HUKUK DERGISI 2.indd

Transkript

HUKUK DERGISI 2.indd
SAYI: 39
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 11
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ
GEREĞİNCE AVUKATIN UZLAŞMA YETKİSİ
Av. Ravda KEÇEOĞLU*
GİRİŞ
Yargı yetkisi devletin tekelinde olan bir güç olup, mahkemeler eliyle
kullanılır. Anayasa madde 9’a göre ‘Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır’. Bunun istisna durumlarını diğer gelişmiş ülkelerde
yargının iş yükünü azaltmak nedeniyle uygulandığı üzere ülkemizde de
uyuşmazlıkların uzlaşı yoluyla çözüm yollarını gündeme getirmiştir. Avukatlık
Kanununa 4667 sayılı kanun ile 02/05/2001 tarihinde eklenen 35/A maddesince
avukatlara paha biçilemez bir yetki bahşedilmiştir. Anılan bu hüküm ile
avukatlar kendilerine uyuşmazlığının çözümü için gelen müvekkillerine dava
açmadan veya açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce tarafların
iradeleri çerçevesinde tarafları bağlayacak şekilde önündeki uyuşmazlığı
sonlandırabilme imkanı tanımıştır. Burada diğer uzlaştırma yöntemlerinden
farklı olarak ulaşılan çözüm tarafları bağlar niteliktedir. Tarafların ve
avukatlarının birlikte imzaladıkları bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38.maddesine göre ilam niteliğindedir. Böylece
münhasıran avukatlara tanınan uzlaşma sağlama yetkisi ile mesleğin yetki ve
sorumlulukları önemli ölçüde genişletilmiş olmaktadır.
Biz çalışmamızın ilk bölümünde bu yetkinin kapsamını, taraflarını,
başvurma zamanını, sınırlarını, tahkim ile benzerliklerini; ikinci bölümünde
usulünü, şekli şartlarını, uzlaşma tutanağının ilam niteliğine haiz oluşunu;
üçüncü bölümde, uzlaşma yöntemi ile yargısal çözümün karşılaştırılmasını
ve niçin uygulamada hak ettiği yerine konulamadığını, son olarak dördüncü
bölümde, bu hükümle birlikte hangi yararların beklenildiğini fakat elde
edilemediğini incelemeye çalışacağız. Özellikle üzerinde duracağımız husus
uygulamada işlerlik kazanamaması, sadece kanun hükmünden ibaret olarak
atıl durumda bırakılmasının sebeplerinin neler olduğunun buradan hareketle
uygulamaya nasıl adapte edilebileceğinin yollarını aramaya çalışacağız.
1. AVUKATIN UZLAŞMA SAĞLAMA YETKİSİ, KAPSAMI
Avukatlık kanunu 35/A maddesiyle avukatlara ADR (alternative dispute
resolution, alternatif uyuşmazlık çözümü) yolları içerisinde en etkin rolü
tanıyan uzlaşma sağlama yetkisi verilmiştir. Bu yetkiyle birlikte avukatlara
* Sakarya Barosu / Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku EABD öğrencisi.
12
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
yargı modelimiz içinde biçilen rolü etkinleştirme yoluna gidilmiştir. Avukatlık
K. Madde 35/A’ya göre: ‘’Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup
da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda,
tarafların kendi iradeleri ile inhisar edebilecekleri konulara inhisar etmek
kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler.
Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu,
yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak,
avukatlar ve müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar
09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38.maddesine göre
ilam niteliğindedir.’’
10/05/2001 tarihinde yürürlüğe giren maddenin gerekçesinde,
düzenlemenin yapılma gayesi şu şekilde açıklanmıştır:
‘’Maddeye getirilen düzenlemeyle mahkemelerin iş yükünün azaltılması
amaçlanmaktadır. Buna göre dava açılmadan evvel veya dava açılmakla
beraber duruşmaya başlanmadan önce avukatlar kendilerine intikal eden iş
ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucunu elde edebilecekleri
konulara inhisar etmek kaydıyla, karşı tarafın avukatını uzlaşmaya davet
edebilecektir. Taraf vekilleri ve müvekkilleri hazır oldukları halde düzenlenen
uzlaşma metni İcra ve İflas Kanununun 38. maddesinde sözü edilen ilam
niteliğinde olacaktır.’’
Birçok uyuşmazlık küçük problemlere dayanmaktadır. Taraflar arasındaki
iletişim eksikliği, öç ve intikam alma duygusunun baskın oluşu bu küçük
problemlerin çözümünü bile engellemektedir. Avukatlık mesleğine tanınan
bu yetki ile hem kamusal barışın sürmesini sağlayacak hem de geri dönülemez
iletişim ve ilişki bozuklukları engellenmiş olunacaktır. Barış elçisi Avukat
Mahatma GANDHI’nin hayatını ve mesleki tecrübelerini anlattığı kitabında
söz ettiği gibi1 ‘’Bir avukatın asıl görevinin taraflar arasındaki anlaşmazlıkları
gidermek olduğunu kabul ediyorum. Bu ders beni öylesine etkiledi ki, avukat
olarak çalıştığım yirmi yıl boyunca, zamanımın büyük bir bölümünü, yüzlerce
davada özel uzlaşmalar sağlamakla geçti. Bu yüzden hiçbir şey, hatta para
bile yitirmediğim gibi, ruhumu da yitirmedim.’’
Bu bakış açısıyla avukatlık mesleğini sadece yargılama mesleği olarak
görmekten, daha kapsamlı daha geniş bir perspektif ile avukatlık mesleğinin
amacına da uygun olarak adalet ve hakkaniyete uygun çözümler üreten
meslek anlayışına doğru geçiş yaşanmaktadır.
1.1. TARAFLAR
Av. K. Madde 35/A’ da belirtildiği gibi avukatlar “müvekkilleriyle birlikte
karşı tarafı uzlaşmaya davet” edebileceklerdir. Yine Av. K. Yön. Madde
16/5’te belirtildiği gibi ‘’Uzlaştırma müzakereleri, aksi kararlaştırılmadıkça
yalnızca uyuşmazlığın taraflarının ve avukatlarının katılımıyla gerçekleştirilir’’
denmek suretiyle, ilişkinin tarafları belirlenmiştir.
1
GANDHİ, M., Bir Özyaşam Öyküsü, çev.,Vedat Günyol,.Cem Yayınevi, s.,140.
SAYI: 39
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 13
1.2. BAŞVURMA ZAMANI
Avukatların uzlaşma sağlama yetkisini kullanması belli bir zaman
kısıtlamasına tabidir. Bu zaman kıstı kanunda da belirtildiği gibi dava
açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce son
bulmaktadır. Burada ‘duruşma başlamadan önce’ ifadesinden kasıt tahkikata
tabi davalarda tahkikat, tahkikata tabi olmayan davalarda sözlü yargılama
için mahkeme oturum günü belirlenip bu oturum yapılmadan önce şeklinde
anlamak gerekir2.
1.3. UZLAŞMA SAĞLANABİLECEK KONULAR
Av K.madde 35/A’ya göre, ‘’Avukatlar kendilerine intikal eden iş ve davalarda,
tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar
etmek kaydıyla’’ denmek suretiyle ancak tarafların arzu ve isteklerine tabi
olmayan konulara ilişkin olarak düzenleme yapılabileceğini hüküm altına
almıştır. Kanun örnekleme yoluna gitmemiş, geniş bir ifade kullanmıştır. Fakat
uygulamada kolaylık sağlaması açısından uzlaşma sağlanabilecek konuları
örnekleme yoluna gidilerek en azından spesifik alanlardaki uzlaşmaya
gidememe, gidilirse hak kaybına uğrama gibi tereddütlerden sıyrılınmış
olabilir.
Bu çözüm yöntemine benzer tahkimi kıyas edecek olursak, tahkim kararları
da tarafları bağlar, uyuşmazlıkla ilgili olarak verilen nihai kararlar mahkeme
kararları nispetinde olmasa da temyiz edilebilir3. Tahkimin sonuçlarına ilişkin
kısa bilgiden sonra konu bakımından avukatın uzlaştırma sağlama yetkisi ile
kıyas edersek: ‘’Hakem kararı sadece yerleşik bir kamu düzeni kuralını ihlal
etmesi halinde yahut da hakemlerin, taraflarca tahkime sunulması hususunda
üzerinde anlaşmaya varılmamış meseleler hakkında da karar vermek suretiyle
yetkilerini aşmaları durumunda iptal edilebilirler. Uygulamada her türlü ticari
mesele tahkime sunulabilmektedir4. ’’denmek suretiyle uygulama alanını
belirlememize yardımcı olabilir. Buradan çıkacak sonuç ise kamu düzenine
ilişkin olup mahkeme kararına ihtiyaç duyulan alanlarda uzlaşma tutanağını
düzenleyemeyecek olunmasıdır. Yine HMK ‘nın tahkime ilişkin hükümleri
bize konu alanında yol gösterici olabilir. HMK madde 408; ‘taşınmaz mallar
üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden
kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.’’denmek suretiyle
uygulama alanı belirlenebilir.
Yine Borçlar Kanunun 27.maddesinde kanunun emredici hükümlerine,
ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan
sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür, denmek suretiyle sözleşme yapma
2
ÖZBEK,M.S.,(2010)Uzlaşma(Ankara Barosu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Merkezi PaneliC.
XI),Ankara,s.,389.
3
ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü.s.,142.
4
ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü,s.,142.
14
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
serbestisinin sınırları çizilmektedir. Buradan hareketle tutanak hazırlama
açısından çizdiğimiz çerçeveyi daha da belirginleştirmiş bulunmaktayız.
Bu konunun kısıtlı uygulama alanının olması ve hakkında verilen az sayıda
Yüksek Mahkeme kararının oluşu ve bu kararların da konu bakımından dar
kapsamlı anlayışlı oluşu kanun hükmünü atıl durumda bırakmıştır. Yargıtay’ın
da uzlaşma tutanağının düzenleneceği konuların dar kapsamda anlaması
maddeden beklenen yararın sağlanamaması sonucunu doğurmaktadır.
2. AVUKATIN UZLAŞMA SAĞLAMA USULÜ
Av. K. Madde 35/A’da belirtilen ‘’Avukat müvekkilleriyle birlikte karşı
tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf da bu davete icabet eder ve …’’
şeklinde davetin müvekkille birlikte karşı tarafa yapılacağını öngörmüştür.
Karşı tarafın burada vekilini de kapsayıp kapsamadığına ilişkin açıklık yoktur.
Fakat Av. Kan. Yön. Madde 16/5’te ise ‘’Uzlaşma müzakereleri ….uyuşmazlığın
taraflarının ve avukatlarının katılımıyla gerçekleştirilir.’’ denmek suretiyle
karşı tarafın avukatını taraf olarak belirlemiştir. Kanımızca avukatın bulunması
bu uzlaşmaya davet edilen taraf açısından da hak kaybına uğramasını
engelleyici bir düzenlemedir. Fakat kanun hükmünden anlaşılamıyor olması
bu konuda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. ARAS
bu konuda karşı tarafa davet edildikten sonra kendisine avukat tutmakta
zorlanamayacağından kasıtla bizzat görüşmelere katılabileceği kanısındadır.
DEMİR5 ise tutanağın avukatlarla birlikte imza altına alınacağı hüküm altına
alındığı için herkesin bir avukatının olacağı varsayımından hareketle bu
hükmün getirildiği kanısındadır. Bazı uygulamacılara göre ise6 tarafların
avukatının olmaması geçerlilik şartı olduğundan bahisle tutanağın geçersiz
hükmüne haiz olacağı düşüncesindedirler. Bizce de avukatın uzlaşma sağlama
yetkisinin önemi dikkate alındığında sonucunda İİK madde 38 bağlamında
ilam niteliğine haiz olacak evrak için iki tarafın da hukuki bilgi ve birikimine
sahip avukatlarca temsil edilmesi kişilerin menfaatlerinin eşit düzeyde
korunacağı manasına gelecektir. Bu anlayış kanunun lafzına da gayesine de
daha uygun görünmektedir.
2.1. UZLAŞMA ÖNERİSİNDE BULUNMA VE CEVAP
Usulüne uygun davetin yapılması sonucu muhatap daveti kabul ederse
uzlaşma görüşmeleri başlayacaktır. Av K. Yön. Madde 16/5 ‘’Uzlaştırma
müzakereleri, aksi kararlaştırılmadıkça yalnızca uzlaşmazlığın taraflarının
ve avukatlarının katılımıyla gerçekleşir.’’ şeklinde düzenlemiştir. Taraflar ve
avukatları hazır olduğunda karşılıklı sorunun belirlenmesi, bu soruna ilişkin
olasılıkların analizi yapılması aşamasına geçilebilir. Bu olasılıklar tartışılırken,
taraflar eldeki delillerle karar ağacı analizi7 yöntemiyle ayrıntılı bir şekilde
5
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,100 ve 102.
SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”,http://ahmetyum.av.tr/
makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012.
7
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,227.
6
SAYI: 39
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 15
çizilecek şema sayesinde hiçbir olasılığı gözden kaçırmadan değerlendirme
fırsatı bulacaklardır. Yapılan bu teklifin geçerliliği hususunda kanunda bir
açıklık bulunmamakla birlikte, davet eden tarafın davetinde ne kadar süre
geçerli olduğunu işin sürüncemede kalmaması yönünden belirlemesi uygun
olacaktır. DEMİR’in8 bilimsel çalışmasındaki önerisine katılmakla birlikte
uzlaşma teklifinin geçerli olacağı sürenin kanunla düzenlenmesine ihtiyaç
vardır.
Yine Av K. Yön. ile düzenlenmiş olan 16/6’da ‘Uzlaşma müzakereleri
sırasına taraflarca veya avukatlarınca yapılan beyan ve ikrarlar, uzlaşmanın
sağlanamaması halinde geçerli olmayıp, uzlaşma konusuyla ilgili olarak açılmış
ve daha sonra açılacak davalarda taraflar aleyhine delil olarak kullanılamaz.
Uzlaşma müzakereleri esnasında anlaşmazlık konusunda beyan edilen
hususlar taraflarca ve avukatlarınca hiçbir şekilde açıklanamaz.’’ Denmek
suretiyle rahat ve güvenilir bir uzlaşma ortamı sağlanmak amaçlanmıştır.
Anlaşma olanağının garantilenemeyeceği bir ortamda tüm kartların açık
oynanması ve sonrasında aleyhe delil yasağı ile birlikte gizlilik ilkesine yer
verilmiş olması kanunun gayesine de uygun olmuştur.
2.2. UZLAŞMA TUTANAĞI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Uzlaşma görüşmeleri sonucunda uyuşmazlığın konusu ve varılan son
durum bu tutanağa geçirilir. Bu tutanağa ‘uzlaşma tutanağı’ denir. Av K. 35/A
maddesince bu tutanakta bulunması gereken asgari unsurlar sayılmıştır.
Bu unsurlara ilaveten Av. K. Yön 16 ve 17’de de daha açıklayıcı ve tartışmalı
olarak kanun maddesini genişletici şekilde hükme bağlamıştır.
Av. K. 35/A maddesinde sayılan hususları maddeler halinde saymak
gerekirse;
a) Uyuşmazlığın konusu
b) Uzlaşma yeri ve tarihi
c) Tarafların karşılıklı yerine getirmeleri gereken edimler
Av. K. Yön. 17. maddesinde belirlenen ek hususlar ise;
a) Avukatların ad, soyad, adres, ve bağlı oldukları baro sicil numaraları
b) Tutanağın düzenlendiği yer, tarih
c) Tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin, tercüman, tanık,
bilirkişilerin kimlik ve ikametgahları; alacaklı taraf yabancı ülkede
oturuyorsa Türkiye’de göstereceği ikametgahı,
d) Taraflar arasında anlaşmazlık konusunun kısa ve öz bir şekilde
anlatılması ve uzlaşman konusu
e) Uzlaşma sonunda varılan anlaşma,
f) Uzlaşma müzakerelerine katılan tarafların ve avukatların imzaları,
g) Uzlaşma sonucu kısmında, uyuşmazlığın ne şekilde çözüldüğü,
uzlaşma giderleri, uzlaşma dava açıldıktan sonra yapılmışsa, yargılama
harç ve giderlerinin paylaştırma şekli, tarafların talep sonuçlarından her
8
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,105
16
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
biri hakkında verilen karar ile taraflara yüklenen borçlar ve tanınan haklar,
mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt
uyandırmayacak şekilde gösterilir,
h) Bu şekilde düzenlenen uzlaşma tutanağının aslı, tutanağı düzenleyen
avukat ya da avukatlarda kalır ve örneği taraflara verilir, şeklindedir.
Düzenlenecek olan tutanak asgari Borçlar Kanunu sözleşmelere ilişkin
şartları taşımasının yanında, adi yazılı şekilde düzenlenmiş olması ve Av. Kan
ve Av. Kan. Yön belirtiler şartlara haiz olması gereklidir9. Bunlar tutanağın
geçerlilik koşullarıdır. Bu şartları taşıyan tutanağın ayrıca bir mahkeme
kararına veya merciin onayına sunumuna gerek kalmaksızın ilam niteliğine
haiz olacaktır.
AV.K. madde 35/A’ya göre ‘’… Bu tutanaklar 9/06/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununun 38. maddesi anlamında ilam niteliğindedir.’’
denmek suretiyle aslında klasik alternatif çözüm yöntemlerinden ayrıldığı
noktaya temas etmek gerekecektir. Diğer alternatif çözüm yöntemleri öneri
niteliğinde sonuçlar doğururken, adı geçen yol ile emredici sonuçlar elde
edilebilecektir.
Uzlaştırma tutanağı özel hukuk sözleşmesidir10. Fakat Av. Kan.’dan aldığı
yetki ile ilam niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Yargıtay uzlaşma tutanağına
ilam niteliğinin tanınmış olmasının sadece takip hukuku açısından önem arz
ettiğine11, tanınan niteliğin ilamlı icraya ilişkin esasların uygulanması ile ilgili
olduğuna, doğal olarak gördüğü muamele açısından uzlaşma tutanağının
ilamla aynı güce sahip olmadığına hükmetmiştir12.
Bu tutanakların iptali ve geçersizliği ancak kanuni yazılı şeklin yokluğu
halinde ve tarafların ehliyetsiz oluşları, uzlaşma tutanağının konusunun
emredici hukuk kurallarına ve ahlak kurallarına aykırı oluşu, şahsiyet haklarını
ihlal etmesi, kamu düzenine aykırı oluşu durumlarında söz konusu olabilir13.
Uzlaşma tutanağına ilişkin yine taraflardan birinin yanılması, hatası ve
ikrah durumu olması hallerinde de tutanak ilam niteliğini taşımaz, yapıldığı
andan itibaren geçersizdir.
3. UZLAŞMA SAĞLAMA İLE YARGISAL ÇÖZÜMÜN KARŞILAŞTIRILMASI
Bu iki yöntemi tanımlamak gerekirse yargısal çözümde kazan-kaybet
ilkesi geçerli iken, uzlaşma sağlama ile çözülen bir çözümde kazan-kazan
ilkesi geçerlidir. Burada ifade edilmek istenen, taraflar uyuşmazlık konusunu
9
BULUR,A.,(2010)Avukatlık Kanunu M.35/A’nın Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Çerçevesinde
İrdelenmesi ve Bir Düzenleme Önerisi,sayı.89,s.,220
10
KAYMAZ,S.,GÖKCAN,H.,T.,(2005)Uzlaşma ve Önödeme,Seçkin Yayınevi,Ankara,s.,133.
11
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,189.
12
http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/DokGosterMainServlet?dokuman
Id=95%203%20ICM8%20ICMNLSDB15%20UYAPVERIBANKASI59%2026%20A1001001A12H13A95314B5943618%20A12H13A95314B594361%2014%201162&aranan=&dokumanTuru=Y
ARGITAYKARARI erişim tr.12.12.2012
13
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,209.
SAYI: 39
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 17
mahkeme önüne götürdüğünde, bu dosyada bir taraf kazanacak bir taraf
ise kaybedecektir. Sonuç olarak ise hiçbir zaman tarafları memnun edecek
sonuca ulaşılamamaktadır. Fakat uzlaşma sağlama yolu ile taraflar karşılıklı
iletişim ile geçmişe bakmadan sadece ileriye dönük olarak hukuksal çözüm
arayacaklardır. Avukatları vasıtasıyla tarafların karar ağacı analizi çıkarılarak
tüm olasılıkların tartışıldığı bir ortam oluşturulacaktır. Mahkemede usuller
ve mahkemenin nizamı bütününde bir yargılama yapılmaktadır. Uzlaşma
sağlama yöntemiyle ise inisiyatif tamamen tarafların elindedir; duruşma
saati yoktur, gizli kalmasını istedikleri tüm sırlar ve olaylar taraflar arasında
kalır. Avukatların Av K. Madde36 hükmünce de sır saklama yükümlülükleri
olduğundan mahkemedeki gibi aleni olarak anlatmak durumunda da
kalmayacaklardır.
Kaldı ki; mahkemelerin verdikleri kararlar büyük çoğunlukla cebri icra
vasıtasıyla yerine getirilmesi gerekirken, uzlaşma sağlama yönteminde
tarafların uygun iradeleri olduğu için buna gerek kalma ihtimali daha düşük
görünmektedir14.
3.1. UYGULAMADA HAKETTİĞİ İLGİYİ GÖREMEYİŞİ
Uygulamada bu yararlarına ve kolaylıklarına rağmen hak ettiği ilgiyi
göremeyişinin sebeplerini inceleyecek olursak ülkemizde avukatlık algısı
ve avukatların uygulamada kendilerine biçtikleri payeyi irdelememiz
gerekecektir. Vatandaşın karşılaştığı hukuki sorununda öncelikle tüm
olasılıkları acemice tüketip, karşı tarafla ilişkileri koparıp sonrasında avukata
başvuruyor olması bir taraftan, avukatların piyasa şartlarıyla ve müvekkilini
rahatlatmak bahasına intikam aracı olarak mesleği kullanma alışkanlığını
diğer taraftan düşünür isek bu yan yana gelmeyen iki yakanın sorunlarına
inmemiz gerekecektir. Avukatlık mesleği yukarıda bahsettiğimiz gibi tarafları
öncelikle uzlaştırmaya yöneltmesi ve taraflar anlaştığında, elindeki uzlaşma
sağlama yetkisini kullanarak uzlaşmayı sağlaması uygun olur15. Bu görev Av.
K. Madde 2’de de hüküm altına alınmıştır. Buna göre her türlü hukuki mesele
ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini
sağlamak avukatların amaçlarından biri olarak sayılmıştır.
4. 35/A MADDESİYLE HANGİ YARARLARIN ELDE EDİLMESİNİN BEKLENDİĞİ
4.1. İŞ YÜKÜNÜN AZALTILMASI
Öncelikle mahkemelerin tekelindeki uyuşmazlıkları karara bağlama
mekanizmasının, alternatif çözüm yöntemlerine yönelmesinin asıl nedeni,
uygulamadaki yargının iş yükü olarak belirlenebilir. Gerçekten de yargılama
mekanizmasının tüm taraflarına sorulacak olursa; hakim, savcı, avukat, hepsi
var olan işlere gerektiği zamanı verememekten şikayetçidir. Silsile halinde
14
DEMİR,Ş.,(Şubat 2008)Avukatlık Kanunu’nun 35/A Maddesinin Uygulanması Sorunu ve Çözüm
Önerileri, Terazi Aylık Hukuk Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara,s.,673
15
SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”, http://ahmetyum.av.tr/
makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012.
18
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bağlı olan bu mekanizmada bir tarafın hakkıyla görevini yapamıyor olması
başlı başına bir sorundur.
Öncelikle 35/A maddesinin düzenleniş amacı uyuşmazlıkların dava
açılmadan önce veya dava açılmış ise tahkikata geçilmeden önce işin
sonlandırılmasını sağlamak ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak olduğu
anlaşılmalıdır.
Avukatlar, bu mekanizmanın bağımsız savunma ayağını oluştururlar.
Avukatlara düşen görev burada, müvekkillerinin küçük anlaşmazlıklarını veya
körü körüne sadece saldırmak, öc almak amacıyla açmak istedikleri davaları
bu yola yönlendirerek, hem iş yükünü azaltmış hem de usul ekonomisi
açısından da daha ucuz ve çabuk adalete ulaşmayı sağlamış olurlar.
4.2. AVUKATLIK MESLEĞİNİN YETKİLERİNİ GENİŞLETME
Kanunun bu maddesiyle bir diğer amaçlanan husus avukatlık mesleğinin
faaliyet alanını genişletme olabilir. Burada avukatlık mesleğini yargılama
safhasında sadece araç olarak yer almasının hak ettiği durum olmadığı farkına
varılmış ve hak ettiği yere, daha faal olarak çalışmasına, vize verilmiştir. Bu
anlayış avukatlık mesleğine ‘uzlaştırıcı-avukat’ sıfatı da kazandırmış, bu yeni
anlayış ile mesleğin kuvvetlenmesi amaçlanmıştır.
Av. K. Madde 35’ e göre münhasıran avukatlık mesleğinin tekilindeki
görevleri sayma yoluyla belirtmiştir. İşte 2001 yılında eklenen madde ile bu
yetkilerin genişletilmesi yoluna gidilmiştir.
SONUÇ
Bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda en ideali olan tarafların karşılıklı
uzlaşarak çözüme ulaşmalarıdır. Fakat çözüme sadece bu yol ile gidileceği
fazlasıyla iyi niyetli bir yaklaşım olur. Bu nedenledir ki, taraflar arasındaki
uyuşmazlıkların çözümü için bağımsız yargı organları vardır. Taraflar eğer
yargılama sonucunda uyuşmazlıklarının çözümü yoluna giderlerse, yargılama
başladıktan sonra tarafların etkinliği azalacak, aralarındaki bağ da kopma
noktasına gelecektir. Buna alternatif olarak da günden güne artan iş yüküne
çözüm bulmak için farklı çözüm yöntemleri aranmaktadır. Bu yöntemde ise
taraflar kendi çözümlerini kendileri aramakta ve çözüm sürecine katkıda
bulunmaktadırlar. Dünyada ve ülkemizde çeşitli kurumlar, taraflar arasındaki
anlaşmazlıkları sulh yoluyla gidermek için geliştirilmektedir. Buna Av. K.’da
yer alan uzlaşma sağlama yetkisi de eklenmiştir. Fakat Av. K. Madde 35/A
kapsamındaki uzlaşma faaliyeti uygulamada pek fazla rağbet görmemiştir.
Bunun nedenlerine bakacak olursak;
Ülkemizde avukata başvurma, sorunların önleyici ve tedbir alınması
gereken aşamada değil de, yapılacak hiçbir şey kalmadığında, hatta sürelerin
bile dolmasına yakın zamanda başvurulan müessese haline gelmiştir. Bunda
müvekkilin avukata ödenecek vekalet ücretinin gereksiz olduğunu düşünmesi,
müvekkilin problemi kendi çözebileceğine inanması, girişilecek hiçbir çözüm
önerisi kalmadığında ise koparılan iplerin bağlanması için son başvuracak yer
SAYI: 39
AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 19
olarak düşünülmesinin menfi katkısı da yadsınamaz. Uzlaşmayı engelleyici
sebepler arasında, avukata karşı taraftan intikam almak amacıyla, zarar
vermek amacıyla başvuranların sayısı da yadsınamaz. Bu müvekkil profilinde
avukattan, karşı tarafa verilebilecek en büyük zararı vermesi beklenir. Avukatı
adeta öç alma aracı olarak görmektedir.
Avukatın da müvekkilini uzlaştırma sağlamaya yönlendirmemesinin
nedenlerine bakacak olursak; önüne gelen uyuşmazlıkla ilgili kazanma hırsıyla
hareket etmesi, girişilecek yargılama sonunda kazanma ile sonuçlanması
sonrasında alacağı yasal vekalet ücreti, müvekkil vekalet ücreti ve ilamın
icrası yoluyla elde edilecek icra vekalet ücretini üst üste koyacak olur isek;
uzlaşma sağlama yoluyla hak edeceği vekalet ücretini16 karşılaştırmaya gerek
bile kalmayacaktır. Esasen uyuşmazlığın uzlaşma yoluyla nihayetlendirilmesi
avukatın yerine getirmesi gereken tüm görevlerini yerine getirdiğini ve yasal
yollara başvursa idi hangi ücrete hak kazanacak idi ise eşit veya hakkaniyete
göre daha fazla bir ücret düzenlemesine gidilmesi bu yola başvurmanın
dezavantajlarından birisini ortadan kaldırılmasını sağlamış olacaktır.
Bununla birlikte ülkemizde uzlaşma kültürünün derin yaralar almış olması,
uzlaşma sağlama yerine çatışmacı ve intikam duygularıyla hareket ediliyor
oluşu bu kurumun gelişememesinin nedenleri arasındadır. Tabi bu yapıya ek
olarak düzenlemenin maddi hukuka ilişkin eksik oluşu, tek maddeyle bize uzak
olan kurumun düzenlenmesi de uygulamacıları bu yöntemden uzaklaştırmış,
hak ettiği ilgiyi görmesine mani olmuştur.
Düzenlemenin uzlaşma sağlamak isteyen tarafları koruyucu hükümler
içermesi, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerine ilişkin olarak bir
düzenlemenin yer alması da uygulamaya adapte açısından yararlı olacaktır.
Zira tarafların uzlaşma için başvuruları ve devam eden müzakere sürecinin
aldığı vakit göz önünde bulundurulduğunda zamanaşımı ve hak düşürücü
sürelerini kesmesi yerinde bir düzenleme olacaktır.
Bunun yanında, hukuk fakülteleri eğitimine ve fakülte sonrası çile doldurma
şeklinde geçen staj eğitimine alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin gereken
bilgiler verilmeli, öğrencilerin, geleceğin hukukçularının, bu yola başvurmanın
daha kolay ve kısa olduğu verimli bir şekilde işlenmelidir. Buna ilişkin Barolar
Birliği’nin çatısı altında ve her baroyu kapsayacak şekilde eğitim seminerleri
düzenlenmesi yararlı olacaktır. Buna ilişkin alınan sertifikaları da avukatlık
mesleğine artı olarak eklenmesi de bu yola ilgiyi artıracağı kanaatindeyiz.
16
Avukatlık asgari ücret tarifesinin 15. maddesi; ‘’…konusu itibariyle görevli mahkemeler için, bu
tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin ½’si….’ Olarak düzenlenmiştir.
20
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
KAYNAKÇA
1. BULUR,A.,(2010)Avukatlık Kanunu M.35/A’nın Alternatif Uyuşmazlık
Çözüm Yolları Çerçevesinde İrdelenmesi ve Bir Düzenleme Önerisi,sayı.89.
2. DEMİR,Ş.,(Şubat 2008) Yeni Bir Meslek Arabuluculuk,Terazi Aylık
Hukuk Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara.
3. DEMİR,Ş.,(Şubat 2008)Avukatlık Kanunu’nun 35/A Maddesinin
Uygulanması Sorunu ve Çözüm Önerileri, Terazi Aylık Hukuk
4. DEMİR,Ş.,(2012/2) Avukatlık Kanunu Tasarısı Çalışma Metninin
Uzlaşma Sağlamaya İlişkin 35/A Maddesinin Değerlendirilmesi,Ankara Barosu
Dergisi.Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara.
5. DEMİR,Ş.,(2009/Yaz) Avukatlık Kariyeri Üzerine Düşünceler,Ankara
Barosu Dergisi.
6. ÖZDEMİR,S.S.,(2012/1)Hukuk
Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk
Kanunu Tasarısı: İngilterede’ki
7. Düzenlemeler ile Karşılaştırmalı Bir İnceleme,Hacettepe Hukuk
Fakültesi Dergisi.
8. KAYMAZ,S.,GÖKCAN,H.,T.,(2005)Uzlaşma
ve
Önödeme,Seçkin
Yayınevi,Ankara.
9. ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya
Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü.
10. ÖZBEK,M.S.,(2010)Uzlaşma(Ankara Barosu Alternatif Uyuşmazlık
Çözüm Merkezi PaneliC.XI),Ankara.
11. PEKCANITEZ,H.,ATALAY O.,ÖZEKES,M.,(2011)Medeni Usul Hukuku
Temel Bilgiler,Ankara.
12. SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”,
http://ahmetyum.av.tr/makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012.
13. ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın
Uzlaşma
Sağlama
Yetkisi,Adalet
Yayınevi,Ankara.
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 21
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK
BORÇLAR KANUNUNUN 603.MADDESİ
KAPSAMINDA HUKUKİ NİTELİĞİ
VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI
Avukat Halis YAŞAR1
İÇİNDEKİLER
I-GENEL OLARAK TEMİNAT SÖZLEŞMELERİ
II-ÖZEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ
III-ÖZEL OLARAK GARANTİ SÖZLEŞMESİ
IV-BANKA TEMİNAT MEKTUBU
V-BANKA TEMİNAT MEKTUBU HUKUKTA HANGİ
SÖZLEŞMEYE KARŞILIK GELİR.
A-KEFALET OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
B-GARANTİ SÖZLEŞMESİ OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
C-KARMA NİTELİKTE OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
D-KENDİNE ÖZGÜ SÖZLEŞME OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
VI-BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN YAPILMASINDAKİ
ÖZELLİKLER
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR
KANUNUNUN 603.MADDESİ KAPSAMINDA HUKUKİ NİTELİĞİ
VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI KORUNMASI
Banka teminat mektuplarının Türk Borçlar Kanunun 603.maddesi kapsamında
hukuki niteliği ve geçerlilik şartları başlıklı çalışmamıza başlamadan önce
konunun anlatım düzenin iyi bir şekilde ortaya çıkması ve inceleme konumuzun
iyi anlaşılması için konu ile ilgili kavram ve kurumların iyi bir şekilde ortaya
konulması gerekir.
1
Ağrı Barosu Avukatı
22
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
I-GENEL OLARAK TEMİNAT SÖZLEŞMELERİ
Teminat sözleşmesi bir kimsenin bir başkasının karşı karşıya olduğu bir
tehlikeyi ( riski ) üzerine aldığı sözleşmedir.2
Teminat sözleşmeleri kendi içinde ikiye ayrılır. Ayni teminat sözleşmeleri ve
şahsi teminat sözleşmeleri olarak. Ayni teminat sözleşmelerinde alacaklının
borçluya veya üçüncü bir kişiye ait mal varlığı unsurları üzerinde herkese karşı
ileri sürülebilir ( ayni ) bir hak sahibi olması amaçlanır.3 Şahsi teminat olarak
klasik örnek olarak kefalet sözleşmesi ayni teminat sözleşmesine klasik örnek
ipotek verilebilir. Ancak bu örnekler çoğaltılabilir.
II-ÖZEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ
Kefalet sözleşmesi şahsi teminat sözleşmelerindendir. Bu sözleşme alacaklı
ile kefil arasında kurulur. Kefil kefalet sözleşmesi ile kefil, borçlunun borcunu ifa
etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlenmektedir. ( 818
B.K.m.483, 6098 T.B.K.m.581 ) Kefalet kural olarak mevcut ve geçerli bir borç için
yapılabilir. ( 818 B.K.m.485, 6098 T.B.K.m.582 ) Kefalet sözleşmesi şekil şartına
tabidir. Yazılı olmadıkça geçerli olmaz. ( 818 B.K.m.484, 6098 T.B.K.m.583 ) Kefalet
sözleşmesinin geçerli olabilmesi için kefil evli ise eşin rızası da gereklidir. ( 6098
.T.B.K.m.584 ) Kefalet sözleşmesi adi kefalet, müteselsil kefalet, Birlikte kefalet,
kefile kefil ve rücua kefil şeklinde çeşitlere ayrılmaktadır. Kefalet sözleşmesinin
düzenlediği 818 sayıl Borçlar Kanununa göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda
kefilin sorumluluğu kapsamı ile ilgili yapılan değişiklik ve yeniliklerde kefalet
sözleşmesinin hukuki mahiyeti dikkate alınarak, kefilin koruması amaçlanmış,
sorumluluğun kapsamının sınırının çizilmesinde ortaya çıkan bir birçok soruna
çözüm bulunmuştur.4
III-ÖZEL OLARAK GARANTİ SÖZLEŞMESİ
Garanti sözleşmesi kanunda düzenlenmemiştir.5 Garanti sözleşmesi borçlar
Kanunda düzenlenmediği için sözleşme serbestîsi içinde düzenlenebilen isimsiz
sözleşmelerdedir. Garanti sözleşmesi feri olmayan bir özelliği olan, başkasına ait
bir teşebbüsün belirli bir sonuca ulaşacağını garanti etmesidir. Garanti sözleşmesi
kendine özgü ( Sui generis ) bir yapısı olan, bağımsız ve ivazsız bir sözleşmedir.6
IV-BANKA TEMİNAT MEKTUBU
Banka teminat mektubu hukuk uygulamasında çok sık rastlanan bir belgedir.
Bu belgenin kanuni düzenlemesinin özel olarak olmaması kanun yapıcı açısından
bir eksikliktir. Örneğin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yapılırken kredi mektubu
ve kredi emri gibi uygulaması çok az olan kuruma yer verilmesine karşın banka
teminat mektubunun özel olarak düzenlenmemesi kanun koyucunun kanun
2
ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.1
ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.2
4
YILMAZ Merve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı sh.167
5
ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt s.26, DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.29,
TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.305
6
ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.28
3
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 23
yapıcılığı açısından bir eksikliktir. Teminat mektubu genel olarak banka teminat
mektubu şeklinde düzenlenmektedir. Bu işlem bir bankacılık işlemi olup gayri
nakdi kredi işlemidir. Lehine teminat mektubu verilen şahsın yükümlülüğünü
yerine getirmemesi halinde bankanın ödeme riski doğacağından teminat
mektubunun verilmesi bir kredi işlemi niteliğindedir. Teminat mektubu verilmesi
gayri nakdi kredi sayılmalıdır. Riskin doğması ve bankanın ödeme yapması ile gayri
nakdi kredi nakti krediye dönüşmüş olacaktır.7 Borçlar Kanununda özel olarak
düzenlenmediği için isimsiz sözleşmeler kategorisindedir. Uygulaması çok olmak
ile birlikte birçok kritere göre çeşitlere ayrılmaktadır. Vadelerine göre ( vadeli,
vadesiz ) niteliklerine göre ( geçici, kesin, avans ) gibi ve daha farklı ayrımlara
göre farklı isimlendirilmeler ile isimlendirilmektedir.8
V-BANKA TEMİNAT MEKTUBU HUKUKTA HANGİ SÖZLEŞMEYE KARŞILIK
GELİR.
Banka teminat mektupları hukukta hangi sözleşmeye karşılık gelecektir. Bu
husus doktrinde ve yargısal kararlarda çokça irdelenmiştir. Hali hazırda bir ittifak
da yoktur. Ancak genel olarak görüşler dört grup etrafında toplanmaktadır.
A-KEFALET OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
Turan ŞAHİN Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt isimli eserinde 39.sayfasında
Seza REİSOĞLU için teminat mektupları kefalet sözleşmesi niteliğinde görüşü
sahibi olduğunu yazmaktadır. Ancak Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve
Kontrgarantiler isimli eserinin 33. sayfasında 19 nolu dipnotunda şu açıklaması ile
Turan ŞAHİN’in aktarımı geçersiz kılmaktadır. Zira Seza REİSOĞLU banka teminat
mektuplarının mutlaka garanti sözleşmesi oluşturmadığı bankanın teminat
mektubu verirken dilerse kefalet dilerse garanti yükümlülüğü üstlenebileceği
ancak söz konusu iki içtihadı birleştirme kararları ve devamında oluşan Yargısal
uygulama nedeni ile konunun yeniden tartışılmasının bir yararı bulunmadığını
aktarmaktadır.9
Bir başka yazar da söz konusu teminat mektubunun niteliğinin her durumda
garanti sözleşmesi olarak nitelendirmemek gerektiğini, bu gibi durumlarda
bankaların taahhütleri, genelde kefalet olarak kabul edilmesi gerektiğini ve
ancak özel durumlarda koşulları varsa garanti sözleşmesi olarak yorumlanması
gerektiğini ileri sürmektedir.10
Yargıtay’ın söz konusu iki içtihadı birleştirme kararından önce banka teminat
mektuplarını kefalet sözleşmesi kabul eden bu yönde kararları da vardır.
B-GARANTİ SÖZLEŞMESİ OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
Banka teminat mektubunun mahiyeti ve özelliği ile ilgili Yargıtay iki içtihadı
birleştirme kararı ile kendi içinde çözmüştür. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk
7
TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.301
Daha fazla bilgi için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler 137–197,
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.75–99 ve ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt
s.49–55
9
Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler s.33
10
TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.320
8
24
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Kısmı Genel Kurulunun 07.02.1968 gün, 166/16 Esas ve 1967/7 Karar sayılı kararı
ile şu şekilde içtihat oluşturmuştur. “ Taahhütleri ihtiva eden sözleşmelerde çok
defa taraflardan biri karşı tarafın vecibesini yerine getireceği konusunda geçerli
bir banka teminatı istemekte ve bankalarca verilen bu taahhüt belgelerine
teminat mektubu denilmektedir. Banka teminat mektubu bir bakımdan üçüncü
kişinin fiilini taahhüt niteliğinde olup daima yazılı şekilde düzenlenmektedir.
Bu mektupta genellik ile bankanın sorumlu olacağı en yüksek miktar rakam ile
gösterilmektedir. Bankanın sıfatı teminatı veren olduğundan, taahhüdü; esas
sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akiden ayrı ve tamamı ile müstakildir.
Başkasının taahhüdünün lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı
olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Banka bu teminat mektubu
ile bir sözleşmeye bağlanmış şahsın vecibesini yerine getirmesini ve yerine
getirmediği takdirde teminatı alan şahıs için doğacak tehlikeleri kısmen veya
tamamen üzerine alır. Bir kimse asıl borçlunun ileri sürebileceği itirazlara
bakılmaksızın borcun getirilmemesinden doğan zararın tazmini kabul etmesi
halinde o kimse garanti veren konumundadır. Üçüncü kişinin fiilini taahhüt
eden yani bu şahsın bir şey yapacağını başkasına vaat eden şahıs müstakil bir
taahhüt altına girmiş olup o şeyin yerine getirilmemesi halinde müspet ve karşılık
mahiyetinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur. Garanti akdinin kefaletten farkı
kefilin borcu feri mahiyeti haiz yani asıl borca munzam ikinci bir derecede bir
taahhüt olduğu kefil borcun tediye edilmemesi halinde tazminat vermeyi değil
asıl borçluca icrası lazım olan taahhüdün ifasını yani borcun ödemeyi üzerine
aldığı halde; garanti veren kimsenin borcu feri değil müstakil niteliği taşımış
olmasıdır. Garanti veren asıl taahhüdün icrası ile değil zarar ve ziyan tediyesi
ile yükümlüdür.Teminat mektubunu veren banka bir borç yüklendiğinden
bu akdin borçlusu ve teminatı alan ise alacaklısı durumundadır. Sözleşme
hükümlerini yerine getirme yönünden fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs ise bu
garanti sözleşmesinin taraflarından değildir. Bu garantinin geçerli olabilmesi için
bu fiilin üçüncü şahıs tarafından yapılabileceğinin düşünülmesi yeterlidir. Teminat
altına alınan sonucun gerçekleşmesi halinde bu taahhüt ortadan kalkar.”11
İkinci içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun
11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararı ile şu şekilde içtihat
oluşturulmuştur. “Teminat mektuplarında borcu temin edilen kişi akid değildir.
Bankaya karşı akit durumunda olan mektubun verilmesini bankadan isteyen
ve onun kontrgaranti ile temin eden kişilerdir. Bankalar bu surette mektup
vermeye kanunen yetkili olduklarına göre bu işlem Bankalar Kanunundan doğan
bankacılıkla ilgili bir kredi muamelesidir. Teminat mektupları kefaletname
olarak vasıflandırıldığı takdirde konunun Borçlar Kanunun 483 ve onu takip
eden maddelerine göre halli gerekeceğinden bunun için de evvela yazılı şekil
aranacaktır. Mektupta kefilin sorumlu olacağı muayyen bir miktarın yazılmış olup
olmadığına bakılacaktır. Bunda sonra kefil borçluya ait bütün defileri alacaklıya
11
05.04.1968 günlü sayılı Resmi gazete
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 25
ileri sürmekte mükelleftir. Ödediği nispette alacaklıya halef olup borçluya rücu
etme imkânına sahiptir. Kefalet borcu asıl borcun feri olup asıl borç herhangi bir
sebep ile düşerse kefil de borçtan kurtulabilir Velhasıl kefil kanunun kendisine
tanıdığı bu ve sair hakları kullanmaya yetkilidir. Buna karşılık teminat mektubu
üçüncü kişinin fiili taahhüdü şeklinde vasıflandırılırsa bu halde bankanın esas
borçla ile hiçbir ilgili bulunmayan müstakil ve asil bir taahhüdü söz konusu
olduğundan bu taahhüdü herhangi bir şekle ve şarta bağlı olmadığından kefalette
olduğu gibi muteberlik şartı da aranmayacağı gibi asıl borcun hukuken muteber,
mevcut ve dava edilebilir olduğu hususlarına bağlı olmaksızın taahhüdü ile ilzam
edebilecektir. Şu halde garanti verenin taahhüdü kefalet borcundan daha ağır
sonuç doğurur niteliktedir. Sonuç olarak ithal yolu ile ithal edilen malların tayin
edilen süre içerisinde yurt dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük
vesair vergi ve resim olarak tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her
zaman yapabileceği yazılı istek üzerine derhal ve herhangi bir itiraz veya hüküm
istihsaline mahal kalmaksızın ödemek ile bankanın borçlu ile birlikte müşterek
ve müteselsil kefil sıfatı ile zemin olduğuna dair bankalar tarafından gümrük
vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil diğer şahıslarla yapılan bir akde
dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibari ile
Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen 3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde
bir garanti akdi olduğuna ve bu sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük
idaresine bu sebep ile ödediği parayı fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs mevkiindeki
muvakkat ithalatçıdan rücuan istenmeyeceğine karar verilmiştir.”12
Bu iki içtihadı birleştirme kararından sonra konu Yargıtay tarafından artık
garanti sözleşmesi olarak ele alınmakta olup bu görüş Yargıtay cephesinden
yerleşik görüş olarak ele alınmıştır. “Dava konusu kati teminat mektubu başlıklı
belge Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen üçüncü kişinin fiilini taahhüt
niteliğinde bir garanti sözleşmesi olduğuna karar verilmiştir.” ( Yargıtay 11.Hukuk
Dairesinin17.05.1983 gün, 1983/2462 Esas ve 1983/2617 Karar sayılı kararı )13
Yargıtay’ın verdiği karardan dolayı doktrinde ciddi bir eleştiri yapılmıştır.
Bu eleştiri, kullanılan kıstasın tekliği nedeni ile varılan görüşün tüm teminat
mektuplarına şamil olması nedeni iledir. Bu eleştiri Vahit DOĞAN tarafından
zikredilen kitabında ve Turan ŞAHİN eserinde aktardığına göre Nami BARLAS
tarafından, Haluk TANDOĞAN tarafından ve yazarın kendisi tarafından dile
getirilmiştir.
Ancak iki içtihadı birleştirme kararı incelendiği zaman doktrinin eleştiri odağı
yaptığı ayrım yapılırken sadece aslilik ve ferilik kıstası ele alınmamıştır. Bu iki
kararda garanti verenin borcunun kapsamı, rücu kabiliyeti ve şekil yönünden
geçerlilik şartları yönünden konunun ele alınıp ayrımın yapıldığı görülmektedir.
Benim şahsi kanaatim de bağımsız bir sözleşme olması nedeni ile banka teminat
mektupları garanti sözleşmesi mahiyetindedir.
12
13
03.10.1969 günlü sayılı Resmi gazete
Kararı aktaran DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.33
26
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
E.Sabri ERMAN’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir.14
Vural GÜNAL’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir.15
Turan ŞAHİN Üçüncü Kişinin Edimini isimli eserinin 40.sayfasında Vahit
DOĞAN’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir demektedir.
Ancak Turan ŞAHİN’in aktarmasına karşın Vahit DOĞAN Banka Teminat Mektupları
isimli eserin 35.sayfasında bu aktarımı geçersiz kılacak şekilde görüş beyan
etmiştir.16 Teminat mektuplarının metinlerinden hareket ile hukuki niteliğinin
tespiti uygun olacaktır. Teminat mektuplarını bir bütün kefalet veya üçüncü
kişinin fiilinin taahhüdü niteliğinde garanti sözleşmesi olarak nitelemek uygun
gözükmemektedir. Ancak bankacılık uygulamasında, teminat mektupları kural
olarak garanti sözleşmesi niteliğinde yapılmaktadır. Bu sebep ile çalışmamızda
teminat mektuplarının garanti sözleşmesi niteliğinden hareket etmeyi uygun
görmekteyiz demiştir.17
C-KARMA NİTELİKTE OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
Haluk TANDOĞAN’a göre teminat mektuplarının türüne göre ayırıp her bir
türü özelliklere göre ayrı ayrı nitelendirmeye tabi tutmakta ve kefalet ile garanti
niteliği iç içe geçmektedir.18
Turan ŞAHİN’e göre ayrımcı-karma nitelik görüşü çoğu yönden savunulabilir
değerde olan bir görüştür.Banka teminat mektuplarının tamamını kefalet veya
garanti olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Her bir teminat mektubunun
somut ilişkiye göre ayrı ayrı nitelendirilmesinin yapılması gerekmektedir. Teminat
mektubu bir somut ilişkide karşımıza kefalet niteliğinde çıkabileceği gibi bir başka
somut ilişkide garanti sözleşmesi niteliğinde de yahut kefalet ile birlikte garanti
sözleşmesi özelliği taşıyan bir karma sözleşme niteliğinde de çıkabilmektedir.19
D-KENDİNE ÖZGÜ SÖZLEŞME OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ
Garanti sözleşmesi feri olmayan bir özelliği olan, başkasına ait bir teşebbüsün
belirli bir sonuca ulaşacağını garanti etmesidir. Garanti sözleşmesi kendine özgü (
Sui generis ) bir yapısı olan, bağımsız ve ivazsız bir sözleşme olarak nitelenmesine
sebep olmuştur. Sıtkı AKYAZAN’a göre banka teminat mektupları kendine özgü
nitelik taşır demektedir.20
VI-BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN YAPILMASINDAKİ ÖZELLİKLER
A-TARAFLARI
Banka teminat mektubu düzenlenmesinde üçlü taraf ilişkisi vardır. Burada
lehtar, Muhatap( Garanti Alan ) ve Garanti veren ilişkisinde oluşmaktadır. Lehtar
teminat mektubu sözleşmesinde sözleşmeye taraf olmayan kişidir. Ancak lehtar
teminat mektubu ilişkisinin doğumuna sebep olan temel ilişkisinin borçlusu,
14
15
16
17
18
19
20
Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40
Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40
Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40
Vahit DOĞAN Banka Teminat Mektupları s.35
Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.41–42
ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.45,47
Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.43
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 27
bankadan ( garanti veren ) kendi fiilini ifa edeceğinin teminat altına alınmasını
yani lehine güvence verilen kişidir. Muhatap( Garanti Alan ) hem lehtar ile
yapılan temel sözleşmenin hem de banka ile yapılan garanti sözleşmesinin
tarafıdır. Lehtarın talimatını alan banka temel ilişkinin alacaklısı durumunda
olan muhataba karşı tek taraflı bir borç yüklenmektedir. Muhatabın teminat
mektubu veren bankaya karşı hiçbir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bankanın
vereceği teminat mektubu muhatap için bir icaptır. Muhatabın kabulü ile
teminat mektubunu içeren garanti sözleşmesi kurulmuş olacaktır. Bu kişi hem
temel ilişkinin hem de teminat mektubunun ( garanti sözleşmesinin ) alacaklısı
konumundadır. Garanti veren ise uygulamada genellik ile bankalar olup garanti
sözleşmesinin borçlu tarafı olup lehtar lehine muhataba garanti veren kişi veya
kurumdur. Banka teminat mektubu garanti sözleşmesi kabul edileceği için gerçek
ve tüzel kişiler de garanti veren kapsamında değerlendirilebilir. Buna yasal engel
yoktur. Ancak genellik ile uygulamada bankalar ve finans kurumları garanti veren
konumundadır. Gerçek kişilerin teminat vermesi nadirdir.21 Teminat mektubunun
düzenlenmesinde taraf olma ehliyeti yönünde genel hükümlere tabidir.22 Teminat
mektupları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında kabul edildiğine göre garanti
sözleşmesi olduğu için yasalarda yasaklanmadığı sürece tüm gerçek ve tüzel
kişiler tarafından düzenlenebilecektir. Nitekim Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin
14.10.1996 gün, 1995/10469 Esas ve 1996/9005 Karar sayılı kararı ile bankalar
dışında üçüncü kişilerin teminat mektubu verebileceklerini karara bağlamıştır.23
Yargıtay aşağıda verdiği kararı ile bankalar dışında gerçek kişilerin teminat
mektubu verebileceğine hükmetmiştir. “ Davacının talebi, davalı tarafından
imzalandığı saptanan garanti mektubuna dayanmaktadır. Buna göre dava dışı
A.Ltd. Şti’nin davacı ile yapacağı malzeme alımından veya ödemeleri zamanında
yapamamasından dolayı davacıya karşı doğacak borcun 3000.000.000 TL’sine
kadar olan kısmını davalı tarafça ödeneceğinin garanti edildiği anlaşılmaktadır.
Dava dışı A.Ltd. Şti tarafından keşide edilen 23.10.1998 tarihli 2.700.000.000.
TL bedelli çekin davacının elinde bulunduğu ve süresinde ibraz edilerek arkasına
karşılıksız şerhinin yazdırıldığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Söz
konusu çekin ödendiği veya bedelsiz kaldığı yönünde bir savunmaya da rastlanmamıştır. Hal böyle olunca dava dışı A.Ltd.Şti. Tarafından keşide edilip davacıya
verilen ve karşılıksız çıktığı anlaşılan bu çekte yazılı borç miktarı yönünden davacıya karşı garanti eden sıfatı ile sorumlu olduğu gözetilmeden yanılgılı gerekçe
ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir”. ( Yargıtay 19.Hukuk
Dairesinin 09.10.2006 gün, 2006/2357 Esas ve 2006/9483 Karar sayılı kararı )24
21
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları sh.61–63
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.65
23
Orada değinilen diğer kararlar için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler s.23–24
24
Türkiye Barolar Birliği Dergisi Sayı: 71, Yıl: 2007 sh:414–415
22
28
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
B-KONUSU
Banka teminat mektubu gayri nakdi kredi işlemi mahiyetinde olup çeşitli
içeriklere sahiptir. Banka teminat sözleşmesi ile lehtar ile banka arasında bir gayri
nakti kredi sözleşmesi ve kontrgaranti sözleşmesi yapılmaktadır. Garanti veren
banka ile muhatap arasında rizikonun gerçekleşmesi ile başvurması ile alacağını
tahsil kabiliyeti gündeme gelmektedir. Bu neden ile banka teminat mektubu
adeta çok fonksiyonlu bir araç olmuştur. Bu konuda aşağıdaki Yargıtay kararı
konunun bütünlüklü ele alınmasında çok faydalıdır.
“Davalı banka tarafından düzenlenen teminat mektubu, ilk talepte ödeme
kaydını havi nitelikte bir mektuptur. İlk talepte ödeme kaydını havi banka teminat
mektuplarında banka, muhatabın talebi üzerine herhangi bir itiraza mahal vermeden ve muhataptan teminat mektubuna dayanarak talepte bulunma hakkının
olduğunu ispat etmesine gerek kalmadan ödeme yapmayı taahhüt etmektedir.
Kural olarak ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka,
yalnızca şekli manada inceleme yapma yetkisini haiz olup esasa ilişkin herhangi
bir inceleme yapma ve hak ve yetkisini haiz değildir. Bu sebep ile de ilk etapta
ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarının esas itibari ile muhatap lehine
olduğu kabul edilmektedir. Bu kuralın iki önemli istisnası bulunmaktadır. Birincisi
banka, teminat mektubu sözleşmesinin tarafı sıfatı ile kendisine ait defileri ileri
sürerek ödemeden kaçınabilecektir. İkinci istisna da lehtarın mahkemelerden ihtiyati tedbir kararı alarak bankanın ilk etapta ödeme kaydını havi teminat mektuplarının ödenmesine engel olabilmesi halidir. Öte yandan muhatabın talebinin
haksız olduğunu, dürüstlük kuralı ( MK m.2 ) bağdaşmadığını kesin olarak bilen
bankanın ilk talepte ödeme kaydına rağmen muhataba ödeme yağmaktan kaçınabilmesi gerekir. İlk talepte ödeme kaydını havi banka garantilerinde banka,
lehtarın her uyarısını değil likit delillere dayanan uyarısını dikkate almak zorundadır. Örneğin lehtar asıl ilişkinden doğan borcunu ödediğini ispat eden belgeleri bankaya ulaştırmış ve bankadan teminat mektubunun serbest bırakılmasını
istemiş ve bu arada muhatap teminat mektubunu iade etmek yerine bankadan
ödeme talebinden bulunmuş ise banka ödemeden kaçınmalıdır. Çünkü bu halde
teminat mektubu ile güvence altına alınan riskin gerçekleşmediği dolayısı ile da
yapılan ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu aşikârdır.
Hukuk düzenleri de hakkın kötüye kullanılmasını korumazlar. ( Doç .Dr. Vahit
DOĞAN Banka Teminat Mektupları Genişletilmiş 2.Baskı Ankara 2002 s:5255,182-183 ) Ayrıca lehtar ile muhatap arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin
de teminat mektubu bakımından bir önemi yoktur. Lehtar ile muhatap arasında
bulunan sözleşmede teminat mektubunun verilmesine dair yazılı riskin teminat
mektubunda gösterilmemesi halinde banka, teminat mektubunda yazılı olamayan riskin gerçekleştiğinin ileri sürülmesi halinde ödemeden kaçınmak durumundadır. Başka bir ifade ile teminat mektubunda yazılı risk değiştirilemez ve genişletilemez.” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2007 gün, 2007/11–852 Esas
ve 2007/892 Karar sayılı kararı )25
25
Yargı Dünyası Dergisi Sayı: 148, Yıl:2008, sh.55–60
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 29
C-DEFİ VE İTİRAZLARI
Bankalar tarafından düzenlenen teminat mektupları genellik ile ilk talepte
ödeme kaydını havi nitelikte bir mektuplardır. İlk talepte ödeme kaydını havi
banka teminat mektuplarında banka, muhatabın talebi üzerine herhangi bir
itiraza mahal vermeden ve muhataptan teminat mektubuna dayanarak talepte
bulunma hakkının olduğunu ispat etmesine gerek kalmadan ödeme yapmayı
taahhüt etmektedir. Kural olarak ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat
mektuplarında banka, yalnızca şekli manada inceleme yapma yetkisini haiz olup
esasa ilişkin herhangi bir inceleme yapma ve hak ve yetkisini haiz değildir. Bu
sebep ile de ilk etapta ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarının esas
itibari ile muhatap lehine olduğu kabul edilmektedir. Bu kuralın istisnaları vardır.
Yukarıda da zikrettiğimiz Yargıtay kararında istisnalara değinmektedir.
“Bu kuralın iki önemli istisnası bulunmaktadır. Birincisi banka, teminat
mektubu sözleşmesinin tarafı sıfatı ile kendisine ait defileri ileri sürerek ödemeden
kaçınabilecektir. İkinci istisna da lehtarın mahkemelerden ihtiyati tedbir kararı
alarak bankanın ilk etapta ödeme kaydını havi teminat mektuplarının ödenmesine
engel olabilmesi halidir. Öte yandan muhatabın talebinin haksız olduğunu,
dürüstlük kuralı ( MK m.2 ) bağdaşmadığını kesin olarak bilen bankanın ilk talepte
ödeme kaydına rağmen muhataba ödeme yağmaktan kaçınabilmesi gerekir. İlk
talepte ödeme kaydını havi banka garantilerinde banka, lehtarın her uyarısını
değil likit delillere dayanan uyarısını dikkate almak zorundadır. Örneğin lehtar
asıl ilişkinden doğan borcunu ödediğini ispat eden belgeleri bankaya ulaştırmış
ve bankadan teminat mektubunun serbest bırakılmasını istemiş ve bu arada
muhatap teminat mektubunu iade etmek yerine bankadan ödeme talebinden
bulunmuş ise banka ödemeden kaçınmalıdır. Çünkü bu halde teminat mektubu
ile güvence altına alınan riskin gerçekleşmediği dolayısı ile da yapılan ödeme
talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu aşikârdır. Hukuk düzenleri
de hakkın kötüye kullanılmasını korumazlar.” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
28.11.2007 gün, 2007/11–852 Esas ve 2007/892 Karar sayılı kararı )26
Dairemizin yerleşik içtihatları gereğince teminat mektupları, hangi iş için
verilmiş ise o işin teminatı teşkil edip, o neden ile haciz edilebilecektir. Başka
bir iş için haciz mümkün olmadığından şikâyetin kabulü ile teminat mektubu
üzerindeki hacizlerin kaldırılması gerekir. ( Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin
30.04.2009 gün, 2009/1354 Esas ve 2009/9469 Karar sayılı kararı )27
D-KONTGARANTİ İLE BANKANIN KORUNMASI
Bankalar teminat mektubu verdikleri zaman ve benimsenen baskın görüş
itibari ile verdikleri teminat mektupları garanti sözleşmesi mahiyetinde olduğu
için kural olarak kefalet sözleşmesi gibi lehtara karşı kanunda doğan rücu imkânı
da yoktur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4
Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararında bu durum şu şekilde karara bağlanmıştır.
26
27
Yargı Dünyası Dergisi Sayı: 148, Yıl:2008, sh.55–60
Yargıtay Kararları Dergisi Cilt: 35, Sayı:9, Yıl : 2009 sh.1720-1721
30
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
“Sonuç olarak ithal yolu ile ithal edilen malların tayin edilen süre içerisinde yurt
dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük vesair vergi ve resim olarak
tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her zaman yapabileceği yazılı istek
üzerine derhal ve herhangi bir itiraz veya hüküm istihsaline mahal kalmaksızın
ödemek ile bankanın borçlu ile birlikte müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile zemin
olduğuna dair bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat
borçlu ile değil diğer şahıslarla yapılan bir akde dayanarak gümrük idaresine
verilen teminat mektupları mahiyet itibari ile Borçlar Kanunun 110.maddesinde
sözü edilen 3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna ve bu
sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük idaresine bu sebep ile ödediği
parayı fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs mevkiindeki muvakkat ithalatçıdan
rücuan istenmeyeceğine karar verilmiştir.”28 Bankanın lehtara karşı rücu
edebilmesi için lehtarın bankaya karşı kontrgaranti ( karşı garanti ) sözleşmesi
imzalaması gerekir.29 Zira banka teminat mektubu nedeni ile garanti sözleşmesi
devreye girince banka feri borçlu sayılmaz. Banka garanti sözleşmesinden dolayı
asıl ve bağımsız borçlu konumuna gelmektedir. Bundan dolayı borcunu ödediği
zaman lehtara rücu imkânı kontrgaranti sözleşmesi olmaz ise kanunen mümkün
değildir. Zira mevcut ödeme geçerli bir garanti sözleşmesi borcuna dayandığı için
sebepsiz zenginleşme hükümleri de uygulanma imkânı da yoktur. Aslında banka
teminat mektubu gayri nakdi bir kredidir. Lehtar lehine verilen bir kredi olduğu
için söz konusu kredi için de banka kendisini garantiye almak zorundadır. Banka
verdiği teminat mektubu nedeni ile kendisine muhatabın başvurusu üzerine
yasal istisnalar hariç derhal ödeme yapacaktır. Bu neden ile bankanın kendisi
çok ciddi zararlara uğrama risk ile karşı karşıyadır. Bu neden ile uygulamada
bankalar öncelik ile verilecek teminat mektubu miktarını karşılayacak teminatlar,
ipotekler almaktadır. Bu teminat işlemleri bittikten sonra banka, banka teminat
mektubunu vermektedir. Bu neden ile kontrgaranti sözleşmesi garanti veren
banka için hayati önemdedir. Kontrgaranti sözleşmesi olması halinde bu sözleşme
nedeni ile rücu imkânı olması ile ilgili doktrin ve yargı uygulamasında bir ihtilaf
yoktur.
Ancak kontrgaranti sözleşmesi olmaması halinde bankanın rücu imkânı olup
olmaması tartışmalıdır. Doktrinde hâkim görüş ise kontrgaranti sözleşmesi
olmaması halinde bankanın rücu imkânının sebepsiz zenginleşme gereğince
mümkün olması şeklindedir.30 Ancak bu görüş bizce çaresizlikten doğmuştur.
Zira sebepsiz zenginleşmenin olabilmesi için kişinin zenginleşme ve fakirleşmesi
için bir sebebin olmaması gerekir. Kanun haklı bir sebep olmaksızın şeklinde
bu sebebi düzenlemiştir. Ancak banka teminat mektubunu veren ve böylece
garanti sözleşmesi tarafı olarak banka yasal borcunu ödeyen banka olduğu için
söz konusu ödemesi haksız bir sebep olmayacaktır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararında rücu
28
29
30
03.10.1969 günlü sayılı Resmi gazete
ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt s.56
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.416 ve orada atıf yapılarak anılan yazarlar
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 31
imkânı olmadığına dair karar verilmiş iken konunun kanundan düzenlenmemesi
nedeni ile farklı arayışlar olmuştur. Nitekim rücu yönünden içtihadı birleştirme
kararına aksi içtihatlar da yok değildir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 19.04.1973
gün, 1973/1124 Esas ve 1973/1769 Karar sayılı kararı ile vekâletsiz iş görme
nedeni ile kontrgaranti sözleşmesi olmaması halinde bankanın rücu imkânına
sahip olduğu hususu karara bağlanmıştır.31
VII-BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR KANUNUNUN 603.
MADDESİ KARŞISINDAKİ DURUMU VE UYGULANMA KABİLİYETİ (HUKUKİ
NİTELİĞİ VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI NOKTASINDA )
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun Uygulama alanı başlıklı 603.maddesi aynen
şöyle bir düzenleme içermektedir. “ Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin
rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak
başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.”
Burada dikkat çekilecek noktalar şunlardır. Kanunun uygulanması için gerçek
kişilerce güvence verilmesine ilişkin işlemlerde uygulama imkânı olacaktır. Başka
bir deyim ile gerçek kişi işlemi esas alınacak ve esas alınacak işlem güvence işlemi
olacaktır.
Teminat mektupları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında kabul edildiğine
göre garanti sözleşmesi olduğu için yasalarda yasaklanmadığı sürece tüm gerçek
ve tüzel kişiler tarafından düzenlenebilecektir. Nitekim Yargıtay 19.Hukuk
Dairesinin 14.10.1996 gün, 1995/10469 Esas ve 1996/9005 Karar sayılı kararı
ile bankalar dışında üçüncü kişilerin teminat mektubu verebileceklerini karara
bağlamıştır.32 Yine banka teminat mektubunda garanti veren uygulamada genellik
ile bankalar olup garanti sözleşmesinin borçlu tarafı olup lehtar lehine muhataba
garanti veren kişi veya kurumdur. Garanti sözleşmesi kabul edileceği için gerçek
ve tüzel kişiler de garanti veren kapsamında değerlendirilebilir. Buna yasal engel
yoktur. Ancak genellik ile uygulamada bankalar ve finans kurumları garanti veren
konumundadır. Gerçek kişilerin teminat vermesi nadirdir.33
603.maddedeki genişleten uygulama banka teminat mektuplarına da
uygulanabilecek mi. Teminat mektubu kanaatime göre güvence mahiyetine
sahiptir. Kefalet değil ama güvence özelliği olan garanti sözleşmesidir. Zaten
garanti sözleşmesindeki garanti güvence anlamı ve manasını içermektedir. Burada
ilk olarak maddede açıkça dile getirildiği gibi gerçek kişilerce verilen güvencelere
uygulama imkânı olması neden ile gerçek kişiler tarafından düzenlenen banka
teminat mektubuna 603.şartlarının uygulanma imkânı vardır. Ancak bankalar
ve özel finans kurumları tüzel kişi oldukları için kanunun gerçek kişiler için
hükme bağladığı uygulama bunların düzenlediği banka teminat mektubuna
uygulanmayacaktır. Türk Borçlar Kanunun 603.maddesi yenilik getirmiş olup
bu kapsamda girebilen gerçek kişilerce imzalanan sözleşmeler müteselsil borç
31
Kararı aktaran DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.416
Orada değinilen diğer kararlar için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler
s.23–24
33
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları sh.61-63
32
32
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
üstlenme, borca katılım, kredi emri ve aval olarak dile getirilebilir.34
Konu doktrinde ele alınmış şu şekilde görüş ortaya konulmuştur. Bağımsız
garanti sözleşmeleri hemen hepsi ispat kolaylığı sağlamak amacı ile yani güvenlik
ve ihtiyatlı davranma maksadı ile yazılı şekilde yapılır ve genellik ile garanti verenin
borçlu olduğu miktar belirtilir. Bunun ile beraber garanti sözleşmesinin tabi
olduğu hiçbir şekil şartı yoktur. Asıl sözleşme kanun tarafından şekil şartına tabi
tutulmuş olsa da garanti şekle tabi değildir Kefalet sözleşmesi geçerliği için yazılı
şekil geçerlilik şartıdır.35 Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu miktarın
rakamla belirtilmesi her tip kefalet sözleşmesi için bir şart olarak kabul edilmiştir.
Kefaletin aksine bağımsız garanti sözleşmesinin geçerli olabilmesi için garanti
verenin sorumlu olduğu miktarın belirlenmiş olması gerektiği yönünde hiçbir
hüküm yoktur.36 Kefalet akdi için evli bir kimse ise eşinin rızası gerekmektedir.
Ancak garanti sözleşmesinde böyle bir şart yoktur. Yine de daha az bir risk için
bu koruyucu hüküm getirilmesi karşısında daha riskli olan garanti sözleşmesi için
uygulanması gereklidir. Ancak aksi görüş sahipleri vardır.37
Türk Borçlar Kanunun 603.maddesinin gerekçesine bakıldığı zaman farklı bir
durumla karşı karşıya kalmaktayız. Gerekçe şöyle kaleme alınmıştır. “ Madde
kefili koruyucu hükümlerden kurtulmak amacı ile, başka adlar altında yaptıkları sözleşmelere de kefalet hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir. Böylece
mesala kefalet sözleşmesi yerine üçüncü kişinin fiilini üstelenme ( başkasının
fiilini taahhüt ) sözleşmesi yapılmasında olduğu gibi alacaklıların kefili koruyucu hükümlerden kurtulmalarının ve bunları dolanmalarının önlenmesi amaçlanmıştır.” 38
Gerekçeye bakıldığı zaman dolanma amaçlı olmayan başkasını fiilini üstlenmetaahhüt sözleşmeleri 603.maddenin dışında kalmaktadır. Zira Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararı
“Bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil
diğer şahıslarla yapılan bir akde dayanarak gümrük idaresine verilen teminat
mektupları mahiyet itibari ile Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen
3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna şeklide karar
verilmiştir.”
Sonuç olarak banka teminat mektupları garanti sözleşmesi mahiyetinde
olup gerçek ve tüzel kişiler tarafından düzenlenebilir. Garanti mahiyeti itibari ile
teminat içeriğine de sahiptir. Türk Borçlar Kanunu 603.maddesindeki koruyucu
şartlar garanti sözleşmelerine uygulanması ikili ayrım yapılarak değerlendirilebilir.
34
ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.47-50
DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız
Garanti Sözleşmeleri s.154–155
36
DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız
Garanti Sözleşmeleri s173,177
37
DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız
Garanti Sözleşmeleri s178,183
38
ANTALYA O. Gökhan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu
35
SAYI: 39
BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 33
Kanun gerekçesi yetersizdir. Bu neden ile gerçek kişi kriteri nedeni ile tüzel kişiler
hali ile banka ve finans şirketleri tarafından verilen teminat mektupları hakkında
TBK 603.maddesi uygulanması mümkün değildir. Ancak gerçek kişiler tarafından
verilen teminat mektupları ise 603 kapsamında kalabilir kanaatindeyim. Kefalet
sözleşmesinde 6098 sayılı yasanın sistematiği düşünüldüğünde kefili koruyan
hükümlerin gerçek kişi garanti verenden esirgenmesini haklı kılan hukuki bir
kanıt da yoktur. Aksine feri bir borç niteliğindeki kefalete böyle bir güvence
verip asli borç olan garanti sözleşmesindeki gerçek kişinin bundan mahrum
kılınması hukuka aykırıdır. Başka bir deyim ile daha az bir risk için bu koruyucu
hüküm getirilmesi karşısında daha riskli olan garanti sözleşmesi için uygulanması
evleviyetle gereklidir.
KAYNAKÇA
ANTALYA O. Gökhan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Beta 2011
AKBAŞ Başak Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Kefilin Alacaklıya Karşı
Sahip Olduğu Savunma Olanakları İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 83 Sayı: 2009/1
DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları 4.Baskı Seçkin Yayınları 2011
DOĞAN Vahit Mücbir Sebeplerin Teminat Mektuplarına Etkisi ( Banka Teminat
Mektuplarına İlişkin ICC Kuralları 2010 Revizyonu URDG 758 Makaleler isimli
Prof. Dr. Nuray EKŞİ editörlüğündeki ortak kitap)
DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler
Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri Vedat Kitapçılık 2009
OĞUZMAN M. Kemal- ÖZ Turgut Borçlar Hukuku Genel Hükümler Filiz Kitapevi
1995
ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi
Vedat Kitapçılık 2012
TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları İstanbul Barosu Dergisi
Cilt: 83 Sayı: 2009/1
REİSOĞLU Seza Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler Ankara 2003
ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt Yetkin Yayınları 2010
YILMAZ Merve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde
Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı Türkiye Barolar Birliği Dergisi Yıl: 2011/24,
Sayı:97
YÜCE Melek Bilgin Garanti Sözleşmesinin Bir Türü Olarak Üçüncü Kişinin Fiilini
Taahhüt Sözleşmesi Vedat Kitapçılık 2007
İstanbul Barosu Dergisi
Kazancı Hukuk Yazılım
Türkiye Barolar Birliği Dergisi
Resmi Gazete
Yargı Dünyası
Yargıtay Kararları Dergisi
34
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE
KİRA HUKUKU İLE İLGİLİ YENİLİKLER
Av.Ufuk KULA
ÖZET
6101 sayılı yürürlük kanunu ile 6570 Sayılı Kanun 01 Temmuz 2012
itibariyle yürürlükten kalkmıştır. Bundan böyle tüm kira ilişkilerine 6098 sayılı
Borçlar Kanunu uygulanacaktır.
Yeni dönemle birlikte kira ilişkilerinde bazı noktalar değişmiş, bazı
noktalarda ise yepyeni uygulamalar vardır. Bu çalışmamızda, uygulayıcılar
için dikkat edilmesi gerekli değişiklik ve yenilikler ele alınacaktır. Her ne
kadar kanun yürürlükten kalkmış olsa da, burada anlatılmayan diğer tüm
hususlarda, 6570 sayılı eski kanun dönemindeki maddeler ve içtihatlar fiilen
uygulanabilir durumdadır.
Önemle dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de kanunun bazı
hükümlerinin Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk
ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında 8 yıl süreyle ertelenmiş
olmasıdır. Buna göre bu özellikleri taşıyan işyeri kiracıları için 323, 325, 331,
340, 342, 343, 344, 346 ve 354. Maddelerin uygulanması 1 Temmuz 2012
tarihinden itibaren 8 yıl süreyle ertelenmiştir. Bu haldeki yerlere öncelikle
sözleşme hükümleri, hüküm bulunamadığı takdirde mülga Borçlar Kanunu
hükümleri uygulanacaktır.
1-) Kanunun Uygulama Alanı Genişlemiştir
6570 sayılı eski kanun, ‘’ belediye teşkilatı olan yerlerle’’ cümlesiyle
başlarken, yeni Borçlar Kanunu ‘’ Konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin
hükümler’’ şeklinde düzenlenmiş ve belediye teşkilatı v.b. gibi bir kısıtlamaya
gitmemiştir.Bu halde artık,idari bölüm fark etmeksizin (köy,belde,ilçe,il v.b.)
Konut ve çatılı işyeri niteliğindeki tüm taşınmazlara yeni Borçlar Kanununda
yer alan kira hükümleri uygulanabilecektir.
6570 sayılı kanunda yazılı ibadethanelerin kiralanma ve başka işler
için kullanılması yasağı da yürürlükten kalkmış ve yeniden düzenleme
yapılmadığından, ibadethaneler de kanun kapsamına alınmıştır.
Kiralananla birlikte teslim edilen eşya hakkında da aynı hükümlerin
uygulanacağı yönündeki hüküm, uygulamadaki tereddütleri gidermiştir.
Yeni kanunda, uygulamaya açıklık getiren önemli bir düzenleme de ‘’ niteliği
gereği geçici kullanıma özgülenmiş taşınmazlar’’ hakkında getirilmiştir. Kısa
SAYI: 39
YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE KİRA HUKUKU... 35
süreli kiralama yapılan apart pansiyon,yazlık,yaylalık,otel odası, residence,
gibi taşınmazlarda 6 aydan kısa süren kiralamalarda, kanunun konut ve çatılı
işyeri kiralarına ilişkin hükümleri değil,genel hükümleri uygulanacaktır.
6570 sayılı kanun içinde ve geçici maddelerinde ayrı ayrı özellikleri
verilerek, kamunun taraf olduğu kira ilişkileri düzenlenmeye çalışılmışsa
da, yeni kanun bu hükümleri birleştirerek, kamunun taraf olduğu tanımı
karşılayan tüm kira sözleşmelerinde de borçlar kanunun Konut ve çatılı işyeri
kiralarına ilişkin hükümleri uygulanacağını belirtmiştir.
2-) Güvence Bedeli ( Depozito) Kanun Metnine İşlenmiştir ve Düzenlenmiştir
Kira hukukuna ilişkin yeni düzenlemelerin belki de en dikkat çekeni işte
bu hükümler olmuştur. Depozito ‘’Güvence Bedeli’’ tabiriyle kanuna girmiş
ve hakkında ciddi bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre eğer sözleşmede
kararlaştırılmışsa depozito yani güvence bedeli, 3 aylık kira bedelini
geçemeyecektir.
Kanunun güvence bedeline ilişkin olarak getirdiği hükümlerden biri de,para
veya kıymetli evrak olarak belirlenen güvence bedelinin kira tarafından
kiralayanın onayına gerek olmadan paranın bankaya,mevduat hesabına
yatırılması,kıymetli evrağın da yine bankaya depo edilmesidir.
Kanaatimce, her ne kadar son derece olumlu bulsam da, bu hüküm, günlük
hayatta,eski alışkanlıkların da etkisiyle,en azından uzun bir müddet pek
uygulama alanı bulmayacaktır.Bu halde,kiralayana verilen para veya kıymetli
evrağın sözleşmede yazılı olması şartıyla,sözleşme sonunda geri istenilmesi
yine mümkündür.
Bankaya yatırılacak güvence bedelleri için bankalarca bir düzenleme
yapılması şart görünüyor. Yatırılacak güvence bedeli için açılacak mevdua
hesabı için kira sözleşmesinin ibrazı ve paranın/evrağın bankaya teslim
edildiğine ve dair bilgilerin kiralayana verilmesi gerekir.
Güvence bedelinin iadesi de şarta bağlanmıştır. Buna göre kiracı,
sözleşmenin sona ermesinden itibaren 3 ay sonra ve kiralayan, bu 3 a içinde
bankaya icra takibi veya dava yoluna başvurduğunu bildirmemişse, güvence
bedelini bankadan alabilir. Kiralayan ise, kiracı aleyhine kesinleşmiş bir icra
takibi veya kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile bankaya başvurarak gevence
bedelini alabilir. Her iki tarafın anlaşmasıyla da,banka anlaşmaya göre
güvence bedelini ödemekle yükümlüdür.
Her ne kadar kanunun ikinci fıkrasında, kiralayanın güvence bedelini talep
hakkı için sadece icra takibi ve davadan bahsetmişse de, tıpkı üçüncü fıkrada
olduğu gibi, burada da icra takibi ve davanın konusunun güvence bedelinin
konu olduğu kira sözleşmesinden kaynaklanması gerekir.
3-) Kira Bedelinin Artış Oranına Tavan Oran Kuralı Getirilmiştir
Kira sözleşmelerinde, sözleşmenin yenilenmesi halinde, yeni dönemde
uygulanacak kira bedelinin belirleyen kira artışına ilişkin madde he ne
kadar taraflara bırakılmışsa da, bu özgürlük ‘’bir önceki kira yılında üretici
fiyat endeksindeki(Devlet İstatistik Enstitüsünün belirlediği) artış oranını
36
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
geçmemek koşulu’’ ile sınırlandırılmıştır. Bu koşulun istisnası ise, Türk Ticaret
Kanuna göre tacir sayılan kişiler ve tüzel kişi kiracılar hakkında kanunun
yayınından itibaren 8 yıl daha uygulanmayacak olmasıdır. Yani bu kiracılar
hakkında sözleşmede belirlenen kira artış oranı ÜFE üzerinde de olsa 2020
yılına kadar geçerlidir.
Bu hüküm de yine yeni kanun dönemindeki en önemli değişikliklerden
biridir. Bu konuda, tıpkı 26/03/1963 tarih ve E. 1963/3, K. 1963/67 sayılı
Anayasa Mahkemesi kararında da belirtilen mülkiyet hakkının zedelenmesi
ve aşırı sınırlandırma gibi kavramlar çıktığından, konunun yine Anayasa
Mahkemesi önüne gelmesi muhtemeldir. Enflasyonun artış için baz alınması
elbette hakkaniyete daha yakın görünmektedir.
Konudaki önemli bri husus da ÜFE’nin oranının belirlenmesinde bir
önceki yılın aynı ayı mı yoksa 12 aylık ortalamaya mı bakılacağıdır. Kanun
açıkça düzenlemese de,12 aylık ortalamaya göre belirlenmesi kanunun ‘’bir
önceki kira yılı’’ deyiminden 12 aylık ortalama hesabının(son bir yıllık dönem)
uygulanmasının daha baskın olacağı anlaşılıyor.
Enflasyonun eksi olarak çıkması durumu düzenlenmemişse de, kiracı
lehine uygulama ve önceki benzer düzenlemeler (Maliye Bakanlığının 2009
tarihli genelgesi gibi) kira bedelinde indirime gidilmesi gerekecektir.
Kira sözleşmelerinde, 5.yıla kadar bu usul uygulanarak artış sağlanacaktır.
Sözleşmede yıllık artış konusunda hüküm olsa da, 5.yıl sonunda taraflar
dilerse hakimden yeni artış oranını belirlemesini isteyebilir.
Kiracı lehine getirilen bir yenilik de, bedeli yabancı para ile belirlenen kira
sözleşmeleri için 5 yıl boyunca artış yapılamayacak olmasıdır. Bu 5 yıllık süre
içinde, yabancı parada olağanüstü kur artışı halinde, kiracıya dilerse indirim
talep etme veya sözleşmeyi feshetme hakkı tanınmıştır.(138.madde atfıyla)
Kira tespit davası konusunda bir değişiklik olmamıştır. Taraflar bu davayı
sürelere uymak kaydıyla her zaman açabilirler.
4-) Muacceliyet Şartı ve Cezai Şart Geçersiz Hale Gelmiştir
Uygulamada en çok karşılaşılan durumlardan biri de kira bedelinin belli
süre ödenmemesi halinde dönem sonuna kadarki kiraların muaccel hale
gelmesi veya benzer şekilde bunun cezai şart olarak sayılması halidir. Yeni
kanun açık bir şekilde bu maddeleri geçersiz saymıştır.
5-) Kiralayana Sözleşmeyi Feshetmek İçin 10. Yıl Hakkı Verilmiştir
6570 sayılı kanunda, kiralayana, sözleşme süresiyle, sürenin bitimi ile
ilgili bir fesih hakkı verilmemişken, yeni kanun 10.yılını doldurmuş bir kira
ilişkisinde, kiralayana sebep göstermeksizin süreye uyarak sözleşmeyi fesih
hakkı tanımıştır. Yalnız yürürlük kanunu geçici madde 2 uyarınca, bu maddede
belirtilen 10 yıllını doldurmuş kira sözleşmeleri için fesih hakkı 01.07.2014
tarihinden sonra,10 yılını doldurmamış ve fakat 5 yılını geçmiş sözleşmeler
için ise 01.07.2017 tarihinden sonra kullanılabilecektir.
6-) Aile Konutu Kavramı Kanuna Yerleştirilmiş ve Koruma Altına Alınmıştır
Yeni kanun ile birlikte artık eşler tek başlarına sözleşmeyi feshedemeyecek,
SAYI: 39
YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE KİRA HUKUKU... 37
aynı zamanda durumu bilen kiralayanın da gerekli bildirimleri artık diğer
eşe de yapması gerekecek. Aslında bu durum borçlar kanununda ya da kira
hukukunda yeni gibi görünse de, Medeni Kanun Md.194’te zaten düzenlemesi
olan bir hükümdü.
Bunun için gerekli olan, kiralananın aile konutu olarak kullanılmak üzere
kiralanmasıdır. Burada dikkat edilecek olan, eşlerin mümkün olduğu ölçüde
sözleşmeyi birlikte yapması ve sözleşmeye aile konutu olarak kullanılacağının
yazılması veya bunlar yoksa sonradan kiralayana yazılı olarak, sözleşmede
ismi olmayan eşin bildirimde bulunmasıdır.
7-) Mevcut Malikin ve Yeni Malikin İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Yolunun
Kapsamı Genişletilmiştir
6570 sayılı kanun mevcut kiralayanın veya kira sözleşmesi sırasında
taşınmazı devralan yeni malikin gereksinimi nedeniyle açacağı davalarda
‘’kendisi veya eşi veya çocukları için mesken olarak’’ ve ‘’kendisinin veya eşinin
veya çocuklarının bir meslek veya sanatı bizzat icra etmesi için’’ ifadelerine
yer vermişken yeni kanun ‘’ kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği
bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi
sebebiyle ‘’ ifadesini kullanmıştır.
Bu değişiklik ile gereksinim ihtiyacı olan kişilere altsoy, üstsoy ve kanun
gereği bakmakla yükümlü olunanlar da eklenmiş bu haliyle kiralayanın
çocukları, torunları dahil edilerek kapsam genişletilmiştir.
8-) Belediyeler ve Diğer Kamu Kurumlarının Durumu
Borçlar Kanuna eklenen hüküm ile, kanunun kamu tüzel kişileri içinde
bağlayıcı olduğu, kapsama dahil edildiği belirtilmiştir. Yani belediyeler ve
diğer kamu kuruluşlarının kiracı veya kiralayan olduğu sözleşmelerde de
borçlar kanunu uygulanacaktır.
Burada dikkat edilecek önemli bir ayrıntı şudur; Uygulamada özellikle
belediyelerin Kamu İhale Kanunu’na göre ihale ile kiraya verdiği taşınmazlar
için, belediyelerin işbu kanunda düzenlenen tahliye nedenlerinden başka bir
de ayrıca süresi ne olursa olsun sözleşme süresi sonunda kiralayanın derhal
tahliyesini isteyebilmesidir. Bu hak halen korunmaktadır.
9-) Kira Sözleşmelerine Kefil Olanlar İçin, Borçlar Kanunu’nun Yeni Kefalet
Hükümleri Geçerli Olacak
Kira sözleşmelerinde önemli yer tutan kefil konusu yine geçerliliğini
korumaktadır. Kanunun sadece kira sözleşmelerinde kefalete ilişkin bir hükmü
olmadığından, bu konuda kanunun kefalet sözleşmelerine ilişkin hükümlerine
bakılması gerekir.
Buna göre de dikkat edilecek en önemli husus, kefilin sorumlu olacağı
miktarı tarihi ve kapsamını mutlaka kefilin kendi el yazısı ile yazması
gerektiğidir.
YARGITAY KARARLARI 41
SAYI: 39
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 7.11.2012
Esas: 2012/4-142 Karar: 2012/751

HAKİMLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNA DAYALI TAZMİNAT
İSTEMİ
ÖZET: Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat
istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Dairesi davanın reddine karar
vermiştir.
Temyiz istemi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca karar onanmıştır.
Karar düzeltme istemi üzerine karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca
bozulmuştur.
Bozma ilamına uyulup Hazine davaya dahil edilerek yapılan yargılama
sonunda;
Hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleşmediğinden
davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün temyizen incelenmesinde Hukuk Genel Kurulunca;
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında
açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde
bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit
edilen Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği
kararın onanması gerekir.
İlgili Kanun/Madde:
1086/m.573
6100/m.46, 47, 48, 49
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi
sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
( ... Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine
ilişkindir.
Dairemizce davanın reddine ilişkin olarak verilen 13.04.2010 gün ve
2009/20-2010/4 sayılı karar, temyiz istemi üzerine Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun 06.10.2010 gün ve 2010/04-439 ve 2010/446 sayılı ilamı ile
42
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
onanmış; karar düzeltme istemi üzerine ise, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun
25.05.2011 gün ve 2011/4-215 ve 2011/341 sayılı ilamı ile yargılama
aşamasında yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasa hükümleri uyarınca bozulmuştur.
Bozma ilamına uyulmuş ve Hazine davaya dahil edilmek suretiyle yargılama
yapılmıştır.
Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, dava tarihinde
yürürlükte bulunan HUMK’nun 573-576.maddelerinde ve yargılama
aşamasında yürürlüğe giren HMK’nun 46-49.maddelerinde düzenlenmiş
bulunmaktadır. Her iki Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek
niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Somut olayda, davalı hakimin sorumluluğuna dayanak yapılan olgular;
sağlık durumuna ilişkin kişisel bilgilerin, yetkili makam kararı ve rıza
bulunmaksızın açıklanması ile yasaya aykırı eylem nedeniyle soruşturma
izni verilmemesi gerekçeleriyle dava dışı T.I., A.A. ve Y.K. hakkında açılan
davanın reddedilmiş bulunmasıdır. Bu durumun, yasanın açık hükmüne aykırı
olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemelerce verilen kararlara karşı yasa yolları
düzenlemiş olup; salt kararın leh veya aleyhte olması, yasanın açık hükmüne
aykırılık olarak değerlendirilemez. Dava konusu yapılan hususlar, temyiz
nedeni olarak ileri sürülebilir. Şu durumda, hakimin hukuki sorumluluğuna
ilişkin koşulların gerçekleştiğinden söz edilemez. Davanın, açıklanan bu
nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-HUMK’nun 573. ve HMK’nun 46.maddesindeki koşullar oluşmadığından
davacı tarafından açılan davanın reddine,
2-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 18,40-TL maktu karar ve ilam
harcının peşin alınan 202,50-TL’den düşümü ile kalan 184,10-TL’nin istek
halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca
dahili davalı yararına takdir olunan 2.200,00-TL maktu avukatlık ücretinin
davacıdan alınarak dahili davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına... ),
Dair oybirliği ile verilen 25.10.2011 gün ve 2011/25 E-101 K. Sayılı kararın
davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin
anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği
düşünüldü:
KARAR : Davacı dava dilekçesinde; şahsına ait hastalık bilgilerinin,
hakkında hazırlanan ( 5 ) sayfa görüş yazısının, şahsına ait 12 adet sağlık
kurulu raporunun kanun müsaadesi olmaksızın, mahkeme kararı veya
savcılık müzekkeresi olmaksızın, İl Sağlık Müdürlüğüne gönderen görevliler
hakkında açtığı davanın reddi, Anayasa ile tanınan haklarının, tüm Medeni
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 43
haklarının, sosyal kişiliğinin, kişilik haklarının, Anayasanın 138.maddesinin
1.fıkrasının, Anayasanın 36.maddesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6.maddesinin, Hasta Hakları Yönetmeliğinin 23.maddesinin, Bilgi Edinme
Hakkı Kanunun 21.maddesinin ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
573. maddesinin ihlali olduğunu iddiasıyla 15.000 TL manevi tazminatın
davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı H.İ.L., HUMK nun 573. madde koşulları oluşmadığını, davacının
görüldüğü üzere kendi aleyhine hüküm kuran yargı mensupları üzerinde bir
baskı oluşturmaya çalıştığını ve onlar aleyhine yargılama görevlerine engel
olacak nitelikte manevi tazminat davası açtığını savunarak davanın reddine
karar verilmesini istemiştir.
Davalı Maliye Hazinesi vekili ise; “eldeki mevcut davanın açılmasına neden
olarak gösterilen mahkeme kararına bakıldığında kararı veren hakimin ne
kasıtlı bir davranışı ne de ağır bir ihmal içinde bulunduğuna dair en küçük
bir emare dahi bulunmadığı, konunun tamamen delillerin değerlendirilerek
soyut kanun hükümlerinin somut olaya tatbik edilmesi sonucunda hak ve
nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaatleri doğrultusunda vardıkları
hükümden ibaret olduğu, bu nedenledir ki HUMK’nun 573’ncü maddesindeki
koşullar oluşmadığını” savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Daire yukarıda açıklanan nedenlerle açılan davanın reddine karar vermiştir.
Bu nedenle dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında
açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir
isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen
Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın
onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 4.Hukuk Dairesinin
ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle
ONANMASINA, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen
93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta
olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi
uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
44
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1086/m.573
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga)
(Değişik cümle: 09/02/2011-6110 S.K./14.md.) Hâkimlerin yargılama
faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat
davası açılabilir:
1 - İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısiyle diğeri
aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması,
2 - Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye
mugayir karar verilmiş olması,
3 - Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi hükmedilmiş
olması,
4 - Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmiyen
bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması,
5 - İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri kanun hüküm
verilmiş olması,
6 - İhkakı haktan istinkaf olunması,
7 - (Ek bent: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve
terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın
yapılmaması.
6100/m.46, 47, 48, 49 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
MADDE 46- (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere
dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık
sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya
karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı
karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş
olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş
veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi
gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması
yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden
itibaren bir yıl içinde rücu eder.
MADDE 47- (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 45
mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;
Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve
kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi
sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş
olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu
Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu
kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara
bağlamış olan mahkemede görülür.
MADDE 48- (1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine
dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.
(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.
MADDE 49- (1) Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin
Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.
46
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 7.11.2012
Esas: 2012/2-527 Karar: 2012/767

BOŞANMA DAVALARINDA TARAFLARIN SOSYAL VE
EKONOMİK DURUMLARI İLE KUSURLARI VE HAKKANİYET
İLKESİ DİKKATE ALINARAK UYGUN MİKTARDA MADDİ VE
MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMEK GEREKTİĞİ
ÖZET: Taraflar arasındaki “boşanma, maddi, manevi tazminat ve
nakaka” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi
dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda
maddi ve manevi tazminat verilmemi olması yönünden yerel mahkeme
kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek direnme kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.166-2, 174
DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma, maddi, manevi tazminat ve nakaka”
davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 13. Aile Mahkemesi’nce
boşanma davasının kabulüne nafaka davasının kısmen kabulüne dair verilen
01.10.2009 gün ve 2008/726 E., 2009/819 K. sayılı kararın incelenmesi davalıkarşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin
16.05.2011 gün ve 2010/7774 E., 2011/8480 K. sayılı bozma ilamı ile;
( ... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici
sebeplere ve özellikle boşanmaya neden olan olaylarda eşine şiddet uygulayan,
hakaret eden “çocuğu aldıralım, senden olacak çocuğu istemiyorum” şeklinde
sözler sarfeden ve eşinin yakınlarına “kızınızı alın götürün” diyerek birlikte
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 47
yaşamaktan kaçınan davacı-karşılık davalı kocanın, eşine şiddet uygulayıp,
hakaret eden davalı-karşılık davacı kadına göre daha ağır kusurlu olduğunun;
bu sebeple mahkemenin eşit kusur kabulü isabetli değil ise de, kocanın
boşanma davasının Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi uyarınca kabul
edilmiş olması karşısında, kocanın boşanma davasının kabulü sebebiyle
verilen boşanma kararı yukarıdaki sebeple sonucu itibariyle doğru olduğunun
anlaşılmasına göre kadının bu yöne ilişkin temyiz itirazları ile aşağıdaki
bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz bulunmuştur.
2- Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir
menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu
tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186.
maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında
emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden
boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden
daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu
eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece,
tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (
TMK. Md. 4 BK. md. 42 ve 44 ) dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın
yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate
alınmaması doğru görülmemiştir.
3-Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş
olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan
manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik
birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen
davalı-karşılık davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların
kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece,
tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı
ile hakkaniyet kuralları ( TMK. Md. 4 BK. md. 42.43.44.49 ) dikkate alınarak
davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata
hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve
kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel
Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı
bozulmalıdır.
48
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
SONUÇ : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217
sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na
eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/1
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.166-2
TÜRK MEDENİ KANUNU
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının
açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması
niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından
korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
4721/m.174
TÜRK MEDENİ KANUNU
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya
daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf,
kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para
ödenmesini isteyebilir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 49
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 7.11.2012
Esas: 2012/19-491 Karar: 2012/765

İMZA İNCELEMESİNİN KONUNUN UZMANINCA VE YETERLİ
TEKNİK DONANIMA SAHİP LABARATUVAR ORTAMINDA
OPTİK ALETLER VE İNCELEMENİN GEREKTİRDİĞİ DİĞER
CİHAZLAR KULLANILARAK GRAFOLOJİK VE GRAFOMETRİK
YÖNTEMLERLE YAPILMASI GEREKTİĞİ
ÖZET: Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda;
Mahkemece, satım konusu malların davalıya teslim olunduğu ve
bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne
karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davalı adına irsaliyeye atılan imza incelenerek uygun sonuç çerçevesinde
bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması
nedeniyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Uyuşmazlık; davalı tarafından inkar edilen imzanın davalı şirket
yetkilisinin eli ürünü olduğunu belirten bilirkişi incelemesinin hatalı olup
olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda, imza incelemesinin davalı tarafından inkar edilmeyen sevk
irsaliyesi esas alınmak suretiyle imzası inkar edilen sevk irsaliyesindeki
imza ve yazılar üzerinde yapıldığı açıklanmıştır. Ancak, her iki sevk
irsaliyesi altında bululan ve davacı ile davalı şirket yetkililerine atfen
atılan imzaların hangilerinin mukayeseye tabi tutulduğu açıklanmamıştır.
Sevk irsaliyelerinin altında iki farklı imza bulunması nedeniyle hangi imza
üzerinde inceleme yapıldığının açıklanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına
50
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı
görülüp yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen
kabulüne dair verilen 15.07.2010 gün ve 2009/75 E., 2010/552 K. sayılı
kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.
Hukuk Dairesi’nin 19.09.2011gün ve 8295/10999 sayılı ilamı ile;
( ... Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından davalıya satılan malzeme
bedelinden bakiye 27.204,22 TL alacağın ödenmemesi üzerine başlatılan icra
takibine itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, savunmasında satın ve teslim alınan malın bedelinin
ödendiğini 11.378 TL malı teslim almadıklarını beyan ederek davanın reddini
istemiştir.
Mahkemece, satım konusu malların davalıya teslim olunduğu ve bedelinin
ödendiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş,
hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Yanlar arasındaki uyuşmazlık 30.01.2008 tarihli irsaliye konusu malın
davalıya teslim edilip edilmediğindedir.
Davalı irsaliye altındaki imzayı inkar etmiştir. Yapılan imza incelemesinde
teslim alan kişinin imzasının davalıya ait olup olmadığı yerine irsaliyedeki
yazılar incelenmiş olup, inceleme hatalı yapılmıştır.
Bu durumda 30.01.2008 tarihli irsaliyedeki davalı adına atılan imza
incelenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken eksik
inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya emtia satıldığını, üç ayrı sevk
irsaliyesinin davalı tarafından imzalanması suretiyle malların davalıya teslim
edildiğini ve emtia bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine davalı itirazının
haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini istemiştir.
Davalı vekili savunmasında, 35390 nolu sevk irsaliyesine konu emtianın
müvekkiline teslim edilmediğini ve bu belgede bulunan imzanın müvekkili
şirket yetkilisinin eli ürünü olmadığını belirtmiştir.
Mahkemece, davalı tarafından inkar edilen sevk irsaliyesindeki imzanın
davalı şirket yetkilisine ait olduğu ve bu şekilde davalıya teslim edildiği ispat
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 51
edilen emtia bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın 27.204,42 TL
tutarındaki asıl alacak yönünden haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık
bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili
getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından inkar
edilen imzanın davalı şirket yetkilisinin eli ürünü olduğunu belirten bilirkişi
incelemesinin hatalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Herhangi bir belgedeki imza veya yazının atfedildiği kişiye ait olup
olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve
yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuar ortamında, optik aletler ve o
incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik
yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve
gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir,
baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza
veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş,
tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya
konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı
veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü
teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
Nitekim yukarıda vurgulanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun
30.05.2001 gün E:2001/12-436, K:2001/467 ve 07.10.2009 gün, ve E:2009/12382, K:2009/415, sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan 12.01.2010 havale tarihli
bilirkişi raporunda, imza incelemesinin davalı tarafından inkar edilmeyen
35391 nolu sevk irsaliyesi esas alınmak suretiyle imzası inkar edilen 35390 nolu
sevk irsaliyesindeki imza ve yazılar üzerinde yapıldığı açıklanmıştır. Raporun
sonuç kısmında ise; “30.01.2008 tarih ve 35390 nolu sevk irsaliyesi üzerindeki
yazıların ve imzanın davalı F. T.’nin eli mahsulü olduğu” belirtilmiştir. Ancak, her
iki sevk irsaliyesi altında bululan ve davacı ile davalı şirket yetkililerine atfen
atılan imzaların hangilerinin mukayeseye tabi tutulduğu açıklanmamıştır.
Sevk irsaliyelerinin altında iki farklı imza bulunması nedeniyle hangi imza
üzerinde inceleme yapıldığının açıklanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra, bilirkişi raporunda sevk irsaliyelerindeki “emtialara
ilişkin yazıların” kıyaslanarak davalı şirket yetkilisi eli ürünü olduğu sonucuna
varıldığı belirtilmiştir. Oysa; mukayeseye esas alınan 35391 nolu sevk irsaliyesi
üzerindeki yazıların şirket yetkilisine ait olduğu yönünde davalının bir kabulü
52
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
olmadığı gibi, böyle bir iddia davacı tarafından dahi ileri sürülmemektedir.
Kaldı ki; sevk irsaliyesinde yazıların kime ait olduğunun belirlenmesi
konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 230/5. maddesi de gözden uzak
tutulmamalıdır. Bu yasal düzenlemeye göre; malın alıcıya teslim edilmek
üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının taşınan
veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlemesi şarttır.
Hal böyle olunca, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte
olmadığı sabittir.
O halde, mahkemece davalıya ait olduğu usulünce tespit edilen mukayese
imzaları esas alınmak suretiyle inkar edilen belgedeki imzanın davalı şirket
yetkilisi eli ürünü olup olmadığının yeniden bilirkişi rapor alınmak suretiyle
belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm
kurulması yerinde olmamıştır.
Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının
Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217
sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na
eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı HMUK
440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY KARARLARI 53
SAYI: 39
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 17.10.2012
Esas: 2012/9-838 Karar: 2012/715
 TALEP KONUSUNUN TARAFLAR ARASINDA TARTIŞMASIZ
VEYA AÇIKÇA BELİRLENEBİLİR OLMASI HALİNDE KISMİ DAVA
AÇILAMAYACAĞI
 HUKUKİ YARARIN DAVA ŞARTI OLDUĞU
ÖZET: Davacı vekili, davacının fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, iş
sözleşmesini noterden gönderdiği ihtarname ile haklı nedenle feshettiğini belirterek kısmi dava açmıştır.
Yerel Mahkemece; alacağının tamamını bilen davacının kısmi dava
açmasının mümkün olmadığı, hukuki yararın dava şartı olduğu, davacının
talep sonucunu dava dilekçesinde açıkça bildirmediği, bu zorunluluğu
yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından
söz edilemeyeceği gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır.
Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise
kısmi dava açılamayacaktır.
Dava konusu edilen alacak, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını
gerektiriyor veya miktar veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında
başka bir olgunun tespit edilmesini gerektiriyor ise talep konusu alacağın tartışmalı veya açıkça belirlenemeyeceği kabul edilmeli ve kısmi dava
olarak görülmelidir.
Somut olayda; dava konusu edilen kıdem tazminatı ve fazla mesai ücret
alacağına esas ücret taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Tazminat
ve alacaklar tartışmalı ve açıkça belirli değildir. Yargılama sırasında hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacağa esas ücretin tespit edilmesini gerektirmektedir. Kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve
hukuki yarar şartı gerçekleştiğinden davanın görülmesi gerekir.
Dava dilekçesinde talep sonucu açıkça belli olduğundan, mahkemenin
54
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
“davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği” gerekçesi yerinde değildir. Dava şartı olan hukuki yarar şartı tamamlanması gereken şartlardandır. Mahkemece, davacı vekiline davasını
tam dava olarak devam etmesi ve dava şartı olan hukuki yarar şartında
eksikliği gidermesi için bir haftalık kesin süre verilmesi gerekirken, kesin
süre verilmeden davanın usulden reddi isabetsizdir gerekçesiyle yerel
mahkemenin kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut
olayda davaya konu olan kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretine ilişkin
alacak miktarının “taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli” olup olmadığı, kısmi dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır. Davacının ücreti ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka
hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun
8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya sunulmamıştır.
Dava konusu fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir.
Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozma kararına uyması gerekirken, direnme kararı vermesi usul ve yasaya aykırı olup; verilen kararın bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 6100/m.107, 109-1-2, 114-1-h, 115, 119-1-ğ
DAVA : Taraflar arasındaki “kıdem tazminatı ve fazla mesai ücreti alacağı”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 1. İş Mahkemesince
davanın reddine dair verilen 07.12.2011 gün ve 2011/945 E., 2011/592 K.
sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
9. Hukuk Dairesinin 27.12.2012 gün ve 2012/1756 E., 2012/5741 K. sayılı
ilamı ile;
( … A ) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde
13.12.2005 tarihinden 02.08.2011 tarihine kadar hafta içi 08.30-18.30, hafta
sonu Cumartesi günleri de 08.30-13.30 arası çalıştığını, haftalık 45 saat i
aşan çalışması olmasına rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini,
fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş sözleşmesini noterden
gönderdiği ihtarname ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II.e maddesi uyarınca
haklı nedenle feshettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak kaydı
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 55
ile 200,00 TL kıdem tazminatının, 100,00 TL fazla çalışma ücretinin davalı
işverenden tahsili amacı ile kısmi dava açmıştır.
B ) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, davacının 01.08.2011 tarihinde
ücretin azlığı nedeni ile çalışmak istemediğini ve ayrılacağını söylediğini,
istifa dilekçesi yazması gerektiği belirtilmesi üzerine tazminatlarını alıp
almayacağını araştıracağını beyan ederek işyerini terk ettiğini, devamsızlık
yaptığını, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile 03.08.2011 tarihinde 4857
sayılı İş Kanunu’nun 25/II.g maddesi uyarınca haklı nedenle feshedildiğini,
davacının yeni bir iş bulduğunu, kıdem tazminatına hak kazanmadığını, fazla
mesai ücret alacağı da bulunmadığını, bir an için fazla mesai ücret alacağı
olduğu kabul edilse bile 27.09.2006 tarihinden öncesinin zamanaşımına
uğradığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece ön inceleme aşamasında
davacının çalıştığı süreyi ve ücretini bildiği, kullandırılmayan fazla çalışma
süresini de bildiği, bu bilgiler doğrultusunda alacağının tamamını bildiği
halde, HMK. 109/1 maddesi anlamında kısmi dava açtığı, aynı madde 2.
fıkrasına göre alacak açıkça belli olduğundan kısmı dava açmasının mümkün
olmadığı, HMK. 114/1-h maddesine göre hukuki yararın dava şartı olduğu,
bunun yanında davacının talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.nın 119/1ğ maddesine göre açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak
zorunda olduğu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta
hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği gerekçesi ile HMK. 109/2
maddesine aykırı davanın usulden reddine karar verilmiştir.
D ) Temyiz: Karar davacı vekili tarafından “tazminata ve alacağa esas
ücretin belirlenmesi gerektiği, ayrıca fazla mesaide hakkaniyet indirimi
yapıldığı, hak arama özgürlüğünün kısıtlandığı, kısmi davanın belirsiz alacak
davasına göre daha geniş kapsamlı olduğu, kararın hatalı olduğu gerekçesi ile
temyiz edilmiştir.
E ) Gerekçe: Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır.
Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının
tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün
aynı hukuki ilişkiden ( örneğin iş sözleşmesinden ) doğmuş olması ve bu
alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir ( Kuru/Arslan/Yılmaz,
Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, Ankara, 2011, s. 286 ).
Kısmi dava 6100 sayılı HMK.’un 109. maddesinde tanımlanmıştır. Maddenin
birinci fıkrasına göre “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu
durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir”. İkinci fıkrasına
göre ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça
belirli ise kısmi dava açılamaz”.
56
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Belirtilen düzenleme karşısında kısmi dava açılabilmesi için;
1 ) Talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması,
2 ) Talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmalı veya açıkça
belirli olmaması gerekir.
Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise
kısmi dava açılamayacaktır. ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku,
10. Bası, Ankara, 2011, s. 313 ).
Dava konusu edilen alacak, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını
gerektiriyor ( Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği
Başlıca Yenilikler. İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 13 ) veya
miktar veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun
tespit edilmesini gerektiriyor ise talep konusu alacağın tartışmalı veya açıkça
belirlenemeyeceği kabul edilmeli ve kısmi dava olarak görülmelidir.
Keza alacak miktarı veya değerinin hakimin takdiri veya yasal nedenlerle
indirim yapılarak belirlendiği durumlarda da alacak belirsizdir. Fazla mesai ve
tatil çalışmalarının kayda dayanmadığı durumlarda Dairemiz istikrarlı olarak
“hastalık, izin gibi nedenlerle çalışılamayacak günler olduğu düşünülerek” bu
tür alacaklarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini kabul etmektedir.
Diğer taraftan, işçilik tazminat ve alacakların belirlenmesinde ispat yükü
dışında ilgili yasalarda hesabın unsurları olarak bazı kriterlere yer verilmiştir.
İşçilikte bu hesabın unsurlarında hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek
ücret önemli kriterlerdir. Kıdem ve ihbar tazminatı giydirilmiş ücretten
hesaplanırken, diğer tazminat ve alacaklar çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
Giydirilmiş ücrette, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para
ile ölçülebilen menfaatlerde dahil edilmektedir. Keza yıllık izin ücreti dışında
çalışma olgusuna bağlı diğer işçilik alacakları muaccel oldukları tarihteki ücret
üzerinden hesaplanmaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki tazminat ve alacakların belirlenmesine ilişkin
kayıtlar ise genelde işveren tarafından tutulmaktadır. Dava konusu edilen
alacağın ( talep sonucunun ) miktar olarak belirlenmesi, karşı tarafın vereceği
( elindeki belgelerle ) bilgi sonucu mümkün ise alacağın tartışmalı ve belirli
olmadığı sonucuna varılmalıdır. ( Kılıçoğlu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu El Şerhi, Legal Yayınevi, İstanbul, 2012 s: 582. )
4857 sayılı İş Kanunu’nun 67. Maddesi uyarınca, “günlük çalışmanın
başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur”.
Aynı kanunun 8/3 maddesine göre ise “Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde
işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük
ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret
ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde
tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 57
vermekle yükümlüdür”. Özellikle fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret
alacaklarının belirlenmesi için işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi
şarttır.
HMK.’un 107/son maddesine göre ise “kısmi eda davasının açılabildiği
hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu
kabul edilir”. Davacının kısmi dava açabilmesi için hukuki yararının olması
şarttır. Buradan hareketle bir davanın kısmi dava olarak görülebilmesi için
dava şartı olan davacının hukuki yararının bulunması gerekir.
Hukuki yarar, kanunun 114/h maddesi uyarınca dava şartı olarak kabul
edilmiştir. Takip eden 115/2 maddedeki kurala göre ise “Mahkeme, dava şartı
noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava
şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin
süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava
şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan
bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından
eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava
şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden
reddedilmelidir.
Diğer taraftan kanunun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması
gereken hususlar sayılmış ve açık bir şekilde talep sonucunun da bulunacağı
belirtilmiş ve maddenin ikinci fıkrasında ise talep sonucunun açık olmaması
halinde hakimin davacıya talebini açıkça belirlemesi için süre vermesi
gerektiği belirtilmiştir. Gerek 115 ve gerekse 119. maddelerde verilen kesin
sürenin bir haftalık süre olacağı da belirtilmiştir.
Dosya içeriğine göre davacı vekili, davacı işçinin aldığı ücreti ve çalışma
süresini, davacının iş sözleşmesini fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi
nedeni ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II.e maddesi uyarınca feshettiğini
ve kıdem tazminatı ile ödenmeyen fazla mesai ücret alacağının ödenmesi
gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ve her bir talebine
ilişkin miktar belirterek kısmi dava olarak davalı işverenden tahsiline karar
verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren davacının ücretine ilişkin bordro ve banka hesap ekstresi
sunmuştur. Bordro ve hesap ekstresindeki ücretler farklılık göstermektedir.
Davacının istenilen alacağın türü ve hukuki niteliği belli olmasına rağmen,
miktarını dava açarken tam olarak saptaması, belirlemesi olanaklı olmayabilir.
Hesap raporu alınmasını, yargılama yapılmasını gerektiren bu durumda
davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava yoluna başvurabilir.
Kısmi dava olarak açılan bu davada yargılama sırasında belirlenen bakiye
alacağı için davalının muvafakat etmemesi halinde, ek dava yolu ile ayrı bir
davada isteyebileceği gibi aynı davada ıslah sureti ile dava ettiği miktarları
58
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
arttırarak talepte bulunabilir.
Kısmi dava olarak açıldığı uyuşmazlık dışı olan davada yukarıda belirtilen
somut maddi ve hukuki olgulara göre;
1. Dava konusu edilen kıdem tazminatı ve fazla mesai ücret alacağına
esas ücret taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Diğer taraftan fazla mesai
ücretinin belirlenmesine esas kayıtlar sunulmadığı gibi, davalı işveren İş
Kanunu’nun 8 ve 67. Maddesindeki yükümlülüklerini de yerine getirdiğini
savunmamıştır. İş davalarına yansıyan yönüyle işçi ve işveren arasında en
temel uyuşmazlık temel ücretin belirlenmesi noktasında ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence
kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından olası ( adet-emsal olan ) ücret
yönünden araştırmaya gidilmekte ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği
ücret hesaplamaya esas alınmaktadır. Bu ihtimalde işçi iddia ettiği ücreti
kanıtlayamamış olmaktadır. Zira ücretle ilgili tüm deliller işveren uhdesindedir
ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmamaktadır. Bu
yönüyle temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler
sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğu kabul
edilmelidir. Ayrıca kıdem tazminatı giydirilmiş ücretten, fazla mesai alacağı da
muaccel olduğu tarihteki ücret üzerinden hesaplanacak, fazla mesai alacağı
kayda dayanmadığı takdirde indirime tabi tutulacaktır.
Tazminat ve alacaklar tartışmalı ve açıkça belirli değildir. Yargılama sırasında
hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacağa esas ücretin tespit edilmesini
gerektirmektedir. Kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve hukuki
yarar şartı gerçekleştiğinden davanın görülmesi gerekir. Aksi gerekçe ile
davanın usulden doğru değildir.
2. Kabule göre ise;
a ) Dava dilekçesinde talep sonucu açıkça belli olduğundan, mahkemenin
“davacının talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.’un 119/1-ğ maddesine
göre açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak zorunda
olduğu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki
yararının varlığından söz edilemeyeceği” gerekçesi yerinde değildir. Kaldı ki
talep sonucunun açık olmadığı kabul edilse dahi 119/2 maddesi uyarınca dava
dilekçesindeki bu eksikliğin tamamlanması için süre verilmesi gerekirken bu
kurala da uyulmamıştır.
b ) Diğer taraftan mahkemece dava konusu alacağın belli olduğu, kısmi
dava açılamasında davacının hukuki yararının olmadığı kabul edilmiştir.
Dava şartı olan hukuki yarar şartı tamamlanması gereken şartlardandır. Bu
kabule göre ise yine davacı vekiline davasını tam dava olarak devam etmesi ve
dava şartı olan hukuki yarar şartında eksikliği gidermesi için HMK.’un 115/2
maddesi uyarınca bir haftalık kesin süre verilmesi gerekirken Mahkemece
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 59
kesin süre verilmeden yazılı şekilde davanın usulden reddi de isabetsizdir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, fazla mesai ücretinin ödenmemesi nedeni ile iş akdini haklı
nedenle feshettiği iddiasıyla, işçi tarafından açılan kıdem tazminatı ve fazla
mesai ücreti alacağının 300,00 TL lik kısmının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin, davalıya ait işyerinde 13.12.2005 tarihinden
02.08.2011 tarihine kadar hafta içi 08.30-18.30, hafta sonu cumartesi günleri
de 08.30-13.30 arası çalıştığını, haftalık 45 saati aşan çalışması olmasına
rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, fazla mesai ücretlerinin
ödenmemesi nedeni ile iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini belirterek,
fazlaya ilişkin hakları saklı olmak kaydı ile 200,00 TL kıdem tazminatının,
100,00 TL fazla çalışma ücretinin davalı işverenden tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile 03.08.2011
tarihinde haklı nedenle feshedildiğini, davacının yeni bir iş bulduğunu, kıdem
tazminatına hak kazanmadığını, fazla mesai ücret alacağı da bulunmadığını,
bir an için fazla mesai ücret alacağı olduğu kabul edilse bile 27.09.2006
tarihinden öncesinin zamanaşımına uğradığını, davanın reddi gerektiğini
savunmuştur.
Yerel Mahkemece, ön inceleme aşamasında dilekçe üzerinde yapılan
inceleme sonucu, davacının çalıştığı süreyi ve ücretini bildiği, fazla çalışma
süresini de bildiği, bu bilgiler doğrultusunda alacağının tamamını bildiği halde,
HMK. 109/1 maddesi anlamında kısmi dava açtığı, aynı madde 2. fıkrasına
göre alacak açıkça belli olduğundan kısmı dava açmasının mümkün olmadığı,
HMK.114/1-h maddesine göre hukuki yarar dava şartı olduğu, bunun yanında
davacı talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.nın 119/1-ğ maddesine göre
açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak zorunda olduğu,
bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının
varlığından söz edilemeyeceği, gerekçesiyle HMK. 109/2 maddesine aykırı
olarak açılan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece, hüküm yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Davanın, kısmi dava ve dava konusu alacağın bölünebilir alacak olduğu
uyuşmazlık konusu değildir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut
olayda davaya konu olan kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretine ilişkin
60
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
alacak miktarının “taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli” olup
olmadığı, varılacak sonuca göre de bu alacaklara ilişkin olarak HMK’nın 109
maddesine göre kısmi dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında
toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kısmi davanın hukuki niteliğinden
bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya kısmi dava denir. Bir
davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı
hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava
edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar
için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için
açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun
bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava
dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan
davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin
haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum”
demesi, kural olarak yeterlidir ( Yargıtay HGK 02.04.2003 gün ve 2003/4260 Esas 271 K.sayılı ilamı;Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul
Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası,
s.286 ).
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda açıkça kısmi dava
düzenlenmediği halde, söz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde
de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının
bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile
istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava, 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109. maddesinde ise, ayrıntılı
olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun
niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava
yoluyla ileri sürülebileceği; İkinci fıkrasında ise; talep konusunun miktarı,
taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı
belirtilmiştir.
Bu durumda; davadaki talep konusunun miktarı taraflar arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir
tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, objektif
olarak talep konusunun miktarı herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde “belirli” ise o talep konusunun sadece bir kısmı dava edilemeyecektir. Örneğin
satım sözleşmesinde alıcının ödemesi gereken bedel, sözleşmede tereddüde
yer bırakmayacak biçimde, açıkça yazılı ise kısmi dava caiz değildir. ( Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M, age s.328; Kuru/Arslan/Yılmaz, age s.286 ).
Doktrinde; talep konusunun miktarının, tarafların anlaşmasına gerek
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 61
kalmaksızın objektif olarak belirlenebilmesinde, İİK m. 67 hükmünde
öngörülen icra inkâr tazminatına ilişkin “likit alacak” kavramının yol gösterici
olabileceği ileri sürülmüştür. ( Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
Getirdiği Başlıca Yenilikler, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 11;
Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012 s.737 vd. ).
Genel bir kavram olarak “likid ( ligiude ) alacak”; “tutarı belli ( muayyen
), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için;
ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından
belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte
olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün
bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu
olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit
bir alacaktan söz edilemez ( YHGK 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397
K.sayılı ilamı ).
Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya
alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek ( kolayca hesap edebilmek
) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için
tarafların ayrıca mutabakata varmasına ( anlaşmasına ) veya mahkemenin tayin
edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması,
diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit
edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber,
bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile
ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü
mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi
gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek
durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde,
mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi
vasıtasıyla belirleneceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi
yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır ( Yılmaz, age s.
737, 740 ).
Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara
örnek olarak: Biyolojik nedenlere bağlı imkânsızlık hali ( ağır yaralanan kişinin
tedavisi sonuçlanmadan zararının belirlenmesinin mümkün olmaması;
TBK. 75, mülga BK 46/2 maddeleri gibi ) ; hukuki anlamda imkânsızlık hali
( davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü
kişi veya davalının bünyesinde olması, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu
gibi durumlar ); sübjektif imkânsızlık hali ( kullanılmış bir aracın kısmen zarar
görmüş olması durumunda araç değerindeki azalmanın tespit hali gibi )
hususlar gösterilmektedir. ( Pekcanıtez: Belirsiz Alacak Davası, Ankara, 2011,
s. 43,44 )
62
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu
alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya
açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin
kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli
olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca
gidilmesi daha doğru olacaktır.
Kıdem tazminatı alacağı ve fazla mesai ücreti alacağının hesaplanmasında,
hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek ücret önemli kriterlerdir. Kıdem
tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları çıplak
ücretten hesaplanmaktadır. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak
sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dahil edilmektedir.
4857 sayılı İş Kanununun 67. maddesi uyarınca, “Günlük çalışmanın
başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur”.
Aynı Kanunun 8/3 maddesinde de: “Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde
işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya
da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme
dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak
zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür.”
hükmüne yer verilmiş olup, özellikle fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı
ücret alacaklarının belirlenmesi için işverenin bu yükümlülüğünü yerine
getirmesi şarttır.
Uyuşmazlığa konu fazla mesai ücreti alacağı ve kıdem tazminatı
alacağı istemleri yönünden yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay
değerlendirildiğinde;
Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre, gerçek fazla mesai ücretine ulaşmak
için kesin delillerle fazla mesai süresinin ispatlanamadığı durumlarda, takdiri
delillerle belirlenen süreden bir miktar sürenin indirilmesi gerektiği kabul
edilmektedir ( Yargıtay HGK 05.05.2010 gün ve 2010/9-239 Esas 247 K.sayılı
ilamı ). Ayrıca somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin
aldığı ücretin ne olduğu konusunda bir açıklamada bulunmamış, keza davalı
vekili de cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır.
Dosya içerisinde bulunan davacının 2011 yılı 7. aya ait ücret bordrosunda 30
günlük ücretinin 860,35 TL olduğu halde, banka hesap ekstresinde davacıya
05.07.2011 tarihinde 408,00 TL, 19.07.2011 tarihinde 250,00 TL olmak üzere
2011 yılı 7. ayında 658,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının ücreti
ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi
işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun 8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen
yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya
sunulmamıştır.
Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 63
fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de HMK m.109/2 anlamında
talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli
olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan Yerel Mahkemenin,
Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına
uyması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; verilen
kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının
açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.
maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici
madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun
m. 8/3. hükmü uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.10.2012
gününde oyçokluğu ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6100/m.107, 109-1-2, 114-1-h, 115, 119-1-ğ
MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız
olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek
suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin
tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın
genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini
artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve
bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.
MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda,
sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise
kısmi dava açılamaz.
MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır:
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
MADDE 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her
aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri
sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar
verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması
için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava
64
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce
fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık
giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden
reddedilemez.
MADDE 119- (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.
YARGITAY KARARLARI 65
SAYI: 39
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 13.6.2012
Esas: 2012/11-155 Karar: 2012/376
MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ
 TESCİLLİ MARKANIN, SAHİBİNE HUKUKİ KORUMA SAĞLADIĞI

ÖZET: Markaya tecavüzün önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Mahkemece, davacı markasındaki ibarenin kullanımla ayırt edici hale
geldiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı, ibareler genel intiba olarak
birbirinden farklı olduğu için marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet
oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davacının markası aleyhine açılmış bir hükümsüzlük davası bulunmadığı
halde davacının tescilli markasının sahibine hukuki koruma sağlamadığı
yönündeki mahkemenin yazılı gerekçesi yerinde görülmemiştir.
Somut olaydaki davalı kullanımı bizatihi markasal kullanım olduğu dosyaya ibraz edilen belgelerden anlaşıldığı halde mahkemece aksi düşünceyle verilen hükmün bozulması gerekmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunarak direnme kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
556 SAYILI KHK madde: 7/1-c, 12
DAVA : Taraflar arasındaki “Markaya tecavüzün önlenmesi vs.” davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk
Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.1.2009 gün ve 5-4 sayılı
kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
11.Hukuk Dairesinin 20.9.2010 gün ve 2686-8918 sayılı ilamı ile;
( ... Davacı vekili, müvekkilinin “creperie” ibareli 2002/6319 nolu markasının
29,30 ve 43. sınıflarda tescilli olduğunu ve bu ibarenin 18 yıldır müvekkilince
hizmet markası olarak kullanıldığını, bu ibareyle piyasada tanındığını, davalının
66
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
ise “galletta & creperie” ibaresiyle krep satışı yaptığını, bu ibareyi marka
olarak tescil ettirmek için davalı başvurusunun TPE tarafından reddedildiğini,
davalı kullanımının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet
oluşturduğunu ileri sürerek, müvekkilinin marka hakkına tecavüzün ve haksız
rekabetin tespitine, men’ine, basılı evrakın imhasına, karar özetinin ilanına ve
fazlaya ilişkin hak saklı olarak şimdilik 2.000,00 TL maddi tazminat, 5.000,00
TL manevi tazminat ile 10.000,00 TL itibar tazminatının davalıdan tahsiline
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin işletmesinde kullandığı “galletta & creperie”
ibaresi ile davacı markasını benzer olmadığını, bu ibarenin gözlemeye verilen
genel adlar olduğunu, davacı markasının cins belirttiği için 556 Sayılı KHK’nin
7/1-c maddesi uyarınca hukuki korumadan yoksun olduğunu savunarak
davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı
markasındaki ibarenin kullanımla ayırt edici hale geldiğine ilişkin yeterli delil
bulunmadığı, ibarenin cins adı olmaktan çıktığının ispat edilmediği, markada
kullanılan Fransızca kelimenin Türkçedeki karşılığının “gözlemeci, krepçi
dükkanı” olduğu, cins belirten ibarelerin 556 Sayılı KHK’nin 7/1-c maddesi
uyarınca marka olarak tescil edilemeyeceği, “creperie” kelimesinin Türkçede
krepçi olarak bilindiği ve yaygın olarak kullanıldığından davacı markasının
tescili mümkün değilken her nasılsa TPE tarafından tescil edildiği, bu tescilin
davacıya krep emtiası ve dükkanı için koruma sağlayamayacağı, ayrıca davalı
kullanımının 556 Sayılı KHK’nin 12. maddesine uygun olduğu ve ibareler genel
intiba olarak birbirinden farklı olduğu için marka hakkına tecavüz ve haksız
rekabet oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka hakkına tecavüz ile haksız rekabetin tespitine, önlenmesine,
maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı
korumanın kapsamı ve sınırları 556 sayılı KHK’nın 1, 9 ve 14. maddelerinde
etraflıca düzenlenmiştir. Hükümsüzlüğüne karar verilip, kesinleşinceye
kadar, bir markanın tüm geçerli hukuki hakları marka sahibine sağlayacağı
kuşkusuzdur. Somut olayda davacının markası aleyhine açılmış bir
hükümsüzlük davası bulunmadığı halde davacının tescili markasının sahibine
hukuki koruma sağlamadığı yönündeki mahkemenin yazılı gerekçesi yerinde
görülmemiştir.
Ayrıca, 556 Sayılı KHK.12.maddesi uyarınca, “Dürüstçe ve ticari veya
sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad
ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı,
değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 67
ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez”
şeklindedir. Bu düzenleme ile tescilli bir markanın, sahibinin iznine gerek
olmaksızın, üçüncü kişiler tarafından, anılan maddede öngörüldüğü şekillerde
kullanılmasına imkan vermiş olup, bu tür bir kullanımın ticari ve sınai alanda
geçerli olan dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerekmektedir. Oysa somut
olaydaki davalı kullanımı bu madde kapsamı dışında bizatihi markasal kullanım
olduğu dosyaya ibraz edilen belgelerden anlaşıldığı halde mahkemece yazılı
şekilde davalı kullanımının 12. maddeye uygun olduğunun kabulü de yerinde
görülmediğinden kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan
yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve
kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel
Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının
Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun
30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici
madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının yatırana geri verilmesine, HUMK.nun 440.maddesi uyarınca
hükmün tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık
olmak üzere, 13.6.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
556 SAYILI KHK madde: 7/1-c, 12
Madde 7- Aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez:
c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak
belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların
ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları
münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar.
Madde 12 - Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları
koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite,
miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer
niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez.
68
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 8.11.2012
Esas: 2012/11911 Karar: 2012/12598


TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEĞİ
BEKLETİCİ MESELE
ÖZET: Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davacı, vekaletnamenin elinden zorla alındığını, taşınmazları silah zoruyla para almadan temlik etmek zorunda kaldığını, şikayeti üzerine
davalı ve dava dışı vekillerin tutuklandıklarını belirterek bu doğrultuda
davasının kabulüne karar verilmesini istediğine göre ceza davasının neticesi beklenmeden karar verilmiş olması ötürü yerel mahkeme kararının
bozulmasını gerektirmiştir.
DAVA : Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda,
yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili
tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,
Tetkik Hakimi Gamze Ünal’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği
görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Davacının, vekilleri A. E. ve C. Ü.’ü
16.12.2005 tarihinde vekillik görevinden azlettiği ve bu durumu kendilerine
bildirdiği halde, vekil A.’ın 29.12.2005 tarihinde çekişme konusu 2689 ada 1
parsel ile 157 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını vekilin oğlu olan diğer
davalıya satış suretiyle devrederek vekaletsiz iş gördüğünü ileri sürerek, tapu
iptal ve tescil isteki eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında dilekçesini ıslah
ederek; vekaletnamenin elinden zorla alındığını, taşınmazları silah zoruyla
para almadan temlik etmek zorunda kaldığını, şikayeti üzerine davalı ve dava
dışı vekillerin tutuklandıklarını belirterek bu doğrultuda davasının kabulüne
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 69
karar verilmesini bildirdiği anlaşılmaktadır.
Gerçekten de; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ( CMK 250. maddesi
ile görevli ) 2007/179 Esas sayılı dosyasından davalı ile vekiller A. E. ile C. Ü.’ün
de aralarında yer aldığı çok sayıda şahıs hakkında suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak, yağma, kişileri hürriyetinden yoksun bırakma, 6136 Sayılı yasaya
muhalefet, silahla ve ölümle tehdit suçlarından cezalandırılmaları istemli
dava açıldığı, davacının da müştekiler arasında yer aldığı, iddianame içeriğine
göre eldeki davada ileri sürülen hususlarının da yargılamaya konu olduğu, ve
davanın halen derdest olduğu görülmektedir.
O halde, anılan ceza dosyasının neticesinin eldeki davanın sonucuna etkili
olacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; söz konusu ceza davasının neticesinin beklenmesi, ondan
sonra ceza dosyası içeriğinin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl
olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken değinilen husus göz
ardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir.
Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde
yürürlüğe giren ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086
sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın
temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
70
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 30.11.2012
Esas: 2011/20038 Karar: 2012/28733
BOŞANMA
 BOŞANMAYA KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN DAVALININ AZ
DA OLSA KUSURUNUN VARLIĞI VE BUNUN BELİRLENMESİ
GEREKECEĞİ

ÖZET: Taraflar arasında görülen boşanma davasında yerel mahkemece
boşanmaya karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Boşanmaya neden olan olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin
de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir.
Somut olayda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var
ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından
kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda
yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 4271/m.166-1-2
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda
mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm,
davacı ( koca ) tarafından; nafakalar yönünden, davalı ( kadın ) tarafından
ise; tamamına şamil olmak üzere temyiz edilerek; temyiz incelemesinin
duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 30.11.2012
günü duruşmalı temyiz eden davalı vekili geldi. Karşı taraf temyiz eden davacı
ve vekili gelmediler. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek
karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 71
Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Toplanan delillerden davacının eşine fiziksel şiddet uyguladığı,
hakaret ettiği, eşini kovduğu, birlik görevlerini yerine getirmediği
anlaşılmaktadır. Davacı tarafından kadına ait olduğu iddia edilen ses kaydını
ihtiva eden kaset, delil listesinde bulunmadığı gibi; davalının da buna
muvafakat etmediği, bu nedenle bu kasetin delil olarak kabul edilmesinin
mümkün bulunmadığı görülmektedir. Kadından kaynaklanan boşanmayı
gerektirir maddi bir hadisenin varlığı kanıtlanmadığı, boşanmaya neden olan
olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin
de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde
yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir
düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak
bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.
Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı
bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi
karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini,
devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik
artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep
edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı
isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp
daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber,
boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve
bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu
halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz.
Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı,
eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.
( TMK.md.166/2 ) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden
beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var
ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından
kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir.
Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin
yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna
aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,
bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, duruşma
için takdir olunan 900.00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya
verilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere, 30.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
72
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4271/m.166-1-2 TÜRK MEDENİ KANUNU
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede
temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının
açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması
niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından
korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
YARGITAY KARARLARI 73
SAYI: 39
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.11.2012
Esas: 2012/18775 Karar: 2012/23545
NİŞANLANMA
 AİLE HUKUKUNDAN DOĞAN DAVA VE İŞLERİN AİLE HUKUKU
MAHKEMELERİNDE GÖRÜLECEĞİ
 EVLİ BİR KİŞİNİN BİR BAŞKASIYLA YAPTIĞI NİŞAN AKDİ
GEÇERSİZ OLACAĞINDAN, BU İHTİLAFTAN DOĞAN
DAVALARIN AİLE MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEMEYECEĞİ

ÖZET: Evli olduğu öğrenildiği iddia edilen davalıdan, nişanın kusuruyla
bozulması nedeniyle maddi manevi tazminat talep edilmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davalının evli olduğu anlaşılmaktadır. Aile hukukundan doğan dava ve
işler Aile Mahkemesinde görülür. Gerçekte evli olan birisi, bir başkası ile
nişanlanma akdi yapmış ise, yapılan bu akit geçersiz olup yasal anlamda
nişan akdi olarak kabulü olanaksızdır. Bu durumda da Aile Mahkemesi
tarafından yargılama yapılması mümkün değildir.
Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası hakkında
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülüp yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.1, 4, 118-1
DAVA : Dava dilekçesinde 1000 TL maddi, 30000 TL manevi tazminatın faiz
ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın
reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün
kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, düğüne 2 gün kala ortadan kaybolan, daha sonra yapılan
araştırma ile evli olduğu öğrenildiği iddia edilen davalıdan, nişanın kusuruyla
74
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bozulması nedeniyle 1.000 TL maddi 30.000 TL manevi tazminat talep
edilmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafın tanıştıklarından beri davalının evli olduğunu
bildiğini, evli birisinin yaptığı nişanın geçersiz olacağını savunarak davanın
reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince
temyiz edilmiştir.
Somut olayda, her ne kadar davanın niteliği “nişan bozulması nedeniyle
tazminat” davası olarak adlandırılmış ve bu nedenle de Aile Mahkemesi
tarafından yargılama yapılarak sonucuna uygun karar verilmiş ise de; davalının
06.10.1995 tarihinden beri evli olduğu anlaşılmaktadır.
Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair
Kanun’un 4. maddesi uyarınca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun İkinci
Kitabı ile 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun kapsamındaki aile hukukundan doğan dava ve işler Aile
Mahkemesinde görülür.
Yine, TMK’nın 118.maddesi hükmüne göre; “nişanlanma, evlenme
vaadiyle olur”. Gerçekte evli olan birisi bir başkası ile yeniden nişanlanma
akdi yapamaz. Şayet yapılmış ise, yapılan bu akit geçersiz olup, yasal anlamda
nişan akdi olarak kabulü olanaksızdır. Bu durumda da Aile Mahkemesi
tarafından yargılama yapılması mümkün değildir.
Görev, kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmese bile,
mahkemece re’sen nazara alınması gerekmektedir.
O halde, dava konusu alacak genel hükümlere tabi alacak davası niteliğinde
olup, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine
Dair Kanun’un 1. maddesi ile 4.maddelerinin birlikte değerlendirilmesi
halinde, bu tür davaların Aile Mahkemelerinin görevi dahilinde olmadığı, bu
nedenle mahkemece, miktar itibariyle davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde
bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası hakkında
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın
yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde
olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince
BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene
iadesine, 14.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 75
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.1 AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA
USULLERİNE DAİR KANUN
Bu Kanunun amacı, aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini
düzenlemektir.
Bu Kanun, aile hukukundan doğan dava ve işleri görmek üzere kurulan aile
mahkemelerine dair hükümleri kapsar.
4721/m.4 AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA
USULLERİNE DAİR KANUN
Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler:
1. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun İkinci Kitabı ile
3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler,
2. 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku
Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma
ve tenfizi
4721/m.118-1
TÜRK MEDENİ KANUNU
Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur.
76
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 26.6.2012
Esas: 2012/6512
Karar: 2012/6360
 BİR ŞEYE MALİK OLAN KİMSENİN O ŞEYİN BÜTÜNLEYİCİ
PARÇALARINA DA MALİK OLACAĞI
 MEVZUATIN YAZILMASINA İZİN VERMEDİĞİ BİR BELİRTMENİN
TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLMESİNE
İMKAN OLMADIĞI
 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇİNDE, TESPİT ÖNCESİ NEDENE
DAYALI AÇILAN DAVADA, TAŞINMAZ ÜZERİNDEKİ MUHTESATIN
TESPİTİ VE BUNLARIN TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR
HANESİNDE GÖSTERİLMESİNİN İSTENEBİLECEĞİ
ÖZET: Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
Hükmün muhtesatın tespiti isteğinin reddine ilişkin bölümü, davacı vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece;
Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet
veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Ne var ki; tapu kütüğünün beyanlar
hanesine “beyanda” bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel
yasalarda bir düzenlemenin bulunması gerekir. Tapu Sicil Tüzüğüne göre,
mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar
sütununda gösterilebilmesine imkan yoktur.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı
Kadastro Kanununun 19/II. maddesi “sahibi lehine muhdesatın tespitine
ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına” imkan sağlamakta
ise de kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel
mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine
dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde
gösterilmesi dava edilemez.
Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde,
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 77
tespit öncesi nedene dayanarak açtığı dava ile taşınmaz üzerindeki
yapıların vekil edeni tarafından yaptırıldığının tespitine ve bunun tapu
kütüğünün beyanlar hanesine yazılmasını istemiştir.
Mahkemece, İddia ve savunma doğrultusunda toplanan taraf
delillerine göre, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken,
muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi doğru görülmeyip
yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.684-1
TAPU SİCİL TÜZÜĞÜ md:60
3402/m.19, 33
DAVA : C. M. ile M. M. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen
kabulüne ve kısmen reddine dair Perşembe Asliye Hukuk Mahkemesinden
verilen 19.04.2011 gün ve 232/121 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi
davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği
düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava konusu 109 ada 40 parsel sayılı
taşınmazdaki ½ payını davalıya kadastro çalışmalarından önce tapuda
temlik ettiği halde kadastro sırasında nizalı taşınmazın tamamının üzerindeki
ev, samanlık ve serende gibi yapılarla birlikte davalı adına tespit ve tescil
edildiğini açıklayarak, uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydının ½
payının iptali ile vekil edini adına tapuya tesciline, parsel üzerinde bulunan
yapıların aidiyetinin tespit edilerek, davacı adına tapunun beyanlar hanesine
şerh verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının uyuşmazlık konusu taşınmazın tamamını kendisine temlik
ettiğini, dava konusu taşınmazda bulunan yapıların ise kendisinin katkısı ile
yapıldığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabul ve kısmen reddine, davacının tapu
iptali ve tescile yönelik isteğin ispat edildiği gerekçesiyle kabulüne, 109 ada 40
parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının ½ payının iptali ile davacı adına tapuya
tesciline; tespite yönelik talebin ise, TMK’da tapunun beyanlar hanesine şerh
edilebilecek haklar içerisinde muhtesatın sayılmadığı ve 3402 sayılı Yasa’nın
19. maddesine göre genel mahkemede açılan tapu iptali ve tescil davasında
muhtesatın tapunun beyanlar hanesinde gösterilemeyeceği gerekçesiyle,
reddine karar verilmiştir. Hükmün muhtesatın tespiti isteğinin reddine ilişkin
bölümü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bu kapsamda, TMK’nun 684/1. maddesi uyarınca kural olarak, bir şeye
malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. 22.12.1995
tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı
üzere; Eşya Hukukunda, muhdesatdan, bir arazi üzerinde arz malikinden
başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde
78
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı,
bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Muhdesat sahibinin
hakkı, sadece şahsi bir haktır ( TMK 722, 724, 729 ). Ne var ki; TMK’nun 1012
maddesi hükmüne göre; malikin rızasıyla, kamu hukukundan kaynaklanan
kısıtlamalar, Tapu Sicil Tüzüğü’nün belirlediği ayrık durumlar ve özel kanun
hükümlerinde saklı hallerde tapu kütüğünün beyanlar hanesine muhtesatle
ilgili şerh verilebilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünün beyanlar hanesine
“beyanda”bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel yasalarda bir
düzenlemenin bulunması gerekir.
Arzdan ayrı olarak muhdesatla ilgili tapu kütüğünün beyanlar hanesine
açıklama yapmaya imkan veren düzenlemeye örnek olarak Türk Medeni
Kanunu’nun 748.maddesindeki sürekli geçit hakları, 755. maddesindeki
toprağın iyileştirilmesi işlemi yapılmak üzere taşınmaz maliklerinin alacakları
kararlar, 710. maddesindeki yetkili makamlarca belirlenmiş taşınmazın
heyalan bölgesinde kaldığına dair beyanlar sayılabilir. Diğer yandan, buna
imkan veren özel kanunlar olarak da; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu,
3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu, 2981 sayılı
İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemleri
Düzenleyen Kanun, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 2924 sayılı Orman
Köylüsünün Desteklenmesine dair Kanun ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu
sayılabilir.
Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddesi hükmüne göre, kütüğün beyanlar
sütununa ancak mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar yazılabilir. Az
yukarıda, buna imkan veren Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddeleriyle özel
kanunlar belirtilmiştir. Gerek metni yukarıda yazılan Türk Medeni Kanununun
1012. ve gerekse Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddelerinden görülmektedir
ki, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar
sütununda gösterilebilme imkanı yoktur.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan”imkanı veren 3402 sayılı
Kadastro Kanununun 19/II. maddesi “sahibi lehine muhdesatın tespitine ve
bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına” imkan sağlamaktadır. Anılan
hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye
veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi,
ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar
hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu
olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat
sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu
kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan
taşınmazlara uygulanır. Ancak, yasanın 33. maddesinde Kadastro Kanununun
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 79
bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre
açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan genel
hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması
yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün
içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava
açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde
öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere
dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan
ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla,
kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde
açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat
tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez.
Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde,
tespit öncesi nedene dayanarak açtığı temyize konu dava ile 109 ada 40
parsel üzerindeki yapıların vekil edeni tarafından yaptırıldığının tespitine ve
bunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine yazılmasını istemiş, mahkemece
yazılı gerekçeyle isteğin reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin bu görüşüne katılmak mümkün değildir. İddia ve savunma
doğrultusunda toplanan taraf delillerine göre, yukarıdaki bilgiler ışığında,
davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek
yazılı gerekçeyle muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi doğru
olmamıştır.
Ayrıca, HGK.nun 07.05.1986 tarih ve 1985/1-281 Esas, 490 Karar sayılı
kararında; “Evin kendisine ait olduğu konusunda tapu kütüğüne şerh verilmesi
mümkün değil ise de; beyanlar hanesine yazılmasına karar verilmesi gerekir”,
denilmektedir. Anılan bu kararın olaya ışık tutacağı açıktır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde
görüldüğünden kabulüyle, usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme
hükmünün muhdesatın tespitine ilişkin bölümünün 6100 sayılı HMK’nun
Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca
BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. ( HMK m.297/ç ) ve HUMK.nun
440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama
karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek
halinde 480,30 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 26.06.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
80
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.684-1 TÜRK MEDENİ KANUNU
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.
3402/m.19
KADASTRO KANUNU
Tapuda kayıtlı taşınmaz malın zilyet lehine tespitinde, mevcut ve her türlü takyid
ile sınırlı ayni haklar saklı tutulur. Eski tapu kayıtlarındaki bu tür hak ve mükellefiyetler,
kadastro tutanağında belirtilerek yeni kütüklere aynen geçirilir.
Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine
ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek
tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.
Tarafların muvafakatı halinde kadastro teknisyenleri veya kadastro komisyonu
ikili kullanmayı anlaşmaları çerçevesinde tek mülkiyete dönüştürebilir.
3402/m.33
KADASTRO KANUNU
Kadastro işlemlerinin bir bölgede tamamlanmasından sonra veya iş hacmi
itibariyle kadastro mahkemesinin devamına ihtiyaç kalmadığının anlaşılması halinde,
Adalet Bakanlığı o bölgede kadastro mahkemesini kaldırmaya ve görülmekte olan
dava dosyalarını taşınmaz malların bulunduğu mahalli asliye hukuk mahkemesine
devretmeye yetkilidir. Bu mahkemede davaya bu Kanunda yazılı usul ve esasa göre,
kaldığı noktadan devam olunur.
Devredilen bu davalar ile kesinleşmemiş kadastro tespitleri aleyhine sonradan
mahalli mahkemelerde açılacak davalarda, dördüncü bölüm hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmaz mallar hakkında da
14,15,17,18,20,21 inci maddeler uygulanır.
Bu Kanunun zilyede tanıdığı haklar, kadastrosuna başlanan bölgede zilyedin leh
ve aleyhine açılan davalarda iddia ve defi olarak ileri sürülebilir. Bu hükümler henüz
kesinleşmemiş davalarda da uygulanır.
07/06/1994 TAPU SİCİL TÜZÜĞÜ madde:60
Kütüğün beyanlar sütununa, mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar tarih ve
yevmiye numarası belirtilerek yazılır.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 81
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 8.10.2012
Esas: 2010/22001 Karar: 2012/33272
İŞ SÖZLEŞMESİNİN HAKLI NEDENE DAYALI FESHİ
 KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI, FAZLA MESAİ ÜCRETİ ALACAĞI
 DAVACI TARAFIN, DAVALI TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEN
SAVUNMAYA YÖNELİK HUSUSLARA KARŞI İTİRAZLARINI
DELİLLENDİRMESİ GEREKECEĞİ

ÖZET: Davacı vekili, davacının, davalılar tarafından işletilen otelde çalıştığını, iş akdinin haksız olarak feshedildiğini belirterek, kıdem ve ihbar
tazminatı ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, iş akdinin
haklı nedenle feshinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle istek kısmen hüküm
altına alınmıştır.
Özel Dairece;
Davacının iş sözleşmesinin sona erme şekli ve fazla mesai ücretinin hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemece öncelikle davacı asilin istifaya karşı beyanı tespit edilmeli,
imzanın davacıya ait olması halinde istifa dilekçesi, davacının açıklamaları tüm diğer deliller ile birlikte değerlendirilmelidir. Fazla mesai süresi
ve ücretinin tüm itirazlar değerlendirilerek belirlenmemiş olması da hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, izin, fazla mesai, ulusal bayram ve
genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılardan Ö... İnşaat Malzemeleri Tic. A.Ş. avukatı
tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi N.Doğan
Ceylan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi,
82
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde davacının davalılara ait davalılar tarafından
işletilen P... otelde çalıştığını iş akdinin haksız olarak feshedildiğini günde
4 saat fazla mesai yapıp bayram ve genel tatillerde çalıştığını iddia ederek
kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan
tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B ) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı Ö... AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle davacının D... AŞ işçisi olarak
değişik sicilli işyerlerinde çalıştığını, bu çalışmalardan davalının sorumlu
olmadığını, alt asıl işveren ilişkisi olmadığını, davacının ücretinin iddia ettiği
gibi olmadığını, fazla mesai talebinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu
taleplerinin zaman aşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, iş akdinin
haklı nedenle feshinin kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 27.02.2009 tarihli
beyanı yerinde görülerek istifa dilekçesine itibar edilemeyeceği gerekçesi ile
bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D ) Temyiz:
Kararı davalı Ö... A.Ş. vekili temyiz etmiştir
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici
sebeplere göre, davalı Ö... İnşaat Malzemeleri Tic. A.Ş.’nin aşağıdaki bendin
kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının yerinde olmaması nedeni ile
reddine,
2-Davacının iş sözleşmesinin sona erme şekli taraflar arasında ihtilaflıdır.
Mahkemece davacının iş sözleşmesinin davalılar tarafından haklı
nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, davacı vekilinin dosyaya sunulan
istifa dilekçesine karşı beyanı yerinde görülerek istifa dilekçesine itibar
edilemeyeceği kabul edilmiştir.
Ancak bu kabul yerinde değildir. Zira davacıya atfen imza bulunan dosyaya
mübrez istifa dilekçesinin sahte olduğu, işe girişte alınmış olabileceği,
tarih ve metin yazılarının farklı kalemlerden çıktığı davacı vekili tarafından
sürülmüş ise de davacı taraf istifa dilekçesine karşı ileri sürdüğü bu hususları
delillendirmemiş, davacının imzaya itirazı dahi mahkeme tarafından
değerlendirilmemiştir.
Mahkemece öncelikle davacı asilin istifaya karşı beyanı tespit edilmeli,
sonucuna göre imzanın davacıya ait olması halinde istifa dilekçesi, davacının
açıklamaları tüm diğer deliller ile birlikte değerlendirilip hüküm kurulması
gerekirken davacı vekilinin soyut beyanına itibarla istifanın geçersiz sayılması
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 83
hatalıdır.
3-Davacının fazla mesai ücretinin hesabı konusunda taraflar arasında
ihtilaf bulunmaktadır.
Mahkemece benimsenen bilirkişi kök ve ek raporunda tanık beyanlarına
istinaden davacı lehine fazla mesai ücreti hesap edilmiştir. Ek raporda ıslaha
yönelen zaman aşımı nedeni ile ıslahtan geriye doğru 5 yıl için fazla mesai
ücreti hesap edilmiş, hakkaniyet indirimi de bu miktar üzerinden yapılmıştır.
Fazla mesai süresi ve ücretinin tüm itirazlar değerlendirilerek
belirlenmesinden sonra bulunacak miktarın tümü üzerinden hakkaniyet
indirimi yapılması gerekirken bilirkişinin hatalı değerlendirmesine dayalı
raporuna itibarla fazla mesai ücretinin tümü yerine ıslahtan geriye doğru 5
yıl için hesap edilen miktarı üzerinden hakkaniyet indirimi yapılması da hatalı
olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı
BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
08.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
84
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 19.11.2012
Esas: 2012/35270 Karar: 2012/38530
KAMU İHALE KANUNUNA GÖRE HİZMET OLARAK
TANIMLANAN FAALİYETLER
 YARDIMCI İŞLERİN ALT İŞVERENE VERİLMESİNDE KANUNEN
ENGEL BULUNMADIĞI
 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ

ÖZET: Davacı, davacı işçinin baştan itibaren davalı genel müdürlüğün
işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine ve 13.dönem TİS’den doğan her
türlü ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki fark
ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalıya ait yardımcı iş niteliğinde bulunan işte
kaloriferci olarak çalıştığı, yardımcı işlerin alt işverene verilmesinde kanunen engel bulunmadığı, 4857 sayılı kanunun 2/6. maddesine uygun
olarak sözleşmenin yapıldığı, her işçinin durumunun farklı değerlendirilmesi gerektiği, davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisi bulunmadığı, bu nedenle davacı ile yapılan sözleşme de muvazaa unsurlarının
bulunmadığı, davacının baştan itibaren davalıdan iş alan firmaların işçisi
olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının işyerinde filen yaptığı iş
tam olarak anlaşılamamaktadır. Davacı ve davalı tanıkları genel nitelikte
anlatımlarda bulunmuşlar ve beyanlarında davacı işçi yönünden ayrı bir
açıklamaya yer vermemişlerdir.
Yüklenici firmalara verilen işin yardımcı iş niteliğinde olması ve davacının
sözü edilen iş kapsamında görev yapması halinde dahi, davalı ile yüklenici firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ayrıca
değerlendirilmelidir.
Mahkemece, davacının yardımcı işlerde çalıştığından söz edilerek eksik
YARGITAY KARARLARI 85
SAYI: 39
incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 4857/m.2-6 4734/m.4
DAVA : Davacı, davacı işçinin baştan itibaren davalı genel müdürlüğün
işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine ve 13.dönem TİS’den doğan her türlü
ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki fark ücret
alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla,
dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş.Çil tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı işçi, davacıların yüklenici firmalar aracılığıyla işçi temini
şeklinde muvazaalı işlemlerle Karayolları Genel Müdürlüğü işyerinde istihdam
edildiğini, Kamu İhale Kanunu 4. maddesinde hizmet olarak tanımlanan
faaliyetlerin hiç birini yürütmeyip, hizmet alımına ilişkin tip sözleşme, teknik
şartnamede iş tanımı olarak; “işçi çalıştırılması işi olduğu”nun belirtildiğini,
istihdam edilen işçilerin idare emrinde çalışacağı, görevlendirildikleri birimin
çalışma koşullarına tabi olacağı, idarenin istemediği işçilerin iş sözleşmesine
son verileceğinin belirtildiğini, bağımlılık unsuruna göre gerçek işverenin
Karayolları Genel Müdürlüğü olup, işe alınacakların ilgili bölge müdürlüklerince
belirlendiğini, işçi temin eden firmaların işçilerin çalıştırılacağı alanda
uzmanlığı olmadığını, işçilerin Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde
çalışarak bilgi ve becerilerini geliştirdiklerini, işçi ve firmaların birbirlerini
tanımadıklarını, çalışma koşullarının bölge müdürlüğünce belirlenip bölge
müdürlüğü yönetiminde kadrolu işçilerle aynı iş yapılıp görev emirlerini
bölge müdürlüğü yetkililerinden aldıklarını, işin görülmesinde kullanılan
malzemelerin Karayolları Genel Müdürlüğü’nce sağlandığını, iş sözleşmesinin
feshinin Karayolları Genel Müdürlüğü inisiyatifinde olduğunu, işçi temin
eden firmaların sadece Karayolları Bölge Müdürlüğü’nce belirlenen işçilerle
görünüşte iş sözleşmesi yapıp, Karayolları Bölge Müdürlüğünde istihdamına
aracılık edip, hizmet bildirgelerini kuruma vermek, ödenen istihkaklardan
prim yatırıp, işçi ücretlerini ödemekten ibaret olduğunu, davacıların Yolİş Sendikası üyesi olup gerçekte Karayolları Genel Müdürlüğü işçileri
olduklarından, genel müdürlükle sendika arasında düzenlenen 13. dönem
TİS’den yararlanmaları gerektiğine ilişkin başvurunun, genel müdürlük işçileri
olmadığı gerekçesiyle olumsuz sonuçlandığını, fazlaya ilişkin hakları saklı
kalmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğü ile görünüşteki işveren yüklenici
firmalar arasındaki hukuki ilişkiler muvazaalı olduğundan, davacıların baştan
itibaren davalı genel müdürlüğün işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine,
davacıların sendika üyeliklerinin işveren genel müdürlüğe bildirildiği tarihten
86
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
itibaren genel müdürlükle sendika arasında bağıtlanan 13.dönem TİS’den
doğan her türlü ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki
fark ücret alacakları için 50,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesine
talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davalı
kurumun Kamu kurumu olduğu, kuruluş kanununda belirtilen görevlerini
yapmak için yardımcı işlerde kanuna uygun olarak hizmet alımı ihalesi
yaptığı, ihale alan yüklenici firmaların işçi seçimini kendilerinin yaptığını,
sözleşmelerde işin görüleceği işyeri ile işin niteliği belirtilip, sözleşmeye uygun
olarak idarece işin uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin denetlendiğini,
yüklenici firmaların işçi teminini meslek olarak yapan firmalar olmayıp hizmet
alım sözleşmeleri olduğunu, davacının talebinin 5538 sayılı yasa ile 4857
sayılı yasanın 2. maddesine eklenen 18. maddesine aykırı olduğunu, davalının
yaptığı hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olmadığını, savunarak davanın
reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının davalıya ait yardımcı iş niteliğinde bulunan
işte kaloriferci olarak çalıştığı, yardımcı işlerin alt işverene verilmesinde
kanunen engel bulunmadığı, 4857 sayılı kanunun 2/6. maddesine uygun
olarak sözleşmenin yapıldığı, her işçinin durumunun farklı değerlendirilmesi
gerektiği, davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisi bulunmadığı, bu
nedenle davacı ile yapılan sözleşme de muvazaa unsurlarının bulunmadığı,
davacının baştan itibaren davalıdan iş alan firmaların işçisi olduğu gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının işyerinde filen yaptığı iş
tam olarak anlaşılamamaktadır. Hasan Turna isimli işçinin aynı mahkemede
açmış olduğu ve 2011/ 1493 E sayılı dosyaya, bazı işçilerin işverence bildirilen
unvanlarda çalışmadıklarına dair belgeler ve fotoğraflar sunulmuştur.
Öte yandan davacı ve davalı tanıkları genel nitelikte anlatımlarda
bulunmuşlar ve beyanlarında davacı işçi yönünden ayrı bir açıklamaya yer
vermemişlerdir. Dosyaya sunulan belgelerden davacının fiilen ifa ettiği işin
belirlenememesi durumunda, gerekirse görev yaptığı şeflikte çalışan tanıklar
yeniden dinlenerek gerçek durumun tespitine çalışılmalıdır.
Daha sonra davacı işçinin istek konusu dönemde çalışmalarının göründüğü
yüklenici firmalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Yüklenici
firmalara verilen işin niteliği sözleşme evrakı ve ihale şartnamesinden
tespit olunmalı, davacının sözü edilen iş kapsamında çalışıp çalışmadığı
belirlenmelidir.
Yüklenici firmalara verilen işin yardımcı iş niteliğinde olması ve davacının
sözü edilen iş kapsamında görev yapması halinde dahi, davalı ile yüklenici
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 87
firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ayrıca
değerlendirilmelidir. Belirtmek gerekir ki, yardımcı işin alt işverene verilmesi
durumunda ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktasında 4857 sayılı
İş Kanunu’nun 2. maddesi hükümleri ile Borçlar Kanunu hükümlerine göre
genel muvazaa kriterleri dikkate alınmalıdır. Yüklenici firmaların işyerinde
bağımsız bir işyeri örgütlenmesi içine girip girmediği araştırılmalıdır.
Mahkemece gerekçede yazılı olduğu üzere davacı ve davalı tanıkları,
sözleşme kapsamında çalışacak işçilerin işe alınmasına davalı Kurum
yetkililerinin karar verdiğini, işe başlatma ve işten çıkartma, hangi
işlerde, nerede çalışacaklarının, çalışma koşullarının, davalı yetkililerince
belirlendiğini, iş ile ilgili emir ve talimatları verdiğini, dava dışı şirketlerin
işyerinde temsilcisinin olmadığını, davacı ve diğer işçilerin yüklenici şirketleri
tanımadıklarını, işin yürütümünde kullanılan tüm malzemelerin Karayollarına
ait olduğunu, işe devam çizelgeleri, yıllık izinler, vizite kağıtları, puantaj
kayıtları, fazla çalışma yapılıp yapılmayacağı, ücret bordrolarının, hizmet
cetvelleri, işe giriş çıkış kayıtlarının, Karayollarınca düzenlenip tutulduğunu,
davacılar ile kadrolu işçilerin işe gidiş gelişlerinde Karayollarına ait aynı servis
aracını kullandıklarını davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisinin
bulunmadığını beyan etmişlerdir. Ancak anlatımlar tüm dosyalar için genel
bir nitelik taşıdığından davacı işçi ve davacının işvereni olarak görünen
yükleniciler yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır.
Mahkemece, davacının yardımcı işlerde çalıştığından söz edilerek eksik
incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA,
peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.11.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4857/m.2-6
İŞ KANUNU
Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı
işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik
nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini
sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında
kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt
işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya
alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt
işveren ile birlikte sorumludur.
4734/m.4
KAMU İHALE KANUNU
Bu Kanunun uygulanmasında;
88
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Mal : Satın alınan her türlü ihtiyaç maddeleri ile taşınır ve taşınmaz mal ve hakları,
Hizmet : Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme, sigorta, araştırma ve geliştirme,
muhasebe, piyasa araştırması ve anket, danışmanlık, mimarlık ve mühendislik,
tanıtım, basım ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım, toplantı, organizasyon,
sergileme, koruma ve güvenlik, mesleki eğitim, fotoğraf, film, fikrî ve güzel sanat,
bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz
mal ve hakların kiralanmasını ve benzeri diğer hizmetleri,
Yapım : Bina, karayolu, demiryolu, otoyol, havalimanı, rıhtım, liman, tersane,
köprü, tünel, metro, viyadük, spor tesisi, alt yapı, boru iletim hattı, haberleşme ve
enerji nakil hattı, baraj, enerji santrali, rafineri tesisi, sulama tesisi, toprak ıslahı,
taşkın koruma ve dekapaj gibi her türlü inşaat işleri ve bu işlerle ilgili tesisat, imalat,
ihzarat, nakliye, tamamlama, büyük onarım, restorasyon, çevre düzenlemesi, sondaj,
yıkma, güçlendirme ve montaj işleri ile benzeri yapım işlerini,
Tedarikçi : Mal alımı ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri veya bunların
oluşturdukları ortak girişimleri,
Hizmet sunucusu : Hizmet alımı ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri
veya bunların oluşturdukları ortak girişimleri,
Danışman : Danışmanlık yapan, bilgi ve deneyimini idarenin yararı için kullanan,
danışmanlığını yaptığı işin yüklenicileri ile hiçbir organik bağ içinde bulunmayan,
idareden danışmanlık hizmeti karşılığı dışında hiçbir kazanç sağlamayan ve
danışmanlık hizmetlerini veren hizmet sunucularını,
Yapım müteahhidi : Yapım işi ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri veya
bunların oluşturdukları ortak girişimleri,
Aday : Ön yeterlik için başvuran gerçek veya tüzel kişileri veya bunların
oluşturdukları ortak girişimleri,
Ortak girişim : İhaleye katılmak üzere birden fazla gerçek veya tüzel kişinin
aralarında yaptıkları anlaşma ile oluşturulan grubu,
İstekli : Mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalesine teklif veren tedarikçi,
hizmet sunucusu veya yapım müteahhidini,
Yerli istekli : Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gerçek kişiler ile bu gerçek kişilerin
oluşturduğu tüzel kişilikleri,
Yüklenici : Üzerine ihale yapılan ve sözleşme imzalanan istekliyi,
İdare : İhaleyi yapan bu Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşları,
İhale yetkilisi : İdarenin, ihale ve harcama yapma yetki ve sorumluluğuna sahip
kişi veya kurullarını,
Başvuru belgesi : Belli istekliler arasında ihale usulünde ön yeterliğe katılan aday
tarafından yeterliğinin tespitinde kullanılmak üzere sunulan belgeleri,
İhale dokümanı : İhale konusu mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinde;
isteklilere talimatları da içeren idari şartnameler ile yaptırılacak işin projesini de
kapsayan teknik şartnameler, sözleşme tasarısı ve gerekli diğer belge ve bilgileri,
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 89
Ön proje : Belli bir yapının kesin ihtiyaç programına göre; gerekli arazi ve zemin
araştırmaları yapılmadan, bilgilerin halihazır haritalardan alındığı, çevresel etki
değerlendirme ve fizibilite raporları dahil elde edilen verilere dayanılarak hazırlanan
plân, kesit, görünüş ve profillerin belirtildiği bir veya birkaç çözümü içeren projeyi,
Kesin proje : Belli bir yapının onaylanmış ön projesine göre; mümkün olan arazi ve
zemin araştırmaları yapılmış olan, yapı elemanlarının ölçülendirilip boyutlandırıldığı,
inşaat sistem ve gereçleri ile teknik özelliklerinin belirtildiği projeyi,
Uygulama projesi : Belli bir yapının onaylanmış kesin projesine göre yapının her
türlü ayrıntısının belirtildiği projeyi,
İhale : Bu Kanunda yazılı usul ve şartlarla mal veya hizmet alımları ile yapım
işlerinin istekliler arasından seçilecek birisi üzerine bırakıldığını gösteren ve ihale
yetkilisinin onayını müteakip sözleşmenin imzalanması ile tamamlanan işlemleri,
Teklif: Bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde isteklinin idareye sunduğu fiyat teklifi
ile değerlendirmeye esas belge ve/veya bilgileri,
Açık ihale usulü: Bütün isteklilerin teklif verebildiği usulü,
Belli istekliler arasında ihale usulü: Ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda idare
tarafından davet edilen isteklilerin teklif verebildiği usulü,
Pazarlık usulü: Bu Kanunda belirtilen hallerde kullanılabilen, ihale sürecinin iki
aşamalı olarak gerçekleştirildiği ve idarenin ihale konusu işin teknik detayları ile
gerçekleştirme yöntemlerini ve belli hallerde fiyatı isteklilerle görüştüğü usulü,
Doğrudan temin: Bu Kanunda belirtilen hallerde ihtiyaçların, idare tarafından
davet edilen isteklilerle teknik şartların ve fiyatın görüşülerek doğrudan temin
edilebildiği usulü,
Sözleşme: Mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinde idare ile yüklenici arasında
yapılan yazılı anlaşmayı,
Kurum: Kamu İhale Kurumunu,
Kurul : Kamu İhale Kurulunu,
İfade eder.
90
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 20.11.2012
Esas: 2012/20808 Karar: 2012/22425
DAVANIN KONUSUZ KALMASI HUSUSUNUN, TALEP
SONUCUNUN TAMAMIYLA KARŞILANMASI HALİNDE
MÜMKÜN OLABİLECEĞİ
 BEKLETİCİ MESELE

ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26.
maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın
konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın
konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye
başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına”
karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davanın konusuz kaldığına dair hüküm verilebilmesi için, davaya esas talep sonucunu karşılandığının anlaşılmış olması gerekir. Talep sonucunun
henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise, bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece, yapılan taksit ödemelerinin Kurum
alacağını karşıladığının anlaşılması halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir.
Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması, usul
ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 91
İlgili Kanunlar: 506/m.26 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
6111 sayılı BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN
VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN
DAVA : Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren
sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26.
maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın
konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz
isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık
tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin
gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 6111 sayılı Kanunun 17. maddesinin yirmialtıncı fıkrasında,
“işverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14., 21., 23., 39. ve
76. maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10., 26., 27. ve 28. maddeleri, 1479
sayılı Kanunun mülga 63. maddesi ve 5434 sayılı Kanunun mülga 129. maddesi
gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri
ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere
yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları
ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu Kanunun
yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları
esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde
ödenmesi halinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.”
hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme uyarınca, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi
malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla
yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle açılan rücuan alacak davaları
sonucunda verilen mahkeme kararları ile belirlenen ve ödemekle yükümlü
bulunulan borçlar için 02.05.2011 tarihine kadar yeniden yapılandırma
başvurusunda bulunulması halinde, 6111 sayılı Kanuna göre ödenecek
toplam tutar hesaplanacak; süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen
taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden
fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ise bu
Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecektir.
Bununla birlikte, anılan madde kapsamında bulunan Kurum alacağının
tahsili amacıyla açılan rücu davalarının yargılama sürecinde, 6111 sayılı
Yasadan yararlanmak için Kuruma başvuruyu engelleyen bir düzenleme de
92
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın
konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye
başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar
verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bazı hallerde dava devam ederken, dava açılmasından sonra meydana
gelen ( dava konusu alacağın ödenmesi gibi ) bir nedenle dava konusu ortadan
kalkabilir.
Davanın konusuz kalması halinde, artık dava hakkında yargılama
yapılmasına ve hüküm verilmesine gerek kalmaz. Bu halde, mahkemece,
dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilir.
Mahkemenin esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı,
bir tespit hükmü niteliğindedir. Davanın konusuz kalması halinde, mahkeme
davayı reddetmemekte, sadece davanın ( esasının ) konusuz kaldığını tespit
etmekle yetinmektedir. Çünkü mahkeme, bu kararı ile aynı zamanda dava
konusu yapılmış olan hakkın artık mevcut olmadığını da tespit etmektedir.
Konusuz kalan talepler dışındaki asıl ve yardımcı talepler için yargılamaya
devam edileceğinden, mahkemenin bu taleplerin kabulüne ilişkin kararı
normal bir eda hükmü niteliğindedir.
Mahkemenin “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin
kararının kesinleşmesinden sonra, o dava konusu hakkında, aynı taraflar
arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamayacaktır; açılırsa,
kesin hükümden dolayı reddedilecektir.
Belirtilen nedenlerle, davanın konusunun kalmadığına karar verebilmek
için, sadece yapılandırma kapsamında başvuru yapılması veya yapılandırılan
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması yeterli olmayıp, 6111 sayılı
Kanundan yararlanılarak yapılan ödemelerin, davaya esas talep sonucunu
karşılandığının da anlaşılmış olması gerekir.
Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise,
HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan
koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece,
yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde
ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir.
Yukarıda belirtilen yasal ve maddi olgular gözetilmeksizin, mahkemece
eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları
kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 93
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle
BOZULMASINA, 20.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
506/m.26
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga)
(Değişik fıkra: 20/06/1987 - 3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin
kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı
hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya
veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü
giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22nci maddede belirtilen
tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya haksahibi
kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca
işverene ödettirilir.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden
olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3
üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine
göre rücu edilir.
(Ek fıkra: 24/10/1983 - 2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları
sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım ve
ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya
kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak
sahiplerine Kurumca rücu edilemez.
94
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.7.2012
Esas: 2012/540
Karar: 2012/12207
ORTAKLIK İLİŞKİSİ
 İZİNSİZ MEVDUAT TOPLAMAK
 KESİNLEŞMİŞ BİR MAHKEME HÜKMÜNDE CEZA MAHKEMESİ
TARAFINDAN BELİRLENEN MADDİ VAKIALARIN HUKUK
HAKİMİNİ BAĞLAYACAĞI, ZAMAN AŞIMI NEDENİYLE
ORTADAN KALDIRILMIŞ BİR CEZA MAHKEMESİ HÜKMÜNÜN
HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAYACAĞI

ÖZET: Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu
amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının iddialarını kanıtlayamadığı ve davalı yöneticinin
de kusurunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
Özel Dairece;
Mahkemece, hisselerin kurucu ortaklardan intikal ettiğine dair soyut
görüş içeren bilirkişi raporuna göre ve ceza davalarından beraat kararı
verildiği gerekçesiyle karar verilmiştir.
Davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyon Raporları, SPK duyuruları
mahkemece değerlendirilmemiştir. Davalılar hakkında Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen davaların zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma
kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü sayılmayıp hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında
alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, bunların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte
değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 95
sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekmektedir.
Ayrıca Mahkemece, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden
devraldığı araştırılmamış, Ortaklık Durum Belgesinde imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır.
Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte
bulunan Bankalar Kanunu hükümlerine göre eylemin, izinsiz mevduat
toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun
ve zamanaşımı def’inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar
verilmek üzere mahkemece verilen kararın bozulması gerekmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 818/m.31, 53 762/m.329, 405 4389/m.10-1
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nce verilen 29/07/2011 tarih ve 2010/138-2011/389 sayılı
kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ve katılma yoluyla davalı
K... İnş.Tarım A.Ş. ve K... Holding A.Ş. vekili tarafından istenmiş olup, duruşma
için belirlenen 25.05.2012 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp
hazır bulunan davalılardan K... Holding A.Ş. ve K... İnşaat Tarım A.Ş. vekili
dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü
işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Numan Acar
tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe,
layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra
işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirket temsilcilerinin yüksek faiz verileceği
ve parasını istediği zaman geri alabileceği taahhüdünde bulunmaları üzerine
müvekkilinin belge karşılığında davalılara 50.080 DM verdiğini, davalıların
aynı yöntemle binlerce gurbetçiden nakit para topladıklarını, kısa bir süre
sonra müvekkilinin parasını istediğini, ancak bu güne kadar kendisine ödeme
yapılmadığını, hisse senetlerinin izinsiz olarak halka arz edildiğini, K... Grubu
tarafından yapılan usulsüzlüklerin SPK ve diğer resmi kurum raporlarında
açıklandığını, davalılar hakkında çeşitli suçlardan suç duyurusu yapıldığını,
müvekkilinin şirket ortağı yapılmasının hukuken mümkün olmadığını,
kanuna uygun bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığını ve davalı Haşim Bayram’ın
yönetim kurulu başkanı olarak diğer davalılarla birlikte zarardan sorumlu
olduklarını ileri sürerek, şimdilik 53.397,70 TL’nin faizi ile birlikte müvekkiline
ödenmesine ve geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitine karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan şirketler vekili, zamanaşımı defi ile birlikte davacının davalı
96
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
şirketlerden K... İnş. A.Ş.’nin ortağı olduğunu, ortağın sermaye olarak koyduğu
parayı istemesinin mümkün bulunmadığını savunarak davanın reddini
istemiştir.
Davalı Haşim Bayram vekili, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini
savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu ve toplanan kanıtlara göre, davacının iddialarını
kanıtlayamadığı, ortaklık durum belgesi adı altında belge fotokopisinin davalı
şirketlere para verdiğini ispata yeterli olmadığı, davalı şirketlere ödünç para
verildiğinin de ispat edilemediği, davalı defter kayıtlarının incelenmesine göre
de ortak olmak amacıyla vermiş olduğu paradan dolayı aradan on yıl geçtikten
sonra ortak olmadığı iddiası ve dolandırıldığı iddiasının iyi niyet kurallarıyla
bağdaşmayacağı, davacının zamanaşımı ve BK 31. maddesinde öngörülen
süreleri kaçırdığını ve TTK.329 ve 405. maddeleri uyarınca da paranın iadesi
talebinin dinlenmesinin mümkün bulunmadığı ile davalı yönetici kusurunun
kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili ve katılma yoluyla davalı K... İnş. Tarım A.Ş. ve K...
Holding A.Ş. vekili temyiz etmişlerdir.
Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla
verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
Dosyada mubrez bilirkişi kurulu raporunda, K... İnş. Tar. San. İşletme Tic.
A.Ş.’nin açılış tasdiki bulunan ancak kapanış tasdiki bulunmayan ortaklar
pay defterinde davacının toplam 3.840 TL nominal değerde 640 adet hisse
sahibi olduğu, bu kayda rağmen davacının 01.04.2000 tarihli ortaklık durum
belgesinde 640 adet hisseye karşılık 50.080 DM gerçek değer yazılı olduğu,
davacıya ait hisselerin doğrudan doğruya davalı şirketten alınmadığı bu
payların kurucu ortaklardan intikal ettiğinin anlaşıldığı, şirketin 2009 yılında
zarar beyan ettiği ve kâr dağıtımı yapmadığı, şirket kayıtlarında ihraç primine
rastlanmadığı, ortaklık pay defterindeki kayıtların bilgisayardan çıkarılmış
föyler halinde deftere yapıştırıldığı, ortaklık durum belgesi ve ortaklar pay
defterindeki kayıtların davacının ortak olduğunu gösterdiği, hukuki anlamda
alacak hakkından bahsedilmesinin mümkün olmadığı, davacı iddiasının irade
fesadı olan hile olarak değerlendirildiğinde BK’nun 31.. maddesindeki bir
yıllık hak düşürücü sürenin ortaklık durum belgesi tarihine göre dolduğu
belirtilmiş, mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek ve şirket yöneticileri
bakımından da, hizmet sebebiyle emniyeti suistimal/cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak ve dolandırıcılık suçlarından kamu davalarının beraatle
sonuçlandığı, davalı yöneticinin hangi eylem ve işleminin TTK’nun 336.
maddeye aykırılık teşkil ettiğinin somut delillerle ortaya konulmadığı, kaldı ki
iki ve beş yıllık zamanaşımı sürelerinin ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin
de geçtiği ortak olduktan 10 yıl sonra bu iddialarla dava açmanın MK’nun 2.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 97
maddesine de aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemize intikal eden emsal dosyalara sunulan bilirkişi raporlarından
defter kayıtlarında 997, 998, 999 yıllarında 30 adet ortak ismi bulunduğu
şirket sermayesinin tamamının bu ortaklar tarafından taahhüt edilmiş
olduğu davacının bu ortaklar arasında isminin geçmediği anlaşılmış, bilirkişi
raporlarında ceza dosyası ve resmi kurum raporları ile davalılar tarafından
hukuka aykırı faaliyetler konusunda bir takım tespitler var ise de, esasen
buna ilişkin sonuçların SPK’nda düzenlendiği ve bu davalar açısından
değerlendirilmesinin hukuki mesele olması nedeniyle mahkemeye ait
olduğunun belirtildiği görülmüş, mahkemece defter kayıtlarındaki bu durum
değerlendirilmemiş, hisselerin kurucu ortaklardan intikal ettiğine dair soyut
görüş içeren bilirkişi raporuna göre ve ceza davalarından beraat kararı verildiği
gerekçesiyle karar verilmiştir.
Dosya içinde bulunan Konya 3 Ağır Ceza Mahkemesi kararından ve
Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilinen Konya 1. Ağır Ceza
Mahkemesi kararından davalı şirket yöneticilerinin suç işlemek amacıyla
örgüt kurmak, dolandırıcılık suçlarından yargılandıkları, 3. ACM dosyasında
davanın nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalktığı, 1. ACM dosyasında ise
mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının temyiz
edilmiş olup, kararın kesinleşip kesinleşmediğinin belli olmadığı anlaşılmıştır.
Ayrıca davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine
işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyon Raporları, SPK duyuruları
mahkemece değerlendirilmemiştir. Bilindiği üzere BK’nun 53. maddesi
gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından
belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından 1 ACM kararının
kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması
halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir
ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk
hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı
hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit
edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi
vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından
ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla
birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların
sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir. .../...
Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş
ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı
bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da açıklığı
kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara
katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka
98
LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de
iddia ve ispat edilmemiştir. Davacının ibraz ettiği Ortaklık Durum Belgesinde
imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket
sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır.
Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında
davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası
niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK’nun 53’üncü maddesi
gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul
ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza
dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut
davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin
sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı
belirlenmek suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde
saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak
olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle
yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10. maddesindeki ‘’Bu
Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde
halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya
da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır.
Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve
benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel
değildir.’’ hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul
edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve mümeyyiz davalılar
vekilinin zamanaşımı def’inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle
karar verilmek üzere mahkemece verilen kararın davacı ve mümeyyiz davalılar
K... İnş. Tarım San. İşl. Tic.A.Ş. ve K... Holding A.Ş. yararına bozulmasına karar
vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve mümeyyiz davalılar
vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı ve mümeyyiz davalılar K...
İnş. Tarım San. İşl. Tic.A.Ş. ve K... Holding A.Ş. yararına BOZULMASINA, takdir
edilen 900,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan
K... İnş. Tarım San. İşl. Tic. A.Ş. ve K... Holding A.Ş.’ne verilmesine, ödedikleri
temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11.07.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
818/m.31
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan
taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 99
şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır.
Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren
cereyan eder.
Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan
talebinden feragati istilzam etmez.
818/m.53
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup
bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı
olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir.
Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin
hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.
6762/m.329
TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga)
Şirket, kendi hisse senetlerini temellük edemeyeceği gibi rehin olarak da kabul
edemez. Bu senetlerin temellükü veya rehin alınması neticesini doğuran akitler
hükümsüzdür. Şu kadar ki; aşağıda gösterilen akitler bu hükümden müstesnadır:
1. Hisse senetleri şirketin sermayesinin azaltılmasına dair bir karara dayanılarak
devralınmışsa;
2. Hisse senetleri şirketin kurulması veya esas sermayesinin çoğaltılması dolayısıyla
vaki olan iştirak taahhüdünden başka bir sebepten doğan şirket alacaklarının
ödenmesi maksadıyla devralınmışsa;
3. Hisse senetleri bir mamelekin veya işletmenin borç ve alacaklarıyla beraber
temellük edilmesi neticesinde şirkete geçmişse;
4. Hisse senetlerinin devir veya rehin alınması keyfiyeti esas mukaveleye göre
şirket konusuna giren muamelelerden ise;
5. Hisse senetleri idare meclisi azaları, müdürler ve memurlar tarafından
kendilerine bu sıfatla düşen mükellefiyetlere karşı rehin olarak yatırılmış ise;
6. Temellük ivazsız ise.
Devralınan hisse senetleri, 1 numaralı bentte yazılı halde derhal imha edilir ve
bu hususta tutulan zabıt ticaret siciline verilir. Diğer hallerde bu senetler ilk fırsatta
tekrar elden çıkarılır.
Bu muameleler yıllık raporda gösterilir. Şirketçe devralınan payların umumi
heyette temsili caiz değildir.
62/m.405
TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga)
Pay sahibi, hisse senetlerinin çıkarılması sırasında tayin olunan ve hisse
senetlerinin itibari kıymetine müsavi veya ondan yüksek olan pay bedelinden fazla
bir şey ödemeye esas mukavele ile dahi mecbur tutulamaz.
Pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına
müteallik hakları mahfuzdur.
Hisse senetlerinin devri şirketin muvafakatine bağlı olan hallerde esas mukavele
hissedarlara esas sermayeye iştirak borcundan başka muayyen zamanlarda tekerrür
100 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
eden mevzuu para olmayan edalarda bulunmak mükellefiyetini de yükleyebilir. Bu
mükellefiyetlerin mahiyet ve şumulü hisse senetlerine ve ilmühaberlere yazılır. Bu
gibi tali mükellefiyetler hakkında esas mukavele ile cezai şart kabul edilebilir.
4389/m.10-1
BANKALAR KANUNU (Mülga)
Bu Kanuna göre izin verilen bankalarla özel kanunlarına göre yetkili olanlar
dışında hiç bir gerçek veya tüzel kişi aslen veya fer’an meslek edinerek mevduat
kabul edemeyeceği gibi ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilan
ve reklamlarında mevduat kabul ettikleri izlenimini yaratacak ifade ve deyimleri
kullanamazlar. Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi
bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde
ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır.
Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri
belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir. Resmi ve
özel kuruluşlar ile ortaklıklarda, yalnız kendi çalışanlarına ait olmak üzere sağlık ve
sosyal yardım, ihtiyat ve tasarruf sağlama amaçlarıyla kurulan sandıkların münhasıran
kendi üyelerinden ve bu amaçlar için topladıkları paralar, bu Kanun uygulamasında
mevduat sayılmaz. 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu
hükümlerine göre sermaye piyasası araçları ihracı hakkında bu madde hükümleri
uygulanmaz.
YARGITAY KARARLARI 101
SAYI: 39
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 1.11.2012
Esas: 2012/23857
Karar: 2012/24413
 ŞEKİL ŞARTLARINA UYGUN DÜZENLENMEYEN SÖZLEŞMENİN
GEÇERLİLİĞİNDEN BAHSEDİLEMEYECEĞİ
 HAKSIZ ŞART
 İLK SÖZLEŞMEDE TAHSİL EDİLEN KOMİSYON VE MASRAFIN,
İLK SÖZLEŞMEYE KONU KREDİ BORCU BAKİYESİNİN YENİDEN
YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN İKİNCİ SÖZLEŞMEDE DE TAHSİL
EDİLMESİNİN YASAYA UYGUN DÜŞMEDİĞİ
ÖZET: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı bankadan konut kredisi kullandığını, faizlerin düşmesi üzerine krediyi yeniden
yapılandırdığını ancak bu işlem sırasından komisyon ve dosya masrafı
adı altında kesinti yapıldığını, bunun Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanun hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek anılan meblağın iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece;
Taraflar, ilk kredi hesabı üzerinden yapılandırmaya gidebilecek iken eskisini kapatıp yenisini açma yolunu tercih etmişlerdir. Dolayısıyla sözleşmeler birbirinden bağımsız olmayıp ikinci sözleşme, birincinin devamı
niteliğindedir.
Konut Finansmanı Kapsamındaki Kredilerin Yeniden Finansmanına İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte, borç yapılandırma halinde komisyon alınacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.
Konut finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman amacıyla konut finansmanı sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye nasıl yansıyacağına ilişkin karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir. Davacıya
verilen bilgi formunda konutun tapu bilgilerine yer verilmemiştir. Şekil
şartlarına uygun düzenlenmeyen sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemez.
Eldeki davada, davalı banka, sözleşmede, alınacağı belirtilen masraf ve
komisyona ilişkin bilgilere yer vermemiştir. Dolayısıyla yapılan kesintinin
ne kadarlık bölümünün komisyon, ne kadarlık bölümünün masraf olduğu
102 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
anlaşılamamaktadır. Davalı banka, davacı tüketiciye, bu ayrımı net şekilde bildirmekle yükümlüdür. İlk sözleşmeden masraf ve komisyon kesintisi
yapan davalı bankanın, aynı borcun bakiyesine ilişkin ikinci sözleşmeden
de “komisyon ve masraf” adı altında kesintisi yapması yasaya aykırıdır.
Aksi durum haksız şarttır.
Taraflar arasında akdedilen ikinci kredi sözleşmesi davalı banka tarafından matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan bazı kısımların rakam,
isim ve adres yazılarak doldurulmuştur. Sözleşmede borç yapılandırmadan ya da komisyon adı altında kesinti yapılacağından söz edilmemektedir. Dolayısıyla tüketici aleyhine olan ve tüketiciyi “komisyon ve masraf”
adı altında külfete sokan bir sözleşme hükmünün varlığı ve bu hükmün
tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığı ispat edilememiştir.
Tüketici, faiz düşüşü nedeniyle elde edeceği kazancın, kesilecek komisyon
ve masraf bedelinden fazla olması nedeniyle kesintiye katlanmak durumunda kalmaktadır. Faiz indirimi nedeniyle zarara uğrayan bankanın, bu
zararını, davaya konu meblağı tahsil ederek kapatmak niyetinde olduğu
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; ilk sözleşmede tahsil edilen komisyon ve masrafın, ilk sözleşmeye konu kredi borcunun bakiyesinin yeniden yapılandırılmasına
ilişkin ikinci sözleşmede de tahsil edilmesi yasaya uygun düşmediği için
davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Hükmün onanmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 4077/m.6, 10-3, 10-B-13, 15-b
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre,
SONUÇ : Yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya
uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 120,60 TL. kalan
harcın temyiz edenden alınmasına, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca
karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.11.2012 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 103
YEREL MAHKEME İLAMI
T.C.
GÖLCÜK
1. ASLİYE HUKUK ( TÜKETİCİ ) MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012 / 250
KARAR NO : 2012 / 410
Davacı vekili tarafından açılan komisyon ve dosya masrafı kesintisinin
iadesi davasının yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı
bankadan 22/01/2011 tarihinde 109 ay vadeli konut kredisi kullandığını,
faizlerin düşmesi üzerine krediyi yeniden yapılandırdığını ancak bu işlem
sırasından komisyon ve dosya masrafı adı altında 2.386,26 TL kesinti
yapıldığını, bunun 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun
hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek anılan meblağın iadesine karar
verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili 15/06/2012 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle;
4077 SK’nin 10’uncu maddesinin 13’üncü fıkrası gereğince erken ödeme
ücreti alınmasının yasal olduğunu, yeniden yapılandırma işleminin müşterinin
talebi doğrultusunda yapıldığını ve lehine olduğunu, yapılandırma işlemi
için gereken masrafların müşteri ile müzakere edildiğini savunarak davanın
reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Taraflar arasında akdedilen konut kredisi sözleşmeleri ile
sözleşme öncesi bilgi formu celp edilmiştir.
GEREKÇE: Taraflar arasında 22/01/2010 tarihinde kredi sözleşmesi
imzalandığı, bilahare faizlerin düşmesi nedeniyle 07/01/2011 tarihli
sözleşme ile önceki kredi hesabının kapatılıp yeniden kredi kullanımının
kararlaştırıldığı, sözleşmeye göre davacının, davalı bankadan 109 ay vade ile
82.500,00 TL konut kredisi kullandığı, bankanın “komisyon ve masraf” adı
altında 07/01/2011 tarihinde 2.386,00 TL kesinti yaparak krediyi davacının
hesabına aktardığı sabittir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, birinciden bağımsız ikinci bir sözleşme
akdedilmesi, piyasada faiz oranlarının düşüşü ile birlikte bankalar arasındaki
rekabetin gereği olarak davalı bankanın, faiz oranında davacının talebi
üzerine yaptığı indirimden ötürüdür. Taraflar, ilk kredi hesabı üzerinden
yapılandırmaya gidebilecek iken eskisini kapatıp yenisini açma yolunu tercih
etmişlerdir. Dolayısıyla sözleşmeler birbirinden bağımsız olmayıp ikinci
sözleşme, birincinin devamı niteliğindedir. Zira ikinci sözleşme ile birinciye
konu kredinin bakiye borcu yeniden yapılandırılmıştır. Davalı bankanın, bu
şekilde, işlemin “yeniden yapılandırma” olarak nitelendirilmesinin önüne
104 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
geçip benzer davalarla karşılaşmama, başka bir deyişle eski kredi hesabını
kapatıp yenisini açma yoluyla bu neviden talepleri engelleme ve “borç
yapılandırma” adı altında yapamadığı kesintiyi “komisyon ve masraf” adı
altında tahsil etme amacını güttüğü izlenimi uyanmaktadır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesine,
5582 SK’nin 24’üncü maddesi ile eklenen, “Konut Finansman Sözleşmeleri”
başlıklı B fıkrasına göre konut finansmanı kuruluşları, tüketicilere sözleşme
öncesinde kredi veya finansal kiralama işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve
tüketiciye teklif ettikleri kredi veya finansal kiralama sözleşmesinin koşullarını
içeren Sözleşme Öncesi Bilgi Formu vermek zorundadır. Sözleşme Öncesi Bilgi
Formunun tüketiciye verilmesini takip eden bir iş günü geçmeden imzalanan
sözleşme geçersizdir. Bilgi formunun 01/01/2011, ikinci sözleşmenin ise
07/01/2011 tarihinde akdedilmiş olması karşısında bu kurala riayet edildiği
görülmüştür.
4077 SK’nin 10/B maddesinin 13’üncü bendine göre, tüketici, konut
finansmanı kuruluşuna borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi
aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi vadesinden önce yapabilir. Her iki
durumda da konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen taksitler
için gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür. 14’üncü bende göre de, faiz
oranının sabit olarak belirlenmesi halinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle,
bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda
konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme ücreti talep
edilebilir. Erken ödeme ücreti gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve
tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın %
2’sini geçemez.
Somut olay bu hükümler çerçevesinde ele alındığında; 2.386,00 TL’nin,
davacıdan, kredinin yeniden yapılandırılması nedeniyle ve fakat “komisyon ve
masraf” adı altında alındığı sabittir. Lakin 4077 SK’de borç yapılandırmadan söz
edilmemektedir. Borç yapılandırma, 29 Eylül 2007 tarih ve 26658 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Konut Finansmanı Kapsamındaki Kredilerin Yeniden
Finansmanına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte düzenlenmiştir.
Anılan yönetmelikte, borç yapılandırma halinde komisyon alınacağına ilişkin
bir hüküm bulunmamaktadır.
Bundan başka, yönetmeliğin 7’nci maddesine göre; konut finansmanı
sözleşmesinde yeniden finansman kapsamında yapılacak değişikliklerde
tüketicinin yazılı izni alınır. 6’ncı maddeye göre ise 7’nci maddede belirtilen
yazılı onay alınmadan önce, konut finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman
amacıyla konut finansmanı sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye
nasıl yansıyacağına ilişkin karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir.
Davacıya verilen bilgi formunda konutun tapu bilgilerine yer verilmemiştir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 105
Yine, 4077 SK’nin 10/B maddesinin 15’inci bendinin b fıkrasına göre,
konut finansmanı sözleşmelerinde bulunması gereken unsurlar arasında,
kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta ilişkin bilgilerin yer
alması zorunludur. Bilgi formunda olduğu gibi taraflar arasında akdedilen
ikinci sözleşmede de konuta ilişkin bilgilere yer verilmemiştir. Şekil şartlarına
uygun düzenlenmeyen sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemez.
4077 SK’nun tüketicilere sağladığı en önemli haklardan biri bilgilendirme
ve aydınlatılma hakkıdır. Bu kapsamda banka, kredi verdiğinde masraf,
komisyon ve diğer tüm giderler dâhil olmak üzere çekilecek kredi tutarı, taksit
miktarı, faiz oranı ve sabit aylık ödemeyi tüketiciye bildirmek durumundadır.
Sözleşme yapılıp taksitler ödenmeye başlandıktan sonra faizlerdeki düşüş
nedeniyle bankayı yapılandırmaya zorlamak hukuken mümkün değil ise de;
serbest piyasa koşulları ve bankalar arası rekabet nedeniyle, kredi kullanan,
krediyi tümüyle kapatarak başka bir bankadan daha uygun şartlarda kredi
alabileceği için “yapılandırma” adı altında yeni bir uygulama gelişmiştir.
Bankalar, mümkün olduğu kadar düşük oranda faiz ilanları yapmakta, daha
sonra masraf ve komisyon adı altında aldıkları ücretlerle faiz oranını dolaylı
şekilde artırmaktadırlar. Eldeki davada, davalı banka, 2.386,00 TL’lik kesintiyi
“komisyon ve masraf” olarak belirtmiştir. İkinci sözleşmenin 6’ncı maddesinde
“Akdi faiz, vergi ve masraflar” başlığı altında bazı hususlara yer verilmiş ise
de, sözleşmede, alınacağı belirtilen masraf ve komisyona ilişkin bilgilere
yer verilmemiştir. Dolayısıyla yapılan kesintinin ne kadarlık bölümünün
komisyon, ne kadarlık bölümünün masraf olduğu anlaşılamamaktadır. Davalı
banka, davacı tüketiciye, bu ayrımı net şekilde bildirmekle yükümlüdür. Kredi
sözleşmesi ve bilgi formunun bu bilgileri içerdiğinden söz edilemez. Dolayısıyla
ilk sözleşmeden masraf ve komisyon kesintisi yapan davalı bankanın, aynı
borcun bakiyesine ilişkin ikinci sözleşmeden de “komisyon ve masraf” adı
altında kesintisi yapması yasaya aykırıdır. Aksi durum haksız şarttır.
Bu noktada haksız şart kavramı üzerinde durmak gerekir. 4077 SK’nin, 4822
SK değişik 6’ncı maddesi ile sözleşmelerdeki haksız şart düzenlenmiş ve “Satıcı
ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye
koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet
kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan
sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her
türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı, değildir. Eğer
bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede
yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının
tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak
değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu
sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün
106 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin
uygulanmasını engellemez. Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın
münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir. 6/ A, 6/B,
6/C, 7, 9, 9/ A, 10, 10 / A ve 11/ A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi
öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle
düzenlenir ...” hükmü, yine 4077 SK’nin 6 ve 31’inci maddelerine dayanılarak
hazırlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin
7’nci maddesinde “Satıcı, sağlayıcı veya kredi veren tarafından tüketici ile
akdedilen sözleşmede kullanılan haksız şartlar batıldır” hükmü getirilmiştir.
Taraflar arasında akdedilen ikinci kredi sözleşmesi davalı banka tarafından
matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan bazı kısımların rakam, isim ve adres
yazılarak doldurulmuştur. Sözleşmede borç yapılandırmadan ya da komisyon
adı altında kesinti yapılacağından söz edilmemektedir. Dolayısıyla tüketici
aleyhine olan ve tüketiciyi “komisyon ve masraf” adı altında külfete sokan bir
sözleşme hükmünün varlığı ve bu hükmün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek
kararlaştırıldığı ispat edilememiştir. Sözleşmede davacı imzası bulunmakta ise
de, faiz oranının % 11,40’dan % 10,08’e düştüğü gözetildiğinde, yüksek oranlı
bu faiz indirimi fırsatını kaçırmamak için bankanın şart koşmasıyla davacının
sözleşmeyi imzalamak ve meblağı ödemek zorunda kaldığı kabul edilmelidir.
Başka bir deyişle, tüketici, faiz düşüşü nedeniyle elde edeceği kazancın,
kesilecek komisyon ve masraf bedelinden fazla olması nedeniyle kesintiye
katlanmak durumunda kalmaktadır. Kimse bu fırsatı kaçırmak istemez. Faiz
indirimi nedeniyle zarara uğrayan bankanın, bu zararını, davaya konu meblağı
tahsil ederek kapatmak niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkememizce
benzer konuda açılan dava ( 2011/405 esas, 2011/533 karar ), Yargıtay 13.
Hukuk Dairesi’nin 08/03/2012 tarih, 2011/18437 esas ve 2012/5840 karar
sayılı ilamı ile onanmıştır.
Sonuç olarak; ilk sözleşmede tahsil edilen komisyon ve masrafın, ilk
sözleşmeye konu kredi borcunun bakiyesinin yeniden yapılandırılmasına
ilişkin ikinci sözleşmede de tahsil edilmesi yasaya uygun düşmediği için
davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
DAVANIN KABULÜ ile 2.386,26 TL’nin, dava tarihinden itibaren işleyecek
yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140 ve 4603 SK’da değişiklik yapan
5230 SK uyarınca davalı banka her türlü vergi, resim ve harçtan muaf
olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına,
3- 21 Aralık 2011 tarih ve 28149 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/1-2’nci maddeleri (
tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 107
konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, yedinci
maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi
ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla tarifenin
üçüncü kısmına göre belirlenir, şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.333,33
TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci
bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu
ücrettir, ancak bu ücret asıl alacağı geçemez ) gözetilerek, 400,00 TL vekâlet
ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan 40,00 TL ( 35,00 TL 5 tebligat, 5,00 TL posta ) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, artan gider
avanslarının 03/04/2012 tarih ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin
47/1’inci maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflara iadesine dair taraf
vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’a
temyiz yolu olmak üzere verilen karar açıkça okundu ve usulen anlatıldı.
18.07.2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4077/m.6
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
(Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./7. md.)
Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak
sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi
niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan
sözleşme koşulları haksız şarttır.
Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız
şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.
Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede
yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının
tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu
sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit
bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin
uygulanmasını engellemez.
Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa,
bunu ispat yükü ona aittir.
6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi
öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir
ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması
durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya
108 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
sağlayıcı tarafından derhal giderilir.
Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespit edilmesine ve
bunların sözleşme metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları
belirler.
4077/m.10-3
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
Tüketici, kredi verene borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı
zamanda vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her
iki durumda da kredi veren, ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indirimini
yapmakla yükümlüdür. Bakanlık ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon
indiriminin ne oranda yapılacağının usul ve esaslarını belirler.
4077/m.10-B-13 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
(Ek madde: 21/02/2007-5582 S.K./24.mad.)
Tüketici, konut finansmanı kuruluşuna borçlandığı toplam miktarı önceden
ödeyebileceği gibi aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi vadesinden önce
yapabilir. Her iki durumda da konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen
taksitler için gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür. Ödenen miktara göre
gerekli faiz indiriminin ve kredinin tüketiciye yıllık maliyet oranının hesaplanmasında
Bakanlık tarafından çıkartılan ilgili yönetmelik hükümleri uygulanır.
4077/m.10-B-15-b TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
Konut finansmanı sözleşmelerinde asgari olarak aşağıdaki unsurlara yer verilmesi
zorunludur:
b) Kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta, finansal kiralama
sözleşmeleri için finansal kiralamaya konu olan konuta ilişkin bilgiler,
KONUT FİNANSMANI KAPSAMINDAKİ KREDİLERİN YENİDEN FİNANSMANINA
İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK
MADDE 6 – (1) 7 nci maddede belirtilen yazılı onay alınmadan önce, konut
finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman amacıyla konut finansmanı
sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye nasıl yansıyacağına ilişkin
karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir.
MADDE 7 – (1) Konut finansmanı sözleşmesinde yeniden finansman kapsamında
yapılacak değişikliklerde tüketicinin yazılı izni alınır.
YARGITAY KARARLARI 109
SAYI: 39
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 5.7.2012
Esas: 2012/2667
Karar: 2012/8747
 KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASINDA YAĞSIZLIK, SUSUZLUK,
DONMA, BOZUKLUK, ESKİME, ÇÜRÜME, PASLANMA VE
BAKIMSIZLIK NEDENİYLE MEYDANA GELEN ZARARLARIN TEMİNAT
DIŞI OLDUĞU
 SİGORTACININ, SİGORTA ETTİREN VEYA SİGORTADAN
FAYDALANAN KİMSENİN KASTINDAN VEYA AKSİ MUKAVELEDE
YAZILI DEĞİLSE SİGORTA EDİLEN MALIN AYIBINDAN DOĞAN
HASARI TAZMİNE MECBUR OLMADIĞI
ÖZET: Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta
poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın donan yakıt deposunu ateş yakarak
eritmeye çalıştığı sırada bazı parçaların hasar gördüğünü, hasar bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini belirterek tazminat talep
etmiştir.
Mahkemece, davacının her ne kadar kastından söz edilemez ise de olayın temel nedeninin donma olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar
verilmiştir.
Özel Dairece;
Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarına göre yağsızlık, susuzluk,
donma, bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve bakımsızlık nedeniyle
meydana gelen zararlar, teminat dışında tutulmuştur.
Mahkemece davacının olayın meydana gelmesinde kastı bulunmadığı
ancak kasko sigortası genel şartlarına göre aracın donmasından kaynaklanan hasarların teminat kapsamında olmadığı gerekçesi ile davanın
reddine karar verilmiş ise de dosya içeriğine göre hasarın donma olayından değil donan benzin deposunun çözülmesi için yakılan ateş nedeniyle aracın bazı parçalarının yanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacının araca kasten zarar verdiği iddia ve ispat edilmediğinden
davalı sigorta şirketinin yanma nedeniyle meydana gelen hasarlardan
sorumlu tutulması gerekirken davanın reddi doğru görülmeyip bozma
nedeni yapılmıştır.
110 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İlgili Kanun/Madde: 6762/m.1278
KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASI GENEL ŞARTLARI
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda;
kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi
içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği
düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili,müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta
poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın donan yakıt deposunu ateş yakarak
eritmeye çalıştığı sırada bazı parçaların hasar gördüğünü, hasar bedelinin
sigorta şirketi tarafından ödenmediğini belirterek 3.390 TL. tazminatın
davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, kasko sigortası genel şartlarının A.5.7.maddesi gereğince
donma sonucu meydana gelen hasarların teminat kapsamında olmadığını,
davacının kendi davranışı nedeniyle araca zarar verdiğini belirterek davanın
reddini savunmuştur. Mahkemece toplanan delillere göre taraflar arasında
geçerli kasko sigortası genel şartlarının A.5.7.maddesine göre donma
nedeniyle meydana gelen zararların teminat kapsamında olmadığı, davacının
her ne kadar kastından söz edilemez ise de olayın temel nedeninin donma
olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine
ilişkindir. Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat
kapsamını belirleyen A.1. maddesine göre gerek hareket gerek durma
halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve
harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın
böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar, ile
üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması,
çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür
sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
TTK.nun mal sigortasına ilişkin hükümlerine göre sigorta ettiren veya
sigortadan faydalanan kimsenin kastından kaynaklanmamış olması şartıyla;
Türk Ticaret Kanunu’nun “Sigorta Ettirenle Sigortadan Faydalanan Kimsenin
Kusuru” başlıklı 1278. maddesi, “Mukavelede aksine hüküm olmadıkça
sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut
fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan
hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir halde sigortacı sigorta ettiren
veya sigortadan faydalanan kimsenin kastından veya aksi mukavelede yazılı
değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur
olmaz, sigorta ettirenin veya sigortadan faydalananın veya eylemlerinden bu
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 111
ikisinin hukuken sorumlu olduğu kişilerin kusurlarından doğan hasarların da
sigortacı tarafından tazmin edileceğini öngörmekte; ancak, tarafların bunun
tersini öngören sözleşme yapabileceklerini belirtmektedir. Davacı sigortalı ile
davalı sigortacı şirket arasındaki sözleşmede, tersine bir hüküm bulunmadığı
çekişmesizdir. ( HGK 2008/17-299 E, 2008/302 K )
Ayrıca “Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının “Teminat Dışında
Kalan Zararlar” başlıklı A.5-7. maddesi de, Yağsızlık, susuzluk, donma,
bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve bakımsızlık nedeniyle meydana
gelen zararlar, teminat dışında tutulmuştur.
Dava konusu olayda davacı sigortalı aracının benzin deposunun donması
nedeniyle ateş yakarak eritmeye çalıştığı sırada aracın bazı parçalarının
yanarak hasar gördüğünü belirtmiştir. Mahkemece davacının olayın meydana
gelmesinde kastı bulunmadığı ancak kasko sigortası genel şartlarının
A.5.7.maddesine göre aracın donmasından kaynaklanan hasarların teminat
kapsamında olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de
dosya içeriğine göre hasarın donma olayından değil donan benzin deposunun
çözülmesi için yakılan ateş nedeniyle aracın bazı parçalarının yanmasından
kaynaklandığı ve Kasko sigortası genel şartlarının A.1. maddesine göre
aracın yanması nedeniyle meydana gelen hasarların teminat kapsamında
olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davacının her ne kadar ağır kusuru var ise de
TTK.1278. maddesi gereğince kasko sigortası sigorta ettiren veya sigortadan
faydalanan kimselerin kastı dışında kusurları ile meydana gelen zararlardan
sorumlu olduğu belirtildiğinden ve davacının araca kasten zarar verdiği iddia
ve ispat edilmediğinden davalı sigorta şirketinin yanma nedeniyle meydana
gelen hasarlardan sorumlu tutulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın
reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz
eden davacıya geri verilmesine, 05.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6762/m.1278
TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga)
Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan
faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukukan mesul bulundukları kimselerin
kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir halde sigortacı
sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından veya aksi mukavelede
yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz.
KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASI GENEL ŞARTLARI
A.1. Sigortanın Konusu
112 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Bu sigorta ile sigortacı, sigortalının, karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz
taşıtlardan, romörk veya karavanlar ile iş makinelerinden ve lastik tekerlekli
traktörlerden doğan menfaatinin aşağıdaki tehlikeler dolayısıyla ihlali sonucu
uğrayacağı maddi zararları temin eder.
a) Aracın karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz taşıtlarla müsademesi,
b) Gerek hareket gerek durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın
iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin
çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması
gibi kazalar,
c) Üçüncü kişilerin kötü niyet veya muziplikle yaptıkları hareketler,
d) Aracın yanması,
e) Aracın çalınması veya çalınmaya teşebbüs edilmesi.
Teminat poliçede belirtilmek şartıyla yukarıda sıralanan riziko gruplarından
sadece biri veya birkaçı için verilebilir. Teminatın yukarıda yer alan tüm riziko grupları
için verilmemesi halinde poliçe başlığı, en az 14 punto büyüklüğünde harflerle “DAR
KAPSAMLI KASKO SİGORTA POLİÇESİ” ibaresini taşıyacaktır.
A.5.7 Teminat Dışında Kalan Zararlar
5.7. Yağsızlık, susuzluk, donma, bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve
bakımsızlık nedeniyle meydana gelen zararlar,
YARGITAY KARARLARI 113
SAYI: 39
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 18.10.2012
Esas: 2012/8830
Karar: 2012/11457
 KAT MÜLKİYETİ
 KAT MALİKLERİNDEN BİRİ BÜTÜN KAT MALİKLERİNİN BEŞTE
DÖRDÜNÜN YAZILI RIZASI OLMADIKÇA ANA TAŞINMAZIN ORTAK
YERLERİNDE ONARIM, TESİS VE DEĞİŞİKLİK YAPTIRAMAZ
ÖZET: Dava dilekçesinde, onaylı mimari projeye aykırılıkların eski hale
getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasasına göre kat maliklerinden biri bütün kat
maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça ana taşınmazın ortak
yerlerinde onarım, tesis ve değişiklik yaptıramaz. Olayda, ana taşınmaz
kat malikleri kurulunun beşte dört çoğunlukla almış oldukları bir kararın bulunmadığına göre balkonların onaylı mimari projeye uygun olarak
eski hale getirilmesine karar verilmemiş olması yerel mahkeme kararının
bozulmasını gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
634/m.19
DAVA : Dava dilekçesinde, onaylı mimari projeye aykırılıkların eski
hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar
verilmiş, hükmün temyiz incelemesi davacı ve davalılardan Dağıstan Türkoğlu
vd. vekillerince, incelemenin duruşmalı olarak yapılması ise davacı vekili
tarafından yasal süresi içinde verilen temyiz dilekçesi ile istenilmekle taraflara
yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz edenlerden
davacı vekili ile davalı asil D. T. ve aleyhine temyiz olunan diğer davalılardan
A. A. vekili ile asil P. D. geldiler. Gelen vekiller ile asillerin sözlü açıklamaları
dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin
açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde, dava konusu anataşınmazın
5, 7, 8, 10, 12 ve 13 nolu bağımsız bölüm maliklerinin balkonlarını mimari
projeye aykırı olarak kapattıklarını ileri sürerek projesine uygun eski hale
114 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
getirilmelerini istemiş, mahkemece dava konusu balkonlara yapılan camlı
sistemin sabit eser niteliği taşımadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasası’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre
kat maliklerinden biri bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası
olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde onarım, tesis ve değişiklik
yaptıramaz. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile fotoğrafların incelenmesinden;
dava konusu edilen bağımsız bölümlerin mutfak ve yatak odası balkonlarının
hareketli cam balkon sistemiyle ( tamamı açılıp kapatılan raylı panel cam )
kapalı hale getirildiği, bu tür bir sistemin kurulmasının ancak anayapıya
sabitleştirilmek suretiyle mümkün bulunduğu ve kullanıcısı tarafından günü
birlik sökülüp takılabilen basit bir sistem olmadığı anlaşılmakta olup böylece
balkonların sabit bir sistemle kapatıldıkları görülmektedir. Mahkemece;
yukarıda açıklanan hususlar ve ana taşınmaz kat malikleri kurulunun beşte
dört çoğunlukla almış oldukları bir kararın da bulunmadığı dikkate alınarak,
toplanan delillere göre davanın kabulüyle kapatılan balkonların onaylı mimari
projeye uygun olarak eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, yerinde
bulunmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın
yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde
olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince
BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı yararına
takdir edilen 900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa
verilmesine, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere
iadesine,18.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
634/m.19
KAT MÜLKİYETİ KANUNU
Kat malikleri, anagayrimenkulün bakımına ve mimarı durumu ile güzelliğini ve
sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar.
(Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/8 md.;Değişik fıkra: 14/11/2007-5711 S.K./8.
mad.) Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası
olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik
renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Ancak, ortak yer ve tesislerdeki bir
bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve
acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun
mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine
ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz. Kat
maliki kendi bağımsız bölümünde anayapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 115
değişiklik yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız
bölümlerin bağlantılı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ortak rızası ile anayapıya
zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir.
Her kat maliki anagayrimenkule ve diğer bağımsız bölümlere, kusuru ile verdiği
zarardan dolayı diğer kat maliklerine karşı sorumludur.
116 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.7.2012
Esas: 2012/6281
Karar: 2012/11622
 MENFİ TESPİT DAVASINDA KÖTÜ NİYET TAZMİNATINA
HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN KARŞI TARAFIN KÖTÜ NİYETLİ
OLDUĞUNUN İSPATI GEREKECEĞİ
ÖZET: Taraflar arasında görülen menfi tespit davasında
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Menfi tespit davasının kabulü halinde davacı borçlu lehine tazminata
hükmedilebilmesi için borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Davalı, dava konusu senedi ciro
yoluyla devralmış olup keşideci imzasının keşideciye ait olup olmadığını
bilebilecek durumda değildir. Davacı da davalının kötü niyetli olduğuna
ilişkin başka delil sunmadığına göre tazminat talebinin reddi gerekirken
kabulünde isabet görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı dava dilekçesinde, davalının elinde bulunan 25.07.2006
vade tarihli 50.000 USD bedelli senetteki borçlu imzasının kendisinin eli ürünü
olmadığını ileri sürerek senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine,
senedin icra takibine konulması halinde %40 kötü niyet tazminatına karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili borçlu imzasının davacıya ait olduğunu, davacının
borcunu ödememek için kötü niyetli olarak dava açtığını belirterek davanın
reddine, %40 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davaya konu senette lehtar olarak gözüken davadışı M. D.’ün
Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sırasında alınan Adli Tıp raporunda
davaya konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığının belirlendiği, bu kişi
ile ticari ilişkisi olan davalının senedi ciro yoluyla alıp yalnızca davacı aleyhine
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 117
icra takibi yaptığına göre davalının dava dışı anılan kişi ile birlikte hareket ettiği
ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, icra takibinden dolayı
davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, %40 kötü niyet tazminatının
davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1 ) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi
gerekmiştir.
2 ) Menfi tespit davasının kabulü halinde davacı borçlu lehine tazminata
hükmedilebilmesi için borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin
haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Davalı, dava konusu senedi ciro yoluyla
devralmış olup keşideci imzasının keşideciye ait olup olmadığını bilebilecek
durumda değildir. Davalı A. I. yönünden senet lehtarı ile el ve işbirliği içinde
bulunduğu kanıtlanamadığından takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Davalının sadece keşideci hakkında takip yapması tek başına kötü niyetin
varlığı için yeterli bir sebep olarak kabul edilemez. Davacı da davalının kötü
niyetli olduğuna ilişkin başka delil sunmadığına göre tazminat talebinin reddi
gerekirken yazılı gerekçe ile kabulünde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer
temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün
davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.07.2012
gününde oybirliğiyle karar verildi.
118 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 5.11.2012
Esas: 2011/11006
Karar: 2012/18656
 İŞ KAZASI
 MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
 ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYININ İŞ KAZASI NİTELİĞİNDE
OLMASI HALİNDE, KURUMCA HAK SAHİPLERİNE BAĞLANAN
GELİRİN TAZMİNATTAN DÜŞÜLMESİ GEREKECEĞİ
ÖZET: Dava, iş kazası sonucu ölen işçinin yakınlarının maddi ve manevi
zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine
ilişkin davalarda öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı belirlenip, haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin
belirlenen tazminattan düşülmesi gerekmektedir.
Somut olayda iş kazası olduğu Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edildiği
açık olan olayda davacı annenin Kuruma iş kazası sigorta kolundan aylık
bağlanması için başvurmadığı anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; davacı anneye Kuruma müracaat ederek iş kazası sigorta
kolundan ölüm geliri bağlanması için müracaatta bulunmak, Kurumca
talebinin reddedilmesi halinde SGK Başkanlığına “iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti” davası açması için önel
vermek, dava açılması halinde kesinleşen dava sonrasında gelir bağlandığı takdirde ilk peşin sermaye değerini Kurumdan sormak ve bildirilen
miktar hesaplanan tazminattan indirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülüp bozma nedeni yapılmıştır.
İlgili Kanun/Madde:
5510/m.13, 20
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 119
DAVA : Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve
manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar
vermiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz
isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Kezban Gamze
Asefler tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı
gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki
diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, iş kazası sonucu ölen işçinin yakınlarının maddi ve manevi
zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın davacı H. K. yönünden maddi tazminat talebinin
reddine, davanın davacı A. H. yönünden maddi tazminat davasının
kabulüne, 11.301,90 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal
faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen
davacıya verilmesine, davanın manevi tazminat yönünden kısmen kabulü ile
davacılardan H. K. yönünden manevi tazminatın kısmen kabulüne, 5.000,00
TL manevi tazminatın, davacılardan A. H. yönünden manevi tazminatın
kısmen kabulüne, 17.500,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden
itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı
geçen davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ihbar edilen SGK
hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, karar vermiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine
ilişkin davalarda ( tazminat davaları ) öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş
kazası niteliğinde olup olmadığı, haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi
önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin hükme en
yakın tarihteki ilk peşin sermaye değerinin hüküm tarihine en yakın tarihteki
verilere göre belirlenen tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş
ve yerleşmiş görüşlerindendir.
5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde iş kazasının 4. maddesinin birinci
fıkrasının ( a ) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından
bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve
Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı
bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu
olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi
halinde bu sürenin iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma
bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi
için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları
120 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği,
5510 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde ise iş kazasına bağlı nedenlerden dolayı
ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanacağı bildirilmiştir.
Somut olayda iş kazası olduğu Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edildiği
açık olan olayda davacı annenin Kuruma iş kazası sigorta kolundan aylık
bağlanması için başvurmadığı anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; davacı anneye Kuruma müracaat ederek iş kazası sigorta
kolundan ölüm geliri bağlanması için müracaatta bulunmak, Kurumca
talebinin reddedilmesi halinde SGK Başkanlığına “iş kazası sigorta kolundan
ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti” davası açması için önel vermek,
dava açılması halinde kesinleşen dava sonrasında gelir bağlandığı takdirde
4447 sayılı Yasanın Ek 38. maddesi gereğince hüküm tarihine en yakın tarihte
belli olan verilere göre hesaplanan ilk peşin sermaye değerini Kurumdan
sormak ve bildirilen miktar hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler
nazara alınarak hesaplanan tazminattan indirilmek ve sonucuna göre karar
vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve
hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz
harcının istek halinde davalılara iadesine, 05.11.2012 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5510/m.13
SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş
nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu
iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka
bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince
çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi
sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen
özüre uğratan olaydır.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 121
İş kazasının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının;
a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları
çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en
geç kazadan sonraki üç işgünü içinde,
b) (b) bendi kapsamında bulunan sigortalı bakımından kendisi tarafından, bir ayı
geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç
işgünü içinde,
c) (Mülga: 17/4/2008-5754/8 md.)
(Değişik paragraf: 17/4/2008-5754/8 md.) iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi
ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu fıkranın (a)
bendinde belirtilen süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana
gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar.
Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara
varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen
memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabilir.
Bu soruşturma sonunda yazılı olarak bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve
olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, Kurumca bu olay için yersiz olarak yapılmış
bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde
bulunanlardan, 96 ncı madde hükmüne göre tahsil edilir.
İş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usûlü ile bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
5510/m.20
SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
İş kazası veya meslek hastalığına bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının hak
sahiplerine, 17 nci madde gereğince tespit edilecek aylık kazancının % 70’i, 55 inci
maddenin ikinci fıkrasına göre güncellenerek 34 üncü madde hükümlerine göre gelir
olarak bağlanır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 50 veya
daha fazla oranda kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış
iken ölenlerin, ölümün iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olup olmadığına
bakılmaksızın birinci fıkraya göre belirlenen tutar, 34 üncü madde hükümlerine göre
hak sahiplerine gelir olarak bağlanır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 50 oranının
altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerin,
ölümün iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmaması halinde sigortalının almakta
olduğu sürekli iş göremezlik geliri, 34 üncü madde hükümlerine göre hak sahiplerine
gelir olarak bağlanır.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların hak
sahiplerine gelir bağlanabilmesi için, kendi sigortalılığından dolayı, genel sağlık
sigortası dahilprim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.
(1)
122 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Gelirin başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanmasında 34 üncü ve 35 inci
maddeler uygulanır.
37 nci madde hükümlerine göre hak sahiplerine cenaze ve evlenme ödeneği
verilir.
YARGITAY KARARLARI 123
SAYI: 39
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 19.6.2012
Esas: 2012/275
Karar: 2012/13877
 İŞ AKDİNİN HAKLI NEDENLE FESHİ
 İŞ AKDİNİN GEÇERLİ NEDENE DAYANDIĞINI İSPAT
YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İŞVERENE AİT OLDUĞU
ÖZET: Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iş akdinin haklı sebeple feshedildiği hususunda ispat yükümlülüğü kendisinde bulunan davalı tarafça davacının şirketi zarara
uğrattığı, haksız kazanç elde ettiği hususunun ispat edilememiş olması
gerekçesiyle davanın kabulüyle feshin geçersizliğine ve davacının davalı
şirkette işe iadesine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Taraflar arasında, iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusudur.
Feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi,
feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
4857 Sayılı Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasına göre işveren fesih
bildirimini yazılı yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Buna karşılık, 25. maddede öngörülen, işverenin haklı
sebeple derhal feshinde ise yazılı şekil şartı aranmamaktadır.
Somut olayda, müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı şirketteki koordinatör yardımcılığı kadrosunun usulsüz olarak ihdas edildiği, bu rapor
doğrultusunda davacının iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiği
anlaşılmakla, fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddi yerine
kabulüne karar verilmesi hatalı olup, hüküm bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
4857/m.18, 19, 20, 21, 25
DAVA : dava : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini
istemiştir. Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava
dosyası için Tetkik Hakimi E. Çolak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
124 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin geçerli sebep
olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğin tespiti ile işe
iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının Koordinatör Yardımcısı olarak işe başladığını, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı Müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda düzenlenen
27.8.2010 tarih ve 2010/3-2 Sayılı inceleme raporunda koordinatör
yardımcısı kadrosunun ihdas edilme amacının tamamen davacıya menfaat
sağlamak niyeti taşıdığı, davacının çalıştığı dönem itibariyle hiçbir projeye
imza atmadığı hiçbir şekilde şirketin koordinasyonunda yer almadığının tespit
edildiğini, iş sözleşmesinin haklı ve geçerli sebeple feshedildiğini belirterek
davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İş Müfettişlerince
düzenlenen raporda davacıyla doğrudan doğruya ilgili bir hususun olmadığı,
yönetim kurulu üyelerinin faaliyetleriyle ilgili tespitlerin yer aldığı, 4857
Sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca iş akdinin haklı sebeple feshedildiği
hususunda ispat yükümlülüğü kendisinde bulunan davalı tarafça davacının
şirketi zarara uğrattığı, haksız kazanç elde ettiği hususunun ispat edilememiş
olması gerekçesiyle davanın kabulüyle feshin geçersizliğine ve davacının
davalı şirkette işe iadesine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında, iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanıp
dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 Sayılı İş
Kanunu’nun 18. ve devamı maddeleridir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin 2. fıkrasına göre feshin geçerli
nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir
sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
4857 Sayılı Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasına göre işveren fesih
bildirimini yazılı yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek
zorundadır. Fesih bildirimi yazılı yapılmamışsa veya fesih sebebi açık ve kesin
bir şekilde belirtilmemişse aynı kanunun 21. maddesi gereğince geçerli sebep
gösterilmediği kabul edilir.
Buna karşılık, aynı Kanun’un 25. maddesinde öngörülen, işverenin haklı
sebeple derhal feshinde ise yazılı şekil şartı aranmamaktadır.
Davalı işyerinde, Koordinatör Yardımcısı olarak çalışan davacının
iş sözleşmesinin, 27.8.2010 tarih ve 2010/3-2 Sayılı müfettiş raporu
doğrultusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Müdürlüğü’nün Bakan
adına imzalı talimat yazısı üzerine haklı sebeple feshedildiği dosyadaki bilgi
ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Somut olayda, müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı şirketteki
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 125
koordinatör yardımcılığı kadrosunun usulsüz olarak ihdas edildiği, bu rapor
doğrultusunda davacının iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiği
anlaşılmakla, fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddi yerine
kabulüne karar verilmesi hatalı olup, hüküm bozmayı gerektirmiştir.
Belirtilen nedenlerle, 4857 Sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası
uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi
karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle;
1- )Mahkemenin yukarda tarih ve sayısı belirtilen kararının bozularak
ortadan kaldırılmasına,
2- )Davanın reddine,
3- )Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4- )Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
davalının yaptığı 30,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalıya
ödenmesine,
5- )Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.200,00 TL vekalet
ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- )Peşin alınan temyiz harcının istemi halinde davalıya iadesine, kesin
olarak, 19.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4857/m.18, 19, 20, 21, 25
İŞ KANUNU
MADDE 18. - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi
olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden
veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan
geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma
saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari
veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din,
siyasi görüş ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu
sürelerde işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt
bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
126 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler
birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması
halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre
belirlenir.
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin
bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan
işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin
son fıkrası uygulanmaz.
Sözleşmenin feshinde usul
MADDE 19. - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık
ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak,
işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
Fesih bildirimine itiraz ve usulü
MADDE 20. - İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği
veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin
tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş
sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel
hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin
başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece
verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
Özel hakemin oluşumu, çalışma esas ve usulleri çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.
Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları
MADDE 21. - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin
geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin
geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır.
İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık
ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe
başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem
tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe
başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin
ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 127
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on
işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu
süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih
sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir
suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.
MADDE 25. - Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde
iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin
feshedebilir:
I- Sağlık sebepleri:
a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye
düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple
doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla
sürmesi.
b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde
çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda.
(a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik
gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin
işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini
altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü
maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması
nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli
vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu
ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin
işvereni yanıltması.
b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna
dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında
şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka
işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi.
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek
sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası
ertelenmeyen bir suç işlemesi.
g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı
ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş
günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
128 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde
yapmamakta ısrar etmesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye
düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri,
tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek
derecede hasara ve kayba uğratması.
III- Zorlayıcı sebepler:
İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin
ortaya çıkması.
IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci
maddedeki bildirim süresini aşması.
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile
18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.
YARGITAY KARARLARI 129
SAYI: 39
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 5.11.2012
Esas: 2012/3736
Karar: 2012/6394
 İTİRAZIN İPTALİ
 TEMERRÜT FAİZİ, ANAPARA FAİZİ
 GECİKME FAİZİNE FAİZ YÜRÜTÜLEMEYECEĞİ
 KOOPERATİF GENEL KURUL KARARLARININ SÖZLEŞME
NİTELİĞİNDE OLDUĞU
ÖZET: Dava, parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı ortak
aleyhine, davacı kooperatifçe girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, Kooperatifin alacak-borç miktarı likit olmadığı gerekçesiyle
davanın bu miktarlar üzerinden kısmen kabulüne, icra inkar tazminatı
talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü
ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a göre, “Türk Borçlar Kanunu’nun
kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76’ncı, faize ilişkin 88’nci, temerrüt faizine ilişkin 120’nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. “ hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, takibe konu dönemdeki aidat borcu kooperatif genel
kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme
niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı, 6098 sayılı TBK’nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin
genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve
Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal
faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan
yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından
değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı ba-
130 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
kımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak
ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, gecikme faizine faiz yürütülmesi mümkün değildir. Mahkemece, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmek suretiyle,
takip talebinde yer alan asıl alacak ve işlemiş faiz toplamına tekrar faiz
yürütülmesi isteği de kabul edilmiş olduğundan, Mahkeme kararının bu
nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
6098/m.76, 88, 120, 121
1163/m.42
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili kooperatifin ortağı olan davalının aidat
ve gecikme faizlerinden doğan alacakları için girişilen takibin, haksız itiraz
nedeniyle durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına ve icra
inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre;
kooperatifin, davalıdan 1.450,00 TL asıl alacak, 1.030,00 TL işlemiş faiz ve
5.441,42 TL geçmiş aylarda geç ödemeden kaynaklanan faiz olmak üzere
toplam 7.921,42 TL alacaklı olduğu, alacak-borç miktarı yargılamayı gerektirip
likit olmadığı gerekçesiyle davanın bu miktarlar üzerinden kısmen kabulüne,
icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1 ) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2 ) Dava, parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı ortak aleyhine,
davacı kooperatifçe girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü
ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun’un 7. maddesinde “Türk
Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici
ödemelere ilişkin 76’ncı, faize ilişkin 88’nci, temerrüt faizine ilişkin 120’nci
maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. “ hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesindeki “Faiz ödeme
borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa
faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 131
belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca
belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesinin
yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen;
“Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa,
faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre
belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra
uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz
oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüd faizi kararlaştırılmamışsa
ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise,
temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” düzenlemesine yer
verilmiştir.
Kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının, anılan yasal
düzenlemelerdeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne
bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt
faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi
üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı
müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa
etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu’nun 42. maddesine göre bütün üyeleri temsil eden ve en yetkili
organ olan genel kurul, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış
olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi
Tip Anasözleşmesi’nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil
edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak
esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.
Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, ( belirlenmemişse ayın sonu
ödeme günü olup ) aidatın veya şerefiye bedelinin süresinde ödenmesine,
süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan
kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır.
Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme
niteliğindedir. Genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları, daha sonraki
yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmayanlar
dahil tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, genel kurulun belirlediği ödeme tarihi,
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 101/2. ( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117.
) maddesi hükmü karşısında, kesin vade olduğundan üyenin bir ihtarla ayrıca
temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği
kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden
ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif
genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK’ nun 88. maddesinde
düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt
faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından
132 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
geciken ödemelerde yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır.
3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesi
gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu,
sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede
belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal
faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler
birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların
ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt
faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır.
Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranı, belirlerken, yukarıdaki paragrafta
belirtilen 6098 sayılı TBK’nun 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı
dikkate alınmak zorundadır.
Somut olayda, takibe konu Ocak 2004 – Ekim 2007 ayları dahil bu
dönemdeki aidat borcu kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden
ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip
konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı, 6098 sayılı
TBK’nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup,
davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz
borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni
Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesine göre belirlenen
yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan
yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından
değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı
bakımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve
sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, 818 sayılı BK’nun 104/ son ( 6098 sayılı TBK’nın 121/son
) maddesi uyarınca, gecikme faizine faiz yürütülmesi mümkün değildir.
Mahkemece, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmek suretiyle,
takip talebinde yer alan asıl alacak ve işlemiş faiz toplamına tekrar faiz
yürütülmesi isteği de kabul edilmiş olduğundan, açıklanan madde hükmü bu
şekilde ihlali edilmiş olmaktadır. Mahkeme kararının bu nedenle de davalı
yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin
diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle,
temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin
alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
05.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 133
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1163/m.42
KOOPERATİFLER KANUNU
Genel Kurul bütün ortakları temsil eden en yetkili organdır.
Genel Kurul, aşağıdaki yetkilerini devir ve terk edemez.
1. Anasözleşmeyi değiştirmek,
2. Yönetim Kurulu ve Denetçiler Kurulu üyeleriyle gerektiğinde tasfiye kurulunu
seçmek,
3. İşletme hesabiyle bilanço ve gerektiğinde gelir gider farkının bölüşülmesi
hakkında karar almak,
4. Yönetim ve denetçiler kurullarını ibra etmek,
5. Kanun veya anasözleşme ile Genel Kurula tanınmış olan konular hakkında karar
vermek.
6. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) Gayrimenkul alımında ve satımında takip
edilecek usul ile alınacak gayrimenkulün niteliğini, yerine ve azami fiyatını, satılacak
gayrimenkulün asgari fiyatını belirlemek.
7. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) İmalat ve inşaat işlerinin yaptırılma
yöntemini belirlemek.
8. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) Yapı kooperatiflerinde; kooperatifin ortak
sayısı ile yapılacak konut veya işyeri sayısını tesbit etmek.
6098/m.76
TÜRK BORÇLAR KANUNU
Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik
durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici
ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata
hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri
vermesine karar verir.
6098/m.88
TÜRK BORÇLAR KANUNU
Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa
faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık
faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.
6098/m.120
TÜRK BORÇLAR KANUNU
Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz
borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca
belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi
kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından
134 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.
6098/m.121
TÜRK BORÇLAR KANUNU
Faiz veya irat borcunu ya da bağışladığı bir miktar parayı ödemekte temerrüde
düşen borçlu, icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak, temerrüt
faizi ödemekle yükümlüdür.
Buna aykırı olarak yapılan anlaşmalar, ceza koşulu hükümlerine tabi olur.
Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi yürütülemez.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 137
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 2.10.2012
Esas: 2012/9-1236 Karar: 2012/1792

466 SAYILI YASAYLA DÜZENLENEN KANUN DIŞI YAKALANAN
VEYA TUTUKLANAN KİMSELERE TAZMİNAT VERİLMESİNİN
KOŞULLARI VE SONUÇLARININ 01.06.2005 TARİHİNDEN
İTİBAREN 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ YASASINA GÖRE
DÜZENLENECEĞİ
ÖZET: Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle yasal faizi ile birlikte maddi ve manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik istemi mahkemece kısmen kabul edilmiştir.
Özel Dairece;
Süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle davanın 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca
3 aylık yasal süresinde açıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca;
Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Yasa uyarınca tazminat
istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirlenmesine
ilişkindir.
466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış olup, 5271 sayılı Yasayla tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde
düzenlenmiştir. Ancak; Ceza Muhakemesi Kanununun konuya ait hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında
uygulanacaktır. Bu tarihten önceki işlemlerin 466 sayılı Yasa hükümleri
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Verilen beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu
138 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
olduğundan, 466 sayılı Yasada öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Somut olayda, davacı veya vekilinin beraat kararının kesinleştiğini öğrenme tarihinden önce beraati bildiklerine ilişkin dosya içerisinde herhangi
bir bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın, üç aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir.
Yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 466/m.2-1
DAVA : Davacının “haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar
nedeniyle yasal faizi ile birlikte 10.000 Lira maddi ve 60.000 Lira manevi
tazminatın davalı hazineden tahsiline” yönelik isteminin kısmen kabulü ile
1.632,36 Lira maddi ve 13.750 Lira manevi tazminatın dava tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin,
Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.06.2008 gün ve 118-228 sayılı
hükmün davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.2010 gün ve 17916-1915 sayı ile;
“... Davanın beraat kararı verilmesinden itibaren uzunca bir süre geçtikten
sonra açıldığı ve davacının bu süre içerisinde beraat kararının kesinleştiğinden
haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de
gözetilerek süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar
verilmesi...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.05.2010 gün ve 150-168 sayı ile;
“... Kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması
nedeniyle davanın 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca 3 aylık yasal
süresinde açıldığının kabulü gerektiği...”,
Gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi
üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.2011 gün ve 235389 sayılı
“onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen
dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle
karara bağlanmıştır:
KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
466 sayılı Yasa uyarınca tazminat istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp
açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet
idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunmak suçundan 765 sayılı
TCY’nın 125. maddesi uyarınca yargılanan davacının 07.03.1999 tarihinde
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 139
tutuklandığı, Van Devlet Güvenlik Mahkemesince 07.09.2000 tarihinde
sanık ve müdafiinin de hazır bulunduğu oturumda tahliyesine ve beraatına
karar verildiği, temyiz edilmeyen kararın 15.09.2000 tarihinde kesinleştiği,
kesinleşen beraat kararının, davacı vekilinin başvuru dilekçesinde yer alan
10.04.2008 tarihinden önce davacı veya vekili tarafından öğrenildiğine ilişkin
dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmadığı, incelemeye
konu davanın öğrenme tarihinden itibaren üç aylık yasal süre geçmeden
11.04.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Yargılaması
Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile
07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere
Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı
Yasanın Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana
başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve
sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın
6. maddesindeki;
“1 ) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144. maddeleri hükümleri, 1
Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
2 ) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı
Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında
Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca,
466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen
işlemler yönünden varlığını sürdürmesine olanak sağlandığından, uyuşmazlık
konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı
Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1’nci maddede yazılı sebeplerle
zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan
iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların
kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren
üç ay içinde, ikametgâhlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir
dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler”
hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine
ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
23.03.2010 gün ve 256–57 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında
da belirtildiği üzere, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen
üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararı uyarınca davacı hakkında açılan ve beraatla sonuçlanan
ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden
140 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
itibaren başlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca,
sanığın gerek yokluğunda, gerekse yüzüne karşı verilen beraat kararının
kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı
Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden
kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Somut olayda, kesinleşen beraat kararının davacı vekili tarafından
10.04.2008 tarihinde öğrenildiği ve 11.04.2008 havale tarihli dilekçe ile
davanın açıldığı, davacı veya vekilinin beraat kararının kesinleştiğini öğrenme
tarihinden önce bildiklerine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya
belge bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın, 466
sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen üç aylık yasal süre içinde açıldığının
kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkemenin
direnme kararı isabetli olduğundan, hükmün esasının incelenmesi için
dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile
değişik 14. maddesi uyarınca dairelerin iş bölümüne ilişkin olmak üzere
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı karara
göre Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2010 gün ve 150-168 sayılı
direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine
gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.10.2012
günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
466/m.2-1 KANUN DIŞI YAKALANAN VEYA TUTUKLANAN KİMSELERE TAZMİNAT
VERİLMESİ HAKKINDA KANUN (MÜLGA)
1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara, uğrayanlar, kendilerine zarar veren
işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar
sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara
bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır
ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini
isteyebilirler.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 141
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 31.10.2012
Esas: 2012/5-828 Karar: 2012/1824





ZİNCİRLEME SUÇ
ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU
YÜKSEK ÖĞRENİM KURULLARI VEYA BİRİMLERİNİN ADLİ TIP
MEVZUATI ÇERÇEVESİNDE ADLİ TIP OLAYLARINDA VE DİĞER
ADLİ KONULARDA RESMİ BİLİRKİŞİ SAYILDIKLARI
KARŞI TEMYİZ BULUNMAYAN HUSUSLARIN BOZMA NEDENİ
YAPILAMAYACAĞI
CEZA GENEL KURULUNDA DURUŞMALI İNCELEME
YAPILAMAYACAĞI
ÖZET: Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanığın hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmün temyizen
incelenmesinde
Özel Dairece;
Eksik ceza tayini karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda
bir kere de Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasından
sonra oluşacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir
edilmesi gerekirken noksan soruşturma ile hüküm kurulduğundan mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkeme, mağdurenin durumu hakkında düzenlenen raporun yeterli olduğu gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Ceza Genel Kurulunca;
Uyuşmazlık; mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı
konusunda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasının
gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Suç tarihinde 15 yaşını tamamlamamış olan mağdurenin, gerçekleş-
142 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
tirilen eylem sonucunda ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin
raporun yerel mahkeme tarafından, Adli Tıp Kurumu yerine 2659 sayılı Yasanın 31. maddesi uyarınca Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli
Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınmasında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, anılan maddede Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin adli tıp mevzuatı kapsamında görev yapacağının açıkça belirtilmiş
olması karşısında, Adli Tıp Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunda yer alması
gereken uzmanlık dallarında görevli uzmanlar arasından seçilecek ve
içerisinde zorunlu olarak çocuk psikiyatrisi bulunan en az beş kişilik bir
bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekmektedir. Bu düzenlemeye kısmen aykırılık oluşturacak şekilde, ilgili İhtisas Kurulu uzmanlık dalları
arasında sayılmamış ve anılan Yasanın 24. maddesine göre ne tür bir
gerekçe ile uzmanlıklarına başvurulduğu belirlenemeyen “Nöroloji Anabilim Dalı” ve “Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı” uzmanlarının heyete dahil
edilerek, beş kişi tarafından düzenlenmiş olan ve aynı zamanda, mağdurede ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğince tespit edilen rahatsızlıkların, bu olaydan ötürü gerçekleştiği belirtilen “ruh sağlığının bozulması”
durumuna etkisinin olup olmadığı konusunda görüş belirtilmeyen ve bu
nedenle içerik itibarıyla da yetersiz bulunan rapor esas alınarak hüküm
kurulması yerinde değildir.
Bu itibarla yerel mahkemece, yasaya aykırı olarak düzenlenmiş ve içerik
olarak da yetersiz olan bir raporun hükme esas alınması suretiyle, sanık
hakkında suç nitelemesi yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup, usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına
karar verilmelidir denilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 2659/m.31
5237/m.43, 103-1-3-6
DAVA : Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık T. P.’ın 5237 sayılı TCY’nın
103/1-3, 43, 103/6 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin, Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
20.04.2010 gün ve 381-172 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz
edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 29.06.2011
gün ve 2906-5021 sayı ile;
“... Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 20.11.2007
gün ve 2007/5-142 Esas, 2007/240 sayılı Kararında belirtildiği üzere sanığın
zincirleme biçiminde gerçekleşen eylemlerinin 103/6. maddeden öncekilerin
olması nedeniyle 43. maddesi uyarınca yapılacak artırımın 103/1 ve 103/3.
maddeleri ile belirlenen ceza üzerinden 43/1. madde uygulanarak bulunacak
miktarın, 103/6. madde ile tayin edilecek ceza süresine eklenmesi suretiyle
hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayini karşı
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 143
temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve
takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz
itirazlarının reddine,
Ancak;
Mağdureye ilişkin olarak ...Devlet Hastanesi tarafından verilen 18.09.2009
günlü cevabi yazı ekindeki raporlarda depresif nöbet, sinirlilik, stres bulgularına
yer verilmesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Başkanlığınca düzenlenen 10.02.2010 tarihli raporda da travma sonrası stres
bozukluğu zemininde gelişen majör depresyonun devam etmekte olduğu ve
tedavisinin planlandığının belirtilmesi karşısında, maruz kaldığı cinsel istismar
eylemleri sonucunda 5237 sayılı TCK.nun 103/6. maddesinde belirtildiği
şekilde mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda
bir kere de Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasından sonra
oluşacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi
gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.11.2011 gün ve 451-412 sayı ile;
“... Kıygının ruh sağlığının bozulduğuna ilişkin mahkememizce alınan
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca
düzenlenen 10.02.2010 tarihli bilirkişi kurulu raporunun uzman bilirkişilerce
gerekli inceleme ve yeterli açıklama yapılarak düzenlendiği, hüküm kurmaya
yeterli olduğu...”,
Gerekçesiyle 5237 sayılı TCY’nın 43. maddesindeki uygulamayı değiştirmek
suretiyle direnilmesine ve sanığın anılan Yasanın 103/1-3-6, 43, 62 ve CYUY’nın
326/son maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.
Başsavcılığının “onama” istekli 25.04.2012 gün ve 58547 sayılı tebliğnamesi
ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca
değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca
halen yürürlükte olan 318. maddesinde, Ceza Genel Kurulunda incelemenin
duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanık
müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair isteminin
CYUY’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek inceleme dosya
üzerinden yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdurenin ruh ve beden sağlığının
144 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bozulup bozulmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan
rapor alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık T. P. hakkında, “yanında çalışmakta olan mağdure A. Ö.’in, kendisine
yaptığı bir işi göstermek istediği sırada önce omzunu ve sırtını okşamaya
başladığı, daha sonra da koltuk altından göğsüne dokunduğu, olay günü de
sandalyede oturmakta olan mağdurenin yanına sandalyesi ile yaklaşarak
bacaklarını okşadığı ve kot pantolonunun üzerinden cinsel organına
dokunduğu, mağdurenin kalkarak oradan uzaklaştığı” iddiasıyla kamu davası
açıldığı, yerel mahkemece de olayın bu şekilde gerçekleştiğinin kabul edildiği,
Mağdurenin olay tarihinden önce ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğinde
tedavi gördüğüne ilişkin ...Devlet Hastanesinin 18.09.2009 tarihli yazısı
ekinde gönderilen “ayakta epikriz” raporlarına göre, mağdurenin;
1 )06.06.2008 tarihinde ...Devlet Hastanesi Nöroloji Polikliniğine “sinirlilik,
stres” şikayeti ile başvurduğu ve kendisine “depresif epizodlar” tanısı
konulduğu,
2 )19.02.2009 tarihinde aynı polikliniğe “sol omuz ağrısı, baş ağrısı,
sinirlilik, bacaklarda ağrı ve uyuşma” şikayeti ile başvurduğu ve kendisine
“gerilim, başağrısı, miyalji, depresif nöbet” tanısı konulduğu,
3 )23.03.2009 tarihinde yine aynı polikliniğe “baş ağrısı, sol kolda ve sağ
bacakta yanma, sinirlilik, boyun ağrısı” şikayeti ile başvurduğu ve “gerilim
başağrısı, baş ağrısı diğer sendromları, depresif nöbet” tanısı konulduğu,
Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünün Adli Tıp Uzmanı tek hekim tarafından
02.07.2009 tarihinde düzenlenen raporunda; kendisinde panik, güvensizlik,
korku hali şeklinde ruhsal değişim bulguları mevcut olup, fiil nedeniyle ruh
sağlığında menfi yönde değişiklik ( bozulma ) meydana geldiği, herhangi
bir zeka geriliği, psikiyatrik sendrom arazı tespit edilemediği, ırzına yönelik
fiilin anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek, ruhen kendisini savunabilecek
psikobiyolojik gelişim içerisinde olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,
Akdeniz Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının 10.02.2010 günlü,
nöroloji, çocuk nörolojisi, psikiyatri, çocuk psikiyatrisi, adli tıp uzmanının
katılımıyla 5 kişilik heyet tarafından hazırlanan raporunda; sonuç olarak
travma sonrası stres bozukluğu zemininde gelişen majör depresyonun devam
etmekte olduğu ve tedavisinin planlandığı, beden sağlığının bozulmadığı, ruh
sağlığının ise bozulduğu kanaatine yer verildiği,
Ayrıca yargılama aşamasında yerel mahkemece Adli Tıp Kurumundan
mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığının belirlenmesi amacıyla
randevu istendiği, 23.06.2010 günü randevu verildiği, ancak mağdurenin
rapor alınmak üzere bu kuruma gönderilmediği,
Anlaşılmaktadır.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 145
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca varılabilmesi için,
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile
ilgili olarak rapor düzenlemekle görevli Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu başta
olmak üzere İhtisas Kurullarının kuruluş şekli ve çalışma düzeni hakkındaki
düzenlemelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Adalet işlerinde resmi bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Kurumunun
kuruluş ve çalışma şekli 4810 sayılı Yasa ile köklü değişikliklere uğramış
bulunan 2659 sayılı Yasa ile düzenlenmiştir.
Anılan Yasanın, “Adli Tıp İhtisas Kurulları” başlıklı 7. maddesinde;
“Adli Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas kurulları,
bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile;
…f ) Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Kadın Hastalıkları ve Doğum,
- Radyoloji,
- Üroloji,
- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları,
- Çocuk Psikiyatrisi,
- Adli Antropoloji,
- Çocuk Cerrahisi,
Uzmanlarından oluşur.
İhtisas Kurullarında yeteri kadar raportör bulundurulur”,
“Adli Tıp Genel Kurulunun ve İhtisas Kurullarının Çalışması” başlıklı 23.
maddesinde;
“…B ) Adli Tıp İhtisas Kurullarının Çalışması:
Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en
az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. Oyların eşitliği halinde
Başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu sağlamış sayılır.
Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer
kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili
uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez...”,
“Adli Tıp Kurumunda bilirkişi dinlenmesi ve toplantılara katılma” başlıklı
24. maddesinde ise;
“I- Adli Tıp Genel Kurulu ve adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas
daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan
tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi
olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler oy hakları olmamakla
beraber görüşlerini bir raporla Adli Tıp Genel Kurulu, adli tıp ihtisas kurulu
veya adli tıp ihtisas dairesi başkanlığına bildirirler.
...II- a ) Adli Tıp Genel Kurulu, adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas
daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya dairelerinde
146 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bulunmayan, Adli Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde bulunan
uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla ilgili
toplantıya katılır ve oy kullanırlar” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
Bu düzenlemelere göre, anılan Yasanın 7. maddesinin ( f ) bendi uyarınca,
Adli Tıp Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunun, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki
üye ile birer kadın hastalıkları ve doğum, radyoloji, üroloji, ruh sağlığı ve
hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, adli antropoloji ve çocuk cerrahisi uzmanından
oluşacağı, aynı Yasanın 23. maddesinin ( B ) bendi uyarınca da ihtisas kurulunun
başkan ve işin niteliğine göre bu uzmanlardan en az dört üyenin katılımıyla
toplanacağı, incelenecek konunun ilgili uzman üyenin hazır bulunmaması
halinde ise müzakerenin yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan Yasanın “Diğer Adli Ekspertiz Kurumları” başlıklı 31.
maddesinde yer alan; “Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp
mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa göre resmi bilirkişi sayılır. Bu birim ve
kliniklerde tetkik edilecek adli tıp ile ilgili işler yönetmelikte belirlenir”
şeklindeki düzenlenmeyle de Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin,
adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli konularda Ceza Yargılaması Yasasına göre
resmi bilirkişi sayılacağı açıkça belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 15 yaşını tamamlamamış olan mağdurenin, gerçekleştirilen
eylem sonucunda ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin raporun
yerel mahkeme tarafından, Adli Tıp Kurumu yerine 2659 sayılı Yasanın 31.
maddesi uyarınca Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Başkanlığından alınmasında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, anılan
maddede Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin adli tıp mevzuatı
kapsamında görev yapacağının açıkça belirtilmiş olması karşısında, Adli Tıp
Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunda yer alması gereken uzmanlık dallarında
görevli uzmanlar arasından seçilecek ve içerisinde zorunlu olarak çocuk
psikiyatrisi bulunan en az beş kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınması
gerekmektedir. Bu düzenlemeye kısmen aykırılık oluşturacak şekilde,
ilgili İhtisas Kurulu uzmanlık dalları arasında sayılmamış ve anılan Yasanın
24. maddesine göre ne tür bir gerekçe ile uzmanlıklarına başvurulduğu
belirlenemeyen “Nöroloji Anabilim Dalı” ve “Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı”
uzmanlarının heyete dahil edilerek, beş kişi tarafından düzenlenmiş olan
ve aynı zamanda, mağdurede ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğince tespit
edilen rahatsızlıkların, bu olaydan ötürü gerçekleştiği belirtilen “ruh sağlığının
bozulması” durumuna etkisinin olup olmadığı konusunda görüş belirtilmeyen
ve bu nedenle içerik itibarıyla da yetersiz bulunan rapor esas alınarak hüküm
kurulması yerinde değildir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 147
Bu itibarla yerel mahkemece, yasaya aykırı olarak düzenlenmiş ve içerik
olarak da yetersiz olan bir raporun hükme esas alınması suretiyle, sanık
hakkında suç nitelemesi yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz
olup, usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına, ayrıca
01.07.2009 tarihinden bu yana tutuklu bulunan sanığın tutuklulukta geçirdiği
süre ile bozma nedeni gözönüne alınarak tahliyesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.11.2011 gün ve 451-412 sayılı
direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Sanık T. P.’ın tutuklu bulunduğu bu suçtan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan
hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini
için yazı yazılmasına,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına
TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2659/m.31
ADLÎ TIP KURUMU KANUNU
Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp
olaylarında ve diğer adli konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre resmi
bilirkişi sayılır. Bu birim ve kliniklerde tetkik edilecek adli tıp ile ilgili işler yönetmelikte
belirlenir.
5237/m.43-1
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye
karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak
bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha
ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle:
29/06/2005-5377 S.K./6.mad) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra
hükmü uygulanır.
5237/m.103-1-3-6
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir
nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
(3) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./12.mad) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci
veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici,
148 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde,
onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
YARGITAY KARARLARI 149
SAYI: 39
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
Tarih: 2.11.2011
Esas: 2011/2361
Karar: 2011/6564
ARALARINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI BULUNAN
SANIKLARIN AYNI MÜDAFİİ İLE SAVUNULAMAYACAĞI
 KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU

ÖZET: Sanıklar hakkında mahkemece kurulan hükmün temyizinde
Özel Dairece;
Sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu halde aynı müdafii
tarafından savunmalarının yapılması usule aykırı olup yerel mahkemenin kararının bozulmasını gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
1136/m.38-1
5271/m.152
DAVA : Mustafa K.’i kasten öldürmekten sanık Nilüfer K.’nun yapılan
yargılanması sonunda: hükümlülüğüne, diğer sanık Orhan K.’nun beraatine
dair ( İzmir ) Yedinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.3.2010 gün ve
277/103 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık Nilüfer müdafiiyle
müdahil vekili taraflarından istenilmiş, sanık müdafii duruşma da talep
etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize
gönderilmekle: sanık hakkında duruşmalı, müdahilin temyizi üzerine incelendi
ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- ) Sanık Orhan K.’nun hakkında verilen beraat kararının
gerekçesine yönelik olan temyiz isteminin, süresinden sonra olması sebebiyle
C.M.U.K.317 maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.,
2- ) Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009
gün ve 2009/1-85/242 Sayılı kararında açıklandığı üzere; sanıklardan
birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet
yarattığı durumlarda sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun
kabulü gerektiğinden; somut olayda, aynı olay sebebiyle yargılanan ve
cezalandırılmasına karar verilen sanık Nilüfer K. ile beraatine karar verilen
150 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
sanık Orhan K. arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldığı halde,
ayrı ayrı müdafiiler yerine aynı müdafii tarafından savunmalarının yapılması
suretiyle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 Sayılı C.M.K.nun 152
maddelerine aykırı davranılması;
SONUÇ : Usule aykırı olup, sanık Nilüfer müdafii ve müdahiller
vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair cihetleri
incelenmeksizin, öncelikle bu nedenle, sanık Nilüfer hakkında mahkumiyet,
sanık Orhan hakkındaki beraat hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce hilafına
C.M.U.K.nun 321 maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 02.11.2011 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1136/m.38-1
AVUKATLIK KANUNU
Avukat;
a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz
veya haksız olduğu kanısına varırsa,
Teklifi reddetmek zorunluğundadır.
Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da
kapsar.
5271/m.152
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı
müdafie verilebilir.
YARGITAY KARARLARI 151
SAYI: 39
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
Tarih: 13.11.2012
Esas: 2012/25141 Karar: 2012/45745
KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU
 MAHKEMECE, YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ
DOĞRULTUSUNDA İŞLEM YAPILACAĞI

ÖZET: Elektrik enerjisi hırsızlığı ve mühür bozma suçlarından sanık hakkında hüküm kurulmuştur.
Özel Dairece;
Davanın dayanağını oluşturan elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçunu
düzenleyen, Türk Ceza Kanununun ilgili hükmü yürürlükten kaldırılmış,
yeni düzenleme ile, Karşılıksız Yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya
yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce
tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmayacağı, zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek
ceza üçte birine kadar indirileceği, ancak Enerjisi hırsızlığı gerek bu suça
bağlı olarak dava konusu yapılan mühür bozma suçundan kurulan hükümler İle ilgili olarak taraflar çağrılıp, aynı maddede öngörülen hükümler çerçevesinde yeni bir hüküm kurulması gerektiği anlaşılmakla, 6352
sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasına göre işlem yapılması için
dosyanın mahkemesine iadesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.142-1-f
6352/m. 82, 83, 84, GEÇİCİ 2.madde- 1-2
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Elektrik enerjisi hırsızlığı ve mühür bozma suçlarından sanık
hakkında kurulan mahkkumiyet hükümlerinin katılan vekili ve sanık tarafından
temyizi üzerine, Yargıtay’a gönderilen dava dosyası, “02.07.2012 tarihinde
kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 05.07.2012
152 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 2.
maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapılması”
için 19.07.2012 tarihinde mahkemesine iade edildiği halde mahkemesince
bir işlem yapılmadan Dairemize iade edilmesi üzerine yapılan incelemede;
6352 Sayılı Yasanın 82. maddesi ile davanın dayanağını oluşturan elektrik
enerjisi hakkında hırsızlık suçunu düzenleyen, 5237 sayılı TCK’ nın 142.
maddesinin 1 fıkrasının ( f ) bendi yürürlükten kaldırılmış, aynı Yasanın
83.maddesi ile de, 5237 sayılı TCK’ nın karşılıksız yararlanma suçunu
düzenleyen 163. maddesine;
“ ( 3 ) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya
doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini
engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenleme içeren 3. fıkra eklenmiştir.
Aynı Yasanın 84. maddesi ile de;
“5237 sayılı Kanunun 168. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve
karşılıksız yararlanma” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“ ( 5 ) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin
pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin
uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi
halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen
tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak
kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.” hükmü getirilmiştir.
Aynı Yasanın 103. maddesi ile de;
25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 6. maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“ ( 2 ) Karşılıksız yararlanma suçunda etkin pişmanlıktan yararlanması
dolayısıyla şüpheli, sanık veya hükümlü hakkında verilen kararlar adlî sicilde
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Onbeş yıl süreyle muhafaza edilen
bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak
Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından istenmesi halinde verilebilir.”
hükmü düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemeler ile daha önce hırsızlık suçu olarak düzenlenen,
abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisi, su ve doğal gazın
sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek
şekilde tüketilmesi eylemleri karşılıksız yararlanma suçu olarak düzenlenmiştir.
6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasında;
( 2 ) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 153
doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini
engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya
kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin,
bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen
tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm
sonuçlarıyla ortadan kalkar.
Hükmüne yer verilmiş olması ve anılan suçlara ilişkin açıklanan düzenlemer
karşısında; temyiz edilmesi nedeniyle Yargıtay’ da bulunan dosyalar hakkında
ne tür bir işlem yapılacağına dair aynı maddenin 1. fıkrasında ise,
( 1 ) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı
açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay
ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye
gönderilir.
Şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Konuya ilişkin 6352 sayılı Yasanın
Geçici 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları birlikte değerlendirildiğinde,
anılan suçlara ilişkin olarak hakkında kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş
olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, altı ay içinde zararı tamamen tazmin etmesi
halinde, hakkında cezaya hükmolunamayacağı ve verilen cezanın da tüm
sonuçları ile ortadan kalkacağı düzenlenmiş olup, düzenleme gereğince işlem
yapılması gereken hükümlerin, mahkumiyet veya beraat hükmü olacağına, ya
da kesinleşmiş olup olmadığına dair bir ayırım yapılmamıştır.
Temyiz nedeniyle Yargıtay’ da bulunan dosyaların da Geçici 2. madde
gereğince işlem yapılmak üzere hükmü veren mahkemeye gönderileceğine
dair amir hükümde de hükmün niteliği veya kesinleşip kesinleşmediği ya da
mağdur kurumun zararının tazmin edilip edilmediği şekilinde bir ayırıma yer
verilmemiştir.
Geçici 2. maddenin 1. fıkrasında ayrıca temyiz nedeniyle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların ise ilgili daireye gönderilmeden
doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkemesine gönderileceği
düzenlenmiştir.
Anılan düzenleme ile yapılan açıklamalar karşısında; 6352 sayılı Yasanın
Geçici 2. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkra kapsamındaki suçlar yönünden,
Yargıtay’da bulunan dosyalar ile ilgili olarak Yargıtay ilgili ceza dairesinin de
temyiz incelemesi yapmadan dosyayı mahkemesine göndermesi gerektiğinin
kabulü gerekmektedir. Aksi taktirde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
bulunan dosyalar ilgili daireye gönderilmeden, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca ilk derece mahkemelerine gönderildiği halde, Yargıtay
154 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
dairelerinde bulunan dosyalar ile ilgili olarak dairesince inceleme yapılması
gerektiğini kabul etmek, hukukun temel ilkelerinden olan, “aynı durumdakiler
arasında eşitlik” ilkesine aykırı davranarak, eşiksizlik yaratılmış olacaktır. Bu
nedenlerle madde kapsamında bulunan suçlara ilişkin dosyaların temyiz
incelemesine konu yapılmadan, bir gönderme yazısı ile mahkemelerine
gönderilmesi gerekir.
Mahkemesine gönderilen dosyalar hakkında ne tür bir işlem yapılması
gerektiği konusunda, 6352 sayılı Yasada bir düzenleme yoksa da; 5237
sayılı TCK’ nın yürülüğe girmesi üzerine, 765 sayılı TCK uyarınca verilen ve
temyiz nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkemesine iade edileceğine dair 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanunun 8. maddesinin 2. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verildiği
ve anılan düzenlemeye ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 27.06.2006 gün,
173-169 sayılı kararında özetle “5320 sayılı Yasanın 8/2 maddesinin, ilk
derece mahkemelerince verilip temyiz edilen hükümlerde, lehe hükümlerin
uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılmasının gerektiği
açıkça anlaşılması halinde, dosyanın doğrudan ilgili mahkemesine iade
edilebilme yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tanınmış, bu hüküm
uyarınca gönderilen dosyalarda, mahkemeler yönünden yeniden duruşma
açılarak hüküm verme ödevi doğuran kendine özgü bir düzenleme olduğu”
belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Dairelerinin istikrar kazanmış olan kararları da
bu yöndedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Yasanın 8.
maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesine yapılan iadelerin, bozma ilamı
niteliğinde olduğunun kabul edilmiş olması karşısında; 6352 sayılı Yasanın
Geçici 2. maddesi uyarınca gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca gerek
ilgili Yargıtay Dairesince yapılan mahalline gönderme işleminin bozma ilamı
olarak kabulü ile gerek elektrik
enerjisi hırsızlığı gerek bu suça bağlı olarak dava konusu yapılan mühür
bozma suçundan kurulan hükümler İle ilgili olarak 5320 sayılı Yasının 8.
maddesi gereğince yürülükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 326. maddesi
uyarınca duruşma açılarak taraflar çağrılıp, aynı maddede öngörülen
hükümler çerçevesinde yeni bir hüküm kurulması gereketiği anlaşılmakla;
SONUÇ : 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasına göre işlem
yapılması için dosyanın mahkemesine iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 13.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 155
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6352/m. 82, 83, 84
YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA
BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN
SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN
MADDE 82- 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi
yürürlükten kaldırılmış, üçüncü fıkrasında yer alan “ikinci fıkraya göre cezaya” ibaresi
“beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına”, “onbeş yıla kadar hapis” ibaresi ise “ceza
yarı oranında artırılır” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 83- 5237 sayılı Kanunun 163 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal
gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek
şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.”
MADDE 84- 5237 sayılı Kanunun 168 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“ve karşılıksız yararlanma” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
“(5) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık
göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı,
soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası
açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise,
verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan
fazla yararlanamaz.”
6352/GEÇİCİ 2inci madde- 1-2
YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ
AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA
İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN
(1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve
temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan
dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir.
(2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın
sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde
tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık
suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın
hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı
ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz,
verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.
156 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
5237/m.142-1-f
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Hırsızlık suçunun;
f) Elektrik enerjisi hakkında, İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
YARGITAY KARARLARI 157
SAYI: 39
YARGITAY
3. CEZA DAİRESİ
Tarih: 10.10.2012
Esas: 2012/28613 Karar: 2012/33728
TEKERRÜR
 HAKSIZ TAHRİK

ÖZET: Mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Sanığın adli sicil kaydında yer alan adli para cezasının, miktar itibariyle
kesin olması sebebiyle mükerrirliğe esas alınamayacağının gözetilmemesi,
Uygulama şartları gerçekleşmediği halde, sanık hakkında verilen cezada
haksız tahrik nedeniyle indirim yapılmış olması,
İnfazı kısıtlar şekilde denetim süresinin belirlenmesi, bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.29
5271/m.147
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak
okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dairemizce 05.04.2012 tarih ve 2011/22103 Esas, 2012/14300
Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında bozma yolundaki kararına karşı; Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının 02.07.2012 tarih ve 2008/161996 sayılı yazısı ile
“İddianamenin okunmaması ve imza eksikliğine ilişkin olarak usül bozması
yapılamayacağının ve dosyanın esastan incelenmesi gerektiğine ilişkin”
talebiyle itiraz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
10.07.2012 tarih ve 2012/1225 Esas, 2012/1765 sayılı Kararı ile Daireye
gönderilmekle;
05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 2.ve
3. fıkraları ile aynı yasanın 101. maddesi ile de 5320 sayılı Yasaya eklenen
158 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
geçici 5. maddenin verdiği yetkiye dayanılarak Dairemize gönderilen dosya
hakkında;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının vaki talepleri yerinde görülmekle;
1 ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne;
2 ) Dairemizin 05.04.2012 tarih ve 2011/22103 Esas, 2012/14300 Karar
sayılı ilamı ile sanık hakkındaki bozma ilamının kaldırılmasına;
Dosyanın yeniden incelenmesinde;
Esaslı işlemlerin yapıldığı 03.03.2008 tarihli duruşma tutanağının katip
tarafından imzalanmaması mahallinde giderilebilir eksiklik olarak görülmüş
keza; iddianamenin okunmaması duruşmada hazır bulunan sanığa CMK’nin
147. maddesindeki haklarının hatırlatılması ve yüklenen suçun anlatılması
nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır.
Diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
a ) Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve mükerrirliğe esas alınan,
Şereflikoçhisar Sulh Ceza Mahkemesinin 25.04.2007 tarih 2007/42-106 sayılı
ilamına konu adli para cezasının, miktar itibariyle kesin olması sebebiyle
mükerrirliğe esas alınamayacağının gözetilmemesi,
b ) Sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında atılı suçlamayı kabul
etmemesine ve dosya kapsamına göre, uygulama şartları gerçekleşmediği
halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi verilen cezada haksız
tahrik nedeniyle indirim yapılmış olması,
Kabule göre de;
c ) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesinden
sonra denetimli serbestlik uygulanmasına karar verilmekle yetinmesi
gerekirken, infazı kısıtlar şekilde denetim süresinin belirlenmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları
bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı
5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un
321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 10.10.2012 gününde oy
birliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.29
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında
suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan
yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis
cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı
indirilir.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 159
5271/m.147
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde
aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin
soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından
yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine
bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak
istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci Madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından
istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu
söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır
ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan
hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında
bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.
i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar
yer alır:
1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.
2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları
ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.
3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip
getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.
4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi
tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.
5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.
160 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
Tarih: 2.11.2012
Esas: 2012/33 Karar: 2012/12011

MÜLKİYETİN TAŞKIN KULLANILMASI ÜZERİNE ZARAR
GÖRENİN MÜDAHALE EDEBİLECEĞİ
ÖZET: Sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Somut olayda, sanık ile katılanın bitişik arazilerde komşu oldukları, katılana ait zeytin ağaçlarının dallarının sanığa ait nar ağaçlarına zarar
verdiği ve sanığın uzun süre katılanı bu konuda uyarmasına rağmen katılanın herhangi bir tedbir almadığı sanığın aksi sabit olmayan savunması
ve dosya kapsamından anlaşılmakla unsurları yönünden oluşmayan atılı
suçtan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi doğru görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.683, 740
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Türk Medeni Kanununun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683.
maddesi: “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde
o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma
yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını yasal sınırlar içinde
kullanabilme yetkisini düzenlemiştir. Öte yandan, anılan Kanunun taşınmaz
mülkiyet hakkının kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde yer
alan 740. maddesi ise, başkasının mülküne taşarak zarar veren ağaçlara ait dal
ve köklerin, zarar gören mülk sahibinin istemi üzerine uygun bir süre içinde
kaldırılmaması halinde, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği ve
kendi mülkiyetine geçirilebileceği hükmünü içermektedir. Görüleceği üzere
bu madde ile de mülkiyetin taşkın kullanımına kısıtlama getirilmiştir. Buna
göre, mülk sahibi, önceden istemde bulunmasına karşın taşan dal ve kökler
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 161
uygun bir süre içinde kaldırılmadığı takdirde kendisi kullanabileceği gibi, bu
zararın mahkeme aracılığı ile giderilmesini de isteyebilir.
Somut olayda, sanık ile katılanın bitişik arazilerde komşu oldukları,
katılana ait zeytin ağaçlarının dallarının sanığa ait nar ağaçlarına zarar
verdiği ve sanığın uzun süre katılanı bu konuda uyarmasına rağmen katılanın
herhangi bir tedbir almadığı sanığın aksi sabit olmayan savunması ve dosya
kapsamından anlaşılmakla unsurları yönünden oluşmayan atılı suçtan sanığın
beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş
olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 02.11.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.683 TÜRK MEDENİ KANUNU
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği
gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası
açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.
4721/m.740 TÜRK MEDENİ KANUNU
Komşunun arazisine taşarak zarar veren dal ve kökler, onun istemi üzerine
uygun bir süre içinde kaldırılmazsa, komşu bu dal ve kökleri kesip kendi mülkiyetine
geçirebilir.
Ekilmiş veya üzerine yapı yapılmış arazisine dalların taşmasına katlanan komşu,
bu dallarda yetişen meyvaları toplama hakkına sahip olur.
Komşu ormanlar hakkında bu hükümler uygulanmaz.
162 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
YARGITAY
13. CEZA DAİRESİ
Tarih: 15.5.2012
Esas: 2012/1164
Karar: 2012/11135
SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK
 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
 KISA SÜRELİ HAPİS CEZALARININ SEÇENEK YAPTIRIMLARA
ÇEVRİLMESİ

ÖZET: Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle
Özel Dairece;
Uzlaşma girişiminde bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi,
Konut dokunulmazlığını bozma suçundan yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer
olmadığına karar verilmesi,
Sanığın her bir eyleminden dolayı denetime olanak sağlayacak biçimde
ayrı ayrı uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde bir
kez hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5237/m.50-1-3, 51
5271/m.253, 254
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya
incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde
tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin
takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde
ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz
itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 163
1- ) Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunduğu anlaşılan suça sürüklenen
çocuk hakkında; 5271 Sayılı C.M.K.nın 253 ve 254. maddelerini değiştiren
5560 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 19.12.2006 tarihinden önce işlenen
suçlarda uygulama olanağı bulunan 5395 Sayılı Çocuk Koruma Yasasının 24.
maddesine göre, 5560 Sayılı Kanunun 25. maddesiyle değişik 5271 Sayılı
C.M.K.nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesindeki yöntem
izlenerek uzlaşma girişiminde bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- ) Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan suça sürüklenen çocuk hakkında
hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçundan
hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, 5237 Sayılı T.C.K.nın 50/3. maddesi
uyarınca aynı Kanunun 50/1. maddesindeki seçenek yaptırımlarından birine
çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi,
3- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 51. maddesiyle 5395 Sayılı Kanunun 23.
maddesinin koşulları ve sonuçları değerlendirilirken; sabıkasız olması ve suç
işleme hususunda eğilimin olmaması, cezasının ertelenmesi halinde yeniden
suç işlemeyeceği konusunda kanaat geldiğinden cezasının ertelenmesine
karar verildiği halde, “Sanığın kişilik özellikleriyle duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği kanaatine
varılmamış olması” denilmek suretiyle konut dokunulmazlığını bozma
suçundan yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
4- ) Sanığın her bir eyleminden dolayı denetime olanak sağlayacak biçimde
ayrı ayrı uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, 5237 Sayılı T.C.K.nın 50,
51 ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 231 maddelerinin değerlendirilmesi sırasında
yazılı biçimde bir kez hüküm kurularak 5271 Sayılı C.M.K.nın 232. maddesine
aykırı davranılması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk B.M. müdafiinin
temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün
açıklanan sebeplerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, temyiz harcının
istenmesi halinde iadesine, 15.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.231, 232
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
Madde 231 - (1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre
duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle
anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi
bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
164 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl* veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan
hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları
göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade,
suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli
olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği
süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi
olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel
olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda
yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen
koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya
verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen
gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 165
yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın
yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara
çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir
soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md;Değişik fıkra: 23/01/20085728 S.K./562.mad) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp
kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.
Madde 232 - (1) Hükmün başına, “Türk Milleti adına” verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet
savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve
müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup
olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından
itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni
mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından
hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223 üncü Maddeye göre verilen kararın ne olduğunun,
uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma
ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi
ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi
tarafından imzalanır ve mühürlenir.
5271/m.253, 254
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
Madde 253 - (Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.24.md)
(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya
özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
166 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin
açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere;
diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için,
kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık
hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma
yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı
veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar
görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin
reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet
savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli,
mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren
üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve
uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan
adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan
zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde,
uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren
bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar
görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma
konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına
engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul
etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi,
uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk
öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi
sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 167
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve
Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Cumhuriyet
savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü
olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten
itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet
savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine
şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir.
Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da
vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş
sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak
Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak
kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı
ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan
zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe
kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve
edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına
alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde,
hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin
ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171
inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın,
kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle
tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin,
edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli
ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz
belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir
soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde
168 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç,
uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar
dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve masraflarıyla orantılı
bir ücret takdir edilerek ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri,
yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet
Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen
kanun yollarına başvurulabilir.
(24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle düzenlenir.
Madde 254 - (Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.25.md)
(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında
olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen
esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın
edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin
yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik
arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince
zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten
sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından,
231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.
5237/m.50-1-3, 51
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna,
yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle
getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla,
gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere
gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat
ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm
olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin
geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak
koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm
olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını
SAYI: 39
YARGITAY KARARLARI 169
doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya
daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
Madde 51 - (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına
mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada
onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç
yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm
edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla
tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna
bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda
çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla
hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak
üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza
süresinden az olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında
çalıştırılmasına,
c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini
sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna
devam etmesine,
Mahkemece karar verilebilir.
(5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi
görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle
iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü
kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur;
hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında
üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde
bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman
kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine
yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi
hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine
170 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
karar verilir.
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde,
ceza infaz edilmiş sayılır.
YARGITAY KARARLARI 171
SAYI: 39
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
Tarih: 20.6.2012
Esas: 2012/8915
Karar: 2012/7056
REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇU
 CUMHURİYET SAVCISININ MADDİ GERÇEĞİ ARAŞTIRMA
MECBURİYETİ

İlgili Kanun/Madde: 5271/m.160
DAVA : Reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan şüpheli M.S. hakkında
Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda
verilen 27.01.2012 gün, 2012/497 Sor. ve 2012/328 Sayılı Kovuşturmaya
Yer Olmadığına Dair Karara karşı yapılan itiraz üzerine Tunceli Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 10.02.2012 günlü, 2012/55 D. İş sayılı kararının; dosya
kapsamına göre, mağdurun şikayetçi olmadığından bahisle kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiş ise de; 5271 Sayılı C.M.K.nın 160. maddesinde
yer alan ( Cumhuriyet Savcısı ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği
izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup
olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet Savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine
ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin
haklarını korumakla yükümlüdür ) düzenlemesi karşısında Cumhuriyet
Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, şüpheliye yönelik iddiaların
araştırılmadığı, şüphelinin beyanına başvurulmadığı, yalnızca yaşı küçük
mağdurun karakolda alınan ifadesiyle yetinildiği, ortada 5271 Sayılı Kanuna
uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda anılan kanunun 160.
ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla
itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde reddine karar
verilmesinde isabet görülmediğinden, bahisle 5271 Sayılı C.M.K.nın 309.
maddesi gereğince hükmün bozulması lüzumu” Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
172 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Genel Müdürlüğü ifadeli 12.04.2012 gün ve 21879 sayılı, kanun yararına
bozma istemlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle
Daireye ihbar ve dava evrakı birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
KARAR : C.M.K.nın 160/2. maddesinin amir hükmüne göre anılan
soruşturma evrakına bakan Cumhuriyet Savcısının söz konusu olayla
ilgili olarak İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezlekenin içeriğiyle
yetinmeksizin maddi gerçeği bulmak için gerekli işlemleri yapması, bu
kapsamda öncelikli olarak hakkında suç isnadında bulunulmasına rağmen
kendisiyle ilgili hiç bir işlem yapılmayan hatta açık kimliğiyle adresi dahi tespit
edilmeyen şüpheliyi temin edip ifadesini aldıktan sonra dosya içinde bulunup
mağdureye ait olduğu bildirilen görüntülü ifade kaydı cd’nın çizik olması
sebebiyle bilgisayarda açılamaması karşısında emniyet müdürlüğünden
kopyasını temin edip ayrıca mağdurenin ifadesinde isimleri geçen tanıkları da
dinledikten sonra bunları değerlendirerek bir karara varması gerekirken eksik
soruşturmayla karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve bu itibarla kanun yararına bozma istemine
dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Erzincan
Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2012 günlü, 2012/497 Sor. ve 2012/328
Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı yapılan itiraz üzerine
Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2012 günlü, 2012/55 D. İş
sayılı kararın C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip
işlemlerin Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılmasına ve dosyanın
mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
20.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.160 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar
vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını
korumakla yükümlüdür.
SAYI: 39
DANIŞTAY KARARLARI 175
DANIŞTAY
8. DAİRE
Tarih: 11.10.2012
Esas: 2012/7088 Karar: 2012/7438
REKABET YASAĞI
 İDARİ PARA CEZASI
 KARAR DÜZELTME

ÖZET: Dava, Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri
Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin onama kararının iptali istemi ile açılmıştır.
Özel Dairece;
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı icrasına Dair Yasanın
24. maddesinde, Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 8inci, 9uncu ve 39uncu
maddesinde, 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Yasasının “Disiplin Cezalan” başlığını taşıyan 44. maddesinde, haksız rekabeti sağlayıcı açıklamalarda bulunmak yasaklanmıştır.
Özel Hastaneler Yönetmeliğinde de, rekabetin korunması ve haksız rekabet ile ilgili diğer mevzuat hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının mesul müdürlüğünü yaptığı sağlık kuruluşu tarafından hazırlanan web sitesinde “implant ve lazerle diş beyazlatma hizmetlerinde ödeme kolaylığı, hospident clup card ile
hospident ailesinin seçkin üyelerinden biri olarak size hizmet vermekten
onur duyarız, kredi kartına vade farksız 12 taksit, online randevu” gibi
talep yaratmaya yönelik reklam içeren ifadelere yer verildiği gerekçesi
ile ilanın içeriği nedeniyle reklam ve haksız rekabet niteliği taşıdığından
bahisle dava konusu işlemin tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Olayda, davacıya para cezası verilmesine konu teşkil eden ve dosya içinde yer alan söz konusu Web sitesindeki duyuruların incelenmesinden; bu
ilanın, reklam unsuru içermekte olup, belli bir alanda verilen sağlık hizmetinin ticari bir niteliğe büründürülerek alıntısı yapılan Yasal ve düzenleyici kuralların ihlali sonucunu doğurduğu görülmektedir.
176 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Bu durumda, davacıya yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerine aykırı
davranması nedeniyle verilen disiplin cezasında hukuka aykırılık bulunmayıp, davanın reddine karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 1219/m.24
3224/m.44
2577/m.54
TIBBİ DEONTOLOJİ TÜZÜĞÜ md:8, 9, 39
ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ md:16, 17, 60
İstemin Özeti : Dairemizin 31.5.2012 gün ve E:2008/9568, K:2012/4062
sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hâkimi : Hilal AKTEMUR DERMANCIOĞLU
Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
KARAR : Danıştay Dava Daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri
Kurulları tarafından verilen kararlar hakkında karar düzeltilmesi yoluna
başvurulabilmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde
yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
İstemde bulunan tarafından öne sürülen düzeltme nedenleri ise sözü
edilen maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından,
SONUÇ : Düzeltme isteminin reddine, yargılama giderlerinin istemde
bulunan üzerinde bırakılmasına, 11.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
T.C.
ANKARA 10.İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2008/643
KARAR N0:2008/1668
DAVACI : ...
VEKİLİ : ...
KARSI TARAF ( DAVALI ) : Türk Diş Hekimleri Birliği / ANKARA
VEKİLİ : ...
İSTEMİN ÖZETİ : Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri
Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca 2007 yılı asgari muayene ücretinin
50 katı tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 16.01.2008
tarih ve 22 sayılı onama kararının; söz konusu ilanlar ile tedavi yöntemi ve
ödemeler konusunda halkın bilinçlendirilmesinin amaçlandığı, özendirici
ve rekabete yol açıcı bir durumun soz konusu olmadığı ileri sürülerek iptali
istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Davacının faaliyetinin talep yaratmaya yönelik
SAYI: 39
DANIŞTAY KARARLARI 177
özendirici ve rekabete yol açıcı nitelikte olduğunun belirlenmesi nedeniyle
davacının fiiline uygun disiplin cezası ile cezalandırılmasında hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren 10. Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava, Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri Birliği
Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca 2007 yılı asgari muayene ücretinin 50
katı tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 16.01 2008 tarih
ve 22 sayılı onama kararının iptali istemi ile açılmıştır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı icrasına Dair Yasanın
24. maddesinde, Mesleklerini uygulayan hekimlerin, hasta kabul ettikleri
mahal ile muayene saatlerini ve ihtisaslarını bildiren ilanlar terkibine mezun
olup diğer suretlerle ilan, reklam ve saire yapmalarının yasak olduğu kurala
bağlanmıştır
Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 8. maddesinde, tabiplik ve diş tabipliği
mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemeyeceği,
tabip ve diş tabibinin yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün
tutmaya mecbur olduğu, her ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi
reklamını yapamayacağı, tabip ve diş tabibinin, gazetelerde ve diğer neşir
vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramayacağı, 9.
maddesinde, tabip ve diş tabibinin, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı
ilanlarda ve reçete kağıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet
İhtisas Nizamnamesine göre kabul edilmiş olan ihtisas şubesini, akademik
unvanını ve muayene gün ve saatlerini yazabileceği, 39. maddesinde, tabip
ve dış tabibinin meslektaşlarına hastalarını elde etmeye matuf hareket ve
teşebbüslerde bulunamayacağı hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Yasasının “Disiplin
Cezalan” başlığını taşıyan 44. maddesinde, diş hekimlerine verilebilecek
disiplin cezaları tek tek sayılarak, disiplin cezalarını gerektiren fiiller ve
bu fiillere uygulanacak disiplin cezalarındaki yöntem ve usullerin Birlikçe
düzenlenecek bir yönetmelikle gösterileceği hükme bağlanmış olup, bu
hükme dayanılarak çıkarılan Türk Diş Hekimleri Birliği ve Diş Hekimleri
Odalarının Disiplin Yönetmeliğinin 8/a maddesinde; reçete Kağıtları, el
ilanları, promosyon malzemeleri ve benzeri araçlarla reklam yapmak veya
sanal ortamlarda dahil olmak üzere her türlü iletişim araçlarında reklam
amacına yönelik ve haksız rekabeti sağlayıcı yazılar yazmak, yazdırmak veya
açıklamalarda bulunmak, çalıştığı veya ortağı olduğu kuruluş veya şirket
aracılığı ile anılan eylemlerin yapılmasına göz yummak fiilinin para cezası ile
cezalandırılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 16.maddesinde; özel hastanelerin
178 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
tıbbi, idari, mali ve teknik hizmetlerinin bir mesul müdür sorumluluğunda
yürütüleceği, 17. maddesinde; “Özel hastanenin tıbbi, idari, mali ve teknik
hizmetlerini mevzuata uygun olarak idare etmek ve denetlemekle” görevli
olan kişinin mesul müdür olduğu düzenlemesine yer verilmiş, 60. maddesinde
de; özel hastanelerin tıbbi deontoloji ve mesleki etik kurallarına aykırı şekilde
insanları yanıltan ve yanlış yönlendiren, ruhsatında yazılı kabul ve tedavi ettiği
uzmanlık dallarından başka hastaların tedavi ettiği intibaını uyandıran, diğer
hastaneler aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamayacağı ve
bu mahiyette reklam ve tanıtımlar yapamayacağı, özel hastanelerin ruhsatında
kayıtlı ısmı dışında bir isim kullanamayacağı, böyle faaliyet gösteremeyeceği,
rekabetin korunması ve haksız rekabet ile ilgili diğer mevzuat hükümlerinin
saklı olduğu belirtilmiştir.
Hekimlik Meslek Etiğı Kurallarının 11. maddesinde de, hekimin mesleğini
icra ederken reklam yapamayacağı, ticari reklamlara araç olamayacağı,
çalışmalarına ticari bir görünüm veremeyeceği, insanları yanıltıcı, paniğe
düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşları arasında haksız rekabete yol
açıcı davranışlarda bulunamayacağı, hekimin yayın araçlarıyla yapacağı
duyurularda varsa Tababet Uzmanlık Tüzüğüne göre kabul edilmiş olan
uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildirebileceği öngörülmüştür.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının mesul müdürlüğünü yaptığı
sağlık kuruluşu tarafından hazırlanan web sitesinde “implant ve lazerle diş
beyazlatma hizmetlerinde ödeme kolaylığı, hospident clup card ile hospident
ailesinin seçkin üyelerinden biri olarak size hizmet vermekten onur duyarız,
kredi kartına vade farksız 12 taksit, online randevu” gibi talep yaratmaya
yönelik reklam içeren ifadelere yer verildiği gerekçesi ile ilanın içeriği
nedeniyle reklam ve haksız rekabet niteliği taşıdığından bahisle dava konusu
işlemin tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Olayda, davacıya para cezası verilmesine konu teşkil eden ve dosya içinde
yer alan söz konusu Web sitesindeki duyuruların incelenmesinden; bu ilanın,
reklam unsuru içermekte olup, belli bir alanda verilen sağlık hizmetinin ticari
bir niteliğe büründurülerek alıntısı yapılan Yasal ve düzenleyici kuralların ihlali
sonucunu doğurduğu görülmektedir.
Bu durumda, davacıya yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerine
aykırılık davranması nedeniyle verilen disiplin cezasında hukuka aykırılık
bulunmamaktadır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, aşağıda dökümü gösterilen
80,20-YTL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, A.A.Ü.T. uyarınca
belirlenen 350,00-YTL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye
verilmesine, artan posta ücretinin istek halinde davacıya iadesine, kararın
tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay’da temyiz yolu
SAYI: 39
DANIŞTAY KARARLARI 179
açık olmak üzere, 08.07.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2577/m.54
İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU
1. (Değişik birinci cümle: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve
İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge
idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus
olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca;
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması,
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
d) (Değişik: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile
ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması,
Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.
2. (Değişik: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi
Dava Daireleri Kurulları ile bölge idare mahkemeleri, kararın düzeltilmesi isteminde
ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar.
3. (Değişik: 10.6.1994 – 4001/24 md.) Kararın düzeltilmesi istekleri esas
kararı vermiş olan daire, kurul ve bölge idare mahkemesince incelenir. Dosyanın
incelenmesinde tetkik hakimliği yapanlar, aynı konunun düzeltme yoluyla
incelenmesinde bu görevi yapamazlar.
1219/m.24
TABABET VE ŞUABATI SAN’ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR
KANUN
İcrayı sanat eden tabipler hasta kabul ettikleri mahal ile muayene saatlerini
ihtisaslarını bildiren ilanlar tertibine mezun olup diğer suretlerle ilan,reklam vesaire
yapmaları memnudur.
TIBBİ DEONTOLOJİ TÜZÜĞÜ md:8, 9, 39
MADDE 8 - Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari
bir veçhe verilemez.
Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya
mecbur olup, ne suretle olursa olsun, yazıların da kendi reklâmını yapamaz.
Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer neşri vasıtalarında, reklâm mahiyetinde
teşekkür ilânları yazdıramaz.
MADDE 9 - Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilânlarda
ve reçete kâğıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtısas Nizamnamesine
göre kabul edilmiş olan ihtısas şubesini, akademik ünvanını ve muayene gün ve
saatlarını yazabilir.
Muayenehane kapılarına veya binaların dışına asılacak tabebâların ebadı ve
adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip
180 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
odalarının bu husustaki kararlarına riayet etmekle mükelleftirler.
Tabelâlarda en çok iki renk kullanılabilir. Işık verici vasıtalarla tabelâları süslemek
yasaktır
MADDE 39 - Tabip ve diş tabibi meslektaşlarının hastalarını elde etmeğe mâtuf
hareket ve teşebbüslerde bulunamaz.
ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ md:16, 17, 60
Madde 16 - - (Değişik fıkra : 21/10/2006 - 26326 S.R.G Yön/14.mad) Özel
hastanelerin tıbbî, idarî ve teknik hizmetleri bir mesul müdür sorumluluğunda
yürütülür.
Özel hastanenin Bakanlık ve müdürlük ile ilgili bulunan bütün iş ve işlemlerinde
birinci derecede muhatap, mesul müdürdür.
Mesul müdür olarak görevlendirilecek olan tabibin aşağıdaki nitelikleri taşıması
şarttır:
a) 11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanun uyarınca Türkiye’de sanatını yapmaya mezun olmak,
b) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
c) (Değişik bend: 13/04/2003 - 25078 S. R.G. Yön./10. md.; Değişik bend:
28/05/2004 - 25475 S.R.G. Yön./5.mad) Türkiye’de iki yılı kamu ya da özel
hastanelerde olmak üzere, en az beş yıl tabiplik yaptığını gösteren belge veya
belgeler,
d) Herhangi bir suçtan dolayı ağır hapse veya yüz kızartıcı suçlar yüzünden hapse
mahkum veya 21/05/1933 tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastahaneler Kanununun 38
inci ve 39 uncu maddeleri uyarınca mesul müdürlükten yasaklı olmamak,
e) İlgili tabip odasına kayıtlı olmak.
Özel kanunlara göre geçici olarak meslekten men edilenler, bu yasakları süresince
özel hastanelerde mesul müdürlük yapamazlar.
(Ek fıkra: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/3.mad.) Mesul müdür, görev yaptığı
hastanenin dışında muayenehane veya başka bir sağlık kurum/kuruluşunda
çalışamaz.
Madde 17 - Mesul müdürün görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) (Değişik bent: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/4.mad.) Özel hastanenin tıbbî,
idarî ve teknik hizmetlerini mevzuata uygun olarak idare etmek ve denetlemek,
b) Gerektiğinde, ruhsatlandırma ile ilgili her türlü işlemleri yürütmek,
c) Özel hastanenin ruhsatlandırılmasından sonra, her türlü personel, bina, tesis,
grup ve tür değişikliklerini müdürlüğe bildirmek,
d) Özel hastane adına belge onaylamak,
e) Bakanlık ve müdürlük ile ilgili olan her türlü muhabere ve yazışmaları yürütmek,
f) Özel hastanenin personel ve hizmet kalite standartlarını korumak ve geliştirmek,
g) Özel hastane bünyesinde kurulan ve sağlık ile ilgili mevzuat çerçevesinde
ruhsatlandırılması gereken eczane, laboratuvar, diyaliz merkezi, organ ve doku nakli
SAYI: 39
DANIŞTAY KARARLARI 181
merkezi, üremeye yardımcı tedavi merkezi ve genetik hastalıklar tanı merkezi gibi
ünite veya merkezlerin ruhsatlandırma işlemlerini yürütmek,
h) Özel hastanenin tıbbi kayıt ve arşiv sistemini oluşturmak ve kayıtların düzenli
ve doğru bir şekilde tutulmasını sağlamak,
ı) Özel hastanenin denetim defterini muhafaza etmek,
i) Denetimler sırasında denetim elemanlarınca istenilen her türlü bilgi ve belgeleri
hazır hale getirmek,
j) Tıbbi atıkların kontrolü ve imhası için gereken bütün tedbirleri almak,
k) Özel hastane hizmetlerinin tam gün esasına göre sürekli ve düzenli olarak
yürütülmesini sağlamak ve nöbet sisteminin düzenli olarak işlemesini takip ve
kontrol etmek,
l) Özel hastanenin türüne, yatak sayısına, personel mevcuduna ve iş hacmine
göre tesis edilen tıbbi, idari, mali ve teknik destek birimleri arasında koordineli ve
uyumlu çalışmayı temin etmek,
m) (Değişik bent: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/4.mad.) Mazeret sebebiyle
görev yerinin terkedilmesi halinde yerine mesul müdür yardımcısını bırakmak, terk
süresi bir haftadan fazla olmamak kaydıyla derhal ilgili müdürlüğe bilgi vermek ve
izin süresi hiçbir şekilde bir yıl içerisinde toplam üç ayı geçmemek şartıyla iznin bir
haftadan fazla sürdüğü hallerde müdürlükten izin almak,
n) 24/04/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca bildirimi
zorunlu olan hastalıklar ile adli vakaları müdürlüğe ve gerekli diğer mercilere
bildirmek,
o) Özel hastanede görev yapan bütün personelin HIV ve hepatit testleri başta
olmak üzere gerekli görülen tetkiklerini ve muayenelerini periyodik olarak yaptırmak,
ö) Özel hastanenin sterilizasyon ve dezenfeksiyon işlerinin düzenli bir şekilde
yapılmasını sağlamak ve hastane enfeksiyonlarından korunma için gereken bütün
tedbirleri almak,
p) Hastaların tedavileri için dışarıdan tabip istenilmesi halinde ilgili tabibi kuruma
davet etmek,
r) Sağlık ile ilgili mevzuat ile öngörülen ve Bakanlıkça belirlenen diğer görevleri
yapmak.
Madde 60 - (Değişik madde: 28/05/2004 - 25475 S.R.G. Yön./16.mad) *1* Özel
hastaneler; tıbbî deontoloji ve meslekî etik kurallarına aykırı şekilde, insanları yanıltan,
yanlış yönlendiren ve talep yaratmaya yönelik, ruhsatında yazılı kabul ve tedavi
ettiği uzmanlık dallarından başka hastaları kabul ve tedavi ettiği intibaını uyandıran,
diğer hastaneler aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamazlar ve bu
mahiyette tanıtım yapamazlar. Özel hastaneler, ruhsatında kayıtlı ismi dışında başka
bir isim kullanamazlar.
Özel hastaneler tarafından; sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme
ve tanıtımlar yapılabilir. Bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri kapsamında, yanıltıcı,
182 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
abartılı, doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgilere ve talep yaratmaya yönelik
açıklamalara yer verilemez.
Özel hastaneler; hizmet alanları ve sunacağı hizmetler ile açılış bilgileri ve benzeri
konularda toplumu bilgilendirmek amacıyla tanıtım yapabilir ve ilan verebilir.
Özel hastaneler tarafından oluşturulan internet sitelerinde; yer alan her türlü
sağlık bilgisi, alanı ile ilgili bilgi ve tecrübeye sahip sağlık meslek mensupları tarafından
verilmek zorundadır. Bu siteler aracılığıyla hiçbir şekilde tedavi edici sağlık hizmetine
yönelik bilgiler verilemez. İnternet sayfalarında verilen bilginin, son güncelleme
tarihi açıkça belirtilir.
Yukarıda belirtilen esaslara uymayan özel hastane sahipleri ve mesul müdürleri
hakkında ilgili mevzuat hükümlerindeki müeyyideler uygulanır.
3224/m.44
TÜRK DİŞHEKİMLERİBİRLİĞİ KANUNU
(1) Diş hekimliği vakar ve onuruna veya meslek düzen ve geleneklerine uymayan
fiil ve hareketlerde bulunanlar ile mesleğini gereği gibi uygulamayan veya kusurlu
olarak uygulayan veyahut görevin gerektirdiği güveni sarsıcı davranışlarda bulunan
meslek mensupları hakkında; fiil ve hareketin niteliği ve ağırlık derecesine göre
aşağıdaki disiplin cezaları verilir:
a) Uyarma; diş hekimine görevinde ve davranışlarında daha dikkatli davranması
gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir
b) Kınama; diş hekimine görevinde ve davranışlarında kusurlu sayıldığının yazı ile
bildirilmesidir
c) Para cezası; bölgesinde o yıl uygulanan asgari muayene ücretinin on katından
az elli katından fazla olmamak üzere verilecek para cezalarıdır.
d) Oda bölgesinde bir aydan altı aya kadar serbest meslek uygulamasından
alıkonmadır.
e) Oda bölgesinde iki defa serbest meslek uygulamasından alıkonma cezası
alanların Oda bölgesi içinde serbest meslek uygulamasından sürekli olarak
alıkonmasıdır.
(2) Cezai takibat ve hüküm tesisi disiplin soruşturması yapılmasına ve disiplin
cezası uygulanmasına engel değildir.
(3) Meslek mensubu hakkında savunma alınmadan disiplin cezası verilemez.
Tebligata rağmen onbeş gün içinde savunmasını yapmayanlar savunma hakkından
vazgeçmiş sayılırlar.
(4)Disiplin cezaları kesinleşme tarihinden itibaren uygulanır.
(5) Disiplin cezalarını gerektiren fiiller ve bu fiillere uygulanacak disiplin cezaları;
bir derece ağır veya hafif disiplin cezalarının uygulanacağı haller; disiplin kovuşturması
yapılması konusunda karar verecek merci disiplin cezalarını vermeye yetkili merciler;
disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazın usul ve şartları; disiplin kurullarının çalışma
usul ve esasları; disiplinle ilgili diğer işlemler Birlikçe düzenlenecek bir yönetmelikle
gösterilir.
KANUNLAR 185
SAYI: 39
KANUNLAR
TARİH
KANUN
NO
04.02.2013
6412
16.02.2013
6413
6414
6415
6416
KONUSU
Orman
Köylülerinin
Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında
Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma
Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
BAKANLAR KURULU KARARLARI
TARİH
05.02.2013
06.02.2013
KARAR
NO
KONUSU
Başbakanlık Merkez Teşkilatında ve Türkiye İş Ku2013/4243 rumu Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatında Düzenlenme Yapılmasına Dair Karar
Ankara İli, Çankaya İlçesi, Akpınar Mahallesi Sınır2013/4251 ları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan
İlan Edilmesi Hakkında Karar
Kahramanmaraş İli, Merkez İlçesi, Gayberli, Hacı
Bayram Veli ve Malikejder Mahalleleri Sınırları
2013/4252
İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan Olarak Belirlenmesi Hakkında Karar
İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cumhuriyet Mahalle2013/4254 si Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli
Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar
İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Kanarya Ma2013/4258 hallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların
Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar
186 LEGES Hukuk Dergisi
07.02.2013
2013/4237
2013/4239
2013/4249
2013/4250
2013/4253
2013/4257
2013/4260
2013/4261
08.02.2013 2013/4238
MART 2013
Yozgat-Musabeyli Projesi ile Musabeyli (Yozgat
İçmesuyu) Projesi Kapsamında Bazı Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında
Karar
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatını Oluşturan Birimlerin Nitelik, Kurulduğu Şehir
ve Ülke, Görev Alanı, Akredite Edildiği Ülkeler ve
Bağlı Bulunduğu Misyonlar Hakkındaki 13/4/1999
Tarihli ve 99/12770 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
Hatay İlinde Tesis Edilecek Şenköy Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların
Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne Ait “380 kV Tortum Trafo Merkezi ve
Bağlantı Yolu Projesi” Kapsamında Trafo Merkezi
Sahası ile Bu Sahaya Ulaşımı Sağlayacak Bağlantı
Yolu Güzergâhına İsabet Eden Taşınmazların Adı
Geçen Genel Müdürlük Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Giresun İli, Şebinkarahisar İlçesinde Tesis Edilecek
Burçak Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla
Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek
Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Fatih Mahallesi
Sınırları İçerisinde Bulunan Alanın Riskli Alan İlan
Edilmesi Hakkında Karar
Bazı Kamu İktisadi Teşebbüslerine Ait Kadrolarda
İptal-İhdas Yapılması Hakkında Karar
Ordu İli, Çatalpınar İlçesinde Tesis Edilecek Irmak
Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Kamulaştırılmasına İlişkin 16/7/2012
Tarihli ve 2012/3433 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
Yeni Demiryolu ve İkinci Hat Yapımları, Altyapı Rehabilitasyonu, Elektrifikasyon, Sinyalizasyon ve
BAKANLAR KURULU KARARLARI 187
SAYI: 39
2013/4248
2013/4255
2013/4259
2013/4262
15.02.2013 2013/4288
16.02.2013 2013/4271
2013/4278
17.02.2013 2013/4263
Telekomünikasyon Tesisleri Yapımı Projesi Kapsamındaki Konya-Karaman 2. Hat, Elektrifikasyon,
Sinyalizasyon, Telekom Tesisi Yapımı ve Altyapı İyileştirmesi İşinin Yapımı Amacıyla İhtiyaç Duyulan
Bazı Güzergâha İsabet Eden Taşınmazlar ile Üzerindeki Muhdesatın Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Ankara İli, Çankaya İlçesi, Namık Kemal Mahallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli
Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar
Bursa İli, Kestel İlçesinde Tesis Edilecek Gözede II
Hidroelektrik Santrali Enerji Nakil Hattının Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Karayolları Beşinci Bölge Müdürlüğü Sınırları İçerisinde Yapımı Devam Eden Mut-Ermenek Devlet
Yolunun Kalan Bölümünün Tamamlanabilmesi
Amacıyla Güzergâhta Bulunan Taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Konya İli, Ilgın İlçesi, Behlülbey Mahallesinde Yürütülen Kentsel Dönüşüm Projesi Kapsamında
Bazı Taşınmazların Ilgın Belediyesi Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda
Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım
ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Karar
Çankırı İli, Orta İlçesinde Tesis Edilecek Yazı Hidroelektrik Santrali-Orta Dağıtım Merkezi Enerji Nakil
Hattının Yapımı Amacıyla Bazı taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
188 LEGES Hukuk Dergisi
2013/4264
2013/4265
2013/4266
2013/4267
2013/4268
22.02.2013 2013/4284
23.02.2013 2013/4286
2013/4309
MART 2013
Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması
Hakkında Karar
Elazığ ve Bingöl İl Sınırları İçerisinde Kurulacak
Beyhan-I Barajı ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında
Karar
Kahramanmaraş İli, Pazarcık İlçesinde, Yaşıl Hidroelektrik Santrali ile Narlı Trafo Merkezinden Beslenen Yeni Tesis Edilecek Dağıtım Merkezi Arasında
Kurulacak Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla
Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilmek
Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Kastamonu İli, Araç İlçesinde Tesis Edilecek Samatlar Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Trabzon Şehir Geçişi Kanuni Bulvarı Km: 0+000.0019+294.73 Arasında Yol Yapım Çalışmalarının
Tamamlanması Amacıyla Bazı Taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Eskişehir İli, Mihalıççık İlçesinde Kurulacak Olan
Yunus Emre Termik Santralı-Sarıyar TM Enerji
Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel
Müdürlüğü Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Teknik Düzenlemeler Rejimi Kararı
Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin
Kuruluş ve Görevlerine İlişkin Esaslar Hakkında
Karar
Basın İlan Kurumu Genel Kurulunda Boşalan Temsilciliklere Yapılan
YÖNETMELİKLER 189
SAYI: 39
24.02.2013 2013/4345
28.02.2013 2013/4385
Görevlendirmeler Hakkında Karar
Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik
Yapılmasına Dair Karar
2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere
İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
YÖNETMELİKLER
TARİH
01.02.2013
02.02.2013
KONUSU
2012/3991
Yurtdışında Sürekli Görevlendirilecek Personel
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ankara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Mevlana Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Lisansüstü Eğitim
Öğretim ve Sınav Yönetmeliği
Mevlana Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Özyeğin Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzeme Üreten İşletmelerin
Kayıt İşlemleri ile İyi Üretim Uygulamalarına Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Medya Hizmet Sağlayıcı Kuruluşlarının Elde Ettiği Ticari İletişim
Gelirlerinin Denetimi ve Bu Gelirler Üzerinden Alınacak Üst Kurul
Paylarının Beyan ve ÖdenmesinE İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Teknoloji ve
Yenilik Destek Programlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel
Müdürlüğü Personel Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Yönetmelik
Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel
Müdürlüğüne İlk Defa Sözleşmeli Olarak Atanacak Personele
İlişkin Sınav Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Yönetmelik
190 LEGES Hukuk Dergisi
03.02.2013
04.02.2013
05.02.2013
MART 2013
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Müsabaka Yerlerine Serbest
Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kocaeli Üniversitesi Klinik ve Deneysel Araştırmalar Uygulama
ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Türk Hava Kurumu Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Türk Hava Kurumu Üniversitesi Satın Alma ve İhale
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
2013/4240
Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği
Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
Okul Kantinlerine Dair Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği
Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Eğitim-Öğretim
ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Meslek Yüksekokulları Eğitim-Öğretim
ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Eğitim-Öğretim ve
Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bülent Ecevit Üniversitesince Verilecek Diploma Mezuniyet ve
Diğer Belgelerin Düzenlenmesi Esaslarına İlişkin Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
SAYI: 39
06.02.2013
07.02.2013
YÖNETMELİKLER 191
Bülent Ecevit Üniversitesi Yaz Okulu Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gedik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Giresun Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Giresun Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kent Araştırmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi
Başkanlığının Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği
Malî Hizmetler Uzmanlığı Yönetmeliği
Telsiz ve Telekomünikasyon Terminal Ekipmanlarının Piyasa
Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik
Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Beykent Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Çankaya Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Ana Yönetmeliği
İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Ön Lisans Eğitim-Öğretim ve
Sınav Yönetmeliği
İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Satın Alma ve İhale Yönetmeliği
2012/4151 İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gümrük Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ortak Transit Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Yönetmelik
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kırıkkale Üniversitesi Bilgisayar Sistemleri Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Yalova Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
192 LEGES Hukuk Dergisi
08.02.2013
09.02.2013
10.02.2013
11.02.2013
MART 2013
Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Yönetmelik
Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığı Taşınır Mal Yönetmeliği
Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Hakkında Uygulanacak Atama
ve Nakil Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Devlet Malzeme Ofisi Personeli Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği
Millî Savunma Bakanlığı Sevk Tehiri İşlemleri Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Elektronik Haberleşme Güvenliği Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliği
Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet
Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
İşletme Belgesi Hakkında Yönetmeliğin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
İstanbul Aydın Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Muş Alparslan Üniversitesi Muş Lalesi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Politikalar Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Muş Alparslan Üniversitesi Yeşil Kampüs ve Çevre Sorunları
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Muş Alparslan Üniversitesi Kampüs Enerji Yönetimi Uygulama
ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Kocaeli Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
SAYI: 39
13.02.2013
14.02.2013
14.02.2013
15.02.2013
YÖNETMELİKLER 193
Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi
Bölümü İngilizce Hazırlık Programı Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliği
Uludağ Üniversitesi Önlisans ve Lisans Yaz Öğretimi Yönetmeliği
Doğal Gaz Piyasası Dağıtım ve Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Lisansüstü Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kastamonu Üniversitesi Su Sporları, Su ve Sualtı Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliği
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna Bağlı Sağlık Tesislerinde
Görevli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ahi Evran Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
Gedik Üniversitesi Robot Teknolojileri Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Deney Hayvanları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik
Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi
ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin
Belirlenmesinde Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı Birlikleri İnsan Kaynakları
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı Birlikleri İnsan Kaynakları
Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sigortaya Tabi Mevduat ve Katılım Fonları ile Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik
Gediz Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
194 LEGES Hukuk Dergisi
16.02.2013
17.02.2013
18.02.2013
19.02.2013
21.02.2013
22.02.2013
MART 2013
Gediz Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
İzmir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Motorlu Araçların ve Bunlar İçin Tasarlanan Römorklar, Sistemler,
Aksamlar ve Ayrı Teknik Ünitelerin Genel Güvenliği ile İlgili Tip
Onayı Yönetmeliği (661/2009/AT)’nde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
Hacettepe Üniversitesi Biyolojik Kaynak Bankası ve Genobilim
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Gençlerde Akademik Yapıyı
Güçlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Ön Lisans, Lisans Eğitim-Öğretim ve
Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bursa Orhangazi Üniversitesi Lisansüstü Eğitim
Öğretim Yönetmeliği
Kafkas Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Necmettin Erbakan Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve
Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Hac ve Umre Seyahatleri ile İlgili İşlerin Diyanet İşleri
Başkanlığınca Yürütülmesine Dair Yönetmelik
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara
Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Enerji Sektörü Araştırma-Geliştirme Projeleri Destekleme
Programına (ENAR) Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması
Hakkında Yönetmelik
Sosyal Güvenlik Denetmenliği ve Sosyal Güvenlik Denetmen
Yardımcılığı Sınav, Atama, Yetiştirilme, Görev ve Çalışma Usul
ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi
Yönetmeliği
SAYI: 39
23.02.2013
24.02.2013
25.02.2013
26.02.2013
YÖNETMELİKLER 195
İzmir Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Turist Rehberliği Meslek Yönetmeliği
Er ve Erbaş Sınıfından Askeri Araç Sürücülerinin Özel Sınavları
ve Belge Verme İşlemlerinin Usulü ve Bu Belgelerle Hangi Cins
Taşıtların Nerelerde Kullanılacağına Dair Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve Bağlı Eğitim Hastaneleri Döner
Sermaye İşletmeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Tarafından
Yapılacak Denetime İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Araştırma
Destek Programları Başkanlığı Tarafından Yürütülen Programlara
İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Numaralandırma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Bahçeşehir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Türkçe ve Yabancı Diller
Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Gazi Üniversitesi Enerji-Çevre Sistemleri ve Endüstriyel
Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Gazi Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Ordu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Okan Üniversitesi Enerji Çalışmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Uluslararası Antalya Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
İstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu Ön Lisans Eğitim-Öğretim
ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu
Sinema-Televizyon Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
196 LEGES Hukuk Dergisi
27.02.2013
28.02.2013
MART 2013
Limanlar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Personeli Görevde
Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Disiplin Amirleri
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticileri Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliği
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü Personelinin
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ankara Üniversitesi Kütüphaneleri Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
İzmir Ekonomi Üniversitesi Alım-Satım Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Yönetmelik
Nişantaşı Üniversitesi Ana Yönetmeliği
GENELGELER
TARİH
KONUSU
02.02.2013
KEK Eşbaşkanlıkları ile İlgili 2013/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi
TEBLİĞLER
TARİH
KONUSU
01.02.2013
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/4)
Bazı Tarım Ürünlerinin İhracatında ve İthalatında Ticari Kalite
Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/21)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Denetimi:
2013/25)
İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (Tebliğ
No: 2004/2)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2006/13)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2007/30)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
05.02.2013
SAYI: 39
06.02.2013
07.02.2013
08.02.2013
09.02.2013
10.02.2013
TEBLİĞLER 197
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2007/33)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2008/19)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2011/2)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (Tebliğ
No: 2011/9)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:
2012/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Çay Tarım Alanlarında Çay Tarımı Yapan Üreticilerin Ruhsatlarının Yenilenmesi, Ruhsatname Almadan Çay Bahçesi Kuranlara
Ruhsatname Verilmesine Dair Tebliğ (No: 2013/3)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/5)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/6)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/7)
Filistin Ulusal Yönetimi Menşeli Bazı Tarım Ürünleri İthalatında
Tarife Kontenjanı Uygulanmasına Dair Tebliğ
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliği (Sıra No: 5)
5201 Sayılı Kanun Gereğince Kontrole Tâbi Tutulacak Harp Araç
ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Bunlara Ait Yedek Parçalar,
Askerî Patlayıcı Maddeler, Bunlara Ait Teknolojilere İlişkin Liste
(2013 Yılı Listesi)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 30/1/2013 Tarihli ve 2013/15
Sayılı Kararı
Safkan Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiriciliği Hakkında Tebliğ (No:
2013/2)
Milli Emlak Genel Tebliği (Sıra No: 351)
5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a)
ve (b) Bendi Kapsamında Sigortalı Olanlar ile Hak Sahiplerinin
Tahsis İşlemlerine İlişkin Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına
İlişkin Tebliğ
5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) ve
(b) Bendi Kapsamında Sigortalı Olanlar ile Bunların Hak Sahibi
Çocuklarının Maluliyet İşlemleri Hakkında Tebliğin Yürürlükten
Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
198 LEGES Hukuk Dergisi
11.02.2013
12.02.2013
13.02.2013
15.02.2013
MART 2013
Genel Sağlık Sigortası Kapsamında Uygulanan “Medula” Sistemi
Hakkında Tebliğ (Seri No: 1)’in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin
Tebliğ
İşverenler Tarafından Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin İnternet
Ortamında Sosyal Sigortalar Kurumuna Gönderilmesine
(E-Bildirge Uygulaması) İlişkin Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Tebliğ
Kamu İdarelerinde Çalışanlar ile Bunların Bakmakla Yükümlü
Olduğu Kişilerin Tesciline İlişkin Tebliğ (Seri No: 2)’in Yürürlükten
Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
Açık İşletme Madeninin Üretim Aşamasındaki Dekapaj
Maliyetlerine İlişkin Türkiye Finansal Raporlama Standardı
Yorumu (TFRS Yorum 20) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 6)
TFRS 7 Finansal Araçlar: Açıklamalara İlişkin Türkiye Finansal
Raporlama Standardı (TFRS 7) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 42)’de
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 7)
Finansal Araçlar: Sunuma İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı
(TMS 32) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 40)’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (Sıra No: 8)
Fındık Üreticilerine Alan Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne
Geçen Üreticilere Telafi Edici Ödeme Yapılmasına Dair Kararın
Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/4)
Yetki Belgesi ve Sertifika Bedelleri ile Sertifika Bedellerinin
Yetkilendirilmiş Kurumlara Ödenecek Bölümü Hakkında Tebliğ
(Sıra No: 2013/2)
5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanununun 10 uncu Maddesine
Göre 2013 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin
Tebliğ (Sıra No: 2013/3)
2012-2013 Eğitim ve Öğretim Yılında Organize Sanayi
Bölgelerindeki Özel Mesleki ve Teknik Eğitim Okullarında
Öğrenim Gören Öğrencilere Destek Verilmesine İlişkin Tebliğ
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 12/2/2013 Tarihli ve 2013/16
Sayılı Kararı
Karayolu Taşıtları-Patinaj Zincirleri ile İlgili Tebliğ (TS 663) (No:
MSG-MS-2013/1)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-02 Sayılı Kararı
SAYI: 39
16.02.2013
19.02.2013
20.02.2013
21.02.2013
TEBLİĞLER 199
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-03 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-04 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-05 Sayılı Kararı
2013 Yılı Ocak Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (D1)
Listesi
2013 Yılı Ocak Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgelerinin (D3)
Listesi
2013 Yılı Ocak Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgelerinin (H)
Listesi
2013 Yılı Ocak Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası Belgelerinin
(Y) Listesi
Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin
Belgelerinin Listesi
Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgelerin Listesi
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 31/10/2012 Tarihli ve 2012/
ÖİB-K-25 Sayılı Kararı
Sektörel Tanıtım Gruplarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin
Tebliğ (İhracat: 2010/6)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(İhracat: 2013/3)
Gümrük Genel Tebliği (Serbest Dolaşıma Giriş) (Seri No: 13)
Nargilelik Tütün Mamulü İçilen İşyerine Ait Alan/Alanlara
Sunum Uygunluk Belgesi Verilmesi ile Bu Yerlerin İşletilmesinde
Uyulması Gerekli Hususlar Hakkında Tebliğ
Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ (Sayı: 2005/1)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2013/3)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/2/2013 Tarihli ve 2013/17
Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 18/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-06 Sayılı Kararı
Seyyar Yangın Söndürücüler Bölüm 8 ve Bölüm 9 ile İlgili Tebliğ
(TS EN 3-8, TS EN 3-9/AC) (No: MSG-MS-2013/2)
Kimyevi ve Organik Gübre Piyasa ve Şikâyet Denetimi İçin
Alınacak Numunelerin Analizlerinin Yaptırılacağı Analiz
200 LEGES Hukuk Dergisi
22.02.2013
23.02.2013
24.02.2013
26.02.2013
26.02.2013
27.02.2013
MART 2013
ve Referans Kurum Laboratuvarları ile Analiz Ücretleri Hakkında
Tebliğ (No: 2013/5)
Çiftçi Kayıt Sistemine Dâhil Olan Çiftçilere Mazot, Gübre ve
Toprak Analizi Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ
(Tebliğ No: 2012/40)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/6)
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 424)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 20/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-07 Sayılı Kararı
Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına
İlişkin Tebliğ (Seri IV, No: 56)’de Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ (Seri: IV, No: 63)
İmalatçı-İhracatçıların, Şekerli Mamul İhracatı Karşılığında C
Şekeri Taleplerinin Karşılanması Şartları ve Uygulama Esaslarına
Dair Tebliğ
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 20/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-08 Sayılı Kararı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Kapsamındaki
Kültür Varlıklarının Rölöve, Restorasyon, Restitüsyon Projeleri,
Sokak Sağlıklaştırma, Çevre Düzenleme Projeleri ve Bunların
Uygulamaları ile Değerlendirme, Muhafaza, Nakil İşleri ve
Kazı Çalışmalarına İlişkin Mal ve Hizmet Alımlarında Parasal
Limitlerin Güncellenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2013/1)
Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 122)
Türk Akreditasyon Kurumunca Uygulanacak Akreditasyon
Kullanım Ücreti/Payına İlişkin Tebliğ (TÜRKAK: 2013/1)
Kalitest Belgelendirme ve Eğitim Hizmetleri Limited Şirketinin
Tıbbi Cihaz Yönetmeliği Kapsamında Onaylanmış Kuruluş
Statüsünün Kaldırılmasına Dair Tebliğ
Ulusal Meslek Standartlarına Dair Tebliğ
Gümrük Genel Tebliği (Gümrük İşlemleri) (Seri No: 105)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-09 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-10 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-11 Sayılı Kararı
MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR 201
SAYI: 39
MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR
TARİH
06.02.2013
21.02.2013
KARAR
NO
KONUSU
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
2013/4246 Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Mali
İşbirliği Protokolü’nün Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası
2013/4274
Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanması
Hakkında Karar
SAYI: 39
HABERLER 205
Yargıda Fiziki Dosya Transferi Sona Eriyor
Y
argıtay’da dosyaların fiziki olarak gönderilmesi uygulamasının
sona erdirilmesinde ilk adım atıldı.
İlk kez bir dosyanın tüm işlemleri
UYAP sistemi üzerinden gerçekleştirildi.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre,
Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi’nin
verdiği bir kararın temyiz edilmesi
üzerine dosya, elektronik ortamda
Yargıtay’a gönderildi.
Yargıtay’da incelenen dosya, tekrar
elektronik ortamda yerel mahkemeye
ulaştırıldı. Böylece dosyanın geliş gidişi
için ödenen posta ücretinden tasarruf
edilirken, zaman ve emek kaybının da
önüne geçildi. Dosyanın incelenmesi
için birimler arasında taşınmasına ge-
rek kalmazken, dosyanın tüm aşamaları elektronik ortamda kayıt altında
tutularak, belgelerin kaybolması riski
ortadan kaldırılmış oldu.
Dosyanın Yargıtay’daki kayıt, incelenmek üzere dağıtımı gibi işlemleri
elektronik ortamda, otomatik, şeffaf
ve hızlı şekilde gerçekleştirilmesi sağlandı.
Dosyaların saklanmasıyla ilgili fiziki
olarak sıkıntı yaşanan ve arşivleri farklı
yerlerde bulunan Yargıtay’da uygulamanın yaygınlaştırılması ve en kısa sürede tüm dosyaların elektronik ortamda transferinin sağlanması planlanıyor.
Haber Kaynağı: Anadolu Ajansı
Tanıdığını Beraat Ettiren Hakime Hapis Cezası
H
âkimin geçiçi süreyle meslekten
men cezası almasına yol açan
olaylar yaşandı.
Gazino işletmecisi N. Ö. hakkında, karıştığı kavgada birini yaralamak
suçlamasıyla dava açıldı. Ağır Ceza
Mahkemesi Üyesi A., karar duruşması
öncesinde olay yerini sanık Ö. ile birlikte gezdi ve sanık anlatımına dayalı
bilgi topladı. Mağdur beyanı, doktor
raporları ve Yargıtay’ın içtihatları ortadayken sanığın beraati yönünde oy
kullandı. Ancak sanık Ö., oyçokluğuyla
mahkûm edildi. İddianamede hâkime
A.’nın dosyanın sanığı ile yargılama sürecinde samimi arkadaşlık kurduğu, sık
sık işlettiği gazinoya gittiği ve hesabın
kendisinden alınmadığı kaydedildi.
Hâkime hakkındaki diğer olay,
2008’de yaşanan bir kavga sonrası yaşandı. Kavgaya el koymaya gelen polis
İ.A., O. A. tarafından bıçaklandı. Şahıs gözaltına alındı. A.’ın yakınları ise
Hâkim A.’yı arayarak yardım istedi. Hakim, cumhuriyet başsavcısını ve emniyet müdürlüğünü arayarak, görevli polise, “Adamlarım şimdi gelecek, daha
sonra da dosya bize gelecek.” dedi.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne sunulan
iddianamede, Hakimin görevi kötüye
kullanmak suçundan cezalandırılması
istendi.
206 LEGES Hukuk Dergisi
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, sanığın iki
ayrı olayda görevini kötüye kullandığına karar verdi. Oyçokluğuyla sanık
Hâkime 6’şar aydan toplam 1 yıl hapis
cezasına çarptırıldı. Ceza 7 bin 200 TL
para cezasına çevrildi. Sanığın yeniden
suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığı belirtilerek ceza ertelenmedi. Ayrıca
Hâkime iki ayrı suçtan 3’er ay kamu görevini kullanılmasıyla ilgili hak ve yetkilerini kullanması yasaklandı. Karara
katılmayan 2 üye beraat istedi. Kararın
temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel
Kurulu, Hakimin polisi yaralayan sanık-
MART 2013
la ilgili girişimlerde bulunmasıyla ilgili
suç unsurlarının oluşmadığını belirterek mahkûmiyet kararını bozdu. Kurul,
diğer suçtan verilen paraya çevrilen
hapis ve 3 ay meslekten men cezasını
yerinde bularak onadı.
Metin Arslan - Ankara Haberler
Gündem
Haber Kaynağı: Zaman
Adli Tatilin Akıbeti Ne Olacak?
A
dli tatilin 20 Temmuz-1 Eylül
arasında
uygulanmasını
öngören 650 sayılı KHK’nın Anayasa
Mahkemesi’nce iptaline ilişkin hüküm,
1 Temmuz 2013’te yürürlüğe girecek.
Adalet Bakanlığı, adli tatilin
20
Temmuz-1
Eylül
arasında
uygulanmasını öngören 650 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’nin
(KHK)
Anayasa
Mahkemesi’nce
iptali üzerine oluşan yasal boşluğun
doldurulmasına yönelik çalışmalarda,
Ankara, İstanbul ve İzmir başsavcılıkları
ile Adalet Komisyonu’na görüş sordu.
Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel
Müdürü Hakim Yüksel Hız imzasıyla
üç ilin başsavcılıkları ile adli ve idari
yargı adalet komisyonlarına birer yazı
gönderildi.
Yazıda, geçmişte adli tatil süresinin
20 Temmuz-5 Eylül arasında 48 gün
süreyle uygulandığı anımsatılarak,
bunun, 14 Temmuz 2004 tarihli 5219
sayılı Kanunla 2005’ten itibaren 1
Ağustos-5 Eylül arasında 36 gün olarak
değiştirildiği vurgulandı.
Adli tatilin, 7 yıl süreyle kısaltılmış
haliyle uygulandığı belirtilen yazıda,
ancak adli tatilin bu haliyle yargılamanın
hızlandırılmasına katkıda bulunmadığı
gibi, tam aksine yargılamayı daha da
geciktirdiğini öne süren bazı savcı ve
hakimlerin talepleri doğrultusunda, 8
Ağustos 2011 tarihli 650 sayılı KHK ile
20 Temmuz-1 Eylül olarak belirlendiği
kaydedildi.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin,
buna dayanak KHK’nın, adli tatile
ilişkin olanıyla bazı hükümlerini iptal
ettiği hatırlatılan yazıda, mahkemenin
iptal hükmünün 1 Temmuz 2013’te
yürürlüğe gireceğine dikkat çekildi.
Yüksek Mahkeme’nin iptal kararıyla
oluşan yasal boşluğun doldurulması
HABERLER 207
SAYI: 39
amacıyla yapılan çalışmalarda, hukuk
çevrelerince adli tatil müessesesinin
tamamen
kaldırılmasına
yönelik
görüşler ileri sürüldüğü bildirilen
yazıda, bu görüşlere, şu gerekçelerin
gösterildiği belirtildi:
-Adli tatil uygulaması nedeniyle
çoğu hakim ve savcının yaz mevsiminde
iznini bir bütün olarak kullanmak
zorunda olması,
-Adli tatilin kaldırılması halinde
hakim ve savcıların istedikleri
tarihlerde izne ayrılabilecek olması,
-Adli tatilden önce iznini kullanmış
ve tatil süresince adliyede nöbetçi
olan hakimin, adli tatilde iş görme
yasağı sebebiyle dosyalarını karara
bağlayamaması; dolayısıyla işlerin
birikmesi,
-Adli tatilde sürelerin kanunen
uzaması veya bu durumun yargılamanın
uzamasına kısmen de olsa etkisinin
olması,
-Sadece
yaz
aylarında
memleketlerinde bulunan ve yılın
diğer aylarında yurt dışında çalışan
vatandaşların, adli tatil sebebiyle
yargısal işlerinin yapılamaması ve
bu eksikliğin uluslararası yazışma
kuralları çerçevesinde uzun sürede
tamamlanabilmesi.
Yazıda, yapılacak çalışmalarda
değerlendirilmek üzere adli tatilin
aynen veya değişiklik yapılarak
muhafazası
ya
da
tamamen
kaldırılmasına
ilişkin
görüşlerin
bakanlığa bildirilmesi istendi.
AA
Yargıtay’daki Dosyalar Eridi
Y
argıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı’nda hantal yapıdan
şimdi eser yok.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında hantal yapı kısa sürede yerini çözüm
üreten bir yapıya bıraktı.
En büyük sorunların ilk sırasında
yer alan dağ gibi biriken dava dosyaları
kısa sürede eridi.
Milyonu aşkın dosya hızlı ve etkin
bir çalışmayla 200 binlere indi.
İşte bu başarının arka planında yaşanan yenilikler…
BİRİKEN MİLYONLARCA DOSYA
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
yıllarca kapatma davaları ve tozlu raflarda biriken dosyalarla gündemdeydi.
Yakın zamanda her şey değişti.
1 milyonu aşkın dosyanın büyük bir
kısmı çözüme kavuştu, bekleyen dosya
sayısı 200 binlere geriledi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil bunun sırrını disiplinli, düzenli
ve çok çalışmakla açıklıyor.
Bunda izlenen yöntem ve personel
kalitesinin büyük etkisi var.
YARGITAY’A GELEN DOSYALARDA
SÜREÇ NASIL İŞLİYOR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil, yapılan yeniliklerle sürecin
nasıl işlediğine dair TRT Haber’e özel
açıklamalar yaptı.
Başsavcılıkta teslim alınan dosyalar,
dosya işlem bürosuna getiriliyor. Tasnif
edilen evraklar, önce kontrolden geçiyor. Tekrar dosyalanan evraklar yırtıl-
208 LEGES Hukuk Dergisi
maz dosyalara yerleştiriliyor.
Her dosyanın üzerinde barkodu ve
hangi daireye gönderilecekse o ibare
yer alıyor. İşlemi tamamlanan dosyaların son adresi arşiv.
GÜVENLİK HAD SAFHADA
Dosyaların olduğu arşiv odaları güvenlik kameralarıyla sürekli izleniyor.
Giriş ve çıkışlar da daima kontrol altında.
ÖZEL DOSYALARA ÖZEL MUAMELE
Özel davaların yeri ise ayrı.. Onlar
için yüksek güvenlikli odalar hazırlanmış.
Hasan Erbil’in verdiği bilgilere göre
bu dosyaların okunmasında, muhafazasında diğer normal dosyalara oranla
daha fazla titizlik gösteriliyor. Kozmik
oda diye bilinen odalarda muhafaza
ediliyor.
Ergenekon’dan, Şike davasına kadar
bütün özel dosyalar bu odalarda arşivleniyor. Güvenliğin üst düzeyde olduğu
MART 2013
bu arşivler için ek tedbirler alınmış.
Öyle ki özel dosyaları incelemek
isteyen savcılar 10 saniye içerisinde
panellere şifrelerini girmesi gerekiyor.
İçeride anormal bir durum algılanırsa
alarm çalıyor ve yetkililerin cep telefonlarına uyarı mesajı gidiyor.
DOSYALARA ERİŞİM ARTIK ÇOK KOLAY
Avukatların ve tarafların dosyalara
erişmesi önceden hiç de kolay değildi.
Bu soruna da çözüm düşünüldü..
İnceleme yapacak bir avukat daha
önce dosyaya ulaşmak için bir saate
kadar bekliyordu.
Ancak yapılan yeniliklerle 5 dakika
içinde beklemeden istenen dosyaya
erişilebiliyor.
Ayrıca vatandaşlar UYAP sisteminden de dosyasıyla ilgili bilgi alabiliyor.
TRT Haber
‘Canlı Yayında Yargılama’
T
okat Cumhuriyet Başsavcısı Özkan Gültekin, artık kilometrelerce uzak şehirlerde yargılanan kişinin
ring aracına gönderilmesine gerek kalmadığını ifade ederek, “İnternet ortamında canlı yayında yargılama yapılacak” dedi.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından
Öğretmenevi’nde düzenlenen makale paylaşım günleri kapsamında Tokat
Cumhuriyet Başsavcısı Özkan Gültekin,
“Mağdur Hakları Bakımından Uzlaşma” adlı makalesini sundu. İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı başta olmak
üzere eğitimcilerin katıldığı programda
Başsavcı Gültekin, sanık hakları kadar
mağdurun haklarının da önemine dikkat çekti. Uzlaşma kurumu gelmeden
önce fail devletle muhatap iken uzlaşma kurumu gelince uzlaşmaya ve
şikayete tabi olan suçlarda faalin artık
mağdurla muhatap olmaya çalıştığını
ifade eden Başsavcı Gültekin, mağdurun zararını karşılaması veya onu affetmesi durumunda uzlaşma ile davanın
sonuçlandığını söyledi. Bu uygulamanın temelinde onarıcı adalet olduğunu vurgulayan Başsavcı Gültekin, “Bu
SAYI: 39
anlayışla toplumsal uzlaşı esas alınmış.
Çünkü devlet araya girdiği zaman devlet cezalandırıyor. Devlet mağdurun
herhangi bir zararını da karşılamıyor.
Dolayısı ile mağdur ile zanlı arasındaki kin, nefret, intikam duygusu artarak
devam ediyor. Bunun toplumsal uzlaşıya bir etkisi katkısı olmuyor. O yüzden
uzlaşma kurumu getirildi” diye konuştu.
“TOKAT T TİPİ CEZAEVİNE 6 GÖRÜŞME ODASI”
Başsavcı Gültekin, 6411 sayılı Yasa
gereği artık kendi eşi ile 3 ayda bir 3
saatten az 24 saatten fazla olmamak
üzere Tokat T Tipi Cezaevi’nde 6 görüşme odası ayarladıklarını belirterek, “Bu
aile görüşme odalarında eşi ile birlikte
kapalı kimsenin içine girmediği mekanda buzdolabından banyosu, duşuna
kadar sosyal imkanı olan bir ortamda
eşi ve çocukları ile birlikte zaman geçirebilecek. Eskiden eleştirilirdi ‘bir
insanın alıyorsunuz 30 yıl içeriye eşini
de cezalandırıyorsunuz’ sonuçta eşi
dışarıda. Toplumsal olaylara da sebebiyet veriyordu. Neslinde devamı adına
gerekli olan bazı şeyler var. ‘Amerika
bunu yapıyor’ denildi ve insan hakları
adına o adımda atıldı” şeklinde konuştu.
“CANLI YAYINDA YARGILAMA”
İnfaz kurumunun yeni bir sisteme
gireceğini belirten Başsavcı Gültekin,
artık kilometrelerce uzak şehirlerde
yargılanan kişinin ring aracıyla gönderilmesine gerek kalmadığının altını çizerek, “İnternet ortamında canlı yayında yargılama yapılacak. İzmir’de ceza
infaza kurumunda görüntülü kamera
sistemi var. Gebze Ağrı Ceza Mahkemesi başkanı kürsüye çıkacak. Bizim
HABERLER 209
ceza infaz kurumu aynı anda düğmeye
basacak. Orada yüz yüzelik ilkesi gereği sorular soracak. Mahkum cevap
verecek. Böylece yaklaşık bin kilometre ring aracı benzin yakmamış olacak.
Ayrıca bir mahkumun yanı sıra şoför,
infaz koruma memuru ve asker görevlendirilmemiş ve harcırah almamış
olacak. 3 bin 500 TL’ye mal olan sistem
iki İstanbul sevkinin yapılmaması ile
amorti edilmiş olacak” açıklamasında
bulundu.
“CMK İÇİN 16 BİN SAVCIYA İHTİYAÇ
VAR”
5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun amacına uygun bir şekilde
uygulanabilmesi için gerekli olan cumhuriyet savıcısı sayısı 16 bin olduğuna
dikkat çeken Başsavcı Gültekin, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye’de
4 bin 400 savcımız var. Diyeceksiniz
ki nasıl yapıyorsunuz? Arkadaşlar
5’de çıkmıyor 7’de çıkıyor. Haftada bir
gün mutlaka çalışmaya gidiyorlar. Bu
söylediğim rakamlar Prof. Dr. Bahri
Öztürk’ün çalışmasının ürünü olan bir
rakam. O anlamda CMK’nın tam kurallarına uygulanabilmesi için gereli savcı
sayısı 16 bin. Ama eski göre bakıldığında biz bardağın boş değil de dolu tarafını görmeye çalıyoruz. Eskiden cumhuriyet savcısı 2 bin 900’dü şimdi 4 bin
400. 15 yılda epey artmış.”
Başsavcı Gültekin’in konuşmasının
ardından program soru-cevap şeklinde
devam etti.
Haber Kaynağı: İHA
muhafazası ya da tamamen kaldırılmasına ilişkin görüşlerin bakanlığa
bildirilmesi istendi.
AA
210 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Kıdem Tazminatıyla İlgili Bilinmesi Gerekenler
30 Soruda Kıdem Tazminatıyla İlgili
Bilinmesi Gerekenler
1- Kıdem tazminatının ödenmesi
için gereken koşullar nelerdir?
1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre çalışanlara belirli şartlarla
kıdem tazminatı ödenmektedir. Buna
göre;
Aynı işverene bağlı çalışma süresinin en az 1 yıl olması ve iş sözleşmesinin; 1- İşveren tarafından iyi niyet
ve ahlak kurallarına aykırılık nedenleri
dışındaki nedenlerle, 2- İşçi tarafından
sağlık, iyi niyet ve ahlak kuralarına aykırılık veya işyerinde işin durması benzeri nedenlerle, 3- Askerlik görevi nedeni
ile, 4- Emeklilik hakkının elde edilmesi
veya bu kapsamda gereken sigortalılık
süresi ve prim gününün doldurulması
nedeni ile, 5- Kadın işçinin evlenmesi
nedeni ile, 6- İşçinin ölümü nedeni ile
feshi halinde çalışma süresinin gerektirdiği kıdem tazminatı ödenmektedir.
2- İşten kendi isteğiyle ayrılan işçi
kıdem tazminatı alabilir mi?
Kural olarak işten kendi isteğiyle
(istifa) ayrılan işçi, kıdem tazminatı alamamaktadır. Ancak; iş sözleşmesinin
askerlik görevi, emeklilik hakkının elde
edilmesi, sağlık problemlerinin işin
yapılmasına sürekli bir biçimde engel
oluşturduğunun belgelenmesi, işverenin iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı
davranışlarda bulunması nedenleri ile
işçi tarafından feshi halinde (istifa),
çalışma süresinin en az 1 yıl olması koşulu ile kıdem tazminatı hakkı alınabilmektedir.
3- Evlilik nedeni ile işten ayrılan kadının kıdem tazminatı alabilmesi için
gereken şartlar nelerdir?
Yasal düzenleme gereği; Kadın işçilerin evlilik nedeni ile işten ayrılması
durumunda, çalışma süresinin gerektirdiği kıdem tazminatı ödenmektedir.
Bu haktan yararlanılabilmesi için; iş
sözleşmesinin evlilik tarihinden itibaren 1 yıl içinde yazılı olarak feshi, evliliği
gösteren belgenin işverene sunulması,
feshin gerekçesinin evlilik olduğunun
açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
4- Kıdem tazminatı hakkı nasıl hesaplanır?
Herhangi bir iş sözleşmesinin kıdem
tazminatını gerektiren bir nedenle feshi durumunda, çalışılan her tam yıl için
30 günlük brüt ücret tutarında kıdem
tazminatı ödenmektedir. Bir yıldan artan sürelerde oranlanarak hesaplamaya dahil edilecektir. Kıdem tazminatı
hesaplamaları sırasında işçiye ödenen
ücretin yanısıra, kendisine düzenli olarak sağlanan tüm para ve para ile ölçülebilen menfaatlerin (yol parası, yemek
parası, düzenli olmak koşulu, ikramiye
ödemeleri v.b.) brüt tutarları dikkate
alınmaktadır. Her tam çalışma yılı için
ödenen kıdem tazminatı tutarı, fesih
tarihinde geçerli olan kıdem tazminatı
tavanı ile sınırlandırılmıştır.
5- İşyerinin satılması durumunda
işçi kıdem tazminatının ödenmesini isteyebilir mi?
Herhangi bir işyerinin kısmen veya
tümüyle devredilmesi durumunda, söz
konusu işyerinde çalışmakta olanlar
SAYI: 39
aynı şartlarla çalışmaya devam edeceklerdir. İşyerinin devri, çalışanların
yasal hakları konusunda herhangi bir
kayba yol açmayacak, çalışanlara işyerinin devri nedeni ile kıdem tazminatı
ödenmesi gerekmeyecektir. Gerek kıdem tazminatı, gerekse yıllık ücretli
izin haklarının belirlenmesi gerektiğinde devir öncesi ve devir sonrası oluşan
toplam çalışma süresi esas alınacaktır.
6- İşyerinin taşınması veya çalışma
şartlarının değiştirilmesi halinde işçi kıdem tazminatını alarak işten ayrılabilir
mi?
İşveren işçi ilişkileri, yasa ile belirlenen esaslar çerçevesinde iş sözleşmelerinde düzenlenmektedir. Bu kapsamda; işin niteliği, görev tanımları, çalışma
süre ve koşulları, işçiye ödenecek ücret
ve diğer esaslar iş sözleşmelerinde düzenlenmektedir. İş sözleşmesi hükümleri, işyeri uygulamaları veya çalışma
koşulları konusunda değişiklik yapmak
isteyen işveren, durumu yazılı olarak
bildirmek ve işçinin onayını almakla
yükümlüdür. İşçi tarafından 6 gün içinde kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi
bağlamamaktadır. İş sözleşmesinin bu
nedenle feshi halinde, kıdem tazminatı
ve bildirim süreleri konusundaki yükümlülüklere bağlı kalınacaktır
7- Ücreti artırılmayan işçi kıdem
tazminatını alarak işten ayrılabilir mi?
Ücretlerin hangi dönemlerde veya
oranlarda artırılacağına ilişkin herhangi bir çerçeve belirlenmiş durumda değildir. Ücret uygulamaları konusundaki
yasal düzenleme asgari ücretin altında
ücretle işçi çalıştırılamayacağı ile sınırlıdır. Bunun ötesinde ücret uygulama-
HABERLER 211
larına ilişkin esaslar, iş sözleşmelerinde
belirlenebilmektedir. İş sözleşmesinde
bağlayıcı bir hüküm bulunmaması halinde, uygulamaya ilişkin inisiyatif işverene aittir. İş sözleşmesinde herhangi
bir hüküm bulunmamasına karşın, ücret artışlarındaki anlaşmazlık nedeni
ile işten ayrılan işçi istifa etmiş sayılacağından, herhangi bir tazminat hakkı
oluşmayacaktır
8- Hamilelik veya doğum nedeni ile
işten ayrılan işçi, kıdem tazminatına
hak kazanır mı?
İşten kendi isteğiyle (istifa) ayrılan
işçinin, herhangi bir tazminat hakkı
oluşmamaktadır. Yasal düzenleme açısından hamilelik veya doğum nedenine dayalı işten ayrılmalar istifa olarak
değerlendirildiğinden, bu nedenlerle
işten ayrılan işçi tazminat haklarından
vazgeçmiş sayılmaktadır.
9- Özel sektörde çalışanın, kaç yıldan sonra istifa sonucu kıdem tazminatı hakkı vardır?
Kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeler gereği, iş sözleşmesini kendi
isteğiyle fesih eden işçinin (istifa), herhangi bir tazminat hakkı oluşmamaktadır. Çalışma süresinin belirli bir süreyi
aşması, bu konudaki genel uygulamayı değiştirmemektedir. Öte yandan; iş
sözleşmesini fesih etmek isteyen işçi
(istifa), feshi yazılı olarak ve çalışma süresine göre 2 ile 8 hafta arasında değişen sürelerle uygulanan bildirim süresine bağlı kalarak işverenine iletmekle
yükümlüdür.
10- İşyerinde 1,5 yıldan beri çırak
olarak çalışıyorum. İşveren beni istemiyor, kıdem tazminatı alabilir miyim?
212 LEGES Hukuk Dergisi
Alamazsınız. İş Kanununa tabi işçi
olmalısınız.
11- İşveren tarafından iş sözleşmem
4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II ( Ahlak
ve İyiniyet Kurallarına Uymayan Haller
ve Benzerleri) gerekçesiyle feshedildi
kıdem tazminatına hak kazanır mıyım?
Kıdem tazminatına hak kazanamazsınız. Çünkü, Mülga 1475 sayılı İş
Kanunu’nun yürürlüğü devam eden
14’ncü maddesinde işveren tarafından
bu Kanunun 17’nci ( 4857/25’nci madde) maddesinin II numaralı bendinde
gösterilen sebepler dışında işverence feshedilirse kişiye kıdem tazminatı
ödeneceği belirtilmektedir.
12- Malullük aylığı nedeniyle işten
ayrılıyorum kıdem tazminatına hak kazanır mıyım?
Hak kazanırsınız. Çünkü, 1475 sayılı
İş Kanunu’nun 14’ncü maddesi uyarınca malullük aylığı almak amacıyla işten
ayrılma kıdem tazminatına hak kazanılan hallerdendir.
13- 5510 sayılı Kanunda öngörülen
yaşlılık aylığı almak için yaş dışındaki
sigortalılık süresini ve prim ödeme gün
sayılarını tamamlayarak kendi isteğimle işten ayrılıyorum kıdem tazminatına
hak kazanır mıyım?
Hak kazanırsınız. Çünkü, 1475 sayılı İş Kanununun 14’ncü maddesinde
yaşlılık aylığı almak için yaş dışındaki
sigortalılık süresini ve prim ödeme gün
sayılarını tamamlayarak kendi isteğiyle
işten ayrılanlara kıdem tazminatı ödeneceği belirtilmiştir.
14- Bir yıl ( 1 ) iki ( 2 ) ay önce evlendim, işten ayrılırsam kıdem tazminatı
alabilir miyim?
MART 2013
Alamazsınız. Çünkü, 1475 sayılı İş
Kanunu’nun 14’ncü maddesinde kadın
işçi evlendiği tarihten itibaren bir yıl
içinde kendi arzusu ile sona erdirmesi
halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir.
15- 10 ay önce evlendim işten ayılmak zorundayım, ayrılırsam kıdem tazminatı alabilir miyim?
Alabilirsiniz.
1475
sayılı
İş
Kanunu’nun 14’ncü maddesinde kadın
işçi evlendiği tarihten itibaren bir yıl
içinde kendi arzusu ile sona erdirmesi
halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir.
16- Daha önce çalıştığım kamu kurumunda kıdem tazminatım ödendi,
daha sonra başka bir kamu kurumunda
çalışmaya başladım, kıdem tazminatıma esas süre nasıldır?
Daha önceki süre dikkate alınmayarak, ikinci kamu kurumundaki hizmetiniz üzerinden kıdem tazminatına hak
kazanırsınız.
17- 10.000 TL. net ücret alıyorum,
kıdem tazminatıma esas ücretim ne
kadardır?
Kıdem tazminatınız hesaplanırken,
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu
hükümlerine göre bir hizmet yılı için
ödenecek azami emeklilik ikramiyesini
geçemeyeceği belirtildiğinden, dönem
kıdem tazminatı tavanı miktarı dikkate
alınacaktır.
18- Kıdem tazminatında zamanaşımı var mıdır?
Kıdem tazminatı 818 sayılı Borçlar
Kanununun 125’inci maddesi uyarınca
10 yıllık zamanaşımına tabidir.
19- Kıdem tazminatımdan kesinti
SAYI: 39
yapılır mı?
Sadece damga vergisi kesilir, başka
kesinti yapılmaz.
20- Kıdem tazminatı hesaplanırken
ücrete hangi ödemeler dahil edilir?
- Çıplak ücret
- Yemek yardımı
- Kasa tazminatı
- Gıda yardımı
- Yakacak yardımı
- Eğitim yardımı
- Konut yardımı
- Giyecek yardımı
- Erzak yardımı
- Sosyal yardım niteliğindeki ayakkabı ya da bedeli
- Unvan tazminatı
- Aile yardımı
- Çocuk yardımı
- Temettü
- Havlu ve sabun yardımı ( işyerinde
kullanılacaksa tazminat hesabında dikkate alınmaz)
- Taşıt yardımı
- Yıpranma tazminatı
- Kalifiye
-Nitelik zammı
- Sağlık yardımı
- Mali sorumluluk tazminatı
- Devamlı ödenen primler
21- Kıdem tazminatı hesaplanırken
ücrete hangi ödemeler dahil edilmez?
- Yıllık izin ücreti
- Evlenme yardımı
- Hafta tatil ücreti
- Bayram harçlığı
- Hastalık yardımı
- Genel tatil ücreti
- Doğum yardımı
- Ölüm yardımı
HABERLER 213
- İzin harçlığı
- Jestiyon ödemeleri
- Teşvik ikramiyesi ve primleri, jübile ikramiyesi
- Seyahat primleri
- Devamlılık göstermeyen primler
- Fazla çalışma ücreti
- İş arama yardımı
- Harcırah
- Bir defalık verilen ikramiyeler
- İş elbisesi ve koruyucu malzeme
bedelleri
22- Bir spor kulübünde profesyonel
futbolcu olarak 2 yıl çalıştım. İş Kanununa göre ne kadar kıdem tazminatı
alabilirim?
Sporcular 4857 sayılı İş Kanununa
tabi değiller. İş Kanunu hükümlerine
göre kıdem tazminatı talep edemezsiniz.
23- Çalıştığım işyeri devredildi. Kıdem tazminatımı talep edebilir miyim?
Hayır. İşyerinin tamamı veya bir bölümü hukuki bir işleme dayanılarak bir
başka işverene devredildiğinde, mevcut iş sözleşmeleri tüm hak ve borçları
ile birlikte devralana geçer. Dolayısıyla
devri gerekçe göstererek hizmet aktinizi feshedemez ve kıdem tazminatı
talep edemezsiniz.
24- 4857 sayılı Kanuna göre, işçinin
kıdem tazminatına hak kazanabilmesi
için işyerinde kaç yıl çalışması gerekir?
Bir yıl
25- Ev işlerinde çalışanların ihbar ve
kıdem tazminatı hakları var mıdır?
Bu çalışmalar İş Kanununun 4. maddesine göre istisnalar arasında sayıldığından bu çalışanların ihbar ve kıdem
tazminatı hakkı bulunmamaktadır.
214 LEGES Hukuk Dergisi
26- Çalışma süresinin bir kısmını
kısmi süreli, bir kısmını tam süreli çalışan bir işçinin kıdemi nasıl hesaplanır?
İşçinin kısmi süreli çalışması tam
süreliye dönüştürülerek kıdemi hesaplanır. Bu süre kıdem tazminatına hak
kazanma da değil, kıdeminin hesaplanmasında dikkate alınır.
27- İşçi işyerinde çalışırken işyerinden kaynaklanan bir hastalığa tutulursa iş akdini feshedip, kıdem tazminatı
alabilir mi?
İş sözleşmesinin konusu olan işin
yapılması işin niteliğinden doğan bir
sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için
tehlikeli olursa işçi iş akdini haklı nedenle feshederek kıdem tazminatına
hak kazanabilir.
28- Gazeteciler ne kadar sürede kıdem tazminatına hak kazanırlar?
Meslekte en az beş yıl çalışmış olan
gazetecilere kıdem hakkı tanınır. Kı-
MART 2013
dem hakkı gazetecinin mesleğe ilk giriş
tarihinden itibaren hesaplanır.
29- Kıdem süresi için farklı gazetelerde çalışmalar toplanır mı?
Kıdem hakkı gazetecinin mesleğe ilk
giriş tarihinden itibaren hesaplanır.
30- Gazeteciye kıdem tazminatı taksitle ödenir mi?
İşverenin maddi imkansızlık sebebiyle gazetecinin tazminatını bir defada ödeyememesi halinde, tediye en
çok dört taksitte yapılır ve bu taksitlerin tamamının süresi bir yılı geçemez.
Ancak, bu bölünme o iş yerinin mali
vergisini tahakkuk ettiren maliye şubesinin, müessesenin zarar etmekte
olduğu kararı üzerine yapılabilir.
sgkrehberi.com
Yurtdışı Emekli Maaşı Haczedilebilir Ama Tamamı Değil
Y
argıtay, yurtdışı sigorta mercii
tarafından ödenen aylığın tamamına haciz konulmasını hukuka aykırı
buldu.
YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/26084 KARAR NO:
2013/1444
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından
istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya
mahallinden daireye gönderilmiş olup,
dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafın-
dan düzenlenen rapor dinlendikten ve
dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
İİK’nun 83. maddesi uyarınca; borçlunun maaş ve ücretinden, borçlunun
ve ailesinin geçinmeleri için gerekli
olan miktar haczedilemez, borçluya
bırakılır. Bu madde uyarınca; maaşlar,
ödenekler, her çeşit ücretler, emekli
aylıkları, sigortalar veya emekli sandıkları tarafından tahsis edilen iratların bir
kısmı haczedilemez.
SAYI: 39
Maddedeki maaş ve ücret kavramında sınırlayıcı bir açıklama bulunmadığından geniş yorumlanmalı, ne
şekilde adlandırılırsa adlandırılsın,
borçlunun bedeni veya fikri çalışmasının karşılığı olan her türlü ücret ödemesi bu kavram içinde değerlendirilmelidir. Kanun koyucu ücretin kaynağı
veya ödeyen yönünden bir ayrım yapmamış, borçlunun geçimini sağladığı
bir ücret olup olmadığı hususunu değerlendirmiştir. Ücretin, borçlunun ve
ailesinin geçinmeleri için gerekli miktarı, icra müdürü tarafından borçlunun
ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumlarına göre takdir edilir.
Somut olayda; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan davacı borçluya
yurtdışından bağlanan ve yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenmekte
olan emekli maaşının tamamının haczedildiği anlaşılmıştır. Borçlunun yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenen
aylığının haczedilemeyeceği yönünde
İİK’nun 82. maddesinin aradığı şekilde
özel bir kanun hükmü bulunmadığından, yurtdışından alınan aylığın haczi
mümkündür.Yargıtay HGK.nun önüne gelen benzer bir konuda verdiği
2009/12-166 E. ve 10.6.2009 tarihli kararından sonra yurtdışından bağlanan
emekli maaşları İİK.nun 83.maddesi
kapsamında değerlendirilmeye başlanılmıştır. Ne var ki, icra müdürü tarafından borçlunun yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenen emekli maaşının
tamamı üzerine haciz konulmuştur.
Mahkemece borçlunun şikayetinin
İİK.nun 83.maddesi kapsamında değerlendirilip sonucuna göre bir karar
HABERLER 215
verilmesi gerekirken, yurtdışı emekli
maaşının haczinin mümkün olduğu
gerekçesi ile şikayetin reddi yönünde
hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366
ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca
(BOZULMASINA), ilamın tebliğinden
itibaren 10 gün içinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 22/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
hukukihaber.net
216 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Yargıtay: Dekolte İle Şiddet Bir Tutulamaz
Y
argıtay,
Kayseri
1.
Aile
Mahkemesi’nin eşine şiddet uygulayan koca ile uyarılara rağmen dekolte giymeyi sürdüren kadını eşit kusurlu sayan kararını oybirliği ile bozdu.
Yargıtay, “Dekolte ile şiddet eşit
olamaz” diyerek eşine fiziki şiddet uygulayan kocanın kusurunun daha fazla
olduğuna hükmetti.
Hakan S. ve Rukiye S. 2007 yılında
Kayseri’de evlendi. Çocukları bulunmayan çiftin aralarında evlendikten
kısa bir süre sonra şiddetli geçimsizlik
başladı. Geçimsizliğin artması üzerine çift, Kayseri 1. Aile Mahkemesi’ne
başvurarak boşanma davası açtı. Koca
Hakan S. boşanma dilekçesinde eşinin
bir evliliğin getirdiği sorumluluğu yerine getirmediğini, keyfi hareket ettiğini
uyarılarına rağmen, oldukça açık ve dekolteye varabilecek kıyafetler giydiğini
söyledi. Rukiye S.’den 40 bin TL manevi
tazminat istedi.
Hep dekolte giyerdim
Rukiye S. de mahkemeye verdiği
dilekçede kocasının baskı, şiddet uyguladığını, mağdur olduğunu belirterek “
Giyim şeklim evlenmeden öncede aynıydı ” dedi. Rukiye S, kocasından 100
bin TL tazminat talebinde bulundu.
Davaya bakan mahkeme çiftin boşanmasına karar verdi. Mahkeme çiftin
karşılıklı eşit kusurlu olması nedeniyle
tazminat taleplerini reddetti.
Eşit kusurlu değiller
Kararı iki taraf da temyiz etti. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2.
Hukuk Dairesi, mahkemenin çiftlerin
boşanmasına ilişkin verdiği kararın
doğru olduğuna, ancak çiftin eşit kusurlu bulunmasının doğru olmadığına
karar verdi. Daire kararında eşine fiziki şiddet uygulayan kocanın kusuru ile
dekolte giyen kadının kusurunun aynı
olmadığını, kocanın eşine tazminat
ödemesi gerektiğini belirterek yerel
mahkemenin kararını bozdu. Bozma
kararı sonrasında dava dosyası, yerel
mahkemeye gitti. Yerel mahkeme ilk
kararında direndi. Mahkemenin direnme kararında, Yargıtay kararına tepki
göstererek “Kadın evlilik öncesindeki
yaşam tarzı, kılık ve kıyafet serbestliğini devam ettirmiş, kocanın kendisine
yaptığı uyarılara aldırış etmemiş, uyarılara rağmen başına buyruk hareketini
sürdürmüştür. Kadının az kusurlu olduğunu iddia etmek mümkün değildir”
denildi.
Kusurlar eşit değil
Direnme kararı sonra dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, oybirliği yerel mahkemenin direnme kararını bozdu.
Haber: MESUT HASAN BENLİ /
Radikal
HABERLER 217
SAYI: 39
Tapu Kaydının Terkin, Tashih ve Tescili
İdari Yargıda İptal Davasına Konu Olamaz
A
rsa vasfının değiştirilmesi talebi üzerine Tapu Müdürlüğünce
verilen ret kararına karşı açılan iptal
davasında; Antalya İdare Mahkemesi
ret kararını idari işlem olarak nitelendirmeyip, bu karara karşı idari yargıya
değil adli yargıya başvurulması gerekir
şeklinde karar verdi.
DOSYA NO:641-04-12-4025
T.C.
ANTALYA
1. İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO: 2012/892 KARAR NO:
2012/1443
DAVACILAR
DAVALI : ANTALYA VALİLİĞİ / ANTALYA
DAVANIN ÖZETİ: Antalya ili, Kepez
ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada,
2 sayılı parselin maliki olan davacıların,
tapuda mezarlık arsası olarak tescili yapılan taşınmazın cinsinin değiştirilmesi
istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğü işleminin iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ: Mezarlık Yerleşiminin İnşası ile cenaze Nakil ve Defin İşlemleri hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca tesis olunan işlemin
hukuka ve usule uygun olduğu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi
gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Antalya 1. Idare
Mahkemesi’nce, dava dosyası 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunun 14.
Maddesi uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava, Antalya ili, Kepez ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada, 2 sayılı
parselin maliki olan davacıların, tapuda mezarlık arsası olarak tescili yapılan
taşınmazın cinsinin değiştirilmesi istemiyle yaptıkları başvurunun reddine
ilişkin 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı
Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanununun 3410 sayılı Kanunla
değişik 5. Maddesinin 1. fıkrasında,
idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk
derecede Danıştayda çözümlenecek
olanlar dışındaki, iptal davalarını, tam
yargı davalarını, tahkim yolu öngörülen
imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden
doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için
yapılan idari sözleşmelerden dolayı
taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara
ilişkin davaları, diğer kanunlarla verilen işleri çözümleyeceği düzenlenmiş,
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 2. Maddesinin 1. fıkrasında;
idari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı
kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları;
218 LEGES Hukuk Dergisi
kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar olarak
sayılmış; idari yargının idari eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğu kurala bağlanmış, aynı .Yasanın 14. Maddesinde ilk incelemeye ilişkin hususlar
ayrı ayrı sayılmış, anılan yasanın 3622
sayılı yasayla değişik 15. Maddesinin
l/a bendinde ise, “14. Maddesinin 3/a
bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların
reddine karar verilir.” Hükmüne yer verilmiştir.
Tapu Sicil Tüzüğünün 81. maddesinde, tapu sicilinde değişikliğin, hak
sahibinin veya yetkili makamın istemi
ya da mahkeme kararma dayalı olarak
yapılacağı, rehinler hakkındaki özel hükümler saklı kalmak koşuluyla tapu sicilindeki değişikliklerin, üzerinin kırmızı mürekkepli kalemle çizilip, değişiklik
tarih ve yevmiye numarasıyla yeni kaydın yazılması suretiyle yapılacağı, önceki kayıt bir harfle yazılı ise, yine aynı
harfin kullanılacağı, 85. maddesinde,
kütük üzerinde belgelere aykırı tescil
veya yazının düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması ve yevmiye defterine kaydedilmesinin gerektiği,
belgeye aykırı yazımın veya tescilin düzeltilmesine, ilgililerden birisinin yazılı
oluru olmazsa, müdürün defterdarlık
veya mal müdürlüğünden düzeltme
için dava açılmasını talep edeceği, Hazine avukatı bulunmayan yerlerde bu
düzeltmeler için müdürlük tarafından
re’sen dava açılacağı, kütük, yevmiye
defteri ve yardımcı sicillerde belgesine
MART 2013
aykırı olarak basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi halinde, müdür
tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, resen düzeltme yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden,
Antalya ili, Kepez ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada, 2 sayılı parselin
maliklerinden olan Ö. E’.in 14.05.2012
tarihli dilekçe ile davalı idareye başvurarak tapuda mezarlık arsası olarak
tescili yapılan taşınmazın cinsinin değiştirilmesini istediği, anılan istemin
Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğünün 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı
işlemiyle reddedildiği, bu işlemin iptaline yönelik bakılan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Yukarıda Anılan mevzuat hükümleri
gereğince, tapu kayıtları üzerinde tescil, terkin ve tashih gibi işlemlere ilişkin davaların görüm ve çözümü adliye
mahkemelerinin görevi içinde bulunmaktadır, iptali istenilen işlem tapu kütüğündeki arsa vasfının değiştirilmesi
istemine ilişkindir.
Bu durumda, tapu kütüğündeki
arsa vasfının değiştirilmesi isteminin
reddine ilişkin işleme karşı açılan iş bu
davanın özel hukuk hükümlerine göre
adli yargı yerince çözümlenmesi gerektiğinden, işin esasının mahkememizce
incelenme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine, aşağıda dökümü yapılan 90,60 TL yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına
artan posta ücretinin kararın kesinleş-
SAYI: 39
mesinden sonra davacılarae iadesine,
bu kararın tebliğini izleyen günden
itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 19.11.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (hukukihaber.net)
HABERLER 219
ÖNEMLİ BİLGİLER
r Kıdem Tazminatı Tavanı
r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret
r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları
r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem
r Yıllık Ücretli İzin Süreleri
r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri)
r İşsizlik Sigortası Primi
r Gelir Vergisi Tarifesi
r Katma Değer Vergisi Oranları
r Kurumlar Vergisi Oranı
r Geçici Vergi Oranları
r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı
r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri
r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları
r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre
Gecikme Zammı Oranları
r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler
r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre)
r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)
r Değerli Kağıtlar
r Damga Vergisi Harçları
r Yargı Harçları
r Noter Harçları
r Vergi Yargısı Harçları
r Tapu ve Kadastro Harçları
r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları)
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro)
r HUMK ve İİK Parasal Sınırları
r İYUK Parasal Sınırları
r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü
Oldukları Tutarlar
r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler
r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi
ÖNEMLİ BİLGİLER 223
SAYI: 39
KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013)
01.01.2001 - 14.04.2001
15.04.2001 - 14.05.2001
15.05.2001 - 14.06.2001
15.06.2001 - 30.06.2001
01.07.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.11.2001
15.11.2001 - 14.12.2001
15.12.2001 - 31.12.2001
01.01.2002 - 14.05.2002
15.05.2002 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.10.2002
01.10.2002 - 31.12.2002
01.01.2003 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2004
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 31.12.2004
01.01.2005 - 30.06.2005
01.07.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 30.06.2006
01.07.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 30.06.2007
01.07.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 30.06.2008
01.07.2008 - 31.12.2008
646.560.000.- TL
663.000.000.- TL
730.700.000.- TL
768.100.000.- TL
807.500.000.- TL
835.950.000.- TL
884.830.000.- TL
938.330.000.- TL
978.020.000.- TL
1.076.400.000.- TL
1.103.540.000.- TL
1.160.150.000.- TL
1.260.150.000.- TL
1.323.950.000.- TL
1.389.950.000.- TL
1.485.430.000.- TL
1.574.740.000.- TL
1.648, 90.- YTL
1.727, 15.- YTL
1.770, 62.- YTL
1.857, 44.- YTL
1.960, 69.- YTL
2.030, 19.- YTL
2.087, 92.- YTL
2.173, 19.- YTL
01.01.2009 - 30.06.2009
01.07.2009 - 31.12.2009
01.01.2010 - 30.06.2010
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2011 - 30.06.2011
2.260, 05.- YTL
2.365, 16.- YTL
2.423, 88 - TL
2.517, 01.- TL
2.623, 33.- TL
224 LEGES Hukuk Dergisi
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2013 - 31.12.2013
MART 2013
2.731, 85.- TL
2.917,27.- TL
3.033,98.- TL
3.129,25.- TL
3.218,76.- TL
YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI
Dönemi
01.07.2013 - 31.12.2013
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2011 - 30.06.2011
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2010 - 30.06.2010
16 Yaşından Büyükler
İçin
Günlük
Aylık
35,05
1.021,50
32,62
978,60
31,35
940,50
29,55
886,50
27,90
837,00
26,55
796,50
25,35
760,50
24,30
729,00
16 Yaşından Küçükler
İçin
Günlük
Aylık
29,25
877,50
27,97
839,10
26,85
805,50
25,35
760,50
23,85
715,50
22,65
679,50
21,60
648,00
20,70
621,00
ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER
(01.07.2012-31.12.2012 Dönemi)
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından
Büyükler
Brüt Ücret
940,50 TL
Sigorta Primi İşçi Payı
131,67 TL
İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı
9,41 TL
Gelir Vergisi Matrahı
799,42 TL
Gelir Vergisi
119,91 TL
Damga Vergisi
6,21 TL
Kesintiler Toplamı
267,20 TL
Net Ücret
673,30 TL
16 Yaşından
Küçükler
805,50 TL
112,77 TL
8,06 TL
684,67 TL
102,70 TL
5,32 TL
228,85 TL
576,65 TL
ÖNEMLİ BİLGİLER 225
SAYI: 39
2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler
1.1.
01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.01.2013 - 30.06.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
1.2.
Brüt Günlük TL
32,62 TL
Brüt Aylık TL
978,60 TL
27,97 TL
839,10 TL
16 Yaşından Büyükler
978,60 TL
137,00 TL
9,79 TL
16 Yaşından Küçükler
839,10 TL
117,47 TL
8,39 TL
831,81 TL
124,77 TL
7,43 TL
278,99 TL
699,61 TL
73,40 TL
773,01 TL
713,24 TL
106,99 TL
6,37 TL
239,22 TL
599,88 TL
73,40 TL
673,28 TL
01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.07.2013 - 31.12.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Brüt Günlük TL
34,05 TL
Brüt Aylık TL
1021,50 TL
29,25 TL
877,50 TL
16 Yaşından Büyükler
1021,50 TL
143,01 TL
10,22 TL
16 Yaşından Küçükler
877,50 TL
122,85 TL
8,78 TL
868,28 TL
745,88 TL
226 LEGES Hukuk Dergisi
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
MART 2013
130,24 TL
7,75 TL
291,22 TL
730,28 TL
73,40 TL
803,68 TL
111,88 TL
6,66 TL
250,17 TL
627,33 TL
73,40 TL
700,73 TL
ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL
Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL
FONU % 2
İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05
TL
KESİNTİLER TOPLAMI
146,79
NET ASGARİ ÜCRET
1021,50 TL
ASGARİ ÜCRET
978,60
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET
1.140,07
831,81
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
GORTA FONU % 2
1021,50
148,12
ÖNEMLİ BİLGİLER 227
SAYI: 39
İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL
LAM
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL
GORTA FONU % 2
İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9
LAM
TL
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
877,50 TL
ASGARİ ÜCRET
1021,50
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
148,12
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
1021,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
148,12 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
20,43 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.190,05 TL
Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
121,67 TL
228 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
16,78 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
977,55 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
877,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
127,24 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
17,55 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.022,29 TL
KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY)
NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK PRİMİ % 14
137
İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79
KESİNTİLER TOPLAMI 146,79
NET ASGARİ ÜCRET
831,81
İŞVERENE MALİYETİ
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5
141,9
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07
ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde
belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal
asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır:
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Asgari geçim indiriminden yararlanan
Çalışanın kendisi
Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş
1. çocuk
2. çocuk
3. çocuk
4. çocuk
İndirim oranı
%50
%10
%7,5
%7,5
%5
%5
ÖNEMLİ BİLGİLER 229
SAYI: 39
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır
124,77
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Medeni Hali
Bekar
Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz
Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu
üst sınır
Aylık
73,40
88,07
99,08
110,09
117,43
124,77
124,77
Medeni Hali
Aylık
Evli eşi çalışan ve çocuksuz
Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu
73,40
84,40
95,41
102,75
110,09
117,43
YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ
4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden
itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18
ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık
ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel
tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
Hizmet Süresi
1 yıldan 5 yıla kadar olanlara
5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara
15 yıl ve daha fazla olanlara
İzin Süresi
Yılda 14 gün
Yılda 20 gün
Yılda 26 gün
İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ)
ÇALIŞMA SÜRESİ
İHBAR TAZMİNAT
SÜRESİ MİKTARI
İşi altı (6) aydan az sürmüş ise
2 Hafta
2 Haftalık Ücret
İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise
4 Hafta
4 Haftalık Ücret
İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise
6 Hafta
6 Haftalık Ücret
İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise
8 Hafta
8 Haftalık Ücret
230 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ
(4447 sayılı Kanun - Madde.: 49)
-1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden);
İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır.
-2002 yılından itibaren:
İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır.
GELİR VERGİSİ TARİFESİ
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013)
10.700 TL’ye kadar
26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası
60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası
60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012)
10.000 TL’ye kadar
25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası
88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası
88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011)
9.400 TL’ye kadar
23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası
80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası
80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası
%15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010)
8.800 TL’ye kadar
22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası
50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL
50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL
%15
%20
%27
%35
ÖNEMLİ BİLGİLER 231
SAYI: 39
KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI
Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı
R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararına dayanılarak yapılmıştır.
a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi
işlemler için
b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
% 18
%1
%8
KURUMLAR VERGİSİ ORANI
Kurumlar Vergisi Oranı
%20
GEÇİCİ VERGİ ORANLARI
Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren)
Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren)
%15
%20
YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI
2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419)
2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410)
2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401)
2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392)
2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388)
2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377)
2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363)
2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353)
2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341)
2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325)
2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310)
2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301)
2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288)
1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279)
1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267)
% 7,80
% 10,26
% 7,7
% 2,2
% 12
% 7.2
% 7.8
% 9.8
% 11.2
% 28.5
% 59.0
% 53.2
% 56.0
% 52.1
% 77.8
232 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259)
1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252)
1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245)
1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233)
% 80.4
% 72.8
% 99.5
% 107.6
YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ
YÜRÜRLÜK TERİHLERİ
01.01.1998 - 31.12.1999
01.01.2000 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 30.04.2005
01.05.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 – 31.12.2009
01.01.2010 dan itibaren
FAİZ ORANLARI
730
911
365
184
181
304
245
365
365
365
365
…
GÜN
% 50
% 60
% 55
% 50
% 43
% 38
% 12
%9
%9
%9
%9
%9
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI
TARİH ARALIĞI
KANUNİ
FAİZ ORANI
SÖZLEŞMEYLE
TESBİT
EDİLMEMİŞSE
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
01.07.2005 31.12.2005
% 12
(3095/m.1)
% 12
(3095/m.2/1)
TİCARİ İŞLERDE
UYGULANACAK
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
% 30
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
ÖNEMLİ BİLGİLER 233
SAYI: 39
01.01.2006 31.12.2006
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2007 31.12.2007
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2008 30.06.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.07.2009 31.12.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2010 31.12.2010
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2011 31.12.2011
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2012 31.12.1012
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
% 25
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 29
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 27
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 19
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 16
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 15
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 17,75
(3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı)
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR
1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen
tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını
inceleyiniz.
2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51.
maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden
itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa
Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan,
22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden
hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde
iptal edilmemekle
234 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE
GECİKME ZAMMI ORANLARI
01.01.1990 - 29.12.1993 Arası
30.12.1993 - 07.03.1994 Arası
08.03.1994 - 30.08.1995 Arası
31.08.1995 - 31.01.1996 Arası
01.02.1996 - 08.07.1998 Arası
09.07.1998 - 20.01.2000 Arası
21.01.2000 - 01.12.2000 Arası
02.12.2000 - 28.03.2001 Arası
29.03.2001 - 30.01.2002 Arası
31.01.2002 - 11.11.2003 Arası
12.11.2003 - 01.03.2005 Arası
02.03.2005 - 20.04.2006 Arası
21.04.2006 - 18.11.2009 Arası
19.11.2009 - 18.10.2010 Arası
19.10.2010’dan bugüne kadar
Aylık % 7
Aylık % 9
Aylık % 12
Aylık % 10
Aylık % 15
Aylık % 12
Aylık % 6
Aylık % 5
Aylık % 10
Aylık % 7
Aylık % 4
Aylık % 3
Aylık % 2,5
Aylık % 1,95
Aylık % 1,40
YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR
YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ
2005
OCAK
14,55
ŞUBAT
14,70
MART
15,03
NİSAN
14,96
MAYIS
13,97
HAZİRAN 12,78
TEMMUZ 11,72
AĞUSTOS 10,65
EYLÜL
9,54
2006
5,45
5,04
4,21
4,96
4,27
4,97
5,82
6,49
7,06
2007
9,68
10,08
10,63
11,01
10,95
10,09
9,03
8,29
7,77
2008
6,08
5,94
5,95
6,39
7,20
8,39
9,76
10,68
11,29
2009
12,81
12,63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2010
1,14
1,20
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
2011
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
2012 2013
11,11 5,33
10,96
10,79
10,72
10,57
10,24
9,88
9,33
8,65
ÖNEMLİ BİLGİLER 235
SAYI: 39
EKİM
8,16
7,76
7,23
12,03 2,20
7,71
10,26 7,80
KASIM
6,89
8,60
6,75
12,56 1,37
8,27
10,72 6,98
ARALIK
5,89
9,34
6,31
12,72 1,23
8,57
11,09 6,09
ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE)
Önceki aya
göre
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
Yıl
Aylar
TEFE TÜFE TEFE TÜFE
2002 OCAK
4.2
5.3
4.2
5.3
2002 Şubat
2.6
1.8
6.8
7.2
2002 Mart
1.9
1.2
8.8
8.4
2002 Nisan
1.8
2.1 10.8 10.7
2002 Mayıs
0.4
0.6 11.2 11.3
2002 Haziran 1.2
0.6 12.5 12.0
2002 Temmuz 2.7
1.4 15.5 13.6
2002 Ağustos 2.1
2.2 18.0 16.1
2002 Eylül
3.1
3.5 21.7 20.1
2002 Ekim
3.1
3.3 25.5 24.0
2002 Kasım
1.6
2.9 27.5 27.7
2002 Aralık
2.6
1.6 30.8 29.7
2003 OCAK
5.6
2.6
5.6
2.6
2003 Şubat
3.1
2.3
8.9
4.9
Önceki yılın
aynı ayına
göre
TEFE
ÜFE
92.0 73.2
91.8 73.1
77.5 65.1
58.0 52.7
49.3 46.2
46.8 42.6
45.9 41.3
43.9 40.2
40.9 37.0
36.1 33.4
32.8 31.8
30.8 29.7
32.6 26.4
33.4 27.0
12 aylık
ortalamalara
göre
TEFE
TÜFE
66.8
57.5
72.1
60.7
75.4
62.8
75.3
62.8
73.6
61.7
71.5
60.1
69.1
58.4
66.3
56.6
63.0
54.2
59.0
51.2
54.6
48.2
50.1
45.0
45.9
41.3
42.1
37.9
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2004
2004
2004
35.2
35.1
29.6
25.6
22.7
19.1
16.1
16.2
13.9
10.8
9.14
7.97
39.4
37.8
35.4
33.8
32.1
30.3
28.5
27.1
25.6
23.6
21.49
19.18
Mart
Nisan
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
3.2
1.8
-1.9
-0.5
-0.2
0.1
0.6
1.7
0.6
2.6
1.64
2.10
3.1
2.1
-0.2
-0.4
0.2
1.9
1.4
1.6
0.9
0.7
0.55
0.89
12.4
14.4
11.5
10.9
10.7
10.7
11.3
13.2
13.9
2.6
4.31
6.50
8.2
10.4
12.0
11.6
11.7
13.8
15.5
17.3
18.4
0.7
1.29
2.19
29.4
29.5
29.8
27.4
24.9
23.0
20.8
19.3
18.4
16.2
14.28
11.83
35.5
33.8
31.7
30.7
29.5
28.4
27.4
26.3
25.3
24.4
23.21
21.67
236 LEGES Hukuk Dergisi
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2007
2007
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
2.65
-0.03
-1.05
-1.52
0.8
1.85
3.23
0.75
0.13
-0.41
0.11
1.26
1.21
0.20
-0.48
-0.74
1.4
0.78
0.68
-0.95
-0.04
1.96
0.26
0.25
1.94
2.77
4.02
0.86
-0.75
-0.23
0.45
-0.29
-0.12
-0,05
0.95
0.59
0.38
-0.13
0.22
0.6
0.94
2.22
1.54
0.45
0.55
0.02
0.26
0.71
0.92
0.10
-0.57
0.85
1.02
1.79
1.40
0.42
0.75
0.22
0.27
1.34
1.88
0.34
0.85
-0.44
1.29
1.27
1.29
0.23
1.00
0.43
MART 2013
9.33
9.29
8.14
6.50
7.3
9.31
12.84
13.69
13.84
-0.41
-0.30
0.96
2.18
2.38
1.89
1.14
2.18
2.98
3.69
2.71
2.66
1.96
2.22
2.48
4.46
7.36
11.68
12.64
11.80
11.54
12.04
11.72
11.58
-0,05
0.89
2.79
3.18
3.05
3.28
3.6
4.85
7.18
8.83
9.32
0.55
0.57
0.83
1.55
2.49
2.59
2.00
2.87
3.93
5.79
7.27
7.72
0.75
0.97
1.25
2.60
4.53
4.88
5.76
5.30
6.65
8.01
9.40
9.65
1.00
1.44
8.91
9.56
10.53
9.44
10.5
12.50
15.48
14.40
13.84
10,70
10,58
11.33
10.17
5.59
4.25
4.26
4.32
4.38
4.57
1.60
2.66
5.11
5.26
4.21
4.96
7.66
12.52
14.34
12.32
11.59
10.94
11.67
11.58
9.37
10.13
10.18
8.88
8.93
9.57
10.0
9.00
9.86
9.79
9.32
9.23
8.69
7.94
8.18
8.70
8.95
7.82
7.91
7.99
7.52
7.61
7.72
7.93
8.15
8.16
8.83
9.86
10.12
11.69
10.26
10.55
9.98
9.86
9.65
9.93
10.16
17.03
15.16
13.73
12.51
11.6
11.16
11.16
11.07
11.09
14,55
14.70
15.03
14.96
13.97
12.78
11.72
10.65
9.54
8.16
6.89
5.89
5.45
5.04
4.49
4.09
4.27
4.97
5.82
6.49
7.06
7.76
8.60
9.34
9.68
10.08
20.01
18.19
16.51
15.11
14.0
12.87
12.02
11.29
10.58
8.50
8.44
8.40
8.42
8.53
8.69
8.68
8.64
8.63
8.47
8.31
8.18
8.07
8.03
8.05
8.11
8.21
8.32
8.64
8.84
9.05
9.25
9.44
9.60
9.76
9.92
ÖNEMLİ BİLGİLER 237
SAYI: 39
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2010
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
0.97
0.80
0.39
-0.11
0.06
0.85
1.02
-0.13
0.89
0,15
0,42
2,56
3,17
4.50
2.12
0.32
1.25
-2.34
-0.90
0.57
-0.03
-3.54
0.23
1.17
0,29
0,65
-0,05
0,94
-0,71
0,42
0,62
0,28
1,29
0,66
0,58
0.92
1.21
0.50
-0.24
-0.73
0.02
1.03
1.81
1.95
0,22
0,80
1,29
0,96
1.68
1.49
-0.36
0.58
-0,24
0.45
2.60
0.83
0.41
0.29
-0.34
1,10
0,02
0,64
0,11
0,25
-0,30
0,39
2,41
1,27
0,53
1,85
1.88 2.36
2.69 3.60
3.09 4.12
2.98 3.87
3.05 3.11
3.93 3.13
4.98 4.19
4.84 6.08
5.78 8.15
5,94 8,39
0,42 0,80
3,00 2,11
6,26 3,09
11.04 4.82
13.39 6.38
13.76
6.0
15.18 6.61
12.49 6,35
11.48 6.83
12.11 9.60
12.08 10.52
8.11 0.06
0.23 0.29
1.40 -0.06
1,70 1,05
2,35 1,07
2,30 1,71
3,27 1,83
2,54 2,08
2,97 1,78
3,60 2,18
3,90 4,64
5,24 5,96
5,93 6,53
0,58 1,85
10.92
9.68
7.14
2.89
2.08
3.72
5.02
4.41
5.65
5,94
6,44
8,15
10,50
14.56
16.53
17.03
18.41
14.67
12.49
13.29
12.25
8.11
7.90
6.43
3,46
-0,35
-2,46
-1,86
-3,75
-1,04
0,47
0,19
1,51
5,93
6,30
10.86
10.72
9.23
8.60
6.90
7.39
7.12
7.70
8.40
8,39
8,17
9,10
9,15
9.66
10.74
10.61
12.06
11.77
11.13
11.99
10.76
10.06
9.50
7.73
7,89
6,13
5,24
5,73
5,39
5,33
5,27
5,08
5,53
6,53
8,19
10.63
11.01
10.95
10.09
9.03
8.29
7.77
7.23
6,75
6,31
6,08
5,94
5,95
6.39
7.20
8.39
9.76
10.68
11.29
12.03
12.56
12.72
12.81
12.63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2,20
1,37
1,23
1,14
10.15
10.30
10.24
10.11
9.70
9.46
9.17
8.98
8.86
8,76
8,61
8,53
8,40
8.33
8.47
8.64
9.07
9.43
9.76
10.12
10.31
10.44
10.54
10.41
10,29
9,98
9,49
9,08
8,52
7,99
7,52
6,95
6,53
6,25
6,16
238 LEGES Hukuk Dergisi
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylul
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
1,94
2,35
-1,15
-0,50
-0,16
1,15
0,51
1,21
-0,31
1,31
2,36
1,72
1,22
0,61
0,15
0,01
-0,03
1,76
1,55
1,60
0,65
1,00
0,38
-0,09
0,36
0,08
0,53
-1,49
-0,31
0,26
1, 03
0,58
0,60
-0,36
-0,56
-0,48
0,40
1,23
1,83
0,03
-0,30
0,41
0,73
0,42
0,87
2,42
-1,43
-0,41
0,73
0,75
3,27
1,73
0,58
0,56
0,56
0,41
1,52
-0,21
-0,90
-0,23
0,56
1, 03
2012
2012
2012
2013
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
0, 17
1, 66
-0,12
-0,18
MART 2013
4,24 3,93
6,69 4,55
5,47 4,17
4,93 3,59
4,77
3,09
5,98 3,50
6,52 4,77
7,80 6,69
7,47 6,72
8,87 6,40
2,36 0,41
4,13 1,14
5,40 1,57
6,04 2,45
6,20 4,93
6,21 3,43
6,18 3,00
8,05 3,75
9,72 4,53
11,48 7,95
12,20 9,82
13,33 10,45
0,38 0,56
-0,09 0,56
0,36 0,41
0,08 0,52
0,53 -0,21
-1,49 -0,90
-0,31 -0,23
0,26 0,56
0, 72 3, 34
8,58
10,42
9,21
7,64
8,24
9,03
8,91
9,92
8,17
8,87
10,80
10,87
10,08
8,21
9,63
10,19
10,34
11,00
12,15
12,58
13,67
13,33
11,13
9,15
8,22
7,65
8,06
6,44
6,13
4,56
4, 03
9,56
10,19
9,10
8,37
7,58
8,33
9,24
8,62
7,29
6,40
4,90
4,16
3,99
4,26
7,17
6,24
6,31
6,65
6,15
7,66
9,48
10,45
10,61
10,43
10,43
11,14
8,28
8,87
9,07
8,88
9, 19
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
7,71
8,27
8,52
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
10,26
10,72
11,09
11,11
10,96
10,79
10,72
10,57
10,57
9,88
9,33
8, 65
6,53
6,87
7,20
7,41
7,59
7,8
8,16
8,45
8,59
8,57
8,28
7,76
7,29
6,79
6,64
6,47
6,37
6,24
6,00
5,93
6,13
6,47
6,95
7,48
8,02
8,59
8,68
8,68
9,11
9,29
9, 53
1, 96 0, 9 5, 36
0, 38 2, 58 5, 76
0, 38 2, 45 6, 16
1,65 -0 ,18 1, 65
2, 57
3, 60
2, 45
1, 88
7, 80
6, 37
6, 16
7, 31
7, 8
6, 98
6, 09
5, 33
9, 53
9, 26
8, 89
8, 62
* 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir.
ÖNEMLİ BİLGİLER 239
SAYI: 39
DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28514
2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Maliye Bakanlığından:
DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1)
Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde,
“Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır.
Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan
değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları
ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli
kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden
tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Değerli Kağıdın Cinsi
1 - Noter kağıtları :
a) Noter kağıdı
b) Beyanname
c) Protesto, vekaletname, re’sen senet
2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
3 – Pasaportlar
4-Yabancılar için ikamet tezkereleri
5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
6 - Nüfus cüzdanları
7 - Aile cüzdanları
8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
9 - Sürücü belgeleri
10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri)
11 - Motorlu araç trafik belgesi
12 - Motorlu araç tescil belgesi
Bedel (TL)
7,25
7,25
14,50
72,00
198,00
6,50
66,00
89,00
89,00
89,00
66,50
240 LEGES Hukuk Dergisi
13 - İş makinesi tescil belgesi
14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı)
15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.)
MART 2013
66,50
4,50
6,00
Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren
muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır.
Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden
değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe
Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür.
Tebliğ olunur.
DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR
2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI
(1) SAYILI TABLO
I. Akitlerle ilgili kağıtlar
A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar:
1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler
2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli
üzerinden)
3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri
4. Tahkimnameler ve sulhnameler
5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil)
6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları
Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların
satış ve devrine ilişkin sözleşmeler
B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar:
1. Tahkimnameler
2. Sulhnameler
3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil)
II. Kararlar ve mazbatalar
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 1,89)
(39,65 TL)
(39,65 TL)
(222,40 TL)
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 241
1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem
kararları:
a) Belli parayı ihtiva edenler
b) Belli parayı ihtiva etmeyenler
2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini
haiz kurumların her türlü ihale kararları
III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar
1. Ticari ve mütedavil senetler:
a) Emtia senetleri:
aa) Makbuz senedi (Resepise)
ab) Rehin senedi (Varant)
ac) İyda senedi
ad) Taşıma senedi
b) Konşimentolar
c) Deniz ödüncü senedi
d) İpotekli borç senedi, irat senedi
2. Ticari belgeler:
a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri
b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen
bilançolar ve işletme hesabı özetleri:
ba) Bilançolar
bb) Gelir tabloları
bc) İşletme hesabı özetleri
c) Barnameler
d) Tasdikli manifesto nüshaları
e) Ordinolar
f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları
IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar
1. Makbuzlar:
(Binde 9,48)
(39,65 TL)
(Binde 5,69)
(13,95 TL)
(8,25 TL)
(1,55 TL)
(0,65 TL)
(8,25 TL)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(13,95 TL)
(30,60 TL)
(14,85 TL)
(14,85 TL)
(1,55 TL)
(6,20 TL)
(0,65 TL)
(6,20 TL)
242 LEGES Hukuk Dergisi
a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet
alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil)
nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve
belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına
açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya
emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar
b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı,
ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve
benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan
paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak
ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden
ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari
hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye
olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar
c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu
mahiyetteki senetler
d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen
paralar için düzenlenen makbuzlar
2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası
vergiye tabidir):
a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin
gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen
liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için
b) Vergi beyannameleri:
ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri
bb) Kurumlar vergisi beyannameleri
bc) Katma değer vergisi beyannameleri
bd) Muhtasar beyannameler
be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi
beyannameleri hariç)
c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler
d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler
e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri
MART 2013
(Binde 9,48)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(0,65 TL)
(39,65 TL)
(53,00 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(53,00 TL)
(19,55 TL)
(19,55 TL)
ÖNEMLİ BİLGİLER 243
SAYI: 39
f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik
ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta
prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için
3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından
fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere
ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri.
(31,15 TL)
(0,65 TL)
Yargı Harçları Tarifesi
2013 Yılı Yargı Harçları :
A) Mahkeme harçları:
(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde
I- Başvurma harcı:
Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya
tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail
ile ilgili taleplerde,
1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde
11,30
2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde
24,30
3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent.
Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare
Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı
vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25
başvurulması halinde bu harç alınmaz.)
4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35
rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde
II- Celse Harcı:
(Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.)
1.Sulh mahkemeleri:
a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27)
dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere
b)Belli bir değer bulunmayan davalarda
13,95
244 LEGES Hukuk Dergisi
2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30
TL)'den az olmamak üzere
III- Karar ve ilam harcı:
1.Nispi harç:
a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında
karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu
değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle
birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde
10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun
izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden)
c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden)
d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli
üzerinden)
e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri,
Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı
kararları için de aynen uygulanır.
f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda
ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin
birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin
edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili
olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava
çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı
nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz.
2. Maktu harç:
MART 2013
(Binde 2,27)
(Binde
68,31)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 245
a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30
lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın
reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan
kararlarında
b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45
lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden
veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında
c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00
rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında
d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında
40,00
IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile
değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011)
a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz
başvurularında
b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54,
K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında
d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar
dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak
başvurularda
e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda
246 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80
lük;01/08/2010)
V- Keşif Harcı
(Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da
tespit kararlarını yerine getirmek için)
B) İcra ve iflas harçları:
I. İcra harçları:
1.İcraya başvurma harcı
24,30
2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30
mesi harcı
3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden:
a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55)
nen paralardan
b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan
(Yüzde 9,10)
c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e
11,38)
tiyle tahsil olunan paralardan
d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55)
ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil
olunan paralardan
e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27)
125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan
f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde:
aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde
(Yüzde 2,27)
bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde
(Yüzde 4,55)
g)Menkul tesliminde;
aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde
(Yüzde 2,27)
bb)İcra marifetiyle teslim halinde
(Yüzde 4,55)
h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007)
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında
tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır.
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 247
4.İdare harçları:
(Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90
lenmesi ve hesap tutulması için)
II. İflas harçları:
1.Maktu harç:
İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00
2.Konunun değeri üzerinden harç:
a)İflasta paylaşılan para üzerinden
(Yüzde 4,55)
b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e
rinden
11,38)
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85
lük;01/08/2010)
III. Haciz, teslim ve satış harcı
(Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir
işlem için)
C) Ticaret sicili harçları:
I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil)
1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında:
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
180,05
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
516,25
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
1.163,20
2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için):
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde:
(Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil)
(Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.)
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)
248 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
34,90
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
50,45
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35
bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir.
II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları:
1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95
mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1)
2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80
105)
D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım):
I. Suret harçları:
a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
1,55
b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55
fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75
fotokopiler dahil)
d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75
den (Tasdikli fotokopiler dahil)
Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır.
II. Muhafaza harçları:
Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için,
muhafaza olunan değer üzerinden:
a)Bir yıla kadar
(Binde
11,38)
b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için
(Binde 5,69)
III. Defter tutma harçları:
a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55)
olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden
b)Miras işlerinde defter tutulmasında:
aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55)
den
ÖNEMLİ BİLGİLER 249
SAYI: 39
bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25
lar bakiyesi eşit ise
c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden
37,25
IV. Miras işlerine ait harçlar:
Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55)
de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden
(Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.)
V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar:
Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim
edilen resmi vasiyet senetleri:
a)Belli bir meblağı ihtiva edenler
(Binde 1,13)
b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler
50,45
Noter Harçları
2013 Yılı Noter Harçları
I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar:
1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13)
me ve kağıtlardan beher imza için
Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den
az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz.
2. Emanet harçları:
Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27)
den
Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl
kesirleri tam itibar olunur.
(Binde 4,55)
3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı:
Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave
olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir.
4. Konşimento yazılması harcı:
0,453
Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan
5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)
250 LEGES Hukuk Dergisi
II. Maktu harçlar:
1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve
tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden
2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde
noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve
protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için
3.Vekaletnameler:
a)Özel vekaletnamelerde beher imza için
b)Genel vekaletnamelerde beher imza için
4.Defter tasdiki:
a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için):
aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler
bb)Serbest meslek kazanç defteri
cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler
b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi:
100 sayfaya kadar (100 dahil)
100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için
(5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter
tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır.
5.Suretler ve tercümeler:
a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele,
senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher
sayfasından
b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri
ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil)
6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır)
7.Tespit ve tutanak harçları:
Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya
bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin
tespiti
MART 2013
7,90
13,95
6,60
10,40
19,55
24,30
24,30
6,40
6,40
1,55
3,75
13,95
13,95
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 251
8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45
harçlar;
Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve
toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda
9.Düzeltme harcı:
2,95
Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak
düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için
10.Mukavele feshi harcı:
2,95
Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için
11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45
Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi
ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet
ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma
senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz
mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların
teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan
Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi
2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara
ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda.
I- Başvurma harcı:
a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30
b)Danıştaya başvurma
50,45
c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10
lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında
d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05
lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda
II- Nispi harçlar:
252 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
(Binde 4,55)
a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında:
Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık
konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara
bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az
olmamak üzere
(Binde 9,10)
b)Danıştay kararlarında:
Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere
(Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir)
III- Maktu harç:
Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili:
a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında
24,30
b)Danıştay kararlarında
50,45
c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45
ması kararlarında
IV- Suret harçları:
Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15
tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil)
TAPU VE KADASTRO HARÇLARI
I- Tapu işlemleri:
1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e
olunan değer üzerinden
11,38)
2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e
tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9)
rinden
3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009)
a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e
lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77)
ğer üzerinden
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 253
b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin
infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı
değer üzerinden
4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa
haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı
değer üzerinden
5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik
ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden
6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden
b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen
taksiminde kayıtlı değer üzerinden
c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu
olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen
veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden
7.İpotek tesisinde:
a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden
b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden
c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden
8.Muvakkat tesciller:
Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince
yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden
9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a,
iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile
mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 2,27)
(Binde 2,27)
(Binde 6,83)
254 LEGES Hukuk Dergisi
10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde
mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse
bir yıllık kira bedeli üzerinden
11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden,
12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı
bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu
gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi
değeri üzerinden
13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent,
Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina
vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis
için)
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri
ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her
bir bağımsız bölüm için)
Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı
esaslar dahilinde yürütülür.
b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden
iktisabında, kayıtlı değer üzerinden
c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için)
14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin
terkininden
15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden
16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde
her parsele ait kopya için
17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt
örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher
sayfasından (Fotokopiler dahil)
MART 2013
(Binde 6,83)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
156,55
78,25
(Binde
22,77)
78,25
16,90
(Binde 2,27)
34,90
6,40
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 255
18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde
sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden
11,38)
19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde
kayıtlı değer üzerinden
136,62)
20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20)
bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen
ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve
iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış
bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden
ve devir alan için ayrı ayrı
Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır.
Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan
önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir
beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir.
b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003)
Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20)
tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret
mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve
gayrimenkul devir hallerinde devir eden için
c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20)
tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen
zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak
şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için
d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20)
devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı
maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007)
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan
için
256 LEGES Hukuk Dergisi
e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve
devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat
irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için
f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir
bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı
g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile
gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı
tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden
(Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile
bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213
sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.)
Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer
alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin
son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz.
II- Kadastro ve tapulama işlemleri:
Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil
edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden:
a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara
ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında,
b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında,
c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır
bulunanlardan,
d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması
veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan,
MART 2013
(Binde 20)
(Binde 20)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
( B i n d e
11,38)
(Binde 9,10)
( B i n d e
13,66)
(Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95
ÖNEMLİ BİLGİLER 257
SAYI: 39
TL)’den aşağı olamaz.)
Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir.
(5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004)
Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz.
( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük:
28/2/2009)
Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
2013 YILI
Konu ve kapsam
MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında
geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği
karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife
hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti
kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz
olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır.
Avukatlık ücretinin kapsadığı işler
MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye
kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen
dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti
gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de
avukatlık ücretine hükmedilemez.
(2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve
Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen
görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir.
Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın
reddinde davalıların avukatlık ücreti
MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek
avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu
ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın
süresi göz önünde tutulur.
(2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine
açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret
sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık
ücretine hükmolunur.
Birden çok avukat ile temsil
258 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması
durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez.
Ücretin tümünü hak etme
MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden
avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır.
Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret
MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve
sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine
getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin
yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına
hükmolunur.
Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle
davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret
MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine,
davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına
ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda,
Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki
aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye
göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı
miktarları geçemez.
(2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine
getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde,
davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde
yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine
hükmolunur.
(3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı
nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya
yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez.
Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret
MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir
davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava
için ayrı ücrete hükmolunur.
Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret
MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve
nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın
bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın
tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının
ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan
ücretten az olamaz.
(2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez.
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 259
Manevi tazminat davalarında ücret
MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına
alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin
üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti
geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi
mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından
vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.
İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret
MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin
avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır.
Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin
üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar
olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde,
icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip
miktarını geçemez.
(2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda
avukata tam ücret ödenir.
(3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık
ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün
iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara
ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra
numaralarında yazılı miktarları geçemez.
(4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin
icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan
istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur.
(5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek
ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm
uygulanır.
Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret
MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki
yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti,
(yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son
cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,)
Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık
ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip
260 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.
Ceza davalarında ücret
MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş
ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen
avukatlık ücreti sanığa yükletilir.
(2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para
cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti
hükmolunan para cezası tutarını geçemez.
(3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza
Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık
ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci
bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz.
(4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza
mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine
aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.
Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret
MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz
yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile
dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap
verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle
ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda
Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir.
(2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin
reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz.
(3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki
fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.
Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret
MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma
tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu
Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır.
Tahkimde ücret
MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu
Tarife hükümleri uygulanır.
İş takibinde ücret
MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi
bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından
yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir.
ÖNEMLİ BİLGİLER 261
SAYI: 39
(2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya
kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar
yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır.
Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret
MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu
Tarife uygulanır.
(2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede
belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır.
Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret
MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz
önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir.
Uygulanacak tarife
MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı
veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.
Yürürlük
MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ
1.
2.
3.
4.
5.
BİRİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar)
190,00 TL
takip eden her saat için
100,00 TL
Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL
kadar)
takip eden her saat için
190,00 TL
Yazılı danışma için
365,00 TL
Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL
testo düzenlenmesinde
Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması
a) Kira sözleşmesi ve benzeri
365,00 TL
b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL
vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması
c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL
vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler
262 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
İKİNCİ BÖLÜM
İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
1.
Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL
paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması
gibi işlerin takibi için
2.
Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL
sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan
işler için
3.
Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL
tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların
alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi
işlerin takibi için
4.
Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için
865,00 TL
5.
Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde
a) Duruşmasız ise
3.960,00 TL
b) Duruşmalı ise
6.600,00 TL
c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü
kısmına göre belirlenir
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu
Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret
1.
Yapı kooperatiflerinde
660,00 TL
2.
Anonim şirketlerde
1.100,00 TL
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL
rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık
Ücreti
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 263
İKİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya
Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri
bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için:
a) Duruşmasız ise
245,00 TL
b) Duruşmalı ise
330,00 TL
2.
Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL
cak işlerin takibi için
3.
Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için
990,00 TL
4.
Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
990,00 TL
b) Duruşmalı ise
İKİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan
veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İcra Dairelerinde yapılan takipler için
220,00 TL
2.
İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için
245,00 TL
3.
İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL
işler için
4.
İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için
245,00 TL
5.
Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için
400,00 TL
6.
Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
7.
Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için
1.320,00 TL
8.
Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
9.
Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL
valar için
10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için
2.640,00 TL
11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için
990,00 TL
12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL
için
264 LEGES Hukuk Dergisi
13.
14.
15.
MART 2013
Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için
990,00 TL
Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için,
770,00 TL
İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
b) Duruşmalı ise
1.320,00 TL
16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu
ile görülen işlerin takipleri için
a) Bir duruşması olan işler için
660,00 TL
b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL
lunması gereken sair işlemleri olan işler için
17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için
2.640,00 TL
18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için
a) Duruşmasız ise
1.320,00 TL
b) Duruşmalı ise
2.640,00 TL
19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL
yolu ile görülen işlerin duruşması için
20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için
990,00 TL
21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için
a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar
3.300,00 TL
b) Bireysel başvuru
2.640,00 TL
c) Diğer dava ve işler
2.640,00 TL
ÜÇÜNCÜ KISIM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya
Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İlk 25.000,00 TL için
% 12
2.
Sonra gelen 35.000,00 TL için
% 11
3.
Sonra gelen 60.000,00 TL için
%8
4.
Sonra gelen 200.000,00 TL için
%6
5.
Sonra gelen 500.000,00 TL için
%4
6.
Sonra gelen 680.000,00 TL için
%3
7.
Sonra gelen 1.250.000,00 TL için
% 1,5
8.
2.750.000,00 TL’dan yukarısı için
% 0,1
ÖNEMLİ BİLGİLER 265
SAYI: 39
Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
Adalet Bakanlığından:
Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen
Müdafi ve Vekillere Yapılacak
Ödemelere İlişkin
2013 Yılı Tarifesi
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi
üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır.
Tarife
MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde;
a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL,
b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL,
c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
d) Çocuk mahkemeleri:
1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL,
f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz
Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL,
g) Kanun yolları mahkemeleri:
1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL,
2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL,
Ödenir.
Yürürlük
MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer.
266 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
EKİM
KASIM
ARALIK
NİSAN
96,99
99,12
100,84
100,02
99,04
98,8
99,16
99,7
99,61
100,66
102,8
103,28
2004
107,17
107,4
108,03
110,49
115,5
116,43
115,56
116,69
117,53
120,43
120,43
119,13
2005
118,64
118,77
120,27
121,72
121,96
121,38
120,48
121,73
122,68
123,52
122,35
122,3
2006
124,7
125,02
125,33
127,76
131,3
136,58
137,76
136,73
136,41
137,03
136,63
136,46
2007
136,39
137,68
139,02
140,13
140,68
140,53
140,62
141,82
143,26
143,07
144,35
144,57
2008
145,18
148,9
153,62
160,53
163,93
164,46
166,51
162,62
161,16
162,08
162,03
156,29
2009
156,65
158,48
158,94
159.97
159.89
161,4
160,26
160,93
161,92
162,38
164,48
165,56
2010
166,52
169,29
172,58
176,64
174.61
173,73
173,46
175,46
176,35
178,48
177,92
180,25
2011
184,51
187,69
189,98
191,14
191,43
191,44
191,39
194,76
197,77
200,94
202,24
204,27
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
203,65
205,75
206,11
209,53
209,28
EYLÜL
MART
AĞUSTOS
ŞUBAT
TEMMUZ
OCAK
2003
MAYIS
YILLAR
HAZİRAN
2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE)
NİSAN
HAZİRAN
TEMMUZ
AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
96,23
98,12
99,09
100,04
100,12
99,93
100,09
101,44
102,38
103,68
104,12
2004
104,81
105,35
106,36
106,89
107,35
107,21
107,72
108,54
109,57
112,03
113,5
113,86
2005
114,49
114,51
114,81
115,63
116,69
116,81
116,14
117,13
118,33
120,45
122,14
122,65
2006
123,57
123,84
124,18
125,84
128,2
128,63
129,72
129,15
130,81
132,47
134,18
134,49
2007
135,84
136,42
137,67
139,33
140,03
139,69
138,67
138,7
140,13
142,67
145,45
145,77
2008
146,94
148,84
150,27
152,79
155,07
154,51
155,4
155,02
155,72
159,77
161,1
160,44
2009
160,9
160,35
162,12
162.15
163.19
163,37
163,78
163,29
163,93
167,88
170,01
170,91
2010
174,07
176,59
177,62
178,68
178,04
177,04
176,19
176,9
179,07
182,35
182,4
181,85
2011
182,6
183,93
184,7
186,3
190,81
188,08
187,31
188,67
190,09
196,31
199,7
200,85
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
205,43
207,55
211,62
212,42
213,23
ARALIK
MART
94,77
MAYIS
OCAK
2003
ŞUBAT
YILLAR
(2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE)
ÖNEMLİ BİLGİLER 267
SAYI: 39
HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI
01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile
göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır
SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I)
2005 - 5.000,00 YTL
2006 - 5.490,00 YTL
2007 - 5.910,00 YTL
2008 - 6.330,00 YTL
2009 - 7.080,00 TL
2010 - 7.230,00 TL
2011 - 7.780,00 TL
SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288)
2005 - 400,00 YTL
2006 - 430,00 YTL
2007 - 460,00 YTL
2008 - 490,00 YTL
2009 - 540,00 TL
2010 - 550,00 TL
2011 - 590,00 TL
01.10.2011 - 2.500,00 TL
TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427)
2005 - 1.000,00 YTL
2006 - 1.090,00 YTL
2007 - 1.170,00 YTL
2008 - 1.250,00 YTL
2009 - 1.400,00 TL
2010 - 1.430,00 TL
2011 - 1.540,00 TL
268 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
2012 - 1.690,00 TL
2013 - 1.820,00 TL
TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438)
2005 - 10.000,00 YTL
2006 - 10.980,00 YTL
2007 - 11.830,00 YTL
2008 - 12.680,00 YTL
2009 - 14.200,00 TL
2010 - 14.510,00 TL
2011 - 15.620,00 TL
2012 - 17.220,00 TL
2013 - 18.560,00 TL
KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440)
2005 - 6.000,00 YTL
2006 - 6.580,00 YTL
2007 - 7.090,00 YTL
2008 - 7.600,00 YTL
2009 - 8.510,00 TL
2010 - 8.690,00 TL
2011 - 9.350,00 TL
2012 - 10.300,00 TL
2013 - 11.100,00 TL
İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363)
2005 - 2.850,00 YTL
2006 - 3.120,00 YTL
2007 - 3.360,00 YTL
2008 - 3.600,00 YTL
2009 - 4.030,00 TL
ÖNEMLİ BİLGİLER 269
SAYI: 39
2010 - 4.110,00 TL
2011 - 4.420,00 TL
2012 - 4.780,00 TL
2013 - 5.240,00 TL
TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan
270 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER
MD.
25
41
66
KONU
Hakimin reddi
Eski hâle getirme
Bilirkişinin inceleme
74
Gözlem süresi
91
Gözaltı
102
Tutuklulukta geçecek süre
108
Tutukluluğun incelenmesi
İletişimin tespiti
Teknik araçlarla
izleme
135
140
151
Müdafilik görevinden yasaklama
SÜRE
Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün
Engelin kalkmasından itibaren yedi gün
En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi
fazla üç ay uzatılabilir.)
Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun
istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı
geçemez)
*** Yakalama yerine en yakın hâkim veya
mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla
oniki saat
*** Yakalama anından itibaren yirmidört saati
geçemez
*** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında
bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir.
***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen
işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu
hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir)
***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu
hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir)
Otuz gün
En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir)
En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir)
(örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan
fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir)
Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa
yasaklanma uzatılabilir)
SAYI: 39
173
174
177
232
247
253
253
268
273
276
277
291
295
296
297
308
332
ÖNEMLİ BİLGİLER 271
Kovuşturmaya yer
Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün
olmadığı kararına
itiraz
İddianamenin iadesi İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği
tarihten itibaren onbeş gün
Sanığın savunma
Duruşma gününden en az beş gün önce
delillerinin
toplanması istemi
Gerekçenin dosyaya Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş
konulması
gün
Çağrılan sanığın
İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile
çağrıya uyma süresi saptanmasından itibaren onbeş gün
Uzlaşma teklifine
Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan
itibaren üç gün
cevap
Uzlaştırma işlemle- Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz
rinin sonuçlandırıl- gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün
ması
uzatılabilir)
Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca
Hakimin ya da
mahkemenin
hüküm yoksa)
kararlarına itiraz
İstinaf istemi
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
İstinaf isteminin
Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün
reddi halinde itiraz
İstinaf istemine
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
cevap
Temyiz süresi
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Süre tutumdan son- Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin
ra gerekçeli temyiz bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden
itibaren yedi gün
Temyiz isteminin
Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi
reddine itiraz
gün
Temyize cevap
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz
Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz)
kararına itirazı
Cumhuriyet savcısı, On gün
hâkim veya mahkeme tarafından bilgi
istemine cevap
272 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
SÜRELERİN HESABI (Madde 39)
*** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye
başlar.
*** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada
isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
*** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı
itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda
sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde
sona erer.
*** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
*** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden
itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
YARGITAY TELEFON REHBERİ
YARGITAY DAİRESİ
BAŞKAN
GENEL SEKRETER
BAŞSAVCILIK
HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 10 12
0312.416 10 36
0312.416 10 20
0312.416 10 51
0312.416 10 61
0312.416 12 73
0312.416 13 09
0312.416 13 42
0312.416 13 75
0312.416 14 09
0312.416 14 37
0312.416 14 65
0312.416 14 96
0312.416 15 31
0312.416 15 63
0312.416 15 98
0312.416 16 36
0312.416 16 73
0312.416 17 02
SAYI: 39
ÖNEMLİ BİLGİLER 273
15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
0312.416 17 36
0312.416 17 63
0312.416 17 97
0312.416 18 30
0312.416 18 67
0312.416 18 96
0312.416 19 27
YARGITAY CEZA DAİRESİ
1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
SANTRAL
C. BAŞSAVCILIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 19 64
0312.416 19 74
0312.416 20 41
0312.416 20 80
0312.416 21 12
0312.416 21 52
0312.416 21 89
0312.416 22 24
0312.416 22 57
0312.416 22 96
0312.416 23 31
0312.416 10 00
0312.416 24 00

Benzer belgeler