neil Niren
Transkript
neil Niren
Uygarlıklar kenti Van ilimizin, tarihi ve kültürel değerlerinin korun ması, tanıtılması, belgelenmesine yönelik çalışmalarımız artarak devam etmektedir.Yakın geçmişte yüz binin üzerinde yerli ve yabancı turistin gezip gördüğü eşsiz tarihi hazinelerimiz birer birer ele alınarak üzerinde çalışmalar başlatılmıştır. Van'ın döviz kaynağı niteliğinde olan, ilimize önemli ölçüde ekono mik katkısı bulunan ve Van'ı dünyaya tanıtan Akdamar Adasına kalıcı ve bugüne kadar yapılmamış proje hazırlıyoruz. İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesinden Prof. Dr. Veli Sevin, İstanbul Üniversitesi Res torasyon Bölüm Başkanı Sait Başaran ve Arkeolog Mimar Ü m i t Serdaroğlu'ndan oluşan, konunun uzmanı bu ekip tarafından, Akdamar Adasının çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmaları için geçtiğimiz ay içinde bir ön çalışma yapıldı. Aslına uygun ve yeni baştan yapılacak çalışma sonrası Akdamar Adası daha ilgi çekici hale getirilecek ve Van'a yakışır görünüm kazanacaktır. Yine Van'ın muhteşem kültür değerlerinden olan Van Kalesinin resto rasyonu için de bu yaz başından itibaren çalışmalar başlatılacaktır. Ayrı ca Van Kalesinin ışıklandırılması yönünde proje çalışmalarımız ise de vam etmektedir. Van Kalesinin ışıklandırılmasıyla birlikte geceleri Van farklı bir görünüm kazanacaktır. Yayın alanındaki çalışmalarımız da kesintisiz sürerken Vanlı halk ozanlarımızdan Abbas Güven'in bugüne kadar çeşitli yayın organlarında yayınlanmış ve yayına hazır şiirleri bir kitap halinde Valiliğimiz yayınları arasında kısa sürede çıkacaktır. Van Devlet Tiyatrosu, sanatsever Van halkının yakın ilgisini görmüş tür. Yerleşik tiyatroya kavuşan Van halkı VDT, Opera ve Bale Müdürlüğü kurulmasının da haklı mutluluğunu bir arada yaşamaktadır. Bunlar ilimi zin kültür merkezi olma yönündeki çabalarının sonuçlandır. Edebiyat, şiir, söyleşi, sergi, sinema, tiyatro gibi değişik sanat etkinlik lerine olan desteğimiz artarak devam edecektir. Van halkının ilgi ve iste ği bizlere yön vermektedir, ışık tutmaktadır. Bu sayımızda "Dünyada Van" yine ilginç konularla ve fotoğraflarla Van'ın bilinmeyen yönlerini sizlere sunacaktır. Dergimize katkılarını ar tarak sürdüren yazarlarımıza, fotoğrafçılarımıza ve siz okurlarımıza te şekkürlerimi sunarım. Altıntepe Van Oyalan Van Devlet Tiyatrosu Anılarda Van Muradiye Halime Hatun Türbesi Bülent Ecevit'in Van Canavarı Şiiri Çarpanak Adası Pişik ile Canavan Kapak: MURADİYE ŞELALESİ Fotoğraf: ikram KALİ 2-4 5-7 8-11 12-15 16-21 22-27 28-29 30-31 32 "Prof. Dr. Veli SEVİN "Ersin KAVAKLI 1997 Ağustosunda Van kent merkezinde yeni ve devletin ileri gelenleri bugünkü Van Kalesi üze bir arkeolojik kazıya başlandı. Bu satırların yazarla rindeki görkemli yapılarda oturuyor ve çalışıyorlar rı tarafından Kültür Bakanlığının izni ve Van Vali dı. Yani saraylar, tapınaklar, resmi devlet depoları liği, İl Özel İdare Müdürlüğünün parasal destekle bu kesimdeydi. Halk ise kalenin eteklerindeki düz riyle, Van Müzesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat lükte daha mütevazi bir biçimde yaşıyordu. Etrafı Fakültesi, Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştır surlarla çevrili olan bu aşağı kent Ortaçağ ve Yema Merkezi Müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen niçağlardakinden çok daha geniş bir alana yayılı bu yeni kazıda amaç, Urartulara ait büyük bir me yordu. İçinde krali parklar, meyve bahçeleri ve zarlığı açığa çıkarmak, burada sürdürülen kaçak ka olasılıkla bir hayvanat bahçesi bulunmaktaydı. zı faaliyetlerine kesin bir son vermekti. Bugün olduğu gibi Ururtular da ölülerine Bilindiği üzere Van eskiden büyük bir impa karşı saygılıydılar. Ruhun öteki dünyada huzur duratorluğa başkentlik yapmıştı. Günümüzden 2800 yabilmesi için cesetlerin özenle toprağa verilmesi yıl önce yaşayan bu imparatorluk Lrartu, merkezle ya da saklanması gerektiğine inanıyorlardı. Bu ne ri de Tuşpa'ydı (Van Kalesi ve Eski Van Şehri). denle kentlerinde mezarlıkların önemli bir yeri bu Burası döneminde dünyanın en görkemli, en kala lunmaktaydı. balık başkentlerinden biriydi. Krallar ve yakınları Van Kalesi üzerindeki Tuşpa, Urartulara 200 yıl başkentlik yaptı. görkemli mezar odalarına gömülmüşlerdi. Kayaya İÖ 830-630 yılları arasındaki bu süreçte I. Sarduri, oyulmuş bu mezarlar büyük bir salon ile bunlara Mcnua, I. Argişti, II. Sarduri ve II. Rusa gibi güç açılan daha küçük odalardan oluşuyordu. Bugün lü krallarca yönetildi. Krallar, rahipler, komutanlar halk arasında "mağara" denilen bu kaya odalarında kral cesetleri platformlar üzerine konmuş süslü lahitler içinde duruyordu. Yanlarına öteki dünyada işe yarayacak eşyalar bırakılıyordu. Örneğin, masa lar üzerinde servise hazır bol miktarda yiyecek ve içecek mezar hediyelerinden en önde geleniydi. Nüfusunun 50.000 civarında olduğu sanılan Tuşpa'da halkın mezarlığı yakın zamana değin bi linmiyordu. Ancak kentin boyutları büyük bir alana yayılmış ve belki de birden fazla sayıda olduğunu düşündürecek kadar genişti. Son yıllarda Van kenti içinde bazı kaçak ka zılar yapıldığı gerek Van Müzesine ve gerekse İs tanbul Üniversitesi Araştırma Merkesine ihbar edil mekteydi. Gerçekten de kent merkezinde, oto sana yi sitesi ve Van-Ağrı karayolunun hemen güneyin deki tarlalarda bazı kaçak faaliyetler sürdürüldüğü arazideki izlerden anlaşılıyordu. Nitekim bu yöreye zamanla "Altıntepe" adının verilmiş olması da bu kaçak faaliyetin sonuçlarıyla ilgiliydi. Van Müze Müdürlüğü ve istanbul Üniversi tesi, Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Ar keoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü bu konudaki gelişmeleri son beş yıldır yakın bir takibe almışlar dı. Durum bir yandan Kültür Bakanlığına rapor edilirken, öte yandan caydırıcı önlemler alınması için güvenlik güçleriyle ortak çalışmalar başlatıl mıştı. Bir yandan da sözkonusu alanın arkeolojik ve jeolojik değerlendirmelerine girişilmişti. Bütün bu çalışma ve değerlendirmeler sonucunda Altıntepe'nin Urartuların başkenti Tuşpa'ya ait bir mezar lık olduğu anlaşılmış ve burası Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca I. derece de tarihi sit alanı kapsamı içine alınmıştı. Oto Sanayi Çarşısı ve Kalecik köyünün he men güneyindeki bir sırt üzerinde yer alan bu me zarlık çok geniş bir alana yayılıyordu. Doğu-batı doğrultusundaki uzunluğu 3-4 km'yi bulmaktaydı. Güneyden tren yolu ile sınırlanan bu alan kuzeyde Kalecik'e değin uzanıyordu. Nitekim daha 1965 yı lında Van-Ağrı karayolunun inşaası sırasında da bazı mezarlar tahrip edilmişti. O zamanlar burada Ankara Üniversitesi Dil ye Tarih Coğrafya Fakül tesinden Prof. Dr. Baki Öğün küçük bir kurtarma kazısında bulunmuştu. Tüm ilgi ve polisiye önlemlere karşın Altıntepe'deki kazıların önünü almak mümkün olamıyor du. Göçler nedeniyle yoğun bir biçimde iskana açılması talepleri I. derece arkeolojik sit alanı ol ması nedeniyle Van Müze Müdürlüğünce reddedil mekteydi.Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Oktay Bellimin gayretleriyle bu alanın yeniden in celenerek sit sınırının düzenlenmesi kararını almış ve kurtarma kazısı yapılması tavsiyesinde bulun muştu. Artık kapsamlı bilimsel çalışma başlatmanın zamanı gelmişti. Bu satırların yazarları 1997 yılında söz ko nusu alanda bir kurtarma kazısı yapılması konusun da görüş birliğine vararak, gerekli izin için Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğüne başvurdular. Bilim kuruluna İstanbul Üniversitesin den Dr. Aynur Özfırat, Erciyes Üniversitesinden Kayaya oyulmuş bir mezar odasının girişi. Ar. Gör. Hakan Sivas, Tübingen Üniversitesi dok tora öğrencisi Jale Velibeyoğlu ve Uzman-Desinatör Erkan Konyar ile Nahçivan Bilimler Akademisi'nden konuk bilim adamı Dr. Veli Bahşaliyev gibi uzmanlar ile çok sayıda stajyer öğrenci de katıla caktı. Ancak izin alınsa bile finansman konusu bü yük bir sorun olarak durmaktaydı. Çünkü Kültür Bakanlığı son yıllarda kurtarma kazılarına maddi destek sağlamıyordu. Modern bir arkeolojik kazı öncelikle dikkatli bir belgelemeye gereksinim gös termekteydi. Bu ise çok sayıda uzmanın bir araya gelmesiyle mümkündü. Soruna Van Valiliği çözüm buldu. Valilik, son 8 yıldır bölgedeki arkeolojik ka zıları ören yeri gelirleri ile Özel İdare Müdürlüğü bütçesinden desteklemekteydi. Çok zengin bir tarihi geçmişe sahip olan Van Gölü havzasının bu köklü geçmişini tanıma ve tüm dünyaya tanıtmanın en geçerli ve güzel yolu arkeolojik kazılardır. Nitekim son yıllarda Anzaf, Ayanıs, Urartu kaleleri, Karagündüz Höyüğü ve Erken Demir Çağı mezarlığı ve nihayet Eski Van Şehri Hüsrev Paşa Külliyesi'nde Valilikçe desteklenen arkeolojik kazılar yapılmakta dır. Şimdi buna bir yenisinin eklenmesi gerekliydi. Başta sayın vali Abdülkadir Sarı olmak üzere, İl Daimi Encümeni üyeleri ve Özel İdare Müadürlüğü Altıntepe kazılarının finanse edilmesi Önerisine kısa zamanda olumlu yanıt verdiler. Bu arada Van Kül tür Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı da yardım elini uzattı. Böylelikle 1997 yılı Ağustosunda Al tıntepe kazılarına başlanabilmesi mümkün oldu. İlk kazı sezonu 1 ay sürdü. Çalışmalarımıza Van Vali liği ve Özel İdaresi'nin yanında, Karayolları ve 4 Köy Hizmetleri Bölge Müdürlükleri de yardımda bulundu. Kazı alanı İskele Mahallesinde, tren yolunun hemen kuzeyinde, hapishane binasının da doğusundaydı. İlk çalışmalarda 14 kaya mezar ile 2 yakma mezar açığa çıkarıldı. Kayaya oyulmuş mezarlar oda biçimindeydi. Dromos denilen kuyu biçimli bir geçitle inilebilen mezar odalarının küçük ve alçak kapıları bulunuyordu. Cesetler mezara buradan so kuluyordu. Cenaze töreni bittikten sonra mezar odasının kapısı ince sal taşı levhalarla kapatılıyor, kuyuya benzer giriş bölümü ise taş ve toprakla doldurularak köreltiliyordu. Ailenin yeni bireylerinin gömülmesi gerektiğinde bu kesim yeniden temizle niyor ve gömü işlemine geçiliyordu. Mezar odaları herhalde ailelerin ekonomik durumlarıyla ilgili olarak irili ufaklı, özenli ya da özensizdi. 1.30 x 1.26 x 1.10 m'lik küçük bir boş luğu andıranların yanında 3.20 x 2.65 x 1.75 m; 3.55 x 2.20 x 1.90 m boyutlarında olanlar da var dı. Bazı odaların duvarlarına pencereye benzer (niş) bölümler oyulmuş, bazen de duvarlar boyunca uza nan sekilere yer verilmişti. Bunlar ölülere ait hedi yelerin yerleştirilmesi için yapılmışlardı. Cesetler mezar odasının tabanı üzerine, ayaklar karına doğru çekik, büzülmüş (hoker) olarak, bir yanı üzerine yatar durumda bırakılmaktaydı. Bu ana karnındaki durumu yansıtıyordu. Çünkü insanın bu dünyaya nasıl geldiyse, öteki dünyaya da öyle gitmesi ge rektiğine inanılıyordu. Bu mezarların en dikkat çekici özelliği, içle rine cesetlerle bırakılmış olan çeşitli hediyelerdir. Örneğin savaşçılar için kılıçlar, hançerler, at koşum takımları, tunç kemerler; kadınlar için süs eşyaları, Altıntepe mezarlığı Urartu İmparatorluğunun başkenti Tuşpa'ya aittir. Böylelikle kalesi, aşağı şehri ve mezarlıklarıyla eksiksiz bir Urartu başkent dokusunun varlığı saptanmıştır. dokumacılıkla ilgili aletler, yiyeceklerle birlikte çok sayıda kap kaçak en sık rastlanan eserler arasındadır. Bunların yanında cinsiyet ve yaş farkı gözetil meksizin her cesette çeşitli boncukalardan kolyeler, bilezikler, bazen de mü hürler bulunabilmektedir. Ancak temiz lediğimiz bu türde oda-mezarların tümü -ne yazık ki- bizden önce defineciler tarafından talan edilmişti. Geriye yalnız ca onların iltifat etmeyip parçaladıkları kap kaçak kalıntıları ile gözden kaçır dıkları kalmıştı. Buna karşın 1997 yılı kazılarında Urartu ölü gömme adetlerini tanımamıza yardımda bulunabilecek önemli sayıda küçük buluntu ele geçirilebilmiştir. Urartu halkının bir kısmı ölülerini yakıp, kül ve kemikleri ise bir vazo (urne) içine koyarak gömmekteydi. Hem yakma ve hem gömmenin aynı mezar lıkta varoluşunun gerçek nedenleri he nüz anlaşılamamaktadır. Bu belki de Urartu devletini oluşturan iki ayrı etnik grubun varlığıyla açıklanabilir. Bu türde ve el değmemiş durumda bulunan 2 mezardan birinde, içine yanmış insan kemikleri konduktan sonra ağzı bir ka pakla kapatılmış kül kabının yanında üzerine savaş sahneleri işlenmiş tunçtan bir kemer ele geçirilmiştir. Diğer me zarlarda ise çok sayıda tunçtan yılan başlı bilezik, fibula (çengelli iğne), kı lıç, çeşitli boncuklar, at koşumu takımı parçaları ve parçalanmış durumda çanak çömlek bulunmuştur. Bu alanda 1998 yazında da çalış malara devam edilecektir. Altıntepe mezarlığı Urartu İmpa ratorluğunun başkenti Tuşpa'ya aittir. Böylelikle kalesi, aşağı şehri ve mezarlıklarıyla ek siksiz bir Urartu başkent dokusunun varlığı saptan mıştır. Şimdi bu büyük mezarlık alanının arkeologlarca kazılıp Van Müzesinin zenginleştirilmesi, yeni bir turizm sahası olarak geliştirilmesi gerekiyor. Mezarlıklar turizm için çok ilgi çekici alanlardır. Örneğin Mısır'a gidip firavun mezarlarını, Roma'ya gidip Katakomp mezarlarını ya da Atina'ya gidip Kerameikos mezarlığını görmeyen yok gibidir. Al tıntepe mezarlık alanı böyle ilginç bir turistik alana dönüştürülebilir ve dönüştürülmelidir. Bakanlıkça tez elden kamulaştırılması ve et rafını ihata duvarı ile çevrilerek girişin kontrol altı na alınması mutlaka gerekli görülmektedir. Bu alanı tahripten ve definecilerden koruma lıyız. Çünkü kentimizin geleceği bu gibi kültürel varlıklarla sıkı sıkıya ilişkilidir. Birkaç kişinin gün lük çıkarları uğruna ülkenin kendi öz geçmişini bu şekilde yok etmesi, bilinçsizlik ve kültürsüzlüğün en açık ifadesidir. Vanlılar altın yumurtlayan tavu ğu kesmemeli. Bizden söylemesi... * İstanbul Üniv. Fen ve Edb. Fak. * Van Bölge Müze Müdürü 5 Yrd. Doç. Münevver UNSAL alkın ürettiği kültür değerlerimiz içerisinde vazgeçilmez bir yeri olan oyalarımız konuşma rahatlı ğı olmayan, duygusunu düşünce sini dilediği gibi dile alamayan genç kızların ve kadınların ifade aracı olarak kul lanılmıştır. Oyalar; isteği, arzuyu, sevinci, kederi, aşkı, nefreti tüm duyguları boncuğuyla ipliği ile iğnesiyle vurgulayan kadının, kızın becerisini, ma rifetini ortaya koyan bir halk sanatıdır. Oya, yazmaların, lcçeklerin, kıyafetlerin, ça maşırların, mendillerin kenarlarını süsleyen en önemli unsurdur. Van'da genç kızların çeyizlerinde önemli yeri olan oyanın yapımını bilmeyen kızlar bece riksiz olarak tanınır, her kız çocuğunun ilk el işi oya'dır. Daha küçük yaşta kız çocuklarının eline bir tığ ve iplik verilerek oya yapma becerisi ge liştirilmeye çalışılır. Evlenme çağına gelen her genç kızın çeyizinde 50-60 tane oyalı yazması ve leçeği bulunur. Süsleme, ya da süslenme ihtiya cından doğan el sanatlarımızdan sade ce bir parçasını oluşturan oyalar kı yafeti tamamlayan süsleme ve süs- f lenme unsurlarının ta kendisidir, sadece yazmaların ve leçeklerin etrafını süslemekle kalmayıp ka-/ dınlar, çocuklar ve erkekl rafından kullanılan kıyafel de süslenmesinde kullar Görülüyor ki kadınlar tara dan yapılan oyalar sade kadınlar tarafından kullanı mayıp aynı zamanda er kekler tarafından da ku lanılıyordu, erkekler ta rafından Destmal olarak bilinen mendilden daha büyük kare şeklindeki etrafı oyalı mendiller, gömlek yakalarının içinden boynun terini alması için kullanılırdı. Yine dikdörtgen şek linde dar kenarları iş lemeli uçları oyalı H çevreler havlu olarak kullanılırdı, yine eskiden damatların köyneklerinin yaka ve kol ağızlan da oyalanırdı. Bunlar düz şerit oyalardı. Ayrıca erkeklerin kullan dıkları akçe, tütün, saat, mühür keseleri nin kumaştan yapılmış olanlarının da ağız kısımları oyalı olurdu. Saat, mühür, para kesesi gibi bazı keselerin tamamı oyalarla süslenmiş ağız kısmını büzen iplikten bü külmüş bağcığın iki ucu da oya ile süsle nirdi. Bebek takımlarının ve çocuk çamaşır lannin da etrafı renkli ipliklerle oyalanırd Buralarda daha çok oya ayrıca yapılıp dikil diği gibi üzerinde de yapılırdı. Özellikle be bek zıbınlarının etrafı ve mendillerinin kenar ları büyük bir özenle oyalanırdı. Günümüzde erkeklerin ve çocukların kı yafetlerini süslemek için kullanılan oyalar hâlâ büyük bir özenle yapılmaya devam etmektedir. Yapılan oyalar genellikle boncuk oyası, tel oya (iplik oya) firkete oyası, mekik oyası ve iğne oyalarıdır. Eskiden bir duyguyu düşünceyi ifade eden oyalar bugün artık o amaçla yapılma sa da aynı değerini korumaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi kızların çeyizlerinde önemli yer tutan oyalar yapanın ve kullananın marifetini orta ya koyan diğer el işlerinde olduğu gibi oyanın fazlalığı ve düzenli titizlikle yapılmış olması renk uyumu, kullanıldığı yere uygunluğu şahsın becerik liliğinin ve marifetinin aynası sayılır. Oyalı yazma gelin kızın kaynanasınma götüreceği hediyenin ba- • ' yer alır. Ancak bu oyanın seçkin kıymetli bir oya olmasına da özen gösterilir. Oyaların yapımında oyanın özelliğine göre; yuvarlak boncuk, kesme boncuk, inci boncuk gibi değişik boncuklar kullanılır. İplik oyalarda kullanılacağı yere göre iplik 7 seçilir, bunlar düz renkli ya da ebruli ipliklerdir. Eskiden boncuk oyası ve firkete oyasında makine makarası ya da 70 numara dantel ipliği kullanılır dı. Tel oyalarda ise düz renkli ya da ebruli fındık kugalar kullanılırken günümüzde artık bunların ye rini naylon iplikler almıştır. Van'da kullanılan namaz tülbenti ve mevlüt cuk oyalar idi. Kullanılacak oyanın ör neğine uygun renkte boncuk ipliğe dizi lerek örneğin durumuna uygun olarak boncuklar alınarak tığla örülür. Bu tür oyaların en güzel örneklerinden birkaçı; gelin kemeri, gelin-güvey elelc, sarhoş yolu, karı boşatan, kaçan kızın eteği ve demokrat oya v.b. günümüzde leçek fazla kullanılmamaktadır. Yazmalarda kullanılan oyalar genel likle boncuksuz tel oyalardır. Yazmanın desenine ve rengine uygun iplikler seçi lir tek renkli yada birkaç renkten olu şan oyalar kullanılır. Maydanos oya, ça yır oya, hanım çantası, süpürge oya v.b. Keselerde kullanılan oyalar genel likle kesenin özelliğine uygun çiçek motifli oyalar olup keselerin ağız kısım larında ve kenarlarında kullanılır. Van'da hamam takımlarının içinde kız çeyizlerinde madeni ufak pullar kul lanılarak yapılan oyalı leçek bulunurdu. Bu leçekler de yerini günümüzde yaz malara bırakmıştır. Özellikle pul kulla nılarak yapılan bu oya örnekleri; süpür ge oya ya da bey beğendi hanım sal landı oyasıdır. Sıçan dişi, sarhoş yolu, tren yolu, bülbül gözü, civan bıyığı, kişmili gül, cüce gözü, gelin-güvey el ele, gelin ke meri, demokrak oya, zengin salatası, bey beğendi hanım sallandı, incili küpe, çavuş sırması belli başlı boncuk oyalarından bazılarıdır. Oya yapımı genç kızların ve hanımların za manlarının büyük bir kısmını alır. Özellikle hanım ların çay sohbetlerinde ellerinden düşürmedikleri Makyaj odasında son hazırlıklarını tamamlamaya çalışan sanatçılar Okullardan ve ilçelerden çeşitli isteklerle karşı laştıklarını söyleyen Yavuz İmsel "Van Kapalı Ceza evine giriyoruz. Mahkumların oynayacağı bir tiyatro çalışması hazırlıyoruz. Ayrıca güzel konuşma ve ti yatro kursları başlattık. Oyunlarımızı kimi zaman 4-5 kez izleyen izleyicilerimiz vardır. Dünya klasiklerin den seçeceğimiz oyunları da izleyicilerimize sunaca 12 ğız. Van'da çok iyi bir potansiyel var. Bir iki yıl içersinde sanat patlaması olacağına inanıyorum. Me deniyetler beşiği bu kentte kültürel yozlaşmanın, erozyonun önlenmesi için de çabalarımız olacaktır. Sanatın bütün dallarında çalışmayı bir görev sayarak, müzik, fotoğraf, şiir, söyleşi, ve folklor dallarında çalışmalar başlatıyoruz, Devlet sanatçısı bütün sanat dalları ile ilgilidir ve görevlidir. Devlet sanatçısı ol manın sorumluluğu ve bilinci içersinde sanat etkinlik leri sergileyeceğiz." "Sarı Naciye" adlı oyunu geride bırakarak "Pırtlatan Bal" adlı çocuk oyunu, "Bozkır Dirliği" "Sevgili Doktor" oyunlarını oynayan, sanatçılar ve teknik ekip Van'da bulunmaktan mutlu olduklarını belirtiyorlar.Gencecik yaşta yoğun oyun temposu içer sinde bulunan, hergün yeni bir tecrübe kazanan ve heyecanlarını, sevgilerini oynadıkları bütün oyunlara yansıtan sanatçıların tek isteği bol bol izleyici. İlk turnesini Hakkari iline yapan ve ileride Bitlis, Muş ve Van'ın ilçelerine turne yapmayı amaç layan VDT, Türkiye'nin doğuya açılan kapısında vit rin gibi duran Van'da sanat adına mesafelere ve öz leme koyulan noktadır. Van Devlet Tiyatrosu ile başlayan sanat heye canı daha dinmemişken Ankara'dan gelen müjdeli bir haber sanatseverleri sevince boğuyor. Kültür Bakanlığı adeta doğuya sanat çıkarması yapıyor.Van'ın kültürel potansiyeli ve zenginliği yeni den keşfediliyor. Ve Van Devlet Opera ve Bale Mü dürlüğünün Bakanlar Kurulunun onayından geçerek Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onay lanması ile birlikte resmen "Van Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü" kuruluyor. 1993 yılında ilk kez Modern Dans Topluluğu'nun gösterisiyle buluşan Vanlı sanatseverler Kültür Bakanlığı Türk Sanat ve Halk Müziği Korolarının da ileride kurulacağına ina- nıyorlar. VDOBM kurulması sevincine VDT sanatçıları ve çalışanlarıda katılıyor. Heyecan veren bu gelişmeyle birlikte Van'ın "Kültür Merkezi" olacağını belirten İmsel, "Gelecek sanatçılar arkadaşlarımızdır. Sanat etkinlikleri yoğun luk kazanacak, sahneleyeceğimiz oyunlar güçlenecek tir. VDOBM ile dayanışma içersinde olacağız.Sanatçısıyla, çalışanıyla ve seyircisiyle örnek bir ortam oluşturacağız." Vanlı sanatseverlerin duygularını anlatmak zor... Sanatın pırıltılarıyla geceleri renklenen Van'da sanat adına çok hoş şeyler oluyor. Örneğin bir ço cuk doktoru olan İ.Ethem /.fşin sanatı destekleme mek ve kitlelere yaygınlaştırmak amacıyla hastalarına muayene sonrası tiyatro bileti hediye ediyor. İzleyicilerden bir bölümü VKM salonundan içeri girerken çağdaş bir kentte yaşamanın ortamını burada soluyorum diyor. Ankara'dan konuk olarak Van'a gelen "Bozkır Dirliği" oyununun rejisörü Prof. Dr. Nurhan Karadağ da Van'da bulunmanın mutluluğunu yaşadığını belir terek şunlar söylüyor: "Aslında sanat bütün yurda yayılmalıdır. Sanat ihtiyaçtır. Ancak Türkiye şartla rında Van şanslı illerimizden biridir.Güzel bir salon sanatı seven bir izleyici kitlesi ile Van sanat dolu güzel günlere sahne olacaktır." su. BOZKIR DİRLİĞİ ad.ı oyunun rejisörü Prof. Dr. Nurhan KARADAĞ ile sanatçılar ve bir çalışma anı. Düşünen emek veren insanlar. Prova, prova... ve sahne. Yüreklerde kesintisiz sanata kavuşmanın coşku Burası Van Devlet Tiyatrosu... Van Devlet Tiyatrosu Gişe 13 *Uhak POLAT Coşkun akan çağlayanının huzur verdiği, mert insanıyla, mis kokan dağlarıyla, kendine özgü farklı güzellikler taşıyanşirin bir ilçemizdir Muradiye. Güzel liklerine acıların karıştığı buradal976 yılında meydana gelen deprem felaketinin izleri hala yürekleri dağlar. Çok eskilere dayanan bir tarihe sahip olan ilçe nin adı Kandehar olarak kayıtlarda geçer. Yavuz Sul tan Selim 1911 yılında Çaldıran Savaşı sırasında esir düşen İran Şahı Şah İsmail'in Muradiye Kalesinde bulunan tahtını İstanbul Topkapı Sarayına gönderdiği rivayet edilir. İlçe bu tarihten sonra Osmanlı Hakimi yetine girmiştir. O dönemlerdeki Osmanlı-Tahran ara sındaki Selçuklu karayolu Muradiye ilçesinden de geç mekteydi. Dönemin Hasan Bey adındaki hükümdarı Muradiye İlçemize 10 km yakın geçen Selçuklu yolu nun temelini attığı, Fars dilinde Beygiri; Gelen ve gi den kervanların uzun yolu anlamında kullanılmaktadır. Beygiri zaman içersinde dilsel değişikliğe uğrayarak "Bargiri" olmuştur. Daha sonra IV. Murat Bağdat se ferine giderken Muradiye'nin kuzeyindeki Tendürek'den geçtiği için ilçeye Muradiye adı verilmiştir. IV. Murat'a sevgi ve saygının ifadesi olarak ilçeye verilen ismin bir benzeri de Bursa'da bulunmaktadır. İlçe Doğu Anadolu Bölgemizin doğu kesiminde yer alır. Güneyinden Van il merkezine ve Van Gölü'ne, Güneydoğu'dan Özalp ilçesi ve İran devletine, Kuzeyden Çaldıran ve Ağrı ilimizin Doğubeyazıt ilçe sine Kuzeybatıdan Erciş ilçesine komşudur. Muradiye 1910 yılında ilçe olmuştur. İlçe mer kezi ve Ünseli beldesinde belediye teşkilatı kurulmuş tur. Muradiye belediye sınırları içinde 8 mahalle, 38 köy ve 14 mezra bulunmaktadır. Köy yerleşimleri ge nelde toplu şekildedir. 1990 yılı nüfus sayımı kayıtla rına göre ilçe nüfusu : 42.000'dir. Bu nüfusun 28.883'ü köylerde, 11.167'si ilçe merkezinde yaşamak tadır. 1997 yılı içersinde 1430 doğum, 144 ölüm, 50 yer değiştirme, 335 evlenme, 2 boşanma meydana gelmiştir. Muradiye, Van il merkezine 87 km. uzaklıkta olup yüzölçümü 1100 km 2 'dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1705 m.'dir. Arazi yapısı engebelidir.İlçenin en önemli akarsuyu Bendimahi Çayı'dır. Van Gölü Havzasının en büyük sularından olan bu çay Tendürek Dağı eteklerinden çıkar. İrili ufaklı çaylarla besle- nerek Abağa Ovasından bir kol alarak ve bu ovayı sulayarak, Kavak Dağı ile Manda Dağı arasından geçer. Muradiye Ovası'nı böldükten sonra Van GÖlü'ne dökülür. Bendi Mahi Çayı'nın döküldüğü yerde önemli ölçüde İnci Kefali avcılığı yapılır. Mayıs ve haziran ayla rında Sazan balığı bol miktarda bulunur. Çay, 70 km. uzunluğundadır. DAĞLAR : Tendürek, Pirreşit Beşparmak, Hacı Ha lil, Ganisipi ve Pet dağları. GÖLLER-IRMAKLAR : Bendi Mahi Karasu Çayı. Muradiye İlçesi sınırlarında Süphan Gö lü, Hıdır Menteş Gölü bulunmaktadır. Ayrıca Van Gölü'nün bir bölümü ilçe sınırları içer sinde kalır. COĞRAFİ YAPI: Pirreşit ile Amik Dağlan arasındaki va dinin göle bakan sınırları içersinde kurulan Muradiye volkanik bir araziye sahip olup, bi rinci derece deprem fay hattı üzerindedir. IKLIM : İlçe karasal bir iklim özelliği taşır.Aralık, Ocak, Şubat aylarında ısı -31 dereceye kadar düşer. Kışları kar yağışlı ve soğuk geçer. Yaz aylarında sıcaklık 25-30 derece arasında olur. EĞİTİM: Muradiye Şelalesinde bir pazar Muradiye İlçemizin bütün köylerinde okul bulunmaktadır. Eğitim ve öğretim yaygınlaşarak ve bu başarı düzeyi yükselerek devam et mektedir. İlçede 54 ilköğretim okulu, çok programlı lise ve Ünseli beldesinde Anadolu Öğretmen Lisesi mevcuttur. 1997-1998 öğretim yılı içersinde 129 kız, 938 erkek olmak üzere toplam 1067 öğrenci öğrenim görmektedir. Başarı oranı % 85'dir. Halk eğitim merkezi bünyesinde açılan 38 kursa 12 erkek, 738 kız kursiyer katılmış tır.İlçede bu güne kadar 10.330 kişi okuma yazma belgesi almıştır. İlçe halk kütüphanesi tarafından düzenle nen çeşitli sosyal etkinliklerde yöre halkı ta rafından büyük ilgi görmektedir.Halk oyunları, el sanatları, fotoğraf, resim v.b. SAĞLIK: İlçe merkezinde bir Devlet Hastanesi, 3 Sağlık Ocağı, 9 Sağlık Evi bulunmaktadır. EKONOMİ: İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa da yalıdır. Muradiye Şelalesi yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmekte, kıs men de olsa bir turizm hareketliliği yaşan maktadır. İlçenin Van Gölü sahil kesiminde sebze ve meyve yetiştiriciliği yapılmakta, üre tilen sebze ve meyveler çevre il ve ilçelerde satılmaktadır. İlçenin 100 dekarlık ovasında buğday ve yonca ekimi yapılmaktadır. İlçe kaymakamlığı tarafından başlatılan seracılık ça lışmaları ise devam ediyor. TARİHİ YERLER Geçmişi Urartulara dayanan Muradiye il çemizde değişik tarihi eserler bulunmaktadır. Muradiye kalesi tarihi eserlerin en önemlilerin den biridir.Osmanlı Döneminden kalan Köprü, Muradiye Kilisesi ilgi çeker. Muradiye Kalesi : Etrafı surlarla çevrilidir. Hendeklerle bağlanmış tır. Kalenin güneyinde iki kapının kalıntıları ha len durmaktadır. Kuzeye açılan kapıdan içeri girildiğinde kalenin üstünde Mecnun Baha'nın kız kardeşi Sultan Zübeyde ismindeki Hatunun mezarı görülür. Kalenin içinde Hacı Nacar Ba ba, Abdurrahman Baba, Geylani Baba türbeleri bulunur.Hacı Mecnun Baba türbesi kalenin dı şında sağ eteğindedir. Etrafı ağaçlarla çevrili dir. Diğer tarihi eserler şunlardır: Arap Zengi Kalesi, Şeytan Köprüsü, Adır Kalesi, Neft Deresi. MESİRE YERLERİ Muradiye Şelalesi, Süphan Gölü, Van gölü sahilleri, Ünseli Sahilleri, Alparslan Ana dolu Öğretmen Lisesi Sahille ri, Sarı Mehmet Barajı ve Balık Bendi. Zengin halk kültürü, doğal güzellikleriyle Van'ın ilçelerinden Mura diye Rus işgali ve Ermeni katliamlarına sahne olmuştur. 1914 yılında Rus işgaline uğrayan Muradiye kaymakamı Mehmet Sıddık Bey, Sor deresinde kahramanca verdiği mücadelede şehit düşmüştür. Rus ve Ermeni katliamlarına karşı yöremizde destanlaşan mücadeleler ve unutul mayan acılar bulunmaktadır.O günleri unutma yan Muradiye halkı huzur ve güvenlik içersinde yaşamanın anlamını daha iyi bilmekte ve bu tür oyunlara fırsat vermemektedir. İşte bu işgal den ve düşman çizmesinden kurtulan ilçe her yıl 2 Nisan'ı düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü olarak kutlar. Osmanlı döneminden kalan eski Bendi Mahi Köprüsü GÖNDERME EFSANESİ Kışın en şiddetli soğuk günlerinden bir gün Devetaş (Keleka) köyünde ika met eden Hacı Ahmet adındaki biri oğ lunu evlendirmek için köy köy gezerek oğluna bir kız arıyormuş. Sonunda Hevsiyreş köyüne ulaşmış. Köye konuk olan Hacı Ahmet Efendiye adetten olduğu için iyi bir ziyafet hazırlanmış. Yemekler ye nildikten sonra çaylar içilmiş, sohbetler koyulaşmış, ancak Ahmet Efendinin kafa sında ise, evin kızını görme fikri dolaşır. Hacı Ahmet kızı görmek için abdest al mak üzere bir leğen ve abdest suyu iste miş. Evin genç kızı leğen ve suyu getir miş. Bu sırada Hacı Ahmet oğluna al acağı kıza bakmış ve beğenmiş. O gece evin genç kızını gelini olarak sayıklaya rak uyumuş. İlk olarak evine dönerek eşine gelin bulduğunu söylemiş.Ancak sabah olduğunda bir metre kar yağmış. Ve aile oğlunu kızın köyüne gön dermeye karar vermiş. Kızı görmek üze re yola çıkan evin oğlu kar ve fırtınaya tutularak yolda ölmüş. Daha sonra bu olay üzerine kızın olduğu köyün adı Gönderme olarak de ğiştirilmiş. Gönderme köyünün fırtınası hep meşhur olmuş. *HaIk Eğt. Md. SEVDA VE DOSTLUK Bizim mazimiz Van gölü mazisi canımın içi... Herkese nasip olmaz Gurup vakti seyretmesi Suyumuz halk suyu Kimseyi boğmaz, Bizim bağlarımız Sevda bağları canımın içi Suna boyludur dilberleri Onbeşine basınca Açılır dudakları Yıldız yıldız olur göğüsleri, Belki inanmayacaksın ama Erciş'e gittiğinde Ak yoldan geçerken Gözlerinle göreceksin Sevda bağlarını Dinleyeceksin bülbül seslerini Kuş sesleri ile birlikte Yıldız göğüslü kız seslerini Bizim türkülerimiz canımın içi... Sevda türküleri Ercişli Emrah türküleri Sever Selvihanı Öldürmez Emrahı Suyumuz toprağımız Bağlarımız halk bağı Kaytan bıyıkları İnce bellileri Sevdasız bırakmaz Dostları yiğitleri Cengiz NALÇACI Dr. Mehmet TOP Gevaş'ın sembolü olan kümbet, Artos Dağları'nın karla kaplı slüeti önünde anıtsal yapısıyla dikkat çek mektedir. İlçeye 2 km uzaklıktaki Tarihi Türk Mezarlığı'nın doğu tarafında yükse len kümbet, giriş ka pısı üzerindeki inşa kitabesine göre, Melik İzzettin tarafından 1335 yılında vefat eden Halime Hatun adına yaptırılmıştır. Ayrıca güney cephe sindeki tek satırlık kitabeden kümbeti in şa eden mimarın Ahlatlı Pehlivan Havendoğlu Esed olduğu anlaşılmaktadır. Kümbet iki katlı olarak gerçek leştirilmiş olup, kare planlı cenazelik ile onikigen gövdeden oluşmakta dır. Yapı içten kubbe, dıştan onikigen pirami dal bir külahla örtül müştür. Kümbetin cenazelik katına kuzeydoğu kö şesindeki merdivenle inilmektedir. Buraya doğu cephenin kuzeyi ne kaydırılmış kapı dan girilmektedir. Ka re planlı iç mekan doğu-batı doğrultusun da beşik tonozla ör tülmüştür. Cenazeliği aydınlatmak için do ğu, batı ve güney duvarlarının ortalarına birer mazgal pencere açılmıştır. Bu pence reler dıştan fistolu bir bordürle çerçeve içerisine alınmıştır. Ayrıca mazgal acık an Bursa kemerli bir girinti içerisine yerleştirilmiştir. Kübik oturtmalıktan köşellerindeki ikişer pah ile onikigen gövde ye geçilmektedir. Gövde ile oturt malık arasında üstteki bitkisel kıvrıkdal rumi şeklinde, alttaki üçlü düğüm yapan zencerek şeklinde ge ometrik örgülü iki şerit dolanmakta dır. Onikigen gövdenin her bir yü zeyi üstten Bursa kemeri biçiminde sonlanan birer girinti içerisine alın mıştır. Kuzey cepheye taçkapı; gü neydoğu ve batı cephelere birer pencere; aralardaki ikişer cepheyi ise; alttan ve üstten istiridye kabuğu şeklinde son bulan üçgen profili nişler açılmıştır. Kuzey cepheye yerleştirilmiş giriş kapısı, iki yandan burmalı silindirik gövdeli sütüncelerle sınırlan dırılmış mukarnas kavsaralı girinti içerisinde düz atkı taşlı açıklıktan ibarettir. Kapı açıklığı alttan oturt malığın başlangıç seviyesine kadar inmektedir. Köşelerdeki sütunceler ise yüzeyi çerçeveleyen girinti hiza sında tutulmuştur. Dört sıra mukarnasla oluşturulmuş kavsara üçgen görünümlü olup mukarnas yuvarları ince uzun dilimler halinde üçlü yel pazelerle şekillendirilmiştir. Ayrıca taşkapı lentosu üzerine iki satırlık inşa kitabesi yer almaktadır. Diğer üç yöndeki pencereler de taçkapıya benzer mukarnas kav saralı olarak düzenlenmiştir. Pencere girintilerinin köşeleri pahlanmış olup, üzerleri bitkisel birer şeritle bezenmiştir. Bunlardan güney yüzde ki pencere atkı taşı üzerine usta ki tabesi yerleştirilmiştir. Taçkapı dışın daki pencereler fistolu, üçgen prolfilli nişler geometrik örnekli şeritler le dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Ayrıca her yüzeyin üst ortasına birer taçkapı ve pencerele rin kavsara köşeliklerine beşer gülbezek yerleştirilmiştir. Bunlardan köşeliklerdeki gülbezeklerden yuka rıda kalan üçü damla şeklinde içleri simetrik rumi ve palmetlerle doldu rulmuştur. Alttaki dairesel gülbezekler ise, kapalı sisteme göre örülmüş üçerli daireden oluşmaktadır. Pano ların üst ortamdaki gülbezekler ise, iki katlı yapraklarla teşkil edilmiştir. Gövdenin üst kesimi dört şe ritle zengin bir şekilde süslenmiştir. Bunlardan bir ve üçüncüsü yani yaGevaş Halime Hatun Kümbeti Kuzeydoğu Cepheleri. Cephelerindeki taş süslemeler Selçuklu geleneğini devam ettirmektedir. zı şeridinin alt ve üstündeki iki şeritte fisto do lanmaktadır. Fisto şeridi birbirinin aynı, simetrik olarak yerleştirilmiş bir çift rumi ile bir palmetin birer atlamalı sıralanmasından meydana gelmekte dir. İkinci sıradaki yazı şeridi celi sülüs hatla ya zılmış. Kur'an-ı Kerim'den Fetih sûresinin 1-13. ayetlerinden oluşmaktadır. Üstte saçak altında da iki sıra mukarnas dizisinden oluşan bir şerit do lanmaktadır. Kümbeti dıştan ör ten onikigen piramidal külah, kaval silmelerle meydana getirilmiş beş sıra halinde üç dilimle kemerlerle hareketlendiril in iştir. Yapı içten de oni kigen olarak düzenlenmiş tir. İç mekanı örten kub beye geçiş köşelerde kü çük istiridye yivleriyle sağlanmıştır. Duvarlar süslemesiz bırakılmış olup, içerisi basık kemer açıklıklı pencerelerle ay dınlatılmıştır. Halime Hatun Kümbeti'nin adı inşa ki tabesinin yanlış okunması neticesinde "Çelme Hatun Kümbeti" şeklinde değiş tirilmek istenmiştir. An cak kitabenin Epigraf Er- 24 doğan Çavuşoğlu tarafından etraflıca tetkik edil mesi neticesinde isminin Halime Hatun olduğu teyid edilmiştir. Halime Hatun kümbeti, bir hanım adına in şa edilmesinden olsa gerek, zarif ve dengeli yapı sıyla Türk-İslâm mezar mimarisinde önemli bir yere sahiptir. Geometrik ve bitkisel süsleme şerit leri, gülbezekler. damla motifleri celi sülüs yazı Gevaş Halime Hatun Kümbeti inşa kitabesi Gevaş Halime Hatun Kümbetinin Güney cephesindeki Ahlatlı Usta Kitabesi kuşağı, mukarnaslar ve diğer süslemeleri ile Selçuklu geleneğini sürdürmektedir. Bunun dı şında köşeleri pahlanmış kübik oturmalık, onikigen piramidal- külahlı yapısı ve cephelerindeki üçgen profili nişleri ile Doğu Anadolu ve özel likle Van Gölü çevresindeki kümbetlerle benzer lik göstermektedir. Bunlardan 1396'da yapılmış Ahlat'taki Erzen Hatun Kümbeti'yle yakın bir benzerlik içerisindedir. Bunun yanında Erciş'teki Kadem Paşa Hatun Kümbeti (1458). Erciş Zortul (Nişancı) Kümbeti (XV. yy başları) ile Kay seri Döner Kümbet (XIII. yy III. çeyreği) kübik oturtmalık onikigen gövdeleri ve piramidel külahlarıyla benzerlik göstermektedir. Kümbetin içerisinde bulunduğu Tarihi Türk Mezarlığı ihata duvarıyla çevirilirek koru ma altına alınmıştır. Kümbet yakın bir tarihte Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Ancak külahında biten otlar yapıya zarar vermektedir. Bunların temizlenmesi yapı nın görünümü yanında zarar görmesini de önle miş olacaktır. Kümbet gerek mimarisi ve gerekse beze meleri ile Osmanlı öncesi Anadolu Türk sanatı nın en zarif örneği olarak mezarlığın hemen kuzeyinde yeralan Van-Tatvan karayolundan geçenleri cezbetmektedir. Gevaş Halime Hatun Kümbeti genel görünüşü. Van Gölü çevresindeki kümbet mimarimizin en önemli örneklerinden birisi. Cemalettin ARAZ Siyaset ustası, sanatçı ve şair DSP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit 23 yıl sonra yazdığı eşi Rahşan Ecevit'e adadığı "Elele Büyüttük Sevgiyi" adlı şiir kitabında Van Gölü Canavarı için de bir şiir yazdı. 1960'lı yıllardan günümüze kadar yö re halkı tarafından görüldüğü belirtilen "Van Gölü Canavarı" Ecevit'in mısralarında "sa natsal kimlik" kazanmış. Van halkının sem pati ile yaklaştığı "canavan" adını verdiği, tişörtleri, rozetleri, kitapları ve dergileri ile Van halkının yaşamına giren, gönlünde yer eden Van Gölü Canavarı kimi zaman "Ca navarlar" sloganıyla Vanspor taraftarları ara sında, kimi zaman bir aracın arkasında "Ca- VAN GÖLÜ CANAVARI İnanmasa da çokbilmişler Ben Van Gölünde yaşarım Kah çekilirim derinlere Kah kıyılardan taşarım Gündüz göğün mavisi örter gölü boydan boya Dağlar dalar karbeyaz camkesiti mavi suya Kararan göle geceleri ışıl ışıl yıldızlar iner Görmez beni gece gündüz gölde kamaşan gözler Bir göl saklıdır sizinde içinizde gölde yaşamdan yansımalar Derinlerinde gölün bir gizemli canavar Sizden aldığı solukla yaşar Ama depreşmedikçe göl uyur o derinde sessiz Rastlasanız bile düşte onu farkedemezsiniz. Bülent Ecevit navar Kentli" yazısıyla ortaya çıkar. "İnanmasalar da çok bilmişler ben Van Gölü'nde yaşarım" dizeleriyle çok bil mişlere seslenen Ecevit kaleme aldığı Van Gölü Canavarı şiirinde; doğa sevgisini, insan psikolojisini, yaşama sevincini, coşkuyu ve Van gölünün eşsiz maviliğini dile getiriyor. Bu denli sanatsal, zararsız, sempatik, medyatik ve bölge insanımızın duygularına tercüman olan canavar hakkında daha çok yazılacak, çok konuşulacak. Hem de "Çok bilmişler" istemeseler de. 27 Kuzeydoğudan giriş görünüşü * Ar. Gör. Yalçın KARACA Van Gölü'nde bulunan Akdamar, Çarpanak ve Adır adaları Van'ın önemli turizm potansiye line sahip yerleridir. Bu adalardan Çarpanak ada sının eski ismi sihirli nokta anlamına gelen "Ktouts"dur. Van merkez ilçeye bağlı Dibekdüzü köyü mevkiindedir. Eskiden ince bir uzantı şek linde yarımadayken, zamanla göl sularının yük selmesi sonucu 76595 m 2 'lik ada oluşmuştur. Adanın en uzun yeri 1200 m, en geniş yeri ise 500m'dir. Çarpanak adası, gerek Ktouts Manastırı gi bi tarihi bir eseri barındırması, gerekse tabii gü zellikleri nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından birisidir. Adaya Van iskelesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Dibekdüzü köyün den teknelerle ulaşılmaktadır. Van Gölü çevresinde Urartular'dan (M.Ö. 860-580) sonra Türklerin bölgeyi fethine kadar süreklilik arzeden bir siyasi oluşum görülmemek tedir. Bu topraklara sırasıyla Persler, (M.Ö. 550331). Makedonya İmparatorluğu (M.Ö. 331-133). M.Ö. 133 tarihinden itibaren ise Roma İmpara torluğu ile Bizans İmparatorluğu hakimiyet kur muştur. Van Gölü çevresine İslam ordularının ilk gelişi Hz. Ömer zamanında 640 tarihinde olmuş tur. VII. yy sonlarından itibaren Emevi Devleti, 750'den sonra Abbasi Devleti'nin idaresine gir miştir. 1071 tarihinden sonra Büyük Selçuklu Devleti'nin, 1548'de ise Osmanlı Devleti'nin hawt. kimiyetine girmiş ve günümüze kadar Türklerin elinde kalmıştır. Bölge Osmanlı Devleti'nin ida resine kadar sürekli tampon bölge özelliğini ko rumuş ve zaman zaman çeşitli devletler arasında el değiştirmiştir. Hıristiyanlığın bölgeye yayılışı IV. yy baş larında olmuştur. Aziz Gregorios Lusavoriç'in 301 tarihinden itibaren yoğun ve başarılı çalış maları neticesinde bölgede Hıristiyanlık hızlı şe kilde yayılmış ve 20. yy başlarına kadar da ya şamını devam ettirmiştir. Dindar insanlardan olu şan feodal toplumlar bölgede yüzyıllar boyu sü ren karışıklıklar ve politik baskılara karşılık dini inançların canlı bir şekilde yaşatmışlardır. Orta çağ Hıristiyan Sanatı'nda önemli bir yer tutan Van Gölü çevresinde, yerleşim alanlarının birço ğuna kilise ve manastırlar inşa edilerek bir di renç ve kimlik gücü oluşturulmuştur. Din adamı yetiştirmek amacıyla daha çok yerleşim yerlerinden uzakta kurulan ve kendi iç inde hiyerarşik bir düzenlemeye sahip manastır lardan biri de Çarpanak adasında bulunmaktadır. Adı Ktouts olan manastır. Vaspurakan efsaneleri ne göre Dörtlü Koruyucu (Kutsal Haç. S. Jean. S. Gregoire ve S. Hripsime) adına kurulmuştur. 1700 tarihli bir elyazmada manastırın IX. yy'da Aziz Greogoire adına yapıldığı yazılıdır. Başka bir el yazmada ise 1462'de Usta Etienne Falak ve Keşiş Gregoire tarafından "yeni baştan 29 Çarpanak Adası Kilisesi Doğu cephe süslemeleri inşa edildiği belirtilmektedir. 1703 tarihindeki depremde harap olan manastır kilisesi 1712-1720 tarihlerinde mimar Koçkabar'a yaptırılmıştır. Ya pının batısındaki ön hazırlık mekanı niteliğindeki jamatoun ve çan kulesi XVIII. yy ortalarında in şa edilmiştir. XIX. yy'da siyasi olayların hareket üssü olan manastır, 1915 tarihine kadar bu öne mini korumuş ve izlediği misyonun sonucu ola rak 1918'de Van'ın düşman işgalinden kurtarılmasıyla terkedilmiştir. 30 Çarpanak adasının kuzeyinde bulunan Ktouts Manastırı'ndan günümüze Saint Jean'a atfedi len bir kilise, batısına bitişik jamatoun, kuzeydo ğusuna eklenen Başmelekler Şapeli ile kütüpha neden oluşan yapılar topluluğu gelebilmiştir. Kü tüphane ve şapel kısmen tahrip olmuştur. Keşiş adaları ve sosyal tesisler temel seviyesine kadar yıkılmıştır. Dıştan 12.50 x 9.50 m ölçülerinde olan Saint Jean Kilisesi, kubbenin iki serbest desteğe oturduğu basit tipte yapılmış kapalı Yunan Haçı planlıdır. İbadet mekanının üstünü örten apsis önündeki ana kubbe dıştan yüksek kasnaklı pira midal bir külahla kaplıdır. Batı haç kolunun üs tündeki kubbe ise içten kaburgalı kemer şeklinde bir yapıya sahiptir. Doğu-batı doğrultusunda dik dörtgen bir plana sahip iç mekanın ortasındaki iki serbest paye ile duvarlara atılan sivri kemer ler, hem apsis önündeki kubbeyi taşımakta, hem de dört haç kolunun oluşmasını sağlamaktadır. Doğuda yer alan beş köşeli apsis ve iki yanında ki pastaforium hücrelerindeki sivri kemerli ve mukarnaslarla süslenmiş nişler iç mekana bir ha reketlilik kazandırmaktadır. Kilisenin jamatounla bağlantısını sağlayan batı giriş kapısı portal nite liği taşımaktadır. Giriş kapısının etrafı içeri meyil yapan mukarnaslar ve kaval silmelerle süslüdür. Kilise içten ve dıştan beyaz renkli kalker lerden elde edilen düzgün kesme taşlarla kaplıdır. Piramidal külahta ise beyaz renkli kalker taşı ile koyu kahverengi volkanik tüf taşı birlikte kulla nılmıştır. Bu ise bir renk kontrastı meydana ge tirmiştir. Piramidal külahlı kubbe hariç üst örtü serendam çatılıdır. Çatı kenarındaki testere dişi şeklindeki saçaklar yapıya hareketlilik kazandır mıştır. Kilisenin süslemeleri doğu cephede yoğun laşmıştır. Bu cephe haç, geometrik ve bitkisi motiflerle süslenmiş iki yatay taş sırası ile tam ortada cepheyi ikiye bölen ve yüzeyden çıkıntı yapan dikey bir haç kabartmasıyla hareketlendirilmiştir. Kilisenin batısına eklenen jamatoun dıştan 12 x 12 m. ölçülerinde kare planlıdır. İç mekan ortada yer alan dört kare paye ile karşılarına ge lecek şekilde duvarlara bitişen sekiz duvar paye sinin taşıdığı hafif sivri kemerlere oturan dokuz adet aynalı tonozla örtülmüştür. Kuzey, güney ve batı duvarlarına açılan sekiz mazgal pencere iç mekanı aydınlatmaktadır. Beden duvarları düzgün kesme taş malzemeyle kaplanmıştır. Duvarlarda koyu kahverengi tüf taşının yanısıra beyaz renkli kalker taşının kullanılması iki renkli taş işçiliği nin güzeî örneklerindendir. Yapının üstü kırma çatı olup taş plakalarla kaplanmıştır. Jamatounu vurgulayan en önemli unsur, ba tısında yer alan ve dışa çıkıntı yapan girişidir. Üstü çan kulesi olan girişin alt kısmı Osmanlı mimarisini hatırlatan taç kapı şeklinde düzenlen miştir. Kapının üzerinde dışa doğru kademelenen mukarnas kavsara yer almaktadır. Mukarnasın başlangıç noktasında yer alan kabartma şeklin- Kilisenin Serandam çatısı ve Piramidal Külahlı Kubbesi deki "Allah" lafzı ise ilgi çekicidir. Dikdörtgen kapı etrafındaki geometrik işlemeli panolarda haç motifli kabartmalar ve çeşitli yazıtlar bulunmak tadır. Yapının içinde bulunan fresko resimler dökülmüştür. Jamatounun kuzeyinde bulunan Başmelekler Şapeli ile kütüphanenin üst örtüleri çökmüştür. Küçük boyuttaki yapılarda kesme taş malzeme kullanılmış olup herhangibir süsleme unsuru yok tur. Bu güzel doğa köşesinde yer alan Çarpanak Adası ve manastır, sakin ve el değmemiş yapısıyla yüzyıllardır doğayla yarışarak ayakta kalabilmiştir. Bu arada Çarpanak Adası ve eser leri ile ilgili bilimsel araştırmaları bulunan VASTAM Müdürü Sn. Hocam. Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam'a katkılarından dolayı şükranlarımı sunarım. Ortaçağ sanatında Türk ve Hıristiyan sanat çılarının ortak çalışmalarını gösteren manastır yapılarında: Selçuklu kümbetlerini hatırlatan piramidal külahlı kubbe, Osmanlı taçkapısı niteliğindeki mukarnaslı giriş, sivri kemer kul lanımı ve süslemeleri gibi Türk sanatının pek çok unsuru yer almaktadır. Bu uygulama, asırlar dır devam eden dinler arası karşılıklı hoşgörü anlayışının sanat eserlerine yansımasını göster mesi açısından güzel bir örnek teşkil etmektedir. • Y.Y. Üniversitesi Fen Edb. Fak. Ark. Sant. Tar.