neil Niren

Transkript

neil Niren
Uygarlıklar kenti Van ilimizin, tarihi ve kültürel değerlerinin korun­
ması, tanıtılması, belgelenmesine yönelik çalışmalarımız artarak devam
etmektedir.Yakın geçmişte yüz binin üzerinde yerli ve yabancı turistin
gezip gördüğü eşsiz tarihi hazinelerimiz birer birer ele alınarak üzerinde
çalışmalar başlatılmıştır.
Van'ın döviz kaynağı niteliğinde olan, ilimize önemli ölçüde ekono­
mik katkısı bulunan ve Van'ı dünyaya tanıtan Akdamar Adasına kalıcı ve
bugüne kadar yapılmamış proje hazırlıyoruz. İstanbul Üniversitesi Fen
ve Edebiyat Fakültesinden Prof. Dr. Veli Sevin, İstanbul Üniversitesi Res­
torasyon Bölüm Başkanı Sait Başaran ve Arkeolog Mimar Ü m i t Serdaroğlu'ndan oluşan, konunun uzmanı bu ekip tarafından, Akdamar Adasının
çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmaları için geçtiğimiz ay içinde
bir ön çalışma yapıldı. Aslına uygun ve yeni baştan yapılacak çalışma
sonrası Akdamar Adası daha ilgi çekici hale getirilecek ve Van'a yakışır
görünüm kazanacaktır.
Yine Van'ın muhteşem kültür değerlerinden olan Van Kalesinin resto­
rasyonu için de bu yaz başından itibaren çalışmalar başlatılacaktır. Ayrı­
ca Van Kalesinin ışıklandırılması yönünde proje çalışmalarımız ise de­
vam etmektedir. Van Kalesinin ışıklandırılmasıyla birlikte geceleri Van
farklı bir görünüm kazanacaktır.
Yayın alanındaki çalışmalarımız da kesintisiz sürerken Vanlı halk
ozanlarımızdan Abbas Güven'in bugüne kadar çeşitli yayın organlarında
yayınlanmış ve yayına hazır şiirleri bir kitap halinde Valiliğimiz yayınları
arasında kısa sürede çıkacaktır.
Van Devlet Tiyatrosu, sanatsever Van halkının yakın ilgisini görmüş­
tür. Yerleşik tiyatroya kavuşan Van halkı VDT, Opera ve Bale Müdürlüğü
kurulmasının da haklı mutluluğunu bir arada yaşamaktadır. Bunlar ilimi­
zin kültür merkezi olma yönündeki çabalarının sonuçlandır.
Edebiyat, şiir, söyleşi, sergi, sinema, tiyatro gibi değişik sanat etkinlik­
lerine olan desteğimiz artarak devam edecektir. Van halkının ilgi ve iste­
ği bizlere yön vermektedir, ışık tutmaktadır.
Bu sayımızda "Dünyada Van" yine ilginç konularla ve fotoğraflarla
Van'ın bilinmeyen yönlerini sizlere sunacaktır. Dergimize katkılarını ar­
tarak sürdüren yazarlarımıza, fotoğrafçılarımıza ve siz okurlarımıza te­
şekkürlerimi sunarım.
Altıntepe
Van Oyalan
Van Devlet Tiyatrosu
Anılarda Van
Muradiye
Halime Hatun Türbesi
Bülent Ecevit'in Van Canavarı Şiiri
Çarpanak Adası
Pişik ile Canavan
Kapak:
MURADİYE ŞELALESİ
Fotoğraf: ikram KALİ
2-4
5-7
8-11
12-15
16-21
22-27
28-29
30-31
32
"Prof. Dr. Veli SEVİN "Ersin KAVAKLI
1997 Ağustosunda Van kent merkezinde yeni ve devletin ileri gelenleri bugünkü Van Kalesi üze­
bir arkeolojik kazıya başlandı. Bu satırların yazarla­ rindeki görkemli yapılarda oturuyor ve çalışıyorlar­
rı tarafından Kültür Bakanlığının izni ve Van Vali­ dı. Yani saraylar, tapınaklar, resmi devlet depoları
liği, İl Özel İdare Müdürlüğünün parasal destekle­ bu kesimdeydi. Halk ise kalenin eteklerindeki düz­
riyle, Van Müzesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat lükte daha mütevazi bir biçimde yaşıyordu. Etrafı
Fakültesi, Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştır­ surlarla çevrili olan bu aşağı kent Ortaçağ ve Yema Merkezi Müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen niçağlardakinden çok daha geniş bir alana yayılı­
bu yeni kazıda amaç, Urartulara ait büyük bir me­ yordu. İçinde krali parklar, meyve bahçeleri ve
zarlığı açığa çıkarmak, burada sürdürülen kaçak ka­ olasılıkla bir hayvanat bahçesi bulunmaktaydı.
zı faaliyetlerine kesin bir son vermekti.
Bugün olduğu gibi Ururtular da ölülerine
Bilindiği üzere Van eskiden büyük bir impa­ karşı saygılıydılar. Ruhun öteki dünyada huzur duratorluğa başkentlik yapmıştı. Günümüzden 2800 yabilmesi için cesetlerin özenle toprağa verilmesi
yıl önce yaşayan bu imparatorluk Lrartu, merkezle­ ya da saklanması gerektiğine inanıyorlardı. Bu ne­
ri de Tuşpa'ydı (Van Kalesi ve Eski Van Şehri). denle kentlerinde mezarlıkların önemli bir yeri bu­
Burası döneminde dünyanın en görkemli, en kala­ lunmaktaydı.
balık başkentlerinden biriydi.
Krallar ve yakınları Van Kalesi üzerindeki
Tuşpa, Urartulara 200 yıl başkentlik yaptı. görkemli mezar odalarına gömülmüşlerdi. Kayaya
İÖ 830-630 yılları arasındaki bu süreçte I. Sarduri, oyulmuş bu mezarlar büyük bir salon ile bunlara
Mcnua, I. Argişti, II. Sarduri ve II. Rusa gibi güç­ açılan daha küçük odalardan oluşuyordu. Bugün
lü krallarca yönetildi. Krallar, rahipler, komutanlar halk arasında "mağara" denilen bu kaya odalarında
kral cesetleri platformlar üzerine konmuş süslü lahitler içinde duruyordu. Yanlarına öteki dünyada
işe yarayacak eşyalar bırakılıyordu. Örneğin, masa­
lar üzerinde servise hazır bol miktarda yiyecek ve
içecek mezar hediyelerinden en önde geleniydi.
Nüfusunun 50.000 civarında olduğu sanılan
Tuşpa'da halkın mezarlığı yakın zamana değin bi­
linmiyordu. Ancak kentin boyutları büyük bir alana
yayılmış ve belki de birden fazla sayıda olduğunu
düşündürecek kadar genişti.
Son yıllarda Van kenti içinde bazı kaçak ka­
zılar yapıldığı gerek Van Müzesine ve gerekse İs­
tanbul Üniversitesi Araştırma Merkesine ihbar edil­
mekteydi. Gerçekten de kent merkezinde, oto sana­
yi sitesi ve Van-Ağrı karayolunun hemen güneyin­
deki tarlalarda bazı kaçak faaliyetler sürdürüldüğü
arazideki izlerden anlaşılıyordu. Nitekim bu yöreye
zamanla "Altıntepe" adının verilmiş olması da bu
kaçak faaliyetin sonuçlarıyla ilgiliydi.
Van Müze Müdürlüğü ve istanbul Üniversi­
tesi, Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Ar­
keoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü bu konudaki
gelişmeleri son beş yıldır yakın bir takibe almışlar­
dı. Durum bir yandan Kültür Bakanlığına rapor
edilirken, öte yandan caydırıcı önlemler alınması
için güvenlik güçleriyle ortak çalışmalar başlatıl­
mıştı. Bir yandan da sözkonusu alanın arkeolojik
ve jeolojik değerlendirmelerine girişilmişti. Bütün
bu çalışma ve değerlendirmeler sonucunda Altıntepe'nin Urartuların başkenti Tuşpa'ya ait bir mezar­
lık olduğu anlaşılmış ve burası Diyarbakır Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca I. derece­
de tarihi sit alanı kapsamı içine alınmıştı.
Oto Sanayi Çarşısı ve Kalecik köyünün he­
men güneyindeki bir sırt üzerinde yer alan bu me­
zarlık çok geniş bir alana yayılıyordu. Doğu-batı
doğrultusundaki uzunluğu 3-4 km'yi bulmaktaydı.
Güneyden tren yolu ile sınırlanan bu alan kuzeyde
Kalecik'e değin uzanıyordu. Nitekim daha 1965 yı­
lında Van-Ağrı karayolunun inşaası sırasında da
bazı mezarlar tahrip edilmişti. O zamanlar burada
Ankara Üniversitesi Dil ye Tarih Coğrafya Fakül­
tesinden Prof. Dr. Baki Öğün küçük bir kurtarma
kazısında bulunmuştu.
Tüm ilgi ve polisiye önlemlere karşın Altıntepe'deki kazıların önünü almak mümkün olamıyor­
du. Göçler nedeniyle yoğun bir biçimde iskana
açılması talepleri I. derece arkeolojik sit alanı ol­
ması nedeniyle Van Müze Müdürlüğünce reddedil­
mekteydi.Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji
Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr.
Oktay Bellimin gayretleriyle bu alanın yeniden in­
celenerek sit sınırının düzenlenmesi kararını almış
ve kurtarma kazısı yapılması tavsiyesinde bulun­
muştu. Artık kapsamlı bilimsel çalışma başlatmanın
zamanı gelmişti.
Bu satırların yazarları 1997 yılında söz ko­
nusu alanda bir kurtarma kazısı yapılması konusun­
da görüş birliğine vararak, gerekli izin için Kültür
Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğüne
başvurdular. Bilim kuruluna İstanbul Üniversitesin­
den Dr. Aynur Özfırat, Erciyes Üniversitesinden
Kayaya oyulmuş bir mezar odasının girişi.
Ar. Gör. Hakan Sivas, Tübingen Üniversitesi dok­
tora öğrencisi Jale Velibeyoğlu ve Uzman-Desinatör
Erkan Konyar ile Nahçivan Bilimler Akademisi'nden konuk bilim adamı Dr. Veli Bahşaliyev gibi
uzmanlar ile çok sayıda stajyer öğrenci de katıla­
caktı.
Ancak izin alınsa bile finansman konusu bü­
yük bir sorun olarak durmaktaydı. Çünkü Kültür
Bakanlığı son yıllarda kurtarma kazılarına maddi
destek sağlamıyordu. Modern bir arkeolojik kazı
öncelikle dikkatli bir belgelemeye gereksinim gös­
termekteydi. Bu ise çok sayıda uzmanın bir araya
gelmesiyle mümkündü. Soruna Van Valiliği çözüm
buldu.
Valilik, son 8 yıldır bölgedeki arkeolojik ka­
zıları ören yeri gelirleri ile Özel İdare Müdürlüğü
bütçesinden desteklemekteydi. Çok zengin bir tarihi
geçmişe sahip olan Van Gölü havzasının bu köklü
geçmişini tanıma ve tüm dünyaya tanıtmanın en
geçerli ve güzel yolu arkeolojik kazılardır. Nitekim
son yıllarda Anzaf, Ayanıs, Urartu kaleleri, Karagündüz Höyüğü ve Erken Demir Çağı mezarlığı ve
nihayet Eski Van Şehri Hüsrev Paşa Külliyesi'nde
Valilikçe desteklenen arkeolojik kazılar yapılmakta­
dır. Şimdi buna bir yenisinin eklenmesi gerekliydi.
Başta sayın vali Abdülkadir Sarı olmak üzere, İl
Daimi Encümeni üyeleri ve Özel İdare Müadürlüğü
Altıntepe kazılarının finanse edilmesi Önerisine kısa
zamanda olumlu yanıt verdiler. Bu arada Van Kül­
tür Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı da yardım
elini uzattı. Böylelikle 1997 yılı Ağustosunda Al­
tıntepe kazılarına başlanabilmesi mümkün oldu. İlk
kazı sezonu 1 ay sürdü. Çalışmalarımıza Van Vali­
liği ve Özel İdaresi'nin yanında, Karayolları ve
4
Köy Hizmetleri Bölge Müdürlükleri de yardımda
bulundu.
Kazı alanı İskele Mahallesinde, tren yolunun
hemen kuzeyinde, hapishane binasının da doğusundaydı. İlk çalışmalarda 14 kaya mezar ile 2 yakma
mezar açığa çıkarıldı. Kayaya oyulmuş mezarlar
oda biçimindeydi. Dromos denilen kuyu biçimli bir
geçitle inilebilen mezar odalarının küçük ve alçak
kapıları bulunuyordu. Cesetler mezara buradan so­
kuluyordu. Cenaze töreni bittikten sonra mezar
odasının kapısı ince sal taşı levhalarla kapatılıyor,
kuyuya benzer giriş bölümü ise taş ve toprakla
doldurularak köreltiliyordu. Ailenin yeni bireylerinin
gömülmesi gerektiğinde bu kesim yeniden temizle­
niyor ve gömü işlemine geçiliyordu.
Mezar odaları herhalde ailelerin ekonomik
durumlarıyla ilgili olarak irili ufaklı, özenli ya da
özensizdi. 1.30 x 1.26 x 1.10 m'lik küçük bir boş­
luğu andıranların yanında 3.20 x 2.65 x 1.75 m;
3.55 x 2.20 x 1.90 m boyutlarında olanlar da var­
dı. Bazı odaların duvarlarına pencereye benzer (niş)
bölümler oyulmuş, bazen de duvarlar boyunca uza­
nan sekilere yer verilmişti. Bunlar ölülere ait hedi­
yelerin yerleştirilmesi için yapılmışlardı. Cesetler
mezar odasının tabanı üzerine, ayaklar karına doğru
çekik, büzülmüş (hoker) olarak, bir yanı üzerine
yatar durumda bırakılmaktaydı. Bu ana karnındaki
durumu yansıtıyordu. Çünkü insanın bu dünyaya
nasıl geldiyse, öteki dünyaya da öyle gitmesi ge­
rektiğine inanılıyordu.
Bu mezarların en dikkat çekici özelliği, içle­
rine cesetlerle bırakılmış olan çeşitli hediyelerdir.
Örneğin savaşçılar için kılıçlar, hançerler, at koşum
takımları, tunç kemerler; kadınlar için süs eşyaları,
Altıntepe mezarlığı Urartu
İmparatorluğunun başkenti Tuşpa'ya
aittir. Böylelikle kalesi, aşağı şehri
ve mezarlıklarıyla eksiksiz bir Urartu
başkent dokusunun varlığı
saptanmıştır.
dokumacılıkla ilgili aletler, yiyeceklerle
birlikte çok sayıda kap kaçak en sık
rastlanan eserler arasındadır. Bunların
yanında cinsiyet ve yaş farkı gözetil­
meksizin her cesette çeşitli boncukalardan kolyeler, bilezikler, bazen de mü­
hürler bulunabilmektedir. Ancak temiz­
lediğimiz bu türde oda-mezarların tümü
-ne yazık ki- bizden önce defineciler
tarafından talan edilmişti. Geriye yalnız­
ca onların iltifat etmeyip parçaladıkları
kap kaçak kalıntıları ile gözden kaçır­
dıkları kalmıştı. Buna karşın 1997 yılı
kazılarında Urartu ölü gömme adetlerini
tanımamıza yardımda bulunabilecek
önemli sayıda küçük buluntu ele geçirilebilmiştir.
Urartu halkının bir kısmı ölülerini
yakıp, kül ve kemikleri ise bir vazo
(urne) içine koyarak gömmekteydi. Hem
yakma ve hem gömmenin aynı mezar­
lıkta varoluşunun gerçek nedenleri he­
nüz anlaşılamamaktadır. Bu belki de
Urartu devletini oluşturan iki ayrı etnik
grubun varlığıyla açıklanabilir. Bu türde
ve el değmemiş durumda bulunan 2
mezardan birinde, içine yanmış insan
kemikleri konduktan sonra ağzı bir ka­
pakla kapatılmış kül kabının yanında
üzerine savaş sahneleri işlenmiş tunçtan
bir kemer ele geçirilmiştir. Diğer me­
zarlarda ise çok sayıda tunçtan yılan
başlı bilezik, fibula (çengelli iğne), kı­
lıç, çeşitli boncuklar, at koşumu takımı
parçaları ve parçalanmış durumda çanak
çömlek bulunmuştur.
Bu alanda 1998 yazında da çalış­
malara devam edilecektir.
Altıntepe mezarlığı Urartu İmpa­
ratorluğunun başkenti Tuşpa'ya aittir.
Böylelikle kalesi, aşağı şehri ve mezarlıklarıyla ek­
siksiz bir Urartu başkent dokusunun varlığı saptan­
mıştır. Şimdi bu büyük mezarlık alanının arkeologlarca kazılıp Van Müzesinin zenginleştirilmesi, yeni
bir turizm sahası olarak geliştirilmesi gerekiyor.
Mezarlıklar turizm için çok ilgi çekici alanlardır.
Örneğin Mısır'a gidip firavun mezarlarını, Roma'ya
gidip Katakomp mezarlarını ya da Atina'ya gidip
Kerameikos mezarlığını görmeyen yok gibidir. Al­
tıntepe mezarlık alanı böyle ilginç bir turistik alana
dönüştürülebilir ve dönüştürülmelidir.
Bakanlıkça tez elden kamulaştırılması ve et­
rafını ihata duvarı ile çevrilerek girişin kontrol altı­
na alınması mutlaka gerekli görülmektedir.
Bu alanı tahripten ve definecilerden koruma­
lıyız. Çünkü kentimizin geleceği bu gibi kültürel
varlıklarla sıkı sıkıya ilişkilidir. Birkaç kişinin gün­
lük çıkarları uğruna ülkenin kendi öz geçmişini bu
şekilde yok etmesi, bilinçsizlik ve kültürsüzlüğün
en açık ifadesidir. Vanlılar altın yumurtlayan tavu­
ğu kesmemeli. Bizden söylemesi...
* İstanbul Üniv. Fen ve Edb. Fak.
* Van Bölge Müze Müdürü
5
Yrd. Doç. Münevver UNSAL
alkın ürettiği kültür değerlerimiz
içerisinde vazgeçilmez bir yeri
olan oyalarımız konuşma rahatlı­
ğı olmayan, duygusunu düşünce­
sini dilediği gibi dile alamayan
genç kızların ve kadınların ifade aracı olarak kul­
lanılmıştır. Oyalar; isteği, arzuyu, sevinci, kederi,
aşkı, nefreti tüm duyguları boncuğuyla ipliği ile
iğnesiyle vurgulayan kadının, kızın becerisini, ma­
rifetini ortaya koyan bir halk sanatıdır.
Oya, yazmaların, lcçeklerin, kıyafetlerin, ça­
maşırların, mendillerin kenarlarını süsleyen en
önemli unsurdur.
Van'da genç kızların çeyizlerinde önemli
yeri olan oyanın yapımını bilmeyen kızlar bece­
riksiz olarak tanınır, her kız çocuğunun ilk el işi
oya'dır. Daha küçük yaşta kız çocuklarının eline
bir tığ ve iplik verilerek oya yapma becerisi ge­
liştirilmeye çalışılır. Evlenme çağına gelen her
genç kızın çeyizinde 50-60 tane oyalı yazması
ve leçeği bulunur.
Süsleme, ya da süslenme ihtiya­
cından doğan el sanatlarımızdan sade­
ce bir parçasını oluşturan oyalar kı­
yafeti tamamlayan süsleme ve süs- f
lenme unsurlarının ta kendisidir,
sadece yazmaların ve leçeklerin
etrafını süslemekle kalmayıp ka-/
dınlar, çocuklar ve erkekl
rafından kullanılan kıyafel
de süslenmesinde kullar
Görülüyor ki kadınlar tara
dan yapılan oyalar sade
kadınlar tarafından kullanı
mayıp aynı zamanda er­
kekler tarafından da ku
lanılıyordu, erkekler ta­
rafından Destmal olarak
bilinen mendilden daha
büyük kare şeklindeki
etrafı oyalı mendiller,
gömlek
yakalarının
içinden boynun terini
alması için kullanılırdı.
Yine dikdörtgen şek­
linde dar kenarları iş­
lemeli uçları oyalı
H
çevreler havlu olarak kullanılırdı, yine
eskiden damatların köyneklerinin yaka
ve kol ağızlan da oyalanırdı. Bunlar düz
şerit oyalardı. Ayrıca erkeklerin kullan­
dıkları akçe, tütün, saat, mühür keseleri­
nin kumaştan yapılmış olanlarının da ağız
kısımları oyalı olurdu. Saat, mühür, para
kesesi gibi bazı keselerin tamamı oyalarla
süslenmiş ağız kısmını büzen iplikten bü­
külmüş bağcığın iki ucu da oya ile süsle­
nirdi.
Bebek takımlarının ve çocuk çamaşır
lannin da etrafı renkli ipliklerle oyalanırd
Buralarda daha çok oya ayrıca yapılıp dikil­
diği gibi üzerinde de yapılırdı. Özellikle be­
bek zıbınlarının etrafı ve mendillerinin kenar­
ları büyük bir özenle oyalanırdı.
Günümüzde erkeklerin ve çocukların kı­
yafetlerini süslemek için kullanılan oyalar hâlâ
büyük bir özenle yapılmaya devam etmektedir.
Yapılan oyalar genellikle boncuk oyası,
tel oya (iplik oya) firkete oyası, mekik oyası ve
iğne oyalarıdır. Eskiden bir duyguyu düşünceyi
ifade eden oyalar bugün artık o amaçla yapılma­
sa da aynı değerini korumaktadır. Yukarıda da
belirtildiği gibi kızların çeyizlerinde önemli yer
tutan oyalar yapanın ve kullananın marifetini orta­
ya koyan diğer el işlerinde olduğu gibi oyanın
fazlalığı ve düzenli titizlikle yapılmış olması renk
uyumu, kullanıldığı yere uygunluğu şahsın becerik­
liliğinin ve marifetinin aynası sayılır. Oyalı yazma
gelin kızın kaynanasınma götüreceği hediyenin ba-
• '
yer alır. Ancak bu
oyanın seçkin kıymetli bir oya
olmasına da özen gösterilir.
Oyaların yapımında oyanın özelliğine göre;
yuvarlak boncuk, kesme boncuk, inci boncuk gibi
değişik boncuklar kullanılır.
İplik oyalarda kullanılacağı yere göre iplik
7
seçilir, bunlar düz renkli ya da ebruli ipliklerdir.
Eskiden boncuk oyası ve firkete oyasında makine
makarası ya da 70 numara dantel ipliği kullanılır­
dı. Tel oyalarda ise düz renkli ya da ebruli fındık
kugalar kullanılırken günümüzde artık bunların ye­
rini naylon iplikler almıştır.
Van'da kullanılan namaz tülbenti ve mevlüt
cuk oyalar idi. Kullanılacak oyanın ör­
neğine uygun renkte boncuk ipliğe dizi­
lerek örneğin durumuna uygun olarak
boncuklar alınarak tığla örülür. Bu tür
oyaların en güzel örneklerinden birkaçı;
gelin kemeri, gelin-güvey elelc, sarhoş
yolu, karı boşatan, kaçan kızın eteği ve
demokrat oya v.b. günümüzde leçek
fazla kullanılmamaktadır.
Yazmalarda kullanılan oyalar genel­
likle boncuksuz tel oyalardır. Yazmanın
desenine ve rengine uygun iplikler seçi­
lir tek renkli yada birkaç renkten olu­
şan oyalar kullanılır. Maydanos oya, ça­
yır oya, hanım çantası, süpürge oya
v.b.
Keselerde kullanılan oyalar genel­
likle kesenin özelliğine uygun çiçek
motifli oyalar olup keselerin ağız kısım­
larında ve kenarlarında kullanılır.
Van'da hamam takımlarının içinde
kız çeyizlerinde madeni ufak pullar kul­
lanılarak yapılan oyalı leçek bulunurdu.
Bu leçekler de yerini günümüzde yaz­
malara bırakmıştır. Özellikle pul kulla­
nılarak yapılan bu oya örnekleri; süpür­
ge oya ya da bey beğendi hanım sal­
landı oyasıdır.
Sıçan dişi, sarhoş yolu, tren yolu,
bülbül gözü, civan bıyığı, kişmili gül,
cüce gözü, gelin-güvey el ele, gelin ke­
meri, demokrak oya, zengin salatası, bey beğendi
hanım sallandı, incili küpe, çavuş sırması belli
başlı boncuk oyalarından bazılarıdır.
Oya yapımı genç kızların ve hanımların za­
manlarının büyük bir kısmını alır. Özellikle hanım­
ların çay sohbetlerinde ellerinden düşürmedikleri
Makyaj odasında son hazırlıklarını tamamlamaya çalışan sanatçılar
Okullardan ve ilçelerden çeşitli isteklerle karşı­
laştıklarını söyleyen Yavuz İmsel "Van Kapalı Ceza­
evine giriyoruz. Mahkumların oynayacağı bir tiyatro
çalışması hazırlıyoruz. Ayrıca güzel konuşma ve ti­
yatro kursları başlattık. Oyunlarımızı kimi zaman 4-5
kez izleyen izleyicilerimiz vardır. Dünya klasiklerin­
den seçeceğimiz oyunları da izleyicilerimize sunaca­
12
ğız. Van'da çok iyi bir potansiyel var. Bir iki yıl
içersinde sanat patlaması olacağına inanıyorum. Me­
deniyetler beşiği bu kentte kültürel yozlaşmanın,
erozyonun önlenmesi için de çabalarımız olacaktır.
Sanatın bütün dallarında çalışmayı bir görev sayarak,
müzik, fotoğraf, şiir, söyleşi, ve folklor dallarında
çalışmalar başlatıyoruz, Devlet sanatçısı bütün sanat
dalları ile ilgilidir ve görevlidir. Devlet sanatçısı ol­
manın sorumluluğu ve bilinci içersinde sanat etkinlik­
leri sergileyeceğiz."
"Sarı Naciye" adlı oyunu geride bırakarak
"Pırtlatan Bal" adlı çocuk oyunu, "Bozkır Dirliği"
"Sevgili Doktor" oyunlarını oynayan, sanatçılar ve
teknik ekip Van'da bulunmaktan mutlu olduklarını
belirtiyorlar.Gencecik yaşta yoğun oyun temposu içer­
sinde bulunan, hergün yeni bir tecrübe kazanan ve
heyecanlarını, sevgilerini oynadıkları bütün oyunlara
yansıtan sanatçıların tek isteği bol bol izleyici.
İlk turnesini Hakkari iline yapan ve ileride
Bitlis, Muş ve Van'ın ilçelerine turne yapmayı amaç­
layan VDT, Türkiye'nin doğuya açılan kapısında vit­
rin gibi duran Van'da sanat adına mesafelere ve öz­
leme koyulan noktadır.
Van Devlet Tiyatrosu ile başlayan sanat heye­
canı daha dinmemişken Ankara'dan gelen müjdeli bir
haber sanatseverleri sevince boğuyor.
Kültür Bakanlığı adeta doğuya sanat çıkarması
yapıyor.Van'ın kültürel potansiyeli ve zenginliği yeni­
den keşfediliyor. Ve Van Devlet Opera ve Bale Mü­
dürlüğünün Bakanlar Kurulunun onayından geçerek
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onay­
lanması ile birlikte resmen "Van Devlet Opera ve
Bale Müdürlüğü" kuruluyor. 1993 yılında ilk kez
Modern Dans Topluluğu'nun gösterisiyle buluşan
Vanlı sanatseverler Kültür Bakanlığı Türk Sanat ve
Halk Müziği Korolarının da ileride kurulacağına ina-
nıyorlar.
VDOBM kurulması sevincine VDT sanatçıları
ve çalışanlarıda katılıyor.
Heyecan veren bu gelişmeyle birlikte Van'ın
"Kültür Merkezi" olacağını belirten İmsel, "Gelecek
sanatçılar arkadaşlarımızdır. Sanat etkinlikleri yoğun­
luk kazanacak, sahneleyeceğimiz oyunlar güçlenecek­
tir. VDOBM ile dayanışma içersinde olacağız.Sanatçısıyla, çalışanıyla ve seyircisiyle örnek bir ortam
oluşturacağız."
Vanlı sanatseverlerin duygularını anlatmak
zor...
Sanatın pırıltılarıyla geceleri renklenen Van'da
sanat adına çok hoş şeyler oluyor. Örneğin bir ço­
cuk doktoru olan İ.Ethem /.fşin sanatı destekleme­
mek ve kitlelere yaygınlaştırmak amacıyla hastalarına
muayene sonrası tiyatro bileti hediye ediyor.
İzleyicilerden bir bölümü VKM salonundan
içeri girerken çağdaş bir kentte yaşamanın ortamını
burada soluyorum diyor.
Ankara'dan konuk olarak Van'a gelen "Bozkır
Dirliği" oyununun rejisörü Prof. Dr. Nurhan Karadağ
da Van'da bulunmanın mutluluğunu yaşadığını belir­
terek şunlar söylüyor: "Aslında sanat bütün yurda
yayılmalıdır. Sanat ihtiyaçtır. Ancak Türkiye şartla­
rında Van şanslı illerimizden biridir.Güzel bir salon
sanatı seven bir izleyici kitlesi ile Van sanat dolu
güzel günlere sahne olacaktır."
su.
BOZKIR DİRLİĞİ ad.ı oyunun rejisörü Prof. Dr. Nurhan KARADAĞ
ile sanatçılar ve bir çalışma anı.
Düşünen emek veren insanlar.
Prova, prova... ve sahne.
Yüreklerde kesintisiz sanata kavuşmanın coşku­
Burası Van Devlet Tiyatrosu...
Van Devlet Tiyatrosu Gişe
13
*Uhak
POLAT
Coşkun akan çağlayanının huzur verdiği, mert
insanıyla, mis kokan dağlarıyla, kendine özgü farklı
güzellikler taşıyanşirin bir ilçemizdir Muradiye. Güzel­
liklerine acıların karıştığı buradal976 yılında meydana
gelen deprem felaketinin izleri hala yürekleri dağlar.
Çok eskilere dayanan bir tarihe sahip olan ilçe­
nin adı Kandehar olarak kayıtlarda geçer. Yavuz Sul­
tan Selim 1911 yılında Çaldıran Savaşı sırasında esir
düşen İran Şahı Şah İsmail'in Muradiye Kalesinde
bulunan tahtını İstanbul Topkapı Sarayına gönderdiği
rivayet edilir. İlçe bu tarihten sonra Osmanlı Hakimi­
yetine girmiştir. O dönemlerdeki Osmanlı-Tahran ara­
sındaki Selçuklu karayolu Muradiye ilçesinden de geç­
mekteydi. Dönemin Hasan Bey adındaki hükümdarı
Muradiye İlçemize 10 km yakın geçen Selçuklu yolu­
nun temelini attığı, Fars dilinde Beygiri; Gelen ve gi­
den kervanların uzun yolu anlamında kullanılmaktadır.
Beygiri zaman içersinde dilsel değişikliğe uğrayarak
"Bargiri" olmuştur. Daha sonra IV. Murat Bağdat se­
ferine giderken Muradiye'nin kuzeyindeki Tendürek'den geçtiği için ilçeye Muradiye adı verilmiştir.
IV. Murat'a sevgi ve saygının ifadesi olarak ilçeye
verilen ismin bir benzeri de Bursa'da bulunmaktadır.
İlçe Doğu Anadolu Bölgemizin doğu kesiminde
yer alır. Güneyinden Van il merkezine ve Van Gölü'ne, Güneydoğu'dan Özalp ilçesi ve İran devletine,
Kuzeyden Çaldıran ve Ağrı ilimizin Doğubeyazıt ilçe­
sine Kuzeybatıdan Erciş ilçesine komşudur.
Muradiye 1910 yılında ilçe olmuştur. İlçe mer­
kezi ve Ünseli beldesinde belediye teşkilatı kurulmuş­
tur. Muradiye belediye sınırları içinde 8 mahalle, 38
köy ve 14 mezra bulunmaktadır. Köy yerleşimleri ge­
nelde toplu şekildedir. 1990 yılı nüfus sayımı kayıtla­
rına göre ilçe nüfusu : 42.000'dir. Bu nüfusun
28.883'ü köylerde, 11.167'si ilçe merkezinde yaşamak­
tadır. 1997 yılı içersinde 1430 doğum, 144 ölüm, 50
yer değiştirme, 335 evlenme, 2 boşanma meydana
gelmiştir.
Muradiye, Van il merkezine 87 km. uzaklıkta
olup yüzölçümü 1100 km 2 'dir. Deniz seviyesinden
yüksekliği 1705 m.'dir. Arazi yapısı engebelidir.İlçenin
en önemli akarsuyu Bendimahi Çayı'dır. Van Gölü
Havzasının en büyük sularından olan bu çay Tendürek Dağı eteklerinden çıkar. İrili ufaklı çaylarla besle-
nerek Abağa Ovasından bir kol alarak ve bu
ovayı sulayarak, Kavak Dağı ile Manda Dağı
arasından geçer. Muradiye Ovası'nı böldükten
sonra Van GÖlü'ne dökülür. Bendi Mahi Çayı'nın döküldüğü yerde önemli ölçüde İnci
Kefali avcılığı yapılır. Mayıs ve haziran ayla­
rında Sazan balığı bol miktarda bulunur. Çay,
70 km. uzunluğundadır.
DAĞLAR :
Tendürek, Pirreşit Beşparmak, Hacı Ha­
lil, Ganisipi ve Pet dağları.
GÖLLER-IRMAKLAR :
Bendi Mahi Karasu Çayı.
Muradiye İlçesi sınırlarında Süphan Gö­
lü, Hıdır Menteş Gölü bulunmaktadır. Ayrıca
Van Gölü'nün bir bölümü ilçe sınırları içer­
sinde kalır.
COĞRAFİ YAPI:
Pirreşit ile Amik Dağlan arasındaki va­
dinin göle bakan sınırları içersinde kurulan
Muradiye volkanik bir araziye sahip olup, bi­
rinci derece deprem fay hattı üzerindedir.
IKLIM :
İlçe karasal bir iklim özelliği taşır.Aralık,
Ocak, Şubat aylarında ısı -31 dereceye kadar
düşer. Kışları kar yağışlı ve soğuk geçer.
Yaz aylarında sıcaklık 25-30 derece arasında
olur.
EĞİTİM:
Muradiye Şelalesinde bir pazar
Muradiye İlçemizin bütün köylerinde okul
bulunmaktadır. Eğitim ve öğretim yaygınlaşarak ve bu başarı düzeyi yükselerek devam et­
mektedir. İlçede 54 ilköğretim okulu, çok
programlı lise ve Ünseli beldesinde Anadolu
Öğretmen Lisesi mevcuttur.
1997-1998 öğretim yılı içersinde 129 kız,
938 erkek olmak üzere toplam 1067 öğrenci
öğrenim görmektedir. Başarı oranı % 85'dir.
Halk eğitim merkezi bünyesinde açılan 38
kursa 12 erkek, 738 kız kursiyer katılmış­
tır.İlçede bu güne kadar 10.330 kişi okuma
yazma belgesi almıştır.
İlçe halk kütüphanesi tarafından düzenle­
nen çeşitli sosyal etkinliklerde yöre halkı ta­
rafından büyük ilgi görmektedir.Halk oyunları,
el sanatları, fotoğraf, resim v.b.
SAĞLIK:
İlçe merkezinde bir Devlet Hastanesi, 3
Sağlık Ocağı, 9 Sağlık Evi bulunmaktadır.
EKONOMİ:
İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa da­
yalıdır. Muradiye Şelalesi yaz aylarında yerli
ve yabancı turistlerin ilgisini çekmekte, kıs­
men de olsa bir turizm hareketliliği yaşan­
maktadır. İlçenin Van Gölü sahil kesiminde
sebze ve meyve yetiştiriciliği yapılmakta, üre­
tilen sebze ve meyveler çevre il ve ilçelerde
satılmaktadır. İlçenin 100 dekarlık ovasında
buğday ve yonca ekimi yapılmaktadır. İlçe
kaymakamlığı tarafından başlatılan seracılık ça­
lışmaları ise devam ediyor.
TARİHİ YERLER
Geçmişi Urartulara dayanan Muradiye il­
çemizde değişik tarihi eserler bulunmaktadır.
Muradiye kalesi tarihi eserlerin en önemlilerin­
den biridir.Osmanlı Döneminden kalan Köprü,
Muradiye Kilisesi ilgi çeker. Muradiye Kalesi :
Etrafı surlarla çevrilidir. Hendeklerle bağlanmış­
tır. Kalenin güneyinde iki kapının kalıntıları ha­
len durmaktadır. Kuzeye açılan kapıdan içeri
girildiğinde kalenin üstünde Mecnun Baha'nın
kız kardeşi Sultan Zübeyde ismindeki Hatunun
mezarı görülür. Kalenin içinde Hacı Nacar Ba­
ba, Abdurrahman Baba, Geylani Baba türbeleri
bulunur.Hacı Mecnun Baba türbesi kalenin dı­
şında sağ eteğindedir. Etrafı ağaçlarla çevrili­
dir.
Diğer tarihi eserler şunlardır:
Arap Zengi Kalesi, Şeytan Köprüsü,
Adır Kalesi, Neft Deresi.
MESİRE YERLERİ
Muradiye Şelalesi, Süphan
Gölü, Van gölü sahilleri, Ünseli Sahilleri, Alparslan Ana­
dolu Öğretmen Lisesi Sahille­
ri, Sarı Mehmet Barajı ve
Balık Bendi.
Zengin halk kültürü,
doğal güzellikleriyle Van'ın ilçelerinden Mura­
diye Rus işgali ve Ermeni katliamlarına sahne
olmuştur. 1914 yılında Rus işgaline uğrayan
Muradiye kaymakamı Mehmet Sıddık Bey, Sor
deresinde kahramanca verdiği mücadelede şehit
düşmüştür. Rus ve Ermeni katliamlarına karşı
yöremizde destanlaşan mücadeleler ve unutul­
mayan acılar bulunmaktadır.O günleri unutma­
yan Muradiye halkı huzur ve güvenlik içersinde
yaşamanın anlamını daha iyi bilmekte ve bu
tür oyunlara fırsat vermemektedir. İşte bu işgal­
den ve düşman çizmesinden kurtulan ilçe her
yıl 2 Nisan'ı düşman işgalinden kurtuluş yıl
dönümü olarak kutlar.
Osmanlı döneminden
kalan eski Bendi Mahi
Köprüsü
GÖNDERME
EFSANESİ
Kışın en şiddetli soğuk günlerinden
bir gün Devetaş (Keleka) köyünde ika­
met eden Hacı Ahmet adındaki biri oğ­
lunu evlendirmek için köy köy gezerek
oğluna bir kız arıyormuş. Sonunda Hevsiyreş köyüne ulaşmış. Köye konuk olan
Hacı Ahmet Efendiye adetten olduğu için
iyi bir ziyafet hazırlanmış. Yemekler ye­
nildikten sonra çaylar içilmiş, sohbetler
koyulaşmış, ancak Ahmet Efendinin kafa­
sında ise, evin kızını görme fikri dolaşır.
Hacı Ahmet kızı görmek için abdest al­
mak üzere bir leğen ve abdest suyu iste­
miş. Evin genç kızı leğen ve suyu getir­
miş. Bu sırada Hacı Ahmet oğluna al­
acağı kıza bakmış ve beğenmiş. O gece
evin genç kızını gelini olarak sayıklaya­
rak uyumuş. İlk olarak evine dönerek
eşine gelin bulduğunu söylemiş.Ancak
sabah olduğunda bir metre kar yağmış.
Ve aile oğlunu kızın köyüne gön­
dermeye karar vermiş. Kızı görmek üze­
re yola çıkan evin oğlu kar ve fırtınaya
tutularak yolda ölmüş.
Daha sonra bu olay üzerine kızın
olduğu köyün adı Gönderme olarak de­
ğiştirilmiş. Gönderme köyünün fırtınası
hep meşhur olmuş.
*HaIk Eğt. Md.
SEVDA VE DOSTLUK
Bizim mazimiz
Van gölü mazisi canımın içi...
Herkese nasip olmaz
Gurup vakti seyretmesi
Suyumuz halk suyu
Kimseyi boğmaz,
Bizim bağlarımız
Sevda bağları canımın içi
Suna boyludur dilberleri
Onbeşine basınca
Açılır dudakları
Yıldız yıldız olur göğüsleri,
Belki inanmayacaksın ama
Erciş'e gittiğinde
Ak yoldan geçerken
Gözlerinle göreceksin
Sevda bağlarını
Dinleyeceksin bülbül seslerini
Kuş sesleri ile birlikte
Yıldız göğüslü kız seslerini
Bizim türkülerimiz canımın içi...
Sevda türküleri
Ercişli Emrah türküleri
Sever Selvihanı
Öldürmez Emrahı
Suyumuz toprağımız
Bağlarımız halk bağı
Kaytan bıyıkları
İnce bellileri
Sevdasız bırakmaz
Dostları yiğitleri
Cengiz NALÇACI
Dr. Mehmet TOP
Gevaş'ın sembolü
olan kümbet, Artos
Dağları'nın karla kaplı
slüeti önünde anıtsal
yapısıyla dikkat çek­
mektedir. İlçeye 2
km uzaklıktaki Tarihi
Türk Mezarlığı'nın
doğu tarafında yükse­
len kümbet, giriş ka­
pısı üzerindeki inşa
kitabesine göre, Melik
İzzettin
tarafından
1335 yılında vefat
eden Halime Hatun
adına yaptırılmıştır.
Ayrıca güney cephe­
sindeki tek satırlık
kitabeden kümbeti in­
şa eden mimarın Ahlatlı Pehlivan Havendoğlu Esed olduğu
anlaşılmaktadır.
Kümbet
iki
katlı olarak gerçek­
leştirilmiş olup,
kare
planlı cenazelik ile onikigen gövdeden oluşmakta­
dır. Yapı içten kubbe,
dıştan onikigen pirami­
dal bir külahla örtül­
müştür.
Kümbetin cenazelik
katına kuzeydoğu kö­
şesindeki merdivenle
inilmektedir. Buraya
doğu cephenin kuzeyi­
ne kaydırılmış kapı­
dan girilmektedir. Ka­
re planlı iç mekan
doğu-batı doğrultusun­
da beşik tonozla ör­
tülmüştür. Cenazeliği
aydınlatmak için do­
ğu, batı ve güney
duvarlarının ortalarına
birer mazgal pencere
açılmıştır. Bu pence­
reler dıştan fistolu
bir bordürle çerçeve
içerisine alınmıştır.
Ayrıca mazgal acık­
an Bursa kemerli
bir girinti içerisine yerleştirilmiştir.
Kübik oturtmalıktan köşellerindeki ikişer pah ile onikigen gövde­
ye geçilmektedir. Gövde ile oturt­
malık arasında üstteki bitkisel kıvrıkdal rumi şeklinde, alttaki üçlü
düğüm yapan zencerek şeklinde ge­
ometrik örgülü iki şerit dolanmakta­
dır. Onikigen gövdenin her bir yü­
zeyi üstten Bursa kemeri biçiminde
sonlanan birer girinti içerisine alın­
mıştır. Kuzey cepheye taçkapı; gü­
neydoğu ve batı cephelere birer
pencere; aralardaki ikişer cepheyi
ise; alttan ve üstten istiridye kabuğu
şeklinde son bulan üçgen profili
nişler açılmıştır.
Kuzey cepheye yerleştirilmiş
giriş kapısı, iki yandan burmalı silindirik gövdeli sütüncelerle sınırlan­
dırılmış mukarnas kavsaralı girinti
içerisinde düz atkı taşlı açıklıktan
ibarettir. Kapı açıklığı alttan oturt­
malığın başlangıç seviyesine kadar
inmektedir. Köşelerdeki sütunceler
ise yüzeyi çerçeveleyen girinti hiza­
sında tutulmuştur. Dört sıra mukarnasla oluşturulmuş kavsara üçgen
görünümlü olup mukarnas yuvarları
ince uzun dilimler halinde üçlü yel­
pazelerle şekillendirilmiştir. Ayrıca
taşkapı lentosu üzerine iki satırlık
inşa kitabesi yer almaktadır.
Diğer üç yöndeki pencereler
de taçkapıya benzer mukarnas kav­
saralı olarak düzenlenmiştir. Pencere
girintilerinin köşeleri pahlanmış
olup, üzerleri bitkisel birer şeritle
bezenmiştir. Bunlardan güney yüzde­
ki pencere atkı taşı üzerine usta ki­
tabesi yerleştirilmiştir. Taçkapı dışın­
daki pencereler fistolu, üçgen prolfilli nişler geometrik örnekli şeritler­
le dikdörtgen bir çerçeve içerisine
alınmıştır. Ayrıca her yüzeyin üst
ortasına birer taçkapı ve pencerele­
rin kavsara köşeliklerine beşer gülbezek yerleştirilmiştir. Bunlardan
köşeliklerdeki gülbezeklerden yuka­
rıda kalan üçü damla şeklinde içleri
simetrik rumi ve palmetlerle doldu­
rulmuştur. Alttaki dairesel gülbezekler ise, kapalı sisteme göre örülmüş
üçerli daireden oluşmaktadır. Pano­
ların üst ortamdaki gülbezekler ise,
iki katlı yapraklarla teşkil edilmiştir.
Gövdenin üst kesimi dört şe­
ritle zengin bir şekilde süslenmiştir.
Bunlardan bir ve üçüncüsü yani yaGevaş Halime Hatun Kümbeti Kuzeydoğu Cepheleri.
Cephelerindeki taş süslemeler Selçuklu geleneğini
devam ettirmektedir.
zı şeridinin alt ve üstündeki iki şeritte fisto do­
lanmaktadır. Fisto şeridi birbirinin aynı, simetrik
olarak yerleştirilmiş bir çift rumi ile bir palmetin
birer atlamalı sıralanmasından meydana gelmekte­
dir. İkinci sıradaki yazı şeridi celi sülüs hatla ya­
zılmış. Kur'an-ı Kerim'den Fetih sûresinin 1-13.
ayetlerinden oluşmaktadır. Üstte saçak altında da
iki sıra mukarnas dizisinden oluşan bir şerit do­
lanmaktadır.
Kümbeti dıştan ör­
ten onikigen piramidal
külah, kaval silmelerle
meydana getirilmiş beş
sıra halinde üç dilimle
kemerlerle hareketlendiril­
in iştir.
Yapı içten de oni­
kigen olarak düzenlenmiş­
tir. İç mekanı örten kub­
beye geçiş köşelerde kü­
çük istiridye yivleriyle
sağlanmıştır.
Duvarlar
süslemesiz
bırakılmış
olup, içerisi basık kemer
açıklıklı pencerelerle ay­
dınlatılmıştır.
Halime
Hatun
Kümbeti'nin adı inşa ki­
tabesinin yanlış okunması
neticesinde "Çelme Hatun
Kümbeti" şeklinde değiş­
tirilmek istenmiştir. An­
cak kitabenin Epigraf Er-
24
doğan Çavuşoğlu tarafından etraflıca tetkik edil­
mesi neticesinde isminin Halime Hatun olduğu teyid edilmiştir.
Halime Hatun kümbeti, bir hanım adına in­
şa edilmesinden olsa gerek, zarif ve dengeli yapı­
sıyla Türk-İslâm mezar mimarisinde önemli bir
yere sahiptir. Geometrik ve bitkisel süsleme şerit­
leri, gülbezekler. damla motifleri celi sülüs yazı
Gevaş Halime Hatun Kümbeti inşa kitabesi
Gevaş Halime Hatun Kümbetinin Güney cephesindeki Ahlatlı Usta Kitabesi
kuşağı, mukarnaslar ve diğer süslemeleri ile
Selçuklu geleneğini sürdürmektedir. Bunun dı­
şında köşeleri pahlanmış kübik oturmalık, onikigen piramidal- külahlı yapısı ve cephelerindeki
üçgen profili nişleri ile Doğu Anadolu ve özel­
likle Van Gölü çevresindeki kümbetlerle benzer­
lik göstermektedir. Bunlardan 1396'da yapılmış
Ahlat'taki Erzen Hatun Kümbeti'yle yakın bir
benzerlik içerisindedir. Bunun yanında Erciş'teki
Kadem Paşa Hatun Kümbeti (1458). Erciş Zortul (Nişancı) Kümbeti (XV. yy başları) ile Kay­
seri Döner Kümbet (XIII. yy III. çeyreği) kübik
oturtmalık onikigen gövdeleri ve piramidel külahlarıyla benzerlik göstermektedir.
Kümbetin içerisinde bulunduğu Tarihi
Türk Mezarlığı ihata duvarıyla çevirilirek koru­
ma altına alınmıştır. Kümbet yakın bir tarihte
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore
edilmiştir. Ancak külahında biten otlar yapıya
zarar vermektedir. Bunların temizlenmesi yapı­
nın görünümü yanında zarar görmesini de önle­
miş olacaktır.
Kümbet gerek mimarisi ve gerekse beze­
meleri ile Osmanlı öncesi Anadolu Türk sanatı­
nın en zarif örneği olarak mezarlığın hemen
kuzeyinde yeralan Van-Tatvan karayolundan
geçenleri cezbetmektedir.
Gevaş Halime Hatun Kümbeti genel görünüşü. Van Gölü çevresindeki kümbet
mimarimizin en önemli örneklerinden birisi.
Cemalettin ARAZ
Siyaset ustası, sanatçı ve şair DSP
Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Bülent
Ecevit 23 yıl sonra yazdığı eşi Rahşan Ecevit'e adadığı "Elele Büyüttük Sevgiyi" adlı
şiir kitabında Van Gölü Canavarı için de bir
şiir yazdı.
1960'lı yıllardan günümüze kadar yö­
re halkı tarafından görüldüğü belirtilen "Van
Gölü Canavarı" Ecevit'in mısralarında "sa­
natsal kimlik" kazanmış. Van halkının sem­
pati ile yaklaştığı "canavan" adını verdiği,
tişörtleri, rozetleri, kitapları ve dergileri ile
Van halkının yaşamına giren, gönlünde yer
eden Van Gölü Canavarı kimi zaman "Ca­
navarlar" sloganıyla Vanspor taraftarları ara­
sında, kimi zaman bir aracın arkasında "Ca-
VAN GÖLÜ CANAVARI
İnanmasa da çokbilmişler
Ben Van Gölünde yaşarım
Kah çekilirim derinlere
Kah kıyılardan taşarım
Gündüz göğün mavisi
örter gölü boydan boya
Dağlar dalar karbeyaz
camkesiti mavi suya
Kararan göle geceleri
ışıl ışıl yıldızlar iner
Görmez beni gece gündüz
gölde kamaşan gözler
Bir göl saklıdır
sizinde içinizde
gölde yaşamdan
yansımalar
Derinlerinde gölün
bir gizemli canavar
Sizden aldığı
solukla yaşar
Ama depreşmedikçe göl
uyur o derinde sessiz
Rastlasanız bile düşte
onu farkedemezsiniz.
Bülent Ecevit
navar Kentli" yazısıyla ortaya çıkar.
"İnanmasalar da çok bilmişler ben
Van Gölü'nde yaşarım" dizeleriyle çok bil­
mişlere seslenen Ecevit kaleme aldığı Van
Gölü Canavarı şiirinde; doğa sevgisini, insan
psikolojisini, yaşama sevincini, coşkuyu ve
Van gölünün eşsiz maviliğini dile getiriyor.
Bu denli sanatsal, zararsız, sempatik,
medyatik ve bölge insanımızın duygularına
tercüman olan canavar hakkında daha çok
yazılacak, çok konuşulacak. Hem de "Çok­
bilmişler" istemeseler de.
27
Kuzeydoğudan giriş görünüşü
* Ar. Gör. Yalçın KARACA
Van Gölü'nde bulunan Akdamar, Çarpanak
ve Adır adaları Van'ın önemli turizm potansiye­
line sahip yerleridir. Bu adalardan Çarpanak ada­
sının eski ismi sihirli nokta anlamına gelen
"Ktouts"dur. Van merkez ilçeye bağlı Dibekdüzü
köyü mevkiindedir. Eskiden ince bir uzantı şek­
linde yarımadayken, zamanla göl sularının yük­
selmesi sonucu 76595 m 2 'lik ada oluşmuştur.
Adanın en uzun yeri 1200 m, en geniş yeri ise
500m'dir.
Çarpanak adası, gerek Ktouts Manastırı gi­
bi tarihi bir eseri barındırması, gerekse tabii gü­
zellikleri nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin
uğrak noktalarından birisidir. Adaya Van iskelesi,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Dibekdüzü köyün­
den teknelerle ulaşılmaktadır.
Van Gölü çevresinde Urartular'dan (M.Ö.
860-580) sonra Türklerin bölgeyi fethine kadar
süreklilik arzeden bir siyasi oluşum görülmemek­
tedir. Bu topraklara sırasıyla Persler, (M.Ö. 550331). Makedonya İmparatorluğu (M.Ö. 331-133).
M.Ö. 133 tarihinden itibaren ise Roma İmpara­
torluğu ile Bizans İmparatorluğu hakimiyet kur­
muştur. Van Gölü çevresine İslam ordularının ilk
gelişi Hz. Ömer zamanında 640 tarihinde olmuş­
tur. VII. yy sonlarından itibaren Emevi Devleti,
750'den sonra Abbasi Devleti'nin idaresine gir­
miştir. 1071 tarihinden sonra Büyük Selçuklu
Devleti'nin, 1548'de ise Osmanlı Devleti'nin hawt.
kimiyetine girmiş ve günümüze kadar Türklerin
elinde kalmıştır. Bölge Osmanlı Devleti'nin ida­
resine kadar sürekli tampon bölge özelliğini ko­
rumuş ve zaman zaman çeşitli devletler arasında
el değiştirmiştir.
Hıristiyanlığın bölgeye yayılışı IV. yy baş­
larında olmuştur. Aziz Gregorios Lusavoriç'in
301 tarihinden itibaren yoğun ve başarılı çalış­
maları neticesinde bölgede Hıristiyanlık hızlı şe­
kilde yayılmış ve 20. yy başlarına kadar da ya­
şamını devam ettirmiştir. Dindar insanlardan olu­
şan feodal toplumlar bölgede yüzyıllar boyu sü­
ren karışıklıklar ve politik baskılara karşılık dini
inançların canlı bir şekilde yaşatmışlardır. Orta­
çağ Hıristiyan Sanatı'nda önemli bir yer tutan
Van Gölü çevresinde, yerleşim alanlarının birço­
ğuna kilise ve manastırlar inşa edilerek bir di­
renç ve kimlik gücü oluşturulmuştur.
Din adamı yetiştirmek amacıyla daha çok
yerleşim yerlerinden uzakta kurulan ve kendi iç­
inde hiyerarşik bir düzenlemeye sahip manastır­
lardan biri de Çarpanak adasında bulunmaktadır.
Adı Ktouts olan manastır. Vaspurakan efsaneleri­
ne göre Dörtlü Koruyucu (Kutsal Haç. S. Jean.
S. Gregoire ve S. Hripsime) adına kurulmuştur. 1700 tarihli bir elyazmada manastırın IX.
yy'da Aziz Greogoire adına yapıldığı yazılıdır.
Başka bir el yazmada ise 1462'de Usta Etienne
Falak ve Keşiş Gregoire tarafından "yeni baştan
29
Çarpanak Adası Kilisesi Doğu cephe süslemeleri
inşa edildiği belirtilmektedir. 1703 tarihindeki
depremde harap olan manastır kilisesi 1712-1720
tarihlerinde mimar Koçkabar'a yaptırılmıştır. Ya­
pının batısındaki ön hazırlık mekanı niteliğindeki
jamatoun ve çan kulesi XVIII. yy ortalarında in­
şa edilmiştir. XIX. yy'da siyasi olayların hareket
üssü olan manastır, 1915 tarihine kadar bu öne­
mini korumuş ve izlediği misyonun sonucu ola­
rak 1918'de Van'ın düşman işgalinden kurtarılmasıyla terkedilmiştir.
30
Çarpanak adasının kuzeyinde bulunan Ktouts Manastırı'ndan günümüze Saint Jean'a atfedi­
len bir kilise, batısına bitişik jamatoun, kuzeydo­
ğusuna eklenen Başmelekler Şapeli ile kütüpha­
neden oluşan yapılar topluluğu gelebilmiştir. Kü­
tüphane ve şapel kısmen tahrip olmuştur. Keşiş
adaları ve sosyal tesisler temel seviyesine kadar
yıkılmıştır.
Dıştan 12.50 x 9.50 m ölçülerinde olan
Saint Jean Kilisesi, kubbenin iki serbest desteğe
oturduğu basit tipte yapılmış kapalı Yunan Haçı
planlıdır. İbadet mekanının üstünü örten apsis
önündeki ana kubbe dıştan yüksek kasnaklı pira­
midal bir külahla kaplıdır. Batı haç kolunun üs­
tündeki kubbe ise içten kaburgalı kemer şeklinde
bir yapıya sahiptir. Doğu-batı doğrultusunda dik­
dörtgen bir plana sahip iç mekanın ortasındaki
iki serbest paye ile duvarlara atılan sivri kemer­
ler, hem apsis önündeki kubbeyi taşımakta, hem
de dört haç kolunun oluşmasını sağlamaktadır.
Doğuda yer alan beş köşeli apsis ve iki yanında­
ki pastaforium hücrelerindeki sivri kemerli ve
mukarnaslarla süslenmiş nişler iç mekana bir ha­
reketlilik kazandırmaktadır. Kilisenin jamatounla
bağlantısını sağlayan batı giriş kapısı portal nite­
liği taşımaktadır. Giriş kapısının etrafı içeri meyil
yapan mukarnaslar ve kaval silmelerle süslüdür.
Kilise içten ve dıştan beyaz renkli kalker­
lerden elde edilen düzgün kesme taşlarla kaplıdır.
Piramidal külahta ise beyaz renkli kalker taşı ile
koyu kahverengi volkanik tüf taşı birlikte kulla­
nılmıştır. Bu ise bir renk kontrastı meydana ge­
tirmiştir. Piramidal külahlı kubbe hariç üst örtü
serendam çatılıdır. Çatı kenarındaki testere dişi
şeklindeki saçaklar yapıya hareketlilik kazandır­
mıştır.
Kilisenin süslemeleri doğu cephede yoğun­
laşmıştır. Bu cephe haç, geometrik ve bitkisi
motiflerle süslenmiş iki yatay taş sırası ile tam
ortada cepheyi ikiye bölen ve yüzeyden çıkıntı
yapan dikey bir haç kabartmasıyla hareketlendirilmiştir.
Kilisenin batısına eklenen jamatoun dıştan
12 x 12 m. ölçülerinde kare planlıdır. İç mekan
ortada yer alan dört kare paye ile karşılarına ge­
lecek şekilde duvarlara bitişen sekiz duvar paye­
sinin taşıdığı hafif sivri kemerlere oturan dokuz
adet aynalı tonozla örtülmüştür. Kuzey, güney ve
batı duvarlarına açılan sekiz mazgal pencere iç
mekanı aydınlatmaktadır. Beden duvarları düzgün
kesme taş malzemeyle kaplanmıştır. Duvarlarda
koyu kahverengi tüf taşının yanısıra beyaz renkli
kalker taşının kullanılması iki renkli taş işçiliği­
nin güzeî örneklerindendir. Yapının üstü kırma
çatı olup taş plakalarla kaplanmıştır.
Jamatounu vurgulayan en önemli unsur, ba­
tısında yer alan ve dışa çıkıntı yapan girişidir.
Üstü çan kulesi olan girişin alt kısmı Osmanlı
mimarisini hatırlatan taç kapı şeklinde düzenlen­
miştir. Kapının üzerinde dışa doğru kademelenen
mukarnas kavsara yer almaktadır. Mukarnasın
başlangıç noktasında yer alan kabartma şeklin-
Kilisenin Serandam çatısı ve Piramidal Külahlı Kubbesi
deki "Allah" lafzı ise ilgi çekicidir. Dikdörtgen
kapı etrafındaki geometrik işlemeli panolarda haç
motifli kabartmalar ve çeşitli yazıtlar bulunmak­
tadır. Yapının içinde bulunan fresko resimler
dökülmüştür.
Jamatounun kuzeyinde bulunan Başmelekler
Şapeli ile kütüphanenin üst örtüleri çökmüştür.
Küçük boyuttaki yapılarda kesme taş malzeme
kullanılmış olup herhangibir süsleme unsuru yok­
tur.
Bu güzel doğa köşesinde yer alan Çarpanak Adası ve manastır, sakin ve el değmemiş
yapısıyla yüzyıllardır doğayla yarışarak ayakta
kalabilmiştir. Bu arada Çarpanak Adası ve eser­
leri ile ilgili bilimsel araştırmaları bulunan VASTAM Müdürü Sn. Hocam. Prof. Dr. Abdüsselam
Uluçam'a katkılarından dolayı şükranlarımı
sunarım.
Ortaçağ sanatında Türk ve Hıristiyan sanat­
çılarının ortak çalışmalarını gösteren manastır
yapılarında: Selçuklu kümbetlerini hatırlatan
piramidal külahlı kubbe, Osmanlı taçkapısı
niteliğindeki mukarnaslı giriş, sivri kemer kul­
lanımı ve süslemeleri gibi Türk sanatının pek
çok unsuru yer almaktadır. Bu uygulama, asırlar­
dır devam eden dinler arası karşılıklı hoşgörü
anlayışının sanat eserlerine yansımasını göster­
mesi açısından güzel bir örnek teşkil etmektedir.
• Y.Y. Üniversitesi Fen Edb. Fak. Ark. Sant. Tar.