye’nin güneş enerjisi için oldukça çekici bir pazar haline geldiğini, Türk hükümetinin, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki yatırımları artıracak genel elektrik tarifesine çok yakın olan YEK (yenilenebilir enerji kaynakları) cetveli uygulamasını kanunen başlatarak ileriye yönelik başarılı bir
harekette bulunduğunu söyledi. Bu durumun da ciddi manada sürekli gelişen bir pazarın oluşmasında ideal olan ön koşulları oluşturduğuna dikkati çeken Klaus Gehrlicher, Merk Solar ile gerçekleştirilen ortaklıkla birçok başarılı projeye imza atacaklarını belirtti.
Güneş enerjisi pazarı bakir
Türkiye’de 52 bin MW’lık bir enerji kurulumunun olduğunu, bunun sadece 5 MW’lık kısmının güneş enerjisine ait olduğunu açıklayan Gehrlicher Merk Solar Enerji A.Ş. Genel Müdürü Ömer Cihan Karahan da bu alanda Türkiye’nin çok bakir olduğunu, yapılacak çok iş olduğunu ve solar parklardan güneş enerjisi santrallerine geçiş yaşanacağını söyledi. Türkiye’nin doğu ve güneyinde uygun saha tespitleri yapıldığını, buralarda güneş enerjisi tarlaları kurulacağını ifade eden Ömer Cihan Karahan, güçlü yanlarının Alman ortaklıktan kaynaklandığını, Gehrlicher Solar’ın uluslararası
alanlarda tecrübesi ile birlikte kredibilitesinin yüksek olduğunu söyledi. Türkiye’de 600 MW’lık bir
güneş enerjisi yatırımının lisans beklemekte olduğunu söyleyen Ömer Cihan Karahan, bu yatırımların
600 MW ile başlayacağını ve 2015 yılına kadar tamamlanacağını, 2023 yılına kadar ise bu rakamın
9 bin MW’a kadar çıkacağını öngördüklerini söyledi ve uzun vadede evlere de güneş enerjisi sistemleri kuracaklarını, sonraki aşamada evlere 3 bin 500 Euro’ya 25 yıl garantili olan bu yeni sistemi kuracaklarını söyledi.
Sayı: 383 - Mart 2012
45
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
KRİZ ORTAMINDA FUARLARA KATILAN
İŞLETMELER ÖNE ÇIKMAYA BAŞLADI
Sendikamız, “Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi” kapsamında zaman zaman işletme yöneticilerinin mesleki eğitim ve seminerlere iştirakini de sağlıyor. Bu kapsamda fason boyama ve apre konusunda faaliyet gösteren
Şark Mensucat Fabrikası’nda Üretim Müdürü Adem Kurucu ve Makine-Enerji Müdürü Hakan Yıldırım, Hindistan’da bir eğitime katıldı.
Eğitim seminerine katılan yöneticiler, “Hindistan’da faaliyet gösteren Yamuna Machine
Works Pvt. Ltd. Şirketi tarafından hazırlanan
kumaş kaplama teknikleri ve pamuklu kumaş
boyama prosesi konularını içeren bir eğitime
9-12 Ocak 2012 tarihleri arasında katıldık. Prosesler ile ilgili hem teorik bilgiler aldık hem de
fabrika ziyaretlerinde uygulamalı olarak kumaş boyama proseslerini inceledik. Altyapı ve
proses için gerekli olan bilgileri aldık” dediler.
Sendikamız, 2006 yılında uygulamaya koyduğu “Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi” ile üye işyerlerinin
dünyadaki konumunu güçlendirirken bir yandan da mesleki gelişimlerine yardımcı oluyor. Fuarlara katılan işletmeler, kriz ortamında ortaya çıkan boşluğu doldururken bir yandan da dünya pazarlarında öne çıkıyor. Bu işletmelerden biri de Ormo Yün İplik Sanayi A.Ş.. 1984 yılından bu yana yurtdışı ihtisas fuarlarına katılan Ormo Yün, son olarak modanın merkezi İtalya’nın
Floransa kentinde 25-27 Ocak tarihleri arasında düzenlenen Pitti Immagine Filati Fuarı’nda
yerini aldı. Fuara Giray Öcalgiray, Osman Kılıç, Banu Demircioğlu, Fatih Dindar, Nuray Çalışkan ve Elif Okumuş’tan oluşan bir ekiple katıldıklarını anlatan Ormo Yün yetkilileri, “1990 yılından bu yana yılda iki kez bu fuara katılarak yaz ve kış koleksiyonlarımızı tanıtıyoruz. Sektördeki
daralmanın sonucunda fuara katılan firmaların azalması ve Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın sağladığı teşvik, Ormo’nun fuardaki konumunu daha da sağlamlaştırmıştır” dediler.
40 yılı aşkın deneyimi ile yurtiçi ve yurtdışında iplik sektörüne başarıyla hizmet verdiklerini de anlatan yetkililer, “Ormo, 1984 yılından bu yana yurtdışı
ihtisas fuarlarına katılarak sektördeki iplik ve renk eğilimlerini yakından takip etmektedir. Gerek teknoloji ve gerekse üründe sürekli yeniliklere yönelmemiz sonucunda alanında lider firmalardan biri olduk. Her sezon yeniden hazırlanan koleksiyonlar, teknolojik ve katma değeri yüksek ürünlerle
zenginleştirilip müşterilere sunulmaktadır” dediler. Ormo hakkında da bilgi veren yetkililer, “Yıllık toplam 8 bin 500 tonluk kamgarn, yarı kamgarn ve
steichgarn iplik kapasitesiyle sektöründe dünyanın ikinci büyük üretim tesisiyiz. Dünyanın önde gelen firma ve markalarının iş ortağı olarak tercih ettiği firmamız kaliteden ödün vermeden üst düzey servis ile müşteri memnuniyeti
sağlamaktadır” dediler.
Sayı: 383 - Mart 2012
46
Ayrıca pamuklu kumaş boyama alanında faaliyet gösteren birçok fabrikayı ziyaret ettiklerini de anlatan yetkililer, “Firmamızda pamuklu kumaş boyama yapılabilmesi için
gerekli uygun prosesler ve makine parkuru
için bilgiler aldık. Aldığımız eğitim, firmamızın ana faaliyetleri arasında bulunmayan
fakat ürün yelpazemizin genişletilmesi ve
müşteri taleplerinin karşılanabilmesi için
planlamış olduğumuz kumaş kaplama ve pamuklu kumaş boyama alanlarında doğru proseslerin oluşturulmasına fayda sağlayacak”
diye konuştular.
FUAR TAKVİMİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2012)
TARİH
FUAR
NİSAN
01.04.2012-03.04.2012
Almatı (Kazakistan) HOMEDECO-Uluslararası Ev Tekstili ve İç Mekan Tasarımı Fuarı
02.04.2012-05.04.2012
Moskova (Rusya) Decotex-Uluslararası Ev Tekstili ve Duvar Kaplamaları Fuarı
11.04.2012-14.04.2012
Ho Chi Minh City (Vietnam) Vietnam Saigon Kumaş ve Konfeksiyon Aksesuarları Fuarı
19.04.2012-22.04.2012
Cakarta (Endonezya) INATEX-Uluslararası Tekstil, İplik, Kumaş, Giyim, Ev Teks. ve Tekstil Aksesuarları Fuarı
21.04.2012-24.04.2012
İstanbul (Türkiye) 9. Uluslararası İstanbul İplik Fuarı
21.04.2012-24.04.2012
İstanbul (Türkiye) İstanbul Teknik Tekstiller Fuarı
21.04.2012- 24.04.2012
İstanbul (Türkiye) Tekstil, Dokuma, İplik, Terbiye, Örgü Çorap Makineleri ve Kimyasalları Fuarı
24.04.2012-26.04.2012
Atlanta (ABD) Uluslararası Teknik Tekstil Fuarı
26.04.2012-29.04.2012
Bağdat (Irak) Bağdat Uluslararası Hazır Giyim ve Deri Fuarı
MAYIS
05.05.2012-09.05.2012
Frankfurt (Almanya) Modern Tekstil Bakımı Fuarı
16.05.2012-20.05.2012
İstanbul (Türkiye) 8. İstanbul Ev Tekstili Fuarı (TÜYAP)
18.05.2012-22.05.2012
İstanbul (Türkiye) EVTEKS Fuarı (CNR)
26.05.2012-28.05.2012
Milano (İtalya) Uluslararası Örgü ve Hazır Giyim Makineleri Fuarı
31.05.2012-03.06.2012
İstanbul (Türkiye) İstanbul Kumaş Fuarı
31.05.2012-03.06.2012
İstanbul (Türkiye) Konfeksiyon Makinesi Fuarı
HAZİRAN
06.06.2012-08.06.2012
Tunus (Tunus) TEXMED-Uluslararası Tekstil ve Giyim Fuarı
12.06.2012-16.06.2012
Şanghay (Çin) ITMA Asia+CITME-Çin Uluslararası Tekstil Makineleri Fuarı
14.06.2012-16.06.2012
İstanbul (Türkiye) IFEXPO-Uluslararası İstanbul Hazır Giyim Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Bangkok (Tayland) Tekstil ve Konfeksiyon Sanayi Uluslararası Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Gaziantep (Türkiye) TRIKONFEX-Triko, Triko İpliği, Konfeksiyon ve Teknolojileri Fuarı
22.06.2012-24.06.2012
Pekin (Çin) Mobilya, Ev Tekstili & Dekorasyon Fuarı
28.06.2012-01.07.2012
Bursa (Türkiye) Bebe ve Çocuk Hazır Giyim ve Çocuk İhtiyaçları Fuarı
30.06.2012-03.07.2012
Paris (Fransa) FATEX-Giyim ve Tekstil Fuarı
Sayı: 383 - Mart 2012
47
Moda
NEW YORK'TA 'BİR KİLİM BİN SÖZ'
Moda tasarımcısı Nedret Taciroğlu'nun, 'Bir Kilim, Bin Söz' isimli yeni koleksiyonu, New York
Moda Haftası kapsamında 19 Şubat'ta görücüye çıktı. Son 4 yıldır aralıksız New York Moda
Haftası'na katılan Nedret Taciroğlu'nun, 2012-2013 Sonbahar-Kış Koleksiyonu’nda sergilediği 36 kıyafet, New York'ta beğeni topladı. New York'un ünlü Waldorf Astoria Oteli'nin balo
salonunda düzenlenen defileyi New York'un tanınmış moda çevreleri, mağaza ve butik sahipleri ile Türk ve yabancı moda yazarları izledi. Taciroğlu'nun, 36 parçadan oluşan 'Bir Kilim, Bin Söz' isimli koleksiyonunda, geleneksel Türk kilim sanatından esinlendiği etnik çiz-
gileri, son derece zarif ve
şık kıyafetlerle harmanlayarak çağdaş kadının her
zaman tercih edeceği tasarımlara dönüştürmesi ilgi
gördü. Tamamen el işçiliğiyle
hazırlandığı bildirilen koleksiyonda, kokteyl ve gece elbiseleri, ceket takımlar, panço ve paltolar yer aldı. Bordo, bej, beyaz, siyah ve natürel renklerin ön planda olduğu defilede, kadife, dantel
ve tül kullanılan gece kıyafetlerinin dışında kaşmir ve
yünlü kumaşlarla hazırlanan takımlara da yer verildi. Kış koleksiyonunda 1940'lı yılların modasından da bazı izlerin olması dikkati çekti. Eski Amerikan Başkanlarından Ronald Regan'ın eşi Nancy Regan'ın da giyim tasarımcılığını yapan Nedret
Taciroğlu'nun, ABD'de 35 mağazada NEDO
markasıyla ürünleri satılıyor.
İSTANBUL MODA ATÖLYESİ LONDRA'DAYDI
İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) işbirliği ve İstanbul Kalkınma
Ajansı'nın desteğiyle geliştirilen ''İstanbul Moda Atölyesi''nin çalışmaları kapsamında, 11 genç tasarımcının koleksiyonları Londra'da sergilendi. Türkiye'nin dünya modasında söz sahibi olması
Sayı: 383 - Mart 2012
48
amacıyla geliştirilen 'İstanbul Moda Atölyesi' kapsamında, genç tasarımcılar Gülcan Ardıç, Mehtap Kurnaz, Melahat Pehlivan, Meltem Özbek,
Nagehan Berber, Ongun Ülker, Özge Nalbantoğlu, Özgecan Ardıç, Sare Ertoğlu, Şiir Ünlü ve
Vuslat Tunç koleksiyonları ile ''Pure London
2012'' fuarında Türkiye'yi temsil etti. Londra'daki fuar boyunca günde 2 defileye çıkan tasarımları, katılımcılar yakından inceleme fırsatı
buldu. Atölyenin genç tasarımcıları, 'houte
couture' koleksiyonlarını 4 ayda tamamladı. Estetik ve teknik giysi tasarımından, tanıtım ve pazarlamaya geniş yelpazede danışmanlık alan tasarımcılar, danışmanlarının rehberliğinde bu
süre içinde 110 parça hazırladı. Moda uzmanları, Pure London Fuarı’nda alınan siparişlerin
bir başlangıç olduğu, gelecek dönemde artması
beklenen siparişlerin hem tasarımcılar hem de
Türkiye ekonomisi için büyük kazanç olacağı değerlendirmesini yaptı.
TÜRK MODACILARIN LONDRA SEFERİ
Londra Moda Haftası, ilk gününde Türk modacı Bora Aksu'nun Sonbahar-Kış 2012 koleksiyonunu sunduğu defileyle başladı. 17 Şubat'ta
başlayan ve 22 Şubat'a kadar süren moda haftasında Türk modacılardan Bora Aksu ve Erdem Moralıoğlu yeni koleksiyonlarıyla yer
alırken, hafta boyunca Paul Smith, Burberry gibi markalar da yeni
koleksiyonlarını tanıttı. İngiltere'de yaşayan ve 2003 yılından bu yana
Londra Moda Haftası'na katılan Aksu'nun moda haftasının ilk günündeki defilesine yoğun ilgi olurken, aralarında İngiliz sanatçı ve
şarkıcılarının da bulunduğu çok sayıda kişi defileyi izledi. Londra Moda
Haftası'na ilk kez katılan genç Türk modacı ve tasarımcı Zeynep Tosun da Sonbahar-Kış 2012 koleksiyonuyla modaseverlerin beğenisini topladı. Koyu bordo, petrol rengi, krem rengi, fildişi şekilli kol
düğmeleri, boyunluklar ve büyük çantalara yeni koleksiyonunda ağırlık veren Tosun, her yıl 'yenilikçi ve yetenekli modacıları' tanıtan ve
moda haftası çerçevesinde düzenlenen 'House of Evolution' etkinliğine koleksiyonunun tanıtıldığı
defileyle katıldı. Defilesinin beğenilmesinden dolayı duyduğu mutluluğu dile getiren Zeynep Tosun, bir sonraki Londra Moda Haftası’nda bireysel defilesinin olmasını istediğini söyledi. İtalya'da moda tasarımı eğitimi alan Tosun, geçen yıl Elle Style ödüllerinde genç tasarımcı ödülü-
ne layık görülmüştü. Alberta Ferretti, Ece Ege
gibi modacı ve tasarımcılarla daha önce çalışan Zeynep Tosun, ünlü sinema sanatçısı Filiz Akın'ın yeğeni.
GELİNLİK MODASI İZMİR'DE BULUŞTU
Alanında Avrupa'nın en büyük fuarı olan 'IF Wedding Fashion İzmir-6. Gelinlik, Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı' bu yıl tam bir moda şovuna dönüştü. 15-18 Şubat tarihleri arasında düzenlenen
ve 188 firmanın katıldığı fuarın gala defilesini tasarımcı Özlem Süer yaptı. Ünlü mankenlerin podyuma çıktığı defilede Süer, 25 parçadan oluşan 2012 ilkbahar-yaz sezonu 'A New Marvel' koleksiyonunu sergiledi. Defilede siyah, karamel ve grinin tonlarının kullanıldığı gelinlikler de sergilenirken, klasik duvakların yeniden yorumlandığı tasarımlar dikkati çekti. 15 bin profesyonel ziyaretçinin gezdiği fuar sırasında Fatma Palaoğlu da 'Cennet'ten Sarkan İpler' koleksiyonundan olu-
şan özel defile sundu.
Fatma Palaoğlu'nun el
işi sarma iplerin detayları oluşturduğu, tüllerin
kreplerin en doğal haliyle renklerle buluştuğu
25 parçalık gelinlik koleksiyonunu, Uğurhan
Akdeniz Ajans koreografisiyle Tuğçe Kazaz, Sema
Şimşek, Didem Soydan
ve Beril Kayar'ın da aralarında bulunduğu ünlü
mankenler tanıttı. Ayrıca
solo katılımcı firma defileleri de fuar süresince ziyaretçilere moda şöleni
yaşattı. Fuar kapsamında düzenlenen 'Kuğu Gölü' temalı 3. Gelinlik Yarışması da önemli bir başarıya imza attı. Yarışmada Havva Ağu birinci, Gizem Sarmış ikinci, Salih Balta üçüncü oldu. 444 başvuru arasından finale kalan 15 tasarım da ayrıca fuar süresince
sergilendi. Fuar önemli iş bağlantılarının kurulmasına da aracılık etti.
Sayı: 383 - Mart 2012
49
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
GÜCÜN
CAZİBESİ
GÜLMEYE
HAZIR OLUN
J. Edgar Hoover, yaşadığı dönemde Amerika’nın en güçlü adamıydı. Federal Soruşturma Bürosu’nun başı olarak geçirdiği neredeyse 50 yıl boyunca ülkesini korumak için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi. Sekiz başkan ve üç savaş gören Hoover, somut ve sezilen tehlikelere karşı savaş açarken, vatandaşlarının güvenliği için kuralları esnetmekten çekinmedi. Yöntemleri hem acımasız hem de kahramanca olan
bu adamın en çok istediği ama bir türlü elde edemediği ödül ise dünyaca takdir görmekti. Olaylara bizzat Hoover’ın gözünden bakan “J. Edgar” filmi ömrünü adadığı kendine has adalet anlayışı uğruna doğruyu
sonuna kadar savunan ve gerçeği kolayca çarpıtabilen, gücün karanlık
tarafının cazibesine kapılan bir adamın yaşamını ve ilişkilerini anlatıyor.
Clint Eastwood’un yönettiği filmin başrolünde Leonardo DiCaprio yer alıyor. DiCaprio’nun makyajla inanılmaz bir değişim geçirdiği filmin diğer
önemli rollerinde; Naomi Watts ve Judi Dench var.
Ozan Açıktan’ın yönettiği, senaryosunu Tolga Çevik’in yazdığı “Sen Kimsin?” komediseverleri sinemaya davet ediyor. Tolga Çevik, Zeynep Özder, Köksal Engür, Toprak Sergen ve Pelin Körmükçü’nün oynadığı “Sen
Kimsin?”in çekimleri Yenikapı, Kuruçeşme, Fatih, Seyrantepe, Karaköy, İstinye, Eminönü, Kasımpaşa, Kartal gibi çeşitli semtlerde gerçekleştirildi. Filmin konusu kısaca şöyle: Tekin (Tolga Çevik) ve emekli trafik polisi yardımcısı İsmail Abi (Köksal Engür), kaybolan bir kızı bulmak için, hayatları pahasına her türlü tehlikeyi göze alır. Sıradan bir kayıp kız vakasının peşinde başlayan hikâye, hesaplaşmaların, oyun içinde oyunların geliştiği bir maceraya dönüşür. Kim masum kim suçlu birbirine karışır. Hafiyelerimizin tek bir hatası vardır, o da kendi yöntemlerini kullanmak!
“EL YAZISI”
HAYATLAR
Genç rejisör Ali Vatansever’in yazıp yönettiği “El Yazısı”, sinemalarımızda 23 Mart’ta vizyona giriyor. Film, oyuncu kadrosuyla da iddialı. “El Yazısı”nda önemli rolleri; Cansu Dere, Wilma Elles, Sarp Akkaya, Sercan Badur, Salih Kalyon,
Baran Akbulut, Bahtiyar Engin, Ayşe Selen ve Kenan Bal
paylaşıyor. Bugün kasaba için özel bir gün. Kasaba, okulun ilk yabancı öğretmenini karşılayacak. Fakat havaalanında öğretmen bulunamayınca, kasabaya şans eseri gelen turist Julia’yı herkes öğretmen sanır ve kasabadaki tüm
taşlar yerinden oynar. “El Yazısı”, işte kasabanın olaylarla dolu bu gününden üç hikâyeyi anlatıyor. İlk öykünün kahramanı Ahmet. Köyden bir kız seviyor; herkes karşı bu beraberliğe. Bugün, kızı kaçırmaya gidecekken babasının diretmesiyle Julia’ya rehber oluyor. İkinci öykü eczacı Zeynep’in. Şehirden gelip kasabaya yerleşti
Zeynep. Şimdi de kasabanın öğretmeni Celal’le evlilik hazırlıklarında; düğün herkesin dilinde. Bugün eczanede ilaç sayımı var; Volkan geliyor şehirden sayım için, onun için süpriz bir haber Zeynep’in evliliği. Son öykü küçük Ragıp’ın. Bugün ufak hafiye Ragıp bir aşk mektubunun peşine düşüyor. Dün akşam eczacı Zeynep’e yazdığı mektubun… “El Yazısı”, mütevazi Anadolu kasabasında mutluluğun peşinden koşanların hikâyesi.
Sayı: 383 - Mart 2012
50
KİTAP KURTLARI İÇİN...
TSİRKAS’IN
“BAŞIBOŞ KENTLER”İ
Mısır doğumlu Yunanlı yazar Stratis Tsirkas’ın “Başıboş Kentler” üçlemesi, Aykut
Derman çevirisiyle Can Yayınları’nda... Emmy, Adam, Frau Anna, Hacıvassilis, Kaloyanoş… Savaşan Avrupa’dan, siyasi çalkantılarla boğuşan Yunanistan’dan kaçarak Doğu Akdeniz’e sığınan komünistler, aydınlar, eylemciler. Başka yerlerden, başka kültürlerden, başka hayatlardan kopup gelerek Kudüs’te buluşan bu insanlar,
Mısır doğumlu Yunanlı yazar Stratis Tsirkas’ın büyük projesi “Başıboş Kentler”in birinci kitabı Kudüs’ün kahramanları. Tsirkas, kimlik, coğrafya, siyaset ve insani zaafları, “akıntıya kapılmış kentler” metaforu üzerinden anlattığı bu üçlemeyle
“mutlaka okunacaklar” listesine girmiş durumda. Görkemli, XX. Yüzyılın kalp atışlarının hissedildiği bir başyapıt bu. Stratis Tsirkas, “Başıboş Kentler” serisinin ikincisinde “Kahire”yi, üçüncüsünde ise “İskenderiye”yi
anlatıyor okurlara...
SADELEŞİN,
RAHATLAYIN!
Sadeleşme nedir? Ev ortamını sadeleştirmek çocuk için neden gereklidir? Günlük hayatın çocuk üzerindeki gerilimi nasıl azaltılabilir? Çok fazla aktivite her zaman doğru mudur? Çocuk tüketim çılgınlığından ve reklam bombardımanından
nasıl korunur? Günümüz dünyası artık daha hızlı, daha yoğun… Hayatın temposu, çok fazla eşya, çok fazla seçenek ve çok az zaman nedeniyle hiper hızlı bir duruma gelmişken, çocuklar bunun baskısını hissediyorlar. Endişeleniyor, sorunlar yaşıyor, hatta davranış bozuklukları gösteriyorlar. Kim John Payne ve Lisa M.
Ross’un kaleme aldığı “Daha Sade Bir Hayat” bu durumdaki çocuklara yardım
etmek için ebeveynlere hayatı sadeleştirmeyi öneriyor; daha az endişelenmeyi ve
daha fazla keyif almayı öğretiyor. Doğan Kitap’ın okurlara sunduğu çalışma, çocuklarının hayatlarını yavaşlatmak isteyen ama nereden başlayacaklarını bilemeyen
ebeveynler için hem bir ilham kaynağı hem de değişime yönelik bir plan sunuyor. Kim John Payne ve Lisa
M. Ross’un ilk öğüdü şu: “Daha sakin, daha mutlu ve özgüvenli çocuklar yetiştirmek için ‘daha sade’nin olağanüstü gücünden faydalanalım.”
EVLİLİK
VE AŞK
Hayati bir soru: “Evlilik Aşkı Öldürür mü?”... İlkim Öz, Remzi Kitabevi’nin okurlara sunduğu yeni yapıtında binlerce yıldır insanoğlunun cevabını aradığı soruyu gündeme getiriyor. Ne oluyor da, birbiri için bir zamanlar çılgına dönen çiftler zamanla
kavga etmeye başlıyor? El ele, diz dize, göz göze başlayan aşklar neden evlendikten
sonra aynı sihrini koruyamıyor? Aşk, yeni doğmuş bir bebek gibi saf ve temizken,
neden çirkinleşiyor, ölüyor ve cenazesi onu doğuranlar tarafından amaçsızca kaldırılıyor. İlkim Öz, yapıtının “Önsöz”ünde diyor ki: “Meslek hayatımda bu soruyu
o kadar çok duydum ki sonunda bu önemli konuyla ilgili araştırmalarımı kitaplaştırmaya karar verdim. Kadınların, erkeklerin aşkı nasıl yaşadıkları ve evli çiftlerin
aşkı nasıl canlı tuttuklarını ya da katlettiklerini, evliliğin mi aşkı öldürdüğünü yoksa insanın evlendikten sonra aşka artık zaman ayırmamasının mı aşkın katili olduğunu bu kitabın sayfalarında bulacaksınız.” İlkim Öz, kitabın sonunda bir de “Duygu ve Davranış Değerlendirme Testi”ne yer vererek okurlarına rehberlik etmeyi amaçlıyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
51
Kültür-Sanat
SERGİLERİ GEZERKEN...
REMBRANDT, SABANCI MÜZESİ’NDE
Kuruluşunun onuncu yılını kutlayan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM)
düzenlediği “Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde… Rembrandt ve Çağdaşları - Hollanda Sanatının Altın Çağı” sergisi ziyarete açıldı. Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı vesilesiyle hazırlanan sergi, Rijksmuseum ile dünyanın önde gelen özel bir
koleksiyonuna ait eserleri, Türkiye’de ilk kez izleyicilerle buluşturuyor. Türk ve Hollanda
hükümetlerinin diplomatik sponsorluğunu üstlendiği sergi, Türkiye’de faaliyet gösteren önemli Hollandalı şirketlerin de desteğiyle gerçekleşiyor. Ana sponsorluğunu Sabancı Holding
ve ING Bank’ın yaptığı serginin bir diğer sponsoru da Philips. Unilever ve Shell’in de katkılarıyla gerçekleşen serginin hizmet sponsorluğunu ise Grand Hyatt ve Park Hyatt İstanbul-Maçka Palas Otelleri ile KLM Hollanda Kraliyet Havayolları üstleniyor. “Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde… Rembrandt ve Çağdaşları - Hollanda Sanatının Altın Çağı” sergisi,
Rembrandt’ın yanı sıra Hollanda resminin önde gelen isimlerinin bulunduğu 59 sanatçıya
ait 73 tablo, 19 desen ve 18 obje olmak üzere toplam 110 eserden oluşuyor. Sergide ayrıca, yüzyıllar boyunca karanlık bir figür olarak kalan, eserleri uzun süre başka sanatçılara
atfedilen ve yalnızca 35 eseri bilinmesine rağmen, dönemin en büyük isimleri arasında gösterilen Johannes
Vermeer’in “Aşk Mektubu” adlı eseri de yer alıyor. Frans Hals, Jan Steen ve Jacob van Ruisdael gibi pek
çok büyük ismin eserlerini de ağırlayacak sergi, dünya resim tarihinin en heyecan verici dönemlerinden
biri olan Hollanda Sanatının Altın Çağı’nı gözler önüne seriyor.
Rembrandt Harmensz
van Rijn (Leiden 1606 –
Amsterdam 1669)
Rijksmuseum, env.
SK-A-4833
© Rijksmuseum,
Amsterdam
NAZMİ ZİYA’YA SAYGI
Rezan Has Müzesi, ölümünün 75. yılında resmimizin en önemli adlarından Nazmi
Ziya Güran’ı anıyor. “Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran” sergisi, 17 Nisan’a kadar
müzede görülebiliyor. 1914 kuşağı ressamlarından Nazmi Ziya Güran, Aksaray’da
Horhor mahallesindeki baba evinde, Çamlıca’da, Süleymaniye’de ya da Fındıklı’daki
geniş camlı atölyesinde, Boğaziçi’nde, Haliç’te, Üsküdar’da, yaşamı süresince yakından tanıklık ettiği işgal yıllarında ve devamında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu takip eden dönemde her yönü ile İstanbul’un bir parçası, gözlemcisi, anlatıcısı ve ressamı. Fırçasını bu güzel kentin denize bakan tepelerinde, bahçe ve parklarında, ağaçlarında, bostanlarında, kırlarında, sokak ve mahallelerinde, köşk ve konaklarında, sahil ve rıhtımlarında dolaştırırken; İstanbul kentinin; denizini, teknelerini, cami ve kiliselerini, türbelerini, kahvelerini, çeşmelerini ve bu doğal ve kentsel ortam içinde İstanbul insanının akıp giden yaşamını ele aldı. Türkiye’nin ilk empresyonist ressamları arasında başı çeken Nazmi Ziya Güran, ışık
ve neşeden parlayan eserlerinde en çok güneşin binbir pırıltısından etkilendi, tabiatın ona sunduklarını
bir nimet olarak benimsedi ve tuvallerine aynı gerçekçilikle yansıttı. Ressamın, ışıkla flört edercesine savurduğu fırça darbelerinde hissettiğimiz huzur ve mutluluk duygusu, aslında Nazmi Ziya Güran’ın ışığın
peşindeki serüvenini anlatıyor bize. 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan Empresyonizm (izlenimcilik) akımının ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden olan Nazmi Ziya Güran’ın, özel koleksiyonerlerin değerli eserlerinden ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nden özel bir seçki ile hazırlanan ve yaklaşık 65 eserin yer
alacağı “Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran” sergisi 9:00-18:00 zaman diliminde gezilebiliyor.
Sayı: 383 - Mart 2012
52
ETKİNLİKLERDEN...
GENCO ERKAL’DAN BRECHT KABARE
Dostlar Tiyatrosu’nun yeni oyunu“Ben Bertolt Brecht” perde açtı. Genco Erkal’ın Bertolt Brecht’ın şiir,
şarkı ve öykülerinden uyarladığı yeni oyununda, tiyatro duayeni Erkal’a sahnede Tülay Günal eşlik ediyor. Genco Erkal’ın çağımızın en büyük şair ve oyun yazarlarından biri olan Bertolt Brecht'in şiir, şarkı
ve öykülerinden uyarladığı kabare oyunu; izleyiciyi, Kurt Weill, Hans Eissler, Paul Dessau ve Sarper Özsan'ın müzikleri eşliğinde dünyanın düzeni, kadının konumu ve savaş gibi konularda eğlenceli bir yolculuğa çıkarıyor. Müzikli kabare, piyanist Yiğit Özatalay’ın canlı performansı eşliğinde sahneleniyor. Sahne tasarımını Ali Yenel, giysilerini Özlem Kaya, ışık tasarımını Yüksel Aymaz’ın üstlendiği oyunun koreografisini Tan Temel, Sernaz Demirel hazırlıyor. Brecht’in şiir ve öykülerini dilimize A. Kadir, Asım Bezirci, Ali Sait, Arif Gelen, Can Yücel, Gülen Fındıklı, Hasan Kuruyazıcı, Sevgi Soysal ve Zehra İpşiroğlu çevirirken, şarkı sözlerini Genco Erkal ve Tuncay Çavdar çevirdi. Oyunun müzik yönetmeni ise, aynı zamanda
müzikleri düzenleyen Emin Fındıkoğlu. Genco Erkal yeni oyunu için şunları söylüyor: “Şimdi Brecht zamanı diyorum. ‘Marks’ın Dönüşü’nden sonra bu da Brecht’in dönüşü olsun. Onun o sivri dilini özledik.
Düşünmeyi keyfe, eğlenceye dönüştüren zekâsını, gülmece dehasını özledik. İnsanın gözünü açan, ufkunu genişleten, sorduğu sorularla kışkırtan, uyaran, baştan çıkaran yazarımızı yeniden sahneye davet ediyoruz. Günümüz üstüne söyleyeceklerini dinleyelim. Bir de onun gözüyle bakalım nereye gidiyoruz?”
TİYATROKARE’DEN 20. YILINDA BİR UYARLAMA DAHA
Dünya edebiyatının kilometre taşlarından olan Emile Ajar’ın başyapıtı “Onca Yoksulluk Varken”, Nedim Saban’ın uyarlaması ve rejisiyle Tiyatrokare tarafından 1 Mart tarihinde perdelerini açıyor. Bir Arap çocuk ile
bir Musevi kadının dostluğu üzerine kurulu olan oyun, Tiyatrokare’nin 20. yılında, dünyaya barış mesajı vermeyi hedefliyor. Evrensel temalar olan “barış”, “kardeşlik” dışında, “kimlik arama” üzerine kurulu olan “Onca
Yoksulluk Varken”, Fransa’da en saygın edebiyat ödülü olan Goncourt ödülüne layık görüldü. Bir yazara ömür
boyunca sadece bir kez verilen ödülü ilk romanıyla alan Romain Gary, sözkonusu başyapıtını Emile Ajar adıyla sunarak, ikinci kez ödül almış ve sanat dünyasını çok şaşırtmıştı. “Onca Yoksulluk Varken”, annelerinin fuhuş sektöründe çalışmaları nedeniyle sahiplenmedikleri çocuklara bakan yaşlı bir kadının sokağa atmaya
kıyamadığı bir çocuk ile olan sımsıcak dostluğunu anlatıyor. Oyunda Rüçhan Çalışkur, Gökçer Genç, Rami
Çakır, Halit Karaata ve Soner Ansal rol alıyor. Oyunun dekor tasarımı Özhan Özdil, ışık tasarımı Kemal Yiğitcan, kostüm tasarımı Tuğçe Çaldıran, müzikleri Semih Önyel’e ait.
BİR BROADWAY MÜZİKALİ
Bu sezon müzikallerden zengin bir mevsim geçiriyoruz. Bununla birlikte perde açan yapımların neredeyse tamamı yerli... Broadway menşeili olması dolayısıyla diğerlerinden ayrılan “Sidikli
Kasabası Müzikali”ni saymazsak... Broadway temelli olmakla birlikte alışıldık müzikal klişelerinden alabildiğine uzak bir oyun olan “Sidikli Kasabası Müzikali”, İstanbul Devlet Tiyatrosu repertuarında yer alıyor. Greg Kotis’in metnini kaleme aldığı, Mark Hollmann’ın müziklerini yaptığı, ikilinin şarkı sözlerine birlikte imza attıkları “Sidikli Kasabası Müzikali” gezegenimizin su sorununu işliyor. Oğuz Utku Güneş’in sahneye koyduğu oyunda tamamı gençlerden oluşan dinamik bir ekip var. Özellikle solo-koro şarkılardaki başarılarıyla dikkat çeken genç oyuncular, başrolü yorumlayan Nebi
Birgi’nin koreografisini de özenle gerçekleştiriyorlar. “Sidikli Kasabası Müzikali” özellikle müzikal sevenler için bu
sezonun kaçırılmaması gereken yapıtları arasında.
Sayı: 383 - Mart 2012
53
Gezi
SIRALI BEYAZ EVLER, HIRÇIN DENİZ: SAFRANBOLU VE AMASRA
mağınızla buluşuyor. Ancak Amasra’nın en
önemli simgesi, salatası. Salata masaya gelmeden yemeğe başlanmıyor; hatta balıktan önce gelen salata çabucak bittiği için, ikinci bir tabak sipariş veriliyor. Yaklaşık 20 malzemenin
yer aldığı salata, içine özel bir sosun katılmasından sonra servis ediliyor. Amasra’ya özgü
bir diğer lezzet de ballı yoğurt. Kalıplar halinde kesilmiş manda yoğurdunun üzerine bal ve
fındık ekliyorlar. Kullanılan malzemenin tazeliğinden ve kalitesinden olsa gerek, tadı damağınızda kalıyor.
Her taşın altından bir güzellik çıkacağı fikrine kendinizi
hazırlasanız iyi olur. Doğası, tarihi, turistik dokusu ve
güler yüzlü insanıyla Safranbolu ve Amasra sizi bekliyor.
Elinize küçük bir çanta alarak Batı Karadeniz’de sessizce sizi bekleyen Amasra ve Safranbolu’ya
doğru yola çıkın. Güne başlayacağınız enfes bir kahvaltının ardından, böylesi güzel şehirlerin kendisini fotoğraf karesi gibi taze tutabilmesine şaşarak gezinize başlayabilirsiniz. Her taşın altından
bir güzellik çıkacağı fikrine kendinizi hazırlasanız iyi olur. Doğası, tarihi, turistik dokusu ve güler
yüzlü insanıyla Safranbolu ve Amasra sizi bekliyor. Unutmadan yanınızda yedek bir valiz bulundurmanızı tavsiye ederiz. Zira görüp beğendiğiniz her parça, dönüşünüzde size zorluk çıkarabilir. Üstelik Safranbolu lokumlarının lezzeti size birkaç paket aldırmaya niyetli. Keyifli geziler…
Fatih Sultan Mehmet’in Çeşm-i Cihan’ı Amasra
Amasra, Batı Karadeniz sahilinin en güzel noktalarından olan, masalsı bir yer. Denize uzanan bir
burun, burnun her iki yanında durgun iki koy, koylarla selamlaşan adacıklar... Üç bin yıllık tarihin
tanığı olan bu eşsiz manzara, size tahminlerinizin ötesinde güzellikler vadediyor. Özellikle son yıllarda popülaritesi artan Amasra, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlere yakınlığı ile de tercih edilen bir nokta… Bartın’ın 17 kilometre kuzeyinde ve iki koyun arasındaki kıyı şeridinde bulunan dağınık tepeler üzerinde kurulu olan ilçe, yeşilin her tonuna evsahipliği yapıyor. Ormanlık alanları,
Osmanlı Hamamı, Amasra Kalesi, Kemere Köprüsü, İçkale Mescidi, Bedesten, Fatih Cami, Antik Tiyatro, Çekiciler Çarşısı, Kuşkayası Yol Anıtı görülmeye değer yerler. Karadeniz Yat Rallisi’ne
de liman olarak evsahipliği yapan Amasra’da, yat ve teknelerin güvenli bir şekilde barınabileceği iki liman bulunuyor.
Amasra’ya arabayla geliyorsanız, merkeze ulaşmadan önce Bakacak Tepesi’nde durup, ilçeye yukarıdan bakmalısınız. Uçsuz bucaksız ve son derece dingin bir manzara sizi adeta güzel bir seyahate hazırlıyor. Bakacak Tepesi'ne ilişkin meşhur bir rivayet var. Fatih Sultan Mehmet o günkü adıyla Amostris olan Amasra’yı fethetmeye geldiğinde bu tepede durmuş ve manzaraya baktıktan sonra “Lala çeşm-i cihan (dünyanın gözü) bura mı ola?” diye sormuş. Bu nedenle Amasra’ya Çeşm-i Cihan da deniliyor.
Amasra balık lokantalarıyla ve salatasıyla ünlü… Mevsiminde taptaze balıklar, eşsiz bir tatla da-
Sayı: 383 - Mart 2012
54
Amasra’nın ağaç oyma işçiliğinin ürünü olan
hediyelik eşyalarıyla ünlü Çekiciler Çarşısı, ilçenin de en ünlü sokağı… Çarşıda her türlü
ağaç işi eşya satılıyor. Son zamanlarda Çin malı ürünler tezgâhlarda yer alsa da el yapımı çok
kıymetli eserleri de görebiliyorsunuz. Çekiciler Çarşısı’na gelmişken, Amasra Kalesi’ni de
ziyaret edebilirsiniz. Kale, bakımsızlıktan oldukça yıpranmış, içindeki barınak yıkılmış. Ancak panoramik Amasra manzarası için görülmeye değer…
Amasra yalnızca dinlenmek ve doğayla kucaklaşmak isteyenlerin tercihi değil. İlçede denize girmek için Çakraz, Bozköy ve Akkonak gibi plajlar da var. Ayrıca güzel havalarda düzenlenen tekne turları, sizi hem denizle buluşturuyor hem de Amasra’yı farklı bir açıdan
görmenize olanak tanıyor. Dolayısıyla Amasra, dört mevsim tercih edebileceğiniz ve her
mevsim farklı tatlar alabileceğiniz bir yer.
KORUNAN DOKUSUYLA EŞSİZ BİR YER SAFRANBOLU
Tarihi dokusuyla binlerce yıldır çeşitli medeniyetlere evsahipliği yapmış, Homeros’un İlyada destanında Paplagonya ismiyle yer almış topraklar… Geniş ve uzun bir çukurun içinde kurulan ve adını, bu bölgede yetişen safran bitkisinden alan Safranbolu… Safranbolu’yu ülkemizde ve dünyada ön plana çıkaran en önemli
özelliği, geleneksel Türk mimarisi tarzındaki Safranbolu evleri. Türkiye’de koruma altında bulunan 40 bin eserden bin 200 tanesi Safranbolu’da bulunuyor. Geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve çevresel
dokusunu koruyarak günümüze kadar değişmeden gelebilen Safranbolu, UNESCO’nun
'Dünya Mirası' listesinde ve kültür turu yapmak
isteyen seyahat tutkunlarının ilk tercihleri arasında
yer alıyor. Yapılan restorasyon çalışmalarıyla taze
tutulmaya çalışılan Safranbolu, ahşap kanatlı kapılarından girenleri bir tiyatro dekoru gibi selamlıyor ve dünyasına davet ediyor.
Safranbolu evlerinin en bilinen yönü, aynı
mimariyle yapılmış olmaları… Evlerin görkemini
artıran ahşap kanatlı pencereler ve kapılar, Safranbolu’ya henüz gitmemiş olanların dahi zihninde yer etmiş, en belirleyici ayrıntı… Tüm evler bahçe içinde yer alıyor. Dört bir yanda karşınıza, çoğunlukla üç katlı, 6-8 odalı, büyük konaklar çıkıyor. Hiçbir evin diğerinin görüşünü engellemeyecek şekilde yapıldığını belirtmekte
de fayda var. Evlerin yapımında taş, kerpiç, ahşap ve alaturka kiremit kullanılmış ve bahçeler
sokaktan taş duvarlarla ayrılmış. Bazı büyük konaklarda havuzlu odalar da bulunuyor. Safranbolu evlerinin bazıları “gezi evi” olarak ziyaret edilirken, bir kısmı pansiyon olarak hizmet veriyor.
Evlerin kapı tokmakları ayrı bir özellik ve anlam taşıyor. Kullanım amaçlarına göre şekillenmiş tokmaklar ev sahibinin varlığı hakkında bilgi verirken, Selçuklu ve Osmanlı dönemi demir
işçiliğiyle de ilgi çekiyor. Konak ve evlerin kapılarında çoğu kez iki tür tokmak bulunuyor. Bunlardan tok ses çıkaran büyük tokmağı erkekler
kullanıyor ve dışardan gelenin erkek olduğunu
haber vererek, içerdeki hanımların toparlanmaları
için ikaz niteliğini taşıyor. Çalınan küçük tokmak
ise gelenin bir kadın olduğunu haber veriyor ve
erkeklerin avluyu boşaltmalarını sağlıyor. Bazı evlerde çocuklar için yapılan tokmaklar dahi var.
İki tokmak arasına bağlanan ip "Şimdilik evde
yokum!", tokmaktan aşağı sarkan ip ise "Evdeyim, kapıyı çalabilirsiniz..." anlamını taşıyor.
Safranbolu’yu kuşbakışı görmek, çok büyük
bir keyif… Oyuncak ev maketlerine bakıyormuşsunuz gibi bir duyguya kapılıyorsunuz. Bu
eşsiz panorama için en iyi adres Hıdırlık Tepe-
si… Kale duvarları ile çevrili, içinde türbe,
oturma, dinlenme üniteleri barındıran bu tepeden, ilçenin bütün mimari dokusunu hafızanıza kazımanız mümkün… Diğer bir seyir imkânı ise tarihi Safranbolu Saat Kulesi’nin yer aldığı zirve…
Safranbolu’nun en bilinen yapısı Cinci
Han… Padişah I. İbrahim zamanında kazasker
olan Safranbolulu Cinci Hoca tarafından 1645
yılında yaptırılmış. İki kat ve 63 odadan oluşan
Han, 20. yüzyıla kadar kervansaray, 20. yüzyı-
lın başlarından itibaren ise Safranbolu esnafı tarafından depo olarak kullanılmış. Bugün, otel, hamam, restoran ve kafe olarak hizmet veriyor.
İlçenin bir diğer önemli yapısı da çarşı içindeki Köprülü Cami’nin avlusunda yer alan
Güneş Saati… 19. yüzyılın ortalarında yapılan,
dört mermer ayağın taşıdığı bu saat, günün saatini metal plaka üzerine düşen gölgelere göre hesaplıyor. Mezarlık, Kale, Hasandede Kayası, Hıdırlık, Şahbalı, Gümüş ve Küpçü tepeleri, ilçenin başlıca seyir terasları. Kaya mezarları, Hacılarobası, Karakoyunlu, Üçbölük ve Akören
köyleri ile Gümüş Tepesi Höyüğü arkeolojik alanları oluşturuyor. Harmanlar Gavur Meşeliği, Kirkille Çamlığı, Güleryik, Sarıçiçek Yaylası, Göl Yaylası, Uluyayla, ormanlar ve yaylalar olarak tanınıyor. İncekaya su kemerleri, Konarı Gölü, Konarı Taşköprü su değirmeni, Bulak Mağarası hafta sonları geziye açılan tarihi Saat Kulesi gezilebilecek diğer yerler.
Safranbolu UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Bozulmayan dokusuyla Türk toplumunun günlük yaşantısını en
ince ayrıntısına kadar gösteren Safranbolu’da bugün, 835’i ev olmak üzere yaklaşık bin 200 yapı
koruma altında. Ancak uzmanlar, evlerin onarım görmesi gerektiğini, koruma altındaki evlerin dışında elden geçirilip korunması gereken iki
bin kadar daha yapı olduğunu belirtiyor. Dünya mirasına sahip çıkabilmenin tek yolu bu…
Sayı: 383 - Mart 2012
55
Medyadan Yansımalar
LALELİ
Şubat 2012
Sayı: 383 - Mart 2012
56
Sayı: 383 - Mart 2012
57
Medyadan Yansımalar
LALELİ
Şubat 2012
Sayı: 383 - Mart 2012
58
Sayı: 383 - Mart 2012
59
Medyadan Yansımalar
BUGÜN
19 Şubat
Sayı: 383 - Mart 2012
60
Tebessüm
Gülşen KARAGÖZ
Sayı: 383 - Mart 2012
61
Summaries in English
TURKEY BECOMES A FASHION CENTER
Three separate events in the Turkish
textiles and apparel sector have brought
Turkey one-step closer to the target of becoming a center of fashion. The Istanbul
Fashion Week (IFW) event, the window of
the Turkish fashion industry opening out
into the world, took place from 8-11 February 2012 in the IFW tent set up in Tepebaşı, Istanbul. This year’s Istanbul Fashion Week is the third time Istanbul has been
in the fashion spotlight, the first was in
2010. IFW was held simultaneously with
Première İstanbul (CPI) at Tepebaşı, Istanbul on February 8-11. Twenty-two designers and 5 brands participated in Fashion Week, and it was the famous designer Gamze Saraçoğlu who opened the
event. Among the designers represented
on the podium were names widely known
in the fashion world--Atıl Kutoğlu, Erol Albayrak, Tuvana Büyükçınar, Günseli Türkay, Zeynep Erdoğan, Özlem Kaya, Simay
Bülbül. Meanwhile, the largest fashion
showcase of the Turkish apparel industry,
the CPI Fair, took place on February 9-11
and brought the sector’s professionals together. Visitors to the
Fair amounted to a total of 15,286 professionals, 3552 of which
were foreign participants. It is estimated
that the buyers coming to CPI placed
approximately 450
million dollars’ worth
of orders with the participating companies
represented at the
event. The last event in
February was Europe’s largest fair in its category, the “IF
Wedding Fashion İzmir-6th Bridal Gowns,
Wedding Suits and Evening Gowns Fair”
held on February 15-18. There were 188
companies participating and the gala fas-
hion show at the fair exhibited the works
of designer Özlem Süer. Enjoying a visitor
count of fifteen thousand, the fair provided
companies the opportunity to establish important business connections.
WE ATTRACTED GREAT INTEREST AT PREMIER VISION
Turkish textiles and apparel manufacturers
continue to attract interest at international fairs. Turkish companies had already filled up the
stands in January at fairs such as Heimtextil, Domotex and Pitti Uomo; this time, the companies made an impressive showing at Premier Vision. The Turkish companies participating in the
Premier Vision Fair in Paris, France through Feb-
Sayı: 383 - Mart 2012
62
ruary 14-16, 2012 attracted great interest despite the crisis. Also attending the fair was a delegation from the Turkish Textile Employers’ Association headed by Association President Halit Narin. Stands were set up by Association
members Akın Tekstil, Altınyıldız, Bahariye
Mensucat, Bossa, İpekiş, Karma Kokteyl Örme,
Söktaş, Tüp Merserize and Yünsa. It was striking
to note that there were increases in the numbers of companies participating in the fair—a 48
percent increase from China, an 18 percent increase from Turkey, and an 8.5 percent increase
from Brazil. It was also seen that European players had limited participation at the fair due to
the crisis. This was reflected in attendance figures—there was a 12 percent decrease in the
number of companies from Italy and a 14 percent drop in Belgian companies. During their
short visit to the İTKİB (Istanbul Textiles and Apparel Exporters Association) stand at the fair, the
Turkish Textile Employers’ Association delegation also had the opportunity to get together
with Eurocoton President Benoit Hacot and Eurocoton Honorary President Jean François
Gribomont to discuss the future of textiles in Europe. Evaluating their experiences after the fair,
the Turkish companies agreed that the fair had
been very successful, attracting a great deal of
interest despite the apprehensions over the crisis in Europe. It was concluded that if this interest were reflected in the orders placed, the future would look much brighter.
ATHENS IS SAFE FOR NOW, BUT THE RISKS CONTINUE
The European Union (EU), which keeps
appearing on the radars of the credit rating
agencies, has saved Greece from the brink
of bankruptcy but the risks have not all disappeared. Developments in Greece, which
will be keeping Europe on a seat of thorns in
the coming period, constituted the main topic of discussions this past month. The 130
billion-Euro assistance package was first accepted in the Greek Parliament but this
rescue package led to a difficult period for
Greece because of the heavy sanctions it contained. On February 6, public and private sector employees in Greece made the decision
to hold a strike to protest the additional measures planned by the government in connection with the 130 billion-Euro package. The
financial assistance package also caused a
rift in the coalition ruling the country. Upon
the objections of some of the ministers, the
provision that had been included in the package to increase retirement deductions was
removed. The details of the agreement were
announced in the Greek press with the hea-
ding “death contract.”
The second 130 billionEuro financial assistance package was introduced to the Greek
Parliament on February 12. In the hours
that the draft law was
being voted on, Athens
turned into a fiery inferno once again. The
night of the voting, protesters set fire to the
city. Fifty buildings burned down in Athens
and 100 people were injured, 68 of them policemen. At the end of the evening, the Greek Parliament, under police protection, approved the bitter medicine the EU and IMF demanded in return for the 130 billion Euros.
Following this approval, on February 19, the
Finance Ministers of the Euro Zone met and
ratified the second 130 billion-Euro bail-out
package. With the ratification, the uncerta-
inty plaguing the Euro Zone came to an end
but the second 130 billion-Euro package approved by the EU means that Greece will have
to make 30 different reform laws and implement an approximate 3 billion-Euro cut in
expenditure. The experts say that any accident that might take place in taking these
steps may lead to more chaos in the Euro Region.
235 INVENTIONS IN TEXTILES, EACH ONE AS
INTERESTING AS THE NEXT
As before, the 4th annual “International Research and Development Project Market
Summit” (Project Market) organized and led
by the Uludağ Textile Exporters’ Association
(UTİB) was the scene of some interesting projects this year as well. A total of 235 innovative projects, 80 of them of foreign origin, were
presented to manufacturers at the summit.
Last year, 144 projects had been submitted,
56 of which were of foreign origin. In 2009, 7
of the 67 projects, 10 of the 81 projects in 2010,
and 20 of the 144 projects in 2011 were implemented in the industry. This year, it is targeted that 40 of the 235 projects are turned into
industrial partnerships. Among the interesting
presentations at “Project Market” this year
were sound-insulated curtains, textiles that extend the
storage life of fresh
fish, bee-repellent
textiles, the use of
fire-repellent textiles in the automotive sector, food
pads that extend
the shelf-life of food
products, medical
textiles that pre-
vent the propagation of fungi and bacteria, the
manufacture of three-dimensional knit fabrics that provide orthopedic support, and insect-repellent textiles for agricultural workers.
The “Research and Development Awards,”
the “Research and Development Leadership
Awards” and the “Project Incentive Awards”
found their winners as part of the innovative
project event organized on February 2-3.
Among the winners of the “Research and Development Leadership Awards” were GAP Güneydoğu Tekstil and Üniteks and the winners
of the “Research and Development Awards”
comprised the following companies: Advansa, GAP Tekstil, Kordsa, Flokser, Setaş Kimya, Aksa, Organik Kimya, Cam Elyaf Sanayi, Lafer Tekstil, Hemaks Halı, Martur Sünger,
Polteks Tekstil, Sanko Tekstil, Korteks, Arbul
Boya, Karsu Tekstil, Elvin Tekstil, Ak-Tops
Tekstil, Berteks Tekstil, Kılıçoğlu Makine,
Üniteks.
Sayı: 383 - Mart 2012
63

Benzer belgeler

TEKSTİL SEKTÖRÜNÜN EN ÖNEMLİ DİNAMİĞİ ITM 2016

TEKSTİL SEKTÖRÜNÜN EN ÖNEMLİ DİNAMİĞİ ITM 2016 satın almacı geldi. 11 ülkeden 50 yabancı basın mensubu izledi. Yabancı konuklar günde ortalama 300 dolar harcama yaptı. IFW’nin sadece kent ekonomisine sağladığı katkı 10 milyon doları buldu. Sonu...

Detaylı

türkiye`de teknik tekstil sektörü

türkiye`de teknik tekstil sektörü hızla gelişmekte ve gelecek 15-20 yıl içerisinde daha da önem kazanacağı beklenmektedir. 1995-2010 yılları arasında dünyada teknik tekstillerin tüketimi için yapılan öngörü Şekil 1’de görülmektedir.

Detaylı

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Adına İmtiyaz Sahibi HALİT NARİN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü AV. BAŞAR AY Yayın Danışma Kurulu SEVİL BURSA TUĞRUL BORNOVALI AV. SAMİM ERGENELİ Basın Müş...

Detaylı