2014 Yılı Faaliyet Raporu - Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Transkript
2014 Yılı Faaliyet Raporu - Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
İÇİNDEKİLER A. Dayanışma Merkezi Çalışmaları………………………………………….1 B. Sığınak Çalışmaları………………………………………………………………11 C. Kadına Yönelik Şiddet Vakalarında Uygulamalar ve Karşılaşılan Sorunlar ………………………………………………………..15 D. Ekler……………………………………………………………………………………35 A. DAYANIŞMA MERKEZİ ÇALIŞMALARI 2014 yılında da erkek şiddetine karşı kadın dayanışması ile güçlenmeyi sürdürdük. Mor Çatı’ya, 2014 yılı içerisinde, erkek şiddetine maruz kalan 832 kadın ve çocuk başvurdu. Mor Çatı Dayanışma Merkezi’ndeki sosyal çalışmacılar, başvuran kadınlarla, telefonla, e-posta ile ve yüz yüze olmak üzere, toplam 2043 görüşme gerçekleştirdi. Başvuran kadınların büyük çoğunluğu ile birden fazla kez görüşüldü. Görüşmelerin %79’u telefonla, %10’u yüz yüze, %11’i ise e-posta yoluyla gerçekleştirildi. Görüşmelerin %78’i kadınların kendisiyle gerçekleştirildi. Bu görüşmelerde kadının istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çözüm olabilecek seçenekler birlikte değerlendirildi. Mor Çatı’ya başvuran kadın ve çocukların yaş aralığı 0-90 arasında değişmektedir. Başvuranların %6’sı 15 yaşından küçük çocuklardır. En fazla başvuru yapanlar 25-34 yaş aralığındaki kadınlar oldu. Başvuranların%6’sı 15 yaşından küçük çocuklardı ve yarısı cinsel şiddete maruz kaldığı için desteğe ihtiyaç duyuyordu. 1 Maruz Kalınan Şiddet Biçimleri: Kadına yönelik şiddet, cinsiyetleri nedeniyle, kadınlara ev içinde ve dışında uygulanan sistematik şiddet davranışıdır. Erkeklerin şiddetinin ardında, toplumun her alanında görülen egemenlikleri ve cinsler arasındaki eşitsizlikler yatar. Şiddetin amacı güç göstermek, kontrol etmek, cezalandırmak ya da öfke boşaltmaktır. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel, dijital şiddet biçimlerinin tümü bu amaca yöneliktir. Sistematik olarak uygulanan bu yöntemler kadının sürekli olarak korku, çaresizlik ve güvensizlik içinde yaşamasına neden olur. Mor Çatı’da erkek şiddetine karşı kadın dayanışmasıyla güçlenmenin yollarını bulabilmek için, kadınların farklı şiddet hikâyeleri ve şiddetten kurtulmak için ne tür mücadele yöntemleri geliştirdiği dinlendi. Erkek şiddetinin birçok formu olmakla birlikte, en sık psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet biçimlerinin uygulandığı görülmektedir. Kadınlar çoğu zaman bu şiddet biçimlerinin birden fazlasına aynı anda maruz kalmaktadır. 2014 yılı içinde Mor Çatı’ya başvuran kadınların maruz kaldıkları en yaygın şiddet biçiminin psikolojik şiddet olduğu görüldü. 2014’te Mor Çatı’ya başvuran kadınların %44’ü psikolojik şiddete maruz kaldığını paylaştı. Psikolojik şiddet en sık rastlanan şiddet biçimi olduğu gibi çoğu zaman diğer şiddet türlerine de eşlik eder. Duygusal gücün veya ihtiyaçların şiddet aracı olarak kullanıldığı durumları kapsayan psikolojik şiddet, fiziksel şiddete oranla tanımlanması/tanınması daha güç bir şiddet biçimidir. 2 Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (European Union Agency For Fundamental RightsFRA)1’nın Avrupa genelinde, kadınlara sorarak yaptığı ve 2014’te yayımladığı kadına yönelik şiddet araştırmasına göre psikolojik şiddeti tanımlayan davranışlar şunlardır: Arkadaşlarla görüşmeyi engellemek, aile veya akrabalarla ilişkiyi sınırlamak, nerede olduğunu kontrol etmek, başka erkeklerle konuştuğunda öfkelenmek, sadakatsiz olduğu konusunda şüpheci olmak, evden çıkmayı yasaklamak, kilit altında tutmak. Bunun yanı sıra, kötü davranış biçimleri de psikolojik şiddet olarak tanımlanmıştır. Bunlar: başkalarının önünde aşağılamak ve küçük düşürmek, özel yaşantıda aşağılamak ve küçük düşürmek, bağırmakla ya da vurmakla korkutarak bir şeyleri yaptırmak, isteği dışında pornografik görüntüleri izlemeye ya da bakmaya zorlamak, çocukları almakla tehdit etmek, çocukları incitmekle tehdit etmek, çocukları incitmek, önemsediğin birini incitmek ya da öldürmekle tehdit etmek, fiziksel şiddetle tehdit etmektir. Mor Çatı’ya başvuran kadınların deneyimlerine göre, en sık görülen psikolojik şiddet biçimlerinin, hakaret, aşağılama, küçük düşürücü söz söyleme ve küçük düşürücü davranışlarda bulunma olduğu görüldü. Birçok kadın, tehdit edilmekten nasıl korunacağını öğrenmek için Mor Çatı’ya başvurdu. Erkekler, kadınları en çok öldürmekle tehdit ettiler. Bunu yaparken medyadaki ya da çevrelerindeki kadın cinayetlerini ve cezasızlığı bir araç olarak kullanan çok sayıda erkek olduğu görüldü. Ayrıca sakat bırakmakla, yüzüne kezzap atmakla, cinsel yaşantısını dijital ortamda paylaşmakla, çocukları ya da kadının ailesinden kişileri öldürmekle veya onlara zarar vermekle, kendini öldürmekle, kiralık katil tutup kadını öldürtmekle, kadını akıl hastanesine kapatmakla, iftira atmakla tehdit eden erkekler oldu. Erkekler kadınların ne giyip giymeyeceğini, kiminle görüşüp görüşmeyeceğini, evden çıkıp çıkamayacağını, çalışıp çalışmayacağını, nasıl güleceğini, çocuklarıyla nasıl ilişkileneceğini, eğitim hayatını, telefon, bilgisayar gibi iletişim araçlarını kullanıp kullanmayacağını, bedeninin nasıl görüneceğini kontrol ederek de şiddet uyguladılar. Mor Çatı’ya başvuran kadınların maruz kaldığı psikolojik şiddet biçimlerine bir diğer örnek, kadını intihara zorlamak ve hatta kadının kendini öldürmesi için yöntem göstermek oldu. Bunun yanı sıra, istenmeyen gebeliklerini sonlandırmak için yasal kürtaj hakkından faydalanamayan kadınlar, hem bu haklarından yararlanamayarak hem de sağlık kurumunda çalışanların yargılayıcı ve aşağılayıcı davranışlarından dolayı 1 psikolojik şiddete maruz http://fra.europa.eu/en 3 kaldılar. Bunun yanı sıra gebeliğini sürdürmek istediği halde, eşleri tarafından kürtaj yaptırmaya zorlanan kadınlar da vardı. Kadınların maruz kaldığı bir diğer şiddet biçimi ise fiziksel şiddettir. Mor Çatı’ya başvuran kadınların %25’i fiziksel şiddete maruz kaldığını paylaştı. Fiziksel şiddet, bir araç (bıçak, ip, vazo vs) aracılığıyla ya da doğrudan bedensel temas içererek uygulanabildiği gibi, fiziksel üstünlüğün bir araç olarak kullanıldığı durumları da (bağırmak, dövmekle tehdit etmek, korkutucu bakmak, eşyaları kırmak ya da zarar vermek gibi) kapsar. FRA’nın araştırmasında yer alan sorularda, fiziksel şiddeti tanımlayan davranışlar şöyle sıralanmıştır: itmek, tokatlamak, sert bir cisim fırlatmak, saçını çekmek, tekmelemek, yakmak, boğmaya çalışmak, kesmek, bıçaklamak, başını bir yerlere vurmak. (FRA:2014) Mor Çatı’dan destek alan kadınların bazıları, vurmak, itmek, boğazını sıkmak, yumruklamak, balkondan atmak gibi fiziksel şiddet biçimlerine maruz kaldılar. Ayrıca, boğazı kesilerek, iple boğularak, bıçaklanarak, baltayla kafasına vurularak, ateşli silahla saldırılarak, yakılarak, üzerine eşya fırlatılarak, vücudunda sigara söndürülerek, üzerine kaynar su dökülerek, kafasına çuval geçirilerek, bağlanarak fiziksel şiddet yaşayan kadınlar oldu. Çocukların da ev içinde sıklıkla fiziksel şiddete maruz kaldığı görüldü. Başvuran kadınlar, hamilelikte de şiddet gördüklerini belirttiler. Hamilelik sonrası fiziksel şiddetin başlaması ya da artmasının sıklıkla görülen bir durum olduğu görüldü. Kadınlar maruz kaldıkları fiziksel şiddet nedeniyle kalıcı ya da geçici sakatlıklar yaşadılar. Mor Çatı’ya başvuranlardan bazıları, yakınının erkek şiddeti nedeniyle yaşamını kaybettiğini belirtti. Evlilik içinde ve dışında oldukça yaygın olan cinsel şiddete maruz kalan kadınlar da Mor Çatı’dan destek aldı. 2014’te Mor Çatı’ya başvuran kadınların %12’si cinsel şiddete maruz kaldığını paylaştı. Kadınların yanı sıra kız ve erkek çocuklar da cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Cinsel şiddet kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla cinselliğin bir araç olarak kullanıldığı durumları kapsar. FRA’nın araştırmasında cinsel şiddeti tanımlayan davranışlar; istemediği halde ve/veya istemediği biçimlerde cinsel ilişkide bulunmak, istemediği halde ve/veya istemediği biçimlerde cinsel ilişkide bulunmaya teşebbüs etmek, cinsel ilişkiye girmeyi reddederse ne olacağından korktuğu için cinsel ilişkiye rıza göstermek zorunda kalmak şeklinde tanımlanmıştır. (FRA:2014) Evlilik içi ve dışı tecavüz, taciz, mastürbasyon yapmaya zorlamak, istemediği cinsel pozisyonlara zorlamak, kadının bedenini, cinselliğini aşağılamak, kadını seks işçiliği yapmaya 4 zorlamak, kadını başkalarıyla birlikte olmaya zorlayıp bunu kamerayla kaydetmek ve bu adamlarla ne yaptığını zorla bir günlüğe yazdırmak sonra kadını bunları kullanarak tehdit etmek, sıklıkla aldatmak, evin ve çocukların ihtiyaçlarını cinsel birliktelik karşılığında karşılamak, kadın istemediği halde çocuk yapmaya zorlamak için sıklıkla tecavüz emek, cinsellik yoluyla bulaşan hastalığı olduğunu bildiği halde söylemeyip kadına da bu hastalığı bulaştırmak, çocukların yanında cinsel ilişkiye zorlamak gibi cinsel şiddet biçimlerine maruz kalan kadınlar Mor Çatı’dan destek aldı. Bir diğer şiddet biçimi de, maddi güç ve imkânların kadını kontrol etmek ve denetlemek amacı ile kullanılmasını tanımlayan, ekonomik şiddettir. Mor Çatı’ya başvuran kadınların %16’sı ekonomik şiddete maruz kalmıştır. Kadının çalışmasına engel olmak, çalışıyorsa kazancına el koymak, çok küçük miktarda para verip bununla evin tüm ihtiyaçlarını karşılamasını bekleyip beklentisi olmayınca fiziksel şiddet uygulamak, maddi ihtiyaçları keyfi ve tutarsız bir şekilde karşılamak gibi tutum ve davranışlar ekonomik şiddet biçimlerinin en sık görülenlerdir. Mor Çatı’ya başvuran kadınların paylaştığı bazı ekonomik şiddet biçimleri şunlardır: kadının adına kredi çekip kadını borçlandırmak, nafakayı ödememek, nafakayı ödememek için gelirini olduğundan az göstermek, iş yerinde patronuna kadını kötüleyerek, sıkça arayıp rahatsız ederek, iş yerini basarak ya da sosyal medyadan kadın hakkında olumsuz şeyler söyleyerek işten atılmasına neden olmak, kadınla ortak birikimleriyle edinilen mülkü kadının haberi olmaksızın satmak ve parayı harcamak, kadından devamlı para isteyip vermeyince cezalandırmak. Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan %1’i dijital şiddet maruz kaldığını paylaştı. İnternet veya cep telefonu vasıtasıyla sürekli mesaj göndermek ya da aramak, kadından da yanıt vermesini, yer bildirimi yapmasını, internet/telefon operatörleri üzerinden fotoğraf göndermesini isteyerek takip etmek, denetlemek, kadının çıplak fotoğraflarını çekmek, gizli kamera ile kayıt almak, bu fotoğrafları ya da kamera kayıtlarını internet üzerinden yaymak veya yaymakla tehdit etmek, e-posta ve sosyal paylaşım sitelerindeki üyelik şifrelerini alıp e-posta kutusunu ve sosyal paylaşım sitesindeki profilini karıştırmak ve buradaki bilgilerle kadını denetlemek, tehdit etmek, sosyal paylaşım sitelerinde kadını küçük düşüren, hakaret, kadına karşı nefret içeren yorumlarda bulunmak sıklıkla karşılaşılan dijital şiddet biçimleri oldu. Bu şiddet biçimlerinin yanı sıra, kadınların tek taraflı ısrarlı takip, zorla evlendirme, mobbing, zorla madde kullandırmak gibi şiddet biçimlerine de maruz kaldıkları görüldü. 5 Şiddet Uygulayanlar: Başvuran kadınların çoğu resmi nikâhla evliydi. Görüşme yapılan kadınlardan medeni halini belirtenlerin %60’ı resmi nikâhlı, %2’si ise dini nikâhlı, %19’u boşanmış, %15’i hiç evlenmemiş, %3’ünün ise eşi ölmüştür. Evli kadınların %22’si 6-10 yıllık evliydi. En az (%5) başvuruda bulunan kadınlar, 1 yıldan az süredir evli olan olanlar oldu. Kadınlar en çok eşlerinden şiddet gördüler. Şiddet uygulayan ile ilgili bilgi veren kadınların %54’ü eşinden, %6’sı eski eşinden şiddet gördüğünü belirtti. 6 Şiddet uygulayan erkeklerin, birkaç istisna dışında hepsinin “normal” erkekler olduğu ve şiddet uygulama davranışını çoğunlukla ev gibi kapalı alanlarda gerçekleştirdikleri görüldü. Toplumsal statülerini belirleyen meslekleri, finansal durumları, eğitim durumları gibi özellikleri birbirinden farklı olan şiddet uygulayanların birbirinden farklı bahaneleri kullanarak şiddet uyguladıkları görüldü. Erkekler, kadının kendisinin istediği gibi davranmaması, tek çeşit yemek yapması, telefonu istediği zaman açmaması, kapıyı geç açması, ayrılmak istemesi, hakaret edilirken yanıt vermesi, elbisesinin dar olması, ailesindeki diğer bireylere bakmak istememesi, cinsel birliktelik yaşamak istememesi, lezbiyen olması, daha fazla çocuk yapmak istememesi, eğitimine devam etmek istemesi, evde görünmez olması istendiği halde göz önünde olması, çalışması, perdeleri açması, başka biriyle ilişkisi olması, çıplak poz vermek istememesi gibi nedenleri bahane ederek ya da etmeden kadınlara şiddet uyguladılar. Şiddetin Kadınlar Üzerindeki Etkileri: Şiddetin kadınlar üzerindeki etkilerini anlamaya çalışırken her kadının maruz kaldığı şiddetten aynı şekilde ve aynı derecede etkilenmeyeceğini akılda tutmak gerekmektedir. Kadınlar maruz kaldıkları şiddet nedeniyle kısa veya uzun vadede ortaya çıkabilecek fiziksel ve ruhsal sarsıntı ile baş etmek durumunda kalır. Aldıkları fiziksel ve ruhsal darbeler nedeniyle kadınlar şiddet ortamından çıktıktan yıllar sonra ciddi bedensel rahatsızlıklar, kalp, beyin gibi hayati fonksiyonlarında bozulmalar yaşayabilir. 7 Fiziksel olarak görülür olan bu ağır sonuçlar yanında kadınlar ruhsal yaşamlarında ne zaman geleceği belli olmayan bu korkunç saldırı karşısında kendilerini korku, şok, öfke ve duygusal donmuşluk gibi hisler içinde bulabilirler. Uyku ve yemek düzeninde bozulmalar, tekrarlayan kâbuslar, ani seslere karşı aşırı tepki, zaman zaman titreme krizleri ve öfke patlamaları görülebilir. Tekrarlayan saldırılar içinde kadınlar kendilerine duydukları saygılarını yitirebiliyor, önemsiz hissedebiliyor, bu şiddeti kontrol altına alabilmek için sorunu kendinde arayabiliyor ya da ürkek bir ruh haliyle savunmasız ve çaresiz hissedebiliyor. Elbette uygulanan fiziksel şiddet yanında “çirkin, aptal, beceriksiz, kötü anne, pasaklı, geri zekâlı” gibi sözlerle kadına püskürtülen psikolojik şiddet bu ruh halini pekiştirebiliyor ve içinden çıkılmasını zor bir hale getirebilir. Şiddete maruz kalan kadın, çocuklarının veya yakınlarının güvenliği için sessiz kalmayı tercih edebilir. Kendini böyle bir durumda bulduğu için duyduğu en yoğun duygulardan biri de utançtır. Genellikle saldırgan kadını yavaş yavaş sosyal çevresinden uzaklaştırdığı için de kadın bu utanç ve yalnızlıkla baş başa kalır. Halsizlik, bitkinlik, baş dönmesi gibi bedenden ortaya çıkan duygular yanında, unutkanlık, geleceğe yönelik planlar yapamama, karar verme güçlüğü gibi sıkıntılar yaşanır. Duygu durumunda ani iniş çıkışlar (gülerken ağlamaya başlama, ağlarken öfke patlaması gibi) deneyimlenebilir. Yaşama karşı ilgi kaybı, kendine zarar verme düşünceleri ortaya çıkabilir. Şiddet gören kadınların saldırgan yakınlarıyla ilgili karmaşık duyguları olabilir. Saldırgan eş her zaman saldırmayabilir ve uzun aralıklarla sevecen ilgili mahcup tavırlar sergileyerek kadında karmaşık duygulara yol açabilir. Bunun yanı sıra sosyal ve ekonomik şartların getirdiği zorluklar nedeniyle kadın için ilişkiden çıkmak hiç kolay değildir. Sıkça dile getirildiği gibi kadınlar istedikleri ya da zevk aldıkları için ilişkinin içinde kalmaya devam etmezler, onların yaptıkları ya da yapmadıkları bir şey nedeniyle şiddet görmezler, saldırgan erkeklerin şiddetinden sorumlu olmadıkları gibi bu davranışları kontrol edebilme gücüne de sahip değildirler. Sorulması gereken soru kadının neden evde kalmaya devam ettiği değil, adamın neden evden uzaklaştırılmadığıdır. Daha önce de belirtildiği gibi bütün bu etkiler her kadında farklı şekilde görülebilir ve kadının hiçbir harekette bulunamayan zavallı bir halde olduğunun göstergeleri değildir. Bunlar, zaman zaman kadınların kendilerine de sordukları gibi normal olmadıklarının göstergeleri değil, yaşadıkları ağır saldırı karşısında verdikleri son derece doğal tepkilerdir. Yapılan görüşmeler bize açıkça gösteriyor ki yaşadıkları yoğun yıkıcılığa rağmen kadınlar, sınırsız yaratıcılıkları ile buldukları farklı yollarla hayatta kalmayı başarıyor. Yok edilmeye 8 çalışıldıkları halde kendileri ve hayatta önem verdikleri kişilerle kurdukları ilişkileri sürdürebiliyor, kendilerine ve ilişkilerine bakabilme cesaretini gösterebiliyor, aldıkları hasarı onarmak için kaybettiklerini sandıkları gücü yeniden keşfederek yeniden hayatlarını ve kendilerini kurmayı başarabiliyorlar. Şiddete Karşı Güçlenme: Kadınların sosyal destek, hukuki destek, psikolojik destek gibi desteklerle şiddetten uzak bir hayat kurmak için güçlenmeleri mümkündür. Şiddete karşı mücadele eden kadının kendi hayatına ilişkin ne istediği, içinde bulunduğu durumdan çıkmak için çizdiği plan ve Mor Çatı’daki sosyal çalışmacının kadının ihtiyaçları doğrultusunda gösterdiği kaynaklar, nasıl bir yol izlenebileceğini ortaya koymaktadır. Kadınlar Mor Çatı’daki dayanışmayla, devlet kurumlarından ya da diğer kaynaklardan alınabilecek destekler neler, şiddetle mücadele ederken hangi haklardan faydalanılabilir ve bu konuda hukuki süreçlerin işleyişi nasıldır, karşısına hangi zorluklar çıkabilir gibi soruların yanıtlarına ulaşabildiler. Yapılan görüşmede kadının ihtiyaç duyduğu hukuksal ve psikolojik desteği Mor Çatı gönüllüsü avukat ve psikologlardan alması sağlandı. Sosyal çalışmacılarla kadının görüşmesi, ihtiyaç doğrultusunda düzenli bir şekilde devam edebildi. Eğer sığınak ihtiyacı söz konusuysa ve Mor Çatı sığınağında yer varsa sığınak kabulü yapıldı. 2014’te Mor Çatı’da yapılan görüşmelerde kadınların %28’inin sosyal desteğe ihtiyaç duydukları görüldü. Bilgi almak, paylaşımda bulunmak isteyen kadınlar, aldıkları desteklerle, şiddetten uzaklaşmak için ihtiyaç duydukları bilgiye ulaşmanın yanı sıra şiddetin kendilerinden kaynaklanmadığını, şiddeti uygulayanın sorumluluğunda olduğunu duyarak kendi güçlerinin tekrar farkına vardılar. Şiddete maruz kalan ve şiddetten kurtulmak için mücadele eden kadınları güçlendirmeyi odağına alan yaklaşım, kadınların şiddetin yarattığı olumsuzlukların üstesinden gelmesini kolaylaştırdı. Kadınların %23’ü hukuki desteğe ihtiyaç duyduğu için Mor Çatı’ya başvurdu. Mor Çatı gönüllüsü avukatların dayanışmasıyla, yasal haklarına ilişkin ayrıntılı bilgi almanın yanı sıra hukuki süreçlerde yaşanan zorlukların üstesinden gelmek için de destek aldılar. Kadınların %7’si psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu için başvurdu. Bu taleplerin bir kısmı, Mor Çatı gönüllüsü psikologlar tarafından karşılandı “Şiddete uğramanın tedavi edilecek bir hastalık olmadığı”, terapi desteğinin şiddete maruz kalan kadını güçlendirecek araçlardan sadece biri olduğunu göz ardı etmeden verdiğimiz psikolojik destek, ayrıca şiddete doğrudan maruz kalan ya da tanık olan çocuklara da verildi. 9 Kadınları %3’ü ekonomik desteğe ihtiyaç duyduğu için başvurdu. Şiddetten uzak ve yeni bir hayat kurmak isteyen kadınlar şiddet uygulayandan uzaklaşmayı başarsa bile ekonomik güçlükler nedeniyle şiddetsiz bir yaşam kurmakta zorlanıyor ya da ekonomik zorluklar istenilen koşulları yaratamadığı için şiddetten uzaklaşamıyor. Ekonomik destek talebiyle başvuran kadınlar, bu desteğe erişebilecekleri kanallara yönlendirilmiş, bu kurumlarda yaşadıkları zorluklarla ilgili destekler almıştır. Kadınların %10’u ise sığınak desteğine ihtiyaç duyduğu için başvurdu. 29 kadın, çocukları ile birlikte Mor Çatı sığınağına yerleştirilirken diğer kadınlara sığınak desteğine ulaşmaları için nasıl bir yol izleyeceğinin bilgisi paylaşıldı. 10 B. SIĞINAK ÇALIŞMALARI: Mor Çatı, 20 kişi kapasiteli sığınak faaliyetini 5 yıldır Şişli Belediyesi’nin finansal desteği ile sürdürüyor. Şişli Belediyesi ile yapılmış olan protokol Kasım 2014’te yeniden düzenlenerek işbirliği süresi uzatıldı. Mor Çatı, 2014 döneminde, yaşları 19-62 arasında değişen 29 kadın ve 31 çocuk olmak üzere toplam 60 kişiye sığınak desteği sağladı. Sığınakta kalan kadınlar arasında, yaş, dil, din ve ırk ayrımı yapılmadan bir çalışma yürütülmesine özen gösterildi. Ayrıca çocuklarla cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmaması yönünde bir çalışma yürütüldü. Anneleriyle birlikte gelen her yaştan erkek çocuk sığınakta kalabildi. Sığınak desteği alan kadınların 5’i üniversite, 6’sı lise, 6’sı ortaokul mezunu, diğerleri ise okur –yazardır. Kadınların sığınakta kalma süresi ihtiyaç ve hedeflerine göre belirlendi. Bu sebepten kadınlar farklı sürelerde sığınak desteği aldılar. Kadınların şiddetten uzaklaşıp, yeni bir hayat kurmak için verdikleri mücadelede, yaşadıkları ekonomik zorluklar ve yasaların öngördüğü desteklere erişememeleri çok büyük engeller oluşturdu. Sığınakta Kalan Kadınların Mor Çatı’ya başvurma nedenleri: 18 kadın evlilik içinde kocalarından fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet gördüğü için; 7 kadın boşandıkları eşlerinden, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet gördüğü için; Babasının şiddetine maruz kalmış ve ASPB’na bağlı bir sığınakta kalan 1 kadın, buradan çıkarıldığı için, Çocukluğundan itibaren babasının cinsel istismarına maruz kalan 1 kadın kocasından da cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet gördüğü için, Sevgilisinin psikolojik ve ekonomik şiddetine maruz kalmış olan hamile 1 kadın doğacak çocuk düşünülmeksizin terk edildiği için, 1 kadının nişanlısı, ailesine ve kedisine şiddet uyguladığından dolayı kalacak güvenli bir yere ihtiyaç duyduğu için, Mor Çatı’ya başvurdular ve Mor Çatı Sığınağı’nda kaldılar. 11 Sığınakta kalan 29 kadından 3’ü yabancı uyrukluydu; cinsel, fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalmalarına rağmen devlet sığınaklarına kabul edilmediler. 5 kadın oğulları 12 yaşından büyük olduğu ve 1 kadın da 62 yaşında olduğu için devlet sığınaklarına kabul edilmediler ve Mor Çatı Sığınağı’nda kaldılar. Sığınak desteğine ihtiyacı olan kadınların çocuklarının, ulusları ya da yaşları nedeniyle kamu kurumlarında ayrımcılığa maruz kaldıkları görüldü. 1 kadın, babasının şiddetine maruz kalıyordu. Babası annesini nerdeyse öldürmek üzereyken annesi ile birlikte evden kaçmıştı. Sığınağımızda kalan kadınlardan birinin çocuğu yıllarca dedesi tarafından cinsel istismar uğramıştı. 1 kadın çok varlıklı olduğu halde eşinin yıllarca süren şiddetine katlanmak zorunda kalmıştı, bu şiddetten uzaklaşacak gücü bulduğunda 50’li yaşlarda bulunuyordu. Son bir yıl içerisinde, erkeklerin kadınlara uyguladığı ekonomik şiddetin arttığına tanıklık edildi. Kadınların, şiddet uygulayan erkekler tarafından sıklıkla borçlandırıldığı görüldü. İşyerinin kadının üzerine açılması, vergi, sigorta, malzeme bedellerinin ödenmemesi, kredi çekilmesi borçlandırma stratejisinin örnekleri arasındaydı. Borçlanan ve bunları ödeyemeyen kadınlar, maaşlarında da kesinti yaşadılar ve haciz korkusuyla ev tutmaya çekindiler. Sığınakta güçlenme: Bir yıllık süre içerisinde 21 kadın beraberlerinde 22 çocukla birlikte sığınaktan ayrıldılar: 11 kadın çocuklarının velayetini alarak boşandı, işe girdi, yeni ve bağımsız yaşamlar kurdu. 4 kadın şiddet yaşantısından uzaklaşarak kendi anne-babasıyla yaşamaya başladı. 2 kadın başka bir kente taşındı, şiddetten uzaklaştı. 1 kadın daha önce yaşadığı ülkeye geri döndü; eski kocası tarafından kaçırılan çocuklarına ulaşmak için hala mücadelesine ve dayanışma merkezimizden destek almaya devam etmekte. 5 kadın ise daha güçlü olduklarını, şiddete “dur” diyebileceklerini belirterek şiddet uygulayanla yaşadıkları eve geri döndüler. En önemli ihtiyacı barınma olan 1 kadın sorununu çözemeden ayrıldı. 12 2 kadın ve çocuklarının kimlikleri değiştirildi ve kısa sürede eski kimlik verilerinin yeni kimliklerine aktarma işleri tamamlandı. Sığınakta kalmaya devam eden kadınlardan 1 tanesi çocuğun velayetini alarak boşandı. 3 kadının boşanma davaları devam ediyor 4 kadın ise yeni bir işe başladı. Sığınakta Kalan Kadın ve Çocuklara Sağlanan Destekler: Sığınakta kaldıkları süre için kadınlara, hukuksal bilgi verme, Baro aracılığı ile avukat tayini, gerektiğinde tıbbi ya da psikolojik-psikiyatrik destek, iş bulma, dil öğrenme, meslek edinme, giysi ve hastane giderlerinin karşılanması gibi destekler sağlandı.. Ayrıca okuma-yazma bilmeyen, yaralı olan, can güvenliği olmayan kadınlara resmi işlemler sırasında Mor Çatı gönüllüleri refakat etti. 15 kadın 6284 sayılı yasadan yararlanarak koruma kararı çıkardı ve barodan adli yardım aldı. 17 kadına psikolojik destek sağlandı. Bazı kadınlar sığınaktan ayrıldığı halde psikolojik destek almaya devam etmekte. 4 kadına talepleri doğrultusunda homeopati desteği sağlandı. 1 kadın ilçe belediyesinin desteğiyle, ayrı kaldığı çocuklarıyla birlikte tatil yapma fırsatına kavuştu. Boşandığı eşinden çocukları için iki yıldır nafaka alamayan 1 kadın, Mor Çatı’nın avukat desteği ile hem birikmiş nafakalarını aldı, hem de bundan sonrası için nafakaların düzenli ödenmesini sağladı. 1 kadın özel durumu nedeniyle Mor Çatı dostu bir avukattan, sadece danışmanlık desteği değil, tüm davanın yürütülmesi yönünde destek aldı. 1 kadın Çapa Tıp Fakültesi hastanesinden, kocası tarafından uğradığı cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddeti kanıtlayan kapsamlı bir rapor aldı. 1 kadının kızı, babasının gece uyguladığı şiddet nedeniyle polise ihbar edilerek evden alındı ve sığınağa annesinin yanına getirildi. Sığınakta kalan 3 kadın, 3 ay boyunca, Mor Çatı bağışçıları tarafından maddi olarak desteklendi. 3 kadın, Mor Çatı dostu olan diş hekimlerinin desteği ile tedavi oldu. 13 Bir yıl içerisinde sığınakta 1 bebek dünyaya geldi. Bebeğin doğumu öncesi ve sonrası hastane süreci dahil olmak üzere, annenin ihtiyaç duyduğu destekler gönüllüler ve sığınak çalışanları tarafından verildi. Sığınaktan ayrılan kadınların sadece 1’i İstanbul Kadın Koordinasyon Merkezi’nden eşya desteği alabildi. Ev kuran kadınların eşya ihtiyaçları çoğunlukla Mor Çatı gönüllüleri ve dostları tarafından karşılandı. Çocuklar ve ergenler için pedagojik ve psikolojik destek, ders desteği, eğitim ihtiyaçları için malzeme ve maddi destek, burs desteği, giysi desteği, aşı, homeopati vb sağlık desteği, etkinlikler ve tatil programı yapılması, okul değiştirme işlemlerinde refakat edilmesi ya da bu işlemler için yetkililer ile görüşülmesi ve çocuk kitaplığından faydalanması gibi destekler sağlandı. Sığınakta kalan çocukların ve ergenlerin eğitim ve oyun ihtiyaçlarından bazıları Mor Çatı dostlarının desteği ile karşılandı. Mor Çatı gönüllüleri çocuklara yeterince başarılı olamadıkları derslerle ilgili yardımcı oldular, eğitim materyali sağladılar, tiyatro, konser, yaratıcı drama, kültür ve deniz gezileri organize ettiler. Ergen bir öğrenciye, Mor Çatı dostları tarafından burs ve 11 çocuğa psikolojik destek sağlandı. Bazı sivil toplum örgütleri ile yapılan işbirliği sığınakta kalan kadın ve çocukların yaşamlarında önemli değişimler olmasına katkı sağladığı görüldü. Bir drama derneği sığınakta kalan 4 çocuk için kontenjan ayırarak, drama eğitimlerinden yararlanmalarını sağladı. Bahçeşehir Üniversitesi’nden bir öğrenci grubu, sığınakta kalan çocuklar için etkinlik programı gerçekleştirdi. Kadın ve çocukların aynı evi paylaşmaları dayanışma olanağı yaratsa da kimi zaman güçlüklere de neden oldu. Bu güçlükler, karşılıklı diyalog yönteminin benimsendiği toplantılar yapılarak aşılmaya çalışıldı. Yapılan toplantılar kadın ve çocuklar için şiddetsiz yöntemlerle sorun çözme becerilerinin geliştirmesine de katkı sundu. Ayrıca, sığınak çalışanları tarafından, evin günlük akışını planlamak ve evdeki kolektif yaşamı güçlendirmek için çocuklar ve yetişkinlerle ayrı ayrı haftalık toplantılar da düzenlendi. Sığınakta yapılan düzenli toplantıların yanı sıra kadınların güçlenmelerinde ve kendi aralarındaki dayanışma ilişkisi kurmalarında büyük önem taşıyan, katılımı zorunlu olmayan 5 atölye çalışması gerçekleştirildi. Bu atölye başlıkları ve uygulayıcıları aşağıdaki gibidir: Bulaşıcı Hastalıklar ve HİV Pozitif- Demet Can Yolaç 14 Şiddetsiz İletişim Yolları -Büşra Yalçın & Anıl Özge Üstünel Toplumsal Cinsiyet Farkındalığı -Listag desteği ile “Benim Çocuğum” filminin izlenmesi ve söyleşi Beslenme Atölyesi -Olcay Bingöl Kadın Dayanışması -Açelya Uçan & Seda Çavuşoğlu Yin yoga -Martina Gaidzik (Haftada iki kez düzenli yapılmakta) Annelerinin güçlenmesinin çocukları da olumlu etkilediği görüldü. Sığınakta kadın ve çocuklarla üzerinde çalışılan konular arasında anne-çocuk iletişimini güçlendirmek de bulunuyor. Bunun için annelerle grup çalışmaları düzenlendi. Ancak bu grup çalışmalarının amacı, toplumun kadınlara dayattığı “annelik” modelini daha da güçlendirmek değil, anne ve çocuk olarak karşılıklı sorumlulukları belirlemek, aralarındaki işbirliğini artırmak, anne ve çocuğun şiddetle mücadeleyi bir “ekip” olarak yürütebilmelerini, kuracakları yeni hayatta karşılaşabilecekleri sıkıntıları birlikte aşabilmelerini, birlikte geçirecekleri zamanı eğlenceli hale getirebilmelerini sağlamaktır. Kadın ve çocuklara doğrudan verilen desteklerin yanı sıra Mor Çatı gönüllüsü ve dostlarının destekleriyle, sığınak binası boyandı ve eski mobilyalar değiştirildi. C. KADINA YÖNELİK ŞİDDET VAKALARINDA UYGULAMALAR VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR: Mor Çatı’ya başvuran kadın ve beraberindeki çocuklar doğrudan verdiğimiz psikolojik, hukuki ve sosyal desteklerin yanı sıra ihtiyaç duydukları desteklere erişebilmeleri için başka kurumlara da yönlendirdik. Kadınların şiddet yaşantısından çıkmalarının önündeki en önemli engellerden birinin, yasal haklarına rağmen, uygulamada karşılaştıkları zorluklar olduğunu bir kez daha deneyimledik. Şiddete maruz kalan kadınlar kendilerine şiddet uygulayan kişiler ile mücadele ettikleri kadar, gerekli desteği vermeyen kurum ve kişilere karşı da mücadele etmek zorunda kaldılar. Kadınların bir kısmı destek almak için birçok kuruma başvurup izlemesi gereken yolları izlediği halde sonuç alamadığı için Mor Çatı ile iletişime geçmişken bir kısmı ilk önce Mor Çatı’ya başvurdu. Pek çok kadın devlet kurumlarından ihtiyaç duyduğu destekleri alamadığı için şiddet yaşantısına geri dönmek zorunda kaldı ya da yoksulluk içinde yaşamaya mahkum edildi. Devlet kurumlarının az sayıdaki kadından yana 15 uygulamaları ise kötü uygulamaların aksine kadınları, şiddet yaşantısından kurtulabilmeleri için adım atmaları yönünde cesaretlendirdi. Mor Çatı’ya başvuran kadınları yönlendirdiğimiz kurumlar ve uygulamaları aşağıdaki gibidir. Şiddet Önleme Ve İzleme Merkezi: 6284 Sayılı Kanun ile kurulması öngörülen Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) 2012 yılının Kasım ayından itibaren pilot illerde hizmet vermeye başladı. Pilot uygulamanın başladığı tarihten günümüze kadar ŞÖNİM hala sadece 14 ilde2 faaliyet gösterebilmektedir. ŞÖNİM’in nasıl çalışacağına ilişkin yönetmelik ise hala yürürlüğe girmedi. Bu merkezlere ilişkin, 6284 Sayılı Kanunu’nun 14. Maddesi, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin Kurulması’nı şu şekilde düzenlemiştir: “Bakanlık, şiddetin önlenmesi ile şiddet mağduru hakkında verilecek koruyucu tedbirler ile şiddet uygulayan hakkında verilecek önleyici tedbirlerin etkin bir biçimde uygulanmasına yönelik güçlendirici ve destekleyici danışmanlık, rehberlik, yönlendirme ve izleme hizmetlerinin verildiği, yeterli ve gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, çalışmaların yedi gün yirmi dört saat esasına göre yürütüldüğü ŞÖNİM’i kurar.” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın web sitesinde3 ŞÖNİM’in sunacağı temel destekler ise şu şekilde sıralanmıştır: • Aile içi şiddete maruz kalan kadınların ve çocukların yaşadığı şiddet sonrasında gereken tedavi hizmetlerini koordine etmek • Şiddet mağduru kadınlara, varsa çocuklarıyla birlikte ihtiyaç durumunda barınma yeri sağlamak • Hayati tehlikenin bulunması halinde koruma altına almak • Geçici/sürekli maddi yardımlar yapmak 2 Adana, Ankara, Bursa, Antalya, Denizli, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Malatya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa, Trabzon 3 http://ankara.aile.gov.tr/basvurular/koza-siddeti-onleme-ve-izleme-merkezi 16 • Hukuki destek vermek, dava takipleri yapmak • İş edindirmeye yönelik destek vermek • Küçük çocuklar için kreş yardımı yapmak • Çocuklar için burs, eğitim-öğretim desteği vermek • Şiddet uygulayanlara eğitim ve danışmanlık desteği vermek ŞÖNİM’in vermeyi vaat ettiği bütün bu desteklere karşın, Mor Çatı’ya başvuran kadınların neredeyse tamamı ŞÖNİM’den sığınak desteği dışında hiçbir destek alamadıklarını aktardı. ŞÖNİM’den sistematik bir şekilde alınabilen tek destek, sığınak desteği olmasına karşın bu desteğinin verilmesinde de sorunlar yaşandı. Sığınak desteği için başvuran bir kadına, sığınakta kaldığı süre boyunca hiçbir şekilde çalışamayacağı söylendi. Oysa sığınakta kalan kadınların çalışamayacağına yönünde herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır ve sığınakta kalan kadınlar çalışabilmektedirler. Sığınak desteği için başvuran başka bir kadına ise, “Sen tam olarak karar verememiş görünüyorsun, sığınağa gelebilmen için psikologdan rapor alman gerek” denildi. Oysa sığınağa yerleşme talebi olan bir kadının, bu destekten yararlanabilmek için herhangi bir rapor almasına gerek yoktur. Eğer kadın sığınağa gelip gelmeme konusunda kararsızsa, ŞÖNİM’de görevli olan sosyal hizmet uzmanının kadının şiddet yaşantısını dinleyerek, bu yaşantıdaki riskleri analiz ederek ve aynı zamanda sığınak yaşantısı ile ilgili gerekli bilgilendirmeyi yaparak, kadının neden kararsız olduğunu anlaması gereklidir. Sığınak desteğine ihtiyacı olan kadınların yaşadığı en önemli sorunlardan bir diğeri de 12 yaşında ve 12 yaşından büyük erkek çocuğu olan kadınların sığınaklara alınmamasıdır. 5 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe giren ve sığınak işleyişini düzenleyen Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik’in 13. Maddesi’nde, “Oniki yaşından büyük erkek çocuğu olan kadınlar ile engelli çocuğu bulunan kadınlar ise, can güvenliği riski olmamak kaydıyla, talep edilmesi ve gerekli olduğuna dair sosyal inceleme raporuna istinaden, ŞÖNİM tarafından uygun görülmesi halinde, kira ve iaşesi karşılanmak üzere bağımsız bir ev kiralanmak suretiyle barındırılması yoluna gidilir” denilmektedir. Yönetmelik’te yer alan bu maddeye rağmen, 12 yaşından erkek çocuğu olan hiçbir kadın bu haktan yararlanamadı dahası ŞÖNİM görevlileri hiçbir kadına böyle bir hakkı olduğu bilgisini dahi vermediler. 12 yaşından büyük erkek çocuğu olan ve sığınak desteği için karakola ya da ŞÖNİM’e başvuran kadınlara sundukları tek seçenek, çocuğunu yetiştirme yurduna vermesi 17 ve ardından sığınağa gelmesi oldu. Çocuğundan ayrılmak istemeyen kadınlar sığınağa gitmekten vazgeçtiler. Şu anda Türkiye’de 12 yaşında erkek çocuğu olup da sığınak desteğine ihtiyacı olan kadınların çocukları ile kalabileceği tek sığınak Mor Çatı Sığınağı’dır. Sığınakta yer olduğu zamanlarda 12 yaşında erkek çocuğu olan kadınlar çocukları ile birlikte Mor Çatı sığınağına yerleştirildi. Kadınlar sığınak desteğini ŞÖNİM’den de alabilecekken, ŞÖNİM kadınları bu desteği alabilmeleri karakola yönlendirmeye devam etti. Oysa daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi şiddet maruz kalan kadınların çoğu, özellikle de akut şiddet durumlarında, polisle karşılaşmak istemiyor ve bazıları sırf bu yüzden sığınağa gitmekten vazgeçiyor. Bu yüzden kadınların karakola başvurmak zorunda kalmadan sığınak desteği alabilecekleri, kolayca erişebilecekleri yaygın merkezlerin olduğu bir sistem kurulmalıdır. Karakola gitmek istemediğini söyleyen kadınlara ise ŞÖNİM’e gelebileceği söylenen durumlarda da sorunlar yaşandı. Birçok kadın yol parası olmadığı için Yeşilköy’de bulunan ŞÖNİM’e gidemedi. ŞÖNİM bu durumdaki kadınlara, “otobüs şoförüne sizden para almamasını söyleyin”, “bir şekilde bir yol bulun gelin” gibi kadınlar için çözüm olmayan yollar önerdi. Hiç parası olmayan bir kadının bu bilgiyi Mor Çatı’ya aktarmasının ardından ŞÖNİM ile yapılan görüşmede, görevli “Peki tamam tekrar bizi arasın, ne yapabiliriz bakalım” yanıtını verdi. Bunun yanı sıra Kanun’a göre ŞÖNİM’in 7-24 çalışması öngörüldüğü halde, sosyal hizmet uzmanları sadece mesai saatleri içinde çalıştıkları için ŞÖNİM uygulamada 7-24 hizmet verememektedir. Mesai saatleri dışında şiddete maruz kalan kadının gidebileceği tek yer ise karakoldur. Kasım 2012 tarihinde faaliyette başlamış olan ŞÖNİM personelinin hala hem kendi yetki ve sorumluluklarını hem de başvuran kadınların haklarının neler olduğuna dair yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Bu bilgisizliklerinden dolayı da başvuran kadınları yanlış yönlendirmektedirler. Bu yanlış yönlendirme sonucunda şiddet yaşantısından çıkmak isteyen kadınlar, atmak istedikleri adımları atamadılar. ŞÖNİM’e başvuran kadınlara görevliler sıklıkla sadece acil durumdaki kadınlara destek verildiğini söylediler. Oysa yukarıda da belirtildiği gibi “Hayati tehlikenin bulunması halinde koruma altına almak” ŞÖNİM’in vermesi gereken desteklerden sadece biridir. İstanbul’da hala sadece Yeşilköy’de bir tane ŞÖNİM bulunmaktadır. İstanbul’un coğrafi genişliği ve nüfusu düşünüldüğünde tek bir ŞÖNİM’in, az sayıda personelle şiddete maruz 18 kalan bütün kadınlara, vaat ettiği hizmetleri veremediği ve veremeyeceği açıkça görülmektedir. Haziran 2014 tarihinde yayımladığımız 6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu’muzun4 ŞÖNİM izleme bölümünde yer verdiğimiz deneyimlerin aynısının 2014 yılı içerisinde de tekrar ettiği ve geçen zamana karşın, ŞÖNİM uygulamalarında herhangi bir iyileşmenin olmadığı görüldü. Sığınak Uygulamaları: 6284 Sayılı Kanun’a göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlükleri ve ŞÖNİM’lerin yanı sıra, mülki amirlikler ve karakollar da şiddete uğradığını ifade eden kadına uygun ve güvenli barınma yeri sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca yine bu kanun kapsamında, Kasım 2012’de açılan ŞÖNİM’ler ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadının şiddetten uzaklaşmak için ihtiyacı olan her türlü hizmeti koordine etmekle yükümlüdür. Buna rağmen, Mor Çatı tarafından, sığınak desteği için ilgili kurumlara yönlendirilen kadınların hemen hepsi, sadece karakollar vasıtasıyla bir sığınağa yerleşebildi. Şu anda Türkiye’de, ASPB’na bağlı 2585 kapasiteli 95, yerel yönetimlere bağlı 761 kapasiteli 33 ve sivil toplum örgütlerine bağlı 36 kapasiteli 3 adet olmak üzere toplam 3382kapasiteli 131 adet sığınak bulunmaktadır. 5Devlet yetkilileri tarafından çok sık bir şekilde sığınak kapasitesinin yeterli olduğu ve sığınaklarda boş yer olduğu söylenmesine karşın kadınlar uzun süre, kalıcı sığınağa yerleştirilmeden önce kaldıkları ilk adım merkezlerinde/istasyon sığınaklarda bekletilmektedirler. Sığınak desteğine ihtiyacı olan kadını polis, geçici süre kalacağı ilk adım merkezine/istasyon sığınağa yerleştirmektedir. İlk adım merkezinde kalma süresinin ne kadar olacağı, kalıcı sığınaklarda uygun yerin olmasına bağlı olduğu için kadınların ilk adım merkezinde kalma süreleri belirsizdir. Bu belirsizlik kadınların en fazla şikâyet ettiği durumlardan biridir. Bunun yanı sıra ilk adım merkezindeki kötü uygulamalardan (görevlilerin küçük düşürücü ve emir verir şekilde konuşmaları, yemeklerin kötülüğü, dışarı çıkma izninin olmaması, cep telefonlarına el konuluyor olması, işe gitmelerine izin verilmemesi, çocukların okula gidememesi vb.) dolayı kalıcı sığınağa geçene kadar bekleyememekte ve ilk adım merkezinden ayrılmaktadır. Bu uygulamalardan dolayı birçok kadın ilk adım merkezini bir tür hapishane gibi tarif etmektedir: 4 5 https://www.morcati.org.tr/tr/yayinlarimiz/brosurler/256-erkek-siddetini-onlemede-6284-sayili-kanun Güncel sığınak rakamları, 2 Mart 2015 tarihinde KSGM ile yapılan telefon görüşmesi sonucunda edinilmiştir. 19 “Pencerelerde parmaklıklar var, yemek yemek istemesen bile uyanmak zorundasın, yemekhaneye inmek zorundasın deniliyor, telefonlarımıza el konuluyor "hapishane gibiydi." “….sığınma evine yerleştirildim. Aslında ara istasyonmuş. Bir yere yerleşene kadar kadınların geçici olarak tutulduğu yer. Memurlar mı görevliler mi nedir bilmiyorum kahvaltı verirken bile insanları aşağılıyorlar. Benim kaydımı alan kadın adını bilmiyorum aynen şöyle diyor ‘senin ne işin var burada. Babanla zorun ne? Bekarlarda düşmeye başladı buraya. Otel sanıyorlar burayı.’ İstasyon, cezaevi gibi bir ortam.Her şey demirden… Telefon yok, dışarıyla iletişim yok. Annemi merak ediyorum. Konuşabilmek için son paramı bizim yanımızda duran kadın görevliye veriyorum. Ancak o zaman telefonumu kullanmama izin veriyor. Merkeze yeni bir kadın geldiği zaman görevlilerin yaptığı telefon görüşmesi aynen şu: ‘yeni bir paketiniz var. Hediye yolluyorum sana’. Ya biz insanız. Hiçbir zaman bu muameleyi göremesek de insanız. Üç günün sonunda daha fazla ortama dayanamadım ve çıktım.” Kadınlar ilk adım merkezinde kaldıkları süre içerisinde dışarı çıkma yasağından dolayı normal hayat akışları sekteye uğramaktadır. Bu anlamda en sık dile getirdikleri sorunlardan biri, çalışırken sığınağa gelmek zorunda kalmış olması ve işe gidememesinden dolayı işini kaybetmiş olması ya da işsiz iken iş arayamıyor oluşudur. Bir diğer ise, ilk adımda kaldıkları süre içerisinde çocukların okula gidemiyor oluşudur. Kalıcı sığınaktaki yasakların sayısı geçici sığınağa göre daha az olsa da uygulamaların hapishane düzeyinden yurt düzeyine geçtiği görülmektedir. Kadınlar sadece belli saat aralıklarında dışarıya çıkabilmekte ve telefonlarını kullanabilmektedirler. Görevliler sürekli olarak kadınları neyi yapıp yapmayacaklarına müdahale etmekte, kadınların kendi kararlarını verebilecek kapasitede yetişkinler olduklarını görmezden gelmektedir. devlet, Bunun yanı sıra, sığınak yerine, şiddete maruz kalan kadınların ihtiyaçlarını ve şiddetin failini görünmez kılan “konukevi” adlandırmasını kullanmaktadır. Oysa başta Ağustos ayında yürürlüğe giren ve Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)’si olmak üzere uluslararası sözleşmelerde şiddete maruz kalan kadınların geçici süre kaldıkları ve destek aldıkları kurumların adı sığınak olarak yer almaktadır. Anayasa’nın 20 90. Maddesi’ne göre, uluslararası sözleşmeler ile iç hukukun çelişmesi durumunda uluslararası sözleşmelerin hükümleri geçerlidir. Buna göre Sığınak işleyişini düzenleyen Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik’te geçen “konukevi” ifadesi bir çelişki barındırmaktadır. Mor Çatı olarak, bu değişiklik için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na başvuruda bulunduk.6 Bakanlık ise “ …Bakanlığımızca kurumsal hizmetler ve 6284 sayılı Kanun’un uygulanması kapsamında yürütülmekte olan araştırma projelerinin sonuçlanmasının ardından ilgide kayıtlı yazınızda yer alan taleplere ilişkin mevzuat değerlendirmesi ayrıca değerlendirilecektir” şeklinde bir yanıt verdi. Bu yanıtın ardından, Mor Çatı olarak Yönetmelik’inin 3.Maddesi’nin 1.Fıkrasının(i) bendinde yer alan, konukevi tanımının, sığınak, sığınmaevi olarak değiştirilmesine ilişkin idari dava açtık. Sığınak işleyişini düzenleyen Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik’te, kadının ilk kabul birimine kabul süresinden itibaren sığınakta kalma süresi 6 ay olarak düzenlenmiştir. Fakat yine aynı Yönetmelik’te, kadınların güçlenme süreci gözetilerek, sosyal çalışmacı ve çocuk gelişimcinin de görüşü alınarak bu sürenin uzatılabileceği de düzenlenmiştir. Sığınak uygulamalarında, kadınların sığınakta kalış sürecine dair bu tür bu değerlendirmeyi mümkün kılacak bir sığınak çalışmasının yürütülmediği görüldü. Kadınlar, sığınakta kaldıkları süre içerisinde kalacak yer ve yemek dışında, sığınak sonrası hayatlarını kurabilmek için ihtiyaç duydukları desteklerin (psikolojik, sosyal, istihdam, hukuki) neredeyse hiç birini alamamaktadırlar. Bu sebepten kadınlar yasal kalma süresinin dolduğu gerekçesi ile sığınaktan çıkarıldıklarında tekrar başladıkları noktaya dönmektedirler. Sığınaktan çıkarıldığı gerekçesi ile Mor Çatı’ya başvuran bir kadının, sığınaktaki sosyal çalışmacısı ile neden çıkarıldığına ilişkin yapılan telefon görüşmesi de bunu kanıtlar niteliktedir. Sosyal çalışmacı, kadının bir yıldır sığınakta kaldığı ve bu süreç içerisinde sığınaktan çıkmak için hiçbir çaba harcamadığı bilgisini verdi. Sosyal çalışmacı ile yapılan görüşmenin ardından kadın ile tekrar görüşüldüğünde, bu süreç içerisinde çok ağır bir trafik kazası geçirdiğini ve ancak yeni iş bulabildiği öğrenildi. Sığınakta kaldığı süre içerisinde de psikolojik destek ya da kendi hayatını kurabilmesi için iş desteği almadığını söyledi. Kadınlara sığınakta kaldıkları süre içerisinde sığınaktan çıkmaya yönelik gerekli destekler verilmediği gibi sığınak sonrası yaşamları için de hiçbir destek verilmemektedir. Mor Çatı sığınağında kalmış olan bir çok kadın da kendi belirledikleri hedefler doğrultusunda sığınaktan ayrılma kararı almalarına karşın, yeni yaşamlarında büyük ekonomik zorluklarla karşılaştılar. Çoğunluğu nafaka ya da devlet kurumlarından herhangi bir destek alamadan çocuklarıyla birlikte zorlu yaşam koşullarının üstesinden gelmeye çalışıyorlar. İşe giren 6 Konukevi İfadesinin Sığınak Olarak Değiştirilmesine İlişkin ASPB’na Yapılan Başvuru’yu, EK-1’de görebilirsiniz. 21 kadınlar sığınakta ve sığınak sonrasında kreş desteğine erişimde büyük sorunlar yaşıyorlar. Tam gün kreş, anaokulu ve etüd desteği alınabilecek kurum sayısı son derece azdır; var olanlara ulaşmak ise oldukça zordur. 0-3 yaş arası çocuklar için ise kreş yok denecek kadar azdır. Yerel yönetimlerin kreşleri sadece 3 yaş üstü çocuklar içindir. Sosyal hizmetlerin yönlendirdiği az sayıdaki özel kreş ise sığınakta kalan çocuklara önyargıyla yaklaşabilmekte, kabul etmemektedir. Mor Çatı sığınağında kalan bir kadın 18 aylık çocuğu için kreş bulmakta çok zorlandığı için iş bulduğu halde çalışması mümkün olmadı. Sığınak sonrası gerekli desteklerin olmaması, şiddetten uzaklaşmış kadın ve çocukların son derece kötü koşullarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmalarına yol açıyor. Bazı kadınlar hem yaşadıkları ekonomik zorluklar nedeniyle hem de diğer destekleri alamadıkları için yeniden Mor Çatı Dayanışma Merkezi’ne başvurmak zorunda kaldılar. Kolluk Uygulamaları: Kadınlar şiddete maruz kalıp bir kuruma başvurmaya karar verdiklerinde, genellikle ilk aradığı telefon numarası 155 Polis İmdat, ilk başvurduğu kurum ise karakoldur. Kadının ilk ulaştığı yerde karşılaştığı muamelenin nasıl olduğu şiddet yaşantısından çıkabilmek için atacağı adımlar için hayati önem taşır. Bu yüzden 155’te ve karakolların aile içi şiddet birimlerinde görevli olan polislerin kadınlara davranışları çok önemlidir. 6284 Sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da, bu önemi dikkate alır şekilde kolluk görevlilerine (polis ve jandarma) kadına yönelik şiddet vakalarını önleyebilmek ve şiddete maruz kalan kadınları koruyabilmek için önemli yetki ve sorumluluk vermiştir. 6284 sayılı Kanun’a göre, kolluk görevlileri kadına yönelik şiddet vakalarının gecikmesinde sakınca bulunan hallerde (acil durumlarda) mahkeme veya mülki amir kararı aramadan şiddete karşı tedbir almakla yükümlüdür. Buna göre, kolluk görevlileri, acil durumlarda, şiddete maruz kalmış kadına uygun barınma yeri sağlanması, geçici yakın koruma altına alınması, şiddet uygulayanın hakaret içeren söz ve davranışlarda bulunmasının engellenmesi, şiddet uygulayanın konuttan derhal uzaklaştırılması, şiddet uygulayanın şiddete maruz kalan kişiye, çocuklara ve yakınlarına yaklaşmaması kararlarını alabilir. Kanun ile kolluk görevlilerine verilen bu önemli görevlere rağmen, uygulamada görevlilerin yetki ve sorumluluklarını bilmedikleri, kadınları 6284 sayılı Kanun kapsamındaki haklarıyla 22 ilgili bilgi vermedikleri, kadınlara şikayetçi olmalarını caydıracak şekilde davrandıkları, şiddete maruz kaldıkları için kadınları suçladıkları ve kötü muamelede bulundukları görüldü. Kolluk görevlilerinin Kanun’da sıralanan bu yetki ve sorumluluklar arasından, en yaygın biçimde, uygun barınma yeri sağlanması, yani sığınak desteği verilmesini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Kolluk görevlileri, sığınağa yerleşmek isteyen kadınları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı ilk kabul birimlerine yönlendirmektedir. Görüşme yapılan kadınlardan sığınak desteğine ihtiyaç duyanların çoğunun, kolluk görevlileri tarafından ilk kabul birimine yerleştirildiği görüldü. Buna rağmen, sığınak talebini ilettiği halde herhangi bir sığınağa yerleştirilmeyen, karakolda gördüğü kötü muameleden dolayı sığınağa gitmekten vazgeçen ve şiddet gördüğü eve geri gönderilen kadınların sayısı da oldukça fazlaydı. Kolluk görevlilerinin Kanun ile sıralanan yetki ve sorumluluklarını bilmedikleri ve bu bilgisizliğin sonucunda şiddete maruz kalan kadınları yanlış yönlendirdikleri görüldü. Bu yanlış yönlendirmelerin başında ise sığınak desteği için ya da şikayetçi olmak için başvuran kadınlara, ikametgahının olduğu bölgedeki karakola başvurmak zorunda olduğu bilgisinin verilmesi geliyor. Kadınların ikametgâhlarının olduğu karakolun genellikle şiddet uygulayan kişinin yaşadığı bölgede olduğu düşünüldüğünde, bu yanlış yönlendirmenin ardından bir çok kadın şikayetçi olmaktan ya da sığınağa gitmekten vazgeçeceği aşikardır. Oysa, 6284 sayılı Kanun’a göre şiddete maruz kalan kadın ihtiyaç duyduğu destekleri almak ya da şikayetçi olmak için Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bir karakola başvurabilir. Polisin kendi yetki ve sorumluluklarını bilmediğinin bir diğer önemli göstergesi de sığınağa gitmek istediğini söyleyen kadınlardan darp raporu istemesi, önce boşanma davası açması gerektiğini söylemesi, şikâyetçi olmak zorunda olduğunu söyleyerek aksi halde işlem yapmaması ve kadınlara 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki haklarının bilgisini vermediği görüldü. Kasımpaşa Kulaksız Karakolu’na, darp eden kocasından kaçmak için sığınağa gitmek istediğini söyleyen kadını polis darp raporu olmadığı gerekçesi ile eve gönderdi ve 6284 bilgilendirmesi yapmadı. Aynı şekilde kocası darp ettiği için Çekmeköy Polis Karakolu’na başvuran bir kadının kocası ifadeye çağrıldıktan sonra, delil yetersizliğinden hiçbir işlem yapılmadığı gibi kadına 6284 bilgilendirmesi de yapılmadı ve kocası ile eve dönmesine göz yumuldu. Oysa Kanun’a göre, sığınağa ihtiyacı olan bir kadının hiçbir kanıt ya da tanığa ihtiyacı yoktur, şiddet gördüğünü ve sığınağa gitmek istediğini görevli polise ifade etmesi yeterlidir. Polisin bilgisizliğinin bir diğer göstergesi de sığınak ihtiyacı olduğu için karakola başvuran kadınlar olduğunda, kadınları ilk adım birimine yerleştirmek yerine, 23 Mor Çatı Dayanışma Merkezi’ni arayarak kadının sığınak ihtiyacının nasıl karşılayabileceklerini sormaları ya da kadınları Mor Çatı’ya yönlendirmeleridir. Polis bilgisizliğinin yanı sıra sığınağa gitmek istediğini söyleyen kadınlara sığınak koşullarının ne kadar kötü olduğu, çocuklarını yanına alamayacağı, sığınakta çalışamayacağı vb. gibi yanlış bilgiler vererek kadınların sığınağa gitmekten vazgeçmelerine neden oldu. Polis, sığınağa gitmek istediğini söyleyen bir kadına, giderse 6 ay boyunca dışarı çıkmasının yasak olduğunu ve 6 aydan sonra da şehir dışına gönderileceğini söyledi, bu söylenenlerden korkan kadın sığınağa gitmekten vazgeçti. Polis korumakla yükümlü olduğu kadınların yaşadığı şiddeti ciddiye almıyor. Şiddet uygulayan eski eşinin, ev ve iş yerine yaklaşmama yönünde koruma kararı olan annesi ile yaşayan bir kadın, annesinin şiddet uygulayan eski kocasını evin etrafında gördüğünü söylemesi üzerine Gültepe Polis Karakolu’nu aradı. Karakoldaki polis “ Siz şu anda iştesiniz size bir şey yapamaz ki, bir şey olursa kadına yönelik şiddet bürosunu arayın” dedi. Bu görüşmenin ardından kadın 155’i aradı. 155 ise “Şahsın kesin olarak orada olup olmadığını bilmeden gidemeyiz” şeklinde yanıt verdi. Bu görüşmelerin ardından Mor Çatı’yı arayan kadın polisin bu muamelesine karşısında “Bir şey yaparsa kadına yönelik şiddet bürosunu arayın diyorlar. Nasıl yani beni korumaları için illa beni öldürmeye mi kalkması gerekiyor, ancak o zaman mı gelecekler” diye sordu. Mor Çatı’nın Gültepe Polis Karakolu ile telefon görüşmeleri sonucunda, 155 kadının mahallesine bir polis ekibi gönderdi ama bu 2 gün sonra gerçekleşti ve kadın bu süreçte evine gidemedi. Yine Gültepe Polis Karakolu’na madde bağımlısı kocasından şiddet gördüğü için başvuran kadına polisler, alay eder bir şekilde “ Onu nesini şikâyet ediyorsun, etsen ne olacak” gibi laflar sarfederek anlattıklarını ciddiye almadılar ve koca hakkında hiçbir işlem yapmadılar. Şiddet uygulayan eski kocanın işyerine ve evine yaklaşmaması için koruma kararı olan bir kadın, eski kocanın bu kararı her ihlal ettiğinde Avcılar Polis Karakolu’na başvurmasına rağmen, polis bu şikâyetini ciddiye alıp zorlama hapis kararı alması için savcıya yönlendirmek yerine “ Senin kocan psikopat ben ne yapabilirim” dedi. Silahla tehdit edilip, darp edilirken 155’i aramayı başarabilen bir kadın, polisin olay yerine tam 1,5 saat sonra geldiğini ve polislerin adamların ifadesini aldıktan sonra serbest bıraktığını aktardı. Kadın polisin ihmalkârlığını şu şekilde ifade etti:“ Polis geldiğinde ölmüş olabilirdim.” Gece yarısı saat 2’de polisi arayan kadına, polis, olay yerine ekip göndermek yerine karakola gelmesini söyledi. Polis kadınların başvurularını ciddiye almadığı gibi yaşadıkları şiddete karşı duruyor olmaları ile de dalga geçiyor. Kocasının sistematik olarak şiddetine maruz kalan ve hiçbir şekilde görüşemediği kızı için endişelenip 24 defalarca karakola gidip yardım isteyen kadına polisler “ Sen fazla Arka Sokaklar izliyorsun galiba” diyerek dalga geçtiler ve kızı için endişeli durumundan dolayı da “deli” muamelesi yapıp “Senin tedavi görmen lazım “ dediler. Esenyurt Kıraç Karakolu’nu öldürülmek üzereyken arayan bir kadına polis “ Polisi karıştırmayın, kendi aranızda çözün” şeklinde yanıt verdi. Polis şiddete maruz kalan kadını korumakla yükümlü olduğu halde çoğu kez şikayetçi olursa şiddet uygulayan kişinin daha çok sinirleneceğini ve bu durumda onu koruyamayacağını söyleyerek kadınları korkutarak şiddet uygulayan kişiler hakkında işlem yapmaktan vazgeçirmektedirler. Polis kocasından şikayetçi olmak isteyen bir kadına “Şikayetçi olsan da, kulağını çekip bırakacağız, sonra sonu daha kötü olacak” dedi. Başka bir kadın da Avukat ve polislerle birlikte, çocuğunu icra yoluyla almaya gittiğinde eski kocanın ailesi çocuğunu vermemesi üzerine polisler ve avukattan oluşan ekip, kadına bu konuda ısrar etmemesi gerektiğini, aksi takdirde eski kocasının onu tavuk gibi öldüreceğini, söyleyerek kadını çocuğunu almaktan vazgeçirdiler. Esenler Karakolu’ndaki bir polis ise şikayetçi olmak isteyen bir kadına “ Seni gözaltına alırız, GBT’ne bakalım” diyerek tehdit etti. Polis, şiddet maruz kaldığı için karakola başvuran kadınlara yargılayıcı, suçlayıcı ve aşağılayıcı şekilde davrandı. Gece yarısı sarhoşken, tanımadığı bir adamın cinsel tacizine ve fiziksel şiddetine maruz kalan bir kadın, şikayetçi olmak için karakola gittiğinde, polisler sarhoş olduğu ve gece yarısı tek başına sahilde oturduğu için, suçlayıcı ve imalı şekilde konuştular. Kadın maruz kaldığı bu davranışları “ Polislerin bana yaptıkları, yaşadığım şiddetten daha ağır geldi” şeklinde ifade etti. Sokakta yaşadığı taciz üzerine Yalova Marina Karakolu’na başvuran bir kadına polis, “Orada ne işin vardı, teşhir edici bir şey mi giydin, arkanı dön bakayım” diyerek tacizde bulundu. Mor Çatı Sığına’ğında kalan, istismar ettiği 9 yaşındaki bir kız babasının çocuğunun ifadesi alınırken , polis, ”Babanı affedecek misin?” diye sordu. Karakol aracılığı ile gelen psikolog ise, kadına “ Bu genelde çocuğun velayetini almak için yapılıyor, çocuklara yalan söyletiliyor” dedi. Bir hafta sonra aynı karakol, yeni bir ifade almak için kadın ve çocuğu geç saatlerde karakola çağırdı. Sığınak görevlileri, ifadenin mesai saatleri içinde alınması gerektiğini belirttiğinde polis, “Madem korkuyor o zaman neden şikayet ediyor, korkulacak bir şey yok” sözleriyle yanıt verdi. Polis bir çok şiddet suçunu kayıt altına almadı ve bunlarla ilgili herhangi bir işlem yapmadı. Sokakta tacize uğradığı için karakola giden bir kadının şikayeti üzerine tutanak tutmadı, sadece sözlü olarak dinledi. Jandarma, bir korucunun tecavüz ettiği kadını kaçırması üzerine, 25 korucunun tecavüzcüsü olduğunu bildiği halde, kendi rızası ile kaçmıştır diyerek tecavüzcü hakkında herhangi bir işlem yapmadı. Kadınların polislerle yaşadıklarını aktarırken en sık dile getirdikleri durumlardan biri de şiddet uygulayan kişiler ile polisler arasındaki “ahbap çavuş” ilişkileri ve bu ilişkilerden dolayı polislerin kadınları korumak yerine şiddet uygulayan kişileri koruyup kolladıklarıdır. Kadınların birçoğu kendi bölgesindeki karakola bu yüzden başvuramamaktadır. Karakollarda caydırıcı herhangi bir tutumla karşılaşmadıklarından dolayı kadınların şikâyeti üzerine karakola gidip ifade verip çıkmak şiddet uygulayan kişilerin birçoğu herhangi bir sonucu olmayan, rutin bir işleme dönüşmüş durumda. Örneğin, kocasına karşı evden uzaklaştırma kararı almış bir kadın bu kararı uygulatamıyor, koca “ Beni kendi evimden kimse çıkaramaz” diyor. Bundan önce defalarca 4. Levent Sanayi Karakolu’na başvuran başka bir kadın bundan hiçbir sonuç alamadığını çünkü polislerin kocasının arkadaşı olduğunu, ifade vermeye gittiğinde polislere yemek ısmarladığını söyledi. Aynı şekilde Başakşehir Polis Karakolu’na başvuran bir kadın, kocasının arkadaşları olan polislerin şikayetini geri çekmesi için kendisine baskı yaptığını söyledi. Raporun, Şiddete Karşı Güçlenme bölümünde de görülebileceği gibi, Mor Çatı’ya başvuran kadınların en fazla ihtiyaç duyduğu desteklerden biri hukuki destektir. Kadınların büyük bir kısmı herhangi bir hukuki işleme başlamadan önce, hak kaybına uğramamak için atması gereken adımların ve yasal haklarının neler olduğunu öğrenmek için başvururken bir kısmı ise bu adımları gerektiği şekilde attığı halde sonuç alamadığı ve hak kaybına uğradığı için başvurdu. Kadınların yargı süreçlerinden sonuç alamıyor oluşlarının temel nedenlerinin başında, hukuk dilinin kadınlar için anlaşılmaz olmasının yanı sıra, kadınların ihtiyacı olan bilgilere erişemiyor oluşu, hukuki süreçlerin yargı mensupları tarafından kadından yana olan ulusal ve uluslararası hukuk normları değil de şiddet uygulayan erkekleri koruyan ataerkil toplum normlarını esas alarak işletiliyor olması, şekilde uzun olması, hukuki süreçlerin hak kaybı yaratacak yargı mensuplarının yasal mevzuat hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları ve yargı mensuplarının kadınlara olan hiyerarşik, yargılayıcı ve suçlayıcı tutumları gelmektedir. 26 Aile Mahkemesi Uygulamaları: Hakim tarafından şiddete maruz kalan kadını korumaya yönelik verilebilecek koruyucu tedbirler, 6284 Sayılı Kanun’da Madde-4’te, 6284 Sayılı Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği Madde-12’de aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: a) İş yerinin değiştirilmesi. b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi. c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’ndaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması. ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’na göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi. Buna göre hakim, kadının talebi, Bakanlık, kolluk görevlileri ya da savcının başvurusu üzerine veya kendiliğinden, somut durumun koşullar değerlendirilerek yukarıda sıralanan tedbir kararlarını alabilir. Hâkim tarafından şiddet uygulayan kişiyi durdurmaya yönelik verilebilecek önleyici tedbirler ise Kanun’un 5. Maddesi’nde ve Yönetmelik’in 17. Maddesi’nde aşağıdaki gibi düzenlemiştir: a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması. b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi. c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması. ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde kurulması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması. d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması. e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi. 27 f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi. g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi. ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi. h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması. ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması. Şiddete maruz kalan kadının çok yönlü ihtiyaçları gözönünde bulunduran tedbir kararlarının yasada yer almasına rağmen hakimler çoğu zaman bu ihtiyaçları değerlendirmeden şablon kararlar vermektedir. Örneğin, Mor Çatı’ya başvuran ve koruma kararı olan hiçbir kadına sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi sağlık tedbir ve geçici maddi yardım kararları verilmedi. Hakimlerin en sık verdiği tedbir kararlarının ise; şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmama, uzaklaştırma, yaklaşmama ve iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme olduğu görüldü. 2014 yılı içerisinde hâkimlerin şablon koruma kararları verirken dahi zorluk çıkardıkları görüldü. kısa süreli koruma kararı verdikleri ve koruma kararının süresinin uzatılmasına genelde olumsuz yanıt verdikleri ya da bu süreci zora soktukları görüldü. Mor Çatı Sığınağı’nda kalan, koruma kararı almış olan birçok kadın, güvenlik tehlikeleri devam ettiği halde karar süresini uzatmakta büyük zorluk yaşadılar. Bir kadın, eşinin şiddetine maruz kaldığı için, şiddettin önlenmesine ilişkin tedbir karar talebiyle Yozgat Sorgun Aile Mahkemesi’ne başvurdu. Bu başvuru üzerine Aile Mahkemesi, aile konutunun bağlı olduğu kolluğa yazı yazarak, söz konusu ailede şiddet uygulanıp uygulanmadığını öğrenmesini talep etti. Kolluk tarafından hazırlanan raporda şiddet olgusuna rastlanmadığı bildirildi. Bunun üzerine Aile Mahkemesi şiddet maruz kalan kadının başvurusunu reddetti. Talebinin reddedilmesinin ardından Mor Çatı’ya başvuran kadın için İstanbul Aile mahkemesine yeni bir başvuru yapıldı ve aile mahkemesi tarafından şiddetin önlenmesine ilişkin koruma tedbirlerine karar verdi. Şiddete maruz kaldığına dair delil sunamayan (örneğin; fiziksel şiddet yaşamayan ya da bunu delillendiremeyen) kadınlara hakimlerin daha kısa süreli koruyucu tedbir kararları verdiği görüldü. Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişilerin 6284 sayılı Kanun’dan faydalanabileceği söyleniyor olmasına rağmen hakimler koruyucu tedbir kararları 28 vermek için risk altında bulunan ve bunu beyan eden kadınlardan şiddet riski altında bulunduğunu kanıtlamasını talep etti. Buna karşın şiddet uygulayan erkeklere koruma kararlarını çok daha kolay verdikleri görüldü. Mor Çatı Sığınağı’nda kalan, kocasının sistematik şiddetine maruz kalan bir kadının kocasına, 6 aylık koruma kararı verdi; kadının bu karara itiraz etmesi üzerine hakim ”Ne olacak sen de başvur sana da verelim” yanıtını verdi. Hakimlerin, çocuklara da koruma kararı verilmesi, çocuklarla şiddet uygulayan babanın ilişkisinin sınırlandırılması ve çocukların okul kaydının gizlenmesi gibi tedbirleri talep eden kadınların taleplerini reddettiği görüldü. Oysa, şiddet uygulayan erkekler kendilerinden kaçmayı başarmış kadınları çok sık bir şekilde çocukların okul kayıtları üzerinden bulabilmektedirler. Hakimlerin çocukların ve kadınların güvenlik durumunu analiz etmeyen bu yaklaşımları hem çocuklar hem de anneleri için önemli riskler doğurmasının yanı sıra geri döndürülemez hak kayıplarına da yol açtı. Mor Çatı Sığınağı’nda çocukları ile birlikte kalan bir kadın, Aile Mahkemesi’ne başvurarak, şiddet uygulayan eşi hakkında kendisi ve çocukları için şiddettin önlenmesine ilişkin başvuruda bulundu. Aile Mahkemesi tarafından, eş tarafından şiddet uygulanmamasını önlemeye yönelik tedbir karar verilmesine rağmen, çocuklar için herhangi bir tedbir kararı yer verilmedi. Bu karara itiraz edildi fakat itiraz üzerine de kararda herhangi bir değişiklik yapılmadı. Çocukların okul kayıtlarının gizlenebilmesi için okul müdürlüklerine başvuru yapıldı fakat okul müdürleri mahkeme kararı olmadan okul kaydını gizli yapamayacaklarını söylediler. Örneğin 16 yaşındaki bir çocuk bu uygulama nedeniyle okulların açılmasından 2,5 ay sonra ancak kayıt yaptırabildiği için bir çok dersinden geri kaldı. Yine Mor Çatı Sığınağı’nda kalan, tedbir kararı olan, yani risk altında olduğu yasal olarak kabul edilmiş başka bir çocuğun ise, hakim okul kaydının gizlenmesine gerek görmedi ve gizlilik için yapılan başvuruyu reddetti. Bu gizlilik kararı alınamadığı için çocuk bir süre okula gidemedi ve eğitim hakkından mahrum kaldı. Hakimlerin, çocukların okul kayıtlarının gizlenmesi kararlarını reddettikleri gibi, sığınakta kalan, güvenlik riski bulunan çalışan kadınların SGK kayıtlarının gizlenmesi taleplerini de reddettiği görüldü. Kadınların polisten sonra en fazla muhatap oldukları kamu görevlisi hakimlerdir. Kadına yönelik şiddet vakalarını olağan gören, şikayetçi olan kadını yargılayıcı ve suçlayıcı ve şiddet uygulayan erkekleri cesaretlendirecek şekilde ifade alan hakimlerin sayısı ise ne yazık ki oldukça fazladır. 29 Ücretli bir işi olmayan veya yeterli gelire sahip olmayan kadınlar için aile mahkemeleri tarafından nafaka bağlanması çok önemlidir. Ancak mahkemece bağlanan nafakaların tahsilinde büyük zorluklar yaşandı. Bu nedenle, nafakanın devlet tarafından ödenerek nafaka borçlusundan tahsil edilmesini önermekteyiz. Savcılık Uygulamaları : Kadınlar, savcılar ile hakim ve kolluk görevlilerine göre daha az karşılaşmakla birlikte savcının kadına yönelik şiddete ilişkin tutumu ve bilgisi bu süreçte çok önemlidir. Bir çok kadın maruz kaldığı ve bitmeyen şiddet yaşantısından dolayı kendilerine şiddet uygulayan erkeklere sarf ettikleri sözlerden dolayı hakaret davaları ile uğraşmaktadır. Savcılar, kadınların maruz kaldığı şiddet olaylarında çok sık bir şekilde takipsizlik kararı verirken erkeklerin şikayetlerini daha ciddiye alarak dava açma kararı verdiği görülmektedir. Erkekler ise bu “sözde” hakaret davalarını kullanarak kadınları kendilerine karşı açtıkların davalardan vazgeçirmeye çalışmaktadırlar. Savcıların görevini kötü kullanan ya da görev ihmali yapan polisler üzerindeki yetkisini kullanmadığı görülmektedir. Savcıların, koruma kararını ihlal ettiği için çok az erkeğe hapis cezası verdiği ve bu cezanın uygulanması için takip yaptığı görüldü. Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan sadece bir tanesi bir savcı ile ilgili olumlu deneyimini paylaştı. Eski kocasının defalarca koruma kararını ihlal etmesine rağmen, kocayı tanıyan polis memurlarının hiçbir şey yapmaması üzerine savcıyla görüştü. Savcı , “ Ya görevlerini yaparlar ya da yaka numaralarını öğrenin, ben gerekli işlemi yapacağım” dedi. Kadının, savcının bu sözlerini polise iletmesi üzerine, eski koca zorla hapse atıldı. Adli Yardım Uygulamaları: Avukata ihtiyacı olup da yeterli maddi gücü olmayan kadınlara baroların Adli Yardım Bürosu ücretsiz avukat ataması yapmaktadır. Mor Çatı’ya başvuran kadınların çok büyük bir bölümü de adli yardımdan yararlanmaktadır. Adli Yardım’dan ücretsiz avukat ataması çok kısa bir süre içerisinde yapılırken, kadınlar genellikle ihtiyaçları doğrultusunda bir avukatlık hizmeti alamadıklarını paylaştı. Bu sebepten bir çok kadın avukatı olduğu halde hukuki destek almak için Mor Çatı’ya başvurdu. 30 Adli Yardım’dan atanan avukatlarla ilgili kadınların en sık paylaştığı şikayetin başında avukatların ilgisizliği, ilgili yasal mevzuat ilişkin bilgisizliği ve kadına yönelik şiddet davalarındaki deneyimsizlikleri olduğu görüldü. Mor Çatı Sığınağı’nda kalan bir kadının avukatı, “Sığınağın yeri nerede, bir avukat ve müvekkil arasında sır olmaz, nafaka istemiyoruz herhalde değil mi?” şeklinde konuştu. Bu sözler ile kadına yönelik şiddet mekanizmalarına dair bilgisizliğini ortaya koymasının yanı sıra müvekkilini, şiddet uygulayan kişi lehine yönlendirmeye çalıştığının göstergesidir. Kadınların avukatlarına ulaşamıyor olmaları, avukatların mahkeme süreçleri ile ilgili gerekli bilgileri vermiyor olmaları da Adli Yardım’dan atanan avukatlara ilişkin kadınların paylaştığı sıkıntıların önemli bir kısmını oluşturuyor. Kadınlar bazen avukatların mahkemeye yazdığı dilekçeleri görebilmek için defalarca rica etmek zorunda kalıyorlar, mahkeme gününü son anda öğrenebiliyorlar ya da önemli bir duruşmaya avukat gelemeyeceğini yine son anda söylüyor ve kadınlar bir avukatları olduğu halde mahkemede kendilerini savunmak zorunda kalıyorlar. Bunun yanı sıra çok sık olmamakla birlikte, avukatların, mahkeme masraflarından daha fazla tutarı kadınlardan talep ettiği de görüldü. Mülkî Amir Uygulamaları: 6284 sayılı Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak mülkî amir tarafından verilebilecek tedbir kararları Madde-3’te şu şekilde belirtilmiştir: a) Barınma: Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması, b) Geçici maddi yardım: Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması, c) Danışmanlık desteği: Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi, ç) Koruma: Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması, d) Kreş: Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının 31 yarısını geçmemek ve belgelendirilmek şartıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması. Mülki Amir Tarafından Verilecek Koruyucu Tedbirler hakkında, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği, Madde 6/1’de ise, şöyle denilmektedir: “Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere delil veya belge aranmaksızın mülkî amir tarafından ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlilerinin başvurusu üzerine ya da resen karar verilebilir.” Kanun’da ve Genelge’de konuya ilişkin olarak yapılan bu açıklamalara rağmen, 2014 yılı içerisinde Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan, yukarıda sıralanan destekler için mülki amirliklere başvuran kadınlara, 6284 Sayılı Kanun gereği verilmesi gereken desteklerin hiç biri verilmedi. Kadınların bu desteklere erişememiş olmalarının en önemli nedeni 6284 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden üç sene geçmesine rağmen, mülki amirlikteki görevlilerin, şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklara vermekle yükümlü oldukları desteklere ilişkin bilgilerinin olmamasının yanı sıra başvuran kadınlara karşı ilgisiz ve kötü davranışlarıdır. Görevlilerin bütün bu bilgisizliği ve ilgisizliğine rağmen geçici maddi yardım için başvuran bir kadının başvurusu ise reddedilmiştir. Mülki amirlikler 6284 sayılı kanunun yanı sıra 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na göre de büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşayan kadınlara ayni ve nakdi yardım vermekle yükümlüdür. Bu Kanuna göre mülki amir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın doğal başkanıdır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kadınların en sık başvurduğu kurumlardan biridir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) tarafından verilen sosyal yardımların miktarları kadınların yaşamını idame ettirebilmelerine olanak tanımadığı gibi alabilmenin koşulları da oldukça sert sınırlarla çizilidir. Örneğin sosyal yardımlardan yararlanabilmek için her şeyden önce kirasını ödeyebildiğiniz bir evde yaşıyor olmanız lazım. Oysa bir çok kadın şiddet yaşantısından kurtulabilmek için ailelerinin ya da tanıdıklarının evlerinde yaşamaktadır. Bu durumdaki kişilere sosyal yardım verilmemektedir. Başvuran kadınlardan biri bu absürt durumu şu şekilde ifade etti: “ Benim param olmadığı için ailemin evinden başka kalacak yerim yok. Kaymakamlık kalacak yerim yok diye yardım etmiyor, böyle bir şey nasıl olabilir, kalacak yerim olsa niye başvurayım.” Bunun yanı sıra, evinde buzdolabı ya da çamaşır makinesi gibi 32 beyaz eşyaları olduğu için, evi kontrol etmeye gelen görevliler tarafından “yeterince yoksul” bulunmayan kadınlara da SYDV tarafından destek verilmedi. Bir diğer kadın, SYDV’ye yaptığı başvuru, ölen eşinden 269 TL maaşı olması gerekçesiyle reddedildi. Oysa 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na göre7 başka bir sosyal güvenlik kuruluşundan yardım alsa ya da geliri, maaşı olsa dahi, kişi başına geliri net asgari ücretin 1/3’ünden düşük olan kişiler bu fondan yararlanabilmektedir. 2014 yılında net asgari ücretin 846TL’nin 1/3’ünün 282 TL olduğu gözönünde bulundurulduğunda bu kadının bu desteği alabilmesi gerekiyordu. Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan sadece bir tanesi, deneyimini paylaştı: bir kaymakam için olumlu bir Kadının adli yardıma başvurabilmesi için ikametgâhının olduğu muhtarlıktan fakirlik kağıdı almak için muhtarlığa başvurduğunda, muhtar kadına fakirlik kağıdı vermek istemedi. Sosyal yardım için kaymakamlığa giden kadın bunu kaymakam ile paylaşınca, kaymakam muhtarı arayıp kadına fakirlik kağıdının verilmesi gerektiğini söyledi. Kadın bu telefon görüşmesinin üzerine fakirlik kağıdını alabildi. Sağlık Bakanlığı Uygulamaları: Güvenlik sorunu yaşayan kadın ve çocuklar bir süredir Sağlık Bakanlığı randevu sistemini kullanarak Alo 182 ve internet üzerinden altıkları randevularda tehlike yaşadılar. Çünkü şiddet uygulayanlar bu ağlar üzerinden kadın ve çocukların TC kimlik numaralarını kullanarak randevu bilgilerine kolayca ulaşabiliyorlar. Kadın ve çocukların hangi tarihte, hangi hastanede olacakları bilgisini bu yolla edindiler. Bu durum kadın ve çocukların güvenliğini tehlikeye attı. Mor Çatı olarak, sağlık sistemindeki güvenlik sorunu ile ilgili Sağlık Bakanlığına başvuruda bulunduk.8 Bu başvurumuza Sağlık Bakanlığı sistemdeki açıklığı kabul eden bir yanıt verdi: “ Kimlik doğrulama sürecimizi vatandaşa yönelteceğimiz ilave sorular ile destekleyeceğiz. Doğrulama neticesinde kişiye telefon ile bilgi vermek yerine, sistemde kayıtlı bulunan cep telefonuna veya e-mail adresine randevu bilgisinin gönderilmesi değerlendirilmektedir.” Ancak uygulamada bu değerlendirmenin somut bir göstergesini 7 (Ek fıkra: 4/7/2012-6353/17 md.) Ayrıca, kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmakla veya bu kuruluşlarca aylık veya gelir bağlanmış olmakla birlikte, Fon Kurulunca belirlenecek ölçütlere göre; hane içindeki kişi başına düşen geliri, onaltı yaşından büyükler için belirlenen aylık net asgari ücretin 1/3’ünden az olan kişilerden fakir ve muhtaç durumda bulunanlar da bu Kanun kapsamındadır. 8 Mor Çatı’nın, Alo 182 Uygulamalarına İlişkin Sağlık Bakanlığı’na yaptığı başvuruyu, EK-2’de görebilirsiniz. 33 henüz görebilmiş değiliz; hala 182’yi arayan herhangi bir kişi istediği kişinin randevu bilgisine erişebilmektedir. Sağlık hizmetine erişimde yaşanan bir diğer sorun ise, yabancı uyruklu kadınların hastaneye gittiklerinde, masrafları “sağlık turizmi” kapsamında görüldüğü için Türk vatandaşlarına göre 4 kat fazla ücret ödemeleridir. İstanbul sözleşmesi hükümet tarafından çekincesiz kabul edildiği halde yabancı uyruklu kadınların destek mekanizmaları son derece yetersizdir. Psikiyatrik sağlık hizmetleri de şiddet yaşayan kadın ve çocuklar için çok önemli olmasına karşın, devlet hastanelerinde 8 dakika ile sınırlandırılmakta, bu süre içinde doktorlar sadece reçete yazabilmektedir. Bu durumda kadın ve çocuklar psikiyatrik destek alamamaktadırlar. 2014 yılı içerisinde çok sayıda kadın ücretsiz ve güvenli kürtaj hizmetine erişmediği için Mor Çatı’ya başvurdu. Başvuran kadınlar, kamu hastanelerinin kürtaj olamadıkları, hastane görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldıklarını, hastane yetkililerince kürtajın yasak olduğunun söylendiği, sadece zorunlu durumlarda kürtaj yapıldığı bilgisinin verildiği gibi deneyimlerini bizimle paylaştılar. Mor Çatı kadınların bu deneyimleri üzerine İstanbul’daki 37 kamu hastanesine, telefon ile “kürtaj yapıyor musunuz?” diye sorduk. Aldığımız yanıtlar doğrultusunda bir rapor hazırladık. Buna göre, İstanbul’da sadece 3 kamu hastanesi isteğe bağlı kürtaj yapmakta, 12’si hiçbir şekilde kürtaj yapmamakta ve 17’si ise sadece fetusun ölmesi ya da anneye zarar veriyor olması, bebeğin sakat olması, annede kanama olması ya da düşük olması gibi çeşitli tıbbi komplikasyonların zorunlu kıldığı durumlarda, heyet kararı ile kürtaj yapmaktadır. İsteğe bağlı kürtaj yaptığını söyleyen hastanelerden ise sadece 1 tanesi yasal sınır olan 10 haftaya kadar kürtaj yaptığını diğer iki hastane ise 8 haftaya kadar kürtaj yapabildiklerini belirtti.9 Yapılan bu görüşmelere doğrultusunda, İstanbul Tabip Odası’na, bu konuda gerekli incelemenin yapılması ve inceleme sonucunun bizimle paylaşılmasını talep eden bir başvuru yaptık.10 Bunun yanı sıra, Sağlık Bakanlığı’na kürtaj hakkının fiiliyatta kısıtlanmasının nedenlerini, ücretsiz ve güvenli kürtaj hizmetine erişebilecek hastanelerin hangileri olduğu ve kürtaj yapmayan hastane ve doktorlar hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığını sorduğumuz bilgi edinme başvurusu yaptık. 9 https://www.morcati.org.tr/tr/ana-sayfa/290-kurtaj-yapiyor-musunuz-hayir-yapmiyoruz İstanbul Tabip Odası’na Gönderilen Dilekçe’yi EK-3’te görebilirsiniz. 10 34 D. EKLER EK-1: Konukevi İfadesinin Sığınak Olarak Değiştirilmesine İlişkin Başvuru: 30 Eylül 2014, İstanbul AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI TALEPTE BULUNAN :Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı KONU :Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) gereğince, 633 Numaralı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (633 No’lu KHK) ile, Sayın Bakanlığınızın yetkili ve görevli olduğu idari düzenlemelerin yapılmasına ilişkin taleplerimizin sunulmasıdır. SAYI : 2014/379 AÇIKLAMALAR : Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı (Mor Çatı), 1990 yılında kurulmuş olup, 1990 yılından bu yana, aile içinde ve dışında şiddete maruz kalan (dövülen, ırzına geçilen ve bu gibi kadınların sığınabilecekleri evler açmak, işletmek, yitirdikleri kendilerine güven duygusunu tekrar kazanabilmeleri için gerekli tıbbi ve hukuki yardımı yapmak, onlarla dayanışmak, danışmanlık hizmetleri sunmak, onlara iş ve beceri kazandırmak, bir meslekleri varsa o mesleği icra etmelerine yardımcı olmak, işsiz olanlara mümkün olduğu kadar iş bulmak, işyerleri açmak, iş olanakları sağlamak, tüm kamuoyunu, kadına yönelik şiddetin son bulması için bilgilendirmek üzere bilimsel çalışmalar ve gerekli çalışmalar yapmak üzere her türlü girişimde bulunmakamacıyla faaliyetlerini yürütmektedir. Vakıf senedimizin ilgili bölümünü EK-I olarak sunarız EK-I olarak sunulan vakıf senedimizden de görüleceği üzere, vakfın kuruluş amaçlarından biri erkek şiddetine maruz kalan kadın ve beraberindeki çocuklara sığınabilecekleri sığınakların açılması bu doğrultuda kamuoyu yaratılması ve devletin ilgili birimlerinden gerekli taleplerin yapılmasıdır. İşbu idari başvurumuz ile, 633 No’lu KHK ile yetkili ve görevli olan Sayın Bakanlığınızın, kadına yönelik şiddet nedeni ile açılan ve faaliyete geçirilen, sığınakların – 05.01.2013 tarihli ve 28519 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik kapsamında 35 tanımlanan “konukevi”- açılması, kurulması, idare edilmesinden sorumlu olması nedeni ile, mezkur idari düzenlemelerin, İstanbul Sözleşmesi ile uyumlaştırılması konusunda beyan ve taleplerimizi sunarız. A) 633 No’lu KHK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin yönetim ve koordinasyonundan sorumlu olup, normlar hiyerarşisine uygun olarak idari işlem yapma yetki ve görevine sahiptir. 633 No’lu KHK, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Bu KHK’nın “Görevler” başlıklı 2. Maddesi’nin (ç) bendi uyarınca; “ kadınlara karşı ayrımcılığı önlemek, kadının insan haklarını korumak ve geliştirmek, kadınların toplumsal hayatın tüm alanlarında hak, fırsat ve imkanlardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak üzere; ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, kadınlara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, bu alanda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak.” Olarak düzenlenmiştir. Aynı KHK ile, Bakanlığınız nezdinde faaliyet gösteren, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün görevleri, 9. Maddesi kapsamında, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı önlemek, destek hizmetleri sunmak ve koordinasyon yapmak olarak düzenlenmiştir. Nitekim, Anayasa ve 633 No’lu KHK’ya uygun olarak, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda yetkili, görevli ve sorumlu olan Bakanlığınız tarafından, 5 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete ile Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik yayınlanmıştır. Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik’in Amaç ve Kapsam başlıklı 1. Maddesi’nde, Yönetmelik’in amacı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, belediyelere, il özel idarelerine ve sivil toplum kuruluşlarına ait kadın konuk evlerinin açılışı, işleyişi, hizmetin çeşit ve niteliği, denetimi, kurumlar arası işbirliği ile çalışanların görev ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları düzenlemek olarak tespit edilmiştir. Yönetmelik’in 2. Maddesi uyarınca Yönetmelik’in dayanaklarından biri 633 No’lu KHK’dır. Anayasa’nın 124. Maddesi uyarınca; “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını saptamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” 36 Görülmektedir ki, 633 No’lu KHK ile, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık alanında önleme, yönetim, koordinasyon, teşkilatlanmaya ilişkin görevli olan Sayın Bakanlığınız, Anayasa’nın 124. Maddesi uyarınca, bu alanlarda kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını saptamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarmaya yetkilidir. B) Şiddete maruz kalan kadın ve çocukların başvuracağı mekanizmalardan sığınakların, idari mevzuatta ve uygulamada “konukevi” olarak tanımlanması, uygulamada sorunlara neden olmakta ve bu merkezlerin ulaşılabilir olması ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik’in “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 3. Maddesi’nin (i) bendi uyarınca “konukevi” tanımlaması yapılmıştır. Bu tanımlamaya göre; “Konukevi: Fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve sözlü istismara veya şiddete uğrayan kadınların, şiddetten korunması, psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi, güçlendirilmesi ve bu dönemde kadınların varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarının da karşılanması suretiyle geçici süreyle kalabilecekleri ve kadın konukevi, sığınmaevi, kadın sığınağı, kadınevi, şefkatevi ve benzeri adlarla açılmış ya da açılacak yatılı sosyal hizmet kuruluşunu,” Erkek şiddetine maruz kalan kadın ve beraberindeki çocukların, şiddetten sığınmak için başvurdukları ve kendilerine çeşitli destek ve rehberlik hizmetlerinin sunulduğu sığınaklar, Yönetmelik isminde olduğu gibi, mevzuatta, bu birimler ile ilgili her türlü idari düzenlemede, resmi yazışmalarda “konukevi” olarak geçmektedir. Özellikle, birimlerin koordinasyonu, yönetimi çerçevesinde idari ifade konukevi olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Yönetmelik’te düzenlenen tanımlamadan da görüleceği üzere, bu yerlerin resmi olarak konukevi, pratikte ise farklı farklı isimler ile açılması, uygulamada karışıklığa neden olmaktadır. Önemle belirtmek isteriz ki, tüm dünyada, şiddete maruz kalan kadın ve berberindeki çocukların destek hizmeti alabileceği ve şiddetten kaçıp sığınabileceği bu yerler, İngilizcede “shelter” olarak ifade edilmektedir. Nitekim, İngilizce “shelter”, sığınak anlamına gelirken, yasal mevzuatımızda düzenlemiş olan “konukevi” ifadesinin İngilizcesi “guesthouse” olup bambaşka bir anlamı içermektedir. Bununla birlikte, “sığınak” kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki tanımı, “çeşitli tehlikelerden korunmak için sığınılacak yer” iken, “konukevi” nin tanımı, “resmi veya özel kuruluşların kendi görevlilerinin yararlanması için yaptırdığı konut” olarak yapılmıştır. Erkeklerin şiddeti sonucu öldürülme tehlikesi ile yaşayan, ruhsal ve fiziksel olarak kalıcı zararlar gören kadın ve çocukların ihtiyacı da kaçıp sığınabilecekleri sığınaklardır. Konukevi tanımı, geçiciliği, kısa süreli 37 kalışı ve konuk olmayı vurgulamakta oysa ki, şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar, gördüğü şiddet nedeni ile, yasal ve idari koruyucu-önleyici tedbirlerin alınmasına, yasalarda düzenlenen destek hizmetleri ile güçlenmeye ihtiyacı olan kişilerdir. Sığınaklar, konuk evlerinin aksine, şiddetten uzaklaşmak ve hayatta kalmak için can havliyle kaçtıkları yerler oldukları için sığınak olarak adlandırılmıştır. Sığınaklar, şiddete maruz kalan kadın ve beraberindeki çocukların, şiddetten uzak ve bağımsız bir hayatı nasıl elde edebileceğinin stratejisini kurduğu, şiddetin yarattığı sosyal ve psikolojik etkilerin üstesinden gelmeyi kolaylaştırıcı destekler verilen mekanlardır. Sığınak ihtiyacı nedeni ile Mor Çatı’ya başvuruda bulunan pek çok kadın, uygulamadaki, idari olarak konukevi ifadesinin yarattığı karmaşayı paylaşmaktadır. Konuk evi ifadesi, şiddet gören kadınlara, bu mekanlarda yasalarda düzenlenen rehberlik ve destek hizmetlerinin verileceği, şiddete karşı koruyucu ve önleyici tedbirlerin sağlanacağı mekanlar mı yoksa, sadece kısa bir süre kalabilecekleri bir barınma yeri mi olduğu konusunda sık sık karışıklık ortaya çıkarmaktadır. Bahsi geçen tanım karmaşası, kadına yönelik şiddetle mücadele bakımından, gerek uluslararası mahkeme kararları ile gerekse de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince devletin pozitif yükümlülüğü olarak tespit edilmiş olup, şiddete maruz kalan kadın ve çocukların, şiddete karşı başvuru mekanizmalarının ulaşılabilir olması ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır. Pozitif yükümlülüğü uyarınca, devlet, başvuru mekanizmalarının idari yapısını, ulaşılabilir bir kamu hizmeti olarak sağlamak zorundadır. C) Bakanlığınız tarafından yürütülen Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik kapsamında tanımlanan “konukevi” tanımlaması, İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı olup, Yönetmelik düzenlemesinin yeniden, İstanbul Sözleşmesi’ne uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Türkiye devleti, uluslararası alanda, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ile bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin imzaya açılması ile, 11 Mayıs 2011 tarihinde, Sözleşme’nin ilk imzacısı devlet olmuş, Anayasa’nın 90. Maddesi uyarınca, 24 Kasım 2011 tarihinde yasama organında onama sürecini işletmiş ve Sözleşme’nin onayına ilişkin uygun bulma kanunu, 8 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. İstanbul Sözleşmesi kendi yürürlük şartlarının gerçekleşmesi ile, uluslararası alanda 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Önemle belirtmek isteriz ki, Sözleşme Türkiye devleti tarafından çekincesiz bir şekilde, taraf olunan sözleşmedir. 38 İstanbul Sözleşmesi’nin 23. Maddesi, şiddete maruz kalan kadın ve çocukların başvuracağı sığınakları düzenlemektedir. Nitekim, sözleşmenin resmi dili olan İngilizce dilinde yazılmış metninde, 23. Madde’nin başlığı, sığınak anlamına gelen, “shelter” olarak düzenlenmiştir. Nitekim, Sözleşme’ye imzacı olunması ile birlikte, Sözleşme’nin resmi Türkçe çevrisinin yapılmış ve Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 8 Mart 2012 tarihli ve 28227 Sayılı Resmi Gazete’de yer alan Sözleşme’nin resmi çevirisi de aynı doğrultuda söz konusu başvuru birimlerini, sığınak olarak tanımlamıştır. Anayasal ilkeler doğrultusunda normlar hiyerarşisi gereğince, hiyerarşik bir sıralama içinde olan hukuki düzenlemeler, kendilerinden önce gelen hukuk kurallarına aykırı olamaz ve her bir hukuk kuralı kendisinden önce gelen, hukuki belgelere uygun olarak düzenlenmelidir. İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. Maddesi uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olup, kanun hükmündedir. Bu nedenle normlar hiyerarşisi kapsamında daha altta olan tüzük ve yönetmelikler, kanunlara aykırı olamazlar. Nitekim, İstanbul Sözleşmesi’nin temel insan hakları ile ilgili bir sözleşme olması nedeni ile, kanunlar ile çelişki yaratan hükümler olduğu taktirde, kanunun üstünde olup, öncelikli uygulama alanına sahiptir. İstanbul Sözleşmesi’nin 23. Maddesi uyarınca; “Sığınmaevleri: Taraflar, kadın ve çocuklar başta olmak üzere, mağdurlara güvenli barınma imkanı sunmak ve onlara ilişkin önceden önlem almak amacı ile yeterli sayıda, kolay erişilebilir ve uygun sığınmaevleri kurmak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.” Yukarıda açıklandığı üzere, 1 Ağustos 2014 tarihinde Türkiye’nin taraf olduğu, İstanbul Sözleşmesi’nin gereği nedeni ile, Bakanlığınız tarafından yürütülen yönetmelik kapsamında sığınakların, “konukevi” olarak tanımlanması, İstanbul Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil ettiği gibi, uygulamada da pek çok açıdan kafa karışıklığına neden olmakta ve bu başvuru merkezlerini kolay ulaşılabilir olmaktan çıkarmaktadır. Bu birbiri ile çelişen, uyumsuz mevzuatın, Bakanlığınızca, giderilmesi ve üst hukuk normu olan İstanbul Sözleşmesi’ne uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. SONUÇ VE TALEP : Yukarıda açıklamış olduğumuz nedenler ile Sayın Bakanlığınızdan; Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelikte geçen "konukevi” ifadelerinin İstanbul Sözleşmesi’ne uygun biçimde “sığınak” olarak değiştirilerek , sözleşmeye uygun hale getirilmesini talep ederiz. Saygılarımızla, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 39 EK-2: Alo 182 Uygulamalarına İlişkin Sağlık Bakanlığı’na Yapılan Başvuru: 25.04.14,İstanbul T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI’NA Sayı : 2014/362 Konu : Bakanlığınızın ulusal ve uluslar arası mevzuata aykırı uygulamaları hakkında bilgi verme ve bu uygulamanın sona erdirilmesi talebine ilişkin dilekçemizdir. AÇIKLAMALAR 1. Hasta yakınları ya da arkadaşlarının Bakanlığınızca tarafından oluşturulan Alo 182 Randevu Hattı’nı arayarak hastaların randevu bilgilerine, sağlığı ve rahatsızlığı ile ilgili kişisel bilgilere ulaştıkları tarafımızca öğrenilmiş ve tespit edilmiştir. Bu durum, özellikle 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca koruma tedbiri olarak hakkında gizlilik kararı verilen ve tüm bilgileri gizlenen kadın ve çocukların randevu ile hastalık detaylarına ulaşılmasına sebebiyet vermesi, hayati bir problemi doğurmaktadır. Şiddet tehdidi altında bulunan kadının, bu yolla ne zaman nerede olacağı bilgisi öğrenilmesinin yanında, ulusal ve uluslararası sözleşmeler ile sıkı bir şekilde korunmakta hasta bilgilerinin (kişisel bilgilerin) korunması yükümlülüğüne de açık bir aykırılık teşkil etmektedir. 2. Kişisel sağlık bilgileri hastaların kişisel verileridir. Bunların toplanıp işlenmesi ancak hastanın rızasıyla olabilir. Başta Anayasa olmak üzere ulusal mevzuat ile İnsan Hakları Beyannamesi’nden Biyotıp Sözleşmesi’ne kadar uluslararası kurallar insanların sağlık bilgilerinin rızaları olmaksızın toplanamayacağı, işlenemeyeceği ve açıklanamayacağını belirtmektedir. 3. Anayasa’nın 20. maddesiyle temel koruma altında olan kişisel verilerin izinsiz açıklanması, Türk Ceza Yasası ile de yaptırıma bağlanmıştır. Ayrıca Biyotıp 40 Sözleşmesi’nin; Özel Yaşam ve Bilgi Edinme Hakkı başlıklı 10. maddesine göre de “Herkes, kendi sağlığı hususundaki bilgilerle ilgili olarak, özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir." 4. Tasarı halinde bulunan Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun’da ve Avrupa Birliğinin Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Yönergesi’nde hasta bilgilerinin hassas bilgi olarak kabul edildiği ve bu verilerin korunmasının çok sıkı kurallara bağlandığı, ifşasının yasaklandığı Bakanlığınızca da bilinmektedir. 5. Buna rağmen Bakanlığınız Alo 182 Randevu Hattı’ndaki görevli memurlarının ulusal ve uluslararası düzenlemeleri hiçe sayarak bir yakını hakkında bilgi almak isteyen kişilere hastanın randevu bilgilerini ve sağlık bilgilerini sorgusuzca vermesi hukuka açıkça aykırıdır. 6. Hakkında koruma kararı ve gizlilik kaydı bulunan kişilerin dahi bilgilerinin çok rahatlıkla veriliyor olması bu kişilerin yaşam hakkına da müdahale niteliğinde olup Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve Anayasa’nın ilgili maddelerini ihlal etmektedir. Şiddet tehdidi altında olan ve tüm bilgileri gizlenen kadının, şiddet uygulayan tarafından Alo 182 Randevu Hattı’ndan kolayca randevu yeri ve saatini öğrenmesi sonucu hem yaşam hakkını ihlal edilmekte hem de kadın yaşadığı bu korku nedeniyle randevularına gidememekte ve sağlık desteğinden mahrum kalmaktadır. 7. Bu aykırı uygulamanın dışında, internet üzerinden alınan randevularda da gizli kayıt sahibi kadın ve çocuklar açısından hayati bir tehdit bulunmaktadır. İnternet üzerinden alınan randevularda kişiye ait bilgilere ulaşma ve bir hesap oluşturmanın kolay olması, tehdit altında bulunan gizli kayıt sahibi kadını tehlike altına sokmaktadır. İnternet hesabının parolasının mail veya telefona mesaj olarak atılması, korunan ve bilgileri gizlenen kadın ve çocuk için tehdit yaratmaktadır. Bu yolla, bilgileri gizli tutulan kadının bilgilerine kolayca ulaşabilen erkek, kadın ve çocukların yerini tespit edebilmektedir. Bu sebeple, özellikle gizli kayıt sahibi kadın ve çocukları için bilgilerin saklı tutulması adına Bakanlığınızca daha sıkı tedbirler almak zaruridir. 8. Konuya hassasiyetle yaklaşılarak bu hukuka aykırı uygulamanın ortadan kaldırılması amacıyla gerek genelge yayınlayarak gerekse de toplantılar düzenleyerek hasta 41 bilgilerine ulaşma imkânına sahip personelin bilgilendirilmesi ve bu konudaki ulusal ve uluslararası mevzuata uygun davranışın denetlenmesi Bakanlığınızın sorumluluğunda bulunmaktadır. Hem tüm hastaların haklarını korumak hem de özel güvenlik tedbiri altında olan kadın ve çocuklarla ilgili hassasiyet göstermek için gerekli tedbirler ivedilikle alınmalıdır. 9. Bakanlığınızın gerekli tedbirleri almayarak, bu uygulamayı devam ettirmesi halinde kişilerin hem kişisel bilgilerinin/özel hayatın korunması hakkı ihlal edilmiş olacak hem de bu uygulamanın yaşam hakkı ihlaline varan sonuçları olacaktır. Bu nedenle gerekli tedbirlerin derhal alınması gerektiğini bilginize sunar, aksi takdirde gerek bu uygulamayı gerçekleştiren kişiler hakkında Türk Ceza Yasası’nın 135 vd maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunacağımızı ve bu uygulama nedeniyle de ulusal ve uluslararası alanda idari ve hukuki yollara başvuracağımızı bildiririz. Saygılarımızla, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 42 EK-3: İstanbul Tabip Odası’na Kamu Hastanelerinin Kürtaj Uygulamalarına İlişkin Başvuru: 02.02.2015 İSTANBUL TABİP ODASI YÖNETİM KURULU’NA Sayı: 2015/402 Konu: İstanbul kamu hastaneleri kürtaj uygulamaları hakkında Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı olarak, İstanbul’da bulunan 37 Kamu Hastanesi’ne11 kürtaj yapıp yapmadıklarını telefon ile sorduk. Aldığımız yanıtlara göre, 37 hastanenin 17’si, sadece fetusun ölmesi ya da anneye zarar veriyor olması, bebeğin sakat olması, annede kanama olması, düşük olması gibi çeşitli tıbbi komplikasyonların zorunlu kıldığı durumlarda, heyet kararı ile kürtaj yapabildiklerini bunun dışında “keyfi”, “isteğe bağlı” veya “öylesine” kürtaj yapmadıklarını belirtmiştir. 37 hastaneden 12’si ise çeşitli sebeplerden (hastanenin teknik koşullarının yetersizliği, hastanede aile planlaması biriminin bulunmaması, kadın hastalıkları biriminde kadın doğumun bölümünün olmaması ) dolayı hiçbir şekilde kürtaj yapmadıklarını ifade etmiştir. Görüşme yapılan hastanelerden sadece 3 tanesi isteğe bağlı kürtaj yaptığını belirtmiştir. Bu hastanelerden ise sadece Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, yasal sınır olan 10 haftaya kadar kürtaj yaptığını diğer iki hastane ise 8 haftaya kadar kürtaj yapabildiklerini belirtmiştir. Zorunlu hallerde kürtaj yapıldığını belirten hastaneler ile yapılan görüşmelerde “zorunlu hal” genellikle, bebeğin ölmüş olması ya da annenin ölüm tehlikesinin olması olarak tarif edilmiştir. Örneğin, Dr. Sadi Konuk eğitim ve Araştırma Hastanesi’yle yapılan görüşmede “isteğe bağlı” kürtaj yapılmadığını öğrendikten sonra zorunlu durumlarda kürtaj yapılıp yapılamadığı sorulduğunda, “Kendi düşürmesine bağlı. Çocuk kalp sesi yoksa düşmesi beklenir” yanıtı alındı. Benzer şekilde İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile yapılan görüşmede de “Bebek ölüyse ya da tıbbi nedenler söz konusuysa kürtaj yapılıyor. Onun dışında canlı bebek alınmıyor” yanıtını verildi. Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ise isteğe bağlı kürtaj yapılmadığı, tıbbi zorunluluklar olan durumlarda heyet raporuna göre kürtaj yapılıp yapılamayacağına karar verildiği söylendi. Aynı hastane, kürtaj olmak isteyenleri Üsküdar Devlet Hastanesi’ne yönlendirdiklerini belirtti. 11 Bu görüşmenin hemen ardından aranan Üsküdar Devlet Hastanesi ise, Zeynep Kamil Bu hastanelerin listesi EK-1’de sunulmuştur. 43 Hastanesi’nin kürtaj olmak isteyen kişileri kendilerine yönlendirdiği bilgisini teyit etti fakat kendilerinin de kürtaj yapmadığını söyledi. Yakacık Doğumevi ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden de “bebeğin ölmesi” gibi zorunlu durumlar dışında kürtaj yapılmadığı bilgisi verildi. 2 hastanenin kadın doğum servisine ulaşılmadığı için kürtaj yapılıp yapılmadığında dair kesin bir bilgi alınamamıştır. Bu hastanelerinde her üçünde de telefonu açan görevli önce “ kürtaj yapılmıyor” yanıtını verdi. Mor Çatı’dan arandığı söylenildiğinde ise telefondaki kişi kadın doğum servisine yönlendirdi fakat 3 hastanenin de kadın doğum servisi telefona yanıt vermedi. Örneğin Pendik Devlet Hastanesi’ndeki santral görevlisi önce kadın-doğum servisine yönlendirdi fakat birim yanıt vermedi. Telefon tekrar santrale bağlandı. Santraldeki görevli kendisini tekrar tanıtmayınca, kadın-doğum servisine bağlanıldığı sanılarak soru tekrarlandı. Bunun üzerine santral görevlisi şöyle bir yanıt verdi: “Hanımefendi cevap vermediler, ben size yapılmadığını söyledim, bunun için kadındoğuma bağlanmaya gerek yok.” Zorunlu durumlarda yapılıp yapılmadığı sorulduğunda ise duraksayan bir ses tonu ile “Yok, eğitim ve araştırma hastanelerine sevk ediyoruz” denildi. 3 hastane ile yapılan görüşmede ise, hastanede kürtaj yapılıp yapılmadığı bilgisinin telefonda verilemeyeceğini, bunun yasak olduğu belirtildi. Türkiye’de 24/5/1983 tarihinde kabul edilen ve 27/5/1983 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2827 numaralı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un 5. Maddesi ile gebeliğin son erdirilmesi, “Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir. Gebelik süresi, on haftadan fazla ise rahim ancak gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir. Derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde durumu tespit eden yetkili hekim tarafından gerekli müdahale yapılarak rahim tahliye edilir. Ancak, hekim bu müdahaleyi yapmadan önce veya mümkün olmadığı hallerde müdahaleden itibaren en geç yirmidört saat içinde müdahale yapılan kadının kimliği, yapılan müdahale ile müdahaleyi icabettiren gerekçeleri illerde sağlık ve sosyal yardım müdürlüklerine, ilçelerde hükümet tabipliklerine bildirmeye zorunludur. Acil müdahale hallerinin nelerden ibaret olduğu ve yapılacak ihbarın şekil ve mahiyeti ile sterilizasyon ve rahim tahliyesini kabul edenlerden istenilecek izin belgesinin şekli ve doldurulma esasları, bunların 44 yapılacağı yerler, bu yerlerde bulunması gereken sağlık ve diğer koşullar ve bu yerlerin denetimi ve gözetimi ile ilgili hususlar çıkarılacak tüzükte belirtilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu yasa maddesine göre, gebelik süresi 10 hafta olduğu sürece isteğe bağlı kürtaj yaptırmak yasal bir haktır. Fakat Süleymaniye Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Başakşehir Devlet Hastanesi ile yapılan görüşmelerde zorunlu haller dışında kürtaj yapılmasının “yasak” olduğu; Dr. Sadi Konuk eğitim ve Araştırma Hastanesi ile yapılan görüşmede ise devlet hastanelerinde isteğe bağlı kürtaj yapılamayacağı yanıtı alındı. Başakşehir Devlet Hastanesi’nde görüşülen görevliye bu yasağın nereden kaynaklandığı sorulduğunda, “devletten” yanıtı alındı. İstanbul Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile yapılan görüşme de ise “hayır yapılmıyor. Özellerde yapılıyor, burada yok (…), zorunlu durumlarda yapılıyor ama öyle özel olarak yapılmıyor” yanıtı alınmıştır. Bu yanıt ise kürtajın yasak olduğunu söylememekte fakat sadece maddi gücü olan kadınların kürtaj yaptırabileceğini söyleyerek yine yasayı ihlal etmektedir. Yukarıda sunduğumuz görüşme bilgilerine ve EK-1’de sunduğumuz listeye göre kamu hastanelerinin yasayı ihlal ederek fili bir kürtaj yasağı oluşturmuş oldukları görülmektedir. Hekimler keyfi bir şekilde kürtaj yapmayarak yasayı ihlal etmektedirler. Hastanelerin bu tutumu, kadınların ücretsiz ve güvenli kürtaj hakkına erişimlerine engel teşkil etmektedir. İstanbul Tabip Odası olarak bu konuda gerekli incelemenin tarafınızca yapılmasını ve inceleme sonucunun bizimle paylaşılmasını rica ediyoruz. Saygılarımızla, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 45 EK-4: Sağlık Bakanlığı’na Kürtaj Uygulamalarına İlişkin Yapılan Bilgi Edinme Başvurusu 26.02.2015 SAĞLIK BAKANLIĞI’NA BİLGİ TALEP EDEN : Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı YETKİLİ KİŞİLER : Vakıf Başkanı Seda Çavuşoğlu, Başkan Yardımcısı Açelya Uçan Karadeniz ADRES : Katip Mustafa Çelebi Mahallesi, Anadolu Sokak, No:23 D:78, Beyoğlu, İstanbul KONU : 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu gereğince ve bu Kanun’un 11. Maddesinde öngörülen süreler dâhilinde aşağıda yer alan sorularımızın yazılı cevaplarının ve sorularımız ile ilgili belgelerin ivedilikle gönderilmesi hakkında taleplerimizin sunulmasıdır. SAYI AÇIKLAMALAR : 2015/408 : 27 Mayıs 1983 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 2827 sayılı "Nüfus Planlaması Hakkında Kanun"un 5. maddesine göre; gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar, annenin sağlığı açısından sakınca olmadığı takdirde, istek üzerine rahim tahliye edilir. Yasa düzenlemesinde rahim tahliyesi ile kastedilen gebeliğe son verilmesidir. Bu yasa, 10 Eylül 1983 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan 507 sayılı "Nüfus Planlaması Hizmetlerini Yürütecek Personelin Eğitimi, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik", 6 Ekim 1983 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan 509 sayılı "Nüfus Planlaması Hizmetlerini Yürütme Yönetmeliği" ve 18 Aralık 1983 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan 510 sayılı "Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük" ile desteklenmektedir. Sonuç olarak, yasal mevzuata göre, gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar istek üzerine gebeliğe son verilir. Bununla birlikte, gebeliğin sonlandırılması konusunda sağlık hizmetinden yararlanamadığını ifade eden pek çok kadın Vakfımıza başvurmaktadır. Mor Çatı, konu hakkında 2015 yılında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaşmıştır. Buna göre, İstanbul'da bulunan ve araştırmaya konu edilen 37 kamu hastanesinden sadece 3 tanesinde isteğe bağlı kürtaj yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu hastanelerden ise 46 sadece Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi yasal süre olan on haftaya kadar kürtaj yaptığını, diğer 2 hastane ise sekiz haftaya kadar kürtaj yapabildiklerini beyan etmiştir. Diğer yandan, pek çok özel hastane isteğe bağlı olarak gebeliğe son vermekten imtina etmekte ve bunlardan bazıları hamile kadınları "merdivenaltı" olarak tabir edilen yerlere yönlendirmektedir. Mevcut durum nedeniyle, temel bir sağlık hizmeti olan ve ücretsiz olarak sunulması gereken gebeliğe son verme işleminin maliyetinin çok ve orantısız olarak arttırdığı da şikayet konuları arasındadır. Bu nedenlerle aşağıdaki sorunların cevaplandırılarak ilgili bilgi ve belgelerin ivedilikle tarafımıza ulaştırılmasını talep etme zorunluluğu doğmuştur: 1) Ülke genelinde Sağlık Bakanlığı'na bağlı kaç hastane vardır ve bunlardan kaç tanesinde bir temel sağlık hizmeti olan, isteğe bağlı gebeliğe son verme işlemi yapılmaktadır? Söz konusu hastanelerin isimlerinin tarafımıza bildirilmesini talep ediyoruz. 2) Yasalarca tanınmış bir hak ve idare yönünden sağlık hizmeti verme ödevinin bir parçası olan isteğe bağlı gebeliğe son verme hizmetinin fiiliyatta kısıtlanmasının sebebi nedir? Bu konuda verilmiş bir idari karar ve kurum içi yahut kurumlararası bir tavsiye, yazışma v.b. var mıdır? 3) Konu hakkında kamuoyuna yansıyan şikayet ve ihbarlar değerlendirilmek sureti ile Bakanlık tarafından başlatılan herhangi bir soruşturma olmuş mudur? Konuyla ilgili olarak herhangi bir araştırma yapılmış mıdır? Yapıldı ise sonuçları nelerdir? 4) Bakanlığın isteğe bağlı gebeliğe son verme konusundaki politikası ve değerlendirmesi nedir? Sonuç ve Talep: Yukarıda sorulan soruların tamamının eksiksiz olarak cevaplandırılmasını ve cevaplarla bağlantılı olarak tüm idari bilgi, belge ve resmi yazışmalar ile görüşlerin eksiksiz olarak tarafımıza bildirilmesini, gerekirse bu aktarım için CD’ye kayıt yapılarak istediğimiz bilgi ve belgelerin tarafımıza CD şeklinde verilmesini, bu soruların cevaplandırılması için diğer kurum ve kişilerden bilgi ve belge talep ediliyorsa, bu bilgi ve belgelerin de tamamlanmasını, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve 27.04.2004 tarih ve 25445 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik gereği talep ederiz. Saygılarımızla, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 47