HUKUK DERGISI 2.indd
Transkript
HUKUK DERGISI 2.indd
SAYI: 39 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 11 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ GEREĞİNCE AVUKATIN UZLAŞMA YETKİSİ Av. Ravda KEÇEOĞLU* GİRİŞ Yargı yetkisi devletin tekelinde olan bir güç olup, mahkemeler eliyle kullanılır. Anayasa madde 9’a göre ‘Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır’. Bunun istisna durumlarını diğer gelişmiş ülkelerde yargının iş yükünü azaltmak nedeniyle uygulandığı üzere ülkemizde de uyuşmazlıkların uzlaşı yoluyla çözüm yollarını gündeme getirmiştir. Avukatlık Kanununa 4667 sayılı kanun ile 02/05/2001 tarihinde eklenen 35/A maddesince avukatlara paha biçilemez bir yetki bahşedilmiştir. Anılan bu hüküm ile avukatlar kendilerine uyuşmazlığının çözümü için gelen müvekkillerine dava açmadan veya açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce tarafların iradeleri çerçevesinde tarafları bağlayacak şekilde önündeki uyuşmazlığı sonlandırabilme imkanı tanımıştır. Burada diğer uzlaştırma yöntemlerinden farklı olarak ulaşılan çözüm tarafları bağlar niteliktedir. Tarafların ve avukatlarının birlikte imzaladıkları bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38.maddesine göre ilam niteliğindedir. Böylece münhasıran avukatlara tanınan uzlaşma sağlama yetkisi ile mesleğin yetki ve sorumlulukları önemli ölçüde genişletilmiş olmaktadır. Biz çalışmamızın ilk bölümünde bu yetkinin kapsamını, taraflarını, başvurma zamanını, sınırlarını, tahkim ile benzerliklerini; ikinci bölümünde usulünü, şekli şartlarını, uzlaşma tutanağının ilam niteliğine haiz oluşunu; üçüncü bölümde, uzlaşma yöntemi ile yargısal çözümün karşılaştırılmasını ve niçin uygulamada hak ettiği yerine konulamadığını, son olarak dördüncü bölümde, bu hükümle birlikte hangi yararların beklenildiğini fakat elde edilemediğini incelemeye çalışacağız. Özellikle üzerinde duracağımız husus uygulamada işlerlik kazanamaması, sadece kanun hükmünden ibaret olarak atıl durumda bırakılmasının sebeplerinin neler olduğunun buradan hareketle uygulamaya nasıl adapte edilebileceğinin yollarını aramaya çalışacağız. 1. AVUKATIN UZLAŞMA SAĞLAMA YETKİSİ, KAPSAMI Avukatlık kanunu 35/A maddesiyle avukatlara ADR (alternative dispute resolution, alternatif uyuşmazlık çözümü) yolları içerisinde en etkin rolü tanıyan uzlaşma sağlama yetkisi verilmiştir. Bu yetkiyle birlikte avukatlara * Sakarya Barosu / Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku EABD öğrencisi. 12 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 yargı modelimiz içinde biçilen rolü etkinleştirme yoluna gidilmiştir. Avukatlık K. Madde 35/A’ya göre: ‘’Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleri ile inhisar edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ve müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38.maddesine göre ilam niteliğindedir.’’ 10/05/2001 tarihinde yürürlüğe giren maddenin gerekçesinde, düzenlemenin yapılma gayesi şu şekilde açıklanmıştır: ‘’Maddeye getirilen düzenlemeyle mahkemelerin iş yükünün azaltılması amaçlanmaktadır. Buna göre dava açılmadan evvel veya dava açılmakla beraber duruşmaya başlanmadan önce avukatlar kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucunu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, karşı tarafın avukatını uzlaşmaya davet edebilecektir. Taraf vekilleri ve müvekkilleri hazır oldukları halde düzenlenen uzlaşma metni İcra ve İflas Kanununun 38. maddesinde sözü edilen ilam niteliğinde olacaktır.’’ Birçok uyuşmazlık küçük problemlere dayanmaktadır. Taraflar arasındaki iletişim eksikliği, öç ve intikam alma duygusunun baskın oluşu bu küçük problemlerin çözümünü bile engellemektedir. Avukatlık mesleğine tanınan bu yetki ile hem kamusal barışın sürmesini sağlayacak hem de geri dönülemez iletişim ve ilişki bozuklukları engellenmiş olunacaktır. Barış elçisi Avukat Mahatma GANDHI’nin hayatını ve mesleki tecrübelerini anlattığı kitabında söz ettiği gibi1 ‘’Bir avukatın asıl görevinin taraflar arasındaki anlaşmazlıkları gidermek olduğunu kabul ediyorum. Bu ders beni öylesine etkiledi ki, avukat olarak çalıştığım yirmi yıl boyunca, zamanımın büyük bir bölümünü, yüzlerce davada özel uzlaşmalar sağlamakla geçti. Bu yüzden hiçbir şey, hatta para bile yitirmediğim gibi, ruhumu da yitirmedim.’’ Bu bakış açısıyla avukatlık mesleğini sadece yargılama mesleği olarak görmekten, daha kapsamlı daha geniş bir perspektif ile avukatlık mesleğinin amacına da uygun olarak adalet ve hakkaniyete uygun çözümler üreten meslek anlayışına doğru geçiş yaşanmaktadır. 1.1. TARAFLAR Av. K. Madde 35/A’ da belirtildiği gibi avukatlar “müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet” edebileceklerdir. Yine Av. K. Yön. Madde 16/5’te belirtildiği gibi ‘’Uzlaştırma müzakereleri, aksi kararlaştırılmadıkça yalnızca uyuşmazlığın taraflarının ve avukatlarının katılımıyla gerçekleştirilir’’ denmek suretiyle, ilişkinin tarafları belirlenmiştir. 1 GANDHİ, M., Bir Özyaşam Öyküsü, çev.,Vedat Günyol,.Cem Yayınevi, s.,140. SAYI: 39 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 13 1.2. BAŞVURMA ZAMANI Avukatların uzlaşma sağlama yetkisini kullanması belli bir zaman kısıtlamasına tabidir. Bu zaman kıstı kanunda da belirtildiği gibi dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce son bulmaktadır. Burada ‘duruşma başlamadan önce’ ifadesinden kasıt tahkikata tabi davalarda tahkikat, tahkikata tabi olmayan davalarda sözlü yargılama için mahkeme oturum günü belirlenip bu oturum yapılmadan önce şeklinde anlamak gerekir2. 1.3. UZLAŞMA SAĞLANABİLECEK KONULAR Av K.madde 35/A’ya göre, ‘’Avukatlar kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla’’ denmek suretiyle ancak tarafların arzu ve isteklerine tabi olmayan konulara ilişkin olarak düzenleme yapılabileceğini hüküm altına almıştır. Kanun örnekleme yoluna gitmemiş, geniş bir ifade kullanmıştır. Fakat uygulamada kolaylık sağlaması açısından uzlaşma sağlanabilecek konuları örnekleme yoluna gidilerek en azından spesifik alanlardaki uzlaşmaya gidememe, gidilirse hak kaybına uğrama gibi tereddütlerden sıyrılınmış olabilir. Bu çözüm yöntemine benzer tahkimi kıyas edecek olursak, tahkim kararları da tarafları bağlar, uyuşmazlıkla ilgili olarak verilen nihai kararlar mahkeme kararları nispetinde olmasa da temyiz edilebilir3. Tahkimin sonuçlarına ilişkin kısa bilgiden sonra konu bakımından avukatın uzlaştırma sağlama yetkisi ile kıyas edersek: ‘’Hakem kararı sadece yerleşik bir kamu düzeni kuralını ihlal etmesi halinde yahut da hakemlerin, taraflarca tahkime sunulması hususunda üzerinde anlaşmaya varılmamış meseleler hakkında da karar vermek suretiyle yetkilerini aşmaları durumunda iptal edilebilirler. Uygulamada her türlü ticari mesele tahkime sunulabilmektedir4. ’’denmek suretiyle uygulama alanını belirlememize yardımcı olabilir. Buradan çıkacak sonuç ise kamu düzenine ilişkin olup mahkeme kararına ihtiyaç duyulan alanlarda uzlaşma tutanağını düzenleyemeyecek olunmasıdır. Yine HMK ‘nın tahkime ilişkin hükümleri bize konu alanında yol gösterici olabilir. HMK madde 408; ‘taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.’’denmek suretiyle uygulama alanı belirlenebilir. Yine Borçlar Kanunun 27.maddesinde kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür, denmek suretiyle sözleşme yapma 2 ÖZBEK,M.S.,(2010)Uzlaşma(Ankara Barosu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Merkezi PaneliC. XI),Ankara,s.,389. 3 ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü.s.,142. 4 ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü,s.,142. 14 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 serbestisinin sınırları çizilmektedir. Buradan hareketle tutanak hazırlama açısından çizdiğimiz çerçeveyi daha da belirginleştirmiş bulunmaktayız. Bu konunun kısıtlı uygulama alanının olması ve hakkında verilen az sayıda Yüksek Mahkeme kararının oluşu ve bu kararların da konu bakımından dar kapsamlı anlayışlı oluşu kanun hükmünü atıl durumda bırakmıştır. Yargıtay’ın da uzlaşma tutanağının düzenleneceği konuların dar kapsamda anlaması maddeden beklenen yararın sağlanamaması sonucunu doğurmaktadır. 2. AVUKATIN UZLAŞMA SAĞLAMA USULÜ Av. K. Madde 35/A’da belirtilen ‘’Avukat müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf da bu davete icabet eder ve …’’ şeklinde davetin müvekkille birlikte karşı tarafa yapılacağını öngörmüştür. Karşı tarafın burada vekilini de kapsayıp kapsamadığına ilişkin açıklık yoktur. Fakat Av. Kan. Yön. Madde 16/5’te ise ‘’Uzlaşma müzakereleri ….uyuşmazlığın taraflarının ve avukatlarının katılımıyla gerçekleştirilir.’’ denmek suretiyle karşı tarafın avukatını taraf olarak belirlemiştir. Kanımızca avukatın bulunması bu uzlaşmaya davet edilen taraf açısından da hak kaybına uğramasını engelleyici bir düzenlemedir. Fakat kanun hükmünden anlaşılamıyor olması bu konuda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. ARAS bu konuda karşı tarafa davet edildikten sonra kendisine avukat tutmakta zorlanamayacağından kasıtla bizzat görüşmelere katılabileceği kanısındadır. DEMİR5 ise tutanağın avukatlarla birlikte imza altına alınacağı hüküm altına alındığı için herkesin bir avukatının olacağı varsayımından hareketle bu hükmün getirildiği kanısındadır. Bazı uygulamacılara göre ise6 tarafların avukatının olmaması geçerlilik şartı olduğundan bahisle tutanağın geçersiz hükmüne haiz olacağı düşüncesindedirler. Bizce de avukatın uzlaşma sağlama yetkisinin önemi dikkate alındığında sonucunda İİK madde 38 bağlamında ilam niteliğine haiz olacak evrak için iki tarafın da hukuki bilgi ve birikimine sahip avukatlarca temsil edilmesi kişilerin menfaatlerinin eşit düzeyde korunacağı manasına gelecektir. Bu anlayış kanunun lafzına da gayesine de daha uygun görünmektedir. 2.1. UZLAŞMA ÖNERİSİNDE BULUNMA VE CEVAP Usulüne uygun davetin yapılması sonucu muhatap daveti kabul ederse uzlaşma görüşmeleri başlayacaktır. Av K. Yön. Madde 16/5 ‘’Uzlaştırma müzakereleri, aksi kararlaştırılmadıkça yalnızca uzlaşmazlığın taraflarının ve avukatlarının katılımıyla gerçekleşir.’’ şeklinde düzenlemiştir. Taraflar ve avukatları hazır olduğunda karşılıklı sorunun belirlenmesi, bu soruna ilişkin olasılıkların analizi yapılması aşamasına geçilebilir. Bu olasılıklar tartışılırken, taraflar eldeki delillerle karar ağacı analizi7 yöntemiyle ayrıntılı bir şekilde 5 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,100 ve 102. SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”,http://ahmetyum.av.tr/ makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012. 7 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,227. 6 SAYI: 39 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 15 çizilecek şema sayesinde hiçbir olasılığı gözden kaçırmadan değerlendirme fırsatı bulacaklardır. Yapılan bu teklifin geçerliliği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, davet eden tarafın davetinde ne kadar süre geçerli olduğunu işin sürüncemede kalmaması yönünden belirlemesi uygun olacaktır. DEMİR’in8 bilimsel çalışmasındaki önerisine katılmakla birlikte uzlaşma teklifinin geçerli olacağı sürenin kanunla düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Yine Av K. Yön. ile düzenlenmiş olan 16/6’da ‘Uzlaşma müzakereleri sırasına taraflarca veya avukatlarınca yapılan beyan ve ikrarlar, uzlaşmanın sağlanamaması halinde geçerli olmayıp, uzlaşma konusuyla ilgili olarak açılmış ve daha sonra açılacak davalarda taraflar aleyhine delil olarak kullanılamaz. Uzlaşma müzakereleri esnasında anlaşmazlık konusunda beyan edilen hususlar taraflarca ve avukatlarınca hiçbir şekilde açıklanamaz.’’ Denmek suretiyle rahat ve güvenilir bir uzlaşma ortamı sağlanmak amaçlanmıştır. Anlaşma olanağının garantilenemeyeceği bir ortamda tüm kartların açık oynanması ve sonrasında aleyhe delil yasağı ile birlikte gizlilik ilkesine yer verilmiş olması kanunun gayesine de uygun olmuştur. 2.2. UZLAŞMA TUTANAĞI VE HUKUKİ NİTELİĞİ Uzlaşma görüşmeleri sonucunda uyuşmazlığın konusu ve varılan son durum bu tutanağa geçirilir. Bu tutanağa ‘uzlaşma tutanağı’ denir. Av K. 35/A maddesince bu tutanakta bulunması gereken asgari unsurlar sayılmıştır. Bu unsurlara ilaveten Av. K. Yön 16 ve 17’de de daha açıklayıcı ve tartışmalı olarak kanun maddesini genişletici şekilde hükme bağlamıştır. Av. K. 35/A maddesinde sayılan hususları maddeler halinde saymak gerekirse; a) Uyuşmazlığın konusu b) Uzlaşma yeri ve tarihi c) Tarafların karşılıklı yerine getirmeleri gereken edimler Av. K. Yön. 17. maddesinde belirlenen ek hususlar ise; a) Avukatların ad, soyad, adres, ve bağlı oldukları baro sicil numaraları b) Tutanağın düzenlendiği yer, tarih c) Tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin, tercüman, tanık, bilirkişilerin kimlik ve ikametgahları; alacaklı taraf yabancı ülkede oturuyorsa Türkiye’de göstereceği ikametgahı, d) Taraflar arasında anlaşmazlık konusunun kısa ve öz bir şekilde anlatılması ve uzlaşman konusu e) Uzlaşma sonunda varılan anlaşma, f) Uzlaşma müzakerelerine katılan tarafların ve avukatların imzaları, g) Uzlaşma sonucu kısmında, uyuşmazlığın ne şekilde çözüldüğü, uzlaşma giderleri, uzlaşma dava açıldıktan sonra yapılmışsa, yargılama harç ve giderlerinin paylaştırma şekli, tarafların talep sonuçlarından her 8 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,105 16 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 biri hakkında verilen karar ile taraflara yüklenen borçlar ve tanınan haklar, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilir, h) Bu şekilde düzenlenen uzlaşma tutanağının aslı, tutanağı düzenleyen avukat ya da avukatlarda kalır ve örneği taraflara verilir, şeklindedir. Düzenlenecek olan tutanak asgari Borçlar Kanunu sözleşmelere ilişkin şartları taşımasının yanında, adi yazılı şekilde düzenlenmiş olması ve Av. Kan ve Av. Kan. Yön belirtiler şartlara haiz olması gereklidir9. Bunlar tutanağın geçerlilik koşullarıdır. Bu şartları taşıyan tutanağın ayrıca bir mahkeme kararına veya merciin onayına sunumuna gerek kalmaksızın ilam niteliğine haiz olacaktır. AV.K. madde 35/A’ya göre ‘’… Bu tutanaklar 9/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38. maddesi anlamında ilam niteliğindedir.’’ denmek suretiyle aslında klasik alternatif çözüm yöntemlerinden ayrıldığı noktaya temas etmek gerekecektir. Diğer alternatif çözüm yöntemleri öneri niteliğinde sonuçlar doğururken, adı geçen yol ile emredici sonuçlar elde edilebilecektir. Uzlaştırma tutanağı özel hukuk sözleşmesidir10. Fakat Av. Kan.’dan aldığı yetki ile ilam niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Yargıtay uzlaşma tutanağına ilam niteliğinin tanınmış olmasının sadece takip hukuku açısından önem arz ettiğine11, tanınan niteliğin ilamlı icraya ilişkin esasların uygulanması ile ilgili olduğuna, doğal olarak gördüğü muamele açısından uzlaşma tutanağının ilamla aynı güce sahip olmadığına hükmetmiştir12. Bu tutanakların iptali ve geçersizliği ancak kanuni yazılı şeklin yokluğu halinde ve tarafların ehliyetsiz oluşları, uzlaşma tutanağının konusunun emredici hukuk kurallarına ve ahlak kurallarına aykırı oluşu, şahsiyet haklarını ihlal etmesi, kamu düzenine aykırı oluşu durumlarında söz konusu olabilir13. Uzlaşma tutanağına ilişkin yine taraflardan birinin yanılması, hatası ve ikrah durumu olması hallerinde de tutanak ilam niteliğini taşımaz, yapıldığı andan itibaren geçersizdir. 3. UZLAŞMA SAĞLAMA İLE YARGISAL ÇÖZÜMÜN KARŞILAŞTIRILMASI Bu iki yöntemi tanımlamak gerekirse yargısal çözümde kazan-kaybet ilkesi geçerli iken, uzlaşma sağlama ile çözülen bir çözümde kazan-kazan ilkesi geçerlidir. Burada ifade edilmek istenen, taraflar uyuşmazlık konusunu 9 BULUR,A.,(2010)Avukatlık Kanunu M.35/A’nın Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Çerçevesinde İrdelenmesi ve Bir Düzenleme Önerisi,sayı.89,s.,220 10 KAYMAZ,S.,GÖKCAN,H.,T.,(2005)Uzlaşma ve Önödeme,Seçkin Yayınevi,Ankara,s.,133. 11 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,189. 12 http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/DokGosterMainServlet?dokuman Id=95%203%20ICM8%20ICMNLSDB15%20UYAPVERIBANKASI59%2026%20A1001001A12H13A95314B5943618%20A12H13A95314B594361%2014%201162&aranan=&dokumanTuru=Y ARGITAYKARARI erişim tr.12.12.2012 13 ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,209. SAYI: 39 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 17 mahkeme önüne götürdüğünde, bu dosyada bir taraf kazanacak bir taraf ise kaybedecektir. Sonuç olarak ise hiçbir zaman tarafları memnun edecek sonuca ulaşılamamaktadır. Fakat uzlaşma sağlama yolu ile taraflar karşılıklı iletişim ile geçmişe bakmadan sadece ileriye dönük olarak hukuksal çözüm arayacaklardır. Avukatları vasıtasıyla tarafların karar ağacı analizi çıkarılarak tüm olasılıkların tartışıldığı bir ortam oluşturulacaktır. Mahkemede usuller ve mahkemenin nizamı bütününde bir yargılama yapılmaktadır. Uzlaşma sağlama yöntemiyle ise inisiyatif tamamen tarafların elindedir; duruşma saati yoktur, gizli kalmasını istedikleri tüm sırlar ve olaylar taraflar arasında kalır. Avukatların Av K. Madde36 hükmünce de sır saklama yükümlülükleri olduğundan mahkemedeki gibi aleni olarak anlatmak durumunda da kalmayacaklardır. Kaldı ki; mahkemelerin verdikleri kararlar büyük çoğunlukla cebri icra vasıtasıyla yerine getirilmesi gerekirken, uzlaşma sağlama yönteminde tarafların uygun iradeleri olduğu için buna gerek kalma ihtimali daha düşük görünmektedir14. 3.1. UYGULAMADA HAKETTİĞİ İLGİYİ GÖREMEYİŞİ Uygulamada bu yararlarına ve kolaylıklarına rağmen hak ettiği ilgiyi göremeyişinin sebeplerini inceleyecek olursak ülkemizde avukatlık algısı ve avukatların uygulamada kendilerine biçtikleri payeyi irdelememiz gerekecektir. Vatandaşın karşılaştığı hukuki sorununda öncelikle tüm olasılıkları acemice tüketip, karşı tarafla ilişkileri koparıp sonrasında avukata başvuruyor olması bir taraftan, avukatların piyasa şartlarıyla ve müvekkilini rahatlatmak bahasına intikam aracı olarak mesleği kullanma alışkanlığını diğer taraftan düşünür isek bu yan yana gelmeyen iki yakanın sorunlarına inmemiz gerekecektir. Avukatlık mesleği yukarıda bahsettiğimiz gibi tarafları öncelikle uzlaştırmaya yöneltmesi ve taraflar anlaştığında, elindeki uzlaşma sağlama yetkisini kullanarak uzlaşmayı sağlaması uygun olur15. Bu görev Av. K. Madde 2’de de hüküm altına alınmıştır. Buna göre her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini sağlamak avukatların amaçlarından biri olarak sayılmıştır. 4. 35/A MADDESİYLE HANGİ YARARLARIN ELDE EDİLMESİNİN BEKLENDİĞİ 4.1. İŞ YÜKÜNÜN AZALTILMASI Öncelikle mahkemelerin tekelindeki uyuşmazlıkları karara bağlama mekanizmasının, alternatif çözüm yöntemlerine yönelmesinin asıl nedeni, uygulamadaki yargının iş yükü olarak belirlenebilir. Gerçekten de yargılama mekanizmasının tüm taraflarına sorulacak olursa; hakim, savcı, avukat, hepsi var olan işlere gerektiği zamanı verememekten şikayetçidir. Silsile halinde 14 DEMİR,Ş.,(Şubat 2008)Avukatlık Kanunu’nun 35/A Maddesinin Uygulanması Sorunu ve Çözüm Önerileri, Terazi Aylık Hukuk Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara,s.,673 15 SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”, http://ahmetyum.av.tr/ makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012. 18 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bağlı olan bu mekanizmada bir tarafın hakkıyla görevini yapamıyor olması başlı başına bir sorundur. Öncelikle 35/A maddesinin düzenleniş amacı uyuşmazlıkların dava açılmadan önce veya dava açılmış ise tahkikata geçilmeden önce işin sonlandırılmasını sağlamak ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak olduğu anlaşılmalıdır. Avukatlar, bu mekanizmanın bağımsız savunma ayağını oluştururlar. Avukatlara düşen görev burada, müvekkillerinin küçük anlaşmazlıklarını veya körü körüne sadece saldırmak, öc almak amacıyla açmak istedikleri davaları bu yola yönlendirerek, hem iş yükünü azaltmış hem de usul ekonomisi açısından da daha ucuz ve çabuk adalete ulaşmayı sağlamış olurlar. 4.2. AVUKATLIK MESLEĞİNİN YETKİLERİNİ GENİŞLETME Kanunun bu maddesiyle bir diğer amaçlanan husus avukatlık mesleğinin faaliyet alanını genişletme olabilir. Burada avukatlık mesleğini yargılama safhasında sadece araç olarak yer almasının hak ettiği durum olmadığı farkına varılmış ve hak ettiği yere, daha faal olarak çalışmasına, vize verilmiştir. Bu anlayış avukatlık mesleğine ‘uzlaştırıcı-avukat’ sıfatı da kazandırmış, bu yeni anlayış ile mesleğin kuvvetlenmesi amaçlanmıştır. Av. K. Madde 35’ e göre münhasıran avukatlık mesleğinin tekilindeki görevleri sayma yoluyla belirtmiştir. İşte 2001 yılında eklenen madde ile bu yetkilerin genişletilmesi yoluna gidilmiştir. SONUÇ Bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda en ideali olan tarafların karşılıklı uzlaşarak çözüme ulaşmalarıdır. Fakat çözüme sadece bu yol ile gidileceği fazlasıyla iyi niyetli bir yaklaşım olur. Bu nedenledir ki, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için bağımsız yargı organları vardır. Taraflar eğer yargılama sonucunda uyuşmazlıklarının çözümü yoluna giderlerse, yargılama başladıktan sonra tarafların etkinliği azalacak, aralarındaki bağ da kopma noktasına gelecektir. Buna alternatif olarak da günden güne artan iş yüküne çözüm bulmak için farklı çözüm yöntemleri aranmaktadır. Bu yöntemde ise taraflar kendi çözümlerini kendileri aramakta ve çözüm sürecine katkıda bulunmaktadırlar. Dünyada ve ülkemizde çeşitli kurumlar, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları sulh yoluyla gidermek için geliştirilmektedir. Buna Av. K.’da yer alan uzlaşma sağlama yetkisi de eklenmiştir. Fakat Av. K. Madde 35/A kapsamındaki uzlaşma faaliyeti uygulamada pek fazla rağbet görmemiştir. Bunun nedenlerine bakacak olursak; Ülkemizde avukata başvurma, sorunların önleyici ve tedbir alınması gereken aşamada değil de, yapılacak hiçbir şey kalmadığında, hatta sürelerin bile dolmasına yakın zamanda başvurulan müessese haline gelmiştir. Bunda müvekkilin avukata ödenecek vekalet ücretinin gereksiz olduğunu düşünmesi, müvekkilin problemi kendi çözebileceğine inanması, girişilecek hiçbir çözüm önerisi kalmadığında ise koparılan iplerin bağlanması için son başvuracak yer SAYI: 39 AVUKATLIK KANUNU 35/A MADDESİ... 19 olarak düşünülmesinin menfi katkısı da yadsınamaz. Uzlaşmayı engelleyici sebepler arasında, avukata karşı taraftan intikam almak amacıyla, zarar vermek amacıyla başvuranların sayısı da yadsınamaz. Bu müvekkil profilinde avukattan, karşı tarafa verilebilecek en büyük zararı vermesi beklenir. Avukatı adeta öç alma aracı olarak görmektedir. Avukatın da müvekkilini uzlaştırma sağlamaya yönlendirmemesinin nedenlerine bakacak olursak; önüne gelen uyuşmazlıkla ilgili kazanma hırsıyla hareket etmesi, girişilecek yargılama sonunda kazanma ile sonuçlanması sonrasında alacağı yasal vekalet ücreti, müvekkil vekalet ücreti ve ilamın icrası yoluyla elde edilecek icra vekalet ücretini üst üste koyacak olur isek; uzlaşma sağlama yoluyla hak edeceği vekalet ücretini16 karşılaştırmaya gerek bile kalmayacaktır. Esasen uyuşmazlığın uzlaşma yoluyla nihayetlendirilmesi avukatın yerine getirmesi gereken tüm görevlerini yerine getirdiğini ve yasal yollara başvursa idi hangi ücrete hak kazanacak idi ise eşit veya hakkaniyete göre daha fazla bir ücret düzenlemesine gidilmesi bu yola başvurmanın dezavantajlarından birisini ortadan kaldırılmasını sağlamış olacaktır. Bununla birlikte ülkemizde uzlaşma kültürünün derin yaralar almış olması, uzlaşma sağlama yerine çatışmacı ve intikam duygularıyla hareket ediliyor oluşu bu kurumun gelişememesinin nedenleri arasındadır. Tabi bu yapıya ek olarak düzenlemenin maddi hukuka ilişkin eksik oluşu, tek maddeyle bize uzak olan kurumun düzenlenmesi de uygulamacıları bu yöntemden uzaklaştırmış, hak ettiği ilgiyi görmesine mani olmuştur. Düzenlemenin uzlaşma sağlamak isteyen tarafları koruyucu hükümler içermesi, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerine ilişkin olarak bir düzenlemenin yer alması da uygulamaya adapte açısından yararlı olacaktır. Zira tarafların uzlaşma için başvuruları ve devam eden müzakere sürecinin aldığı vakit göz önünde bulundurulduğunda zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerini kesmesi yerinde bir düzenleme olacaktır. Bunun yanında, hukuk fakülteleri eğitimine ve fakülte sonrası çile doldurma şeklinde geçen staj eğitimine alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin gereken bilgiler verilmeli, öğrencilerin, geleceğin hukukçularının, bu yola başvurmanın daha kolay ve kısa olduğu verimli bir şekilde işlenmelidir. Buna ilişkin Barolar Birliği’nin çatısı altında ve her baroyu kapsayacak şekilde eğitim seminerleri düzenlenmesi yararlı olacaktır. Buna ilişkin alınan sertifikaları da avukatlık mesleğine artı olarak eklenmesi de bu yola ilgiyi artıracağı kanaatindeyiz. 16 Avukatlık asgari ücret tarifesinin 15. maddesi; ‘’…konusu itibariyle görevli mahkemeler için, bu tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin ½’si….’ Olarak düzenlenmiştir. 20 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 KAYNAKÇA 1. BULUR,A.,(2010)Avukatlık Kanunu M.35/A’nın Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Çerçevesinde İrdelenmesi ve Bir Düzenleme Önerisi,sayı.89. 2. DEMİR,Ş.,(Şubat 2008) Yeni Bir Meslek Arabuluculuk,Terazi Aylık Hukuk Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara. 3. DEMİR,Ş.,(Şubat 2008)Avukatlık Kanunu’nun 35/A Maddesinin Uygulanması Sorunu ve Çözüm Önerileri, Terazi Aylık Hukuk 4. DEMİR,Ş.,(2012/2) Avukatlık Kanunu Tasarısı Çalışma Metninin Uzlaşma Sağlamaya İlişkin 35/A Maddesinin Değerlendirilmesi,Ankara Barosu Dergisi.Dergisi,Seçkin Yayınevi,Ankara. 5. DEMİR,Ş.,(2009/Yaz) Avukatlık Kariyeri Üzerine Düşünceler,Ankara Barosu Dergisi. 6. ÖZDEMİR,S.S.,(2012/1)Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı: İngilterede’ki 7. Düzenlemeler ile Karşılaştırmalı Bir İnceleme,Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi. 8. KAYMAZ,S.,GÖKCAN,H.,T.,(2005)Uzlaşma ve Önödeme,Seçkin Yayınevi,Ankara. 9. ÖZBEK,M.,(2002)Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü. 10. ÖZBEK,M.S.,(2010)Uzlaşma(Ankara Barosu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Merkezi PaneliC.XI),Ankara. 11. PEKCANITEZ,H.,ATALAY O.,ÖZEKES,M.,(2011)Medeni Usul Hukuku Temel Bilgiler,Ankara. 12. SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”, http://ahmetyum.av.tr/makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012. 13. ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara. BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 21 SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR KANUNUNUN 603.MADDESİ KAPSAMINDA HUKUKİ NİTELİĞİ VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI Avukat Halis YAŞAR1 İÇİNDEKİLER I-GENEL OLARAK TEMİNAT SÖZLEŞMELERİ II-ÖZEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ III-ÖZEL OLARAK GARANTİ SÖZLEŞMESİ IV-BANKA TEMİNAT MEKTUBU V-BANKA TEMİNAT MEKTUBU HUKUKTA HANGİ SÖZLEŞMEYE KARŞILIK GELİR. A-KEFALET OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ B-GARANTİ SÖZLEŞMESİ OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ C-KARMA NİTELİKTE OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ D-KENDİNE ÖZGÜ SÖZLEŞME OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ VI-BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN YAPILMASINDAKİ ÖZELLİKLER BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR KANUNUNUN 603.MADDESİ KAPSAMINDA HUKUKİ NİTELİĞİ VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI KORUNMASI Banka teminat mektuplarının Türk Borçlar Kanunun 603.maddesi kapsamında hukuki niteliği ve geçerlilik şartları başlıklı çalışmamıza başlamadan önce konunun anlatım düzenin iyi bir şekilde ortaya çıkması ve inceleme konumuzun iyi anlaşılması için konu ile ilgili kavram ve kurumların iyi bir şekilde ortaya konulması gerekir. 1 Ağrı Barosu Avukatı 22 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 I-GENEL OLARAK TEMİNAT SÖZLEŞMELERİ Teminat sözleşmesi bir kimsenin bir başkasının karşı karşıya olduğu bir tehlikeyi ( riski ) üzerine aldığı sözleşmedir.2 Teminat sözleşmeleri kendi içinde ikiye ayrılır. Ayni teminat sözleşmeleri ve şahsi teminat sözleşmeleri olarak. Ayni teminat sözleşmelerinde alacaklının borçluya veya üçüncü bir kişiye ait mal varlığı unsurları üzerinde herkese karşı ileri sürülebilir ( ayni ) bir hak sahibi olması amaçlanır.3 Şahsi teminat olarak klasik örnek olarak kefalet sözleşmesi ayni teminat sözleşmesine klasik örnek ipotek verilebilir. Ancak bu örnekler çoğaltılabilir. II-ÖZEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ Kefalet sözleşmesi şahsi teminat sözleşmelerindendir. Bu sözleşme alacaklı ile kefil arasında kurulur. Kefil kefalet sözleşmesi ile kefil, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlenmektedir. ( 818 B.K.m.483, 6098 T.B.K.m.581 ) Kefalet kural olarak mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. ( 818 B.K.m.485, 6098 T.B.K.m.582 ) Kefalet sözleşmesi şekil şartına tabidir. Yazılı olmadıkça geçerli olmaz. ( 818 B.K.m.484, 6098 T.B.K.m.583 ) Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için kefil evli ise eşin rızası da gereklidir. ( 6098 .T.B.K.m.584 ) Kefalet sözleşmesi adi kefalet, müteselsil kefalet, Birlikte kefalet, kefile kefil ve rücua kefil şeklinde çeşitlere ayrılmaktadır. Kefalet sözleşmesinin düzenlediği 818 sayıl Borçlar Kanununa göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda kefilin sorumluluğu kapsamı ile ilgili yapılan değişiklik ve yeniliklerde kefalet sözleşmesinin hukuki mahiyeti dikkate alınarak, kefilin koruması amaçlanmış, sorumluluğun kapsamının sınırının çizilmesinde ortaya çıkan bir birçok soruna çözüm bulunmuştur.4 III-ÖZEL OLARAK GARANTİ SÖZLEŞMESİ Garanti sözleşmesi kanunda düzenlenmemiştir.5 Garanti sözleşmesi borçlar Kanunda düzenlenmediği için sözleşme serbestîsi içinde düzenlenebilen isimsiz sözleşmelerdedir. Garanti sözleşmesi feri olmayan bir özelliği olan, başkasına ait bir teşebbüsün belirli bir sonuca ulaşacağını garanti etmesidir. Garanti sözleşmesi kendine özgü ( Sui generis ) bir yapısı olan, bağımsız ve ivazsız bir sözleşmedir.6 IV-BANKA TEMİNAT MEKTUBU Banka teminat mektubu hukuk uygulamasında çok sık rastlanan bir belgedir. Bu belgenin kanuni düzenlemesinin özel olarak olmaması kanun yapıcı açısından bir eksikliktir. Örneğin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yapılırken kredi mektubu ve kredi emri gibi uygulaması çok az olan kuruma yer verilmesine karşın banka teminat mektubunun özel olarak düzenlenmemesi kanun koyucunun kanun 2 ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.1 ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.2 4 YILMAZ Merve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı sh.167 5 ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt s.26, DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.29, TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.305 6 ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.28 3 SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 23 yapıcılığı açısından bir eksikliktir. Teminat mektubu genel olarak banka teminat mektubu şeklinde düzenlenmektedir. Bu işlem bir bankacılık işlemi olup gayri nakdi kredi işlemidir. Lehine teminat mektubu verilen şahsın yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde bankanın ödeme riski doğacağından teminat mektubunun verilmesi bir kredi işlemi niteliğindedir. Teminat mektubu verilmesi gayri nakdi kredi sayılmalıdır. Riskin doğması ve bankanın ödeme yapması ile gayri nakdi kredi nakti krediye dönüşmüş olacaktır.7 Borçlar Kanununda özel olarak düzenlenmediği için isimsiz sözleşmeler kategorisindedir. Uygulaması çok olmak ile birlikte birçok kritere göre çeşitlere ayrılmaktadır. Vadelerine göre ( vadeli, vadesiz ) niteliklerine göre ( geçici, kesin, avans ) gibi ve daha farklı ayrımlara göre farklı isimlendirilmeler ile isimlendirilmektedir.8 V-BANKA TEMİNAT MEKTUBU HUKUKTA HANGİ SÖZLEŞMEYE KARŞILIK GELİR. Banka teminat mektupları hukukta hangi sözleşmeye karşılık gelecektir. Bu husus doktrinde ve yargısal kararlarda çokça irdelenmiştir. Hali hazırda bir ittifak da yoktur. Ancak genel olarak görüşler dört grup etrafında toplanmaktadır. A-KEFALET OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ Turan ŞAHİN Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt isimli eserinde 39.sayfasında Seza REİSOĞLU için teminat mektupları kefalet sözleşmesi niteliğinde görüşü sahibi olduğunu yazmaktadır. Ancak Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler isimli eserinin 33. sayfasında 19 nolu dipnotunda şu açıklaması ile Turan ŞAHİN’in aktarımı geçersiz kılmaktadır. Zira Seza REİSOĞLU banka teminat mektuplarının mutlaka garanti sözleşmesi oluşturmadığı bankanın teminat mektubu verirken dilerse kefalet dilerse garanti yükümlülüğü üstlenebileceği ancak söz konusu iki içtihadı birleştirme kararları ve devamında oluşan Yargısal uygulama nedeni ile konunun yeniden tartışılmasının bir yararı bulunmadığını aktarmaktadır.9 Bir başka yazar da söz konusu teminat mektubunun niteliğinin her durumda garanti sözleşmesi olarak nitelendirmemek gerektiğini, bu gibi durumlarda bankaların taahhütleri, genelde kefalet olarak kabul edilmesi gerektiğini ve ancak özel durumlarda koşulları varsa garanti sözleşmesi olarak yorumlanması gerektiğini ileri sürmektedir.10 Yargıtay’ın söz konusu iki içtihadı birleştirme kararından önce banka teminat mektuplarını kefalet sözleşmesi kabul eden bu yönde kararları da vardır. B-GARANTİ SÖZLEŞMESİ OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ Banka teminat mektubunun mahiyeti ve özelliği ile ilgili Yargıtay iki içtihadı birleştirme kararı ile kendi içinde çözmüştür. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk 7 TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.301 Daha fazla bilgi için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler 137–197, DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.75–99 ve ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt s.49–55 9 Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler s.33 10 TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları s.320 8 24 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Kısmı Genel Kurulunun 07.02.1968 gün, 166/16 Esas ve 1967/7 Karar sayılı kararı ile şu şekilde içtihat oluşturmuştur. “ Taahhütleri ihtiva eden sözleşmelerde çok defa taraflardan biri karşı tarafın vecibesini yerine getireceği konusunda geçerli bir banka teminatı istemekte ve bankalarca verilen bu taahhüt belgelerine teminat mektubu denilmektedir. Banka teminat mektubu bir bakımdan üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde olup daima yazılı şekilde düzenlenmektedir. Bu mektupta genellik ile bankanın sorumlu olacağı en yüksek miktar rakam ile gösterilmektedir. Bankanın sıfatı teminatı veren olduğundan, taahhüdü; esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akiden ayrı ve tamamı ile müstakildir. Başkasının taahhüdünün lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Banka bu teminat mektubu ile bir sözleşmeye bağlanmış şahsın vecibesini yerine getirmesini ve yerine getirmediği takdirde teminatı alan şahıs için doğacak tehlikeleri kısmen veya tamamen üzerine alır. Bir kimse asıl borçlunun ileri sürebileceği itirazlara bakılmaksızın borcun getirilmemesinden doğan zararın tazmini kabul etmesi halinde o kimse garanti veren konumundadır. Üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden yani bu şahsın bir şey yapacağını başkasına vaat eden şahıs müstakil bir taahhüt altına girmiş olup o şeyin yerine getirilmemesi halinde müspet ve karşılık mahiyetinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur. Garanti akdinin kefaletten farkı kefilin borcu feri mahiyeti haiz yani asıl borca munzam ikinci bir derecede bir taahhüt olduğu kefil borcun tediye edilmemesi halinde tazminat vermeyi değil asıl borçluca icrası lazım olan taahhüdün ifasını yani borcun ödemeyi üzerine aldığı halde; garanti veren kimsenin borcu feri değil müstakil niteliği taşımış olmasıdır. Garanti veren asıl taahhüdün icrası ile değil zarar ve ziyan tediyesi ile yükümlüdür.Teminat mektubunu veren banka bir borç yüklendiğinden bu akdin borçlusu ve teminatı alan ise alacaklısı durumundadır. Sözleşme hükümlerini yerine getirme yönünden fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs ise bu garanti sözleşmesinin taraflarından değildir. Bu garantinin geçerli olabilmesi için bu fiilin üçüncü şahıs tarafından yapılabileceğinin düşünülmesi yeterlidir. Teminat altına alınan sonucun gerçekleşmesi halinde bu taahhüt ortadan kalkar.”11 İkinci içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararı ile şu şekilde içtihat oluşturulmuştur. “Teminat mektuplarında borcu temin edilen kişi akid değildir. Bankaya karşı akit durumunda olan mektubun verilmesini bankadan isteyen ve onun kontrgaranti ile temin eden kişilerdir. Bankalar bu surette mektup vermeye kanunen yetkili olduklarına göre bu işlem Bankalar Kanunundan doğan bankacılıkla ilgili bir kredi muamelesidir. Teminat mektupları kefaletname olarak vasıflandırıldığı takdirde konunun Borçlar Kanunun 483 ve onu takip eden maddelerine göre halli gerekeceğinden bunun için de evvela yazılı şekil aranacaktır. Mektupta kefilin sorumlu olacağı muayyen bir miktarın yazılmış olup olmadığına bakılacaktır. Bunda sonra kefil borçluya ait bütün defileri alacaklıya 11 05.04.1968 günlü sayılı Resmi gazete SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 25 ileri sürmekte mükelleftir. Ödediği nispette alacaklıya halef olup borçluya rücu etme imkânına sahiptir. Kefalet borcu asıl borcun feri olup asıl borç herhangi bir sebep ile düşerse kefil de borçtan kurtulabilir Velhasıl kefil kanunun kendisine tanıdığı bu ve sair hakları kullanmaya yetkilidir. Buna karşılık teminat mektubu üçüncü kişinin fiili taahhüdü şeklinde vasıflandırılırsa bu halde bankanın esas borçla ile hiçbir ilgili bulunmayan müstakil ve asil bir taahhüdü söz konusu olduğundan bu taahhüdü herhangi bir şekle ve şarta bağlı olmadığından kefalette olduğu gibi muteberlik şartı da aranmayacağı gibi asıl borcun hukuken muteber, mevcut ve dava edilebilir olduğu hususlarına bağlı olmaksızın taahhüdü ile ilzam edebilecektir. Şu halde garanti verenin taahhüdü kefalet borcundan daha ağır sonuç doğurur niteliktedir. Sonuç olarak ithal yolu ile ithal edilen malların tayin edilen süre içerisinde yurt dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük vesair vergi ve resim olarak tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her zaman yapabileceği yazılı istek üzerine derhal ve herhangi bir itiraz veya hüküm istihsaline mahal kalmaksızın ödemek ile bankanın borçlu ile birlikte müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile zemin olduğuna dair bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil diğer şahıslarla yapılan bir akde dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibari ile Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen 3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna ve bu sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük idaresine bu sebep ile ödediği parayı fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs mevkiindeki muvakkat ithalatçıdan rücuan istenmeyeceğine karar verilmiştir.”12 Bu iki içtihadı birleştirme kararından sonra konu Yargıtay tarafından artık garanti sözleşmesi olarak ele alınmakta olup bu görüş Yargıtay cephesinden yerleşik görüş olarak ele alınmıştır. “Dava konusu kati teminat mektubu başlıklı belge Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesi olduğuna karar verilmiştir.” ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin17.05.1983 gün, 1983/2462 Esas ve 1983/2617 Karar sayılı kararı )13 Yargıtay’ın verdiği karardan dolayı doktrinde ciddi bir eleştiri yapılmıştır. Bu eleştiri, kullanılan kıstasın tekliği nedeni ile varılan görüşün tüm teminat mektuplarına şamil olması nedeni iledir. Bu eleştiri Vahit DOĞAN tarafından zikredilen kitabında ve Turan ŞAHİN eserinde aktardığına göre Nami BARLAS tarafından, Haluk TANDOĞAN tarafından ve yazarın kendisi tarafından dile getirilmiştir. Ancak iki içtihadı birleştirme kararı incelendiği zaman doktrinin eleştiri odağı yaptığı ayrım yapılırken sadece aslilik ve ferilik kıstası ele alınmamıştır. Bu iki kararda garanti verenin borcunun kapsamı, rücu kabiliyeti ve şekil yönünden geçerlilik şartları yönünden konunun ele alınıp ayrımın yapıldığı görülmektedir. Benim şahsi kanaatim de bağımsız bir sözleşme olması nedeni ile banka teminat mektupları garanti sözleşmesi mahiyetindedir. 12 13 03.10.1969 günlü sayılı Resmi gazete Kararı aktaran DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.33 26 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 E.Sabri ERMAN’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir.14 Vural GÜNAL’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir.15 Turan ŞAHİN Üçüncü Kişinin Edimini isimli eserinin 40.sayfasında Vahit DOĞAN’a göre teminat mektupları garanti sözleşmesi niteliğindedir demektedir. Ancak Turan ŞAHİN’in aktarmasına karşın Vahit DOĞAN Banka Teminat Mektupları isimli eserin 35.sayfasında bu aktarımı geçersiz kılacak şekilde görüş beyan etmiştir.16 Teminat mektuplarının metinlerinden hareket ile hukuki niteliğinin tespiti uygun olacaktır. Teminat mektuplarını bir bütün kefalet veya üçüncü kişinin fiilinin taahhüdü niteliğinde garanti sözleşmesi olarak nitelemek uygun gözükmemektedir. Ancak bankacılık uygulamasında, teminat mektupları kural olarak garanti sözleşmesi niteliğinde yapılmaktadır. Bu sebep ile çalışmamızda teminat mektuplarının garanti sözleşmesi niteliğinden hareket etmeyi uygun görmekteyiz demiştir.17 C-KARMA NİTELİKTE OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ Haluk TANDOĞAN’a göre teminat mektuplarının türüne göre ayırıp her bir türü özelliklere göre ayrı ayrı nitelendirmeye tabi tutmakta ve kefalet ile garanti niteliği iç içe geçmektedir.18 Turan ŞAHİN’e göre ayrımcı-karma nitelik görüşü çoğu yönden savunulabilir değerde olan bir görüştür.Banka teminat mektuplarının tamamını kefalet veya garanti olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Her bir teminat mektubunun somut ilişkiye göre ayrı ayrı nitelendirilmesinin yapılması gerekmektedir. Teminat mektubu bir somut ilişkide karşımıza kefalet niteliğinde çıkabileceği gibi bir başka somut ilişkide garanti sözleşmesi niteliğinde de yahut kefalet ile birlikte garanti sözleşmesi özelliği taşıyan bir karma sözleşme niteliğinde de çıkabilmektedir.19 D-KENDİNE ÖZGÜ SÖZLEŞME OLDUĞUNA DAİR GÖRÜŞ Garanti sözleşmesi feri olmayan bir özelliği olan, başkasına ait bir teşebbüsün belirli bir sonuca ulaşacağını garanti etmesidir. Garanti sözleşmesi kendine özgü ( Sui generis ) bir yapısı olan, bağımsız ve ivazsız bir sözleşme olarak nitelenmesine sebep olmuştur. Sıtkı AKYAZAN’a göre banka teminat mektupları kendine özgü nitelik taşır demektedir.20 VI-BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN YAPILMASINDAKİ ÖZELLİKLER A-TARAFLARI Banka teminat mektubu düzenlenmesinde üçlü taraf ilişkisi vardır. Burada lehtar, Muhatap( Garanti Alan ) ve Garanti veren ilişkisinde oluşmaktadır. Lehtar teminat mektubu sözleşmesinde sözleşmeye taraf olmayan kişidir. Ancak lehtar teminat mektubu ilişkisinin doğumuna sebep olan temel ilişkisinin borçlusu, 14 15 16 17 18 19 20 Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40 Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40 Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.40 Vahit DOĞAN Banka Teminat Mektupları s.35 Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.41–42 ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.45,47 Aktaran ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt sh.43 SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 27 bankadan ( garanti veren ) kendi fiilini ifa edeceğinin teminat altına alınmasını yani lehine güvence verilen kişidir. Muhatap( Garanti Alan ) hem lehtar ile yapılan temel sözleşmenin hem de banka ile yapılan garanti sözleşmesinin tarafıdır. Lehtarın talimatını alan banka temel ilişkinin alacaklısı durumunda olan muhataba karşı tek taraflı bir borç yüklenmektedir. Muhatabın teminat mektubu veren bankaya karşı hiçbir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bankanın vereceği teminat mektubu muhatap için bir icaptır. Muhatabın kabulü ile teminat mektubunu içeren garanti sözleşmesi kurulmuş olacaktır. Bu kişi hem temel ilişkinin hem de teminat mektubunun ( garanti sözleşmesinin ) alacaklısı konumundadır. Garanti veren ise uygulamada genellik ile bankalar olup garanti sözleşmesinin borçlu tarafı olup lehtar lehine muhataba garanti veren kişi veya kurumdur. Banka teminat mektubu garanti sözleşmesi kabul edileceği için gerçek ve tüzel kişiler de garanti veren kapsamında değerlendirilebilir. Buna yasal engel yoktur. Ancak genellik ile uygulamada bankalar ve finans kurumları garanti veren konumundadır. Gerçek kişilerin teminat vermesi nadirdir.21 Teminat mektubunun düzenlenmesinde taraf olma ehliyeti yönünde genel hükümlere tabidir.22 Teminat mektupları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında kabul edildiğine göre garanti sözleşmesi olduğu için yasalarda yasaklanmadığı sürece tüm gerçek ve tüzel kişiler tarafından düzenlenebilecektir. Nitekim Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 14.10.1996 gün, 1995/10469 Esas ve 1996/9005 Karar sayılı kararı ile bankalar dışında üçüncü kişilerin teminat mektubu verebileceklerini karara bağlamıştır.23 Yargıtay aşağıda verdiği kararı ile bankalar dışında gerçek kişilerin teminat mektubu verebileceğine hükmetmiştir. “ Davacının talebi, davalı tarafından imzalandığı saptanan garanti mektubuna dayanmaktadır. Buna göre dava dışı A.Ltd. Şti’nin davacı ile yapacağı malzeme alımından veya ödemeleri zamanında yapamamasından dolayı davacıya karşı doğacak borcun 3000.000.000 TL’sine kadar olan kısmını davalı tarafça ödeneceğinin garanti edildiği anlaşılmaktadır. Dava dışı A.Ltd. Şti tarafından keşide edilen 23.10.1998 tarihli 2.700.000.000. TL bedelli çekin davacının elinde bulunduğu ve süresinde ibraz edilerek arkasına karşılıksız şerhinin yazdırıldığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Söz konusu çekin ödendiği veya bedelsiz kaldığı yönünde bir savunmaya da rastlanmamıştır. Hal böyle olunca dava dışı A.Ltd.Şti. Tarafından keşide edilip davacıya verilen ve karşılıksız çıktığı anlaşılan bu çekte yazılı borç miktarı yönünden davacıya karşı garanti eden sıfatı ile sorumlu olduğu gözetilmeden yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir”. ( Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 09.10.2006 gün, 2006/2357 Esas ve 2006/9483 Karar sayılı kararı )24 21 DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları sh.61–63 DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.65 23 Orada değinilen diğer kararlar için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler s.23–24 24 Türkiye Barolar Birliği Dergisi Sayı: 71, Yıl: 2007 sh:414–415 22 28 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 B-KONUSU Banka teminat mektubu gayri nakdi kredi işlemi mahiyetinde olup çeşitli içeriklere sahiptir. Banka teminat sözleşmesi ile lehtar ile banka arasında bir gayri nakti kredi sözleşmesi ve kontrgaranti sözleşmesi yapılmaktadır. Garanti veren banka ile muhatap arasında rizikonun gerçekleşmesi ile başvurması ile alacağını tahsil kabiliyeti gündeme gelmektedir. Bu neden ile banka teminat mektubu adeta çok fonksiyonlu bir araç olmuştur. Bu konuda aşağıdaki Yargıtay kararı konunun bütünlüklü ele alınmasında çok faydalıdır. “Davalı banka tarafından düzenlenen teminat mektubu, ilk talepte ödeme kaydını havi nitelikte bir mektuptur. İlk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, muhatabın talebi üzerine herhangi bir itiraza mahal vermeden ve muhataptan teminat mektubuna dayanarak talepte bulunma hakkının olduğunu ispat etmesine gerek kalmadan ödeme yapmayı taahhüt etmektedir. Kural olarak ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, yalnızca şekli manada inceleme yapma yetkisini haiz olup esasa ilişkin herhangi bir inceleme yapma ve hak ve yetkisini haiz değildir. Bu sebep ile de ilk etapta ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarının esas itibari ile muhatap lehine olduğu kabul edilmektedir. Bu kuralın iki önemli istisnası bulunmaktadır. Birincisi banka, teminat mektubu sözleşmesinin tarafı sıfatı ile kendisine ait defileri ileri sürerek ödemeden kaçınabilecektir. İkinci istisna da lehtarın mahkemelerden ihtiyati tedbir kararı alarak bankanın ilk etapta ödeme kaydını havi teminat mektuplarının ödenmesine engel olabilmesi halidir. Öte yandan muhatabın talebinin haksız olduğunu, dürüstlük kuralı ( MK m.2 ) bağdaşmadığını kesin olarak bilen bankanın ilk talepte ödeme kaydına rağmen muhataba ödeme yağmaktan kaçınabilmesi gerekir. İlk talepte ödeme kaydını havi banka garantilerinde banka, lehtarın her uyarısını değil likit delillere dayanan uyarısını dikkate almak zorundadır. Örneğin lehtar asıl ilişkinden doğan borcunu ödediğini ispat eden belgeleri bankaya ulaştırmış ve bankadan teminat mektubunun serbest bırakılmasını istemiş ve bu arada muhatap teminat mektubunu iade etmek yerine bankadan ödeme talebinden bulunmuş ise banka ödemeden kaçınmalıdır. Çünkü bu halde teminat mektubu ile güvence altına alınan riskin gerçekleşmediği dolayısı ile da yapılan ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu aşikârdır. Hukuk düzenleri de hakkın kötüye kullanılmasını korumazlar. ( Doç .Dr. Vahit DOĞAN Banka Teminat Mektupları Genişletilmiş 2.Baskı Ankara 2002 s:5255,182-183 ) Ayrıca lehtar ile muhatap arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin de teminat mektubu bakımından bir önemi yoktur. Lehtar ile muhatap arasında bulunan sözleşmede teminat mektubunun verilmesine dair yazılı riskin teminat mektubunda gösterilmemesi halinde banka, teminat mektubunda yazılı olamayan riskin gerçekleştiğinin ileri sürülmesi halinde ödemeden kaçınmak durumundadır. Başka bir ifade ile teminat mektubunda yazılı risk değiştirilemez ve genişletilemez.” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2007 gün, 2007/11–852 Esas ve 2007/892 Karar sayılı kararı )25 25 Yargı Dünyası Dergisi Sayı: 148, Yıl:2008, sh.55–60 SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 29 C-DEFİ VE İTİRAZLARI Bankalar tarafından düzenlenen teminat mektupları genellik ile ilk talepte ödeme kaydını havi nitelikte bir mektuplardır. İlk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, muhatabın talebi üzerine herhangi bir itiraza mahal vermeden ve muhataptan teminat mektubuna dayanarak talepte bulunma hakkının olduğunu ispat etmesine gerek kalmadan ödeme yapmayı taahhüt etmektedir. Kural olarak ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, yalnızca şekli manada inceleme yapma yetkisini haiz olup esasa ilişkin herhangi bir inceleme yapma ve hak ve yetkisini haiz değildir. Bu sebep ile de ilk etapta ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarının esas itibari ile muhatap lehine olduğu kabul edilmektedir. Bu kuralın istisnaları vardır. Yukarıda da zikrettiğimiz Yargıtay kararında istisnalara değinmektedir. “Bu kuralın iki önemli istisnası bulunmaktadır. Birincisi banka, teminat mektubu sözleşmesinin tarafı sıfatı ile kendisine ait defileri ileri sürerek ödemeden kaçınabilecektir. İkinci istisna da lehtarın mahkemelerden ihtiyati tedbir kararı alarak bankanın ilk etapta ödeme kaydını havi teminat mektuplarının ödenmesine engel olabilmesi halidir. Öte yandan muhatabın talebinin haksız olduğunu, dürüstlük kuralı ( MK m.2 ) bağdaşmadığını kesin olarak bilen bankanın ilk talepte ödeme kaydına rağmen muhataba ödeme yağmaktan kaçınabilmesi gerekir. İlk talepte ödeme kaydını havi banka garantilerinde banka, lehtarın her uyarısını değil likit delillere dayanan uyarısını dikkate almak zorundadır. Örneğin lehtar asıl ilişkinden doğan borcunu ödediğini ispat eden belgeleri bankaya ulaştırmış ve bankadan teminat mektubunun serbest bırakılmasını istemiş ve bu arada muhatap teminat mektubunu iade etmek yerine bankadan ödeme talebinden bulunmuş ise banka ödemeden kaçınmalıdır. Çünkü bu halde teminat mektubu ile güvence altına alınan riskin gerçekleşmediği dolayısı ile da yapılan ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu aşikârdır. Hukuk düzenleri de hakkın kötüye kullanılmasını korumazlar.” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2007 gün, 2007/11–852 Esas ve 2007/892 Karar sayılı kararı )26 Dairemizin yerleşik içtihatları gereğince teminat mektupları, hangi iş için verilmiş ise o işin teminatı teşkil edip, o neden ile haciz edilebilecektir. Başka bir iş için haciz mümkün olmadığından şikâyetin kabulü ile teminat mektubu üzerindeki hacizlerin kaldırılması gerekir. ( Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 30.04.2009 gün, 2009/1354 Esas ve 2009/9469 Karar sayılı kararı )27 D-KONTGARANTİ İLE BANKANIN KORUNMASI Bankalar teminat mektubu verdikleri zaman ve benimsenen baskın görüş itibari ile verdikleri teminat mektupları garanti sözleşmesi mahiyetinde olduğu için kural olarak kefalet sözleşmesi gibi lehtara karşı kanunda doğan rücu imkânı da yoktur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararında bu durum şu şekilde karara bağlanmıştır. 26 27 Yargı Dünyası Dergisi Sayı: 148, Yıl:2008, sh.55–60 Yargıtay Kararları Dergisi Cilt: 35, Sayı:9, Yıl : 2009 sh.1720-1721 30 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 “Sonuç olarak ithal yolu ile ithal edilen malların tayin edilen süre içerisinde yurt dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük vesair vergi ve resim olarak tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her zaman yapabileceği yazılı istek üzerine derhal ve herhangi bir itiraz veya hüküm istihsaline mahal kalmaksızın ödemek ile bankanın borçlu ile birlikte müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile zemin olduğuna dair bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil diğer şahıslarla yapılan bir akde dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibari ile Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen 3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna ve bu sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük idaresine bu sebep ile ödediği parayı fiili taahhüt edilen üçüncü şahıs mevkiindeki muvakkat ithalatçıdan rücuan istenmeyeceğine karar verilmiştir.”28 Bankanın lehtara karşı rücu edebilmesi için lehtarın bankaya karşı kontrgaranti ( karşı garanti ) sözleşmesi imzalaması gerekir.29 Zira banka teminat mektubu nedeni ile garanti sözleşmesi devreye girince banka feri borçlu sayılmaz. Banka garanti sözleşmesinden dolayı asıl ve bağımsız borçlu konumuna gelmektedir. Bundan dolayı borcunu ödediği zaman lehtara rücu imkânı kontrgaranti sözleşmesi olmaz ise kanunen mümkün değildir. Zira mevcut ödeme geçerli bir garanti sözleşmesi borcuna dayandığı için sebepsiz zenginleşme hükümleri de uygulanma imkânı da yoktur. Aslında banka teminat mektubu gayri nakdi bir kredidir. Lehtar lehine verilen bir kredi olduğu için söz konusu kredi için de banka kendisini garantiye almak zorundadır. Banka verdiği teminat mektubu nedeni ile kendisine muhatabın başvurusu üzerine yasal istisnalar hariç derhal ödeme yapacaktır. Bu neden ile bankanın kendisi çok ciddi zararlara uğrama risk ile karşı karşıyadır. Bu neden ile uygulamada bankalar öncelik ile verilecek teminat mektubu miktarını karşılayacak teminatlar, ipotekler almaktadır. Bu teminat işlemleri bittikten sonra banka, banka teminat mektubunu vermektedir. Bu neden ile kontrgaranti sözleşmesi garanti veren banka için hayati önemdedir. Kontrgaranti sözleşmesi olması halinde bu sözleşme nedeni ile rücu imkânı olması ile ilgili doktrin ve yargı uygulamasında bir ihtilaf yoktur. Ancak kontrgaranti sözleşmesi olmaması halinde bankanın rücu imkânı olup olmaması tartışmalıdır. Doktrinde hâkim görüş ise kontrgaranti sözleşmesi olmaması halinde bankanın rücu imkânının sebepsiz zenginleşme gereğince mümkün olması şeklindedir.30 Ancak bu görüş bizce çaresizlikten doğmuştur. Zira sebepsiz zenginleşmenin olabilmesi için kişinin zenginleşme ve fakirleşmesi için bir sebebin olmaması gerekir. Kanun haklı bir sebep olmaksızın şeklinde bu sebebi düzenlemiştir. Ancak banka teminat mektubunu veren ve böylece garanti sözleşmesi tarafı olarak banka yasal borcunu ödeyen banka olduğu için söz konusu ödemesi haksız bir sebep olmayacaktır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararında rücu 28 29 30 03.10.1969 günlü sayılı Resmi gazete ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt s.56 DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.416 ve orada atıf yapılarak anılan yazarlar SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 31 imkânı olmadığına dair karar verilmiş iken konunun kanundan düzenlenmemesi nedeni ile farklı arayışlar olmuştur. Nitekim rücu yönünden içtihadı birleştirme kararına aksi içtihatlar da yok değildir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 19.04.1973 gün, 1973/1124 Esas ve 1973/1769 Karar sayılı kararı ile vekâletsiz iş görme nedeni ile kontrgaranti sözleşmesi olmaması halinde bankanın rücu imkânına sahip olduğu hususu karara bağlanmıştır.31 VII-BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR KANUNUNUN 603. MADDESİ KARŞISINDAKİ DURUMU VE UYGULANMA KABİLİYETİ (HUKUKİ NİTELİĞİ VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI NOKTASINDA ) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun Uygulama alanı başlıklı 603.maddesi aynen şöyle bir düzenleme içermektedir. “ Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.” Burada dikkat çekilecek noktalar şunlardır. Kanunun uygulanması için gerçek kişilerce güvence verilmesine ilişkin işlemlerde uygulama imkânı olacaktır. Başka bir deyim ile gerçek kişi işlemi esas alınacak ve esas alınacak işlem güvence işlemi olacaktır. Teminat mektupları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında kabul edildiğine göre garanti sözleşmesi olduğu için yasalarda yasaklanmadığı sürece tüm gerçek ve tüzel kişiler tarafından düzenlenebilecektir. Nitekim Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 14.10.1996 gün, 1995/10469 Esas ve 1996/9005 Karar sayılı kararı ile bankalar dışında üçüncü kişilerin teminat mektubu verebileceklerini karara bağlamıştır.32 Yine banka teminat mektubunda garanti veren uygulamada genellik ile bankalar olup garanti sözleşmesinin borçlu tarafı olup lehtar lehine muhataba garanti veren kişi veya kurumdur. Garanti sözleşmesi kabul edileceği için gerçek ve tüzel kişiler de garanti veren kapsamında değerlendirilebilir. Buna yasal engel yoktur. Ancak genellik ile uygulamada bankalar ve finans kurumları garanti veren konumundadır. Gerçek kişilerin teminat vermesi nadirdir.33 603.maddedeki genişleten uygulama banka teminat mektuplarına da uygulanabilecek mi. Teminat mektubu kanaatime göre güvence mahiyetine sahiptir. Kefalet değil ama güvence özelliği olan garanti sözleşmesidir. Zaten garanti sözleşmesindeki garanti güvence anlamı ve manasını içermektedir. Burada ilk olarak maddede açıkça dile getirildiği gibi gerçek kişilerce verilen güvencelere uygulama imkânı olması neden ile gerçek kişiler tarafından düzenlenen banka teminat mektubuna 603.şartlarının uygulanma imkânı vardır. Ancak bankalar ve özel finans kurumları tüzel kişi oldukları için kanunun gerçek kişiler için hükme bağladığı uygulama bunların düzenlediği banka teminat mektubuna uygulanmayacaktır. Türk Borçlar Kanunun 603.maddesi yenilik getirmiş olup bu kapsamda girebilen gerçek kişilerce imzalanan sözleşmeler müteselsil borç 31 Kararı aktaran DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları s.416 Orada değinilen diğer kararlar için Seza REİSOĞLU Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler s.23–24 33 DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları sh.61-63 32 32 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 üstlenme, borca katılım, kredi emri ve aval olarak dile getirilebilir.34 Konu doktrinde ele alınmış şu şekilde görüş ortaya konulmuştur. Bağımsız garanti sözleşmeleri hemen hepsi ispat kolaylığı sağlamak amacı ile yani güvenlik ve ihtiyatlı davranma maksadı ile yazılı şekilde yapılır ve genellik ile garanti verenin borçlu olduğu miktar belirtilir. Bunun ile beraber garanti sözleşmesinin tabi olduğu hiçbir şekil şartı yoktur. Asıl sözleşme kanun tarafından şekil şartına tabi tutulmuş olsa da garanti şekle tabi değildir Kefalet sözleşmesi geçerliği için yazılı şekil geçerlilik şartıdır.35 Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu miktarın rakamla belirtilmesi her tip kefalet sözleşmesi için bir şart olarak kabul edilmiştir. Kefaletin aksine bağımsız garanti sözleşmesinin geçerli olabilmesi için garanti verenin sorumlu olduğu miktarın belirlenmiş olması gerektiği yönünde hiçbir hüküm yoktur.36 Kefalet akdi için evli bir kimse ise eşinin rızası gerekmektedir. Ancak garanti sözleşmesinde böyle bir şart yoktur. Yine de daha az bir risk için bu koruyucu hüküm getirilmesi karşısında daha riskli olan garanti sözleşmesi için uygulanması gereklidir. Ancak aksi görüş sahipleri vardır.37 Türk Borçlar Kanunun 603.maddesinin gerekçesine bakıldığı zaman farklı bir durumla karşı karşıya kalmaktayız. Gerekçe şöyle kaleme alınmıştır. “ Madde kefili koruyucu hükümlerden kurtulmak amacı ile, başka adlar altında yaptıkları sözleşmelere de kefalet hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir. Böylece mesala kefalet sözleşmesi yerine üçüncü kişinin fiilini üstelenme ( başkasının fiilini taahhüt ) sözleşmesi yapılmasında olduğu gibi alacaklıların kefili koruyucu hükümlerden kurtulmalarının ve bunları dolanmalarının önlenmesi amaçlanmıştır.” 38 Gerekçeye bakıldığı zaman dolanma amaçlı olmayan başkasını fiilini üstlenmetaahhüt sözleşmeleri 603.maddenin dışında kalmaktadır. Zira Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.06.1969 gün, 1969/4 Esas ve 1969/6 Karar sayılı kararı “Bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil diğer şahıslarla yapılan bir akde dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibari ile Borçlar Kanunun 110.maddesinde sözü edilen 3.şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna şeklide karar verilmiştir.” Sonuç olarak banka teminat mektupları garanti sözleşmesi mahiyetinde olup gerçek ve tüzel kişiler tarafından düzenlenebilir. Garanti mahiyeti itibari ile teminat içeriğine de sahiptir. Türk Borçlar Kanunu 603.maddesindeki koruyucu şartlar garanti sözleşmelerine uygulanması ikili ayrım yapılarak değerlendirilebilir. 34 ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi s.47-50 DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri s.154–155 36 DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri s173,177 37 DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri s178,183 38 ANTALYA O. Gökhan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 35 SAYI: 39 BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ TÜRK BORÇLAR... 33 Kanun gerekçesi yetersizdir. Bu neden ile gerçek kişi kriteri nedeni ile tüzel kişiler hali ile banka ve finans şirketleri tarafından verilen teminat mektupları hakkında TBK 603.maddesi uygulanması mümkün değildir. Ancak gerçek kişiler tarafından verilen teminat mektupları ise 603 kapsamında kalabilir kanaatindeyim. Kefalet sözleşmesinde 6098 sayılı yasanın sistematiği düşünüldüğünde kefili koruyan hükümlerin gerçek kişi garanti verenden esirgenmesini haklı kılan hukuki bir kanıt da yoktur. Aksine feri bir borç niteliğindeki kefalete böyle bir güvence verip asli borç olan garanti sözleşmesindeki gerçek kişinin bundan mahrum kılınması hukuka aykırıdır. Başka bir deyim ile daha az bir risk için bu koruyucu hüküm getirilmesi karşısında daha riskli olan garanti sözleşmesi için uygulanması evleviyetle gereklidir. KAYNAKÇA ANTALYA O. Gökhan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Beta 2011 AKBAŞ Başak Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Kefilin Alacaklıya Karşı Sahip Olduğu Savunma Olanakları İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 83 Sayı: 2009/1 DOĞAN Vahit Banka Teminat Mektupları 4.Baskı Seçkin Yayınları 2011 DOĞAN Vahit Mücbir Sebeplerin Teminat Mektuplarına Etkisi ( Banka Teminat Mektuplarına İlişkin ICC Kuralları 2010 Revizyonu URDG 758 Makaleler isimli Prof. Dr. Nuray EKŞİ editörlüğündeki ortak kitap) DEVELİOĞLU Hüseyin Murat Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri Vedat Kitapçılık 2009 OĞUZMAN M. Kemal- ÖZ Turgut Borçlar Hukuku Genel Hükümler Filiz Kitapevi 1995 ÖZEN Burak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi Vedat Kitapçılık 2012 TUĞSAVUL TAŞPOLAT Melis Banka Teminat Mektupları İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 83 Sayı: 2009/1 REİSOĞLU Seza Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler Ankara 2003 ŞAHİN Turan Üçüncü Kişinin Edimini Taahhüt Yetkin Yayınları 2010 YILMAZ Merve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı Türkiye Barolar Birliği Dergisi Yıl: 2011/24, Sayı:97 YÜCE Melek Bilgin Garanti Sözleşmesinin Bir Türü Olarak Üçüncü Kişinin Fiilini Taahhüt Sözleşmesi Vedat Kitapçılık 2007 İstanbul Barosu Dergisi Kazancı Hukuk Yazılım Türkiye Barolar Birliği Dergisi Resmi Gazete Yargı Dünyası Yargıtay Kararları Dergisi 34 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE KİRA HUKUKU İLE İLGİLİ YENİLİKLER Av.Ufuk KULA ÖZET 6101 sayılı yürürlük kanunu ile 6570 Sayılı Kanun 01 Temmuz 2012 itibariyle yürürlükten kalkmıştır. Bundan böyle tüm kira ilişkilerine 6098 sayılı Borçlar Kanunu uygulanacaktır. Yeni dönemle birlikte kira ilişkilerinde bazı noktalar değişmiş, bazı noktalarda ise yepyeni uygulamalar vardır. Bu çalışmamızda, uygulayıcılar için dikkat edilmesi gerekli değişiklik ve yenilikler ele alınacaktır. Her ne kadar kanun yürürlükten kalkmış olsa da, burada anlatılmayan diğer tüm hususlarda, 6570 sayılı eski kanun dönemindeki maddeler ve içtihatlar fiilen uygulanabilir durumdadır. Önemle dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de kanunun bazı hükümlerinin Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında 8 yıl süreyle ertelenmiş olmasıdır. Buna göre bu özellikleri taşıyan işyeri kiracıları için 323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346 ve 354. Maddelerin uygulanması 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle ertelenmiştir. Bu haldeki yerlere öncelikle sözleşme hükümleri, hüküm bulunamadığı takdirde mülga Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır. 1-) Kanunun Uygulama Alanı Genişlemiştir 6570 sayılı eski kanun, ‘’ belediye teşkilatı olan yerlerle’’ cümlesiyle başlarken, yeni Borçlar Kanunu ‘’ Konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin hükümler’’ şeklinde düzenlenmiş ve belediye teşkilatı v.b. gibi bir kısıtlamaya gitmemiştir.Bu halde artık,idari bölüm fark etmeksizin (köy,belde,ilçe,il v.b.) Konut ve çatılı işyeri niteliğindeki tüm taşınmazlara yeni Borçlar Kanununda yer alan kira hükümleri uygulanabilecektir. 6570 sayılı kanunda yazılı ibadethanelerin kiralanma ve başka işler için kullanılması yasağı da yürürlükten kalkmış ve yeniden düzenleme yapılmadığından, ibadethaneler de kanun kapsamına alınmıştır. Kiralananla birlikte teslim edilen eşya hakkında da aynı hükümlerin uygulanacağı yönündeki hüküm, uygulamadaki tereddütleri gidermiştir. Yeni kanunda, uygulamaya açıklık getiren önemli bir düzenleme de ‘’ niteliği gereği geçici kullanıma özgülenmiş taşınmazlar’’ hakkında getirilmiştir. Kısa SAYI: 39 YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE KİRA HUKUKU... 35 süreli kiralama yapılan apart pansiyon,yazlık,yaylalık,otel odası, residence, gibi taşınmazlarda 6 aydan kısa süren kiralamalarda, kanunun konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin hükümleri değil,genel hükümleri uygulanacaktır. 6570 sayılı kanun içinde ve geçici maddelerinde ayrı ayrı özellikleri verilerek, kamunun taraf olduğu kira ilişkileri düzenlenmeye çalışılmışsa da, yeni kanun bu hükümleri birleştirerek, kamunun taraf olduğu tanımı karşılayan tüm kira sözleşmelerinde de borçlar kanunun Konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin hükümleri uygulanacağını belirtmiştir. 2-) Güvence Bedeli ( Depozito) Kanun Metnine İşlenmiştir ve Düzenlenmiştir Kira hukukuna ilişkin yeni düzenlemelerin belki de en dikkat çekeni işte bu hükümler olmuştur. Depozito ‘’Güvence Bedeli’’ tabiriyle kanuna girmiş ve hakkında ciddi bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre eğer sözleşmede kararlaştırılmışsa depozito yani güvence bedeli, 3 aylık kira bedelini geçemeyecektir. Kanunun güvence bedeline ilişkin olarak getirdiği hükümlerden biri de,para veya kıymetli evrak olarak belirlenen güvence bedelinin kira tarafından kiralayanın onayına gerek olmadan paranın bankaya,mevduat hesabına yatırılması,kıymetli evrağın da yine bankaya depo edilmesidir. Kanaatimce, her ne kadar son derece olumlu bulsam da, bu hüküm, günlük hayatta,eski alışkanlıkların da etkisiyle,en azından uzun bir müddet pek uygulama alanı bulmayacaktır.Bu halde,kiralayana verilen para veya kıymetli evrağın sözleşmede yazılı olması şartıyla,sözleşme sonunda geri istenilmesi yine mümkündür. Bankaya yatırılacak güvence bedelleri için bankalarca bir düzenleme yapılması şart görünüyor. Yatırılacak güvence bedeli için açılacak mevdua hesabı için kira sözleşmesinin ibrazı ve paranın/evrağın bankaya teslim edildiğine ve dair bilgilerin kiralayana verilmesi gerekir. Güvence bedelinin iadesi de şarta bağlanmıştır. Buna göre kiracı, sözleşmenin sona ermesinden itibaren 3 ay sonra ve kiralayan, bu 3 a içinde bankaya icra takibi veya dava yoluna başvurduğunu bildirmemişse, güvence bedelini bankadan alabilir. Kiralayan ise, kiracı aleyhine kesinleşmiş bir icra takibi veya kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile bankaya başvurarak gevence bedelini alabilir. Her iki tarafın anlaşmasıyla da,banka anlaşmaya göre güvence bedelini ödemekle yükümlüdür. Her ne kadar kanunun ikinci fıkrasında, kiralayanın güvence bedelini talep hakkı için sadece icra takibi ve davadan bahsetmişse de, tıpkı üçüncü fıkrada olduğu gibi, burada da icra takibi ve davanın konusunun güvence bedelinin konu olduğu kira sözleşmesinden kaynaklanması gerekir. 3-) Kira Bedelinin Artış Oranına Tavan Oran Kuralı Getirilmiştir Kira sözleşmelerinde, sözleşmenin yenilenmesi halinde, yeni dönemde uygulanacak kira bedelinin belirleyen kira artışına ilişkin madde he ne kadar taraflara bırakılmışsa da, bu özgürlük ‘’bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki(Devlet İstatistik Enstitüsünün belirlediği) artış oranını 36 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 geçmemek koşulu’’ ile sınırlandırılmıştır. Bu koşulun istisnası ise, Türk Ticaret Kanuna göre tacir sayılan kişiler ve tüzel kişi kiracılar hakkında kanunun yayınından itibaren 8 yıl daha uygulanmayacak olmasıdır. Yani bu kiracılar hakkında sözleşmede belirlenen kira artış oranı ÜFE üzerinde de olsa 2020 yılına kadar geçerlidir. Bu hüküm de yine yeni kanun dönemindeki en önemli değişikliklerden biridir. Bu konuda, tıpkı 26/03/1963 tarih ve E. 1963/3, K. 1963/67 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında da belirtilen mülkiyet hakkının zedelenmesi ve aşırı sınırlandırma gibi kavramlar çıktığından, konunun yine Anayasa Mahkemesi önüne gelmesi muhtemeldir. Enflasyonun artış için baz alınması elbette hakkaniyete daha yakın görünmektedir. Konudaki önemli bri husus da ÜFE’nin oranının belirlenmesinde bir önceki yılın aynı ayı mı yoksa 12 aylık ortalamaya mı bakılacağıdır. Kanun açıkça düzenlemese de,12 aylık ortalamaya göre belirlenmesi kanunun ‘’bir önceki kira yılı’’ deyiminden 12 aylık ortalama hesabının(son bir yıllık dönem) uygulanmasının daha baskın olacağı anlaşılıyor. Enflasyonun eksi olarak çıkması durumu düzenlenmemişse de, kiracı lehine uygulama ve önceki benzer düzenlemeler (Maliye Bakanlığının 2009 tarihli genelgesi gibi) kira bedelinde indirime gidilmesi gerekecektir. Kira sözleşmelerinde, 5.yıla kadar bu usul uygulanarak artış sağlanacaktır. Sözleşmede yıllık artış konusunda hüküm olsa da, 5.yıl sonunda taraflar dilerse hakimden yeni artış oranını belirlemesini isteyebilir. Kiracı lehine getirilen bir yenilik de, bedeli yabancı para ile belirlenen kira sözleşmeleri için 5 yıl boyunca artış yapılamayacak olmasıdır. Bu 5 yıllık süre içinde, yabancı parada olağanüstü kur artışı halinde, kiracıya dilerse indirim talep etme veya sözleşmeyi feshetme hakkı tanınmıştır.(138.madde atfıyla) Kira tespit davası konusunda bir değişiklik olmamıştır. Taraflar bu davayı sürelere uymak kaydıyla her zaman açabilirler. 4-) Muacceliyet Şartı ve Cezai Şart Geçersiz Hale Gelmiştir Uygulamada en çok karşılaşılan durumlardan biri de kira bedelinin belli süre ödenmemesi halinde dönem sonuna kadarki kiraların muaccel hale gelmesi veya benzer şekilde bunun cezai şart olarak sayılması halidir. Yeni kanun açık bir şekilde bu maddeleri geçersiz saymıştır. 5-) Kiralayana Sözleşmeyi Feshetmek İçin 10. Yıl Hakkı Verilmiştir 6570 sayılı kanunda, kiralayana, sözleşme süresiyle, sürenin bitimi ile ilgili bir fesih hakkı verilmemişken, yeni kanun 10.yılını doldurmuş bir kira ilişkisinde, kiralayana sebep göstermeksizin süreye uyarak sözleşmeyi fesih hakkı tanımıştır. Yalnız yürürlük kanunu geçici madde 2 uyarınca, bu maddede belirtilen 10 yıllını doldurmuş kira sözleşmeleri için fesih hakkı 01.07.2014 tarihinden sonra,10 yılını doldurmamış ve fakat 5 yılını geçmiş sözleşmeler için ise 01.07.2017 tarihinden sonra kullanılabilecektir. 6-) Aile Konutu Kavramı Kanuna Yerleştirilmiş ve Koruma Altına Alınmıştır Yeni kanun ile birlikte artık eşler tek başlarına sözleşmeyi feshedemeyecek, SAYI: 39 YENİ BORÇLAR KANUNUNA GÖRE KİRA HUKUKU... 37 aynı zamanda durumu bilen kiralayanın da gerekli bildirimleri artık diğer eşe de yapması gerekecek. Aslında bu durum borçlar kanununda ya da kira hukukunda yeni gibi görünse de, Medeni Kanun Md.194’te zaten düzenlemesi olan bir hükümdü. Bunun için gerekli olan, kiralananın aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanmasıdır. Burada dikkat edilecek olan, eşlerin mümkün olduğu ölçüde sözleşmeyi birlikte yapması ve sözleşmeye aile konutu olarak kullanılacağının yazılması veya bunlar yoksa sonradan kiralayana yazılı olarak, sözleşmede ismi olmayan eşin bildirimde bulunmasıdır. 7-) Mevcut Malikin ve Yeni Malikin İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Yolunun Kapsamı Genişletilmiştir 6570 sayılı kanun mevcut kiralayanın veya kira sözleşmesi sırasında taşınmazı devralan yeni malikin gereksinimi nedeniyle açacağı davalarda ‘’kendisi veya eşi veya çocukları için mesken olarak’’ ve ‘’kendisinin veya eşinin veya çocuklarının bir meslek veya sanatı bizzat icra etmesi için’’ ifadelerine yer vermişken yeni kanun ‘’ kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle ‘’ ifadesini kullanmıştır. Bu değişiklik ile gereksinim ihtiyacı olan kişilere altsoy, üstsoy ve kanun gereği bakmakla yükümlü olunanlar da eklenmiş bu haliyle kiralayanın çocukları, torunları dahil edilerek kapsam genişletilmiştir. 8-) Belediyeler ve Diğer Kamu Kurumlarının Durumu Borçlar Kanuna eklenen hüküm ile, kanunun kamu tüzel kişileri içinde bağlayıcı olduğu, kapsama dahil edildiği belirtilmiştir. Yani belediyeler ve diğer kamu kuruluşlarının kiracı veya kiralayan olduğu sözleşmelerde de borçlar kanunu uygulanacaktır. Burada dikkat edilecek önemli bir ayrıntı şudur; Uygulamada özellikle belediyelerin Kamu İhale Kanunu’na göre ihale ile kiraya verdiği taşınmazlar için, belediyelerin işbu kanunda düzenlenen tahliye nedenlerinden başka bir de ayrıca süresi ne olursa olsun sözleşme süresi sonunda kiralayanın derhal tahliyesini isteyebilmesidir. Bu hak halen korunmaktadır. 9-) Kira Sözleşmelerine Kefil Olanlar İçin, Borçlar Kanunu’nun Yeni Kefalet Hükümleri Geçerli Olacak Kira sözleşmelerinde önemli yer tutan kefil konusu yine geçerliliğini korumaktadır. Kanunun sadece kira sözleşmelerinde kefalete ilişkin bir hükmü olmadığından, bu konuda kanunun kefalet sözleşmelerine ilişkin hükümlerine bakılması gerekir. Buna göre de dikkat edilecek en önemli husus, kefilin sorumlu olacağı miktarı tarihi ve kapsamını mutlaka kefilin kendi el yazısı ile yazması gerektiğidir. YARGITAY KARARLARI 41 SAYI: 39 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 7.11.2012 Esas: 2012/4-142 Karar: 2012/751 HAKİMLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNA DAYALI TAZMİNAT İSTEMİ ÖZET: Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Dairesi davanın reddine karar vermiştir. Temyiz istemi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca karar onanmıştır. Karar düzeltme istemi üzerine karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozulmuştur. Bozma ilamına uyulup Hazine davaya dahil edilerek yapılan yargılama sonunda; Hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün temyizen incelenmesinde Hukuk Genel Kurulunca; Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir. İlgili Kanun/Madde: 1086/m.573 6100/m.46, 47, 48, 49 DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince; ( ... Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Dairemizce davanın reddine ilişkin olarak verilen 13.04.2010 gün ve 2009/20-2010/4 sayılı karar, temyiz istemi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2010 gün ve 2010/04-439 ve 2010/446 sayılı ilamı ile 42 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 onanmış; karar düzeltme istemi üzerine ise, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.05.2011 gün ve 2011/4-215 ve 2011/341 sayılı ilamı ile yargılama aşamasında yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasa hükümleri uyarınca bozulmuştur. Bozma ilamına uyulmuş ve Hazine davaya dahil edilmek suretiyle yargılama yapılmıştır. Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK’nun 573-576.maddelerinde ve yargılama aşamasında yürürlüğe giren HMK’nun 46-49.maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her iki Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir. Somut olayda, davalı hakimin sorumluluğuna dayanak yapılan olgular; sağlık durumuna ilişkin kişisel bilgilerin, yetkili makam kararı ve rıza bulunmaksızın açıklanması ile yasaya aykırı eylem nedeniyle soruşturma izni verilmemesi gerekçeleriyle dava dışı T.I., A.A. ve Y.K. hakkında açılan davanın reddedilmiş bulunmasıdır. Bu durumun, yasanın açık hükmüne aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemelerce verilen kararlara karşı yasa yolları düzenlemiş olup; salt kararın leh veya aleyhte olması, yasanın açık hükmüne aykırılık olarak değerlendirilemez. Dava konusu yapılan hususlar, temyiz nedeni olarak ileri sürülebilir. Şu durumda, hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleştiğinden söz edilemez. Davanın, açıklanan bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir. HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HUMK’nun 573. ve HMK’nun 46.maddesindeki koşullar oluşmadığından davacı tarafından açılan davanın reddine, 2-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 18,40-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 202,50-TL’den düşümü ile kalan 184,10-TL’nin istek halinde davacıya iadesine, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca dahili davalı yararına takdir olunan 2.200,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak dahili davalıya verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına... ), Dair oybirliği ile verilen 25.10.2011 gün ve 2011/25 E-101 K. Sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü: KARAR : Davacı dava dilekçesinde; şahsına ait hastalık bilgilerinin, hakkında hazırlanan ( 5 ) sayfa görüş yazısının, şahsına ait 12 adet sağlık kurulu raporunun kanun müsaadesi olmaksızın, mahkeme kararı veya savcılık müzekkeresi olmaksızın, İl Sağlık Müdürlüğüne gönderen görevliler hakkında açtığı davanın reddi, Anayasa ile tanınan haklarının, tüm Medeni SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 43 haklarının, sosyal kişiliğinin, kişilik haklarının, Anayasanın 138.maddesinin 1.fıkrasının, Anayasanın 36.maddesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinin, Hasta Hakları Yönetmeliğinin 23.maddesinin, Bilgi Edinme Hakkı Kanunun 21.maddesinin ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin ihlali olduğunu iddiasıyla 15.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı H.İ.L., HUMK nun 573. madde koşulları oluşmadığını, davacının görüldüğü üzere kendi aleyhine hüküm kuran yargı mensupları üzerinde bir baskı oluşturmaya çalıştığını ve onlar aleyhine yargılama görevlerine engel olacak nitelikte manevi tazminat davası açtığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı Maliye Hazinesi vekili ise; “eldeki mevcut davanın açılmasına neden olarak gösterilen mahkeme kararına bakıldığında kararı veren hakimin ne kasıtlı bir davranışı ne de ağır bir ihmal içinde bulunduğuna dair en küçük bir emare dahi bulunmadığı, konunun tamamen delillerin değerlendirilerek soyut kanun hükümlerinin somut olaya tatbik edilmesi sonucunda hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaatleri doğrultusunda vardıkları hükümden ibaret olduğu, bu nedenledir ki HUMK’nun 573’ncü maddesindeki koşullar oluşmadığını” savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Daire yukarıda açıklanan nedenlerle açılan davanın reddine karar vermiştir. Bu nedenle dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. 44 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1086/m.573 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga) (Değişik cümle: 09/02/2011-6110 S.K./14.md.) Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir: 1 - İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısiyle diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması, 2 - Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması, 3 - Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi hükmedilmiş olması, 4 - Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmiyen bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması, 5 - İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri kanun hüküm verilmiş olması, 6 - İhkakı haktan istinkaf olunması, 7 - (Ek bent: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın yapılmaması. 6100/m.46, 47, 48, 49 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU MADDE 46- (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir: a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması. ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması. d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması. e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. (2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz. (3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder. MADDE 47- (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 45 mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır. (2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür. MADDE 48- (1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir. (2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder. MADDE 49- (1) Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir. 46 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 7.11.2012 Esas: 2012/2-527 Karar: 2012/767 BOŞANMA DAVALARINDA TARAFLARIN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMLARI İLE KUSURLARI VE HAKKANİYET İLKESİ DİKKATE ALINARAK UYGUN MİKTARDA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMEK GEREKTİĞİ ÖZET: Taraflar arasındaki “boşanma, maddi, manevi tazminat ve nakaka” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat verilmemi olması yönünden yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek direnme kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.166-2, 174 DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma, maddi, manevi tazminat ve nakaka” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 13. Aile Mahkemesi’nce boşanma davasının kabulüne nafaka davasının kısmen kabulüne dair verilen 01.10.2009 gün ve 2008/726 E., 2009/819 K. sayılı kararın incelenmesi davalıkarşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 16.05.2011 gün ve 2010/7774 E., 2011/8480 K. sayılı bozma ilamı ile; ( ... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle boşanmaya neden olan olaylarda eşine şiddet uygulayan, hakaret eden “çocuğu aldıralım, senden olacak çocuğu istemiyorum” şeklinde sözler sarfeden ve eşinin yakınlarına “kızınızı alın götürün” diyerek birlikte SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 47 yaşamaktan kaçınan davacı-karşılık davalı kocanın, eşine şiddet uygulayıp, hakaret eden davalı-karşılık davacı kadına göre daha ağır kusurlu olduğunun; bu sebeple mahkemenin eşit kusur kabulü isabetli değil ise de, kocanın boşanma davasının Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi uyarınca kabul edilmiş olması karşısında, kocanın boşanma davasının kabulü sebebiyle verilen boşanma kararı yukarıdaki sebeple sonucu itibariyle doğru olduğunun anlaşılmasına göre kadının bu yöne ilişkin temyiz itirazları ile aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz bulunmuştur. 2- Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi ( TMK. Md. 4 BK. md. 42 ve 44 ) dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir. 3-Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-karşılık davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları ( TMK. Md. 4 BK. md. 42.43.44.49 ) dikkate alınarak davalı-karşılık davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 48 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 SONUÇ : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.166-2 TÜRK MEDENİ KANUNU Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. 4721/m.174 TÜRK MEDENİ KANUNU Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 49 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 7.11.2012 Esas: 2012/19-491 Karar: 2012/765 İMZA İNCELEMESİNİN KONUNUN UZMANINCA VE YETERLİ TEKNİK DONANIMA SAHİP LABARATUVAR ORTAMINDA OPTİK ALETLER VE İNCELEMENİN GEREKTİRDİĞİ DİĞER CİHAZLAR KULLANILARAK GRAFOLOJİK VE GRAFOMETRİK YÖNTEMLERLE YAPILMASI GEREKTİĞİ ÖZET: Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mahkemece, satım konusu malların davalıya teslim olunduğu ve bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Davalı adına irsaliyeye atılan imza incelenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması nedeniyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Uyuşmazlık; davalı tarafından inkar edilen imzanın davalı şirket yetkilisinin eli ürünü olduğunu belirten bilirkişi incelemesinin hatalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Somut olayda, imza incelemesinin davalı tarafından inkar edilmeyen sevk irsaliyesi esas alınmak suretiyle imzası inkar edilen sevk irsaliyesindeki imza ve yazılar üzerinde yapıldığı açıklanmıştır. Ancak, her iki sevk irsaliyesi altında bululan ve davacı ile davalı şirket yetkililerine atfen atılan imzaların hangilerinin mukayeseye tabi tutulduğu açıklanmamıştır. Sevk irsaliyelerinin altında iki farklı imza bulunması nedeniyle hangi imza üzerinde inceleme yapıldığının açıklanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına 50 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görülüp yerel mahkeme kararı bozulmuştur. DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.07.2010 gün ve 2009/75 E., 2010/552 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 19.09.2011gün ve 8295/10999 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından davalıya satılan malzeme bedelinden bakiye 27.204,22 TL alacağın ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında satın ve teslim alınan malın bedelinin ödendiğini 11.378 TL malı teslim almadıklarını beyan ederek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, satım konusu malların davalıya teslim olunduğu ve bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık 30.01.2008 tarihli irsaliye konusu malın davalıya teslim edilip edilmediğindedir. Davalı irsaliye altındaki imzayı inkar etmiştir. Yapılan imza incelemesinde teslim alan kişinin imzasının davalıya ait olup olmadığı yerine irsaliyedeki yazılar incelenmiş olup, inceleme hatalı yapılmıştır. Bu durumda 30.01.2008 tarihli irsaliyedeki davalı adına atılan imza incelenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya emtia satıldığını, üç ayrı sevk irsaliyesinin davalı tarafından imzalanması suretiyle malların davalıya teslim edildiğini ve emtia bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine davalı itirazının haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini istemiştir. Davalı vekili savunmasında, 35390 nolu sevk irsaliyesine konu emtianın müvekkiline teslim edilmediğini ve bu belgede bulunan imzanın müvekkili şirket yetkilisinin eli ürünü olmadığını belirtmiştir. Mahkemece, davalı tarafından inkar edilen sevk irsaliyesindeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olduğu ve bu şekilde davalıya teslim edildiği ispat SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 51 edilen emtia bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın 27.204,42 TL tutarındaki asıl alacak yönünden haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından inkar edilen imzanın davalı şirket yetkilisinin eli ürünü olduğunu belirten bilirkişi incelemesinin hatalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Herhangi bir belgedeki imza veya yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim yukarıda vurgulanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.05.2001 gün E:2001/12-436, K:2001/467 ve 07.10.2009 gün, ve E:2009/12382, K:2009/415, sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Somut olayda mahkemece hükme esas alınan 12.01.2010 havale tarihli bilirkişi raporunda, imza incelemesinin davalı tarafından inkar edilmeyen 35391 nolu sevk irsaliyesi esas alınmak suretiyle imzası inkar edilen 35390 nolu sevk irsaliyesindeki imza ve yazılar üzerinde yapıldığı açıklanmıştır. Raporun sonuç kısmında ise; “30.01.2008 tarih ve 35390 nolu sevk irsaliyesi üzerindeki yazıların ve imzanın davalı F. T.’nin eli mahsulü olduğu” belirtilmiştir. Ancak, her iki sevk irsaliyesi altında bululan ve davacı ile davalı şirket yetkililerine atfen atılan imzaların hangilerinin mukayeseye tabi tutulduğu açıklanmamıştır. Sevk irsaliyelerinin altında iki farklı imza bulunması nedeniyle hangi imza üzerinde inceleme yapıldığının açıklanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, bilirkişi raporunda sevk irsaliyelerindeki “emtialara ilişkin yazıların” kıyaslanarak davalı şirket yetkilisi eli ürünü olduğu sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Oysa; mukayeseye esas alınan 35391 nolu sevk irsaliyesi üzerindeki yazıların şirket yetkilisine ait olduğu yönünde davalının bir kabulü 52 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 olmadığı gibi, böyle bir iddia davacı tarafından dahi ileri sürülmemektedir. Kaldı ki; sevk irsaliyesinde yazıların kime ait olduğunun belirlenmesi konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 230/5. maddesi de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu yasal düzenlemeye göre; malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlemesi şarttır. Hal böyle olunca, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı sabittir. O halde, mahkemece davalıya ait olduğu usulünce tespit edilen mukayese imzaları esas alınmak suretiyle inkar edilen belgedeki imzanın davalı şirket yetkilisi eli ürünü olup olmadığının yeniden bilirkişi rapor alınmak suretiyle belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde olmamıştır. Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı HMUK 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. YARGITAY KARARLARI 53 SAYI: 39 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 17.10.2012 Esas: 2012/9-838 Karar: 2012/715 TALEP KONUSUNUN TARAFLAR ARASINDA TARTIŞMASIZ VEYA AÇIKÇA BELİRLENEBİLİR OLMASI HALİNDE KISMİ DAVA AÇILAMAYACAĞI HUKUKİ YARARIN DAVA ŞARTI OLDUĞU ÖZET: Davacı vekili, davacının fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, iş sözleşmesini noterden gönderdiği ihtarname ile haklı nedenle feshettiğini belirterek kısmi dava açmıştır. Yerel Mahkemece; alacağının tamamını bilen davacının kısmi dava açmasının mümkün olmadığı, hukuki yararın dava şartı olduğu, davacının talep sonucunu dava dilekçesinde açıkça bildirmediği, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır. Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi dava açılamayacaktır. Dava konusu edilen alacak, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını gerektiriyor veya miktar veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun tespit edilmesini gerektiriyor ise talep konusu alacağın tartışmalı veya açıkça belirlenemeyeceği kabul edilmeli ve kısmi dava olarak görülmelidir. Somut olayda; dava konusu edilen kıdem tazminatı ve fazla mesai ücret alacağına esas ücret taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Tazminat ve alacaklar tartışmalı ve açıkça belirli değildir. Yargılama sırasında hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacağa esas ücretin tespit edilmesini gerektirmektedir. Kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve hukuki yarar şartı gerçekleştiğinden davanın görülmesi gerekir. Dava dilekçesinde talep sonucu açıkça belli olduğundan, mahkemenin 54 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 “davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği” gerekçesi yerinde değildir. Dava şartı olan hukuki yarar şartı tamamlanması gereken şartlardandır. Mahkemece, davacı vekiline davasını tam dava olarak devam etmesi ve dava şartı olan hukuki yarar şartında eksikliği gidermesi için bir haftalık kesin süre verilmesi gerekirken, kesin süre verilmeden davanın usulden reddi isabetsizdir gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davaya konu olan kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretine ilişkin alacak miktarının “taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli” olup olmadığı, kısmi dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı vekili cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır. Davacının ücreti ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun 8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya sunulmamıştır. Dava konusu fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozma kararına uyması gerekirken, direnme kararı vermesi usul ve yasaya aykırı olup; verilen kararın bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 6100/m.107, 109-1-2, 114-1-h, 115, 119-1-ğ DAVA : Taraflar arasındaki “kıdem tazminatı ve fazla mesai ücreti alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 07.12.2011 gün ve 2011/945 E., 2011/592 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.12.2012 gün ve 2012/1756 E., 2012/5741 K. sayılı ilamı ile; ( … A ) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 13.12.2005 tarihinden 02.08.2011 tarihine kadar hafta içi 08.30-18.30, hafta sonu Cumartesi günleri de 08.30-13.30 arası çalıştığını, haftalık 45 saat i aşan çalışması olmasına rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş sözleşmesini noterden gönderdiği ihtarname ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II.e maddesi uyarınca haklı nedenle feshettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak kaydı SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 55 ile 200,00 TL kıdem tazminatının, 100,00 TL fazla çalışma ücretinin davalı işverenden tahsili amacı ile kısmi dava açmıştır. B ) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, davacının 01.08.2011 tarihinde ücretin azlığı nedeni ile çalışmak istemediğini ve ayrılacağını söylediğini, istifa dilekçesi yazması gerektiği belirtilmesi üzerine tazminatlarını alıp almayacağını araştıracağını beyan ederek işyerini terk ettiğini, devamsızlık yaptığını, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile 03.08.2011 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II.g maddesi uyarınca haklı nedenle feshedildiğini, davacının yeni bir iş bulduğunu, kıdem tazminatına hak kazanmadığını, fazla mesai ücret alacağı da bulunmadığını, bir an için fazla mesai ücret alacağı olduğu kabul edilse bile 27.09.2006 tarihinden öncesinin zamanaşımına uğradığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece ön inceleme aşamasında davacının çalıştığı süreyi ve ücretini bildiği, kullandırılmayan fazla çalışma süresini de bildiği, bu bilgiler doğrultusunda alacağının tamamını bildiği halde, HMK. 109/1 maddesi anlamında kısmi dava açtığı, aynı madde 2. fıkrasına göre alacak açıkça belli olduğundan kısmı dava açmasının mümkün olmadığı, HMK. 114/1-h maddesine göre hukuki yararın dava şartı olduğu, bunun yanında davacının talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.nın 119/1ğ maddesine göre açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak zorunda olduğu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği gerekçesi ile HMK. 109/2 maddesine aykırı davanın usulden reddine karar verilmiştir. D ) Temyiz: Karar davacı vekili tarafından “tazminata ve alacağa esas ücretin belirlenmesi gerektiği, ayrıca fazla mesaide hakkaniyet indirimi yapıldığı, hak arama özgürlüğünün kısıtlandığı, kısmi davanın belirsiz alacak davasına göre daha geniş kapsamlı olduğu, kararın hatalı olduğu gerekçesi ile temyiz edilmiştir. E ) Gerekçe: Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır. Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden ( örneğin iş sözleşmesinden ) doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir ( Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, Ankara, 2011, s. 286 ). Kısmi dava 6100 sayılı HMK.’un 109. maddesinde tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir”. İkinci fıkrasına göre ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz”. 56 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Belirtilen düzenleme karşısında kısmi dava açılabilmesi için; 1 ) Talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması, 2 ) Talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmalı veya açıkça belirli olmaması gerekir. Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi dava açılamayacaktır. ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, 10. Bası, Ankara, 2011, s. 313 ). Dava konusu edilen alacak, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını gerektiriyor ( Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Yenilikler. İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 13 ) veya miktar veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun tespit edilmesini gerektiriyor ise talep konusu alacağın tartışmalı veya açıkça belirlenemeyeceği kabul edilmeli ve kısmi dava olarak görülmelidir. Keza alacak miktarı veya değerinin hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak belirlendiği durumlarda da alacak belirsizdir. Fazla mesai ve tatil çalışmalarının kayda dayanmadığı durumlarda Dairemiz istikrarlı olarak “hastalık, izin gibi nedenlerle çalışılamayacak günler olduğu düşünülerek” bu tür alacaklarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini kabul etmektedir. Diğer taraftan, işçilik tazminat ve alacakların belirlenmesinde ispat yükü dışında ilgili yasalarda hesabın unsurları olarak bazı kriterlere yer verilmiştir. İşçilikte bu hesabın unsurlarında hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek ücret önemli kriterlerdir. Kıdem ve ihbar tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer tazminat ve alacaklar çıplak ücretten hesaplanmaktadır. Giydirilmiş ücrette, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatlerde dahil edilmektedir. Keza yıllık izin ücreti dışında çalışma olgusuna bağlı diğer işçilik alacakları muaccel oldukları tarihteki ücret üzerinden hesaplanmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki tazminat ve alacakların belirlenmesine ilişkin kayıtlar ise genelde işveren tarafından tutulmaktadır. Dava konusu edilen alacağın ( talep sonucunun ) miktar olarak belirlenmesi, karşı tarafın vereceği ( elindeki belgelerle ) bilgi sonucu mümkün ise alacağın tartışmalı ve belirli olmadığı sonucuna varılmalıdır. ( Kılıçoğlu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu El Şerhi, Legal Yayınevi, İstanbul, 2012 s: 582. ) 4857 sayılı İş Kanunu’nun 67. Maddesi uyarınca, “günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur”. Aynı kanunun 8/3 maddesine göre ise “Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 57 vermekle yükümlüdür”. Özellikle fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarının belirlenmesi için işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi şarttır. HMK.’un 107/son maddesine göre ise “kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”. Davacının kısmi dava açabilmesi için hukuki yararının olması şarttır. Buradan hareketle bir davanın kısmi dava olarak görülebilmesi için dava şartı olan davacının hukuki yararının bulunması gerekir. Hukuki yarar, kanunun 114/h maddesi uyarınca dava şartı olarak kabul edilmiştir. Takip eden 115/2 maddedeki kurala göre ise “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir. Diğer taraftan kanunun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar sayılmış ve açık bir şekilde talep sonucunun da bulunacağı belirtilmiş ve maddenin ikinci fıkrasında ise talep sonucunun açık olmaması halinde hakimin davacıya talebini açıkça belirlemesi için süre vermesi gerektiği belirtilmiştir. Gerek 115 ve gerekse 119. maddelerde verilen kesin sürenin bir haftalık süre olacağı da belirtilmiştir. Dosya içeriğine göre davacı vekili, davacı işçinin aldığı ücreti ve çalışma süresini, davacının iş sözleşmesini fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II.e maddesi uyarınca feshettiğini ve kıdem tazminatı ile ödenmeyen fazla mesai ücret alacağının ödenmesi gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ve her bir talebine ilişkin miktar belirterek kısmi dava olarak davalı işverenden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı işveren davacının ücretine ilişkin bordro ve banka hesap ekstresi sunmuştur. Bordro ve hesap ekstresindeki ücretler farklılık göstermektedir. Davacının istenilen alacağın türü ve hukuki niteliği belli olmasına rağmen, miktarını dava açarken tam olarak saptaması, belirlemesi olanaklı olmayabilir. Hesap raporu alınmasını, yargılama yapılmasını gerektiren bu durumda davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava yoluna başvurabilir. Kısmi dava olarak açılan bu davada yargılama sırasında belirlenen bakiye alacağı için davalının muvafakat etmemesi halinde, ek dava yolu ile ayrı bir davada isteyebileceği gibi aynı davada ıslah sureti ile dava ettiği miktarları 58 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 arttırarak talepte bulunabilir. Kısmi dava olarak açıldığı uyuşmazlık dışı olan davada yukarıda belirtilen somut maddi ve hukuki olgulara göre; 1. Dava konusu edilen kıdem tazminatı ve fazla mesai ücret alacağına esas ücret taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Diğer taraftan fazla mesai ücretinin belirlenmesine esas kayıtlar sunulmadığı gibi, davalı işveren İş Kanunu’nun 8 ve 67. Maddesindeki yükümlülüklerini de yerine getirdiğini savunmamıştır. İş davalarına yansıyan yönüyle işçi ve işveren arasında en temel uyuşmazlık temel ücretin belirlenmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından olası ( adet-emsal olan ) ücret yönünden araştırmaya gidilmekte ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği ücret hesaplamaya esas alınmaktadır. Bu ihtimalde işçi iddia ettiği ücreti kanıtlayamamış olmaktadır. Zira ücretle ilgili tüm deliller işveren uhdesindedir ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmamaktadır. Bu yönüyle temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca kıdem tazminatı giydirilmiş ücretten, fazla mesai alacağı da muaccel olduğu tarihteki ücret üzerinden hesaplanacak, fazla mesai alacağı kayda dayanmadığı takdirde indirime tabi tutulacaktır. Tazminat ve alacaklar tartışmalı ve açıkça belirli değildir. Yargılama sırasında hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacağa esas ücretin tespit edilmesini gerektirmektedir. Kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve hukuki yarar şartı gerçekleştiğinden davanın görülmesi gerekir. Aksi gerekçe ile davanın usulden doğru değildir. 2. Kabule göre ise; a ) Dava dilekçesinde talep sonucu açıkça belli olduğundan, mahkemenin “davacının talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.’un 119/1-ğ maddesine göre açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak zorunda olduğu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği” gerekçesi yerinde değildir. Kaldı ki talep sonucunun açık olmadığı kabul edilse dahi 119/2 maddesi uyarınca dava dilekçesindeki bu eksikliğin tamamlanması için süre verilmesi gerekirken bu kurala da uyulmamıştır. b ) Diğer taraftan mahkemece dava konusu alacağın belli olduğu, kısmi dava açılamasında davacının hukuki yararının olmadığı kabul edilmiştir. Dava şartı olan hukuki yarar şartı tamamlanması gereken şartlardandır. Bu kabule göre ise yine davacı vekiline davasını tam dava olarak devam etmesi ve dava şartı olan hukuki yarar şartında eksikliği gidermesi için HMK.’un 115/2 maddesi uyarınca bir haftalık kesin süre verilmesi gerekirken Mahkemece SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 59 kesin süre verilmeden yazılı şekilde davanın usulden reddi de isabetsizdir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, fazla mesai ücretinin ödenmemesi nedeni ile iş akdini haklı nedenle feshettiği iddiasıyla, işçi tarafından açılan kıdem tazminatı ve fazla mesai ücreti alacağının 300,00 TL lik kısmının tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin, davalıya ait işyerinde 13.12.2005 tarihinden 02.08.2011 tarihine kadar hafta içi 08.30-18.30, hafta sonu cumartesi günleri de 08.30-13.30 arası çalıştığını, haftalık 45 saati aşan çalışması olmasına rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak kaydı ile 200,00 TL kıdem tazminatının, 100,00 TL fazla çalışma ücretinin davalı işverenden tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile 03.08.2011 tarihinde haklı nedenle feshedildiğini, davacının yeni bir iş bulduğunu, kıdem tazminatına hak kazanmadığını, fazla mesai ücret alacağı da bulunmadığını, bir an için fazla mesai ücret alacağı olduğu kabul edilse bile 27.09.2006 tarihinden öncesinin zamanaşımına uğradığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Yerel Mahkemece, ön inceleme aşamasında dilekçe üzerinde yapılan inceleme sonucu, davacının çalıştığı süreyi ve ücretini bildiği, fazla çalışma süresini de bildiği, bu bilgiler doğrultusunda alacağının tamamını bildiği halde, HMK. 109/1 maddesi anlamında kısmi dava açtığı, aynı madde 2. fıkrasına göre alacak açıkça belli olduğundan kısmı dava açmasının mümkün olmadığı, HMK.114/1-h maddesine göre hukuki yarar dava şartı olduğu, bunun yanında davacı talep sonucunu dava dilekçesinde HMK.nın 119/1-ğ maddesine göre açıkça bildirmek başka ifade ile taleplerini somutlaştırmak zorunda olduğu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen davacının dava açmakta hukuki yararının varlığından söz edilemeyeceği, gerekçesiyle HMK. 109/2 maddesine aykırı olarak açılan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Özel Dairece, hüküm yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmiştir. Davanın, kısmi dava ve dava konusu alacağın bölünebilir alacak olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davaya konu olan kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretine ilişkin 60 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 alacak miktarının “taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli” olup olmadığı, varılacak sonuca göre de bu alacaklara ilişkin olarak HMK’nın 109 maddesine göre kısmi dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kısmi davanın hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir ( Yargıtay HGK 02.04.2003 gün ve 2003/4260 Esas 271 K.sayılı ilamı;Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s.286 ). 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda açıkça kısmi dava düzenlenmediği halde, söz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109. maddesinde ise, ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; İkinci fıkrasında ise; talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bu durumda; davadaki talep konusunun miktarı taraflar arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, objektif olarak talep konusunun miktarı herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde “belirli” ise o talep konusunun sadece bir kısmı dava edilemeyecektir. Örneğin satım sözleşmesinde alıcının ödemesi gereken bedel, sözleşmede tereddüde yer bırakmayacak biçimde, açıkça yazılı ise kısmi dava caiz değildir. ( Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M, age s.328; Kuru/Arslan/Yılmaz, age s.286 ). Doktrinde; talep konusunun miktarının, tarafların anlaşmasına gerek SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 61 kalmaksızın objektif olarak belirlenebilmesinde, İİK m. 67 hükmünde öngörülen icra inkâr tazminatına ilişkin “likit alacak” kavramının yol gösterici olabileceği ileri sürülmüştür. ( Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Yenilikler, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 11; Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012 s.737 vd. ). Genel bir kavram olarak “likid ( ligiude ) alacak”; “tutarı belli ( muayyen ), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez ( YHGK 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397 K.sayılı ilamı ). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek ( kolayca hesap edebilmek ) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına ( anlaşmasına ) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleneceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır ( Yılmaz, age s. 737, 740 ). Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara örnek olarak: Biyolojik nedenlere bağlı imkânsızlık hali ( ağır yaralanan kişinin tedavisi sonuçlanmadan zararının belirlenmesinin mümkün olmaması; TBK. 75, mülga BK 46/2 maddeleri gibi ) ; hukuki anlamda imkânsızlık hali ( davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü kişi veya davalının bünyesinde olması, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu gibi durumlar ); sübjektif imkânsızlık hali ( kullanılmış bir aracın kısmen zarar görmüş olması durumunda araç değerindeki azalmanın tespit hali gibi ) hususlar gösterilmektedir. ( Pekcanıtez: Belirsiz Alacak Davası, Ankara, 2011, s. 43,44 ) 62 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Kıdem tazminatı alacağı ve fazla mesai ücreti alacağının hesaplanmasında, hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek ücret önemli kriterlerdir. Kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları çıplak ücretten hesaplanmaktadır. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dahil edilmektedir. 4857 sayılı İş Kanununun 67. maddesi uyarınca, “Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur”. Aynı Kanunun 8/3 maddesinde de: “Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiş olup, özellikle fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarının belirlenmesi için işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi şarttır. Uyuşmazlığa konu fazla mesai ücreti alacağı ve kıdem tazminatı alacağı istemleri yönünden yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre, gerçek fazla mesai ücretine ulaşmak için kesin delillerle fazla mesai süresinin ispatlanamadığı durumlarda, takdiri delillerle belirlenen süreden bir miktar sürenin indirilmesi gerektiği kabul edilmektedir ( Yargıtay HGK 05.05.2010 gün ve 2010/9-239 Esas 247 K.sayılı ilamı ). Ayrıca somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin aldığı ücretin ne olduğu konusunda bir açıklamada bulunmamış, keza davalı vekili de cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır. Dosya içerisinde bulunan davacının 2011 yılı 7. aya ait ücret bordrosunda 30 günlük ücretinin 860,35 TL olduğu halde, banka hesap ekstresinde davacıya 05.07.2011 tarihinde 408,00 TL, 19.07.2011 tarihinde 250,00 TL olmak üzere 2011 yılı 7. ayında 658,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının ücreti ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun 8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya sunulmamıştır. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 63 fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de HMK m.109/2 anlamında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan Yerel Mahkemenin, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; verilen kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun m. 8/3. hükmü uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.10.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6100/m.107, 109-1-2, 114-1-h, 115, 119-1-ğ MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir. MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır: h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. MADDE 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava 64 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. (3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez. MADDE 119- (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. YARGITAY KARARLARI 65 SAYI: 39 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 13.6.2012 Esas: 2012/11-155 Karar: 2012/376 MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TESCİLLİ MARKANIN, SAHİBİNE HUKUKİ KORUMA SAĞLADIĞI ÖZET: Markaya tecavüzün önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mahkemece, davacı markasındaki ibarenin kullanımla ayırt edici hale geldiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı, ibareler genel intiba olarak birbirinden farklı olduğu için marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Davacının markası aleyhine açılmış bir hükümsüzlük davası bulunmadığı halde davacının tescilli markasının sahibine hukuki koruma sağlamadığı yönündeki mahkemenin yazılı gerekçesi yerinde görülmemiştir. Somut olaydaki davalı kullanımı bizatihi markasal kullanım olduğu dosyaya ibraz edilen belgelerden anlaşıldığı halde mahkemece aksi düşünceyle verilen hükmün bozulması gerekmiştir. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca; Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunarak direnme kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 556 SAYILI KHK madde: 7/1-c, 12 DAVA : Taraflar arasındaki “Markaya tecavüzün önlenmesi vs.” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.1.2009 gün ve 5-4 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 20.9.2010 gün ve 2686-8918 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı vekili, müvekkilinin “creperie” ibareli 2002/6319 nolu markasının 29,30 ve 43. sınıflarda tescilli olduğunu ve bu ibarenin 18 yıldır müvekkilince hizmet markası olarak kullanıldığını, bu ibareyle piyasada tanındığını, davalının 66 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 ise “galletta & creperie” ibaresiyle krep satışı yaptığını, bu ibareyi marka olarak tescil ettirmek için davalı başvurusunun TPE tarafından reddedildiğini, davalı kullanımının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, müvekkilinin marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, men’ine, basılı evrakın imhasına, karar özetinin ilanına ve fazlaya ilişkin hak saklı olarak şimdilik 2.000,00 TL maddi tazminat, 5.000,00 TL manevi tazminat ile 10.000,00 TL itibar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin işletmesinde kullandığı “galletta & creperie” ibaresi ile davacı markasını benzer olmadığını, bu ibarenin gözlemeye verilen genel adlar olduğunu, davacı markasının cins belirttiği için 556 Sayılı KHK’nin 7/1-c maddesi uyarınca hukuki korumadan yoksun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı markasındaki ibarenin kullanımla ayırt edici hale geldiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı, ibarenin cins adı olmaktan çıktığının ispat edilmediği, markada kullanılan Fransızca kelimenin Türkçedeki karşılığının “gözlemeci, krepçi dükkanı” olduğu, cins belirten ibarelerin 556 Sayılı KHK’nin 7/1-c maddesi uyarınca marka olarak tescil edilemeyeceği, “creperie” kelimesinin Türkçede krepçi olarak bilindiği ve yaygın olarak kullanıldığından davacı markasının tescili mümkün değilken her nasılsa TPE tarafından tescil edildiği, bu tescilin davacıya krep emtiası ve dükkanı için koruma sağlayamayacağı, ayrıca davalı kullanımının 556 Sayılı KHK’nin 12. maddesine uygun olduğu ve ibareler genel intiba olarak birbirinden farklı olduğu için marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, marka hakkına tecavüz ile haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 556 sayılı KHK’nın 1, 9 ve 14. maddelerinde etraflıca düzenlenmiştir. Hükümsüzlüğüne karar verilip, kesinleşinceye kadar, bir markanın tüm geçerli hukuki hakları marka sahibine sağlayacağı kuşkusuzdur. Somut olayda davacının markası aleyhine açılmış bir hükümsüzlük davası bulunmadığı halde davacının tescili markasının sahibine hukuki koruma sağlamadığı yönündeki mahkemenin yazılı gerekçesi yerinde görülmemiştir. Ayrıca, 556 Sayılı KHK.12.maddesi uyarınca, “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 67 ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” şeklindedir. Bu düzenleme ile tescilli bir markanın, sahibinin iznine gerek olmaksızın, üçüncü kişiler tarafından, anılan maddede öngörüldüğü şekillerde kullanılmasına imkan vermiş olup, bu tür bir kullanımın ticari ve sınai alanda geçerli olan dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerekmektedir. Oysa somut olaydaki davalı kullanımı bu madde kapsamı dışında bizatihi markasal kullanım olduğu dosyaya ibraz edilen belgelerden anlaşıldığı halde mahkemece yazılı şekilde davalı kullanımının 12. maddeye uygun olduğunun kabulü de yerinde görülmediğinden kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, HUMK.nun 440.maddesi uyarınca hükmün tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.6.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 556 SAYILI KHK madde: 7/1-c, 12 Madde 7- Aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez: c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar. Madde 12 - Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez. 68 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Tarih: 8.11.2012 Esas: 2012/11911 Karar: 2012/12598 TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEĞİ BEKLETİCİ MESELE ÖZET: Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Davacı, vekaletnamenin elinden zorla alındığını, taşınmazları silah zoruyla para almadan temlik etmek zorunda kaldığını, şikayeti üzerine davalı ve dava dışı vekillerin tutuklandıklarını belirterek bu doğrultuda davasının kabulüne karar verilmesini istediğine göre ceza davasının neticesi beklenmeden karar verilmiş olması ötürü yerel mahkeme kararının bozulmasını gerektirmiştir. DAVA : Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Gamze Ünal’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Davacının, vekilleri A. E. ve C. Ü.’ü 16.12.2005 tarihinde vekillik görevinden azlettiği ve bu durumu kendilerine bildirdiği halde, vekil A.’ın 29.12.2005 tarihinde çekişme konusu 2689 ada 1 parsel ile 157 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını vekilin oğlu olan diğer davalıya satış suretiyle devrederek vekaletsiz iş gördüğünü ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteki eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında dilekçesini ıslah ederek; vekaletnamenin elinden zorla alındığını, taşınmazları silah zoruyla para almadan temlik etmek zorunda kaldığını, şikayeti üzerine davalı ve dava dışı vekillerin tutuklandıklarını belirterek bu doğrultuda davasının kabulüne SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 69 karar verilmesini bildirdiği anlaşılmaktadır. Gerçekten de; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ( CMK 250. maddesi ile görevli ) 2007/179 Esas sayılı dosyasından davalı ile vekiller A. E. ile C. Ü.’ün de aralarında yer aldığı çok sayıda şahıs hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yağma, kişileri hürriyetinden yoksun bırakma, 6136 Sayılı yasaya muhalefet, silahla ve ölümle tehdit suçlarından cezalandırılmaları istemli dava açıldığı, davacının da müştekiler arasında yer aldığı, iddianame içeriğine göre eldeki davada ileri sürülen hususlarının da yargılamaya konu olduğu, ve davanın halen derdest olduğu görülmektedir. O halde, anılan ceza dosyasının neticesinin eldeki davanın sonucuna etkili olacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; söz konusu ceza davasının neticesinin beklenmesi, ondan sonra ceza dosyası içeriğinin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken değinilen husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 70 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Tarih: 30.11.2012 Esas: 2011/20038 Karar: 2012/28733 BOŞANMA BOŞANMAYA KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN DAVALININ AZ DA OLSA KUSURUNUN VARLIĞI VE BUNUN BELİRLENMESİ GEREKECEĞİ ÖZET: Taraflar arasında görülen boşanma davasında yerel mahkemece boşanmaya karar verilmiştir. Özel Dairece; Boşanmaya neden olan olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Somut olayda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4271/m.166-1-2 DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı ( koca ) tarafından; nafakalar yönünden, davalı ( kadın ) tarafından ise; tamamına şamil olmak üzere temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 30.11.2012 günü duruşmalı temyiz eden davalı vekili geldi. Karşı taraf temyiz eden davacı ve vekili gelmediler. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 71 Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Toplanan delillerden davacının eşine fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, eşini kovduğu, birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından kadına ait olduğu iddia edilen ses kaydını ihtiva eden kaset, delil listesinde bulunmadığı gibi; davalının da buna muvafakat etmediği, bu nedenle bu kasetin delil olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı görülmektedir. Kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığı kanıtlanmadığı, boşanmaya neden olan olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( TMK.md.166/2 ) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 900.00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. 72 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4271/m.166-1-2 TÜRK MEDENİ KANUNU Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. YARGITAY KARARLARI 73 SAYI: 39 YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Tarih: 14.11.2012 Esas: 2012/18775 Karar: 2012/23545 NİŞANLANMA AİLE HUKUKUNDAN DOĞAN DAVA VE İŞLERİN AİLE HUKUKU MAHKEMELERİNDE GÖRÜLECEĞİ EVLİ BİR KİŞİNİN BİR BAŞKASIYLA YAPTIĞI NİŞAN AKDİ GEÇERSİZ OLACAĞINDAN, BU İHTİLAFTAN DOĞAN DAVALARIN AİLE MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEMEYECEĞİ ÖZET: Evli olduğu öğrenildiği iddia edilen davalıdan, nişanın kusuruyla bozulması nedeniyle maddi manevi tazminat talep edilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Davalının evli olduğu anlaşılmaktadır. Aile hukukundan doğan dava ve işler Aile Mahkemesinde görülür. Gerçekte evli olan birisi, bir başkası ile nişanlanma akdi yapmış ise, yapılan bu akit geçersiz olup yasal anlamda nişan akdi olarak kabulü olanaksızdır. Bu durumda da Aile Mahkemesi tarafından yargılama yapılması mümkün değildir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülüp yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.1, 4, 118-1 DAVA : Dava dilekçesinde 1000 TL maddi, 30000 TL manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davada, düğüne 2 gün kala ortadan kaybolan, daha sonra yapılan araştırma ile evli olduğu öğrenildiği iddia edilen davalıdan, nişanın kusuruyla 74 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bozulması nedeniyle 1.000 TL maddi 30.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir. Davalı vekili, davacı tarafın tanıştıklarından beri davalının evli olduğunu bildiğini, evli birisinin yaptığı nişanın geçersiz olacağını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Somut olayda, her ne kadar davanın niteliği “nişan bozulması nedeniyle tazminat” davası olarak adlandırılmış ve bu nedenle de Aile Mahkemesi tarafından yargılama yapılarak sonucuna uygun karar verilmiş ise de; davalının 06.10.1995 tarihinden beri evli olduğu anlaşılmaktadır. Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi uyarınca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun İkinci Kitabı ile 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun kapsamındaki aile hukukundan doğan dava ve işler Aile Mahkemesinde görülür. Yine, TMK’nın 118.maddesi hükmüne göre; “nişanlanma, evlenme vaadiyle olur”. Gerçekte evli olan birisi bir başkası ile yeniden nişanlanma akdi yapamaz. Şayet yapılmış ise, yapılan bu akit geçersiz olup, yasal anlamda nişan akdi olarak kabulü olanaksızdır. Bu durumda da Aile Mahkemesi tarafından yargılama yapılması mümkün değildir. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece re’sen nazara alınması gerekmektedir. O halde, dava konusu alacak genel hükümlere tabi alacak davası niteliğinde olup, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 1. maddesi ile 4.maddelerinin birlikte değerlendirilmesi halinde, bu tür davaların Aile Mahkemelerinin görevi dahilinde olmadığı, bu nedenle mahkemece, miktar itibariyle davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 75 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.1 AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN Bu Kanunun amacı, aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini düzenlemektir. Bu Kanun, aile hukukundan doğan dava ve işleri görmek üzere kurulan aile mahkemelerine dair hükümleri kapsar. 4721/m.4 AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler: 1. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler, 2. 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi 4721/m.118-1 TÜRK MEDENİ KANUNU Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur. 76 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Tarih: 26.6.2012 Esas: 2012/6512 Karar: 2012/6360 BİR ŞEYE MALİK OLAN KİMSENİN O ŞEYİN BÜTÜNLEYİCİ PARÇALARINA DA MALİK OLACAĞI MEVZUATIN YAZILMASINA İZİN VERMEDİĞİ BİR BELİRTMENİN TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLMESİNE İMKAN OLMADIĞI 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇİNDE, TESPİT ÖNCESİ NEDENE DAYALI AÇILAN DAVADA, TAŞINMAZ ÜZERİNDEKİ MUHTESATIN TESPİTİ VE BUNLARIN TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLMESİNİN İSTENEBİLECEĞİ ÖZET: Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün muhtesatın tespiti isteğinin reddine ilişkin bölümü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Özel Dairece; Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Ne var ki; tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyanda” bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel yasalarda bir düzenlemenin bulunması gerekir. Tapu Sicil Tüzüğüne göre, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar sütununda gösterilebilmesine imkan yoktur. Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/II. maddesi “sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına” imkan sağlamakta ise de kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez. Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde, SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 77 tespit öncesi nedene dayanarak açtığı dava ile taşınmaz üzerindeki yapıların vekil edeni tarafından yaptırıldığının tespitine ve bunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine yazılmasını istemiştir. Mahkemece, İddia ve savunma doğrultusunda toplanan taraf delillerine göre, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi doğru görülmeyip yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.684-1 TAPU SİCİL TÜZÜĞÜ md:60 3402/m.19, 33 DAVA : C. M. ile M. M. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Perşembe Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 19.04.2011 gün ve 232/121 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava konusu 109 ada 40 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını davalıya kadastro çalışmalarından önce tapuda temlik ettiği halde kadastro sırasında nizalı taşınmazın tamamının üzerindeki ev, samanlık ve serende gibi yapılarla birlikte davalı adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak, uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydının ½ payının iptali ile vekil edini adına tapuya tesciline, parsel üzerinde bulunan yapıların aidiyetinin tespit edilerek, davacı adına tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının uyuşmazlık konusu taşınmazın tamamını kendisine temlik ettiğini, dava konusu taşınmazda bulunan yapıların ise kendisinin katkısı ile yapıldığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, davanın kısmen kabul ve kısmen reddine, davacının tapu iptali ve tescile yönelik isteğin ispat edildiği gerekçesiyle kabulüne, 109 ada 40 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının ½ payının iptali ile davacı adına tapuya tesciline; tespite yönelik talebin ise, TMK’da tapunun beyanlar hanesine şerh edilebilecek haklar içerisinde muhtesatın sayılmadığı ve 3402 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre genel mahkemede açılan tapu iptali ve tescil davasında muhtesatın tapunun beyanlar hanesinde gösterilemeyeceği gerekçesiyle, reddine karar verilmiştir. Hükmün muhtesatın tespiti isteğinin reddine ilişkin bölümü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bu kapsamda, TMK’nun 684/1. maddesi uyarınca kural olarak, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere; Eşya Hukukunda, muhdesatdan, bir arazi üzerinde arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde 78 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır ( TMK 722, 724, 729 ). Ne var ki; TMK’nun 1012 maddesi hükmüne göre; malikin rızasıyla, kamu hukukundan kaynaklanan kısıtlamalar, Tapu Sicil Tüzüğü’nün belirlediği ayrık durumlar ve özel kanun hükümlerinde saklı hallerde tapu kütüğünün beyanlar hanesine muhtesatle ilgili şerh verilebilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyanda”bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel yasalarda bir düzenlemenin bulunması gerekir. Arzdan ayrı olarak muhdesatla ilgili tapu kütüğünün beyanlar hanesine açıklama yapmaya imkan veren düzenlemeye örnek olarak Türk Medeni Kanunu’nun 748.maddesindeki sürekli geçit hakları, 755. maddesindeki toprağın iyileştirilmesi işlemi yapılmak üzere taşınmaz maliklerinin alacakları kararlar, 710. maddesindeki yetkili makamlarca belirlenmiş taşınmazın heyalan bölgesinde kaldığına dair beyanlar sayılabilir. Diğer yandan, buna imkan veren özel kanunlar olarak da; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemleri Düzenleyen Kanun, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 2924 sayılı Orman Köylüsünün Desteklenmesine dair Kanun ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu sayılabilir. Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddesi hükmüne göre, kütüğün beyanlar sütununa ancak mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar yazılabilir. Az yukarıda, buna imkan veren Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddeleriyle özel kanunlar belirtilmiştir. Gerek metni yukarıda yazılan Türk Medeni Kanununun 1012. ve gerekse Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddelerinden görülmektedir ki, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar sütununda gösterilebilme imkanı yoktur. Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan”imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/II. maddesi “sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına” imkan sağlamaktadır. Anılan hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Ancak, yasanın 33. maddesinde Kadastro Kanununun SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 79 bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan genel hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla, kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez. Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde, tespit öncesi nedene dayanarak açtığı temyize konu dava ile 109 ada 40 parsel üzerindeki yapıların vekil edeni tarafından yaptırıldığının tespitine ve bunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine yazılmasını istemiş, mahkemece yazılı gerekçeyle isteğin reddine karar verilmiştir. Mahkemenin bu görüşüne katılmak mümkün değildir. İddia ve savunma doğrultusunda toplanan taraf delillerine göre, yukarıdaki bilgiler ışığında, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca, HGK.nun 07.05.1986 tarih ve 1985/1-281 Esas, 490 Karar sayılı kararında; “Evin kendisine ait olduğu konusunda tapu kütüğüne şerh verilmesi mümkün değil ise de; beyanlar hanesine yazılmasına karar verilmesi gerekir”, denilmektedir. Anılan bu kararın olaya ışık tutacağı açıktır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle, usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün muhdesatın tespitine ilişkin bölümünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. ( HMK m.297/ç ) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek halinde 480,30 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 26.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 80 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.684-1 TÜRK MEDENİ KANUNU Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. 3402/m.19 KADASTRO KANUNU Tapuda kayıtlı taşınmaz malın zilyet lehine tespitinde, mevcut ve her türlü takyid ile sınırlı ayni haklar saklı tutulur. Eski tapu kayıtlarındaki bu tür hak ve mükellefiyetler, kadastro tutanağında belirtilerek yeni kütüklere aynen geçirilir. Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir. Tarafların muvafakatı halinde kadastro teknisyenleri veya kadastro komisyonu ikili kullanmayı anlaşmaları çerçevesinde tek mülkiyete dönüştürebilir. 3402/m.33 KADASTRO KANUNU Kadastro işlemlerinin bir bölgede tamamlanmasından sonra veya iş hacmi itibariyle kadastro mahkemesinin devamına ihtiyaç kalmadığının anlaşılması halinde, Adalet Bakanlığı o bölgede kadastro mahkemesini kaldırmaya ve görülmekte olan dava dosyalarını taşınmaz malların bulunduğu mahalli asliye hukuk mahkemesine devretmeye yetkilidir. Bu mahkemede davaya bu Kanunda yazılı usul ve esasa göre, kaldığı noktadan devam olunur. Devredilen bu davalar ile kesinleşmemiş kadastro tespitleri aleyhine sonradan mahalli mahkemelerde açılacak davalarda, dördüncü bölüm hükümleri uygulanır. Bu Kanunun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmaz mallar hakkında da 14,15,17,18,20,21 inci maddeler uygulanır. Bu Kanunun zilyede tanıdığı haklar, kadastrosuna başlanan bölgede zilyedin leh ve aleyhine açılan davalarda iddia ve defi olarak ileri sürülebilir. Bu hükümler henüz kesinleşmemiş davalarda da uygulanır. 07/06/1994 TAPU SİCİL TÜZÜĞÜ madde:60 Kütüğün beyanlar sütununa, mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar tarih ve yevmiye numarası belirtilerek yazılır. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 81 YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Tarih: 8.10.2012 Esas: 2010/22001 Karar: 2012/33272 İŞ SÖZLEŞMESİNİN HAKLI NEDENE DAYALI FESHİ KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI, FAZLA MESAİ ÜCRETİ ALACAĞI DAVACI TARAFIN, DAVALI TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEN SAVUNMAYA YÖNELİK HUSUSLARA KARŞI İTİRAZLARINI DELİLLENDİRMESİ GEREKECEĞİ ÖZET: Davacı vekili, davacının, davalılar tarafından işletilen otelde çalıştığını, iş akdinin haksız olarak feshedildiğini belirterek, kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, iş akdinin haklı nedenle feshinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle istek kısmen hüküm altına alınmıştır. Özel Dairece; Davacının iş sözleşmesinin sona erme şekli ve fazla mesai ücretinin hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Mahkemece öncelikle davacı asilin istifaya karşı beyanı tespit edilmeli, imzanın davacıya ait olması halinde istifa dilekçesi, davacının açıklamaları tüm diğer deliller ile birlikte değerlendirilmelidir. Fazla mesai süresi ve ücretinin tüm itirazlar değerlendirilerek belirlenmemiş olması da hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, izin, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalılardan Ö... İnşaat Malzemeleri Tic. A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi N.Doğan Ceylan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, 82 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili dava dilekçesinde davacının davalılara ait davalılar tarafından işletilen P... otelde çalıştığını iş akdinin haksız olarak feshedildiğini günde 4 saat fazla mesai yapıp bayram ve genel tatillerde çalıştığını iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. B ) Davalı Cevabının Özeti: Davalı Ö... AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle davacının D... AŞ işçisi olarak değişik sicilli işyerlerinde çalıştığını, bu çalışmalardan davalının sorumlu olmadığını, alt asıl işveren ilişkisi olmadığını, davacının ücretinin iddia ettiği gibi olmadığını, fazla mesai talebinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu taleplerinin zaman aşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir. Diğer davalı davaya cevap vermemiştir. C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, iş akdinin haklı nedenle feshinin kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 27.02.2009 tarihli beyanı yerinde görülerek istifa dilekçesine itibar edilemeyeceği gerekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D ) Temyiz: Kararı davalı Ö... A.Ş. vekili temyiz etmiştir 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı Ö... İnşaat Malzemeleri Tic. A.Ş.’nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının yerinde olmaması nedeni ile reddine, 2-Davacının iş sözleşmesinin sona erme şekli taraflar arasında ihtilaflıdır. Mahkemece davacının iş sözleşmesinin davalılar tarafından haklı nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, davacı vekilinin dosyaya sunulan istifa dilekçesine karşı beyanı yerinde görülerek istifa dilekçesine itibar edilemeyeceği kabul edilmiştir. Ancak bu kabul yerinde değildir. Zira davacıya atfen imza bulunan dosyaya mübrez istifa dilekçesinin sahte olduğu, işe girişte alınmış olabileceği, tarih ve metin yazılarının farklı kalemlerden çıktığı davacı vekili tarafından sürülmüş ise de davacı taraf istifa dilekçesine karşı ileri sürdüğü bu hususları delillendirmemiş, davacının imzaya itirazı dahi mahkeme tarafından değerlendirilmemiştir. Mahkemece öncelikle davacı asilin istifaya karşı beyanı tespit edilmeli, sonucuna göre imzanın davacıya ait olması halinde istifa dilekçesi, davacının açıklamaları tüm diğer deliller ile birlikte değerlendirilip hüküm kurulması gerekirken davacı vekilinin soyut beyanına itibarla istifanın geçersiz sayılması SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 83 hatalıdır. 3-Davacının fazla mesai ücretinin hesabı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır. Mahkemece benimsenen bilirkişi kök ve ek raporunda tanık beyanlarına istinaden davacı lehine fazla mesai ücreti hesap edilmiştir. Ek raporda ıslaha yönelen zaman aşımı nedeni ile ıslahtan geriye doğru 5 yıl için fazla mesai ücreti hesap edilmiş, hakkaniyet indirimi de bu miktar üzerinden yapılmıştır. Fazla mesai süresi ve ücretinin tüm itirazlar değerlendirilerek belirlenmesinden sonra bulunacak miktarın tümü üzerinden hakkaniyet indirimi yapılması gerekirken bilirkişinin hatalı değerlendirmesine dayalı raporuna itibarla fazla mesai ücretinin tümü yerine ıslahtan geriye doğru 5 yıl için hesap edilen miktarı üzerinden hakkaniyet indirimi yapılması da hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 84 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Tarih: 19.11.2012 Esas: 2012/35270 Karar: 2012/38530 KAMU İHALE KANUNUNA GÖRE HİZMET OLARAK TANIMLANAN FAALİYETLER YARDIMCI İŞLERİN ALT İŞVERENE VERİLMESİNDE KANUNEN ENGEL BULUNMADIĞI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ÖZET: Davacı, davacı işçinin baştan itibaren davalı genel müdürlüğün işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine ve 13.dönem TİS’den doğan her türlü ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki fark ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacının davalıya ait yardımcı iş niteliğinde bulunan işte kaloriferci olarak çalıştığı, yardımcı işlerin alt işverene verilmesinde kanunen engel bulunmadığı, 4857 sayılı kanunun 2/6. maddesine uygun olarak sözleşmenin yapıldığı, her işçinin durumunun farklı değerlendirilmesi gerektiği, davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisi bulunmadığı, bu nedenle davacı ile yapılan sözleşme de muvazaa unsurlarının bulunmadığı, davacının baştan itibaren davalıdan iş alan firmaların işçisi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının işyerinde filen yaptığı iş tam olarak anlaşılamamaktadır. Davacı ve davalı tanıkları genel nitelikte anlatımlarda bulunmuşlar ve beyanlarında davacı işçi yönünden ayrı bir açıklamaya yer vermemişlerdir. Yüklenici firmalara verilen işin yardımcı iş niteliğinde olması ve davacının sözü edilen iş kapsamında görev yapması halinde dahi, davalı ile yüklenici firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ayrıca değerlendirilmelidir. Mahkemece, davacının yardımcı işlerde çalıştığından söz edilerek eksik YARGITAY KARARLARI 85 SAYI: 39 incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 4857/m.2-6 4734/m.4 DAVA : Davacı, davacı işçinin baştan itibaren davalı genel müdürlüğün işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine ve 13.dönem TİS’den doğan her türlü ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki fark ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş.Çil tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı işçi, davacıların yüklenici firmalar aracılığıyla işçi temini şeklinde muvazaalı işlemlerle Karayolları Genel Müdürlüğü işyerinde istihdam edildiğini, Kamu İhale Kanunu 4. maddesinde hizmet olarak tanımlanan faaliyetlerin hiç birini yürütmeyip, hizmet alımına ilişkin tip sözleşme, teknik şartnamede iş tanımı olarak; “işçi çalıştırılması işi olduğu”nun belirtildiğini, istihdam edilen işçilerin idare emrinde çalışacağı, görevlendirildikleri birimin çalışma koşullarına tabi olacağı, idarenin istemediği işçilerin iş sözleşmesine son verileceğinin belirtildiğini, bağımlılık unsuruna göre gerçek işverenin Karayolları Genel Müdürlüğü olup, işe alınacakların ilgili bölge müdürlüklerince belirlendiğini, işçi temin eden firmaların işçilerin çalıştırılacağı alanda uzmanlığı olmadığını, işçilerin Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışarak bilgi ve becerilerini geliştirdiklerini, işçi ve firmaların birbirlerini tanımadıklarını, çalışma koşullarının bölge müdürlüğünce belirlenip bölge müdürlüğü yönetiminde kadrolu işçilerle aynı iş yapılıp görev emirlerini bölge müdürlüğü yetkililerinden aldıklarını, işin görülmesinde kullanılan malzemelerin Karayolları Genel Müdürlüğü’nce sağlandığını, iş sözleşmesinin feshinin Karayolları Genel Müdürlüğü inisiyatifinde olduğunu, işçi temin eden firmaların sadece Karayolları Bölge Müdürlüğü’nce belirlenen işçilerle görünüşte iş sözleşmesi yapıp, Karayolları Bölge Müdürlüğünde istihdamına aracılık edip, hizmet bildirgelerini kuruma vermek, ödenen istihkaklardan prim yatırıp, işçi ücretlerini ödemekten ibaret olduğunu, davacıların Yolİş Sendikası üyesi olup gerçekte Karayolları Genel Müdürlüğü işçileri olduklarından, genel müdürlükle sendika arasında düzenlenen 13. dönem TİS’den yararlanmaları gerektiğine ilişkin başvurunun, genel müdürlük işçileri olmadığı gerekçesiyle olumsuz sonuçlandığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğü ile görünüşteki işveren yüklenici firmalar arasındaki hukuki ilişkiler muvazaalı olduğundan, davacıların baştan itibaren davalı genel müdürlüğün işçisi sayılmaları gerektiğinin tespitine, davacıların sendika üyeliklerinin işveren genel müdürlüğe bildirildiği tarihten 86 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 itibaren genel müdürlükle sendika arasında bağıtlanan 13.dönem TİS’den doğan her türlü ücret alacakları ile davacılara fiilen ödenen ücretler arasındaki fark ücret alacakları için 50,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesine talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davalı kurumun Kamu kurumu olduğu, kuruluş kanununda belirtilen görevlerini yapmak için yardımcı işlerde kanuna uygun olarak hizmet alımı ihalesi yaptığı, ihale alan yüklenici firmaların işçi seçimini kendilerinin yaptığını, sözleşmelerde işin görüleceği işyeri ile işin niteliği belirtilip, sözleşmeye uygun olarak idarece işin uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin denetlendiğini, yüklenici firmaların işçi teminini meslek olarak yapan firmalar olmayıp hizmet alım sözleşmeleri olduğunu, davacının talebinin 5538 sayılı yasa ile 4857 sayılı yasanın 2. maddesine eklenen 18. maddesine aykırı olduğunu, davalının yaptığı hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olmadığını, savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacının davalıya ait yardımcı iş niteliğinde bulunan işte kaloriferci olarak çalıştığı, yardımcı işlerin alt işverene verilmesinde kanunen engel bulunmadığı, 4857 sayılı kanunun 2/6. maddesine uygun olarak sözleşmenin yapıldığı, her işçinin durumunun farklı değerlendirilmesi gerektiği, davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisi bulunmadığı, bu nedenle davacı ile yapılan sözleşme de muvazaa unsurlarının bulunmadığı, davacının baştan itibaren davalıdan iş alan firmaların işçisi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının işyerinde filen yaptığı iş tam olarak anlaşılamamaktadır. Hasan Turna isimli işçinin aynı mahkemede açmış olduğu ve 2011/ 1493 E sayılı dosyaya, bazı işçilerin işverence bildirilen unvanlarda çalışmadıklarına dair belgeler ve fotoğraflar sunulmuştur. Öte yandan davacı ve davalı tanıkları genel nitelikte anlatımlarda bulunmuşlar ve beyanlarında davacı işçi yönünden ayrı bir açıklamaya yer vermemişlerdir. Dosyaya sunulan belgelerden davacının fiilen ifa ettiği işin belirlenememesi durumunda, gerekirse görev yaptığı şeflikte çalışan tanıklar yeniden dinlenerek gerçek durumun tespitine çalışılmalıdır. Daha sonra davacı işçinin istek konusu dönemde çalışmalarının göründüğü yüklenici firmalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Yüklenici firmalara verilen işin niteliği sözleşme evrakı ve ihale şartnamesinden tespit olunmalı, davacının sözü edilen iş kapsamında çalışıp çalışmadığı belirlenmelidir. Yüklenici firmalara verilen işin yardımcı iş niteliğinde olması ve davacının sözü edilen iş kapsamında görev yapması halinde dahi, davalı ile yüklenici SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 87 firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ayrıca değerlendirilmelidir. Belirtmek gerekir ki, yardımcı işin alt işverene verilmesi durumunda ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktasında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi hükümleri ile Borçlar Kanunu hükümlerine göre genel muvazaa kriterleri dikkate alınmalıdır. Yüklenici firmaların işyerinde bağımsız bir işyeri örgütlenmesi içine girip girmediği araştırılmalıdır. Mahkemece gerekçede yazılı olduğu üzere davacı ve davalı tanıkları, sözleşme kapsamında çalışacak işçilerin işe alınmasına davalı Kurum yetkililerinin karar verdiğini, işe başlatma ve işten çıkartma, hangi işlerde, nerede çalışacaklarının, çalışma koşullarının, davalı yetkililerince belirlendiğini, iş ile ilgili emir ve talimatları verdiğini, dava dışı şirketlerin işyerinde temsilcisinin olmadığını, davacı ve diğer işçilerin yüklenici şirketleri tanımadıklarını, işin yürütümünde kullanılan tüm malzemelerin Karayollarına ait olduğunu, işe devam çizelgeleri, yıllık izinler, vizite kağıtları, puantaj kayıtları, fazla çalışma yapılıp yapılmayacağı, ücret bordrolarının, hizmet cetvelleri, işe giriş çıkış kayıtlarının, Karayollarınca düzenlenip tutulduğunu, davacılar ile kadrolu işçilerin işe gidiş gelişlerinde Karayollarına ait aynı servis aracını kullandıklarını davacı ile aynı işi yapan kadrolu asıl işveren işçisinin bulunmadığını beyan etmişlerdir. Ancak anlatımlar tüm dosyalar için genel bir nitelik taşıdığından davacı işçi ve davacının işvereni olarak görünen yükleniciler yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Mahkemece, davacının yardımcı işlerde çalıştığından söz edilerek eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4857/m.2-6 İŞ KANUNU Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. 4734/m.4 KAMU İHALE KANUNU Bu Kanunun uygulanmasında; 88 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Mal : Satın alınan her türlü ihtiyaç maddeleri ile taşınır ve taşınmaz mal ve hakları, Hizmet : Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme, sigorta, araştırma ve geliştirme, muhasebe, piyasa araştırması ve anket, danışmanlık, mimarlık ve mühendislik, tanıtım, basım ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım, toplantı, organizasyon, sergileme, koruma ve güvenlik, mesleki eğitim, fotoğraf, film, fikrî ve güzel sanat, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanmasını ve benzeri diğer hizmetleri, Yapım : Bina, karayolu, demiryolu, otoyol, havalimanı, rıhtım, liman, tersane, köprü, tünel, metro, viyadük, spor tesisi, alt yapı, boru iletim hattı, haberleşme ve enerji nakil hattı, baraj, enerji santrali, rafineri tesisi, sulama tesisi, toprak ıslahı, taşkın koruma ve dekapaj gibi her türlü inşaat işleri ve bu işlerle ilgili tesisat, imalat, ihzarat, nakliye, tamamlama, büyük onarım, restorasyon, çevre düzenlemesi, sondaj, yıkma, güçlendirme ve montaj işleri ile benzeri yapım işlerini, Tedarikçi : Mal alımı ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri veya bunların oluşturdukları ortak girişimleri, Hizmet sunucusu : Hizmet alımı ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri veya bunların oluşturdukları ortak girişimleri, Danışman : Danışmanlık yapan, bilgi ve deneyimini idarenin yararı için kullanan, danışmanlığını yaptığı işin yüklenicileri ile hiçbir organik bağ içinde bulunmayan, idareden danışmanlık hizmeti karşılığı dışında hiçbir kazanç sağlamayan ve danışmanlık hizmetlerini veren hizmet sunucularını, Yapım müteahhidi : Yapım işi ihalesine teklif veren gerçek veya tüzel kişileri veya bunların oluşturdukları ortak girişimleri, Aday : Ön yeterlik için başvuran gerçek veya tüzel kişileri veya bunların oluşturdukları ortak girişimleri, Ortak girişim : İhaleye katılmak üzere birden fazla gerçek veya tüzel kişinin aralarında yaptıkları anlaşma ile oluşturulan grubu, İstekli : Mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalesine teklif veren tedarikçi, hizmet sunucusu veya yapım müteahhidini, Yerli istekli : Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gerçek kişiler ile bu gerçek kişilerin oluşturduğu tüzel kişilikleri, Yüklenici : Üzerine ihale yapılan ve sözleşme imzalanan istekliyi, İdare : İhaleyi yapan bu Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşları, İhale yetkilisi : İdarenin, ihale ve harcama yapma yetki ve sorumluluğuna sahip kişi veya kurullarını, Başvuru belgesi : Belli istekliler arasında ihale usulünde ön yeterliğe katılan aday tarafından yeterliğinin tespitinde kullanılmak üzere sunulan belgeleri, İhale dokümanı : İhale konusu mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinde; isteklilere talimatları da içeren idari şartnameler ile yaptırılacak işin projesini de kapsayan teknik şartnameler, sözleşme tasarısı ve gerekli diğer belge ve bilgileri, SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 89 Ön proje : Belli bir yapının kesin ihtiyaç programına göre; gerekli arazi ve zemin araştırmaları yapılmadan, bilgilerin halihazır haritalardan alındığı, çevresel etki değerlendirme ve fizibilite raporları dahil elde edilen verilere dayanılarak hazırlanan plân, kesit, görünüş ve profillerin belirtildiği bir veya birkaç çözümü içeren projeyi, Kesin proje : Belli bir yapının onaylanmış ön projesine göre; mümkün olan arazi ve zemin araştırmaları yapılmış olan, yapı elemanlarının ölçülendirilip boyutlandırıldığı, inşaat sistem ve gereçleri ile teknik özelliklerinin belirtildiği projeyi, Uygulama projesi : Belli bir yapının onaylanmış kesin projesine göre yapının her türlü ayrıntısının belirtildiği projeyi, İhale : Bu Kanunda yazılı usul ve şartlarla mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin istekliler arasından seçilecek birisi üzerine bırakıldığını gösteren ve ihale yetkilisinin onayını müteakip sözleşmenin imzalanması ile tamamlanan işlemleri, Teklif: Bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde isteklinin idareye sunduğu fiyat teklifi ile değerlendirmeye esas belge ve/veya bilgileri, Açık ihale usulü: Bütün isteklilerin teklif verebildiği usulü, Belli istekliler arasında ihale usulü: Ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda idare tarafından davet edilen isteklilerin teklif verebildiği usulü, Pazarlık usulü: Bu Kanunda belirtilen hallerde kullanılabilen, ihale sürecinin iki aşamalı olarak gerçekleştirildiği ve idarenin ihale konusu işin teknik detayları ile gerçekleştirme yöntemlerini ve belli hallerde fiyatı isteklilerle görüştüğü usulü, Doğrudan temin: Bu Kanunda belirtilen hallerde ihtiyaçların, idare tarafından davet edilen isteklilerle teknik şartların ve fiyatın görüşülerek doğrudan temin edilebildiği usulü, Sözleşme: Mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinde idare ile yüklenici arasında yapılan yazılı anlaşmayı, Kurum: Kamu İhale Kurumunu, Kurul : Kamu İhale Kurulunu, İfade eder. 90 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Tarih: 20.11.2012 Esas: 2012/20808 Karar: 2012/22425 DAVANIN KONUSUZ KALMASI HUSUSUNUN, TALEP SONUCUNUN TAMAMIYLA KARŞILANMASI HALİNDE MÜMKÜN OLABİLECEĞİ BEKLETİCİ MESELE ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davanın konusuz kaldığına dair hüküm verilebilmesi için, davaya esas talep sonucunu karşılandığının anlaşılmış olması gerekir. Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise, bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece, yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir. Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 91 İlgili Kanunlar: 506/m.26 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU 6111 sayılı BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN DAVA : Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: KARAR : 6111 sayılı Kanunun 17. maddesinin yirmialtıncı fıkrasında, “işverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14., 21., 23., 39. ve 76. maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10., 26., 27. ve 28. maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63. maddesi ve 5434 sayılı Kanunun mülga 129. maddesi gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme uyarınca, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle açılan rücuan alacak davaları sonucunda verilen mahkeme kararları ile belirlenen ve ödemekle yükümlü bulunulan borçlar için 02.05.2011 tarihine kadar yeniden yapılandırma başvurusunda bulunulması halinde, 6111 sayılı Kanuna göre ödenecek toplam tutar hesaplanacak; süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ise bu Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecektir. Bununla birlikte, anılan madde kapsamında bulunan Kurum alacağının tahsili amacıyla açılan rücu davalarının yargılama sürecinde, 6111 sayılı Yasadan yararlanmak için Kuruma başvuruyu engelleyen bir düzenleme de 92 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bazı hallerde dava devam ederken, dava açılmasından sonra meydana gelen ( dava konusu alacağın ödenmesi gibi ) bir nedenle dava konusu ortadan kalkabilir. Davanın konusuz kalması halinde, artık dava hakkında yargılama yapılmasına ve hüküm verilmesine gerek kalmaz. Bu halde, mahkemece, dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Mahkemenin esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı, bir tespit hükmü niteliğindedir. Davanın konusuz kalması halinde, mahkeme davayı reddetmemekte, sadece davanın ( esasının ) konusuz kaldığını tespit etmekle yetinmektedir. Çünkü mahkeme, bu kararı ile aynı zamanda dava konusu yapılmış olan hakkın artık mevcut olmadığını da tespit etmektedir. Konusuz kalan talepler dışındaki asıl ve yardımcı talepler için yargılamaya devam edileceğinden, mahkemenin bu taleplerin kabulüne ilişkin kararı normal bir eda hükmü niteliğindedir. Mahkemenin “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin kararının kesinleşmesinden sonra, o dava konusu hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamayacaktır; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilecektir. Belirtilen nedenlerle, davanın konusunun kalmadığına karar verebilmek için, sadece yapılandırma kapsamında başvuru yapılması veya yapılandırılan borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması yeterli olmayıp, 6111 sayılı Kanundan yararlanılarak yapılan ödemelerin, davaya esas talep sonucunu karşılandığının da anlaşılmış olması gerekir. Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise, HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece, yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir. Yukarıda belirtilen yasal ve maddi olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı Kurum vekilinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 93 SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 506/m.26 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga) (Değişik fıkra: 20/06/1987 - 3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilir. İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir. (Ek fıkra: 24/10/1983 - 2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez. 94 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Tarih: 11.7.2012 Esas: 2012/540 Karar: 2012/12207 ORTAKLIK İLİŞKİSİ İZİNSİZ MEVDUAT TOPLAMAK KESİNLEŞMİŞ BİR MAHKEME HÜKMÜNDE CEZA MAHKEMESİ TARAFINDAN BELİRLENEN MADDİ VAKIALARIN HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAYACAĞI, ZAMAN AŞIMI NEDENİYLE ORTADAN KALDIRILMIŞ BİR CEZA MAHKEMESİ HÜKMÜNÜN HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAYACAĞI ÖZET: Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının iddialarını kanıtlayamadığı ve davalı yöneticinin de kusurunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Mahkemece, hisselerin kurucu ortaklardan intikal ettiğine dair soyut görüş içeren bilirkişi raporuna göre ve ceza davalarından beraat kararı verildiği gerekçesiyle karar verilmiştir. Davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyon Raporları, SPK duyuruları mahkemece değerlendirilmemiştir. Davalılar hakkında Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen davaların zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü sayılmayıp hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, bunların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 95 sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekmektedir. Ayrıca Mahkemece, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı araştırılmamış, Ortaklık Durum Belgesinde imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan Bankalar Kanunu hükümlerine göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve zamanaşımı def’inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen kararın bozulması gerekmiştir. İlgili Kanun/Madde: 818/m.31, 53 762/m.329, 405 4389/m.10-1 DAVA : Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 29/07/2011 tarih ve 2010/138-2011/389 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ve katılma yoluyla davalı K... İnş.Tarım A.Ş. ve K... Holding A.Ş. vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 25.05.2012 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalılardan K... Holding A.Ş. ve K... İnşaat Tarım A.Ş. vekili dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Numan Acar tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalı şirket temsilcilerinin yüksek faiz verileceği ve parasını istediği zaman geri alabileceği taahhüdünde bulunmaları üzerine müvekkilinin belge karşılığında davalılara 50.080 DM verdiğini, davalıların aynı yöntemle binlerce gurbetçiden nakit para topladıklarını, kısa bir süre sonra müvekkilinin parasını istediğini, ancak bu güne kadar kendisine ödeme yapılmadığını, hisse senetlerinin izinsiz olarak halka arz edildiğini, K... Grubu tarafından yapılan usulsüzlüklerin SPK ve diğer resmi kurum raporlarında açıklandığını, davalılar hakkında çeşitli suçlardan suç duyurusu yapıldığını, müvekkilinin şirket ortağı yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, kanuna uygun bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığını ve davalı Haşim Bayram’ın yönetim kurulu başkanı olarak diğer davalılarla birlikte zarardan sorumlu olduklarını ileri sürerek, şimdilik 53.397,70 TL’nin faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine ve geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılardan şirketler vekili, zamanaşımı defi ile birlikte davacının davalı 96 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 şirketlerden K... İnş. A.Ş.’nin ortağı olduğunu, ortağın sermaye olarak koyduğu parayı istemesinin mümkün bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı Haşim Bayram vekili, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu ve toplanan kanıtlara göre, davacının iddialarını kanıtlayamadığı, ortaklık durum belgesi adı altında belge fotokopisinin davalı şirketlere para verdiğini ispata yeterli olmadığı, davalı şirketlere ödünç para verildiğinin de ispat edilemediği, davalı defter kayıtlarının incelenmesine göre de ortak olmak amacıyla vermiş olduğu paradan dolayı aradan on yıl geçtikten sonra ortak olmadığı iddiası ve dolandırıldığı iddiasının iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağı, davacının zamanaşımı ve BK 31. maddesinde öngörülen süreleri kaçırdığını ve TTK.329 ve 405. maddeleri uyarınca da paranın iadesi talebinin dinlenmesinin mümkün bulunmadığı ile davalı yönetici kusurunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili ve katılma yoluyla davalı K... İnş. Tarım A.Ş. ve K... Holding A.Ş. vekili temyiz etmişlerdir. Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Dosyada mubrez bilirkişi kurulu raporunda, K... İnş. Tar. San. İşletme Tic. A.Ş.’nin açılış tasdiki bulunan ancak kapanış tasdiki bulunmayan ortaklar pay defterinde davacının toplam 3.840 TL nominal değerde 640 adet hisse sahibi olduğu, bu kayda rağmen davacının 01.04.2000 tarihli ortaklık durum belgesinde 640 adet hisseye karşılık 50.080 DM gerçek değer yazılı olduğu, davacıya ait hisselerin doğrudan doğruya davalı şirketten alınmadığı bu payların kurucu ortaklardan intikal ettiğinin anlaşıldığı, şirketin 2009 yılında zarar beyan ettiği ve kâr dağıtımı yapmadığı, şirket kayıtlarında ihraç primine rastlanmadığı, ortaklık pay defterindeki kayıtların bilgisayardan çıkarılmış föyler halinde deftere yapıştırıldığı, ortaklık durum belgesi ve ortaklar pay defterindeki kayıtların davacının ortak olduğunu gösterdiği, hukuki anlamda alacak hakkından bahsedilmesinin mümkün olmadığı, davacı iddiasının irade fesadı olan hile olarak değerlendirildiğinde BK’nun 31.. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin ortaklık durum belgesi tarihine göre dolduğu belirtilmiş, mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek ve şirket yöneticileri bakımından da, hizmet sebebiyle emniyeti suistimal/cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve dolandırıcılık suçlarından kamu davalarının beraatle sonuçlandığı, davalı yöneticinin hangi eylem ve işleminin TTK’nun 336. maddeye aykırılık teşkil ettiğinin somut delillerle ortaya konulmadığı, kaldı ki iki ve beş yıllık zamanaşımı sürelerinin ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin de geçtiği ortak olduktan 10 yıl sonra bu iddialarla dava açmanın MK’nun 2. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 97 maddesine de aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dairemize intikal eden emsal dosyalara sunulan bilirkişi raporlarından defter kayıtlarında 997, 998, 999 yıllarında 30 adet ortak ismi bulunduğu şirket sermayesinin tamamının bu ortaklar tarafından taahhüt edilmiş olduğu davacının bu ortaklar arasında isminin geçmediği anlaşılmış, bilirkişi raporlarında ceza dosyası ve resmi kurum raporları ile davalılar tarafından hukuka aykırı faaliyetler konusunda bir takım tespitler var ise de, esasen buna ilişkin sonuçların SPK’nda düzenlendiği ve bu davalar açısından değerlendirilmesinin hukuki mesele olması nedeniyle mahkemeye ait olduğunun belirtildiği görülmüş, mahkemece defter kayıtlarındaki bu durum değerlendirilmemiş, hisselerin kurucu ortaklardan intikal ettiğine dair soyut görüş içeren bilirkişi raporuna göre ve ceza davalarından beraat kararı verildiği gerekçesiyle karar verilmiştir. Dosya içinde bulunan Konya 3 Ağır Ceza Mahkemesi kararından ve Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilinen Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararından davalı şirket yöneticilerinin suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, dolandırıcılık suçlarından yargılandıkları, 3. ACM dosyasında davanın nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalktığı, 1. ACM dosyasında ise mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının temyiz edilmiş olup, kararın kesinleşip kesinleşmediğinin belli olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyon Raporları, SPK duyuruları mahkemece değerlendirilmemiştir. Bilindiği üzere BK’nun 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından 1 ACM kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir. .../... Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da açıklığı kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka 98 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Davacının ibraz ettiği Ortaklık Durum Belgesinde imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK’nun 53’üncü maddesi gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı belirlenmek suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10. maddesindeki ‘’Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir.’’ hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve mümeyyiz davalılar vekilinin zamanaşımı def’inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen kararın davacı ve mümeyyiz davalılar K... İnş. Tarım San. İşl. Tic.A.Ş. ve K... Holding A.Ş. yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve mümeyyiz davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı ve mümeyyiz davalılar K... İnş. Tarım San. İşl. Tic.A.Ş. ve K... Holding A.Ş. yararına BOZULMASINA, takdir edilen 900,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan K... İnş. Tarım San. İşl. Tic. A.Ş. ve K... Holding A.Ş.’ne verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 818/m.31 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 99 şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder. Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez. 818/m.53 BORÇLAR KANUNU (Mülga) Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez. 6762/m.329 TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga) Şirket, kendi hisse senetlerini temellük edemeyeceği gibi rehin olarak da kabul edemez. Bu senetlerin temellükü veya rehin alınması neticesini doğuran akitler hükümsüzdür. Şu kadar ki; aşağıda gösterilen akitler bu hükümden müstesnadır: 1. Hisse senetleri şirketin sermayesinin azaltılmasına dair bir karara dayanılarak devralınmışsa; 2. Hisse senetleri şirketin kurulması veya esas sermayesinin çoğaltılması dolayısıyla vaki olan iştirak taahhüdünden başka bir sebepten doğan şirket alacaklarının ödenmesi maksadıyla devralınmışsa; 3. Hisse senetleri bir mamelekin veya işletmenin borç ve alacaklarıyla beraber temellük edilmesi neticesinde şirkete geçmişse; 4. Hisse senetlerinin devir veya rehin alınması keyfiyeti esas mukaveleye göre şirket konusuna giren muamelelerden ise; 5. Hisse senetleri idare meclisi azaları, müdürler ve memurlar tarafından kendilerine bu sıfatla düşen mükellefiyetlere karşı rehin olarak yatırılmış ise; 6. Temellük ivazsız ise. Devralınan hisse senetleri, 1 numaralı bentte yazılı halde derhal imha edilir ve bu hususta tutulan zabıt ticaret siciline verilir. Diğer hallerde bu senetler ilk fırsatta tekrar elden çıkarılır. Bu muameleler yıllık raporda gösterilir. Şirketçe devralınan payların umumi heyette temsili caiz değildir. 62/m.405 TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga) Pay sahibi, hisse senetlerinin çıkarılması sırasında tayin olunan ve hisse senetlerinin itibari kıymetine müsavi veya ondan yüksek olan pay bedelinden fazla bir şey ödemeye esas mukavele ile dahi mecbur tutulamaz. Pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına müteallik hakları mahfuzdur. Hisse senetlerinin devri şirketin muvafakatine bağlı olan hallerde esas mukavele hissedarlara esas sermayeye iştirak borcundan başka muayyen zamanlarda tekerrür 100 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 eden mevzuu para olmayan edalarda bulunmak mükellefiyetini de yükleyebilir. Bu mükellefiyetlerin mahiyet ve şumulü hisse senetlerine ve ilmühaberlere yazılır. Bu gibi tali mükellefiyetler hakkında esas mukavele ile cezai şart kabul edilebilir. 4389/m.10-1 BANKALAR KANUNU (Mülga) Bu Kanuna göre izin verilen bankalarla özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiç bir gerçek veya tüzel kişi aslen veya fer’an meslek edinerek mevduat kabul edemeyeceği gibi ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilan ve reklamlarında mevduat kabul ettikleri izlenimini yaratacak ifade ve deyimleri kullanamazlar. Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir. Resmi ve özel kuruluşlar ile ortaklıklarda, yalnız kendi çalışanlarına ait olmak üzere sağlık ve sosyal yardım, ihtiyat ve tasarruf sağlama amaçlarıyla kurulan sandıkların münhasıran kendi üyelerinden ve bu amaçlar için topladıkları paralar, bu Kanun uygulamasında mevduat sayılmaz. 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerine göre sermaye piyasası araçları ihracı hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. YARGITAY KARARLARI 101 SAYI: 39 YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Tarih: 1.11.2012 Esas: 2012/23857 Karar: 2012/24413 ŞEKİL ŞARTLARINA UYGUN DÜZENLENMEYEN SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİNDEN BAHSEDİLEMEYECEĞİ HAKSIZ ŞART İLK SÖZLEŞMEDE TAHSİL EDİLEN KOMİSYON VE MASRAFIN, İLK SÖZLEŞMEYE KONU KREDİ BORCU BAKİYESİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN İKİNCİ SÖZLEŞMEDE DE TAHSİL EDİLMESİNİN YASAYA UYGUN DÜŞMEDİĞİ ÖZET: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı bankadan konut kredisi kullandığını, faizlerin düşmesi üzerine krediyi yeniden yapılandırdığını ancak bu işlem sırasından komisyon ve dosya masrafı adı altında kesinti yapıldığını, bunun Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek anılan meblağın iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; Taraflar, ilk kredi hesabı üzerinden yapılandırmaya gidebilecek iken eskisini kapatıp yenisini açma yolunu tercih etmişlerdir. Dolayısıyla sözleşmeler birbirinden bağımsız olmayıp ikinci sözleşme, birincinin devamı niteliğindedir. Konut Finansmanı Kapsamındaki Kredilerin Yeniden Finansmanına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte, borç yapılandırma halinde komisyon alınacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Konut finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman amacıyla konut finansmanı sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye nasıl yansıyacağına ilişkin karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir. Davacıya verilen bilgi formunda konutun tapu bilgilerine yer verilmemiştir. Şekil şartlarına uygun düzenlenmeyen sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemez. Eldeki davada, davalı banka, sözleşmede, alınacağı belirtilen masraf ve komisyona ilişkin bilgilere yer vermemiştir. Dolayısıyla yapılan kesintinin ne kadarlık bölümünün komisyon, ne kadarlık bölümünün masraf olduğu 102 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 anlaşılamamaktadır. Davalı banka, davacı tüketiciye, bu ayrımı net şekilde bildirmekle yükümlüdür. İlk sözleşmeden masraf ve komisyon kesintisi yapan davalı bankanın, aynı borcun bakiyesine ilişkin ikinci sözleşmeden de “komisyon ve masraf” adı altında kesintisi yapması yasaya aykırıdır. Aksi durum haksız şarttır. Taraflar arasında akdedilen ikinci kredi sözleşmesi davalı banka tarafından matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan bazı kısımların rakam, isim ve adres yazılarak doldurulmuştur. Sözleşmede borç yapılandırmadan ya da komisyon adı altında kesinti yapılacağından söz edilmemektedir. Dolayısıyla tüketici aleyhine olan ve tüketiciyi “komisyon ve masraf” adı altında külfete sokan bir sözleşme hükmünün varlığı ve bu hükmün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığı ispat edilememiştir. Tüketici, faiz düşüşü nedeniyle elde edeceği kazancın, kesilecek komisyon ve masraf bedelinden fazla olması nedeniyle kesintiye katlanmak durumunda kalmaktadır. Faiz indirimi nedeniyle zarara uğrayan bankanın, bu zararını, davaya konu meblağı tahsil ederek kapatmak niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak; ilk sözleşmede tahsil edilen komisyon ve masrafın, ilk sözleşmeye konu kredi borcunun bakiyesinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin ikinci sözleşmede de tahsil edilmesi yasaya uygun düşmediği için davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Hükmün onanmasına karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 4077/m.6, 10-3, 10-B-13, 15-b DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, SONUÇ : Yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 120,60 TL. kalan harcın temyiz edenden alınmasına, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 103 YEREL MAHKEME İLAMI T.C. GÖLCÜK 1. ASLİYE HUKUK ( TÜKETİCİ ) MAHKEMESİ ESAS NO : 2012 / 250 KARAR NO : 2012 / 410 Davacı vekili tarafından açılan komisyon ve dosya masrafı kesintisinin iadesi davasının yargılaması sonucunda: GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: KARAR : İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı bankadan 22/01/2011 tarihinde 109 ay vadeli konut kredisi kullandığını, faizlerin düşmesi üzerine krediyi yeniden yapılandırdığını ancak bu işlem sırasından komisyon ve dosya masrafı adı altında 2.386,26 TL kesinti yapıldığını, bunun 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek anılan meblağın iadesine karar verilmesini talep etmiştir. CEVAP: Davalı vekili 15/06/2012 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; 4077 SK’nin 10’uncu maddesinin 13’üncü fıkrası gereğince erken ödeme ücreti alınmasının yasal olduğunu, yeniden yapılandırma işleminin müşterinin talebi doğrultusunda yapıldığını ve lehine olduğunu, yapılandırma işlemi için gereken masrafların müşteri ile müzakere edildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. DELİLLER: Taraflar arasında akdedilen konut kredisi sözleşmeleri ile sözleşme öncesi bilgi formu celp edilmiştir. GEREKÇE: Taraflar arasında 22/01/2010 tarihinde kredi sözleşmesi imzalandığı, bilahare faizlerin düşmesi nedeniyle 07/01/2011 tarihli sözleşme ile önceki kredi hesabının kapatılıp yeniden kredi kullanımının kararlaştırıldığı, sözleşmeye göre davacının, davalı bankadan 109 ay vade ile 82.500,00 TL konut kredisi kullandığı, bankanın “komisyon ve masraf” adı altında 07/01/2011 tarihinde 2.386,00 TL kesinti yaparak krediyi davacının hesabına aktardığı sabittir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, birinciden bağımsız ikinci bir sözleşme akdedilmesi, piyasada faiz oranlarının düşüşü ile birlikte bankalar arasındaki rekabetin gereği olarak davalı bankanın, faiz oranında davacının talebi üzerine yaptığı indirimden ötürüdür. Taraflar, ilk kredi hesabı üzerinden yapılandırmaya gidebilecek iken eskisini kapatıp yenisini açma yolunu tercih etmişlerdir. Dolayısıyla sözleşmeler birbirinden bağımsız olmayıp ikinci sözleşme, birincinin devamı niteliğindedir. Zira ikinci sözleşme ile birinciye konu kredinin bakiye borcu yeniden yapılandırılmıştır. Davalı bankanın, bu şekilde, işlemin “yeniden yapılandırma” olarak nitelendirilmesinin önüne 104 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 geçip benzer davalarla karşılaşmama, başka bir deyişle eski kredi hesabını kapatıp yenisini açma yoluyla bu neviden talepleri engelleme ve “borç yapılandırma” adı altında yapamadığı kesintiyi “komisyon ve masraf” adı altında tahsil etme amacını güttüğü izlenimi uyanmaktadır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesine, 5582 SK’nin 24’üncü maddesi ile eklenen, “Konut Finansman Sözleşmeleri” başlıklı B fıkrasına göre konut finansmanı kuruluşları, tüketicilere sözleşme öncesinde kredi veya finansal kiralama işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve tüketiciye teklif ettikleri kredi veya finansal kiralama sözleşmesinin koşullarını içeren Sözleşme Öncesi Bilgi Formu vermek zorundadır. Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun tüketiciye verilmesini takip eden bir iş günü geçmeden imzalanan sözleşme geçersizdir. Bilgi formunun 01/01/2011, ikinci sözleşmenin ise 07/01/2011 tarihinde akdedilmiş olması karşısında bu kurala riayet edildiği görülmüştür. 4077 SK’nin 10/B maddesinin 13’üncü bendine göre, tüketici, konut finansmanı kuruluşuna borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi vadesinden önce yapabilir. Her iki durumda da konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen taksitler için gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür. 14’üncü bende göre de, faiz oranının sabit olarak belirlenmesi halinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle, bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme ücreti talep edilebilir. Erken ödeme ücreti gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın % 2’sini geçemez. Somut olay bu hükümler çerçevesinde ele alındığında; 2.386,00 TL’nin, davacıdan, kredinin yeniden yapılandırılması nedeniyle ve fakat “komisyon ve masraf” adı altında alındığı sabittir. Lakin 4077 SK’de borç yapılandırmadan söz edilmemektedir. Borç yapılandırma, 29 Eylül 2007 tarih ve 26658 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Konut Finansmanı Kapsamındaki Kredilerin Yeniden Finansmanına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte düzenlenmiştir. Anılan yönetmelikte, borç yapılandırma halinde komisyon alınacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bundan başka, yönetmeliğin 7’nci maddesine göre; konut finansmanı sözleşmesinde yeniden finansman kapsamında yapılacak değişikliklerde tüketicinin yazılı izni alınır. 6’ncı maddeye göre ise 7’nci maddede belirtilen yazılı onay alınmadan önce, konut finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman amacıyla konut finansmanı sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye nasıl yansıyacağına ilişkin karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir. Davacıya verilen bilgi formunda konutun tapu bilgilerine yer verilmemiştir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 105 Yine, 4077 SK’nin 10/B maddesinin 15’inci bendinin b fıkrasına göre, konut finansmanı sözleşmelerinde bulunması gereken unsurlar arasında, kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta ilişkin bilgilerin yer alması zorunludur. Bilgi formunda olduğu gibi taraflar arasında akdedilen ikinci sözleşmede de konuta ilişkin bilgilere yer verilmemiştir. Şekil şartlarına uygun düzenlenmeyen sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemez. 4077 SK’nun tüketicilere sağladığı en önemli haklardan biri bilgilendirme ve aydınlatılma hakkıdır. Bu kapsamda banka, kredi verdiğinde masraf, komisyon ve diğer tüm giderler dâhil olmak üzere çekilecek kredi tutarı, taksit miktarı, faiz oranı ve sabit aylık ödemeyi tüketiciye bildirmek durumundadır. Sözleşme yapılıp taksitler ödenmeye başlandıktan sonra faizlerdeki düşüş nedeniyle bankayı yapılandırmaya zorlamak hukuken mümkün değil ise de; serbest piyasa koşulları ve bankalar arası rekabet nedeniyle, kredi kullanan, krediyi tümüyle kapatarak başka bir bankadan daha uygun şartlarda kredi alabileceği için “yapılandırma” adı altında yeni bir uygulama gelişmiştir. Bankalar, mümkün olduğu kadar düşük oranda faiz ilanları yapmakta, daha sonra masraf ve komisyon adı altında aldıkları ücretlerle faiz oranını dolaylı şekilde artırmaktadırlar. Eldeki davada, davalı banka, 2.386,00 TL’lik kesintiyi “komisyon ve masraf” olarak belirtmiştir. İkinci sözleşmenin 6’ncı maddesinde “Akdi faiz, vergi ve masraflar” başlığı altında bazı hususlara yer verilmiş ise de, sözleşmede, alınacağı belirtilen masraf ve komisyona ilişkin bilgilere yer verilmemiştir. Dolayısıyla yapılan kesintinin ne kadarlık bölümünün komisyon, ne kadarlık bölümünün masraf olduğu anlaşılamamaktadır. Davalı banka, davacı tüketiciye, bu ayrımı net şekilde bildirmekle yükümlüdür. Kredi sözleşmesi ve bilgi formunun bu bilgileri içerdiğinden söz edilemez. Dolayısıyla ilk sözleşmeden masraf ve komisyon kesintisi yapan davalı bankanın, aynı borcun bakiyesine ilişkin ikinci sözleşmeden de “komisyon ve masraf” adı altında kesintisi yapması yasaya aykırıdır. Aksi durum haksız şarttır. Bu noktada haksız şart kavramı üzerinde durmak gerekir. 4077 SK’nin, 4822 SK değişik 6’ncı maddesi ile sözleşmelerdeki haksız şart düzenlenmiş ve “Satıcı ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı, değildir. Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün 106 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez. Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir. 6/ A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/ A, 10, 10 / A ve 11/ A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ...” hükmü, yine 4077 SK’nin 6 ve 31’inci maddelerine dayanılarak hazırlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 7’nci maddesinde “Satıcı, sağlayıcı veya kredi veren tarafından tüketici ile akdedilen sözleşmede kullanılan haksız şartlar batıldır” hükmü getirilmiştir. Taraflar arasında akdedilen ikinci kredi sözleşmesi davalı banka tarafından matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan bazı kısımların rakam, isim ve adres yazılarak doldurulmuştur. Sözleşmede borç yapılandırmadan ya da komisyon adı altında kesinti yapılacağından söz edilmemektedir. Dolayısıyla tüketici aleyhine olan ve tüketiciyi “komisyon ve masraf” adı altında külfete sokan bir sözleşme hükmünün varlığı ve bu hükmün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığı ispat edilememiştir. Sözleşmede davacı imzası bulunmakta ise de, faiz oranının % 11,40’dan % 10,08’e düştüğü gözetildiğinde, yüksek oranlı bu faiz indirimi fırsatını kaçırmamak için bankanın şart koşmasıyla davacının sözleşmeyi imzalamak ve meblağı ödemek zorunda kaldığı kabul edilmelidir. Başka bir deyişle, tüketici, faiz düşüşü nedeniyle elde edeceği kazancın, kesilecek komisyon ve masraf bedelinden fazla olması nedeniyle kesintiye katlanmak durumunda kalmaktadır. Kimse bu fırsatı kaçırmak istemez. Faiz indirimi nedeniyle zarara uğrayan bankanın, bu zararını, davaya konu meblağı tahsil ederek kapatmak niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkememizce benzer konuda açılan dava ( 2011/405 esas, 2011/533 karar ), Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 08/03/2012 tarih, 2011/18437 esas ve 2012/5840 karar sayılı ilamı ile onanmıştır. Sonuç olarak; ilk sözleşmede tahsil edilen komisyon ve masrafın, ilk sözleşmeye konu kredi borcunun bakiyesinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin ikinci sözleşmede de tahsil edilmesi yasaya uygun düşmediği için davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: DAVANIN KABULÜ ile 2.386,26 TL’nin, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140 ve 4603 SK’da değişiklik yapan 5230 SK uyarınca davalı banka her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına, 3- 21 Aralık 2011 tarih ve 28149 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/1-2’nci maddeleri ( tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 107 konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir, şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.333,33 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir, ancak bu ücret asıl alacağı geçemez ) gözetilerek, 400,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- Davacı tarafından yapılan 40,00 TL ( 35,00 TL 5 tebligat, 5,00 TL posta ) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, artan gider avanslarının 03/04/2012 tarih ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 47/1’inci maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflara iadesine dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’a temyiz yolu olmak üzere verilen karar açıkça okundu ve usulen anlatıldı. 18.07.2012 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4077/m.6 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./7. md.) Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir. Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez. Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir. 6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya 108 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 sağlayıcı tarafından derhal giderilir. Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespit edilmesine ve bunların sözleşme metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirler. 4077/m.10-3 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN Tüketici, kredi verene borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her iki durumda da kredi veren, ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indirimini yapmakla yükümlüdür. Bakanlık ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indiriminin ne oranda yapılacağının usul ve esaslarını belirler. 4077/m.10-B-13 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (Ek madde: 21/02/2007-5582 S.K./24.mad.) Tüketici, konut finansmanı kuruluşuna borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi vadesinden önce yapabilir. Her iki durumda da konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen taksitler için gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür. Ödenen miktara göre gerekli faiz indiriminin ve kredinin tüketiciye yıllık maliyet oranının hesaplanmasında Bakanlık tarafından çıkartılan ilgili yönetmelik hükümleri uygulanır. 4077/m.10-B-15-b TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN Konut finansmanı sözleşmelerinde asgari olarak aşağıdaki unsurlara yer verilmesi zorunludur: b) Kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta, finansal kiralama sözleşmeleri için finansal kiralamaya konu olan konuta ilişkin bilgiler, KONUT FİNANSMANI KAPSAMINDAKİ KREDİLERİN YENİDEN FİNANSMANINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK MADDE 6 – (1) 7 nci maddede belirtilen yazılı onay alınmadan önce, konut finansmanı kuruluşunca, yeniden finansman amacıyla konut finansmanı sözleşmesinde yapılan değişikliklerin tüketiciye nasıl yansıyacağına ilişkin karşılaştırmalı bilgi, tüketiciye yazılı olarak verilir. MADDE 7 – (1) Konut finansmanı sözleşmesinde yeniden finansman kapsamında yapılacak değişikliklerde tüketicinin yazılı izni alınır. YARGITAY KARARLARI 109 SAYI: 39 YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Tarih: 5.7.2012 Esas: 2012/2667 Karar: 2012/8747 KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASINDA YAĞSIZLIK, SUSUZLUK, DONMA, BOZUKLUK, ESKİME, ÇÜRÜME, PASLANMA VE BAKIMSIZLIK NEDENİYLE MEYDANA GELEN ZARARLARIN TEMİNAT DIŞI OLDUĞU SİGORTACININ, SİGORTA ETTİREN VEYA SİGORTADAN FAYDALANAN KİMSENİN KASTINDAN VEYA AKSİ MUKAVELEDE YAZILI DEĞİLSE SİGORTA EDİLEN MALIN AYIBINDAN DOĞAN HASARI TAZMİNE MECBUR OLMADIĞI ÖZET: Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın donan yakıt deposunu ateş yakarak eritmeye çalıştığı sırada bazı parçaların hasar gördüğünü, hasar bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini belirterek tazminat talep etmiştir. Mahkemece, davacının her ne kadar kastından söz edilemez ise de olayın temel nedeninin donma olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarına göre yağsızlık, susuzluk, donma, bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve bakımsızlık nedeniyle meydana gelen zararlar, teminat dışında tutulmuştur. Mahkemece davacının olayın meydana gelmesinde kastı bulunmadığı ancak kasko sigortası genel şartlarına göre aracın donmasından kaynaklanan hasarların teminat kapsamında olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de dosya içeriğine göre hasarın donma olayından değil donan benzin deposunun çözülmesi için yakılan ateş nedeniyle aracın bazı parçalarının yanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacının araca kasten zarar verdiği iddia ve ispat edilmediğinden davalı sigorta şirketinin yanma nedeniyle meydana gelen hasarlardan sorumlu tutulması gerekirken davanın reddi doğru görülmeyip bozma nedeni yapılmıştır. 110 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İlgili Kanun/Madde: 6762/m.1278 KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASI GENEL ŞARTLARI DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili,müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın donan yakıt deposunu ateş yakarak eritmeye çalıştığı sırada bazı parçaların hasar gördüğünü, hasar bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini belirterek 3.390 TL. tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, kasko sigortası genel şartlarının A.5.7.maddesi gereğince donma sonucu meydana gelen hasarların teminat kapsamında olmadığını, davacının kendi davranışı nedeniyle araca zarar verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece toplanan delillere göre taraflar arasında geçerli kasko sigortası genel şartlarının A.5.7.maddesine göre donma nedeniyle meydana gelen zararların teminat kapsamında olmadığı, davacının her ne kadar kastından söz edilemez ise de olayın temel nedeninin donma olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen A.1. maddesine göre gerek hareket gerek durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar, ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. TTK.nun mal sigortasına ilişkin hükümlerine göre sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kastından kaynaklanmamış olması şartıyla; Türk Ticaret Kanunu’nun “Sigorta Ettirenle Sigortadan Faydalanan Kimsenin Kusuru” başlıklı 1278. maddesi, “Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir halde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kastından veya aksi mukavelede yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz, sigorta ettirenin veya sigortadan faydalananın veya eylemlerinden bu SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 111 ikisinin hukuken sorumlu olduğu kişilerin kusurlarından doğan hasarların da sigortacı tarafından tazmin edileceğini öngörmekte; ancak, tarafların bunun tersini öngören sözleşme yapabileceklerini belirtmektedir. Davacı sigortalı ile davalı sigortacı şirket arasındaki sözleşmede, tersine bir hüküm bulunmadığı çekişmesizdir. ( HGK 2008/17-299 E, 2008/302 K ) Ayrıca “Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının “Teminat Dışında Kalan Zararlar” başlıklı A.5-7. maddesi de, Yağsızlık, susuzluk, donma, bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve bakımsızlık nedeniyle meydana gelen zararlar, teminat dışında tutulmuştur. Dava konusu olayda davacı sigortalı aracının benzin deposunun donması nedeniyle ateş yakarak eritmeye çalıştığı sırada aracın bazı parçalarının yanarak hasar gördüğünü belirtmiştir. Mahkemece davacının olayın meydana gelmesinde kastı bulunmadığı ancak kasko sigortası genel şartlarının A.5.7.maddesine göre aracın donmasından kaynaklanan hasarların teminat kapsamında olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de dosya içeriğine göre hasarın donma olayından değil donan benzin deposunun çözülmesi için yakılan ateş nedeniyle aracın bazı parçalarının yanmasından kaynaklandığı ve Kasko sigortası genel şartlarının A.1. maddesine göre aracın yanması nedeniyle meydana gelen hasarların teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davacının her ne kadar ağır kusuru var ise de TTK.1278. maddesi gereğince kasko sigortası sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimselerin kastı dışında kusurları ile meydana gelen zararlardan sorumlu olduğu belirtildiğinden ve davacının araca kasten zarar verdiği iddia ve ispat edilmediğinden davalı sigorta şirketinin yanma nedeniyle meydana gelen hasarlardan sorumlu tutulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 05.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6762/m.1278 TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga) Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukukan mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir halde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından veya aksi mukavelede yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz. KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASI GENEL ŞARTLARI A.1. Sigortanın Konusu 112 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Bu sigorta ile sigortacı, sigortalının, karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz taşıtlardan, romörk veya karavanlar ile iş makinelerinden ve lastik tekerlekli traktörlerden doğan menfaatinin aşağıdaki tehlikeler dolayısıyla ihlali sonucu uğrayacağı maddi zararları temin eder. a) Aracın karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz taşıtlarla müsademesi, b) Gerek hareket gerek durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar, c) Üçüncü kişilerin kötü niyet veya muziplikle yaptıkları hareketler, d) Aracın yanması, e) Aracın çalınması veya çalınmaya teşebbüs edilmesi. Teminat poliçede belirtilmek şartıyla yukarıda sıralanan riziko gruplarından sadece biri veya birkaçı için verilebilir. Teminatın yukarıda yer alan tüm riziko grupları için verilmemesi halinde poliçe başlığı, en az 14 punto büyüklüğünde harflerle “DAR KAPSAMLI KASKO SİGORTA POLİÇESİ” ibaresini taşıyacaktır. A.5.7 Teminat Dışında Kalan Zararlar 5.7. Yağsızlık, susuzluk, donma, bozukluk, eskime, çürüme, paslanma ve bakımsızlık nedeniyle meydana gelen zararlar, YARGITAY KARARLARI 113 SAYI: 39 YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ Tarih: 18.10.2012 Esas: 2012/8830 Karar: 2012/11457 KAT MÜLKİYETİ KAT MALİKLERİNDEN BİRİ BÜTÜN KAT MALİKLERİNİN BEŞTE DÖRDÜNÜN YAZILI RIZASI OLMADIKÇA ANA TAŞINMAZIN ORTAK YERLERİNDE ONARIM, TESİS VE DEĞİŞİKLİK YAPTIRAMAZ ÖZET: Dava dilekçesinde, onaylı mimari projeye aykırılıkların eski hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasasına göre kat maliklerinden biri bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça ana taşınmazın ortak yerlerinde onarım, tesis ve değişiklik yaptıramaz. Olayda, ana taşınmaz kat malikleri kurulunun beşte dört çoğunlukla almış oldukları bir kararın bulunmadığına göre balkonların onaylı mimari projeye uygun olarak eski hale getirilmesine karar verilmemiş olması yerel mahkeme kararının bozulmasını gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 634/m.19 DAVA : Dava dilekçesinde, onaylı mimari projeye aykırılıkların eski hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hükmün temyiz incelemesi davacı ve davalılardan Dağıstan Türkoğlu vd. vekillerince, incelemenin duruşmalı olarak yapılması ise davacı vekili tarafından yasal süresi içinde verilen temyiz dilekçesi ile istenilmekle taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz edenlerden davacı vekili ile davalı asil D. T. ve aleyhine temyiz olunan diğer davalılardan A. A. vekili ile asil P. D. geldiler. Gelen vekiller ile asillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde, dava konusu anataşınmazın 5, 7, 8, 10, 12 ve 13 nolu bağımsız bölüm maliklerinin balkonlarını mimari projeye aykırı olarak kapattıklarını ileri sürerek projesine uygun eski hale 114 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 getirilmelerini istemiş, mahkemece dava konusu balkonlara yapılan camlı sistemin sabit eser niteliği taşımadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasası’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre kat maliklerinden biri bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde onarım, tesis ve değişiklik yaptıramaz. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile fotoğrafların incelenmesinden; dava konusu edilen bağımsız bölümlerin mutfak ve yatak odası balkonlarının hareketli cam balkon sistemiyle ( tamamı açılıp kapatılan raylı panel cam ) kapalı hale getirildiği, bu tür bir sistemin kurulmasının ancak anayapıya sabitleştirilmek suretiyle mümkün bulunduğu ve kullanıcısı tarafından günü birlik sökülüp takılabilen basit bir sistem olmadığı anlaşılmakta olup böylece balkonların sabit bir sistemle kapatıldıkları görülmektedir. Mahkemece; yukarıda açıklanan hususlar ve ana taşınmaz kat malikleri kurulunun beşte dört çoğunlukla almış oldukları bir kararın da bulunmadığı dikkate alınarak, toplanan delillere göre davanın kabulüyle kapatılan balkonların onaylı mimari projeye uygun olarak eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı yararına takdir edilen 900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,18.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 634/m.19 KAT MÜLKİYETİ KANUNU Kat malikleri, anagayrimenkulün bakımına ve mimarı durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar. (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/8 md.;Değişik fıkra: 14/11/2007-5711 S.K./8. mad.) Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Ancak, ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz. Kat maliki kendi bağımsız bölümünde anayapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 115 değişiklik yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız bölümlerin bağlantılı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ortak rızası ile anayapıya zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir. Her kat maliki anagayrimenkule ve diğer bağımsız bölümlere, kusuru ile verdiği zarardan dolayı diğer kat maliklerine karşı sorumludur. 116 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Tarih: 11.7.2012 Esas: 2012/6281 Karar: 2012/11622 MENFİ TESPİT DAVASINDA KÖTÜ NİYET TAZMİNATINA HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN KARŞI TARAFIN KÖTÜ NİYETLİ OLDUĞUNUN İSPATI GEREKECEĞİ ÖZET: Taraflar arasında görülen menfi tespit davasında Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Menfi tespit davasının kabulü halinde davacı borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Davalı, dava konusu senedi ciro yoluyla devralmış olup keşideci imzasının keşideciye ait olup olmadığını bilebilecek durumda değildir. Davacı da davalının kötü niyetli olduğuna ilişkin başka delil sunmadığına göre tazminat talebinin reddi gerekirken kabulünde isabet görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı dava dilekçesinde, davalının elinde bulunan 25.07.2006 vade tarihli 50.000 USD bedelli senetteki borçlu imzasının kendisinin eli ürünü olmadığını ileri sürerek senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, senedin icra takibine konulması halinde %40 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili borçlu imzasının davacıya ait olduğunu, davacının borcunu ödememek için kötü niyetli olarak dava açtığını belirterek davanın reddine, %40 tazminata karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davaya konu senette lehtar olarak gözüken davadışı M. D.’ün Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sırasında alınan Adli Tıp raporunda davaya konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığının belirlendiği, bu kişi ile ticari ilişkisi olan davalının senedi ciro yoluyla alıp yalnızca davacı aleyhine SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 117 icra takibi yaptığına göre davalının dava dışı anılan kişi ile birlikte hareket ettiği ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, icra takibinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, %40 kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. 1 ) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2 ) Menfi tespit davasının kabulü halinde davacı borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Davalı, dava konusu senedi ciro yoluyla devralmış olup keşideci imzasının keşideciye ait olup olmadığını bilebilecek durumda değildir. Davalı A. I. yönünden senet lehtarı ile el ve işbirliği içinde bulunduğu kanıtlanamadığından takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. Davalının sadece keşideci hakkında takip yapması tek başına kötü niyetin varlığı için yeterli bir sebep olarak kabul edilemez. Davacı da davalının kötü niyetli olduğuna ilişkin başka delil sunmadığına göre tazminat talebinin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulünde isabet görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. 118 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Tarih: 5.11.2012 Esas: 2011/11006 Karar: 2012/18656 İŞ KAZASI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYININ İŞ KAZASI NİTELİĞİNDE OLMASI HALİNDE, KURUMCA HAK SAHİPLERİNE BAĞLANAN GELİRİN TAZMİNATTAN DÜŞÜLMESİ GEREKECEĞİ ÖZET: Dava, iş kazası sonucu ölen işçinin yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı belirlenip, haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin belirlenen tazminattan düşülmesi gerekmektedir. Somut olayda iş kazası olduğu Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edildiği açık olan olayda davacı annenin Kuruma iş kazası sigorta kolundan aylık bağlanması için başvurmadığı anlaşılmaktadır. Yapılacak iş; davacı anneye Kuruma müracaat ederek iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması için müracaatta bulunmak, Kurumca talebinin reddedilmesi halinde SGK Başkanlığına “iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti” davası açması için önel vermek, dava açılması halinde kesinleşen dava sonrasında gelir bağlandığı takdirde ilk peşin sermaye değerini Kurumdan sormak ve bildirilen miktar hesaplanan tazminattan indirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülüp bozma nedeni yapılmıştır. İlgili Kanun/Madde: 5510/m.13, 20 SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 119 DAVA : Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Kezban Gamze Asefler tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine, 2-Dava, iş kazası sonucu ölen işçinin yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkeme, davanın davacı H. K. yönünden maddi tazminat talebinin reddine, davanın davacı A. H. yönünden maddi tazminat davasının kabulüne, 11.301,90 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine, davanın manevi tazminat yönünden kısmen kabulü ile davacılardan H. K. yönünden manevi tazminatın kısmen kabulüne, 5.000,00 TL manevi tazminatın, davacılardan A. H. yönünden manevi tazminatın kısmen kabulüne, 17.500,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ihbar edilen SGK hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, karar vermiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda ( tazminat davaları ) öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı, haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin hükme en yakın tarihteki ilk peşin sermaye değerinin hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre belirlenen tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. 5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde iş kazasının 4. maddesinin birinci fıkrasının ( a ) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde bu sürenin iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları 120 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği, 5510 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde ise iş kazasına bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanacağı bildirilmiştir. Somut olayda iş kazası olduğu Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edildiği açık olan olayda davacı annenin Kuruma iş kazası sigorta kolundan aylık bağlanması için başvurmadığı anlaşılmaktadır. Yapılacak iş; davacı anneye Kuruma müracaat ederek iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması için müracaatta bulunmak, Kurumca talebinin reddedilmesi halinde SGK Başkanlığına “iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti” davası açması için önel vermek, dava açılması halinde kesinleşen dava sonrasında gelir bağlandığı takdirde 4447 sayılı Yasanın Ek 38. maddesi gereğince hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan verilere göre hesaplanan ilk peşin sermaye değerini Kurumdan sormak ve bildirilen miktar hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak hesaplanan tazminattan indirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmektedir. O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 05.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5510/m.13 SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 121 İş kazasının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde, b) (b) bendi kapsamında bulunan sigortalı bakımından kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde, c) (Mülga: 17/4/2008-5754/8 md.) (Değişik paragraf: 17/4/2008-5754/8 md.) iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu fıkranın (a) bendinde belirtilen süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabilir. Bu soruşturma sonunda yazılı olarak bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, Kurumca bu olay için yersiz olarak yapılmış bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlardan, 96 ncı madde hükmüne göre tahsil edilir. İş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usûlü ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. 5510/m.20 SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İş kazası veya meslek hastalığına bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının hak sahiplerine, 17 nci madde gereğince tespit edilecek aylık kazancının % 70’i, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre güncellenerek 34 üncü madde hükümlerine göre gelir olarak bağlanır. İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 50 veya daha fazla oranda kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerin, ölümün iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olup olmadığına bakılmaksızın birinci fıkraya göre belirlenen tutar, 34 üncü madde hükümlerine göre hak sahiplerine gelir olarak bağlanır. İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerin, ölümün iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmaması halinde sigortalının almakta olduğu sürekli iş göremezlik geliri, 34 üncü madde hükümlerine göre hak sahiplerine gelir olarak bağlanır. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların hak sahiplerine gelir bağlanabilmesi için, kendi sigortalılığından dolayı, genel sağlık sigortası dahilprim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur. (1) 122 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Gelirin başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanmasında 34 üncü ve 35 inci maddeler uygulanır. 37 nci madde hükümlerine göre hak sahiplerine cenaze ve evlenme ödeneği verilir. YARGITAY KARARLARI 123 SAYI: 39 YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Tarih: 19.6.2012 Esas: 2012/275 Karar: 2012/13877 İŞ AKDİNİN HAKLI NEDENLE FESHİ İŞ AKDİNİN GEÇERLİ NEDENE DAYANDIĞINI İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İŞVERENE AİT OLDUĞU ÖZET: Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, iş akdinin haklı sebeple feshedildiği hususunda ispat yükümlülüğü kendisinde bulunan davalı tarafça davacının şirketi zarara uğrattığı, haksız kazanç elde ettiği hususunun ispat edilememiş olması gerekçesiyle davanın kabulüyle feshin geçersizliğine ve davacının davalı şirkette işe iadesine karar verilmiştir. Özel Dairece; Taraflar arasında, iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusudur. Feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. 4857 Sayılı Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasına göre işveren fesih bildirimini yazılı yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Buna karşılık, 25. maddede öngörülen, işverenin haklı sebeple derhal feshinde ise yazılı şekil şartı aranmamaktadır. Somut olayda, müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı şirketteki koordinatör yardımcılığı kadrosunun usulsüz olarak ihdas edildiği, bu rapor doğrultusunda davacının iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiği anlaşılmakla, fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup, hüküm bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 4857/m.18, 19, 20, 21, 25 DAVA : dava : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi E. Çolak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten 124 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin geçerli sebep olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğin tespiti ile işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davacının Koordinatör Yardımcısı olarak işe başladığını, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 27.8.2010 tarih ve 2010/3-2 Sayılı inceleme raporunda koordinatör yardımcısı kadrosunun ihdas edilme amacının tamamen davacıya menfaat sağlamak niyeti taşıdığı, davacının çalıştığı dönem itibariyle hiçbir projeye imza atmadığı hiçbir şekilde şirketin koordinasyonunda yer almadığının tespit edildiğini, iş sözleşmesinin haklı ve geçerli sebeple feshedildiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davacının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İş Müfettişlerince düzenlenen raporda davacıyla doğrudan doğruya ilgili bir hususun olmadığı, yönetim kurulu üyelerinin faaliyetleriyle ilgili tespitlerin yer aldığı, 4857 Sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca iş akdinin haklı sebeple feshedildiği hususunda ispat yükümlülüğü kendisinde bulunan davalı tarafça davacının şirketi zarara uğrattığı, haksız kazanç elde ettiği hususunun ispat edilememiş olması gerekçesiyle davanın kabulüyle feshin geçersizliğine ve davacının davalı şirkette işe iadesine karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar arasında, iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18. ve devamı maddeleridir. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin 2. fıkrasına göre feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. 4857 Sayılı Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasına göre işveren fesih bildirimini yazılı yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Fesih bildirimi yazılı yapılmamışsa veya fesih sebebi açık ve kesin bir şekilde belirtilmemişse aynı kanunun 21. maddesi gereğince geçerli sebep gösterilmediği kabul edilir. Buna karşılık, aynı Kanun’un 25. maddesinde öngörülen, işverenin haklı sebeple derhal feshinde ise yazılı şekil şartı aranmamaktadır. Davalı işyerinde, Koordinatör Yardımcısı olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin, 27.8.2010 tarih ve 2010/3-2 Sayılı müfettiş raporu doğrultusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Müdürlüğü’nün Bakan adına imzalı talimat yazısı üzerine haklı sebeple feshedildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Somut olayda, müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı şirketteki SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 125 koordinatör yardımcılığı kadrosunun usulsüz olarak ihdas edildiği, bu rapor doğrultusunda davacının iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiği anlaşılmakla, fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup, hüküm bozmayı gerektirmiştir. Belirtilen nedenlerle, 4857 Sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle; 1- )Mahkemenin yukarda tarih ve sayısı belirtilen kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, 2- )Davanın reddine, 3- )Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4- )Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 30,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalıya ödenmesine, 5- )Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6- )Peşin alınan temyiz harcının istemi halinde davalıya iadesine, kesin olarak, 19.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4857/m.18, 19, 20, 21, 25 İŞ KANUNU MADDE 18. - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır. Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz: a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak. b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak. c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak. d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler. e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek. f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık. 126 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz. Sözleşmenin feshinde usul MADDE 19. - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır. Fesih bildirimine itiraz ve usulü MADDE 20. - İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür. Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir. Özel hakemin oluşumu, çalışma esas ve usulleri çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir. Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları MADDE 21. - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir. İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 127 İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur. Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir. MADDE 25. - Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir: I- Sağlık sebepleri: a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi. b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda. (a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez. II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması. b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması. c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması. d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi. e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması. f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi. g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi. 128 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi. ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması. III- Zorlayıcı sebepler: İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması. IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması. İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir. YARGITAY KARARLARI 129 SAYI: 39 YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Tarih: 5.11.2012 Esas: 2012/3736 Karar: 2012/6394 İTİRAZIN İPTALİ TEMERRÜT FAİZİ, ANAPARA FAİZİ GECİKME FAİZİNE FAİZ YÜRÜTÜLEMEYECEĞİ KOOPERATİF GENEL KURUL KARARLARININ SÖZLEŞME NİTELİĞİNDE OLDUĞU ÖZET: Dava, parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı ortak aleyhine, davacı kooperatifçe girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, Kooperatifin alacak-borç miktarı likit olmadığı gerekçesiyle davanın bu miktarlar üzerinden kısmen kabulüne, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Özel Dairece; Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a göre, “Türk Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76’ncı, faize ilişkin 88’nci, temerrüt faizine ilişkin 120’nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. “ hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, takibe konu dönemdeki aidat borcu kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı, 6098 sayılı TBK’nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır. Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı ba- 130 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 kımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Öte yandan, gecikme faizine faiz yürütülmesi mümkün değildir. Mahkemece, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmek suretiyle, takip talebinde yer alan asıl alacak ve işlemiş faiz toplamına tekrar faiz yürütülmesi isteği de kabul edilmiş olduğundan, Mahkeme kararının bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir. İlgili Kanun/Madde: 6098/m.76, 88, 120, 121 1163/m.42 DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkili kooperatifin ortağı olan davalının aidat ve gecikme faizlerinden doğan alacakları için girişilen takibin, haksız itiraz nedeniyle durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, cevap vermemiştir. Mahkemece, iddia, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; kooperatifin, davalıdan 1.450,00 TL asıl alacak, 1.030,00 TL işlemiş faiz ve 5.441,42 TL geçmiş aylarda geç ödemeden kaynaklanan faiz olmak üzere toplam 7.921,42 TL alacaklı olduğu, alacak-borç miktarı yargılamayı gerektirip likit olmadığı gerekçesiyle davanın bu miktarlar üzerinden kısmen kabulüne, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1 ) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir. 2 ) Dava, parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı ortak aleyhine, davacı kooperatifçe girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun’un 7. maddesinde “Türk Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76’ncı, faize ilişkin 88’nci, temerrüt faizine ilişkin 120’nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. “ hükmüne yer verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesindeki “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 131 belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüd faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının, anılan yasal düzenlemelerdeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 42. maddesine göre bütün üyeleri temsil eden ve en yetkili organ olan genel kurul, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi’nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir. Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, ( belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup ) aidatın veya şerefiye bedelinin süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğindedir. Genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları, daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmayanlar dahil tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, genel kurulun belirlediği ödeme tarihi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 101/2. ( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117. ) maddesi hükmü karşısında, kesin vade olduğundan üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK’ nun 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından 132 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 geciken ödemelerde yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranı, belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nun 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadır. Somut olayda, takibe konu Ocak 2004 – Ekim 2007 ayları dahil bu dönemdeki aidat borcu kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı, 6098 sayılı TBK’nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır. Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Öte yandan, 818 sayılı BK’nun 104/ son ( 6098 sayılı TBK’nın 121/son ) maddesi uyarınca, gecikme faizine faiz yürütülmesi mümkün değildir. Mahkemece, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmek suretiyle, takip talebinde yer alan asıl alacak ve işlemiş faiz toplamına tekrar faiz yürütülmesi isteği de kabul edilmiş olduğundan, açıklanan madde hükmü bu şekilde ihlali edilmiş olmaktadır. Mahkeme kararının bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 133 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1163/m.42 KOOPERATİFLER KANUNU Genel Kurul bütün ortakları temsil eden en yetkili organdır. Genel Kurul, aşağıdaki yetkilerini devir ve terk edemez. 1. Anasözleşmeyi değiştirmek, 2. Yönetim Kurulu ve Denetçiler Kurulu üyeleriyle gerektiğinde tasfiye kurulunu seçmek, 3. İşletme hesabiyle bilanço ve gerektiğinde gelir gider farkının bölüşülmesi hakkında karar almak, 4. Yönetim ve denetçiler kurullarını ibra etmek, 5. Kanun veya anasözleşme ile Genel Kurula tanınmış olan konular hakkında karar vermek. 6. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) Gayrimenkul alımında ve satımında takip edilecek usul ile alınacak gayrimenkulün niteliğini, yerine ve azami fiyatını, satılacak gayrimenkulün asgari fiyatını belirlemek. 7. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) İmalat ve inşaat işlerinin yaptırılma yöntemini belirlemek. 8. (Ek bent: 06/10/1988 - 3476/9 md.) Yapı kooperatiflerinde; kooperatifin ortak sayısı ile yapılacak konut veya işyeri sayısını tesbit etmek. 6098/m.76 TÜRK BORÇLAR KANUNU Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir. Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir. 6098/m.88 TÜRK BORÇLAR KANUNU Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz. 6098/m.120 TÜRK BORÇLAR KANUNU Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından 134 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur. 6098/m.121 TÜRK BORÇLAR KANUNU Faiz veya irat borcunu ya da bağışladığı bir miktar parayı ödemekte temerrüde düşen borçlu, icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak, temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Buna aykırı olarak yapılan anlaşmalar, ceza koşulu hükümlerine tabi olur. Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi yürütülemez. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 137 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 2.10.2012 Esas: 2012/9-1236 Karar: 2012/1792 466 SAYILI YASAYLA DÜZENLENEN KANUN DIŞI YAKALANAN VEYA TUTUKLANAN KİMSELERE TAZMİNAT VERİLMESİNİN KOŞULLARI VE SONUÇLARININ 01.06.2005 TARİHİNDEN İTİBAREN 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ YASASINA GÖRE DÜZENLENECEĞİ ÖZET: Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle yasal faizi ile birlikte maddi ve manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik istemi mahkemece kısmen kabul edilmiştir. Özel Dairece; Süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. Yerel Mahkemece; kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle davanın 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca 3 aylık yasal süresinde açıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir. Ceza Genel Kurulunca; Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Yasa uyarınca tazminat istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir. 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış olup, 5271 sayılı Yasayla tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak; Ceza Muhakemesi Kanununun konuya ait hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacaktır. Bu tarihten önceki işlemlerin 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Verilen beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu 138 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 olduğundan, 466 sayılı Yasada öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır. Somut olayda, davacı veya vekilinin beraat kararının kesinleştiğini öğrenme tarihinden önce beraati bildiklerine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın, üç aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir. Yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunmuştur. İlgili Kanun/Madde: 466/m.2-1 DAVA : Davacının “haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle yasal faizi ile birlikte 10.000 Lira maddi ve 60.000 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline” yönelik isteminin kısmen kabulü ile 1.632,36 Lira maddi ve 13.750 Lira manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.06.2008 gün ve 118-228 sayılı hükmün davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.2010 gün ve 17916-1915 sayı ile; “... Davanın beraat kararı verilmesinden itibaren uzunca bir süre geçtikten sonra açıldığı ve davacının bu süre içerisinde beraat kararının kesinleştiğinden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de gözetilerek süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi...”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.05.2010 gün ve 150-168 sayı ile; “... Kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle davanın 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca 3 aylık yasal süresinde açıldığının kabulü gerektiği...”, Gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir. Bu hükmün de davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.2011 gün ve 235389 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Yasa uyarınca tazminat istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunmak suçundan 765 sayılı TCY’nın 125. maddesi uyarınca yargılanan davacının 07.03.1999 tarihinde SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 139 tutuklandığı, Van Devlet Güvenlik Mahkemesince 07.09.2000 tarihinde sanık ve müdafiinin de hazır bulunduğu oturumda tahliyesine ve beraatına karar verildiği, temyiz edilmeyen kararın 15.09.2000 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının, davacı vekilinin başvuru dilekçesinde yer alan 10.04.2008 tarihinden önce davacı veya vekili tarafından öğrenildiğine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmadığı, incelemeye konu davanın öğrenme tarihinden itibaren üç aylık yasal süre geçmeden 11.04.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesindeki; “1 ) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144. maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır. 2 ) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmesine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1’nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgâhlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir. Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256–57 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davacı hakkında açılan ve beraatla sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden 140 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 itibaren başlamaktadır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, sanığın gerek yokluğunda, gerekse yüzüne karşı verilen beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır. Somut olayda, kesinleşen beraat kararının davacı vekili tarafından 10.04.2008 tarihinde öğrenildiği ve 11.04.2008 havale tarihli dilekçe ile davanın açıldığı, davacı veya vekilinin beraat kararının kesinleştiğini öğrenme tarihinden önce bildiklerine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen üç aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkemenin direnme kararı isabetli olduğundan, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca dairelerin iş bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı karara göre Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2010 gün ve 150-168 sayılı direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA, 2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 466/m.2-1 KANUN DIŞI YAKALANAN VEYA TUTUKLANAN KİMSELERE TAZMİNAT VERİLMESİ HAKKINDA KANUN (MÜLGA) 1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara, uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 141 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 31.10.2012 Esas: 2012/5-828 Karar: 2012/1824 ZİNCİRLEME SUÇ ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU YÜKSEK ÖĞRENİM KURULLARI VEYA BİRİMLERİNİN ADLİ TIP MEVZUATI ÇERÇEVESİNDE ADLİ TIP OLAYLARINDA VE DİĞER ADLİ KONULARDA RESMİ BİLİRKİŞİ SAYILDIKLARI KARŞI TEMYİZ BULUNMAYAN HUSUSLARIN BOZMA NEDENİ YAPILAMAYACAĞI CEZA GENEL KURULUNDA DURUŞMALI İNCELEME YAPILAMAYACAĞI ÖZET: Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanığın hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmün temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Eksik ceza tayini karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda bir kere de Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasından sonra oluşacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken noksan soruşturma ile hüküm kurulduğundan mahkeme kararı bozulmuştur. Yerel Mahkeme, mağdurenin durumu hakkında düzenlenen raporun yeterli olduğu gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir. Ceza Genel Kurulunca; Uyuşmazlık; mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Suç tarihinde 15 yaşını tamamlamamış olan mağdurenin, gerçekleş- 142 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 tirilen eylem sonucunda ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin raporun yerel mahkeme tarafından, Adli Tıp Kurumu yerine 2659 sayılı Yasanın 31. maddesi uyarınca Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınmasında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, anılan maddede Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin adli tıp mevzuatı kapsamında görev yapacağının açıkça belirtilmiş olması karşısında, Adli Tıp Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunda yer alması gereken uzmanlık dallarında görevli uzmanlar arasından seçilecek ve içerisinde zorunlu olarak çocuk psikiyatrisi bulunan en az beş kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekmektedir. Bu düzenlemeye kısmen aykırılık oluşturacak şekilde, ilgili İhtisas Kurulu uzmanlık dalları arasında sayılmamış ve anılan Yasanın 24. maddesine göre ne tür bir gerekçe ile uzmanlıklarına başvurulduğu belirlenemeyen “Nöroloji Anabilim Dalı” ve “Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı” uzmanlarının heyete dahil edilerek, beş kişi tarafından düzenlenmiş olan ve aynı zamanda, mağdurede ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğince tespit edilen rahatsızlıkların, bu olaydan ötürü gerçekleştiği belirtilen “ruh sağlığının bozulması” durumuna etkisinin olup olmadığı konusunda görüş belirtilmeyen ve bu nedenle içerik itibarıyla da yetersiz bulunan rapor esas alınarak hüküm kurulması yerinde değildir. Bu itibarla yerel mahkemece, yasaya aykırı olarak düzenlenmiş ve içerik olarak da yetersiz olan bir raporun hükme esas alınması suretiyle, sanık hakkında suç nitelemesi yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup, usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir denilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 2659/m.31 5237/m.43, 103-1-3-6 DAVA : Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık T. P.’ın 5237 sayılı TCY’nın 103/1-3, 43, 103/6 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.04.2010 gün ve 381-172 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 29.06.2011 gün ve 2906-5021 sayı ile; “... Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 20.11.2007 gün ve 2007/5-142 Esas, 2007/240 sayılı Kararında belirtildiği üzere sanığın zincirleme biçiminde gerçekleşen eylemlerinin 103/6. maddeden öncekilerin olması nedeniyle 43. maddesi uyarınca yapılacak artırımın 103/1 ve 103/3. maddeleri ile belirlenen ceza üzerinden 43/1. madde uygulanarak bulunacak miktarın, 103/6. madde ile tayin edilecek ceza süresine eklenmesi suretiyle hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayini karşı SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 143 temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Mağdureye ilişkin olarak ...Devlet Hastanesi tarafından verilen 18.09.2009 günlü cevabi yazı ekindeki raporlarda depresif nöbet, sinirlilik, stres bulgularına yer verilmesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 10.02.2010 tarihli raporda da travma sonrası stres bozukluğu zemininde gelişen majör depresyonun devam etmekte olduğu ve tedavisinin planlandığının belirtilmesi karşısında, maruz kaldığı cinsel istismar eylemleri sonucunda 5237 sayılı TCK.nun 103/6. maddesinde belirtildiği şekilde mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda bir kere de Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasından sonra oluşacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması...”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.11.2011 gün ve 451-412 sayı ile; “... Kıygının ruh sağlığının bozulduğuna ilişkin mahkememizce alınan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 10.02.2010 tarihli bilirkişi kurulu raporunun uzman bilirkişilerce gerekli inceleme ve yeterli açıklama yapılarak düzenlendiği, hüküm kurmaya yeterli olduğu...”, Gerekçesiyle 5237 sayılı TCY’nın 43. maddesindeki uygulamayı değiştirmek suretiyle direnilmesine ve sanığın anılan Yasanın 103/1-3-6, 43, 62 ve CYUY’nın 326/son maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 25.04.2012 gün ve 58547 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 318. maddesinde, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanık müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair isteminin CYUY’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek inceleme dosya üzerinden yapılmıştır. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdurenin ruh ve beden sağlığının 144 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bozulup bozulmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Sanık T. P. hakkında, “yanında çalışmakta olan mağdure A. Ö.’in, kendisine yaptığı bir işi göstermek istediği sırada önce omzunu ve sırtını okşamaya başladığı, daha sonra da koltuk altından göğsüne dokunduğu, olay günü de sandalyede oturmakta olan mağdurenin yanına sandalyesi ile yaklaşarak bacaklarını okşadığı ve kot pantolonunun üzerinden cinsel organına dokunduğu, mağdurenin kalkarak oradan uzaklaştığı” iddiasıyla kamu davası açıldığı, yerel mahkemece de olayın bu şekilde gerçekleştiğinin kabul edildiği, Mağdurenin olay tarihinden önce ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğinde tedavi gördüğüne ilişkin ...Devlet Hastanesinin 18.09.2009 tarihli yazısı ekinde gönderilen “ayakta epikriz” raporlarına göre, mağdurenin; 1 )06.06.2008 tarihinde ...Devlet Hastanesi Nöroloji Polikliniğine “sinirlilik, stres” şikayeti ile başvurduğu ve kendisine “depresif epizodlar” tanısı konulduğu, 2 )19.02.2009 tarihinde aynı polikliniğe “sol omuz ağrısı, baş ağrısı, sinirlilik, bacaklarda ağrı ve uyuşma” şikayeti ile başvurduğu ve kendisine “gerilim, başağrısı, miyalji, depresif nöbet” tanısı konulduğu, 3 )23.03.2009 tarihinde yine aynı polikliniğe “baş ağrısı, sol kolda ve sağ bacakta yanma, sinirlilik, boyun ağrısı” şikayeti ile başvurduğu ve “gerilim başağrısı, baş ağrısı diğer sendromları, depresif nöbet” tanısı konulduğu, Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünün Adli Tıp Uzmanı tek hekim tarafından 02.07.2009 tarihinde düzenlenen raporunda; kendisinde panik, güvensizlik, korku hali şeklinde ruhsal değişim bulguları mevcut olup, fiil nedeniyle ruh sağlığında menfi yönde değişiklik ( bozulma ) meydana geldiği, herhangi bir zeka geriliği, psikiyatrik sendrom arazı tespit edilemediği, ırzına yönelik fiilin anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek, ruhen kendisini savunabilecek psikobiyolojik gelişim içerisinde olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği, Akdeniz Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının 10.02.2010 günlü, nöroloji, çocuk nörolojisi, psikiyatri, çocuk psikiyatrisi, adli tıp uzmanının katılımıyla 5 kişilik heyet tarafından hazırlanan raporunda; sonuç olarak travma sonrası stres bozukluğu zemininde gelişen majör depresyonun devam etmekte olduğu ve tedavisinin planlandığı, beden sağlığının bozulmadığı, ruh sağlığının ise bozulduğu kanaatine yer verildiği, Ayrıca yargılama aşamasında yerel mahkemece Adli Tıp Kurumundan mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığının belirlenmesi amacıyla randevu istendiği, 23.06.2010 günü randevu verildiği, ancak mağdurenin rapor alınmak üzere bu kuruma gönderilmediği, Anlaşılmaktadır. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 145 Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca varılabilmesi için, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile ilgili olarak rapor düzenlemekle görevli Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu başta olmak üzere İhtisas Kurullarının kuruluş şekli ve çalışma düzeni hakkındaki düzenlemelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Adalet işlerinde resmi bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Kurumunun kuruluş ve çalışma şekli 4810 sayılı Yasa ile köklü değişikliklere uğramış bulunan 2659 sayılı Yasa ile düzenlenmiştir. Anılan Yasanın, “Adli Tıp İhtisas Kurulları” başlıklı 7. maddesinde; “Adli Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas kurulları, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile; …f ) Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu birer; - Kadın Hastalıkları ve Doğum, - Radyoloji, - Üroloji, - Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, - Çocuk Psikiyatrisi, - Adli Antropoloji, - Çocuk Cerrahisi, Uzmanlarından oluşur. İhtisas Kurullarında yeteri kadar raportör bulundurulur”, “Adli Tıp Genel Kurulunun ve İhtisas Kurullarının Çalışması” başlıklı 23. maddesinde; “…B ) Adli Tıp İhtisas Kurullarının Çalışması: Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. Oyların eşitliği halinde Başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu sağlamış sayılır. Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez...”, “Adli Tıp Kurumunda bilirkişi dinlenmesi ve toplantılara katılma” başlıklı 24. maddesinde ise; “I- Adli Tıp Genel Kurulu ve adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla Adli Tıp Genel Kurulu, adli tıp ihtisas kurulu veya adli tıp ihtisas dairesi başkanlığına bildirirler. ...II- a ) Adli Tıp Genel Kurulu, adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya dairelerinde 146 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bulunmayan, Adli Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde bulunan uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla ilgili toplantıya katılır ve oy kullanırlar” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre, anılan Yasanın 7. maddesinin ( f ) bendi uyarınca, Adli Tıp Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunun, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birer kadın hastalıkları ve doğum, radyoloji, üroloji, ruh sağlığı ve hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, adli antropoloji ve çocuk cerrahisi uzmanından oluşacağı, aynı Yasanın 23. maddesinin ( B ) bendi uyarınca da ihtisas kurulunun başkan ve işin niteliğine göre bu uzmanlardan en az dört üyenin katılımıyla toplanacağı, incelenecek konunun ilgili uzman üyenin hazır bulunmaması halinde ise müzakerenin yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan Yasanın “Diğer Adli Ekspertiz Kurumları” başlıklı 31. maddesinde yer alan; “Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre resmi bilirkişi sayılır. Bu birim ve kliniklerde tetkik edilecek adli tıp ile ilgili işler yönetmelikte belirlenir” şeklindeki düzenlenmeyle de Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli konularda Ceza Yargılaması Yasasına göre resmi bilirkişi sayılacağı açıkça belirtilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Suç tarihinde 15 yaşını tamamlamamış olan mağdurenin, gerçekleştirilen eylem sonucunda ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin raporun yerel mahkeme tarafından, Adli Tıp Kurumu yerine 2659 sayılı Yasanın 31. maddesi uyarınca Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınmasında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, anılan maddede Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinin adli tıp mevzuatı kapsamında görev yapacağının açıkça belirtilmiş olması karşısında, Adli Tıp Kurumu Altıncı İhtisas Kurulunda yer alması gereken uzmanlık dallarında görevli uzmanlar arasından seçilecek ve içerisinde zorunlu olarak çocuk psikiyatrisi bulunan en az beş kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekmektedir. Bu düzenlemeye kısmen aykırılık oluşturacak şekilde, ilgili İhtisas Kurulu uzmanlık dalları arasında sayılmamış ve anılan Yasanın 24. maddesine göre ne tür bir gerekçe ile uzmanlıklarına başvurulduğu belirlenemeyen “Nöroloji Anabilim Dalı” ve “Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı” uzmanlarının heyete dahil edilerek, beş kişi tarafından düzenlenmiş olan ve aynı zamanda, mağdurede ...Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniğince tespit edilen rahatsızlıkların, bu olaydan ötürü gerçekleştiği belirtilen “ruh sağlığının bozulması” durumuna etkisinin olup olmadığı konusunda görüş belirtilmeyen ve bu nedenle içerik itibarıyla da yetersiz bulunan rapor esas alınarak hüküm kurulması yerinde değildir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 147 Bu itibarla yerel mahkemece, yasaya aykırı olarak düzenlenmiş ve içerik olarak da yetersiz olan bir raporun hükme esas alınması suretiyle, sanık hakkında suç nitelemesi yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup, usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına, ayrıca 01.07.2009 tarihinden bu yana tutuklu bulunan sanığın tutuklulukta geçirdiği süre ile bozma nedeni gözönüne alınarak tahliyesine karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1- Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.11.2011 gün ve 451-412 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA, 2- Sanık T. P.’ın tutuklu bulunduğu bu suçtan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için yazı yazılmasına, 3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2659/m.31 ADLÎ TIP KURUMU KANUNU Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre resmi bilirkişi sayılır. Bu birim ve kliniklerde tetkik edilecek adli tıp ile ilgili işler yönetmelikte belirlenir. 5237/m.43-1 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/06/2005-5377 S.K./6.mad) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır. 5237/m.103-1-3-6 TÜRK CEZA KANUNU (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır. (3) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./12.mad) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, 148 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. YARGITAY KARARLARI 149 SAYI: 39 YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Tarih: 2.11.2011 Esas: 2011/2361 Karar: 2011/6564 ARALARINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI BULUNAN SANIKLARIN AYNI MÜDAFİİ İLE SAVUNULAMAYACAĞI KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU ÖZET: Sanıklar hakkında mahkemece kurulan hükmün temyizinde Özel Dairece; Sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu halde aynı müdafii tarafından savunmalarının yapılması usule aykırı olup yerel mahkemenin kararının bozulmasını gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 1136/m.38-1 5271/m.152 DAVA : Mustafa K.’i kasten öldürmekten sanık Nilüfer K.’nun yapılan yargılanması sonunda: hükümlülüğüne, diğer sanık Orhan K.’nun beraatine dair ( İzmir ) Yedinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.3.2010 gün ve 277/103 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık Nilüfer müdafiiyle müdahil vekili taraflarından istenilmiş, sanık müdafii duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle: sanık hakkında duruşmalı, müdahilin temyizi üzerine incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi: KARAR : 1- ) Sanık Orhan K.’nun hakkında verilen beraat kararının gerekçesine yönelik olan temyiz isteminin, süresinden sonra olması sebebiyle C.M.U.K.317 maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir., 2- ) Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 gün ve 2009/1-85/242 Sayılı kararında açıklandığı üzere; sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden; somut olayda, aynı olay sebebiyle yargılanan ve cezalandırılmasına karar verilen sanık Nilüfer K. ile beraatine karar verilen 150 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 sanık Orhan K. arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldığı halde, ayrı ayrı müdafiiler yerine aynı müdafii tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 Sayılı C.M.K.nun 152 maddelerine aykırı davranılması; SONUÇ : Usule aykırı olup, sanık Nilüfer müdafii ve müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair cihetleri incelenmeksizin, öncelikle bu nedenle, sanık Nilüfer hakkında mahkumiyet, sanık Orhan hakkındaki beraat hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce hilafına C.M.U.K.nun 321 maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1136/m.38-1 AVUKATLIK KANUNU Avukat; a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa, Teklifi reddetmek zorunluğundadır. Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar. 5271/m.152 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir. YARGITAY KARARLARI 151 SAYI: 39 YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Tarih: 13.11.2012 Esas: 2012/25141 Karar: 2012/45745 KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU MAHKEMECE, YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ DOĞRULTUSUNDA İŞLEM YAPILACAĞI ÖZET: Elektrik enerjisi hırsızlığı ve mühür bozma suçlarından sanık hakkında hüküm kurulmuştur. Özel Dairece; Davanın dayanağını oluşturan elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçunu düzenleyen, Türk Ceza Kanununun ilgili hükmü yürürlükten kaldırılmış, yeni düzenleme ile, Karşılıksız Yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmayacağı, zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirileceği, ancak Enerjisi hırsızlığı gerek bu suça bağlı olarak dava konusu yapılan mühür bozma suçundan kurulan hükümler İle ilgili olarak taraflar çağrılıp, aynı maddede öngörülen hükümler çerçevesinde yeni bir hüküm kurulması gerektiği anlaşılmakla, 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasına göre işlem yapılması için dosyanın mahkemesine iadesine oybirliğiyle karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.142-1-f 6352/m. 82, 83, 84, GEÇİCİ 2.madde- 1-2 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Elektrik enerjisi hırsızlığı ve mühür bozma suçlarından sanık hakkında kurulan mahkkumiyet hükümlerinin katılan vekili ve sanık tarafından temyizi üzerine, Yargıtay’a gönderilen dava dosyası, “02.07.2012 tarihinde kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 05.07.2012 152 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapılması” için 19.07.2012 tarihinde mahkemesine iade edildiği halde mahkemesince bir işlem yapılmadan Dairemize iade edilmesi üzerine yapılan incelemede; 6352 Sayılı Yasanın 82. maddesi ile davanın dayanağını oluşturan elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçunu düzenleyen, 5237 sayılı TCK’ nın 142. maddesinin 1 fıkrasının ( f ) bendi yürürlükten kaldırılmış, aynı Yasanın 83.maddesi ile de, 5237 sayılı TCK’ nın karşılıksız yararlanma suçunu düzenleyen 163. maddesine; “ ( 3 ) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenleme içeren 3. fıkra eklenmiştir. Aynı Yasanın 84. maddesi ile de; “5237 sayılı Kanunun 168. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve karşılıksız yararlanma” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “ ( 5 ) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.” hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 103. maddesi ile de; 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 6. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “ ( 2 ) Karşılıksız yararlanma suçunda etkin pişmanlıktan yararlanması dolayısıyla şüpheli, sanık veya hükümlü hakkında verilen kararlar adlî sicilde bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Onbeş yıl süreyle muhafaza edilen bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından istenmesi halinde verilebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeler ile daha önce hırsızlık suçu olarak düzenlenen, abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisi, su ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi eylemleri karşılıksız yararlanma suçu olarak düzenlenmiştir. 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasında; ( 2 ) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 153 doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar. Hükmüne yer verilmiş olması ve anılan suçlara ilişkin açıklanan düzenlemer karşısında; temyiz edilmesi nedeniyle Yargıtay’ da bulunan dosyalar hakkında ne tür bir işlem yapılacağına dair aynı maddenin 1. fıkrasında ise, ( 1 ) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir. Şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Konuya ilişkin 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları birlikte değerlendirildiğinde, anılan suçlara ilişkin olarak hakkında kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, altı ay içinde zararı tamamen tazmin etmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunamayacağı ve verilen cezanın da tüm sonuçları ile ortadan kalkacağı düzenlenmiş olup, düzenleme gereğince işlem yapılması gereken hükümlerin, mahkumiyet veya beraat hükmü olacağına, ya da kesinleşmiş olup olmadığına dair bir ayırım yapılmamıştır. Temyiz nedeniyle Yargıtay’ da bulunan dosyaların da Geçici 2. madde gereğince işlem yapılmak üzere hükmü veren mahkemeye gönderileceğine dair amir hükümde de hükmün niteliği veya kesinleşip kesinleşmediği ya da mağdur kurumun zararının tazmin edilip edilmediği şekilinde bir ayırıma yer verilmemiştir. Geçici 2. maddenin 1. fıkrasında ayrıca temyiz nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların ise ilgili daireye gönderilmeden doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkemesine gönderileceği düzenlenmiştir. Anılan düzenleme ile yapılan açıklamalar karşısında; 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkra kapsamındaki suçlar yönünden, Yargıtay’da bulunan dosyalar ile ilgili olarak Yargıtay ilgili ceza dairesinin de temyiz incelemesi yapmadan dosyayı mahkemesine göndermesi gerektiğinin kabulü gerekmektedir. Aksi taktirde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyalar ilgili daireye gönderilmeden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk derece mahkemelerine gönderildiği halde, Yargıtay 154 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 dairelerinde bulunan dosyalar ile ilgili olarak dairesince inceleme yapılması gerektiğini kabul etmek, hukukun temel ilkelerinden olan, “aynı durumdakiler arasında eşitlik” ilkesine aykırı davranarak, eşiksizlik yaratılmış olacaktır. Bu nedenlerle madde kapsamında bulunan suçlara ilişkin dosyaların temyiz incelemesine konu yapılmadan, bir gönderme yazısı ile mahkemelerine gönderilmesi gerekir. Mahkemesine gönderilen dosyalar hakkında ne tür bir işlem yapılması gerektiği konusunda, 6352 sayılı Yasada bir düzenleme yoksa da; 5237 sayılı TCK’ nın yürülüğe girmesi üzerine, 765 sayılı TCK uyarınca verilen ve temyiz nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkemesine iade edileceğine dair 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 2. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verildiği ve anılan düzenlemeye ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 27.06.2006 gün, 173-169 sayılı kararında özetle “5320 sayılı Yasanın 8/2 maddesinin, ilk derece mahkemelerince verilip temyiz edilen hükümlerde, lehe hükümlerin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılmasının gerektiği açıkça anlaşılması halinde, dosyanın doğrudan ilgili mahkemesine iade edilebilme yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tanınmış, bu hüküm uyarınca gönderilen dosyalarda, mahkemeler yönünden yeniden duruşma açılarak hüküm verme ödevi doğuran kendine özgü bir düzenleme olduğu” belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Dairelerinin istikrar kazanmış olan kararları da bu yöndedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Yasanın 8. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesine yapılan iadelerin, bozma ilamı niteliğinde olduğunun kabul edilmiş olması karşısında; 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesi uyarınca gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca gerek ilgili Yargıtay Dairesince yapılan mahalline gönderme işleminin bozma ilamı olarak kabulü ile gerek elektrik enerjisi hırsızlığı gerek bu suça bağlı olarak dava konusu yapılan mühür bozma suçundan kurulan hükümler İle ilgili olarak 5320 sayılı Yasının 8. maddesi gereğince yürülükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 326. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraflar çağrılıp, aynı maddede öngörülen hükümler çerçevesinde yeni bir hüküm kurulması gereketiği anlaşılmakla; SONUÇ : 6352 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesinin 2. fıkrasına göre işlem yapılması için dosyanın mahkemesine iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 13.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 155 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6352/m. 82, 83, 84 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN MADDE 82- 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi yürürlükten kaldırılmış, üçüncü fıkrasında yer alan “ikinci fıkraya göre cezaya” ibaresi “beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına”, “onbeş yıla kadar hapis” ibaresi ise “ceza yarı oranında artırılır” şeklinde değiştirilmiştir. MADDE 83- 5237 sayılı Kanunun 163 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(3) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” MADDE 84- 5237 sayılı Kanunun 168 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve karşılıksız yararlanma” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(5) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.” 6352/GEÇİCİ 2inci madde- 1-2 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN (1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir. (2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar. 156 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 5237/m.142-1-f TÜRK CEZA KANUNU (1) Hırsızlık suçunun; f) Elektrik enerjisi hakkında, İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. YARGITAY KARARLARI 157 SAYI: 39 YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Tarih: 10.10.2012 Esas: 2012/28613 Karar: 2012/33728 TEKERRÜR HAKSIZ TAHRİK ÖZET: Mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Sanığın adli sicil kaydında yer alan adli para cezasının, miktar itibariyle kesin olması sebebiyle mükerrirliğe esas alınamayacağının gözetilmemesi, Uygulama şartları gerçekleşmediği halde, sanık hakkında verilen cezada haksız tahrik nedeniyle indirim yapılmış olması, İnfazı kısıtlar şekilde denetim süresinin belirlenmesi, bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.29 5271/m.147 DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak; Gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dairemizce 05.04.2012 tarih ve 2011/22103 Esas, 2012/14300 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında bozma yolundaki kararına karşı; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.07.2012 tarih ve 2008/161996 sayılı yazısı ile “İddianamenin okunmaması ve imza eksikliğine ilişkin olarak usül bozması yapılamayacağının ve dosyanın esastan incelenmesi gerektiğine ilişkin” talebiyle itiraz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.07.2012 tarih ve 2012/1225 Esas, 2012/1765 sayılı Kararı ile Daireye gönderilmekle; 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 2.ve 3. fıkraları ile aynı yasanın 101. maddesi ile de 5320 sayılı Yasaya eklenen 158 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 geçici 5. maddenin verdiği yetkiye dayanılarak Dairemize gönderilen dosya hakkında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının vaki talepleri yerinde görülmekle; 1 ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne; 2 ) Dairemizin 05.04.2012 tarih ve 2011/22103 Esas, 2012/14300 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkındaki bozma ilamının kaldırılmasına; Dosyanın yeniden incelenmesinde; Esaslı işlemlerin yapıldığı 03.03.2008 tarihli duruşma tutanağının katip tarafından imzalanmaması mahallinde giderilebilir eksiklik olarak görülmüş keza; iddianamenin okunmaması duruşmada hazır bulunan sanığa CMK’nin 147. maddesindeki haklarının hatırlatılması ve yüklenen suçun anlatılması nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır. Diğer temyiz itirazlarının reddine, Ancak; a ) Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve mükerrirliğe esas alınan, Şereflikoçhisar Sulh Ceza Mahkemesinin 25.04.2007 tarih 2007/42-106 sayılı ilamına konu adli para cezasının, miktar itibariyle kesin olması sebebiyle mükerrirliğe esas alınamayacağının gözetilmemesi, b ) Sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında atılı suçlamayı kabul etmemesine ve dosya kapsamına göre, uygulama şartları gerçekleşmediği halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi verilen cezada haksız tahrik nedeniyle indirim yapılmış olması, Kabule göre de; c ) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesinden sonra denetimli serbestlik uygulanmasına karar verilmekle yetinmesi gerekirken, infazı kısıtlar şekilde denetim süresinin belirlenmesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 10.10.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.29 TÜRK CEZA KANUNU (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 159 5271/m.147 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur: a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür. b) Kendisine yüklenen suç anlatılır. c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. d) 95 inci Madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir. e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir. f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır. i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır: 1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih. 2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği. 3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri. 4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı. 5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri. 160 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Tarih: 2.11.2012 Esas: 2012/33 Karar: 2012/12011 MÜLKİYETİN TAŞKIN KULLANILMASI ÜZERİNE ZARAR GÖRENİN MÜDAHALE EDEBİLECEĞİ ÖZET: Sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün temyizen incelenmesinde Özel Dairece; Somut olayda, sanık ile katılanın bitişik arazilerde komşu oldukları, katılana ait zeytin ağaçlarının dallarının sanığa ait nar ağaçlarına zarar verdiği ve sanığın uzun süre katılanı bu konuda uyarmasına rağmen katılanın herhangi bir tedbir almadığı sanığın aksi sabit olmayan savunması ve dosya kapsamından anlaşılmakla unsurları yönünden oluşmayan atılı suçtan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi doğru görülmeyerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlgili Kanun/Madde: 4721/m.683, 740 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Türk Medeni Kanununun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesi: “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını yasal sınırlar içinde kullanabilme yetkisini düzenlemiştir. Öte yandan, anılan Kanunun taşınmaz mülkiyet hakkının kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde yer alan 740. maddesi ise, başkasının mülküne taşarak zarar veren ağaçlara ait dal ve köklerin, zarar gören mülk sahibinin istemi üzerine uygun bir süre içinde kaldırılmaması halinde, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği ve kendi mülkiyetine geçirilebileceği hükmünü içermektedir. Görüleceği üzere bu madde ile de mülkiyetin taşkın kullanımına kısıtlama getirilmiştir. Buna göre, mülk sahibi, önceden istemde bulunmasına karşın taşan dal ve kökler SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 161 uygun bir süre içinde kaldırılmadığı takdirde kendisi kullanabileceği gibi, bu zararın mahkeme aracılığı ile giderilmesini de isteyebilir. Somut olayda, sanık ile katılanın bitişik arazilerde komşu oldukları, katılana ait zeytin ağaçlarının dallarının sanığa ait nar ağaçlarına zarar verdiği ve sanığın uzun süre katılanı bu konuda uyarmasına rağmen katılanın herhangi bir tedbir almadığı sanığın aksi sabit olmayan savunması ve dosya kapsamından anlaşılmakla unsurları yönünden oluşmayan atılı suçtan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 02.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 4721/m.683 TÜRK MEDENİ KANUNU Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir. 4721/m.740 TÜRK MEDENİ KANUNU Komşunun arazisine taşarak zarar veren dal ve kökler, onun istemi üzerine uygun bir süre içinde kaldırılmazsa, komşu bu dal ve kökleri kesip kendi mülkiyetine geçirebilir. Ekilmiş veya üzerine yapı yapılmış arazisine dalların taşmasına katlanan komşu, bu dallarda yetişen meyvaları toplama hakkına sahip olur. Komşu ormanlar hakkında bu hükümler uygulanmaz. 162 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Tarih: 15.5.2012 Esas: 2012/1164 Karar: 2012/11135 SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KISA SÜRELİ HAPİS CEZALARININ SEÇENEK YAPTIRIMLARA ÇEVRİLMESİ ÖZET: Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle Özel Dairece; Uzlaşma girişiminde bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi, Suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi, Konut dokunulmazlığını bozma suçundan yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi, Sanığın her bir eyleminden dolayı denetime olanak sağlayacak biçimde ayrı ayrı uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde bir kez hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiştir. İlgili Kanun/Madde: 5237/m.50-1-3, 51 5271/m.253, 254 DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: KARAR : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 163 1- ) Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında; 5271 Sayılı C.M.K.nın 253 ve 254. maddelerini değiştiren 5560 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 19.12.2006 tarihinden önce işlenen suçlarda uygulama olanağı bulunan 5395 Sayılı Çocuk Koruma Yasasının 24. maddesine göre, 5560 Sayılı Kanunun 25. maddesiyle değişik 5271 Sayılı C.M.K.nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesindeki yöntem izlenerek uzlaşma girişiminde bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi, 2- ) Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçundan hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, 5237 Sayılı T.C.K.nın 50/3. maddesi uyarınca aynı Kanunun 50/1. maddesindeki seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi, 3- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 51. maddesiyle 5395 Sayılı Kanunun 23. maddesinin koşulları ve sonuçları değerlendirilirken; sabıkasız olması ve suç işleme hususunda eğilimin olmaması, cezasının ertelenmesi halinde yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaat geldiğinden cezasının ertelenmesine karar verildiği halde, “Sanığın kişilik özellikleriyle duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmamış olması” denilmek suretiyle konut dokunulmazlığını bozma suçundan yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi, 4- ) Sanığın her bir eyleminden dolayı denetime olanak sağlayacak biçimde ayrı ayrı uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, 5237 Sayılı T.C.K.nın 50, 51 ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 231 maddelerinin değerlendirilmesi sırasında yazılı biçimde bir kez hüküm kurularak 5271 Sayılı C.M.K.nın 232. maddesine aykırı davranılması, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk B.M. müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 15.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5271/m.231, 232 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU Madde 231 - (1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. 164 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl* veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 165 yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. (13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. (14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md;Değişik fıkra: 23/01/20085728 S.K./562.mad) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz. Madde 232 - (1) Hükmün başına, “Türk Milleti adına” verildiği yazılır. (2) Hükmün başında; a) Hükmü veren mahkemenin adı, b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği, c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı, Yazılır. (3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur. (4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır. (5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır. (6) Hüküm fıkrasında, 223 üncü Maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. (7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir. 5271/m.253, 254 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU Madde 253 - (Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.24.md) (1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur: 166 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar. b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan; 1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88), 2. Taksirle yaralama (madde 89), 3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116), 4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234), 5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239), suçları. (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir. (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. (4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır. (5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır. (6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır. (7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir. (8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir. (9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir. (10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur. SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 167 (11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır. (12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir. (13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır. (14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir. (15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır. (16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler. (17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder. (18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez. (19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır. (20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz. (21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde 168 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez. (22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır. (23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir. (24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle düzenlenir. Madde 254 - (Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.25.md) (1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır. (2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır. 5237/m.50-1-3, 51 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; a) Adlî para cezasına, b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine, c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye, d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya, f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir. (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını SAYI: 39 YARGITAY KARARLARI 169 doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. Madde 51 - (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin; a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması, b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir. (2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir. (3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz. (4) Denetim süresi içinde; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, Mahkemece karar verilebilir. (5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir. (6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir. (7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine 170 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 karar verilir. (8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır. YARGITAY KARARLARI 171 SAYI: 39 YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Tarih: 20.6.2012 Esas: 2012/8915 Karar: 2012/7056 REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇU CUMHURİYET SAVCISININ MADDİ GERÇEĞİ ARAŞTIRMA MECBURİYETİ İlgili Kanun/Madde: 5271/m.160 DAVA : Reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan şüpheli M.S. hakkında Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda verilen 27.01.2012 gün, 2012/497 Sor. ve 2012/328 Sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara karşı yapılan itiraz üzerine Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2012 günlü, 2012/55 D. İş sayılı kararının; dosya kapsamına göre, mağdurun şikayetçi olmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; 5271 Sayılı C.M.K.nın 160. maddesinde yer alan ( Cumhuriyet Savcısı ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür ) düzenlemesi karşısında Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, şüpheliye yönelik iddiaların araştırılmadığı, şüphelinin beyanına başvurulmadığı, yalnızca yaşı küçük mağdurun karakolda alınan ifadesiyle yetinildiği, ortada 5271 Sayılı Kanuna uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda anılan kanunun 160. ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, bahisle 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi gereğince hükmün bozulması lüzumu” Adalet Bakanlığı Ceza İşleri 172 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Genel Müdürlüğü ifadeli 12.04.2012 gün ve 21879 sayılı, kanun yararına bozma istemlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye ihbar ve dava evrakı birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü: KARAR : C.M.K.nın 160/2. maddesinin amir hükmüne göre anılan soruşturma evrakına bakan Cumhuriyet Savcısının söz konusu olayla ilgili olarak İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezlekenin içeriğiyle yetinmeksizin maddi gerçeği bulmak için gerekli işlemleri yapması, bu kapsamda öncelikli olarak hakkında suç isnadında bulunulmasına rağmen kendisiyle ilgili hiç bir işlem yapılmayan hatta açık kimliğiyle adresi dahi tespit edilmeyen şüpheliyi temin edip ifadesini aldıktan sonra dosya içinde bulunup mağdureye ait olduğu bildirilen görüntülü ifade kaydı cd’nın çizik olması sebebiyle bilgisayarda açılamaması karşısında emniyet müdürlüğünden kopyasını temin edip ayrıca mağdurenin ifadesinde isimleri geçen tanıkları da dinledikten sonra bunları değerlendirerek bir karara varması gerekirken eksik soruşturmayla karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı ve bu itibarla kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2012 günlü, 2012/497 Sor. ve 2012/328 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı yapılan itiraz üzerine Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2012 günlü, 2012/55 D. İş sayılı kararın C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılmasına ve dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 20.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5271/m.160 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür. SAYI: 39 DANIŞTAY KARARLARI 175 DANIŞTAY 8. DAİRE Tarih: 11.10.2012 Esas: 2012/7088 Karar: 2012/7438 REKABET YASAĞI İDARİ PARA CEZASI KARAR DÜZELTME ÖZET: Dava, Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin onama kararının iptali istemi ile açılmıştır. Özel Dairece; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı icrasına Dair Yasanın 24. maddesinde, Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 8inci, 9uncu ve 39uncu maddesinde, 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Yasasının “Disiplin Cezalan” başlığını taşıyan 44. maddesinde, haksız rekabeti sağlayıcı açıklamalarda bulunmak yasaklanmıştır. Özel Hastaneler Yönetmeliğinde de, rekabetin korunması ve haksız rekabet ile ilgili diğer mevzuat hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden, davacının mesul müdürlüğünü yaptığı sağlık kuruluşu tarafından hazırlanan web sitesinde “implant ve lazerle diş beyazlatma hizmetlerinde ödeme kolaylığı, hospident clup card ile hospident ailesinin seçkin üyelerinden biri olarak size hizmet vermekten onur duyarız, kredi kartına vade farksız 12 taksit, online randevu” gibi talep yaratmaya yönelik reklam içeren ifadelere yer verildiği gerekçesi ile ilanın içeriği nedeniyle reklam ve haksız rekabet niteliği taşıdığından bahisle dava konusu işlemin tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Olayda, davacıya para cezası verilmesine konu teşkil eden ve dosya içinde yer alan söz konusu Web sitesindeki duyuruların incelenmesinden; bu ilanın, reklam unsuru içermekte olup, belli bir alanda verilen sağlık hizmetinin ticari bir niteliğe büründürülerek alıntısı yapılan Yasal ve düzenleyici kuralların ihlali sonucunu doğurduğu görülmektedir. 176 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Bu durumda, davacıya yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerine aykırı davranması nedeniyle verilen disiplin cezasında hukuka aykırılık bulunmayıp, davanın reddine karar verilmiştir. İlgili Kanun/Madde: 1219/m.24 3224/m.44 2577/m.54 TIBBİ DEONTOLOJİ TÜZÜĞÜ md:8, 9, 39 ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ md:16, 17, 60 İstemin Özeti : Dairemizin 31.5.2012 gün ve E:2008/9568, K:2012/4062 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir. Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hâkimi : Hilal AKTEMUR DERMANCIOĞLU Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü: KARAR : Danıştay Dava Daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilen kararlar hakkında karar düzeltilmesi yoluna başvurulabilmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır. İstemde bulunan tarafından öne sürülen düzeltme nedenleri ise sözü edilen maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından, SONUÇ : Düzeltme isteminin reddine, yargılama giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 11.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. ANKARA 10.İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2008/643 KARAR N0:2008/1668 DAVACI : ... VEKİLİ : ... KARSI TARAF ( DAVALI ) : Türk Diş Hekimleri Birliği / ANKARA VEKİLİ : ... İSTEMİN ÖZETİ : Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca 2007 yılı asgari muayene ücretinin 50 katı tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 16.01.2008 tarih ve 22 sayılı onama kararının; söz konusu ilanlar ile tedavi yöntemi ve ödemeler konusunda halkın bilinçlendirilmesinin amaçlandığı, özendirici ve rekabete yol açıcı bir durumun soz konusu olmadığı ileri sürülerek iptali istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ : Davacının faaliyetinin talep yaratmaya yönelik SAYI: 39 DANIŞTAY KARARLARI 177 özendirici ve rekabete yol açıcı nitelikte olduğunun belirlenmesi nedeniyle davacının fiiline uygun disiplin cezası ile cezalandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren 10. Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü: Dava, Diş Hekimi olarak görev yapan davacının Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığınca 2007 yılı asgari muayene ücretinin 50 katı tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 16.01 2008 tarih ve 22 sayılı onama kararının iptali istemi ile açılmıştır. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı icrasına Dair Yasanın 24. maddesinde, Mesleklerini uygulayan hekimlerin, hasta kabul ettikleri mahal ile muayene saatlerini ve ihtisaslarını bildiren ilanlar terkibine mezun olup diğer suretlerle ilan, reklam ve saire yapmalarının yasak olduğu kurala bağlanmıştır Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 8. maddesinde, tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemeyeceği, tabip ve diş tabibinin yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olduğu, her ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi reklamını yapamayacağı, tabip ve diş tabibinin, gazetelerde ve diğer neşir vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramayacağı, 9. maddesinde, tabip ve diş tabibinin, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete kağıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesine göre kabul edilmiş olan ihtisas şubesini, akademik unvanını ve muayene gün ve saatlerini yazabileceği, 39. maddesinde, tabip ve dış tabibinin meslektaşlarına hastalarını elde etmeye matuf hareket ve teşebbüslerde bulunamayacağı hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan, 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Yasasının “Disiplin Cezalan” başlığını taşıyan 44. maddesinde, diş hekimlerine verilebilecek disiplin cezaları tek tek sayılarak, disiplin cezalarını gerektiren fiiller ve bu fiillere uygulanacak disiplin cezalarındaki yöntem ve usullerin Birlikçe düzenlenecek bir yönetmelikle gösterileceği hükme bağlanmış olup, bu hükme dayanılarak çıkarılan Türk Diş Hekimleri Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliğinin 8/a maddesinde; reçete Kağıtları, el ilanları, promosyon malzemeleri ve benzeri araçlarla reklam yapmak veya sanal ortamlarda dahil olmak üzere her türlü iletişim araçlarında reklam amacına yönelik ve haksız rekabeti sağlayıcı yazılar yazmak, yazdırmak veya açıklamalarda bulunmak, çalıştığı veya ortağı olduğu kuruluş veya şirket aracılığı ile anılan eylemlerin yapılmasına göz yummak fiilinin para cezası ile cezalandırılacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 16.maddesinde; özel hastanelerin 178 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 tıbbi, idari, mali ve teknik hizmetlerinin bir mesul müdür sorumluluğunda yürütüleceği, 17. maddesinde; “Özel hastanenin tıbbi, idari, mali ve teknik hizmetlerini mevzuata uygun olarak idare etmek ve denetlemekle” görevli olan kişinin mesul müdür olduğu düzenlemesine yer verilmiş, 60. maddesinde de; özel hastanelerin tıbbi deontoloji ve mesleki etik kurallarına aykırı şekilde insanları yanıltan ve yanlış yönlendiren, ruhsatında yazılı kabul ve tedavi ettiği uzmanlık dallarından başka hastaların tedavi ettiği intibaını uyandıran, diğer hastaneler aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamayacağı ve bu mahiyette reklam ve tanıtımlar yapamayacağı, özel hastanelerin ruhsatında kayıtlı ısmı dışında bir isim kullanamayacağı, böyle faaliyet gösteremeyeceği, rekabetin korunması ve haksız rekabet ile ilgili diğer mevzuat hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Hekimlik Meslek Etiğı Kurallarının 11. maddesinde de, hekimin mesleğini icra ederken reklam yapamayacağı, ticari reklamlara araç olamayacağı, çalışmalarına ticari bir görünüm veremeyeceği, insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşları arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamayacağı, hekimin yayın araçlarıyla yapacağı duyurularda varsa Tababet Uzmanlık Tüzüğüne göre kabul edilmiş olan uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildirebileceği öngörülmüştür. Dava dosyasının incelenmesinden, davacının mesul müdürlüğünü yaptığı sağlık kuruluşu tarafından hazırlanan web sitesinde “implant ve lazerle diş beyazlatma hizmetlerinde ödeme kolaylığı, hospident clup card ile hospident ailesinin seçkin üyelerinden biri olarak size hizmet vermekten onur duyarız, kredi kartına vade farksız 12 taksit, online randevu” gibi talep yaratmaya yönelik reklam içeren ifadelere yer verildiği gerekçesi ile ilanın içeriği nedeniyle reklam ve haksız rekabet niteliği taşıdığından bahisle dava konusu işlemin tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Olayda, davacıya para cezası verilmesine konu teşkil eden ve dosya içinde yer alan söz konusu Web sitesindeki duyuruların incelenmesinden; bu ilanın, reklam unsuru içermekte olup, belli bir alanda verilen sağlık hizmetinin ticari bir niteliğe büründurülerek alıntısı yapılan Yasal ve düzenleyici kuralların ihlali sonucunu doğurduğu görülmektedir. Bu durumda, davacıya yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerine aykırılık davranması nedeniyle verilen disiplin cezasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, aşağıda dökümü gösterilen 80,20-YTL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, A.A.Ü.T. uyarınca belirlenen 350,00-YTL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istek halinde davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay’da temyiz yolu SAYI: 39 DANIŞTAY KARARLARI 179 açık olmak üzere, 08.07.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2577/m.54 İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU 1. (Değişik birinci cümle: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca; a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması, b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması, c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması, d) (Değişik: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması, Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir. 2. (Değişik: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları ile bölge idare mahkemeleri, kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar. 3. (Değişik: 10.6.1994 – 4001/24 md.) Kararın düzeltilmesi istekleri esas kararı vermiş olan daire, kurul ve bölge idare mahkemesince incelenir. Dosyanın incelenmesinde tetkik hakimliği yapanlar, aynı konunun düzeltme yoluyla incelenmesinde bu görevi yapamazlar. 1219/m.24 TABABET VE ŞUABATI SAN’ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN İcrayı sanat eden tabipler hasta kabul ettikleri mahal ile muayene saatlerini ihtisaslarını bildiren ilanlar tertibine mezun olup diğer suretlerle ilan,reklam vesaire yapmaları memnudur. TIBBİ DEONTOLOJİ TÜZÜĞÜ md:8, 9, 39 MADDE 8 - Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez. Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, ne suretle olursa olsun, yazıların da kendi reklâmını yapamaz. Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer neşri vasıtalarında, reklâm mahiyetinde teşekkür ilânları yazdıramaz. MADDE 9 - Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilânlarda ve reçete kâğıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtısas Nizamnamesine göre kabul edilmiş olan ihtısas şubesini, akademik ünvanını ve muayene gün ve saatlarını yazabilir. Muayenehane kapılarına veya binaların dışına asılacak tabebâların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip 180 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 odalarının bu husustaki kararlarına riayet etmekle mükelleftirler. Tabelâlarda en çok iki renk kullanılabilir. Işık verici vasıtalarla tabelâları süslemek yasaktır MADDE 39 - Tabip ve diş tabibi meslektaşlarının hastalarını elde etmeğe mâtuf hareket ve teşebbüslerde bulunamaz. ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ md:16, 17, 60 Madde 16 - - (Değişik fıkra : 21/10/2006 - 26326 S.R.G Yön/14.mad) Özel hastanelerin tıbbî, idarî ve teknik hizmetleri bir mesul müdür sorumluluğunda yürütülür. Özel hastanenin Bakanlık ve müdürlük ile ilgili bulunan bütün iş ve işlemlerinde birinci derecede muhatap, mesul müdürdür. Mesul müdür olarak görevlendirilecek olan tabibin aşağıdaki nitelikleri taşıması şarttır: a) 11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca Türkiye’de sanatını yapmaya mezun olmak, b) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, c) (Değişik bend: 13/04/2003 - 25078 S. R.G. Yön./10. md.; Değişik bend: 28/05/2004 - 25475 S.R.G. Yön./5.mad) Türkiye’de iki yılı kamu ya da özel hastanelerde olmak üzere, en az beş yıl tabiplik yaptığını gösteren belge veya belgeler, d) Herhangi bir suçtan dolayı ağır hapse veya yüz kızartıcı suçlar yüzünden hapse mahkum veya 21/05/1933 tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastahaneler Kanununun 38 inci ve 39 uncu maddeleri uyarınca mesul müdürlükten yasaklı olmamak, e) İlgili tabip odasına kayıtlı olmak. Özel kanunlara göre geçici olarak meslekten men edilenler, bu yasakları süresince özel hastanelerde mesul müdürlük yapamazlar. (Ek fıkra: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/3.mad.) Mesul müdür, görev yaptığı hastanenin dışında muayenehane veya başka bir sağlık kurum/kuruluşunda çalışamaz. Madde 17 - Mesul müdürün görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır: a) (Değişik bent: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/4.mad.) Özel hastanenin tıbbî, idarî ve teknik hizmetlerini mevzuata uygun olarak idare etmek ve denetlemek, b) Gerektiğinde, ruhsatlandırma ile ilgili her türlü işlemleri yürütmek, c) Özel hastanenin ruhsatlandırılmasından sonra, her türlü personel, bina, tesis, grup ve tür değişikliklerini müdürlüğe bildirmek, d) Özel hastane adına belge onaylamak, e) Bakanlık ve müdürlük ile ilgili olan her türlü muhabere ve yazışmaları yürütmek, f) Özel hastanenin personel ve hizmet kalite standartlarını korumak ve geliştirmek, g) Özel hastane bünyesinde kurulan ve sağlık ile ilgili mevzuat çerçevesinde ruhsatlandırılması gereken eczane, laboratuvar, diyaliz merkezi, organ ve doku nakli SAYI: 39 DANIŞTAY KARARLARI 181 merkezi, üremeye yardımcı tedavi merkezi ve genetik hastalıklar tanı merkezi gibi ünite veya merkezlerin ruhsatlandırma işlemlerini yürütmek, h) Özel hastanenin tıbbi kayıt ve arşiv sistemini oluşturmak ve kayıtların düzenli ve doğru bir şekilde tutulmasını sağlamak, ı) Özel hastanenin denetim defterini muhafaza etmek, i) Denetimler sırasında denetim elemanlarınca istenilen her türlü bilgi ve belgeleri hazır hale getirmek, j) Tıbbi atıkların kontrolü ve imhası için gereken bütün tedbirleri almak, k) Özel hastane hizmetlerinin tam gün esasına göre sürekli ve düzenli olarak yürütülmesini sağlamak ve nöbet sisteminin düzenli olarak işlemesini takip ve kontrol etmek, l) Özel hastanenin türüne, yatak sayısına, personel mevcuduna ve iş hacmine göre tesis edilen tıbbi, idari, mali ve teknik destek birimleri arasında koordineli ve uyumlu çalışmayı temin etmek, m) (Değişik bent: 11/03/2009 - 27166 S.R.G Yön/4.mad.) Mazeret sebebiyle görev yerinin terkedilmesi halinde yerine mesul müdür yardımcısını bırakmak, terk süresi bir haftadan fazla olmamak kaydıyla derhal ilgili müdürlüğe bilgi vermek ve izin süresi hiçbir şekilde bir yıl içerisinde toplam üç ayı geçmemek şartıyla iznin bir haftadan fazla sürdüğü hallerde müdürlükten izin almak, n) 24/04/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca bildirimi zorunlu olan hastalıklar ile adli vakaları müdürlüğe ve gerekli diğer mercilere bildirmek, o) Özel hastanede görev yapan bütün personelin HIV ve hepatit testleri başta olmak üzere gerekli görülen tetkiklerini ve muayenelerini periyodik olarak yaptırmak, ö) Özel hastanenin sterilizasyon ve dezenfeksiyon işlerinin düzenli bir şekilde yapılmasını sağlamak ve hastane enfeksiyonlarından korunma için gereken bütün tedbirleri almak, p) Hastaların tedavileri için dışarıdan tabip istenilmesi halinde ilgili tabibi kuruma davet etmek, r) Sağlık ile ilgili mevzuat ile öngörülen ve Bakanlıkça belirlenen diğer görevleri yapmak. Madde 60 - (Değişik madde: 28/05/2004 - 25475 S.R.G. Yön./16.mad) *1* Özel hastaneler; tıbbî deontoloji ve meslekî etik kurallarına aykırı şekilde, insanları yanıltan, yanlış yönlendiren ve talep yaratmaya yönelik, ruhsatında yazılı kabul ve tedavi ettiği uzmanlık dallarından başka hastaları kabul ve tedavi ettiği intibaını uyandıran, diğer hastaneler aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamazlar ve bu mahiyette tanıtım yapamazlar. Özel hastaneler, ruhsatında kayıtlı ismi dışında başka bir isim kullanamazlar. Özel hastaneler tarafından; sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılabilir. Bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri kapsamında, yanıltıcı, 182 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 abartılı, doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgilere ve talep yaratmaya yönelik açıklamalara yer verilemez. Özel hastaneler; hizmet alanları ve sunacağı hizmetler ile açılış bilgileri ve benzeri konularda toplumu bilgilendirmek amacıyla tanıtım yapabilir ve ilan verebilir. Özel hastaneler tarafından oluşturulan internet sitelerinde; yer alan her türlü sağlık bilgisi, alanı ile ilgili bilgi ve tecrübeye sahip sağlık meslek mensupları tarafından verilmek zorundadır. Bu siteler aracılığıyla hiçbir şekilde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler verilemez. İnternet sayfalarında verilen bilginin, son güncelleme tarihi açıkça belirtilir. Yukarıda belirtilen esaslara uymayan özel hastane sahipleri ve mesul müdürleri hakkında ilgili mevzuat hükümlerindeki müeyyideler uygulanır. 3224/m.44 TÜRK DİŞHEKİMLERİBİRLİĞİ KANUNU (1) Diş hekimliği vakar ve onuruna veya meslek düzen ve geleneklerine uymayan fiil ve hareketlerde bulunanlar ile mesleğini gereği gibi uygulamayan veya kusurlu olarak uygulayan veyahut görevin gerektirdiği güveni sarsıcı davranışlarda bulunan meslek mensupları hakkında; fiil ve hareketin niteliği ve ağırlık derecesine göre aşağıdaki disiplin cezaları verilir: a) Uyarma; diş hekimine görevinde ve davranışlarında daha dikkatli davranması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir b) Kınama; diş hekimine görevinde ve davranışlarında kusurlu sayıldığının yazı ile bildirilmesidir c) Para cezası; bölgesinde o yıl uygulanan asgari muayene ücretinin on katından az elli katından fazla olmamak üzere verilecek para cezalarıdır. d) Oda bölgesinde bir aydan altı aya kadar serbest meslek uygulamasından alıkonmadır. e) Oda bölgesinde iki defa serbest meslek uygulamasından alıkonma cezası alanların Oda bölgesi içinde serbest meslek uygulamasından sürekli olarak alıkonmasıdır. (2) Cezai takibat ve hüküm tesisi disiplin soruşturması yapılmasına ve disiplin cezası uygulanmasına engel değildir. (3) Meslek mensubu hakkında savunma alınmadan disiplin cezası verilemez. Tebligata rağmen onbeş gün içinde savunmasını yapmayanlar savunma hakkından vazgeçmiş sayılırlar. (4)Disiplin cezaları kesinleşme tarihinden itibaren uygulanır. (5) Disiplin cezalarını gerektiren fiiller ve bu fiillere uygulanacak disiplin cezaları; bir derece ağır veya hafif disiplin cezalarının uygulanacağı haller; disiplin kovuşturması yapılması konusunda karar verecek merci disiplin cezalarını vermeye yetkili merciler; disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazın usul ve şartları; disiplin kurullarının çalışma usul ve esasları; disiplinle ilgili diğer işlemler Birlikçe düzenlenecek bir yönetmelikle gösterilir. KANUNLAR 185 SAYI: 39 KANUNLAR TARİH KANUN NO 04.02.2013 6412 16.02.2013 6413 6414 6415 6416 KONUSU Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun BAKANLAR KURULU KARARLARI TARİH 05.02.2013 06.02.2013 KARAR NO KONUSU Başbakanlık Merkez Teşkilatında ve Türkiye İş Ku2013/4243 rumu Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatında Düzenlenme Yapılmasına Dair Karar Ankara İli, Çankaya İlçesi, Akpınar Mahallesi Sınır2013/4251 ları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar Kahramanmaraş İli, Merkez İlçesi, Gayberli, Hacı Bayram Veli ve Malikejder Mahalleleri Sınırları 2013/4252 İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan Olarak Belirlenmesi Hakkında Karar İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cumhuriyet Mahalle2013/4254 si Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Kanarya Ma2013/4258 hallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar 186 LEGES Hukuk Dergisi 07.02.2013 2013/4237 2013/4239 2013/4249 2013/4250 2013/4253 2013/4257 2013/4260 2013/4261 08.02.2013 2013/4238 MART 2013 Yozgat-Musabeyli Projesi ile Musabeyli (Yozgat İçmesuyu) Projesi Kapsamında Bazı Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatını Oluşturan Birimlerin Nitelik, Kurulduğu Şehir ve Ülke, Görev Alanı, Akredite Edildiği Ülkeler ve Bağlı Bulunduğu Misyonlar Hakkındaki 13/4/1999 Tarihli ve 99/12770 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar Hatay İlinde Tesis Edilecek Şenköy Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne Ait “380 kV Tortum Trafo Merkezi ve Bağlantı Yolu Projesi” Kapsamında Trafo Merkezi Sahası ile Bu Sahaya Ulaşımı Sağlayacak Bağlantı Yolu Güzergâhına İsabet Eden Taşınmazların Adı Geçen Genel Müdürlük Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Giresun İli, Şebinkarahisar İlçesinde Tesis Edilecek Burçak Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Fatih Mahallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Alanın Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar Bazı Kamu İktisadi Teşebbüslerine Ait Kadrolarda İptal-İhdas Yapılması Hakkında Karar Ordu İli, Çatalpınar İlçesinde Tesis Edilecek Irmak Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Kamulaştırılmasına İlişkin 16/7/2012 Tarihli ve 2012/3433 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar Yeni Demiryolu ve İkinci Hat Yapımları, Altyapı Rehabilitasyonu, Elektrifikasyon, Sinyalizasyon ve BAKANLAR KURULU KARARLARI 187 SAYI: 39 2013/4248 2013/4255 2013/4259 2013/4262 15.02.2013 2013/4288 16.02.2013 2013/4271 2013/4278 17.02.2013 2013/4263 Telekomünikasyon Tesisleri Yapımı Projesi Kapsamındaki Konya-Karaman 2. Hat, Elektrifikasyon, Sinyalizasyon, Telekom Tesisi Yapımı ve Altyapı İyileştirmesi İşinin Yapımı Amacıyla İhtiyaç Duyulan Bazı Güzergâha İsabet Eden Taşınmazlar ile Üzerindeki Muhdesatın Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Ankara İli, Çankaya İlçesi, Namık Kemal Mahallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar Bursa İli, Kestel İlçesinde Tesis Edilecek Gözede II Hidroelektrik Santrali Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Karayolları Beşinci Bölge Müdürlüğü Sınırları İçerisinde Yapımı Devam Eden Mut-Ermenek Devlet Yolunun Kalan Bölümünün Tamamlanabilmesi Amacıyla Güzergâhta Bulunan Taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Konya İli, Ilgın İlçesi, Behlülbey Mahallesinde Yürütülen Kentsel Dönüşüm Projesi Kapsamında Bazı Taşınmazların Ilgın Belediyesi Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Karar Çankırı İli, Orta İlçesinde Tesis Edilecek Yazı Hidroelektrik Santrali-Orta Dağıtım Merkezi Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü 188 LEGES Hukuk Dergisi 2013/4264 2013/4265 2013/4266 2013/4267 2013/4268 22.02.2013 2013/4284 23.02.2013 2013/4286 2013/4309 MART 2013 Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Elazığ ve Bingöl İl Sınırları İçerisinde Kurulacak Beyhan-I Barajı ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Kahramanmaraş İli, Pazarcık İlçesinde, Yaşıl Hidroelektrik Santrali ile Narlı Trafo Merkezinden Beslenen Yeni Tesis Edilecek Dağıtım Merkezi Arasında Kurulacak Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Kastamonu İli, Araç İlçesinde Tesis Edilecek Samatlar Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Trabzon Şehir Geçişi Kanuni Bulvarı Km: 0+000.0019+294.73 Arasında Yol Yapım Çalışmalarının Tamamlanması Amacıyla Bazı Taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Eskişehir İli, Mihalıççık İlçesinde Kurulacak Olan Yunus Emre Termik Santralı-Sarıyar TM Enerji Nakil Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar Teknik Düzenlemeler Rejimi Kararı Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin Kuruluş ve Görevlerine İlişkin Esaslar Hakkında Karar Basın İlan Kurumu Genel Kurulunda Boşalan Temsilciliklere Yapılan YÖNETMELİKLER 189 SAYI: 39 24.02.2013 2013/4345 28.02.2013 2013/4385 Görevlendirmeler Hakkında Karar Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar 2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar YÖNETMELİKLER TARİH 01.02.2013 02.02.2013 KONUSU 2012/3991 Yurtdışında Sürekli Görevlendirilecek Personel Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ankara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Mevlana Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Lisansüstü Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği Mevlana Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Özyeğin Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzeme Üreten İşletmelerin Kayıt İşlemleri ile İyi Üretim Uygulamalarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Medya Hizmet Sağlayıcı Kuruluşlarının Elde Ettiği Ticari İletişim Gelirlerinin Denetimi ve Bu Gelirler Üzerinden Alınacak Üst Kurul Paylarının Beyan ve ÖdenmesinE İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Teknoloji ve Yenilik Destek Programlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü Personel Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel Müdürlüğüne İlk Defa Sözleşmeli Olarak Atanacak Personele İlişkin Sınav Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik 190 LEGES Hukuk Dergisi 03.02.2013 04.02.2013 05.02.2013 MART 2013 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Müsabaka Yerlerine Serbest Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kocaeli Üniversitesi Klinik ve Deneysel Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Türk Hava Kurumu Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türk Hava Kurumu Üniversitesi Satın Alma ve İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 2013/4240 Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Okul Kantinlerine Dair Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Lisans EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Meslek Yüksekokulları Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bülent Ecevit Üniversitesince Verilecek Diploma Mezuniyet ve Diğer Belgelerin Düzenlenmesi Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik SAYI: 39 06.02.2013 07.02.2013 YÖNETMELİKLER 191 Bülent Ecevit Üniversitesi Yaz Okulu Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gedik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Giresun Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Giresun Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kent Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığının Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği Malî Hizmetler Uzmanlığı Yönetmeliği Telsiz ve Telekomünikasyon Terminal Ekipmanlarının Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Beykent Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Çankaya Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Ana Yönetmeliği İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Ön Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Satın Alma ve İhale Yönetmeliği 2012/4151 İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gümrük Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ortak Transit Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kırıkkale Üniversitesi Bilgisayar Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Yalova Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 192 LEGES Hukuk Dergisi 08.02.2013 09.02.2013 10.02.2013 11.02.2013 MART 2013 Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı Taşınır Mal Yönetmeliği Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Hakkında Uygulanacak Atama ve Nakil Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Devlet Malzeme Ofisi Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği Millî Savunma Bakanlığı Sevk Tehiri İşlemleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Elektronik Haberleşme Güvenliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik İşletme Belgesi Hakkında Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik İstanbul Aydın Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muş Alparslan Üniversitesi Muş Lalesi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muş Alparslan Üniversitesi Yeşil Kampüs ve Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muş Alparslan Üniversitesi Kampüs Enerji Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Kocaeli Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik SAYI: 39 13.02.2013 14.02.2013 14.02.2013 15.02.2013 YÖNETMELİKLER 193 Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü İngilizce Hazırlık Programı Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği Uludağ Üniversitesi Önlisans ve Lisans Yaz Öğretimi Yönetmeliği Doğal Gaz Piyasası Dağıtım ve Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Kastamonu Üniversitesi Su Sporları, Su ve Sualtı Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna Bağlı Sağlık Tesislerinde Görevli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmelik Ahi Evran Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Gedik Üniversitesi Robot Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Deney Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesinde Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı Birlikleri İnsan Kaynakları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı Birlikleri İnsan Kaynakları Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sigortaya Tabi Mevduat ve Katılım Fonları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik Gediz Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 194 LEGES Hukuk Dergisi 16.02.2013 17.02.2013 18.02.2013 19.02.2013 21.02.2013 22.02.2013 MART 2013 Gediz Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği İzmir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Motorlu Araçların ve Bunlar İçin Tasarlanan Römorklar, Sistemler, Aksamlar ve Ayrı Teknik Ünitelerin Genel Güvenliği ile İlgili Tip Onayı Yönetmeliği (661/2009/AT)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hacettepe Üniversitesi Biyolojik Kaynak Bankası ve Genobilim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Gençlerde Akademik Yapıyı Güçlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Hacettepe Üniversitesi Ön Lisans, Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bursa Orhangazi Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Öğretim Yönetmeliği Kafkas Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Necmettin Erbakan Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hac ve Umre Seyahatleri ile İlgili İşlerin Diyanet İşleri Başkanlığınca Yürütülmesine Dair Yönetmelik Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Enerji Sektörü Araştırma-Geliştirme Projeleri Destekleme Programına (ENAR) Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik Sosyal Güvenlik Denetmenliği ve Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcılığı Sınav, Atama, Yetiştirilme, Görev ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gaziosmanpaşa Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği SAYI: 39 23.02.2013 24.02.2013 25.02.2013 26.02.2013 YÖNETMELİKLER 195 İzmir Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Turist Rehberliği Meslek Yönetmeliği Er ve Erbaş Sınıfından Askeri Araç Sürücülerinin Özel Sınavları ve Belge Verme İşlemlerinin Usulü ve Bu Belgelerle Hangi Cins Taşıtların Nerelerde Kullanılacağına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve Bağlı Eğitim Hastaneleri Döner Sermaye İşletmeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Tarafından Yapılacak Denetime İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Araştırma Destek Programları Başkanlığı Tarafından Yürütülen Programlara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Numaralandırma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Bahçeşehir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Türkçe ve Yabancı Diller Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Gazi Üniversitesi Enerji-Çevre Sistemleri ve Endüstriyel Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Gazi Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Ordu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Okan Üniversitesi Enerji Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği Uluslararası Antalya Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği İstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu Ön Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-Televizyon Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği 196 LEGES Hukuk Dergisi 27.02.2013 28.02.2013 MART 2013 Limanlar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Disiplin Amirleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticileri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü Personelinin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Ankara Üniversitesi Kütüphaneleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik İzmir Ekonomi Üniversitesi Alım-Satım Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik Nişantaşı Üniversitesi Ana Yönetmeliği GENELGELER TARİH KONUSU 02.02.2013 KEK Eşbaşkanlıkları ile İlgili 2013/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi TEBLİĞLER TARİH KONUSU 01.02.2013 İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/4) Bazı Tarım Ürünlerinin İhracatında ve İthalatında Ticari Kalite Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/21)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 2013/25) İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2004/2)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2006/13)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2007/30)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ 05.02.2013 SAYI: 39 06.02.2013 07.02.2013 08.02.2013 09.02.2013 10.02.2013 TEBLİĞLER 197 İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2007/33)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008/19)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2011/2)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2011/9)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2012/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Çay Tarım Alanlarında Çay Tarımı Yapan Üreticilerin Ruhsatlarının Yenilenmesi, Ruhsatname Almadan Çay Bahçesi Kuranlara Ruhsatname Verilmesine Dair Tebliğ (No: 2013/3) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/5) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/6) İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/7) Filistin Ulusal Yönetimi Menşeli Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına Dair Tebliğ 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliği (Sıra No: 5) 5201 Sayılı Kanun Gereğince Kontrole Tâbi Tutulacak Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Bunlara Ait Yedek Parçalar, Askerî Patlayıcı Maddeler, Bunlara Ait Teknolojilere İlişkin Liste (2013 Yılı Listesi) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 30/1/2013 Tarihli ve 2013/15 Sayılı Kararı Safkan Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiriciliği Hakkında Tebliğ (No: 2013/2) Milli Emlak Genel Tebliği (Sıra No: 351) 5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) ve (b) Bendi Kapsamında Sigortalı Olanlar ile Hak Sahiplerinin Tahsis İşlemlerine İlişkin Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ 5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) ve (b) Bendi Kapsamında Sigortalı Olanlar ile Bunların Hak Sahibi Çocuklarının Maluliyet İşlemleri Hakkında Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ 198 LEGES Hukuk Dergisi 11.02.2013 12.02.2013 13.02.2013 15.02.2013 MART 2013 Genel Sağlık Sigortası Kapsamında Uygulanan “Medula” Sistemi Hakkında Tebliğ (Seri No: 1)’in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ İşverenler Tarafından Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin İnternet Ortamında Sosyal Sigortalar Kurumuna Gönderilmesine (E-Bildirge Uygulaması) İlişkin Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ Kamu İdarelerinde Çalışanlar ile Bunların Bakmakla Yükümlü Olduğu Kişilerin Tesciline İlişkin Tebliğ (Seri No: 2)’in Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ Açık İşletme Madeninin Üretim Aşamasındaki Dekapaj Maliyetlerine İlişkin Türkiye Finansal Raporlama Standardı Yorumu (TFRS Yorum 20) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 6) TFRS 7 Finansal Araçlar: Açıklamalara İlişkin Türkiye Finansal Raporlama Standardı (TFRS 7) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 42)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 7) Finansal Araçlar: Sunuma İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 32) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 40)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 8) Fındık Üreticilerine Alan Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne Geçen Üreticilere Telafi Edici Ödeme Yapılmasına Dair Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/4) Yetki Belgesi ve Sertifika Bedelleri ile Sertifika Bedellerinin Yetkilendirilmiş Kurumlara Ödenecek Bölümü Hakkında Tebliğ (Sıra No: 2013/2) 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanununun 10 uncu Maddesine Göre 2013 Yılında Uygulanacak Olan İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (Sıra No: 2013/3) 2012-2013 Eğitim ve Öğretim Yılında Organize Sanayi Bölgelerindeki Özel Mesleki ve Teknik Eğitim Okullarında Öğrenim Gören Öğrencilere Destek Verilmesine İlişkin Tebliğ Özelleştirme Yüksek Kurulunun 12/2/2013 Tarihli ve 2013/16 Sayılı Kararı Karayolu Taşıtları-Patinaj Zincirleri ile İlgili Tebliğ (TS 663) (No: MSG-MS-2013/1) Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-02 Sayılı Kararı SAYI: 39 16.02.2013 19.02.2013 20.02.2013 21.02.2013 TEBLİĞLER 199 Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-03 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-04 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-05 Sayılı Kararı 2013 Yılı Ocak Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (D1) Listesi 2013 Yılı Ocak Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgelerinin (D3) Listesi 2013 Yılı Ocak Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgelerinin (H) Listesi 2013 Yılı Ocak Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası Belgelerinin (Y) Listesi Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgelerinin Listesi Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgelerin Listesi Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 31/10/2012 Tarihli ve 2012/ ÖİB-K-25 Sayılı Kararı Sektörel Tanıtım Gruplarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Tebliğ (İhracat: 2010/6)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (İhracat: 2013/3) Gümrük Genel Tebliği (Serbest Dolaşıma Giriş) (Seri No: 13) Nargilelik Tütün Mamulü İçilen İşyerine Ait Alan/Alanlara Sunum Uygunluk Belgesi Verilmesi ile Bu Yerlerin İşletilmesinde Uyulması Gerekli Hususlar Hakkında Tebliğ Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ (Sayı: 2005/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2013/3) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/2/2013 Tarihli ve 2013/17 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 18/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-06 Sayılı Kararı Seyyar Yangın Söndürücüler Bölüm 8 ve Bölüm 9 ile İlgili Tebliğ (TS EN 3-8, TS EN 3-9/AC) (No: MSG-MS-2013/2) Kimyevi ve Organik Gübre Piyasa ve Şikâyet Denetimi İçin Alınacak Numunelerin Analizlerinin Yaptırılacağı Analiz 200 LEGES Hukuk Dergisi 22.02.2013 23.02.2013 24.02.2013 26.02.2013 26.02.2013 27.02.2013 MART 2013 ve Referans Kurum Laboratuvarları ile Analiz Ücretleri Hakkında Tebliğ (No: 2013/5) Çiftçi Kayıt Sistemine Dâhil Olan Çiftçilere Mazot, Gübre ve Toprak Analizi Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2012/40)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/6) Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 424) Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 20/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-07 Sayılı Kararı Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Seri IV, No: 56)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: IV, No: 63) İmalatçı-İhracatçıların, Şekerli Mamul İhracatı Karşılığında C Şekeri Taleplerinin Karşılanması Şartları ve Uygulama Esaslarına Dair Tebliğ Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 20/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-08 Sayılı Kararı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Kapsamındaki Kültür Varlıklarının Rölöve, Restorasyon, Restitüsyon Projeleri, Sokak Sağlıklaştırma, Çevre Düzenleme Projeleri ve Bunların Uygulamaları ile Değerlendirme, Muhafaza, Nakil İşleri ve Kazı Çalışmalarına İlişkin Mal ve Hizmet Alımlarında Parasal Limitlerin Güncellenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2013/1) Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 122) Türk Akreditasyon Kurumunca Uygulanacak Akreditasyon Kullanım Ücreti/Payına İlişkin Tebliğ (TÜRKAK: 2013/1) Kalitest Belgelendirme ve Eğitim Hizmetleri Limited Şirketinin Tıbbi Cihaz Yönetmeliği Kapsamında Onaylanmış Kuruluş Statüsünün Kaldırılmasına Dair Tebliğ Ulusal Meslek Standartlarına Dair Tebliğ Gümrük Genel Tebliği (Gümrük İşlemleri) (Seri No: 105) Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-09 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-10 Sayılı Kararı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25/2/2013 Tarihli ve 2013/ ÖİB-K-11 Sayılı Kararı MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR 201 SAYI: 39 MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR TARİH 06.02.2013 21.02.2013 KARAR NO KONUSU Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk 2013/4246 Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nün Onaylanması Hakkında Karar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası 2013/4274 Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar SAYI: 39 HABERLER 205 Yargıda Fiziki Dosya Transferi Sona Eriyor Y argıtay’da dosyaların fiziki olarak gönderilmesi uygulamasının sona erdirilmesinde ilk adım atıldı. İlk kez bir dosyanın tüm işlemleri UYAP sistemi üzerinden gerçekleştirildi. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği bir kararın temyiz edilmesi üzerine dosya, elektronik ortamda Yargıtay’a gönderildi. Yargıtay’da incelenen dosya, tekrar elektronik ortamda yerel mahkemeye ulaştırıldı. Böylece dosyanın geliş gidişi için ödenen posta ücretinden tasarruf edilirken, zaman ve emek kaybının da önüne geçildi. Dosyanın incelenmesi için birimler arasında taşınmasına ge- rek kalmazken, dosyanın tüm aşamaları elektronik ortamda kayıt altında tutularak, belgelerin kaybolması riski ortadan kaldırılmış oldu. Dosyanın Yargıtay’daki kayıt, incelenmek üzere dağıtımı gibi işlemleri elektronik ortamda, otomatik, şeffaf ve hızlı şekilde gerçekleştirilmesi sağlandı. Dosyaların saklanmasıyla ilgili fiziki olarak sıkıntı yaşanan ve arşivleri farklı yerlerde bulunan Yargıtay’da uygulamanın yaygınlaştırılması ve en kısa sürede tüm dosyaların elektronik ortamda transferinin sağlanması planlanıyor. Haber Kaynağı: Anadolu Ajansı Tanıdığını Beraat Ettiren Hakime Hapis Cezası H âkimin geçiçi süreyle meslekten men cezası almasına yol açan olaylar yaşandı. Gazino işletmecisi N. Ö. hakkında, karıştığı kavgada birini yaralamak suçlamasıyla dava açıldı. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi A., karar duruşması öncesinde olay yerini sanık Ö. ile birlikte gezdi ve sanık anlatımına dayalı bilgi topladı. Mağdur beyanı, doktor raporları ve Yargıtay’ın içtihatları ortadayken sanığın beraati yönünde oy kullandı. Ancak sanık Ö., oyçokluğuyla mahkûm edildi. İddianamede hâkime A.’nın dosyanın sanığı ile yargılama sürecinde samimi arkadaşlık kurduğu, sık sık işlettiği gazinoya gittiği ve hesabın kendisinden alınmadığı kaydedildi. Hâkime hakkındaki diğer olay, 2008’de yaşanan bir kavga sonrası yaşandı. Kavgaya el koymaya gelen polis İ.A., O. A. tarafından bıçaklandı. Şahıs gözaltına alındı. A.’ın yakınları ise Hâkim A.’yı arayarak yardım istedi. Hakim, cumhuriyet başsavcısını ve emniyet müdürlüğünü arayarak, görevli polise, “Adamlarım şimdi gelecek, daha sonra da dosya bize gelecek.” dedi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne sunulan iddianamede, Hakimin görevi kötüye kullanmak suçundan cezalandırılması istendi. 206 LEGES Hukuk Dergisi Yargıtay 4. Ceza Dairesi, sanığın iki ayrı olayda görevini kötüye kullandığına karar verdi. Oyçokluğuyla sanık Hâkime 6’şar aydan toplam 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ceza 7 bin 200 TL para cezasına çevrildi. Sanığın yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığı belirtilerek ceza ertelenmedi. Ayrıca Hâkime iki ayrı suçtan 3’er ay kamu görevini kullanılmasıyla ilgili hak ve yetkilerini kullanması yasaklandı. Karara katılmayan 2 üye beraat istedi. Kararın temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu, Hakimin polisi yaralayan sanık- MART 2013 la ilgili girişimlerde bulunmasıyla ilgili suç unsurlarının oluşmadığını belirterek mahkûmiyet kararını bozdu. Kurul, diğer suçtan verilen paraya çevrilen hapis ve 3 ay meslekten men cezasını yerinde bularak onadı. Metin Arslan - Ankara Haberler Gündem Haber Kaynağı: Zaman Adli Tatilin Akıbeti Ne Olacak? A dli tatilin 20 Temmuz-1 Eylül arasında uygulanmasını öngören 650 sayılı KHK’nın Anayasa Mahkemesi’nce iptaline ilişkin hüküm, 1 Temmuz 2013’te yürürlüğe girecek. Adalet Bakanlığı, adli tatilin 20 Temmuz-1 Eylül arasında uygulanmasını öngören 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) Anayasa Mahkemesi’nce iptali üzerine oluşan yasal boşluğun doldurulmasına yönelik çalışmalarda, Ankara, İstanbul ve İzmir başsavcılıkları ile Adalet Komisyonu’na görüş sordu. Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Hakim Yüksel Hız imzasıyla üç ilin başsavcılıkları ile adli ve idari yargı adalet komisyonlarına birer yazı gönderildi. Yazıda, geçmişte adli tatil süresinin 20 Temmuz-5 Eylül arasında 48 gün süreyle uygulandığı anımsatılarak, bunun, 14 Temmuz 2004 tarihli 5219 sayılı Kanunla 2005’ten itibaren 1 Ağustos-5 Eylül arasında 36 gün olarak değiştirildiği vurgulandı. Adli tatilin, 7 yıl süreyle kısaltılmış haliyle uygulandığı belirtilen yazıda, ancak adli tatilin bu haliyle yargılamanın hızlandırılmasına katkıda bulunmadığı gibi, tam aksine yargılamayı daha da geciktirdiğini öne süren bazı savcı ve hakimlerin talepleri doğrultusunda, 8 Ağustos 2011 tarihli 650 sayılı KHK ile 20 Temmuz-1 Eylül olarak belirlendiği kaydedildi. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin, buna dayanak KHK’nın, adli tatile ilişkin olanıyla bazı hükümlerini iptal ettiği hatırlatılan yazıda, mahkemenin iptal hükmünün 1 Temmuz 2013’te yürürlüğe gireceğine dikkat çekildi. Yüksek Mahkeme’nin iptal kararıyla oluşan yasal boşluğun doldurulması HABERLER 207 SAYI: 39 amacıyla yapılan çalışmalarda, hukuk çevrelerince adli tatil müessesesinin tamamen kaldırılmasına yönelik görüşler ileri sürüldüğü bildirilen yazıda, bu görüşlere, şu gerekçelerin gösterildiği belirtildi: -Adli tatil uygulaması nedeniyle çoğu hakim ve savcının yaz mevsiminde iznini bir bütün olarak kullanmak zorunda olması, -Adli tatilin kaldırılması halinde hakim ve savcıların istedikleri tarihlerde izne ayrılabilecek olması, -Adli tatilden önce iznini kullanmış ve tatil süresince adliyede nöbetçi olan hakimin, adli tatilde iş görme yasağı sebebiyle dosyalarını karara bağlayamaması; dolayısıyla işlerin birikmesi, -Adli tatilde sürelerin kanunen uzaması veya bu durumun yargılamanın uzamasına kısmen de olsa etkisinin olması, -Sadece yaz aylarında memleketlerinde bulunan ve yılın diğer aylarında yurt dışında çalışan vatandaşların, adli tatil sebebiyle yargısal işlerinin yapılamaması ve bu eksikliğin uluslararası yazışma kuralları çerçevesinde uzun sürede tamamlanabilmesi. Yazıda, yapılacak çalışmalarda değerlendirilmek üzere adli tatilin aynen veya değişiklik yapılarak muhafazası ya da tamamen kaldırılmasına ilişkin görüşlerin bakanlığa bildirilmesi istendi. AA Yargıtay’daki Dosyalar Eridi Y argıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda hantal yapıdan şimdi eser yok. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında hantal yapı kısa sürede yerini çözüm üreten bir yapıya bıraktı. En büyük sorunların ilk sırasında yer alan dağ gibi biriken dava dosyaları kısa sürede eridi. Milyonu aşkın dosya hızlı ve etkin bir çalışmayla 200 binlere indi. İşte bu başarının arka planında yaşanan yenilikler… BİRİKEN MİLYONLARCA DOSYA Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yıllarca kapatma davaları ve tozlu raflarda biriken dosyalarla gündemdeydi. Yakın zamanda her şey değişti. 1 milyonu aşkın dosyanın büyük bir kısmı çözüme kavuştu, bekleyen dosya sayısı 200 binlere geriledi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil bunun sırrını disiplinli, düzenli ve çok çalışmakla açıklıyor. Bunda izlenen yöntem ve personel kalitesinin büyük etkisi var. YARGITAY’A GELEN DOSYALARDA SÜREÇ NASIL İŞLİYOR Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil, yapılan yeniliklerle sürecin nasıl işlediğine dair TRT Haber’e özel açıklamalar yaptı. Başsavcılıkta teslim alınan dosyalar, dosya işlem bürosuna getiriliyor. Tasnif edilen evraklar, önce kontrolden geçiyor. Tekrar dosyalanan evraklar yırtıl- 208 LEGES Hukuk Dergisi maz dosyalara yerleştiriliyor. Her dosyanın üzerinde barkodu ve hangi daireye gönderilecekse o ibare yer alıyor. İşlemi tamamlanan dosyaların son adresi arşiv. GÜVENLİK HAD SAFHADA Dosyaların olduğu arşiv odaları güvenlik kameralarıyla sürekli izleniyor. Giriş ve çıkışlar da daima kontrol altında. ÖZEL DOSYALARA ÖZEL MUAMELE Özel davaların yeri ise ayrı.. Onlar için yüksek güvenlikli odalar hazırlanmış. Hasan Erbil’in verdiği bilgilere göre bu dosyaların okunmasında, muhafazasında diğer normal dosyalara oranla daha fazla titizlik gösteriliyor. Kozmik oda diye bilinen odalarda muhafaza ediliyor. Ergenekon’dan, Şike davasına kadar bütün özel dosyalar bu odalarda arşivleniyor. Güvenliğin üst düzeyde olduğu MART 2013 bu arşivler için ek tedbirler alınmış. Öyle ki özel dosyaları incelemek isteyen savcılar 10 saniye içerisinde panellere şifrelerini girmesi gerekiyor. İçeride anormal bir durum algılanırsa alarm çalıyor ve yetkililerin cep telefonlarına uyarı mesajı gidiyor. DOSYALARA ERİŞİM ARTIK ÇOK KOLAY Avukatların ve tarafların dosyalara erişmesi önceden hiç de kolay değildi. Bu soruna da çözüm düşünüldü.. İnceleme yapacak bir avukat daha önce dosyaya ulaşmak için bir saate kadar bekliyordu. Ancak yapılan yeniliklerle 5 dakika içinde beklemeden istenen dosyaya erişilebiliyor. Ayrıca vatandaşlar UYAP sisteminden de dosyasıyla ilgili bilgi alabiliyor. TRT Haber ‘Canlı Yayında Yargılama’ T okat Cumhuriyet Başsavcısı Özkan Gültekin, artık kilometrelerce uzak şehirlerde yargılanan kişinin ring aracına gönderilmesine gerek kalmadığını ifade ederek, “İnternet ortamında canlı yayında yargılama yapılacak” dedi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Öğretmenevi’nde düzenlenen makale paylaşım günleri kapsamında Tokat Cumhuriyet Başsavcısı Özkan Gültekin, “Mağdur Hakları Bakımından Uzlaşma” adlı makalesini sundu. İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı başta olmak üzere eğitimcilerin katıldığı programda Başsavcı Gültekin, sanık hakları kadar mağdurun haklarının da önemine dikkat çekti. Uzlaşma kurumu gelmeden önce fail devletle muhatap iken uzlaşma kurumu gelince uzlaşmaya ve şikayete tabi olan suçlarda faalin artık mağdurla muhatap olmaya çalıştığını ifade eden Başsavcı Gültekin, mağdurun zararını karşılaması veya onu affetmesi durumunda uzlaşma ile davanın sonuçlandığını söyledi. Bu uygulamanın temelinde onarıcı adalet olduğunu vurgulayan Başsavcı Gültekin, “Bu SAYI: 39 anlayışla toplumsal uzlaşı esas alınmış. Çünkü devlet araya girdiği zaman devlet cezalandırıyor. Devlet mağdurun herhangi bir zararını da karşılamıyor. Dolayısı ile mağdur ile zanlı arasındaki kin, nefret, intikam duygusu artarak devam ediyor. Bunun toplumsal uzlaşıya bir etkisi katkısı olmuyor. O yüzden uzlaşma kurumu getirildi” diye konuştu. “TOKAT T TİPİ CEZAEVİNE 6 GÖRÜŞME ODASI” Başsavcı Gültekin, 6411 sayılı Yasa gereği artık kendi eşi ile 3 ayda bir 3 saatten az 24 saatten fazla olmamak üzere Tokat T Tipi Cezaevi’nde 6 görüşme odası ayarladıklarını belirterek, “Bu aile görüşme odalarında eşi ile birlikte kapalı kimsenin içine girmediği mekanda buzdolabından banyosu, duşuna kadar sosyal imkanı olan bir ortamda eşi ve çocukları ile birlikte zaman geçirebilecek. Eskiden eleştirilirdi ‘bir insanın alıyorsunuz 30 yıl içeriye eşini de cezalandırıyorsunuz’ sonuçta eşi dışarıda. Toplumsal olaylara da sebebiyet veriyordu. Neslinde devamı adına gerekli olan bazı şeyler var. ‘Amerika bunu yapıyor’ denildi ve insan hakları adına o adımda atıldı” şeklinde konuştu. “CANLI YAYINDA YARGILAMA” İnfaz kurumunun yeni bir sisteme gireceğini belirten Başsavcı Gültekin, artık kilometrelerce uzak şehirlerde yargılanan kişinin ring aracıyla gönderilmesine gerek kalmadığının altını çizerek, “İnternet ortamında canlı yayında yargılama yapılacak. İzmir’de ceza infaza kurumunda görüntülü kamera sistemi var. Gebze Ağrı Ceza Mahkemesi başkanı kürsüye çıkacak. Bizim HABERLER 209 ceza infaz kurumu aynı anda düğmeye basacak. Orada yüz yüzelik ilkesi gereği sorular soracak. Mahkum cevap verecek. Böylece yaklaşık bin kilometre ring aracı benzin yakmamış olacak. Ayrıca bir mahkumun yanı sıra şoför, infaz koruma memuru ve asker görevlendirilmemiş ve harcırah almamış olacak. 3 bin 500 TL’ye mal olan sistem iki İstanbul sevkinin yapılmaması ile amorti edilmiş olacak” açıklamasında bulundu. “CMK İÇİN 16 BİN SAVCIYA İHTİYAÇ VAR” 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun amacına uygun bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli olan cumhuriyet savıcısı sayısı 16 bin olduğuna dikkat çeken Başsavcı Gültekin, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye’de 4 bin 400 savcımız var. Diyeceksiniz ki nasıl yapıyorsunuz? Arkadaşlar 5’de çıkmıyor 7’de çıkıyor. Haftada bir gün mutlaka çalışmaya gidiyorlar. Bu söylediğim rakamlar Prof. Dr. Bahri Öztürk’ün çalışmasının ürünü olan bir rakam. O anlamda CMK’nın tam kurallarına uygulanabilmesi için gereli savcı sayısı 16 bin. Ama eski göre bakıldığında biz bardağın boş değil de dolu tarafını görmeye çalıyoruz. Eskiden cumhuriyet savcısı 2 bin 900’dü şimdi 4 bin 400. 15 yılda epey artmış.” Başsavcı Gültekin’in konuşmasının ardından program soru-cevap şeklinde devam etti. Haber Kaynağı: İHA muhafazası ya da tamamen kaldırılmasına ilişkin görüşlerin bakanlığa bildirilmesi istendi. AA 210 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Kıdem Tazminatıyla İlgili Bilinmesi Gerekenler 30 Soruda Kıdem Tazminatıyla İlgili Bilinmesi Gerekenler 1- Kıdem tazminatının ödenmesi için gereken koşullar nelerdir? 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre çalışanlara belirli şartlarla kıdem tazminatı ödenmektedir. Buna göre; Aynı işverene bağlı çalışma süresinin en az 1 yıl olması ve iş sözleşmesinin; 1- İşveren tarafından iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırılık nedenleri dışındaki nedenlerle, 2- İşçi tarafından sağlık, iyi niyet ve ahlak kuralarına aykırılık veya işyerinde işin durması benzeri nedenlerle, 3- Askerlik görevi nedeni ile, 4- Emeklilik hakkının elde edilmesi veya bu kapsamda gereken sigortalılık süresi ve prim gününün doldurulması nedeni ile, 5- Kadın işçinin evlenmesi nedeni ile, 6- İşçinin ölümü nedeni ile feshi halinde çalışma süresinin gerektirdiği kıdem tazminatı ödenmektedir. 2- İşten kendi isteğiyle ayrılan işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Kural olarak işten kendi isteğiyle (istifa) ayrılan işçi, kıdem tazminatı alamamaktadır. Ancak; iş sözleşmesinin askerlik görevi, emeklilik hakkının elde edilmesi, sağlık problemlerinin işin yapılmasına sürekli bir biçimde engel oluşturduğunun belgelenmesi, işverenin iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı davranışlarda bulunması nedenleri ile işçi tarafından feshi halinde (istifa), çalışma süresinin en az 1 yıl olması koşulu ile kıdem tazminatı hakkı alınabilmektedir. 3- Evlilik nedeni ile işten ayrılan kadının kıdem tazminatı alabilmesi için gereken şartlar nelerdir? Yasal düzenleme gereği; Kadın işçilerin evlilik nedeni ile işten ayrılması durumunda, çalışma süresinin gerektirdiği kıdem tazminatı ödenmektedir. Bu haktan yararlanılabilmesi için; iş sözleşmesinin evlilik tarihinden itibaren 1 yıl içinde yazılı olarak feshi, evliliği gösteren belgenin işverene sunulması, feshin gerekçesinin evlilik olduğunun açıkça belirtilmesi gerekmektedir. 4- Kıdem tazminatı hakkı nasıl hesaplanır? Herhangi bir iş sözleşmesinin kıdem tazminatını gerektiren bir nedenle feshi durumunda, çalışılan her tam yıl için 30 günlük brüt ücret tutarında kıdem tazminatı ödenmektedir. Bir yıldan artan sürelerde oranlanarak hesaplamaya dahil edilecektir. Kıdem tazminatı hesaplamaları sırasında işçiye ödenen ücretin yanısıra, kendisine düzenli olarak sağlanan tüm para ve para ile ölçülebilen menfaatlerin (yol parası, yemek parası, düzenli olmak koşulu, ikramiye ödemeleri v.b.) brüt tutarları dikkate alınmaktadır. Her tam çalışma yılı için ödenen kıdem tazminatı tutarı, fesih tarihinde geçerli olan kıdem tazminatı tavanı ile sınırlandırılmıştır. 5- İşyerinin satılması durumunda işçi kıdem tazminatının ödenmesini isteyebilir mi? Herhangi bir işyerinin kısmen veya tümüyle devredilmesi durumunda, söz konusu işyerinde çalışmakta olanlar SAYI: 39 aynı şartlarla çalışmaya devam edeceklerdir. İşyerinin devri, çalışanların yasal hakları konusunda herhangi bir kayba yol açmayacak, çalışanlara işyerinin devri nedeni ile kıdem tazminatı ödenmesi gerekmeyecektir. Gerek kıdem tazminatı, gerekse yıllık ücretli izin haklarının belirlenmesi gerektiğinde devir öncesi ve devir sonrası oluşan toplam çalışma süresi esas alınacaktır. 6- İşyerinin taşınması veya çalışma şartlarının değiştirilmesi halinde işçi kıdem tazminatını alarak işten ayrılabilir mi? İşveren işçi ilişkileri, yasa ile belirlenen esaslar çerçevesinde iş sözleşmelerinde düzenlenmektedir. Bu kapsamda; işin niteliği, görev tanımları, çalışma süre ve koşulları, işçiye ödenecek ücret ve diğer esaslar iş sözleşmelerinde düzenlenmektedir. İş sözleşmesi hükümleri, işyeri uygulamaları veya çalışma koşulları konusunda değişiklik yapmak isteyen işveren, durumu yazılı olarak bildirmek ve işçinin onayını almakla yükümlüdür. İşçi tarafından 6 gün içinde kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamamaktadır. İş sözleşmesinin bu nedenle feshi halinde, kıdem tazminatı ve bildirim süreleri konusundaki yükümlülüklere bağlı kalınacaktır 7- Ücreti artırılmayan işçi kıdem tazminatını alarak işten ayrılabilir mi? Ücretlerin hangi dönemlerde veya oranlarda artırılacağına ilişkin herhangi bir çerçeve belirlenmiş durumda değildir. Ücret uygulamaları konusundaki yasal düzenleme asgari ücretin altında ücretle işçi çalıştırılamayacağı ile sınırlıdır. Bunun ötesinde ücret uygulama- HABERLER 211 larına ilişkin esaslar, iş sözleşmelerinde belirlenebilmektedir. İş sözleşmesinde bağlayıcı bir hüküm bulunmaması halinde, uygulamaya ilişkin inisiyatif işverene aittir. İş sözleşmesinde herhangi bir hüküm bulunmamasına karşın, ücret artışlarındaki anlaşmazlık nedeni ile işten ayrılan işçi istifa etmiş sayılacağından, herhangi bir tazminat hakkı oluşmayacaktır 8- Hamilelik veya doğum nedeni ile işten ayrılan işçi, kıdem tazminatına hak kazanır mı? İşten kendi isteğiyle (istifa) ayrılan işçinin, herhangi bir tazminat hakkı oluşmamaktadır. Yasal düzenleme açısından hamilelik veya doğum nedenine dayalı işten ayrılmalar istifa olarak değerlendirildiğinden, bu nedenlerle işten ayrılan işçi tazminat haklarından vazgeçmiş sayılmaktadır. 9- Özel sektörde çalışanın, kaç yıldan sonra istifa sonucu kıdem tazminatı hakkı vardır? Kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeler gereği, iş sözleşmesini kendi isteğiyle fesih eden işçinin (istifa), herhangi bir tazminat hakkı oluşmamaktadır. Çalışma süresinin belirli bir süreyi aşması, bu konudaki genel uygulamayı değiştirmemektedir. Öte yandan; iş sözleşmesini fesih etmek isteyen işçi (istifa), feshi yazılı olarak ve çalışma süresine göre 2 ile 8 hafta arasında değişen sürelerle uygulanan bildirim süresine bağlı kalarak işverenine iletmekle yükümlüdür. 10- İşyerinde 1,5 yıldan beri çırak olarak çalışıyorum. İşveren beni istemiyor, kıdem tazminatı alabilir miyim? 212 LEGES Hukuk Dergisi Alamazsınız. İş Kanununa tabi işçi olmalısınız. 11- İşveren tarafından iş sözleşmem 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II ( Ahlak ve İyiniyet Kurallarına Uymayan Haller ve Benzerleri) gerekçesiyle feshedildi kıdem tazminatına hak kazanır mıyım? Kıdem tazminatına hak kazanamazsınız. Çünkü, Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun yürürlüğü devam eden 14’ncü maddesinde işveren tarafından bu Kanunun 17’nci ( 4857/25’nci madde) maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında işverence feshedilirse kişiye kıdem tazminatı ödeneceği belirtilmektedir. 12- Malullük aylığı nedeniyle işten ayrılıyorum kıdem tazminatına hak kazanır mıyım? Hak kazanırsınız. Çünkü, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’ncü maddesi uyarınca malullük aylığı almak amacıyla işten ayrılma kıdem tazminatına hak kazanılan hallerdendir. 13- 5510 sayılı Kanunda öngörülen yaşlılık aylığı almak için yaş dışındaki sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayılarını tamamlayarak kendi isteğimle işten ayrılıyorum kıdem tazminatına hak kazanır mıyım? Hak kazanırsınız. Çünkü, 1475 sayılı İş Kanununun 14’ncü maddesinde yaşlılık aylığı almak için yaş dışındaki sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayılarını tamamlayarak kendi isteğiyle işten ayrılanlara kıdem tazminatı ödeneceği belirtilmiştir. 14- Bir yıl ( 1 ) iki ( 2 ) ay önce evlendim, işten ayrılırsam kıdem tazminatı alabilir miyim? MART 2013 Alamazsınız. Çünkü, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’ncü maddesinde kadın işçi evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi arzusu ile sona erdirmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir. 15- 10 ay önce evlendim işten ayılmak zorundayım, ayrılırsam kıdem tazminatı alabilir miyim? Alabilirsiniz. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’ncü maddesinde kadın işçi evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi arzusu ile sona erdirmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir. 16- Daha önce çalıştığım kamu kurumunda kıdem tazminatım ödendi, daha sonra başka bir kamu kurumunda çalışmaya başladım, kıdem tazminatıma esas süre nasıldır? Daha önceki süre dikkate alınmayarak, ikinci kamu kurumundaki hizmetiniz üzerinden kıdem tazminatına hak kazanırsınız. 17- 10.000 TL. net ücret alıyorum, kıdem tazminatıma esas ücretim ne kadardır? Kıdem tazminatınız hesaplanırken, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemeyeceği belirtildiğinden, dönem kıdem tazminatı tavanı miktarı dikkate alınacaktır. 18- Kıdem tazminatında zamanaşımı var mıdır? Kıdem tazminatı 818 sayılı Borçlar Kanununun 125’inci maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir. 19- Kıdem tazminatımdan kesinti SAYI: 39 yapılır mı? Sadece damga vergisi kesilir, başka kesinti yapılmaz. 20- Kıdem tazminatı hesaplanırken ücrete hangi ödemeler dahil edilir? - Çıplak ücret - Yemek yardımı - Kasa tazminatı - Gıda yardımı - Yakacak yardımı - Eğitim yardımı - Konut yardımı - Giyecek yardımı - Erzak yardımı - Sosyal yardım niteliğindeki ayakkabı ya da bedeli - Unvan tazminatı - Aile yardımı - Çocuk yardımı - Temettü - Havlu ve sabun yardımı ( işyerinde kullanılacaksa tazminat hesabında dikkate alınmaz) - Taşıt yardımı - Yıpranma tazminatı - Kalifiye -Nitelik zammı - Sağlık yardımı - Mali sorumluluk tazminatı - Devamlı ödenen primler 21- Kıdem tazminatı hesaplanırken ücrete hangi ödemeler dahil edilmez? - Yıllık izin ücreti - Evlenme yardımı - Hafta tatil ücreti - Bayram harçlığı - Hastalık yardımı - Genel tatil ücreti - Doğum yardımı - Ölüm yardımı HABERLER 213 - İzin harçlığı - Jestiyon ödemeleri - Teşvik ikramiyesi ve primleri, jübile ikramiyesi - Seyahat primleri - Devamlılık göstermeyen primler - Fazla çalışma ücreti - İş arama yardımı - Harcırah - Bir defalık verilen ikramiyeler - İş elbisesi ve koruyucu malzeme bedelleri 22- Bir spor kulübünde profesyonel futbolcu olarak 2 yıl çalıştım. İş Kanununa göre ne kadar kıdem tazminatı alabilirim? Sporcular 4857 sayılı İş Kanununa tabi değiller. İş Kanunu hükümlerine göre kıdem tazminatı talep edemezsiniz. 23- Çalıştığım işyeri devredildi. Kıdem tazminatımı talep edebilir miyim? Hayır. İşyerinin tamamı veya bir bölümü hukuki bir işleme dayanılarak bir başka işverene devredildiğinde, mevcut iş sözleşmeleri tüm hak ve borçları ile birlikte devralana geçer. Dolayısıyla devri gerekçe göstererek hizmet aktinizi feshedemez ve kıdem tazminatı talep edemezsiniz. 24- 4857 sayılı Kanuna göre, işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için işyerinde kaç yıl çalışması gerekir? Bir yıl 25- Ev işlerinde çalışanların ihbar ve kıdem tazminatı hakları var mıdır? Bu çalışmalar İş Kanununun 4. maddesine göre istisnalar arasında sayıldığından bu çalışanların ihbar ve kıdem tazminatı hakkı bulunmamaktadır. 214 LEGES Hukuk Dergisi 26- Çalışma süresinin bir kısmını kısmi süreli, bir kısmını tam süreli çalışan bir işçinin kıdemi nasıl hesaplanır? İşçinin kısmi süreli çalışması tam süreliye dönüştürülerek kıdemi hesaplanır. Bu süre kıdem tazminatına hak kazanma da değil, kıdeminin hesaplanmasında dikkate alınır. 27- İşçi işyerinde çalışırken işyerinden kaynaklanan bir hastalığa tutulursa iş akdini feshedip, kıdem tazminatı alabilir mi? İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa işçi iş akdini haklı nedenle feshederek kıdem tazminatına hak kazanabilir. 28- Gazeteciler ne kadar sürede kıdem tazminatına hak kazanırlar? Meslekte en az beş yıl çalışmış olan gazetecilere kıdem hakkı tanınır. Kı- MART 2013 dem hakkı gazetecinin mesleğe ilk giriş tarihinden itibaren hesaplanır. 29- Kıdem süresi için farklı gazetelerde çalışmalar toplanır mı? Kıdem hakkı gazetecinin mesleğe ilk giriş tarihinden itibaren hesaplanır. 30- Gazeteciye kıdem tazminatı taksitle ödenir mi? İşverenin maddi imkansızlık sebebiyle gazetecinin tazminatını bir defada ödeyememesi halinde, tediye en çok dört taksitte yapılır ve bu taksitlerin tamamının süresi bir yılı geçemez. Ancak, bu bölünme o iş yerinin mali vergisini tahakkuk ettiren maliye şubesinin, müessesenin zarar etmekte olduğu kararı üzerine yapılabilir. sgkrehberi.com Yurtdışı Emekli Maaşı Haczedilebilir Ama Tamamı Değil Y argıtay, yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenen aylığın tamamına haciz konulmasını hukuka aykırı buldu. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2012/26084 KARAR NO: 2013/1444 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafın- dan düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: İİK’nun 83. maddesi uyarınca; borçlunun maaş ve ücretinden, borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için gerekli olan miktar haczedilemez, borçluya bırakılır. Bu madde uyarınca; maaşlar, ödenekler, her çeşit ücretler, emekli aylıkları, sigortalar veya emekli sandıkları tarafından tahsis edilen iratların bir kısmı haczedilemez. SAYI: 39 Maddedeki maaş ve ücret kavramında sınırlayıcı bir açıklama bulunmadığından geniş yorumlanmalı, ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, borçlunun bedeni veya fikri çalışmasının karşılığı olan her türlü ücret ödemesi bu kavram içinde değerlendirilmelidir. Kanun koyucu ücretin kaynağı veya ödeyen yönünden bir ayrım yapmamış, borçlunun geçimini sağladığı bir ücret olup olmadığı hususunu değerlendirmiştir. Ücretin, borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için gerekli miktarı, icra müdürü tarafından borçlunun ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumlarına göre takdir edilir. Somut olayda; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan davacı borçluya yurtdışından bağlanan ve yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenmekte olan emekli maaşının tamamının haczedildiği anlaşılmıştır. Borçlunun yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenen aylığının haczedilemeyeceği yönünde İİK’nun 82. maddesinin aradığı şekilde özel bir kanun hükmü bulunmadığından, yurtdışından alınan aylığın haczi mümkündür.Yargıtay HGK.nun önüne gelen benzer bir konuda verdiği 2009/12-166 E. ve 10.6.2009 tarihli kararından sonra yurtdışından bağlanan emekli maaşları İİK.nun 83.maddesi kapsamında değerlendirilmeye başlanılmıştır. Ne var ki, icra müdürü tarafından borçlunun yurtdışı sigorta mercii tarafından ödenen emekli maaşının tamamı üzerine haciz konulmuştur. Mahkemece borçlunun şikayetinin İİK.nun 83.maddesi kapsamında değerlendirilip sonucuna göre bir karar HABERLER 215 verilmesi gerekirken, yurtdışı emekli maaşının haczinin mümkün olduğu gerekçesi ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. hukukihaber.net 216 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 Yargıtay: Dekolte İle Şiddet Bir Tutulamaz Y argıtay, Kayseri 1. Aile Mahkemesi’nin eşine şiddet uygulayan koca ile uyarılara rağmen dekolte giymeyi sürdüren kadını eşit kusurlu sayan kararını oybirliği ile bozdu. Yargıtay, “Dekolte ile şiddet eşit olamaz” diyerek eşine fiziki şiddet uygulayan kocanın kusurunun daha fazla olduğuna hükmetti. Hakan S. ve Rukiye S. 2007 yılında Kayseri’de evlendi. Çocukları bulunmayan çiftin aralarında evlendikten kısa bir süre sonra şiddetli geçimsizlik başladı. Geçimsizliğin artması üzerine çift, Kayseri 1. Aile Mahkemesi’ne başvurarak boşanma davası açtı. Koca Hakan S. boşanma dilekçesinde eşinin bir evliliğin getirdiği sorumluluğu yerine getirmediğini, keyfi hareket ettiğini uyarılarına rağmen, oldukça açık ve dekolteye varabilecek kıyafetler giydiğini söyledi. Rukiye S.’den 40 bin TL manevi tazminat istedi. Hep dekolte giyerdim Rukiye S. de mahkemeye verdiği dilekçede kocasının baskı, şiddet uyguladığını, mağdur olduğunu belirterek “ Giyim şeklim evlenmeden öncede aynıydı ” dedi. Rukiye S, kocasından 100 bin TL tazminat talebinde bulundu. Davaya bakan mahkeme çiftin boşanmasına karar verdi. Mahkeme çiftin karşılıklı eşit kusurlu olması nedeniyle tazminat taleplerini reddetti. Eşit kusurlu değiller Kararı iki taraf da temyiz etti. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkemenin çiftlerin boşanmasına ilişkin verdiği kararın doğru olduğuna, ancak çiftin eşit kusurlu bulunmasının doğru olmadığına karar verdi. Daire kararında eşine fiziki şiddet uygulayan kocanın kusuru ile dekolte giyen kadının kusurunun aynı olmadığını, kocanın eşine tazminat ödemesi gerektiğini belirterek yerel mahkemenin kararını bozdu. Bozma kararı sonrasında dava dosyası, yerel mahkemeye gitti. Yerel mahkeme ilk kararında direndi. Mahkemenin direnme kararında, Yargıtay kararına tepki göstererek “Kadın evlilik öncesindeki yaşam tarzı, kılık ve kıyafet serbestliğini devam ettirmiş, kocanın kendisine yaptığı uyarılara aldırış etmemiş, uyarılara rağmen başına buyruk hareketini sürdürmüştür. Kadının az kusurlu olduğunu iddia etmek mümkün değildir” denildi. Kusurlar eşit değil Direnme kararı sonra dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, oybirliği yerel mahkemenin direnme kararını bozdu. Haber: MESUT HASAN BENLİ / Radikal HABERLER 217 SAYI: 39 Tapu Kaydının Terkin, Tashih ve Tescili İdari Yargıda İptal Davasına Konu Olamaz A rsa vasfının değiştirilmesi talebi üzerine Tapu Müdürlüğünce verilen ret kararına karşı açılan iptal davasında; Antalya İdare Mahkemesi ret kararını idari işlem olarak nitelendirmeyip, bu karara karşı idari yargıya değil adli yargıya başvurulması gerekir şeklinde karar verdi. DOSYA NO:641-04-12-4025 T.C. ANTALYA 1. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO: 2012/892 KARAR NO: 2012/1443 DAVACILAR DAVALI : ANTALYA VALİLİĞİ / ANTALYA DAVANIN ÖZETİ: Antalya ili, Kepez ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada, 2 sayılı parselin maliki olan davacıların, tapuda mezarlık arsası olarak tescili yapılan taşınmazın cinsinin değiştirilmesi istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğü işleminin iptali istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ: Mezarlık Yerleşiminin İnşası ile cenaze Nakil ve Defin İşlemleri hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca tesis olunan işlemin hukuka ve usule uygun olduğu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Antalya 1. Idare Mahkemesi’nce, dava dosyası 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunun 14. Maddesi uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü: Dava, Antalya ili, Kepez ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada, 2 sayılı parselin maliki olan davacıların, tapuda mezarlık arsası olarak tescili yapılan taşınmazın cinsinin değiştirilmesi istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır. 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanununun 3410 sayılı Kanunla değişik 5. Maddesinin 1. fıkrasında, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki, iptal davalarını, tam yargı davalarını, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları, diğer kanunlarla verilen işleri çözümleyeceği düzenlenmiş, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 2. Maddesinin 1. fıkrasında; idari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; 218 LEGES Hukuk Dergisi kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar olarak sayılmış; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğu kurala bağlanmış, aynı .Yasanın 14. Maddesinde ilk incelemeye ilişkin hususlar ayrı ayrı sayılmış, anılan yasanın 3622 sayılı yasayla değişik 15. Maddesinin l/a bendinde ise, “14. Maddesinin 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verilir.” Hükmüne yer verilmiştir. Tapu Sicil Tüzüğünün 81. maddesinde, tapu sicilinde değişikliğin, hak sahibinin veya yetkili makamın istemi ya da mahkeme kararma dayalı olarak yapılacağı, rehinler hakkındaki özel hükümler saklı kalmak koşuluyla tapu sicilindeki değişikliklerin, üzerinin kırmızı mürekkepli kalemle çizilip, değişiklik tarih ve yevmiye numarasıyla yeni kaydın yazılması suretiyle yapılacağı, önceki kayıt bir harfle yazılı ise, yine aynı harfin kullanılacağı, 85. maddesinde, kütük üzerinde belgelere aykırı tescil veya yazının düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması ve yevmiye defterine kaydedilmesinin gerektiği, belgeye aykırı yazımın veya tescilin düzeltilmesine, ilgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, müdürün defterdarlık veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını talep edeceği, Hazine avukatı bulunmayan yerlerde bu düzeltmeler için müdürlük tarafından re’sen dava açılacağı, kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde belgesine MART 2013 aykırı olarak basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi halinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, resen düzeltme yapılacağı hükme bağlanmıştır. Dava dosyasının incelenmesinden, Antalya ili, Kepez ilçesi, Zeytinköy Mahallesi, 12181 ada, 2 sayılı parselin maliklerinden olan Ö. E’.in 14.05.2012 tarihli dilekçe ile davalı idareye başvurarak tapuda mezarlık arsası olarak tescili yapılan taşınmazın cinsinin değiştirilmesini istediği, anılan istemin Antalya Valiliği Kadastro Müdürlüğünün 28.05.2012 tarih ve 4338 sayılı işlemiyle reddedildiği, bu işlemin iptaline yönelik bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda Anılan mevzuat hükümleri gereğince, tapu kayıtları üzerinde tescil, terkin ve tashih gibi işlemlere ilişkin davaların görüm ve çözümü adliye mahkemelerinin görevi içinde bulunmaktadır, iptali istenilen işlem tapu kütüğündeki arsa vasfının değiştirilmesi istemine ilişkindir. Bu durumda, tapu kütüğündeki arsa vasfının değiştirilmesi isteminin reddine ilişkin işleme karşı açılan iş bu davanın özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi gerektiğinden, işin esasının mahkememizce incelenme olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine, aşağıda dökümü yapılan 90,60 TL yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına artan posta ücretinin kararın kesinleş- SAYI: 39 mesinden sonra davacılarae iadesine, bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 19.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (hukukihaber.net) HABERLER 219 ÖNEMLİ BİLGİLER r Kıdem Tazminatı Tavanı r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem r Yıllık Ücretli İzin Süreleri r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri) r İşsizlik Sigortası Primi r Gelir Vergisi Tarifesi r Katma Değer Vergisi Oranları r Kurumlar Vergisi Oranı r Geçici Vergi Oranları r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre Gecikme Zammı Oranları r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre) r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre) r Değerli Kağıtlar r Damga Vergisi Harçları r Yargı Harçları r Noter Harçları r Vergi Yargısı Harçları r Tapu ve Kadastro Harçları r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları) r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro) r HUMK ve İİK Parasal Sınırları r İYUK Parasal Sınırları r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü Oldukları Tutarlar r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi ÖNEMLİ BİLGİLER 223 SAYI: 39 KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013) 01.01.2001 - 14.04.2001 15.04.2001 - 14.05.2001 15.05.2001 - 14.06.2001 15.06.2001 - 30.06.2001 01.07.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.11.2001 15.11.2001 - 14.12.2001 15.12.2001 - 31.12.2001 01.01.2002 - 14.05.2002 15.05.2002 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.10.2002 01.10.2002 - 31.12.2002 01.01.2003 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2004 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 31.12.2004 01.01.2005 - 30.06.2005 01.07.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 30.06.2006 01.07.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 30.06.2007 01.07.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 30.06.2008 01.07.2008 - 31.12.2008 646.560.000.- TL 663.000.000.- TL 730.700.000.- TL 768.100.000.- TL 807.500.000.- TL 835.950.000.- TL 884.830.000.- TL 938.330.000.- TL 978.020.000.- TL 1.076.400.000.- TL 1.103.540.000.- TL 1.160.150.000.- TL 1.260.150.000.- TL 1.323.950.000.- TL 1.389.950.000.- TL 1.485.430.000.- TL 1.574.740.000.- TL 1.648, 90.- YTL 1.727, 15.- YTL 1.770, 62.- YTL 1.857, 44.- YTL 1.960, 69.- YTL 2.030, 19.- YTL 2.087, 92.- YTL 2.173, 19.- YTL 01.01.2009 - 30.06.2009 01.07.2009 - 31.12.2009 01.01.2010 - 30.06.2010 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2011 - 30.06.2011 2.260, 05.- YTL 2.365, 16.- YTL 2.423, 88 - TL 2.517, 01.- TL 2.623, 33.- TL 224 LEGES Hukuk Dergisi 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2013 - 31.12.2013 MART 2013 2.731, 85.- TL 2.917,27.- TL 3.033,98.- TL 3.129,25.- TL 3.218,76.- TL YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI Dönemi 01.07.2013 - 31.12.2013 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2011 - 30.06.2011 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2010 - 30.06.2010 16 Yaşından Büyükler İçin Günlük Aylık 35,05 1.021,50 32,62 978,60 31,35 940,50 29,55 886,50 27,90 837,00 26,55 796,50 25,35 760,50 24,30 729,00 16 Yaşından Küçükler İçin Günlük Aylık 29,25 877,50 27,97 839,10 26,85 805,50 25,35 760,50 23,85 715,50 22,65 679,50 21,60 648,00 20,70 621,00 ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER (01.07.2012-31.12.2012 Dönemi) 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Brüt Ücret 940,50 TL Sigorta Primi İşçi Payı 131,67 TL İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı 9,41 TL Gelir Vergisi Matrahı 799,42 TL Gelir Vergisi 119,91 TL Damga Vergisi 6,21 TL Kesintiler Toplamı 267,20 TL Net Ücret 673,30 TL 16 Yaşından Küçükler 805,50 TL 112,77 TL 8,06 TL 684,67 TL 102,70 TL 5,32 TL 228,85 TL 576,65 TL ÖNEMLİ BİLGİLER 225 SAYI: 39 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler 1.1. 01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.01.2013 - 30.06.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret 1.2. Brüt Günlük TL 32,62 TL Brüt Aylık TL 978,60 TL 27,97 TL 839,10 TL 16 Yaşından Büyükler 978,60 TL 137,00 TL 9,79 TL 16 Yaşından Küçükler 839,10 TL 117,47 TL 8,39 TL 831,81 TL 124,77 TL 7,43 TL 278,99 TL 699,61 TL 73,40 TL 773,01 TL 713,24 TL 106,99 TL 6,37 TL 239,22 TL 599,88 TL 73,40 TL 673,28 TL 01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.07.2013 - 31.12.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Brüt Günlük TL 34,05 TL Brüt Aylık TL 1021,50 TL 29,25 TL 877,50 TL 16 Yaşından Büyükler 1021,50 TL 143,01 TL 10,22 TL 16 Yaşından Küçükler 877,50 TL 122,85 TL 8,78 TL 868,28 TL 745,88 TL 226 LEGES Hukuk Dergisi Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret MART 2013 130,24 TL 7,75 TL 291,22 TL 730,28 TL 73,40 TL 803,68 TL 111,88 TL 6,66 TL 250,17 TL 627,33 TL 73,40 TL 700,73 TL ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL FONU % 2 İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 1021,50 TL ASGARİ ÜCRET 978,60 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 831,81 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 GORTA FONU % 2 1021,50 148,12 ÖNEMLİ BİLGİLER 227 SAYI: 39 İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL LAM KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL GORTA FONU % 2 İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9 LAM TL KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 877,50 TL ASGARİ ÜCRET 1021,50 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 148,12 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 1021,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 148,12 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 20,43 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 121,67 TL 228 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 16,78 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 977,55 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 877,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 127,24 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 17,55 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.022,29 TL KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY) NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK PRİMİ % 14 137 İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79 KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 831,81 İŞVERENE MALİYETİ ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5 141,9 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır: 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Asgari geçim indiriminden yararlanan Çalışanın kendisi Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş 1. çocuk 2. çocuk 3. çocuk 4. çocuk İndirim oranı %50 %10 %7,5 %7,5 %5 %5 ÖNEMLİ BİLGİLER 229 SAYI: 39 Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır 124,77 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Medeni Hali Bekar Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır Aylık 73,40 88,07 99,08 110,09 117,43 124,77 124,77 Medeni Hali Aylık Evli eşi çalışan ve çocuksuz Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu 73,40 84,40 95,41 102,75 110,09 117,43 YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Hizmet Süresi 1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara 15 yıl ve daha fazla olanlara İzin Süresi Yılda 14 gün Yılda 20 gün Yılda 26 gün İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ) ÇALIŞMA SÜRESİ İHBAR TAZMİNAT SÜRESİ MİKTARI İşi altı (6) aydan az sürmüş ise 2 Hafta 2 Haftalık Ücret İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise 4 Hafta 4 Haftalık Ücret İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise 6 Hafta 6 Haftalık Ücret İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise 8 Hafta 8 Haftalık Ücret 230 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ (4447 sayılı Kanun - Madde.: 49) -1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden); İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır. -2002 yılından itibaren: İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır. GELİR VERGİSİ TARİFESİ GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013) 10.700 TL’ye kadar 26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası 60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası 60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012) 10.000 TL’ye kadar 25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası 88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası 88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011) 9.400 TL’ye kadar 23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası 80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası 80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası %15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010) 8.800 TL’ye kadar 22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası 50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL 50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL %15 %20 %27 %35 ÖNEMLİ BİLGİLER 231 SAYI: 39 KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak yapılmıştır. a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 18 %1 %8 KURUMLAR VERGİSİ ORANI Kurumlar Vergisi Oranı %20 GEÇİCİ VERGİ ORANLARI Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren) Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren) %15 %20 YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI 2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419) 2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410) 2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401) 2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392) 2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388) 2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377) 2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363) 2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353) 2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341) 2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325) 2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310) 2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301) 2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288) 1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279) 1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267) % 7,80 % 10,26 % 7,7 % 2,2 % 12 % 7.2 % 7.8 % 9.8 % 11.2 % 28.5 % 59.0 % 53.2 % 56.0 % 52.1 % 77.8 232 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259) 1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252) 1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245) 1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233) % 80.4 % 72.8 % 99.5 % 107.6 YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ YÜRÜRLÜK TERİHLERİ 01.01.1998 - 31.12.1999 01.01.2000 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2003 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 30.04.2005 01.05.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 31.12.2008 01.01.2009 – 31.12.2009 01.01.2010 dan itibaren FAİZ ORANLARI 730 911 365 184 181 304 245 365 365 365 365 … GÜN % 50 % 60 % 55 % 50 % 43 % 38 % 12 %9 %9 %9 %9 %9 KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI TARİH ARALIĞI KANUNİ FAİZ ORANI SÖZLEŞMEYLE TESBİT EDİLMEMİŞSE TEMERRÜT FAİZ ORANI 01.07.2005 31.12.2005 % 12 (3095/m.1) % 12 (3095/m.2/1) TİCARİ İŞLERDE UYGULANACAK TEMERRÜT FAİZ ORANI % 30 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) ÖNEMLİ BİLGİLER 233 SAYI: 39 01.01.2006 31.12.2006 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2007 31.12.2007 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2008 30.06.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.07.2009 31.12.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2010 31.12.2010 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2011 31.12.2011 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2012 31.12.1012 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) % 25 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 29 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 27 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 19 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 16 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 15 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 17,75 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR 1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını inceleyiniz. 2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51. maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. 3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde iptal edilmemekle 234 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE GECİKME ZAMMI ORANLARI 01.01.1990 - 29.12.1993 Arası 30.12.1993 - 07.03.1994 Arası 08.03.1994 - 30.08.1995 Arası 31.08.1995 - 31.01.1996 Arası 01.02.1996 - 08.07.1998 Arası 09.07.1998 - 20.01.2000 Arası 21.01.2000 - 01.12.2000 Arası 02.12.2000 - 28.03.2001 Arası 29.03.2001 - 30.01.2002 Arası 31.01.2002 - 11.11.2003 Arası 12.11.2003 - 01.03.2005 Arası 02.03.2005 - 20.04.2006 Arası 21.04.2006 - 18.11.2009 Arası 19.11.2009 - 18.10.2010 Arası 19.10.2010’dan bugüne kadar Aylık % 7 Aylık % 9 Aylık % 12 Aylık % 10 Aylık % 15 Aylık % 12 Aylık % 6 Aylık % 5 Aylık % 10 Aylık % 7 Aylık % 4 Aylık % 3 Aylık % 2,5 Aylık % 1,95 Aylık % 1,40 YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ 2005 OCAK 14,55 ŞUBAT 14,70 MART 15,03 NİSAN 14,96 MAYIS 13,97 HAZİRAN 12,78 TEMMUZ 11,72 AĞUSTOS 10,65 EYLÜL 9,54 2006 5,45 5,04 4,21 4,96 4,27 4,97 5,82 6,49 7,06 2007 9,68 10,08 10,63 11,01 10,95 10,09 9,03 8,29 7,77 2008 6,08 5,94 5,95 6,39 7,20 8,39 9,76 10,68 11,29 2009 12,81 12,63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2010 1,14 1,20 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 2011 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 2012 2013 11,11 5,33 10,96 10,79 10,72 10,57 10,24 9,88 9,33 8,65 ÖNEMLİ BİLGİLER 235 SAYI: 39 EKİM 8,16 7,76 7,23 12,03 2,20 7,71 10,26 7,80 KASIM 6,89 8,60 6,75 12,56 1,37 8,27 10,72 6,98 ARALIK 5,89 9,34 6,31 12,72 1,23 8,57 11,09 6,09 ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE) Önceki aya göre Önceki yılın Aralık ayına göre Yıl Aylar TEFE TÜFE TEFE TÜFE 2002 OCAK 4.2 5.3 4.2 5.3 2002 Şubat 2.6 1.8 6.8 7.2 2002 Mart 1.9 1.2 8.8 8.4 2002 Nisan 1.8 2.1 10.8 10.7 2002 Mayıs 0.4 0.6 11.2 11.3 2002 Haziran 1.2 0.6 12.5 12.0 2002 Temmuz 2.7 1.4 15.5 13.6 2002 Ağustos 2.1 2.2 18.0 16.1 2002 Eylül 3.1 3.5 21.7 20.1 2002 Ekim 3.1 3.3 25.5 24.0 2002 Kasım 1.6 2.9 27.5 27.7 2002 Aralık 2.6 1.6 30.8 29.7 2003 OCAK 5.6 2.6 5.6 2.6 2003 Şubat 3.1 2.3 8.9 4.9 Önceki yılın aynı ayına göre TEFE ÜFE 92.0 73.2 91.8 73.1 77.5 65.1 58.0 52.7 49.3 46.2 46.8 42.6 45.9 41.3 43.9 40.2 40.9 37.0 36.1 33.4 32.8 31.8 30.8 29.7 32.6 26.4 33.4 27.0 12 aylık ortalamalara göre TEFE TÜFE 66.8 57.5 72.1 60.7 75.4 62.8 75.3 62.8 73.6 61.7 71.5 60.1 69.1 58.4 66.3 56.6 63.0 54.2 59.0 51.2 54.6 48.2 50.1 45.0 45.9 41.3 42.1 37.9 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2004 2004 2004 35.2 35.1 29.6 25.6 22.7 19.1 16.1 16.2 13.9 10.8 9.14 7.97 39.4 37.8 35.4 33.8 32.1 30.3 28.5 27.1 25.6 23.6 21.49 19.18 Mart Nisan Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart 3.2 1.8 -1.9 -0.5 -0.2 0.1 0.6 1.7 0.6 2.6 1.64 2.10 3.1 2.1 -0.2 -0.4 0.2 1.9 1.4 1.6 0.9 0.7 0.55 0.89 12.4 14.4 11.5 10.9 10.7 10.7 11.3 13.2 13.9 2.6 4.31 6.50 8.2 10.4 12.0 11.6 11.7 13.8 15.5 17.3 18.4 0.7 1.29 2.19 29.4 29.5 29.8 27.4 24.9 23.0 20.8 19.3 18.4 16.2 14.28 11.83 35.5 33.8 31.7 30.7 29.5 28.4 27.4 26.3 25.3 24.4 23.21 21.67 236 LEGES Hukuk Dergisi 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2007 2007 Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat 2.65 -0.03 -1.05 -1.52 0.8 1.85 3.23 0.75 0.13 -0.41 0.11 1.26 1.21 0.20 -0.48 -0.74 1.4 0.78 0.68 -0.95 -0.04 1.96 0.26 0.25 1.94 2.77 4.02 0.86 -0.75 -0.23 0.45 -0.29 -0.12 -0,05 0.95 0.59 0.38 -0.13 0.22 0.6 0.94 2.22 1.54 0.45 0.55 0.02 0.26 0.71 0.92 0.10 -0.57 0.85 1.02 1.79 1.40 0.42 0.75 0.22 0.27 1.34 1.88 0.34 0.85 -0.44 1.29 1.27 1.29 0.23 1.00 0.43 MART 2013 9.33 9.29 8.14 6.50 7.3 9.31 12.84 13.69 13.84 -0.41 -0.30 0.96 2.18 2.38 1.89 1.14 2.18 2.98 3.69 2.71 2.66 1.96 2.22 2.48 4.46 7.36 11.68 12.64 11.80 11.54 12.04 11.72 11.58 -0,05 0.89 2.79 3.18 3.05 3.28 3.6 4.85 7.18 8.83 9.32 0.55 0.57 0.83 1.55 2.49 2.59 2.00 2.87 3.93 5.79 7.27 7.72 0.75 0.97 1.25 2.60 4.53 4.88 5.76 5.30 6.65 8.01 9.40 9.65 1.00 1.44 8.91 9.56 10.53 9.44 10.5 12.50 15.48 14.40 13.84 10,70 10,58 11.33 10.17 5.59 4.25 4.26 4.32 4.38 4.57 1.60 2.66 5.11 5.26 4.21 4.96 7.66 12.52 14.34 12.32 11.59 10.94 11.67 11.58 9.37 10.13 10.18 8.88 8.93 9.57 10.0 9.00 9.86 9.79 9.32 9.23 8.69 7.94 8.18 8.70 8.95 7.82 7.91 7.99 7.52 7.61 7.72 7.93 8.15 8.16 8.83 9.86 10.12 11.69 10.26 10.55 9.98 9.86 9.65 9.93 10.16 17.03 15.16 13.73 12.51 11.6 11.16 11.16 11.07 11.09 14,55 14.70 15.03 14.96 13.97 12.78 11.72 10.65 9.54 8.16 6.89 5.89 5.45 5.04 4.49 4.09 4.27 4.97 5.82 6.49 7.06 7.76 8.60 9.34 9.68 10.08 20.01 18.19 16.51 15.11 14.0 12.87 12.02 11.29 10.58 8.50 8.44 8.40 8.42 8.53 8.69 8.68 8.64 8.63 8.47 8.31 8.18 8.07 8.03 8.05 8.11 8.21 8.32 8.64 8.84 9.05 9.25 9.44 9.60 9.76 9.92 ÖNEMLİ BİLGİLER 237 SAYI: 39 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2010 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK 0.97 0.80 0.39 -0.11 0.06 0.85 1.02 -0.13 0.89 0,15 0,42 2,56 3,17 4.50 2.12 0.32 1.25 -2.34 -0.90 0.57 -0.03 -3.54 0.23 1.17 0,29 0,65 -0,05 0,94 -0,71 0,42 0,62 0,28 1,29 0,66 0,58 0.92 1.21 0.50 -0.24 -0.73 0.02 1.03 1.81 1.95 0,22 0,80 1,29 0,96 1.68 1.49 -0.36 0.58 -0,24 0.45 2.60 0.83 0.41 0.29 -0.34 1,10 0,02 0,64 0,11 0,25 -0,30 0,39 2,41 1,27 0,53 1,85 1.88 2.36 2.69 3.60 3.09 4.12 2.98 3.87 3.05 3.11 3.93 3.13 4.98 4.19 4.84 6.08 5.78 8.15 5,94 8,39 0,42 0,80 3,00 2,11 6,26 3,09 11.04 4.82 13.39 6.38 13.76 6.0 15.18 6.61 12.49 6,35 11.48 6.83 12.11 9.60 12.08 10.52 8.11 0.06 0.23 0.29 1.40 -0.06 1,70 1,05 2,35 1,07 2,30 1,71 3,27 1,83 2,54 2,08 2,97 1,78 3,60 2,18 3,90 4,64 5,24 5,96 5,93 6,53 0,58 1,85 10.92 9.68 7.14 2.89 2.08 3.72 5.02 4.41 5.65 5,94 6,44 8,15 10,50 14.56 16.53 17.03 18.41 14.67 12.49 13.29 12.25 8.11 7.90 6.43 3,46 -0,35 -2,46 -1,86 -3,75 -1,04 0,47 0,19 1,51 5,93 6,30 10.86 10.72 9.23 8.60 6.90 7.39 7.12 7.70 8.40 8,39 8,17 9,10 9,15 9.66 10.74 10.61 12.06 11.77 11.13 11.99 10.76 10.06 9.50 7.73 7,89 6,13 5,24 5,73 5,39 5,33 5,27 5,08 5,53 6,53 8,19 10.63 11.01 10.95 10.09 9.03 8.29 7.77 7.23 6,75 6,31 6,08 5,94 5,95 6.39 7.20 8.39 9.76 10.68 11.29 12.03 12.56 12.72 12.81 12.63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2,20 1,37 1,23 1,14 10.15 10.30 10.24 10.11 9.70 9.46 9.17 8.98 8.86 8,76 8,61 8,53 8,40 8.33 8.47 8.64 9.07 9.43 9.76 10.12 10.31 10.44 10.54 10.41 10,29 9,98 9,49 9,08 8,52 7,99 7,52 6,95 6,53 6,25 6,16 238 LEGES Hukuk Dergisi 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylul Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül 1,94 2,35 -1,15 -0,50 -0,16 1,15 0,51 1,21 -0,31 1,31 2,36 1,72 1,22 0,61 0,15 0,01 -0,03 1,76 1,55 1,60 0,65 1,00 0,38 -0,09 0,36 0,08 0,53 -1,49 -0,31 0,26 1, 03 0,58 0,60 -0,36 -0,56 -0,48 0,40 1,23 1,83 0,03 -0,30 0,41 0,73 0,42 0,87 2,42 -1,43 -0,41 0,73 0,75 3,27 1,73 0,58 0,56 0,56 0,41 1,52 -0,21 -0,90 -0,23 0,56 1, 03 2012 2012 2012 2013 Ekim Kasım Aralık Ocak 0, 17 1, 66 -0,12 -0,18 MART 2013 4,24 3,93 6,69 4,55 5,47 4,17 4,93 3,59 4,77 3,09 5,98 3,50 6,52 4,77 7,80 6,69 7,47 6,72 8,87 6,40 2,36 0,41 4,13 1,14 5,40 1,57 6,04 2,45 6,20 4,93 6,21 3,43 6,18 3,00 8,05 3,75 9,72 4,53 11,48 7,95 12,20 9,82 13,33 10,45 0,38 0,56 -0,09 0,56 0,36 0,41 0,08 0,52 0,53 -0,21 -1,49 -0,90 -0,31 -0,23 0,26 0,56 0, 72 3, 34 8,58 10,42 9,21 7,64 8,24 9,03 8,91 9,92 8,17 8,87 10,80 10,87 10,08 8,21 9,63 10,19 10,34 11,00 12,15 12,58 13,67 13,33 11,13 9,15 8,22 7,65 8,06 6,44 6,13 4,56 4, 03 9,56 10,19 9,10 8,37 7,58 8,33 9,24 8,62 7,29 6,40 4,90 4,16 3,99 4,26 7,17 6,24 6,31 6,65 6,15 7,66 9,48 10,45 10,61 10,43 10,43 11,14 8,28 8,87 9,07 8,88 9, 19 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 7,71 8,27 8,52 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 10,26 10,72 11,09 11,11 10,96 10,79 10,72 10,57 10,57 9,88 9,33 8, 65 6,53 6,87 7,20 7,41 7,59 7,8 8,16 8,45 8,59 8,57 8,28 7,76 7,29 6,79 6,64 6,47 6,37 6,24 6,00 5,93 6,13 6,47 6,95 7,48 8,02 8,59 8,68 8,68 9,11 9,29 9, 53 1, 96 0, 9 5, 36 0, 38 2, 58 5, 76 0, 38 2, 45 6, 16 1,65 -0 ,18 1, 65 2, 57 3, 60 2, 45 1, 88 7, 80 6, 37 6, 16 7, 31 7, 8 6, 98 6, 09 5, 33 9, 53 9, 26 8, 89 8, 62 * 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir. ÖNEMLİ BİLGİLER 239 SAYI: 39 DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28514 2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Maliye Bakanlığından: DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1) Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde, “Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır. Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Değerli Kağıdın Cinsi 1 - Noter kağıtları : a) Noter kağıdı b) Beyanname c) Protesto, vekaletname, re’sen senet 2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 3 – Pasaportlar 4-Yabancılar için ikamet tezkereleri 5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 6 - Nüfus cüzdanları 7 - Aile cüzdanları 8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 9 - Sürücü belgeleri 10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri) 11 - Motorlu araç trafik belgesi 12 - Motorlu araç tescil belgesi Bedel (TL) 7,25 7,25 14,50 72,00 198,00 6,50 66,00 89,00 89,00 89,00 66,50 240 LEGES Hukuk Dergisi 13 - İş makinesi tescil belgesi 14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı) 15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.) MART 2013 66,50 4,50 6,00 Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır. Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür. Tebliğ olunur. DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR 2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI (1) SAYILI TABLO I. Akitlerle ilgili kağıtlar A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar: 1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler 2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) 3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri 4. Tahkimnameler ve sulhnameler 5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil) 6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların satış ve devrine ilişkin sözleşmeler B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar: 1. Tahkimnameler 2. Sulhnameler 3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil) II. Kararlar ve mazbatalar (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 1,89) (39,65 TL) (39,65 TL) (222,40 TL) SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 241 1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem kararları: a) Belli parayı ihtiva edenler b) Belli parayı ihtiva etmeyenler 2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların her türlü ihale kararları III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar 1. Ticari ve mütedavil senetler: a) Emtia senetleri: aa) Makbuz senedi (Resepise) ab) Rehin senedi (Varant) ac) İyda senedi ad) Taşıma senedi b) Konşimentolar c) Deniz ödüncü senedi d) İpotekli borç senedi, irat senedi 2. Ticari belgeler: a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen bilançolar ve işletme hesabı özetleri: ba) Bilançolar bb) Gelir tabloları bc) İşletme hesabı özetleri c) Barnameler d) Tasdikli manifesto nüshaları e) Ordinolar f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar 1. Makbuzlar: (Binde 9,48) (39,65 TL) (Binde 5,69) (13,95 TL) (8,25 TL) (1,55 TL) (0,65 TL) (8,25 TL) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (13,95 TL) (30,60 TL) (14,85 TL) (14,85 TL) (1,55 TL) (6,20 TL) (0,65 TL) (6,20 TL) 242 LEGES Hukuk Dergisi a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu mahiyetteki senetler d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen paralar için düzenlenen makbuzlar 2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası vergiye tabidir): a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için b) Vergi beyannameleri: ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri bb) Kurumlar vergisi beyannameleri bc) Katma değer vergisi beyannameleri bd) Muhtasar beyannameler be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi beyannameleri hariç) c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri MART 2013 (Binde 9,48) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (0,65 TL) (39,65 TL) (53,00 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (53,00 TL) (19,55 TL) (19,55 TL) ÖNEMLİ BİLGİLER 243 SAYI: 39 f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için 3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri. (31,15 TL) (0,65 TL) Yargı Harçları Tarifesi 2013 Yılı Yargı Harçları : A) Mahkeme harçları: (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde I- Başvurma harcı: Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde, 1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde 11,30 2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde 24,30 3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25 başvurulması halinde bu harç alınmaz.) 4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35 rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde II- Celse Harcı: (Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.) 1.Sulh mahkemeleri: a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27) dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere b)Belli bir değer bulunmayan davalarda 13,95 244 LEGES Hukuk Dergisi 2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30 TL)'den az olmamak üzere III- Karar ve ilam harcı: 1.Nispi harç: a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden) c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden) d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden) e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır. f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz. 2. Maktu harç: MART 2013 (Binde 2,27) (Binde 68,31) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 245 a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30 lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan kararlarında b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45 lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00 rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında 40,00 IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011) a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54, K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. ) c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 246 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80 lük;01/08/2010) V- Keşif Harcı (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için) B) İcra ve iflas harçları: I. İcra harçları: 1.İcraya başvurma harcı 24,30 2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30 mesi harcı 3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden: a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55) nen paralardan b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan (Yüzde 9,10) c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e 11,38) tiyle tahsil olunan paralardan d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55) ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27) 125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde: aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde (Yüzde 2,27) bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde (Yüzde 4,55) g)Menkul tesliminde; aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde (Yüzde 2,27) bb)İcra marifetiyle teslim halinde (Yüzde 4,55) h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır. SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 247 4.İdare harçları: (Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90 lenmesi ve hesap tutulması için) II. İflas harçları: 1.Maktu harç: İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00 2.Konunun değeri üzerinden harç: a)İflasta paylaşılan para üzerinden (Yüzde 4,55) b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e rinden 11,38) (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85 lük;01/08/2010) III. Haciz, teslim ve satış harcı (Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir işlem için) C) Ticaret sicili harçları: I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil) 1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında: a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 180,05 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 516,25 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 1.163,20 2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için): a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde: (Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil) (Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.) a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil) 248 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 34,90 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 50,45 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35 bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir. II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları: 1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95 mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1) 2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80 105) D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım): I. Suret harçları: a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 1,55 b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55 fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75 fotokopiler dahil) d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75 den (Tasdikli fotokopiler dahil) Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır. II. Muhafaza harçları: Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan değer üzerinden: a)Bir yıla kadar (Binde 11,38) b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için (Binde 5,69) III. Defter tutma harçları: a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55) olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden b)Miras işlerinde defter tutulmasında: aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55) den ÖNEMLİ BİLGİLER 249 SAYI: 39 bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25 lar bakiyesi eşit ise c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden 37,25 IV. Miras işlerine ait harçlar: Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55) de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden (Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.) V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar: Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet senetleri: a)Belli bir meblağı ihtiva edenler (Binde 1,13) b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler 50,45 Noter Harçları 2013 Yılı Noter Harçları I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar: 1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13) me ve kağıtlardan beher imza için Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz. 2. Emanet harçları: Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27) den Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl kesirleri tam itibar olunur. (Binde 4,55) 3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı: Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir. 4. Konşimento yazılması harcı: 0,453 Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan 5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.) 250 LEGES Hukuk Dergisi II. Maktu harçlar: 1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden 2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için 3.Vekaletnameler: a)Özel vekaletnamelerde beher imza için b)Genel vekaletnamelerde beher imza için 4.Defter tasdiki: a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için): aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler bb)Serbest meslek kazanç defteri cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi: 100 sayfaya kadar (100 dahil) 100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için (5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır. 5.Suretler ve tercümeler: a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele, senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher sayfasından b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil) 6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır) 7.Tespit ve tutanak harçları: Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin tespiti MART 2013 7,90 13,95 6,60 10,40 19,55 24,30 24,30 6,40 6,40 1,55 3,75 13,95 13,95 SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 251 8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45 harçlar; Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda 9.Düzeltme harcı: 2,95 Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için 10.Mukavele feshi harcı: 2,95 Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için 11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45 Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi 2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda. I- Başvurma harcı: a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30 b)Danıştaya başvurma 50,45 c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10 lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05 lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda II- Nispi harçlar: 252 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 (Binde 4,55) a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında: Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az olmamak üzere (Binde 9,10) b)Danıştay kararlarında: Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere (Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir) III- Maktu harç: Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili: a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında 24,30 b)Danıştay kararlarında 50,45 c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45 ması kararlarında IV- Suret harçları: Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15 tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil) TAPU VE KADASTRO HARÇLARI I- Tapu işlemleri: 1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e olunan değer üzerinden 11,38) 2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9) rinden 3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009) a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77) ğer üzerinden SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 253 b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı değer üzerinden 4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı değer üzerinden 5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden 6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen taksiminde kayıtlı değer üzerinden c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden 7.İpotek tesisinde: a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden 8.Muvakkat tesciller: Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden 9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a, iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 2,27) (Binde 2,27) (Binde 6,83) 254 LEGES Hukuk Dergisi 10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse bir yıllık kira bedeli üzerinden 11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden, 12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi değeri üzerinden 13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis için) Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm için) Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı esaslar dahilinde yürütülür. b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden iktisabında, kayıtlı değer üzerinden c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için) 14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin terkininden 15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden 16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde her parsele ait kopya için 17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher sayfasından (Fotokopiler dahil) MART 2013 (Binde 6,83) (Binde 4,55) (Binde 6,83) 156,55 78,25 (Binde 22,77) 78,25 16,90 (Binde 2,27) 34,90 6,40 SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 255 18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden 11,38) 19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde kayıtlı değer üzerinden 136,62) 20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20) bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır. Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir. b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003) Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20) tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve gayrimenkul devir hallerinde devir eden için c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20) tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20) devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007) (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan için 256 LEGES Hukuk Dergisi e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden (Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213 sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.) Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz. II- Kadastro ve tapulama işlemleri: Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden: a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında, b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında, c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır bulunanlardan, d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan, MART 2013 (Binde 20) (Binde 20) (Binde 4,55) (Binde 6,83) ( B i n d e 11,38) (Binde 9,10) ( B i n d e 13,66) (Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95 ÖNEMLİ BİLGİLER 257 SAYI: 39 TL)’den aşağı olamaz.) Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir. (5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz. ( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük: 28/2/2009) Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 2013 YILI Konu ve kapsam MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır. Avukatlık ücretinin kapsadığı işler MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de avukatlık ücretine hükmedilemez. (2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir. Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur. (2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur. Birden çok avukat ile temsil 258 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez. Ücretin tümünü hak etme MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda, Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez. (2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur. (3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez. Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan ücretten az olamaz. (2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez. SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 259 Manevi tazminat davalarında ücret MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır. Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip miktarını geçemez. (2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda avukata tam ücret ödenir. (3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra numaralarında yazılı miktarları geçemez. (4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur. (5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm uygulanır. Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip 260 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez. Ceza davalarında ücret MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir. (2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti hükmolunan para cezası tutarını geçemez. (3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz. (4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır. (5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir. (2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz. (3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır. Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır. Tahkimde ücret MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu Tarife hükümleri uygulanır. İş takibinde ücret MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir. ÖNEMLİ BİLGİLER 261 SAYI: 39 (2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır. Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu Tarife uygulanır. (2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır. Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir. Uygulanacak tarife MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır. Yürürlük MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer. AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ 1. 2. 3. 4. 5. BİRİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar) 190,00 TL takip eden her saat için 100,00 TL Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL kadar) takip eden her saat için 190,00 TL Yazılı danışma için 365,00 TL Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL testo düzenlenmesinde Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması a) Kira sözleşmesi ve benzeri 365,00 TL b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler 262 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 İKİNCİ BÖLÜM İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret 1. Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması gibi işlerin takibi için 2. Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan işler için 3. Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi işlerin takibi için 4. Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için 865,00 TL 5. Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde a) Duruşmasız ise 3.960,00 TL b) Duruşmalı ise 6.600,00 TL c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret 1. Yapı kooperatiflerinde 660,00 TL 2. Anonim şirketlerde 1.100,00 TL Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1. Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 263 İKİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için: a) Duruşmasız ise 245,00 TL b) Duruşmalı ise 330,00 TL 2. Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL cak işlerin takibi için 3. Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için 990,00 TL 4. Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için a) Duruşmasız ise 660,00 TL 990,00 TL b) Duruşmalı ise İKİNCİ BÖLÜM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İcra Dairelerinde yapılan takipler için 220,00 TL 2. İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için 245,00 TL 3. İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL işler için 4. İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için 245,00 TL 5. Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için 400,00 TL 6. Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 7. Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.320,00 TL 8. Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 9. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL valar için 10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 2.640,00 TL 11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için 990,00 TL 12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL için 264 LEGES Hukuk Dergisi 13. 14. 15. MART 2013 Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için 990,00 TL Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için, 770,00 TL İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için a) Duruşmasız ise 660,00 TL b) Duruşmalı ise 1.320,00 TL 16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu ile görülen işlerin takipleri için a) Bir duruşması olan işler için 660,00 TL b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL lunması gereken sair işlemleri olan işler için 17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için 2.640,00 TL 18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için a) Duruşmasız ise 1.320,00 TL b) Duruşmalı ise 2.640,00 TL 19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL yolu ile görülen işlerin duruşması için 20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için 990,00 TL 21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar 3.300,00 TL b) Bireysel başvuru 2.640,00 TL c) Diğer dava ve işler 2.640,00 TL ÜÇÜNCÜ KISIM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İlk 25.000,00 TL için % 12 2. Sonra gelen 35.000,00 TL için % 11 3. Sonra gelen 60.000,00 TL için %8 4. Sonra gelen 200.000,00 TL için %6 5. Sonra gelen 500.000,00 TL için %4 6. Sonra gelen 680.000,00 TL için %3 7. Sonra gelen 1.250.000,00 TL için % 1,5 8. 2.750.000,00 TL’dan yukarısı için % 0,1 ÖNEMLİ BİLGİLER 265 SAYI: 39 Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 Adalet Bakanlığından: Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2013 Yılı Tarifesi Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır. Tarife MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde; a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL, b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL, c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, d) Çocuk mahkemeleri: 1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, 2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL, f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL, g) Kanun yolları mahkemeleri: 1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL, 2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL, Ödenir. Yürürlük MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer. 266 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 EKİM KASIM ARALIK NİSAN 96,99 99,12 100,84 100,02 99,04 98,8 99,16 99,7 99,61 100,66 102,8 103,28 2004 107,17 107,4 108,03 110,49 115,5 116,43 115,56 116,69 117,53 120,43 120,43 119,13 2005 118,64 118,77 120,27 121,72 121,96 121,38 120,48 121,73 122,68 123,52 122,35 122,3 2006 124,7 125,02 125,33 127,76 131,3 136,58 137,76 136,73 136,41 137,03 136,63 136,46 2007 136,39 137,68 139,02 140,13 140,68 140,53 140,62 141,82 143,26 143,07 144,35 144,57 2008 145,18 148,9 153,62 160,53 163,93 164,46 166,51 162,62 161,16 162,08 162,03 156,29 2009 156,65 158,48 158,94 159.97 159.89 161,4 160,26 160,93 161,92 162,38 164,48 165,56 2010 166,52 169,29 172,58 176,64 174.61 173,73 173,46 175,46 176,35 178,48 177,92 180,25 2011 184,51 187,69 189,98 191,14 191,43 191,44 191,39 194,76 197,77 200,94 202,24 204,27 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 203,65 205,75 206,11 209,53 209,28 EYLÜL MART AĞUSTOS ŞUBAT TEMMUZ OCAK 2003 MAYIS YILLAR HAZİRAN 2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE) NİSAN HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM 96,23 98,12 99,09 100,04 100,12 99,93 100,09 101,44 102,38 103,68 104,12 2004 104,81 105,35 106,36 106,89 107,35 107,21 107,72 108,54 109,57 112,03 113,5 113,86 2005 114,49 114,51 114,81 115,63 116,69 116,81 116,14 117,13 118,33 120,45 122,14 122,65 2006 123,57 123,84 124,18 125,84 128,2 128,63 129,72 129,15 130,81 132,47 134,18 134,49 2007 135,84 136,42 137,67 139,33 140,03 139,69 138,67 138,7 140,13 142,67 145,45 145,77 2008 146,94 148,84 150,27 152,79 155,07 154,51 155,4 155,02 155,72 159,77 161,1 160,44 2009 160,9 160,35 162,12 162.15 163.19 163,37 163,78 163,29 163,93 167,88 170,01 170,91 2010 174,07 176,59 177,62 178,68 178,04 177,04 176,19 176,9 179,07 182,35 182,4 181,85 2011 182,6 183,93 184,7 186,3 190,81 188,08 187,31 188,67 190,09 196,31 199,7 200,85 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 205,43 207,55 211,62 212,42 213,23 ARALIK MART 94,77 MAYIS OCAK 2003 ŞUBAT YILLAR (2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE) ÖNEMLİ BİLGİLER 267 SAYI: 39 HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI 01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I) 2005 - 5.000,00 YTL 2006 - 5.490,00 YTL 2007 - 5.910,00 YTL 2008 - 6.330,00 YTL 2009 - 7.080,00 TL 2010 - 7.230,00 TL 2011 - 7.780,00 TL SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288) 2005 - 400,00 YTL 2006 - 430,00 YTL 2007 - 460,00 YTL 2008 - 490,00 YTL 2009 - 540,00 TL 2010 - 550,00 TL 2011 - 590,00 TL 01.10.2011 - 2.500,00 TL TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427) 2005 - 1.000,00 YTL 2006 - 1.090,00 YTL 2007 - 1.170,00 YTL 2008 - 1.250,00 YTL 2009 - 1.400,00 TL 2010 - 1.430,00 TL 2011 - 1.540,00 TL 268 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 2012 - 1.690,00 TL 2013 - 1.820,00 TL TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438) 2005 - 10.000,00 YTL 2006 - 10.980,00 YTL 2007 - 11.830,00 YTL 2008 - 12.680,00 YTL 2009 - 14.200,00 TL 2010 - 14.510,00 TL 2011 - 15.620,00 TL 2012 - 17.220,00 TL 2013 - 18.560,00 TL KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440) 2005 - 6.000,00 YTL 2006 - 6.580,00 YTL 2007 - 7.090,00 YTL 2008 - 7.600,00 YTL 2009 - 8.510,00 TL 2010 - 8.690,00 TL 2011 - 9.350,00 TL 2012 - 10.300,00 TL 2013 - 11.100,00 TL İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363) 2005 - 2.850,00 YTL 2006 - 3.120,00 YTL 2007 - 3.360,00 YTL 2008 - 3.600,00 YTL 2009 - 4.030,00 TL ÖNEMLİ BİLGİLER 269 SAYI: 39 2010 - 4.110,00 TL 2011 - 4.420,00 TL 2012 - 4.780,00 TL 2013 - 5.240,00 TL TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan 270 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER MD. 25 41 66 KONU Hakimin reddi Eski hâle getirme Bilirkişinin inceleme 74 Gözlem süresi 91 Gözaltı 102 Tutuklulukta geçecek süre 108 Tutukluluğun incelenmesi İletişimin tespiti Teknik araçlarla izleme 135 140 151 Müdafilik görevinden yasaklama SÜRE Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün Engelin kalkmasından itibaren yedi gün En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi fazla üç ay uzatılabilir.) Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı geçemez) *** Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla oniki saat *** Yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez *** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir. ***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir) ***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir) Otuz gün En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir) En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir) (örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir) Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa yasaklanma uzatılabilir) SAYI: 39 173 174 177 232 247 253 253 268 273 276 277 291 295 296 297 308 332 ÖNEMLİ BİLGİLER 271 Kovuşturmaya yer Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün olmadığı kararına itiraz İddianamenin iadesi İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün Sanığın savunma Duruşma gününden en az beş gün önce delillerinin toplanması istemi Gerekçenin dosyaya Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş konulması gün Çağrılan sanığın İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile çağrıya uyma süresi saptanmasından itibaren onbeş gün Uzlaşma teklifine Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün cevap Uzlaştırma işlemle- Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz rinin sonuçlandırıl- gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün ması uzatılabilir) Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca Hakimin ya da mahkemenin hüküm yoksa) kararlarına itiraz İstinaf istemi Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün İstinaf isteminin Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün reddi halinde itiraz İstinaf istemine Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün cevap Temyiz süresi Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün Süre tutumdan son- Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin ra gerekçeli temyiz bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün Temyiz isteminin Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi reddine itiraz gün Temyize cevap Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz) kararına itirazı Cumhuriyet savcısı, On gün hâkim veya mahkeme tarafından bilgi istemine cevap 272 LEGES Hukuk Dergisi MART 2013 SÜRELERİN HESABI (Madde 39) *** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar. *** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. *** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer. *** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter. *** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır. YARGITAY TELEFON REHBERİ YARGITAY DAİRESİ BAŞKAN GENEL SEKRETER BAŞSAVCILIK HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI 1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 10 12 0312.416 10 36 0312.416 10 20 0312.416 10 51 0312.416 10 61 0312.416 12 73 0312.416 13 09 0312.416 13 42 0312.416 13 75 0312.416 14 09 0312.416 14 37 0312.416 14 65 0312.416 14 96 0312.416 15 31 0312.416 15 63 0312.416 15 98 0312.416 16 36 0312.416 16 73 0312.416 17 02 SAYI: 39 ÖNEMLİ BİLGİLER 273 15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 0312.416 17 36 0312.416 17 63 0312.416 17 97 0312.416 18 30 0312.416 18 67 0312.416 18 96 0312.416 19 27 YARGITAY CEZA DAİRESİ 1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI SANTRAL C. BAŞSAVCILIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 19 64 0312.416 19 74 0312.416 20 41 0312.416 20 80 0312.416 21 12 0312.416 21 52 0312.416 21 89 0312.416 22 24 0312.416 22 57 0312.416 22 96 0312.416 23 31 0312.416 10 00 0312.416 24 00